TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
50 nci Birleşim
17 Ocak 2006 Salı
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Devlet Bakanı Ali Babacan'ın, Avrupa
Komisyonunun 2006 yılı yasama ve çalışma programı ile Avrupa Birliğine katılım
sürecinde yürütülen çalışmalara ilişkin gündemdışı açıklaması ve Anavatan
Partisi İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, AK Parti Düzce Milletvekili Yaşar
Yakış'ın, CHP İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in grupları; Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın şahsı adına konuşmaları
2.- Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'in,
geçtiğimiz günlerde hacda, organizasyon bozukluğu sonucunda meydana gelen
olaylara ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkan'ın, İnsan ve hayvan sağlığını olumsuz etkileyen kuş gribi hastalığının
yayılmasının önlenmesi için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı
4.- Kars Milletvekili Selami Yiğit'in,
İnsan ve hayvan sağlığını olumsuz etkileyen kuş gribi hastalığının yayılmasının
önlenmesi için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı
B) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.- Genel Kurulu ziyaret eden
Ukrayna-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Rıfat Çubarov ve
beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz
Kanunu ile 78 ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında 30.12.2005 tarihli ve 5447 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin
Anayasanın 89 uncu maddesine göre bir kez daha görüşülmek üzere geri
gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/958)
2.- Samsun Milletvekili Mehmet Kurt'un
(6/1605) esas numaralı sorusunu geri aldığına dair önergesi (4/351)
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Cumhurbaşkanlığı 2004 Malî Yılı
Kesinhesabına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu
Raporu (5/18) (S. Sayısı: 1058)
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Saymanlığının 2005 Yılı Nisan, Mayıs ve Haziran ayları hesabına ait Türkiye
Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/19) (S. Sayısı:
1059)
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Saymanlığının 2005 Yılı Temmuz, Ağustos ve Eylül ayları hesabına ait Türkiye
Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/20) (S. Sayısı:
1060)
V.- SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Adıyaman İlindeki yatırımlara,
Aksaray İlindeki yatırımlara,
Amasya İlindeki yatırımlara,
Erzurum İlindeki yatırımlara,
Siirt İlindeki yatırımlara,
Şırnak İlindeki yatırımlara,
Rize İlindeki yatırımlara,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Beşir
ATALAY'ın cevabı (7/10690, 10691, 10692, 10693, 10694, 10695, 10696)
2.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali
COŞKUN'un cevabı (7/10821)
3.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın
cevabı (7/10827)
4.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un,
kuruyan veya suları azalan göl ve akarsulara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/10849)
5.- Manisa Milletvekili Ufuk ÖZKAN'ın, Ege
Bölgesindeki OSB'lerin liman taleplerine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/10887)
*Ek cevap
6.- Ankara Milletvekili Mehmet
TOMANBAY'ın, kamunun ilân ve reklam harcamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/10890)
7.- Yozgat Milletvekili Mehmet ERDEMİR'in,
Başbakanlık konutu ve binalarının restorasyonuna ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/10892)
8.- Denizli Milletvekili Mustafa
GAZALCI'nın, Tekelin tütün politikasına ve sigaradaki ÖTV'ye ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/10894)
9.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin,
Yalova-İzmit Karamürsel arasındaki yola ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/10912)
10.- Zonguldak Milletvekili Nadir
SARAÇ'ın, Köprübaşı ve Çay Barajları projelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/10928)
11.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, doğalgaza yapılan zamlara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/10936)
12.- Manisa Milletvekili Ufuk ÖZKAN'ın,
Nemrut İskeleler bölgesinin ulaşım ağına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı
Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/10969)
13.- Ankara Milletvekili Mehmet
TOMANBAY'ın, posta dağıtıcılarının çalışma koşullarına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/10970)
14.- Denizli Milletvekili Mustafa
GAZALCI'nın, Türk Telekomun internet ücret tarifesine ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/10971)
15.- Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın,
Türk Telekomun internet ücret tarifesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı
Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/10972)
16.- Uşak Milletvekili Osman
COŞKUNOĞLU'nun, Türk Telekomun sağladığı internet hizmetine ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/10973)
17.- İzmir Milletvekili Muharrem
TOPRAK'ın, Konut Edindirme Yardımı Fonuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/10995)
18.- Ankara Milletvekili Bayram Ali
MERAL'in, Konut Edindirme Yardımı Fonuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/10998)
19.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın,
faiz ödemelerine ve Sosyal Güvenlik kurumlarına yapılan transferlere ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11019)
20.- Mersin Milletvekili Şefik ZENGİN'in,
İstanbul-Beykoz Kaymakamı hakkındaki bir iddiaya ilişkin Başbakandan sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11028)
21.- İzmir Milletvekili Hakkı AKALIN'ın,
Latife Hanım Köşkünün tapu kayıtlarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/11042)
22.- İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın,
TOKİ konutlarının tapu harcında vadeli satış fiyatının esas alınmasına ilişkin
sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/11043)
23.- Tokat Milletvekili Feramus ŞAHİN'in,
Tokat-Almus yoluna ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız
ÖZAK'ın cevabı (7/11047)
24.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in,
Tekirdağ'daki çocuk işçiliğine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/11052)
25.- Iğdır Milletvekili Yücel ARTANTAŞ'ın,
TMSF'nin alacak satış ihalesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/11069)
26.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
bir Ziraat Bankası şubesindeki zimmet olayı soruşturmasına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/11077)
27.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, TSE'nin gıda ürünleriyle ilgili hazırladığı yeni bir standarda ilişkin
sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/11177)
28.- İzmir Milletvekili Erdal
KARADEMİR'in, TSE'nin araçlarla ilgili bazı işlemlerine ilişkin sorusu ve
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/11179)
29.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Türk Telekomun ADSL fiyat tarifesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
YILDIRIM'ın cevabı (7/11190)
30.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Antalya'daki kablo TV ve internet hizmetlerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma
Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/11193)
31.- İstanbul Milletvekili Kemal
KILIÇDAROĞLU'nun, Türk Telekomun sulh sözleşmesine konu alacaklarına ilişkin
sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/11194)
32.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın,
İzmir Liman İşletmesi personelince kurulan kooperatifle ilgili iddialara
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/11195)
33.- Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat
YÜCESAN'ın, TCDD Eskişehir Eğitim Merkezine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı
Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/11196)
34.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa-Gemlik'e bağlı bazı köylerin baz istasyonu ihtiyacına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/11198)
35.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Rize'nin organize sanayi bölgesi ihtiyacına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/11205)
36.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
oluşturulan fonlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı
(7/11214)
37.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
TMSF kontrolündeki bir yayın grubunun bir televizyon kanalıyla ilişkilerine
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in
cevabı (7/11219)
38.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
oluşturulan fonlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/11220)
39.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
oluşturulan fonlara ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın
cevabı (7/11273)
40.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
oluşturulan fonlara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un
cevabı (7/11275)
41.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
oluşturulan fonlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı
(7/11277)
42.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
depremden etkilenen hizmet binalarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11309)
43.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
depremden etkilenen hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/11316)
44.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
depremden etkilenen hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir
ATALAY'ın cevabı (7/11326)
45.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Başbakanlık binalarının tadilatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/11349)
46.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin
KOÇYİĞİT'in, kat maliklerinin gider ve avans payı borçlarına uygulanan gecikme
tazminatı oranına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı
(7/11353)
47.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın,
azınlık vakıfları taşınmazlarıyla ilgili yeni bir yasal düzenleme yapılacağı
iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
ŞAHİN'in cevabı (7/11391)
48.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa'nın Gemlik İlçesindeki bir sosyal tesisin faaliyete geçirilmesine ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11423)
49.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Aksaray'ın bir köyünün elektrik trafosuna ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/11483)
50.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
THY'nin emekli olabilecek personeli işten çıkaracağı iddiasına ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11484)
51.- Şanlıurfa Milletvekili Turan
TÜYSÜZ'ün, Millî Piyango Genel Müdürlüğüyle ilgili bir iddiaya ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11485)
52.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Antalya Huzurevinin personel ihtiyacına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/11518)
53.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, konut edindirme yardımı kesintilerinin geri ödemesine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11521)
54.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un,
fırçalarda domuz kılı kullanıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve
Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/11575)
55.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın,
SHÇEK'in bazı yurtlarındaki çocukların yatılı bölge okullarına gönderilmesine
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/11580)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
15.00'te açıldı.
Genel Kurulu ziyaret eden
Afganistan İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hamid Karzai ve beraberindeki
heyete, Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denildi.
Kütahya Milletvekili
Alaettin Güven, toplumsal yaşamda üniversitelerin yerine ve önemine,
Samsun Milletvekili Ahmet
Yeni, dinî ve millî günlerimizin önemi ile birlik ve bütünlüğümüzün
korunmasındaki rolüne,
Şanlıurfa Milletvekili
Mehmet Atilla Maraş, şair, yazar, eğitimci Arif Nihat Asya'nın vefatının 31
inci yılında, edebî kişiliğine ve eserlerine,
İlişkin gündemdışı birer
konuşma yaptılar.
Gümrük Müsteşarlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde
Eklenmesine Dair 28.12.2005 tarihli 5440 sayılı Kanunun Anayasanın 89 uncu
maddesine göre bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının:
1 inci sırasında
bulunan (6/824),
2 nci " " (6/827),
4 üncü " " (6/848),
6 ncı " " (6/868),
7 nci " " (6/884),
13 üncü " " (6/912),
30 uncu " " (6/1010),
39 uncu " " (6/1061),
41 inci " " (6/1070),
43 üncü " " (6/1076),
48 inci " " (6/1099),
50 nci " " (6/1102),
61 inci " " (6/1136),
72 nci " " (6/1158),
78 inci " " (6/1172),
85 inci " " (6/1190),
92 nci " " (6/1205),
96 ncı " " (6/1220),
102 nci " " (6/1239),
109 uncu " " (6/1249),
131 inci " " (6/1304),
134 üncü " " (6/1313),
135 inci " " (6/1314),
136 ncı " " (6/1315),
137 nci " " (6/1316),
138 inci " " (6/1317),
139 uncu sırasında bulunan (6/1318),
144 üncü " " (6/1330),
148 inci " " (6/1340),
170 inci " " (6/1383),
171 inci " " (6/1391),
177 nci " " (6/1410),
179 uncu " " (6/1415),
182 nci " " (6/1418),
188 inci " " (6/1434),
195 inci " " (6/1457),
202 nci " " (6/1476),
205 inci " " (6/1480),
257 nci " " (6/1552),
Esas numaralı sorulara,
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım cevap verdi; (6/1158), (6/1220), (6/1239),
(6/1340), (6/1391) ve (6/1410) esas numaralı soruların sahipleri de cevaplara
karşı görüşlerini açıkladı.
17 Ocak 2006 Salı günü
saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.59'da son verildi.
|
|
|
|
Nevzat Pakdil |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
|
Harun Tüfekci |
|
Yaşar Tüzün |
Konya |
|
Bilecik |
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
No: 62
II.- GELEN KÂĞITLAR
6 Ocak 2006 Cuma
Cumhurbaşkanınca Geri Gönderilen Kanun
1.- 28.12.2005 tarihli ve 5440 sayılı Gümrük
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir
Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü
Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi (1/1161) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.1.2006)
Tasarı
1.- Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1162)
(Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.12.2005)
Teklif
1.- Trabzon Milletvekili
Cevdet Erdöl ve 4 Milletvekilinin; Türk Tabipleri Birliği Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/672) (Adalet ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.1.2006)
No: 63
16 Ocak 2006 Pazartesi
Tasarı
1.- Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU)
2003 Dünya Radyo Komünikasyon Konferansı Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1163) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.1.2006)
No: 64
17 Ocak 2006 Salı
Rapor
1.- Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel ve 36
Milletvekilinin; 4207 Sayılı Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair
Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/382) (S.
Sayısı: 1062) (Dağıtma tarihi: 17.01.2006) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergesi
1. - Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER'in, Ankara'daki bir hastaneye
yapılan atamalarla ilgili iddialara ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1643) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2005)
Yazılı Soru Önergeleri
1. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Tuz Gölü doğalgaz depolama
tesisi projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11747) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21/12/2005)
2. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Hamzabeyli Sınır Kapısına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11748) (Başkanlığa geliş tarihi:
21/12/2005)
3. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, maaş ve fiyat artışlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11749) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
4. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN'ın, muhtarların özlük
haklarına ve hizmet binalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/11750) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
5. - İstanbul Milletvekili
Berhan ŞİMŞEK'in, bir lise öğrencisiyle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/11751) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
6. - Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, Türk hava sahasının ihlal
edildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11752)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
7. - İzmir Milletvekili
Muharrem TOPRAK'ın, asgari ücrete ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/11753) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/12/2005)
8. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, 1987-2002 yılları arasında OHAL
bölgesi dışına çıkarılan kamu personeline ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/11754) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/12/2005)
9. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, bir şirketin aldığı
arazilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11755) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23/12/2005)
10. - Zonguldak Milletvekili Nadir SARAÇ'ın, Bartın
Limanının işletilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11756)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)
11. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının başlattığı bir incelemeye
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11757) (Başkanlığa geliş tarihi:
23/12/2005)
12. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
Anayasanın 138 inci maddesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/11758) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)
13. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın,
kapatılan bir derneğin Hazineye devredilen mallarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/11759) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)
14. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, İzmir
Büyükşehir Belediyesinin Açık Öğretim Lisesi öğrencilerine verdiği seyahat
kartına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11760) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/12/2005)
15. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Kıbrıs'la ilgili AİHM kararlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/11761) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)
16. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
imtiyazları kaldırılan bazı elektrik üretim, iletim ve dağıtım şebekelerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11762) (Başkanlığa geliş tarihi:
27/12/2005)
17. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, ihtiyaç
sahiplerine dağıtılan kömüre ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11763)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)
18. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Güneydoğu Anadolu Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11764)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)
19. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, bütçe
görüşmelerindeki bir beyanına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/11765) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)
20. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın,
bayındırlıkla ilgili bazı verilere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11766) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
21. - Afyonkarahisar Milletvekili
Halil ÜNLÜTEPE'nin, Karayolları Genel Müdürlüğünün Afyonkarahisar'daki
gayrimenkullerinin satışına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11767) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2005)
22. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa-İnegöl'de planlanan atık toplama alanına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11768) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)
23. - Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in,
Eğirdir Gölündeki çevre kirliliğine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11769) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)
24. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, SSK'nın
sağlık hizmeti alımlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11770) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)
25. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, BAĞ-KUR'un
sağlık hizmeti alımlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11771) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)
26. - İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, yatırım
programına alınan belediye yatırımlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/11772) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27/12/2005)
27. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF'ye
devredilen bankalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/11773) (Başkanlığa geliş tarihi:
27/12/2005)
28. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, ihracatla
ilgili bazı verilere ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru
önergesi (7/11774) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
29. - Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR'ın,
Edirne-Pazarkule Sınır Kapısından kamyon geçişlerine ilişkin Devlet Bakanından
(Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/11775) (Başkanlığa geliş tarihi:
26/12/2005)
30. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, bazı
ekonomik göstergelerin hesaplanma yöntemine ilişkin Devlet Bakanından (Beşir
ATALAY) yazılı soru önergesi (7/11776) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)
31. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
sosyal riski azaltma projesine ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı
soru önergesi (7/11777) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)
32. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, televizyon
yayınlarının olumsuz toplumsal etkilerine ilişkin Devlet Bakanından (Beşir
ATALAY) yazılı soru önergesi (7/11778) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)
33. - Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün BİLGEHAN'ın,
TRT'nin İsmet İnönü'yü anma programı yayınlamamasına ilişkin Devlet Bakanından
(Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/11779) (Başkanlığa geliş tarihi:
28/12/2005)
34. - Antalya Milletvekili Atila EMEK'in,
boşanmalardaki artışa ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru
önergesi (7/11780) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/12/2005)
35. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in,
Altındağ Belediyesinin dağıttığı bir kitapçığa ilişkin Devlet Bakanından (Nimet
ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/11781) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)
36. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın,
elektrik enerjisiyle ilgili bazı verilere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11782) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
37. - Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın,
Avustralya ile imzalandığı iddia edilen bir anlaşmaya ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11783) (Başkanlığa geliş tarihi:
21/12/2005)
38. - Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, TAEK ve
Ulusal Bor Enstitüsü Başkanlığına yapılan atamaya ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11784) (Başkanlığa geliş tarihi:
21/12/2005)
39. - Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, Türkiye
Atom Enerjisi Kurumundaki atamalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11785) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
40. - Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, ihdas
edilen kadrolara ve maden ruhsatlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11786) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
41. - Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, Türkiye
Atom Enerjisi Kurumundaki atamalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11787) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
42. - İzmir Milletvekili Oğuz OYAN'ın, Beydağ
Barajı Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11788) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
43. - İstanbul Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL'in,
bir elektrik şirketi hakkında düzenlenen raporlara ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11789) (Başkanlığa geliş tarihi:
23/12/2005)
44. - İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, BOTAŞ'ın Mavi Akım doğalgazı alım bedeline
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11790)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)
45. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bütçe
görüşmelerindeki bazı ifadelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11791) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)
46. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir
beyanına ve TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu Raporundaki bazı bulgulara
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11792)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)
47. - Diyarbakır Milletvekili
Muhsin KOÇYİĞİT'in, yenilenebilir kaynaklardan enerji üretimine, elektrik kayıp
ve kaçakları ile doğalgaz fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11793) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)
48. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, şehit
ve gazilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11794)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
49. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, telefon
dinleme yöntemlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11795)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/12/2005)
50. - İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın, ASKİ'nin
atık su bedeli tahsilatına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11796) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/12/2005)
51. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa'daki bir köyün yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11797) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)
52. - Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in, Altındağ
Belediyesinin dağıttığı bir kitapçığa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11798) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)
53. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, yurt
dışından yardım alan vakıf ve derneklere, itirafçılara, maaş taltifi alan bazı
emniyet müdürlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11799)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)
54. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in,
Altındağ Belediyesinin dağıttığı bir kitapçığa ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11800) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)
55. - İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, Amerika'da
görevlendirilen emniyet personeline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11801) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2005)
56. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kızılay
Yönetim Kurulunun hukuki durumuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11802) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
57. - Malatya Milletvekili Miraç AKDOĞAN'ın, şeker
kaçakçılığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11803)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)
58. - Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in,
Ankara-Yenimahalle Belediyesinin yaptırdığı bir ankete ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11804) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)
59. - Bursa Milletvekili Mehmet KÜÇÜKAŞIK'ın, Bursa
Polis Meslek Yüksekokulunun taşınacağı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11805) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)
60. - Diyarbakır Milletvekili
Muhsin KOÇYİĞİT'in, yurt dışına çıkarılan tarihi eserlere ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11806) (Başkanlığa geliş tarihi:
28/12/2005)
61. - Diyarbakır Milletvekili
Muhsin KOÇYİĞİT'in, müze ve kütüphanelerin güvenliğine ve envanter
çalışmalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11807) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)
62. - Diyarbakır Milletvekili
Muhsin KOÇYİĞİT'in, tiyatro salonlarına ve özel tiyatroların desteklenmesine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11808) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/12/2005)
63. - Diyarbakır Milletvekili
Muhsin KOÇYİĞİT'in, antik Anadolu kültürüne yönelik çalışmalara ilişkin Kültür
ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11809) (Başkanlığa geliş tarihi:
28/12/2005)
64. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, kamu
çalışanlarının bütçe ve milli gelirden aldığı paya ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11810) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
65. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, tütün
eğitim öğretim yardımına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11811) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
66. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, tüketim
vergilerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11812)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
67. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, çeşitli
ürünlerdeki KDV oranlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11813) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
68. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, turizm
sektöründeki vergilendirmeye ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11814) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
69. - Mersin Milletvekili Mustafa ÖZYÜREK'in,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığındaki müşavir ve uzman atamalarına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11815) (Başkanlığa geliş tarihi:
22/12/2005)
70. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, bir
kredinin kullanımına ve doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11816) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)
71. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Emekli
Sandığının sağlık hizmeti alımlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11817) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)
72. - İstanbul Milletvekili Göksal KÜÇÜKALİ'nin,
bütçe görüşmelerindeki bir ifadesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11818) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)
73. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın,
eğitimle ilgili bazı verilere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11819) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
74. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın,
Eğitim Hizmetleri Merkezlerinin
kapatılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11820) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/12/2005)
75. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Konya'daki
bir okulun yakıt sorununa ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11821) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/12/2005)
76. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın,
okul ve dersliklere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11822) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)
77. - İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın,
bir okul aile birliğinin yardım talebine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11823) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)
78. - Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün,
eğitim ve öğretimle ilgili bazı konulara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11824) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2005)
79. - İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün,
öğretmenevlerinde verilen hizmetlerin özelleştirilmesine ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11825) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2005)
80. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in,
milletvekillerine gönderilen ajandalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11826) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2005)
81. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, ücretsiz
dağıtılan ders kitaplarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11827) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)
82. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, bir
öğretmenle ilgili bazı iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11828) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2005)
83. - İstanbul Milletvekili Lokman AYVA'nın,
özürlülerin eğitim ve öğrenim sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11829) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/12/2005)
84. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, bir
laboratuvarın yüksek risk kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11830) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)
85. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın,
sağlıkla ilgili bazı verilere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11831) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
86. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, ebe
bulunmayan sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11832) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
87. - Ankara Milletvekili Mehmet TOMANBAY'ın, Şişli
İlaç Fabrikasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11833)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
88. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, bir
kanalda yayınlanan bazı hastanelerle ilgili görüntülere ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11834) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/12/2005)
89. - Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, performansa
dayalı döner sermaye uygulamasına ve sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan
ödemelere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11835) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22/12/2005)
90. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, bir
kanalda yayınlanan Taksim İlkyardım Hastanesiyle ilgili görüntülere ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11836) (Başkanlığa geliş tarihi:
23/12/2005)
91. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Sakarya'ya atanan sağlık personeline ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11837) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)
92. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, özel
hastane ve polikliniklere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11838) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)
93. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, performansa
dayalı döner sermaye uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11839) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)
94. - Ordu Milletvekili Kazım TÜRKMEN'in,
Fiskobirlik ve tarım satış birliklerine kullandırılan kredilere ilişkin Sanayi
ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/11840) (Başkanlığa geliş tarihi:
27/12/2005)
95. - Malatya Milletvekili Miraç AKDOĞAN'ın, şeker
kotası uygulanan kayıtlı çiftçilere ve kaçak şekere ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11841) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/12/2005)
96. - Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, şeker
kaçakçılığına ve şeker piyasasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11842) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/12/2005)
97. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın,
tarımsal desteklere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11843) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
98. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, tarımla
ilgili bazı verilere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11844) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/12/2005)
99. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Sakarya'daki pancar kotasına ve mısır alımlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11845) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)
100. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa-İnegöl'de planlanan atık toplama alanına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11846) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)
101. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, tarım
sektörünün durumuna ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11847) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/12/2005)
102. - Muğla Milletvekili Gürol ERGİN'in, tarım
sektörüyle ilgili bazı konulara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11848) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/12/2005)
103. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, görev
yeri değiştirilen sendikalı personele ve hızlı tren kamulaştırmalarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11849) (Başkanlığa geliş tarihi:
21/12/2005)
104. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Sakarya
Garına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11850) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23/12/2005)
105. - Zonguldak Milletvekili Harun
AKIN'ın, Zonguldak-Çaycuma Havaalanına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11851) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)
106. - Manisa Milletvekili Ufuk ÖZKAN'ın, bir futbol
kulübü başkanının bir ifadesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/11852) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22/12/2005)
107. - İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun,
bazı müteahhit firmalarla ilgili iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11853) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)
108. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin
KOÇYİĞİT'in, 24 Kasım 2005 tarihli IMF niyet mektubunda yer alan bazı ifadelere
ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/11854)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/12/2005)
109. - Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Hatay
İlinde kurulacak olan NATO tesisine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/11855) (Başkanlığa geliş tarihi:
28/12/2005)
110. - İstanbul Milletvekili Lokman AYVA'nın,
Diyanet İşleri Başkanlığındaki özürlü personel istihdamına ilişkin Devlet
Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı soru önergesi (7/11856) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/12/2005)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.05
17 Ocak 2006 Salı
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 50 nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
Devlet Bakanı Ali Babacan'ın, Hükümet adına, Avrupa Birliğinde gelinen nokta ve
önümüzdeki dönemde uygulanacak politikalar konusunda, İçtüzüğün 59 uncu
maddesine göre gündemdışı söz talebi vardır; şimdi bu talebi yerine
getireceğim.
Sayın Bakanın
açıklamasından sonra, istemleri halinde siyasî parti gruplarına ve grubu
bulunmayan milletvekillerinden birine söz vereceğim.
Konuşma süreleri, hükümet
için 20, siyasî parti grupları için 10, grubu bulunmayan milletvekilleri için 5
dakikadır.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Devlet
Bakanı Ali Babacan'ın, Avrupa Komisyonunun 2006 yılı yasama ve çalışma programı
ile Avrupa Birliğine katılım sürecinde yürütülen çalışmalara ilişkin gündemdışı
açıklaması ve Anavatan Partisi İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, AK Parti
Düzce Milletvekili Yaşar Yakış'ın, CHP İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in
grupları; Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın şahsı adına konuşmaları
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğine üye olan ve
aynı zamanda aday olan ülkelerin parlamentoları, Avrupa Komisyonunun yıllık
yasama ve çalışma programı hakkında, genel görüşme yoluyla değerlendirmelerde
bulunmaktadırlar. Bu görüşmeler komisyonun çalışmalarına katkı yapmakta ve
ülkelerde Avrupalılık bilincinin gelişmesini sağlamaktadır.
Yüce Meclisimizin bu
vesileyle gerçekleştirmekte olduğu bugünkü genel görüşmede, Avrupa Komisyonunun
2006 yasama ve çalışma programına ilişkin görüşlerimi açıklamak ve Avrupa
Birliğine katılım sürecimizle ilgili yürüttüğümüz çalışmalara değinmek
istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2005 yılında göreve gelen Avrupa Komisyonu, stratejik
hedeflerini dört ana konuda belirlemiştir. Bunlar, refahın artırılması,
dayanışmanın geliştirilmesi, güvenliğin pekiştirilmesi ve Avrupa'nın dünyada
bir küresel aktör olması şeklindedir.
Avrupa Komisyonunun 2006
yılı yasama ve çalışma programı da, yine, bu dört hedefe ulaşmayı
amaçlamaktadır.
Avrupa Komisyonu, refahın
artırılması konusunda, Lizbon stratejisi konusundaki uygulamaları iyileştirmek,
böylece büyüme ve istihdam alanlarında ilerleme kaydetmek istemektedir.
Dayanışma başlığı altında, yine, Avrupa Komisyonu, bir yandan sosyal adalet,
işte kadın-erkek eşitliği, iş sağlığı ve güvenliği ile özel hukuk konularına
eğilmekte, diğer yandan da, Avrupa'nın yaşlanan nüfusunun ve bununla ilgili
sorunların çözümünü bulmak için çalışmalar yapmaktadır.
Terörü daimî bir tehdit
olarak değerlendiren Komisyon, terörizmle mücadelede finansman kaynaklarının
kurutulması; terör mağdurlarının, kurbanlarının korunması; güvenlik kuruluşları
arasındaki eşgüdümün güçlendirilmesi ve bilgi değişiminin etkinleştirilmesi
yoluyla, terörist ve diğer suç odaklarıyla daha iyi ve birlikte mücadele etmeyi
amaçlamaktadır. Avrupa Komisyonunun 2006 yasama ve çalışma programı, Avrupa
Birliğini bir dünya aktörü yapmada genişlemenin önemli bir enstrüman olarak
devam etmesi gerektiğini de vurgulamakta ve bu çerçevede, ülkemizin katılım müzakerelerini
de desteklemektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dört ana başlık altında ele aldığımız Avrupa Komisyonunun 2006
yılı yasama ve çalışma programının temas ettiği konuların neredeyse tamamı,
ülkemizi de çok yakından ilgilendirmektedir. Ekonomik büyüme ve istihdamdan
sosyal adalet ve göç olgusuna, terörizmle mücadeleden dış ilişkilere, Avrupa
Komisyonunun Avrupa Birliğinin öncelikli hedefleri olarak ele aldığı her konu,
Türkiye'nin de geleceğini ilgilendiren konulardır. Bu nedenle, Avrupa Birliği
konulu bu genel görüşmenin Türkiye Büyük Millet Meclisimizde yapılıyor olması
da çok önemlidir.
Avrupa Birliği açısından
genişleme, barış ve istikrar, demokrasi ve refah anlamına gelmektedir.
Türkiye'de de, biliyorsunuz, biz, bu değerleri paylaşıyoruz ve katılım
sürecimizi de bu anlayışla yürütüyoruz. Üstelik iyi biliyoruz ki, Türkiye,
Avrupa Birliğinin istikrar ve güvenliğine çok önemli katkılarda bulunacak.
Yine, Türkiye, Avrupa Birliğine yeni bir stratejik boyut kazandıracak.
Türkiye'yi içine almış bir Avrupa Birliği, artık, gerçek anlamda bir küresel
güç olabilecek. Türkiye'yle beraber, Türkiye'yi içine almış bir Avrupa Birliği,
temsil ettiği kitleler açısından, temsil ettiği kültürler açısından ve sahip
olduğu çeşitlilik açısından değerlendirildiğinde, gerçek anlamda bir küresel
güç olacak. Yine, Türkiye ile Avrupa Birliğinin, çevre ülkelerde ve özellikle
Asya'daki algılanması da köklü bir şekilde değişecek.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bildiğiniz gibi, Hükümetimiz, üç yıldır, çok önemli siyasî ve
ekonomik reformları gerçekleştirdi; ki, bazıları, Türkiye'nin içinden geçtiği
bu sürece "sessiz devrim" adını bile verdi. 3 Ekim sonrasında şunu
rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Türkiye için, artık, yepyeni bir dönem başladı; artık,
3 Ekim tarihinden sonra, Türkiye, tüm ülkeler arasında, farklı bir ligde,
farklı bir kategoride değerlendiriliyor. Bu süre içerisinde gerçekleştirdiğimiz
ekonomik reformlar siyasî reformları destekledi, siyasî reformlarımız da
ekonomik reformlarımızı destekledi ve her iki reform alanında, bir arada, çok
kuvvetli bir sinerji oluşturdu. Bu süre içerisinde, ekonomik kazanımlarımızı
elde edemeseydik, Türkiye, hâlâ, krizlerle boğuşan bir ülke olsaydı, ne 17
Aralıkta ne de 3 Ekimde verilen kararlar, belki de, böyle, rahat bir şekilde
verilemezdi. Yine, gerçekleştirdiğimiz siyasî reformlar olmasaydı, Türkiye'nin
uzun vadedeki öngörülebilirliği ve bunun ekonomik yansımaları da
gerçekleşemezdi. Her iki reform alanının da, birbirine, çok önemli katkıları
oldu ve bu süreç, daha Türkiye üye olmadan yıllar önce, Türkiye'nin çehresini
değiştirmeye başladı.
Evet, belki üyeliğimize
daha uzunca bir süre var önümüzde;
ancak, biz, kazanımları bugünden elde etmeye başladık. Bakın, tarih 16 Aralık
2004, yani, 17 Aralık kararlarının alındığı günden bir gün önceki gün; o gün,
faizlere bakıyorsunuz yüzde 23 civarında, borsa 23 935'ten kapanmış; bugün -ki,
bugün yapılan ihalede Hazinenin gösterge faizi yüzde 13,56; ki, bu 13,56
stopajlı bir rakam; yani, yüzde 13,56'lık bir faiz gelirinden, devlet tekrar
yüzde 15 stopaj kesecek; nette bunun 2 puan altını düşünmek gerekiyor- yüzde
23'ten 13,56 eksi 2 puana düşüş, yine, borsanın ulaştığı nokta -bugün öğlen
itibariyle- 44 000'in üzerinde. Bu ne demek değerli arkadaşlar; bu, Türkiye'nin
taşının toprağının, artık, önceki dönemlere göre çok daha değerli olması demek.
Şöyle bir
özelleştirmelere bakıyoruz, 17 Aralık öncesi konuşulan rakamlara bakın, 2005
yılı içerisinde gerçekleştirdiğimiz özelleştirmelerde ulaşılan rakamlara bakın
ve o aradaki farkın oluşmasındaki en önemli sebep, bu Avrupa Birliği sürecinin
aksamadan, yolunda devam ediyor olmasıdır. Tabiî ki, ekonomik programımızın
kararlılıkla uygulanmaya devam edilmesinin payı da burada çok büyüktür; ancak,
Avrupa Birliği süreci ve bu süreçle gerçekleştirdiğimiz reformlar da bu sonucu
getiren en önemli faktörlerdir.
Türkiye bu süreçte neler
kazanmıştır diye şöyle bir dönüp bakalım. Türkiye, bundan üç sene öncesine
kadar çok daha iyi işleyen bir demokratik sisteme sahip olan bir ülkedir, daha
iyi bir demokrasi vardır Türkiye'de üç yıl öncesine göre. Yine, insan hakları
konusunda, özgürlükler konusunda Türkiye'nin ve Türk Halkının elde ettiği
kazanımlar ortadadır. Bu süreç içerisinde, hukukun üstünlüğü ilkesi artık
Türkiye'de çok daha derin bir şekilde anlam kazanmakta ve uygulamalar da
gittikçe iyileşmektedir.
Bazıları diyor ki,
Türkiye, bu Avrupa Birliğiyle ilgili çok tavizler veriyor, bazı şeyler
kaybediyor. Şöyle bir dönüp bakacak olursak, biz, üç yılda hangi tavizi verdik,
neyi kaybettik ya da bu süreç içerisinde neler kazandık, nelere sahip olduk;
tek bir taviz, tek bir ödün yoktur bu dönemde, hiçbir konuda hiçbir kaybımız
olmamıştır; tam tersine, çok büyük kazanımlar vardır. Bu kazanımlar, Türkiye'de
yaşayan herkesin çok daha yüksek standartlara ulaşmasını sağlamıştır. Biz, hep
beraber, bu süreçten, şimdiye kadar kârlı çıktık, bundan sonra da kazanan
olmaya, kârlı çıkmaya devam edeceğiz.
Artık Türkiye, önünü
görebilen bir ülkedir. Türkiye'nin öngörülebilirliği çok çok artmıştır. Bundan
on sene sonra, yirmi sene sonra nasıl bir Türkiye sorusunun cevabını artık
herkes çok daha kolay vermektedir. Oysa, içinde bulunduğumuz coğrafyaya şöyle
bir bakın, komşu ülkelere şöyle bir bakın; Türkiye'nin nasıl zor bir coğrafyada
olduğunu şöyle bir düşünün. Ve bu coğrafyadaki diğer ülkelerin, acaba, değil on
sene sonrası, yirmi sene sonrası, üç sene sonrası, beş sene sonrasını
düşünebiliyor musunuz ya da nasıl bir değişim, nasıl bir dönüşüm hayal
edebiliyorsunuz. İşte, Türkiye, artık bölgesinde istikrarın direği olmuş,
istikrarın temeli olmuş bir ülkedir. Türkiye'nin bu özelliği, bu güçlü ve
istikrarlı konumu, bölgenin geleceği açısından da son derece önemlidir. Avrupa
Birliği ile bütünleşmiş bir Türkiye, Avrupa Birliğinin içerisinde hak ettiği
yeri almış bir Türkiye, bölgemizin de
istikrarı için, uzun vadedeki barışı için son derece büyük önem taşıyacaktır.
Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliğine katılım sürecimiz, üç temel hatta devam
etmektedir. Bu hatlardan bir tanesi, belki de en kapsamlısı, Avrupa Birliği
müktesebatının üstlenilmesiyle ilgili çalışmalarımızdır. İkinci hat, Kopenhag
Siyasî Kriterlerinin uygulanması, reformların derinleştirilmesi, rafine
edilmesiyle ilgili hattır. Üçüncü hat da, iletişim, özellikle sivil toplum
diyalogunun güçlendirilmesidir.
Birinci hat, yani Avrupa
Birliği müktesebatının üstlenilmesi ve uygulanmasıyla ilgili olan çalışmalar,
katılım müzakerelerinin de temelini oluşturuyor. Burada biz, kendi
kurallarımızı ve kurumlarımızı Avrupa Birliğinin kuralları ve kurumlarıyla
uyumlu hale getiriyoruz.
Biliyorsunuz, bu
çalışmaları 35 ayrı fasılda yapacağız. Müktesebat, Türkiye ve bir başka ülke
için toplam 35 fasla ayrılmış durumda, dilimlenmiş durumda ve fasıl fasıl
konuları ele alıp çalışmalarımıza başlamış bulunmaktayız. Bu çalışmaların ilk
etabı, tarama. Taramada ne yapıyoruz derseniz; her bir fasıl için, öncelikle,
Avrupa Birliği uygulamaları nedir; heyetlerimiz gidiyorlar, o uygulamalar
konusunda brifingler alıyorlar, daha sonra da aynı konuların karşılığında, biz
şu anda ne yapıyoruz, uygulamalarımız nedir, kurumlarımız nerededir,
kurallarımız nerededir, Avrupa Komisyonuna bunu anlatıyoruz. Dolayısıyla, bu
çalışma iki etaptan oluşuyor; birincisine "tanıtıcı tarama" diyoruz,
ikinci etabına da "ayrıntılı tarama" diyoruz. Bu çalışmalar 3 Ekim
tarihinden hemen sonra, 17 gün sonra, 20 Ekim 2005 tarihi itibariyle başlamış
durumda.
Bugüne kadar 6 fasılda
tanıtıcı tarama, 7 fasılda da ayrıntılı tarama çalışmasını tamamladık ve
bugünlerde yine bir heyetimiz Brüksel'de 7 nci faslın tanıtıcı taramasıyla
ilgili çalışmalarını yürütüyor. Önümüzdeki hafta iki heyet birden Brüksel'de
olacak, bir faslın tanıtıcı taraması yapılırken, bir başka oturumda da bir
diğer faslın ayrıntılı taraması yapılacak. Bu süreç, eylül ayının sonunda,
inşallah, tamamlanmış olacak; yani, bizim taramayla ilgili yaptığımız bu
çalışmalar Eylül 2006 itibariyle tamamlanmış olacak; yani, yaklaşık 12 ay gibi
bir sürede tüm müktesebatın taramasını tamamlayacağız.
Bir yandan da taraması
tamamlanan fasıllarla ilgili, artık fiilî müzakerelerle ilgili süreçlere de
yavaş yavaş başlıyoruz. Bakın, ilk fasılla ilgili -yani, bilim ve araştırma
faslıyla ilgili- bir taslak rapor, tarama raporu geldi ve bu ayın sonuna kadar
netleştirilip, üye ülkelere bu komisyon tarafından sunulacak. Bu raporun
tavsiyesi ışığında da, biz, fiilî müzakerelerin önümüzdeki dönemde, yakın bir
dönemde başlamasını da bekliyoruz.
Tabiî, bu fiilî
müzakerelere geçiş için tüm fasılların taramasının bitmesi gerekmiyor; her bir
faslın kendi içinde birbirinden bağımsız çalışmaları var ve bu çalışmalar
birbirlerini etkilemeyecek şekilde ayrı hatlarda yürüyor. Dolayısıyla, 35 tane
birbirine paralel şerit düşünürseniz, bu 35 ayrı paralel şeritte çalışmalar
devam edecek. Öyle anlar gelecek ki, belki biz 3-4 tane faslın müzakerelerini
tamamlamışken, bir başka faslın tarama raporu daha yeni gelmiş olacak ve o
tarama raporuyla ilgili görüşlerimizi gönderiyor olacağız. Dolayısıyla, 35 ayrı
fasılda ve bir arada yürüyen çalışmalar olacak bunlar.
Bu katılım süreciyle
ilgili çalışmalarımızda, 5 kuruluşumuzun temsil edildiği bir İzleme ve
Yönlendirme Komitesi kurduk, bildiğiniz gibi. Burada, Başbakanlık Müsteşarlığı,
Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Devlet Planlama
Teşkilatı ve bizim Brüksel'deki Avrupa Birliği nezdindeki temsilciliğimiz, bu 5
kurumun temsil edildiği bir İzleme ve Yönlendirme Komitesi. Diğer tüm kurum ve
kuruluşlarımız da, ilgili olduğu fasıllarla ilgili çalışmalara en üst düzeyde
katılmaktalar.
Bu katılım sürecinin gerektirdiği
çalışmalar oldukça kapsamlı ve oldukça detaylı konular ve bizim buradaki temel
stratejimiz hep, kimin eli taşın altındaysa, bu değişim sürecinin o kişiler
tarafından üstlenilmesi ve bu katılım sürecinin, bu müzakere sürecinin bizzat
uygulamanın içindeki kişiler tarafından yapılıyor olması.
Avrupa Birliği
Komisyonuyla da bu süreç içerisinde yoğun bir temas içerisindeyiz ve komisyon
da, bu çalışmalarımıza şu ana kadar gerçekten çok büyük bir destek verdi. 12 ve
14 Aralık tarihlerinde geniş katılımlı toplantılar düzenledi Komisyon, birisi
Ankara'da, birisi İstanbul'da; hem ilgili kamu kesiminin hem de sivil toplum
kuruluşlarının katıldığı toplantılar oldu bunlar. Bunların amacı, süreç
hakkında ilgili tüm çevreleri bilgilendirmekti.
Ayrıca, biz de, her
faslın tarama çalışması tamamlandığında, tamamlanan fasıllarla ilgili
bilgilendirme ve değerlendirme toplantıları düzenliyoruz. Bu toplantılara
100'ün üzerinde sivil toplum kuruluşunu davet ediyoruz ve ilgili tüm kamu
kuruluşlarını davet ediyoruz. Önümüzdeki cumartesi günü bu toplantılardan
üçüncüsünü yapacağız 5 inci ve 6 ncı sıra nolu fasıllarla ilgili. Geniş
katılımlı toplantılarda interaktif bir ortam var; bu ortamda, tarama
çalışmalarıyla ilgili heyet başkanı arkadaşlarımız katılımcılara bilgi veriyorlar;
daha sonra da, soru-cevaplarla katılım çalışmalarında neler yapıldı, o faslın
kapsamı nedir, konular nedir; bu konuda çok detaylı bilgiler veriliyor.
Dolayısıyla, yaptığımız
her çalışmayı da, çok geniş kitlelerle anında paylaşıyoruz. Bu tarama
çalışmaları sırasında, taraması biten her bir fasılla ilgili, hem Brüksel'de
bizim aldığımız sonuçlar hem de bizim komisyona yaptığımız sunuşlar, anında
Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin web sitesine konuluyor; yani, evinde
oturan herkes ya da ofisindeki herkes girip internete baktığı zaman, tarama
çalışmalarında ne var ne yok, detaylı bir şekilde görebiliyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; siyasî reformlarla ilgili olarak, son üç yıldır, Hükümetimiz,
Yüce Meclise çok önemli tasarılar sundu. Bunlar, komisyonlarda öncelikli olarak
görüşüldü, Genel Kurulda etraflıca tartışıldı görüşüldü ve çoğu zaman da,
Anamuhalefet Partimizin de desteğiyle bunlar kabul edildi. Böylece, 17 Aralık
tarihinden önce, Türkiye, siyasî reformlar konusunda, kritik eşik
diyebileceğimiz seviyeyi geçti ve artık müzakerelere başlamaya hak kazanmış bir
ülke konumuna geldi.
Burada ben özellikle
kritik eşik tabirinin altını çizmek istiyorum; çünkü, biz, henüz, siyasî
reformlarda yüzde 100 olarak her şeyi tamamladık, yaptık, uygulamada her şey
mükemmel demiyoruz, diyemiyoruz. Bu konuda, iyileştirmelere mutlaka ihtiyaç
var. Reformların rafine edilmesi gerekiyor, derinleştirilmesi gerekiyor. Tabiî,
bu, aynı zamanda bir zihniyet değişimi, bir zihinsel değişim, dönüşüm, bir kültürel
dönüşüm. Bunun zaman alması da gayet doğal; bu, vakit alacak. Ancak, önemli
olan, burada, Türkiye neyi hedeflemiştir ve hangi yöne doğru ilerlemektedir,
buna bakmak gerekiyor.
Uygulamayla ilgili
sorunlar oldu, bundan sonra da olacak; ancak, hem bunlar nitelik olarak hem de
nicelik olarak daha az olacak, daha az sorunlarla karşı karşıya kalacağız
uygulamada. Biliyorsunuz, bir reform izleme grubumuz var. Bu yapı sayesinde, bu
yapı vasıtasıyla uygulamayla ilgili her bir sorun tek tek masaya yatırılıyor ve
sorunların üzerine gidiliyor. Uygulamaların ve bu hataların, sorunların
kaynağına iniliyor ve bir daha tekrarlanmaması için ne gerekiyorsa tedbirler
alınıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
buyurun.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Devamla) - Tabiî, bütün bu süreç yine Türkiye için ve Türkiye'de yaşayan
herkes için. Bu süreçten en kârlı çıkan yine bizim insanımız. Eğer, Türkiye bu
süreçten geçerek daha yüksek standartları yakalıyorsa, demokrasi konusunda,
insan hakları konusunda, özgürlükler konusunda çok daha farklı seviyelere
ulaşıyorsa, Türkiye'nin ekonomisi hızla iyileşiyorsa, hızla farklı bir
kategoride, farklı bir ligde değerlendiriliyorsa, bundan kazançlı çıkan
hepimiziz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; özellikle Avrupa Birliği sürecinin iletişim boyutu, sivil
toplum diyaloğu büyük önem taşıyor. Burada, iç iletişim, dış iletişim diye
birbirinden oldukça farklı iki alan var. İçeride ne yapıyoruz, neden yapıyoruz;
bu değişimin, dönüşümün içeriği nedir; faydası nedir, bunu kendi halkımıza çok
iyi bir şekilde anlatıyor olmak lazım. Aynı zamanda da dışarıda, Türkiye'nin
gerçeklerini, Türkiye'nin bu içinden geçmekte olduğu reform sürecini çok iyi
anlatmamız gerekiyor. Türkiye'nin gerçekleri ile dışarıdan algılanması arasında
çok önemli uçurumlar var. İşte, bu uçurumları mutlaka kapatmamız gerekiyor.
Türkiye Büyük Millet
Meclisimiz, siyasî reformların, ekonomik reformların hayata geçirilmesinde son
derece büyük bir rol oynadı. Ancak, bir başka önemli rolü daha var Türkiye
Büyük Millet Meclisimizin; o da halklar arasındaki diyaloğun geliştirilmesi.
Burada, tek tek, her bir milletvekilimize çok büyük görevler düşüyor. Avrupa
parlamentolarındaki karşıtlarıyla, 25 üye ülke olsun, Avrupa Parlamentosu
olsun, oradaki üyelerle, oradaki parlamento üyeleriyle mutlaka çok yakın
temaslar kurmak gerekiyor, çok yakın diyaloglar kurmak gerekiyor. Bu,
Türkiye'nin iletişim stratejisinin çok önemli bir ayağı olacak, ayağı olmalı.
KPK diye bir oluşumumuz
var biliyorsunuz. Burada Avrupa Birliği Uyum Komisyonuna üye olan
milletvekillerimizden 15 tanesi, Karma Parlamento Komitesinin aynı zamanda
üyesi. Bu, özellikle Avrupa Parlamentosu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
arasındaki bir yapı; ancak, bu yapının münferit üye ülkelerin parlamentolarıyla
da zenginleştirilmesi gerekiyor, her üye ülkenin parlamenterleriyle olan
ilişkilerinde mutlaka çok daha iyi noktalara gitmesi gerekiyor.
Ben, bugün, bu vesileyle,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Yüce Mecliste bu konuların gündeme gelmesinin,
gerçekten, çok önemli olduğunu tekrar vurgulamak istiyorum ve bundan sonraki
dönemde de Avrupa Birliği konulu oturumların belki de daha sık yapılmasının da
son derece faydalı olacağını düşünüyorum; çünkü, arkadaşlar, artık Türkiye'nin
geleceği Avrupa Birliğinde. Geleceğimizin nerede olduğunu bilerek, bunu
görerek, Avrupa Birliğindeki tüm gelişmeleri, Avrupa Birliğinin içinden
geçmekte olduğu değişimi, dönüşümü de çok yakından izlememiz gerekiyor; çünkü,
artık, Türkiye, yönünü o tarafa çevirmiş; bunun geri dönüşü de yok. Bu süreç
kolay bir süreç olmayacak; inişleri olacak, çıkışları olacak, kolay dönemleri
olacak, zor dönemleri olacak; fakat, önemli olan şu ki, bu geri dönüşü olmayan
bir süreç. Artık bu süreç başladı; belki yavaşlayabilir, bazen belki duraksayabilir,
bazen morallerimiz çok bozuk olabilir, bazen çok daha farklı bir konumda
olabiliriz; ama, artık, Türkiye'nin yönü bellidir, Türkiye'nin bundan on sene
sonra, yirmi sene sonra nasıl bir ülke olmak istediği ve bu konudaki iradesi de
ortadadır ve biz bunları, yeniden özellikle vurgulamak istiyorum ki, kimseyi
memnun etmek için, ne Avrupa Birliğini ne de Avrupa Birliğine üye ülkeleri
memnun etmek için yapmıyoruz. Biz yaptığımız bütün bu reformları kendimiz için
yapıyoruz, kendi ülkemiz için yapıyoruz, kendi halkımız için yapıyoruz ve
bundan en sonunda kazançlı çıkacak da yine hep beraber biz olacağız.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
23 Aralık tarihli notanın cevabı geldi mi Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Devamla) - Burada bazı ortak değerler var, bazı ortak yaklaşımlar var. Önemli
olan Avrupa Birliğinin bu ortak değerlerine, ortak yaklaşımlarına bizim de
sahip çıkmamız. Eğer, Avrupa Birliğinde bazı önemli kavramlar varsa, eğer
Avrupa Birliği İkinci Dünya Savaşından sonraki en önemli barış projesiyse, Türkiye
de bu proje içerisindeki yerini hızla almalıdır ve bu sürecin, ben yine tüm
halkımıza, Türkiyemize hayırlı olmasını diliyorum ve hepinize teşekkür
ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Bakan, notanın cevabı geldi mi?
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Ercenk…
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Efendim, notanın cevabı geldi mi diye soruyorum.
BAŞKAN - Şimdi, Anavatan
Partisi Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Emin Şirin; buyurun.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA EMİN ŞİRİN (İstanbul) - Sayın Başkan, sevgili milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Hükümetimizin Avrupa
Birliği hakkında Meclisi bilgilendirme konusunda söz alması üzerine, Anavatan
Partisi adına görüşlerimizi açıklamak üzere söz aldım.
Sayın Ali Babacan, 16
dakikalık konuşmasında iştirak edebildiğimiz sadece bir hususa değindi,
hakikaten bir tek hususa değindi; o da, bu konunun ciddiyetle Mecliste ele
alınması gerektiği; buna iştirak ediyoruz. Geri kalan konulardaki görüşlerine
de cevap vereceğim.
Şimdi, Avrupa Birliği,
acaba, Sayın Bakanın 16 dakikalık bir konuşmasıyla…
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - 26 dakika…
EMİN ŞİRİN (Devamla)
-…muhalefet partisi gruplarına 10'ar dakika bir konuşma hakkı verilmesiyle
müzakere edilebilinecek ve
tartışılabilinecek bir konu mudur?!
SELAMİ YİĞİT (Kars) - 26
dakika oldu.
EMİN ŞİRİN (Devamla) -
Efendim… Bu kadar zamanda bitecek bir konu mudur?!
Şimdi, böyle bir durumda
benim İktidar Partisinden ve Sayın Babacan'dan bir ricam var; bu konuda
samimiyetlerini ispat etmek istiyorlarsa, genel görüşme talebini, Avrupa
Birliği konusundaki genel görüşme talebini, lütfen İktidar Partisi getirsin.
Burada bu şekilde, yasak savıyor gibi bu konuları ele almak Türkiye'ye ve
Meclise herhalde yakışmıyor.
Şimdi, bu Avrupa Birliği
meselesine geldiğimizde, ben, kısaca, vaktimin yettiği kadar bu konudaki
görüşlerimizi anlatmak istiyorum; çünkü, hükümetimizin gittiği şekil ve Avrupa
Birliğiyle müzakerelerin aldığı şekil Türkiye için hayırlı bir görüntü
vermiyor.
Sayın Bakan Avrupa
Birliğinin bir barış projesi olduğunu söyledi. Doğrudur, 1940'larda, hatta
1950'lerde başlayan bir barış projesi. Geçen yüzyılda iki tane dünya harbi
görmüş olan Avrupa'yı barışa kavuşturmak için, özellikle Alman-Fransız
muhalefetini bitirmek için ortaya atılmış bir fikir. Çalıştı, muvaffak oldu ve
bunun aşağı yukarı 5 tane önemli ayağı var. Bunların 3 tanesi serbest
dolaşımlarla ilgili. Malların ve hizmetlerin serbest dolaşımı, insanların
serbest dolaşımı, sermayenin serbest dolaşımı. Ayrıca, Kopenhag Kriterleri var.
Kopenhag Kriterlerinden sonra da bahsedilen güvenlik sistemi var.
Şimdi, bu çerçevede
baktığımızda Türkiye nerede duruyor, bir kere onu bir görmemiz lazım. Avrupa
Birliğini bu şekilde açıkça ortaya koyduğunuzda, Türkiye'nin malların serbest
dolaşımının içinde olduğunu görüyorsunuz. Zaten, Avrupa, gümrük birliğiyle,
Güney Kıbrıs'la olan ihtilafın haricinde, malların serbest dolaşımını temin
etmiş vaziyette. Hizmetlerin serbest dolaşımı da aşağı yukarı, ufak tefek
problemlerle hallolmuş vaziyette. Bunun haricinde insanların serbest dolaşımı
kalıyor, bu konuda derogasyonlar veyahut taahhüt ettiğimiz, Başbakanımızın da
ağzından uzun müddet bu konuda talip olmayacağımızı söylediğimiz bir şekilde,
işçilerimizin, insanlarımızın serbest dolaşımı çok ileriki vadelere bırakılmış
gibi.
Kopenhag Kriterlerine
gelince… Evet, derinleştirilmesi gereken hususlar var; ancak, demokrasi
konusunda, insan hakları konusunda hakikaten Türkiye büyük yollar gitti.
Bu çerçevede güvenlik
sistemi kalıyor geriye. Güvenlik sisteminde de, zaten Türkiye, Batı'nın
güvenlik sisteminin içinde.
Şimdi, böyle bir özet
yaptığınızda, Avrupa Birliğini temsil eden malların serbest dolaşımında
olduğunuzu, hizmetlerin serbest dolaşımında olduğunuzu, Kopenhag Kriterlerinin
içinde olduğunuzu, güvenlik sisteminin içinde olduğunuzu, geriye sadece
insanların serbest dolaşımının kaldığını ve orada da olmadığınızı görüyorsunuz;
yapılan müzakere bu.
Şimdi, burada, Sayın Ali
Babacan'ı dinlerken, fevkalade üzüntüyle gördüğüm bir husus oldu; bu
müzakerelerin ve Avrupa Birliğine giriş sürecinin, Türkiye'nin bir değişimi
için yürütüldüğünü söyledi. Bunu söyleyen yalnız Ali Babacan değil; Sayın
Abdullah Gül'ün de bu konudaki konuşmaları var. Kendisinin bir konuşmasını
sizlerle paylaşmak istiyorum; 19 Kasım tarihinde Yeni Şafak Gazetesinde
yayımlanan bir konu; Sayın Gül, Merkel'le yaptığı görüşmede konuşuyor:
"Bizim amacımız, ne olursa olsun Avrupa Birliği değildir. Bizim esas
amacımız, Türkiye'yi değiştirmektir, Türkiye'yi transformasyona uğratmaktır;
Avrupa Birliği, bunun bir vesilesidir."
Sevgili arkadaşlar, eğer
Avrupa Birliğini Türkiye'nin değişmesinin vesilesi olarak görüyorsanız, bunu da
Merkel'in önünde söylüyorsanız, sizin Avrupa Birliği müzakerelerinde muvaffak
olma şansınız yoktur. Bu konuyu, Türkiye'nin terbiye edilmesi, Türkiye'nin
değiştirilmesi diye ele almamak gerekir. Türkiye, kendisi için reformlar
yapacaksa, bunu, tarihinde yaptığı gibi zaten yapmaya muktedir bir ülkedir;
ama, bunu bir Tanzimat anlayışıyla, bir yeni Tanzimatçılık anlayışıyla, biz,
Avrupa Birliğine girme süreci içinde kendimizi terbiye ederiz, değiştiririz
diye düşünüyorsak, bu, inanılmaz bir hatadır. Hele hele Avrupalının önünde bunu
söylerseniz, herhangi bir şeyi elde etmenizin imkânı olmadığı gibi, devamlı
veren, devamlı edilgen bir durumda kalmaktan kaçınmanıza da imkân yoktur.
Bizim Avrupa Birliğine
bakışımızsa gayet basittir; Avrupa'nın Türkiye'ye Türkiye'nin de Avrupa'ya
ihtiyacı vardır. Bu, eşit şartlarda bir müzakereyi ve karşılıklı çapalanmayı
gerektirir. Avrupa'yı Türkiye'ye çapalayacağız, Türkiye'yi Avrupa'ya
çapalayacağız; ancak, bunu, edilgen bir çerçeve içinde yapmayacağız, bunu
eşitlerin müzakeresi olarak yürüteceğiz. Peki, bu böyle yürüyor mu;
yürümediğini görüyoruz. Hele bugünkü yaklaşımı gördükten sonra, endişe
etmemenin imkânı yok.
BAŞKAN - Sayın Şirin, bir
saniye.
B) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.- Genel
Kurulu ziyaret eden Ukrayna-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı
Rıfat Çubarov ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz"
denilmesi
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Ukrayna-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Rıfat
Çubarov ve beraberindeki heyet şu anda Meclisimizi teşrif etmişlerdir.
Kendilerine, Yüce
Heyetiniz adına hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)
Buyurun Sayın Şirin.
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR (Devam)
1.- Devlet
Bakanı Ali Babacan'ın, Avrupa Komisyonunun 2006 yılı yasama ve çalışma programı
ile Avrupa Birliğine katılım sürecinde yürütülen çalışmalara ilişkin gündemdışı
açıklaması ve Anavatan Partisi İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, AK Parti
Düzce Milletvekili Yaşar Yakış'ın, CHP İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in
grupları; Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın şahsı adına konuşmaları
(Devam)
EMİN ŞİRİN (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bizim, alternatif
politikalar… Bizim, Avrupa Birliğine giriş sürecimiz üçe indirgendi;
müktesebatın alınması, karşılıklı sivil toplum örgütleriyle ilişkilerin kurulması
ve halklar arasında irtibatın kurulması ve onun haricinde, Kopenhag
Kriterlerinin derinleştirilmesi.
Şimdi, müktesebatın
alınması konusunda, ben, buradan Sayın Babacan'a bir soru yöneltmek ve bunun
kesinlikle cevabını almak istiyorum. Bu müktesebatın -ki, Avrupa kendi
müktesebatının bir kısmını kendisi gözden geçirmek istiyor, fazla bürokratik
olduğu için- sosyal ve ekonomik bedeli nedir? Biz, 90 000 sayfayı geçen, 35
kısımdan müteşekkil bir müktesebatı alacağız, bunun müzakerelerine başlıyoruz.
Bir tek tarımı ele alırsanız, 10 ile 30 milyar dolar arasında, 10 000 000
insanın yer değiştirmesinin icap ettiği söylenen bir müzakere sürecinden
bahsediliyor. Bu, pek tabiî zaman alacak, pek tabiî beş, on, onbeş, yirmi sene
alacak; ancak, bu sürecin sonunda geleceğimiz noktada, tarımıyla, sanayiiyle,
çevresiyle, geri kalan bütün konularıyla beraber, bu sürecin iktisadî, ekonomik
ve sosyal bedeli nedir? Bu konuda Meclisin aydınlatılması lazım. Biz, önümüzde,
kaç dolarlık, kaç euroluk ve kaç insanın yer değiştirmesini icap ettirecek,
meslek değiştirmesini icap ettirecek bir süreçle karşı karşıyayız, bunu
görelim. Bunu kendimizi terbiye etmek için yapacaksak, bu terbiyeye bu
maliyetlerle katlanmaya ihtiyacımız yok. Türkiye, insan hakları ve
demokratikleşme konusunda, bugünkü Meclisin bugüne kadar gösterdiği basiretli
çalışmalara benzeyen çalışmaları kendi başına rahatlıkla yapıp, yürütebilecek
imkâna sahiptir. Bunun maliyetlerini bilelim. Tekrar söylüyorum: Türkiye
Avrupa'ya, Avrupa Türkiye'ye çapalanmalıdır. Ancak, bu, söylenenin yapıldığı
edilgen bir politikayla yürütülecek bir mesele değildir.
Şimdi her ne kadar
hükümetimiz istişareye önem verdiğini söylüyorsa, görmüyoruz bu istişareyi.
Sayın Ali Babacan'ı dinlerken, katiyen siyasî hiçbir meseleye değinmediğini
gördüm. Avrupa meselesini, Avrupa'yla ilişkiler meselesini basit bir teknik
müzakereye indirgedi. Konuşmasının başında da, sanki seçim dönemi gelmiş gibi,
partisinin yaptığı büyük başarılı hizmetleri anlattı. Biz burada Avrupa
Birliğiyle ilişkili siyasî meselelerin de ne olduğunu görmek istiyoruz ve
burada tartışmak istiyoruz. Ben bunların bir kısmını müsaade ederseniz sizlere
açayım. Bunların bir tanesi Kıbrıs. Sayın Ali Babacan'ın hiç değinmediği Kıbrıs
meselesi, Avrupa Birliğinin ek protokolün deklarasyonsuz onaylanması halinde
tarama sürecinden sonra müzakerelerin başlayacağını şart koştuğu bir husus.
Kıbrıs çok önemli. Açık açık diyorlar ki: "Siz ek protokolü Meclisten
geçireceksiniz, bunda bir karşı deklarasyon, yani, Kıbrıs Rum Kesiminin tanınmadığına
dair bir ek deklarasyon olmayacak. O şartlarla biz müzakerelere başlarız."
Hükümet bu konuda ne düşünüyor? Meclis bu konuda ne zaman bir tartışma
başlatacak? Bu konu konuşulmuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Şirin, buyurun.
EMİN ŞİRİN (Devamla)-
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Keza, yine Mecliste Sayın
Başbakanımızın bütçe konuşmasında, Kıbrıs'ta Türk Hükümetinin de teşvikiyle
geçen toprak iadesi, 74'ten evvel Rumlara ait olan toprakların iadesi kanununun
büyük bir başarı olarak takdimini gördük. Bu, başarı filan değil. Sonuç
itibariyle, Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde yürürlüğe konulan bu kanunun Avrupa
tarafından kabul edilip edilmeyeceği belli olmadığı gibi, kişisel müracaat
hakları ortada durduğu için, Türkiye'nin maruz kalacağı, kalabileceği bedelleri
ve tazminatları Kıbrıs'ta toprak olarak ödemek şekline geldi. Türkiye buna
nasıl müsaade ediyor, böyle bir kanun nasıl çıkartılıyor?! Bu Arestis kararının
ne olduğu Mecliste niye müzakere edilmiyor? Sayın Babacan bize bilgi verirken
Kıbrıs Meselesinin bu kadar önemli bir konu olduğuna niye değinmedi?! Bu,
sadece teknik bir konu mu?!
Devam edelim; Ermeni
meselesi, Ermeni konusu… Avrupa Birliği bu konuda da kesin tavır almış
vaziyette. Bizim, Ermenistan'la bütün ilişkilerimizi düzenlememiz gerektiğini
söylüyor. Bunu, kendisinin şartı haline getiriyor. Peki biz bu konuda ne
yapıyoruz?! Bu konuda, Meclis Başkanımızın da inisiyatifiyle, İngiliz Lortlar
Kamarasına yazdığımız bir mektuba, gayet sert, hatta nezaket çerçevesini aşan
bir cevap aldık. Bu burada niye tartışılmıyor?! Ermeni meselesi konuşulmadan
Avrupa Birliği meselesinde nasıl bir ilerleme kaydedilecek?! Bu konuda da
yapıcı olduğunu düşündüğümüz tavsiyemizi müsaade ederseniz size iletelim.
Başbakanımız kendi Parti
Grubunda yaptığı bir toplantıda, bir görüşmede, "bizim de Mecliste
soykırımı iddia eden devletleri masaya yatıracağımızı ve kendileri hakkında
soykırım kararları alabileceğimizi" söylemişti. AK Partili dostlarımız
herhalde hatırlayacaklar. Biz de bunu okuduk sitelerinde. Bunlar işin hal
çaresi değil. Bu şekilde bu işlerin hallolma imkânı yok. Bu konu, siyasî
meseleleri de aşan, hukukî kararlar gerektiren bir safhaya gelmiş vaziyette.
Bugün Fransız
Parlamentosunun veya Kaliforniya Eyalet Meclisinin aldığı bir kararı, siz, lobi
faaliyetleriyle düzeltemezsiniz. Bunu temin edebilmek için, mutlaka,
uluslararası geçerliliği olan bir mahkemede bir tespit davası açtırmanız, bu
tespit davası sonucunda soykırımın olmadığını -kendimize güvendiğimize göre-
ispat etmemiz, varsa varsa -bizim çok ufak bir dahlimiz olabileceği- insanlığa
karşı kusurlar olabildiğini; ama, arada çetelerin, Ermenilerin, Rusların
faaliyetlerinin de bu kötü olayda rol oynadığını ispat edecek bir şekle
getirmemiz lazım. Bu konuda ne yapıyoruz?!
Avrupa Parlamentosunun
kesin kararları var. Bunlar da müktesebatın parçaları haline gelmiş vaziyette.
"Siz bu soykırımı tanıyacaksınız" diyor. Buna niye değinmiyoruz?! Bu,
sadece basit bir teknik müzakere mi?
Devam edeyim; Patriğin
ekümeniklik meselesi… Avrupa, Patriği ekümenlik kabul ediyor. Brüksel'de,
Belçika'nın…
MEHMET DÜLGER (Antalya) -
Patriğin ekümenikliğini kendi kilisesi kabul etmiyor daha.
EMİN ŞİRİN (Devamla) -
Şimdi, Patriğin ekümenikliğini kendi kilisesinin kabul etmemesi…
BAŞKAN - Mehmet Bey,
lütfen!..
EMİN ŞİRİN (Devamla) -
Mehmet Bey oradan laf atmayın "orada Vatikan olsun" diyen de
sizsiniz. Televizyonda sizi izledik "orada bir Vatikan'ın olmasının zararı
nedir" diyen de sizsiniz. Mektubunu hatırlıyorsunuz o konuda. Oradan laf
atmayın. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Şirin,
Genel Kurula hitap eder misiniz lütfen!
EMİN ŞİRİN (Devamla) - Bu
ekümenliklik konusunda, buraya tayin olan son Amerikan sefiri, Türkiye'ye
gelirken en önemli görevinin ekümenikliğin ve Heybeli Adanın açılmasının
korunması olduğunu söyleyerek Türkiye'ye geldi. Şimdi, bizim burada Meclis
olarak yapmamız gereken bir husus var: Lozan Anlaşmasının kendisinin içinde
Patriğin durumuyla ilgili bir husus yok, bunu kabul edelim. Bizim Dışişleri Bakanlığımız,
İç işleri Bakanlığımız, Turizm ve Kültür Bakanlığımız hepsi, Lozan'ın anlayışı
çerçevesinde, Patriğin, Türkiye'deki Rum Ortodoksların ruhanî hizmetlerini
görmek üzere Türkiye'de kalmış olan bir din hizmetlisi olduğunu söylüyorlar.
Doğrudur, tutanaklarda bu vardır. Tutanaklarda, İnönü'nün, bu konuda
Venizelos'un ve Curzon'un konuşmaları üzerine "ben sizin bu
konuşmalarınızı taahhüt kabul ediyorum" demesi üzerine, tutanaklara geçen
bir ifadeyle Patrik Türkiye'de kalmıştır; ancak, ondan sonra Türkiye'de
herhangi bir hukukî düzenleme yapılmadı. Lozan'dan bugüne kadar geçen 80 küsur
senede Türkiye Büyük Millet Meclisi, Patriğin hukukî durumunu düzenlemedi.
Dolayısıyla, Patrik kendisi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin cumhuriyet
döneminde yaptığı bir düzenleme olmadığı için, Osmanlı döneminin
nizamnamelerinin geçerli olduğunu ve kendisinin de ekümenik olduğunun iddiasını
devam ettiriyor. Bizim bu konuda bir kanun teklifimiz var, Dışişleri
Bakanlığına da yolladık. Burada hükümeti, ciddî olarak bir çalışmaya davet
ediyorum. Bu konuda tecrübemiz var. Meclisimiz de, bu konuda, hep beraber
hareket edecektir. Patriğin, Lozan Anlaşmasının ruhuna uygun bir şekilde
Türkiye'de kalmasını devam ettirecek ve bizim, yurt dışında kullanabileceği bir
ekümeniklik kavramının Türkiye'de geçerli olmadığını belirtecek bir kanunî
düzenleme yapmamız lazım. Bu, Avrupa müzakereleri için de lazım, ABD'yle
münasebetlerimiz için de lazım. Hükümeti bu konuda da göreve davet ediyorum,
biz de her türlü desteği vereceğiz.
Son bir konuya daha
değinmek istiyorum; o konuya da, Sayın Babacan, değinmedi. Avrupa Birliğiyle
yapılan müzakereler sürecinde, ister istemez, iç iş, dış iş diye bir şey
kalmıyor. Avrupa Birliğinin, bugün, bazı üyeleri, tanısak da tanımasak da
Kıbrıs Rum kesimi, Abdullah Öcalan'a pasaport veren, PKK'ya kamplar açan bir
ülke; şimdi bizim ortağımız oluyor, daha bu konular hallolmadan ortağımız
oluyor. Kıbrıs meselesi hallolmadan bizden limanlarımızı açmamız isteniyor. Bu
arada, hükümetimize, müsaadenizle, çok ciddî bir tenkidim var. Loizidu
davasının kararını kabul etmekle Türkiye'yi çok sıkıntılı bir duruma soktunuz.
Burada, gayet tecrübeli, Dışişleri Bakanlığının eski mensubu olan
arkadaşlarımız var, AK Parti sıralarında oturuyorlar. Loizidu davasının
gerekçeli kararını okuduğunuz zaman, Türkiye niye mahkûm oldu diye bakarsanız
Kıbrıs'taki davada, Loizidu kararının gerekçesinde, üç yerde, Türk Ordusunun
Kıbrıs'ta işgalci olduğunu söylüyor Loizidu kararı. "Türk Ordusu Kıbrıs'ı
işgal etmiştir, bu işgal dolayısıyla hanımefendi evine gidememektedir.
Dolayısıyla, Türkiye suçludur ve tazminata mahkûm olacaktır" diyor,
Arestis kararı da öyle. Türk Ordusunun Kıbrıs'ta işgalci olduğundan bahsediyor.
Biz bu kararları nasıl kabul ettik?! Biz, Türk Ordusunun Kıbrıs'ta işgalci olduğunu
beyan eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını nasıl kabul ettik? Biz
bunları kabul ettikten sonra yarın öbür gün ne yapacağız?
Bakın, bu kararların
kabulü nerelere kadar gidebilir; bugün Gümülcine'yi temsil eden, oralardan
gelmiş, bağrı yanık milletvekili arkadaşlarımız var. Serbest dolaşım kapsamı
içinde Kıbrıs'ın hükümran bir devlet olduğunu kabul ettiremezsek, bunun
egemenliğini savunamazsak, o zaman başımıza gelecek şey -yarın öbür gün- Ermeni
diasporasının veraset hakları çerçevesinde buradaki tapularını istemesidir;
Rumların Kıbrıs'taki bütün mallarını istemesidir; İstanbul'dan giden Rumların
varislerinin Türkiye'deki bütün tapulu mallarını tekrar istemesidir. Bunların
yolu açılıyor. Bu müzakerelere dikkat etmemiz lazım.
Kıbrıs meselesine de bu
vesileyle tekrar döneyim. Kıbrıs meselesi, bundan sonra, görülüyor ki, Avrupa
Birliğinin, maalesef, bir meselesi haline geldi. Bunu, artık Birleşmiş
Milletler kapsamında görüşme imkânını bulamıyoruz; çünkü, empati yaptığımız
zaman Rumların ne kadar kuvvetli bir duruma geldiğini ve Avrupa Birliğini
ellerinde tuttuğunu görüyoruz. Burada, hükümetimizden ricamız -burada da yüzde
100 desteğimize sahip olacaksınız- Kıbrıs'taki bundan sonraki tek çare, Kıbrıs
Türk Devletinin; yani, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bağımsızlığının
kabulünün bütün dünyada talep edilmesidir. Bu talep karşısında hükümran bir
devlet olarak Kıbrıs Türk Devleti konfederasyona girebilir, federasyon lafı bu
saatten sonra geçerli değildir ve konfederatif bir sistemde Avrupa Birliğine girebilir.
Bu şekilde Kıbrıs'ın hallolma imkânı vardır. Aksi takdirde, bu şekildeki bir
inat bizi çok büyük bir sıkıntıya sokacaktır. Kıbrıs'ın tek hal çaresi,
bağımsızlığının dünyada kabulü ve bir konfederasyonun kurulmasıdır.
Özetle şunları söylemek
istiyorum: Bugün Sayın Babacan'ın verdiği izahatlar bizi katiyen tatmin etmedi.
Bu, siyasî konulardan uzak basit bir teknik müzakere değildir. Burada,
hükümetten ricamız -çünkü, biz talep ettiğimiz zaman derhal reddediyorsunuz-
bir genel görüşme talebini, lütfen, siz getirin…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şirin,
lütfen, toparlar mısınız.
Buyurun.
EMİN ŞİRİN (Devamla) -
Toparlıyorum efendim.
…Avrupa Birliği
meselesini genel bir şekilde, açık bir şekilde, hükümetin Türkiye'yi koruyacak,
edilgen olmayan bütün tavırlarını da destekleyecek şekilde burada görüşelim.
Kıbrıs meselesi önümüze geldiği zaman Kıbrıs'ın bağımsızlığı için atacağınız
her adımı, bağımsızlığının tanınması için atacağınız her adımı destekleyelim.
Ekümeniklik meselesini
halledelim. Ermeni meselesinde size yüzde 100 destek olalım. Ancak, yurt
içindeki gelişmelere de dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu Avrupa Birliği
müzakereleri, Lagendjik gibi bazı adamların buraya komiser gibi gelip
konuşmalarına sebep oluyor. Biz de, Türklük, Türkiyelilik gibi söylemlerin
içinde kendimizi, maalesef, göstermeye başladığımızda, bundan da cesaret alıp
bölücülüğü destekliyorlar. Avrupa sürecinin, bölücülüğe de hizmet etmeyen bir
süreç olması lazım, hükümetin de bu konuda fevkalade dikkatli olması lazım.
Size, son olarak bir şey
söyleyeyim: Bizim, Kopenhag Kriterlerini yeteri kadar uygulamadığımızı söyleyen
ve bir yazarın, Ermeni meselesi dolayısıyla mahkemeye verilmesini bir protesto
vesilesi yapan hükümetimize bir kitap göstereceğim; yazan Abdullah Öcalan,
yazım tarihi 2004. Kitabın arkasında, 27 Nisan 2004, tek kişilik tutukluevi,
Mudanya Bursa, Abdullah Öcalan imzası var. Türkiye, bandrollü olarak Öcalan'ın
kitabını satabilecek siyasî olgunluğa gelmiş vaziyette, 2004'te basılan kitabı
biz burada satıyoruz. Herhalde, bu durumda da, Kopenhag Kriterlerinin nereye
kadar geldiğini hep beraber görmüş olduk.
Çok teşekkür ederim.
(Anavatan Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Şirin.
AK Parti Grubu adına söz
isteyen, Düzce Milletvekili Yaşar Yakış.
Buyurun Sayın Yakış. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
YAŞAR YAKIŞ (Düzce) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği
konulu bu oturumda, AK Partinin görüşlerini Yüce Kurulunuzla paylaşmak için
huzurunuzdayım; sözlerime başlamadan önce, geçmiş Kurban Bayramınızı da
kutluyor, hepinize saygılarımı sunuyorum.
Bugünkü toplantımızda,
Avrupa Birliğiyle ilgili iki konuyu konuşacağız. Sayın Emin Şirin, konunun
biraz teknik olduğunu söylemişti; aslında, onun söylediğinden biraz daha teknik
olduğunu bu izahatımdan sonra hepimiz göreceğiz.
Bugün görüşeceğimiz iki
konudan bir tanesi, Sayın Babacan'ın da belirttiği üzere, Avrupa Komisyonunun
hazırladığı 2006 yılı yasama ve çalışma programıyla ilgilidir. İkinci konu ise,
yine bu programın içindeki faaliyetler arasında bir tanesinin "ikincillik
denetimi" adı verilen bir sürece tabi tutulmak üzere seçilmesi ve Avrupa
Birliği makamlarına bildirilmesi içindir. 2006 yılının yasama ve çalışma programının
görüşülmesi "Avrupa bilincinin artırılması" adı verilen bir proje
çerçevesinde gerçekleşmektedir.
Avrupa Birliği, Avrupa
halkını, Avrupa Birliğiyle ilgili konular hakkında, gelişmelerle ilgili daha
yakından ilgilendirmek için çeşitli inisiyatifler almaktadır. Bu inisiyatifler,
şimdi, artan ölçüde gündeme gelmeye başlamıştır. Bunun nedeni, Avrupa Birliği
üyesi ülkelerin kamuoylarında Avrupa Birliğine yönelik olumsuz algılamalardır.
Bunun yanı sıra, diğer bir neden olarak da, Avrupa kamuoyları üzerinde son
genişleme dalgasının yarattığı rahatsızlıkları da gösterebiliriz.
Avrupa üyesi
vatandaşları, Birliğin aldığı kararlara kendilerinin katılamadıklarını,
kendilerinin bu kararın uzağında kaldığını hissetmekte ve alınan kararların
oluşumuna daha yakından katılmak istemektedirler. Halbuki, bu kararların
sonuçlarını her gün hayatlarında hissetmekte, sadece uzak bir yerde alındığını
ve kendilerine yabancı olduğunu ileri sürmektedirler.
Ben, şimdi, önce, bu
konunun, şu anda görüştüğümüz konunun gündemimize nasıl geldiği hakkındaki
gelişmeleri size arz etmek istiyorum. Bugünkü toplantıya şöyle geldik: Avrupa
Parlamentoları Başkanları diye bir konferans var. Bu konferans, 6-7 Mayıs 2005
tarihlerinde Budapeşte'de bir toplantı yaptı. Bu toplantıda Türkiye Büyük
Millet Meclisini Sayın Ali Dinçer temsil etmiştir.
Bu toplantıda, başka bir
Avrupa Birliği forumu olan, COSAC adı verilen forumda kabul edilmiş bir
deklarasyon parlamento başkanları tarafından da benimsenmiştir. Bilindiği
üzere, COSAC, Avrupa Birliği ülkelerinin ulusal parlamentolarındaki Avrupa
Birliği komisyonlarını bir araya getiren bir organdır, bir forumdur. Bu COSAC
toplantısında kabul edilmiş olan deklarasyonun uzun adı şudur: Avrupa
Tartışmasında Ulusal Parlamentoların Rolü, Avrupa Bilincinin Artırılması.
Başlık böyle. İşte, parlamento başkanlarının Budapeşte Konferansında, Avrupa
Komisyonunun yıllık yasama ve çalışma programları hakkında her yıl ulusal
parlamentolara yapma çağrısında bulunduğu bu deklarasyondan kaynaklanmaktadır.
Bugünkü toplantımız da, işte, o davet çerçevesinde, Avrupa ülkelerinin
parlamento başkanlarının konferansında alınan o karar çerçevesinde
gerçekleşmektedir. Bu toplantıda ne yapacağız, asıl bizden istenen nedir? Bu
toplantıda, Avrupa Komisyonunun kabul ettiği 2006 yasama ve çalışma
programlarını geliştirmek suretiyle, Türk kamuoyunda Avrupa Birliği bilincinin
artırılmasına katkıda bulunacağız ve kamuoyumuzun Avrupa konusunda
bilgilendirilmesine katkıda bulunacağız. Öte yandan, aynı şekilde, Avrupa
Birliği üyesi ülkelerin kamuoylarının da Türkiye'yi daha iyi tanımalarına çaba
sarf etmeliyiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Babacan, Avrupa Birliğinin yasama ve çalışma programı
konusunda doyurucu açıklamalarda bulunduğu için, program hakkında, ben,
ayrıntıya girmeyeceğim. Söz konusu programda, 2006 yılı, Avrupa Birliğiyle
ilgili sorunlarda görülen iletişim eksikliklerini gidermek için önemli bir yıl
olarak kabul edilmektedir. Takdir
edeceğiniz üzere, 2006'nın Avrupa Birliğinde iletişim yılı olarak öngörülmesi,
Türkiye için de çok büyük önem arz etmektedir. Avrupa Birliğiyle katılım
müzakerelerini sürdürdüğümüz bir süreçte,
iletişimin gerekliliği bağlamında, aşağıdaki iki sorunun özellikle
üzerinde durmamızın yararlı olacağını
düşünüyorum.
Birinci soru: Ülkemizde
Avrupa Birliği bilincinin artırılması ile Avrupa Birliğine katılma sürecinde
olan Türk kamuoyunun bilgilendirilmesi ve Türk kamuoyunca katılım sürecine
destek verilmesi konularında Parlamento olarak neler yapabiliriz: Bu, birinci
soru. İkinci soru: Avrupa Birliği kamuoylarına Türkiye'yi daha iyi tanıtmak
için Avrupa kamuoylarının Türkiye'ye yönelik olumsuz yaklaşımlarını ve
önyargılarını ortadan kaldırmak için Parlamento olarak neler yapmalıyız? Bu iki
sorunun da özellikle altını çizmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana en önemli proje
olan Avrupa Birliğine katılım projesinde, geçtiğimiz yıl önemli bir eşik
aşılmıştır. Türkiye, Avrupa Birliğiyle
katılım müzakerelerine başlamıştır. Artık, müzakereler, kendi mecraında
teknik ağırlıklı olarak ve belki de zaman zaman siyasî etkilerin gölgesinde
devam edecektir. Bu sürecin ilerlemesinde her ne kadar teknik ve siyasî konular
büyük önem taşısa da, Türk ve Avrupa
Birliği kamuoylarının onayını almayan bir projenin gerçekleşmesi, pek tabiî ki,
mümkün değildir. Diğer bir ifadeyle, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında tüm
teknik ve siyasî sorunlar çözümlense dahi, eğer Türkiye kamuoyu ve Avrupa
Birliği ülkelerinin kamuoyu bu katılımı uygun görmüyorsa, bu katılım
gerçekleşemeyecektir.
Bu gerçekten hareketle,
Parlamento olarak bizim de, Türk ve Avrupa Birliği kamuoylarına yönelik
çalışmalarımızı önce bir çerçeveye sokmamız lazım, sonra da bu çerçevedeki
hedeflere nasıl ulaşabileceğimizi görüşmeye başlamamız lazım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; müzakere eden ülkeler için her ne kadar müzakereler Brüksel'de
gerçekleşse de, Polonya ve Çek Cumhuriyetleri başmüzakerecilerinin, müzakereler
konusunda yaptığımız görüşmelerde bize dile getirdikleri bir hususu ilgi çekici
buluyorum; çoğunuz bunu gazetelerde okumuşsunuzdur: Polonya başmüzakerecisi,
müzakerelerin yüzde 10'unun Brüksel'de, yüzde 90'ının Polonya'da cereyan
ettiğini söylemiştir. Çek Cumhuriyetinin başmüzakerecisi ise, müzakerelerin
yüzde 5'inin Brüksel'de, yüzde 95'inin kendi ülkesinde yapıldığını söylemiştir.
Takdir edeceğiniz üzere, bu açıklamalar, müzakereleri sürdüren ülkelerin
kamuoylarının bu müzakereler süreci için ne kadar önemli olduğunu ortaya
koymaktadır. Biz de, kamuoyunu en iyi temsil eden bir kuruluş olarak, bunu her
zaman göz önünde bulundurmak
durumundayız.
Diğer bir ifadeyle,
kamuoylarının desteğini almayan müzakerelerin başarıyla sonuçlanması mümkün
değildir. Bu itibarla, biz, Parlamento olarak, eğer Avrupa Birliği sürecine inanıyorsak
-ki, hepimizin inandığından benim tereddüdüm yok- Türk kamuoyunun bu sürece
gerekli desteği vermesine, bu sürece nasıl katkıda bulunacaksak, o katkıları
sağlamamız lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yakış, buyurun.
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) -
Tüm siyasî partilerin, ilgili kurumların, ilgili hükümet dışı kuruluşların,
kamuoyumuzun doğru bilgilendirme ve yönlendirme misyonlarına katkıda bulunması
gerektiğine inanıyorum.
Peki, Türk kamuoyunun
tamamı bu süreci desteklese, bu destek Avrupa Birliğine katılmamızı sağlamaya
yeterli olacak mıdır; hayır. Asıl, madalyonun öteki yüzü önemlidir; o da,
Avrupa Birliği kamuoylarıdır. Bizlerin, bir taraftan kendi kamuoyumuzu
aydınlatmaya çalışırken, öte yandan Avrupa Birliğine de Türkiye'nin ne gibi
katkılarda bulunabileceğini onlara anlatmaya çalışmamız lazım.
"Eurobarometer"
adı verilen Avrupa çapındaki kamuoyu araştırmalarının en son verilerine göre,
Avrupa Birliğinde Türkiye'ye destek sağlayanların oranı yüzde 31 civarındadır.
Bu oranın bu kadar alçak kalması halinde, Türkiye'nin Avrupa Birliğine
katılmasının ne kadar güç olacağını takdir edeceksiniz.
Türkiye'nin üyeliğini
referanduma sunmaya karar verdiğini belirten, bunu açıklayan iki ülke vardır;
Fransa ve Avusturya. İleride başka ülkeler de bu yola gidebilecektir. Bu, o
ülkelerin hükümran kararlarıdır; onlara kolay kolay bir şey söyleyemeyiz.
Bizim, onun için, o hükümetleri de aşıp, bu kararı veren hükümetleri de aşıp, o
ülkelerin kamuoylarına ulaşıp, Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılmasının
kendilerine ne kadar yararlı olacağını onlara anlatmaya çalışmamız lazım.
Aday ülke ve üye
ülkelerin kamuoylarının birbirine yaklaştırılmasına yönelik bir çalışma var
biliyorsunuz. "Sivil toplum diyaloğu" veya "siyasî ve kültürel
diyalog" adı verilmektedir buna. 17 Aralıkta Avrupa Konseyi tarafından
kabul edilen bildirgede buna "üçüncü ayak", "üçüncü sütun"
adı verilmektedir. Bu üçüncü sütunda sivil toplum diyaloğu önplana
getirilmektedir. Çerçeve Belgesinde, müzakere sürecine paralel olarak, Avrupa
Birliğinin, her aday ülke için yoğun bir siyasî ve kültürel diyalog içine
gireceği, insanları bir araya getirerek, kapsayıcı bir diyalogla kamuoylarının
dahil olacağı hususuna yer veriliyor.
Bu çerçevede, Avrupa
Birliği Komisyonu, sivil toplum diyaloğu hakkında, 29 Haziran 2005 tarihinde
bir belge hazırlamıştır. Bu belgeyi, kamuoylarına yönelik çalışma ve
faaliyetlerde önemli bir referans belgesi olarak görüyoruz.
Parlamento Başkanları
Toplantısında alınan karara göre, şu anda yapmakta olduğumuz görüşmenin birinci
bölümünü 16 Aralık 2005 tarihine kadar tamamlaması gerekiyordu. Ondan sonra, bu
müzakere tamamlandıktan sonra, 13 Ocak 2006 tarihine kadar da, demin
bahsettiğim ikincillik denetimine tabi tutulması, önerilecek olan başlığın seçilmesi
ve COSAC yetkililerine bildirilmesi gerekmekteydi. Bayram tatili nedeniyle ve
bütçe görüşmeleri nedeniyle, bu süre bitimlerine uymak mümkün olmamıştır;
fakat, gecikmiş dahi olsa, biz bunu, bu görüşmeyi bugün gerçekleştiriyoruz ve
sonucunu, Avrupa Birliği makamlarına ileteceğiz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Hiçbir şey görüşmedik ki!
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) -
Yüksek malumlarınız olduğu üzere, ulusal parlamentoların, hem Avrupa
Parlamentosu üzerinde hem de Avrupa Birliği Konseyi üzerinde "ikincillik
denetimi" adı verilen bir denetim yetkileri vardır.
Şimdi, ikincillik
denetiminin ne olduğu konusunda bir iki cümle söylemek istiyorum. İkincillik
ilkesi, çeşitli Avrupa Birliği belgelerinde, oldukça ayrıntılı şekilde
tanımlanmıştır. Bu tanımlara göre ikincillik ilkesi, ulusal parlamentolara
verilmiş olan bir yetkinin ikincil düzeyde, tali düzeyde Avrupa Birliği
organları tarafından da kullanılmasıdır. Yani, birincil düzeyde yetki, ulusal
parlamentolardadır; ancak, ikincil düzeyde Avrupa Birliği organları, yani, Avrupa
Parlamentosu ve Avrupa Birliği Konseyi, yasa yapma yetkisini, ancak o şartla,
ikincil düzeyde kullanabilmektedir.
Bu ilke için Türkçede,
bazen "niyabet ilkesi" veya "yetki ikamesi" ibaresi de
kullanılmaktadır; çünkü, Avrupa Birliği makamları, ulusal parlamentoların
yerine geçerek o yetkiyi kullanmaktadır.
Avrupa Birliğinde
yürürlükte olan kurallara göre, çeşitli Avrupa Birliği organlarının yasama
yetkilerini kullanabilmeleri için, bu yetkinin bir Avrupa Birliği yasası
tarafından, Avrupa Birliğinin o organına verilmiş olduğunun açıkça belirtilmesi
gerekmektedir. Eğer, açıkça belirtilmemişse, o yetki, ulusal parlamentoların
uhdesinde kalmaktadır. Genel kural bu olmakla birlikte, Avrupa Birliği
organları, yani, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği Konseyi, bazı hallerde
bunun dışında da yetki kullanabilmektedir. Ancak, bu yetkinin geçerli
olabilmesi için, şu iki koşuldan en az birinin yerine gelmesi gerekiyor: Bir
işlem, üye ülkeler tarafından yapıldığında öngörülen hedefe ulaşılamayacak ise,
o zaman Avrupa Parlamentosu veya Avrupa Konseyi bu işe el atabilir. İkincisi,
öngörülen faaliyetin büyüklüğü veya doğuracağı sonuçlar bir ülke devletinin
imkânlarını aşıyorsa ve bu nedenle o işin Avrupa Birliği tarafından yapılması
daha uygunsa, yine o takdirde Avrupa Birliği o işe el atabilir. Bu şartlar
yerine gelmemişse, yetki sizlerindir, ulusal parlamentolarındır ve ulusal
parlamentoların bu işi denetleme yetkileri vardır.
Eğer, Avrupa Birliğine
üye ülkelerin parlamentolarından üçte 1'i, Avrupa Parlamentosunda veya Avrupa
Birliği Konseyinde ele alınan herhangi bir yasanın bu ikincillik kuralına
-demin söylediğim kurala- aykırı olduğu sonucuna varırsa, bu hususu Avrupa
Parlamentosuna veya Avrupa Birliği Konseyine bildirmek durumundadır. Tasarıyı
sevk eden Avrupa Birliği organı da, yani, Konsey veya Avrupa Birliği
Parlamentosu, yapılan itirazı inceledikten sonra üç yoldan birini
benimseyebilmektedir: Ya tasarıyı değiştirebilir ya tasarıyı geri çekebilir
veya tasarıyı sevkte ısrar edebilir. Bu üç hareket tarzından hangisini
benimserse benimsesin, buna bir gerekçe göstermesi lazımdır o Avrupa Birliği
makamının. Ulusal parlamentoların Avrupa Birliği organlarınca önerilen
tasarıları ikincillik ilkesine aykırı bulduğunu ileri sürmelerine rağmen eğer
Avrupa Birliği organları bu tasarıyı sevkte direnirlerse, ulusal
parlamentoların, o zaman, bu uyuşmazlığı Avrupa Adalet Divanına, yani
Lüksemburg Mahkemesine götürme hakları vardır.
İkincillik konusu biraz
ayrıntılı bir konudur; fakat, o ayrıntılara ben girmek istemiyorum; ancak, bir
hususun, yine ikincillik çerçevesindeki bir hususun üzerinde durmak istiyorum;
buna da "erken ihbar mekanizması" deniyor. Bu mekanizma, bir
tasarının ikincillik ilkesine aykırı olduğunun ileri sürülmesi ve Avrupa
Birliği Komisyonunun bu tasarıyı yeniden gözden geçirmeye davet edilmesidir.
Futboldan esinlenerek bu mekanizmaya, bu sürece "sarı kart ve kırmızı kart
aşamaları" adı verilmektedir.
Sarı kart aşaması şudur:
Sevk edilen bir tasarı, yani Avrupa Parlamentosunda ele alınan veya Avrupa Birliği
Konseyinde ele alınan bir tasarıya üye devlet parlamentolarından en az üçte 1'i
veya dörtte 1'inin karşı çıkmasını sağlamaya kadar varan işbirliğine "sarı
kart aşaması" deniyor. Parlamentolar, tasarının ikincillik ilkesine aykırı
olduğunu tasarıyı sevk eden Avrupa Birliği organlarının dikkatine getirmekte,
bir ön uyarıda bulunmuş olmakta, yani sarı kart göstermiş olmaktadır. Buna biz
"siyasî denetim" de diyebiliriz.
Sarı kart aşamasından
sonra bir de kırmızı kart aşaması var; o da şu: Kırmızı kart aşaması, bir
Avrupa Birliği organının, ulusal parlamentolar tarafından yapılan itiraz
değerlendirildikten sonra, tasarıyı sevk etmede ısrar etmesi halinde işin
Avrupa Adalet Divanına, yani Lüksemburg Mahkemesine intikal ettirilmesidir.
Buna da…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yakış,
lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Türkiye henüz Avrupa
Birliği üyesi olmadığına göre bu konuların içine bu ölçüde girmenin bir anlamı
var mı sorusu aklınıza gelebilir. Bence var, hem de birkaç sebepten ötürü.
Birincisi, gerek COSAC'ın Dönem Başkanı Lord Grenfell gerekse Danimarka
Parlamentosunun Başkanı -o da Parlamento Başkanlarının dönemsel Başkanı
sıfatıyla- Sayın Meclis Başkanımıza birer mektup göndermişler ve bu
mektuplarla, bu egzersizlere katılmaya Türkiye'yi de, Türk Parlamentosunu da
davet etmişlerdir. Dolayısıyla, bu davete icabet etmemek için bence hiçbir
sebep yoktur, icabet etmemiz lazım, o davete uymamız lazım.
İkincisi, Avrupa Birliğinin
tüm mekanizmalarına ünsiyet kesbetmek için, bu mekanizmaları Yüce Meclisimizde
işletmemiz lazımdır. İşletmeliyiz ki, yetkilerimizin ne olduğunu, bu yetkilerin
sınırlarının ne olduğunu, öteki ülkelerin bu yetkileri nasıl kullandıklarını
yaşayarak öğrenelim. Aksi takdirde, ileride üyesi olacağımız bir kulübün
kullandığı mekanizmalar, işlettiği mekanizmalar konusunda bizim bilgilerimiz
eksik kalacaktır.
Üçüncüsü, alınmakta olan
bu kararlar, yani, Avrupa Parlamentosu tarafından veya Avrupa Birliği Konseyi
tarafından alınmakta olan bu kararlar, pek tabiî ki, sonradan Avrupa
müktesebatının bir parçası olmaktadır ve Türkiye, o müktesebatı kabul
edecektir. Müktesebatın bu oluşması aşamasında bize katkıda bulunma imkânı
verilmişken, bu yetkiyi bu imkânı kullanmamak, pek tabiî ki, yanlış olurdu.
Dördüncüsü de, ikincillik
incelemesi sırasında, ikincillik denetlemesi veya incelemesi sırasında, böyle
bir incelemeyi yapmak için donanımlara sahip olup olmadığımızı da anlamış
oluyoruz bu sayede. Bu da eksiklerimizi tamamlamak için önemli bir husustur.
Yüce Meclisimiz, hangi
kanunun ikincillik denetimine tabi tutulacağını, eğer bu forumda, bu oturumda
belirlerse, Sayın Meclis Başkanlığımız bu sonucu muhataplarına iletecektir.
Eğer bugünkü oturumda, Sayın Meclis Başkanımızdan istendiği şekilde, hangi
konuda ikincillik denetimine sunulacağı meselesinde bir karara varamazsak,
belki, o zaman, Meclisimizdeki Avrupa Birliği Uyum Komisyonunu bu işle
görevlendirebilir ve söz konusu komisyon, önümüzdeki toplantıda, ilk toplantısında
bu konuyu müzakere eder ve Sayın Meclis Başkanımıza gönderilen listede, Avrupa
Birliğinin 2006 yılındaki çalışma faaliyetini içeren listede hangi konunun
ikincillik denetimine tabi tutulacağı konusunda Avrupa Birliği Uyum
Komisyonumuz bir karar alır; isterseniz Genel Kurula, isterseniz Sayın Meclis
Başkanına sunar; Meclis Başkanı da, bu hususu, Avrupa Birliği yetkililerine
iletir.
Dolayısıyla, bugünkü
Genel Kurulda bizden yapılması istenen iki şey vardı. Bir tanesi, Avrupa
kamuoyunda Avrupa bilincini artırmak; dolayısıyla, 2006 programını görüşmekti.
İkincisi de, bu programda yer alan konulardan bir tanesini seçip, COSAC
çerçevesinde, ikincillik denetimine bu maddeyi tabi tutalım diye öneride
bulunmaktı.
Bu düşüncelerle,
sözlerime son veriyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Yakış.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Onur Öymen, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ONUR
ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğiyle
ilişkilerimiz konusunda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek
üzere, söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Pek çok arkadaşımız,
hükümetin Yüce Meclise Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz konusunda bilgi verme
arzusunu sevinçle karşılamıştı, böylelikle hükümetin Meclisi devreye sokma
iradesini göstereceğini düşünmüştü; fakat, biraz önce, çok değerli arkadaşımız
Sayın Yaşar Yakış da açıkladı ki, bu, aslında, hükümetin bir girişimi değil,
Avrupa ülkelerinin parlamento başkanlarının önerisi üzerine, COSAC'ın bir
girişimidir. O bakımdan, öyle de olsa, böyle de olsa, bu konunun hükümet
tarafından gündeme getirilmiş olmasını, biz, gene de memnuniyetle karşılıyoruz.
Dilerdik ki, böyle bir dış uyarı olmadan, hükümet, Parlamentonun önemini idrak
ederek, bu meseleleri, Yüce Meclisin huzurunda görüşmeye açsın.
Değerli arkadaşlar, biraz
önce, Sayın Bakanın konuşmasını dinledik. Doğrusunu isterseniz, biz, Sayın
Bakanın, bu toplantıya çok hazırlıklı gelerek, önümüzdeki sorunlar nelerdir,
güçlükler nelerdir, bunlarla nasıl mücadele edeceğiz, bu güçlükleri nasıl
aşacağız, hükümetimizin programı nedir, bu konularda, bunları söyleyeceğini
bekliyorduk. Çok iyimser bir hava içinde, işlerin sorunsuz yürüdüğü izlenimini
verecek tarzda bir konuşma yaptı ve öze ilişkin konuların hiçbirine değinmedi.
Onun için, ben, müsaadenizle, bu konuları Yüce Meclisin bilgisine sunmak
istiyorum. Belki, daha sonra Sayın Bakan bunlar hakkında görüşlerini açıklamak
lütfunda bulunurlarsa, biz de onları öğrenmiş oluruz.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, Avrupa Birliğinin 3 Ekim tarihli Müzakere Çerçeve Belgesi, 9 Kasım
tarihli İlerleme Raporu ve 12 Aralık tarihli Katılım Ortaklığı Belgesiyle
ilgili görüş ve endişelerimizi daha önce dile getirmiştik. Ne yazık ki,
geçtiğimiz günlerde, bu endişelerimizin birer birer gerçekleştiğini görüyoruz;
bundan büyük bir üzüntü duyuyoruz. Şimdi, Sayın Bakan diyor ki: İşte, tarama
süreci, bazı bölümlerde bitti; bunun tabiî süreci, prosedürü devam ediyor,
yakında bölümlerin müzakeresine başlayacağız. Acaba Avrupalılar da öyle mi
diyor? Acaba Avrupalılar da bu kadar iyimser mi? Bakınız, 1 Ocak 2006 tarihli
International Herald Tribune Gazetesini açınız. O gazetede, şu anda Avrupa
Birliği Dönem Başkanlığını üstlenmiş bulunan Avusturya Başbakanı Schüssel'in
demeci var. Ne diyor Schüssel; "Türkiye Avrupa Birliğine hiçbir zaman üye
olmayabilir" diyor. Sorun burada. Bir AB üyesi ve şu anda dönem başkanı
bir ülkenin başbakanı "Türkiye hiçbir zaman üye olmayabilir" diyor.
Peki, Dışişleri Bakanı ne diyor -aynı
gazeteyi açın- Avusturya'nın Dışişleri Bakanı "bizim dönem başkanlığımız
sürecinde Türkiye ile bölüm müzakerelerinin hiçbirine başlanmayabilir"
diyor. Hani hemen başlıyorduk?! Avusturyalı dönem başkanı bunları söylüyor.
Ondan sonra, belki bazı telkinlerle azıcık görüşlerini yumuşattılar, geçtiğimiz
birkaç gün içinde biraz daha yumuşak ifadelerde bulundular; ama, bunları
dikkatinize sunuyorum.
Peki "Türkiye hiçbir
zaman üye olmayabilir" diyor, müzakereler henüz sonuçlanmamıştır diye
düşünebilirsiniz; acaba, diğer aday ülkeler için de mi bunları söylüyor? Acaba,
Avusturya Başbakanı diğer aday ülkeler de hiçbir zaman üye olmayabilir diyor
mu; hayır, demiyor, tam tersini söylüyor. Gene kendi sözlerini naklediyorum:
"Hırvatistan ve Makedonya üye olacaklardır" diyor; ama
"Türkiye'nin katılımı belirsizdir" diyor.
İşte biz, öteden beri,
Yüce Meclisin huzurunda bu endişeyi dile getiriyoruz. Aşırı iyimserlikle bizim
gideceğimiz fazla bir yer yoktur. Bu sorunları, bu sıkıntıları, bu güçlükleri, bu engelleri göremezsek eğer,
ileride çok daha büyük güçlüklerle ve sıkıntılarla karşılaşabiliriz.
Değerli arkadaşlarım,
mesele bundan ibaret değil. Bakınız, Avusturya'da, iktidardaki Avusturya Halk
Partisi üyesi ve Graz Belediye Başkanı Siegfried Nagl ne diyor; o da, birkaç ay
önceki, Avusturya televizyonu ORF'ye demecinde, aynen şöyle diyor:
"Türkleri oturma odamızda istemiyoruz. Biz Türkiye ile evlenmek
istemiyoruz. Türkiye AB'ye girerse, herkese bu Avrupa'nın ortadan kalkacağını
garanti ederim. Graz Şehri, Avrupa'nın batısını korumak için Türklere karşı
yüzyıllarca önce kale görevi görmüştür. Şimdi de Türklere karşı aynı kale
görevini göreceğiz."
Şimdi, karşımızdaki
insanlar bunları söylüyor. Sayın Bakan, sizin aşırı iyimserliğiniz nereden
kaynaklanıyor? Biraz önce Sayın Yakış çok haklı olarak söyledi; Fransa ile
birlikte Avusturya da referandum yapmayı öngörüyor Türkiye'nin üyeliği
konusunda. Peki, bugün referandum yapılsa sonuç ne çıkacak? Hemen söyleyeyim:
Avusturya'da yapılan son kamuoyu yoklamasında, Türkiye'nin üyeliğini
destekleyenler yüzde 10, Türkiye'nin üyeliğine karşı olanlar yüzde 80,
kararsızlar yüzde 10. Avusturya'da tablo bu; birçok Avrupa ülkesinde tablo bu.
Bakınız, gene Sayın Yakış
söyledi; bugün Avrupa Birliği ortalamasında halkın sadece yüzde 31'i
Türkiye'nin üyeliğini destekliyor, yüzde 52'si açıkça karşı olduğunu söylüyor
ve gerisi de çekimserdir, kararsızdır.
Şimdi, önümüzdeki tablo
bu. Bu tabloya doğru teşhis koyacağız, bu tablonun çıkardığı sonuçları birlikte
değerlendireceğiz ve bunların üstesinden nasıl geliriz, nasıl aşarız, onlara
bakacağız. Böyle iyimser mesajları birbirimize vererek fazla ilerleyemeyeceğiz
diye düşünüyoruz.
Şimdi, hükümet, çok şey
yaptığını söylüyor, çok başarılı olduğunu söylüyor; hükümettir, hakkıdır,
söyleyecek. Avrupa, hükümetin bu başarısını nasıl değerlendiriyor veya bu
icraatını nasıl değerlendiriyor… Finlandiyalı, genişlemeden sorumlu Olli Rehn'in
sözlerini okuyoruz; diyor ki: "Türk Hükümeti üyeliğin gerektirdiği reform
sürecini sürdürmekte yavaş ve isteksiz davranmaktadır." İşte, Avrupalılar
sizi böyle görüyor. Sizin kendinizi nasıl gördüğünüz önemli değil, onların sizi
nasıl gördüğü önemli.
Şimdi, Avrupa Birliği,
Türkiye'ye yönelik olarak, resmî belgelerinde çok ciddî eleştirilerde bulunuyor
ve bazı beklentilerini dile getiriyor değerli arkadaşlarım. Bunlara birazdan
değineceğim; ama, şimdiden şu kadarını söyleyeyim: Bu beklentilerin başında,
Kıbrıs meselesiyle ilgili beklentiler gelmektedir. Kıbrıs'ta bizden çok önemli
tavizler bekliyorlar. Resmen belgelerine yazdılar. Diyorlar ki: "Kıbrıs
Rum uçaklarını havaalanlarınıza alacaksınız ve Kıbrıs Rum gemilerini
limanlarınıza alacaksınız ve bunun için de ek protokolü, süratle, hiçbir
deklarasyon ve rezerv olmadan, Meclisinizden onaylayacaksınız." Hükümet ne
diyor; hükümetimiz "efendim, Kıbrıslı Türklere yönelik ambargolar
kalkmadan bunu yapmayız" diyor. Öyle mi diyor? Sayın Başbakanın ve Bakanın demeçleri var. Birkaç gün önce
okuduk. Sayın Başbakan, verdiği bir demeçte "ek protokolü onay için
Meclise getireceğiz" diyor. Acaba bu meseleler çözüldü de bizim mi
haberimiz olmadı; acaba ambargolar kalktı da kamuoyuna mı açıklanmadı?! Nereden
çıkarıyoruz bunu; bu iyimserlik nereden kaynaklanıyor; bilmiyoruz; ama, değerli
arkadaşlarım, size şunu söyleyeyim: Bazı işaretler var. Bu işaretlerden biri
şu: Türkiye, Avrupa Birliğiyle sivil havacılık konusunda bir sözleşme imzalamak
için müzakerelere başlamıştır. Bu müzakerelerin sonucunda, bütün Avrupa Birliği
ülkelerinden Türkiye'ye serbestçe uçak seferleri yapılacaktır. Aynı zamanda,
buradan, bu Meclisin kürsüsünden hükümeti çok ciddî biçimde uyarıyorum; bu
sözleşme Türkiye'nin üyelik sürecinin gereği değildir ve eğer yapılırsa, başta
Türk Hava Yolları olmak üzere, pek çok sivil Türk uçak şirketine büyük zararlar
verecektir, belki de bazılarının iflasına yol açacaktır. Eğer, hükümete bu
konuda henüz yeterince bilgi verilmemişse, uzmanlarına danışmasını tavsiye
ederim; ama, şurası muhakkak ki, Kıbrıs konusunda, Rum uçaklarını Türk
havaalanlarına indirme zorunluluğu getirecektir. Hükümet de belki o zaman
diyecektir ki, efendim, biz izin vermeyecektik; ama, bu anlaşma çerçevesinde
mecbur kaldık. Şimdiden uyarıyoruz, bu tavizi vermenin yolunu açmayınız.
Peki, gemiler ne olacak?
Gemiler konusunda, doğrusunu isterseniz, hükümetin ağzından bir şey duymadık;
ama, İktidar Partisinin çok ileri gelen, çok değerli bir üyesi arkadaşımızın
ağzından çok önemli bir ipucu duyduk.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öymen,
buyurun.
ONUR ÖYMEN (Devamla) -
Teşekkür ederim.
Dışişleri Komisyonu
Başkanımız, sevgili dostumuz Sayın Mehmet Dülger, birkaç gün önce bir
televizyon programında dedi ki: "Bu konuda adım adım ilerleyeceğiz."
Nasıl ilerleyecekmişiz? "Mesela, sahibi Rum olmayıp da başka ülke
vatandaşı olan; ama, Rum bayrağı taşıyan gemileri limanlarımıza
alabiliriz" diyor; yani, efendim, Rum gemisi gelecek; ama, sahibi Rum
olmayacak; sahibi Yunanlı olabilir, Alman olabilir, Fransız olabilir, onun
mahzuru yok, onları kabul edebiliriz diyor. Faydası ne olacak? Onu da açıklıyor
Sayın Dülger. Diyor ki, "bunu yaparsak, bu armatörlerin mensup oldukları
ülkelerin Kıbrıs politikası değişir, Türkiye'ye daha yumuşak bakarlar, bizi
daha çok desteklerler." Tabiî, görüşlerine saygı duyuyoruz; ama, bu
bilgileri de Yüce Meclisle paylaşmayı çok yararlı görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
şunu biliniz ki, Türkiye'nin üyeliğine engel olan çevrelerin, partilerin, liderlerin
hiçbirisi, hiçbirisi, Kıbrıs meselesi yüzünden Türkiye'nin üyeliğine karşı
değiller; ne Sarkozy Fransız iktidar partisi UMP'nin Başkanı ne Almanya
Başbakanı Angela Merkel ne Avusturya hükümeti ne Schüssel, hiçbiri, bir kere
bile, Kıbrıs meselesi çözülürse Türkiye'ye bakış açımız değişir, o zaman
Türkiye'nin üyeliğini destekleriz dememiştir, bir kere dememiştir. O zaman,
biz, kendi kendimize hayal kuruyoruz; Kıbrıs meselesini çözersek bu konuda
sıkıntımız kalmaz, işler yoluna girer diye hayal kuruyoruz. Çok açıkça
söylüyorum, Türkiye'nin üyeliğini engellemek isteyenlerin hiçbiri, Kıbrıs
meselesinde vereceğiniz tavizlerle tatmin olmayacaklardır, Rumlar da tatmin
olmayacaktır.
Bakınız, bir süre önce
hükümetin baskısıyla Kıbrıs Türk Parlamentosu bir karar çıkardı ve Kuzey'de
evvelce mal sahibi olan Rumların, bu mallarını, menkullerini, gayrimenkullerini
iade etmeyi kararlaştırdı. Rumların buna karşılığı ne oldu? Onlar da, 103
köyden kovduğumuz ve çok büyük zarara uğrayan Türklerin mallarını tazmin edelim
diye bir yasa mı çıkardılar? Hayır arkadaşlar, tam tersini yaptılar. Birkaç gün
önce, Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı Papadopulos'un başkanlığında iktidar partisi
liderleri toplandı ve bir yasa tasarısı hazırladılar. Ne diyor bu yasa
tasarısında? Diyor ki, Güney'de Türklerin bıraktığı malların tapusunu Rumlara
verebiliriz ve daha geçenlerde bir Türkün bıraktığı araziye elektrik santralı
inşa ettiler. Buyurun, cevapları budur. Siz, tek taraflı taviz vererek karşı
tarafı yumuşatabileceğinizi zannediyorsanız, yanılıyorsunuz korkarım ve bununla
hiçbir yere varamazsınız.
Kısa bir süre önce, Sayın
Denktaş'ı, eski senato salonunda, burada dinledik; katılan arkadaşlarımızın
gözünü yaşartacak sözler söyledi ve değerli arkadaşlarım, bu sözünü ettiğim
yasadan bahsederek "Kıbrıslı Türkler için merhamet istiyorum" dedi;
dikkatinizi çekerim "merhamet istiyorum" dedi. Birçok parti lideri
oradaydı, Sayın Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız oradaydı ve ne yazık ki, hükümetten
hiçbir bakan yoktu, Başbakan yoktu. Davet ettik, Sayın Baykal'ın, Genel
Başkanımızın daveti üzerine oldu bu konferans, bir tek bakan yok! Değerli
arkadaşlarım, 100'den fazla AKP'li milletvekili katılacağız dedi, 10 kişi zor
katıldı. Onlara da teşekkür ediyoruz.
Şunu söylemek istemezdim;
ama, söylemek zorundayım: Hayatının elli yılını bu davaya veren ve Dışişleri
Bakanlığıyla hayatı boyunca çok yakın çalışan Denktaş'ın bu konferansına,
Dışişleri Bakanlığının üst düzey yetkililerinden bir tek kişi bile gelmemişti.
İşte, hazin tablo budur ve Kıbrıs'ta vardığımız nokta budur!
Değerli arkadaşlar,
şimdi, kısaca size bazı örnekler vererek, Avrupa Birliğinin ülkemize yönelik
eleştirileri ve beklentilerini anlatmaya çalışacağım. Avrupa Birliği ne diyor;
mesela, diyor ki: "Türk Hükümeti, giderek daha fazla geçici görevlendirme
yapıyor; Cumhurbaşkanının reddettiği insanları geçici görevle üst düzeylere
tayin ediyor" diyor; onların da dikkatini çekmiş. Diyor ki: "Kapsamlı
bir kamu yönetimi reformunun önünde, merkezden kaynaklanan engeller var."
Hükümetin çok övündüğü kamu reformu girişimlerini eleştiriyor. "Ombudsmanı
hâlâ kuramadınız, büyük eksikliktir; birçok Avrupa ülkesinde var, sizde yok,
bir an önce kurun" diyor. Üç yıldır bir adım atılamadı. Ceza Yasasıyla
ilgili eleştiriler var ve bununla ilgili kaygılarını dile getiriyor. "Türkçe
ile Türkçe konuşmayan etnik grupların arasında hukukî çeviri yapacak insanınız
hiç yok, bir kişi bile yok" diyor. Peki değerli arkadaşlar, Türkçe
bilmeyen vatandaşlarımızın hukukunu biz nasıl koruyacağız? Bunlar çok ciddî
eleştiriler, dikkate değer eleştiriler. "Reşit olmayan çocuklar ile reşit
çocukları hapishanede aynı yerde yatırıyorsunuz; bu, bizim usullerimize
aykırıdır" diyor. Cevap yok hükümetten. Sayın Bakan bunların hiçbirine
değinmiyor. Türkiye'de kıdemli yargı mensuplarının, adaletin işleyişi,
hâkimlerin tayiniyle ilgili eleştirilerine yer veriyor. Polis ve jandarmanın
gözaltına alınanları hukukî yargı talebinde bulunmaktan caydırdıklarını
söylüyor. Sayın Bakan "demokrasi ve insan hakları alanında çok ileri
gittik" diyor. Çok ileri gitti belki, ama, başka anlamda hükümet;
maalesef, olumlu anlamda Türkiye gerekli ilerlemeyi sağlamamıştır. Yalnız
hukukî alanda değil… Bize tavsiye ediyor, gidiniz Avrupalı parlamenterlerle
konuşun diye; biz konuşuyoruz hiç merak etmeyin. Ne diyor Avrupalı parlamenterler;
"bu içki yasağı nereden çıktı" diyorlar, "demokratik ülkelerde
böyle şey olur mu" diyorlar. Başbakanın özel sektör yöneticilerini
savcılara şikâyet etmesini dile getiriyorlar. "Demokrasilerde böyle şey
olmaz, bırakın insanlar eleştirsin" diyorlar. Şimdi, bu mudur demokraside,
insan haklarında ilerleme?! Daha pek çok ciddî iddia var. Bunların hepsini
söyleyecek değilim. Bunların hepsini dile getirmek için vaktimiz yok; ama, şunu
söyleyeyim ki, İlerleme Raporunun 17 nci sayfasını açarsa Sayın Bakan şu
ifadelerle karşılaşacak: "Türkiye'de yolsuzluk ciddî bir sorun olmaya
devam ediyor. Bugün birçok kamu kurumu malî denetimden muaftır. Sayıştayın
yetkilerinin genişletilmesi yoluyla bu kurumlar denetim kapsamına
alınmalıdır." Bu yolsuzluk iddialarını bir tek Avrupa Birliği raporu
söylemiyor. Biz söyleyince "içpolitika" diyorlar. Avrupa Birliği
raporu söylüyor. Başka kim söylüyor; Uluslararası Saydamlık Kuruluşu söylüyor.
Uluslararası Saydamlık Kuruluşunun raporunda birinci sırada en saydam ülkeler
var, yolsuzluğun en az olduğu. Türkiye'nin yeri, değerli arkadaşlarım,
Gana'yla, Meksika'yla, Panama ve Peru'yla birlikte 65 inci sıradır ve niçin bu
böyle oluyor -başta defalarca açıkladık, Genel Başkanımız bugün bir kere daha
tekrarladı- milletvekilleri dokunulmazlığının kaldırılması; işte, raporda bunu
da söylüyor. "Milletvekilleri dokunulmazlığına ilişkin hiçbir gelişme
kaydedilmemiştir" diyor.
Değerli arkadaşlarım,
insan hakları konusunda hükümetin pek çok uygulamasını eleştiriyor
"işkence yapan kamu görevlilerinin cezalandırılmaması için özel çaba
gösterildi" diyor. "Zamanaşımının kaldırılması, işkence suçları için
çok yanlıştır" diyor. "Yargısız infazlar artmıştır" diyor. Nasıl
demokrasi ve insan hakları gelişmesi oldu ki, yargısız infazlar artıyor. Raporda
böyle yazıyor. Biz söyleyince, belki, bazı arkadaşlarımız, siz muhalefet
yapıyorsunuz diye düşünebilirler. Basında hükümeti desteklemeyi meslek
edinenler böyle yazıyor "muhalefet muhalefetliğini yapacak" diyor.
İşte, biz, yapmıyoruz, sadece Avrupa Birliğinin yazdıklarını okuyoruz size.
Şimdi, buna benzer pek
çok eleştiri var. Bunların hepsini söyleyecek değilim; ama, mesela, Alevî
topluluğunun ibadet yerlerinin tanınmadığına işaret ediliyor. Ciddî bir
iddiadır ve Süryani ve Keldani din adamlarının görev yapmasına izin verilmediği
söyleniyor; doğru mu acaba?! Bazı gayrimüslim dinî toplulukların, aşırı gruplar
tarafından, şiddete ve tacize maruz bırakıldığı söyleniyor. Çok ciddî bir
iddia; bunların üstüne gitmek lazım. Öyle zannediyorum ki, bu raporu bir tek
biz okumadık; hükümetin, ilgili arkadaşlarımızın, devlet görevlilerinin mutlaka
okuması lazım. Hükümeti bu konularda acaba uyarmadılar mı? Bu iddialar hakkında
ne gibi bir soruşturma yaptık, ne gibi bir araştırma yaptık?
Kadın hakları, okuma
yazma bilmeyenlerin durumu, cinsiyete dayalı ayırımcılık, kadınların işgücüne
katılma oranında Avrupa'nın en son sırasında Türkiye'nin geldiği, gençler
arasında işsizliğin yüzde 20,5'i bulduğu. Bütün bunlar bu raporda var ve
değerli arkadaşlar, sosyal alandaki yetersizlikler var; ama, bir konu var ki,
ona mutlaka değinmek zorundayım. Bir cümleyi size söyleyeceğim. Raporun 34 üncü
sayfası diyor ki: "Kimsesizler yurdundaki hastalar yetersiz
beslenmektedir."
Değerli arkadaşlar,
kimsesizler yurdundaki insanlar, devlete emanet edilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öymen,
buyurun.
ONUR ÖYMEN (Devamla) -
Türkiye'de açlık olduğunu biliyoruz, 985 000 insanımızın açlık sınırının
altında yaşadığını biliyoruz; ama, bir devlet kuruluşunda, devletin sorumluluk
taşıdığı bir kuruluşta hastaların yeterince beslenmediği iddiasına ilk defa
şahit oluyoruz; doğru mudur; değilse, tepki göstereceksiniz, yanlıştır
diyeceksiniz. Doğruysa, hemen çaresini bulacaksınız. Bunlar çok ciddî
iddialardır ve bunların mutlaka üzerine gitmek lazımdır.
Şimdi, raporda, bizim
kabul etmediğimiz pek çok iddia da var; ekümeniklik var, -değerli arkadaşımız
Emin Şirin söyledi- başka iddialar var, asker-sivil ilişkileri konusunda,
Kıbrıs konusunda bizim de itiraz ettiğimiz noktalar var; ama, birçok noktası
bizim de paylaştığımız eleştirilerdir.
Şimdi, öyle bir eleştiri
var ki mesela, bizi de hayrete düşürdü; diyor ki: "Tarih ders kitaplarında
azınlıklardan, güvenilmez, hain ve
devlete zarar veren kişiler olarak bahsediliyor." Değerli
arkadaşlar, bu doğru mu; doğruysa, derhal düzeltilmesi lazım. Talim Terbiye
Dairesi böyle bir raporu onaylamış olabilir mi; böyle kitapları onaylamış
olabilir mi?
Şimdi, tavsiye ederim,
gerçekten, bu raporu dikkatle okuyunuz. Diyor ki: "Yargı, Kürtçe konuşma
hakkını teminat altına
alamamıştır." Biz, böyle bir sorunla karşılaşmadık; ama, Türkiye'de
insanlarımızın, anadili Kürtçe olan insanlarımızın Kürtçe konuşmasını
engelleyen bir usul, bir uygulama varsa derhal sona erdirilmelidir. Bu iddialar
nereden kaynaklanıyor buna bakmak lazım.
Şimdi, bu sözlerimi
sonuçlandırmak için, tamamlamak için Sayın
Başkan şunu ifade edeceğim: Eğer arkadaşlarımız arzu ediyorsa bu raporun
tamamının Türkçesini kendilerine ulaştırabiliriz; geniş bir özetini yaptık, geniş özetini de
ulaştırabiliriz. Lütfen, okuyunuz. Hepsini burada sıralamaya imkân yok. 100'den
fazla konuda hükümete çok ciddî eleştirilerde bulunuyorlar.
Şimdi, öyle anlaşılıyor
ki, hükümet, gerçekten, reform politikalarını sürdürmekte hevesini ve
heyecanını kaybetmiştir ve ülkenin geleceği, hevesini ve heyecanını kaybetmiş,
ülkeyi Avrupa Birliği standardına çıkarma konusunda başarılı bir sınav
verememiş bir hükümetin insafına terk edilemez. Türkiye'nin yeni ve taze bir
başlangıca ihtiyacı vardır ve demokratik ülkelerde taze başlangıç yapmanın en
sağlıklı yolu seçimdir. O bakımdan, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bütün
bu konularda ülkemizin hak ettiği atılımların yapılabilmesi için halkın
iradesine başvurmayı öneriyoruz.
2006 yılında -değerli
arkadaşlarım söz ettiler- ne yapacağız; 2006 yılında yapacağınız en doğru iş,
bir seçim yapmaktır bizce ve 2006 yılı, bir seçim yılı, laik, demokratik,
atılımcı ve en kısa zamanda Avrupa Birliğine ulaşacak çağdaş Türkiye için bir
atılım yılı olmalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye, bütün güçlüklere rağmen, inanıyoruz ki Avrupa Birliğine üye olacaktır.
Ancak, artık herkesçe anlaşılmıştır ki, bu hedefe ulaşmak için ülkemizin yeni
bir siyasî kadroya ihtiyacı vardır. Biz Cumhuriyet Halk Partililer olarak,
halkın vereceği iktidar görevini en başarılı biçimde yerine getirmeye hazır
bulunuyoruz.
Hükümete Avrupa Birliği
yolundaki çalışmalarında gene de başarılar diliyoruz. Bu vesileyle, Yüce
Meclise saygılarımızı sunuyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Öymen.
Şimdi, şahsı adına söz
isteyen, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bugün Türkiye Büyük
Millet Meclisinde hakikaten son derece önemli bilgiler elde edeceğimiz bir
toplantı olacağını düşünmüştüm. Ancak, ne yazık ki, Meclisin bu boş sıralarını
gördükten sonra, Meclisin de Sayın Bakanın açıklamalarından fazla bir şey
beklemediği çok açık ve net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Ben de bugün büyük
bir merak ve heyecanla, Sayın Bakanımı dinlemek için Meclise geldim; ancak, ne
yazık ki, son dönemlerde Sayın Başbakanın her geçen gün reytingi düşen, hatta
sıfırlanan "Ulusa Sesleniş" konuşmalarının bir benzerini Sayın
Bakandan dinledim. Sayın Bakan, âdeta, bir seçim meydanında vatandaşlara hitap
eder bir üslup içerisinde, Türkiye'nin taşının toprağının ne kadar değerli
olduğunu, özelleştirmelerin ne kadar mükemmel yürütüldüğünü, Avrupa Birliğiyle
yapılan görüşmelerde tek bir taviz bile vermediklerini, ekonominin hızla
iyileştiğini, burada, geldi, veciz cümlelerle anlatmaya çalıştı; ancak, Avrupa
Birliğiyle ilgili olarak asıl bizim kendisinden beklediğimiz açıklamaları,
çalışmaları, maalesef, Sayın Bakanımızdan duyamadık.
Avrupa Birliği, elli
yıllık bir rüya, bir hülya. Geçmişten günümüze kadar, bütün siyasî partiler,
ellerinden geldiğince, Avrupa Birliğine girme noktasında, büyük bir gayret ve
fedakârlık gösterdiler. Hele hele bu dönemde, cumhuriyet tarihinde görülmedik
ölçüde, bütün siyasî partiler, bu konuda atılan her adımı desteklediler,
iktidarın hep arkasında oldular. Özellikle 22 nci Dönem Meclisi olarak, Avrupa
Birliği uyum yasaları noktasında, iktidara, hükümete çok büyük ölçüde destek
verdiler; ancak, geçmişte, bugün bu desteği alanların, aynı desteği vermelerini
bir kenara bırakın, tam tersine, Avrupa Birliğine girilme noktasında, Avrupa
Birliğine karşı olma noktasında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde tutanaklara
geçen ifadeleri mevcut. Sayın Dışişleri Bakanının, Avrupa Birliğinin bir
Hıristiyan kulübü olduğu, Avrupa Birliğinin Türkiye'yi hiçbir zaman içine
almayacağı yolundaki ifadeleri Meclisin tozlu arşivlerinde durmaktadır. Hal
böyle iken, Meclisin desteği iktidarın arkasındayken, maalesef, ne 6 Ekim
İlerleme Raporunda ne 3 Ekim Müzakere Çerçeve Belgesinde ne de 17 Aralık
Brüksel Bildirisinde, milletimizi gönülden sevindirecek, Avrupa Birliğine koşar
adım ilerletecek hükümlerin olmadığını da üzülerek gördük; ancak, Sayın
Başbakan, İlerleme Raporunun hemen ardından, bu raporun dengeli ve olumlu
olduğunu, gelip bu kürsülerden ifade ettiler; ancak, biz, o zaman da söyledik,
şimdi de söylüyoruz, bu raporun dengeli ve olumlu olduğunu söyleyebilecek,
Müzakere Çerçeve Belgesinin Türkiye'nin lehine olduğunu söyleyebilecek bir tek
kişi çıkamaz. Şimdi, Avrupa Birliğine üye olan ülkelerin hiçbirine dayatılmayan
"ucu açıklık, sonucu önceden kestirilemez, hazmetme kapasitesi"
ibaresinin yerleştirilmesi ve en önemlisi, üyelik yükümlülüklerini Türkiye'nin
tam olarak yerine getiremediği takdirde, mümkün olan en güçlü bağla bağlanacağı
hususunun hangi anlama geldiğini, ben, Sayın Babacan'dan, gelip, burada,
milletin huzurunda, bizleri aydınlatmasını istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ne demektir; eğer, Türkiye tam üyelik yükümlülüklerini yerine getiremezse, en
güçlü bağla Avrupa Birliğine bağlanmasının hangi anlama geldiğini, Sayın
Bakanım, lütfen, geliniz, buradan, kamuoyunu aydınlatınız. Siz, o zaman, sadece
"imtiyazlı ortaklık" ifadesinin Müzakere Çerçeve Belgesi içerisinde
yer almaması noktasında yoğunlaşırken, bu ifade, ondan daha ağır bir şekilde
Türkiye'nin önündeki en büyük engel olarak Müzakere Çerçeve Belgesinin
içerisine yerleştirilmiştir. Ben, Sayın Bakanımızdan, 3 Ekimden beri hangi
adımları attıklarını, Türkiye'nin lehine hangi kazanımları elde ettiklerini,
hangi noktalarda sıkıntıları olduğunu, Meclisin hangi noktalarda kendilerine
destek vermesi gerektiğini çok açık bir şekilde burada anlatmalarını isterdim.
Ancak, özellikle İlerleme Raporunda ve 3 Ekimdeki Müzakere Çerçeve Belgesi
içerisinde yer alan hükümlerle ilgili olarak neler yaptıklarını da
anlatmalarını isterdim. Ama, bakınız, o gün dengeli ve olumlu bulunan, o gün
bayram havası estirilen bu belgelerin içerisinde Türkiye'de yüzyıllardan beri
bizimle kardeşçe yaşayan ve hiçbir ayrımız gayrımız olmayan insanları
"azınlık" tabiriyle vasıflandıran bir ifadenin karşısında bugüne
kadar Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir hükümeti olarak Avrupa'da ne tür bir
lobi faaliyeti içerisinde olduklarını, bu hususun düzeltilmesi noktasında
hükümetin hangi gayretler içerisinde olduğu noktasında, hangi tür çalışmalar
içerisinde bulunduklarını anlatmasını isterdik. Bakınız, Kıbrıs'la ilgili yine
o belgelerin içerisinde açıkça Kıbrıs'ın tek temsilcisinin Güney Kıbrıs Rum
Kesimi olduğunun tescili şeklindeki ifadeler karşısında yine hükümet olarak,
yine Türkiye olarak Avrupa Birliği nezdinde bu yanlış anlaşılmanın ortadan
kaldırılması noktasında bugüne kadar hangi adımları attıklarını yine buradan
duymak isterdik. Ve yine karşımızda dayatılan sözde Ermeni soykırımıyla ilgili
olarak Avrupa'da ve dünyanın değişik yörelerinde hükümetin hangi adımları
attığını, sözde Ermeni soykırımı diye bir şeyin söz konusu olmadığını ve bunun
haklı ve mantıkî delillerle dünya kamuoyuna sunulması noktasında, hangi
gayretlerin içerisinde, hangi çalışmaların içerisinde oldukları noktasında
Sayın Bakandan bir tek kelime bile, maalesef, duyamadık ve yine, hepimizi
derinden yaralayan "anadilde eğitim" diye Türkiye'ye dayatılmaya
çalışılan hususla ilgili olarak, yine hükümetin ve yine ilgili bakanların bu
konunun, kendi anladıkları şekilde olmayıp, Türkiye'nin böyle bir meselesi
olmadığını, yine haklı ve mantıkî gerekçelerle dünyanın ve Avrupa Birliğinin
gündemine taşınma noktasında ne tür bir çalışma ve gayret içerisinde
olduklarını öğrenmek isterdik.
Yine, Sayın Şirin de
bahsetti, ekümeniklik iddiası, Heybeliada Ruhban Okuluyla ilgili olarak
önümüzdeki günlerde Türkiye'nin gündemine sokulmaya çalışılacak ve Türkiye
üzerinde oyunlar oynanmasına vesile olabilecek noktalarda, Meclisin desteğini
alma noktasında, sivil toplum örgütlerinin desteğini alma noktasında, Avrupa
Birliğinin bu noktada aydınlatılması ve uyarılması noktasında yine hükümetin
hangi tür gayretler içerisinde, hangi tür faaliyetler içerisinde olduğunu da
ben Sayın Bakandan burada dinlemek isterdim. Ancak, Sayın Bakan, borsanın 44
000'lerde olduğu, faiz oranlarının düştüğü şeklinde, kendisinden hiç
beklemediğimiz ve Türkiye'deki 70 000 000 insanın da bugün kendisinden Avrupa
Birliğiyle ilgili müjdeli haberleri beklediği bir günde sadece iç kamuoyuna
bazı mesajları verebilme noktasında, hatta hatta bayram sonrasında Mecliste
milletvekili sayısının çok az olacağı düşünülerek sadece bayram sonrasındaki
bir günü bu şekilde doldurma düşüncesinden yola çıkılarak böyle bir gündem
maddesi getirildiği de bu vesileyle ortaya çıkmış oluyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen, toparlar mısınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütün siyasî
partiler, bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da, Avrupa Birliğine tam üye
olabilme noktasında, üzerine düşen neyse, fazlasıyla yapmaya hazır olduğunu,
geçmişten günümüze göstermiş, bundan
sonra da gösteremeye devam edecektir. İnşallah, temennimiz, arzumuz, bütün bu
hususların bir an önce yerine getirilerek, Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üye
olma noktasındaki bütün engelleri aşmasıdır.
Son olarak şunu söylemek
istiyorum: Sayın Bakanım, bugün aldığım bir bilgi, doğruluk derecesini
bilmiyorum; ancak, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin çalıştığı ve sizin de
zaman zaman gittiğiniz bir binanın elektrik ve suyunun kaçak olduğu ve ruhsatının
olmadığı yolunda bir bilgi tarafıma ulaşmıştır. Avrupa Birliğine tam üye olma
noktasında kriterleri birer birer yerine getirmeye hazırlandığımız bir dönemde,
sizin de zaman zaman oturduğunuz bir binanın kaçak olduğu, elektrik ve suyunun
olmadığı bilgisi doğruysa, ben öyle inanıyorum ki, bundan sonra Avrupa Birliği
üyesi veya onları temsilen Türkiye'ye gelecek olanlar, kesinlikle sizinle o
binada görüşmeyeceklerini ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kandoğan.
Sayın Bakan, kısa bir
açıklamada bulunma talebiniz var. Tüzüğün 69 uncu maddesi gereğince,
yerinizden, çok kısa olmak şartıyla, buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gruplar adına ve şahsı adına
söz alan değerli milletvekillerinin görüşlerini dikkatle takip ettim, dinledim.
Birkaç konuya kısaca değinmek istiyorum.
Öncelikle, Türkiye'nin
Avrupa Birliğiyle olan ilişkileri kapsamındaki konularla Türkiye'nin Avrupa
Konseyiyle ilişkileri kapsamında olan
konuları, tabiî, burada birbirinden, belki ayırmak gerekiyor. Biliyorsunuz,
Türkiye, neredeyse elli yıldır Avrupa Konseyinin üye ülkelerinden bir tanesi ve
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de oluşumunda yer alan bir ülke. Dolayısıyla,
gündeme gelen konulardan bazıları, Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinin
dışında, Avrupa Birliği konusu hiç olmasıydı, yine, gündemde olacaktı bu
konular. Burada bu ayırımın yapılması gerektiğini önemsiyorum.
Yine, gündeme getirilen
bir konu; Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyeliği konusunda bazı farklı görüşlerin
dile getiriliyor olması, Avrupa'da bazı liderlerin ya da bazı yetkililerin
yaptıkları açıklamalar. Şimdi, Türkiye'nin, bu 17 Aralık kararından sonra, hele
hele 3 Ekim tarihinden sonra içine girdiği süreç, artık, geri dönülmez bir
süreç. Kim ne derse desin, Türkiye, artık, katılım sürecine girmiş bir ülke. Bu
sürece girdikten sonra Türkiye'nin yapması gereken, özellikle bu reformlara
odaklanmak; eğer, her adımda, her gün "falanca, şu ülkeden şunu dedi; bak,
şu ülkeden şöyle bir açıklama geldi" diye, biz, eğer, moralimizi
bozacaksak ya da ortaya koyduğumuz hedeflerden uzaklaşacaksak, bu, son derece
sakıncalı bir yaklaşım. Kaldı ki, Türkiye, bu katılım sürecini tamamladığında;
yani, bu 35 faslın tamamında müzakereleri başarılı bir şekilde bitirdiğinde,
çok farklı bir Türkiye olacak. Türkiye'nin algılanması da bugünkü
algılanmasından çok çok farklı olacak. Üstelik, bugün adı geçen bu kişilerden
kaç tanesi hâlâ aynı pozisyonda olacak bundan sekiz sene sonra, on sene sonra;
o da ayrı bir tartışma konusu. Dolayısıyla, biz, sürecin sonuyla ilgili bazı
endişeleri, bazı şüpheleri, sürekli kamuoyunun gündeminde tutup da, bu
endişelerle vakit geçirme yerine, Türkiye'nin kazanarak çıkacağı bir dönemin
içinde kararlı adımlarla yolumuza devam etmemiz gerekiyor.
İlerleme raporuyla ilgili
bazı konular gündeme getirildi. Doğrudur; ilerleme raporunda… Zaten adı
üzerinde, ilerleme raporu; yani, Türkiye, bir sene önce neredeymiş, bu sene
nereye gelmiş; bu ikisini mukayese eden ve bu süre içerisinde kat edilen
mesafeleri, yapılanları, yapılmayanları anlatan bir rapor bu. Bu raporda tabiî
ki eksikliklerden bahsedecekler. Yok, Türkiye, mükemmel, eksiksiz bir şekilde
Avrupa Birliğine uyum konusundaki tüm çalışmalarını tamamlasaydı, zaten bu
önümüzdeki süreçten geçmeye gerek de yoktu, ihtiyaç da yoktu. Bu eksiklikler
tabiî ki olacak, bunların biz farkında olacağız. Haa, hemen yapmamız
gerekenleri ya da hemen yapılması işimize gelenleri hemen yapacağız, bize bugün
hemen fayda getirecekleri hemen yapacağız; ama, bazı konuların, belki, sosyal
maliyeti olabilir, ekonomik maliyeti olabilir, onları da zamana yayacağız. Biz,
bunu, zaten, daha önce de bu şekilde yürüteceğimizi açıkladık.
Sosyal maliyet, ekonomik
maliyet; bu da gündeme getirilen konulardan bir tanesiydi. Bunlar kısa vadeli
maliyetler olacak. Belki, kısa vadede bazı maliyetlere katlanacağız; ama, bu
kısa vadede maliyetli gibi görünen konular bile uzun vadede, yine, Türkiye'nin,
inşallah, çıkarına olacak.
Yine, bir soru vardı
"acaba ne kadardır bu işin Türkiye'ye maliyeti" diye. Tabiî, bunu
kesin böyle rakamlara döküp de ileriye doğru bir tahmin yapmak çok gerçekçi
değil; ancak, ben, şunu söyleyeyim ki, sadece ve sadece şu üç yıldır faizlerin
düşmesinden Türkiye'nin elde ettiği rakamı az çok hesaplayabiliyoruz. Yani,
şöyle basit bir hesap yaptığımızda, diyelim ki, faizler Türkiye'de hiç
düşmeseydi, devraldığımız günkü -yüzde 65-66 oranlarındaydı biliyorsunuz-
şekilde devam etseydi, bu üç yılda, Türkiye, 100 milyar YTL'nin üzerinde, yani,
eski rakamla 100 katrilyonun üzerinde daha fazla bir faiz ödemek zorunda
kalacaktı. Haa, biz, bunu ödemedik. Bu süre içerisindeki kazançlarımızı böyle
yaklaşık olarak hesap edebiliyoruz. Haa, ilerideki maliyetleri ne olabilir;
onun, çok böyle, şu anda, ileriye doğru tahmin olarak rakamlara dökmenin zaten
çok doğru olacağını da düşünmüyoruz açıkçası. Kaldı ki, eğer, ileriye doğru
maliyetler hesap edilecekse, yine ileriye doğru tüm kazançların faydalarının da
ayrıca hesap edilmesi lazım; çünkü, bu işin sadece bize maliyeti var -sosyal
maliyeti var, ekonomik maliyeti var- diye o perspektiften bakarsak, uzun vadeli
kazanımları gözardı edersek bu da yine sıhhatli bir yaklaşım olmaz diye
düşünüyorum.
Yine, Kıbrıs konusundaki
bizim politikalarımız çok çok açık. Bakın, baştan beri söylediğimiz bir şey
var, diyoruz ki, Birleşmiş Milletler çerçevesinde nihaî ve kapsamlı bir çözüm.
Bunun için de, şimdiye kadar yapabileceğimiz her şeyi yaptık. Geçen sene,
özellikle referandumlara doğru giden süreçte Türkiye, çözüm konusunda ne kadar
kararlı olduğunu ve ne kadar iyi niyetli olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Çözüm
isteyen taraf olduğunu, çözüm konusunda her zaman bir adım önde olacak taraf
olduğunu da bütün dünyaya gösterdi. Ha, bundan sonra, yine, bizim duruşumuz aynıdır.
Birleşmiş Milletler çerçevesinde nihaî ve kapsamlı çözümdür Kıbrıs'ta olması
gereken. Bunun için de, yine, biz, hep çözüm arayan taraf olduk, bundan sonra
da arayan taraf olacağız.
Öte yandan, kısıtlamalar
konusu… Bizim, yine, biliyorsunuz, açıkladığımız bir yaklaşım var, ne diyoruz…
BAŞKAN - Sayın Bakan,
lütfen toparlar mısınız.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Hemen toparlıyorum Sayın Başkan.
…karşılıklı olarak, tüm
tarafların tüm kısıtlamaları kaldırmasıyla ilgili bir açık çekimiz var, bunu
daha önce resmen de deklare ettik; bu da hâlâ geçerlidir. İlgili tüm taraflar,
tüm kısıtlamaları karşılıklı olarak kaldırdığı sürece, biz buna da hazırız.
Ben, vaktimi fazlasıyla
aştığımı düşünüyorum; teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.07
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.23
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50 nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Topuz'un,
yerinden bir açıklama talebi var; buyurun Sayın Topuz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Efendim, Grubumuz adına Sayın Onur Öymen konuşacaklar.
BAŞKAN - Öyle bir usul
yok Sayın Topuz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Niye?
BAŞKAN - Eğer, yanlış
anlaşılmayla ilgili talebinizi…
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Hayır; durum şuydu Sayın Başkan, arz etmiştim zatıâlinize: Sayın Bakan ikinci
kez bir konuşma yapma imkânı bulduğu için…
BAŞKAN - Sayın Topuz,
Sayın Bakana yeniden konuşma imkânı doğmadı; Sayın Bakan…
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Nedir yani?! Konuşma değil mi yaptığı?!
BAŞKAN - Ben, Sayın
Bakana, İçtüzüğün 69 uncu maddesi gereğince yerinden kısa bir açıklama sözü
verdim; ancak, Sayın Bakanın, uyarmama rağmen, konuşması uzun sürdü.
Sizin de, bu konuşmayla
ilgili yanlış anlaşılmalar söz konusuysa, yerinizden kısa bir açıklama
talebinizi kabul ediyorum; buyurun.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Grup adına doğdu bu hakkımız. Onu Sayın Onur Öymen kullanacak.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Öymen.
ONUR ÖYMEN (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; biz, Sayın Bakanın, bu Avrupa Birliği
raporunda dile getirilen eleştiriler hakkındaki görüşlerini, hükümetin tavrını
dile getirmesini bekliyorduk; maalesef, bunu duyamadık yaptığı açıklamalardan.
Bu, son derece önemlidir.
Şimdi, bu vesileyle, şunu
da söyleyeyim: Bu raporda, hükümetin ekonomi politikaları hakkında çok ciddî
eleştiriler var. Yani, ona bakacak olursanız "hükümetin izlediği ve duruma
özel politikalar nedeniyle, Türkiye'nin malî istikrarını tehlikeye sokmuştur hükümet" deniliyor.
Sayın Bakan, konuşmasının başında, ekonomi politikalarından övgüyle bahsetti.
Avrupa Birliğinden çok ciddî eleştiriler var hükümetin ekonomi politikaları
konusunda. Bakın aynen şu söyleniyor: "Ekonomi politikaları eşgüdümden
uzaktır. Ticarî ve cari açıklar, ekonomiyi dış etkenlere karşı savunmasız hale
getiriyor."
Buna benzer birçok
eleştirisi var; ama, esas bir noktaya değineceğim ki, Sayın Bakan o konuya pek
değinmedi. Şimdi, gündemimizdeki, Türkiye'nin gündemindeki en önemli konulardan
biri, bu kuş gribi dolayısıyla gıda güvenliğidir. "Gıda güvenliği ve
veterinerlik gibi alanlarda, Türkiye, hiç ilerlememiştir ve 2004 yılında kabul
edilen Türk Gıda Kanunu, Avrupa Birliği müktesebatıyla uyumlu değildir"
deniliyor ve Tarım Bakanlığının idarî kapasitesinin yeterli olmadığını, Türk
veterinerlik politikasının çerçevesinin oluşturulamadığını söylüyor. Vergi
mevzuatının, hem Avrupa Birliğine hem Dünya Ticaret Örgütü kurallarına hem de
gümrük birliği kurallarına aykırı olduğunu söylüyor. Yani, hepsini tek tek
sıralayacak vaktimiz yok ve iyi niyetinizi aşırı derecede kullanmak istemiyorum.
Yalnız, şuna dikkatinizi
çekiyorum: Tek tek bütün bakanlarımızın, bence, bu raporu dikkatle okumaları
lazım, Türkçesi de var, özeti de var bizde; isterseniz, madde madde… Yani, çok
ciddî eleştiriler, çok ciddî suçlamalar var Türkiye'ye yönelik olarak. Bunların
içinde eğer haksız olanlar varsa, lütfen, bize de söyleyin, birlikte savunalım.
Sayın Bakan -son olarak
şunu da söyleyeyim- dedi ki: "Efendim,
Dışişleri Komisyonu ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu da faaliyet
göstersin." Şimdi, bu konuda, biz, Meclise Dışişleri Komisyonunun bu gibi
konularda etkili çalışması için AKP'li arkadaşlarımızla beraber bir yasa
teklifi verdik; maalesef, bir yılı aşkın zamandan beri gündeme bile
getirilemedi.
Yine şunu da söyleyeyim
en son. Eğer, Sayın Bakan, gerçekten, bu Dışişleri Komisyonun ve Avrupa Birliği
Komisyonunun bu konularda daha etkili görev yapmasını istiyorsa, biz, gayet
tabiî ki, kendisine yardımcı olmaya hazırız; bir şartla; bizimle temas
ederlerse. Daha önce de bu kürsüde söyledim. Sayın Dışişleri Bakanı senede bir kere geliyor Dışişleri
Komisyonuna ve Sayın Babacan'ı da
Dışişleri Komisyonunda hiç görmedik bugüne kadar. Avrupa Birliği Komisyonunda
da birer kere kendileriyle birlikte olma imkânını bulduk.
Yani, Meclisi çalıştırmak
istiyorsanız -ki, doğrusu budur- o zaman lütfen, geliniz, bilgi veriniz Genel
Kurulda, komisyonlarda, bütün bunları yüz yüze konuşalım. Biz, hükümetin
başarılı olmasını istiyoruz. Hükümetin başarısızlığı Türkiye'nin başarısızlığı
olur.
Onun için, hiçbir
şekilde, biz, bu konuları içpolitika malzemesi yapmadık, bugün de yapmıyoruz;
ama, bilesiniz ki, karşı karşıya bulunduğumuz durum, çok ciddî bir durumdur ve
bizden bir katkı istiyorsanız, bunu memnuniyetle yerine getireceğimizi de
söylemek istiyorum.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN -Teşekkür ederim
Sayın Öymen.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz,
Hac'da meydana gelen müessif olaylar hakkında söz isteyen, Yozgat Milletvekili
Mehmet Çiçek'e aittir.
Buyurun Sayın Çiçek.(AK
Parti sıralarından alkışlar)
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALARÊ(Devam)
2.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Çiçek'in, geçtiğimiz günlerde hacda, organizasyon bozukluğu
sonucunda meydana gelen olaylara ve bu konuda alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündemdışı konuşması
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) -
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yüce dinimizin emrettiği
İslamın 5 şartından biri olan haccın ve müminlerin üzerine vacip olan kurban
ibadetinin yerine getirildiği bir kurban bayramını daha kutladık. Bu bayramın,
Yüce Meclisimizin siz değerli üyelerine, Yüce Milletimize ve bütün dünya
Müslümanlarına, dolayısıyla, bütün dünya insanlığına, huzur, saadet, mutluluk,
barış getirmesini diliyor, her günümüzün bayram sevinciyle geçmesini niyaz
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; yukarıda belirttiğim gibi, kurban bayramı iki
özelliğiyle öne çıkar. Biri, bütün dünya Müslümanlarının temsilci göndererek
Mekke'de yerine getirdikleri hac ibadeti, bir diğeri, hacılarımızla birlikte
kurban kesme özelliklerini üzerinde taşıyan bütün dünya Müslümanlarının
kestikleri, üzerlerine vacip olan kurban.
Bu yıl dünyada aşağı
yukarı 3 000 000 civarında Müslüman kardeşimiz hacı oldular. Yüce Rabbimizin
emriyle Hz. Âdem tarafından yeryüzünde ilk inşa edilen bina olan ve
peygamberler tarafından tamir edilerek birbirine aktarılan, Hz. İbrahim ve Hz.
İsmail tarafından bugünkü haline getirilen Kâbe'nin etrafında milyonlarca kişi
pervaneler gibi dönerek Allah'a tazimde bulundular, ibadet ettiler, tavaf
ettiler, sây ettiler. Hz. Âdem ile Hz. Havva'nın cennetten çıktıktan sonra ilk
defa buluştukları ve dualarının kabul olduğu Arafat'ta, Kurban Bayramının arife
günü, dünyada sahip oldukları bütün mal mülk, evladü ıyalden arınarak, mahşeri
ifade eden, kefeni sembolize eden ihramlarıyla kabirden kalkıp mahşer
meydanında toplanmanın örneklerini sergilediler ve yaşadılar. Hz. İbrahim ve
Hz. İsmail'in Müzdelife'de ve Mina'da şeytanla mücadelesini sembolize eden
şeytan taşlama ibadetini yerine getirdiler. Gönüllerinden ve hayatlarından
şeytanı ve kötülükleri ebediyen kovduklarına dair söz verdiler, dua ettiler,
Allahütealâdan dualarının kabulünü istediler.
Dikkati çeken, bu
mekânda, renkleri, dilleri, ülkeleri, memleketleri, medeniyetleri birbirinden
farklı milyonlarca Müslüman, hep bir ağızdan telbiye getirerek şöyle nida
ettiler: "Buyur Allahım, buyur. Senin ortağın, benzerin yoktur, buyur.
Hamd sanadır. Verdiğin nimetlerin karşılığında şükretmeye layık ve müstahak
olan sensin. Nimetler senindir. Sahip olduğumuz her şeyin sahibi sensin. Mülk
ve saltanatın sahibi de sensin. Bütün bunların sonunda kesin gerçek şu ki,
dünya ve ahretin, bütün kainatın ve mükevvenatın sahipliği de, sevk ve idaresi
de, mülkü tasarrufu da senindir. Senin ortağın yoktur" diyerek telbiye
getirdiler.
Sayın milletvekilleri,
hac, bütün dünya Müslüman ülkelerinden gönderilen temsilcilerin iştirakiyle
yapılan ve diğer dinlerde örneği hiç olmayan, bütün dünya Müslümanlarının her
türlü problemlerinin görüşüldüğü, çözümler üretildiği, siyasî, kültürel,
iktisadî, sosyal, bölgesel, zümrevî, idarî ıstırapların çözümünde elbirlik
kararların verildiği ve uygulanmaya konulduğu dünyanın en büyük kongresidir,
dünya Müslümanlarının toplanma merkezidir. Böyle bir organizasyonun benzeri
yoktur. Dünyada verilen mesaj olarak, Peygamberimizin ilk ve son haccı olan
veda haccında bunun en güzel örneğini görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çiçek,
lütfen, toparlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) -
Saygıdeğer milletvekilleri, o gün, Peygamberimiz, bugün İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi diye ifade edilen ve insanlığın müşterek umdesi olarak kabul edilen
Beyannamenin temel esaslarını… 14 küsur asır önce, Arafat'ta, kurban bayramının
arifesinde insanlığa şöyle hitap etti: "Ey insanlar, sözümü iyi
dinleyiniz. Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha
buluşamayacağım.
Bugünleriniz nasıl
mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz Mekke
nasıl mukaddes bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, ırz ve namuslarınız da
öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.
Muhakkak Rabbinize
kavuşacaksınız. O da, sizin yaptıklarınızdan dolayı sizi sorguya çekecek.
Sakın, bundan sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu
vurmayınız. Bu vasiyetimi duyanlar burada bulunmayanlara ulaştırsınlar.
Kimin yanında bir emanet
varsa onu sahibine versin."
Daha sonra Peygamberimiz
şöyle buyuruyor: "Dikkat ediniz, cahiliyetten kalma bütün âdetler
kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliyet devrinde görülen kan davaları da
tamamen kaldırılmıştır.
Kadınların haklarını
gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı istiyorum. Sizin kadınlarınız
üzerinde haklarınız var, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları var.
Size iki emanet
bırakıyorum, onlara sıkı sıkı sarıldıkça yolunuzu şaşırmazsınız; Allah'ın
kitabı Kur'an ve sünnetim.
Sözümü iyi dinleyiniz,
iyi belleyiniz. Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylelikle bütün Müslümanlar
kardeştir."
Saygıdeğer
milletvekilleri, işte, asırlar önce insanlığa verilen bu mesaj, her yıl,
Müslümanlarca, Arafat'ta anılarak, bütün dünyada insanlığa taşınır.
Bugün, Suudi Arabistan
Devleti, her yıl ülkelerine gelen milyonlarca insana ev sahipliği yapmaktadır.
Her geçen yıl, bir öncekine nazaran, organizasyonlarda güzel değişiklikler
olmaktadır. Ama, buna rağmen, ifade ettiğim gibi, 3 000 000 insanın iştirak
etmiş olduğu, aynı an, aynı saat, aynı dakikada 3 000 000 insanın değişik
mekânlara nakledildiği, bu kadar birbirine girmiş, organizeli bir organizasyon
yoktur. Bu organizasyon ifade edilirken, yerine getirilirken, elbette, çok
önemli yanlışlıklar, eksiklikler, hatalar da olmaktadır.
Geçmişle mukayese
edildiğinde, Suudi Arabistan Devleti oldukça önemli tedbirler almıştır.
Bilhassa şeytan taşlama mekânında izdiham oluşmaktadır. Hacca gidenlerimiz
bilirler, aynı yere -sembolik olarak aynı yere- binlerce insan aynı anda taş
atmaktadır. İşte, bu esnada yapılan en küçük bir organizasyon bozukluğu…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Çiçek…
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) -
…ki, geçmiş yıllarda olduğu gibi, bu yıl da, dünyanın çeşitli ülkelerindeki
protokol erkânına şeytan taşlatmak için getirildiğinde askerler etrafını
çeviriyorlar, tedbir alıyorlar. Bu esnada çok önemli bir birikinti oluyor. Bu
birikintiden sonra da, ilk andaki hücumda, bütün dünya insanlarının ibretle
karşıladığı, hiç olmaması lazım gelen organizasyon bozukluğu gerçekleşiyor.
Bunun olabilmesi için,
biz, Suudi Arabistan Devleti, diğer İslam ülkelerinden de istifade etmek
suretiyle, destek almak suretiyle, o mekânların mutlaka genişletilmesini temin
etmelidir. Ayrıca, bu türlü protokol organizasyonları da, mutlaka, gecenin geç
saatlerinde, insanların az bulunduğu dönemlerde yapılmalıdır.
Arafat'tan Müzdelife'ye,
Müzdelife'den Mina'ya, Mina'dan Mekke'ye, Mekke'den Medine'ye intikallerde
meydana gelen aksaklıkların sebebi budur. Bunun için toplutaşıma araçları,
hızlı nakil araçları, mutlaka, kullanılmalıdır.
Şunu, sözlerimin sonunda
gururla ifade etmek istiyorum: Gerek haccın organizasyonunda, yani, dünya İslam
ülkelerine yardımcı olmak bakımından, bu konuda Türkiye Cumhuriyeti Devleti,
mükemmel bir örnek çalışma sergilemiştir, bugün de sergilemeye devam ediyor.
Diyanet İşleri Başkanlığımız, ufak tefek aksaklıklara rağmen bütün dünya
Müslüman ülkelerine örnek organizasyonları sürdürüyor; o konuda, gerek kurban
ibadetinin yerine getirilmesinde, kurban kesildikten sonra fakir İslam
ülkelerine gönderilmesinde, Diyanet İşleri Başkanlığının başlattığı bu güzel
hizmetler devam ediyor.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Peygamberimizin -bunu da ifade edeyim- niyet ederken
"Yarabbi, bu ibadeti bana kolay eyle ve benden kabul eyle" diye
niyetine ilave ettiği tek ibadet hac ibadeti ve umre ibadetidir; çünkü, hac
ibadetinin, mekân olarak, zaman olarak, şart olarak, bizatihî kendisinde zorluk
vardır.
Bütün hacı kardeşlerimizin
ibadetlerinin makbul ve mebrur olmasını, sağlık ve sıhhatle, elemsiz, kedersiz
ülkemize dönenlerin yanında, dönmeyenlerin de ülkelerine dönmelerini,
sevdiklerine kavuşmalarını niyaz ediyorum. Ayrıca, ülkemizde ve İslam
ülkelerinde organize edilen kurban ibadetinin, gerek vekâleten gerek asaleten
kesilmiş olan kurban ibadetinin de kabule şayan olmasını, mebrur olmasını Yüce
Rabbimizden diliyorum. Hepinizin geçmiş kurban bayramını kutluyor, daha nice
kurban bayramlarına sağlık, sıhhat ve mutluluk içerisinde ulaşmanızı niyaz
ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çiçek.
Gündemdışı ikinci söz,
kuş gribi salgını hakkında söz isteyen Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkan'a aittir.
Buyurun Sayın Özkan. (Alkışlar)
3.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, İnsan ve hayvan sağlığını olumsuz
etkileyen kuş gribi hastalığının yayılmasının önlenmesi için alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son günlerde ülkemizde ciddî
bir sorun haline gelen kuş gribi hastalığıyla ilgili olarak gündemdışı söz
almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Geride bıraktığımız
kurban bayramınızı da canı yürekten kutluyorum.
Önce, kuş gribi
hastalığından ölen Muhammet Ali, Fatma ve Hülya Koçyiğit ile Fatma Özcan'a
Allah'tan rahmet, yakınlarına ve ülkemize başsağlığı ve şu anda, hastanede
tedavi görenlere de acil şifalar diliyorum.
Ayrıca, bugün cenazesinde
bulunamadığım Burdur-Gölhisar İlçesi İbecik Köyünden asker şehidimiz Zekeriya
Karagöz'e de Allah'tan rahmet, kederli ailesine, ülkemize ve Burdurumuza
başsağlığı diliyorum.
Hastalığın ilk görüldüğü
günden itibaren, Asya ülkelerinden sonra ülkemizde kuş gribinden dolayı insan
ölümlerinin görülmüş olması, hem ülkemizin dünya ölçeğinde prestiji açısından
hem de iktidarın sağlık ve veteriner hekimlik hizmetlerindeki anlayışı
açısından oldukça önemlidir. Bugün itibariyle, 4 yavrumuzu kaybettiğimiz kuş
gribi vakasında hükümet ne yazık ki, ilgisiz kalmıştır. Şöyle ki, hastalığın
başladığı ilk günlerde hükümet yetkilileri halkın duyarlılığını düşürücü
açıklamalarda bulunmuşlardır. Önce Sağlık Bakanlığından "kuş gribi değil,
zatürree" açıklaması gelmiştir. Daha sonra hükümet sözcüsü ve Adalet
Bakanı Sayın Cemil Çiçek ise, kuş gribi açıklamalarını işgüzarlık olarak
değerlendirme yapmıştır. Dünya Sağlık Örgütü görev başında, uzmanlarını
Türkiye'ye gönderiyor, bizim Hıfzıssıhha Başkanımız "bu kuş gribi değil,
basit bir zatürree" açıklaması yapıyor ve hacca gidiyor. Acaba kendisi
hacdayken bu 4 evladımızın ölüm haberi kendisine ulaştığında hiç mi yüreği
sızlamadı, hiç mi görev başında olmamasının ezikliğini duymadı? Daha sonra
ilgilinin emekliye ayrıldığı haberi geliyor.
Dünyada ilk defa kuş
gribi virüsü insanlarda tespit edildikten sonra kanatlılarla ilgili teşhis ve
itlaflar yapılıyor. Bilanço; 4 evladımız canını kaybetti, ülke genelinde 13
ilde kuş gribi virüsüne rastlandı. İçler acısı bir manzara.
Balıkesir İli Manyas
İlçesi Kızıksa Beldesinde meydana gelen kuş gribi vakası sonrasında ortaya
konan ilgi, heyecan ve seferberlik, tüm uyarı ve çalışmalarımıza rağmen ilgisiz
karşılandı, kuş gribine karşı Cumhuriyet Halk Partisinin gösterdiği ilgi ve önem
hükümet tarafından küçümsendi, önemsenmedi; Cumhuriyet Halk Partisinin
yaptıkları göstermelik, yapmacık adımlarla değerlendirildi, gazete manşetlerine
"tehlike yok" manşetleri atıldı, bunu -şu şekilde- o günlerde,
Kızıksa'da meydana gelende, Sağlık Bakanlığı "tehlike yok" diye
duyurdu. Gazete manşetleri "tehlike yok" diye duyurduğunu söylüyoruz,
uyarılarımızda depremle nasıl yaşıyorsak kuş gribini de dikkate almamız ve bu
hastalığa karşı duyarlı olmamız, bülten, rapor ve söylemlerimizle devamlı
gündemde tutuldu. Portör, yani hastalık taşıyıcı göçmen kuşların Türkiye'nin
değişik yörelerindeki sulak alanlara yayılacağı ve hastalık yayma görevlerini
sürdüreceklerini dile getirdik. Sulak alanlar etrafında karantina
tedbirlerimizin eksiksiz yerine getirilmesini, basın-yayın organlarıyla tüm
halkımızın bilgilendirilmesini söyledik. Ne yazık ki bunlar dinlenmedi.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu konu sadece Sağlık Bakanlığı veya Tarım ve Köyişleri
Bakanlığına yüklenecek bir konu değildir. Bu konu, bilgilendirme anlamında
Millî Eğitim Bakanlığını ve aynı zamanda, Diyanetten sorumlu Devlet
Bakanlığını, ekonomik boyutları anlamında da ekonomiden sorumlu Devlet
Bakanlığını, ayrıca, basın-yayın yönüyle de RTÜK'ten sorumlu Devlet Bakanlığını
ilgilendirmektedir. Koordinasyonların bu yönde ele alınması gerekiyordu.
Bunlar, ne yazık ki yapılmadı.
Bu konuyu, Cumhuriyet
Halk Partisi Kuş Gribi Salgını Araştırma Komisyonu Raporu olarak ülke kamuoyuna
sunduk. Sivas Milletvekili Nurettin Sözen'in Başkanlığını yaptığı ve Balıkesir
Milletvekili Ali Kemal Deveciler ve Sedat Pekel'in de hazır bulunduğu, benim de
o kadroda hazır bulunduğum, Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün de
hazırladığı bu raporda neleri uyarmışız, dikkatlerinizi çekmek isterim.
Maddeler çok uzun; fakat,
bugünü o günden gördüğümüzün, Ekim 2005 yılında gördüğümüzün ifadesidir. Bu
enfeksiyon, göçmen kuşlar tarafından Manyas ve Kızıksa Beldesine geldiği gibi,
ülkemizde çok sayıda bulunan ve göçmen kuşların ziyaret ettiği, konakladığı
diğer nehir deltalarına ve göl kenarlarına ulaşması da olanaklıdır. Oysa, şu
ana kadar, ilgililerden, bu bölgelerde önlem alındığına dair en ufak bir
açıklama yapılmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkan,
buyurun.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla)
- 16.12.2005 tarihinde Sağlık Bakanlığınca yapılan "kuluçka süresinin
dolduğu, dolayısıyla başkaca hayvan ve insanda kuş gribi vakasının
görülmeyeceği" yönündeki açıklamanın bilimsel yanı yoktur; çünkü, bu
bölgelere yeni kuş kafilelerinin gelmesi ve dolayısıyla virüsü taşımaları
olanaklıdır. Ülkemizde göçmen kuşların konakladığı birden çok alan vardır.
Orada da her an enfeksiyon yayımı söz konusu olabilir.
Kuluçka süresi, virüsün
kuşa veya insana bulaşmasıyla başlar. Bu bilimsel kurala göre, Sağlık Bakanlığı
yetkililerinin açıklaması bilim dışıdır ve özel amaçlar gütmektedir.
Cumhuriyet Halk
Partisinin önerilerini 14 maddede açıkladık. İkinci bir heyet olarak
-Cumhuriyet Halk Partisi Kuş Gribini İnceleme Komisyonu- Muğla Milletvekili Dr.
Ali Arslan Başkanlığında, benim de katıldığım, Muğla Milletvekili Fahrettin
Üstün'ün de, bayramdan bir gün önce Ağrı ve Doğubeyazıt'taki incelemelerinde,
yaptığımız incelemelerde, Doğubeyazıt İlçe Hastanesinin -Doğubeyazıtımızın
tabela nüfusu 56 000, gerçek nüfusu 75 000 olmasına rağmen, hastanenin- buraya
cevap vermediği, merkezde 2 sağlık ocağının olduğu, normal zamanlarda ilçede
intaniye uzmanı bulunmadığı tespit edilmiştir. Ağrı merkezde yapılan
incelemelerde, vatandaşlar, tavuk ölümlerinin iki aydan beri il genelinde devam
ettiğini, ilgililer uyarıldığı halde insan ölümlerine kadar hiçbir tedbirin
alınmadığını belirtmiştir. Hatta, merkez Anakaya Köyüne itlaf ekipleri
geldiğinde Muhtar Fesih Polat, itlaf edilecek tavuğun kalmadığını, iki ay önce
tavukların tamamen öldüğünü belirtmiştir. Merkez Oğlaklı ve Kavacık Köylerinde,
bir ay önce kanatlı ölümleri tespit edilmiştir. Merkezde Mehmet Kösedağ isimli
vatandaşımız, bir ay önce, mahallesindeki kanatlı ölümlerini yerel televizyonu
çağırarak çekim yaptırmış ve bu program Ağrı'da yayımlanmıştır; buna rağmen,
hiçbir tedbir alınmamıştır. Bölgede itlaf için gaz yetersizdir; itlaflar,
hayvanlar torbalara konup havasız bırakılarak boğma şeklinde yerine
getirilmektedir. Dünyada ilk defa, kanatlılarda hastalık tespit edilmeden insan
ölümleriyle kuş gribi teşhisine gidilmiştir.
Daha önceki hükümetler
döneminde, Sağlık Bakanlığı bünyesinde, Veteriner Halk Sağlığı Daire Başkanlığı
kurulmuştu. Bu durum, 57 nci hükümet zamanında kaldırıldı; 58 ve 59 uncu
hükümetler döneminde de konuya sıcak bakılmadı. Sağlıkta eşgüdümü sağlayacak,
Tarım Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı arasında organizasyonu pekiştirecek bu
konu acilen yerine getirilmelidir. Yani, Sağlık Bakanlığında, acilen, halk
sağlığı daire başkanlığı kurulmalıdır.
Gümrük veteriner hekimlik
hizmetleri yetersizdir; gümrükler yol geçen hanına dönmüştür; buralarda yeterli
kontrol ve karantina tedbirleri alınmamaktadır. Cenevre Anlaşması gereği
1937'de Mustafa Kemal Atatürk'ün imzasıyla kurulan bağımsız veteriner hekimler
teşkilatları yeniden kurulmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, toparlar
mısınız.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım; müsamahanıza teşekkür ederim.
Veteriner İşleri Genel
Müdürlüğü, 1983 yılında, Özal Hükümeti döneminde kaldırılmıştı; bunun, tekrar
"veteriner işleri genel müdürlüğü" adı altında kurulması
gerekmektedir. Büro hizmetlerinde kullanılan veteriner hekimler, aslî görevleri
olan koruyucu hekimliğe yönlendirilmelidir. Yıllardır kamuda istihdam eksikliği
olan veteriner hekim ve veteriner sağlık teknisyeni alımları yapılmalı, Tarım
ve Köyişleri Bakanlığındaki kadro eksiklikleri acilen giderilmelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yine, önemli bir konuya değinmek istiyorum. YÖK'ün veteriner
hekimlikte uzmanlığı kaldırmasından ve Bakanlığın veteriner hekim uzmanlığını
tanımamasından dolayı, ülkede, bir, veteriner hekim uzman eksikliği
hissedilmektedir. Bu hastalıkla ilgili olarak konuşanlar, fakültelerdeki doçent
ve profesörlerdir. Konunun uzmanı veteriner hekim, uzman görüşüne yer
verilmemektedir; çünkü, konunun uzmanı veteriner hekim neredeyse yok gibidir.
250 adet zoonoz, yani, hayvanlardan insanlara bulaşan hastalık vardır. Sağlık
Bakanlığında, bu konuyla ilgili bir daire başkanlığı yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkan,
lütfen, toparlar mısınız.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Hastalık, Ağrı'da, Van'da
görülüyor. Marazî maddeler, İzmir-Bornova Veteriner Araştırma Enstitüsüne
gönderiliyor; çünkü, hastalığın teşhisini yapabilecek tek uzman orada. Marazî
madde, kargoyla Bornova'ya gidiyor; oradan gelen raporla hastalık doğrulanıyor.
Bölgedeki laboratuvarlar niçin yapamıyor bu hastalığın teşhisini; çünkü, uzman
yok. Avrupa Birliği ülkeleri, henüz risk yokken bile, hızlı teşhis metotları
geliştiriyorlar; bizde ise, hâlâ, eski yöntemler uygulanıyor. Teknolojiyle
birlikte gelişen genetik analizler veya moleküler teknikler konusundaki
çalışmalar yetersizdir. Veteriner hekimlik hizmetleri, olsa da olur olmasa da
mantığıyla yürütülüyor. Ülkenin en önemli, tavuk hastalıkları enstitüsü olan
Manisa Araştırma Enstitüsü, tüm uyarılarımıza rağmen kapatılıyor. Ekim ayındaki
ilk salgında, hükümet, başarılarıyla övünüyor; oysa, bölgede yaptığımız
çalışmalarda, konunun ciddiyetini defalarca ve ısrarla, sanki hükümetmişiz
gibi, ortaya koymamıza rağmen, tüm bunlar gözardı ediliyor. Ülke, hastalık
açısından en riskli bölgeler arasında. İnsan ölümleri, neredeyse, geleceğim
diyor. 1 Ocakta insan vakası görülüyor, 5 Ocakta bölgeye ilaç gönderiliyor; Van
Devlet Hastanesinde birçok hasta gözlem altında. Başhekim, Sağlık Bakanlığına
"solunum cihazı gönderin" diye isyan ediyor. Solunum cihazları,
bölgeye, gecikmeli olarak gönderiliyor. Bölgede hastalık var; niçin, bu
cihazlar daha önceden bölgeye gönderilmiyor? Böyle bir sağlık sistemi, böyle
bir anlayış, böyle bir mantık dünyanın neresinde görülmüş?!
Değerli arkadaşlarım,
Sağlık Bakanı, talihsiz bir konuşmayla "artık, köy tavuğunu ve köy
yumurtasını unutacağız" demiştir. Entegre tesislerin minyatürleri, kırsal
alanda, köylülerimizin hizmetine sunulabilir. Kapalı mekânlarda, yaban
hayatından korunmuş, sulukları ve yemlikleri önünde, koruyucu aşıları yapılmış…
BAŞKAN - Sayın Özkan,
lütfen…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Devamla) - Köylümüzün tek protein kaynağı olan yumurtanın ve kanatlı etinin
engellenmesi düşünülemez. KOBİ'ler dikkate alınmalıdır ve desteklenmelidir.
Türkiye kanatlı sektörü, birkaç kartele terk edilmemelidir. Bu tip olaylar
kamuoyundan hiçbir zaman saklanmamalıdır. Hayvanlardan insanlara geçebilecek
hastalıklara karşı her zaman tetikte olmalıyız. Aksi halde, kötü sonuçlarını,
toplumun fertleri olarak çekmek zorunda kalırız. Her şey bilimin ışığında,
objektif olmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle,
hastalıksız, sağlıklı ve mutlu günler diliyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Sayın Başkan,
müsamahanıza çok teşekkür ediyorum. Yalnız, şunu da dikkate sunmak istiyorum:
Sayın İçişleri Bakanımız "bu kurban bayramında, yollara her 30 kilometrede
bir trafik aracı konacak" demişti. Ben arife günü buradan çıktım, Burdur'a
kadar, 450 kilometrede tek trafik aracı gördüm. Yine bu kurban bayramında 109
vatandaşımızı kaybettik. Kurbanda 6 000 kişiyi yaralı olarak kabul ettik.
Bunlar eğitimden geçiyor. Bu eğitimleri hep beraber, Meclis olarak vermek
zorundayız. Bu bayramda ölen vatandaşlarımıza, hacda ölen vatandaşlarımıza
Allah'tan rahmet diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özkan.
Gündemdışı üçüncü söz,
yine aynı konuda söz isteyen Kars Milletvekili Selami Yiğit'e aittir.
Buyurun Sayın Yiğit.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
4.- Kars
Milletvekili Selami Yiğit'in, insan ve hayvan sağlığını olumsuz etkileyen kuş
gribi hastalığının yayılmasının önlenmesi için alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı
SELAMİ YİĞİT (Kars) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kuş gribi salgını konusunda gündemdışı
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Dünya Sağlık Örgütünün beş yıldır alarm verdiği kuş gribiyle Türkiye, 2005
yılının ekim ayında tanıştı. Manyas Kuş Cenneti yakınlarındaki Kızıksa
İlçesinde kanatlı hayvanların ölmesi üzerine, hükümet yetkilileri tarafından
karantinaya alınan bölgede, üç hafta boyunca binlerce kanatlı hayvan itlaf
edildi. Neyse ki, kuş gribi virüsü Manyas'ta insan ölümüne neden olmadan
atlatıldı. Üç haftalık karantina uygulaması sonunda, Tarım Bakanı Sayın Mehdi
Eker, bütçe konuşmasında "kuş gribini Avrupa ülkelerinden daha hızlı bir
biçimde, 48 saatte izole ettik" diyerek, övünmekten geri kalmadı.
Tarım ve Köyişleri
Bakanlığımıza göre, 2005 yılının aralık ayı başlarında kuş gribi bitmişti.
Türkiye'de kuş gribi tehdidinin kalktığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının
hazırladığı bir final raporuyla 8 Aralık 2005'te Dünya Hayvan Sağlığı Teşkilatı
ve Avrupa Birliği Komisyonuna bildirildi.
Değerli milletvekilleri,
15 Aralık günü Iğdır'ın Aralık İlçesinde 1 000 kadar tavuk ölmüştür. 26 Aralık
günü Bornova Veteriner Araştırma Enstitüsünün raporuna göre, ölen tavuklarda
avian influenza (A) virüsü bulunmuştu; yani, bu söz konusu tavuklar kuş
gribinden ölmüşlerdi. Ancak, hükümetin kaygısızlığı sürüyordu. Iğdır'ın Aralık
İlçesinde ve çevresinde entegre tesislerin bulunmadığını vurgulayan Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı "halkın sağlığı açısından endişe edilecek bir durum
yok" açıklaması yapıyor, ilçe giriş-çıkışları kontrol altına alınıp,
hayvanların itlafıyla yetiniliyordu.
Değerli milletvekilleri,
Doğu Anadolu'nun birçok köyünde uyarılmayan halk, hasta tavukları kesip
çocuklarına yediriyor, yılbaşı öncesi kanatlı hayvanların tüketimi, hiçbir
denetim ve uyarı yapılmadığı için devam ediyordu. Kuş gribi şüphesiyle onlarca
hasta tedavi altına alınırken bile, Sayın Sağlık Bakanı, Aralık ve
Doğubeyazıt'taki vahim gelişmelere karşın, "Türkiye'de kanıtlanmış insan
kuş gribi yok" açıklamasını yapıyor, hatta Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek
de, kuş gribi şüphesinden söz eden uzman doktorları işgüzarlıkla suçluyordu.
31 Aralık 2005'te
Ağrı'nın Doğubeyazıt İlçesinde tavuklarını kesip yiyen Koçyiğit ailesinin 4
çocuğu Fatma, Hülya, Ali Hasan ve Muhammet Ali Koçyiğit, kuş gribi şüphesiyle
Van'da tedavi altına alınıyordu. Koçyiğit ailesinin hasta 4 çocuğundan alınan
salgı örneklerinin gönderildiği Sağlık Bakanlığına bağlı Refik Saydam
Hıfzıssıhha Enstitüsünde yapılan incelemelere göre, Hülya Koçyiğit'in testleri
negatif çıkmıştı; yani, Hülya Koçyiğit kuş gribi değil zaturree idi. 1 Ocak
2006'da hayatını kaybeden Muhammet Ali Koçyiğit'e de zaturree teşhisi koyan
Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü Başkanı Turan Aslan, kuş gribi virüsü
ortalığı kasıp kavururken, istifa etti ve 3 Ocakta hacca gitti.
Değerli milletvekilleri,
ancak, 4 Ocakta, aynı enstitüde yapılan ikinci incelemelerde, bu kez, Koçyiğit
kardeşlerin test sonuçları pozitif çıktı.
Müdahalelerin yapıldığı
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Hastanesinde kuş gribi konusunda yeterli sayıda
uzman personel, araç ve gereç yoktu.
Hasta çocuklardan alınan örnekler karayoluyla laboratuvar imkânı olan
illere ulaştırılmış, hastaların kurtarılmasında hayatî önem taşıyan iki ya da
üç gün baştan kaybedilmişti.
Sağlık, Tarım ve Orman
Bakanlıkları, salgının can almaya başlamasından onbeş gün sonra bir
koordinasyon eksikliğinin farkına varabilmiş ve üç gün önce bir koordinasyon
kurulu kurmayı akıl edebilmişlerdir. Bunca ihmal ve vurdumduymazlığın
kaçınılmaz sonucunda, salgın, onbeş günde 23 ilimizde baş göstermiştir.
Kuş Gribi Ulusal
Koordinasyon Kurulundan 16 Ocak 2006'da yapılan açıklamaya göre, pozitif sonuç
alınan il sayısı 13'e, şüpheli il sayısı da 16'ya çıkmıştır. İtlaf edilen
toplam kanatlı sayısı ise 1 000 000'a yakındır. Kuş gribi Başkent Ankara'ya ve
İstanbul'a sıçramıştır. Kuş gribi salgını karşısında günlük lokal karantina ve
itlaf uygulamalarıyla yetinen hükümetin bu tehdit karşısında orta ve uzun
vadeli bir mücadele programı yoktur.
Değerli milletvekilleri,
bilim çevreleri, asıl kış göçü dalgasının şubat ve mart aylarında olacağını
söylemektedir.
Kuş gribi salgını
nedeniyle Doğu Anadolu Bölgemizdeki duruma da değinmeden geçemeyeceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yiğit,
buyurun.
SELAMİ YİĞİT (Devamla) -
Köylerimizde kümes hayvancılığı temel
bir geçim kaynağıdır. Her köyde, evlerde 30-40 tavuk ya da kaz besleniyor.
Vatandaşlarımız tarafından bunların yumurtaları biriktiriliyor ve pazarlarda
satılıyor. Haftada 15-20 yumurta satsa, bunun parasıyla şeker, çay alıyor ve
geçimini sağlıyor. Kümes hayvanlarının bir bölümü evin ihtiyacı için ayrılıyor,
diğerleri ise satılıyor.
Değerli milletvekilleri,
Kars'ın 396, Ardahan'ın 257, Iğdır'ın da 176 köyü vardır. Salgın nedeniyle,
şimdi bu köylerin hemen hiçbirinde kümes hayvanı kalmamıştır.
Sayın Başbakan da,
bakanlarımız da itlaf edilen hayvanların paralarının ödendiğini söylüyor;
bundan daha doğal bir sonuç olamaz; ama, sorun çok daha vahim bir boyuta doğru
gidiyor ve şimdiden, bu köylülerimize, ailelerinin geçimlerini temin edecek
sürekli aylık bir maddî destek sağlanmazsa, bu köylülerimiz açlık tehlikesiyle
karşı karşıya kalacak; hemen önlem alınmazsa, korkarız ki kuşların göçünün yanı
sıra bölgedeki insanlarımız da büyük şehirlere göç etmek zorunda kalacaklardır.
Değerli milletvekilleri,
şimdiye kadar kuş gribiyle ilgili inanılmaz bir zaaf tablosu dışında önümüze
hiçbir şey koyamayan ilgili bakanlara, Sayın Abdüllatif Şener'in şu sözlerini
hatırlatmak istiyorum: "İstifa müessesesi dünyanın her tarafında var.
Kendi görev alanıyla bağlantılı olarak topluma karşı yükümlülüklerin yerine
getirilmemesi, toplumun güvenini kaybetmek anlamına gelir. Toplumu yanıltmak
gibi durumlara yol açan kişilerin istifa etmeleri gerekir. Türkiye'de bunun
örneğini göremiyoruz; ama, Japonya'da, Almanya'da ve dünyanın diğer ülkelerinde
sadece bu gerekçelerle istifalar olduğunu görüyoruz. Demek ki, o ülkelerde bu
duyarlılık gelişmiş."
Değerli milletvekilleri,
kuş gribi salgını karşısında sorumluluklarını yerine getirmeyen ilgili
bakanları, Devlet Bakanı Sayın Abdüllatif Şener'in ortaya koyduğu duyarlılıklar
konusunda hassasiyete davet ediyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Yiğit,
teşekkür ediyorum.
Gündemdışı konuşmalara
Sağlık Bakanı Recep Akdağ cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Saygıdeğer Başkanım, sayın milletvekilleri; Burdur Milletvekilimiz
Sayın Özkan ve Kars Milletvekilimiz Sayın Yiğit'in, şu anda ülkemizde hep
birlikte mücadele etmekte olduğumuz kuş gribi meselesiyle ilgili olarak
yaptıkları gündemdışı konuşmalara cevaben huzurlarınızdayım
Her iki milletvekilimize
de, konuya gösterdikleri hassasiyetten dolayı ve konuyu Meclis gündemimize
taşıyarak, Yüce Meclisinizi ve Yüce Meclisinizin vasıtasıyla aziz milletimizi
bilgilendirme fırsatını verdikleri için teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
öncelikle şunu ifade etmeliyim ki, bu meselede, olayın global boyutunu iyi
görmek lazım. Kuş gribi, aşağı yukarı yüz yıl önce İtalya'da tanımlanmış, daha
sonra da, geçtiğimiz yüzyıl içerisinde belli değişikliklere uğrayarak,
değişimlere uğrayarak insanlarda da hastalık yapmış bir virüsün, 1997 yılında
önce Hong Kong'da, sonra da 2003 yılından itibaren Güneydoğu Asya ülkelerinde
yaygın bir biçimde ortaya çıkmasıyla kendini göstermiştir.
Milyonlarca kanatlı
hayvanın ölmesine sebep olan bu hastalık, son yıllarda insanlarda da görülmeye
başlanmış ve Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre, ülkemizdeki vakalar
görülmeden önce, dünyada 143 insan vakası görülmüş özellikle Güneydoğu Asya
ülkelerinde ve 76 da ölüm bildirilmiştir. Bütün dünyanın, özellikle Dünya
Sağlık Örgütünün kuş gribi vakaları üzerinde ciddiyetle durmasının en önemli
sebebi, virüsün, önümüzdeki süreç içerisinde, herhangi bir biçimde, insandan
insana bulaşma yeteneğini kazanma riskidir.
Ülkemizde, hepinizin
bildiği gibi, ilk defa 8 Ekim 2005'te Balıkesir İli Manyas İlçesinde serbest
besi yapılan bir hindi sürüsünde tespit edilmiştir hastalık. Daha sonra, 27
Aralık 2005'te de, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızca Iğdır'ın Aralık İlçesinde
teyit edilmiş kuş gribi vakaları olduğu bildirilmiştir. 31 Aralık 2005 günü,
Ağrı İlimizin Doğubeyazıt İlçesinde -bu ilçede bilinen insan vakaları yokken-
aynı aileden 4 kişi grip tablosuyla başvurmuş ve süratle teşhisleri konularak
tedavilerine başlanmıştır. Bu sürece gelinceye kadar ülkemizde neler yapıldı,
müsaadenizle, ben, Yüce Heyetinize öncelikle onları ifade etmek istiyorum.
Güneydoğu Asya
ülkelerinde kuş gribi vakalarının dünya gündeminde yer almasından itibaren, 2004
yılında özellikle, ağırlıklı olarak çalışmalarımıza başladık. Milletlerarası
grip izleme ağına dahil olarak, ülkemizde grip vakalarını düzenli bir biçimde
takip etmeye başladık. Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığımız Viroloji
Laboratuvarı ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Viroloji Bilim Dalı
Laboratuvarı bu anlamda ulusal referans laboratuvarları olarak hazırlandı.
Bunlar süreç gerektiren işlerdir ve söylediğim gibi, bu dönemde
gerçekleştirilmiştir hazırlanmaları. Böylece, yurdumuzun her köşesinden gelen
numuneleri, grip hastalığıyla ilgili numuneleri incelemeye başladık ve
geçtiğimiz yazda da Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezimizde kuş gribi diye
bilinen H5N1 virüsünün tespit edilmesini sağlayacak en modern moleküler
teknikleri yerleştirerek böyle bir altyapıyı hazırladık.
16 Mart 2004 tarihinde,
yani, olayların görülmesinden neredeyse 1,5 yıl önce, konuyla ilgili bilgileri
hekimlerimize ve diğer sağlık personelimize ulaştırarak sağlık personelimizi
eğitmeye başladık ve Temmuz 2005'te de yaklaşık olarak 60 kadar uzmanın
katkısıyla ulusal grip salgını hazırlık planımızı yaptık. Bu çalışmalara eğitim
ve araştırma hastanemizden uzmanlar ile üniversitemizden uzmanlar iştirak
etmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
öncelikle şunu ifade etmek isterim ki, Manyas'ta vakalar görüldükten sonra,
gerçekten, özellikle Tarım Bakanlığımızın çok ciddî bir çabası ve meseleyi kısa
süre içerisinde ortadan kaldırması mümkün olmuştur. Daha önce de Anamuhalefet
Partimizin çeşitli vesilelerle ifade ettiği bir durum var. Onlar diyorlar ki,
Sağlık Bakanlığının uzman ekibi, uzmanları, Manyas'taki olaydan sonra kuluçka
süresinin dolduğu ve böylece, başkaca vaka beklenmediğini ifade ettiler. Bu,
doğrudur; ama, bütün Türkiye için ifade edilmiş değildir; asla, hiçbir zaman
ifade edilmemiştir. Tam tersine, Manyas'taki vakalarla birlikte bütün yurt
sathında çok ciddî bir bilgilendirme çabasına girdik ve bu meselenin bir
devamının olabileceğini, bu mesele için ülkenin hazırlıklı olması gerektiğini
defalarca, hem bilim adamlarımız hem ilgili bürokratlarımız hem de ben
kamuoyuna ifade ettim. Manyas'ta, Kızıksa'da bir bilim heyetimizin yaptığı
açıklamanın anlamı şudur ve çok nettir bu açıklama. Kızıksa'da temaslı kişiler
vardı. Bu hindi çiftliğinde temaslı kişiler vardı ve bu temaslı kişilerin
koruyucu tedavileri de devam etmekteydi. Belli bir karantina süresinden sonra,
bu bölgede temaslı kişiler için artık riskin kalmadığı ifade edilmiştir ki, bu
da, bilimsel olarak tamamen doğrudur.
Hükümetin konuya ilgisiz
kaldığı kesinlikle doğru bir ifade değildir. Başından beri süreç yakinen takip
edilmiş durumdadır ve çok iyi bir koordinasyonla takip edilmiştir. Hem
bilgilendirme çabaları hem il valiliklerimizle, tarım il müdürlükleri ve sağlık
müdürlüklerimiz arasındaki koordinasyon başından beri 24 saat devam
ettirilmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
şunu özellikle ifade etmek isterim ki, aslında, süreçle alakalı olarak, biraz
sonra da belirteceğim gibi, uluslararası örgütler, bu konuda, objektif ve
tarafsız örgütler olarak, hem Türk kamuoyumuzu hem de dünya kamuoyumuzu, daha
önce Hükümetimizin yaptığı çalışmalarla ilgili olarak bilgilendirmiş
durumdadır. Şimdi, bunlarla ilgili olarak da, sizlere, biraz sonra gereken
açıklamaları iletmiş olacağım.
Sayın Yiğit'in bazı
ifadeleri oldu; "27 Aralıkta, kuş gribi Aralık'ta tespit edildi; ama,
kayıtsızlık sürüyordu" dedi. Bu ifadeler kesinlikle doğru değildir. Iğdır
İl Valiliğimiz, Tarım İl Müdürlüğümüzle birlikte, henüz vakalar kesinleşmeden,
15 Aralık tarihinden itibaren Iğdır'da çok geniş bir çalışmanın içerisine
girmişlerdi ve bugün için Iğdır'da, şu anda itlaf edilecek herhangi bir kanatlı
hayvan da hemen hemen kalmamış durumdadır. Bir ay içerisinde, bu kadar köyü
olan, geniş kırsalı olan bir ilde, Tarım Bakanlığımızın, İl Valiliğimizle
birlikte yürüttüğü çalışmalar, gerçekten, takdire şayandır.
"İnsanlar kuş gribi
diye hastanelere giderken, Sağlık Bakanının 'kanıtlanmış vaka yoktur' diye
ifadelerde bulunduğunu" Sayın Yiğit, burada, Meclis kürsüsünden
söylediler; bu da doğru değildir.
Şimdi, meselenin seyri şu
şekildedir değerli milletvekilleri: Bizim sağlık personelimiz ve hekimlerimiz,
zamanında ve yeterli olarak bilgilendirilmemiş olsalardı, çok net olarak ifade
ediyorum, Doğubeyazıt'ta bilinen hayvan vakası olmadığı için, insan vakaları
kesinlikle atlanırdı -dünyada
da bunun örnekleri var- ama, zamanında ve yeterince bilgilendirme yaptığımız
içindir ki, çok kısa süre içerisinde, bilinen hayvan vakası olmadığı halde,
hekimlerimiz -onları da takdir etmek zorundayız burada, takdir ifadelerimizi
Meclis kürsüsünden kendilerine de belirtmek durumundayız- bu hastalarda kuş
gribinden şüphelenebilmişler ve vakaları da bir üniversite hastanemize
göndermişlerdir, 31 Aralık 2005 tarihinde. Peki, bundan sonra olayın seyri
nedir?
Değerli milletvekilleri,
bakınız, 31 Aralıkta üniversite hastanemize bu hastaların yattığı günden
itibaren, hastaların tedavisi, laboratuvar sonuçları beklenmeden, kuş gribinin
tedavisi olarak, yerinde ve uygun bir biçimde başlatılmıştır. Bu hususta
Yüzüncü Yıl Üniversitesindeki ekibe de sizlerin huzurunda şükranlarımı arz
etmek isterim; derhal Bakanlığımız Genel Müdürlüğüyle irtibat kurdular ve bu
hususta Dünya Sağlık Örgütünün ortaya koymuş olduğu tedavi protokolleri
çerçevesinde bu hastalarımızın tedavisi başladı. Acaba, hastalara koruyucu ilaç
verilmesinde bir gecikme oldu mu?.. 31 Aralıkta yatan bu hastalarımıza 1 Ocak
tarihinde ilgili ilaç da verilmeye başlanmıştır.
Şimdi, bu Meclis
kürsüsünden sanki solunum cihazı eksikliği yaşanmış gibi bazı ifadelerde
bulunuldu. Böyle bir durum da kesinlikle vuku bulmamıştır. Yüzüncü Yıl
Üniversitesi Hastanemizin başhekimiyle, bu süreç içerisinde, sadece
koordinasyon merkezimiz değil, ben de birkaç kere görüştüm, meselenin önemine
binaen. Değerli arkadaşımız, vakaların artabilme ihtimaline binaen bizden
solunum cihazı istemiştir ve istediği 5
solunum cihazı, daha sonra da 5 solunum cihazı kendisine, ilgili üniversitemize
derhal gönderilmiş; ama, bu solunum cihazlarına bugüne kadar ihtiyaç da olmamıştır.
Şunu ifade edeyim: Bu hazırlık planımızın bir gereği olarak, 100 civarında
ventilatörü almış ve İstanbul'da hazır durumda bulunduruyorduk, ihtiyaç
bölgelerine sevk etmek üzere.
Ayrıca, dünyada tek
üreticisi olan koruyucu bir ilacın temini hususunda da çok önceden harekete
geçmiştik; 1 000 000 kutu ilaç siparişi yapmıştık ve bu 1 000 000 kutu
ilacın bir kısmı gelmişti, bu süreç
içerisinde 100 000 kutusu ülkemize geldi, geri kalan kısmı da ülkemize teslim
edilecektir.
Bütün bunlar, aslında,
başından beri olaya çok dikkatle yaklaştığımızı, olayın çok yakinen takip
edildiğini gösteren süreç içerisindeki hadiselerdir.
Değerli milletvekilleri,
bütün bunlar, bu süreç bu şekilde devam ederken, 4 Ocak tarihinde ilk numuneler
negatif gelmesine rağmen, -bu da çok önemlidir- ilk numuneler ayın 2'sinde
negatif bulunmasına rağmen; ki, konunun uzmanları çok iyi bileceklerdir -Dünya
Sağlık Örgütünün uluslararası referans laboratuvarı tarafından da bu şekilde
teyit edilmiştir bu ifadelerim- örneklerin zaman zaman negatif bulunması teknik
açıdan mümkündür; buna rağmen, Bakanlığımız büyük bir dikkatle meseleyi takip
ettiği için, bu hastalarımızdan, yavrularımızdan yeni numuneler almış ve
gecikilmeden kesin vaka teşhisleri konmuş, Dünya Sağlık Örgütüyle de bu
paylaşılmış ve uluslararası referans laboratuvarınca teyidi de ortaya
konabilmiştir.
Örneklerin karayoluyla
geldiği iddiası da yanlıştır. Örnekler Van'dan havayoluyla Hıfzıssıhha
Merkezimize gelmiş ve incelenmişlerdir. Ankara'dan İstanbul'a teyit için ikinci
referans laboratuvarımıza, yani, Çapa'ya gönderilirken hava muhalefeti
dolayısıyla karayoluyla gönderilmiştir. Uçaklar, herhangi bir biçimde, tarifeli
uçaklar veya özel uçaklar kalkamadığı için sisten dolayı karayoluyla
gönderilmiştir ve bütün bu süreç içerisinde elde bulunan imkânlar tamamen değerlendirilmiş
ve en hızlı biçimde hareket edilmiştir ve vatandaşlarımız -ayrıca dünya kamuoyu
da- vakalar laboratuvarlar tarafından teyit edilir edilmez bilgilendirilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
bu anlamda, 8 Ocak tarihinde bölgede yaptığımız incelemeler sırasında Van'da
bir basın toplantısı düzenledik. Bu basın toplantısında, bütün kamuoyumuzun
önünde -mutlaka sizler de takip etme fırsatını bulmuşsunuzdur, en azından bir
kısmınız- Dünya Sağlık Örgütü yetkilileri, Avrupa Bulaşıcı Hastalıklar Merkezi
yetkilileriyle birlikte, Türkiye'nin konuya erken müdahil olduğunu,
olabildiğince şeffaf davrandığını, mükemmel bir işbirliği yürüttüğünü, erken
bildirimde bulunduğunu bütün kamuoyunun, Türk ve dünya kamuoyunun önünde ilan
etmişlerdir.
9 Ocak tarihli raporunda
Dünya Sağlık Örgütü, Türkiye'deki referans laboratuvarının test kalitesinin
yüksek olduğunu, vakaların ölü veya hasta kanatlılarla temasları bulunduğunu,
hastalığın insandan insana geçişi konusunda da bir delil olmadığını
açıklamıştır. Bu da çok önemlidir; çünkü, bu güzel ülkemizin dostu da var
düşmanı da var. Mutlaka, böyle bir olay ortaya çıktığında, ülkemize belli
seyahat kısıtlamaları getirilmesi, ülkemizin bir anlamda belli açılardan izole
edilmesi konusunda da birtakım davranış örneklerinin sergilendiğini gördük;
ama, süratli davranmamız, uluslararası örgütlerle birlikte şeffaf biçimde
hareket etmemiz, bütün kayıtlarımızı onlara açmamız sayesindedir ki, daha
olayın dördüncü, beşinci gününde, uluslararası örgütler, çok net bir biçimde,
Türkiye'de insandan insana bulaşmanın olmadığı konusunda ikna olmuşlar ve bunu
bütün dünya kamuoyuna da ilan etmişlerdir.
11 Ocak 2006 tarihinde de
ülkemizde önemli bir olay yaşandı konuyla ilgili olarak; Dünya Sağlık Örgütü
Avrupa Bölge Direktörü Sayın Mark Danzon, uzman ekipleriyle birlikte Türkiye'ye
geldi ve yapılan değerlendirmeleri kendi ekipleriyle birlikte gözden geçirdi ve
birlikte bir basın toplantısı düzenledik. Bu, birbuçuk saate yakın süren bir
basın toplantısıydı ve o basın toplantısında, ben, basın mensuplarına şunu
söyledim; dedim ki, değerli basın mensupları, ben, sizin karşınıza defaten
çıktım, bundan sonra da çıkacağım; Tarım Bakanımız da sizi ve kamuoyumuzu
bilgilendirecek; ama, Dünya Sağlık Örgütünün Avrupa Bölge Direktörü, bu işi
objektif bir biçimde değerlendirebilecek yetkili uzmanlarıyla buradayken,
lütfen, bırakalım, açıklamalarını daha ziyade o yapsın ve sorularınızı da daha
ziyade Sayın Danzon'a yöneltin ve nitekim, bu basın toplantısı da daha çok bu
minval üzere seyretti ve burada, Sayın Danzon, Türkiye'nin kuş gribi konusunda
müdahalesinin zamanında ve uygun bir biçimde yapıldığını ifade etti.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Ne bilecek o; Sayın Bakan, dışarıdaki adam ne bilecek?!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Türkiye'ye yapılacak seyahatlerle ilgili herhangi bir tehlike ve
kısıtlamanın bulunmadığını ifade etti.
Değerli Milletvekilim,
oradan söz atarak "ne bilecek" diyorsunuz, Dünya Sağlık Örgütü
için!.. Diyebilirsiniz, hürsünüz…
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Tabiî ki öyle Sayın Bakan; şimdi, dışarıdaki adamı getiriyorsunuz, burada…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Bakınız, değerli arkadaşlarım, ben…
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Biz size inanalım…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - …önce, Hükümet olarak neler yaptığımızı…
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Her şeyi Avrupa'yla birlikte yapmak zorunda mısınız?!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - …meseleye nasıl müdahil olduğumuzu, nasıl seri ve kararlı bir
biçimde davrandığımızı çok açık biçimde, bu Meclis kürsüsünden Yüce Heyetinize
ve milletimize ifade ettim; ama…
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Gerçek öyle söylemiyor… Olaylar öyle söylemiyor…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - …kuşkusuz ki, böyle bir olay olduğunda, muhalefet yaparken de,
mutlaka, muhalefetimizi ölçülü yapmak durumundayız; çünkü, elbette burada
doğruları ortaya koyacağız, elbette burada sizler bize destek olacaksınız; bu,
ulusal bir problemdir…
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Tabiî… Rapor hazırladık size destek için…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - … aynı zamanda da dünyayı ilgilendiren bir ulusal problemdir.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Ekim ayında rapor sunduk size, tedbirini alın diye.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Dolayısıyla, bu meseleyi burada tartışırken, zaten, biz, kendi
adımıza neler yaptık, meseleye nasıl yaklaştık, bunları, ben size ifade ettim.
Bakınız, değerli
arkadaşlarım, eğer, ülke buna hazırlıksız olsaydı, insan vakaları görüldükten
sonra sağlık sistemimiz felç olurdu; çünkü, binlerce, onbinlerce vatandaşımız
sağlık kuruluşlarımıza hücum etti, haklı olarak, haklı bir tedirginlikten
dolayı hücum ettiler; ama, meseleye uzun zamandan beri hazırlıklı olduğumuz
için, sağlık personelimiz bu hususta bilgilendirilmiş olduğu için, altyapı, bu
işte kullanılacak malzemeler zamanında belirlenmiş olduğu için, şüpheli
vatandaşlarımızın taşınmasıyla ilgili, ambulans hizmetleriyle ilgili hususlar
dahi bu kadar detaylı bir biçimde hazırlanmış olduğu için, hiçbir kaos
yaşamadık.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, kanaatime göre, bu mesele önümüzdeyken, siyaset yapıcılar olarak,
memlekete siyaset yoluyla hizmet eden kişiler olarak, birbirimizi suçlamak veya
bir şekilde müdafaa etmekle vakit geçirmek doğru değil. Mutlaka, kuvvetlerimizi
birleştirmeliyiz. Ben, yine, kamuoyunun huzurunda, bütün bu süreç içerisinde, gece-gündüz
demeyerek, bize destekte bulunan çok değerli bilim adamlarımıza da şükranlarımı
arz ediyorum. İstanbul'dan, Ankara'dan, ülkenin başka yerlerinden onlarca bilim
adamımız, üniversitelerimizden, davetimize icabet ederek, tıpkı başlangıçtaki
hazırlık safhasında olduğu gibi, bizimle birlikte, başından sonuna kadar
meseleyi takip ettiler ve meseleye sahip çıktılar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Kuşkusuz ki, panik oluşturabilecek bir durumdu, değerli basınımız
da, bu hususta üzerine düşen görevi, kanaatimce, büyük ölçüde yaptı. Mutlaka
maksadı aşan birtakım yayınlar oldu, olabilirdi; ama, genel anlamıyla
söylüyorum, resmin bütününe bakarak, tablonun bütününe bakarak söylüyorum;
yalnızca 59 uncu cumhuriyet hükümeti olarak değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti
olarak bu meseleye yaklaşımımızdan dolayı "biz doğru yaptık, doğru
yapıyoruz" diyebilecek bir durumdayız. Uluslararası örgütlerin, bu
anlamda, "Türkiye doğru yapıyor, doğruyu zamanında yapıyor" demesi de
çok önemlidir. Bunu küçümsememeliyiz. Bu örgütler hiçbir zaman kimsenin
hatırına bu ifadeleri kullanmazlar. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti böyle
önemli bir meseleye kararlı bir biçimde, şeffaf bir biçimde yaklaşımını
göstermiş ve uluslararası örgütlerle birlikte global bir problem olan bu kuş
gribi meselesiyle mücadele etmeye devam etmektedir. Bundan sonra da bu
mücadelemize devam edeceğiz. Ancak, buradan önemli bir mesaj verilmesi gereğine
de inanıyorum. Değerli milletvekilleri, şu ana kadar insanlarda görülen
öldürücü vakalar ve öldürücü olmayan vakalar, bütün vakalarımız doğrudan
doğruya bu kanatlı hayvanlara, yabani kuşlara veya kümes hayvanlarına temastan
dolayı meydana gelmiştir. Şimdi, değerli Kars Milletvekilimiz Sayın Yiğit,
orada, bu bölgelerde tavuk yetiştiren, aslında Türkiye'nin birçok bölgesinde
tavuk yetiştiren vatandaşlarımızın ihtiyaçlarından bahsetti. Kuşkusuz ki, bu
ihtiyaçları gidermek üzere çalışmalarımıza devam edeceğiz. Ama, lütfen şöyle
bir mana çıkmasın… Bu mananın çıkması, bundan sonra da problemin üstesinden
gelmemizi zorlaştırır. Lütfen şöyle bir mana çıkmasın: Biz, bu şekilde yapılan
kümes hayvancılığına bir şekilde devam edebiliriz, halkımız bir şekilde buna
devam edebilir… Bu mananın çıkması çok yanlış olur. Dikkat ediniz, hastalanan,
özellikle hayatını kaybeden vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu yavrularımızdır.
Elbette, onların aileleriyle beraber, onlar adına siyaset yapan bizlerin de
yürekleri kanıyor. Bu yavrularımızın, bu şartlarda, hijyenik bir biçimde bu
hayvanlara yaklaşmaları, temas etmeleri mümkün değildir. Onun için, bu çeşitten
kümes hayvancılığının, yani bir ölçüsü olmayan, hijyenik şartlar taşımayan
kümes hayvancılığının halkımızca artık terk edilmesi gerekiyor. Ben bu ülkenin
sorumlu Sağlık Bakanı olarak bunu daha önce de ifade ettim, bu Meclis
kürsüsünden de ifade ediyorum.
SELAMİ YİĞİT (Kars) -
Sayın Bakan, onun yerine ne koyacaksınız?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Elbette, bu bir süreçtir ve bu süreç içerisinde de yerine ikame
edilmesi gerekenler ikame edilecektir. Elbette böyledir.
SELAMİ YİĞİT (Kars) -
İnsanlara 5 000 000-15 000 000 vererek çözemezsiniz bunu.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Ama, bu mesajı bu şekilde verelim bir defa. Asla ve asla yavrularımız
bu hayvanlara temas ettirilmemelidir. Meselenin en önemli noktası budur.
Değerli arkadaşlarım,
aşağı yukarı iki haftadır Türkiye'de televizyonlar, doğrusuyla yanlışıyla, ama
biraz önce de ifade ettim, genel anlamda doğru bir yaklaşımla yayın yapıyorlar.
Bütün sağlık örgütümüz, tarım il müdürlüğü örgütü, il valiliklerimiz halkımızı
bilgilendirmek için ciddî bir çabanın içerisindeler.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Sayın Bakan, Doğubeyazıt Hastanesine niye gitmediniz?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Diğer konuşma yapan değerli milletvekilimiz, Diyanetin de bu işin
içinde olması gerektiğini ifade etti. Diyanet de bu işin içerisine sokulmuştur.
Maalesef bunu da tenkit edenler oldu.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Doğubeyazıt'a gittiniz, Doğubeyazıt Hastanesine niye girmediniz?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Hutbelerden bile vatandaşlarımız bilgilendirilmiştir.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Doğubeyazıt Hastanesine niye girmediniz?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Biz bu bilgilendirmeleri yapmaya devam edeceğiz.
Değerli milletvekillerim,
bakınız, bu meseleyi istismar etmekten, lütfen, vazgeçiniz.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Ben gittim, siz gitmediniz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Sizin hassas olduğunuz kadar biz de hassasız.
TANER YILDIZ (Kayseri) -
Ne demek; daha fazla hassasız!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Lütfen, bu meseleyi istismar etmekten vazgeçiniz. Ülke, bu
meselenin istismar edilmesini bizden beklemiyor.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) -
Geç kaldınız Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Bu ülkenin insanları…
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Ben istismar etmiyorum Sayın Bakan; hastaneye gitmediniz! Ben oradan geliyorum…
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Milletvekili…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Bu ülkenin insanları bizden ve sizden hizmet bekliyor.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Gitmediniz hastaneye… Ben oradan geliyorum.
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
lütfen…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Biz, sorumlu kişiler olarak, Hükümet olarak görevimizi yapacağız,
sizler de sorumlu kişiler olarak, muhalefet olarak görevinizi yapacaksınız.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Niye hastaneye gitmediniz?!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Toplumun bütün kesimlerine burada görev düşmektedir. Görevimizi
yapmaya devam edeceğiz. Önümüzdeki günlerde riskin olduğu doğrudur. Özellikle
şubat ayı içerisinde sulak alanlarda yerleşen, daha sonra göç etmek üzere,
geriye göç etmek üzere yerleşen yabanî kuşlarla, yine kümes hayvanlarımıza
hastalığın bulaşma riski vardır ve bunlarla temas eden vatandaşlarımıza da
bulaşma riski vardır. O halde, ben, son söz olarak vatandaşlarımızı, aziz
milletimizi, bir kere daha, Meclis kürsüsünden de bilgilendirmek istiyorum:
Aziz vatandaşlarım, lütfen, çocuklarımız başta olmak üzere, kümes hayvanlarına,
yakınımızda beslediğimiz, yetiştirdiğimiz kümes hayvanlarına temas etmemek
konusunda itina edelim. Bu hususta, itlaf için, gerekli bölgelerde itlaf için
sizin huzurunuza gelen görevlilere de lütfen yardım ediniz. İtlafı yerinde ve
zamanında yapmak, bir anlamda bu hastalığın en erken zamanda ülkemizden
uzaklaştırılması için büyük önem arz etmektedir.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; bu vesileyle, önemli bir halk sağlığı problemi olarak, hem
Türkiyemiz için hem dünya için önümüzdeki günlerde de mücadele etmemizi
gerektiren kuş gribi konusunda aziz milletimizi, Yüce Meclisimizi
bilgilendirmiş olduk. Bu vesileyle, tekrar teşekkürlerimi, saygılarımı arz
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Cumhurbaşkanlığının bir
tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Malî
Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 30.12.2005 tarihli ve 5447 sayılı
Kanunun geçici 1 inci maddesinin Anayasanın 89 uncu maddesine göre bir kez daha
görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/958)
ÊTürkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi: 02.01.2006 günlü,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-17175/44499 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunca 30.12.2005 gününde kabul edilen 5447 sayılı
"Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Malî
Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" incelenmiştir.
İncelenen yasanın geçici
1 inci maddesinde,
"Bu kanunla kurulan
üniversitelerin kurucu rektörleri, iki yıl için, Millî Eğitim Bakanı ve
Başbakanın önereceği üç isim arasından Cumhurbaşkanınca atanır."
Düzenlemesine yer
verilmiştir.
Düzenlemede, yeni
kurulacak üniversitelerin kurucu rektörlerinin Millî Eğitim Bakanı ve
Başbakanın önereceği üç isim arasından atanması öngörülmektedir.
Anayasanın 130 uncu
maddesinin altıncı fıkrasında, yasada belirlenecek yöntem ve ilkelere göre,
rektörlerin Cumhurbaşkanınca seçileceği belirtilmiş; 104 üncü maddesinin ikinci
fıkrasının (b) bendinin son alt bendinde de, rektörleri seçmek Cumhurbaşkanının
yürütme alanına ilişkin görev ve yetkileri arasında sayılmıştır.
Bu kurallarda rektör
adaylarının nasıl önerileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmadığına göre, bu
düzenlemenin yasayla yapılacağı açıktır.
Ancak, yasayla yapılacak
düzenlemenin, diğer ilgili anayasal kuralların özüne ve kamu hizmetinin
gereklerine uygun olması gerekmektedir.
Anayasanın 130 uncu
maddesinin birinci fıkrasında, üniversitelerin,
-Çağdaş eğitim ve öğretim
esaslarına dayanan düzen içinde ulusun ve ülkenin gereksinimine uygun insangücü
yetiştirmesi amacı ile eğitim, öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve
danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere,
-Kamu tüzelkişiliğine ve
bilimsel özerkliğe sahip olacak, öğrenim ve öğretimin bu özgürlük ve güvence
içinde yürütülmesini sağlayacak biçimde,
yasayla kurulacağı
belirtilmiştir.
130 uncu madde
gerekçesinde de, yasaya bırakılan konuların "bilimsel özerklik"
ilkesi gözönünde bulundurularak düzenlenmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Anayasada yer verilen
kurucu öğeler, aynı zamanda üniversitelerin görev alanını belirlemekte,
işlevini ortaya koymaktadır.
Üniversitelerin bu görev
ve işlevinin niteliği, bilimsel ve akademik çalışma ve etkinliklerinin ağırlık
ve önemi nedeniyle, her türlü dış etkilerden ve siyasal karışmalardan uzak
tutulması ve bilimsel saygınlıklarının korunmasına özen gösterilmesi
gerekmektedir.
Çünkü, üniversiteler
akademik nitelikleri nedeniyle tüm çalışmalarında bilimsel ölçütleri göz önünde
bulundurmak, nesnel ve yansız olmak zorundadır. Bunu sağlamanın yolu ise,
yükseköğretim dışı kurumların, özellikle siyasal erkin, yönetimin herhangi bir
evresinden başlayarak bilimsel çalışmaları etkileyecek tüm aşamalardan uzak
durmasından geçmektedir.
Anayasa koyucunun
üniversiteleri bilimsel özerklik ve kamu tüzelkişiliği ile donatması,
yükseköğrenime verilen önem ve değerin sonucudur.
Gerek bu önem ve değer
gerek rektör seçimi yetkisinin Cumhurbaşkanına verilmiş olması, üniversitelerin
bilimsel özerkliklerinin yönetsel özerkliği de içerdiğini anlatmaktadır.
Çünkü, bilimsel özerklik,
belirli sınırlar içinde serbestçe karar alıp, bu kararları uygulayabilmeyi;
başka bir deyişle, verilen görev alanı içinde kalmak koşuluyla, üniversite dışı
yönetsel birimlerin ve siyasal erkin karışması olmadan, işleyişini kendisinin
yönlendirebilmesini gerektirmektedir. Başka bir deyişle, bilimsel özerklik
yönetsel özerkliği de içermektedir. Yönetsel özerklik ile bilimsel özerklik
birbirini tamamlamakta, yönetsel özerklik olmadan bilimsel özerklikten söz
edilmesi anlamsız kalmaktadır.
Bu niteliğiyle bilimsel
ve yönetsel özerklik, üniversite yönetiminin karar alma sürecinde herhangi bir
baskı, telkin ya da tavsiyeyle etki altına alınmalarını önleyerek, yansız görev
yapabilmelerini sağlamakta ve onlara görevlerini yürütebilecekleri bir hukuksal
güven ortamı yaratmaktadır.
Anayasanın 2 nci
maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti
ilkesi, hukuk güvenliğinin ve adaletin sağlanmasına yönelik hukuk anlayışını
yansıtmaktadır.
Hukuk güvenliği ve adalet
kavramları ile istikrar ve özerklik arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır. Hukuk
güvenliği ve adalet, çağdaş kamu yönetimi anlayışında, istikrar olgusunun
temelini oluşturmaktadır.
Hukuk güvenliği, kamu
görevlileri yönünden önemli bir güvencedir. Bir anayasal kurumun seçilip
atanmış üyeleri söz konusu olduğunda bu güvence daha da önem kazanmaktadır. Bu
güvence, yükseköğretimde çok önemli
işleve sahip rektörlerin seçilme evresinde siyasal iktidarın karışmasına engel
oluşturmaktadır.
Öte yandan, Anayasanın
131 inci maddesinin birinci fıkrasında, üniversite öğretimini planlamak,
düzenlemek, yönetmek, denetlemek, eğitim, öğretim ve bilimsel araştırma
etkinliklerini yönlendirmek, üniversitelerin yasada belirtilen amaç ve ilkeler
doğrultusunda kurulmasını ve geliştirilmesini, üniversitelere ayrılan
kaynakların etkili biçimde kullanılmasını sağlamak amacıyla bir Yükseköğretim
Kurulu kurulacağı belirtilmiştir.
Anayasanın 131 inci
maddesinde yer verilen Yükseköğretim Kurulunun kuruluş öğeleri, aynı zamanda
kurulun görev ve yetki alanını da belirlemekte ve yükseköğretimin planlanması,
düzenlenmesi, yönetilmesi ve denetlenmesi ile eğitim, öğretim, bilimsel
etkinliklerin yönlendirilmesi Yükseköğretim Kurulunun görev ve yetki alanına
girmektedir. Bu alan, üniversiteleri yönetecek, eğitim ve öğretimi sürdürecek,
bilimsel araştırmaları yönlendirecek yönetimin oluşturulmasını da
kapsamaktadır.
Yukarıda yer verilen
anayasal kurallar ve yapılan açıklamalar eğitim ve öğretimde olduğu kadar
yükseköğretim kurumlarının yönetim organlarının belirlenmesinde de görev ve
yetkinin Yükseköğretim Kurulunda olması gerektiğini göstermektedir.
Nitekim, bu gerçeklerden
hareketle, 2547 sayılı Yükseköğretim Yasasının 13 üncü maddesiyle, rektör
adaylarını belirleyip önerme yetkisi Yükseköğretim Kuruluna verilmiştir.
Bu nedenle, incelenen
yasanın geçici 1 inci maddesinde, yeni kurulan üniversitelerde kurucu rektör
adaylarının Millî Eğitim Bakanı ve Başbakanca belirlenmesinin öngörülmesi,
üniversitelerin bilimsel ve yönetsel özerklikleriyle, Yükseköğretim Kurulunun
Anayasada belirlenen görev ve yetkileriyle bağdaşmamakta, hizmetin gereğine ve
kamu yararına uygun düşmemektedir.
Kuşkusuz, kurucu rektör
adaylarının belirlenmesinde, önceki yasalarda benzer düzenlemelerin yapılmış
olması, incelenen Yasanın geçici 1 inci maddesinin hukuka ve Anayasaya
uygunluğunu göstermemektedir.
Yayımlanması yukarıda
açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5447 sayılı "Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol
Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun", geçici 1 inci maddesinin Türkiye
Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın değişik 89 ve
104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.
Ahmet Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunun 3 adet raporu vardır; ayrı ayrı
okutup, bilgilerinize sunacağım:
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Cumhurbaşkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabına ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/18) (S. Sayısı: 1058) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Cumhurbaşkanlığı 2004
Malî Yılı Kesinhesaplarını ihtiva eden cetveller, içindekilerinin incelenerek
kayıtlara uygun olduğu anlaşılmış olup, İçtüzüğümüzün 180 inci maddesi
gereğince Genel Kurula arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa sunulur.
|
Başkan |
Başkanvekili |
Sözcü |
|
İsmail
Özgün |
İsmail
Ericekli |
Fahri
Keskin |
|
Balıkesir |
Çankırı |
Eskişehir |
|
Denetçi |
Üye |
Üye |
|
Mehmet
Emin Tutan |
Ahmet
Işık |
Saffet
Benli |
|
Bursa |
Konya |
Mersin |
|
Üye |
Üye |
|
|
Abdullah
Çalışkan |
Fetani
Battal |
|
|
Adana |
Bayburt |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğerini okutuyorum:
2.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Saymanlığının 2005 Yılı Nisan, Mayıs ve Haziran ayları
hesabına ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu
(5/19) (S. Sayısı: 1059) (xx)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
2005 Yılı Mart Ayından
Devreden Para : 5 031 091, 23 YTL
2005 Yılı
Nisan-Mayıs-Haziran Ayları Borç Toplamı : 69
415 820, 03 YTL
+__________________
Toplam 74 446 911, 26 YTL
2005 Yılı
Nisan-Mayıs-Haziran Ayları Alacak Toplamı: 70
101 843, 51 YTL
-__________________
2005 Yılı Temmuz Ayı
Başında Mevcut Para :
4
345 067, 75 YTL
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Saymanlığının 2005 Yılı Nisan-Mayıs-Haziran Aylarına ait hesaplarının
incelenmesi sonucunda;
2005 Yılı Mart ayı
sonunda devreden mevcut para 5 031 091, 23 YTL'dir. Nisan-Mayıs-Haziran (II.
Dönem) itibariyle Hazine Yardımları ve Saymanlıkça yapılan tahsilatlarla
birlikte 69 415 820, 03 YTL'lik bir giriş olup, Banka Borç Toplamı tutarımız 74
446 911, 26 YTL'ye ulaşmıştır. Mevcut paradan bu üç aylık dönemde yapılan
harcamalar 70 101 843, 51 YTL olup kalan paramız 4 345 067, 75 YTL'dir.
Saymanlıktaki defterlerle sarf evrakının birbirine uygun olduğu görülmüştür.
Genel Kurulun bilgisine
arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa sunulur.
|
Başkan |
Başkanvekili |
Sözcü |
|
İsmail
Özgün |
İsmail
Ericekli |
Fahri
Keskin |
|
Balıkesir |
Çankırı |
Eskişehir |
|
Denetçi |
Üye |
Üye |
|
Mehmet
Emin Tutan |
Ahmet
Işık |
Saffet
Benli |
|
Bursa |
Konya |
Mersin |
|
Üye |
Üye |
|
|
Fetani
Battal |
Abdullah
Çalışkan |
|
|
Bayburt |
Adana |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğerini okutuyorum:
3.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Saymanlığının 2005 Yılı Temmuz, Ağustos ve Eylül ayları
hesabına ait Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu
(5/20) (S. Sayısı: 1060) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
2005 Yılı Haziran Ayından
Devreden Para : 4 345 067 75 YTL
2005 Yılı
Temmuz-Ağustos-Eylül Ayları Borç Toplamı : 71 571 461,34
YTL
+__________________
Toplam : 75 916 529,09
YTL
2005 Yılı
Temmuz-Ağustos-Eylül Ayları Alacak Toplamı : 70 321 412,41
YTL
-__________________
2005 Yılı Ekim Ayı
Başında Mevcut Para : 5 595 116,68 YTL
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Saymanlığının 2005 Yılı Temmuz-Ağustos-Eylül Aylarına ait hesaplarının
incelenmesi sonucunda;
2005 Yılı Haziran ayı
sonunda devreden mevcut para 4 345 067,75 YTL'dir. Temmuz-Ağustos-Eylül (III.
Dönem) itibarıyla Hazine Yardımları ve Saymanlıkça yapılan tahsilatlarla
birlikte 71 571 461,34 YTL'lik bir giriş olup, Banka Borç Toplamı tutarımız 75
916 529,09 YTL'ye ulaşmıştır. Mevcut paradan bu üç aylık dönemde yapılan
harcamalar 70 321 412,41 YTL olup kalan paramız 5 595 116,68 YTL'dir. Saymanlıktaki
defterlerle sarf evrakının birbirine uygun olduğu görülmüştür.
Genel Kurulun bilgisine
arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa sunulur.
|
Başkan |
Başkanvekili |
Sözcü |
|
|
İsmail
Özgün |
İsmail
Ericekli |
Fahri
Keskin |
|
|
Balıkesir |
Çankırı |
Eskişehir |
|
|
Denetçi |
Üye |
Üye |
|
|
Mehmet
Emin Tutan |
Ahmet
Işık |
Saffet
Benli |
|
|
Bursa |
Konya |
Mersin |
|
|
Üye |
Üye |
|
|
|
Fetani
Battal |
Abdullah
Çalışkan |
|
|
|
Bayburt |
Adana |
|
|
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Sözlü soru önergesinin
geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
2.- Samsun
Milletvekili Mehmet Kurt'un (6/1605) esas numaralı sorusunu geri aldığına dair
önergesi (4/351)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 257 nci sırasında yer alan (6/1605) esas numaralı sözlü
soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Mehmet Kurt
Samsun
BAŞKAN - Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
çalışma süremizin tamamlanmasına kısa bir süre kalmıştır. Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmına geçsek de, soruları cevaplandıracak sayın bakan da
bulunamayacağından, sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 18 Ocak 2006 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 18.41