DÖNEM: 22 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 109
52 nci Birleşim
19 Ocak 2006 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Bartın Milletvekili Mehmet Asım
Kulak'ın, Bartın İlinin ekonomik ve sosyal alanda gelişebilmesi için tanıtımın
önemi ile yapılması gereken yatırımlara ilişkin gündemdışı konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in,
hükümetin, Futbol Federasyonu seçimlerine müdahale ettiğine ve özerk kurumları
siyasallaştırdığına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
3.- Erzurum Milletvekili Mücahit
Daloğlu'nun misakımillînin kabulünün 86 ncı yıldönümüne ilişkin gündemdışı
konuşması
IV.-
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUP ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin CHP Grup önerisi
B) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, konuşmasında,
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali Şahin'in, İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, konuşmasında, ileri
sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle
konuşması
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu,
Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı: 920)
3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve
Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı
Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S.
Sayısı: 1009)
5.- Somut Olmayan Kültürel Mirasın
Korunması Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1094) (S. Sayısı: 1025)
VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
Hakkâri olaylarının Başbakanlık Teftiş Kurulunca soruşturulmasının sağlanmasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı
(7/11033)
2.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
depremden etkilenen hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/11322)
3.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
Kilis Valisi hakkındaki bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11332)
4.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
KESİMOĞLU'nun, Vakıfbanktaki bazı atamalarla ilgili iddialara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in
cevabı (7/11346)
5.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in,
Gümrük Müsteşarlığında meydana gelen bir olaya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/11396)
6.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Aksaray'ın bir köyünün imam ihtiyacına ilişkin soruları ve Devlet Bakanı Mehmet
AYDIN'ın cevabı (7/11469, 11470, 11471)
7.- Aydın Milletvekili Özlem
ÇERÇİOĞLU'nun, kamu kurumlarının internet sitelerine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/11511)
8.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in,
Kıbrıs ve Kore gazilerine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi
GÖNÜL'ün cevabı (7/11579)
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
üç oturum yaptı.
Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı, Doğu
Anadolu Bölgesinde turizmin gelişmesinde demiryolu taşımacılığının önemine ve
bu konuda alınması gereken tedbirlere,
Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu, Antalya Kepez Bölgesinde, orman alanlarının sınırlarının belirlenmesi
gerekçe gösterilerek taşınmaz mallarda tapuların iptalinin gündeme gelmesiyle
yaşanan sıkıntılara,
Kütahya Milletvekili Soner Aksoy, enerji
politikaları ile yenilenebilir enerji
kaynakları konusunda Mecliste yapılan çalışmaların sonuçlarına,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının:
1 inci sırasında bulunan (6/842),
2 nci " " (6/865),
3 üncü
" " (6/892),
Esas numaralı sorular, ilgili bakanlar
Genel Kurulda hazır bulunmadığından, ertelendi.
4 üncü
sırasında bulunan (6/901),
227 nci " " (6/1564),
246 ncı " " (6/1589),
254 üncü " " (6/1600),
266 ncı " " (6/1615),
276 ncı " " (6/1626),
283 üncü " " (6/1633),
Esas numaralı sözlü
sorulara, Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafiz Özak,
5 inci sırasında
bulunan (6/905),
6 ncı " " (6/909),
7 nci " " (6/911),
8 inci " " (6/914),
10 uncu " " (6/937),
12 nci " " (6/945),
13 üncü " " (6/948),
19 uncu " " (6/976),
25 inci " " (6/1019),
27 nci " " (6/1043),
28 inci " " (6/1048),
34 üncü " " (6/1079),
35 inci " " (6/1080),
37 nci sırasında bulunan (6/1095),
79 uncu " " (6/1221),
97 nci " " (6/1267),
154 üncü " " (6/1435),
Esas numaralı sorulara Sağlık Bakanı Recep
Akdağ,
Cevap verdi; (6/901), (6/909), (6/911),
(6/937), (6/948), (6/976), (6/1079), (6/1080), (6/1095), (6/1221), (6/1589),
(6/1626) ve (6/1633) esas numaralı soruların sahipleri de cevaplara karşı
görüşlerini açıkladı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden;
2 nci sırasında bulunan, Kalkınma Ajanslarının
Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında (1/950) (S. Sayısı: 920),
3 üncü sırasında bulunan, Bazı Kamu
Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),
Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4 üncü sırasında bulunan, Kamu Kurum ve
Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/1050) (S. Sayısı:
1009), görüşmelerine devam olunarak 13 üncü maddesine kadar kabul edildi.
19 Ocak 2006 Perşembe günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 18.56'da son verildi.
Sadık Yakut
Başkanvekili
Ahmet
Küçük Bayram
Özçelik
Çanakkale Burdur
Kâtip Üye Kâtip Üye
No: 66
II.- GELEN
KÂĞITLAR
19 Ocak 2006 Perşembe
Teklif
1.- Tokat Milletvekili Mehmet Ergün
Dağcıoğlu'nun; Gelir Vergisi Kanunu ve 6183 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/673) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17.1.2006)
Açılma
saati: 15.00
19 Ocak
2006 Perşembe
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 52
nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, Bartın İli ve
sorunları hakkında söz isteyen Bartın Milletvekili Mehmet Asım Kulak'a aittir.
Buyurun Sayın Kulak.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Bartın
Milletvekili Mehmet Asım Kulak'ın, Bartın İlinin ekonomik ve sosyal alanda
gelişebilmesi için tanıtımın önemi ile yapılması gereken yatırımlara ilişkin
gündemdışı konuşması
MEHMET ASIM KULAK (Bartın) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bartın İlimizin tanıtımıyla, sorunlarıyla ilgili
olarak Genel Kurulumuzun gündemdışı konuşmalar bölümünde söz almış bulunuyorum;
bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
2006 yılının dünyamıza, ülkemize ve
milletimize hayırlar getirmesini diliyor, siz değerli milletvekili
arkadaşlarımın ve televizyonları başında bizleri izleyen tüm halkımızın yeni
yıllarını ve geçirmiş olduğumuz kurban bayramlarını tebrik ediyorum.
Bartın, Batı Karadeniz Bölgesinde yer
alan, yeşili, denizi ve maden ocaklarıyla tanınan şirin bir ilimizdir. Başkente
yakınlığı dolayısıyla ülkemizde turizm hareketinin ilk başladığı yer olarak
sayabileceğimiz Amasra İlçemizin de içerisinde yer aldığı Bartın, her yeni
ilimiz gibi, ekonomik ve sosyal alanda gelişebilmenin, büyüyebilmenin bilinen
sıkıntılarını yaşamaktadır.
Tanıtım, ilimiz için çok büyük önem arz
etmektedir. İlin milletvekili olarak tanıtım konusunda sıkıntılar çeken Bartın'ı,
önce ülkemize, sonra dünyaya tanıtma konusunda büyük gayret göstermekte ve bu
amaca ulaşabilmek için var gücümüzle çalışmaktayız. Bu amaçla, turizm
çalışmalarına önem vermekteyiz.
Safranbolu gibi kültür mirasına
yakınlığımız, Amasra gibi tarih ve turizm zenginliğimiz ve doğa harikası
Kurucaşile ve Ulus İlçelerimiz, mavi ile yeşilin buluştuğu, yaklaşık 60
kilometre uzunluğundaki sahillerimiz ve Küre Millî Parkı içerisinde yer alan
ormanlarımız ile büyük kentlerimizin turizm merkezi olma yolundaki çalışmalarımız
aralıksız olarak devam etmektedir.
Başkente 3 saat, İstanbul'a 5 saat
mesafedeki ilimizin turizm sektöründe hak ettiği payı alabilme yönündeki
gayretlerimiz, önümüzdeki yıl bitirmeyi hedeflediğimiz duble yol çalışmasıyla
gerçekleşmeye başlayacaktır. Bu amaçla, yeni tesislerin açılması, barınma
kapasitesinin artırılması ve ulaşım imkânlarının iyileştirilebilmesi yönündeki
teşebbüslere öncelik veriyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son
açıklanan rakamlara göre, Batı Karadeniz illeri olan Bartın, Zonguldak ve
Karabük İllerinin ülkemizin en çok göç veren illeri olduğu gerçeği ortaya
çıkmıştır. Göç, bölgesel gerçeklerin yanında, ülkemizde, içinde bulunduğu
ekonomik ve sosyal şartlara bağlı olarak gelişen bir olgudur. Yoksa, aşı, işi ve
mekânı olan bir insanın, doğduğu toprakları terk etmesinin hiçbir anlamı
yoktur. Bartın İlimizde, özellikle kırsal alanda büyük kentlere doğru yaşanan
göçün ana sebeplerinden birisi, bölge ekonomisinin geçtiğimiz yıllarda dayanağı
olan madenciliğin küçülmesi ve diğer sektörlerin buna paralel olarak
gelişememesinden kaynaklanmaktadır. Geçtiğimiz dönemlerde peş peşe yaşanan
krizler ve özelleştirmeler sonucu bölgede istihdam sağlayan çimento, tuğla,
kâğıt ve diğer fabrikaların kapanmasıyla göç sorunu, ilimizin ekonomik ve
sosyal yaşamını ciddî olarak etkilemiştir. İktidara geldiğimiz günden bugüne bu
olumsuz tabloyu tersine çevirebilmek, her alanda gelişmiş, yaşanabilir bir
Bartın'ı yaratabilmek amacıyla aralıksız olarak çalışmakta ve bu
gayretlerimizin meyvelerini önümüzdeki süreçte almayı umut etmekteyiz.
Dünyamızda ve ülkemizde sürekli gelişmeler
yaşanmaktadır. Yaşanan savaşlar sonunda sınırlar değişmekte, hak ve özgürlükler
konusunda olumlu veya olumsuz görüntüler ortaya çıkmaktadır. Globalleşme sonucu
dünyada yaşanan gelişmelerden etkilenmemek mümkün değildir. Yer aldığımız
karışık coğrafyada yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, ülkemiz olabildiğince
barışı ve huzuru yaşamaya çalışmakta ve bunu başarabilmektedir. Dünyamızda
yaşanan gelişmeler, enerji kaynaklarının tümüne olan ihtiyacı artırmaktadır.
Geçmişin ve geleceğin vazgeçilmez sektörü olan enerji sektörüne yatırım
yapılması ve geliştirilmesi tartışılmaz bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır.
Bu alanda yeni yatırımlara ihtiyaç vardır. Yeraltı zenginliklerimizin ekonomiye
kazandırılması gereğine olan inancımız sonsuzdur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kulak, lütfen, toparlar
mısınız.
Buyurun.
MEHMET ASIM KULAK (Devamla) - En değerli
enerji kaynaklarından birisi olan en büyük taşkömürü rezervlerinin ilimizde
bulunması bizlerin geleceğe umutla bakmasına sebep olmaktadır; ama devlet
imkânlarıyla ama özel sektör imkânlarıyla, bu taşkömürü kaynaklarının ülkemiz
ekonomisine kazandırılması gereği vardır.
Madencilik sektörü başta olmak üzere,
diğer sektörlerde de istihdam yaratabilmek, yeni işyerleri açabilmek amacıyla
yürüttüğümüz çalışmalar kapsamında, hükümetimiz tarafından ilk olarak açıklanan
ve 36 ili kapsayan 5084 sayılı Teşvik Yasası kapsamında yer alan Bartın İlinde,
yatırımcıların taleplerinin karşılanabilmesi ve sektör çeşitliliğinin
sağlanabilmesi için değişik büyüklüklerde altyapı çalışmaları bitirilmiş sanayi
parsellerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu amaçla, Bartın Organize Sanayi
Bölgesinin genişletilmesi çalışmaları başlatılmıştır. Ayrıca, 2007 yılında
Ereğli, Zonguldak, Çaycuma üzerinden gelecek ve ilk etapta sanayinin
kullanımına sunulacak doğalgazla bölgemize olan ilginin artacağı düşüncesiyle
organize sanayi bölgesinin genişletilmesi çalışması önem arz etmektedir.
Yer aldığı coğrafî yapısı ve üçyüz yıllık
tersane tarihinin birikimiyle yıllarca Osmanlı'nın donanma ihtiyacını
karşılayan Bartın'da, bugün Türkiye'nin ilk ve tek Ahşap Yat İnşa Meslek Lisesi
bulunmaktadır. Ülkemizi çevreleyen denizlerimizden ve denizcilik sektöründen
yeteri kadar yararlanamadığımız tartışılmaz bir gerçektir. Dünya deniz
taşımacılığı alanında açıklanan rakamlar bu gerçeği bizlerin önüne koymaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bartın İlimizde, eğitim ve sağlık sorunlarımız yok denecek kadar azdır. Çok
önemli bu iki alandaki yeterli altyapı ve personel yapısı, bizlerin diğer
sorunların çözümüne daha çok zaman ayırabilmemizi sağlamaktadır; ama, biz bunu
yeterli görmüyoruz. Eğitim ve sağlıkta daha iyi seviyelere gelebilmek için
gayret gösteriyoruz.
Geçtiğimiz günlerde, Deniz Ticaret Odası
üyelerinden oluşan 39 işletmenin, Millî Eğitim Bakanlığı ve TÜBİSAT
işbirliğiyle ülke çapında başarıyla yürütülen eğitime yüzde 100 destek
kampanyası çerçevesinde 767 adet bilgisayar temin edilmiş ve Bartın İlinde 59
ilköğretim okuluna ve liselere teslimi gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmayla
-öğrencilerimizin- çağın gereğine göre internet ve bilgisayar yardımıyla daha
donanımlı nesiller yetiştirilmesi amaçlanmıştır. Ortalama 71 öğrenciye 1 bilgisayarın
düştüğü ülkemizde bu rakamın daha da yükseltilebilmesi amacıyla Bartınımızda bu
hizmeti sağlamanın haklı gururunu ve mutluluğunu yaşıyoruz. Bizlere bu desteği
sağlayan, başta Deniz Ticaret Odası Yönetim Kurulu ve denizcilik camiasına
Bartın halkı adına teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum.
Yine, hükümetimiz tarafından başlatılan ve
ülkemizi şantiyeye çeviren toplukonut uygulamaları kapsamında Bartın İli
birinci etap toplukonut uygulaması ihalesi gerçekleştirilmiş olup, 492 konutun
inşasına önümüzdeki aylarda başlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
genç illerimizden Bartın İlinin tanıtımı, yaşadığımız göç olayının arkasındaki
gerçekleri, yeraltı kaynaklarımızın önemi ve ekonomimize kazandırılması
hakkındaki görüşlerimi paylaştığım konuşmama son verirken, dinleme nezaketi
gösterdiğiniz için hepinize teşekkür ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kulak.
Gündemdışı ikinci söz, özel kurumlarla
ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'e aittir.
Buyurun Sayın Şimşek. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.-
İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, hükümetin, Futbol Federasyonu
seçimlerine müdahale ettiğine ve özerk kurumları siyasallaştırdığına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
Şahin'in cevabı
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; özel kurumlar hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum;
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Özel kurumlar, idarî sistem içerisinde
siyasî yönetimlerin, baskı, yönlendirme ve müdahalelerinden uzak tutulması
gereken kurumlardır. Bu kurumlar, kendi bütçeleri olan, kendi karar organları
kendilerini seçen, özel kanunla kurulan kurumlardır. Göreve gelindiği günden bu
yana merkezî idare kuruluşlarında görevden alma ve kendisine yakın olanları
göreve getirme operasyonu yapan hükümet, özerk kurumları da kendisine hedef
seçmiştir. Hepimizin bilgisi dahilinde TÜBİTAK'ı bu Meclis dört kez görüştü.
Hükümetimiz, geçtiğimiz günlerde Fiskobirlik seçimlerinde bütün milletvekili
arkadaşlarınızı göndermenize rağmen, seçimleri, maalesef, kaybetti; bu da özerk
kurumlara müdahaledir.
Biraz önce yapılan seçimde de, bütün
gayretlerinize, tehditlerinize rağmen başarısız oldunuz. Bütün bunlar,
seçimlerde nasıl bir sonucun ortaya çıkacağının resmidir. Cumhuriyet Halk
Partisi desteksiz, bağımsız 109, AKP 102'yle neticelenmiştir sonuçlar; buradan
da duyurayım. Bugün yapılan Türkiye Futbol Federasyonu Olağanüstü Genel Kurulu
öncesinde yaşanan süreç, hükümetin, futbola hâkim olma, özerk futbol
federasyonu yerine güdümlü futbol federasyonu yönetimi belirleme arayışını
açıkça ortaya koymuştur. Bu süreç, futbola hizmet etme süreci değil, futbola
hükmetme sürecidir ve isteğiniz de budur.
1340 sayılı Kanunun Genel Kurulda
görüşülmesi esnasında, Futbol Federasyonuna seçilebilmek için getirilen tahsil
şartının gerekçesini, yoksa, bu düzenleme birileri için mi, birilerinin
karşısına mı yapılmaktadır diye CHP Grubu adına sormuştuk. Bu uyarılarımız o
zaman dikkate alınmadı ve kanun teklifi yasalaştı. Bunun üzerine, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu, bu düzenlemeyi, Anayasanın 2, 10, 11, 13 ve 59 uncu
maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine götürdü ve hepinizin
bildiği gibi, Yüce Mahkeme, 5 Ocak tarihinde verdiği kararla bu düzeltmeyi
iptal etti.
Öncelikle herkesin bilmesi gereken nokta,
Cumhuriyet Halk Partisi hiç kimsenin avukatı değildir. Hukuku, adaleti ve
adaletin ilkelerini, kamu yararını, eşitliği savunmaktadır. Kimse hukukun üstünde
ve altında değildir. CHP, bireylerin ve kurumların hukukun içinde kalmalarının
mücadelesini vermiştir ve vermeye devam edecektir.
Yeri gelmişken söyleyeyim; bugünkü
kongrede iki adaya da biz eşit mesafedeydik; ne birinin yanındaydık ne de
diğerinin karşısında; bu futbolun özerkliği ilkesinin yanındayız ve sonuna
kadar da bu özerklik ilkesinin yanında olacağız.
Federasyon Başkanlığına aday olan Haluk
Ulusoy'a istinaden, spordan sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin, yaptığı
açıklamada, Sayın Ulusoy'un hakkında teftiş kurulu soruşturmaları ve raporları
bulunduğunu, kendisine isnat edilen suçlar olduğunu, aklanıp aday olmasını;
seçilirse, seçimin yenileneceğini belirten açıklamalar yapmıştır.
Değerli arkadaşlarım, söz, ağızdan çıkana
kadar biz ona mahkûmuzdur, ağızdan çıktıktan sonra söz bize mahkûmdur.
Sayın Bakana soruyorum… Aklanmadan aday
olmama sözünü yerine getirmesi gerekirse, önce Sayın Başbakana, bakanlara ve
milletvekili arkadaşlarına sormalı. Eğer, Futbol Federasyonu Başkanlığı,
Başbakanlıktan, bakanlıktan, milletvekilliğinden daha önemliyse, bunu da Sayın
Bakanın takdirine bırakıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu bir çifte
standarttır. Kendine demokrat olup, başkası için istediklerini kendisini
uygulamamak, herhalde, kendinize ait, AKP'ye ait bir anlayıştır.
Sayın Mehmet Ali Şahin katıldığı bir
televizyon programında yaptığı açıklamalarda "eğer Ulusoy seçimlerde
yeniden Başkan olursa, Futbol Federasyonunu yeniden genel kurula
götürürüm" diyor ve ekliyor "Sayın Başbakan da böyle düşünüyor."
Sayın Bakan, tehditle, şantajla özel
kurumları yönetemezsiniz, yönetebilmeniz de mümkün değildir. Bugün
desteklediğiniz kendinize yakın olan kişinin bulunduğu yönetim de kaybetmiştir;
halk ve delege gereğini yapıyor.
Hem de yanlış bilgilerle, Sayın Bakan,
açıklamalarda bulunuyorsunuz; buradan öğreteyim size. Futbol Federasyonunun
3813 sayılı Kanununun 31 inci maddesi, teftiş kurulu raporuyla bakanın genel
kurulu toplantıya çağırıp rapor hakkında karar verilmesini hükmeder. Rapor
hakkında karar vermek genel kurula aittir. Böyle bir yetkiniz yoktur. Bunu da
buradan öğrenin.
Burada da anlaşıldığı gibi, Sayın Bakan,
hem Futbol Federasyonu Genel Kurulu delegelerini yok saymaya çalıştı ve
iktidarın da gücü yetmedi; ama, anlayışının bir Führer anlayışı olduğu da
ortaya çıkmıştır.
İkinci bir noktayı da değerlendirmek
istiyorum değerli arkadaşlarım. Bu dönemde Haluk Ulusoy Federasyon Başkanlığı
yaptı sizin iktidarınızda; teftiş kurulu raporları, adaylığını açıklayınca mı
gündeme geliyor?! Aday olmasa ya da aday olup seçilmese bu raporlar dikkate
alınmayacak mıydı?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şimşek, buyurun,
toparlayınız isterseniz.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Bu raporlarla
ilgili şimdiye kadar işlem tesis edilmemesinin gerekçesi nedir? Sayın Bakan,
önce bunun cevabını vermelisiniz. "Federasyon görevini yapmazsa, savcılığa
suç duyurusunda bulunacağım" diyen Bakan, üç yıldır o koltukta
oturuyorsunuz; bugüne kadar ne bakanıydınız diye soruyorum; spordan sorumlu
Devlet Bakanı mı, AKP'nin kurumlara müdahale etme bakanı mı?
Sayın Bakan, bu anlayışınızla toplumsal
barışı, spor ahlakını zafiyete uğratıyorsunuz ve özerk kurumları
siyasallaştırıyorsunuz.
Bakın, bu süreçle ilgili bir çifte
standart daha var. Basketbol Federasyonu Başkanı hakkında, seçimlere girmeden
önce, Ziraat Bankasına olan borcundan dolayı yurt dışına çıkma yasağı vardı. O
dönemde gözlerinizi yumuyorsunuz ve şimdi, hançerenizi patlatırcasına
bağırıyorsunuz "aday olamaz" diye; bu da çifte standarttır. Değerli
arkadaşlarım, bütün bunların altında tek bir olay var ki; o da, kurumları ele
geçirme hırsı ve bu da yanlıştır.
İktidarınız döneminde, 52 spor branşı,
federasyon perişan olmuş bir vaziyette. Halterde yerlerde sürünüyoruz; dopingli
bir spor çıktı ortaya. Vücut geliştirmede benzeri sıkıntılar yaşanıyor. Süreyya
Ayhan gibi önemli bir atleti, sırf kadın olduğu için ilgilenilmedi ve AKP
yönetimi, eliyle itti. Dün, İsviçre'de, bir avukat, bugün yapılan kongre
sürecinde seçimlere siyaset karıştığı gerekçesiyle FIFA'ya başvurdu; bundan
daha büyük bir acı olamaz. Kurumlara, hükümete, amacımız… Türkiye'nin
uluslararası kurumlar nezdinde itibarını da kaybettirdiğiniz ortadadır. Bakın,
geçtiğimiz yıllarda, Yunanistan, Portekiz ve Azerbaycan da bu işleri yaptı;
FIFA, önce uyardı ve uyarıya uyan Yunanistan'ı, Portekiz'i affetti,
Azerbaycan'a iki yıl maçlardan ve yarışmalardan men cezası verdi. Önümüzde bu
örnekler var.
Biz, özerk kurumları bağımsız kılmalıyız
ve özgür çalıştırmalıyız. Eğitimi, bilimi, inancı ve sermayeyi, maalesef,
siyasallaştırdınız; bari, cumhuriyetin kurumlarını ve özerk kurumları, değerli
arkadaşlarım, serbest bırakın. Eşe dosta mevki, makam bulacağımıza, 20 000 000
işsizimiz var, 20 000 000 işsizimize iş bulalım.
Sayın Bakana soruyorum buradan: Acaba, bu
kadar uğraştıktan sonra, bu mağlubiyetten sonra istifa etmeyi düşünüyor mu;
yoksa, ayın 27'sindeki Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonun
seçimlerine müdahale edebilmek için görevine devam edecek mi?
Ben, Sayın Bakana başarılar diliyorum ve
arkadaşlar, perşembenin gelişi çarşambadan belli olmuştur; bugün burada, yarın
da sandıkta kaybedeceksiniz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.
Gündemdışı üçüncü söz, misakimillînin kabulüyle
ilgili söz isteyen Erzurum Milletvekili Mücahit Daloğlu'na aittir.
Buyurun Sayın Daloğlu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
3.- Erzurum
Milletvekili Mücahit Daloğlu'nun, misakımillînin kabulünün 86 ncı yıldönümüne
ilişkin gündemdışı konuşması
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; misakımillînin kabulünün 86 ncı yıldönümü nedeniyle
söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, misakımillî,
üzerinde yaşadığımız Türk vatanı ve varlık sebebimiz Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin doğuşuna vesile olan ciddî bir olay ve tarihî bir gündür.
Misakımillî, son Osmanlı Mebuslar Meclisinde 28 Ocak 1920'de kabul edilmiştir.
Dolayısıyla, gün olarak, bugün, tabiî ki, o günün öncesi bir hafta olduğundan
dolayı, bu hafta misakımillî haftası olarak Türk tarihinde cereyan ediyor, 28
Ocağın da pazar gününe rastlaması nedeniyle, bu anlamlı günü, sizlerle, bugün
buradan paylaşmak istedim.
Değerli milletvekilleri ve bizi izleyen
değerli üniversite gençliği, Türkiye gençliği; onlara da seslenmek istiyorum;
Osmanlı Mebuslar Meclisi, 10 Ocaktaki toplantısında, misakımillîyle ilgili bir
taslak hazırlamıştır ve 28 Ocaktaki gizli oturumda da bunu deklare etmiştir.
Misakımillî nedir; Türk tarihinde peymanı millî, ahdiatik, millî misak gibi
isimlerle de anılmış ve gerçekten, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin doğuşuna ve
Mustafa Kemal'in Anadolu'daki harekât programına da bir rahatlık kazandıran
ciddî bir tarihî olaydır.
Kısaca şöyle ifade edebiliriz: 30 Ekim
1918'de imzalanan Mondros Mütarekesiyle Türk yurdu parçalanmış ve daha sonra
da, peyderpey işgal altına girmeye başlamıştır; ama, son Osmanlı Mebuslar
Meclisi, her türlü iradeyi ve iktidarı elinden kaybettiği gün bile -ki, Ali
Rıza Paşa sadrazamdı o zaman, Anadolu harekâtına da muhabbet besleyen bir
şahsiyetti- son bir kararla şöyle ifade ettiler: "30 Ekim günü Türk
ordularının süngüleriyle sınırlanan ve ekseriyeti Arap olan topraklardaki
insanların geleceğini burada yapılacak olan halk oylaması ve halk iradesi belirleyecektir."
Yine, aynı gün, 30 Ekim günü "Türk
ordularının süngüleriyle sınırlanan ve ekseriyeti Türk ve İslam olan topraklar, Türk vatanıdır, bölünemez"
diye sınırları savaş sonrasında belirlemişlerdir ve Türk tarihinde 6 madde
olarak geçen bir misakımillî, bugün Kars, Ardahan ve Artvin, o zamanki ismiyle,
Elviye-i Selâse dediğimiz, bu üç vilayet de, yine halk oyuyla Türk yurduna
katılmıştı. Bundan sonraki durumlarda çeşitli itirazlar olmuştu; yine bir halk
oylamasıyla, halkın iradesine başvurulabilir deniliyordu. Türkiye'de yaşayan
yabancıların hakları, mütekabiliyet esasına uygun olarak, bize özellikle komşu olan ve daha evvel
Osmanlı bakiyesi olduğu halde, şu anda dışarıda kalan ülkelerde Türklere ve Müslümanlara
verilen haklar ne kadarsa aynısı burada verilecektir ve korunacaktır diye ifade
edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu maddeler,
tabiî, uzayıp gitmekle beraber, bugün benim burada sizlerle paylaşmak istediğim
asıl mesele şu olsa gerek: Bugün üzerinde, biraz evvel cümlemin başında ifade
ettiğim, varlık sebebimiz olan ve kuranları da rahmetle, minnetle, şükranla
anıyorum, Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuranları, onun bir yol
haritası olarak da misakı millîyi görüyorum. Mustafa Kemal Paşanın, Samsun,
Amasya, Erzurum, Sivas Kongreleri ve harekâtından sonra 27 Aralıkta Ankara'ya
gelip ve 23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisini açmasıyla şekillenen Türkiye
Cumhuriyeti Devleti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi ruhuna bir işaret ve bir
başlangıç olması hasebiyle de millî misakı çok önemli buluyorum ve buradan
izninizle, gençliğimize de şu mesajı vermek istiyorum. Milli misakı, Türkiye
Cumhuriyeti Devletini ve Türkiye Büyük Millet Meclisini kuran insanlar, küçük
menfaatlardan, küçük kaprislerden
kendilerini arındırmış insanlardı. Örneğin, Mustafa Kemal Atatürk'ün
Erzurum'u teşriflerinde, kendisinden bir sınıf daha kıdemli olan Kâzım
Karabekir Paşa Erzurum'da kolordu komutanıydı ve İstanbul Hükümeti kendisine
emir buyurmuşlardı, Mustafa Kemal'in tutuklanmasını emretmişlerdi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Daloğlu.
MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla) - Teşekkür
ederim Başkanım.
… ama, Mustafa Kemal'in, gerçekten,
karizmatik liderliği ve O'nu tanıyan yakın arkadaşlarının Mustafa Kemal'deki
ideali aynen paylaşmaları nedeniyle, Kazım Karabekir, Mustafa Kemal'i kucakladı
ve "emrinizdeyiz Paşam" diyerek Erzurum'dan bir ışık yaktılar,
Kurtuluş Savaşı harekâtını başlattılar. Aynı hareket, Temsil Heyetiyle,
Sivas'ı, oradan Ankara'yı teşrif ettiler ve mutlaka birçok fikir ayrılığına
rağmen, kıt kanaat imkânlarla, içte ve dıştaki birsürü ihtilafa ve yabancı
parmağına rağmen, Büyük Millet Meclisini Ankara'da açtılar ve Türkiye
Cumhuriyeti Devletini bize armağan ettiler.
O bakımdan, bizim de görevimiz -ve ben
sizleri tenzih ederek şahsıma da bu görevi yüklüyorum- burada, mutlaka, onların
izinde, bu devleti kuranların izinde bir görev ifa ediyoruz. Bizler de, o
halde, bu yüksek seciyeyle, yüksek ruhla… İhtilafımız, muhalefetimiz,
birbirimizin düşüncelerini beğenme noktasında itirazlarımız mutlaka olabilir ve
olmalıdır da; ancak, temel noktalarda, aklıselimde birleştiğimize de inanıyorum
muhalefetiyle iktidarıyla ve bu ruh ve güçle daha büyük işler başaracağıma
güveniyorum.
Yüce Heyetinizi bu anlamlı günde saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Daloğlu.
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, biraz önce, İstanbul Milletvekili
Sayın Berhan Şimşek arkadaşımız, benim görev alanımla ilgili gündemdışı bir
konuşma yapmış; izin verirseniz…
BAŞKAN - Gündemdışı konuşmaya cevap
vereceksiniz…
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
İstanbul Milletvekili arkadaşımız Sayın
Berhan Şimşek Bey, biraz önce, benim dinleyemediğim, dinleme imkânı bulamadığım
gündemdışı bir konuşma yaparak, Futbol Federasyonu seçimleri ve iktidarın ve
dolayısıyla Bakanlığımın özerk federasyonlara siyaseten müdahale ettiği
anlamına gelen bir konuşma yaptığını şifahen öğrendim. O bakımdan, bu konuyla
ilgili, siz değerli milletvekili arkadaşlarıma, bu iddiayla ilgili
düşüncelerimi aktarmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, malî ve idarî
özerkliğe sahip olan, şu anda, ülkemizde, 16 tane federasyonumuz var. Biz
göreve geldiğimizde sadece Futbol Federasyonu özerkti; hatırlayacaksınız,
burada, ilgili yasalarda değişiklikler yaparak, diğer federasyonlara da
özerklik yolunu açtık. Şu ana kadar da, Futbol Federasyonuyla birlikte 16 tane
federasyonumuz özerk statüdedir.
Bugüne kadar işbaşında bulunan Sayın
Bıçakçı başkanlığındaki Türkiye Futbol Federasyonu, öyle lüzum görmüşler,
Olağanüstü Genel Kurul kararı aldılar ve bugün Olağanüstü Genel Kurul yapıldı.
Bu Genel Kurula doğru giderken, aday arkadaşlarımızdan biri, yani, Sayın
Ulusoy'la ilgili ekim ayının başında Bakanlığıma gelen -yani, geçtiğimiz yılın
ekim ayının başında Bakanlığıma gelen- iki müfettiş raporundan hareketle, Sayın
Ulusoy'un, bu raporlar sonucu doğan sorumluluğunu yerine getirmeden aday
olmamasını arzu ettiğimi ifade ettim. Niye bunu söyledim; lütfen, eski
zabıtlara bakınız, Haluk Ulusoy dönemiyle ilgili zabıtları inceleyiniz,
Cumhuriyet Halk Partisi sıralarından milletvekili arkadaşlarımız -o sürede de
ben burada Bakandım- Haluk Ulusoy yönetimiyle ilgili neler söylediklerini bir
incelesinler.
Ben, bütün bunları ihbar kabul ederek,
Başbakanlık Teftiş Kurulunu görevlendirdim. Başbakanlık Teftiş Kurulu,
raporunu, ancak, geçtiğimiz yılın ekim ayında getirdi önüme ve ben de, gereği
için, mevcut Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığına gönderdim; çünkü,
yapılması gereken hukukî işlemler vardı, cezaî işlemler vardı. Peki, ne oldu?
İşte, elimde, 30'a yakın dava açılmış. Bu davalardan bir bölümünde, Sayın
Ulusoy Davalı. Şimdi, bugün, Genel Kurulca…
İSMET ATALAY (İstanbul) - Başbakan da
davalı… Herkes davalı…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Şimdi, Futbol Federasyonunu görüşüyoruz…
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - İki şeyi birbirine karıştırmayın…
Şimdi, Sayın Ulusoy Federasyon
Başkanlığına geldiğinde hem davacı hem davalı ve ayrıca…
Affedersiniz, telefon çaldı arkadaşlar,
telefonu sessize almayı unutmuşum, kusura bakmayın, özür dilerim…
Şimdi, cumhuriyet savcılıkları… Türkiye
Futbol Federasyonunu uygulamalarıyla zarara uğrattığı, haksız birtakım parasal
ilişkileri nedeniyle, sorumlu tuttuğu bir kişinin, aklanmadan aday olmamasını
istedim. Bu hususun, eleştiri değil takdir edilecek bir davranış olduğu
kanaatindeyim. Sayın Şimşek'in buraya çıkıp, bu konuda, benim tavrımı doğrusu
desteklemesini arzu ederdim ve bir de bana "istifa etmeyecek misiniz"
diyor. Ben, elimde bulunan imkânları kendi şirketlerime aktarmadım ki, istifa
edeyim.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Maliye
Bakanı istifa etsin.
İSMET ATALAY (İstanbul) - O zaman,
Başbakan istifa etsin.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ben elimde bulunan imkânları, kurulumdaki üyelere
aktarmadım ki, istifa edeyim. Ben, yönetim kurulu üyelerinin aldığı avansları
kapattırmama gibi bir hata yapmadım ki, istifa edeyim. Bunu yapanlar istifa
etmelidir. Ben temiz toplum adına, ben temiz spor adına, bir davranışta
bulundum ve bundan da asla pişman değilim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bunu, Cumhuriyet Halk Partili
arkadaşlarımın desteklemesi gerekirdi. Bakın, siz, burada, 2004 yılında,
Türkiye Futbol Federasyonu Yasasında değişiklik yapılırken, Futbol Federasyonu
Başkanında aranan nitelikleri görüşürken ilgili maddede -yanılmıyorsam 23 üncü
maddeydi- sizler önerge verdiniz arkadaşlar, önerge verdiniz, iki tane
önergeniz geldi, yüksekokul şartı arıyordu önergeleriniz; Futbol Federasyonu
Başkanında yüksekokul şartı arıyordunuz. O sırada da, Federasyon seçime
gidiyordu, Sayın Ulusoy görevdeydi. Bana, Sayın Başkan sordu "katılıyor
musunuz önergeye" diye. "Katılamıyorum" dedim. Gerekçesi de
şuydu: Mevcut Federasyonun önünü, Federasyon Başkanının önünü kesmek için bu
önergeyi kabul ettiniz derler diye katılamayacağımı söyledim. Ama, CHP'li
arkadaşlarımız buraya çıktılar, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanında
yüksekokul şartı aranmasının ne kadar isabetli bir iş olduğunu, bunun mutlaka
gerekli olduğunu, bunu Bakanın mutlaka kabul etmesi gerektiğini, burada
dakikalarca izah ettiler ve dediler ki… Bu Federasyon çok yanlış işler
yapmıştır, siz, bu Federasyonun devamı için hareket ediyorsunuz diye, beni
suçladılar.
Şimdi de, ben müfettiş raporlarına
dayanarak "arkadaş, şu işleri halletmeden, temizlemeden, aklanmadan aday
olma" dememi, burada eleştiriyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler)
Şimdi ne yapacaksınız; şimdi, kuşkusuz ki…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Görevden mi
alacaksınız Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - …Türkiye Futbol Federasyonu Yasasının 31 inci
maddesinin bana verdiği yetkiye dayanarak…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Önce Maliye
Bakanını aklayın!
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - …Başbakanlık Teftiş Kurulunda, görevde kalmış
olsaydı bu rapor verildiğinde, müfettişler ne mütalaa edecek idiyseler şimdi o
mütalaayı isteyeceğim. O mütalaa geldikten sonra da gereğini yapacağım.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yani, görevden
mi alacaksınız Sayın Bakan?
İSMET ATALAY (İstanbul) - Yalnız görevden
mi alacaksınız?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Hayır, görevden alma yetkim yok.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ne
yapacaksınız?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Genel Kurulu olağanüstü kongreye davet edeceğim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Bakan,
öyle bir yetkiniz de yok.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Çünkü, 31 inci madde, eğer öyle bir rapor geldiği
takdirde, bakın ne diyorum, şu müfettiş raporuna dayanarak ve şimdi açılan ve
açılacak olan davalara dayanarak "görevde kalmasında sakınca vardır"
şeklinde bir mütalaa geldiğinde, yasa bana açıkça görev vermiş, olağanüstü
genel kurulu toplama görevi. Bunu yerine getireceğim. Bunu, temiz spor, temiz
toplum adına yapmak durumundayım. (CHP sıralarından gürültüler)
O nedenle, söylediklerimden,
yaptıklarımdan asla pişman değilim. Yapılması gerekeni yaptığıma inanıyorum. O
nedenle, burada eleştirilecek değil, takdir edilecek bir durum olduğu
düşüncesindeyim. O nedenle, Sayın Şimşek'in burada şahsımla ilgili
söylediklerinin hiçbirini kabul etmiyorum. Aslında, ben kendisini yakinen
tanırım; normal şartlarda, benim yerimde o da olsaydı, buna benzer bir uygulama
yapardı; ama, şimdi, muhalefette olduğu için böyle konuşuyor. Onun
konuşmalarını bu bakımdan da değerlendirmenizi istirham ediyorum. Tabiî, bugün
genel kurul yapılmıştır. Genel kurul sonucunda Sayın Ulusoy, Federasyon
Başkanlığına seçilmiştir; ama, demin söylediğim işlemleri daha önce söylediğim
için, yapmak durumundayım.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Söz senettir,
gereğini yapın!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bu işlemleri yaptıktan sonra gereği neyse, onun
sonuçlarına da herkes katlanacaktır.
Bu bilgiyi huzurunuzda verme ihtiyacını
hissettim. Hepinize yeniden saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ama,
önceden kutlamanız gerekmez mi? Seçimi kaybetmişsiniz, demokrasinin gereği…
Kaybetmişsiniz seçimleri; bu kadar net.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Topuz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın
Bakan, konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunu suçladı.
BAŞKAN - Ne diye suçladı Sayın Topuz?
ALİ TOPUZ (İstanbul) - "Eski Futbol
Federasyonu Başkanı hakkında, burada, geçmişte suçlayıcı ifadeler kullandılar.
O nedenle, ben onlara da dayanarak, bu açıklamaları yaptım" biçiminde bir
konuşma yaptı. Yani, Cumhuriyet Halk Partisini…
BAŞKAN - Sayın Topuz, konuşmayı baştan
sona dinledim, takip ettim.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Evet, efendim, ben
de takip ettim.
BAŞKAN - Sayın Bakan "Cumhuriyet Halk
Partisinin bu konuyla ilgili geçmişte neler söylediğini tutanaklardan
öğrenebilirler" dedi.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Kendisi
öğrenmiş mi efendim?!
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ayrıca "bu
kürsüden Cumhuriyet Halk Partililer Haluk Ulusoy'u suçladılar, ben de onları
dikkate aldım, onun gereğini yaptım" dedi. Böyle bir durum olmadığını
ifade etmek için 69 uncu maddeye göre söz istiyorum.
BAŞKAN - Hayır, Sayın Topuz, öyle bir şey
söylenmedi. Sayın Bakanın, konuşmasında da ben… (CHP sıralarından gürültüler)
Herhangi bir sataşma olarak da değerlendirmiyorum.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın
Bakan, hiç konuşmadı o zaman, efendim!..
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Grubumuza
sataşılmıştır efendim.
BAŞKAN - Sataşılmadı Sayın Topuz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Olur mu efendim!
BAŞKAN - Bunun değerlendirmesi Başkanlığa
aittir. Ben, sataşma olduğu görüşünde değilim.
Buyurun…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - O zaman
seçim de yapılmadı Futbol Federasyonunda; her şeyi inkâr ediyorsunuz!
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hiç kuşkusuz
sataşma olup olmadığını değerlendirme yetkisi zatıâlinize aittir. Bunu
reddetmek istemiyorum; ama, sizin vicdanınıza seslenmeye çalışıyorum.
BAŞKAN - Bir saniye Sayın Topuz.
Sayın Şimşek, özerk kurumlarla ilgili
burada bir konuşma yapmıştır. Sayın Bakan da gündemdışı konuşmaya Hükümet adına
cevap vermek üzere söz istedi ve kürsüye geldi, konuşma yaptı. Konuşmayı baştan
sona takip ettim; konuşmasında, şahsınıza, Sayın Şimşek'e ve Cumhuriyet Halk
Partisine karşı herhangi bir sataşmada bulunmamıştır. Benim vicdanî kanaatim
budur. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Israr ediyorum o
zaman… Sayın Bakana sorun; Cumhuriyet Halk Partililerin şikâyeti üzerine…
BAŞKAN - Sayın Topuz, ben, başından sonuna
kadar takip ettim; herhangi bir sataşma olsa söz veririm…
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Olur mu efendim?!
BAŞKAN - Bunda herhangi bir şey yok ki!
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Bakana
söyleyin; bu lafları söyledi mi söylemedi mi; bir soralım kendisine.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Topuz, oturur
musunuz…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) -
Efendim, Sayın Bakan o zabıtları açıklasın o zaman.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ben ısrar ediyorum,
Grubumuza sataşma olduğu konusunda ısrar ediyorum; bunun gereğini yapın.
BAŞKAN - Sayın Topuz, gereğini yapacak
herhangi bir şey yok, sataşma yoktur; eğer, herhangi bir sataşma konusunda
tereddütüm olsa tutanakları getirtir, inceletirim. (CHP sıralarından
gürültüler)
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ben Grubuma
sataşıldığı kanaatindeyim.
BAŞKAN - Sayın Topuz, tutanakları
getirteceğim; ama…
ALİ TOPUZ (İstanbul) - O zaman, Genel
Kurulun oyuna sunun efendim.
BAŞKAN - Tutanakları getirteceğim.
Buyurun.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Genel Kurulun oyuna
sunun efendim.
BAŞKAN - Sayın Topuz, tutanakları
getirtip, söz vereceğim eğer sataşma varsa…
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Israr ediyorum;
sataşma var.
BAŞKAN - Israr edebilirsiniz.
Gündeme geçiyoruz.
Başkalığın Genel Kurula diğer sunuşları
vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İçtüzüğün
19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım.
IV.-
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUP ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grup önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 19.1.2006 Perşembe günü
(bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince, Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Ali
Topuz
İstanbul CHP Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 232 nci sırasında yer alan 769'a 1 inci ek sıra
sayısının bu kısmın 5 inci sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN - Öneri aleyhinde söz isteyen
Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş; buyurun. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereği vermiş
olduğu gündem değişikliğine dair öneri aleyhinde söz istedim; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, hayatta en zor şey,
iddiaya girip, her şeye karışıp, sonra sapsarı kesilmektir. Sapsarı
kesilmeyeceksiniz; özerk kurumlara karışmayacaksınız, bağımsız kurumlara
karışmayacaksınız!..
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Öbür tarafa
bakarak söyle…
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Öbür tarafa
bakarak…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - İktidar
olabilirsiniz; ama, iktidarı da sınırlayan, hukuk diye bir şey var. Sayın Bakan
hukukçu.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Solunuza
bakacaksınız.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Sayın Bakan
diyor ki: "Müfettiş raporları var, ben gereğini yapacağım." Sayın
Bakanın birlikte çalıştığı birsürü bürokrat hakkında müfettiş raporları var.
Daha geçenlerde, Toplu Konut için Devlet Denetleme Kurulunun raporu yayımlandı,
niye gereğini yapmadınız?! Sanığın masumiyet ilkesi diye, hukukun temel bir
ilkesi var; kişi hakkında iddialar olabilir, kişi hakkında müfettiş raporları
düzenlenebilir… Bu kurulda milletvekilliği yapan, bürokrasiden gelen birçok
arkadaşımız hakkında, bırakın müfettiş raporlarını, savcı iddianameleri var.
İşte bugün bu konuda, tartıştığımız dokunulmazlıkların bunları engellediğini
hepimiz bilmiyor muyuz, bütün Türkiye kamuoyu bilmiyor mu?..
ALİ RIZA BODUR (İzmir)- Sağır sultan
duydu!..
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Siz,
dokunulmazlıklar arkasına sığınacaksınız, sonra, bileğinin hakkıyla, özgür
delegelerin oyuyla gelen bir federasyon başkanına, özerk bir federasyonun
başkanına "müfettiş raporu var, ben milletin hakkını koruyacağım"
diyorsunuz. Peki, başka müfettiş raporlarıyla, milletin hakkına, hukukuna
tecavüz edenleri niye koruyorsunuz?! Onlar milletin hakkına el uzatırken, o
zaman görevinizi savsaklıyor musunuz Sayın Bakan?! Böyle bir şey yok. Adam,
bileğinin hakkıyla, eze eze, size rağmen geldi ve oturdu; adamı kutluyorum,
hayırlı uğurlu olsun. Türk futbolunu yerlerde süründürdünüz iki senedir. Bütün
spor dallarını yerlerde süründürdünüz; hiçbir dalda bir şey yapamadınız.
Anavatan Partisi, Futbol Federasyonunun
özerklik kanununu çıkarırken, siyasetin, artık bu alana girmemesi gerektiğini,
bu alanları konunun uzmanlarının, konunun uğraşanlarının halletmesi gerektiğini
ve siyasetle, hele sporun hiçbir ilgisi yokken, bu kadar iddialı bir şekilde,
belediye başkanlarını, il başkanlarını, delegeleri, kulüp başkanlarını akşam
sabah telefonla arayarak -o insanlarla biz de görüşüyoruz- kendi listelerinize
oy vermesi için… Bu nasıl özerklik?! Bu nasıl özerklik?! Eğer diyorsanız ki, diğer
federasyonları da özerk yaptık, eğer onların da seçimlerinde buna yaptığınızı
yapıyorsanız, yapmasaydınız çok daha iyiydi. Hiç değilse, Başbakanlıkta bir
büronun kapısına "Futbol Federasyonu Şube Müdürü" yazardınız, bir
şube müdürü atardınız taraftarınızdan, partinizden, adam gelir otururdu, sporu idare ederdi. Bundan bu çıkar.
Onun için, arkadaşlar, bakın, konu
dokunulmazlık. Ben, Cumhuriyet Halk Partisinin ikide bir bunu gündeme
getirmesine karşıyım, onu da suçluyorum. Cumhuriyet Halk Partisini niye
suçluyorum; AK Parti diyor ki: "Uzlaşma komisyonuna üye vermiyorlar."
Verin arkadaşlar!.. Ne var yani, verin ve bu itirazı kaldırın ortadan.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Anayasa
Komisyonu niçin var?!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Uzlaşma komisyonu
değil, uyutma komisyonu o!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Kaldırın,
kuralım bu uzlaşma komisyonunu, ne yapacaksak yapalım. Buradan, Sayın Meclis
Başkanına çok teşekkür ediyorum, dün partilerarası diyalogu başlattı.
Zannediyorum İçtüzükte, bu konuda da, yeterli olmasa bile, bir adım var, en
azından isteyen milletvekilinin kendisinin yargılama yolunun açılması gibi,
yeterli olmayan bir adım var. Neden yeterli değil; değerli arkadaşlar,
yolsuzluğun bir tarafında yürütme olmadan yasama üyesi yolsuzluk yapamaz.
Yolsuzluk, yürütme -yani yürütmenin bakanı olabilir, bürokratı olabilir-
işadamı ve siyasetçi arasında olur. Bu üçlü ayak oluşmadan yolsuzluk olmaz.
Siz, yürütmenin denetimini yapamadığınız müddetçe, yani Anayasadaki 100 üncü
maddeyi değiştiremediğiniz müddetçe, milletvekilinin dokunulmazlığını
kaldırsanız ne olur kaldırmasanız ne olur?!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Anayasa
değişikliğine gerek yok, kanunla düzeltilir.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Esas, asıl
olan, yetkiyi kullanan, imzayı atan, talimatı veren yürütme denetlenmediği
müddetçe, yürütmenin dokunulmazlığı sınırlandırılmadığı müddetçe, özel bir
statüye bağlanmadığı müddetçe, yasamanın dokunulmazlığını kaldırmak hiçbir
neticeyi çözmez. Neticeyi tamamen çözmemiz gerekiyorsa, 100 üncü maddeyi de, 83
üncü maddeyi de bu uzlaşma komisyonunu bir an evvel kurmak, bir an evvel
faaliyete geçirmek suretiyle… Şu itirazı da… Efendim, birsürü başka
bürokratların da dokunulmazlıkları var. Her neyse, bu komisyonda onları da
içine alacak şekilde geniş ve kapsamlı bir çalışmayla bu millete seçim öncesi
verilen sözü bu Parlamento yerine getirmelidir. Aksi takdirde, önümüzdeki
seçimlerde bu Parlamentoda dokunulmazlıkları kaldıramamış, hesap verememiş,
şeffaf devlet yönetimini hâkim kılamamış bir yapıyla milletin huzuruna gideriz.
Bu Parlamento buna layık değil; buradaki hiçbir arkadaşımız buna layık değil.
Burada, siyasî irade -gerek Anamuhalefet gerek bizler gerekse İktidar Partisi-
toplumun, kamunun görüşü de bu yönde olduğu bilindiği halde, bir türlü tecelli
etmemektedir. Toplumun, bugün, yüzde 98'inde artık bu dokunulmazlıkların
sınırlandırılması gerektiği ve herkesin, hırsızlık yapan, yolsuzluk yapan
herkesin hesap vermesi gerektiği noktasında konsensüs oluşmuştur. Oluşan bu
konsensüsü… Böyle ikide bir Meclisin önüne… Falanın dokunulmazlığı kalksın,
filanın dokunulmazlığı kalksın şeklinde gündemi işgal ederek bir yere
varamayız. Onun için, aleyhinde konuşuyorum. Burada asıl varmamız gereken şey,
bir an evvel uzlaşı komisyonunu kurup, nasıl bir düzenleme yapacaksak, başka dokunulmazlıkları
olanların da alanlarını tespit ederek, onları da düzenleyerek, özellikle
Anayasamızın 129 uncu maddesindeki düzenlemeyi de yeniden gözden geçirerek, bu
işi artık milletin bir daha tartışmayacağı bir hale sokmak durumundayız.
Değerli arkadaşlar, biz Anavatan Partisi
olarak dokunulmazlıkların sınırlandırılmasına taraftarız; ancak, sadece
parlamenter dokunulmazlığının değil, yürütmenin dokunulmazlığının da
sınırlandırılmasına taraftarız. Aksi takdirde, bir neticeye varamayız diye
düşünüyoruz, Parti olarak kanaatimiz bu. Haa, bunun bir yöntemi var, onu da hep
dile getirdim, dile getirmeye devam edeceğim; bunun yöntemi, yürütme ile
yasamayı ayrı ayrı seçmek, yürütme ile yasamayı ayrı ayrı bağımsız hale
getirmek ve etkin denetim yapan bir parlamentoyu, bir yasamayı hâkim kılmaktan
geçer. Eğer, yasama, kendi içinden
çıkardığı yürütmeyi denetleyemiyorsa, burada dokunulmazlığı kaldırsanız da,
dokunulmazlığı kaldırmasanız da mutlaka arızalar çıkacaktır.
Değerli arkadaşlar, bu bakımdan, kapsamlı
bir çalışmayı Anavatan Partisi Grubu olarak yaptık. Yakında da -Anayasayı
değiştirecek teklifi verecek bir çoğunluğumuz yok ama- siyasî parti
gruplarımıza da göndermeyi düşünüyoruz. Gerek 83 üncü madde kapsamında gerek
100 üncü madde kapsamında bir özel yargılama müessesini de hayata geçirecek
tarzda ve bu hususların bir daha Türkiye'nin gündeminde tartışılmaması,
bunların kesin ve net olarak kamuoyunun vicdanını rahatlatan bir tarzda
çözülmesi noktasında, bütün gruplarımızın, artık bu konunun rahatsızlık verdiğini,
gına getirdiğini düşünerek desteklemesini isteyeceğiz.
Hepinize bu vesileyle saygılar sunuyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, teşekkür ediyorum.
Önerinin lehinde, Çorum Milletvekili Sayın
Feridun Ayvazoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi tarafından verilen önergenin lehinde söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Gerek bugüne kadar yapılan konuşmalarda
gerekse az önce sayın milletvekili arkadaşımızın da belirttiği doğrultuda olmak
üzere, bu konu, yani milletvekilliği dokunulmazlığı konusu, hep, bugüne kadar
tartışılageldi; görülüyor ki, bundan sonra da tartışılmaya devam edilecektir.
Milletvekili dokunulmazlığının tarihî
sürecine baktığımızda, konunun, gerçekten, 20 Nisan 1924 tarihli Teşkilatı
Esasiyeden bugüne kadar gelen ve anayasalarda yer almış bulunan bir hüküm
olduğunu görmekteyiz. Nihayetinde, 1961 Anayasasıyla yerini bulan ve daha da,
öncekine göre genişlemiş bir haliyle yer alan bu hükmün, 1982 Anayasasının 83
üncü maddesiyle tekrar hüküm altına alınmak suretiyle, geniş bir kapsama
alanında kendini geliştirdiğini görmüş bulunuyoruz.
Tabiî, bu ve buna benzer hükümlerin, şöyle
bir, diğer ülkelerle karşılaştırma yapıldığında, birkısım ülkelerin
anayasasında benzer hükümlerin yer aldığını görmekteyiz, birkısım ülkelerin
anayasasında farklı bir biçimde ele alındığını ve yine, birkısım ülke
anayasalarında da, gerçekten, çok değişik bir şekilde, milletvekili
dokunulmazlığıyla ilgili hükümlerin yer aldığını görmekteyiz. Bu farklı
ülkelerin başında, gerek Yunanistan gerek Merkezî Afrika Cumhuriyeti gerekse
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasalarında benzeyen noktaların olduğunu görmekteyiz.
Yine, farklı olan ülkelerde de, sınırlı
bir şekilde, Hindistan Anayasası, Mısır Anayasası, Meksika ve İtalya
Anayasalarında farklılıkların yer aldığını görmekteyiz.
Değişik şekilde sınırlamaların yer almış
olduğu ülkelerin başında ise, Alman Anayasası, Fransız, Belçika Anayasaları yer
almaktadır ve çok değişik bir hüküm olarak da Kıbrıs Rum Anayasasında
dokunulmazlıkla ilgili çok ilginç ve değişik bir hüküm yer almaktadır.
Görülmekte olan bir davada, herhangi bir milletvekiliyle ilgili görülmekte olan
bir ceza davasında mahkemenin, ya kendisinin veyahut da Yüksek Mahkemenin -ki,
bizde eşdeğer olan Anayasa Mahkemesidir- Anayasa Mahkemesi tarafından bir
milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmadığına veya
kaldırılamayacağına dair hüküm verebilmesi yer almaktadır.
Değerli arkadaşlar, şimdiye kadarki
tartışmaların odak noktasında, özelikle şu andaki iktidarı temsil eden Adalet
ve Kalkınma Partisi milletvekili arkadaşlarımızın konuşmalarında ve hükümetin
görüşleri doğrultusunda olmak üzere hep memurların yargılanması ile
milletvekillerinin dokunulmazlığının aynı kefeye konulmak istenmesinde çok
büyük bir yanlışlığa düşülmektedir. Kesinlikle, devlet memurlarının ve kamu
görevlilerinin yargılanmasıyla ilgili usulün, Anayasamızın 83 üncü maddesindeki
milletvekilliği dokunulmazlığıyla herhangi bir ilgisi ve benzerliği yoktur. Çok
açık bir biçimde, hiçbir memur hakkında, hiçbir kamu görevlisi hakkında, kamu
görevi, memuriyeti devam ettiği sürece soruşturma yapılamaz gibi bir hüküm
yoktur. Halbuki, bizim milletvekili dokunulmazlığını hüküm altına alan
Anayasanın 83 üncü maddesinde, açık bir biçimde, seçilmeden önce veya
seçildikten sonra işlendiği iddia edilen bir suçla ilgili yargılamanın
yapılamayacağı, tutuklanamayacağı ve daha sonra ceza verilmiş ise, önceden veya
sonradan, fark etmeksizin, cezanın infazının milletvekilliğinin sona ermesinden
sonra yerine getirileceği şeklinde çok açık bir biçimde süresiz olarak hüküm
vardır; yani, burada, devlet memurlarının, askerlerin veya diğer tüm kamu görevlilerinin
yargılanmasıyla ilgili hükmün, Anayasamızın 83 üncü maddesindeki milletvekili
dokunulmazlığıyla herhangi bir ilgisinin olmadığını bir kez daha vurgulamak
istiyorum; çünkü, bu olay, yerine göre, olayları ve savunmaları değişik
şekillerde saptırıyor ve Adalet ve Kalkınma Partisi görüşü olarak da, bunun,
diğer memurların nasıl dokunulmazlığı varsa, elbette, milletvekili olarak da
milletvekillerinin de dokunulmazlığı olması gerekir noktasında paralellik
kurulduğu için bunu vurgulamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, 83 üncü maddenin
ikinci fıkrasında çok önemli bir istisna getirilmiştir. Bu istisna "ağır
cezayı gerektiren suçüstü hali ve Anayasanın 14 üncü maddesindeki suçlar bu
dokunulmazlık kapsamı dışında tutulmuştur" diyerek önemli bir konuyu hüküm
altına almış; fakat, burada, dikkat edilmesi gereken bir hususun da, şu anda
yürürlüğe girmiş bulunan, 1 Haziran 2005 tarihinden bugüne kadar yürürlükte
bulunan Türk Ceza Kanunundaki cezaların tarifine bakıldığında, burada,
gerçekten, çelişkili ve derhal giderilmesi gereken bir konunun düzeltilmesi
gerektiği noktasına işaret etmek istiyorum.
O nokta şudur değerli arkadaşlarım: Öyle
ki, 83'e ikinci maddesindeki bu istisnanın dahi uygulanma imkânı artık
kalmamıştır. Milletvekilleri, istedikleri şekilde, Anayasanın 14 üncü
maddesinde belirtilen suçları işlemiş olsa dahi, ağır cezayı gerektiren bir suç
işlemiş olsa dahi, artık tamamen dokunulmazlık süresinin sonuna kadar
işleyeceğini hüküm altına almıştır. Nedeni şudur: Türk Ceza Kanunu,
biliyorsunuz, değişikliğe uğrayarak 1 Haziranda yürürlüğe girdi. Türk Ceza
Kanununun, şu andaki Türk Ceza Kanununun 46 ncı maddesinde cezalar tek tek
sayılmıştır. Ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve hapis şeklinde
cezalar sayılmıştır. Şimdi, burada "ağır cezayı" ibaresini görmek hiç
mümkün değildir. Eğer, Anayasada belirtilen ağır cezayı burada tek tek arama
imkânımız varsa, Ceza Kanununda böyle bir ceza kalmamıştır. O zaman, hangi
milletvekili ne şekilde suç işlerse işlesin, eskiden ağır cezayı gerektiren bir
adam öldürme dahi olsa, iddia ediyorum, bu şekilde çok önemli bir değişiklik
yer almış ve bu, boşlukta kalmıştır. Şu anda, hiçbir şekilde, suçüstü hali de
olsa, o milletvekili hakkında herhangi bir soruşturma yapılamayacağı şeklinde
bunu yorumlamak zorunda kaldık, zorunda bırakıldık. Biz, bunu, Ceza Kanunu alt
komisyonunda yaptığımız çalışmalarda da dile getirdik; ama, maalesef, bu hüküm
görüşülmedi, tartışılmadı; çünkü, burada bir husus da şudur; meşhut suç
dediğimiz suçüstü halinin de, yine biliyoruz ki, Ceza Muhakemesi Kanununun
Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 18 inci maddesiyle kaldırılan
Suçüstü Haline İlişkin Muhakemeye Dair Kanun da, artık, hükmünü kaybetmiştir;
dolayısıyla, Anayasanın 83 üncü maddesindeki bu hükmün işleyebilmesi tamamen
ortadan kalkmıştır.
Bu noktadan, Yüce Meclisin kürsüsünden,
hükümet yetkililerine, Adalet ve Kalkınma Partisine ve özellikle Anayasa
Komisyonu Başkanına ve üyelerine, bütün milletvekillerine buradan çağrı
yapıyoruz; derhal, bu konuda, 83 üncü maddedeki bu suçüstü hali ve ağır cezayı
gerektiren ibaresinin değiştirilmesi için anayasa değişikliğinin mutlaka
yapılması gerekir. Bu konuda
-inanıyoruz ve güveniyoruz ki, sizin de inanıp güvenmenizi istiyoruz- Cumhuriyet
Halk Partisi olarak Anayasanın bu noktadaki değişikliğini biz de kabul etmek
durumundayız; çünkü, Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrası tamamen
boşlukta kalmıştır, uygulama imkânı hiç kalmamıştır. Yani, şu ana kadar sınırlı
olarak iddia ettiğimiz milletvekili dokunulmazlığı, tamamen serbest bir şekilde
sonuna kadar açılmış ve dokunulmazlık, artık, tabu haline gelmiş durumdadır.
İstisna kalkmıştır. Devletin kişiliğine karşı, güvenliğine karşı işlenen
suçlarda dahi, bu hüküm, yani, 14 üncü maddede sayılan cezalar dahi bunun dışında
tutulmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ayvazoğlu.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Sayın
milletvekilleri, gerçekten, bu konunun önemi, yarın bir gün hepimizi meşgul
edecek bir şekilde, ciddî bir önemi arz etmektedir. O açıdan, bizim yapmamız
gereken konu, bugün bir milletvekiliyle ilgili gelen dosyanın yarın başka
milletvekilleri hakkında da geleceğini ve bunu komisyonları meşgul edeceğini
hepimiz biliyoruz. Onun için, acil çözümleri bulabilmek açısından ve şu gerçeği
de artık hepimiz kabul etmek zorundayız ki, bu milletvekili dokunulmazlığı
olayı Anayasamızın 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırıdır,
Anayasamızın 81 inci maddesindeki andiçmenin metnindeki metnin ruhuna
aykırıdır. Geliniz, elbirliğiyle, bu topluma vermiş olduğumuz sözümüzü yerine
getirelim. Kamu vicdanını rahatlatmak için, şimdiye kadar kamu vicdanının,
milletvekili dokunulmazlığı noktasından rahatsız olması nedeniyle, tatmin
edilebilmesi için, geliniz, bunu elbirliğiyle yerine getirelim; çünkü, kamu
vicdanı yarın bir gün bizden bu hesabı, elbette, sizlerin arzu etmediği; ama,
milletin arzu etmiş olduğu seçimin sandığında hesabını görür, sizden de
hesabını sorar. Yoksa, seçim zamanı, seçimden birkaç hafta önce televizyonlara
veya medyanın huzuruna çıkarak Sayın Başbakanın vermiş olduğu
"milletvekili dokunulmazlığını kaldıracağız" sözünü, önümüzdeki
seçimlerde çıkıp da hangi şekilde, hangi yüzle vereceğini Yüce Meclisin ve Yüce
Türk Milletinin takdirlerine ve vicdanlarına bırakıyorum.
Bunun hesabının seçimlerde görüleceği
noktasında sizleri bir kez daha uyarıyor, Yüce Meclisi bu duygu ve düşüncelerle
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ayvazoğlu.
Önerinin lehinde söz isteyen, Konya
Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından sunulmuş olan grup
önerisinin lehinde söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sakarya Milletvekili
Sayın Ayhan Sefer Üstün'le ilgili dosyadaki suçlama, Adapazarı Büyükşehir
Belediyesi Encümen Üyesi olarak görev yaparken, müteselsilen görevi kötüye
kullandığı yolundaki suçlamadır. Sakarya Cumhuriyet Savcılığının 31.5.2004
tarihli fezlekesine göre, Adapazarı merkezde bulunan belediyeye ait katlı pazar
yerindeki işyerlerinin satılması, satış sonrası sözleşmeye aykırı olarak
ipoteklerin kaldırılması, 9 adet arozöz için hizmet alımı şeklinde taşeron
sözleşmesi yapılmak suretiyle Devlet İhale Yasasına muhalefet edildiği
gerekçesiyle bir fezleke düzenlenmiş. İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu
Başkanlığının 86 sayfalık raporuyla bu fezleke düzenleniyor. Bu raporun, hemen,
soruşturma izni süreci içinde Danıştay denetiminden geçtiğini ve Danıştayın da
soruşturma izninin verilmesi gerektiği yolundaki kararından sonra iddianameye
dayanak yapıldığını hemen ifade etmek istiyorum. Sayın Üstün dışında, diğer 21
sanık yönünden, Sakarya Cumhuriyet Savcılığının 2003/883 hazırlık sayılı
dosyasıyla, yine görevi kötüye kullanma iddiasıyla dava açılmıştır. Bu davanın
sonucu hakkında bilgimiz yoktur. Bugün gündeme getirdiğimiz dosyanın özü budur
değerli arkadaşlarım.
Bu dosyadaki delillerin leh veya aleyhte
değerlendirmesinin bu kürsüden yapılmasının son derece yanlış olduğunu hemen
ifade ediyorum ve bunun devamında da bu dosyanın değerlendirmesinin yapılacağı
merciin yargı olduğunu önemle vurguluyorum; bu, bizim işimiz değildir. Bu
dosyadaki delillerin leh veya aleyhte tartışmasını yapmak bizim görevimiz
değildir değerli arkadaşlarım.
Bu aşamadan sonra, konuya, dokunulmazlık
konusunun, dokunulmazlık kurumunun amacı dışında kullanılmasının yarattığı
tahribatlar nedir; bunları anlatmaya çalışacağız değerli arkadaşlarım.
Hep ifade ediyoruz; dokunulmazlık
dosyalarını siyasî inatlaşma veya polemik adına gündeme getirmiyoruz.
Dokunulmazlıkların sınırlandırılması olayı, yolsuzlukların sona ermesi ve
engellenmesi için başlıbaşına yeterli olan bir konu değildir. Dokunulmazlığın
sınırlandırılması, yolsuzluklarla mücadele için bir başlangıçtır, bir
semboldür. Elbette, bu kurumun, dokunulmazlık kurumunun, diğer yasal ve idarî
düzenlemelerle desteklenmesi gerekiyor. Bunların neler olduğunu her aşamada ve
her zeminde anlatıyoruz. Bu düzenlemeleri yapmadığımız zaman ne oluyor; bunları
da, değerli arkadaşlarım, kararlılıkla anlatmaya devam edeceğiz.
Bakın, değerli arkadaşlarım, bunları
yapmadığımız zaman, Başbakanın -başta Sayın Başbakan olmak üzere- bazı
bakanların ve siyasîlerin yanında, ticarî dehaların oluştuğunu, aradan geçen üç
yıl içinde hep somut olaylarla anlattık. Bir diğer sonuç ise, yargıya doğrudan
veya dolaylı olarak müdahalenin altyapısını hazırlamış oluyoruz, bu yanlış
mekanizmayı ısrarla sürdürmüş oluyoruz. Bugün, bu konudaki endişelerimizi ve
kamuoyunun denetiminden kaçırılmak istenilen bazı gelişmeleri sizlerle
paylaşmak istiyorum, bu gelişmeleri bilgi ve değerlendirmenize sunmak
istiyorum.
Bakın, değerli arkadaşlarım, Hâkimler ve
Savcılar Kurulunun yapılanmasını değiştirmediğimiz, idarî ve malî özerkliğini
sağlamadığımız zaman, yürütme gücünü kullananlar, dokunulmazlık kurumunun
ardına sığınarak, bu gücünü nasıl bir baskı aracı olarak ve kişisel
yaklaşımlarla kullanıyor; bunları bilmemiz gerekiyor.
Lafı dolandırmadan anlatacağım. Yine,
İstanbul Büyükşehir Belediyesinden örnek vereceğim değerli arkadaşlarım.
Aralarında Sayın Başbakan, eski Başkan Ali Müfit Gürtuna, İstanbul ve Kırşehir
milletvekilleri, BELBİM Anonim Şirketi Yönetim Kurulu Üyesi ve TRT eski Genel
Müdürü Sayın Şenol Demiröz'ün de bulunduğu 37 sanık hakkında 1997, 98, 99
yıllarında zimmet, kalpazanlık, resmî evrak ve kayıtlarda sahtecilik
iddialarıyla Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılama yapılıyor. Yargılama
sonucunda, mahkeme, milletvekilleri yönünden zorunlu olarak dosyanın tefrikine
karar veriyor. Ali Müfit Gürtuna yönünden, 4616 sayılı erteleme yasası
gereğince yargılama yapılmasına yer olmadığına karar veriyor. Diğer sanıklar
yönünden de, mahkûmiyetlerine yeter ölçüde delil olmadığı gerekçesiyle beraat
kararı veriyor değerli arkadaşlarım. Beraat kararı elbette verilebilir. Dosya
durumu uygun ise söylenecek bir söz yok. Ancak, sözü edilen dosyaya
baktığımızda şunu görüyoruz: Ortada 3 trilyona ulaşan bir belediye zararı var.
Mahkemenin, kararına esas aldığı 6 Ekim 2003 tarihli bilirkişi raporundan söz
ediyorum değerli arkadaşlarım. Bu raporu, mahkeme, kararına, beraat kararına
gerekçe olarak alıyor. Ne diyor bu raporda: "BELBİM akıllı bilet sistemine
elle müdahale edildiği, sistemin baştan itibaren oluşturulmasında suiistimale
açık olduğu ve sistemdeki bu durumun düzeltilmesi mümkün olmasına rağmen bunun
gereğinin yapılmadığı anlaşılmaktadır" yolunda tespit yapılıyor. Mahkeme
de, her nasılsa, bu raporu esas alarak beraat kararı veriyor. Ancak, değerli
arkadaşlarım, bu dosyada, bakıyoruz, bu raporun dışında, Hesap Uzmanları Kurulu
ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığının da raporu var. Bu raporlarda da, hem zararın
varlığını gösteren hem de suç ilişkilerinin varlığını gösteren tespitler var.
Buna rağmen, ilgili mahkeme, her nasılsa, her nedense, yeni bir inceleme
yapmaya ve rapordaki çelişkileri ve müphemiyetleri gidermeye gerek görmüyor.
Olağan hukuk uygulamalarına aykırı düşen
tuhaflıklar, bu tesadüfler bununla da sınırlı değil değerli arkadaşlarım.
Bakıyoruz, bu dosyada, ortada belediyenin 3 trilyona yakın zararının varlığı
sabit olmasına rağmen, belediye adına dosyaya müdahalede bulunulmuyor, müdahale
talebinde bulunulmuyor. Daha vahimini söyleyeyim, daha düşündürücü olanını
söyleyeyim; Hazinenin zararı açık olmasına ve yüksek miktarlara ulaşmasına
rağmen, Hazine avukatlarının müdahale talebi hakkında, bakıyoruz, mahkeme
hâkimi iki duruşma karar vermemiş; Hazine avukatlarının bulunmadığı üçüncü
duruşmada müdahale talebinin reddi yolunda karar veriyor değerli arkadaşlarım.
Ve yine devamında neyi görüyoruz; Hazine
avukatları, bu süreç içinde, kendi taleplerine aykırı olarak gelişen bu süreç
içinde, bu kararı, her nedense ve her nasılsa, temyiz bile etmiyorlar değerli
arkadaşlarım. Böylece, dosyanın önündeki bütün engeller ustalıkla bertaraf
ediliyor değerli arkadaşlarım.
Bakın, değerli arkadaşlarım, bu
anlattıklarım sizleri rahatsız etmiyor mu?.. Bunları irdelemeyecek miyiz?..
Bunları sorgulamayacak mıyız?.. Ortada bir zarar var; çok açık bu. Sayın
Başbakanın ve hükümet yetkililerinin çok sık olarak kullandıkları bir ifadeyle
söylüyorum; fakir fukaranın, garip gurebanın hukuku var. Bu hukuku neden
korumuyoruz?.. Neden sahip çıkmıyoruz değerli arkadaşlarım?.. Ne zaman sahip
çıkacağız?.. Hadi, kendinize göre birtakım gerekçelerle, işin cezaî boyutunu,
cezaî müeyyide boyutunu birtakım gerekçelerle engelliyorsunuz; hukuk davasını
neden engelliyorsunuz?! Tazmin sorumluluğunu neden engelliyorsunuz?! Bunun bir
açıklamasını yapabilir misiniz değerli arkadaşlarım!.. Bunun, hiçbir şekilde
açıklamasını yapamazsınız. Bunun hiçbir izahı yok değerli arkadaşlarım.
Bakın, bu yaptıklarınızla, gerçekten,
bütün içtenliğimizle ifade ediyoruz, bütün inancımızla ifade ediyoruz ki,
sistemi tahrip ediyorsunuz değerli arkadaşlarım. Bir toplum, hiçbir toplum,
böyle bir tahribatı daha fazla kaldıramaz ve hiç kimsenin bu tahribatı daha
fazla sürdürmeye hakkı olamaz.
Biraz evvel Anavatan Partisi Grubu adına
arkadaşımız Sayın Sarıbaş, uzlaşma komisyonundan söz ettiler ve devamında da
"soruşturma izni" kavramını, biraz dolaylı olarak da olsa ifade
ettiler.
Bakın, değerli arkadaşlarım, kavramları
yerli yerinde kullanmamız gerekiyor, tutarlı kullanmamız gerekiyor. Uzlaşma
komisyonu diye bir kavram, hep anlatıyoruz, Anayasada da yok, İçtüzükte de yok.
5-6 grubun bulunduğu meclislerde, sadece o döneme özgü olarak, fiilî bir
uygulama şeklinde gündeme gelmiş. Anayasada böyle bir şey yok, İçtüzükte böyle
bir şey yok. Daha iki ay evveline kadar ikili bir parlamento yapısından söz
ediyoruz, üç yıldır yapılan bir engellemeden söz ediyoruz. Anayasa Komisyonu,
zaten bizatihi kendisi bir uzlaşma komisyonu niteliğinde. Herhangi bir
anayasa değişikliği geldiği zaman, hep
biliyoruz ki bu dönem içinde, müteaddit değişiklikler…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kart, lütfen, toparlar
mısınız.
Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) - Herhangi bir
anayasa değişikliği geldiği zaman, fiilen uzlaşma komisyonu niteliğinde olan
Anayasa Komisyonu o işlevini zaten yerine getiriyor. Bu konuda partiler arasında
yeni bir teamül oluşturmak, yeni bir uzlaşma sürecini, yeni bir diyalog
sürecini başlatmanın fiilî ve Anayasal bir dayanağı yok, böyle bir gerekçe söz
konusu değil.
Sonra, bir diğer önemli konu; bu konularda
kamuoyunu yanıltmamak gerekiyor. Kamuoyu bu konularda yeterince bilgi sahibi
olmadığı için, böyle bir kavramı dile getirdiğimiz zaman siyasî iktidarın
amacına hizmet etmiş oluyoruz, siyasî iktidar içinde birtakım kişisel ve siyasî
kaygılarla bu kurumu kötüye kullananların, bu kurumu amacı dışında kullananların
o amaçlarına hizmet etmiş oluyoruz.
Bir diğer önemli konu da şu: Soruşturma
izni kavramı. Efendim, diğer kamu görevlilerinin de dokunulmazlığı var. Hayır,
böyle bir şey yok. Diğer kamu görevlilerinin soruşturma izni kavramı var
değerli arkadaşlarım.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) - Soruşturma
izni vermediği sürece yapamıyor.
ATİLLA KART (Devamla) - Soruşturma izni…
Evet, doğru söylüyorsunuz. Soruşturma izni, fiilen yargılanamamak demek
değildir değerli arkadaşım. Soruşturma iznini kim verecek; ilgili amir verecek.
Vermediği zaman ne oluyor; vermediği zaman, ilgili kişi, o kararı idarî yargı
denetimine tabi tutuyor, bölge idare mahkemesine götürüyor, Danıştay'a
götürüyor; yani, orada yargısal denetim sürecini işletiyoruz. Kaldı ki, soruşturma
izni kavramını daha işler hale getirmek istiyorsanız, daha etkin hale getirmek
istiyorsanız, buyurun getirin. Üç yıldır dilimizde tüy bitti. Yasal
değişiklikleri getirin, gereğini yapalım diyoruz. Neden getirmiyorsunuz; bunun
açıklamasını birileri yapsın. neden getirmiyorsunuz; çünkü, işinize geliyor
değerli arkadaşlarım. işinize gelen olaylarda, işinize gelen dosyalarda
soruşturma iznini veriyorsunuz; tıpkı, biraz evvel, Sayın Mehmet Ali Şahin'in
anlattığı olayda olduğu gibi, Futbol Federasyonuyla ilgili olayda da,
anlaşılıyor ki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkanım… (CHP sıralarından "süre verin" sesleri)
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri…
ATİLLA KART (Devamla) - Bir cümleyle
efendim…
BAŞKAN -Sayın Kart, teşekkür eder misiniz;
vermiyorum.
ATİLLA KART (Devamla) - Ama, işinize gelen
olaylarda da soruşturma iznini, Demoklesin kılıcı gibi kullanıyorsunuz; sorun
bu.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Teşekkür etsin
Başkan…
BAŞKAN - Hayır… Sizin isteğinizle
olmayacak…
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Damardan
giriyor tabiî, damardan giriyor!..
ATİLLA KART (Devamla) - Bunu, lütfen,
hakkaniyetle, sağduyulu ve sorumlu bir şekilde değerlendirin değerli
arkadaşlarım.
BAŞKAN - Sayın Kart, lütfen, teşekkür eder
misiniz.
ATİLLA KART (Devamla) - Genel Kurulu bu
düşüncelerle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önerinin aleyhinde söz isteyen,
Sakarya Milletvekili Sayın Ayhan Sefer Üstün; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi
aleyhine söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, burada,
dokunulmazlıkların tarihî gelişimi, siyasî durumu, yaklaşık iki yıldan beri
tartışılıyor. Ben bunlara değinmeyeceğim; burada, müsnet dosyayla alakalı,
şahsımla alakalı -dosya kendimle alakalı olduğundan dolayı- bu dosyanın
içeriğiyle alakalı sizlere birtakım bilgiler sunacağım.
ATİLLA KART (Konya) - Onları mahkemede
anlatacaksın.
AYHAN SEFER ÜSTÜN ( Devamla) - Değerli
arkadaşlar…
ATİLLA KART (Konya) - Delilleri burada
tartışmayacaksın, delilleri mahkemede tartışacaksın.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kart, kürsüde 10
dakika konuştunuz, herkes sizi dinledi; lütfen…
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, buradaki dosyada mevcut bulunan olay, 17 Ağustos depreminden
sonra, 17 Ağustos depreminin yaralarının sarılmasına ilişkin olarak yapılan
işlemlerle alakalıdır.
Sakarya'da 17 Ağustos depremi oldu, asrın
felaketi dendi. Değerli arkadaşlar, bu depremde yaklaşık 14 000 bina yıkıldı,
12 000 binada orta hasar oldu ve şehir su şebekesinin yüzde 86'sı, şehir
kanalizasyon şebekesinin de yüzde 71'i tahrip oldu, yaklaşık 5 000 insanımız da
o depremde şehit oldu. Depremden sonra devletin valisi üç gün şehirde
pijamalarla gezdi, şaşkınlığından. Devlet, bütün kamu görevlilerini oradan
almak zorunda kaldı, hâkimler dahil olmak üzere. Bendeniz, o günlerde Adapazarı
Büyükşehir Belediye Meclis üyesiydim. Ya biz de o kamu görevlileri gibi
şehirden çıkacak, kaçacak veyahut da inisiyatifi ele alacak ve o şehrin
insanlarının yaralarını saracaktık.
İşte bu şartlarda, değerli arkadaşlar,
inisiyatif aldık. Bu kitapçık depremden sonra basılmış bir kitapçıktır. Bu
kitapçığın bir bölümünde yıkıntılar arasında bir çadır var ve bu çadırda
Belediye Meclisinin çalışmaları var.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Bravo; tebrik
ederiz!..
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - İşte, bu
ortamda yaptığımız işlemlerle alakalı olarak, ne zaman ki, biz, milletvekili
adaylığımız açıklandı, Sayın Başbakanımıza yapılan ne varsa o gün için, seçim
sathı mailinde aynısı bize uygulandı.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Helal olsun; ne
büyüksün be! Bravo, vallahi!
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Yaklaşık 100
taneye ilişkin olaydan ifademiz alındı.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Seni de Başbakan
yapacağız inşallah!
BAŞKAN - Sayın Uzdil, lütfen.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Yaşından
başından utan! Sus bir defa, dinle! Yaşından başından utan!
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Ne var
yaşımızda!.. Sen kendi yaşına bak!.. Saygılı ol…
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Uzdil.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Niye böyle
heyecanlandın?!
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Dokunulmazlığımı
kaldırın de, çık işin içinden! Yiğit ol!
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bir taraftan 3 Kasım 2002 seçimlerinde memleketimizde seçim
çalışması yapıyoruz, bir taraftan da
her gün müfettişler bizi belediyeye çağırıyor, ifademizi alıyor, yaklaşık 100
tane dosyadan. İşte, bu 100 dosyanın sonucunda, bula bula 2 tane olay
bulmuşlar, bunu önlerine getirdiler. Tabiî, bunlar siparişli gelmişler de… Bir
olay bulamazlarsa, hiç olmazsa, onları yollayanlar derler ki, ya, bir şey
bulamadıysanız da görevi kötüye kullanmak suçunu da mı yazamadınız derlerdi,
işte, bize, bula bula, bunu bulmuşlar. Görevi kötüye kullanmışız!.. Neymiş, o,
görevi kötüye kullandığımız olay arkadaşlar; bakın…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Mahkeme aklasın.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - …size, onu
izah edeceğim.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Aklasın mahkeme;
hâkime izah et.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Adapazarı
Büyükşehir Belediye Başkanlığının şu tarih ve sayılı oluruyla, Belediye
Encümeninin şu sayılı kararıyla, itfaiye müdürlüğüne ait 9 adet arozöz için,
hizmet alımı şeklinde, taşeron sözleşmesi yaparak, Başbakanlığın genelgesine
aykırı olarak belediyeye işçi alınmış…
Değerli arkadaşlar, biraz önce şurada
sundum; bu depremde altyapı şebekesinin tamamı iflas etmişti. İnsanlar bir yıl
boyunca elleriyle su taşıdılar, insanların elleri uzadı. Kanalizasyon sistemi
iki yıl sonra tamir edildi. O şartlarda, belediye olarak dedik ki insanlara,
gidin, evlerinizin arkasına çukurlar açın, hiç olmazsa, atıklarınız oraya
gitsin ve valilik de bize 9 adet arozöz verdi; bu arozözlerde çalışacak şoför
yok; kimisi deprem altında kalmış, kimisi işi bırakmış gitmiş. O şartlarda ne
yapacaktık?.. Dedik ki, hizmet işçiliği alımı diye bir iş var; orada, gittik,
hizmet işçiliği alımı yaptık ve o arozözlerin başına insanları oturtturduk.
Bunlar, bir yıl boyunca, o insanların biriktirdiği atıkları, lağımları oradan
çektiler, şehir dışında boşalttılar.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Bravo!..
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Şimdi, bunu
yapmasaydık da, efendime söyleyeyim, orada tifo, kolera vesaire meydana
gelseydi, daha mı iyiydi?!
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Hayır, hayır;
aferin, iyi yapmışsın; bravo!..
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - İşte, benim
suçlandığım konu bu arkadaşlar. Bundan sebep, görevimi kötüye kullanmışım,
Başbakanlığın işçi alımına ilişkin yasaklaması varmış, niye işçi aldınız
diyorlar.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Kaldır
dokunulmazlığını, git mahkemeye.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, işçi de almadık, hizmet satın aldık, hizmet satın aldık.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Madem o kadar
güveniyorsun, dokunulmazlığını kaldır, git mahkemeye hesap ver!
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Hizmet satın
alımıyla alakalı olarak…(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Hizmet satın
alımıyla ilgili olarak, bakın, bu, 2002 bütçesi arkadaşlar, 2002 bütçesinin
uygulama yönetmeliği. Uygulama yönetmeliğinin 63 üncü maddesinde diyor ki,
geçici hizmet karşılığı yapılacak ödemeler; b) Kısmî zamanlı hizmet satın alan
kişilere yapılacak ödemeler… Bunu, Bütçe Kanunu düzenlemiş. İşte burada var.
Değerli arkadaşlar, bununla ilgili
hükümleri yeni çıkan Belediye Kanununun içine de koyduk. Belediyelerin hizmet
satın alma yoluyla bu birtakım hizmetleri görme imkânı var. Bunu hastanelerde
görüyoruz, Yagıtayda da var, Mecliste de var, her yerde hizmet satın
alınabilir. Bizim işte suçumuz, değerli arkadaşlar, bu.
Keşke daha ciddî konularla buraya gelmiş
olsaydınız.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Daha ciddî
konu olur mu?!
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Ben,
muhalefet partisinden, daha ciddî konuları buraya getirmesini arzu ederdim.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Onu muhalefet
partisi getirmedi.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bakın, buna rağmen…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Onu muhalefet
partisi getirmedi.
BAŞKAN - Sayın Uzdil, lütfen, tahammül
gösterin!..
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Sayın
Başkanım, lütfen, müdahale ederseniz, insicamımı bozuyorlar.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Üstün.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bakın, dosyanın içeriği bu. Buna rağmen bu dosyanın başına
gelenleri anlatayım; niçin milletvekili dokunulmazlığının bir ihtiyaç olduğunu
öğreneceksiniz.
Bununla ilgili, milletvekili olur olmaz,
İçişleri Bakanlığına milletvekili dokunulmazlığımdan dolayı dilekçe verdim,
soruşturmanın durmasını talep ettim. Soruşturma kendiliğinden gene yürüdü.
Soruşturma izni verildi. Danıştaya dedim ki, bakın, soruşturma izni, verilen
izin hukuka aykırıdır. Danıştay karar verdi, dedi ki, doğru, Ayhan Sefer Üstün
milletvekilidir, bununla ilgili hazırlık tahkikatı yapılamaz dedi. Buna rağmen
gene soruşturma yürüdü. Savcı hukuka aykırı olarak hazırlık tahkikatı yaptı.
Bununla ilgili, değerli arkadaşlar, itirazlarımızı yaptık.
Bununla da kalmadı -bakın, bu dosya- bir
gün bir baktık, Anayasa Komisyonuna bir dosyam daha gelmiş. Şaşırdık. Aynı
olay, aynı fiil, aynı sanık, aynı olaylar, bir dosya daha ve dedik ki, bakın,
bu dosya mükerrerdir, dolayısıyla, ikinci kez dosya hazırlamışsınız. Nitekim
"pardon" dedi yargı ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdi.
Şimdi, ben hukukçuyum, milletvekiliyim.
Hakkımda açılmaması gereken bir olay, itirazlarıma rağmen bu kadar yürüyorsa,
beni bu kadar uğraştırıyorsa, değerli arkadaşlar, milletvekilliği
dokunulmazlığı elzemdir, olmalıdır bu memlekette. Tabiî…
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Senin gibiler için
elzemdir, bizim için elzem değil.
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekili…
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Senin gibiler için
dokunulmazlık elzemdir; bizim dokunulmazlığa ihtiyacımız yok.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bir arkadaşınıza
kişisel böyle konuşulur mu?!
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bakın, şurada iki yıl kaldı.
FİKRET FERİDUN BALOĞLU (Antalya) - Bir
yıl…
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, burada iki yıl kaldı.
FİKRET FERİDUN BALOĞLU (Antalya) - Bir
yıl, bir…
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - İki yıl
sonra benim dokunulmazlığım otomatik olarak kalkacak ve ben, bağımsız yargının
önünde -bununla ilgili nasıl Sakarya halkına hesabımı vermişsem- buradaki
bağımsız yargıya da bunun hesabını vereceğim.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Şimdi ver,
şimdi!.. Şimdi ver!..
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Ancak,
sizlerin desteklediği insanlar sırlarıyla birlikte mezara gidiyorlar. Bir
rektör konusunda, reddedildikten sonra, artık, dava açmak mümkün mü?!
Sırlarıyla birlikte mezara gidiyor; bunu niye söylemiyorsunuz?! (AK Parti
sıralarından alkışlar) Siz, demokrasi
düşmanısınız! Ayağından vuruyorsunuz demokrasiyi, ayağından!
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Ne diyor ya?!.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ne
biçim konuşuyorsun sen! Ne demek demokrasi düşmanlığı?!
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, durum budur; bizim, yargıdan çekinecek bir olayımız yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Üstün, lütfen, toparlar
mısınız.
Buyurun.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Bizim
yaptığımız işlem, bir deprem ortamında, düşünün, bakın…
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Başkan, buna
veriyorsun, bizimkine niye vermiyorsun?! Buna üç defa verdin…
BAŞKAN - Sayın Tiryaki, burayı siz
yönetecek değilsiniz; lütfen… Lütfen, Sayın Tiryaki…
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - İnsan
hafızası nisyan ile maluldür. Bir deprem ortamında, 5 000 insan ölmüş, 15 000
bina yıkılmış; o insanlara hizmet etmek için yaptığımız işlemlerden dolayı
burada yargılanıyoruz. Oradaki arozöz dediğiniz, o lağımları çeken
kamyonlardır. O kamyonlara 9 tane şoför tayin ettik diye bundan dolayı
yargılanıyoruz. Biz, bu insanların çöpünü de, atığını da temizlemeye razıyız;
ama, sizler gibi, bu Türk Milletinin üzerine çıkmıyoruz değerli arkadaşlar.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
İSMET ATALAY (İstanbul) - Hem suçlu hem
güçlüsün ya!
FİKRET FERİDUN BALOĞLU (Antalya) -
Efendim, bana bakarak "demokrasi düşmanısınız" dedi; sözünü geri
alsın!
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Yargı
önünde ver hesabı.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın
Başkan, hakkında dokunulmazlığı kaldırılması istenen milletvekili, konuşması
sırasında, deprem bölgesinde, bütün kamu görevlilerinin kaçtığını, kendilerinin
görev yaptığını söyledi. Eğer, kamu görevlileri kaçtıysa, kaçtığını ispat
etsin; eğer, bunu ispat edemezse, gelsin, kamu görevlilerinden, orada depremde
çalışan tüm kamu görevlilerinden, özür dilesin.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Milletvekili.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Çorbacıoğlu,
ifade öyle gelmedi. (CHP sıralarından "öyle geldi" sesleri)
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın Topuz, Sayın Mehmet Ali Şahin'in,
konuşması sırasında sataştığı gerekçesiyle söz istemiştiniz. Tutanakları
getirttim, inceledim. Sayın Bakanın, konuşması sırasında "CHP'li
arkadaşlarımız buraya çıktılar, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanında
yüksekokul şartı aranmasının ne kadar isabetli bir iş olduğunu, bunun mutlaka
gerekli olduğunu, bunu Bakanın mutlaka kabul etmesi gerektiğini burada
dakikalarca izah ettiler ve dediler ki: Bu federasyon çok yanlış işler
yapmıştır…" Bu söz sebebiyle söz talebinde bulunmuştunuz.
Sayın Topuz, yalnız, yeni bir sataşmaya
mahal vermeden; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
V.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet
Ali Şahin'in, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ÊALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; huzurunuza çıkmak zorunda kaldığım
için özür dileyerek hepinizi saygıyla selamlıyorum ve Sayın Başkanın bana konuşma hakkı vermiş olmasından dolayı da
kendisine şükranlarımı ifade ediyorum.
Amacım, bir siyasî polemik yapmak
değildir, bir gerginlik yaratmak değildir. Amacım, bir gerçeği, Meclis
zabıtlarına getirmektir ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışır bir tavır
içinde olmamızı kayıtlara geçirmektir.
Şimdi, Sayın Bakan, her zamanki sakin
durumundan biraz farklı bir şekilde bugün bir gündemdışı konuşmaya cevap
verirken, Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili olarak, daha önce ilgili yasa
müzakere edilirken yapılan konuşmalara atıfta bulunarak, Cumhuriyet Halk
Partisine karşı, yapmadığı bir işi yapmış gibi gösterme biçiminde bir sataşma
içinde olmuştur.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu konuyla
ilgili olarak fikirlerimi söylemeden önce, yolsuzlukların üzerine gitmek,
Türkiye'de düzeni sağlamak, demokrasiyi geliştirmek, iyiye doğru adım atma konusunda hükümetin yaptığı her
işe destek olan Cumhuriyet Halk Partisinin bundan sonra da destek olabileceğini
buradan açıkça ifade ediyorum. Bizim sorunlarımız, neden şunu böyle yaptınız,
neden bunu böyle yaptınızdan daha çok, gerçekdışı birtakım yorumların
yapılması, demokrasiyle bağdaşmayan birtakım tutumların sergilenmesidir karşı
koyduğumuz konu. Yoksa, eğer, Futbol Federasyonunda veya herhangi bir yerde bir
yanlışlık varsa, orada bir yolsuzluk varsa bunun üzerine en etkin yöntemlerle
gidilmesinin gerekli olduğuna en az hükümet kadar inanan bir partiyiz. O
nedenle, söyleyeceğim, yapacağım değerlendirmeler, sakın, bir başka yerlere
çekilmeye kalkışılmasın.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir partiyi
bağlayan sözler, o partinin grubu adına yapılmış olan konuşmalarda ortaya
çıkar. Bakınız, daha önce Türkiye Futbol Federasyonuyla ilgili yasa
görüşülürken, 28 Nisan 2005 Perşembe günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak
Dergisine de geçmiş olan şu sözleri size okumak istiyorum; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına konuşan Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık, konuşmasının
bir bölümünde şunu söylemiş: "Bakınız, bu yasanın temel esprisi,
federasyon başkanlığı seçimlerinde Haluk Ulusoy ve Şenes Erzik'in yeniden aday
olmasını ve yeniden seçilebilmesini önlemeye yönelik düzenlemeler içeriyor.
Teklifin 7, 8 ve 18 inci maddeleri Haluk Ulusoy'un yeniden aday olmasını
engellemek için düzenlenmiştir. Kişiye özel bir yasa çıkarmak, açıkça,
Anayasanın temel ilkelerine ve eşitlik ilkesine aykırıdır" demiş. Zaten,
Anayasa Mahkemesine giderken bu gerekçeye dayanarak gidildi ve Anayasa
Mahkemesi de bu gerekçeye dayanarak o maddeyi bozdu.
Daha bir başka, konuşmanın ileriki
aşamasında bir örnek veriyor Küçükaşık, diyor ki: "Bakınız, Şenes Erzik,
iki gün önceki Milliyet Gazetesinde bunun için ne diyor; Milliyet Gazetesinde
manşet: Bu sese kulak verin. UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik Futbol Federasyonu
yasasının çıkarılacağı gün uyarılarda bulundu: 'Başkan için yüksekokul şartı ve
yaş sınırı dünyanın hiçbir ülkesinde yoktur' dedi" diyor, ikna etmek için.
Diğer arkadaşlarımız, şahısları adına
konuşan bir iki arkadaşımız da örnekler veriyorlar, Beckenbauer'dan örnek
veriyorlar, Platini'den örnek veriyorlar. Bunların, federasyonlarda görev
almış; fakat, bu şartları taşımayan kişiler olduğunu örnek veriyorlar.
Dolayısıyla, Sayın Bakan, herhalde,
dikkatinden kaçarak bunu söyledi diye düşünüyorum ve şunları da eklemek
istiyorum:
Şimdi, değerli arkadaşlarım, hükümetten
biz tutarlı davranmasını bekleriz. Hükümet yasalara uygun davranacak, hukuka
uygun davranacak, tutarlı davranacak. Yasalara ve hukuka uygun davranmazsa onun
müeyyideleri başkadır; o denetim mekanizmalarını kullanırız. Eğer, ilkeli
davranmazsa, o zaman da bir siyasî değerlendirme yaparak hükümeti eleştiririz,
bu, bizim doğal hakkımızdır, hatta, muhalefet olarak bizim görevimizdir.
Şimdi, Sayın Bakan, günlerdir, Futbol
Federasyonu seçimleriyle ilgili olarak çeşitli demeçler veriyor,
televizyonlarda canlı yayınlara çıkıyor ve bu
federasyon seçimlerinin sonucunu etkilemeye dönük, çok ağır baskılarda
bulunuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Topuz, lütfen…
ALİ TOPUZ (Devamla) - Kısaca bağlayacağım.
BAŞKAN - Buyurun.
ALİ TOPUZ (Devamla) - "Öyle
yapmazsanız böyle yaparım, böyle yaparsanız böyle yaparım…"
"Yaparım" dediği şeylerin de hiçbir kanunî dayanağı yok. 31 inci
madde, doğrudan doğruya, Sayın Bakana görevden alma yetkisi vermiyor. Genel
Kurulu toplama yetkisi veriyor belki; fakat, Genel Kurulun alacağı kararı
kendisinin almasına imkân yoktur. Genel Kurul bir karar alacaksa, alacak.
Zaten, bunları bu kongrede söylediniz, bu
kongrede delegeler de buna göre karar verdi; ama, eğer, siz, burada bu kadar
ısrarlıysanız, Basketbol Federasyonu Başkanını nasıl görevde tutuyorsunuz Sayın
Bakan?! Basketbol Federasyonu Başkanı hakkında üç beş tane dava yürüyor. Vergi
borcundan başka birtakım usulsüzlüklere, yolsuzluklara, suiistimallere kadar
geçen, devam etmekte olan davalar var. Seçildiği zaman da bu böyleydi.
Seçildiği zaman, buna, herhangi bir şekilde, burada gösterdiğiniz tavrı göstermediniz.
Belki bu zatı desteklemediniz; ama, seçildikten sonra da, bununla ilgili
olarak, federasyon genel kurulunu yeniden olağanüstü toplantıya çağırayım da,
şu mahkemelere de söyleyeyim, bunu düşürsünler görevden diye bir eğilimin içine
de girmediniz.
Bu, çifte standartlı bir davranıştır.
Adalet ve Kalkınma Partisinin alıştığımız çifte standartlı davranışlarından bir
tanesidir. Bunun bir spor federasyonu, bir Futbol Federasyonu için ortaya
konulması ayrıca üzücüdür. Eğer varsa yasal takibat yapılması gereken konu,
mahkemelere intikal ettirirsiniz, mahkemeler kararı verir, o karara uyulur.
Siz, bu konuda bu kadar tutarlıysanız,
arkadaşlarımın söylediği gibi, başınızdaki Başbakandan içinizdeki
milletvekillerine kadar çok sayıda arkadaşınız hakkında yargı kararı vardır,
devam eden mahkeme vardır, sonuçlanmış yargı kararı vardır. Onların
milletvekili olmasına, dokunulmazlıklarının devre sonuna bırakılmasına karşı
kayıtsız davranacaksınız, bunlara karşı müsamahalı davranacaksınız, onları
koruyacaksınız, ele geçiremediğiniz bir federasyon veya söz dinletemediğiniz
bir kişiye söz dinletebilmek için, elinizdeki imkânları sonuna kadar kullanarak
baskı yapacaksınız. Bu, yanlış yoldur. Demokrasinin arızasız bir şekilde
ilerlemesi için bunlar engeldir. Lütfen, bunlardan vazgeçin, demokrasi ve hukuk
içerisine girin ve size mutlaka teslim olması gerekir diye birtakım insanları
baskı altına almayın.
Teşekkür ederim Sayın Başkan bu müsamahayı
gösterdiğiniz için. Hükümetin tutarsızlığını, ilkesizliğini ifade etmek için
söyledim. Sayın Bakanın, sinirli davrandığı için bu yanlışları yaptığına
inanıyorum. Yapılması gereken tek şey; bu yaptıklarından üzüntü duyduğunu ve
Sayın Bakan istifa ederse, onurunu korur ve de itibarını korur diye
düşünüyorum. Futbol Federasyonuna karşı, oradaki kişilere karşı, bize karşı
saygısızlık yapılmıştır. Bunlardan özür dilemesi gerekir diye düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın
Başkanım, benim demin ifade ettiğim tutanaklarla, Sayın Topuz'un ifade ettiği
tutanaklar birbirinden çok farklı. O bakımdan, izin verirseniz, bir açıklama
yapmak istiyorum. Benim ismim zikredilerek, yanlış tutanaklara atıfta
bulunduğumu söyledi. Genel Kurulu bilgilendirmem açısından, izin verirseniz,
söz almak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
2.- Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, İstanbul Milletvekili Ali
Topuz'un, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri
kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; çok teşekkür
ederim.
Sayın Topuz, benim, demin atıfta
bulunduğum CHP'li arkadaşlarımıza yönelik, Futbol Federasyonu Başkanında
yüksekokul şartı aranmasını içeren önergelerle ilgili beyanıma cevap verdiler,
2005 yılının 28 Nisanındaki zabıtlara dayanarak.
Sayın Topuz, benim kastettiğim zabıtlar
onlar değildi. Ondan bir sene önce, Futbol Federasyonu Yasasında ilk değişiklik
yapılırken, burada, CHP'li arkadaşlarımızın önergelerini ve konuşmalarını
hatırlatmak istedim.
Sayın Ersin, burada, hatırlayacaktır,
benim meslektaşım, bu önergelerin altında kendisinin imzası var. Burada iki
defa konuştu, şu anda yanımda değil, çantamı istedim, gelirse size onu
gösteririm.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Biliyorum. Grup
adına değil, şahsı adına konuştu.
İSMET ATALAY (İstanbul) - Ama, grup değil.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Tabiî, orada, yüksekokul şartını isteyen Sayın
Ersin idi, Sayın Ünlü idi; çünkü, altında imzaları var, önergeleri de temin
ettim. Benim kastettiğim onlardı.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Şahsı adına yalnız…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Biz, o sırada, demin söylediğim nedenle önergelere
katılamadık; ama, daha sonra, Futbol Federasyonu Yasasında ikinci bir
değişiklik yaparken, sizin bu önergelerinizi ve önergelerinizdeki gerekçeleri
doğru bulduğumuz için, hükümet olarak,yüksekokul şartını koyduk ve geçti
buradan.
Benim söylemek istediğim, yani, daha önce
yüksekokul şartı aranıp da, daha sonra Anayasa Mahkemesine dava açılması
keyfiyetini bir çelişki olarak gördüm. Mesela, Sayın Ersin -benim meslektaşım-
yüksekokul şartı aranan önergenin altında imza sahibi, yüksekokul şartı
aranması Anayasaya aykırıdır diye Anayasa Mahkemesine açılan davalarda da imza
sahibi.
RESUL TOSUN (Tokat) - Tam bir CHP'li.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Şimdi, yani, bu, ben arkadaşımı rencide etmek
istemem, sevdiğim bir arkadaşımdır. Bunu ifade etmek istedim.
Ve bir de hemen şunu söyleyeyim: Basketbol
Federasyonunun şu an hâlâ görevde bulunan Başkanı Sayın Demirel -tabiî,
Basketbol Federasyonu da özerktir- genel kurula giderken, bir bankanın yurt
dışına çıkış yasağıyla ilgili bana bir bilgi geldi ve ben, kongreden önce
kendisini arattım; ama, daha sonra, kongreden bir gün önce yurt dışına çıkma yasağının
kaldırıldığına dair bana bir yazı geldiği için, herhangi bir işlemde
bulunmadım. Şu anda, bana intikal etmiş, hakkında açılmış olan herhangi bir
dava da yok.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Olur mu?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Görevde kalmasında sakınca bulunduğuna dair bir
rapor da yok; ama, sizin bu beyanınızı, Sayın Topuz, bu beyanınızı ben ihbar
ederek, şimdi inceleme yaptıracağım. Belki, bana intikal etmemiş olabilir.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bunları size ulaştıracağım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ben bu konularda son derece açığım. Benim
göremediğim, tespit edemediğim birtakım bulgular varsa, bunu hangi arkadaşım
bana getirirse -siz de getirebilirsiniz- üzerine gitmek, benim şeref borcumdur.
Hemen şunu ifade edeyim.
BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Tamamlıyorum efendim, tamamlıyorum.
Futbol Federasyonu seçimiyle ilgili ifade
ettiğim de şudur: "Hakkında şu kadar suçlama bulunan bir arkadaşımız bu
kongrede aday olmasa daha şık olurdu" dedim, bunu ifade ettim. Eğer
seçilirse, yasaların bana verdiği yetki neyse onu kullanacağımı ifade ettim;
hâlâ, o sözümün arkasındayım.
Tabiî, Teftiş Kurulundan isteyeceğim mütalaa
benim istediğim gibi olursa, o şekilde, farklı olursa da, tabiî ki, o
doğrultuda hareket edeceğimi de ifade etmek istiyorum.
Ben, bir ilke, sporda temiz ve şeffaf bir
yönetim anlayışı mücadelesi yaptığıma inanıyorum, bunun doğru olduğu
inancındayım, vicdanım son derece rahattır. Bu mücadeleye de, görevde
bulunduğum sürece devam edeceğim. Şahıslarla benim bir işim yoktur;
yanlışlıklarladır, suiistimalledir.
Kim yaparsa yapsın, ben, Mehmet Ali Şahin
olarak, kendimle ilgili, bana bir ithamda bulunursanız, onun hesabını vermeye
hazırım; ama, kendi bakanlığımla ilgili de hiçbir suiistimale ve yanlışlığa
izin vermeyeceğimi, üstüne de hassasiyetle gideceğimi huzurunuzda ifade etmek
istiyorum.
Sayın Başkan, çok teşekkür ederim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Başkan, Sayın
Bakan, yaptığı konuşmada birkaç kez ismimi zikrederek sataşmada bulunmuştur; o
nedenle, söz istiyorum.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Ersin, yani…
AHMET ERSİN (İzmir) - Ne lütfen?!
BAŞKAN - Sayın Ersin, önergeye imza
attığınızı söylemesi sataşma değil ki...
AHMET ERSİN (İzmir) - Efendim... Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Ersin.
AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birleşime
5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.46
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.56
BAŞKAN :
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 52 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır;
okutup oylarınıza sunacağım:
IV.-
ÖNERİLER (Devam)
B) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma
Kurulu Önerisi
No:180
Tarihi:19.1.2006
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 297 nci sırasında yer alan
1025 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 5 inci sırasına alınmasının Genel
Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Salih Kapusuz Ali
Topuz
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP
Grubu Başkanvekili
Ömer
Abuşoğlu
Anavatan
Partisi Grubu Başkanvekili
MEHMET KARTAL (Van) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Milletvekili!
MEHMET KARTAL (Van) - Oturumu yönetirken
Kâtip Üyenin oturarak okumasını Genel Kurula sunmadınız.
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
MEHMET KARTAL (Van) - Sayın Başkan,
geçmişte en az bir saat, iki saat ayakta okunurdu. Bu, Meclisin saygınlığına
gölge düşürür. En azından, Genel Kurulun oyuna sunulması lazım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Milletvekilim.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun
teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden,
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sırada yer alan, Kalkınma
Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/950) (S. Sayısı:920)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3 üncü sırada yer alan, Bazı Kamu
Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
4 üncü sırada yer alan, Kamu Kurum ve
Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
4.- Kamu
Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 13 üncü maddesini okutacağım;
ancak, daha önce, Kâtip Üyenin maddeyi oturarak okuması hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 13.- 441 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 11 inci maddesinin (f) bendinde yer alan ", Millî Eğitim
Bakanlığı ile işbirliği yapmak suretiyle yeni okullar" ibaresi madde
metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT MELİK
(Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu kurum ve
kuruluşlarına bağlı okulların Millî Eğitim Bakanlığına devredilmesiyle ilgili
kanun tasarısının 13 üncü maddesi hakkında düşüncelerimi ifade etmek üzere,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 22 nci Dönem
Parlamentosunda en çok tartışılan konulardan biri de, hiç kuşkusuz, eğitim ve
eğitimde karşı karşıya olunan sorunlar ve hükümetin bu alanda yapmayı düşündüğü
değişiklikler olmuştur. Aslında, son yirmi yirmibeş yıldır, Bütün siyasî
partilerin, seçim meydanlarında ülke sorunlarına değinirken, üzerinde önemle
durdukları konuların başında eğitime ilişkin sorunlar ve çözüm önerileri
geldiğini hepimiz biliyoruz. 1980'den sonra kurulan bütün hükümetlerin eğitimin
önemine ilişkin iddialı açıklamalarını, yine, hepimiz hatırlıyoruz; ancak,
millî eğitimle ilgili sorunlarımızda bugüne kadar herhangi bir azalma olmadığı,
aksine, sorunlar çığ gibi büyüdüğüne göre, şimdiye kadar söylenenlerin boş
laftan başka bir şey olmadığı da açıkça ortadadır. Bunun da en büyük nedeni,
elbette, hepimizin kabul ettiği gibi, gerekli kaynağın millî eğitime
aktarılamamasıdır. 59 uncu hükümet de, özellikle millî eğitim sorununu çözme
iddiasıyla ortaya çıkmış; fakat, AKP Hükümetinin de soruna yaklaşımı, bazı
kanunlarda yapılan ufak tefek değişikliklerin ötesine geçememiştir. Bu hükümet
de, kendisinden önceki hükümetler gibi, sorun sistemdedir, sorun sistemin
içindeki personel ve yöneticilerdedir, personeli ve sistemi değiştirelim, sonra
gerisine bakarız demiştir. Onlar da, aynı, geçmiş hükümetlerin yaptığı gibi,
sistemi değiştiriyoruz diye, önce kadrolaşma telaşına düşmüşler, ardından
müfredatı değiştirmeye uğraşmışlar ve bunun sonucunda da, çözümden de öte, yeni
sorunlar yaratılmasına neden olmuşlardır.
Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan
kanunun genel gerekçesinde ve Plan ve Bütçe Komisyonunun raporunda da,
özellikle Avrupa Birliğine geçiş sürecinde, Avrupa Birliğindeki rekabet
gücümüzü artıracak en önemli unsurlardan birinin genç ve dinamik nüfusumuz
olduğu ısrarla belirtilmektedir. Gerekçede geçen "rekabet" ibaresi
açısından bakıldığında, durum, aslında ülkemiz aleyhinde bir tablo arz
etmektedir; çünkü, bu genç ve dinamik nüfusumuz özellikle eğitim bakımından ne
haldedir, AB'ye geçiş sürecinde en
büyük kozumuz mu olacaktır, yoksa, ilköğretimi bile tam olarak veremediğimiz bu
genç nüfus AB'nin hizmetkârı mı olacaktır?!
İzin verirseniz, ben, bunu, ülkemizin en
önemli illerinden, millî eğitim açısından da en sorunlu il olan, aynı zamanda
seçim bölgem ve Türkiye'de nüfus artış hızı en yüksek il olan Şanlıurfa İlinin
eğitim alanında yaşadığı sorunlara değinerek örneklemek istiyorum. Şu an ifade
edeceğim hususları ve vereceğim rakamları Sayın Bakanın benden daha iyi bildiği
kanısındayım; ama, zaten işin kötü tarafı da, sorunların vahametinin farkında
olup da yeterli önlem alamamaktır.
Değerli arkadaşlar, 22 nci Dönem
Parlamentosunda üç yasama yılını geride bıraktık. Meclis İçtüzüğünün elverdiği
ölçüde, gerek gündemdışı gerekse çeşitli kanun tasarıları ve teklifleri
üzerinde, bazen şahsım adına bazen de Parti Grubum adına söz alarak, hem ülke
eğitiminin hem Şanlıurfa İlinin sorunlarını bu yüce kürsüden defalarca dile
getirmeye çalıştım; fakat, üzülerek ifade ediyorum ki, garp cephesinde değişen
bir şey yoktur. Halen Urfa'da, ilköğretimde öğrenci ortalaması derslik başına
65 ve 70'lerde seyretmekte, Şanlıurfa Merkezde 149 ilköğretim okulundan sadece
29'u normal öğretim yaparken, 120 tanesi ikili öğretim yapmaktadır ki, bu da,
120 okulda derslik başına ortalama 130-140 öğrenci düştüğünü göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, bu rakamlar Millî
Eğitim Bakanlığının 2004-2005 istatistiklerinden alınmıştır. Şanlıurfa'nın
durumunu kısaca göstermesi bakımından çarpıcı olduğu için, bundan yaklaşık
birbuçuk ay önce yaptığım gündemdışı konuşmada verdiğim bir örneği tekrarlamak
istiyorum. Urfa Merkezdeki Kanunî Sultan Süleyman İlköğretim Okulunun mevcudu
yaklaşık 5 000 kişidir ki, bu da -daha önce de söylediğim gibi- ülkemizin 172
ilçe merkezinin nüfusundan daha fazladır.
Başta Sayın Bakan olmak üzere Bakanlık
teşkilatının, Urfa'daki vahametin ve bu sorunun varacağı noktanın farkında
olduklarını ben çok iyi biliyorum. Bu nedenledir ki, özellikle son iki yıldır,
Sayın Bakan, Urfa'ya okul yapılması için, devlet imkânlarının dışında
hayırseverlerin de katkısını almak için çağrılar yapmaktadır. Belki de bu
nedenledir ki, Sayın Başbakan 2004-2005 öğretim yılında "Haydi Kızlar
Okula" kampanyasını Urfa'dan başlatmıştır; fakat, sorunlar böyle
kampanyalar açarak, kamuoyunun önünde renkli nutuklar atarak çözülmüyor,
çözülemiyor, çözülemediğini herkes de görüyor.
Değerli arkadaşlar, her yıl olduğu gibi bu
yıl da kız çocukları başta olmak üzere, yaklaşık 30 000 çocuk şekerpancarı ve pamuk işçiliği bitince okula
başlayabilmiştir. Şimdi, Sayın Bakan, çıkıp da bu kürsüden "Urfa'nın
eğitimde yaşanan derslik sorunu ve öğretmen açığı şu tarihten itibaren
çözülecektir" diyebiliyor mu?! Biz, bu sorunların çözümü için, hayal kurup
da, çok kısa bir süre de beklemiyoruz. Üç sene, beş sene veya on sene içinde
Urfa'daki sorunlar Türkiye ortalamasına indirilebilecek midir veya Sayın Bakan,
bu hükümetin bir mensubu olarak, geçici tarım işçilerinin çocuklarının bundan
sonra okullar açıldığı tarihte eğitime başlayacaklarının garantisini verebiliyor
mu?! Ama, Bakanlık, bu hükümetin üç yıllık uygulaması içinde, Urfa'daki eğitim
sorununu hâlâ bir vekil müdür ve hemen hemen bütün okulların müdürlerini
değiştirerek çözebileceğini zannedebiliyor! Urfa İl Millî Eğitim Müdürü,
geçtiğimiz günlerde Sivas İline asil olarak atandı, oradan Urfa'yı yönetiyor.
Bu nasıl sistemdir, biz bunu pek de anlayabilmiş değiliz; ki, hükümet bu atama tavrını, Millî Eğitim Bakanlığının
ülke genelindeki bütün idarî birimlerinde sergilemekte, neredeyse baştan sona
idarecileri değiştirmektedir. Bu husus kendilerine sorulduğu zaman da, halk
tarafından yetkinin kendilerine verildiğini, dolayısıyla sorumluluğun da
kendilerine ait olduğunu, istedikleri kadrolarla çalışabileceklerini
söylemektedirler; ama, üç yıllık iktidarları döneminde binlerce çocuğun, belki
de onbinlerce çocuğun zorunlu ilköğrenimlerini tamamlayamamalarının
sorumluluğunun da kendilerinde olduğunu söylememektedirler.
Değerli arkadaşlar, ben, burada, eğitim
kalitesinden bahsetmiyorum. Eğitimin kalitesi, elbette, başlı başına
tartışılması gereken bir sorundur, bir konudur. Ben, burada, zaten sıkıntılı
bir aile ortamında doğmuş, okula başlamayı dört gözle bekleyen, okumayı
hayatındaki en önemli olay kabul eden çocukların fizikî mekânlarından
bahsetmeye çalışıyorum.
Bakın, Urfa İli Merkez İlçeye bağlı
Yardımcı Köyü vardır. Yardımcı, eski bir nahiye merkezidir. Harran Ovasında yer
alan en büyük köylerden biridir. Şu anda, ayrıca, çevre köylerden taşımalı
eğitimin yapıldığı ilköğretim okulunun bulunduğu köydür. Şimdi, isterseniz,
böyle önemli bir köyün ilköğretim okulunun mevcuduna bakalım: Yardımcı
İlköğretim Okulunun 1-A sınıfında 85 öğrenci, 1-B sınıfında 80 öğrenci, 1-C
sınıfında 86 öğrenci, 6-A sınıfındaysa tam 135 öğrenci bulunmaktadır. Yine, 6-B sınıfında 118, 7-A sınıfında 91,
7-B sınıfında 88 öğrenci bulunmaktadır.
Şimdi, ülkemizin en önemli illerinden
birinin, hem de GAP sulamasının merkezi olan bir köyünde, daha çocuklarınızı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Melik, lütfen, toparlar
mısınız.
Buyurun.
MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - …
sınıflarda oturtacak yer bulamayacaksınız; ama, eğitimde çok büyük işler
yaptığınızı söyleyeceksiniz. Bunu gerçekten anlamak mümkün değil.
Bakın, bu okulun yükünü hafifletmek için,
arife günü Akdilek Köyünde, bir okul çapında bir ek derslik açıldı; bunu
biliyorum. Atatürk Köyünde de okul inşaatı devam ediyor; ama, bunlar yeterli
değildir, bunlar yetersizdir.
Değerli milletvekilleri, bu okullar öyle
bir durumdadır ki, bunların birçoğu toplulaştırma görmüştür, arazi
toplulaştırması sırasında bu köylerin gelişimi göz önünde bulundurulmamış,
bulundurulamamış, şimdi bu köylere okul yapılmak isteniyor, okul yapacak yer
yoktur; ama, bunlar, soruyorum; Bakanlığın, devletin sorumluluğunda değil midir?
Değerli milletvekilleri, grup adına
konuşmamı burada tamamlıyorum, diğer sorunlara, şahıs adına söz verildiği zaman
devam edeceğim.
Şimdilik, Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Melik.
Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu
adına söz isteyen Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan.
Buyurun Sayın Özdoğan. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu kurum ve
kuruluşlarına bağlı bazı okulların Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmasıyla
alakalı yasa tasarısının 13 üncü maddesinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım; Yüce Genel Kurulu en derin saygılarımla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, bu maddeyi vesile
ederek -burada, tabiî, bu 13 üncü maddede küçük bir ibare var- kanunun ruhuna
uygun olarak, ben, Türk millî eğitiminin bazı problemleri üzerine Anavatan
Partisinin görüşlerini açıklamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de ÖSS'ye
başvuran adayların ancak üçte 1'i -açık öğretim fakülteleri dahil olmak üzere-
üniversiteye kaydolabilmektedir. Bu adaylardan ortaöğretimin son sınıfında
olanların toplam adaylara oranı, yaklaşık yüzde 33 seviyesindedir. ÖSS
sisteminin mevcut haliyle büyük mağduriyetler oluşturduğunu ve tatmin
üretmediğini biliyoruz. Mevcut ÖSS sistemi, zaten ortaöğretim kademesini
işlevsizleştirmekte ve yaklaşık 10 milyar dolarlık bir dershane pastası
oluşturmaktadır. ÖSS sistemini değiştirme imkânı varken, bu yönde adım
atılmalıdır diyoruz.
Adaletsiz katsayı sistemini değiştirerek,
meslekî eğitim öğrencilerinin mağduriyetlerinin 2547 sayılı Yasanın 45 inci
maddesindeki yükseköğretime geçiş esası değiştirilmek suretiyle düzeltilmesi
olanaklıyken, neden kısmî bir çözümle imam - hatip lisesi öğrencilerine genel
liseye geçme imkânı tanınmaktadır?! Bu, dindar kesimin eline horoz şekeri
vermeye benzemektedir değerli arkadaşlar. Sorun, meslekî eğitime yönlendirme
yapmak, meslekî ve genel lise oranını tersine çevirmek, meslekî eğitimle
piyasaya ve sanayie uyumlu kılmakken, bu durum, tam da tersi sonuç doğurmuyor
mu diye soruyoruz Sayın Bakana buradan.
Meslekî eğitimde geleneksel yaklaşım hâlâ
korunmaya devam ediyor. Meslekî eğitimin, sanayi ve işgücü piyasasıyla entegre
bir yeniden yapılanmaya tabi kılınması, meslekî eğitim standartlarının acilen
oluşturulması gerekiyor. Piyasada 600 meslek icra edilirken -hatta daha
fazlası- 100 mesleğin eğitimi yapılabiliyor. Üstelik, meslekî eğitim mezunlarının
işsizlik oranları, düz lise mezunlarından daha yüksek. Sistemde ciddî bir
çarpıklık var, buradan anlıyoruz ki. Ancak, görüldüğü kadarıyla hükümet,
meslekî eğitim sorununu çözmede iyi bir noktada değildir. Yönetmelik
değiştirmek suretiyle yapılmak istenen meslekî eğitim öğrencilerinin düz
liselere geçişine dönük değişim, açık şekilde imam - hatip liselerinde okuyan
öğrencilerimize sahte bir umut vermek dışında bir çözüm değeri taşımayacaktır;
çünkü, YÖK'ün katsayıları düzenleme başta olmak üzere tüm yetkileri yerli
yerinde dururken, önümüzdeki dönem bu tür mezunlara düşük katsayı
uygulanmasının önünde hiçbir engel yoktur. Bu nedenle, Anayasa ve yükseköğrenim
alanını düzenleyen 2 547 sayılı Yükseköğretim Yasası değiştirilmeden yapılacak bir düzenleme, maalesef, hem mağduriyetin
derinleşmesine hem de meslekî eğitimin tümüyle yozlaştırılmasına neden
olacaktır.
Öğretmen maaşlarının yetersizliğinden,
okul, derslik, laboratuvar, öğretmen açıklarından burada bahsedildiği için
geçiyorum değerli arkadaşlar, diğer arkadaşlar tarafından.
Bütün bir yükseköğretim ve meslekî eğitim
sorununu yeniden imam-hatip meselesi halinde takdim edip, bu konuya sıkıştıran
hükümet, çözecekmiş gibi yaparak, toplumu ve eğitim sistemini sürekli gerginlik
içinde tutmaktadır. Çözüm, Türkiye'nin ortaöğretim ve yükseköğretim
sistemlerinin acil olarak yeniden yapılandırılmasıdır; ortaöğretim, akademik
eğitimin ağırlığının meslekî eğitime etkin bir yönlendirme yapılarak
azaltılmasıdır. Diğer yandan, piyasaların ihtiyaçlarıyla uyumlu, uluslararası
standartlarda ve kalitede meslek ediniminin sağlanması yönünde yeniden
yapılandırılmalıdır. Bu amaçla da, imam-hatip okulları da dahil, tüm meslekî
eğitimde uygulanan akıl dışı ve adaletsiz katsayı tedbiri ortadan
kaldırılmalıdır.
Toplumu ve kurumları germek yerine, gerçek
çözümler ortaya koymak, siyasetin temel sorumluluğudur. Bu kapsamda, Anavatan
Partisi olarak, yükseköğrenim reformu için gerekli anayasa ve yasa
değişikliklerinin yapılabilmesi amacıyla hükümete çağrı yaptığımız halde,
sorunu anayasal planda çözecek sayısal çoğunluk Anavatan Partisi Grubunun
katkılarıyla olanaklı olduğu halde, bu çağrımız, maalesef, hükümet tarafından
dikkate alınmamıştır. Hâlâ toplumsal ve kurumsal mutabakattan bahsediliyor
olması, hükümetin sorunu çözme isteğinin olmadığının açık bir kanıtıdır.
Açıkça, hükümet, sorunu orta yerde bırakıp, bir sonraki döneme seçim dinamiği
yapmak istiyor, siyasî prim elde etmek istiyor. Maalesef, milyonlarca gencimiz
ve aileleri, hükümetin siyasî hesabına kurban ediliyor.
Değerli arkadaşlar, diğer bir konu: Yoğun
yabancı dil uygulanan hazırlık sınıfı uygulamaları, Millî Eğitim Bakanlığınca
alınan kararla, anadolu liselerinden kaldırıldı. Gerekçe olarak, yeni
uygulamada, toplamda alınacak yabancı dil dersi yükünün daha fazla olacağı belirtildi.
Oysa, bu yılın müfredatına baktığımız zaman, ortaöğretimin lise 1 ve 2 nci
sınıflarında haftada 3'er saat olan yabancı dil dersinin anadolu liselerinde 1
inci sınıfta haftada 10 saat; 2, 3 ve 4 üncü sınıflarda ise 4'er saat olduğu
görülmektedir. Bu ders saatleri, toplamda, kaldırılan eğitimdekinden daha fazla
değildir. Bakanlık, yabancı dildeki öğretmen açığını kapatmak adına,
çocuklarımızı yabancı dil eğitiminden mahrum eder görünmektedir. Hazırlık
sınıflarının kaldırılarak yabancı dil derslerinin azaltılmasındaki esas hedef
nedir? Sayın Bakana buradan soruyorum.
Yaklaşık 130 okul hiçbir altyapısı olmadan
anadolu lisesine çevrildi. Bu okullardaki öğretmenler okullarından
gönderiliyor, çalıştırılmıyor. Mevcut okullara anadolu lisesi tabelası takılmasıyla
anadolu lisesi haline gelip gelmeyeceğini tekrar düşünmek zorunda değil misiniz
Sayın Bakanım?!
Tüm Avrupa Birliği ülkelerinde okul öncesi
eğitim zorunludur. Her konuda AB müktesebatına uyum sağlayan hükümet, neden
okul öncesi eğitimi zorunlu kılan bir düzenleme yoluna gitmiyor? Bunu da Sayın
Bakanıma soruyorum bu kürsüden.
Bakanlık, medyada geniş ölçüde yer alan,
neredeyse bir kampanyayla müfredat değişikliğine gitti. Görülen odur ki, ancak
5 kitabın değişimi yapıldı. Kaldı ki, beklenen, bilgi depolamaya dayalı
endoktrinasyon ve bilişimsel öğrenme işlevinin egemen olduğu öğretmen odaklı
müfredatın, öğrenci odaklı, öğrenmeyi hedefleyen, ilgiyi, yeteneği dikkate alan
entegre bir müfredat haline getirilmesiydi. Pozitivist düşünce ve akıl yürütme,
saçaklı mantıkla yer değiştirilecekti. Maalesef, Anavatan Partisi olarak,
amacına, yapı olmak istenene destek veriyor olsak da, uygulamanın, yazılan
kitap içeriklerinin, bu çerçevede olmadığını müşahede ediyoruz. Talim ve
Terbiye Kurulu Başkanlığı, bu konuda tüm gerçekleri söylemiyor. Eğitim
alanındaki akademisyenlerin büyük çoğunluğundan, yapılan müfredat değişikliğine
ilişkin ciddî eleştiriler alıyoruz. Tüm ders kitapları için müfredat
değişikliği ne zaman yapılabilecek Sayın Bakanım? İlgili tarafların mutabakat
sağladığı değişim perspektifinin hayata geçirilmesi ne kadar vakit alacaktır?
Akademik camianın değerlendirmeleri dikkate alınacak mıdır Sayın Bakanım?
Millî Eğitim Bakanlığı, yaklaşık 700 000
personele sahip bir bakanlıktır; merkez teşkilatında önemli sayıda personel
çalışmaktadır. Bakanlık, meslekî eğitim dahil, üç ayrı genel müdürlüğe
ayrılmıştır. Üç yıldır bakanlığın
yeniden yapılanması gündemdedir; ancak, ne hizmetlerin yerel yönetimlere
devredilmesi ne de bakanlığın kurumsal düzeyde yeniden yapılanması konusunda
tek bir adım dahi atılmamıştır. Bakanlık hizmetlerinden öğretmenler dahi zor
yararlanabilmektedir. Bürokrasinin bu
kadar ağır işlediği, hizmetlerin etkin yürütülmediği…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan, toparlayabilir
misiniz.
Buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkanım.
…bırakın bunları, resmen vatandaşa hizmet
vermek için kurulduğunu unutup tümüyle kendisi için var olan bir kurum haline
gelmiş bakanlığın yeniden yapılandırılması yönünde irade göstermeyi düşünüyor
musunuz Sayın Bakanım?
Tüm bir yükseköğretim alanı ciddî bir
reform bekliyor. Yükseköğrenim kurumlarının idarî ve malî açıdan özerk,
akademik özgürlüğe sahip kurumlar olarak yapılandırılması için Anayasanın 130
ve 131 inci maddelerinin değişmesi gereği ortadadır. Türkiye'nin en büyük
rekabet avantajı, beşerî sermayesidir. Maalesef, bu en büyük avantajımız
örselenmekte, imam-hatipler noktasından sıkıştırıldığı için meslekî eğitim,
türban sorununa sıkıştırıldığı için üniversitelerin rekabet güçleri yok
edilmektedir. Bu konuda toplumsal mutabakat varken, çözmek için neyi
bekliyorsunuz? Bu millet size en büyük gücü verdi ve büyük bir iktidar yaptı.
Muktedir olmadan iktidar olunmaz. Çözülememenin nedeni nedir Sayın Bakanım? Bu
millet size daha nasıl destek verecektir Sayın Bakanım ve Sayın Hükümet?!
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özdoğan.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
Melik.
Buyurun Sayın Melik. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların
Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesiyle İlgili Kanun Tasarısının 13 üncü
maddesi hakkında düşüncelerimi ifade etmek üzere şahsım adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, üzerinde
konuştuğumuz tasarının 13 üncü maddesi, 1991 tarih ve 441 sayılı Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğünün görevlerini tanımlayan 11 inci
maddesinin (f) bendinde değişiklik yaparak, bu kanunun gerekçesini oluşturan
bütün okulların Millî Eğitim Bakanlığına devredilmesini sağlamaya dönük olarak,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, Milî Eğitim Bakanlığıyla işbirliği yaparak
bile olsa, okul açma yetkisini ortadan kaldırmaktadır.
Yasanın Kurban Bayramı öncesi yapılan
görüşmeleri esnasında, yapılan konuşmalara yanıt verirken Sayın Bakanın da
dediği gibi, bu uygulamayı, 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunuyla paralellik
arz etmesi sebebiyle, yerinde bir karar olarak değerlendirebiliriz; ama,
değerli arkadaşlar, insanlar, eğitim alanında da icraat beklemektedirler.
İnsanların artık beklemeye tahammülü kalmamıştır. Eğitimle ilgili verilen
sözlerin bir an önce yerine getirilmesini de beklemektedirler. Bunu aynen şuna
benzetebiliriz: Hükümet yetkilileri, sık sık büyüme hızında rekor kırdıklarını
söylemektedirler; ama, vatandaş sormaktadır; "bu ülkede acaba büyüyen
kimdir, kimlerdir; bizler büyüyemediğimize göre, acaba bizler bu ülkenin
vatandaşları değil miyiz" demektedirler. Aynı soru millî eğitim için de
geçerlidir. Sayın Millî Eğitim Bakanı, bu hükümetin konusuyla ilgili en geniş
açıklamaları yapan bakandır. Her konuşmasına ve özellikle muhalefetin
eleştirilerine cevap verirken, eğitim alanında çok önemli işler yaptıklarını
söylemektedirler; ancak, sorunlar, eğitimdeki sorunlar azalacağına, giderek artmaktadır.
O halde, yapılan bu önemli işler nelerdir ve nerelere yapılmıştır?!
Değerli arkadaşlar, hükümetlerin
sorumluluğu vardır. Bunu benim söylememe gerek yok. Elbette, Türkiye'nin,
yaşımız gereği, en aşağı son otuzbeş, belki kırk yılını -çocukluğumuzu da
katarsanız- hatırlıyoruz; sorunları, ülkenin ekonomik sıkıntılarını da az çok
biliyoruz; ama, sonuçta, iddiayla ortaya çıkan hükümetler, sorunları, belli bir
program çerçevesinde çözmek zorundadırlar, vatandaşların da çok bekleyeme
tahammülü yoktur.
Bakın, yine, kendi ilimden birkaç örnek
vermeye çalışacağım. Sayın Millî Eğitim Bakanına yönelttiğim 21 Şubat 2005
tarihli soru önergeme Sayın Bakan 5 Nisan 2005 tarihinde verdiği yanıtta,
Şanlıurfa'da 1 481 yerleşim biriminden 27 181 öğrencinin 103 taşıma merkezine 5
962 220 YTL bedelle, yani, eski tabirle,
yaklaşık 6 trilyona taşındığını ifade etmişti. Bu ciddî bir rakamdır. Bu
kaynakla birçok yatılı bölge okulu açmak mümkündür.
Şimdi, niye yatılı bölge okulu diyoruz;
çünkü, taşımalı eğitim istenen hedefe ulaşamamıştır; çoğunlukla ulaşamamıştır,
belki ulaştığı yerler vardır. Bakın, Siverek İlçesinin Karacadağ bölgesinde 45
kilometre uzağa taşımalı eğitimle gitmek zorunda kalan çocuklar vardır. Köy
yollarının durumunu göz önünde bulundurursanız, çocukların en az 2 saatlik
yolculuk yapmak durumunda kalacağını ve bunun, fiziksel yorgunluktan ötürü
çocuklarda algılama güçlüklerine de yol açacağı ortadadır. Bu sorunu, bu
kaynakla, kısmen de olsa yatılı ilköğretim bölge okullarıyla çözmek daha akılcı
gözükmektedir. Ancak, hükümet, üç yıllık iktidarı döneminde bu konuda -Urfa İli
için söylüyorum- bir tek adım atmamıştır. Urfa Merkez İlçede yatılı ilköğretim
bölge okulu sayısı yalnızca 1'dir. Halfeti ve Ceylanpınar İlçeleri ile çok
önemli iki merkez olan Karacadağ ve Karakeçi mıntıkalarında YİBO yoktur; ama,
buna karşılık hükümet ne yapmaktadır -ki, burası çok önemli bir konudur değerli
arkadaşlar- eğitime…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Melik, tamamlayabilir
misiniz.
Buyurun.
MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - … kaynak
yaratmak için -şimdi, ülkedeki kaynak
sıkıntısını, her konuda, hepimiz biliyoruz- ülkemizde simge haline gelmiş
okulları bile satmaktan çekinmemektedir.
Bu okullardan biri de, değerli arkadaşlar,
eski Şanlıurfa Kız Meslek Lisesidir. Şimdi, Urfa'da hem kız çocuklarının okula
gitmesini teşvik için kampanya başlatacağız; ama, diğer yandan da 1930'larda
kurulan ve Şanlıurfa İl merkezinde cumhuriyet döneminden kalan ender binalardan
olan, 1980'lere kadar kız meslek lisesi olarak hizmet veren binayı da satışa
çıkaracağız.
Değerli arkadaşlar, bu bina
satılmamalıdır. Urfa Kız Meslek Lisesinin yeri… Urfa'yı bilenler nereyi
kastettiğimi çok iyi anlamaktadırlar; Sayın Bakan da Urfa'ya çok ziyarette bulunduğu için bu binayı çok iyi
bilmektedir. Bu bina satılmamalıdır; tekrar okul olarak, hem de kız lisesi
olarak eğitime açılmalıdır ki, çocukların okula gönderilmesi, özellikle kız
çocuklarının okula gönderilmesi teşvik edilsin. Bu okul binası satılır da
yerine herhangi bir iş merkezi açılırsa, Urfa'ya büyük kötülük edilmiş olur.
Eğer satmaya başlarsak, o zaman, gelin, eski vilayet binasını; yani, şu andaki
vilayet binasının karşısındaki vilayet binasını, endüstri meslek lisesini de
satalım, onların yerleri çok daha değerlidir.
Değerli arkadaşlar, bu kanunun, eğitim
sorunlarının bir daha Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmesine neden
olduğu için hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Melik.
Madde üzerinde, Hükümet adına, Millî
Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan yasa
tasarısıyla ilgili, değerli milletvekili arkadaşlarımızın konuşmaları esnasında
belirttikleri bazı hususlarla ilgili açıklık getirmek istiyorum. Özellikle,
Şanlıurfa Milletvekili Sayın Vedat Melik yapmış olduğu konuşmalarda,
Şanlıurfa'daki eğitimdeki durumu anlatmaya çalıştı.
Değerli arkadaşlarım, Şanlıurfa'daki
eğitimin gül gülistan olduğunu, problemsiz olduğunu, dikensiz gül bahçesi
olduğunu zaten iddia eden kimse yok. Biz buradaki durumun farkında olduğumuz
için, ben şimdiye kadar Millî Eğitim Bakanı olarak Şanlıurfa'ya 5 sefer gittim
ve bir seferinde de 20 genel müdür ve müstakil daire başkanı arkadaşımı önceden
gönderdim ve Şanlıurfa'yı köy, belde, ilçe ve il bazında, vilayet merkezi
bazında, âdeta tepeden tırnağa bir taramadan geçirdik ve değerli milletvekili
arkadaşlarımızın, il valisinin, oradaki eğitim yöneticilerinin ve sağlık müdürü
gibi, bayındırlık müdürü gibi dolayısıyla ilgili olan değerli bürokratların da
katıldığı bir değerlendirme toplantısı yapıldı. 7 saat süren bir toplantı esnasında,
Şanlıurfa'daki eğitimin bir röntgeni çekildi ve bununla ilgili olarak
öncelikler belirlendi, neler yapılması gerekiyor, neler yapılmaması gerekiyor,
eksiklik, aksaklık nerededir, mahallî imkân ve potansiyeli harekete geçirerek
bunların hangilerini yerinde çözebiliriz, hangilerini Ankara'ya taşıyarak,
makul bir sürece yayarak çözebiliriz, bunlar ele alındı. Ancak, bu toplantı
esnasında, ben, Cumhuriyet Halk Partili değerli milletvekili arkadaşlarıma da
davetiye göndermiştim. Melik Bey, biraz önce, mazereti sebebiyle katılamadığını
söyledi bana; ama, diğer milletvekili arkadaşımız da bu toplantıda yoktu. Keşke
olsalardı ve orada, hiç olmazsa, ne yapıldığını ve meseleye nasıl
yaklaşıldığını görmüş olsalardı. Ben, Millî Eğitim Bakanı olarak 5 sefer gittim;
Sayın Başbakan, 4 sefer Şanlıurfa'ya, Başbakan olduktan sonra ziyarete gitti ve
bu 4 seferde de mutlaka ya okulların temeli atıldı ya bitmiş olan okulların
açılışı yapıldı. 2004-2005 eğitim-öğretim yılının başlangıcı da yine büyük bir
gazeteci ekibiyle, iki uçak dolusu gazeteciyle birlikte Şanlıurfa'da yapıldı.
Bunu yapmamızın sebebi şuydu; Şanlıurfa'daki eğitimi bütün Türkiye'nin gözleri
önüne sermek, sadece devlet kaynaklarıyla, kamunun kaynaklarıyla meseleye çözüm
getirmek yerine, özellikle sivil toplum örgütlerini ve özel sektörü de harekete
geçirerek bu meseleyi çözmeye yönelikti. Nitekim, bu durumu biz ortaya
koyduktan sonra, biz bizzat bu meseleyi ortaya koyduktan sonra, Sayın Kadir
Has'tan Sayın Hüsnü Özyeğin'e, TES-İŞ Sendikasından Diyanet Vakfına kadar daha
birçok insan, gerek Sayın Başbakanın gerek bizzat benim yönlendirmemle,
buralarda okullar yaptılar. Bu okulların bir kısmı bitti, bazılarının
inşaatları da devam ediyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, hiçbir şey
yapılmadığı gibi bir tablo çizilirse, bu haksızlık olur. Bir hükümetin
başarısı, bir bakanın, bir bakanlığın başarısı, bir şeyi nereden alıp nereye
getirdiğidir; bununla ölçülür. Eğer biz kendimizi Finlandiya'yla mukayese
edersek -ki, nihaî hedefimiz tabiî ki onların standartlarına ulaşmaktır- eğer
biz kendimizi Belçika'yla mukayese edersek, bütçesi Pakistan gibi olan bir
ülkenin kendisini Belçika'yla, Finlandiya'yla mukayese etme hakkı olmaz; ama,
hedef olarak oraya ulaşmak ister.
Bakın, biz ne yapmışız Şanlıurfa'da,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 2005 yılı içerisinde -2004, 2003 yıllarında
da bu böyledir- Türkiye'de en fazla yatırım ödeneği İstanbul'a gönderilmiş,
ikinci sırada Diyarbakır var, üçüncü sırada Şanlıurfa var ve bizim 2005 yılında
Şanlıurfa'da yaptığımız eğitim yatırımı -sanırım, Sayın Melik Bey bunu hiç
duymamıştır- 100 trilyon Türk Lirasıdır, Şanlıurfa'ya yapılan eğitim yatırımı.
Sadece ilköğretim yatırımları için, bizim, merkezden gönderdiğimiz, valilik
emrine gönderdiğimiz para 20 trilyon Türk Lirasıdır. Peki, ne yapılmıştı
derslik olarak; bakın, üç yılda 1 235 derslik tamamlanmıştır, şu anda inşaatı
devam eden derslik 645'tir, dolayısıyla 1 880 derslik bu dönem sonuna kadar
bitmiş olacaktır, 1 235'i bitmiştir. Bakın, bunu 8 derslikli okullara böldüğünüz zaman 260 müstakil okul
eder. Tabiî, bunun 24 dersliği olan var,
32 dersliği olan var, 12'si olan var, 16'sı olan var ve 2 derslikli, 3
derslikliler de var; ama, 8 dersliğe böldüğünüz zaman 260 okul eder, 10
dersliğe böldüğünüz zaman 188 müstakil okul eder arkadaşlar. Şimdi, manzara
budur.
Diğer taraftan, bakın, 50 000 çocuğumuz
Şanlıurfa'da hiç okula gitmiyordu, okul dışındaydı, sadece kızlar değil.
"Haydi Kızlar Okula" kampanyası çerçevesinde, 18 000 küsur kız
çocuğumuz okullu hale gelmiştir. Bunun dışında, "Haydi Kızlar Okula"
kampanyasıyla birlikte, erkek çocuklarımızı da okula kazandırmak, eğer okul
dışında kalmışsa onları da okullu yapmak için gayretlerimiz oldu ve 50 000
çocuğumuz okula gitti. Eğer, bu olmasaydı; bakın, şu anda, Şanlıurfa'da,
ilköğretimdeki öğrenci sayımız 314 000'dir, bu 264 000 idi. Şimdi, bütün
bunları eğer görmezlikten gelirsek, yanlış yaparız.
Tarım işçilerine gelince: Bakın, Çalışma
Bakanlığıyla birlikte ve işin içerisinde ILO var, malum Uluslararası Çalışma
Örgütü var; onlarla birlikte geliştirdiğimiz "Tarladan Okula"
projesiyle de, özellikle güneydoğudan Akdeniz'e, güneydoğudan başka taraflara
giden vatandaşlarımızın okul dışında olan çoçuklarını da okuldan mahrum
bırakmamak için, ayrıca projeler geliştirdik, bunları uyguluyoruz.
Şanlıurfa Millî Eğitim Müdürümüz, genç ve
dinamik bir arkadaşımız. Şanlıurfa'daki arkadaşımız merkezde görevli olduğu
için Sivas'a tayin edilmiştir; ama, şu anda kendisi Şanlıurfa Millî Eğitim
Müdürüdür, Şanlıurfa'da Millî Eğitim Müdürlüğü yapmaktadır. Sayın Melik öyle
anlattı ki, sanki kendisi Sivas'ta oturuyor, oradan Şanlıurfa'yı idare
ediyormuş gibi anlaşıldı. Bunu tashih etmek isterim.
Kız meslek lisesine de gelince. Sayın
Melik, şunu bilmenizde fayda var. Siz bana Şanlıurfa'daki hangi okuldan bahsederseniz,
ben size onunla ilgili doyurucu bilgi veririm. Bir Millî Eğitim Bakanı bütün
ülkedeki okulları elbette bilmez; ama, Şanlıurfa'yla o kadar ilgiliyim ki.
Bakın, bu kız meslek lisesi dediğiniz 1930'larda yapılmış. Dediğiniz okul şu
anda kız meslek lisesi değil. Bu okul 12 Eylül askerî darbesinden sonra Millî
Savunma Bakanlığına geçmiş. Orası karargâh olarak kullanılmış ve şu anda
karargâh olarak askerî amaçla kullanılmadığı halde kapısına kilit vurulmuştu,
askerler nöbet bekliyordu. Biz Millî Savunma Bakanımızla, ilgili askerî
yetkililerle görüşerek dedik ki: Bu okul bizim kız meslek lisemizdir. Sizin şu
anda ihtiyacınız değil bu okul. Ve yaptığımız yazışmalar sonucu kız meslek
lisesinin eski binasını millî eğitime kazandırdık. Ve sonra -eskiden Şanlıurfa
Valiliği yapmış Sayın Ziyaeddin Akbulut da bunu çok yakından bilir- şehrin
göbeğinde bu okulumuzun yeri ve eski bir bina. Şu anda onu zaten o şekliyle
kullanmamız mümkün değil.
Onun satışına gelince. Sayın Melik,
durumun siz farkındasınız. Orası aslında bir iş hanı, iş merkezi yapılabilecek
bir yerdedir. Gürültü kirliliğine maruzdur, şehrin göbeğinde kalmıştır. Biz bu
okulu satınca bunun parasıyla başka bir şey yapmayacağız. Onun parasıyla yine
okul yapacağız, yine kız meslek lisesi yapacağız, yine çocuklarımıza yurt
yapacağız; ama, daha müsait yerlerde, daha uygun araziler üzerinde yapacağız.
Bunu hazineye irat kaydedip bir başka amaçla kullanmayacağız. Çıkardığımız 5005
sayılı Yasanın da zaten amir hükmü budur. Bunu değerli arkadaşlarımla paylaşmak
isterim. Dediğim gibi, Şanlıurfa'da, Şanlıurfalı işadamlarının dışında bizim
Değerli Milletvekilimiz Sayın Mehmet Özlek Bey de bir okul yapıyor, bitmek
üzere. Ve biz her kaynaktan; İMKB'den aldığımız fonlardan, hayırseverlerden,
konsolide bütçeden, Avrupa Birliği fonlarından, Dünya Bankasından aldığımız
kredilerden, her kaynaktan Şanlıurfa'ya her geçen gün biraz daha fazla kaynak
aktararak bu problemi ortadan kaldırma gayretindeyiz. Bütün arkadaşlarımın ve
Şanlıurfalı vatandaşlarımızın bunu bildiğini sanıyorum.
Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Kütahya Milletvekili Alaettin Güven; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 1009 sıra sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının
13 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; kanunlaşması planlanan bu tasarının 13 üncü maddesiyle, 441
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11 inci maddesinin (f) bendinde yer alan
"Millî Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yapmak suretiyle yeni okullar
açmak" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır. Böylece, bütün eğitim
kurumları tek çatı altında Millî Eğitim Bakanlığında birleştirilmektedir.
Millî Eğitim Bakanlığı, en fazla proje
üreten ve bunu uygulamaya, hayata geçirmeye çalışan ve geçiren bir
bakanlığımızdır. Örneğin, Sayın Bakanımızın, Başbakanımızın da geçen günlerde
ifade ettiği gibi, açıkladığı gibi, ilköğretim okullarından sonra lise ve
meslekî teknik öğretim gören öğrencilerimize de ücretsiz ders kitabı verilmesi
projesi bunlardan biridir. Bu gibi projelerin yapılmasından mutluluk
duymaktayız. Bu kanun tasarısıyla diğer kurumlardaki eğitimle ilgili birimler,
Millî Eğitim Bakanlığına devredilerek mevcut kaynakların etkin ve verimli
kullanılması sağlanacak, eğitimin kalitesi çağdaş standartlara
ulaştırılacaktır.
Eğitimde yatırımın geleceğe yatırım olduğu
ilkesini önplana alan Millî Eğitim Bakanlığımız, okullaşma oranının
yükseltilmesi ve okul yaşında olup da, bir şekilde eğitim dışında kalan
herkesin yeniden okula kavuşturulması için var gücüyle çalışmaktadır. Yüzde
17'ye çıkarılan okulöncesi eğitimde hedef yüzde 25'i yakalamak, yüzde 97'ye
ulaşılan ilköğretimde okullaşmada temel hedef yüzde 100'e ulaşmak, yüzde 64'e
yükselen ortaöğretimde okullaşma hedefi yüzde 80'lere yükseltmektir. Bu kanun
tasarısıyla devredilen okullarımızda da, başarının sürekli yükseleceğine ve
artacağına inanıyor, bu düşüncelerimle, tekrar, sizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven.
Şimdi madde üzerinde soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Buyurun Sayın Özkan.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın
Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak istiyorum:
Millî Eğitim Bakanlığı, öğretmenlerin
yüzde 90'ının karşı çıkmasına ve mahkemenin sınavı iptal etmesine rağmen,
birbuçuk ay önce kariyer sınavını yapmış, binlerce öğretmeni masrafa sokmuştur.
Şimdi de ne yapacağını bilmez halde sınav sonuçlarını açıklayamamaktadır.
Eğitim emekçilerimiz, sabırsızlıkla bu konunun aydınlığa kavuşmasını
istemektedirler. Bu konu hakkında bilgilendirme yapar mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.
Buyurun Sayın Özcan.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan,
Sayın Bakanıma bir sorum var:
Meslek okulu öğretmenlerimizin branşında
atama olmadığını, oysa bu öğretmenlerimizin boşta kaldığını, bir sınıf
öğretmenliği olarak atanmasını uygun görüyorlar mı meslek lisesi
öğretmenlerimizin, yoksa bunlar kaderlerine mi terk edilecek?
Teşekkürler.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.
Buyurun Sayın Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, bugün bir gazeteye yaptığı
açıklamada, sihirli bir formülle, öğretmen alımını 2006'da 40 000'e
çıkaracağını söyledi ve önümüzdeki süreçte, 16 000 değil, 20 000'i ilk iki
hafta içerisinde alacağını söyledi.
Sözleşmeli öğretmenliğin dışında,
hizmetlilerin ve memurların yerine, bunu dışarıdan satın alarak, öğretmen
adıyla değil de, öğretmeni hizmetlinin yerine mi atayacaksınız? Bu yeni bir
sistem mi olacak? Niçin öğretmenleri kadrolu almıyorsunuz? Bu tam
anlaşılmamıştır. Bu konuda açıklama yapar mısınız. Yani, diyorsunuz ki, 4 000
memur ve hizmetli emekli oldu, biz onun yerine öğretmen alacağız. Bu nasıl bir
öğretmen olacak; yani, maaşı tam alacak mı, ücretli mi olacak, geçici mi
olacak, bu tam anlaşılmadı kamuoyunda. Bu konuda bir açıklama yapar mısınız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.
Sayın Bakan, buyurun.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN
(İstanbul) - Efendim, yazılı olarak cevap vermek istiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Başka soru yok.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Maddeyi…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın Kandoğan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yetersayısı yoktur, sayın
milletvekilleri; birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.47
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.10
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 52 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
1009 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Kamu
Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 13 üncü maddesinin oylamasında
karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 13 üncü maddeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı
yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.12
Açılma
Saati: 18.24
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 52 nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
1009 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Kamu
Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 13 üncü maddesinin oylamasında
karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 13 üncü maddeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
13 üncü maddeyi kabul edenler…Kabul etmeyenler…
13 üncü madde kabul edilmiştir, karar yetersayısı vardır.
14 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14.- 16.4.2003 tarihli ve 4848
sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun 13
üncü maddesinin (f) bendinde yer alan "gerekli tedbirlerin alınması,
eğitim programlarının hazırlanması ve uygulanmasını sağlamak, bu amaçla eğitim
merkezleri kurmak, kurslar açmak," ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan.
Buyurun Sayın Özkan. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Kamu Kurum
ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu raporu görüşmelerinin 14 üncü maddesi üzerinde şahsım ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce
Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
maddeyle, 16.4.2003 tarihli ve 4848 sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanunun 13 üncü maddesinde yer alan "gerekli
tedbirlerin alınması, eğitim programlarının hazırlanması ve uygulanmasını
sağlamak, bu amaçla eğitim merkezleri kurmak, kurslar açmak" ibaresinin
madde metninden çıkarıldığı ifade edilmektedir. Bu madde kapsamında olan
düzenlemeleri Grubumuz adına desteklediğimizi öncelikle belirtmek istiyorum.
Bu tasarının gerekçelerinde belirtildiği
üzere, tüm hizmetlerin Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde toplanmış olmasının
yararlı olacağı şüphesizdir.
Burada, Millî Eğitim Bakanlığından söz
edilmişken, öncelikle, geçen aylarda kutladığımız Öğretmenler Günü nedeniyle,
tüm öğretmenlerimizin, geçmiş de olsa, bu anlamlı günlerini kutluyorum. Tabiî
ki, bu günü kutlamak, sadece günün anlam ve önemini belirten sıradan konuşmalar
yapmak ve sözüm ona, kutlanan gün nedeniyle gönüllerini almak demek değildir; özlük
haklarını korumak ve kollamaktır, onları ödüllendirmektir gerçek olan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sosyal bir devletin 4 ana görevi vardır:
1- Eğitim
2- Sağlık
3- Adalet
4- Güvenlik
Bu 4 kavram, devletin olmazsa olmazıdır;
ancak, bu öncelikler içerisinde en önemlisi eğitimdir. En zor ve en pahalı
yatırım, eğitime, yani, insana yapılan yatırımdır. Eğitime yapılan yatırımın
ürünü öyle birkaç yıl içerisinde alınmaz, uzun soluklu bir koşudur eğitim işi.
Bu alana yapılacak yatırım için, güç, irade ve maddî kaynak gerekir; çünkü, bir
milletin aydınlık bir geleceği, eğitime yapılan yatırımla eşdeğerdir.
Eğitim deyince akla gelen ilk şey
öğretmenliktir, Tanrı mesleğidir. Öğretmen deyince, dağda bayırda, yazda kışta,
sıcakta soğukta özverili bir şekilde ışık ve bilgi götüren vefakâr, cefakâr
insanlar gelir aklımıza. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, öğretmenlik
mesleğinin saygın, etkili ve laik bir yapıya kavuşmasında belirleyici rol
oynamıştır; çünkü, öğretmen, insanları eğitmeyi, öğretmeyi meslek edinen,
eğitim kurumlarında çocuk ve gençlerin eğitim ve öğretimine rehberlik eden, yön
veren ve yaşama hazırlayan kişidir. "Ektiğini en son biçen ve ürün alan
kişi öğretmendir" özdeyişi çok anlamlıdır. Bir hekim, hastasının
iyileştiğini görebilir; bir komutan, savaş meydanında yengi ve yenilgiyi
görebilir; oysa, bir öğretmen, ektiği bir ürünü, ancak, birkaç nesil sonra
görebilir.
Ne yazıktır ki, son yıllarda, öğretmenlik
mesleğinin geldiği durum içler acısıdır. Öğretmenlik mesleği, ne ilginçtir ki,
maddî ve manevî yönden bir çöküşe doğru gitmektedir. Tarih 24 Kasım 2005,
öğretmenler, öğretmenlik mesleği yere göğe sığdırılamıyor, öğretmenler baştacı,
öğretmenler ışık, öğretmenler çocuklarımızın bilgi kaynağı, yarınların mimarı,
eli öpülesi insanlar. Birkaç gün sonra, tarih 26 Kasım 2005, öğretmenler
demokratik hak arayışındalar. Bakın, neler oluyor neler: Baştacı
öğretmenlerimiz Başkent Ankara'ya sokulmuyor. Sebep; izinsiz yürüyüş ve
gösteri. Sonuç; öğretmenlerimiz coplarla kıyasıya dövülüyor. Sayın Millî Eğitim
Bakanımız "bunun bir provokasyon olduğunu ve göstericilerin öğretmen
olmadıklarını" iddia ediyor. Bu kez, öğretmenlerimiz, ellerinde öğretmen
kimlikleriyle yürüyor Ankara sokaklarında. Oysa, 2 Eylül 2005 tarihinde,
İstanbul'un göbeğinde, HizbutTahrir adlı yasadışı örgüt, devlet aleyhinde
sloganlar atarak gösteri yapıyor, bu gösteriye, devlet, kayıtsız ve sadece
seyretmekle kalıyor.
Bir başka önemli konu, öğretmenlik
mesleğinin geldiği son durumdur. Ülke genelinde, yaklaşık olarak 20-25 yaş
arasında 300 000 genç öğretmen adayı bulunmaktadır. Büyük umutlarla eğitim
ordusuna katılma hayaliyle okullarından mezun olan bu gençler, yaşadıkları
hayal kırıklığı sonucu bunalıma girmektedirler. Eğitim fakültesini başarıyla
tamamlayan genç, idealist öğretmeni yeni bir sürpriz beklemektedir; KPS sınavı.
Öğretmenlik mesleğine atanmak için bu sınavdan da iyi bir puan almak gerekir.
Genç aday sınava girer, 78-80 puan arasında puan alır. Aslında iyi puan; ama,
bu defa, önüne Millî Eğitim Bakanlığı çıkar. Bakanlık az sayıda öğretmen
alacaktır. Genç öğretmen adayı başvuru bile yapamaz. Bütün umutları,
böylelikle, bir başka KPS sınavına sarkacaktır.
Çok ilginç bir örnek vermek istiyorum.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez Türk millî eğitiminin Temel taşı olan 25 000 sınıf
öğretmeni Bakanlık kapısında atama beklemektedir. Bu konu bugünlerde 40
000'lere çıkmıştır. Atamaya kapalı olan Burdur, Isparta ve Denizli İllerinde
bile yüzlerce sınıf öğretmenine gereksinim vardır. Ne iştir bilinmez; Milli
Eğitim Bakanlığı son atamalarda,
1 638 kişiyi sınıf öğretmeni olarak atamıştır. Her yıl 66 eğitim
fakültesinden yaklaşık, 15 000 kişi
sınıf öğretmeni olarak mezun olmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı 2005-2006
öğretim yılında 4 çeşit öğretmen çalıştırmaktadır. Öğretmenler sınıflandırılmıştır;
birinci öğretmen tipi, asıl öğretmen; ikinci, sözleşmeli öğretmen; üçüncü,
vekil öğretmen; dördüncüsü, ücretli öğretmen. Biz, öğretmeni tek bilirdik ve
onları da başöğretmen olarak bilirdik. Bunların yanı sıra, bir de sadakatli
öğretmen aranıyor. Nerede kaldı liyakat değerli arkadaşlarım?!. Avrupa
Birliğine girmeye hazırlandığımız bir dönemde hiçbir Avrupa ülkesinde böyle bir
çeşitlilik görülmüş değildir.
Bir diğer çelişki öğretmen atamalarında
görülmektedir. 24 Ağustos 2005 tarihinde Bakanlık 10 000 kadrolu öğretmen atıyor; yeterli değil. Yaklaşık 58
000 öğretmene daha gereksinim var. Bakanlık bu defa, sözleşmeli öğretmen
unvanıyla kısmî zamanlı öğretici,
Türkçesi, 30 Haziran 2005'e kadar
çalışacak, o tarihten sonra kapıdışı bırakılacak yaklaşık 25 000 öğretmen
sözleşmeli alındı. Bu da yetmedi, doğu ve güneydoğu illerimizin büyük
çoğunluğunda lise mezunu veya yüksekokul mezunu olan; fakat, öğretmenlikle
yakından uzaktan ilgisi olmayan binlerce kişiye vekil öğretmenlik verildi. Bu da
yetmedi; binlerce öğretmen adayı veya
yüksekokul mezunu, ücret karşılığı öğretmen olarak görevlendirildi. Benim
köyümden güneydoğuda çalışan bir öğretmen var, geçen gün aradı "ücret
karşılığında 200 000 000 liraya Güneydoğu Anadolu'yu bekliyorum Sayın Vekilim
"diyor.
Bugün ülke eğitiminin yüzde 39'una yakını
sözleşmeli, vekil ve ücretli öğretmenlerle karşılanmaktadır. Okullarda norm
kadrosu bulunan branşlara kadrolu öğretmen ataması yapılmamaktadır. Usta
öğretici ve sözleşmeli öğretmenlerle eğitim ve öğretim sürdürülmeye
çalışılmaktadır. Ülke genelinde birçok okulda sınıf, rehber öğretmen
görevlendirmesi yapılmamaktadır. Bu görev, aslî işi olmayan usta öğreticilere
verilmekte ve ücret ödenmemektedir.
Çözüm nedir; yukarıda da belirttiğim gibi
eğitimin tasarrufu olmaz, eğitimini tamamlamış, genç, enerjik, yeni bilgilerle
donanımlı öğretmen adaylarını göreve atayıp, mesleklerini uygulama olanağı
vermeliyiz. Artık, onlar, yok olan ana baba parasına avuç açmak istemiyorlar,
alınterlerinin karşılığını istiyorlar. Ülkemizde 60 olan eğitim fakültesi
sayısı hızla azaltılmalıdır, Bakanlık ihtiyacı kadar mezun veren fakülte
kalmalıdır. Mezun olan her öğretmen adayının ataması hemen yapılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
eğitim camiasının sorunları bunlarla kalmamaktadır. Geçmişte, öğretmenlerimizin
mahallesinde yaptığı alışverişler büyük bir lütuf sayılırken, bugün mahalle
bakkalları dahi öğretmenlerimize veresiye mal vermemek istemektedirler. Bugün
öğretmenlerimiz ciddî bir maddî sıkıntı içerisindedirler.
Burada -sürem bitiyor- bir öğretmenimizin
anısını anlatmak istiyorum; ama, Sayın Başkanım, şahsım adına da devam edebilir
miyim?
BAŞKAN - Sayın Özkan, Anavatan Partisi
Grubu adına söz istendiği için şahsınız adına devam etme imkânınız yok; toparlayabilir
misiniz.
Buyurun.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, sözlerimi burada tamamlıyorum, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Biraz sonra 5 dakika şahsım adına da
konuşma yapacağım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.
Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.36
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.39
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 52 nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
1009 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Kamu
Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Tasarının görüşmeleri ertelenmiştir.
Beşinci sırada yer alan, Somut Olmayan
Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
5.- Somut
Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1094) (S.
Sayısı: 1025) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 1025 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?..
Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
SOMUT
OLMAYAN KÜLTÜREL MİRASIN KORUNMASI SÖZLEŞMESİNİN
ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 17 Ekim 2003 tarihinde Paris'te
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilâtı (UNESCO)'nın 32 nci Genel
Konferansında kabul edilen "Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması
Sözleşmesi"nin onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..
Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de
sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama
için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Somut
Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kabul
: 201 (x)
Ret, çekimser, boş, geçersiz oy yok.
Böylece, tasarı kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin
tamamlanmasına kısa bir süre kalması, başka bir işe geçsek bile
bitiremeyeceğimizden dolayı, sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 24 Ocak 2006
Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 18.49