BIM 2 3 2006-02-20T13:03:00Z 2006-02-20T13:03:00Z 41 28970 165129 TBMM 1376 330 202790 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22                               CİLT: 108                                         YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

50 nci Birleşim

17 Ocak 2006 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Devlet Bakanı Ali Babacan'ın, Avrupa Komisyonunun 2006 yılı yasama ve çalışma programı ile Avrupa Birliğine katılım sürecinde yürütülen çalışmalara ilişkin gündemdışı açıklaması ve Anavatan Partisi İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, AK Parti Düzce Milletvekili Yaşar Yakış'ın, CHP İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in grupları; Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın şahsı adına konuşmaları

2.- Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'in, geçtiğimiz günlerde hacda, organizasyon bozukluğu sonucunda meydana gelen olaylara ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, İnsan ve hayvan sağlığını olumsuz etkileyen kuş gribi hastalığının yayılmasının önlenmesi için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı

4.- Kars Milletvekili Selami Yiğit'in, İnsan ve hayvan sağlığını olumsuz etkileyen kuş gribi hastalığının yayılmasının önlenmesi için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Ukrayna-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Rıfat Çubarov ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

 C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 30.12.2005 tarihli ve 5447 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin Anayasanın 89 uncu maddesine göre bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/958)

2.- Samsun Milletvekili Mehmet Kurt'un (6/1605) esas numaralı sorusunu geri aldığına dair önergesi (4/351)

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Cumhurbaşkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/18) (S. Sayısı: 1058)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının 2005 Yılı Nisan, Mayıs ve Haziran ayları hesabına ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/19) (S. Sayısı: 1059)

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının 2005 Yılı Temmuz, Ağustos ve Eylül ayları hesabına ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/20) (S. Sayısı: 1060)

V.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Adıyaman İlindeki yatırımlara,

Aksaray İlindeki yatırımlara,

Amasya İlindeki yatırımlara,

Erzurum İlindeki yatırımlara,

Siirt İlindeki yatırımlara,

Şırnak İlindeki yatırımlara,

Rize İlindeki yatırımlara,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/10690, 10691, 10692, 10693, 10694, 10695, 10696)

2.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/10821)

3.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/10827)

4.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, kuruyan veya suları azalan göl ve akarsulara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/10849)

5.- Manisa Milletvekili Ufuk ÖZKAN'ın, Ege Bölgesindeki OSB'lerin liman taleplerine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/10887)

*Ek cevap

6.- Ankara Milletvekili Mehmet TOMANBAY'ın, kamunun ilân ve reklam harcamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/10890)

7.- Yozgat Milletvekili Mehmet ERDEMİR'in, Başbakanlık konutu ve binalarının restorasyonuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/10892)

8.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, Tekelin tütün politikasına ve sigaradaki ÖTV'ye ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/10894)

9.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, Yalova-İzmit Karamürsel arasındaki yola ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/10912)

10.- Zonguldak Milletvekili Nadir SARAÇ'ın, Köprübaşı ve Çay Barajları projelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/10928)

11.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, doğalgaza yapılan zamlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/10936)

12.- Manisa Milletvekili Ufuk ÖZKAN'ın, Nemrut İskeleler bölgesinin ulaşım ağına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/10969)

13.- Ankara Milletvekili Mehmet TOMANBAY'ın, posta dağıtıcılarının çalışma koşullarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/10970)

14.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, Türk Telekomun internet ücret tarifesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/10971)

15.- Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, Türk Telekomun internet ücret tarifesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/10972)

16.- Uşak Milletvekili Osman COŞKUNOĞLU'nun, Türk Telekomun sağladığı internet hizmetine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/10973)

17.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, Konut Edindirme Yardımı Fonuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/10995)

18.- Ankara Milletvekili Bayram Ali MERAL'in, Konut Edindirme Yardımı Fonuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/10998)

19.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, faiz ödemelerine ve Sosyal Güvenlik kurumlarına yapılan transferlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11019)

20.- Mersin Milletvekili Şefik ZENGİN'in, İstanbul-Beykoz Kaymakamı hakkındaki bir iddiaya ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11028)

21.- İzmir Milletvekili Hakkı AKALIN'ın, Latife Hanım Köşkünün tapu kayıtlarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/11042)

22.- İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın, TOKİ konutlarının tapu harcında vadeli satış fiyatının esas alınmasına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/11043)

23.- Tokat Milletvekili Feramus ŞAHİN'in, Tokat-Almus yoluna ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/11047)

24.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Tekirdağ'daki çocuk işçiliğine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/11052)

25.- Iğdır Milletvekili Yücel ARTANTAŞ'ın, TMSF'nin alacak satış ihalesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/11069)

26.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir Ziraat Bankası şubesindeki zimmet olayı soruşturmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/11077)

27.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, TSE'nin gıda ürünleriyle ilgili hazırladığı yeni bir standarda ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/11177)

28.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, TSE'nin araçlarla ilgili bazı işlemlerine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/11179)

29.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Türk Telekomun ADSL fiyat tarifesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/11190)

30.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya'daki kablo TV ve internet hizmetlerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/11193)

31.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Türk Telekomun sulh sözleşmesine konu alacaklarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/11194)

32.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, İzmir Liman İşletmesi personelince kurulan kooperatifle ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/11195)

33.- Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat YÜCESAN'ın, TCDD Eskişehir Eğitim Merkezine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/11196)

34.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Gemlik'e bağlı bazı köylerin baz istasyonu ihtiyacına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/11198)

35.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Rize'nin organize sanayi bölgesi ihtiyacına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/11205)

36.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, oluşturulan fonlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/11214)

37.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF kontrolündeki bir yayın grubunun bir televizyon kanalıyla ilişkilerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/11219)

38.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, oluşturulan fonlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/11220)

39.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, oluşturulan fonlara ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/11273)

40.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, oluşturulan fonlara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/11275)

41.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, oluşturulan fonlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11277)

42.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet binalarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11309)

43.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/11316)

44.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/11326)

45.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Başbakanlık binalarının tadilatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/11349)

46.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT'in, kat maliklerinin gider ve avans payı borçlarına uygulanan gecikme tazminatı oranına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/11353)

47.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, azınlık vakıfları taşınmazlarıyla ilgili yeni bir yasal düzenleme yapılacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/11391)

48.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa'nın Gemlik İlçesindeki bir sosyal tesisin faaliyete geçirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11423)

49.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Aksaray'ın bir köyünün elektrik trafosuna ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11483)

50.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, THY'nin emekli olabilecek personeli işten çıkaracağı iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11484)

51.- Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, Millî Piyango Genel Müdürlüğüyle ilgili bir iddiaya ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11485)

52.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya Huzurevinin personel ihtiyacına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/11518)

53.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, konut edindirme yardımı kesintilerinin geri ödemesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11521)

54.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, fırçalarda domuz kılı kullanıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/11575)

55.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, SHÇEK'in bazı yurtlarındaki çocukların yatılı bölge okullarına gönderilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/11580)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı.

 

Genel Kurulu ziyaret eden Afganistan İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hamid Karzai ve beraberindeki heyete, Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denildi.

 

Kütahya Milletvekili Alaettin Güven, toplumsal yaşamda üniversitelerin yerine ve önemine,

Samsun Milletvekili Ahmet Yeni, dinî ve millî günlerimizin önemi ile birlik ve bütünlüğümüzün korunmasındaki rolüne,

Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Atilla Maraş, şair, yazar, eğitimci Arif Nihat Asya'nın vefatının 31 inci yılında, edebî kişiliğine ve eserlerine,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

 

Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair 28.12.2005 tarihli 5440 sayılı Kanunun Anayasanın 89 uncu maddesine göre bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan                          (6/824),

2 nci           "  "                   (6/827),

4 üncü        "  "                   (6/848),

6 ncı           "  "                   (6/868),

7 nci           "  "                   (6/884),

13 üncü      "  "                   (6/912),

30 uncu      "  "                 (6/1010),

39 uncu      "  "                 (6/1061),

41 inci        "  "                 (6/1070),

43 üncü      "  "                 (6/1076),

48 inci        "  "                 (6/1099),

50 nci         "  "                 (6/1102),

61 inci        "  "                 (6/1136),

72 nci         "  "                 (6/1158),

78 inci        "  "                 (6/1172),

85 inci        "  "                 (6/1190),

92 nci         "  "                 (6/1205),

96 ncı         "  "                 (6/1220),

102 nci       "  "                 (6/1239),

109 uncu    "  "                 (6/1249),

131 inci      "  "                 (6/1304),

134 üncü    "  "                 (6/1313),

135 inci      "  "                 (6/1314),

136 ncı       "  "                 (6/1315),

137 nci       "  "                 (6/1316),

138 inci      "  "                 (6/1317),

139 uncu sırasında bulunan                 (6/1318),

144 üncü       "                             "                 (6/1330),

148 inci         "                             "                 (6/1340),

170 inci         "                             "                 (6/1383),

171 inci         "                             "                 (6/1391),

177 nci          "                             "                 (6/1410),

179 uncu       "                             "                 (6/1415),

182 nci          "                             "                 (6/1418),

188 inci         "                             "                 (6/1434),

195 inci         "                             "                 (6/1457),

202 nci          "                             "                 (6/1476),

205 inci         "                             "                 (6/1480),

257 nci          "                             "                 (6/1552),

Esas numaralı sorulara, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım cevap verdi; (6/1158), (6/1220), (6/1239), (6/1340), (6/1391) ve (6/1410) esas numaralı soruların sahipleri de cevaplara karşı görüşlerini açıkladı.

 

17 Ocak 2006 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.59'da son verildi.

 

 

 

 

Nevzat Pakdil

 

 

Başkanvekili

 

 

 

 

Harun Tüfekci

 

Yaşar Tüzün

Konya

 

Bilecik

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

No: 62

II.- GELEN KÂĞITLAR

6 Ocak 2006 Cuma

 

Cumhurbaşkanınca Geri Gönderilen Kanun

1.- 28.12.2005 tarihli ve 5440 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/1161)  (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.1.2006)

 

Tasarı

1.-       Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1162) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.12.2005)

 

Teklif

1.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 4 Milletvekilinin; Türk Tabipleri Birliği Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/672) (Adalet ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.1.2006)

 

 

No: 63

16 Ocak 2006 Pazartesi

Tasarı

 

1.- Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) 2003 Dünya Radyo Komünikasyon Konferansı Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1163) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.1.2006)

 

 

 

 

 

 

No: 64

17 Ocak 2006 Salı

Rapor

1.-     Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel ve 36 Milletvekilinin; 4207 Sayılı Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/382) (S. Sayısı: 1062) (Dağıtma tarihi: 17.01.2006) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergesi

1. - Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER'in, Ankara'daki bir hastaneye yapılan atamalarla ilgili iddialara ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1643) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2005)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Tuz Gölü doğalgaz depolama tesisi projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11747) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

2. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Hamzabeyli Sınır Kapısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11748) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

3. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, maaş ve fiyat artışlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11749) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

4. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN'ın, muhtarların özlük haklarına ve hizmet binalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11750) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

5. - İstanbul  Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, bir lise öğrencisiyle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11751) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

6. - Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, Türk hava sahasının ihlal edildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11752) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

7. - İzmir Milletvekili  Muharrem TOPRAK'ın, asgari ücrete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11753) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/12/2005)

8. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, 1987-2002 yılları arasında OHAL bölgesi dışına çıkarılan kamu personeline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11754) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/12/2005)

9. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, bir şirketin aldığı arazilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11755) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)

10. - Zonguldak Milletvekili Nadir SARAÇ'ın, Bartın Limanının işletilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11756) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)

11. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının başlattığı bir incelemeye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11757) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)

12. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Anayasanın 138 inci maddesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11758) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)

13. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, kapatılan bir derneğin Hazineye devredilen mallarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11759) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)

14. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, İzmir Büyükşehir Belediyesinin Açık Öğretim Lisesi öğrencilerine verdiği seyahat kartına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11760) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)

15. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kıbrıs'la ilgili AİHM kararlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11761) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)

16. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, imtiyazları kaldırılan bazı elektrik üretim, iletim ve dağıtım şebekelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11762) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2005)

17. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, ihtiyaç sahiplerine dağıtılan kömüre ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11763) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)

18. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Güneydoğu Anadolu Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11764) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)

19. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, bütçe görüşmelerindeki bir beyanına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11765) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)

20. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, bayındırlıkla ilgili bazı verilere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/11766) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

21.                  - Afyonkarahisar Milletvekili Halil ÜNLÜTEPE'nin, Karayolları Genel Müdürlüğünün Afyonkarahisar'daki gayrimenkullerinin satışına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/11767) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2005)

22. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-İnegöl'de planlanan atık toplama alanına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/11768) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)

23. - Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in, Eğirdir Gölündeki çevre kirliliğine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/11769) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)

24. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, SSK'nın sağlık hizmeti alımlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11770) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)

25. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, BAĞ-KUR'un sağlık hizmeti alımlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11771) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)

26. - İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, yatırım programına alınan belediye yatırımlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/11772) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2005)

27. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF'ye devredilen bankalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/11773) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2005)

28. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, ihracatla ilgili bazı verilere ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/11774) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

29. - Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR'ın, Edirne-Pazarkule Sınır Kapısından kamyon geçişlerine ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/11775) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)

30. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, bazı ekonomik göstergelerin hesaplanma yöntemine ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/11776) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)

31. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, sosyal riski azaltma projesine ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/11777) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)

32. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, televizyon yayınlarının olumsuz toplumsal etkilerine ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/11778) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)

33. - Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün BİLGEHAN'ın, TRT'nin İsmet İnönü'yü anma programı yayınlamamasına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/11779) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)

34. - Antalya Milletvekili Atila EMEK'in, boşanmalardaki artışa ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/11780) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/12/2005)

35. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Altındağ Belediyesinin dağıttığı bir kitapçığa ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/11781) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)

36. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, elektrik enerjisiyle ilgili bazı verilere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11782) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

37. - Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, Avustralya ile imzalandığı iddia edilen bir anlaşmaya ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11783) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

38. - Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, TAEK ve Ulusal Bor Enstitüsü Başkanlığına yapılan atamaya ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11784) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

39. - Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, Türkiye Atom Enerjisi Kurumundaki atamalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11785) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

40. - Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, ihdas edilen kadrolara ve maden ruhsatlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11786) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

41. - Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, Türkiye Atom Enerjisi Kurumundaki atamalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11787) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

42. - İzmir Milletvekili Oğuz OYAN'ın, Beydağ Barajı Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11788) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

43. - İstanbul Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL'in, bir elektrik şirketi hakkında düzenlenen raporlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11789) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)

44. - İstanbul  Milletvekili Emin ŞİRİN'in, BOTAŞ'ın Mavi Akım doğalgazı alım bedeline ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11790) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)

45. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bütçe görüşmelerindeki bazı ifadelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11791) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)

46. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir beyanına ve TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu Raporundaki bazı bulgulara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11792) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)

47.                  - Diyarbakır Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT'in, yenilenebilir kaynaklardan enerji üretimine, elektrik kayıp ve kaçakları ile doğalgaz fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11793) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)

48. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, şehit ve gazilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11794) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

49. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, telefon dinleme yöntemlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11795) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/12/2005)

50. - İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın, ASKİ'nin atık su bedeli tahsilatına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11796) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/12/2005)

51. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa'daki bir köyün yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11797) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)

52. - Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in, Altındağ Belediyesinin dağıttığı bir kitapçığa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11798) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)

53. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, yurt dışından yardım alan vakıf ve derneklere, itirafçılara, maaş taltifi alan bazı emniyet müdürlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11799) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)

54. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Altındağ Belediyesinin dağıttığı bir kitapçığa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11800) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)

55. - İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, Amerika'da görevlendirilen emniyet personeline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11801) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2005)

56. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kızılay Yönetim Kurulunun hukuki durumuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11802) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

57. - Malatya Milletvekili Miraç AKDOĞAN'ın, şeker kaçakçılığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11803) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)

58. - Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in, Ankara-Yenimahalle Belediyesinin yaptırdığı bir ankete ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11804) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)

59. - Bursa Milletvekili Mehmet KÜÇÜKAŞIK'ın, Bursa Polis Meslek Yüksekokulunun taşınacağı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11805) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)

60.                  - Diyarbakır Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT'in, yurt dışına çıkarılan tarihi eserlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11806) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)

61.                  - Diyarbakır Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT'in, müze ve kütüphanelerin güvenliğine ve envanter çalışmalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11807) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)

62.                  - Diyarbakır Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT'in, tiyatro salonlarına ve özel tiyatroların desteklenmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11808) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)

63.                  - Diyarbakır Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT'in, antik Anadolu kültürüne yönelik çalışmalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11809) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)

64. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, kamu çalışanlarının bütçe ve milli gelirden aldığı paya ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11810) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

65. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, tütün eğitim öğretim yardımına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11811) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

66. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, tüketim vergilerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11812) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

67. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, çeşitli ürünlerdeki KDV oranlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11813) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

68. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, turizm sektöründeki vergilendirmeye ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11814) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

69. - Mersin Milletvekili Mustafa ÖZYÜREK'in, Özelleştirme İdaresi Başkanlığındaki müşavir ve uzman atamalarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11815) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/12/2005)

70. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, bir kredinin kullanımına ve doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11816) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)

71. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Emekli Sandığının sağlık hizmeti alımlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11817) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)

72. - İstanbul Milletvekili Göksal KÜÇÜKALİ'nin, bütçe görüşmelerindeki bir ifadesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11818) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)

73. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, eğitimle ilgili bazı verilere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11819) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

74. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, Eğitim Hizmetleri Merkezlerinin  kapatılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11820) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/12/2005)

75. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Konya'daki bir okulun yakıt sorununa ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11821) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/12/2005)

76. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, okul ve dersliklere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11822) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)

77. - İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın, bir okul aile birliğinin yardım talebine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11823) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)

78. - Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, eğitim ve öğretimle ilgili bazı konulara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11824) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2005)

79. - İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, öğretmenevlerinde verilen hizmetlerin özelleştirilmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11825) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2005)

80. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, milletvekillerine gönderilen ajandalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11826) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2005)

81. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, ücretsiz dağıtılan ders kitaplarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11827) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)

82. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, bir öğretmenle ilgili bazı iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11828) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2005)

83. - İstanbul Milletvekili Lokman AYVA'nın, özürlülerin eğitim ve öğrenim sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11829) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/12/2005)

84. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, bir laboratuvarın yüksek risk kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11830) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)

85. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, sağlıkla ilgili bazı verilere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11831) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

86. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, ebe bulunmayan sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11832) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

87. - Ankara Milletvekili Mehmet TOMANBAY'ın, Şişli İlaç Fabrikasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11833) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

88. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, bir kanalda yayınlanan bazı hastanelerle ilgili görüntülere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11834) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/12/2005)

89. - Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, performansa dayalı döner sermaye uygulamasına ve sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan ödemelere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11835) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/12/2005)

90. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, bir kanalda yayınlanan Taksim İlkyardım Hastanesiyle ilgili görüntülere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11836) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)

91. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Sakarya'ya atanan sağlık personeline ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11837) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)

92. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, özel hastane ve polikliniklere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11838) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)

93. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, performansa dayalı döner sermaye uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11839) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)

94. - Ordu Milletvekili Kazım TÜRKMEN'in, Fiskobirlik ve tarım satış birliklerine kullandırılan kredilere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/11840) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2005)

95. - Malatya Milletvekili Miraç AKDOĞAN'ın, şeker kotası uygulanan kayıtlı çiftçilere ve kaçak şekere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/11841) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)

96. - Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, şeker kaçakçılığına ve şeker piyasasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/11842) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/12/2005)

97. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, tarımsal desteklere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11843) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

98. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, tarımla ilgili bazı verilere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11844) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

99. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Sakarya'daki pancar kotasına ve mısır alımlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11845) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)

100. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-İnegöl'de planlanan atık toplama alanına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11846) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)

101. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, tarım sektörünün durumuna ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11847) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)

102. - Muğla Milletvekili Gürol ERGİN'in, tarım sektörüyle ilgili bazı konulara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11848) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2005)

103. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, görev yeri değiştirilen sendikalı personele ve hızlı tren kamulaştırmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11849) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)

104. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Sakarya Garına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11850) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)

105.                - Zonguldak Milletvekili Harun AKIN'ın, Zonguldak-Çaycuma Havaalanına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11851) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)

106. - Manisa Milletvekili Ufuk ÖZKAN'ın, bir futbol kulübü başkanının bir ifadesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/11852) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/12/2005)

107. - İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, bazı müteahhit firmalarla ilgili iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11853) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)

108.                - Diyarbakır Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT'in, 24 Kasım 2005 tarihli IMF niyet mektubunda yer alan bazı ifadelere ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/11854) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)

109. - Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Hatay İlinde kurulacak olan NATO tesisine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/11855) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)

110. - İstanbul Milletvekili Lokman AYVA'nın, Diyanet İşleri Başkanlığındaki özürlü personel istihdamına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı soru önergesi (7/11856) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/12/2005)

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.05

17 Ocak 2006 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, Devlet Bakanı Ali Babacan'ın, Hükümet adına, Avrupa Birliğinde gelinen nokta ve önümüzdeki dönemde uygulanacak politikalar konusunda, İçtüzüğün 59 uncu maddesine göre gündemdışı söz talebi vardır; şimdi bu talebi yerine getireceğim.

Sayın Bakanın açıklamasından sonra, istemleri halinde siyasî parti gruplarına ve grubu bulunmayan milletvekillerinden birine söz vereceğim.

Konuşma süreleri, hükümet için 20, siyasî parti grupları için 10, grubu bulunmayan milletvekilleri için 5 dakikadır.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Devlet Bakanı Ali Babacan'ın, Avrupa Komisyonunun 2006 yılı yasama ve çalışma programı ile Avrupa Birliğine katılım sürecinde yürütülen çalışmalara ilişkin gündemdışı açıklaması ve Anavatan Partisi İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, AK Parti Düzce Milletvekili Yaşar Yakış'ın, CHP İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in grupları; Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın şahsı adına konuşmaları

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğine üye olan ve aynı zamanda aday olan ülkelerin parlamentoları, Avrupa Komisyonunun yıllık yasama ve çalışma programı hakkında, genel görüşme yoluyla değerlendirmelerde bulunmaktadırlar. Bu görüşmeler komisyonun çalışmalarına katkı yapmakta ve ülkelerde Avrupalılık bilincinin gelişmesini sağlamaktadır.

Yüce Meclisimizin bu vesileyle gerçekleştirmekte olduğu bugünkü genel görüşmede, Avrupa Komisyonunun 2006 yasama ve çalışma programına ilişkin görüşlerimi açıklamak ve Avrupa Birliğine katılım sürecimizle ilgili yürüttüğümüz çalışmalara değinmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 yılında göreve gelen Avrupa Komisyonu, stratejik hedeflerini dört ana konuda belirlemiştir. Bunlar, refahın artırılması, dayanışmanın geliştirilmesi, güvenliğin pekiştirilmesi ve Avrupa'nın dünyada bir küresel aktör olması şeklindedir.

Avrupa Komisyonunun 2006 yılı yasama ve çalışma programı da, yine, bu dört hedefe ulaşmayı amaçlamaktadır.

Avrupa Komisyonu, refahın artırılması konusunda, Lizbon stratejisi konusundaki uygulamaları iyileştirmek, böylece büyüme ve istihdam alanlarında ilerleme kaydetmek istemektedir. Dayanışma başlığı altında, yine, Avrupa Komisyonu, bir yandan sosyal adalet, işte kadın-erkek eşitliği, iş sağlığı ve güvenliği ile özel hukuk konularına eğilmekte, diğer yandan da, Avrupa'nın yaşlanan nüfusunun ve bununla ilgili sorunların çözümünü bulmak için çalışmalar yapmaktadır.

Terörü daimî bir tehdit olarak değerlendiren Komisyon, terörizmle mücadelede finansman kaynaklarının kurutulması; terör mağdurlarının, kurbanlarının korunması; güvenlik kuruluşları arasındaki eşgüdümün güçlendirilmesi ve bilgi değişiminin etkinleştirilmesi yoluyla, terörist ve diğer suç odaklarıyla daha iyi ve birlikte mücadele etmeyi amaçlamaktadır. Avrupa Komisyonunun 2006 yasama ve çalışma programı, Avrupa Birliğini bir dünya aktörü yapmada genişlemenin önemli bir enstrüman olarak devam etmesi gerektiğini de vurgulamakta ve bu çerçevede, ülkemizin katılım müzakerelerini de desteklemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dört ana başlık altında ele aldığımız Avrupa Komisyonunun 2006 yılı yasama ve çalışma programının temas ettiği konuların neredeyse tamamı, ülkemizi de çok yakından ilgilendirmektedir. Ekonomik büyüme ve istihdamdan sosyal adalet ve göç olgusuna, terörizmle mücadeleden dış ilişkilere, Avrupa Komisyonunun Avrupa Birliğinin öncelikli hedefleri olarak ele aldığı her konu, Türkiye'nin de geleceğini ilgilendiren konulardır. Bu nedenle, Avrupa Birliği konulu bu genel görüşmenin Türkiye Büyük Millet Meclisimizde yapılıyor olması da çok önemlidir.

Avrupa Birliği açısından genişleme, barış ve istikrar, demokrasi ve refah anlamına gelmektedir. Türkiye'de de, biliyorsunuz, biz, bu değerleri paylaşıyoruz ve katılım sürecimizi de bu anlayışla yürütüyoruz. Üstelik iyi biliyoruz ki, Türkiye, Avrupa Birliğinin istikrar ve güvenliğine çok önemli katkılarda bulunacak. Yine, Türkiye, Avrupa Birliğine yeni bir stratejik boyut kazandıracak. Türkiye'yi içine almış bir Avrupa Birliği, artık, gerçek anlamda bir küresel güç olabilecek. Türkiye'yle beraber, Türkiye'yi içine almış bir Avrupa Birliği, temsil ettiği kitleler açısından, temsil ettiği kültürler açısından ve sahip olduğu çeşitlilik açısından değerlendirildiğinde, gerçek anlamda bir küresel güç olacak. Yine, Türkiye ile Avrupa Birliğinin, çevre ülkelerde ve özellikle Asya'daki algılanması da köklü bir şekilde değişecek.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, Hükümetimiz, üç yıldır, çok önemli siyasî ve ekonomik reformları gerçekleştirdi; ki, bazıları, Türkiye'nin içinden geçtiği bu sürece "sessiz devrim" adını bile verdi. 3 Ekim sonrasında şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Türkiye için, artık, yepyeni bir dönem başladı; artık, 3 Ekim tarihinden sonra, Türkiye, tüm ülkeler arasında, farklı bir ligde, farklı bir kategoride değerlendiriliyor. Bu süre içerisinde gerçekleştirdiğimiz ekonomik reformlar siyasî reformları destekledi, siyasî reformlarımız da ekonomik reformlarımızı destekledi ve her iki reform alanında, bir arada, çok kuvvetli bir sinerji oluşturdu. Bu süre içerisinde, ekonomik kazanımlarımızı elde edemeseydik, Türkiye, hâlâ, krizlerle boğuşan bir ülke olsaydı, ne 17 Aralıkta ne de 3 Ekimde verilen kararlar, belki de, böyle, rahat bir şekilde verilemezdi. Yine, gerçekleştirdiğimiz siyasî reformlar olmasaydı, Türkiye'nin uzun vadedeki öngörülebilirliği ve bunun ekonomik yansımaları da gerçekleşemezdi. Her iki reform alanının da, birbirine, çok önemli katkıları oldu ve bu süreç, daha Türkiye üye olmadan yıllar önce, Türkiye'nin çehresini değiştirmeye başladı.

Evet, belki üyeliğimize daha uzunca  bir süre var önümüzde; ancak, biz, kazanımları bugünden elde etmeye başladık. Bakın, tarih 16 Aralık 2004, yani, 17 Aralık kararlarının alındığı günden bir gün önceki gün; o gün, faizlere bakıyorsunuz yüzde 23 civarında, borsa 23 935'ten kapanmış; bugün -ki, bugün yapılan ihalede Hazinenin gösterge faizi yüzde 13,56; ki, bu 13,56 stopajlı bir rakam; yani, yüzde 13,56'lık bir faiz gelirinden, devlet tekrar yüzde 15 stopaj kesecek; nette bunun 2 puan altını düşünmek gerekiyor- yüzde 23'ten 13,56 eksi 2 puana düşüş, yine, borsanın ulaştığı nokta -bugün öğlen itibariyle- 44 000'in üzerinde. Bu ne demek değerli arkadaşlar; bu, Türkiye'nin taşının toprağının, artık, önceki dönemlere göre çok daha değerli olması demek.

Şöyle bir özelleştirmelere bakıyoruz, 17 Aralık öncesi konuşulan rakamlara bakın, 2005 yılı içerisinde gerçekleştirdiğimiz özelleştirmelerde ulaşılan rakamlara bakın ve o aradaki farkın oluşmasındaki en önemli sebep, bu Avrupa Birliği sürecinin aksamadan, yolunda devam ediyor olmasıdır. Tabiî ki, ekonomik programımızın kararlılıkla uygulanmaya devam edilmesinin payı da burada çok büyüktür; ancak, Avrupa Birliği süreci ve bu süreçle gerçekleştirdiğimiz reformlar da bu sonucu getiren en önemli faktörlerdir.

Türkiye bu süreçte neler kazanmıştır diye şöyle bir dönüp bakalım. Türkiye, bundan üç sene öncesine kadar çok daha iyi işleyen bir demokratik sisteme sahip olan bir ülkedir, daha iyi bir demokrasi vardır Türkiye'de üç yıl öncesine göre. Yine, insan hakları konusunda, özgürlükler konusunda Türkiye'nin ve Türk Halkının elde ettiği kazanımlar ortadadır. Bu süreç içerisinde, hukukun üstünlüğü ilkesi artık Türkiye'de çok daha derin bir şekilde anlam kazanmakta ve uygulamalar da gittikçe iyileşmektedir.

Bazıları diyor ki, Türkiye, bu Avrupa Birliğiyle ilgili çok tavizler veriyor, bazı şeyler kaybediyor. Şöyle bir dönüp bakacak olursak, biz, üç yılda hangi tavizi verdik, neyi kaybettik ya da bu süreç içerisinde neler kazandık, nelere sahip olduk; tek bir taviz, tek bir ödün yoktur bu dönemde, hiçbir konuda hiçbir kaybımız olmamıştır; tam tersine, çok büyük kazanımlar vardır. Bu kazanımlar, Türkiye'de yaşayan herkesin çok daha yüksek standartlara ulaşmasını sağlamıştır. Biz, hep beraber, bu süreçten, şimdiye kadar kârlı çıktık, bundan sonra da kazanan olmaya, kârlı çıkmaya devam edeceğiz.

Artık Türkiye, önünü görebilen bir ülkedir. Türkiye'nin öngörülebilirliği çok çok artmıştır. Bundan on sene sonra, yirmi sene sonra nasıl bir Türkiye sorusunun cevabını artık herkes çok daha kolay vermektedir. Oysa, içinde bulunduğumuz coğrafyaya şöyle bir bakın, komşu ülkelere şöyle bir bakın; Türkiye'nin nasıl zor bir coğrafyada olduğunu şöyle bir düşünün. Ve bu coğrafyadaki diğer ülkelerin, acaba, değil on sene sonrası, yirmi sene sonrası, üç sene sonrası, beş sene sonrasını düşünebiliyor musunuz ya da nasıl bir değişim, nasıl bir dönüşüm hayal edebiliyorsunuz. İşte, Türkiye, artık bölgesinde istikrarın direği olmuş, istikrarın temeli olmuş bir ülkedir. Türkiye'nin bu özelliği, bu güçlü ve istikrarlı konumu, bölgenin geleceği açısından da son derece önemlidir. Avrupa Birliği ile bütünleşmiş bir Türkiye, Avrupa Birliğinin içerisinde hak ettiği yeri almış bir  Türkiye, bölgemizin de istikrarı için, uzun vadedeki barışı için son derece büyük önem taşıyacaktır.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğine katılım sürecimiz, üç temel hatta devam etmektedir. Bu hatlardan bir tanesi, belki de en kapsamlısı, Avrupa Birliği müktesebatının üstlenilmesiyle ilgili çalışmalarımızdır. İkinci hat, Kopenhag Siyasî Kriterlerinin uygulanması, reformların derinleştirilmesi, rafine edilmesiyle ilgili hattır. Üçüncü hat da, iletişim, özellikle sivil toplum diyalogunun güçlendirilmesidir.

Birinci hat, yani Avrupa Birliği müktesebatının üstlenilmesi ve uygulanmasıyla ilgili olan çalışmalar, katılım müzakerelerinin de temelini oluşturuyor. Burada biz, kendi kurallarımızı ve kurumlarımızı Avrupa Birliğinin kuralları ve kurumlarıyla uyumlu hale getiriyoruz.

Biliyorsunuz, bu çalışmaları 35 ayrı fasılda yapacağız. Müktesebat, Türkiye ve bir başka ülke için toplam 35 fasla ayrılmış durumda, dilimlenmiş durumda ve fasıl fasıl konuları ele alıp çalışmalarımıza başlamış bulunmaktayız. Bu çalışmaların ilk etabı, tarama. Taramada ne yapıyoruz derseniz; her bir fasıl için, öncelikle, Avrupa Birliği uygulamaları nedir; heyetlerimiz gidiyorlar, o uygulamalar konusunda brifingler alıyorlar, daha sonra da aynı konuların karşılığında, biz şu anda ne yapıyoruz, uygulamalarımız nedir, kurumlarımız nerededir, kurallarımız nerededir, Avrupa Komisyonuna bunu anlatıyoruz. Dolayısıyla, bu çalışma iki etaptan oluşuyor; birincisine "tanıtıcı tarama" diyoruz, ikinci etabına da "ayrıntılı tarama" diyoruz. Bu çalışmalar 3 Ekim tarihinden hemen sonra, 17 gün sonra, 20 Ekim 2005 tarihi itibariyle başlamış durumda. 

Bugüne kadar 6 fasılda tanıtıcı tarama, 7 fasılda da ayrıntılı tarama çalışmasını tamamladık ve bugünlerde yine bir heyetimiz Brüksel'de 7 nci faslın tanıtıcı taramasıyla ilgili çalışmalarını yürütüyor. Önümüzdeki hafta iki heyet birden Brüksel'de olacak, bir faslın tanıtıcı taraması yapılırken, bir başka oturumda da bir diğer faslın ayrıntılı taraması yapılacak. Bu süreç, eylül ayının sonunda, inşallah, tamamlanmış olacak; yani, bizim taramayla ilgili yaptığımız bu çalışmalar Eylül 2006 itibariyle tamamlanmış olacak; yani, yaklaşık 12 ay gibi bir sürede tüm müktesebatın taramasını tamamlayacağız.

Bir yandan da taraması tamamlanan fasıllarla ilgili, artık fiilî müzakerelerle ilgili süreçlere de yavaş yavaş başlıyoruz. Bakın, ilk fasılla ilgili -yani, bilim ve araştırma faslıyla ilgili- bir taslak rapor, tarama raporu geldi ve bu ayın sonuna kadar netleştirilip, üye ülkelere bu komisyon tarafından sunulacak. Bu raporun tavsiyesi ışığında da, biz, fiilî müzakerelerin önümüzdeki dönemde, yakın bir dönemde başlamasını da bekliyoruz.

Tabiî, bu fiilî müzakerelere geçiş için tüm fasılların taramasının bitmesi gerekmiyor; her bir faslın kendi içinde birbirinden bağımsız çalışmaları var ve bu çalışmalar birbirlerini etkilemeyecek şekilde ayrı hatlarda yürüyor. Dolayısıyla, 35 tane birbirine paralel şerit düşünürseniz, bu 35 ayrı paralel şeritte çalışmalar devam edecek. Öyle anlar gelecek ki, belki biz 3-4 tane faslın müzakerelerini tamamlamışken, bir başka faslın tarama raporu daha yeni gelmiş olacak ve o tarama raporuyla ilgili görüşlerimizi gönderiyor olacağız. Dolayısıyla, 35 ayrı fasılda ve bir arada yürüyen çalışmalar olacak bunlar.

Bu katılım süreciyle ilgili çalışmalarımızda, 5 kuruluşumuzun temsil edildiği bir İzleme ve Yönlendirme Komitesi kurduk, bildiğiniz gibi. Burada, Başbakanlık Müsteşarlığı, Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Devlet Planlama Teşkilatı ve bizim Brüksel'deki Avrupa Birliği nezdindeki temsilciliğimiz, bu 5 kurumun temsil edildiği bir İzleme ve Yönlendirme Komitesi. Diğer tüm kurum ve kuruluşlarımız da, ilgili olduğu fasıllarla ilgili çalışmalara en üst düzeyde katılmaktalar.

Bu katılım sürecinin gerektirdiği çalışmalar oldukça kapsamlı ve oldukça detaylı konular ve bizim buradaki temel stratejimiz hep, kimin eli taşın altındaysa, bu değişim sürecinin o kişiler tarafından üstlenilmesi ve bu katılım sürecinin, bu müzakere sürecinin bizzat uygulamanın içindeki kişiler tarafından yapılıyor olması.

Avrupa Birliği Komisyonuyla da bu süreç içerisinde yoğun bir temas içerisindeyiz ve komisyon da, bu çalışmalarımıza şu ana kadar gerçekten çok büyük bir destek verdi. 12 ve 14 Aralık tarihlerinde geniş katılımlı toplantılar düzenledi Komisyon, birisi Ankara'da, birisi İstanbul'da; hem ilgili kamu kesiminin hem de sivil toplum kuruluşlarının katıldığı toplantılar oldu bunlar. Bunların amacı, süreç hakkında ilgili tüm çevreleri bilgilendirmekti.

Ayrıca, biz de, her faslın tarama çalışması tamamlandığında, tamamlanan fasıllarla ilgili bilgilendirme ve değerlendirme toplantıları düzenliyoruz. Bu toplantılara 100'ün üzerinde sivil toplum kuruluşunu davet ediyoruz ve ilgili tüm kamu kuruluşlarını davet ediyoruz. Önümüzdeki cumartesi günü bu toplantılardan üçüncüsünü yapacağız 5 inci ve 6 ncı sıra nolu fasıllarla ilgili. Geniş katılımlı toplantılarda interaktif bir ortam var; bu ortamda, tarama çalışmalarıyla ilgili heyet başkanı arkadaşlarımız katılımcılara bilgi veriyorlar; daha sonra da, soru-cevaplarla katılım çalışmalarında neler yapıldı, o faslın kapsamı nedir, konular nedir; bu konuda çok detaylı bilgiler veriliyor. 

Dolayısıyla, yaptığımız her çalışmayı da, çok geniş kitlelerle anında paylaşıyoruz. Bu tarama çalışmaları sırasında, taraması biten her bir fasılla ilgili, hem Brüksel'de bizim aldığımız sonuçlar hem de bizim komisyona yaptığımız sunuşlar, anında Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin web sitesine konuluyor; yani, evinde oturan herkes ya da ofisindeki herkes girip internete baktığı zaman, tarama çalışmalarında ne var ne yok, detaylı bir şekilde görebiliyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasî reformlarla ilgili olarak, son üç yıldır, Hükümetimiz, Yüce Meclise çok önemli tasarılar sundu. Bunlar, komisyonlarda öncelikli olarak görüşüldü, Genel Kurulda etraflıca tartışıldı görüşüldü ve çoğu zaman da, Anamuhalefet Partimizin de desteğiyle bunlar kabul edildi. Böylece, 17 Aralık tarihinden önce, Türkiye, siyasî reformlar konusunda, kritik eşik diyebileceğimiz seviyeyi geçti ve artık müzakerelere başlamaya hak kazanmış bir ülke konumuna geldi.

Burada ben özellikle kritik eşik tabirinin altını çizmek istiyorum; çünkü, biz, henüz, siyasî reformlarda yüzde 100 olarak her şeyi tamamladık, yaptık, uygulamada her şey mükemmel demiyoruz, diyemiyoruz. Bu konuda, iyileştirmelere mutlaka ihtiyaç var. Reformların rafine edilmesi gerekiyor, derinleştirilmesi gerekiyor. Tabiî, bu, aynı zamanda bir zihniyet değişimi, bir zihinsel değişim, dönüşüm, bir kültürel dönüşüm. Bunun zaman alması da gayet doğal; bu, vakit alacak. Ancak, önemli olan, burada, Türkiye neyi hedeflemiştir ve hangi yöne doğru ilerlemektedir, buna bakmak gerekiyor.

Uygulamayla ilgili sorunlar oldu, bundan sonra da olacak; ancak, hem bunlar nitelik olarak hem de nicelik olarak daha az olacak, daha az sorunlarla karşı karşıya kalacağız uygulamada. Biliyorsunuz, bir reform izleme grubumuz var. Bu yapı sayesinde, bu yapı vasıtasıyla uygulamayla ilgili her bir sorun tek tek masaya yatırılıyor ve sorunların üzerine gidiliyor. Uygulamaların ve bu hataların, sorunların kaynağına iniliyor ve bir daha tekrarlanmaması için ne gerekiyorsa tedbirler alınıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Tabiî, bütün bu süreç yine Türkiye için ve Türkiye'de yaşayan herkes için. Bu süreçten en kârlı çıkan yine bizim insanımız. Eğer, Türkiye bu süreçten geçerek daha yüksek standartları yakalıyorsa, demokrasi konusunda, insan hakları konusunda, özgürlükler konusunda çok daha farklı seviyelere ulaşıyorsa, Türkiye'nin ekonomisi hızla iyileşiyorsa, hızla farklı bir kategoride, farklı bir ligde değerlendiriliyorsa, bundan kazançlı çıkan hepimiziz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle Avrupa Birliği sürecinin iletişim boyutu, sivil toplum diyaloğu büyük önem taşıyor. Burada, iç iletişim, dış iletişim diye birbirinden oldukça farklı iki alan var. İçeride ne yapıyoruz, neden yapıyoruz; bu değişimin, dönüşümün içeriği nedir; faydası nedir, bunu kendi halkımıza çok iyi bir şekilde anlatıyor olmak lazım. Aynı zamanda da dışarıda, Türkiye'nin gerçeklerini, Türkiye'nin bu içinden geçmekte olduğu reform sürecini çok iyi anlatmamız gerekiyor. Türkiye'nin gerçekleri ile dışarıdan algılanması arasında çok önemli uçurumlar var. İşte, bu uçurumları mutlaka kapatmamız gerekiyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisimiz, siyasî reformların, ekonomik reformların hayata geçirilmesinde son derece büyük bir rol oynadı. Ancak, bir başka önemli rolü daha var Türkiye Büyük Millet Meclisimizin; o da halklar arasındaki diyaloğun geliştirilmesi. Burada, tek tek, her bir milletvekilimize çok büyük görevler düşüyor. Avrupa parlamentolarındaki karşıtlarıyla, 25 üye ülke olsun, Avrupa Parlamentosu olsun, oradaki üyelerle, oradaki parlamento üyeleriyle mutlaka çok yakın temaslar kurmak gerekiyor, çok yakın diyaloglar kurmak gerekiyor. Bu, Türkiye'nin iletişim stratejisinin çok önemli bir ayağı olacak, ayağı olmalı.

KPK diye bir oluşumumuz var biliyorsunuz. Burada Avrupa Birliği Uyum Komisyonuna üye olan milletvekillerimizden 15 tanesi, Karma Parlamento Komitesinin aynı zamanda üyesi. Bu, özellikle Avrupa Parlamentosu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasındaki bir yapı; ancak, bu yapının münferit üye ülkelerin parlamentolarıyla da zenginleştirilmesi gerekiyor, her üye ülkenin parlamenterleriyle olan ilişkilerinde mutlaka çok daha iyi noktalara gitmesi gerekiyor.

Ben, bugün, bu vesileyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Yüce Mecliste bu konuların gündeme gelmesinin, gerçekten, çok önemli olduğunu tekrar vurgulamak istiyorum ve bundan sonraki dönemde de Avrupa Birliği konulu oturumların belki de daha sık yapılmasının da son derece faydalı olacağını düşünüyorum; çünkü, arkadaşlar, artık Türkiye'nin geleceği Avrupa Birliğinde. Geleceğimizin nerede olduğunu bilerek, bunu görerek, Avrupa Birliğindeki tüm gelişmeleri, Avrupa Birliğinin içinden geçmekte olduğu değişimi, dönüşümü de çok yakından izlememiz gerekiyor; çünkü, artık, Türkiye, yönünü o tarafa çevirmiş; bunun geri dönüşü de yok. Bu süreç kolay bir süreç olmayacak; inişleri olacak, çıkışları olacak, kolay dönemleri olacak, zor dönemleri olacak; fakat, önemli olan şu ki, bu geri dönüşü olmayan bir süreç. Artık bu süreç başladı; belki yavaşlayabilir, bazen belki duraksayabilir, bazen morallerimiz çok bozuk olabilir, bazen çok daha farklı bir konumda olabiliriz; ama, artık, Türkiye'nin yönü bellidir, Türkiye'nin bundan on sene sonra, yirmi sene sonra nasıl bir ülke olmak istediği ve bu konudaki iradesi de ortadadır ve biz bunları, yeniden özellikle vurgulamak istiyorum ki, kimseyi memnun etmek için, ne Avrupa Birliğini ne de Avrupa Birliğine üye ülkeleri memnun etmek için yapmıyoruz. Biz yaptığımız bütün bu reformları kendimiz için yapıyoruz, kendi ülkemiz için yapıyoruz, kendi halkımız için yapıyoruz ve bundan en sonunda kazançlı çıkacak da yine hep beraber biz olacağız.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - 23 Aralık tarihli notanın cevabı geldi mi Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Burada bazı ortak değerler var, bazı ortak yaklaşımlar var. Önemli olan Avrupa Birliğinin bu ortak değerlerine, ortak yaklaşımlarına bizim de sahip çıkmamız. Eğer, Avrupa Birliğinde bazı önemli kavramlar varsa, eğer Avrupa Birliği İkinci Dünya Savaşından sonraki en önemli barış projesiyse, Türkiye de bu proje içerisindeki yerini hızla almalıdır ve bu sürecin, ben yine tüm halkımıza, Türkiyemize hayırlı olmasını diliyorum ve hepinize teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Bakan, notanın cevabı geldi mi?

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Ercenk…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Efendim, notanın cevabı geldi mi diye soruyorum.

BAŞKAN - Şimdi, Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Emin Şirin; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EMİN ŞİRİN (İstanbul) - Sayın Başkan, sevgili milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hükümetimizin Avrupa Birliği hakkında Meclisi bilgilendirme konusunda söz alması üzerine, Anavatan Partisi adına görüşlerimizi açıklamak üzere söz aldım.

Sayın Ali Babacan, 16 dakikalık konuşmasında iştirak edebildiğimiz sadece bir hususa değindi, hakikaten bir tek hususa değindi; o da, bu konunun ciddiyetle Mecliste ele alınması gerektiği; buna iştirak ediyoruz. Geri kalan konulardaki görüşlerine de cevap vereceğim.

Şimdi, Avrupa Birliği, acaba, Sayın Bakanın 16 dakikalık bir konuşmasıyla…

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - 26 dakika…

EMİN ŞİRİN (Devamla) -…muhalefet partisi gruplarına 10'ar dakika bir konuşma hakkı verilmesiyle müzakere edilebilinecek ve  tartışılabilinecek bir konu mudur?!

SELAMİ YİĞİT (Kars) - 26 dakika oldu.

EMİN ŞİRİN (Devamla) - Efendim… Bu kadar zamanda bitecek bir konu mudur?!

Şimdi, böyle bir durumda benim İktidar Partisinden ve Sayın Babacan'dan bir ricam var; bu konuda samimiyetlerini ispat etmek istiyorlarsa, genel görüşme talebini, Avrupa Birliği konusundaki genel görüşme talebini, lütfen İktidar Partisi getirsin. Burada bu şekilde, yasak savıyor gibi bu konuları ele almak Türkiye'ye ve Meclise herhalde yakışmıyor.

Şimdi, bu Avrupa Birliği meselesine geldiğimizde, ben, kısaca, vaktimin yettiği kadar bu konudaki görüşlerimizi anlatmak istiyorum; çünkü, hükümetimizin gittiği şekil ve Avrupa Birliğiyle müzakerelerin aldığı şekil Türkiye için hayırlı bir görüntü vermiyor.

Sayın Bakan Avrupa Birliğinin bir barış projesi olduğunu söyledi. Doğrudur, 1940'larda, hatta 1950'lerde başlayan bir barış projesi. Geçen yüzyılda iki tane dünya harbi görmüş olan Avrupa'yı barışa kavuşturmak için, özellikle Alman-Fransız muhalefetini bitirmek için ortaya atılmış bir fikir. Çalıştı, muvaffak oldu ve bunun aşağı yukarı 5 tane önemli ayağı var. Bunların 3 tanesi serbest dolaşımlarla ilgili. Malların ve hizmetlerin serbest dolaşımı, insanların serbest dolaşımı, sermayenin serbest dolaşımı. Ayrıca, Kopenhag Kriterleri var. Kopenhag Kriterlerinden sonra da bahsedilen güvenlik sistemi var.

Şimdi, bu çerçevede baktığımızda Türkiye nerede duruyor, bir kere onu bir görmemiz lazım. Avrupa Birliğini bu şekilde açıkça ortaya koyduğunuzda, Türkiye'nin malların serbest dolaşımının içinde olduğunu görüyorsunuz. Zaten, Avrupa, gümrük birliğiyle, Güney Kıbrıs'la olan ihtilafın haricinde, malların serbest dolaşımını temin etmiş vaziyette. Hizmetlerin serbest dolaşımı da aşağı yukarı, ufak tefek problemlerle hallolmuş vaziyette. Bunun haricinde insanların serbest dolaşımı kalıyor, bu konuda derogasyonlar veyahut taahhüt ettiğimiz, Başbakanımızın da ağzından uzun müddet bu konuda talip olmayacağımızı söylediğimiz bir şekilde, işçilerimizin, insanlarımızın serbest dolaşımı çok ileriki vadelere bırakılmış gibi.

Kopenhag Kriterlerine gelince… Evet, derinleştirilmesi gereken hususlar var; ancak, demokrasi konusunda, insan hakları konusunda hakikaten Türkiye büyük yollar gitti.

Bu çerçevede güvenlik sistemi kalıyor geriye. Güvenlik sisteminde de, zaten Türkiye, Batı'nın güvenlik sisteminin içinde.

Şimdi, böyle bir özet yaptığınızda, Avrupa Birliğini temsil eden malların serbest dolaşımında olduğunuzu, hizmetlerin serbest dolaşımında olduğunuzu, Kopenhag Kriterlerinin içinde olduğunuzu, güvenlik sisteminin içinde olduğunuzu, geriye sadece insanların serbest dolaşımının kaldığını ve orada da olmadığınızı görüyorsunuz; yapılan müzakere bu.

Şimdi, burada, Sayın Ali Babacan'ı dinlerken, fevkalade üzüntüyle gördüğüm bir husus oldu; bu müzakerelerin ve Avrupa Birliğine giriş sürecinin, Türkiye'nin bir değişimi için yürütüldüğünü söyledi. Bunu söyleyen yalnız Ali Babacan değil; Sayın Abdullah Gül'ün de bu konudaki konuşmaları var. Kendisinin bir konuşmasını sizlerle paylaşmak istiyorum; 19 Kasım tarihinde Yeni Şafak Gazetesinde yayımlanan bir konu; Sayın Gül, Merkel'le yaptığı görüşmede konuşuyor: "Bizim amacımız, ne olursa olsun Avrupa Birliği değildir. Bizim esas amacımız, Türkiye'yi değiştirmektir, Türkiye'yi transformasyona uğratmaktır; Avrupa Birliği, bunun bir vesilesidir."

Sevgili arkadaşlar, eğer Avrupa Birliğini Türkiye'nin değişmesinin vesilesi olarak görüyorsanız, bunu da Merkel'in önünde söylüyorsanız, sizin Avrupa Birliği müzakerelerinde muvaffak olma şansınız yoktur. Bu konuyu, Türkiye'nin terbiye edilmesi, Türkiye'nin değiştirilmesi diye ele almamak gerekir. Türkiye, kendisi için reformlar yapacaksa, bunu, tarihinde yaptığı gibi zaten yapmaya muktedir bir ülkedir; ama, bunu bir Tanzimat anlayışıyla, bir yeni Tanzimatçılık anlayışıyla, biz, Avrupa Birliğine girme süreci içinde kendimizi terbiye ederiz, değiştiririz diye düşünüyorsak, bu, inanılmaz bir hatadır. Hele hele Avrupalının önünde bunu söylerseniz, herhangi bir şeyi elde etmenizin imkânı olmadığı gibi, devamlı veren, devamlı edilgen bir durumda kalmaktan kaçınmanıza da imkân yoktur.

Bizim Avrupa Birliğine bakışımızsa gayet basittir; Avrupa'nın Türkiye'ye Türkiye'nin de Avrupa'ya ihtiyacı vardır. Bu, eşit şartlarda bir müzakereyi ve karşılıklı çapalanmayı gerektirir. Avrupa'yı Türkiye'ye çapalayacağız, Türkiye'yi Avrupa'ya çapalayacağız; ancak, bunu, edilgen bir çerçeve içinde yapmayacağız, bunu eşitlerin müzakeresi olarak yürüteceğiz. Peki, bu böyle yürüyor mu; yürümediğini görüyoruz. Hele bugünkü yaklaşımı gördükten sonra, endişe etmemenin imkânı yok.

BAŞKAN - Sayın Şirin, bir saniye.

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Ukrayna-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Rıfat Çubarov ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Ukrayna-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Rıfat Çubarov ve beraberindeki heyet şu anda Meclisimizi teşrif etmişlerdir.

Kendilerine, Yüce Heyetiniz adına hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)

Buyurun Sayın Şirin.

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR (Devam)

1.- Devlet Bakanı Ali Babacan'ın, Avrupa Komisyonunun 2006 yılı yasama ve çalışma programı ile Avrupa Birliğine katılım sürecinde yürütülen çalışmalara ilişkin gündemdışı açıklaması ve Anavatan Partisi İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, AK Parti Düzce Milletvekili Yaşar Yakış'ın, CHP İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in grupları; Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın şahsı adına konuşmaları (Devam)

EMİN ŞİRİN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bizim, alternatif politikalar… Bizim, Avrupa Birliğine giriş sürecimiz üçe indirgendi; müktesebatın alınması, karşılıklı sivil toplum örgütleriyle ilişkilerin kurulması ve halklar arasında irtibatın kurulması ve onun haricinde, Kopenhag Kriterlerinin derinleştirilmesi.

Şimdi, müktesebatın alınması konusunda, ben, buradan Sayın Babacan'a bir soru yöneltmek ve bunun kesinlikle cevabını almak istiyorum. Bu müktesebatın -ki, Avrupa kendi müktesebatının bir kısmını kendisi gözden geçirmek istiyor, fazla bürokratik olduğu için- sosyal ve ekonomik bedeli nedir? Biz, 90 000 sayfayı geçen, 35 kısımdan müteşekkil bir müktesebatı alacağız, bunun müzakerelerine başlıyoruz. Bir tek tarımı ele alırsanız, 10 ile 30 milyar dolar arasında, 10 000 000 insanın yer değiştirmesinin icap ettiği söylenen bir müzakere sürecinden bahsediliyor. Bu, pek tabiî zaman alacak, pek tabiî beş, on, onbeş, yirmi sene alacak; ancak, bu sürecin sonunda geleceğimiz noktada, tarımıyla, sanayiiyle, çevresiyle, geri kalan bütün konularıyla beraber, bu sürecin iktisadî, ekonomik ve sosyal bedeli nedir? Bu konuda Meclisin aydınlatılması lazım. Biz, önümüzde, kaç dolarlık, kaç euroluk ve kaç insanın yer değiştirmesini icap ettirecek, meslek değiştirmesini icap ettirecek bir süreçle karşı karşıyayız, bunu görelim. Bunu kendimizi terbiye etmek için yapacaksak, bu terbiyeye bu maliyetlerle katlanmaya ihtiyacımız yok. Türkiye, insan hakları ve demokratikleşme konusunda, bugünkü Meclisin bugüne kadar gösterdiği basiretli çalışmalara benzeyen çalışmaları kendi başına rahatlıkla yapıp, yürütebilecek imkâna sahiptir. Bunun maliyetlerini bilelim. Tekrar söylüyorum: Türkiye Avrupa'ya, Avrupa Türkiye'ye çapalanmalıdır. Ancak, bu, söylenenin yapıldığı edilgen bir politikayla yürütülecek bir mesele değildir.

Şimdi her ne kadar hükümetimiz istişareye önem verdiğini söylüyorsa, görmüyoruz bu istişareyi. Sayın Ali Babacan'ı dinlerken, katiyen siyasî hiçbir meseleye değinmediğini gördüm. Avrupa meselesini, Avrupa'yla ilişkiler meselesini basit bir teknik müzakereye indirgedi. Konuşmasının başında da, sanki seçim dönemi gelmiş gibi, partisinin yaptığı büyük başarılı hizmetleri anlattı. Biz burada Avrupa Birliğiyle ilişkili siyasî meselelerin de ne olduğunu görmek istiyoruz ve burada tartışmak istiyoruz. Ben bunların bir kısmını müsaade ederseniz sizlere açayım. Bunların bir tanesi Kıbrıs. Sayın Ali Babacan'ın hiç değinmediği Kıbrıs meselesi, Avrupa Birliğinin ek protokolün deklarasyonsuz onaylanması halinde tarama sürecinden sonra müzakerelerin başlayacağını şart koştuğu bir husus. Kıbrıs çok önemli. Açık açık diyorlar ki: "Siz ek protokolü Meclisten geçireceksiniz, bunda bir karşı deklarasyon, yani, Kıbrıs Rum Kesiminin tanınmadığına dair bir ek deklarasyon olmayacak. O şartlarla biz müzakerelere başlarız." Hükümet bu konuda ne düşünüyor? Meclis bu konuda ne zaman bir tartışma başlatacak? Bu konu konuşulmuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Şirin, buyurun.

EMİN ŞİRİN (Devamla)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Keza, yine Mecliste Sayın Başbakanımızın bütçe konuşmasında, Kıbrıs'ta Türk Hükümetinin de teşvikiyle geçen toprak iadesi, 74'ten evvel Rumlara ait olan toprakların iadesi kanununun büyük bir başarı olarak takdimini gördük. Bu, başarı filan değil. Sonuç itibariyle, Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde yürürlüğe konulan bu kanunun Avrupa tarafından kabul edilip edilmeyeceği belli olmadığı gibi, kişisel müracaat hakları ortada durduğu için, Türkiye'nin maruz kalacağı, kalabileceği bedelleri ve tazminatları Kıbrıs'ta toprak olarak ödemek şekline geldi. Türkiye buna nasıl müsaade ediyor, böyle bir kanun nasıl çıkartılıyor?! Bu Arestis kararının ne olduğu Mecliste niye müzakere edilmiyor? Sayın Babacan bize bilgi verirken Kıbrıs Meselesinin bu kadar önemli bir konu olduğuna niye değinmedi?! Bu, sadece teknik bir konu mu?!

Devam edelim; Ermeni meselesi, Ermeni konusu… Avrupa Birliği bu konuda da kesin tavır almış vaziyette. Bizim, Ermenistan'la bütün ilişkilerimizi düzenlememiz gerektiğini söylüyor. Bunu, kendisinin şartı haline getiriyor. Peki biz bu konuda ne yapıyoruz?! Bu konuda, Meclis Başkanımızın da inisiyatifiyle, İngiliz Lortlar Kamarasına yazdığımız bir mektuba, gayet sert, hatta nezaket çerçevesini aşan bir cevap aldık. Bu burada niye tartışılmıyor?! Ermeni meselesi konuşulmadan Avrupa Birliği meselesinde nasıl bir ilerleme kaydedilecek?! Bu konuda da yapıcı olduğunu düşündüğümüz tavsiyemizi müsaade ederseniz size iletelim.

Başbakanımız kendi Parti Grubunda yaptığı bir toplantıda, bir görüşmede, "bizim de Mecliste soykırımı iddia eden devletleri masaya yatıracağımızı ve kendileri hakkında soykırım kararları alabileceğimizi" söylemişti. AK Partili dostlarımız herhalde hatırlayacaklar. Biz de bunu okuduk sitelerinde. Bunlar işin hal çaresi değil. Bu şekilde bu işlerin hallolma imkânı yok. Bu konu, siyasî meseleleri de aşan, hukukî kararlar gerektiren bir safhaya gelmiş vaziyette.

Bugün Fransız Parlamentosunun veya Kaliforniya Eyalet Meclisinin aldığı bir kararı, siz, lobi faaliyetleriyle düzeltemezsiniz. Bunu temin edebilmek için, mutlaka, uluslararası geçerliliği olan bir mahkemede bir tespit davası açtırmanız, bu tespit davası sonucunda soykırımın olmadığını -kendimize güvendiğimize göre- ispat etmemiz, varsa varsa -bizim çok ufak bir dahlimiz olabileceği- insanlığa karşı kusurlar olabildiğini; ama, arada çetelerin, Ermenilerin, Rusların faaliyetlerinin de bu kötü olayda rol oynadığını ispat edecek bir şekle getirmemiz lazım. Bu konuda ne yapıyoruz?!

Avrupa Parlamentosunun kesin kararları var. Bunlar da müktesebatın parçaları haline gelmiş vaziyette. "Siz bu soykırımı tanıyacaksınız" diyor. Buna niye değinmiyoruz?! Bu, sadece basit bir teknik müzakere mi?

Devam edeyim; Patriğin ekümeniklik meselesi… Avrupa, Patriği ekümenlik kabul ediyor. Brüksel'de, Belçika'nın…

MEHMET DÜLGER (Antalya) - Patriğin ekümenikliğini kendi kilisesi kabul etmiyor daha.

EMİN ŞİRİN (Devamla) - Şimdi, Patriğin ekümenikliğini kendi kilisesinin kabul etmemesi…

BAŞKAN - Mehmet Bey, lütfen!..

EMİN ŞİRİN (Devamla) - Mehmet Bey oradan laf atmayın "orada Vatikan olsun" diyen de sizsiniz. Televizyonda sizi izledik "orada bir Vatikan'ın olmasının zararı nedir" diyen de sizsiniz. Mektubunu hatırlıyorsunuz o konuda. Oradan laf atmayın.  (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Şirin, Genel Kurula hitap eder misiniz lütfen!

EMİN ŞİRİN (Devamla) - Bu ekümenliklik konusunda, buraya tayin olan son Amerikan sefiri, Türkiye'ye gelirken en önemli görevinin ekümenikliğin ve Heybeli Adanın açılmasının korunması olduğunu söyleyerek Türkiye'ye geldi. Şimdi, bizim burada Meclis olarak yapmamız gereken bir husus var: Lozan Anlaşmasının kendisinin içinde Patriğin durumuyla ilgili bir husus yok, bunu kabul edelim. Bizim Dışişleri Bakanlığımız, İç işleri Bakanlığımız, Turizm ve Kültür Bakanlığımız hepsi, Lozan'ın anlayışı çerçevesinde, Patriğin, Türkiye'deki Rum Ortodoksların ruhanî hizmetlerini görmek üzere Türkiye'de kalmış olan bir din hizmetlisi olduğunu söylüyorlar. Doğrudur, tutanaklarda bu vardır. Tutanaklarda, İnönü'nün, bu konuda Venizelos'un ve Curzon'un konuşmaları üzerine "ben sizin bu konuşmalarınızı taahhüt kabul ediyorum" demesi üzerine, tutanaklara geçen bir ifadeyle Patrik Türkiye'de kalmıştır; ancak, ondan sonra Türkiye'de herhangi bir hukukî düzenleme yapılmadı. Lozan'dan bugüne kadar geçen 80 küsur senede Türkiye Büyük Millet Meclisi, Patriğin hukukî durumunu düzenlemedi. Dolayısıyla, Patrik kendisi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin cumhuriyet döneminde yaptığı bir düzenleme olmadığı için, Osmanlı döneminin nizamnamelerinin geçerli olduğunu ve kendisinin de ekümenik olduğunun iddiasını devam ettiriyor. Bizim bu konuda bir kanun teklifimiz var, Dışişleri Bakanlığına da yolladık. Burada hükümeti, ciddî olarak bir çalışmaya davet ediyorum. Bu konuda tecrübemiz var. Meclisimiz de, bu konuda, hep beraber hareket edecektir. Patriğin, Lozan Anlaşmasının ruhuna uygun bir şekilde Türkiye'de kalmasını devam ettirecek ve bizim, yurt dışında kullanabileceği bir ekümeniklik kavramının Türkiye'de geçerli olmadığını belirtecek bir kanunî düzenleme yapmamız lazım. Bu, Avrupa müzakereleri için de lazım, ABD'yle münasebetlerimiz için de lazım. Hükümeti bu konuda da göreve davet ediyorum, biz de her türlü desteği vereceğiz.

Son bir konuya daha değinmek istiyorum; o konuya da, Sayın Babacan, değinmedi. Avrupa Birliğiyle yapılan müzakereler sürecinde, ister istemez, iç iş, dış iş diye bir şey kalmıyor. Avrupa Birliğinin, bugün, bazı üyeleri, tanısak da tanımasak da Kıbrıs Rum kesimi, Abdullah Öcalan'a pasaport veren, PKK'ya kamplar açan bir ülke; şimdi bizim ortağımız oluyor, daha bu konular hallolmadan ortağımız oluyor. Kıbrıs meselesi hallolmadan bizden limanlarımızı açmamız isteniyor. Bu arada, hükümetimize, müsaadenizle, çok ciddî bir tenkidim var. Loizidu davasının kararını kabul etmekle Türkiye'yi çok sıkıntılı bir duruma soktunuz. Burada, gayet tecrübeli, Dışişleri Bakanlığının eski mensubu olan arkadaşlarımız var, AK Parti sıralarında oturuyorlar. Loizidu davasının gerekçeli kararını okuduğunuz zaman, Türkiye niye mahkûm oldu diye bakarsanız Kıbrıs'taki davada, Loizidu kararının gerekçesinde, üç yerde, Türk Ordusunun Kıbrıs'ta işgalci olduğunu söylüyor Loizidu kararı. "Türk Ordusu Kıbrıs'ı işgal etmiştir, bu işgal dolayısıyla hanımefendi evine gidememektedir. Dolayısıyla, Türkiye suçludur ve tazminata mahkûm olacaktır" diyor, Arestis kararı da öyle. Türk Ordusunun Kıbrıs'ta işgalci olduğundan bahsediyor. Biz bu kararları nasıl kabul ettik?! Biz, Türk Ordusunun Kıbrıs'ta işgalci olduğunu beyan eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını nasıl kabul ettik? Biz bunları kabul ettikten sonra yarın öbür gün ne yapacağız?

Bakın, bu kararların kabulü nerelere kadar gidebilir; bugün Gümülcine'yi temsil eden, oralardan gelmiş, bağrı yanık milletvekili arkadaşlarımız var. Serbest dolaşım kapsamı içinde Kıbrıs'ın hükümran bir devlet olduğunu kabul ettiremezsek, bunun egemenliğini savunamazsak, o zaman başımıza gelecek şey -yarın öbür gün- Ermeni diasporasının veraset hakları çerçevesinde buradaki tapularını istemesidir; Rumların Kıbrıs'taki bütün mallarını istemesidir; İstanbul'dan giden Rumların varislerinin Türkiye'deki bütün tapulu mallarını tekrar istemesidir. Bunların yolu açılıyor. Bu müzakerelere dikkat etmemiz lazım.

Kıbrıs meselesine de bu vesileyle tekrar döneyim. Kıbrıs meselesi, bundan sonra, görülüyor ki, Avrupa Birliğinin, maalesef, bir meselesi haline geldi. Bunu, artık Birleşmiş Milletler kapsamında görüşme imkânını bulamıyoruz; çünkü, empati yaptığımız zaman Rumların ne kadar kuvvetli bir duruma geldiğini ve Avrupa Birliğini ellerinde tuttuğunu görüyoruz. Burada, hükümetimizden ricamız -burada da yüzde 100 desteğimize sahip olacaksınız- Kıbrıs'taki bundan sonraki tek çare, Kıbrıs Türk Devletinin; yani, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bağımsızlığının kabulünün bütün dünyada talep edilmesidir. Bu talep karşısında hükümran bir devlet olarak Kıbrıs Türk Devleti konfederasyona girebilir, federasyon lafı bu saatten sonra geçerli değildir ve konfederatif bir sistemde Avrupa Birliğine girebilir. Bu şekilde Kıbrıs'ın hallolma imkânı vardır. Aksi takdirde, bu şekildeki bir inat bizi çok büyük bir sıkıntıya sokacaktır. Kıbrıs'ın tek hal çaresi, bağımsızlığının dünyada kabulü ve bir konfederasyonun kurulmasıdır.

Özetle şunları söylemek istiyorum: Bugün Sayın Babacan'ın verdiği izahatlar bizi katiyen tatmin etmedi. Bu, siyasî konulardan uzak basit bir teknik müzakere değildir. Burada, hükümetten ricamız -çünkü, biz talep ettiğimiz zaman derhal reddediyorsunuz- bir genel görüşme talebini, lütfen, siz getirin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şirin, lütfen, toparlar mısınız.

Buyurun.

EMİN ŞİRİN (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

…Avrupa Birliği meselesini genel bir şekilde, açık bir şekilde, hükümetin Türkiye'yi koruyacak, edilgen olmayan bütün tavırlarını da destekleyecek şekilde burada görüşelim. Kıbrıs meselesi önümüze geldiği zaman Kıbrıs'ın bağımsızlığı için atacağınız her adımı, bağımsızlığının tanınması için atacağınız her adımı destekleyelim.

Ekümeniklik meselesini halledelim. Ermeni meselesinde size yüzde 100 destek olalım. Ancak, yurt içindeki gelişmelere de dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu Avrupa Birliği müzakereleri, Lagendjik gibi bazı adamların buraya komiser gibi gelip konuşmalarına sebep oluyor. Biz de, Türklük, Türkiyelilik gibi söylemlerin içinde kendimizi, maalesef, göstermeye başladığımızda, bundan da cesaret alıp bölücülüğü destekliyorlar. Avrupa sürecinin, bölücülüğe de hizmet etmeyen bir süreç olması lazım, hükümetin de bu konuda fevkalade dikkatli olması lazım.

Size, son olarak bir şey söyleyeyim: Bizim, Kopenhag Kriterlerini yeteri kadar uygulamadığımızı söyleyen ve bir yazarın, Ermeni meselesi dolayısıyla mahkemeye verilmesini bir protesto vesilesi yapan hükümetimize bir kitap göstereceğim; yazan Abdullah Öcalan, yazım tarihi 2004. Kitabın arkasında, 27 Nisan 2004, tek kişilik tutukluevi, Mudanya Bursa, Abdullah Öcalan imzası var. Türkiye, bandrollü olarak Öcalan'ın kitabını satabilecek siyasî olgunluğa gelmiş vaziyette, 2004'te basılan kitabı biz burada satıyoruz. Herhalde, bu durumda da, Kopenhag Kriterlerinin nereye kadar geldiğini hep beraber görmüş olduk.

Çok teşekkür ederim. (Anavatan Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şirin.

AK Parti Grubu adına söz isteyen, Düzce Milletvekili Yaşar Yakış.

Buyurun Sayın Yakış. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YAŞAR YAKIŞ (Düzce) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği konulu bu oturumda, AK Partinin görüşlerini Yüce Kurulunuzla paylaşmak için huzurunuzdayım; sözlerime başlamadan önce, geçmiş Kurban Bayramınızı da kutluyor, hepinize saygılarımı sunuyorum.

Bugünkü toplantımızda, Avrupa Birliğiyle ilgili iki konuyu konuşacağız. Sayın Emin Şirin, konunun biraz teknik olduğunu söylemişti; aslında, onun söylediğinden biraz daha teknik olduğunu bu izahatımdan sonra hepimiz göreceğiz.

Bugün görüşeceğimiz iki konudan bir tanesi, Sayın Babacan'ın da belirttiği üzere, Avrupa Komisyonunun hazırladığı 2006 yılı yasama ve çalışma programıyla ilgilidir. İkinci konu ise, yine bu programın içindeki faaliyetler arasında bir tanesinin "ikincillik denetimi" adı verilen bir sürece tabi tutulmak üzere seçilmesi ve Avrupa Birliği makamlarına bildirilmesi içindir. 2006 yılının yasama ve çalışma programının görüşülmesi "Avrupa bilincinin artırılması" adı verilen bir proje çerçevesinde gerçekleşmektedir.

Avrupa Birliği, Avrupa halkını, Avrupa Birliğiyle ilgili konular hakkında, gelişmelerle ilgili daha yakından ilgilendirmek için çeşitli inisiyatifler almaktadır. Bu inisiyatifler, şimdi, artan ölçüde gündeme gelmeye başlamıştır. Bunun nedeni, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin kamuoylarında Avrupa Birliğine yönelik olumsuz algılamalardır. Bunun yanı sıra, diğer bir neden olarak da, Avrupa kamuoyları üzerinde son genişleme dalgasının yarattığı rahatsızlıkları da gösterebiliriz.

Avrupa üyesi vatandaşları, Birliğin aldığı kararlara kendilerinin katılamadıklarını, kendilerinin bu kararın uzağında kaldığını hissetmekte ve alınan kararların oluşumuna daha yakından katılmak istemektedirler. Halbuki, bu kararların sonuçlarını her gün hayatlarında hissetmekte, sadece uzak bir yerde alındığını ve kendilerine yabancı olduğunu ileri sürmektedirler.

Ben, şimdi, önce, bu konunun, şu anda görüştüğümüz konunun gündemimize nasıl geldiği hakkındaki gelişmeleri size arz etmek istiyorum. Bugünkü toplantıya şöyle geldik: Avrupa Parlamentoları Başkanları diye bir konferans var. Bu konferans, 6-7 Mayıs 2005 tarihlerinde Budapeşte'de bir toplantı yaptı. Bu toplantıda Türkiye Büyük Millet Meclisini Sayın Ali Dinçer temsil etmiştir.

Bu toplantıda, başka bir Avrupa Birliği forumu olan, COSAC adı verilen forumda kabul edilmiş bir deklarasyon parlamento başkanları tarafından da benimsenmiştir. Bilindiği üzere, COSAC, Avrupa Birliği ülkelerinin ulusal parlamentolarındaki Avrupa Birliği komisyonlarını bir araya getiren bir organdır, bir forumdur. Bu COSAC toplantısında kabul edilmiş olan deklarasyonun uzun adı şudur: Avrupa Tartışmasında Ulusal Parlamentoların Rolü, Avrupa Bilincinin Artırılması. Başlık böyle. İşte, parlamento başkanlarının Budapeşte Konferansında, Avrupa Komisyonunun yıllık yasama ve çalışma programları hakkında her yıl ulusal parlamentolara yapma çağrısında bulunduğu bu deklarasyondan kaynaklanmaktadır. Bugünkü toplantımız da, işte, o davet çerçevesinde, Avrupa ülkelerinin parlamento başkanlarının konferansında alınan o karar çerçevesinde gerçekleşmektedir. Bu toplantıda ne yapacağız, asıl bizden istenen nedir? Bu toplantıda, Avrupa Komisyonunun kabul ettiği 2006 yasama ve çalışma programlarını geliştirmek suretiyle, Türk kamuoyunda Avrupa Birliği bilincinin artırılmasına katkıda bulunacağız ve kamuoyumuzun Avrupa konusunda bilgilendirilmesine katkıda bulunacağız. Öte yandan, aynı şekilde, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin kamuoylarının da Türkiye'yi daha iyi tanımalarına çaba sarf etmeliyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Babacan, Avrupa Birliğinin yasama ve çalışma programı konusunda doyurucu açıklamalarda bulunduğu için, program hakkında, ben, ayrıntıya girmeyeceğim. Söz konusu programda, 2006 yılı, Avrupa Birliğiyle ilgili sorunlarda görülen iletişim eksikliklerini gidermek için önemli bir yıl olarak kabul edilmektedir.  Takdir edeceğiniz üzere, 2006'nın Avrupa Birliğinde iletişim yılı olarak öngörülmesi, Türkiye için de çok büyük önem arz etmektedir. Avrupa Birliğiyle katılım müzakerelerini sürdürdüğümüz bir süreçte,  iletişimin gerekliliği bağlamında, aşağıdaki iki sorunun özellikle üzerinde  durmamızın yararlı olacağını düşünüyorum.

Birinci soru: Ülkemizde Avrupa Birliği bilincinin artırılması ile Avrupa Birliğine katılma sürecinde olan Türk kamuoyunun bilgilendirilmesi ve Türk kamuoyunca katılım sürecine destek verilmesi konularında Parlamento olarak neler yapabiliriz: Bu, birinci soru. İkinci soru: Avrupa Birliği kamuoylarına Türkiye'yi daha iyi tanıtmak için Avrupa kamuoylarının Türkiye'ye yönelik olumsuz yaklaşımlarını ve önyargılarını ortadan kaldırmak için Parlamento olarak neler yapmalıyız? Bu iki sorunun da özellikle altını çizmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana en önemli proje olan Avrupa Birliğine katılım projesinde, geçtiğimiz yıl önemli bir eşik aşılmıştır. Türkiye, Avrupa Birliğiyle  katılım müzakerelerine başlamıştır. Artık, müzakereler, kendi mecraında teknik ağırlıklı olarak ve belki de zaman zaman siyasî etkilerin gölgesinde devam edecektir. Bu sürecin ilerlemesinde her ne kadar teknik ve siyasî konular büyük önem taşısa da, Türk ve  Avrupa Birliği kamuoylarının onayını almayan bir projenin gerçekleşmesi, pek tabiî ki, mümkün değildir. Diğer bir ifadeyle, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında tüm teknik ve siyasî sorunlar çözümlense dahi, eğer Türkiye kamuoyu ve Avrupa Birliği ülkelerinin kamuoyu bu katılımı uygun görmüyorsa, bu katılım gerçekleşemeyecektir.

Bu gerçekten hareketle, Parlamento olarak bizim de, Türk ve Avrupa Birliği kamuoylarına yönelik çalışmalarımızı önce bir çerçeveye sokmamız lazım, sonra da bu çerçevedeki hedeflere nasıl ulaşabileceğimizi görüşmeye başlamamız lazım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; müzakere eden ülkeler için her ne kadar müzakereler Brüksel'de gerçekleşse de, Polonya ve Çek Cumhuriyetleri başmüzakerecilerinin, müzakereler konusunda yaptığımız görüşmelerde bize dile getirdikleri bir hususu ilgi çekici buluyorum; çoğunuz bunu gazetelerde okumuşsunuzdur: Polonya başmüzakerecisi, müzakerelerin yüzde 10'unun Brüksel'de, yüzde 90'ının Polonya'da cereyan ettiğini söylemiştir. Çek Cumhuriyetinin başmüzakerecisi ise, müzakerelerin yüzde 5'inin Brüksel'de, yüzde 95'inin kendi ülkesinde yapıldığını söylemiştir. Takdir edeceğiniz üzere, bu açıklamalar, müzakereleri sürdüren ülkelerin kamuoylarının bu müzakereler süreci için ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Biz de, kamuoyunu en iyi temsil eden bir kuruluş olarak, bunu her zaman göz önünde  bulundurmak durumundayız.

Diğer bir ifadeyle, kamuoylarının desteğini almayan müzakerelerin başarıyla sonuçlanması mümkün değildir. Bu itibarla, biz, Parlamento olarak, eğer Avrupa Birliği sürecine inanıyorsak -ki, hepimizin inandığından benim tereddüdüm yok- Türk kamuoyunun bu sürece gerekli desteği vermesine, bu sürece nasıl katkıda bulunacaksak, o katkıları sağlamamız lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yakış, buyurun.

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) - Tüm siyasî partilerin, ilgili kurumların, ilgili hükümet dışı kuruluşların, kamuoyumuzun doğru bilgilendirme ve yönlendirme misyonlarına katkıda bulunması gerektiğine inanıyorum.

Peki, Türk kamuoyunun tamamı bu süreci desteklese, bu destek Avrupa Birliğine katılmamızı sağlamaya yeterli olacak mıdır; hayır. Asıl, madalyonun öteki yüzü önemlidir; o da, Avrupa Birliği kamuoylarıdır. Bizlerin, bir taraftan kendi kamuoyumuzu aydınlatmaya çalışırken, öte yandan Avrupa Birliğine de Türkiye'nin ne gibi katkılarda bulunabileceğini onlara anlatmaya çalışmamız lazım.

"Eurobarometer" adı verilen Avrupa çapındaki kamuoyu araştırmalarının en son verilerine göre, Avrupa Birliğinde Türkiye'ye destek sağlayanların oranı yüzde 31 civarındadır. Bu oranın bu kadar alçak kalması halinde, Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılmasının ne kadar güç olacağını takdir edeceksiniz.

Türkiye'nin üyeliğini referanduma sunmaya karar verdiğini belirten, bunu açıklayan iki ülke vardır; Fransa ve Avusturya. İleride başka ülkeler de bu yola gidebilecektir. Bu, o ülkelerin hükümran kararlarıdır; onlara kolay kolay bir şey söyleyemeyiz. Bizim, onun için, o hükümetleri de aşıp, bu kararı veren hükümetleri de aşıp, o ülkelerin kamuoylarına ulaşıp, Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılmasının kendilerine ne kadar yararlı olacağını onlara anlatmaya çalışmamız lazım.

Aday ülke ve üye ülkelerin kamuoylarının birbirine yaklaştırılmasına yönelik bir çalışma var biliyorsunuz. "Sivil toplum diyaloğu" veya "siyasî ve kültürel diyalog" adı verilmektedir buna. 17 Aralıkta Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen bildirgede buna "üçüncü ayak", "üçüncü sütun" adı verilmektedir. Bu üçüncü sütunda sivil toplum diyaloğu önplana getirilmektedir. Çerçeve Belgesinde, müzakere sürecine paralel olarak, Avrupa Birliğinin, her aday ülke için yoğun bir siyasî ve kültürel diyalog içine gireceği, insanları bir araya getirerek, kapsayıcı bir diyalogla kamuoylarının dahil olacağı hususuna yer veriliyor.

Bu çerçevede, Avrupa Birliği Komisyonu, sivil toplum diyaloğu hakkında, 29 Haziran 2005 tarihinde bir belge hazırlamıştır. Bu belgeyi, kamuoylarına yönelik çalışma ve faaliyetlerde önemli bir referans belgesi olarak görüyoruz.

Parlamento Başkanları Toplantısında alınan karara göre, şu anda yapmakta olduğumuz görüşmenin birinci bölümünü 16 Aralık 2005 tarihine kadar tamamlaması gerekiyordu. Ondan sonra, bu müzakere tamamlandıktan sonra, 13 Ocak 2006 tarihine kadar da, demin bahsettiğim ikincillik denetimine tabi tutulması, önerilecek olan başlığın seçilmesi ve COSAC yetkililerine bildirilmesi gerekmekteydi. Bayram tatili nedeniyle ve bütçe görüşmeleri nedeniyle, bu süre bitimlerine uymak mümkün olmamıştır; fakat, gecikmiş dahi olsa, biz bunu, bu görüşmeyi bugün gerçekleştiriyoruz ve sonucunu, Avrupa Birliği makamlarına ileteceğiz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hiçbir şey görüşmedik ki!

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) - Yüksek malumlarınız olduğu üzere, ulusal parlamentoların, hem Avrupa Parlamentosu üzerinde hem de Avrupa Birliği Konseyi üzerinde "ikincillik denetimi" adı verilen bir denetim yetkileri vardır.

Şimdi, ikincillik denetiminin ne olduğu konusunda bir iki cümle söylemek istiyorum. İkincillik ilkesi, çeşitli Avrupa Birliği belgelerinde, oldukça ayrıntılı şekilde tanımlanmıştır. Bu tanımlara göre ikincillik ilkesi, ulusal parlamentolara verilmiş olan bir yetkinin ikincil düzeyde, tali düzeyde Avrupa Birliği organları tarafından da kullanılmasıdır. Yani, birincil düzeyde yetki, ulusal parlamentolardadır; ancak, ikincil düzeyde Avrupa Birliği organları, yani, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği Konseyi, yasa yapma yetkisini, ancak o şartla, ikincil düzeyde kullanabilmektedir.

Bu ilke için Türkçede, bazen "niyabet ilkesi" veya "yetki ikamesi" ibaresi de kullanılmaktadır; çünkü, Avrupa Birliği makamları, ulusal parlamentoların yerine geçerek o yetkiyi kullanmaktadır.

Avrupa Birliğinde yürürlükte olan kurallara göre, çeşitli Avrupa Birliği organlarının yasama yetkilerini kullanabilmeleri için, bu yetkinin bir Avrupa Birliği yasası tarafından, Avrupa Birliğinin o organına verilmiş olduğunun açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Eğer, açıkça belirtilmemişse, o yetki, ulusal parlamentoların uhdesinde kalmaktadır. Genel kural bu olmakla birlikte, Avrupa Birliği organları, yani, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği Konseyi, bazı hallerde bunun dışında da yetki kullanabilmektedir. Ancak, bu yetkinin geçerli olabilmesi için, şu iki koşuldan en az birinin yerine gelmesi gerekiyor: Bir işlem, üye ülkeler tarafından yapıldığında öngörülen hedefe ulaşılamayacak ise, o zaman Avrupa Parlamentosu veya Avrupa Konseyi bu işe el atabilir. İkincisi, öngörülen faaliyetin büyüklüğü veya doğuracağı sonuçlar bir ülke devletinin imkânlarını aşıyorsa ve bu nedenle o işin Avrupa Birliği tarafından yapılması daha uygunsa, yine o takdirde Avrupa Birliği o işe el atabilir. Bu şartlar yerine gelmemişse, yetki sizlerindir, ulusal parlamentolarındır ve ulusal parlamentoların bu işi denetleme yetkileri vardır.

Eğer, Avrupa Birliğine üye ülkelerin parlamentolarından üçte 1'i, Avrupa Parlamentosunda veya Avrupa Birliği Konseyinde ele alınan herhangi bir yasanın bu ikincillik kuralına -demin söylediğim kurala- aykırı olduğu sonucuna varırsa, bu hususu Avrupa Parlamentosuna veya Avrupa Birliği Konseyine bildirmek durumundadır. Tasarıyı sevk eden Avrupa Birliği organı da, yani, Konsey veya Avrupa Birliği Parlamentosu, yapılan itirazı inceledikten sonra üç yoldan birini benimseyebilmektedir: Ya tasarıyı değiştirebilir ya tasarıyı geri çekebilir veya tasarıyı sevkte ısrar edebilir. Bu üç hareket tarzından hangisini benimserse benimsesin, buna bir gerekçe göstermesi lazımdır o Avrupa Birliği makamının. Ulusal parlamentoların Avrupa Birliği organlarınca önerilen tasarıları ikincillik ilkesine aykırı bulduğunu ileri sürmelerine rağmen eğer Avrupa Birliği organları bu tasarıyı sevkte direnirlerse, ulusal parlamentoların, o zaman, bu uyuşmazlığı Avrupa Adalet Divanına, yani Lüksemburg Mahkemesine götürme hakları vardır.

İkincillik konusu biraz ayrıntılı bir konudur; fakat, o ayrıntılara ben girmek istemiyorum; ancak, bir hususun, yine ikincillik çerçevesindeki bir hususun üzerinde durmak istiyorum; buna da "erken ihbar mekanizması" deniyor. Bu mekanizma, bir tasarının ikincillik ilkesine aykırı olduğunun ileri sürülmesi ve Avrupa Birliği Komisyonunun bu tasarıyı yeniden gözden geçirmeye davet edilmesidir. Futboldan esinlenerek bu mekanizmaya, bu sürece "sarı kart ve kırmızı kart aşamaları" adı verilmektedir.

Sarı kart aşaması şudur: Sevk edilen bir tasarı, yani Avrupa Parlamentosunda ele alınan veya Avrupa Birliği Konseyinde ele alınan bir tasarıya üye devlet parlamentolarından en az üçte 1'i veya dörtte 1'inin karşı çıkmasını sağlamaya kadar varan işbirliğine "sarı kart aşaması" deniyor. Parlamentolar, tasarının ikincillik ilkesine aykırı olduğunu tasarıyı sevk eden Avrupa Birliği organlarının dikkatine getirmekte, bir ön uyarıda bulunmuş olmakta, yani sarı kart göstermiş olmaktadır. Buna biz "siyasî denetim" de diyebiliriz.

Sarı kart aşamasından sonra bir de kırmızı kart aşaması var; o da şu: Kırmızı kart aşaması, bir Avrupa Birliği organının, ulusal parlamentolar tarafından yapılan itiraz değerlendirildikten sonra, tasarıyı sevk etmede ısrar etmesi halinde işin Avrupa Adalet Divanına, yani Lüksemburg Mahkemesine intikal ettirilmesidir. Buna da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yakış, lütfen toparlar mısınız.

Buyurun.

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Türkiye henüz Avrupa Birliği üyesi olmadığına göre bu konuların içine bu ölçüde girmenin bir anlamı var mı sorusu aklınıza gelebilir. Bence var, hem de birkaç sebepten ötürü. Birincisi, gerek COSAC'ın Dönem Başkanı Lord Grenfell gerekse Danimarka Parlamentosunun Başkanı -o da Parlamento Başkanlarının dönemsel Başkanı sıfatıyla- Sayın Meclis Başkanımıza birer mektup göndermişler ve bu mektuplarla, bu egzersizlere katılmaya Türkiye'yi de, Türk Parlamentosunu da davet etmişlerdir. Dolayısıyla, bu davete icabet etmemek için bence hiçbir sebep yoktur, icabet etmemiz lazım, o davete uymamız lazım.

İkincisi, Avrupa Birliğinin tüm mekanizmalarına ünsiyet kesbetmek için, bu mekanizmaları Yüce Meclisimizde işletmemiz lazımdır. İşletmeliyiz ki, yetkilerimizin ne olduğunu, bu yetkilerin sınırlarının ne olduğunu, öteki ülkelerin bu yetkileri nasıl kullandıklarını yaşayarak öğrenelim. Aksi takdirde, ileride üyesi olacağımız bir kulübün kullandığı mekanizmalar, işlettiği mekanizmalar konusunda bizim bilgilerimiz eksik kalacaktır.

Üçüncüsü, alınmakta olan bu kararlar, yani, Avrupa Parlamentosu tarafından veya Avrupa Birliği Konseyi tarafından alınmakta olan bu kararlar, pek tabiî ki, sonradan Avrupa müktesebatının bir parçası olmaktadır ve Türkiye, o müktesebatı kabul edecektir. Müktesebatın bu oluşması aşamasında bize katkıda bulunma imkânı verilmişken, bu yetkiyi bu imkânı kullanmamak, pek tabiî ki, yanlış olurdu.

Dördüncüsü de, ikincillik incelemesi sırasında, ikincillik denetlemesi veya incelemesi sırasında, böyle bir incelemeyi yapmak için donanımlara sahip olup olmadığımızı da anlamış oluyoruz bu sayede. Bu da eksiklerimizi tamamlamak için önemli bir husustur.

Yüce Meclisimiz, hangi kanunun ikincillik denetimine tabi tutulacağını, eğer bu forumda, bu oturumda belirlerse, Sayın Meclis Başkanlığımız bu sonucu muhataplarına iletecektir. Eğer bugünkü oturumda, Sayın Meclis Başkanımızdan istendiği şekilde, hangi konuda ikincillik denetimine sunulacağı meselesinde bir karara varamazsak, belki, o zaman, Meclisimizdeki Avrupa Birliği Uyum Komisyonunu bu işle görevlendirebilir ve söz konusu komisyon, önümüzdeki toplantıda, ilk toplantısında bu konuyu müzakere eder ve Sayın Meclis Başkanımıza gönderilen listede, Avrupa Birliğinin 2006 yılındaki çalışma faaliyetini içeren listede hangi konunun ikincillik denetimine tabi tutulacağı konusunda Avrupa Birliği Uyum Komisyonumuz bir karar alır; isterseniz Genel Kurula, isterseniz Sayın Meclis Başkanına sunar; Meclis Başkanı da, bu hususu, Avrupa Birliği yetkililerine iletir.

Dolayısıyla, bugünkü Genel Kurulda bizden yapılması istenen iki şey vardı. Bir tanesi, Avrupa kamuoyunda Avrupa bilincini artırmak; dolayısıyla, 2006 programını görüşmekti. İkincisi de, bu programda yer alan konulardan bir tanesini seçip, COSAC çerçevesinde, ikincillik denetimine bu maddeyi tabi tutalım diye öneride bulunmaktı.

Bu düşüncelerle, sözlerime son veriyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yakış.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Onur Öymen, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz konusunda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere, söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Pek çok arkadaşımız, hükümetin Yüce Meclise Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz konusunda bilgi verme arzusunu sevinçle karşılamıştı, böylelikle hükümetin Meclisi devreye sokma iradesini göstereceğini düşünmüştü; fakat, biraz önce, çok değerli arkadaşımız Sayın Yaşar Yakış da açıkladı ki, bu, aslında, hükümetin bir girişimi değil, Avrupa ülkelerinin parlamento başkanlarının önerisi üzerine, COSAC'ın bir girişimidir. O bakımdan, öyle de olsa, böyle de olsa, bu konunun hükümet tarafından gündeme getirilmiş olmasını, biz, gene de memnuniyetle karşılıyoruz. Dilerdik ki, böyle bir dış uyarı olmadan, hükümet, Parlamentonun önemini idrak ederek, bu meseleleri, Yüce Meclisin huzurunda görüşmeye açsın.

Değerli arkadaşlar, biraz önce, Sayın Bakanın konuşmasını dinledik. Doğrusunu isterseniz, biz, Sayın Bakanın, bu toplantıya çok hazırlıklı gelerek, önümüzdeki sorunlar nelerdir, güçlükler nelerdir, bunlarla nasıl mücadele edeceğiz, bu güçlükleri nasıl aşacağız, hükümetimizin programı nedir, bu konularda, bunları söyleyeceğini bekliyorduk. Çok iyimser bir hava içinde, işlerin sorunsuz yürüdüğü izlenimini verecek tarzda bir konuşma yaptı ve öze ilişkin konuların hiçbirine değinmedi. Onun için, ben, müsaadenizle, bu konuları Yüce Meclisin bilgisine sunmak istiyorum. Belki, daha sonra Sayın Bakan bunlar hakkında görüşlerini açıklamak lütfunda bulunurlarsa, biz de onları öğrenmiş oluruz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğinin 3 Ekim tarihli Müzakere Çerçeve Belgesi, 9 Kasım tarihli İlerleme Raporu ve 12 Aralık tarihli Katılım Ortaklığı Belgesiyle ilgili görüş ve endişelerimizi daha önce dile getirmiştik. Ne yazık ki, geçtiğimiz günlerde, bu endişelerimizin birer birer gerçekleştiğini görüyoruz; bundan büyük bir üzüntü duyuyoruz. Şimdi, Sayın Bakan diyor ki: İşte, tarama süreci, bazı bölümlerde bitti; bunun tabiî süreci, prosedürü devam ediyor, yakında bölümlerin müzakeresine başlayacağız. Acaba Avrupalılar da öyle mi diyor? Acaba Avrupalılar da bu kadar iyimser mi? Bakınız, 1 Ocak 2006 tarihli International Herald Tribune Gazetesini açınız. O gazetede, şu anda Avrupa Birliği Dönem Başkanlığını üstlenmiş bulunan Avusturya Başbakanı Schüssel'in demeci var. Ne diyor Schüssel; "Türkiye Avrupa Birliğine hiçbir zaman üye olmayabilir" diyor. Sorun burada. Bir AB üyesi ve şu anda dönem başkanı bir ülkenin başbakanı "Türkiye hiçbir zaman üye olmayabilir" diyor. Peki, Dışişleri Bakanı ne diyor  -aynı gazeteyi açın- Avusturya'nın Dışişleri Bakanı "bizim dönem başkanlığımız sürecinde Türkiye ile bölüm müzakerelerinin hiçbirine başlanmayabilir" diyor. Hani hemen başlıyorduk?! Avusturyalı dönem başkanı bunları söylüyor. Ondan sonra, belki bazı telkinlerle azıcık görüşlerini yumuşattılar, geçtiğimiz birkaç gün içinde biraz daha yumuşak ifadelerde bulundular; ama, bunları dikkatinize sunuyorum.

Peki "Türkiye hiçbir zaman üye olmayabilir" diyor, müzakereler henüz sonuçlanmamıştır diye düşünebilirsiniz; acaba, diğer aday ülkeler için de mi bunları söylüyor? Acaba, Avusturya Başbakanı diğer aday ülkeler de hiçbir zaman üye olmayabilir diyor mu; hayır, demiyor, tam tersini söylüyor. Gene kendi sözlerini naklediyorum: "Hırvatistan ve Makedonya üye olacaklardır" diyor; ama "Türkiye'nin katılımı belirsizdir" diyor.

İşte biz, öteden beri, Yüce Meclisin huzurunda bu endişeyi dile getiriyoruz. Aşırı iyimserlikle bizim gideceğimiz fazla bir yer yoktur. Bu sorunları,  bu sıkıntıları, bu güçlükleri, bu engelleri göremezsek eğer, ileride çok daha büyük güçlüklerle ve sıkıntılarla karşılaşabiliriz.

Değerli arkadaşlarım, mesele bundan ibaret değil. Bakınız, Avusturya'da, iktidardaki Avusturya Halk Partisi üyesi ve Graz Belediye Başkanı Siegfried Nagl ne diyor; o da, birkaç ay önceki, Avusturya televizyonu ORF'ye demecinde, aynen şöyle diyor: "Türkleri oturma odamızda istemiyoruz. Biz Türkiye ile evlenmek istemiyoruz. Türkiye AB'ye girerse, herkese bu Avrupa'nın ortadan kalkacağını garanti ederim. Graz Şehri, Avrupa'nın batısını korumak için Türklere karşı yüzyıllarca önce kale görevi görmüştür. Şimdi de Türklere karşı aynı kale görevini göreceğiz."

Şimdi, karşımızdaki insanlar bunları söylüyor. Sayın Bakan, sizin aşırı iyimserliğiniz nereden kaynaklanıyor? Biraz önce Sayın Yakış çok haklı olarak söyledi; Fransa ile birlikte Avusturya da referandum yapmayı öngörüyor Türkiye'nin üyeliği konusunda. Peki, bugün referandum yapılsa sonuç ne çıkacak? Hemen söyleyeyim: Avusturya'da yapılan son kamuoyu yoklamasında, Türkiye'nin üyeliğini destekleyenler yüzde 10, Türkiye'nin üyeliğine karşı olanlar yüzde 80, kararsızlar yüzde 10. Avusturya'da tablo bu; birçok Avrupa ülkesinde tablo bu.

Bakınız, gene Sayın Yakış söyledi; bugün Avrupa Birliği ortalamasında halkın sadece yüzde 31'i Türkiye'nin üyeliğini destekliyor, yüzde 52'si açıkça karşı olduğunu söylüyor ve gerisi de çekimserdir, kararsızdır.

Şimdi, önümüzdeki tablo bu. Bu tabloya doğru teşhis koyacağız, bu tablonun çıkardığı sonuçları birlikte değerlendireceğiz ve bunların üstesinden nasıl geliriz, nasıl aşarız, onlara bakacağız. Böyle iyimser mesajları birbirimize vererek fazla ilerleyemeyeceğiz diye düşünüyoruz.

Şimdi, hükümet, çok şey yaptığını söylüyor, çok başarılı olduğunu söylüyor; hükümettir, hakkıdır, söyleyecek. Avrupa, hükümetin bu başarısını nasıl değerlendiriyor veya bu icraatını nasıl değerlendiriyor… Finlandiyalı, genişlemeden sorumlu Olli Rehn'in sözlerini okuyoruz; diyor ki: "Türk Hükümeti üyeliğin gerektirdiği reform sürecini sürdürmekte yavaş ve isteksiz davranmaktadır." İşte, Avrupalılar sizi böyle görüyor. Sizin kendinizi nasıl gördüğünüz önemli değil, onların sizi nasıl gördüğü önemli.

Şimdi, Avrupa Birliği, Türkiye'ye yönelik olarak, resmî belgelerinde çok ciddî eleştirilerde bulunuyor ve bazı beklentilerini dile getiriyor değerli arkadaşlarım. Bunlara birazdan değineceğim; ama, şimdiden şu kadarını söyleyeyim: Bu beklentilerin başında, Kıbrıs meselesiyle ilgili beklentiler gelmektedir. Kıbrıs'ta bizden çok önemli tavizler bekliyorlar. Resmen belgelerine yazdılar. Diyorlar ki: "Kıbrıs Rum uçaklarını havaalanlarınıza alacaksınız ve Kıbrıs Rum gemilerini limanlarınıza alacaksınız ve bunun için de ek protokolü, süratle, hiçbir deklarasyon ve rezerv olmadan, Meclisinizden onaylayacaksınız." Hükümet ne diyor; hükümetimiz "efendim, Kıbrıslı Türklere yönelik ambargolar kalkmadan bunu yapmayız" diyor. Öyle mi diyor?  Sayın Başbakanın ve Bakanın demeçleri var. Birkaç gün önce okuduk. Sayın Başbakan, verdiği bir demeçte "ek protokolü onay için Meclise getireceğiz" diyor. Acaba bu meseleler çözüldü de bizim mi haberimiz olmadı; acaba ambargolar kalktı da kamuoyuna mı açıklanmadı?! Nereden çıkarıyoruz bunu; bu iyimserlik nereden kaynaklanıyor; bilmiyoruz; ama, değerli arkadaşlarım, size şunu söyleyeyim: Bazı işaretler var. Bu işaretlerden biri şu: Türkiye, Avrupa Birliğiyle sivil havacılık konusunda bir sözleşme imzalamak için müzakerelere başlamıştır. Bu müzakerelerin sonucunda, bütün Avrupa Birliği ülkelerinden Türkiye'ye serbestçe uçak seferleri yapılacaktır. Aynı zamanda, buradan, bu Meclisin kürsüsünden hükümeti çok ciddî biçimde uyarıyorum; bu sözleşme Türkiye'nin üyelik sürecinin gereği değildir ve eğer yapılırsa, başta Türk Hava Yolları olmak üzere, pek çok sivil Türk uçak şirketine büyük zararlar verecektir, belki de bazılarının iflasına yol açacaktır. Eğer, hükümete bu konuda henüz yeterince bilgi verilmemişse, uzmanlarına danışmasını tavsiye ederim; ama, şurası muhakkak ki, Kıbrıs konusunda, Rum uçaklarını Türk havaalanlarına indirme zorunluluğu getirecektir. Hükümet de belki o zaman diyecektir ki, efendim, biz izin vermeyecektik; ama, bu anlaşma çerçevesinde mecbur kaldık. Şimdiden uyarıyoruz, bu tavizi vermenin yolunu açmayınız.

Peki, gemiler ne olacak? Gemiler konusunda, doğrusunu isterseniz, hükümetin ağzından bir şey duymadık; ama, İktidar Partisinin çok ileri gelen, çok değerli bir üyesi arkadaşımızın ağzından çok önemli bir ipucu duyduk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öymen, buyurun.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Dışişleri Komisyonu Başkanımız, sevgili dostumuz Sayın Mehmet Dülger, birkaç gün önce bir televizyon programında dedi ki: "Bu konuda adım adım ilerleyeceğiz." Nasıl ilerleyecekmişiz? "Mesela, sahibi Rum olmayıp da başka ülke vatandaşı olan; ama, Rum bayrağı taşıyan gemileri limanlarımıza alabiliriz" diyor; yani, efendim, Rum gemisi gelecek; ama, sahibi Rum olmayacak; sahibi Yunanlı olabilir, Alman olabilir, Fransız olabilir, onun mahzuru yok, onları kabul edebiliriz diyor. Faydası ne olacak? Onu da açıklıyor Sayın Dülger. Diyor ki, "bunu yaparsak, bu armatörlerin mensup oldukları ülkelerin Kıbrıs politikası değişir, Türkiye'ye daha yumuşak bakarlar, bizi daha çok desteklerler." Tabiî, görüşlerine saygı duyuyoruz; ama, bu bilgileri de Yüce Meclisle paylaşmayı çok yararlı görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, şunu biliniz ki, Türkiye'nin üyeliğine engel olan çevrelerin, partilerin, liderlerin hiçbirisi, hiçbirisi, Kıbrıs meselesi yüzünden Türkiye'nin üyeliğine karşı değiller; ne Sarkozy Fransız iktidar partisi UMP'nin Başkanı ne Almanya Başbakanı Angela Merkel ne Avusturya hükümeti ne Schüssel, hiçbiri, bir kere bile, Kıbrıs meselesi çözülürse Türkiye'ye bakış açımız değişir, o zaman Türkiye'nin üyeliğini destekleriz dememiştir, bir kere dememiştir. O zaman, biz, kendi kendimize hayal kuruyoruz; Kıbrıs meselesini çözersek bu konuda sıkıntımız kalmaz, işler yoluna girer diye hayal kuruyoruz. Çok açıkça söylüyorum, Türkiye'nin üyeliğini engellemek isteyenlerin hiçbiri, Kıbrıs meselesinde vereceğiniz tavizlerle tatmin olmayacaklardır, Rumlar da tatmin olmayacaktır.

Bakınız, bir süre önce hükümetin baskısıyla Kıbrıs Türk Parlamentosu bir karar çıkardı ve Kuzey'de evvelce mal sahibi olan Rumların, bu mallarını, menkullerini, gayrimenkullerini iade etmeyi kararlaştırdı. Rumların buna karşılığı ne oldu? Onlar da, 103 köyden kovduğumuz ve çok büyük zarara uğrayan Türklerin mallarını tazmin edelim diye bir yasa mı çıkardılar? Hayır arkadaşlar, tam tersini yaptılar. Birkaç gün önce, Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı Papadopulos'un başkanlığında iktidar partisi liderleri toplandı ve bir yasa tasarısı hazırladılar. Ne diyor bu yasa tasarısında? Diyor ki, Güney'de Türklerin bıraktığı malların tapusunu Rumlara verebiliriz ve daha geçenlerde bir Türkün bıraktığı araziye elektrik santralı inşa ettiler. Buyurun, cevapları budur. Siz, tek taraflı taviz vererek karşı tarafı yumuşatabileceğinizi zannediyorsanız, yanılıyorsunuz korkarım ve bununla hiçbir yere varamazsınız.

Kısa bir süre önce, Sayın Denktaş'ı, eski senato salonunda, burada dinledik; katılan arkadaşlarımızın gözünü yaşartacak sözler söyledi ve değerli arkadaşlarım, bu sözünü ettiğim yasadan bahsederek "Kıbrıslı Türkler için merhamet istiyorum" dedi; dikkatinizi çekerim "merhamet istiyorum" dedi. Birçok parti lideri oradaydı, Sayın Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız oradaydı ve ne yazık ki, hükümetten hiçbir bakan yoktu, Başbakan yoktu. Davet ettik, Sayın Baykal'ın, Genel Başkanımızın daveti üzerine oldu bu konferans, bir tek bakan yok! Değerli arkadaşlarım, 100'den fazla AKP'li milletvekili katılacağız dedi, 10 kişi zor katıldı. Onlara da teşekkür ediyoruz.

Şunu söylemek istemezdim; ama, söylemek zorundayım: Hayatının elli yılını bu davaya veren ve Dışişleri Bakanlığıyla hayatı boyunca çok yakın çalışan Denktaş'ın bu konferansına, Dışişleri Bakanlığının üst düzey yetkililerinden bir tek kişi bile gelmemişti. İşte, hazin tablo budur ve Kıbrıs'ta vardığımız nokta budur!

Değerli arkadaşlar, şimdi, kısaca size bazı örnekler vererek, Avrupa Birliğinin ülkemize yönelik eleştirileri ve beklentilerini anlatmaya çalışacağım. Avrupa Birliği ne diyor; mesela, diyor ki: "Türk Hükümeti, giderek daha fazla geçici görevlendirme yapıyor; Cumhurbaşkanının reddettiği insanları geçici görevle üst düzeylere tayin ediyor" diyor; onların da dikkatini çekmiş. Diyor ki: "Kapsamlı bir kamu yönetimi reformunun önünde, merkezden kaynaklanan engeller var." Hükümetin çok övündüğü kamu reformu girişimlerini eleştiriyor. "Ombudsmanı hâlâ kuramadınız, büyük eksikliktir; birçok Avrupa ülkesinde var, sizde yok, bir an önce kurun" diyor. Üç yıldır bir adım atılamadı. Ceza Yasasıyla ilgili eleştiriler var ve bununla ilgili kaygılarını dile getiriyor. "Türkçe ile Türkçe konuşmayan etnik grupların arasında hukukî çeviri yapacak insanınız hiç yok, bir kişi bile yok" diyor. Peki değerli arkadaşlar, Türkçe bilmeyen vatandaşlarımızın hukukunu biz nasıl koruyacağız? Bunlar çok ciddî eleştiriler, dikkate değer eleştiriler. "Reşit olmayan çocuklar ile reşit çocukları hapishanede aynı yerde yatırıyorsunuz; bu, bizim usullerimize aykırıdır" diyor. Cevap yok hükümetten. Sayın Bakan bunların hiçbirine değinmiyor. Türkiye'de kıdemli yargı mensuplarının, adaletin işleyişi, hâkimlerin tayiniyle ilgili eleştirilerine yer veriyor. Polis ve jandarmanın gözaltına alınanları hukukî yargı talebinde bulunmaktan caydırdıklarını söylüyor. Sayın Bakan "demokrasi ve insan hakları alanında çok ileri gittik" diyor. Çok ileri gitti belki, ama, başka anlamda hükümet; maalesef, olumlu anlamda Türkiye gerekli ilerlemeyi sağlamamıştır. Yalnız hukukî alanda değil… Bize tavsiye ediyor, gidiniz Avrupalı parlamenterlerle konuşun diye; biz konuşuyoruz hiç merak etmeyin. Ne diyor Avrupalı parlamenterler; "bu içki yasağı nereden çıktı" diyorlar, "demokratik ülkelerde böyle şey olur mu" diyorlar. Başbakanın özel sektör yöneticilerini savcılara şikâyet etmesini dile getiriyorlar. "Demokrasilerde böyle şey olmaz, bırakın insanlar eleştirsin" diyorlar. Şimdi, bu mudur demokraside, insan haklarında ilerleme?! Daha pek çok ciddî iddia var. Bunların hepsini söyleyecek değilim. Bunların hepsini dile getirmek için vaktimiz yok; ama, şunu söyleyeyim ki, İlerleme Raporunun 17 nci sayfasını açarsa Sayın Bakan şu ifadelerle karşılaşacak: "Türkiye'de yolsuzluk ciddî bir sorun olmaya devam ediyor. Bugün birçok kamu kurumu malî denetimden muaftır. Sayıştayın yetkilerinin genişletilmesi yoluyla bu kurumlar denetim kapsamına alınmalıdır." Bu yolsuzluk iddialarını bir tek Avrupa Birliği raporu söylemiyor. Biz söyleyince "içpolitika" diyorlar. Avrupa Birliği raporu söylüyor. Başka kim söylüyor; Uluslararası Saydamlık Kuruluşu söylüyor. Uluslararası Saydamlık Kuruluşunun raporunda birinci sırada en saydam ülkeler var, yolsuzluğun en az olduğu. Türkiye'nin yeri, değerli arkadaşlarım, Gana'yla, Meksika'yla, Panama ve Peru'yla birlikte 65 inci sıradır ve niçin bu böyle oluyor -başta defalarca açıkladık, Genel Başkanımız bugün bir kere daha tekrarladı- milletvekilleri dokunulmazlığının kaldırılması; işte, raporda bunu da söylüyor. "Milletvekilleri dokunulmazlığına ilişkin hiçbir gelişme kaydedilmemiştir" diyor.

Değerli arkadaşlarım, insan hakları konusunda hükümetin pek çok uygulamasını eleştiriyor "işkence yapan kamu görevlilerinin cezalandırılmaması için özel çaba gösterildi" diyor. "Zamanaşımının kaldırılması, işkence suçları için çok yanlıştır" diyor. "Yargısız infazlar artmıştır" diyor. Nasıl demokrasi ve insan hakları gelişmesi oldu ki, yargısız infazlar artıyor. Raporda böyle yazıyor. Biz söyleyince, belki, bazı arkadaşlarımız, siz muhalefet yapıyorsunuz diye düşünebilirler. Basında hükümeti desteklemeyi meslek edinenler böyle yazıyor "muhalefet muhalefetliğini yapacak" diyor. İşte, biz, yapmıyoruz, sadece Avrupa Birliğinin yazdıklarını okuyoruz size.

Şimdi, buna benzer pek çok eleştiri var. Bunların hepsini söyleyecek değilim; ama, mesela, Alevî topluluğunun ibadet yerlerinin tanınmadığına işaret ediliyor. Ciddî bir iddiadır ve Süryani ve Keldani din adamlarının görev yapmasına izin verilmediği söyleniyor; doğru mu acaba?! Bazı gayrimüslim dinî toplulukların, aşırı gruplar tarafından, şiddete ve tacize maruz bırakıldığı söyleniyor. Çok ciddî bir iddia; bunların üstüne gitmek lazım. Öyle zannediyorum ki, bu raporu bir tek biz okumadık; hükümetin, ilgili arkadaşlarımızın, devlet görevlilerinin mutlaka okuması lazım. Hükümeti bu konularda acaba uyarmadılar mı? Bu iddialar hakkında ne gibi bir soruşturma yaptık, ne gibi bir araştırma yaptık?

Kadın hakları, okuma yazma bilmeyenlerin durumu, cinsiyete dayalı ayırımcılık, kadınların işgücüne katılma oranında Avrupa'nın en son sırasında Türkiye'nin geldiği, gençler arasında işsizliğin yüzde 20,5'i bulduğu. Bütün bunlar bu raporda var ve değerli arkadaşlar, sosyal alandaki yetersizlikler var; ama, bir konu var ki, ona mutlaka değinmek zorundayım. Bir cümleyi size söyleyeceğim. Raporun 34 üncü sayfası diyor ki: "Kimsesizler yurdundaki hastalar yetersiz beslenmektedir."

Değerli arkadaşlar, kimsesizler yurdundaki insanlar, devlete emanet edilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öymen, buyurun.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Türkiye'de açlık olduğunu biliyoruz, 985 000 insanımızın açlık sınırının altında yaşadığını biliyoruz; ama, bir devlet kuruluşunda, devletin sorumluluk taşıdığı bir kuruluşta hastaların yeterince beslenmediği iddiasına ilk defa şahit oluyoruz; doğru mudur; değilse, tepki göstereceksiniz, yanlıştır diyeceksiniz. Doğruysa, hemen çaresini bulacaksınız. Bunlar çok ciddî iddialardır ve bunların mutlaka üzerine gitmek lazımdır.

Şimdi, raporda, bizim kabul etmediğimiz pek çok iddia da var; ekümeniklik var, -değerli arkadaşımız Emin Şirin söyledi- başka iddialar var, asker-sivil ilişkileri konusunda, Kıbrıs konusunda bizim de itiraz ettiğimiz noktalar var; ama, birçok noktası bizim de paylaştığımız eleştirilerdir.

Şimdi, öyle bir eleştiri var ki mesela, bizi de hayrete düşürdü; diyor ki: "Tarih ders kitaplarında azınlıklardan, güvenilmez, hain ve  devlete zarar veren kişiler olarak bahsediliyor." Değerli arkadaşlar, bu doğru mu; doğruysa, derhal düzeltilmesi lazım. Talim Terbiye Dairesi böyle bir raporu onaylamış olabilir mi; böyle kitapları onaylamış olabilir mi?

Şimdi, tavsiye ederim, gerçekten, bu raporu dikkatle okuyunuz. Diyor ki: "Yargı, Kürtçe konuşma hakkını  teminat altına alamamıştır." Biz, böyle bir sorunla karşılaşmadık; ama, Türkiye'de insanlarımızın, anadili Kürtçe olan insanlarımızın Kürtçe konuşmasını engelleyen bir usul, bir uygulama varsa derhal sona erdirilmelidir. Bu iddialar nereden kaynaklanıyor buna bakmak lazım.

Şimdi, bu sözlerimi sonuçlandırmak için, tamamlamak için Sayın  Başkan şunu ifade edeceğim: Eğer arkadaşlarımız arzu ediyorsa bu raporun tamamının Türkçesini kendilerine ulaştırabiliriz; geniş  bir özetini yaptık, geniş özetini de ulaştırabiliriz. Lütfen, okuyunuz. Hepsini burada sıralamaya imkân yok. 100'den fazla konuda hükümete çok ciddî eleştirilerde bulunuyorlar.

Şimdi, öyle anlaşılıyor ki, hükümet, gerçekten, reform politikalarını sürdürmekte hevesini ve heyecanını kaybetmiştir ve ülkenin geleceği, hevesini ve heyecanını kaybetmiş, ülkeyi Avrupa Birliği standardına çıkarma konusunda başarılı bir sınav verememiş bir hükümetin insafına terk edilemez. Türkiye'nin yeni ve taze bir başlangıca ihtiyacı vardır ve demokratik ülkelerde taze başlangıç yapmanın en sağlıklı yolu seçimdir. O bakımdan, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bütün bu konularda ülkemizin hak ettiği atılımların yapılabilmesi için halkın iradesine başvurmayı öneriyoruz.

2006 yılında -değerli arkadaşlarım söz ettiler- ne yapacağız; 2006 yılında yapacağınız en doğru iş, bir seçim yapmaktır bizce ve 2006 yılı, bir seçim yılı, laik, demokratik, atılımcı ve en kısa zamanda Avrupa Birliğine ulaşacak çağdaş Türkiye için bir atılım yılı olmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, bütün güçlüklere rağmen, inanıyoruz ki Avrupa Birliğine üye olacaktır. Ancak, artık herkesçe anlaşılmıştır ki, bu hedefe ulaşmak için ülkemizin yeni bir siyasî kadroya ihtiyacı vardır. Biz Cumhuriyet Halk Partililer olarak, halkın vereceği iktidar görevini en başarılı biçimde yerine getirmeye hazır bulunuyoruz.

Hükümete Avrupa Birliği yolundaki çalışmalarında gene de başarılar diliyoruz. Bu vesileyle, Yüce Meclise saygılarımızı sunuyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öymen.

Şimdi, şahsı adına söz isteyen, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde hakikaten son derece önemli bilgiler elde edeceğimiz bir toplantı olacağını düşünmüştüm. Ancak, ne yazık ki, Meclisin bu boş sıralarını gördükten sonra, Meclisin de Sayın Bakanın açıklamalarından fazla bir şey beklemediği çok açık ve net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Ben de bugün büyük bir merak ve heyecanla, Sayın Bakanımı dinlemek için Meclise geldim; ancak, ne yazık ki, son dönemlerde Sayın Başbakanın her geçen gün reytingi düşen, hatta sıfırlanan "Ulusa Sesleniş" konuşmalarının bir benzerini Sayın Bakandan dinledim. Sayın Bakan, âdeta, bir seçim meydanında vatandaşlara hitap eder bir üslup içerisinde, Türkiye'nin taşının toprağının ne kadar değerli olduğunu, özelleştirmelerin ne kadar mükemmel yürütüldüğünü, Avrupa Birliğiyle yapılan görüşmelerde tek bir taviz bile vermediklerini, ekonominin hızla iyileştiğini, burada, geldi, veciz cümlelerle anlatmaya çalıştı; ancak, Avrupa Birliğiyle ilgili olarak asıl bizim kendisinden beklediğimiz açıklamaları, çalışmaları, maalesef, Sayın Bakanımızdan duyamadık.

Avrupa Birliği, elli yıllık bir rüya, bir hülya. Geçmişten günümüze kadar, bütün siyasî partiler, ellerinden geldiğince, Avrupa Birliğine girme noktasında, büyük bir gayret ve fedakârlık gösterdiler. Hele hele bu dönemde, cumhuriyet tarihinde görülmedik ölçüde, bütün siyasî partiler, bu konuda atılan her adımı desteklediler, iktidarın hep arkasında oldular. Özellikle 22 nci Dönem Meclisi olarak, Avrupa Birliği uyum yasaları noktasında, iktidara, hükümete çok büyük ölçüde destek verdiler; ancak, geçmişte, bugün bu desteği alanların, aynı desteği vermelerini bir kenara bırakın, tam tersine, Avrupa Birliğine girilme noktasında, Avrupa Birliğine karşı olma noktasında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde tutanaklara geçen ifadeleri mevcut. Sayın Dışişleri Bakanının, Avrupa Birliğinin bir Hıristiyan kulübü olduğu, Avrupa Birliğinin Türkiye'yi hiçbir zaman içine almayacağı yolundaki ifadeleri Meclisin tozlu arşivlerinde durmaktadır. Hal böyle iken, Meclisin desteği iktidarın arkasındayken, maalesef, ne 6 Ekim İlerleme Raporunda ne 3 Ekim Müzakere Çerçeve Belgesinde ne de 17 Aralık Brüksel Bildirisinde, milletimizi gönülden sevindirecek, Avrupa Birliğine koşar adım ilerletecek hükümlerin olmadığını da üzülerek gördük; ancak, Sayın Başbakan, İlerleme Raporunun hemen ardından, bu raporun dengeli ve olumlu olduğunu, gelip bu kürsülerden ifade ettiler; ancak, biz, o zaman da söyledik, şimdi de söylüyoruz, bu raporun dengeli ve olumlu olduğunu söyleyebilecek, Müzakere Çerçeve Belgesinin Türkiye'nin lehine olduğunu söyleyebilecek bir tek kişi çıkamaz. Şimdi, Avrupa Birliğine üye olan ülkelerin hiçbirine dayatılmayan "ucu açıklık, sonucu önceden kestirilemez, hazmetme kapasitesi" ibaresinin yerleştirilmesi ve en önemlisi, üyelik yükümlülüklerini Türkiye'nin tam olarak yerine getiremediği takdirde, mümkün olan en güçlü bağla bağlanacağı hususunun hangi anlama geldiğini, ben, Sayın Babacan'dan, gelip, burada, milletin huzurunda, bizleri aydınlatmasını istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ne demektir; eğer, Türkiye tam üyelik yükümlülüklerini yerine getiremezse, en güçlü bağla Avrupa Birliğine bağlanmasının hangi anlama geldiğini, Sayın Bakanım, lütfen, geliniz, buradan, kamuoyunu aydınlatınız. Siz, o zaman, sadece "imtiyazlı ortaklık" ifadesinin Müzakere Çerçeve Belgesi içerisinde yer almaması noktasında yoğunlaşırken, bu ifade, ondan daha ağır bir şekilde Türkiye'nin önündeki en büyük engel olarak Müzakere Çerçeve Belgesinin içerisine yerleştirilmiştir. Ben, Sayın Bakanımızdan, 3 Ekimden beri hangi adımları attıklarını, Türkiye'nin lehine hangi kazanımları elde ettiklerini, hangi noktalarda sıkıntıları olduğunu, Meclisin hangi noktalarda kendilerine destek vermesi gerektiğini çok açık bir şekilde burada anlatmalarını isterdim. Ancak, özellikle İlerleme Raporunda ve 3 Ekimdeki Müzakere Çerçeve Belgesi içerisinde yer alan hükümlerle ilgili olarak neler yaptıklarını da anlatmalarını isterdim. Ama, bakınız, o gün dengeli ve olumlu bulunan, o gün bayram havası estirilen bu belgelerin içerisinde Türkiye'de yüzyıllardan beri bizimle kardeşçe yaşayan ve hiçbir ayrımız gayrımız olmayan insanları "azınlık" tabiriyle vasıflandıran bir ifadenin karşısında bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir hükümeti olarak Avrupa'da ne tür bir lobi faaliyeti içerisinde olduklarını, bu hususun düzeltilmesi noktasında hükümetin hangi gayretler içerisinde olduğu noktasında, hangi tür çalışmalar içerisinde bulunduklarını anlatmasını isterdik. Bakınız, Kıbrıs'la ilgili yine o belgelerin içerisinde açıkça Kıbrıs'ın tek temsilcisinin Güney Kıbrıs Rum Kesimi olduğunun tescili şeklindeki ifadeler karşısında yine hükümet olarak, yine Türkiye olarak Avrupa Birliği nezdinde bu yanlış anlaşılmanın ortadan kaldırılması noktasında bugüne kadar hangi adımları attıklarını yine buradan duymak isterdik. Ve yine karşımızda dayatılan sözde Ermeni soykırımıyla ilgili olarak Avrupa'da ve dünyanın değişik yörelerinde hükümetin hangi adımları attığını, sözde Ermeni soykırımı diye bir şeyin söz konusu olmadığını ve bunun haklı ve mantıkî delillerle dünya kamuoyuna sunulması noktasında, hangi gayretlerin içerisinde, hangi çalışmaların içerisinde oldukları noktasında Sayın Bakandan bir tek kelime bile, maalesef, duyamadık ve yine, hepimizi derinden yaralayan "anadilde eğitim" diye Türkiye'ye dayatılmaya çalışılan hususla ilgili olarak, yine hükümetin ve yine ilgili bakanların bu konunun, kendi anladıkları şekilde olmayıp, Türkiye'nin böyle bir meselesi olmadığını, yine haklı ve mantıkî gerekçelerle dünyanın ve Avrupa Birliğinin gündemine taşınma noktasında ne tür bir çalışma ve gayret içerisinde olduklarını öğrenmek isterdik.

Yine, Sayın Şirin de bahsetti, ekümeniklik iddiası, Heybeliada Ruhban Okuluyla ilgili olarak önümüzdeki günlerde Türkiye'nin gündemine sokulmaya çalışılacak ve Türkiye üzerinde oyunlar oynanmasına vesile olabilecek noktalarda, Meclisin desteğini alma noktasında, sivil toplum örgütlerinin desteğini alma noktasında, Avrupa Birliğinin bu noktada aydınlatılması ve uyarılması noktasında yine hükümetin hangi tür gayretler içerisinde, hangi tür faaliyetler içerisinde olduğunu da ben Sayın Bakandan burada dinlemek isterdim. Ancak, Sayın Bakan, borsanın 44 000'lerde olduğu, faiz oranlarının düştüğü şeklinde, kendisinden hiç beklemediğimiz ve Türkiye'deki 70 000 000 insanın da bugün kendisinden Avrupa Birliğiyle ilgili müjdeli haberleri beklediği bir günde sadece iç kamuoyuna bazı mesajları verebilme noktasında, hatta hatta bayram sonrasında Mecliste milletvekili sayısının çok az olacağı düşünülerek sadece bayram sonrasındaki bir günü bu şekilde doldurma düşüncesinden yola çıkılarak böyle bir gündem maddesi getirildiği de bu vesileyle ortaya çıkmış oluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen, toparlar mısınız.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütün siyasî partiler, bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da, Avrupa Birliğine tam üye olabilme noktasında, üzerine düşen neyse, fazlasıyla yapmaya hazır olduğunu, geçmişten  günümüze göstermiş, bundan sonra da gösteremeye devam edecektir. İnşallah, temennimiz, arzumuz, bütün bu hususların bir an önce yerine getirilerek, Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üye olma noktasındaki bütün engelleri aşmasıdır.

Son olarak şunu söylemek istiyorum: Sayın Bakanım, bugün aldığım bir bilgi, doğruluk derecesini bilmiyorum; ancak, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin çalıştığı ve sizin de zaman zaman gittiğiniz bir binanın elektrik ve suyunun kaçak olduğu ve ruhsatının olmadığı yolunda bir bilgi tarafıma ulaşmıştır. Avrupa Birliğine tam üye olma noktasında kriterleri birer birer yerine getirmeye hazırlandığımız bir dönemde, sizin de zaman zaman oturduğunuz bir binanın kaçak olduğu, elektrik ve suyunun olmadığı bilgisi doğruysa, ben öyle inanıyorum ki, bundan sonra Avrupa Birliği üyesi veya onları temsilen Türkiye'ye gelecek olanlar, kesinlikle sizinle o binada görüşmeyeceklerini ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Sayın Bakan, kısa bir açıklamada bulunma talebiniz var. Tüzüğün 69 uncu maddesi gereğince, yerinizden, çok kısa olmak şartıyla, buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gruplar adına ve şahsı adına söz alan değerli milletvekillerinin görüşlerini dikkatle takip ettim, dinledim. Birkaç konuya kısaca değinmek istiyorum.

Öncelikle, Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle olan ilişkileri kapsamındaki konularla Türkiye'nin Avrupa Konseyiyle  ilişkileri kapsamında olan konuları, tabiî, burada birbirinden, belki ayırmak gerekiyor. Biliyorsunuz, Türkiye, neredeyse elli yıldır Avrupa Konseyinin üye ülkelerinden bir tanesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de oluşumunda yer alan bir ülke. Dolayısıyla, gündeme gelen konulardan bazıları, Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinin dışında, Avrupa Birliği konusu hiç olmasıydı, yine, gündemde olacaktı bu konular. Burada bu ayırımın yapılması gerektiğini önemsiyorum.

Yine, gündeme getirilen bir konu; Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyeliği konusunda bazı farklı görüşlerin dile getiriliyor olması, Avrupa'da bazı liderlerin ya da bazı yetkililerin yaptıkları açıklamalar. Şimdi, Türkiye'nin, bu 17 Aralık kararından sonra, hele hele 3 Ekim tarihinden sonra içine girdiği süreç, artık, geri dönülmez bir süreç. Kim ne derse desin, Türkiye, artık, katılım sürecine girmiş bir ülke. Bu sürece girdikten sonra Türkiye'nin yapması gereken, özellikle bu reformlara odaklanmak; eğer, her adımda, her gün "falanca, şu ülkeden şunu dedi; bak, şu ülkeden şöyle bir açıklama geldi" diye, biz, eğer, moralimizi bozacaksak ya da ortaya koyduğumuz hedeflerden uzaklaşacaksak, bu, son derece sakıncalı bir yaklaşım. Kaldı ki, Türkiye, bu katılım sürecini tamamladığında; yani, bu 35 faslın tamamında müzakereleri başarılı bir şekilde bitirdiğinde, çok farklı bir Türkiye olacak. Türkiye'nin algılanması da bugünkü algılanmasından çok çok farklı olacak. Üstelik, bugün adı geçen bu kişilerden kaç tanesi hâlâ aynı pozisyonda olacak bundan sekiz sene sonra, on sene sonra; o da ayrı bir tartışma konusu. Dolayısıyla, biz, sürecin sonuyla ilgili bazı endişeleri, bazı şüpheleri, sürekli kamuoyunun gündeminde tutup da, bu endişelerle vakit geçirme yerine, Türkiye'nin kazanarak çıkacağı bir dönemin içinde kararlı adımlarla yolumuza devam etmemiz gerekiyor.

İlerleme raporuyla ilgili bazı konular gündeme getirildi. Doğrudur; ilerleme raporunda… Zaten adı üzerinde, ilerleme raporu; yani, Türkiye, bir sene önce neredeymiş, bu sene nereye gelmiş; bu ikisini mukayese eden ve bu süre içerisinde kat edilen mesafeleri, yapılanları, yapılmayanları anlatan bir rapor bu. Bu raporda tabiî ki eksikliklerden bahsedecekler. Yok, Türkiye, mükemmel, eksiksiz bir şekilde Avrupa Birliğine uyum konusundaki tüm çalışmalarını tamamlasaydı, zaten bu önümüzdeki süreçten geçmeye gerek de yoktu, ihtiyaç da yoktu. Bu eksiklikler tabiî ki olacak, bunların biz farkında olacağız. Haa, hemen yapmamız gerekenleri ya da hemen yapılması işimize gelenleri hemen yapacağız, bize bugün hemen fayda getirecekleri hemen yapacağız; ama, bazı konuların, belki, sosyal maliyeti olabilir, ekonomik maliyeti olabilir, onları da zamana yayacağız. Biz, bunu, zaten, daha önce de bu şekilde yürüteceğimizi açıkladık.

Sosyal maliyet, ekonomik maliyet; bu da gündeme getirilen konulardan bir tanesiydi. Bunlar kısa vadeli maliyetler olacak. Belki, kısa vadede bazı maliyetlere katlanacağız; ama, bu kısa vadede maliyetli gibi görünen konular bile uzun vadede, yine, Türkiye'nin, inşallah, çıkarına olacak.

Yine, bir soru vardı "acaba ne kadardır bu işin Türkiye'ye maliyeti" diye. Tabiî, bunu kesin böyle rakamlara döküp de ileriye doğru bir tahmin yapmak çok gerçekçi değil; ancak, ben, şunu söyleyeyim ki, sadece ve sadece şu üç yıldır faizlerin düşmesinden Türkiye'nin elde ettiği rakamı az çok hesaplayabiliyoruz. Yani, şöyle basit bir hesap yaptığımızda, diyelim ki, faizler Türkiye'de hiç düşmeseydi, devraldığımız günkü -yüzde 65-66 oranlarındaydı biliyorsunuz- şekilde devam etseydi, bu üç yılda, Türkiye, 100 milyar YTL'nin üzerinde, yani, eski rakamla 100 katrilyonun üzerinde daha fazla bir faiz ödemek zorunda kalacaktı. Haa, biz, bunu ödemedik. Bu süre içerisindeki kazançlarımızı böyle yaklaşık olarak hesap edebiliyoruz. Haa, ilerideki maliyetleri ne olabilir; onun, çok böyle, şu anda, ileriye doğru tahmin olarak rakamlara dökmenin zaten çok doğru olacağını da düşünmüyoruz açıkçası. Kaldı ki, eğer, ileriye doğru maliyetler hesap edilecekse, yine ileriye doğru tüm kazançların faydalarının da ayrıca hesap edilmesi lazım; çünkü, bu işin sadece bize maliyeti var -sosyal maliyeti var, ekonomik maliyeti var- diye o perspektiften bakarsak, uzun vadeli kazanımları gözardı edersek bu da yine sıhhatli bir yaklaşım olmaz diye düşünüyorum.

Yine, Kıbrıs konusundaki bizim politikalarımız çok çok açık. Bakın, baştan beri söylediğimiz bir şey var, diyoruz ki, Birleşmiş Milletler çerçevesinde nihaî ve kapsamlı bir çözüm. Bunun için de, şimdiye kadar yapabileceğimiz her şeyi yaptık. Geçen sene, özellikle referandumlara doğru giden süreçte Türkiye, çözüm konusunda ne kadar kararlı olduğunu ve ne kadar iyi niyetli olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Çözüm isteyen taraf olduğunu, çözüm konusunda her zaman bir adım önde olacak taraf olduğunu da bütün dünyaya gösterdi. Ha, bundan sonra, yine, bizim duruşumuz aynıdır. Birleşmiş Milletler çerçevesinde nihaî ve kapsamlı çözümdür Kıbrıs'ta olması gereken. Bunun için de, yine, biz, hep çözüm arayan taraf olduk, bundan sonra da arayan taraf olacağız.

Öte yandan, kısıtlamalar konusu… Bizim, yine, biliyorsunuz, açıkladığımız bir yaklaşım var, ne diyoruz…

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen toparlar mısınız.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Hemen toparlıyorum Sayın Başkan.

…karşılıklı olarak, tüm tarafların tüm kısıtlamaları kaldırmasıyla ilgili bir açık çekimiz var, bunu daha önce resmen de deklare ettik; bu da hâlâ geçerlidir. İlgili tüm taraflar, tüm kısıtlamaları karşılıklı olarak kaldırdığı sürece, biz buna da hazırız.

Ben, vaktimi fazlasıyla aştığımı düşünüyorum; teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

                       

Kapanma Saati: 17.07

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.23

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Topuz'un, yerinden bir açıklama talebi var; buyurun Sayın Topuz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Efendim, Grubumuz adına Sayın Onur Öymen konuşacaklar.

BAŞKAN - Öyle bir usul yok Sayın Topuz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Niye?

BAŞKAN - Eğer, yanlış anlaşılmayla ilgili talebinizi…

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hayır; durum şuydu Sayın Başkan, arz etmiştim zatıâlinize: Sayın Bakan ikinci kez bir konuşma yapma imkânı bulduğu için…

BAŞKAN - Sayın Topuz, Sayın Bakana yeniden konuşma imkânı doğmadı; Sayın Bakan…

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Nedir yani?! Konuşma değil mi yaptığı?!

BAŞKAN - Ben, Sayın Bakana, İçtüzüğün 69 uncu maddesi gereğince yerinden kısa bir açıklama sözü verdim; ancak, Sayın Bakanın, uyarmama rağmen, konuşması uzun sürdü.

Sizin de, bu konuşmayla ilgili yanlış anlaşılmalar söz konusuysa, yerinizden kısa bir açıklama talebinizi kabul ediyorum; buyurun.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Grup adına doğdu bu hakkımız. Onu Sayın Onur Öymen kullanacak.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Öymen.

ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; biz, Sayın Bakanın, bu Avrupa Birliği raporunda dile getirilen eleştiriler hakkındaki görüşlerini, hükümetin tavrını dile getirmesini bekliyorduk; maalesef, bunu duyamadık yaptığı açıklamalardan. Bu, son derece önemlidir.

Şimdi, bu vesileyle, şunu da söyleyeyim: Bu raporda, hükümetin ekonomi politikaları hakkında çok ciddî eleştiriler var. Yani, ona bakacak olursanız "hükümetin izlediği ve duruma özel politikalar nedeniyle, Türkiye'nin malî istikrarını  tehlikeye sokmuştur hükümet" deniliyor. Sayın Bakan, konuşmasının başında, ekonomi politikalarından övgüyle bahsetti. Avrupa Birliğinden çok ciddî eleştiriler var hükümetin ekonomi politikaları konusunda. Bakın aynen şu söyleniyor: "Ekonomi politikaları eşgüdümden uzaktır. Ticarî ve cari açıklar, ekonomiyi dış etkenlere karşı savunmasız hale getiriyor."

Buna benzer birçok eleştirisi var; ama, esas bir noktaya değineceğim ki, Sayın Bakan o konuya pek değinmedi. Şimdi, gündemimizdeki, Türkiye'nin gündemindeki en önemli konulardan biri, bu kuş gribi dolayısıyla gıda güvenliğidir. "Gıda güvenliği ve veterinerlik gibi alanlarda, Türkiye, hiç ilerlememiştir ve 2004 yılında kabul edilen Türk Gıda Kanunu, Avrupa Birliği müktesebatıyla uyumlu değildir" deniliyor ve Tarım Bakanlığının idarî kapasitesinin yeterli olmadığını, Türk veterinerlik politikasının çerçevesinin oluşturulamadığını söylüyor. Vergi mevzuatının, hem Avrupa Birliğine hem Dünya Ticaret Örgütü kurallarına hem de gümrük birliği kurallarına aykırı olduğunu söylüyor. Yani, hepsini tek tek sıralayacak vaktimiz yok ve iyi niyetinizi aşırı derecede kullanmak istemiyorum.

Yalnız, şuna dikkatinizi çekiyorum: Tek tek bütün bakanlarımızın, bence, bu raporu dikkatle okumaları lazım, Türkçesi de var, özeti de var bizde; isterseniz, madde madde… Yani, çok ciddî eleştiriler, çok ciddî suçlamalar var Türkiye'ye yönelik olarak. Bunların içinde eğer haksız olanlar varsa, lütfen, bize de söyleyin, birlikte savunalım.

Sayın Bakan -son olarak şunu da söyleyeyim- dedi ki: "Efendim,  Dışişleri Komisyonu ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu da faaliyet göstersin." Şimdi, bu konuda, biz, Meclise Dışişleri Komisyonunun bu gibi konularda etkili çalışması için AKP'li arkadaşlarımızla beraber bir yasa teklifi verdik; maalesef, bir yılı aşkın zamandan beri gündeme bile getirilemedi.

Yine şunu da söyleyeyim en son. Eğer, Sayın Bakan, gerçekten, bu Dışişleri Komisyonun ve Avrupa Birliği Komisyonunun bu konularda daha etkili görev yapmasını istiyorsa, biz, gayet tabiî ki, kendisine yardımcı olmaya hazırız; bir şartla; bizimle temas ederlerse. Daha önce de bu kürsüde söyledim. Sayın  Dışişleri Bakanı senede bir kere geliyor Dışişleri Komisyonuna  ve Sayın Babacan'ı da Dışişleri Komisyonunda hiç görmedik bugüne kadar. Avrupa Birliği Komisyonunda da birer kere kendileriyle birlikte olma imkânını bulduk.

Yani, Meclisi çalıştırmak istiyorsanız -ki, doğrusu budur- o zaman lütfen, geliniz, bilgi veriniz Genel Kurulda, komisyonlarda, bütün bunları yüz yüze konuşalım. Biz, hükümetin başarılı olmasını istiyoruz. Hükümetin başarısızlığı Türkiye'nin başarısızlığı olur.

Onun için, hiçbir şekilde, biz, bu konuları içpolitika malzemesi yapmadık, bugün de yapmıyoruz; ama, bilesiniz ki, karşı karşıya bulunduğumuz durum, çok ciddî bir durumdur ve bizden bir katkı istiyorsanız, bunu memnuniyetle yerine getireceğimizi de söylemek istiyorum.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Öymen.

Sayın milletvekilleri, şimdi, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Hac'da meydana gelen müessif olaylar hakkında söz isteyen, Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'e aittir.

Buyurun Sayın Çiçek.(AK Parti sıralarından alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALARÊ(Devam)

2.- Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'in, geçtiğimiz günlerde hacda, organizasyon bozukluğu sonucunda meydana gelen olaylara ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım,  değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yüce dinimizin emrettiği İslamın 5 şartından biri olan haccın ve müminlerin üzerine vacip olan kurban ibadetinin yerine getirildiği bir kurban bayramını daha kutladık. Bu bayramın, Yüce Meclisimizin siz değerli üyelerine, Yüce Milletimize ve bütün dünya Müslümanlarına, dolayısıyla, bütün dünya insanlığına, huzur, saadet, mutluluk, barış getirmesini diliyor, her günümüzün bayram sevinciyle geçmesini niyaz ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yukarıda belirttiğim gibi, kurban bayramı iki özelliğiyle öne çıkar. Biri, bütün dünya Müslümanlarının temsilci göndererek Mekke'de yerine getirdikleri hac ibadeti, bir diğeri, hacılarımızla birlikte kurban kesme özelliklerini üzerinde taşıyan bütün dünya Müslümanlarının kestikleri, üzerlerine vacip olan kurban.

Bu yıl dünyada aşağı yukarı 3 000 000 civarında Müslüman kardeşimiz hacı oldular. Yüce Rabbimizin emriyle Hz. Âdem tarafından yeryüzünde ilk inşa edilen bina olan ve peygamberler tarafından tamir edilerek birbirine aktarılan, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail tarafından bugünkü haline getirilen Kâbe'nin etrafında milyonlarca kişi pervaneler gibi dönerek Allah'a tazimde bulundular, ibadet ettiler, tavaf ettiler, sây ettiler. Hz. Âdem ile Hz. Havva'nın cennetten çıktıktan sonra ilk defa buluştukları ve dualarının kabul olduğu Arafat'ta, Kurban Bayramının arife günü, dünyada sahip oldukları bütün mal mülk, evladü ıyalden arınarak, mahşeri ifade eden, kefeni sembolize eden ihramlarıyla kabirden kalkıp mahşer meydanında toplanmanın örneklerini sergilediler ve yaşadılar. Hz. İbrahim ve Hz. İsmail'in Müzdelife'de ve Mina'da şeytanla mücadelesini sembolize eden şeytan taşlama ibadetini yerine getirdiler. Gönüllerinden ve hayatlarından şeytanı ve kötülükleri ebediyen kovduklarına dair söz verdiler, dua ettiler, Allahütealâdan dualarının kabulünü istediler.

Dikkati çeken, bu mekânda, renkleri, dilleri, ülkeleri, memleketleri, medeniyetleri birbirinden farklı milyonlarca Müslüman, hep bir ağızdan telbiye getirerek şöyle nida ettiler: "Buyur Allahım, buyur. Senin ortağın, benzerin yoktur, buyur. Hamd sanadır. Verdiğin nimetlerin karşılığında şükretmeye layık ve müstahak olan sensin. Nimetler senindir. Sahip olduğumuz her şeyin sahibi sensin. Mülk ve saltanatın sahibi de sensin. Bütün bunların sonunda kesin gerçek şu ki, dünya ve ahretin, bütün kainatın ve mükevvenatın sahipliği de, sevk ve idaresi de, mülkü tasarrufu da senindir. Senin ortağın yoktur" diyerek telbiye getirdiler.

Sayın milletvekilleri, hac, bütün dünya Müslüman ülkelerinden gönderilen temsilcilerin iştirakiyle yapılan ve diğer dinlerde örneği hiç olmayan, bütün dünya Müslümanlarının her türlü problemlerinin görüşüldüğü, çözümler üretildiği, siyasî, kültürel, iktisadî, sosyal, bölgesel, zümrevî, idarî ıstırapların çözümünde elbirlik kararların verildiği ve uygulanmaya konulduğu dünyanın en büyük kongresidir, dünya Müslümanlarının toplanma merkezidir. Böyle bir organizasyonun benzeri yoktur. Dünyada verilen mesaj olarak, Peygamberimizin ilk ve son haccı olan veda haccında bunun en güzel örneğini görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çiçek, lütfen, toparlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri, o gün, Peygamberimiz, bugün İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi diye ifade edilen ve insanlığın müşterek umdesi olarak kabul edilen Beyannamenin temel esaslarını… 14 küsur asır önce, Arafat'ta, kurban bayramının arifesinde insanlığa şöyle hitap etti: "Ey insanlar, sözümü iyi dinleyiniz. Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz Mekke nasıl mukaddes bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, ırz ve namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.

Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O da, sizin yaptıklarınızdan dolayı sizi sorguya çekecek. Sakın, bundan sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız. Bu vasiyetimi duyanlar burada bulunmayanlara ulaştırsınlar.

Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin."

Daha sonra Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Dikkat ediniz, cahiliyetten kalma bütün âdetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliyet devrinde görülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır.

Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı istiyorum. Sizin kadınlarınız üzerinde haklarınız var, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları var.

Size iki emanet bırakıyorum, onlara sıkı sıkı sarıldıkça yolunuzu şaşırmazsınız; Allah'ın kitabı Kur'an ve sünnetim.

Sözümü iyi dinleyiniz, iyi belleyiniz. Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylelikle bütün Müslümanlar kardeştir."

Saygıdeğer milletvekilleri, işte, asırlar önce insanlığa verilen bu mesaj, her yıl, Müslümanlarca, Arafat'ta anılarak, bütün dünyada insanlığa taşınır.

Bugün, Suudi Arabistan Devleti, her yıl ülkelerine gelen milyonlarca insana ev sahipliği yapmaktadır. Her geçen yıl, bir öncekine nazaran, organizasyonlarda güzel değişiklikler olmaktadır. Ama, buna rağmen, ifade ettiğim gibi, 3 000 000 insanın iştirak etmiş olduğu, aynı an, aynı saat, aynı dakikada 3 000 000 insanın değişik mekânlara nakledildiği, bu kadar birbirine girmiş, organizeli bir organizasyon yoktur. Bu organizasyon ifade edilirken, yerine getirilirken, elbette, çok önemli yanlışlıklar, eksiklikler, hatalar da olmaktadır.

Geçmişle mukayese edildiğinde, Suudi Arabistan Devleti oldukça önemli tedbirler almıştır. Bilhassa şeytan taşlama mekânında izdiham oluşmaktadır. Hacca gidenlerimiz bilirler, aynı yere -sembolik olarak aynı yere- binlerce insan aynı anda taş atmaktadır. İşte, bu esnada yapılan en küçük bir organizasyon bozukluğu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Çiçek…

MEHMET ÇİÇEK (Devamla) - …ki, geçmiş yıllarda olduğu gibi, bu yıl da, dünyanın çeşitli ülkelerindeki protokol erkânına şeytan taşlatmak için getirildiğinde askerler etrafını çeviriyorlar, tedbir alıyorlar. Bu esnada çok önemli bir birikinti oluyor. Bu birikintiden sonra da, ilk andaki hücumda, bütün dünya insanlarının ibretle karşıladığı, hiç olmaması lazım gelen organizasyon bozukluğu gerçekleşiyor.

Bunun olabilmesi için, biz, Suudi Arabistan Devleti, diğer İslam ülkelerinden de istifade etmek suretiyle, destek almak suretiyle, o mekânların mutlaka genişletilmesini temin etmelidir. Ayrıca, bu türlü protokol organizasyonları da, mutlaka, gecenin geç saatlerinde, insanların az bulunduğu dönemlerde yapılmalıdır.

Arafat'tan Müzdelife'ye, Müzdelife'den Mina'ya, Mina'dan Mekke'ye, Mekke'den Medine'ye intikallerde meydana gelen aksaklıkların sebebi budur. Bunun için toplutaşıma araçları, hızlı nakil araçları, mutlaka, kullanılmalıdır.

Şunu, sözlerimin sonunda gururla ifade etmek istiyorum: Gerek haccın organizasyonunda, yani, dünya İslam ülkelerine yardımcı olmak bakımından, bu konuda Türkiye Cumhuriyeti Devleti, mükemmel bir örnek çalışma sergilemiştir, bugün de sergilemeye devam ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığımız, ufak tefek aksaklıklara rağmen bütün dünya Müslüman ülkelerine örnek organizasyonları sürdürüyor; o konuda, gerek kurban ibadetinin yerine getirilmesinde, kurban kesildikten sonra fakir İslam ülkelerine gönderilmesinde, Diyanet İşleri Başkanlığının başlattığı bu güzel hizmetler devam ediyor.

Saygıdeğer milletvekilleri, Peygamberimizin -bunu da ifade edeyim- niyet ederken "Yarabbi, bu ibadeti bana kolay eyle ve benden kabul eyle" diye niyetine ilave ettiği tek ibadet hac ibadeti ve umre ibadetidir; çünkü, hac ibadetinin, mekân olarak, zaman olarak, şart olarak, bizatihî kendisinde zorluk vardır.

Bütün hacı kardeşlerimizin ibadetlerinin makbul ve mebrur olmasını, sağlık ve sıhhatle, elemsiz, kedersiz ülkemize dönenlerin yanında, dönmeyenlerin de ülkelerine dönmelerini, sevdiklerine kavuşmalarını niyaz ediyorum. Ayrıca, ülkemizde ve İslam ülkelerinde organize edilen kurban ibadetinin, gerek vekâleten gerek asaleten kesilmiş olan kurban ibadetinin de kabule şayan olmasını, mebrur olmasını Yüce Rabbimizden diliyorum. Hepinizin geçmiş kurban bayramını kutluyor, daha nice kurban bayramlarına sağlık, sıhhat ve mutluluk içerisinde ulaşmanızı niyaz ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çiçek.

Gündemdışı ikinci söz, kuş gribi salgını hakkında söz isteyen Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'a aittir.

Buyurun Sayın Özkan. (Alkışlar)

3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, İnsan ve hayvan sağlığını olumsuz etkileyen kuş gribi hastalığının yayılmasının önlenmesi için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son günlerde ülkemizde ciddî bir sorun haline gelen kuş gribi hastalığıyla ilgili olarak gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Geride bıraktığımız kurban bayramınızı da canı yürekten kutluyorum.

Önce, kuş gribi hastalığından ölen Muhammet Ali, Fatma ve Hülya Koçyiğit ile Fatma Özcan'a Allah'tan rahmet, yakınlarına ve ülkemize başsağlığı ve şu anda, hastanede tedavi görenlere de acil şifalar diliyorum.

Ayrıca, bugün cenazesinde bulunamadığım Burdur-Gölhisar İlçesi İbecik Köyünden asker şehidimiz Zekeriya Karagöz'e de Allah'tan rahmet, kederli ailesine, ülkemize ve Burdurumuza başsağlığı diliyorum.

Hastalığın ilk görüldüğü günden itibaren, Asya ülkelerinden sonra ülkemizde kuş gribinden dolayı insan ölümlerinin görülmüş olması, hem ülkemizin dünya ölçeğinde prestiji açısından hem de iktidarın sağlık ve veteriner hekimlik hizmetlerindeki anlayışı açısından oldukça önemlidir. Bugün itibariyle, 4 yavrumuzu kaybettiğimiz kuş gribi vakasında hükümet ne yazık ki, ilgisiz kalmıştır. Şöyle ki, hastalığın başladığı ilk günlerde hükümet yetkilileri halkın duyarlılığını düşürücü açıklamalarda bulunmuşlardır. Önce Sağlık Bakanlığından "kuş gribi değil, zatürree" açıklaması gelmiştir. Daha sonra hükümet sözcüsü ve Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek ise, kuş gribi açıklamalarını işgüzarlık olarak değerlendirme yapmıştır. Dünya Sağlık Örgütü görev başında, uzmanlarını Türkiye'ye gönderiyor, bizim Hıfzıssıhha Başkanımız "bu kuş gribi değil, basit bir zatürree" açıklaması yapıyor ve hacca gidiyor. Acaba kendisi hacdayken bu 4 evladımızın ölüm haberi kendisine ulaştığında hiç mi yüreği sızlamadı, hiç mi görev başında olmamasının ezikliğini duymadı? Daha sonra ilgilinin emekliye ayrıldığı haberi geliyor.

Dünyada ilk defa kuş gribi virüsü insanlarda tespit edildikten sonra kanatlılarla ilgili teşhis ve itlaflar yapılıyor. Bilanço; 4 evladımız canını kaybetti, ülke genelinde 13 ilde kuş gribi virüsüne rastlandı. İçler acısı bir manzara.

Balıkesir İli Manyas İlçesi Kızıksa Beldesinde meydana gelen kuş gribi vakası sonrasında ortaya konan ilgi, heyecan ve seferberlik, tüm uyarı ve çalışmalarımıza rağmen ilgisiz karşılandı, kuş gribine karşı Cumhuriyet Halk Partisinin gösterdiği ilgi ve önem hükümet tarafından küçümsendi, önemsenmedi; Cumhuriyet Halk Partisinin yaptıkları göstermelik, yapmacık adımlarla değerlendirildi, gazete manşetlerine "tehlike yok" manşetleri atıldı, bunu -şu şekilde- o günlerde, Kızıksa'da meydana gelende, Sağlık Bakanlığı "tehlike yok" diye duyurdu. Gazete manşetleri "tehlike yok" diye duyurduğunu söylüyoruz, uyarılarımızda depremle nasıl yaşıyorsak kuş gribini de dikkate almamız ve bu hastalığa karşı duyarlı olmamız, bülten, rapor ve söylemlerimizle devamlı gündemde tutuldu. Portör, yani hastalık taşıyıcı göçmen kuşların Türkiye'nin değişik yörelerindeki sulak alanlara yayılacağı ve hastalık yayma görevlerini sürdüreceklerini dile getirdik. Sulak alanlar etrafında karantina tedbirlerimizin eksiksiz yerine getirilmesini, basın-yayın organlarıyla tüm halkımızın bilgilendirilmesini söyledik. Ne yazık ki bunlar dinlenmedi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konu sadece Sağlık Bakanlığı veya Tarım ve Köyişleri Bakanlığına yüklenecek bir konu değildir. Bu konu, bilgilendirme anlamında Millî Eğitim Bakanlığını ve aynı zamanda, Diyanetten sorumlu Devlet Bakanlığını, ekonomik boyutları anlamında da ekonomiden sorumlu Devlet Bakanlığını, ayrıca, basın-yayın yönüyle de RTÜK'ten sorumlu Devlet Bakanlığını ilgilendirmektedir. Koordinasyonların bu yönde ele alınması gerekiyordu. Bunlar, ne yazık ki yapılmadı.

Bu konuyu, Cumhuriyet Halk Partisi Kuş Gribi Salgını Araştırma Komisyonu Raporu olarak ülke kamuoyuna sunduk. Sivas Milletvekili Nurettin Sözen'in Başkanlığını yaptığı ve Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler ve Sedat Pekel'in de hazır bulunduğu, benim de o kadroda hazır bulunduğum, Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün de hazırladığı bu raporda neleri uyarmışız, dikkatlerinizi çekmek isterim.

Maddeler çok uzun; fakat, bugünü o günden gördüğümüzün, Ekim 2005 yılında gördüğümüzün ifadesidir. Bu enfeksiyon, göçmen kuşlar tarafından Manyas ve Kızıksa Beldesine geldiği gibi, ülkemizde çok sayıda bulunan ve göçmen kuşların ziyaret ettiği, konakladığı diğer nehir deltalarına ve göl kenarlarına ulaşması da olanaklıdır. Oysa, şu ana kadar, ilgililerden, bu bölgelerde önlem alındığına dair en ufak bir açıklama yapılmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özkan, buyurun.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - 16.12.2005 tarihinde Sağlık Bakanlığınca yapılan "kuluçka süresinin dolduğu, dolayısıyla başkaca hayvan ve insanda kuş gribi vakasının görülmeyeceği" yönündeki açıklamanın bilimsel yanı yoktur; çünkü, bu bölgelere yeni kuş kafilelerinin gelmesi ve dolayısıyla virüsü taşımaları olanaklıdır. Ülkemizde göçmen kuşların konakladığı birden çok alan vardır. Orada da her an enfeksiyon yayımı söz konusu olabilir.

Kuluçka süresi, virüsün kuşa veya insana bulaşmasıyla başlar. Bu bilimsel kurala göre, Sağlık Bakanlığı yetkililerinin açıklaması bilim dışıdır ve özel amaçlar gütmektedir.

Cumhuriyet Halk Partisinin önerilerini 14 maddede açıkladık. İkinci bir heyet olarak -Cumhuriyet Halk Partisi Kuş Gribini İnceleme Komisyonu- Muğla Milletvekili Dr. Ali Arslan Başkanlığında, benim de katıldığım, Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün de, bayramdan bir gün önce Ağrı ve Doğubeyazıt'taki incelemelerinde, yaptığımız incelemelerde, Doğubeyazıt İlçe Hastanesinin -Doğubeyazıtımızın tabela nüfusu 56 000, gerçek nüfusu 75 000 olmasına rağmen, hastanenin- buraya cevap vermediği, merkezde 2 sağlık ocağının olduğu, normal zamanlarda ilçede intaniye uzmanı bulunmadığı tespit edilmiştir. Ağrı merkezde yapılan incelemelerde, vatandaşlar, tavuk ölümlerinin iki aydan beri il genelinde devam ettiğini, ilgililer uyarıldığı halde insan ölümlerine kadar hiçbir tedbirin alınmadığını belirtmiştir. Hatta, merkez Anakaya Köyüne itlaf ekipleri geldiğinde Muhtar Fesih Polat, itlaf edilecek tavuğun kalmadığını, iki ay önce tavukların tamamen öldüğünü belirtmiştir. Merkez Oğlaklı ve Kavacık Köylerinde, bir ay önce kanatlı ölümleri tespit edilmiştir. Merkezde Mehmet Kösedağ isimli vatandaşımız, bir ay önce, mahallesindeki kanatlı ölümlerini yerel televizyonu çağırarak çekim yaptırmış ve bu program Ağrı'da yayımlanmıştır; buna rağmen, hiçbir tedbir alınmamıştır. Bölgede itlaf için gaz yetersizdir; itlaflar, hayvanlar torbalara konup havasız bırakılarak boğma şeklinde yerine getirilmektedir. Dünyada ilk defa, kanatlılarda hastalık tespit edilmeden insan ölümleriyle kuş gribi teşhisine gidilmiştir.

Daha önceki hükümetler döneminde, Sağlık Bakanlığı bünyesinde, Veteriner Halk Sağlığı Daire Başkanlığı kurulmuştu. Bu durum, 57 nci hükümet zamanında kaldırıldı; 58 ve 59 uncu hükümetler döneminde de konuya sıcak bakılmadı. Sağlıkta eşgüdümü sağlayacak, Tarım Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı arasında organizasyonu pekiştirecek bu konu acilen yerine getirilmelidir. Yani, Sağlık Bakanlığında, acilen, halk sağlığı daire başkanlığı kurulmalıdır.

Gümrük veteriner hekimlik hizmetleri yetersizdir; gümrükler yol geçen hanına dönmüştür; buralarda yeterli kontrol ve karantina tedbirleri alınmamaktadır. Cenevre Anlaşması gereği 1937'de Mustafa Kemal Atatürk'ün imzasıyla kurulan bağımsız veteriner hekimler teşkilatları yeniden kurulmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, toparlar mısınız.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım; müsamahanıza teşekkür ederim.

Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü, 1983 yılında, Özal Hükümeti döneminde kaldırılmıştı; bunun, tekrar "veteriner işleri genel müdürlüğü" adı altında kurulması gerekmektedir. Büro hizmetlerinde kullanılan veteriner hekimler, aslî görevleri olan koruyucu hekimliğe yönlendirilmelidir. Yıllardır kamuda istihdam eksikliği olan veteriner hekim ve veteriner sağlık teknisyeni alımları yapılmalı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığındaki kadro eksiklikleri acilen giderilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, önemli bir konuya değinmek istiyorum. YÖK'ün veteriner hekimlikte uzmanlığı kaldırmasından ve Bakanlığın veteriner hekim uzmanlığını tanımamasından dolayı, ülkede, bir, veteriner hekim uzman eksikliği hissedilmektedir. Bu hastalıkla ilgili olarak konuşanlar, fakültelerdeki doçent ve profesörlerdir. Konunun uzmanı veteriner hekim, uzman görüşüne yer verilmemektedir; çünkü, konunun uzmanı veteriner hekim neredeyse yok gibidir. 250 adet zoonoz, yani, hayvanlardan insanlara bulaşan hastalık vardır. Sağlık Bakanlığında, bu konuyla ilgili bir daire başkanlığı yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özkan, lütfen, toparlar mısınız.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Hastalık, Ağrı'da, Van'da görülüyor. Marazî maddeler, İzmir-Bornova Veteriner Araştırma Enstitüsüne gönderiliyor; çünkü, hastalığın teşhisini yapabilecek tek uzman orada. Marazî madde, kargoyla Bornova'ya gidiyor; oradan gelen raporla hastalık doğrulanıyor. Bölgedeki laboratuvarlar niçin yapamıyor bu hastalığın teşhisini; çünkü, uzman yok. Avrupa Birliği ülkeleri, henüz risk yokken bile, hızlı teşhis metotları geliştiriyorlar; bizde ise, hâlâ, eski yöntemler uygulanıyor. Teknolojiyle birlikte gelişen genetik analizler veya moleküler teknikler konusundaki çalışmalar yetersizdir. Veteriner hekimlik hizmetleri, olsa da olur olmasa da mantığıyla yürütülüyor. Ülkenin en önemli, tavuk hastalıkları enstitüsü olan Manisa Araştırma Enstitüsü, tüm uyarılarımıza rağmen kapatılıyor. Ekim ayındaki ilk salgında, hükümet, başarılarıyla övünüyor; oysa, bölgede yaptığımız çalışmalarda, konunun ciddiyetini defalarca ve ısrarla, sanki hükümetmişiz gibi, ortaya koymamıza rağmen, tüm bunlar gözardı ediliyor. Ülke, hastalık açısından en riskli bölgeler arasında. İnsan ölümleri, neredeyse, geleceğim diyor. 1 Ocakta insan vakası görülüyor, 5 Ocakta bölgeye ilaç gönderiliyor; Van Devlet Hastanesinde birçok hasta gözlem altında. Başhekim, Sağlık Bakanlığına "solunum cihazı gönderin" diye isyan ediyor. Solunum cihazları, bölgeye, gecikmeli olarak gönderiliyor. Bölgede hastalık var; niçin, bu cihazlar daha önceden bölgeye gönderilmiyor? Böyle bir sağlık sistemi, böyle bir anlayış, böyle bir mantık dünyanın neresinde görülmüş?!

Değerli arkadaşlarım, Sağlık Bakanı, talihsiz bir konuşmayla "artık, köy tavuğunu ve köy yumurtasını unutacağız" demiştir. Entegre tesislerin minyatürleri, kırsal alanda, köylülerimizin hizmetine sunulabilir. Kapalı mekânlarda, yaban hayatından korunmuş, sulukları ve yemlikleri önünde, koruyucu aşıları yapılmış…

BAŞKAN - Sayın Özkan, lütfen…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Köylümüzün tek protein kaynağı olan yumurtanın ve kanatlı etinin engellenmesi düşünülemez. KOBİ'ler dikkate alınmalıdır ve desteklenmelidir. Türkiye kanatlı sektörü, birkaç kartele terk edilmemelidir. Bu tip olaylar kamuoyundan hiçbir zaman saklanmamalıdır. Hayvanlardan insanlara geçebilecek hastalıklara karşı her zaman tetikte olmalıyız. Aksi halde, kötü sonuçlarını, toplumun fertleri olarak çekmek zorunda kalırız. Her şey bilimin ışığında, objektif olmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle, hastalıksız, sağlıklı ve mutlu günler diliyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, müsamahanıza çok teşekkür ediyorum. Yalnız, şunu da dikkate sunmak istiyorum: Sayın İçişleri Bakanımız "bu kurban bayramında, yollara her 30 kilometrede bir trafik aracı konacak" demişti. Ben arife günü buradan çıktım, Burdur'a kadar, 450 kilometrede tek trafik aracı gördüm. Yine bu kurban bayramında 109 vatandaşımızı kaybettik. Kurbanda 6 000 kişiyi yaralı olarak kabul ettik. Bunlar eğitimden geçiyor. Bu eğitimleri hep beraber, Meclis olarak vermek zorundayız. Bu bayramda ölen vatandaşlarımıza, hacda ölen vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Gündemdışı üçüncü söz, yine aynı konuda söz isteyen Kars Milletvekili Selami Yiğit'e aittir.

Buyurun Sayın Yiğit. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

4.- Kars Milletvekili Selami Yiğit'in, insan ve hayvan sağlığını olumsuz etkileyen kuş gribi hastalığının yayılmasının önlenmesi için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı

SELAMİ YİĞİT (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kuş gribi salgını konusunda gündemdışı söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Dünya Sağlık Örgütünün beş yıldır alarm verdiği kuş gribiyle Türkiye, 2005 yılının ekim ayında tanıştı. Manyas Kuş Cenneti yakınlarındaki Kızıksa İlçesinde kanatlı hayvanların ölmesi üzerine, hükümet yetkilileri tarafından karantinaya alınan bölgede, üç hafta boyunca binlerce kanatlı hayvan itlaf edildi. Neyse ki, kuş gribi virüsü Manyas'ta insan ölümüne neden olmadan atlatıldı. Üç haftalık karantina uygulaması sonunda, Tarım Bakanı Sayın Mehdi Eker, bütçe konuşmasında "kuş gribini Avrupa ülkelerinden daha hızlı bir biçimde, 48 saatte izole ettik" diyerek, övünmekten geri kalmadı.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığımıza göre, 2005 yılının aralık ayı başlarında kuş gribi bitmişti. Türkiye'de kuş gribi tehdidinin kalktığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının hazırladığı bir final raporuyla 8 Aralık 2005'te Dünya Hayvan Sağlığı Teşkilatı ve Avrupa Birliği Komisyonuna bildirildi.

Değerli milletvekilleri, 15 Aralık günü Iğdır'ın Aralık İlçesinde 1 000 kadar tavuk ölmüştür. 26 Aralık günü Bornova Veteriner Araştırma Enstitüsünün raporuna göre, ölen tavuklarda avian influenza (A) virüsü bulunmuştu; yani, bu söz konusu tavuklar kuş gribinden ölmüşlerdi. Ancak, hükümetin kaygısızlığı sürüyordu. Iğdır'ın Aralık İlçesinde ve çevresinde entegre tesislerin bulunmadığını vurgulayan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı "halkın sağlığı açısından endişe edilecek bir durum yok" açıklaması yapıyor, ilçe giriş-çıkışları kontrol altına alınıp, hayvanların itlafıyla yetiniliyordu.

Değerli milletvekilleri, Doğu Anadolu'nun birçok köyünde uyarılmayan halk, hasta tavukları kesip çocuklarına yediriyor, yılbaşı öncesi kanatlı hayvanların tüketimi, hiçbir denetim ve uyarı yapılmadığı için devam ediyordu. Kuş gribi şüphesiyle onlarca hasta tedavi altına alınırken bile, Sayın Sağlık Bakanı, Aralık ve Doğubeyazıt'taki vahim gelişmelere karşın, "Türkiye'de kanıtlanmış insan kuş gribi yok" açıklamasını yapıyor, hatta Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek de, kuş gribi şüphesinden söz eden uzman doktorları işgüzarlıkla suçluyordu.

31 Aralık 2005'te Ağrı'nın Doğubeyazıt İlçesinde tavuklarını kesip yiyen Koçyiğit ailesinin 4 çocuğu Fatma, Hülya, Ali Hasan ve Muhammet Ali Koçyiğit, kuş gribi şüphesiyle Van'da tedavi altına alınıyordu. Koçyiğit ailesinin hasta 4 çocuğundan alınan salgı örneklerinin gönderildiği Sağlık Bakanlığına bağlı Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsünde yapılan incelemelere göre, Hülya Koçyiğit'in testleri negatif çıkmıştı; yani, Hülya Koçyiğit kuş gribi değil zaturree idi. 1 Ocak 2006'da hayatını kaybeden Muhammet Ali Koçyiğit'e de zaturree teşhisi koyan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü Başkanı Turan Aslan, kuş gribi virüsü ortalığı kasıp kavururken, istifa etti ve 3 Ocakta hacca gitti.

Değerli milletvekilleri, ancak, 4 Ocakta, aynı enstitüde yapılan ikinci incelemelerde, bu kez, Koçyiğit kardeşlerin test sonuçları pozitif çıktı.

Müdahalelerin yapıldığı Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Hastanesinde kuş gribi konusunda yeterli sayıda uzman personel, araç ve gereç yoktu.  Hasta çocuklardan alınan örnekler karayoluyla laboratuvar imkânı olan illere ulaştırılmış, hastaların kurtarılmasında hayatî önem taşıyan iki ya da üç gün baştan kaybedilmişti.

Sağlık, Tarım ve Orman Bakanlıkları, salgının can almaya başlamasından onbeş gün sonra bir koordinasyon eksikliğinin farkına varabilmiş ve üç gün önce bir koordinasyon kurulu kurmayı akıl edebilmişlerdir. Bunca ihmal ve vurdumduymazlığın kaçınılmaz sonucunda, salgın, onbeş günde 23 ilimizde baş göstermiştir.

Kuş Gribi Ulusal Koordinasyon Kurulundan 16 Ocak 2006'da yapılan açıklamaya göre, pozitif sonuç alınan il sayısı 13'e, şüpheli il sayısı da 16'ya çıkmıştır. İtlaf edilen toplam kanatlı sayısı ise 1 000 000'a yakındır. Kuş gribi Başkent Ankara'ya ve İstanbul'a sıçramıştır. Kuş gribi salgını karşısında günlük lokal karantina ve itlaf uygulamalarıyla yetinen hükümetin bu tehdit karşısında orta ve uzun vadeli bir mücadele programı yoktur.

Değerli milletvekilleri, bilim çevreleri, asıl kış göçü dalgasının şubat ve mart aylarında olacağını söylemektedir.

Kuş gribi salgını nedeniyle Doğu Anadolu Bölgemizdeki duruma da değinmeden geçemeyeceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yiğit, buyurun.

SELAMİ YİĞİT (Devamla) - Köylerimizde  kümes hayvancılığı temel bir geçim kaynağıdır. Her köyde, evlerde 30-40 tavuk ya da kaz besleniyor. Vatandaşlarımız tarafından bunların yumurtaları biriktiriliyor ve pazarlarda satılıyor. Haftada 15-20 yumurta satsa, bunun parasıyla şeker, çay alıyor ve geçimini sağlıyor. Kümes hayvanlarının bir bölümü evin ihtiyacı için ayrılıyor, diğerleri ise satılıyor.

Değerli milletvekilleri, Kars'ın 396, Ardahan'ın 257, Iğdır'ın da 176 köyü vardır. Salgın nedeniyle, şimdi bu köylerin hemen hiçbirinde kümes hayvanı kalmamıştır.

Sayın Başbakan da, bakanlarımız da itlaf edilen hayvanların paralarının ödendiğini söylüyor; bundan daha doğal bir sonuç olamaz; ama, sorun çok daha vahim bir boyuta doğru gidiyor ve şimdiden, bu köylülerimize, ailelerinin geçimlerini temin edecek sürekli aylık bir maddî destek sağlanmazsa, bu köylülerimiz açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalacak; hemen önlem alınmazsa, korkarız ki kuşların göçünün yanı sıra bölgedeki insanlarımız da büyük şehirlere göç etmek zorunda kalacaklardır.

Değerli milletvekilleri, şimdiye kadar kuş gribiyle ilgili inanılmaz bir zaaf tablosu dışında önümüze hiçbir şey koyamayan ilgili bakanlara, Sayın Abdüllatif Şener'in şu sözlerini hatırlatmak istiyorum: "İstifa müessesesi dünyanın her tarafında var. Kendi görev alanıyla bağlantılı olarak topluma karşı yükümlülüklerin yerine getirilmemesi, toplumun güvenini kaybetmek anlamına gelir. Toplumu yanıltmak gibi durumlara yol açan kişilerin istifa etmeleri gerekir. Türkiye'de bunun örneğini göremiyoruz; ama, Japonya'da, Almanya'da ve dünyanın diğer ülkelerinde sadece bu gerekçelerle istifalar olduğunu görüyoruz. Demek ki, o ülkelerde bu duyarlılık gelişmiş."

Değerli milletvekilleri, kuş gribi salgını karşısında sorumluluklarını yerine getirmeyen ilgili bakanları, Devlet Bakanı Sayın Abdüllatif Şener'in ortaya koyduğu duyarlılıklar konusunda hassasiyete davet ediyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yiğit, teşekkür ediyorum.

Gündemdışı konuşmalara Sağlık Bakanı Recep Akdağ cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Saygıdeğer Başkanım, sayın milletvekilleri; Burdur Milletvekilimiz Sayın Özkan ve Kars Milletvekilimiz Sayın Yiğit'in, şu anda ülkemizde hep birlikte mücadele etmekte olduğumuz kuş gribi meselesiyle ilgili olarak yaptıkları gündemdışı konuşmalara cevaben huzurlarınızdayım

Her iki milletvekilimize de, konuya gösterdikleri hassasiyetten dolayı ve konuyu Meclis gündemimize taşıyarak, Yüce Meclisinizi ve Yüce Meclisinizin vasıtasıyla aziz milletimizi bilgilendirme fırsatını verdikleri için teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle şunu ifade etmeliyim ki, bu meselede, olayın global boyutunu iyi görmek lazım. Kuş gribi, aşağı yukarı yüz yıl önce İtalya'da tanımlanmış, daha sonra da, geçtiğimiz yüzyıl içerisinde belli değişikliklere uğrayarak, değişimlere uğrayarak insanlarda da hastalık yapmış bir virüsün, 1997 yılında önce Hong Kong'da, sonra da 2003 yılından itibaren Güneydoğu Asya ülkelerinde yaygın bir biçimde ortaya çıkmasıyla kendini göstermiştir.

Milyonlarca kanatlı hayvanın ölmesine sebep olan bu hastalık, son yıllarda insanlarda da görülmeye başlanmış ve Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre, ülkemizdeki vakalar görülmeden önce, dünyada 143 insan vakası görülmüş özellikle Güneydoğu Asya ülkelerinde ve 76 da ölüm bildirilmiştir. Bütün dünyanın, özellikle Dünya Sağlık Örgütünün kuş gribi vakaları üzerinde ciddiyetle durmasının en önemli sebebi, virüsün, önümüzdeki süreç içerisinde, herhangi bir biçimde, insandan insana bulaşma yeteneğini kazanma riskidir.

Ülkemizde, hepinizin bildiği gibi, ilk defa 8 Ekim 2005'te Balıkesir İli Manyas İlçesinde serbest besi yapılan bir hindi sürüsünde tespit edilmiştir hastalık. Daha sonra, 27 Aralık 2005'te de, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızca Iğdır'ın Aralık İlçesinde teyit edilmiş kuş gribi vakaları olduğu bildirilmiştir. 31 Aralık 2005 günü, Ağrı İlimizin Doğubeyazıt İlçesinde -bu ilçede bilinen insan vakaları yokken- aynı aileden 4 kişi grip tablosuyla başvurmuş ve süratle teşhisleri konularak tedavilerine başlanmıştır. Bu sürece gelinceye kadar ülkemizde neler yapıldı, müsaadenizle, ben, Yüce Heyetinize öncelikle onları ifade etmek istiyorum.

Güneydoğu Asya ülkelerinde kuş gribi vakalarının dünya gündeminde yer almasından itibaren, 2004 yılında özellikle, ağırlıklı olarak çalışmalarımıza başladık. Milletlerarası grip izleme ağına dahil olarak, ülkemizde grip vakalarını düzenli bir biçimde takip etmeye başladık. Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığımız Viroloji Laboratuvarı ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Viroloji Bilim Dalı Laboratuvarı bu anlamda ulusal referans laboratuvarları olarak hazırlandı. Bunlar süreç gerektiren işlerdir ve söylediğim gibi, bu dönemde gerçekleştirilmiştir hazırlanmaları. Böylece, yurdumuzun her köşesinden gelen numuneleri, grip hastalığıyla ilgili numuneleri incelemeye başladık ve geçtiğimiz yazda da Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezimizde kuş gribi diye bilinen H5N1 virüsünün tespit edilmesini sağlayacak en modern moleküler teknikleri yerleştirerek böyle bir altyapıyı hazırladık.

16 Mart 2004 tarihinde, yani, olayların görülmesinden neredeyse 1,5 yıl önce, konuyla ilgili bilgileri hekimlerimize ve diğer sağlık personelimize ulaştırarak sağlık personelimizi eğitmeye başladık ve Temmuz 2005'te de yaklaşık olarak 60 kadar uzmanın katkısıyla ulusal grip salgını hazırlık planımızı yaptık. Bu çalışmalara eğitim ve araştırma hastanemizden uzmanlar ile üniversitemizden uzmanlar iştirak etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle şunu ifade etmek isterim ki, Manyas'ta vakalar görüldükten sonra, gerçekten, özellikle Tarım Bakanlığımızın çok ciddî bir çabası ve meseleyi kısa süre içerisinde ortadan kaldırması mümkün olmuştur. Daha önce de Anamuhalefet Partimizin çeşitli vesilelerle ifade ettiği bir durum var. Onlar diyorlar ki, Sağlık Bakanlığının uzman ekibi, uzmanları, Manyas'taki olaydan sonra kuluçka süresinin dolduğu ve böylece, başkaca vaka beklenmediğini ifade ettiler. Bu, doğrudur; ama, bütün Türkiye için ifade edilmiş değildir; asla, hiçbir zaman ifade edilmemiştir. Tam tersine, Manyas'taki vakalarla birlikte bütün yurt sathında çok ciddî bir bilgilendirme çabasına girdik ve bu meselenin bir devamının olabileceğini, bu mesele için ülkenin hazırlıklı olması gerektiğini defalarca, hem bilim adamlarımız hem ilgili bürokratlarımız hem de ben kamuoyuna ifade ettim. Manyas'ta, Kızıksa'da bir bilim heyetimizin yaptığı açıklamanın anlamı şudur ve çok nettir bu açıklama. Kızıksa'da temaslı kişiler vardı. Bu hindi çiftliğinde temaslı kişiler vardı ve bu temaslı kişilerin koruyucu tedavileri de devam etmekteydi. Belli bir karantina süresinden sonra, bu bölgede temaslı kişiler için artık riskin kalmadığı ifade edilmiştir ki, bu da, bilimsel olarak tamamen doğrudur.

Hükümetin konuya ilgisiz kaldığı kesinlikle doğru bir ifade değildir. Başından beri süreç yakinen takip edilmiş durumdadır ve çok iyi bir koordinasyonla takip edilmiştir. Hem bilgilendirme çabaları hem il valiliklerimizle, tarım il müdürlükleri ve sağlık müdürlüklerimiz arasındaki koordinasyon başından beri 24 saat devam ettirilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, şunu özellikle ifade etmek isterim ki, aslında, süreçle alakalı olarak, biraz sonra da belirteceğim gibi, uluslararası örgütler, bu konuda, objektif ve tarafsız örgütler olarak, hem Türk kamuoyumuzu hem de dünya kamuoyumuzu, daha önce Hükümetimizin yaptığı çalışmalarla ilgili olarak bilgilendirmiş durumdadır. Şimdi, bunlarla ilgili olarak da, sizlere, biraz sonra gereken açıklamaları iletmiş olacağım.

Sayın Yiğit'in bazı ifadeleri oldu; "27 Aralıkta, kuş gribi Aralık'ta tespit edildi; ama, kayıtsızlık sürüyordu" dedi. Bu ifadeler kesinlikle doğru değildir. Iğdır İl Valiliğimiz, Tarım İl Müdürlüğümüzle birlikte, henüz vakalar kesinleşmeden, 15 Aralık tarihinden itibaren Iğdır'da çok geniş bir çalışmanın içerisine girmişlerdi ve bugün için Iğdır'da, şu anda itlaf edilecek herhangi bir kanatlı hayvan da hemen hemen kalmamış durumdadır. Bir ay içerisinde, bu kadar köyü olan, geniş kırsalı olan bir ilde, Tarım Bakanlığımızın, İl Valiliğimizle birlikte yürüttüğü çalışmalar, gerçekten, takdire şayandır.

"İnsanlar kuş gribi diye hastanelere giderken, Sağlık Bakanının 'kanıtlanmış vaka yoktur' diye ifadelerde bulunduğunu" Sayın Yiğit, burada, Meclis kürsüsünden söylediler; bu da doğru değildir.

Şimdi, meselenin seyri şu şekildedir değerli milletvekilleri: Bizim sağlık personelimiz ve hekimlerimiz, zamanında ve yeterli olarak bilgilendirilmemiş olsalardı, çok net olarak ifade ediyorum, Doğubeyazıt'ta bilinen hayvan vakası olmadığı için, insan vakaları kesinlikle atlanırdı          -dünyada da bunun örnekleri var- ama, zamanında ve yeterince bilgilendirme yaptığımız içindir ki, çok kısa süre içerisinde, bilinen hayvan vakası olmadığı halde, hekimlerimiz -onları da takdir etmek zorundayız burada, takdir ifadelerimizi Meclis kürsüsünden kendilerine de belirtmek durumundayız- bu hastalarda kuş gribinden şüphelenebilmişler ve vakaları da bir üniversite hastanemize göndermişlerdir, 31 Aralık 2005 tarihinde. Peki, bundan sonra olayın seyri nedir?

Değerli milletvekilleri, bakınız, 31 Aralıkta üniversite hastanemize bu hastaların yattığı günden itibaren, hastaların tedavisi, laboratuvar sonuçları beklenmeden, kuş gribinin tedavisi olarak, yerinde ve uygun bir biçimde başlatılmıştır. Bu hususta Yüzüncü Yıl Üniversitesindeki ekibe de sizlerin huzurunda şükranlarımı arz etmek isterim; derhal Bakanlığımız Genel Müdürlüğüyle irtibat kurdular ve bu hususta Dünya Sağlık Örgütünün ortaya koymuş olduğu tedavi protokolleri çerçevesinde bu hastalarımızın tedavisi başladı. Acaba, hastalara koruyucu ilaç verilmesinde bir gecikme oldu mu?.. 31 Aralıkta yatan bu hastalarımıza 1 Ocak tarihinde ilgili ilaç da verilmeye başlanmıştır.

Şimdi, bu Meclis kürsüsünden sanki solunum cihazı eksikliği yaşanmış gibi bazı ifadelerde bulunuldu. Böyle bir durum da kesinlikle vuku bulmamıştır. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Hastanemizin başhekimiyle, bu süreç içerisinde, sadece koordinasyon merkezimiz değil, ben de birkaç kere görüştüm, meselenin önemine binaen. Değerli arkadaşımız, vakaların artabilme ihtimaline binaen bizden solunum  cihazı istemiştir ve istediği 5 solunum cihazı, daha sonra da 5 solunum cihazı kendisine, ilgili üniversitemize derhal gönderilmiş; ama, bu solunum cihazlarına bugüne kadar ihtiyaç da olmamıştır. Şunu ifade edeyim: Bu hazırlık planımızın bir gereği olarak, 100 civarında ventilatörü almış ve İstanbul'da hazır durumda bulunduruyorduk, ihtiyaç bölgelerine sevk etmek üzere.

Ayrıca, dünyada tek üreticisi olan koruyucu bir ilacın temini hususunda da çok önceden harekete geçmiştik; 1 000 000 kutu ilaç siparişi yapmıştık ve bu 1 000 000 kutu ilacın  bir kısmı gelmişti, bu süreç içerisinde 100 000 kutusu ülkemize geldi, geri kalan kısmı da ülkemize teslim edilecektir.

Bütün bunlar, aslında, başından beri olaya çok dikkatle yaklaştığımızı, olayın çok yakinen takip edildiğini gösteren süreç içerisindeki hadiselerdir.

Değerli milletvekilleri, bütün bunlar, bu süreç bu şekilde devam ederken, 4 Ocak tarihinde ilk numuneler negatif gelmesine rağmen, -bu da çok önemlidir- ilk numuneler ayın 2'sinde negatif bulunmasına rağmen; ki, konunun uzmanları çok iyi bileceklerdir -Dünya Sağlık Örgütünün uluslararası referans laboratuvarı tarafından da bu şekilde teyit edilmiştir bu ifadelerim- örneklerin zaman zaman negatif bulunması teknik açıdan mümkündür; buna rağmen, Bakanlığımız büyük bir dikkatle meseleyi takip ettiği için, bu hastalarımızdan, yavrularımızdan yeni numuneler almış ve gecikilmeden kesin vaka teşhisleri konmuş, Dünya Sağlık Örgütüyle de bu paylaşılmış ve uluslararası referans laboratuvarınca teyidi de ortaya konabilmiştir.

Örneklerin karayoluyla geldiği iddiası da yanlıştır. Örnekler Van'dan havayoluyla Hıfzıssıhha Merkezimize gelmiş ve incelenmişlerdir. Ankara'dan İstanbul'a teyit için ikinci referans laboratuvarımıza, yani, Çapa'ya gönderilirken hava muhalefeti dolayısıyla karayoluyla gönderilmiştir. Uçaklar, herhangi bir biçimde, tarifeli uçaklar veya özel uçaklar kalkamadığı için sisten dolayı karayoluyla gönderilmiştir ve bütün bu süreç içerisinde elde bulunan imkânlar tamamen değerlendirilmiş ve en hızlı biçimde hareket edilmiştir ve vatandaşlarımız -ayrıca dünya kamuoyu da- vakalar laboratuvarlar tarafından teyit edilir edilmez bilgilendirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu anlamda, 8 Ocak tarihinde bölgede yaptığımız incelemeler sırasında Van'da bir basın toplantısı düzenledik. Bu basın toplantısında, bütün kamuoyumuzun önünde -mutlaka sizler de takip etme fırsatını bulmuşsunuzdur, en azından bir kısmınız- Dünya Sağlık Örgütü yetkilileri, Avrupa Bulaşıcı Hastalıklar Merkezi yetkilileriyle birlikte, Türkiye'nin konuya erken müdahil olduğunu, olabildiğince şeffaf davrandığını, mükemmel bir işbirliği yürüttüğünü, erken bildirimde bulunduğunu bütün kamuoyunun, Türk ve dünya kamuoyunun önünde ilan etmişlerdir.

9 Ocak tarihli raporunda Dünya Sağlık Örgütü, Türkiye'deki referans laboratuvarının test kalitesinin yüksek olduğunu, vakaların ölü veya hasta kanatlılarla temasları bulunduğunu, hastalığın insandan insana geçişi konusunda da bir delil olmadığını açıklamıştır. Bu da çok önemlidir; çünkü, bu güzel ülkemizin dostu da var düşmanı da var. Mutlaka, böyle bir olay ortaya çıktığında, ülkemize belli seyahat kısıtlamaları getirilmesi, ülkemizin bir anlamda belli açılardan izole edilmesi konusunda da birtakım davranış örneklerinin sergilendiğini gördük; ama, süratli davranmamız, uluslararası örgütlerle birlikte şeffaf biçimde hareket etmemiz, bütün kayıtlarımızı onlara açmamız sayesindedir ki, daha olayın dördüncü, beşinci gününde, uluslararası örgütler, çok net bir biçimde, Türkiye'de insandan insana bulaşmanın olmadığı konusunda ikna olmuşlar ve bunu bütün dünya kamuoyuna da ilan etmişlerdir.

11 Ocak 2006 tarihinde de ülkemizde önemli bir olay yaşandı konuyla ilgili olarak; Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Direktörü Sayın Mark Danzon, uzman ekipleriyle birlikte Türkiye'ye geldi ve yapılan değerlendirmeleri kendi ekipleriyle birlikte gözden geçirdi ve birlikte bir basın toplantısı düzenledik. Bu, birbuçuk saate yakın süren bir basın toplantısıydı ve o basın toplantısında, ben, basın mensuplarına şunu söyledim; dedim ki, değerli basın mensupları, ben, sizin karşınıza defaten çıktım, bundan sonra da çıkacağım; Tarım Bakanımız da sizi ve kamuoyumuzu bilgilendirecek; ama, Dünya Sağlık Örgütünün Avrupa Bölge Direktörü, bu işi objektif bir biçimde değerlendirebilecek yetkili uzmanlarıyla buradayken, lütfen, bırakalım, açıklamalarını daha ziyade o yapsın ve sorularınızı da daha ziyade Sayın Danzon'a yöneltin ve nitekim, bu basın toplantısı da daha çok bu minval üzere seyretti ve burada, Sayın Danzon, Türkiye'nin kuş gribi konusunda müdahalesinin zamanında ve uygun bir biçimde yapıldığını ifade etti.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ne bilecek o; Sayın Bakan, dışarıdaki adam ne bilecek?!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Türkiye'ye yapılacak seyahatlerle ilgili herhangi bir tehlike ve kısıtlamanın bulunmadığını ifade etti.

Değerli Milletvekilim, oradan söz atarak "ne bilecek" diyorsunuz, Dünya Sağlık Örgütü için!.. Diyebilirsiniz, hürsünüz…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Tabiî ki öyle Sayın Bakan; şimdi, dışarıdaki adamı getiriyorsunuz, burada…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bakınız, değerli arkadaşlarım, ben…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Biz size inanalım…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - …önce, Hükümet olarak neler yaptığımızı…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Her şeyi Avrupa'yla birlikte yapmak zorunda mısınız?!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - …meseleye nasıl müdahil olduğumuzu, nasıl seri ve kararlı bir biçimde davrandığımızı çok açık biçimde, bu Meclis kürsüsünden Yüce Heyetinize ve milletimize ifade ettim; ama…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Gerçek öyle söylemiyor… Olaylar öyle söylemiyor…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - …kuşkusuz ki, böyle bir olay olduğunda, muhalefet yaparken de, mutlaka, muhalefetimizi ölçülü yapmak durumundayız; çünkü, elbette burada doğruları ortaya koyacağız, elbette burada sizler bize destek olacaksınız; bu, ulusal bir problemdir…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Tabiî… Rapor hazırladık size destek için…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - … aynı zamanda da dünyayı ilgilendiren bir ulusal problemdir.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ekim ayında rapor sunduk size, tedbirini alın diye.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Dolayısıyla, bu meseleyi burada tartışırken, zaten, biz, kendi adımıza neler yaptık, meseleye nasıl yaklaştık, bunları, ben size ifade ettim.

Bakınız, değerli arkadaşlarım, eğer, ülke buna hazırlıksız olsaydı, insan vakaları görüldükten sonra sağlık sistemimiz felç olurdu; çünkü, binlerce, onbinlerce vatandaşımız sağlık kuruluşlarımıza hücum etti, haklı olarak, haklı bir tedirginlikten dolayı hücum ettiler; ama, meseleye uzun zamandan beri hazırlıklı olduğumuz için, sağlık personelimiz bu hususta bilgilendirilmiş olduğu için, altyapı, bu işte kullanılacak malzemeler zamanında belirlenmiş olduğu için, şüpheli vatandaşlarımızın taşınmasıyla ilgili, ambulans hizmetleriyle ilgili hususlar dahi bu kadar detaylı bir biçimde hazırlanmış olduğu için, hiçbir kaos yaşamadık.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, kanaatime göre, bu mesele önümüzdeyken, siyaset yapıcılar olarak, memlekete siyaset yoluyla hizmet eden kişiler olarak, birbirimizi suçlamak veya bir şekilde müdafaa etmekle vakit geçirmek doğru değil. Mutlaka, kuvvetlerimizi birleştirmeliyiz. Ben, yine, kamuoyunun huzurunda, bütün bu süreç içerisinde, gece-gündüz demeyerek, bize destekte bulunan çok değerli bilim adamlarımıza da şükranlarımı arz ediyorum. İstanbul'dan, Ankara'dan, ülkenin başka yerlerinden onlarca bilim adamımız, üniversitelerimizden, davetimize icabet ederek, tıpkı başlangıçtaki hazırlık safhasında olduğu gibi, bizimle birlikte, başından sonuna kadar meseleyi takip ettiler ve meseleye sahip çıktılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Kuşkusuz ki, panik oluşturabilecek bir durumdu, değerli basınımız da, bu hususta üzerine düşen görevi, kanaatimce, büyük ölçüde yaptı. Mutlaka maksadı aşan birtakım yayınlar oldu, olabilirdi; ama, genel anlamıyla söylüyorum, resmin bütününe bakarak, tablonun bütününe bakarak söylüyorum; yalnızca 59 uncu cumhuriyet hükümeti olarak değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bu meseleye yaklaşımımızdan dolayı "biz doğru yaptık, doğru yapıyoruz" diyebilecek bir durumdayız. Uluslararası örgütlerin, bu anlamda, "Türkiye doğru yapıyor, doğruyu zamanında yapıyor" demesi de çok önemlidir. Bunu küçümsememeliyiz. Bu örgütler hiçbir zaman kimsenin hatırına bu ifadeleri kullanmazlar. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti böyle önemli bir meseleye kararlı bir biçimde, şeffaf bir biçimde yaklaşımını göstermiş ve uluslararası örgütlerle birlikte global bir problem olan bu kuş gribi meselesiyle mücadele etmeye devam etmektedir. Bundan sonra da bu mücadelemize devam edeceğiz. Ancak, buradan önemli bir mesaj verilmesi gereğine de inanıyorum. Değerli milletvekilleri, şu ana kadar insanlarda görülen öldürücü vakalar ve öldürücü olmayan vakalar, bütün vakalarımız doğrudan doğruya bu kanatlı hayvanlara, yabani kuşlara veya kümes hayvanlarına temastan dolayı meydana gelmiştir. Şimdi, değerli Kars Milletvekilimiz Sayın Yiğit, orada, bu bölgelerde tavuk yetiştiren, aslında Türkiye'nin birçok bölgesinde tavuk yetiştiren vatandaşlarımızın ihtiyaçlarından bahsetti. Kuşkusuz ki, bu ihtiyaçları gidermek üzere çalışmalarımıza devam edeceğiz. Ama, lütfen şöyle bir mana çıkmasın… Bu mananın çıkması, bundan sonra da problemin üstesinden gelmemizi zorlaştırır. Lütfen şöyle bir mana çıkmasın: Biz, bu şekilde yapılan kümes hayvancılığına bir şekilde devam edebiliriz, halkımız bir şekilde buna devam edebilir… Bu mananın çıkması çok yanlış olur. Dikkat ediniz, hastalanan, özellikle hayatını kaybeden vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu yavrularımızdır. Elbette, onların aileleriyle beraber, onlar adına siyaset yapan bizlerin de yürekleri kanıyor. Bu yavrularımızın, bu şartlarda, hijyenik bir biçimde bu hayvanlara yaklaşmaları, temas etmeleri mümkün değildir. Onun için, bu çeşitten kümes hayvancılığının, yani bir ölçüsü olmayan, hijyenik şartlar taşımayan kümes hayvancılığının halkımızca artık terk edilmesi gerekiyor. Ben bu ülkenin sorumlu Sağlık Bakanı olarak bunu daha önce de ifade ettim, bu Meclis kürsüsünden de ifade ediyorum.

SELAMİ YİĞİT (Kars) - Sayın Bakan, onun yerine ne koyacaksınız?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Elbette, bu bir süreçtir ve bu süreç içerisinde de yerine ikame edilmesi gerekenler ikame edilecektir. Elbette böyledir.

SELAMİ YİĞİT (Kars) - İnsanlara 5 000 000-15 000 000 vererek çözemezsiniz bunu.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Ama, bu mesajı bu şekilde verelim bir defa. Asla ve asla yavrularımız bu hayvanlara temas ettirilmemelidir. Meselenin en önemli noktası budur.

Değerli arkadaşlarım, aşağı yukarı iki haftadır Türkiye'de televizyonlar, doğrusuyla yanlışıyla, ama biraz önce de ifade ettim, genel anlamda doğru bir yaklaşımla yayın yapıyorlar. Bütün sağlık örgütümüz, tarım il müdürlüğü örgütü, il valiliklerimiz halkımızı bilgilendirmek için ciddî bir çabanın içerisindeler.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Bakan, Doğubeyazıt Hastanesine niye gitmediniz?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Diğer konuşma yapan değerli milletvekilimiz, Diyanetin de bu işin içinde olması gerektiğini ifade etti. Diyanet de bu işin içerisine sokulmuştur. Maalesef bunu da tenkit edenler oldu.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Doğubeyazıt'a gittiniz, Doğubeyazıt Hastanesine niye girmediniz?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Hutbelerden bile vatandaşlarımız bilgilendirilmiştir.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Doğubeyazıt Hastanesine niye girmediniz?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Biz bu bilgilendirmeleri yapmaya devam edeceğiz.

Değerli milletvekillerim, bakınız, bu meseleyi istismar etmekten, lütfen, vazgeçiniz.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Ben gittim, siz gitmediniz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Sizin hassas olduğunuz kadar biz de hassasız.

TANER YILDIZ (Kayseri) - Ne demek; daha fazla hassasız!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Lütfen, bu meseleyi istismar etmekten vazgeçiniz. Ülke, bu meselenin istismar edilmesini bizden beklemiyor.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Geç kaldınız Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bu ülkenin insanları…

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Ben istismar etmiyorum Sayın Bakan; hastaneye gitmediniz! Ben oradan geliyorum…

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Milletvekili…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bu ülkenin insanları bizden ve sizden hizmet bekliyor.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Gitmediniz hastaneye… Ben oradan geliyorum.

BAŞKAN - Sayın Akdemir, lütfen…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Biz, sorumlu kişiler olarak, Hükümet olarak görevimizi yapacağız, sizler de sorumlu kişiler olarak, muhalefet olarak görevinizi yapacaksınız.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Niye hastaneye gitmediniz?!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Toplumun bütün kesimlerine burada görev düşmektedir. Görevimizi yapmaya devam edeceğiz. Önümüzdeki günlerde riskin olduğu doğrudur. Özellikle şubat ayı içerisinde sulak alanlarda yerleşen, daha sonra göç etmek üzere, geriye göç etmek üzere yerleşen yabanî kuşlarla, yine kümes hayvanlarımıza hastalığın bulaşma riski vardır ve bunlarla temas eden vatandaşlarımıza da bulaşma riski vardır. O halde, ben, son söz olarak vatandaşlarımızı, aziz milletimizi, bir kere daha, Meclis kürsüsünden de bilgilendirmek istiyorum: Aziz vatandaşlarım, lütfen, çocuklarımız başta olmak üzere, kümes hayvanlarına, yakınımızda beslediğimiz, yetiştirdiğimiz kümes hayvanlarına temas etmemek konusunda itina edelim. Bu hususta, itlaf için, gerekli bölgelerde itlaf için sizin huzurunuza gelen görevlilere de lütfen yardım ediniz. İtlafı yerinde ve zamanında yapmak, bir anlamda bu hastalığın en erken zamanda ülkemizden uzaklaştırılması için büyük önem arz etmektedir.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bu vesileyle, önemli bir halk sağlığı problemi olarak, hem Türkiyemiz için hem dünya için önümüzdeki günlerde de mücadele etmemizi gerektiren kuş gribi konusunda aziz milletimizi, Yüce Meclisimizi bilgilendirmiş olduk. Bu vesileyle, tekrar teşekkürlerimi, saygılarımı arz ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 30.12.2005 tarihli ve 5447 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin Anayasanın 89 uncu maddesine göre bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/958)

ÊTürkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 02.01.2006 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-17175/44499 sayılı yazınız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca 30.12.2005 gününde kabul edilen 5447 sayılı "Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" incelenmiştir.

İncelenen yasanın geçici 1 inci maddesinde,

"Bu kanunla kurulan üniversitelerin kurucu rektörleri, iki yıl için, Millî Eğitim Bakanı ve Başbakanın önereceği üç isim arasından Cumhurbaşkanınca atanır."

Düzenlemesine yer verilmiştir.

Düzenlemede, yeni kurulacak üniversitelerin kurucu rektörlerinin Millî Eğitim Bakanı ve Başbakanın önereceği üç isim arasından atanması öngörülmektedir.

Anayasanın 130 uncu maddesinin altıncı fıkrasında, yasada belirlenecek yöntem ve ilkelere göre, rektörlerin Cumhurbaşkanınca seçileceği belirtilmiş; 104 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinin son alt bendinde de, rektörleri seçmek Cumhurbaşkanının yürütme alanına ilişkin görev ve yetkileri arasında sayılmıştır.

Bu kurallarda rektör adaylarının nasıl önerileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmadığına göre, bu düzenlemenin yasayla yapılacağı açıktır.

Ancak, yasayla yapılacak düzenlemenin, diğer ilgili anayasal kuralların özüne ve kamu hizmetinin gereklerine uygun olması gerekmektedir.

Anayasanın 130 uncu maddesinin birinci fıkrasında, üniversitelerin,

-Çağdaş eğitim ve öğretim esaslarına dayanan düzen içinde ulusun ve ülkenin gereksinimine uygun insangücü yetiştirmesi amacı ile eğitim, öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere,

-Kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olacak, öğrenim ve öğretimin bu özgürlük ve güvence içinde yürütülmesini sağlayacak biçimde,

yasayla kurulacağı belirtilmiştir.

130 uncu madde gerekçesinde de, yasaya bırakılan konuların "bilimsel özerklik" ilkesi gözönünde bulundurularak düzenlenmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Anayasada yer verilen kurucu öğeler, aynı zamanda üniversitelerin görev alanını belirlemekte, işlevini ortaya koymaktadır.

Üniversitelerin bu görev ve işlevinin niteliği, bilimsel ve akademik çalışma ve etkinliklerinin ağırlık ve önemi nedeniyle, her türlü dış etkilerden ve siyasal karışmalardan uzak tutulması ve bilimsel saygınlıklarının korunmasına özen gösterilmesi gerekmektedir.

Çünkü, üniversiteler akademik nitelikleri nedeniyle tüm çalışmalarında bilimsel ölçütleri göz önünde bulundurmak, nesnel ve yansız olmak zorundadır. Bunu sağlamanın yolu ise, yükseköğretim dışı kurumların, özellikle siyasal erkin, yönetimin herhangi bir evresinden başlayarak bilimsel çalışmaları etkileyecek tüm aşamalardan uzak durmasından geçmektedir.

Anayasa koyucunun üniversiteleri bilimsel özerklik ve kamu tüzelkişiliği ile donatması, yükseköğrenime verilen önem ve değerin sonucudur.

Gerek bu önem ve değer gerek rektör seçimi yetkisinin Cumhurbaşkanına verilmiş olması, üniversitelerin bilimsel özerkliklerinin yönetsel özerkliği de içerdiğini anlatmaktadır.

Çünkü, bilimsel özerklik, belirli sınırlar içinde serbestçe karar alıp, bu kararları uygulayabilmeyi; başka bir deyişle, verilen görev alanı içinde kalmak koşuluyla, üniversite dışı yönetsel birimlerin ve siyasal erkin karışması olmadan, işleyişini kendisinin yönlendirebilmesini gerektirmektedir. Başka bir deyişle, bilimsel özerklik yönetsel özerkliği de içermektedir. Yönetsel özerklik ile bilimsel özerklik birbirini tamamlamakta, yönetsel özerklik olmadan bilimsel özerklikten söz edilmesi anlamsız kalmaktadır.

Bu niteliğiyle bilimsel ve yönetsel özerklik, üniversite yönetiminin karar alma sürecinde herhangi bir baskı, telkin ya da tavsiyeyle etki altına alınmalarını önleyerek, yansız görev yapabilmelerini sağlamakta ve onlara görevlerini yürütebilecekleri bir hukuksal güven ortamı yaratmaktadır.

Anayasanın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti ilkesi, hukuk güvenliğinin ve adaletin sağlanmasına yönelik hukuk anlayışını yansıtmaktadır.

Hukuk güvenliği ve adalet kavramları ile istikrar ve özerklik arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır. Hukuk güvenliği ve adalet, çağdaş kamu yönetimi anlayışında, istikrar olgusunun temelini oluşturmaktadır.

Hukuk güvenliği, kamu görevlileri yönünden önemli bir güvencedir. Bir anayasal kurumun seçilip atanmış üyeleri söz konusu olduğunda bu güvence daha da önem kazanmaktadır. Bu güvence, yükseköğretimde  çok önemli işleve sahip rektörlerin seçilme evresinde siyasal iktidarın karışmasına engel oluşturmaktadır.

Öte yandan, Anayasanın 131 inci maddesinin birinci fıkrasında, üniversite öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek, eğitim, öğretim ve bilimsel araştırma etkinliklerini yönlendirmek, üniversitelerin yasada belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını ve geliştirilmesini, üniversitelere ayrılan kaynakların etkili biçimde kullanılmasını sağlamak amacıyla bir Yükseköğretim Kurulu kurulacağı belirtilmiştir.

Anayasanın 131 inci maddesinde yer verilen Yükseköğretim Kurulunun kuruluş öğeleri, aynı zamanda kurulun görev ve yetki alanını da belirlemekte ve yükseköğretimin planlanması, düzenlenmesi, yönetilmesi ve denetlenmesi ile eğitim, öğretim, bilimsel etkinliklerin yönlendirilmesi Yükseköğretim Kurulunun görev ve yetki alanına girmektedir. Bu alan, üniversiteleri yönetecek, eğitim ve öğretimi sürdürecek, bilimsel araştırmaları yönlendirecek yönetimin oluşturulmasını da kapsamaktadır.

Yukarıda yer verilen anayasal kurallar ve yapılan açıklamalar eğitim ve öğretimde olduğu kadar yükseköğretim kurumlarının yönetim organlarının belirlenmesinde de görev ve yetkinin Yükseköğretim Kurulunda olması gerektiğini göstermektedir.

Nitekim, bu gerçeklerden hareketle, 2547 sayılı Yükseköğretim Yasasının 13 üncü maddesiyle, rektör adaylarını belirleyip önerme yetkisi Yükseköğretim Kuruluna verilmiştir.

Bu nedenle, incelenen yasanın geçici 1 inci maddesinde, yeni kurulan üniversitelerde kurucu rektör adaylarının Millî Eğitim Bakanı ve Başbakanca belirlenmesinin öngörülmesi, üniversitelerin bilimsel ve yönetsel özerklikleriyle, Yükseköğretim Kurulunun Anayasada belirlenen görev ve yetkileriyle bağdaşmamakta, hizmetin gereğine ve kamu yararına uygun düşmemektedir.

Kuşkusuz, kurucu rektör adaylarının belirlenmesinde, önceki yasalarda benzer düzenlemelerin yapılmış olması, incelenen Yasanın geçici 1 inci maddesinin hukuka ve Anayasaya uygunluğunu göstermemektedir.

Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5447 sayılı "Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun", geçici 1 inci maddesinin Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın değişik 89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.

Ahmet Necdet Sezer

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunun 3 adet raporu vardır; ayrı ayrı okutup, bilgilerinize sunacağım:

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Cumhurbaşkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/18) (S. Sayısı: 1058) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Cumhurbaşkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesaplarını ihtiva eden cetveller, içindekilerinin incelenerek kayıtlara uygun olduğu anlaşılmış olup, İçtüzüğümüzün 180 inci maddesi gereğince Genel Kurula arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa sunulur.

 

Başkan

Başkanvekili

Sözcü

 

İsmail Özgün

İsmail Ericekli

Fahri Keskin

 

Balıkesir

Çankırı

Eskişehir

 

Denetçi

Üye

Üye

 

Mehmet Emin Tutan

Ahmet Işık

Saffet Benli

 

Bursa

Konya

Mersin

 

Üye

Üye

 

 

Abdullah Çalışkan

Fetani Battal

 

 

Adana

Bayburt

 

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğerini okutuyorum:

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının 2005 Yılı Nisan, Mayıs ve Haziran ayları hesabına ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/19) (S. Sayısı: 1059) (xx)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2005 Yılı Mart Ayından Devreden Para                                :            5 031 091, 23 YTL

2005 Yılı Nisan-Mayıs-Haziran Ayları Borç Toplamı :                                 69 415 820, 03 YTL

                                                        +__________________                                       

                                  Toplam                              74 446 911, 26 YTL

2005 Yılı Nisan-Mayıs-Haziran Ayları Alacak Toplamı:                                70 101 843, 51 YTL

                                                        -__________________                                       

2005 Yılı Temmuz Ayı Başında Mevcut Para             :                                  4 345 067, 75 YTL

Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının 2005 Yılı Nisan-Mayıs-Haziran Aylarına ait hesaplarının incelenmesi sonucunda;

2005 Yılı Mart ayı sonunda devreden mevcut para 5 031 091, 23 YTL'dir. Nisan-Mayıs-Haziran (II. Dönem) itibariyle Hazine Yardımları ve Saymanlıkça yapılan tahsilatlarla birlikte 69 415 820, 03 YTL'lik bir giriş olup, Banka Borç Toplamı tutarımız 74 446 911, 26 YTL'ye ulaşmıştır. Mevcut paradan bu üç aylık dönemde yapılan harcamalar 70 101 843, 51 YTL olup kalan paramız 4 345 067, 75 YTL'dir. Saymanlıktaki defterlerle sarf evrakının birbirine uygun olduğu görülmüştür.

Genel Kurulun bilgisine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa sunulur.

 

Başkan

Başkanvekili

Sözcü

 

İsmail Özgün

İsmail Ericekli

Fahri Keskin

 

Balıkesir

Çankırı

Eskişehir

 

Denetçi

Üye

Üye

 

Mehmet Emin Tutan

Ahmet Işık

Saffet Benli

 

Bursa

Konya

Mersin

 

Üye

Üye

 

 

Fetani Battal

Abdullah Çalışkan

 

 

Bayburt

Adana

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğerini okutuyorum:

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının 2005 Yılı Temmuz, Ağustos ve Eylül ayları hesabına ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/20) (S. Sayısı: 1060) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2005 Yılı Haziran Ayından Devreden Para                                :                                4 345 067 75 YTL

2005 Yılı Temmuz-Ağustos-Eylül Ayları Borç Toplamı                                :                                71 571 461,34 YTL

                                                        +__________________                                                                

                                  Toplam                                :                                75 916 529,09 YTL

2005 Yılı Temmuz-Ağustos-Eylül Ayları Alacak Toplamı                                :                                70 321 412,41 YTL

                                                                     -__________________                                                                            

2005 Yılı Ekim Ayı Başında Mevcut Para                                :                                5 595 116,68 YTL

Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının 2005 Yılı Temmuz-Ağustos-Eylül Aylarına ait hesaplarının incelenmesi sonucunda;

2005 Yılı Haziran ayı sonunda devreden mevcut para 4 345 067,75 YTL'dir. Temmuz-Ağustos-Eylül (III. Dönem) itibarıyla Hazine Yardımları ve Saymanlıkça yapılan tahsilatlarla birlikte 71 571 461,34 YTL'lik bir giriş olup, Banka Borç Toplamı tutarımız 75 916 529,09 YTL'ye ulaşmıştır. Mevcut paradan bu üç aylık dönemde yapılan harcamalar 70 321 412,41 YTL olup kalan paramız 5 595 116,68 YTL'dir. Saymanlıktaki defterlerle sarf evrakının birbirine uygun olduğu görülmüştür.

 

 

Genel Kurulun bilgisine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa sunulur.

 

Başkan

Başkanvekili

Sözcü

 

 

İsmail Özgün

İsmail Ericekli

Fahri Keskin

 

 

Balıkesir

Çankırı

Eskişehir

 

 

Denetçi

Üye

Üye

 

 

Mehmet Emin Tutan

Ahmet Işık

Saffet Benli

 

 

Bursa

Konya

Mersin

 

 

Üye

Üye

 

 

 

Fetani Battal

Abdullah Çalışkan

 

 

 

Bayburt

Adana

 

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2.- Samsun Milletvekili Mehmet Kurt'un (6/1605) esas numaralı sorusunu geri aldığına dair önergesi (4/351)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 257 nci sırasında yer alan (6/1605) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

  Mehmet Kurt

            Samsun

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin tamamlanmasına kısa bir süre kalmıştır. Gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçsek de, soruları cevaplandıracak sayın bakan da bulunamayacağından, sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 18 Ocak 2006 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 18.41