BIM 3 2 2006-02-17T08:47:00Z 2006-02-17T08:47:00Z 24 21738 123911 TBMM 1032 247 152171 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22                                  YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 109

 

52 nci Birleşim

19 Ocak 2006 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Bartın Milletvekili Mehmet Asım Kulak'ın, Bartın İlinin ekonomik ve sosyal alanda gelişebilmesi için tanıtımın önemi ile yapılması gereken yatırımlara ilişkin gündemdışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, hükümetin, Futbol Federasyonu seçimlerine müdahale ettiğine ve özerk kurumları siyasallaştırdığına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

3.- Erzurum Milletvekili Mücahit Daloğlu'nun misakımillînin kabulünün 86 ncı yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

IV.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUP ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grup önerisi

B) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı: 920)

3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009)

5.- Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1094) (S. Sayısı: 1025)

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Hakkâri olaylarının Başbakanlık Teftiş Kurulunca soruşturulmasının sağlanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11033)

2.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/11322)

3.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Kilis Valisi hakkındaki bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11332)

4.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Vakıfbanktaki bazı atamalarla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/11346)

5.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Gümrük Müsteşarlığında meydana gelen bir olaya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/11396)

6.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Aksaray'ın bir köyünün imam ihtiyacına ilişkin soruları ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/11469, 11470, 11471)

7.- Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, kamu kurumlarının internet sitelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/11511)

8.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Kıbrıs ve Kore gazilerine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/11579)

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı, Doğu Anadolu Bölgesinde turizmin gelişmesinde demiryolu taşımacılığının önemine ve bu konuda alınması gereken tedbirlere,

Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu, Antalya Kepez Bölgesinde, orman alanlarının sınırlarının belirlenmesi gerekçe gösterilerek taşınmaz mallarda tapuların iptalinin gündeme gelmesiyle yaşanan sıkıntılara,

Kütahya Milletvekili Soner Aksoy, enerji politikaları ile yenilenebilir enerji  kaynakları konusunda Mecliste yapılan çalışmaların sonuçlarına,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

 

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan  (6/842),

2 nci        "       " (6/865),

3 üncü     "       " (6/892),

Esas numaralı sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadığından, ertelendi.

 

4 üncü   sırasında   bulunan       (6/901),

227 nci         "              "             (6/1564),

246 ncı         "              "             (6/1589),

254 üncü      "              "             (6/1600),

266 ncı         "              "             (6/1615),

276 ncı         "              "             (6/1626),

283 üncü      "              "             (6/1633),

Esas numaralı sözlü sorulara, Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafiz Özak,

 

5 inci  sırasında   bulunan           (6/905),

6 ncı             "              "             (6/909),

7 nci             "              "             (6/911),

8 inci            "              "             (6/914),

10 uncu        "              "             (6/937),

12 nci           "              "             (6/945),

13 üncü        "              "             (6/948),

19 uncu        "              "             (6/976),

25 inci          "              "             (6/1019),

27 nci           "              "             (6/1043),

28 inci          "              "             (6/1048),

34 üncü        "              "             (6/1079),

35 inci          "              "             (6/1080),

37 nci    sırasında    bulunan       (6/1095),

79 uncu        "              "             (6/1221),

97 nci           "              "             (6/1267),

154 üncü      "              "             (6/1435),

Esas numaralı sorulara Sağlık Bakanı Recep Akdağ,

Cevap verdi; (6/901), (6/909), (6/911), (6/937), (6/948), (6/976), (6/1079), (6/1080), (6/1095), (6/1221), (6/1589), (6/1626) ve (6/1633) esas numaralı soruların sahipleri de cevaplara karşı görüşlerini açıkladı.

 

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden;

2 nci sırasında bulunan, Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında (1/950) (S. Sayısı: 920),

3 üncü sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;

Ertelendi.

 

4 üncü sırasında bulunan, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/1050) (S. Sayısı: 1009), görüşmelerine devam olunarak 13 üncü maddesine kadar kabul edildi.

19 Ocak 2006 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.56'da son verildi.

 

Sadık Yakut

Başkanvekili

 

                              Ahmet Küçük                                                  Bayram Özçelik

                                Çanakkale                                                           Burdur

                                Kâtip Üye                                                        Kâtip Üye

 

 

 

 

No: 66

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

 19 Ocak 2006 Perşembe

 

Teklif

 

1.- Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun; Gelir Vergisi Kanunu ve 6183 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/673) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2006)

 

 

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma saati: 15.00

19 Ocak 2006 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

 

BAŞKAN- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 52 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Bartın İli ve sorunları hakkında söz isteyen Bartın Milletvekili Mehmet Asım Kulak'a aittir.

Buyurun Sayın Kulak.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Bartın Milletvekili Mehmet Asım Kulak'ın, Bartın İlinin ekonomik ve sosyal alanda gelişebilmesi için tanıtımın önemi ile yapılması gereken yatırımlara ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET ASIM KULAK (Bartın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bartın İlimizin tanıtımıyla, sorunlarıyla ilgili olarak Genel Kurulumuzun gündemdışı konuşmalar bölümünde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

2006 yılının dünyamıza, ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini diliyor, siz değerli milletvekili arkadaşlarımın ve televizyonları başında bizleri izleyen tüm halkımızın yeni yıllarını ve geçirmiş olduğumuz kurban bayramlarını tebrik ediyorum.

Bartın, Batı Karadeniz Bölgesinde yer alan, yeşili, denizi ve maden ocaklarıyla tanınan şirin bir ilimizdir. Başkente yakınlığı dolayısıyla ülkemizde turizm hareketinin ilk başladığı yer olarak sayabileceğimiz Amasra İlçemizin de içerisinde yer aldığı Bartın, her yeni ilimiz gibi, ekonomik ve sosyal alanda gelişebilmenin, büyüyebilmenin bilinen sıkıntılarını yaşamaktadır.

Tanıtım, ilimiz için çok büyük önem arz etmektedir. İlin milletvekili olarak tanıtım konusunda sıkıntılar çeken Bartın'ı, önce ülkemize, sonra dünyaya tanıtma konusunda büyük gayret göstermekte ve bu amaca ulaşabilmek için var gücümüzle çalışmaktayız. Bu amaçla, turizm çalışmalarına önem vermekteyiz.

Safranbolu gibi kültür mirasına yakınlığımız, Amasra gibi tarih ve turizm zenginliğimiz ve doğa harikası Kurucaşile ve Ulus İlçelerimiz, mavi ile yeşilin buluştuğu, yaklaşık 60 kilometre uzunluğundaki sahillerimiz ve Küre Millî Parkı içerisinde yer alan ormanlarımız ile büyük kentlerimizin turizm merkezi olma yolundaki çalışmalarımız aralıksız olarak devam etmektedir.

Başkente 3 saat, İstanbul'a 5 saat mesafedeki ilimizin turizm sektöründe hak ettiği payı alabilme yönündeki gayretlerimiz, önümüzdeki yıl bitirmeyi hedeflediğimiz duble yol çalışmasıyla gerçekleşmeye başlayacaktır. Bu amaçla, yeni tesislerin açılması, barınma kapasitesinin artırılması ve ulaşım imkânlarının iyileştirilebilmesi yönündeki teşebbüslere öncelik veriyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son açıklanan rakamlara göre, Batı Karadeniz illeri olan Bartın, Zonguldak ve Karabük İllerinin ülkemizin en çok göç veren illeri olduğu gerçeği ortaya çıkmıştır. Göç, bölgesel gerçeklerin yanında, ülkemizde, içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal şartlara bağlı olarak gelişen bir olgudur. Yoksa, aşı, işi ve mekânı olan bir insanın, doğduğu toprakları terk etmesinin hiçbir anlamı yoktur. Bartın İlimizde, özellikle kırsal alanda büyük kentlere doğru yaşanan göçün ana sebeplerinden birisi, bölge ekonomisinin geçtiğimiz yıllarda dayanağı olan madenciliğin küçülmesi ve diğer sektörlerin buna paralel olarak gelişememesinden kaynaklanmaktadır. Geçtiğimiz dönemlerde peş peşe yaşanan krizler ve özelleştirmeler sonucu bölgede istihdam sağlayan çimento, tuğla, kâğıt ve diğer fabrikaların kapanmasıyla göç sorunu, ilimizin ekonomik ve sosyal yaşamını ciddî olarak etkilemiştir. İktidara geldiğimiz günden bugüne bu olumsuz tabloyu tersine çevirebilmek, her alanda gelişmiş, yaşanabilir bir Bartın'ı yaratabilmek amacıyla aralıksız olarak çalışmakta ve bu gayretlerimizin meyvelerini önümüzdeki süreçte almayı umut etmekteyiz.

Dünyamızda ve ülkemizde sürekli gelişmeler yaşanmaktadır. Yaşanan savaşlar sonunda sınırlar değişmekte, hak ve özgürlükler konusunda olumlu veya olumsuz görüntüler ortaya çıkmaktadır. Globalleşme sonucu dünyada yaşanan gelişmelerden etkilenmemek mümkün değildir. Yer aldığımız karışık coğrafyada yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, ülkemiz olabildiğince barışı ve huzuru yaşamaya çalışmakta ve bunu başarabilmektedir. Dünyamızda yaşanan gelişmeler, enerji kaynaklarının tümüne olan ihtiyacı artırmaktadır. Geçmişin ve geleceğin vazgeçilmez sektörü olan enerji sektörüne yatırım yapılması ve geliştirilmesi tartışılmaz bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır. Bu alanda yeni yatırımlara ihtiyaç vardır. Yeraltı zenginliklerimizin ekonomiye kazandırılması gereğine olan inancımız sonsuzdur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kulak, lütfen, toparlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET ASIM KULAK (Devamla) - En değerli enerji kaynaklarından birisi olan en büyük taşkömürü rezervlerinin ilimizde bulunması bizlerin geleceğe umutla bakmasına sebep olmaktadır; ama devlet imkânlarıyla ama özel sektör imkânlarıyla, bu taşkömürü kaynaklarının ülkemiz ekonomisine kazandırılması gereği vardır.

Madencilik sektörü başta olmak üzere, diğer sektörlerde de istihdam yaratabilmek, yeni işyerleri açabilmek amacıyla yürüttüğümüz çalışmalar kapsamında, hükümetimiz tarafından ilk olarak açıklanan ve 36 ili kapsayan 5084 sayılı Teşvik Yasası kapsamında yer alan Bartın İlinde, yatırımcıların taleplerinin karşılanabilmesi ve sektör çeşitliliğinin sağlanabilmesi için değişik büyüklüklerde altyapı çalışmaları bitirilmiş sanayi parsellerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu amaçla, Bartın Organize Sanayi Bölgesinin genişletilmesi çalışmaları başlatılmıştır. Ayrıca, 2007 yılında Ereğli, Zonguldak, Çaycuma üzerinden gelecek ve ilk etapta sanayinin kullanımına sunulacak doğalgazla bölgemize olan ilginin artacağı düşüncesiyle organize sanayi bölgesinin genişletilmesi çalışması önem arz etmektedir.

Yer aldığı coğrafî yapısı ve üçyüz yıllık tersane tarihinin birikimiyle yıllarca Osmanlı'nın donanma ihtiyacını karşılayan Bartın'da, bugün Türkiye'nin ilk ve tek Ahşap Yat İnşa Meslek Lisesi bulunmaktadır. Ülkemizi çevreleyen denizlerimizden ve denizcilik sektöründen yeteri kadar yararlanamadığımız tartışılmaz bir gerçektir. Dünya deniz taşımacılığı alanında açıklanan rakamlar bu gerçeği bizlerin önüne koymaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bartın İlimizde, eğitim ve sağlık sorunlarımız yok denecek kadar azdır. Çok önemli bu iki alandaki yeterli altyapı ve personel yapısı, bizlerin diğer sorunların çözümüne daha çok zaman ayırabilmemizi sağlamaktadır; ama, biz bunu yeterli görmüyoruz. Eğitim ve sağlıkta daha iyi seviyelere gelebilmek için gayret gösteriyoruz.

Geçtiğimiz günlerde, Deniz Ticaret Odası üyelerinden oluşan 39 işletmenin, Millî Eğitim Bakanlığı ve TÜBİSAT işbirliğiyle ülke çapında başarıyla yürütülen eğitime yüzde 100 destek kampanyası çerçevesinde 767 adet bilgisayar temin edilmiş ve Bartın İlinde 59 ilköğretim okuluna ve liselere teslimi gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmayla -öğrencilerimizin- çağın gereğine göre internet ve bilgisayar yardımıyla daha donanımlı nesiller yetiştirilmesi amaçlanmıştır. Ortalama 71 öğrenciye 1 bilgisayarın düştüğü ülkemizde bu rakamın daha da yükseltilebilmesi amacıyla Bartınımızda bu hizmeti sağlamanın haklı gururunu ve mutluluğunu yaşıyoruz. Bizlere bu desteği sağlayan, başta Deniz Ticaret Odası Yönetim Kurulu ve denizcilik camiasına Bartın halkı adına teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum.

Yine, hükümetimiz tarafından başlatılan ve ülkemizi şantiyeye çeviren toplukonut uygulamaları kapsamında Bartın İli birinci etap toplukonut uygulaması ihalesi gerçekleştirilmiş olup, 492 konutun inşasına önümüzdeki aylarda başlanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; genç illerimizden Bartın İlinin tanıtımı, yaşadığımız göç olayının arkasındaki gerçekleri, yeraltı kaynaklarımızın önemi ve ekonomimize kazandırılması hakkındaki görüşlerimi paylaştığım konuşmama son verirken, dinleme nezaketi gösterdiğiniz için hepinize teşekkür ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kulak.

Gündemdışı ikinci söz, özel kurumlarla ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'e aittir.

Buyurun Sayın Şimşek. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, hükümetin, Futbol Federasyonu seçimlerine müdahale ettiğine ve özerk kurumları siyasallaştırdığına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; özel kurumlar hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Özel kurumlar, idarî sistem içerisinde siyasî yönetimlerin, baskı, yönlendirme ve müdahalelerinden uzak tutulması gereken kurumlardır. Bu kurumlar, kendi bütçeleri olan, kendi karar organları kendilerini seçen, özel kanunla kurulan kurumlardır. Göreve gelindiği günden bu yana merkezî idare kuruluşlarında görevden alma ve kendisine yakın olanları göreve getirme operasyonu yapan hükümet, özerk kurumları da kendisine hedef seçmiştir. Hepimizin bilgisi dahilinde TÜBİTAK'ı bu Meclis dört kez görüştü. Hükümetimiz, geçtiğimiz günlerde Fiskobirlik seçimlerinde bütün milletvekili arkadaşlarınızı göndermenize rağmen, seçimleri, maalesef, kaybetti; bu da özerk kurumlara müdahaledir.

Biraz önce yapılan seçimde de, bütün gayretlerinize, tehditlerinize rağmen başarısız oldunuz. Bütün bunlar, seçimlerde nasıl bir sonucun ortaya çıkacağının resmidir. Cumhuriyet Halk Partisi desteksiz, bağımsız 109, AKP 102'yle neticelenmiştir sonuçlar; buradan da duyurayım. Bugün yapılan Türkiye Futbol Federasyonu Olağanüstü Genel Kurulu öncesinde yaşanan süreç, hükümetin, futbola hâkim olma, özerk futbol federasyonu yerine güdümlü futbol federasyonu yönetimi belirleme arayışını açıkça ortaya koymuştur. Bu süreç, futbola hizmet etme süreci değil, futbola hükmetme sürecidir ve isteğiniz de budur.

1340 sayılı Kanunun Genel Kurulda görüşülmesi esnasında, Futbol Federasyonuna seçilebilmek için getirilen tahsil şartının gerekçesini, yoksa, bu düzenleme birileri için mi, birilerinin karşısına mı yapılmaktadır diye CHP Grubu adına sormuştuk. Bu uyarılarımız o zaman dikkate alınmadı ve kanun teklifi yasalaştı. Bunun üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, bu düzenlemeyi, Anayasanın 2, 10, 11, 13 ve 59 uncu maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine götürdü ve hepinizin bildiği gibi, Yüce Mahkeme, 5 Ocak tarihinde verdiği kararla bu düzeltmeyi iptal etti.

Öncelikle herkesin bilmesi gereken nokta, Cumhuriyet Halk Partisi hiç kimsenin avukatı değildir. Hukuku, adaleti ve adaletin ilkelerini, kamu yararını, eşitliği savunmaktadır. Kimse hukukun üstünde ve altında değildir. CHP, bireylerin ve kurumların hukukun içinde kalmalarının mücadelesini vermiştir ve vermeye devam edecektir.

Yeri gelmişken söyleyeyim; bugünkü kongrede iki adaya da biz eşit mesafedeydik; ne birinin yanındaydık ne de diğerinin karşısında; bu futbolun özerkliği ilkesinin yanındayız ve sonuna kadar da bu özerklik ilkesinin yanında olacağız.

Federasyon Başkanlığına aday olan Haluk Ulusoy'a istinaden, spordan sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin, yaptığı açıklamada, Sayın Ulusoy'un hakkında teftiş kurulu soruşturmaları ve raporları bulunduğunu, kendisine isnat edilen suçlar olduğunu, aklanıp aday olmasını; seçilirse, seçimin yenileneceğini belirten açıklamalar yapmıştır.

Değerli arkadaşlarım, söz, ağızdan çıkana kadar biz ona mahkûmuzdur, ağızdan çıktıktan sonra söz bize mahkûmdur.

Sayın Bakana soruyorum… Aklanmadan aday olmama sözünü yerine getirmesi gerekirse, önce Sayın Başbakana, bakanlara ve milletvekili arkadaşlarına sormalı. Eğer, Futbol Federasyonu Başkanlığı, Başbakanlıktan, bakanlıktan, milletvekilliğinden daha önemliyse, bunu da Sayın Bakanın takdirine bırakıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu bir çifte standarttır. Kendine demokrat olup, başkası için istediklerini kendisini uygulamamak, herhalde, kendinize ait, AKP'ye ait bir anlayıştır.

Sayın Mehmet Ali Şahin katıldığı bir televizyon programında yaptığı açıklamalarda "eğer Ulusoy seçimlerde yeniden Başkan olursa, Futbol Federasyonunu yeniden genel kurula götürürüm" diyor ve ekliyor "Sayın Başbakan da böyle düşünüyor."

Sayın Bakan, tehditle, şantajla özel kurumları yönetemezsiniz, yönetebilmeniz de mümkün değildir. Bugün desteklediğiniz kendinize yakın olan kişinin bulunduğu yönetim de kaybetmiştir; halk ve delege gereğini yapıyor.

Hem de yanlış bilgilerle, Sayın Bakan, açıklamalarda bulunuyorsunuz; buradan öğreteyim size. Futbol Federasyonunun 3813 sayılı Kanununun 31 inci maddesi, teftiş kurulu raporuyla bakanın genel kurulu toplantıya çağırıp rapor hakkında karar verilmesini hükmeder. Rapor hakkında karar vermek genel kurula aittir. Böyle bir yetkiniz yoktur. Bunu da buradan öğrenin.

Burada da anlaşıldığı gibi, Sayın Bakan, hem Futbol Federasyonu Genel Kurulu delegelerini yok saymaya çalıştı ve iktidarın da gücü yetmedi; ama, anlayışının bir Führer anlayışı olduğu da ortaya çıkmıştır.

İkinci bir noktayı da değerlendirmek istiyorum değerli arkadaşlarım. Bu dönemde Haluk Ulusoy Federasyon Başkanlığı yaptı sizin iktidarınızda; teftiş kurulu raporları, adaylığını açıklayınca mı gündeme geliyor?! Aday olmasa ya da aday olup seçilmese bu raporlar dikkate alınmayacak mıydı?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şimşek, buyurun, toparlayınız isterseniz.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Bu raporlarla ilgili şimdiye kadar işlem tesis edilmemesinin gerekçesi nedir? Sayın Bakan, önce bunun cevabını vermelisiniz. "Federasyon görevini yapmazsa, savcılığa suç duyurusunda bulunacağım" diyen Bakan, üç yıldır o koltukta oturuyorsunuz; bugüne kadar ne bakanıydınız diye soruyorum; spordan sorumlu Devlet Bakanı mı, AKP'nin kurumlara müdahale etme bakanı mı?

Sayın Bakan, bu anlayışınızla toplumsal barışı, spor ahlakını zafiyete uğratıyorsunuz ve özerk kurumları siyasallaştırıyorsunuz.

Bakın, bu süreçle ilgili bir çifte standart daha var. Basketbol Federasyonu Başkanı hakkında, seçimlere girmeden önce, Ziraat Bankasına olan borcundan dolayı yurt dışına çıkma yasağı vardı. O dönemde gözlerinizi yumuyorsunuz ve şimdi, hançerenizi patlatırcasına bağırıyorsunuz "aday olamaz" diye; bu da çifte standarttır. Değerli arkadaşlarım, bütün bunların altında tek bir olay var ki; o da, kurumları ele geçirme hırsı ve bu da yanlıştır.

İktidarınız döneminde, 52 spor branşı, federasyon perişan olmuş bir vaziyette. Halterde yerlerde sürünüyoruz; dopingli bir spor çıktı ortaya. Vücut geliştirmede benzeri sıkıntılar yaşanıyor. Süreyya Ayhan gibi önemli bir atleti, sırf kadın olduğu için ilgilenilmedi ve AKP yönetimi, eliyle itti. Dün, İsviçre'de, bir avukat, bugün yapılan kongre sürecinde seçimlere siyaset karıştığı gerekçesiyle FIFA'ya başvurdu; bundan daha büyük bir acı olamaz. Kurumlara, hükümete, amacımız… Türkiye'nin uluslararası kurumlar nezdinde itibarını da kaybettirdiğiniz ortadadır. Bakın, geçtiğimiz yıllarda, Yunanistan, Portekiz ve Azerbaycan da bu işleri yaptı; FIFA, önce uyardı ve uyarıya uyan Yunanistan'ı, Portekiz'i affetti, Azerbaycan'a iki yıl maçlardan ve yarışmalardan men cezası verdi. Önümüzde bu örnekler var.

Biz, özerk kurumları bağımsız kılmalıyız ve özgür çalıştırmalıyız. Eğitimi, bilimi, inancı ve sermayeyi, maalesef, siyasallaştırdınız; bari, cumhuriyetin kurumlarını ve özerk kurumları, değerli arkadaşlarım, serbest bırakın. Eşe dosta mevki, makam bulacağımıza, 20 000 000 işsizimiz var, 20 000 000 işsizimize iş bulalım.

Sayın Bakana soruyorum buradan: Acaba, bu kadar uğraştıktan sonra, bu mağlubiyetten sonra istifa etmeyi düşünüyor mu; yoksa, ayın 27'sindeki Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonun seçimlerine müdahale edebilmek için görevine devam edecek mi?

Ben, Sayın Bakana başarılar diliyorum ve arkadaşlar, perşembenin gelişi çarşambadan belli olmuştur; bugün burada, yarın da sandıkta kaybedeceksiniz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.

Gündemdışı üçüncü söz, misakimillînin kabulüyle ilgili söz isteyen Erzurum Milletvekili Mücahit Daloğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Daloğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Erzurum Milletvekili Mücahit Daloğlu'nun, misakımillînin kabulünün 86 ncı yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; misakımillînin kabulünün 86 ncı yıldönümü nedeniyle söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, misakımillî, üzerinde yaşadığımız Türk vatanı ve varlık sebebimiz Türkiye Cumhuriyeti Devletinin doğuşuna vesile olan ciddî bir olay ve tarihî bir gündür. Misakımillî, son Osmanlı Mebuslar Meclisinde 28 Ocak 1920'de kabul edilmiştir. Dolayısıyla, gün olarak, bugün, tabiî ki, o günün öncesi bir hafta olduğundan dolayı, bu hafta misakımillî haftası olarak Türk tarihinde cereyan ediyor, 28 Ocağın da pazar gününe rastlaması nedeniyle, bu anlamlı günü, sizlerle, bugün buradan paylaşmak istedim.

Değerli milletvekilleri ve bizi izleyen değerli üniversite gençliği, Türkiye gençliği; onlara da seslenmek istiyorum; Osmanlı Mebuslar Meclisi, 10 Ocaktaki toplantısında, misakımillîyle ilgili bir taslak hazırlamıştır ve 28 Ocaktaki gizli oturumda da bunu deklare etmiştir. Misakımillî nedir; Türk tarihinde peymanı millî, ahdiatik, millî misak gibi isimlerle de anılmış ve gerçekten, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin doğuşuna ve Mustafa Kemal'in Anadolu'daki harekât programına da bir rahatlık kazandıran ciddî bir tarihî olaydır.

Kısaca şöyle ifade edebiliriz: 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesiyle Türk yurdu parçalanmış ve daha sonra da, peyderpey işgal altına girmeye başlamıştır; ama, son Osmanlı Mebuslar Meclisi, her türlü iradeyi ve iktidarı elinden kaybettiği gün bile -ki, Ali Rıza Paşa sadrazamdı o zaman, Anadolu harekâtına da muhabbet besleyen bir şahsiyetti- son bir kararla şöyle ifade ettiler: "30 Ekim günü Türk ordularının süngüleriyle sınırlanan ve ekseriyeti Arap olan topraklardaki insanların geleceğini burada yapılacak olan halk oylaması ve halk  iradesi belirleyecektir."

Yine, aynı gün, 30 Ekim günü "Türk ordularının süngüleriyle sınırlanan ve ekseriyeti Türk ve İslam olan  topraklar, Türk vatanıdır, bölünemez" diye sınırları savaş sonrasında belirlemişlerdir ve Türk tarihinde 6 madde olarak geçen bir misakımillî, bugün Kars, Ardahan ve Artvin, o zamanki ismiyle, Elviye-i Selâse dediğimiz, bu üç vilayet de, yine halk oyuyla Türk yurduna katılmıştı. Bundan sonraki durumlarda çeşitli itirazlar olmuştu; yine bir halk oylamasıyla, halkın iradesine başvurulabilir deniliyordu. Türkiye'de yaşayan yabancıların hakları, mütekabiliyet esasına uygun olarak,  bize özellikle komşu olan ve daha evvel Osmanlı bakiyesi olduğu halde, şu anda dışarıda kalan ülkelerde Türklere ve Müslümanlara verilen haklar ne kadarsa aynısı burada verilecektir ve korunacaktır diye ifade edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu maddeler, tabiî, uzayıp gitmekle beraber, bugün benim burada sizlerle paylaşmak istediğim asıl mesele şu olsa gerek: Bugün üzerinde, biraz evvel cümlemin başında ifade ettiğim, varlık sebebimiz olan ve kuranları da rahmetle, minnetle, şükranla anıyorum, Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuranları, onun bir yol haritası olarak da misakı millîyi görüyorum. Mustafa Kemal Paşanın, Samsun, Amasya, Erzurum, Sivas Kongreleri ve harekâtından sonra 27 Aralıkta Ankara'ya gelip ve 23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisini açmasıyla şekillenen Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi ruhuna bir işaret ve bir başlangıç olması hasebiyle de millî misakı çok önemli buluyorum ve buradan izninizle, gençliğimize de şu mesajı vermek istiyorum. Milli misakı, Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Türkiye Büyük Millet Meclisini kuran insanlar, küçük menfaatlardan, küçük kaprislerden  kendilerini arındırmış insanlardı. Örneğin, Mustafa Kemal Atatürk'ün Erzurum'u teşriflerinde, kendisinden bir sınıf daha kıdemli olan Kâzım Karabekir Paşa Erzurum'da kolordu komutanıydı ve İstanbul Hükümeti kendisine emir buyurmuşlardı, Mustafa Kemal'in tutuklanmasını emretmişlerdi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Daloğlu.

MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

… ama, Mustafa Kemal'in, gerçekten, karizmatik liderliği ve O'nu tanıyan yakın arkadaşlarının Mustafa Kemal'deki ideali aynen paylaşmaları nedeniyle, Kazım Karabekir, Mustafa Kemal'i kucakladı ve "emrinizdeyiz Paşam" diyerek Erzurum'dan bir ışık yaktılar, Kurtuluş Savaşı harekâtını başlattılar. Aynı hareket, Temsil Heyetiyle, Sivas'ı, oradan Ankara'yı teşrif ettiler ve mutlaka birçok fikir ayrılığına rağmen, kıt kanaat imkânlarla, içte ve dıştaki birsürü ihtilafa ve yabancı parmağına rağmen, Büyük Millet Meclisini Ankara'da açtılar ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini bize armağan ettiler.

O bakımdan, bizim de görevimiz -ve ben sizleri tenzih ederek şahsıma da bu görevi yüklüyorum- burada, mutlaka, onların izinde, bu devleti kuranların izinde bir görev ifa ediyoruz. Bizler de, o halde, bu yüksek seciyeyle, yüksek ruhla… İhtilafımız, muhalefetimiz, birbirimizin düşüncelerini beğenme noktasında itirazlarımız mutlaka olabilir ve olmalıdır da; ancak, temel noktalarda, aklıselimde birleştiğimize de inanıyorum muhalefetiyle iktidarıyla ve bu ruh ve güçle daha büyük işler başaracağıma güveniyorum.

Yüce Heyetinizi bu anlamlı günde  saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Daloğlu.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, biraz önce, İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek arkadaşımız, benim görev alanımla ilgili gündemdışı bir konuşma yapmış; izin verirseniz…

BAŞKAN - Gündemdışı konuşmaya cevap vereceksiniz…

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

İstanbul Milletvekili arkadaşımız Sayın Berhan Şimşek Bey, biraz önce, benim dinleyemediğim, dinleme imkânı bulamadığım gündemdışı bir konuşma yaparak, Futbol Federasyonu seçimleri ve iktidarın ve dolayısıyla Bakanlığımın özerk federasyonlara siyaseten müdahale ettiği anlamına gelen bir konuşma yaptığını şifahen öğrendim. O bakımdan, bu konuyla ilgili, siz değerli milletvekili arkadaşlarıma, bu iddiayla ilgili düşüncelerimi aktarmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, malî ve idarî özerkliğe sahip olan, şu anda, ülkemizde, 16 tane federasyonumuz var. Biz göreve geldiğimizde sadece Futbol Federasyonu özerkti; hatırlayacaksınız, burada, ilgili yasalarda değişiklikler yaparak, diğer federasyonlara da özerklik yolunu açtık. Şu ana kadar da, Futbol Federasyonuyla birlikte 16 tane federasyonumuz özerk statüdedir.

Bugüne kadar işbaşında bulunan Sayın Bıçakçı başkanlığındaki Türkiye Futbol Federasyonu, öyle lüzum görmüşler, Olağanüstü Genel Kurul kararı aldılar ve bugün Olağanüstü Genel Kurul yapıldı. Bu Genel Kurula doğru giderken, aday arkadaşlarımızdan biri, yani, Sayın Ulusoy'la ilgili ekim ayının başında Bakanlığıma gelen -yani, geçtiğimiz yılın ekim ayının başında Bakanlığıma gelen- iki müfettiş raporundan hareketle, Sayın Ulusoy'un, bu raporlar sonucu doğan sorumluluğunu yerine getirmeden aday olmamasını arzu ettiğimi ifade ettim. Niye bunu söyledim; lütfen, eski zabıtlara bakınız, Haluk Ulusoy dönemiyle ilgili zabıtları inceleyiniz, Cumhuriyet Halk Partisi sıralarından milletvekili arkadaşlarımız -o sürede de ben burada Bakandım- Haluk Ulusoy yönetimiyle ilgili neler söylediklerini bir incelesinler.

Ben, bütün bunları ihbar kabul ederek, Başbakanlık Teftiş Kurulunu görevlendirdim. Başbakanlık Teftiş Kurulu, raporunu, ancak, geçtiğimiz yılın ekim ayında getirdi önüme ve ben de, gereği için, mevcut Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığına gönderdim; çünkü, yapılması gereken hukukî işlemler vardı, cezaî işlemler vardı. Peki, ne oldu? İşte, elimde, 30'a yakın dava açılmış. Bu davalardan bir bölümünde, Sayın Ulusoy Davalı. Şimdi, bugün, Genel Kurulca…

İSMET ATALAY (İstanbul) - Başbakan da davalı… Herkes davalı…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Şimdi, Futbol Federasyonunu görüşüyoruz…

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - İki şeyi birbirine karıştırmayın…

Şimdi, Sayın Ulusoy Federasyon Başkanlığına geldiğinde hem davacı hem davalı ve ayrıca…

Affedersiniz, telefon çaldı arkadaşlar, telefonu sessize almayı unutmuşum, kusura bakmayın, özür dilerim…

Şimdi, cumhuriyet savcılıkları… Türkiye Futbol Federasyonunu uygulamalarıyla zarara uğrattığı, haksız birtakım parasal ilişkileri nedeniyle, sorumlu tuttuğu bir kişinin, aklanmadan aday olmamasını istedim. Bu hususun, eleştiri değil takdir edilecek bir davranış olduğu kanaatindeyim. Sayın Şimşek'in buraya çıkıp, bu konuda, benim tavrımı doğrusu desteklemesini arzu ederdim ve bir de bana "istifa etmeyecek misiniz" diyor. Ben, elimde bulunan imkânları kendi şirketlerime aktarmadım ki, istifa edeyim.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Maliye Bakanı istifa etsin.

İSMET ATALAY (İstanbul) - O zaman, Başbakan istifa etsin.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ben elimde bulunan imkânları, kurulumdaki üyelere aktarmadım ki, istifa edeyim. Ben, yönetim kurulu üyelerinin aldığı avansları kapattırmama gibi bir hata yapmadım ki, istifa edeyim. Bunu yapanlar istifa etmelidir. Ben temiz toplum adına, ben temiz spor adına, bir davranışta bulundum ve bundan da asla pişman değilim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bunu, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımın desteklemesi gerekirdi. Bakın, siz, burada, 2004 yılında, Türkiye Futbol Federasyonu Yasasında değişiklik yapılırken, Futbol Federasyonu Başkanında aranan nitelikleri görüşürken ilgili maddede -yanılmıyorsam 23 üncü maddeydi- sizler önerge verdiniz arkadaşlar, önerge verdiniz, iki tane önergeniz geldi, yüksekokul şartı arıyordu önergeleriniz; Futbol Federasyonu Başkanında yüksekokul şartı arıyordunuz. O sırada da, Federasyon seçime gidiyordu, Sayın Ulusoy görevdeydi. Bana, Sayın Başkan sordu "katılıyor musunuz önergeye" diye. "Katılamıyorum" dedim. Gerekçesi de şuydu: Mevcut Federasyonun önünü, Federasyon Başkanının önünü kesmek için bu önergeyi kabul ettiniz derler diye katılamayacağımı söyledim. Ama, CHP'li arkadaşlarımız buraya çıktılar, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanında yüksekokul şartı aranmasının ne kadar isabetli bir iş olduğunu, bunun mutlaka gerekli olduğunu, bunu Bakanın mutlaka kabul etmesi gerektiğini, burada dakikalarca izah ettiler ve dediler ki… Bu Federasyon çok yanlış işler yapmıştır, siz, bu Federasyonun devamı için hareket ediyorsunuz diye, beni suçladılar.

Şimdi de, ben müfettiş raporlarına dayanarak "arkadaş, şu işleri halletmeden, temizlemeden, aklanmadan aday olma" dememi, burada eleştiriyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler)

Şimdi ne yapacaksınız; şimdi, kuşkusuz ki…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Görevden mi alacaksınız Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - …Türkiye Futbol Federasyonu Yasasının 31 inci maddesinin bana verdiği yetkiye dayanarak…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Önce Maliye Bakanını aklayın!

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - …Başbakanlık Teftiş Kurulunda, görevde kalmış olsaydı bu rapor verildiğinde, müfettişler ne mütalaa edecek idiyseler şimdi o mütalaayı isteyeceğim. O mütalaa geldikten sonra da gereğini yapacağım.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yani, görevden mi alacaksınız Sayın Bakan?

İSMET ATALAY (İstanbul) - Yalnız görevden mi alacaksınız?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Hayır, görevden alma yetkim yok.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ne yapacaksınız?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Genel Kurulu olağanüstü kongreye davet edeceğim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Bakan, öyle bir yetkiniz de yok.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Çünkü, 31 inci madde, eğer öyle bir rapor geldiği takdirde, bakın ne diyorum, şu müfettiş raporuna dayanarak ve şimdi açılan ve açılacak olan davalara dayanarak "görevde kalmasında sakınca vardır" şeklinde bir mütalaa geldiğinde, yasa bana açıkça görev vermiş, olağanüstü genel kurulu toplama görevi. Bunu yerine getireceğim. Bunu, temiz spor, temiz toplum adına yapmak durumundayım. (CHP sıralarından gürültüler)

O nedenle, söylediklerimden, yaptıklarımdan asla pişman değilim. Yapılması gerekeni yaptığıma inanıyorum. O nedenle, burada eleştirilecek değil, takdir edilecek bir durum olduğu düşüncesindeyim. O nedenle, Sayın Şimşek'in burada şahsımla ilgili söylediklerinin hiçbirini kabul etmiyorum. Aslında, ben kendisini yakinen tanırım; normal şartlarda, benim yerimde o da olsaydı, buna benzer bir uygulama yapardı; ama, şimdi, muhalefette olduğu için böyle konuşuyor. Onun konuşmalarını bu bakımdan da değerlendirmenizi istirham ediyorum. Tabiî, bugün genel kurul yapılmıştır. Genel kurul sonucunda Sayın Ulusoy, Federasyon Başkanlığına seçilmiştir; ama, demin söylediğim işlemleri daha önce söylediğim için, yapmak durumundayım.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Söz senettir, gereğini yapın!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bu işlemleri yaptıktan sonra gereği neyse, onun sonuçlarına da herkes katlanacaktır.

Bu bilgiyi huzurunuzda verme ihtiyacını hissettim. Hepinize yeniden saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ama, önceden kutlamanız gerekmez mi? Seçimi kaybetmişsiniz, demokrasinin gereği… Kaybetmişsiniz seçimleri; bu kadar net.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Topuz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunu suçladı.

BAŞKAN - Ne diye suçladı Sayın Topuz?

ALİ TOPUZ (İstanbul) - "Eski Futbol Federasyonu Başkanı hakkında, burada, geçmişte suçlayıcı ifadeler kullandılar. O nedenle, ben onlara da dayanarak, bu açıklamaları yaptım" biçiminde bir konuşma yaptı. Yani, Cumhuriyet Halk Partisini…

BAŞKAN - Sayın Topuz, konuşmayı baştan sona dinledim, takip ettim.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Evet, efendim, ben de takip ettim.

BAŞKAN - Sayın Bakan "Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuyla ilgili geçmişte neler söylediğini tutanaklardan öğrenebilirler" dedi.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Kendisi öğrenmiş mi efendim?!

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ayrıca "bu kürsüden Cumhuriyet Halk Partililer Haluk Ulusoy'u suçladılar, ben de onları dikkate aldım, onun gereğini yaptım" dedi. Böyle bir durum olmadığını ifade etmek için 69 uncu maddeye göre söz istiyorum.

BAŞKAN - Hayır, Sayın Topuz, öyle bir şey söylenmedi. Sayın Bakanın, konuşmasında da ben… (CHP sıralarından gürültüler) Herhangi bir sataşma olarak da değerlendirmiyorum.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Bakan, hiç konuşmadı o zaman, efendim!..

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Grubumuza sataşılmıştır efendim.

BAŞKAN - Sataşılmadı Sayın Topuz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Olur mu efendim!

BAŞKAN - Bunun değerlendirmesi Başkanlığa aittir. Ben, sataşma olduğu görüşünde değilim.

Buyurun…

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - O zaman seçim de yapılmadı Futbol Federasyonunda; her şeyi inkâr ediyorsunuz!

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hiç kuşkusuz sataşma olup olmadığını değerlendirme yetkisi zatıâlinize aittir. Bunu reddetmek istemiyorum; ama, sizin vicdanınıza seslenmeye çalışıyorum.

BAŞKAN - Bir saniye Sayın Topuz.

Sayın Şimşek, özerk kurumlarla ilgili burada bir konuşma yapmıştır. Sayın Bakan da gündemdışı konuşmaya Hükümet adına cevap vermek üzere söz istedi ve kürsüye geldi, konuşma yaptı. Konuşmayı baştan sona takip ettim; konuşmasında, şahsınıza, Sayın Şimşek'e ve Cumhuriyet Halk Partisine karşı herhangi bir sataşmada bulunmamıştır. Benim vicdanî kanaatim budur. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Israr ediyorum o zaman… Sayın Bakana sorun; Cumhuriyet Halk Partililerin şikâyeti üzerine…

BAŞKAN - Sayın Topuz, ben, başından sonuna kadar takip ettim; herhangi bir sataşma olsa söz veririm…

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Olur mu efendim?!

BAŞKAN - Bunda herhangi bir şey yok ki!

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Bakana söyleyin; bu lafları söyledi mi söylemedi mi; bir soralım kendisine.

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Topuz, oturur musunuz…

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Efendim, Sayın Bakan o zabıtları açıklasın o zaman.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ben ısrar ediyorum, Grubumuza sataşma olduğu konusunda ısrar ediyorum; bunun gereğini yapın.

BAŞKAN - Sayın Topuz, gereğini yapacak herhangi bir şey yok, sataşma yoktur; eğer, herhangi bir sataşma konusunda tereddütüm olsa tutanakları getirtir, inceletirim. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ben Grubuma sataşıldığı kanaatindeyim.

BAŞKAN - Sayın Topuz, tutanakları getirteceğim; ama…

ALİ TOPUZ (İstanbul) - O zaman, Genel Kurulun oyuna sunun efendim.

BAŞKAN - Tutanakları getirteceğim.

Buyurun.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Genel Kurulun oyuna sunun efendim.

BAŞKAN - Sayın Topuz, tutanakları getirtip, söz vereceğim eğer sataşma varsa…

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Israr ediyorum; sataşma var.

BAŞKAN - Israr edebilirsiniz.

Gündeme geçiyoruz.

Başkalığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

IV.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUP ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grup önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 19.1.2006 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                               Ali Topuz

                                                                                                                 İstanbul  CHP Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 232 nci sırasında yer alan 769'a 1 inci ek sıra sayısının bu kısmın 5 inci sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneri aleyhinde söz isteyen Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereği vermiş olduğu gündem değişikliğine dair öneri aleyhinde söz istedim; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hayatta en zor şey, iddiaya girip, her şeye karışıp, sonra sapsarı kesilmektir. Sapsarı kesilmeyeceksiniz; özerk kurumlara karışmayacaksınız, bağımsız kurumlara karışmayacaksınız!..

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Öbür tarafa bakarak söyle…

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Öbür tarafa bakarak…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - İktidar olabilirsiniz; ama, iktidarı da sınırlayan, hukuk diye bir şey var. Sayın Bakan hukukçu.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Solunuza bakacaksınız.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Sayın Bakan diyor ki: "Müfettiş raporları var, ben gereğini yapacağım." Sayın Bakanın birlikte çalıştığı birsürü bürokrat hakkında müfettiş raporları var. Daha geçenlerde, Toplu Konut için Devlet Denetleme Kurulunun raporu yayımlandı, niye gereğini yapmadınız?! Sanığın masumiyet ilkesi diye, hukukun temel bir ilkesi var; kişi hakkında iddialar olabilir, kişi hakkında müfettiş raporları düzenlenebilir… Bu kurulda milletvekilliği yapan, bürokrasiden gelen birçok arkadaşımız hakkında, bırakın müfettiş raporlarını, savcı iddianameleri var. İşte bugün bu konuda, tartıştığımız dokunulmazlıkların bunları engellediğini hepimiz bilmiyor muyuz, bütün Türkiye kamuoyu bilmiyor mu?..

ALİ RIZA BODUR (İzmir)- Sağır sultan duydu!..

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Siz, dokunulmazlıklar arkasına sığınacaksınız, sonra, bileğinin hakkıyla, özgür delegelerin oyuyla gelen bir federasyon başkanına, özerk bir federasyonun başkanına "müfettiş raporu var, ben milletin hakkını koruyacağım" diyorsunuz. Peki, başka müfettiş raporlarıyla, milletin hakkına, hukukuna tecavüz edenleri niye koruyorsunuz?! Onlar milletin hakkına el uzatırken, o zaman görevinizi savsaklıyor musunuz Sayın Bakan?! Böyle bir şey yok. Adam, bileğinin hakkıyla, eze eze, size rağmen geldi ve oturdu; adamı kutluyorum, hayırlı uğurlu olsun. Türk futbolunu yerlerde süründürdünüz iki senedir. Bütün spor dallarını yerlerde süründürdünüz; hiçbir dalda bir şey yapamadınız.

Anavatan Partisi, Futbol Federasyonunun özerklik kanununu çıkarırken, siyasetin, artık bu alana girmemesi gerektiğini, bu alanları konunun uzmanlarının, konunun uğraşanlarının halletmesi gerektiğini ve siyasetle, hele sporun hiçbir ilgisi yokken, bu kadar iddialı bir şekilde, belediye başkanlarını, il başkanlarını, delegeleri, kulüp başkanlarını akşam sabah telefonla arayarak -o insanlarla biz de görüşüyoruz- kendi listelerinize oy vermesi için… Bu nasıl özerklik?! Bu nasıl özerklik?! Eğer diyorsanız ki, diğer federasyonları da özerk yaptık, eğer onların da seçimlerinde buna yaptığınızı yapıyorsanız, yapmasaydınız çok daha iyiydi. Hiç değilse, Başbakanlıkta bir büronun kapısına "Futbol Federasyonu Şube Müdürü" yazardınız, bir şube müdürü atardınız taraftarınızdan, partinizden,  adam gelir otururdu, sporu idare ederdi. Bundan bu çıkar.

Onun için, arkadaşlar, bakın, konu dokunulmazlık. Ben, Cumhuriyet Halk Partisinin ikide bir bunu gündeme getirmesine karşıyım, onu da suçluyorum. Cumhuriyet Halk Partisini niye suçluyorum; AK Parti diyor ki: "Uzlaşma komisyonuna üye vermiyorlar." Verin arkadaşlar!.. Ne var yani, verin ve bu itirazı kaldırın ortadan.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Anayasa Komisyonu niçin var?!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Uzlaşma komisyonu değil, uyutma komisyonu o!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Kaldırın, kuralım bu uzlaşma komisyonunu, ne yapacaksak yapalım. Buradan, Sayın Meclis Başkanına çok teşekkür ediyorum, dün partilerarası diyalogu başlattı. Zannediyorum İçtüzükte, bu konuda da, yeterli olmasa bile, bir adım var, en azından isteyen milletvekilinin kendisinin yargılama yolunun açılması gibi, yeterli olmayan bir adım var. Neden yeterli değil; değerli arkadaşlar, yolsuzluğun bir tarafında yürütme olmadan yasama üyesi yolsuzluk yapamaz. Yolsuzluk, yürütme -yani yürütmenin bakanı olabilir, bürokratı olabilir- işadamı ve siyasetçi arasında olur. Bu üçlü ayak oluşmadan yolsuzluk olmaz. Siz, yürütmenin denetimini yapamadığınız müddetçe, yani Anayasadaki 100 üncü maddeyi değiştiremediğiniz müddetçe, milletvekilinin dokunulmazlığını kaldırsanız ne olur kaldırmasanız ne olur?!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Anayasa değişikliğine gerek yok, kanunla düzeltilir.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Esas, asıl olan, yetkiyi kullanan, imzayı atan, talimatı veren yürütme denetlenmediği müddetçe, yürütmenin dokunulmazlığı sınırlandırılmadığı müddetçe, özel bir statüye bağlanmadığı müddetçe, yasamanın dokunulmazlığını kaldırmak hiçbir neticeyi çözmez. Neticeyi tamamen çözmemiz gerekiyorsa, 100 üncü maddeyi de, 83 üncü maddeyi de bu uzlaşma komisyonunu bir an evvel kurmak, bir an evvel faaliyete geçirmek suretiyle… Şu itirazı da… Efendim, birsürü başka bürokratların da dokunulmazlıkları var. Her neyse, bu komisyonda onları da içine alacak şekilde geniş ve kapsamlı bir çalışmayla bu millete seçim öncesi verilen sözü bu Parlamento yerine getirmelidir. Aksi takdirde, önümüzdeki seçimlerde bu Parlamentoda dokunulmazlıkları kaldıramamış, hesap verememiş, şeffaf devlet yönetimini hâkim kılamamış bir yapıyla milletin huzuruna gideriz. Bu Parlamento buna layık değil; buradaki hiçbir arkadaşımız buna layık değil. Burada, siyasî irade -gerek Anamuhalefet gerek bizler gerekse İktidar Partisi- toplumun, kamunun görüşü de bu yönde olduğu bilindiği halde, bir türlü tecelli etmemektedir. Toplumun, bugün, yüzde 98'inde artık bu dokunulmazlıkların sınırlandırılması gerektiği ve herkesin, hırsızlık yapan, yolsuzluk yapan herkesin hesap vermesi gerektiği noktasında konsensüs oluşmuştur. Oluşan bu konsensüsü… Böyle ikide bir Meclisin önüne… Falanın dokunulmazlığı kalksın, filanın dokunulmazlığı kalksın şeklinde gündemi işgal ederek bir yere varamayız. Onun için, aleyhinde konuşuyorum. Burada asıl varmamız gereken şey, bir an evvel uzlaşı komisyonunu kurup, nasıl bir düzenleme yapacaksak, başka dokunulmazlıkları olanların da alanlarını tespit ederek, onları da düzenleyerek, özellikle Anayasamızın 129 uncu maddesindeki düzenlemeyi de yeniden gözden geçirerek, bu işi artık milletin bir daha tartışmayacağı bir hale sokmak durumundayız.

Değerli arkadaşlar, biz Anavatan Partisi olarak dokunulmazlıkların sınırlandırılmasına taraftarız; ancak, sadece parlamenter dokunulmazlığının değil, yürütmenin dokunulmazlığının da sınırlandırılmasına taraftarız. Aksi takdirde, bir neticeye varamayız diye düşünüyoruz, Parti olarak kanaatimiz bu. Haa, bunun bir yöntemi var, onu da hep dile getirdim, dile getirmeye devam edeceğim; bunun yöntemi, yürütme ile yasamayı ayrı ayrı seçmek, yürütme ile yasamayı ayrı ayrı bağımsız hale getirmek ve etkin denetim yapan bir parlamentoyu, bir yasamayı hâkim kılmaktan geçer.  Eğer, yasama, kendi içinden çıkardığı yürütmeyi denetleyemiyorsa, burada dokunulmazlığı kaldırsanız da, dokunulmazlığı kaldırmasanız da mutlaka arızalar çıkacaktır.

Değerli arkadaşlar, bu bakımdan, kapsamlı bir çalışmayı Anavatan Partisi Grubu olarak yaptık. Yakında da -Anayasayı değiştirecek teklifi verecek bir çoğunluğumuz yok ama- siyasî parti gruplarımıza da göndermeyi düşünüyoruz. Gerek 83 üncü madde kapsamında gerek 100 üncü madde kapsamında bir özel yargılama müessesini de hayata geçirecek tarzda ve bu hususların bir daha Türkiye'nin gündeminde tartışılmaması, bunların kesin ve net olarak kamuoyunun vicdanını rahatlatan bir tarzda çözülmesi noktasında, bütün gruplarımızın, artık bu konunun rahatsızlık verdiğini, gına getirdiğini düşünerek desteklemesini isteyeceğiz.

Hepinize bu vesileyle saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, teşekkür ediyorum.

Önerinin lehinde, Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;  Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen önergenin lehinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Gerek bugüne kadar yapılan konuşmalarda gerekse az önce sayın milletvekili arkadaşımızın da belirttiği doğrultuda olmak üzere, bu konu, yani milletvekilliği dokunulmazlığı konusu, hep, bugüne kadar tartışılageldi; görülüyor ki, bundan sonra da tartışılmaya devam edilecektir.

Milletvekili dokunulmazlığının tarihî sürecine baktığımızda, konunun, gerçekten, 20 Nisan 1924 tarihli Teşkilatı Esasiyeden bugüne kadar gelen ve anayasalarda yer almış bulunan bir hüküm olduğunu görmekteyiz. Nihayetinde, 1961 Anayasasıyla yerini bulan ve daha da, öncekine göre genişlemiş bir haliyle yer alan bu hükmün, 1982 Anayasasının 83 üncü maddesiyle tekrar hüküm altına alınmak suretiyle, geniş bir kapsama alanında kendini geliştirdiğini görmüş bulunuyoruz.

Tabiî, bu ve buna benzer hükümlerin, şöyle bir, diğer ülkelerle karşılaştırma yapıldığında, birkısım ülkelerin anayasasında benzer hükümlerin yer aldığını görmekteyiz, birkısım ülkelerin anayasasında farklı bir biçimde ele alındığını ve yine, birkısım ülke anayasalarında da, gerçekten, çok değişik bir şekilde, milletvekili dokunulmazlığıyla ilgili hükümlerin yer aldığını görmekteyiz. Bu farklı ülkelerin başında, gerek Yunanistan gerek Merkezî Afrika Cumhuriyeti gerekse Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasalarında benzeyen noktaların olduğunu görmekteyiz.

Yine, farklı olan ülkelerde de, sınırlı bir şekilde, Hindistan Anayasası, Mısır Anayasası, Meksika ve İtalya Anayasalarında farklılıkların yer aldığını görmekteyiz.

Değişik şekilde sınırlamaların yer almış olduğu ülkelerin başında ise, Alman Anayasası, Fransız, Belçika Anayasaları yer almaktadır ve çok değişik bir hüküm olarak da Kıbrıs Rum Anayasasında dokunulmazlıkla ilgili çok ilginç ve değişik bir hüküm yer almaktadır. Görülmekte olan bir davada, herhangi bir milletvekiliyle ilgili görülmekte olan bir ceza davasında mahkemenin, ya kendisinin veyahut da Yüksek Mahkemenin -ki, bizde eşdeğer olan Anayasa Mahkemesidir- Anayasa Mahkemesi tarafından bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmadığına veya kaldırılamayacağına dair hüküm verebilmesi yer almaktadır.

Değerli arkadaşlar, şimdiye kadarki tartışmaların odak noktasında, özelikle şu andaki iktidarı temsil eden Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili arkadaşlarımızın konuşmalarında ve hükümetin görüşleri doğrultusunda olmak üzere hep memurların yargılanması ile milletvekillerinin dokunulmazlığının aynı kefeye konulmak istenmesinde çok büyük bir yanlışlığa düşülmektedir. Kesinlikle, devlet memurlarının ve kamu görevlilerinin yargılanmasıyla ilgili usulün, Anayasamızın 83 üncü maddesindeki milletvekilliği dokunulmazlığıyla herhangi bir ilgisi ve benzerliği yoktur. Çok açık bir biçimde, hiçbir memur hakkında, hiçbir kamu görevlisi hakkında, kamu görevi, memuriyeti devam ettiği sürece soruşturma yapılamaz gibi bir hüküm yoktur. Halbuki, bizim milletvekili dokunulmazlığını hüküm altına alan Anayasanın 83 üncü maddesinde, açık bir biçimde, seçilmeden önce veya seçildikten sonra işlendiği iddia edilen bir suçla ilgili yargılamanın yapılamayacağı, tutuklanamayacağı ve daha sonra ceza verilmiş ise, önceden veya sonradan, fark etmeksizin, cezanın infazının milletvekilliğinin sona ermesinden sonra yerine getirileceği şeklinde çok açık bir biçimde süresiz olarak hüküm vardır; yani, burada, devlet memurlarının, askerlerin veya diğer tüm kamu görevlilerinin yargılanmasıyla ilgili hükmün, Anayasamızın 83 üncü maddesindeki milletvekili dokunulmazlığıyla herhangi bir ilgisinin olmadığını bir kez daha vurgulamak istiyorum; çünkü, bu olay, yerine göre, olayları ve savunmaları değişik şekillerde saptırıyor ve Adalet ve Kalkınma Partisi görüşü olarak da, bunun, diğer memurların nasıl dokunulmazlığı varsa, elbette, milletvekili olarak da milletvekillerinin de dokunulmazlığı olması gerekir noktasında paralellik kurulduğu için bunu vurgulamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, 83 üncü maddenin ikinci fıkrasında çok önemli bir istisna getirilmiştir. Bu istisna "ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve Anayasanın 14 üncü maddesindeki suçlar bu dokunulmazlık kapsamı dışında tutulmuştur" diyerek önemli bir konuyu hüküm altına almış; fakat, burada, dikkat edilmesi gereken bir hususun da, şu anda yürürlüğe girmiş bulunan, 1 Haziran 2005 tarihinden bugüne kadar yürürlükte bulunan Türk Ceza Kanunundaki cezaların tarifine bakıldığında, burada, gerçekten, çelişkili ve derhal giderilmesi gereken bir konunun düzeltilmesi gerektiği noktasına işaret etmek istiyorum.

O nokta şudur değerli arkadaşlarım: Öyle ki, 83'e ikinci maddesindeki bu istisnanın dahi uygulanma imkânı artık kalmamıştır. Milletvekilleri, istedikleri şekilde, Anayasanın 14 üncü maddesinde belirtilen suçları işlemiş olsa dahi, ağır cezayı gerektiren bir suç işlemiş olsa dahi, artık tamamen dokunulmazlık süresinin sonuna kadar işleyeceğini hüküm altına almıştır. Nedeni şudur: Türk Ceza Kanunu, biliyorsunuz, değişikliğe uğrayarak 1 Haziranda yürürlüğe girdi. Türk Ceza Kanununun, şu andaki Türk Ceza Kanununun 46 ncı maddesinde cezalar tek tek sayılmıştır. Ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve hapis şeklinde cezalar sayılmıştır. Şimdi, burada "ağır cezayı" ibaresini görmek hiç mümkün değildir. Eğer, Anayasada belirtilen ağır cezayı burada tek tek arama imkânımız varsa, Ceza Kanununda böyle bir ceza kalmamıştır. O zaman, hangi milletvekili ne şekilde suç işlerse işlesin, eskiden ağır cezayı gerektiren bir adam öldürme dahi olsa, iddia ediyorum, bu şekilde çok önemli bir değişiklik yer almış ve bu, boşlukta kalmıştır. Şu anda, hiçbir şekilde, suçüstü hali de olsa, o milletvekili hakkında herhangi bir soruşturma yapılamayacağı şeklinde bunu yorumlamak zorunda kaldık, zorunda bırakıldık. Biz, bunu, Ceza Kanunu alt komisyonunda yaptığımız çalışmalarda da dile getirdik; ama, maalesef, bu hüküm görüşülmedi, tartışılmadı; çünkü, burada bir husus da şudur; meşhut suç dediğimiz suçüstü halinin de, yine biliyoruz ki, Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 18 inci maddesiyle kaldırılan Suçüstü Haline İlişkin Muhakemeye Dair Kanun da, artık, hükmünü kaybetmiştir; dolayısıyla, Anayasanın 83 üncü maddesindeki bu hükmün işleyebilmesi tamamen ortadan kalkmıştır.

Bu noktadan, Yüce Meclisin kürsüsünden, hükümet yetkililerine, Adalet ve Kalkınma Partisine ve özellikle Anayasa Komisyonu Başkanına ve üyelerine, bütün milletvekillerine buradan çağrı yapıyoruz; derhal, bu konuda, 83 üncü maddedeki bu suçüstü hali ve ağır cezayı gerektiren ibaresinin değiştirilmesi için anayasa değişikliğinin mutlaka yapılması gerekir. Bu konuda                   -inanıyoruz ve güveniyoruz ki, sizin de inanıp güvenmenizi istiyoruz- Cumhuriyet Halk Partisi olarak Anayasanın bu noktadaki değişikliğini biz de kabul etmek durumundayız; çünkü, Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrası tamamen boşlukta kalmıştır, uygulama imkânı hiç kalmamıştır. Yani, şu ana kadar sınırlı olarak iddia ettiğimiz milletvekili dokunulmazlığı, tamamen serbest bir şekilde sonuna kadar açılmış ve dokunulmazlık, artık, tabu haline gelmiş durumdadır. İstisna kalkmıştır. Devletin kişiliğine karşı, güvenliğine karşı işlenen suçlarda dahi, bu hüküm, yani, 14 üncü maddede sayılan cezalar dahi bunun dışında tutulmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ayvazoğlu.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Sayın milletvekilleri, gerçekten, bu konunun önemi, yarın bir gün hepimizi meşgul edecek bir şekilde, ciddî bir önemi arz etmektedir. O açıdan, bizim yapmamız gereken konu, bugün bir milletvekiliyle ilgili gelen dosyanın yarın başka milletvekilleri hakkında da geleceğini ve bunu komisyonları meşgul edeceğini hepimiz biliyoruz. Onun için, acil çözümleri bulabilmek açısından ve şu gerçeği de artık hepimiz kabul etmek zorundayız ki, bu milletvekili dokunulmazlığı olayı Anayasamızın 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırıdır, Anayasamızın 81 inci maddesindeki andiçmenin metnindeki metnin ruhuna aykırıdır. Geliniz, elbirliğiyle, bu topluma vermiş olduğumuz sözümüzü yerine getirelim. Kamu vicdanını rahatlatmak için, şimdiye kadar kamu vicdanının, milletvekili dokunulmazlığı noktasından rahatsız olması nedeniyle, tatmin edilebilmesi için, geliniz, bunu elbirliğiyle yerine getirelim; çünkü, kamu vicdanı yarın bir gün bizden bu hesabı, elbette, sizlerin arzu etmediği; ama, milletin arzu etmiş olduğu seçimin sandığında hesabını görür, sizden de hesabını sorar. Yoksa, seçim zamanı, seçimden birkaç hafta önce televizyonlara veya medyanın huzuruna çıkarak Sayın Başbakanın vermiş olduğu "milletvekili dokunulmazlığını kaldıracağız" sözünü, önümüzdeki seçimlerde çıkıp da hangi şekilde, hangi yüzle vereceğini Yüce Meclisin ve Yüce Türk Milletinin takdirlerine ve vicdanlarına bırakıyorum.

Bunun hesabının seçimlerde görüleceği noktasında sizleri bir kez daha uyarıyor, Yüce Meclisi bu duygu ve düşüncelerle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ayvazoğlu.

Önerinin lehinde söz isteyen, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından sunulmuş olan grup önerisinin lehinde söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sakarya Milletvekili Sayın Ayhan Sefer Üstün'le ilgili dosyadaki suçlama, Adapazarı Büyükşehir Belediyesi Encümen Üyesi olarak görev yaparken, müteselsilen görevi kötüye kullandığı yolundaki suçlamadır. Sakarya Cumhuriyet Savcılığının 31.5.2004 tarihli fezlekesine göre, Adapazarı merkezde bulunan belediyeye ait katlı pazar yerindeki işyerlerinin satılması, satış sonrası sözleşmeye aykırı olarak ipoteklerin kaldırılması, 9 adet arozöz için hizmet alımı şeklinde taşeron sözleşmesi yapılmak suretiyle Devlet İhale Yasasına muhalefet edildiği gerekçesiyle bir fezleke düzenlenmiş. İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığının 86 sayfalık raporuyla bu fezleke düzenleniyor. Bu raporun, hemen, soruşturma izni süreci içinde Danıştay denetiminden geçtiğini ve Danıştayın da soruşturma izninin verilmesi gerektiği yolundaki kararından sonra iddianameye dayanak yapıldığını hemen ifade etmek istiyorum. Sayın Üstün dışında, diğer 21 sanık yönünden, Sakarya Cumhuriyet Savcılığının 2003/883 hazırlık sayılı dosyasıyla, yine görevi kötüye kullanma iddiasıyla dava açılmıştır. Bu davanın sonucu hakkında bilgimiz yoktur. Bugün gündeme getirdiğimiz dosyanın özü budur değerli arkadaşlarım.

Bu dosyadaki delillerin leh veya aleyhte değerlendirmesinin bu kürsüden yapılmasının son derece yanlış olduğunu hemen ifade ediyorum ve bunun devamında da bu dosyanın değerlendirmesinin yapılacağı merciin yargı olduğunu önemle vurguluyorum; bu, bizim işimiz değildir. Bu dosyadaki delillerin leh veya aleyhte tartışmasını yapmak bizim görevimiz değildir değerli arkadaşlarım.

Bu aşamadan sonra, konuya, dokunulmazlık konusunun, dokunulmazlık kurumunun amacı dışında kullanılmasının yarattığı tahribatlar nedir; bunları anlatmaya çalışacağız değerli arkadaşlarım.

Hep ifade ediyoruz; dokunulmazlık dosyalarını siyasî inatlaşma veya polemik adına gündeme getirmiyoruz. Dokunulmazlıkların sınırlandırılması olayı, yolsuzlukların sona ermesi ve engellenmesi için başlıbaşına yeterli olan bir konu değildir. Dokunulmazlığın sınırlandırılması, yolsuzluklarla mücadele için bir başlangıçtır, bir semboldür. Elbette, bu kurumun, dokunulmazlık kurumunun, diğer yasal ve idarî düzenlemelerle desteklenmesi gerekiyor. Bunların neler olduğunu her aşamada ve her zeminde anlatıyoruz. Bu düzenlemeleri yapmadığımız zaman ne oluyor; bunları da, değerli arkadaşlarım, kararlılıkla anlatmaya devam edeceğiz.

Bakın, değerli arkadaşlarım, bunları yapmadığımız zaman, Başbakanın -başta Sayın Başbakan olmak üzere- bazı bakanların ve siyasîlerin yanında, ticarî dehaların oluştuğunu, aradan geçen üç yıl içinde hep somut olaylarla anlattık. Bir diğer sonuç ise, yargıya doğrudan veya dolaylı olarak müdahalenin altyapısını hazırlamış oluyoruz, bu yanlış mekanizmayı ısrarla sürdürmüş oluyoruz. Bugün, bu konudaki endişelerimizi ve kamuoyunun denetiminden kaçırılmak istenilen bazı gelişmeleri sizlerle paylaşmak istiyorum, bu gelişmeleri bilgi ve değerlendirmenize sunmak istiyorum.

Bakın, değerli arkadaşlarım, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun yapılanmasını değiştirmediğimiz, idarî ve malî özerkliğini sağlamadığımız zaman, yürütme gücünü kullananlar, dokunulmazlık kurumunun ardına sığınarak, bu gücünü nasıl bir baskı aracı olarak ve kişisel yaklaşımlarla kullanıyor; bunları bilmemiz gerekiyor.

Lafı dolandırmadan anlatacağım. Yine, İstanbul Büyükşehir Belediyesinden örnek vereceğim değerli arkadaşlarım. Aralarında Sayın Başbakan, eski Başkan Ali Müfit Gürtuna, İstanbul ve Kırşehir milletvekilleri, BELBİM Anonim Şirketi Yönetim Kurulu Üyesi ve TRT eski Genel Müdürü Sayın Şenol Demiröz'ün de bulunduğu 37 sanık hakkında 1997, 98, 99 yıllarında zimmet, kalpazanlık, resmî evrak ve kayıtlarda sahtecilik iddialarıyla Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılama yapılıyor. Yargılama sonucunda, mahkeme, milletvekilleri yönünden zorunlu olarak dosyanın tefrikine karar veriyor. Ali Müfit Gürtuna yönünden, 4616 sayılı erteleme yasası gereğince yargılama yapılmasına yer olmadığına karar veriyor. Diğer sanıklar yönünden de, mahkûmiyetlerine yeter ölçüde delil olmadığı gerekçesiyle beraat kararı veriyor değerli arkadaşlarım. Beraat kararı elbette verilebilir. Dosya durumu uygun ise söylenecek bir söz yok. Ancak, sözü edilen dosyaya baktığımızda şunu görüyoruz: Ortada 3 trilyona ulaşan bir belediye zararı var. Mahkemenin, kararına esas aldığı 6 Ekim 2003 tarihli bilirkişi raporundan söz ediyorum değerli arkadaşlarım. Bu raporu, mahkeme, kararına, beraat kararına gerekçe olarak alıyor. Ne diyor bu raporda: "BELBİM akıllı bilet sistemine elle müdahale edildiği, sistemin baştan itibaren oluşturulmasında suiistimale açık olduğu ve sistemdeki bu durumun düzeltilmesi mümkün olmasına rağmen bunun gereğinin yapılmadığı anlaşılmaktadır" yolunda tespit yapılıyor. Mahkeme de, her nasılsa, bu raporu esas alarak beraat kararı veriyor. Ancak, değerli arkadaşlarım, bu dosyada, bakıyoruz, bu raporun dışında, Hesap Uzmanları Kurulu ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığının da raporu var. Bu raporlarda da, hem zararın varlığını gösteren hem de suç ilişkilerinin varlığını gösteren tespitler var. Buna rağmen, ilgili mahkeme, her nasılsa, her nedense, yeni bir inceleme yapmaya ve rapordaki çelişkileri ve müphemiyetleri gidermeye gerek görmüyor.

Olağan hukuk uygulamalarına aykırı düşen tuhaflıklar, bu tesadüfler bununla da sınırlı değil değerli arkadaşlarım. Bakıyoruz, bu dosyada, ortada belediyenin 3 trilyona yakın zararının varlığı sabit olmasına rağmen, belediye adına dosyaya müdahalede bulunulmuyor, müdahale talebinde bulunulmuyor. Daha vahimini söyleyeyim, daha düşündürücü olanını söyleyeyim; Hazinenin zararı açık olmasına ve yüksek miktarlara ulaşmasına rağmen, Hazine avukatlarının müdahale talebi hakkında, bakıyoruz, mahkeme hâkimi iki duruşma karar vermemiş; Hazine avukatlarının bulunmadığı üçüncü duruşmada müdahale talebinin reddi yolunda karar veriyor değerli arkadaşlarım.

Ve yine devamında neyi görüyoruz; Hazine avukatları, bu süreç içinde, kendi taleplerine aykırı olarak gelişen bu süreç içinde, bu kararı, her nedense ve her nasılsa, temyiz bile etmiyorlar değerli arkadaşlarım. Böylece, dosyanın önündeki bütün engeller ustalıkla bertaraf ediliyor değerli arkadaşlarım.

Bakın, değerli arkadaşlarım, bu anlattıklarım sizleri rahatsız etmiyor mu?.. Bunları irdelemeyecek miyiz?.. Bunları sorgulamayacak mıyız?.. Ortada bir zarar var; çok açık bu. Sayın Başbakanın ve hükümet yetkililerinin çok sık olarak kullandıkları bir ifadeyle söylüyorum; fakir fukaranın, garip gurebanın hukuku var. Bu hukuku neden korumuyoruz?.. Neden sahip çıkmıyoruz değerli arkadaşlarım?.. Ne zaman sahip çıkacağız?.. Hadi, kendinize göre birtakım gerekçelerle, işin cezaî boyutunu, cezaî müeyyide boyutunu birtakım gerekçelerle engelliyorsunuz; hukuk davasını neden engelliyorsunuz?! Tazmin sorumluluğunu neden engelliyorsunuz?! Bunun bir açıklamasını yapabilir misiniz değerli arkadaşlarım!.. Bunun, hiçbir şekilde açıklamasını yapamazsınız. Bunun hiçbir izahı yok değerli arkadaşlarım.

Bakın, bu yaptıklarınızla, gerçekten, bütün içtenliğimizle ifade ediyoruz, bütün inancımızla ifade ediyoruz ki, sistemi tahrip ediyorsunuz değerli arkadaşlarım. Bir toplum, hiçbir toplum, böyle bir tahribatı daha fazla kaldıramaz ve hiç kimsenin bu tahribatı daha fazla sürdürmeye hakkı olamaz.

Biraz evvel Anavatan Partisi Grubu adına arkadaşımız Sayın Sarıbaş, uzlaşma komisyonundan söz ettiler ve devamında da "soruşturma izni" kavramını, biraz dolaylı olarak da olsa ifade ettiler.

Bakın, değerli arkadaşlarım, kavramları yerli yerinde kullanmamız gerekiyor, tutarlı kullanmamız gerekiyor. Uzlaşma komisyonu diye bir kavram, hep anlatıyoruz, Anayasada da yok, İçtüzükte de yok. 5-6 grubun bulunduğu meclislerde, sadece o döneme özgü olarak, fiilî bir uygulama şeklinde gündeme gelmiş. Anayasada böyle bir şey yok, İçtüzükte böyle bir şey yok. Daha iki ay evveline kadar ikili bir parlamento yapısından söz ediyoruz, üç yıldır yapılan bir engellemeden söz ediyoruz. Anayasa Komisyonu, zaten bizatihi kendisi bir uzlaşma komisyonu niteliğinde. Herhangi bir anayasa  değişikliği geldiği zaman, hep biliyoruz ki bu dönem içinde, müteaddit değişiklikler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kart, lütfen, toparlar mısınız.

Buyurun.

ATİLLA KART (Devamla) - Herhangi bir anayasa değişikliği geldiği zaman, fiilen uzlaşma komisyonu niteliğinde olan Anayasa Komisyonu o işlevini zaten yerine getiriyor. Bu konuda partiler arasında yeni bir teamül oluşturmak, yeni bir uzlaşma sürecini, yeni bir diyalog sürecini başlatmanın fiilî ve Anayasal bir dayanağı yok, böyle bir gerekçe söz konusu değil.

Sonra, bir diğer önemli konu; bu konularda kamuoyunu yanıltmamak gerekiyor. Kamuoyu bu konularda yeterince bilgi sahibi olmadığı için, böyle bir kavramı dile getirdiğimiz zaman siyasî iktidarın amacına hizmet etmiş oluyoruz, siyasî iktidar içinde birtakım kişisel ve siyasî kaygılarla bu kurumu kötüye kullananların, bu kurumu amacı dışında kullananların o amaçlarına hizmet etmiş oluyoruz.

Bir diğer önemli konu da şu: Soruşturma izni kavramı. Efendim, diğer kamu görevlilerinin de dokunulmazlığı var. Hayır, böyle bir şey yok. Diğer kamu görevlilerinin soruşturma izni kavramı var değerli arkadaşlarım.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) - Soruşturma izni vermediği sürece yapamıyor.

ATİLLA KART (Devamla) - Soruşturma izni… Evet, doğru söylüyorsunuz. Soruşturma izni, fiilen yargılanamamak demek değildir değerli arkadaşım. Soruşturma iznini kim verecek; ilgili amir verecek. Vermediği zaman ne oluyor; vermediği zaman, ilgili kişi, o kararı idarî yargı denetimine tabi tutuyor, bölge idare mahkemesine götürüyor, Danıştay'a götürüyor; yani, orada yargısal denetim sürecini işletiyoruz. Kaldı ki, soruşturma izni kavramını daha işler hale getirmek istiyorsanız, daha etkin hale getirmek istiyorsanız, buyurun getirin. Üç yıldır dilimizde tüy bitti. Yasal değişiklikleri getirin, gereğini yapalım diyoruz. Neden getirmiyorsunuz; bunun açıklamasını birileri yapsın. neden getirmiyorsunuz; çünkü, işinize geliyor değerli arkadaşlarım. işinize gelen olaylarda, işinize gelen dosyalarda soruşturma iznini veriyorsunuz; tıpkı, biraz evvel, Sayın Mehmet Ali Şahin'in anlattığı olayda olduğu gibi, Futbol Federasyonuyla ilgili olayda da, anlaşılıyor ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ATİLLA KART (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım… (CHP sıralarından "süre verin" sesleri)

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri…

ATİLLA KART (Devamla) - Bir cümleyle efendim…

BAŞKAN -Sayın Kart, teşekkür eder misiniz; vermiyorum.

ATİLLA KART (Devamla) - Ama, işinize gelen olaylarda da soruşturma iznini, Demoklesin kılıcı gibi kullanıyorsunuz; sorun bu.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Teşekkür etsin Başkan…

BAŞKAN - Hayır… Sizin isteğinizle olmayacak…

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Damardan giriyor tabiî, damardan giriyor!..

ATİLLA KART (Devamla) - Bunu, lütfen, hakkaniyetle, sağduyulu ve sorumlu bir şekilde değerlendirin değerli arkadaşlarım.

BAŞKAN - Sayın Kart, lütfen, teşekkür eder misiniz.

ATİLLA KART (Devamla) - Genel Kurulu bu düşüncelerle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önerinin aleyhinde söz isteyen, Sakarya Milletvekili Sayın Ayhan Sefer Üstün; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi aleyhine söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, burada, dokunulmazlıkların tarihî gelişimi, siyasî durumu, yaklaşık iki yıldan beri tartışılıyor. Ben bunlara değinmeyeceğim; burada, müsnet dosyayla alakalı, şahsımla alakalı -dosya kendimle alakalı olduğundan dolayı- bu dosyanın içeriğiyle alakalı sizlere birtakım bilgiler sunacağım.

ATİLLA KART (Konya) - Onları mahkemede anlatacaksın.

AYHAN SEFER ÜSTÜN ( Devamla) - Değerli arkadaşlar…

ATİLLA KART (Konya) - Delilleri burada tartışmayacaksın, delilleri mahkemede tartışacaksın.

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kart, kürsüde 10 dakika konuştunuz, herkes sizi dinledi; lütfen…

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, buradaki dosyada mevcut bulunan olay, 17 Ağustos depreminden sonra, 17 Ağustos depreminin yaralarının sarılmasına ilişkin olarak yapılan işlemlerle alakalıdır.

Sakarya'da 17 Ağustos depremi oldu, asrın felaketi dendi. Değerli arkadaşlar, bu depremde yaklaşık 14 000 bina yıkıldı, 12 000 binada orta hasar oldu ve şehir su şebekesinin yüzde 86'sı, şehir kanalizasyon şebekesinin de yüzde 71'i tahrip oldu, yaklaşık 5 000 insanımız da o depremde şehit oldu. Depremden sonra devletin valisi üç gün şehirde pijamalarla gezdi, şaşkınlığından. Devlet, bütün kamu görevlilerini oradan almak zorunda kaldı, hâkimler dahil olmak üzere. Bendeniz, o günlerde Adapazarı Büyükşehir Belediye Meclis üyesiydim. Ya biz de o kamu görevlileri gibi şehirden çıkacak, kaçacak veyahut da inisiyatifi ele alacak ve o şehrin insanlarının yaralarını saracaktık.

İşte bu şartlarda, değerli arkadaşlar, inisiyatif aldık. Bu kitapçık depremden sonra basılmış bir kitapçıktır. Bu kitapçığın bir bölümünde yıkıntılar arasında bir çadır var ve bu çadırda Belediye Meclisinin çalışmaları var.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Bravo; tebrik ederiz!..

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - İşte, bu ortamda yaptığımız işlemlerle alakalı olarak, ne zaman ki, biz, milletvekili adaylığımız açıklandı, Sayın Başbakanımıza yapılan ne varsa o gün için, seçim sathı mailinde aynısı bize uygulandı.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Helal olsun; ne büyüksün be! Bravo, vallahi!

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Yaklaşık 100 taneye ilişkin olaydan ifademiz alındı.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Seni de Başbakan yapacağız inşallah!

BAŞKAN - Sayın Uzdil, lütfen.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Yaşından başından utan! Sus bir defa, dinle! Yaşından başından utan!

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Ne var yaşımızda!.. Sen kendi yaşına bak!.. Saygılı ol…

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Uzdil.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Niye böyle heyecanlandın?!

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Dokunulmazlığımı kaldırın de, çık işin içinden! Yiğit ol!

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bir taraftan 3 Kasım 2002 seçimlerinde memleketimizde seçim çalışması  yapıyoruz, bir taraftan da her gün müfettişler bizi belediyeye çağırıyor, ifademizi alıyor, yaklaşık 100 tane dosyadan. İşte, bu 100 dosyanın sonucunda, bula bula 2 tane olay bulmuşlar, bunu önlerine getirdiler. Tabiî, bunlar siparişli gelmişler de… Bir olay bulamazlarsa, hiç olmazsa, onları yollayanlar derler ki, ya, bir şey bulamadıysanız da görevi kötüye kullanmak suçunu da mı yazamadınız derlerdi, işte, bize, bula bula, bunu bulmuşlar. Görevi kötüye kullanmışız!.. Neymiş, o, görevi kötüye kullandığımız olay arkadaşlar; bakın…

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Mahkeme aklasın.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - …size, onu izah edeceğim.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Aklasın mahkeme; hâkime izah et.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Adapazarı Büyükşehir Belediye Başkanlığının şu tarih ve sayılı oluruyla, Belediye Encümeninin şu sayılı kararıyla, itfaiye müdürlüğüne ait 9 adet arozöz için, hizmet alımı şeklinde, taşeron sözleşmesi yaparak, Başbakanlığın genelgesine aykırı olarak belediyeye işçi alınmış…

Değerli arkadaşlar, biraz önce şurada sundum; bu depremde altyapı şebekesinin tamamı iflas etmişti. İnsanlar bir yıl boyunca elleriyle su taşıdılar, insanların elleri uzadı. Kanalizasyon sistemi iki yıl sonra tamir edildi. O şartlarda, belediye olarak dedik ki insanlara, gidin, evlerinizin arkasına çukurlar açın, hiç olmazsa, atıklarınız oraya gitsin ve valilik de bize 9 adet arozöz verdi; bu arozözlerde çalışacak şoför yok; kimisi deprem altında kalmış, kimisi işi bırakmış gitmiş. O şartlarda ne yapacaktık?.. Dedik ki, hizmet işçiliği alımı diye bir iş var; orada, gittik, hizmet işçiliği alımı yaptık ve o arozözlerin başına insanları oturtturduk. Bunlar, bir yıl boyunca, o insanların biriktirdiği atıkları, lağımları oradan çektiler, şehir dışında boşalttılar.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Bravo!..

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Şimdi, bunu yapmasaydık da, efendime söyleyeyim, orada tifo, kolera vesaire meydana gelseydi, daha mı iyiydi?!

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Hayır, hayır; aferin, iyi yapmışsın; bravo!..

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - İşte, benim suçlandığım konu bu arkadaşlar. Bundan sebep, görevimi kötüye kullanmışım, Başbakanlığın işçi alımına ilişkin yasaklaması varmış, niye işçi aldınız diyorlar.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Kaldır dokunulmazlığını, git mahkemeye.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, işçi de almadık, hizmet satın aldık, hizmet satın aldık.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Madem o kadar güveniyorsun, dokunulmazlığını kaldır, git mahkemeye hesap ver!

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Hizmet satın alımıyla alakalı olarak…(CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Hizmet satın alımıyla ilgili olarak, bakın, bu, 2002 bütçesi arkadaşlar, 2002 bütçesinin uygulama yönetmeliği. Uygulama yönetmeliğinin 63 üncü maddesinde diyor ki, geçici hizmet karşılığı yapılacak ödemeler; b) Kısmî zamanlı hizmet satın alan kişilere yapılacak ödemeler… Bunu, Bütçe Kanunu düzenlemiş. İşte burada var.

Değerli arkadaşlar, bununla ilgili hükümleri yeni çıkan Belediye Kanununun içine de koyduk. Belediyelerin hizmet satın alma yoluyla bu birtakım hizmetleri görme imkânı var. Bunu hastanelerde görüyoruz, Yagıtayda da var, Mecliste de var, her yerde hizmet satın alınabilir. Bizim işte suçumuz, değerli arkadaşlar, bu.

Keşke daha ciddî konularla buraya gelmiş olsaydınız.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Daha ciddî konu olur mu?!

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Ben, muhalefet partisinden, daha ciddî konuları buraya getirmesini arzu ederdim.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Onu muhalefet partisi getirmedi.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, buna rağmen…

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Onu muhalefet partisi getirmedi.

BAŞKAN - Sayın Uzdil, lütfen, tahammül gösterin!..

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Sayın Başkanım, lütfen, müdahale ederseniz, insicamımı bozuyorlar.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Üstün.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, dosyanın içeriği bu. Buna rağmen bu dosyanın başına gelenleri anlatayım; niçin milletvekili dokunulmazlığının bir ihtiyaç olduğunu öğreneceksiniz.

Bununla ilgili, milletvekili olur olmaz, İçişleri Bakanlığına milletvekili dokunulmazlığımdan dolayı dilekçe verdim, soruşturmanın durmasını talep ettim. Soruşturma kendiliğinden gene yürüdü. Soruşturma izni verildi. Danıştaya dedim ki, bakın, soruşturma izni, verilen izin hukuka aykırıdır. Danıştay karar verdi, dedi ki, doğru, Ayhan Sefer Üstün milletvekilidir, bununla ilgili hazırlık tahkikatı yapılamaz dedi. Buna rağmen gene soruşturma yürüdü. Savcı hukuka aykırı olarak hazırlık tahkikatı yaptı. Bununla ilgili, değerli arkadaşlar, itirazlarımızı yaptık.

Bununla da kalmadı -bakın, bu dosya- bir gün bir baktık, Anayasa Komisyonuna bir dosyam daha gelmiş. Şaşırdık. Aynı olay, aynı fiil, aynı sanık, aynı olaylar, bir dosya daha ve dedik ki, bakın, bu dosya mükerrerdir, dolayısıyla, ikinci kez dosya hazırlamışsınız. Nitekim "pardon" dedi yargı ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdi.

Şimdi, ben hukukçuyum, milletvekiliyim. Hakkımda açılmaması gereken bir olay, itirazlarıma rağmen bu kadar yürüyorsa, beni bu kadar uğraştırıyorsa, değerli arkadaşlar, milletvekilliği dokunulmazlığı elzemdir, olmalıdır bu memlekette. Tabiî…

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Senin gibiler için elzemdir, bizim için elzem değil.

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekili…

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Senin gibiler için dokunulmazlık elzemdir; bizim dokunulmazlığa ihtiyacımız yok.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bir arkadaşınıza kişisel böyle konuşulur mu?!

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, şurada iki yıl kaldı.

FİKRET FERİDUN BALOĞLU (Antalya) - Bir yıl…

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, burada iki yıl kaldı.

FİKRET FERİDUN BALOĞLU (Antalya) - Bir yıl, bir…

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - İki yıl sonra benim dokunulmazlığım otomatik olarak kalkacak ve ben, bağımsız yargının önünde -bununla ilgili nasıl Sakarya halkına hesabımı vermişsem- buradaki bağımsız yargıya da bunun hesabını vereceğim.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Şimdi ver, şimdi!..  Şimdi ver!..

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Ancak, sizlerin desteklediği insanlar sırlarıyla birlikte mezara gidiyorlar. Bir rektör konusunda, reddedildikten sonra, artık, dava açmak mümkün mü?! Sırlarıyla birlikte mezara gidiyor; bunu niye söylemiyorsunuz?! (AK Parti sıralarından alkışlar)  Siz, demokrasi düşmanısınız! Ayağından vuruyorsunuz demokrasiyi, ayağından!

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Ne diyor ya?!.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ne biçim konuşuyorsun sen! Ne demek demokrasi düşmanlığı?!

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, durum budur; bizim, yargıdan çekinecek bir olayımız yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Üstün, lütfen, toparlar mısınız.

Buyurun.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Bizim yaptığımız işlem, bir deprem ortamında, düşünün, bakın…

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Başkan, buna veriyorsun, bizimkine niye vermiyorsun?! Buna üç defa verdin…

BAŞKAN - Sayın Tiryaki, burayı siz yönetecek değilsiniz; lütfen… Lütfen, Sayın Tiryaki…

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - İnsan hafızası nisyan ile maluldür. Bir deprem ortamında, 5 000 insan ölmüş, 15 000 bina yıkılmış; o insanlara hizmet etmek için yaptığımız işlemlerden dolayı burada yargılanıyoruz. Oradaki arozöz dediğiniz, o lağımları çeken kamyonlardır. O kamyonlara 9 tane şoför tayin ettik diye bundan dolayı yargılanıyoruz. Biz, bu insanların çöpünü de, atığını da temizlemeye razıyız; ama, sizler gibi, bu Türk Milletinin üzerine çıkmıyoruz değerli arkadaşlar.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İSMET ATALAY (İstanbul) - Hem suçlu hem güçlüsün ya!

FİKRET FERİDUN BALOĞLU (Antalya) - Efendim, bana bakarak "demokrasi düşmanısınız" dedi; sözünü geri alsın!

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Yargı önünde ver hesabı.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan, hakkında dokunulmazlığı kaldırılması istenen milletvekili, konuşması sırasında, deprem bölgesinde, bütün kamu görevlilerinin kaçtığını, kendilerinin görev yaptığını söyledi. Eğer, kamu görevlileri kaçtıysa, kaçtığını ispat etsin; eğer, bunu ispat edemezse, gelsin, kamu görevlilerinden, orada depremde çalışan tüm kamu görevlilerinden, özür dilesin.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Milletvekili.

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Çorbacıoğlu, ifade öyle gelmedi. (CHP sıralarından "öyle geldi" sesleri)

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın Topuz, Sayın Mehmet Ali Şahin'in, konuşması sırasında sataştığı gerekçesiyle söz istemiştiniz. Tutanakları getirttim, inceledim. Sayın Bakanın, konuşması sırasında "CHP'li arkadaşlarımız buraya çıktılar, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanında yüksekokul şartı aranmasının ne kadar isabetli bir iş olduğunu, bunun mutlaka gerekli olduğunu, bunu Bakanın mutlaka kabul etmesi gerektiğini burada dakikalarca izah ettiler ve dediler ki: Bu federasyon çok yanlış işler yapmıştır…" Bu söz sebebiyle söz talebinde bulunmuştunuz.

Sayın Topuz, yalnız, yeni bir sataşmaya mahal vermeden; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÊALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; huzurunuza çıkmak zorunda kaldığım için özür dileyerek hepinizi saygıyla selamlıyorum ve  Sayın Başkanın bana konuşma hakkı vermiş olmasından dolayı da kendisine şükranlarımı ifade ediyorum.

Amacım, bir siyasî polemik yapmak değildir, bir gerginlik yaratmak değildir. Amacım, bir gerçeği, Meclis zabıtlarına getirmektir ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışır bir tavır içinde olmamızı kayıtlara  geçirmektir.

Şimdi, Sayın Bakan, her zamanki sakin durumundan biraz farklı bir şekilde bugün bir gündemdışı konuşmaya cevap verirken, Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili olarak, daha önce ilgili yasa müzakere edilirken yapılan konuşmalara atıfta bulunarak, Cumhuriyet Halk Partisine karşı, yapmadığı bir işi yapmış gibi gösterme biçiminde bir sataşma içinde olmuştur.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu konuyla ilgili olarak fikirlerimi söylemeden önce, yolsuzlukların üzerine gitmek, Türkiye'de düzeni sağlamak, demokrasiyi geliştirmek, iyiye doğru  adım atma konusunda hükümetin yaptığı her işe destek olan Cumhuriyet Halk Partisinin bundan sonra da destek olabileceğini buradan açıkça ifade ediyorum. Bizim sorunlarımız, neden şunu böyle yaptınız, neden bunu böyle yaptınızdan daha çok, gerçekdışı birtakım yorumların yapılması, demokrasiyle bağdaşmayan birtakım tutumların sergilenmesidir karşı koyduğumuz konu. Yoksa, eğer, Futbol Federasyonunda veya herhangi bir yerde bir yanlışlık varsa, orada bir yolsuzluk varsa bunun üzerine en etkin yöntemlerle gidilmesinin gerekli olduğuna en az hükümet kadar inanan bir partiyiz. O nedenle, söyleyeceğim, yapacağım değerlendirmeler, sakın, bir başka yerlere çekilmeye kalkışılmasın.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir partiyi bağlayan sözler, o partinin grubu adına yapılmış olan konuşmalarda ortaya çıkar. Bakınız, daha önce Türkiye Futbol Federasyonuyla ilgili yasa görüşülürken, 28 Nisan 2005 Perşembe günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak Dergisine de geçmiş olan şu sözleri size okumak istiyorum; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık, konuşmasının bir bölümünde şunu söylemiş: "Bakınız, bu yasanın temel esprisi, federasyon başkanlığı seçimlerinde Haluk Ulusoy ve Şenes Erzik'in yeniden aday olmasını ve yeniden seçilebilmesini önlemeye yönelik düzenlemeler içeriyor. Teklifin 7, 8 ve 18 inci maddeleri Haluk Ulusoy'un yeniden aday olmasını engellemek için düzenlenmiştir. Kişiye özel bir yasa çıkarmak, açıkça, Anayasanın temel ilkelerine ve eşitlik ilkesine aykırıdır" demiş. Zaten, Anayasa Mahkemesine giderken bu gerekçeye dayanarak gidildi ve Anayasa Mahkemesi de bu gerekçeye dayanarak o maddeyi bozdu.

Daha bir başka, konuşmanın ileriki aşamasında bir örnek veriyor Küçükaşık, diyor ki: "Bakınız, Şenes Erzik, iki gün önceki Milliyet Gazetesinde bunun için ne diyor; Milliyet Gazetesinde manşet: Bu sese kulak verin. UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik Futbol Federasyonu yasasının çıkarılacağı gün uyarılarda bulundu: 'Başkan için yüksekokul şartı ve yaş sınırı dünyanın hiçbir ülkesinde yoktur' dedi" diyor, ikna etmek için.

Diğer arkadaşlarımız, şahısları adına konuşan bir iki arkadaşımız da örnekler veriyorlar, Beckenbauer'dan örnek veriyorlar, Platini'den örnek veriyorlar. Bunların, federasyonlarda görev almış; fakat, bu şartları taşımayan kişiler olduğunu örnek veriyorlar.

Dolayısıyla, Sayın Bakan, herhalde, dikkatinden kaçarak bunu söyledi diye düşünüyorum ve şunları da eklemek istiyorum:

Şimdi, değerli arkadaşlarım, hükümetten biz tutarlı davranmasını bekleriz. Hükümet yasalara uygun davranacak, hukuka uygun davranacak, tutarlı davranacak. Yasalara ve hukuka uygun davranmazsa onun müeyyideleri başkadır; o denetim mekanizmalarını kullanırız. Eğer, ilkeli davranmazsa, o zaman da bir siyasî değerlendirme yaparak hükümeti eleştiririz, bu, bizim doğal hakkımızdır, hatta, muhalefet olarak bizim görevimizdir.

Şimdi, Sayın Bakan, günlerdir, Futbol Federasyonu seçimleriyle ilgili olarak çeşitli demeçler veriyor, televizyonlarda canlı yayınlara çıkıyor ve bu  federasyon seçimlerinin sonucunu etkilemeye dönük, çok ağır baskılarda bulunuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Topuz, lütfen…

ALİ TOPUZ (Devamla) - Kısaca bağlayacağım.

BAŞKAN - Buyurun.

ALİ TOPUZ (Devamla) - "Öyle yapmazsanız böyle yaparım, böyle yaparsanız böyle yaparım…" "Yaparım" dediği şeylerin de hiçbir kanunî dayanağı yok. 31 inci madde, doğrudan doğruya, Sayın Bakana görevden alma yetkisi vermiyor. Genel Kurulu toplama yetkisi veriyor belki; fakat, Genel Kurulun alacağı kararı kendisinin almasına imkân yoktur. Genel Kurul bir karar alacaksa, alacak.

Zaten, bunları bu kongrede söylediniz, bu kongrede delegeler de buna göre karar verdi; ama, eğer, siz, burada bu kadar ısrarlıysanız, Basketbol Federasyonu Başkanını nasıl görevde tutuyorsunuz Sayın Bakan?! Basketbol Federasyonu Başkanı hakkında üç beş tane dava yürüyor. Vergi borcundan başka birtakım usulsüzlüklere, yolsuzluklara, suiistimallere kadar geçen, devam etmekte olan davalar var. Seçildiği zaman da bu böyleydi. Seçildiği zaman, buna, herhangi bir şekilde, burada gösterdiğiniz tavrı göstermediniz. Belki bu zatı desteklemediniz; ama, seçildikten sonra da, bununla ilgili olarak, federasyon genel kurulunu yeniden olağanüstü toplantıya çağırayım da, şu mahkemelere de söyleyeyim, bunu düşürsünler görevden diye bir eğilimin içine de girmediniz.

Bu, çifte standartlı bir davranıştır. Adalet ve Kalkınma Partisinin alıştığımız çifte standartlı davranışlarından bir tanesidir. Bunun bir spor federasyonu, bir Futbol Federasyonu için ortaya konulması ayrıca üzücüdür. Eğer varsa yasal takibat yapılması gereken konu, mahkemelere intikal ettirirsiniz, mahkemeler kararı verir, o karara uyulur.

Siz, bu konuda bu kadar tutarlıysanız, arkadaşlarımın söylediği gibi, başınızdaki Başbakandan içinizdeki milletvekillerine kadar çok sayıda arkadaşınız hakkında yargı kararı vardır, devam eden mahkeme vardır, sonuçlanmış yargı kararı vardır. Onların milletvekili olmasına, dokunulmazlıklarının devre sonuna bırakılmasına karşı kayıtsız davranacaksınız, bunlara karşı müsamahalı davranacaksınız, onları koruyacaksınız, ele geçiremediğiniz bir federasyon veya söz dinletemediğiniz bir kişiye söz dinletebilmek için, elinizdeki imkânları sonuna kadar kullanarak baskı yapacaksınız. Bu, yanlış yoldur. Demokrasinin arızasız bir şekilde ilerlemesi için bunlar engeldir. Lütfen, bunlardan vazgeçin, demokrasi ve hukuk içerisine girin ve size mutlaka teslim olması gerekir diye birtakım insanları baskı altına almayın.

Teşekkür ederim Sayın Başkan bu müsamahayı gösterdiğiniz için. Hükümetin tutarsızlığını, ilkesizliğini ifade etmek için söyledim. Sayın Bakanın, sinirli davrandığı için bu yanlışları yaptığına inanıyorum. Yapılması gereken tek şey; bu yaptıklarından üzüntü duyduğunu ve Sayın Bakan istifa ederse, onurunu korur ve de itibarını korur diye düşünüyorum. Futbol Federasyonuna karşı, oradaki kişilere karşı, bize karşı saygısızlık yapılmıştır. Bunlardan özür dilemesi gerekir diye düşünüyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür  ediyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN  (İstanbul) - Sayın Başkanım, benim demin ifade ettiğim tutanaklarla, Sayın Topuz'un ifade ettiği tutanaklar birbirinden çok farklı. O bakımdan, izin verirseniz, bir açıklama yapmak istiyorum. Benim ismim zikredilerek, yanlış tutanaklara atıfta bulunduğumu söyledi. Genel Kurulu bilgilendirmem açısından, izin verirseniz, söz almak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; çok teşekkür ederim.

Sayın Topuz, benim, demin atıfta bulunduğum CHP'li arkadaşlarımıza yönelik, Futbol Federasyonu Başkanında yüksekokul şartı aranmasını içeren önergelerle ilgili beyanıma cevap verdiler, 2005 yılının 28 Nisanındaki zabıtlara dayanarak.

Sayın Topuz, benim kastettiğim zabıtlar onlar değildi. Ondan bir sene önce, Futbol Federasyonu Yasasında ilk değişiklik yapılırken, burada, CHP'li arkadaşlarımızın önergelerini ve konuşmalarını hatırlatmak istedim.

Sayın Ersin, burada, hatırlayacaktır, benim meslektaşım, bu önergelerin altında kendisinin imzası var. Burada iki defa konuştu, şu anda yanımda değil, çantamı istedim, gelirse size onu gösteririm.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Biliyorum. Grup adına değil, şahsı adına konuştu.

İSMET ATALAY (İstanbul) - Ama, grup değil.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Tabiî, orada, yüksekokul şartını isteyen Sayın Ersin idi, Sayın Ünlü idi; çünkü, altında imzaları var, önergeleri de temin ettim. Benim kastettiğim onlardı.

ALİ KEMAL DEVECİLER  (Balıkesir) - Şahsı adına yalnız…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Biz, o sırada, demin söylediğim nedenle önergelere katılamadık; ama, daha sonra, Futbol Federasyonu Yasasında ikinci bir değişiklik yaparken, sizin bu önergelerinizi ve önergelerinizdeki gerekçeleri doğru bulduğumuz için, hükümet olarak,yüksekokul şartını koyduk ve geçti buradan.

Benim söylemek istediğim, yani, daha önce yüksekokul şartı aranıp da, daha sonra Anayasa Mahkemesine dava açılması keyfiyetini bir çelişki olarak gördüm. Mesela, Sayın Ersin -benim meslektaşım- yüksekokul şartı aranan önergenin altında imza sahibi, yüksekokul şartı aranması Anayasaya aykırıdır diye Anayasa Mahkemesine açılan davalarda da imza sahibi.

RESUL TOSUN (Tokat) - Tam bir CHP'li.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Şimdi, yani, bu, ben arkadaşımı rencide etmek istemem, sevdiğim bir arkadaşımdır. Bunu ifade etmek istedim.

Ve bir de hemen şunu söyleyeyim: Basketbol Federasyonunun şu an hâlâ görevde bulunan Başkanı Sayın Demirel -tabiî, Basketbol Federasyonu da özerktir- genel kurula giderken, bir bankanın yurt dışına çıkış yasağıyla ilgili bana bir bilgi geldi ve ben, kongreden önce kendisini arattım; ama, daha sonra, kongreden bir gün önce yurt dışına çıkma yasağının kaldırıldığına dair bana bir yazı geldiği için, herhangi bir işlemde bulunmadım. Şu anda, bana intikal etmiş, hakkında açılmış olan herhangi bir dava da yok.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Olur mu?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Görevde kalmasında sakınca bulunduğuna dair bir rapor da yok; ama, sizin bu beyanınızı, Sayın Topuz, bu beyanınızı ben ihbar ederek, şimdi inceleme yaptıracağım. Belki, bana intikal etmemiş olabilir.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bunları size ulaştıracağım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ben bu konularda son derece açığım. Benim göremediğim, tespit edemediğim birtakım bulgular varsa, bunu hangi arkadaşım bana getirirse -siz de getirebilirsiniz- üzerine gitmek, benim şeref borcumdur.

Hemen şunu ifade edeyim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Tamamlıyorum efendim, tamamlıyorum.

Futbol Federasyonu seçimiyle ilgili ifade ettiğim de şudur: "Hakkında şu kadar suçlama bulunan bir arkadaşımız bu kongrede aday olmasa daha şık olurdu" dedim, bunu ifade ettim. Eğer seçilirse, yasaların bana verdiği yetki neyse onu kullanacağımı ifade ettim; hâlâ, o sözümün arkasındayım.

Tabiî, Teftiş Kurulundan isteyeceğim mütalaa benim istediğim gibi olursa, o şekilde, farklı olursa da, tabiî ki, o doğrultuda hareket edeceğimi de ifade etmek istiyorum.

Ben, bir ilke, sporda temiz ve şeffaf bir yönetim anlayışı mücadelesi yaptığıma inanıyorum, bunun doğru olduğu inancındayım, vicdanım son derece rahattır. Bu mücadeleye de, görevde bulunduğum sürece devam edeceğim. Şahıslarla benim bir işim yoktur; yanlışlıklarladır, suiistimalledir.

Kim yaparsa yapsın, ben, Mehmet Ali Şahin olarak, kendimle ilgili, bana bir ithamda bulunursanız, onun hesabını vermeye hazırım; ama, kendi bakanlığımla ilgili de hiçbir suiistimale ve yanlışlığa izin vermeyeceğimi, üstüne de hassasiyetle gideceğimi huzurunuzda ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, çok teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, yaptığı konuşmada birkaç kez ismimi zikrederek sataşmada bulunmuştur; o nedenle, söz istiyorum.

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Ersin, yani…

AHMET ERSİN (İzmir) - Ne lütfen?!

BAŞKAN - Sayın Ersin, önergeye imza attığınızı söylemesi sataşma değil ki...

AHMET ERSİN (İzmir) - Efendim... Sayın Başkan…

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Ersin.

AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.46

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.56

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Harun TÜFEKCİ (Konya)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 52 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

IV.- ÖNERİLER (Devam)

B) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No:180                                                           Tarihi:19.1.2006

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 297 nci sırasında yer alan 1025 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 5 inci sırasına alınmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                                                                               Bülent Arınç

                                                                                 Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                   Başkanı

                    Salih Kapusuz                                                      Ali Topuz

        AK Parti Grubu Başkanvekili                              CHP Grubu Başkanvekili

                   Ömer Abuşoğlu

Anavatan Partisi Grubu Başkanvekili

MEHMET KARTAL (Van) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Milletvekili!

MEHMET KARTAL (Van) - Oturumu yönetirken Kâtip Üyenin oturarak okumasını Genel Kurula sunmadınız.

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

MEHMET KARTAL (Van) - Sayın Başkan, geçmişte en az bir saat, iki saat ayakta okunurdu. Bu, Meclisin saygınlığına gölge düşürür. En azından, Genel Kurulun oyuna sunulması lazım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Milletvekilim.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sırada yer alan, Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı:920)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

3 üncü sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

4 üncü sırada yer alan, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 13 üncü maddesini okutacağım; ancak, daha önce, Kâtip Üyenin maddeyi oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 13.- 441 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11 inci maddesinin (f) bendinde yer alan ", Millî Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yapmak suretiyle yeni okullar" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu kurum ve kuruluşlarına bağlı okulların Millî Eğitim Bakanlığına devredilmesiyle ilgili kanun tasarısının 13 üncü maddesi hakkında düşüncelerimi ifade etmek üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 22 nci Dönem Parlamentosunda en çok tartışılan konulardan biri de, hiç kuşkusuz, eğitim ve eğitimde karşı karşıya olunan sorunlar ve hükümetin bu alanda yapmayı düşündüğü değişiklikler olmuştur. Aslında, son yirmi yirmibeş yıldır, Bütün siyasî partilerin, seçim meydanlarında ülke sorunlarına değinirken, üzerinde önemle durdukları konuların başında eğitime ilişkin sorunlar ve çözüm önerileri geldiğini hepimiz biliyoruz. 1980'den sonra kurulan bütün hükümetlerin eğitimin önemine ilişkin iddialı açıklamalarını, yine, hepimiz hatırlıyoruz; ancak, millî eğitimle ilgili sorunlarımızda bugüne kadar herhangi bir azalma olmadığı, aksine, sorunlar çığ gibi büyüdüğüne göre, şimdiye kadar söylenenlerin boş laftan başka bir şey olmadığı da açıkça ortadadır. Bunun da en büyük nedeni, elbette, hepimizin kabul ettiği gibi, gerekli kaynağın millî eğitime aktarılamamasıdır. 59 uncu hükümet de, özellikle millî eğitim sorununu çözme iddiasıyla ortaya çıkmış; fakat, AKP Hükümetinin de soruna yaklaşımı, bazı kanunlarda yapılan ufak tefek değişikliklerin ötesine geçememiştir. Bu hükümet de, kendisinden önceki hükümetler gibi, sorun sistemdedir, sorun sistemin içindeki personel ve yöneticilerdedir, personeli ve sistemi değiştirelim, sonra gerisine bakarız demiştir. Onlar da, aynı, geçmiş hükümetlerin yaptığı gibi, sistemi değiştiriyoruz diye, önce kadrolaşma telaşına düşmüşler, ardından müfredatı değiştirmeye uğraşmışlar ve bunun sonucunda da, çözümden de öte, yeni sorunlar yaratılmasına neden olmuşlardır.

Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan kanunun genel gerekçesinde ve Plan ve Bütçe Komisyonunun raporunda da, özellikle Avrupa Birliğine geçiş sürecinde, Avrupa Birliğindeki rekabet gücümüzü artıracak en önemli unsurlardan birinin genç ve dinamik nüfusumuz olduğu ısrarla belirtilmektedir. Gerekçede geçen "rekabet" ibaresi açısından bakıldığında, durum, aslında ülkemiz aleyhinde bir tablo arz etmektedir; çünkü, bu genç ve dinamik nüfusumuz özellikle eğitim bakımından ne haldedir,  AB'ye geçiş sürecinde en büyük kozumuz mu olacaktır, yoksa, ilköğretimi bile tam olarak veremediğimiz bu genç nüfus AB'nin hizmetkârı mı olacaktır?!

İzin verirseniz, ben, bunu, ülkemizin en önemli illerinden, millî eğitim açısından da en sorunlu il olan, aynı zamanda seçim bölgem ve Türkiye'de nüfus artış hızı en yüksek il olan Şanlıurfa İlinin eğitim alanında yaşadığı sorunlara değinerek örneklemek istiyorum. Şu an ifade edeceğim hususları ve vereceğim rakamları Sayın Bakanın benden daha iyi bildiği kanısındayım; ama, zaten işin kötü tarafı da, sorunların vahametinin farkında olup da yeterli önlem alamamaktır.

Değerli arkadaşlar, 22 nci Dönem Parlamentosunda üç yasama yılını geride bıraktık. Meclis İçtüzüğünün elverdiği ölçüde, gerek gündemdışı gerekse çeşitli kanun tasarıları ve teklifleri üzerinde, bazen şahsım adına bazen de Parti Grubum adına söz alarak, hem ülke eğitiminin hem Şanlıurfa İlinin sorunlarını bu yüce kürsüden defalarca dile getirmeye çalıştım; fakat, üzülerek ifade ediyorum ki, garp cephesinde değişen bir şey yoktur. Halen Urfa'da, ilköğretimde öğrenci ortalaması derslik başına 65 ve 70'lerde seyretmekte, Şanlıurfa Merkezde 149 ilköğretim okulundan sadece 29'u normal öğretim yaparken, 120 tanesi ikili öğretim yapmaktadır ki, bu da, 120 okulda derslik başına ortalama 130-140 öğrenci düştüğünü göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, bu rakamlar Millî Eğitim Bakanlığının 2004-2005 istatistiklerinden alınmıştır. Şanlıurfa'nın durumunu kısaca göstermesi bakımından çarpıcı olduğu için, bundan yaklaşık birbuçuk ay önce yaptığım gündemdışı konuşmada verdiğim bir örneği tekrarlamak istiyorum. Urfa Merkezdeki Kanunî Sultan Süleyman İlköğretim Okulunun mevcudu yaklaşık 5 000 kişidir ki, bu da -daha önce de söylediğim gibi- ülkemizin 172 ilçe merkezinin nüfusundan daha fazladır.

Başta Sayın Bakan olmak üzere Bakanlık teşkilatının, Urfa'daki vahametin ve bu sorunun varacağı noktanın farkında olduklarını ben çok iyi biliyorum. Bu nedenledir ki, özellikle son iki yıldır, Sayın Bakan, Urfa'ya okul yapılması için, devlet imkânlarının dışında hayırseverlerin de katkısını almak için çağrılar yapmaktadır. Belki de bu nedenledir ki, Sayın Başbakan 2004-2005 öğretim yılında "Haydi Kızlar Okula" kampanyasını Urfa'dan başlatmıştır; fakat, sorunlar böyle kampanyalar açarak, kamuoyunun önünde renkli nutuklar atarak çözülmüyor, çözülemiyor, çözülemediğini herkes de görüyor.

Değerli arkadaşlar, her yıl olduğu gibi bu yıl da kız çocukları başta olmak üzere, yaklaşık         30 000 çocuk şekerpancarı ve pamuk işçiliği bitince okula başlayabilmiştir. Şimdi, Sayın Bakan, çıkıp da bu kürsüden "Urfa'nın eğitimde yaşanan derslik sorunu ve öğretmen açığı şu tarihten itibaren çözülecektir" diyebiliyor mu?! Biz, bu sorunların çözümü için, hayal kurup da, çok kısa bir süre de beklemiyoruz. Üç sene, beş sene veya on sene içinde Urfa'daki sorunlar Türkiye ortalamasına indirilebilecek midir veya Sayın Bakan, bu hükümetin bir mensubu olarak, geçici tarım işçilerinin çocuklarının bundan sonra okullar açıldığı tarihte eğitime başlayacaklarının garantisini verebiliyor mu?! Ama, Bakanlık, bu hükümetin üç yıllık uygulaması içinde, Urfa'daki eğitim sorununu hâlâ bir vekil müdür ve hemen hemen bütün okulların müdürlerini değiştirerek çözebileceğini zannedebiliyor! Urfa İl Millî Eğitim Müdürü, geçtiğimiz günlerde Sivas İline asil olarak atandı, oradan Urfa'yı yönetiyor. Bu nasıl sistemdir, biz bunu pek de anlayabilmiş değiliz; ki, hükümet bu  atama tavrını, Millî Eğitim Bakanlığının ülke genelindeki bütün idarî birimlerinde sergilemekte, neredeyse baştan sona idarecileri değiştirmektedir. Bu husus kendilerine sorulduğu zaman da, halk tarafından yetkinin kendilerine verildiğini, dolayısıyla sorumluluğun da kendilerine ait olduğunu, istedikleri kadrolarla çalışabileceklerini söylemektedirler; ama, üç yıllık iktidarları döneminde binlerce çocuğun, belki de onbinlerce çocuğun zorunlu ilköğrenimlerini tamamlayamamalarının sorumluluğunun da kendilerinde olduğunu söylememektedirler.

Değerli arkadaşlar, ben, burada, eğitim kalitesinden bahsetmiyorum. Eğitimin kalitesi, elbette, başlı başına tartışılması gereken bir sorundur, bir konudur. Ben, burada, zaten sıkıntılı bir aile ortamında doğmuş, okula başlamayı dört gözle bekleyen, okumayı hayatındaki en önemli olay kabul eden çocukların fizikî mekânlarından bahsetmeye çalışıyorum.

Bakın, Urfa İli Merkez İlçeye bağlı Yardımcı Köyü vardır. Yardımcı, eski bir nahiye merkezidir. Harran Ovasında yer alan en büyük köylerden biridir. Şu anda, ayrıca, çevre köylerden taşımalı eğitimin yapıldığı ilköğretim okulunun bulunduğu köydür. Şimdi, isterseniz, böyle önemli bir köyün ilköğretim okulunun mevcuduna bakalım: Yardımcı İlköğretim Okulunun 1-A sınıfında 85 öğrenci, 1-B sınıfında 80 öğrenci, 1-C sınıfında 86 öğrenci, 6-A sınıfındaysa tam 135 öğrenci bulunmaktadır.  Yine, 6-B sınıfında 118, 7-A sınıfında 91, 7-B sınıfında 88 öğrenci bulunmaktadır.

Şimdi, ülkemizin en önemli illerinden birinin, hem de GAP sulamasının merkezi olan bir köyünde, daha çocuklarınızı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Melik, lütfen, toparlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - … sınıflarda oturtacak yer bulamayacaksınız; ama, eğitimde çok büyük işler yaptığınızı söyleyeceksiniz. Bunu gerçekten anlamak mümkün değil.

Bakın, bu okulun yükünü hafifletmek için, arife günü Akdilek Köyünde, bir okul çapında bir ek derslik açıldı; bunu biliyorum. Atatürk Köyünde de okul inşaatı devam ediyor; ama, bunlar yeterli değildir, bunlar yetersizdir. 

Değerli milletvekilleri, bu okullar öyle bir durumdadır ki, bunların birçoğu toplulaştırma görmüştür, arazi toplulaştırması sırasında bu köylerin gelişimi göz önünde bulundurulmamış, bulundurulamamış, şimdi bu köylere okul yapılmak isteniyor, okul yapacak yer yoktur; ama, bunlar, soruyorum; Bakanlığın, devletin sorumluluğunda değil midir?

Değerli milletvekilleri, grup adına konuşmamı burada tamamlıyorum, diğer sorunlara, şahıs adına söz verildiği zaman devam edeceğim.

Şimdilik, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Melik.

Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan.

Buyurun Sayın Özdoğan. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu kurum ve kuruluşlarına bağlı bazı okulların Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmasıyla alakalı yasa tasarısının 13 üncü maddesinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Genel Kurulu en derin saygılarımla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, bu maddeyi vesile ederek -burada, tabiî, bu 13 üncü maddede küçük bir ibare var- kanunun ruhuna uygun olarak, ben, Türk millî eğitiminin bazı problemleri üzerine Anavatan Partisinin görüşlerini açıklamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de ÖSS'ye başvuran adayların ancak üçte 1'i -açık öğretim fakülteleri dahil olmak üzere- üniversiteye kaydolabilmektedir. Bu adaylardan ortaöğretimin son sınıfında olanların toplam adaylara oranı, yaklaşık yüzde 33 seviyesindedir. ÖSS sisteminin mevcut haliyle büyük mağduriyetler oluşturduğunu ve tatmin üretmediğini biliyoruz. Mevcut ÖSS sistemi, zaten ortaöğretim kademesini işlevsizleştirmekte ve yaklaşık 10 milyar dolarlık bir dershane pastası oluşturmaktadır. ÖSS sistemini değiştirme imkânı varken, bu yönde adım atılmalıdır diyoruz.

Adaletsiz katsayı sistemini değiştirerek, meslekî eğitim öğrencilerinin mağduriyetlerinin 2547 sayılı Yasanın 45 inci maddesindeki yükseköğretime geçiş esası değiştirilmek suretiyle düzeltilmesi olanaklıyken, neden kısmî bir çözümle imam - hatip lisesi öğrencilerine genel liseye geçme imkânı tanınmaktadır?! Bu, dindar kesimin eline horoz şekeri vermeye benzemektedir değerli arkadaşlar. Sorun, meslekî eğitime yönlendirme yapmak, meslekî ve genel lise oranını tersine çevirmek, meslekî eğitimle piyasaya ve sanayie uyumlu kılmakken, bu durum, tam da tersi sonuç doğurmuyor mu diye soruyoruz Sayın Bakana buradan.

Meslekî eğitimde geleneksel yaklaşım hâlâ korunmaya devam ediyor. Meslekî eğitimin, sanayi ve işgücü piyasasıyla entegre bir yeniden yapılanmaya tabi kılınması, meslekî eğitim standartlarının acilen oluşturulması gerekiyor. Piyasada 600 meslek icra edilirken -hatta daha fazlası- 100 mesleğin eğitimi yapılabiliyor. Üstelik, meslekî eğitim mezunlarının işsizlik oranları, düz lise mezunlarından daha yüksek. Sistemde ciddî bir çarpıklık var, buradan anlıyoruz ki. Ancak, görüldüğü kadarıyla hükümet, meslekî eğitim sorununu çözmede iyi bir noktada değildir. Yönetmelik değiştirmek suretiyle yapılmak istenen meslekî eğitim öğrencilerinin düz liselere geçişine dönük değişim, açık şekilde imam - hatip liselerinde okuyan öğrencilerimize sahte bir umut vermek dışında bir çözüm değeri taşımayacaktır; çünkü, YÖK'ün katsayıları düzenleme başta olmak üzere tüm yetkileri yerli yerinde dururken, önümüzdeki dönem bu tür mezunlara düşük katsayı uygulanmasının önünde hiçbir engel yoktur. Bu nedenle, Anayasa ve yükseköğrenim alanını düzenleyen 2 547 sayılı Yükseköğretim Yasası değiştirilmeden yapılacak  bir düzenleme, maalesef, hem mağduriyetin derinleşmesine hem de meslekî eğitimin tümüyle yozlaştırılmasına neden olacaktır.

Öğretmen maaşlarının yetersizliğinden, okul, derslik, laboratuvar, öğretmen açıklarından burada bahsedildiği için geçiyorum değerli arkadaşlar, diğer arkadaşlar tarafından.

Bütün bir yükseköğretim ve meslekî eğitim sorununu yeniden imam-hatip meselesi halinde takdim edip, bu konuya sıkıştıran hükümet, çözecekmiş gibi yaparak, toplumu ve eğitim sistemini sürekli gerginlik içinde tutmaktadır. Çözüm, Türkiye'nin ortaöğretim ve yükseköğretim sistemlerinin acil olarak yeniden yapılandırılmasıdır; ortaöğretim, akademik eğitimin ağırlığının meslekî eğitime etkin bir yönlendirme yapılarak azaltılmasıdır. Diğer yandan, piyasaların ihtiyaçlarıyla uyumlu, uluslararası standartlarda ve kalitede meslek ediniminin sağlanması yönünde yeniden yapılandırılmalıdır. Bu amaçla da, imam-hatip okulları da dahil, tüm meslekî eğitimde uygulanan akıl dışı ve adaletsiz katsayı tedbiri ortadan kaldırılmalıdır.

Toplumu ve kurumları germek yerine, gerçek çözümler ortaya koymak, siyasetin temel sorumluluğudur. Bu kapsamda, Anavatan Partisi olarak, yükseköğrenim reformu için gerekli anayasa ve yasa değişikliklerinin yapılabilmesi amacıyla hükümete çağrı yaptığımız halde, sorunu anayasal planda çözecek sayısal çoğunluk Anavatan Partisi Grubunun katkılarıyla olanaklı olduğu halde, bu çağrımız, maalesef, hükümet tarafından dikkate alınmamıştır. Hâlâ toplumsal ve kurumsal mutabakattan bahsediliyor olması, hükümetin sorunu çözme isteğinin olmadığının açık bir kanıtıdır. Açıkça, hükümet, sorunu orta yerde bırakıp, bir sonraki döneme seçim dinamiği yapmak istiyor, siyasî prim elde etmek istiyor. Maalesef, milyonlarca gencimiz ve aileleri, hükümetin siyasî hesabına kurban ediliyor.

Değerli arkadaşlar, diğer bir konu: Yoğun yabancı dil uygulanan hazırlık sınıfı uygulamaları, Millî Eğitim Bakanlığınca alınan kararla, anadolu liselerinden kaldırıldı. Gerekçe olarak, yeni uygulamada, toplamda alınacak yabancı dil dersi yükünün daha fazla olacağı belirtildi. Oysa, bu yılın müfredatına baktığımız zaman, ortaöğretimin lise 1 ve 2 nci sınıflarında haftada 3'er saat olan yabancı dil dersinin anadolu liselerinde 1 inci sınıfta haftada 10 saat; 2, 3 ve 4 üncü sınıflarda ise 4'er saat olduğu görülmektedir. Bu ders saatleri, toplamda, kaldırılan eğitimdekinden daha fazla değildir. Bakanlık, yabancı dildeki öğretmen açığını kapatmak adına, çocuklarımızı yabancı dil eğitiminden mahrum eder görünmektedir. Hazırlık sınıflarının kaldırılarak yabancı dil derslerinin azaltılmasındaki esas hedef nedir? Sayın Bakana buradan soruyorum.

Yaklaşık 130 okul hiçbir altyapısı olmadan anadolu lisesine çevrildi. Bu okullardaki öğretmenler okullarından gönderiliyor, çalıştırılmıyor. Mevcut okullara anadolu lisesi tabelası takılmasıyla anadolu lisesi haline gelip gelmeyeceğini tekrar düşünmek zorunda değil misiniz Sayın Bakanım?!

Tüm Avrupa Birliği ülkelerinde okul öncesi eğitim zorunludur. Her konuda AB müktesebatına uyum sağlayan hükümet, neden okul öncesi eğitimi zorunlu kılan bir düzenleme yoluna gitmiyor? Bunu da Sayın Bakanıma soruyorum bu kürsüden.

Bakanlık, medyada geniş ölçüde yer alan, neredeyse bir kampanyayla müfredat değişikliğine gitti. Görülen odur ki, ancak 5 kitabın değişimi yapıldı. Kaldı ki, beklenen, bilgi depolamaya dayalı endoktrinasyon ve bilişimsel öğrenme işlevinin egemen olduğu öğretmen odaklı müfredatın, öğrenci odaklı, öğrenmeyi hedefleyen, ilgiyi, yeteneği dikkate alan entegre bir müfredat haline getirilmesiydi. Pozitivist düşünce ve akıl yürütme, saçaklı mantıkla yer değiştirilecekti. Maalesef, Anavatan Partisi olarak, amacına, yapı olmak istenene destek veriyor olsak da, uygulamanın, yazılan kitap içeriklerinin, bu çerçevede olmadığını müşahede ediyoruz. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, bu konuda tüm gerçekleri söylemiyor. Eğitim alanındaki akademisyenlerin büyük çoğunluğundan, yapılan müfredat değişikliğine ilişkin ciddî eleştiriler alıyoruz. Tüm ders kitapları için müfredat değişikliği ne zaman yapılabilecek Sayın Bakanım? İlgili tarafların mutabakat sağladığı değişim perspektifinin hayata geçirilmesi ne kadar vakit alacaktır? Akademik camianın değerlendirmeleri dikkate alınacak mıdır Sayın Bakanım?

Millî Eğitim Bakanlığı, yaklaşık 700 000 personele sahip bir bakanlıktır; merkez teşkilatında önemli sayıda personel çalışmaktadır. Bakanlık, meslekî eğitim dahil, üç ayrı genel müdürlüğe ayrılmıştır.  Üç yıldır bakanlığın yeniden yapılanması gündemdedir; ancak, ne hizmetlerin yerel yönetimlere devredilmesi ne de bakanlığın kurumsal düzeyde yeniden yapılanması konusunda tek bir adım dahi atılmamıştır. Bakanlık hizmetlerinden öğretmenler dahi zor yararlanabilmektedir.  Bürokrasinin bu kadar ağır işlediği, hizmetlerin etkin yürütülmediği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özdoğan, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

…bırakın bunları, resmen vatandaşa hizmet vermek için kurulduğunu unutup tümüyle kendisi için var olan bir kurum haline gelmiş bakanlığın yeniden yapılandırılması yönünde irade göstermeyi düşünüyor musunuz Sayın Bakanım?

Tüm bir yükseköğretim alanı ciddî bir reform bekliyor. Yükseköğrenim kurumlarının idarî ve malî açıdan özerk, akademik özgürlüğe sahip kurumlar olarak yapılandırılması için Anayasanın 130 ve 131 inci maddelerinin değişmesi gereği ortadadır. Türkiye'nin en büyük rekabet avantajı, beşerî sermayesidir. Maalesef, bu en büyük avantajımız örselenmekte, imam-hatipler noktasından sıkıştırıldığı için meslekî eğitim, türban sorununa sıkıştırıldığı için üniversitelerin rekabet güçleri yok edilmektedir. Bu konuda toplumsal mutabakat varken, çözmek için neyi bekliyorsunuz? Bu millet size en büyük gücü verdi ve büyük bir iktidar yaptı. Muktedir olmadan iktidar olunmaz. Çözülememenin nedeni nedir Sayın Bakanım? Bu millet size daha nasıl destek verecektir Sayın Bakanım ve Sayın Hükümet?!

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özdoğan.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili  Mehmet Vedat Melik.

Buyurun Sayın Melik. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesiyle İlgili Kanun Tasarısının 13 üncü maddesi hakkında düşüncelerimi ifade etmek üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, üzerinde konuştuğumuz tasarının 13 üncü maddesi, 1991 tarih ve 441 sayılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğünün görevlerini tanımlayan 11 inci maddesinin (f) bendinde değişiklik yaparak, bu kanunun gerekçesini oluşturan bütün okulların Millî Eğitim Bakanlığına devredilmesini sağlamaya dönük olarak, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, Milî Eğitim Bakanlığıyla işbirliği yaparak bile olsa, okul açma yetkisini ortadan kaldırmaktadır.

Yasanın Kurban Bayramı öncesi yapılan görüşmeleri esnasında, yapılan konuşmalara yanıt verirken Sayın Bakanın da dediği gibi, bu uygulamayı, 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunuyla paralellik arz etmesi sebebiyle, yerinde bir karar olarak değerlendirebiliriz; ama, değerli arkadaşlar, insanlar, eğitim alanında da icraat beklemektedirler. İnsanların artık beklemeye tahammülü kalmamıştır. Eğitimle ilgili verilen sözlerin bir an önce yerine getirilmesini de beklemektedirler. Bunu aynen şuna benzetebiliriz: Hükümet yetkilileri, sık sık büyüme hızında rekor kırdıklarını söylemektedirler; ama, vatandaş sormaktadır; "bu ülkede acaba büyüyen kimdir, kimlerdir; bizler büyüyemediğimize göre, acaba bizler bu ülkenin vatandaşları değil miyiz" demektedirler. Aynı soru millî eğitim için de geçerlidir. Sayın Millî Eğitim Bakanı, bu hükümetin konusuyla ilgili en geniş açıklamaları yapan bakandır. Her konuşmasına ve özellikle muhalefetin eleştirilerine cevap verirken, eğitim alanında çok önemli işler yaptıklarını söylemektedirler; ancak, sorunlar, eğitimdeki sorunlar azalacağına, giderek artmaktadır. O halde, yapılan bu önemli işler nelerdir ve nerelere yapılmıştır?!

Değerli arkadaşlar, hükümetlerin sorumluluğu vardır. Bunu benim söylememe gerek yok. Elbette, Türkiye'nin, yaşımız gereği, en aşağı son otuzbeş, belki kırk yılını -çocukluğumuzu da katarsanız- hatırlıyoruz; sorunları, ülkenin ekonomik sıkıntılarını da az çok biliyoruz; ama, sonuçta, iddiayla ortaya çıkan hükümetler, sorunları, belli bir program çerçevesinde çözmek zorundadırlar, vatandaşların da çok bekleyeme tahammülü yoktur.

Bakın, yine, kendi ilimden birkaç örnek vermeye çalışacağım. Sayın Millî Eğitim Bakanına yönelttiğim 21 Şubat 2005 tarihli soru önergeme Sayın Bakan 5 Nisan 2005 tarihinde verdiği yanıtta, Şanlıurfa'da 1 481 yerleşim biriminden 27 181 öğrencinin 103 taşıma merkezine 5 962 220 YTL bedelle, yani, eski tabirle,  yaklaşık 6 trilyona taşındığını ifade etmişti. Bu ciddî bir rakamdır. Bu kaynakla birçok yatılı bölge okulu açmak mümkündür.

Şimdi, niye yatılı bölge okulu diyoruz; çünkü, taşımalı eğitim istenen hedefe ulaşamamıştır; çoğunlukla ulaşamamıştır, belki ulaştığı yerler vardır. Bakın, Siverek İlçesinin Karacadağ bölgesinde 45 kilometre uzağa taşımalı eğitimle gitmek zorunda kalan çocuklar vardır. Köy yollarının durumunu göz önünde bulundurursanız, çocukların en az 2 saatlik yolculuk yapmak durumunda kalacağını ve bunun, fiziksel yorgunluktan ötürü çocuklarda algılama güçlüklerine de yol açacağı ortadadır. Bu sorunu, bu kaynakla, kısmen de olsa yatılı ilköğretim bölge okullarıyla çözmek daha akılcı gözükmektedir. Ancak, hükümet, üç yıllık iktidarı döneminde bu konuda -Urfa İli için söylüyorum- bir tek adım atmamıştır. Urfa Merkez İlçede yatılı ilköğretim bölge okulu sayısı yalnızca 1'dir. Halfeti ve Ceylanpınar İlçeleri ile çok önemli iki merkez olan Karacadağ ve Karakeçi mıntıkalarında YİBO yoktur; ama, buna karşılık hükümet ne yapmaktadır -ki, burası çok önemli bir konudur değerli arkadaşlar- eğitime…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Melik, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - … kaynak yaratmak için  -şimdi, ülkedeki kaynak sıkıntısını, her konuda, hepimiz biliyoruz- ülkemizde simge haline gelmiş okulları bile satmaktan çekinmemektedir.

Bu okullardan biri de, değerli arkadaşlar, eski Şanlıurfa Kız Meslek Lisesidir. Şimdi, Urfa'da hem kız çocuklarının okula gitmesini teşvik için kampanya başlatacağız; ama, diğer yandan da 1930'larda kurulan ve Şanlıurfa İl merkezinde cumhuriyet döneminden kalan ender binalardan olan, 1980'lere kadar kız meslek lisesi olarak hizmet veren binayı da satışa çıkaracağız.

Değerli arkadaşlar, bu bina satılmamalıdır. Urfa Kız Meslek Lisesinin yeri… Urfa'yı bilenler nereyi kastettiğimi çok iyi anlamaktadırlar; Sayın Bakan da Urfa'ya çok ziyarette  bulunduğu için bu binayı çok iyi bilmektedir. Bu bina satılmamalıdır; tekrar okul olarak, hem de kız lisesi olarak eğitime açılmalıdır ki, çocukların okula gönderilmesi, özellikle kız çocuklarının okula gönderilmesi teşvik edilsin. Bu okul binası satılır da yerine herhangi bir iş merkezi açılırsa, Urfa'ya büyük kötülük edilmiş olur. Eğer satmaya başlarsak, o zaman, gelin, eski vilayet binasını; yani, şu andaki vilayet binasının karşısındaki vilayet binasını, endüstri meslek lisesini de satalım, onların yerleri çok daha değerlidir.

Değerli arkadaşlar, bu kanunun, eğitim sorunlarının bir daha Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmesine neden olduğu için hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Melik.

Madde üzerinde, Hükümet adına, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan yasa tasarısıyla ilgili, değerli milletvekili arkadaşlarımızın konuşmaları esnasında belirttikleri bazı hususlarla ilgili açıklık getirmek istiyorum. Özellikle, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Vedat Melik yapmış olduğu konuşmalarda, Şanlıurfa'daki eğitimdeki durumu anlatmaya çalıştı.

Değerli arkadaşlarım, Şanlıurfa'daki eğitimin gül gülistan olduğunu, problemsiz olduğunu, dikensiz gül bahçesi olduğunu zaten iddia eden kimse yok. Biz buradaki durumun farkında olduğumuz için, ben şimdiye kadar Millî Eğitim Bakanı olarak Şanlıurfa'ya 5 sefer gittim ve bir seferinde de 20 genel müdür ve müstakil daire başkanı arkadaşımı önceden gönderdim ve Şanlıurfa'yı köy, belde, ilçe ve il bazında, vilayet merkezi bazında, âdeta tepeden tırnağa bir taramadan geçirdik ve değerli milletvekili arkadaşlarımızın, il valisinin, oradaki eğitim yöneticilerinin ve sağlık müdürü gibi, bayındırlık müdürü gibi dolayısıyla ilgili olan değerli bürokratların da katıldığı bir değerlendirme toplantısı yapıldı. 7 saat süren bir toplantı esnasında, Şanlıurfa'daki eğitimin bir röntgeni çekildi ve bununla ilgili olarak öncelikler belirlendi, neler yapılması gerekiyor, neler yapılmaması gerekiyor, eksiklik, aksaklık nerededir, mahallî imkân ve potansiyeli harekete geçirerek bunların hangilerini yerinde çözebiliriz, hangilerini Ankara'ya taşıyarak, makul bir sürece yayarak çözebiliriz, bunlar ele alındı. Ancak, bu toplantı esnasında, ben, Cumhuriyet Halk Partili değerli milletvekili arkadaşlarıma da davetiye göndermiştim. Melik Bey, biraz önce, mazereti sebebiyle katılamadığını söyledi bana; ama, diğer milletvekili arkadaşımız da bu toplantıda yoktu. Keşke olsalardı ve orada, hiç olmazsa, ne yapıldığını ve meseleye nasıl yaklaşıldığını görmüş olsalardı. Ben, Millî Eğitim Bakanı olarak 5 sefer gittim; Sayın Başbakan, 4 sefer Şanlıurfa'ya, Başbakan olduktan sonra ziyarete gitti ve bu 4 seferde de mutlaka ya okulların temeli atıldı ya bitmiş olan okulların açılışı yapıldı. 2004-2005 eğitim-öğretim yılının başlangıcı da yine büyük bir gazeteci ekibiyle, iki uçak dolusu gazeteciyle birlikte Şanlıurfa'da yapıldı. Bunu yapmamızın sebebi şuydu; Şanlıurfa'daki eğitimi bütün Türkiye'nin gözleri önüne sermek, sadece devlet kaynaklarıyla, kamunun kaynaklarıyla meseleye çözüm getirmek yerine, özellikle sivil toplum örgütlerini ve özel sektörü de harekete geçirerek bu meseleyi çözmeye yönelikti. Nitekim, bu durumu biz ortaya koyduktan sonra, biz bizzat bu meseleyi ortaya koyduktan sonra, Sayın Kadir Has'tan Sayın Hüsnü Özyeğin'e, TES-İŞ Sendikasından Diyanet Vakfına kadar daha birçok insan, gerek Sayın Başbakanın gerek bizzat benim yönlendirmemle, buralarda okullar yaptılar. Bu okulların bir kısmı bitti, bazılarının inşaatları da devam ediyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, hiçbir şey yapılmadığı gibi bir tablo çizilirse, bu haksızlık olur. Bir hükümetin başarısı, bir bakanın, bir bakanlığın başarısı, bir şeyi nereden alıp nereye getirdiğidir; bununla ölçülür. Eğer biz kendimizi Finlandiya'yla mukayese edersek -ki, nihaî hedefimiz tabiî ki onların standartlarına ulaşmaktır- eğer biz kendimizi Belçika'yla mukayese edersek, bütçesi Pakistan gibi olan bir ülkenin kendisini Belçika'yla, Finlandiya'yla mukayese etme hakkı olmaz; ama, hedef olarak oraya ulaşmak ister.

Bakın, biz ne yapmışız Şanlıurfa'da, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2005 yılı içerisinde -2004, 2003 yıllarında da bu böyledir- Türkiye'de en fazla yatırım ödeneği İstanbul'a gönderilmiş, ikinci sırada Diyarbakır var, üçüncü sırada Şanlıurfa var ve bizim 2005 yılında Şanlıurfa'da yaptığımız eğitim yatırımı -sanırım, Sayın Melik Bey bunu hiç duymamıştır- 100 trilyon Türk Lirasıdır, Şanlıurfa'ya yapılan eğitim yatırımı. Sadece ilköğretim yatırımları için, bizim, merkezden gönderdiğimiz, valilik emrine gönderdiğimiz para 20 trilyon Türk Lirasıdır. Peki, ne yapılmıştı derslik olarak; bakın, üç yılda 1 235 derslik tamamlanmıştır, şu anda inşaatı devam eden derslik 645'tir, dolayısıyla 1 880 derslik bu dönem sonuna kadar bitmiş olacaktır, 1 235'i bitmiştir. Bakın, bunu        8 derslikli okullara böldüğünüz zaman 260 müstakil okul eder. Tabiî, bunun 24 dersliği olan var,    32 dersliği olan var, 12'si olan var, 16'sı olan var ve 2 derslikli, 3 derslikliler de var; ama, 8 dersliğe böldüğünüz zaman 260 okul eder, 10 dersliğe böldüğünüz zaman 188 müstakil okul eder arkadaşlar. Şimdi, manzara budur.

Diğer taraftan, bakın, 50 000 çocuğumuz Şanlıurfa'da hiç okula gitmiyordu, okul dışındaydı, sadece kızlar değil. "Haydi Kızlar Okula" kampanyası çerçevesinde, 18 000 küsur kız çocuğumuz okullu hale gelmiştir. Bunun dışında, "Haydi Kızlar Okula" kampanyasıyla birlikte, erkek çocuklarımızı da okula kazandırmak, eğer okul dışında kalmışsa onları da okullu yapmak için gayretlerimiz oldu ve 50 000 çocuğumuz okula gitti. Eğer, bu olmasaydı; bakın, şu anda, Şanlıurfa'da, ilköğretimdeki öğrenci sayımız 314 000'dir, bu 264 000 idi. Şimdi, bütün bunları eğer görmezlikten gelirsek, yanlış yaparız.

Tarım işçilerine gelince: Bakın, Çalışma Bakanlığıyla birlikte ve işin içerisinde ILO var, malum Uluslararası Çalışma Örgütü var; onlarla birlikte geliştirdiğimiz "Tarladan Okula" projesiyle de, özellikle güneydoğudan Akdeniz'e, güneydoğudan başka taraflara giden vatandaşlarımızın okul dışında olan çoçuklarını da okuldan mahrum bırakmamak için, ayrıca projeler geliştirdik, bunları uyguluyoruz.

Şanlıurfa Millî Eğitim Müdürümüz, genç ve dinamik bir arkadaşımız. Şanlıurfa'daki arkadaşımız merkezde görevli olduğu için Sivas'a tayin edilmiştir; ama, şu anda kendisi Şanlıurfa Millî Eğitim Müdürüdür, Şanlıurfa'da Millî Eğitim Müdürlüğü yapmaktadır. Sayın Melik öyle anlattı ki, sanki kendisi Sivas'ta oturuyor, oradan Şanlıurfa'yı idare ediyormuş gibi anlaşıldı. Bunu tashih etmek isterim.

Kız meslek lisesine de gelince. Sayın Melik, şunu bilmenizde fayda var. Siz bana Şanlıurfa'daki hangi okuldan bahsederseniz, ben size onunla ilgili doyurucu bilgi veririm. Bir Millî Eğitim Bakanı bütün ülkedeki okulları elbette bilmez; ama, Şanlıurfa'yla o kadar ilgiliyim ki. Bakın, bu kız meslek lisesi dediğiniz 1930'larda yapılmış. Dediğiniz okul şu anda kız meslek lisesi değil. Bu okul 12 Eylül askerî darbesinden sonra Millî Savunma Bakanlığına geçmiş. Orası karargâh olarak kullanılmış ve şu anda karargâh olarak askerî amaçla kullanılmadığı halde kapısına kilit vurulmuştu, askerler nöbet bekliyordu. Biz Millî Savunma Bakanımızla, ilgili askerî yetkililerle görüşerek dedik ki: Bu okul bizim kız meslek lisemizdir. Sizin şu anda ihtiyacınız değil bu okul. Ve yaptığımız yazışmalar sonucu kız meslek lisesinin eski binasını millî eğitime kazandırdık. Ve sonra -eskiden Şanlıurfa Valiliği yapmış Sayın Ziyaeddin Akbulut da bunu çok yakından bilir- şehrin göbeğinde bu okulumuzun yeri ve eski bir bina. Şu anda onu zaten o şekliyle kullanmamız mümkün değil.

Onun satışına gelince. Sayın Melik, durumun siz farkındasınız. Orası aslında bir iş hanı, iş merkezi yapılabilecek bir yerdedir. Gürültü kirliliğine maruzdur, şehrin göbeğinde kalmıştır. Biz bu okulu satınca bunun parasıyla başka bir şey yapmayacağız. Onun parasıyla yine okul yapacağız, yine kız meslek lisesi yapacağız, yine çocuklarımıza yurt yapacağız; ama, daha müsait yerlerde, daha uygun araziler üzerinde yapacağız. Bunu hazineye irat kaydedip bir başka amaçla kullanmayacağız. Çıkardığımız 5005 sayılı Yasanın da zaten amir hükmü budur. Bunu değerli arkadaşlarımla paylaşmak isterim. Dediğim gibi, Şanlıurfa'da, Şanlıurfalı işadamlarının dışında bizim Değerli Milletvekilimiz Sayın Mehmet Özlek Bey de bir okul yapıyor, bitmek üzere. Ve biz her kaynaktan; İMKB'den aldığımız fonlardan, hayırseverlerden, konsolide bütçeden, Avrupa Birliği fonlarından, Dünya Bankasından aldığımız kredilerden, her kaynaktan Şanlıurfa'ya her geçen gün biraz daha fazla kaynak aktararak bu problemi ortadan kaldırma gayretindeyiz. Bütün arkadaşlarımın ve Şanlıurfalı vatandaşlarımızın bunu bildiğini sanıyorum.

Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Kütahya Milletvekili Alaettin Güven; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1009 sıra sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının 13 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; kanunlaşması planlanan bu tasarının 13 üncü maddesiyle, 441 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11 inci maddesinin (f) bendinde yer alan "Millî Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yapmak suretiyle yeni okullar açmak" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır. Böylece, bütün eğitim kurumları tek çatı altında Millî Eğitim Bakanlığında birleştirilmektedir.

Millî Eğitim Bakanlığı, en fazla proje üreten ve bunu uygulamaya, hayata geçirmeye çalışan ve geçiren bir bakanlığımızdır. Örneğin, Sayın Bakanımızın, Başbakanımızın da geçen günlerde ifade ettiği gibi, açıkladığı gibi, ilköğretim okullarından sonra lise ve meslekî teknik öğretim gören öğrencilerimize de ücretsiz ders kitabı verilmesi projesi bunlardan biridir. Bu gibi projelerin yapılmasından mutluluk duymaktayız. Bu kanun tasarısıyla diğer kurumlardaki eğitimle ilgili birimler, Millî Eğitim Bakanlığına devredilerek mevcut kaynakların etkin ve verimli kullanılması sağlanacak, eğitimin kalitesi çağdaş standartlara ulaştırılacaktır.

Eğitimde yatırımın geleceğe yatırım olduğu ilkesini önplana alan Millî Eğitim Bakanlığımız, okullaşma oranının yükseltilmesi ve okul yaşında olup da, bir şekilde eğitim dışında kalan herkesin yeniden okula kavuşturulması için var gücüyle çalışmaktadır. Yüzde 17'ye çıkarılan okulöncesi eğitimde hedef yüzde 25'i yakalamak, yüzde 97'ye ulaşılan ilköğretimde okullaşmada temel hedef yüzde 100'e ulaşmak, yüzde 64'e yükselen ortaöğretimde okullaşma hedefi yüzde 80'lere yükseltmektir. Bu kanun tasarısıyla devredilen okullarımızda da, başarının sürekli yükseleceğine ve artacağına inanıyor, bu düşüncelerimle, tekrar, sizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven.

Şimdi madde üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Buyurun Sayın Özkan.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak istiyorum:

Millî Eğitim Bakanlığı, öğretmenlerin yüzde 90'ının karşı çıkmasına ve mahkemenin sınavı iptal etmesine rağmen, birbuçuk ay önce kariyer sınavını yapmış, binlerce öğretmeni masrafa sokmuştur. Şimdi de ne yapacağını bilmez halde sınav sonuçlarını açıklayamamaktadır. Eğitim emekçilerimiz, sabırsızlıkla bu konunun aydınlığa kavuşmasını istemektedirler. Bu konu hakkında bilgilendirme yapar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Buyurun Sayın Özcan.

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, Sayın Bakanıma bir sorum var:

Meslek okulu öğretmenlerimizin branşında atama olmadığını, oysa bu öğretmenlerimizin boşta kaldığını, bir sınıf öğretmenliği olarak atanmasını uygun görüyorlar mı meslek lisesi öğretmenlerimizin, yoksa bunlar kaderlerine mi terk edilecek?

Teşekkürler.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.

Buyurun Sayın Gazalcı.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, bugün bir gazeteye yaptığı açıklamada, sihirli bir formülle, öğretmen alımını 2006'da 40 000'e çıkaracağını söyledi ve önümüzdeki süreçte, 16 000 değil, 20 000'i ilk iki hafta içerisinde alacağını söyledi.

Sözleşmeli öğretmenliğin dışında, hizmetlilerin ve memurların yerine, bunu dışarıdan satın alarak, öğretmen adıyla değil de, öğretmeni hizmetlinin yerine mi atayacaksınız? Bu yeni bir sistem mi olacak? Niçin öğretmenleri kadrolu almıyorsunuz? Bu tam anlaşılmamıştır. Bu konuda açıklama yapar mısınız. Yani, diyorsunuz ki, 4 000 memur ve hizmetli emekli oldu, biz onun yerine öğretmen alacağız. Bu nasıl bir öğretmen olacak; yani, maaşı tam alacak mı, ücretli mi olacak, geçici mi olacak, bu tam anlaşılmadı kamuoyunda. Bu konuda bir açıklama yapar mısınız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Sayın Bakan, buyurun.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Efendim, yazılı olarak cevap vermek istiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Başka soru yok.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Maddeyi…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Kandoğan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yetersayısı yoktur, sayın milletvekilleri; birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.47

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.10

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 52 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

1009 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 13 üncü maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, 13 üncü maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.12

 

 

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.24

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 52 nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

1009 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 13 üncü maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, 13 üncü maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

13 üncü maddeyi kabul edenler…Kabul etmeyenler… 13 üncü madde kabul edilmiştir, karar yetersayısı vardır.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 14.- 16.4.2003 tarihli ve 4848 sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun 13 üncü maddesinin (f) bendinde yer alan "gerekli tedbirlerin alınması, eğitim programlarının hazırlanması ve uygulanmasını sağlamak, bu amaçla eğitim merkezleri kurmak, kurslar açmak," ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan.

Buyurun Sayın Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporu görüşmelerinin 14 üncü maddesi üzerinde şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddeyle, 16.4.2003 tarihli ve 4848 sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 13 üncü maddesinde yer alan "gerekli tedbirlerin alınması, eğitim programlarının hazırlanması ve uygulanmasını sağlamak, bu amaçla eğitim merkezleri kurmak, kurslar açmak" ibaresinin madde metninden çıkarıldığı ifade edilmektedir. Bu madde kapsamında olan düzenlemeleri Grubumuz adına desteklediğimizi öncelikle belirtmek istiyorum.

Bu tasarının gerekçelerinde belirtildiği üzere, tüm hizmetlerin Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde toplanmış olmasının yararlı olacağı şüphesizdir.

Burada, Millî Eğitim Bakanlığından söz edilmişken, öncelikle, geçen aylarda kutladığımız Öğretmenler Günü nedeniyle, tüm öğretmenlerimizin, geçmiş de olsa, bu anlamlı günlerini kutluyorum. Tabiî ki, bu günü kutlamak, sadece günün anlam ve önemini belirten sıradan konuşmalar yapmak ve sözüm ona, kutlanan gün nedeniyle gönüllerini almak demek değildir; özlük haklarını korumak ve kollamaktır, onları ödüllendirmektir gerçek olan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal bir devletin 4 ana görevi vardır:

1- Eğitim

2- Sağlık

3- Adalet

4- Güvenlik

Bu 4 kavram, devletin olmazsa olmazıdır; ancak, bu öncelikler içerisinde en önemlisi eğitimdir. En zor ve en pahalı yatırım, eğitime, yani, insana yapılan yatırımdır. Eğitime yapılan yatırımın ürünü öyle birkaç yıl içerisinde alınmaz, uzun soluklu bir koşudur eğitim işi. Bu alana yapılacak yatırım için, güç, irade ve maddî kaynak gerekir; çünkü, bir milletin aydınlık bir geleceği, eğitime yapılan yatırımla eşdeğerdir.

Eğitim deyince akla gelen ilk şey öğretmenliktir, Tanrı mesleğidir. Öğretmen deyince, dağda bayırda, yazda kışta, sıcakta soğukta özverili bir şekilde ışık ve bilgi götüren vefakâr, cefakâr insanlar gelir aklımıza. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, öğretmenlik mesleğinin saygın, etkili ve laik bir yapıya kavuşmasında belirleyici rol oynamıştır; çünkü, öğretmen, insanları eğitmeyi, öğretmeyi meslek edinen, eğitim kurumlarında çocuk ve gençlerin eğitim ve öğretimine rehberlik eden, yön veren ve yaşama hazırlayan kişidir. "Ektiğini en son biçen ve ürün alan kişi öğretmendir" özdeyişi çok anlamlıdır. Bir hekim, hastasının iyileştiğini görebilir; bir komutan, savaş meydanında yengi ve yenilgiyi görebilir; oysa, bir öğretmen, ektiği bir ürünü, ancak, birkaç nesil sonra görebilir.

Ne yazıktır ki, son yıllarda, öğretmenlik mesleğinin geldiği durum içler acısıdır. Öğretmenlik mesleği, ne ilginçtir ki, maddî ve manevî yönden bir çöküşe doğru gitmektedir. Tarih 24 Kasım 2005, öğretmenler, öğretmenlik mesleği yere göğe sığdırılamıyor, öğretmenler baştacı, öğretmenler ışık, öğretmenler çocuklarımızın bilgi kaynağı, yarınların mimarı, eli öpülesi insanlar. Birkaç gün sonra, tarih 26 Kasım 2005, öğretmenler demokratik hak arayışındalar. Bakın, neler oluyor neler: Baştacı öğretmenlerimiz Başkent Ankara'ya sokulmuyor. Sebep; izinsiz yürüyüş ve gösteri. Sonuç; öğretmenlerimiz coplarla kıyasıya dövülüyor. Sayın Millî Eğitim Bakanımız "bunun bir provokasyon olduğunu ve göstericilerin öğretmen olmadıklarını" iddia ediyor. Bu kez, öğretmenlerimiz, ellerinde öğretmen kimlikleriyle yürüyor Ankara sokaklarında. Oysa, 2 Eylül 2005 tarihinde, İstanbul'un göbeğinde, HizbutTahrir adlı yasadışı örgüt, devlet aleyhinde sloganlar atarak gösteri yapıyor, bu gösteriye, devlet, kayıtsız ve sadece seyretmekle kalıyor.

Bir başka önemli konu, öğretmenlik mesleğinin geldiği son durumdur. Ülke genelinde, yaklaşık olarak 20-25 yaş arasında 300 000 genç öğretmen adayı bulunmaktadır. Büyük umutlarla eğitim ordusuna katılma hayaliyle okullarından mezun olan bu gençler, yaşadıkları hayal kırıklığı sonucu bunalıma girmektedirler. Eğitim fakültesini başarıyla tamamlayan genç, idealist öğretmeni yeni bir sürpriz beklemektedir; KPS sınavı. Öğretmenlik mesleğine atanmak için bu sınavdan da iyi bir puan almak gerekir. Genç aday sınava girer, 78-80 puan arasında puan alır. Aslında iyi puan; ama, bu defa, önüne Millî Eğitim Bakanlığı çıkar. Bakanlık az sayıda öğretmen alacaktır. Genç öğretmen adayı başvuru bile yapamaz. Bütün umutları, böylelikle, bir başka KPS sınavına sarkacaktır.

Çok ilginç bir örnek vermek istiyorum. Cumhuriyet tarihinde ilk kez Türk millî eğitiminin Temel taşı olan 25 000 sınıf öğretmeni Bakanlık kapısında atama beklemektedir. Bu konu bugünlerde 40 000'lere çıkmıştır. Atamaya kapalı olan Burdur, Isparta ve Denizli İllerinde bile yüzlerce sınıf öğretmenine gereksinim vardır. Ne iştir bilinmez; Milli Eğitim Bakanlığı son atamalarda,          1 638 kişiyi sınıf öğretmeni olarak atamıştır. Her yıl 66 eğitim fakültesinden yaklaşık, 15 000  kişi sınıf öğretmeni olarak mezun olmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı 2005-2006 öğretim yılında 4 çeşit öğretmen çalıştırmaktadır. Öğretmenler sınıflandırılmıştır; birinci öğretmen tipi, asıl öğretmen; ikinci, sözleşmeli öğretmen; üçüncü, vekil öğretmen; dördüncüsü, ücretli öğretmen. Biz, öğretmeni tek bilirdik ve onları da başöğretmen olarak bilirdik. Bunların yanı sıra, bir de sadakatli öğretmen aranıyor. Nerede kaldı liyakat değerli arkadaşlarım?!. Avrupa Birliğine girmeye hazırlandığımız bir dönemde hiçbir Avrupa ülkesinde böyle bir çeşitlilik görülmüş değildir.

Bir diğer çelişki öğretmen atamalarında görülmektedir. 24 Ağustos 2005 tarihinde Bakanlık        10 000 kadrolu öğretmen atıyor; yeterli değil. Yaklaşık 58 000 öğretmene daha gereksinim var. Bakanlık bu defa, sözleşmeli öğretmen unvanıyla  kısmî zamanlı öğretici, Türkçesi,  30 Haziran 2005'e kadar çalışacak, o tarihten sonra kapıdışı bırakılacak yaklaşık 25 000 öğretmen sözleşmeli alındı. Bu da yetmedi, doğu ve güneydoğu illerimizin büyük çoğunluğunda lise mezunu veya yüksekokul mezunu olan; fakat, öğretmenlikle yakından uzaktan ilgisi olmayan binlerce kişiye vekil öğretmenlik verildi. Bu da yetmedi;  binlerce öğretmen adayı veya yüksekokul mezunu, ücret karşılığı öğretmen olarak görevlendirildi. Benim köyümden güneydoğuda çalışan bir öğretmen var, geçen gün aradı "ücret karşılığında 200 000 000 liraya Güneydoğu Anadolu'yu bekliyorum Sayın Vekilim "diyor.

Bugün ülke eğitiminin yüzde 39'una yakını sözleşmeli, vekil ve ücretli öğretmenlerle karşılanmaktadır. Okullarda norm kadrosu bulunan branşlara kadrolu öğretmen ataması yapılmamaktadır. Usta öğretici ve sözleşmeli öğretmenlerle eğitim ve öğretim sürdürülmeye çalışılmaktadır. Ülke genelinde birçok okulda sınıf, rehber öğretmen görevlendirmesi yapılmamaktadır. Bu görev, aslî işi olmayan usta öğreticilere verilmekte ve ücret ödenmemektedir.

Çözüm nedir; yukarıda da belirttiğim gibi eğitimin tasarrufu olmaz, eğitimini tamamlamış, genç, enerjik, yeni bilgilerle donanımlı öğretmen adaylarını göreve atayıp, mesleklerini uygulama olanağı vermeliyiz. Artık, onlar, yok olan ana baba parasına avuç açmak istemiyorlar, alınterlerinin karşılığını istiyorlar. Ülkemizde 60 olan eğitim fakültesi sayısı hızla azaltılmalıdır, Bakanlık ihtiyacı kadar mezun veren fakülte kalmalıdır. Mezun olan her öğretmen adayının ataması hemen yapılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitim camiasının sorunları bunlarla kalmamaktadır. Geçmişte, öğretmenlerimizin mahallesinde yaptığı alışverişler büyük bir lütuf sayılırken, bugün mahalle bakkalları dahi öğretmenlerimize veresiye mal vermemek istemektedirler. Bugün öğretmenlerimiz ciddî bir maddî sıkıntı içerisindedirler.

Burada -sürem bitiyor- bir öğretmenimizin anısını anlatmak istiyorum; ama, Sayın Başkanım, şahsım adına da devam edebilir miyim?

BAŞKAN - Sayın Özkan, Anavatan Partisi Grubu adına söz istendiği için şahsınız adına devam etme imkânınız yok; toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, sözlerimi burada tamamlıyorum, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Biraz sonra 5 dakika şahsım adına da konuşma yapacağım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.36

 

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.39

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 52 nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

1009 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Tasarının görüşmeleri ertelenmiştir.

Beşinci sırada yer alan, Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

5.- Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1094) (S. Sayısı: 1025) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 1025 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

SOMUT OLMAYAN KÜLTÜREL MİRASIN KORUNMASI SÖZLEŞMESİNİN

ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 17 Ekim 2003 tarihinde Paris'te Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilâtı (UNESCO)'nın 32 nci Genel Konferansında kabul edilen "Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi"nin onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma  rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesinin  Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kabul   : 201 (x)

Ret, çekimser, boş, geçersiz oy yok.

Böylece, tasarı kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin tamamlanmasına kısa bir süre kalması, başka bir işe geçsek bile bitiremeyeceğimizden dolayı, sözlü  soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 24 Ocak 2006 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

  

Kapanma Saati: 18.49