BIM 2 8 2006-02-16T13:18:00Z 2006-02-16T13:18:00Z 129 89681 511185 TBMM 4259 1022 627771 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22                                                         YASAMAYILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 107

 

45 inci Birleşim

28 Aralık 2005 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, ödenmesi gecikmiş olan kredi kartı borçlarına uygulanan yüksek temerrüt faizlerinden dolayı kullanıcıların karşılaştıkları sorunlar ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, yurt dışında çalışan Türk işçilerinin durumuyla ilgili hazırladığı rapora  ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Mehmet Âkif Ersoy'un ölümünün 69 uncu yılında, şairin edebiyatçı kişiliğine ve eserlerine ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- (10/148, 182, 187, 284, 285) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/950)

2.- Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın Meksika'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/951)

3.- Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un İngiltere'ye yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/952)

IV.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı: 920)

3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009)

5.- Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut Koçak ve 4 milletvekilinin, Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/607) (S. Sayısı: 1018)

6.- Diyarbakır Milletvekili M. Mehdi Eker ile Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in; 969 Sayılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, 867 ve 170 Sayılı Kanunlara Tabi İşletmeler Dışında Kalan Taşra Kuruluşlarına Döner Sermaye Verilmesi Hakkında Kanunun Adı ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi, Bazı Ek Maddelerin Eklenmesi ve 29.05.1926 Tarihli ve 867 Sayılı Ziraat Vekaletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkında Kanunun İptaline Dair Kanun Teklifi ile Ziraat Vekaletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/375, 1/358) (S. Sayısı: 1053)

7.- Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/1082) (S. Sayısı: 1000)

8.- Köy Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1104) (S. Sayısı: 1048)

9.- Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Tapu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, 2644 Sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1139, 2/319, 2/556) (S. Sayısı: 1051)

10.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve 3 milletvekilinin, Mahallî İdare Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/630) (S. Sayısı: 1049)

VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, İstanbul'daki oto galerilerine ve trafik müeyyidelerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/10856)

2.- Ankara Milletvekili Ersönmez YARBAY'ın, işçi emeklileri arasındaki maaş farklarına yönelik düzenleme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/10916)

3.- Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, teftiş kurulu başkanlarıyla ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/10962)

4.- İstanbul Milletvekili Ahmet Sırrı ÖZBEK'in, İstanbul'un Beykoz İlçesinde makta uygulamasının durdurulmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/11060)

5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Gemlik-Şükriye Köyünün makta kullanımına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/11061)

6.- Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, İsviçre ile yapılan futbol karşılaşmalarındaki olaylara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/11075)

7.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, Hakkâri Valisinin bazı açıklamalarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11251)

8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/11328)

 


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.30'da açılarak beş oturum yaptı.

 

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayıları: 1028, 1029, 1030) görüşmeleri tamamlandı; elektronik cihazla ayrı ayrı yapılan açıkoylamaları sonucunda, kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bütçenin kabulü nedeniyle Genel Kurula hitaben teşekkür konuşması yaptı.

 

Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli'nin,

İstanbul Milletvekili Ali Topuz, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın,

Konuşmalarında, Partilerine,

İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, Isparta Milletvekili Erkan Mumcu'nun,

Bursa Milletvekili Faruk Çelik, İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un,

Konuşmalarında, Gruplarına,

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, konuşmasında, şahsına,

Sataştıkları iddiasıyla;

 

Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek'in, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle;

Birer açıklamada bulundular.

 

Hükümetin, görüşülmekte olan 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 31 inci maddesinin tekriri müzakere talebiyle ilgili isteminin, Danışma Kurulu kararı olmadan işleme alınıp alınamayacağı hususunda açılan usul tartışması sonunda, Oturum Başkanınca, usul hatası bulunmadığı yönünde açıklamada bulunuldu.

 

Hükümetin talebi üzerine, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 31 inci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi üzerinde bir süre görüşüldü; AK Parti Grubu ve Hükümet önerilerini geri çektiğinden, işlemden kaldırıldığı açıklandı.

 

Genel Kurulun 28.12.2005 Çarşamba günü saat 13.00'te toplanmasına ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

 

28 Aralık 2005 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.41'de son verildi.                               

 

İsmail Alptekin

 

 

Başkanvekili

 

 

 

 

 

Bayram Özçelik

Türkân Miçooğulları

 

Burdur

İzmir

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 No.: 57

II.- GELEN KÂĞITLAR

28 Aralık 2005 Çarşamba

 

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. - Trabzon Milletvekili M. Akif HAMZAÇEBİ'nin, don afetinden zarar gören fındık üreticilerine yapılacak ödemelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9904)

2. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Kızılay burslarının geçici olarak durdurulmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9907)

3. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, İzmir'deki okul arsası kamulaştırmaları ile okulların depreme karşı güçlendirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9908)

4. - İzmir Milletvekili Bülent BARATALI'nın, İzmir'de depreme karşı alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9909)

5. - Kocaeli Milletvekili İzzet ÇETİN'in, SSK'nın ilaç giderlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/9933)

6. - İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın, bürokrat atamalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9950)

7. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa'nın Gemlik İlçesindeki bazı orman köylerinin makta izinlerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9952)

8. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Çankırı İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9955)

9. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Elazığ İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9956)

10. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bolu İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9957)

11. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bitlis İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9958)

12. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Ağrı İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9959)

13. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bingöl İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9960)

14. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bartın İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9961)

15. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kars İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9962)

16. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Düzce İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9963)

17. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kayseri İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9964)

18. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9965)

19. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kütahya İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9966)

20. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kilis İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9967)

21. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Nevşehir İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9968)

22. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Sakarya İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9969)

23. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, açlık ve yoksulluk sınırlarında yaşayanlara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/9989)

24. - İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın, bürokrat atamalarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10023)

25. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, doğalgazın elektrik üretimindeki payına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10024)

26. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, akaryakıt fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10025)

27. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Çankırı İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10026)

28. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Elazığ İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10027)

29. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bolu İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10028)

30. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bitlis İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10029)

31. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Ağrı İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10030)

32. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bartın İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10031)

33. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bingöl İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10032)

34. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Düzce İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10033)

35. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kars İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10034)

36. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kayseri İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10035)

37. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10036)

38. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kütahya İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10037)

39. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kilis İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10038)

40. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Nevşehir İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10039)

41. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Sakarya İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10040)

42. - Erzincan Milletvekili Erol TINASTEPE'nin, AŞTİ'deki taksi ve otopark işletmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10042)

43.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Çermik İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10061)

44.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Çüngüş İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10062)

45.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Lice İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10063)

46.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Silvan İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10064)

47.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Merkez İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10065)

48.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Kulp İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10066)

49.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Kocaköy İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10067)

50.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Çınar İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10068)

51.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Eğil İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10069)

52.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Hani İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10070)

53.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Hazro İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10071)

54.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Ergani İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10072)

55.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Dicle İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10073)

56.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Bismil İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10074)

57. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Yüzüncü Yıl Üniversitesiyle ilgili bazı iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10075)

58. - Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un, depremde hasar gören bir okul binasının onarımına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10078)

59. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, İzmir'in Depremselliği Projesi kapsamında okulların güçlendirilmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10079)

60. - Tekirdağ Milletvekili Erdoğan KAPLAN'ın, Tekirdağ İlindeki eğitim ve öğretim verilerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10080)

61. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bartın İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10081)

62. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bingöl İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10082)

63. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Ağrı İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10083)

64. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bitlis İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10084)

65. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bolu İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10085)

66. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Elazığ İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10086)

67. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Çankırı İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10087)

68. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10088)

69. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kars İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10089)

70. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kilis İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10090)

71. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kütahya İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10091)

72. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Düzce İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10092)

73. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Nevşehir İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10093)

74. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Sakarya İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10094)

75. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kayseri İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10095)

76.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Bismil İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10121)

77.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Çermik İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10122)

78.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Kulp İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10123)

79.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Hazro İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10124)

80.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Merkez İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10125)

81.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Silvan İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10126)

82.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Lice İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10127)

83.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Çınar İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10128)

84.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Çüngüş İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10129)

85.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Dicle İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10130)

86.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Eğil İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10131)

87.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Ergani İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10132)

88.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Hani İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10133)

89. - İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın, bürokrat atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10134)

90. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, İzmir'in Depremselliği Projesi kapsamında sağlık tesislerinin güçlendirilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10136)

91. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Sincan Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10137)

92. - İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın, bürokrat atamalarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/10193)

93. - İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın, bürokrat atamalarına ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/10195)

94.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Kocaköy İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10198)

95. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Adıyaman İlindeki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/10662)

96. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Aksaray İlindeki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/10663)

97. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Amasya İlindeki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/10664)

98. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Erzurum İlindeki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/10665)

99. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Siirt İlindeki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/10666)

100. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Şırnak İlindeki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/10667)

101. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Rize İlindeki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/10668)

102. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Adıyaman'ın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10770)

103. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Adıyaman'ın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10771)

104. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Adıyaman'ın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10772)

105. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Adıyaman'ın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10773)

106. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Adıyaman'ın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10774)

107. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Adıyaman'ın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10775)

108. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Adıyaman'ın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10776)

109. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Adıyaman'ın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10777)

110. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Adıyaman'ın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10778)

111. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Adıyaman'ın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10779)

112. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Adıyaman'ın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10780)

113. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Adıyaman'ın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10781)

114. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Adıyaman'ın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10782)

115. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Adıyaman'ın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10783)

116. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Adıyaman'ın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10784)

117. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Adıyaman'ın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10785)

118. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Adıyaman'ın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10786)

119. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Adıyaman'ın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10787)

120. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10788)

121. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10789)

122. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10790)

123. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10791)

124. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10792)

125. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10793)

126. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10794)

127. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10795)

128. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10796)

129. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10797)

130. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10798)

131. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10799)

132. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10800)

133. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10801)

134. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10802)

135. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10803)

136. - Mersin Milletvekili Şefik ZENGİN'in, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi sekreteri hakkındaki bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10832)

137.                - Zonguldak Milletvekili Harun AKIN'ın, Zonguldak'ta yatırım ve istihdamın teşvik edilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10833)

138. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, organizasyonlar için yapılan hizmet alımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10834)

139. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, İzmir'de meydana gelen depremlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10837)

140. - İstanbul Milletvekili Halil AKYÜZ'ün, İstanbul'da yapılacak bir yatırıma ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10839)

141. - Ankara Milletvekili Zekeriya AKINCI'nın, Keçiören Belediyesiyle ilgili bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10852)

142. - İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, bazı büyükşehir belediyelerinin topladıkları atıklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10854)

143. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya'daki sit alanlarının korunmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10857)

144. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya-Karaveliler-Kocain Mağarasının korunmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10858)

145. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz KETENCİ'nin, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yaptığı bir yatırım anlaşmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10859)

146. - Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, Yalova-Çiftlikköy-Taşköprü Belediyesi hakkındaki bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10860)

147.                - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, yeşil kartlılara ortopedik tıbbi cihazların verilmemesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10873)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

28 Aralık 2005 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, kredi kartı sorunuyla ilgili söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman'a aittir.

Buyurun Sayın Akman. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, ödenmesi gecikmiş olan kredi kartı borçlarına uygulanan yüksek temerrüt faizlerinden dolayı kullanıcıların karşılaştıkları sorunlar ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son günlerin en önemli problemlerinden biri olarak kamuoyunda konuşulmaya başlanan kredi kartı sorunuyla ilgili olarak gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hayatımızda köklü değişikliklere neden olan teknoloji, sağladığı kolaylıklarla hayatımızın her alanını etkilerken, kendi kurallarını da oluşturmakta ve bu oluşum içinde insanları kontrol altına almaktadır. Birçok yenilik, bizim istem ve onayımıza bağlı olmadan hayatımıza girerken, bazı zamanlarda bu yenikliklerin faydasının mı yoksa zararının mı daha çok olduğuna karar vermekte güçlük çekmekteyiz.

Hızla gelişen teknolojik araçların kullanılmasıyla oluşan yeni kültürü hazmedememek ve buna ilişkin alışma dönemleri geçiriyor olmak, kredi kartları kullanımında görüldüğü gibi, cep telefonları, bilişim ve internet teknolojisinin kullanımında da karşımıza çıkmaktadır. Bu gelişen teknolojinin hukukunun da paralel hızla gelişmesi, gerek ekonomik gerekse sosyal hayatımız açısından büyük önem arz etmektedir.

Son üç yılda ülkemiz ekonomisinin iyi yolda olması herkes tarafından takdir edilmektedir. Bu ekonomik gelişmeye paralel olarak satıcılarımızın da taksit sayısını artırması, ekonomiye bir canlılık kazandırmaktadır. Ancak, hesabını iyi yapmayan vatandaşın çok sayıda kredi kartıyla taksitli ve yüksek oranda harcama yaptığı da görülmektedir. Satıcıların, falan kredi kartını kullanırsanız, ilave şu kadar taksit sağlanır gibi kampanyaları kredi kartı kullanımını iyice artırmıştır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; son yıllarda ülkemizde kredi kartı kullanımında büyük bir artış olduğu gözlemlenmektedir. Türkiye Bankalar Birliğinin son verilerine göre kredi kartı sayısının 29 263 906 olduğu ve bu kredi kartlarını kullanan vatandaşların sayısının ise 15 000 000 civarında olduğu tespit edilmiştir. Ancak, çok geniş bir yelpaze içerisinde kullanım alanı bulan kredi kartlarını kimi vatandaşlarımızın yarar ve zarar hesabını iyi yapmadan kullanması, mağduriyetlerin oluşmasına neden olmaktadır. Yine aynı verilere göre, bankaların toplam kart alacağı olan 16 katrilyon 65 trilyon 836 milyar liranın 1 katrilyon 287 trilyon 135 milyar lirası idarî ve kanunî toplamı içeren tahsili gecikmiş alacak tutarı olarak ifade edilmiştir. Tahsili gecikmiş alacakların toplama oranı ise yüzde 7,5 seviyesindedir. Bu oran, tümüne bakıldığında, küçük gibi görülebilir. Ancak, kredi kartı sorunu yaşayan vatandaşların bir kısır döngü içerisinde oldukları, bir kredi kartı borcunu kapatmak için başka bir kredi kartı çıkarma yolunu seçtikleri, hatta, daha fazla aynı durumu tekrarlayıp bir çıkmaz içerisine girdiklerine yönelik basında da sıkça haberler çıkmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak Dilekçe Komisyonumuza da çok sayıda başvuru yapılmaktadır. Birkaç gün evvel gelen bir başvuru ise durumu açıkça ortaya koymaktadır. Memur olarak görev yapan bir karı-koca 2 vatandaşımız, kredi kartı borçlarını kapatabilmek için başka kredi aldıklarını ve bu kısır döngü neticesinde kredi kartlarının adedinin 15'i bulduğunu ifade etmektedirler. Buna benzer örnekleri hemen hemen herkesin çevresinde görmek mümkündür.

Her an bir kredi kartı problemiyle karşı karşıya kalabiliriz değerli arkadaşlar. Bankaların tahsili gecikmiş alacaklarının oranının yüzde 7,5'lardan bir anda çok daha yüksek seviyelere de çıkması muhtemeldir. İşçinin, köylünün, memurun, çalışanın, hatta işsiz durumda bulunan vatandaşlarımızın cüzdanlarında yerini alan kredi kartları, maaş ve para çekme gibi işlemlerde kullanılarak kolaylık sağlarken, son günlerde, kolaylıklarından çok getirdiği faiz yükü konuşulmaktadır. Kart veren bankalar, kart sahibi müşterisine tanıdığı süre içerisinde ödenmeyen harcama bedelini kredilendirmesi karşılığı doğal olarak faiz talep etmektedir. Ancak, sözleşme yapılırken çoğu zaman faiz oranını bile bilmeyen kart sahibi tüketici, borcunu zamanında ödeyemeyince bankanın harç ve masraflarından başka yüzde 270 ile yüzde 320'lere varan oranda faiz talebiyle karşı karşıya kalmakta ve örneğin, 500 000 000 lira borcu için bir yıl sonra 3-4 milyar lira ödeme zorunda kalabilmektedir. Bu şikâyetlerin temelinde ise, bankanın, ödenmeyen borç ve kararlaştırılan sözleşmeye ayrıca temerrüt faizi uygulaması neden olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, yükselen kredi kartı borcunu ödeyemeyen vatandaşların hayatı tam bir drama dönüşmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim; konuşmanızı, lütfen, tamamlayın.

YAHYA AKMAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Vatandaş kart borcunu ödemek için, evini, arabasını, arsasını satmakta, borçlanmakta, hatta göç etmek zorunda kalmaktadır.

Ülkemizde kredi kartı kullanma bilincinin gelişmemiş düzeyde olması, o ay yaptığı harcamaları ay sonunda ödediği takdirde hiç faiz ödemeyecek olan vatandaşın, asgarî ödeme yapmak suretiyle, yaklaşık 1 milyar lira civarındaki borcunu 38 ayda ödeyebilecek duruma gelmesine de neden olmaktadır. Bu arada, bankalar, tüketicinin başka kredi kartları olduğunu bilseler bile, kredi kartı var olan vatandaşa bir daha kredi kartı vermekten de çekinmemektedirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; modern bir ödeme aracı olan kredi kartı, bazen borçlanmanın kolay bir yolu olarak algılanmakta ve üzücü sonuçlara da neden olabilmektedir. Bu nedenle, tüketicileri, kredi kartlarıyla, ödeme güçlerinin dışında borçlanarak tüketim yapmamaları konusunda dikkatli olmaya davet ediyorum.

Her şeye rağmen, teknolojik gelişmelerin getireceği kolaylıklardan yararlanmalıyız. Bu, ülkemizin gelişmesi için de önemlidir; ancak, bu teknolojik yeniliklerin getirebileceği sorunlar için de, kullanıcının en iyi şekilde bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi de bir zorunluluk arz etmektedir.

İlgili ihtisas komisyonu gündeminde bulunan Kredi Kartı Yasa Tasarısı, mağdur durumda olan vatandaşlarımız tarafından umutla beklenmektedir. Sektörün sağlıklı gelişimi için, tarafların hak ve yükümlülüklerinin belirlendiği, kartların kullanımına ilişkin genel şartların hüküm altına alınacağı bir tasarı, sorunların ortadan kaldırılmasına yönelik atılmış büyük bir adım olacaktır.

Birçok yenilik getiren tasarıyla, faize faiz uygulamasının kesin biçimde önlenmesini, kişilere birden fazla ya da gelirlerini aşan limitlerde kredi kartı verilmesinin önüne geçilmesini ve yoğun şekilde kullanılan kredi kartlarına sınırlamalar getirilecek olmasını olumlu bir gelişme olarak görüyorum; ancak, tasarının, şu ana kadar oluşmuş mağduriyetlerle ilgili bazı düzenlemeler getirmesi de gerekmektedir.

Örneğin, birikmiş kredi kartı faizlerine yeni bir yapılandırma getirilmesi düşünülmelidir. Bu düzenlemenin, halen takipte olan tüm alacakları kapsaması gerekmekle birlikte, hiçbir suretle, kredi kartı borçlarının silineceği gibi de, bu olay, algılanmamalıdır. Yapılacak düzenlemeyle, vatandaşın şikâyetçi olduğu ve genelde bankaların tektaraflı düzenleyip müşterinin sadece imzaladığı sözleşmenin daha kısa, anlaşılır ve içeriği müşterice bilinecek  bir hale getirilmesi de gerekmektedir. Yine, haksız rekabeti önleyici hükümlerin de bu kapsamda düşünülmesi, hulasa, bu işe bir standart getirilmesi gerekmektedir.

BAŞKAN - Sayın Akman, toparlar mısınız.

YAHYA AKMAN (Devamla) - Çağımızın ekonomik ve sosyal problemi olarak karşımıza çıkan kredi kartı probleminin en kısa zamanda ve makul bir şekilde çözüleceği ümidiyle, yaklaşmakta olan yeni yılınızı tebrik ediyor, yine, yaklaşmakta olan kurban bayramının huzur içerisinde geçmesini hepiniz için temenni ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Akman.

Gündemdışı ikinci söz, yurt dışındaki Türk işçilerinin durumuyla ilgili raporu hakkında bilgi vermek üzere, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Rıza Gülçiçek'e aittir.

Buyurun Sayın Gülçiçek.

2.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, yurt dışında çalışan Türk işçilerinin durumuyla ilgili hazırladığı rapora  ilişkin gündemdışı konuşması

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; "yurt dışında yaşayan Türk işçilerin durumu" başlıklı raporum hakkında, siz değerli milletvekillerini bilgilendirmek amacıyla gündemdışı söz almış bulunmaktayım. Bu konuşma olanağını bana sunan Sayın Başkana teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi ve AK Parti Grupları milletvekilleri olarak ortaklaşa verdiğimiz önergelerle oluşan yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan komisyon, kapsamlı bir çalışma sonucunda çok önemli bir rapor hazırladı. Cumhuriyet Halk Partisi üyelerinin katılmadığı yurtdışı gezisinde yurttaşlarımızla görüşmeler yapılarak sorunlar tespit edildi. Komisyon sürecinde, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, akademisyenler ve ilgili kamu kuruluşlarında toplam 71 kişinin bilgisine başvuruldu. Komisyon, raporunu tamamlayarak, yasal süre içerisinde, 14.10.2003 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sundu.

Değerli arkadaşlarım, ancak, özellikle belirtmek istiyorum ki, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının çözümüne katkı sağlamak amacıyla hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan rapor, her zamanki gibi rafa kaldırıldı. Vatandaşlarımızın sorunlarını çözmeye yönelik bu rapordaki hiçbir konu, şu ana kadar, maalesef, hükümet tarafından gündeme alınmamış, çözüme yönelik bir çalışma yapılmadığı gibi, yurttaşlarımızın sorunları da artmaya başlamıştır; yurttaşlarımız yine hayal kırıklığına uğramışlardır.

Değerli arkadaşlarım, hazırlanın bu rapor, şu ana kadar, yurt dışındaki temsilciliklerimize ve ilgili kurum ve kuruluşlarına dahi gönderilmemiştir. Bunu anlamakta gerçekten zorluk çekiyorum.

Değerli arkadaşlarım, onların sorunlarını çözmek yerine, Sayın Başbakan dahil, yetkililer bol bol öğüt veriyorlar.

1960'lı yıllardan beri yurt dışında yaşamaya başlayan yurttaşlarımızın sayısı bugün 5 000 000'a ulaşmıştır. Bu yurttaşlarımız günümüze kadar iktidarlar tarafından döviz makinesi olarak görüldüler, Avrupa'daki yurttaşlarımızın Türkiye için önemli bir potansiyel olduğunu hâlâ kavrayamadılar. Yıllarca, yurttaşlarımızın gönderdikleri dövizlerle kapatılan bütçe açığı ve Avrupa ile Türkiye arasındaki oluşturdukları köprü görevleri dikkate alınmamıştır.

Değerli arkadaşlarım, yurttaşlarımız bu ilgisizlik sonucu yasadışı birçok örgütün kucağına itildiler.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; kısa bir zaman önce, gece yarısı operasyonuyla, yurt dışındaki işçilerimizin Türkiye'de emekli olmak için yatırdıkları günlük döviz miktarı 2 dolardan 5 dolara yükseltildi; toplumsal muhalefet sonucunda hatadan dönülerek 5 dolar 3,5 dolara düşürüldü ve bu, kısmî de olsa sevindirici bir olaydır.

Değerli arkadaşlarım, Federal Almanya Cumhurbaşkanı Sayın Köhler yaptığı bir açıklamada "100 çalışan 40 emekliyi finanse ediyor. 2030 yılında bu rakamlar ikiye katlanacak. O zaman, 50 çalışan 40 emekliyi finanse edecek. Şu anda Avrupa ortalamasına göre 7 çalışan 1 emekliyi finanse ediyor, 2050 yılında 1,5 çalışan 1 emekliyi finanse edecek." Gazete kupüründe Sayın Cumhurbaşkanı şunu söylüyor: "Göç olmazsa yarıya düşeriz" diyor.

Değerli arkadaşlarım, ileriki yıllarda Avrupa'nın göçe gereksinimi olacağı, Federal Almanya Cumhurbaşkanı ve diğer Avrupalı yetkililerin açıklamalarında açıkça görülmektedir. Avrupa'nın nüfusu yaşlanıyor. Bunun için, hükümet, Türk işçilerinin çocukları ve genç nüfusun eğitimi konusunda, zaman geçirmeden gerekli tedbirleri olarak, ilgili ülkeler nezdinde girişimlerde bulunmalıdır. Avrupa, vasıfsız işgücü üretmiyor.

Değerli arkadaşlarım, şu anda, Avrupa'nın beyin göçüne ihtiyacı vardır. Bu boşluk, üzülerek söylüyorum ki, Türk işçileri tarafından değil, Pakistan ve Hindistan tarafından dolduruluyor. Bugün, Avrupa Birliği ülkelerinde, işsizlik, ortalama yüzde 10 iken Türk işçileri arasında yüzde 25 olması düşündürücüdür.

Değerli arkadaşlarım, AB süreci, ülkemizin veya yurttaşlarımızın öncelikleri ve çekingeleri göz önünde bulundurularak sürdürülmelidir. Bilindiği gibi, yurt dışındaki işçilerimizin sorunlarına benzer sorunlar yaşayan Polonya, İtalya, Yunanistan, Portekiz, İspanya gibi ülkelerin vatandaşları, bu ülkelerin AB'ye katılmalarından sonra sorunlarına çözüm bulmuşlardır; fakat, Türk vatandaşlarımızın sorunları, çözülmek yerine artarak devam ediyor.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; üyesi bulunduğum Avrupa Konseyi Göç ve Mülteciler Komisyonu tarafından…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı, lütfen, tamamlayın.

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (Devamla) - ...Türk işçilerinin sosyal entegrasyonu, emeklilik hakları ve genel olarak sosyal raporun hazırlanması için, Avrupa Konseyi Göç ve Parlamenter Meclisinin girişimde bulunması, Türkiye ve Türk işçileri için önemli bir gelişmedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu raporu hazırlayarak, 8 Aralık 2005 tarihinde Paris'te yapılan Avrupa Konseyi Göç ve Mülteciler Komitesi toplantısında sundum. Fransız Ulusal Araştırma Merkezi ve Strasbourg Üniversitesinde Türk araştırmaları konusunda öğretim görevlisi olan Sayın Stephane De Tapia ile İngiliz, Alman, İsveç, Norveç, Danimarka ve Fransa milletvekilleri, rapor üzerinde olumlu görüş belirttiler. Bu rapor, 23-27 Ocak 2006 tarihinde Strasbourg'da yapılacak olan Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Göç ve Mülteciler ve Nüfus Komisyonu toplantısında Almanya'dan katılan uzmanlarla tekrar değerlendirdikten sonra, Şubat 2006'de, Brüksel'de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı uzmanlarının katılımıyla Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Göç, Mülteciler ve Nüfus Komisyonu toplantısında tekrar ele alınacaktır. Hazırlamış bulunduğum rapor, 26 Mayıs 2006 tarihinde Moskova'daki toplantıda tekrar ele alınacaktır. Bu sunumu yapmadan önce, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve konuyla ilgili kurum ve kuruluşlardan görüş alarak, raporu, işçilerimizin sorunlarının çözümüne yönelik bir konuma getirmek için gerekli girişimlerde bulunacağım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, tüm ulusumuzun yeni yılını ve kurban bayramlarını kutluyor; saygı ve selamlarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Gülçiçek.

Gündemdışı üçüncü söz, Mehmet Âkif Ersoy'un vefatının 69 uncu yıldönümü münasebetiyle söz isteyen, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'ya aittir.

Buyurun Sayın Uzunkaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Bir alkış da benden, Mehmet Âkif Ersoy bizim milletvekilimizdi.

3.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Mehmet Âkif Ersoy'un ölümünün 69 uncu yılında, şairin edebiyatçı kişiliğine ve eserlerine ilişkin gündemdışı konuşması

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 27 Aralık 1936 tarihinde ebediyete irtihal eden merhum Mehmet Âkif'i, bu Meclisin bir üyesi, millî şairimiz, İstiklal Marşımızın şairi, Safahat mübdii olan bu büyük şairi, ölümü vesilesiyle, onun aziz hatıralarını himaye sadedinde gündemdışı aldığım bu konuşmayla, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor, merhuma Cenabı Hak'tan sonsuz rahmet niyaz ediyorum.

Esasen, bugün, ben, tabiî, Sayın Kültür Bakanımızın yurt dışında olduğunu biliyorum; ama, bugün, temenni ederdim ki, keşke, Kültür Bakanımız yoksa Millî Eğitim Bakanımız gündemdışı bir konuşmayla, Âkif üzerine yapacağı bir konuşmayla, grupların da üzerinde konuşabileceği bir zeminde, bu Yüce Parlamentoda, 1920'nin 23 Nisanında küşat edilen Meclisin ilk azalarından olan Burdur Mebusu Mehmet Âkif Ersoy'u burada daha geniş kapsamlı anabilmiş olsaydık. Bu temennimi, bir eleştiri sadedinde de, Değerli Bakanlarıma iletilmesi temennisiyle dile getiriyorum. Aslında, bugün, mutlaka, Âkif, bu Parlamentoda, farklı bir şekilde anılabilmeliydi. Dün mümkün değildi; malum, bir bütçe müzakeresi vardı. Dünkü programlara, bir önceki gecenin yoğunluğu içerisinde, birçok milletvekili arkadaşımızın katılamaması da tabiîydi; ama, bugün, böyle bir zeminin oluşturulması kanaatimce mümkündü.

Ben, bu arada, Âkif merhumu rahmetle yâd ederken, özellikle İstiklal Marşının yazıldığı bir mekân olan ve Meclisin bir azası olarak, Ankara'ya teşrif ettiklerinde ikamet ettikleri Tacettin Dergâhı ve çevresinde, o hazîresinde bulunan diğer kabir ve o mekânla alakalı birkısım değerlendirmeleri, aziz hatırasına sahip olunma amacıyla dile getirmeyi daha çok tercih ediyorum; çünkü, konu çok geniş. Âkif üzerine, belki, bugüne kadar da, birçok doktoralar yapılmış, ilmî çalışmalar yapılmış; hatta, iki gün önce, basından öğrendiğimiz kadarıyla, Kahire Üniversitesinde Mehmet Âkif kürsüsü kuruldu. Biz, buradan da, kadirşinas Mısır halkına, orada 1926 ile 1936 arası, on yılı aşkın hocalığı döneminde, onun adına bir kürsü açan ilgili üniversitenin senatosuna, yönetimine de, Yüce Parlamentonun bir azası, üyesi olarak, İlk Meclisin üyesi ve İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Âkif'in hatırasını yaşattıkları için minnet ve şükran duygularımı da buradan iletmek istiyorum.  Bu arada, bir minnet duygumu da, daha önceki dönemlerde, Burdur'da kurulması muhtemel bir üniversite olursa, adı, mutlaka, Mehmet Âkif olmalıdır arzumuzu, başta, Burdur'un çok değerli milletvekilleri olmak üzere, Burdur halkının yakinen takip ettiğini biliyorum. Geçtiğimiz günlerde komisyonumuzda kabul edilen ve bugünlerde de Yüce Parlamentoya gelip kanunlaşacağını beklediğimiz 15 üniversite arasında yer alan Burdur Mehmet Âkif üniversitesinin de, şimdiden, ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Adının böylece yâd edilmiş, ettirilmiş olması da bir başka sevinç ve mutluluk vesilesidir; çünkü, biz, bu gibi mefahirlerimizi, tarihî değerlerimizi, özellikle Mehmet Âkifimizi, sadece İstiklal Marşıyla hatırlayan değil, tüm değerleriyle, birikimleriyle hatırlayan bir toplum olmak zorundayız; çünkü, vefa da, saygı da bunu gerektirmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu bağlamda bir diğer hususu da, burada, sizlerle paylaşmak istiyorum. Tabiî, toplum, ciddî bir kültür erozyonuna uğruyor. Biraz sonra atfedeceğim, üzerinde duracağım bir iki husus var. Ben, bu Safahat'ı, sadece görüntü olarak huzurlarınıza getirmedim. Hepinizin bildiği, 14 000 mısradan oluşmuş Safahat; takriben 14 000, belki rakam olarak küsuratı var, 2 000 civarında da Safahat'a alınmayan mısraı var Âkif'in; yani, takriben 15 000 küsur mısra yazmış, şiirleriyle, Çanakkale başta olmak üzere bütün millî mücadeleyi destanlaştırmış. 17 Şubat 1921'de, o soğuk Ankara günlerinde, Tacettin Dergâhındayken, kendisi, bir ödül konulduğu için, bir millî marş yazılması konusunda, o büyük tevazuu gereği, bu ödül konulan yarışmaya girmemiş; ancak, arkadaşlarının ricasıyla, yahu, mutlaka sen buna girmek zorundasın ısrarıyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Zaman ne erken bitiyor Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı tamamlayın.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Dolayısıyla, millî marşı 17 Şubat 1921'de yazdığı Tacettin Dergâhı ve 12 Mart 1921'de birkaç kez ayakta okunup alkışlanan, bizzat Hamdullah Suphi Tanrıöver'in gür sedasıyla okuyup, Meclis Başkanı olarak Mustafa Kemal başta olmak üzere ayakta alkışlanan ve kabul edilen millî marşla ilgili, 1936 yılında Mısır'dan döndüğü zaman bir dostu "üstat, yeni bir millî marş yazar mıydınız…" Yani, acaba metninde, ifadesinde bir nakisa görmek açısıyla… O millî Mücadelenin acısını çekmiş Büyük Şair "Allah, bu millete, yeni bir İstiklal Marşı yazma sıkıntısını yaşatmasın ve göstermesin" diyor. Bunun ne kadar büyük sıkıntı ve elemlerle yüklü bir dönem olduğunu, Âkif'in, 1873'te İstanbul'da başlayan ve yine, 1936'da İstanbul'da noktalanan 63 yıllık hayatı içerisinde verdiği mücadeleleri -ki, on yılını vatan cüda olarak yaşamış- İstiklal Marşında zikrettiği, ülkeden uzak bir diyarda yaşamış ve bir dostunun ifadesiyle "üstat, vatan hasreti çektiniz mi" sualine gözleri yaşlanarak "hasret ne demek, tam on yıl bu topraklardan uzak kalmak, canım kadar aziz bildiğim topraklardan uzak bir diyarda yaşamak" diyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim, burada, özellikle bir iki hususu sizlerle paylaşma arzum var; onlardan birisi şudur: İstiklal Marşımız, millî bir marş olarak, bugün, yarın ve bu devlet var olduğu müddetçe, inşallah, bayrağımızın göndere çekildiği her resmî merasimde mutlaka okunacak, saygıyla okunacak ve saygıyla izlenecektir. Ancak, ben, bu arada, dilinden ve kültüründen yozlaşmaksızın Safahat'ı anlayacak, Mustafa Kemal'in Nutkunu anlayabilecek gençlerin de yetiştirilmesinin gereğine inanıyorum. Ciddî bir kültür ve dil erozyonunun bu millette bir hadise olarak yaşandığını, hatta üzülerek ifade edeyim, bazen bendenizin de Parlamentoda Safahat diliyle, bir anlamda, Nutkun bazı kelimelerini kullandığım yerde çok değerli bazı parlamenter arkadaşlarım "yahu ne söylüyorsun, lügat mı lazım, sözlük mü lazım" dediklerini üzülerek görüyorum. Belki, bunların birçoğu espridir; ama, bir gerçek var ortada, ciddî olarak, biz, asrın başındaki değerimiz ve kültürümüzden ciddî anlamda uzaklaşıyoruz.

Değerli arkadaşlar, Taceddin Dergâhının bizim için çok önemli bir pozisyonu var. Nedir; Mustafa Kemal'in Millî Mücadeleyi başlattığı, dünkü tarih itibariyle, yine, Ankara'ya geldiği, Millî Mücadelenin Meclisiyle taçlaştığı Ankara'da Taceddin Dergâhı Mehmet Âkif Ersoy'un ikamethanesi olmuştur. Ona bir dergâh olarak değil, artık Mehmet Âkif'in ikamet ettiği ve millî marşımız olan İstiklal Marşının yazıldığı bir mekân olarak bakmak zorundayız. 1974 yıllarında Ordinaryüs Profesör İhsan Doğramacı…

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, toparlar mısınız…

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkanım, toparlıyorum, bitiriyorum.

…Hacettepe Rektörü olarak buranın restore edilmesiyle alakalı ciddî bir gayret göstermiştir; kendisine şükran duygularımı ifade ediyorum. Ancak, ne garip tecellidir ki, maalesef, o günden bu güne, Taceddin Dergâhı ve hemen aynı civarda bulunan Karacabey Camii ve hazîresi takriben 20 dönümlük mekân üzerinde istenmeyen birkısım görüntüler meydana gelmiş. Gariptir, ben, bu eleştirimi sadece burayla ilgili değil, İstanbul'da Ali Kuşçu'nun -geçtiğimiz yıl Ali Kuşçu yılı ilan edilmiştir- perişan olan Mısır'dan ve Pakistan'dan gelen birkısım âlimlerle, Amerika'dan gelen bir iki araştırmacının Ali Kuşçu'yla ilgili kabrini gelip ziyaret ettiklerinde gördükleri o tabloda âdeta küçük dillerini yutmuşlar; çünkü, diyorlar ki, Ali Kuşçu gibi bir insanın kabri bu halde mi olmalıydı?

Şimdi, biz, soruyoruz, Millî Marşımızın yazıldığı mekân böyle mi olmalıydı?! O bütünlük içerisinde kocaman bir bina, kalp damar cerrahisiyle ilgili bir bina…  Elimde bir yığın belge var, belediyelerimizin çalışmaları var.  Burada farklı farklı kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurullarının verdiği kararlar var. Kalp damar cerrahisine ait 11 katlık bir bina orada tesis edilmiş. Kararlar var, mahkeme kararları var, kurul kararları var; yıkılması isteniyor, güya 2 katı yıkılmış; ama, ne gariptir ki, bize bilimi öğreten, doğruyu yapmamızı isteyen kurumlarımız olan, hakikaten ilim müesseselerimiz olan üniversitelerimiz, hem kaçak inşaat yapma hem de kararlara rağmen onları yıkmama gibi bir farklı anlayışın da şampiyonluğuna soyundular.

Ben, buradan, Kültür Bakanlığının yetkilileriyle…

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, lütfen, tamamlayın.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum; affınıza sığınarak, müsamahanıza sığınarak sözlerimi toparlıyorum.

BAŞKAN - Lütfen, tamamlayın. 

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu alanın mutlaka yapısına uygun, Altındağ Belediyemizin bugünlerde, hatta dünkü yaptıkları birkısım görüşmeyle, buraya yeni bir düzenleme, ciddî bir park düzenlemesi, Âkif'le ilgili belki o döneme ait bazı değerleri de ifade edebilecek bazı çalışmaların yapıldığını yakinen biliyorum; ancak, şunu söylemek gerekir ki, gravürlerle süslenebilecek 18 dönümlük bir alanın çevresi içinde müzelerin yapılması, oradaki devasa binanın, bir hastane binasının meydana getirdiği çirkin görüntüyü yok etmeye kâfi gelmiyor.

Bu konuda hem Büyükşehir Belediyesini hem de bu kararları yerine getirmeyen Hacettepe Üniversitesinin bugünkü yönetimini ve bugün bununla ilgili olan hükümetimizin değerli azalarının, Âkif'in adına bir üniversitenin kurulduğu bir dönemde bir üniversiteyle tacize uğrayan Taceddin Dergâhının içinde bulunduğu ahvalden kurtarılması gerektiğini, Yüce Parlamentonun bir üyesi olan Mehmet Âkif'e bir saygının gereği olarak da sahiplenilmesi gereken bir husus olduğunu düşünüyorum.

Merhum Âkifimizi rahmetle yâd ediyor, sevenlerine saygı duyuyor; yeni yılımızın ve yaklaşan kurban bayramımızın da milletimize hayırlı olması temennisiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Uzunkaya.

Başkanlık Divanı olarak biz de merhum Âkif'i rahmetle anıyoruz.

Gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Töre ve namus cinayetleri ile kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılması amacıyla kurulan (10/148, 182, 187, 284, 285) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- (10/148, 182, 187, 284, 285) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/950)

                        23.12.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Töre ve namus cinayetleri ile kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/148,182,187,284,285) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu;

11.10.2005 tarihinde göreve başlamıştır. Anayasa ve İçtüzük gereği kendisine verilen üç aylık süre içerisinde çalışmalarını tamamlayamayan Komisyonumuz 11 Ocak 2006 tarihinden itibaren bir aylık eksüre istenmesine karar vermiştir.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

     Fatma Şahin

       Komisyon Başkanı

        Gaziantep

BAŞKAN - İçtüzüğün 105 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir" hükmü gereğince, Komisyona bir aylık eksüre verilmiştir.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş 2 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

2.- Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın Meksika'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/951)

                        26.12.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ'ın, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 6-10 Aralık 2005 tarihlerinde Meksika'ya yaptığı resmî ziyarete Ağrı Milletvekili Mehmet Kerim Yıldız'ın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Recep Tayyip Erdoğan

         Başbakan

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

3.- Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un İngiltere'ye yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/952)

      27.12.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 15-17 Kasım 2005 tarihlerinde İngiltere'ye yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Recep Tayyip Erdoğan

         Başbakan

Liste:

Ayhan Zeynep Tekin (Börü)                                                     (Adana)

Muzaffer Gülyurt                                                   (Erzurum)

Hüseyin Besli                                 (İstanbul)

Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu                                          (Muğla)

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun  bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

IV.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

        No:177                Tarihi: 28.12.2005

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 7 nci sırasında yer alan 1018 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 5 inci sırasına, 321 inci sırasında yer alan 1053 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 6 ncı sırasına, 265 inci sırasında yer alan 1000 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 317 nci sırasında yer alan 1048 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 8 inci sırasına, 320 nci sırasında yer alan 1051 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 9 uncu sırasına, 318 inci sırasında yer alan 1049 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 10 uncu sırasına, 309 uncu sırasında yer alan 1039 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 11 inci sırasına alınmasının; Genel Kurulun 29.12.2005 Perşembe günü saat 13.00'te toplanmasının ve 28.12.2005 Çarşamba günkü birleşimde gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 11 inci sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin, perşembe günkü birleşimde ise 1039 sıra sayılı kanun tasarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

Bülent Arınç

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı

 

 

 

Faruk Çelik

Kemal Anadol

Ömer Abuşoğlu

 

AK Parti Grubu

CHP Grubu

Anavatan Partisi Grubu

 

Başkanvekili

Başkanvekili

Başkanvekili

BAŞKAN - Danışma Kurulu önerisini dinledik.

Şimdi, önerinin aleyhinde, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan söz istemiştir.

Buyurun Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Danışma Kurulu önerisi aleyhinde söz aldım. Şunun için söz aldım: Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bizim öncelikli görevlerimizin başında olanı elbette yasama faaliyetlerinde bulunmak. Ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, en az bunun kadar önemli olan bir başka görevimiz de var, denetim görevi. Ancak, ne yazıktır ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, özellikle 22 nci Dönem Parlamentosu olarak denetim noktasında bu görevimizi çok iyi yerine getirdiğimizi ifade etmekte zorluk çekiyorum.

Gelen Danışma Kurulu önerilerinin hemen hemen tamamında, bu hafta sözlü sorular ile denetim konularının görüşülmeyerek, şu şu şu kanunların görüşülmesi… Elbette, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, toplumun ihtiyaç duyduğu noktalarda kanunlar çıkaracağız. Ancak, toplumun bizden bir diğer beklentisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak denetim görevinin de çok iyi bir şekilde yerine getirilmesidir.

Şimdi, bu denetim görevinden ne anlıyoruz; denetim görevinden, yazılı soru önergeleri, sözlü soru önergeleri, araştırma komisyonları gibi çok çeşitli alanlarda Meclisin denetim görevi var ve biz bu denetim görevini, maalesef, hakkıyla yerine getiremiyoruz. Şimdi, bunun çeşitli örneklerini sizlere vermeye çalışacağım. Biliyorsunuz, dün, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, 2006 malî yılı bütçesini görüştük ve o bütçe vesilesiyle bu kürsüden çok şeyler söylendi; ancak, ben, şimdi, dün o söylenenlerin ne kadar doğru, ne kadar gerçek olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum ve dün, Sayın Başbakan, tarımla ilgili olarak, Türkiye'de, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı döneminde çok büyük hizmetlere imza attıklarını, tarıma görülmemiş ölçüde desteklerde bulunulduğunu ifade etti. Benim bir soru önergem, Tarım ve Köyişleri Bakanımızın cevabı; burada rakamları sizlere vermek istiyorum. 2000 yılında, tarımda yapılan destek 3,6 milyar dolar; 1998 yılında, 6,6 milyar dolar; şimdi, övünülen bu dönemde, 2004 yılının resmî rakamını veriyorum; 2,5 milyar dolar. 1998'de 6,6 milyar dolar nerede, 1999'da 5,3 milyar dolar nerede, 2004'te 2,5 milyar dolar nerede.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin seçim beyannamesi elimde. 2002 seçim yılında, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı olarak hazırlanmış seçim beyannamesi. Burada şu söyleniyor tarımla ilgili olarak: Geçmiş iktidarı eleştirirken örnek veriyorlar, girdi fiyatları yükseliyor, ürün fiyatları düşüyor ve örnek veriyor, bakınız, diyor ki, 1998 yılında 2 kilogram buğday parasıyla 1 litre mazot alınırken, köylümüz bugün, 6 kilogram buğdayla 1 litre mazot alabiliyor. Bunu, Adalet ve Kalkınma Partisinin seçim beyannamesinde, geçmiş iktidarları eleştiri için söylüyorlar ve ben, şimdi soruyorum: 2005 yılında 6 kilogram buğdayla 1 litre mazot alınmayı eleştirirken, 2005 yılında 8 kilogram buğday satarak  1 litre mazot alınmaktadır ve yine, seçim beyannamesinde, devam ediyor "Türkiye'de tarım sektörünün gayri safî millî hâsıla içindeki payı yüzde 14'e gerilemiştir." Yani, yüzde 14'e gerilediğini eleştiriyor, yani biz iktidara gelirsek, bunu daha yukarıya çekeceğiz diyor; ancak, bugün, tarımın gayri safî millî hâsıla içerisindeki payı yüzde 11'lere düşmüştür değerli milletvekilleri. Yüzde 14'ü eleştirirken, bugün yüzde 11'e geldiğini sizin rakamlarınız ortaya koyuyor; ama, dün de, gelip, bu kürsüden, tarımın çok iyi olduğunu, vatandaşın memnun olduğunu nasıl ifade edebilirsiniz?! Bakınız, desteğin 1998 yılında gayri safî millî hâsılaya oranı -rakam, resmî rakam, Tarım Bakanlığının rakamı- 3,2; bugün 0,7.

Değerli milletvekilleri, gördüğünüz gibi, tarıma verilen desteğin üç yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde nerelere geldiği çok açık ve net bir şekilde ortadadır. Rakamlar burada… Hiç kimsenin, gelip, bu kürsüden rakamları yanlış bir şekilde milletin gözünün önüne sermesinin hiçbir anlam ve önemi yoktur.

Yine, Sayın Başbakan, benim bir soru önergeme ve değişik soru önergelerine verilen cevaplar ve 18 Ocakta yaptığı bir konuşma… Ben, geçen gün, bütçe görüşmesi sırasında, Sayın Bakana da sordum. Sayın Başbakan, 18 Ocakta, Ankara'da, basın ve televizyonun huzurunda, doğrudan gelir desteğinin ödenmeyen 6 000 000 liralarının 2005 Nisan ayı içerisinde ödeneceğini söyledi ve söz verdi. Ben, geçen gün burada bunu sorunca, Sayın Tarım Bakanımız dedi ki -aynen tutanaklardan okuyorum- "Sayın Başbakanımız ne zaman nerede bir söz vermiş ise onun arkasında durmuştur. (AK Parti sıralarından "bravo" sesleri ve alkışlar)"

Şimdi Tarım Bakanımıza sormak istiyorum: Ey Tarım Bakanımız, siz Tarım Bakanlığının web sitesinde, Sayın Başbakanın bu ifadelerinin yer aldığından haberiniz yok mu Sayın Bakanım? Ey milletvekillerim…

FARUK ÇELİK (Bursa) - Danışma Kurulu önerisi… Danışma Kurulu önerisi…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Geliyorum… Danışma Kurulu…

FARUK ÇELİK (Bursa) - Geliyorum diyorsunuz; ama, süre bitti.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Çelik, Danışma Kuruluna ben niye karşı çıktım? Danışma Kuruluna karşı çıkışımın sebebi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim görevini aksatmakta olduğumuzu ifade etmek için çıktım, onu söylüyorum.

Değerli milletvekillerimiz, özelleştirmelerden bahsedildi. Bakınız, 1994 yılında Telekomun özelleştirilmesiyle ilgili Anayasa Mahkemesine dava edenlerin isim listesi elimde. Oradan bakıyorum, okuyorum: Sayın Abdüllatif Şener, Sayın Salih Kapusuz, Sayın Abdullah Gül… Eğer, 1994 yılında Sayın Mümtaz Hocanın peşine takılıp gitmeseydiniz, Anayasa Mahkemesine bunu götürmeseydiniz, 94 yılında Telekom özelleştirilecek ve o günkü fiyatlarla 20 milyar dolara yüzde 49'unun satılabilme imkânı vardı. Türkiye'nin o günkü içborçlarının toplamı da 19,5 milyar dolardı. Eğer Telekom, o gün -sizlerin şu anda arasında bulunan milletvekillerinin de imzalarıyla- Anayasa Mahkemesine dava açılmamış olsaydı, bugün 175 milyar dolara ulaşan içborçlar olmayacaktı.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan dün burada dedi ki: "İşsizlik, hamdolsun, düşüyor." Geçen gün de söylemişti, o zaman "9,1" demişti Sayın Başbakan; dün geldi, burada 9,7… Ama, Sayın Başbakan bilmiyor. O rakam, eylül ayının rakamıdır. O rakam, tarımda istihdamın yüksek olduğu bir dönemin rakamıdır; ama, yıl sonunda o rakamın, işsizlik rakamının, yüzde 10'un üzerinde olacağını Sayın Başbakan da, bizzat, Türkiye İstatistik Kurumunun açıklayacağı rakamlarla görecektir. "İşsizlikle ilgili çok büyük başarılar elde ettik" diyen Sayın Başbakana soruyorum, 2002 yılında Türkiye'deki işsizlik rakamı 10,3, geçen sene, yine, 10,3; bu sene de yaklaşık o civarda olacak olan bir işsizlik rakamı. Hani işsizlik düşüyor? Dün, gelip, burada, milletin gözünün içine baka baka işsizliğin düştüğünü söyleyen Sayın Başbakandan, ben, ocak ayı içerisinde Türkiye'deki işsizlik rakamları açıklandıktan sonra gelip, bu kürsüden bir kez daha bu rakamı vermesini, kendisinden, özellikle istirham ediyorum.

Esnaflarla ilgili olarak… Esnaflar kan ağlıyor. Ben, buradan, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerine soruyorum; Sayın Kacır, sana da soruyorum. Pazar günü İstanbul'da Esnaf ve Sanatkârlar Odasının genel kurulu vardı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Vardı; ne oldu, ne oldu?.. AK Partili arkadaşların listesi kazandı.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan, siz konuşmanızı tamamlayın, lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, soruyorum Kacır'a, pazar günü, o kongrede, bir tek Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili var mıydı? Adana'da kongreye katıldım bir tek milletvekili var mıydı?

Şimdi, Şoförler ve Otomobilciler Federasyonunun genel kurulundan geliyorum. 5 000 kişi hıncahınç o salonu doldurmuştu; Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarından ne bir tek milletvekili ne bir tek bakan vardı orada Sayın Kacır. Eğer esnaf çok iyiyse, 5362 sayılı Kanun esnaf için çok faydalı bir kanunsa, bugün niçin o salona gelip de 5 000 kişinin huzurunda bir tek laf edemediniz.

TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Ne alakası var?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Alakası çok; gidemiyorsunuz esnafın toplantısına.

Geçen gün Beşinci Tarım Şûrası vardı; Beşinci Tarım Şûrasında bir tek milletvekili yoktu; gidemiyorsunuz… Çiftçiye, köylüye, esnafın bulunduğu hiçbir toplantıda yoksunuz.

TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Ben oradan geliyorum.

İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Milletvekili yoktu da, liste, hangi liste kazandı?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, yılbaşından beri 256 000 esnaf kepenk kapatmış, Türkiye'nin hiçbir döneminde görülmeyen bir rakam 256 000 rakamı.

İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Listeyi kim kazandı; kimin listesi kazandı, onu söyle.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Teşekkür edeyim…

İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Listeyi kim kazandı, kimin listesi kazandı; onu söyle, onu!

TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Esnafın halini ben biliyorum; biz oradan geliyoruz.

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) - Ümmet Bey, Denizli zirvesi yapıldı, neredeydiniz?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

Buyurun, teşekkürünüzü yapın efendim.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Sayın Salih Erdoğan oradan söylüyor…

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) - Denizli zirvesi yapıldı, neredeydin sen?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben, Türkiye'de, bak, Adana kongresine katıldım, Konya Esnaf ve Sanatkârlar Kongresine katıldım, İstanbul'a katıldım, dün Bakkallar ve Bayiler Federasyonu toplantısına katıldım; şimdi de 5 000 kişiye hitap ederek oradan geliyorum Sayın Erdoğan. Denizli'deki esnaf kongresinde bir tek AK Partili milletvekili orada da yoktu.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, söz soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmeleri ertelenmiştir.

2 nci sırada yer alan, Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı: 920)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

3 üncü sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

4 üncü sırada yer alan, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

5 inci sırayla alınan, Afyhonkarahisar Milletvekili Mahmut Koçak ve 4 Milletvekilinin, Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

5.- Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut Koçak ve 4 milletvekilinin, Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/607) (S.Sayısı: 1018) (x)

BAŞKAN - Hükümet ?..Burada.

Komisyon?..Burada.

Komisyon Raporu 1018 sıra sayı ile bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin üzerinde, gruplar adına söz isteği vardır.

İlk söz, Anavatan Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş'a ait.

Buyurun Sayın Sarıbaş.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ARDINA SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)- Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; Afyonkarahisar Milletvekilimiz Sayın Mahmut Koçak Bey ve 4 arkadaşı tarafından verilen ve Plan ve Bütçe Komisyonumuzdan geçen Gümrük Muhafaza Başmüdürlüğümüz ile Gümrükler Başmüdürlüğümüzün birleşmesiyle oluşan Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğünün tek kurum altında birleşmesinden dolayı Gümrük Muhafaza Başmüdürlüğü yapan 18 gümrük muhafaza başmüdürüne kadro bulunamamasından dolayı, o arkadaşlarımızın, Gümrük Müsteşarımızın yanında müşavir olarak kadro verilmesi kanunudur.

Değerli arkadaşlar, bunu daha evvel Köy Hizmetlerinde de yaptık, Köy Hizmetleri bölge müdürlerimizin de bakan müşaviri olarak atanmasına dair bir kanun buradan çıkarttığımızı hatırlıyorum. Kanun, geçici bir kanun; çünkü, bu arkadaşların, emeklilikleri doldukça bu kadrolar tekrar iptal edilecek. Dolayısıyla, bu arkadaşlarımızın da emekliliklerine -biraz önce hepsi karşıdaydı ama, şu an yoklar- herhalde çok kısa bir süre kalmış, çok kısa bir süre kaldığı için bu arkadaşlarımızın müşavir olarak değerlendirilmesi  ve emeklilikleri doldukça da kadrolarının iptali söz konusu.

Biz, Anavatan Partisi olarak bu kanunu destekliyoruz. Bu kanunu desteklerken şunu ifade etmek istiyorum: Müşavir olarak atanan arkadaşlarımızın illa da bir sandalyede oturması, hiçbir görev verilmemesi şeklinde bir anlayışı kabul etmediğimi söylemek istiyorum. Köy Hizmetlerinde bunu yaptık; ama, bugün görüyorum ki, Köy Hizmetlerinde müşavir olarak atadığımız 36 bölge müdürü, genel müdür yardımcısı hepsi bir odada toplanmış, hiçbirine hiçbir görev verilmiyor.

Devlet kadrolarında müşavir demek, hele hele gümrükler gibi -son günlerdeki olayları da dikkate alırsak- bir alanda uzun yıllar çalışmış insanları bir kenarda oturtmak olmamalı. Bu arkadaşlarımız, kendilerine özel görevler verilmeli ve mutlaka değerlendirilmelilerdir diye düşünüyorum.

Biz, kanunu desteklediğimizi beyan ediyoruz. Lafı da daha fazla uzatmadan, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Sarıbaş.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu.

Buyurun Sayın Kumkumoğlu.

CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut Koçak ve 4 milletvekili arkadaşımızın vermiş olduğu kanun teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, uzunca bir bütçe maratonundan geçtik. Bütçe maratonu süresince, iktidarın uygulamalarını savunmasını, muhalefetin iktidarın uygulamalarına dönük eleştirilerini sıkça gördük, tanık olduk. İktidar, ısrarla, uygulamalarındaki doğrulukları hem Meclisteki milletvekilleriyle hem kamuoyuyla paylaşmaya çalıştı.

İlginçtir, bütçe görüşmeleri bittikten sonra ilk gündemimizi oluşturan bu kanun teklifi, sanıyorum, bütçe görüşmeleri süresi içerisinde kimin söylediklerinin daha doğru olduğunu en iyi anlayabileceğimiz, vatandaşımızın da bunu en iyi kavrayabileceği bir teklifi oluşturmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bakın,  29.7.2003 tarih ve 25183 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan "2003/5932 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla, 18 gümrükler muhafaza başmüdürlüğü ile 18 gümrükler başmüdürlüğü kapatılarak, yerine 18 adet gümrük ve muhafaza başmüdürlüğü kurulmuştur" denilen kanun gücünde kararnameyi, şimdi, kanuna dönüştürmeye çalışıyoruz.

2003'te yapmış olduğumuz bu uygulama, acaba, ne tür sonuçlar doğurmuş? Bakın, Plan ve Bütçe Komisyonunun raporunda; yani, İktidar Partisine mensup Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi arkadaşlarımızın Meclisimize sunduğu raporda ne söyleniyor: "Ancak, kadroları iptal edilen personele, özlük hakları yönünden kazanılmış haklarını koruyan bir düzenleme yapılmamıştır. Bu nedenle, ihdas edilen kadrolara yeni atama yapılamamış; ayrıca, personel tarafından idarî yargıda açılan davalar kurum aleyhine sonuçlanmıştır. Öte yandan, kadroları iptal edilen personele kadrosuz aylık ödenmesi durumu ortaya çıkmıştır." Yani, öyle bir düzenleme yapılmış ki, yapılan düzenlemeyle, âdeta, bir kurum nasıl altüst edilebilir, bir kurumun işleyişi nasıl dumura uğratılabilir; herhalde böyle bir düzenlemeden daha abartılı, daha aykırı bir düzenleme yapılamaz.

Peki, niye yapılmış bu iş; yani, bunun yapılmasından hedeflenen şey nedir? Burada, Sayın Genel Başkanın dünkü konuşmalarında da ifade ettiği gibi, asıl hedef, kadrolaşmadır. Bunun dışında hiçbir gerekçe komisyonda seslendirilememiştir, söylenmemiştir. Umarım, şimdi Sayın Bakan, buradan, benim bu ifadelerimin en azından yanlışlığını ortaya koyabilecek doğru, haklı gerekçeler bize sunabilir.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun teklifinin Meclise getiriliş biçimi, zamanlaması, içeriği, yarattığı mağduriyetler ve hedefleri açısından, sanıyorum, İktidar Partisini, bu bütçe görüşmeleri süresince yapılan eleştiriler doğrultusunda, gerçekten, en doğru biçimde tanımlayan ve bütün açıklığıyla iktidarımızın uygulamalarını ortaya koyan bir uygulama olarak, hepimizin önüne çıkmaktadır.

Gerekçeler söyleniyor; daha doğrusu, yaratılan, bu uygulamanın sonucunda yaratılan olumsuzluklar komisyon tarafından seslendiriliyor. Bunların yerine yeni atama yapılamamıştır. Bu görevlerde bulunan kişilerin aldıkları ücretler ödenemez hale gelmiştir. Bu görevlerde bulunan kişiler yargıya gittiklerinde, yargı, kurumun aleyhine kararlar vererek, bu görevden alınan kişilerin göreve dönmesi, kanunun bir gereği olarak idareye, dolayısıyla iktidara, âdeta bir uyarı biçiminde söylenmiştir, iktidara geri dönmüştür.

Bunlar, komisyonda; yani, İktidar Partisine mensup milletvekili arkadaşlarımızın, dolayısıyla, sizin uygulamalarınızı savunmak durumunda olan arkadaşlarımızın saydıkları, sıraladıkları olumsuzluklar. Peki, olumsuzluklar sadece bundan mı ibarettir; hayır; olumsuzlukların bundan başka tarafları da vardır. Nedir bu; bir defa, niye bu teklif halinde getirilmiştir; gerekçede şöyle söyleniyor: Zaman kaybını engellemek için.

Ne zaman bu teklif, yani, bu kanun gücünde kararname hazırlanmış; ikibuçuk yıl önce. Eğer, zaman bu kadar önemliyse, bu geçen ikibuçuk yılı, bu geçen ikibuçuk yıl süresince bu kurumların içerisine düştüğü kaosu, bu geçen ikibuçuk yıl içerisinde, burada, bunca yıl devlete hizmet etmiş, bu kurumda hizmet etmiş, bu kurumun başarısı için çalışmış, gayret göstermiş ve o emeklerinin ve gayretlerinin sonucunda, bu kurumda belli bir yöneticilik düzeyine gelmiş olan çalışanlarımızın uğradığı mağduriyetler; bunlar nereye konacak? Bunları nasıl telafi etmeyi düşünüyorsunuz Sayın Bakan? İkibuçuk yıldan bu yana uğradıkları haksızlıkları şimdi kabul ettiğinize göre, bütün yaşamı boyunca, bütün birikimlerini bu ülke için, bu devlet için ve kurumunuz için harcamış olan bu çalışanların uğramış oldukları mağduriyetleri nasıl telafi etmeyi düşünüyorsunuz Sayın Bakan?

Sadece, bundan mı ibarettir; hayır. Yine bir kurnazlık var. Nedir kurnazlık? 19 başmüdürü görevinden alıyorsunuz. Mahkemeye gidiyorlar, mahkeme kararıyla bunların önemli bir kısmı geri dönüyor. Şu anda, bu arkadaşlarımızın, bu çalışanlarımızın 6'sı mahkeme kararıyla görevlerine geri dönmüştür. Şimdi, siz ne yapıyorsunuz; mahkeme kararıyla görevine geri dönen, dolayısıyla mahkeme kararı sonucunda görevine geri dönmüş olan kişiler için kazanılmış bir hak, üstelik de mahkeme kararıyla perçinlenmiş bir hak durumuna gelmiş olan bu görevde bulunma sorumluluğunu, şimdi çıkaracağınız bu kanunla, o çalışanların elinden, mahkeme kararıyla görevlerine geri dönmüş olan bu müdürlerin elinden yeniden almayı düşünüyorsunuz. Yani, hâlâ ısrarınızdan vazgeçmiş değilsiniz; hâlâ, mahkeme kararıyla bile olsa görevlerine geri dönme hakkını kazanmış olan bu müdürlerin bu görevlerde durmalarına, bulunmalarına tahammülünüz yoktur.

Değerli arkadaşlarım, 18 tane  gümrük muhafaza müdürlüğü ve gümrük başmüdürlüğü... Önemli bir sayı. Şimdi, düşünün, bu ikibuçuk yıldan bu yana, bu 18 gümrükler muhafaza başmüdürlüğü ve gümrükler başmüdürlüğünde neler yaşanıyor?! Gümrükler için son derece önemli saymamız gereken bu kurumlarda, bu 18 kurumda, acaba, bu ikibuçuk yıl içerisinde, oranın çalışanları, oranın yöneticileri en fazla neyle ilgili olmuştur; o gümrüğün vermesi, sunması gereken hizmetlerle mi ilgili olmuştur, yoksa, o gümrüklerde yönetici olarak bulunan ve iktidarın kanun gücünde bir kararname çıkararak bir şekilde yasaları da görmezden gelen bir anlayışla "sizin görevinize son verdik" dediği bu çalışanların mahkemelerden aldıkları sonuçlar, o mahkeme kararlarının uygulanıp uygulanamaması, o mahkeme kararlarının sonucunda yeniden göreve gelip göreve başlamak durumunda olan yöneticilerin ne zaman görevden alınıp alınmayacağı, bu görevde ne kadar kalıp kalamayacağı noktasındaki tartışmalar mıdır?!

Değerli arkadaşlarım, bütçemizde, bütçe görüşmelerimiz süresince en çok tartıştığımız konulardan bir tanesi, hükümetiniz döneminde yapılan yolsuzluklar olmuştur. Değişik bakanlıklarda, bakanların en yakınlarını da içerisine alan yolsuzluklar, buradaki en ateşli, en yoğun tartışma konularımızın başında gelmiştir. Nedir bunlar; en azından Sayın Bakanlığı ilgilendiren kısımlarıyla ilgili olarak baktığımızda nedir bunlar? Mesela, ülkemizde hükümetin kendi ifadeleriyle 2,5 milyar dolar, kamuoyuna yansıyan rakamlarla 7,5 milyar dolar civarında bir akaryakıt kaçakçılığından söz edilmektedir. Yine, hükümetin kendi ifadeleriyle 1,5 milyar dolar, kamuoyunda seslendirilen rakamlarla 2,5 milyar doları aşkın sigara kaçakçılığından söz edilmektedir. En az bu rakamlar düzeyinde içki kaçakçılığından söz edilmektedir. Türkiye'de bugüne kadar hiç rastlamadığımız, tanık olmadığımız şeker kaçakçılığı gibi yeni kaçakçılık alanları ortaya çıkmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu rakamları alt alta koyduğumuzda, Türkiye'de kaçakçılıkla ilgili olarak ifade edilen rakamlar, 7,5 milyar dolar ile 15 milyar dolar arasında -resmî rakamlara göre onları topladığınızda 7,5 milyar dolar, piyasada, kamuoyunda konuyla ilgili olan kesimlerin söylediği rakamlara baktığınız da, 15 milyar dolar civarında- Türkiye'de bir kaçakçılık piyasası vardır.

Sayın Bakan, 15 milyar dolar, hadi bunun ortalamasını alalım, 10 milyar dolar Türkiye'de bir kaçakçılık piyasasından bahsedilirken, siz, bununla mücadele etmesi gereken bir kurumun başındaki Bakan olarak, bu kaçakçılarla uğraşma yerine, kendi personelinizle, kurumlarınızda yönetici olan, yönetici pozisyonunda olan yöneticilerinizi görevden alarak, orada, kendinize daha yakın bulduğunuz, siyasal iktidarınıza daha yakın bulduğunuz kişileri göreve getirmek biçiminde bir uygulamayla ısrarla uğraşıyor olmanızı, kendiniz nasıl değerlendiriyorsunuz? 10 milyar doları aşkın kaçakçılık rakamlarının ifade edildiği bir ülkede, rakamlar var, kaçakçılıkla ilgili hiçbir şey yok. Yani, 10 milyar doları aşkın bir kaçakçılığın yapıldığı ülkede, hiç olmazsa, bununla ilgili birtakım yakalamaların, birtakım takiplerin ve bu takipler sonucunda ortaya çıkmış birtakım sonuçların olması gerekmez mi Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Var.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Nedir ortaya çıkardığınız sonuçlar? Yani, sizin kendi rakamlarınızla, seslendirdiğiniz 2,5 milyar dolarlık akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili olarak bugüne kadar bulduğunuz ve ortaya çıkardığınız rakam nedir? Hiç böyle bir şey yok. Rakamlar söyleniyor, kendiniz seslendiriyorsunuz; ama, bunları bulup ortaya çıkarmaya dönük hiçbir sorumlu yok; ne İçişleri Bakanı konuyla ilgili sorumlu ne gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanlığı konuyla ilgili sorumlu. Rakamlar var, rakamlar seslendiriliyor; ama, bu rakamlarla ilgili ortaya çıkarılabilmiş, ciddîye alınabilir bir tek uygulama yok; ama, dün burada Sayın Genel Başkanın, özellikle, petrol kaçakçılığıyla ilgili olarak mahkemelere yansımış, basına yansımış ifadeleri kullanmasını, iktidarınıza, hükümetinize bir haksızlık gibi, Sayın Başbakan ve Sayın Maliye Bakanı buradan cevaplandırmaya çalıştı, cevaplamaya çalıştı. Kendinize bu vesileyle haksızlık yapıldığını, hatta, hakaret edildiğini ifade etmeye çalıştınız. Peki, Sayın Bakan, ben sizden rica ediyorum şimdi; eğer biz size haksızlık yapıyor isek, eğer bu ifadelerle size haksızlık yapılmışsa, eğer anamuhalefet partisi Genel Başkanı size hak etmediğiniz bir suçlamayı getirdiyse, o zaman, lütfen, çıkın buradan sizin kendinizin, kendi rakamlarınızla 2,5 milyar doları aşkın olduğunu ifade ettiğiniz bu akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili olarak neler yaptığınızı, yılda 2,5 milyar doları aşan bu akaryakıt kaçakçılığı sonucunda aldığınız önlemlerle, aldığınız tedbirlerle bu kaçakçılığa yeltenenlerle ilgili yaptığınız, tespit ettiğiniz ve bir vesileyle yakalayıp mahkûm ettirdiğiniz bu kaçakçılarla ilgili hem Meclisimize hem Türkiye kamuoyuna bilgi veriniz.

Değerli arkadaşlarım, 2,5 milyar dolarlık bir akaryakıt kaçakçılığı neyle yapılabilir; 2,5 milyar dolarlık bir kaçakçılığı yapabilmek için, önce, milyonlarca ton akaryakıtı bir vesileyle Türkiye'ye getirmek lazım; sonra, bu akaryakıtın, Türkiye'nin dörtbir tarafında litre litre tüketicilerine sunulabilmesi için, tüketicilerine ulaştırılabilmesi için bir ağ kurulması lazım. Yani, bu, hani, çok değerli pırlanta, elmas gibi bir iki çantanın içerisinde getirilebilip, bir TIR'ın gizli bölmeleri içerisine sokulup, o gizli bölmeler içerisinde kimse farkında olmadan, kimse fark etmeden bir yerden bir yere alınıp götürülebilecek, dolayısıyla onu bulmanın, onu tespit edebilmenin olağanüstü zorluklar taşıdığı, alınacak önlemlerle bunu engelleyebilmenin zorluklarla karşı karşıya olunduğu bir durum değildir; söz konusu edilen rakam, milyonlarca ton petroldür, belki milyon ton şekerdir, belki milyonlarca box sigaradır, belki milyonlarca şişe içkidir. Ne yaptınız Sayın Bakan, ne yaptınız? Bu ağ nasıl bir ağdır? Bu ağı tespit etmek, bu ağı çözmek, bu ağın ilişkilerini bulmak, bu ağla ilgili olan kişileri, kesimleri tespit etmek kimin görevidir bu ülkede? İçişleri Bakanının göreviyse gelsin İçişleri Bakanı anlatsın, gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanının göreviyse gelsin gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanı anlatsın, Başbakanın göreviyse gelsin Başbakan anlatsın; ama, birisi anlatsın. Anlatamıyorsun, rakamları sen söylüyorsun, muhalefet eleştirdiği zaman da "efendim, bize haksızlık yapıyorsunuz..."

Sayın Bakan, milyonlarca ton petrol, eğer siyasetçi işbirliği yoksa, eğer iktidar işbirliği söz konusu değilse, eğer bürokrasi işbirliği söz konusu değilse, eğer o bildiğimiz klasik mafya, bürokrat ve siyasetçi üçgeni söz konusu değilse, buradan, milyonlarca ton kaçakçılığın nasıl yapıldığını bu Meclise anlatmak sizin olmazsa olmaz görevinizdir. Ben sizi göreve çağırıyorum; gelin, lütfen, burada görevinizi yapın. Siz ne yapıyorsunuz bunun yerine; 18 gümrük başmüdürünü, kazanılmış haklarını bir tarafa bırakarak, kanunların onlara tanımış olduğu hakları bir tarafa bırakarak, onyıllar boyunca sürdürdükleri emeklerini yok sayarak, yok ederek o insanları görevden alıyorsunuz ve siz de Bakanlığınızın böylece görevlerinin gereklerini yerine getirmiş oluyorsunuz, üstelik bir de hükümetin en başarılı Bakanı, hükümetin en iddialı olduğu alandan sorumlu olarak Devlet Bakanı diye kamuoyuna lanse ediliyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bu uygulama, sizin, yani İktidar Partisinin, yani AKP'nin kamuoyunu nasıl yanılttığının, eline geçirdiği güçleri, işbirliği içerisinde olduğu güç odaklarıyla birlikte nasıl yanılttığının, nasıl yanıltmaya çalıştığının, onun da ötesinde, Türkiye'yi nasıl bir noktaya sürüklemeye çalıştığının en somut ifadesidir, en somut göstergeleriyle tepeden tırnağa dopdoludur. Bakanlığınızla ilgili alanlarda ortaya konulan rakamlar, Bakanlığınızın bütün başarıyla ilgili söylenen ifadelerine rağmen, Türkiye'yi bir uçurumun kenarına doğru hızla sürükleyen uygulamalarla dopdoludur.

Sayın Bakan, biliyoruz, şikâyetlerinizin önemli bir kısmı hükümet tarafından yeterince dikkate alınmamaktadır; ama, giderek, siz de bu iddialarınızdan ve bu ifadelerinizden, bu şikâyetlerinizden hızla vazgeçip, onun yerine, hükümetin, sizin inanmadığınız politikaları …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) -… takip etme yolundaki önerilerine, onların kadrolaşma esaslı yaklaşımlarına boyun eğen bir çizgi içerisindesiniz.

Sayın Bakan, hazır bu vesileyle kürsüye gelmişken, bir soru daha sormak istiyorum: Türk Lirasının değerine ilişkin, bu değerin yüksek olduğuna ilişkin iddialarınız ne oldu?! Vaz mı geçtiniz bu iddiadan?! Kim kimi ikna etti?! Siz mi Türk Lirasının değerli olduğuna ilişkin kanaatinizin doğru olmadığına inandınız, bu kanaatinizden vazgeçtiniz, yoksa siz mi iktidarı Türk Lirasının pahalı olduğuna ilişkin iddialarınız konusunda ikna ederek Türk Lirasını gerçek değerine taşıdınız?! Bugün, Türkiye'nin en temel sorunu olan cari açıkla ilgili olarak kamuoyunda artık giderek çok daha yaygın biçimde seslendirilen, konuyla ilgili her kesimin Türkiye'yi gelecekte çok ciddî bir sıkıntıya doğru sürükleyeceğine ilişkin iddiaların en temel argümanı halinde olan ve sizin de uzunca bir süre seslendirdiğiniz Türk Lirasının değerli olduğuna ilişkin kanaatiniz ne oldu Sayın Bakan?!

Elbette, bu konularda söylenecek çok şey var; ama, konuyla bire bir ilişkili olmadığı için, bunlar üzerinde, belki bu aşamada çok fazla durmak doğru olmayabilir; ama, Sayın Bakan, siz, inanmadıklarınızla değil; siz, sizin dışınızda, bir vesileyle -hangi kanatlardır bilemiyorum; ama, bu iktidarın çok fazla kanattan oluştuğu artık herkesin gözle, çıplak gözle görebileceği bir gerçeklik olarak ortadadır- bu iktidarın başka kanatlarının size dikte etmeye çalıştığı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, son cümlenizi rica ediyorum; eksüreniz de doldu.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - …kadrolaşma ve benzeri uygulamaların yerine, kendinizin başında sorumluluğunu üstlendiğiniz Bakanlığınızın tespit ettiği eksiklerin Türkiye'nin geleceğini sıkıntıya sokabileceğini görüp, bir zaman söylediğiniz eksikliklerin üzerine gitmek durumundasınız. Aksi takdirde, hükümetin "çayın taşıyla çayın kuşunu vurma" politikasının bir parçası olmak, ne size ne Türkiye'ye hiçbir şey kazandırmaz.

Hepinize saygılar sunar, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kumkumoğlu.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Mahmut Koçak; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT KOÇAK (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifiyle ilgili, AK Parti Grubu adına huzurlarınızdayım.

29.7.2003 tarih ve 25183 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 2003/5932 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla, 18 adet gümrükler muhafaza başmüdürlüğü ile 18 adet gümrükler başmüdürlüğü kapatılarak, yerine, 18 adet gümrük ve muhafaza başmüdürlüğü kurulmuştur. Bilahara, 24.9.2003 tarih ve 25259 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 2003/6121 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla kapatılan başmüdürlüklerde başmüdür olarak görev yapan personelin kadroları iptal edilerek, yerine 18 adet gümrük ve muhafaza başmüdürü kadrosu ihdas edilmiş, çalışan personelin kazanılmış hakları, özlük hakları yönünden herhangi bir düzenleme o tarihte yapılamamıştır. Bu nedenle, ihdas edilen kadrolara yeni atama yapılamadığı gibi, personelin idarî yargıda açmış olduğu davalar, 657 sayılı Yasanın 91 inci maddesi çerçevesinde değerlendirilerek, kurum aleyhine sonuçlanmıştır. Öte yandan, ilgililerin kadroları iptal edildiğinden, iptal tarihinden bugüne kadar geçen sürede, söz konusu personele, kadrosuz aylık ödeme zorunluluğu ortaya çıkmıştır.

Yukarıda açıklandığı üzere, eksik kalan yasal düzenlemeyi tamamlayarak, bir taraftan ilgili personelin kazanılmış haklarını yasal güvence altına alırken, diğer taraftan yeni ihdas edilen kadrolara atama yapmanın önündeki yasal engeli kaldırarak, personel ile idarenin yargı karşısında karşı karşıya gelmesini önlemek ve özlük haklarını yasal zemine oturtmak amacıyla bu yasa maddesi hazırlanmıştır.

36 başmüdürlük kadrosu 18'e indirilirken, hem cari giderlerden hem de personel giderlerinden tasarruf planlanmıştı. Personelin tasarruf yerine, bir memur maaşı yerine üç memur maaşı ödeyerek tasarruf bir tarafa, karşılıksız ödemeler artmıştır. 657 sayılı Yasaya aykırı, ikibuçuk yıldır, kadrosuz memur çalıştırılmak zorunda kalınmıştır. İlgili saymanlık müdürlüğünden "artık, biz, bunların maaşını ödeyemeyiz" diyorlar. Devlet, çalıştırdığı memurun maaşını ödeyemiyor konumuna düşerken, müktesep haklar kaybı da söz konusu olmaktadır.

İki yıl önce yasayla yapılması gereken bir düzenleme Bakanlar Kurulu kararıyla yapıldığından, hukukî altyapı eksikliğimiz var. Bugün yapacağımız düzenlemeyle, bu hukukî altyapı eksikliğini tamamlayacağız. İşimiz, üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum. İki yıl önce yapılması gereken bu düzenlemeyi gerçekleştirerek, bir gecikmeyi telafi edeceğiz. Personele kazanılmış haklarını iade edeceğiz. Kazanılmış hakları yasal güvence altına alacağız. Kadrosuz maaş ödenmesinin önüne geçeceğiz. Küçülmeden dolayı personel ve cari giderlerde tasarrufu sağlayarak, düzenlemeyi amacına ulaştıracağız. Burada, ne yeni kadro tahsisi ne de bir kadrolaşma söz konusu etmiyoruz. Burada, bu düzenlemeyle, 19 kişinin mağduriyetini ortadan kaldırmak ve haklarını iade etmek adına bu düzenlemeyi yapıyoruz ve herhangi bir sebeple, bugün tahsis edeceğimiz müsteşarlık müşaviri kadrolarının boşalması halinde, hiçbir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılacak; yani, devlete yeni kadro yükü de getirmeyeceğiz.

Art niyetimiz yok, tamamen iyi niyetle hazırlanmış bir kanun teklifi. Eksiği görmek, hatayı düzeltmek, hem de bir an evvel düzeltmek erdemliliktir; çünkü, zaman hızla geçiyor, mağdur ettiğimiz insanların mağduriyeti de her geçen gün büyüyor. Yargı ile kurum daha fazla karşı karşıya gelemezdi, gelmeyecek. Bugünkü düzenlemeyle, hem hakkı hak edene verme hem de hukukun gereğini yapma gibi bir güzelliği yerine getiriyoruz.

Muhalefetimizin, gerek yukarıda, komisyonda gerekse Genel Kurulumuzda yaptığı uyarılarına, yorumlarına, katkılarına teşekkür ediyorum.

Hak ve hukukla ilgili, 19 kişinin mağduriyetlerini giderici bu düzenleme konusunda tüm milletvekili arkadaşlarımın desteğini bekliyorum ve Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Koçak.

Efendim, Hükümetin söz isteği var mı?

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Evet, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, göreve başladığımız tarihte, gümrüklerin, yasal ticaret için en kolay yasadışı ticaret için en zor gümrükler haline getirileceğini söylemiştik ve yapmaya çalıştığımız, başından beri, Türkiye gümrüklerini Türkiye'ye yakışır hale getirmek, otomasyonda, elektronik ortamda çalışmalarını sağlamak ve insan ve kâğıt sayısını en aza indirmek; çünkü, bunlar, Türkiye'nin, senelerdir tartışılan, senelerdir üzerinde çözüm bulunamayan konularıydı.

Göreve geldiğimiz ilk günden bu yana, arkadaşlarımızla beraber, gümrükleri, yaklaşık 71 gümrük idaresini tam otomasyona geçirmeyi şu anda tamamlamış durumdayız. Yaklaşık yüzde 99,5 oranında, Türkiye gümrüklerinde tam otomasyona geçilmiştir. İşlemlerin çoğu, elektronik ortamda yapılmaktadır. İhracat ve ithalat işlemlerinin çoğu, gümrük idarelerine gitmeden, ofiste, gümrük çıkış beyannameleri, gümrük giriş beyannameleri hazırlanmaktadır.

Bunlar, tabiî, aslında sessiz bir devrim olmuştur Türkiye gümrüklerinde.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Kapıkule de var mı; devrim olan yerler arasında Kapıkule de var mı?

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - Biz bunu bir taraftan gerçekleştirirken, idarî yapıyı da en iyi şekle getirmeye gayret ettik. İdarî yapıda şöyle bir sıkıntı vardı: Ayrı gümrük başmüdürlükleri vardı, ayrı gümrük muhafaza müdürlükleri vardı; yani, gümrük muhafaza başmüdürlüğü, gümrük başmüdürlüğü, toplam 36 tane bu şekilde ayrı ayrı ünite vardı ve bu çok başlılık yaratıyordu. Biz, bunları alıp 18'e indirerek, gümrük başmüdürlüğü ile gümrük muhafaza başmüdürlüğünü birleştirdik; çünkü, bunların çoğunda, zaten görev yerleri boştu; vekâleten birbirleriyle şu anda çalışmaya gayret ediyorlardı. Biz, bunu aldık, normal organizasyon şemasının içerisinde, daha rahat, tek bir idare, tek başlılık sağlamak adı altında bunu gerçekleştirdik.

Tabiî, şunu da size söyleyeyim. Göreve başladığımız gün Türkiye'nin dışticareti yaklaşık 87 milyar dolar civarındaydı. 36 milyar dolar ihracat, 51 milyar dolar ithalat vardı. Bugün, görüyorsunuz, 190 milyar doları geçen bir dışticaretimiz var ve neresinden baksanız, ihracat 36 milyar dolardan şu anda 72 milyar doları geçmiş durumda, 73 milyar dolar ihracat rakamına ulaşacağız. Dışticaret de aynı şekilde, ithalat da aynı şekilde… Bunlar, katlayarak arttı.

Yani, şunu söylemeye çalışıyorum: Gümrüklerin yükü eskisinden çok daha fazla artmıştır. Tabiî, bu arada, gümrük idaresinin daha önceden yaklaşık 13 000 çalışanı olduğu -ki, Türkiye'nin o zaman 15 milyar dolar ticaret hacmi varken 13 000 çalışanı vardı- bugün 190 milyar dolar ticaret hacmi olan Türkiye'de yaklaşık 7 500 gümrük çalışanı var; yani, yük, oldukça ağırdır gümrüklerin üstünde; ama, bunu, ancak otomasyona geçirerek, elektronik ortamda bu işleri hallederek ve tabiî ki, denetimleri, yasal dışı işlemlerle ilgili çalışmaları da çok hızlı bir şekilde artırarak yapmaya çalıştık.

Şimdi, hizmette verimliliği artırmak, bürokrasiyi en aza indirmek amacıyla bütün bu otomasyon çalışmalarını, bir taraftan hızla sorunları çözmek amacıyla, taşra teşkilatındaki bu az evvel belirttiğim çift başlı yönetim sistemine son vermek amacıyla, bütünüyle bu 36 başmüdürlük yerine 18 adet yeni başmüdürlük kurduk.

Tabiî, eylül ayında yayımlanan bu Bakanlar Kurulu kararıyla mevcut 36 başmüdürlük kapatılıp, 18 başmüdürlük kurulurken bu işleme paralel olarak yapılması gereken bir işlem daha vardı; yani, başmüdürlüklerin kazanılmış haklarıyla ilgili, onların kazanılmış haklarını güvence altına alacak ve o tarihten sonraki memuriyet durumlarını belirleyecek yasal düzenlemeyi bugüne kadar yapamadık. İşte, bu, şu anda yapacağımız bu yasal düzenleme. Burada, tabiî, o zaman ne çıkıyor yasal düzenleme olmayınca paralel bir şekilde altında bunun; eski başmüdürlerin kadrolarının da iptal edilmesi nedeniyle, yaklaşık iki senedir, bu arkadaşları kadrosuz olarak istihdam etmek zorunda kalıyoruz; birincisi bu.

İkincisi, kadroları iptal edildiği için, söz konusu personele kadrosuz aylık ödemek zorunda kaldık. Zira, bir tek başmüdür kadrosundan üç ayrı kişiye aylık ödeme zorunluluğu ortaya çıktı; ancak, bazı saymanlık ve muhasebe müdürlüklerinden müsteşarlığımıza intikal eden muhtelif yazılarda bir kadrodan üç kişiye aylık ödenmesinin mümkün olmadığı ve bu durumu düzeltecek düzenlemenin de bir an önce yapılması talep edildi; yani, bu bir zorunluluk.

Üç, diğer yandan, başmüdürlüklerin kapatılması ve kadroların iptal edilmesine rağmen, söz konusu personelin yeni memuriyet konumlarını belirleyen yasal düzenleme yapılmadığından, yeni kurulan başmüdürlüklere de atama yapılamadı ve bugüne kadar taşradaki 14 başmüdürlük vekâleten görevlendirilen kişiler tarafından yürütülmek zorunda kaldı. Tabiî, bu işler yapılırken otorite boşluğunun olmaması için, devamlı merkezden takviye, devamlı elemanlarla burada devamlı kuvvetlendirmenin yapılması; yani, bunlar kolay değil açık söylemek gerekirse; ama, şu ana kadar dışticaret işlemlerinin herhangi bir şekilde aksamadan yapılması, mevcut hızda, daha iyi bir şekilde, tam otomasyon döneminde bu çalışmaların en uygun hale getirilmesi konusunda elimizden geleni yaptık.

Şimdi, şu anda görüşülmekte olan kanun teklifiyle, kapatılan başmüdürlüklerde görev yapan ve kadroları kaldırılan personelin ihdas edilen müsteşarlık müşavirliği kadrolarına atanmaları sağlanarak, kazanılmış haklarını yasal güvence altına alarak mağduriyetlerine son vermeyi; ikincisi, yasal boşluk nedeniyle vekâleten yürütülmek zorunda kalınan başmüdürlüklere de asaleten atama yapılma hakkının önündeki engellerin kaldırılmasıyla, idaredeki istikrarı daha kuvvetlendirmeyi sağlamayı amaçlıyoruz. Şimdi, şu anda görüşülmekte olan kanun teklifi, mutlaka yapılması gereken bir düzenlemedir.

Ayrıca, Sayın Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu'nun yolsuzluklarla ilgili ve diğer akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili söylediklerine biraz cevap vermek istiyorum. Şunu söyleyeyim: Geldiğimiz andan bu yana, yolsuzlukla mücadele konusunda çok büyük hamleler atıldı. Görüyorsunuz, her gün arka arkaya, bugün Kapıkule, yarın Habur… Aynı şekilde çalışmalarımız devam edecek. Dört bir taraftan bu çalışmalar devam ediyor ve bu çalışmalar için işlemlerin yapılmasını isteyenler biziz. Biz bu konuda gerekli görüşmeleri yaptık, Edirne Emniyet Müdürümüz ağustos, eylül ayında bize geldi, çalışmaların ne şekilde yapılacağını söyledi ve biz de ucu nereye kadar varırsa varsın bunu başlatalım dedik. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Şimdi, size şunu söyleyeceğim: Hani burada dün de eleştiriler var; yani, bunların zaten yapılmasını isteyen biziz. Eleştirileri, biz her şeyi göze aldık, ben size söyleyeyim.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - O memurları biz mi atadık?!

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - Biz her şeyi göze aldık. Bu işlerle mücadele o kadar kolay değildir; ama, biz her şeyi göze aldık.

Sonuçta yapmaya çalıştığımız şey şu: Bir yerden başlamak lazım ve sadece burada gümrükler değil, baktığınız zaman bütün kurum ve kuruluşlarda dejenerasyon var. Hep beraber bunun önüne geçmemiz lazım.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Üç yıldır yapamadınız.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - Hayır, burada yaptığımız çalışma bir örnektir. Hepsi arka arkaya gelecek; ama, önemli olan, sizlerin vereceği destekle bunlara devam etmek; çünkü, kolay değildir, yasadışı işlerle mücadele etmek kolay bir iş değildir; ama, bence, bu Meclis bunların üstesinden gelecektir; ben böyle düşünüyorum. Sizlerle biz, otuzaltı senedir değiştirilemeyen Kaçakçılıkla Mücadele Kanununu burada değiştirdik.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Ne oldu?!

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - Kimse ellememişti; yani, burada ekonomik suça ekonomik ceza getirildi, bir sürü ekonomik değer, ekonominin dışında kalması zorunda kalan -bugüne kadar- o değerler, tekrar ekonomiye kazandırılmış oldu. Bunlar aslında devrim.

Yaptığımız çalışmalarda şunu size söyleyeceğim: Burada, rakamları az evvel istedi sayın milletvekili; her türlü rakam var. Baktığımız zaman bizim çalışmalarımızda bütün… Ben size burada örnek vereyim; akaryakıtta kaçak yakalama 2002 yılında 36 trilyonken, 2004'te 102 trilyon, şu ana kadar yapılan 2005'in ilk dokuz ayı için 58 trilyon; silahta 6 trilyonluk yakalama yapılmışken 2002'de, 2003'te 68, 2004'te 1,4; uyuşturucu 35 trilyon varken, 2003'te 170 trilyon, 2004'te 304 trilyona çıkmış durumda. Bunlar hep yakalama oranlarında artışlar. Toplamda da aynı şekilde 146 trilyonluk yakalama yapılmışken 2002'de, 2004'te 536  trilyon.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - İşler artarsa, yakalamalar da artar!

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - Bu sene de devam ediyor; yani, burada başlangıçtan beri sizlerle beraber söylediğimiz, yolsuzluk ve kaçakçılıkla mücadeleyi sonuna kadar devam ettiriyoruz; ama, bunlar kolay değil. Kapıları teker teker yenilememiz lazım. Bugüne kadar baktık, Sarp Sınır Kapısının yenilenmesi; biliyorsunuz, yap-işlet-devret modeliyle bunun kararı 2.12.2005 tarihinde verildi; en son yapacağımız kapı bu olacak. Cilvegözü Sınır Kapısı, yine, aynı şekilde çalışmalar başlatıldı. Kapıkule Sınır Kapısı, -şu anda baktığımız zaman- yine 2.12.2004 tarihli, bunu da 2004/34 sayılı kararla, Yüksek Planlama Kurulu kararıyla, Kapıkule Gümrük Kapısının da yap-işlet-devret modeliyle yeniden yapılandırılması hususunda Gümrük Müsteşarlığı yetkili kılındı ve biz bu projelerde, avam projenin hazırlanması çalışmalarında son aşamaya geldik. Kaynakların etkin kullanılması, maliyetin düşürülmesi amacıyla hizmet sunumumun daha basit, etkin ve süratli hale getirilmesini teminen bu konudaki Başbakanlık genelgesi, Sayın Başbakanımızın direktifleri doğrultusunda Avrupa Birliği uygulamasına paralel ve özel durumlar dışında küçük-büyük araç sürücülerinin araçlarından inmeden pasaport ve gümrük işlemlerini tamamlayabilecekleri peron sisteminde hizmet vermekle yetinilmesi yönünde çalışmalar başlatıldı ve bu amaçla, öncelikle projede mevcut olan bütün 600 dönüm alan küçültülerek 260 dönüme indirildi.

Habur Kapısında şu anda devam ediyor çalışmalar biliyorsunuz. Gümrük İdaresinin ihtiyaç duyduğu bina ve altyapı tesisleri, Hazine garantisi talep edilmemesi kaydıyla, yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirilmesi konusunda 4047 sayılı Kanunla değişik 3996 sayılı Kanun ve bunun uygulama usul ve esasları hakkında 6.8.1994 tarih ve 94/5907 sayılı Bakanlar Kurulu kararı uyarınca Gümrük Müsteşarlığının yetkili kılınması hakkında talebimiz, Yüksek Planlama Kurulunca olumlu karşılandı ve bu dönemde bütün çalışmalar, belli istekliler arasında yapılan görevlendirme usulü uyarınca Yüksek Planlama Kurulunca 23.2.2004 tarih 2004/6 sayılı kararla, Bakanlar Kurulu kararı 13.2 maddesine dayanarak Gümrük Müsteşarlığına, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine görevlendirme yapabilmek üzere izin verildi. Protokoller tamamlandı. TOBB ve Müsteşarlığımız arasında 30.12.2004 tarihinde imzalandı sözleşme ve 8.8.2005 tarihinde ihale yapıldı, Ağustos 2005'te çalışmalar başladı. Şu anda hizmet devam ediyor, çalışmalar devam ediyor. Geçici yerleşim yerlerinde de faaliyetler sürdürülüyor hizmetin aksamaması için, biliyorsunuz tek kapımız Irak'la. Şu anda, burada, bunların işletme süreleri, detaylı bilgi arzu ederseniz sizlere onu verebiliriz.

Ancak, şunu söylemek istiyorum: Burada yapılan çalışmalarda bizim tamamıyla yapmaya çalıştığımız, burada ayrı ayrı gümrükte yer alan idareleri de tek çatı altında toplamaya çalışıyoruz. Bakın, bir gümrük dediğiniz zaman, mesela, Kapıkule'de Tarımın ayrı ünitesi var, Maliye Bakanlığının ayrı, Emniyetin ayrı, Ulaştırmanın ayrı, karayolu ulaştırması Turing kurumunun ayrı, Turizm Bakanlığının ayrı, Sağlık Bakanlığının ayrı, TOBB temsilciliği ayrı, Posta Telefon Telgraf (PTT) ayrı, bankalar ayrı, sigorta şirketleri, Millî İstihbarat, mülkî idare amirliği, yani, farklı farklı çatılar, farklı farklı birimler var. İşte, biz, bu yeni yapacağımız çalışmada, 2006 yılında, bunları da tek çatı altında toplamayı hedefliyoruz, onunla ilgili de sizin yine huzurlarınıza geleceğim, yine sizlerin, milletvekillerimin yardımını isteyeceğim.

Bir de, burada, tabiî şu son zamanlarda çıkan olaylarda genellikle şunu görüyoruz, günübirlik adı altında gelen bu tip, yani, bir ülkeden diğer ülkeye geçip de, ondan sonra fazla kalmadan, bir bakıyorsunuz, aynı gün iki kere hareket var. Yani, biz, bununla ilgili bir düzenleme düşünüyoruz. Burada, sigara ve içki satın alma uygulamasında, 2006 yılından itibaren arkadaşlarımızla beraber bir çalışma yapacağız ve buradaki, mümkün olduğu kadar, bu tip işlerde yasadışı yolların kullanılmasını önleyecek tedbirleri de almaya gayret edeceğiz; ama, başından beri söylediğim gibi, bu işler o kadar kolay olmuyor.

Şimdi, tabiî, burada bizim YPK kararlarına -Yüksek Planlama Kurulu kararlarına- bağlanarak yaptığımız projelerde, mesela, bizim yaptığımız çalışmada, tamamıyla yolcuların geldiği zaman, yolcuların arkasında bir TIR geldiği zaman, bir araç geldiği zaman, bu sefer normal bir otomobil ile arkasındaki TIR aynı işlem salonundan geçtiği zaman sıkıntılar oluyor. Bunu karşı ülkenin de aynı şekilde yapması lazım. Biz bunları ayırıyoruz, ayrı peronlarda bunları yapmaya gayret ediyoruz. 2006'da yapacağımız düzenlemede de tamamıyla geldiği zaman, herhangi bir şekilde sürücü koltuğundan inmeden bütün işlemler yerinde yapılabilsin; yani, bu şekilde ciddî bir otomasyonu da orada yapmak istiyoruz. Bu da detaylı bir çalışmadır; ancak, bunları yaptığımız zaman bir sonuç alabileceğimizi ben düşünüyorum. Tabiî ki azaltacağız, çalışmalarda bu tip mücadeleler kolay değildir. Bütün gümrük kapılarında benzeri operasyonları bir taraftan yapıyoruz. Bugüne kadar yaptık, bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz; ancak, şunu size söyleyeceğim; yolsuzluk ve kaçakçılıkla mücadele, bence, hayat boyu sürecek bir iştir. Gelişmiş ülkelerde dahi benzeri örnekleri görüyoruz. Gelişmekte olan ülke olarak, kişi başına gelirimizin 5 000 dolar olduğunu unutmadan, bu işlere ayrılacak kaynaklarla bu işlerin üzerine gitmeye çalışıyoruz.

Az evvel, kaçak yakalamalarla ilgili, gümrük kapılarının yenilenmesiyle ilgili çeşitli bilgileri size vermeye çalıştım. Bütün burada yapmaya çalıştığımız, ayrıca bu tip mevzuat düzenlemeleriyle de diğer eksikliklerimizi tamamlamaktır. Hukuksal altyapıyı güçlendirdiğimiz zaman, yaptığımız çalışmalarla neticesini alacağız. Ben, Sayın Cumhurbaşkanımızın huzurunda, dün daha Mısır'dan, Türkiye-Mısır arasında Serbest Ticaret Anlaşmasını imzalayarak geldim. Mısır Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı hazır bulundular Serbest Ticaret Anlaşmasında; bize güç verdiler. Neden; mümkün olduğu kadar dışticaret işlemlerinin daha rahat bir ortamda yapılması, Akdeniz'in bir serbest ticaret alanı haline getirilmesi ve bu çalışmalarla ancak, geçtiğimiz senede biliyorsunuz 4 tane serbest ticaret anlaşması yaptık; Suriye'yle, Filistin'le, Tunus'la ve Fas'la. Şimdi, bakıyorsunuz, bütün bunları yaparken, tabiî ki, bu serbest ticaret anlaşmaları, bu ticaret hamleleri, ticaret heyetleri, karma ekonomik komisyon ve diğer çalışmalarımız, fuarlar, bunların hepsi birleştiği zaman, ticaret hacmimiz çok hızlı bir şekilde gelişmeye başladı. Bunlar açık. İşte, biliyorsunuz, yukarıda, komisyonlarda, buraya gelmeden evvel, bütçe konuşmalarında bunları hep tartıştık. Yani, sonuçta, 190 milyar dolar ticaret hacmi varsa, bunun da gümrükler tarafından omuzlanıldığını, sırtlanıldığını ve işlemlerin mümkün olduğu kadar hızlı yapılması için arkadaşlarımızın çok özverili bir şekilde çalıştığını unutmamak lazım.

Bizim amacımız, yasadışı ticareti en zor, yasal ticareti en kolay hale getirmek, çokbaşlılığı azaltmak ve bugün, bu yasamızda, aynı konuda, 36 tane ayrı ayrı başlık altında toplanan ve gümrük başmüdürlükleriyle gümrük muhafaza başmüdürlüklerini tekleştiren, 18'e indiren ve kamunun da aslında reform olarak nitelendirebileceği bir çalışmadır. Desteğiniz için hepinize teşekkürler ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Sayın Bakana teşekkür ediyoruz.

Tasarının geneli üzerinde, şahısları adına söz istekleri vardır.

Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç?.. Yok.

İstanbul Milletvekili Sayın İnci Özdemir?.. Yok.

Diyarbakır Milletvekili Sayın İrfan Rıza Yazıcıoğlu?.. Yok.

Tasarının geneli üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN

HÜKMÜNDE KARARNAMEYE BİR GEÇİCİ MADDE EKLENMESİNE DAİR

KANUN TEKLİFİ

MADDE 1.- 2.7.1993 tarihli ve 485 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 10.- Ekli (1) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 13.12.1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Gümrük Müsteşarlığına ait bölümüne eklenmiştir.

20.7.2003 tarihli ve 2003/5932 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kaldırılan Gümrükler Başmüdürlükleri ile Gümrükler Muhafaza Başmüdürlükleri kadrolarında bulunan ve kadroları 24.9.2003 tarihli ve 2003/6171 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile değiştirilen Gümrük Başmüdürü ve Gümrük Muhafaza Başmüdürlerinden halen memuriyet görevi devam edenler bu maddeyle ihdas edilen ekli (1) sayılı listede yer alan Müsteşarlık Müşaviri kadrolarına atanmış sayılırlar. Bu kadrolar, herhangi bir nedenle boşalmaları halinde hiçbir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır. Söz konusu personelin atandıkları yeni kadrolarının aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer malî hakları toplamının net tutarı; Müşavirlik kadrolarına atanmadan önce en son ayda aldıkları aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer malî hakları toplamı net tutarından az olması halinde aradaki fark, farklılık giderilinceye kadar, atandıkları kadrolarda kaldıkları sürece herhangi bir kesintiye tâbi tutulmaksızın tazminat olarak kendilerine ödenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Sayın Ömer Abuşoğlu; buyurun.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük Müsteşarlığının personel düzenlemeleriyle ilgili bir kanunu görüşüyoruz. Konu, Gümrük Müsteşarlığı olunca, Türkiye… Gümrükler, biliyorsunuz, üzerinde en fazla tartışılan konuların ve kurumların başında gelir. O bakımdan konu üzerinde biraz düşünmek gerekiyor. Özellikle de yakın zamanda, geçtiğimiz hafta gümrüklerde yapılan yolsuzluklarla ilgili bir operasyon ve daha önce de Mecliste görüştüğümüz akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili bir araştırma komisyonu raporu olunca, konu üzerinde biraz konuşmak ve kafa yormak gereği ortaya çıkıyor.

Tabiî, bu kanun çok acele bir şekilde Genel Kurulun gündemine geldi ve bugün de ilk sırada görüşüleceği için yeteri kadar hazırlık yapma imkânı bulamadım; ancak, bu çerçevede, acaba konu üzerinde neler konuşulabilir diye Meclisin geçen ay görüştüğü akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili araştırma komisyonu raporunun sonuç kısmına bir baktım kısaca.

Akaryakıt kaçakçılığı, bildiğiniz gibi, dünyada oldukça geniş yankı uyandıran bir konu. Birleşmiş Milletler de dahil olmak üzere, konu üzerinde ciddî araştırmalar yapılıyor. Hatta Hindistan Dışişleri Bakanı, sırf akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili isminin geçmiş olması dolayısıyla görevinden azledildi. O bakımdan, bu akaryakıt kaçakçılığı, ciddî bir konu ve üzerinde de hassasiyetle durulması gereken bir konu.

Meclis araştırma komisyonumuz bu konuyu yeterince inceledi olarak kabul etmek lazım; ama, burada bir eksik var, 2003 yılına kadar olan süreyi almış ve 2003 yılından sonraki süre dikkate alınmamış; yani, araştırma komisyonunun araştırma yapmadığı zaman dilimi olarak ortaya çıkıyor. Buna rağmen, her ne kadar, 1999-2003 yılına kadar da devam etmiş olsa, bu süreyi kapsamış olsa, sonuç bölümünden bir iki maddeyi okuyarak, bu konuda şimdiye kadar ne gibi işlemler yapıldığı konusunda, gerek Genel Kurulun ve gerekse de Türk Halkının bilgilendirilme ihtiyacı olduğunu zannediyorum.

Raporun sonuç bölümünün 1 inci maddesinin ikinci fıkrasında aynen ifade şöyle geçiyor: "Ayrıca, hampetrol ticaretinde özel firmalara çıkar sağlayarak devleti zarara uğratmaları nedeniyle, 1999-2001 döneminde Dış Ticaret Müsteşarlığında görevli ilgili personel hakkında görevi kötüye kullanmaktan soruşturma açılmasını teminen, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığınca görevlendirme yapılması gerektiği..." Yine, ayrıca, sonuç bölümü birçok maddeden oluşuyor, ben yeteri kadar hazırlık yapamadığım için, ilk başta gözüme çarpan hususları dikkatinize ve bilgilerinize arz ediyorum.

Yine, sonuç bölümünün 6 ncı maddesinde, yurt dışına yapılan fuel-oil ticaretiyle ilgili bilgiler veriliyor ve bu maddenin son bölümünde de "2 000 000 tonu aşkın fuel-oilin yurt dışından elde edilecek bilgilere göre, gümrük müfettişlerince inceleme ve soruşturulması gerektiği" diye bir ifade var. İlk okuduğum konu, ilk okuduğum husus, Başbakanlık Teftik Kuruluna havale edilmiş; ikinci husus ise, Gümrük müfettişlerine havale edilmiş. Tabiî, gümrük müfettişlerine havale edildiği için doğrudan doğruya, Sayın Bakan -burada, Yüce Meclisin huzurunda bulunduğu için, gelmişken- acaba, şimdiye kadar bu konuyla ilgili, bu konuda ne gibi işlemler yapıldı, herhangi bir soruşturma başlatıldı mı, başlatılmadı mı; başlatıldıysa, bir sonuca ulaşıldıysa, bu konular hakkında da bize bilgi verebilir.

Ayrıca, sormak istediğim bir başka husus daha var yahut bilgilenme ihtiyacı içerisinde olduğum bir başka husus daha var. 1 inci maddenin okuduğum ikinci paragrafında belirtilen dönemde Sayın Bakan da Dış Ticaret Müsteşarlığında görevli bir personeldi Müsteşar unvanıyla. Bu maddenin belirttiği kapsam içerisine girip girmediği hususunda ve bu konuda Başbakanlık Teftiş Kurulunun ne gibi bir işlem yaptığı, soruşturma başlatıldı mı başlatılmadı mı; bu konularda da -hazır buradayken- bilgi alabilirsek, kendilerine teşekkür ederim.

Ayrıca, akaryakıt kaçakçılığı, başta da söyledim, Hindistan'da bir bakanın azledilme noktasına kadar gelmiş olduğu bir konu. Acaba, bu konu üzerinde kamuoyunda ortaya çıkan birtakım belirsizlikleri ve istifhamları da gidermek üzere, Sayın İktidar Partisi Grubu, Meclis araştırması komisyon raporunun sonuç bölümündeki hükümlerini dikkate alarak, bir süreç başlatacak mı; yoksa, bu raporda dile getirilen hususlar üzerinde herhangi bir işlem yapılmayacak mı; çünkü, soruşturma komisyonunun kurulması ve bunun sonuçlarının belli bir süreç içerisinde kamuoyunun gündemine taşınması ve gerekli işlemlerin başlatılması açısından iktidara ve iktidar partisi grubuna büyük sorumluluk yüklemektedir.

O bakımdan, konu, yeri gelmişken, gümrüklerle ilgili bir husus görüşülürken, bu konuların da tartışılmasının faydalı olduğu kanaatiyle dile getirdim.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Abuşoğlu.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç?..Yok.

Konuşmalar tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili, maddeye bağlı cetveller üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1018 sıra Sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin 1 inci maddesine ekli (1) Sayılı Listenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz

                 

 

Mehmet Akif Hamzaçebi

Kemal Kılıçdaroğlu

Ali Kemal Kumkumoğlu

 

Trabzon

İstanbul

İstanbul

 

Mustafa Gazalcı

Ziya Yergök

 

 

Denizli

Adana

 

 

(1) SAYILI LİSTE

Kurumu: Gümrük Müsteşarlığı

Teşkilâtı: Merkez

                        SERBEST                                TUTULAN

SINIFI                UNVANI                DERECESİ             KADRO ADEDİ     KADRO ADEDİ       TOPLAM

  GİH             Müsteşarlık Müşaviri             1             13             _                        13

BAŞKAN -Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU ADINA OSMAN NURİ FİLİZ (Denizli) -Çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutalım mı?

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Konuşmak istiyorum.

BAŞKAN - Konuşmak istiyorsunuz, buyurun.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, kısaca Sayın Bakanın ısrarla sorduğum sorularla ilgili kısma verdiği cevaplar üzerine, birkaç şey söyleyip önergeye geçeceğim.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanlığın ifade ettiği rakamlarla, Türkiye'de 2,5 milyar dolarlık petrol kaçakçılığından söz edilmektedir. Bu, 3,5 katrilyon eder. Ortalama, bunu, 2 000 000 lira diye düşünsen, Sayın Bakan, bu, 1 750 000 ton petroldür. Bu, Türkiye'nin her tarafına litre litre dağıtılan bir organizasyon sonucunda ancak tüketilebilir. Ortaya çıkardığınız bir tek organizasyon var mıdır Sayın Bakanım?

Burada, güya cevap verdiniz; yani, sizin pozisyonunuzdaki bir Bakanın, burada, 2005 yılıyla ilgili petrol kaçakçılığı konusunda seslendirdiği 58 trilyon liralık rakam, bence, sizin konumunuzdaki bir görevliyi sıkıntıya sokar, en azından sıkıntıya sokar. Ben şahsen ve inanıyorum buradaki milletvekillerinin çoğu sizin yerinizde bulunsa, 3,5 katrilyon liralık ve üstelik memleketin en ücra köşelerine kadar dağıtılmak zorunda olan 1 750 000 tonluk bir kaçakçılıkla ilgili olarak 50 trilyon lira civarındaki bir rakamı burada telaffuz etmekten imtina ederdi.

Sayın Bakan, bu tavır şunu gösteriyor aslında: Bu, sizin karşı olduğunuz bir durum değildir. Ben, buradan bunu anlarım. Bu, Sayın Bakanlığın, sayın hükümetin karşı olduğu bir durum değildir. Bu, birilerine petrolü sonuna kadar vergili kullandırıp, birilerine petrolü bilerek, bilinçli olarak vergisiz kullandırmanın bir genel politika haline dönüştüğü biçiminde bir değerlendirmeyi beraberinde getirir. Şu benim yaptığım değerlendirme, sizin "biz, bu kaçakçılıkla mücadele ediyoruz, bu yıl içerisinde de 58 trilyon liralık kaçak akaryakıt yakaladık" ifadenizden daha gerçekçi bir ifadedir. Ben, bir cumhuriyet hükümetinin böyle bir suçlamayla muhatap olmasını, bir milletvekili olarak, gerçekten zorlanarak seslendiriyorum; ama, sizin, konuyla ilgili bir Bakan sıfatıyla, buradan, sizin rakamlarınızla 2,5 milyar dolar olduğunu söylediğiniz ve ülkenin en ücra noktalarına kadar, ancak taşınarak ve litre litre tüketilerek ortada var olduğunu seslendirdiğiniz böyle bir kaçakçılıkla ilgili kullandığınız 50 küsur trilyon liralık rakam, en azından, bir aczin ifadesidir; bu konudaki başarısızlığınızın, kendi ağzınızdan seslendirilmesidir. Kaldı ki, bu, bunun sadece bir parçasıdır. Burada söz konusu edilen bütün kaçakçılık unsurları -arkadaşlarım uyardılar, seslendiremedim- hayvan kaçakçılığı Anadolu'nun tamamını kapsamış. Hayvan bu, her biri 300-500 kilo gelir. Ortalıkta gezip dolaşacak. Kamyonlarla, karayollarından nakledilmek zorunda. Nerede, hani; bulduğunuz hayvan kaçakçılığıyla ilgili mücadeleniz ve o mücadeleden elde ettiğiniz sonuçlar nerede?! Memlekette gümrük diye bir şey kalmamış, yol geçen hanı. Eğer belli ilişkileri kurabilmişse, belli bağlantıları kurabilmişse, her isteyen, her istediği şeyi, bu memlekete, hiçbir gümrük ödemeden, hiçbir vergi ödemeden, kendisini hiçbir vergiye tabi tutmadan ödeyebiliyor. Yeri geldiğinde, bu kaçakçılık, vatandaşın canı pahasına uygulanıyor; ama, şu ifadelerinizden de görüldüğü gibi, siz, bu işi yeterince ciddiye almıyorsunuz. Sayın Bakan, bence, görevlerinizi daha fazlasıyla ciddiye alsanız iyi olur.

Değerli arkadaşlarım, bu önergemizde şöyle bir eksikliği hiç olmazsa düzeltmeye çalışıyoruz: Bu ihdas edilen 19 adet müsteşarlık müşavirliği kadrosunun içerisinde yer alacak çalışanların 6'sı mahkeme kararıyla görevlerine geri dönmüştür. Biz, şimdi, burada, 19 müşavirlik ihdas edersek, bu, şu anlama geliyor: Bu mahkeme kararıyla görevine dönmüş olan 6 müdür de, bu teklifin yasalaşmasından sonra, mahkeme kararına rağmen, görevlerinden alınıp o müşavirlik kadrosuna atanacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum.

Hadi, personele saygısızlık yapıyoruz, onların emeklerini hiçe sayıyoruz, ikibuçuk yıldan bu yana, onların mağduriyetleri karşısında sessiz kaldık, onlara maaş ödeyenlerle ilgili belki yarınlarda çıkabilecek zimmete göz yumduk; hiç olmazsa mahkeme kararlarına saygımız olsun, hiç olmazsa bu ülkede iktidar şöyle de yapsa, böyle de yapsa, mahkeme var, kanun var, ben gider kanun karşısında haklarımı savunurum ve hakkım olan şeyi mahkeme kararıyla da olsa alırım diye, bu ülkede, bir kuruma güvenen yurttaşlarımıza ve bu görevlilerimize, dolayısıyla, onların güvenerek yola çıktıkları bu kurumlara, bizim de güvenmemiz gereken bu kurumlara, yarınlarda, hangi koşullarda, hangimize lazım olabileceğini bilemediğimiz; ama -hiç kimsenin başına gelmesin- bu ülkede, her yurttaşın, bir gün, mutlaka güvenerek "ben buradan hakkımı alırım" diyerek kapısına gideceği mahkemelere karşı saygımızı devam ettirelim. Bu önergeye, ben, arkadaşlarımızın, mahkemelere olan saygımız nedeniyle, mahkeme kararlarını kanunla yok sayma gibi bir yaklaşıma...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, teşekkür edin. Eksüreniz de tamamlandı.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum.

...karşı olmamız gerektiği yaklaşımıyla, hiç olmazsa, bu önergenin, arkadaşlarımız tarafından da, Sayın Bakanlık tarafından desteklenmesinin uygun olacağını düşünüyorum.

Bu vesileyle, hepinize bir kez daha teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kumkumoğlu.

Sayın milletvekilleri, önerge işleme başladıktan sonra, 2 arkadaşımız, cihaza girmek suretiyle söz istediklerinden, bu soru için söz istediklerinden, önergeden sonra, İçtüzüğe göre, veremiyorum; onu arkadaşlarımıza aktarmış olayım.

Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Biz daha fazlayız.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Biz onlardan daha fazlayız Sayın Başkan.

BAŞKAN - Şimdi, maddeyi, ek 1 listeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum.

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Samsun Milletvekili Sayın Koç?.. Yok.

Soru sormak istiyor musunuz bu maddede?

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Evet Sayın Başkan.

ATİLA EMEK (Antalya) - Evet.

BAŞKAN - Sayın Gökhan Durgun, buyurun, sorunuzu sorun.

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şu anda, Hatay-Reyhanlı Cilvegözü Gümrük Kapısında herhangi bir çalışma yapılmamaktadır. Cilvegözü Gümrük Kapısında yeni inşaat çalışması ne zaman başlayacaktır? Ne kadar sürede bitirilecektir? Bitiş tarihi ne olacaktır?

Burada free shop olarak hizmet veren esnafımızın bu süre içerisindeki mağduriyetinin önlenmesi için ne gibi önlemler düşünüyorsunuz? Bu konuda herhangi bir çalışma yapıyor musunuz?

Diğer bir sorum: Cilvegözü Sınır Kapısında, insanlar, günübirlik giriş-çıkış yaparak günlük ihtiyaçlarını karşılamak durumunda kalmaktadırlar. Bu konuda daha sistemli, daha planlı bir sınır ticareti düşünüyor musunuz? Bu konuda bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Durgun.

Sayın Emek, buyurun.

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Bakan bütçe görüşmelerinde yurt dışındaydı. Özellikle son Kayseri gezimizde, Türkiye'nin en iyi hayvan yetiştiricilerinin olduğu Pınarbaşı İlçesinde yurttaşlarımızın çok ciddî bir şikâyetini bu vesileyle Sayın Bakana aktarıp, sorumu sormak istiyorum.

Şimdi, ülkemizin hangi bölgesine gidersek gidelim, yurttaşlarımızın dile getirdiği konu, sınırdan yapılan kaçakçılık. Bu, canlı hayvanda böyle, petrolde böyle, muzda böyle. Her konuda artık yaygınlaşmış bir durumu var.

Pınarbaşı İlçesinde, hayvan üreticileri, ciddî şekilde, sınırdan gelen canlı hayvan kaçakçılığından dolayı durumlarının çok kötü ve perişan olduğunu ifade ettiler. Petroldeki konu bu. Özellikle bölgemiz açısından, Anamur, Gazipaşa, Alanya muzunun içine düştüğü sıkıntıda da, yine, sınırdan gelen kaçak muzun büyük etkisi olduğu ifade ediliyor.

Şimdi, Sayın Bakan, üç yıldır görevdesiniz ve giderek Türkiye'de, bu sınırdan yapılan kaçakçılık yükselerek ve kamuoyunda yaygınlaşarak gidiyor. Şimdi, bu ne zaman önlenecek? Türkiye bir kaçakçılık cenneti olmaktan ne zaman kurtulacak ve bu konudaki aldığınız önlemler nelerdir? Kamuoyu bunu cidden merakla bekliyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Emek.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hatay Reyhanlı Cilvegözü sınır kapısıyla ilgili olarak, biliyorsunuz, Yüksek Planlama Kurulu 7.3.2003 tarih 2003 T.4 sayılı kararıyla, Cilvegözü Gümrük Kapısının, yap-işlet-devret modeliyle yeniden yapılandırılması konusunda Gümrük Müsteşarlığını yetkili kılmıştır. 28.4.2005 tarihinde Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğiyle sözleşme imzalandı, uygulama projeleri tamamlandı; arkadaşlarımız yerinde gidip, incelemelerini yaptılar. Şimdi, bu proje kapsamında, işletme süresi, yatırım süresi olarak, yer teslim tarihinden itibaren bir yıl, işletme süresi de onüç yıllık bir projedir. Şimdi, yer teslim tarihinden itibaren bir yıl olarak proje başlayacağı için, önümüzdeki aylar içerisinde proje başlayacak ve bir sene içerisinde de teslim edilecektir.

Kayseri Pınarbaşı'yla ilgili olarak diğer milletvekilimizin sorusu: Şimdi, şunu söylemek istiyorum; burada, kaçakçılık olarak adlandırılan olaylara baktığınız zaman, Türkiye'nin bütün sınırlarından gerçekleştirilen olayların, sadece gümrük kapılarından gerçekleştirilmiş gibi bir ifadeyle sunulması, aslında, büyük bir haksızlık oluyor; yani, Türkiye gümrükleri, sadece gümrük kapılarında olan işlemlerden sorumludur. Orada kaçakçılık varsa, orada ne varsa, biz onun üstüne gidiyoruz. Bu yakalama oranlarımız da aynı şekildedir ve varsayım üzerine, az evvel diğer milletvekilimizin söylediği varsayım üzerine 2,5 milyar dolarlık bir kaçakçılık söz konusu. O, gümrüklerle alakası olmayan bir şey; yani, gümrüklerden o işlemler geçmiyor…

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Hükümete söylüyorum.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Gümrüklerden geçmeyen işlemlerle, yapılmayan işlemlerle ilgili olarak bizim gümrük idarelerinin de yapacağı bir şey yok. Türkiye'nin diğer sınırlarından giren çıkan varsa, bu, Gümrük İdaresinin sorumluluğunda değil.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sayın Bakanım, muhatap bulamıyoruz da onun için söylüyoruz ortaya. Kim sahiplenirse.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Ama, diğer kamu kurum kuruluşları onun üzerine gidiyor, ilgili kurum kuruluşlar bu işlerin üzerine gidiyor. Biz, gümrüklerden geçen ve yasadışı olan işlerle ilgili sorumluluklarımız çerçevesinde yaptıklarımızı size anlatmaya çalışıyoruz. Yani "söylemiş olduğunuz rakamlar çok küçük" diyorsunuz. Alakası yok. Devamlı artan rakamlar var; bir. İkincisi, bu kaçakçılıkla ilgili olarak vergi düzenlemelerinin de belli oranda… Biliyorsunuz, yurt dışında bir ürün çok ucuz, Türkiye içerisinde çok pahalıysa, buraya kayması kolay olur. Hangi sistem olursa olsun. Onunla ilgili de düzenlemeler yapılması lazım, eşitlenmesi lazım. Bu konuda çalışmalarımız var.

Diğer konuda, kur konusunda söylediğiniz… Ben, kur konusunda ne dediysem aynısını halen söylemeye devam ediyorum. Ben bunu söyledim. Ve şu da herkes tarafından üç sene sonra denildi: "Yüzde 45 olarak Türk Lirası değer kazanmıştır." Bunu bütün kurum ve kuruluşlar söyledi. Dolayısıyla, o konudaki tezimiz ve o konudaki söylediklerimiz hep doğrudur.

Yani, şunu söylemeye çalışıyorum. Burada yaptığımız düzenlemenin bunlarla bir alakası yok. Bu, sadece, bizim kurumlaşma çerçevesinde yaptığımız bir organizasyon içerisinde tekleştirme dediğimiz, çift başlı otoritenin tek hale getirilmesiyle ilgilidir.

Sayın Başkanım, sayın milletvekillerim; teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...  Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN- Madde üzerinde grupların söz isteği yok.

Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olmasını diliyorum.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma saati: 15.12

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.33

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Şimdi, 6 ncı sıraya alınan, Diyarbakır Milletvekili M. Mehdi Eker ile Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in; 969 Sayılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, 867 ve 170 sayılı Kanunlara Tabi İşletmeler Dışında Kalan Taşra Kuruluşlarına Dönersermaye Verilmesi Hakkında Kanunun Adı ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi, Bazı Ek Maddelerin Eklenmesi ve 29.05.1926 Tarihli ve 867 Sayılı Ziraat Vekâletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkında Kanunun İptaline Dair Kanun Teklifi ile Ziraat Vekâletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.- Diyarbakır Milletvekili M. Mehdi Eker ile Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in; 969 Sayılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, 867 ve 170 Sayılı Kanunlara Tabi İşletmeler Dışında Kalan Taşra Kuruluşlarına Döner Sermaye Verilmesi Hakkında Kanunun Adı ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi, Bazı Ek Maddelerin Eklenmesi ve 29.05.1926 Tarihli ve 867 Sayılı Ziraat Vekaletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkında Kanunun İptaline Dair Kanun Teklifi ile Ziraat Vekaletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/375, 1/358) (S. Sayısı: 1053) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

 CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 1053 sıra sayılı 969 sayılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, 867 ve 170 Sayılı Kanunlara Tabi İşletmeler Dışında Kalan Taşra Kuruluşlarına Döner sermaye Verilmesi Hakkında Kanunun Adı ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi, Bazı Ek Maddelerin Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının tümü hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli  milletvekilleri; bu kanun tasarısını hazırlayan Sayın Bakanımız Mehmet Mehdi Eker'e ve Niğde Milletvekili Sayın Erdoğan Özegen'e huzurunuzda şahsım ve meslek kuruluşları adına bir kez daha teşekkür etmek isterim.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren kurumların büyük çoğunluğunda 969 sayılı Kanunla kurulmuş dönersermaye işletmesi mevcutken, 19 kurumda ise 867 ve buna ek olan 170 sayılı Kanunlarla kurulmuş dönersermayesi işletmesi mevcuttur. 969 sayılı Kanunda yapılan  bir değişiklikle bu kanuna tabi hükümlerle çalışan 657'ye tabi personele asgarî ücret brüt tutarının 2 katı teşvik primi ödenmesi sağlanmıştır ve bu personele 2002 ve 2003 yılında teşvik primi dağıtılmıştır. Ancak, 867 ve 170 sayılı Kanunlara tabi işletmelerde teşvik primi ödemesi yapılamamıştır. Bu da dolayısıyla, Bakanlık bünyesinde aynı işleri gören ve dönersermayeyle katkı sağlayan kuruluş ve kuruluş meslek mensupları arasında bir haksızlığa yol açmıştır. 2004 yılı teşvik primi ödemeleri ise 2005 Malî Yılı Bütçe Kanununda yapılan bir düzenlemeyle hem 969 hem de  867 ve 170 sayılı Kanunlara tabi işletmelerde asgarî ücret brüt tutarının 1 katı olmak üzere dağılmış ve aynı bakanlık bünyesinde aynı işleri yapan personel arasında adalet sağlanmıştır. 2006 yılı bütçe kanununda yine aynı düzenleme öngörülürken Plan ve Bütçe Komisyonunda da bu madde tamamen çıkarılmış olup bu durum 969'a tabi işletmelerde asgarî ücret brüt tutarının 2 katı teşvik primi ödemesinin önüne açarken, 867 ve 170 sayılı Kanuna tabi işletmelerde teşvik primi ödenmesini engellemiştir; dolayısıyla, geçen yıl asgarî ücret brüt tutarının 1 katı oranında teşvik primi alan 19 enstitü personeli bu haktan yararlanamadıkları gibi geçen yıl yararlandıkları haklarını da kaybetmiş bulunmaktadırlar; oysa, bu 19 kurum personelinin de bu yasadan yararlanmaları, şahısların çalışma zevkini ve randımanını artırdığı gibi kurumların da dönersermaye birikimlerinin de artmasına neden olacaktır.

Bütçeye herhangi bir malî yük getirmeyen ve sadece kurum personelinin katkıları ölçüsünde dönersermayeden pay almalarını sağlayacak bu yasadan 19 enstitünün de yararlanmalarını sağlayacak olan bu yasa tasarısı son derece yararlıdır. Grubum adına, yasa tasarısını desteklediğimizi bildiriyor, tüm meslek camiamıza hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanunla birlikte, enstitüde yaptıkları çalışmalarla katma değer üreten, koruyucu hekimliğin altyapısını oluşturan, teşhis ve tedavi yöntemlerini belirleyen, alt çalışmaları yapan, aşı üretim ve dağıtımında çalışan bu meslek gruplarının, ayrıca canlı hayvan ve hayvansal maddelerle bitkisel ürünlerin sevk ve idaresinde çalışan personelin gece ve gündüz, mesai saatlerine bağlı kalmaksızın, tatil günleri dahil, çalıştıkları bir gerçektir. Bu gerçekler karşısında ilgili personelin dönersermayeden herhangi bir pay almamaları bugüne kadar motivasyon ve moral bozukluğuna yol açmaktaydı; bu yasal düzenlemeyle ilgili birimlerde çalışan personelin hem moral motivasyonu hem de çalışma azim ve gayretleri artacaktır; ayrıca, Bakanlık bünyesindeki dönersermaye işletmelerinin tek kurum ve tek yönetmelik altında toplanması da kanunda göz önüne alınmıştır. Bu da kaynakların etkin ve verimli kullanılması ve tarım, hayvancılık faaliyetlerinin en iyi şekilde yerine getirilmesini ve işlemlerin hızlandırılmasını sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğiyle ilgili mevzuatların, en az yüzde 30'unun veteriner hekimlik mesleğiyle ilgili olduğu ve hayvansal kökenli gıdalarda, çiftlikten sofraya kadar her aşamada  veteriner hekim kontrolünün zorunlu hale getirildiği, Avrupa Birliği kuralları içerisinde, ülkemizde, mesleğin önemi bir kez daha ortaya çıkmış bulunmaktadır. Buna rağmen, veteriner hekimlik mesleği, ülkemizde, birçok sorunları da bünyesinde barındırmaktadır. Bu sorunlardan birisi olan bu dönersermaye yasasının çıkarılması, meslek camiamız için son derece yararlı olmuştur.

Avrupa Birliğine girme çalışmalarının ivme kazandığı şu günlerde, veteriner hekimlik alanında, Avrupa Birliği mevzuatlarına temelde uyum yerine, görüntüde uyum için uyum çalışmaları yapılmaktadır. Avrupa Birliği mevzuatına göre, veteriner hekimlik mesleği, doğrudan Bakana bağlı, bütçesi, personeli, taşra örgütüne kadar tamamen bağımsız bir yapı içermektedir. Bu nedenle, veteriner hekimlik alanında, acilen bir reorganizasyona ihtiyaç bulunmaktadır. Veteriner hekimlik mesleğinin icrasıyla ilgili yasal düzenleme bir an önce tamamlanmalı ve bu düzenlemenin hazırlanmasında, Bakanlık dışındaki, üniversitelerimiz ve ilgili meslek kuruluşlarımızdan da görüş alınmalıdır.

Bir diğer sorun da, veteriner fakültelerinin sayılarının her geçen gün artmasıdır. 1982 yılında, ülkemizde, sadece 4 veteriner fakültesi mevcuttu; bugün ise 21 adet  veteriner fakültesi mevcuttur. Bu fakültelerin, ne yazık ki, birçoğu, maalesef, hem öğretim üyesi yönüyle hem de klinik, laboratuar ve derslik gibi altyapı yönüyle yetersizdir. Ayrıca, bu kadar veteriner fakültesi açılmasına rağmen, uzun zamandan beri, kamuda, veteriner hekim istihdam edilmemektedir. Dolayısıyla, bu da, bir işsiz veteriner hekimler ordusunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Değerli milletvekilleri; ayrıca, yerel yönetimlerde görev yapan veteriner hekimler, gerek kesim öncesi gerekse kesim sonrası yaptıkları muayenelerde birçok zoonos hastalıklara maruz kalmalarına rağmen, fiilî hizmet tazminatlarından  yararlanamamaktadırlar. Bu konuda hazırladığım bir yasa teklifi, Meclis gündeminde beklemektedir. Bu adaletsizliğin önüne geçilmesi için, Sayın Bakanımızdan yardım beklemekteyiz.

Yine, yıllarca, ülkemiz sınırlarını aşarak hizmet vermiş olan veteriner kontrol ve araştırma enstitülerine yeni veteriner hekim alınmaması ve uzmanlık yönetmeliğinin iptal edilmesi nedeniyle, yetişmiş personel konusunda sıkıntılar yaşanmaktadır. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun yürürlüğe girmesiyle mesleğimizin uzmanlık eğitiminin Maliye Bakanlığı, YÖK ve dolaysıyla fakülteler tarafından kabul edilmemesi, veteriner hekimlik mesleğinin bilimselleşmesini engellemiştir. Dünyanın yöneldiği uzmanlaşma eğitimine ülkemizde vurulan darbe neticesinde, araştırma enstitülerinde ciddî boyutta bir uzman eksikliği hissedilmektedir. Bu nedenle, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu metninde geçen "tıpta uzmanlık" ifadesinin "beşerî veya veteriner tıp uzmanlığı" şeklinde değiştirilmesi veya "veterinerlik uzmanlığı" ibaresinin eklenmesiyle mesleğimizde uzmanlığın yolu açılacak ve bu bilimsek eksiklik ortadan kaldırılacaktır.

Diğer bir önemli sorun da, yürürlükte olan Kırmızı Et ve Et Ürünleri Üretim Tesislerinin Kuruluş, Açılış, Çalışma ve Denetleme Usul ve Esaslarına Dair Yönetmeliktir. Önceki yönetmeliklerde, kombina ve mezbahalarda sorumlu yöneticinin veteriner hekim olma koşulu ve buna ilaveten, Avrupa Birliğinde olduğu gibi, resmî hükümet veterinerinin kesim esnasında hazır bulunması zorunluluğu vardı. Hangi sebeple olduğu bilinmeyen bir şekilde bu yönetmelik değiştirilerek, yerine, herhangi bir meslek grubuna ait sorumlu bir yöneticinin sorumluluğunda en az bir muayene veteriner hekimi bulunması şartı getirilmiştir. Yine, soğukhava, parçalama tesisi ve mamul madde üretim tesislerinde veteriner hekim bulundurma zorunluluğu getirilmiştir. Dolayısıyla, bütün kontroller, işyeri sahibinin inisiyatifine bırakılmıştır. Bunun da, hayvana ve hayvansal ürünlerle bulaşabilen hastalıklar ya da mamullerin gerekli hijyen ve sağlık kontrollerinin yapılamaması nedeniyle büyük bir risk oluşturduğu ortadadır.

Gıdalara ilişkin yaşanan sorunların yüzde 90'ı hayvansal kökenli gıdalardan kaynaklanmaktadır. Hayvansal kökenli gıdaların güvenliği, hayvanlara yedirilen yemlerden başlamaktadır. Bu nedenle, dolaylı olarak insan sağlığından sorumlu olan veteriner hekimler, hayvanlara yedirilen her türlü yem maddesini bilmek ve denetlemek durumundadır; zira, zararlı olan bazı maddelerin yemlerden hayvansal dokulara ve dolayısıyla da insanlara geçeceği bilinen bir gerçektir. Son yıllarda görülen, halk tabiriyle "delidana hastalığı" olarak bilinen hastalık, bunun en iyi örneklerinden birisidir. Hayvan yemlerinde karşılaşılan bazı sorunlar, hayvanı ve hayvansal ürün ticaretini de doğrudan etkilemekte ve ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Bu nedenlerle, hayvanlara verilecek yemlerin güvenilirliğini sağlamak için, devlet, denetim görevini etkin bir şekilde yapmalıdır. Bunun için de ihtiyaç duyulan modern laboratuvar donanımlarıyla enstitüler ve gerekli istihdam sağlanarak kontrol şube müdürlükleri, bu amaçla, desteklenmelidir.

Hayvansal kökenli gıda maddeleri, çabuk bozulmaları, enfeksiyon ve toksikasyon riski taşımaları nedeniyle, gıda kontrolü içerisinde önemli bir yer tutar. Bu tür gıdaların planlanması, üretilmesi, taşınması, muhafazası, ruhsatlandırılması, ithal ve ihracatında, veteriner hekimler, mutlaka, etkin görev yapmalı, organizasyon ve yönlendirmede etkili ve yetkili olmalıdır. Ne yazık ki ülkemizde, yıllardır bunun tam tersi yapılmakta, veteriner hekimler, destek hizmeti şeklinde çalıştırılmaktadır. Bunun sonucu olarak da, gıda güvenliği yeterli oranda sağlanamamakta ve ciddî boyutta halk sağlığını etkileyen tehlikeler oluşturmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlıklı insanın temeli sağlıklı gıda, onun da temeli sağlıklı hayvandır. Bu da demektir ki, hayvanların da, sağlıklı çevrede ve sağlıklı beslenmesi gerekmektedir. Hayvanlarımızın yeterince sağlıklı ve güvenilir beslenmesi açısından, sağlıklı yem bitkilerinin üretiminin yapılması zorunludur; bu, bir döngüdür ve hepsi bu çarkın vazgeçilmez dişlileridir. Bu çarkın bir dişlisi aksıyorsa, sağlıklı toplum gerçeğine ulaşmak imkânsızdır. Bu çarkın etkin bir biçimde işleyebilmesi için, ülkemizde, bitkisel ve hayvansal üretimi gerçekleştiren yetiştiricilerimizin, üreticilerimizin, çiftçilerimizin de durumlarının  iyi olması gerekmektedir. Oysa, ülkemiz çiftçisi, yıllardan beri yaşamış olduğu ekonomik sıkıntılar nedeniyle, bırakın yarınını, geleceğini, yaşadığı günü kurtarma endişesi içerisindedir. Bir çoğu tarım kredi borçları, banka borçları, elektrik borçları nedeniyle, günlerini mahkeme kapılarında geçirmektedir. Her geçen gün artan üretim maliyetleri, yetiştiricilerimizin belini bükmektedir. Tohumluk, ilaç, gübre gibi girdiler, birkaç yıl öncesine kadar yüzde 80, yüzde 120 oranında artış gösterirken, ürettikleri ürünler, üç dört yıl öncesiyle aynı, bazıları ise daha da düşüktür. Yine, uygulanan kotalar nedeniyle büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Elma üreticisi perişandır, süt üreticisi perişandır, et üreticisi perişandır. Süt üreticisi, 1 litre süt satarak 1 kilogram yem alamamaktadır. Oysa, Avrupa Birliği ülkelerinde, yetiştirici, 1 litre sütle 3 kilogram yem alabilmektedir. Et üreticisi 1 kilogram eti, yaklaşık 9 YTL'ye mal edip, 7 YTL'ye zor satabilmektedir. Üç yıl öncesinde 4 kilogram buğdayla 1 litre mazot alabilen bir çiftçi, bugün 7 kilogram buğdayla 1 litre mazotu ancak alabilmektedir. Çiftçi üretiyor, süt üreticisi üretiyor, et üreticisi üretiyor; ama, hepsi mustarip ve çaresiz. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan kesim her geçen gün azalıyor. Tarım alanları daralıyor. Hayvan sayıları hızla azalıyor. Hayvancılık her geçen gün kan kaybediyor.

Ayrıca, tarım ve hayvancılık alanında yapılan desteklemeler, son derece yetersizdir. OECD standartlarına göre üretici başına desteğin Avrupa Birliği ülkelerinde 8 000 dolar, ABD'de 20 000 dolar, Türkiye'de ise bunun sadece 230 dolar olduğu bir gerçektir. Avrupa Birliğine uyum sağlanacak ise, önce bu desteklemelerde uyum sağlamak zorundayız. Bunun için, işe ilkönce, çiftçilerimizin, köylümüzün, üreticimizin durumlarını iyileştirmekle başlamak gerekmektedir.

Bu nedenle, tarım ve hayvancılık alanında yeni bir yapılanmaya acilen ihtiyaç duyulmaktadır. En önemlisi de, hükümetlerin, artık, tarım ve hayvancılıkla uğraşan kesimi ülke ekonomisine bir yük olarak görmekten vazgeçmeleri gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, yine Tarım ve Köyişleri Komisyonumuzda görüşülmekte olan Tarım Kanunu Tasarısından bahsetmek istiyorum. Tasarının tanımlar bölümünde hayvancılığın tanımlanmamış olması büyük bir eksikliktir. Ülkemiz tarım ve hayvancılık sektörü, birbirinden ayrılamaz önemli kavramlar olup, aynı zamanda birbirlerinin tamamlayıcısı ve destekleyicisidir. Bu sektörlerden birisinin bu kanun tasarısı içerisinde tanımlanmamış olması, tasarının gereken önem ve anlamını kaybetmesine yol açacaktır. Ülkemiz nüfusunun önemli bir çoğunluğunun geçimini sağladığı hayvancılık sektörünün tanımlar bölümünde anılmaması, tasarı kapsamını daraltmaktadır. Ayrıca, hayvancılık sektörünün bu kapsamda yer alamaması birtakım sakıncalar doğurmakta ve doğal olarak, hayvancılık sektörü emekçilerini dışlama anlamına da gelmektedir.

Yine, Anayasanın 45 inci maddesi tarım ve hayvancılığı ayrı olarak tanımlamıştır. Bu nedenle, kanun maddelerinde sadece "tarım" yerine "tarım ve hayvancılık" ifadesinin kullanılması, yasanın Anayasaya uygunluğu açısından da gereklidir.

Yine, tasarıda çiftçi tanımı yapılırken, bu tanım bitkisel üretimle uğraşan üreticileri kapsamaktadır. Dolayısıyla, hayvan üreticileri ve yetiştiricileri için bir tanım yapılamamıştır.

Ayrıca, hayvancılık faaliyetiyle uğraşan tüm üretici ve yetiştirici, sektörde hizmet üreten müteşebbislerin mevcut destekten alacağı yüzde 12'lik payı oldukça düşük bulmuştur.

Tasarıyla ilgili birçok değişiklik önergesi vermemize rağmen, Komisyonda bunlar yeterince değerlendirilmemiştir. Umarım, bu tasarı Genel Kurula geldiğinde, hayvancılık sektörüne de gerekli önem verilmesi için çalışmalar yapılacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, sayıları 41'e ulaşan odalarımızla, derneklerimizle, birliklerimizle, konseyimizle ve devlet özel kurum ve kuruluşlarında özveriyle görev yapan birbirinden değerli meslektaş kadromuzla, her zaman ülkemizdeki tarım ve hayvancılık sorunlarının çözülmesi için her türlü ortamda yardıma hazır olduğumuzu belirtiyoruz.

Bugün taşrada çalışan meslektaşlarımız, ülkemizin zaman zaman karşı karşıya kaldığı hayvan hastalık ve zararlarıyla ilgili özverili çalışmalar yapmışlardır.

Yine, enstitülerimizde görev yapan kadrolarımız, gerek teşhis ve gerekse aşı üretimi çalışmalarıyla, hastalıkların kısa zamanda eradikasyonunu gerçekleştirmişlerdir. Bir Şap Enstitüsünün, bir Etlik Laboratuvarının, bir Pendik Araştırma Enstitümüzün, bir Bornova Enstitümüzün çalışmalarını yadırgamak mümkün değildir. Cansiparane çalışan arkadaşlarımıza, buradan, tekrar teşekkür ediyorum.

Bakanlıkça uygulamaya konulan tüm projeler, zamanında, başarılı olarak tamamlanmaktadır. Bu özverili çalışmalarda bulunan veteriner hekimlerimizin, en kısa zamanda Avrupa'daki meslektaşlarının refah seviyesine ulaşmaları en büyük dileğimizdir. Bu nedenle, gerekli kanun ve yönetmeliklerin bir an önce Meclis gündemine alınarak sorunların çözüme kavuşturulmasını ümit etmekteyiz.

Bu yasanın, tüm meslek camiamıza hayırlı ve uğurlu olmasını diler, bu vesileyle yeni yılınızı ve yaklaşan kurban bayramınızı en içten dileklerimle kutlar, saygı ve sevgilerimi sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.

Anavatan Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 1053 sıra sayılı, tarımla ilgili bu yasa tasarısı üzerinde, tarımdan gelen, köyden gelen, köylünün özünden gelen köylü bir milletvekili olarak, Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimi belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, biz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak ve bu devleti yöneten hükümetler olarak, köylüye çok büyük önem vermek mecburiyetindeyiz.

Maalesef, uzun yıllardır, sanayileşme uğruna, bir kompleks eseri olarak, köylünün üzerinden -sadece bu hükümeti suçlamak istemiyorum- elimizi çektik. Halbuki, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin banisi, gereken ölçüyü bu konuda koymuştur "millî ekonomimizin temeli ziraattir" demiştir.

Değerli arkadaşlar, sadece ziraat yapmakla elbette ki kalmayacağız, sanayimizi de bunun üzerine kurmak mecburiyetindeyiz ve ziraatimizi de geliştirmek mecburiyetindeyiz. Dolayısıyla, köylüye bakış açımızda, mutlak surette, zihniyetimizi değiştirmek mecburiyetindeyiz. Köylüyü hor görmemeliyiz. Köylüyle alakalı olarak, alçaltıcı, küçük düşürücü kelimeleri kesinlikle kullanmamalıyız; ama, sadece bu hükümet döneminde köylüyü küçük düşürücü cümleler, maalesef, kullanılmıştır. Dolayısıyla, bu zihniyetin altında yatan gerçekler olarak köylü ihmal edilmiştir.

Dün, burada, hükümet yetkilileri ve Sayın Başbakan tarımla ilgili görüşlerini belirtirken, köylüler de, gerek Anamuhalefet Partisi milletvekillerini gerekse biz Anavatan Partisi milletvekillerini çok yoğun bir şekilde aradılar. Bütçeler görüşülürken -hakikaten şu gerçeğe ben vardım- bu bütçe görüşmelerini, tabiî ki, bütün milletimiz canı gönülden izliyor; ama, en büyük oranda, değerli arkadaşlarım, köylülerimiz izlemektedir. Köylüye, mutlak surette, eğilmemiz gerekmektedir. Küçültücü kelimelerden kurtulmamız lazımdır değerli arkadaşlar. Köylü,  bizim varlığımızdır.

Bakın, bugün, Batı Avrupa ülkelerine baktığımız zaman, onlar köylüye çok büyük önem vermektedirler. Bunun altında yatan nedenlerden birisi, tabiî ki, gelecek yüzyıllarda, önümüzdeki yıllarda gıda çok büyük bir önem kazanacaktır. Bunun yanında, ayrıca, Batı Avrupa ülkeleri köylüye neden önem veriyor değerli arkadaşlar. Köylü, bir milletin millî ve muhafazakâr değerlerinin korunmasında en önemli öğelerden birisidir. Biz, köylüyü ne kadar beslersek, köylüye ne kadar bakarsak, millî ve muhafazakâr değerlerimizi o kadar geliştirmiş ve korumuş oluruz. İleri Batı Avrupa ülkeleri, bunu, bunun için yapıyor. Bizim, bir defa, bu kompleksten kurtulmamız gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, size, burada, bir şeyi daha arz etmek istiyorum. Bakın, Meclisin görevi… Yani, yasama erki farklıdır, yürütme erki farklıdır. Fakat, bizim milletimizin yüzde 90'ı, kahir ekseriyeti, eğer kendi bölgesine bir şey yapılmadığı zaman, bir hizmet gitmediği zaman… Bu yasama yetkisinde sade milletvekillerinin sadece iki görevi olduğunu biliyoruz Anayasamıza göre; birisi yasama görevi, yani kanun çıkarmak, bir diğeri de denetleme görevidir; yürütmede kesinlikle bir etkisi yoktur; fakat, milletimiz, bütün sektör mensupları ve köylülerimiz, günah keçisi olarak, kendi bölgesinde bir hizmet yapılmadığı zaman, bu sade milletvekillerini görmektedirler.

Yarın öbürkü gün -en fazla, burada, 600-700 gün var seçime değerli arkadaşlar- seçim sathı mailine girdiğimiz zaman… Şimdi bu Meclisin her seçim döneminde yüzde 70-80'i niye değişiyor arkadaşlar? Hatayı yürütme, yürütme organı işler; fakat, günah keçisi sade milletvekilleri olur. İşte, genel başkanlar da bunları bilerek, yıpranmış milletvekilleri yerine -çünkü, milletimiz öyle biliyor- yeni adaylar koymaktadırlar.

Bunu niye anlatıyorum değerli arkadaşlar; bunu şunun için anlatıyorum: Yürütme erkini, bilhassa İktidar Partisi milletvekillerine söylüyorum; köylülerin ve diğer sektör mensuplarının kalkındırılması hususunda çok sıkıştırması lazım. Yarın, günah keçisi siz olacaksınız. Belki yüzde 70-80'iniz bir daha buraya gelemeyecek. Fırsat eldeyken, bunu yapın değerli arkadaşlar. Bir gün bu sözümü hatırlarsınız.

Değerli arkadaşlarım, çiftçimizin sorunlarını bilimsel olarak şu şekilde gündeme getirmek istiyorum: Tarım, bugün, toplam nüfusun yüzde 35'inin doğrudan geçim kaynağıdır. Bu oran, aynı zamanda, köyde yaşayan nüfusun oranıdır. Küçük ilçe ve beldeler, üretim ve yaşama biçimi olarak köylerle aynıdır. Bunları da katarsak, tarım nüfusu yüzde 50'yi dahi geçmektedir. Ülkemizde çalışan nüfusun yüzde 44'ü tarımda iş yapmaktadır. Tarım, aynı zamanda, işsizliğin önlenmesi açısından az sermayeyle çok istihdam sağlayan sektördür. Bugün gayri safî millî hâsılanın yüzde 12'si, yani sekizde 1'i tarımdan sağlanmaktadır. Tarıma dayalı sanayiyle birlikte sektörün ihracata etkisi, toplam ihracatın yarısı düzeyindedir. Beslenme açısından bütün nüfusu ilgilendirdiğinden, tarıma, yalnız köylü kesimin değil, toplumun, ülkenin genel sorunu olarak bakmak lazımdır değerli arkadaşlarım.

Bunu optimum işletme seviyesine kavuşturmak için, işletme sayısının, öncelikli olarak 1,5 milyona, daha sonra da 1 000 000'un altına indirilmesi hedeflenmiştir, tarımla ilgili olarak. 2001 yılı genel tarım sayımı sonuçlarında işletme sayısının 3 000 000 civarında, arazi parsel sayısının 21 000 000'dan 12 321 000'e ve işlenen arazi miktarının da 234 000 hektardan 184 000 hektara indiğini söylemektedir rakamlar. Bu farklılık, hedeflenen bir gelişmeden ziyade, geçimini tarımdan sağlayamayanların tarımı terk edişi ve köyden kente göç olarak değerlendirilmelidir. Bu, terk edilen araziler işletmelerin sayı ve büyüklüğünü artırmamış olup, atıl vaziyette üretim dışı kalan alan olarak görülmektedir. Toplam işletmelerin yüzde 65'i 50 dekardan az, en az 5 parçalı ve toplam işlenen arazilerin yüzde 22'sini oluşturmaktadır; toplam işletmelerin yüzde 82'si 100 dekardan az, en az 6 parçalı ve toplam işlenen arazinin yüzde 40'ını oluşturmaktadır.

Türkiye, Avrupa Birliğine girme sürecindeki on onbeş yıllık sürede tarımına çok önem vererek gerekli kaynakları ayırmalıdır. Başta altyapı sorunu olmak üzere, ucuz girdi, verimliliği artırıcı sulama, gübre, ilaç ve kaliteli tohum temininde çok hızlı davranmak zorundayız; yoksa, mevcut durumla Avrupa Birliğine katılırsa Türkiye, topluluğun içinde hiçbir varlık gösteremez. Türkiye tarımı IMF, Dünya Ticaret Örgütü ve ABD kıskacında kendine yön vermektedir. Millî bir tarım politikamız şimdiye kadar olamamıştır maalesef.

IMF programları tarımı yok etti. 1990-1999 döneminde tarım sektöründeki büyüme hızı yüzde 1,6 iken, IMF programının uygulandığı 2000-2003 döneminde bu oran yüzde 0,4'e; yani, binde 4'e geriledi. IMF destekli politikalar tarımda yıkıma neden oldu. Tarımın, gayri safî yurtiçi hâsılasına katkısında büyük gerileme görüldü. 1980-1999 yıllarında tarımın gayri safî millî hâsılaya katkısı yüzde 18 iken, 2000-2003 döneminde katkı yüzde 13'e düşmüştür. Bu azalış, tarımla geçimini sağlayanları fakirleştirerek, bir noktada  tarımdan da kaçışı hızlandırdı.

1980 sonrası tarımdaki üretim artışı nüfus artışının gerisinde kalarak, ülkede gıda güvencesini tehdit eder hal aldı. İnsanımız daha az gıda tüketimi, daha fazla gıda ithalatıyla karşılaştı. IMF politikalarının uygulanmaya başlandığı 2000 yılında tarımsal ürün dışticaret fazlası 226 000 000 dolar olurken, 2003 yılında tarımsal ürün dışticaretimiz 98 000 000 dolar açık vermiştir.

Ülkemizde, her sektörde olduğu gibi tarım sektöründe de istikrarlı bir büyümeye ihtiyaç vardır. Ekonomi içindeki büyük paya sahip tarım sektöründeki büyüme hızı çok önem taşımaktadır. Tarım sektörünün gayri safî millî hâsıladaki payı sürekli düşmektedir. 1995 yılında tarım sektörünün gayri safî millî hâsılada yüzde 17 payı varken, 2004 yılında yüzde 13'e gerilemiştir. Tarım sektörü son yıllardaki genel ekonomik büyümenin aksine küçülmektedir. 2003 yılında ülke ekonomisi yüzde 5,9 büyürken, tarım sektörü yüzde 2,5 küçülmüştür, 2004 yılında gerileme devam etmiştir, 2005 yılında da tarım sektöründe büyüme görülmemiştir.

Türkiye, tarımda, 1980 yılına kadar ülkeler arasında kendine yeterli bir ülke konumundaydı; şu anda çoğu üründe ithalatçı ülkeler arasında yer almakta oluşu düşündürücüdür. Sorun, Türkiye'de tarımın uygulanan günübirlik politikalarla yürütülmesidir; üretim planlamasına dayanmayan ve üretimi teşvik etmeyen tutarsız tarım politikalarıdır. Tarımda politikanın uzun perspektifli verim artırıcı olması gerekmektedir. Özellikle, uzun vadede bitkisel ve hayvansal üretimde kaliteli, verimli, hastalıklara dayanıklı tohum ve ırk ıslahına gidilmeli, altyapı hizmetlerinde sulama, gübreleme ve ileri üretim teknolojileri uygulanmalı ve çiftçi eğitimine önem verilmelidir.

Bölgesel planlar yapılarak Türkiye'de hangi ürün nerede yetişir, nasıl pazarlanır, ülkenin ihtiyacı ne kadar, nasıl ihraç edilir; bunun planlaması yapılarak üretim haritası çıkarılmalıdır. Ürün arz fazlasının pazar satış ağı ve pazarlara kadarki sürekli muhafaza planlanmalıdır. Ülkemiz açısından önemli ürün politikalarının iyi planlanması gerekmektedir.

Türkiye'de, tahıllarda, başta buğday, arpa, yulaf ve çavdar ekim alanları iyi tespit edilmelidir. Buğdayda ülkemiz kaynaklarını en iyi şekilde değerlendirmeli, un ve makarna sanayiinin ihtiyaç duyduğu kaliteli buğdayın yurt içinde üretiminin teşvik edilmesi gerekmektedir.

Bugün çiftçimiz buğdayı 404 liraya mal edip, 300 liraya, maliyetin altında satmaktadır. Çiftçimiz fiyat tespitinde, Avrupa Birliği ve ABD'nin buğday fiyatları karşısında, dünya borsalarında ezilmektedir; buraların çiftçileriyle rekabete sokulmaktadır. Avrupa Birliği çiftçisi, bizim çiftçimizden 5 kat daha fazla desteklenmektedir. Girdi temininde bizim çiftçimiz, aynı şekilde, Avrupa Birliği çiftçisinden daha pahalı girdi temin etmektedir. Ülkemizde buğdayda girdi maliyetlerinin yüzde 11'ini tohum, yüzde 26'sını gübre, yüzde 18'ini mazot oluşturmaktadır.

Türkiye özellikle İç Anadolu'da ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde büyük bir üretim potansiyeline sahiptir bakliyatta. Geçmişte uygulanan nadas alanlarını daraltma projesiyle, üretim artışı sağlanarak, yılda 200 000 000 dolar ihracat yaparken, bugün ithalatçı duruma düşmüşüz. Bakliyatta yeniden ihracatçı konuma gelmemiz için üretimi teşvik edici politikalara ihtiyaç vardır.

Mısır ve soya gibi ülkemizde üretim potansiyeli yüksek, gelir getirici ürünlere tabanfiyat yanında prim uygulamasına geçilmeli, üretici kaliteli ürün ekimine teşvik edilmelidir. IMF programlarının en çok mağdur ettiği kitle pancar ekicisi olmuştur. Geçmişte 22 milyon ton şekerpancarı üreten çiftçimiz, 2004 yılında 9,8 milyon ton şekerpancarı üretimi yapabilmiştir.

Tütün, ülkemizde, yaklaşık onbeş yıldan beri tütün ekimi ve rekoltesi bilinçli olarak azaltılmaktadır. 1992 yılında 331 158 hektar ekim alanında 334 276 ton tütün elde edilirken, 1999 yılında 260 000 hektar ekim alanında 251 000 ton, 2003 yılında 150 000 hektar ekim alanında 140 000 ton tütün elde edilmiştir; yani, giderek tütün ekimi azalmaktadır değerli arkadaşlar. Gelirinin büyük kısmı vergilerden elde edilen Tekelin geliri, ülkedeki tütün alanlarının azalmasından dolayı büyük bir vergi kaybına uğramıştır. Tütün ekicisi, bugün aç, açık ve fukaralaşmıştır.

Tarımsal ihracatımızın büyük bir kısmını meyve ve sebze oluşturmaktadır. Dünya pazarlarında rekabetten dolayı kalite ve standarda önem vermek zorundayız.

Bugün dünya fındık ihracatının yüzde 80'i ülkemizden yapılmakta; ama, ne yazık ki, fındık borsası ülkemizde değildir.

Kayısı üretiminde de ilk sıralarda yer almamıza rağmen, bir yıl iyi bir yıl kötü fiyatla kayısı ekicisi zordadır.

Zeytin ve zeytinyağlarındaki girdi fiyatlarındaki artışlar dikkate alınarak, ülke ihtiyacını karşılama yanında, ihracatımızı artırmalıyız.

Üzümde ülkemiz dünya çekirdeksiz kuru üzüm üretiminin yaklaşık yüzde 30'unu karşılamaktadır. Bugün 100 ülkeye ihracatı yapılan üzüm üreticisine tarımsal eğitim ve teknoloji geliştirme imkânları artırılmalı, ucuz ve yeterli krediyle desteklenmelidir.

Gelişmiş ülkelerde hayvancılık sektörünün toplam tarımsal faaliyetler içerisindeki yeri yüzde 50 seviyesinde iken, ülkemizde bu oran, ancak yüzde 25'e ulaşmıştır. Optimum işletme büyüklüğüne erişilememiştir. Ayrıca, bu verimlilik sorunu, ürün kalitesi ve hijyen sorununu beraberinde getirmiştir. Hayvancılık sektörü hâlâ kayıt altına alınmış değildir. Mevcut yapısıyla Avrupa Birliğiyle rekabet edecek durumda olamayan hayvancılık sektörüyle, elde somut bir çalışma yoktur. Bir stratejiyle, ülkenin mevcut durumu ve gelecekte hedeflenen nokta tespit edilerek, çalışmalar buna göre yapılmalıdır. Özellikle, hayvancılık sektörü, sık değişen hedefler ve kararlarla daha da çıkmaza girmektedir. Hayvancılık sektörü beraberinde, yem bitkilerinin artırılması, kalitesi ve besin değerinin iyileştirilmesi, hayvan barınaklarının sağlık şartlarının iyileştirilmesi, sunî tohumlama, soy kütüğü çalışmaları yanında, mevcut yerli genlerin korunmasına da öncelik gösterilmelidir. Bu gen zenginliğinden yararlanılarak, değişik bölgelere adapte olan, et ve süt verimi yüksek, yeni fenotipler için çalışmalar yapılmalıdır. Hâlâ, ülkemizde, et ve süt tüketimi çok  düşük seviyelerdedir; içme sütü tüketimi -peynir, yoğurt dahil- yılda kişi başına 155 kilogram, et tüketimi yine yılda kişi başına 15 kilogramdır. Gelişmiş ülkelerde süt tüketimi yılda kişi başına 300 kilogram, et tüketimi ise 76 kilogramdır. Ülkemizde, kişi başına işlenmiş süt miktarı ve et miktarı çok düşüktür. Ülkemizde, yaklaşık 4 000 adet süt işletmesi olup bunların bir kısmı hâlâ eski teknolojiye sahip, hijyenik şartları iyi olmadığı gibi kapasiteleri de çok düşüktür. Ülkemizde, üretilen yıllık 10 000 000 ton sütün yüzde 40'ı işletmenin kendi içinde değerlendirilirken, yüzde 60'ı pazara inmekte; bu yüzde 60 oranın ancak yüzde 25'i modern tesislerde işlenmektedir. Yani, bu oran 1 500 000 ton süte denk gelmekte, geriye kalan kısım sokakta sağlıksız koşullarda satılmaktadır. Ankara'nın en modern semtlerinde halen sokakta süt satılmakta. Başta Tarım Bakanlığı ve belediyeler bunun önüne geçememişlerdir. Yarın, Avrupa Birliğine girdiğimizde, sütteki bu kargaşayı önümüze koyarak, süt kotasını verirken, bu modern tesislerde işlenen süt miktarına göre ancak 3 veya 4 milyonluk bir kota tanınacak ve böylece hayvancılığımıza büyük bir darbe vurulmuş olacaktır.

Hayvan varlığımız her gün azalmaktadır. Devlet İstatistik Enstitüsü 2003 yılı verilerine göre, 90 yılında 11 337 000 baş olan sığır varlığımız, 2003 yılında yüzde 13,96 azalarak 9 789 000 başa; 40 553 000 baş olan koyun varlığı yüzde 37,29 azalarak 25 431 000 başa; 10 977 000 baş olan keçi varlığı yüzde 38,31 azalarak 6 772 000 başa düşürülmüştür değerli arkadaşlar.

Mevcut hayvan sayısını 4 000 000 işletme barındırmaktadır. Ortalama işletme başına 2-3 sığır ve 8-9 koyun düşmektedir. Ülkemizde işletmelerin yüzde 82'sinde büyükbaş sayısı 1-9 arasında değişmekte olup, işletmelerin bu yapısı verim, kalite, üretim, örgütlenme…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - …gibi yapısal sorunlar, optimum işletmelere en büyük engel teşkil etmektedir. Devlet İstatistik Enstitüsü 2003 yılı verilerine göre, 5 000 000 sağmal ineğin yüzde 20,5'i kültür, yüzde 44,38'i melez ve yüzde 35,1'i yerli ırktan oluşmuştur. Özellikle yerli ırk sayısının fazlalığı, üretimi olumsuz yönde etkilemektedir. Bugün, Ege ve Marmara Bölgelerinde kültür ve melez ırkı oranı yüzde 95 seviyelerine gelmiştir. Bu sevindirici oranın, özellikle Kuzey Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde hâlâ yüzde 65'i yerli ırklardan oluşan sürülerin de, sistemli bir şekilde ıslah programlarıyla, kültür ırkı veya melez oranının Ege ve Marmara Bölgelerindeki seviyelere getirilmesi, Bakanlık, özel projeler ve destekler uygulayarak uygulamalıdır.

Bu çelişkiye, ülke ve bölge gerçeklerini dikkate alarak optimum işletme büyüklüklerini tespit edip, çalışmalarımızı bu yönde, zaman geçirmeden hızlı bir şekilde sürdürmeliyiz. İşletmelerin küçüklüğünden ve dağınıklığından dolayı süt ve süt ürünlerinde kalite kontrolü, sağlık kontrolü ve ürün muhafazası zorlaşmaktadır.

Türkiye'de büyükbaş ve küçükbaşta sunî tohumlama çalışmaları çok ağır gitmektedir, küçükbaşta yok denecek kadardır. Verim artışında bu yol dikkate alınmalı ve ülkemizde mevcut yüksek verimli, adapte olmuş ırklarla yerli ırkların melezleme çalışmaları da yapılmalıdır. Ayrıca, canlı hayvan kaçakçılığı, et ve süttozu kaçakçılığının önüne bir an önce geçilmeli, hayvan kesimleri 5179 sayılı Gıda Kanununda öngörülen standartlara kavuşturulmuş, kombina ve mezbahanelerde yapılmalıdır.

Bugün Ankara'nın çevre yolunun kıyısında, sağlıklıksız koşullarda, çadırın altında koyun, keçi kesilip eti orada satılmakta. Bu, Türkiye'ye, Ankara'ya yakışmayan bir manzaradır değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özdoğan, son cümlenizi rica ediyorum.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - 2 dakika vermenizi rica ediyorum efendim...

Hayvancılık işletmelerimiz, büyük bir kısmı ekstantif bir yapı arz etmekte, bu nedenle önemli ölçüde sabit yatırım ve işletme sermayesine ihtiyaç duymaktadır. Öncelikli olarak işletmeleri entansif bir yapıya kavuşturmalı ve ihtiyaç duyulan sermaye ve teknolojik araç ve gereçlerin karşılanmasıyla pazara dönük üretim yapan, rekabet edebilen, kendi kendine yeten, kâr eden işletmelere dönüştürmemiz lazımdır.

Değerli arkadaşlarım, bu arada, Erzurumumuzun bir sitemini dile getirmek istiyorum, köylümüzün. Yoğun bir şekilde telefon gelmektedir. Haziran, temmuzdan beri, maalesef, doğrudan gelir desteği paraları ödenmemiştir bugüne kadar. 16 Aralıkta ödenecekti; bugün de ödenmemiştir. Köylümüz feryat etmektedir. Tabiî ki, Anadolu da böyledir.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekili arkadaşlarım, bilhassa İktidar Partisi milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum; lütfen, Bakanlığı ve hükümeti zorlayın arkadaşlar; bunun hesabını bir gün sizden soracaklardır. Ya gelecek siyasî şeyde var olacaksınız ya da yok olacaksınız. Bunu göz önüne alarak sizin hepinizden rica ediyor ve Yüce Heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özdoğan.

AK Parti Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Erdoğan Özegen; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, 867 ve 170 Sayılı Kanunlara Tabi İşletmeler Dışında Kalan Taşra Kuruluşlarına Dönersermaye Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına, Ziraat Vekâletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkında Kanunun yürürlükten kaldırılmasına Dair Kanun Teklifimiz üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda, ülkemizin tarım ve hayvancılık sektörünün mevcut durumunun iyileştirilmesi için, yasal düzenlemeler dahil, Dünya Ticaret Örgütü kararlarına ve özellikle Avrupa Birliğiyle uyumu sağlayacak, tarımın yapısal sorunlarına çözüm getirebilecek etkin alternatif politikalar ve bu politikalara destek olabilecek hukuksal altyapının oluşturulması amacıyla çeşitli çalışmalar sürdürülmektedir. Bu doğrultuda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının yeniden yapılandırılması ve yürütülmekte olan malî politikalara uygunluk sağlaması amacıyla, Bakanlık bünyesinde dönersermaye işletmelerinin, kamu kaynaklarının daha etkin ve verimli şekilde kullanılmasını sağlamak amacıyla yeniden yapılandırılması gereği ortaya çıkmıştır.

Teklifimiz, gerekçesinde de görüleceği üzere, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde faaliyet göstermekle birlikte, farklı mevzuata tabi dönersermaye işletmelerinin aynı mevzuata tabi kılınması ve böylece, 867 sayılı Kanuna bağlı dönersermaye işletmelerinin 969 sayılı Kanuna tabi kılınması amaçlanmaktadır

Yine, bu işletmelerin dönersermaye miktarının artırılmasına ve dönersermaye işletmelerinde çalışan personele işletme kârlarından verilen teşvik priminin dağıtımında objektif kriterlerin getirilmesi öngörülmektedir. Buna bağlı olarak, 969 Sayılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, 867 ve 170 Sayılı Kanunlara Tabi İşletmeler Dışında Kalan Taşra Kuruluşlarına Dönersermaye Verilmesi Hakkında Kanunda değişiklik yapılması amaçlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığımıza bağlı toplam 197 dönersermaye işletmesi bulunmaktadır. Bu işletmelerinin, 178 adedi 969 sayılı Kanuna, 19 adedi ise 867 sayılı Kanuna tabi olarak faaliyetlerini yürütmektedir. Bakanlık bünyesinde yürütülen yeniden yapılanma ve malî politikalara uygunluk sağlanması prensibiyle hareket edilirken, söz konusu kanunlara tabi dönersermaye işletmelerinin kapatılmasında, birleştirilmesinde veya bir işletmeden diğer işletmeye demirbaş devredilmesinde ciddî sıkıntılar yaşanmaktadır. 867 sayılı Kanunun yürürlükten kaldırılarak, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız bünyesindeki dönersermaye işletmelerinin 969 sayılı Kanuna tabi tutulmasının bu sıkıntıları ortadan kaldıracağını düşünmekteyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, yapacağımız bu yasal düzenlemeyle, Tarım Bakanlığımız bünyesindeki dönersermaye işletmelerinin tek kanun, daha sonra tek yönetmelik altında toplanmasının, özellikle kıt kaynakların etkin ve verimli kullanılmasına, yürütülen faaliyetlerin en iyi şekilde yerine getirilmesine ve işlemlerin hızlandırılmasına yardımcı olacağını düşünmekteyim.

Yine, teklifimizin kabulüyle, dönersermaye işletmelerinde çalışan, başta veteriner hekimlerimiz ve ziraat mühendislerimiz olmak üzere, bütün personelimiz için önemli bir motivasyon unsurunu devreye sokmuş olacağız. Bu düzenlemeyle, işletmelerde elde edilen kârın personele dağıtımında öncelikle emek kriteri dikkate alınacaktır. Üretimi teşvik primi dağıtımına, yönetmelikle belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde unvanlar arasındaki farklılıklar gözetilecek ve eşitlik, adalet ve hakkaniyet ilkelerine riayet temin edilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dönersermaye işletmelerinde çalışan ve hafta sonu mesai saatleri dışında kontrol ve denetimler yapan personel için herhangi bir ücret ödenmemektedir. Bu uygulamanın, benzer görevi yapan diğer bazı kurum görevlileriyle kıyaslandığında hiç de adil bir uygulama olmadığı görülecektir.

Kanun teklifimizde getirdiğimiz düzenleme, hafta sonu ve mesai dışında kontrol ve denetim görevi yapan personelin bu mağduriyetini giderecek ve motivasyon bozukluğunu ortadan kaldıracaktır. Bu kanun teklifimizin, başta dönersermaye işletmelerinde çalışan ve bu düzenlemeyle mağduriyetleri giderilecek olan tüm tarım emekçilerine hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle tamamlamış olduğumuz bütçe görüşmelerinde de, burada görüşülen çeşitli kanunlarda da en çok gündeme gelen ve gerçekten de önemi hepimiz tarafından bilinen tarım ve hayvancılık sektörü hususunda, burada, sürekli olarak, konuşmacı arkadaşlarımızın bir çoğunca Hükümetimiz eleştirilmektedir. Burada hep bir mukayese yapılıyor. Özellikle bugün de dinlediğimiz konuşmacılarca tarımda en çok gündeme getirilen husus mazot ve gübredeki fiyat artışlarıdır. Gerçi, bunu, Plan ve Bütçe Komisyonundan, yine, Meclisteki bütçe görüşmelerine kadar birçok yerde konuşmacı arkadaşlarımız ifade ettiler; ancak, ben, burada, gerçekten öyle konular vardır ki, bunlar, günübirlik siyaset malzemesi yapılmamalı diye düşünüyorum. Bunlardan bir tanesinin de tarım ve hayvancılık sektörü olduğunu düşünüyorum; dolayısıyla, daha çok, önerilerin gündeme getirildiği, çözüm yollarının gösterildiği ve bu çözüme katkı sağlayacak adımların atıldığı konuşmaların yapılmasını bekleriz; ancak, yine, görüyoruz ki, burada, sürekli olarak mazot ve gübreden bahsedilerek, tarımın sorunlarının tamamı bu iki başlık altında özetlenmeye çalışılıyor.

Bununla ilgili düşüncelerimizi müteaddit defalar bildirmekle beraber, özellikle, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelerin tarıma verdiği destek de sık sık burada gündeme getirilmekte. Tabiî, bir şeyi gündeme getirirken, işimize geldiği yerde Avrupa Birliği ülkelerini kriter olarak önümüze koyup, işimize gelmediği yerde ise, bu ülkelerin şartlarının kendine ait olduğunu, bizim ülkemizin kendi şartları içerisinde birtakım sorunları değerlendirmek gerektiğini, burada, çıkan sözcülerden dinlemekteyiz. Tabiî, bu, doğrusu, bir haksızlık diye düşünüyorum. Bizim mukayese edildiğimiz -tarımda ve diğer alanlarda- ülkeleri eğer bir mukayese edeceksek, bu ülkelerin gayri sâfi millî hâsılalarından tutun da tarımda geldikleri noktayı da göz önüne alarak, Türkiye'deki tarıma verilen desteği mukayese etmenin çok daha doğru olacağı kanaatindeyim. Yani, bugün, Yunanistan'da 16 000 dolarların üzerinde gayri sâfi millî hâsıla var ise, Yunanistan'ın tarıma verdiği destek ile 5 000 dolarlar seviyesindeki ülkemizin tarıma verdiği desteği burada mukayese etmenin ne denli objektif olacağını, ben milletimizin takdirlerine sunuyorum.

Özellikle hükümetimiz döneminde -ben, geçen bütçe konuşmasında da ifade ettim- bütün alanlarda olduğu gibi tarım sektöründe de çok önemli işler yapılmıştır. Öncelikle, tarım sektörünün yapısal sorunları uzun yıllardan sonra ilk kez hükümetimiz döneminde gündeme getirilerek, birçok yapısal soruna, önümüzdeki günlerde, tarım sektöründe, faydasını göreceğimiz kanunî düzenlemeler, yasalar Türkiye Büyük Millet Meclisimiz tarafından çıkarılmıştır.

Diğer taraftan, gerçekten, işbaşına geldiğimiz zaman, birçok sektörde olduğu gibi, tarım sektörümüzün içinde bulunduğu durumu tespit etmeden, çiftçilerimizin durumunu, o günkü şartlarını tespit etmeden, AK Parti iktidarlarının tarımda yaptıklarını anlamanın da mümkün olmayacağına inanıyorum.

Bununla şunu söylemek istemiyorum: Tarımda bugün çiftçilerimizin sorunları vardır. Elbette, Türkiye'de birçok alanda sorunlar vardır. Türkiye, gelişmesini tamamlamış, gayri sâfi millî hâsılası 20 000 dolarlara gelmiş, iç ve dışborcu olmayan bir ülke değildir. Bu gerçeği bilerek, eğer, burada konulara yaklaşırsak, zannediyorum, buradaki konuşmalarımız daha çok yapıcı ve sektörlerin sorunlarına çözüm getirici ve yol gösterici olur diye düşünüyorum.

İşte, tarımı ve hayvancılık sektörünü de değerlendirirken, hayvancılık sektörünün ve tarımın dününü, bugününü iyi değerlendirip, ülke koşullarıyla mukayese etmemiz lazım.

Bugün, tarım sektöründe, özellikle bazı ürünlerimizde sıkıntıların olduğunu bilmekteyiz. Örneğin, bazı ürünler, arz ve talep dengesine göre, dönem dönem, pazarlama sorunu ve fiyat sorunu yaşamaktadır. Bu, narenciye gibi, elma gibi, patates gibi, zaman zaman fındık gibi, çeltik gibi birçok üründe karşımıza çıkmaktadır. Bunun temelinde de, biraz önce söylediğim, özellikle, uzun yıllar tarımın yapısal sorunlarının çözülememiş olması, bu sektörlerde bugün bir planlamanın yapılamaması ve maalesef, bu ürünlerin, bir yıl para edip, bazen arz-talep dengesi kurulamadığı zaman, diğer yıl ise para etmemesi, çiftçilerimizi bir yıl vezir, beş yıl rezil etmektedir.

İşte, bu gerçekleri gören AK Parti İktidarı, bir taraftan, çiftçilerimizi, bugünün şartlarına uygun üretim yapabilmeleri için çeşitli argümanlarla verilen desteklerle desteklemekte, diğer taraftan ise, çiftçinin, tarımın yapısal sorunlarını ortadan kaldıracak önemli adımları atmaktadır. İşte, önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisinde çıkacak olan çerçeve tarım kanunu da bunlardan bir tanesidir.

Eğer, bu altyapıları gideremediğimiz zaman, mevziî olarak, bir yıl narenciyemiz para etmeyecektir, bir yıl elmamız para etmeyecektir, öbür yıl patatesimiz para etmeyecektir; ama, yıllarca, bu sorunları, bu kürsüden konuşmaya devam edeceğiz. Biz devam edeceğiz; ama "yükü çeken deve bozular" diye bir atasözü vardır. Esas olarak, çiftçilerimiz bu sıkıntıları çekmeye devam edeceklerdir.

Dolayısıyla, biz, elbette, arz-talep dengesi kurulamayan ürünlere ihracatının teşvik edilmesi için bazı primleri vererek, o fiyatlara ve pazarlama sorunlarına katkı sağlarken, esas olarak, tarımın yapısal sorunlarını çözmemiz gerektiğini, bir kere daha altını çizerek paylaşmak istiyorum.

Burada, konuşmacılarımız, sürekli olarak, gerçekten, bizim iktidarımızın çiftçiyi, tarımı perişan ettiğini söylemektedirler. Ben, bunun haklı bir serzeniş olduğunu düşünmüyorum. Ülkemizin imkânları ölçüsünde, iktidarımız, gerçekten, çiftçilerimize, yapabileceği ölçüde, özellikle prim ve teşvik konusunda imkânlarını seferber etmekte. Elbette, bunlar yeterli değildir; ama -biraz önce de söyledim- gerçekten, bu mukayeseler yapılırken, özellikle gelişmiş ülkelerle, onların yaptığı destekleri, biz, burada, kendi ülkemizle mukayese edersek, bunun hükümetimize haksızlık olacağını düşünüyorum.

Çiftçilerimiz şunun farkındadırlar: İktidara gelirken, biz, tabiî ki, gökteki yıldızları da çiftçilerimize vaat etmedik; ama, bizler, söz verdiğimiz şeylerin hepsini yerine getirmek için gece gündüz gayret ediyoruz ve bunların birçoğunu da yerine getirdik. Bu bakımdan, köylülerimiz, çiftçilerimiz, tarım emekçilerimiz ile aramızda ciddî bir güven bağı vardır. Çiftçimiz, köylümüz, tüm halkımız bize güvenmektedir, biz de, onların bu güvenine layık olabilmek için, geceleri gündüz yapıp çalışmak ve Allahım, bizi mahcup etme, başımızı öne eğdirme deyip, onlarla birlikte çalışmak, çalışmak durumundayız.

Ben, bu kanunun tüm tarım emekçilerine hayırlı olmasını temenni ederken, yaklaşmakta olan yeni yılınızı ve kurban bayramınızı tebrik ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özegen.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahıslar adına söz istediği var.

Çankırı Milletvekili Sayın Tevfik Akbak?.. Yok.

Erzurum Milletvekili Sayın Mücahit Daloğlu?.. Yok.

Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç?.. Yok.

Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan?.. Yok.

Osmaniye Milletvekili Sayın Necati Uzdil, buyurun. (CHP sıralarında alkışlar)

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı dönersermayelerle ilgili 1053 sıra sayılı yasa teklifinin geneli hakkında kişisel görüşümü açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; sizleri sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Parlamentomuz, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız, Türk çiftçisinin sorunlarıyla ilgili birçok yasa çıkardı, devrimler yaptı. İşte, bugün, o devrimlerden bir tanesini daha inşallah hep beraber gerçekleştireceğiz.

Zaman zaman söylüyoruz, zaman zaman önümüze getiriyorsunuz, diyoruz ki, bu yasaları bizler çıkardık. Değerli arkadaşlarım, allahaşkına, şimdi, biz, grup olarak, karar yetersayısı istesek, bu Meclisin çalışmalarını engellemiş mi oluruz?! Nerede iktidarın milletvekilleri? Nerede yasa çıkardığını iddia eden grubun milletvekilleri?

MUHARREM KARSLI (İstanbul) - Sizinkiler nerede?

NECATİ UZDİL (Devamla) - Biz, bunu, istesek, vay bizi engelliyorsunuz…

AHMET YENİ (Samsun) -İste bakalım.

NECATİ UZDİL (Devamla) -İyi, peki, engellemeyeceğiz, bu yasayı da birlikte çıkaracağız.

Değerli arkadaşlarım, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bünyesindeki dönersermayede çalışan arkadaşlarımızın çalışmalarının karşılığı ekonomik olarak desteklenmesi için, biz de, zaten, bu yasaya evet diyoruz. Biz de, bu yasanın, çalışanlara yarar getireceğine inanıyoruz. Ancak, şunu da, hemen söylemeden geçemeyeceğiz: Şu ana kadar çıkarılan hangi yasa Türk köylüsünün, Türk çiftçisinin sorunlarına çözüm getirdi? Siz diyeceksiniz ki: "Çiftçi mutlu." Demin sevgili arkadaşım Erdoğan Bey çıktı "bizim aramızda güven bağı var" dedi. Ben ona söylemek istiyorum: Eğer aranızda güven bağı varsa, Başbakanımız veya Tarım Bakanımız veya Erdoğan Beyle birlikte Çukurova'ya gitmek isterim, Amik Ovasına gitmek isterim; sevgili hemşerim Ali Er'i de yanımıza alıp Mersin'e gitmek isteriz.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde)- Hay hay.

NECATİ UZDİL (Devamla)- Buyurun gidelim. Bakalım, çiftçiyle aranızda bir güven bağı var mı sevgili arkadaşlarım.

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)- Yürekleri varsa Mersin'e gitsinler.

NECATİ UZDİL (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, sözlerime şu şekilde devam etmek istiyorum: Dün burada Sayın Başbakanımız konuşurken inanın telefonlarımız hiç boş kalmadı. Telefonların mesaj kutuları doldu sevgili arkadaşlarım.

AHMET YENİ (Samsun)- Bizim de doldu.

NECATİ UZDİL (Devamla)- Biz milletvekiliyiz. Ben bu kürsüden milletimin dün bana ilettiklerinden bahsetmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, kırsalda, köylerde yeni bir deyim oluştu. Dün Sayın Başbakanımız yıllara göre satılan traktör sayılarını sayarken bir köylüm Yeni Köyden beni aradı.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul)- Hangi ile bağlı?

NECATİ UZDİL (Devamla)- Osmaniye İlinin Merkez İlçesinin Yeni Köyden Mesut Çelik beni aradı: "Onlara şu dalak alma hikâyesini bir anlatsan da, dalak alma hikâyesini öğrenseler" dedi. Biliyorum, içinizden belki birkaç taneniz dalak almanın ne olduğunu biliyorsunuz; ama, çoğunuz bilmiyorsunuz. Anlatayım da öğrenin, çiftçimizin isteği de yerine gelsin.

Değerli arkadaşlarım, çiftçi arkadaşlarım şu anda birbirlerinin traktörlerini alıp satıyorlar birbirlerine ve elde ettikleri parayla geçimlerini temin etmek zorunda kalıyorlar. Değerli arkadaşlarım, traktörünü satan bir çiftçi eğer kefil de bulabilirse kendine, Ziraat Bankasından kredi almakta. 20 milyar liraya traktörünü satarsa, 10 milyar lirasını cebine koyup geçimi için kullanmakta, işte, o 10 milyar liraya "dalak" demekteler. Geri kalan 10 milyar lirasını Ziraat Bankasına peşin yapıp, yeniden borçlanmaktalar. Dalak almanın ne olduğunu, köylülerinizden, çiftçilerinizden lütfen sorun, daha güzel anlatırlar sizlere.

Değerli arkadaşlarım, buradan, Sayın Başbakan "mazota şu kadar trilyon destek verdik" dediğinde, beni aradılar. Arayanların ismini de size tek tek verebilirim. Dediler ki: "Bizim köyde TIR şoförü var." İsmi… TIR şoförümüzün ismini de vereyim hemen size.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Mehmet, Mehmet…

NECATİ UZDİL (Devamla) - Musa Bekçili isimli bir TIR şoförü. Arkadaşlar, "bizim TIR şoförü, Avrupa'da yeşil mazot alıp kullanmaya kalktığı için yakalandı ve ikibuçuk ay hapis yattı" dediler. "Bizi kimse kandıramaz artık. Seçim meydanlarında verdiğiniz yeşil mazotu verin" diyorlar, yeşil mazotu! Öyle, şu kadar prim verdik, trilyonlar verdik diye, rakamlarla kimseyi, artık, aldatamazsınız. Lütfen, o primlerle mazotu yeşile boyayın, çiftçiye verin, sözünüzü yerine getirin!

Köyde bir laf vardır, tümünüz bilirsiniz. Ne demek; değerli arkadaşlarım, unutmayın "söz senettir, söz namustur" derler sevgili arkadaşlarım, söz başka şeydir.

AHMET YENİ (Samsun) - Mazot desteğini verdik mi vermedik mi?!

NECATİ UZDİL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Değirmenocağı Köyünden İsmet Bedel'in telefonu: "Ben, bu sene traktörümü sattım geçimimi devam ettirmek için. Gelecek sene evimi satmadan, lütfen, bırakıp gitsinler" diyor çiftçi. Size iletiyorum, değerlendirmek sizin hakkınız. Çiftçinin sesini bu kürsüden sizlere iletiyorum.

AHMET YENİ (Samsun) - Mazot desteği verdik mi vermedik mi Sayın Vekilim!

NECATİ UZDİL (Devamla) -  Değerli arkadaşlarım, Kırmıtlı Köyünden Şeref Avşar diye bir arkadaşım, 54 yaşında.. 54 yaşında…

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Artık, her şey bitti de, sıra buna geldi, değil mi?!

NECATİ UZDİL (Devamla) - Sizi eğiteceğiz…

35 dekar tarlası var bu arkadaşımın, buğday ekmiş, buğdaydan umduğunu bulamamış, hadi demiş mısır ekeyim, bizde ikinci ürün mısır olur, siz onu da bilmezsiniz belki de, ikinci ürün mısır ekmiş, adamın bir hayali var, 54 yaşında, belli bir insan, değerli arkadaşlarım, Bağ-Kur primlerini ödeyememiş. Buradan kazandığımla Bağ-Kur primlerimi öderim ve emekli olurum demiş. Arkadaşlar, inanır mısınız, 35 dönüm buğday parası ve  mısır parası, sonuçta gidip o tüccara borçlarını dahi ödeyememiş. Siz hiç 54 yaşındaki insanın ağladığını duydunuz mu, gördünüz mü?! Evet, şu anda benim çiftçimi, benim köylümü ağlatıyorsunuz uyguladığınız tarım politikalarıyla! Doğrudur, bu hale siz getirmediniz, 1982'den beri bu politikalar uygulanmakta; ama, artık yeter, üç yıl bitti arkadaşlarım, üç yıl… Üç yıl bitti de, 1982'den beri uygulanan politikalara ne getirdiniz, aynı şekilde çiftçiyi ezmeye, çiftçinin toprağına küsmesine neden oldunuz! Hiçbir iyilik getiremediniz, getirdiyseniz, buyurun, buyurun kırsala gidelim, kırsala! Başbakanıma da söylüyorum, milletvekilime de söylüyorum!..

ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Beraber gidelim.

NECATİ UZDİL (Devamla) -  Öyle çıkıp kürsüden nutuk atmak kolay.

Değerli arkadaşlarım, şunu da söylemek istiyorum sizlere, şunu da söyleyerek…

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Duygu sömürüsü yapıyorsun. Çözüm!..

NECATİ UZDİL (Devamla) -  Çözüm önerisi, çözüm önerisi… Çözüm önerisi çok kolay, elimizde, önce bu kafayı değiştireceğiz, tarlanın, çiftçinin ne olduğunu bileceğiz, onsuz olmayacağını bileceğiz ve destek vermemiz  gerektiğini düşüneceğiz. Nasıl yapacağız; gayet kolay, sen, mazotu verirsen 2 000 000 liraya, ben de maliyet hesabı yaparım. Ben de diyorum ki, maliyet hesabını yap, yapsın Tarım Bakanlığı bürokratları, artı, üzerine kâr koyacaksın, geçinmek istiyorum çoluğumun çocuğumun nafakasını sağlamam gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECATİ UZDİL (Devamla) -  Eşittir, fiyat değerli arkadaşlarım; eşittir, asgarî fiyat. Asgarî fiyat nedir? Onu da, asgarî fiyatı da söyleyeyim: Eşittir çekelim karşısına ve diyelim ki, serbest piyasa fiyatı, artı, prim. İşte, size çözüm. Ayda değil bu çözüm dünyanın her yerinde kendi işini yapabilen, çiftçisine bakabilen ülkelerin yaptıkları. Bilmiyorsanız buyurun öğretelim; ama, bilmeme şansınız yok, biliyorsunuz da işinize gelmiyor, kafanıza yatmıyor, çiftçiden başka gariban bulamıyorsunuz. Unutmayın bu çiftçi önümüzdeki dönem sizi gömecek sandığa, çiftçi gömecek unutmayın. Göreceğiz hep birlikte, önümüzde zaman kalmadı 2006'da seçim olacak, istemeseniz de olacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YENİ (Samsun) - Biz istersek olacak. Biz istersek olacak Sayın Vekilim.

BAŞKAN - Sayın Uzdil…

NECATİ UZDİL (Devamla) - Sayın Başkan, bir cümle…

BAŞKAN - Gereken süreyi verdim; son cümleyi rica edeyim.

Buyurun.

NECATİ UZDİL (Devamla) - İstemeseniz de olacak.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Nasıl olacak?

NECATİ UZDİL (Devamla) - Biz canı gönülden istiyoruz; istemeyenler burada konuşurken meydana çıkıyor "seçime altıyüz, yediyüz gün var" diyenlerdir.

Değerli arkadaşlarım, bu duygularla, sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Yeni yılınızı canı yürekten kutluyor, yeni yıldan sonraki kurban bayramınızı da kutluyor, sizlere güzellikler diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Uzdil.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, Meclis seçimi istemediği halde seçim nasıl olacakmış, bunu bir izah etsinler. Bu Meclis istemeden, seçim nasıl olacak?!

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Edelim efendim, etmeye hazırız.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TARIM  VE KÖYİŞLERİ  BAKANLIĞININ  867  VE  170  SAYILI  KANUNLARA TABİ İŞLETMELER DIŞINDA KALAN TAŞRA KURULUŞLARINA DÖNERSERMAYE VERİLMESİ HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA, ZİRAAT VEKÂLETİNE MERBUT BAZI MEKTEP VE MÜESSESELERİN SURETİ İDARESİ HAKKINDA KANUNUN YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1. - 21.12.1967 tarihli ve 969 sayılı "Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 867 ve 170 Sayılı Kanunlara Tabi İşletmeler Dışında Kalan Taşra Kuruluşlarına Dönersermaye Verilmesi Hakkında Kanun" un adı Tarım ve Köyişleri Bakanlığının Merkez ve Taşra Kuruluşlarına Dönersermaye Verilmesi Hakkında Kanun" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahısları adına söz isteği var.

Sayın Tevfik Akbak?.. Yok.

Sayın Mücahit Daloğlu?.. Yok.

Sayın Haluk Koç?.. Yok.

Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Tarımımızın çok zor ve sıkıntılı bir dönem geçirdiği bugünlerde, tarımla ilgili olarak bir kanunu görüşüyoruz.

Değerli milletvekilleri, tarım, özellikle son üç yıl içerisinde uygulanan IMF yol göstericiliğindeki bir politikayla, maalesef, Türkiye'de milyonlarca insan için bir kâbus haline gelmiştir. Son üç yıldan beri bütün girdi fiyatları artarken, ürün fiyatlarının düştüğünü, tarımla uğraşan bütün kesimlerdeki vatandaşlarımız çok açık bir şeklide ifade etmektedirler. Mazotta yüzde 70'le ulaşan zamlar…

ABDULLAH ÇETİNKAYA (Konya) - Nerede yüzde 70?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, yüzde 70 sayın milletvekili; üç yıl içerisinde mazota yapılan zam yüzde 70. İktidara geldiğinizde 1 200 000 lira olan mazot, şu anda 2 000 000 lira; bunun hesabını yaparsanız, artışın yüzde 70 olduğunu çok iyi bir şekilde görürsünüz.

Şimdi, bunun yanında, diğer girdi fiyatları, ilaçtan gübreye kadar çok fahiş miktarlarda artan girdi fiyatları karşısında ürün fiyatlarının, maalesef, daha üç yıl önceki fiyatların da altında olduğunu görüyoruz. Üç yıl önce buğdayını 400 000 liraya satan vatandaş, bugün 250 000 liraya buğday satıyor; geçen sene 330 000 liraya mısırını satan vatandaş, bugün 260 000 liraya mısırını satamıyor; üç yıl önce 1 000 000 liraya pamuğunu satan vatandaş, bugün 600 000 liraya pamuğunu satamıyor. Türkiye'nin neresine giderseniz gidin, ayçiçeğinden üzümüne, tütününden incirine kadar bütün tarım ürünlerindeki fiyatlar, maalesef, her geçen gün geriye gitmektedir. Demin de söyledim, seçim beyannamenizden bahsettim, 69 uncu sayfasındaki tarımla ilgili iddialarınızı söyledim; 2002 yılında, 6 kilogram buğdayla 1 litre mazot alınmasını eleştiren seçim beyannamenizi okudum. Bugün, 6 kilogram buğdayla 1 litre mazot alınmasını eleştiren iktidarınız döneminde 8 kilogram buğday satarak 1 litre mazot alınabildiğini Türkiye'deki 70 000 000 insan biliyor. Bugün, köylümüz, 1 kilo buğday satarak bir bardak çay içemiyor. Tarım, maalesef, bu vaziyete gelmiştir ve tarımdan ayrılan kaynak, her geçen gün azalmaktadır. Demin de söyledim, bir kez daha veriyorum: 1998'de… Maliye Bakanının soru önergeme verdiği cevap, Sayın Maliye Bakanı imzasıyla gelen; 1998'de tarıma toplam destek 6,6 milyar dolar, 6,6 milyar dolar; ama, bugün, sadece 2,5 milyar dolar; eğer, tarım çok iyiye gittiyse, tarım altın dönemini yaşıyorsa, 1998'deki rakamlarla, 1999'daki rakamlarla, hatta, 2000'deki rakamlarla, bugün, tarımı karşılaştırın arkadaşlar. Tarımın gayri safî millî hâsıla içerisindeki payı, 1998'de 3,2, 1999'da 2,8, bugün, 0,7. Bu rakamlar da gösteriyor ki, tarım, her geçen gün kötüye gitmektedir, tarım, kan ağlamaktadır ve ilk defa, iktidarınız döneminde, tarım ürünleri ihracatı tarım ürünleri ithalatının altında kalmıştır. 2003 ve 2004 yıllarında, tarım, yine, olmadığı şekilde, Türkiye'de görülmediği şekilde küçülmüştür. Eğer, sizlerin söylemiş olduğu gibi, tarım bu kadar iyiyse, çiftçi hayatından memnunsa, bu rakamlar neyin ifadesidir arkadaşlar?! Ama, ben, sizlere bir tavsiyede bulunmak istiyorum: Ne olur, şu çiftçilerin arasına bir girin, köylümüzün arasına bir girin. Onların, iktidarınızla ilgili söylediği hususları, bir, kulaklarınızla dinleyin; ama -demin de söyledim- yoksunuz, çiftçinin, köylünün yanında yoksunuz, gidemiyorsunuz. Esnaf ve sanatkârın olduğu yerde yoksunuz, gidemiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Boş konuşuyorsun, boş!.. Ümmet, boş konuşuyorsun, boş!..

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, oradan, Afyonkarahisar Milletvekilimiz… Lütfen, bizden sonra, size de konuşma hakkı var, grup adına da konuşabilirsin. Geliniz -bu rakamlar da burada- bu rakamlar karşısında söyleyecek bir şeyiniz varsa, tarım iyiye gidiyorsa, iktidarınız döneminde çiftçinin yüzü gülmüşse, gelirleri artmışsa, gelin, bu kürsü boş, bu kürsüden söyleyin. Pamukta, buğdayda, üzümde, arpada, ayçiçeğinde, şekerpancarında durumunun daha iyi olduğunu söyleyiniz! Girdi fiyatlarını düşürdüğünüzü söyleyiniz! Mazotu daha ucuz verdiğinizi, gübreyi daha ucuza verdiğinizi, ilaçların daha ucuz!... Gelin söyleyin burada sayın milletvekili, bu kürsü sizin. Eğer, söyleyebilecek bir şeyiniz varsa tarımla ilgili, geliniz… Millet de bizi izliyor, köy kahvehanelerinde şimdi vatandaş bizi dinliyor, bu rakamları en iyi onlar biliyor. O nedenle, tarımla ilgili, geliniz, bu vatandaşın sıkıntılarını hafifletiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlem, Sayın Başkan…

Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde tarıma verilen destekler artırılırken, maalesef, ülkemizde, Dünya Bankası ve IMF'nin talimatıyla, tarıma ayrılan kaynaklar, tarıma verilen destekler azalmaktadır.

Bakınız, Avrupa Birliği ülkelerinin çiftçilerinin gelirlerinin yüzde 35'i devlet desteğidir. Amerika Birleşik Devletlerindeki çiftçilerin gelirlerinin yüzde 21'i devlet desteğidir.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, son cümlenizi rica ediyorum.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bitiriyorum.

Avrupa Birliği ülkelerinde, hektar başına tarıma yapılan destek 448 dolar iken, Türkiye'de hektar başına yapılan destek 98 dolardır. Siz, girdileri, o ülkenin çiftçilerinden daha pahalıya alacaksınız, ürünlerini de daha ucuza satacaksınız ve sonra da, çiftçinin çok iyi durumda olduğunu söyleyeceksiniz.

Ben, bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyor, kanunun hepimize, tarım kesimine hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili bir önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1053 sıra sayılı yasanın 1 inci maddesine "taşra kuruluşlarına" ibaresinden sonra "Atatürk Orman Çiftliği" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz. 

 

Necati Uzdil

Mehmet Işık

Ensar Öğüt

 

Osmaniye

Giresun

Ardahan

 

R. Kerim Özkan

Mehmet S. Kesimoğlu

 

 

Burdur

Kırklareli

 

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım, açıklayacak mısınız?

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Konuşacağım efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

Yalnız, Sayın Uzdil, sadece önergenizle ilgili.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Plan ve Bütçe Komisyonu katılmadı, gayet doğal, acaba okuduğumuz önergenin ne anlama geldiğini biliyor mu, onu da bilmiyorum. Tarım Bakanımız da yok, Tarım Komisyonundan da hiç kimse yok orada.

Değerli arkadaşlarım, Atatürk Orman Çiftliği diye bir yer var. Dikkat edin, her yer, tüm dönersermayeli yerler bu yasayla bir araya getirildi ve gelirinden prim verilmekte oradaki personele. Peki, Atatürk Orman Çiftliğini hangi birimiz dışlardık? Dışlamadınız, siz de dışlamadınız; unuttuk. Ben de unuttum. Az önce, Atatürk Orman Çiftliği personelinden telefonlar geldi, bizi unuttunuz dediler. Evet, burada, Tarım Komisyonundan Sevgili Hocam da var, acaba -dinlemiyor ki bilsin- Sayın Hocam, Atatürk Orman Çiftliğinde de dönersermaye var mı? Komisyonda siz de unuttunuz, ben de unuttum.

Lütfen, niye karşı çıkıyoruz şimdi? Atatürk Orman Çiftliği personelinin mağdur edilmemesi gerekir düşüncesindeyim.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzdil.

Sayın milletvekilleri, Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 969 sayılı Kanunun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 1. - Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Dönersermaye işletmelerine kendi kaynaklarından karşılanmak üzere, yüz milyon Yeni Türk Lirası tahsis edilmiştir. Bu miktarı dört katına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Niğde Milletvekili Sayın Erdoğan Özegen; buyurun.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 1053 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde şahsım adına  söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce değerli arkadaşım Ümmet Kandoğan, burada, rakamlardan bahsettiler. Ben de ona bir rakamdan bahsetmek istiyorum; 2002 yılında, Tarım Bakanlığı bütçesinden toplam olarak tarıma yapılan destek miktarı 2 katrilyon lira iken, 2005 yılı bütçesinde, bu, 4 katrilyon liraya çıkarılmıştır; aradaki fark, yüzde 104'tür.  Yüce Heyetinize saygıyla arz ediyorum.

Tekrar, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özegen.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Ordu Milletvekili Sayın Cemal Uysal'a aittir.

Buyurun Sayın Uysal.

CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, şahsım adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, Türkiye'de ve dünyada tarım önemli bir konudur; ama, en önemli sorunlardan biridir. Avrupa Birliği müktesebatının aşağı yukarı yüzde 40'ı tarımla ilgili; Avrupa'nın, senede 120 milyar euro olan bütçesinin de yüzde 40'ı tarımla ilgili. Ama, bütün buna rağmen, Avrupa'da da tarım istenildiği seviyeye gelmedi.

Biz, Avrupa Birliğine girmekte olan bir ülke olarak, Avrupa Birliğine sanayimizle, tarımımızla, hizmet sektörümüzle, turizmimizle ve bütün sektörlerimiz itibariyle gireceğiz ekonomik bakımdan. Tabiî, bizim böyle bir safhada, tarımımızı, altyapı ve temel meseleler itibariyle, yapılar itibariyle güçlendirmemiz ve kuvvetlendirmemiz gerekir. Yoksa, Tarım Bakanlığının ve hükümetin görevleri arasında, tarımın sadece sübvanse edilmesi yoktur. O bakımdan, temel meselelere eğilip, çiftçinin temel sorunlarıyla ilgilenmek ve bu arada da hiçbir surette, şimdiye kadar olduğu gibi, tarıma olan desteklerini hükümetin, eksiltmemek üzere, bütün meselelerine eğileceğini bildiğimi ifade ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Uysal.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap faslına geçiyoruz.

Sayın Çakır, buyurun.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma bir soru yöneltmek istiyorum.

Görüştüğümüz yasada, Tarım Bakanlığı çalışanlarının dönersermayeden pay almalarını kabul etmiş bulunuyoruz ve herkes de buna destek veriyor. Daha önce, biz Çevre Yasası yaparken -Sayın Bakanım da Çevre ve Orman Bakanımız- Çevre Yasamızda, Çevre ve Orman Bakanlığı çalışanlarıyla ilgili de bir bölüm vardı. Alt komisyonda ve komisyonda yaptığımız çalışmalarda, maalesef, Maliye Bakanlığı, bu bölümün çıkarılmasını ısrarla komisyonumuzdan talep etti ve bunun üzerine, bu bölüm yasadan çıktı.

Ben, Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Çevre ve Orman Bakanlığı çalışanlarının da böyle bir imkândan yararlanabilmesi için, yasa Genel Kurula geldiğinde, Sayın Bakanım bu bölüme destek verecekler mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.

Buyurun Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Çakır'ın yöneltmiş olduğu bu soru… Bakanlığımda çalışan personel arasında şu anda bir adaletsizlik olduğuna ben de katılıyorum; çünkü, Bakanlığımın esas personel yekûnunu teşkil eden Orman Genel Müdürlüğünün toplam personel sayısı Bakanlığın yüzde 70'i kadardır. Onlar, yangınla mücadele tazminatı alarak, yılda yedi ay 150 ile 450 milyon arasında aylık bir katkı alıyor; bu da önemli bir motivasyon sağlıyor; ancak, Bakanlığımızın çevre bölümünde çalışan teknisyenlerimizin ağaçlandırma, millî parklar ve Orköy Genel Müdürlüğünde çalışan arkadaşlarımız aynı haklardan istifade edemiyorlar. Onların motivasyonunda bir eksiklik olduğu doğrudur. Ümit ederim ki, yasa, Genel Kurula geldiği zaman, bu adaletsizlik, siz iktidar ve muhalefet partisi milletvekili arkadaşlarımızın katkılarıyla giderilmiş olur.

Saygılarımı sunuyorum.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 969 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 3. - İşletmeler, 441 sayılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde belirtilen; bitkisel üretim, hayvansal üretim, su ürünleri, gıda, yem, kooperatifçilik, el sanatları ve hayvan hastalıklarıyla ilgili olarak üretim, ıslah, araştırma, yetiştirme, koruma, muayene, analiz, kontrol, deneme, öğretim, eğitim, yayım, yayın ve karantina ile ilgili dönersermaye faaliyetlerini yürütürler. Bu faaliyetlerin yürütülmesi için gerekli olan her türlü ahır, ağıl, kümes, sera, imalathane, depo, ambar, hangar, işçi evi, atölye, tesis ve bina yapılması ve yaptırılması ile gerekli hallerde taşıt edinme faaliyetlerinde bulunurlar.

İşletmeler, bu faaliyetlerin ifasında, gereken hallerde, gerçek ve tüzel kişilerle işbirliği yapar.

Dönersermaye işletmelerinden elde edilen kârın en fazla % 80'i, kârın elde edilmesinde emeği geçen 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbi personele katkıları oranında, asgarî ücretin yıllık brüt tutarının iki katını aşmamak üzere, üretimi teşvik primi olarak ödenebilir. Üretimi teşvik priminin miktarı ile ödenmesine ilişkin esas ve usuller; görev yapılan birimin iş hacmi, görev mahalli, görevin önem ve güçlüğü, personelin hizmet sınıfı, kadro unvanı ve çalışma süresi gibi kriterler dikkate alınarak, Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine, Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir. Üretimi teşvik primi dağıtımı işletme bünyesi ile sınırlıdır. İşletmenin zararı, izleyen yılların kârlarından mahsup edilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına Niğde Milletvekili Sayın Erdoğan Özegen; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1053 sıra sayılı yasanın 3 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce, değerli arkadaşım, burada, özellikle mazot ve gübreyle ilgili konuları gündeme getirdi "rakamları gelin konuşun" dedi. 2003 ve 2004 yıllarında, hükümetimiz, mazot için 640 trilyon lira çiftçimize para vermiştir. 2005 yılında ise, yine, bu amaçla 410 trilyon lira mazot desteği yaparak  -çiftçimizin yüzde 40 daha ucuz- bizim dışımızda, dünya petrol fiyatlarından kaynaklanan bu fiyat artışına çiftçimizi ezdirmemek için elinden gelen gayreti göstermiştir.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özegen.

Şahsı adına ikinci konuşmacı, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi, biz iktidara gelmeden önce, Atatürk Orman Çiftliğinin ölçümü dahi yapılmamıştı, doğru dürüst o bilgiler de elimizde yoktu. Ben KİT Komisyonu üyesi olarak... Bunun üzerinde ciddî anlamda çalışmalar yaptık ve son günlerde bizim buranın ne hale geldiğini görmenizi de arzu etmekteyiz.

Değerli arkadaşlar, çiftçi borçlarının yeniden yapılandırılması konusunda ciddî anlamda bir gayret sarf etmiş olan iktidarımız, 2,7 katrilyonluk borcu yeniden yapılandırdı bildiğiniz gibi; 1,5 katrilyon borç da silinmişti. Tarımsal sulamadan kaynaklanan ve 1 katrilyonu bulan enerji borcu, ek bir faiz uygulanmaksızın 36 aya taksitlendirildi. Bunu tüm vatandaşlarımız, çiftçilerimiz çok iyi bilmektedir. Sulama enerjisi borcunu zamanında ödeyemeyen üreticilerimize yüzde 15'lik indirim sağlandı. Bu amaçla, 2005 yılında 52 trilyon TL ödenek ayrıldığını çok iyi bilmekteyiz.

Değerli arkadaşlar, kredi faizlerinin düşürülmesi konusunda bizim iktidarımız döneminde neler yapıldığını arz etmek istiyorum: 2002 yılında yüzde 59 olan ziraî kredi faiz oranları 2003 yılında yüzde 39'a, 2004 yılında yüzde 28'e, 2005 yılında yüzde 20'ye indirilmiş; ayrıca, tarıma cansuyu projesiyle çiftçimize verilen sübvansiyonlu krediler, konularına göre, yüzde 8 ile 15'e düşürülmüştür. Bunu da, hem çiftçilerimize ve hem de Yüce Heyetimize sunmak istedim.

Bu vesileyle, tüm vatandaşlarımın, hemşerilerimin yeni yılını kutluyor, sizin ve Türk Halkının gelecek olan kurban bayramını da tebrik ediyor; sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yeni.

Madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

Evet, bir soru var.

Sayın Emek, buyurun.

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, biraz önce -bir telefon- Serikli bir hemşerimiz aradı.

AHMET YENİ (Samsun) - Bu ara hep telefon geliyor zaten.

ATİLA EMEK (Antalya) - Efendim, alınmayın, alınmayın…

BAŞKAN - Arkadaşlar, müdahale etmeyin.

ATİLA EMEK (Antalya) - Yani, ben bir siyaset amacıyla değil... Vatandaşımız da izliyor.

Sayın Bakanım, siyaseten değil, milletvekilliği görevimi yerine getirmek için... Dün de, bütçe görüşmesi sırasında yurttaşlarımız bunu ifade ediyordu. Şu anda, Serik bölgesinde, turfanda sebzeciliğin olduğu Demre'de, Finike'de, Kumluca'da domatesler caddelere dökülüyor, para etmiyor ve vatandaş bunun ıstırabı içinde.

Sayın Bakanım, bölgede dolaşırken, eylül ayında demişlerdi ki: "Yüzyirmi gün sonra bu fideler domates olacak." Gündemdışı yaptığım konuşmada da bunu dile getirmiştim. Eğer tedbir alınmazsa, turfanda sebze üreticisi çok zor durumda kalacak; çünkü, banka kredileriyle ekim yapmışlardı. Şimdi bu acı tabloyu yaşıyorlar. Elbette, hükümetin bir bakanı olarak, kabinenin bir üyesi olarak, -gerçekten, çok ıstırap verici bir durum var; yurttaşımız şu anda bu perişanlığı dile getirdi- bu konuda yapılabilecek bir durum var mıdır; bir tedbir alınabilir mi; üreticinin bu halinin bir şekilde düzeltilmesi imkânı olabilecek mi? En azından, ihraç yolunda bir tedbir olamaz mı? Aksi halde, üretici son derce perişan.

Çok teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Emek.

Sayın Bakan, buyurun.

ÇEVRE VE ORMAN  BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî, domates üreticisi… Biraz önce arkadaşlarımız narenciye üreticileriyle alakalı da görüş ve düşüncelerini ifade ettiler. Konuyu Tarım Bakanı ve Bakanlar Kuruluna ileterek, bu konuda ihracat primi ve sair noktasından üreticinin desteklenmesiyle alakalı birtakım çalışmaların olduğunu ifade edebilirim bu aşamada. Ancak, elbette ki, üretici bizim için son derece önemlidir; çünkü, üretici, alınterini koyuyor, emeğini koyuyor, çoluk çocuğunun geleceğini oraya bağlıyor. Dolayısıyla, bu konuda Hükümetimiz gerekli hassasiyeti gösterecektir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerindeki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1053 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 3 üncü maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 21.12.1967 tarihli ve 969 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Murat Yılmazer

Cavit Torun

 

Bursa

Kırıkkale

Diyarbakır

 

Muharrem Karslı

Yahya Baş

 

 

İstanbul

İstanbul

 

 

 "Dönersermaye işletmelerinden elde edilen kârın en fazla % 80'i, kârın elde edilmesinde emeği geçen 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa ve bu Kanunun 4/B maddesine tabi personele katkıları oranında, asgarî ücretin yıllık brüt tutarının iki katını aşmamak üzere üretimi teşvik primi olarak ödenebilir. Üretimi teşvik priminin miktarı ile ödenmesine ilişkin esas ve usuller; görev yapılan birimin iş hacmi, görev mahallî, görevin önem ve güçlüğü, personelin hizmet sınıfı, kadro unvanı ve çalışma süresi gibi kriterler dikkate alınarak, Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir. Üretimi teşvik primi dağıtımı işletme bünyesi ile sınırlıdır. İşletmenin zararı, izleyen yılların kârlarından mahsup edilir"

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kârın personele dağıtımında emek kriterinin dikkate alındığı düşünüldüğünde emeğin niteliğinin de göz önünde bulundurulması gerektiği mütalaa edilmektedir. Bu nedenle üretimi teşvik primi dağıtımında yönetmelikle belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde çeşitli unvanlar arasında farklılık gözetilerek hakkaniyetin sağlanması, personeller arasındaki farklı uygulamaların giderilmesi ve bütünlüğün sağlanması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, 3 üncü maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - 969 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 3. - 29/5/1926 tarihli ve 867 sayılı Ziraat Vekâletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkında Kanuna göre kurulan dönersermaye işletmeleri, 969 sayılı Kanun hükümlerine göre faaliyetlerine devam eder. 867 sayılı Kanuna göre kurulan dönersermaye işletmelerinden, 969 sayılı Kanuna göre faaliyetlerine devam edemeyecek olanlara ait her türlü taşınır ve taşınmaz, araç, gereç, malzeme, demirbaş ve taşıtlar ile burada çalışan personel başkaca bir işleme gerek kalmaksızın 969 sayılı Kanuna göre faaliyetlerine devam eden işletmelere devredilmiş sayılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde şahısları adına söz isteği var.

Sayın Haluk Koç?.. Yok.

Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Sayın Mehmet Eraslan?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - 6/5/1960 tarihli ve 7473 sayılı Ziraat Vekâletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkındaki 867 Sayılı Kanuna Ek Kanun, 1/2/1963 tarihli ve 170 sayılı Tarım Bakanlığına Bağlı Bazı Okul ve Kurumların İdaresi Hakkında 29/5/1926 Tarihli ve 867 Sayılı Kanuna Ek Kanun, 29/5/1926 tarihli ve 867 sayılı Ziraat Vekâletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkında Kanun ile 21/12/1967 tarihli ve 969 sayılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 867 ve 170 Sayılı Kanunlara Tabi İşletmeler Dışında Kalan Taşra Kuruluşlarına Dönersermaye Verilmesi Hakkında Kanunun geçici 1 inci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde şahısları adına söz isteği var.

Niğde Milletvekili Sayın Erdoğan Özegen?.. Yok.

Amasya Milletvekili Sayın Hamza Albayrak; buyurun.

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan 1053 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarken, hepinizin ve aziz vatandaşlarımızın yeni yılını ve kurban bayramını içtenlikle tebrik ediyorum.

Değerli arkadaşlar, 5 inci maddeyle, 969 sayılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Yasasının, 867 ve 170 sayılı Kanunlara tabi olmayan dönersermayelerin kaldırılması hükme bağlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tarım sektörü, dünyada olduğu gibi, Türkiyemizde de sürüklenen bir sektördür. Dünyanın her tarafında, tarım sektörü daima destek görür, hazine tarafından sübvanse edilir. Avrupa Birliği ülkelerine baktığımızda, tarım sektörünün sübvanse nispeti hiçbir zaman yüzde 46'ların altına düşmez. Dolayısıyla, gelişmekte olan ülkelerde, tarım sektörü bir sosyal güvenlik kurumu gibi çalışır. Yani, kişiler Bağ-Kurludur, Emekli Sandığı mensubudur, SSK mensubudur, burada sosyal güvenlikleri bir garanti altına alınmıştır; ama, aynı zamanda, sektör, çok insan barındırdığı için, onlar tarafından da bir geçim kaynağı, bir güvencedir.

Değerli arkadaşlar, hükümetimizin yapmış olduğu sessiz devrimler arasında en çok pay alanlardan bir tanesi de, bu sektörde yapılan yasal değişikliklerdir. Biliyorsunuz, hükümetimiz, tarımla ilgili, ekolojik tarıma yönelik, tarımsal ürünlerin sigortasına yönelik, tarımsal birliklerin kurulmasına yönelik birtakım kanunları bu Yüce Meclisin takdirleriyle çıkarmış ve onlar işleme konulmuştur.

Bir hususu dikkatlerinize arz etmek istiyorum değerli arkadaşlar. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu kurulduğunda, bizim iktidar olduğumuz 3 Kasım 2003 tarihinden sonraki süreçte -yani, 2003 yılına kadarki süreçte, bu Sosyal Yardımlaşma gelirlerinin yüzde 40'ı Hazine tarafına aktarılıyor idi- biz, bu aktarımı kaldırdığımız gibi, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonuna, bugün itibariyle 3 katrilyonun üzerinde para aktardık. Bu fondan tarıma, özellikle küçük ve büyükbaş hayvanda olmak üzere, 50 x 400 x 2 gibi krediler aktardık. Şu anda, doğrudan gelir desteğiyle ilgili olarak tarıma 4 katrilyon ayrıldığı gibi, aynı zamanda, tarım sektörünün Ziraat Bankası tarafından sübvanseli bir şekilde desteklenmesine yönelik de 120 milyar YTL İller Bankasına aktarıldı, yine, köye yol, su götürülmesi için 2 milyar YTL aktarıldı, Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu için de 500 000 000 YTL aktarıldı.

Değerli arkadaşlar, KÖYDES projesiyle, 2006 yılında yolu, suyu olmayan hiçbir köyümüz kalmayacak. Herkesin yüzü güldüğü gibi, ben inanıyorum ki, 2006 yılından itibaren çiftçimizin gülmekte olan yüzü daha da çok gülecektir diyor; hepinize sevgi ve saygı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Albayrak.

Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç?.. Yok.

Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, daha başlamadan 15 saniye gitti.

BAŞKAN - Tamam, hay hay… 

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi adına biraz önce konuşan Sayın Erdoğan Özegen, sadece bir tek cümle söyleyerek konuşmasını tamamladı. O tek cümlesinde de, 2002 yılının 2005 yılıyla ilgili bir karşılaştırmasını yaptı. Gerçi, çok kötü bir yıldır 2002 yılı; ama, o karşılaştırmada bile, nasıl yanıldığını şimdi ortaya koymak istiyorum. Bakınız, elimde bu konuyla ilgili rakamlar var Sayın Özegen. 2002 yılında, desteğin gayri safî millî hâsılaya oranı 0,9. 2005 yılında bu rakam 0,7'ye düşmek üzere; 2004'te 0,9 olmuş, 2005'te bu rakam daha da düşecek.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Ne alakası var?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yani, 2002 yılıyla ilgili bir kıyaslama yaptınız, 2002 yılıyla yaptığınız kıyaslamada bile, 2005 yılının rakamına göre 2002 yılındaki desteğin gayri safî millî hâsılaya oranı daha fazla. Onun için, rakamları, lütfen, iyi okumak lazım.

Sayın Hamza Albayrak da, geldi, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfından, desteklerden bahsetti. Ne olur değerli milletvekilleri... Bu, sadece, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarında ilk defa olan bir şey değildir.

AHMET YENİ (Samsun) - Rakamları getirdik, rakamları.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben yirmiüç yıl kaymakamlık yaptım. Benim kaymakamlık yaptığım yerlerde, daha Adalet ve Kalkınma Partisi yokken, öyle bir parti yokken, bu vakıflar aracılığıyla tarımsal desteklemeler yapılırdı, hayvancılık destekleri yapılırdı. Ben Ünye örneğini vereyim: Ünye'de büyükbaş, damızlık olarak, orada bir hayli vatandaşımıza, vakıf kanalıyla, benim dönemimde, bizzat ben teslim etmişimdir bunları; yani, sanki, ilk defa bu işler Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde oluyormuş gibi, vatandaşın karşısına bu şekilde çıkmayın. Bu hizmetler geçmişte de yapılıyordu, günümüzde de yapılıyor.

AHMET YENİ (Samsun) - Vardı; bunları da biz getirdik.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben rakamları da verdim. 2001 yılında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfından yapılan yardım, enflasyon oranı da göz önüne alınacak olursa, 2005 yılında, yani, sizin üçüncü yıl iktidarınızın sonunda yapılan yardımdan daha fazla arkadaşlar, rakamlar ortada. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Genel Müdürlüğünden alın bu rakamları. Ne olur, buraya çıkarken sağlıklı rakamlarla çıkın.

Bakınız, bu dönemde, kırsal kesimde yoksulların sayısı -Türkiye İstatistik Kurumu rakamını veriyorum- 9 429 000'den 10 081 000'e çıkmış. Kırsal kesimdeki yoksulların sayısı artmış. Bu, resmî rakam. Eğer, kırsal kesimin, tarım kesiminin durumu iyiyse -biraz önce konuşan AK Partili milletvekilinin söylediği gibi- yüzü gülüyor ve gülmeye devam ediyorsa, bu rakamları nasıl açıklayacaksınız?

AHMET YENİ (Samsun) - Vardı; işte, biz tespit ettik, karar aldık.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bunları nasıl açıklayacaksınız?

Bakınız, dün Sayın Başbakan burada dedi ki: "2005 yılında 30 000 traktör satıldı Türkiye'de." Ben de bir rakam veriyorum. 1998 yılında Türkiye'de satılan traktör sayısı 48 000. Yani, Allah'tan korkun! Bu kadar övündüğünüz bir rakam bile, daha 1998 yılında, yani, bundan yedi yıl önce satılan traktör sayısının çok altında. Siz nasıl övünüyorsunuz? Şimdi gidin köylere, bakın!..

RECEP KORAL (İstanbul) - Doğru Yol sebep oldu, Çiller sebep oldu; bu hale geldi.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakın, ben, 1998 rakamını veriyorum. 1997… Bak, Doğru Yol Partisi İktidarı dönemindeki rakamı okuyorum: 1997 yılında tarıma toplam destek 5,1 milyar dolar, 1998'de 6,6 milyar dolar, şimdi 2,5 milyar dolar.

Şimdi, siz, 1997'yi, 1998'i eleştiriyorsanız, gelin, 2005 yılındaki bu rakamların açıklamasını halkımıza sağlıklı bir şekilde yapınız. Siz, daha ödemediğiniz 6 000 000 liralık doğrudan gelir desteğini niye ödemediğinizi, gelin, bu kürsüden izah edin. Vatandaş soruyor…

AHMET YENİ (Samsun) - Ödeniyor…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başbakan dedi 18 Ocakta; "2005 Nisan ayı içerisinde 16 000 000 liranın tamamı ödenmiş olacak." Kayıtlarda var, Tarım Bakanlığının web sitesinde var. Başbakanın açıklaması web sitesinde hâlâ duruyor. Ben, şimdi, biraz önce gördüm; hâlâ duruyor.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Bayramdan önce ödüyoruz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Siz, siz daha doğrudan gelir desteğinin 6 000 000 lirasını vatandaşa ödememişsiniz, ondan sonra da diyorsunuz ki, çiftçinin yüzü gülüyor. Çiftçinin yüzü nasıl gülsün arkadaşlar?!

İşte, hep arkadaşlarımız konuşuyor, yerfıstığı, buğday, arpa, pamuk, üzüm, ayçiçeği, şekerpancarı… Elimde rakamlar var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YENİ (Samsun) - Hepsi ödeniyor.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Bayramdan önce hepsi ödeniyor.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen tamamlayın konuşmanızı.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, elimde rakamlar var. Girdi fiyatları neymiş bugün ne olmuş, ürün fiyatları neymiş bugün ne olmuş? Geliniz söyleyiniz. Üç yıl önce buğday 400 000 liraydı, şimdi 250 000 liraya. Gelin, deyin ki 450 000 lira buğday veya girdi fiyatları üç yıl öncesine göre düştü. Bunu söyleyin. Bunu söyleyemediğiniz sürece, söyleyeceğiniz bütün sözler boşlukta kalıyor.

Ben, geçen gün Tarım Şûrasındaydım. Gidin, orada çiftçiler nasıl feryat ediyor, bir dinleyin arkadaşlar! Bir dinleyin! Feryatlar göğe yükseliyor. Göz yaşları sel olup tarlaları suluyor. Yani, çiftçimiz bu vaziyette. Durumu son derece kötüye gidiyor. Demin de söyledim. 1 kilo buğday satıyor, 1 bardak çay içemiyor arkadaşlar.

AHMET YENİ (Samsun) - 48 000 traktör verildiğinde Başbakan kimdi?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - İşte, ben de onu söylüyorum. O dönemde, 1998 yılında bu 48 000 traktörü bu çiftçi nasıl almış?!

AHMET YENİ (Samsun) - Başbakan kimdi; söylesene!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Nasıl almış, bu köylü nasıl almış; 1997 yılında o rakamdaki traktörü nasıl almış?!

AHMET YENİ (Samsun) - Başbakan kimdi?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Demek ki, o dönemde çiftçinin geliri son derece iyiymiş; girdi fiyatları düşük, ürün fiyatları yüksek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YENİ (Samsun) - Başbakanın kim olduğunu söyleyemedin ama.

BAŞKAN - Müdahale etmeyin Sayın Yeni.

Sayın Kandoğan, son cümleniz için mikrofonu açıyorum.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, çiftçilerle ilgili iki örnek: Çiftçi, geçmiş dönemde, demin söylediğim yılda, 60 ton buğday satarak 1 traktör alıyordu; şimdi, 100 ton buğday satarak 1 traktör alıyor. Bakınız, vatandaşımız, geçmiş dönemde, 34 kilogram buğday satarak 12 kilogramlık 1 tüp alıyordu; şimdi, 120 kilogram buğday satarak 12 kilogramlık 1 tüp alabiliyor. Rakamlar ortada, bütün göstergeler ortada.

Çiftçinin ne durumda olduğunu, lütfen, çiftinin ayağına giderek, kendi gözlerinizle görmenizi özellikle sizlerden istirham ediyor, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Geçici Madde 1'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1.- 2005 yılına ilişkin kârlardan 2006 yılında dağıtılacak üretimi teşvik primi ödemelerinde, 29/5/1926 tarihli ve 867 sayılı Kanun kapsamındaki dönersermaye işletmelerindeki personel ile 21/12/1967 tarihli ve 969 sayılı Kanun kapsamındaki dönersermaye işletmelerindeki personel hakkında, 969 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin son fıkrasının, bu Kanunla değiştirilmeden önceki hükmüne istinaden çıkarılmış olan yönetmelik hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Sayın Ömer Abuşoğlu; buyurun.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Deminden beri, gerek muhalefet milletvekilleri ve gerekse iktidar milletvekilleri arasında, çiftçiye verilen destek noktasında, âdeta bir yarış… Muhalefet, çiftçinin sesine, köylünün sesine kulak vererek, oradan topladığı bilgileri derleyip, bu kürsüden dile getiriyor; ama, buna karşılık, herhalde, iktidar partisi milletvekilleri, tarım kesimiyle ilgili ciddî bir problemlerinin olduğunu yavaş yavaş anladılar ve tarıma, bugüne kadar ne ölçüde destek verildiğini, çeşitli ağızlardan dile getirmek üzere, kısa kısa konuşarak, hemen, çiftçinin ne gibi bir refah içerisinde olduğunu göstermek konusunda, âdeta, birbirleriyle yarıştılar. Bu, bana bir fıkrayı hatırlattı. Âdeta, İktidar Partisi milletvekillerine bakarsanız, çiftçi, bir eli yağda, bir eli balda. Durum çiftçiye sorulduğunda, hiç de öyle değil. Biz, Anavatan Partisi olarak, yaz aylarında, özellikle hasat döneminin yoğun olarak yapıldığı aylarda -bir çok ürünün hasadı yapılıyor- çiftçinin yüz yüze geldiği, bir yıllık emeğinin, çabasının sonucunu aldığı bir dönemde, çiftçiyle yüz yüze konuşma imkânı bulduk. Yurt gezilerinde birçok illeri gezdik, sadece bir bölgenin çiftçisi değil, birçok bölgenin çiftçisi, aynı yöndeki şikâyetlerini dile getirdiler.

Buna göre, çiftçinin durumu, iktidar partisi sözcülerinin dile getirdiği gibi, hiç de iç açıcı değil; ama, ısrarla, İktidar Partisi, çiftçiye neler verdiklerini, neler yaptıklarını, 2002 yılıyla mukayese ederek, izah etmeye çalışıyorlar. Tabiî, 2002 yılıyla mukayese ettiğiniz zaman… Aslında, mukayesenin de birbiriyle uyumlu dönemler itibariyle yapılması gerekir. Önemli bir politika değişikliği oldu orada, tarım kesimine yönelik destekler konusunda ciddî politika değişiklikleri oldu. Daha önceki dönemlerde, tarım kesiminin en büyük desteği tabanfiyat politikası ve destekleme alımlarıydı. Ekonomik kriz döneminden sonra bu politika terk edilerek, çiftçiye, farklı alanlarda, farklı metotlar kullanılarak desteklemeler verilmeye başlandı. Dolayısıyla, 2002 yılı da, bu yeni politikaların uygulandığı bir dönemin başlangıcıdır. O bakımdan, çiftçinin durumunu izah etmek, çiftçiye verilen destekleri anlatmak açısından iyi bir başlangıç yılı değildir. Birçok politika yeni uygulanmaya başlandığı için, gerek hükümetin hazırlıksız olması gerek verilen desteklerin hangi alanlara yayılması gerektiği konusunda yeterli hazırlık olmadığı için, desteklemeler konusunda 2002 yılı, iyi bir yıl değildir mukayese etmek açısından.

Haa, çiftçinin durumunu, çiftçiye devletin verdiği destekleri mukayese edebilmek açısından, bugün ile geçmişi, 2002 yılından önceki dönemlere gitmek lazım. Biraz önce Sayın Kandoğan'ın verdiği rakamlar ve bunların ait olduğu yıllara baktığımız zaman, çiftçinin kriz döneminden önceki durumu ne idi, bugünkü durumu nedir; çünkü, bugünkü durumu nedir dediğimiz zaman, özellikle şunun üzerinde durmamız lazım: Ekonomik kriz olmuş üzerinden dört yıl geçmiş. Krizin etkileri, krizden sonraki bir iki yıl içerisinde kısmen telafi edilir, normal dönemlere geçilir. O bakımdan, bugün artık hükümetin ve iktidar sözcülerinin biz, kriz döneminde şuydu, bu duruma getirdik gibi yaklaşımları, pek de uygun bir yaklaşım değil.

O bakımdan, çiftçiye geçmiş dönemlerde taban fiyat ve destekleme  alımlarıyla verilen destekleri bir tarafa koyarak, bunları hiç dikkate almadan, sadece, doğrudan gelir desteği şu kadar oldu, mazot desteği şu kadar oldu gibi birtakım rakamlar verdiğimizde, bu yanıltıcı olur.  Eğer, İktidar Partisi sözcüleri bu rakamlara dayanarak bir mukayese yapıyorlarsa, bir yerde kendi kendilerini kandırıyorlar demektir. Elbette, 2002 yılına baktıkları zaman, 2005 yılında daha iyi bir durumdu ama, krizden önceki döneme baktığımız zaman gerçekten tarımın durumu hiç de iç açıcı değil. Habire, durmadan, "tarım kesimine şu destekler verildi, bu destekler verildi…" Ama, çiftçinin feryadı neden; bu feryat niçin duymazlıktan geliniyor?..

Adamın birisi köyde arkadaşıyla kavga etmiş, dayak yemiş ve gelip mahkemeye şikâyet edecek. İstidacıya demiş ki: "Ben mahkemeye dilekçe vereceğim, beni dövdüler." "Peki, sen otur" demiş istidacı, çatır çutur yazmış ve "okuyayım sana" demiş. Yazdığı şikâyet dilekçesinde adamın yediği dayakların belki yüz misli dayak yediği şeklinde ifadeler var. Okuyup bitirdikten sonra, davacı olacak adam demiş ki: "Beni ne kadar dövmüşler de haberim yokmuş..." Çiftçinin durumu bugün âdeta böyle. Çiftçi diyor ki: Beni ne kadar desteklemişler; ama, benim bundan haberim yok, benim bundan cebime giren bir şey yok, benim hisseme düşen bir şey yok…

Geçen dönemler itibariyle bu dönem karşılaştırıldığı zaman, çiftçinin sattığı ürünlerle aldığı mazota bakın, çiftçinin sattığı ürünlerle aldığı traktöre bakın; biraz daha teknik konuşacak olursak, içticaret hadlerine bakın. İçticaret hadleri devamlı geriliyor; yani, tarım kesiminin ürün fiyatları ile diğer kesimlerin ürün fiyatları mukayese edildiği zaman, devamlı, tarım kesimi aleyhine bir fiyat gelişmesi söz konusu. Çiftçinin sattığı ürünler para etmiyor, buna karşılık, çiftçinin ihtiyaç duyduğu ürünlerin fiyatlarında devamlı bir artış var. Sistem, devamlı olarak, çiftçi kesiminin ve köylünün aleyhine çalışıyor. O bakımdan, çiftçiye sadece… Hem de üstelik cari rakamlar kullanarak, reel rakamlar da kullanmayarak, birtakım mukayeseye giriştiğiniz zaman cari rakamlar yanıltıcı olur. O bakımdan, İktidar Partisi milletvekillerine, iktidara şunu seslendirmek istiyorum: Çiftçinin durumu, gerçekten, sizin belirttiğiniz gibi çok iyi durumda değil. Çiftçi sıkıntı içerisinde, biraz çiftçinin sesine kulak verin. Gelip, çiftçiye verilen destekleri ballandıra ballandıra burada anlatmaktan daha çok, çiftçiye daha ne gibi destekler verilebilir, çiftçinin durumu daha ne kadar iyileştirilebilir biraz bunun üzerinde kafa yormak gerekiyor.

Ben, süremin tamamını da kullanmak istemiyorum; çünkü, önümüzde yasalaşması gereken birkaç tane daha kanun var iktidarın bize dayattığı. Sayın Çelik de oradan gözüme bakıyor, bir an önce de bitsin bu kanun diye; o bakımdan, fazla uzatmayacağım. Yalnız şunu söylemek istiyorum: Çiftçi, gerçekten zor durumda. Çiftçinin ifadesi bu, bizzat kulaklarımla şahit oldum: "Bu iktidarın ölümü bizim elimizden olacaktır." Bunun için de, birazcık, seçim zamanını beklemeniz gerekiyor. Çitçinin  size nasıl bir gelecek hesapladığını, nasıl bir gelecek planladığını seçim zamanına kadar anlamazsanız, seçim zamanında mutlak surette anlayacaksınız.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Abuşoğlu.

Şahsı adına söz isteği var.

Niğde Milletvekili Sayın Erdoğan Özegen, buyurun.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına, 5 inci madde üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, tabiî, burada söylenecek çok şey var. Ancak, aslında, bu yasa, biliyorsunuz, teknik konu, burada farklı konular konuşuluyor. Dolayısıyla, ben, burada, milletvekili arkadaşlarımızın sabrını zorlamanın da uygun olmadığı kanaatindeyim.

Ancak, Sayın Ümmet Kandoğan'a şunu söylemek istiyorum: Sayın Kandoğan, evet, sosyal yardımlar AK Partiden önce de vardı; ama, bir şey yoktu; AK Parti olmasa, bugün, bu kürsülerde sen yoktun, onu iyi bilmelisin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ne alakası var?!

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Sayın Başbakanın da sözünün eri insan olduğunu herkes bilir. Kimin sözünün eri olmadığını da, yine, tüm Türk Milleti ve Denizli halkı bilmektedir.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özegen.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan… Sayın Başkan, lütfen…

AHMET IŞIK (Konya) - Yeter artık ya!.. Bu ne arkadaş şimdi?! Her şeye çıkıp konuşulmaz!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, benim sözümün eri olmadığımı çok açık ve net bir şekilde ifade etti ve Denizli halkına…

BAŞKAN - Sizin isminizden bahsetmedi Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Söyledi efendim "Ümmet Kandoğan" dedi.

ATİLA EMEK (Antalya) - Evet, dedi.

BAŞKAN - Soralım kendisine.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Söyledi efendim, lütfen…

BAŞKAN - Sizin kastınız Sayın Kandoğan mı?

ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Hayır; Sayın Kandoğan'ın Sayın Başbakanın sözünün eri olmadığını söylediğini  ifade ettim.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, ismimi söyledi; lütfen…

BAŞKAN - Efendim, tatmin olmazsanız, değerlendiririm.

ATİLA EMEK (Antalya) - İsmini söyledi canım!..

ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Hayır efendim, Sayın Kandoğan'la alakası yok.  Ben, onun söylediği şeyi söyledim.

AHMET IŞIK (Konya) - Kastı o değilmiş Başkanım.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, lütfen... Çok açık ve net bir şekilde, sözümün eri olmadığımı... Çok açık ve net bir şekilde "Ümmet Kandoğan" dedi, söyledi. Lütfen...

AHMET IŞIK (Konya) - Kastı o değilmiş, söyledi.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, gündeme devam edelim lütfen.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, siz, bu konuda...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sataşmaya sebep vermeyeceğim.

BAŞKAN - Vermeyin.

Buyurun.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - AK Parti sayesinde girmedin mi Meclise sen?! AK Parti olmasa sen olmazdın işte; yalan mı?!

AHMET YENİ (Samsun) - Yine olamayacaksın.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.

VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kürsüde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmekte olan bir kanun teklifinin bir maddesi üzerinde söz alan, ancak, o kanun teklifiyle ilgili tek bir cümle dahi etmeden yerine oturan bir milletvekilimizle ilgili takdiri, ben, yüce halkımıza ve bütün çiftçilerimize havale ediyorum. Bir kere, öncelikle, onu belirtmek istiyorum. İnşallah, Niğde çiftçisi de, Sayın Erdoğan Özegen'e, çiftçilerle ilgili, tarımla ilgili bir konuda, hiçbir laf etmeden, kürsüyü, sadece başkalarının konuşmasının önünde engel olmak maksadıyla kullanmasının hesabını sorar.

Değerli milletvekilleri, şimdi...

AHMET YENİ (Samsun) - Parti değiştirmedin mi?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ona da geleceğim Sayın Yeni, ona da geleceğim, ona da geleceğim.

Bakınız, ben Adalet ve Kalkınma Partisinden milletvekili...

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Kaçıncı partin bu?

YAHYA BAŞ (İstanbul) - Sataşmaya cevap ver.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bakınız, laf atarak -biz iş yapmak istiyoruz- zamanımızı almayalım. Dinleyin, her milletvekili söyleyeceğini söyler.

Sadece o konu. Sayın Kandoğan, rica ediyorum...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben sataşmaya sebep vermeyeceğim.

Ben, Adalet ve Kalkınma Partisinden milletvekili oldum ve Adalet ve Kalkınma Partisindeyken, elimden geldiğince, gücüm yettiğince, hem seçimlerden önce hem de seçimlerden sonra, hem bu Parlamentoda hem de grupta, Adalet ve Kalkınma Partisine katkı yapmaya çalıştım. Ancak...

AHMET YENİ (Samsun) - Niye ayrıldın o zaman?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ona da geleyim.

Ancak, bir milletvekili olarak...

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Doğru Yoldan niye istifa ettin? Niye istifa ettin, niye geri döndün?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Adalet ve Kalkınma Partisi içerisindeyken, Denizli'deki antidemokratik uygulamaları...

AHMET YENİ (Samsun) - Doğru Yoldan da onun için mi ayrıldınız?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...bir milletvekili olarak hiçbir kıymeti harbiyemizin olmaması karşısında...

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Doğru Yoldan da onun için mi istifa ettin?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...Adalet ve Kalkınma Partisinden ayrıldım; ama, benim ayrılışımda, bakınız, ben, ayrıldım; ama, ben, ayrıldığımın ertesi günü...

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Doğru Yoldan niye ayrıldın; Doğru Yoldan?..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...ertesi günü, Denizli Merkez İlçe Başkanı, yönetim kurulu üyeleri, 16 belde başkanı, yönetim kurulu üyeleri, beni desteklemek ve benim haklı olduğumu ispat etmek için, kendileri de görevlerinden istifa ettiler.

AHMET YENİ (Samsun) - Doğru Yoldan?..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Artı, 14 ilçe başkanı…

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Doğru Yolu söyle.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, Denizli'de, 14 Adalet ve Kalkınma Partisi ilçe başkanı, benim ayrılışımın ertesi günü istifa dilekçelerini bana getirdiler.

AHMET YENİ (Samsun) - Doğru Yoldan?..

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Doğru Yoldan, Doğru Yoldan?...

AHMET YENİ (Samsun) - DYP'den niye ayrıldın?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Benim ayrılışım, sadece, nefsî bir istek ve arzudan dolayı değil, tamamen, o partinin, Denizli'de birinci parti olmasını sağlayan o partinin kurucu ilçe başkanı ve yönetim kurulu üyeleri ve delegelerinin destekleriyle, onların da istekleri neticesinde, ben, Adalet ve Kalkınma Partisinden istifa ettim.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - DYP'den niye gittin?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Benim istifam bir teşkilat hareketidir, benim istifam bir taban hareketidir.

AHMET YENİ (Samsun) - DYP'den niye ayrıldın?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -  Bakınız, bir şey daha söyleyeceğim. Ben ayrıldıktan sonra -bakınız, Adalet ve Kalkınma Partisi kurulalı beş yıl oldu- Denizli'de, beş yıldan beri, hâlâ kongre yapamadınız; bunun sebebi de, hâlâ, Ümmet Kandoğan korkusudur!

AHMET YENİ (Samsun) - Doğru Yol?..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -  14 000 delegenizi 4 000'e indirdiniz, üyenizi. Niye; o üyelerle seçim yapsaydınız, seçim yapacak olsaydınız, istediğinizi hâlâ il başkanı yapamama endişesi ve korkusundan dolayı 12 000 olan üye sayınızı 4 000'e düşürdünüz.

AHMET YENİ (Samsun) - DYP'den niye ayrıldın?

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - DYP, DYP... DYP'yi söyle sen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, Ümmet Kandoğan böyle bir particidir, böyle bir mücadelede bulunmuştur. Hareketi taban hareketidir, hareketi seçmen hareketidir.

Ben ayrıldım, ben ayrıldıktan sonra, ertesi gün, daha sonraki günlerde, onlarca Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili yanıma gelmiştir -bunu söylemek istemiyordum; ama, onların ifadesidir- bu partide en delikanlı sen çıktın, bir daha bu partiye geri dönme, bu parti…(AK Parti sıralarından "Ooo" sesleri)

Evet, evet; aynı… İsim de veririm… İsim de veririm… O arkadaşların kim olduğunu, ismini de, burada, gelir, söylerim.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Söyle…

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - İsim ver, isim…

AHMET YENİ (Samsun) - DYP ne oldu?..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - O nedenle, Sayın Özegen, ben, nefsime, hislerime, istikbalime kapılarak bu istifa kararını vermedim. Ben, ikbal beklentim olsaydı, istikbal beklentisi içerisinde olsaydım, o gün Doğru Yol Partisinin kamuoyundaki oy oranı yüzde 2 gösteriyordu…

AHMET YENİ (Samsun) - DYP'den niye ayrıldın?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben o dönemde, 364 kişilik bir grubu terk ederek, yüzde 2 oy oranı gösterilen Doğru Yol Partisi saflarına geçtim. Onun için, siz, birilerine bir şey söylerken…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Oradan niye ayrıldın?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ... o kişinin kim olduğunu, geçmişinin ne olduğunu, şahsiyetinin ne olduğunu çok iyi inceleyin, araştırın ve ondan gelin bu kürsüden benimle ilgili konuşun…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT GÖKSÜ (Adıyaman) - Önce DYP'den niye ayrıldın, onu söyle.

AHMET YENİ (Samsun) - DYP… DYP…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, rica ediyorum…

Sayın Kandoğan, son cümleniz için mikrofonu açıyorum, rica ediyorum, son cümleniz…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Peki, Sayın Başkan, gösterdiğiniz müsamahadan dolayı çok teşekkür ediyorum. O sorduğunuz sorunun cevabını da, inşallah bir sonraki maddede yine geleceğim, aslanlar gibi bu kürsüde, hem Doğru Yol Partisini hem de Ümmet Kandoğan'ı sonuna kadar savunmaya devam edeceğim.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan, 

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.- Diyarbakır Milletvekili M. Mehdi Eker ile Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in; 969 Sayılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, 867 ve 170 Sayılı Kanunlara Tabi İşletmeler Dışında Kalan Taşra Kuruluşlarına Döner Sermaye Verilmesi Hakkında Kanunun Adı ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi, Bazı Ek Maddelerin Eklenmesi ve 29.05.1926 Tarihli ve 867 Sayılı Ziraat Vekaletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkında Kanunun İptaline Dair Kanun Teklifi ile Ziraat Vekaletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/375, 1/358) (S. Sayısı: 1053) (Devam)

ÊBAŞKAN - Amasya Milletvekili Sayın Hamza Albayrak...

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Vazgeçtim.

BAŞKAN - Konuşmayacaklar.

Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç?.. Yok.

Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan, buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

AHMET YENİ (Samsun) - DYP… DYP…

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Bundan sonra hangi partiye gideceksin?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Yeni, bakınız, şimdi…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim lütfen.

Buyurun efendim.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, şimdi, konumuz tarım. Tarımla ilgili demin benim iki üç konuşmamdan sonra, Türkiye'nin değişik yerlerinden telefonlar geldi. Denizli Çivril'den bir vatandaşımız aradı. Dedi ki…

AHMET YENİ (Samsun) - DYP'den ayrıl mı dediler?

ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Ben arattırdım biraz önce, kürsüden sana gaz vermek için.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Sayın Özegen, o ifadeler sana hiç yakışmıyor. Hiç sana yakışmıyor. Denizlili o seçmenimizin de senin bu ifadenden dolayı son derece büyük bir üzüntü içerisinde olacağını zannediyorum. Çünkü, o ifadeler… Seçmenimiz onlar; senin de seçmenin, benim de seçmenim.

AHMET YENİ (Samsun)- DYP!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Bakın, Çivrilli seçmenimiz biraz önce aradı, dedi ki: "Bu tütün ne olacak Sayın Kandoğan? Tütünle de ilgili bir şeyler söyle."

AHMET YENİ (Samsun)- DYP'yi de anlat! DYP macerasını da anlat!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Türkiye'de yaklaşık 650 000 civarında tütün üreticisi aile varken, bugün Türkiye'de maalesef bu rakam 150 000'ler seviyesine düşmüştür.

AHMET YENİ (Samsun)- DYP'yi bekliyoruz, DYP'yi!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Çivril'den bir vatandaşımız yine aradı: "Bu elma üreticisinin hali ne olacak Sayın Kandoğan? Elma üreticileriyle ilgili hiçbir şey söylemedin."

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)- DYP'den söyle, DYP'den!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Biraz önce başka yerden arkadaşlarımız söylediler: "Domatesler perişan; fiyat etmiyor. Lütfen, bununla ilgili, kürsüden bir şeyler söyleyiniz."

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)- DYP'den de söyle!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Bir başka üreticimiz "250 000 liraya portakalı, mandalinayı, limonu bahçede satamıyoruz. Eğer almak isteyen varsa, ben 250 000 liraya bütün Çukurova'nın narenciyesini vermeye hazırım" dedi.

Malatya'ya gittim. Malatya'da kayısı üreticisi "Benim bir bahçem var. Anlaşmak istiyorum vatandaşlarla; toplasın, üçte 2'si kendisinin olsun, üçte 1'ini bana versin. Bir tek kişi bulamadım" diyor.

AHMET YENİ (Samsun)- DYP'ye dönüş maceranı bekliyoruz!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Yani, şimdi tarımın bu kadar kötü olduğu bir dönemde, içlerinin yürek acısı durum içerisinde olduğu günlerde, siz karşımıza geçip, oradan anlamlı anlamsız sorularla Ümmet Kandoğan'ı susturacağınızı zannediyorsunuz, köylünün, çiftçinin meselesini bu kürsüden söylemesine engel olacağınızı zannediyorsanız Sayın Yeni, onu da Samsunlulara havale ediyorum.

AHMET YENİ (Samsun)- DYP maceranı bekliyoruz!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Samsun da tütün bölgesi.

AHMET YENİ (Samsun)- DYP macerasını!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Lütfen, Samsunlu seçmenlerimiz, Samsunlu vatandaşlarımız…

AHMET YENİ (Samsun)- Beni biliyorlar.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- …işte burada Ahmet Yeni benim tarımla ilgili konuda konuşmamı engellemek için oradan olur olmaz konularda söz atmaya çalışıyor, laf atmaya çalışıyor.

AHMET YENİ (Samsun)- DYP maceranı anlat!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Siz, bunun hesabını, Samsun'a gittiğinizde, mutlaka göreceksiniz. Benim ondan en küçük bir şüphem ve vehmim yok.

FAHRİ ÇAKIR (Düzce) - O kadar seviyeyi düşürme!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakınız, iktidarınızın dördüncü yılı. Yani, bu sene, belki de son seneniz. 2006 yılı, büyük bir ihtimalle, seçim yılı olacak. Bu tabloyla, bu tempoyla, sizin bu iktidarı 2007 yılı sonuna kadar taşıyamayacağınız anlaşıldı. Onun için, çiftçimize, köylümüze, esnafımıza, gelin sahip çıkın.

Bakın, bugün ben, 5 000 kişinin katıldığı bir esnaf toplantısından geldim. Orada, bir tek Adalet Kalkınma Partili, ne bir bakan ne bir milletvekili vardı, yoksunuz arkadaşlar; esnafta yoksunuz, çiftçide yoksunuz, dargelirlide yoksunuz, emeklide yoksunuz, işçide yoksunuz, memurda yoksunuz!

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - DYP... DYP…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, bir enflasyon hesabınız var. Endeksi değiştirdiniz, içerisindeki maddeleri, 7,56 çıkardınız. Halbuki, eski endekse göre 10,60. Siz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - DYP'den niye istifa ettin, onu açıkla!

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan…

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - DYP'ye niye döndün, onu söyle.

BAŞKAN - Sayın Göksu, lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben DYP'ye niye döndüm, onu da anlatayım, rahatlayın. Bakın, ben Doğru Yol Partisindendim…

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, onu anlatacak süreyi veremiyorum, son cümlelerinizi istiyorum. Onu başka zaman anlatırsınız.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - 1 dakika efendim…

BAŞKAN - Hayır…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ama, son cümlelerim…

BAŞKAN - Hayır, hayır…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Peki.

Sayın Başkanım bu konuyla ilgili olarak süremin sona erdiğini ifade ediyor; ancak, son cümlem. Ben Doğru Yol Partisinden istifa ettim, geri döndüm.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Niye istifa ettin, onu anlat!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Niye döndüm; yine cumhuriyet tarihinde olmayan bir şey oldu. Bakınız, 81 il başkanı Ankara'ya geldi benim için, 81 il başkanı ve ortak bir bildiri imzaladılar ve ortak bildiriden sonra, Genel İdare Kurulu da onun altına imza attı; 81 il başkanı! Genel İdare Kurulu, benim Partiye dönmem hususunda bir deklarasyon imzaladılar. Cumhuriyet tarihinde olmayan bir şeydir değerli milletvekilleri.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Niye istifa ettin!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben, böyle milletvekilliği yapıyorum ve bundan sonra da böyle milletvekilliği yapmaya sonuna kadar devam edeceğim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, şahsıma sataşma olmuştur; sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN - Madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Geçici Madde 1'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde şahsı adına Niğde Milletvekili Sayın Erdoğan Özegen; buyurun.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 6 ncı madde üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce söylediğim şeyi yine, tekrarlamak istiyorum. Burada, tamamen, yasa maddeleri açıkça ortada. Burada, geçtiğimiz günlerde, hükümetimizin bütçesi görüşülürken, 13 üncü Birleşimde Tarım Bakanlığı bütçesi görüşüldü. Burada Tarım Bakanlığıyla ilgili, Partimiz de, diğer siyasî partiler de düşüncelerini ifade ettiler. Biz burada, tarımda çalışan, özellikle, tarım emekçilerinin dönersermayelerden alacağı paylarla alakalı bir düzenlemeyi gündeme getirdik. Hem Anamuhalefet Partimiz hem de İktidar Partisi olarak bu yasaya destek veriyoruz.

Ancak, burada tabiî ki, tarımla ilgili olunca bazı şeyler söylenebilir; ama, burada, özellikle, bu tarım emekçileriyle ilgili teknik bir düzenlemede tarımın sorunlarını konuşmaya kalktığımız zaman, gerçekten, burada -diğer muhalefet partisi grubumuza karşı bir saygısızlık yapmış olmak istemiyorum ben- çok şey konuşuruz. Arkadaşımızın dediği gibi değil, Sayın Kandoğan'ın; biraz önce, beni, maddeyle ilgili konuşmamakla Niğdeli çiftçilere şikâyet ettiğini söyledi. Yani, aklıma birçok şey geliyor; ama, tabiî, huzurlarınızı fazla meşgul etmek istemiyorum, böyle yoğun bir çalışma ortamında. Yani, benim tarımla, çiftçilerle ilgili hangi çalışmaları yaptığımı, hem Yüce Parlamento hem parti grubumuz hem de Niğdeli çiftçiler bilmektedir. Seçmene selam gibi bir derdimiz de yok. Bizi seçmenimiz gayet iyi biliyor Sayın Kandoğan; öyle bir derdimiz yok.

İkincisi, burada böyle bağırarak, çağırarak, filan... Olabilir... Burada onu Samsun'a, bunu Niğde'ye, bunu bilmem nereye şikayete gerek yok; her şey milletin gözü önünde olmaktadır, her şey milletin kulağı önünde söylenmektedir; bir de buraya gelip, efendim, her şey güllük… Hayır, bizim hiçbir sözcümüz, bugün çiftçinin bütün sorunlarını hallettik, çiftçinin yüzü gülüyor diye bir iddia içerisinde değil. Gayet samimî ve gerçekçi bir şekilde, çiftçiye bizden önceki yapılanları da dönemimizde yapılanları da ifade etmeye çalışıyordur ve kamuoyunu dürüst ve şeffaf bir şekilde bilgilendiriyordur. Zaten çiftçiler de yapılanları da yapılmayanları da bilmektedir. Burada ikide bir gelip de efendim, İktidar Partisi mensupları çiftçi için böyle diyor, şöyle diyor diye kendi vehimlerinizi paylaşmayınız.

Ben, burada, tekrar 69'a göre aslında bir sataşmaya mahal vermemek için size söyleyeceğim bazı şeyleri söylemiyorum; ama, özelde de söylerim. Böyle çıkıp burada…

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Dışarıda söyle.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Evet, öyle yapalım; Fikret Bey, öyle yapalım; ancak, şunu söyleyeyim: Bir tane deriden iki post çıkmaz Sayın Kandoğan, bunu böyle bilesin. Bu mazot ve gübreyle, burada böyle söylemeyle bir şey çıkmaz.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özegen.

İkinci söz isteği, Trabzon Milletvekili Sayın Kemalettin Göktaş'ın.

Buyurun Sayın Göktaş. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinize saygılar sunuyorum.

Burada az önce konuşan arkadaşımız hükümetimizle ilgili birtakım eleştirilerde bulundu, bulunuyor, sürekli bunu yapıyor. Öncelikle insanın biraz insaf etmesi lazım. Bu hükümete güvenoyu veren bir arkadaşımız ve çıkıp da burada "Hükümetiniz" diye itham ediyor. Evvela, hükümetimiz demen lazım; çünkü, sen buna güvenoyu verdin; bir.

İki: Arkadaşlar, AK Partiden istifa etme gerekçesine; bir; belediye başkanlığına kendi istediği adam aday olmadığı için istifa etti. Eğer, o arkadaşı, dediği adam aday olsaydı, bugün, burada AK Partiyi savunacaktı. Öyle mi; öyle. Peki, o zaman, hangisine inanacağız bu arkadaşın dediklerinin?! Ne kadar inandırıcı?! 

Diğer bir konuysa, milletin, 3 Kasım seçimlerinde, Parlamentoya soktuğu partiler var, sokmadığı partiler var. Cezalandırdı, kırmızı kart gösterdi; şu Meclisin kapısından onlara kırmızı kart gösterdi; "sen buraya giremezsin" dedi. Şimdi, millet seyrediyor; diyor ki: "DYP diye bir partiyi ben bu Meclise sokmadım; bu Ümmet Kandoğan nereden girdi bu DYP'ye? DYP bu Meclise nereden girdi?" Onun hesabını soruyor.

Bir kere, insanın, biraz yüzü kızarır.

BAŞKAN - Sayın Göktaş… Sayın Göktaş…

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Sayın Başkan, lütfen…

BAŞKAN - Bir dakikanızı rica ediyorum.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Tamam.

İnsanın, arkadaşlar, biraz yüzü kızarır. 

BAŞKAN - Sayın Göktaş, madde üzerinde konuşun. Bakın, bir sataşmaya meydan verecek bir konuşma yapmayın. Rica ediyorum…

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Sayın Başkan, burada konuşan şahıs, şu saate kadar madde üzerinde hiçbir şey söylemedi ki, benden bunu istiyorsunuz.

Şimdi, insanın biraz yüzü kızarır. Arkadaş, sen bu partiden istifa ettin de -tamam, olabilir- o partiye niye geçtin? Peki, seni buraya gönderen seçmene sordun mu "ben buraya geçiyorum" diye?

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sordum!

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Hangi seçmene sordun? Hangi seçmene sordun?!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - İlçe başkanlarıyla beraber istifa ettim ben.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Hangi seçmene sordun?

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Merkez ilçe başkanı, 16 belde başkanıyla beraber istifa ettim ben.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - O ilçe başkanı… O ilçe başkanı…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -Tabanla beraber istifa ettim ben.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - O ilçe başkanı, senin gibi kişiliği olan adama "git bu partiden" demiştir.  

BAŞKAN - Sayın Göktaş…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - 14 ilçe başkanı da istifa dilekçesini önüme koydu, ben tabanla beraber…

BAŞKAN - Sayın Göktaş…

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - "…git bu partiden" demiştir.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Tabanın sesine kulak vererek ayrıldım ben.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - "Bu partiye layık değilsin" demiştir. Doğrudur, seni onlar göndermiştir.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Tabanla beraber istifa ettim ben. (AK Parti sıralarından gürültüler) 

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Senin zaten…

BAŞKAN - Sayın Göktaş…

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Senin zaten yüzün kızarsaydı, senin yüzün kızarsaydı, burada öyle konuşamazdın.

BAŞKAN - Sayın Göktaş…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Senin yüzün kızarsın.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - O, bir kişilik meselesidir. 

BAŞKAN - Sayın Göktaş…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan… Lütfen...

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, biz AK Parti olarak, bugün, 3 Kasım seçimlerinden bugüne kadar…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kaç tane milletvekili var orada,  bu tarafta kaç tane var?! (AK Parti sıralarından gürültüler)

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) - Otur yerine! Yeter!

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Arkadaşlarım, muhatap olmayın, lütfen.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen yerinize oturun.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Muhatap olmayın arkadaşlarım; o, zavallı kişidir, muhatap olmayın.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Buradan geçen kaç milletvekili var orada?! Bakın, buradan geçen kaç kişi var orada?! (AK Parti sıralarından gürültüler)

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) - Yeter; ne bu?!

BAŞKAN - Sayın Göktaş, son cümlelerinizi rica ediyorum.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Rahat olun… Rahat olun arkadaşlar.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, İçtüzüğü işletin, dışarı atın!

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Bakın arkadaşlarım, 3 Kasım seçimlerinden bugüne kadar Türkiye'yi hangi noktaya getirdiğimiz ortada. Bugün, eğer, biz işbaşında olmasaydık, o çiftçi, o köylü, o emekli, o memur bugün inim inim inlemişti; fabrikalar kapanmıştı; - 10 büyüme bu ülkede İstiklal Savaşından beri ilk defa gerçekleşmişti. Şimdi, Türkiye, + 9-10 büyümeyi yakalamış bir ülke olarak dünyada rekor kıran ülkeler arasına girmiştir. Bugün, eğer, Türkiye'de faizler yüzde 120, yüzde 130 değilse, AK Parti İktidarıyla olmuştur; eğer, AK Parti İktidar olmasaydı, Türkiye'yi bugün kurtarmak için çok daha mesafe alacaktık, çok daha emek sarf edilecekti arkadaşlar. Türkiye, yüzde 7 000 faiz ödediği günleri geçirmiştir. Türkiye, borç içinde inim inim inlemekteydi, fabrikalar kapanmaktaydı; başka ülkelere fabrikalar taşınmıştır, 2 000 000 insan işsiz kalmıştır ve AK Parti İktidarıyla Türkiye bugüne gelmiştir. Ama, en mükemmeli olmuş mudur; hayır; ama, Allah'ın izniyle olacak. Bunların verdiği tahribat öyle üç senede, dört senede düzelecek gibi değil; ama, inşallah, 2007'de yapılacak seçimlerden sonra, Türkiye, fert başına 15 000 dolarıyla, yüzde 1'lik, yüzde 2'lik enflasyonuyla, en az yüzde 3'lük, yüzde 4'lük işsizlik oranıyla dünyanın en mutlu, en kalkınmış ülkeleri arasında olacak. Bunları, tabiî ki, onların kafası anlamaz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Göktaş, son cümleniz için mikrofonu açıyorum.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Çünkü, 3 Kasımda, millet, onlara kırmızı kartı göstermiştir ve yine 2007'de de gösterecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Göktaş.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, çok sakin bir şekilde başladığımız ve gayet güzel götürdüğümüz yasa görüşmelerini, görüyorsunuz, kürsüden bazı sözlerin ifade edilmesiyle belirli bir elektriklenmeye götürdük. Biz, bu sükûneti özlüyoruz.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ben şahıslarla ilgili bir şey söylemedim.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, bir dakika; sizin de talebinizi nazara alacağım.

Şimdi, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni, Sayın Ümmet Kandoğan'ın konuşması sırasında, şahsının isminden bahsederek, kendisini, Samsun seçmenine şikâyette bulunduğunu, bu nedenle sataştığını ifade etmiştir.

Sayın Göksu da, yine Sayın Ümmet Kandoğan'ın konuşması sırasında, bazı AK Parti milletvekillerinin kendisine gelerek, istifasını kutladıklarını…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Doğru…

BAŞKAN - …ifade etmiş; "böylece, bütün AK Parti milletvekillerini töhmet altında bırakmıştır; bu hususun tashihini istiyorum" diyor. Yani, Sayın Göksu, Sayın Ümmet Kandoğan mı açıklasın?

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Hayır efendim. Efendim, bütün milletvekillerini zan altında bırakmıştır. Bunun doğru olmadığını söylüyorum; eğer isim açıklamazsa, yalancılıkla itham ediyorum kendisini. Kim gelmiş, kim tebrik etmiş?.. Böyle bir şey yoktur; doğru değil; kamuoyunu yanıltıyor. Sayın Başkan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, bakın, burada, şu anda…

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, bir dakika; her şey sırayla.

Sayın Göksu, mikrofonunuzu açıyorum, Sayın Yeni, siz de, ondan sonra.

Bakın, değerli arkadaşlar, iktidar grubu ve iktidar milletvekilleri -bu, Parlamento teamülü- daha tahammüllü olacak, daha az sataşmaya meydan veren üslupla konuşacak.

Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim Sayın Göksu; buyurun.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, bu, emsal kabul edilip de, bütün AKP'li milletvekili arkadaşlar "ben de yoktum" diye söz hakkı isterse verecek misiniz?

BAŞKAN - O takdir de benim, izin verirseniz.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Ama, aynı gerekçeyle söz alıyor…

BAŞKAN - Buyurun.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabiî, bütün milletvekili arkadaşlarımızın söz istemesi söz konusu değil; ama, burada, bütün milletvekillerini itham etmiştir. Ben diyorum ki, Sayın Ümmet Kandoğan, yanına kim gelmişse "sen dik durdun, seni tebrik ederim" demişse -isim verebilirim diyor- isim versin. Bunun doğru olmadığını söylüyorum ben; eğer, bu ismi veremezse, hiçbir partinin bütün grubunu itham etmeye hakkı yoktur; kendisini yalancılıkla itham ediyorum o zaman, isim veremezse. İsim verirse, o zaman, mesele aydınlanmış olur, diyecek bir şey yoktur. O arkadaş ile kendi arasında geçen bir diyalogdur.

Diğer bir husus, Sayın Başkanım, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonundan, kendi kaymakamlığı döneminde çok yardımlar gittiğini söylüyor. Eğitim, sağlık, sosyal yardımlaşma; her konuda geçmişte hizmetleri oldu; ama, biz, bu dönemde bunun çok daha farklı olduğunu; örneğin, Adıyaman'a bu dönemde 3 kat fazla para gittiğini ben biliyorum.

Diğer bir olay, yine Sayın Kandoğan'la alakalı.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Göksu, tamam.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Hayır... Sayın Kandoğan'la alakalı Sayın Başkanım.

AK Parti İktidarı yeni kuruldu, Sayın Abdullah Gül Başbakanımız, tezkere olayını Grupta müzakere ediyoruz.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Bize ne bundan…

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -  Arkadaşlarımız, Başbakana, o günkü Başbakanımıza sorular soruyor ve Sayın Kandoğan kalkıyor "arkadaşlar, gül gibi Başbakanımızın gül benzi soldu, fazla soruyla sıkıştırmayın" diyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Doğru, söyledim.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Arkadaşımız bu yapıda birisidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Yeni, buyurun.

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkanım, biraz evvelki konuşmada, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, ismimden de bahsederek, Samsunlu seçmenlerime beni şikâyet etti. Şunu söylemek istiyorum: Ben, Adalet ve Kalkınma Partisinden milletvekili oldum, Samsunlu hemşerilerime Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili olarak hizmete devam ediyorum; ama, Ümmet Kandoğan, önce AK Partililerden oy aldı -onların yüzüne nasıl bakıyor, o, kendi meselesi- sonra Doğru Yol Partisine, oradan da ayrılıyor. Ben, oradan oraya geçen birisinin beni şikâyet etmesini ve bunu da Samsun halkımızın nasıl algılayacağını, anlayacağını, tekrar Samsun halkıma sunmak istiyorum.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gerek Sayın Ahmet Yeni'nin gerek Mahmut Göksu'nun talepleri, Sayın Kandoğan'ın konuşması içerisinde geçenlerin bir tashihi mahiyetinde olduğu için, kendilerine yerinden söz verdim.

Şimdi, Sayın Kandoğan, siz…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Göktaş, konuşmasında, yüzümün kızarmadığı ifadesini kullanarak, şahsıma karşı bir sataşmada bulunmuştur. O nedenle, yeni bir sataşmaya sebebiyet vermeyerek, sadece bir cümleyle…

BAŞKAN - Siz de onu tashih edin efendim, diğer arkadaşlar gibi.

Buyurun, bir tashih için söz veriyorum.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Türkiye'de, bugüne kadar birçok milletvekili partisinden ayrılmış, başka partilere geçmiştir. Şu anda karşımda görüyorum, Sayın Necdet Budak. Cumhuriyet Halk Partisinden seçilmiş… (CHP ve AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Ama, Sayın Kandoğan…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hayır, ben bir şey söylemiyorum…

BAŞKAN - Siz, yeni bir gündem ortaya çıkarıyorsunuz. Lütfen…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, hayır, hayır, ithamda bulunmuyorum…

AHMET IŞIK (Konya) - İçtüzüğü işletmiyorsunuz Sayın Başkan! İçtüzüğü işletmezseniz, bunların arkası gelmez!

BAŞKAN - Sayın Işık, eğer bu işi biz yönetemiyorsak; buyurun, sizi buraya davet edeyim...

AHMET IŞIK (Konya) - Arkası gelmiyor Sayın Başkan!.. İçtüzüğü işletemiyorsunuz.

BAŞKAN - Lütfen, böyle bir üslup yok. Başkana böyle bir üslupla hitap edemezsiniz. Sizi ikaz ediyorum ve sizi ayıplıyorum. Ayıplıyorum!.. Siz bir hukukçusunuz aynı zamanda...

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkanım, beni niye ayıplıyorsunuz! Siz İçtüzüğü işletin, bu tür sorunlar olmasın!

BAŞKAN - Buyurun, yerinize oturun… Lütfen, yerinize oturun…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkanım, ben bir ithamda bulunmadım, o Sayın Necdet Budak'ın kendi takdiridir. Yani, söylemek istediğim, bu Mecliste de, bu sıralarda otururken, ilk defa Türkiye Büyük Millet Meclisinde parti değiştirme işi, bu taraftan o tarafa oldu. Yani, bunu söyleyen arkadaşlarımız, önce bakınız, orada kaç tane arkadaşımız var, burada, başka partilerden seçilip, gelip…

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, o değiştiren arkadaşlarla, o kişilerle ilgili…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ben saygı duyuyorum…

BAŞKAN - Bakın, birbirimizi kırmayalım. Siz kısaca açıklayın, bu işi bitirelim.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ben kırmıyorum, saygı duyuyorum.

Yani, bunu söyleyen milletvekili arkadaşlarımız, önce kendi sıralarındaki…

BAŞKAN - Siz bir düzeltme için söz aldınız, düzeltmenizi yapın.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - …parti değiştiren milletvekillerine bir baksınlar.

Artı, Sayın Göksu'nun söylediği bir söz var. Bakınız, ben ayrıldıktan sonra, bana, onu söyleyen arkadaşlarımızdan bir tanesini, şu anda görüyorum buradan. Şu anda burada kendisi. Eğer kendisi izin verirse, çok açık ve net söylüyorum -daha başkaları da var- çok açık bir şekilde bunu söyleyenler, deklare edenler var, basın mensuplarının olduğu, 7-8 basın mensubunun olduğu yerde, alenî bir şekilde gelip beni tebrik eden, bugün, çok önemli bir görevde olan milletvekilimiz var; eğer kendileri izin veriyorlarsa, ben, onların isimlerini, bu kürsüden seve seve vermeye hazırım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim; gündemimiz bu değil.

AHMET YENİ (Samsun) - Açıklayamadın ama!

BAŞKAN - Şimdi, madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum…

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - 6 ncı maddeyi oylarınıza sunarken karar yetersayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yetersayısı bulunamamıştır; birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.10

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.21

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

1053 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.- Diyarbakır Milletvekili M. Mehdi Eker ile Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in; 969 Sayılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, 867 ve 170 Sayılı Kanunlara Tabi İşletmeler Dışında Kalan Taşra Kuruluşlarına Döner Sermaye Verilmesi Hakkında Kanunun Adı ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi, Bazı Ek Maddelerin Eklenmesi ve 29.05.1926 Tarihli ve 867 Sayılı Ziraat Vekaletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkında Kanunun İptaline Dair Kanun Teklifi ile Ziraat Vekaletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/375, 1/358) (S. Sayısı: 1053) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Teklifin 6 ncı maddesinin oylanması sırasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddeyi yeniden oylarınıza sunuyorum ve karar yetersayısı arayacağım.

6 ncı maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiş ve karar yetersayısı vardır.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Niğde Milletvekili Sayın Erdoğan Özegen...

ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Trabzon Milletvekili Sayın Kemalettin Göktaş...

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Konuşmuyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Konuşmuyor…

Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç?..

Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?..

Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan...

Buyurun.

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, hepinizi, saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Gelen bu kanun, 1053 sıra sayılı kanun incelendiği zaman, içeriğine bakıldığı zaman, olması gereken noktasında hazırlanmış bir kanundur. Tabiî ki, buraya gelen her kanunla ilgili mutlaka muhalefet etme anlayışı bizde bulunmamaktadır. Doğrulara "doğru" demek; ama, var olan eksiklikleri, var olan zafiyetleri de görmek bir erdemliktir; aslolanın bu olması gerekir diye düşünüyorum.

Bu kanunla, umarım, tarım sektörünün çeşitli sorunları noktasında, ama, sadece bir bölümünün meseleleri halledilmiş olacak diye düşünüyorum; fakat, tarım sektörünün, Türkiye'de köylünün ve çiftçinin sektör olarak yüzde 40 oranını oluşturan bu sektörün sorunlarını ve girdi maliyetlerini, düşük ürün fiyatlarını da görmezlikten gelmemiz doğru bir hadise değil. Burada doğruyu da konuşmak durumundayız; ama, millet adına, var olan sıkıntıları, var olan ıstırapları, var olan geçimsizlikleri, var olan zararları, aynı zamanda, konuşmak da, bir milletvekilinin millet adına konuşması da bir haktır diye düşünüyorum.

Burada eleştiriler olacak, kabul edeceğimiz eleştiriler de olacak, kabul edemeyeceğimiz, belki, eleştiriler de olacak; ama, demokrasinin vazgeçilmez unsuru ifade özgürlüğüdür. Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu kürsüsünde, milletvekillerinin, gerek iktidar milletvekillerinin gerekse muhalefet milletvekillerinin duygularını, düşüncelerini ifade edebilecekleri en demokratik zemin, en meşru zemin işte bu kürsünün zeminidir. Onun için, biraz daha sabırlı olalım, biraz daha sağduyulu olalım ve biraz daha alttan alalım ve burada yapılan konuşmalara hep beraber daha geniş olalım diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bakın, Anayasanın 80 inci maddesini sizlere okuyorum. Anayasanın 80 inci maddesinde "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri…" Yani, sizler, bizler, her bir milletvekili, iktidarıyla, muhalefetiyle her bir milletvekili… Anayasayı okuyorum değerli arkadaşlar: "…seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün Milleti temsil ederler."

Değerli arkadaşlar, her birimiz bütün Türkiye'yi temsil ediyoruz, yetmişüç milyon ülke insanını, vatan evladını temsil ediyoruz. Dolayısıyla, hiçbir milletvekili, gerçek manada kendi partisini, kendi grubunu ve kendi genel başkanını temsil etmez! Eğer bu iddiada bulunuyor isek, eğer böyle bir iddia var ise, Anayasa değişikliği yapalım, 80 inci maddeyi değiştirelim; diyelim ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri seçildikleri bölgeyi değil veya kendilerini seçenleri değil, partilerini ve genel başkanlarını, parti gruplarını temsil ederler diyelim ve bu şekilde bu meseleyi kapatalım; ama, bir milletvekili Anayasaya göre…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eraslan, son cümlenizi rica edeyim.

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Toparlıyorum…

BAŞKAN - Toparlama değil, son cümle…

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Peki.

Bir milletvekili, seçildiği bölgeyi ve kendilerini seçeni değil, Anayasaya göre bütün milleti, bütün Türk Milletini, yetmişüç milyon vatan evladını temsil ettiği için, burada partinin hoşuna giden veya gitmeyen, sizin hoşunuza gidecek olan veya gitmeyecek olan her şeyi buradaki hür ifadesiyle, özgür ifadesiyle bu mübarek kürsüde, bu yüce çatının altında, en demokratik bir şekilde, en özgür bir şekilde hepiniz, hepimiz, her birimiz ifade etme salahiyetine, özgürlüğüne sahibiz. Bu noktada hiç kimsenin rahatsızlığı olmasın, bu noktada hiç kimse gocunmasın diyorum ve hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümünü Genel Kurulun oyuna sunmadan önce, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan söz talebinde…

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Tamam Sayın Başkanım, ben söyleyeceğimi söyledim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, 7 nci sıraya alınan,  Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

7.- Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/1082) (S. Sayısı: 1000) (x)

 BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?... Burada.

Komisyon raporu 1000 sıra sayısıyla bastırıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde şahısları adına söz isteği var: İstanbul Milletvekili Sayın İnci Özdemir?.. Yok.

İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Ataş?.. Yok.

Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Güney;  buyurun.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, burada, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz son onbeş yıl, hatta yirmi yıla yakın bir zamanda bir terör belasıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu süre içerisinde binlerce insanımız hayatını kaybetmiş ve yine bu terör mücadelesinde çok büyük maddî kayıplar olmuştur. Bu nedenle, 27 Temmuz 2004'te 5233 sayılı Terör Ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun çıkardık. Bu kanunun amacı, terörden zarar gören insanlarımızın bu zararlarını telafi etmekti. Ancak, hepinizin bildiği gibi, kanunlar Parlamentodan çıkarılırken ne kadar titiz davranılırsa davranılsın, gerek komisyonlarda ve gerek Genel Kurulda eksikleri olabiliyor. Hele hele uygulamada bu eksikler daha çok ortaya çıkıyor.

Bugün getirilen kanun, daha önce çıkardığımız 5233 sayılı Kanunun uygulamadaki eksiklerini tamamlamak amacıyla gelmiştir ve bana göre biraz geç de olsa, Sayın İçişleri Bakanının çok yerinde ve çok isabetli bir kararıyla bu, buraya gelmiştir. Neden; çünkü, bu terörle ilgili zararların ödenmesinde birtakım bürokratik engeller çıktı. Bunlar ne idi; en başta, zarar tespit komisyonları istediğimiz gibi çalışmıyordu. Neden çalışmıyordu; bu komisyonlardaki üyelerin çoğu o mahaldeki tanınmış, bilinmiş insanlar, avukatlar, işadamları idi. Onları kolay kolay kendi işlerinden alıp bu komisyonları zamanında toplamak bazen mümkün olmuyordu. Bu nedenle, bu komisyonlardaki üyelerin kaybettikleri zamanı, hiç olmazsa telafi etmek için, bu kanun tasarısının 1 inci maddesinde bunlara huzur hakkı getiriliyor ki, bu doğrudur.

Bir diğer husus, zararı ve ziyanı olan insanlar, altmış gün içerisinde müracaat ediyordu bu komisyonlara. Bizim insanımız kanunu ve kuralları pek iyi bilmediği için çoğu zaman bu süreyi geçiriyordu, bu süre yetersiz kalıyordu. İşte, yine bu kanun tasarısı düzenlenirken, bu süre uzatılmıştır ve bana göre, çok doğru yapılmıştır.

Bir diğer husus, bu zarar gören vatandaşlara, 20 milyara kadar, daha doğrusu, 20 milyar civarındaki bir para baz olarak getirilmiş; eğer bunun üzerinde bir para ödenmesi gerekiyorsa, bakanlığın onayının alınması kaydı vardı. Her 20 milyar için bakanlıktan onay almaya kalkarsanız, bu işlerin işlemesini de çok iyi bilen değerli bürokrat arkadaşlarımız var burada, onlar da bilirler, çoğu zaman, bu paralar çok geç yerine gidiyordu. Bana göre, bu hem 50 milyara çıkarılmış hem de mahallin en büyük mülkî amiri valinin yetkisine bırakılmıştır ki, bana göre, çok doğru yapılmıştır, doğrusu da budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) - Değer milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; bu kanun tasarısının maddeleri görüşülürken, göreceğiniz gibi, yine, buna benzer bazı olumlu gelişmeler derc edilmiştir. Doğrudur, bundan sonra, bu kanunun işlemesinin daha iyi olacağına, daha pratik olacağına, vatandaşlarımıza daha kısa sürede ulaşacağına inanıyorum; düzeltme yerinde yapılmıştır, hazırlayanları ve Sayın Bakanı kutluyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Güney.

Tasarının tümü üzerindeki…

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Hükümetin söz isteği var.

Buyurun Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Yüce Meclisimizin siz değerli üyelerini en içten saygılarımla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, Türkiye, uzun yıllar boyunca, başta, yıkıcı ve bölücü terör örgütlerinin hedefi olmuştur. Ülkemizin bekasına, huzur ve güvenliğine, bütünlüğüne yönelen bu terör saldırıları vatandaşlarımızın malına ve canına kastetmiştir. Bu mücadele sırasında, büyük maddî ve manevî kayıplar ortaya çıkmış, vatandaşlarımız da mağdur olmuşlardır. Bu gerçekten yola çıkan Hükümetimiz, bildiğiniz gibi, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunu sizlerin de tasvibiyle çıkararak, 27.7.2004 tarihinde yürürlüğe konulmuş ve hemen akabinde de, 20.10.2004 tarihinde, bu yasaya göre ilgili yönetmelik de çıkarılarak yürürlüğe girmiştir. Elbette ki, bu yaptığımız kanunî düzenlemeler, sosyal hukuk devleti anlayışımızın bir gereğidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sizin de bildiğiniz gibi, 5233 sayılı Kanunla, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarara uğrayan gerçek kişiler ile özel hukuk tüzelkişilerinin maddî zararları sulhen karşılanmaktadır. Yaptığımız söz konusu düzenlemelerden hemen sonra vatandaşlarımız başvurulara başlamışlar ve Kasım 2005 sonu itibariyle incelenerek karar verilen başvuru sayısı 12 642 olup, bunlardan 4 514 adedi, zararların karşılanmasına yönelik kararlardır. Bu kanun kapsamında yapılacak yapılacak ödemeler için Bakanlığım bütçesinde -2005 yılı içerisinde- 10 000 YTL ödenek konulmuş, bu ödeneğin tamamının kullanılması üzerine, 15 000 000 YTL, tekrar, ilave ödenek aktarılmıştır. Yani, böylece, 2005 yılında, kanun kapsamında yapılacak ödemeler için, toplam olarak 25 000 000 YTL ödeneğin tamamı il zarar tespit komisyonlarına gönderilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 5233 sayılı Kanunla, terör ve terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle, zarara uğrayan vatandaşlarımızın maddî zararlarının ulusal ve özellikle uluslararası yargı mercilerine gidilmeksizin hızlı, etkin ve adaletli bir şekilde sulhen karşılanması amaçlanmıştır. Bunun içinde zarar tespit komisyonlarının, şimdi getirdiğimiz değişiklerle -ki, biraz önce konuşan değerli arkadaşımız Sayın Ülkü Güney de tek tek anlattı yeni değişiklikleri- daha etkin ve hızlı çalışmasının sağlanması ve uygulamada karşılaşılan sorunların giderilmesi için, değerli valilerimizin de görüşü alınmak suretiyle, bu tasarı Hükümetimizce hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisimize sunulmuştur, İçişleri Komisyonumuzun değerli katkılarıyla huzurunuzda ve bugün burada görüşmekteyiz. 

Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak, 5233 sayılı Kanunda yapmak istediğimiz ve sizlerin takdirlerinize sunduğumuz değişikliklerle, terör ve terörle mücadeleden dolayı kayba uğrayan vatandaşlarımızın zararlarını gecikmeye mahal vermeksizin, en kısa süre içerisinde karşılamayı amaçlıyoruz.

Bu vesileyle, kanun tasarısına vereceğiniz destek için şimdiden bir kez daha teşekkür ediyor, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TERÖR VE TERÖRLE MÜCADELEDEN DOĞAN ZARARLARIN KARŞILANMASI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 17.7.2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun 4 üncü maddesine ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Komisyonun başkan ve üyelerine ayda altıdan fazla olmamak üzere her toplantı için (500) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutar üzerinden toplantı ücreti ödenir. Bu ödemeler, damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi tutulmaz."

 

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kırklareli Milletvekili Sayın Mehmet Kesimoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kesimoğlu, şahsınız adına da söz isteğiniz var, birleştiriyorum.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında görüşlerimi paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum; aslında, başvurumuz geneli üzerindeydi; ama, zannediyorum, bir karışıklıktan, 1 inci madde üzerinde Grubum ve şahsım adına söz aldım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, konu hakkındaki görüşlerimi aktarırken, size terörle ve terörle mücadele olgusunu hatırlatmak ve sonrasında da tasarı ve gerekçesi hakkındaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Buna geçmeden önce, öncelikli olarak literatürdeki tanımları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kendisi de bir terör kurbanı olan Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu "Terör bir insanlık suçuysa, bu suçu devlet örgütleriyle terör örgütlerinin işlemesi arasında bir fark yoktur. Sonuçta yok olan yaşama hakkıdır. Terörün her türlüsünü; devlet terörü, etnik terör, sol terör, sağ terör, İslamî terör ayırımı yapmadan kınamak ve suçlamak bir insanlık görevidir" demişti.

Ama, ne yazık ki, terörün bir insanlık suçu olarak kabulü, terör kavramının evrensel anlamda geçerli bir tanımının yapılabilmesine bağlıdır. Aksi halde, genel kabul gören bir anlayışla birisinin teröristi diğerinin özgürlük savaşçısı olmaktadır.

Kökünü Latince "terrere" sözcüğünden alan terör, korkudan sarsıntı geçirme, korkudan dehşete düşmeye sebep olma anlamlarını taşır. Türkçedeki karşılığı da korkutma ve yıldırma olarak değerlendirilebilir. Terörün bir kavram olarak ilk tanımı, Fransız Akademi Sözlüğünün 1789 yılında yayınlanan ekinde görülür ve "terör sistemi, rejimi" olarak tanımlanır. 

Terör kavramı Petit Robert Sözlüğünde "bir toplumda bir grubun halkın direnişini kırmak için meydana getirdiği ortak korku" şeklinde açıklanmakta.

Terörün ilginç bir açıklaması da, Washington Post Yazarı Michael Kinsley'in 11 Eylül sonrası kaleme aldığı bir makalede görülmektedir. Bu tanım, giriş bölümünde vurgulanan terör dünyasının kaypak zeminini yansıtmaktadır:

"Öncelikli olarak terör; korku, panik, umutsuzluk yaratmayı amaçlayan stratejiler olarak tanımlanabilir mi? Bütün bu düşünceler, düzenli olarak ortaya atıldı; fakat hiçbiri işe yaramadı. Aslında hepsi, iki yönden uygun değil: Tanımının içermesini istediğiniz insanları dışarıda bırakıyor ve 'terörist' etiketini hak etmediğini düşündüğünüz -muhtemelen onları malî olarak desteklediğiniz ya da silahlandırdığınız için- insanları içeriyor; öyleyse, terörizm, kontrol edilebilen, bastırılabilen; ama, iyileştirilemeyen kronik bir hastalıktır."

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; uluslararası ve ulusal metinler ve mevzuattaki tanımlara baktığımızda da şunları görmekteyiz:

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun Aralık 1993 tarihli kararına göre, terörizm, bir insan hakları ihlalidir. Genel Kurul, bu kararı, Türkiye'nin sunduğu bir tasarıyı kabul ederek almıştır.

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, terörü "genelde, bir ülkeye, bu ülkenin kurumlarına, topluma veya münhasıran bireylere karşı, resmî makamlar, toplumdaki bazı kişiler veya gruplar veya genel olarak kamuoyunda tedhiş havası estirmek amacıyla, ayrılıkçı emeller, aşırı ideolojik kavramlar, fanatik veya irrasyonel göreceli faktörlerin motivasyonu sonucu şiddete başvuran veya şiddete başvurma tehdidinde bulunan kişiler veya gruplar tarafından gerçekleştirilen her türlü eylem" olarak tanımlamaktadır.

3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun değişik 1 inci maddesinde, terör "baskı, cebir, şiddet, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, Anayasada belirtilen cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, laik, sosyoekonomik düzeni değiştirmek, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devleti ve Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü eylem" olarak tanımlanmaktadır.

Sayın milletvekilleri, özetle paylaşmaya çalıştığım şekilde, sonuç olarak, üzerinde kesin yargıya varılmış bir terör ve terörizm tanımının olmadığı görülmüştür. Bu tanımlara, kullanılan metotlara ya da eylemler sonucu oluşan hasar veya ölü sayısına bakılarak da erişilemez. Evrensel ölçüde kabul gören bir tanımı ortaya koyamayanlar ise, terörizmi, uluslararası arenada bir araç olarak kullanan devletlerdir. Bugün, terörün ve terörizmin kesin ve herkesçe kabul edilebilir bir tanımlamasının yapılmasından daha çok, terör olaylarının genelde benimsenebilir özelliklerinin belirlenmesine önem verilmekte ve büyük ölçüde kabul gören analize göre, şiddet kullanılması veya şiddet kullanma tehdidi, belirli hedefe yönelik strateji, kurban üzerine korku yaratılması, acımasız bir yapı içermesi ve stratejide reklam unsuru, terör eylemlerinin ve terörizmin temel özellikleri olarak kabul edilmektedir.

Şimdi de, sayın milletvekilleri, terörizmin nedenlerini ortaya koymanın gerektiğine inanıyorum. Terörizm, ortaya yeni çıkmış bir kavram değildir. Terörün savaş sanatının bir tekniği olarak, Sun su'dan bu yana bilindiği ve irdelendiği görülür. Ancak, terörün belli amaçlarla sistematik kullanımı olan terörizm ve terörizmin evrensel etkileri, modern çağların ürünüdür.

Birleşmiş Milletlerin 27 Eylül 1972 tarihinde alınan 1314 sayılı karara dayanan araştırması ise "Terörizmin Temel Nedenleri ve Uluslararası Terörizm" başlığını taşımaktadır. Bu çalışmada "sefalet, hüsran, dert, keder ve umutsuzluk terörizme götürür. Teröristler ulusal ve uluslararası siyasal, ekonomik ve toplumsal gelişmelerden etkilenirler, kişisel nedenleri de bulunabilir. Ancak, teröristleri somut eylemlere yönelten somut nedenleri bilimsel bir doğrulukla saptama imkânı yoktur" görüşlerine yer verilmektedir.

Terörün nedenlerini teorik bütünlük içinde açıklamak isteyenlerin, evrensel geçerliliği olan reçetelerin peşine düştüğü izlenilmektedir. Görüldüğü üzere, tıpkı, terör tanımlamaları ve algılamalarında olduğu gibi, terörizmin nedenleri konusunda da bir görüşbirliği yoktur.

Sayın milletvekilleri, terörün evrensel nedenlerini ortaya koyabilmek amacıyla, başlıklar halinde bilgilerinizi tazelemek istiyorum.

Ülkeler, terörizmin nedenlerini gelişmişlik düzeylerine göre farklı algılamaktadırlar. Genelde, dünyanın kuzey yarıküresinde yer alan zengin ülkelerin, terörizmin nedenleri konusundaki yaklaşımlarıyla, güney yarıkürede yer alan yoksul ülkelerin terörizmin nedenlerine bakış açıları arasında kabili telif olmayan farklılıklar vardır ve bunlar, hem zenginlerle yoksulların terör algılamalarında hem de terörizmle mücadele konseptlerinde farklılaşmalar yaratmaktadır.

Terörün nedenlerine ilişkin bu farklı algılamalar, terörizmle mücadele konseptlerine yansıdığında uluslararası sorunlar yaratmaktadır. Zengin Batı ve Kuzey, terörizmle mücadeleyi, yoksul Batı ve Doğu ülkelerinin asgarî olarak demokratikleşmeyle terbiye edilmesi şeklinde algılamakta ve bu doğrultuda uluslararası diplomatik baskılardan  ülke işgallerine kadar varan tedip yollarına başvurmaktadırlar. Birleşmiş Milletlerin 2005 yılı Zirve Toplantısından çıkan ve Birleşmiş Milletler Şartının "içişlerine müdahale edilmemesi" ilkesini altüst eden bir sonuç bildirgesi, zengin Batı ve Kuzeyin  bu anlayışını açıkça yansıtmaktadır.

Sayın milletvekilleri, terörizmin evrensel nedenleri olarak çok sayıda değişken işaretler vardır. Bunları, ekonomik, sosyal, siyasal ve hukukî nedenler olarak belirleyebiliriz; ama, zamanımı daha yararlı kullanabilmek bakımından bunların ayrıntılarına girmiyorum.

Terörün Türkiye'ye özel nedenleri olarak,  gelişim ve değişimlerin etkisini ele almak gerekirse; Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunun Kentleşme Sorunları, Organize Suçlar ve Terör Araştırma Raporlarında, elli yıldır süregelen sanayileşme, sosyoekonomik değişim ve gelişimlerin etkisiyle, kırsal alanlar başta olmak üzere, büyük kentlere yönelik göç hareketlerinin ve çok sorunlu bir kentleşme olayının yaşandığı, kentleşme sorununun kent kültürünü yok ederken, kentleri de köyleştirdiği, sonuç itibariyle kentsel ve kırsal kesimlerde yaşayanlara sunulan koşullar arasında bir eşitsizliğin ortaya çıktığı, eşit koşutlar sunulamayan bir toplumun insanlarının ise kavgacı ve düzen bozucu olabilecekleri belirtilmektedir.

Uygulanan politikalara etkilerine baktığımızda ise, 1994 yılında İçişleri Bakanlığınca hazırlatılan bir raporda, terörün nedenleri 1980'den sonra uygulanan devlet ve hükümet politikaları açısından değerlendirilmektedir.

Bu raporda, Irak'ın zayıflatılmasına yönelik dışpolitika, 12 Eylül rejiminin kitlelerin istemlerinin Parlamentoya yansımasını engelleyen baskıcı zihniyeti, doğu ve güneydoğuda tarım ve hayvancılığı çökerten ithal esaslı ekonomi politikaları, bölgesel sosyoekonomik ve kültürel sorunları çözmeye yönelik politikaların yokluğu, Türkiye'nin kabul edilmiş değerlerini benimsetebilecek bir eğitim politikasının olmayışı, bölgeler arası gelişmişlik farklılıklarının kitleleri rahatsız edecek düzeye gelmesi, bölgede tarımdan sanayiye geçişin temin edilememesi, feodal düzenin yıkılamayışı, nüfus artışının kontrol edilememesi, kronik enflasyonun kitleleri ekonomik çöküntüye uğratması, bölgede güçlü ve çağdaş bir yönetsel modelin oluşturulamayışı, içgüvenlik yönetiminin teröre karşı stratejik değerlendirme ve dinamik planlar yapamayışı, bölgedeki sivil ve askerî otoriteler arasındaki amaç ve yaklaşım farkları, bölge halkının tarihsel geçmişten kaynaklanan yapısal özellikleri ve iç ve dış provokasyonlar terörün Türkiye'ye özel nedenleri olarak belirtilmektedir.

Türkiye'de özellikle 1980 sonrasında toplumun sosyal grupları arasında gözlenen gelir uçurumları, bölgeler bazında da kendisini hissettirmeye başlamıştır. Bunları, Devlet İstatistik Enstitüsünün 1987 ve 1994 tarihli gelir dağılımı anketlerine dayalı olarak bir araştırma yapan Barış Erkut Çiloğlu ve Onur Atilla'nın "kronik gelir dağılımı bozukluğunun terör olgusuna etkileri" konusundaki raporundan sizlerle paylaşmak istiyorum: "Uygulanan politikaların ekonomik maliyeti ile maliyetin oluşturduğu riskler ve yükler sermaye kârını korumak amacıyla düşük gelir düzeyine sahip gruplara yüklendiğinden, tarım kesiminin ve doğal olarak tarım kesimi içinde en önemli pay sahiplerinden birisi olan Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri halkının millî gelirden aldığı pay yüzde 30'dan yüzde 19,8'e düşmüş ve bu bölgeler giderek fakirleşmeye başlamıştır. Oysaki, 1980'lerde, tarım kesiminin çalışan genel nüfus içindeki payında bir azalma olmamış; yani, tarımda aynı sayıda kişi çalışırken, bunların millî gelirden aldığı pay azalmıştır. 1990'lı yıllardan sonra da gelir dağılımı eşitsizliği alt gelir grupları aleyhine gelişmeye devam etmiştir. Bu durum fakirliğin daha fazla artmasına neden olmuş, ayrıca, orta sınıfların; yani, üçüncü ve dördüncü katmanların millî gelirden aldığı pay 1987-1994 yılları arasında yüzde 35,3'ten yüzde 31,6'ya düşmüştür."

Bu çerçeveden bakacak olursak, sayın milletvekilleri, millet, iktidardan, teröre çözüm bulmasını beklemektedir. Bu konudaki çözümünüz nedir? Zaman zaman, Terörle Mücadele Yasası konusu gündeme getiriliyor. Bu konuyla ilgili çalışmalarınız, projeleriniz, stratejiniz nelerdir; bunların ortaya konulması gerekiyor.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bildiğiniz gibi, Meclisi, bu kadar önemli bir konuda olağanüstü toplantıya çağırdık. Ancak, sizin karşı çıkmanız sonucu, Terörle Mücadele Yasası Parlamentoda görüşülemedi.

Bugün, yine, konuya yüzeysel bir katkı sağlamak düşüncesiyle, bir tasarıyla karşı karşıya kalmış durumdayız. Ancak, her şeye rağmen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak buna katkı vermek istiyoruz.

Yalnız, iki noktayı da, ben, bu çerçevede dikkatlerinize sunmak istiyorum, Sayın Bakanımızın da dikkatine sunmak istiyorum: Sizce, terörle mücadele yerel bir olgu mudur, yoksa, ulusal bir olgu mudur?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, konuşmanızı tamamlayın efendim.

MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım; teşekkür ediyorum.

Eğer, yerel değil ise, ben anlayamadım, terörle mücadele bağlamındaki bu tasarıda sekreterya görevi neden il özel idaresine verilmektedir? Sayın Bakanımız, zannediyorum, bu konuda bir açıklama getirecektir.

Sayın milletvekilleri, önümüzde bir yasa tasarısı var. Ancak, hükümet, bu konuda bile ne yapacağının tereddüdü içerisinde. Bunun da göstergesi, komisyon giderlerinin nereden karşılanacağına dair karar tereddüdündedir. Nitekim, tasarıda "komisyon giderleri bakanlık ve/veya il özel idare bütçesinden karşılanır" ibaresi yer almaktadır. Bu, bütçeleme tekniği ve hazırlığı bakımından, uygulayıcılar açısından sorun yaratacaktır. Komisyon faaliyeti yerel ise, genel bütçeden nasıl ödeme yapacaksınız? Yok, eğer genel idare faaliyeti ise, yerel bütçeden nasıl ödeme yapacaksınız? Bunu anlamakta güçlük çekiyorum; ama, her şeye rağmen, bu tasarının hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Önümüzde kurban bayramımız var; her gününüzün bayram coşkusu içerisinde geçmesini diliyorum.

2006 yılının da, hepimize, sağlık, mutluluk getirmesi dileğiyle, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kesimoğlu.

Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun. 

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanun üzerinde görüşlerimi ifade etmek istiyorum.

Öncelikle, Türkiye'de, 1980'li yıllardan sonra, terör olaylarından dolayı çok büyük bir mağduriyet yaşayan vatandaşlarımızın bu mağduriyetlerinin bir nebze de olsa giderilmesi yolunda hazırlanan bu kanun tasarısını genel olarak olumlu görüyorum.

1987-1992 yılları arasında, Siirt'te, hem kaymakam hem de vali yardımcısı olarak görev yapan birisi olarak, terörün o bölgedeki insanlara ne kadar büyük zarar verdiğini, 30 000'i aşkın vatandaşımızın hayatının kaybolmasına sebebiyet verdiğini çok yakından bilen ve tanıyan birisiyim. Ancak, günümüzde de, bir ara sıfırlanan terörün yeniden canlanmaya başladığını da büyük bir üzüntüyle görüyorum. Özellikle terör örgütü elebaşısının yakalanmasından sonra terör örgütünün büyük ölçüde bir çöküntüye girdiğini, artık o bölgeden de tamamen tasfiye edildiğini gören, bilen insanlar olarak, bugün terörün yeniden canlanmakta olduğunu, yeniden bölgedeki vatandaşlarımızı huzursuzluk ve sıkıntı içerisine sokmaya başladığını görüyoruz.

Terörle mücadele, dünyanın en zor mücadelelerinden biridir. Terörle mücadelenin çok değişik ve birbirini tamamlayan yolları ve metotları vardır. Bu yolların ve metotların birlikte ele alınması, birlikte değerlendirilmesi, eğer bir ayağı noksan bırakılırsa, terör örgütüyle mücadelede büyük bir zafiyet içerisine girileceğinin bilinmesi gerekmektedir.

Terörle mücadelenin güvenlik boyutu vardır, ekonomik boyutu vardır, psikolojik boyutu vardır, sosyal boyutu vardır, siyasî boyutu vardır, eğitim boyutu, sağlık boyutu, dışpolitika boyutları vardır. Bütün bunların derli toplu bir şekilde ele alınıp, değerlendirilip, daha sonra terörle mücadeleye girişilmesi gerekmektedir.

Bakınız, bugün, eğer, terör oralarda yeniden hortlama içerisine girmeye başlamışsa, bunun altında yatan en önemli sebeplerin başında, o bölgedeki ekonomik sıkıntı ve zorluklardan kaynaklanmakta olduğunu görebiliriz.

Bakınız, 49 ille ilgili bir Teşvik Kanunu getirildi. Biz, buradan, o Teşvik Kanununun yanlış olduğunu çok açık ve net bir şekilde söyledik, teşvikin sektörel ve bölgesel olması lazım geldiğini ifade ettik; ancak, o dönemde, burada, bu konuda çok eleştirilerde bulunmuş olmamıza rağmen, maalesef, Teşvik Kanunu bugünkü haliyle çıktı. Ancak, görünen o ki, yaklaşık iki yıl sonra bu Teşvik Kanunuyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesine bir tek çivinin çakılmadığını hepimiz görüyoruz. O bölgeden gelen milletvekillerimizle görüşüyorum, konuşuyorum ve Adalet ve Kalkınma Partisinin ilgilileri, yetkilileri Adıyaman'dan ileriye bir tek yatırımın gitmediğini söylüyorlar.

Değerli milletvekilleri, teşvikle ilgili bu kanunun yeniden gözden geçirilmesi, doğu ve güneydoğuyla ilgili olarak yeni teşvik tedbirlerinin mutlaka hayata geçirilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Özelleştirmeler, elbette, bir hükümet tercihidir, bir ekonomik tercihtir; ancak, bu özelleştirmeler yapılırken, özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yer alan fabrikaların, yatırımların özelleştirme düşüncesini bir kenara bırakarak, o bölge insanının yararına nasıl değerlendirilebileceği hususu gözlerden uzak tutulmamalıdır. O bölge kan ağlıyor. Müthiş bir ekonomik sıkıntı ve zorluk var. Tarım oralarda çökmüş. Bütün bu olumsuzlukların üzerine vatandaşın devlete olan güvenini sarsarsanız, ben buradan sizleri ikaz ediyorum, terör örgütünün o bölgedeki etkinliği yeniden artmaya başlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şemdinli'de ve o bölgedeki diğer gelişen olayların temelinde yatan sebep de budur. Terör örgütü, o bölgedeki sıkıntıları ve zorlukları kullanarak, vatandaşla devlet arasındaki bağı koparmaya çalışmaktadır. Bu noktada çok duyarlı olmamız lazım geldiği inancımı bir kez daha ifade etmek istiyorum ve yine, geçmişten günümüze terör örgütüyle çok büyük bir mücadele içerisine giren ve yüzlercesinin hayatını kaybettiği korucularımızla ilgili olarak da Sayın İçişleri Bakanımızdan, özellikle, istirham ediyorum; mutlaka onların sosyal güvenliklerini garanti alacak yeni düzenlemelerin yapılması gerektiği inancında olduğumu ifade etmek istiyor ve bu düşünceyle, bu kanunun, özellikle terörden çok büyük ölçüde mağduriyet gören vatandaşlarımızın dertlerine bir nebze çare olabileceği inancımla sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Sayın Ünlütepe, buyurun.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar)- Terörle ilgili yasal düzenlemeyi yaparken, aracılığınızla Sayın Bakana şu soruyu sormak istiyorum: Sayın Bakan, son dönemlerde iç barış tekrar bozulmuştur. Yaz aylarında terörde artış olmuş ve bölücü terör örgütü faaliyetlerini batı illerine kadar uzandırabilmiştir. Bu, şehir merkezlerinde etkinlik gösterebilecek bir duruma gelen terör örgütünün, üç yıllık takip ettiğiniz politikaların terörün yoğunlaşmasında etkin olduğuna inanıyor musunuz? Buna inanmıyorsanız, azalan, çöken terör neden artış gösterdi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.

Buyurun Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; terör örgütünün, ilk olarak 1984 yılında sahneye çıktığı günden günümüze kadar, çeşitli dönemlerde çeşitli stratejiler uyguladıkları bilinmektedir. Terör örgütü elebaşısının yakalandığı tarihten sonra örgüt bir duraklama ve ondan sonra da büyük bir hızla siyasallaşma gayreti içerisine girmiştir. Taa, 2004 yılına kadar, örgüt, bir taraftan bulunduğu Kuzey Irak'ta siyasallaşma faaliyetlerine devam etmiş; hatta, orada, 2 de parti kurdurmak suretiyle, oradaki siyasî faaliyetlere bu şekilde girmek istemiş, bir taraftan da, Avrupa ülkelerinde ve diğer ülkelerde, kendini bir terör örgütü olarak değil, bir grup olarak gösterme gayreti içerisine girmiş; ancak, 2004 yılından itibaren, bu siyasallaşmada, herhalde, kendilerine göre beklenen faydayı görmedikleri için, yeniden silahlı mücadeleyi başlattıklarını kendileri ilan etmişlerdir ve bizim -kendilerinin de öyle ifade ettiği- "riski az eylem" dediğimiz, güvenlik güçlerimize karşı, askerimize, jandarmamıza, polisimize karşı, uzaktan kumandalı patlayıcılarla veya uzaktan taciz atışlarıyla zarar verme gayreti içerisine girmişlerdir. Bu anlamda, bazı batı illerimize de eylem yapmayı planlamışlardır. Birçok eylem, yapılmadan, eylem yapacak kişiler patlayıcılarıyla yakalanmıştır; ancak, şunu ifade edeyim ki, güvenlik güçlerimiz, büyük bir azim ve kararlılıkla, Hükümetimizin onlara verdiği büyük destek ve kararlılıkla, bölücü terör başta olmak üzere, bütün terör örgütleriyle mücadelemizi devam ettiriyoruz ve bunu da devam ettireceğiz, bu kararlılığımızı da devam ettireceğiz.

Şimdi, bu getirdiğimiz yasa da, hem sosyal barışa katkıda bulunmak hem yaraları sarmak için getirilen ve çıkarılmış olan bir yasadır. Nasıl ki, uygulanan Köye Dönüş Projesi de, aynı şekilde, bir sosyal barışı sağlamak, insanların arasındaki sıkıntıyı gidermek için uygulamaya konulmuş bir projeyse, bu, terörle mücadeleden doğan zararlarının karşılanmasıyla ilgili yasa ve bugün bu yasayla ilgili uygulamada görülen bazı aksaklıkların giderilmesi maksadıyla daha etkin, daha süratli bir şekilde, zarar gören vatandaşların zararlarının karşılanması için getirdiğimiz bu yasa da, yine, sosyal barışa katkıda bulunmak için çıkarmaya gayret ettiğimiz bir yasadır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- 5233 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin (c) ve (d) bentlerinde geçen "birer" ibareleri "bir" şeklinde değiştirilmiş "ve Bakanlığa göndermek" ibareleri madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?..

Madde üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- 5233 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 6.- Zarar gören veya mirasçılarının veya yetkili temsilcilerinin zarar konusu olayın öğrenilmesinden itibaren altmış gün içinde, her hâlde olayın meydana gelmesinden itibaren bir yıl içinde zararın gerçekleştiği veya zarar konusu olayın meydana geldiği il valiliğine başvurmaları hâlinde gerekli işlemlere başlanır. Bu sürelerden sonra yapılacak başvurular kabul edilmez. Bu Kanun kapsamındaki yaralanma ve sakatlanmalarda, yaralının hastaneye kabulünden hastaneden çıkışına kadar geçen süre, başvuru süresinin hesaplanmasında dikkate alınmaz.

İlgili valilik dışında diğer valilikler, kaymakamlıklar, Türkiye Cumhuriyeti dış temsilcilikleri, diğer bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarına yapılan başvurular ilgili valiliğe gönderilir.

Komisyon, zarar görenlerce yapılacak her başvuru ile ilgili çalışmalarını, başvuru tarihinden itibaren altı ay içinde tamamlamak zorundadır. Zorunlu hâllerde, bu süre vali tarafından üç ay daha uzatılabilir.

Komisyon, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarından başvuru konusu ile ilgili her türlü bilgi ve yardımı isteyebileceği gibi, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanları bilirkişi olarak da görevlendirebilir. Komisyon, gerekli gördüğü uzmanları çalıştırabilir veya bunlardan görüş alabilir.

Komisyonun başkan ve üyeleri; kendilerinin, eşlerinin ve üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve kayın hısımları ile vekili, vasisi ya da kayyımı oldukları kişilerin zararları ile ilgili komisyon toplantılarına katılamazlar.

Komisyonun sekreterlik hizmetleri il özel idarelerince yürütülür.

Komisyon tarafından bilirkişi olarak görevlendirilen kamu görevlilerine her başvuru dosyası için (500), diğer kişilere her başvuru dosyası için (1000) gösterge rakamının memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak miktarı geçmemek üzere komisyon kararı ile ödeme yapılır. Bu ödemeler, damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi tutulmaz.

Zararların tespiti amacıyla memuriyet mahalli dışında keşfe katılan komisyon üyeleri ile bilirkişilere 6245 sayılı Harcırah Kanununa göre harcırah ödenir. Komisyonun avukat  üyesine ödenecek harcırahın tespitinde, 1 inci dereceden maaş alan Devlet memuruna ödenen harcırah miktarı esas alınır. Bu ödemeler, damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi tutulmaz.

Komisyon üyeleri bilirkişi olarak görevlendirilemez.

Komisyonun giderleri Bakanlık ve/veya il özel idaresi bütçesinden karşılanır.

Dava açma süresi içinde yapılan başvuru, nihaî işlem sonucunun ilgiliye tebliğine kadar genel hükümlere göre dava açma sürelerini durdurur."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?..

Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan, buyurun.

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Terör konusu, gerçekten, toplumumuzun ve ülkemizin en büyük sorunlarından, en fazla acı, elem veren sorunlarından birisi. Terör sorunu, partilerüstü, siyasetüstü bir sorundur ve 73 milyon ülke insanımızın, Türkiye'nin ortak sorunu ve ortak meselesidir; ülkemizin ulusal bütünlüğüyle ilgili, ulusal güvenliğiyle ilgili, ulusal çıkarlarıyla ilgili en büyük sorundur. Bu yüzden, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, terörle ilgili görüşmeler talep edilirken, terörle mücadele noktasında görüşmeler talep edilirken, siyasetüstü, partilerüstü bir mesele olduğu için, bütün siyasî partilerin, bütün grupların ve bütün milletvekillerinin, bu noktada, gerekli katkıyı ve gerekli desteği sağlamaları gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, terör faaliyetlerinin daha önceden öngörülmesi ve ona göre  önleyici tedbirlerin alınması, terörle mücadelede etkin bir anlayıştır ve terörle mücadele, aynı zamanda, sosyoekonomik boyutla da yapılmalıdır. Sosyoekonomik boyut, hiçbir zaman unutulmamalıdır. İktidar, bu noktada, işin sosyoekonomik boyutunu, her halükârda icra etmekle mükelleftir. İşsizler, parasızlar, açlar, açlık ve yoksulluk içerisinde yüzen insanlar, teröre de bulaşır, teröre de alet olur. Sağlık hizmeti alamayan, özellikle eğitim hizmeti alamayan insanlar, eğitimsizliği, cahilliği ve kültürsüzlüğü sebebiyle, bu milletin tarihini, bu milletin medeniyetini, bu milletin geçmişini bilmemeleri dolayısıyla, her zaman, terör odaklarının oyuncağı haline gelebilirler. Eğitim, sosyoekonomik boyut, işte, bu yüzden, devlet tarafından, siyasî iktidarlar tarafından hayata acilen geçirilmesi gereken en önemli unsurlardır.

Terörle mücadelede güvenlik güçlerimizin çalışma şartları ve yetkileri iyileştirilmelidir. Güvenlik güçlerimiz, ne kadar, bu noktada kendilerine yetkiler verilirse -Sayın Bakanım, önerilerde bulunuyorum- ne kadar yetkilendirilirse, ne kadar çalışma şartları iyileştirilirse, ne kadar motivasyon, psikolojik motivasyon onlara empoze edilirse, inanıyorum ki, askerimiz ve polisimiz, terörle mücadele konusunda daha etkin bir anlayışla, daha etkin bir şekilde görevlerini sürdürebileceklerdir.

Silahlı Kuvvetlerimizin "kısıtlanmış yetkilerle çalışıyoruz" gibi ifadeleri, kesinlikle, ama kesinlikle dikkate alınmalıdır. Güvenlik güçlerimizin ve Silahlı Kuvvetlerimizin, eğer, terörle mücadele noktasında kısıtlanmış yetkileri varsa, tekrar yasal düzenlemeler yapmak suretiyle meseleyi yeniden ele alıp önlerini açmak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bütün milletvekillerinin ve bütün siyasî partilerin görevidir diyorum.

Son bir yılda 200 civarında şehit verdik. Amerika Birleşik Devletleri bile, değerli arkadaşlar, Irak'a girerken, o ilk girişte bile bu kaybı veremedi. Türkiye, maalesef, tam bir savaş ortamındadır.

Değerli arkadaşlar, Kuzey Irak sınırlarından yurdumuza yapılan geçişler ve sızmalar, terör sızmaları mutlaka önlenmelidir. Hükümetin, bundan sonra, terörle mücadele konusunda müttefikleriyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Müttefiklerimiz, daha somut adımların atılması noktasında telkin edilmeli, onlara bu noktada uyarılar yapılmalıdır. Global terörle mücadele, tek başımıza yapabileceğimiz bir mücadele değildir. Eğer, bu yeryüzünde müttefiklerimiz varsa, hem global terörle ilgili hem de Türkiye'nin başına bela olmuş terörle ilgili mücadelede onlardan somut adımlar atmalarını istememiz ve beklememiz, millet adına, ülke adına en doğal hakkımızdır. Kuzey Irak'taki gelişmeler kaderine terk edilmemelidir. Bu konuda, yine müttefiklerimiz ikna edilmeli ve onlarla işbirliği yapılmalıdır; terör kökünden kazınmalıdır. Hep beraber, Türkiye olarak, millet olarak Silahlı Kuvvetlerimizin yanında, polisimizin yanında, askerimizin yanında, toplum olarak bu mücadeleyi hep beraber sürdüreceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eraslan, son cümleniz…

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Toparlıyorum.

BAŞKAN - Toparlama değil, son cümleniz; konuşmanızı ona göre ayarlayacaksınız.

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Tamam.

Sayın Bakanım, asayiş sorunları da had safhaya ulaşmaya başladı; Hatay da, özellikle Antakya'da ve İskenderun'da, benim bugüne kadar hiç görmediğim asayiş sorunları, asayiş zafiyetleri yaşanmaya başlandı. Eğer, bu noktada -belki de Türkiye'nin her yerinde vardır, temenni etmiyorum ama- Hatay'daki bu asayiş sorunlarıyla ilgilenirseniz, Sayın Hatay Valimizden ve Sayın İl Emniyet Müdürümüzden bu noktada bilgi alırsanız, ben, Hatay adına, Hataylılar adına çok sevineceğim.

Bu duygularla, hepinizi, saygıyla, hürmetle selamlıyorum; teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Sayın Ünlütepe, buyurun.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana, açıklamalarından sonra bir soru daha sormak istiyorum.

Sayın Bakan biraz önceki açıklamasında "iç barışın sağlanması, terörün azaltılabilmesi için Eve Dönüş Yasası çıkarılmıştır" dedi. Yasanın çıkmasından sonra, çöken terörde, tekrar, bir artış gözükmeye başladı. Bu, azalmadı, aksine arttı. Acaba, yasa düzenlemesinde, öngörüde bir hataya mı düşüldü?

İkinci sorum: Bu yasanın yürürlüğe girmesinden sonra, cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerden kaç kişi yararlanmak için başvuruda bulundu? Dağdan inerek bu yasadan faydalanmak isteyenlerin sayısı kaçtır? Yasadan yararlananların terör örgütlerine göre dağılımları nedir? Yasadan beklenilen gayeye ulaşıldı diyebilecek misiniz? Yoksa, bu yasayla, sadece bir grubun, örneğin Sivas katliamına katılanların faydalanması mı sağlanmak istenildi acaba?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.

Sayın Ülkü, buyurun.

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Bakan, değerli milletvekili arkadaşlarım; komisyonda bu konu görüşülürken, terörün, bir başka biçimde tezahür edeceğine ilişkin bazı örnekler vermiştim. Mesela, demiştim ki, 1984 yılında çıkarılan imar affı nedeniyle, o günlerde, adına "tapu tahsis belgesi" dediğimiz tapu tahsis belgelerinin dağıtımında, bazı mimar ve mühendislerin, o günkü koşullarda, kendilerine iş çıkarmak amacıyla birtakım girişimleri olmuş ve kentlerin bozulmasına neden olmuşlardır; bazıları için diyorum. Şimdi, burada da, terör örgütünden zarar görmüş olanlara tazminat ödeyeceğiz diye, bir yandan tazminat miktarını yüksek tutarak, bazı yerlerde, bazı kişilerin, özel olarak sanki zarar görmüşmüş gibi davranmalarına neden olabilecek. Bir başka biçimde de, buralarda zarar görmemiş insanlar için zarar görmeyi sanki gerçekmiş gibi göstererek, bazı avukatların, dikkat edin, bazı avukatların oralarda kendilerine iş çıkarabileceği kaygısını taşıyorum. Yani, eğer bu yasa doğru uygulanmazsa, bir yandan, bazı avukatlar kendilerine orada iş bulacaklar ve vatandaşı kandırmaya çalışacaklar, diğer yandan da, bu konu, oturum başına çok para verileceği için cazip hale gelmiş olacak ve bu çok para da, giderek, daire amirleri, yani o komisyonlarda yer alacak olan daire amirlerinin birbirleriyle kavgalı olmasına ve dışarıdan bazı kişilerle ortaklaşa iş yapmasına belki de neden olabilecektir.

Bu nedenle, yasanın bu maddesi, belki tüm maddelere oranla çok çok önemlidir. Sanırım, komisyonda söylediğimiz gibi, burada da konu dikkate alınmayacaktır, ama, bizden hatırlatması. Bakan Bey ne düşünüyor, sormak istedim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ülkü.

Sayın Akdemir, buyurun.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. Aracılığınızla Sayın Bakana birkaç soru sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, İzmir'in çeşitli yerlerinde kapkaç olayları gün geçtikçe artmaktadır. Buna bağlı olarak, yine evlerin soygunu, işyerlerinin soyulması her gün artmakta, özellikle okullarımızın civarında, lise seviyesindeki okulların civarlarında hap satılmaktadır, uyuşturucu madde satılmaktadır ve minibüslerin son duraklarında özellikle, yine uyuşturucu madde satılmaktadır. Vatandaşlarımız, gecenin geç saatlerinde minibüsle seyahat yapmaktan çok çekinmekteler. Özellikle Çiğli, Güzeltepe Mahallesi, Karşıyaka'nın Onur Mahallesi ve Yamanlar Mahallesinde bu konu ağırlıktadır. Yine, bu madde bağımlısı çocukların sayısı artmaktadır. Özellikle bu genç çocuklarımızla ilgili herhangi bir çalışmanız var mıdır, yok mudur? Bu tür saymış olduğum olaylarla ilgili acil olarak önlem almayı düşünüyor musunuz?

Çok teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Akdemir.

Buyurun Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle birinci soruyla ilgili zannedersem bir yanlış anlaşılma oldu. Ben, burada Köye Dönüş Projesinden bahsettim. Yine Bakanlığım tarafından ve birkısım illerde GAP İdaresi tarafından uygulanmakta olan bir Köye Dönüş Projemiz vardır. Bu projeye göre, çeşitli nedenlerle köyünden, arazisinden, toprağından uzaklaşmış olan insanların tekrar köylerine dönüşü sağlanmıştır ve bu dönüş yapılmadan önce de, öncelikle o köylerin altyapıları tamamlanmıştır. Örneğin, köyün yolu, suyu, elektriği, telefonu gibi altyapılar tamamlandıktan sonra, köye dönüşleri sağlanmıştır. Benim bahsettiğim buydu, bu projeydi, Köye Dönüş Projesiydi. "Bu bölgede sosyal barışın sağlanması için atılmış önemli bir adım" dedim; ancak değerli arkadaşımız, Topluma Kazandırma Yasası -ki, ona halk arasında Eve Dönüş Yasası da denilir- onu kastetti, onu söylediğimi vurguladı. O da, sosyal barışın tesisi için çıkarılmış bir yasaydı; ancak, sorduğu sorular biraz teknik; yani, benden rakamlar istedi. Müsaade ederseniz Sayın Başkan, ben o rakamları kendisine yazılı olarak, Topluma Kazandırma Yasasıyla kaç kişi tahliye edilmiştir; bütün bu sorduklarını yazılı olarak vereyim.

Yalnız şunu da hemen ifade edeyim ki, Topluma Kazandırma Yasasından Sivas olayı sanıkları istifade etmemiştir; onu da belirteyim. Diğer konuları yazılı olarak vereceğim.

İzmir Milletvekilimiz Sayın Hakkı Ülkü'nün söylediği konuya gelince; bakın, bu komisyonlar çok titiz bir şekilde görev yapıyorlar ve bu kanunda haksız iktisap edilmesi mümkün değildir ve yine, bu kanunda manevî tazminat da yok, sadece maddî tazminat ödüyoruz ve bu oturumlar, bakın, kanunda sınırlıyoruz; en fazla altı oturum için ücret verilecek ve bu altı oturum için verilecek ücret de 120 YTL dir ve bu çok titizlikle takip ediliyor, ben, böyle bir durum olacağını zannetmiyorum.

Yine, Sayın Akdemir'in sorduğu soruya, önce, bir genel olarak şu cevabı vereyim ki; biz, başta İstanbul olmak üzere, Ankara, İzmir'deki bu kapkaç ve tinerci, madde bağımlısı çocuklarla ilgili, Hükümet olarak ve İçişleri Bakanlığı olarak ciddî önlemler aldık. Örneğin şunu ifade edeyim ki, bu olaylar başlar başlamaz, il emniyet müdürlerini iki grup halinde Ankara'ya toplantıya davet ettik ve bu toplantıda bu konuları konuşup, değerlendirdik.

Hemen o günler için acil olarak yapılması gereken tedbirler şuydu: Sokak hâkimiyetinin sağlanması, bunun için de çevik kuvvet birimlerinin de bu olaylarda kullanılması; yani, çevik kuvvet birimlerinin de devriye hizmetlerinde motorlu ve yaya olarak kullanılması konusunu bir genelgeyle bütün valilerimize bildirdik.

Bir önemli konu da, yine, il emniyet müdürlerimize şu talimatı verdik: İllerinizde suça hassas bölgeleri tespit edin, suç ve suçlu profilleri çıkarınız dedik. Bu çalışmalardan sonra, yoğunlukla, işte, bu, hem çevik kuvvet birimleri hem de ayrıca, emniyet müdürlüğü ve polis merkezlerindeki çalışan sayısını da asgarîye indirmek suretiyle, orada çalışanların büyük bir kısmını da, bu tespit edilen suç bölgelerinde, suç ve suçlu profillerine göre suçların yoğun olarak işlendiği bölgelerde, yaya ve motorlu devriye görevi yapmak üzere görevlendirdik; ama, değerli arkadaşlarım, önemli bir sorun da, polis sayımızın yetersizliği.

İstanbul'u örnek verecek olursam, şu anda İstanbul'daki mevcut polis sayısı, 2001 yılındaki polis sayısından, halen 2 000 azdır. Avrupa Birliği ülkelerindeki standarda göre, şu anda İstanbul'un ihtiyacı olan polis sayısı 10 000'dir. Şu anda İstanbul'a 10 000 polis vermem lazım. Aynı şekilde İzmir'de, Ankara'da, Antalya'da, diğer birçok illerde bu eksiğimiz var. Şimdi zamanınızı almamak için, neden bu eksik oldu? Çünkü, zamanında polis okulları vardı,. 9 aylık okuldu, sayısı fazlaydı. 2001 yılında polis okulları, polis meslek yüksekokullarına dönüştürüldü. İyi olmuştur. Tabiî, eğitim seviyesini yükseltmek bakımından 9 aylık eğitimden 2 yıllık polis yüksekokullarına çıkarılmıştır; ama, bu yapılırken sayıda muazzam bir azalma, yarı yarıya azalma olmuştur. Polis okulları varken, yani, 1999-2001 yılında yılda 10 000 polis memuru mezun olup kadroya katılırken, 2002 yılında polis meslek yüksekokullarına dönüştürülünce 4 500 mezun verildi; bir yılda hiç mezun verilmedi; çünkü, 2 yıllığa çevrildiği için arada muazzam bir boşluk oldu. Meslekten ayrılanların, bilhassa emekli olanların yerine yenilerini dahi veremezken, illerimiz büyüyor, ilçelerimiz büyüyor, yeni şehirler, yeni karakollar kurulması gerekir. Bu polis açığını gidermek için, ben, göreve başladığım zaman 20 polis meslek yüksekokulu vardı, bu sayıyı, bugün 26'ya çıkardım. Yılda 4 500 polis mezunu veriyorduk, bugün 7 000'e çıktı; ama, amacımız bu sayıyı artırmak, yüksekokullarının sayısını…

Bir yandan yine, bildiğiniz gibi, bir yasayla huzurlarınıza geldik, Yüce Meclisin takdirleriyle yasalaştı. Dört yıllık fakülte ve yüksekokul mezunlarını da, altı aylık bir polis eğitiminden sonra, polis yapmayı kararlaştırdık. Kanun çıktı, yürürlüğe girdi. Bu 10 000'den hemen 2 000'ini aldık ve bunlar, bu ayın 16'sında kuralarını çektiler, 2 000 polis memurumuz illerine hareket ettiler. Şimdi, önümüzdeki dönemde, yine bu geriye kalan 8 000'den alabildiğimiz kadar, imkânlarımızın içerisinden yenilerini alacağız.

Bu sayı çoğaldıkça, devriye sayımız çoğalacaktır, sokak hâkimiyeti artacaktır; ama, bunun yanında, dediğim gibi, bu oluncaya kadar da, çevik kuvvet birimlerini kullanıyoruz. Emniyet Müdürlüğünün kadrosunu, gerekirse, trafiğin yoğun olduğu, insanların en yoğun sokakta olduğu, caddede olduğu dönemlerde -oradaki görevlilerden alıyoruz- sokak hâkimiyeti için, sokaklarda görevlendiriyoruz. Mesela, Bursa'da olduğu gibi, bazı büyük şehirlerimizde sokak timleri ihdas edildi 2'şer, 3'er kişilik. Bunlara motosikletler vermeye çabalıyoruz, gayret ediyoruz. Bunu da, birçok yerde, özel idare imkânlarıyla veya meslek kuruluşlarının katkılarıyla yapıyoruz. Bütçe imkânlarımızla bütün illerin bu araç gereç ihtiyacını da karşılayamadığımız için, bu şekilde, inşallah…

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Bakanım… Sayın Bakanım…

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Ben, sorulara cevap ediyorum; lütfen… Karşılıklı konuşmaya müsaade ediyorsak konuşalım; ama, sordunuz, ben cevap veriyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, sürenizi zaten aştınız.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Madde bağımlılarıyla ilgili, Sayın Başbakanın talimatıyla, 5 bakandan oluşan bir komite kurduk. Devlet Bakanımız Sayın Nimet Çubukçu'nun koordinatörlüğünde, Adalet, Sağlık, Millî Eğitim ve benden oluşan bir komite, bu, bilhassa, madde bağımlısı, sokakta yaşayan, sokakta çalışan çocuklarla ilgili çok önemli tedbirler alıyoruz. Önce pilot il olarak İstanbul'da başlattık, şimdi diğer illerde de bu uygulamalar yapılıyor. Hem valilerimizin özel idare imkânları hem belediyelerimizin bu sosyal faaliyetlere katkılarıyla bu konuda da önemli mesafeler aldık.

Arz ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- 5233 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin ikinci fıkrasındaki "yirmi gün" ibaresi "otuz gün" olarak, dördüncü fıkrasındaki "birer örneği ilgiliye ve Bakanlığa gönderilir" ibaresi "bir örneği ilgiliye gönderilir" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.

4 üncü madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4 üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.39

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.13

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

1000 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7.- Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/1082) (S. Sayısı: 1000) (Devam)

 BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 5 inci maddesini okutuyorum:

MADDE 5.- 5233 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasına "ödenekten" sözcüğünden sonra gelmek üzere "üç ay içerisinde" ibaresi eklenmiş; ikinci fıkrasındaki "yirmimilyar Türk Lirasının" ibaresi, "ellibin Yeni Türk Lirasının" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan.

Buyurun Sayın Özdoğan.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1000 sıra sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi ve Büyük Türk Milletini saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Anadolu, dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünyanın en hassas coğrafyasında bulunmaktadır; jeostratejik bakımdan da en hassas bir bölgede bulunmaktadır ve dünyanın mihveri durumundadır.

Dolayısıyla, çok uzun yıllardır Türkiye Cumhuriyeti Devleti terörden çok büyük zararlar görmüştür; hem insan açısından, insan zayiatı açısından hem de maddî bakımdan zarar görmüşlerdir. Tabiî ki, hem hassas coğrafyada bulunmasından dolayı hem de Türk Milletinin büyüklüğünden dolayı sürekli olarak dış güçler büyük milletimizle ve Türk Devletiyle sürekli olarak oynamaktadırlar. Belki bu ilelebet olarak devam edecektir; çünkü, bulunduğumuz nokta çok hassas bir bölgedir.

Değerli arkadaşlar, terör nedir; terör, çıkar gruplarının veya yabancı devletlerin kendi çıkarları doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek için giriştikleri tedhiş hareketleri veya kullandığı elemanlarla, kullandığı insanlarla tedhiş hareketleridir. Dolayısıyla, Türk Devleti de uzun yıllardır çeşitli mihraklar tarafından terör hareketleriyle yıldırılmaktadır.

Geldiğimiz nokta itibariyle, tabiî, terörün burada geçmişini anlatacak vaktimiz yoktur. Bugün, ülkemizi uzun yıllardır, yirmi küsur senedir kasıp kavuran terör, PKK terörüdür değerli arkadaşlar. PKK terörü de, bölgede çıkarı olan yabancı devletlerin tahrikiyle, desteklemeleriyle meydana gelen bir olaylar zinciridir. Tabiî ki, Türk Devleti gelinen nokta itibariyle terör olaylarına ve bilhassa PKK terörüne karşı çok büyük tecrübe kazanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bu tamamen tahrikler neticesinde meydana gelmiştir; çünkü, bu bölgede, Anadolu'da Türkler ile Kürtler bin yıldır beraber yaşamaktadırlar. Hatta, tarihî olaylarla sabittir ki, büyük Türk komutanı, Türk Sultanı Alpaslan'ın Anadolu'yu fethinde, askerin içerisinde de 50 000 Kürt yiğidi vardı. Dolayısıyla, Anadolu'yu Türkler ile Kürtler birlikte fethetmişlerdir ve bin yıldır beraber yaşamaktadırlar. Öyle aynileşmişlerdir ki Türkler ile Kürtler, genleri bile birbirine karışmıştır. Bin yıldır birbirleriyle kız alıp vermekte ve dolayısıyla, akraba olmuşlardır değerli arkadaşlarım ve gelinen süreç içerisinde gelenekleri, âdetleri, her türlü müziği, birbirleriyle aynileşmiştir. Bunu bütün herkes bilmektedir. Ama, maalesef, bugün geldiğimiz nokta itibariyle, Kuzey Irak'ta fiilî bir Kürt devleti kurulmuştur. Belki bunu gelecekte bağımsız bir Kürt devletine tevil edebileceklerdir. Tabiî, bunu gönlümüz arzu etmiyor Türkiye'nin menfaatleri bakımından.

Terörün önlenmesi açısından yapılması gereken işlerin başında, en önemlisi, güneydoğuya yardımların, yatırımların çok büyük ölçüde yapılması gerekmektedir değerli arkadaşlarım. Fakat, bugün, maalesef, birtakım acı olaylar yaşanmaktadır. Ben sadece iki örnek vermek istiyorum. Bugün birkısım güneydoğulu genç -Erbil'deki üniversitede, yaklaşık 2 000 kadar öğrenci- Barzani tarafından burs verilerek okutulmaktadır. Diğer bir olay da, birkısım işadamı Barzani'yle ortak şirketler kurarak orada yatırım yapmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, ben bunu şöyle yorumluyorum: İleride Kuzey Irak'ta kurulacak Kürt devletiyle entegrasyon sağlamanın ön adımları olarak bunları yorumluyorum. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin buna göre tedbirlerini alması gerekmektedir.

Ayrıyeten en önemli tedbirlerden birisi de, dışfinans kaynakları bilinmektedir; a'dır, b'dir, c'dir, bunlar biliniyor. PKK terör örgütünün içfinans kaynaklarının çok acil olarak araştırılması ve bu olayın üzerine gidilmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasasının 66 ncı maddesinde "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür" yazar ve bunun felsefesini, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin banisi olan Yüce Atatürk koymuştur; çünkü, İstiklal Harbi yapılırken, Kürtler ile Türkler bu şekilde anlaşmışlar, kendilerine Türk demişlerdir. Tabiî ki, bu Türklük, ırkçılığa dayanan, DNA ölçümlerine dayanan, gen ölçümlerine dayanan bir ırkçılık değildir, kafatası ırkçılığı değildir; aynı kaderi, aynı kıvancı, aynı tasayı paylaşan, bin yıldır paylaşan insanların ortak kaderinden doğan bir adlanmadan başka bir şey değildir; ama, maalesef, -bunu şurada belirtmek istiyorum- Türkiye Cumhuriyeti Devletini yöneten bir kısım yöneticiler ve geçtiğimiz aylar içerisinde Sayın Başbakanın Diyarbakır'daki bir konuşması ve "Türkiye'de Kürt sorunu vardır" demesi, bu olayları, maalesef, alevlendirmiştir. Bu tür beyanlardan kesinlikle, ayaküstü bu tür beyanlardan kesinlikle kaçınmamız gerekmektedir; bu beyanlar yanlış beyanlardır. Türkiye Cumhuriyeti Devletindeki 75 000 000 insanın hepsi Türktür, Türk oğlu Türktür değerli arkadaşlarım.

Buradaki terör olaylarından dolayı, halk, İstanbul başta olmak üzere, büyük şehirlere göç etmiş ve buralarda, maalesef -tabiî, açlıktan, yoksulluktan dolayı- kriminal terör olayları meydana getirmiştir. Bugün İstanbul başta olmak üzere, büyük şehirlerimizde yaşamak çok zor bir hale gelmiştir.

Maalesef, hükümetimiz, aldığı yavaş tedbirlerden dolayı, bu olaylarla baş edemez durumdadırlar. Bunun üzerine polisiye tedbirlerle, mutlaka, gidilmesi gerekmektedir. Aslında, bir atasözümüz var: Bülbülü altın kafese koymuşlar, ah vatanım demiş. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, alacağı tedbirlerle bu insanların tekrar yurtlarına dönmesini sağlaması gerekmektedir, kendi şehirlerine dönmesini sağlaması gerekmektedir. Maalesef, bu hükümet, bu konuda da son derece başarısız olmuştur değerli arkadaşlarım.

Terörün iki tarafı var değerli arkadaşlar; bir, şehitler, terörle mücadele eden asker ve polisimizin verdiği şehitler; yani, Türk Milletinin verdiği şehitler; bir de, orada teröre kurban giden halktır. Maalesef, bugün geldiğimiz nokta itibariyle, şehitlerimizin yakınlarına gerekli yardımlar yapılmamaktadır. Şehitler bizim gözbebeğimizdir, baştacımızdır. Kendi seçim bölgelerimizde veya diğer şehirlerdeki seçim bölgelerimizde şehit derneklerine gittiğimiz zaman, şehit yakınlarının son derece buruk olduğunu, âdeta devlete küskün hale geldiklerini görmekteyiz. Hükümet yetkililerinden rica ediyorum: Şehitlere ne kadar yardım yaparsak, onların problemlerinin üstüne ne kadar gidersek azdır değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Ayrıca, terörle mücadele eden emniyet güçlerimiz, asker ve polisimiz, daha iyi maaş şartlarına kavuşturulmalıdır. Bugün geldiğimiz nokta itibariyle, gerek askerlerimizin, subay ve astsubaylarımızın, uzman çavuşlarımızın ve polislerimizin, maalesef, maaşları yeterli olmamaktadır. Emniyet güçleri, polisimiz, askerimiz, Türk Milletinin bağrından doğan bizim kardeşlerimizdir. Hepimiz, bütün Türk Milletinin fertleri, herhalde, kahraman Türk Ordusu içerisinde ya subay olarak ya da er olarak askerlik yapmışlardır. Dünyada kendi bünyesinden çıkan tek ordu, milletin içinden çıkan tek ordu Türk Ordusudur. Polisimiz de hakeza öyle. Polislerimizin ve askerlerimizin maddî problemlerinin bir an önce halledilmesi gerekmektedir ve son olarak -çok önemlidir- terör nedeniyle batıya göç eden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Cümlem yarım kaldı.

BAŞKAN - Sayın özdoğan, son cümlenizi rica edeyim.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Terör nedeniyle batıya göç etmiş insanların, çok acil olarak, alınacak tedbirlerle kendi köylerine, şehirlerine, ilçelerine bir an önce döndürülmesi gerekiyor. Bu şekilde, büyük şehirleri sosyal hayat bakımından daha yaşanılır bir duruma getirmiş olacağız diye düşünüyorum; çünkü, terörün bir uzantısı da, son aylarda yaşadığımız olaylar nedeniyle, gerek büyük şehirlerimizde -İstanbul başta olmak üzere- ve güneydoğudaki birkısım şehirlerimizde, maalesef, PKK sempatizanları iç savaş provaları yapmaktadırlar.

Bu geri dönüşün bir an önce sağlanmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özdoğan.

Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Diyarbakır Milletvekili Sayın Cavit Torun; buyurun.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan, sıra sayısı 1000 olan kanun tasarısı üzerinde şahsî görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; terör olaylarından ötürü ülke insanı inanılmaz acılar çekti, 35 000 insanımızı kaybettik. Bunun ne kadar büyük bir acı olduğunu, yaşayanlar, işin içerisinden gelenler gayet iyi biliyor.

Binlerce köyümüzün boşaltıldığı ve yakıldığı bir vakıa ve bu köylerin ne şekilde boşaltıldığı, bu olaylara kimlerin sebebiyet vermiş olduğu konusunda Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ciddî araştırmalar yapılmış ve bundan sonra da yapılmasında çok büyük yarar olduğunu görüyoruz. Şimdi, bu insanlarımızın gördükleri zararları kısmen telafi etmeye çalışıyoruz. Bu kanunla, daha önce 20 milyar olan ödemenin, 50 milyar TL'ye kadar çıkmasının büyük ehemmiyeti var. Bu, önemli bir meblağ. Hükümetimizin, bu insanlarımızın görmüş olduğu zararları karşılamak bakımından, 50 milyar gibi bir ödemeyi yapması, gerçekten önemli. 50 milyar alan bir vatandaşımız, köyünde evini yapabilir, köyünde hayvanlarını besleyebilecek ortamı oluşturabilir. Bunun, çok büyük bir önemi olduğunu düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; burada, üzerinde durulması gereken bir konu var; oluşturulan komisyonlar. Bu komisyonlarda, avukat arkadaşlarımız görev yapacaklar ve bir ay boyunca, bu komisyonlara en az 6 defa katılmış olacaklar, tümden alacakları paranın miktarı 120 000 000 lira. Arkadaşlar, bu parayla, bu avukat arkadaşlarımızın hizmet vermelerinin ne kadar güç olduğunu, kendilerinden almış olduğumuz bilgiler sayesinde burada ifade etmek istiyorum. Diyelim ki, bir toplantıya katıldılar; onlarca, yirmilerce dosya ellerine gelecek ve bu dosyalar sebebiyle bu arkadaşlar yarım günlerini verecekler, toplam olarak ayın sonunda da 120 000 000 lira gibi çok cüzi bir miktar para almış olacaklar. Buna, çok dikkat etmemiz gerekiyor. Bu parayla arkadaşlarımızın çalışmasının neredeyse mümkün olmadığını düşünüyorum. Sonuç itibariyle de, komisyonlar, düzgün bir şekilde görev yapma imkânından yoksun kalacaklar ve ileride, yeniden, bu kanun üzerinde bir düzenleme yapmak gibi bir mecburiyet doğmuş olacak.

Kıymetli arkadaşlar, kanuna göre, 1987 yılından sonra, terörden zarar görenlerin zararlarının karşılanması konusunda düzenlemeler getiriliyor. Oysaki, arkadaşlar, biz, doğudan, güneydoğudan gelen milletvekilleri olarak, terör olaylarının, 1980 yılından itibaren çok büyük bir ivme kazandığını ve o yıllarda da insanlarımızın büyük çoğunluğunun zarar gördüğünü biliyoruz.

1980 ile 1987 yılları arasındaki dönemde, zarar gören insanların bu zararlarını neyle telafi edeceğiz; bunun üzerinde de, yine, bence, yeniden durulması ve Sayın Bakanlık yetkililerinin bu konuda tedbir almalarının şart olduğunu düşünüyorum.

Kıymetli arkadaşlar, Anadolu halkının teröre çok büyük bir dahli olmamıştır. İnsanlarımızın büyük çoğunluğunun, yani, yüzde 80 diyebileceğimiz bir miktarının teröre bulaşmadıklarını gayet iyi biliyoruz; ama, bu insanlar, doğrudan veya dolaylı olarak, terörden inanılmaz bir şekilde acı çektiler, zarar gördüler.

Şimdi, bu yasayla getirilen düzenlemelerin önemi ortada. Ancak, şunu anlatmak istiyorum: Sadece, bu paralarla, bu insanları köylerine gönderebiliriz belki; fakat, köylerde altyapı yok, sular yok ve yollar büyük bir tahribata maruz kalmış. Bu konuda, gerçi, hükümetimizin almış olduğu önemli tedbirlerle yolların yapılmasına büyük ehemmiyet veriyoruz. Hemen hemen köylerimizin büyük çoğunluğunda su problemi kalmadı, su problemi çözülüyor; fakat, bunun yeterli olmadığını ifade etmek istiyorum.

Daha çok katkı, daha çok buralara gereken önemin verilmesi, köylerini boşaltarak illerin varoşlarına sığınmış olan bu insanların sorunlarının çözümüne…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

CAVİT TORUN (Devamla) - Köylerini boşaltarak, illerin varoşlarına sığınmış olan insanlarımızın dertlerine çözüm bulmak bakımından gerekli tedbirlerin de, burada, önemli bir şekilde alınması şarttır diye düşünüyorum.

Bu arada, çok kıymetli arkadaşlar, terör olayıyla ilgili olarak, ben, bir hususun daha altını çizmek istiyorum. Şemdinli olaylarından sonra, terörde ciddî manada bir düşüşün olması da, bizim, üzerinde ciddî manada düşünmemiz gereken konulardan birisi olarak karşımıza çıkıyor. Bu cümlelerin altının çizilmesinde büyük fayda olduğunu düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarımız; ayrıca, biraz önce konuşan Erzurum Milletvekilimizin şehitlerle ilgili bir düzenleme yapılmadığı konusundaki düşüncelerine de katılmadığımı ifade ediyorum. Zira, bu kanun tasarısının geçici 2 nci maddesinde, terörden zarar görmüş olan şehit ailelerine yapılan ödemeler konusunda, eğer bu kanun uyarınca bir azalma söz konusuysa, daha doğrusu bu kanun ile aldıkları para arasında bir fark varsa o miktarın düzeltilmesi, o eksikliğin giderilmesi konusunda da hükümler olduğunu hatırlatmak istiyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Torun.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Sayın Tosun, buyurun; kısa ve öz…

RESUL TOSUN (Tokat) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki 5233 sayılı Kanunun "Zararın tespiti" başlıklı 8 inci maddesinde, zararlar tespit edilirken komisyon tarafından günün ekonomik koşullarına uygun biçimde tespit edilir diye bir hüküm var. Zarar mağdurlarından şöyle bir şikâyet söz konusu: Sözgelimi, on sene önce 10 000 000 eden bir araç terör olayları sonucunda tahrip olmuşsa, komisyon kalkıyor, bugün en az 10 milyar değerindeki araca, yine o günün ekonomik koşullarına göre 10 000 000 lira değer biçiyor. Dolayısıyla, burada, aslında, bugünün ekonomik koşullarına uygun biçimde olduğunu anlamamız gerekiyor. Ben, Sayın Bakanımızdan bu konuya açıklık getirmesi hususunda istirhamda bulunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Tosun.

Sayın Özkan, buyurun.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın  Bakan, bu kanun -şayet kanunlaşırsa, ki o görünüyor- vatandaşlarımızın maddî zararlarının bürokratik iş ve işlemlere takılmadan kısa sürede karşılanmasını esas alıyor; fakat, bunun yanında, yıllardır teröre şehit verdiğimiz şehit yakınlarımızın ve terörde gazi durumuna düşen gazilerimizin, öğretmenlerimiz, mühendislerimiz, güvenlik görevlilerimizin, bugünkü durumları hakkında, devletimizin ve hükümetimizin, gerekli katkıyı ve desteği bu ailelere sağladığını düşünüyor musunuz? Şehitlerimizin adını anmak için, ufacık, derme çatma parklara ve sokaklara isminin verilmesi, şehitlerimizin manevî şahsiyetlerini, aslında, rencide etmez mi? Gazilerimizin yakınlarının ve şehitlerimizin yakınlarının sayısal bir  dökümü var mıdır? Bunları yakından takip eden, devletimizin gözetlediği bir sistem var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Sayın Işık.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, geçici 1 inci maddede tarih olarak 1987 zikrediliyor ve terörden zarar gören mağdurların, tarih itibariyle, 1987 burada baz alındığı için, 1987 öncesinde -1985 olabilir, 1986- terörden zarar gören mağdur insanların bu sıkıntılarının telafisi söz konusu olmayacak; gözüken odur. Buradaki tarihi daha geriye yürütmek noktasındaki değerlendirmenizi almak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın milletvekilleri, Sayın Kesimoğlu, cihaza giremediğinden bahisle, süresinde, bana, Başkanlığımıza yazılı müracaatta bulunmuştur. Şimdi, kendisinin bulunduğu yerdeki cihazı açıyoruz, sorusunu soracaklar.

Buyurun Sayın Kesimoğlu.

MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Az önce kürsüdeki konuşmamda, Sayın Bakanımızın dikkatine iki konuyu sunmuştum; ancak, şu ana kadar, henüz, cevabını alabilmiş değilim. Bu nedenle, iki sorumu yineleme ihtiyacını hissediyorum.

Tasarıda "komisyonun sekreterlik hizmetleri il özel idarelerince yürütülür" deniliyor. Bildiğimiz kadarıyla, il özel idareleri, bir yerel yönetim kuruluşudur. Bu açıdan bakacak olursak, terörle mücadele yerel bir olgu mudur, yoksa ulusal bir olgu mudur?

Yine tasarıda "Komisyonun giderleri Bakanlık ve/veya il özel idaresi bütçesinden karşılanır" deniliyor. Burada, komisyon faaliyeti yerel ise genel bütçeden, genel idareye ait bir faaliyet ise yerel bütçeden ödemeyi nasıl yapacaksınız? Bu çelişkiyi nasıl açıklıyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kesimoğlu.

Sayın Bakan, buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Resul Tosun'un sorusu, aslında maddede çok açık. Günün değerinden kasıt, bugünkü değerdir ve biz komisyonlara da bu talimatı verdik. Zaten, yasanın yazılışında da, hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun biçimde komisyon tarafından doğrudan tespit edilir. Ayrıca,  taşınmazlara ilişkin de, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11 inci maddesinde belirtilen kıymet takdir komisyonları kıymeti yapar; yani, günün değerinden kasıt, bugünkü değerdir.

Sayın Özkan'ın sorusu; bugün, terörden zarar görenlere süratli bir şekilde ödenmeleri bu yasayla da kolaylaştırılıyor. Peki, şehit ve gazilerimiz… Biz, gerçekten, şehitlerimizin yakınlarını ve gazilerimizi, bize, şehitlerimizin büyük bir emaneti olarak kabul ediyoruz ve Hükümet olarak, onların bütün sorunlarıyla uğraşıyoruz. Mesela, şehit yakınlarının işe alınmasıyla ilgili uygulama da benim Bakanlığım tarafından yerine getirilmektedir. Bize müracaat eden bütün şehit çocuklarını işe yerleştirme gayreti içerisindeyiz ve yerleştiriyoruz. Onun dışında, diğer konularda da elden geldikçe yardımlarımızı esirgemiyoruz, gereken yapılıyor. İnşallah, bu yapılanları daha da artırmanın gayreti içerisindeyiz.

Sayın Işık… Evet, yasada, maalesef, 1987'den itibaren terörden zarar görenler için bu tazminat öngörülmüş. Malum, her çıkan uygulama bir sınır, bir hudut koymak zorunda. 1987'de öngörüldüğü için, 1987 yılından günümüz ve halen devam ediyor; terörden zarar görenlere bu yasaya göre yardım yapıyoruz.

AHMET IŞIK (Konya) - Bir değişiklik çalışması var mı Sayın Bakan?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Kesimoğlu, tabiî önemli bir soru sordu, terörle mücadele ulusal bir olgudur ve bu yasa da ulusal, genel bir yetkinin verilmesidir; ancak, burada, özel idare bazı cari giderlere katılabilmesi için, yasadaki "özel idare" terimi kullanılmıştır ve özel idare bu işte sekreterya görevini yapmaktadır. Birtakım cari giderler için… Çünkü, işin süratli yürüyebilmesi için, çabuk yürüyebilmesi için, ödenek beklenmeden özel idare bütçesinden de bazı cari giderler karşılansın diye, devlet bütçesi veya özel idare bütçesi söylenmiştir. Ve bunun için özel idareye de sekreterya görevi verilmiştir.

Çok teşekkürler efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- 5233 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Komisyonlar, Bakanlık ve valilik tarafından denetlenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan; buyurun.

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Terör, yüzünü büyük şehirlerde artık kapkaç, gasp ve uyuşturucu tacirliği - bu noktada, özellikle gençlerimize yönelik - uyuşturucu satma, uyuşturucu tacirliği noktasında göstermeye başlamıştır; bu da terörün başka bir yüzüdür. Terör, daha önce kırsalda ve dağlarda iken, geldiğimiz noktada şehirlere intikal etmiş ve kentlerde yaşayan insanlarımız, bu noktada büyük bir tedirginlik içerisinde hayatlarını sürdürme durumunda kalmışlardır.

Tabiî, kentlerde, şehir merkezlerinde terörle mücadelede etkin görev alan polislerimizdir. Polislerimizin ve askerlerimizin terörle mücadelede, uyuşturucu tacirliğiyle, gaspla, kapkaçla, bombalamalarla ve değişik terör faaliyetleriyle mücadelede, hem psikolojik olarak hem de ekonomik olarak onların yanında, devlet olarak, hükümet olarak yer alınmalıdır diyorum.

Bir polis, acaba kredi kartımı nasıl ödeyeceğim, ev kiramı nasıl ödeyeceğim, acaba çoluk çocuğumun ihtiyaçlarını nasıl ödeyeceğim, nasıl karşılayacağım, acaba bu aylıkla kaç gün daha idare edebileceğim diye düşünüyor ise, etkin bir görev anlayışını işte o zaman beklemek yanlış olur.

Ekonomik noktada, ücretler noktasında, mutlaka iyileştirmelerin yapılması gerekmektedir; çünkü, en zor görevi yapan, en zor şartlarda çalışan askerlerimiz ve polislerimizdir. Bu da, terörle mücadelede farklı bir etkinliğin sağlanmasıdır. Benim bu önerim.

Diğer bir konu da, köy korucularıyla ilgili. Köy korucularının terörle mücadelede ne kadar etkin bir görev yaptıklarını tarihten beri biz biliriz, herkes bilir. Karda kışta, gece yarısında, sabaha karşı donda terörle nasıl mücadele ettiklerini; bu ülkenin bayrağını, bu ülkenin toprağını ve bu ülkenin insanını nasıl büyük bir aşkla, büyük bir görev bilinciyle beklediklerini hepimiz biliyoruz.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanım; bakın, köy korucularının isimleri devlet arşivlerinde vardır, devlet kayıtlarında vardır. Devlet, köy korucularını asgarî ücretle çalıştırmaktadır. Asgarî ücretle çalıştırdığı halde, onların sosyal güvenlik primlerini yatırmamaktadır. Ya, bir devlet, yanında çalıştırdığı bir kişiyi, yani, yasalara aykırı olarak çalıştırabilir mi?! Eğer, bu köy korucuları gereklilik ise -ki, gerekliliktir- bunları çalıştırıyorsak, asgarî ücretle çalıştırıyorsak -asgarî ücretle de çalıştırıyoruz, yani, bir devlet memuru maaşıyla falan da değil- bari onların sosyal güvenlik primlerini de biz yatıralım. Yani, bir düzenlemeyle neyi getiriyorsunuz;  onlara, sadece sağlık hizmeti alma hakkını veriyorsunuz. Bu, önemli bir gelişme, güzel bir gelişme. Bu kadar önemli bir görevi yapan köy korucuları, sosyal güvenlik kapsamında sağlık hizmeti alsınlar. Ama, primlerini kim ödeyecek bunların? Madem çalıştırıyoruz, bunları da… Anayasal bir zorunluluktur. Bakın, Anayasanın 60 ıncı maddesinde "Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar." Anayasanın 60 ıncı maddesine göre onları çalıştırıyorsak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET ERASLAN (Devamla) - …böyle kaçak çalıştırıyor görüntüsünü de vermemek için, Anayasanın da 60 ıncı maddesini ihlal etmemek için, hem onların hem diğer güvenlik mensuplarının onurlarına, haysiyetlerine, ailelerini geçindirebilecek bir gelir düzeyi, onlara yaraşır ve yakışır bir gelir düzeyi vermekle beraber, köy korucularının da sosyal güvenlik primlerini öderken, aldıkları ücreti de iyileştirmemiz gerekir diye düşünüyorum ve daha sağlıklı bir yasal düzenleme yapma noktasında, Sayın Bakanımı, buradan, bir kez daha uyarmış bulunuyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Eraslan.

Sayın Değerli, sorunuz mu vardı?

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Sorum vardı.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Değerli.

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Sayın Bakan, bildiğiniz gibi, bir hastalığı tedavi etmek için, koruyucu hekimlik önlemlerini önce almak lazım. Anarşiyi ve hırsızlığı da önlemek için, önce bunların ortaya çıkmasına engel olmak lazım. Dolayısıyla, mühim olan, bu hadiselerin ortaya çıkmadan önlenmesidir.

Benim, özellikle Mamak'la ilgili bir sorum var. Biliyorsunuz, beş yıl Mamak Belediye Başkanlığı yaptım, 1994-1999 yılları arası. O dönemde hiç hırsızlık yoktu; ama, bu son iki yıl içerisinde, Mamak'ta, gerçekten, aşırı miktarda hırsızlık olayları hüküm sürmektedir. Özellikle Şahintepe 1 inci Caddede, neredeyse her gece, bir dükkân, bir işyeri soyulmaktadır. Bununla ilgili herhangi bir tedbir almayı düşünüyor musunuz? İlgili bölge emniyet amirliklerine gerekli talimatı verir misiniz? Verirseniz, bu konuda, teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Değerli.

Buyurun Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tabiî, düşünüyoruz değil, uyguluyoruz; yani, tedbir düşünmemek mümkün değil ve gerçekten de, zabıtanın ilk görevi, önleyici zabıtadır "mâni zabıta" deriz; önleyici tedbirlerdir.

Ben, biraz önce, başka bir soruyu cevaplarken, bu konuda, bu kapkaç, hırsızlıkla ilgili yapmış olduğumuz çalışmaları, vermiş olduğumuz talimatları, faaliyetleri uzun uzun burada anlattım; tekrar onlara girmeyeceğim. Ancak, yine, sizin Mamak'la ilgili olarak, Ankara'nın tümüyle ilgili olarak, bütün illerimizle ilgili olarak valilerimize, emniyet müdürlerimize talimat vermiştik; ama, Mamak'la ilgili bu talebinizi tekrar ilgili arkadaşlarıma bildireceğim.

Ancak, bir şeye de dikkatinizi çekmek istiyorum. Hani "belediye başkanlığım döneminde hiç olmuyordu" demek de…

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Azdı, çok azdı yani…

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Vardı, çok azdı, vardı… Ama, bu konuda gerekli talimatları da vereceğim.

Teşekkürler efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Madde üzerindeki konuşmalar ve görüşme tamamlanmıştır.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 1'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1.- Bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içinde ilgili valilik ve kaymakamlıklara başvurmaları halinde, 19.7.1987 tarihi ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih arasında işlenen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya anılan tarihler arasında terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararları hakkında da bu Kanun hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Manisa Milletvekili Sayın Ufuk Özkan...

Buyurun Sayın Özkan.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, terörü konuşuyoruz. Gerçekten, terör, bir insanlık suçu ve biz teröre çok can kaybettik. Gencecik, yirmi yaşında askerlerimizi, erlerimizi, yüzbaşılarımızı, binbaşılarımızı, uzman çavuşlarımızı, öğretmenlerimizi, mühendislerimizi, korucularımızı gerçekten teröre kurban verdik. Ama, teröre kurban verdiğimiz başka insanlar da var, gazetecilerimiz var, bu ülkedeki fikir insanları var, kanaat önderleri var. Gerçekten, toplumun her kesiminden, yaşına, cinsine bakmadan, kimliğine bakmadan, etnik kökenine bakmadan, çok şehit verdik, çok insan kaybettik bu insanlık suçu yüzünden.

Benim üzerinde durduğum konu şu, özellikle bunu söylüyorum: Bizim, şehitlerimizin sayısal dökümünü, şehit yakınlarımızın en ücra noktadaki insanına kadar sayısal dökümünü, devlet olarak, bilme gereğimiz var; gazi yakınlarımızı ve gazilerimizi, ömrünün sonuna kadar takip etme yükümlülüğümüz var. Bu yükümlülüklerimizi, biz, devlet olarak, yerine getirebildiğimiz kanaatinde değilim. Onun için, hükümet olarak, bu konunun üzerine daha ciddî eğilmenizi, bundan sonra gelecek hükümetlerin de, bu konuda, tavizsiz ve ödünsüz bu konu üzerinde çalışmasını tavsiye ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, kaçak elektriklere de, biz -biliyorsunuz, mühendislerimiz peşinden koştu- oraya da şehit verdik ve biz, bombalarla kaybettiğimiz Bahriye Üçokların, Turan Dursunların, Uğur Mumcuların, Ahmet Taner Kışlalıların katillerini de bulamadık, onları katleden insanları da bulamadık. Ama, bu şekilde, cenazelerin tümünde, ister teröre kurban ettiğimiz isterse kaçakçılıkla uğraşırken kaybettiğimiz askerinden gazetecisine kadar bu geniş yelpaze içindeki insanların hepsinin cenazesinde şunu söyledik: "Kanı yerde kalmayacak, mutlaka katilleri yakalanacak."

Sevgili arkadaşlarım, bu insanların yakınlarını maddî olarak finanse etmek kadar, bu insanların manevî duygularını da mutlaka bizim onore etmemiz lazım. Bu ülke olarak, onların sahipsiz kalmadığını, onların akan kanlarının sahibi olduğumuzu göstermemiz lazım. Teröre kurban verdiğimiz insanlarımızın katillerinin yakalanması konusunda, devlet olarak, gerekli hassasiyeti ve samimiyeti daha fazla göstermemiz lazım. Yapamadığımız, yakalayamadığımız her terör kurbanının katili, bu ülkede, yeni olacak hadiselere ve olaylara gebe olacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, kaybettiğimiz en küçüğünden en büyüğüne kadar bütün insanlarımızı sizlerin önünde, aziz hatıralarının önünde saygıyla selamlıyorum.

Hepinize iyi akşamlar diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Sayın Eraslan'ın bir sorusu var; buyurun.

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sizlerin aracılığıyla çok kısa bir soru sormak istiyorum değerli İçişleri Bakanımıza.

Köy korucularımızın emeklilik haklarıyla ilgili; yani, diğer devlet memurları gibi, köy korucularımızın da emekli olabilmeleriyle ilgili, onların emeklilik haklarıyla ilgili bir kanun teklifimiz var, Doğru Yol Partisi olarak bir kanun teklifi verdik. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu kanun teklifimize destek verecek misiniz Sayın Bakanım? Mümkünse bunu sizden istirham ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.

Buyurun Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tabiî, biraz sonra, bu yasa tasarısından sonra görüşeceğimiz tasarı, köy korucularıyla ilgili bir tasarıdır; sosyal güvencesiyle ilgili. Bir defa, sağlık bakımından sağlanan sosyal imkânlarla ilgili bir tasarıyı, biraz sonra görüşeceğiz. Ancak, ben şunu ifade edeyim ki, biz, köy korucularıyla ilgili, Bakanlık olarak, onların bütün özlük haklarını, sosyal güvence durumlarını, bütün durumlarını tespit eden bir tasarı hazırladık ve bakanlıklarımıza görüş için sunduk. Birçok bakanlığımızdan da görüş geldi; ancak, biz, bu yasa tasarısında gecikme olabilir endişesiyle, biraz sonra görüşeceğimiz, korucularımızın sağlık durumuyla ilgili, kendilerinin, eş ve çocuklarının, bakmakla mükellef oldukları kişilerin sağlık kurumlarından istifade edebilmesi, ilaç alabilmelerine imkân tanıyan bir tasarıyı, o genel tasarının içerisinden çıkarıp getirdik; ama, asıl özlük haklarıyla ilgili, durumlarıyla ilgili, sosyal güvenceleriyle ilgili yasa tasarımız, dediğim gibi, bakanlıkların görüşüne sunuldu. Birkaç bakanlığımızın da görüşü gelince, onu da, Başbakanlığa sunup, huzurlarınıza getireceğiz.

Teşekkürler Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Geçici madde 1 üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 2'yi okutuyorum.

GEÇİCİ MADDE 2.- 19.7.1987 tarihinden bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, görevleri başında iken terörden veya terörle mücadele sırasında zarar gören kamu görevlilerinden veya mirasçılarından, ilgili mevzuat uyarınca tazminat almış olup, ancak aldıkları tazminatın hesaplanma kriteri bu Kanundan farklı olanlardan, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içinde ilgili valilik veya kaymakamlıklara başvuranlara, yapılacak hesaplamada aldıkları tazminat ile bu Kanuna göre almaları gereken tazminat arasında fark bulunması halinde, eksik olan tutar yasal faiziyle birlikte ödenir. Ödenen tazminat tutarı fazla ise iade talep edilmez.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Geçici madde 2'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer maddeyi okutuyorum:

MADDE 7.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Bu madde üzerinde de Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'ın söz isteği var; kendisi yok.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre oyunun rengini belirtmek için söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı:                                235

Kabul:                                232

Çekimser:           3 (x)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

8 inci sıraya alınan, Köy Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

8.- Köy Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1104) (S. Sayısı: 1048) (xx)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 1048 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Köy Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Köy Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla, 1985 yılından bu yana, bölücü teröre karşı güvenlik güçlerine yardımcı olmak ve yaşadıkları köyleri ve çevrelerini korumak üzere görev yapan ve herhangi bir sağlık güvencesi olmayan köy korucularına ve ailelerine yeşilkart verilmesini amaçlamaktadır.

Bilindiği gibi, 1984 yılından itibaren, bölücü terör örgütünün terör eylemlerinin yoğunluk kazanması üzerine, özellikle, güvenlik güçlerinden ve jandarma karakolundan uzak yerleşim birimlerinde yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğinin korunmasında güvenlik güçlerine yardımcı olmak amacıyla Köy Kanununda yapılan düzenlemeyle Bakanlar Kurulunca tespit edilen illerde köy korucularının görevlendirilmesine gidilmişti.

27 Haziran 1985 tarihli ve 9632 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla, ilk olarak, 13 ilde, geçici köy koruyucusu sistemi uygulanmaya başlanmış, 1984'te başlayan koruculuğun ilk sekiz yılı ücretsiz geçtikten sonra, 1992'den itibaren maaşa geçilmiştir.

Devlet, geçici köy korucuları için aylık 390 YTL'lik bir ödeme yapmaktadır. Devlete yıllık masrafları yaklaşık 272 trilyon liradır. Onun dışında, son iki yıldır devlet tarafından düzenli olmasa da elbise, ayakkabı ve yiyecek yardımları da yapılmaktadır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen yerimize oturalım arkadaşlar.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Bugün geldiğimiz noktada, bölgede olağanüstü hal kaldırılmış olmakla birlikte, 22 ilde geçici köy koruculuğu sistemi kapsamında 66 000'e yakın geçici köy korucusu kadrosunun 58 000'e yakını dolu bulunmaktadır. 1985 yılında geçici olarak başlayan köy koruculuğu uygulaması, giderek kalıcı hale gelmiştir. Hükümetin, bugün önümüze getirdi düzenlemeyle neredeyse, artık, tamamen kurumsallaştırılmak istenmektedir.

Köy kuruculuğu, ülkemizde yaşanan, olağanüstü bir dönemin gereği olarak alınmış, olağanüstü bir tedbirdi. Bugün, artık, giderek görece bir huzur ortamının yaşandığı bölgede bu yapının sürdürülmesi son derece sakıncalıdır.

Sosyal devlet olmanın bir gereği olarak insanımıza, halkımıza sosyal güvenlik ve sağlık hizmetlerinin tümünü eksiksiz bir şekilde ulaştırmak, tabiî ki, bizim de en önemli amaçlarımızdan birisidir. Fakat, aynı zamanda, demokratik bir hukuk devleti olan ülkemizde, güvenlik gibi, halkımızın huzurunu doğrudan etkileyen bir alanda görev yapanların kanunla tanımlanmış bir alanda kanunun öngördüğü yetkiler çerçevesinde gerekli eğitime sahip ve yasalara uygun olarak görev yapmaları gerekmektedir. Oysa, bugün, ne yazık ki, bölgede görev yapan ve devletten maaş alan köy korucuları, karıştıkları suç olaylarıyla gündeme gelmektedirler. İçişleri Bakanlığı verilerine göre son onsekiz yılda 4 804 korucunun suç işlediği görülüyor. İçişleri Bakanının, Partimiz Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer'in soru önergesine 20 Haziran 2003'te verdiği cevapta, 2 376'sı muhtelif suçlara karışan korucuların 2 275'inin PKK'ya yardım ve yataklık suçundan işlem gördüğü belirtiliyor. Korucuların karıştığı suç olaylarının en az bunun kadar kaygı verici olan bir başka boyutu da, korucuların, bölgelerinde kendi insanlarına karşı estirdikleri güç ve şiddet eylemleridir. Geçtiğimiz yıllarda korucuların karıştığı birçok tecavüz ve öldürme-yaralama olayları yaşanmış ve özellikle bölgedeki savunmasız insanlarımız adına yüreğimiz yanmıştı. Bu konuda birçok örnek verilebilir. Örneğin, 2005 yılında da birtakım olumsuz olaylar yaşanmıştır. Mesela, 22 Mayıs günü Hakkâri'ye bağlı Ağaçdibi Köyü yakınlarında pikniğe giden gençlerin, selam vermedikleri gerekçesiyle korucular tarafından dövüldüğü gibi. Şırnak'ın Güçlükonak İlçesine bağlı Günyurdu Köyünde yaşayan bir ailenin 1 Haziran günü Akçakuşak Köyü sınırındaki tarlalarında çalışırken, bir başka aileden 6 korucunun silahlı saldırısına uğradığı haberleri gazetelerde yer almıştır. Haziran ayı başlarında ise, köy korucuları olan iki aile arasında arazi anlaşmazlığı nedeniyle çıkan silahlı çatışmada 1 kişinin yaralandığı, 2 kişinin de öldürüldüğü bildirilmiştir. Her ne kadar "koruculara devlet sahip çıkmalı" gibi görüşler varsa da -ki, bugün onu görüşüyoruz ve yeşilkart uygulamasına başlamak istiyoruz- yaklaşık 5 000 korucu, 60 farklı suça karışmıştır, çek senet tahsilatı başta olmak üzere.

Köye Dönüş Yasası çıkmış; ancak, korucular, köyden gidenlerin, evlerini, tarlalarını işgal etmişlerdir ve onların köye girmelerini engellemektedirler. Örnekler çok.

Şu anda yasayı görüşürken şunu da hatırlatmakta yarar var. İki statüde korucu var; birisi geçici, diğeri de gönüllü. Nasıl olacak bu yeşilkart uygulamaları? Bunların yaşları da 40 ile 60 arası.

Köye Dönüş Projesi uygulanırken, biraz önce bir arkadaşımızın söylediği yanlışı da düzeltmek istiyorum. Köye Dönüş Projesi, bir gönüllülük esasına dayalıdır ve üretimi teşvik amaçlı olmalıdır. Zorla, kimse kimseyi, tekrar, terk ettiği, zorla terk ettirildiği köyüne döndüremez. Dönerlerse, gönüllülük esasına dayalı olarak dönerler ve döndüklerinde de, onların, hiç değilse, tarımsal faaliyette bulunmalarına olanak sağlanır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zaten, son yirmi yıldır da, geçici köy koruculuğu yapan insanlarımızın, asıl olarak, tarım ve hayvancılıkla uğraşan üreticilerimiz oldukları da unutulmamalıdır. Fakat, geçen süre içerisinde, geçici köy koruculuğu sistemi, üretici bir kesimi yok edip tüketici bir kesim yaratmıştır. Geçmişte, Hakkâri de kamyonlarca ceviz satan adam, şimdi çarşıda çiklet satar duruma düşmüştür.

Bu nedenle, geçici köy koruculuğu sisteminin bir bütün olarak ele alınması ve bu konuda ayrıntılı düzenleme yapılması gerekmektedir. Bu insanlarımızın, tekrar, eski sosyal ve ekonomik koşullara o günden daha iyi şartlarda kavuşturulması için büyük projeler geliştirilmelidir. Bu, hem bölgede tarımın ve hayvancılığın gelişmesine hem de bu insanlarımızın sosyal ve ekonomik koşullarının iyileştirilmesine hizmet edecektir.

Bu bağlamda, bu insanlarımız için bir sosyal güvenlik ve sağlık hizmetinin götürülmesi hedefleniyorsa, bu insanlara Bağ-Kurun tarım sigortalılığı sistemi içinde yer verilebilir ya da biraz sonra arkadaşlarımız tarafından verilecek önergede, Bütçe Plan Komisyonunda çalışan arkadaşlarımızın vermiş olduğu önergede belirttiğimiz gibi "koruma bekçileri"nden sonra gelmek üzere "geçici köy korucuları" ibaresi eklenerek, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında bu konu düzenlenebilir. Böylece, hem sağlık hizmetlerinden yararlanmaları hem de emeklilikleri güvence altına alınır.

Kaldı ki, bu insanların asıl geçim biçimleri de tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Bugün önümüzde duran düzenleme, sadece geçici köy korucuları ile eş ve çocuklarının sağlık harcamalarının karşılanması için, bunların yeşilkart uygulamasından yararlanmasını sağlamaktan ibarettir. Bu düzenleme, kalıcı ve sağlıklı bir düzenleme olmayacaktır. Kuşkusuz, adı ne olursa olsun, hizmetinden yararlandığı için kişiye belli bir aylık ödeyen devlet, sosyal devlet anlayışının, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin bir gereği olarak da, bu kişileri sosyal güvenlik kapsamına almak zorundadır.

Getirilen tasarı, maalesef, bu insanları sosyal güvenlik sisteminin içine almamakta, bu insanlar, devlette kayıtlı olmalarına karşın, biraz önce bir arkadaşımızın da söylediği gibi, sosyal güvenlik sistemi açısından da kayıtdışı bırakılmaktadır. Bu nedenle, az önce belirttiğim gibi, bu insanların asıl geçim biçimleri olan tarım ve hayvancılığa uygun olarak Bağ-Kur kapsamındaki tarım sigortalılığına geçilmesinde ya da verilen önerge doğrultusunda 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamına alınmasında geçici köy koruculuğuna aşamalı olarak son verilerek sağlanabilir; yoksa, bu kurum kalıcılaştırılmış olur ki, doğru değildir. Unutulmasın ki, yüzbinlerce gencimiz polis ya da uzman çavuş olmak için büyük bir çaba göstermektedir. Sokaklara bıraktığımız bu gençlerimiz dururken, güvenliği, eğitimsiz ve denetlenemeyen bir güce devretmek, hatta, bu tasarıdaki gibi bu gücü kurumsallaştırmak pek kabul edilebilir gibi değildir. Bunlar için bir şey yapılacaksa kapsamlı bir yaklaşım gösterilmeli ve büyük bir toplumsal ekonomik projeyle kalıcı bir geçim biçimi ve sosyal güvenliğe kavuşturulmalıdırlar.

Kısaca söylemek gerekirse; koruculara yeşilkart vermeyi düşünen devlet, bunu, ya SSK'ya bağlı olarak, çalıştırarak bunu sağlamalı ya da tarım sigortası, tarım Bağ-Kuru kapsamına almalıdır. Bunu söylerken dün de evvelki gün de defalarca sormuş olduğum ve bugün de söylemeden geçemeyeceğim bir konuyu tekrar hatırlatıyorum İçişleri Bakanımız buradayken. Bir süre önce gerek bizim tarafımızdan gerekse diğer siyasî partiler tarafından, haksızlık yapılarak Bağ-Kur ve SSK kapsamında olduğu nedeniyle arkadaşlarına oranla daha az maaş almasına neden olan eski belediye başkanlarının içinde bulunduğu durumun düzeltilmesine yönelik olarak bütçe kanununda düzenleme istemiştik; ancak, Sayın Maliye Bakanına konuyu anlatamadık ya da kendileri anlamadılar.

Sayın İçişleri Bakanımız, bu konuda, kendisinin bizzat valiliklere yazmış olduğu bir yazıyla, 1 423 belediye eski başkanının Bağ-Kur ve SSK kapsamında emekli edildiğini öğrenmiş ve bu konuda bazı çabalar sarf etmiştir; ama, Bağ-Kur ve SSK kapsamındaki bu 1 423 belediye başkanı arkadaşımızın durumları düzeltilememiştir. Bunlar, 400 ile 500 milyon lira arasında emekli maaşı almaktadırlar; ama, aynı görevi yapan, aynı kutsallıkla, aynı sorumlulukla, aynı anlayışla bu görevleri yapan Emekli Sandığına bağlı arkadaşlarımız, Emekli Sandığından "makam ve görev tazminatı" adı altında bir da alarak, yaklaşık 1,5 milyar civarında maaş almaktadırlar. Bir yanda 400-500 milyon lira maaş alanlar, diğer yanda 1-1,5 milyar lira maaş alanlar, aynı görevi yapmaktadırlar; aynı görevi yapmışlardır. Bu durumun, derhal düzeltilmesi lazım; zira, 1 423 belediye başkanı, eski belediye başkanı, içinde bulundukları bu mağduriyetin düzeltilmesi yönünde, her gün, ama, her gün değişik arkadaşlarımıza, faksla, telefonla, mesajla durumu iletmekte ve acil olarak bu konunun düzeltilmesi için beklemektedirler. Buna duyarlı olunacağına inanıyorum ve bu inançla, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum; yasanın da hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ülkü.

Anavatan Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Sayın Ömer Abuşoğlu; buyurun. 

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20 dakikalık sürenin tamamını kullanmayacağım; kısa bir iki hususa değinerek, meselenin önemini dile getirmek üzere kürsüdeyim; hepinize saygılar sunuyorum.

Geçici köy koruculuğu, bir müessese olarak, bugün kamu yönetimimiz içerisinde belli bir yer edinmiştir. Her ne kadar, bundan sonra geçici köy korucusu olmak belli birtakım şartlara bağlanmış olsa da, ülkemizin terör ve terörle mücadele şartları, zaman zaman, köy koruculuğunu yeniden büyüten bir yapı içerisine girebilir.

O bakımdan, köy koruculuğu da, bugün, özellikle, terörle yakından temas halinde olan illerimizde bir kamu görevi mahiyetinde bir görev niteliğine dönüşmüştür. Her ne kadar giderek sayıları azalsa da, bunların mevcut statüleri devam etmektedir.

Bugüne kadar, köy korucularıyla ilgili ciddî bir eksiklik söz konusuydu. Bir kamu görevlisi olmalarına rağmen, kamu görevlilerinin sahip oldukları imkânlardan, hemen hemen hiç birinden istifade edemiyorlardı. Gerek güvenliğin sağlanmasında gerek terörizmle bilfiil çatışma mesabesinde terörle mücadele içerisinde yer almış olmalarına rağmen, sadece cüzî bir maaşla, bunların bu hizmeti devlet tarafından satın alınıyordu; ama, modern devlet anlayışında, sadece hizmetin satın alınması değil, kamu görevlisi çerçevesi içerisinde düşünüldüğünde, meselenin bir sosyal güvenlik boyutu da ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar, bu kanunda, sağlık hizmetlerinden yararlanma imkânı getiriliyorsa da geçici köy korucularına, sosyal güvenlik boyutunun eksik kaldığı inancındayım.

Bu müessesesin devam etmesi ihtimali de dikkate alınacak olursa, bu eksiğin de, bizzat, hükümet tarafından getirilecek bir tasarıyla giderilmesi ihtiyacı vardır. Biz, muhalefet partisi olarak, bu konuda her türlü çaba ve gayretin içerisinde olabiliriz; ama, hazırladığımız teklifin kanunlaşmasında sayı yönünden bir sıkıntı olduğu için, biz, teklif getirmek yerine, hükümetin hazırladığı herhangi bir tasarıya destek vereceğimizi belirtiyor, geçici köy korucularına sağlık sigortası mahiyetinde sayılabilecek yeşilkart verilmesi noktasında da bu tasarıya olan desteğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Abuşoğlu.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 442 sayılı Köy Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla ilgili bilgi arz etmek için huzurlarınızdayım.

Çok değerli arkadaşlarım, geçici köy korucuları, köyde veya köy çevresinde ortaya çıkan veya her ne sebeple olursa olsun, köylünün canına ve malına yönelmiş hareketlerin dışında, terör örgütüne karşı yapılan operasyonlarda, bazı ekonomik tesislerin korunmasında ve yol güvenliğinin sağlanmasında görev yapmakta olup, bugüne kadar yürütülen terörle mücadele faaliyetlerinde de önemli katkıları olmuştur. Bu nedenle, bölücü terör örgütüne karşı verilen mücadelede bölgede güvenliğin tesisi ve idamesi maksadıyla güvenlik güçlerimizle birlikte omuz omuza görev yapan geçici köy korucularının mağdur edilmemesini temin etmek bizim en âmil görevlerimizdendir.

Geçici köy korucularımızın beklentilerinin karşılanması, ekonomik ve sosyal durumlarının iyileştirilmesi maksadıyla geçici köy koruculuğu sistemi üzerinde çalışmalara devam ettiğimizi, biraz önce de bir soruya verdiğim cevapta belirtmiştim. Bu çalışmalarımız, hazırlanan bu konuyla ilgili tasarı, bakanlıkların görüşüne sunulmuştur ve umut ediyorum ki, inşallah, en kısa süre içerisinde, bu konuda yaptığımız çalışmaları, tamamlayarak, Yüce Heyetinizin gündemine getireceğiz. Bugün de, bu cümleden olarak, biraz önce arz ettiğim değişikliklerden önce, geçici köy korucularımızın acil ve önemli bir sorununu çözmek üzere, Köy Kanununda değişiklik yapan bu tasarıyı huzurlarınıza getirdik. Geçici köy korucularımıza, bilindiği üzere, aylık maaş, periyodik olarak elbise, ayakkabı ve diğer bazı giyecek yardımları yapmaktayız; fakat, köy korucularımızdan sosyal güvencesi olmayanların sağlık ve tedavi giderlerinin karşılanmasında büyük sıkıntılar yaşanmaktaydı. Geçen zaman içerisinde, yapısal bir  düzenleme bulunmaması nedeniyle, geçici köy korucularımız ile eş ve çocuklarının, özellikle sağlık sorunlarının giderilmesi ve bu konuda harcamaların karşılanması konusunda çok sıkıntılar yaşanmıştı; dolayısıyla, geçici köy korucularımızın, öncelikli olarak, sağlık güvencesine kavuşturulmaları büyük önem arz etmekteydi.

İşte, bu tasarıyı, bu maksatla huzurlarınıza getirdik. Geçici köy korucularımızın sağlık ve tedavi giderlerinin karşılanması maksadıyla hazırladığımız bu kanun tasarısına vereceğiniz destek için şimdiden teşekkür ediyor, tekrar, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Şahısları adına söz istekleri var.

 İstanbul Milletvekili Sayın İnci Özdemir?.. Yok.

İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Konuşmayacağım.

BAŞKAN - Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç?..

Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?..

Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan?..

Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) -  Sayın Başkan, değerli üyeler;  Köy Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geneli üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum, sizlerle düşüncelerimi paylaşmak istiyorum; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, bir yasal düzenlemeyi yaparak… Kanun tasarısının 1 inci maddesindeki ilk paragraf aynen şu: "Hiçbir   sosyal   güvenlik   kurumunun   güvencesi   altında   bulunmayan…" Kim bunlar? Hiçbir sosyal güvenlik kurumunun güvencesi altına almadan bunları çalıştıran kim; Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Nasıl çalıştırıyor; hiçbir sosyal güvenlik ve güvence altına almadan.

Anayasaya baktığınızda, bu tür bir çalışma yasak. Bugün Parlamentoda, Anayasaya aykırı, angaryayı meşrulaştıran bir yasal düzenlemeyi yapıyorsunuz ve yapıyoruz. Devlet, düzenleyici olmak zorundadır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz uğultu var Genel Kurulda.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla)  - Anayasamızın devlete verdiği görevler vardır. Bugün bu Parlamento, bu yasayı düzenlerse, bu görevleri ben yerine getirmiyorum diyecektir. Anayasanın temel ilkelerine aykırı bir kanunu, bugün burada görüşüyoruz.

Çalışmak, Anayasa gereği haktır. Çalışma koşullarını sosyal devlet ilkelerine göre düzenleme görevi ise, devlete verilen bir görevdir. Görev olarak verilen bir konuda, Anayasaya tamamen aykırı, hukuk devleti ilkelerini çiğneyen bir yasayı bugün burada görüşüyoruz.

Bakın, Anayasanın 2 nci maddesi, Türkiye Cumhuriyeti laik ve sosyal hukuk devletidir. Bugün, bu yasa bu Parlamentoda görüşülür ve kabul edilirse, hukuk devleti ilkelerini çiğneyen bir Parlamento olacaktır. Hiçbir sosyal güvenlik kurumuna sahip olmayan o koruculardan herhangi birisi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurursa, bu yasa orada iptal olur. Bu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine de aykırı. Örneğin, 10 uncu madde "herkes, kanun önünde eşittir" diyor. Ve hele hele "Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır" diyor. Açıkçası, Anayasanın 10 uncu maddesinin üçüncü bendi bizim görev sınırlarımızı belirliyor. Gene 11 inci maddesi "Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz" diyor, "Anayasa hükümleri, yasama organlarını bağlayan, temel hukuk kurallarıdır" diyor. Keza, 55 inci maddede "Ücret emeğin karşılığıdır" diyor. "Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır" diyor.

Biz ne yapıyoruz; fakire sadaka verir gibi "sen çalış, yap, ben sana sadece yeşilkart vereceğim" Peki, sosyal güvenliği devlet niye karşılamıyor? Niye bundan kaçınıyor? Kime örnek olmak istiyorsunuz? Hukuk sistemimizde, zaman zaman işverenler çalıştırdıkları kişileri sigortalı yaptırmazlardı ve mesleğimizi yürütürken, o emeği sömürülen insanlar gelir bizlerden hizmet süresinin tespiti davaları açmamızı isterdi ve o davaları açarak o çalışanları sigortalı yaptırırdık. Şimdi, çalışanları sosyal güvenceden yoksun bırakan bir yasal düzenlemeyi bu Parlamento yapmaya çalışıyor. Keza, 60 ıncı maddede aynen şöyle diyor: "Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir" ve burada bir şey daha, en önemlisi: "Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır" diyor.

Değerli arkadaşlar, bize görev veriyor. Biz ise, Anayasanın üstüne çıkarak, hukuku çiğneyerek, sosyal devlet ilkesini gözardı ederek, hukuk devleti ilkelerinin dışında bir yasal düzenlemeye gidiyoruz.

Sayın Bakanı dikkatle dinledim; daha geniş kapsamlı bir yasa düzenliyoruz, bu yasanın içinde eksiklikler giderilecek... O zaman, Sayın Bakan, lütfedin bu yasayı çekin, doğru dürüst bir düzenleme yapın ve görev verdiğiniz, devlete hizmetle bağlı olan o insanlar için, insan olmanın gereği olan bir yasal düzenlemeyi yapın. Farklılıkları ortaya koyuyorsunuz. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir düzenleme olmaz. Bu, Meclisin itibarını zedeler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışanlarına bakış açısını gösterir. En önemlisi, burada yapılan bir düzenleme, sigortasız çalıştıran işverenleri çok daha yürekli bir hale getirir; devlet sigortasız çalıştırıyor, devlet sosyal güvenlik kapsamı içine almıyor, ben niye alacağım der. Efendim, belki şu söylenebilir: Bunlar geçici köy korucuları.

Değerli arkadaşlar, 1985 yılında geçici köy koruculuğu Türkiye'de sistemin içine girmiş. 1985, yirmi yıl. Yirmi yıldır geçici bir isimle yönlendirilen, idare edilen bir kesimi hukuk kapsamı içine almak zorundayız. Sosyal haklardan yararlanmak zorundadırlar.

Biz, bununla ilgili olarak bir değişiklik önergesi vermiştik; ama, değişiklik önergesinin işleme konulamayacağını öğrenince, bu konuşma yapma hakkını talep ettim. Buradaki düzenleme basittir ve şu yapılacaktır: 506 sayılı Yasanın 2 nci maddesinde, "çalıştırılanlar işe alınmalarıyla sigortalı sayılırlar" diyor.

Açıkçası, devlet veya herhangi bir işveren bir kimseyi işe aldığı gün, hizmet akdiyle bağladığı gün, sosyal güvenlik şemsiyesinin altına girmek zorundadır. Biz, bunu, burada ayırıyoruz, sizler farklısınız; biz, sizlere ancak bu kadar hizmet veririz; biz, size bu kadar değer veriyoruz diyoruz. Bu, verilen bir hak değil; bu, fakire verilen bir sadakadır. Devlet, yurttaşları arasında, çalıştırdığı kişiler arasında ayırım yapamaz. Bu nedenle, Sayın Bakandan öncelikle rica ediyorum, bu yasal düzenlemeyi geri çekerek, hukuk devleti ilkelerine uygun ve biraz önce kendisinin de konuşmasında belirttiği gibi, geniş kapsamlı yasa içinde bunu ivedilikle değerlendirerek bir yasal düzenleme yapılırsa, bunun hukuka daha uygun olacağını belirtiyorum. Eğer, bu hak sahiplerinden birisi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giderse, Türkiye, Avrupa Birliğine girmeye çalıştığı bir dönemde insan haklarını çiğneyerek bir yasal düzenlemeyi yapmış olan bir parlamento olarak gündeme geleceğimize inanıyorum. Bu kaygılarımı sizlerle paylaşmak istedim.

Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.

Sayın Kılıç'ın bir sorusu var; buyurun..

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, ülkemizde köy koruculuğu 1985'ten bu yana devam etmektedir. 1985'te köy koruculuğuna başlayan birisi, çalışmaya devam ediyorsa, yirmi yıldır çalışmaktadır. Devlet olarak, çalıştırdığımız köy korucularını, ne yazık ki, sosyal güvenlik sistemine dahil edemedik. Bence, bu, sosyal devlet anlayışına sığmaz. Köy korucuları, ülkemizin terörle ve bölücülükle mücadelesinde önemli katkılarda bulunmuşlardır. Uzun süre çalışan köy korucularının bir kısmı yaş haddinden, bir kısmı da başka nedenlerle köy koruculuğundan ayrılmışlardır.

Sayın Bakanım, şimdi sorularımı soruyorum: Yeşilkarttan yararlanmalarına temine yönelik bu yasa tasarısını olumlu buluyorum; ancak, bu tasarı yeterli değil. İktidarınızın üçüncü yılını doldurdunuz Sayın Bakanım. Köy korucularının sosyal güvenliklerine yönelik kanunu ne zaman çıkaracağınıza dair bir takvim verebilir misiniz? Yoksa, bir oyalama mı söz konusudur?

Diğer sorum Sayın Bakanım: Sosyal güvenlikle ilgili yasa çıkarılırken, köy koruculuğu görevinden yaş haddiyle veya başka nedenlerle ayrılanların konumlarını da değerlendirmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıç.

Buyurun Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öncelikle şunu ifade edeyim ki, geçici köy koruculuğu, köy koruculuğu sistemi, ülkemizde, 1924 yılından beri uygulanmaktadır Köy Kanununa göre, ancak, bu kanuna göre, bu korucular, köy ihtiyar heyeti tarafından tutulur, maaş ve ücretleri de köy ihtiyar heyeti tarafından ödenirdi.

1984 yılında bölücü terör örgütünün faaliyete geçmesiyle, acilen, o yıllarda, kırsal alanda güvenlik güçlerimize yardım etmek, onlarla birlikte bölücü terörle mücadele etmek, köylerini korumak için, bir kuruma ihtiyaç hissedildi ve Köy Kanunundan istifade edilmek suretiyle, 1985'ten sonra bu köy korucularının ücretleri devlet tarafından veriliyor; ancak, Köy Kanununa tabi olarak çalışıyorlardı ve on yılını dolduranlar da ayrılabiliyor; tazminat verilerek ayrılıyordu isteyenler. On yıl hizmet yapanlar koruculuktan ayrılıyor; tazminat alarak ayrılıyorlardı.

Ben, biraz önce de söyledim, bir soruya cevap vermek üzere de ifade ettim. Biz bunların durumuyla ilgili -biraz evvel, burada, bilgi sunarken de söyledim- bir çalışma yaptık. Bu çalışma, tabiî ki, her tasarının uygulandığı prosedür buna da uygulandı, bütün bakanlıklara yazdık, görüş sorduk. Görüşlerin büyük bir kısmı geldi…

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Bakan, 2006 yılı bütçesi geçti. Ne zaman olacak, 2007'de mi yapacaksınız; ne zaman?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Efendim, işte, bu görüşler tamamlanır tamamlanmaz, biz, Bakanlar Kuruluna sunup, oradan da Parlamentoya getireceğiz; ama, kesin, şu tarih demek mümkün değil. Bu tasarı, maaş bağlanma, tazminat, ölüm yardımı, ekonomik ve sosyal durumlarıyla ilgili birçok durumları içeren kapsamlı bir tasarı. Biraz evvel dedik,inşallah, en kısa sürede getiririz.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

KÖY KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 18/3/1924 tarihli ve 442 sayılı Köy Kanununun 74 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Hiçbir   sosyal   güvenlik   kurumunun   güvencesi   altında   bulunmayan   geçici   köy korucuları ile bunların eşleri, bakmakla yükümlü oldukları anne, baba ve çocuklarının muayene, tetkik ve tedavileri, 3816 sayılı Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşilkart Verilerek Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında Kanunda öngörülen şartlara bakılmaksızın anılan Kanun hükümlerine göre yeşilkart verilerek sağlanır. Bakmakla yükümlü oldukları anne, baba ve çocuklarının tespitinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda belirtilen esaslar uygulanır. Bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihin öncesinde ve sonrasında asgarî 10 yıl üzerinden tazminat alarak görevinden ayrılan geçici köy korucuları ile bunların eşleri, bakmakla yükümlü oldukları anne, baba ve çocuklarının muayene, tetkik ve tedavileri hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan; buyurun.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1048 sıra sayılı, İçişleri Bakanlığınca hazırlanan ve Başkanlığınıza arzı Bakanlar Kurulunca 5.9.2005 tarihinde kararlaştırılan Köy Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 inci maddenin gerekçesindeki ibare şöyle: "Maddeyle, görevdeki geçici köy korucuları ile bunların eşlerinin ve bakmakla yükümlü oldukları anne, baba ve çocuklarının tedavilerinin, 3816 sayılı Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşilkart Verilerek Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında Kanunda öngörülen şartlara bakılmaksızın, anılan kanun esaslarına göre sağlanması hüküm altına alınmaktadır." Buradaki ifadeler, gerçekten, çok güzel, takdire şayan ifadeler.

Değerli arkadaşlar, geçici köy koruculuğu, 1985 senesinde, merhum Cumhurbaşkanımız, o zamanki Başbakanımız Turgut Özal tarafından kurulmuştur ve çok haklı gerekçelerle kurulmuştur. 1984'te -az önce Sayın Bakanımızın beyan buyurduğu gibi- terör hadiseleri çıkınca, 1985 senesinde bu kanun ihdas edilmiştir.

Tabiî ki, devletlerin, ülkelerin güvenliğinden emniyet güçleri sorumludur ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin güvenliğinden de emniyet güçlerimiz sorumludur; yani, askerimiz ve polisimiz sorumludur. Fakat, bölgenin coğrafî şartları dolayısıyla ve terörün özündeki nedenselliklerden dolayı, geçici köy korucularına ihtiyaç duyulmuştur; çünkü, terörün olduğu bölgelerde, köylerde, yollarda, karakollara, emniyet güçlerine, askerimize, polisimize uzak olan insanımızı koruma adına köy korucuları son derece büyük başarılar elde etmişlerdir, askerimize ve polisimize son derece büyük faydalar sağlamışlardır.

Yaklaşık 65 000 kadar köy korucusu olmuştur ve bunların 57 000'i, 58 000'i şu anda görevdedir ve şu ana kadar 1 332 geçici köy korucumuz şehit olmuştur. Ben, bu şehitlerimizi ve diğer şehitlerimizi, huzurlarınızda, rahmetle anıyorum.

Bu şehitlerimizin, tabiî, bakmakla yükümlü olduğu, geride bıraktığı aileleri vardır ve yirmi sene evvel, yirmibeş sene evvel kurulan bu müesseseden dolayı, o zaman genç olan geçici köy korucuları, bugün ihtiyarlamıştır, yaşlanmıştır, çoğu hastalanmıştır.

Biz, Anavatan Partisi Grubu olarak, bu yasa tasarısına, geçici de olsa destek veriyoruz.

Bu insanların bir faydası daha olmuştur değerli arkadaşlar düşündüğümüz zaman. O bölgenin insanı, felsefe olarak, kendi topraklarına, millî değerlerine karşı PKK terör örgütüyle savaşarak, millî bilinç de meydana getirmiştir. Bu faydasını, asla ve katiyetle unutmayalım aziz arkadaşlarım.

Tabiî ki, geçici köy korucularının, kesinlikle, sosyal bir güvenceye kavuşmasını, biz de, Anavatan Partisi Grubu olarak istiyoruz. Böyle bir yasa tasarısı, hükümet tarafından, bir an önce oluşturularak, Meclisin önüne getirildiği takdirde, biz de, Anavatan Partisi Grubu olarak destek vereceğiz. Bunları, mutlaka, sosyal bir güvenceye kavuşturalım; çünkü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti sosyal bir hukuk devletidir. Eğer, böyle bir yasayı çıkarmazsak, bu insanlara, vatanı savunan bu insanlara ve ailelerine kötülük etmiş oluruz.

Biz, Anavatan Partisi Grubu olarak, bu yasayı gönülden destekliyoruz; ama, böyle, sosyal güvence getirecek yasanın da, bir an önce getirilerek yasalaşmasını talep ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özdoğan.

Şahsı adına Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç?.. Yok.

Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, oyunun rengini belirtmek üzere, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'ın söz isteği var; fakat, kendisi yok.

Şimdi, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.51

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.05

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

9 uncu sıraya alınan, Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,  Tapu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, 2644 Sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

9.- Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Tapu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, 2644 Sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1139, 2/319, 2/556) (S. Sayısı: 1051) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 1051 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Birgen Keleş; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tapu Kanununda değişiklik yapan kanun tasarısı hakkında, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak için söz almış bulunuyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

İncelemekte olduğumuz Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, aslında, Anayasa Mahkemesinin 2644 sayılı Yasanın 35 inci maddesini iptal etmesi üzerine hazırlanmıştır ve 35 inci maddeyi düzenlemektedir.

Bu vesileyle, bir üzüntümü ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlarım. Hangi partiden olursa olsun, ben, hiçbir hükümetin, Türkiye Cumhuriyetinin yararlarını bu derece gözardı edebileceğini düşünmezdim; hiçbir hükümetin, böylesine, kraldan çok kralcı davranarak, yabancı isteklerine boyun eğmesini beklemezdim. Hiçbir hükümetin, yabancı ülkelerdeki uygulamalara bakmadan ve hayır deme olanaklarını kullanmadan yabancı isteklerini yerine getirmek için böylesine çırpınmasını, Anayasayı ve yasaları hiçe saymasını görmek istemezdim. Böyle bir tutumun ülke topraklarının satışıyla ilgili olarak sergilenmesini ise, hayal bile edemezdim. O bakımdan, gerçekten çok üzgünüm.

Şimdi, Anayasa Mahkemesinin 14.3.2005 gün ve 2003/70 esas ve 2005/14 karar sayılı kararıyla iptal edilen 35 inci madde, aslında, 2003 tarihli ve 4916 sayılı Yasayla düzenlenmişti. Söz konusu yasayla, yabancı gerçek kişiler ile yabancı ülkede o ülke kanunlarına göre kurulan şirketlerin Türkiye'nin her tarafında taşınmaz edinmeleri ve aynî hak tesis etmeleri mümkün hale getirilmişti.

Anayasa Mahkemesi, söz konusu kararında, yabancıların alacakları taşınmazların yeri ile arazi veya arsa yahut bina olmanın getireceği farklılıkların, satın almanın amacının, koşullarının veyahut da devrin esas ve usullerinin yeterince işlenmediğini ileri sürmüş ve bunun, hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmadığına değinmiştir ve Anayasanın çeşitli maddelerine aykırı olduğunu söyleyerek de iptal etmiştir. Bugün hazırlanan ve önümüzde bulunan tasarı da benzer eksiklikleri içermektedir. Satılan malların yeri konusu, özellikle 4916 sayılı Yasa Köy Kanununun 87 nci maddesini iptal ettikten sonra daha da önem kazanmıştır; çünkü, ülke düzeyinde arazi kullanım olanakları ve kadastro çalışmaları da eksik olduğu için, ayrıca, doğal kaynakları koruyan yasalar da bizde yetersiz olduğu için, tasarının, tarım arazilerinin, meraların, kıyıların, tarihî ve kültürel varlıkların yağmasına yol açabileceği görülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Hatay, Kilis ve Mardin'de yapılan bir araştırma şunları göstermektedir: Suriyeli 2 000 kişi Amik Ovasında 120 000 dönüm tarım arazisi satın aldı. Hatay'ın kullanılabilir tarım arazisinin yüzde 44'ü el değiştirdi. Suriyeliler, Kilis'te 51 000, Mardin'de 50 000 dönüm arazi aldılar. 4916 sayılı Yasanın kabul edilmesinden sonra, 300 kişi, 3 000 dönümden fazla arazi aldı. Sadece Suriyelilerin satın aldıkları arazi 2 000 dönümün üzerindedir. Fransız, Lübnan ve Suriye uyruklu yabancılar geniş tarım arazilerini satın almışlardır. Bunlar size hiçbir şey hatırlatmıyor mu?! Ben eminim, hatırlatıyordur; çünkü, hiçbirinizin hafızasının bu kadar zayıf ve tarih bilginizin de bu kadar az olduğunu düşünemiyorum.

Tasarıda satın almanın amacıyla ilgili de bir açıklık yoktur. Yabancı kişilerden söz ederken "işyeri ve mesken" ifadesine yer verilmektedir; ama, hemen ardından 2,5 hektardan bahsedilmekte ve 30 hektara kadar çıkarılabileceği ileri sürülmektedir. Bakanlar Kuruluna büyük yetki devredilmiştir; ayrıca, işyeri ve meskenle de bağdaşmayan büyüklüklerdir bu büyüklükler.

Tasarı, yabancı ülkede, o kanuna, o ülkenin kanunlarına göre kurulan tüzelkişiliğe sahip şirketlerin de Türkiye'de taşınmaz ve aynî hak edinmelerini mümkün kılmaktadır. Bu konuda, koşul belirtilmemiş, özel yasalara gönderme yapılmıştır; ama, değerli arkadaşlarım, özel yasalarda karşılıklılık ilkesi diye bir ilke yoktur. Söz konusu özel kanunlarda karşılıklılık ilkesi olmadığı gibi, tasarı, aramızda karşılıklılık bağlantısı olmayan ülkelerdeki şirketlerin, gerekli yasal düzenlemeye sahip olan ülkelerde şirket kurarak, Türkiye'de taşınmaz mal edinmelerini de mümkün hale getirmektedir.

Sayın milletvekilleri, bu noktada bir konunun altını çizmek istiyorum ve çok önemli olduğunu da dikkatlerinize sunmak istiyorum. Özelleştirmelerle ilgili yasal düzenlemeler, Türkiye'de ve incelemekte olduğumuz bu tasarı, bünyesinde yabancı devlet kamu tüzelkişiliği olan şirketlerin, hem özelleştirilen kuruluşları, tesisleri, limanları, madenleri, santralları satın almalarına hem de taşınmaz ve aynî hak elde etmelerine olanak sağlamaktadır. Diğer deyişle, sadece yabancı kişilerin ve şirketlerin değil, yabancı devletlerin de, kendi kamu kuruluşları kanalıyla Türkiye'de en değerli stratejik kuruluşları, tesisleri, arazileri satın almalarının önünde hiçbir engel yoktur. Bu durum Anayasaya ve yasalara aykırı olduğu gibi, söz konusu Anayasa Mahkemesi kararına da aykırıdır.

Anayasaya göre, değerli arkadaşlarım, yabancı ülkelerin, devletlerin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde taşınmaz mal edinmelerine izin verme açısından, hiçbir organ yetkili kılınamaz. Böyle bir yetkinin kullanılması, Anayasanın 3 üncü maddesine ve başlangıç bölümüne aykırıdır; ama, ne gam! Getirdiğiniz koşullar bunu dolaylı olarak mümkün kılacak niteliktedir.

Şimdi, 35 inci maddeye biraz daha yakından baktığımız zaman şunu görüyoruz: Bir defa, ilk cümlenin verdiği izlenimi ortadan kaldıran çok sayıda bir ifade var. Önce "yabancı uyruklu gerçek kişiler, karşılıklı olmak ve yasal sınırlara uymak koşuluyla, Türkiye'de, imar planı ve mevzî imar planı içinde, işyeri ve mesken olarak kullanılmak üzere taşınmaz alınabilir" deniyor.  Bundan, hemen diyorsunuz ki, ne olacak canım, insanlar bir işyeri alsalar, bir mesken alsalar, bundan ne çıkabilir; ama, bunun tek bir işyeri, tek bir mesken olmadığı anlaşılıyor. Neden; çünkü, hemen altında, toplam alanın, kişilerin sahip olduğu toplam alanın 2,5 hektarı geçmeyeceği belirtiliyor; tabiî, yine, 30 hektara kadar çıkarılmak koşuluyla. Çok rica ediyorum, bu büyüklükte normal bir işyeri veya normal bir meskenden bahsetmeniz söz konusu olabilir mi, 2,5 hektara yayılabilecek?!

İkinci fıkraya göre, yabancı ülkelerde, kendi ülkelerinin kanununa göre kurulan tüzelkişiliğe sahip ticaret şirketleri, Türkiye'de, ancak kanun hükümleriyle taşınmaz ve sınırlı hak edinebilirler; ama, biraz önce bahsettiğim gibi, burada da karşılıklı yoktur.

Üçüncü fıkra ilginçtir. Türkiye'de yabancı uyruklu kişiler ve yabancı ülkede kurulmuş olan şirketler lehine taşınmaz rehini tesis edildiği zaman, birinci ve ikinci fıkralardaki kayıtlar -yani, işte, karşılıklılık gibi veyahut da belli koşullara uymak gibi- ortadan kaldırılmaktadır. Aslında maddenin çeşitli yerlerinde bu sınırlamaların ortadan kalkacağı belirtilmektedir.

Dördüncü fıkrada, bu şirketler ve kişiler dışında kimsenin taşınmaz edinemeyeceği belirtilmektedir. Herhalde bazı vakıflar ve sivil toplum örgütlerini kastetmektedir.

Beşinci fıkra, karşılıklılık anlaşmasıyla, devlet, vatandaşlarına miras yoluyla intikal eden taşınmazlar için gene "koşul yok" demektedir. Ölümle intikal edenler için koşul vardır. Aramızda karşılıklılık bağlantısı olmayan ülkelerdeki vatandaşlara miras yoluyla intikal edecektir; ama, ondan sonra tasfiye edileceklerdir.

Altıncı fıkra, karşılıklılık fikrine bir geniş yorum getirmekte ve "vatandaşlarına toprak edinme hakkı tanımayan ülkeler de eğer Türkiye vatandaşlarına kendi vatandaşlarına tanıdıkları hakkı tanıyorlarsa, bu karşılıklılık kapsamına girer" denilmektedir. Burada, mesela Yunanistan'ın ilginç bir durumu vardır; çünkü, Yunanistan, belli bir ırkın dışında kendi vatandaşlarına mülkiyet edinme hakkını vermemektedir. Dolayısıyla, bence, mesela, Yunanistan'a, eğer kısıtlama yapıyorsa kendi vatandaşlarına, Türkiye de onlara benzer kısıtlamaları yapmalıdır.

Yedinci fıkrada, söz konusu kişiler ve şirketlerin kamu yararı ve ülke güvenliği açısından taşınmaz ve sınırlı aynî hak edinemeyecekleri alanları belirleme ve yabancı uyruklu kişilere il sınırları içerisinde elde edecekleri taşınmazların oranını saptamak için Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir. Değerli arkadaşlarım, bakın, bu, bir defa mevcut yasaklamaları yok farz ediyor, ortadan kaldırıyor; hukuk devleti ilkesini zedeliyor; ayrıca, Anayasa Mahkemesi kararını da gözardı ediyor. Bunun dışında da, binde 5 gibi bir oran genel olarak belirlendiği için, eğer kullanım alanı bir ilde çok sınırlıysa, binde 5 oranı, tabiî, o il için çok daha yükseğe tırmanabiliyor.

Bu konularla ilgili olarak kamu kuruluşları önerilerini verecekler, bunlar komisyonda incelenecek, sonra Bakanlar Kuruluna sunulacak deniliyor. Bir diğer deyişle, Bakanlar Kuruluna yetki verilmiştir, çok geniş bir yetki verilmiştir; ama, bu sorumluluğu, yetkinin getirdiği bu sorumluluğu başkalarının sırtına atma olanağı da verilmiştir.

Şimdi, sekizinci fıkrada, dokuzuncu fıkrada olanları burada sıralamıyorum; fakat, burada büyük belirsizlikler vardır. Mesela, sekizinci fıkrada "yasak bölgeler stratejik olarak, askerî olarak, Millî Savunma Bakanlığınca bundan sonra saptanırsa, hemen Tapu Kadastronun bağlı olduğu Bakanlığa bildirilir" deniliyor; fakat, ondan sonraki mekanizma belirli değildir. "Kamulaştırılması gereken, tapuya tescil edilmesi gereken koşullarda gerekli bildirimler yapılır" deniliyor. Kimin yapacağı, ne yapacağı belli değildir.

Aykırı hükümler… "Aykırı davranıldığı zaman mevcut hükümlere, o zaman, gereken yapılır ve feshedilir" deniliyor; fakat, bunu da kimin yapacağı anlatılmamaktadır.

Özetle, değerli arkadaşlarım, bu 35 inci maddede getirilen hükümler, bu yeni hükümler, eski, iptal edilen hükümlerin çok az farkla benzeridir. Üstelik, bir yandan da, daha da genişletilerek sağlamaktadır; çünkü, bütün yasaklamaları, yasak hükümleri yok farz etmekte ve bunların saptanması sorumluluğunu Bakanlar Kuruluna vermektedir.

Şimdi, ayrıca, deniliyor ki: "Millî Savunma Bakanlığı, eski yasakları belirten haritaları da hazırlar ve Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlığa verir; ama, bu işlemler tamamlanıncaya kadar satış işlemleri de devam eder."

Değerli arkadaşlarım, bu aceleniz niye?.. Neden bakanlık ve kuruluşlara böyle bir baskı yapıyorsunuz?.. Diğer yasak alanlarda ne yapılacağı belli değil; gene yarım iş yapmış durumdasınız.

Tasarının 3 üncü maddesinde hukuk dışı davranılmakta ve denmektedir ki, bu tasarı kanunlaştığı zaman, 26.7.2005  tarihinden sonra yürürlüğe girecek. Açıktır ki, yapılan iş, sadece bir mesken sağlamak, sadece bir işyeri teminininden öte bir iştir. Oysa, bakıyoruz, birçok ülke, İngiltere örneğin, kendi vatandaşlarına bile toprak satışı yapmayabiliyor. Yunanistan, kıyılarda ve sınırlarda belli bir ırk dışındakine satış yapmıyor. Danimarka, dışarıdakilerin bir yazlık bile almasını engelliyor ve bütün Avrupa Birliği ülkeleri, tarım arazisi almalarını engelliyorlar. Neden yapıyorlar bunu; çünkü, değerli arkadaşlarım, yabancıların ülkede arazi ve emlak edinmelerini salt bir mülkiyet sorunu olarak görmüyorlar. Devletin aslî unsurunu, temel unsurunu toprak olarak görüyorlar. Toprak, devletin vazgeçilmesi olanaksız olan ve egemenlik ve bağımsızlığının da simgesi olan bir unsurdur diyorlar. Anayasamızın vatandaşlarımıza tanıdığı hak da, insan hak ve özgürlüklerini bütün yabancılara da eşit olarak sağlayan bir Anayasa olduğu halde, temel hak ve özgürlükler yabancılar için uluslararası hukuka uygun olarak sınırlanabilir hükmüdür.

Sayın milletvekilleri, her ülkenin mevzuatında gayrimenkul edinimine getirilen sınırlamalar vardır; bunun yasal dayanağı da vardır, örneğin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokoller bunu sağlamaktadır ve bazı özel koşullar ileri sürülebileceğini belirtmektedir. Neden yabancıya toprak satmakta bu kadar büyük bir gayret içerisindesiniz, neden çok tehlikeli bir yolu kendi elinizle açıyorsunuz; ben, şahsen bunu anlamaktan acizim.

Kaldı ki, yabancı devletlerin, çok yakın tarihte sergiledikleri ve bizim ancak savaşarak önleyebildiğimiz istekleri de, bugün, parça parça, devletler tarafından açıklanmaktadır. Avrupa Parlamentosunun sözde Ermeni soykırımını tanımamızla ilgili olan baskıları, yabancı ülkelerin birbiri ardından aldıkları kararlar, Türkiye'de azınlık sağlamak için, yeni azınlıklar çıkarmak için yapılan baskılar, bunların ardındaki nedenleri hiç düşünmüyor musunuz değerli arkadaşlarım? Bence çok geç kalmadan düşünmelisiniz.

4916 sayılı Yasa konuşulurken bir önerge vermiştim ve bu önergenin kabul edilmeyeceğini de anladığım zaman bazı konuları düşünmenizi rica etmiştim. Güneydoğuda komşularımızın durumunu, Suriye'nin tutumunu, Ermenilerin iddialarını ve yaptıkları çalışmaları, yabancıların İstanbul'un orta yerinde Vatikan benzeri bir yer kurma gayretlerini ve Yunanlıların Türkiye'ye karşı tutumunu, Ege'de kaydettikleri gelişmeleri dikkatle hatırlamanızı, düşünmenizi istemiştim ve eğer bunları önemsemiyorsanız ve toprak satışını, o toprakları almak için canını vermiş olan şehitlere saygıyla bağdaştırıyorsanız, benim söyleyeceğim bir şey yoktur; ama, biliniz ki bunun vebali büyük olacak demiştim. Şimdi bir şey daha söylüyorum: Değerli arkadaşlarım, 15.6.2004 tarihinde, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, yabancılara toprak satışı konusunun incelenmesi için bir önerge verdik ve biraz önce verdiğim büyüklükler, bazı illerimizde kaydedilen gelişmeler bu konuda ne kadar haklı olduğumuzu göstermektedir. O nedenle, bu tasarıyı geri çekmenizi ve önce Meclis araştırma komisyonu kurarak bu konunun çok etraflı bir şekilde incelenmesine izin vermenizi dilerim. Tabiî, bunu yapmayacağınızı da biliyorum; ancak, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, cumhuriyetin birlik ve bütünlüğüne önem veren bir parti olarak toprak satışının getireceği sakıncaları önlemeye çalışıyoruz. Tabiî, belki farkında değilsiniz; ama, ayrıca sizi de ileride olası bir Yüce Divandan kurtarmaya çalışıyoruz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Keleş.

Anavatan Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Sayın Selami Yiğit; buyurun.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SELAMİ YİĞİT (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Osmanlı döneminde, yabancılara toprak satışıyla ilgili ilk düzenleme, 1868 tarihli yasadır. Bu tarihten önce ve sonraki dönemlerde, benzer düzenlemeler sonucunda, Osmanlı döneminde, Anadolu topraklarında, tarımsal alanların önemli bir kısmı yabancıların eline geçmiştir. Ancak, Lozan Barış Anlaşmasıyla birlikte, mevzuatımıza tam karşılıklılık ilkesi girmiş, yabancıların mülk edinmesine sınırlanmalar konmuştur. Ardından çıkarılan 1924 tarihli Köy Kanunu, belediye sınırları dışındaki tarım ve orman arazilerinin yabancılara satılmasını yasaklamıştır. Yine, 1934 yılında çıkarılan Tapu Kanununun 35 ve 36 ncı maddeleri, yabancılara mülk satışı konusunda sınırlamalar getirmiştir. Ancak, Temmuz 2003 tarihinde çıkarılan 4916 sayılı Kanunla çeşitli değişiklikler getirilmiştir ve bu değişiklikleri şöyle sıralayabiliriz: Hazine taşınmazlarının yabancı uyruklu gerçek ve tüzelkişilere devri öngörülmüştür bu yasada. Yabancı uyruklu ticarî şirketlere de taşınmaz edinme hakkı tanınmaktadır, ki, bu mevzuatımızda ilk uygulamadır. Yine, köy arazilerinde taşınmaz edinme yasağı kaldırılmıştır; ki, bu, Köy Kanununun 87 nci maddesinin ortadan kaldırılmasıyla gerçekleştirilmiştir; bu da, yine, mevzuatımızda ilk uygulamadır. Ayrıca, diğer devletlerle aramızda karşılıklılık bulunduğunun kabul edildiği haller genişletilmektedir ve yabancıların sınırlı aynî hak ediniminde karşılıklılık aranmayacağı öngörülmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu arada, Anayasa Mahkemesi, CHP Meclis Grubunun Ağustos 2003'te açtığı iptal davası üzerine, yabancı ticaret şirketlerine Türkiye'de taşınmaz edinme hakkını tanıyan hükmü de kapsayan, yabancıların Türkiye'de taşınmaz edinmesine ilişkin 2644 sayılı Tapu Kanunundaki genel hükmü iptal etmiştir. İptal kararı, 25 Temmuz 2005'te yürürlüğe girmiştir. Karara uygun olarak, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından gönderilen genelge uyarınca, 26 Temmuz 2005 tarihinden itibaren, tapu ve kadastro dairelerinde, yeni bir yasal düzenleme yapılıncaya kadar, yabancılara, taşınmazlar üzerinde aynî hak edinimlerine yönelik işlem yapılmamaktadır.

Bu çerçevede, yürürlüğü durdurma kararının verilmemiş olması dolayısıyla, iptal davasının açılması ile verilen kararın yürürlüğe girmesi arasında geçen yaklaşık ikibuçuk yıllık sürede, yabancı gerçek kişiler ve ticaret şirketleri tarafından taşınmaz edinimleri devam etmiştir.

Değerli milletvekilleri, düzenlemenin iptali isteminde bulunan CHP Grubu, devlete ait birkısım arazinin özel mülkiyete açılması, yani, hazine arazilerinin özel mülkiyete açılması ve Köy Kanununun 87 nci maddesinin yürürlükten kaldırılmasıyla tarım ve orman arazilerinin yabancıların eline geçmesini mümkün kılan hükümleri için Anayasa Mahkemesine başvurmamıştır. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi bu konuda bir değerlendirme yapmamıştır.

Değerli arkadaşlarım, konuşmamın bu bölümünde "yabancı" kavramı üzerinde durmak istiyorum. En genel anlamıyla, yabancı, bir devletin ülkesinde bulunup da o devletle vatandaşlık bağı olmayan kimselerdir.

Gerçek kişiler için geçerli olabilecek bu kavram, bir devletin ülkesinde, gerçek kişiler yanında, tüzelkişilerin de bulunabileceği dikkate alındığında, yukarıdaki açıklama yabancıyı tanımlamada yetersiz kalmaktadır.

İşte, bu nedenle, devletler, yabancı tüzelkişileri belirlerken çeşitli ölçütler geliştirmişlerdir. Önceleri, eşitlik prensibi hâkimken, 19 uncu Yüzyılda, Avrupa ülkeleri, az gelişmiş ülkelerin hukukunda, kendi vatandaşlarına uygulanmaması gerektiği düşüncesiyle, ayrıcalık taleplerinde bulunmaya başlamışlardır. Ayrıcalık taleplerinin "kendi vatandaşları" lehine olan kısmı kapitülasyonlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Avrupa devletlerinin politikası ayırıcılık eksenine kayarken, kendisinden çeşitli kapitülasyonlar talep edilen Osmanlı Devleti, bu taleplere karşı gelememiştir.

Birinci Dünya Savaşı sonrası işgal edilen Anadolu topraklarından beklenmedik bir mukavemet gelmiş ve Türkler, Kurtuluş Savaşı sonucunda bağımsızlığını kazanarak, 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Anlaşmasıyla uluslararası hukukun bir parçası olmuşlardır.

Özellikle, yabancıların taşınmazlar üzerinde hak edinmesi yönünden dikkate alınması gereken, yabancıların haklarına ilişkin temel uluslararası metin, 1954'te yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 Numaralı Protokoldür. Türkiye, bu protokolü 18 Mayıs 1954'te onaylamıştır. Evrensel bir değer olan insan hakları, herkese mülkiyet, serbestçe yerleşme ve seyahat özgürlüğü tanımaktadır. Anayasamız da, temel hak ve özgürlükler başlığında yer alan hak ve özgürlükleri vatandaşlara ve yabancılara eşit olarak tanımaktadır. Bu özgürlüklerin sınırlanması ise, ancak kanunla öngörülmesi halinde mümkündür. Anayasamızın "Yabancıların durumu" başlıklı 16 ncı maddesine baktığımızda, yabancıların haklarının kanunla sınırlanmasının yanında, milletlerarası hukuka uygun olarak sınırlanmasının gerektiğini görmekteyiz. Uluslararası hukukta, bir devletin vatandaşı ile yabancıyı mutlak eşit kılacağı şeklinde bir ilke yoktur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 numaralı Protokolde de, sahip olunan mülkiyet hakkının kamu yararının varlığı halinde milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabileceği kabul edilmektedir. Mülkiyet hakkı edinimine izin vermek ve hak ediniminin koşullarını belirlemek, yasa koyucunun keyfiyetindedir. Türkiye Cumhuriyetinde yabancıların mülk edinmesi konusunda ilk düzenleme, Lozan Anlaşmasında yer almaktadır. Lozan Anlaşması, tam bir karşılıklılık öngörmektedir; yani, Türkiye Cumhuriyetinde hiçbir hükümet kendisinin varlık sebebi olan Lozan Antlaşmasına aykırı bir düzenlemeye gitmemelidir.

Değerli milletvekilleri, aksi tutum, Türkiye Cumhuriyetinin Lozan Antlaşmasıyla kazandığı hakları kendi eliyle ortadan kaldırması demektir. 4916 sayılı Yasanın 38 inci maddesiyle 442 sayılı Köy Kanununun 87 nci maddesi ortadan kaldırılmıştır. Bu düzenleme, ülkemizin tarım ve orman arazilerinin yabancılara, üstelik yabancı uyruklu tüzelkişiliğe sahip ticarî şirketlere geçmesini sağlamıştır. AK Parti İktidarı, Türkiye'nin Lozan Antlaşmasıyla kazandığı hakları 4916 sayılı Yasayla geri vermiştir.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde karşılıklılık ilkesi üzerinde ayrıntılı bir şekilde durmak istiyorum. Karşılıklılık ilkesi, en az iki devletin kendi vatandaşlarına aynı mahiyetteki hakları karşılıklı tanımalarını ifade eden bir prensiptir. Ülkemiz ile yabancı bir devlet arasında taşınmaz mal edinimi konusunda karşılıklılığın varlığından söz edebilmek için, karşılıklılığın kanunî ve fiilî olması gerekmektedir. 4916 sayılı Kanunla Tapu Kanununun 35 inci maddesi değiştirilmiş, yeni düzenlemeyle, yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde bu ülkelerin kanunlarına göre kurulmuş tüzelkişiliğe sahip ticaret şirketlerinin ülkemizde taşınmaz mal edinmelerine ilişkin yeni esaslar getirilmiştir. Bu düzenlemeyle, karşılıklılık ilkesi yeni boyutlar kazanmıştır. Buna göre, karşılıklılığın kanunî ve fiilî olarak uygulanması yerine, yabancı devletin, kendi vatandaşlarına veya kendi kanunlarına göre kurulan tüzelkişiliğe sahip ticaret şirketlerine tanıdığı hakların Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına veya ticaret şirketlerine de tanınmasının karşılıklı varlığının kabulü için yeterli olacağı esası getirilmiştir. Söz konusu bu hüküm Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş ve kanunî bir boşluk meydana gelmiştir.

Anayasa Mahkemesi, iptal gerekçesinde, yabancı uyruklu gerçek ve tüzelkişilerin taşınmaz edinimleri karşılıklı olmak ve kanunî sınırlamalara uymak koşuluyla bağlı tutulduğu; ancak, bunun usul  ve esaslarının 4916 sayılı Yasada gösterilmediğine dikkat çekmiştir. Ayrıca, ülke bütünlüğü, coğrafî özellikler, stratejik konumu gözetilerek, yabancıların alacağı taşınmazın yeri, satın almanın amacı ve devirde uyulacak usul ve esasların 4916 sayılı Yasada gösterilmediği vurgulanmaktadır. Bu durumun, yetki devrine yol açabileceği görüşü ağırlık kazanmıştır. Yine, sınırlı aynî hak tesisinde de, bu hakkın süresi ve amacıyla ilgili açıkların 4916 sayılı Yasada yer almadığına dikkat çekilmiştir.

4916 sayılı Yasanın 19 uncu maddesiyle değiştirilen Tapu Kanununun 35 inci maddesindeki değişikliklere ilişkin olarak, son fıkrada yer alan "kamu yararı, ülke güvenliği bakımından, bu maddenin uygulanamayacağı yerleri belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir" hükmü Anayasa Mahkemesince değerlendirilirken, gerekçede, şu görüşlere yer verilmiştir: Ülke güvenliği yanında, kamu yararı gibi, sınırları belirsiz bir kavrama dayanarak, Bakanlar Kuruluna, bu maddenin uygulanamayacağı yerleri saptama konusunda geniş bir takdir yetkisi verildiği belirtilmiştir. Bu durumun da, yasama yetkisinin yürütmeye devri anlamına geleceği ifade edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, kamu yararı olmaksızın, stratejik alanlar, sınırlar, GAP bölgesi, tarım alanları gibi kısımlar dışarıda tutulmadan ve mülk edinme hakkının sınırlarında tam denklik aranmadan, ülke topraklarının, yabancı gerçek kişilerin, yabancı ticarî şirketlerin taşınmaz edinmesine açılması, karşılıklılıkla hedeflenen sonuçla bağdaşmamaktadır. Ülkenin bütünlüğü, güvenliği, coğrafî özellikleri, stratejik konumu ve öncelikler gözetilerek, yabancıların üzerinde hak edinebileceği taşınmazın yeri, arazi, arsa ve bina olmasının getireceği farklılıklar göz önünde bulundurularak, kanunla kısıtlar getirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, 4916 sayılı Yasa, bilindiği üzere bir torba yasaydı. Avrupa Birliğine uyum yasaları çerçevesinde getirilmişti. Avrupa Birliğine yeni katılan ülkelerin çoğunda tarım arazilerinin satışı ileriye dönük olarak yasaklanmıştır. Öte yandan, özel teşvik yasalarının getirdiği hükümler, bu konunun, âdeta kontrolden çıkmasına neden olmuştur. Hükümetin, teşvik yasalarıyla çelişmeyen ve Anayasamıza da aykırılıklar içermeyen yeni ve ayrı bir düzenlemeye gitmesi yararlı olacaktır. Tarım ve orman arazilerinin satışına olanak tanımayan ve 4916 sayılı Yasayla kaldırılan Köy Kanununun 87 nci maddesi, bir yasal düzenlemeyle, yeniden işlerlik kazanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, yabancı uyruklu ticarî şirketlerin tanımı gerek 4916 sayılı Yasada gerekse görüşmekte olduğumuz tasarıda tarif edilmemektedir. Yabancılara mülk satışı konusuyla ilgili düzenlemelerin torba yasalar içerisinde getirilmesini doğru bulmuyorum.

Değerli milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün web sitesinde, yabancı gerçek kişilerin bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde edindikleri taşınmazlar hakkında bilgi verilmemektedir. Ayrıca, bu gerçek kişilerin oransal olarak hangi illerin sınırları içerisinde taşınmaz edindiklerine ilişkin bilgi de yer almamaktadır. Özellikle sınır bölgelerimizde, komşu ülkelerin vatandaşları tarafından ağırlıklı şekilde taşınmaz ediniminin söz konusu olup olmadığı önemlidir. Ayrıca, aynı web sitesinde, 4916 sayılı Yasanın kabulünden iptaline kadar geçen süre içerisinde, hangi ülkelerin yabancı ticaret şirketleri tarafından, Türkiye'nin hangi illerinde toprak alımı yapıldığına dair herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır.

Ulusal güvenlik açısından doğabilecek sıkıntıları önleyebilmenin çeşitli yolları vardır. Bu yollardan biri de kamulaştırmalardır; ancak, hem getireceği malî yük hem getireceği malî yük hem de devletin görebileceği çeşitli dış baskılar nedeniyle bu yolun tercihi uygun olmayabilir.

Öte yandan, yabancıların mülkiyetindeki taşınmazların diğer yabancılara satılması da yasal olarak engellenmelidir.

Tabiî, burada, elbette ki yabancı gerçek kişilerin kanunî miras hali istisnadır.

Gerek 4916 sayılı Yasada gerekse görüşmekte olduğumuz tasarıda, yabancı kişi kavramı tanımlanmamıştır. Yabancı gerçek ve tüzelkişilerin yanında, yabancı kontrolündeki tüzelkişi ve yabancı devlet kontrolündeki tüzelkişi tanımlarına da yer verilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarı hakkında değişiklik önergelerimiz olacaktır. Değerli arkadaşlarım,  ülkemizin sınır bölgeleri çok önemlidir. Komşumuz Yunanistan, Rusya Federasyonu ve AB ülkelerinin önemli bir kısmı sınır bölgelerinde toprak satışlarına ciddî sınırlamalar getirmektedir. Seçim bölgem Kars ve komşu illerde bu konu ciddî bir tedirginlik yaratmaktadır. Bu konuyla ilgili değişiklik önergemizi desteklemenizi rica ediyorum.

Değerli milletvekilleri, yukarıda belirttiğim gibi, 4916 sayılı Yasayla, Köy Kanununun, köy arazilerinin satışını yasaklayan 87 nci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Bu olumsuzluğu bertaraf edebilmek için başka bir önerge hazırlamış bulunmaktayız. Bu önergemizin de Yüce Meclis tarafından değerlendirilmesini ve desteklenmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Yiğit.

AK Parti Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Nuri Akbulut; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geneli üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde yabancı uyruklu gerçek kişiler için gayrimenkul edinebilme imkânı, ilk olarak 1934 yılında kabul edilen 2644 sayılı Tapu Kanunuyla tanınmıştır. Tapu Kanununun 35 inci maddesiyle yapılan bu ilk düzenlemeye göre, kanunî sınırlamalara uyulmak ve karşılıklı olmak kaydıyla, yabancı hakikî şahıslar Türkiye'de gayrimenkul edinebiliyor veya gayrimenkullere mirasçı olabiliyorlardı.

Söz konusu 35 inci madde 2003 yılına kadar yürürlükte kalmış ve altmışdokuz yıllık süre içerisinde, farklı ülkelerden yabancı uyruklu yaklaşık 36 000 kişi, ülkemizde 35 600 adet taşınmaz edinmiştir. Karşılıklı olmak kaydıyla, yalnızca yabancı uyruklu gerçek kişiler için taşınmaz edinimini düzenleyen Tapu Kanununun 35 inci maddesi, uygulamada yaşanan aksaklıklar ve yabancı ülkelerde o ülke kanunlarına göre kurulan ticaret şirketleriyle ilgili bir düzenleme bulunmaması nedeniyle, 3 Temmuz 2003 tarihinde yürürlüğe giren 4916 sayılı Yasanın 19 uncu maddesiyle değiştirilmiştir.

Tapu Kanununun, 4916 sayılı Yasayla değiştirilen 35 inci maddesine göre, karşılıklı olmak ve kanunî sınırlara uyulmak kaydıyla, yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde bu ülkelerin kanunlarına göre kurulan tüzelkişiliğe sahip ticaret şirketleri, ülkemizde taşınmaz edinebilme hakkına kavuşmuşlardır.

Yine, bu yasaya göre, 30 hektardan fazla taşınmaz edinimi Bakanlar Kurulunun iznine tabidir ve Bakanlar Kurulu, kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından maddenin uygulanamayacağı yerleri belirlemeye yetkilidir.

Söz konusu bu 35 inci maddenin iptali için Anayasa Mahkemesine dava açılmış ve açılan iptal davasının yapılan yargılaması sonunda, Anayasa Mahkemesinin 12 Mart 2005 tarihli kararıyla maddenin iptaline karar verilmiş; ancak, iptal hükmünün doğuracağı hukuksal boşluğun kamu yararını ihlal edici nitelikte görülmesi nedeniyle, kararın Resmî Gazetede yayımlanmasından başlayarak üç ay sonra yürürlüğe konulmasına hükmolunmuş ve bu karar, 26 Nisan 2005 tarihli Resmî Gazetede yayımlanmıştır.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararında, ülkenin bütünlüğü, güvenliği, coğrafî özellikleri, stratejik konumu ve öncelikleri gözetilerek, yabancıların alacağı taşınmazın yeri, arazi, arsa veya bina olmasının getireceği farklılıklarla, satın almanın amacı, koşulları ve devrinde uyulacak usul ve esaslar gibi hususların yasada belirtilmesi gerektiğine işaret edilmiş; yine yasada "kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından bu maddenin uygulanmayacağı yerleri belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir" ibaresinin, Meclisin, Bakanlar Kuruluna yetki devri anlamında olacağı belirtilerek bu şekilde değerlendirmeler yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, hızla gelişen dünyamızda, gelişmiş ülkelerin çok büyük bir kısmında ve gelişmekte olan ülkelerin de önemli bir kısmında yabancı uyruklu gerçek kişilere mülkiyet hakkı tanınmaktadır. Bazı ülkelerde yabancı uyruklu kişilere gayrimenkul mülkiyet hakkı tanınırken bazı kısıtlamalar da uygulanmakta, diğer bir kısım ülkeler de ise, yabancı uyruklu gerçek kişilere mülkiyet hakkı tanınmamaktadır. Bu ülkelere kısaca bakmak gerekirse, birinci grup ülkelerden Amerika, Almanya, Belçika, Hollanda, İngiltere, İspanya gibi gelişmiş ve bu konuda Türkiye ile irtibatı olan 30'u aşkın ülkede, yabancılar, her türlü taşınmazı edinebilmektedir. İkinci grubu giren ve bazı kısıtlamalarla yabancı uyruklulara taşınmaz edinme hakkı tanıyan ülkeler İtalya, İrlanda, İsrail, İsviçre, Kanada, Macaristan, Romanya, Arjantin -bunların sayılarını çoğaltmak mümkün- yaklaşık yine Türkiye ile irtibatı olan 40 kadar ülkedir. Bu ülkelerde yabancılara, yabancı gerçek kişilere mülkiyet hakkı tanınmakta; ancak, bazı kısıtlamalar uygulanmaktadır ki, bu kısıtlamalar karşılıklılık, oturma izni, tarım arazisi dışında taşınmaz edinebilme, ülkeyi terk durumunda satma zorunluluğu, bazı resmî makamlardan özel izin alınması, köy sınırları içinde taşınmazlar için miktar sınırlaması, yine sınır şeridinde mülk edinememe gibi ülkelere göre farklılıklar arz eden değişik kısıtlamalar uygulanmaktadır. Diğer bir grup ülkede ise, ki, bunlar, Afganistan, Bangladeş, Belarus, Bulgaristan, Dominika, Etyopya, Eritre, Gana, Haiti, Irak, Kamboçya, Katar, Kuzey Kore, Kuveyt, Küba, Laos, Libya, Maldivler, Nijerya, Slovenya, Suriye, Suudi Arabistan, Vietnam, Tacikistan ve Yemen'de ise, yabancı uyruklu gerçek kişiler bu ülkede taşınmaz mülkiyeti edinememektedir.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar 70 farklı ülkeden yabancı uyruklu kişi ülkemizde gayrimenkul mal edinmiştir. Yabancı uyruklu gerçek kişilerin taleplerinin daha ziyade tatil amaçlı konut edinme konusunda yoğunlaştığı, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra bu taleplerin karşılanamadığı ve uygulamada sıkıntı yaşandığı bilinmektedir.

1934 yılından 20 Aralık 2005 tarihine kadar ülkemizde gayrimenkul satın alan yabancı uyruklu gerçek kişilerin durumu incelendiğinde, bu süre içerisinde toplam 57 412 yabancı uyruklu kişinin 53 566 adet taşınmaz mal edindiği anlaşılmaktadır. Kişilerin uyrukları itibariyle en fazla talebin büyük çoğunluğu Türk asıllı olmak üzere, Yunan uyruklu kişilerden geldiği ve sırasıyla en çoktan aşağıya doğru Yunanistan, Almanya, İngiltere, Hollanda, Suriye, İrlanda, Danimarka, İtalya, Avusturya, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri vatandaşlarının talepte bulundukları ve yine -sayı olarak birkaç tanesini vereceğim- Yunanistan'dan yaklaşık 14 000 kişinin, Almanya'dan 13 000 kişinin, İngiltere'den 12 000 -yaklaşık- Hollanda'dan 2 700, Suriye'den 2 400, İrlanda'dan 1 800 ve aşağı doğru Amerika'dan 824, Norveç'ten 743 kişinin Türkiye'den gayrimenkul taşınmaz edindiğini görüyoruz. Demin de belirttiğim gibi, Yunanistan'dan en fazla 14 108 kişinin, 12 646'sı Türk asıllı Yunan vatandaşıdır.

Yine, Bangladeş, Estonya, Kırgızistan, Litvanya, Nijerya, Slovenya, Tunus ve Venezüella'dan birer kişi ülkemizden taşınmaz satın almıştır. Bu sıralama da Yunanistan ve Suriye uyruklu yabancılar dışındaki tüm yabancı uyrukluların, ağırlıklı olarak, mesken ve bina nitelikli taşınmazları tercih ettikleri görülmektedir.

Diğer yandan, kişi olarak üst sıralarda yer alan Suriye uyrukluların taşınmaz satın almaları 1939 yılından önceye aittir. Suriye'de yabancı uyrukluların taşınmaz mülk edinmelerine imkân tanınmadığı için, karşılıklılık ilkesi gereği Suriye uyruklular, 1939 yılından sonra alım-satım veya miras yoluyla ülkemizde taşınmaz edinememektedir.

Sayın milletvekilleri, görüşülmekte olan bu tasarı Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğe girmesi nedeniyle hukuksal boşluğa meydan verilmemesi amacıyla hazırlanmıştır.

Tasarı Adalet Komisyonunda ayrıntılı olarak görüşülmüş, ileri sürülen görüşler doğrultusunda bazı değişiklikler yapılarak Genel Kurula sunulmuştur.

Tasarının hazırlanmasında Anayasa Mahkemesinin iptal kararında belirtilen gerekçeler dikkate alınmış, bunun yanında, dünyanın diğer ülkelerindeki uygulama ve yasal düzenlemeler, Avrupa Birliği mevzuatı, uygulamada karşılaşılan sorunlar ve bu alanda duyulan ihtiyaçlar da göz önünde bulundurulmuştur.

Görüştüğümüz bu tasarıya göre, yabancı uyruklu gerçek kişiler karşılıklı olmak ve kanunî sınırlamalara uyulmak kaydıyla, Türkiye'de münhasıran işyeri veya mesken olarak kullanmak üzere, uygulama imar planı veya mevzii imar planı içinde bu amaçla ayrılıp tescil edilen taşınmazlar üzerinde hak sahibi olabileceklerdir.

Ülke genelinde, edinilebilecek taşınmazların ve sınırlı aynî hakların toplam yüzölçümü 2.5 hektarı geçemeyecektir.

Yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzelkişiliğe sahip ticaret şirketleri ancak özel kanun hükümleri çerçevesinde taşınmaz mülkiyeti ve taşınmazlar üzerinde sınırlı aynî hak edinebileceklerdir.

Bu fıkrada belirtilen özel kanunlar, uygulamadaki 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu, 4737 sayılı Endüstri Bölgeleri Kanunu ve 6326 sayılı Petrol Kanunudur.

Turizmi Teşvik Kanunu ve Endüstri Bölgeleri Kanunuyla yatırımcılar için yalnızca sınırlı aynî hak edinebilme imkânı söz konusudur.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla, yabancı uyruklu gerçek kişiler ve tüzelkişiliğe sahip ticaret şirketleri dışında, tüzelkişiliği olsun veya olmasın yabancı vakıf, dernek, cemaat, cemiyet, topluluk veya kooperatifler hiçbir şekilde Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde taşınmaz mal edinemeyecekler ve bunlar lehine sınırlı aynî hak tesis edilemeyecektir.

Biraz önce konuşan değerli bir milletvekilinin yabancı kamu tüzelkişilerinin ve yabancı devletlerin de kendi kamu kuruluşları eliyle Türkiye'de taşınmaz edinebilecekleri şeklindeki endişesinin yerinde olmadığını bu fıkra açıkça belirtiyor.

BİRGEN KELEŞ (İstanbul) - Şirketin ortağı olabilir; nereden bileceksiniz!

ORHAN SÜR (Balıkesir) - KİT… KİT…

BİRGEN KELEŞ (İstanbul) - Şirketin ortağı olabilir, kamu kuruluşu.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Değerli milletvekilleri, yine, tasarıya göre, karşılıklılığın tespitinde, hukukî ve fiilî durum esas alınacaktır. Bu ilkenin kişilere toprak mülkiyeti hakkının tanınmadığı ülke uyruklularına uygulanmasında, yabancı devletin taşınmaz ediniminde kendi vatandaşlarına tanıdığı hakların, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına da tanınması esas alınacaktır.

Yabancı uyruklu gerçek kişi veya ticaret şirketlerinin, sulama, enerji, tarım, maden, SİT, inanç, kültür ve diğer özellikleri nedeniyle korunması gereken yerlerde kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından taşınmaz ve sınırlı aynî hak edinemeyecekleri alanları belirlemeye ve yabancı uyruklu gerçek kişilerin il bazında edinebilecekleri taşınmazların, illere ve il yüzölçümlerine göre binde 5'i geçmemek üzere, oranını belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.

Yabancı uyruklular tarafından yasal düzenlemelere aykırı olarak edinilen veya amacına aykırı kullanıldığı tespit edilen taşınmazlar ile sınırlı aynî haklar, Maliye Bakanlığınca verilecek süre içerisinde maliki tarafından tasfiye edilmediği takdirde tasfiye edilerek bedele çevrilecek ve bedeli hak sahiplerine ödenecektir.

Tasarının geçici maddesiyle, kanunun yürürlüğe girdiği tarihte mevcut olan askerî yasak bölgeler, askerî ve özel güvenlik bölgeleri ile stratejik bölgelere ilişkin kararlara ait harita ve koordinat değerlerinin tamamı, Millî Savunma Bakanlığı tarafından en geç üç ay içerisinde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne bağlı Bakanlığa gönderilecektir.

Değerli milletvekilimizin "bunlar bildirilinceye kadar aceleniz ne, niye satış yapıyorsunuz" demesini, yine, tasarının geçici 2 nci maddesinin son fıkrasındaki bir cümleyle sizlere aktarmak istiyorum. Bunlar bilgisayar ortamına aktarılıncaya veya taşra birimlerine intikal ettirilinceye kadar geçecek sürede yetkili askerî makamlardan sorulmak suretiyle, belirtilen işlemler tamamlandıktan sonra gönderilen belge ve bilgilere göre tapu işlemleri yapılacaktır. Yani, yasa yürürlüğe girdiğinde, işlem yapacak bir tapu sicil müdürü "bunlar Millî Savunma Bakanlığınca daha bildirilmedi filan, bekleyelim" demeyecek, onu, bu üç aylık süre içerisinde, ilgili komutanlıktan, askerî yasak bölgede midir, askerî güvenlik bölgede midir diye soracak ve işlemini ona göre yapacaktır.

Değerli milletvekilleri, tasarıda, yabancı uyruklu gerçek kişilerin gayri menkul edinimi, amaca uygun ve dengeli sınırlamalara tabi tutulmuştur. Bu sınırlamalara göre, yabancı uyruklu gerçek kişiler, öncelikle karşılıklılık ve kanunî sınırlamalara uyulmak kaydıyla, uygulama imar planı ve mevziî imar planı içinde ve işyeri veya mesken olarak ayrılıp, tapuya bu şekilde tescil edilmiş olan taşınmazları, bu amaçlarla kullanmak üzere mülk edinebilecek, toplam yüzölçüm de, 2,5 hektarı geçemeyecektir. Değerli arkadaşlar, 2,5 hektar, her taşınmaz mal alan kişi için… İlle de 2,5 hektar alınacak diye bir hüküm yoktur; adam bir daire alacaktır; ama, Türkiye'de çok fazla gayrimenkul veya sınırlı ayni hak edinmek isteyen şahsın, Türkiye'de edinebileceği bu miktarın azamî haddidir bu; bu nedenle, bu eleştiri de yerinde değildir.

Diğer yandan, kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından yabancıların taşınmaz veya sınırlı ayni hak edinemeyecekleri alanlar Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecektir. Yabancıların il bazında taşınmaz edinebilecekleri alanlar, illere ve il yüzölçümlerine göre, yine, binde 5'i geçmemek üzere Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecektir, bu binde 5 şart değildir. İllerin coğrafî durumuna, dağlık olup olmadıklarına, arazi durumlarına göre Bakanlar Kurulu bunu belirleyecektir. Ki, yabancıların en fazla ilgili gösterdiği yerlerde bile, taşınmazların oranı, şu anda binde 2'lere bile gelmemiştir.

Diğer yandan, değerli konuşmacı, yine "Türkiye'de hiçbir hükümet Türkiye'nin yararlarını bu kadar gözardı etmedi" şeklinde üzüntüsünü belirtti. Ben, buna katılmıyorum ve şunu söylüyorum: Bugüne kadar hiçbir hükümet, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, yetmişiki milyon Türk vatandaşının haklarını bu duyarlılıkla korumamıştır. Hangi esas alınırsa alınsın, hükümetin başarısı, bunun en açık kanıtıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle, tasarının hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Bu tasarının, ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akbulut.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, şahıslar adına söz isteği var.

Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fatih Arıkan?.. Yok.

Diyarbakır Milletvekili Sayın İrfan Rıza Yazıcıoğlu?.. Yok.

Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan?.. Yok.

Tekirdağ Milletvekili Sayın Mehmet Nuri Saygun; buyurun.

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2644 sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesinde değişiklik yapan 1051 sıra sayılı kanun teklifiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, yasayla ilgili açıklama ve iddialarıma başlamadan önce, izninizle, dün Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaşanan bir hususa değinme ihtiyacı duyuyorum. Üç yıllık milletvekilliğim süresince böylesine bir davranışa hiç tanık olmamıştım. Meclis Başkanvekilimiz de, dün gece, yasamanın küçük düşürüldüğü bir ortamda, ne yazık ki, görevini layıkıyla yerine getiremedi. Yürütmenin başı olan Başbakanımızın, dün Mecliste, milletvekillerimize, ismen belirlemek suretiyle "terbiyesiz" ya da "bu Meclis çatısı altına yakışmıyorsun…"

BAŞKAN - Sayın Saygun, bir dakikanızı rica edebilir miyim.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Kavgayı mı devam ettireceğiz burada?!

BAŞKAN - Sayın Saygun, siz, şu anda Tapu Kanununda yapılan bir değişiklik üzerinde şahsınız adına söz aldınız.

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Evet Başkanım.

BAŞKAN - İçtüzüğümüzün 63, 64, 65, 66 ncı maddelerinde bu konuda düzenleme yapılmıştır. Ben sizden rica ediyorum; eğer, konunuza dönmezseniz size söz verme imkânım olmayacak; lütfen, gecenin bu saatinde… Başka bir zaman değerlendirilir. Ben sizden rica ediyorum. İçtüzüğü de isterseniz okuyayım.

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Gerek yok Başkanım, gerek yok.

BAŞKAN - Sizi, İçtüzüğe uymaya davet ediyorum.

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Sayın Başkanım, İçtüzüğün ilgili hükümlerini biliyorum. Yalnız, bir milletvekili olarak, dün akşam, sadece ben ve sadece Cumhuriyet Halk Partisi üyesi olan milletvekili arkadaşlarım değil, kanımca, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altındaki bütün milletvekili arkadaşlarımız yaşanan tablodan hoşnut olmamışlardır düşüncesiyle, en azından, kendim bu konudaki ifadelerimi kısaca dile getirmek istedim; ama, uyarınız için teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben de teşekkür ederim.

Buyurun.

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Zaten, detaylı bir şekilde bu konuya girme niyetinde değildim; ama, her şeye rağmen, konudaki hassasiyetimi bir dile getirme ihtiyacı duymuştum. Sanıyorum, bu ihtiyacımı bu yolla tamamlamış olduğum düşüncesindeyim.

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Çok teşekkür ederiz, sağ olun(!)

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen, müdahale etmeyelim; rica ediyorum sizden.

Siz buyurun Sayın Saygun.

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış olduğum bu yasanın, Tapu Yasasının  35 inci maddesinde değişiklik yapılmasıyla ilgili olarak, daha önce, 3 Temmuz 2003 tarihinde görüşülmüş ve bizim muhalefetimize rağmen, yasa, kabul edilmiş ve bizim müracaatımız sonucu Anayasa Mahkemesinin iptal kararıyla, bugün, tekrar gündeme alınmıştır.

Ancak, bu arada, yani, yasanın Meclis tarafından kabul edilmesi ile Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğe girmesiyle ilgili aradaki geçen süre içinde bir boşluk meydana geldiğinden, bu boşluk ilgililer tarafından değerlendirilmiş ve sonuçta, ülke genelinde 274 000 dönüm arazi, satış yoluyla yabancıların eline geçmiştir. İptal gerekçesinde, Anayasa Mahkemesi tarafından hassasiyetle üzerinde durulması gerektiğini belirtir çok net saptamalar olmuştur; ama, bu gece önümüze gelen bu yasada, ne yazık ki, iptal gerekçeleriyle talep edilen hususlar yerine getirilmemiştir ya da yerine getirilme çabası içinde olunmasına karşın, yapılan düzenlemeyle, bu husus, net bir şekilde sağlanamamıştır. Bu nedenle, tabiî ki, yarın ne olacağı konusunda net bir şey söylemek mümkün değil; ama, yasanın, bu haliyle, Anayasa Mahkemesine bir kez daha iptal nedenleriyle dolu olarak gideceğinden endişe ve kuşku duymaktayım.

Efendim, öncelikle şunu belirtmekte yarar var: Yabancı gerçek kişilerin ve yabancı ülke kanunlarına göre kurulan tüzelkişiliğe sahip ticaret şirketlerinin Türkiye'de taşınmaz mal ve aynî hak edinimlerine prensip itibariyle karşı değiliz. Ancak, böylesine bir hassas konunun, yani, ülkemizin dahilinde toprak ediniminin, yabancıların taşınmaz ya da aynî hak ediniminin çok daha hassas bir yapıda, çok daha ciddî bir düzenlemeyle ve bir özel kanunla düzenlenmesi, çok daha sağlıklı olacaktı. Bu konuda, gerek benden önce konuşan Adalet ve Kalkınma Partisi temsilcisinin de bulunduğu alt komisyonda gerekli bütün açıklamalarımızı yapmış olmamıza rağmen, ne yazık ki, bu hassasiyete yönelik bir destek bulamadığımızdan, sonuçta, herhangi bir özel yasayla çalışma gereği duyulmadı ve bir tek maddenin içine, Türkiye için inanılmaz hassasiyeti ve önemi olan bir konu sadece bir tek maddenin içine sıkıştırılmak suretiyle tamamlanmış oldu. Böylece de, detaylı bir düzenlemeyi yapma imkânını elde edemedik.

Efendim, tabiî, böyle olunca, ülke menfaatlarını da sağlıklı bir şekilde koruduğumuzu iddia etme pozisyonunda da değiliz; çünkü, o kadar geniş bir konunun bir tek madde içinde değerlendirilmiş olması, doğaldır ki, sonuç itibariyle, bizi, ülke menfaatlarını ne ölçüde koruyup korumadığımız konusunda derin tereddütlere düşürmektedir.

Bu düzenlemenin temelde birkaç hususu çok ciddî şekilde sakıncalıdır. Birinci husus, her platformda söylediğimiz, tarımsal alanlara yönelik iddiamızdır. Efendim, bu yasanın metninde, tarımsal alanların yabancılara satılıp satılamayacağı konusunda bir netlik yoktur. Gerek alt komisyonda, gerek komisyonda, bütün iddialarımıza ve taleplerimize rağmen, yasa metninin bu konuda açık olduğu, tarımsal arazilerin yabancılara satılamayacağı iddiasıyla böyle bir eklenti yapılma ihtiyacı duyulmadı. Oysaki, eğer, özellikle 1 inci maddenin içine "tarımsal faaliyetler hariç" ibaresini yerleştirebilseydik, en azından, bu yöndeki kuşkumuz bertaraf edilmiş olurdu.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımızın bizim bu iddiamıza karşı söylediği "efendim, madde açık 'işyeri ve mesken' diyor…" Doğrudur arkadaşlarım ve işyeri ve meskenlerin imar uygulamalarına veya mevzi imar planlarına göre de tescil edilmiş olması gerekiyor.

Şimdi, bu hususta, izin verirseniz, sizlere şunu sormak istiyorum: Hayvancılık yapma iddiasında olan yabancı gerçek kişilerin, dolayısıyla, tarımsal faaliyet yapmak isteyen bir yabancı gerçek kişinin işyeri olarak tescil edilmiş bir alanı satın almasını engelleyecek bir hüküm bu yasada mevcut mu? Biz, her şeyi engellemek ve böylece, yabancıların mülk alışlarını ortadan kaldırmak gibi bir iddianın içinde değiliz.

Özellikle, konut edinme konusunda, Türkiye'de, birçok yöremizde küçümsenmeyecek oranda, daha bu yasa değişiklikleri yapılmadan önce, Tapu Kanununun 35 ve 36 ncı maddelerine göre, zaten alım-satım imkânı vardı; ama, bu meskendi ve sıralamaları vardı. Şimdi, bugün, biz, işyeri ve konut diyoruz ve miktarını da, Bakanlar Kuruluna 30 hektara kadar artırma yetkisi veriyoruz. Arkadaşlar, 30 hektar, yani 300 dönüm. Şimdi, 300 dönümlük bir arazinin konut olarak alınabileceğini hangimiz kabul edebiliriz? Yani, 300 dönümde nasıl bir konut olur? Bir kere, bunun çok daha makul ölçülere çekilmesi gerekirdi. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi üyeleri olarak, müteaddit defalar uyarıda bulunmuş olmamıza rağmen, ne yazık ki, bu husus gerçekleşmedi.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Bu maddede, yanlış bir şey daha var. Anayasa Mahkemesi, 2,5 hektar olan edinim hakkının, Bakanlar Kuruluyla 30 hektara çıkarılmasını çok dengesiz, adaletsiz bir ölçüt olarak kabul ederek, iptal kararında gerekçe yapmıştır; ama, aynı uygulama, bu maddede aynı şekliyle devam etmiştir. Bu da demektir ki, Anayasa Mahkemesinin iptal kararında gerekçe olan hususlara, bu düzenleme yapılırken uyulmamıştır, dikkat edilmemiştir.

Bu yasada, mevzuatımızda ilk kez, yabancı tüzel kişilerin taşınmaz edinmelerine imkân sağlanmaktadır; ancak, bu imkân sağlanırken, dikkat ederseniz, özel yasalara atıf yapılmakta ve hiçbir karşılıklılık ilkesi gündeme getirilmemektedir.

Şimdi, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekçelerinde, karşılıklılık esasının çok daha net anlaşılır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Saygun, son cümlenizi rica edeyim.

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)- Sayın Başkan, bitmek üzere zaten.

Anayasa Mahkemesi bu hususta, niteliği, vasfı, cinsi ve miktarıyla karşılıklılık esası belirlenmez demesine rağmen buna uyulmamıştır. Şimdi, burada, karşılıklılık esasından ne anladığımız konusunda, izin verirseniz, hemen bir örnek verip tamamlamak ve süreme riayet etmek istiyorum.

Arkadaşlar, Türkiye'nin yabancı ülkelerle, özellikle Avrupa Birliği ülkeleriyle bir vize sorunu var. Yani, bu ülkenin insanları Avrupa'daki aşağı yukarı tüm ülkelere giderken vize uygulamasıyla karşı karşıya. Şimdi bir de karşılıklılık ilkemiz var. Yani, Avrupa'daki (A) ülkesinin vatandaşları Türkiye'den edinim hakkına sahip ve tabiî ki, Türkiye de, o karşılığa göre, bu edinim hakkını verecek, eğer biz de orada edinebiliyorsak; ama, size sorarım: Fiilen, benim, vize uygulaması nedeniyle o ülkeye gidip yerleşim hakkını elde edemeyen vatandaşlarım oradan bir şey alamayacaklarına göre, bu karşılıklılık esasının ne şekilde uygulanabileceğini anlamak mümkün değildir.

Ama, sonuç olarak şunu söyleyebilirim: Ülke menfaatlarının gerektirdiği yabancı yatırımcıların ve yabancı yatırımların yapılmasını sağlamak amacıyla düzenleme yapılmasını doğru buluyoruz. Ancak, bu yönde sağlıklı bir yasal düzenleme yapılması suretiyle ülkemizin ve ülke insanımızın mağduriyetine sebep olunmamasının da gerekliliğine inanıyoruz ve bu konuda dikkatinizi çekmek istiyoruz.

Bu düzenleme yeterli olmadığından, ülkemizin ve ülke insanımızın mağduriyetine neden olacağı açık olarak görülmüş olmasından ötürü, yapılan bu düzenlemeyi doğru bulmuyoruz ve bu düzenlemenin -konuşmamın başında da söylediğim gibi- özel bir yasayla, çok daha hassas, çok daha detaylı ve ülke menfaatları gözardı edilmeden yapılması halinde çok daha sağlıklı bir sonuca ulaşacağımızı düşünüyorum.

Bu vesileyle, hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Saygun.

Şahsı adına ikinci konuşmacı, Antalya Milletvekili Sayın Mevlüt Çavuşoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, bu kanun halk dilinde "Yabancıya Mülk Satışı Kanunu" olarak bilinmekte ve uzun süredir de kamuoyunda tartışılmaktadır. Özellikle, Antalya gibi, Muğla gibi, yine Türkiye'nin değişik bölgelerinde, yabancı uyruklu insanların yasalar çerçevesinde taşınmaz mal edinmek için başvurdukları yerlerde, bu, ağırlıklı olarak tartışılmaktadır. Aslında, çok önemli bir yasayı tartışmaktayız ve bize göre, bana göre, geç kalınmış bir yasayı konuşmaktayız.

Anayasa Mahkemesinin daha önceki yasayı iptalinden sonra, bildiğiniz gibi, yaz dönemi nedeniyle, Yüce Meclisimizin kapalı olması nedeniyle, bu yasa Meclisimize getirilememiştir ve Meclis açıldıktan sonra, önce bürokrat arkadaşlarımız -Millî Savunma Bakanlığından tutun da, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne kadar ilgili bütün bürokrat arkadaşlarımız, Başbakanlıktaki arkadaşlarımız- bu yasayı enine boyuna tartışmışlardır. Bir taraftan, yabancı uyruklu insanların Türkiye'de mal edinmesini sağlayacak bir çalışma, diğer taraftan da, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerini göz önünde tutarak, yeniden iptal edilmemesi için yapılan titiz bir çalışma. İşte, o nedenle, bu yasa Yüce Meclisimize geç gelmiştir. Meclisimize geldikten sonra da, Sayın Başbakanımızın imzasıyla, önce alt komisyonda tartışılmıştır -biraz önce Sayın Akbulut konuştu; alt komisyonun başkanıydı, onun başkanlığındaki alt komisyonda tartışılmıştır- daha sonra da, Adalet Komisyonunda tartışılmıştır ve bugün Meclisimizde görüşülmektedir; inşallah, oylarınızla kabul edilerek de yasalaşacaktır.

Bu titiz çalışmaların sonunda, yasalaştıktan sonra, inşallah, özellikle bölgemizdeki sektörde, beklenen sektörde büyük bir canlılık olacaktır. Turizm bakımından büyük önem kazanmaktadır. Çünkü, baktığımız zaman başvuran insanlara, genellikle, bölgemizde konut edinmek için başvuru yaptıklarını görüyoruz ve kalıcı konutlar. Bu insanlar, bu konutları alıp başka bir yere götürmeyecekler. Yılın belli dönemlerinde Türkiye'ye gelecekler, Antalya'ya gelecekler, Manavgat'a gelecekler, Alanya'ya gelecekler, Side'ye gelecekler, Fethiye'ye gelecekler ve tatillerini yapacaklar.

Tanıtım bakımından da çok önemli bir yasa çıkarıyoruz değerli arkadaşlar. Bugün, İngiltere'ye gidin, Almanya'ya gidin ve sorun, en çok sevdiğiniz ülke hangisi deyin, şüphesiz, İspanya diyeceklerdir. Çünkü, o ülkenin insanları, en çok İspanya'dan, bugüne kadar gayrimenkul edinmişlerdir ve bugün, İspanya'daki gayrimenkullerini, Türkiye daha cazip olduğu için, Türkiye istikrara kavuştuğu için, Türkiye Avrupa Birliği yolunda istikrarlı bir şekilde ilerlediği için ve Türkiye'nin bütün güzelliklerini keşfettikleri için oralarda satmaktadırlar, Türkiye'den gelip almaktadırlar. Maalesef, bu yasayla ilgili Türkiye'de kamuoyunu yanlış bilgilendirmektedir değerli arkadaşlarımız.

Biraz önce değerli konuşmacılar da bu konularda yanlış bilgiler verdiler, üzülerek söylüyorum ve bizi tarih bilmemekle suçladılar, hiç mi tarih okumadığımızı sordular. Sayın Keleş'in değerli eşinin, çok saygı duyduğum hocamın, hoca olduğu Siyasal Bilgiler Fakültesinde hem diplomasi tarihi, Osmanlı tarihi ve siyaset tarihi dahil, Türk inkılap tarihi dahil hepsini okumuşuz ve tarihi biliyoruz.

Suriye ile ilgili verdiğiniz örnek tamamen yanlıştır. Suriyeli vatandaşların Türkiye'de çok sayıda toprak aldığını, mal mülk aldığını söylediniz. Bu, doğru değildir. 1939'da Suriye ile Türkiye sınırı belli olduktan sonra, yani, Hatay sınırı belli olduktan sonra karşılıklılık esası olmadığı için Suriye'yle, hiçbir Suriye vatandaşı, Türkiye'den toprak veya gayrimenkul, taşınmaz mal almamıştır. Tamamen o dönemde, o insanların, Suriye'de yaşamayı tercih eden insanların, Hatay'da veya Türkiye'nin belli bölgelerinde, Urfa dahil, bıraktıkları gayrimenkullerdir. Bununla ilgili de çeşitli tasarrufları olmuştur; ama, mahkeme gereği bu insanlara bu yerler tekrar geri verilmiştir; ama, hiçbir işlem yapılmamıştır.

Yasayla ilgili, yine kamuoyunda, Türkiye'nin satıldığı, sanki -burada konuşmalarda da gördük- hiçbir sınırlamanın, hiçbir şartın getirilmediği gibi konuşmalar da oldu. Doğrusu bunlara da şaşırdım; çünkü, komisyonun bazı oturumlarına da katıldım, oradaki tartışmaları da gördüm ve yasayla ilgili, biraz önce, yine Sayın Akbulut detaylarıyla verdi, bu yasayla ilgili rakamları da verdi, hangi ülkelerle ilgili neler yapıldığını, kaç kişinin Türkiye'de mal mülk edindiğini de verdi ve bu yasa içinde, kısıtlamalar dahil, insanlarımızın hassas olduğu konuların bu yasanın içine nasıl konulduğunu da tek tek anlattı. İsterseniz bunlardan bazılarını tekrar edelim. Bir kere, karşılıklılık esasını burada arkadaşlarımızla tartıştı.

Değerli arkadaşlar, karşılıklılık esası maddesinde sadece bizim insanlarımıza taşınmaz mal satılmasına izin veren ülkelerde, yani karşılıklılık anlaşması olan ülkelerin sadece yasalarına bakmıyoruz ve o ülkelerdeki uygulamalara, fiilî duruma da bakıyoruz, yani uygulamalara da bakıyoruz. Dolayısıyla, burada sadece yasa değil, uygulama... Bana sorarsınız, fazlasıyla bu katı olmuştur yasayla beraber uygulamaların olması. Bu benim kişisel fikrim Grubumun fikri değildir ve sözümün arkasındayım ve her iki anlamda burada karşılıklılık esası sonuna kadar konulmuştur, burada net bir şekilde konulmuştur, bunu başka yerlere çekmeye gerek yok.

Diğer konuya gelince: Yine, işyeri ve mesken konusunda sadece yabancı uyruklu insanlar taşınmaz mal edinebilmektedirler ve uygulanan imar planı veya mevziî imar planı içinde bu amaçla ayrılıp tescil edilen taşınmazlar ancak bu insanlara satılabilmektedir ve ayrıca, diğer maddelere geçtiğimiz zaman veya paragraflara baktığımız zaman da, yine sulama, tarım, SİT gibi, yine Sayın Akbulut'un saydığı hassas bölgeler, çevreyle ilgili, fauna, flora gibi korunması gereken alanlar, ülkenin stratejik bakımından, güvenlik bakımından hassas olduğu bölgelerde de yine yabancı uyruklu kişilere mal satılamayacağı, bunların belirlenerek mal satılamayacağı da net bir şekilde belirlenmiştir. Dolayısıyla, bu konuda da yine miktar kısıtlamalarını arkadaşlar söylediler; bir kişi en fazla 2,5 hektar alabilmekte, Bakanlar Kurulu kararı gerekli görürse bunu 30 hektara çıkarabilmektedir

FİKRET BADAZLI (Antalya) - 30 hektara kadar…

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Tabiî, 30 hektara kadar, Bakanlar Kurulu kararıyla bu miktar artırılabilmektedir, gerekli görülürse tabiî ki.

Yine, illerin coğrafî alanının binde 5'i en fazla, yine, Bakanlar Kurulu kararıyla satılabilmektedir. Bu illerin stratejik önemine, güvenlik bakımından, diğer bakımdan illerimizin konumlarına bakılarak, yine, Bakanlar Kurulu, en fazla binde 5 olmak üzere, bunu belirlemektedir. Yalnız, Hatay'da, biraz önce de söylediğimiz gibi, binde 21 gibi bir fiilî durum var. Bu da, 1939 öncesinden kalan bir fiilî durumdan dolayıdır.

Netice itibariyle, değerli arkadaşlar, yine, enerji alanlarında, maden alanlarında, inanç ve kültürel özellikleri olan alanlarda da satış yapılamayacağı bu yasada da net bir şekilde belirtilmektedir.

Yine, insanlarımızın hassas olduğu, özellikle, şirketlerin dışındaki kuruluşların, yani, vakıf, dernek, cemaat gibi kurumların, kuruluşların da      -ister özel, tüzelkişiliği olsun, olmasın- Türkiye'den gayrimenkul edinemeyeceği de bu yasayla belirtilmiştir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de satılan toplam miktara baktığımız zaman, bunun 272 000 dönüm olduğunu görüyoruz. Bunun 241 000 dönümü, biraz önce anlattığım Suriyelilerin Hatay'da bıraktıkları veya belli sebeplerle Türkiye'den ayrılan azınlıkların Türkiye'de bıraktıkları topraklardır, alanlardır veya gayrimenkullerdir, dairelerdir; çünkü, hepsi bunun içine dahildir. Geriye kalıyor sadece 31 000 dönüm bir miktar. Bu miktarın içinde Alanya'da satılan daire de vardır, ev de vardır; belli amaçlarla satılan yine toprak alanları, o kısıtlı toprak alanları da bunun içine dahildir. Dolayısıyla, rakamlarla burada yanlış bilgiler vererek, insanları, kamuoyunu yanlış yönlendirmeyelim.

Bu yasa, ülkemiz açısından faydalı bir yasadır. Her türlü sınırlamalar ve tedbirler konulmuştur. Halkımızın, sektörün beklediği bir yasadır ve sizin oylarınızla, inşallah, bu akşam, burada yasalaşacaktır. Şimdiden destekleriniz için hepinize çok teşekkür ediyorum.

Bu duygularla, hepinizi, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çavuşoğlu.

Sayın milletvekilleri, yasanın tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TAPU KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 22/12/1934 tarihli ve 2644 sayılı Tapu Kanununun Anayasa Mahkemesince iptal edilen 35 inci maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"Madde 35.- Yabancı uyruklu gerçek kişiler, karşılıklı olmak ve kanunî sınırlamalara uyulmak kaydıyla, Türkiye'de işyeri veya mesken olarak kullanmak üzere, uygulama imar planı veya mevzii imar planı içinde bu amaçlarla ayrılıp tescil edilen taşınmazları edinebilirler. Sınırlı aynî hak tesis edilmesinde de aynı koşullar aranır. Yabancı uyruklu bir gerçek kişinin ülke genelinde edinebileceği taşınmazlar ile bağımsız ve sürekli nitelikte sınırlı aynî hakların toplam yüzölçümü ikibuçuk hektarı geçemez. Bu fıkrada belirtilen koşullarla, yüzölçümü miktarını otuz hektara kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.

Yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri, ancak özel kanun hükümleri çerçevesinde taşınmaz mülkiyeti ve taşınmazlar üzerinde sınırlı aynî hak edinebilirler.

Yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri lehine Türkiye'de taşınmaz rehni tesisinde birinci ve ikinci fıkralarda yer alan kayıt ve sınırlamalar aranmaz.

Yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri dışındakiler Türkiye'de taşınmaz edinemez ve lehlerine sınırlı ayni hak tesis edilemez.

Türkiye Cumhuriyeti ile arasında karşılıklılık olan devlet vatandaşlarının kanunî miras yoluyla intikal eden taşınmazları için birinci fıkrada belirtilen kayıt ve sınırlamalar uygulanmaz. Ölüme bağlı tasarruflarda yukarıdaki fıkralarda belirtilen kayıt ve sınırlamalar uygulanır. Türkiye Cumhuriyeti ile arasında karşılıklılık olmayan devlet vatandaşlarının kanunî miras yoluyla edindikleri taşınmaz ve sınırlı aynî hakların intikal işlemleri yapılarak tasfiye edilir.

Karşılıklılığın tespitinde hukukî ve fiilî durum esas alınır. Bu ilkenin kişilere toprak mülkiyeti hakkının tanınmadığı, ülke uyruklarına uygulanmasında, yabancı devletin taşınmaz ediniminde kendi vatandaşlarına tanıdığı hakların, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına da tanınması esastır.

Yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin; sulama, enerji, tarım, maden, sit, inanç ve kültürel özellikleri nedeniyle korunması gereken alanlar, özel koruma alanları ile flora ve fauna özelliği nedeniyle korunması gereken hassas alanlarda ve stratejik yerlerde kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından taşınmaz ve sınırlı aynî hak edinemeyecekleri alanları, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının tescile esas koordinatlı harita ve planları içeren teklifi üzerine belirlemeye ve yabancı uyruklu gerçek kişilerin il bazında edinebilecekleri taşınmazların, illere ve il yüzölçümüne göre binde beşi geçmemek üzere oranını tespite Bakanlar Kurulu yetkilidir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlık bünyesinde ilgili idare temsilcilerinden oluşan komisyon tarafından, bu madde uyarınca Bakanlar Kuruluna verilen yetkiler dahilinde çalışmalar yapılmak suretiyle kamu kurum ve kuruluşlarının bu kapsamdaki teklifleri incelenip değerlendirilerek Bakanlar Kuruluna sunulur.

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra belirlenecek askeri yasak bölgeler, askeri ve özel güvenlik bölgeleri ile stratejik bölgelere ve değişiklik kararlarına ait harita ve koordinat değerleri Millî Savunma Bakanlığınca geciktirilmeksizin Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlığa verilir.

Yukarıdaki fıkralarda belirtilen bölgeler içerisinde kalması nedeniyle kamulaştırılması gereken ya da tapu sicilinde şerh verilmesine gerek duyulan parsellere ilişkin bildirimler ilgili idarelerince tapu sicil müdürlüklerine yapılır.

Bu madde hükümlerine aykırı edinilen veya kanunî zorunluluk dışında edinim amacına aykırı kullanıldığı tespit edilen taşınmazlar ile sınırlı aynî haklar, Maliye Bakanlığınca verilecek süre içerisinde maliki tarafından tasfiye edilmediği takdirde tasfiye edilerek bedele çevrilir ve bedeli hak sahibine ödenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasanın 1 inci maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlarım.

Şimdi, biz konuşurken, sanki, Türkiye'de yeni bir moda oldu, her şeyi biz yaptık, her şey yenidir diye biliniyor. Değiştirmeye kalktığımız Tapu Kanununun 35 inci maddesi, 1934 tarihli ve 1934 tarihinden beri, yabancılar, yabancı gerçek kişiler, Türkiye'de, 30 hektar, köy arazisi dışında -bakınız, köy arazisi dışında- 30 hektara kadar taşınmazı zaten elde ediyorlardı; yani, biraz önce, Sayın Çavuşoğlu'nun söylediği gibi, ev almak için bu yasanın çıkmasına falan gerek yoktu. Otuz yıldan beri, insanlar, zaten, Türkiye'de gayrimenkul ediniyorlar; 30 hektara kadar, köy arazisi dışında; bir.

İkincisi, yine, çıkarılan özel kanunlarla ilgili olarak, yabancı sermayeli ticaret şirketleri, bakınız, Türk kanunlarına göre kurulan yabancı sermayeli ticaret şirketleri de, yine, Türkiye'de taşınmaz edinebiliyorlardı; fakat…

Sayın Başkan, biraz susturabilir misiniz.

BAŞKAN - Siz buyurun, Genel Kurula hitap edin.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Ben Genel Kurula hitap ediyorum da, arkadaşlar, hiç olmazsa dinlerlerse iyi olacak.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Dinliyoruz, dinliyoruz…

BAŞKAN - Arkadaşlar, kendi aramızda konuşmayalım; hatibi dinleyelim.

Buyurun.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Şimdi, 4916 sayılı Yasayla getirilen değişiklikle, siz, şunu yaptınız arkadaşlar, iki yıl önce:

1 - Hazine arazilerinin yabancılara satılışına izin verdiniz.

Bakınız, Hazine arazilerinin… Özel şahıslara ait taşınmazların yabancılara satışına değil, kamuya ait taşınmazların yabancılara satışına izin verdiniz.

2- Köy Kanununun 87 nci maddesinde değişiklik yaparak, köylerdeki tarımsal arazileri, yabancı kişi ve şirketlerin satın almasına imkân verdiniz.

3- Yabancı ticaret şirketlerinin Türkiye'de taşınmaz edinmesine izin verdiniz.

4- Karşılıklılık aranmadan bu taşınmazların devrine izin verdiniz.

Bakınız, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği, bizim Cumhuriyet Halk Partisinin başvurusu üzerine iptal ettiği, işte sizin bu Tapu Kanununun 35, 36 ve Köy Kanununun 87 nci maddesinde yaptığınız değişikliklerdir. Yani, şimdi öyle bir şey söylüyor ki, sanki Cumhuriyet Halk Partisi, yabancıların Türkiye'de bir daire, bir yazlık almasına karşı çıkıyormuş… Yok öyle bir şey. 1934 yılından beri satılıyor arkadaşlar, lütfen iyi dinleyin. Şimdi, sizin bu yaptıklarınızı, rahmetli Turgut Özal… Sizi bir an ANAP'a benzetiyorum biraz. ANAP burada eleştiriyor biraz belki… Rahmetli Turgut Özal, 1984-1985'te yapmaya kalkmıştı, yabancılara satmaya kalkmıştı vatan topraklarını; ama, o, yabancı ülkelere bile satmaya kalkmıştı, yabancı ülkelere. İsim de belirtmişti hem de, şu şu şu yabancı ülkelere topraklar satılır demişti. Nedense, onlar da, sizin gibi, Dubaili prensler gibi, Katarlılar gibiydi, aynı şekildeydi! Ne zaman ki…

AHMET IŞIK (Konya)  - Elçilikler…

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)  - Elçilikler ayrıdır, elçiliklere kimse karışmaz, karşılıklılık vardır.

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Çok özel bir yasa o.

AHMET IŞIK (Konya)  - Elçilikler…

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Konuşma! Ya, bilmediğiniz konularda konuşmayın lütfen.

AHMET IŞIK (Konya) - Ne alakası var?

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)  - Bilin öyle konuşun!

AHMET IŞIK (Konya) - Elçiliklerin statüsü nedir?

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)  - Onlara satılıyor zaten. Elçilikleri konuşmuyorum ben. Ben, başka şeyden bahsediyorum. Yani, Türkiye'de, moda oluyor vatan toprağını satmaya kalktığı zaman. Hani, o zaman da vardı, yirmi yıl önce, Özal zamanında da vardı; Boğaz'da, şeyhler geliyor diye, toprak alacaklar diye iptal ediliyordu. Şimdi yine aynı şeyi tartışıyoruz; bir.

İki; şimdi, burada siz diyorsunuz ki: Anayasa Mahkemesi iptal etti bunu. Karşılıklılık var mı; karşılıklılıkları kaldırıyorsunuz. Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerini ben size okuyayım, çok uzun: Yürütme organına genel, sınırsız, esasları ve çevresi belirsiz bir düzenleme yetkisi verilemeyeceği, yabancıların mal edinmelerinin usul ve esaslarının yasada gösterilmediği, ülkenin bütünlüğü, güvenliği, coğrafî özellikleri, stratejik konumu ve öncelikleri gösterilerek, yabancıların alacağı taşınmazın yeri, arazi, arsa veya bina olmasının getireceği farklar ile satın almanın amacı, koşulları ve devirde uygulanacak usul ve esaslar gibi hususların yasada belirtilmesi gerektiği, bunların yasada düzenlenmesinin ülke bütünlüğü ve egemenliğiyle doğrudan ilişkili olduğu ve özgürlüklerin ise ancak yasayla sınırlanabileceği gerekçesiyle reddedilmiştir.

Şimdi, Anayasa Mahkemesinin bu bozma gerekçesinden sonra, Başbakanlık, evet doğru, Türkiye'deki tüm kamu kurumlarına demiş ki: -Tapu Kadastro Genel Müdürlüğüne yetki veriyor- "Arkadaşlar, gidin bir çalışma yapın da, Anayasa Mahkemesinin bozma kararı doğrultusunda bu işi nasıl düzeltiriz." Türkiye'nin tüm kamu kurumlarında oturmuşlar çalışmışlar -taslak burada, alt komisyonda olan arkadaşlarımız da biliyorlar- bir çalışma yapmışlar, demişler ki: "Evet, bu çalışma, Anayasa Mahkemesinin bozma kararını karşılar." İttifak da etmişler. Biz alt komisyonda tartıştık, Türkiye Cumhuriyetinin kurumları, Hazinesinden Tapu ve Kadastrosuna kadar, Genelkurmay Başkanlığına kadar, bir taslak üzerinde anlaşmış herkes "10 000 metrekarenin üzerinde yer satmayalım" demişler. Başbakanlığa gelmiş; Başbakanlığa gelince bir sihirli el değmiş, birdenbire "10 000 metrekareden fazla satılamaz" denilen yerler, 2,5 hektara çıkmış. Ne kadar kurnaz değil mi! Yani, 25 000 metrekareye çıkmış. Kim yapmış bunu; kimse bilmiyor, kimse bilmiyor; Başbakanlıkta bir el yapıvermiş! Neyse, kimin eliyse bu el; o yapmış!

Arkasından, yabancı tüzelkişiliklere karşı Anayasa Mahkemesine giden karar… Bakınız, ilginç bir şey söyleyeyim size arkadaşlar, iptal edilen 4916 sayılı Kanunun başlangıcı ne biliyor musunuz: "Karşılıklı olmak ve kanunî sınırlamalara uyulmak kaydıyla, yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde bu ülkelerin kanunlarına göre kurulan tüzelkişiliğe sahip ticaret şirketleri" Yani, Anayasa Mahkemesi iptal gerekçesinde demiş ki: "Karşılıklılık ilkesine uymak kaydıyla…" Bakın, sizin ilk çıkardığınız, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği, yabancı tüzelkişilere şirketlerde karşılıklılık arıyorsunuz arkadaşlar. Anayasa Mahkemesi karşılıklılık aradığı için, biz de bu konuda Anayasa Mahkemesine götürmedik. Burada yine bir kurnazlık edilmiş, yabancı tüzelkişilere gelince karşılıklılık esası çıkarılıvermiş!.. Ondan sonra, başka bir formül bulalım demişler. Ne yapalım demişler; özel kanunlarla kurulan ticaret şirketlerine bu yetkiyi verelim.

Arkadaşlar, özür dilerim ama… Ve bu konu da, en fazla doğrudan yabancı yatırımlar mevzuatını ilgilendiriyor, Doğrudan Yabancı Yatırım Yasasına atıfta bulunuyor.

Şimdi, yabancı kimdir dediğimizde, bu yasaya göre, Almanya'da veya yurtdışında herhangi bir ülkede ikamet eden her Türk vatandaşı yabancıdır. Madde 2, öyle mi? Yabancı döviz parası getirebilir mi; hayır. Türk parası konvertibldir; Türk parası getiren her yabancı da, Türkiye'de, doğrudan yabancı yatırımcıdır.

Şimdi diyorlar ki, zaten özel kanunlarıyla beraber, biz bunlara satış yetkisi veriyorduk; hayır, veremiyordunuz. Bakınız, veremiyorsunuz, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanununa göre veremiyorsunuz. Bu kanunu çıkarmazsanız, ikinci fıkrada bu değişikliği yapamazsanız, yabancı hiçbir ticaret şirketine, özel kanunlarında bile tanınan yetkiyle satış yapamazsınız; çünkü, bütün dayanak, 4875 sayılı Yasayla yabancılara tahsis edilen yerlerin tapusunun verilmemesinden kaynaklanıyor.

4875 sayılı Yasaya da baktığımızda çok ilginç şeyler var; yani, yasaya bakıyorum ben; arkadaşlar mı, ben mi anlamıyorum bilemiyorum, benim belki mantığım yanlış olabilir, ben bir kere daha okuyayım; madde 3 "taşınmaz edinimi" diyor.

Net arkadaşlar, "yabancı yatırımcıların Türkiye'de kurdukları veya iştirak ettikleri tüzelkişiliğe sahip şirketlerin..." Bakınız, bu ne demektir; bir, Türkiye'de kurdukları; iki, veya iştirak ettikleri... Bunlar Türk şirketleridir, Türk. "... tüzelkişiliğe sahip şirketlerin Türk vatandaşlarının edimine açık olan bölgelerde taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı aynî hak edinmeleri serbesttir" diyor.

Şimdi, diyorsunuz ki, biz zaten satıyoruz; hayır, yabancı ülkelerin kanunlarına göre kurulmuş tüzelkişilere satamıyorsunuz. Bu kadar.

Özel kanunlar. Özel kanunlar, bir kere, sınırlama getirmiyor, "Biz ancak özel kanunlarla sınırlıyoruz" diyorsunuz; hayır, onlar istisnadır arkadaşlar. Lütfen…

Siz, vatanın toprağını, ancak özel kanunlardaki istisnalarla; yani, Turizmi Teşvik Kanunuyla, yani, Petrol Kanunuyla, yani, Endüstri Bölgeleri Kanunuyla, yani, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunuyla ancak satabilmek için yetki alıyorsunuz. Çok özel istisnalar bunlar. Diyorsunuz ki "biz sınırlıyoruz." Yahu, bu yasalar sınırlama yasaları değil ki, yabancılara tahsisat yapmanın yasaları, toprak satmanın yasaları, serbesti; yani, ikinci fıkrayla hiçbir şekilde sınırlama yok.

Şimdi, Bakanlar Kuruluna verdiniz; özel şahıslardan -Sayın Mevlüt Çavuşoğlu- Antalya'da, Muğla'da, İzmir'de herkes yer arıyor. Bakanlar Kuruluna yetki verdiniz. Bu özel şahıslara, imar planına dahil olsa, 30 hektara kadar, yani, 300 dönüm, yani 300 000 metrekare yeri bir özel şahsa satıyorsanız; burada yoğunluk hesabı, hektar hesabı -biz biraz önce yaptık- 200 kişiden denk geliyorsa, 60 000 kişilik bir nüfus kuracak kadar bir yeri satmaya Bakanlar Kuruluna yetki veriyor musunuz? İnşaat mühendisleri, mimarlar böyle hesaplıyor, normal bir yerde, 300 dönümlük bir alana 50 000 kişilik bir ilçe kurulur, hadi biz düzeltelim, işte alanları falan bırakalım, en azından 20 000 kişilik kurulur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Siz, bir özel şahsa, bir ev için 300 metrekarelik yer satılır topraksa, 500 metrekarelik satılır, işyeri de bu kadar satılır. Siz, niye zorluyorsunuz 300 000 metrekareyi? 300 000 metrekareden ne istiyorsunuz allahaşkına?! Ne istiyorsunuz?!. Diyorsunuz ki, bakın, diğer fıkralarda, dördüncü, beşinci fıkrada,  vakıflara falan yer satmayacaksınız. Bakınız, Vakıflar Kanunu Tasarısı burada. Adalet Komisyonuna da getirmiyorsunuz bu tasarıyı. Burada, şimdiye kadar vakıflarda, vakıfların yönetim kurulunun çoğunluğunun Türk vatandaşı olma şartı aranıyor, öyle mi? Tasarıyı okuyayım size: "Vakıfların yönetim organlarında görev alanların çoğunluğunun Türkiye'de yerleşik bulunması gerekir" diyorsunuz, yani Türk olması gerekmez. Allahaşkına, siz Türklerden ne istiyorsunuz?! Türkün toprağından ne istiyorsunuz?! Bu vatandan ne istiyorsunuz? Allahınızı severseniz, yabancılardan her türlü, vakıflar kanalıyla her türlü para almasına izin veriyorsunuz; her türlü bağış almasına izin veriyorsunuz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Küçükaşık, son cümlenizi rica ediyorum.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Tamamlayacağım.

…ondan sonra diyorsunuz ki, biz herhangi bir şekilde kooperatife, herhangi bir şekilde yatırım fonuna, kimseye bu yerleri tahsis etmeyeceksiniz; bal gibi onu tahsis edeceksiniz; amacınız da bu zaten.

Bakın, sadece Telekomda 2 500 tane gayrimenkul var. İrtifak haklarını saymıyorum ben. Sırf Telekomun 2 500 tane gayrimenkulü var. Bu yasalar bunun için değişiyor, bu maddeler. Bunlar için değişiyor.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - "Türklerden ne istiyorsunuz" lafı olmadı.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bakınız, yanlış anlamaya sebebiyet verdiysem Halil Abi, özür dilerim; ama, lütfen, dünyada hiçbir şekilde 1 maddeli bir yasa yok. Eğer, yapmak istiyorsanız, gelin, yabancılara toprak satışını düzenleyecek özel bir yasa çıkaralım. O maddenin adı da bir madde olmasın, bir yasa olsun. Türkiye'nin hangi ilinde, hangi bölgesinde, hangi ilçesinde, sahil kesimlerine kadar; ovasında ne kadar, Doğu Anadolu'da ne kadar, Karadeniz'de ne kadar, hangi il sınırında ne kadar, kentte ne kadar, bunları belirleyelim ve lütfen ve lütfen, köy ve tarım arazilerini, ne hayvancılık için ne tarım arazileri için, yabancılara satmayalım.

Hepinize saygılar sunarım.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Küçükaşık.

Şahsı adına, Muğla Milletvekili Sayın Seyfi Terzibaşıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2644 sayılı Tapu Kanununda değişiklik yapılması hakkındaki kanunun 1 inci maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Burada muhalefet mensubu milletvekili arkadaşlarımız yanlış rakamlar veriyorlar ve ne yazık ki, bu tutumları devamlı -ben üç yıldır bu Parlamentodayım, dikkatimi çekiyor- bizim Grubu cahillikle, tarihi bilmemekle, cumhuriyeti kendilerinin kurduğunu, sadece kendilerinin kurduğunu iddia ederek kendilerini savunuyorlar.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Doğru söylüyoruz.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Biz de doğru söylüyoruz.

Bakın, değerli arkadaşlarım, hepimizin ailesinde bir şehit veya bir gazi var. Hepimizin evinde bir istiklal madalyası asılı. Cumhuriyeti bu ülkenin insanları hep birlikte kurdular. Bu Grup da cahil filan değil, en az sizin kadar bilgili onlar da, en az sizin kadar bilgili. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ORHAN SÜR (Balıkesir) - O zaman daha kötü!

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Lütfen, bu aşağılayıcı tutumunuzu lütfen değiştirin.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - O zaman daha kötü!

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakınız, bir arkadaşımız…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Toprak satmıyoruz biz.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - O konuya da geleceğim, toprak satma konusuna da geleceğim.

Bakın, siz, bu ülkenin, bu milletin topraklarından ne istediniz değerli arkadaşlarım? 1942 yılında siz iktidarda değil miydiniz? 4 042 dönüm satmışsınız.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Büyükelçilikler içindi…

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Kime satmışız?

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlarım, 1973 yılında siz iktidarda değil miydiniz? 7 697 dönüm satmışsınız.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) -  Siz, bizi geçtiniz!..

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - 1974 yılında siz iktidarda değil miydiniz? 2 187 dönüm satmışsınız.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Yanlış konuşuyorsun!

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlarım, bu ülke hepimizin, bu ülke hepimizin. Lütfen, birbirimizi itham ederken…

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Tarım toprağı satmadık; onu söyleyin.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Lütfen, değerli hemşerim, lütfen… Bakın, ben, sizi dinledim. Hiç tepki göstermedim. Oradan sakin sakin dinliyordum. Ben, hiç kimseye…

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - O zaman, anlayamamışsın!..

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Ben anlıyorum, sizden iyi anlıyorum.

Ben, hiç kimseye laf atmıyorum; lütfen siz de bana saygı gösterin. Ben, size üç yıldır saygı gösteriyorum. Bu kürsüye de sık çıkmıyorum; ama, en az sizin kadar çıkıp burada konuşmasını bilen bir arkadaşınızım. Lütfen…

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Türklerin toprağını mı satmış; bir de onu söyle.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Hiç kimse birbirini burada… Hepimiz birbirimizden daha milliyetçiyiz. Hepimiz birbirimizden bu Türk Bayrağına daha sadığız ve daha çok savunuyoruz. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ben, sizleri kendimden daha fazla savunuyorum; ama, lütfen buraya çıkıp da "siz bu ülkenin topraklarından, şu milletin topraklarından ne istiyorsunuz" hitabına girmeyin.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bir arkadaşımız çıktı dedi ki: "270 000 dönüm arazi satıldı." Ne zamandan ne zamana?.. 19.7.2003'ten bugüne. Bakın, satılan arazi ne kadar; 10 894, 853. Bu kadar satılan araziler. 270 000 dönüm nerede? 270 000 dönüm diye bir rakam yok.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Terzibaşıoğlu.

Şahsı adına söz isteyen Çorum Milletvekili Sayın Muzaffer Külcü; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUZAFFER KÜLCÜ (Çorum) - Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Tapu Kanununda değişiklik yapan tasarı üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tekrar olmaması açısından, birçok konuya belki değinmeden geçeceğim; ama, bu konuyla ilgili, biz, alt komisyon çalışmalarını yürütüyorken, CHP milletvekili arkadaşlarımızın itirazları üzerine, uzunca bir süre bu konuda çalıştık; ama, gördük ki, bu konu üzerinde çok fazla anlaşma şansımız yok; çünkü, hadiseye, biz farklı bakıyoruz, o değerli arkadaşlarımız farklı bakıyorlar; elbette, kendi fikirleridir, saygı duyuyoruz. Ama, biz, hem tasarının komisyona gelişi aşamasında hem de o aşamada yaptığımız çalışmalarda, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesi olarak ortaya koyduğu ne varsa, bunların hemen hepsini, bir kez daha iptale konu olmaması için, bütün detayıyla tartıştık, konuştuk ve huzurunuza gelen tasarı, bu dikkatle yapılmış, bu dikkatle çalışılmış bir tasarıdır.

Bakınız, Anayasa Mahkemesi neyin üzerinde duruyor; Anayasa Mahkemesi "dünya milletler topluluğunun, dünya milletler ailesinin şerefli bir üyesi olarak" Anayasamızda yer alan bu ibareye çok atıfta bulunmuş ve karşılıklılık ilkesine de, yani, eski ifadeyle, mütekabiliyet ilkesine de defalarca vurgu yapılmış. Biz, bu konuda, gerçek kişilerle ilgili çok net bir düzenleme yaptık. 1 inci maddenin birinci fıkrasına baktığımızda, bu konuda, hiçbir tartışmaya, şüpheye mahal bırakmayacak şekilde, netliği ortaya koyabiliyoruz; bu birincisi.

İkincisi; tüzelkişilerle ilgili söylenen şeyleri de, eğer, biz, Petrol Kanunu, Turizm Kanunu, Endüstri Kanunu ve yabancı sermayenin teşvikine ilişkin çıkardığımız son yasayı burada detayıyla inceleyebilecek fırsatımız, zamanımız olsa, onlar da, yabancı tüzelkişiliklerin, yani, kendi ülkelerinin hukukuna göre kurulmuş olan ticaret şirketlerinin Türkiye'de nasıl sınırlı aynî hak sahibi olabilecekleri ya da taşınmaz mülkiyetinin nasıl sahibi olabileceklerine ilişkin düzenlemelerin, orada, hiçbir şüpheye mahal vermeyecek şekilde yapıldığını gene göreceğiz; ama, onları, biz, burada detayıyla tartışmadığımız için, sanki, bu konuya vâkıf olmayan milletvekili arkadaşlarımız veya bizi izleyen aziz milletimiz, bu konuda bir endişe içerisine düşebilir. Ben, gecenin bu saatinde sizin uzunca vaktinizi almak istemiyorum; ama, şunu vurgulamak istiyorum ki; Anayasa Mahkemesi iptal gerekçesi olarak neyi ortaya koymuşsa, bunların hepsi dikkate alınarak, bu tasarının çalışmaları yapılmıştır.

Az önce dile getirmek istediğim hususu Muğla Milletvekilimiz ifade etti, ben onlara tekrar girmek istemiyorum; ama, bakınız, 71 yılın ortalaması 3 830 dönüm; yani, her yıl 3 830 dönüm satış yapılmış; AK Partinin iktidarı dönemindeki ortalama ise, 3 792 dönümdür. Yani, korkacak bir şey yok. Biz bu yasayı çıkardık diye, dünya milletleri, dünya devletleri koşa koşa gelip, Türkiye'yi parselleyecek değil, biz de, onlara, sahillerimizi satalım, dağlarımızı, tepelerimizi satalım diye bir iştahın içerisinde değiliz. Bu konuda bir hassasiyet varsa, bu hassasiyeti en fazla gösterecek olan gruplardan biri, AK Partidir, en başında gelen AK Partidir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Bu yasayı niye çıkarıyorsunuz o zaman?

MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Az önce Sayın Birgen Keleş Hocam "şehitlere saygıyı nasıl anlayacaksınız, nasıl ortaya koyacaksınız" dedi. Ona, Âkif'in dizesiyle cevap vermek istiyorum:

"Kim bu cennet vatan uğruna olmaz ki feda…"

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Satarak, satarak…

MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - "Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda."

İşte, Tayyip Erdoğan'ı Başbakan yapan, AK Partiyi iktidar yapan ruh bu ruhtur, onun için buradayız; hiç şüpheniz olmasın Hocam. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Külcü.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili sorular var.

Sayın Ünlütepe, buyurun.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum:

Bilindiği gibi, devletler arası ilişkilerde en önemli unsur, karşılıklılık ilkesidir.

Elimdeki bir belgeye göre, ülkemizde, Yunanistan vatandaşları 12 346 taşınmaz almıştır; aldıkları miktar 4 198 739 metrekaredir.

Bize vize uygulayarak Türk vatandaşlarını kabul eden Yunanistan'da, bu süre içinde kaç Türk vatandaşı toprak edinmiş, kaç kişi toprak edinmiş ve ne kadar miktarda toprak edinmiştir; bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.

Sayın Saygun, buyurun.

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Bakanımdan şunu öğrenmek istiyorum:

Sayın Bakanım, az evvel Adalet ve Kalkınma Partisinin konuşmacıları bizim vermiş olduğumuz rakamların doğru olmadığını ifade ederek, çok farklı rakamlar verdiler.

Şu anda benim elimde Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün internet sitesinden aldığım bir belge var. Bu belge de "tkgm.gov.tr"; Tapu Kadastro yetkilileri yanınızda, sanıyorum site budur. Bu siteden aldığım bilgilere göre, 20 Nisan 2004 tarihi ile 15 Nisan 2005 tarihi arasında 4 162 adet taşınmaz Suriyelilerce, 5 606 adet taşınmaz Yunan vatandaşlarınca, 316 adet taşınmaz Lübnanlılarca, 353 adet taşınmaz Amerika Birleşik Devletleri vatandaşlarınca, 1 141 adet taşınmaz İngiliz vatandaşlarınca, 66 adet taşınmaz da İsrail vatandaşlarınca alınmış olup, toplam 274 000 dönüm tutmaktadır. Şimdi, Türkiye'de, 241 000 dönümü Suriyelilerce alınmış, toplam 274 000 dönüm. Bunu Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün resmî sitesinden aldım. Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinden bu rakamlarla ilgili konuşan arkadaşlarım ise, hiçbir şekilde uyum taşıyamayacak ölçüde, inanılmaz farklılıkta rakamlar getirdiler ve dönüp, bize de, "efendim, siz aldatmaya yönelik rakamlar söylüyorsunuz" şeklinde de bir suçlamada bulundular.

Ben şunu öğrenmek istiyorum: Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün bu sitesinde düzenlenmiş olan bu rakamlar doğru değil midir veyahut bu rakamlar doğru ise, o zaman, Adalet ve Kalkınma Partisindeki yetkili arkadaşlarım, ellerindeki rakamları, sizden, hangi donelerden ve hangi kaynaklardan elde etmişlerdir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Saygun.

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Soruma geçmeden önce bir cümle ifade etmek istiyorum. Yabancı elçiliklerin gayrimenkul tapu kayıtları o devletin tüzelkişiliği üzerinedir. "O başka diye bir şey yok. Bilmiyorsan konuşma" cümlesini sözün sahibine iade ediyorum.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Karşılıklılık ilkesi olarak…

AHMET IŞIK (Konya) - Sorum şu Sayın Başkan: Sayın Bakanım, mütekabiliyet ve fiilî durum esası çerçevesinde, yurt dışından gayrimenkul edinmiş olan vatandaşlarımızın sayısı ve gayrimenkul miktarları belli midir, nedir; özellikle işyeri açısından? Bir Türk vatandaşı bizim düzenlememizden daha dar bir düzenlemeye yurt dışında muhatap mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Anbarcıoğlu, buyurun.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Biraz önce, muhalefetten bir arkadaşımız "ne istiyorsunuz Türklerin topraklarından" dedi. Sayın Bakanımız, siz, Türkiye'deki topraklardan 2003 yılında 2 200, 2004 yılında da 5 358 dönüm satmışsınız. Kendi iktidarları döneminde onlar hangilerinin topraklarını satmışlar, hangi ülkelere ait; onu sormak istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın Ünlütepe'nin sorusunu cevaplamak istiyorum. Verdiği rakamlar doğrudur; Türk asıllı Yunan uyruklu vatandaşlarımıza 11 326 taşınmaz satmışız, Yunan uyruklu vatandaşlara 1 020 taşınmaz satmışız.

"Yunanistan'da, kaç Türk vatandaşı, kaç metrekare ve kaç gayrimenkul almıştır" sorusuna şunu cevap vereyim: Tapu Kadastro Genel Müdürlüğümüz -bu, Ahmet Beyin de sorusuna bir cevap olacak- Avrupa'da çok ülkeyle yazışma yaptı, orada yaşayan Türk vatandaşlarının ve yaşamayan Türk vatandaşlarının gayrimenkullerini sordu, cevap aynen şöyleydi: "Bizde istatistikî bilgi yok, bize şu kadar para gönderin, size bilgi verelim." Bu bilgileri alamadık; bunu söyleyeyim; yani, onlar bizim gibi istatistik tutmuyorlar.

Ahmet Beyin de sorusuna cevap veremiyoruz; ama, şunu biliyoruz ki, Avrupa'da 4 000 000 Türk yaşıyor, bunların -ne kadar- yüzlerce, binlerce gayrimenkulleri var; ama, bu cevabı, kendi büyükelçiliğimizden ve diğer ilgili kurumlardan, Kadastro Genel Müdürlüğümüzün muhatap olduğu kurumlardan alamıyoruz.

Sayın Saygun şunu söyledi... Gerçekten, onun vermiş olduğu oradaki rakamlara biz burada baktık.

Sayın Saygun, doğru değildi. Bugün internetten almış olduğumuz rakamları size sunayım: 15.4.2005 tarihi itibariyle, yabancı uyruklu gerçek kişilere ait istatistiksel raporda, 272 511 dönüm arazi satmışız. Bunun -biraz evvel Sayın Çavuşoğlu da söyledi- 230 000'i 1939'dan evvel Suriyelilere satılmış ve bu... Siz nereden aldınız bilemiyoruz; ama, doğrusu burada, bizde.

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Siteden aldım efendim, siteden aldım.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Doğrusu burada. Gerçekten, sizdeki doğru değil; yani, onu düzeltelim. Size verelim bunu.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - O zaman, sitede niye var bunlar?

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Siz cevap verin de efendim, biz daha sonra bunları istişarede bulunalım.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Tabiî, bulunalım.

BAŞKAN - Sayın Bakan, isterseniz, o işi sonra halledersiniz resmî belgelere göre.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Ayrıca, Sayın Saygun "2003 ile 2005 arasında 274 000 dönüm satıldı" dedi. Doğru değil; 10 894 dönüm satıldı. Sayın Çavuşoğlu düzeltti; doğrusu bu.

Sayın Anbarcıoğlu "Cumhuriyet Halk Partisi iktidar olduğu dönemde ne kadar satıldı…" Onu biraz evvel Sayın Terzibaşıoğlu anlattı; ama, kime satıldığı konusunda şu anda istatistikî bilgiler yok; daha sonra…

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Onlar kimin topraklarından satmışlar?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Tabiî ki, yurt dışındaki vatandaşlarımız...

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gerekirse yazılı cevap verirsiniz.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar ve soru-cevap kısmı tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili 3 önerge var; bunları geliş sırasına göre okutacağım ve aykırılıklarına göre de işleme alacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1051 sıra sayılı kanun tasarısı/teklifinin 1 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "ikibuçuk hektarı" ibaresinin "beş dekar", "otuz hektara" ibaresinin "bir hektara" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Orhan Sür

Yılmaz Kaya

Mehmet Küçükaşık

 

Balıkesir

İzmir

Bursa

 

Erdal Karademir

Ufuk Özkan

Salih Gün

 

İzmir

Manisa

Kocaeli

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1051 sıra sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle yeniden düzenlenen 35 inci maddesinin son fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla. 28.12.2005

 

Ömer Abuşoğlu

Emin Şirin

Selami Yiğit

 

Gaziantep

İstanbul

Kars

"Yabancı ülkelerle kara sınırı bulunan illerde yabancılara toprak satışı yapılmaz."

BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1051 sıra sayılı "Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının" 1 inci maddesi ile yeniden düzenlenen 35 inci maddesinin son fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz. 28.12.2005

Saygılarımızla.

                 

 

Ömer Abuşoğlu

Emin Şirin

Selami Yiğit

 

Gaziantep

İstanbul

Kars

"Ziraî kullanım ve hayvancılık amacıyla yabancılara toprak satılmaz. Bu amaçlarla gerçek ve tüzel kişilere ancak karşılıklı olmak ve kanunî sınırlamalara uyulmak kaydıyla 49 seneye kadar arazi kiralanabilir."

BAŞKAN - Bu son önergeyi işleme alıyorum.

Sayın Komisyon, önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutayım mı?

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Evet.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yabancılara, sanayi yatırımları, konut alımları için imkân tanınırken kamuoyundaki hassasiyet daha ziyade tarım alanları içindir. Özellikle, GAP Bölgesi ve Hatay'da bu konu çok büyük hassasiyet yaratmaktadır. Bu fıkra bu mahsuru ortadan kaldırmak üzere teklif edilmektedir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz ve hükümetin ve komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1051 sıra sayılı "Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının" 1 inci maddesi ile yeniden düzenlenen 35 inci maddesinin son fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz. 28.12.2005

Saygılarımızla.

               Ömer Abuşoğlu (Gaziantep) ve arkadaşları

"Yabancı ülkelerle kara sınırı bulunan illerde yabancılara toprak satışı yapılmaz."

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Sayın Başkan, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum Sayın Abuşoğlu.

Gerekçe:

Yabancılara yapılacak gayrimenkul ve arazi satışlarında kamuoyundaki hassasiyet daha ziyade sınır illerimizde; örneğin, Hatay'da Suriyelilerin, Irak'la sınır olan vilayetlerimizde Kuzey Iraklıların, Ermenistan'la sınır olan vilayetlerimizde Ermenilerin ve ABD ve Avrupa vatandaşı olan Ermeni Diasporasının arazi ve mülk edinebilecekleri endişesi bulunmaktadır. Bu sebeple; kara sınırı bulunan illerimizde yabancılara arazi ve gayrimenkul satışı büyük sakıncalar doğuracaktır.

BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum:

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1051 sıra sayılı kanun tasarısı/teklifinin 1 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "ikibuçuk hektarı" ibaresinin "beş dekar", "otuz hektara" ibaresinin "bir hektara" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Orhan Sür (Balıkesir) ve arkadaşları

BAŞKAN- Sayın Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN- Sayın Hükümet katılıyor mu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Gerekçeyi açıklamak üzere buyurun Sayın Sür.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısı üzerinde uzunca bir süredir tartışıyoruz. Çok çeşitli iddialar var. Muhalefet olarak biz başka şeyler söylüyoruz, iktidar partileri başka şeyler söylüyor. Sanırım aynı paralelde de düşünemiyoruz. Şimdi öncelikle şunu gözardı ediyoruz. Karşılıklılık ilkesi olsa bile, hiçbir Avrupa ülkesinde, dünyanın hiçbir ülkesinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının gözü yok; ama, şunu gayet iyi biliyoruz ki, tarihin ilk çağlarından bu yana Anadolu toprakları üzerinde birilerinin gözü var. Şimdi, sadece karşılıklılık ilkesini göz önüne alarak, burada…

MUHARREM KARSLI (İstanbul)- Hastasınız!

ORHAN SÜR (Devamla)- Hasta falan değiliz. Bu ülkede hâlâ bölücü örgütler var ve o bölücü örgütlerin de nerelerden beslendiğini çok iyi biliyoruz. Bunu hastalık kabul ediyorsanız siz hastasınız! O yüzden zaten terörün yeniden azmasına neden ve çare bulamıyorsunuz. O zaman siz hastasınız!

Bakın değerli arkadaşlarım, bir önerge verdik. Diyoruz ki: Madem bu satışı yapacaksınız, bunun sınırlamasını da gerçek anlamda, reel bir şekilde yapalım.

Buradaki konuşmalarda şöyle bir hava yaratılmaya çalışılıyor. Sanki Cumhuriyet Halk Partisi, örneğin, konut satışlarına karşı, sanki yazlık satışlarına karşı. Hayır, böyle bir karşılığımız yok. Zaten bugüne kadar yapılıyordu bu. Sizin amacınız ne?!

Şimdi, birden bire, 2,5 hektar, yani, 25 dönüm, 25 000 metrekare yer alma hakkı tanıyorsunuz işyeri ve konut olarak. Yetmiyor, Bakanlar Kuruluna yetki veriyorsunuz, bunu 30 hektara çıkaralım diyorsunuz, yani, 300 000 metrekareye.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, bugünkü önerdiğiniz şekilde kalsa bile, Bakanlar Kurulu bunu yukarıya çekmese bile, 25 000 metrekare arazi üzerine, örneğin İstanbul'da, 300-400 tane konut sığıyor.

Siz diyorsunuz ki, biz bir gerçek kişiye, hiçbir şey sormadan İstanbul'un göbeğinde 400 tane daireyi satarız.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Doğru değil!

ORHAN SÜR (Devamla) - Nasıl doğru değil; 25 000 metrekareye kadar izniniz var. 400 tane dairenin tapusal değeri 25 000 metrekare yapar.

MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Ne olur satılırsa…

ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, ne olur satılırsa, değil mi… Evet, ne olur satılırsa… (AK Parti sıralarından gürültüler)

Şimdi, dinle o zaman, Çanakkale'de hiç savaşmaya gerek yoktu.

MUHARREM KARSLI (İstanbul) - Vatan elden gidiyor…

ORHAN SÜR (Devamla) - O zaman, Çanakkale'de savaşmaya hiç gerek yoktu! Ne olurdu İngilizler gelseydi! Şimdi, bu şekilde zaten getiriyorsunuz.

Şimdi, burada kalkıyor arkadaşlarımız diyor ki, efendim, merak etmeyin, yabancı vakıflar Türkiye'de emlak alamayacaklar; bunları dışarıda bıraktık. Yahu, siz kimi kandırıyorsunuz değerli arkadaşlarım, herkesi saf mı zannediyorsunuz?!

Yabancı ülkelerde kurulan ticarî şirketlerin sahiplerinin kim olduğunu araştırıyor musunuz? Vatikan Devletinin kurduğu bir ticarî şirketin Türkiye'de toprak alamayacağının burada bir şeysi var mı? (AK Parti sıralarından "Var" sesleri)

Nerede var, nerede var?!

Şimdi, diyorsunuz ki, yabancı devletler alamaz. Peki, yabancı devletlerin KİT'leri ne olacak? Yani, Japonya'nın JTI'sı, sigara fabrikası, Japon KİT'i, Türkiye'den, gelecek toprak alacak, Japon Devleti almamış olacak... Siz, kimi kandırmak istiyorsunuz?!

MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Alsın…

ORHAN SÜR (Devamla) - Ne demek alsın; Japonya alsın, Fransa alsın, devlet olarak alsın. Yani, siz bunu diyorsanız, zaten, burada Mehmet Âkif'ten şiirler falan okumaya hiç gerek yok; o zaman bunları okumaya hiç gerek yok değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) Bırakınız alsınlar, bırakınız versinler. Bir zamanlar, İspanya'da iç savaşta buna benzer şeyler söyleniyordu; İspanya'da buna benzer şeyler söyleniyordu. Bugünün Türkiye'sini İspanya'ya benzetmeye çalışıyorsunuz?!. Yazıklar olsun, yazıklar olsun o zaman! "Bırakın alsınlar" diyorsanız, burada biz, boşuna tartışıyoruz. Japonu gelsin, Amerikalısı gelsin, Almanı kalsın! Böyle şey olmaz! İşte bakın, bakın…

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Gerçekleri konuşalım!

 ORHAN SÜR (Devamla) - Ben de gerçekleri söylüyorum. Söylediklerimde yanlış bir şey varsa, o, her şeyi çok bildiklerini söyleyenler, gelsinler bunun neresi yanlış anlatsınlar! Bugün, deniz kenarında bile en düşük yoğunlukla kabul etseniz, yüzde 15-30, yani, iki katlı daireler yapmaya karar verseniz bile, yüzlerce daire satabiliriz bir tek kişiye diyorsunuz. Dünyanın hangi ülkesinde bir Türk vatandaşı yüzlerce daire alabiliyor!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Almanya'da 200 000 tapu var Orhan Bey!

ORHAN SÜR (Devamla) - 200 000 kişi aldı ama!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya)  - Hayır, Amerika'da alıyor,  1 kişi alıyor, her yerde alıyor!

ORHAN SÜR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, tabiî, tabiî…

BAŞKAN - Sayın Sür, son cümlenizi rica edeyim.

ORHAN SÜR (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Tabiî, söyleyecek çok şeyiniz var; Amerika'da nasıl aldıklarını da anlatacağım. Normal bir Türk vatandaşı, Amerika'da öyle 200 daire falan almıyor, Türkiye'de devleti dolandıran soyguncular gidip Amerika'da 200 tane daire alabiliyor, normal bir vatandaş alamıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Normal vatandaştan bahsediyoruz değerli arkadaşlarım.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sür.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, biraz önce gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge, kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- 2644 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 2.- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte mevcut olan askerî yasak bölgeler, askerî ve özel güvenlik bölgeleri ile stratejik bölgelere ilişkin kararlara ait harita ve koordinat değerlerinin tamamı, Millî Savunma Bakanlığı tarafından en geç üç ay içerisinde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlığa gönderilir.

Yukarıda belirtilen bölgelere ilişkin kararlara ait harita ve koordinat değerlerinin, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne gönderilmesi ve sayısal ortama aktarılarak taşra birimlerine intikal ettirilmesine kadar geçecek sürede yetkili askerî makamlardan sorulmak suretiyle, belirtilen işlemler tamamlandıktan sonra gönderilen belge ve bilgilere göre tapu işlemleri yürütülür."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Erdal Karademir; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, 2003 tarihli 4916 sayılı Yasanın 19 uncu maddesiyle değiştirilen, 19 uncu maddenin bazı fıkralarını, Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle yaptığımız başvuru, Anayasa Mahkemesince, yürürlüğü, üç sonra bırakılmak kaydıyla iptal edilmiştir. 4916 sayılı Yasanın söz konusu bu hükmü yaklaşık ikibuçuk yıldır yürürlüktedir. Bu süre içerisinde özellikle yabancı şirketlere yönelik satışlar hakkında Tapu Kadastro Genel Müdürlüğümüzde yeteri kadar da bilgi mevcut değildir.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde yabancılara taşınmaz satışının kapsamını genişletme konularında 1984, 1986 ve 2003 yıllarında 3 kez düzenleme yapılmıştır; ancak, bu düzenlemeler, kısa erimli ticarî çıkarlar uğruna ulusal güvenliğin tehlikeye atılamayacağı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesine göre, ülkede yabancıların arazi ve emlak edinmesi salt bir mülkiyet sorunu gibi değerlendirilemez. Toprak, devletin vazgeçilmesi olanaksız temel unsuru, egemenlik ve bağımsızlığın simgesidir. Toprakla alakalı konuda insan haklarına saygılı, ölçülü, âdil bir sınırlama devlet için bir nefsi müdafaa tedbiri niteliğindedir. Böyle bir tedbirden vazgeçebilmek çoğu kez olası değildir.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi, doğabilecek sorunları o kadar açık ve anlaşılabilir bir şekilde ifade etmiş ki, AKP İktidarının, bunları, görememekte, anlayamamakta ısrar etmesinin gerekçelerini anlamak mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, AKP İktidarı, ne yazık ki, Anayasa Mahkemesi kararları doğrultusunda düzenlemeler yapmak yerine, yabancılara taşınmaz satışı konusunda bütçe açıklarını kapatmak gibi dar anlamlı bir finansman sorununun çözümüne indirgemektedir. Oysa, bu konu, Türkiye'nin uzun erimli, stratejik çıkarları gözardı edilemeyecek düzenlemelerdir. Bu nedenle, konunun, kapsamlı bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, yabancıların, klasik insan hak ve özgürlüklerinden vatandaşlar gibi yararlandırılması, günümüzde, genellikle bütün hukuk sistemlerinde kabul edilmiş bir genel ilke olarak nitelendiyse de, yerine göre, kamunun çok yönlü çıkarları açısından, vatandaşlar bakımından sınırlanabilen söz konusu haklardan, yabancılar yönünden de sınırlandırılması, demokratik esaslara aykırı görülmemektedir.

Türk hukukunun temel ilkelerinin en önde geleni, karşılıklılık ilkesidir. Karşılıklılık, öğretide, en az iki devlet arasında uygulanan ve her birinin ülkesinde, diğerinin vatandaşlarını, ayrı kapsamdaki hakları karşılıklı tanımalarını belirten bir ilke olarak açıklanmaktadır. Bu ilkeye göre, bir yabancının Türkiye'de bir haktan yararlanabilmesi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının da, o yabancının ülkesinde, aynı tür ve nitelikte olan haklardan yararlandırılmasına bağlıdır. Karşılıklı muamele esası, anlaşmayla ya da yasayla mümkündür.

Anayasanın başlangıç kısmının ikinci paragrafında yer alan "dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak" deyimiyle, yabancılar hukukunda karşılıklılık ilkesinin uygulanması gerekli kılınmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, tasarının 1 inci maddesinin ikinci fıkrasında, "yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzelkişiliğe sahip ticaret şirketleri, ancak, özel kanun hükümleri çerçevesinde taşınmaz mülkiyeti ve taşınmazlar üzerinde sınırlı ayni hak edinebilirler."

Görüleceği gibi, birinci fıkrada yabancı uyruklu gerçek kişilere getirilen kısıtlamalar şirketlere getirilmemektedir. Yeni düzenlemede, yabancı gerçek kişilerin yanı sıra, yabancı ülkelerde, bu ülkelerin kanunlarına göre kurulan tüzelkişiliğe sahip ticaret şirketlerinin de Türkiye Cumhuriyetinin sınırları içerisinde 30 hektara kadar taşınmaz edinmelerinin önü açılmıştır.

Yine, bu tasarıyla, köy sınırları içerisinde, 1924 yılından beri devam eden yabancılara taşınmaz satışı yasağı, herhangi bir önkoşul getirilmeksizin tamamen ortadan kaldırılmıştır.

Tasarıda, askerî yasak bölgeler, askerî ve özel güvenlik bölgeleri ile stratejik bölgelere ilişkin 2565 sayılı Yasanın getirmiş olduğu sınırlamaların ve mevcut yasanın yok farz edilerek yetkinin Bakanlar Kuruluna verilmesi, hukuk devletiyle bağdaşmamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla tarım alanlarımız, sulak alanlar, enerji ve maden alanlarımız, kültür ve tabiat alanları, SİT alanları gibi stratejik ve ülke güvenliğini ilgilendiren alanlar yabancıların edimine açılmıştır. Bu belgelerde, yetkinin, Bakanlar Kuruluna verilmesi de bunun göstergesidir.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde yabancılar, bugüne kadar, bu tasarının dışında da birçok özel yasalarla taşınmaz edinmişlerdir. Bu tasarıları sıralamak mümkündür.

6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasası ve bu yasanın yerine çıkartılan 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Yasası, 6326 sayılı Petrol Yasası, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasası, 3182 sayılı Bankalar Yasası, 4737 sayılı Endüstri Bölgeleri Yasası, 3218 sayılı Serbest Bölgeler Yasası, 2760 sayılı Vakıflar Yasası, 3213 sayılı Maden Yasası ve 4046 sayılı Özelleştirme Yasasıyla yabancıların ülkemizde taşınmaz mal edinimi olanaklı hale gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, oysa, diğer ülkelerde, yabancılara taşınmaz satışı konusu, tarımsal arazilerle sınırlı olarak ele alınmakta ve kısıtlamalar, stratejik alım kapsamında değerlendirilmektedir. İspanya'da, kural olarak, ülkenin tarım alanlarında yalnızca Avrupa Birliği üyesi ülkelerin vatandaşlarına taşınmaz edinme hakkı verilmiştir. İsveç ve İsviçre'de, yabancıların tarım arazilerini edinmelerine olanak tanınmamaktadır. Yunanistan'da, yabancılar, sınıra yakın bölgelerde ve adalarda taşınmaz edinememektedirler. Fransa'da, yabancılara son alıcı saptanmadan taşınmaz satılamamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye dışında hiçbir ülke, sınırsız, denetimsiz, kuralsız ve başıboş bir şekilde yabancılara taşınmaz edinme hakkı vermemektedir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne göre yabancılara taşınmaz satışında yalnızca iki denetim söz konusudur. 30 hektardan fazla taşınmaz edinimlerinde Bakanlar Kurulunun izninin alınması ile yine önceden satın alınacak taşınmazların, 2565 sayılı Yasa kapsamında, askerî yasak bölge veya güvenlik bölgeleri içinde kalıp kalmadığının tespiti için tapu sicil müdürlükleri tarafından ilgili ordu komutanlıklarından görüş istenmesidir.

Diğer taraftan, bugün, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün, yabancı şirket ve yabancı ortaklı şirketlerin kayıtlarını tutmada yeterli denetim ve donanıma sahip olmadığı görülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, 4916 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten yaklaşık bir yıl sonra, 14.6.2004 tarihinde Sayın Başbakana yöneltmiş olduğum bir soruda "ülkemizden toprak satın alan yabancı şirketlerin ülkemizin menfaatlarına aykırı ve dolayısıyla ulusal güvenliğimiz aleyhine iş ve işlem yürüttükleri tespit edildiği takdirde, satın aldıkları ülke topraklarımızın geri alınmasının usul ve yöntemleri nelerdir" diye sormuştum. Bayındırlık Bakanlığının 2004 tarihli ve 1220 sayılı cevabî yazısında "Tapu Kanununun 35 inci maddesi kapsamında ülkemizde taşınmaz mal edinen yabancı ticaret şirketlerinin edindikleri taşınmazlar, kamu yararı gerektirdiği hallerde, karşılıkları, yani parası ödenerek kamulaştırılabilir" denilmiştir. Anlaşılan, AKP İktidarı, Anayasa Mahkemesinin 1986 tarihindeki "yabancıya satılmış toprakların, yasal yollardan, yerine göre, geri alınabilmesi olanağının varlığına güvenilemez. Yabancının her an kendi devletinin himayesinde olduğu dikkate alındığında, böyle bir yola başvurmanın, devletlerarası çetin sorunları davet etmesi kaçınılmazdır" kararını ve getirilen düzenlemeyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERDAL KARADEMİR (Devamla) - …uyuşmazlıkların çözümünde, görevli ve yetkili mahkemelerin yanı sıra, uluslararası tahkime taşınabileceğini gözardı etmektesiniz.

Değerli arkadaşlarım, yabancı gerçek kişilerin ülkemizde taşınmaz edinmelerinin eylemsel ve yasal karşılıklılık koşuluna bağlandığı sınırlı uygulamalara ek olarak, ticaret şirketlerine de, ülke topraklarımızdan, neredeyse sınırsız taşınmaz edinme hakkı verilmesi düşündürücüdür.

Bu tasarının temelinde, ulusal çıkarlarımızın ve kamu yararının bulunduğu söylenebilir mi?! Yoksa, böylesi bir yasal değişikliğin arkasında, uluslararası sermaye ve onun kuruluşlarının etkili çalışmaları mı bulunmaktadır?! Her ne olursa olsun, bu değişikliğin verdiği olanaklardan yararlanarak, ülkemizin stratejik kaynaklarını ele geçirmeye çalışan uluslararası tekellerin ve bunların arkasındaki gelişmiş ülkelerin, 1923 yılında başarıya ulaşan millî mücadeleyi etkisiz kılma anlayışı olabilir mi?!

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla, Güneydoğu Anadolu Projesinde, GAP içinde olmak üzere, verimli tarımsal topraklarımızın, kıyılarımızın, yeraltı ve yerüstü varlıklarımızın yabancıların eline geçmesiyle, ülkemizin bu alanlardaki faaliyetleri denetlemesi olanaksız hale gelecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karademir, son cümlenizi rica edeyim.

ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Egemenliğimizin yabancı tehdidi altına girmesi, uluslararası sermayenin ve bunu yönlendiren gelişmiş ülkelerin, yabancı tüzelkişiler eliyle, ülkemizin stratejik noktalarını kontrol altına almaları kolayca benimsenebilir mi?!

Değerli arkadaşlarım, sonuçta, ülkemizdeki bireylerin gelir düzeyi yabancıların düzeyine çıkarılmalıdır. Tersi durumda, gelir düzeyi yüksek yabancılar karşısında Türk vatandaşlarının rekabet etmesi olanaksızdır. Eşit olmayan koşullar devam ettiği sürece, Türk vatandaşları, giderek, kendi ülkesinde taşınmaz alamaz hale geleceklerdir. Türkiye'de tarımsal toprakların yabancılara satışına kesinlikle izin verilmemelidir. Köylerde, yabancılara tarım ve hayvancılık amaçlı taşınmaz edinme hakkı tanınmamalıdır.

BAŞKAN - Sayın Karademir, lütfen, konuşmanızı tamamlayın.

ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Hemen bitireceğim Sayın Başkanım.

Kıyılarda, kültür, tarih, tabiat varlıklarının bulunduğu alanlarda, su havzalarında yabancılara taşınmaz satışı yapılmamalıdır.

Yabancılara taşınmaz satışında Anayasa Mahkemesi kararlarındaki iptal gerekçeleri kural haline getirilmeli ve yeni düzenlemelerde dikkate alınmalıdır.

Kuşkusuz, yabancıların, öngörülen sınırlamalara uymaları ve karşılıklılık ilkesi gereği Türkiye'de taşınmaz edinme hakkına sahip olmaları normal karşılanmalıdır; ancak, bu hakkın ölçüsüz ve sınırsız kullanılmasına da  son verilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimi, bir Afrikalının sözlerini sizlere hatırlatarak bitirmek istiyorum. "Beyazlar Afrika'ya geldiklerinde bizim topraklarımız, onların İncil'leri vardı. Bize, gözlerimizi kapatarak dua etmeyi öğrettiler. Uyandığımızda gördük ki, onların toprakları, bizim İncil'lerimiz vardı."

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karademir.

Şahsı adına, Muğla Milletvekili Sayın Seyfi Terzibaşıoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce, milliyetçilik, bayrak üzerine birkaç söz ettim; ama, ne yazık ki, arkadaşlarımız, aynı konuda ısrar ediyorlar, Çanakkale'den bahsediyorlar.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Satalım diyorsunuz…

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Benim Çanakkale'de eniştem yatıyor.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Benim de dedem yatıyor…

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Benim Çanakkale'de eniştem yatıyor, sizin de dedeniz yatıyor. Aynı şeyi söylüyorum. Bakın, bugün Türkiye, erozyonla, Kıbrıs Adası kadar toprak kaybediyor. Vatanperverlik, toprak kanununu çıkararak, erozyona mâni olmaya çalışmaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Erozyona mâni olmaya çalışmaktır.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Hyundai fabrikasının Türkiye'de kurulmasını istiyor musunuz, Hyundai fabrikasının Balıkesir'de kurulmasını istiyor musunuz? Her gün gazetelerde boy boy haberler çıkıyor, Hyundai fabrikası Macaristan'a kaçmasın diye. Onlara arazi vermeyelim mi?!

Bakın, değerli arkadaşlarım, 1962 yılında, rahmetli, büyük devlet adamı Sayın İsmet İnönü Başbakan; 1962 yılında satılan toprak 25 067 dönüm. Bakın değerli arkadaşlarım, 1992 yılında Sayın Süleyman Demirel Başbakan ve İzmir Milletvekili Profesör Doktor Sayın Erdal İnönü Başbakan Yardımcısı, DYP ve SHP koalisyonu; satılan toprak miktarı 15 578… Bunları yarış etmek için söylemiyorum. Siz sattınız, biz sattık meselesi değil. Demek ki, gerektiği zaman satılabiliyor.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Özel şahıslara mı, özel şahıslara karşı değiliz; yapmayın… Yapmayın…

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlarım, şimdi "stratejik bölgeler satılıyor" denildi.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Yapmayın…

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Lütfen… Lütfen… Stratejik bölgeler satılmıyor…

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Bizim söylemediğimizi söylemiş gibi davranma.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Bakın, geçici 2 nci maddeyi ilave ediyoruz…

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Kim söyledi bunu size?!

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Bakın, okumamışsınız herhalde.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Ne zaman söyledik böyle bir şeyi?!

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Ben geçici 2 nci maddeyi okuyayım lütfen: "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte mevcut olan askerî yasak bölgeler, askerî ve özel güvenlik bölgeleri ile stratejik bölgelere ilişkin kararlara ait harita ve koordinat değerlerinin tamamı, Millî Savunma Bakanlığı tarafından en geç üç ay içerisinde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu bakanlığa gönderilir." Hani stratejik bölgeleri satıyorduk?!

Bakın, stratejik maden, petrol, tarım ve benzeri alanlar yabancılar tarafından edinildiği iddiaları doğru mu; yanlış, doğru değil. Maden Kanununun 4 üncü maddesine göre, madenler devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Üzerinde bulunan arazinin mülkiyetine tabi değildir. Dolayısıyla madenlerin mülkiyetinin yabancılar tarafından edinilmesi söz konusu değildir. Madenler için, ancak malikinin izni alınmak suretiyle işletme ruhsatı verilebilir. Hani satılıyordu?! Hani satılmıştı?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bakın, değerli arkadaşlarım, Turizmi Teşvik Kanunundan bahsettiler. Âdeta, rahmetli Özal'ın çıkardığı Turizmi Teşvik Kanunu, burada yerildi. Lütfen arkadaşlar… Eğer Turizmi Teşvik Kanunu çıkmasaydı, bugün 21 000 000 turist Türkiye'ye gelmeyecekti. Bizim, 1980 öncesi Türkiye'deki yatak sayımız, belediye otellerindeki yataklar dahil Türkiye'deki yatak sayısı, Rodos'taki otellerin yarısı kadardı. Bunları biliyor muyuz? 17 milyar dolar nasıl geldi; işte, o Turizmi Teşvik Kanunuyla.

Orman alanlarına otelleri yaptırmayız, hazine arazilerine kilit vururuz... Her yere dikenli tel çekmekle bir yere varamayız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Dünya entegrasyona gidiyor, 2005 yılındayız, 1934 yılında değiliz, 2005 yılındayız... Dünyayla entegre olmak mecburiyetindeyiz. Avrupa Birliğine katılalım diyoruz; ama, yabancılara işyeri satmayız, yabancılara mülk satmayız!..

ATİLA EMEK (Antalya) - El insaf!

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, Fethiye'de…

ATİLA EMEK (Antalya) - Önerge verdik, kabul edin.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Siz oradan bağırmaya devam edin. Boğaz Köprüsünü yaptırmayacaktınız; ama, iki tane yaptık, üçüncüyü de yapacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Fethiye'de bir villa 150 000 pounda satılıyor. Bir İngiliz Türkiye'ye geldiğinde 700 pound bırakıyor, 1 000 pound bıraktığını kabul edin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Her şey para mıdır?! Her şey para diye konuşuyorsunuz.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - İşinize gelince her şey para değil, işinize gelince burayı terk ediyorsunuz; ne işinize geliyor sizin?! Yaptırmayız, sattırmayız… Yaptırmayız, sattırmayız, işletmeyiz… Tel örgü mü çekeceğiz her yere?!

Değerli arkadaşlarım, bakın, yüzelli yıl bir İngilizin Türkiye'ye gelmesi lazım. Bu mümkün mü?

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Bunu engelleyen var mı?

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - 300 dönüm araziyi alacaklarmış; Muğla'da 300 dönüm kesintisiz arazi yok. Biz, arazi toplulaştırmasını yapmamışız.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Türkiye Muğla değil, büyük Türkiye!

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Ya ne?..

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Türkiye, büyük Türkiye…

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Konuştuk biraz önce; ben, villalardan bahsediyorum.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Villa satışına karşı çıkan yok.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - 25 dönüm arazinin içine villa mı yapacaksın? Evet, 25 dönüm arazinin içine portakal bahçesi yapar, villa yapar. Gelin, Dalaman'da yaşayanlar var.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum değerli arkadaşlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Terzibaşıoğlu.

Antalya Milletvekili Sayın Mevlüt Çavuşoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi bir kere daha saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan tasarının 2 nci maddesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Esasen, bu maddeyle, ülkemizin güvenlik bakımından hassas bölgeleri, stratejik öneme sahip bölgelerin belirlenip, bunun da Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu bakanlık, yani, Bayındırlık Bakanlığına Millî Savunma Bakanlığı tarafından bildirilmesiyle ilgili. Bu madde niçin düzenlenmiştir:

Birincisi, biraz önce konuşan arkadaşlarımız "hassas bölgeleri satıyorsunuz" diye ısrarla söylüyorlar. Türkiye'de, özellikle güvenlik bakımından hassas olan bölgelerin satışının yapılmamasıyla ilgili. 

İkincisi, bu tapu işlemleri yapılırken, bugüne kadar, maalesef, bürokratik işlemler vardı. Nasıl, yabancı sermayenin önünde çok büyük bürokratik engeller vardı, bunları biz kaldırdık, tapu işlemlerinde de aynı bürokratik işlemler vardı. örneğin Antalya'da, her seferinde Ege Ordu Komutanlığına soruluyor, oradaki işlem altı aydan fazla sürüyor. Dolayısıyla, bunların önceden belirlenerek, bu sürelerin kısalması için bu madde düzenlenmiştir.

Değerli arkadaşlar, benden önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisinden arkadaşlarımı dinlerken hayretler içinde kaldım. Bu arkadaşlarımız, ya bu yasayı okumamışlar ya da bu yasayı tersinden okumuşlar; yani, satılmaz denilen şeyleri satılır gibi söylemeye çalışıyorlar. Bu yasada belirtilen tarımla ilgili, sulamayla ilgili, SİT'le ilgili bu alanların belirlenip ve bu alanlarda yabancıların mal edinemeyeceği yönündeki maddelerin veya paragrafların, sanki bu alanlardan mal mülk satılır gibi yorumluyorlar.  

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Maddeyi bir daha okuyun siz.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu maddede şöyle söylüyor: Bu alanlar, ilgili kuruluş ve kurumlar tarafından Bakanlar Kuruluna bildirilir ve Bakanlar Kurulu bunun kararını verir. Buradaki amaç şudur: Elbette belirlenen, bugün olduğu gibi, imar planında bazen tarım alanı olan bölgeler veyahut sulama alanı bölgeleri olan yerler, ilerleyen zamanlarda bu kapsamın dışına çıktığı zaman değişiklik yapılabiliyor. Dolayısıyla, bu ilgili çalışmayı da ilgili kurum ve kuruluşlar yapıyor, başkası yapmıyor, bu ülkenin kurumları yapıyor.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Bakan konuşsun, sen ne konuşuyorsun?

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Lütfen, dinleyin…

Yine, arkadaşlarımız diyor ki, sanki, biz çıkmışız burada, ilk defa bu yasayı biz çıkarmışız... Bizim yaptığımızı söyediğimizi söyledi. Hayır, biz böyle bir şey söylemedik.

Bu yasa 34'ten beri var. Nasıl Türkiye'de bugüne kadar üç yıl içinde aksayan şeyleri düzelttiysek, yasaları değiştirdiysek, uygulamalarda aksayan şeyleri değiştirdiysek, Avrupa sürecinde beraber çalışmalar yaptıysak, yine, burada, günün gereği maddeyle ilgili aksayan ve işlemeyen paragrafları arkadaşlarımızla beraber değiştirdik; yaptığımız çalışma bu.

Yine, fesih konusunda arkadaşlarımız "bu feshi kimin yapacağı belli değil" diyor. Maddede açıkça söylüyor ki, burada fesih işlemi; yani, burada amacının dışında kullanılırsa veya burada belirlenen sınırlar dışında herhangi bir dolaylı yönden mal mülk edinilirse bunun feshinin Maliye Bakanlığı tarafından…

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Nerede yazıyor, bu yok.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Açın okuyun efendim, okuyun.

...Maliye Bakanlığı tarafından bunun feshinin yapılacağı açıkça söylenmektedir.

Yine, karşılıklılık esasına, biraz önce, yasayla ilgili örnekleri verdik. Uygulamadan da bir örnek vermek istiyorum. Yunanistan örneğini söylediniz. Evet, Yunanistan, Türk vatandaşlarına sınır bölgelerinde gayrimenkul satmıyor. Aynı şekilde karşılıklılık esası gereği biz de Yunanistan vatandaşlarına sınır bölgelerinde mal mülk satmıyoruz. Burada bakanlara da sorabilirsiniz bunu.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Türk vatandaşının ne kadar aldığını bilmiyor.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Ezbere konuşmuyoruz, yasayla ilgili konuşuyoruz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Kardeşim, Sayın Bakan söylüyor.

BAŞKAN - Sayın Ünlütepe, lütfen, müdahale etmeyelim.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Bakan "bilmiyoruz" dedi.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Yunanistan, Türk vatandaşlarına sınır bölgelerinde mal mülk satışı yapmıyor. Aynı şekilde, Türkiye Cumhuriyeti bu esasa göre, Yunan vatandaşlarının sınır bölgelerinde taşınmaz mal edinimini engelliyor. Bu, gayet açık, net, yasalarla birlikte; Sayın Bakanımıza da sorabilirsiniz, bilgi alabilirsiniz.

Arkadaşlarımızı hayretle izliyorum. Bugüne kadar yabancı sermayeyle ilgili, yabancı sermaye karşıtlığının bu kadar üst düzeye geldiğini görmedim ben. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Evet, yabancı sermayenin gelmesini istiyoruz. Bugüne kadar yabancı sermayenin önündeki engelleri kaldırdık. Bundan sonra varsa onları da kaldıracağız. Türkiye'de istihdamdan, işsizlikten şikâyet ediyorsunuz. İşsizlik hâlâ fazla, bizim dönemimizde biraz azaldı; ama, hâlâ fazla.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) -  Arttı. Doğru söyle!..

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Ama, işsizliğin azalması için bu sermayenin gelmesi lazım. Japon firmaları da gelecek, Kore firmaları da gelecek ve buradaki ürettikleri ürünleri ihraç edecekler. Bugüne kadar yaptıkları... Yüzde 80'ini, yüzde 90'ını ihraç edecekler ve bu konuda kararlıyız, Türkiye istikrarlı bir ülke, güvenilir bir ülke, yabancı sermaye geliyor, bundan sonra da gelecek.

Değerli arkadaşlar, ben, sizi anlıyorum; siz, bu yasaya biz düzenlediğimiz için karşı çıkıyorsunuz 2/B'de olduğu gibi. Bu yasaya da o nedenle karşı çıkıyorsunuz. Özellikle, Antalya Milletvekili arkadaşlarım…

YILMAZ KAYA (İzmir) -  Ya, biraz önceki yasa görüştük, hep beraber kabul ettik; ne diyorsun ya!..

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çavuşoğlu, lütfen, konuşmanızı tamamlayın.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Tamamlayacağım efendim.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Önergemizi destekleseydiniz ya o zaman!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Biraz önce, iki arkadaşım da şu anda burada, Antalya Milletvekili arkadaşlarım, 2/B konusunda olduğu gibi, orada da, biz, köylüye, köydeki toprakları 5 dolara satacakları için karşı çıktık ya da biz bedava vereceğiz bunları, bedava verilmesini istiyoruz gibi vatandaşlarımıza yanlış bilgiler verildi; ama, Antalya'da yerel seçimde halk buna inanmadı ve yerel seçimde Cumhuriyet Halk Partisine gerekli dersi vermiştir, bu yasaya karşı çıkıyorsanız gene gerekli dersi verecektir.

Bir de, milliyetçilik konusunda ne olur kimse bizden daha çok milliyetçi olduğunu söylemesin. Bizim milliyetçiliğimiz lafla değildir, biz uygulamalarımızla Türkiye Cumhuriyetini, Türk Milletini ileri medeniyetler seviyesine götürüyoruz ve Türkün adının konulduğu Göktürklerin olduğu yerde, anıtlarının olduğu yerdeki müzeyi de biz yapıyoruz. Yaptık, tamamladık. Oradaki yolu da biz yapıyoruz. Ne olur, kimse bize milliyetçilik dersi vermesin. Bugün sosyaldemokrat geçinenlerden de nasıl devletin sosyal fonksiyonunun işlediği alanlarda, sağlıkta olduğu gibi…

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sağlık mı bıraktınız?!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - …eğitimde olduğu gibi…

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Hangi eğitim?!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - …en az herkes kadar sosyaldemokrat olduysak, milliyetçilik konusunda da bugün kimse bizden ileri değildir.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - İmam-hatip eğitimi olabilir.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Bu duygularla, tekrar, hepinize saygılar sunuyorum.

Çok teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çavuşoğlu.

Konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Sayın Daloğlu, buyurun.

MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Değerli Bakanım, biraz evvel, Alt Komisyon Başkanımız Mustafa Nuri Beyin verdiği bilgiler ışığında, AK Parti hükümetinin, yabancılara mülk satışında izleyeceği politikası, acaba, işte, Tanzanya gibi -Mogadişu gibi- Nijer gibi, Etiyopya gibi geri kalmış ülkelerdeki yasaklarla mı devam edecektir; yoksa, demokrasisi ve ekonomisi gelişmiş olan Batılı ülkelerdeki gibi, serbest, rekabete dayalı, mütekabiliyet esasına göre bir politika mı izleyeceksiniz? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Ünlütepe, buyurun.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: Öncelikle, Sayın Bakana, bir önceki sorduğum soruya verdiği yanıtlardan dolayı kendisine teşekkür ediyorum; ama, bu yanıtlar, bu yasanın içeriğiyle farklı. Bakın, Sayın Bakana Yunanistan'la ilgili bir uygulamayı sorduğumda, Sayın Bakan, Avrupa ülkelerinde, tapudaki satışlarda istatistikî bilgilerin olmadığını; dolayısıyla, o ülkelerde Türk vatandaşlarının ne kadar toprak elde ettiğini bilemediğini söyledi, yanlış anlamadıysam. Şimdi, biraz önce kabul ettiğiniz yasanın 1 inci maddesinin altıncı bendinde aynen şöyle diyor: "Karşılıklılığın tespitinde hukukî ve fiilî durum esas alınır." Şimdi, söyler misiniz Sayın Bakan, Türk yurttaşlarımızın, vatandaşlarımızın Avrupa'nın bir ülkesinde ne kadar toprak satın aldığını bilmiyoruz, biz ise satıyoruz; nasıl uygulayacaksınız bu karşılıklılık ilkesini?! Bilemediğinizi söylüyorsunuz; nasıl uygulayacağız?! Ben, demin net bir şablon koydum ortaya. 12 346 Yunan vatandaşı, Türkiye'de, 4 198 739 metrekare toprak satın almış. Türk vatandaşları da Yunanistan'da bu kadar toprak alabilirse, almışsa ve bunu, devlet olarak, hükümet olarak bilebiliyorsak, o anda karşılıklılık ilkesi var deriz. Şimdi, böyle bir fiilî durum olmadan, bu yasayı nasıl uygulayacağız?!

Bir şeye de dikkatinizi çekmek istiyorum Sayın Bakan. Parlamentoda, bugün, 60-70'e yakın milletvekili bu yasayı çıkarmaya çalışıyor. Sayımız bu. İnanın, bir karar yetersayısı aransa, o yok. Demek ki, yasaya karşı ciddî bir tepki var; bunu gözardı etmeyelim, bunu gözden uzak tutmayalım. Yasa, ciddî tepkileri uyandıran bir yasa.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, soru nerede?..

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Ben, şunu söyleyerek, size, soracağım soruyu soruyorum: Neyi satmaya çalışıyoruz; ülkemizin topraklarını. Kime; yabancılara. Peki, o yabancılara satarken, karşılıklılık ilkesinin uygulandığını bilmediğiniz ülkenin yurttaşlarına, hangi esasları uygun bularak gayrimenkul satacaksınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.

Sayın Çetin, buyurun.

MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde) - Sayın Bakanım, biraz önce, görüşülmekte olan kanun tasarısının ilgili maddesi üzerinde, Sayın Orhan Sür söz aldılar. Söylediklerinin büyük bir kısmına katılmamak mümkün değil; fakat, Sayın Orhan Sür, konuşmaları sırasında "Avrupa'dan veya Amerika'dan, normal bir Türk vatandaşı, 1 adet mülk alabilir" dedi. "Normal Türk vatandaşını anladık, yurt dışından 1 adet mülk sahibi oluyor. "2, 3, 5, 100 adet daire ve mülk sahibi olanlar soyguncular, vurguncular" dediler. Gerçekten, sizin Bakanlığınızda da, Avrupa'dan veya Amerika'dan 1 adet mülk edinenler normal Türk vatandaşları olarak, 1'in üzerinde mülk sahibi olanlar da anormal Türk vatandaşları olarak diye böyle bir ayırım, bir kıstas var mı? Buna açıklık getirmenizi istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Sayın Saygun, buyurun.

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Bakanımdan, bir hususta soru sorarak bilgi almak istiyorum.

Efendim, bu yasanın görüşülmeye başladığından bu yana, temel sıkıntı, 1 inci maddenin birinci bendindeki yabancı gerçek kişilerin taşınmaz ve aynî hak edinimi.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi olarak ısrarla söylediğimiz bir şey var, biz, konut edinimlerine karşı değiliz; ancak, bu bentte belirtilmiş olan ve Bakanlar Kuruluna tanınan yetkiyle, 300 dönüme kadar, bir yabancı gerçek kişinin edinim imkânı var.

Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımın söylediğine göre, bir yatırım gerektirir, böyle bir yatırım yapılabilir, neden olmasın deniliyor.

Şimdi, ben de soruyorum: Türkiye'de, bu yasanın 2003 tarihinde yürürlüğe girmesinden iptale kadar geçen sürede, yabancı gerçek kişilerden ülke dahilinde taşınmaz edinerek yatırım yapan kişi sayısı istatistiklerinizde mevcut mudur -olması gerekir diye düşünüyorum- bunun rakamını verebilir misiniz? Çünkü, Sayın Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarım bu 300 dönümün sorun olmadığını, yabancı gerçek kişilerin de yatırım yaptıklarını ifade ediyor.

Ben, yabancı gerçek kişilerin yatırım yapıp yapmadıkları konusunda Bakanlığınızdaki bilgileri elde etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Soru sorma süremizi çok aştık.

Sayın Bakan, buyurun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Saygun'dan başlamak istiyorum. Yabancı gerçek kişilerin taşınmaz mal edinmeleri… "Konuta karşı değiliz" diyorsunuz; 300 dönümle ilgili bir eleştiriniz var.

Sayın Saygun, 1934 ile 2003 yılları arasında, Bakanlar Kuruluna sormadan, bir gerçek kişi, Türkiye'de 300 dönüm arazi alabiliyordu; buna itirazınız var mıydı?..

Evet… (AK Parti sıralarından alkışlar) Bakın, yasaya bakalım…

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Onu…

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Lütfen… Lütfen…

Bakın, 1934; yani, rahmetli Mustafa Kemal Atatürk döneminde çıkan yasa 2003 yılına kadar gelmişti, sonra biz değiştirdik. Burada 30 hektarla sınırlandırılmış, bu miktarı geçen alanları edinebilmeleri hükümet iznine bağlıydı. İşte, burada bakmak lazım…

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Bakanım, arkadaşlarınıza anlatır mısınız bunu.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Hayır, size anlatmamız lazım. Siz diyorsunuz ki, biraz evvel Sayın Sür dedi ki…

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Hayır, arkadaşlarınıza anlatır mısınız. Lütfen, arkadaşlarınıza anlatır mısınız.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Hayır, biraz evvel Sayın Sür dedi ki: "30 hektar, 300 dönüm, 400 daire." İşte, bu yasayla verilmiş bu hak. Bunu biz vermemişiz ki, daha evvel verilmiş. Biz bunu 2,5 hektara düşürmüşüz arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ATİLA EMEK (Antalya) - Hayır, o, iptal edilen yasada. 2003'te çıkan yasada…

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Hayır efendim; 2,5 hektara düşürmüşüz. Bakanlar Kurulu kararıyla bu 30 hektara çıkabilir.

ATİLA EMEK (Antalya) - İptal edilen yasada… İptal edilen yasada…

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Hayır efendim, iptal edilen yasada değil. Hayır, hayır… 2644 sayılı Yasaya bakın; okuyorum size: "Türkiye genelinde yabancı gerçek kişilerin taşınmaz edinimi 30 hektar ile sınırlandırılmış ve bu miktarı geçen alanları edinebilmeleri hükümet iznine bağlı kılınmıştır." Buyurun...

ATİL EMEK (Antalya) - 2003'teki iptal edilen yasada…

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Hayır efendim, hayır, 2644 sayılı Yasa.

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Yalnız, Sayın Bakanım, benim sorum bu değil.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Bilmiyorsunuz, anlatıyorum; lütfen, dinleyin. Lütfen, efendim, lütfen…

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın Bakan, benim sorum bu değil ama…

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Ama, ben de anlatıyorum size, bir dakika... 300 hektarla ilgili, arkadaşlar dedi ki… 400 tane soyguncudan bahsettiler, Sayın Çetin soru sordu. Yani, o dönemde de, gelip, Türkiye'de 300 hektar, 300 dönüm arazi alınabiliyordu, daha da fazlası Bakanlar Kurulu kararıyla alınabiliyordu. Biz bunu 2,5 hektara düşürdük, Bakanlar Kuruluyla 30 hektara çıkardık. İtiraz ettiğiniz en önemli nokta burası. Bunu biz düşürdük aslında arkadaşlar; lütfen…

Şimdi, gelelim, yabancı gerçek kişilerle ilgili dediğiniz, ne kadar şirket vardır; bununla ilgili…

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Şirket değil…

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Tüzelkişilerle ilgili…

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Hayır; yabancı gerçek kişiler...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Gerçek kişilerle ilgili sayı bizde vardır; ama, tüzelkişilerle ilgili sayı Sanayi Bakanlığından vardır ve bu konunun Sanayi Bakanlığında her türlü bilgisi var ve denetimi de Hazine Müsteşarlığı tarafından yapılmaktadır; bunlar var bizde.

Sayın Ünlütepe "uygulamada karşılıklılık" diyorsunuz. Şimdi, karşılıklılıkta adet ve metrekare değildir. Karşılıklılık, hangi kuralları koymaktır; yani, Almanya'da benim Türk vatandaşım gitti, 100 000 konut aldı, biz onlara burada 100 000 konut vereceğiz; böyle bir karşılık değil. Hukukî olarak hangi kuralları koyuyorsa, karşılıklılık budur. Siz, karşılıklılığı yanlış anlıyorsunuz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Bakan, fiilî durum…

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - O zaman, bir dakika…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - O zaman, tüm toprakları satacaksınız, biz oradan 5 dekar alacağız. Buna gönlünüz razı oluyor mu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Hayır efendim, burada…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Devletler hukukunun temel ilkesidir.

BAŞKAN - Sayın Ünlütepe… Sayın Ünlütepe…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Bu, hukukun temel ilkesine aykırıdır.

BAŞKAN - Sayın Ünlütepe, bir dakika…Bakan cevabını versin,tatmin olmazsanız, sizin ilave soru sorma hakkınız var.

Buyurun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Şimdi, 3,5 milyon vatandaşımız yurt dışında. Bunlar, Almanya'da konut almışlar, arazi almışlar, işyeri almışlar, o halde, aynı miktardaki şeyi biz burada Almanlara vereceğiz. Karşılıklılığın anlamı bu değildir. Bu şudur: İngiltere'de bir İngiliz Hükümeti kendi vatandaşına 49 yıllığına satıyorsa, Türk vatandaşına da buna satıyor. Biz de, Türkiye'de, Türk vatandaşına tamamen satıyorsak, İngiliz vatandaşına da satıyoruz. Karşılıklılık budur, metrekare veya adet değildir; bunu ben belirtmek istiyorum.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Hayır... Hayır, olmaz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan, süremiz doldu. Eğer cevaplandıramadığınız sorular varsa, onu yazılı olarak cevaplandırabilirsiniz, o sizin takdiriniz.

Sayın milletvekilleri, 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun 26/7/2005 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde  yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 1051 sıra sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesinin değiştirilmesine ilişkin tasarı üzerinde, 3 üncü maddeyle ilgili olmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, şu ana kadar, bu tasarı üzerindeki hukukî, teknik bilgileri, değerli milletvekili arkadaşlarımız sıralayageldiler. Genel olarak, şu şekilde bir tablo ortaya çıkmıştır: 2644 sayılı, 1934 tarihinden bugüne kadar yürürlükte bulunan Tapu Kanununun 35 inci maddesi, 3.7.2003 tarihinde, 4916 sayılı Yasayla değişmiş hali, Anayasa Mahkemesine Cumhuriyet Halk Partisi tarafından başvurulması sonucu iptal edilmiştir. İptal tarihi 14.3.2005 tarihidir.

Burada, bütün mesele, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesindedir. Acaba, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesini şu anda getirilmiş bulunan tasarı kapsıyor mu, kapsayabiliyor mu, cevap verebiliyor mu?

Değerli arkadaşlarım, öncelikle, şu hususu, özellikle kamuoyunun huzurunda, açıkça, bir kez daha ifade etmek istiyorum Cumhuriyet Halk Partisi adına: Cumhuriyet Halk Partisi olarak, şu ana kadar, yabancılara, karşılıklılık esasına dayanmak suretiyle, oturma şeklindeki, yazlık türü olsun veya daire türü şeklinde tabir ettiğimiz, tarif edilen yerlerin satılmış olmasına kesinlikle karşı değiliz, değildir. Bunun altını çizmek istiyorum. Bu husus, özellikle, şimdiye kadar dünyanın ve Türkiyemizin gözbebeği turizm merkezimiz Antalya'nın Alanya İlçesinden tutunuz, Muğla'nın ilçelerine kadar, turizme hizmet veren ilçelerine kadar vatandaşlarımızın satış yapmış olduğu müstakil dairelerin, yazlıkların sorunlarının, bir noktada, gerçekten, bir yasayla giderilmesi en büyük sorunların başında gelmektedir. Bu sorunların çözülmesi hususunda Cumhuriyet Halk Partisinin bir aksi kararı yoktur. Bunu bir kez daha belirtmek istiyoruz. Bütün mesele ve bizim iddiamız, hukuksal çerçevede bizim bağlı bulunduğumuz, Anayasayla yönetilmiş olan ve hepimizin uymak zorunda olduğu, cumhuriyetin bütün kurum ve kuruluşlarının uymak zorunda olduğu Anayasamızın, bu kapsamda, özellikle, 7 nci maddesinin ve 35 inci maddesinin çok iyi anlaşılarak, bu tasarının, bu şekilde değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Anayasamızın 7 nci maddesi çok açık bir biçimde "Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez." "Mülkiyet hakkı" başlıklı 35 inci madde "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz." Yani, Türkiye'nin yararına aykırı olamaz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bizim iddiamız, burada, gerçekten, arkadaşlarımızın hep dile getirdiği, yabancılara mülk satışının sınırları olarak 2,5 hektardan 30 hektara kadar çıkarma yetkisinin Bakanlar Kuruluna devredilmiş olması, Anayasamızın 7 nci maddesindeki yetki devrinin bir ihlalidir. Bunu, özellikle, vurgulamak istiyoruz ve aynı şekilde çıkarılmış olan bu yetki ihlaline, devamında, 35 inci maddedeki bu kuralın tekrar ihlal edilmiş olması, yarın bir gün, bu kadar emek verme karşılığında çıkarılacak olan tasarının kanunlaşmasından sonra Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edileceği kuşkusuzdur.

Biz, bu endişeleri Yüce Meclisin huzurunda kamuoyunun huzuruna sunmak istiyoruz. Yoksa, bizim endişelerimiz, arkadaşlarımızın endişesi, elbette, hepimizin ne kadar ulusalcı olduğu, ne kadar bu konuda birbirimizle yarışmayı seven vatandaşlar olduğumuz hususunda da hiçbirimizin kuşkusu yok ve bu konuda da bir yarış içerisine girmemizin gereği olmadığını belirtmek istiyorum. Yoksa, birilerimizin burada çıkıp da ulusalcılık adına şiirler söylemesi, şiirler okuması, birilerini daha az ulusalcı, birilerini daha fazla ulusalcı olarak kabul etme anlamını taşımaz. Bunun altını çizmek istiyorum değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, şimdi burada, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararın gerekçesinin devamına bakıldığında, işyeri ve mesken olarak tarif ediliyor. Peki, burada açık bir biçimde ve karşılıklılık esası temel alındığında bu tasarıya göre, karşılıklılık esasında belirtilmesi gereken açıklıklar neden yok? Birincisi, buraya yarın öbür gün tarım arazilerinin bu konuda verilemeyeceğine dair bir hüküm neden konulamıyor? Çok mu zor idi bu tasarı hazırlanırken?! Elbette zor değildi. Biz bunu gerek alt komisyonda görev yapan milletevekili arkadaşlarımız gerekse Adalet Komisyonunda muhalefetimiz olarak bildirdik, olumlu bir şekilde eleştiri halinde sunduk; ama, bu eleştirilerimize kulak verilmedi ve tasarı bu haliyle Yüce Meclisin huzuruna getirildi. Ve burada -devamla- böyle bir tasarıyla, böyle bir kanunla yabancılara, özellikle yabancı tüzel şirketlere kira konusunda hiçbir kısıtlama yok iken, ille biz, durup dururken, 30 hektara varan bir alanı istedikleri bir yerde, istedikleri bir şekilde toprağını satmak suretiyle mi gidermeye çalışacağız; yabancıları ve turizmi bu şekilde mi teşvik edeceğiz?! Şartı bu mudur?! Toprağımızın mülkiyetini birilerine vermek midir?! Yerine göre, bu vermenin nerelere dayanabileceği, hangi noktada peşkeş çekilip çekilmeyeceği konusunda yine bu Meclis kürsüsünde arkadaşlarımız, bugün olmazsa yarın ve onun devamında geleceklerdir, ulusa, bu şekilde şikâyetlerini bildirmeye devam edeceklerdir.

O zaman biz diyoruz ki, geliniz, bu eleştirilerimizi yapıcı olarak görünüz. Kaldı ki, çıkarılacak olan bu tasarının, sadece ve sadece, Türk vatandaşlarının mülk edinmesiyle ilgili olan ve temeli buna doğru hedeflenen Tapu Kanununun 35 inci maddesiyle biz bu konuyu çözmeyelim. Yerine göre, bağımsız bir yasa hazırlayalım. Yerine göre, geçici bir yasa hazırlamak suretiyle, şu ana kadarki sıkıntıları aşalım, aştıralım, ondan sonra da gerekirse, bu geçici yasadan sonra temel bir yasanın hazırlanmasıyla beraber, yabancı tüzelkişilere de gerçek kişilere de, ne şekilde, cinsi, miktarı, değeri belirtilmek suretiyle, karşılıklılık esasına göre de biz yabancıları ülkemize çağırabilelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Verebileceğimiz mülk haklarından ziyade, gel kardeşim, yazlık istiyorsan yazlığında otur, gel alacaksan, yazlık değil, daire alacaksan istediğin şekilde al diyebilelim.

Bunun devamında nasıl sakıncalar olabileceğini bir kez daha gözler önüne sermek için şu örneği veriyorum: Şu anda Türkiye'de toplukonutlar yapılıyor değerli arkadaşlarım. Toplukonutlar, Türk vatandaşlarımıza, elbette, mağdur insanlarımıza hizmet verebilmenin bir yoludur; ama, binlerce vatandaşımızın oturmuş olduğu toplukonutlar ile şimdi bu yasaya göre alınabilecek 30 hektarlık bir alanda, yabancıların aynı şekilde toplukonuta dönüşebilecek bir yapılaşmaya gittiğini düşününüz. Devletler hukuku açısından, sonradan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak, bakanı olarak "hiç kusura bakmayın, ben buraya gireceğim" diyeceksiniz; ama, giremeyeceksiniz kardeşlerim, giremeyeceksiniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ayvazoğlu, son cümleniz için açıyorum mikrofonu.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Giremeyeceksiniz; çünkü, karşımıza, devletler hukukunun vazgeçilmez ilkeleri çıkacak, devletler hukukunun ve siyasetin, karşınıza, belirli kuralları çıkacaktır, iki ayağımızı bir pabuca sokacaklardır. Bunun devamında sevgili milletvekili arkadaşlarım, elbette, şu ana kadar değerli milletvekili arkadaşlarımız, bu konudaki gerek iktidar olarak savunmasını yaptı tasarıya karşı; ama, biz de tarihin önünde millete karşı sorumluluğumuzu yerine getirmek için eleştiri hakkımızı kullandık. Tarihte yarın öbür gün milletimize karşı verebileceğimiz hesabı, milletin seçmiş olduğu milletvekillerinin oluşturduğu Mecliste verdiğimizi her zaman için ispat etmek amacıyla, biz, bunu yerine getirdik.

Sevgili arkadaşlarım, son cümle olarak şunu söylüyorum: Bizler, burada az önce arkadaşlarımızın söylediği gibi, siyasî iktidar ile siyasî muhalefetin birbiriyle yarışı şeklinde değil, doğruları bulalım diye, biz, iktidara bir daha nasıl geleceğiz şeklindeki değerlendirmeleri bir tarafa bırakalım; çünkü, siyasî iktidarlar, siyasî ruhlarla gelir; ama, bu şekilde devam edildiği sürece, ruhlarla devam edildiği sürece, yarın öbür gün bu ruh inanıyoruz ki, cumhuriyetin ruhuyla geldikleri yere geri gideceklerdir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ayvazoğlu.

Madde üzerinde şahısları adına, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan?.. Yok.

Muğla Milletvekili Sayın Ali Cumhur Yaka?.. Yok.

Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sözlerime başlamadan önce, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, söylenen bir şey var, deniyor ki -birtakım ülkelerin isimleri sayıldı- biraz önce bir arkadaşımız, Angola ile beraber mi yapacaksınız, bizi bir araya getirecek misiniz" dedi. Ben size söyleyeyim: Angola'da yabancılar her türlü taşınmazı edinebiliyorlar; merak etmeyin. Devletin resmî kayıtlarından konuşuyorum. Mesela, Barbados'ta dedi, yine aynı ülkenin örneğini verdiler. Barbados'ta da yabancılar her türlü taşınmazı edinebilmektedir, parayı basarsa. Barbados dışından gelen fonlarla yapılacak taşınmaz alımlarında Barbados Merkez Bankasının onayı gerekmektedir. Yani, sizin dediğiniz gibi, bas parayı al her şeyi dediğiniz zaman, merak etmeyin, dünyanın bütün ülkesinde, küçük ülkelerinde, hiçbir zaman için ulus olmayan ülkelerinde, ulusal onuru olmayan ülkelerinde, tarihî onuru olmayan, geçmişi olmayan, hükümranlık etmeyen ülkelerinde, evet, bu satışlar vardır; ama, Türkiye gibi ülkelerde bunlar olmaz, izin verilmez; tarihî geleneği vardır çünkü. O yüzden, yanlış kavramlara gelmeyelim.

Bakınız arkadaşlar, ben biraz önce, 1 inci maddedeki konuşmamda çok net söyledim; 1934 tarihli Tapu Kanununa, 30 hektara kadar, köy arazisi dışında... Bakınız, özellikle belirtiyorum "yabancılar her türlü taşınmazı alabilir" diyor. Bunu söylüyorum, söyledim de. Yahu, Sayın Bakan da diyor ki: "Siz söylemediniz, tam tersine...." Her konuşmaya çıkan arkadaş "hayır, siz bunları reddediyorsunuz" diyor. Tüm yabancılara, gerçek kişilere köy dışında, buna izin vardı; bir.

İkincisi; yine yabancı -bakınız- sermayeli şirketler Türkiye'de özel kanunlarla yine yer alıyor dedik, bunu da söyledik. Bütün sorun, sizin 2003 yılında çıkarttığınız "her şeyi satarım" mantığı içerisindeki kanundan, ticaret şirketlerine Türkiye'nin topraklarını, hazine arazilerini, kamu arazilerini dahi, köy hudut ve sınırları da dahil olmak kaydıyla, hiçbir karşılık aranmadan ve stratejik yerler aranmadan satma isteğinizden kaynaklanıyor.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Aranıyor.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bakınız, Antalya'da bugün, gidiyorsunuz, Antalya'da bugün portakal bahçelerinin hepsi satıldı mı, kâğıt üzerinden, proje üzerinden satıldı mı, Muğla'da satıldı mı? Biz bunlara karşı çıkmıyoruz ki.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Yerine 5 misli yenisi döşendi.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bakınız, biz bunlara karşı çıkmıyoruz. Şimdi siz diyorsunuz ki... Türkiye'nin sanki bütün kadastrosu yapılmış. Arkadaşlar, İngiltere'nin kadastrosunun yüzde 51'i yapılmadı, biliyor musunuz siz?! İngiltere'den bahsediyorum, Türkiye'den değil.

Şimdi, Türkiye'de, özellikle temmuz ayından beri, nisan ayından beri, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından beri, herhalde gayrimenkul satış vaadini bilmeyecek bir hukukçu arkadaş yoktur burada; öyle mi? Yabancılar, taşınmazları, noterde, gayrimenkul satış vaadiyle satın alırlar, değil mi? Şu anda tapuya tescil için bekliyorlar, bu yasanın çıkmasını bekliyorlar. Sizleri de, burada konuşan arkadaşları da o yüzden sıkıştırıyorlar. Nedeni bu. Ya da, güvendikleri, yediemin olarak kabul ettikleri Türkler üzerine o taşınmazları satın aldılar. Tamam, biz buna karşı çıkmıyoruz ki; gelin, yabancılar, tekrar, işyeri amacıyla da, konut amacıyla da istediği daireyi alsınlar. Biz, buna karşı çıkmadık. Bu, 1934 yılından beri Türkiye Cumhuriyetinde uygulanıyor. Anlamayana bir daha anlatayım; uygulanıyor zaten. Bakınız, hiçbir yerde yasak yok; uygulanıyor, yapmayın…

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Antalya'da beton şirketi sahipleri, bu kanunun çıkmasını bekliyorlar.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bakınız, nisan ayında Anayasa Mahkemesi iptal ettiğinden beri sadece tescil yapılamıyor. Bakınız, ben Türkçe konuşuyorum; ama, anlamak istiyorsanız, Arapça konuşayım.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Hadi konuş!

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bilmiyorum, siz ondan anlıyorsanız, o şekilde konuşalım. Yok böyle bir şey…

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Arapça konuş...

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Haa, olur Faruk, sana da onu anlatayım bari, sana da onu anlatayım. Turhan anladı hiç olmazsa, bir hemşerim anladı, sağ olsun.

Şimdi, bakın, arkadaşlar, ben size bir şey söyleyeyim; biz alt komisyondaki arkadaşlarla - arkadaşlarım burada- dedik ki: "Dışişleri Bakanlığı olarak, allahaşkına, bize, dünyada karşılıklılık ilkesinin bire bir uygulamasının tam bir örneğini verebilir misiniz..." Ne yazık ki, Dışişleri Bakanlığı, bize, böyle bir şey var diyemedi, gösteremedi.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Hiçbir yerde verilemez zaten.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bakın, şimdi, Türkiye Cumhuriyetinde; bir, dünyanın hangi ülkesiyle olursa olsun, gerek Amerika'yla gerekse Almanya'yla, gerekse Fransa'yla, gerekse İsveç'le, karşılıklılık esaslarını belirleyecek, Dışişleri Bakanlığının kayıtları ayrı, Hazine-Dış Ticaret Müsteşarlığının kayıtları ayrı, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün kayıtları ayrı; hatta, bize, o kadar bir komedi söylediler ki, bakınız, acı halimize gülelim; Dışişleri Bakanlığı yetkilileri bize dedi ki, Tapu Kadastro Müdürlüğü, bizden, karşılıklılığı belirten ilkeleri yazdı. Biz dedik ki, işte, İngiltere'de karşılıklılık vardır; ama, şu şu şartlarla vardır. Aman, sakın öyle yazmayın dediler. Karşılıklılık var mı yok mu; şartları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, son cümlenizi rica ediyorum.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bitirmek üzereyim efendim.

Çünkü, o zaman, şartlar var ya; işte, ikamet etme şartı, on yıl çalışma şartı olacak, şu kadar süreyle ikamet izni olacak... "O şartla olsa, Türkiye'de, biz bunu satış yapamayız" dediler.

Şimdi, benim elimde, bakınız, şu dosyalarda ve burada, Bakanlar Kurulu sıraları da burada; Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün elindeki karşılıklılığı çıkartsınlar, Dışişleri Bakanlığının belgelerini çıkartsınlar, Hazine-Dış Ticaret Müsteşarlığının belgelerini çıkartsınlar; hepsi, eğer, birbirinin aynı ise, ben, bütün bu tükürdüklerimi yalamaya razıyım; ama, kayıtların hepsi yanlış, hepsinde farklı farklı, her ülkede farklı farklı karşılık var, her bakanlığın elindeki envanter farklı ve bırakınız, ben size ilginç bir şey daha söyleyeyim; Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün, bize, bugün dağıttığı kayıtlar ile alt komisyonda dağıttığı kayıtlardaki rakamlar farklı. Lütfen arkadaşlar, lütfen!..

Biz, şunu söylüyoruz: Biz, bu yasaya karşı değiliz. Dedik ki, gelin, ayrı bir kodeks yapalım, ayrı bir yasa çıkaralım, tüm kapsamlı bir yasa çıkaralım

BAŞKAN - Sayın Küçükaşık, konuşmanızı, lütfen, tamamlayın.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bir şey kaybetmezsiniz, onbeş günde çıkartırız biz bunu.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Küçükaşık.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Orhan Sür; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan tasarının 4 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, biraz önce sevgili Mehmet arkadaşımız da ifade etti; mümkün olduğu kadar iyi Türkçe konuşarak bir şeyler anlatmaya çalışıyoruz; ama, maalesef, görüyorum ki söylediklerimiz anlaşılmıyor. Hatta hatta, söylemediklerimiz söylenilmiş gibi burada tekrar tekrar gündeme getiriliyor; buna gerçekten üzüldüm. Ama, biz, neyi söylediğimizi, neyi söylemediğimizi de çok çok iyi biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada, benden önce konuşan arkadaşlarımız çeşitli iddialarda bulundular; işte, şunlar satılıyor, bunlar satılmıyor… Elbette, nelerin satılıp nelerin satılmayacağı kanunda tarif edilmiş; işte askerî yasak bölgeler, sivil ve özel güvenlik bölgeleri, stratejik bölgeler… Bunlar belirleniyor, Bayındırlık Bakanlığına teslim ediliyor; Bayındırlık Bakanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne gönderiyor; tapu kadastro müdürlükleri de bunları paftalara ve kütüklere işliyor. Bunlar var; ama, ben, hiçbir yerinde, bu tasarının hiçbir yerinde, bu bölgelerde yabancılar tarafından satın alınan gayrimenkullerin nasıl kullanıldığının hangi birim tarafından, hangi bakanlığın hangi genel müdürlüğünün hangi müdürlüğü tarafından izleneceğini görmedim. Burada, sadece, Maliye Bakanlığının, eğer kurallara uyulmazsa neyi, nasıl yaptıracağı anlatılıyor. Peki, bu birime, Maliye Bakanlığına bunların nasıl kullanıldığı konusunda bilgi verecek hangi birim var?! Boşluk… Boşluk değerli arkadaşlarım; burada, başka şeyler iddia etmeyin; biz de okuma yazma biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce ifade ettiğim gibi, karşılıklılık ilkesi olsa bile, bizim ülkemizin stratejik konumuyla, jeopolitik konumuyla Avrupa ülkelerinin, Amerika ülkelerinin, Asya ülkelerinin konumları aynı değil. Lütfen, bunu, globalleşiyoruz, dünyayla bütünleşiyoruz gibi sözcüklerle falan da geçiştirmeye çalışmayın. Bu ülke toprakları üzerinde binlerce yıldır oynanan oyunlar bugün bitmedi, bugün bitmedi değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, konumumuz bu ve biz, eğer, bu ülke toprakları üzerinde oynanan oyunların bittiğini düşünüyorsak gerçekten yanılıyoruz. Şunu bilelim: Batı, hiçbir zaman Lozan'ı hazmedemedi ve bu Lozan'ın şöyle veya böyle delinmesi için elinden gelen her şeyi yapmaya kararlı. Bunu, gerek içimizdeki bölücüleri destekleyerek gerek açık açık bu ülkeden toprak talebinde bulunan ülkeleri destekleyerek, her zaman zaten gözümüzün önüne sürüyor; ama, biz, bunları hâlâ görmeyeceğiz diyorsak, o zaman pek söylenecek bir şeyler yok; ama, bir tek gerçek var; Türkiye Cumhuriyetinin, hiçbir ülkenin toprağı üzerinde gözü yok; o nedenle, hiçbir ülke de bizden çekinmiyor. Keşke, ülke insanımızın ekonomik durumu çok iyi olsa da, binlerce dönüm alabilseler dışarıdan; ama, bu da yok, bunun da olmayacağını zaten biliyorlar.

Şimdi, dışarıdaki Türkler konusunda, Türklerin gayrimenkul alımları konusunda biraz önce söylediklerim, sanırım, biraz da yanlış anlaşıldı. Şimdi, normal bir Türk vatandaşı, yurt dışında, elbette, karşılıklılık ilkeleri doğrultusunda, bazı ülkelerden yer alabiliyor; ama, kurallara göre alıyor, sınırsız alım yok. Sınırsız alım yok… Bizde gözardı edilen olaylar oralarda zaten yok; yani, o ülkelerde sıkıntı yok; ama, şuna inanıyorum: Dün, burada, bir milletvekili arkadaşımız, AKP'nin "en"lerini saymıştı. Sanırım bu yasayla, AKP, dünyada, yine, bir "en" olmaya çalışıyor. Hem büyük bir ülke olduğunu iddia edip, hem çok güçlü bir ülke olduğunu iddia edip, dördüncü sınıf dünya ülkelerinin -biraz önce arkadaşımızın örnek verdiği gibi- sınırsız satışlarını bu ülkede hâkim kılmaya çalışıyor. Yani, bir "en" olmaya çalışıyorsunuz değerli arkadaşlarım. Bu, büyük ülke olma iddiasıyla bağdaşmayan bir olay. Büyük ülkeler, topraklarının sınırsızca satılmasına, sınırsızca yabancılara verilmesine hiçbir zaman izin vermezler. Biraz önce, Erdal arkadaşım, çeşitli ülkelerden örnekler verdi. Bakın "yurt dışında binlerce Türkün gayrimenkulü var" diyorsunuz. Yurt dışında binlerce Türkün, gerçekten gayrimenkulü var ve çoğu da Almanya'da, çoğu da Almanya'da; ama, o Almanya bile, orada oturma izni olmayan kişilere gayrimenkul satmıyor. Amerika Birleşik Devletleri vize vermezken Türk Milletinin bir vatandaşına, Amerika'da gayrimenkul satacağını mı zannediyorsunuz siz?!

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Satıyor, satıyor…

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Tabiî ki satıyor…

ORHAN SÜR (Devamla) - Vize bile vermiyor, vize…

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Tabiî ki satıyor…

ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, doğru, milyonlarca doları götürürsen, veriyorlar. Milyonlarca doları götürürsen, veriyorlar… Amerika'da, bankada hesap açtığında, çek defterini bile çok özel kurallarla size veriyorlar; bunları hepimiz biliyoruz. Bunları hepimiz biliyoruz…

"Karşılıklılık ilkesi" diyoruz değerli arkadaşlarım.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Hem de mortgage'la satıyor Amerika'da…

ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, mortgage'la satıyor!.. Git, al bakalım da görelim!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Çok gördük...

ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, şimdi, değerli arkadaşlarım, her şeyden önce, o girmeye çalıştığımız Avrupa Birliğinde bile, Avrupa Birliğinin kuruluş yasasında bu konumlar, bu durum 295 inci maddesinde incelenmiş ve devletlerin hukuklarında mülkiyet hakkına ilişkin hükümler saklı tutulmuştur; yani, ülkelerin hukuk sistemlerinin mülkiyet hakkına ilişkin kısmı topluluk hukuku dışında bırakılmıştır. Bu çerçevede, son dönemde Avrupa Birliğine tam üyelik hakkı kazanmaya çalışan Macaristan, Polonya, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Litvanya ve Estonya, önce yabancılara toprak satışını yasaklamışlar, bu hakları saklı kalarak Avrupa Birliği ülkesi olmuşlardır. Şimdi, bunları görmezlikten gelemeyiz.

Karşılıklılık ilkesi diyoruz; istiyorsanız buna bir bakalım. Acaba, Türkiye Cumhuriyetinin kaç ülkeyle karşılıklılık bağı var, kaç ülkeyle bu sistemde mal alışverişi yapabiliyoruz?.. Ben inceledim, hiçbiriniz bundan bahsetmedi. Bakın, Türkiye Cumhuriyeti, vatandaşlarının karşılıklılık ilkesiyle gayrimenkul satışı yapabileceği ülke sayısı 88. Dünyadaki 88 ülkeyle, karşılıklılık esasına göre, Türk vatandaşları, gayrimenkul alıp satabiliyorlar. Karşılıklılık bulunmayan ülke sayısı 33, ülkemizde sadece bina alabilen vatandaşları olan ülke sayısı 24, izinle alabilenler 6. Bugüne kadar Türkiye'den toprak satışı talep etmediği için veya gayrimenkul talep etmediği için böyle bir anlaşma olmayan 36 tane ülke var.

Şimdi, bazı şeyleri çok çabuk unutuyoruz, bazı şeyleri görmezlikten  geliyoruz. İnanıyorum ki, şu anda Niğde'de bu konuşmaları dinleyen insanlar vardır. İtalyanlar, Niğde'de, binlerce dönümlük bağlar yaptılar, binlerce dönümlük ve o arazilere şu anda Türk vatandaşları giremiyor, Niğdeliler giremiyor. Sen girersin milletvekili olarak belki; ama, sade vatandaş giremiyor. Demin telefonlar geldi…

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Çalışıyorlar orada…

ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, çalıştırmaktan bahsetmiyoruz değerli arkadaşlarım.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, biraz önce, bu şirketlerin, toprakları alacak şirketlerin vakıf şirketleri olabileceğini sizlere açık açık anlatmaya çalıştım; ama, hâlâ bunlar yok diyorsunuz, bunlar olamaz diyorsunuz; ama, bunlar, maalesef bu tasarı bu şekliyle yasalaşırsa olacak.

Bir de, binde 5 olayı var değerli arkadaşlarım, binde 5. Biraz önce Tapu ve Kadastro yetkililerine "Türkiye'deki tarım alanları ne kadar" diye sordum, 21 000 kilometrekare civarında olduğu söylendi. Şimdi "tarım alanları satılmayacak" diyorsunuz. Benim mesleğim harita kadastro mühendisliği; bu ülkede tarımı bu kadar ihmal ettiğiniz sürece, tarımda çalışan insanlar emeklerinin karşılıklarını alamadıkları sürece ve kendilerine de büyük paralar teklif edildiği sürece, bu toprakları satacaklardır ve önümüzdeki dönemde, özellikle küçük beldelerin belediyelerinde çok büyük alanlarda mevziî imar planı onamaları yapılacaktır; özellikle önümüzdeki dönemde ve bunların çoğu da tarım işletmesi olarak satılacaktır. Bu büyük tarım alanları, sanki işyeri gibi tescil edilecek…

FİKRET BADAZLI (Antalya) - İmar ihya edilecek.

ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, imar ihya edilecek; ama, orada imar falan yapılmayacak. O tarım alanları da birilerinin bölgesine geçecek.

Biraz önce bir arkadaşımız "biz tarih biliyoruz" dedi. Hocam, aslında belki kibarlık etti, size hatırlatmadı; ama, size bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Tarih bilenler, 1868 Osmanlının Tanzimat Fermanından sonra, yabancıya toprak satışına izin verilmesinden sonra, Filistin topraklarının nasıl satıldığını hatırlarlar. 1868'de Osmanlı topraklarının yabancılara satılmasına izin verilmesinden ve 1910…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN SÜR (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.

MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Osmanlı satmadı.

ORHAN SÜR (Devamla) - Kim sattı, kim sattı?..

BAŞKAN - Buyurun Sayın Sür…

MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Osmanlıdan sonra…

ORHAN SÜR (Devamla) - Bir dakika işte, onu anlatıyoruz. Osmanlı topraklarıydı oralar, oralar, Osmanlı topraklarıydı. Orada yaşayan Osmanlı vatandaşları arazilerini sattılar. 1914'te Osmanlı bu yasayı iptal edinceye kadar bu satış devam etti ve bugünkü İsrail Devletinin temelleri o zaman orada atıldı ve arkasından İsrail Devleti kuruldu. Şimdi Filistinliler yurtsuz, kendi yurtlarında mülteci olarak oturuyorlar. Bu tarihi size hatırlatmak istiyorum. Dilerim ki, bu tip yasalarla, bu tip yaklaşımlarla, bizden sonra gelecek kuşakları, bu ülkede Filistinli haline çevirmezsiniz.

Ben, bu yasaların, bu tür yasaların…

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Arsa, arazi Filistin'de satılmamıştır. Doğruyu söylemiyorsun.

ORHAN SÜR (Devamla) - Doğruyu söylüyorum.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - 1914'ten sonra satışlar olmuştur.

ORHAN SÜR (Devamla) - Hayır, 1914'ten önce de satışlar olmuştur.

BAŞKAN - Sayın Sür, siz son cümlenizi söyleyin efendim.

ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, Sayın Başkan, sözlerimi bitirmek istiyorum. Ben tarihi de biliyorum, bu benim mesleğim de…

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Tarihî bilgin yanlışı ifade ediyor.

ORHAN SÜR (Devamla) - Hayır, yanlışı da ifade etmiyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sür, lütfen, son cümleniz…

ORHAN SÜR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Vatanın namus kavramına eşdeğer olduğunu unutamayacağımızı ve böyle bir baştan savma, ekleme yasaya ve vatan topraklarının parsel parsel satışına evet diyemeyeceğimizi burada size ifade etmek istiyorum. Eğer bunu böyle düşünüyorsunuz, Ulusal Kurtuluş Savaşını ve o Kurtuluş Savaşını veren insanların kurduğu Cumhuriyet Halk Partisini tanımamışsınız, bizleri hiç anlayamamışsınız demektir.

Bu yasayı bu şekilde çıkarmak için oy verenler, bu yüce ulusun bunun hesabını soracağını bilmelidirler.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Kurtuluş Savaşını Cumhuriyet Halk Partisi vermedi, Kurtuluş Savaşını bu millet vermiştir.

ORHAN SÜR (Devamla) - Bu duygu ve düşünceyle konuşmama son verirken, yeni yılın tüm dünyaya ve ulusumuza mutluluk getirmesini yürekten diliyorum.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sür.

Şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Mevlüt Çavuşoğlu.

Buyurun Sayın Çavuşoğlu.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Ben, aslında sadece teşekkür etmek için huzurlarınıza geldim. Bu akşam bu yasa tartışılırken, iki taraf da, gerek iktidar temsilcileri, sözcüleri gerekse muhalefetin, özellikle Cumhuriyet Halk Partisinin temsilcileri, buraya, bu kürsüye çıkarak görüşlerini anlattılar ve özellikle, vatandaşlarımız, bu konuyu, Türkiye'nin her yerinden hassasiyetle izlediler ve vatandaşlarımız, sağduyusuyla gerekli kararı verecektir.

Elbette, burada, iktidar partisi ve milletvekilleri bu yasaya evet diyecektir, bu yasa kabul edilecektir inşallah; ama, artık Türkiye Cumhuriyetinde vatandaşlar 1940'lı yıllarda kalmadı. Türkiye'yi de çok iyi takip ediyor, dünyayı da çok iyi takip ediyor. Bu akşamki müzakerenin gerekli değerlendirmesini değerli vatandaşlarımız yapacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum, destekleriniz için çok teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çavuşoğlu.

Muğla Milletvekilimiz Sayın Seyfi Terzibaşıoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasayı tartıştık. Değerli muhalefet milletvekili arkadaşlarımız, muhakkak, iyi niyetle fikirlerini söylediler. Herkes, biraz sonra oyunu kullanacak ve muhtemeldir ki, bu yasa kabul edilecek. Yasanın ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Yeni yılınızı kutluyorum. Milletimizin yeni yılını kutluyorum. Yaklaşan kurban bayramını kutluyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Terzibaşıoğlu.

Konuşmalar tamamlanmıştır.

İki soru var, onları da süratli bir şekilde halledelim.

Buyurun Sayın Akbulut.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan arkadaşlarda da bir fikir birliği yok. Bazısı "1934'ten beri var bu iş zaten" diyor, bazısı "vatan topraklarını satıyorsunuz" diyor. Ben, elimdeki kanundan okuyacağım, demin Sayın Bakanımız da bahsetti; 1934 yılında yürürlüğe giren 2644 sayılı Yasanın 36 ncı maddesi aynen şöyle: "Yabancı hakiki şahıslar, bir köye bağlı olmayan müstakil çiftliklere ve köy sınırları dışında kalan arazinin 30 hektardan çoğuna ancak hükümetin izniyle sahip olabilirler." Yani, 30 hektara kadar…

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Soru mu bu?!

BAŞKAN - Siz sorunuzu sorun efendim.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Soruyu soruyorum Sayın Başkanım. 30 hektara kadar, 1934'ten beri, 2003 yılına kadar yabancılar, Türkiye'de taşınmaz edinebiliyorlardı. Ben konuşmam sırasında da belirttim; Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri arasında hükümetimiz kadar vatan topraklarına sahip çıkan bir başka hükümet yoktur. Devletin geleceği, milletin refahı için bütün düzenlemeler yapılmaktadır.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Soruyu niye sormuyorsun?!

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Ben, Sayın Bakanımıza, bu görüşüme katılıp katılmadığını soruyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Kaya.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Aracılığınız vasıtasıyla Sayın Bakana şu soruyu sormak istiyorum; ama, Sayın Bakan AKP Grubundaki gürültüden dolayı herhalde duyamıyor; onu da belirtmek istiyorum.

BAŞKAN - Hayır, Sayın Bakan, duyuyor, duyuyor.

YILMAZ KAYA (Devamla) - Tamam, peki.

Sayın Bakanım, biraz sonra görüşmeleri bitecek olan yasanın genel gerekçesi kısaca şöyle: "Karşılıklı olmak ve kanunî sınırlamalara uyulmak kaydıyla, Türkiye'de münhasıran işyeri ve mesken olarak kullanmak üzere…" Yani, temel felsefesi bu, yasanın.

Aynı yasanın 2 nci maddesinde "yabancı uyruklu gerçek kişilere yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin -yani, o klasik tanım yapıldıktan sonra- sulama, enerji, tarım, maden, SİT ve inanç, kültürel özellikleri nedeniyle korunması gereken alanlarının tespitine Bakanlar Kurulu yetkilidir" denmektedir. Yani, mesken ve işyeri satışı için bir yasa hazırlanıyor, tarım alanı olup olmadığına Bakanlar Kurulu karar veriyor ve 300 dönüme kadar da satış, bu yasayla, Bakanlar Kurulunun yetkisiyle mümkün olabiliyor.

Şimdi, madem, işyeri ve mesken satışını temine yönelik hazırlandı bu yasa, niye, açıkça, tarım arazileri satılamaz şeklinde bir hüküm koyularak tarım arazilerinin satışının önüne geçilmek istenmedi?

Sayın Akbulut da, tarım ve köy sınırları dışındaki arazilerin daha önceki yasayla satılamadığının farkında değildi demek ki, "daha öncekinde de vardı" diyordu. Bu, pek bir yaman çelişki değil mi? Bunu merak ettim Sayın Bakanım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Saygun, buyurun.

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Bakanıma bir soru sormak istiyorum. Yalnız, soru üslubumu, izin verirseniz…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, yerimize oturalım. Değerli arkadaşlar, oturalım lütfen.

Buyurun.

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Efendim, soru üslubumu da, izin verirseniz, Alt Komisyon Başkanımız Nuri Beyin soru üslubundan edindiğim bilgiye dayanarak yapacağım.

Efendim, biz, bu Mecliste, üç yıllık süre içinde, yaklaşık 600 civarında yasa çıkardık. Bunların bir bölümü Cumhurbaşkanınca iade edildi. Bunların bir bölümü Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Bunları çok fazla problem etmememiz gerekir; ama, esas problem etmemiz gerekenler, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin destekleriyle yasalaşan birçok konuda yasalar, nedense kısa bir süre sonra gene aynı arkadaşlarımızın oylarıyla değişikliğe uğradı; Ceza Yasasında olduğu gibi, Ceza Usulde olduğu gibi. Daha bunun birçok örneği var.

Ben, bu yasanın da, belli bir süre uygulama geçirdikten sonra, aynı şekilde bugün evet diyen arkadaşlarımızın, yarın bu değişikliğe evet demek suretiyle daha doğru bir işlem yapılması gerektiği konusundaki düşünceye sevk olacaklarına inanıyorum ve sorumu en sonunda şu şekilde tamamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Saygun, süremizi aştık, çok kısa…

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sizce, Tapu Kanununun 35 inci maddesinde yapılan bu değişikliği buraya sığdırmaktan öte, bir özel yasa marifetiyle, yabancıların mülk edinmelerine ilişkin yasa adı altında veya bir başka isim altında bir düzenleme yapılmış olarak Meclis gündemine getirilseydi ve böylesine hassas bir konu çok daha teferruatlı bir şekilde değerlendirilseydi, sizce daha doğru olmaz mıydı?

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Saygun.

Sayın Bakan, buyurun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) -  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri… Sayın Saygun, bu 1934'ten beri Tapu Kanununun içinde bir madde olarak yabancılara mülk satışı var, biz de aynı konuyu, aynı uygulamayı devam ettirdik.

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Efendim, eski yanlışa devam etmek zorunda değiliz ama!

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) -  Niye yanlış olsun ki!

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Yani, bugün bu eksiklik hissediliyorsa, böyle bir özel değişikliğe ihtiyaç duymadığımız için…

BAŞKAN - Sayın Saygun, lütfen, siz sorunuzu sordunuz.

Buyurun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) -  Sayın Kaya, özellikle tarımsal alanların kapsamdışı olduğuna dair açıklık olmalıdır diye sordu. Yabancı gerçek kişilerin taşınmaz edinimiyle ilgili olarak sektörel bir ayırımı yapılmamış; ancak, imar planı içerisinde konut ve işyeri amaçlı olarak ayrılıp tescil edilen yerler ifadesiyle, tarla vasıflı tarım topraklarının edinimi engellenmiştir. Zaten burada en fazla üzerinde durulan konu şu: Tarım alanları yabancılara satılacak diye… Burada, zaten, özellikle, karşı oy yazısında da var bu, komisyondaki Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerimizin karşı oy yazısında da var. O konuda, bu düzenlemeye göre, bir kere, işyeri ve mesken olarak kullanmak üzere uygulama imar planı veya mevziî imar planı içinde bu amaçlarla ayrılıp tescil edilen taşınmaz ve sınırlı aynî hak tesis edilmesi yönünde düzenleme yapıldı. Bu düzenlemeye göre, tarım arazilerinin yabancılara satışı mümkün olmadığı ve yabancı uyruklu kişilerin, gerçek kişilerin ancak tapu kütüğünde işyeri veya mesken olarak tescilli olan işyerleri, yine bu amaçlarla kullanmak üzere satın alabileceği açıkça anlaşılmaktadır.

Sayın Akbulut'a katılıyorum.

Teşekkür ederim.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Bakan, Bakanlar Kuruluna tespit konusunda yetki veriliyor!..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Şimdi, Bakanlar Kuruluna verilen yetki çok konuşuldu. Türkiye, bir hukuk devleti. Bakanlar Kurulu kararı, Danıştaya da itiraz edilebilir. Biliyorsunuz, Türkiye hukuk devleti, bu konuda fazla da şey yapmaya gerek yok diye düşünüyorum. Yargı yolu açık.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Şimdi, genelini oylamadan önce, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, lehte, Antalya Milletvekili Sayın Fikret Badazlı; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım; vakit, mutlaka, epeyce ilerledi; ben teşekkür edip gitmeyeceğim buradan; 5 dakika daha geçsin.

Bu yasa hazırlanırken, Adalet Komisyonuna misafir milletvekili olarak gittim ve orada gördüğüm Cumhuriyet Halk Partisine mensup arkadaşlarım, orada da ifade ettiğim gibi, söz alarak ifade ettiğim gibi, oy hakkım yoktu; ama, konuştum, hatırlarlarsa. Vehim, kuşku ve vesveselerle dolu kurgular üzerine yarattıkları mizansenlerle, yasaya tepki verdiklerini gördüm ve burada da, epeyce uzun bir süredir tartıştığımız halde, aynı telden devam ettiklerini görüyorum. Yahu, bu telin bir diyezi, bemolü vardır, yok; döner dolaşır "toprak satılır mı" efendim "biz milliyetçiyiz." Onlardan başka milliyetçi yok!..

Değerli arkadaşlarım, ben, size bir iki örnek vererek söylemek istediklerimi söyleyeceğim. Çeşitli vesilelerle yurt dışına gidiyoruz. Bir evvelki menşeim olan Odalar Borsalar Birliğinin davetlisi olarak, geçen yıl, bildiğiniz gibi, Türkiye Almanya Ticaret Odalarının -ortak kurulan- açılışını yapmak üzere TOBB'un davetlisi olarak Almanya'ya gittik. Almanya'da o toplantılarda birçok rakamsal veriler edindik, brife olduk. Almanya'da      220 000 civarında Türk'ün tapulu mülkü var, 220 000 parça tapulu mülkü var.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Orada yaşıyorlar.

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Bakınız, 60 500 Türk şirket kurmuş, 300 000 kişiye işveren olmuş, Almanya'da.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Doğru.

FİKRET BADAZLI (Devamla) - 60 000 Türk, şirket veya özel veya tüzelkişi, Türk çocukları, insanları 300 000 kişiye işveren olmuş ve Alman ekonomisine 35 milyar euro sirkülasyon, katkı sağlıyor.

Şimdi, Sayın Çavuşoğlu konuşuyor, Terzibaşıoğlu konuşuyor, ben konuşuyorum; neden Muğla, Antalya dediğinizde; gayrimenkul satışı üzerine, yabancılara, en çok ilgili bu illerin olduğu anlaşılıyor.

Şimdi, ben, konut satışına değinmeyeceğim, konutu bir kenara bırakalım, alsın vatandaş; Türkler de almış dünyanın dört bucağında. Türklerin çiftlikleri de var Amerika'da; yani, ben gittim, dostlarım var Antalyalı, çok eskiden yerleşmiş, çiftlikleri var.

Şimdi, deniliyor ki, efendim, 2,5 hektar, 30 hektar azdır çoktur… Antalya'da bizim topraklarımız yılda üç mahsul verir. Bana 25 dekar araziyi hediye etseniz, ben almam. Niye almam? Antalya'mda benim, tarımla iştigal edeceksiniz diye, birisi getirse bana 25 dekar araziyi bedelsiz hediye etse almam. Niye almam biliyor musunuz; söyleyeyim: 25 dekar arazi amatör çiftçiliğin, yani, Türkiye profilindeki küçük küçük arazilerde işletmeyle meşgul olan ve getirisiyle de doğru dürüst tatmin olmayan insanların yapacağı iştir. Ben profesyonel yapmak istediğime göre, 25 dekar arazi şahsen beni kurtarmaz.

Şimdi, bir başka örneğe geleceğim. Antalya'da 15-16 tane İsrailli, 6-7 tane de Hollandalı firma tohum üretiyor. Bildiğiniz gibi, Türkiye, yılda          -bilinen, illegali belli değil- 50-60 milyon dolar tohum parasını döviz olarak dışarıya ödüyor. Bu bahsettiğim firmalar, gelmişler, Türkiye'de tohum üretiyorlar.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Hangi bölgede?

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Antalya'da.

Cumhuriyet Hükümetinin, 59 uncu AK Parti Hükümetinin, bugüne kadar kimsenin ilgilenmediği konuyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Sayın Başkanım, lütfen bana biraz tolerans gösteriniz.

BAŞKAN - Buyurun.

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Şimdi, bakınız, 59 uncu AK Parti Cumhuriyet Hükümeti, bugüne kadar kimsenin ilgilenmediği konuyla ilgili olarak, yani, tohum üretimiyle, sizin ikide bir buraya çıkıp çıkıp "tarımla ilgilenmiyorsunuz" dediğiniz AK Parti Hükümetinin gösterdiği duyarlılıkla, bakınız, geçtiğimiz sene, devlet, üniversite ve müteşebbis işbirliğiyle tohum araştırmasına girdi, F1 hibrit tohum araştırması ve bu yıl, size söyleyeyim mi, sembolik olarak tohum ihraç etti. Antalya'dan sembolik olarak tohum ihraç ettik. Tohum ihtiyacımızın, şu anda, biz, yüzde 30'unu karşılar hale geldik arkadaşlar.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Devletinkileri de kapattınız!

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Şimdi, bu bahsettiğim firmaların her biri, 150, 200, 300 dekar arazilerin üzerinde çalışıyor. Şimdi, öte yandan, biz, şahsen, Antalyalı olarak, yabancıların bu teknolojileriyle gelip, bizde, bu araştırmaları daha çoğaltarak devam etmelerini ve Antalya'nın üzerinden bırakın kendi ihtiyacımızı -karşılayacağız tabiî- dışarıya da tohum ihraç etmelerini çok arzuluyor ve destekliyoruz, benimsiyoruz. Öte yandan…

BAŞKAN - Sayın Badazlı, efendim, siz çok güzel şey açıklıyorsunuz.

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Efendim, izninizle…İzninizle…

BAŞKAN - Yalnız, İçtüzüğümüze göre, oyunun rengini açıklamak için kürsüye gelen arkadaşımız çok kısa bir açıklama yapar.

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Açıklayacağım efendim, açıklayacağım.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hikâye dinliyoruz…

BAŞKAN - Ben rica ediyorum…

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Açıklayacağım efendim, lütfen…

AHMET IŞIK (Konya) - Toprak kanunu bizim dönemimizde çıktı Fikret Ağabey.

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Toprak… Tabiî, onu daha evvel arkadaşlar konuştuğu için söylemiyorum.

Bakınız, biraz evvel Sayın Bakana soru sordunuz, Sayın Bakan cevap verdi; Almanya'da ne kadar. Almanya'nın, gördüğünüz gibi, böyle bir bilgiyi brife etmesi diye bir  şeyi söz konusu değil. Sizin, her vesileyle, kuşkuyla "kapalı kapılar arkasında iş yapar" diye suçladığınız AK Parti Hükümeti, demokratikleşme yolunda attığı bir adımla, vatandaşa bilgi edindirme yasasını çıkarmış ve internet sayfasında ne yaptığı görülüyor. Oradan aldığınız rakamları metrekareye veya santimetrekareye çevirip üreterek, bunu da, size, kürsüden, yalan yanlış vatandaşın beynini yıkama şansını vermiş. (CHP sıralarından gürültüler)

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Yalan yanlış değil!..

BAŞKAN - Sayın Badazlı, son...

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Almanya mı demokratikleşmiş, Türkiye mi demokratikleşmiş?

BAŞKAN - Sayın Badazlı...

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Ben bunun da altını çizmek istiyorum; yani, bunu, bu vesileyle, inşallah, öğrenmişsinizdir.

Öte yandan...

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Yeter, akşamın bu saatinde!

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, yeter!

BAŞKAN - Siz oyunuzun rengini söyler misiniz.

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Arkadaşlar, bir dakika. Herkes konuştu, sabahtan beri dinliyoruz. Bir dakika.. Bir dakika...

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın Badazlı, tarım alanlarını satalım mı diyorsunuz?

BAŞKAN - Sayın Badazlı, ben kişiye özel işlem yapamam. Rica ediyorum, son cümlelerinizi rica ediyorum.

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Bir dakikanızı rica ediyorum.

Şimdi, her vesileyle, toprak satılır mı, vatan satılır mı, vatanperverlik teraneleri.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Size göre terane.

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Huzurunuzda, Tapu Kadastro Genel Müdürüne soruyorum: Şimdi, bir İsraillinin, Hollandalının veya Almanyalının, Antalya'da veya bir başka yerde aldığı toprak bizim hudutlarımızdan çıkarılıp o ülkenin hudutlarına mı transfer oluyor? (AK Parti sıralarından gülüşmeler)

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Mantığa bak!..

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Sayın Genel Müdürüm, lütfen cevap verin arkadaşlara.

BAŞKAN - Sayın Badazlı...

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Arkadaşların baktıkları perspektif bu. Ben, size, bakınız, şunu söyleyeyim: Antalya'da... Antalya'da...(CHP sıralarından gürültüler)

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - İkide bir Antalya. Nereden çıkıyor Antalya? Türkiye Antalya'dan mı ibaret? Allah allah ya!

BAŞKAN - Sayın Badazlı...

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Benim arkadaşlarım...

BAŞKAN - Sayın Badazlı, çok üzülerek mikrofonu kapatmak zorunda kalacağım. Son cümlenizi rica ediyorum. Olmaz böyle.

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Bir dakika efendim, bir dakika; Sayın Başkanım, bir dakika, lütfen. (CHP sıralarından gürültüler)

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Devam etsin, sabaha kadar konuşsun; Türkiye görsün.

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Antalya'da, benim arkadaşlarımın yedinci, sekizinci kuşak, bakınız, lütfen...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan... Sayın Başkan, dün bize bu toleransı göstermediniz. Ayıp! Böyle şey yok!

FİKRET BADAZLI (Devamla) - ...benim arkadaşlarımın, benim dostlarımın, isterseniz getirir gelirim gittiğimde...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, siz, dün, bize bu toleransı göstermediniz!

BAŞKAN - Sayın Badazlı...

FİKRET BADAZLI (Devamla) - ...Mısır'da, Kahire'de toprakları var, Kahire'nin orta yerinde toprakları var. Ez de suyunu iç...

BAŞKAN - Sayın Badazlı, son cümlenizi açıklamazsanız, mikrofonu kapatacağım.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, bu, sizin ne kadar taraflı olduğunuzu gösterir.

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Bu Türkiye...

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Oral...

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Oyumun rengi...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bu sizin ne kadar taraflı olduğunuzu gösterir! Ayıp!

BAŞKAN - Sayın Oral, lütfen yerinize oturur musunuz.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bana "Sayın Oral" demeyin Sayın Başkan. Bize bu toleransı göstermediniz.

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Siz konuşurken biz bir şey demedik.

BAŞKAN - Tamam, onu söyleyebilirsiniz; ama, oturun yerinize Sayın Oral, oturun.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bize bu toleransı göstermediniz!

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Lütfen Sayın Oral. Lütfen, dinlemeyi öğrenin.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - "Sayın Oral" diye konuşma benimle. Ben Sayın Başkanla konuşuyorum, seninle değil.

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Sizin gibi tecrübeli...

BAŞKAN - Sayın Badazlı, bakın, mikrofonunuzu oyunuzun rengi cümlesi için açıyorum; yoksa, mikrofonu kapatacağım.

Buyurun.

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Ben bu yasaya olumlu oy vereceğim. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

FARUK ÇELİK (Bursa) - Bravo Baba!

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Bravo! Aferin!

FİKRET BADAZLI (Devamla) - Ben askerlikten düşeli yirmi yıl oldu. Eğer arkadaşların kuşkusu gibi bir durum oluşursa, ceketimi çıkarıp en önde koşarım, bu Grup da en önde koşar (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) bunları buraya taşıyan kitle de en önde koşar, bir yanlışlık varsa önüne geçer. Kimse endişe etmesin, müsterih olsun.

Saygılar sunuyorum, iyi geceler diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın Badazlı, bu sizin ceket çok meşhur olmuş. Komisyonda "ceketimi çıkarır satarım" demiştiniz, şimdi de "ceketimi çıkarır koşarım" diyorsunuz.

BAŞKAN - İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, aleyhte görüşünü bildirmek üzere, oyunu bildirmek üzere, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık; buyurun.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Ceketi çıkarmana gerek yok Mehmet Bey; aman ha… Asil Türk Milletinin namus ve şerefini koru yeter.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sakın ceketi çıkarma.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Vallahi, ben de ona bakıyorum. Ceketi biz de çıkaracağız galiba; ama, ceketi, başkalarına değil de, galiba, bir de Türkiye'nin içerisindekilere çıkarmak gerekiyor.

Şimdi, bakın, ben iki konuşma yaptım. Burada dedim ki, tarım topraklarından bahsettim. Allah razı olsun, ben anlatamadım; ama, Fikret Ağabey, şurada, 10 dakikaya yakın bir konuşma yaptı, tarım topraklarından, yabancıların nasıl tohumculuk yaptığından, dünyaya ne kadar sattığından bahsetti.

Şimdi, bakın, sizden önce bir Tarım Bakanımız vardı, MHP'li Hüsnü Yusuf Gökalp vardı. Biliyorsunuz, Türkiye'de yerli ırk yok diye, hem tohumculukta, bezelyede, fasulyede ve küçük ve büyükbaş hayvanda yerli ırk için çok büyük tohumculuk faaliyetlerine girmeye kalktı. Hatırlatayım -bilmiyorsunuz diyor ama- sizinle Türkiye başlamadı. Hiçbir noktada yoktu. Ben Bursa Milletvekiliyim, Bursa Mustafakemalpaşa'da doğdum. Mustafakemalpaşa'da Türkiye'nin en büyük konserve fabrikaları vardır. Sizin dediğiniz o tohum tesislerinin hepsinin olduğu yer Mustafakemalpaşa, Karacabey'dir. O tesislerde, hangi firmaların olduğunu, Cargilleri... Bizim oralarda üretiyorlar. Daha, sizin oralardaki, Antalya'da üretilir… Türkiye'deki en büyük tarım yerlerinden bir tanesinde yaşıyorum.

Şimdi, arkadaşlar, bakınız, burada, biz, alt komisyonda çok net bir şeye cevap istedik; dedik ki, gelin, tarım ve hayvancılık dışında, istediğiniz kadar gayrimenkullerin satışına izin verelim. Alt komisyondaki arkadaşlarımız,  AKP'li arkadaşlarımız da reddetti, Adalet Komisyonundaki AKP'li arkadaşlarımız da tarım ve hayvancılık konusunu reddettiniz. Niye reddettiniz o zaman?

BAŞKAN - Sayın Küçükaşık, oyunuzun rengini belirtir misiniz.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bakın söylüyorum; hayır, bu yasa Anayasa Mahkemesindeki yetki devrini engellemiyor ve Anayasa Mahkemesi bir kere daha bu kanunu geriye gönderecek.

Burada gülen arkadaşlara söylüyorum: Eğer, iktidar döneminiz kalırsa ve bu Parlamentoda kalırsanız, biz, burada, tekrar size soracağız. Bu sefer hangi hukukî kalıbın arkasına saklanacaksınız? Çünkü, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerinin hiçbirisini yerine getirmediniz. Bunu, biz, iki tane karşı oy yazımızda da belirttik. Anayasa Mahkemesi üç kere sizin suratınıza bunu çarptı; 1985'te çarptı, 1986'da çarptı, 2005'te çarptı ve Anayasa Mahkemesinin 1985'deki kararı… Evet aynı gerekçeyle satıyorsunuz. "Vatan satılmaz" diyor Anayasa Mahkemesi. Oyum hayırdır.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Küçükaşık.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Hayırlı olmasını diliyorum.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 01.43

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ALTINCI OTURUM

Açılma saati: 01.52

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45 inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.

10 uncu sıraya alınan Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve 3 milletvekilinin; Mahallî İdare Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN

DİĞER İŞLER (Devam)

10.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve 3 milletvekilinin Mahallî İdare Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması, Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/630) (S. Sayısı: 1049) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 1049 sıra sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Vedat Melik; buyurun Sayın Melik. (Alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mahallî İdare Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifinin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; gecenin bu saatinde hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz yasa, bildiğiniz gibi, daha önce 28 Mayıs 2005 tarihinde kabul edilen 5355 sayılı Yasanın bazı maddelerinde değişiklik yapan bir yasadır. Türkiye'deki köye hizmet götürme birliklerini, sulama birliklerini ve onların seçimlerini ve dolayısıyla, işleyişlerini düzenleyen bir yasadır.

1 inci madde, köye hizmet götürme birliklerinin kuruluşlarıyla ilgili olup, 5355 sayılı Yasanın 18 inci maddesinde birliğin görevlerini açıklayan maddeye daha fazla açıklık getirerek, birliğin yapabileceği hizmetleri sıralamakta ve birinci fıkranın sonundaki "Bakanlar Kurulu bu konuda genel izin vermeye yetkilidir" ibaresini çıkarmakta, ancak, yeni bir şey getirmemektedir.

3 üncü maddeyle ise, 5355 sayılı Kanunun 20 nci maddesinin dördüncü fıkrasında değişikliğe gidilerek "o ilin milletvekili sayısı kadar seçeceği" ibaresi çıkarılarak, yerine, "birlik tüzüğünde gösterilen sayıda kendi üyeleri arasından seçeceği kimselerden oluşur" ibaresi eklenerek, sayı muğlak tutulmuştur; çünkü, birlik tüzükleri kolaylıkla değiştirilebilecek nitelikte olup, il genel meclisinde daha fazla üyeye sahip partileri korumakta, genel demokrasi kurallarına aykırılık oluşturmaktadır. Bu anlamda, 5355 sayılı Yasada geçen "o ilin milletvekili sayısı" ibaresinin korunması, daha doğru bir uygulama olacaktır.

4 üncü madde ise, mahallî idare birliklerinin denetimine açıklık getirmekte ve birlik yöneticilerinin huzur haklarını belirlemektedir.

Geçici maddeyle, birliklere seçilen üyelerin süreleri belirlenmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu yasa ve dolayısıyla, düzeltmeye çalıştığımız 5355 sayılı Yasa, aslında birçok nedenden dolayı ülke gerçeklerine uymamakta ve sorunlara çözüm getireceğine, sorunları daha da ağırlaştırmaktadır. Çünkü, şu anda yürürlükte olan ve sulama birliklerinin çalışmalarını düzenleyen 19 uncu maddeye baktığımız zaman dahi, yasanın gerçekten, iyi düşünülmeden çıkarıldığını ve özellikle, sulama birliklerini sıkıntıya, hatta, karmaşaya sürükleyen bir yasa olduğunu söyleyebiliriz. Cumhuriyet Halk Partisinin, komisyonlarda yaptığı itirazlar, o gün dikkate alınmamıştı; ama, gelinen noktada bu yanlışın anlaşılması, dolayısıyla, düzeltilmesi doğru bir yaklaşımdır.

Gerçi bu yasanın bazı maddelerinin iptaliyle ilgili olarak -ki, şu anda değiştirilecek olan 18 ve 19 uncu maddeler de içindedir- Cumhuriyet Halk Partisi, Anayasa Mahkemesine başvurmuştur; ama, bugün hiç olmazsa değiştireceğimiz kanun maddeleri içinde yer alan ve sulama birliklerini de içeren maddeleri görüşürken, ülkemiz için çok önemli olan sulama birlikleri nedir, ülke tarımı ve kırsal kalkınmadaki yeri ve önemi nedir, ne olmalıdır, bu yasayla sulama birliklerinin sorunları çözülebilir mi veya bundan sonra yapılacak yasal düzenlemelerde nelere dikkat edilmelidir gibi konuların, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde tartışılması bakımından önemli bir fırsat olduğu kanaatindeyim. Değerli arkadaşlar, sulama birliklerinin ne olduğunu, aktif şekilde çalıştırılırsa neler yapabileceğini elbette içinizde çok iyi bilenler var hatta daha önceki idarecilik görevleri sırasında bunların kuruluşunda yer alan değerli milletvekilleriyle sulama birlikleri üyesi olan arkadaşlarımız da var; dolayısıyla, konu ve sıkıntılar bu arkadaşlarımız tarafından çok daha iyi bilinmektedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde yaklaşık 349 adet sulama birliği mevcuttur. Bunların görevi, Devlet Su İşlerinde inşa edilen ve ileride inşa edilecek olan tesislere ait sulama kanallarının devrini almak suretiyle işletme ve bakım onarım hizmetlerini Devlet Su İşleri standartlarına göre ve idarenin önereceği her türlü talimatlara uygun bir şekilde yürütmektir. Anayasanın 127 nci maddesine göre Bakanlar Kurulu kararıyla kurulan ve şimdiye kadar, geçtiğimiz yıl değiştirilen 1580 sayılı Belediyeler Yasasıyla 442 sayılı Köy Yasasına ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanununa dayanılarak çıkarılan tüzüklerle yönetilen, sulamadan yararlanan çiftçilerin oluşturdukları kamu tüzelkişilikleridir ve yıllardır Enerji Bakanlığına mı Tarım Bakanlığına mı yoksa İçişleri Bakanlığına mı bağlı olsun tartışmalarının yapıldığı birliklerdir. Ülkemizdeki sulama sistemlerinin çok büyük bir kısmı Devlet Su İşlerince yapılmıştır; dolayısıyla bu konu Enerji Bakanlığında da olabilir; ama, tarımı ilgilendirdiği için Tarım Bakanlığında da olabilir veya şimdi olduğu gibi mahalli idare birimi olarak nitelendirilerek İçişleri Bakanlığı bünyesinde de değerlendirilebilir. Bana göre önce buna karar vermek gerekir. Önce bu konuda hemfikir olmak gerekir ki ondan sonra işin detayları konuşulabilmelidir ve gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Tabiî, sulama birliği denince ülkemizin tarımsal sorunlarının, çiftçinin sorunlarının gündeme gelmemesi mümkün değildir; ama, merak etmeyin günlerdir devam eden bütçe görüşmelerinde defalarca dile getirilen ve herkes tarafından bilinen -AK Parti Hükümeti hariç- herkes tarafından da kabul edilen tarımın sorunlarına girmeyeceğim. Sulama birlikleriyle, hiç olmazsa, sulu tarım yapma şansına sahip çiftçilerin tarımsal sorunlarıyla, onların yaşadığı kırsalda sorunlarının çözümleriyle ilgili naçizane düşüncelerimi söylemeye çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde tarımın en önemli sorunlarından biri, üretim planlamasıdır; yani, hangi üründen, hangi bölgeye ne kadar ekilebilmelidir ki, hem çiftçi ürününü hak ettiği fiyata satabilsin hem de ülkede ne üretim fazlası olsun, ne de üretim azlığı olsun. Ama, biz, ülkemizdeki çok çeşitli nedenlerden dolayı, bunu, bir türlü yapamıyoruz ve yakın bir gelecekte de yapabilecek gibi görünmüyoruz.

Yine, en az bunun kadar önemli olan kırsal kalkınmayı da bir türlü sağlayamıyoruz. Sağlayamamak bir yana, bir türlü neresinden başlayacağımızı da bilmiyoruz; çünkü, elimizde, bunu yapabilecek organlar olmadığını sanıyoruz. İşte, sulama birlikleri, hiç olmazsa, sulanabilen arazilerimizde ve bölgelerimizde, hem üretim planlamasını hem de kırsal kalkınmayı sağlayabileceğimiz en önemli araçlardan biridir.

Peki, madem, konu, tarımsal sulamayla, daha doğrusu sulamayla ilgilidir, konunun İçişleri Bakanlığıyla ilgisi nedir? Niçin, mahallî idare birlikleri içerisinde değerlendirmektesiniz? Bu birliklerin yaşadıkları en büyük sorun, malî, tarımsal ve suyun verimli kullanılmasıyla, sulama tesislerinin sağlıklı kullanılmasının sağlanması olayıdır. Mevcut yasada ve şu anda değiştirecek olduğumuz yasada, sulama birliklerini, tarımsal konuda denetleyecek bir organ yoktur, belirtilmemiştir. Halbuki, o sulama birliğinin alanında, hangi ürünün ekilip ekilmeyeceği hususunda il tarım müdürlüklerinin en azından danışman olması yönünde bir hüküm bulunması gerekirdi.

Öte yandan, konuyla ilgili en önemli kurum Devlet Su İşleridir. Evet, Devlet Su İşleri, sulama sisteminin sahibi olduğu için, konunun içindedir; ancak, sadece suyun ana kanala ne zaman bırakılıp bırakılmayacağı yönünde karar vermektedir; ama, bu yeterli değildir, Devlet Su İşleri daha etkin olmalıdır.

Diğer yandan, sulama birliklerinin en büyük problemi seçim sisteminden kaynaklanmaktadır. Bu yasa, seçim sistemiyle ilgili ciddî bir değişiklik getirmemektedir; aksine, mevcut bozuk düzeni daha katı bir şekilde devam ettiren bir düzenlemedir; dolayısıyla, sorunu çözmeyecek, aksine, mevcut kötü durumun devamına yasal olarak da imkân sağlayacaktır.

Başta da söylediğim gibi, sulama birlikleri çok önemli kuruluşlardır. İyi çalıştırılırlarsa, hem tarımda hem de kırsal kalkınmada büyük işler yapabilecek kuruluşlardır. Onun için, bu kuruluşlar, ayrı bir kanunla ele alınmalıdır. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde, özellikle Amerika Birleşik Devletlerinde çok güzel örnekleri mevcuttur.

Sulama birlikleri öyle bir duruma getirilmelidir ki, kendi bölgesinde sulama tesisi yatırımlarına girebilmeli, modası geçmiş sulama sistemlerini çağdaş bir hale getirebilmeli, yine, kendi bölgesinde, yol, içmesuyu, okul bakım onarımlarını da yapabilmelidir. Elbette ki, bunları yapabilecek yasal düzenlemelerden sonra bu işlere girebilmelidir.

Bunun için de, Devlet Su İşlerinin hazırladığı "su kullanıcıları birliği yasası" yani, Bakanlar Kurulunda geçtiğimiz yıllarda imzaya açılan, ancak, daha sonra geri çekilen yasa, bir an önce çıkarılmalıdır. O yasada da seçim sistemiyle ilgili maddeler değiştirilmelidir; çünkü, mevcut durumda, sulama birliklerinin işleyişini engelleyen, şikâyetlerin gelmesine neden olan en büyük sorun seçim sistemidir. Ayrıca, bütün çiftçilerin mülkiyet oranına göre oy kullanabileceği bir sistem getirilmelidir. Görüşmekte olduğumuz yasanın gerekçesinin ikinci paragrafında mülkiyet kriterine değinilmiş; ama, nasıl yapılacağı yönünde net bir açıklama yapılmamıştır.

Yine, madde gerekçesinde, 5355'ten farklı olarak arazi kiralayanların da birlik yönetimlerine seçilmesine olanak sağlamaktadır ki, bu, mevcut durumu yasallaştırmakta, doğru; ancak, temel tarım mantığına aykırı bir düzenleme getirmektedir; çünkü, dünyanın gelişmiş hiçbir ülkesinde çiftçi tanımında "kiracı" ibaresi yoktur.

22 nci Dönemde tarımla ilgili yapılan birçok konuşmada Türk tarımının en büyük sorunlarından birinin de ilkel çiftçilikten tarım işletmesine dönüşememek olduğu dile getirilirken, bu cümleyle çağdaş tarımsal işletme mantığından da uzaklaşılmaktadır. Şu andaki uygulamada ise, sulama birliği üyesi çiftçiler, önce kendi muhtarlık alanlarında kendilerini temsil eden delegeleri seçmekte, o delegeler de birlik encümeni ve başkanını seçmektedirler. İşte, zaten bütün problem de burada başlamaktadır. Halbuki, sulama birliği üyesi bütün çiftçilerin katılımıyla doğrudan encümen dediğimiz yönetim kurulu ve başkan seçilebilmelidir. Yani, kısacası, basit bir örnek verecek olursak, bugün Çukobirliklerin, pamuk birliklerinin seçim sistemi nasılsa, kooperatife üye olan çiftçiler direkt olarak yönetimi nasıl seçebiliyorsa, sulama birliklerinde de çiftçiler, direkt olarak birlik yöneticilerini ve birlik başkanlarını seçebilmelidirler. Aslında, sulama birliklerine, sulama amaçlı tarımsal faaliyete imkân verecek bir sivil toplum örgütü gözüyle bakılmalıdır. Bu mantıkla bakılmadığı sürece, çıkarılacak yasalar veya yapılacak düzenlemeler soruna çözüm bulmayacaktır.

Ayrıca, kesinlikle malî denetçi olmalıdır. Bu malî denetim, ya Sayıştay tarafından yapılmalı ya da yeminli malî müşavirliklerce yapılabilmelidir.

Bakın, şimdi, bu ülke, çok büyük paralar harcayarak GAP Projesi kapsamında birçok baraj yaptı. Yine, bu proje kapsamında, Şanlıurfa İlinde, başta Harran Ovası olmak üzere, Yaylak ve Bozova'da yaklaşık 180 000 hektar arazi sulamaya açıldı ve bu sulamaların hepsi de, sulama birlikleri tarafından yapılmaktadır. Şanlıurfa İlinde, 22 adet sulama birliği vardır. Aslında, sulama birlikleri, demokratik katılım anlamında, çok doğru bir karar ve uygulamadır; ancak, seçim sisteminin yanlışlığından dolayı, şimdiye kadar, birlik seçimlerinde çok büyük tartışmalar çıkmış ve  bölgenin kültürel yapısından dolayı, bu olaylar, bir seçim tartışmasının boyutlarını aşmıştır. Sanıyorum, bu, bütün Türkiye'de de, benzer şekilde cereyan etmektedir.

Değerli arkadaşlar, Harran Ovasında 62 000 hektar, yani, yaklaşık, ovanın 1/3'üne tekabül eden arazi, çoraklaşma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu rakamlar, Devlet Su İşlerinin tespit ettiği rakamlardır; ancak, hükümet, bu olayı hiç önemsememekte, dolayısıyla, yeterli kaynak da aktarmamaktadır. Tarla içi drenaj sistemlerinin yapımı, mevcut ödeneklerle çok uzun yıllar sürecek gibi görünmektedir; dolayısıyla, bu araziler elden çıkmış olacaktır; ancak, bizim dediğimiz gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, sulama birlikleriyle ilgili kurulacak özel bir komisyonun çalışmalarından sonra yapılacak yasal düzenlemeyle, tarla içi drenaj sistemi gibi dev bir proje dahi, sulama birlikleri tarafından, hükümetin cebinden 5 kuruş para çıkmadan yapılabilir.

Diğer yandan, sulama birliklerinin en büyük sıkıntısı, üst birliklerdir. 5355 sayılı Yasanın, özellikle, seçim sistemine ilişkin olan 8 inci maddesinde, üst birliklerden hiç bahis yoktur. Halbuki, üst birliklerin olmamasından dolayı, sulama birlikleri arasındaki su dağıtım sistemi de birçok tartışmaya neden olmakta, suyun başındaki birlik, suyunu istediği gibi alırken, alttaki birlikler su sıkıntısı çekmektedirler. Yine, üst birliğin olmamasından dolayı, her sulama birliği, çok pahalı olan makine ve teçhizatları kendi başına almakta, bu makine ve teçhizatlar çoğu kez atıl kalmakta, ayrıca, millî servet kaybına da neden olmaktadır.

Değerli arkadaşlar, gecenin bu saatinde sözleri fazla uzatmak istemiyorum.

ALİ İBİŞ (İstanbul) - Uzat uzat, olsun, sabırla dinliyoruz.

MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - Aslında, bu çok önemli bir konudur; ama, sözlerimi kısaca tekrar ediyorum. Sulama birlikleri, kırsal kalkınma ve tarımsal üretimde çok önemli bir araçtır, kurumdur. Dolayısıyla, yepyeni ve ayrı bir yasayla ele alınmadığı, en büyük problemlerinden biri olan üst birliklerin kuruluşuna olanak sağlamadığı ve Devlet Su İşleri bünyesinde olmadığı sürece, çıkarılacak hiçbir yasayı bizim desteklememiz, bir çiftçi olarak mümkün değildir, parti olarak da mümkün değildir. Umut ederim ki, 5355 sayılı Yasanın, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Anayasa Mahkemesine götürdüğümüz maddeleri Anayasa Mahkemesince bozulur ve ülke büyük bir yanlıştan döner.

Sözlerime burada son verirken, hepinizin yeni yılını kutluyor, hayırlı ve mutlu bir kurban bayramı geçirmenizi diliyor, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Melik.

Anavatan Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan; buyurun.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mahallî İdare Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde mevcut sulanabilir 8 000 000 hektar tarım alanının, bugüne kadar yaklaşık 5 000 000 hektarı DSİ, Köy Hizmetleri, belediyeler ve özel girişimciler tarafından sulanmaya açılmıştır; ama, hepsine sulama imkânı sağlanmamaktadır.

Sulamaya açılan bu alanlardaki sulama sistemlerinin yönetimi, sulamadan yararlanan kişiler tarafından kurulan sulama birlikleri, sulama kooperatifleri gibi yerel kurumlara devredilmektedir.

Bilinçsiz sulama ve sulama projelerinin eğitilmiş elemanlarla desteklenmediği durumlarda, sulama altyapısı, ekonomiye yarar yerine zarar getirmektedir.

Değerli arkadaşlar, sulamadan söz açılmışken, Mersin İl Genel Meclisi, hem milletvekillerine hem Bayındırlık Bakanlığına hem de Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bir Meclis kararı gönderiyorlar. Biliyorsunuz, Gülnar, Mersin'in en kırsal bir ilçesidir ve her yönüyle, burası, göç verebilen, tarım ve hayvancılıkla uğraşan bir ilçemizdir. Bu kararı sizlerle paylaşmak istiyorum. Kendileri, zaten ilgili bakanlıkların dikkatine göndermişlerdir.

İl Genel Meclisinin 29.11.2005 tarihli 190/400 sayılı Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna havale edilen Gülnar İlçesi içerisinde mevcut bulunan Ilısu su kaynağının değerlendirilmesi hususunda temenni kararı alınmıştır.

Değerli arkadaşlar, bu kararla Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna havale edilen, üyelerinin İdris Işık tarafından Meclis Başkanlığına sunulan "İlimiz Gülnar İlçesi, sıfır rakım ve 1 625 rakımları arasında, Torosların eteğinde Taşeli Platosunda 4 kasaba, 41 köyü olan, halkın gelir kaynağı tamamen tarım ve hayvancılık olan bir yerleşim alanı olduğu, ilçenin coğrafî ve idarî sınırları içerisinde bulunan Ilısu tabiî su kaynağından başka hiçbir sulama suyu bulunmadığı, Ilısu su kaynağının debisinin saniyede 1 700 litre olduğu, bu suyun akışından dolayı kaynağın 400 metre aşağısında tabiî olarak oluşan 47 metre yüksekliğinde doğa harikası ve dünyanın ikinci büyük şelalesi mevcut bulunduğu, Ilısu su kaynağından enerji üretilerek cazibeli olarak ilçemizin sulama suyu ihtiyacını karşılamak için kullanılması gerektiği halde, Gülnar Halkının yıllardır hayallerini süsleyen Ilısu suyu, kaynağı ilçe halkımızın bilgisi ve müsaadesi olmadan, Karaman İli Ermenek İlçesi sınırları içerisinde DSİ Genel Müdürlüğü tarafından yaptırılmasına karar verilen enerji üretim barajı gövdesinde tünel açılarak akıtılacağı, ancak Ilısu su kaynağı, açılan tünele, barajın gövdesinden akıtılması gereken tünel içerisinden boruları Ermenek Barajının alt tarafında ayrı elektrik enerjisi üretmek için kullanılacağı..."

Bu önemle gösteriyor ki, ilçenin tamamen su kaynağı kurutuluyor ve zaten bir kırsal alan; bu kırsal alanın da eğer suları kesilirse, Gülnar halkını göçe iyice zorlar. Zaten, neredeyse Gülnar'ın yüzde 80'i göç etmiş. Bugün çiftçilikle uğraşan ve hayvancılıkla uğraşan... Bu konuda, hükümetimiz, bu il genel meclisi kararını, bu bakanlıklarımızın bir daha gözden geçirmesinde yarar vardır diyorum.

Değerli arkadaşlar, sulama dediğimizde, sulama amaçlı özel trafolar var ve özel trafolar, keyfî olarak, hem enerji kaybının bedelini halktan tahsil ediyor hem de pahalı elektrik satıyorlar. Bunun için bu trafoların TEDAŞ'a devrolması ve halkın isteklerini sizlerle paylaşmak istiyoruz ve hasat zamanı tahsilatın yapılmasını istiyor köylüler; çünkü, zaten, biliyorsunuz, köylülerin durumu belli ve sulamadaki enerjinin çok yüksek olduğu şikâyetleri var. Bunların düzeltilmesinde yarar vardır. Eğer çiftçileri seviyorsak, çiftçilere yardımcı olmak zorundayız.

Sulama sorunları zaten bitmiyor. Biliyorsunuz, kaynaklar yavaş yavaş kuruyor ve özellikle Anamur ve deniz seviyesinde olan kuyulardan artık tuzlu su çıkmaya başladı, buralarda kapalı devre sistemle su getirilmesinde yarar vardır. Damlama sistemi özellikle teşvik edilmeli. Daha az masrafla çok yol alınacağına inanıyoruz.

Biliyorsunuz, Göksu Nehri boşuna akıyor. Mut'ta, Gezende Barajının seviyesi yükseltilerek, köylülerin su talebini, su ihtiyaçlarını, sulama talebini karşılarsak daha iyi olur; çünkü, köylülerin elektrik parası vererek sulama yapması, ürünlere büyük maliyet yüklediği için, buranın, bir an önce barajın yükseltilmesi ve burada olan göletlerin, temeli atılan göletlerin bir an önce tamamlanması, bir de proje halinde olan göletlerin de bir an önce faaliyete geçmesi gerekir diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, ben, bilmiyorum, sizler de paylaşacak mısınız; bu Erdemli'de güz dedikleri, güz mevsiminde yetişen domatesleri ekmek için, özellikle köylüler, orman alanı içerisinde borularla su götürüyorlar; ama, orman idaresi bu borulardan kira alıyor. Ben yeni öğrendim. Orman idaresi sulama için geçen borulardan eğer kira alırsa, bu çiftçi bu dağın başında domatesi nasıl yetiştirecek? Daha fazla para vererek, hem kira hem elektrik parası… Bu şikâyetlerini de, bizlerle paylaşmak için bildirdiler.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, Başbakan, köylülerimize doğrudan gelir desteğini bayrama kadar vereceklerini vaat etmiş.  Başbakan konuşurken telefonlarla köylüler dün aradılar "doğrudan gelir desteğini bayrama kadar vermezlerse biz kurban kesemeyeceğiz" dediler. Vatandaşın bununla ilgili beklentisi var.

Elbette ki, bunlarla bu saatte sizleri fazla yormak istemiyoruz; ama, köylülerin dertlerini de paylaşmak zorundayız, köylüler sıkıntılarını anlatıyorlar. Eğer, biz, bu köylülerin sıkıntılarına, gece de olsa, gündüz de olsa cevap veremezsek…Dün beni şey altında bıraktılar, telefon ettiler, "Sayın Başbakana dinletin" dediler. Ben de dedim ki, yarın bir söz alırız, düşüncelerimizi Sayın Başbakanın grubuyla paylaşırız, Meclisle paylaşırız, sıkıntılarınızı dile getiririz. Çiftçilerin durumu belli, domatesin, narenciyenin durumu belli -her zaman da bunları söyleyeceğiz- muz üreticisinin durumu belli; kısacası, bütün köylülerin durumu belli. Bunun için biz, Anavatan Partisi olarak, köylülerin düşüncelerini de bu Mecliste, sizlerin... Belki de geç saate kadar... Belki rahatsız olan arkadaşlarımız vardır; ama, biz bunları anlatmak zorundayız.

Değerli arkadaşlar, bu mahallî idareler halkın oylarıyla seçilir, biliyorsunuz. Birlikler ise, kendi aralarında seçerler. Bunun için, eğer, siyasî partilerde orada fazla şey gösterilirse, biliyorsunuz, siyasî partilerin bu birlikler üzerinde büyük etkisi olacağını düşünüyoruz. Bunu, gerçekten, birlikler kendi yönetimlerini kendi aralarında seçmelidir, üyelerini kendi aralarında seçmelidir. Siyasî iktidarlar müdahale etmemelidir.

Değerli arkadaşlar, biz, şunu açıklılıkla söylüyoruz: Anavatanlılar olarak biz köylünün yanındayız, çiftçinin yanındayız. Sulama işlerinde ille her zaman için çiftçiye yardımcı olmak zorundayız diyorum.

Fazla zamanınızı almıyorum, rahatsız olan arkadaşlara da iyi geceler diliyorum, saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özcan.

AK Parti Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın Turhan Çömez. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Çömez.

AK PARTİ GRUBU ADINA TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Mahallî İdare Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun teklifiyle ilgili AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar DSİ Genel Müdürlüğünce işletmeye açılan sulama alanı 2,4 milyon hektarı geçti. Son beş yılda ise, her yıl ortalama 70 000 hektar alan sulu tarıma açıldı. Giderek artan sulama alanları yeni yönetim anlayışı ihtiyacını da beraberinde getirdi. İnşa halinde olan baraj, gölet ve halen devam eden 750 000 hektar sulama alanı projemiz var. Bunlardan anlaşıldığına göre, gelecek yıllarda, personel, teknik eleman, ekipman ve malî kaynakların daha verimli ve doğru kullanılma ihtiyacı ortaya çıkacaktır.

Sulamaların, artık, merkezî yönetimce verimli bir şekilde işletilemeyeceği çok açık. Bunu öngören DSİ, geçtiğimiz yıllarda, 6200 sayılı Kuruluş Yasasına dayanarak sulamaların işletmelerini devretmeye başladı. 1993 yılında başlayan devirlerle kısa sürede çok olumlu sonuçlar alındı ve hemen ardından 4 pilot bölgede çalışma başlatıldı. Türk çiftçisi bu uygulamaya çok çabuk uyum sağladı ve pek çok bölgede işletmeler süratle devredildi. Bugün itibariyle devredilen alan 1 900 000 hektara yaklaşmıştır. Bu da, 336 adet birlik ve sulama alanlarının da yüzde 90'ı demek.

DSİ Genel Müdürlüğüne ait sulama işletmelerinin köy tüzelkişiliği, belediye ve birlikler gibi kamu hukuku tüzelkişiliklerine ya da kooperatifler gibi özel hukuk tüzelkişiliklerine devredilmesinde zaten yasal bir sakınca yoktu. Bu çerçevede, başvuran birlikler DSİ'yle devir sözleşmeleri imzaladılar ve çiftçilerden bir plan çerçevesinde su bedellerini tahsil ettiler.

Sulama birlikleri yürürlükten kalkan 1580 sayılı Belediye Kanunu hükümlerine göre bir mahallî idare birliği olarak kurulmaktaydı. Geçtiğimiz aylarda 5355 sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanunuyla yeni düzenlemeler yapıldı ve sulama birlikleriyle ilgili hükümler kondu; yani, sulama birliklerinin yasası oldu. Ancak, birlik başkanlarının başkanlık görev süreleri, maaşları, birlik meclisi seçimlerinde oy kullanma ve aday olmaya dair bazı uygulamalar için pratik olarak bu değişikliklerin yeterli olmadığı anlaşıldı. Pek çok ilimizden gelen birlik başkanlarıyla yaptığımız görüşmelerde pratikte uygulama kolaylığı sağlaması için Mahallî İdare Birlikleri Kanununda bazı değişikliklerin yapılması gereği ortaya çıktı ve arkadaşlarımızla beraber bir teklif hazırladık.

Yapılacak olan değişikliklerle, inanıyorum ki, birliklerimiz daha rahat, daha pratik ve daha verimli çalışacaklardır. Burada amaç, Türk çiftçisinin kendi sulamasının yönetimine daha aktif katılmasıdır. Yerinden yönetim anlayışıyla daha verimli, özdenetime açık, işletme ve bakım masrafları azaltılmış bir sistem kurabilmektir.

Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar yapılan rakamsal analizler ortaya koymuştur ki, birliklerle, sulama işletmelerinin maliyetlerinde çok önemli tasarruflar ortaya çıkmış, devletin bu işletmelerle ilgili giderlerinde yüzde 70'lere varan azalmalar olmuştur. Keza, sulama sistemine sahip çıkan Türk çiftçisi, tesisini bizzat kendisi korumuş ve tahrip edilmesine karşı kendi özgün tedbirlerini almıştır. Bu da çok önemli bir kazanımdır.

Yine, DSİ'nin personel ihtiyacında önemli ölçüde azalmalar olmuş; bunun yanında, pompajlı sulama tesislerinin elektrik giderleri de devlet tarafından birliklerden tahsis edilmeye başlanmıştır ki, bunun da rakamı, 2004 yılı itibariyle, 36,6 trilyondur.

Yapılacak olan değişikliklerin Türkiye'deki tüm birlikler tarafından heyecan ve memnuniyetle beklendiğinin altını çizmek istiyorum; dolayısıyla, iktidarıyla ve muhalefetiyle, bu yasaya destek vermenin çok önemli olduğunun ve bir genel beklentiyi de karşılayacağının altını çizmek istiyorum.

Değerli birlik başkanlarının ve yöneticilerinin şu anda merakla neticeyi beklediğini de biliyorum. Yasanın görüşüldüğü bu mukaddes çatı altından, çok değerli birlik başkanlarına bir mesaj vermek istiyorum. Lütfen, birliklerinize sahip çıkın. Suyun her damlasının millî bir servet olduğunu asla unutmayın. Her projenin, her arazinin, hatta her 1 metre kanaletin, bu ülke insanı için bir gelir kaynağı, istihdam ve refah olduğunu unutmayın. Birliklerinizi en verimli ve adil biçimde yönetmenin yollarını arayın. Teknolojiyi, bilgiyi, parayı, insanı ve zamanı iyi yönetin. Yönetimleriniz daima şeffaf ve denetlenebilir olsun ve lütfen, bundan önce düşülen yanlışlıklara düşmeyin, birliklerinizin içerisine siyaseti sokmayın ve politize olmayın.

Çok değerli arkadaşlarım, zaman çok ilerledi. Aslında, ben, bu akşam, dünyanın su politikalarını, Türkiye'nin su politikalarını, Türkiye'nin su kapasitesini ve sınıraşan sularını konuşmak isterdim; ancak, Yüce Heyetinizin çok yorgun olduğunu ve zamanın çok ilerlediğini de dikkate alarak, sözlerimi burada kesmek istiyorum ve bu yasanın, ülkemize, milletimize, özellikle Türk çiftçisine hayırlı olmasını temenni ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çömez.

Şahısları adına söz istekleri var.

Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fatih Arıkan…

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Eskişehir Milletvekili Sayın Fahri Keskin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1049 sıra sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Bu düzenlemelerle, sulama birlikleri, yürürlükten kalkan 1580 sayılı Belediye Kanunu hükümlerine göre, bir mahallî idare birliği olarak kurulmaktadır.

Bu kurum, köy kalkınmasında çok önemli görevler alacaktır. Daha geniş alanda, kanalizasyon, çöp toplama, su, yol, okul ve benzeri altyapı tesislerini yapabilecek imkânlara kavuşturuluyor. Tarım ürünlerinin pazarlanması hariç, diğer konularda çiftçimizin tamamen yanında olacak faaliyetlerde bulunacaktır. Bu birliklerin başkanı, valiler ve kaymakamlar olacaktır. Bu birlikler, köylerin kalkınmasında önemli rol alacaktır. Bu birlikler, 1580 sayılı Belediyeler Kanunu içinde yer alıyordu; ancak, Hükümetimiz tarafından daha önce getirilen ve şimdi 4 maddesi değiştirilen bu kanunla, kendi özel yasasına kavuşmuş oluyor. Daha etkin hizmet verebilmek için, bu düzenlemenin yapılması şarttır.

Bu birlikler -hükümetimizin bu yıl aktarmış olduğu 50 trilyon lira kaynakla- içmesuyu olmayan köylerin suya kavuşturulmasında çok etkin rol almıştır. Bu birlikler vasıtasıyla 869 köyün içmesuyu tamamlanmıştır, 107 köyün içmesuyu bitirilmek üzeredir, 354 köyün işi devam etmektedir, 74 köyün de su projesi etüt halindedir. Temel AK Parti felsefesi, susuz köy bırakmamaktadır arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

1 172 köyün köy yolu yapıldı, 85 köyün yolu tamamlandı, 564 köyün de yol işi devam etmektedir.

Bu yasada yapılan değişikliğin, başta çiftçimiz olmak üzere, tüm ülkemize hayırlar getirmesini diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Keskin.

Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu ilerleyen saatlerinde İçtüzüğün şahsıma vermiş olduğu 1 saatlik yetkiyi kullanacağım, sizi sabırsızlıkla dinlemeye davet ediyorum! (Gülüşmeler)

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; aslında, biz, bu kanunu çok kısa bir süre önce, altı ay önce burada konuştuk, değerlendirme yaptık, tartıştık ve bu kanun içerisinde Anayasaya aykırı maddeler olduğunu söyledik; ama, her zamanki gibi, bizleri dikkate almadınız. Cumhuriyet Halk Partisinden gelen teklifleri, bizim dediklerimizi, her zamanki gibi, sadece muhalefet yapma adı altında söylendiği için, öyle düşündüğünüz için dikkate almadınız ve çok kısa bir süre sonra da, tekrar bir değişiklik yapmak üzere, bu akşam bu yüce çatıya getirdiniz.

Değerli arkadaşlar, bizler, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu kanunun özüne karşı değiliz; öncelikle onu belirtmek istiyorum. Bu kanun, sulama birlikleri ve tüm köylerimizin "birlik" adı altında köye götürülen hizmetler konusunda, mahallî idarelere verilen yetki konusunda gerçekten çok önem arz ediyor; ancak, saymakla bitiremeyeceğim birçok eksiklikleri de var. Ben, bunlara değinmeden geçemeyeceğim.

5355 sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanunu önce Meclisimizde kabul edildi. Meclisimizde kabul edilen bu kanunun görüşmeleri sırasında Anayasaya aykırılıklarını ve çarpıklıklarını dile getirdik değerli arkadaşlarım.

Anayasa Mahkemesinde görüşülen bir kanunun maddelerinde değişiklik yapılmasının ne kadar doğru olduğunu sormak istiyorum? Gerçekten, bugün, bu akşam burada konuştuğumuz bu kanun, öncelikle siyasî etiğe doğru değil; yani, bu kanunla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisinin Anayasa Mahkemesine müracaatı var. O müracaat daha sonuçlanmadan, bu kanunla ilgili bir değişiklik yapmak üzere tekrar gündeme getiriyoruz. Siyasî etiğe uygun olmadığını bir kez daha ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, yine, köylere hizmet götürme birliği, yerel anlamda birçok görevi üstlenirken ve genel yetkili kılınırken, yine de, Anayasaya aykırılıkları söz konusudur.

Değerli arkadaşlar, kısaca anlatıyorum, değerli vaktinizi fazla almayacağım.

Burada, ayrıca, bu tezimiz, 5355 sayılı Kanunun 18 inci maddesinde değişiklik öneren 2 nci maddesi için de geçerlidir. Burada, kaymakam ve valilerin doğal üye olarak mahallî idare birliklerinde yer alması da, Anayasamızın 127 nci maddesine aykırı görülmektedir; çünkü karar organları, gene kanunda gösterilen, "seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan" ifadesine de ters düşmektedir.

Bir diğer sorun ise, 2 nci maddeyi düzenleyen 5355 sayılı Kanunun 18 inci maddesinde, seçimin yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılması öngörülmesine karşın, burada, o mahallî idare meclisinin gözetiminde yapılacağı hükmü de Anayasanın 79 uncu maddesine aykırı bir durum arz etmektedir.

Bugüne kadar bazı yerlerde yapılmış olan birlik seçimlerinde, atama yoluyla belirlenen delegelerle birlik başkanı seçildiğinde, bu başkanın görev süreleri de uzatılmış olacaktır.

Sizlerin ifadesiyle, Avrupa kapısında olduğumuz bugünlerde, Avrupa Birliğine uyum sürecinde bu yolla seçilmiş olmak demokratik açıdan ne kadar da uygundur! Bütün bu saydığımız Anayasaya aykırılıklar içerisinde yapacak olduğumuz bu kanun değişikliğinin ne kadar doğru olduğunu bir kez daha  soruyorum.

Arkadaşlar, daha önce söylediğim gibi, bu kanunun bütünü olan 5355 sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanunu, Anayasaya aykırılık içermesi nedeniyle, Yüce Mahkemede görüşülürken, yaptığımız bu değişiklikler doğru değildir. Kaldı ki, kanun değişiklikleri de, Anayasaya yine aykırılık içermektedir.

Bence yanlış yapıyoruz. Sözlerimin başında söylediğim gibi, yapmış olduğumuz kanunlar üzerinde teknik elemanlarca yeterince komisyonlarda tartışılıp, değerlendirilip Yüce Genel Kurula gelseydi, çok daha iyi olurdu diye düşünüyorum.

Hızla kanun çıkarıp zaman kazanacağız derken, tam tersine zaman kaybediyoruz. Mahallî İdare Birlikleri Kanununda değişiklik yapan bu kanun tasarısı, kanun özünde olduğu gibi, Anayasaya aykırılığı nedeniyle yüce makamdan geri döneceği kesin kanaatindeyim. O nedenle, gelin, yol yakınken, Anayasa Mahkemesinin kararını bekleyelim derim.

Değerli arkadaşlar, her şeye rağmen, bu kanunumuz Türk köylüsüne ve Türk milletine hayırlı olsun diyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Yaklaşmakta olan 2006 yılının başta yüce milletimize, ulusumuza hayırlı olmasını temenni ediyor, 2006 yılının sağlık, mutluluk ve başarı getirmesini temenni ediyor, Yüce Heyetinizi...

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Kurban bayramı var.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Bayrama var daha. Onu daha sonra konuşuruz.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum değerli arkadaşlar.(Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

MAHALLÎ İDARE BİRLİKLERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI

HAKKINDA KANUN TEKLİFİ

MADDE 1. - 26/5/2005 tarihli ve 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanununun 18 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İlçelerde, tarım ürünlerinin pazarlanması hariç olmak üzere, yol, su, kanalizasyon ve benzeri altyapı tesisleri ile köylere ait diğer hizmetlerin yürütülmesine yardımcı olmak, bizzat yapmak, yaptırmak ve kırsal kalkınmayı sağlamak üzere, tüm köylerin iştiraki ile o ilçenin adını taşıyan, köylere hizmet götürme birliği kurulabilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Vedat Melik?.. Konuşmuyorlar. (Alkışlar)

Teşekkür ederim. 

Şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Halil Ürün?.. Konuşmuyor. (Alkışlar) 

Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, bir soru soracağım.

BAŞKAN - 2 nci maddede sorun.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 5355 sayılı Kanunun 19 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 19. - Sadece sulama amaçlı olarak kurulan mahallî idare birliklerinde birlik meclisi, 8 inci maddede belirtilen doğal üyeler ile belediye meclisi üyeliğine seçilme şartlarına sahip olan ve birliğin sulama faaliyetinden faydalanan mülk sahibi çiftçiler arasından birlik tüzüğünde gösterilen sayıda seçilecek üyelerden oluşur. Seçim, üye mahallî idare sınırları içinde birliğin sulama faaliyetinden faydalanan çiftçilerin katılımıyla o mahallî idare meclisinin gözetiminde yapılır. Arazinin beş yıldan fazla kiralanması halinde birlik meclis üyeliğine seçilme ve birlik meclisi üye seçimlerinde oy kullanma hakkı kiracıya aittir. Birlik üyesi mahallî idarelerin birlik meclisinde kaç üye ile temsil edilecekleri, o mahallî idare sınırları içindeki sulanan alanların birliğin sulama faaliyetinden faydalanan toplam alana oranına göre tespit edilir.

Bu birliklerde birlik başkanı, ilk mahallî idareler genel seçimlerine kadar görev yapmak üzere seçilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Bir önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1049 sıra sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 2 nci maddesiyle değiştirilen 5355 sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanununun 19 uncu maddesinin ikinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir.

"Ancak iki dönem üst üste seçilen birlik başkanı bir dönem ara vermeden üçüncü kez seçilemez."

 

Faruk Çelik

Turhan Çömez

Muzaffer Külcü

 

Bursa

Balıkesir

Çorum

 

Mahmut Kaplan

Cevdet Erdöl

 

 

Şanlıurfa

Trabzon

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İki dönem üst üste birlik başkanlığı on yıllık bir süreyi kapsamakta olup, yeterli bir yönetim dönemini oluşturmaktadır. Yönetimin daha dinamik hale getirilmesi, başkaları için de yarışma imkânları verilmesi demokratik bir ortam için gerekli görülmektedir. Önergeyle bu amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul  edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 5355 sayılı Kanunun 20 nci maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Birinci fıkrada belirtilen birliklerden il özel idarelerine ait olanın birlik meclisi, il valileri ile her ilin il genel meclisinin, birlik tüzüğünde gösterilen sayıda kendi üyeleri arasından seçeceği kimselerden oluşur."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Soru var.

Sayın Küçükaşık; buyurun.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Bakanım, şimdi, köylere hizmet götürme birlikleri, bildiğiniz gibi, ilçelerde aynı zamanda tarımsal ürünleri, özellikle sütleri de toplamaktadır. Çıkan yasa gereğince, altı ay içerisinde, köylere hizmet birlikleri, üretici birliklerine süt toplama işini bırakacaktı. Türkiye'de süt üretici birliği kurulmuştur, genel merkezi de Ankara'da. Şimdi, bu talep konusunda, ben size aynı konuda yazılı olarak da bir soru sormuştum. Köylere hizmet götürme birlikleri, süt toplama işinden vazgeçecekler mi? Çünkü, birinci maddede aynen şu var: "İlçelerde tarım ürünlerinin pazarlanması hariç olmak üzere…" Zaten kuruluş amacı da bu. Ancak, şu anda, hâlâ süt topluyorlar. Bu konuda herhangi bir girişiminiz olacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; üretici birliklerinin olmadığı yerlerde köye hizmet götürme birlikleri bu görevleri bir müddet yapacaklar. Ama, birlikler, üretici birlikleri kurulduğu zaman, köye hizmet götürme birlikleri bu görevi yapmayacaklar, terk etmeleri lazım.

Arz ederim.

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - 5355 sayılı Kanunun 22 nci maddesine birinci fıkra olarak aşağıdaki fıkra eklenmiş ve mevcut üçüncü fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Mahalli idare birliklerinin denetimi İçişleri Bakanlığınca yapılır. Valiler ve kaymakamlar gerekli gördüklerinde ülke düzeyinde kurulan birlikler dışındaki birlikleri denetleyebilirler."

"Köylere hizmet götürme birliklerinin birlik meclisleri hariç olmak üzere, birlik meclisi ile birlik encümeninin başkan ve üyelerine meclis ve encümen toplantılarına katıldıkları her gün için birlik başkanına 5000, encümen üyelerine 2000, meclis üyelerine 1500 gösterge rakamının Devlet memurları için belirlenen aylık katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarı geçmemek üzere, birlik meclisi tarafından belirlenecek miktarda huzur hakkı ödenebilir."

BAŞKAN- Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1049 sıra sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Maliki Ejder Arvas

Fikret Badazlı

 

Bursa

Van

Antalya

 

Sami Güçlü

Yahya Baş

 

 

Konya

İstanbul

 

"Madde 4.- 5355 sayılı Kanunun 22 nci maddesine aşağıdaki birinci, ikinci ve üçüncü fıkra eklenmiş, diğer fıkralar teselsül ettirilmiş, mevcut birinci fıkrasındaki "denetim" kelimesi çıkarılmış ve mevcut üçüncü fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Mahalli idare birliklerinin denetimi İçişleri Bakanlığınca yapılır. Valiler ve kaymakamlar gerekli gördüklerinde ülke düzeyinde kurulan birlikler dışındaki birlikleri denetleyebilirler."

"Sayıştayın dış denetimine tabi olmayan mahalli idare birliklerinin, İçişleri Bakanlığı, valiler veya kaymakamlarca mali denetimi sonucunda tespit edilen kamu zararı üzerine yapılan kişi borcu teklifleri, birlik meclisinde görüşülerek karara bağlanır. Bu kararın örneği, birlik merkezinin bulunduğu yerin valiliğine, ülke düzeyinde kurulan birlikler ile başkanı vali veya vali yardımcısı olan birliklerde ise İçişleri Bakanlığına gönderilir. Karara karşı, ülke düzeyinde kurulan birlikler ile başkanı vali veya vali yardımcısı olan birliklerde İçişleri Bakanlığı, diğerlerinde ise valiler veya hakkında kişi borcu çıkarılanlar on gün içerisinde idari yargıya başvurabilirler. İdari yargı kararı doğrultusunda işlem sonuçlandırılır."

"Kontrol, denetim, inceleme, kesin hükme bağlama veya yargılama sonucunda tespit edilen kamu zararı, zararın oluştuğu tarihten itibaren ilgili mevzuatına göre hesaplanacak faiziyle birlikte ilgililerden tahsil edilir. Kamu zararlarının tahsiline ilişkin usul ve esaslar İçişleri Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir."

"Köylere hizmet götürme birliklerinin birlik meclisleri hariç olmak üzere birlik meclisi ile birlik encümeninin başkan ve üyelerine meclis ve encümen toplantılarına katıldıkları her gün için birlik başkanına 5000, encümen üyelerine 2000, meclis üyelerine 1500 gösterge rakamının Devlet memurları için belirlenen aylık katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarı geçmemek üzere, birlik meclis tarafından belirlenecek miktarda huzur hakkı ödenebilir."

BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Katılıyorsunuz.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanununun geçici 2 nci maddesi, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce mahallî idare birlikleri personeli hakkında çeşitli sebeplerden dolayı çıkarılmış kişi borçlarının ne şekilde tahsil edileceğini hükme bağlamıştır. Ancak Kanunda, bundan sonra tespit edilecek kişi borcu teklifleri konusunda hiçbir düzenleme mevcut değildir.

Maddeye eklenen fıkra ile bu önemli boşluk doldurulmuştur. Getirilen düzenleme ile teklif edilen kişi borçlarının öncelikle mahalli idare birliklerinin genel karar organı olan genel meclislerinde karara bağlanması öngörülmüştür. Genel meclis kararlarının illerde kurulu birlikler için valiliklere, ülke düzeyinde kurulan birlikler ile başkanı vali veya vali yardımcısı olan birliklerde ise İçişleri Bakanlığına gönderilmesi ve bu yolla gerektiği takdirde idari yargıya gitmenin yolu açılmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, 4 üncü maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda…

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan, sorum vardı. (AK Parti sıralarından "Geçti, geçti" sesleri)

BAŞKAN - …oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE - Birlik meclisi üyeliğine seçilme şartlarını taşımak şartıyla 30.3.2004 tarihinden önce seçilen birlik başkanları bu tarihten itibaren üç yılı geçmemek kaydıyla seçildikleri sürenin sonuna kadar; bu tarihten sonra seçilenler ise ilk mahalli idareler genel seçimlerine kadar görevlerine devam eder.

Bu Kanunun yayımı tarihinden önce kurulmuş mahalli idare birliklerinin 5355 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi uyarınca durumlarını 5355 sayılı Kanun hükümlerine uydurmaları için verilen altı aylık süre 10.6.2006 tarihine kadar uzatılmıştır.

BAŞKAN - Sayın Tüzün, soruyor musunuz sorunuzu?

Buyurun.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, sorumu yönelteceğim. Aslında, 4 üncü maddeyle ilgiliydi benim sorum; ama, bu birlik meclisi ve birlik encümeninin başkan ve üyelerine verilen huzur haklarının kriterleri nedir; onu merak ediyorum. Yani, neye göre belirlenmiştir? Bu konuda Sayın Bakanın bir açıklama yapmasını istiyorum. Eğer, bir kıstas varsa, bu, belde belediye başkanlarının kriterlerine göre midir, nedir; bunun açıklanmasını istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; burada aslında belediye meclis üyelerine ödenen ödeneklere göre bir esas alınmıştır. Mesela, bu duruma göre, şu andaki teklif kanunlaşırsa, Ocak 2006'da birlik başkan ve üyeleri aylık yaklaşık olarak eskiden 108 YTL alıyorlardı, şimdi, üyeler 145 000 000 Türk Lirası, birlik başkanı 363 000 000 Türk Lirası almış olacaklar, kanunlaşırsa.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Bakanım, yani, o rakamı nereden buldunuz, kriteri nedir?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Belediye meclis üyelerine verilen ödenekler esas alınarak öyle bir şey kurulmuştur.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, geçici maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 29 Aralık 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 02.50