DÖNEM: 22 YASAMAYILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 107
45 inci Birleşim
28 Aralık 2005 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın,
ödenmesi gecikmiş olan kredi kartı borçlarına uygulanan yüksek temerrüt
faizlerinden dolayı kullanıcıların karşılaştıkları sorunlar ve alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza
Gülçiçek'in, yurt dışında çalışan Türk işçilerinin durumuyla ilgili hazırladığı
rapora ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
Mehmet Âkif Ersoy'un ölümünün 69 uncu yılında, şairin edebiyatçı kişiliğine ve
eserlerine ilişkin gündemdışı konuşması
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- (10/148, 182, 187, 284, 285) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun görev süresinin
bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/950)
2.- Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın
Meksika'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/951)
3.- Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un
İngiltere'ye yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/952)
IV.-
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu,
Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı: 920)
3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve
Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı
Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S.
Sayısı: 1009)
5.- Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut
Koçak ve 4 milletvekilinin, Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/607) (S. Sayısı: 1018)
6.- Diyarbakır Milletvekili M. Mehdi Eker
ile Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in; 969 Sayılı Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının, 867 ve 170 Sayılı Kanunlara Tabi İşletmeler Dışında Kalan Taşra
Kuruluşlarına Döner Sermaye Verilmesi Hakkında Kanunun Adı ve Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi, Bazı Ek Maddelerin Eklenmesi ve 29.05.1926 Tarihli ve 867
Sayılı Ziraat Vekaletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin Sureti İdaresi
Hakkında Kanunun İptaline Dair Kanun Teklifi ile Ziraat Vekaletine Merbut Bazı
Mektep ve Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (2/375, 1/358) (S. Sayısı: 1053)
7.- Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan
Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/1082) (S. Sayısı: 1000)
8.- Köy Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/1104) (S. Sayısı: 1048)
9.- Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı; İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Tapu Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri
Akbulut'un, 2644 Sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1139, 2/319, 2/556) (S. Sayısı: 1051)
10.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik
Ziyaeddin Akbulut ve 3 milletvekilinin, Mahallî İdare Birlikleri Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu
(2/630) (S. Sayısı: 1049)
VI.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan'ın, Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in, konuşmasında, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
KESİMOĞLU'nun, İstanbul'daki oto galerilerine ve trafik müeyyidelerine ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/10856)
2.- Ankara Milletvekili Ersönmez
YARBAY'ın, işçi emeklileri arasındaki maaş farklarına yönelik düzenleme
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/10916)
3.- Ankara Milletvekili İsmail
DEĞERLİ'nin, teftiş kurulu başkanlarıyla ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu
ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/10962)
4.- İstanbul Milletvekili Ahmet Sırrı
ÖZBEK'in, İstanbul'un Beykoz İlçesinde makta uygulamasının durdurulmasına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/11060)
5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa-Gemlik-Şükriye Köyünün makta kullanımına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/11061)
6.- Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in,
İsviçre ile yapılan futbol karşılaşmalarındaki olaylara ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/11075)
7.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın,
Hakkâri Valisinin bazı açıklamalarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11251)
8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
depremden etkilenen hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet
ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/11328)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
13.30'da açılarak beş oturum yaptı.
2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve
İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908)
(S. Sayıları: 1028, 1029, 1030) görüşmeleri tamamlandı; elektronik cihazla ayrı
ayrı yapılan açıkoylamaları sonucunda, kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.
Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan, bütçenin kabulü nedeniyle Genel Kurula hitaben teşekkür konuşması yaptı.
Mersin Milletvekili
Mustafa Özyürek, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli'nin,
İstanbul Milletvekili Ali
Topuz, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın,
Konuşmalarında,
Partilerine,
İstanbul Milletvekili
İrfan Gündüz, Isparta Milletvekili Erkan Mumcu'nun,
Bursa Milletvekili Faruk
Çelik, İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un,
Konuşmalarında,
Gruplarına,
Maliye Bakanı Kemal
Unakıtan, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, konuşmasında,
şahsına,
Sataştıkları iddiasıyla;
Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek'in, konuşmasında, ileri
sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle;
Birer açıklamada
bulundular.
Hükümetin, görüşülmekte
olan 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 31 inci maddesinin
tekriri müzakere talebiyle ilgili isteminin, Danışma Kurulu kararı olmadan
işleme alınıp alınamayacağı hususunda açılan usul tartışması sonunda, Oturum
Başkanınca, usul hatası bulunmadığı yönünde açıklamada bulunuldu.
Hükümetin talebi üzerine,
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 31 inci maddesinin yeniden
görüşülmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi üzerinde bir süre görüşüldü; AK
Parti Grubu ve Hükümet önerilerini geri çektiğinden, işlemden kaldırıldığı
açıklandı.
Genel Kurulun 28.12.2005
Çarşamba günü saat 13.00'te toplanmasına ve bu birleşimde sözlü soruların
görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
28 Aralık 2005 Çarşamba
günü, alınan karar gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.41'de
son verildi.
|
İsmail Alptekin |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
|
|
Bayram Özçelik |
Türkân Miçooğulları |
|
Burdur |
İzmir |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
No.: 57
II.- GELEN KÂĞITLAR
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1. - Trabzon Milletvekili M. Akif HAMZAÇEBİ'nin, don afetinden zarar
gören fındık üreticilerine yapılacak ödemelere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/9904)
2. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Kızılay burslarının geçici
olarak durdurulmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9907)
3. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, İzmir'deki okul arsası
kamulaştırmaları ile okulların depreme karşı güçlendirilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9908)
4. - İzmir Milletvekili Bülent BARATALI'nın, İzmir'de depreme karşı
alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9909)
5. - Kocaeli Milletvekili İzzet ÇETİN'in, SSK'nın ilaç giderlerine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/9933)
6. - İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın, bürokrat atamalarına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9950)
7. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa'nın Gemlik İlçesindeki
bazı orman köylerinin makta izinlerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/9952)
8. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Çankırı İlindeki yatırımlara
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9955)
9. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Elazığ İlindeki yatırımlara
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9956)
10. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bolu
İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9957)
11. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bitlis
İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9958)
12. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Ağrı
İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9959)
13. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bingöl
İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9960)
14. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bartın
İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9961)
15. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kars
İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9962)
16. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Düzce
İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9963)
17. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kayseri
İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9964)
18. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Gümüşhane İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9965)
19. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kütahya
İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9966)
20. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kilis
İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9967)
21. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Nevşehir
İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9968)
22. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Sakarya
İlindeki yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9969)
23. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, açlık
ve yoksulluk sınırlarında yaşayanlara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY)
yazılı soru önergesi (7/9989)
24. - İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın,
bürokrat atamalarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10023)
25. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
doğalgazın elektrik üretimindeki payına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10024)
26. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
akaryakıt fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10025)
27. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Çankırı
İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10026)
28. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Elazığ
İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10027)
29. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bolu
İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10028)
30. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bitlis
İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10029)
31. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Ağrı
İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10030)
32. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bartın
İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10031)
33. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bingöl
İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10032)
34. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Düzce
İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10033)
35. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kars
İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10034)
36. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kayseri
İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10035)
37. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Gümüşhane İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10036)
38. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kütahya
İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10037)
39. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kilis
İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10038)
40. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Nevşehir
İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10039)
41. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Sakarya
İlindeki yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10040)
42. - Erzincan Milletvekili Erol TINASTEPE'nin,
AŞTİ'deki taksi ve otopark işletmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10042)
43. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Çermik İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10061)
44. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Çüngüş İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10062)
45. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Lice İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10063)
46. - Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, Diyarbakır-Silvan İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10064)
47. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Merkez İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10065)
48. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Kulp İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10066)
49. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Kocaköy İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10067)
50. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Çınar İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10068)
51. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Eğil İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10069)
52. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Hani İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10070)
53. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Hazro İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10071)
54. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Ergani İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10072)
55. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Dicle İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10073)
56. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Bismil İlçesinin eğitim sorunlarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10074)
57. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in,
Yüzüncü Yıl Üniversitesiyle ilgili bazı iddialara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10075)
58. - Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un,
depremde hasar gören bir okul binasının onarımına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10078)
59. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in,
İzmir'in Depremselliği Projesi kapsamında okulların güçlendirilmesine ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10079)
60. - Tekirdağ Milletvekili Erdoğan KAPLAN'ın,
Tekirdağ İlindeki eğitim ve öğretim verilerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10080)
61. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bartın
İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10081)
62. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bingöl
İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10082)
63. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Ağrı
İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10083)
64. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bitlis
İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10084)
65. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bolu
İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10085)
66. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Elazığ
İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10086)
67. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Çankırı
İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10087)
68. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Gümüşhane İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10088)
69. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kars
İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10089)
70. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kilis
İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10090)
71. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kütahya
İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10091)
72. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Düzce
İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10092)
73. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Nevşehir
İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10093)
74. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Sakarya
İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10094)
75. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kayseri
İlindeki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10095)
76. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Bismil İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10121)
77. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Çermik İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10122)
78. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Kulp İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10123)
79. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Hazro İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10124)
80. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Merkez İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10125)
81. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Silvan İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10126)
82. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Lice İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10127)
83. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Çınar İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10128)
84. - Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, Diyarbakır-Çüngüş İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10129)
85. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Dicle İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10130)
86. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Eğil İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10131)
87. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Ergani İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10132)
88. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır-Hani İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10133)
89. - İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın,
bürokrat atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10134)
90. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in,
İzmir'in Depremselliği Projesi kapsamında sağlık tesislerinin güçlendirilmesine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10136)
91. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Sincan
Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10137)
92. - İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın,
bürokrat atamalarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı
soru önergesi (7/10193)
93. - İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın,
bürokrat atamalarına ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru
önergesi (7/10195)
94. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Kocaköy İlçesinin sağlık sorunlarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10198)
95. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Adıyaman
İlindeki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10662)
96. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Aksaray
İlindeki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10663)
97. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Amasya
İlindeki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10664)
98. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Erzurum
İlindeki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10665)
99. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Siirt
İlindeki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10666)
100. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Şırnak
İlindeki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10667)
101. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Rize
İlindeki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10668)
102. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Adıyaman'ın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10770)
103. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Adıyaman'ın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10771)
104. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Adıyaman'ın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10772)
105. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Adıyaman'ın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10773)
106. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Adıyaman'ın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10774)
107. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Adıyaman'ın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10775)
108. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Adıyaman'ın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10776)
109. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Adıyaman'ın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10777)
110. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Adıyaman'ın bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10778)
111. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Adıyaman'ın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10779)
112. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Adıyaman'ın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10780)
113. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Adıyaman'ın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10781)
114. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Adıyaman'ın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10782)
115. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Adıyaman'ın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10783)
116. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Adıyaman'ın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10784)
117. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Adıyaman'ın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10785)
118. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Adıyaman'ın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10786)
119. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Adıyaman'ın bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10787)
120. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın
bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10788)
121. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın
bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10789)
122. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın
bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10790)
123. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın
bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10791)
124. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın
bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10792)
125. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın
bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10793)
126. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın
bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10794)
127. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın
bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10795)
128. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın
bir ilçesindeki köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10796)
129. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın
bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10797)
130. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın
bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10798)
131. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın
bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10799)
132. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın
bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10800)
133. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın
bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10801)
134. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın
bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10802)
135. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ağrı'nın
bir ilçesi ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10803)
136. - Mersin Milletvekili Şefik ZENGİN'in, Yüzüncü
Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi sekreteri hakkındaki bazı iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10832)
137. - Zonguldak Milletvekili Harun
AKIN'ın, Zonguldak'ta yatırım ve istihdamın teşvik edilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10833)
138. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in,
organizasyonlar için yapılan hizmet alımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/10834)
139. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, İzmir'de
meydana gelen depremlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10837)
140. - İstanbul Milletvekili Halil AKYÜZ'ün, İstanbul'da
yapılacak bir yatırıma ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10839)
141. - Ankara Milletvekili Zekeriya AKINCI'nın,
Keçiören Belediyesiyle ilgili bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10852)
142. - İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, bazı
büyükşehir belediyelerinin topladıkları atıklara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10854)
143. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Antalya'daki sit alanlarının korunmasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10857)
144. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Antalya-Karaveliler-Kocain Mağarasının korunmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10858)
145. - İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz KETENCİ'nin,
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yaptığı bir yatırım anlaşmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10859)
146. - Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin,
Yalova-Çiftlikköy-Taşköprü Belediyesi hakkındaki bazı iddialara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10860)
147. - Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, yeşil kartlılara ortopedik tıbbi cihazların verilmemesine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10873)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 13.00
28 Aralık
2005 Çarşamba
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
45 inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, kredi kartı sorunuyla
ilgili söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman'a aittir.
Buyurun Sayın Akman. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.-
Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, ödenmesi gecikmiş olan kredi kartı
borçlarına uygulanan yüksek temerrüt faizlerinden dolayı kullanıcıların
karşılaştıkları sorunlar ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşması
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son günlerin en önemli problemlerinden biri olarak
kamuoyunda konuşulmaya başlanan kredi kartı sorunuyla ilgili olarak gündemdışı
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Hayatımızda köklü değişikliklere neden
olan teknoloji, sağladığı kolaylıklarla hayatımızın her alanını etkilerken,
kendi kurallarını da oluşturmakta ve bu oluşum içinde insanları kontrol altına
almaktadır. Birçok yenilik, bizim istem ve onayımıza bağlı olmadan hayatımıza
girerken, bazı zamanlarda bu yenikliklerin faydasının mı yoksa zararının mı
daha çok olduğuna karar vermekte güçlük çekmekteyiz.
Hızla gelişen teknolojik araçların
kullanılmasıyla oluşan yeni kültürü hazmedememek ve buna ilişkin alışma
dönemleri geçiriyor olmak, kredi kartları kullanımında görüldüğü gibi, cep
telefonları, bilişim ve internet teknolojisinin kullanımında da karşımıza
çıkmaktadır. Bu gelişen teknolojinin hukukunun da paralel hızla gelişmesi,
gerek ekonomik gerekse sosyal hayatımız açısından büyük önem arz etmektedir.
Son üç yılda ülkemiz ekonomisinin iyi
yolda olması herkes tarafından takdir edilmektedir. Bu ekonomik gelişmeye
paralel olarak satıcılarımızın da taksit sayısını artırması, ekonomiye bir
canlılık kazandırmaktadır. Ancak, hesabını iyi yapmayan vatandaşın çok sayıda
kredi kartıyla taksitli ve yüksek oranda harcama yaptığı da görülmektedir.
Satıcıların, falan kredi kartını kullanırsanız, ilave şu kadar taksit sağlanır
gibi kampanyaları kredi kartı kullanımını iyice artırmıştır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; son
yıllarda ülkemizde kredi kartı kullanımında büyük bir artış olduğu
gözlemlenmektedir. Türkiye Bankalar Birliğinin son verilerine göre kredi kartı
sayısının 29 263 906 olduğu ve bu kredi kartlarını kullanan vatandaşların
sayısının ise 15 000 000 civarında olduğu tespit edilmiştir. Ancak, çok geniş
bir yelpaze içerisinde kullanım alanı bulan kredi kartlarını kimi
vatandaşlarımızın yarar ve zarar hesabını iyi yapmadan kullanması,
mağduriyetlerin oluşmasına neden olmaktadır. Yine aynı verilere göre,
bankaların toplam kart alacağı olan 16 katrilyon 65 trilyon 836 milyar liranın
1 katrilyon 287 trilyon 135 milyar lirası idarî ve kanunî toplamı içeren
tahsili gecikmiş alacak tutarı olarak ifade edilmiştir. Tahsili gecikmiş
alacakların toplama oranı ise yüzde 7,5 seviyesindedir. Bu oran, tümüne
bakıldığında, küçük gibi görülebilir. Ancak, kredi kartı sorunu yaşayan
vatandaşların bir kısır döngü içerisinde oldukları, bir kredi kartı borcunu
kapatmak için başka bir kredi kartı çıkarma yolunu seçtikleri, hatta, daha
fazla aynı durumu tekrarlayıp bir çıkmaz içerisine girdiklerine yönelik basında
da sıkça haberler çıkmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak Dilekçe Komisyonumuza
da çok sayıda başvuru yapılmaktadır. Birkaç gün evvel gelen bir başvuru ise
durumu açıkça ortaya koymaktadır. Memur olarak görev yapan bir karı-koca 2
vatandaşımız, kredi kartı borçlarını kapatabilmek için başka kredi aldıklarını
ve bu kısır döngü neticesinde kredi kartlarının adedinin 15'i bulduğunu ifade
etmektedirler. Buna benzer örnekleri hemen hemen herkesin çevresinde görmek
mümkündür.
Her an bir kredi kartı problemiyle karşı
karşıya kalabiliriz değerli arkadaşlar. Bankaların tahsili gecikmiş
alacaklarının oranının yüzde 7,5'lardan bir anda çok daha yüksek seviyelere de
çıkması muhtemeldir. İşçinin, köylünün, memurun, çalışanın, hatta işsiz durumda
bulunan vatandaşlarımızın cüzdanlarında yerini alan kredi kartları, maaş ve
para çekme gibi işlemlerde kullanılarak kolaylık sağlarken, son günlerde,
kolaylıklarından çok getirdiği faiz yükü konuşulmaktadır. Kart veren bankalar,
kart sahibi müşterisine tanıdığı süre içerisinde ödenmeyen harcama bedelini
kredilendirmesi karşılığı doğal olarak faiz talep etmektedir. Ancak, sözleşme
yapılırken çoğu zaman faiz oranını bile bilmeyen kart sahibi tüketici, borcunu
zamanında ödeyemeyince bankanın harç ve masraflarından başka yüzde 270 ile
yüzde 320'lere varan oranda faiz talebiyle karşı karşıya kalmakta ve örneğin,
500 000 000 lira borcu için bir yıl sonra 3-4 milyar lira ödeme zorunda
kalabilmektedir. Bu şikâyetlerin temelinde ise, bankanın, ödenmeyen borç ve
kararlaştırılan sözleşmeye ayrıca temerrüt faizi uygulaması neden olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, yükselen kredi
kartı borcunu ödeyemeyen vatandaşların hayatı tam bir drama dönüşmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim; konuşmanızı,
lütfen, tamamlayın.
YAHYA AKMAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Vatandaş kart borcunu ödemek için, evini,
arabasını, arsasını satmakta, borçlanmakta, hatta göç etmek zorunda
kalmaktadır.
Ülkemizde kredi kartı kullanma bilincinin
gelişmemiş düzeyde olması, o ay yaptığı harcamaları ay sonunda ödediği takdirde
hiç faiz ödemeyecek olan vatandaşın, asgarî ödeme yapmak suretiyle, yaklaşık 1
milyar lira civarındaki borcunu 38 ayda ödeyebilecek duruma gelmesine de neden
olmaktadır. Bu arada, bankalar, tüketicinin başka kredi kartları olduğunu
bilseler bile, kredi kartı var olan vatandaşa bir daha kredi kartı vermekten de
çekinmemektedirler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
modern bir ödeme aracı olan kredi kartı, bazen borçlanmanın kolay bir yolu
olarak algılanmakta ve üzücü sonuçlara da neden olabilmektedir. Bu nedenle,
tüketicileri, kredi kartlarıyla, ödeme güçlerinin dışında borçlanarak tüketim
yapmamaları konusunda dikkatli olmaya davet ediyorum.
Her şeye rağmen, teknolojik gelişmelerin
getireceği kolaylıklardan yararlanmalıyız. Bu, ülkemizin gelişmesi için de önemlidir;
ancak, bu teknolojik yeniliklerin getirebileceği sorunlar için de, kullanıcının
en iyi şekilde bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi de bir zorunluluk arz
etmektedir.
İlgili ihtisas komisyonu gündeminde
bulunan Kredi Kartı Yasa Tasarısı, mağdur durumda olan vatandaşlarımız
tarafından umutla beklenmektedir. Sektörün sağlıklı gelişimi için, tarafların
hak ve yükümlülüklerinin belirlendiği, kartların kullanımına ilişkin genel
şartların hüküm altına alınacağı bir tasarı, sorunların ortadan kaldırılmasına
yönelik atılmış büyük bir adım olacaktır.
Birçok yenilik getiren tasarıyla, faize
faiz uygulamasının kesin biçimde önlenmesini, kişilere birden fazla ya da
gelirlerini aşan limitlerde kredi kartı verilmesinin önüne geçilmesini ve yoğun
şekilde kullanılan kredi kartlarına sınırlamalar getirilecek olmasını olumlu
bir gelişme olarak görüyorum; ancak, tasarının, şu ana kadar oluşmuş
mağduriyetlerle ilgili bazı düzenlemeler getirmesi de gerekmektedir.
Örneğin, birikmiş kredi kartı faizlerine
yeni bir yapılandırma getirilmesi düşünülmelidir. Bu düzenlemenin, halen
takipte olan tüm alacakları kapsaması gerekmekle birlikte, hiçbir suretle,
kredi kartı borçlarının silineceği gibi de, bu olay, algılanmamalıdır.
Yapılacak düzenlemeyle, vatandaşın şikâyetçi olduğu ve genelde bankaların
tektaraflı düzenleyip müşterinin sadece imzaladığı sözleşmenin daha kısa,
anlaşılır ve içeriği müşterice bilinecek
bir hale getirilmesi de gerekmektedir. Yine, haksız rekabeti önleyici
hükümlerin de bu kapsamda düşünülmesi, hulasa, bu işe bir standart getirilmesi
gerekmektedir.
BAŞKAN - Sayın Akman, toparlar mısınız.
YAHYA AKMAN (Devamla) - Çağımızın ekonomik
ve sosyal problemi olarak karşımıza çıkan kredi kartı probleminin en kısa
zamanda ve makul bir şekilde çözüleceği ümidiyle, yaklaşmakta olan yeni
yılınızı tebrik ediyor, yine, yaklaşmakta olan kurban bayramının huzur
içerisinde geçmesini hepiniz için temenni ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Akman.
Gündemdışı ikinci söz, yurt dışındaki Türk
işçilerinin durumuyla ilgili raporu hakkında bilgi vermek üzere, İstanbul
Milletvekili Sayın Ali Rıza Gülçiçek'e aittir.
Buyurun Sayın Gülçiçek.
2.-
İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, yurt dışında çalışan Türk
işçilerinin durumuyla ilgili hazırladığı rapora ilişkin gündemdışı konuşması
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; "yurt dışında yaşayan Türk işçilerin
durumu" başlıklı raporum hakkında, siz değerli milletvekillerini bilgilendirmek
amacıyla gündemdışı söz almış bulunmaktayım. Bu konuşma olanağını bana sunan
Sayın Başkana teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum; Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk
Partisi ve AK Parti Grupları milletvekilleri olarak ortaklaşa verdiğimiz
önergelerle oluşan yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan
komisyon, kapsamlı bir çalışma sonucunda çok önemli bir rapor hazırladı.
Cumhuriyet Halk Partisi üyelerinin katılmadığı yurtdışı gezisinde
yurttaşlarımızla görüşmeler yapılarak sorunlar tespit edildi. Komisyon
sürecinde, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, akademisyenler ve ilgili kamu
kuruluşlarında toplam 71 kişinin bilgisine başvuruldu. Komisyon, raporunu
tamamlayarak, yasal süre içerisinde, 14.10.2003 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına sundu.
Değerli arkadaşlarım, ancak, özellikle
belirtmek istiyorum ki, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının
çözümüne katkı sağlamak amacıyla hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulan rapor, her zamanki gibi rafa kaldırıldı. Vatandaşlarımızın sorunlarını
çözmeye yönelik bu rapordaki hiçbir konu, şu ana kadar, maalesef, hükümet
tarafından gündeme alınmamış, çözüme yönelik bir çalışma yapılmadığı gibi,
yurttaşlarımızın sorunları da artmaya başlamıştır; yurttaşlarımız yine hayal
kırıklığına uğramışlardır.
Değerli arkadaşlarım, hazırlanın bu rapor,
şu ana kadar, yurt dışındaki temsilciliklerimize ve ilgili kurum ve
kuruluşlarına dahi gönderilmemiştir. Bunu anlamakta gerçekten zorluk çekiyorum.
Değerli arkadaşlarım, onların sorunlarını
çözmek yerine, Sayın Başbakan dahil, yetkililer bol bol öğüt veriyorlar.
1960'lı yıllardan beri yurt dışında
yaşamaya başlayan yurttaşlarımızın sayısı bugün 5 000 000'a ulaşmıştır. Bu
yurttaşlarımız günümüze kadar iktidarlar tarafından döviz makinesi olarak
görüldüler, Avrupa'daki yurttaşlarımızın Türkiye için önemli bir potansiyel
olduğunu hâlâ kavrayamadılar. Yıllarca, yurttaşlarımızın gönderdikleri
dövizlerle kapatılan bütçe açığı ve Avrupa ile Türkiye arasındaki
oluşturdukları köprü görevleri dikkate alınmamıştır.
Değerli arkadaşlarım, yurttaşlarımız bu
ilgisizlik sonucu yasadışı birçok örgütün kucağına itildiler.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; kısa
bir zaman önce, gece yarısı operasyonuyla, yurt dışındaki işçilerimizin
Türkiye'de emekli olmak için yatırdıkları günlük döviz miktarı 2 dolardan 5
dolara yükseltildi; toplumsal muhalefet sonucunda hatadan dönülerek 5 dolar 3,5
dolara düşürüldü ve bu, kısmî de olsa sevindirici bir olaydır.
Değerli arkadaşlarım, Federal Almanya
Cumhurbaşkanı Sayın Köhler yaptığı bir açıklamada "100 çalışan 40 emekliyi
finanse ediyor. 2030 yılında bu rakamlar ikiye katlanacak. O zaman, 50 çalışan
40 emekliyi finanse edecek. Şu anda Avrupa ortalamasına göre 7 çalışan 1
emekliyi finanse ediyor, 2050 yılında 1,5 çalışan 1 emekliyi finanse
edecek." Gazete kupüründe Sayın Cumhurbaşkanı şunu söylüyor: "Göç
olmazsa yarıya düşeriz" diyor.
Değerli arkadaşlarım, ileriki yıllarda
Avrupa'nın göçe gereksinimi olacağı, Federal Almanya Cumhurbaşkanı ve diğer
Avrupalı yetkililerin açıklamalarında açıkça görülmektedir. Avrupa'nın nüfusu
yaşlanıyor. Bunun için, hükümet, Türk işçilerinin çocukları ve genç nüfusun
eğitimi konusunda, zaman geçirmeden gerekli tedbirleri olarak, ilgili ülkeler
nezdinde girişimlerde bulunmalıdır. Avrupa, vasıfsız işgücü üretmiyor.
Değerli arkadaşlarım, şu anda, Avrupa'nın
beyin göçüne ihtiyacı vardır. Bu boşluk, üzülerek söylüyorum ki, Türk işçileri
tarafından değil, Pakistan ve Hindistan tarafından dolduruluyor. Bugün, Avrupa
Birliği ülkelerinde, işsizlik, ortalama yüzde 10 iken Türk işçileri arasında
yüzde 25 olması düşündürücüdür.
Değerli arkadaşlarım, AB süreci, ülkemizin
veya yurttaşlarımızın öncelikleri ve çekingeleri göz önünde bulundurularak
sürdürülmelidir. Bilindiği gibi, yurt dışındaki işçilerimizin sorunlarına
benzer sorunlar yaşayan Polonya, İtalya, Yunanistan, Portekiz, İspanya gibi
ülkelerin vatandaşları, bu ülkelerin AB'ye katılmalarından sonra sorunlarına
çözüm bulmuşlardır; fakat, Türk vatandaşlarımızın sorunları, çözülmek yerine
artarak devam ediyor.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; üyesi
bulunduğum Avrupa Konseyi Göç ve Mülteciler Komisyonu tarafından…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı,
lütfen, tamamlayın.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (Devamla) - ...Türk
işçilerinin sosyal entegrasyonu, emeklilik hakları ve genel olarak sosyal
raporun hazırlanması için, Avrupa Konseyi Göç ve Parlamenter Meclisinin
girişimde bulunması, Türkiye ve Türk işçileri için önemli bir gelişmedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
raporu hazırlayarak, 8 Aralık 2005 tarihinde Paris'te yapılan Avrupa Konseyi
Göç ve Mülteciler Komitesi toplantısında sundum. Fransız Ulusal Araştırma
Merkezi ve Strasbourg Üniversitesinde Türk araştırmaları konusunda öğretim
görevlisi olan Sayın Stephane De Tapia ile İngiliz, Alman, İsveç, Norveç,
Danimarka ve Fransa milletvekilleri, rapor üzerinde olumlu görüş belirttiler.
Bu rapor, 23-27 Ocak 2006 tarihinde Strasbourg'da yapılacak olan Avrupa Konseyi
Parlamenter Meclisi Göç ve Mülteciler ve Nüfus Komisyonu toplantısında
Almanya'dan katılan uzmanlarla tekrar değerlendirdikten sonra, Şubat 2006'de, Brüksel'de
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı uzmanlarının katılımıyla Avrupa Konseyi
Parlamenterler Meclisi Göç, Mülteciler ve Nüfus Komisyonu toplantısında tekrar
ele alınacaktır. Hazırlamış bulunduğum rapor, 26 Mayıs 2006 tarihinde
Moskova'daki toplantıda tekrar ele alınacaktır. Bu sunumu yapmadan önce,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve konuyla ilgili kurum ve kuruluşlardan
görüş alarak, raporu, işçilerimizin sorunlarının çözümüne yönelik bir konuma
getirmek için gerekli girişimlerde bulunacağım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime son verirken, tüm ulusumuzun yeni yılını ve kurban bayramlarını
kutluyor; saygı ve selamlarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Gülçiçek.
Gündemdışı üçüncü söz, Mehmet Âkif
Ersoy'un vefatının 69 uncu yıldönümü münasebetiyle söz isteyen, Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya'ya aittir.
Buyurun Sayın Uzunkaya. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Bir alkış
da benden, Mehmet Âkif Ersoy bizim milletvekilimizdi.
3.- Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Mehmet Âkif Ersoy'un ölümünün 69 uncu yılında,
şairin edebiyatçı kişiliğine ve eserlerine ilişkin gündemdışı konuşması
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; 27 Aralık 1936 tarihinde ebediyete irtihal eden
merhum Mehmet Âkif'i, bu Meclisin bir üyesi, millî şairimiz, İstiklal
Marşımızın şairi, Safahat mübdii olan bu büyük şairi, ölümü vesilesiyle, onun
aziz hatıralarını himaye sadedinde gündemdışı aldığım bu konuşmayla, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyor, merhuma Cenabı Hak'tan sonsuz rahmet niyaz
ediyorum.
Esasen, bugün, ben, tabiî, Sayın Kültür
Bakanımızın yurt dışında olduğunu biliyorum; ama, bugün, temenni ederdim ki,
keşke, Kültür Bakanımız yoksa Millî Eğitim Bakanımız gündemdışı bir konuşmayla,
Âkif üzerine yapacağı bir konuşmayla, grupların da üzerinde konuşabileceği bir
zeminde, bu Yüce Parlamentoda, 1920'nin 23 Nisanında küşat edilen Meclisin ilk
azalarından olan Burdur Mebusu Mehmet Âkif Ersoy'u burada daha geniş kapsamlı
anabilmiş olsaydık. Bu temennimi, bir eleştiri sadedinde de, Değerli
Bakanlarıma iletilmesi temennisiyle dile getiriyorum. Aslında, bugün, mutlaka,
Âkif, bu Parlamentoda, farklı bir şekilde anılabilmeliydi. Dün mümkün değildi;
malum, bir bütçe müzakeresi vardı. Dünkü programlara, bir önceki gecenin
yoğunluğu içerisinde, birçok milletvekili arkadaşımızın katılamaması da
tabiîydi; ama, bugün, böyle bir zeminin oluşturulması kanaatimce mümkündü.
Ben, bu arada, Âkif merhumu rahmetle yâd
ederken, özellikle İstiklal Marşının yazıldığı bir mekân olan ve Meclisin bir
azası olarak, Ankara'ya teşrif ettiklerinde ikamet ettikleri Tacettin Dergâhı
ve çevresinde, o hazîresinde bulunan diğer kabir ve o mekânla alakalı birkısım
değerlendirmeleri, aziz hatırasına sahip olunma amacıyla dile getirmeyi daha
çok tercih ediyorum; çünkü, konu çok geniş. Âkif üzerine, belki, bugüne kadar
da, birçok doktoralar yapılmış, ilmî çalışmalar yapılmış; hatta, iki gün önce,
basından öğrendiğimiz kadarıyla, Kahire Üniversitesinde Mehmet Âkif kürsüsü
kuruldu. Biz, buradan da, kadirşinas Mısır halkına, orada 1926 ile 1936 arası,
on yılı aşkın hocalığı döneminde, onun adına bir kürsü açan ilgili
üniversitenin senatosuna, yönetimine de, Yüce Parlamentonun bir azası, üyesi
olarak, İlk Meclisin üyesi ve İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Âkif'in
hatırasını yaşattıkları için minnet ve şükran duygularımı da buradan iletmek
istiyorum. Bu arada, bir minnet duygumu
da, daha önceki dönemlerde, Burdur'da kurulması muhtemel bir üniversite olursa,
adı, mutlaka, Mehmet Âkif olmalıdır arzumuzu, başta, Burdur'un çok değerli
milletvekilleri olmak üzere, Burdur halkının yakinen takip ettiğini biliyorum.
Geçtiğimiz günlerde komisyonumuzda kabul edilen ve bugünlerde de Yüce
Parlamentoya gelip kanunlaşacağını beklediğimiz 15 üniversite arasında yer alan
Burdur Mehmet Âkif üniversitesinin de, şimdiden, ülkemize hayırlı olmasını
temenni ediyorum. Adının böylece yâd edilmiş, ettirilmiş olması da bir başka
sevinç ve mutluluk vesilesidir; çünkü, biz, bu gibi mefahirlerimizi, tarihî
değerlerimizi, özellikle Mehmet Âkifimizi, sadece İstiklal Marşıyla hatırlayan
değil, tüm değerleriyle, birikimleriyle hatırlayan bir toplum olmak zorundayız;
çünkü, vefa da, saygı da bunu gerektirmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu bağlamda bir diğer
hususu da, burada, sizlerle paylaşmak istiyorum. Tabiî, toplum, ciddî bir
kültür erozyonuna uğruyor. Biraz sonra atfedeceğim, üzerinde duracağım bir iki
husus var. Ben, bu Safahat'ı, sadece görüntü olarak huzurlarınıza getirmedim.
Hepinizin bildiği, 14 000 mısradan oluşmuş Safahat; takriben 14 000, belki
rakam olarak küsuratı var, 2 000 civarında da Safahat'a alınmayan mısraı var
Âkif'in; yani, takriben 15 000 küsur mısra yazmış, şiirleriyle, Çanakkale başta
olmak üzere bütün millî mücadeleyi destanlaştırmış. 17 Şubat 1921'de, o soğuk
Ankara günlerinde, Tacettin Dergâhındayken, kendisi, bir ödül konulduğu için,
bir millî marş yazılması konusunda, o büyük tevazuu gereği, bu ödül konulan
yarışmaya girmemiş; ancak, arkadaşlarının ricasıyla, yahu, mutlaka sen buna
girmek zorundasın ısrarıyla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Zaman ne erken
bitiyor Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı tamamlayın.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Çok teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Dolayısıyla, millî marşı 17 Şubat 1921'de
yazdığı Tacettin Dergâhı ve 12 Mart 1921'de birkaç kez ayakta okunup
alkışlanan, bizzat Hamdullah Suphi Tanrıöver'in gür sedasıyla okuyup, Meclis
Başkanı olarak Mustafa Kemal başta olmak üzere ayakta alkışlanan ve kabul
edilen millî marşla ilgili, 1936 yılında Mısır'dan döndüğü zaman bir dostu
"üstat, yeni bir millî marş yazar mıydınız…" Yani, acaba metninde,
ifadesinde bir nakisa görmek açısıyla… O millî Mücadelenin acısını çekmiş Büyük
Şair "Allah, bu millete, yeni bir İstiklal Marşı yazma sıkıntısını
yaşatmasın ve göstermesin" diyor. Bunun ne kadar büyük sıkıntı ve
elemlerle yüklü bir dönem olduğunu, Âkif'in, 1873'te İstanbul'da başlayan ve
yine, 1936'da İstanbul'da noktalanan 63 yıllık hayatı içerisinde verdiği
mücadeleleri -ki, on yılını vatan cüda olarak yaşamış- İstiklal Marşında
zikrettiği, ülkeden uzak bir diyarda yaşamış ve bir dostunun ifadesiyle
"üstat, vatan hasreti çektiniz mi" sualine gözleri yaşlanarak
"hasret ne demek, tam on yıl bu topraklardan uzak kalmak, canım kadar aziz
bildiğim topraklardan uzak bir diyarda yaşamak" diyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
benim, burada, özellikle bir iki hususu sizlerle paylaşma arzum var; onlardan
birisi şudur: İstiklal Marşımız, millî bir marş olarak, bugün, yarın ve bu
devlet var olduğu müddetçe, inşallah, bayrağımızın göndere çekildiği her resmî
merasimde mutlaka okunacak, saygıyla okunacak ve saygıyla izlenecektir. Ancak,
ben, bu arada, dilinden ve kültüründen yozlaşmaksızın Safahat'ı anlayacak,
Mustafa Kemal'in Nutkunu anlayabilecek gençlerin de yetiştirilmesinin gereğine
inanıyorum. Ciddî bir kültür ve dil erozyonunun bu millette bir hadise olarak
yaşandığını, hatta üzülerek ifade edeyim, bazen bendenizin de Parlamentoda
Safahat diliyle, bir anlamda, Nutkun bazı kelimelerini kullandığım yerde çok
değerli bazı parlamenter arkadaşlarım "yahu ne söylüyorsun, lügat mı
lazım, sözlük mü lazım" dediklerini üzülerek görüyorum. Belki, bunların
birçoğu espridir; ama, bir gerçek var ortada, ciddî olarak, biz, asrın
başındaki değerimiz ve kültürümüzden ciddî anlamda uzaklaşıyoruz.
Değerli arkadaşlar, Taceddin Dergâhının
bizim için çok önemli bir pozisyonu var. Nedir; Mustafa Kemal'in Millî
Mücadeleyi başlattığı, dünkü tarih itibariyle, yine, Ankara'ya geldiği, Millî
Mücadelenin Meclisiyle taçlaştığı Ankara'da Taceddin Dergâhı Mehmet Âkif
Ersoy'un ikamethanesi olmuştur. Ona bir dergâh olarak değil, artık Mehmet
Âkif'in ikamet ettiği ve millî marşımız olan İstiklal Marşının yazıldığı bir
mekân olarak bakmak zorundayız. 1974 yıllarında Ordinaryüs Profesör İhsan
Doğramacı…
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, toparlar mısınız…
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkanım,
toparlıyorum, bitiriyorum.
…Hacettepe Rektörü olarak buranın restore
edilmesiyle alakalı ciddî bir gayret göstermiştir; kendisine şükran duygularımı
ifade ediyorum. Ancak, ne garip tecellidir ki, maalesef, o günden bu güne,
Taceddin Dergâhı ve hemen aynı civarda bulunan Karacabey Camii ve hazîresi
takriben 20 dönümlük mekân üzerinde istenmeyen birkısım görüntüler meydana
gelmiş. Gariptir, ben, bu eleştirimi sadece burayla ilgili değil, İstanbul'da
Ali Kuşçu'nun -geçtiğimiz yıl Ali Kuşçu yılı ilan edilmiştir- perişan olan
Mısır'dan ve Pakistan'dan gelen birkısım âlimlerle, Amerika'dan gelen bir iki
araştırmacının Ali Kuşçu'yla ilgili kabrini gelip ziyaret ettiklerinde
gördükleri o tabloda âdeta küçük dillerini yutmuşlar; çünkü, diyorlar ki, Ali
Kuşçu gibi bir insanın kabri bu halde mi olmalıydı?
Şimdi, biz, soruyoruz, Millî Marşımızın
yazıldığı mekân böyle mi olmalıydı?! O bütünlük içerisinde kocaman bir bina,
kalp damar cerrahisiyle ilgili bir bina…
Elimde bir yığın belge var, belediyelerimizin çalışmaları var. Burada farklı farklı kültür ve tabiat
varlıklarını koruma kurullarının verdiği kararlar var. Kalp damar cerrahisine
ait 11 katlık bir bina orada tesis edilmiş. Kararlar var, mahkeme kararları
var, kurul kararları var; yıkılması isteniyor, güya 2 katı yıkılmış; ama, ne
gariptir ki, bize bilimi öğreten, doğruyu yapmamızı isteyen kurumlarımız olan,
hakikaten ilim müesseselerimiz olan üniversitelerimiz, hem kaçak inşaat yapma
hem de kararlara rağmen onları yıkmama gibi bir farklı anlayışın da
şampiyonluğuna soyundular.
Ben, buradan, Kültür Bakanlığının
yetkilileriyle…
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, lütfen,
tamamlayın.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın Başkanım,
bitiriyorum; affınıza sığınarak, müsamahanıza sığınarak sözlerimi toparlıyorum.
BAŞKAN - Lütfen, tamamlayın.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bu alanın mutlaka yapısına uygun, Altındağ Belediyemizin
bugünlerde, hatta dünkü yaptıkları birkısım görüşmeyle, buraya yeni bir
düzenleme, ciddî bir park düzenlemesi, Âkif'le ilgili belki o döneme ait bazı
değerleri de ifade edebilecek bazı çalışmaların yapıldığını yakinen biliyorum;
ancak, şunu söylemek gerekir ki, gravürlerle süslenebilecek 18 dönümlük bir
alanın çevresi içinde müzelerin yapılması, oradaki devasa binanın, bir hastane
binasının meydana getirdiği çirkin görüntüyü yok etmeye kâfi gelmiyor.
Bu konuda hem Büyükşehir Belediyesini hem
de bu kararları yerine getirmeyen Hacettepe Üniversitesinin bugünkü yönetimini
ve bugün bununla ilgili olan hükümetimizin değerli azalarının, Âkif'in adına
bir üniversitenin kurulduğu bir dönemde bir üniversiteyle tacize uğrayan
Taceddin Dergâhının içinde bulunduğu ahvalden kurtarılması gerektiğini, Yüce
Parlamentonun bir üyesi olan Mehmet Âkif'e bir saygının gereği olarak da
sahiplenilmesi gereken bir husus olduğunu düşünüyorum.
Merhum Âkifimizi rahmetle yâd ediyor,
sevenlerine saygı duyuyor; yeni yılımızın ve yaklaşan kurban bayramımızın da
milletimize hayırlı olması temennisiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Uzunkaya.
Başkanlık Divanı olarak biz de merhum
Âkif'i rahmetle anıyoruz.
Gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları
vardır.
Töre ve namus cinayetleri ile kadınlara ve
çocuklara yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılması amacıyla kurulan (10/148,
182, 187, 284, 285) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının,
komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
(10/148, 182, 187, 284, 285) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının, komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi
(3/950)
23.12.2005
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Töre ve namus cinayetleri ile kadınlara ve
çocuklara yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/148,182,187,284,285) esas numaralı
Meclis Araştırma Komisyonu;
11.10.2005 tarihinde göreve başlamıştır.
Anayasa ve İçtüzük gereği kendisine verilen üç aylık süre içerisinde
çalışmalarını tamamlayamayan Komisyonumuz 11 Ocak 2006 tarihinden itibaren bir
aylık eksüre istenmesine karar vermiştir.
Gereğini bilgilerinize arz ederim.
Saygılarımla.
Fatma Şahin
Komisyon Başkanı
Gaziantep
BAŞKAN - İçtüzüğün 105 inci maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan "araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen
komisyona bir aylık kesin süre verilir" hükmü gereğince, Komisyona bir
aylık eksüre verilmiştir.
Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine
göre verilmiş 2 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.
2.- Sağlık
Bakanı Recep Akdağ'ın Meksika'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/951)
26.12.2005
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ'ın,
görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 6-10 Aralık 2005 tarihlerinde
Meksika'ya yaptığı resmî ziyarete Ağrı Milletvekili Mehmet Kerim Yıldız'ın da
iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti
ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini
arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
İkinci tezkereyi okutuyorum:
3.- Kültür
ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un İngiltere'ye yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/952)
27.12.2005
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un,
görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 15-17 Kasım 2005 tarihlerinde
İngiltere'ye yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini
arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste:
Ayhan Zeynep Tekin (Börü) (Adana)
Muzaffer Gülyurt (Erzurum)
Hüseyin Besli (İstanbul)
Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu
(Muğla)
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım.
IV.-
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No:177 Tarihi:
28.12.2005
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 7 nci sırasında yer alan
1018 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 5 inci sırasına, 321 inci sırasında
yer alan 1053 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 6 ncı sırasına, 265 inci
sırasında yer alan 1000 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına,
317 nci sırasında yer alan 1048 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 8 inci
sırasına, 320 nci sırasında yer alan 1051 sıra sayılı kanun tasarısının bu
kısmın 9 uncu sırasına, 318 inci sırasında yer alan 1049 sıra sayılı kanun
teklifinin bu kısmın 10 uncu sırasına, 309 uncu sırasında yer alan 1039 sıra
sayılı kanun tasarısının bu kısmın 11 inci sırasına alınmasının; Genel Kurulun
29.12.2005 Perşembe günü saat 13.00'te toplanmasının ve 28.12.2005 Çarşamba günkü
birleşimde gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 11 inci sırasına kadar olan tasarı ve tekliflerin,
perşembe günkü birleşimde ise 1039 sıra sayılı kanun tasarının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesinin Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
|
Bülent Arınç |
|
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi |
|
|
|
Başkanı |
|
|
|
Faruk Çelik |
Kemal Anadol |
Ömer Abuşoğlu |
|
AK Parti Grubu |
CHP Grubu |
Anavatan Partisi Grubu |
|
Başkanvekili |
Başkanvekili |
Başkanvekili |
BAŞKAN - Danışma Kurulu önerisini
dinledik.
Şimdi, önerinin aleyhinde, Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan söz istemiştir.
Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Danışma Kurulu önerisi aleyhinde söz
aldım. Şunun için söz aldım: Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bizim
öncelikli görevlerimizin başında olanı elbette yasama faaliyetlerinde bulunmak.
Ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, en az bunun kadar önemli olan bir
başka görevimiz de var, denetim görevi. Ancak, ne yazıktır ki, Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak, özellikle 22 nci Dönem Parlamentosu olarak denetim
noktasında bu görevimizi çok iyi yerine getirdiğimizi ifade etmekte zorluk
çekiyorum.
Gelen Danışma Kurulu önerilerinin hemen
hemen tamamında, bu hafta sözlü sorular ile denetim konularının görüşülmeyerek,
şu şu şu kanunların görüşülmesi… Elbette, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak,
toplumun ihtiyaç duyduğu noktalarda kanunlar çıkaracağız. Ancak, toplumun
bizden bir diğer beklentisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak denetim
görevinin de çok iyi bir şekilde yerine getirilmesidir.
Şimdi, bu denetim görevinden ne anlıyoruz;
denetim görevinden, yazılı soru önergeleri, sözlü soru önergeleri, araştırma
komisyonları gibi çok çeşitli alanlarda Meclisin denetim görevi var ve biz bu
denetim görevini, maalesef, hakkıyla yerine getiremiyoruz. Şimdi, bunun çeşitli
örneklerini sizlere vermeye çalışacağım. Biliyorsunuz, dün, burada, Türkiye
Büyük Millet Meclisi olarak, 2006 malî yılı bütçesini görüştük ve o bütçe
vesilesiyle bu kürsüden çok şeyler söylendi; ancak, ben, şimdi, dün o
söylenenlerin ne kadar doğru, ne kadar gerçek olduğunu sizlerle paylaşmak
istiyorum ve dün, Sayın Başbakan, tarımla ilgili olarak, Türkiye'de, Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarı döneminde çok büyük hizmetlere imza attıklarını,
tarıma görülmemiş ölçüde desteklerde bulunulduğunu ifade etti. Benim bir soru
önergem, Tarım ve Köyişleri Bakanımızın cevabı; burada rakamları sizlere vermek
istiyorum. 2000 yılında, tarımda yapılan destek 3,6 milyar dolar; 1998 yılında,
6,6 milyar dolar; şimdi, övünülen bu dönemde, 2004 yılının resmî rakamını
veriyorum; 2,5 milyar dolar. 1998'de 6,6 milyar dolar nerede, 1999'da 5,3
milyar dolar nerede, 2004'te 2,5 milyar dolar nerede.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve
Kalkınma Partisinin seçim beyannamesi elimde. 2002 seçim yılında, Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarı olarak hazırlanmış seçim beyannamesi. Burada şu
söyleniyor tarımla ilgili olarak: Geçmiş iktidarı eleştirirken örnek
veriyorlar, girdi fiyatları yükseliyor, ürün fiyatları düşüyor ve örnek
veriyor, bakınız, diyor ki, 1998 yılında 2 kilogram buğday parasıyla 1 litre
mazot alınırken, köylümüz bugün, 6 kilogram buğdayla 1 litre mazot alabiliyor.
Bunu, Adalet ve Kalkınma Partisinin seçim beyannamesinde, geçmiş iktidarları
eleştiri için söylüyorlar ve ben, şimdi soruyorum: 2005 yılında 6 kilogram
buğdayla 1 litre mazot alınmayı eleştirirken, 2005 yılında 8 kilogram buğday
satarak 1 litre mazot alınmaktadır ve
yine, seçim beyannamesinde, devam ediyor "Türkiye'de tarım sektörünün
gayri safî millî hâsıla içindeki payı yüzde 14'e gerilemiştir." Yani,
yüzde 14'e gerilediğini eleştiriyor, yani biz iktidara gelirsek, bunu daha
yukarıya çekeceğiz diyor; ancak, bugün, tarımın gayri safî millî hâsıla
içerisindeki payı yüzde 11'lere düşmüştür değerli milletvekilleri. Yüzde 14'ü
eleştirirken, bugün yüzde 11'e geldiğini sizin rakamlarınız ortaya koyuyor;
ama, dün de, gelip, bu kürsüden, tarımın çok iyi olduğunu, vatandaşın memnun
olduğunu nasıl ifade edebilirsiniz?! Bakınız, desteğin 1998 yılında gayri safî
millî hâsılaya oranı -rakam, resmî rakam, Tarım Bakanlığının rakamı- 3,2; bugün
0,7.
Değerli milletvekilleri, gördüğünüz gibi,
tarıma verilen desteğin üç yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde
nerelere geldiği çok açık ve net bir şekilde ortadadır. Rakamlar burada… Hiç
kimsenin, gelip, bu kürsüden rakamları yanlış bir şekilde milletin gözünün
önüne sermesinin hiçbir anlam ve önemi yoktur.
Yine, Sayın Başbakan, benim bir soru
önergeme ve değişik soru önergelerine verilen cevaplar ve 18 Ocakta yaptığı bir
konuşma… Ben, geçen gün, bütçe görüşmesi sırasında, Sayın Bakana da sordum.
Sayın Başbakan, 18 Ocakta, Ankara'da, basın ve televizyonun huzurunda, doğrudan
gelir desteğinin ödenmeyen 6 000 000 liralarının 2005 Nisan ayı içerisinde
ödeneceğini söyledi ve söz verdi. Ben, geçen gün burada bunu sorunca, Sayın
Tarım Bakanımız dedi ki -aynen tutanaklardan okuyorum- "Sayın Başbakanımız
ne zaman nerede bir söz vermiş ise onun arkasında durmuştur. (AK Parti
sıralarından "bravo" sesleri ve alkışlar)"
Şimdi Tarım Bakanımıza sormak istiyorum:
Ey Tarım Bakanımız, siz Tarım Bakanlığının web sitesinde, Sayın Başbakanın bu
ifadelerinin yer aldığından haberiniz yok mu Sayın Bakanım? Ey
milletvekillerim…
FARUK ÇELİK (Bursa) - Danışma Kurulu
önerisi… Danışma Kurulu önerisi…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Geliyorum…
Danışma Kurulu…
FARUK ÇELİK (Bursa) - Geliyorum
diyorsunuz; ama, süre bitti.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Çelik,
Danışma Kuruluna ben niye karşı çıktım? Danışma Kuruluna karşı çıkışımın
sebebi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim görevini aksatmakta olduğumuzu
ifade etmek için çıktım, onu söylüyorum.
Değerli milletvekillerimiz,
özelleştirmelerden bahsedildi. Bakınız, 1994 yılında Telekomun
özelleştirilmesiyle ilgili Anayasa Mahkemesine dava edenlerin isim listesi
elimde. Oradan bakıyorum, okuyorum: Sayın Abdüllatif Şener, Sayın Salih
Kapusuz, Sayın Abdullah Gül… Eğer, 1994 yılında Sayın Mümtaz Hocanın peşine
takılıp gitmeseydiniz, Anayasa Mahkemesine bunu götürmeseydiniz, 94 yılında
Telekom özelleştirilecek ve o günkü fiyatlarla 20 milyar dolara yüzde 49'unun
satılabilme imkânı vardı. Türkiye'nin o günkü içborçlarının toplamı da 19,5
milyar dolardı. Eğer Telekom, o gün -sizlerin şu anda arasında bulunan
milletvekillerinin de imzalarıyla- Anayasa Mahkemesine dava açılmamış olsaydı,
bugün 175 milyar dolara ulaşan içborçlar olmayacaktı.
Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan
dün burada dedi ki: "İşsizlik, hamdolsun, düşüyor." Geçen gün de
söylemişti, o zaman "9,1" demişti Sayın Başbakan; dün geldi, burada
9,7… Ama, Sayın Başbakan bilmiyor. O rakam, eylül ayının rakamıdır. O rakam,
tarımda istihdamın yüksek olduğu bir dönemin rakamıdır; ama, yıl sonunda o
rakamın, işsizlik rakamının, yüzde 10'un üzerinde olacağını Sayın Başbakan da,
bizzat, Türkiye İstatistik Kurumunun açıklayacağı rakamlarla görecektir.
"İşsizlikle ilgili çok büyük başarılar elde ettik" diyen Sayın Başbakana
soruyorum, 2002 yılında Türkiye'deki işsizlik rakamı 10,3, geçen sene, yine,
10,3; bu sene de yaklaşık o civarda olacak olan bir işsizlik rakamı. Hani
işsizlik düşüyor? Dün, gelip, burada, milletin gözünün içine baka baka
işsizliğin düştüğünü söyleyen Sayın Başbakandan, ben, ocak ayı içerisinde
Türkiye'deki işsizlik rakamları açıklandıktan sonra gelip, bu kürsüden bir kez
daha bu rakamı vermesini, kendisinden, özellikle istirham ediyorum.
Esnaflarla ilgili olarak… Esnaflar kan
ağlıyor. Ben, buradan, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerine soruyorum;
Sayın Kacır, sana da soruyorum. Pazar günü İstanbul'da Esnaf ve Sanatkârlar
Odasının genel kurulu vardı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Vardı; ne oldu, ne
oldu?.. AK Partili arkadaşların listesi kazandı.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan, siz
konuşmanızı tamamlayın, lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi,
soruyorum Kacır'a, pazar günü, o kongrede, bir tek Adalet ve Kalkınma Partili
milletvekili var mıydı? Adana'da kongreye katıldım bir tek milletvekili var
mıydı?
Şimdi, Şoförler ve Otomobilciler
Federasyonunun genel kurulundan geliyorum. 5 000 kişi hıncahınç o salonu
doldurmuştu; Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarından ne bir tek milletvekili ne
bir tek bakan vardı orada Sayın Kacır. Eğer esnaf çok iyiyse, 5362 sayılı Kanun
esnaf için çok faydalı bir kanunsa, bugün niçin o salona gelip de 5 000 kişinin
huzurunda bir tek laf edemediniz.
TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Ne alakası var?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Alakası çok;
gidemiyorsunuz esnafın toplantısına.
Geçen gün Beşinci Tarım Şûrası vardı;
Beşinci Tarım Şûrasında bir tek milletvekili yoktu; gidemiyorsunuz… Çiftçiye,
köylüye, esnafın bulunduğu hiçbir toplantıda yoksunuz.
TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Ben oradan
geliyorum.
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Milletvekili
yoktu da, liste, hangi liste kazandı?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız,
yılbaşından beri 256 000 esnaf kepenk kapatmış, Türkiye'nin hiçbir döneminde
görülmeyen bir rakam 256 000 rakamı.
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Listeyi kim
kazandı; kimin listesi kazandı, onu söyle.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Teşekkür
edeyim…
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Listeyi kim
kazandı, kimin listesi kazandı; onu söyle, onu!
TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Esnafın halini
ben biliyorum; biz oradan geliyoruz.
MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) - Ümmet
Bey, Denizli zirvesi yapıldı, neredeydiniz?!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
Buyurun, teşekkürünüzü yapın efendim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, Sayın Salih Erdoğan oradan söylüyor…
MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) - Denizli
zirvesi yapıldı, neredeydin sen?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben,
Türkiye'de, bak, Adana kongresine katıldım, Konya Esnaf ve Sanatkârlar
Kongresine katıldım, İstanbul'a katıldım, dün Bakkallar ve Bayiler Federasyonu
toplantısına katıldım; şimdi de 5 000 kişiye hitap ederek oradan geliyorum
Sayın Erdoğan. Denizli'deki esnaf kongresinde bir tek AK Partili milletvekili
orada da yoktu.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulu
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Alınan karar gereğince, söz soru
önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun
teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden,
teklifin görüşmeleri ertelenmiştir.
2 nci sırada yer alan, Kalkınma
Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/950) (S. Sayısı: 920)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3 üncü sırada yer alan, Bazı Kamu
Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
4 üncü sırada yer alan, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına
Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Kamu
Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
5 inci sırayla alınan, Afyhonkarahisar
Milletvekili Mahmut Koçak ve 4 Milletvekilinin, Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
5.-
Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut Koçak ve 4 milletvekilinin, Gümrük
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/607) (S.Sayısı: 1018) (x)
BAŞKAN - Hükümet ?..Burada.
Komisyon?..Burada.
Komisyon Raporu 1018 sıra sayı ile
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin üzerinde, gruplar adına söz
isteği vardır.
İlk söz, Anavatan Partisi Grubu adına
Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş'a ait.
Buyurun Sayın Sarıbaş.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ARDINA SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya)- Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; Afyonkarahisar
Milletvekilimiz Sayın Mahmut Koçak Bey ve 4 arkadaşı tarafından verilen ve Plan
ve Bütçe Komisyonumuzdan geçen Gümrük Muhafaza Başmüdürlüğümüz ile Gümrükler
Başmüdürlüğümüzün birleşmesiyle oluşan Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğünün tek
kurum altında birleşmesinden dolayı Gümrük Muhafaza Başmüdürlüğü yapan 18
gümrük muhafaza başmüdürüne kadro bulunamamasından dolayı, o arkadaşlarımızın,
Gümrük Müsteşarımızın yanında müşavir olarak kadro verilmesi kanunudur.
Değerli arkadaşlar, bunu daha evvel Köy
Hizmetlerinde de yaptık, Köy Hizmetleri bölge müdürlerimizin de bakan müşaviri
olarak atanmasına dair bir kanun buradan çıkarttığımızı hatırlıyorum. Kanun,
geçici bir kanun; çünkü, bu arkadaşların, emeklilikleri doldukça bu kadrolar
tekrar iptal edilecek. Dolayısıyla, bu arkadaşlarımızın da emekliliklerine
-biraz önce hepsi karşıdaydı ama, şu an yoklar- herhalde çok kısa bir süre
kalmış, çok kısa bir süre kaldığı için bu arkadaşlarımızın müşavir olarak
değerlendirilmesi ve emeklilikleri
doldukça da kadrolarının iptali söz konusu.
Biz, Anavatan Partisi olarak bu kanunu
destekliyoruz. Bu kanunu desteklerken şunu ifade etmek istiyorum: Müşavir
olarak atanan arkadaşlarımızın illa da bir sandalyede oturması, hiçbir görev
verilmemesi şeklinde bir anlayışı kabul etmediğimi söylemek istiyorum. Köy
Hizmetlerinde bunu yaptık; ama, bugün görüyorum ki, Köy Hizmetlerinde müşavir
olarak atadığımız 36 bölge müdürü, genel müdür yardımcısı hepsi bir odada
toplanmış, hiçbirine hiçbir görev verilmiyor.
Devlet kadrolarında müşavir demek, hele
hele gümrükler gibi -son günlerdeki olayları da dikkate alırsak- bir alanda
uzun yıllar çalışmış insanları bir kenarda oturtmak olmamalı. Bu
arkadaşlarımız, kendilerine özel görevler verilmeli ve mutlaka
değerlendirilmelilerdir diye düşünüyorum.
Biz, kanunu desteklediğimizi beyan
ediyoruz. Lafı da daha fazla uzatmadan, hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Sarıbaş.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu.
Buyurun Sayın Kumkumoğlu.
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut Koçak ve 4 milletvekili arkadaşımızın vermiş
olduğu kanun teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, uzunca bir bütçe maratonundan
geçtik. Bütçe maratonu süresince, iktidarın uygulamalarını savunmasını,
muhalefetin iktidarın uygulamalarına dönük eleştirilerini sıkça gördük, tanık
olduk. İktidar, ısrarla, uygulamalarındaki doğrulukları hem Meclisteki
milletvekilleriyle hem kamuoyuyla paylaşmaya çalıştı.
İlginçtir, bütçe görüşmeleri bittikten
sonra ilk gündemimizi oluşturan bu kanun teklifi, sanıyorum, bütçe görüşmeleri
süresi içerisinde kimin söylediklerinin daha doğru olduğunu en iyi
anlayabileceğimiz, vatandaşımızın da bunu en iyi kavrayabileceği bir teklifi
oluşturmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bakın, 29.7.2003 tarih ve 25183 sayılı Resmî
Gazetede yayımlanan "2003/5932 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla, 18
gümrükler muhafaza başmüdürlüğü ile 18 gümrükler başmüdürlüğü kapatılarak,
yerine 18 adet gümrük ve muhafaza başmüdürlüğü kurulmuştur" denilen kanun
gücünde kararnameyi, şimdi, kanuna dönüştürmeye çalışıyoruz.
2003'te yapmış olduğumuz bu uygulama,
acaba, ne tür sonuçlar doğurmuş? Bakın, Plan ve Bütçe Komisyonunun raporunda;
yani, İktidar Partisine mensup Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi arkadaşlarımızın
Meclisimize sunduğu raporda ne söyleniyor: "Ancak, kadroları iptal edilen
personele, özlük hakları yönünden kazanılmış haklarını koruyan bir düzenleme
yapılmamıştır. Bu nedenle, ihdas edilen kadrolara yeni atama yapılamamış;
ayrıca, personel tarafından idarî yargıda açılan davalar kurum aleyhine
sonuçlanmıştır. Öte yandan, kadroları iptal edilen personele kadrosuz aylık
ödenmesi durumu ortaya çıkmıştır." Yani, öyle bir düzenleme yapılmış ki,
yapılan düzenlemeyle, âdeta, bir kurum nasıl altüst edilebilir, bir kurumun
işleyişi nasıl dumura uğratılabilir; herhalde böyle bir düzenlemeden daha
abartılı, daha aykırı bir düzenleme yapılamaz.
Peki, niye yapılmış bu iş; yani, bunun
yapılmasından hedeflenen şey nedir? Burada, Sayın Genel Başkanın dünkü
konuşmalarında da ifade ettiği gibi, asıl hedef, kadrolaşmadır. Bunun dışında
hiçbir gerekçe komisyonda seslendirilememiştir, söylenmemiştir. Umarım, şimdi
Sayın Bakan, buradan, benim bu ifadelerimin en azından yanlışlığını ortaya
koyabilecek doğru, haklı gerekçeler bize sunabilir.
Değerli arkadaşlarım, bu kanun teklifinin
Meclise getiriliş biçimi, zamanlaması, içeriği, yarattığı mağduriyetler ve
hedefleri açısından, sanıyorum, İktidar Partisini, bu bütçe görüşmeleri
süresince yapılan eleştiriler doğrultusunda, gerçekten, en doğru biçimde
tanımlayan ve bütün açıklığıyla iktidarımızın uygulamalarını ortaya koyan bir
uygulama olarak, hepimizin önüne çıkmaktadır.
Gerekçeler söyleniyor; daha doğrusu,
yaratılan, bu uygulamanın sonucunda yaratılan olumsuzluklar komisyon tarafından
seslendiriliyor. Bunların yerine yeni atama yapılamamıştır. Bu görevlerde
bulunan kişilerin aldıkları ücretler ödenemez hale gelmiştir. Bu görevlerde
bulunan kişiler yargıya gittiklerinde, yargı, kurumun aleyhine kararlar
vererek, bu görevden alınan kişilerin göreve dönmesi, kanunun bir gereği olarak
idareye, dolayısıyla iktidara, âdeta bir uyarı biçiminde söylenmiştir, iktidara
geri dönmüştür.
Bunlar, komisyonda; yani, İktidar
Partisine mensup milletvekili arkadaşlarımızın, dolayısıyla, sizin
uygulamalarınızı savunmak durumunda olan arkadaşlarımızın saydıkları,
sıraladıkları olumsuzluklar. Peki, olumsuzluklar sadece bundan mı ibarettir;
hayır; olumsuzlukların bundan başka tarafları da vardır. Nedir bu; bir defa,
niye bu teklif halinde getirilmiştir; gerekçede şöyle söyleniyor: Zaman kaybını
engellemek için.
Ne zaman bu teklif, yani, bu kanun gücünde
kararname hazırlanmış; ikibuçuk yıl önce. Eğer, zaman bu kadar önemliyse, bu
geçen ikibuçuk yılı, bu geçen ikibuçuk yıl süresince bu kurumların içerisine
düştüğü kaosu, bu geçen ikibuçuk yıl içerisinde, burada, bunca yıl devlete
hizmet etmiş, bu kurumda hizmet etmiş, bu kurumun başarısı için çalışmış,
gayret göstermiş ve o emeklerinin ve gayretlerinin sonucunda, bu kurumda belli
bir yöneticilik düzeyine gelmiş olan çalışanlarımızın uğradığı mağduriyetler;
bunlar nereye konacak? Bunları nasıl telafi etmeyi düşünüyorsunuz Sayın Bakan?
İkibuçuk yıldan bu yana uğradıkları haksızlıkları şimdi kabul ettiğinize göre,
bütün yaşamı boyunca, bütün birikimlerini bu ülke için, bu devlet için ve
kurumunuz için harcamış olan bu çalışanların uğramış oldukları mağduriyetleri
nasıl telafi etmeyi düşünüyorsunuz Sayın Bakan?
Sadece, bundan mı ibarettir; hayır. Yine
bir kurnazlık var. Nedir kurnazlık? 19 başmüdürü görevinden alıyorsunuz.
Mahkemeye gidiyorlar, mahkeme kararıyla bunların önemli bir kısmı geri dönüyor.
Şu anda, bu arkadaşlarımızın, bu çalışanlarımızın 6'sı mahkeme kararıyla görevlerine
geri dönmüştür. Şimdi, siz ne yapıyorsunuz; mahkeme kararıyla görevine geri
dönen, dolayısıyla mahkeme kararı sonucunda görevine geri dönmüş olan kişiler
için kazanılmış bir hak, üstelik de mahkeme kararıyla perçinlenmiş bir hak
durumuna gelmiş olan bu görevde bulunma sorumluluğunu, şimdi çıkaracağınız bu
kanunla, o çalışanların elinden, mahkeme kararıyla görevlerine geri dönmüş olan
bu müdürlerin elinden yeniden almayı düşünüyorsunuz. Yani, hâlâ ısrarınızdan
vazgeçmiş değilsiniz; hâlâ, mahkeme kararıyla bile olsa görevlerine geri dönme
hakkını kazanmış olan bu müdürlerin bu görevlerde durmalarına, bulunmalarına
tahammülünüz yoktur.
Değerli arkadaşlarım, 18 tane gümrük muhafaza müdürlüğü ve gümrük
başmüdürlüğü... Önemli bir sayı. Şimdi, düşünün, bu ikibuçuk yıldan bu yana, bu
18 gümrükler muhafaza başmüdürlüğü ve gümrükler başmüdürlüğünde neler
yaşanıyor?! Gümrükler için son derece önemli saymamız gereken bu kurumlarda, bu
18 kurumda, acaba, bu ikibuçuk yıl içerisinde, oranın çalışanları, oranın
yöneticileri en fazla neyle ilgili olmuştur; o gümrüğün vermesi, sunması
gereken hizmetlerle mi ilgili olmuştur, yoksa, o gümrüklerde yönetici olarak
bulunan ve iktidarın kanun gücünde bir kararname çıkararak bir şekilde yasaları
da görmezden gelen bir anlayışla "sizin görevinize son verdik" dediği
bu çalışanların mahkemelerden aldıkları sonuçlar, o mahkeme kararlarının
uygulanıp uygulanamaması, o mahkeme kararlarının sonucunda yeniden göreve gelip
göreve başlamak durumunda olan yöneticilerin ne zaman görevden alınıp
alınmayacağı, bu görevde ne kadar kalıp kalamayacağı noktasındaki tartışmalar
mıdır?!
Değerli arkadaşlarım, bütçemizde, bütçe
görüşmelerimiz süresince en çok tartıştığımız konulardan bir tanesi,
hükümetiniz döneminde yapılan yolsuzluklar olmuştur. Değişik bakanlıklarda,
bakanların en yakınlarını da içerisine alan yolsuzluklar, buradaki en ateşli,
en yoğun tartışma konularımızın başında gelmiştir. Nedir bunlar; en azından
Sayın Bakanlığı ilgilendiren kısımlarıyla ilgili olarak baktığımızda nedir
bunlar? Mesela, ülkemizde hükümetin kendi ifadeleriyle 2,5 milyar dolar,
kamuoyuna yansıyan rakamlarla 7,5 milyar dolar civarında bir akaryakıt
kaçakçılığından söz edilmektedir. Yine, hükümetin kendi ifadeleriyle 1,5 milyar
dolar, kamuoyunda seslendirilen rakamlarla 2,5 milyar doları aşkın sigara
kaçakçılığından söz edilmektedir. En az bu rakamlar düzeyinde içki
kaçakçılığından söz edilmektedir. Türkiye'de bugüne kadar hiç rastlamadığımız,
tanık olmadığımız şeker kaçakçılığı gibi yeni kaçakçılık alanları ortaya
çıkmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu rakamları alt
alta koyduğumuzda, Türkiye'de kaçakçılıkla ilgili olarak ifade edilen rakamlar,
7,5 milyar dolar ile 15 milyar dolar arasında -resmî rakamlara göre onları
topladığınızda 7,5 milyar dolar, piyasada, kamuoyunda konuyla ilgili olan
kesimlerin söylediği rakamlara baktığınız da, 15 milyar dolar civarında-
Türkiye'de bir kaçakçılık piyasası vardır.
Sayın Bakan, 15 milyar dolar, hadi bunun
ortalamasını alalım, 10 milyar dolar Türkiye'de bir kaçakçılık piyasasından
bahsedilirken, siz, bununla mücadele etmesi gereken bir kurumun başındaki Bakan
olarak, bu kaçakçılarla uğraşma yerine, kendi personelinizle, kurumlarınızda
yönetici olan, yönetici pozisyonunda olan yöneticilerinizi görevden alarak,
orada, kendinize daha yakın bulduğunuz, siyasal iktidarınıza daha yakın
bulduğunuz kişileri göreve getirmek biçiminde bir uygulamayla ısrarla uğraşıyor
olmanızı, kendiniz nasıl değerlendiriyorsunuz? 10 milyar doları aşkın
kaçakçılık rakamlarının ifade edildiği bir ülkede, rakamlar var, kaçakçılıkla
ilgili hiçbir şey yok. Yani, 10 milyar doları aşkın bir kaçakçılığın yapıldığı
ülkede, hiç olmazsa, bununla ilgili birtakım yakalamaların, birtakım takiplerin
ve bu takipler sonucunda ortaya çıkmış birtakım sonuçların olması gerekmez mi
Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) -
Var.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Nedir
ortaya çıkardığınız sonuçlar? Yani, sizin kendi rakamlarınızla,
seslendirdiğiniz 2,5 milyar dolarlık akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili olarak
bugüne kadar bulduğunuz ve ortaya çıkardığınız rakam nedir? Hiç böyle bir şey
yok. Rakamlar söyleniyor, kendiniz seslendiriyorsunuz; ama, bunları bulup
ortaya çıkarmaya dönük hiçbir sorumlu yok; ne İçişleri Bakanı konuyla ilgili
sorumlu ne gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanlığı konuyla ilgili sorumlu.
Rakamlar var, rakamlar seslendiriliyor; ama, bu rakamlarla ilgili ortaya
çıkarılabilmiş, ciddîye alınabilir bir tek uygulama yok; ama, dün burada Sayın
Genel Başkanın, özellikle, petrol kaçakçılığıyla ilgili olarak mahkemelere
yansımış, basına yansımış ifadeleri kullanmasını, iktidarınıza, hükümetinize
bir haksızlık gibi, Sayın Başbakan ve Sayın Maliye Bakanı buradan
cevaplandırmaya çalıştı, cevaplamaya çalıştı. Kendinize bu vesileyle haksızlık
yapıldığını, hatta, hakaret edildiğini ifade etmeye çalıştınız. Peki, Sayın
Bakan, ben sizden rica ediyorum şimdi; eğer biz size haksızlık yapıyor isek,
eğer bu ifadelerle size haksızlık yapılmışsa, eğer anamuhalefet partisi Genel
Başkanı size hak etmediğiniz bir suçlamayı getirdiyse, o zaman, lütfen, çıkın
buradan sizin kendinizin, kendi rakamlarınızla 2,5 milyar doları aşkın olduğunu
ifade ettiğiniz bu akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili olarak neler yaptığınızı,
yılda 2,5 milyar doları aşan bu akaryakıt kaçakçılığı sonucunda aldığınız
önlemlerle, aldığınız tedbirlerle bu kaçakçılığa yeltenenlerle ilgili
yaptığınız, tespit ettiğiniz ve bir vesileyle yakalayıp mahkûm ettirdiğiniz bu
kaçakçılarla ilgili hem Meclisimize hem Türkiye kamuoyuna bilgi veriniz.
Değerli arkadaşlarım, 2,5 milyar dolarlık
bir akaryakıt kaçakçılığı neyle yapılabilir; 2,5 milyar dolarlık bir
kaçakçılığı yapabilmek için, önce, milyonlarca ton akaryakıtı bir vesileyle
Türkiye'ye getirmek lazım; sonra, bu akaryakıtın, Türkiye'nin dörtbir tarafında
litre litre tüketicilerine sunulabilmesi için, tüketicilerine ulaştırılabilmesi
için bir ağ kurulması lazım. Yani, bu, hani, çok değerli pırlanta, elmas gibi
bir iki çantanın içerisinde getirilebilip, bir TIR'ın gizli bölmeleri içerisine
sokulup, o gizli bölmeler içerisinde kimse farkında olmadan, kimse fark etmeden
bir yerden bir yere alınıp götürülebilecek, dolayısıyla onu bulmanın, onu
tespit edebilmenin olağanüstü zorluklar taşıdığı, alınacak önlemlerle bunu
engelleyebilmenin zorluklarla karşı karşıya olunduğu bir durum değildir; söz
konusu edilen rakam, milyonlarca ton petroldür, belki milyon ton şekerdir,
belki milyonlarca box sigaradır, belki milyonlarca şişe içkidir. Ne yaptınız
Sayın Bakan, ne yaptınız? Bu ağ nasıl bir ağdır? Bu ağı tespit etmek, bu ağı çözmek,
bu ağın ilişkilerini bulmak, bu ağla ilgili olan kişileri, kesimleri tespit
etmek kimin görevidir bu ülkede? İçişleri Bakanının göreviyse gelsin İçişleri
Bakanı anlatsın, gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanının göreviyse gelsin
gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanı anlatsın, Başbakanın göreviyse gelsin
Başbakan anlatsın; ama, birisi anlatsın. Anlatamıyorsun, rakamları sen
söylüyorsun, muhalefet eleştirdiği zaman da "efendim, bize haksızlık
yapıyorsunuz..."
Sayın Bakan, milyonlarca ton petrol, eğer
siyasetçi işbirliği yoksa, eğer iktidar işbirliği söz konusu değilse, eğer
bürokrasi işbirliği söz konusu değilse, eğer o bildiğimiz klasik mafya,
bürokrat ve siyasetçi üçgeni söz konusu değilse, buradan, milyonlarca ton
kaçakçılığın nasıl yapıldığını bu Meclise anlatmak sizin olmazsa olmaz
görevinizdir. Ben sizi göreve çağırıyorum; gelin, lütfen, burada görevinizi
yapın. Siz ne yapıyorsunuz bunun yerine; 18 gümrük başmüdürünü, kazanılmış
haklarını bir tarafa bırakarak, kanunların onlara tanımış olduğu hakları bir tarafa
bırakarak, onyıllar boyunca sürdürdükleri emeklerini yok sayarak, yok ederek o
insanları görevden alıyorsunuz ve siz de Bakanlığınızın böylece görevlerinin
gereklerini yerine getirmiş oluyorsunuz, üstelik bir de hükümetin en başarılı
Bakanı, hükümetin en iddialı olduğu alandan sorumlu olarak Devlet Bakanı diye
kamuoyuna lanse ediliyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu uygulama, sizin,
yani İktidar Partisinin, yani AKP'nin kamuoyunu nasıl yanılttığının, eline
geçirdiği güçleri, işbirliği içerisinde olduğu güç odaklarıyla birlikte nasıl
yanılttığının, nasıl yanıltmaya çalıştığının, onun da ötesinde, Türkiye'yi
nasıl bir noktaya sürüklemeye çalıştığının en somut ifadesidir, en somut
göstergeleriyle tepeden tırnağa dopdoludur. Bakanlığınızla ilgili alanlarda
ortaya konulan rakamlar, Bakanlığınızın bütün başarıyla ilgili söylenen
ifadelerine rağmen, Türkiye'yi bir uçurumun kenarına doğru hızla sürükleyen
uygulamalarla dopdoludur.
Sayın Bakan, biliyoruz, şikâyetlerinizin
önemli bir kısmı hükümet tarafından yeterince dikkate alınmamaktadır; ama,
giderek, siz de bu iddialarınızdan ve bu ifadelerinizden, bu şikâyetlerinizden
hızla vazgeçip, onun yerine, hükümetin, sizin inanmadığınız politikaları …
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) -… takip
etme yolundaki önerilerine, onların kadrolaşma esaslı yaklaşımlarına boyun eğen
bir çizgi içerisindesiniz.
Sayın Bakan, hazır bu vesileyle kürsüye
gelmişken, bir soru daha sormak istiyorum: Türk Lirasının değerine ilişkin, bu
değerin yüksek olduğuna ilişkin iddialarınız ne oldu?! Vaz mı geçtiniz bu
iddiadan?! Kim kimi ikna etti?! Siz mi Türk Lirasının değerli olduğuna ilişkin
kanaatinizin doğru olmadığına inandınız, bu kanaatinizden vazgeçtiniz, yoksa
siz mi iktidarı Türk Lirasının pahalı olduğuna ilişkin iddialarınız konusunda
ikna ederek Türk Lirasını gerçek değerine taşıdınız?! Bugün, Türkiye'nin en
temel sorunu olan cari açıkla ilgili olarak kamuoyunda artık giderek çok daha
yaygın biçimde seslendirilen, konuyla ilgili her kesimin Türkiye'yi gelecekte
çok ciddî bir sıkıntıya doğru sürükleyeceğine ilişkin iddiaların en temel
argümanı halinde olan ve sizin de uzunca bir süre seslendirdiğiniz Türk
Lirasının değerli olduğuna ilişkin kanaatiniz ne oldu Sayın Bakan?!
Elbette, bu konularda söylenecek çok şey
var; ama, konuyla bire bir ilişkili olmadığı için, bunlar üzerinde, belki bu
aşamada çok fazla durmak doğru olmayabilir; ama, Sayın Bakan, siz,
inanmadıklarınızla değil; siz, sizin dışınızda, bir vesileyle -hangi
kanatlardır bilemiyorum; ama, bu iktidarın çok fazla kanattan oluştuğu artık
herkesin gözle, çıplak gözle görebileceği bir gerçeklik olarak ortadadır- bu
iktidarın başka kanatlarının size dikte etmeye çalıştığı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, son cümlenizi
rica ediyorum; eksüreniz de doldu.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) -
…kadrolaşma ve benzeri uygulamaların yerine, kendinizin başında sorumluluğunu
üstlendiğiniz Bakanlığınızın tespit ettiği eksiklerin Türkiye'nin geleceğini
sıkıntıya sokabileceğini görüp, bir zaman söylediğiniz eksikliklerin üzerine
gitmek durumundasınız. Aksi takdirde, hükümetin "çayın taşıyla çayın
kuşunu vurma" politikasının bir parçası olmak, ne size ne Türkiye'ye
hiçbir şey kazandırmaz.
Hepinize saygılar sunar, teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Kumkumoğlu.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Mahmut Koçak; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT KOÇAK
(Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Gümrük
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifiyle ilgili, AK Parti Grubu adına
huzurlarınızdayım.
29.7.2003 tarih ve 25183 sayılı Resmî
Gazetede yayımlanan 2003/5932 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla, 18 adet
gümrükler muhafaza başmüdürlüğü ile 18 adet gümrükler başmüdürlüğü kapatılarak,
yerine, 18 adet gümrük ve muhafaza başmüdürlüğü kurulmuştur. Bilahara,
24.9.2003 tarih ve 25259 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 2003/6121 sayılı
Bakanlar Kurulu kararıyla kapatılan başmüdürlüklerde başmüdür olarak görev
yapan personelin kadroları iptal edilerek, yerine 18 adet gümrük ve muhafaza
başmüdürü kadrosu ihdas edilmiş, çalışan personelin kazanılmış hakları, özlük
hakları yönünden herhangi bir düzenleme o tarihte yapılamamıştır. Bu nedenle,
ihdas edilen kadrolara yeni atama yapılamadığı gibi, personelin idarî yargıda
açmış olduğu davalar, 657 sayılı Yasanın 91 inci maddesi çerçevesinde
değerlendirilerek, kurum aleyhine sonuçlanmıştır. Öte yandan, ilgililerin
kadroları iptal edildiğinden, iptal tarihinden bugüne kadar geçen sürede, söz
konusu personele, kadrosuz aylık ödeme zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Yukarıda açıklandığı üzere, eksik kalan
yasal düzenlemeyi tamamlayarak, bir taraftan ilgili personelin kazanılmış
haklarını yasal güvence altına alırken, diğer taraftan yeni ihdas edilen
kadrolara atama yapmanın önündeki yasal engeli kaldırarak, personel ile
idarenin yargı karşısında karşı karşıya gelmesini önlemek ve özlük haklarını
yasal zemine oturtmak amacıyla bu yasa maddesi hazırlanmıştır.
36 başmüdürlük kadrosu 18'e indirilirken,
hem cari giderlerden hem de personel giderlerinden tasarruf planlanmıştı.
Personelin tasarruf yerine, bir memur maaşı yerine üç memur maaşı ödeyerek
tasarruf bir tarafa, karşılıksız ödemeler artmıştır. 657 sayılı Yasaya aykırı,
ikibuçuk yıldır, kadrosuz memur çalıştırılmak zorunda kalınmıştır. İlgili saymanlık
müdürlüğünden "artık, biz, bunların maaşını ödeyemeyiz" diyorlar.
Devlet, çalıştırdığı memurun maaşını ödeyemiyor konumuna düşerken, müktesep
haklar kaybı da söz konusu olmaktadır.
İki yıl önce yasayla yapılması gereken bir
düzenleme Bakanlar Kurulu kararıyla yapıldığından, hukukî altyapı eksikliğimiz
var. Bugün yapacağımız düzenlemeyle, bu hukukî altyapı eksikliğini
tamamlayacağız. İşimiz, üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. Bunu özellikle ifade
etmek istiyorum. İki yıl önce yapılması gereken bu düzenlemeyi
gerçekleştirerek, bir gecikmeyi telafi edeceğiz. Personele kazanılmış haklarını
iade edeceğiz. Kazanılmış hakları yasal güvence altına alacağız. Kadrosuz maaş
ödenmesinin önüne geçeceğiz. Küçülmeden dolayı personel ve cari giderlerde
tasarrufu sağlayarak, düzenlemeyi amacına ulaştıracağız. Burada, ne yeni kadro
tahsisi ne de bir kadrolaşma söz konusu etmiyoruz. Burada, bu düzenlemeyle, 19
kişinin mağduriyetini ortadan kaldırmak ve haklarını iade etmek adına bu
düzenlemeyi yapıyoruz ve herhangi bir sebeple, bugün tahsis edeceğimiz
müsteşarlık müşaviri kadrolarının boşalması halinde, hiçbir işleme gerek
kalmaksızın iptal edilmiş sayılacak; yani, devlete yeni kadro yükü de
getirmeyeceğiz.
Art niyetimiz yok, tamamen iyi niyetle
hazırlanmış bir kanun teklifi. Eksiği görmek, hatayı düzeltmek, hem de bir an
evvel düzeltmek erdemliliktir; çünkü, zaman hızla geçiyor, mağdur ettiğimiz
insanların mağduriyeti de her geçen gün büyüyor. Yargı ile kurum daha fazla
karşı karşıya gelemezdi, gelmeyecek. Bugünkü düzenlemeyle, hem hakkı hak edene
verme hem de hukukun gereğini yapma gibi bir güzelliği yerine getiriyoruz.
Muhalefetimizin, gerek yukarıda,
komisyonda gerekse Genel Kurulumuzda yaptığı uyarılarına, yorumlarına,
katkılarına teşekkür ediyorum.
Hak ve hukukla ilgili, 19 kişinin
mağduriyetlerini giderici bu düzenleme konusunda tüm milletvekili
arkadaşlarımın desteğini bekliyorum ve Yüce Heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Koçak.
Efendim, Hükümetin söz isteği var mı?
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) -
Evet, Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, göreve başladığımız
tarihte, gümrüklerin, yasal ticaret için en kolay yasadışı ticaret için en zor
gümrükler haline getirileceğini söylemiştik ve yapmaya çalıştığımız, başından
beri, Türkiye gümrüklerini Türkiye'ye yakışır hale getirmek, otomasyonda,
elektronik ortamda çalışmalarını sağlamak ve insan ve kâğıt sayısını en aza
indirmek; çünkü, bunlar, Türkiye'nin, senelerdir tartışılan, senelerdir
üzerinde çözüm bulunamayan konularıydı.
Göreve geldiğimiz ilk günden bu yana,
arkadaşlarımızla beraber, gümrükleri, yaklaşık 71 gümrük idaresini tam
otomasyona geçirmeyi şu anda tamamlamış durumdayız. Yaklaşık yüzde 99,5
oranında, Türkiye gümrüklerinde tam otomasyona geçilmiştir. İşlemlerin çoğu,
elektronik ortamda yapılmaktadır. İhracat ve ithalat işlemlerinin çoğu, gümrük
idarelerine gitmeden, ofiste, gümrük çıkış beyannameleri, gümrük giriş
beyannameleri hazırlanmaktadır.
Bunlar, tabiî, aslında sessiz bir devrim
olmuştur Türkiye gümrüklerinde.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Kapıkule de var
mı; devrim olan yerler arasında Kapıkule de var mı?
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) -
Biz bunu bir taraftan gerçekleştirirken, idarî yapıyı da en iyi şekle getirmeye
gayret ettik. İdarî yapıda şöyle bir sıkıntı vardı: Ayrı gümrük başmüdürlükleri
vardı, ayrı gümrük muhafaza müdürlükleri vardı; yani, gümrük muhafaza
başmüdürlüğü, gümrük başmüdürlüğü, toplam 36 tane bu şekilde ayrı ayrı ünite
vardı ve bu çok başlılık yaratıyordu. Biz, bunları alıp 18'e indirerek, gümrük
başmüdürlüğü ile gümrük muhafaza başmüdürlüğünü birleştirdik; çünkü, bunların
çoğunda, zaten görev yerleri boştu; vekâleten birbirleriyle şu anda çalışmaya
gayret ediyorlardı. Biz, bunu aldık, normal organizasyon şemasının içerisinde,
daha rahat, tek bir idare, tek başlılık sağlamak adı altında bunu
gerçekleştirdik.
Tabiî, şunu da size söyleyeyim. Göreve
başladığımız gün Türkiye'nin dışticareti yaklaşık 87 milyar dolar civarındaydı.
36 milyar dolar ihracat, 51 milyar dolar ithalat vardı. Bugün, görüyorsunuz,
190 milyar doları geçen bir dışticaretimiz var ve neresinden baksanız, ihracat
36 milyar dolardan şu anda 72 milyar doları geçmiş durumda, 73 milyar dolar
ihracat rakamına ulaşacağız. Dışticaret de aynı şekilde, ithalat da aynı
şekilde… Bunlar, katlayarak arttı.
Yani, şunu söylemeye çalışıyorum:
Gümrüklerin yükü eskisinden çok daha fazla artmıştır. Tabiî, bu arada, gümrük
idaresinin daha önceden yaklaşık 13 000 çalışanı olduğu -ki, Türkiye'nin o
zaman 15 milyar dolar ticaret hacmi varken 13 000 çalışanı vardı- bugün 190
milyar dolar ticaret hacmi olan Türkiye'de yaklaşık 7 500 gümrük çalışanı var;
yani, yük, oldukça ağırdır gümrüklerin üstünde; ama, bunu, ancak otomasyona
geçirerek, elektronik ortamda bu işleri hallederek ve tabiî ki, denetimleri,
yasal dışı işlemlerle ilgili çalışmaları da çok hızlı bir şekilde artırarak
yapmaya çalıştık.
Şimdi, hizmette verimliliği artırmak,
bürokrasiyi en aza indirmek amacıyla bütün bu otomasyon çalışmalarını, bir
taraftan hızla sorunları çözmek amacıyla, taşra teşkilatındaki bu az evvel
belirttiğim çift başlı yönetim sistemine son vermek amacıyla, bütünüyle bu 36
başmüdürlük yerine 18 adet yeni başmüdürlük kurduk.
Tabiî, eylül ayında yayımlanan bu Bakanlar
Kurulu kararıyla mevcut 36 başmüdürlük kapatılıp, 18 başmüdürlük kurulurken bu
işleme paralel olarak yapılması gereken bir işlem daha vardı; yani,
başmüdürlüklerin kazanılmış haklarıyla ilgili, onların kazanılmış haklarını
güvence altına alacak ve o tarihten sonraki memuriyet durumlarını belirleyecek
yasal düzenlemeyi bugüne kadar yapamadık. İşte, bu, şu anda yapacağımız bu yasal
düzenleme. Burada, tabiî, o zaman ne çıkıyor yasal düzenleme olmayınca paralel
bir şekilde altında bunun; eski başmüdürlerin kadrolarının da iptal edilmesi
nedeniyle, yaklaşık iki senedir, bu arkadaşları kadrosuz olarak istihdam etmek
zorunda kalıyoruz; birincisi bu.
İkincisi, kadroları iptal edildiği için,
söz konusu personele kadrosuz aylık ödemek zorunda kaldık. Zira, bir tek
başmüdür kadrosundan üç ayrı kişiye aylık ödeme zorunluluğu ortaya çıktı;
ancak, bazı saymanlık ve muhasebe müdürlüklerinden müsteşarlığımıza intikal
eden muhtelif yazılarda bir kadrodan üç kişiye aylık ödenmesinin mümkün
olmadığı ve bu durumu düzeltecek düzenlemenin de bir an önce yapılması talep
edildi; yani, bu bir zorunluluk.
Üç, diğer yandan, başmüdürlüklerin
kapatılması ve kadroların iptal edilmesine rağmen, söz konusu personelin yeni
memuriyet konumlarını belirleyen yasal düzenleme yapılmadığından, yeni kurulan
başmüdürlüklere de atama yapılamadı ve bugüne kadar taşradaki 14 başmüdürlük
vekâleten görevlendirilen kişiler tarafından yürütülmek zorunda kaldı. Tabiî,
bu işler yapılırken otorite boşluğunun olmaması için, devamlı merkezden
takviye, devamlı elemanlarla burada devamlı kuvvetlendirmenin yapılması; yani,
bunlar kolay değil açık söylemek gerekirse; ama, şu ana kadar dışticaret
işlemlerinin herhangi bir şekilde aksamadan yapılması, mevcut hızda, daha iyi
bir şekilde, tam otomasyon döneminde bu çalışmaların en uygun hale getirilmesi
konusunda elimizden geleni yaptık.
Şimdi, şu anda görüşülmekte olan kanun
teklifiyle, kapatılan başmüdürlüklerde görev yapan ve kadroları kaldırılan
personelin ihdas edilen müsteşarlık müşavirliği kadrolarına atanmaları
sağlanarak, kazanılmış haklarını yasal güvence altına alarak mağduriyetlerine
son vermeyi; ikincisi, yasal boşluk nedeniyle vekâleten yürütülmek zorunda
kalınan başmüdürlüklere de asaleten atama yapılma hakkının önündeki engellerin
kaldırılmasıyla, idaredeki istikrarı daha kuvvetlendirmeyi sağlamayı
amaçlıyoruz. Şimdi, şu anda görüşülmekte olan kanun teklifi, mutlaka yapılması
gereken bir düzenlemedir.
Ayrıca, Sayın Milletvekili Ali Kemal
Kumkumoğlu'nun yolsuzluklarla ilgili ve diğer akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili
söylediklerine biraz cevap vermek istiyorum. Şunu söyleyeyim: Geldiğimiz andan
bu yana, yolsuzlukla mücadele konusunda çok büyük hamleler atıldı.
Görüyorsunuz, her gün arka arkaya, bugün Kapıkule, yarın Habur… Aynı şekilde
çalışmalarımız devam edecek. Dört bir taraftan bu çalışmalar devam ediyor ve bu
çalışmalar için işlemlerin yapılmasını isteyenler biziz. Biz bu konuda gerekli
görüşmeleri yaptık, Edirne Emniyet Müdürümüz ağustos, eylül ayında bize geldi,
çalışmaların ne şekilde yapılacağını söyledi ve biz de ucu nereye kadar varırsa
varsın bunu başlatalım dedik. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
Şimdi, size şunu söyleyeceğim: Hani burada
dün de eleştiriler var; yani, bunların zaten yapılmasını isteyen biziz.
Eleştirileri, biz her şeyi göze aldık, ben size söyleyeyim.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - O memurları biz
mi atadık?!
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) -
Biz her şeyi göze aldık. Bu işlerle mücadele o kadar kolay değildir; ama, biz
her şeyi göze aldık.
Sonuçta yapmaya çalıştığımız şey şu: Bir
yerden başlamak lazım ve sadece burada gümrükler değil, baktığınız zaman bütün
kurum ve kuruluşlarda dejenerasyon var. Hep beraber bunun önüne geçmemiz lazım.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Üç yıldır
yapamadınız.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) -
Hayır, burada yaptığımız çalışma bir örnektir. Hepsi arka arkaya gelecek; ama,
önemli olan, sizlerin vereceği destekle bunlara devam etmek; çünkü, kolay
değildir, yasadışı işlerle mücadele etmek kolay bir iş değildir; ama, bence, bu
Meclis bunların üstesinden gelecektir; ben böyle düşünüyorum. Sizlerle biz,
otuzaltı senedir değiştirilemeyen Kaçakçılıkla Mücadele Kanununu burada
değiştirdik.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Ne oldu?!
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) -
Kimse ellememişti; yani, burada ekonomik suça ekonomik ceza getirildi, bir sürü
ekonomik değer, ekonominin dışında kalması zorunda kalan -bugüne kadar- o
değerler, tekrar ekonomiye kazandırılmış oldu. Bunlar aslında devrim.
Yaptığımız çalışmalarda şunu size
söyleyeceğim: Burada, rakamları az evvel istedi sayın milletvekili; her türlü
rakam var. Baktığımız zaman bizim çalışmalarımızda bütün… Ben size burada örnek
vereyim; akaryakıtta kaçak yakalama 2002 yılında 36 trilyonken, 2004'te 102
trilyon, şu ana kadar yapılan 2005'in ilk dokuz ayı için 58 trilyon; silahta 6
trilyonluk yakalama yapılmışken 2002'de, 2003'te 68, 2004'te 1,4; uyuşturucu 35
trilyon varken, 2003'te 170 trilyon, 2004'te 304 trilyona çıkmış durumda.
Bunlar hep yakalama oranlarında artışlar. Toplamda da aynı şekilde 146
trilyonluk yakalama yapılmışken 2002'de, 2004'te 536 trilyon.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - İşler artarsa,
yakalamalar da artar!
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - Bu
sene de devam ediyor; yani, burada başlangıçtan beri sizlerle beraber
söylediğimiz, yolsuzluk ve kaçakçılıkla mücadeleyi sonuna kadar devam
ettiriyoruz; ama, bunlar kolay değil. Kapıları teker teker yenilememiz lazım.
Bugüne kadar baktık, Sarp Sınır Kapısının yenilenmesi; biliyorsunuz,
yap-işlet-devret modeliyle bunun kararı 2.12.2005 tarihinde verildi; en son
yapacağımız kapı bu olacak. Cilvegözü Sınır Kapısı, yine, aynı şekilde
çalışmalar başlatıldı. Kapıkule Sınır Kapısı, -şu anda baktığımız zaman- yine
2.12.2004 tarihli, bunu da 2004/34 sayılı kararla, Yüksek Planlama Kurulu
kararıyla, Kapıkule Gümrük Kapısının da yap-işlet-devret modeliyle yeniden
yapılandırılması hususunda Gümrük Müsteşarlığı yetkili kılındı ve biz bu
projelerde, avam projenin hazırlanması çalışmalarında son aşamaya geldik.
Kaynakların etkin kullanılması, maliyetin düşürülmesi amacıyla hizmet sunumumun
daha basit, etkin ve süratli hale getirilmesini teminen bu konudaki Başbakanlık
genelgesi, Sayın Başbakanımızın direktifleri doğrultusunda Avrupa Birliği
uygulamasına paralel ve özel durumlar dışında küçük-büyük araç sürücülerinin
araçlarından inmeden pasaport ve gümrük işlemlerini tamamlayabilecekleri peron
sisteminde hizmet vermekle yetinilmesi yönünde çalışmalar başlatıldı ve bu
amaçla, öncelikle projede mevcut olan bütün 600 dönüm alan küçültülerek 260
dönüme indirildi.
Habur Kapısında şu anda devam ediyor
çalışmalar biliyorsunuz. Gümrük İdaresinin ihtiyaç duyduğu bina ve altyapı
tesisleri, Hazine garantisi talep edilmemesi kaydıyla, yap-işlet-devret
modeliyle gerçekleştirilmesi konusunda 4047 sayılı Kanunla değişik 3996 sayılı
Kanun ve bunun uygulama usul ve esasları hakkında 6.8.1994 tarih ve 94/5907
sayılı Bakanlar Kurulu kararı uyarınca Gümrük Müsteşarlığının yetkili kılınması
hakkında talebimiz, Yüksek Planlama Kurulunca olumlu karşılandı ve bu dönemde
bütün çalışmalar, belli istekliler arasında yapılan görevlendirme usulü
uyarınca Yüksek Planlama Kurulunca 23.2.2004 tarih 2004/6 sayılı kararla,
Bakanlar Kurulu kararı 13.2 maddesine dayanarak Gümrük Müsteşarlığına, Türkiye
Odalar ve Borsalar Birliğine görevlendirme yapabilmek üzere izin verildi.
Protokoller tamamlandı. TOBB ve Müsteşarlığımız arasında 30.12.2004 tarihinde imzalandı
sözleşme ve 8.8.2005 tarihinde ihale yapıldı, Ağustos 2005'te çalışmalar
başladı. Şu anda hizmet devam ediyor, çalışmalar devam ediyor. Geçici yerleşim
yerlerinde de faaliyetler sürdürülüyor hizmetin aksamaması için, biliyorsunuz
tek kapımız Irak'la. Şu anda, burada, bunların işletme süreleri, detaylı bilgi
arzu ederseniz sizlere onu verebiliriz.
Ancak, şunu söylemek istiyorum: Burada
yapılan çalışmalarda bizim tamamıyla yapmaya çalıştığımız, burada ayrı ayrı
gümrükte yer alan idareleri de tek çatı altında toplamaya çalışıyoruz. Bakın,
bir gümrük dediğiniz zaman, mesela, Kapıkule'de Tarımın ayrı ünitesi var,
Maliye Bakanlığının ayrı, Emniyetin ayrı, Ulaştırmanın ayrı, karayolu
ulaştırması Turing kurumunun ayrı, Turizm Bakanlığının ayrı, Sağlık Bakanlığının
ayrı, TOBB temsilciliği ayrı, Posta Telefon Telgraf (PTT) ayrı, bankalar ayrı,
sigorta şirketleri, Millî İstihbarat, mülkî idare amirliği, yani, farklı farklı
çatılar, farklı farklı birimler var. İşte, biz, bu yeni yapacağımız çalışmada,
2006 yılında, bunları da tek çatı altında toplamayı hedefliyoruz, onunla ilgili
de sizin yine huzurlarınıza geleceğim, yine sizlerin, milletvekillerimin
yardımını isteyeceğim.
Bir de, burada, tabiî şu son zamanlarda
çıkan olaylarda genellikle şunu görüyoruz, günübirlik adı altında gelen bu tip,
yani, bir ülkeden diğer ülkeye geçip de, ondan sonra fazla kalmadan, bir
bakıyorsunuz, aynı gün iki kere hareket var. Yani, biz, bununla ilgili bir
düzenleme düşünüyoruz. Burada, sigara ve içki satın alma uygulamasında, 2006
yılından itibaren arkadaşlarımızla beraber bir çalışma yapacağız ve buradaki,
mümkün olduğu kadar, bu tip işlerde yasadışı yolların kullanılmasını önleyecek
tedbirleri de almaya gayret edeceğiz; ama, başından beri söylediğim gibi, bu
işler o kadar kolay olmuyor.
Şimdi, tabiî, burada bizim YPK kararlarına
-Yüksek Planlama Kurulu kararlarına- bağlanarak yaptığımız projelerde, mesela,
bizim yaptığımız çalışmada, tamamıyla yolcuların geldiği zaman, yolcuların
arkasında bir TIR geldiği zaman, bir araç geldiği zaman, bu sefer normal bir
otomobil ile arkasındaki TIR aynı işlem salonundan geçtiği zaman sıkıntılar
oluyor. Bunu karşı ülkenin de aynı şekilde yapması lazım. Biz bunları
ayırıyoruz, ayrı peronlarda bunları yapmaya gayret ediyoruz. 2006'da
yapacağımız düzenlemede de tamamıyla geldiği zaman, herhangi bir şekilde sürücü
koltuğundan inmeden bütün işlemler yerinde yapılabilsin; yani, bu şekilde ciddî
bir otomasyonu da orada yapmak istiyoruz. Bu da detaylı bir çalışmadır; ancak,
bunları yaptığımız zaman bir sonuç alabileceğimizi ben düşünüyorum. Tabiî ki
azaltacağız, çalışmalarda bu tip mücadeleler kolay değildir. Bütün gümrük
kapılarında benzeri operasyonları bir taraftan yapıyoruz. Bugüne kadar yaptık,
bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz; ancak, şunu size söyleyeceğim;
yolsuzluk ve kaçakçılıkla mücadele, bence, hayat boyu sürecek bir iştir.
Gelişmiş ülkelerde dahi benzeri örnekleri görüyoruz. Gelişmekte olan ülke
olarak, kişi başına gelirimizin 5 000 dolar olduğunu unutmadan, bu işlere
ayrılacak kaynaklarla bu işlerin üzerine gitmeye çalışıyoruz.
Az evvel, kaçak yakalamalarla ilgili,
gümrük kapılarının yenilenmesiyle ilgili çeşitli bilgileri size vermeye
çalıştım. Bütün burada yapmaya çalıştığımız, ayrıca bu tip mevzuat
düzenlemeleriyle de diğer eksikliklerimizi tamamlamaktır. Hukuksal altyapıyı
güçlendirdiğimiz zaman, yaptığımız çalışmalarla neticesini alacağız. Ben, Sayın
Cumhurbaşkanımızın huzurunda, dün daha Mısır'dan, Türkiye-Mısır arasında
Serbest Ticaret Anlaşmasını imzalayarak geldim. Mısır Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı hazır bulundular Serbest Ticaret
Anlaşmasında; bize güç verdiler. Neden; mümkün olduğu kadar dışticaret
işlemlerinin daha rahat bir ortamda yapılması, Akdeniz'in bir serbest ticaret
alanı haline getirilmesi ve bu çalışmalarla ancak, geçtiğimiz senede
biliyorsunuz 4 tane serbest ticaret anlaşması yaptık; Suriye'yle, Filistin'le,
Tunus'la ve Fas'la. Şimdi, bakıyorsunuz, bütün bunları yaparken, tabiî ki, bu
serbest ticaret anlaşmaları, bu ticaret hamleleri, ticaret heyetleri, karma
ekonomik komisyon ve diğer çalışmalarımız, fuarlar, bunların hepsi birleştiği
zaman, ticaret hacmimiz çok hızlı bir şekilde gelişmeye başladı. Bunlar açık.
İşte, biliyorsunuz, yukarıda, komisyonlarda, buraya gelmeden evvel, bütçe
konuşmalarında bunları hep tartıştık. Yani, sonuçta, 190 milyar dolar ticaret
hacmi varsa, bunun da gümrükler tarafından omuzlanıldığını, sırtlanıldığını ve
işlemlerin mümkün olduğu kadar hızlı yapılması için arkadaşlarımızın çok
özverili bir şekilde çalıştığını unutmamak lazım.
Bizim amacımız, yasadışı ticareti en zor,
yasal ticareti en kolay hale getirmek, çokbaşlılığı azaltmak ve bugün, bu
yasamızda, aynı konuda, 36 tane ayrı ayrı başlık altında toplanan ve gümrük
başmüdürlükleriyle gümrük muhafaza başmüdürlüklerini tekleştiren, 18'e indiren
ve kamunun da aslında reform olarak nitelendirebileceği bir çalışmadır.
Desteğiniz için hepinize teşekkürler ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -Sayın Bakana teşekkür ediyoruz.
Tasarının geneli üzerinde, şahısları adına
söz istekleri vardır.
Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç?..
Yok.
İstanbul Milletvekili Sayın İnci
Özdemir?.. Yok.
Diyarbakır Milletvekili Sayın İrfan Rıza
Yazıcıoğlu?.. Yok.
Tasarının geneli üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN
HÜKMÜNDE KARARNAMEYE BİR GEÇİCİ MADDE EKLENMESİNE DAİR
KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1.- 2.7.1993 tarihli ve 485 sayılı
Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 10.- Ekli (1) sayılı
listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 13.12.1983 tarihli ve 190 sayılı Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin
Gümrük Müsteşarlığına ait bölümüne eklenmiştir.
20.7.2003 tarihli ve 2003/5932 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararı ile kaldırılan Gümrükler Başmüdürlükleri ile Gümrükler
Muhafaza Başmüdürlükleri kadrolarında bulunan ve kadroları 24.9.2003 tarihli ve
2003/6171 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile değiştirilen Gümrük Başmüdürü ve
Gümrük Muhafaza Başmüdürlerinden halen memuriyet görevi devam edenler bu
maddeyle ihdas edilen ekli (1) sayılı listede yer alan Müsteşarlık Müşaviri
kadrolarına atanmış sayılırlar. Bu kadrolar, herhangi bir nedenle boşalmaları
halinde hiçbir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır. Söz konusu
personelin atandıkları yeni kadrolarının aylık, ek gösterge, her türlü zam ve
tazminatlar ile diğer malî hakları toplamının net tutarı; Müşavirlik
kadrolarına atanmadan önce en son ayda aldıkları aylık, ek gösterge, her türlü
zam ve tazminatlar ile diğer malî hakları toplamı net tutarından az olması
halinde aradaki fark, farklılık giderilinceye kadar, atandıkları kadrolarda
kaldıkları sürece herhangi bir kesintiye tâbi tutulmaksızın tazminat olarak
kendilerine ödenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan Partisi
Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Sayın Ömer Abuşoğlu; buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ÖMER ABUŞOĞLU
(Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük Müsteşarlığının
personel düzenlemeleriyle ilgili bir kanunu görüşüyoruz. Konu, Gümrük
Müsteşarlığı olunca, Türkiye… Gümrükler, biliyorsunuz, üzerinde en fazla
tartışılan konuların ve kurumların başında gelir. O bakımdan konu üzerinde
biraz düşünmek gerekiyor. Özellikle de yakın zamanda, geçtiğimiz hafta
gümrüklerde yapılan yolsuzluklarla ilgili bir operasyon ve daha önce de
Mecliste görüştüğümüz akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili bir araştırma komisyonu
raporu olunca, konu üzerinde biraz konuşmak ve kafa yormak gereği ortaya
çıkıyor.
Tabiî, bu kanun çok acele bir şekilde
Genel Kurulun gündemine geldi ve bugün de ilk sırada görüşüleceği için yeteri
kadar hazırlık yapma imkânı bulamadım; ancak, bu çerçevede, acaba konu üzerinde
neler konuşulabilir diye Meclisin geçen ay görüştüğü akaryakıt kaçakçılığıyla
ilgili araştırma komisyonu raporunun sonuç kısmına bir baktım kısaca.
Akaryakıt kaçakçılığı, bildiğiniz gibi,
dünyada oldukça geniş yankı uyandıran bir konu. Birleşmiş Milletler de dahil
olmak üzere, konu üzerinde ciddî araştırmalar yapılıyor. Hatta Hindistan
Dışişleri Bakanı, sırf akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili isminin geçmiş olması
dolayısıyla görevinden azledildi. O bakımdan, bu akaryakıt kaçakçılığı, ciddî
bir konu ve üzerinde de hassasiyetle durulması gereken bir konu.
Meclis araştırma komisyonumuz bu konuyu
yeterince inceledi olarak kabul etmek lazım; ama, burada bir eksik var, 2003
yılına kadar olan süreyi almış ve 2003 yılından sonraki süre dikkate alınmamış;
yani, araştırma komisyonunun araştırma yapmadığı zaman dilimi olarak ortaya
çıkıyor. Buna rağmen, her ne kadar, 1999-2003 yılına kadar da devam etmiş olsa,
bu süreyi kapsamış olsa, sonuç bölümünden bir iki maddeyi okuyarak, bu konuda
şimdiye kadar ne gibi işlemler yapıldığı konusunda, gerek Genel Kurulun ve
gerekse de Türk Halkının bilgilendirilme ihtiyacı olduğunu zannediyorum.
Raporun sonuç bölümünün 1 inci maddesinin
ikinci fıkrasında aynen ifade şöyle geçiyor: "Ayrıca, hampetrol
ticaretinde özel firmalara çıkar sağlayarak devleti zarara uğratmaları
nedeniyle, 1999-2001 döneminde Dış Ticaret Müsteşarlığında görevli ilgili
personel hakkında görevi kötüye kullanmaktan soruşturma açılmasını teminen,
Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığınca görevlendirme yapılması
gerektiği..." Yine, ayrıca, sonuç bölümü birçok maddeden oluşuyor, ben
yeteri kadar hazırlık yapamadığım için, ilk başta gözüme çarpan hususları
dikkatinize ve bilgilerinize arz ediyorum.
Yine, sonuç bölümünün 6 ncı maddesinde,
yurt dışına yapılan fuel-oil ticaretiyle ilgili bilgiler veriliyor ve bu
maddenin son bölümünde de "2 000 000 tonu aşkın fuel-oilin yurt dışından
elde edilecek bilgilere göre, gümrük müfettişlerince inceleme ve soruşturulması
gerektiği" diye bir ifade var. İlk okuduğum konu, ilk okuduğum husus,
Başbakanlık Teftik Kuruluna havale edilmiş; ikinci husus ise, Gümrük
müfettişlerine havale edilmiş. Tabiî, gümrük müfettişlerine havale edildiği
için doğrudan doğruya, Sayın Bakan -burada, Yüce Meclisin huzurunda bulunduğu
için, gelmişken- acaba, şimdiye kadar bu konuyla ilgili, bu konuda ne gibi
işlemler yapıldı, herhangi bir soruşturma başlatıldı mı, başlatılmadı mı; başlatıldıysa,
bir sonuca ulaşıldıysa, bu konular hakkında da bize bilgi verebilir.
Ayrıca, sormak istediğim bir başka husus
daha var yahut bilgilenme ihtiyacı içerisinde olduğum bir başka husus daha var.
1 inci maddenin okuduğum ikinci paragrafında belirtilen dönemde Sayın Bakan da
Dış Ticaret Müsteşarlığında görevli bir personeldi Müsteşar unvanıyla. Bu
maddenin belirttiği kapsam içerisine girip girmediği hususunda ve bu konuda
Başbakanlık Teftiş Kurulunun ne gibi bir işlem yaptığı, soruşturma başlatıldı mı
başlatılmadı mı; bu konularda da -hazır buradayken- bilgi alabilirsek,
kendilerine teşekkür ederim.
Ayrıca, akaryakıt kaçakçılığı, başta da
söyledim, Hindistan'da bir bakanın azledilme noktasına kadar gelmiş olduğu bir
konu. Acaba, bu konu üzerinde kamuoyunda ortaya çıkan birtakım belirsizlikleri
ve istifhamları da gidermek üzere, Sayın İktidar Partisi Grubu, Meclis
araştırması komisyon raporunun sonuç bölümündeki hükümlerini dikkate alarak,
bir süreç başlatacak mı; yoksa, bu raporda dile getirilen hususlar üzerinde
herhangi bir işlem yapılmayacak mı; çünkü, soruşturma komisyonunun kurulması ve
bunun sonuçlarının belli bir süreç içerisinde kamuoyunun gündemine taşınması ve
gerekli işlemlerin başlatılması açısından iktidara ve iktidar partisi grubuna
büyük sorumluluk yüklemektedir.
O bakımdan, konu, yeri gelmişken,
gümrüklerle ilgili bir husus görüşülürken, bu konuların da tartışılmasının
faydalı olduğu kanaatiyle dile getirdim.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Abuşoğlu.
Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın
Haluk Koç?..Yok.
Konuşmalar tamamlanmıştır.
Maddeyle ilgili, maddeye bağlı cetveller
üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1018 sıra Sayılı Gümrük
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin 1 inci maddesine ekli (1) Sayılı
Listenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz
|
Mehmet Akif Hamzaçebi |
Kemal Kılıçdaroğlu |
Ali Kemal Kumkumoğlu |
|
Trabzon |
İstanbul |
İstanbul |
|
Mustafa Gazalcı |
Ziya Yergök |
|
|
Denizli |
Adana |
|
(1) SAYILI LİSTE
Kurumu: Gümrük Müsteşarlığı
Teşkilâtı: Merkez
SERBEST TUTULAN
SINIFI UNVANI DERECESİ KADRO
ADEDİ KADRO ADEDİ TOPLAM
GİH Müsteşarlık
Müşaviri 1 13 _ 13
BAŞKAN -Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU ADINA OSMAN NURİ
FİLİZ (Denizli) -Çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutalım mı?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Konuşmak
istiyorum.
BAŞKAN - Konuşmak istiyorsunuz, buyurun.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, kısaca Sayın Bakanın
ısrarla sorduğum sorularla ilgili kısma verdiği cevaplar üzerine, birkaç şey
söyleyip önergeye geçeceğim.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanlığın
ifade ettiği rakamlarla, Türkiye'de 2,5 milyar dolarlık petrol kaçakçılığından
söz edilmektedir. Bu, 3,5 katrilyon eder. Ortalama, bunu, 2 000 000 lira diye
düşünsen, Sayın Bakan, bu, 1 750 000 ton petroldür. Bu, Türkiye'nin her
tarafına litre litre dağıtılan bir organizasyon sonucunda ancak tüketilebilir.
Ortaya çıkardığınız bir tek organizasyon var mıdır Sayın Bakanım?
Burada, güya cevap verdiniz; yani, sizin
pozisyonunuzdaki bir Bakanın, burada, 2005 yılıyla ilgili petrol kaçakçılığı
konusunda seslendirdiği 58 trilyon liralık rakam, bence, sizin konumunuzdaki
bir görevliyi sıkıntıya sokar, en azından sıkıntıya sokar. Ben şahsen ve
inanıyorum buradaki milletvekillerinin çoğu sizin yerinizde bulunsa, 3,5
katrilyon liralık ve üstelik memleketin en ücra köşelerine kadar dağıtılmak
zorunda olan 1 750 000 tonluk bir kaçakçılıkla ilgili olarak 50 trilyon lira
civarındaki bir rakamı burada telaffuz etmekten imtina ederdi.
Sayın Bakan, bu tavır şunu gösteriyor
aslında: Bu, sizin karşı olduğunuz bir durum değildir. Ben, buradan bunu
anlarım. Bu, Sayın Bakanlığın, sayın hükümetin karşı olduğu bir durum değildir.
Bu, birilerine petrolü sonuna kadar vergili kullandırıp, birilerine petrolü
bilerek, bilinçli olarak vergisiz kullandırmanın bir genel politika haline
dönüştüğü biçiminde bir değerlendirmeyi beraberinde getirir. Şu benim yaptığım
değerlendirme, sizin "biz, bu kaçakçılıkla mücadele ediyoruz, bu yıl
içerisinde de 58 trilyon liralık kaçak akaryakıt yakaladık" ifadenizden
daha gerçekçi bir ifadedir. Ben, bir cumhuriyet hükümetinin böyle bir suçlamayla
muhatap olmasını, bir milletvekili olarak, gerçekten zorlanarak
seslendiriyorum; ama, sizin, konuyla ilgili bir Bakan sıfatıyla, buradan, sizin
rakamlarınızla 2,5 milyar dolar olduğunu söylediğiniz ve ülkenin en ücra
noktalarına kadar, ancak taşınarak ve litre litre tüketilerek ortada var
olduğunu seslendirdiğiniz böyle bir kaçakçılıkla ilgili kullandığınız 50 küsur
trilyon liralık rakam, en azından, bir aczin ifadesidir; bu konudaki
başarısızlığınızın, kendi ağzınızdan seslendirilmesidir. Kaldı ki, bu, bunun
sadece bir parçasıdır. Burada söz konusu edilen bütün kaçakçılık unsurları
-arkadaşlarım uyardılar, seslendiremedim- hayvan kaçakçılığı Anadolu'nun
tamamını kapsamış. Hayvan bu, her biri 300-500 kilo gelir. Ortalıkta gezip
dolaşacak. Kamyonlarla, karayollarından nakledilmek zorunda. Nerede, hani;
bulduğunuz hayvan kaçakçılığıyla ilgili mücadeleniz ve o mücadeleden elde
ettiğiniz sonuçlar nerede?! Memlekette gümrük diye bir şey kalmamış, yol geçen
hanı. Eğer belli ilişkileri kurabilmişse, belli bağlantıları kurabilmişse, her
isteyen, her istediği şeyi, bu memlekete, hiçbir gümrük ödemeden, hiçbir vergi
ödemeden, kendisini hiçbir vergiye tabi tutmadan ödeyebiliyor. Yeri geldiğinde,
bu kaçakçılık, vatandaşın canı pahasına uygulanıyor; ama, şu ifadelerinizden de
görüldüğü gibi, siz, bu işi yeterince ciddiye almıyorsunuz. Sayın Bakan, bence,
görevlerinizi daha fazlasıyla ciddiye alsanız iyi olur.
Değerli arkadaşlarım, bu önergemizde şöyle
bir eksikliği hiç olmazsa düzeltmeye çalışıyoruz: Bu ihdas edilen 19 adet
müsteşarlık müşavirliği kadrosunun içerisinde yer alacak çalışanların 6'sı
mahkeme kararıyla görevlerine geri dönmüştür. Biz, şimdi, burada, 19 müşavirlik
ihdas edersek, bu, şu anlama geliyor: Bu mahkeme kararıyla görevine dönmüş olan
6 müdür de, bu teklifin yasalaşmasından sonra, mahkeme kararına rağmen,
görevlerinden alınıp o müşavirlik kadrosuna atanacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) -
Toparlıyorum.
Hadi, personele saygısızlık yapıyoruz,
onların emeklerini hiçe sayıyoruz, ikibuçuk yıldan bu yana, onların
mağduriyetleri karşısında sessiz kaldık, onlara maaş ödeyenlerle ilgili belki
yarınlarda çıkabilecek zimmete göz yumduk; hiç olmazsa mahkeme kararlarına
saygımız olsun, hiç olmazsa bu ülkede iktidar şöyle de yapsa, böyle de yapsa,
mahkeme var, kanun var, ben gider kanun karşısında haklarımı savunurum ve
hakkım olan şeyi mahkeme kararıyla da olsa alırım diye, bu ülkede, bir kuruma
güvenen yurttaşlarımıza ve bu görevlilerimize, dolayısıyla, onların güvenerek
yola çıktıkları bu kurumlara, bizim de güvenmemiz gereken bu kurumlara,
yarınlarda, hangi koşullarda, hangimize lazım olabileceğini bilemediğimiz; ama
-hiç kimsenin başına gelmesin- bu ülkede, her yurttaşın, bir gün, mutlaka
güvenerek "ben buradan hakkımı alırım" diyerek kapısına gideceği
mahkemelere karşı saygımızı devam ettirelim. Bu önergeye, ben,
arkadaşlarımızın, mahkemelere olan saygımız nedeniyle, mahkeme kararlarını
kanunla yok sayma gibi bir yaklaşıma...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim, teşekkür edin. Eksüreniz
de tamamlandı.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Çok
teşekkür ediyorum.
...karşı olmamız gerektiği yaklaşımıyla,
hiç olmazsa, bu önergenin, arkadaşlarımız tarafından da, Sayın Bakanlık
tarafından desteklenmesinin uygun olacağını düşünüyorum.
Bu vesileyle, hepinize bir kez daha
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Kumkumoğlu.
Sayın milletvekilleri, önerge işleme
başladıktan sonra, 2 arkadaşımız, cihaza girmek suretiyle söz istediklerinden,
bu soru için söz istediklerinden, önergeden sonra, İçtüzüğe göre, veremiyorum;
onu arkadaşlarımıza aktarmış olayım.
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Biz daha
fazlayız.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Biz
onlardan daha fazlayız Sayın Başkan.
BAŞKAN - Şimdi, maddeyi, ek 1 listeyle
birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum.
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Samsun
Milletvekili Sayın Koç?.. Yok.
Soru sormak istiyor musunuz bu maddede?
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Evet Sayın Başkan.
ATİLA EMEK (Antalya) - Evet.
BAŞKAN - Sayın Gökhan Durgun, buyurun,
sorunuzu sorun.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Şu anda, Hatay-Reyhanlı Cilvegözü Gümrük
Kapısında herhangi bir çalışma yapılmamaktadır. Cilvegözü Gümrük Kapısında yeni
inşaat çalışması ne zaman başlayacaktır? Ne kadar sürede bitirilecektir? Bitiş
tarihi ne olacaktır?
Burada free shop olarak hizmet veren esnafımızın
bu süre içerisindeki mağduriyetinin önlenmesi için ne gibi önlemler
düşünüyorsunuz? Bu konuda herhangi bir çalışma yapıyor musunuz?
Diğer bir sorum: Cilvegözü Sınır
Kapısında, insanlar, günübirlik giriş-çıkış yaparak günlük ihtiyaçlarını
karşılamak durumunda kalmaktadırlar. Bu konuda daha sistemli, daha planlı bir
sınır ticareti düşünüyor musunuz? Bu konuda bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Durgun.
Sayın Emek, buyurun.
ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Sayın Bakan bütçe görüşmelerinde yurt
dışındaydı. Özellikle son Kayseri gezimizde, Türkiye'nin en iyi hayvan
yetiştiricilerinin olduğu Pınarbaşı İlçesinde yurttaşlarımızın çok ciddî bir
şikâyetini bu vesileyle Sayın Bakana aktarıp, sorumu sormak istiyorum.
Şimdi, ülkemizin hangi bölgesine gidersek
gidelim, yurttaşlarımızın dile getirdiği konu, sınırdan yapılan kaçakçılık. Bu,
canlı hayvanda böyle, petrolde böyle, muzda böyle. Her konuda artık
yaygınlaşmış bir durumu var.
Pınarbaşı İlçesinde, hayvan üreticileri,
ciddî şekilde, sınırdan gelen canlı hayvan kaçakçılığından dolayı durumlarının
çok kötü ve perişan olduğunu ifade ettiler. Petroldeki konu bu. Özellikle
bölgemiz açısından, Anamur, Gazipaşa, Alanya muzunun içine düştüğü sıkıntıda
da, yine, sınırdan gelen kaçak muzun büyük etkisi olduğu ifade ediliyor.
Şimdi, Sayın Bakan, üç yıldır görevdesiniz
ve giderek Türkiye'de, bu sınırdan yapılan kaçakçılık yükselerek ve kamuoyunda
yaygınlaşarak gidiyor. Şimdi, bu ne zaman önlenecek? Türkiye bir kaçakçılık
cenneti olmaktan ne zaman kurtulacak ve bu konudaki aldığınız önlemler
nelerdir? Kamuoyu bunu cidden merakla bekliyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Emek.
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hatay Reyhanlı Cilvegözü sınır kapısıyla
ilgili olarak, biliyorsunuz, Yüksek Planlama Kurulu 7.3.2003 tarih 2003 T.4
sayılı kararıyla, Cilvegözü Gümrük Kapısının, yap-işlet-devret modeliyle
yeniden yapılandırılması konusunda Gümrük Müsteşarlığını yetkili kılmıştır.
28.4.2005 tarihinde Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğiyle sözleşme imzalandı,
uygulama projeleri tamamlandı; arkadaşlarımız yerinde gidip, incelemelerini
yaptılar. Şimdi, bu proje kapsamında, işletme süresi, yatırım süresi olarak,
yer teslim tarihinden itibaren bir yıl, işletme süresi de onüç yıllık bir
projedir. Şimdi, yer teslim tarihinden itibaren bir yıl olarak proje
başlayacağı için, önümüzdeki aylar içerisinde proje başlayacak ve bir sene içerisinde
de teslim edilecektir.
Kayseri Pınarbaşı'yla ilgili olarak diğer
milletvekilimizin sorusu: Şimdi, şunu söylemek istiyorum; burada, kaçakçılık
olarak adlandırılan olaylara baktığınız zaman, Türkiye'nin bütün sınırlarından
gerçekleştirilen olayların, sadece gümrük kapılarından gerçekleştirilmiş gibi
bir ifadeyle sunulması, aslında, büyük bir haksızlık oluyor; yani, Türkiye
gümrükleri, sadece gümrük kapılarında olan işlemlerden sorumludur. Orada
kaçakçılık varsa, orada ne varsa, biz onun üstüne gidiyoruz. Bu yakalama
oranlarımız da aynı şekildedir ve varsayım üzerine, az evvel diğer
milletvekilimizin söylediği varsayım üzerine 2,5 milyar dolarlık bir kaçakçılık
söz konusu. O, gümrüklerle alakası olmayan bir şey; yani, gümrüklerden o
işlemler geçmiyor…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Hükümete
söylüyorum.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) -
Gümrüklerden geçmeyen işlemlerle, yapılmayan işlemlerle ilgili olarak bizim
gümrük idarelerinin de yapacağı bir şey yok. Türkiye'nin diğer sınırlarından
giren çıkan varsa, bu, Gümrük İdaresinin sorumluluğunda değil.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sayın
Bakanım, muhatap bulamıyoruz da onun için söylüyoruz ortaya. Kim sahiplenirse.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) -
Ama, diğer kamu kurum kuruluşları onun üzerine gidiyor, ilgili kurum kuruluşlar
bu işlerin üzerine gidiyor. Biz, gümrüklerden geçen ve yasadışı olan işlerle
ilgili sorumluluklarımız çerçevesinde yaptıklarımızı size anlatmaya
çalışıyoruz. Yani "söylemiş olduğunuz rakamlar çok küçük" diyorsunuz.
Alakası yok. Devamlı artan rakamlar var; bir. İkincisi, bu kaçakçılıkla ilgili
olarak vergi düzenlemelerinin de belli oranda… Biliyorsunuz, yurt dışında bir
ürün çok ucuz, Türkiye içerisinde çok pahalıysa, buraya kayması kolay olur.
Hangi sistem olursa olsun. Onunla ilgili de düzenlemeler yapılması lazım,
eşitlenmesi lazım. Bu konuda çalışmalarımız var.
Diğer konuda, kur konusunda söylediğiniz…
Ben, kur konusunda ne dediysem aynısını halen söylemeye devam ediyorum. Ben
bunu söyledim. Ve şu da herkes tarafından üç sene sonra denildi: "Yüzde 45
olarak Türk Lirası değer kazanmıştır." Bunu bütün kurum ve kuruluşlar
söyledi. Dolayısıyla, o konudaki tezimiz ve o konudaki söylediklerimiz hep
doğrudur.
Yani, şunu söylemeye çalışıyorum. Burada
yaptığımız düzenlemenin bunlarla bir alakası yok. Bu, sadece, bizim kurumlaşma
çerçevesinde yaptığımız bir organizasyon içerisinde tekleştirme dediğimiz, çift
başlı otoritenin tek hale getirilmesiyle ilgilidir.
Sayın Başkanım, sayın milletvekillerim;
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN- Madde üzerinde grupların söz isteği
yok.
Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç?..
Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Hayırlı olmasını diliyorum.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
saati: 15.12
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.33
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 45 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Şimdi, 6 ncı sıraya alınan, Diyarbakır
Milletvekili M. Mehdi Eker ile Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in; 969 Sayılı
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, 867 ve 170 sayılı Kanunlara Tabi İşletmeler
Dışında Kalan Taşra Kuruluşlarına Dönersermaye Verilmesi Hakkında Kanunun Adı
ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi, Bazı Ek Maddelerin Eklenmesi ve 29.05.1926
Tarihli ve 867 Sayılı Ziraat Vekâletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin
Sureti İdaresi Hakkında Kanunun İptaline Dair Kanun Teklifi ile Ziraat
Vekâletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
6.-
Diyarbakır Milletvekili M. Mehdi Eker ile Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in;
969 Sayılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, 867 ve 170 Sayılı Kanunlara Tabi
İşletmeler Dışında Kalan Taşra Kuruluşlarına Döner Sermaye Verilmesi Hakkında
Kanunun Adı ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi, Bazı Ek Maddelerin Eklenmesi
ve 29.05.1926 Tarihli ve 867 Sayılı Ziraat Vekaletine Merbut Bazı Mektep ve
Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkında Kanunun İptaline Dair Kanun Teklifi ile
Ziraat Vekaletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/375, 1/358) (S. Sayısı: 1053) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 1053 sıra sayılı 969 sayılı Tarım ve
Köyişleri Bakanlığının, 867 ve 170 Sayılı Kanunlara Tabi İşletmeler Dışında
Kalan Taşra Kuruluşlarına Döner sermaye Verilmesi Hakkında Kanunun Adı ve Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi, Bazı Ek Maddelerin Eklenmesi Hakkında Kanun
Tasarısının tümü hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına görüşlerimi belirtmek
üzere söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısını
hazırlayan Sayın Bakanımız Mehmet Mehdi Eker'e ve Niğde Milletvekili Sayın
Erdoğan Özegen'e huzurunuzda şahsım ve meslek kuruluşları adına bir kez daha
teşekkür etmek isterim.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde
faaliyet gösteren kurumların büyük çoğunluğunda 969 sayılı Kanunla kurulmuş
dönersermaye işletmesi mevcutken, 19 kurumda ise 867 ve buna ek olan 170 sayılı
Kanunlarla kurulmuş dönersermayesi işletmesi mevcuttur. 969 sayılı Kanunda
yapılan bir değişiklikle bu kanuna tabi
hükümlerle çalışan 657'ye tabi personele asgarî ücret brüt tutarının 2 katı
teşvik primi ödenmesi sağlanmıştır ve bu personele 2002 ve 2003 yılında teşvik
primi dağıtılmıştır. Ancak, 867 ve 170 sayılı Kanunlara tabi işletmelerde
teşvik primi ödemesi yapılamamıştır. Bu da dolayısıyla, Bakanlık bünyesinde
aynı işleri gören ve dönersermayeyle katkı sağlayan kuruluş ve kuruluş meslek
mensupları arasında bir haksızlığa yol açmıştır. 2004 yılı teşvik primi
ödemeleri ise 2005 Malî Yılı Bütçe Kanununda yapılan bir düzenlemeyle hem 969
hem de 867 ve 170 sayılı Kanunlara tabi
işletmelerde asgarî ücret brüt tutarının 1 katı olmak üzere dağılmış ve aynı
bakanlık bünyesinde aynı işleri yapan personel arasında adalet sağlanmıştır.
2006 yılı bütçe kanununda yine aynı düzenleme öngörülürken Plan ve Bütçe
Komisyonunda da bu madde tamamen çıkarılmış olup bu durum 969'a tabi
işletmelerde asgarî ücret brüt tutarının 2 katı teşvik primi ödemesinin önüne
açarken, 867 ve 170 sayılı Kanuna tabi işletmelerde teşvik primi ödenmesini
engellemiştir; dolayısıyla, geçen yıl asgarî ücret brüt tutarının 1 katı
oranında teşvik primi alan 19 enstitü personeli bu haktan yararlanamadıkları
gibi geçen yıl yararlandıkları haklarını da kaybetmiş bulunmaktadırlar; oysa,
bu 19 kurum personelinin de bu yasadan yararlanmaları, şahısların çalışma
zevkini ve randımanını artırdığı gibi kurumların da dönersermaye birikimlerinin
de artmasına neden olacaktır.
Bütçeye herhangi bir malî yük getirmeyen
ve sadece kurum personelinin katkıları ölçüsünde dönersermayeden pay almalarını
sağlayacak bu yasadan 19 enstitünün de yararlanmalarını sağlayacak olan bu yasa
tasarısı son derece yararlıdır. Grubum adına, yasa tasarısını desteklediğimizi
bildiriyor, tüm meslek camiamıza hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
kanunla birlikte, enstitüde yaptıkları çalışmalarla katma değer üreten,
koruyucu hekimliğin altyapısını oluşturan, teşhis ve tedavi yöntemlerini
belirleyen, alt çalışmaları yapan, aşı üretim ve dağıtımında çalışan bu meslek
gruplarının, ayrıca canlı hayvan ve hayvansal maddelerle bitkisel ürünlerin
sevk ve idaresinde çalışan personelin gece ve gündüz, mesai saatlerine bağlı
kalmaksızın, tatil günleri dahil, çalıştıkları bir gerçektir. Bu gerçekler
karşısında ilgili personelin dönersermayeden herhangi bir pay almamaları bugüne
kadar motivasyon ve moral bozukluğuna yol açmaktaydı; bu yasal düzenlemeyle
ilgili birimlerde çalışan personelin hem moral motivasyonu hem de çalışma azim
ve gayretleri artacaktır; ayrıca, Bakanlık bünyesindeki dönersermaye
işletmelerinin tek kurum ve tek yönetmelik altında toplanması da kanunda göz
önüne alınmıştır. Bu da kaynakların etkin ve verimli kullanılması ve tarım,
hayvancılık faaliyetlerinin en iyi şekilde yerine getirilmesini ve işlemlerin
hızlandırılmasını sağlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Avrupa Birliğiyle ilgili mevzuatların, en az yüzde 30'unun veteriner hekimlik
mesleğiyle ilgili olduğu ve hayvansal kökenli gıdalarda, çiftlikten sofraya
kadar her aşamada veteriner hekim
kontrolünün zorunlu hale getirildiği, Avrupa Birliği kuralları içerisinde,
ülkemizde, mesleğin önemi bir kez daha ortaya çıkmış bulunmaktadır. Buna
rağmen, veteriner hekimlik mesleği, ülkemizde, birçok sorunları da bünyesinde
barındırmaktadır. Bu sorunlardan birisi olan bu dönersermaye yasasının
çıkarılması, meslek camiamız için son derece yararlı olmuştur.
Avrupa Birliğine girme çalışmalarının ivme
kazandığı şu günlerde, veteriner hekimlik alanında, Avrupa Birliği
mevzuatlarına temelde uyum yerine, görüntüde uyum için uyum çalışmaları
yapılmaktadır. Avrupa Birliği mevzuatına göre, veteriner hekimlik mesleği,
doğrudan Bakana bağlı, bütçesi, personeli, taşra örgütüne kadar tamamen
bağımsız bir yapı içermektedir. Bu nedenle, veteriner hekimlik alanında, acilen
bir reorganizasyona ihtiyaç bulunmaktadır. Veteriner hekimlik mesleğinin
icrasıyla ilgili yasal düzenleme bir an önce tamamlanmalı ve bu düzenlemenin
hazırlanmasında, Bakanlık dışındaki, üniversitelerimiz ve ilgili meslek
kuruluşlarımızdan da görüş alınmalıdır.
Bir diğer sorun da, veteriner
fakültelerinin sayılarının her geçen gün artmasıdır. 1982 yılında, ülkemizde,
sadece 4 veteriner fakültesi mevcuttu; bugün ise 21 adet veteriner fakültesi mevcuttur. Bu
fakültelerin, ne yazık ki, birçoğu, maalesef, hem öğretim üyesi yönüyle hem de
klinik, laboratuar ve derslik gibi altyapı yönüyle yetersizdir. Ayrıca, bu
kadar veteriner fakültesi açılmasına rağmen, uzun zamandan beri, kamuda,
veteriner hekim istihdam edilmemektedir. Dolayısıyla, bu da, bir işsiz
veteriner hekimler ordusunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Değerli milletvekilleri; ayrıca, yerel
yönetimlerde görev yapan veteriner hekimler, gerek kesim öncesi gerekse kesim
sonrası yaptıkları muayenelerde birçok zoonos hastalıklara maruz kalmalarına
rağmen, fiilî hizmet tazminatlarından
yararlanamamaktadırlar. Bu konuda hazırladığım bir yasa teklifi, Meclis
gündeminde beklemektedir. Bu adaletsizliğin önüne geçilmesi için, Sayın
Bakanımızdan yardım beklemekteyiz.
Yine, yıllarca, ülkemiz sınırlarını aşarak
hizmet vermiş olan veteriner kontrol ve araştırma enstitülerine yeni veteriner
hekim alınmaması ve uzmanlık yönetmeliğinin iptal edilmesi nedeniyle, yetişmiş
personel konusunda sıkıntılar yaşanmaktadır. 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununun yürürlüğe girmesiyle mesleğimizin uzmanlık eğitiminin Maliye
Bakanlığı, YÖK ve dolaysıyla fakülteler tarafından kabul edilmemesi, veteriner
hekimlik mesleğinin bilimselleşmesini engellemiştir. Dünyanın yöneldiği
uzmanlaşma eğitimine ülkemizde vurulan darbe neticesinde, araştırma
enstitülerinde ciddî boyutta bir uzman eksikliği hissedilmektedir. Bu nedenle,
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu metninde geçen "tıpta uzmanlık"
ifadesinin "beşerî veya veteriner tıp uzmanlığı" şeklinde
değiştirilmesi veya "veterinerlik uzmanlığı" ibaresinin eklenmesiyle
mesleğimizde uzmanlığın yolu açılacak ve bu bilimsek eksiklik ortadan
kaldırılacaktır.
Diğer bir önemli sorun da, yürürlükte olan
Kırmızı Et ve Et Ürünleri Üretim Tesislerinin Kuruluş, Açılış, Çalışma ve
Denetleme Usul ve Esaslarına Dair Yönetmeliktir. Önceki yönetmeliklerde,
kombina ve mezbahalarda sorumlu yöneticinin veteriner hekim olma koşulu ve buna
ilaveten, Avrupa Birliğinde olduğu gibi, resmî hükümet veterinerinin kesim
esnasında hazır bulunması zorunluluğu vardı. Hangi sebeple olduğu bilinmeyen
bir şekilde bu yönetmelik değiştirilerek, yerine, herhangi bir meslek grubuna
ait sorumlu bir yöneticinin sorumluluğunda en az bir muayene veteriner hekimi
bulunması şartı getirilmiştir. Yine, soğukhava, parçalama tesisi ve mamul madde
üretim tesislerinde veteriner hekim bulundurma zorunluluğu getirilmiştir.
Dolayısıyla, bütün kontroller, işyeri sahibinin inisiyatifine bırakılmıştır.
Bunun da, hayvana ve hayvansal ürünlerle bulaşabilen hastalıklar ya da
mamullerin gerekli hijyen ve sağlık kontrollerinin yapılamaması nedeniyle büyük
bir risk oluşturduğu ortadadır.
Gıdalara ilişkin yaşanan sorunların yüzde
90'ı hayvansal kökenli gıdalardan kaynaklanmaktadır. Hayvansal kökenli
gıdaların güvenliği, hayvanlara yedirilen yemlerden başlamaktadır. Bu nedenle,
dolaylı olarak insan sağlığından sorumlu olan veteriner hekimler, hayvanlara
yedirilen her türlü yem maddesini bilmek ve denetlemek durumundadır; zira,
zararlı olan bazı maddelerin yemlerden hayvansal dokulara ve dolayısıyla da
insanlara geçeceği bilinen bir gerçektir. Son yıllarda görülen, halk tabiriyle
"delidana hastalığı" olarak bilinen hastalık, bunun en iyi
örneklerinden birisidir. Hayvan yemlerinde karşılaşılan bazı sorunlar, hayvanı
ve hayvansal ürün ticaretini de doğrudan etkilemekte ve ekonomik kayıplara
neden olmaktadır. Bu nedenlerle, hayvanlara verilecek yemlerin güvenilirliğini
sağlamak için, devlet, denetim görevini etkin bir şekilde yapmalıdır. Bunun
için de ihtiyaç duyulan modern laboratuvar donanımlarıyla enstitüler ve gerekli
istihdam sağlanarak kontrol şube müdürlükleri, bu amaçla, desteklenmelidir.
Hayvansal kökenli gıda maddeleri, çabuk
bozulmaları, enfeksiyon ve toksikasyon riski taşımaları nedeniyle, gıda
kontrolü içerisinde önemli bir yer tutar. Bu tür gıdaların planlanması,
üretilmesi, taşınması, muhafazası, ruhsatlandırılması, ithal ve ihracatında,
veteriner hekimler, mutlaka, etkin görev yapmalı, organizasyon ve yönlendirmede
etkili ve yetkili olmalıdır. Ne yazık ki ülkemizde, yıllardır bunun tam tersi
yapılmakta, veteriner hekimler, destek hizmeti şeklinde çalıştırılmaktadır.
Bunun sonucu olarak da, gıda güvenliği yeterli oranda sağlanamamakta ve ciddî
boyutta halk sağlığını etkileyen tehlikeler oluşturmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sağlıklı insanın temeli sağlıklı gıda, onun da temeli sağlıklı hayvandır. Bu da
demektir ki, hayvanların da, sağlıklı çevrede ve sağlıklı beslenmesi
gerekmektedir. Hayvanlarımızın yeterince sağlıklı ve güvenilir beslenmesi
açısından, sağlıklı yem bitkilerinin üretiminin yapılması zorunludur; bu, bir
döngüdür ve hepsi bu çarkın vazgeçilmez dişlileridir. Bu çarkın bir dişlisi
aksıyorsa, sağlıklı toplum gerçeğine ulaşmak imkânsızdır. Bu çarkın etkin bir
biçimde işleyebilmesi için, ülkemizde, bitkisel ve hayvansal üretimi
gerçekleştiren yetiştiricilerimizin, üreticilerimizin, çiftçilerimizin de
durumlarının iyi olması gerekmektedir.
Oysa, ülkemiz çiftçisi, yıllardan beri yaşamış olduğu ekonomik sıkıntılar
nedeniyle, bırakın yarınını, geleceğini, yaşadığı günü kurtarma endişesi
içerisindedir. Bir çoğu tarım kredi borçları, banka borçları, elektrik borçları
nedeniyle, günlerini mahkeme kapılarında geçirmektedir. Her geçen gün artan
üretim maliyetleri, yetiştiricilerimizin belini bükmektedir. Tohumluk, ilaç,
gübre gibi girdiler, birkaç yıl öncesine kadar yüzde 80, yüzde 120 oranında
artış gösterirken, ürettikleri ürünler, üç dört yıl öncesiyle aynı, bazıları
ise daha da düşüktür. Yine, uygulanan kotalar nedeniyle büyük sıkıntılar
yaşanmaktadır. Elma üreticisi perişandır, süt üreticisi perişandır, et
üreticisi perişandır. Süt üreticisi, 1 litre süt satarak 1 kilogram yem
alamamaktadır. Oysa, Avrupa Birliği ülkelerinde, yetiştirici, 1 litre sütle 3
kilogram yem alabilmektedir. Et üreticisi 1 kilogram eti, yaklaşık 9 YTL'ye mal
edip, 7 YTL'ye zor satabilmektedir. Üç yıl öncesinde 4 kilogram buğdayla 1
litre mazot alabilen bir çiftçi, bugün 7 kilogram buğdayla 1 litre mazotu ancak
alabilmektedir. Çiftçi üretiyor, süt üreticisi üretiyor, et üreticisi üretiyor;
ama, hepsi mustarip ve çaresiz. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan kesim her geçen
gün azalıyor. Tarım alanları daralıyor. Hayvan sayıları hızla azalıyor.
Hayvancılık her geçen gün kan kaybediyor.
Ayrıca, tarım ve hayvancılık alanında
yapılan desteklemeler, son derece yetersizdir. OECD standartlarına göre üretici
başına desteğin Avrupa Birliği ülkelerinde 8 000 dolar, ABD'de 20 000 dolar,
Türkiye'de ise bunun sadece 230 dolar olduğu bir gerçektir. Avrupa Birliğine
uyum sağlanacak ise, önce bu desteklemelerde uyum sağlamak zorundayız. Bunun
için, işe ilkönce, çiftçilerimizin, köylümüzün, üreticimizin durumlarını
iyileştirmekle başlamak gerekmektedir.
Bu nedenle, tarım ve hayvancılık alanında
yeni bir yapılanmaya acilen ihtiyaç duyulmaktadır. En önemlisi de,
hükümetlerin, artık, tarım ve hayvancılıkla uğraşan kesimi ülke ekonomisine bir
yük olarak görmekten vazgeçmeleri gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, yine Tarım ve
Köyişleri Komisyonumuzda görüşülmekte olan Tarım Kanunu Tasarısından bahsetmek
istiyorum. Tasarının tanımlar bölümünde hayvancılığın tanımlanmamış olması
büyük bir eksikliktir. Ülkemiz tarım ve hayvancılık sektörü, birbirinden
ayrılamaz önemli kavramlar olup, aynı zamanda birbirlerinin tamamlayıcısı ve
destekleyicisidir. Bu sektörlerden birisinin bu kanun tasarısı içerisinde
tanımlanmamış olması, tasarının gereken önem ve anlamını kaybetmesine yol
açacaktır. Ülkemiz nüfusunun önemli bir çoğunluğunun geçimini sağladığı hayvancılık
sektörünün tanımlar bölümünde anılmaması, tasarı kapsamını daraltmaktadır.
Ayrıca, hayvancılık sektörünün bu kapsamda yer alamaması birtakım sakıncalar
doğurmakta ve doğal olarak, hayvancılık sektörü emekçilerini dışlama anlamına
da gelmektedir.
Yine, Anayasanın 45 inci maddesi tarım ve
hayvancılığı ayrı olarak tanımlamıştır. Bu nedenle, kanun maddelerinde sadece
"tarım" yerine "tarım ve hayvancılık" ifadesinin
kullanılması, yasanın Anayasaya uygunluğu açısından da gereklidir.
Yine, tasarıda çiftçi tanımı yapılırken,
bu tanım bitkisel üretimle uğraşan üreticileri kapsamaktadır. Dolayısıyla,
hayvan üreticileri ve yetiştiricileri için bir tanım yapılamamıştır.
Ayrıca, hayvancılık faaliyetiyle uğraşan
tüm üretici ve yetiştirici, sektörde hizmet üreten müteşebbislerin mevcut
destekten alacağı yüzde 12'lik payı oldukça düşük bulmuştur.
Tasarıyla ilgili birçok değişiklik
önergesi vermemize rağmen, Komisyonda bunlar yeterince değerlendirilmemiştir.
Umarım, bu tasarı Genel Kurula geldiğinde, hayvancılık sektörüne de gerekli
önem verilmesi için çalışmalar yapılacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün, sayıları 41'e ulaşan odalarımızla, derneklerimizle, birliklerimizle,
konseyimizle ve devlet özel kurum ve kuruluşlarında özveriyle görev yapan
birbirinden değerli meslektaş kadromuzla, her zaman ülkemizdeki tarım ve
hayvancılık sorunlarının çözülmesi için her türlü ortamda yardıma hazır
olduğumuzu belirtiyoruz.
Bugün taşrada çalışan meslektaşlarımız,
ülkemizin zaman zaman karşı karşıya kaldığı hayvan hastalık ve zararlarıyla
ilgili özverili çalışmalar yapmışlardır.
Yine, enstitülerimizde görev yapan
kadrolarımız, gerek teşhis ve gerekse aşı üretimi çalışmalarıyla, hastalıkların
kısa zamanda eradikasyonunu gerçekleştirmişlerdir. Bir Şap Enstitüsünün, bir
Etlik Laboratuvarının, bir Pendik Araştırma Enstitümüzün, bir Bornova
Enstitümüzün çalışmalarını yadırgamak mümkün değildir. Cansiparane çalışan
arkadaşlarımıza, buradan, tekrar teşekkür ediyorum.
Bakanlıkça uygulamaya konulan tüm projeler,
zamanında, başarılı olarak tamamlanmaktadır. Bu özverili çalışmalarda bulunan
veteriner hekimlerimizin, en kısa zamanda Avrupa'daki meslektaşlarının refah
seviyesine ulaşmaları en büyük dileğimizdir. Bu nedenle, gerekli kanun ve
yönetmeliklerin bir an önce Meclis gündemine alınarak sorunların çözüme
kavuşturulmasını ümit etmekteyiz.
Bu yasanın, tüm meslek camiamıza hayırlı
ve uğurlu olmasını diler, bu vesileyle yeni yılınızı ve yaklaşan kurban
bayramınızı en içten dileklerimle kutlar, saygı ve sevgilerimi sunarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.
Anavatan Partisi Grubu adına, Erzurum
Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. 1053 sıra sayılı, tarımla ilgili bu yasa tasarısı
üzerinde, tarımdan gelen, köyden gelen, köylünün özünden gelen köylü bir
milletvekili olarak, Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimi belirtmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, biz, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti olarak ve bu devleti yöneten hükümetler olarak, köylüye çok
büyük önem vermek mecburiyetindeyiz.
Maalesef, uzun yıllardır, sanayileşme
uğruna, bir kompleks eseri olarak, köylünün üzerinden -sadece bu hükümeti
suçlamak istemiyorum- elimizi çektik. Halbuki, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
banisi, gereken ölçüyü bu konuda koymuştur "millî ekonomimizin temeli
ziraattir" demiştir.
Değerli arkadaşlar, sadece ziraat yapmakla
elbette ki kalmayacağız, sanayimizi de bunun üzerine kurmak mecburiyetindeyiz
ve ziraatimizi de geliştirmek mecburiyetindeyiz. Dolayısıyla, köylüye bakış
açımızda, mutlak surette, zihniyetimizi değiştirmek mecburiyetindeyiz. Köylüyü
hor görmemeliyiz. Köylüyle alakalı olarak, alçaltıcı, küçük düşürücü kelimeleri
kesinlikle kullanmamalıyız; ama, sadece bu hükümet döneminde köylüyü küçük
düşürücü cümleler, maalesef, kullanılmıştır. Dolayısıyla, bu zihniyetin altında
yatan gerçekler olarak köylü ihmal edilmiştir.
Dün, burada, hükümet yetkilileri ve Sayın
Başbakan tarımla ilgili görüşlerini belirtirken, köylüler de, gerek
Anamuhalefet Partisi milletvekillerini gerekse biz Anavatan Partisi
milletvekillerini çok yoğun bir şekilde aradılar. Bütçeler görüşülürken
-hakikaten şu gerçeğe ben vardım- bu bütçe görüşmelerini, tabiî ki, bütün
milletimiz canı gönülden izliyor; ama, en büyük oranda, değerli arkadaşlarım,
köylülerimiz izlemektedir. Köylüye, mutlak surette, eğilmemiz gerekmektedir.
Küçültücü kelimelerden kurtulmamız lazımdır değerli arkadaşlar. Köylü, bizim varlığımızdır.
Bakın, bugün, Batı Avrupa ülkelerine
baktığımız zaman, onlar köylüye çok büyük önem vermektedirler. Bunun altında
yatan nedenlerden birisi, tabiî ki, gelecek yüzyıllarda, önümüzdeki yıllarda
gıda çok büyük bir önem kazanacaktır. Bunun yanında, ayrıca, Batı Avrupa
ülkeleri köylüye neden önem veriyor değerli arkadaşlar. Köylü, bir milletin
millî ve muhafazakâr değerlerinin korunmasında en önemli öğelerden birisidir.
Biz, köylüyü ne kadar beslersek, köylüye ne kadar bakarsak, millî ve
muhafazakâr değerlerimizi o kadar geliştirmiş ve korumuş oluruz. İleri Batı
Avrupa ülkeleri, bunu, bunun için yapıyor. Bizim, bir defa, bu kompleksten
kurtulmamız gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, size, burada, bir şeyi
daha arz etmek istiyorum. Bakın, Meclisin görevi… Yani, yasama erki farklıdır,
yürütme erki farklıdır. Fakat, bizim milletimizin yüzde 90'ı, kahir ekseriyeti,
eğer kendi bölgesine bir şey yapılmadığı zaman, bir hizmet gitmediği zaman… Bu
yasama yetkisinde sade milletvekillerinin sadece iki görevi olduğunu biliyoruz
Anayasamıza göre; birisi yasama görevi, yani kanun çıkarmak, bir diğeri de
denetleme görevidir; yürütmede kesinlikle bir etkisi yoktur; fakat, milletimiz,
bütün sektör mensupları ve köylülerimiz, günah keçisi olarak, kendi bölgesinde
bir hizmet yapılmadığı zaman, bu sade milletvekillerini görmektedirler.
Yarın öbürkü gün -en fazla, burada,
600-700 gün var seçime değerli arkadaşlar- seçim sathı mailine girdiğimiz
zaman… Şimdi bu Meclisin her seçim döneminde yüzde 70-80'i niye değişiyor
arkadaşlar? Hatayı yürütme, yürütme organı işler; fakat, günah keçisi sade
milletvekilleri olur. İşte, genel başkanlar da bunları bilerek, yıpranmış
milletvekilleri yerine -çünkü, milletimiz öyle biliyor- yeni adaylar koymaktadırlar.
Bunu niye anlatıyorum değerli arkadaşlar;
bunu şunun için anlatıyorum: Yürütme erkini, bilhassa İktidar Partisi
milletvekillerine söylüyorum; köylülerin ve diğer sektör mensuplarının
kalkındırılması hususunda çok sıkıştırması lazım. Yarın, günah keçisi siz
olacaksınız. Belki yüzde 70-80'iniz bir daha buraya gelemeyecek. Fırsat
eldeyken, bunu yapın değerli arkadaşlar. Bir gün bu sözümü hatırlarsınız.
Değerli arkadaşlarım, çiftçimizin
sorunlarını bilimsel olarak şu şekilde gündeme getirmek istiyorum: Tarım,
bugün, toplam nüfusun yüzde 35'inin doğrudan geçim kaynağıdır. Bu oran, aynı
zamanda, köyde yaşayan nüfusun oranıdır. Küçük ilçe ve beldeler, üretim ve
yaşama biçimi olarak köylerle aynıdır. Bunları da katarsak, tarım nüfusu yüzde
50'yi dahi geçmektedir. Ülkemizde çalışan nüfusun yüzde 44'ü tarımda iş
yapmaktadır. Tarım, aynı zamanda, işsizliğin önlenmesi açısından az sermayeyle
çok istihdam sağlayan sektördür. Bugün gayri safî millî hâsılanın yüzde 12'si,
yani sekizde 1'i tarımdan sağlanmaktadır. Tarıma dayalı sanayiyle birlikte
sektörün ihracata etkisi, toplam ihracatın yarısı düzeyindedir. Beslenme
açısından bütün nüfusu ilgilendirdiğinden, tarıma, yalnız köylü kesimin değil,
toplumun, ülkenin genel sorunu olarak bakmak lazımdır değerli arkadaşlarım.
Bunu optimum işletme seviyesine
kavuşturmak için, işletme sayısının, öncelikli olarak 1,5 milyona, daha sonra
da 1 000 000'un altına indirilmesi hedeflenmiştir, tarımla ilgili olarak. 2001
yılı genel tarım sayımı sonuçlarında işletme sayısının 3 000 000 civarında,
arazi parsel sayısının 21 000 000'dan 12 321 000'e ve işlenen arazi miktarının
da 234 000 hektardan 184 000 hektara indiğini söylemektedir rakamlar. Bu
farklılık, hedeflenen bir gelişmeden ziyade, geçimini tarımdan sağlayamayanların
tarımı terk edişi ve köyden kente göç olarak değerlendirilmelidir. Bu, terk
edilen araziler işletmelerin sayı ve büyüklüğünü artırmamış olup, atıl
vaziyette üretim dışı kalan alan olarak görülmektedir. Toplam işletmelerin
yüzde 65'i 50 dekardan az, en az 5 parçalı ve toplam işlenen arazilerin yüzde
22'sini oluşturmaktadır; toplam işletmelerin yüzde 82'si 100 dekardan az, en az
6 parçalı ve toplam işlenen arazinin yüzde 40'ını oluşturmaktadır.
Türkiye, Avrupa Birliğine girme
sürecindeki on onbeş yıllık sürede tarımına çok önem vererek gerekli kaynakları
ayırmalıdır. Başta altyapı sorunu olmak üzere, ucuz girdi, verimliliği artırıcı
sulama, gübre, ilaç ve kaliteli tohum temininde çok hızlı davranmak zorundayız;
yoksa, mevcut durumla Avrupa Birliğine katılırsa Türkiye, topluluğun içinde
hiçbir varlık gösteremez. Türkiye tarımı IMF, Dünya Ticaret Örgütü ve ABD
kıskacında kendine yön vermektedir. Millî bir tarım politikamız şimdiye kadar
olamamıştır maalesef.
IMF programları tarımı yok etti. 1990-1999
döneminde tarım sektöründeki büyüme hızı yüzde 1,6 iken, IMF programının
uygulandığı 2000-2003 döneminde bu oran yüzde 0,4'e; yani, binde 4'e geriledi.
IMF destekli politikalar tarımda yıkıma neden oldu. Tarımın, gayri safî yurtiçi
hâsılasına katkısında büyük gerileme görüldü. 1980-1999 yıllarında tarımın
gayri safî millî hâsılaya katkısı yüzde 18 iken, 2000-2003 döneminde katkı
yüzde 13'e düşmüştür. Bu azalış, tarımla geçimini sağlayanları fakirleştirerek,
bir noktada tarımdan da kaçışı
hızlandırdı.
1980 sonrası tarımdaki üretim artışı nüfus
artışının gerisinde kalarak, ülkede gıda güvencesini tehdit eder hal aldı.
İnsanımız daha az gıda tüketimi, daha fazla gıda ithalatıyla karşılaştı. IMF
politikalarının uygulanmaya başlandığı 2000 yılında tarımsal ürün dışticaret
fazlası 226 000 000 dolar olurken, 2003 yılında tarımsal ürün dışticaretimiz 98
000 000 dolar açık vermiştir.
Ülkemizde, her sektörde olduğu gibi tarım
sektöründe de istikrarlı bir büyümeye ihtiyaç vardır. Ekonomi içindeki büyük
paya sahip tarım sektöründeki büyüme hızı çok önem taşımaktadır. Tarım
sektörünün gayri safî millî hâsıladaki payı sürekli düşmektedir. 1995 yılında
tarım sektörünün gayri safî millî hâsılada yüzde 17 payı varken, 2004 yılında
yüzde 13'e gerilemiştir. Tarım sektörü son yıllardaki genel ekonomik büyümenin
aksine küçülmektedir. 2003 yılında ülke ekonomisi yüzde 5,9 büyürken, tarım
sektörü yüzde 2,5 küçülmüştür, 2004 yılında gerileme devam etmiştir, 2005
yılında da tarım sektöründe büyüme görülmemiştir.
Türkiye, tarımda, 1980 yılına kadar
ülkeler arasında kendine yeterli bir ülke konumundaydı; şu anda çoğu üründe
ithalatçı ülkeler arasında yer almakta oluşu düşündürücüdür. Sorun, Türkiye'de
tarımın uygulanan günübirlik politikalarla yürütülmesidir; üretim planlamasına
dayanmayan ve üretimi teşvik etmeyen tutarsız tarım politikalarıdır. Tarımda
politikanın uzun perspektifli verim artırıcı olması gerekmektedir. Özellikle,
uzun vadede bitkisel ve hayvansal üretimde kaliteli, verimli, hastalıklara
dayanıklı tohum ve ırk ıslahına gidilmeli, altyapı hizmetlerinde sulama,
gübreleme ve ileri üretim teknolojileri uygulanmalı ve çiftçi eğitimine önem
verilmelidir.
Bölgesel planlar yapılarak Türkiye'de
hangi ürün nerede yetişir, nasıl pazarlanır, ülkenin ihtiyacı ne kadar, nasıl
ihraç edilir; bunun planlaması yapılarak üretim haritası çıkarılmalıdır. Ürün
arz fazlasının pazar satış ağı ve pazarlara kadarki sürekli muhafaza
planlanmalıdır. Ülkemiz açısından önemli ürün politikalarının iyi planlanması
gerekmektedir.
Türkiye'de, tahıllarda, başta buğday,
arpa, yulaf ve çavdar ekim alanları iyi tespit edilmelidir. Buğdayda ülkemiz
kaynaklarını en iyi şekilde değerlendirmeli, un ve makarna sanayiinin ihtiyaç
duyduğu kaliteli buğdayın yurt içinde üretiminin teşvik edilmesi gerekmektedir.
Bugün çiftçimiz buğdayı 404 liraya mal
edip, 300 liraya, maliyetin altında satmaktadır. Çiftçimiz fiyat tespitinde,
Avrupa Birliği ve ABD'nin buğday fiyatları karşısında, dünya borsalarında
ezilmektedir; buraların çiftçileriyle rekabete sokulmaktadır. Avrupa Birliği
çiftçisi, bizim çiftçimizden 5 kat daha fazla desteklenmektedir. Girdi
temininde bizim çiftçimiz, aynı şekilde, Avrupa Birliği çiftçisinden daha
pahalı girdi temin etmektedir. Ülkemizde buğdayda girdi maliyetlerinin yüzde
11'ini tohum, yüzde 26'sını gübre, yüzde 18'ini mazot oluşturmaktadır.
Türkiye özellikle İç Anadolu'da ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde büyük bir üretim potansiyeline sahiptir
bakliyatta. Geçmişte uygulanan nadas alanlarını daraltma projesiyle, üretim
artışı sağlanarak, yılda 200 000 000 dolar ihracat yaparken, bugün ithalatçı
duruma düşmüşüz. Bakliyatta yeniden ihracatçı konuma gelmemiz için üretimi
teşvik edici politikalara ihtiyaç vardır.
Mısır ve soya gibi ülkemizde üretim
potansiyeli yüksek, gelir getirici ürünlere tabanfiyat yanında prim
uygulamasına geçilmeli, üretici kaliteli ürün ekimine teşvik edilmelidir. IMF
programlarının en çok mağdur ettiği kitle pancar ekicisi olmuştur. Geçmişte 22
milyon ton şekerpancarı üreten çiftçimiz, 2004 yılında 9,8 milyon ton
şekerpancarı üretimi yapabilmiştir.
Tütün, ülkemizde, yaklaşık onbeş yıldan
beri tütün ekimi ve rekoltesi bilinçli olarak azaltılmaktadır. 1992 yılında 331
158 hektar ekim alanında 334 276 ton tütün elde edilirken, 1999 yılında 260 000
hektar ekim alanında 251 000 ton, 2003 yılında 150 000 hektar ekim alanında 140
000 ton tütün elde edilmiştir; yani, giderek tütün ekimi azalmaktadır değerli
arkadaşlar. Gelirinin büyük kısmı vergilerden elde edilen Tekelin geliri,
ülkedeki tütün alanlarının azalmasından dolayı büyük bir vergi kaybına
uğramıştır. Tütün ekicisi, bugün aç, açık ve fukaralaşmıştır.
Tarımsal ihracatımızın büyük bir kısmını
meyve ve sebze oluşturmaktadır. Dünya pazarlarında rekabetten dolayı kalite ve
standarda önem vermek zorundayız.
Bugün dünya fındık ihracatının yüzde 80'i
ülkemizden yapılmakta; ama, ne yazık ki, fındık borsası ülkemizde değildir.
Kayısı üretiminde de ilk sıralarda yer
almamıza rağmen, bir yıl iyi bir yıl kötü fiyatla kayısı ekicisi zordadır.
Zeytin ve zeytinyağlarındaki girdi
fiyatlarındaki artışlar dikkate alınarak, ülke ihtiyacını karşılama yanında,
ihracatımızı artırmalıyız.
Üzümde ülkemiz dünya çekirdeksiz kuru üzüm
üretiminin yaklaşık yüzde 30'unu karşılamaktadır. Bugün 100 ülkeye ihracatı
yapılan üzüm üreticisine tarımsal eğitim ve teknoloji geliştirme imkânları
artırılmalı, ucuz ve yeterli krediyle desteklenmelidir.
Gelişmiş ülkelerde hayvancılık sektörünün
toplam tarımsal faaliyetler içerisindeki yeri yüzde 50 seviyesinde iken,
ülkemizde bu oran, ancak yüzde 25'e ulaşmıştır. Optimum işletme büyüklüğüne
erişilememiştir. Ayrıca, bu verimlilik sorunu, ürün kalitesi ve hijyen sorununu
beraberinde getirmiştir. Hayvancılık sektörü hâlâ kayıt altına alınmış
değildir. Mevcut yapısıyla Avrupa Birliğiyle rekabet edecek durumda olamayan
hayvancılık sektörüyle, elde somut bir çalışma yoktur. Bir stratejiyle, ülkenin
mevcut durumu ve gelecekte hedeflenen nokta tespit edilerek, çalışmalar buna
göre yapılmalıdır. Özellikle, hayvancılık sektörü, sık değişen hedefler ve
kararlarla daha da çıkmaza girmektedir. Hayvancılık sektörü beraberinde, yem
bitkilerinin artırılması, kalitesi ve besin değerinin iyileştirilmesi, hayvan
barınaklarının sağlık şartlarının iyileştirilmesi, sunî tohumlama, soy kütüğü
çalışmaları yanında, mevcut yerli genlerin korunmasına da öncelik
gösterilmelidir. Bu gen zenginliğinden yararlanılarak, değişik bölgelere adapte
olan, et ve süt verimi yüksek, yeni fenotipler için çalışmalar yapılmalıdır.
Hâlâ, ülkemizde, et ve süt tüketimi çok
düşük seviyelerdedir; içme sütü tüketimi -peynir, yoğurt dahil- yılda
kişi başına 155 kilogram, et tüketimi yine yılda kişi başına 15 kilogramdır.
Gelişmiş ülkelerde süt tüketimi yılda kişi başına 300 kilogram, et tüketimi ise
76 kilogramdır. Ülkemizde, kişi başına işlenmiş süt miktarı ve et miktarı çok
düşüktür. Ülkemizde, yaklaşık 4 000 adet süt işletmesi olup bunların bir kısmı
hâlâ eski teknolojiye sahip, hijyenik şartları iyi olmadığı gibi kapasiteleri
de çok düşüktür. Ülkemizde, üretilen yıllık 10 000 000 ton sütün yüzde 40'ı
işletmenin kendi içinde değerlendirilirken, yüzde 60'ı pazara inmekte; bu yüzde
60 oranın ancak yüzde 25'i modern tesislerde işlenmektedir. Yani, bu oran 1 500
000 ton süte denk gelmekte, geriye kalan kısım sokakta sağlıksız koşullarda
satılmaktadır. Ankara'nın en modern semtlerinde halen sokakta süt satılmakta.
Başta Tarım Bakanlığı ve belediyeler bunun önüne geçememişlerdir. Yarın, Avrupa
Birliğine girdiğimizde, sütteki bu kargaşayı önümüze koyarak, süt kotasını
verirken, bu modern tesislerde işlenen süt miktarına göre ancak 3 veya 4
milyonluk bir kota tanınacak ve böylece hayvancılığımıza büyük bir darbe
vurulmuş olacaktır.
Hayvan varlığımız her gün azalmaktadır.
Devlet İstatistik Enstitüsü 2003 yılı verilerine göre, 90 yılında 11 337 000
baş olan sığır varlığımız, 2003 yılında yüzde 13,96 azalarak 9 789 000 başa; 40
553 000 baş olan koyun varlığı yüzde 37,29 azalarak 25 431 000 başa; 10 977 000
baş olan keçi varlığı yüzde 38,31 azalarak 6 772 000 başa düşürülmüştür değerli
arkadaşlar.
Mevcut hayvan sayısını 4 000 000 işletme
barındırmaktadır. Ortalama işletme başına 2-3 sığır ve 8-9 koyun düşmektedir.
Ülkemizde işletmelerin yüzde 82'sinde büyükbaş sayısı 1-9 arasında değişmekte
olup, işletmelerin bu yapısı verim, kalite, üretim, örgütlenme…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - …gibi yapısal
sorunlar, optimum işletmelere en büyük engel teşkil etmektedir. Devlet
İstatistik Enstitüsü 2003 yılı verilerine göre, 5 000 000 sağmal ineğin yüzde
20,5'i kültür, yüzde 44,38'i melez ve yüzde 35,1'i yerli ırktan oluşmuştur.
Özellikle yerli ırk sayısının fazlalığı, üretimi olumsuz yönde etkilemektedir.
Bugün, Ege ve Marmara Bölgelerinde kültür ve melez ırkı oranı yüzde 95
seviyelerine gelmiştir. Bu sevindirici oranın, özellikle Kuzey Doğu Anadolu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde hâlâ yüzde 65'i yerli ırklardan oluşan sürülerin
de, sistemli bir şekilde ıslah programlarıyla, kültür ırkı veya melez oranının
Ege ve Marmara Bölgelerindeki seviyelere getirilmesi, Bakanlık, özel projeler
ve destekler uygulayarak uygulamalıdır.
Bu çelişkiye, ülke ve bölge gerçeklerini
dikkate alarak optimum işletme büyüklüklerini tespit edip, çalışmalarımızı bu
yönde, zaman geçirmeden hızlı bir şekilde sürdürmeliyiz. İşletmelerin
küçüklüğünden ve dağınıklığından dolayı süt ve süt ürünlerinde kalite kontrolü,
sağlık kontrolü ve ürün muhafazası zorlaşmaktadır.
Türkiye'de büyükbaş ve küçükbaşta sunî
tohumlama çalışmaları çok ağır gitmektedir, küçükbaşta yok denecek kadardır.
Verim artışında bu yol dikkate alınmalı ve ülkemizde mevcut yüksek verimli,
adapte olmuş ırklarla yerli ırkların melezleme çalışmaları da yapılmalıdır.
Ayrıca, canlı hayvan kaçakçılığı, et ve süttozu kaçakçılığının önüne bir an
önce geçilmeli, hayvan kesimleri 5179 sayılı Gıda Kanununda öngörülen
standartlara kavuşturulmuş, kombina ve mezbahanelerde yapılmalıdır.
Bugün Ankara'nın çevre yolunun kıyısında,
sağlıklıksız koşullarda, çadırın altında koyun, keçi kesilip eti orada
satılmakta. Bu, Türkiye'ye, Ankara'ya yakışmayan bir manzaradır değerli
arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan, son cümlenizi rica
ediyorum.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - 2 dakika
vermenizi rica ediyorum efendim...
Hayvancılık işletmelerimiz, büyük bir
kısmı ekstantif bir yapı arz etmekte, bu nedenle önemli ölçüde sabit yatırım ve
işletme sermayesine ihtiyaç duymaktadır. Öncelikli olarak işletmeleri entansif
bir yapıya kavuşturmalı ve ihtiyaç duyulan sermaye ve teknolojik araç ve
gereçlerin karşılanmasıyla pazara dönük üretim yapan, rekabet edebilen, kendi
kendine yeten, kâr eden işletmelere dönüştürmemiz lazımdır.
Değerli arkadaşlarım, bu arada,
Erzurumumuzun bir sitemini dile getirmek istiyorum, köylümüzün. Yoğun bir
şekilde telefon gelmektedir. Haziran, temmuzdan beri, maalesef, doğrudan gelir
desteği paraları ödenmemiştir bugüne kadar. 16 Aralıkta ödenecekti; bugün de
ödenmemiştir. Köylümüz feryat etmektedir. Tabiî ki, Anadolu da böyledir.
Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekili
arkadaşlarım, bilhassa İktidar Partisi milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum;
lütfen, Bakanlığı ve hükümeti zorlayın arkadaşlar; bunun hesabını bir gün
sizden soracaklardır. Ya gelecek siyasî şeyde var olacaksınız ya da yok
olacaksınız. Bunu göz önüne alarak sizin hepinizden rica ediyor ve Yüce
Heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özdoğan.
AK Parti Grubu adına, Niğde Milletvekili
Sayın Erdoğan Özegen; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ERDOĞAN ÖZEGEN
(Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının, 867 ve 170 Sayılı Kanunlara Tabi İşletmeler Dışında Kalan Taşra
Kuruluşlarına Dönersermaye Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına,
Ziraat Vekâletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkında
Kanunun yürürlükten kaldırılmasına Dair Kanun Teklifimiz üzerinde AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son
yıllarda, ülkemizin tarım ve hayvancılık sektörünün mevcut durumunun
iyileştirilmesi için, yasal düzenlemeler dahil, Dünya Ticaret Örgütü
kararlarına ve özellikle Avrupa Birliğiyle uyumu sağlayacak, tarımın yapısal
sorunlarına çözüm getirebilecek etkin alternatif politikalar ve bu politikalara
destek olabilecek hukuksal altyapının oluşturulması amacıyla çeşitli çalışmalar
sürdürülmektedir. Bu doğrultuda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının yeniden
yapılandırılması ve yürütülmekte olan malî politikalara uygunluk sağlaması amacıyla,
Bakanlık bünyesinde dönersermaye işletmelerinin, kamu kaynaklarının daha etkin
ve verimli şekilde kullanılmasını sağlamak amacıyla yeniden yapılandırılması
gereği ortaya çıkmıştır.
Teklifimiz, gerekçesinde de görüleceği
üzere, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde faaliyet göstermekle birlikte,
farklı mevzuata tabi dönersermaye işletmelerinin aynı mevzuata tabi kılınması
ve böylece, 867 sayılı Kanuna bağlı dönersermaye işletmelerinin 969 sayılı
Kanuna tabi kılınması amaçlanmaktadır
Yine, bu işletmelerin dönersermaye
miktarının artırılmasına ve dönersermaye işletmelerinde çalışan personele
işletme kârlarından verilen teşvik priminin dağıtımında objektif kriterlerin
getirilmesi öngörülmektedir. Buna bağlı olarak, 969 Sayılı Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının, 867 ve 170 Sayılı Kanunlara Tabi İşletmeler Dışında Kalan Taşra
Kuruluşlarına Dönersermaye Verilmesi Hakkında Kanunda değişiklik yapılması
amaçlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Tarım ve Köyişleri Bakanlığımıza bağlı toplam 197 dönersermaye işletmesi
bulunmaktadır. Bu işletmelerinin, 178 adedi 969 sayılı Kanuna, 19 adedi ise 867
sayılı Kanuna tabi olarak faaliyetlerini yürütmektedir. Bakanlık bünyesinde
yürütülen yeniden yapılanma ve malî politikalara uygunluk sağlanması prensibiyle
hareket edilirken, söz konusu kanunlara tabi dönersermaye işletmelerinin
kapatılmasında, birleştirilmesinde veya bir işletmeden diğer işletmeye demirbaş
devredilmesinde ciddî sıkıntılar yaşanmaktadır. 867 sayılı Kanunun yürürlükten
kaldırılarak, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız bünyesindeki dönersermaye
işletmelerinin 969 sayılı Kanuna tabi tutulmasının bu sıkıntıları ortadan
kaldıracağını düşünmekteyim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yine, yapacağımız bu yasal düzenlemeyle, Tarım Bakanlığımız bünyesindeki
dönersermaye işletmelerinin tek kanun, daha sonra tek yönetmelik altında
toplanmasının, özellikle kıt kaynakların etkin ve verimli kullanılmasına,
yürütülen faaliyetlerin en iyi şekilde yerine getirilmesine ve işlemlerin
hızlandırılmasına yardımcı olacağını düşünmekteyim.
Yine, teklifimizin kabulüyle, dönersermaye
işletmelerinde çalışan, başta veteriner hekimlerimiz ve ziraat mühendislerimiz
olmak üzere, bütün personelimiz için önemli bir motivasyon unsurunu devreye
sokmuş olacağız. Bu düzenlemeyle, işletmelerde elde edilen kârın personele
dağıtımında öncelikle emek kriteri dikkate alınacaktır. Üretimi teşvik primi
dağıtımına, yönetmelikle belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde unvanlar
arasındaki farklılıklar gözetilecek ve eşitlik, adalet ve hakkaniyet ilkelerine
riayet temin edilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
dönersermaye işletmelerinde çalışan ve hafta sonu mesai saatleri dışında
kontrol ve denetimler yapan personel için herhangi bir ücret ödenmemektedir. Bu
uygulamanın, benzer görevi yapan diğer bazı kurum görevlileriyle
kıyaslandığında hiç de adil bir uygulama olmadığı görülecektir.
Kanun teklifimizde getirdiğimiz düzenleme,
hafta sonu ve mesai dışında kontrol ve denetim görevi yapan personelin bu
mağduriyetini giderecek ve motivasyon bozukluğunu ortadan kaldıracaktır. Bu
kanun teklifimizin, başta dönersermaye işletmelerinde çalışan ve bu
düzenlemeyle mağduriyetleri giderilecek olan tüm tarım emekçilerine hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
özellikle tamamlamış olduğumuz bütçe görüşmelerinde de, burada görüşülen
çeşitli kanunlarda da en çok gündeme gelen ve gerçekten de önemi hepimiz
tarafından bilinen tarım ve hayvancılık sektörü hususunda, burada, sürekli
olarak, konuşmacı arkadaşlarımızın bir çoğunca Hükümetimiz eleştirilmektedir.
Burada hep bir mukayese yapılıyor. Özellikle bugün de dinlediğimiz
konuşmacılarca tarımda en çok gündeme getirilen husus mazot ve gübredeki fiyat
artışlarıdır. Gerçi, bunu, Plan ve Bütçe Komisyonundan, yine, Meclisteki bütçe
görüşmelerine kadar birçok yerde konuşmacı arkadaşlarımız ifade ettiler; ancak,
ben, burada, gerçekten öyle konular vardır ki, bunlar, günübirlik siyaset
malzemesi yapılmamalı diye düşünüyorum. Bunlardan bir tanesinin de tarım ve hayvancılık
sektörü olduğunu düşünüyorum; dolayısıyla, daha çok, önerilerin gündeme
getirildiği, çözüm yollarının gösterildiği ve bu çözüme katkı sağlayacak
adımların atıldığı konuşmaların yapılmasını bekleriz; ancak, yine, görüyoruz
ki, burada, sürekli olarak mazot ve gübreden bahsedilerek, tarımın sorunlarının
tamamı bu iki başlık altında özetlenmeye çalışılıyor.
Bununla ilgili düşüncelerimizi müteaddit
defalar bildirmekle beraber, özellikle, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik
Devletleri gibi ülkelerin tarıma verdiği destek de sık sık burada gündeme
getirilmekte. Tabiî, bir şeyi gündeme getirirken, işimize geldiği yerde Avrupa
Birliği ülkelerini kriter olarak önümüze koyup, işimize gelmediği yerde ise, bu
ülkelerin şartlarının kendine ait olduğunu, bizim ülkemizin kendi şartları
içerisinde birtakım sorunları değerlendirmek gerektiğini, burada, çıkan
sözcülerden dinlemekteyiz. Tabiî, bu, doğrusu, bir haksızlık diye düşünüyorum.
Bizim mukayese edildiğimiz -tarımda ve diğer alanlarda- ülkeleri eğer bir
mukayese edeceksek, bu ülkelerin gayri sâfi millî hâsılalarından tutun da
tarımda geldikleri noktayı da göz önüne alarak, Türkiye'deki tarıma verilen
desteği mukayese etmenin çok daha doğru olacağı kanaatindeyim. Yani, bugün,
Yunanistan'da 16 000 dolarların üzerinde gayri sâfi millî hâsıla var ise,
Yunanistan'ın tarıma verdiği destek ile 5 000 dolarlar seviyesindeki ülkemizin
tarıma verdiği desteği burada mukayese etmenin ne denli objektif olacağını, ben
milletimizin takdirlerine sunuyorum.
Özellikle hükümetimiz döneminde -ben,
geçen bütçe konuşmasında da ifade ettim- bütün alanlarda olduğu gibi tarım
sektöründe de çok önemli işler yapılmıştır. Öncelikle, tarım sektörünün yapısal
sorunları uzun yıllardan sonra ilk kez hükümetimiz döneminde gündeme
getirilerek, birçok yapısal soruna, önümüzdeki günlerde, tarım sektöründe,
faydasını göreceğimiz kanunî düzenlemeler, yasalar Türkiye Büyük Millet
Meclisimiz tarafından çıkarılmıştır.
Diğer taraftan, gerçekten, işbaşına
geldiğimiz zaman, birçok sektörde olduğu gibi, tarım sektörümüzün içinde
bulunduğu durumu tespit etmeden, çiftçilerimizin durumunu, o günkü şartlarını
tespit etmeden, AK Parti iktidarlarının tarımda yaptıklarını anlamanın da
mümkün olmayacağına inanıyorum.
Bununla şunu söylemek istemiyorum: Tarımda
bugün çiftçilerimizin sorunları vardır. Elbette, Türkiye'de birçok alanda
sorunlar vardır. Türkiye, gelişmesini tamamlamış, gayri sâfi millî hâsılası 20
000 dolarlara gelmiş, iç ve dışborcu olmayan bir ülke değildir. Bu gerçeği
bilerek, eğer, burada konulara yaklaşırsak, zannediyorum, buradaki
konuşmalarımız daha çok yapıcı ve sektörlerin sorunlarına çözüm getirici ve yol
gösterici olur diye düşünüyorum.
İşte, tarımı ve hayvancılık sektörünü de
değerlendirirken, hayvancılık sektörünün ve tarımın dününü, bugününü iyi
değerlendirip, ülke koşullarıyla mukayese etmemiz lazım.
Bugün, tarım sektöründe, özellikle bazı
ürünlerimizde sıkıntıların olduğunu bilmekteyiz. Örneğin, bazı ürünler, arz ve
talep dengesine göre, dönem dönem, pazarlama sorunu ve fiyat sorunu yaşamaktadır.
Bu, narenciye gibi, elma gibi, patates gibi, zaman zaman fındık gibi, çeltik
gibi birçok üründe karşımıza çıkmaktadır. Bunun temelinde de, biraz önce
söylediğim, özellikle, uzun yıllar tarımın yapısal sorunlarının çözülememiş
olması, bu sektörlerde bugün bir planlamanın yapılamaması ve maalesef, bu
ürünlerin, bir yıl para edip, bazen arz-talep dengesi kurulamadığı zaman, diğer
yıl ise para etmemesi, çiftçilerimizi bir yıl vezir, beş yıl rezil etmektedir.
İşte, bu gerçekleri gören AK Parti İktidarı,
bir taraftan, çiftçilerimizi, bugünün şartlarına uygun üretim yapabilmeleri
için çeşitli argümanlarla verilen desteklerle desteklemekte, diğer taraftan
ise, çiftçinin, tarımın yapısal sorunlarını ortadan kaldıracak önemli adımları
atmaktadır. İşte, önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisinde çıkacak
olan çerçeve tarım kanunu da bunlardan bir tanesidir.
Eğer, bu altyapıları gideremediğimiz
zaman, mevziî olarak, bir yıl narenciyemiz para etmeyecektir, bir yıl elmamız
para etmeyecektir, öbür yıl patatesimiz para etmeyecektir; ama, yıllarca, bu
sorunları, bu kürsüden konuşmaya devam edeceğiz. Biz devam edeceğiz; ama
"yükü çeken deve bozular" diye bir atasözü vardır. Esas olarak,
çiftçilerimiz bu sıkıntıları çekmeye devam edeceklerdir.
Dolayısıyla, biz, elbette, arz-talep
dengesi kurulamayan ürünlere ihracatının teşvik edilmesi için bazı primleri
vererek, o fiyatlara ve pazarlama sorunlarına katkı sağlarken, esas olarak,
tarımın yapısal sorunlarını çözmemiz gerektiğini, bir kere daha altını çizerek
paylaşmak istiyorum.
Burada, konuşmacılarımız, sürekli olarak,
gerçekten, bizim iktidarımızın çiftçiyi, tarımı perişan ettiğini
söylemektedirler. Ben, bunun haklı bir serzeniş olduğunu düşünmüyorum.
Ülkemizin imkânları ölçüsünde, iktidarımız, gerçekten, çiftçilerimize,
yapabileceği ölçüde, özellikle prim ve teşvik konusunda imkânlarını seferber
etmekte. Elbette, bunlar yeterli değildir; ama -biraz önce de söyledim-
gerçekten, bu mukayeseler yapılırken, özellikle gelişmiş ülkelerle, onların
yaptığı destekleri, biz, burada, kendi ülkemizle mukayese edersek, bunun
hükümetimize haksızlık olacağını düşünüyorum.
Çiftçilerimiz şunun farkındadırlar:
İktidara gelirken, biz, tabiî ki, gökteki yıldızları da çiftçilerimize vaat
etmedik; ama, bizler, söz verdiğimiz şeylerin hepsini yerine getirmek için gece
gündüz gayret ediyoruz ve bunların birçoğunu da yerine getirdik. Bu bakımdan,
köylülerimiz, çiftçilerimiz, tarım emekçilerimiz ile aramızda ciddî bir güven
bağı vardır. Çiftçimiz, köylümüz, tüm halkımız bize güvenmektedir, biz de,
onların bu güvenine layık olabilmek için, geceleri gündüz yapıp çalışmak ve
Allahım, bizi mahcup etme, başımızı öne eğdirme deyip, onlarla birlikte
çalışmak, çalışmak durumundayız.
Ben, bu kanunun tüm tarım emekçilerine
hayırlı olmasını temenni ederken, yaklaşmakta olan yeni yılınızı ve kurban
bayramınızı tebrik ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özegen.
Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahıslar adına söz istediği var.
Çankırı Milletvekili Sayın Tevfik Akbak?..
Yok.
Erzurum Milletvekili Sayın Mücahit
Daloğlu?.. Yok.
Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç?..
Yok.
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet
Kandoğan?.. Yok.
Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan?..
Yok.
Osmaniye Milletvekili Sayın Necati Uzdil,
buyurun. (CHP sıralarında alkışlar)
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı
dönersermayelerle ilgili 1053 sıra sayılı yasa teklifinin geneli hakkında
kişisel görüşümü açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; sizleri sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Parlamentomuz, Tarım
ve Köyişleri Bakanlığımız, Türk çiftçisinin sorunlarıyla ilgili birçok yasa
çıkardı, devrimler yaptı. İşte, bugün, o devrimlerden bir tanesini daha
inşallah hep beraber gerçekleştireceğiz.
Zaman zaman söylüyoruz, zaman zaman
önümüze getiriyorsunuz, diyoruz ki, bu yasaları bizler çıkardık. Değerli
arkadaşlarım, allahaşkına, şimdi, biz, grup olarak, karar yetersayısı istesek,
bu Meclisin çalışmalarını engellemiş mi oluruz?! Nerede iktidarın
milletvekilleri? Nerede yasa çıkardığını iddia eden grubun milletvekilleri?
MUHARREM KARSLI (İstanbul) - Sizinkiler
nerede?
NECATİ UZDİL (Devamla) - Biz, bunu,
istesek, vay bizi engelliyorsunuz…
AHMET YENİ (Samsun) -İste bakalım.
NECATİ UZDİL (Devamla) -İyi, peki,
engellemeyeceğiz, bu yasayı da birlikte çıkaracağız.
Değerli arkadaşlarım, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının bünyesindeki dönersermayede çalışan arkadaşlarımızın
çalışmalarının karşılığı ekonomik olarak desteklenmesi için, biz de, zaten, bu
yasaya evet diyoruz. Biz de, bu yasanın, çalışanlara yarar getireceğine
inanıyoruz. Ancak, şunu da, hemen söylemeden geçemeyeceğiz: Şu ana kadar
çıkarılan hangi yasa Türk köylüsünün, Türk çiftçisinin sorunlarına çözüm
getirdi? Siz diyeceksiniz ki: "Çiftçi mutlu." Demin sevgili arkadaşım
Erdoğan Bey çıktı "bizim aramızda güven bağı var" dedi. Ben ona
söylemek istiyorum: Eğer aranızda güven bağı varsa, Başbakanımız veya Tarım
Bakanımız veya Erdoğan Beyle birlikte Çukurova'ya gitmek isterim, Amik Ovasına
gitmek isterim; sevgili hemşerim Ali Er'i de yanımıza alıp Mersin'e gitmek
isteriz.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde)- Hay hay.
NECATİ UZDİL (Devamla)- Buyurun gidelim. Bakalım,
çiftçiyle aranızda bir güven bağı var mı sevgili arkadaşlarım.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)- Yürekleri varsa
Mersin'e gitsinler.
NECATİ UZDİL (Devamla)- Değerli
arkadaşlarım, sözlerime şu şekilde devam etmek istiyorum: Dün burada Sayın
Başbakanımız konuşurken inanın telefonlarımız hiç boş kalmadı. Telefonların
mesaj kutuları doldu sevgili arkadaşlarım.
AHMET YENİ (Samsun)- Bizim de doldu.
NECATİ UZDİL (Devamla)- Biz
milletvekiliyiz. Ben bu kürsüden milletimin dün bana ilettiklerinden bahsetmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, kırsalda, köylerde
yeni bir deyim oluştu. Dün Sayın Başbakanımız yıllara göre satılan traktör
sayılarını sayarken bir köylüm Yeni Köyden beni aradı.
MUSTAFA BAŞ (İstanbul)- Hangi ile bağlı?
NECATİ UZDİL (Devamla)- Osmaniye İlinin
Merkez İlçesinin Yeni Köyden Mesut Çelik beni aradı: "Onlara şu dalak alma
hikâyesini bir anlatsan da, dalak alma hikâyesini öğrenseler" dedi.
Biliyorum, içinizden belki birkaç taneniz dalak almanın ne olduğunu
biliyorsunuz; ama, çoğunuz bilmiyorsunuz. Anlatayım da öğrenin, çiftçimizin
isteği de yerine gelsin.
Değerli arkadaşlarım, çiftçi arkadaşlarım
şu anda birbirlerinin traktörlerini alıp satıyorlar birbirlerine ve elde
ettikleri parayla geçimlerini temin etmek zorunda kalıyorlar. Değerli arkadaşlarım,
traktörünü satan bir çiftçi eğer kefil de bulabilirse kendine, Ziraat
Bankasından kredi almakta. 20 milyar liraya traktörünü satarsa, 10 milyar
lirasını cebine koyup geçimi için kullanmakta, işte, o 10 milyar liraya
"dalak" demekteler. Geri kalan 10 milyar lirasını Ziraat Bankasına
peşin yapıp, yeniden borçlanmaktalar. Dalak almanın ne olduğunu,
köylülerinizden, çiftçilerinizden lütfen sorun, daha güzel anlatırlar sizlere.
Değerli arkadaşlarım, buradan, Sayın
Başbakan "mazota şu kadar trilyon destek verdik" dediğinde, beni
aradılar. Arayanların ismini de size tek tek verebilirim. Dediler ki:
"Bizim köyde TIR şoförü var." İsmi… TIR şoförümüzün ismini de vereyim
hemen size.
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Mehmet, Mehmet…
NECATİ UZDİL (Devamla) - Musa Bekçili
isimli bir TIR şoförü. Arkadaşlar, "bizim TIR şoförü, Avrupa'da yeşil
mazot alıp kullanmaya kalktığı için yakalandı ve ikibuçuk ay hapis yattı"
dediler. "Bizi kimse kandıramaz artık. Seçim meydanlarında verdiğiniz
yeşil mazotu verin" diyorlar, yeşil mazotu! Öyle, şu kadar prim verdik,
trilyonlar verdik diye, rakamlarla kimseyi, artık, aldatamazsınız. Lütfen, o
primlerle mazotu yeşile boyayın, çiftçiye verin, sözünüzü yerine getirin!
Köyde bir laf vardır, tümünüz bilirsiniz.
Ne demek; değerli arkadaşlarım, unutmayın "söz senettir, söz
namustur" derler sevgili arkadaşlarım, söz başka şeydir.
AHMET YENİ (Samsun) - Mazot desteğini
verdik mi vermedik mi?!
NECATİ UZDİL (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, Değirmenocağı Köyünden İsmet Bedel'in telefonu: "Ben, bu
sene traktörümü sattım geçimimi devam ettirmek için. Gelecek sene evimi
satmadan, lütfen, bırakıp gitsinler" diyor çiftçi. Size iletiyorum,
değerlendirmek sizin hakkınız. Çiftçinin sesini bu kürsüden sizlere iletiyorum.
AHMET YENİ (Samsun) - Mazot desteği verdik
mi vermedik mi Sayın Vekilim!
NECATİ UZDİL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Kırmıtlı Köyünden
Şeref Avşar diye bir arkadaşım, 54 yaşında.. 54 yaşında…
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Artık, her şey
bitti de, sıra buna geldi, değil mi?!
NECATİ UZDİL (Devamla) - Sizi eğiteceğiz…
35 dekar tarlası var bu arkadaşımın,
buğday ekmiş, buğdaydan umduğunu bulamamış, hadi demiş mısır ekeyim, bizde
ikinci ürün mısır olur, siz onu da bilmezsiniz belki de, ikinci ürün mısır
ekmiş, adamın bir hayali var, 54 yaşında, belli bir insan, değerli
arkadaşlarım, Bağ-Kur primlerini ödeyememiş. Buradan kazandığımla Bağ-Kur
primlerimi öderim ve emekli olurum demiş. Arkadaşlar, inanır mısınız, 35 dönüm
buğday parası ve mısır parası, sonuçta
gidip o tüccara borçlarını dahi ödeyememiş. Siz hiç 54 yaşındaki insanın
ağladığını duydunuz mu, gördünüz mü?! Evet, şu anda benim çiftçimi, benim
köylümü ağlatıyorsunuz uyguladığınız tarım politikalarıyla! Doğrudur, bu hale
siz getirmediniz, 1982'den beri bu politikalar uygulanmakta; ama, artık yeter,
üç yıl bitti arkadaşlarım, üç yıl… Üç yıl bitti de, 1982'den beri uygulanan
politikalara ne getirdiniz, aynı şekilde çiftçiyi ezmeye, çiftçinin toprağına
küsmesine neden oldunuz! Hiçbir iyilik getiremediniz, getirdiyseniz, buyurun,
buyurun kırsala gidelim, kırsala! Başbakanıma da söylüyorum, milletvekilime de
söylüyorum!..
ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Beraber gidelim.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Öyle çıkıp kürsüden nutuk atmak kolay.
Değerli arkadaşlarım, şunu da söylemek
istiyorum sizlere, şunu da söyleyerek…
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Duygu sömürüsü
yapıyorsun. Çözüm!..
NECATİ UZDİL (Devamla) - Çözüm önerisi, çözüm önerisi… Çözüm önerisi
çok kolay, elimizde, önce bu kafayı değiştireceğiz, tarlanın, çiftçinin ne
olduğunu bileceğiz, onsuz olmayacağını bileceğiz ve destek vermemiz gerektiğini düşüneceğiz. Nasıl yapacağız;
gayet kolay, sen, mazotu verirsen 2 000 000 liraya, ben de maliyet hesabı
yaparım. Ben de diyorum ki, maliyet hesabını yap, yapsın Tarım Bakanlığı
bürokratları, artı, üzerine kâr koyacaksın, geçinmek istiyorum çoluğumun
çocuğumun nafakasını sağlamam gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NECATİ UZDİL (Devamla) - Eşittir, fiyat değerli arkadaşlarım;
eşittir, asgarî fiyat. Asgarî fiyat nedir? Onu da, asgarî fiyatı da söyleyeyim:
Eşittir çekelim karşısına ve diyelim ki, serbest piyasa fiyatı, artı, prim.
İşte, size çözüm. Ayda değil bu çözüm dünyanın her yerinde kendi işini
yapabilen, çiftçisine bakabilen ülkelerin yaptıkları. Bilmiyorsanız buyurun
öğretelim; ama, bilmeme şansınız yok, biliyorsunuz da işinize gelmiyor,
kafanıza yatmıyor, çiftçiden başka gariban bulamıyorsunuz. Unutmayın bu çiftçi
önümüzdeki dönem sizi gömecek sandığa, çiftçi gömecek unutmayın. Göreceğiz hep
birlikte, önümüzde zaman kalmadı 2006'da seçim olacak, istemeseniz de olacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) - Biz istersek olacak.
Biz istersek olacak Sayın Vekilim.
BAŞKAN - Sayın Uzdil…
NECATİ UZDİL (Devamla) - Sayın Başkan, bir
cümle…
BAŞKAN - Gereken süreyi verdim; son
cümleyi rica edeyim.
Buyurun.
NECATİ UZDİL (Devamla) - İstemeseniz de
olacak.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Nasıl olacak?
NECATİ UZDİL (Devamla) - Biz canı gönülden
istiyoruz; istemeyenler burada konuşurken meydana çıkıyor "seçime altıyüz,
yediyüz gün var" diyenlerdir.
Değerli arkadaşlarım, bu duygularla,
sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Yeni yılınızı canı yürekten kutluyor, yeni
yıldan sonraki kurban bayramınızı da kutluyor, sizlere güzellikler diliyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Uzdil.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan,
Meclis seçimi istemediği halde seçim nasıl olacakmış, bunu bir izah etsinler.
Bu Meclis istemeden, seçim nasıl olacak?!
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Edelim efendim,
etmeye hazırız.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, teklifin
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞININ 867 VE
170 SAYILI KANUNLARA TABİ İŞLETMELER DIŞINDA KALAN
TAŞRA KURULUŞLARINA DÖNERSERMAYE VERİLMESİ HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA, ZİRAAT VEKÂLETİNE MERBUT BAZI MEKTEP VE MÜESSESELERİN SURETİ
İDARESİ HAKKINDA KANUNUN YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1. - 21.12.1967 tarihli ve 969
sayılı "Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 867 ve 170 Sayılı Kanunlara Tabi
İşletmeler Dışında Kalan Taşra Kuruluşlarına Dönersermaye Verilmesi Hakkında
Kanun" un adı Tarım ve Köyişleri Bakanlığının Merkez ve Taşra
Kuruluşlarına Dönersermaye Verilmesi Hakkında Kanun" olarak
değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahısları adına
söz isteği var.
Sayın Tevfik Akbak?.. Yok.
Sayın Mücahit Daloğlu?.. Yok.
Sayın Haluk Koç?.. Yok.
Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Tarımımızın çok zor ve
sıkıntılı bir dönem geçirdiği bugünlerde, tarımla ilgili olarak bir kanunu
görüşüyoruz.
Değerli milletvekilleri, tarım, özellikle
son üç yıl içerisinde uygulanan IMF yol göstericiliğindeki bir politikayla,
maalesef, Türkiye'de milyonlarca insan için bir kâbus haline gelmiştir. Son üç
yıldan beri bütün girdi fiyatları artarken, ürün fiyatlarının düştüğünü,
tarımla uğraşan bütün kesimlerdeki vatandaşlarımız çok açık bir şeklide ifade
etmektedirler. Mazotta yüzde 70'le ulaşan zamlar…
ABDULLAH ÇETİNKAYA (Konya) - Nerede yüzde
70?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, yüzde 70
sayın milletvekili; üç yıl içerisinde mazota yapılan zam yüzde 70. İktidara
geldiğinizde 1 200 000 lira olan mazot, şu anda 2 000 000 lira; bunun hesabını
yaparsanız, artışın yüzde 70 olduğunu çok iyi bir şekilde görürsünüz.
Şimdi, bunun yanında, diğer girdi
fiyatları, ilaçtan gübreye kadar çok fahiş miktarlarda artan girdi fiyatları
karşısında ürün fiyatlarının, maalesef, daha üç yıl önceki fiyatların da
altında olduğunu görüyoruz. Üç yıl önce buğdayını 400 000 liraya satan
vatandaş, bugün 250 000 liraya buğday satıyor; geçen sene 330 000 liraya
mısırını satan vatandaş, bugün 260 000 liraya mısırını satamıyor; üç yıl önce 1
000 000 liraya pamuğunu satan vatandaş, bugün 600 000 liraya pamuğunu
satamıyor. Türkiye'nin neresine giderseniz gidin, ayçiçeğinden üzümüne,
tütününden incirine kadar bütün tarım ürünlerindeki fiyatlar, maalesef, her
geçen gün geriye gitmektedir. Demin de söyledim, seçim beyannamenizden
bahsettim, 69 uncu sayfasındaki tarımla ilgili iddialarınızı söyledim; 2002
yılında, 6 kilogram buğdayla 1 litre mazot alınmasını eleştiren seçim
beyannamenizi okudum. Bugün, 6 kilogram buğdayla 1 litre mazot alınmasını
eleştiren iktidarınız döneminde 8 kilogram buğday satarak 1 litre mazot
alınabildiğini Türkiye'deki 70 000 000 insan biliyor. Bugün, köylümüz, 1 kilo
buğday satarak bir bardak çay içemiyor. Tarım, maalesef, bu vaziyete gelmiştir
ve tarımdan ayrılan kaynak, her geçen gün azalmaktadır. Demin de söyledim, bir
kez daha veriyorum: 1998'de… Maliye Bakanının soru önergeme verdiği cevap,
Sayın Maliye Bakanı imzasıyla gelen; 1998'de tarıma toplam destek 6,6 milyar
dolar, 6,6 milyar dolar; ama, bugün, sadece 2,5 milyar dolar; eğer, tarım çok
iyiye gittiyse, tarım altın dönemini yaşıyorsa, 1998'deki rakamlarla, 1999'daki
rakamlarla, hatta, 2000'deki rakamlarla, bugün, tarımı karşılaştırın
arkadaşlar. Tarımın gayri safî millî hâsıla içerisindeki payı, 1998'de 3,2,
1999'da 2,8, bugün, 0,7. Bu rakamlar da gösteriyor ki, tarım, her geçen gün
kötüye gitmektedir, tarım, kan ağlamaktadır ve ilk defa, iktidarınız döneminde,
tarım ürünleri ihracatı tarım ürünleri ithalatının altında kalmıştır. 2003 ve
2004 yıllarında, tarım, yine, olmadığı şekilde, Türkiye'de görülmediği şekilde
küçülmüştür. Eğer, sizlerin söylemiş olduğu gibi, tarım bu kadar iyiyse, çiftçi
hayatından memnunsa, bu rakamlar neyin ifadesidir arkadaşlar?! Ama, ben,
sizlere bir tavsiyede bulunmak istiyorum: Ne olur, şu çiftçilerin arasına bir
girin, köylümüzün arasına bir girin. Onların, iktidarınızla ilgili söylediği
hususları, bir, kulaklarınızla dinleyin; ama -demin de söyledim- yoksunuz,
çiftçinin, köylünün yanında yoksunuz, gidemiyorsunuz. Esnaf ve sanatkârın
olduğu yerde yoksunuz, gidemiyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Boş
konuşuyorsun, boş!.. Ümmet, boş konuşuyorsun, boş!..
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, oradan,
Afyonkarahisar Milletvekilimiz… Lütfen, bizden sonra, size de konuşma hakkı
var, grup adına da konuşabilirsin. Geliniz -bu rakamlar da burada- bu rakamlar
karşısında söyleyecek bir şeyiniz varsa, tarım iyiye gidiyorsa, iktidarınız
döneminde çiftçinin yüzü gülmüşse, gelirleri artmışsa, gelin, bu kürsü boş, bu
kürsüden söyleyin. Pamukta, buğdayda, üzümde, arpada, ayçiçeğinde,
şekerpancarında durumunun daha iyi olduğunu söyleyiniz! Girdi fiyatlarını
düşürdüğünüzü söyleyiniz! Mazotu daha ucuz verdiğinizi, gübreyi daha ucuza
verdiğinizi, ilaçların daha ucuz!... Gelin söyleyin burada sayın milletvekili,
bu kürsü sizin. Eğer, söyleyebilecek bir şeyiniz varsa tarımla ilgili, geliniz…
Millet de bizi izliyor, köy kahvehanelerinde şimdi vatandaş bizi dinliyor, bu
rakamları en iyi onlar biliyor. O nedenle, tarımla ilgili, geliniz, bu
vatandaşın sıkıntılarını hafifletiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlem,
Sayın Başkan…
Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde tarıma
verilen destekler artırılırken, maalesef, ülkemizde, Dünya Bankası ve IMF'nin
talimatıyla, tarıma ayrılan kaynaklar, tarıma verilen destekler azalmaktadır.
Bakınız, Avrupa Birliği ülkelerinin
çiftçilerinin gelirlerinin yüzde 35'i devlet desteğidir. Amerika Birleşik
Devletlerindeki çiftçilerin gelirlerinin yüzde 21'i devlet desteğidir.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, son cümlenizi
rica ediyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bitiriyorum.
Avrupa Birliği ülkelerinde, hektar başına
tarıma yapılan destek 448 dolar iken, Türkiye'de hektar başına yapılan destek
98 dolardır. Siz, girdileri, o ülkenin çiftçilerinden daha pahalıya
alacaksınız, ürünlerini de daha ucuza satacaksınız ve sonra da, çiftçinin çok
iyi durumda olduğunu söyleyeceksiniz.
Ben, bu duygu ve düşüncelerle hepinizi
saygıyla selamlıyor, kanunun hepimize, tarım kesimine hayırlara vesile olmasını
temenni ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.
Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Maddeyle ilgili bir önerge var;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1053 sıra sayılı yasanın
1 inci maddesine "taşra kuruluşlarına" ibaresinden sonra
"Atatürk Orman Çiftliği" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Necati Uzdil |
Mehmet Işık |
Ensar Öğüt |
|
Osmaniye |
Giresun |
Ardahan |
|
R. Kerim Özkan |
Mehmet S. Kesimoğlu |
|
|
Burdur |
Kırklareli |
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu
önergeye?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli)
- Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım,
açıklayacak mısınız?
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Konuşacağım
efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
Yalnız, Sayın Uzdil, sadece önergenizle
ilgili.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; Plan ve Bütçe Komisyonu katılmadı, gayet doğal, acaba
okuduğumuz önergenin ne anlama geldiğini biliyor mu, onu da bilmiyorum. Tarım
Bakanımız da yok, Tarım Komisyonundan da hiç kimse yok orada.
Değerli arkadaşlarım, Atatürk Orman
Çiftliği diye bir yer var. Dikkat edin, her yer, tüm dönersermayeli yerler bu
yasayla bir araya getirildi ve gelirinden prim verilmekte oradaki personele.
Peki, Atatürk Orman Çiftliğini hangi birimiz dışlardık? Dışlamadınız, siz de
dışlamadınız; unuttuk. Ben de unuttum. Az önce, Atatürk Orman Çiftliği
personelinden telefonlar geldi, bizi unuttunuz dediler. Evet, burada, Tarım
Komisyonundan Sevgili Hocam da var, acaba -dinlemiyor ki bilsin- Sayın Hocam,
Atatürk Orman Çiftliğinde de dönersermaye var mı? Komisyonda siz de unuttunuz,
ben de unuttum.
Lütfen, niye karşı çıkıyoruz şimdi?
Atatürk Orman Çiftliği personelinin mağdur edilmemesi gerekir düşüncesindeyim.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzdil.
Sayın milletvekilleri, Hükümetin ve
Komisyonun katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 969 sayılı Kanunun 1 inci
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 1. - Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı Dönersermaye işletmelerine kendi kaynaklarından karşılanmak üzere,
yüz milyon Yeni Türk Lirası tahsis edilmiştir. Bu miktarı dört katına kadar
artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına,
Niğde Milletvekili Sayın Erdoğan Özegen; buyurun.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 1053 sıra sayılı yasa tasarısı
üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce değerli arkadaşım Ümmet
Kandoğan, burada, rakamlardan bahsettiler. Ben de ona bir rakamdan bahsetmek
istiyorum; 2002 yılında, Tarım Bakanlığı bütçesinden toplam olarak tarıma
yapılan destek miktarı 2 katrilyon lira iken, 2005 yılı bütçesinde, bu, 4
katrilyon liraya çıkarılmıştır; aradaki fark, yüzde 104'tür. Yüce Heyetinize saygıyla arz ediyorum.
Tekrar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özegen.
Şahsı adına ikinci söz isteği, Ordu
Milletvekili Sayın Cemal Uysal'a aittir.
Buyurun Sayın Uysal.
CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 2 nci maddesi
üzerinde, şahsım adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, Türkiye'de ve dünyada tarım önemli
bir konudur; ama, en önemli sorunlardan biridir. Avrupa Birliği müktesebatının
aşağı yukarı yüzde 40'ı tarımla ilgili; Avrupa'nın, senede 120 milyar euro olan
bütçesinin de yüzde 40'ı tarımla ilgili. Ama, bütün buna rağmen, Avrupa'da da
tarım istenildiği seviyeye gelmedi.
Biz, Avrupa Birliğine girmekte olan bir
ülke olarak, Avrupa Birliğine sanayimizle, tarımımızla, hizmet sektörümüzle,
turizmimizle ve bütün sektörlerimiz itibariyle gireceğiz ekonomik bakımdan.
Tabiî, bizim böyle bir safhada, tarımımızı, altyapı ve temel meseleler
itibariyle, yapılar itibariyle güçlendirmemiz ve kuvvetlendirmemiz gerekir.
Yoksa, Tarım Bakanlığının ve hükümetin görevleri arasında, tarımın sadece
sübvanse edilmesi yoktur. O bakımdan, temel meselelere eğilip, çiftçinin temel
sorunlarıyla ilgilenmek ve bu arada da hiçbir surette, şimdiye kadar olduğu
gibi, tarıma olan desteklerini hükümetin, eksiltmemek üzere, bütün meselelerine
eğileceğini bildiğimi ifade ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Uysal.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Soru-cevap faslına geçiyoruz.
Sayın Çakır, buyurun.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, Sayın Bakanıma bir soru yöneltmek istiyorum.
Görüştüğümüz yasada, Tarım Bakanlığı
çalışanlarının dönersermayeden pay almalarını kabul etmiş bulunuyoruz ve herkes
de buna destek veriyor. Daha önce, biz Çevre Yasası yaparken -Sayın Bakanım da
Çevre ve Orman Bakanımız- Çevre Yasamızda, Çevre ve Orman Bakanlığı
çalışanlarıyla ilgili de bir bölüm vardı. Alt komisyonda ve komisyonda
yaptığımız çalışmalarda, maalesef, Maliye Bakanlığı, bu bölümün çıkarılmasını
ısrarla komisyonumuzdan talep etti ve bunun üzerine, bu bölüm yasadan çıktı.
Ben, Sayın Bakanıma sormak istiyorum:
Çevre ve Orman Bakanlığı çalışanlarının da böyle bir imkândan yararlanabilmesi
için, yasa Genel Kurula geldiğinde, Sayın Bakanım bu bölüme destek verecekler
mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.
Buyurun Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Çakır'ın yöneltmiş olduğu bu
soru… Bakanlığımda çalışan personel arasında şu anda bir adaletsizlik olduğuna
ben de katılıyorum; çünkü, Bakanlığımın esas personel yekûnunu teşkil eden
Orman Genel Müdürlüğünün toplam personel sayısı Bakanlığın yüzde 70'i kadardır.
Onlar, yangınla mücadele tazminatı alarak, yılda yedi ay 150 ile 450 milyon
arasında aylık bir katkı alıyor; bu da önemli bir motivasyon sağlıyor; ancak,
Bakanlığımızın çevre bölümünde çalışan teknisyenlerimizin ağaçlandırma, millî
parklar ve Orköy Genel Müdürlüğünde çalışan arkadaşlarımız aynı haklardan
istifade edemiyorlar. Onların motivasyonunda bir eksiklik olduğu doğrudur. Ümit
ederim ki, yasa, Genel Kurula geldiği zaman, bu adaletsizlik, siz iktidar ve
muhalefet partisi milletvekili arkadaşlarımızın katkılarıyla giderilmiş olur.
Saygılarımı sunuyorum.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - 969 sayılı Kanunun 3 üncü
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 3. - İşletmeler, 441 sayılı
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin 2 nci maddesinde belirtilen; bitkisel üretim, hayvansal üretim, su
ürünleri, gıda, yem, kooperatifçilik, el sanatları ve hayvan hastalıklarıyla
ilgili olarak üretim, ıslah, araştırma, yetiştirme, koruma, muayene, analiz,
kontrol, deneme, öğretim, eğitim, yayım, yayın ve karantina ile ilgili
dönersermaye faaliyetlerini yürütürler. Bu faaliyetlerin yürütülmesi için
gerekli olan her türlü ahır, ağıl, kümes, sera, imalathane, depo, ambar, hangar,
işçi evi, atölye, tesis ve bina yapılması ve yaptırılması ile gerekli hallerde
taşıt edinme faaliyetlerinde bulunurlar.
İşletmeler, bu faaliyetlerin ifasında,
gereken hallerde, gerçek ve tüzel kişilerle işbirliği yapar.
Dönersermaye işletmelerinden elde edilen
kârın en fazla % 80'i, kârın elde edilmesinde emeği geçen 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununa tâbi personele katkıları oranında, asgarî ücretin yıllık
brüt tutarının iki katını aşmamak üzere, üretimi teşvik primi olarak
ödenebilir. Üretimi teşvik priminin miktarı ile ödenmesine ilişkin esas ve
usuller; görev yapılan birimin iş hacmi, görev mahalli, görevin önem ve
güçlüğü, personelin hizmet sınıfı, kadro unvanı ve çalışma süresi gibi
kriterler dikkate alınarak, Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir. Üretimi teşvik
primi dağıtımı işletme bünyesi ile sınırlıdır. İşletmenin zararı, izleyen
yılların kârlarından mahsup edilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına Niğde
Milletvekili Sayın Erdoğan Özegen; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1053 sıra sayılı yasanın 3 üncü maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Biraz önce, değerli arkadaşım, burada,
özellikle mazot ve gübreyle ilgili konuları gündeme getirdi "rakamları
gelin konuşun" dedi. 2003 ve 2004 yıllarında, hükümetimiz, mazot için 640
trilyon lira çiftçimize para vermiştir. 2005 yılında ise, yine, bu amaçla 410
trilyon lira mazot desteği yaparak
-çiftçimizin yüzde 40 daha ucuz- bizim dışımızda, dünya petrol
fiyatlarından kaynaklanan bu fiyat artışına çiftçimizi ezdirmemek için elinden
gelen gayreti göstermiştir.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özegen.
Şahsı adına ikinci konuşmacı, Samsun
Milletvekili Sayın Ahmet Yeni.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun üzerinde şahsım adına söz
almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi, biz
iktidara gelmeden önce, Atatürk Orman Çiftliğinin ölçümü dahi yapılmamıştı,
doğru dürüst o bilgiler de elimizde yoktu. Ben KİT Komisyonu üyesi olarak...
Bunun üzerinde ciddî anlamda çalışmalar yaptık ve son günlerde bizim buranın ne
hale geldiğini görmenizi de arzu etmekteyiz.
Değerli arkadaşlar, çiftçi borçlarının
yeniden yapılandırılması konusunda ciddî anlamda bir gayret sarf etmiş olan
iktidarımız, 2,7 katrilyonluk borcu yeniden yapılandırdı bildiğiniz gibi; 1,5
katrilyon borç da silinmişti. Tarımsal sulamadan kaynaklanan ve 1 katrilyonu
bulan enerji borcu, ek bir faiz uygulanmaksızın 36 aya taksitlendirildi. Bunu
tüm vatandaşlarımız, çiftçilerimiz çok iyi bilmektedir. Sulama enerjisi borcunu
zamanında ödeyemeyen üreticilerimize yüzde 15'lik indirim sağlandı. Bu amaçla,
2005 yılında 52 trilyon TL ödenek ayrıldığını çok iyi bilmekteyiz.
Değerli arkadaşlar, kredi faizlerinin
düşürülmesi konusunda bizim iktidarımız döneminde neler yapıldığını arz etmek
istiyorum: 2002 yılında yüzde 59 olan ziraî kredi faiz oranları 2003 yılında
yüzde 39'a, 2004 yılında yüzde 28'e, 2005 yılında yüzde 20'ye indirilmiş; ayrıca,
tarıma cansuyu projesiyle çiftçimize verilen sübvansiyonlu krediler, konularına
göre, yüzde 8 ile 15'e düşürülmüştür. Bunu da, hem çiftçilerimize ve hem de
Yüce Heyetimize sunmak istedim.
Bu vesileyle, tüm vatandaşlarımın,
hemşerilerimin yeni yılını kutluyor, sizin ve Türk Halkının gelecek olan kurban
bayramını da tebrik ediyor; sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yeni.
Madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.
Evet, bir soru var.
Sayın Emek, buyurun.
ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkanım,
teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, biraz önce -bir telefon-
Serikli bir hemşerimiz aradı.
AHMET YENİ (Samsun) - Bu ara hep telefon
geliyor zaten.
ATİLA EMEK (Antalya) - Efendim, alınmayın,
alınmayın…
BAŞKAN - Arkadaşlar, müdahale etmeyin.
ATİLA EMEK (Antalya) - Yani, ben bir
siyaset amacıyla değil... Vatandaşımız da izliyor.
Sayın Bakanım, siyaseten değil,
milletvekilliği görevimi yerine getirmek için... Dün de, bütçe görüşmesi
sırasında yurttaşlarımız bunu ifade ediyordu. Şu anda, Serik bölgesinde,
turfanda sebzeciliğin olduğu Demre'de, Finike'de, Kumluca'da domatesler
caddelere dökülüyor, para etmiyor ve vatandaş bunun ıstırabı içinde.
Sayın Bakanım, bölgede dolaşırken, eylül
ayında demişlerdi ki: "Yüzyirmi gün sonra bu fideler domates olacak."
Gündemdışı yaptığım konuşmada da bunu dile getirmiştim. Eğer tedbir alınmazsa,
turfanda sebze üreticisi çok zor durumda kalacak; çünkü, banka kredileriyle
ekim yapmışlardı. Şimdi bu acı tabloyu yaşıyorlar. Elbette, hükümetin bir
bakanı olarak, kabinenin bir üyesi olarak, -gerçekten, çok ıstırap verici bir
durum var; yurttaşımız şu anda bu perişanlığı dile getirdi- bu konuda
yapılabilecek bir durum var mıdır; bir tedbir alınabilir mi; üreticinin bu
halinin bir şekilde düzeltilmesi imkânı olabilecek mi? En azından, ihraç
yolunda bir tedbir olamaz mı? Aksi halde, üretici son derce perişan.
Çok teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Emek.
Sayın Bakan, buyurun.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabiî, domates üreticisi… Biraz önce arkadaşlarımız narenciye
üreticileriyle alakalı da görüş ve düşüncelerini ifade ettiler. Konuyu Tarım
Bakanı ve Bakanlar Kuruluna ileterek, bu konuda ihracat primi ve sair
noktasından üreticinin desteklenmesiyle alakalı birtakım çalışmaların olduğunu
ifade edebilirim bu aşamada. Ancak, elbette ki, üretici bizim için son derece
önemlidir; çünkü, üretici, alınterini koyuyor, emeğini koyuyor, çoluk çocuğunun
geleceğini oraya bağlıyor. Dolayısıyla, bu konuda Hükümetimiz gerekli
hassasiyeti gösterecektir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerindeki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1053 sıra sayılı kanun
teklifinin çerçeve 3 üncü maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 21.12.1967
tarihli ve 969 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin son fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Murat Yılmazer |
Cavit Torun |
|
Bursa |
Kırıkkale |
Diyarbakır |
|
Muharrem Karslı |
Yahya Baş |
|
|
İstanbul |
İstanbul |
|
"Dönersermaye işletmelerinden elde edilen kârın en fazla %
80'i, kârın elde edilmesinde emeği geçen 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa
ve bu Kanunun 4/B maddesine tabi personele katkıları oranında, asgarî ücretin
yıllık brüt tutarının iki katını aşmamak üzere üretimi teşvik primi olarak
ödenebilir. Üretimi teşvik priminin miktarı ile ödenmesine ilişkin esas ve
usuller; görev yapılan birimin iş hacmi, görev mahallî, görevin önem ve
güçlüğü, personelin hizmet sınıfı, kadro unvanı ve çalışma süresi gibi
kriterler dikkate alınarak, Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Tarım ve
Köyişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir. Üretimi teşvik
primi dağıtımı işletme bünyesi ile sınırlıdır. İşletmenin zararı, izleyen
yılların kârlarından mahsup edilir"
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli)
- Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kârın personele dağıtımında emek
kriterinin dikkate alındığı düşünüldüğünde emeğin niteliğinin de göz önünde
bulundurulması gerektiği mütalaa edilmektedir. Bu nedenle üretimi teşvik primi
dağıtımında yönetmelikle belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde çeşitli
unvanlar arasında farklılık gözetilerek hakkaniyetin sağlanması, personeller
arasındaki farklı uygulamaların giderilmesi ve bütünlüğün sağlanması
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, 3 üncü maddeyi kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde
kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4. - 969 sayılı Kanuna aşağıdaki
geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 3. - 29/5/1926 tarihli
ve 867 sayılı Ziraat Vekâletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin Sureti
İdaresi Hakkında Kanuna göre kurulan dönersermaye işletmeleri, 969 sayılı Kanun
hükümlerine göre faaliyetlerine devam eder. 867 sayılı Kanuna göre kurulan
dönersermaye işletmelerinden, 969 sayılı Kanuna göre faaliyetlerine devam
edemeyecek olanlara ait her türlü taşınır ve taşınmaz, araç, gereç, malzeme,
demirbaş ve taşıtlar ile burada çalışan personel başkaca bir işleme gerek
kalmaksızın 969 sayılı Kanuna göre faaliyetlerine devam eden işletmelere
devredilmiş sayılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde şahısları adına
söz isteği var.
Sayın Haluk Koç?.. Yok.
Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.
Sayın Mehmet Eraslan?.. Yok.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5. - 6/5/1960 tarihli ve 7473 sayılı
Ziraat Vekâletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkındaki
867 Sayılı Kanuna Ek Kanun, 1/2/1963 tarihli ve 170 sayılı Tarım Bakanlığına
Bağlı Bazı Okul ve Kurumların İdaresi Hakkında 29/5/1926 Tarihli ve 867 Sayılı Kanuna
Ek Kanun, 29/5/1926 tarihli ve 867 sayılı Ziraat Vekâletine Merbut Bazı Mektep
ve Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkında Kanun ile 21/12/1967 tarihli ve 969
sayılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 867 ve 170 Sayılı Kanunlara Tabi
İşletmeler Dışında Kalan Taşra Kuruluşlarına Dönersermaye Verilmesi Hakkında
Kanunun geçici 1 inci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde şahısları adına
söz isteği var.
Niğde Milletvekili Sayın Erdoğan Özegen?..
Yok.
Amasya Milletvekili Sayın Hamza Albayrak;
buyurun.
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan 1053 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci
maddesiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlarken, hepinizin ve aziz vatandaşlarımızın yeni yılını ve kurban
bayramını içtenlikle tebrik ediyorum.
Değerli arkadaşlar, 5 inci maddeyle, 969
sayılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Yasasının, 867 ve 170 sayılı Kanunlara tabi
olmayan dönersermayelerin kaldırılması hükme bağlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tarım
sektörü, dünyada olduğu gibi, Türkiyemizde de sürüklenen bir sektördür.
Dünyanın her tarafında, tarım sektörü daima destek görür, hazine tarafından
sübvanse edilir. Avrupa Birliği ülkelerine baktığımızda, tarım sektörünün sübvanse
nispeti hiçbir zaman yüzde 46'ların altına düşmez. Dolayısıyla, gelişmekte olan
ülkelerde, tarım sektörü bir sosyal güvenlik kurumu gibi çalışır. Yani, kişiler
Bağ-Kurludur, Emekli Sandığı mensubudur, SSK mensubudur, burada sosyal
güvenlikleri bir garanti altına alınmıştır; ama, aynı zamanda, sektör, çok
insan barındırdığı için, onlar tarafından da bir geçim kaynağı, bir güvencedir.
Değerli arkadaşlar, hükümetimizin yapmış
olduğu sessiz devrimler arasında en çok pay alanlardan bir tanesi de, bu sektörde
yapılan yasal değişikliklerdir. Biliyorsunuz, hükümetimiz, tarımla ilgili,
ekolojik tarıma yönelik, tarımsal ürünlerin sigortasına yönelik, tarımsal
birliklerin kurulmasına yönelik birtakım kanunları bu Yüce Meclisin
takdirleriyle çıkarmış ve onlar işleme konulmuştur.
Bir hususu dikkatlerinize arz etmek
istiyorum değerli arkadaşlar. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu
kurulduğunda, bizim iktidar olduğumuz 3 Kasım 2003 tarihinden sonraki süreçte
-yani, 2003 yılına kadarki süreçte, bu Sosyal Yardımlaşma gelirlerinin yüzde
40'ı Hazine tarafına aktarılıyor idi- biz, bu aktarımı kaldırdığımız gibi,
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonuna, bugün itibariyle 3 katrilyonun üzerinde
para aktardık. Bu fondan tarıma, özellikle küçük ve büyükbaş hayvanda olmak üzere,
50 x 400 x 2 gibi krediler aktardık. Şu anda, doğrudan gelir desteğiyle ilgili
olarak tarıma 4 katrilyon ayrıldığı gibi, aynı zamanda, tarım sektörünün Ziraat
Bankası tarafından sübvanseli bir şekilde desteklenmesine yönelik de 120 milyar
YTL İller Bankasına aktarıldı, yine, köye yol, su götürülmesi için 2 milyar YTL
aktarıldı, Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu için de 500 000 000 YTL aktarıldı.
Değerli arkadaşlar, KÖYDES projesiyle,
2006 yılında yolu, suyu olmayan hiçbir köyümüz kalmayacak. Herkesin yüzü
güldüğü gibi, ben inanıyorum ki, 2006 yılından itibaren çiftçimizin gülmekte
olan yüzü daha da çok gülecektir diyor; hepinize sevgi ve saygı sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Albayrak.
Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç?..
Yok.
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan;
buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
daha başlamadan 15 saniye gitti.
BAŞKAN - Tamam, hay hay…
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi adına biraz
önce konuşan Sayın Erdoğan Özegen, sadece bir tek cümle söyleyerek konuşmasını
tamamladı. O tek cümlesinde de, 2002 yılının 2005 yılıyla ilgili bir
karşılaştırmasını yaptı. Gerçi, çok kötü bir yıldır 2002 yılı; ama, o
karşılaştırmada bile, nasıl yanıldığını şimdi ortaya koymak istiyorum. Bakınız,
elimde bu konuyla ilgili rakamlar var Sayın Özegen. 2002 yılında, desteğin
gayri safî millî hâsılaya oranı 0,9. 2005 yılında bu rakam 0,7'ye düşmek üzere;
2004'te 0,9 olmuş, 2005'te bu rakam daha da düşecek.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Ne alakası var?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yani, 2002
yılıyla ilgili bir kıyaslama yaptınız, 2002 yılıyla yaptığınız kıyaslamada
bile, 2005 yılının rakamına göre 2002 yılındaki desteğin gayri safî millî
hâsılaya oranı daha fazla. Onun için, rakamları, lütfen, iyi okumak lazım.
Sayın Hamza Albayrak da, geldi, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfından, desteklerden bahsetti. Ne olur değerli
milletvekilleri... Bu, sadece, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarında ilk
defa olan bir şey değildir.
AHMET YENİ (Samsun) - Rakamları getirdik,
rakamları.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben yirmiüç yıl
kaymakamlık yaptım. Benim kaymakamlık yaptığım yerlerde, daha Adalet ve
Kalkınma Partisi yokken, öyle bir parti yokken, bu vakıflar aracılığıyla
tarımsal desteklemeler yapılırdı, hayvancılık destekleri yapılırdı. Ben Ünye
örneğini vereyim: Ünye'de büyükbaş, damızlık olarak, orada bir hayli
vatandaşımıza, vakıf kanalıyla, benim dönemimde, bizzat ben teslim etmişimdir
bunları; yani, sanki, ilk defa bu işler Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı
döneminde oluyormuş gibi, vatandaşın karşısına bu şekilde çıkmayın. Bu
hizmetler geçmişte de yapılıyordu, günümüzde de yapılıyor.
AHMET YENİ (Samsun) - Vardı; bunları da
biz getirdik.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben rakamları
da verdim. 2001 yılında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfından yapılan
yardım, enflasyon oranı da göz önüne alınacak olursa, 2005 yılında, yani, sizin
üçüncü yıl iktidarınızın sonunda yapılan yardımdan daha fazla arkadaşlar,
rakamlar ortada. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Genel Müdürlüğünden alın
bu rakamları. Ne olur, buraya çıkarken sağlıklı rakamlarla çıkın.
Bakınız, bu dönemde, kırsal kesimde
yoksulların sayısı -Türkiye İstatistik Kurumu rakamını veriyorum- 9 429 000'den
10 081 000'e çıkmış. Kırsal kesimdeki yoksulların sayısı artmış. Bu, resmî
rakam. Eğer, kırsal kesimin, tarım kesiminin durumu iyiyse -biraz önce konuşan
AK Partili milletvekilinin söylediği gibi- yüzü gülüyor ve gülmeye devam
ediyorsa, bu rakamları nasıl açıklayacaksınız?
AHMET YENİ (Samsun) - Vardı; işte, biz
tespit ettik, karar aldık.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bunları nasıl
açıklayacaksınız?
Bakınız, dün Sayın Başbakan burada dedi
ki: "2005 yılında 30 000 traktör satıldı Türkiye'de." Ben de bir
rakam veriyorum. 1998 yılında Türkiye'de satılan traktör sayısı 48 000. Yani,
Allah'tan korkun! Bu kadar övündüğünüz bir rakam bile, daha 1998 yılında, yani,
bundan yedi yıl önce satılan traktör sayısının çok altında. Siz nasıl
övünüyorsunuz? Şimdi gidin köylere, bakın!..
RECEP KORAL (İstanbul) - Doğru Yol sebep
oldu, Çiller sebep oldu; bu hale geldi.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakın, ben,
1998 rakamını veriyorum. 1997… Bak, Doğru Yol Partisi İktidarı dönemindeki
rakamı okuyorum: 1997 yılında tarıma toplam destek 5,1 milyar dolar, 1998'de
6,6 milyar dolar, şimdi 2,5 milyar dolar.
Şimdi, siz, 1997'yi, 1998'i
eleştiriyorsanız, gelin, 2005 yılındaki bu rakamların açıklamasını halkımıza
sağlıklı bir şekilde yapınız. Siz, daha ödemediğiniz 6 000 000 liralık doğrudan
gelir desteğini niye ödemediğinizi, gelin, bu kürsüden izah edin. Vatandaş
soruyor…
AHMET YENİ (Samsun) - Ödeniyor…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başbakan
dedi 18 Ocakta; "2005 Nisan ayı içerisinde 16 000 000 liranın tamamı
ödenmiş olacak." Kayıtlarda var, Tarım Bakanlığının web sitesinde var.
Başbakanın açıklaması web sitesinde hâlâ duruyor. Ben, şimdi, biraz önce
gördüm; hâlâ duruyor.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Bayramdan önce
ödüyoruz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Siz, siz daha
doğrudan gelir desteğinin 6 000 000 lirasını vatandaşa ödememişsiniz, ondan
sonra da diyorsunuz ki, çiftçinin yüzü gülüyor. Çiftçinin yüzü nasıl gülsün
arkadaşlar?!
İşte, hep arkadaşlarımız konuşuyor,
yerfıstığı, buğday, arpa, pamuk, üzüm, ayçiçeği, şekerpancarı… Elimde rakamlar
var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) - Hepsi ödeniyor.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Bayramdan önce
hepsi ödeniyor.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen tamamlayın
konuşmanızı.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, elimde
rakamlar var. Girdi fiyatları neymiş bugün ne olmuş, ürün fiyatları neymiş
bugün ne olmuş? Geliniz söyleyiniz. Üç yıl önce buğday 400 000 liraydı, şimdi
250 000 liraya. Gelin, deyin ki 450 000 lira buğday veya girdi fiyatları üç yıl
öncesine göre düştü. Bunu söyleyin. Bunu söyleyemediğiniz sürece,
söyleyeceğiniz bütün sözler boşlukta kalıyor.
Ben, geçen gün Tarım Şûrasındaydım. Gidin,
orada çiftçiler nasıl feryat ediyor, bir dinleyin arkadaşlar! Bir dinleyin!
Feryatlar göğe yükseliyor. Göz yaşları sel olup tarlaları suluyor. Yani,
çiftçimiz bu vaziyette. Durumu son derece kötüye gidiyor. Demin de söyledim. 1
kilo buğday satıyor, 1 bardak çay içemiyor arkadaşlar.
AHMET YENİ (Samsun) - 48 000 traktör
verildiğinde Başbakan kimdi?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - İşte, ben de
onu söylüyorum. O dönemde, 1998 yılında bu 48 000 traktörü bu çiftçi nasıl
almış?!
AHMET YENİ (Samsun) - Başbakan kimdi;
söylesene!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Nasıl almış, bu
köylü nasıl almış; 1997 yılında o rakamdaki traktörü nasıl almış?!
AHMET YENİ (Samsun) - Başbakan kimdi?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Demek ki, o
dönemde çiftçinin geliri son derece iyiymiş; girdi fiyatları düşük, ürün
fiyatları yüksek…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) - Başbakanın kim
olduğunu söyleyemedin ama.
BAŞKAN - Müdahale etmeyin Sayın Yeni.
Sayın Kandoğan, son cümleniz için
mikrofonu açıyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız,
çiftçilerle ilgili iki örnek: Çiftçi, geçmiş dönemde, demin söylediğim yılda,
60 ton buğday satarak 1 traktör alıyordu; şimdi, 100 ton buğday satarak 1
traktör alıyor. Bakınız, vatandaşımız, geçmiş dönemde, 34 kilogram buğday
satarak 12 kilogramlık 1 tüp alıyordu; şimdi, 120 kilogram buğday satarak 12
kilogramlık 1 tüp alabiliyor. Rakamlar ortada, bütün göstergeler ortada.
Çiftçinin ne durumda olduğunu, lütfen,
çiftinin ayağına giderek, kendi gözlerinizle görmenizi özellikle sizlerden
istirham ediyor, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Geçici Madde 1'i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1.- 2005 yılına ilişkin
kârlardan 2006 yılında dağıtılacak üretimi teşvik primi ödemelerinde, 29/5/1926
tarihli ve 867 sayılı Kanun kapsamındaki dönersermaye işletmelerindeki personel
ile 21/12/1967 tarihli ve 969 sayılı Kanun kapsamındaki dönersermaye işletmelerindeki
personel hakkında, 969 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin son fıkrasının, bu
Kanunla değiştirilmeden önceki hükmüne istinaden çıkarılmış olan yönetmelik
hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan Partisi
Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Sayın Ömer Abuşoğlu; buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ÖMER ABUŞOĞLU
(Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Deminden beri, gerek muhalefet
milletvekilleri ve gerekse iktidar milletvekilleri arasında, çiftçiye verilen
destek noktasında, âdeta bir yarış… Muhalefet, çiftçinin sesine, köylünün
sesine kulak vererek, oradan topladığı bilgileri derleyip, bu kürsüden dile
getiriyor; ama, buna karşılık, herhalde, iktidar partisi milletvekilleri, tarım
kesimiyle ilgili ciddî bir problemlerinin olduğunu yavaş yavaş anladılar ve
tarıma, bugüne kadar ne ölçüde destek verildiğini, çeşitli ağızlardan dile
getirmek üzere, kısa kısa konuşarak, hemen, çiftçinin ne gibi bir refah
içerisinde olduğunu göstermek konusunda, âdeta, birbirleriyle yarıştılar. Bu,
bana bir fıkrayı hatırlattı. Âdeta, İktidar Partisi milletvekillerine
bakarsanız, çiftçi, bir eli yağda, bir eli balda. Durum çiftçiye sorulduğunda,
hiç de öyle değil. Biz, Anavatan Partisi olarak, yaz aylarında, özellikle hasat
döneminin yoğun olarak yapıldığı aylarda -bir çok ürünün hasadı yapılıyor-
çiftçinin yüz yüze geldiği, bir yıllık emeğinin, çabasının sonucunu aldığı bir
dönemde, çiftçiyle yüz yüze konuşma imkânı bulduk. Yurt gezilerinde birçok
illeri gezdik, sadece bir bölgenin çiftçisi değil, birçok bölgenin çiftçisi,
aynı yöndeki şikâyetlerini dile getirdiler.
Buna göre, çiftçinin durumu, iktidar
partisi sözcülerinin dile getirdiği gibi, hiç de iç açıcı değil; ama, ısrarla,
İktidar Partisi, çiftçiye neler verdiklerini, neler yaptıklarını, 2002 yılıyla
mukayese ederek, izah etmeye çalışıyorlar. Tabiî, 2002 yılıyla mukayese
ettiğiniz zaman… Aslında, mukayesenin de birbiriyle uyumlu dönemler itibariyle
yapılması gerekir. Önemli bir politika değişikliği oldu orada, tarım kesimine
yönelik destekler konusunda ciddî politika değişiklikleri oldu. Daha önceki
dönemlerde, tarım kesiminin en büyük desteği tabanfiyat politikası ve
destekleme alımlarıydı. Ekonomik kriz döneminden sonra bu politika terk
edilerek, çiftçiye, farklı alanlarda, farklı metotlar kullanılarak
desteklemeler verilmeye başlandı. Dolayısıyla, 2002 yılı da, bu yeni
politikaların uygulandığı bir dönemin başlangıcıdır. O bakımdan, çiftçinin
durumunu izah etmek, çiftçiye verilen destekleri anlatmak açısından iyi bir
başlangıç yılı değildir. Birçok politika yeni uygulanmaya başlandığı için,
gerek hükümetin hazırlıksız olması gerek verilen desteklerin hangi alanlara
yayılması gerektiği konusunda yeterli hazırlık olmadığı için, desteklemeler
konusunda 2002 yılı, iyi bir yıl değildir mukayese etmek açısından.
Haa, çiftçinin durumunu, çiftçiye devletin
verdiği destekleri mukayese edebilmek açısından, bugün ile geçmişi, 2002
yılından önceki dönemlere gitmek lazım. Biraz önce Sayın Kandoğan'ın verdiği
rakamlar ve bunların ait olduğu yıllara baktığımız zaman, çiftçinin kriz
döneminden önceki durumu ne idi, bugünkü durumu nedir; çünkü, bugünkü durumu
nedir dediğimiz zaman, özellikle şunun üzerinde durmamız lazım: Ekonomik kriz
olmuş üzerinden dört yıl geçmiş. Krizin etkileri, krizden sonraki bir iki yıl
içerisinde kısmen telafi edilir, normal dönemlere geçilir. O bakımdan, bugün
artık hükümetin ve iktidar sözcülerinin biz, kriz döneminde şuydu, bu duruma
getirdik gibi yaklaşımları, pek de uygun bir yaklaşım değil.
O bakımdan, çiftçiye geçmiş dönemlerde
taban fiyat ve destekleme alımlarıyla
verilen destekleri bir tarafa koyarak, bunları hiç dikkate almadan, sadece,
doğrudan gelir desteği şu kadar oldu, mazot desteği şu kadar oldu gibi birtakım
rakamlar verdiğimizde, bu yanıltıcı olur.
Eğer, İktidar Partisi sözcüleri bu rakamlara dayanarak bir mukayese
yapıyorlarsa, bir yerde kendi kendilerini kandırıyorlar demektir. Elbette, 2002
yılına baktıkları zaman, 2005 yılında daha iyi bir durumdu ama, krizden önceki
döneme baktığımız zaman gerçekten tarımın durumu hiç de iç açıcı değil. Habire,
durmadan, "tarım kesimine şu destekler verildi, bu destekler
verildi…" Ama, çiftçinin feryadı neden; bu feryat niçin duymazlıktan
geliniyor?..
Adamın birisi köyde arkadaşıyla kavga
etmiş, dayak yemiş ve gelip mahkemeye şikâyet edecek. İstidacıya demiş ki:
"Ben mahkemeye dilekçe vereceğim, beni dövdüler." "Peki, sen
otur" demiş istidacı, çatır çutur yazmış ve "okuyayım sana"
demiş. Yazdığı şikâyet dilekçesinde adamın yediği dayakların belki yüz misli
dayak yediği şeklinde ifadeler var. Okuyup bitirdikten sonra, davacı olacak
adam demiş ki: "Beni ne kadar dövmüşler de haberim yokmuş..."
Çiftçinin durumu bugün âdeta böyle. Çiftçi diyor ki: Beni ne kadar
desteklemişler; ama, benim bundan haberim yok, benim bundan cebime giren bir
şey yok, benim hisseme düşen bir şey yok…
Geçen dönemler itibariyle bu dönem
karşılaştırıldığı zaman, çiftçinin sattığı ürünlerle aldığı mazota bakın,
çiftçinin sattığı ürünlerle aldığı traktöre bakın; biraz daha teknik konuşacak
olursak, içticaret hadlerine bakın. İçticaret hadleri devamlı geriliyor; yani,
tarım kesiminin ürün fiyatları ile diğer kesimlerin ürün fiyatları mukayese
edildiği zaman, devamlı, tarım kesimi aleyhine bir fiyat gelişmesi söz konusu.
Çiftçinin sattığı ürünler para etmiyor, buna karşılık, çiftçinin ihtiyaç
duyduğu ürünlerin fiyatlarında devamlı bir artış var. Sistem, devamlı olarak,
çiftçi kesiminin ve köylünün aleyhine çalışıyor. O bakımdan, çiftçiye sadece…
Hem de üstelik cari rakamlar kullanarak, reel rakamlar da kullanmayarak, birtakım
mukayeseye giriştiğiniz zaman cari rakamlar yanıltıcı olur. O bakımdan, İktidar
Partisi milletvekillerine, iktidara şunu seslendirmek istiyorum: Çiftçinin
durumu, gerçekten, sizin belirttiğiniz gibi çok iyi durumda değil. Çiftçi
sıkıntı içerisinde, biraz çiftçinin sesine kulak verin. Gelip, çiftçiye verilen
destekleri ballandıra ballandıra burada anlatmaktan daha çok, çiftçiye daha ne
gibi destekler verilebilir, çiftçinin durumu daha ne kadar iyileştirilebilir
biraz bunun üzerinde kafa yormak gerekiyor.
Ben, süremin tamamını da kullanmak
istemiyorum; çünkü, önümüzde yasalaşması gereken birkaç tane daha kanun var
iktidarın bize dayattığı. Sayın Çelik de oradan gözüme bakıyor, bir an önce de
bitsin bu kanun diye; o bakımdan, fazla uzatmayacağım. Yalnız şunu söylemek
istiyorum: Çiftçi, gerçekten zor durumda. Çiftçinin ifadesi bu, bizzat
kulaklarımla şahit oldum: "Bu iktidarın ölümü bizim elimizden
olacaktır." Bunun için de, birazcık, seçim zamanını beklemeniz gerekiyor.
Çitçinin size nasıl bir gelecek hesapladığını,
nasıl bir gelecek planladığını seçim zamanına kadar anlamazsanız, seçim
zamanında mutlak surette anlayacaksınız.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Abuşoğlu.
Şahsı adına söz isteği var.
Niğde Milletvekili Sayın Erdoğan Özegen,
buyurun.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şahsım adına, 5 inci madde üzerinde söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, tabiî, burada söylenecek çok şey
var. Ancak, aslında, bu yasa, biliyorsunuz, teknik konu, burada farklı konular
konuşuluyor. Dolayısıyla, ben, burada, milletvekili arkadaşlarımızın sabrını
zorlamanın da uygun olmadığı kanaatindeyim.
Ancak, Sayın Ümmet Kandoğan'a şunu
söylemek istiyorum: Sayın Kandoğan, evet, sosyal yardımlar AK Partiden önce de
vardı; ama, bir şey yoktu; AK Parti olmasa, bugün, bu kürsülerde sen yoktun,
onu iyi bilmelisin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ne alakası
var?!
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Sayın
Başbakanın da sözünün eri insan olduğunu herkes bilir. Kimin sözünün eri
olmadığını da, yine, tüm Türk Milleti ve Denizli halkı bilmektedir.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özegen.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan…
Sayın Başkan, lütfen…
AHMET IŞIK (Konya) - Yeter artık ya!.. Bu
ne arkadaş şimdi?! Her şeye çıkıp konuşulmaz!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
benim sözümün eri olmadığımı çok açık ve net bir şekilde ifade etti ve Denizli
halkına…
BAŞKAN - Sizin isminizden bahsetmedi Sayın
Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Söyledi efendim
"Ümmet Kandoğan" dedi.
ATİLA EMEK (Antalya) - Evet, dedi.
BAŞKAN - Soralım kendisine.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Söyledi
efendim, lütfen…
BAŞKAN - Sizin kastınız Sayın Kandoğan mı?
ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Hayır; Sayın
Kandoğan'ın Sayın Başbakanın sözünün eri olmadığını söylediğini ifade ettim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
ismimi söyledi; lütfen…
BAŞKAN - Efendim, tatmin olmazsanız,
değerlendiririm.
ATİLA EMEK (Antalya) - İsmini söyledi
canım!..
ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Hayır efendim,
Sayın Kandoğan'la alakası yok. Ben,
onun söylediği şeyi söyledim.
AHMET IŞIK (Konya) - Kastı o değilmiş
Başkanım.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
lütfen... Çok açık ve net bir şekilde, sözümün eri olmadığımı... Çok açık ve
net bir şekilde "Ümmet Kandoğan" dedi, söyledi. Lütfen...
AHMET IŞIK (Konya) - Kastı o değilmiş,
söyledi.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan,
gündeme devam edelim lütfen.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, siz, bu konuda...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sataşmaya sebep
vermeyeceğim.
BAŞKAN - Vermeyin.
Buyurun.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - AK Parti
sayesinde girmedin mi Meclise sen?! AK Parti olmasa sen olmazdın işte; yalan
mı?!
AHMET YENİ (Samsun) - Yine olamayacaksın.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.
VI.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in,
konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu kürsüde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülmekte olan bir kanun teklifinin bir maddesi üzerinde söz alan, ancak, o
kanun teklifiyle ilgili tek bir cümle dahi etmeden yerine oturan bir
milletvekilimizle ilgili takdiri, ben, yüce halkımıza ve bütün çiftçilerimize
havale ediyorum. Bir kere, öncelikle, onu belirtmek istiyorum. İnşallah, Niğde çiftçisi
de, Sayın Erdoğan Özegen'e, çiftçilerle ilgili, tarımla ilgili bir konuda,
hiçbir laf etmeden, kürsüyü, sadece başkalarının konuşmasının önünde engel
olmak maksadıyla kullanmasının hesabını sorar.
Değerli milletvekilleri, şimdi...
AHMET YENİ (Samsun) - Parti değiştirmedin
mi?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ona da
geleceğim Sayın Yeni, ona da geleceğim, ona da geleceğim.
Bakınız, ben Adalet ve Kalkınma
Partisinden milletvekili...
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Kaçıncı partin
bu?
YAHYA BAŞ (İstanbul) - Sataşmaya cevap
ver.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bakınız,
laf atarak -biz iş yapmak istiyoruz- zamanımızı almayalım. Dinleyin, her
milletvekili söyleyeceğini söyler.
Sadece o konu. Sayın Kandoğan, rica
ediyorum...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben sataşmaya
sebep vermeyeceğim.
Ben, Adalet ve Kalkınma Partisinden
milletvekili oldum ve Adalet ve Kalkınma Partisindeyken, elimden geldiğince,
gücüm yettiğince, hem seçimlerden önce hem de seçimlerden sonra, hem bu
Parlamentoda hem de grupta, Adalet ve Kalkınma Partisine katkı yapmaya
çalıştım. Ancak...
AHMET YENİ (Samsun) - Niye ayrıldın o
zaman?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ona da geleyim.
Ancak, bir milletvekili olarak...
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Doğru Yoldan
niye istifa ettin? Niye istifa ettin, niye geri döndün?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Adalet ve
Kalkınma Partisi içerisindeyken, Denizli'deki antidemokratik uygulamaları...
AHMET YENİ (Samsun) - Doğru Yoldan da onun
için mi ayrıldınız?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...bir
milletvekili olarak hiçbir kıymeti harbiyemizin olmaması karşısında...
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Doğru Yoldan da
onun için mi istifa ettin?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...Adalet ve
Kalkınma Partisinden ayrıldım; ama, benim ayrılışımda, bakınız, ben, ayrıldım;
ama, ben, ayrıldığımın ertesi günü...
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Doğru Yoldan
niye ayrıldın; Doğru Yoldan?..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...ertesi günü,
Denizli Merkez İlçe Başkanı, yönetim kurulu üyeleri, 16 belde başkanı, yönetim
kurulu üyeleri, beni desteklemek ve benim haklı olduğumu ispat etmek için,
kendileri de görevlerinden istifa ettiler.
AHMET YENİ (Samsun) - Doğru Yoldan?..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Artı, 14 ilçe
başkanı…
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Doğru Yolu
söyle.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız,
Denizli'de, 14 Adalet ve Kalkınma Partisi ilçe başkanı, benim ayrılışımın
ertesi günü istifa dilekçelerini bana getirdiler.
AHMET YENİ (Samsun) - Doğru Yoldan?..
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Doğru Yoldan,
Doğru Yoldan?...
AHMET YENİ (Samsun) - DYP'den niye ayrıldın?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Benim
ayrılışım, sadece, nefsî bir istek ve arzudan dolayı değil, tamamen, o
partinin, Denizli'de birinci parti olmasını sağlayan o partinin kurucu ilçe
başkanı ve yönetim kurulu üyeleri ve delegelerinin destekleriyle, onların da
istekleri neticesinde, ben, Adalet ve Kalkınma Partisinden istifa ettim.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - DYP'den niye
gittin?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Benim istifam
bir teşkilat hareketidir, benim istifam bir taban hareketidir.
AHMET YENİ (Samsun) - DYP'den niye
ayrıldın?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, bir şey daha söyleyeceğim. Ben
ayrıldıktan sonra -bakınız, Adalet ve Kalkınma Partisi kurulalı beş yıl oldu-
Denizli'de, beş yıldan beri, hâlâ kongre yapamadınız; bunun sebebi de, hâlâ,
Ümmet Kandoğan korkusudur!
AHMET YENİ (Samsun) - Doğru Yol?..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - 14 000 delegenizi 4 000'e indirdiniz,
üyenizi. Niye; o üyelerle seçim yapsaydınız, seçim yapacak olsaydınız,
istediğinizi hâlâ il başkanı yapamama endişesi ve korkusundan dolayı 12 000
olan üye sayınızı 4 000'e düşürdünüz.
AHMET YENİ (Samsun) - DYP'den niye
ayrıldın?
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - DYP, DYP...
DYP'yi söyle sen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, Ümmet
Kandoğan böyle bir particidir, böyle bir mücadelede bulunmuştur. Hareketi taban
hareketidir, hareketi seçmen hareketidir.
Ben ayrıldım, ben ayrıldıktan sonra,
ertesi gün, daha sonraki günlerde, onlarca Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekili yanıma gelmiştir -bunu söylemek istemiyordum; ama, onların
ifadesidir- bu partide en delikanlı sen çıktın, bir daha bu partiye geri dönme,
bu parti…(AK Parti sıralarından "Ooo" sesleri)
Evet, evet; aynı… İsim de veririm… İsim de
veririm… O arkadaşların kim olduğunu, ismini de, burada, gelir, söylerim.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Söyle…
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - İsim ver, isim…
AHMET YENİ (Samsun) - DYP ne oldu?..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - O nedenle,
Sayın Özegen, ben, nefsime, hislerime, istikbalime kapılarak bu istifa kararını
vermedim. Ben, ikbal beklentim olsaydı, istikbal beklentisi içerisinde
olsaydım, o gün Doğru Yol Partisinin kamuoyundaki oy oranı yüzde 2
gösteriyordu…
AHMET YENİ (Samsun) - DYP'den niye
ayrıldın?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben o dönemde,
364 kişilik bir grubu terk ederek, yüzde 2 oy oranı gösterilen Doğru Yol
Partisi saflarına geçtim. Onun için, siz, birilerine bir şey söylerken…
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Oradan
niye ayrıldın?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ... o kişinin
kim olduğunu, geçmişinin ne olduğunu, şahsiyetinin ne olduğunu çok iyi
inceleyin, araştırın ve ondan gelin bu kürsüden benimle ilgili konuşun…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT GÖKSÜ (Adıyaman) - Önce DYP'den
niye ayrıldın, onu söyle.
AHMET YENİ (Samsun) - DYP… DYP…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, rica
ediyorum…
Sayın Kandoğan, son cümleniz için
mikrofonu açıyorum, rica ediyorum, son cümleniz…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Peki, Sayın
Başkan, gösterdiğiniz müsamahadan dolayı çok teşekkür ediyorum. O sorduğunuz
sorunun cevabını da, inşallah bir sonraki maddede yine geleceğim, aslanlar gibi
bu kürsüde, hem Doğru Yol Partisini hem de Ümmet Kandoğan'ı sonuna kadar
savunmaya devam edeceğim.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Kandoğan,
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
6.-
Diyarbakır Milletvekili M. Mehdi Eker ile Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in;
969 Sayılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, 867 ve 170 Sayılı Kanunlara Tabi
İşletmeler Dışında Kalan Taşra Kuruluşlarına Döner Sermaye Verilmesi Hakkında
Kanunun Adı ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi, Bazı Ek Maddelerin Eklenmesi
ve 29.05.1926 Tarihli ve 867 Sayılı Ziraat Vekaletine Merbut Bazı Mektep ve
Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkında Kanunun İptaline Dair Kanun Teklifi ile
Ziraat Vekaletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/375, 1/358) (S. Sayısı: 1053)
(Devam)
ÊBAŞKAN - Amasya Milletvekili
Sayın Hamza Albayrak...
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Vazgeçtim.
BAŞKAN - Konuşmayacaklar.
Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç?..
Yok.
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan,
buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
AHMET YENİ (Samsun) - DYP… DYP…
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Bundan sonra
hangi partiye gideceksin?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Yeni,
bakınız, şimdi…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim lütfen.
Buyurun efendim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, şimdi, konumuz tarım. Tarımla ilgili demin benim iki üç
konuşmamdan sonra, Türkiye'nin değişik yerlerinden telefonlar geldi. Denizli
Çivril'den bir vatandaşımız aradı. Dedi ki…
AHMET YENİ (Samsun) - DYP'den ayrıl mı
dediler?
ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Ben arattırdım
biraz önce, kürsüden sana gaz vermek için.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Sayın Özegen, o
ifadeler sana hiç yakışmıyor. Hiç sana yakışmıyor. Denizlili o seçmenimizin de
senin bu ifadenden dolayı son derece büyük bir üzüntü içerisinde olacağını
zannediyorum. Çünkü, o ifadeler… Seçmenimiz onlar; senin de seçmenin, benim de
seçmenim.
AHMET YENİ (Samsun)- DYP!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Bakın, Çivrilli
seçmenimiz biraz önce aradı, dedi ki: "Bu tütün ne olacak Sayın Kandoğan?
Tütünle de ilgili bir şeyler söyle."
AHMET YENİ (Samsun)- DYP'yi de anlat! DYP
macerasını da anlat!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Türkiye'de
yaklaşık 650 000 civarında tütün üreticisi aile varken, bugün Türkiye'de maalesef
bu rakam 150 000'ler seviyesine düşmüştür.
AHMET YENİ (Samsun)- DYP'yi bekliyoruz,
DYP'yi!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Çivril'den bir
vatandaşımız yine aradı: "Bu elma üreticisinin hali ne olacak Sayın
Kandoğan? Elma üreticileriyle ilgili hiçbir şey söylemedin."
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)- DYP'den söyle,
DYP'den!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Biraz önce başka
yerden arkadaşlarımız söylediler: "Domatesler perişan; fiyat etmiyor.
Lütfen, bununla ilgili, kürsüden bir şeyler söyleyiniz."
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)- DYP'den de söyle!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Bir başka
üreticimiz "250 000 liraya portakalı, mandalinayı, limonu bahçede
satamıyoruz. Eğer almak isteyen varsa, ben 250 000 liraya bütün Çukurova'nın
narenciyesini vermeye hazırım" dedi.
Malatya'ya gittim. Malatya'da kayısı
üreticisi "Benim bir bahçem var. Anlaşmak istiyorum vatandaşlarla;
toplasın, üçte 2'si kendisinin olsun, üçte 1'ini bana versin. Bir tek kişi
bulamadım" diyor.
AHMET YENİ (Samsun)- DYP'ye dönüş maceranı
bekliyoruz!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Yani, şimdi
tarımın bu kadar kötü olduğu bir dönemde, içlerinin yürek acısı durum
içerisinde olduğu günlerde, siz karşımıza geçip, oradan anlamlı anlamsız
sorularla Ümmet Kandoğan'ı susturacağınızı zannediyorsunuz, köylünün, çiftçinin
meselesini bu kürsüden söylemesine engel olacağınızı zannediyorsanız Sayın
Yeni, onu da Samsunlulara havale ediyorum.
AHMET YENİ (Samsun)- DYP maceranı
bekliyoruz!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Samsun da tütün
bölgesi.
AHMET YENİ (Samsun)- DYP macerasını!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Lütfen, Samsunlu
seçmenlerimiz, Samsunlu vatandaşlarımız…
AHMET YENİ (Samsun)- Beni biliyorlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- …işte burada
Ahmet Yeni benim tarımla ilgili konuda konuşmamı engellemek için oradan olur
olmaz konularda söz atmaya çalışıyor, laf atmaya çalışıyor.
AHMET YENİ (Samsun)- DYP maceranı anlat!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Siz, bunun
hesabını, Samsun'a gittiğinizde, mutlaka göreceksiniz. Benim ondan en küçük bir
şüphem ve vehmim yok.
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) - O kadar seviyeyi
düşürme!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, bakınız, iktidarınızın dördüncü yılı. Yani, bu sene, belki de
son seneniz. 2006 yılı, büyük bir ihtimalle, seçim yılı olacak. Bu tabloyla, bu
tempoyla, sizin bu iktidarı 2007 yılı sonuna kadar taşıyamayacağınız anlaşıldı.
Onun için, çiftçimize, köylümüze, esnafımıza, gelin sahip çıkın.
Bakın, bugün ben, 5 000 kişinin katıldığı
bir esnaf toplantısından geldim. Orada, bir tek Adalet Kalkınma Partili, ne bir
bakan ne bir milletvekili vardı, yoksunuz arkadaşlar; esnafta yoksunuz,
çiftçide yoksunuz, dargelirlide yoksunuz, emeklide yoksunuz, işçide yoksunuz,
memurda yoksunuz!
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - DYP... DYP…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, bir
enflasyon hesabınız var. Endeksi değiştirdiniz, içerisindeki maddeleri, 7,56
çıkardınız. Halbuki, eski endekse göre 10,60. Siz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - DYP'den niye
istifa ettin, onu açıkla!
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan…
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - DYP'ye niye
döndün, onu söyle.
BAŞKAN - Sayın Göksu, lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben DYP'ye niye
döndüm, onu da anlatayım, rahatlayın. Bakın, ben Doğru Yol Partisindendim…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, onu anlatacak
süreyi veremiyorum, son cümlelerinizi istiyorum. Onu başka zaman anlatırsınız.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - 1 dakika
efendim…
BAŞKAN - Hayır…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ama, son
cümlelerim…
BAŞKAN - Hayır, hayır…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Peki.
Sayın Başkanım bu konuyla ilgili olarak
süremin sona erdiğini ifade ediyor; ancak, son cümlem. Ben Doğru Yol
Partisinden istifa ettim, geri döndüm.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Niye istifa
ettin, onu anlat!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Niye döndüm;
yine cumhuriyet tarihinde olmayan bir şey oldu. Bakınız, 81 il başkanı
Ankara'ya geldi benim için, 81 il başkanı ve ortak bir bildiri imzaladılar ve
ortak bildiriden sonra, Genel İdare Kurulu da onun altına imza attı; 81 il
başkanı! Genel İdare Kurulu, benim Partiye dönmem hususunda bir deklarasyon
imzaladılar. Cumhuriyet tarihinde olmayan bir şeydir değerli milletvekilleri.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Niye istifa
ettin!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben, böyle
milletvekilliği yapıyorum ve bundan sonra da böyle milletvekilliği yapmaya
sonuna kadar devam edeceğim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan,
şahsıma sataşma olmuştur; sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN - Madde üzerinde görüşmeler
tamamlanmıştır.
Geçici Madde 1'i oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde şahsı adına Niğde
Milletvekili Sayın Erdoğan Özegen; buyurun.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 6 ncı madde üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce söylediğim şeyi yine,
tekrarlamak istiyorum. Burada, tamamen, yasa maddeleri açıkça ortada. Burada,
geçtiğimiz günlerde, hükümetimizin bütçesi görüşülürken, 13 üncü Birleşimde
Tarım Bakanlığı bütçesi görüşüldü. Burada Tarım Bakanlığıyla ilgili, Partimiz
de, diğer siyasî partiler de düşüncelerini ifade ettiler. Biz burada, tarımda çalışan,
özellikle, tarım emekçilerinin dönersermayelerden alacağı paylarla alakalı bir
düzenlemeyi gündeme getirdik. Hem Anamuhalefet Partimiz hem de İktidar Partisi
olarak bu yasaya destek veriyoruz.
Ancak, burada tabiî ki, tarımla ilgili
olunca bazı şeyler söylenebilir; ama, burada, özellikle, bu tarım emekçileriyle
ilgili teknik bir düzenlemede tarımın sorunlarını konuşmaya kalktığımız zaman,
gerçekten, burada -diğer muhalefet partisi grubumuza karşı bir saygısızlık
yapmış olmak istemiyorum ben- çok şey konuşuruz. Arkadaşımızın dediği gibi
değil, Sayın Kandoğan'ın; biraz önce, beni, maddeyle ilgili konuşmamakla
Niğdeli çiftçilere şikâyet ettiğini söyledi. Yani, aklıma birçok şey geliyor;
ama, tabiî, huzurlarınızı fazla meşgul etmek istemiyorum, böyle yoğun bir
çalışma ortamında. Yani, benim tarımla, çiftçilerle ilgili hangi çalışmaları
yaptığımı, hem Yüce Parlamento hem parti grubumuz hem de Niğdeli çiftçiler
bilmektedir. Seçmene selam gibi bir derdimiz de yok. Bizi seçmenimiz gayet iyi
biliyor Sayın Kandoğan; öyle bir derdimiz yok.
İkincisi, burada böyle bağırarak,
çağırarak, filan... Olabilir... Burada onu Samsun'a, bunu Niğde'ye, bunu bilmem
nereye şikayete gerek yok; her şey milletin gözü önünde olmaktadır, her şey
milletin kulağı önünde söylenmektedir; bir de buraya gelip, efendim, her şey
güllük… Hayır, bizim hiçbir sözcümüz, bugün çiftçinin bütün sorunlarını
hallettik, çiftçinin yüzü gülüyor diye bir iddia içerisinde değil. Gayet samimî
ve gerçekçi bir şekilde, çiftçiye bizden önceki yapılanları da dönemimizde
yapılanları da ifade etmeye çalışıyordur ve kamuoyunu dürüst ve şeffaf bir
şekilde bilgilendiriyordur. Zaten çiftçiler de yapılanları da yapılmayanları da
bilmektedir. Burada ikide bir gelip de efendim, İktidar Partisi mensupları
çiftçi için böyle diyor, şöyle diyor diye kendi vehimlerinizi paylaşmayınız.
Ben, burada, tekrar 69'a göre aslında bir
sataşmaya mahal vermemek için size söyleyeceğim bazı şeyleri söylemiyorum; ama,
özelde de söylerim. Böyle çıkıp burada…
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Dışarıda söyle.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Evet, öyle
yapalım; Fikret Bey, öyle yapalım; ancak, şunu söyleyeyim: Bir tane deriden iki
post çıkmaz Sayın Kandoğan, bunu böyle bilesin. Bu mazot ve gübreyle, burada
böyle söylemeyle bir şey çıkmaz.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özegen.
İkinci söz isteği, Trabzon Milletvekili
Sayın Kemalettin Göktaş'ın.
Buyurun Sayın Göktaş. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; hepinize saygılar sunuyorum.
Burada az önce konuşan arkadaşımız
hükümetimizle ilgili birtakım eleştirilerde bulundu, bulunuyor, sürekli bunu
yapıyor. Öncelikle insanın biraz insaf etmesi lazım. Bu hükümete güvenoyu veren
bir arkadaşımız ve çıkıp da burada "Hükümetiniz" diye itham ediyor.
Evvela, hükümetimiz demen lazım; çünkü, sen buna güvenoyu verdin; bir.
İki: Arkadaşlar, AK Partiden istifa etme
gerekçesine; bir; belediye başkanlığına kendi istediği adam aday olmadığı için
istifa etti. Eğer, o arkadaşı, dediği adam aday olsaydı, bugün, burada AK
Partiyi savunacaktı. Öyle mi; öyle. Peki, o zaman, hangisine inanacağız bu
arkadaşın dediklerinin?! Ne kadar inandırıcı?!
Diğer bir konuysa, milletin, 3 Kasım
seçimlerinde, Parlamentoya soktuğu partiler var, sokmadığı partiler var.
Cezalandırdı, kırmızı kart gösterdi; şu Meclisin kapısından onlara kırmızı kart
gösterdi; "sen buraya giremezsin" dedi. Şimdi, millet seyrediyor;
diyor ki: "DYP diye bir partiyi ben bu Meclise sokmadım; bu Ümmet Kandoğan
nereden girdi bu DYP'ye? DYP bu Meclise nereden girdi?" Onun hesabını
soruyor.
Bir kere, insanın, biraz yüzü kızarır.
BAŞKAN - Sayın Göktaş… Sayın Göktaş…
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Sayın
Başkan, lütfen…
BAŞKAN - Bir dakikanızı rica ediyorum.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Tamam.
İnsanın, arkadaşlar, biraz yüzü
kızarır.
BAŞKAN - Sayın Göktaş, madde üzerinde
konuşun. Bakın, bir sataşmaya meydan verecek bir konuşma yapmayın. Rica
ediyorum…
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Sayın
Başkan, burada konuşan şahıs, şu saate kadar madde üzerinde hiçbir şey
söylemedi ki, benden bunu istiyorsunuz.
Şimdi, insanın biraz yüzü kızarır.
Arkadaş, sen bu partiden istifa ettin de -tamam, olabilir- o partiye niye
geçtin? Peki, seni buraya gönderen seçmene sordun mu "ben buraya
geçiyorum" diye?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sordum!
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Hangi
seçmene sordun? Hangi seçmene sordun?!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - İlçe
başkanlarıyla beraber istifa ettim ben.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Hangi
seçmene sordun?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Merkez ilçe
başkanı, 16 belde başkanıyla beraber istifa ettim ben.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - O ilçe
başkanı… O ilçe başkanı…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -Tabanla beraber
istifa ettim ben.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - O ilçe
başkanı, senin gibi kişiliği olan adama "git bu partiden"
demiştir.
BAŞKAN - Sayın Göktaş…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - 14 ilçe başkanı
da istifa dilekçesini önüme koydu, ben tabanla beraber…
BAŞKAN - Sayın Göktaş…
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - "…git
bu partiden" demiştir.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Tabanın sesine
kulak vererek ayrıldım ben.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - "Bu
partiye layık değilsin" demiştir. Doğrudur, seni onlar göndermiştir.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Tabanla beraber
istifa ettim ben. (AK Parti sıralarından gürültüler)
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Senin zaten…
BAŞKAN - Sayın Göktaş…
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Senin zaten
yüzün kızarsaydı, senin yüzün kızarsaydı, burada öyle konuşamazdın.
BAŞKAN - Sayın Göktaş…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Senin yüzün
kızarsın.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - O, bir
kişilik meselesidir.
BAŞKAN - Sayın Göktaş…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan…
Lütfen...
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, biz AK Parti olarak, bugün, 3 Kasım seçimlerinden bugüne kadar…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kaç tane
milletvekili var orada, bu tarafta kaç
tane var?! (AK Parti sıralarından gürültüler)
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) - Otur yerine!
Yeter!
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) -
Arkadaşlarım, muhatap olmayın, lütfen.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen
yerinize oturun.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Muhatap
olmayın arkadaşlarım; o, zavallı kişidir, muhatap olmayın.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Buradan geçen
kaç milletvekili var orada?! Bakın, buradan geçen kaç kişi var orada?! (AK
Parti sıralarından gürültüler)
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) - Yeter; ne bu?!
BAŞKAN - Sayın Göktaş, son cümlelerinizi
rica ediyorum.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Rahat olun…
Rahat olun arkadaşlar.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan,
İçtüzüğü işletin, dışarı atın!
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Bakın
arkadaşlarım, 3 Kasım seçimlerinden bugüne kadar Türkiye'yi hangi noktaya
getirdiğimiz ortada. Bugün, eğer, biz işbaşında olmasaydık, o çiftçi, o köylü,
o emekli, o memur bugün inim inim inlemişti; fabrikalar kapanmıştı; - 10 büyüme
bu ülkede İstiklal Savaşından beri ilk defa gerçekleşmişti. Şimdi, Türkiye, +
9-10 büyümeyi yakalamış bir ülke olarak dünyada rekor kıran ülkeler arasına
girmiştir. Bugün, eğer, Türkiye'de faizler yüzde 120, yüzde 130 değilse, AK
Parti İktidarıyla olmuştur; eğer, AK Parti İktidar olmasaydı, Türkiye'yi bugün
kurtarmak için çok daha mesafe alacaktık, çok daha emek sarf edilecekti
arkadaşlar. Türkiye, yüzde 7 000 faiz ödediği günleri geçirmiştir. Türkiye,
borç içinde inim inim inlemekteydi, fabrikalar kapanmaktaydı; başka ülkelere
fabrikalar taşınmıştır, 2 000 000 insan işsiz kalmıştır ve AK Parti İktidarıyla
Türkiye bugüne gelmiştir. Ama, en mükemmeli olmuş mudur; hayır; ama, Allah'ın
izniyle olacak. Bunların verdiği tahribat öyle üç senede, dört senede düzelecek
gibi değil; ama, inşallah, 2007'de yapılacak seçimlerden sonra, Türkiye, fert
başına 15 000 dolarıyla, yüzde 1'lik, yüzde 2'lik enflasyonuyla, en az yüzde
3'lük, yüzde 4'lük işsizlik oranıyla dünyanın en mutlu, en kalkınmış ülkeleri
arasında olacak. Bunları, tabiî ki, onların kafası anlamaz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Göktaş, son cümleniz için
mikrofonu açıyorum.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) - Çünkü, 3
Kasımda, millet, onlara kırmızı kartı göstermiştir ve yine 2007'de de
gösterecektir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Göktaş.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan…
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, çok sakin
bir şekilde başladığımız ve gayet güzel götürdüğümüz yasa görüşmelerini,
görüyorsunuz, kürsüden bazı sözlerin ifade edilmesiyle belirli bir
elektriklenmeye götürdük. Biz, bu sükûneti özlüyoruz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ben şahıslarla
ilgili bir şey söylemedim.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, bir dakika; sizin
de talebinizi nazara alacağım.
Şimdi, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet
Yeni, Sayın Ümmet Kandoğan'ın konuşması sırasında, şahsının isminden
bahsederek, kendisini, Samsun seçmenine şikâyette bulunduğunu, bu nedenle
sataştığını ifade etmiştir.
Sayın Göksu da, yine Sayın Ümmet
Kandoğan'ın konuşması sırasında, bazı AK Parti milletvekillerinin kendisine
gelerek, istifasını kutladıklarını…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Doğru…
BAŞKAN - …ifade etmiş; "böylece,
bütün AK Parti milletvekillerini töhmet altında bırakmıştır; bu hususun
tashihini istiyorum" diyor. Yani, Sayın Göksu, Sayın Ümmet Kandoğan mı
açıklasın?
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Hayır efendim.
Efendim, bütün milletvekillerini zan altında bırakmıştır. Bunun doğru
olmadığını söylüyorum; eğer isim açıklamazsa, yalancılıkla itham ediyorum
kendisini. Kim gelmiş, kim tebrik etmiş?.. Böyle bir şey yoktur; doğru değil;
kamuoyunu yanıltıyor. Sayın Başkan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
bakın, burada, şu anda…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, bir dakika; her
şey sırayla.
Sayın Göksu, mikrofonunuzu açıyorum, Sayın
Yeni, siz de, ondan sonra.
Bakın, değerli arkadaşlar, iktidar grubu
ve iktidar milletvekilleri -bu, Parlamento teamülü- daha tahammüllü olacak,
daha az sataşmaya meydan veren üslupla konuşacak.
Yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim Sayın
Göksu; buyurun.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, bu,
emsal kabul edilip de, bütün AKP'li milletvekili arkadaşlar "ben de
yoktum" diye söz hakkı isterse verecek misiniz?
BAŞKAN - O takdir de benim, izin
verirseniz.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Ama, aynı gerekçeyle
söz alıyor…
BAŞKAN - Buyurun.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; tabiî, bütün milletvekili arkadaşlarımızın söz istemesi söz
konusu değil; ama, burada, bütün milletvekillerini itham etmiştir. Ben diyorum
ki, Sayın Ümmet Kandoğan, yanına kim gelmişse "sen dik durdun, seni tebrik
ederim" demişse -isim verebilirim diyor- isim versin. Bunun doğru
olmadığını söylüyorum ben; eğer, bu ismi veremezse, hiçbir partinin bütün
grubunu itham etmeye hakkı yoktur; kendisini yalancılıkla itham ediyorum o
zaman, isim veremezse. İsim verirse, o zaman, mesele aydınlanmış olur, diyecek
bir şey yoktur. O arkadaş ile kendi arasında geçen bir diyalogdur.
Diğer bir husus, Sayın Başkanım, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Fonundan, kendi kaymakamlığı döneminde çok yardımlar
gittiğini söylüyor. Eğitim, sağlık, sosyal yardımlaşma; her konuda geçmişte
hizmetleri oldu; ama, biz, bu dönemde bunun çok daha farklı olduğunu; örneğin,
Adıyaman'a bu dönemde 3 kat fazla para gittiğini ben biliyorum.
Diğer bir olay, yine Sayın Kandoğan'la
alakalı.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Göksu,
tamam.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Hayır... Sayın
Kandoğan'la alakalı Sayın Başkanım.
AK Parti İktidarı yeni kuruldu, Sayın
Abdullah Gül Başbakanımız, tezkere olayını Grupta müzakere ediyoruz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Bize ne
bundan…
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Arkadaşlarımız, Başbakana, o günkü
Başbakanımıza sorular soruyor ve Sayın Kandoğan kalkıyor "arkadaşlar, gül
gibi Başbakanımızın gül benzi soldu, fazla soruyla sıkıştırmayın" diyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Doğru,
söyledim.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Arkadaşımız bu
yapıda birisidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Yeni, buyurun.
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkanım,
biraz evvelki konuşmada, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, ismimden de
bahsederek, Samsunlu seçmenlerime beni şikâyet etti. Şunu söylemek istiyorum:
Ben, Adalet ve Kalkınma Partisinden milletvekili oldum, Samsunlu hemşerilerime
Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili olarak hizmete devam ediyorum; ama,
Ümmet Kandoğan, önce AK Partililerden oy aldı -onların yüzüne nasıl bakıyor, o,
kendi meselesi- sonra Doğru Yol Partisine, oradan da ayrılıyor. Ben, oradan
oraya geçen birisinin beni şikâyet etmesini ve bunu da Samsun halkımızın nasıl
algılayacağını, anlayacağını, tekrar Samsun halkıma sunmak istiyorum.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, gerek Sayın Ahmet
Yeni'nin gerek Mahmut Göksu'nun talepleri, Sayın Kandoğan'ın konuşması
içerisinde geçenlerin bir tashihi mahiyetinde olduğu için, kendilerine yerinden
söz verdim.
Şimdi, Sayın Kandoğan, siz…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Göktaş,
konuşmasında, yüzümün kızarmadığı ifadesini kullanarak, şahsıma karşı bir
sataşmada bulunmuştur. O nedenle, yeni bir sataşmaya sebebiyet vermeyerek,
sadece bir cümleyle…
BAŞKAN - Siz de onu tashih edin efendim,
diğer arkadaşlar gibi.
Buyurun, bir tashih için söz veriyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan
teşekkür ediyorum.
Türkiye'de, bugüne kadar birçok
milletvekili partisinden ayrılmış, başka partilere geçmiştir. Şu anda karşımda
görüyorum, Sayın Necdet Budak. Cumhuriyet Halk Partisinden seçilmiş… (CHP ve AK
Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Ama, Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hayır, ben bir
şey söylemiyorum…
BAŞKAN - Siz, yeni bir gündem ortaya
çıkarıyorsunuz. Lütfen…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
hayır, hayır, ithamda bulunmuyorum…
AHMET IŞIK (Konya) - İçtüzüğü
işletmiyorsunuz Sayın Başkan! İçtüzüğü işletmezseniz, bunların arkası gelmez!
BAŞKAN - Sayın Işık, eğer bu işi biz
yönetemiyorsak; buyurun, sizi buraya davet edeyim...
AHMET IŞIK (Konya) - Arkası gelmiyor Sayın
Başkan!.. İçtüzüğü işletemiyorsunuz.
BAŞKAN - Lütfen, böyle bir üslup yok.
Başkana böyle bir üslupla hitap edemezsiniz. Sizi ikaz ediyorum ve sizi
ayıplıyorum. Ayıplıyorum!.. Siz bir hukukçusunuz aynı zamanda...
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkanım, beni
niye ayıplıyorsunuz! Siz İçtüzüğü işletin, bu tür sorunlar olmasın!
BAŞKAN - Buyurun, yerinize oturun… Lütfen,
yerinize oturun…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkanım,
ben bir ithamda bulunmadım, o Sayın Necdet Budak'ın kendi takdiridir. Yani,
söylemek istediğim, bu Mecliste de, bu sıralarda otururken, ilk defa Türkiye
Büyük Millet Meclisinde parti değiştirme işi, bu taraftan o tarafa oldu. Yani,
bunu söyleyen arkadaşlarımız, önce bakınız, orada kaç tane arkadaşımız var,
burada, başka partilerden seçilip, gelip…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, o değiştiren
arkadaşlarla, o kişilerle ilgili…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ben saygı
duyuyorum…
BAŞKAN - Bakın, birbirimizi kırmayalım.
Siz kısaca açıklayın, bu işi bitirelim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ben kırmıyorum,
saygı duyuyorum.
Yani, bunu söyleyen milletvekili
arkadaşlarımız, önce kendi sıralarındaki…
BAŞKAN - Siz bir düzeltme için söz
aldınız, düzeltmenizi yapın.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - …parti
değiştiren milletvekillerine bir baksınlar.
Artı, Sayın Göksu'nun söylediği bir söz
var. Bakınız, ben ayrıldıktan sonra, bana, onu söyleyen arkadaşlarımızdan bir
tanesini, şu anda görüyorum buradan. Şu anda burada kendisi. Eğer kendisi izin
verirse, çok açık ve net söylüyorum -daha başkaları da var- çok açık bir
şekilde bunu söyleyenler, deklare edenler var, basın mensuplarının olduğu, 7-8
basın mensubunun olduğu yerde, alenî bir şekilde gelip beni tebrik eden, bugün,
çok önemli bir görevde olan milletvekilimiz var; eğer kendileri izin
veriyorlarsa, ben, onların isimlerini, bu kürsüden seve seve vermeye hazırım
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim; gündemimiz bu
değil.
AHMET YENİ (Samsun) - Açıklayamadın ama!
BAŞKAN - Şimdi, madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum…
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın
Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - 6 ncı maddeyi oylarınıza sunarken
karar yetersayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yetersayısı bulunamamıştır;
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.10
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.21
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 45 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
1053 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
6.-
Diyarbakır Milletvekili M. Mehdi Eker ile Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in;
969 Sayılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, 867 ve 170 Sayılı Kanunlara Tabi
İşletmeler Dışında Kalan Taşra Kuruluşlarına Döner Sermaye Verilmesi Hakkında
Kanunun Adı ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi, Bazı Ek Maddelerin Eklenmesi
ve 29.05.1926 Tarihli ve 867 Sayılı Ziraat Vekaletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin
Sureti İdaresi Hakkında Kanunun İptaline Dair Kanun Teklifi ile Ziraat
Vekaletine Merbut Bazı Mektep ve Müesseselerin Sureti İdaresi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/375, 1/358) (S. Sayısı: 1053) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Teklifin 6 ncı maddesinin oylanması
sırasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi yeniden oylarınıza
sunuyorum ve karar yetersayısı arayacağım.
6 ncı maddeyi kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiş ve karar yetersayısı vardır.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Niğde
Milletvekili Sayın Erdoğan Özegen...
ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Vazgeçtim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Trabzon Milletvekili Sayın
Kemalettin Göktaş...
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Konuşmuyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Konuşmuyor…
Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç?..
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?..
Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan...
Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, hepinizi, saygıyla, hürmetle
selamlıyorum.
Gelen bu kanun, 1053 sıra sayılı kanun
incelendiği zaman, içeriğine bakıldığı zaman, olması gereken noktasında
hazırlanmış bir kanundur. Tabiî ki, buraya gelen her kanunla ilgili mutlaka
muhalefet etme anlayışı bizde bulunmamaktadır. Doğrulara "doğru"
demek; ama, var olan eksiklikleri, var olan zafiyetleri de görmek bir
erdemliktir; aslolanın bu olması gerekir diye düşünüyorum.
Bu kanunla, umarım, tarım sektörünün
çeşitli sorunları noktasında, ama, sadece bir bölümünün meseleleri halledilmiş
olacak diye düşünüyorum; fakat, tarım sektörünün, Türkiye'de köylünün ve çiftçinin
sektör olarak yüzde 40 oranını oluşturan bu sektörün sorunlarını ve girdi
maliyetlerini, düşük ürün fiyatlarını da görmezlikten gelmemiz doğru bir hadise
değil. Burada doğruyu da konuşmak durumundayız; ama, millet adına, var olan
sıkıntıları, var olan ıstırapları, var olan geçimsizlikleri, var olan
zararları, aynı zamanda, konuşmak da, bir milletvekilinin millet adına
konuşması da bir haktır diye düşünüyorum.
Burada eleştiriler olacak, kabul
edeceğimiz eleştiriler de olacak, kabul edemeyeceğimiz, belki, eleştiriler de
olacak; ama, demokrasinin vazgeçilmez unsuru ifade özgürlüğüdür. Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu kürsüsünde,
milletvekillerinin, gerek iktidar milletvekillerinin gerekse muhalefet
milletvekillerinin duygularını, düşüncelerini ifade edebilecekleri en
demokratik zemin, en meşru zemin işte bu kürsünün zeminidir. Onun için, biraz
daha sabırlı olalım, biraz daha sağduyulu olalım ve biraz daha alttan alalım ve
burada yapılan konuşmalara hep beraber daha geniş olalım diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bakın, Anayasanın 80
inci maddesini sizlere okuyorum. Anayasanın 80 inci maddesinde "Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeleri…" Yani, sizler, bizler, her bir milletvekili,
iktidarıyla, muhalefetiyle her bir milletvekili… Anayasayı okuyorum değerli
arkadaşlar: "…seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün
Milleti temsil ederler."
Değerli arkadaşlar, her birimiz bütün
Türkiye'yi temsil ediyoruz, yetmişüç milyon ülke insanını, vatan evladını temsil
ediyoruz. Dolayısıyla, hiçbir milletvekili, gerçek manada kendi partisini,
kendi grubunu ve kendi genel başkanını temsil etmez! Eğer bu iddiada bulunuyor
isek, eğer böyle bir iddia var ise, Anayasa değişikliği yapalım, 80 inci
maddeyi değiştirelim; diyelim ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri
seçildikleri bölgeyi değil veya kendilerini seçenleri değil, partilerini ve
genel başkanlarını, parti gruplarını temsil ederler diyelim ve bu şekilde bu
meseleyi kapatalım; ama, bir milletvekili Anayasaya göre…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan, son cümlenizi rica
edeyim.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Toparlıyorum…
BAŞKAN - Toparlama değil, son cümle…
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Peki.
Bir milletvekili, seçildiği bölgeyi ve kendilerini
seçeni değil, Anayasaya göre bütün milleti, bütün Türk Milletini, yetmişüç
milyon vatan evladını temsil ettiği için, burada partinin hoşuna giden veya
gitmeyen, sizin hoşunuza gidecek olan veya gitmeyecek olan her şeyi buradaki
hür ifadesiyle, özgür ifadesiyle bu mübarek kürsüde, bu yüce çatının altında,
en demokratik bir şekilde, en özgür bir şekilde hepiniz, hepimiz, her birimiz
ifade etme salahiyetine, özgürlüğüne sahibiz. Bu noktada hiç kimsenin
rahatsızlığı olmasın, bu noktada hiç kimse gocunmasın diyorum ve hepinizi
saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, teklifin tümünü
Genel Kurulun oyuna sunmadan önce, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre Hatay
Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan söz talebinde…
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Tamam Sayın
Başkanım, ben söyleyeceğimi söyledim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.
Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır;
hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, 7 nci sıraya
alınan, Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
7.- Terör
ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu
(1/1082) (S. Sayısı: 1000) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?... Burada.
Komisyon raporu 1000 sıra sayısıyla
bastırıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde şahısları adına
söz isteği var: İstanbul Milletvekili Sayın İnci Özdemir?.. Yok.
İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa
Ataş?.. Yok.
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet
Kandoğan?.. Yok.
Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü
Güney; buyurun.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, burada, Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz son onbeş
yıl, hatta yirmi yıla yakın bir zamanda bir terör belasıyla karşı karşıya
kalmıştır. Bu süre içerisinde binlerce insanımız hayatını kaybetmiş ve yine bu
terör mücadelesinde çok büyük maddî kayıplar olmuştur. Bu nedenle, 27 Temmuz
2004'te 5233 sayılı Terör Ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanun çıkardık. Bu kanunun amacı, terörden zarar gören insanlarımızın
bu zararlarını telafi etmekti. Ancak, hepinizin bildiği gibi, kanunlar
Parlamentodan çıkarılırken ne kadar titiz davranılırsa davranılsın, gerek komisyonlarda
ve gerek Genel Kurulda eksikleri olabiliyor. Hele hele uygulamada bu eksikler
daha çok ortaya çıkıyor.
Bugün getirilen kanun, daha önce
çıkardığımız 5233 sayılı Kanunun uygulamadaki eksiklerini tamamlamak amacıyla
gelmiştir ve bana göre biraz geç de olsa, Sayın İçişleri Bakanının çok yerinde
ve çok isabetli bir kararıyla bu, buraya gelmiştir. Neden; çünkü, bu terörle
ilgili zararların ödenmesinde birtakım bürokratik engeller çıktı. Bunlar ne
idi; en başta, zarar tespit komisyonları istediğimiz gibi çalışmıyordu. Neden
çalışmıyordu; bu komisyonlardaki üyelerin çoğu o mahaldeki tanınmış, bilinmiş
insanlar, avukatlar, işadamları idi. Onları kolay kolay kendi işlerinden alıp
bu komisyonları zamanında toplamak bazen mümkün olmuyordu. Bu nedenle, bu komisyonlardaki
üyelerin kaybettikleri zamanı, hiç olmazsa telafi etmek için, bu kanun
tasarısının 1 inci maddesinde bunlara huzur hakkı getiriliyor ki, bu doğrudur.
Bir diğer husus, zararı ve ziyanı olan
insanlar, altmış gün içerisinde müracaat ediyordu bu komisyonlara. Bizim
insanımız kanunu ve kuralları pek iyi bilmediği için çoğu zaman bu süreyi
geçiriyordu, bu süre yetersiz kalıyordu. İşte, yine bu kanun tasarısı
düzenlenirken, bu süre uzatılmıştır ve bana göre, çok doğru yapılmıştır.
Bir diğer husus, bu zarar gören
vatandaşlara, 20 milyara kadar, daha doğrusu, 20 milyar civarındaki bir para
baz olarak getirilmiş; eğer bunun üzerinde bir para ödenmesi gerekiyorsa,
bakanlığın onayının alınması kaydı vardı. Her 20 milyar için bakanlıktan onay
almaya kalkarsanız, bu işlerin işlemesini de çok iyi bilen değerli bürokrat
arkadaşlarımız var burada, onlar da bilirler, çoğu zaman, bu paralar çok geç
yerine gidiyordu. Bana göre, bu hem 50 milyara çıkarılmış hem de mahallin en
büyük mülkî amiri valinin yetkisine bırakılmıştır ki, bana göre, çok doğru
yapılmıştır, doğrusu da budur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) - Değer
milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; bu kanun tasarısının maddeleri görüşülürken,
göreceğiniz gibi, yine, buna benzer bazı olumlu gelişmeler derc edilmiştir.
Doğrudur, bundan sonra, bu kanunun işlemesinin daha iyi olacağına, daha pratik
olacağına, vatandaşlarımıza daha kısa sürede ulaşacağına inanıyorum; düzeltme
yerinde yapılmıştır, hazırlayanları ve Sayın Bakanı kutluyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Güney.
Tasarının tümü üzerindeki…
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Hükümetin söz isteği var.
Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Yüce Meclisimizin siz
değerli üyelerini en içten saygılarımla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, Türkiye, uzun yıllar
boyunca, başta, yıkıcı ve bölücü terör örgütlerinin hedefi olmuştur. Ülkemizin
bekasına, huzur ve güvenliğine, bütünlüğüne yönelen bu terör saldırıları
vatandaşlarımızın malına ve canına kastetmiştir. Bu mücadele sırasında, büyük
maddî ve manevî kayıplar ortaya çıkmış, vatandaşlarımız da mağdur olmuşlardır.
Bu gerçekten yola çıkan Hükümetimiz, bildiğiniz gibi, 5233 sayılı Terör ve
Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunu sizlerin de
tasvibiyle çıkararak, 27.7.2004 tarihinde yürürlüğe konulmuş ve hemen akabinde
de, 20.10.2004 tarihinde, bu yasaya göre ilgili yönetmelik de çıkarılarak
yürürlüğe girmiştir. Elbette ki, bu yaptığımız kanunî düzenlemeler, sosyal
hukuk devleti anlayışımızın bir gereğidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; sizin de bildiğiniz gibi, 5233 sayılı Kanunla, terör eylemleri
veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarara uğrayan
gerçek kişiler ile özel hukuk tüzelkişilerinin maddî zararları sulhen
karşılanmaktadır. Yaptığımız söz konusu düzenlemelerden hemen sonra
vatandaşlarımız başvurulara başlamışlar ve Kasım 2005 sonu itibariyle
incelenerek karar verilen başvuru sayısı 12 642 olup, bunlardan 4 514 adedi,
zararların karşılanmasına yönelik kararlardır. Bu kanun kapsamında yapılacak
yapılacak ödemeler için Bakanlığım bütçesinde -2005 yılı içerisinde- 10 000 YTL
ödenek konulmuş, bu ödeneğin tamamının kullanılması üzerine, 15 000 000 YTL,
tekrar, ilave ödenek aktarılmıştır. Yani, böylece, 2005 yılında, kanun
kapsamında yapılacak ödemeler için, toplam olarak 25 000 000 YTL ödeneğin
tamamı il zarar tespit komisyonlarına gönderilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 5233 sayılı Kanunla, terör ve terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle, zarara uğrayan vatandaşlarımızın maddî
zararlarının ulusal ve özellikle uluslararası yargı mercilerine gidilmeksizin
hızlı, etkin ve adaletli bir şekilde sulhen karşılanması amaçlanmıştır. Bunun
içinde zarar tespit komisyonlarının, şimdi getirdiğimiz değişiklerle -ki, biraz
önce konuşan değerli arkadaşımız Sayın Ülkü Güney de tek tek anlattı yeni
değişiklikleri- daha etkin ve hızlı çalışmasının sağlanması ve uygulamada
karşılaşılan sorunların giderilmesi için, değerli valilerimizin de görüşü
alınmak suretiyle, bu tasarı Hükümetimizce hazırlanarak Türkiye Büyük Millet
Meclisimize sunulmuştur, İçişleri Komisyonumuzun değerli katkılarıyla
huzurunuzda ve bugün burada görüşmekteyiz.
Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak, 5233 sayılı
Kanunda yapmak istediğimiz ve sizlerin takdirlerinize sunduğumuz
değişikliklerle, terör ve terörle mücadeleden dolayı kayba uğrayan
vatandaşlarımızın zararlarını gecikmeye mahal vermeksizin, en kısa süre
içerisinde karşılamayı amaçlıyoruz.
Bu vesileyle, kanun tasarısına vereceğiniz
destek için şimdiden bir kez daha teşekkür ediyor, hepinize en derin
saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TERÖR VE TERÖRLE MÜCADELEDEN DOĞAN ZARARLARIN KARŞILANMASI
HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 17.7.2004 tarihli ve 5233 sayılı
Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun 4
üncü maddesine ikinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Komisyonun başkan ve üyelerine ayda
altıdan fazla olmamak üzere her toplantı için (500) gösterge rakamının memur
aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutar üzerinden toplantı ücreti
ödenir. Bu ödemeler, damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi
tutulmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Kırklareli Milletvekili Sayın Mehmet Kesimoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Kesimoğlu, şahsınız adına da söz
isteğiniz var, birleştiriyorum.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Terör
ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında görüşlerimi paylaşmak üzere
söz almış bulunuyorum; aslında, başvurumuz geneli üzerindeydi; ama,
zannediyorum, bir karışıklıktan, 1 inci madde üzerinde Grubum ve şahsım adına
söz aldım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, konu hakkındaki
görüşlerimi aktarırken, size terörle ve terörle mücadele olgusunu hatırlatmak
ve sonrasında da tasarı ve gerekçesi hakkındaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak
istiyorum. Buna geçmeden önce, öncelikli olarak literatürdeki tanımları
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kendisi de bir terör kurbanı olan
Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu "Terör bir insanlık suçuysa, bu suçu devlet
örgütleriyle terör örgütlerinin işlemesi arasında bir fark yoktur. Sonuçta yok
olan yaşama hakkıdır. Terörün her türlüsünü; devlet terörü, etnik terör, sol
terör, sağ terör, İslamî terör ayırımı yapmadan kınamak ve suçlamak bir
insanlık görevidir" demişti.
Ama, ne yazık ki, terörün bir insanlık
suçu olarak kabulü, terör kavramının evrensel anlamda geçerli bir tanımının
yapılabilmesine bağlıdır. Aksi halde, genel kabul gören bir anlayışla birisinin
teröristi diğerinin özgürlük savaşçısı olmaktadır.
Kökünü Latince "terrere"
sözcüğünden alan terör, korkudan sarsıntı geçirme, korkudan dehşete düşmeye
sebep olma anlamlarını taşır. Türkçedeki karşılığı da korkutma ve yıldırma
olarak değerlendirilebilir. Terörün bir kavram olarak ilk tanımı, Fransız
Akademi Sözlüğünün 1789 yılında yayınlanan ekinde görülür ve "terör
sistemi, rejimi" olarak tanımlanır.
Terör kavramı Petit Robert Sözlüğünde
"bir toplumda bir grubun halkın direnişini kırmak için meydana getirdiği
ortak korku" şeklinde açıklanmakta.
Terörün ilginç bir açıklaması da,
Washington Post Yazarı Michael Kinsley'in 11 Eylül sonrası kaleme aldığı bir
makalede görülmektedir. Bu tanım, giriş bölümünde vurgulanan terör dünyasının
kaypak zeminini yansıtmaktadır:
"Öncelikli olarak terör; korku,
panik, umutsuzluk yaratmayı amaçlayan stratejiler olarak tanımlanabilir mi?
Bütün bu düşünceler, düzenli olarak ortaya atıldı; fakat hiçbiri işe yaramadı.
Aslında hepsi, iki yönden uygun değil: Tanımının içermesini istediğiniz
insanları dışarıda bırakıyor ve 'terörist' etiketini hak etmediğini
düşündüğünüz -muhtemelen onları malî olarak desteklediğiniz ya da
silahlandırdığınız için- insanları içeriyor; öyleyse, terörizm, kontrol
edilebilen, bastırılabilen; ama, iyileştirilemeyen kronik bir
hastalıktır."
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
uluslararası ve ulusal metinler ve mevzuattaki tanımlara baktığımızda da
şunları görmekteyiz:
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun Aralık
1993 tarihli kararına göre, terörizm, bir insan hakları ihlalidir. Genel Kurul,
bu kararı, Türkiye'nin sunduğu bir tasarıyı kabul ederek almıştır.
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, terörü
"genelde, bir ülkeye, bu ülkenin kurumlarına, topluma veya münhasıran
bireylere karşı, resmî makamlar, toplumdaki bazı kişiler veya gruplar veya
genel olarak kamuoyunda tedhiş havası estirmek amacıyla, ayrılıkçı emeller,
aşırı ideolojik kavramlar, fanatik veya irrasyonel göreceli faktörlerin
motivasyonu sonucu şiddete başvuran veya şiddete başvurma tehdidinde bulunan
kişiler veya gruplar tarafından gerçekleştirilen her türlü eylem" olarak
tanımlamaktadır.
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun
değişik 1 inci maddesinde, terör "baskı, cebir, şiddet, korkutma,
yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, Anayasada belirtilen cumhuriyetin
niteliklerini, siyasî, hukukî, laik, sosyoekonomik düzeni değiştirmek, devletin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devleti ve
Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak veya
yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve
dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte
mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü eylem" olarak
tanımlanmaktadır.
Sayın milletvekilleri, özetle paylaşmaya
çalıştığım şekilde, sonuç olarak, üzerinde kesin yargıya varılmış bir terör ve
terörizm tanımının olmadığı görülmüştür. Bu tanımlara, kullanılan metotlara ya
da eylemler sonucu oluşan hasar veya ölü sayısına bakılarak da erişilemez.
Evrensel ölçüde kabul gören bir tanımı ortaya koyamayanlar ise, terörizmi,
uluslararası arenada bir araç olarak kullanan devletlerdir. Bugün, terörün ve
terörizmin kesin ve herkesçe kabul edilebilir bir tanımlamasının yapılmasından
daha çok, terör olaylarının genelde benimsenebilir özelliklerinin
belirlenmesine önem verilmekte ve büyük ölçüde kabul gören analize göre, şiddet
kullanılması veya şiddet kullanma tehdidi, belirli hedefe yönelik strateji,
kurban üzerine korku yaratılması, acımasız bir yapı içermesi ve stratejide
reklam unsuru, terör eylemlerinin ve terörizmin temel özellikleri olarak kabul
edilmektedir.
Şimdi de, sayın milletvekilleri,
terörizmin nedenlerini ortaya koymanın gerektiğine inanıyorum. Terörizm, ortaya
yeni çıkmış bir kavram değildir. Terörün savaş sanatının bir tekniği olarak,
Sun su'dan bu yana bilindiği ve irdelendiği görülür. Ancak, terörün belli
amaçlarla sistematik kullanımı olan terörizm ve terörizmin evrensel etkileri,
modern çağların ürünüdür.
Birleşmiş Milletlerin 27 Eylül 1972
tarihinde alınan 1314 sayılı karara dayanan araştırması ise "Terörizmin
Temel Nedenleri ve Uluslararası Terörizm" başlığını taşımaktadır. Bu
çalışmada "sefalet, hüsran, dert, keder ve umutsuzluk terörizme götürür.
Teröristler ulusal ve uluslararası siyasal, ekonomik ve toplumsal gelişmelerden
etkilenirler, kişisel nedenleri de bulunabilir. Ancak, teröristleri somut
eylemlere yönelten somut nedenleri bilimsel bir doğrulukla saptama imkânı
yoktur" görüşlerine yer verilmektedir.
Terörün nedenlerini teorik bütünlük içinde
açıklamak isteyenlerin, evrensel geçerliliği olan reçetelerin peşine düştüğü
izlenilmektedir. Görüldüğü üzere, tıpkı, terör tanımlamaları ve algılamalarında
olduğu gibi, terörizmin nedenleri konusunda da bir görüşbirliği yoktur.
Sayın milletvekilleri, terörün evrensel
nedenlerini ortaya koyabilmek amacıyla, başlıklar halinde bilgilerinizi
tazelemek istiyorum.
Ülkeler, terörizmin nedenlerini
gelişmişlik düzeylerine göre farklı algılamaktadırlar. Genelde, dünyanın kuzey
yarıküresinde yer alan zengin ülkelerin, terörizmin nedenleri konusundaki
yaklaşımlarıyla, güney yarıkürede yer alan yoksul ülkelerin terörizmin
nedenlerine bakış açıları arasında kabili telif olmayan farklılıklar vardır ve
bunlar, hem zenginlerle yoksulların terör algılamalarında hem de terörizmle
mücadele konseptlerinde farklılaşmalar yaratmaktadır.
Terörün nedenlerine ilişkin bu farklı
algılamalar, terörizmle mücadele konseptlerine yansıdığında uluslararası
sorunlar yaratmaktadır. Zengin Batı ve Kuzey, terörizmle mücadeleyi, yoksul
Batı ve Doğu ülkelerinin asgarî olarak demokratikleşmeyle terbiye edilmesi
şeklinde algılamakta ve bu doğrultuda uluslararası diplomatik baskılardan ülke işgallerine kadar varan tedip yollarına
başvurmaktadırlar. Birleşmiş Milletlerin 2005 yılı Zirve Toplantısından çıkan
ve Birleşmiş Milletler Şartının "içişlerine müdahale edilmemesi"
ilkesini altüst eden bir sonuç bildirgesi, zengin Batı ve Kuzeyin bu anlayışını açıkça yansıtmaktadır.
Sayın milletvekilleri, terörizmin evrensel
nedenleri olarak çok sayıda değişken işaretler vardır. Bunları, ekonomik,
sosyal, siyasal ve hukukî nedenler olarak belirleyebiliriz; ama, zamanımı daha
yararlı kullanabilmek bakımından bunların ayrıntılarına girmiyorum.
Terörün Türkiye'ye özel nedenleri
olarak, gelişim ve değişimlerin
etkisini ele almak gerekirse; Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunun
Kentleşme Sorunları, Organize Suçlar ve Terör Araştırma Raporlarında, elli
yıldır süregelen sanayileşme, sosyoekonomik değişim ve gelişimlerin etkisiyle,
kırsal alanlar başta olmak üzere, büyük kentlere yönelik göç hareketlerinin ve
çok sorunlu bir kentleşme olayının yaşandığı, kentleşme sorununun kent
kültürünü yok ederken, kentleri de köyleştirdiği, sonuç itibariyle kentsel ve
kırsal kesimlerde yaşayanlara sunulan koşullar arasında bir eşitsizliğin ortaya
çıktığı, eşit koşutlar sunulamayan bir toplumun insanlarının ise kavgacı ve
düzen bozucu olabilecekleri belirtilmektedir.
Uygulanan politikalara etkilerine
baktığımızda ise, 1994 yılında İçişleri Bakanlığınca hazırlatılan bir raporda,
terörün nedenleri 1980'den sonra uygulanan devlet ve hükümet politikaları
açısından değerlendirilmektedir.
Bu raporda, Irak'ın zayıflatılmasına
yönelik dışpolitika, 12 Eylül rejiminin kitlelerin istemlerinin Parlamentoya
yansımasını engelleyen baskıcı zihniyeti, doğu ve güneydoğuda tarım ve
hayvancılığı çökerten ithal esaslı ekonomi politikaları, bölgesel sosyoekonomik
ve kültürel sorunları çözmeye yönelik politikaların yokluğu, Türkiye'nin kabul
edilmiş değerlerini benimsetebilecek bir eğitim politikasının olmayışı,
bölgeler arası gelişmişlik farklılıklarının kitleleri rahatsız edecek düzeye
gelmesi, bölgede tarımdan sanayiye geçişin temin edilememesi, feodal düzenin
yıkılamayışı, nüfus artışının kontrol edilememesi, kronik enflasyonun kitleleri
ekonomik çöküntüye uğratması, bölgede güçlü ve çağdaş bir yönetsel modelin
oluşturulamayışı, içgüvenlik yönetiminin teröre karşı stratejik değerlendirme
ve dinamik planlar yapamayışı, bölgedeki sivil ve askerî otoriteler arasındaki
amaç ve yaklaşım farkları, bölge halkının tarihsel geçmişten kaynaklanan
yapısal özellikleri ve iç ve dış provokasyonlar terörün Türkiye'ye özel
nedenleri olarak belirtilmektedir.
Türkiye'de özellikle 1980 sonrasında
toplumun sosyal grupları arasında gözlenen gelir uçurumları, bölgeler bazında
da kendisini hissettirmeye başlamıştır. Bunları, Devlet İstatistik Enstitüsünün
1987 ve 1994 tarihli gelir dağılımı anketlerine dayalı olarak bir araştırma
yapan Barış Erkut Çiloğlu ve Onur Atilla'nın "kronik gelir dağılımı
bozukluğunun terör olgusuna etkileri" konusundaki raporundan sizlerle
paylaşmak istiyorum: "Uygulanan politikaların ekonomik maliyeti ile
maliyetin oluşturduğu riskler ve yükler sermaye kârını korumak amacıyla düşük
gelir düzeyine sahip gruplara yüklendiğinden, tarım kesiminin ve doğal olarak
tarım kesimi içinde en önemli pay sahiplerinden birisi olan Doğu ve Güneydoğu
Bölgeleri halkının millî gelirden aldığı pay yüzde 30'dan yüzde 19,8'e düşmüş
ve bu bölgeler giderek fakirleşmeye başlamıştır. Oysaki, 1980'lerde, tarım
kesiminin çalışan genel nüfus içindeki payında bir azalma olmamış; yani,
tarımda aynı sayıda kişi çalışırken, bunların millî gelirden aldığı pay
azalmıştır. 1990'lı yıllardan sonra da gelir dağılımı eşitsizliği alt gelir grupları
aleyhine gelişmeye devam etmiştir. Bu durum fakirliğin daha fazla artmasına
neden olmuş, ayrıca, orta sınıfların; yani, üçüncü ve dördüncü katmanların
millî gelirden aldığı pay 1987-1994 yılları arasında yüzde 35,3'ten yüzde
31,6'ya düşmüştür."
Bu çerçeveden bakacak olursak, sayın
milletvekilleri, millet, iktidardan, teröre çözüm bulmasını beklemektedir. Bu
konudaki çözümünüz nedir? Zaman zaman, Terörle Mücadele Yasası konusu gündeme
getiriliyor. Bu konuyla ilgili çalışmalarınız, projeleriniz, stratejiniz
nelerdir; bunların ortaya konulması gerekiyor.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
bildiğiniz gibi, Meclisi, bu kadar önemli bir konuda olağanüstü toplantıya
çağırdık. Ancak, sizin karşı çıkmanız sonucu, Terörle Mücadele Yasası
Parlamentoda görüşülemedi.
Bugün, yine, konuya yüzeysel bir katkı
sağlamak düşüncesiyle, bir tasarıyla karşı karşıya kalmış durumdayız. Ancak,
her şeye rağmen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak buna katkı vermek
istiyoruz.
Yalnız, iki noktayı da, ben, bu çerçevede
dikkatlerinize sunmak istiyorum, Sayın Bakanımızın da dikkatine sunmak
istiyorum: Sizce, terörle mücadele yerel bir olgu mudur, yoksa, ulusal bir olgu
mudur?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, konuşmanızı tamamlayın
efendim.
MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım; teşekkür ediyorum.
Eğer, yerel değil ise, ben anlayamadım,
terörle mücadele bağlamındaki bu tasarıda sekreterya görevi neden il özel
idaresine verilmektedir? Sayın Bakanımız, zannediyorum, bu konuda bir açıklama
getirecektir.
Sayın milletvekilleri, önümüzde bir yasa
tasarısı var. Ancak, hükümet, bu konuda bile ne yapacağının tereddüdü
içerisinde. Bunun da göstergesi, komisyon giderlerinin nereden karşılanacağına
dair karar tereddüdündedir. Nitekim, tasarıda "komisyon giderleri bakanlık
ve/veya il özel idare bütçesinden karşılanır" ibaresi yer almaktadır. Bu,
bütçeleme tekniği ve hazırlığı bakımından, uygulayıcılar açısından sorun
yaratacaktır. Komisyon faaliyeti yerel ise, genel bütçeden nasıl ödeme
yapacaksınız? Yok, eğer genel idare faaliyeti ise, yerel bütçeden nasıl ödeme
yapacaksınız? Bunu anlamakta güçlük çekiyorum; ama, her şeye rağmen, bu
tasarının hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Önümüzde kurban bayramımız var; her
gününüzün bayram coşkusu içerisinde geçmesini diliyorum.
2006 yılının da, hepimize, sağlık,
mutluluk getirmesi dileğiyle, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Kesimoğlu.
Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın
Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan
Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanun üzerinde görüşlerimi ifade etmek
istiyorum.
Öncelikle, Türkiye'de, 1980'li yıllardan
sonra, terör olaylarından dolayı çok büyük bir mağduriyet yaşayan
vatandaşlarımızın bu mağduriyetlerinin bir nebze de olsa giderilmesi yolunda
hazırlanan bu kanun tasarısını genel olarak olumlu görüyorum.
1987-1992 yılları arasında, Siirt'te, hem
kaymakam hem de vali yardımcısı olarak görev yapan birisi olarak, terörün o
bölgedeki insanlara ne kadar büyük zarar verdiğini, 30 000'i aşkın
vatandaşımızın hayatının kaybolmasına sebebiyet verdiğini çok yakından bilen ve
tanıyan birisiyim. Ancak, günümüzde de, bir ara sıfırlanan terörün yeniden
canlanmaya başladığını da büyük bir üzüntüyle görüyorum. Özellikle terör örgütü
elebaşısının yakalanmasından sonra terör örgütünün büyük ölçüde bir çöküntüye
girdiğini, artık o bölgeden de tamamen tasfiye edildiğini gören, bilen insanlar
olarak, bugün terörün yeniden canlanmakta olduğunu, yeniden bölgedeki
vatandaşlarımızı huzursuzluk ve sıkıntı içerisine sokmaya başladığını
görüyoruz.
Terörle mücadele, dünyanın en zor
mücadelelerinden biridir. Terörle mücadelenin çok değişik ve birbirini
tamamlayan yolları ve metotları vardır. Bu yolların ve metotların birlikte ele
alınması, birlikte değerlendirilmesi, eğer bir ayağı noksan bırakılırsa, terör
örgütüyle mücadelede büyük bir zafiyet içerisine girileceğinin bilinmesi
gerekmektedir.
Terörle mücadelenin güvenlik boyutu
vardır, ekonomik boyutu vardır, psikolojik boyutu vardır, sosyal boyutu vardır,
siyasî boyutu vardır, eğitim boyutu, sağlık boyutu, dışpolitika boyutları
vardır. Bütün bunların derli toplu bir şekilde ele alınıp, değerlendirilip,
daha sonra terörle mücadeleye girişilmesi gerekmektedir.
Bakınız, bugün, eğer, terör oralarda
yeniden hortlama içerisine girmeye başlamışsa, bunun altında yatan en önemli
sebeplerin başında, o bölgedeki ekonomik sıkıntı ve zorluklardan kaynaklanmakta
olduğunu görebiliriz.
Bakınız, 49 ille ilgili bir Teşvik Kanunu
getirildi. Biz, buradan, o Teşvik Kanununun yanlış olduğunu çok açık ve net bir
şekilde söyledik, teşvikin sektörel ve bölgesel olması lazım geldiğini ifade ettik;
ancak, o dönemde, burada, bu konuda çok eleştirilerde bulunmuş olmamıza rağmen,
maalesef, Teşvik Kanunu bugünkü haliyle çıktı. Ancak, görünen o ki, yaklaşık
iki yıl sonra bu Teşvik Kanunuyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesine bir tek
çivinin çakılmadığını hepimiz görüyoruz. O bölgeden gelen milletvekillerimizle
görüşüyorum, konuşuyorum ve Adalet ve Kalkınma Partisinin ilgilileri,
yetkilileri Adıyaman'dan ileriye bir tek yatırımın gitmediğini söylüyorlar.
Değerli milletvekilleri, teşvikle ilgili
bu kanunun yeniden gözden geçirilmesi, doğu ve güneydoğuyla ilgili olarak yeni
teşvik tedbirlerinin mutlaka hayata geçirilmesi gerektiğini ifade etmek
istiyorum.
Özelleştirmeler, elbette, bir hükümet
tercihidir, bir ekonomik tercihtir; ancak, bu özelleştirmeler yapılırken,
özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yer alan fabrikaların,
yatırımların özelleştirme düşüncesini bir kenara bırakarak, o bölge insanının
yararına nasıl değerlendirilebileceği hususu gözlerden uzak tutulmamalıdır. O
bölge kan ağlıyor. Müthiş bir ekonomik sıkıntı ve zorluk var. Tarım oralarda
çökmüş. Bütün bu olumsuzlukların üzerine vatandaşın devlete olan güvenini
sarsarsanız, ben buradan sizleri ikaz ediyorum, terör örgütünün o bölgedeki
etkinliği yeniden artmaya başlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şemdinli'de ve
o bölgedeki diğer gelişen olayların temelinde yatan sebep de budur. Terör
örgütü, o bölgedeki sıkıntıları ve zorlukları kullanarak, vatandaşla devlet arasındaki
bağı koparmaya çalışmaktadır. Bu noktada çok duyarlı olmamız lazım geldiği
inancımı bir kez daha ifade etmek istiyorum ve yine, geçmişten günümüze terör
örgütüyle çok büyük bir mücadele içerisine giren ve yüzlercesinin hayatını
kaybettiği korucularımızla ilgili olarak da Sayın İçişleri Bakanımızdan,
özellikle, istirham ediyorum; mutlaka onların sosyal güvenliklerini garanti
alacak yeni düzenlemelerin yapılması gerektiği inancında olduğumu ifade etmek
istiyor ve bu düşünceyle, bu kanunun, özellikle terörden çok büyük ölçüde
mağduriyet gören vatandaşlarımızın dertlerine bir nebze çare olabileceği
inancımla sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
Soru-cevap kısmına geçiyoruz.
Sayın Ünlütepe, buyurun.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar)- Terörle
ilgili yasal düzenlemeyi yaparken, aracılığınızla Sayın Bakana şu soruyu sormak
istiyorum: Sayın Bakan, son dönemlerde iç barış tekrar bozulmuştur. Yaz
aylarında terörde artış olmuş ve bölücü terör örgütü faaliyetlerini batı
illerine kadar uzandırabilmiştir. Bu, şehir merkezlerinde etkinlik
gösterebilecek bir duruma gelen terör örgütünün, üç yıllık takip ettiğiniz
politikaların terörün yoğunlaşmasında etkin olduğuna inanıyor musunuz? Buna
inanmıyorsanız, azalan, çöken terör neden artış gösterdi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.
Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU
(İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; terör örgütünün,
ilk olarak 1984 yılında sahneye çıktığı günden günümüze kadar, çeşitli
dönemlerde çeşitli stratejiler uyguladıkları bilinmektedir. Terör örgütü
elebaşısının yakalandığı tarihten sonra örgüt bir duraklama ve ondan sonra da
büyük bir hızla siyasallaşma gayreti içerisine girmiştir. Taa, 2004 yılına
kadar, örgüt, bir taraftan bulunduğu Kuzey Irak'ta siyasallaşma faaliyetlerine
devam etmiş; hatta, orada, 2 de parti kurdurmak suretiyle, oradaki siyasî
faaliyetlere bu şekilde girmek istemiş, bir taraftan da, Avrupa ülkelerinde ve
diğer ülkelerde, kendini bir terör örgütü olarak değil, bir grup olarak
gösterme gayreti içerisine girmiş; ancak, 2004 yılından itibaren, bu
siyasallaşmada, herhalde, kendilerine göre beklenen faydayı görmedikleri için,
yeniden silahlı mücadeleyi başlattıklarını kendileri ilan etmişlerdir ve bizim
-kendilerinin de öyle ifade ettiği- "riski az eylem" dediğimiz,
güvenlik güçlerimize karşı, askerimize, jandarmamıza, polisimize karşı, uzaktan
kumandalı patlayıcılarla veya uzaktan taciz atışlarıyla zarar verme gayreti
içerisine girmişlerdir. Bu anlamda, bazı batı illerimize de eylem yapmayı
planlamışlardır. Birçok eylem, yapılmadan, eylem yapacak kişiler
patlayıcılarıyla yakalanmıştır; ancak, şunu ifade edeyim ki, güvenlik
güçlerimiz, büyük bir azim ve kararlılıkla, Hükümetimizin onlara verdiği büyük
destek ve kararlılıkla, bölücü terör başta olmak üzere, bütün terör
örgütleriyle mücadelemizi devam ettiriyoruz ve bunu da devam ettireceğiz, bu
kararlılığımızı da devam ettireceğiz.
Şimdi, bu getirdiğimiz yasa da, hem sosyal
barışa katkıda bulunmak hem yaraları sarmak için getirilen ve çıkarılmış olan
bir yasadır. Nasıl ki, uygulanan Köye Dönüş Projesi de, aynı şekilde, bir
sosyal barışı sağlamak, insanların arasındaki sıkıntıyı gidermek için
uygulamaya konulmuş bir projeyse, bu, terörle mücadeleden doğan zararlarının
karşılanmasıyla ilgili yasa ve bugün bu yasayla ilgili uygulamada görülen bazı
aksaklıkların giderilmesi maksadıyla daha etkin, daha süratli bir şekilde,
zarar gören vatandaşların zararlarının karşılanması için getirdiğimiz bu yasa
da, yine, sosyal barışa katkıda bulunmak için çıkarmaya gayret ettiğimiz bir
yasadır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- 5233 sayılı Kanunun 5 inci
maddesinin (c) ve (d) bentlerinde geçen "birer" ibareleri
"bir" şeklinde değiştirilmiş "ve Bakanlığa göndermek"
ibareleri madde metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?..
Madde üzerindeki müzakereler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- 5233 sayılı Kanunun 6 ncı
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 6.- Zarar gören veya
mirasçılarının veya yetkili temsilcilerinin zarar konusu olayın öğrenilmesinden
itibaren altmış gün içinde, her hâlde olayın meydana gelmesinden itibaren bir
yıl içinde zararın gerçekleştiği veya zarar konusu olayın meydana geldiği il
valiliğine başvurmaları hâlinde gerekli işlemlere başlanır. Bu sürelerden sonra
yapılacak başvurular kabul edilmez. Bu Kanun kapsamındaki yaralanma ve
sakatlanmalarda, yaralının hastaneye kabulünden hastaneden çıkışına kadar geçen
süre, başvuru süresinin hesaplanmasında dikkate alınmaz.
İlgili valilik dışında diğer valilikler,
kaymakamlıklar, Türkiye Cumhuriyeti dış temsilcilikleri, diğer bakanlıklar ile
kamu kurum ve kuruluşlarına yapılan başvurular ilgili valiliğe gönderilir.
Komisyon, zarar görenlerce yapılacak her
başvuru ile ilgili çalışmalarını, başvuru tarihinden itibaren altı ay içinde
tamamlamak zorundadır. Zorunlu hâllerde, bu süre vali tarafından üç ay daha
uzatılabilir.
Komisyon, ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarından başvuru konusu ile ilgili her türlü bilgi ve yardımı
isteyebileceği gibi, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanları bilirkişi olarak
da görevlendirebilir. Komisyon, gerekli gördüğü uzmanları çalıştırabilir veya bunlardan
görüş alabilir.
Komisyonun başkan ve üyeleri;
kendilerinin, eşlerinin ve üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve kayın
hısımları ile vekili, vasisi ya da kayyımı oldukları kişilerin zararları ile
ilgili komisyon toplantılarına katılamazlar.
Komisyonun sekreterlik hizmetleri il özel
idarelerince yürütülür.
Komisyon tarafından bilirkişi olarak
görevlendirilen kamu görevlilerine her başvuru dosyası için (500), diğer
kişilere her başvuru dosyası için (1000) gösterge rakamının memur aylık katsayısıyla
çarpımı sonucu bulunacak miktarı geçmemek üzere komisyon kararı ile ödeme
yapılır. Bu ödemeler, damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi
tutulmaz.
Zararların tespiti amacıyla memuriyet
mahalli dışında keşfe katılan komisyon üyeleri ile bilirkişilere 6245 sayılı
Harcırah Kanununa göre harcırah ödenir. Komisyonun avukat üyesine ödenecek harcırahın tespitinde, 1
inci dereceden maaş alan Devlet memuruna ödenen harcırah miktarı esas alınır.
Bu ödemeler, damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi tutulmaz.
Komisyon üyeleri bilirkişi olarak
görevlendirilemez.
Komisyonun giderleri Bakanlık ve/veya il
özel idaresi bütçesinden karşılanır.
Dava açma süresi içinde yapılan başvuru,
nihaî işlem sonucunun ilgiliye tebliğine kadar genel hükümlere göre dava açma
sürelerini durdurur."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?..
Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan,
buyurun.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Terör konusu, gerçekten, toplumumuzun ve
ülkemizin en büyük sorunlarından, en fazla acı, elem veren sorunlarından
birisi. Terör sorunu, partilerüstü, siyasetüstü bir sorundur ve 73 milyon ülke
insanımızın, Türkiye'nin ortak sorunu ve ortak meselesidir; ülkemizin ulusal
bütünlüğüyle ilgili, ulusal güvenliğiyle ilgili, ulusal çıkarlarıyla ilgili en
büyük sorundur. Bu yüzden, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, terörle ilgili
görüşmeler talep edilirken, terörle mücadele noktasında görüşmeler talep
edilirken, siyasetüstü, partilerüstü bir mesele olduğu için, bütün siyasî
partilerin, bütün grupların ve bütün milletvekillerinin, bu noktada, gerekli
katkıyı ve gerekli desteği sağlamaları gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, terör faaliyetlerinin
daha önceden öngörülmesi ve ona göre
önleyici tedbirlerin alınması, terörle mücadelede etkin bir anlayıştır
ve terörle mücadele, aynı zamanda, sosyoekonomik boyutla da yapılmalıdır.
Sosyoekonomik boyut, hiçbir zaman unutulmamalıdır. İktidar, bu noktada, işin
sosyoekonomik boyutunu, her halükârda icra etmekle mükelleftir. İşsizler,
parasızlar, açlar, açlık ve yoksulluk içerisinde yüzen insanlar, teröre de
bulaşır, teröre de alet olur. Sağlık hizmeti alamayan, özellikle eğitim hizmeti
alamayan insanlar, eğitimsizliği, cahilliği ve kültürsüzlüğü sebebiyle, bu
milletin tarihini, bu milletin medeniyetini, bu milletin geçmişini bilmemeleri
dolayısıyla, her zaman, terör odaklarının oyuncağı haline gelebilirler. Eğitim,
sosyoekonomik boyut, işte, bu yüzden, devlet tarafından, siyasî iktidarlar
tarafından hayata acilen geçirilmesi gereken en önemli unsurlardır.
Terörle mücadelede güvenlik güçlerimizin
çalışma şartları ve yetkileri iyileştirilmelidir. Güvenlik güçlerimiz, ne
kadar, bu noktada kendilerine yetkiler verilirse -Sayın Bakanım, önerilerde
bulunuyorum- ne kadar yetkilendirilirse, ne kadar çalışma şartları
iyileştirilirse, ne kadar motivasyon, psikolojik motivasyon onlara empoze
edilirse, inanıyorum ki, askerimiz ve polisimiz, terörle mücadele konusunda
daha etkin bir anlayışla, daha etkin bir şekilde görevlerini
sürdürebileceklerdir.
Silahlı Kuvvetlerimizin "kısıtlanmış
yetkilerle çalışıyoruz" gibi ifadeleri, kesinlikle, ama kesinlikle dikkate
alınmalıdır. Güvenlik güçlerimizin ve Silahlı Kuvvetlerimizin, eğer, terörle
mücadele noktasında kısıtlanmış yetkileri varsa, tekrar yasal düzenlemeler
yapmak suretiyle meseleyi yeniden ele alıp önlerini açmak, Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak, bütün milletvekillerinin ve bütün siyasî partilerin görevidir diyorum.
Son bir yılda 200 civarında şehit verdik.
Amerika Birleşik Devletleri bile, değerli arkadaşlar, Irak'a girerken, o ilk
girişte bile bu kaybı veremedi. Türkiye, maalesef, tam bir savaş ortamındadır.
Değerli arkadaşlar, Kuzey Irak
sınırlarından yurdumuza yapılan geçişler ve sızmalar, terör sızmaları mutlaka
önlenmelidir. Hükümetin, bundan sonra, terörle mücadele konusunda
müttefikleriyle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ERASLAN (Devamla) -
Müttefiklerimiz, daha somut adımların atılması noktasında telkin edilmeli,
onlara bu noktada uyarılar yapılmalıdır. Global terörle mücadele, tek başımıza
yapabileceğimiz bir mücadele değildir. Eğer, bu yeryüzünde müttefiklerimiz
varsa, hem global terörle ilgili hem de Türkiye'nin başına bela olmuş terörle
ilgili mücadelede onlardan somut adımlar atmalarını istememiz ve beklememiz,
millet adına, ülke adına en doğal hakkımızdır. Kuzey Irak'taki gelişmeler
kaderine terk edilmemelidir. Bu konuda, yine müttefiklerimiz ikna edilmeli ve
onlarla işbirliği yapılmalıdır; terör kökünden kazınmalıdır. Hep beraber,
Türkiye olarak, millet olarak Silahlı Kuvvetlerimizin yanında, polisimizin
yanında, askerimizin yanında, toplum olarak bu mücadeleyi hep beraber
sürdüreceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan, son cümleniz…
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Toparlıyorum.
BAŞKAN - Toparlama değil, son cümleniz;
konuşmanızı ona göre ayarlayacaksınız.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Tamam.
Sayın Bakanım, asayiş sorunları da had
safhaya ulaşmaya başladı; Hatay da, özellikle Antakya'da ve İskenderun'da,
benim bugüne kadar hiç görmediğim asayiş sorunları, asayiş zafiyetleri
yaşanmaya başlandı. Eğer, bu noktada -belki de Türkiye'nin her yerinde vardır,
temenni etmiyorum ama- Hatay'daki bu asayiş sorunlarıyla ilgilenirseniz, Sayın
Hatay Valimizden ve Sayın İl Emniyet Müdürümüzden bu noktada bilgi alırsanız,
ben, Hatay adına, Hataylılar adına çok sevineceğim.
Bu duygularla, hepinizi, saygıyla,
hürmetle selamlıyorum; teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Soru-cevap kısmına geçiyoruz.
Sayın Ünlütepe, buyurun.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın
Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana, açıklamalarından sonra bir soru daha sormak
istiyorum.
Sayın Bakan biraz önceki açıklamasında
"iç barışın sağlanması, terörün azaltılabilmesi için Eve Dönüş Yasası
çıkarılmıştır" dedi. Yasanın çıkmasından sonra, çöken terörde, tekrar, bir
artış gözükmeye başladı. Bu, azalmadı, aksine arttı. Acaba, yasa
düzenlemesinde, öngörüde bir hataya mı düşüldü?
İkinci sorum: Bu yasanın yürürlüğe
girmesinden sonra, cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerden kaç kişi
yararlanmak için başvuruda bulundu? Dağdan inerek bu yasadan faydalanmak
isteyenlerin sayısı kaçtır? Yasadan yararlananların terör örgütlerine göre
dağılımları nedir? Yasadan beklenilen gayeye ulaşıldı diyebilecek misiniz?
Yoksa, bu yasayla, sadece bir grubun, örneğin Sivas katliamına katılanların
faydalanması mı sağlanmak istenildi acaba?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.
Sayın Ülkü, buyurun.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Bakan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; komisyonda bu konu görüşülürken, terörün, bir başka
biçimde tezahür edeceğine ilişkin bazı örnekler vermiştim. Mesela, demiştim ki,
1984 yılında çıkarılan imar affı nedeniyle, o günlerde, adına "tapu tahsis
belgesi" dediğimiz tapu tahsis belgelerinin dağıtımında, bazı mimar ve
mühendislerin, o günkü koşullarda, kendilerine iş çıkarmak amacıyla birtakım
girişimleri olmuş ve kentlerin bozulmasına neden olmuşlardır; bazıları için
diyorum. Şimdi, burada da, terör örgütünden zarar görmüş olanlara tazminat
ödeyeceğiz diye, bir yandan tazminat miktarını yüksek tutarak, bazı yerlerde,
bazı kişilerin, özel olarak sanki zarar görmüşmüş gibi davranmalarına neden
olabilecek. Bir başka biçimde de, buralarda zarar görmemiş insanlar için zarar
görmeyi sanki gerçekmiş gibi göstererek, bazı avukatların, dikkat edin, bazı
avukatların oralarda kendilerine iş çıkarabileceği kaygısını taşıyorum. Yani,
eğer bu yasa doğru uygulanmazsa, bir yandan, bazı avukatlar kendilerine orada
iş bulacaklar ve vatandaşı kandırmaya çalışacaklar, diğer yandan da, bu konu,
oturum başına çok para verileceği için cazip hale gelmiş olacak ve bu çok para
da, giderek, daire amirleri, yani o komisyonlarda yer alacak olan daire
amirlerinin birbirleriyle kavgalı olmasına ve dışarıdan bazı kişilerle
ortaklaşa iş yapmasına belki de neden olabilecektir.
Bu nedenle, yasanın bu maddesi, belki tüm
maddelere oranla çok çok önemlidir. Sanırım, komisyonda söylediğimiz gibi,
burada da konu dikkate alınmayacaktır, ama, bizden hatırlatması. Bakan Bey ne
düşünüyor, sormak istedim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ülkü.
Sayın Akdemir, buyurun.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum. Aracılığınızla Sayın Bakana birkaç soru sormak istiyorum.
Sayın Bakanım, İzmir'in çeşitli yerlerinde
kapkaç olayları gün geçtikçe artmaktadır. Buna bağlı olarak, yine evlerin
soygunu, işyerlerinin soyulması her gün artmakta, özellikle okullarımızın
civarında, lise seviyesindeki okulların civarlarında hap satılmaktadır,
uyuşturucu madde satılmaktadır ve minibüslerin son duraklarında özellikle, yine
uyuşturucu madde satılmaktadır. Vatandaşlarımız, gecenin geç saatlerinde
minibüsle seyahat yapmaktan çok çekinmekteler. Özellikle Çiğli, Güzeltepe
Mahallesi, Karşıyaka'nın Onur Mahallesi ve Yamanlar Mahallesinde bu konu
ağırlıktadır. Yine, bu madde bağımlısı çocukların sayısı artmaktadır. Özellikle
bu genç çocuklarımızla ilgili herhangi bir çalışmanız var mıdır, yok mudur? Bu
tür saymış olduğum olaylarla ilgili acil olarak önlem almayı düşünüyor musunuz?
Çok teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Akdemir.
Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle birinci soruyla
ilgili zannedersem bir yanlış anlaşılma oldu. Ben, burada Köye Dönüş
Projesinden bahsettim. Yine Bakanlığım tarafından ve birkısım illerde GAP
İdaresi tarafından uygulanmakta olan bir Köye Dönüş Projemiz vardır. Bu projeye
göre, çeşitli nedenlerle köyünden, arazisinden, toprağından uzaklaşmış olan
insanların tekrar köylerine dönüşü sağlanmıştır ve bu dönüş yapılmadan önce de,
öncelikle o köylerin altyapıları tamamlanmıştır. Örneğin, köyün yolu, suyu,
elektriği, telefonu gibi altyapılar tamamlandıktan sonra, köye dönüşleri
sağlanmıştır. Benim bahsettiğim buydu, bu projeydi, Köye Dönüş Projesiydi.
"Bu bölgede sosyal barışın sağlanması için atılmış önemli bir adım"
dedim; ancak değerli arkadaşımız, Topluma Kazandırma Yasası -ki, ona halk
arasında Eve Dönüş Yasası da denilir- onu kastetti, onu söylediğimi vurguladı.
O da, sosyal barışın tesisi için çıkarılmış bir yasaydı; ancak, sorduğu sorular
biraz teknik; yani, benden rakamlar istedi. Müsaade ederseniz Sayın Başkan, ben
o rakamları kendisine yazılı olarak, Topluma Kazandırma Yasasıyla kaç kişi
tahliye edilmiştir; bütün bu sorduklarını yazılı olarak vereyim.
Yalnız şunu da hemen ifade edeyim ki,
Topluma Kazandırma Yasasından Sivas olayı sanıkları istifade etmemiştir; onu da
belirteyim. Diğer konuları yazılı olarak vereceğim.
İzmir Milletvekilimiz Sayın Hakkı Ülkü'nün
söylediği konuya gelince; bakın, bu komisyonlar çok titiz bir şekilde görev
yapıyorlar ve bu kanunda haksız iktisap edilmesi mümkün değildir ve yine, bu
kanunda manevî tazminat da yok, sadece maddî tazminat ödüyoruz ve bu oturumlar,
bakın, kanunda sınırlıyoruz; en fazla altı oturum için ücret verilecek ve bu
altı oturum için verilecek ücret de 120 YTL dir ve bu çok titizlikle takip
ediliyor, ben, böyle bir durum olacağını zannetmiyorum.
Yine, Sayın Akdemir'in sorduğu soruya,
önce, bir genel olarak şu cevabı vereyim ki; biz, başta İstanbul olmak üzere,
Ankara, İzmir'deki bu kapkaç ve tinerci, madde bağımlısı çocuklarla ilgili,
Hükümet olarak ve İçişleri Bakanlığı olarak ciddî önlemler aldık. Örneğin şunu
ifade edeyim ki, bu olaylar başlar başlamaz, il emniyet müdürlerini iki grup
halinde Ankara'ya toplantıya davet ettik ve bu toplantıda bu konuları konuşup,
değerlendirdik.
Hemen o günler için acil olarak yapılması
gereken tedbirler şuydu: Sokak hâkimiyetinin sağlanması, bunun için de çevik
kuvvet birimlerinin de bu olaylarda kullanılması; yani, çevik kuvvet
birimlerinin de devriye hizmetlerinde motorlu ve yaya olarak kullanılması
konusunu bir genelgeyle bütün valilerimize bildirdik.
Bir önemli konu da, yine, il emniyet
müdürlerimize şu talimatı verdik: İllerinizde suça hassas bölgeleri tespit
edin, suç ve suçlu profilleri çıkarınız dedik. Bu çalışmalardan sonra,
yoğunlukla, işte, bu, hem çevik kuvvet birimleri hem de ayrıca, emniyet
müdürlüğü ve polis merkezlerindeki çalışan sayısını da asgarîye indirmek
suretiyle, orada çalışanların büyük bir kısmını da, bu tespit edilen suç
bölgelerinde, suç ve suçlu profillerine göre suçların yoğun olarak işlendiği
bölgelerde, yaya ve motorlu devriye görevi yapmak üzere görevlendirdik; ama,
değerli arkadaşlarım, önemli bir sorun da, polis sayımızın yetersizliği.
İstanbul'u örnek verecek olursam, şu anda
İstanbul'daki mevcut polis sayısı, 2001 yılındaki polis sayısından, halen 2 000
azdır. Avrupa Birliği ülkelerindeki standarda göre, şu anda İstanbul'un
ihtiyacı olan polis sayısı 10 000'dir. Şu anda İstanbul'a 10 000 polis vermem
lazım. Aynı şekilde İzmir'de, Ankara'da, Antalya'da, diğer birçok illerde bu
eksiğimiz var. Şimdi zamanınızı almamak için, neden bu eksik oldu? Çünkü,
zamanında polis okulları vardı,. 9 aylık okuldu, sayısı fazlaydı. 2001 yılında
polis okulları, polis meslek yüksekokullarına dönüştürüldü. İyi olmuştur.
Tabiî, eğitim seviyesini yükseltmek bakımından 9 aylık eğitimden 2 yıllık polis
yüksekokullarına çıkarılmıştır; ama, bu yapılırken sayıda muazzam bir azalma,
yarı yarıya azalma olmuştur. Polis okulları varken, yani, 1999-2001 yılında
yılda 10 000 polis memuru mezun olup kadroya katılırken, 2002 yılında polis
meslek yüksekokullarına dönüştürülünce 4 500 mezun verildi; bir yılda hiç mezun
verilmedi; çünkü, 2 yıllığa çevrildiği için arada muazzam bir boşluk oldu.
Meslekten ayrılanların, bilhassa emekli olanların yerine yenilerini dahi
veremezken, illerimiz büyüyor, ilçelerimiz büyüyor, yeni şehirler, yeni
karakollar kurulması gerekir. Bu polis açığını gidermek için, ben, göreve
başladığım zaman 20 polis meslek yüksekokulu vardı, bu sayıyı, bugün 26'ya
çıkardım. Yılda 4 500 polis mezunu veriyorduk, bugün 7 000'e çıktı; ama,
amacımız bu sayıyı artırmak, yüksekokullarının sayısını…
Bir yandan yine, bildiğiniz gibi, bir
yasayla huzurlarınıza geldik, Yüce Meclisin takdirleriyle yasalaştı. Dört
yıllık fakülte ve yüksekokul mezunlarını da, altı aylık bir polis eğitiminden
sonra, polis yapmayı kararlaştırdık. Kanun çıktı, yürürlüğe girdi. Bu 10
000'den hemen 2 000'ini aldık ve bunlar, bu ayın 16'sında kuralarını çektiler,
2 000 polis memurumuz illerine hareket ettiler. Şimdi, önümüzdeki dönemde, yine
bu geriye kalan 8 000'den alabildiğimiz kadar, imkânlarımızın içerisinden
yenilerini alacağız.
Bu sayı çoğaldıkça, devriye sayımız
çoğalacaktır, sokak hâkimiyeti artacaktır; ama, bunun yanında, dediğim gibi, bu
oluncaya kadar da, çevik kuvvet birimlerini kullanıyoruz. Emniyet Müdürlüğünün
kadrosunu, gerekirse, trafiğin yoğun olduğu, insanların en yoğun sokakta
olduğu, caddede olduğu dönemlerde -oradaki görevlilerden alıyoruz- sokak
hâkimiyeti için, sokaklarda görevlendiriyoruz. Mesela, Bursa'da olduğu gibi,
bazı büyük şehirlerimizde sokak timleri ihdas edildi 2'şer, 3'er kişilik.
Bunlara motosikletler vermeye çabalıyoruz, gayret ediyoruz. Bunu da, birçok
yerde, özel idare imkânlarıyla veya meslek kuruluşlarının katkılarıyla
yapıyoruz. Bütçe imkânlarımızla bütün illerin bu araç gereç ihtiyacını da
karşılayamadığımız için, bu şekilde, inşallah…
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Bakanım…
Sayın Bakanım…
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Ben, sorulara cevap ediyorum; lütfen… Karşılıklı konuşmaya müsaade ediyorsak
konuşalım; ama, sordunuz, ben cevap veriyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan, sürenizi zaten
aştınız.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Madde bağımlılarıyla ilgili, Sayın Başbakanın talimatıyla, 5 bakandan oluşan
bir komite kurduk. Devlet Bakanımız Sayın Nimet Çubukçu'nun koordinatörlüğünde,
Adalet, Sağlık, Millî Eğitim ve benden oluşan bir komite, bu, bilhassa, madde
bağımlısı, sokakta yaşayan, sokakta çalışan çocuklarla ilgili çok önemli tedbirler
alıyoruz. Önce pilot il olarak İstanbul'da başlattık, şimdi diğer illerde de bu
uygulamalar yapılıyor. Hem valilerimizin özel idare imkânları hem
belediyelerimizin bu sosyal faaliyetlere katkılarıyla bu konuda da önemli
mesafeler aldık.
Arz ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4.- 5233 sayılı Kanunun 12 nci
maddesinin ikinci fıkrasındaki "yirmi gün" ibaresi "otuz
gün" olarak, dördüncü fıkrasındaki "birer örneği ilgiliye ve
Bakanlığa gönderilir" ibaresi "bir örneği ilgiliye gönderilir"
şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.
4 üncü madde üzerinde görüşmeler
tamamlanmıştır.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 4 üncü madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, saat 20.00'de
toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.39
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.13
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 45 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
1000 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
7.- Terör
ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu
(1/1082) (S. Sayısı: 1000) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 5 inci maddesini okutuyorum:
MADDE 5.- 5233 sayılı Kanunun 13 üncü
maddesinin birinci fıkrasına "ödenekten" sözcüğünden sonra gelmek
üzere "üç ay içerisinde" ibaresi eklenmiş; ikinci fıkrasındaki
"yirmimilyar Türk Lirasının" ibaresi, "ellibin Yeni Türk
Lirasının" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan Partisi
Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan.
Buyurun Sayın Özdoğan.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1000 sıra sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Anavatan
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi ve
Büyük Türk Milletini saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Anadolu,
dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünyanın en hassas coğrafyasında
bulunmaktadır; jeostratejik bakımdan da en hassas bir bölgede bulunmaktadır ve
dünyanın mihveri durumundadır.
Dolayısıyla, çok uzun yıllardır Türkiye
Cumhuriyeti Devleti terörden çok büyük zararlar görmüştür; hem insan açısından,
insan zayiatı açısından hem de maddî bakımdan zarar görmüşlerdir. Tabiî ki, hem
hassas coğrafyada bulunmasından dolayı hem de Türk Milletinin büyüklüğünden
dolayı sürekli olarak dış güçler büyük milletimizle ve Türk Devletiyle sürekli
olarak oynamaktadırlar. Belki bu ilelebet olarak devam edecektir; çünkü,
bulunduğumuz nokta çok hassas bir bölgedir.
Değerli arkadaşlar, terör nedir; terör,
çıkar gruplarının veya yabancı devletlerin kendi çıkarları doğrultusunda
amaçlarını gerçekleştirmek için giriştikleri tedhiş hareketleri veya kullandığı
elemanlarla, kullandığı insanlarla tedhiş hareketleridir. Dolayısıyla, Türk
Devleti de uzun yıllardır çeşitli mihraklar tarafından terör hareketleriyle
yıldırılmaktadır.
Geldiğimiz nokta itibariyle, tabiî,
terörün burada geçmişini anlatacak vaktimiz yoktur. Bugün, ülkemizi uzun
yıllardır, yirmi küsur senedir kasıp kavuran terör, PKK terörüdür değerli
arkadaşlar. PKK terörü de, bölgede çıkarı olan yabancı devletlerin tahrikiyle,
desteklemeleriyle meydana gelen bir olaylar zinciridir. Tabiî ki, Türk Devleti
gelinen nokta itibariyle terör olaylarına ve bilhassa PKK terörüne karşı çok
büyük tecrübe kazanmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bu tamamen tahrikler
neticesinde meydana gelmiştir; çünkü, bu bölgede, Anadolu'da Türkler ile
Kürtler bin yıldır beraber yaşamaktadırlar. Hatta, tarihî olaylarla sabittir
ki, büyük Türk komutanı, Türk Sultanı Alpaslan'ın Anadolu'yu fethinde, askerin
içerisinde de 50 000 Kürt yiğidi vardı. Dolayısıyla, Anadolu'yu Türkler ile
Kürtler birlikte fethetmişlerdir ve bin yıldır beraber yaşamaktadırlar. Öyle
aynileşmişlerdir ki Türkler ile Kürtler, genleri bile birbirine karışmıştır.
Bin yıldır birbirleriyle kız alıp vermekte ve dolayısıyla, akraba olmuşlardır
değerli arkadaşlarım ve gelinen süreç içerisinde gelenekleri, âdetleri, her
türlü müziği, birbirleriyle aynileşmiştir. Bunu bütün herkes bilmektedir. Ama,
maalesef, bugün geldiğimiz nokta itibariyle, Kuzey Irak'ta fiilî bir Kürt
devleti kurulmuştur. Belki bunu gelecekte bağımsız bir Kürt devletine tevil
edebileceklerdir. Tabiî, bunu gönlümüz arzu etmiyor Türkiye'nin menfaatleri
bakımından.
Terörün önlenmesi açısından yapılması
gereken işlerin başında, en önemlisi, güneydoğuya yardımların, yatırımların çok
büyük ölçüde yapılması gerekmektedir değerli arkadaşlarım. Fakat, bugün,
maalesef, birtakım acı olaylar yaşanmaktadır. Ben sadece iki örnek vermek
istiyorum. Bugün birkısım güneydoğulu genç -Erbil'deki üniversitede, yaklaşık 2
000 kadar öğrenci- Barzani tarafından burs verilerek okutulmaktadır. Diğer bir
olay da, birkısım işadamı Barzani'yle ortak şirketler kurarak orada yatırım
yapmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, ben bunu şöyle
yorumluyorum: İleride Kuzey Irak'ta kurulacak Kürt devletiyle entegrasyon
sağlamanın ön adımları olarak bunları yorumluyorum. Dolayısıyla, Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin buna göre tedbirlerini alması gerekmektedir.
Ayrıyeten en önemli tedbirlerden birisi
de, dışfinans kaynakları bilinmektedir; a'dır, b'dir, c'dir, bunlar biliniyor.
PKK terör örgütünün içfinans kaynaklarının çok acil olarak araştırılması ve bu
olayın üzerine gidilmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin Anayasasının 66 ncı maddesinde "Türk Devletine vatandaşlık bağı
ile bağlı olan herkes Türktür" yazar ve bunun felsefesini, Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin banisi olan Yüce Atatürk koymuştur; çünkü, İstiklal
Harbi yapılırken, Kürtler ile Türkler bu şekilde anlaşmışlar, kendilerine Türk
demişlerdir. Tabiî ki, bu Türklük, ırkçılığa dayanan, DNA ölçümlerine dayanan,
gen ölçümlerine dayanan bir ırkçılık değildir, kafatası ırkçılığı değildir;
aynı kaderi, aynı kıvancı, aynı tasayı paylaşan, bin yıldır paylaşan insanların
ortak kaderinden doğan bir adlanmadan başka bir şey değildir; ama, maalesef,
-bunu şurada belirtmek istiyorum- Türkiye Cumhuriyeti Devletini yöneten bir
kısım yöneticiler ve geçtiğimiz aylar içerisinde Sayın Başbakanın
Diyarbakır'daki bir konuşması ve "Türkiye'de Kürt sorunu vardır"
demesi, bu olayları, maalesef, alevlendirmiştir. Bu tür beyanlardan kesinlikle,
ayaküstü bu tür beyanlardan kesinlikle kaçınmamız gerekmektedir; bu beyanlar
yanlış beyanlardır. Türkiye Cumhuriyeti Devletindeki 75 000 000 insanın hepsi
Türktür, Türk oğlu Türktür değerli arkadaşlarım.
Buradaki terör olaylarından dolayı, halk,
İstanbul başta olmak üzere, büyük şehirlere göç etmiş ve buralarda, maalesef
-tabiî, açlıktan, yoksulluktan dolayı- kriminal terör olayları meydana
getirmiştir. Bugün İstanbul başta olmak üzere, büyük şehirlerimizde yaşamak çok
zor bir hale gelmiştir.
Maalesef, hükümetimiz, aldığı yavaş
tedbirlerden dolayı, bu olaylarla baş edemez durumdadırlar. Bunun üzerine
polisiye tedbirlerle, mutlaka, gidilmesi gerekmektedir. Aslında, bir atasözümüz
var: Bülbülü altın kafese koymuşlar, ah vatanım demiş. Türkiye Cumhuriyeti
Devleti, alacağı tedbirlerle bu insanların tekrar yurtlarına dönmesini
sağlaması gerekmektedir, kendi şehirlerine dönmesini sağlaması gerekmektedir.
Maalesef, bu hükümet, bu konuda da son derece başarısız olmuştur değerli
arkadaşlarım.
Terörün iki tarafı var değerli arkadaşlar;
bir, şehitler, terörle mücadele eden asker ve polisimizin verdiği şehitler;
yani, Türk Milletinin verdiği şehitler; bir de, orada teröre kurban giden
halktır. Maalesef, bugün geldiğimiz nokta itibariyle, şehitlerimizin
yakınlarına gerekli yardımlar yapılmamaktadır. Şehitler bizim gözbebeğimizdir,
baştacımızdır. Kendi seçim bölgelerimizde veya diğer şehirlerdeki seçim
bölgelerimizde şehit derneklerine gittiğimiz zaman, şehit yakınlarının son
derece buruk olduğunu, âdeta devlete küskün hale geldiklerini görmekteyiz.
Hükümet yetkililerinden rica ediyorum: Şehitlere ne kadar yardım yaparsak,
onların problemlerinin üstüne ne kadar gidersek azdır değerli arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Ayrıca,
terörle mücadele eden emniyet güçlerimiz, asker ve polisimiz, daha iyi maaş
şartlarına kavuşturulmalıdır. Bugün geldiğimiz nokta itibariyle, gerek
askerlerimizin, subay ve astsubaylarımızın, uzman çavuşlarımızın ve
polislerimizin, maalesef, maaşları yeterli olmamaktadır. Emniyet güçleri,
polisimiz, askerimiz, Türk Milletinin bağrından doğan bizim kardeşlerimizdir.
Hepimiz, bütün Türk Milletinin fertleri, herhalde, kahraman Türk Ordusu
içerisinde ya subay olarak ya da er olarak askerlik yapmışlardır. Dünyada kendi
bünyesinden çıkan tek ordu, milletin içinden çıkan tek ordu Türk Ordusudur.
Polisimiz de hakeza öyle. Polislerimizin ve askerlerimizin maddî problemlerinin
bir an önce halledilmesi gerekmektedir ve son olarak -çok önemlidir- terör
nedeniyle batıya göç eden…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Cümlem yarım
kaldı.
BAŞKAN - Sayın özdoğan, son cümlenizi rica
edeyim.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Terör nedeniyle batıya göç etmiş
insanların, çok acil olarak, alınacak tedbirlerle kendi köylerine, şehirlerine,
ilçelerine bir an önce döndürülmesi gerekiyor. Bu şekilde, büyük şehirleri
sosyal hayat bakımından daha yaşanılır bir duruma getirmiş olacağız diye
düşünüyorum; çünkü, terörün bir uzantısı da, son aylarda yaşadığımız olaylar
nedeniyle, gerek büyük şehirlerimizde -İstanbul başta olmak üzere- ve
güneydoğudaki birkısım şehirlerimizde, maalesef, PKK sempatizanları iç savaş
provaları yapmaktadırlar.
Bu geri dönüşün bir an önce sağlanmasını
diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özdoğan.
Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın
Ümmet Kandoğan?.. Yok.
Diyarbakır Milletvekili Sayın Cavit Torun;
buyurun.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan, sıra sayısı 1000 olan kanun
tasarısı üzerinde şahsî görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım;
hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; terör
olaylarından ötürü ülke insanı inanılmaz acılar çekti, 35 000 insanımızı
kaybettik. Bunun ne kadar büyük bir acı olduğunu, yaşayanlar, işin içerisinden
gelenler gayet iyi biliyor.
Binlerce köyümüzün boşaltıldığı ve
yakıldığı bir vakıa ve bu köylerin ne şekilde boşaltıldığı, bu olaylara
kimlerin sebebiyet vermiş olduğu konusunda Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ciddî
araştırmalar yapılmış ve bundan sonra da yapılmasında çok büyük yarar olduğunu
görüyoruz. Şimdi, bu insanlarımızın gördükleri zararları kısmen telafi etmeye
çalışıyoruz. Bu kanunla, daha önce 20 milyar olan ödemenin, 50 milyar TL'ye
kadar çıkmasının büyük ehemmiyeti var. Bu, önemli bir meblağ. Hükümetimizin, bu
insanlarımızın görmüş olduğu zararları karşılamak bakımından, 50 milyar gibi
bir ödemeyi yapması, gerçekten önemli. 50 milyar alan bir vatandaşımız, köyünde
evini yapabilir, köyünde hayvanlarını besleyebilecek ortamı oluşturabilir.
Bunun, çok büyük bir önemi olduğunu düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; burada,
üzerinde durulması gereken bir konu var; oluşturulan komisyonlar. Bu
komisyonlarda, avukat arkadaşlarımız görev yapacaklar ve bir ay boyunca, bu
komisyonlara en az 6 defa katılmış olacaklar, tümden alacakları paranın miktarı
120 000 000 lira. Arkadaşlar, bu parayla, bu avukat arkadaşlarımızın hizmet
vermelerinin ne kadar güç olduğunu, kendilerinden almış olduğumuz bilgiler
sayesinde burada ifade etmek istiyorum. Diyelim ki, bir toplantıya katıldılar;
onlarca, yirmilerce dosya ellerine gelecek ve bu dosyalar sebebiyle bu
arkadaşlar yarım günlerini verecekler, toplam olarak ayın sonunda da 120 000
000 lira gibi çok cüzi bir miktar para almış olacaklar. Buna, çok dikkat
etmemiz gerekiyor. Bu parayla arkadaşlarımızın çalışmasının neredeyse mümkün
olmadığını düşünüyorum. Sonuç itibariyle de, komisyonlar, düzgün bir şekilde
görev yapma imkânından yoksun kalacaklar ve ileride, yeniden, bu kanun üzerinde
bir düzenleme yapmak gibi bir mecburiyet doğmuş olacak.
Kıymetli arkadaşlar, kanuna göre, 1987
yılından sonra, terörden zarar görenlerin zararlarının karşılanması konusunda
düzenlemeler getiriliyor. Oysaki, arkadaşlar, biz, doğudan, güneydoğudan gelen
milletvekilleri olarak, terör olaylarının, 1980 yılından itibaren çok büyük bir
ivme kazandığını ve o yıllarda da insanlarımızın büyük çoğunluğunun zarar
gördüğünü biliyoruz.
1980 ile 1987 yılları arasındaki dönemde,
zarar gören insanların bu zararlarını neyle telafi edeceğiz; bunun üzerinde de,
yine, bence, yeniden durulması ve Sayın Bakanlık yetkililerinin bu konuda
tedbir almalarının şart olduğunu düşünüyorum.
Kıymetli arkadaşlar, Anadolu halkının
teröre çok büyük bir dahli olmamıştır. İnsanlarımızın büyük çoğunluğunun, yani,
yüzde 80 diyebileceğimiz bir miktarının teröre bulaşmadıklarını gayet iyi
biliyoruz; ama, bu insanlar, doğrudan veya dolaylı olarak, terörden inanılmaz
bir şekilde acı çektiler, zarar gördüler.
Şimdi, bu yasayla getirilen düzenlemelerin
önemi ortada. Ancak, şunu anlatmak istiyorum: Sadece, bu paralarla, bu
insanları köylerine gönderebiliriz belki; fakat, köylerde altyapı yok, sular
yok ve yollar büyük bir tahribata maruz kalmış. Bu konuda, gerçi, hükümetimizin
almış olduğu önemli tedbirlerle yolların yapılmasına büyük ehemmiyet veriyoruz.
Hemen hemen köylerimizin büyük çoğunluğunda su problemi kalmadı, su problemi
çözülüyor; fakat, bunun yeterli olmadığını ifade etmek istiyorum.
Daha çok katkı, daha çok buralara gereken
önemin verilmesi, köylerini boşaltarak illerin varoşlarına sığınmış olan bu
insanların sorunlarının çözümüne…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
CAVİT TORUN (Devamla) - Köylerini
boşaltarak, illerin varoşlarına sığınmış olan insanlarımızın dertlerine çözüm
bulmak bakımından gerekli tedbirlerin de, burada, önemli bir şekilde alınması
şarttır diye düşünüyorum.
Bu arada, çok kıymetli arkadaşlar, terör
olayıyla ilgili olarak, ben, bir hususun daha altını çizmek istiyorum. Şemdinli
olaylarından sonra, terörde ciddî manada bir düşüşün olması da, bizim, üzerinde
ciddî manada düşünmemiz gereken konulardan birisi olarak karşımıza çıkıyor. Bu
cümlelerin altının çizilmesinde büyük fayda olduğunu düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarımız; ayrıca, biraz önce konuşan Erzurum Milletvekilimizin şehitlerle
ilgili bir düzenleme yapılmadığı konusundaki düşüncelerine de katılmadığımı
ifade ediyorum. Zira, bu kanun tasarısının geçici 2 nci maddesinde, terörden
zarar görmüş olan şehit ailelerine yapılan ödemeler konusunda, eğer bu kanun
uyarınca bir azalma söz konusuysa, daha doğrusu bu kanun ile aldıkları para
arasında bir fark varsa o miktarın düzeltilmesi, o eksikliğin giderilmesi
konusunda da hükümler olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Torun.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Soru-cevap kısmına geçiyoruz.
Sayın Tosun, buyurun; kısa ve öz…
RESUL TOSUN (Tokat) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan
Zararların Karşılanması Hakkındaki 5233 sayılı Kanunun "Zararın
tespiti" başlıklı 8 inci maddesinde, zararlar tespit edilirken komisyon
tarafından günün ekonomik koşullarına uygun biçimde tespit edilir diye bir
hüküm var. Zarar mağdurlarından şöyle bir şikâyet söz konusu: Sözgelimi, on
sene önce 10 000 000 eden bir araç terör olayları sonucunda tahrip olmuşsa,
komisyon kalkıyor, bugün en az 10 milyar değerindeki araca, yine o günün
ekonomik koşullarına göre 10 000 000 lira değer biçiyor. Dolayısıyla, burada,
aslında, bugünün ekonomik koşullarına uygun biçimde olduğunu anlamamız
gerekiyor. Ben, Sayın Bakanımızdan bu konuya açıklık getirmesi hususunda
istirhamda bulunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Tosun.
Sayın Özkan, buyurun.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, bu kanun -şayet kanunlaşırsa, ki o görünüyor- vatandaşlarımızın
maddî zararlarının bürokratik iş ve işlemlere takılmadan kısa sürede
karşılanmasını esas alıyor; fakat, bunun yanında, yıllardır teröre şehit
verdiğimiz şehit yakınlarımızın ve terörde gazi durumuna düşen gazilerimizin,
öğretmenlerimiz, mühendislerimiz, güvenlik görevlilerimizin, bugünkü durumları
hakkında, devletimizin ve hükümetimizin, gerekli katkıyı ve desteği bu ailelere
sağladığını düşünüyor musunuz? Şehitlerimizin adını anmak için, ufacık, derme
çatma parklara ve sokaklara isminin verilmesi, şehitlerimizin manevî
şahsiyetlerini, aslında, rencide etmez mi? Gazilerimizin yakınlarının ve şehitlerimizin
yakınlarının sayısal bir dökümü var
mıdır? Bunları yakından takip eden, devletimizin gözetlediği bir sistem var
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.
Sayın Işık.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, geçici 1 inci maddede tarih
olarak 1987 zikrediliyor ve terörden zarar gören mağdurların, tarih itibariyle,
1987 burada baz alındığı için, 1987 öncesinde -1985 olabilir, 1986- terörden
zarar gören mağdur insanların bu sıkıntılarının telafisi söz konusu olmayacak;
gözüken odur. Buradaki tarihi daha geriye yürütmek noktasındaki
değerlendirmenizi almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Sayın milletvekilleri, Sayın Kesimoğlu,
cihaza giremediğinden bahisle, süresinde, bana, Başkanlığımıza yazılı
müracaatta bulunmuştur. Şimdi, kendisinin bulunduğu yerdeki cihazı açıyoruz,
sorusunu soracaklar.
Buyurun Sayın Kesimoğlu.
MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Az önce kürsüdeki konuşmamda, Sayın
Bakanımızın dikkatine iki konuyu sunmuştum; ancak, şu ana kadar, henüz,
cevabını alabilmiş değilim. Bu nedenle, iki sorumu yineleme ihtiyacını
hissediyorum.
Tasarıda "komisyonun sekreterlik
hizmetleri il özel idarelerince yürütülür" deniliyor. Bildiğimiz
kadarıyla, il özel idareleri, bir yerel yönetim kuruluşudur. Bu açıdan bakacak
olursak, terörle mücadele yerel bir olgu mudur, yoksa ulusal bir olgu mudur?
Yine tasarıda "Komisyonun giderleri
Bakanlık ve/veya il özel idaresi bütçesinden karşılanır" deniliyor.
Burada, komisyon faaliyeti yerel ise genel bütçeden, genel idareye ait bir
faaliyet ise yerel bütçeden ödemeyi nasıl yapacaksınız? Bu çelişkiyi nasıl
açıklıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Kesimoğlu.
Sayın Bakan, buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Resul Tosun'un sorusu,
aslında maddede çok açık. Günün değerinden kasıt, bugünkü değerdir ve biz
komisyonlara da bu talimatı verdik. Zaten, yasanın yazılışında da, hakkaniyete
ve günün ekonomik koşullarına uygun biçimde komisyon tarafından doğrudan tespit
edilir. Ayrıca, taşınmazlara ilişkin
de, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11 inci maddesinde belirtilen kıymet
takdir komisyonları kıymeti yapar; yani, günün değerinden kasıt, bugünkü
değerdir.
Sayın Özkan'ın sorusu; bugün, terörden
zarar görenlere süratli bir şekilde ödenmeleri bu yasayla da kolaylaştırılıyor.
Peki, şehit ve gazilerimiz… Biz, gerçekten, şehitlerimizin yakınlarını ve gazilerimizi,
bize, şehitlerimizin büyük bir emaneti olarak kabul ediyoruz ve Hükümet olarak,
onların bütün sorunlarıyla uğraşıyoruz. Mesela, şehit yakınlarının işe
alınmasıyla ilgili uygulama da benim Bakanlığım tarafından yerine
getirilmektedir. Bize müracaat eden bütün şehit çocuklarını işe yerleştirme
gayreti içerisindeyiz ve yerleştiriyoruz. Onun dışında, diğer konularda da
elden geldikçe yardımlarımızı esirgemiyoruz, gereken yapılıyor. İnşallah, bu
yapılanları daha da artırmanın gayreti içerisindeyiz.
Sayın Işık… Evet, yasada, maalesef,
1987'den itibaren terörden zarar görenler için bu tazminat öngörülmüş. Malum,
her çıkan uygulama bir sınır, bir hudut koymak zorunda. 1987'de öngörüldüğü
için, 1987 yılından günümüz ve halen devam ediyor; terörden zarar görenlere bu
yasaya göre yardım yapıyoruz.
AHMET IŞIK (Konya) - Bir değişiklik
çalışması var mı Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Sayın Kesimoğlu, tabiî önemli bir soru sordu, terörle mücadele ulusal bir
olgudur ve bu yasa da ulusal, genel bir yetkinin verilmesidir; ancak, burada,
özel idare bazı cari giderlere katılabilmesi için, yasadaki "özel
idare" terimi kullanılmıştır ve özel idare bu işte sekreterya görevini
yapmaktadır. Birtakım cari giderler için… Çünkü, işin süratli yürüyebilmesi
için, çabuk yürüyebilmesi için, ödenek beklenmeden özel idare bütçesinden de
bazı cari giderler karşılansın diye, devlet bütçesi veya özel idare bütçesi
söylenmiştir. Ve bunun için özel idareye de sekreterya görevi verilmiştir.
Çok teşekkürler efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- 5233 sayılı Kanunun 14 üncü
maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Komisyonlar, Bakanlık ve valilik
tarafından denetlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.
Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan;
buyurun.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkanım,
çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Terör, yüzünü büyük şehirlerde artık
kapkaç, gasp ve uyuşturucu tacirliği - bu noktada, özellikle gençlerimize
yönelik - uyuşturucu satma, uyuşturucu tacirliği noktasında göstermeye
başlamıştır; bu da terörün başka bir yüzüdür. Terör, daha önce kırsalda ve
dağlarda iken, geldiğimiz noktada şehirlere intikal etmiş ve kentlerde yaşayan
insanlarımız, bu noktada büyük bir tedirginlik içerisinde hayatlarını sürdürme
durumunda kalmışlardır.
Tabiî, kentlerde, şehir merkezlerinde
terörle mücadelede etkin görev alan polislerimizdir. Polislerimizin ve
askerlerimizin terörle mücadelede, uyuşturucu tacirliğiyle, gaspla, kapkaçla,
bombalamalarla ve değişik terör faaliyetleriyle mücadelede, hem psikolojik
olarak hem de ekonomik olarak onların yanında, devlet olarak, hükümet olarak
yer alınmalıdır diyorum.
Bir polis, acaba kredi kartımı nasıl
ödeyeceğim, ev kiramı nasıl ödeyeceğim, acaba çoluk çocuğumun ihtiyaçlarını
nasıl ödeyeceğim, nasıl karşılayacağım, acaba bu aylıkla kaç gün daha idare
edebileceğim diye düşünüyor ise, etkin bir görev anlayışını işte o zaman
beklemek yanlış olur.
Ekonomik noktada, ücretler noktasında,
mutlaka iyileştirmelerin yapılması gerekmektedir; çünkü, en zor görevi yapan,
en zor şartlarda çalışan askerlerimiz ve polislerimizdir. Bu da, terörle
mücadelede farklı bir etkinliğin sağlanmasıdır. Benim bu önerim.
Diğer bir konu da, köy korucularıyla
ilgili. Köy korucularının terörle mücadelede ne kadar etkin bir görev
yaptıklarını tarihten beri biz biliriz, herkes bilir. Karda kışta, gece
yarısında, sabaha karşı donda terörle nasıl mücadele ettiklerini; bu ülkenin
bayrağını, bu ülkenin toprağını ve bu ülkenin insanını nasıl büyük bir aşkla,
büyük bir görev bilinciyle beklediklerini hepimiz biliyoruz.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanım; bakın,
köy korucularının isimleri devlet arşivlerinde vardır, devlet kayıtlarında
vardır. Devlet, köy korucularını asgarî ücretle çalıştırmaktadır. Asgarî
ücretle çalıştırdığı halde, onların sosyal güvenlik primlerini yatırmamaktadır.
Ya, bir devlet, yanında çalıştırdığı bir kişiyi, yani, yasalara aykırı olarak
çalıştırabilir mi?! Eğer, bu köy korucuları gereklilik ise -ki, gerekliliktir-
bunları çalıştırıyorsak, asgarî ücretle çalıştırıyorsak -asgarî ücretle de
çalıştırıyoruz, yani, bir devlet memuru maaşıyla falan da değil- bari onların
sosyal güvenlik primlerini de biz yatıralım. Yani, bir düzenlemeyle neyi
getiriyorsunuz; onlara, sadece sağlık
hizmeti alma hakkını veriyorsunuz. Bu, önemli bir gelişme, güzel bir gelişme.
Bu kadar önemli bir görevi yapan köy korucuları, sosyal güvenlik kapsamında
sağlık hizmeti alsınlar. Ama, primlerini kim ödeyecek bunların? Madem
çalıştırıyoruz, bunları da… Anayasal bir zorunluluktur. Bakın, Anayasanın 60
ıncı maddesinde "Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu
güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar."
Anayasanın 60 ıncı maddesine göre onları çalıştırıyorsak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - …böyle kaçak
çalıştırıyor görüntüsünü de vermemek için, Anayasanın da 60 ıncı maddesini
ihlal etmemek için, hem onların hem diğer güvenlik mensuplarının onurlarına,
haysiyetlerine, ailelerini geçindirebilecek bir gelir düzeyi, onlara yaraşır ve
yakışır bir gelir düzeyi vermekle beraber, köy korucularının da sosyal güvenlik
primlerini öderken, aldıkları ücreti de iyileştirmemiz gerekir diye düşünüyorum
ve daha sağlıklı bir yasal düzenleme yapma noktasında, Sayın Bakanımı, buradan,
bir kez daha uyarmış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Eraslan.
Sayın Değerli, sorunuz mu vardı?
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Sorum vardı.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Değerli.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Sayın Bakan,
bildiğiniz gibi, bir hastalığı tedavi etmek için, koruyucu hekimlik önlemlerini
önce almak lazım. Anarşiyi ve hırsızlığı da önlemek için, önce bunların ortaya
çıkmasına engel olmak lazım. Dolayısıyla, mühim olan, bu hadiselerin ortaya
çıkmadan önlenmesidir.
Benim, özellikle Mamak'la ilgili bir sorum
var. Biliyorsunuz, beş yıl Mamak Belediye Başkanlığı yaptım, 1994-1999 yılları
arası. O dönemde hiç hırsızlık yoktu; ama, bu son iki yıl içerisinde, Mamak'ta,
gerçekten, aşırı miktarda hırsızlık olayları hüküm sürmektedir. Özellikle
Şahintepe 1 inci Caddede, neredeyse her gece, bir dükkân, bir işyeri
soyulmaktadır. Bununla ilgili herhangi bir tedbir almayı düşünüyor musunuz?
İlgili bölge emniyet amirliklerine gerekli talimatı verir misiniz? Verirseniz,
bu konuda, teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Değerli.
Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tabiî, düşünüyoruz değil, uyguluyoruz;
yani, tedbir düşünmemek mümkün değil ve gerçekten de, zabıtanın ilk görevi,
önleyici zabıtadır "mâni zabıta" deriz; önleyici tedbirlerdir.
Ben, biraz önce, başka bir soruyu
cevaplarken, bu konuda, bu kapkaç, hırsızlıkla ilgili yapmış olduğumuz
çalışmaları, vermiş olduğumuz talimatları, faaliyetleri uzun uzun burada
anlattım; tekrar onlara girmeyeceğim. Ancak, yine, sizin Mamak'la ilgili
olarak, Ankara'nın tümüyle ilgili olarak, bütün illerimizle ilgili olarak
valilerimize, emniyet müdürlerimize talimat vermiştik; ama, Mamak'la ilgili bu
talebinizi tekrar ilgili arkadaşlarıma bildireceğim.
Ancak, bir şeye de dikkatinizi çekmek
istiyorum. Hani "belediye başkanlığım döneminde hiç olmuyordu" demek
de…
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Azdı, çok azdı
yani…
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Vardı, çok azdı, vardı… Ama, bu konuda gerekli talimatları da vereceğim.
Teşekkürler efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Madde üzerindeki konuşmalar ve görüşme
tamamlanmıştır.
6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 1'i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1.- Bu Kanunun yayımı
tarihinden itibaren bir yıl içinde ilgili valilik ve kaymakamlıklara
başvurmaları halinde, 19.7.1987 tarihi ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih
arasında işlenen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4
üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya anılan tarihler arasında terörle
mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler
ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararları hakkında da bu Kanun hükümleri
uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.
Manisa Milletvekili Sayın Ufuk Özkan...
Buyurun Sayın Özkan.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, terörü konuşuyoruz.
Gerçekten, terör, bir insanlık suçu ve biz teröre çok can kaybettik. Gencecik,
yirmi yaşında askerlerimizi, erlerimizi, yüzbaşılarımızı, binbaşılarımızı,
uzman çavuşlarımızı, öğretmenlerimizi, mühendislerimizi, korucularımızı
gerçekten teröre kurban verdik. Ama, teröre kurban verdiğimiz başka insanlar da
var, gazetecilerimiz var, bu ülkedeki fikir insanları var, kanaat önderleri
var. Gerçekten, toplumun her kesiminden, yaşına, cinsine bakmadan, kimliğine
bakmadan, etnik kökenine bakmadan, çok şehit verdik, çok insan kaybettik bu
insanlık suçu yüzünden.
Benim üzerinde durduğum konu şu, özellikle
bunu söylüyorum: Bizim, şehitlerimizin sayısal dökümünü, şehit yakınlarımızın
en ücra noktadaki insanına kadar sayısal dökümünü, devlet olarak, bilme
gereğimiz var; gazi yakınlarımızı ve gazilerimizi, ömrünün sonuna kadar takip
etme yükümlülüğümüz var. Bu yükümlülüklerimizi, biz, devlet olarak, yerine
getirebildiğimiz kanaatinde değilim. Onun için, hükümet olarak, bu konunun
üzerine daha ciddî eğilmenizi, bundan sonra gelecek hükümetlerin de, bu konuda,
tavizsiz ve ödünsüz bu konu üzerinde çalışmasını tavsiye ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, kaçak elektriklere
de, biz -biliyorsunuz, mühendislerimiz peşinden koştu- oraya da şehit verdik ve
biz, bombalarla kaybettiğimiz Bahriye Üçokların, Turan Dursunların, Uğur
Mumcuların, Ahmet Taner Kışlalıların katillerini de bulamadık, onları katleden insanları
da bulamadık. Ama, bu şekilde, cenazelerin tümünde, ister teröre kurban
ettiğimiz isterse kaçakçılıkla uğraşırken kaybettiğimiz askerinden gazetecisine
kadar bu geniş yelpaze içindeki insanların hepsinin cenazesinde şunu söyledik:
"Kanı yerde kalmayacak, mutlaka katilleri yakalanacak."
Sevgili arkadaşlarım, bu insanların
yakınlarını maddî olarak finanse etmek kadar, bu insanların manevî duygularını
da mutlaka bizim onore etmemiz lazım. Bu ülke olarak, onların sahipsiz
kalmadığını, onların akan kanlarının sahibi olduğumuzu göstermemiz lazım.
Teröre kurban verdiğimiz insanlarımızın katillerinin yakalanması konusunda,
devlet olarak, gerekli hassasiyeti ve samimiyeti daha fazla göstermemiz lazım.
Yapamadığımız, yakalayamadığımız her terör kurbanının katili, bu ülkede, yeni
olacak hadiselere ve olaylara gebe olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak,
kaybettiğimiz en küçüğünden en büyüğüne kadar bütün insanlarımızı sizlerin
önünde, aziz hatıralarının önünde saygıyla selamlıyorum.
Hepinize iyi akşamlar diliyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.
Sayın Eraslan'ın bir sorusu var; buyurun.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sizlerin aracılığıyla çok kısa bir soru
sormak istiyorum değerli İçişleri Bakanımıza.
Köy korucularımızın emeklilik haklarıyla
ilgili; yani, diğer devlet memurları gibi, köy korucularımızın da emekli
olabilmeleriyle ilgili, onların emeklilik haklarıyla ilgili bir kanun
teklifimiz var, Doğru Yol Partisi olarak bir kanun teklifi verdik. Bu konuda ne
düşünüyorsunuz? Bu kanun teklifimize destek verecek misiniz Sayın Bakanım?
Mümkünse bunu sizden istirham ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.
Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tabiî, biraz sonra, bu yasa tasarısından
sonra görüşeceğimiz tasarı, köy korucularıyla ilgili bir tasarıdır; sosyal
güvencesiyle ilgili. Bir defa, sağlık bakımından sağlanan sosyal imkânlarla
ilgili bir tasarıyı, biraz sonra görüşeceğiz. Ancak, ben şunu ifade edeyim ki,
biz, köy korucularıyla ilgili, Bakanlık olarak, onların bütün özlük haklarını,
sosyal güvence durumlarını, bütün durumlarını tespit eden bir tasarı hazırladık
ve bakanlıklarımıza görüş için sunduk. Birçok bakanlığımızdan da görüş geldi;
ancak, biz, bu yasa tasarısında gecikme olabilir endişesiyle, biraz sonra
görüşeceğimiz, korucularımızın sağlık durumuyla ilgili, kendilerinin, eş ve
çocuklarının, bakmakla mükellef oldukları kişilerin sağlık kurumlarından
istifade edebilmesi, ilaç alabilmelerine imkân tanıyan bir tasarıyı, o genel
tasarının içerisinden çıkarıp getirdik; ama, asıl özlük haklarıyla ilgili,
durumlarıyla ilgili, sosyal güvenceleriyle ilgili yasa tasarımız, dediğim gibi,
bakanlıkların görüşüne sunuldu. Birkaç bakanlığımızın da görüşü gelince, onu
da, Başbakanlığa sunup, huzurlarınıza getireceğiz.
Teşekkürler Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Geçici madde 1 üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 2'yi okutuyorum.
GEÇİCİ MADDE 2.- 19.7.1987 tarihinden bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, görevleri başında iken terörden veya
terörle mücadele sırasında zarar gören kamu görevlilerinden veya
mirasçılarından, ilgili mevzuat uyarınca tazminat almış olup, ancak aldıkları
tazminatın hesaplanma kriteri bu Kanundan farklı olanlardan, bu Kanunun yayımı
tarihinden itibaren bir yıl içinde ilgili valilik veya kaymakamlıklara
başvuranlara, yapılacak hesaplamada aldıkları tazminat ile bu Kanuna göre
almaları gereken tazminat arasında fark bulunması halinde, eksik olan tutar
yasal faiziyle birlikte ödenir. Ödenen tazminat tutarı fazla ise iade talep
edilmez.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Denizli Milletvekili
Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.
Geçici madde 2'yi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer maddeyi okutuyorum:
MADDE 7.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Bu madde üzerinde de Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'ın söz isteği var; kendisi yok.
7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre oyunun
rengini belirtmek için söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?..
Yok.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, oylama için 3
dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama
için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Terör ve
Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 235
Kabul: 232
Çekimser: 3 (x)
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
8 inci sıraya alınan, Köy Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları
raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
8.- Köy
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/1104) (S. Sayısı: 1048) (xx)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 1048 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Köy Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz Köy Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısıyla, 1985 yılından bu yana, bölücü teröre karşı güvenlik güçlerine
yardımcı olmak ve yaşadıkları köyleri ve çevrelerini korumak üzere görev yapan
ve herhangi bir sağlık güvencesi olmayan köy korucularına ve ailelerine
yeşilkart verilmesini amaçlamaktadır.
Bilindiği gibi, 1984 yılından itibaren,
bölücü terör örgütünün terör eylemlerinin yoğunluk kazanması üzerine,
özellikle, güvenlik güçlerinden ve jandarma karakolundan uzak yerleşim
birimlerinde yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğinin korunmasında
güvenlik güçlerine yardımcı olmak amacıyla Köy Kanununda yapılan düzenlemeyle
Bakanlar Kurulunca tespit edilen illerde köy korucularının görevlendirilmesine
gidilmişti.
27 Haziran 1985 tarihli ve 9632 sayılı Bakanlar
Kurulu kararıyla, ilk olarak, 13 ilde, geçici köy koruyucusu sistemi
uygulanmaya başlanmış, 1984'te başlayan koruculuğun ilk sekiz yılı ücretsiz
geçtikten sonra, 1992'den itibaren maaşa geçilmiştir.
Devlet, geçici köy korucuları için aylık
390 YTL'lik bir ödeme yapmaktadır. Devlete yıllık masrafları yaklaşık 272
trilyon liradır. Onun dışında, son iki yıldır devlet tarafından düzenli olmasa
da elbise, ayakkabı ve yiyecek yardımları da yapılmaktadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen
yerimize oturalım arkadaşlar.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Bugün geldiğimiz
noktada, bölgede olağanüstü hal kaldırılmış olmakla birlikte, 22 ilde geçici
köy koruculuğu sistemi kapsamında 66 000'e yakın geçici köy korucusu kadrosunun
58 000'e yakını dolu bulunmaktadır. 1985 yılında geçici olarak başlayan köy
koruculuğu uygulaması, giderek kalıcı hale gelmiştir. Hükümetin, bugün önümüze
getirdi düzenlemeyle neredeyse, artık, tamamen kurumsallaştırılmak
istenmektedir.
Köy kuruculuğu, ülkemizde yaşanan,
olağanüstü bir dönemin gereği olarak alınmış, olağanüstü bir tedbirdi. Bugün,
artık, giderek görece bir huzur ortamının yaşandığı bölgede bu yapının
sürdürülmesi son derece sakıncalıdır.
Sosyal devlet olmanın bir gereği olarak
insanımıza, halkımıza sosyal güvenlik ve sağlık hizmetlerinin tümünü eksiksiz
bir şekilde ulaştırmak, tabiî ki, bizim de en önemli amaçlarımızdan birisidir.
Fakat, aynı zamanda, demokratik bir hukuk devleti olan ülkemizde, güvenlik
gibi, halkımızın huzurunu doğrudan etkileyen bir alanda görev yapanların
kanunla tanımlanmış bir alanda kanunun öngördüğü yetkiler çerçevesinde gerekli
eğitime sahip ve yasalara uygun olarak görev yapmaları gerekmektedir. Oysa,
bugün, ne yazık ki, bölgede görev yapan ve devletten maaş alan köy korucuları,
karıştıkları suç olaylarıyla gündeme gelmektedirler. İçişleri Bakanlığı
verilerine göre son onsekiz yılda 4 804 korucunun suç işlediği görülüyor.
İçişleri Bakanının, Partimiz Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer'in soru
önergesine 20 Haziran 2003'te verdiği cevapta, 2 376'sı muhtelif suçlara
karışan korucuların 2 275'inin PKK'ya yardım ve yataklık suçundan işlem gördüğü
belirtiliyor. Korucuların karıştığı suç olaylarının en az bunun kadar kaygı
verici olan bir başka boyutu da, korucuların, bölgelerinde kendi insanlarına
karşı estirdikleri güç ve şiddet eylemleridir. Geçtiğimiz yıllarda korucuların
karıştığı birçok tecavüz ve öldürme-yaralama olayları yaşanmış ve özellikle
bölgedeki savunmasız insanlarımız adına yüreğimiz yanmıştı. Bu konuda birçok
örnek verilebilir. Örneğin, 2005 yılında da birtakım olumsuz olaylar
yaşanmıştır. Mesela, 22 Mayıs günü Hakkâri'ye bağlı Ağaçdibi Köyü yakınlarında
pikniğe giden gençlerin, selam vermedikleri gerekçesiyle korucular tarafından
dövüldüğü gibi. Şırnak'ın Güçlükonak İlçesine bağlı Günyurdu Köyünde yaşayan
bir ailenin 1 Haziran günü Akçakuşak Köyü sınırındaki tarlalarında çalışırken,
bir başka aileden 6 korucunun silahlı saldırısına uğradığı haberleri
gazetelerde yer almıştır. Haziran ayı başlarında ise, köy korucuları olan iki
aile arasında arazi anlaşmazlığı nedeniyle çıkan silahlı çatışmada 1 kişinin
yaralandığı, 2 kişinin de öldürüldüğü bildirilmiştir. Her ne kadar
"koruculara devlet sahip çıkmalı" gibi görüşler varsa da -ki, bugün
onu görüşüyoruz ve yeşilkart uygulamasına başlamak istiyoruz- yaklaşık 5 000
korucu, 60 farklı suça karışmıştır, çek senet tahsilatı başta olmak üzere.
Köye Dönüş Yasası çıkmış; ancak,
korucular, köyden gidenlerin, evlerini, tarlalarını işgal etmişlerdir ve
onların köye girmelerini engellemektedirler. Örnekler çok.
Şu anda yasayı görüşürken şunu da
hatırlatmakta yarar var. İki statüde korucu var; birisi geçici, diğeri de
gönüllü. Nasıl olacak bu yeşilkart uygulamaları? Bunların yaşları da 40 ile 60
arası.
Köye Dönüş Projesi uygulanırken, biraz
önce bir arkadaşımızın söylediği yanlışı da düzeltmek istiyorum. Köye Dönüş
Projesi, bir gönüllülük esasına dayalıdır ve üretimi teşvik amaçlı olmalıdır.
Zorla, kimse kimseyi, tekrar, terk ettiği, zorla terk ettirildiği köyüne
döndüremez. Dönerlerse, gönüllülük esasına dayalı olarak dönerler ve
döndüklerinde de, onların, hiç değilse, tarımsal faaliyette bulunmalarına
olanak sağlanır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
zaten, son yirmi yıldır da, geçici köy koruculuğu yapan insanlarımızın, asıl
olarak, tarım ve hayvancılıkla uğraşan üreticilerimiz oldukları da
unutulmamalıdır. Fakat, geçen süre içerisinde, geçici köy koruculuğu sistemi,
üretici bir kesimi yok edip tüketici bir kesim yaratmıştır. Geçmişte, Hakkâri
de kamyonlarca ceviz satan adam, şimdi çarşıda çiklet satar duruma düşmüştür.
Bu nedenle, geçici köy koruculuğu
sisteminin bir bütün olarak ele alınması ve bu konuda ayrıntılı düzenleme
yapılması gerekmektedir. Bu insanlarımızın, tekrar, eski sosyal ve ekonomik
koşullara o günden daha iyi şartlarda kavuşturulması için büyük projeler
geliştirilmelidir. Bu, hem bölgede tarımın ve hayvancılığın gelişmesine hem de
bu insanlarımızın sosyal ve ekonomik koşullarının iyileştirilmesine hizmet
edecektir.
Bu bağlamda, bu insanlarımız için bir
sosyal güvenlik ve sağlık hizmetinin götürülmesi hedefleniyorsa, bu insanlara
Bağ-Kurun tarım sigortalılığı sistemi içinde yer verilebilir ya da biraz sonra
arkadaşlarımız tarafından verilecek önergede, Bütçe Plan Komisyonunda çalışan
arkadaşlarımızın vermiş olduğu önergede belirttiğimiz gibi "koruma
bekçileri"nden sonra gelmek üzere "geçici köy korucuları"
ibaresi eklenerek, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 2 nci maddesinin
ikinci fıkrasında bu konu düzenlenebilir. Böylece, hem sağlık hizmetlerinden
yararlanmaları hem de emeklilikleri güvence altına alınır.
Kaldı ki, bu insanların asıl geçim
biçimleri de tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Bugün önümüzde duran
düzenleme, sadece geçici köy korucuları ile eş ve çocuklarının sağlık
harcamalarının karşılanması için, bunların yeşilkart uygulamasından
yararlanmasını sağlamaktan ibarettir. Bu düzenleme, kalıcı ve sağlıklı bir
düzenleme olmayacaktır. Kuşkusuz, adı ne olursa olsun, hizmetinden yararlandığı
için kişiye belli bir aylık ödeyen devlet, sosyal devlet anlayışının, İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesinin bir gereği olarak da, bu kişileri sosyal güvenlik
kapsamına almak zorundadır.
Getirilen tasarı, maalesef, bu insanları
sosyal güvenlik sisteminin içine almamakta, bu insanlar, devlette kayıtlı
olmalarına karşın, biraz önce bir arkadaşımızın da söylediği gibi, sosyal
güvenlik sistemi açısından da kayıtdışı bırakılmaktadır. Bu nedenle, az önce
belirttiğim gibi, bu insanların asıl geçim biçimleri olan tarım ve hayvancılığa
uygun olarak Bağ-Kur kapsamındaki tarım sigortalılığına geçilmesinde ya da
verilen önerge doğrultusunda 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamına
alınmasında geçici köy koruculuğuna aşamalı olarak son verilerek sağlanabilir;
yoksa, bu kurum kalıcılaştırılmış olur ki, doğru değildir. Unutulmasın ki,
yüzbinlerce gencimiz polis ya da uzman çavuş olmak için büyük bir çaba
göstermektedir. Sokaklara bıraktığımız bu gençlerimiz dururken, güvenliği,
eğitimsiz ve denetlenemeyen bir güce devretmek, hatta, bu tasarıdaki gibi bu
gücü kurumsallaştırmak pek kabul edilebilir gibi değildir. Bunlar için bir şey
yapılacaksa kapsamlı bir yaklaşım gösterilmeli ve büyük bir toplumsal ekonomik
projeyle kalıcı bir geçim biçimi ve sosyal güvenliğe kavuşturulmalıdırlar.
Kısaca söylemek gerekirse; koruculara
yeşilkart vermeyi düşünen devlet, bunu, ya SSK'ya bağlı olarak, çalıştırarak
bunu sağlamalı ya da tarım sigortası, tarım Bağ-Kuru kapsamına almalıdır. Bunu
söylerken dün de evvelki gün de defalarca sormuş olduğum ve bugün de söylemeden
geçemeyeceğim bir konuyu tekrar hatırlatıyorum İçişleri Bakanımız buradayken.
Bir süre önce gerek bizim tarafımızdan gerekse diğer siyasî partiler
tarafından, haksızlık yapılarak Bağ-Kur ve SSK kapsamında olduğu nedeniyle
arkadaşlarına oranla daha az maaş almasına neden olan eski belediye başkanlarının
içinde bulunduğu durumun düzeltilmesine yönelik olarak bütçe kanununda
düzenleme istemiştik; ancak, Sayın Maliye Bakanına konuyu anlatamadık ya da
kendileri anlamadılar.
Sayın İçişleri Bakanımız, bu konuda,
kendisinin bizzat valiliklere yazmış olduğu bir yazıyla, 1 423 belediye eski
başkanının Bağ-Kur ve SSK kapsamında emekli edildiğini öğrenmiş ve bu konuda
bazı çabalar sarf etmiştir; ama, Bağ-Kur ve SSK kapsamındaki bu 1 423 belediye
başkanı arkadaşımızın durumları düzeltilememiştir. Bunlar, 400 ile 500 milyon
lira arasında emekli maaşı almaktadırlar; ama, aynı görevi yapan, aynı
kutsallıkla, aynı sorumlulukla, aynı anlayışla bu görevleri yapan Emekli
Sandığına bağlı arkadaşlarımız, Emekli Sandığından "makam ve görev
tazminatı" adı altında bir da alarak, yaklaşık 1,5 milyar civarında maaş
almaktadırlar. Bir yanda 400-500 milyon lira maaş alanlar, diğer yanda 1-1,5
milyar lira maaş alanlar, aynı görevi yapmaktadırlar; aynı görevi yapmışlardır.
Bu durumun, derhal düzeltilmesi lazım; zira, 1 423 belediye başkanı, eski
belediye başkanı, içinde bulundukları bu mağduriyetin düzeltilmesi yönünde, her
gün, ama, her gün değişik arkadaşlarımıza, faksla, telefonla, mesajla durumu
iletmekte ve acil olarak bu konunun düzeltilmesi için beklemektedirler. Buna
duyarlı olunacağına inanıyorum ve bu inançla, Yüce Heyeti saygıyla
selamlıyorum; yasanın da hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ülkü.
Anavatan Partisi Grubu adına, Gaziantep
Milletvekili Sayın Ömer Abuşoğlu; buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ÖMER ABUŞOĞLU
(Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20 dakikalık sürenin
tamamını kullanmayacağım; kısa bir iki hususa değinerek, meselenin önemini dile
getirmek üzere kürsüdeyim; hepinize saygılar sunuyorum.
Geçici köy koruculuğu, bir müessese
olarak, bugün kamu yönetimimiz içerisinde belli bir yer edinmiştir. Her ne
kadar, bundan sonra geçici köy korucusu olmak belli birtakım şartlara bağlanmış
olsa da, ülkemizin terör ve terörle mücadele şartları, zaman zaman, köy
koruculuğunu yeniden büyüten bir yapı içerisine girebilir.
O bakımdan, köy koruculuğu da, bugün,
özellikle, terörle yakından temas halinde olan illerimizde bir kamu görevi
mahiyetinde bir görev niteliğine dönüşmüştür. Her ne kadar giderek sayıları
azalsa da, bunların mevcut statüleri devam etmektedir.
Bugüne kadar, köy korucularıyla ilgili
ciddî bir eksiklik söz konusuydu. Bir kamu görevlisi olmalarına rağmen, kamu
görevlilerinin sahip oldukları imkânlardan, hemen hemen hiç birinden istifade
edemiyorlardı. Gerek güvenliğin sağlanmasında gerek terörizmle bilfiil çatışma
mesabesinde terörle mücadele içerisinde yer almış olmalarına rağmen, sadece
cüzî bir maaşla, bunların bu hizmeti devlet tarafından satın alınıyordu; ama,
modern devlet anlayışında, sadece hizmetin satın alınması değil, kamu görevlisi
çerçevesi içerisinde düşünüldüğünde, meselenin bir sosyal güvenlik boyutu da
ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar, bu kanunda, sağlık hizmetlerinden yararlanma
imkânı getiriliyorsa da geçici köy korucularına, sosyal güvenlik boyutunun
eksik kaldığı inancındayım.
Bu müessesesin devam etmesi ihtimali de
dikkate alınacak olursa, bu eksiğin de, bizzat, hükümet tarafından getirilecek
bir tasarıyla giderilmesi ihtiyacı vardır. Biz, muhalefet partisi olarak, bu konuda
her türlü çaba ve gayretin içerisinde olabiliriz; ama, hazırladığımız teklifin
kanunlaşmasında sayı yönünden bir sıkıntı olduğu için, biz, teklif getirmek
yerine, hükümetin hazırladığı herhangi bir tasarıya destek vereceğimizi
belirtiyor, geçici köy korucularına sağlık sigortası mahiyetinde sayılabilecek
yeşilkart verilmesi noktasında da bu tasarıya olan desteğimizi ifade ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Abuşoğlu.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 442 sayılı Köy Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla ilgili bilgi arz etmek için
huzurlarınızdayım.
Çok değerli arkadaşlarım, geçici köy
korucuları, köyde veya köy çevresinde ortaya çıkan veya her ne sebeple olursa
olsun, köylünün canına ve malına yönelmiş hareketlerin dışında, terör örgütüne
karşı yapılan operasyonlarda, bazı ekonomik tesislerin korunmasında ve yol
güvenliğinin sağlanmasında görev yapmakta olup, bugüne kadar yürütülen terörle
mücadele faaliyetlerinde de önemli katkıları olmuştur. Bu nedenle, bölücü terör
örgütüne karşı verilen mücadelede bölgede güvenliğin tesisi ve idamesi maksadıyla
güvenlik güçlerimizle birlikte omuz omuza görev yapan geçici köy korucularının
mağdur edilmemesini temin etmek bizim en âmil görevlerimizdendir.
Geçici köy korucularımızın beklentilerinin
karşılanması, ekonomik ve sosyal durumlarının iyileştirilmesi maksadıyla geçici
köy koruculuğu sistemi üzerinde çalışmalara devam ettiğimizi, biraz önce de bir
soruya verdiğim cevapta belirtmiştim. Bu çalışmalarımız, hazırlanan bu konuyla
ilgili tasarı, bakanlıkların görüşüne sunulmuştur ve umut ediyorum ki, inşallah,
en kısa süre içerisinde, bu konuda yaptığımız çalışmaları, tamamlayarak, Yüce
Heyetinizin gündemine getireceğiz. Bugün de, bu cümleden olarak, biraz önce arz
ettiğim değişikliklerden önce, geçici köy korucularımızın acil ve önemli bir
sorununu çözmek üzere, Köy Kanununda değişiklik yapan bu tasarıyı huzurlarınıza
getirdik. Geçici köy korucularımıza, bilindiği üzere, aylık maaş, periyodik
olarak elbise, ayakkabı ve diğer bazı giyecek yardımları yapmaktayız; fakat,
köy korucularımızdan sosyal güvencesi olmayanların sağlık ve tedavi
giderlerinin karşılanmasında büyük sıkıntılar yaşanmaktaydı. Geçen zaman
içerisinde, yapısal bir düzenleme
bulunmaması nedeniyle, geçici köy korucularımız ile eş ve çocuklarının,
özellikle sağlık sorunlarının giderilmesi ve bu konuda harcamaların
karşılanması konusunda çok sıkıntılar yaşanmıştı; dolayısıyla, geçici köy
korucularımızın, öncelikli olarak, sağlık güvencesine kavuşturulmaları büyük
önem arz etmekteydi.
İşte, bu tasarıyı, bu maksatla
huzurlarınıza getirdik. Geçici köy korucularımızın sağlık ve tedavi
giderlerinin karşılanması maksadıyla hazırladığımız bu kanun tasarısına
vereceğiniz destek için şimdiden teşekkür ediyor, tekrar, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Şahısları adına söz istekleri var.
İstanbul Milletvekili Sayın İnci Özdemir?.. Yok.
İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Samsun Milletvekili Sayın Haluk
Koç?..
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet
Kandoğan?..
Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan?..
Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil
Ünlütepe; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Köy Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının geneli üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum, sizlerle
düşüncelerimi paylaşmak istiyorum; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, bir yasal düzenlemeyi yaparak…
Kanun tasarısının 1 inci maddesindeki ilk paragraf aynen şu: "Hiçbir sosyal
güvenlik kurumunun güvencesi
altında bulunmayan…" Kim
bunlar? Hiçbir sosyal güvenlik kurumunun güvencesi altına almadan bunları
çalıştıran kim; Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Nasıl çalıştırıyor; hiçbir sosyal
güvenlik ve güvence altına almadan.
Anayasaya baktığınızda, bu tür bir çalışma
yasak. Bugün Parlamentoda, Anayasaya aykırı, angaryayı meşrulaştıran bir yasal
düzenlemeyi yapıyorsunuz ve yapıyoruz. Devlet, düzenleyici olmak zorundadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz
uğultu var Genel Kurulda.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Anayasamızın devlete verdiği görevler
vardır. Bugün bu Parlamento, bu yasayı düzenlerse, bu görevleri ben yerine
getirmiyorum diyecektir. Anayasanın temel ilkelerine aykırı bir kanunu, bugün burada
görüşüyoruz.
Çalışmak, Anayasa gereği haktır. Çalışma
koşullarını sosyal devlet ilkelerine göre düzenleme görevi ise, devlete verilen
bir görevdir. Görev olarak verilen bir konuda, Anayasaya tamamen aykırı, hukuk
devleti ilkelerini çiğneyen bir yasayı bugün burada görüşüyoruz.
Bakın, Anayasanın 2 nci maddesi, Türkiye
Cumhuriyeti laik ve sosyal hukuk devletidir. Bugün, bu yasa bu Parlamentoda
görüşülür ve kabul edilirse, hukuk devleti ilkelerini çiğneyen bir Parlamento
olacaktır. Hiçbir sosyal güvenlik kurumuna sahip olmayan o koruculardan
herhangi birisi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurursa, bu yasa orada
iptal olur. Bu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine de aykırı. Örneğin, 10 uncu
madde "herkes, kanun önünde eşittir" diyor. Ve hele hele "Devlet
organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine
uygun olarak hareket etmek zorundadır" diyor. Açıkçası, Anayasanın 10 uncu
maddesinin üçüncü bendi bizim görev sınırlarımızı belirliyor. Gene 11 inci
maddesi "Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz" diyor, "Anayasa
hükümleri, yasama organlarını bağlayan, temel hukuk kurallarıdır" diyor.
Keza, 55 inci maddede "Ücret emeğin karşılığıdır" diyor.
"Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde
etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri
alır" diyor.
Biz ne yapıyoruz; fakire sadaka verir gibi
"sen çalış, yap, ben sana sadece yeşilkart vereceğim" Peki, sosyal
güvenliği devlet niye karşılamıyor? Niye bundan kaçınıyor? Kime örnek olmak
istiyorsunuz? Hukuk sistemimizde, zaman zaman işverenler çalıştırdıkları
kişileri sigortalı yaptırmazlardı ve mesleğimizi yürütürken, o emeği sömürülen
insanlar gelir bizlerden hizmet süresinin tespiti davaları açmamızı isterdi ve
o davaları açarak o çalışanları sigortalı yaptırırdık. Şimdi, çalışanları
sosyal güvenceden yoksun bırakan bir yasal düzenlemeyi bu Parlamento yapmaya
çalışıyor. Keza, 60 ıncı maddede aynen şöyle diyor: "Herkes, sosyal
güvenlik hakkına sahiptir" ve burada bir şey daha, en önemlisi:
"Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır" diyor.
Değerli arkadaşlar, bize görev veriyor.
Biz ise, Anayasanın üstüne çıkarak, hukuku çiğneyerek, sosyal devlet ilkesini
gözardı ederek, hukuk devleti ilkelerinin dışında bir yasal düzenlemeye
gidiyoruz.
Sayın Bakanı dikkatle dinledim; daha geniş
kapsamlı bir yasa düzenliyoruz, bu yasanın içinde eksiklikler giderilecek... O
zaman, Sayın Bakan, lütfedin bu yasayı çekin, doğru dürüst bir düzenleme yapın
ve görev verdiğiniz, devlete hizmetle bağlı olan o insanlar için, insan olmanın
gereği olan bir yasal düzenlemeyi yapın. Farklılıkları ortaya koyuyorsunuz.
Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir düzenleme olmaz. Bu, Meclisin itibarını
zedeler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışanlarına bakış açısını gösterir.
En önemlisi, burada yapılan bir düzenleme, sigortasız çalıştıran işverenleri
çok daha yürekli bir hale getirir; devlet sigortasız çalıştırıyor, devlet
sosyal güvenlik kapsamı içine almıyor, ben niye alacağım der. Efendim, belki şu
söylenebilir: Bunlar geçici köy korucuları.
Değerli arkadaşlar, 1985 yılında geçici
köy koruculuğu Türkiye'de sistemin içine girmiş. 1985, yirmi yıl. Yirmi yıldır
geçici bir isimle yönlendirilen, idare edilen bir kesimi hukuk kapsamı içine
almak zorundayız. Sosyal haklardan yararlanmak zorundadırlar.
Biz, bununla ilgili olarak bir değişiklik
önergesi vermiştik; ama, değişiklik önergesinin işleme konulamayacağını
öğrenince, bu konuşma yapma hakkını talep ettim. Buradaki düzenleme basittir ve
şu yapılacaktır: 506 sayılı Yasanın 2 nci maddesinde, "çalıştırılanlar işe
alınmalarıyla sigortalı sayılırlar" diyor.
Açıkçası, devlet veya herhangi bir işveren
bir kimseyi işe aldığı gün, hizmet akdiyle bağladığı gün, sosyal güvenlik
şemsiyesinin altına girmek zorundadır. Biz, bunu, burada ayırıyoruz, sizler
farklısınız; biz, sizlere ancak bu kadar hizmet veririz; biz, size bu kadar
değer veriyoruz diyoruz. Bu, verilen bir hak değil; bu, fakire verilen bir
sadakadır. Devlet, yurttaşları arasında, çalıştırdığı kişiler arasında ayırım
yapamaz. Bu nedenle, Sayın Bakandan öncelikle rica ediyorum, bu yasal
düzenlemeyi geri çekerek, hukuk devleti ilkelerine uygun ve biraz önce
kendisinin de konuşmasında belirttiği gibi, geniş kapsamlı yasa içinde bunu
ivedilikle değerlendirerek bir yasal düzenleme yapılırsa, bunun hukuka daha
uygun olacağını belirtiyorum. Eğer, bu hak sahiplerinden birisi Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine giderse, Türkiye, Avrupa Birliğine girmeye çalıştığı bir
dönemde insan haklarını çiğneyerek bir yasal düzenlemeyi yapmış olan bir
parlamento olarak gündeme geleceğimize inanıyorum. Bu kaygılarımı sizlerle
paylaşmak istedim.
Bu duygularla, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.
Sayın Kılıç'ın bir sorusu var; buyurun..
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, ülkemizde köy koruculuğu
1985'ten bu yana devam etmektedir. 1985'te köy koruculuğuna başlayan birisi,
çalışmaya devam ediyorsa, yirmi yıldır çalışmaktadır. Devlet olarak,
çalıştırdığımız köy korucularını, ne yazık ki, sosyal güvenlik sistemine dahil
edemedik. Bence, bu, sosyal devlet anlayışına sığmaz. Köy korucuları, ülkemizin
terörle ve bölücülükle mücadelesinde önemli katkılarda bulunmuşlardır. Uzun
süre çalışan köy korucularının bir kısmı yaş haddinden, bir kısmı da başka
nedenlerle köy koruculuğundan ayrılmışlardır.
Sayın Bakanım, şimdi sorularımı soruyorum:
Yeşilkarttan yararlanmalarına temine yönelik bu yasa tasarısını olumlu
buluyorum; ancak, bu tasarı yeterli değil. İktidarınızın üçüncü yılını
doldurdunuz Sayın Bakanım. Köy korucularının sosyal güvenliklerine yönelik
kanunu ne zaman çıkaracağınıza dair bir takvim verebilir misiniz? Yoksa, bir
oyalama mı söz konusudur?
Diğer sorum Sayın Bakanım: Sosyal güvenlikle
ilgili yasa çıkarılırken, köy koruculuğu görevinden yaş haddiyle veya başka
nedenlerle ayrılanların konumlarını da değerlendirmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıç.
Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öncelikle şunu ifade edeyim ki, geçici
köy koruculuğu, köy koruculuğu sistemi, ülkemizde, 1924 yılından beri
uygulanmaktadır Köy Kanununa göre, ancak, bu kanuna göre, bu korucular, köy ihtiyar
heyeti tarafından tutulur, maaş ve ücretleri de köy ihtiyar heyeti tarafından
ödenirdi.
1984 yılında bölücü terör örgütünün
faaliyete geçmesiyle, acilen, o yıllarda, kırsal alanda güvenlik güçlerimize
yardım etmek, onlarla birlikte bölücü terörle mücadele etmek, köylerini korumak
için, bir kuruma ihtiyaç hissedildi ve Köy Kanunundan istifade edilmek
suretiyle, 1985'ten sonra bu köy korucularının ücretleri devlet tarafından
veriliyor; ancak, Köy Kanununa tabi olarak çalışıyorlardı ve on yılını dolduranlar
da ayrılabiliyor; tazminat verilerek ayrılıyordu isteyenler. On yıl hizmet
yapanlar koruculuktan ayrılıyor; tazminat alarak ayrılıyorlardı.
Ben, biraz önce de söyledim, bir soruya
cevap vermek üzere de ifade ettim. Biz bunların durumuyla ilgili -biraz evvel,
burada, bilgi sunarken de söyledim- bir çalışma yaptık. Bu çalışma, tabiî ki,
her tasarının uygulandığı prosedür buna da uygulandı, bütün bakanlıklara
yazdık, görüş sorduk. Görüşlerin büyük bir kısmı geldi…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Bakan,
2006 yılı bütçesi geçti. Ne zaman olacak, 2007'de mi yapacaksınız; ne zaman?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Efendim, işte, bu görüşler tamamlanır tamamlanmaz, biz, Bakanlar Kuruluna
sunup, oradan da Parlamentoya getireceğiz; ama, kesin, şu tarih demek mümkün
değil. Bu tasarı, maaş bağlanma, tazminat, ölüm yardımı, ekonomik ve sosyal
durumlarıyla ilgili birçok durumları içeren kapsamlı bir tasarı. Biraz evvel
dedik,inşallah, en kısa sürede getiririz.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
KÖY
KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 18/3/1924 tarihli ve 442 sayılı
Köy Kanununun 74 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Hiçbir sosyal güvenlik kurumunun
güvencesi altında bulunmayan geçici köy korucuları
ile bunların eşleri, bakmakla yükümlü oldukları anne, baba ve çocuklarının
muayene, tetkik ve tedavileri, 3816 sayılı Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların
Tedavi Giderlerinin Yeşilkart Verilerek Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında
Kanunda öngörülen şartlara bakılmaksızın anılan Kanun hükümlerine göre
yeşilkart verilerek sağlanır. Bakmakla yükümlü oldukları anne, baba ve
çocuklarının tespitinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda belirtilen
esaslar uygulanır. Bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihin öncesinde ve
sonrasında asgarî 10 yıl üzerinden tazminat alarak görevinden ayrılan geçici
köy korucuları ile bunların eşleri, bakmakla yükümlü oldukları anne, baba ve
çocuklarının muayene, tetkik ve tedavileri hakkında da bu fıkra hükümleri
uygulanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan Partisi
Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan; buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1048 sıra sayılı, İçişleri Bakanlığınca hazırlanan ve Başkanlığınıza arzı
Bakanlar Kurulunca 5.9.2005 tarihinde kararlaştırılan Köy Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1
inci maddenin gerekçesindeki ibare şöyle: "Maddeyle, görevdeki geçici köy
korucuları ile bunların eşlerinin ve bakmakla yükümlü oldukları anne, baba ve
çocuklarının tedavilerinin, 3816 sayılı Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi
Giderlerinin Yeşilkart Verilerek Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında
Kanunda öngörülen şartlara bakılmaksızın, anılan kanun esaslarına göre
sağlanması hüküm altına alınmaktadır." Buradaki ifadeler, gerçekten, çok
güzel, takdire şayan ifadeler.
Değerli arkadaşlar, geçici köy koruculuğu,
1985 senesinde, merhum Cumhurbaşkanımız, o zamanki Başbakanımız Turgut Özal
tarafından kurulmuştur ve çok haklı gerekçelerle kurulmuştur. 1984'te -az önce
Sayın Bakanımızın beyan buyurduğu gibi- terör hadiseleri çıkınca, 1985
senesinde bu kanun ihdas edilmiştir.
Tabiî ki, devletlerin, ülkelerin
güvenliğinden emniyet güçleri sorumludur ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
güvenliğinden de emniyet güçlerimiz sorumludur; yani, askerimiz ve polisimiz
sorumludur. Fakat, bölgenin coğrafî şartları dolayısıyla ve terörün özündeki
nedenselliklerden dolayı, geçici köy korucularına ihtiyaç duyulmuştur; çünkü,
terörün olduğu bölgelerde, köylerde, yollarda, karakollara, emniyet güçlerine,
askerimize, polisimize uzak olan insanımızı koruma adına köy korucuları son
derece büyük başarılar elde etmişlerdir, askerimize ve polisimize son derece
büyük faydalar sağlamışlardır.
Yaklaşık 65 000 kadar köy korucusu
olmuştur ve bunların 57 000'i, 58 000'i şu anda görevdedir ve şu ana kadar 1
332 geçici köy korucumuz şehit olmuştur. Ben, bu şehitlerimizi ve diğer
şehitlerimizi, huzurlarınızda, rahmetle anıyorum.
Bu şehitlerimizin, tabiî, bakmakla yükümlü
olduğu, geride bıraktığı aileleri vardır ve yirmi sene evvel, yirmibeş sene
evvel kurulan bu müesseseden dolayı, o zaman genç olan geçici köy korucuları,
bugün ihtiyarlamıştır, yaşlanmıştır, çoğu hastalanmıştır.
Biz, Anavatan Partisi Grubu olarak, bu
yasa tasarısına, geçici de olsa destek veriyoruz.
Bu insanların bir faydası daha olmuştur
değerli arkadaşlar düşündüğümüz zaman. O bölgenin insanı, felsefe olarak, kendi
topraklarına, millî değerlerine karşı PKK terör örgütüyle savaşarak, millî
bilinç de meydana getirmiştir. Bu faydasını, asla ve katiyetle unutmayalım aziz
arkadaşlarım.
Tabiî ki, geçici köy korucularının,
kesinlikle, sosyal bir güvenceye kavuşmasını, biz de, Anavatan Partisi Grubu
olarak istiyoruz. Böyle bir yasa tasarısı, hükümet tarafından, bir an önce
oluşturularak, Meclisin önüne getirildiği takdirde, biz de, Anavatan Partisi
Grubu olarak destek vereceğiz. Bunları, mutlaka, sosyal bir güvenceye
kavuşturalım; çünkü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti sosyal bir hukuk devletidir.
Eğer, böyle bir yasayı çıkarmazsak, bu insanlara, vatanı savunan bu insanlara
ve ailelerine kötülük etmiş oluruz.
Biz, Anavatan Partisi Grubu olarak, bu
yasayı gönülden destekliyoruz; ama, böyle, sosyal güvence getirecek yasanın da,
bir an önce getirilerek yasalaşmasını talep ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özdoğan.
Şahsı adına Samsun Milletvekili Sayın
Haluk Koç?.. Yok.
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet
Kandoğan?.. Yok.
Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan?..
Yok.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, oyunun
rengini belirtmek üzere, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'ın söz
isteği var; fakat, kendisi yok.
Şimdi, tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.51
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 22.05
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 45 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
9 uncu sıraya alınan, Tapu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, İstanbul Milletvekili Emin
Şirin'in, Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un,
2644 Sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
9.- Tapu
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; İstanbul Milletvekili
Emin Şirin'in, Tapu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi;
Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, 2644 Sayılı Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1139, 2/319,
2/556) (S. Sayısı: 1051) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 1051 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Birgen Keleş; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tapu
Kanununda değişiklik yapan kanun tasarısı hakkında, Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini açıklamak için söz almış bulunuyorum ve Yüce Meclise saygılar
sunuyorum.
İncelemekte olduğumuz Tapu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, aslında, Anayasa Mahkemesinin 2644
sayılı Yasanın 35 inci maddesini iptal etmesi üzerine hazırlanmıştır ve 35 inci
maddeyi düzenlemektedir.
Bu vesileyle, bir üzüntümü ifade etmek
istiyorum değerli arkadaşlarım. Hangi partiden olursa olsun, ben, hiçbir
hükümetin, Türkiye Cumhuriyetinin yararlarını bu derece gözardı edebileceğini
düşünmezdim; hiçbir hükümetin, böylesine, kraldan çok kralcı davranarak,
yabancı isteklerine boyun eğmesini beklemezdim. Hiçbir hükümetin, yabancı
ülkelerdeki uygulamalara bakmadan ve hayır deme olanaklarını kullanmadan yabancı
isteklerini yerine getirmek için böylesine çırpınmasını, Anayasayı ve yasaları
hiçe saymasını görmek istemezdim. Böyle bir tutumun ülke topraklarının
satışıyla ilgili olarak sergilenmesini ise, hayal bile edemezdim. O bakımdan,
gerçekten çok üzgünüm.
Şimdi, Anayasa Mahkemesinin 14.3.2005 gün
ve 2003/70 esas ve 2005/14 karar sayılı kararıyla iptal edilen 35 inci madde,
aslında, 2003 tarihli ve 4916 sayılı Yasayla düzenlenmişti. Söz konusu yasayla,
yabancı gerçek kişiler ile yabancı ülkede o ülke kanunlarına göre kurulan
şirketlerin Türkiye'nin her tarafında taşınmaz edinmeleri ve aynî hak tesis
etmeleri mümkün hale getirilmişti.
Anayasa Mahkemesi, söz konusu kararında,
yabancıların alacakları taşınmazların yeri ile arazi veya arsa yahut bina
olmanın getireceği farklılıkların, satın almanın amacının, koşullarının veyahut
da devrin esas ve usullerinin yeterince işlenmediğini ileri sürmüş ve bunun,
hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmadığına değinmiştir ve Anayasanın çeşitli
maddelerine aykırı olduğunu söyleyerek de iptal etmiştir. Bugün hazırlanan ve
önümüzde bulunan tasarı da benzer eksiklikleri içermektedir. Satılan malların
yeri konusu, özellikle 4916 sayılı Yasa Köy Kanununun 87 nci maddesini iptal
ettikten sonra daha da önem kazanmıştır; çünkü, ülke düzeyinde arazi kullanım
olanakları ve kadastro çalışmaları da eksik olduğu için, ayrıca, doğal
kaynakları koruyan yasalar da bizde yetersiz olduğu için, tasarının, tarım
arazilerinin, meraların, kıyıların, tarihî ve kültürel varlıkların yağmasına
yol açabileceği görülmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Hatay, Kilis ve
Mardin'de yapılan bir araştırma şunları göstermektedir: Suriyeli 2 000 kişi
Amik Ovasında 120 000 dönüm tarım arazisi satın aldı. Hatay'ın kullanılabilir
tarım arazisinin yüzde 44'ü el değiştirdi. Suriyeliler, Kilis'te 51 000,
Mardin'de 50 000 dönüm arazi aldılar. 4916 sayılı Yasanın kabul edilmesinden
sonra, 300 kişi, 3 000 dönümden fazla arazi aldı. Sadece Suriyelilerin satın
aldıkları arazi 2 000 dönümün üzerindedir. Fransız, Lübnan ve Suriye uyruklu
yabancılar geniş tarım arazilerini satın almışlardır. Bunlar size hiçbir şey
hatırlatmıyor mu?! Ben eminim, hatırlatıyordur; çünkü, hiçbirinizin hafızasının
bu kadar zayıf ve tarih bilginizin de bu kadar az olduğunu düşünemiyorum.
Tasarıda satın almanın amacıyla ilgili de
bir açıklık yoktur. Yabancı kişilerden söz ederken "işyeri ve mesken"
ifadesine yer verilmektedir; ama, hemen ardından 2,5 hektardan bahsedilmekte ve
30 hektara kadar çıkarılabileceği ileri sürülmektedir. Bakanlar Kuruluna büyük
yetki devredilmiştir; ayrıca, işyeri ve meskenle de bağdaşmayan büyüklüklerdir
bu büyüklükler.
Tasarı, yabancı ülkede, o kanuna, o
ülkenin kanunlarına göre kurulan tüzelkişiliğe sahip şirketlerin de Türkiye'de
taşınmaz ve aynî hak edinmelerini mümkün kılmaktadır. Bu konuda, koşul
belirtilmemiş, özel yasalara gönderme yapılmıştır; ama, değerli arkadaşlarım,
özel yasalarda karşılıklılık ilkesi diye bir ilke yoktur. Söz konusu özel
kanunlarda karşılıklılık ilkesi olmadığı gibi, tasarı, aramızda karşılıklılık bağlantısı
olmayan ülkelerdeki şirketlerin, gerekli yasal düzenlemeye sahip olan ülkelerde
şirket kurarak, Türkiye'de taşınmaz mal edinmelerini de mümkün hale
getirmektedir.
Sayın milletvekilleri, bu noktada bir
konunun altını çizmek istiyorum ve çok önemli olduğunu da dikkatlerinize sunmak
istiyorum. Özelleştirmelerle ilgili yasal düzenlemeler, Türkiye'de ve
incelemekte olduğumuz bu tasarı, bünyesinde yabancı devlet kamu tüzelkişiliği
olan şirketlerin, hem özelleştirilen kuruluşları, tesisleri, limanları,
madenleri, santralları satın almalarına hem de taşınmaz ve aynî hak elde
etmelerine olanak sağlamaktadır. Diğer deyişle, sadece yabancı kişilerin ve
şirketlerin değil, yabancı devletlerin de, kendi kamu kuruluşları kanalıyla
Türkiye'de en değerli stratejik kuruluşları, tesisleri, arazileri satın
almalarının önünde hiçbir engel yoktur. Bu durum Anayasaya ve yasalara aykırı
olduğu gibi, söz konusu Anayasa Mahkemesi kararına da aykırıdır.
Anayasaya göre, değerli arkadaşlarım,
yabancı ülkelerin, devletlerin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde
taşınmaz mal edinmelerine izin verme açısından, hiçbir organ yetkili kılınamaz.
Böyle bir yetkinin kullanılması, Anayasanın 3 üncü maddesine ve başlangıç
bölümüne aykırıdır; ama, ne gam! Getirdiğiniz koşullar bunu dolaylı olarak
mümkün kılacak niteliktedir.
Şimdi, 35 inci maddeye biraz daha yakından
baktığımız zaman şunu görüyoruz: Bir defa, ilk cümlenin verdiği izlenimi
ortadan kaldıran çok sayıda bir ifade var. Önce "yabancı uyruklu gerçek
kişiler, karşılıklı olmak ve yasal sınırlara uymak koşuluyla, Türkiye'de, imar
planı ve mevzî imar planı içinde, işyeri ve mesken olarak kullanılmak üzere
taşınmaz alınabilir" deniyor.
Bundan, hemen diyorsunuz ki, ne olacak canım, insanlar bir işyeri
alsalar, bir mesken alsalar, bundan ne çıkabilir; ama, bunun tek bir işyeri,
tek bir mesken olmadığı anlaşılıyor. Neden; çünkü, hemen altında, toplam
alanın, kişilerin sahip olduğu toplam alanın 2,5 hektarı geçmeyeceği
belirtiliyor; tabiî, yine, 30 hektara kadar çıkarılmak koşuluyla. Çok rica
ediyorum, bu büyüklükte normal bir işyeri veya normal bir meskenden bahsetmeniz
söz konusu olabilir mi, 2,5 hektara yayılabilecek?!
İkinci fıkraya göre, yabancı ülkelerde,
kendi ülkelerinin kanununa göre kurulan tüzelkişiliğe sahip ticaret şirketleri,
Türkiye'de, ancak kanun hükümleriyle taşınmaz ve sınırlı hak edinebilirler;
ama, biraz önce bahsettiğim gibi, burada da karşılıklı yoktur.
Üçüncü fıkra ilginçtir. Türkiye'de yabancı
uyruklu kişiler ve yabancı ülkede kurulmuş olan şirketler lehine taşınmaz
rehini tesis edildiği zaman, birinci ve ikinci fıkralardaki kayıtlar -yani,
işte, karşılıklılık gibi veyahut da belli koşullara uymak gibi- ortadan
kaldırılmaktadır. Aslında maddenin çeşitli yerlerinde bu sınırlamaların ortadan
kalkacağı belirtilmektedir.
Dördüncü fıkrada, bu şirketler ve kişiler
dışında kimsenin taşınmaz edinemeyeceği belirtilmektedir. Herhalde bazı
vakıflar ve sivil toplum örgütlerini kastetmektedir.
Beşinci fıkra, karşılıklılık anlaşmasıyla,
devlet, vatandaşlarına miras yoluyla intikal eden taşınmazlar için gene
"koşul yok" demektedir. Ölümle intikal edenler için koşul vardır.
Aramızda karşılıklılık bağlantısı olmayan ülkelerdeki vatandaşlara miras
yoluyla intikal edecektir; ama, ondan sonra tasfiye edileceklerdir.
Altıncı fıkra, karşılıklılık fikrine bir
geniş yorum getirmekte ve "vatandaşlarına toprak edinme hakkı tanımayan
ülkeler de eğer Türkiye vatandaşlarına kendi vatandaşlarına tanıdıkları hakkı
tanıyorlarsa, bu karşılıklılık kapsamına girer" denilmektedir. Burada, mesela
Yunanistan'ın ilginç bir durumu vardır; çünkü, Yunanistan, belli bir ırkın
dışında kendi vatandaşlarına mülkiyet edinme hakkını vermemektedir.
Dolayısıyla, bence, mesela, Yunanistan'a, eğer kısıtlama yapıyorsa kendi
vatandaşlarına, Türkiye de onlara benzer kısıtlamaları yapmalıdır.
Yedinci fıkrada, söz konusu kişiler ve
şirketlerin kamu yararı ve ülke güvenliği açısından taşınmaz ve sınırlı aynî
hak edinemeyecekleri alanları belirleme ve yabancı uyruklu kişilere il
sınırları içerisinde elde edecekleri taşınmazların oranını saptamak için
Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir. Değerli arkadaşlarım, bakın, bu, bir
defa mevcut yasaklamaları yok farz ediyor, ortadan kaldırıyor; hukuk devleti
ilkesini zedeliyor; ayrıca, Anayasa Mahkemesi kararını da gözardı ediyor. Bunun
dışında da, binde 5 gibi bir oran genel olarak belirlendiği için, eğer kullanım
alanı bir ilde çok sınırlıysa, binde 5 oranı, tabiî, o il için çok daha yükseğe
tırmanabiliyor.
Bu konularla ilgili olarak kamu
kuruluşları önerilerini verecekler, bunlar komisyonda incelenecek, sonra
Bakanlar Kuruluna sunulacak deniliyor. Bir diğer deyişle, Bakanlar Kuruluna
yetki verilmiştir, çok geniş bir yetki verilmiştir; ama, bu sorumluluğu,
yetkinin getirdiği bu sorumluluğu başkalarının sırtına atma olanağı da
verilmiştir.
Şimdi, sekizinci fıkrada, dokuzuncu
fıkrada olanları burada sıralamıyorum; fakat, burada büyük belirsizlikler
vardır. Mesela, sekizinci fıkrada "yasak bölgeler stratejik olarak, askerî
olarak, Millî Savunma Bakanlığınca bundan sonra saptanırsa, hemen Tapu
Kadastronun bağlı olduğu Bakanlığa bildirilir" deniliyor; fakat, ondan
sonraki mekanizma belirli değildir. "Kamulaştırılması gereken, tapuya
tescil edilmesi gereken koşullarda gerekli bildirimler yapılır" deniliyor.
Kimin yapacağı, ne yapacağı belli değildir.
Aykırı hükümler… "Aykırı davranıldığı
zaman mevcut hükümlere, o zaman, gereken yapılır ve feshedilir" deniliyor;
fakat, bunu da kimin yapacağı anlatılmamaktadır.
Özetle, değerli arkadaşlarım, bu 35 inci
maddede getirilen hükümler, bu yeni hükümler, eski, iptal edilen hükümlerin çok
az farkla benzeridir. Üstelik, bir yandan da, daha da genişletilerek
sağlamaktadır; çünkü, bütün yasaklamaları, yasak hükümleri yok farz etmekte ve
bunların saptanması sorumluluğunu Bakanlar Kuruluna vermektedir.
Şimdi, ayrıca, deniliyor ki: "Millî
Savunma Bakanlığı, eski yasakları belirten haritaları da hazırlar ve Tapu
Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlığa verir; ama, bu işlemler
tamamlanıncaya kadar satış işlemleri de devam eder."
Değerli arkadaşlarım, bu aceleniz niye?..
Neden bakanlık ve kuruluşlara böyle bir baskı yapıyorsunuz?.. Diğer yasak
alanlarda ne yapılacağı belli değil; gene yarım iş yapmış durumdasınız.
Tasarının 3 üncü maddesinde hukuk dışı
davranılmakta ve denmektedir ki, bu tasarı kanunlaştığı zaman, 26.7.2005 tarihinden sonra yürürlüğe girecek. Açıktır
ki, yapılan iş, sadece bir mesken sağlamak, sadece bir işyeri teminininden öte
bir iştir. Oysa, bakıyoruz, birçok ülke, İngiltere örneğin, kendi
vatandaşlarına bile toprak satışı yapmayabiliyor. Yunanistan, kıyılarda ve
sınırlarda belli bir ırk dışındakine satış yapmıyor. Danimarka, dışarıdakilerin
bir yazlık bile almasını engelliyor ve bütün Avrupa Birliği ülkeleri, tarım
arazisi almalarını engelliyorlar. Neden yapıyorlar bunu; çünkü, değerli
arkadaşlarım, yabancıların ülkede arazi ve emlak edinmelerini salt bir mülkiyet
sorunu olarak görmüyorlar. Devletin aslî unsurunu, temel unsurunu toprak olarak
görüyorlar. Toprak, devletin vazgeçilmesi olanaksız olan ve egemenlik ve bağımsızlığının
da simgesi olan bir unsurdur diyorlar. Anayasamızın vatandaşlarımıza tanıdığı
hak da, insan hak ve özgürlüklerini bütün yabancılara da eşit olarak sağlayan
bir Anayasa olduğu halde, temel hak ve özgürlükler yabancılar için uluslararası
hukuka uygun olarak sınırlanabilir hükmüdür.
Sayın milletvekilleri, her ülkenin
mevzuatında gayrimenkul edinimine getirilen sınırlamalar vardır; bunun yasal
dayanağı da vardır, örneğin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokoller
bunu sağlamaktadır ve bazı özel koşullar ileri sürülebileceğini belirtmektedir.
Neden yabancıya toprak satmakta bu kadar büyük bir gayret içerisindesiniz,
neden çok tehlikeli bir yolu kendi elinizle açıyorsunuz; ben, şahsen bunu
anlamaktan acizim.
Kaldı ki, yabancı devletlerin, çok yakın
tarihte sergiledikleri ve bizim ancak savaşarak önleyebildiğimiz istekleri de,
bugün, parça parça, devletler tarafından açıklanmaktadır. Avrupa
Parlamentosunun sözde Ermeni soykırımını tanımamızla ilgili olan baskıları,
yabancı ülkelerin birbiri ardından aldıkları kararlar, Türkiye'de azınlık
sağlamak için, yeni azınlıklar çıkarmak için yapılan baskılar, bunların
ardındaki nedenleri hiç düşünmüyor musunuz değerli arkadaşlarım? Bence çok geç
kalmadan düşünmelisiniz.
4916 sayılı Yasa konuşulurken bir önerge
vermiştim ve bu önergenin kabul edilmeyeceğini de anladığım zaman bazı konuları
düşünmenizi rica etmiştim. Güneydoğuda komşularımızın durumunu, Suriye'nin
tutumunu, Ermenilerin iddialarını ve yaptıkları çalışmaları, yabancıların
İstanbul'un orta yerinde Vatikan benzeri bir yer kurma gayretlerini ve
Yunanlıların Türkiye'ye karşı tutumunu, Ege'de kaydettikleri gelişmeleri
dikkatle hatırlamanızı, düşünmenizi istemiştim ve eğer bunları önemsemiyorsanız
ve toprak satışını, o toprakları almak için canını vermiş olan şehitlere
saygıyla bağdaştırıyorsanız, benim söyleyeceğim bir şey yoktur; ama, biliniz ki
bunun vebali büyük olacak demiştim. Şimdi bir şey daha söylüyorum: Değerli
arkadaşlarım, 15.6.2004 tarihinde, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, yabancılara
toprak satışı konusunun incelenmesi için bir önerge verdik ve biraz önce
verdiğim büyüklükler, bazı illerimizde kaydedilen gelişmeler bu konuda ne kadar
haklı olduğumuzu göstermektedir. O nedenle, bu tasarıyı geri çekmenizi ve önce
Meclis araştırma komisyonu kurarak bu konunun çok etraflı bir şekilde
incelenmesine izin vermenizi dilerim. Tabiî, bunu yapmayacağınızı da biliyorum;
ancak, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, cumhuriyetin birlik ve bütünlüğüne
önem veren bir parti olarak toprak satışının getireceği sakıncaları önlemeye
çalışıyoruz. Tabiî, belki farkında değilsiniz; ama, ayrıca sizi de ileride
olası bir Yüce Divandan kurtarmaya çalışıyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Keleş.
Anavatan Partisi Grubu adına Kars
Milletvekili Sayın Selami Yiğit; buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SELAMİ YİĞİT
(Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Osmanlı
döneminde, yabancılara toprak satışıyla ilgili ilk düzenleme, 1868 tarihli
yasadır. Bu tarihten önce ve sonraki dönemlerde, benzer düzenlemeler sonucunda,
Osmanlı döneminde, Anadolu topraklarında, tarımsal alanların önemli bir kısmı
yabancıların eline geçmiştir. Ancak, Lozan Barış Anlaşmasıyla birlikte,
mevzuatımıza tam karşılıklılık ilkesi girmiş, yabancıların mülk edinmesine
sınırlanmalar konmuştur. Ardından çıkarılan 1924 tarihli Köy Kanunu, belediye
sınırları dışındaki tarım ve orman arazilerinin yabancılara satılmasını
yasaklamıştır. Yine, 1934 yılında çıkarılan Tapu Kanununun 35 ve 36 ncı
maddeleri, yabancılara mülk satışı konusunda sınırlamalar getirmiştir. Ancak,
Temmuz 2003 tarihinde çıkarılan 4916 sayılı Kanunla çeşitli değişiklikler
getirilmiştir ve bu değişiklikleri şöyle sıralayabiliriz: Hazine
taşınmazlarının yabancı uyruklu gerçek ve tüzelkişilere devri öngörülmüştür bu
yasada. Yabancı uyruklu ticarî şirketlere de taşınmaz edinme hakkı
tanınmaktadır, ki, bu mevzuatımızda ilk uygulamadır. Yine, köy arazilerinde
taşınmaz edinme yasağı kaldırılmıştır; ki, bu, Köy Kanununun 87 nci maddesinin
ortadan kaldırılmasıyla gerçekleştirilmiştir; bu da, yine, mevzuatımızda ilk
uygulamadır. Ayrıca, diğer devletlerle aramızda karşılıklılık bulunduğunun
kabul edildiği haller genişletilmektedir ve yabancıların sınırlı aynî hak
ediniminde karşılıklılık aranmayacağı öngörülmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu arada, Anayasa
Mahkemesi, CHP Meclis Grubunun Ağustos 2003'te açtığı iptal davası üzerine,
yabancı ticaret şirketlerine Türkiye'de taşınmaz edinme hakkını tanıyan hükmü
de kapsayan, yabancıların Türkiye'de taşınmaz edinmesine ilişkin 2644 sayılı
Tapu Kanunundaki genel hükmü iptal etmiştir. İptal kararı, 25 Temmuz 2005'te
yürürlüğe girmiştir. Karara uygun olarak, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü
tarafından gönderilen genelge uyarınca, 26 Temmuz 2005 tarihinden itibaren,
tapu ve kadastro dairelerinde, yeni bir yasal düzenleme yapılıncaya kadar,
yabancılara, taşınmazlar üzerinde aynî hak edinimlerine yönelik işlem
yapılmamaktadır.
Bu çerçevede, yürürlüğü durdurma kararının
verilmemiş olması dolayısıyla, iptal davasının açılması ile verilen kararın
yürürlüğe girmesi arasında geçen yaklaşık ikibuçuk yıllık sürede, yabancı
gerçek kişiler ve ticaret şirketleri tarafından taşınmaz edinimleri devam
etmiştir.
Değerli milletvekilleri, düzenlemenin
iptali isteminde bulunan CHP Grubu, devlete ait birkısım arazinin özel
mülkiyete açılması, yani, hazine arazilerinin özel mülkiyete açılması ve Köy
Kanununun 87 nci maddesinin yürürlükten kaldırılmasıyla tarım ve orman
arazilerinin yabancıların eline geçmesini mümkün kılan hükümleri için Anayasa
Mahkemesine başvurmamıştır. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi bu konuda bir değerlendirme
yapmamıştır.
Değerli arkadaşlarım, konuşmamın bu
bölümünde "yabancı" kavramı üzerinde durmak istiyorum. En genel
anlamıyla, yabancı, bir devletin ülkesinde bulunup da o devletle vatandaşlık
bağı olmayan kimselerdir.
Gerçek kişiler için geçerli olabilecek bu
kavram, bir devletin ülkesinde, gerçek kişiler yanında, tüzelkişilerin de
bulunabileceği dikkate alındığında, yukarıdaki açıklama yabancıyı tanımlamada
yetersiz kalmaktadır.
İşte, bu nedenle, devletler, yabancı
tüzelkişileri belirlerken çeşitli ölçütler geliştirmişlerdir. Önceleri, eşitlik
prensibi hâkimken, 19 uncu Yüzyılda, Avrupa ülkeleri, az gelişmiş ülkelerin
hukukunda, kendi vatandaşlarına uygulanmaması gerektiği düşüncesiyle, ayrıcalık
taleplerinde bulunmaya başlamışlardır. Ayrıcalık taleplerinin "kendi
vatandaşları" lehine olan kısmı kapitülasyonlar olarak karşımıza
çıkmaktadır. Avrupa devletlerinin politikası ayırıcılık eksenine kayarken,
kendisinden çeşitli kapitülasyonlar talep edilen Osmanlı Devleti, bu taleplere karşı
gelememiştir.
Birinci Dünya Savaşı sonrası işgal edilen
Anadolu topraklarından beklenmedik bir mukavemet gelmiş ve Türkler, Kurtuluş
Savaşı sonucunda bağımsızlığını kazanarak, 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan
Anlaşmasıyla uluslararası hukukun bir parçası olmuşlardır.
Özellikle, yabancıların taşınmazlar
üzerinde hak edinmesi yönünden dikkate alınması gereken, yabancıların haklarına
ilişkin temel uluslararası metin, 1954'te yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesine Ek 1 Numaralı Protokoldür. Türkiye, bu protokolü 18 Mayıs 1954'te
onaylamıştır. Evrensel bir değer olan insan hakları, herkese mülkiyet,
serbestçe yerleşme ve seyahat özgürlüğü tanımaktadır. Anayasamız da, temel hak
ve özgürlükler başlığında yer alan hak ve özgürlükleri vatandaşlara ve
yabancılara eşit olarak tanımaktadır. Bu özgürlüklerin sınırlanması ise, ancak
kanunla öngörülmesi halinde mümkündür. Anayasamızın "Yabancıların
durumu" başlıklı 16 ncı maddesine baktığımızda, yabancıların haklarının
kanunla sınırlanmasının yanında, milletlerarası hukuka uygun olarak
sınırlanmasının gerektiğini görmekteyiz. Uluslararası hukukta, bir devletin
vatandaşı ile yabancıyı mutlak eşit kılacağı şeklinde bir ilke yoktur. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 numaralı Protokolde de, sahip olunan mülkiyet
hakkının kamu yararının varlığı halinde milletlerarası hukuka uygun olarak
kanunla sınırlanabileceği kabul edilmektedir. Mülkiyet hakkı edinimine izin
vermek ve hak ediniminin koşullarını belirlemek, yasa koyucunun
keyfiyetindedir. Türkiye Cumhuriyetinde yabancıların mülk edinmesi konusunda
ilk düzenleme, Lozan Anlaşmasında yer almaktadır. Lozan Anlaşması, tam bir
karşılıklılık öngörmektedir; yani, Türkiye Cumhuriyetinde hiçbir hükümet
kendisinin varlık sebebi olan Lozan Antlaşmasına aykırı bir düzenlemeye gitmemelidir.
Değerli milletvekilleri, aksi tutum,
Türkiye Cumhuriyetinin Lozan Antlaşmasıyla kazandığı hakları kendi eliyle
ortadan kaldırması demektir. 4916 sayılı Yasanın 38 inci maddesiyle 442 sayılı
Köy Kanununun 87 nci maddesi ortadan kaldırılmıştır. Bu düzenleme, ülkemizin
tarım ve orman arazilerinin yabancılara, üstelik yabancı uyruklu tüzelkişiliğe
sahip ticarî şirketlere geçmesini sağlamıştır. AK Parti İktidarı, Türkiye'nin
Lozan Antlaşmasıyla kazandığı hakları 4916 sayılı Yasayla geri vermiştir.
Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu
bölümünde karşılıklılık ilkesi üzerinde ayrıntılı bir şekilde durmak istiyorum.
Karşılıklılık ilkesi, en az iki devletin kendi vatandaşlarına aynı mahiyetteki
hakları karşılıklı tanımalarını ifade eden bir prensiptir. Ülkemiz ile yabancı
bir devlet arasında taşınmaz mal edinimi konusunda karşılıklılığın varlığından
söz edebilmek için, karşılıklılığın kanunî ve fiilî olması gerekmektedir. 4916
sayılı Kanunla Tapu Kanununun 35 inci maddesi değiştirilmiş, yeni düzenlemeyle,
yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde bu ülkelerin kanunlarına
göre kurulmuş tüzelkişiliğe sahip ticaret şirketlerinin ülkemizde taşınmaz mal
edinmelerine ilişkin yeni esaslar getirilmiştir. Bu düzenlemeyle, karşılıklılık
ilkesi yeni boyutlar kazanmıştır. Buna göre, karşılıklılığın kanunî ve fiilî
olarak uygulanması yerine, yabancı devletin, kendi vatandaşlarına veya kendi
kanunlarına göre kurulan tüzelkişiliğe sahip ticaret şirketlerine tanıdığı
hakların Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına veya ticaret şirketlerine de
tanınmasının karşılıklı varlığının kabulü için yeterli olacağı esası
getirilmiştir. Söz konusu bu hüküm Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş
ve kanunî bir boşluk meydana gelmiştir.
Anayasa Mahkemesi, iptal gerekçesinde, yabancı
uyruklu gerçek ve tüzelkişilerin taşınmaz edinimleri karşılıklı olmak ve kanunî
sınırlamalara uymak koşuluyla bağlı tutulduğu; ancak, bunun usul ve esaslarının 4916 sayılı Yasada
gösterilmediğine dikkat çekmiştir. Ayrıca, ülke bütünlüğü, coğrafî özellikler,
stratejik konumu gözetilerek, yabancıların alacağı taşınmazın yeri, satın
almanın amacı ve devirde uyulacak usul ve esasların 4916 sayılı Yasada
gösterilmediği vurgulanmaktadır. Bu durumun, yetki devrine yol açabileceği
görüşü ağırlık kazanmıştır. Yine, sınırlı aynî hak tesisinde de, bu hakkın
süresi ve amacıyla ilgili açıkların 4916 sayılı Yasada yer almadığına dikkat
çekilmiştir.
4916 sayılı Yasanın 19 uncu maddesiyle
değiştirilen Tapu Kanununun 35 inci maddesindeki değişikliklere ilişkin olarak,
son fıkrada yer alan "kamu yararı, ülke güvenliği bakımından, bu maddenin
uygulanamayacağı yerleri belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir" hükmü
Anayasa Mahkemesince değerlendirilirken, gerekçede, şu görüşlere yer
verilmiştir: Ülke güvenliği yanında, kamu yararı gibi, sınırları belirsiz bir
kavrama dayanarak, Bakanlar Kuruluna, bu maddenin uygulanamayacağı yerleri
saptama konusunda geniş bir takdir yetkisi verildiği belirtilmiştir. Bu durumun
da, yasama yetkisinin yürütmeye devri anlamına geleceği ifade edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, kamu yararı
olmaksızın, stratejik alanlar, sınırlar, GAP bölgesi, tarım alanları gibi
kısımlar dışarıda tutulmadan ve mülk edinme hakkının sınırlarında tam denklik
aranmadan, ülke topraklarının, yabancı gerçek kişilerin, yabancı ticarî
şirketlerin taşınmaz edinmesine açılması, karşılıklılıkla hedeflenen sonuçla
bağdaşmamaktadır. Ülkenin bütünlüğü, güvenliği, coğrafî özellikleri, stratejik
konumu ve öncelikler gözetilerek, yabancıların üzerinde hak edinebileceği taşınmazın
yeri, arazi, arsa ve bina olmasının getireceği farklılıklar göz önünde
bulundurularak, kanunla kısıtlar getirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, 4916 sayılı Yasa,
bilindiği üzere bir torba yasaydı. Avrupa Birliğine uyum yasaları çerçevesinde
getirilmişti. Avrupa Birliğine yeni katılan ülkelerin çoğunda tarım
arazilerinin satışı ileriye dönük olarak yasaklanmıştır. Öte yandan, özel
teşvik yasalarının getirdiği hükümler, bu konunun, âdeta kontrolden çıkmasına
neden olmuştur. Hükümetin, teşvik yasalarıyla çelişmeyen ve Anayasamıza da
aykırılıklar içermeyen yeni ve ayrı bir düzenlemeye gitmesi yararlı olacaktır.
Tarım ve orman arazilerinin satışına olanak tanımayan ve 4916 sayılı Yasayla
kaldırılan Köy Kanununun 87 nci maddesi, bir yasal düzenlemeyle, yeniden
işlerlik kazanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, yabancı uyruklu
ticarî şirketlerin tanımı gerek 4916 sayılı Yasada gerekse görüşmekte olduğumuz
tasarıda tarif edilmemektedir. Yabancılara mülk satışı konusuyla ilgili
düzenlemelerin torba yasalar içerisinde getirilmesini doğru bulmuyorum.
Değerli milletvekilleri, Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğünün web sitesinde, yabancı gerçek kişilerin bugüne kadar Türkiye
Cumhuriyeti sınırları içerisinde edindikleri taşınmazlar hakkında bilgi
verilmemektedir. Ayrıca, bu gerçek kişilerin oransal olarak hangi illerin
sınırları içerisinde taşınmaz edindiklerine ilişkin bilgi de yer almamaktadır.
Özellikle sınır bölgelerimizde, komşu ülkelerin vatandaşları tarafından
ağırlıklı şekilde taşınmaz ediniminin söz konusu olup olmadığı önemlidir.
Ayrıca, aynı web sitesinde, 4916 sayılı Yasanın kabulünden iptaline kadar geçen
süre içerisinde, hangi ülkelerin yabancı ticaret şirketleri tarafından,
Türkiye'nin hangi illerinde toprak alımı yapıldığına dair herhangi bir bilgiye
rastlanmamaktadır.
Ulusal güvenlik açısından doğabilecek
sıkıntıları önleyebilmenin çeşitli yolları vardır. Bu yollardan biri de
kamulaştırmalardır; ancak, hem getireceği malî yük hem getireceği malî yük hem
de devletin görebileceği çeşitli dış baskılar nedeniyle bu yolun tercihi uygun
olmayabilir.
Öte yandan, yabancıların mülkiyetindeki
taşınmazların diğer yabancılara satılması da yasal olarak engellenmelidir.
Tabiî, burada, elbette ki yabancı gerçek
kişilerin kanunî miras hali istisnadır.
Gerek 4916 sayılı Yasada gerekse
görüşmekte olduğumuz tasarıda, yabancı kişi kavramı tanımlanmamıştır. Yabancı
gerçek ve tüzelkişilerin yanında, yabancı kontrolündeki tüzelkişi ve yabancı
devlet kontrolündeki tüzelkişi tanımlarına da yer verilmemiştir.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz tasarı hakkında değişiklik önergelerimiz olacaktır. Değerli
arkadaşlarım, ülkemizin sınır bölgeleri
çok önemlidir. Komşumuz Yunanistan, Rusya Federasyonu ve AB ülkelerinin önemli
bir kısmı sınır bölgelerinde toprak satışlarına ciddî sınırlamalar
getirmektedir. Seçim bölgem Kars ve komşu illerde bu konu ciddî bir tedirginlik
yaratmaktadır. Bu konuyla ilgili değişiklik önergemizi desteklemenizi rica
ediyorum.
Değerli milletvekilleri, yukarıda
belirttiğim gibi, 4916 sayılı Yasayla, Köy Kanununun, köy arazilerinin satışını
yasaklayan 87 nci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Bu olumsuzluğu bertaraf
edebilmek için başka bir önerge hazırlamış bulunmaktayız. Bu önergemizin de
Yüce Meclis tarafından değerlendirilmesini ve desteklenmesini diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Yiğit.
AK Parti Grubu adına, Erzurum Milletvekili
Sayın Mustafa Nuri Akbulut; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geneli üzerinde AK Parti Grubu adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde yabancı
uyruklu gerçek kişiler için gayrimenkul edinebilme imkânı, ilk olarak 1934
yılında kabul edilen 2644 sayılı Tapu Kanunuyla tanınmıştır. Tapu Kanununun 35
inci maddesiyle yapılan bu ilk düzenlemeye göre, kanunî sınırlamalara uyulmak
ve karşılıklı olmak kaydıyla, yabancı hakikî şahıslar Türkiye'de gayrimenkul
edinebiliyor veya gayrimenkullere mirasçı olabiliyorlardı.
Söz konusu 35 inci madde 2003 yılına kadar
yürürlükte kalmış ve altmışdokuz yıllık süre içerisinde, farklı ülkelerden
yabancı uyruklu yaklaşık 36 000 kişi, ülkemizde 35 600 adet taşınmaz
edinmiştir. Karşılıklı olmak kaydıyla, yalnızca yabancı uyruklu gerçek kişiler
için taşınmaz edinimini düzenleyen Tapu Kanununun 35 inci maddesi, uygulamada
yaşanan aksaklıklar ve yabancı ülkelerde o ülke kanunlarına göre kurulan
ticaret şirketleriyle ilgili bir düzenleme bulunmaması nedeniyle, 3 Temmuz 2003
tarihinde yürürlüğe giren 4916 sayılı Yasanın 19 uncu maddesiyle
değiştirilmiştir.
Tapu Kanununun, 4916 sayılı Yasayla
değiştirilen 35 inci maddesine göre, karşılıklı olmak ve kanunî sınırlara
uyulmak kaydıyla, yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde bu
ülkelerin kanunlarına göre kurulan tüzelkişiliğe sahip ticaret şirketleri,
ülkemizde taşınmaz edinebilme hakkına kavuşmuşlardır.
Yine, bu yasaya göre, 30 hektardan fazla
taşınmaz edinimi Bakanlar Kurulunun iznine tabidir ve Bakanlar Kurulu, kamu
yararı ve ülke güvenliği bakımından maddenin uygulanamayacağı yerleri
belirlemeye yetkilidir.
Söz konusu bu 35 inci maddenin iptali için
Anayasa Mahkemesine dava açılmış ve açılan iptal davasının yapılan yargılaması
sonunda, Anayasa Mahkemesinin 12 Mart 2005 tarihli kararıyla maddenin iptaline
karar verilmiş; ancak, iptal hükmünün doğuracağı hukuksal boşluğun kamu
yararını ihlal edici nitelikte görülmesi nedeniyle, kararın Resmî Gazetede
yayımlanmasından başlayarak üç ay sonra yürürlüğe konulmasına hükmolunmuş ve bu
karar, 26 Nisan 2005 tarihli Resmî Gazetede yayımlanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararında,
ülkenin bütünlüğü, güvenliği, coğrafî özellikleri, stratejik konumu ve
öncelikleri gözetilerek, yabancıların alacağı taşınmazın yeri, arazi, arsa veya
bina olmasının getireceği farklılıklarla, satın almanın amacı, koşulları ve
devrinde uyulacak usul ve esaslar gibi hususların yasada belirtilmesi
gerektiğine işaret edilmiş; yine yasada "kamu yararı ve ülke güvenliği
bakımından bu maddenin uygulanmayacağı yerleri belirlemeye Bakanlar Kurulu
yetkilidir" ibaresinin, Meclisin, Bakanlar Kuruluna yetki devri anlamında
olacağı belirtilerek bu şekilde değerlendirmeler yapılmıştır.
Değerli milletvekilleri, hızla gelişen
dünyamızda, gelişmiş ülkelerin çok büyük bir kısmında ve gelişmekte olan
ülkelerin de önemli bir kısmında yabancı uyruklu gerçek kişilere mülkiyet hakkı
tanınmaktadır. Bazı ülkelerde yabancı uyruklu kişilere gayrimenkul mülkiyet
hakkı tanınırken bazı kısıtlamalar da uygulanmakta, diğer bir kısım ülkeler de
ise, yabancı uyruklu gerçek kişilere mülkiyet hakkı tanınmamaktadır. Bu
ülkelere kısaca bakmak gerekirse, birinci grup ülkelerden Amerika, Almanya,
Belçika, Hollanda, İngiltere, İspanya gibi gelişmiş ve bu konuda Türkiye ile
irtibatı olan 30'u aşkın ülkede, yabancılar, her türlü taşınmazı
edinebilmektedir. İkinci grubu giren ve bazı kısıtlamalarla yabancı uyruklulara
taşınmaz edinme hakkı tanıyan ülkeler İtalya, İrlanda, İsrail, İsviçre, Kanada,
Macaristan, Romanya, Arjantin -bunların sayılarını çoğaltmak mümkün- yaklaşık
yine Türkiye ile irtibatı olan 40 kadar ülkedir. Bu ülkelerde yabancılara, yabancı
gerçek kişilere mülkiyet hakkı tanınmakta; ancak, bazı kısıtlamalar
uygulanmaktadır ki, bu kısıtlamalar karşılıklılık, oturma izni, tarım arazisi
dışında taşınmaz edinebilme, ülkeyi terk durumunda satma zorunluluğu, bazı
resmî makamlardan özel izin alınması, köy sınırları içinde taşınmazlar için
miktar sınırlaması, yine sınır şeridinde mülk edinememe gibi ülkelere göre
farklılıklar arz eden değişik kısıtlamalar uygulanmaktadır. Diğer bir grup
ülkede ise, ki, bunlar, Afganistan, Bangladeş, Belarus, Bulgaristan, Dominika,
Etyopya, Eritre, Gana, Haiti, Irak, Kamboçya, Katar, Kuzey Kore, Kuveyt, Küba,
Laos, Libya, Maldivler, Nijerya, Slovenya, Suriye, Suudi Arabistan, Vietnam,
Tacikistan ve Yemen'de ise, yabancı uyruklu gerçek kişiler bu ülkede taşınmaz
mülkiyeti edinememektedir.
Değerli milletvekilleri, bugüne kadar 70
farklı ülkeden yabancı uyruklu kişi ülkemizde gayrimenkul mal edinmiştir.
Yabancı uyruklu gerçek kişilerin taleplerinin daha ziyade tatil amaçlı konut
edinme konusunda yoğunlaştığı, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra bu
taleplerin karşılanamadığı ve uygulamada sıkıntı yaşandığı bilinmektedir.
1934 yılından 20 Aralık 2005 tarihine
kadar ülkemizde gayrimenkul satın alan yabancı uyruklu gerçek kişilerin durumu
incelendiğinde, bu süre içerisinde toplam 57 412 yabancı uyruklu kişinin 53 566
adet taşınmaz mal edindiği anlaşılmaktadır. Kişilerin uyrukları itibariyle en
fazla talebin büyük çoğunluğu Türk asıllı olmak üzere, Yunan uyruklu kişilerden
geldiği ve sırasıyla en çoktan aşağıya doğru Yunanistan, Almanya, İngiltere,
Hollanda, Suriye, İrlanda, Danimarka, İtalya, Avusturya, Fransa ve Amerika
Birleşik Devletleri vatandaşlarının talepte bulundukları ve yine -sayı olarak
birkaç tanesini vereceğim- Yunanistan'dan yaklaşık 14 000 kişinin, Almanya'dan
13 000 kişinin, İngiltere'den 12 000 -yaklaşık- Hollanda'dan 2 700, Suriye'den
2 400, İrlanda'dan 1 800 ve aşağı doğru Amerika'dan 824, Norveç'ten 743 kişinin
Türkiye'den gayrimenkul taşınmaz edindiğini görüyoruz. Demin de belirttiğim
gibi, Yunanistan'dan en fazla 14 108 kişinin, 12 646'sı Türk asıllı Yunan
vatandaşıdır.
Yine, Bangladeş, Estonya, Kırgızistan,
Litvanya, Nijerya, Slovenya, Tunus ve Venezüella'dan birer kişi ülkemizden
taşınmaz satın almıştır. Bu sıralama da Yunanistan ve Suriye uyruklu yabancılar
dışındaki tüm yabancı uyrukluların, ağırlıklı olarak, mesken ve bina nitelikli
taşınmazları tercih ettikleri görülmektedir.
Diğer yandan, kişi olarak üst sıralarda
yer alan Suriye uyrukluların taşınmaz satın almaları 1939 yılından önceye
aittir. Suriye'de yabancı uyrukluların taşınmaz mülk edinmelerine imkân
tanınmadığı için, karşılıklılık ilkesi gereği Suriye uyruklular, 1939 yılından
sonra alım-satım veya miras yoluyla ülkemizde taşınmaz edinememektedir.
Sayın milletvekilleri, görüşülmekte olan
bu tasarı Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğe girmesi nedeniyle
hukuksal boşluğa meydan verilmemesi amacıyla hazırlanmıştır.
Tasarı Adalet Komisyonunda ayrıntılı
olarak görüşülmüş, ileri sürülen görüşler doğrultusunda bazı değişiklikler
yapılarak Genel Kurula sunulmuştur.
Tasarının hazırlanmasında Anayasa
Mahkemesinin iptal kararında belirtilen gerekçeler dikkate alınmış, bunun
yanında, dünyanın diğer ülkelerindeki uygulama ve yasal düzenlemeler, Avrupa
Birliği mevzuatı, uygulamada karşılaşılan sorunlar ve bu alanda duyulan
ihtiyaçlar da göz önünde bulundurulmuştur.
Görüştüğümüz bu tasarıya göre, yabancı
uyruklu gerçek kişiler karşılıklı olmak ve kanunî sınırlamalara uyulmak
kaydıyla, Türkiye'de münhasıran işyeri veya mesken olarak kullanmak üzere,
uygulama imar planı veya mevzii imar planı içinde bu amaçla ayrılıp tescil
edilen taşınmazlar üzerinde hak sahibi olabileceklerdir.
Ülke genelinde, edinilebilecek
taşınmazların ve sınırlı aynî hakların toplam yüzölçümü 2.5 hektarı geçemeyecektir.
Yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin
kanunlarına göre kurulan tüzelkişiliğe sahip ticaret şirketleri ancak özel
kanun hükümleri çerçevesinde taşınmaz mülkiyeti ve taşınmazlar üzerinde sınırlı
aynî hak edinebileceklerdir.
Bu fıkrada belirtilen özel kanunlar,
uygulamadaki 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu, 4737 sayılı Endüstri Bölgeleri
Kanunu ve 6326 sayılı Petrol Kanunudur.
Turizmi Teşvik Kanunu ve Endüstri
Bölgeleri Kanunuyla yatırımcılar için yalnızca sınırlı aynî hak edinebilme
imkânı söz konusudur.
Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla,
yabancı uyruklu gerçek kişiler ve tüzelkişiliğe sahip ticaret şirketleri
dışında, tüzelkişiliği olsun veya olmasın yabancı vakıf, dernek, cemaat,
cemiyet, topluluk veya kooperatifler hiçbir şekilde Türkiye Cumhuriyeti
sınırları içinde taşınmaz mal edinemeyecekler ve bunlar lehine sınırlı aynî hak
tesis edilemeyecektir.
Biraz önce konuşan değerli bir
milletvekilinin yabancı kamu tüzelkişilerinin ve yabancı devletlerin de kendi
kamu kuruluşları eliyle Türkiye'de taşınmaz edinebilecekleri şeklindeki
endişesinin yerinde olmadığını bu fıkra açıkça belirtiyor.
BİRGEN KELEŞ (İstanbul) - Şirketin ortağı
olabilir; nereden bileceksiniz!
ORHAN SÜR (Balıkesir) - KİT… KİT…
BİRGEN KELEŞ (İstanbul) - Şirketin ortağı olabilir,
kamu kuruluşu.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, yine, tasarıya göre, karşılıklılığın tespitinde, hukukî ve
fiilî durum esas alınacaktır. Bu ilkenin kişilere toprak mülkiyeti hakkının
tanınmadığı ülke uyruklularına uygulanmasında, yabancı devletin taşınmaz
ediniminde kendi vatandaşlarına tanıdığı hakların, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarına da tanınması esas alınacaktır.
Yabancı uyruklu gerçek kişi veya ticaret
şirketlerinin, sulama, enerji, tarım, maden, SİT, inanç, kültür ve diğer
özellikleri nedeniyle korunması gereken yerlerde kamu yararı ve ülke güvenliği
bakımından taşınmaz ve sınırlı aynî hak edinemeyecekleri alanları belirlemeye
ve yabancı uyruklu gerçek kişilerin il bazında edinebilecekleri taşınmazların,
illere ve il yüzölçümlerine göre binde 5'i geçmemek üzere, oranını belirlemeye
Bakanlar Kurulu yetkilidir.
Yabancı uyruklular tarafından yasal
düzenlemelere aykırı olarak edinilen veya amacına aykırı kullanıldığı tespit
edilen taşınmazlar ile sınırlı aynî haklar, Maliye Bakanlığınca verilecek süre
içerisinde maliki tarafından tasfiye edilmediği takdirde tasfiye edilerek
bedele çevrilecek ve bedeli hak sahiplerine ödenecektir.
Tasarının geçici maddesiyle, kanunun
yürürlüğe girdiği tarihte mevcut olan askerî yasak bölgeler, askerî ve özel
güvenlik bölgeleri ile stratejik bölgelere ilişkin kararlara ait harita ve
koordinat değerlerinin tamamı, Millî Savunma Bakanlığı tarafından en geç üç ay
içerisinde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne bağlı Bakanlığa gönderilecektir.
Değerli milletvekilimizin "bunlar
bildirilinceye kadar aceleniz ne, niye satış yapıyorsunuz" demesini, yine,
tasarının geçici 2 nci maddesinin son fıkrasındaki bir cümleyle sizlere
aktarmak istiyorum. Bunlar bilgisayar ortamına aktarılıncaya veya taşra birimlerine
intikal ettirilinceye kadar geçecek sürede yetkili askerî makamlardan sorulmak
suretiyle, belirtilen işlemler tamamlandıktan sonra gönderilen belge ve
bilgilere göre tapu işlemleri yapılacaktır. Yani, yasa yürürlüğe girdiğinde,
işlem yapacak bir tapu sicil müdürü "bunlar Millî Savunma Bakanlığınca
daha bildirilmedi filan, bekleyelim" demeyecek, onu, bu üç aylık süre
içerisinde, ilgili komutanlıktan, askerî yasak bölgede midir, askerî güvenlik
bölgede midir diye soracak ve işlemini ona göre yapacaktır.
Değerli milletvekilleri, tasarıda, yabancı
uyruklu gerçek kişilerin gayri menkul edinimi, amaca uygun ve dengeli
sınırlamalara tabi tutulmuştur. Bu sınırlamalara göre, yabancı uyruklu gerçek
kişiler, öncelikle karşılıklılık ve kanunî sınırlamalara uyulmak kaydıyla,
uygulama imar planı ve mevziî imar planı içinde ve işyeri veya mesken olarak
ayrılıp, tapuya bu şekilde tescil edilmiş olan taşınmazları, bu amaçlarla
kullanmak üzere mülk edinebilecek, toplam yüzölçüm de, 2,5 hektarı
geçemeyecektir. Değerli arkadaşlar, 2,5 hektar, her taşınmaz mal alan kişi
için… İlle de 2,5 hektar alınacak diye bir hüküm yoktur; adam bir daire
alacaktır; ama, Türkiye'de çok fazla gayrimenkul veya sınırlı ayni hak edinmek
isteyen şahsın, Türkiye'de edinebileceği bu miktarın azamî haddidir bu; bu
nedenle, bu eleştiri de yerinde değildir.
Diğer yandan, kamu yararı ve ülke
güvenliği bakımından yabancıların taşınmaz veya sınırlı ayni hak
edinemeyecekleri alanlar Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecektir.
Yabancıların il bazında taşınmaz edinebilecekleri alanlar, illere ve il
yüzölçümlerine göre, yine, binde 5'i geçmemek üzere Bakanlar Kurulu tarafından
belirlenecektir, bu binde 5 şart değildir. İllerin coğrafî durumuna, dağlık
olup olmadıklarına, arazi durumlarına göre Bakanlar Kurulu bunu
belirleyecektir. Ki, yabancıların en fazla ilgili gösterdiği yerlerde bile,
taşınmazların oranı, şu anda binde 2'lere bile gelmemiştir.
Diğer yandan, değerli konuşmacı, yine
"Türkiye'de hiçbir hükümet Türkiye'nin yararlarını bu kadar gözardı
etmedi" şeklinde üzüntüsünü belirtti. Ben, buna katılmıyorum ve şunu
söylüyorum: Bugüne kadar hiçbir hükümet, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin,
yetmişiki milyon Türk vatandaşının haklarını bu duyarlılıkla korumamıştır.
Hangi esas alınırsa alınsın, hükümetin başarısı, bunun en açık kanıtıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle, tasarının
hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Bu tasarının, ülkemize,
milletimize hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akbulut.
Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, şahıslar adına söz isteği var.
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fatih
Arıkan?.. Yok.
Diyarbakır Milletvekili Sayın İrfan Rıza
Yazıcıoğlu?.. Yok.
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet
Kandoğan?.. Yok.
Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan?..
Yok.
Tekirdağ Milletvekili Sayın Mehmet Nuri
Saygun; buyurun.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2644 sayılı Tapu Kanununun 35 inci
maddesinde değişiklik yapan 1051 sıra sayılı kanun teklifiyle ilgili olarak
şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, yasayla
ilgili açıklama ve iddialarıma başlamadan önce, izninizle, dün Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yaşanan bir hususa değinme ihtiyacı duyuyorum. Üç yıllık
milletvekilliğim süresince böylesine bir davranışa hiç tanık olmamıştım. Meclis
Başkanvekilimiz de, dün gece, yasamanın küçük düşürüldüğü bir ortamda, ne yazık
ki, görevini layıkıyla yerine getiremedi. Yürütmenin başı olan Başbakanımızın,
dün Mecliste, milletvekillerimize, ismen belirlemek suretiyle
"terbiyesiz" ya da "bu Meclis çatısı altına yakışmıyorsun…"
BAŞKAN - Sayın Saygun, bir dakikanızı rica
edebilir miyim.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Kavgayı mı
devam ettireceğiz burada?!
BAŞKAN - Sayın Saygun, siz, şu anda Tapu
Kanununda yapılan bir değişiklik üzerinde şahsınız adına söz aldınız.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Evet
Başkanım.
BAŞKAN - İçtüzüğümüzün 63, 64, 65, 66 ncı
maddelerinde bu konuda düzenleme yapılmıştır. Ben sizden rica ediyorum; eğer,
konunuza dönmezseniz size söz verme imkânım olmayacak; lütfen, gecenin bu
saatinde… Başka bir zaman değerlendirilir. Ben sizden rica ediyorum. İçtüzüğü
de isterseniz okuyayım.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Gerek yok
Başkanım, gerek yok.
BAŞKAN - Sizi, İçtüzüğe uymaya davet
ediyorum.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Sayın
Başkanım, İçtüzüğün ilgili hükümlerini biliyorum. Yalnız, bir milletvekili olarak,
dün akşam, sadece ben ve sadece Cumhuriyet Halk Partisi üyesi olan milletvekili
arkadaşlarım değil, kanımca, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altındaki
bütün milletvekili arkadaşlarımız yaşanan tablodan hoşnut olmamışlardır
düşüncesiyle, en azından, kendim bu konudaki ifadelerimi kısaca dile getirmek
istedim; ama, uyarınız için teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Ben de teşekkür ederim.
Buyurun.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Zaten,
detaylı bir şekilde bu konuya girme niyetinde değildim; ama, her şeye rağmen,
konudaki hassasiyetimi bir dile getirme ihtiyacı duymuştum. Sanıyorum, bu
ihtiyacımı bu yolla tamamlamış olduğum düşüncesindeyim.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Çok teşekkür
ederiz, sağ olun(!)
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen,
müdahale etmeyelim; rica ediyorum sizden.
Siz buyurun Sayın Saygun.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış olduğum bu yasanın, Tapu
Yasasının 35 inci maddesinde değişiklik
yapılmasıyla ilgili olarak, daha önce, 3 Temmuz 2003 tarihinde görüşülmüş ve
bizim muhalefetimize rağmen, yasa, kabul edilmiş ve bizim müracaatımız sonucu
Anayasa Mahkemesinin iptal kararıyla, bugün, tekrar gündeme alınmıştır.
Ancak, bu arada, yani, yasanın Meclis
tarafından kabul edilmesi ile Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğe
girmesiyle ilgili aradaki geçen süre içinde bir boşluk meydana geldiğinden, bu
boşluk ilgililer tarafından değerlendirilmiş ve sonuçta, ülke genelinde 274 000
dönüm arazi, satış yoluyla yabancıların eline geçmiştir. İptal gerekçesinde,
Anayasa Mahkemesi tarafından hassasiyetle üzerinde durulması gerektiğini
belirtir çok net saptamalar olmuştur; ama, bu gece önümüze gelen bu yasada, ne
yazık ki, iptal gerekçeleriyle talep edilen hususlar yerine getirilmemiştir ya
da yerine getirilme çabası içinde olunmasına karşın, yapılan düzenlemeyle, bu
husus, net bir şekilde sağlanamamıştır. Bu nedenle, tabiî ki, yarın ne olacağı
konusunda net bir şey söylemek mümkün değil; ama, yasanın, bu haliyle, Anayasa
Mahkemesine bir kez daha iptal nedenleriyle dolu olarak gideceğinden endişe ve
kuşku duymaktayım.
Efendim, öncelikle şunu belirtmekte yarar
var: Yabancı gerçek kişilerin ve yabancı ülke kanunlarına göre kurulan
tüzelkişiliğe sahip ticaret şirketlerinin Türkiye'de taşınmaz mal ve aynî hak
edinimlerine prensip itibariyle karşı değiliz. Ancak, böylesine bir hassas
konunun, yani, ülkemizin dahilinde toprak ediniminin, yabancıların taşınmaz ya
da aynî hak ediniminin çok daha hassas bir yapıda, çok daha ciddî bir
düzenlemeyle ve bir özel kanunla düzenlenmesi, çok daha sağlıklı olacaktı. Bu
konuda, gerek benden önce konuşan Adalet ve Kalkınma Partisi temsilcisinin de
bulunduğu alt komisyonda gerekli bütün açıklamalarımızı yapmış olmamıza rağmen,
ne yazık ki, bu hassasiyete yönelik bir destek bulamadığımızdan, sonuçta,
herhangi bir özel yasayla çalışma gereği duyulmadı ve bir tek maddenin içine,
Türkiye için inanılmaz hassasiyeti ve önemi olan bir konu sadece bir tek
maddenin içine sıkıştırılmak suretiyle tamamlanmış oldu. Böylece de, detaylı
bir düzenlemeyi yapma imkânını elde edemedik.
Efendim, tabiî, böyle olunca, ülke
menfaatlarını da sağlıklı bir şekilde koruduğumuzu iddia etme pozisyonunda da
değiliz; çünkü, o kadar geniş bir konunun bir tek madde içinde değerlendirilmiş
olması, doğaldır ki, sonuç itibariyle, bizi, ülke menfaatlarını ne ölçüde
koruyup korumadığımız konusunda derin tereddütlere düşürmektedir.
Bu düzenlemenin temelde birkaç hususu çok
ciddî şekilde sakıncalıdır. Birinci husus, her platformda söylediğimiz, tarımsal
alanlara yönelik iddiamızdır. Efendim, bu yasanın metninde, tarımsal alanların
yabancılara satılıp satılamayacağı konusunda bir netlik yoktur. Gerek alt
komisyonda, gerek komisyonda, bütün iddialarımıza ve taleplerimize rağmen, yasa
metninin bu konuda açık olduğu, tarımsal arazilerin yabancılara satılamayacağı
iddiasıyla böyle bir eklenti yapılma ihtiyacı duyulmadı. Oysaki, eğer,
özellikle 1 inci maddenin içine "tarımsal faaliyetler hariç"
ibaresini yerleştirebilseydik, en azından, bu yöndeki kuşkumuz bertaraf edilmiş
olurdu.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partili
arkadaşlarımızın bizim bu iddiamıza karşı söylediği "efendim, madde açık
'işyeri ve mesken' diyor…" Doğrudur arkadaşlarım ve işyeri ve meskenlerin
imar uygulamalarına veya mevzi imar planlarına göre de tescil edilmiş olması
gerekiyor.
Şimdi, bu hususta, izin verirseniz,
sizlere şunu sormak istiyorum: Hayvancılık yapma iddiasında olan yabancı gerçek
kişilerin, dolayısıyla, tarımsal faaliyet yapmak isteyen bir yabancı gerçek
kişinin işyeri olarak tescil edilmiş bir alanı satın almasını engelleyecek bir
hüküm bu yasada mevcut mu? Biz, her şeyi engellemek ve böylece, yabancıların
mülk alışlarını ortadan kaldırmak gibi bir iddianın içinde değiliz.
Özellikle, konut edinme konusunda,
Türkiye'de, birçok yöremizde küçümsenmeyecek oranda, daha bu yasa
değişiklikleri yapılmadan önce, Tapu Kanununun 35 ve 36 ncı maddelerine göre,
zaten alım-satım imkânı vardı; ama, bu meskendi ve sıralamaları vardı. Şimdi,
bugün, biz, işyeri ve konut diyoruz ve miktarını da, Bakanlar Kuruluna 30
hektara kadar artırma yetkisi veriyoruz. Arkadaşlar, 30 hektar, yani 300 dönüm.
Şimdi, 300 dönümlük bir arazinin konut olarak alınabileceğini hangimiz kabul
edebiliriz? Yani, 300 dönümde nasıl bir konut olur? Bir kere, bunun çok daha makul
ölçülere çekilmesi gerekirdi. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi üyeleri olarak,
müteaddit defalar uyarıda bulunmuş olmamıza rağmen, ne yazık ki, bu husus
gerçekleşmedi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Bu maddede,
yanlış bir şey daha var. Anayasa Mahkemesi, 2,5 hektar olan edinim hakkının,
Bakanlar Kuruluyla 30 hektara çıkarılmasını çok dengesiz, adaletsiz bir ölçüt
olarak kabul ederek, iptal kararında gerekçe yapmıştır; ama, aynı uygulama, bu
maddede aynı şekliyle devam etmiştir. Bu da demektir ki, Anayasa Mahkemesinin
iptal kararında gerekçe olan hususlara, bu düzenleme yapılırken uyulmamıştır,
dikkat edilmemiştir.
Bu yasada, mevzuatımızda ilk kez, yabancı
tüzel kişilerin taşınmaz edinmelerine imkân sağlanmaktadır; ancak, bu imkân
sağlanırken, dikkat ederseniz, özel yasalara atıf yapılmakta ve hiçbir
karşılıklılık ilkesi gündeme getirilmemektedir.
Şimdi, Anayasa Mahkemesinin iptal
kararının gerekçelerinde, karşılıklılık esasının çok daha net anlaşılır…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Saygun, son cümlenizi rica
edeyim.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)- Sayın
Başkan, bitmek üzere zaten.
Anayasa Mahkemesi bu hususta, niteliği,
vasfı, cinsi ve miktarıyla karşılıklılık esası belirlenmez demesine rağmen buna
uyulmamıştır. Şimdi, burada, karşılıklılık esasından ne anladığımız konusunda,
izin verirseniz, hemen bir örnek verip tamamlamak ve süreme riayet etmek
istiyorum.
Arkadaşlar, Türkiye'nin yabancı ülkelerle,
özellikle Avrupa Birliği ülkeleriyle bir vize sorunu var. Yani, bu ülkenin
insanları Avrupa'daki aşağı yukarı tüm ülkelere giderken vize uygulamasıyla
karşı karşıya. Şimdi bir de karşılıklılık ilkemiz var. Yani, Avrupa'daki (A)
ülkesinin vatandaşları Türkiye'den edinim hakkına sahip ve tabiî ki, Türkiye
de, o karşılığa göre, bu edinim hakkını verecek, eğer biz de orada
edinebiliyorsak; ama, size sorarım: Fiilen, benim, vize uygulaması nedeniyle o
ülkeye gidip yerleşim hakkını elde edemeyen vatandaşlarım oradan bir şey
alamayacaklarına göre, bu karşılıklılık esasının ne şekilde uygulanabileceğini
anlamak mümkün değildir.
Ama, sonuç olarak şunu söyleyebilirim:
Ülke menfaatlarının gerektirdiği yabancı yatırımcıların ve yabancı yatırımların
yapılmasını sağlamak amacıyla düzenleme yapılmasını doğru buluyoruz. Ancak, bu
yönde sağlıklı bir yasal düzenleme yapılması suretiyle ülkemizin ve ülke
insanımızın mağduriyetine sebep olunmamasının da gerekliliğine inanıyoruz ve bu
konuda dikkatinizi çekmek istiyoruz.
Bu düzenleme yeterli olmadığından,
ülkemizin ve ülke insanımızın mağduriyetine neden olacağı açık olarak görülmüş
olmasından ötürü, yapılan bu düzenlemeyi doğru bulmuyoruz ve bu düzenlemenin
-konuşmamın başında da söylediğim gibi- özel bir yasayla, çok daha hassas, çok
daha detaylı ve ülke menfaatları gözardı edilmeden yapılması halinde çok daha
sağlıklı bir sonuca ulaşacağımızı düşünüyorum.
Bu vesileyle, hepinize saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Saygun.
Şahsı adına ikinci konuşmacı, Antalya
Milletvekili Sayın Mevlüt Çavuşoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Tapu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında, şahsım adına söz almış
bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, bu kanun halk dilinde
"Yabancıya Mülk Satışı Kanunu" olarak bilinmekte ve uzun süredir de
kamuoyunda tartışılmaktadır. Özellikle, Antalya gibi, Muğla gibi, yine
Türkiye'nin değişik bölgelerinde, yabancı uyruklu insanların yasalar
çerçevesinde taşınmaz mal edinmek için başvurdukları yerlerde, bu, ağırlıklı
olarak tartışılmaktadır. Aslında, çok önemli bir yasayı tartışmaktayız ve bize
göre, bana göre, geç kalınmış bir yasayı konuşmaktayız.
Anayasa Mahkemesinin daha önceki yasayı
iptalinden sonra, bildiğiniz gibi, yaz dönemi nedeniyle, Yüce Meclisimizin
kapalı olması nedeniyle, bu yasa Meclisimize getirilememiştir ve Meclis
açıldıktan sonra, önce bürokrat arkadaşlarımız -Millî Savunma Bakanlığından
tutun da, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne kadar ilgili bütün bürokrat
arkadaşlarımız, Başbakanlıktaki arkadaşlarımız- bu yasayı enine boyuna
tartışmışlardır. Bir taraftan, yabancı uyruklu insanların Türkiye'de mal edinmesini
sağlayacak bir çalışma, diğer taraftan da, Anayasa Mahkemesinin iptal
gerekçelerini göz önünde tutarak, yeniden iptal edilmemesi için yapılan titiz
bir çalışma. İşte, o nedenle, bu yasa Yüce Meclisimize geç gelmiştir.
Meclisimize geldikten sonra da, Sayın Başbakanımızın imzasıyla, önce alt
komisyonda tartışılmıştır -biraz önce Sayın Akbulut konuştu; alt komisyonun
başkanıydı, onun başkanlığındaki alt komisyonda tartışılmıştır- daha sonra da,
Adalet Komisyonunda tartışılmıştır ve bugün Meclisimizde görüşülmektedir;
inşallah, oylarınızla kabul edilerek de yasalaşacaktır.
Bu titiz çalışmaların sonunda,
yasalaştıktan sonra, inşallah, özellikle bölgemizdeki sektörde, beklenen
sektörde büyük bir canlılık olacaktır. Turizm bakımından büyük önem kazanmaktadır.
Çünkü, baktığımız zaman başvuran insanlara, genellikle, bölgemizde konut
edinmek için başvuru yaptıklarını görüyoruz ve kalıcı konutlar. Bu insanlar, bu
konutları alıp başka bir yere götürmeyecekler. Yılın belli dönemlerinde
Türkiye'ye gelecekler, Antalya'ya gelecekler, Manavgat'a gelecekler, Alanya'ya
gelecekler, Side'ye gelecekler, Fethiye'ye gelecekler ve tatillerini
yapacaklar.
Tanıtım bakımından da çok önemli bir yasa
çıkarıyoruz değerli arkadaşlar. Bugün, İngiltere'ye gidin, Almanya'ya gidin ve
sorun, en çok sevdiğiniz ülke hangisi deyin, şüphesiz, İspanya diyeceklerdir.
Çünkü, o ülkenin insanları, en çok İspanya'dan, bugüne kadar gayrimenkul
edinmişlerdir ve bugün, İspanya'daki gayrimenkullerini, Türkiye daha cazip
olduğu için, Türkiye istikrara kavuştuğu için, Türkiye Avrupa Birliği yolunda
istikrarlı bir şekilde ilerlediği için ve Türkiye'nin bütün güzelliklerini
keşfettikleri için oralarda satmaktadırlar, Türkiye'den gelip almaktadırlar.
Maalesef, bu yasayla ilgili Türkiye'de kamuoyunu yanlış bilgilendirmektedir
değerli arkadaşlarımız.
Biraz önce değerli konuşmacılar da bu
konularda yanlış bilgiler verdiler, üzülerek söylüyorum ve bizi tarih
bilmemekle suçladılar, hiç mi tarih okumadığımızı sordular. Sayın Keleş'in
değerli eşinin, çok saygı duyduğum hocamın, hoca olduğu Siyasal Bilgiler
Fakültesinde hem diplomasi tarihi, Osmanlı tarihi ve siyaset tarihi dahil, Türk
inkılap tarihi dahil hepsini okumuşuz ve tarihi biliyoruz.
Suriye ile ilgili verdiğiniz örnek tamamen
yanlıştır. Suriyeli vatandaşların Türkiye'de çok sayıda toprak aldığını, mal
mülk aldığını söylediniz. Bu, doğru değildir. 1939'da Suriye ile Türkiye sınırı
belli olduktan sonra, yani, Hatay sınırı belli olduktan sonra karşılıklılık
esası olmadığı için Suriye'yle, hiçbir Suriye vatandaşı, Türkiye'den toprak
veya gayrimenkul, taşınmaz mal almamıştır. Tamamen o dönemde, o insanların,
Suriye'de yaşamayı tercih eden insanların, Hatay'da veya Türkiye'nin belli
bölgelerinde, Urfa dahil, bıraktıkları gayrimenkullerdir. Bununla ilgili de çeşitli
tasarrufları olmuştur; ama, mahkeme gereği bu insanlara bu yerler tekrar geri
verilmiştir; ama, hiçbir işlem yapılmamıştır.
Yasayla ilgili, yine kamuoyunda,
Türkiye'nin satıldığı, sanki -burada konuşmalarda da gördük- hiçbir
sınırlamanın, hiçbir şartın getirilmediği gibi konuşmalar da oldu. Doğrusu
bunlara da şaşırdım; çünkü, komisyonun bazı oturumlarına da katıldım, oradaki
tartışmaları da gördüm ve yasayla ilgili, biraz önce, yine Sayın Akbulut
detaylarıyla verdi, bu yasayla ilgili rakamları da verdi, hangi ülkelerle
ilgili neler yapıldığını, kaç kişinin Türkiye'de mal mülk edindiğini de verdi
ve bu yasa içinde, kısıtlamalar dahil, insanlarımızın hassas olduğu konuların
bu yasanın içine nasıl konulduğunu da tek tek anlattı. İsterseniz bunlardan bazılarını
tekrar edelim. Bir kere, karşılıklılık esasını burada arkadaşlarımızla
tartıştı.
Değerli arkadaşlar, karşılıklılık esası
maddesinde sadece bizim insanlarımıza taşınmaz mal satılmasına izin veren
ülkelerde, yani karşılıklılık anlaşması olan ülkelerin sadece yasalarına
bakmıyoruz ve o ülkelerdeki uygulamalara, fiilî duruma da bakıyoruz, yani
uygulamalara da bakıyoruz. Dolayısıyla, burada sadece yasa değil, uygulama...
Bana sorarsınız, fazlasıyla bu katı olmuştur yasayla beraber uygulamaların olması.
Bu benim kişisel fikrim Grubumun fikri değildir ve sözümün arkasındayım ve her
iki anlamda burada karşılıklılık esası sonuna kadar konulmuştur, burada net bir
şekilde konulmuştur, bunu başka yerlere çekmeye gerek yok.
Diğer konuya gelince: Yine, işyeri ve
mesken konusunda sadece yabancı uyruklu insanlar taşınmaz mal
edinebilmektedirler ve uygulanan imar planı veya mevziî imar planı içinde bu
amaçla ayrılıp tescil edilen taşınmazlar ancak bu insanlara satılabilmektedir
ve ayrıca, diğer maddelere geçtiğimiz zaman veya paragraflara baktığımız zaman
da, yine sulama, tarım, SİT gibi, yine Sayın Akbulut'un saydığı hassas
bölgeler, çevreyle ilgili, fauna, flora gibi korunması gereken alanlar, ülkenin
stratejik bakımından, güvenlik bakımından hassas olduğu bölgelerde de yine
yabancı uyruklu kişilere mal satılamayacağı, bunların belirlenerek mal
satılamayacağı da net bir şekilde belirlenmiştir. Dolayısıyla, bu konuda da
yine miktar kısıtlamalarını arkadaşlar söylediler; bir kişi en fazla 2,5 hektar
alabilmekte, Bakanlar Kurulu kararı gerekli görürse bunu 30 hektara
çıkarabilmektedir
FİKRET BADAZLI (Antalya) - 30 hektara
kadar…
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Tabiî, 30
hektara kadar, Bakanlar Kurulu kararıyla bu miktar artırılabilmektedir, gerekli
görülürse tabiî ki.
Yine, illerin coğrafî alanının binde 5'i
en fazla, yine, Bakanlar Kurulu kararıyla satılabilmektedir. Bu illerin
stratejik önemine, güvenlik bakımından, diğer bakımdan illerimizin konumlarına
bakılarak, yine, Bakanlar Kurulu, en fazla binde 5 olmak üzere, bunu
belirlemektedir. Yalnız, Hatay'da, biraz önce de söylediğimiz gibi, binde 21
gibi bir fiilî durum var. Bu da, 1939 öncesinden kalan bir fiilî durumdan
dolayıdır.
Netice itibariyle, değerli arkadaşlar,
yine, enerji alanlarında, maden alanlarında, inanç ve kültürel özellikleri olan
alanlarda da satış yapılamayacağı bu yasada da net bir şekilde
belirtilmektedir.
Yine, insanlarımızın hassas olduğu,
özellikle, şirketlerin dışındaki kuruluşların, yani, vakıf, dernek, cemaat gibi
kurumların, kuruluşların da -ister
özel, tüzelkişiliği olsun, olmasın- Türkiye'den gayrimenkul edinemeyeceği de bu
yasayla belirtilmiştir.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de satılan
toplam miktara baktığımız zaman, bunun 272 000 dönüm olduğunu görüyoruz. Bunun
241 000 dönümü, biraz önce anlattığım Suriyelilerin Hatay'da bıraktıkları veya
belli sebeplerle Türkiye'den ayrılan azınlıkların Türkiye'de bıraktıkları
topraklardır, alanlardır veya gayrimenkullerdir, dairelerdir; çünkü, hepsi
bunun içine dahildir. Geriye kalıyor sadece 31 000 dönüm bir miktar. Bu
miktarın içinde Alanya'da satılan daire de vardır, ev de vardır; belli
amaçlarla satılan yine toprak alanları, o kısıtlı toprak alanları da bunun
içine dahildir. Dolayısıyla, rakamlarla burada yanlış bilgiler vererek, insanları,
kamuoyunu yanlış yönlendirmeyelim.
Bu yasa, ülkemiz açısından faydalı bir
yasadır. Her türlü sınırlamalar ve tedbirler konulmuştur. Halkımızın, sektörün
beklediği bir yasadır ve sizin oylarınızla, inşallah, bu akşam, burada
yasalaşacaktır. Şimdiden destekleriniz için hepinize çok teşekkür ediyorum.
Bu duygularla, hepinizi, saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Çavuşoğlu.
Sayın milletvekilleri, yasanın tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelere geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TAPU
KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 22/12/1934 tarihli ve 2644
sayılı Tapu Kanununun Anayasa Mahkemesince iptal edilen 35 inci maddesi
aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
"Madde 35.- Yabancı uyruklu gerçek
kişiler, karşılıklı olmak ve kanunî sınırlamalara uyulmak kaydıyla, Türkiye'de
işyeri veya mesken olarak kullanmak üzere, uygulama imar planı veya mevzii imar
planı içinde bu amaçlarla ayrılıp tescil edilen taşınmazları edinebilirler.
Sınırlı aynî hak tesis edilmesinde de aynı koşullar aranır. Yabancı uyruklu bir
gerçek kişinin ülke genelinde edinebileceği taşınmazlar ile bağımsız ve sürekli
nitelikte sınırlı aynî hakların toplam yüzölçümü ikibuçuk hektarı geçemez. Bu
fıkrada belirtilen koşullarla, yüzölçümü miktarını otuz hektara kadar artırmaya
Bakanlar Kurulu yetkilidir.
Yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin
kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri, ancak özel
kanun hükümleri çerçevesinde taşınmaz mülkiyeti ve taşınmazlar üzerinde sınırlı
aynî hak edinebilirler.
Yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı
ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip
ticaret şirketleri lehine Türkiye'de taşınmaz rehni tesisinde birinci ve ikinci
fıkralarda yer alan kayıt ve sınırlamalar aranmaz.
Yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı
ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret
şirketleri dışındakiler Türkiye'de taşınmaz edinemez ve lehlerine sınırlı ayni
hak tesis edilemez.
Türkiye Cumhuriyeti ile arasında
karşılıklılık olan devlet vatandaşlarının kanunî miras yoluyla intikal eden
taşınmazları için birinci fıkrada belirtilen kayıt ve sınırlamalar uygulanmaz.
Ölüme bağlı tasarruflarda yukarıdaki fıkralarda belirtilen kayıt ve
sınırlamalar uygulanır. Türkiye Cumhuriyeti ile arasında karşılıklılık olmayan
devlet vatandaşlarının kanunî miras yoluyla edindikleri taşınmaz ve sınırlı
aynî hakların intikal işlemleri yapılarak tasfiye edilir.
Karşılıklılığın tespitinde hukukî ve fiilî
durum esas alınır. Bu ilkenin kişilere toprak mülkiyeti hakkının tanınmadığı,
ülke uyruklarına uygulanmasında, yabancı devletin taşınmaz ediniminde kendi
vatandaşlarına tanıdığı hakların, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına da
tanınması esastır.
Yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı
ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip
ticaret şirketlerinin; sulama, enerji, tarım, maden, sit, inanç ve kültürel
özellikleri nedeniyle korunması gereken alanlar, özel koruma alanları ile flora
ve fauna özelliği nedeniyle korunması gereken hassas alanlarda ve stratejik
yerlerde kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından taşınmaz ve sınırlı aynî hak
edinemeyecekleri alanları, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının tescile esas
koordinatlı harita ve planları içeren teklifi üzerine belirlemeye ve yabancı
uyruklu gerçek kişilerin il bazında edinebilecekleri taşınmazların, illere ve
il yüzölçümüne göre binde beşi geçmemek üzere oranını tespite Bakanlar Kurulu
yetkilidir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlık
bünyesinde ilgili idare temsilcilerinden oluşan komisyon tarafından, bu madde
uyarınca Bakanlar Kuruluna verilen yetkiler dahilinde çalışmalar yapılmak
suretiyle kamu kurum ve kuruluşlarının bu kapsamdaki teklifleri incelenip
değerlendirilerek Bakanlar Kuruluna sunulur.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
sonra belirlenecek askeri yasak bölgeler, askeri ve özel güvenlik bölgeleri ile
stratejik bölgelere ve değişiklik kararlarına ait harita ve koordinat değerleri
Millî Savunma Bakanlığınca geciktirilmeksizin Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlığa verilir.
Yukarıdaki fıkralarda belirtilen bölgeler
içerisinde kalması nedeniyle kamulaştırılması gereken ya da tapu sicilinde şerh
verilmesine gerek duyulan parsellere ilişkin bildirimler ilgili idarelerince
tapu sicil müdürlüklerine yapılır.
Bu madde hükümlerine aykırı edinilen veya
kanunî zorunluluk dışında edinim amacına aykırı kullanıldığı tespit edilen
taşınmazlar ile sınırlı aynî haklar, Maliye Bakanlığınca verilecek süre
içerisinde maliki tarafından tasfiye edilmediği takdirde tasfiye edilerek
bedele çevrilir ve bedeli hak sahibine ödenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasanın 1 inci maddesi
hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi
sevgi ve saygılarımla selamlarım.
Şimdi, biz konuşurken, sanki, Türkiye'de
yeni bir moda oldu, her şeyi biz yaptık, her şey yenidir diye biliniyor.
Değiştirmeye kalktığımız Tapu Kanununun 35 inci maddesi, 1934 tarihli ve 1934
tarihinden beri, yabancılar, yabancı gerçek kişiler, Türkiye'de, 30 hektar, köy
arazisi dışında -bakınız, köy arazisi dışında- 30 hektara kadar taşınmazı zaten
elde ediyorlardı; yani, biraz önce, Sayın Çavuşoğlu'nun söylediği gibi, ev
almak için bu yasanın çıkmasına falan gerek yoktu. Otuz yıldan beri, insanlar,
zaten, Türkiye'de gayrimenkul ediniyorlar; 30 hektara kadar, köy arazisi
dışında; bir.
İkincisi, yine, çıkarılan özel kanunlarla
ilgili olarak, yabancı sermayeli ticaret şirketleri, bakınız, Türk kanunlarına
göre kurulan yabancı sermayeli ticaret şirketleri de, yine, Türkiye'de taşınmaz
edinebiliyorlardı; fakat…
Sayın Başkan, biraz susturabilir misiniz.
BAŞKAN - Siz buyurun, Genel Kurula hitap edin.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Ben Genel
Kurula hitap ediyorum da, arkadaşlar, hiç olmazsa dinlerlerse iyi olacak.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) -
Dinliyoruz, dinliyoruz…
BAŞKAN - Arkadaşlar, kendi aramızda
konuşmayalım; hatibi dinleyelim.
Buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Şimdi, 4916
sayılı Yasayla getirilen değişiklikle, siz, şunu yaptınız arkadaşlar, iki yıl
önce:
1 - Hazine arazilerinin yabancılara
satılışına izin verdiniz.
Bakınız, Hazine arazilerinin… Özel
şahıslara ait taşınmazların yabancılara satışına değil, kamuya ait
taşınmazların yabancılara satışına izin verdiniz.
2- Köy Kanununun 87 nci maddesinde
değişiklik yaparak, köylerdeki tarımsal arazileri, yabancı kişi ve şirketlerin
satın almasına imkân verdiniz.
3- Yabancı ticaret şirketlerinin
Türkiye'de taşınmaz edinmesine izin verdiniz.
4- Karşılıklılık aranmadan bu
taşınmazların devrine izin verdiniz.
Bakınız, Anayasa Mahkemesinin iptal
ettiği, bizim Cumhuriyet Halk Partisinin başvurusu üzerine iptal ettiği, işte
sizin bu Tapu Kanununun 35, 36 ve Köy Kanununun 87 nci maddesinde yaptığınız
değişikliklerdir. Yani, şimdi öyle bir şey söylüyor ki, sanki Cumhuriyet Halk
Partisi, yabancıların Türkiye'de bir daire, bir yazlık almasına karşı
çıkıyormuş… Yok öyle bir şey. 1934 yılından beri satılıyor arkadaşlar, lütfen
iyi dinleyin. Şimdi, sizin bu yaptıklarınızı, rahmetli Turgut Özal… Sizi bir an
ANAP'a benzetiyorum biraz. ANAP burada eleştiriyor biraz belki… Rahmetli Turgut
Özal, 1984-1985'te yapmaya kalkmıştı, yabancılara satmaya kalkmıştı vatan
topraklarını; ama, o, yabancı ülkelere bile satmaya kalkmıştı, yabancı
ülkelere. İsim de belirtmişti hem de, şu şu şu yabancı ülkelere topraklar
satılır demişti. Nedense, onlar da, sizin gibi, Dubaili prensler gibi,
Katarlılar gibiydi, aynı şekildeydi! Ne zaman ki…
AHMET IŞIK (Konya) - Elçilikler…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Elçilikler ayrıdır, elçiliklere kimse
karışmaz, karşılıklılık vardır.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Çok özel
bir yasa o.
AHMET IŞIK (Konya) - Elçilikler…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Konuşma! Ya,
bilmediğiniz konularda konuşmayın lütfen.
AHMET IŞIK (Konya) - Ne alakası var?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bilin öyle konuşun!
AHMET IŞIK (Konya) - Elçiliklerin statüsü
nedir?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Onlara satılıyor zaten. Elçilikleri
konuşmuyorum ben. Ben, başka şeyden bahsediyorum. Yani, Türkiye'de, moda oluyor
vatan toprağını satmaya kalktığı zaman. Hani, o zaman da vardı, yirmi yıl önce,
Özal zamanında da vardı; Boğaz'da, şeyhler geliyor diye, toprak alacaklar diye
iptal ediliyordu. Şimdi yine aynı şeyi tartışıyoruz; bir.
İki; şimdi, burada siz diyorsunuz ki:
Anayasa Mahkemesi iptal etti bunu. Karşılıklılık var mı; karşılıklılıkları
kaldırıyorsunuz. Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerini ben size okuyayım,
çok uzun: Yürütme organına genel, sınırsız, esasları ve çevresi belirsiz bir
düzenleme yetkisi verilemeyeceği, yabancıların mal edinmelerinin usul ve
esaslarının yasada gösterilmediği, ülkenin bütünlüğü, güvenliği, coğrafî
özellikleri, stratejik konumu ve öncelikleri gösterilerek, yabancıların alacağı
taşınmazın yeri, arazi, arsa veya bina olmasının getireceği farklar ile satın
almanın amacı, koşulları ve devirde uygulanacak usul ve esaslar gibi hususların
yasada belirtilmesi gerektiği, bunların yasada düzenlenmesinin ülke bütünlüğü
ve egemenliğiyle doğrudan ilişkili olduğu ve özgürlüklerin ise ancak yasayla
sınırlanabileceği gerekçesiyle reddedilmiştir.
Şimdi, Anayasa Mahkemesinin bu bozma
gerekçesinden sonra, Başbakanlık, evet doğru, Türkiye'deki tüm kamu kurumlarına
demiş ki: -Tapu Kadastro Genel Müdürlüğüne yetki veriyor- "Arkadaşlar,
gidin bir çalışma yapın da, Anayasa Mahkemesinin bozma kararı doğrultusunda bu
işi nasıl düzeltiriz." Türkiye'nin tüm kamu kurumlarında oturmuşlar
çalışmışlar -taslak burada, alt komisyonda olan arkadaşlarımız da biliyorlar-
bir çalışma yapmışlar, demişler ki: "Evet, bu çalışma, Anayasa
Mahkemesinin bozma kararını karşılar." İttifak da etmişler. Biz alt
komisyonda tartıştık, Türkiye Cumhuriyetinin kurumları, Hazinesinden Tapu ve
Kadastrosuna kadar, Genelkurmay Başkanlığına kadar, bir taslak üzerinde
anlaşmış herkes "10 000 metrekarenin üzerinde yer satmayalım"
demişler. Başbakanlığa gelmiş; Başbakanlığa gelince bir sihirli el değmiş,
birdenbire "10 000 metrekareden fazla satılamaz" denilen yerler, 2,5
hektara çıkmış. Ne kadar kurnaz değil mi! Yani, 25 000 metrekareye çıkmış. Kim
yapmış bunu; kimse bilmiyor, kimse bilmiyor; Başbakanlıkta bir el yapıvermiş!
Neyse, kimin eliyse bu el; o yapmış!
Arkasından, yabancı tüzelkişiliklere karşı
Anayasa Mahkemesine giden karar… Bakınız, ilginç bir şey söyleyeyim size
arkadaşlar, iptal edilen 4916 sayılı Kanunun başlangıcı ne biliyor musunuz:
"Karşılıklı olmak ve kanunî sınırlamalara uyulmak kaydıyla, yabancı
uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde bu ülkelerin kanunlarına göre
kurulan tüzelkişiliğe sahip ticaret şirketleri" Yani, Anayasa Mahkemesi
iptal gerekçesinde demiş ki: "Karşılıklılık ilkesine uymak kaydıyla…"
Bakın, sizin ilk çıkardığınız, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği, yabancı
tüzelkişilere şirketlerde karşılıklılık arıyorsunuz arkadaşlar. Anayasa
Mahkemesi karşılıklılık aradığı için, biz de bu konuda Anayasa Mahkemesine
götürmedik. Burada yine bir kurnazlık edilmiş, yabancı tüzelkişilere gelince
karşılıklılık esası çıkarılıvermiş!.. Ondan sonra, başka bir formül bulalım
demişler. Ne yapalım demişler; özel kanunlarla kurulan ticaret şirketlerine bu
yetkiyi verelim.
Arkadaşlar, özür dilerim ama… Ve bu konu
da, en fazla doğrudan yabancı yatırımlar mevzuatını ilgilendiriyor, Doğrudan
Yabancı Yatırım Yasasına atıfta bulunuyor.
Şimdi, yabancı kimdir dediğimizde, bu
yasaya göre, Almanya'da veya yurtdışında herhangi bir ülkede ikamet eden her
Türk vatandaşı yabancıdır. Madde 2, öyle mi? Yabancı döviz parası getirebilir
mi; hayır. Türk parası konvertibldir; Türk parası getiren her yabancı da,
Türkiye'de, doğrudan yabancı yatırımcıdır.
Şimdi diyorlar ki, zaten özel kanunlarıyla
beraber, biz bunlara satış yetkisi veriyorduk; hayır, veremiyordunuz. Bakınız,
veremiyorsunuz, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanununa göre veremiyorsunuz. Bu
kanunu çıkarmazsanız, ikinci fıkrada bu değişikliği yapamazsanız, yabancı
hiçbir ticaret şirketine, özel kanunlarında bile tanınan yetkiyle satış
yapamazsınız; çünkü, bütün dayanak, 4875 sayılı Yasayla yabancılara tahsis
edilen yerlerin tapusunun verilmemesinden kaynaklanıyor.
4875 sayılı Yasaya da baktığımızda çok
ilginç şeyler var; yani, yasaya bakıyorum ben; arkadaşlar mı, ben mi
anlamıyorum bilemiyorum, benim belki mantığım yanlış olabilir, ben bir kere
daha okuyayım; madde 3 "taşınmaz edinimi" diyor.
Net arkadaşlar, "yabancı
yatırımcıların Türkiye'de kurdukları veya iştirak ettikleri tüzelkişiliğe sahip
şirketlerin..." Bakınız, bu ne demektir; bir, Türkiye'de kurdukları; iki,
veya iştirak ettikleri... Bunlar Türk şirketleridir, Türk. "...
tüzelkişiliğe sahip şirketlerin Türk vatandaşlarının edimine açık olan
bölgelerde taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı aynî hak edinmeleri serbesttir"
diyor.
Şimdi, diyorsunuz ki, biz zaten satıyoruz;
hayır, yabancı ülkelerin kanunlarına göre kurulmuş tüzelkişilere
satamıyorsunuz. Bu kadar.
Özel kanunlar. Özel kanunlar, bir kere,
sınırlama getirmiyor, "Biz ancak özel kanunlarla sınırlıyoruz"
diyorsunuz; hayır, onlar istisnadır arkadaşlar. Lütfen…
Siz, vatanın toprağını, ancak özel
kanunlardaki istisnalarla; yani, Turizmi Teşvik Kanunuyla, yani, Petrol
Kanunuyla, yani, Endüstri Bölgeleri Kanunuyla, yani, Doğrudan Yabancı
Yatırımlar Kanunuyla ancak satabilmek için yetki alıyorsunuz. Çok özel
istisnalar bunlar. Diyorsunuz ki "biz sınırlıyoruz." Yahu, bu yasalar
sınırlama yasaları değil ki, yabancılara tahsisat yapmanın yasaları, toprak
satmanın yasaları, serbesti; yani, ikinci fıkrayla hiçbir şekilde sınırlama
yok.
Şimdi, Bakanlar Kuruluna verdiniz; özel
şahıslardan -Sayın Mevlüt Çavuşoğlu- Antalya'da, Muğla'da, İzmir'de herkes yer
arıyor. Bakanlar Kuruluna yetki verdiniz. Bu özel şahıslara, imar planına dahil
olsa, 30 hektara kadar, yani, 300 dönüm, yani 300 000 metrekare yeri bir özel
şahsa satıyorsanız; burada yoğunluk hesabı, hektar hesabı -biz biraz önce
yaptık- 200 kişiden denk geliyorsa, 60 000 kişilik bir nüfus kuracak kadar bir
yeri satmaya Bakanlar Kuruluna yetki veriyor musunuz? İnşaat mühendisleri,
mimarlar böyle hesaplıyor, normal bir yerde, 300 dönümlük bir alana 50 000
kişilik bir ilçe kurulur, hadi biz düzeltelim, işte alanları falan bırakalım,
en azından 20 000 kişilik kurulur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Siz, bir özel
şahsa, bir ev için 300 metrekarelik yer satılır topraksa, 500 metrekarelik
satılır, işyeri de bu kadar satılır. Siz, niye zorluyorsunuz 300 000
metrekareyi? 300 000 metrekareden ne istiyorsunuz allahaşkına?! Ne
istiyorsunuz?!. Diyorsunuz ki, bakın, diğer fıkralarda, dördüncü, beşinci
fıkrada, vakıflara falan yer
satmayacaksınız. Bakınız, Vakıflar Kanunu Tasarısı burada. Adalet Komisyonuna
da getirmiyorsunuz bu tasarıyı. Burada, şimdiye kadar vakıflarda, vakıfların
yönetim kurulunun çoğunluğunun Türk vatandaşı olma şartı aranıyor, öyle mi?
Tasarıyı okuyayım size: "Vakıfların yönetim organlarında görev alanların
çoğunluğunun Türkiye'de yerleşik bulunması gerekir" diyorsunuz, yani Türk
olması gerekmez. Allahaşkına, siz Türklerden ne istiyorsunuz?! Türkün toprağından
ne istiyorsunuz?! Bu vatandan ne istiyorsunuz? Allahınızı severseniz,
yabancılardan her türlü, vakıflar kanalıyla her türlü para almasına izin
veriyorsunuz; her türlü bağış almasına izin veriyorsunuz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Küçükaşık, son cümlenizi
rica ediyorum.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Tamamlayacağım.
…ondan sonra diyorsunuz ki, biz herhangi
bir şekilde kooperatife, herhangi bir şekilde yatırım fonuna, kimseye bu
yerleri tahsis etmeyeceksiniz; bal gibi onu tahsis edeceksiniz; amacınız da bu
zaten.
Bakın, sadece Telekomda 2 500 tane
gayrimenkul var. İrtifak haklarını saymıyorum ben. Sırf Telekomun 2 500 tane
gayrimenkulü var. Bu yasalar bunun için değişiyor, bu maddeler. Bunlar için
değişiyor.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) -
"Türklerden ne istiyorsunuz" lafı olmadı.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bakınız,
yanlış anlamaya sebebiyet verdiysem Halil Abi, özür dilerim; ama, lütfen,
dünyada hiçbir şekilde 1 maddeli bir yasa yok. Eğer, yapmak istiyorsanız,
gelin, yabancılara toprak satışını düzenleyecek özel bir yasa çıkaralım. O
maddenin adı da bir madde olmasın, bir yasa olsun. Türkiye'nin hangi ilinde,
hangi bölgesinde, hangi ilçesinde, sahil kesimlerine kadar; ovasında ne kadar,
Doğu Anadolu'da ne kadar, Karadeniz'de ne kadar, hangi il sınırında ne kadar,
kentte ne kadar, bunları belirleyelim ve lütfen ve lütfen, köy ve tarım
arazilerini, ne hayvancılık için ne tarım arazileri için, yabancılara
satmayalım.
Hepinize saygılar sunarım.
Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Küçükaşık.
Şahsı adına, Muğla Milletvekili Sayın
Seyfi Terzibaşıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2644 sayılı Tapu Kanununda değişiklik
yapılması hakkındaki kanunun 1 inci maddesinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Burada
muhalefet mensubu milletvekili arkadaşlarımız yanlış rakamlar veriyorlar ve ne
yazık ki, bu tutumları devamlı -ben üç yıldır bu Parlamentodayım, dikkatimi
çekiyor- bizim Grubu cahillikle, tarihi bilmemekle, cumhuriyeti kendilerinin
kurduğunu, sadece kendilerinin kurduğunu iddia ederek kendilerini savunuyorlar.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Doğru
söylüyoruz.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Biz
de doğru söylüyoruz.
Bakın, değerli arkadaşlarım, hepimizin
ailesinde bir şehit veya bir gazi var. Hepimizin evinde bir istiklal madalyası
asılı. Cumhuriyeti bu ülkenin insanları hep birlikte kurdular. Bu Grup da cahil
filan değil, en az sizin kadar bilgili onlar da, en az sizin kadar bilgili. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ORHAN SÜR (Balıkesir) - O zaman daha kötü!
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) -
Lütfen, bu aşağılayıcı tutumunuzu lütfen değiştirin.
ORHAN SÜR (Balıkesir) - O zaman daha kötü!
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) -
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakınız, bir arkadaşımız…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Toprak
satmıyoruz biz.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - O
konuya da geleceğim, toprak satma konusuna da geleceğim.
Bakın, siz, bu ülkenin, bu milletin
topraklarından ne istediniz değerli arkadaşlarım? 1942 yılında siz iktidarda
değil miydiniz? 4 042 dönüm satmışsınız.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Büyükelçilikler
içindi…
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Kime satmışız?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) -
Bakın, değerli arkadaşlarım, 1973 yılında siz iktidarda değil miydiniz? 7 697
dönüm satmışsınız.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Siz, bizi geçtiniz!..
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - 1974
yılında siz iktidarda değil miydiniz? 2 187 dönüm satmışsınız.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Yanlış
konuşuyorsun!
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) -
Bakın, değerli arkadaşlarım, bu ülke hepimizin, bu ülke hepimizin. Lütfen,
birbirimizi itham ederken…
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Tarım toprağı
satmadık; onu söyleyin.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) -
Lütfen, değerli hemşerim, lütfen… Bakın, ben, sizi dinledim. Hiç tepki göstermedim.
Oradan sakin sakin dinliyordum. Ben, hiç kimseye…
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - O zaman,
anlayamamışsın!..
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Ben
anlıyorum, sizden iyi anlıyorum.
Ben, hiç kimseye laf atmıyorum; lütfen siz
de bana saygı gösterin. Ben, size üç yıldır saygı gösteriyorum. Bu kürsüye de
sık çıkmıyorum; ama, en az sizin kadar çıkıp burada konuşmasını bilen bir
arkadaşınızım. Lütfen…
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Türklerin
toprağını mı satmış; bir de onu söyle.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Hiç
kimse birbirini burada… Hepimiz birbirimizden daha milliyetçiyiz. Hepimiz
birbirimizden bu Türk Bayrağına daha sadığız ve daha çok savunuyoruz. Bundan
hiç kimsenin şüphesi olmasın. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ben, sizleri
kendimden daha fazla savunuyorum; ama, lütfen buraya çıkıp da "siz bu
ülkenin topraklarından, şu milletin topraklarından ne istiyorsunuz"
hitabına girmeyin.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, bir
arkadaşımız çıktı dedi ki: "270 000 dönüm arazi satıldı." Ne zamandan
ne zamana?.. 19.7.2003'ten bugüne. Bakın, satılan arazi ne kadar; 10 894, 853.
Bu kadar satılan araziler. 270 000 dönüm nerede? 270 000 dönüm diye bir rakam
yok.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Terzibaşıoğlu.
Şahsı adına söz isteyen Çorum Milletvekili
Sayın Muzaffer Külcü; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUZAFFER KÜLCÜ (Çorum) - Sayın Başkanım,
çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Tapu Kanununda değişiklik yapan tasarı
üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tekrar olmaması
açısından, birçok konuya belki değinmeden geçeceğim; ama, bu konuyla ilgili,
biz, alt komisyon çalışmalarını yürütüyorken, CHP milletvekili arkadaşlarımızın
itirazları üzerine, uzunca bir süre bu konuda çalıştık; ama, gördük ki, bu konu
üzerinde çok fazla anlaşma şansımız yok; çünkü, hadiseye, biz farklı bakıyoruz,
o değerli arkadaşlarımız farklı bakıyorlar; elbette, kendi fikirleridir, saygı
duyuyoruz. Ama, biz, hem tasarının komisyona gelişi aşamasında hem de o aşamada
yaptığımız çalışmalarda, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesi olarak ortaya
koyduğu ne varsa, bunların hemen hepsini, bir kez daha iptale konu olmaması
için, bütün detayıyla tartıştık, konuştuk ve huzurunuza gelen tasarı, bu
dikkatle yapılmış, bu dikkatle çalışılmış bir tasarıdır.
Bakınız, Anayasa Mahkemesi neyin üzerinde
duruyor; Anayasa Mahkemesi "dünya milletler topluluğunun, dünya milletler
ailesinin şerefli bir üyesi olarak" Anayasamızda yer alan bu ibareye çok
atıfta bulunmuş ve karşılıklılık ilkesine de, yani, eski ifadeyle,
mütekabiliyet ilkesine de defalarca vurgu yapılmış. Biz, bu konuda, gerçek
kişilerle ilgili çok net bir düzenleme yaptık. 1 inci maddenin birinci fıkrasına
baktığımızda, bu konuda, hiçbir tartışmaya, şüpheye mahal bırakmayacak şekilde,
netliği ortaya koyabiliyoruz; bu birincisi.
İkincisi; tüzelkişilerle ilgili söylenen
şeyleri de, eğer, biz, Petrol Kanunu, Turizm Kanunu, Endüstri Kanunu ve yabancı
sermayenin teşvikine ilişkin çıkardığımız son yasayı burada detayıyla
inceleyebilecek fırsatımız, zamanımız olsa, onlar da, yabancı
tüzelkişiliklerin, yani, kendi ülkelerinin hukukuna göre kurulmuş olan ticaret
şirketlerinin Türkiye'de nasıl sınırlı aynî hak sahibi olabilecekleri ya da
taşınmaz mülkiyetinin nasıl sahibi olabileceklerine ilişkin düzenlemelerin,
orada, hiçbir şüpheye mahal vermeyecek şekilde yapıldığını gene göreceğiz; ama,
onları, biz, burada detayıyla tartışmadığımız için, sanki, bu konuya vâkıf olmayan
milletvekili arkadaşlarımız veya bizi izleyen aziz milletimiz, bu konuda bir
endişe içerisine düşebilir. Ben, gecenin bu saatinde sizin uzunca vaktinizi
almak istemiyorum; ama, şunu vurgulamak istiyorum ki; Anayasa Mahkemesi iptal
gerekçesi olarak neyi ortaya koymuşsa, bunların hepsi dikkate alınarak, bu
tasarının çalışmaları yapılmıştır.
Az önce dile getirmek istediğim hususu
Muğla Milletvekilimiz ifade etti, ben onlara tekrar girmek istemiyorum; ama,
bakınız, 71 yılın ortalaması 3 830 dönüm; yani, her yıl 3 830 dönüm satış
yapılmış; AK Partinin iktidarı dönemindeki ortalama ise, 3 792 dönümdür. Yani,
korkacak bir şey yok. Biz bu yasayı çıkardık diye, dünya milletleri, dünya
devletleri koşa koşa gelip, Türkiye'yi parselleyecek değil, biz de, onlara, sahillerimizi
satalım, dağlarımızı, tepelerimizi satalım diye bir iştahın içerisinde değiliz.
Bu konuda bir hassasiyet varsa, bu hassasiyeti en fazla gösterecek olan
gruplardan biri, AK Partidir, en başında gelen AK Partidir. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Bu yasayı
niye çıkarıyorsunuz o zaman?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Az önce Sayın
Birgen Keleş Hocam "şehitlere saygıyı nasıl anlayacaksınız, nasıl ortaya
koyacaksınız" dedi. Ona, Âkif'in dizesiyle cevap vermek istiyorum:
"Kim bu cennet vatan uğruna olmaz ki
feda…"
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Satarak, satarak…
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - "Şüheda
fışkıracak toprağı sıksan şüheda."
İşte, Tayyip Erdoğan'ı Başbakan yapan, AK
Partiyi iktidar yapan ruh bu ruhtur, onun için buradayız; hiç şüpheniz olmasın
Hocam. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Külcü.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Maddeyle ilgili sorular var.
Sayın Ünlütepe, buyurun.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın
Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum:
Bilindiği gibi, devletler arası
ilişkilerde en önemli unsur, karşılıklılık ilkesidir.
Elimdeki bir belgeye göre, ülkemizde,
Yunanistan vatandaşları 12 346 taşınmaz almıştır; aldıkları miktar 4 198 739
metrekaredir.
Bize vize uygulayarak Türk vatandaşlarını
kabul eden Yunanistan'da, bu süre içinde kaç Türk vatandaşı toprak edinmiş, kaç
kişi toprak edinmiş ve ne kadar miktarda toprak edinmiştir; bunu öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.
Sayın Saygun, buyurun.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın
Başkan, aracılığınızla, Bakanımdan şunu öğrenmek istiyorum:
Sayın Bakanım, az evvel Adalet ve Kalkınma
Partisinin konuşmacıları bizim vermiş olduğumuz rakamların doğru olmadığını
ifade ederek, çok farklı rakamlar verdiler.
Şu anda benim elimde Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğünün internet sitesinden aldığım bir belge var. Bu belge de
"tkgm.gov.tr"; Tapu Kadastro yetkilileri yanınızda, sanıyorum site
budur. Bu siteden aldığım bilgilere göre, 20 Nisan 2004 tarihi ile 15 Nisan
2005 tarihi arasında 4 162 adet taşınmaz Suriyelilerce, 5 606 adet taşınmaz
Yunan vatandaşlarınca, 316 adet taşınmaz Lübnanlılarca, 353 adet taşınmaz
Amerika Birleşik Devletleri vatandaşlarınca, 1 141 adet taşınmaz İngiliz
vatandaşlarınca, 66 adet taşınmaz da İsrail vatandaşlarınca alınmış olup,
toplam 274 000 dönüm tutmaktadır. Şimdi, Türkiye'de, 241 000 dönümü
Suriyelilerce alınmış, toplam 274 000 dönüm. Bunu Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğünün resmî sitesinden aldım. Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinden bu
rakamlarla ilgili konuşan arkadaşlarım ise, hiçbir şekilde uyum taşıyamayacak
ölçüde, inanılmaz farklılıkta rakamlar getirdiler ve dönüp, bize de,
"efendim, siz aldatmaya yönelik rakamlar söylüyorsunuz" şeklinde de
bir suçlamada bulundular.
Ben şunu öğrenmek istiyorum: Tapu Kadastro
Genel Müdürlüğünün bu sitesinde düzenlenmiş olan bu rakamlar doğru değil midir
veyahut bu rakamlar doğru ise, o zaman, Adalet ve Kalkınma Partisindeki yetkili
arkadaşlarım, ellerindeki rakamları, sizden, hangi donelerden ve hangi
kaynaklardan elde etmişlerdir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Saygun.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Soruma geçmeden önce bir cümle ifade etmek
istiyorum. Yabancı elçiliklerin gayrimenkul tapu kayıtları o devletin
tüzelkişiliği üzerinedir. "O başka diye bir şey yok. Bilmiyorsan
konuşma" cümlesini sözün sahibine iade ediyorum.
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Karşılıklılık
ilkesi olarak…
AHMET IŞIK (Konya) - Sorum şu Sayın
Başkan: Sayın Bakanım, mütekabiliyet ve fiilî durum esası çerçevesinde, yurt
dışından gayrimenkul edinmiş olan vatandaşlarımızın sayısı ve gayrimenkul
miktarları belli midir, nedir; özellikle işyeri açısından? Bir Türk vatandaşı
bizim düzenlememizden daha dar bir düzenlemeye yurt dışında muhatap mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Sayın Anbarcıoğlu, buyurun.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Biraz önce, muhalefetten bir arkadaşımız
"ne istiyorsunuz Türklerin topraklarından" dedi. Sayın Bakanımız,
siz, Türkiye'deki topraklardan 2003 yılında 2 200, 2004 yılında da 5 358 dönüm
satmışsınız. Kendi iktidarları döneminde onlar hangilerinin topraklarını
satmışlar, hangi ülkelere ait; onu sormak istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar
sunuyorum.
Sayın Ünlütepe'nin sorusunu cevaplamak
istiyorum. Verdiği rakamlar doğrudur; Türk asıllı Yunan uyruklu
vatandaşlarımıza 11 326 taşınmaz satmışız, Yunan uyruklu vatandaşlara 1 020
taşınmaz satmışız.
"Yunanistan'da, kaç Türk vatandaşı,
kaç metrekare ve kaç gayrimenkul almıştır" sorusuna şunu cevap vereyim:
Tapu Kadastro Genel Müdürlüğümüz -bu, Ahmet Beyin de sorusuna bir cevap olacak-
Avrupa'da çok ülkeyle yazışma yaptı, orada yaşayan Türk vatandaşlarının ve
yaşamayan Türk vatandaşlarının gayrimenkullerini sordu, cevap aynen şöyleydi:
"Bizde istatistikî bilgi yok, bize şu kadar para gönderin, size bilgi
verelim." Bu bilgileri alamadık; bunu söyleyeyim; yani, onlar bizim gibi
istatistik tutmuyorlar.
Ahmet Beyin de sorusuna cevap veremiyoruz;
ama, şunu biliyoruz ki, Avrupa'da 4 000 000 Türk yaşıyor, bunların -ne kadar-
yüzlerce, binlerce gayrimenkulleri var; ama, bu cevabı, kendi
büyükelçiliğimizden ve diğer ilgili kurumlardan, Kadastro Genel Müdürlüğümüzün
muhatap olduğu kurumlardan alamıyoruz.
Sayın Saygun şunu söyledi... Gerçekten,
onun vermiş olduğu oradaki rakamlara biz burada baktık.
Sayın Saygun, doğru değildi. Bugün
internetten almış olduğumuz rakamları size sunayım: 15.4.2005 tarihi
itibariyle, yabancı uyruklu gerçek kişilere ait istatistiksel raporda, 272 511
dönüm arazi satmışız. Bunun -biraz evvel Sayın Çavuşoğlu da söyledi- 230 000'i
1939'dan evvel Suriyelilere satılmış ve bu... Siz nereden aldınız bilemiyoruz;
ama, doğrusu burada, bizde.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Siteden
aldım efendim, siteden aldım.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Doğrusu burada. Gerçekten, sizdeki doğru değil; yani, onu
düzeltelim. Size verelim bunu.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - O zaman, sitede
niye var bunlar?
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Siz cevap
verin de efendim, biz daha sonra bunları istişarede bulunalım.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Tabiî, bulunalım.
BAŞKAN - Sayın Bakan, isterseniz, o işi
sonra halledersiniz resmî belgelere göre.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Ayrıca, Sayın Saygun "2003 ile 2005 arasında 274 000
dönüm satıldı" dedi. Doğru değil; 10 894 dönüm satıldı. Sayın Çavuşoğlu
düzeltti; doğrusu bu.
Sayın Anbarcıoğlu "Cumhuriyet Halk
Partisi iktidar olduğu dönemde ne kadar satıldı…" Onu biraz evvel Sayın
Terzibaşıoğlu anlattı; ama, kime satıldığı konusunda şu anda istatistikî
bilgiler yok; daha sonra…
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Onlar kimin
topraklarından satmışlar?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Tabiî ki, yurt dışındaki vatandaşlarımız...
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gerekirse yazılı cevap verirsiniz.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki
konuşmalar ve soru-cevap kısmı tamamlanmıştır.
Maddeyle ilgili 3 önerge var; bunları
geliş sırasına göre okutacağım ve aykırılıklarına göre de işleme alacağım.
Birinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1051 sıra sayılı kanun
tasarısı/teklifinin 1 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "ikibuçuk
hektarı" ibaresinin "beş dekar", "otuz hektara"
ibaresinin "bir hektara" olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Orhan Sür |
Yılmaz Kaya |
Mehmet Küçükaşık |
|
Balıkesir |
İzmir |
Bursa |
|
Erdal Karademir |
Ufuk Özkan |
Salih Gün |
|
İzmir |
Manisa |
Kocaeli |
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1051 sıra sayılı Tapu
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle
yeniden düzenlenen 35 inci maddesinin son fıkrasına aşağıdaki cümlenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla. 28.12.2005
|
Ömer Abuşoğlu |
Emin Şirin |
Selami Yiğit |
|
Gaziantep |
İstanbul |
Kars |
"Yabancı ülkelerle kara sınırı
bulunan illerde yabancılara toprak satışı yapılmaz."
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1051 sıra sayılı
"Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının" 1 inci
maddesi ile yeniden düzenlenen 35 inci maddesinin son fıkrasından sonra gelmek
üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz. 28.12.2005
Saygılarımızla.
|
Ömer Abuşoğlu |
Emin Şirin |
Selami Yiğit |
|
Gaziantep |
İstanbul |
Kars |
"Ziraî kullanım ve hayvancılık
amacıyla yabancılara toprak satılmaz. Bu amaçlarla gerçek ve tüzel kişilere
ancak karşılıklı olmak ve kanunî sınırlamalara uyulmak kaydıyla 49 seneye kadar
arazi kiralanabilir."
BAŞKAN - Bu son önergeyi işleme alıyorum.
Sayın Komisyon, önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutayım mı?
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Evet.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yabancılara, sanayi yatırımları, konut
alımları için imkân tanınırken kamuoyundaki hassasiyet daha ziyade tarım
alanları içindir. Özellikle, GAP Bölgesi ve Hatay'da bu konu çok büyük
hassasiyet yaratmaktadır. Bu fıkra bu mahsuru ortadan kaldırmak üzere teklif
edilmektedir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz ve hükümetin ve komisyonun katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1051 sıra sayılı
"Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının" 1 inci
maddesi ile yeniden düzenlenen 35 inci maddesinin son fıkrasına aşağıdaki
cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz. 28.12.2005
Saygılarımızla.
Ömer Abuşoğlu (Gaziantep) ve arkadaşları
"Yabancı ülkelerle kara sınırı
bulunan illerde yabancılara toprak satışı yapılmaz."
BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Sayın Başkan, katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum Sayın
Abuşoğlu.
Gerekçe:
Yabancılara yapılacak gayrimenkul ve arazi
satışlarında kamuoyundaki hassasiyet daha ziyade sınır illerimizde; örneğin,
Hatay'da Suriyelilerin, Irak'la sınır olan vilayetlerimizde Kuzey Iraklıların,
Ermenistan'la sınır olan vilayetlerimizde Ermenilerin ve ABD ve Avrupa
vatandaşı olan Ermeni Diasporasının arazi ve mülk edinebilecekleri endişesi bulunmaktadır.
Bu sebeple; kara sınırı bulunan illerimizde yabancılara arazi ve gayrimenkul
satışı büyük sakıncalar doğuracaktır.
BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge
kabul edilmemiştir.
Üçüncü önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1051 sıra sayılı kanun
tasarısı/teklifinin 1 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "ikibuçuk
hektarı" ibaresinin "beş dekar", "otuz hektara"
ibaresinin "bir hektara" olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Orhan Sür (Balıkesir) ve arkadaşları
BAŞKAN- Sayın Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN- Sayın Hükümet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN- Gerekçeyi açıklamak üzere buyurun
Sayın Sür.
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısı
üzerinde uzunca bir süredir tartışıyoruz. Çok çeşitli iddialar var. Muhalefet
olarak biz başka şeyler söylüyoruz, iktidar partileri başka şeyler söylüyor.
Sanırım aynı paralelde de düşünemiyoruz. Şimdi öncelikle şunu gözardı ediyoruz.
Karşılıklılık ilkesi olsa bile, hiçbir Avrupa ülkesinde, dünyanın hiçbir
ülkesinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının gözü yok; ama, şunu gayet iyi
biliyoruz ki, tarihin ilk çağlarından bu yana Anadolu toprakları üzerinde
birilerinin gözü var. Şimdi, sadece karşılıklılık ilkesini göz önüne alarak,
burada…
MUHARREM KARSLI (İstanbul)- Hastasınız!
ORHAN SÜR (Devamla)- Hasta falan değiliz.
Bu ülkede hâlâ bölücü örgütler var ve o bölücü örgütlerin de nerelerden
beslendiğini çok iyi biliyoruz. Bunu hastalık kabul ediyorsanız siz hastasınız!
O yüzden zaten terörün yeniden azmasına neden ve çare bulamıyorsunuz. O zaman
siz hastasınız!
Bakın değerli arkadaşlarım, bir önerge
verdik. Diyoruz ki: Madem bu satışı yapacaksınız, bunun sınırlamasını da gerçek
anlamda, reel bir şekilde yapalım.
Buradaki konuşmalarda şöyle bir hava
yaratılmaya çalışılıyor. Sanki Cumhuriyet Halk Partisi, örneğin, konut
satışlarına karşı, sanki yazlık satışlarına karşı. Hayır, böyle bir
karşılığımız yok. Zaten bugüne kadar yapılıyordu bu. Sizin amacınız ne?!
Şimdi, birden bire, 2,5 hektar, yani, 25
dönüm, 25 000 metrekare yer alma hakkı tanıyorsunuz işyeri ve konut olarak.
Yetmiyor, Bakanlar Kuruluna yetki veriyorsunuz, bunu 30 hektara çıkaralım
diyorsunuz, yani, 300 000 metrekareye.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın,
bugünkü önerdiğiniz şekilde kalsa bile, Bakanlar Kurulu bunu yukarıya çekmese
bile, 25 000 metrekare arazi üzerine, örneğin İstanbul'da, 300-400 tane konut
sığıyor.
Siz diyorsunuz ki, biz bir gerçek kişiye,
hiçbir şey sormadan İstanbul'un göbeğinde 400 tane daireyi satarız.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Doğru değil!
ORHAN SÜR (Devamla) - Nasıl doğru değil;
25 000 metrekareye kadar izniniz var. 400 tane dairenin tapusal değeri 25 000
metrekare yapar.
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Ne olur
satılırsa…
ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, ne olur
satılırsa, değil mi… Evet, ne olur satılırsa… (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Şimdi, dinle o zaman, Çanakkale'de hiç
savaşmaya gerek yoktu.
MUHARREM KARSLI (İstanbul) - Vatan elden
gidiyor…
ORHAN SÜR (Devamla) - O zaman,
Çanakkale'de savaşmaya hiç gerek yoktu! Ne olurdu İngilizler gelseydi! Şimdi,
bu şekilde zaten getiriyorsunuz.
Şimdi, burada kalkıyor arkadaşlarımız
diyor ki, efendim, merak etmeyin, yabancı vakıflar Türkiye'de emlak
alamayacaklar; bunları dışarıda bıraktık. Yahu, siz kimi kandırıyorsunuz
değerli arkadaşlarım, herkesi saf mı zannediyorsunuz?!
Yabancı ülkelerde kurulan ticarî şirketlerin
sahiplerinin kim olduğunu araştırıyor musunuz? Vatikan Devletinin kurduğu bir
ticarî şirketin Türkiye'de toprak alamayacağının burada bir şeysi var mı? (AK
Parti sıralarından "Var" sesleri)
Nerede var, nerede var?!
Şimdi, diyorsunuz ki, yabancı devletler
alamaz. Peki, yabancı devletlerin KİT'leri ne olacak? Yani, Japonya'nın JTI'sı,
sigara fabrikası, Japon KİT'i, Türkiye'den, gelecek toprak alacak, Japon
Devleti almamış olacak... Siz, kimi kandırmak istiyorsunuz?!
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Alsın…
ORHAN SÜR (Devamla) - Ne demek alsın;
Japonya alsın, Fransa alsın, devlet olarak alsın. Yani, siz bunu diyorsanız,
zaten, burada Mehmet Âkif'ten şiirler falan okumaya hiç gerek yok; o zaman
bunları okumaya hiç gerek yok değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Bırakınız alsınlar, bırakınız versinler. Bir zamanlar, İspanya'da iç savaşta
buna benzer şeyler söyleniyordu; İspanya'da buna benzer şeyler söyleniyordu.
Bugünün Türkiye'sini İspanya'ya benzetmeye çalışıyorsunuz?!. Yazıklar olsun,
yazıklar olsun o zaman! "Bırakın alsınlar" diyorsanız, burada biz,
boşuna tartışıyoruz. Japonu gelsin, Amerikalısı gelsin, Almanı kalsın! Böyle
şey olmaz! İşte bakın, bakın…
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Gerçekleri
konuşalım!
ORHAN SÜR (Devamla) - Ben de gerçekleri söylüyorum.
Söylediklerimde yanlış bir şey varsa, o, her şeyi çok bildiklerini söyleyenler,
gelsinler bunun neresi yanlış anlatsınlar! Bugün, deniz kenarında bile en düşük
yoğunlukla kabul etseniz, yüzde 15-30, yani, iki katlı daireler yapmaya karar verseniz
bile, yüzlerce daire satabiliriz bir tek kişiye diyorsunuz. Dünyanın hangi
ülkesinde bir Türk vatandaşı yüzlerce daire alabiliyor!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Almanya'da 200
000 tapu var Orhan Bey!
ORHAN SÜR (Devamla) - 200 000 kişi aldı
ama!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Hayır, Amerika'da alıyor, 1 kişi alıyor, her yerde alıyor!
ORHAN SÜR (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, tabiî, tabiî…
BAŞKAN - Sayın Sür, son cümlenizi rica
edeyim.
ORHAN SÜR (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Tabiî, söyleyecek çok şeyiniz var;
Amerika'da nasıl aldıklarını da anlatacağım. Normal bir Türk vatandaşı,
Amerika'da öyle 200 daire falan almıyor, Türkiye'de devleti dolandıran
soyguncular gidip Amerika'da 200 tane daire alabiliyor, normal bir vatandaş
alamıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Normal vatandaştan bahsediyoruz değerli
arkadaşlarım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sür.
Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve
Hükümetin katılmadığı, biraz önce gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge, kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- 2644 sayılı Kanuna aşağıdaki
geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 2.- Bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihte mevcut olan askerî yasak bölgeler, askerî ve özel
güvenlik bölgeleri ile stratejik bölgelere ilişkin kararlara ait harita ve
koordinat değerlerinin tamamı, Millî Savunma Bakanlığı tarafından en geç üç ay
içerisinde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlığa
gönderilir.
Yukarıda belirtilen bölgelere ilişkin
kararlara ait harita ve koordinat değerlerinin, Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğüne gönderilmesi ve sayısal ortama aktarılarak taşra birimlerine
intikal ettirilmesine kadar geçecek sürede yetkili askerî makamlardan sorulmak
suretiyle, belirtilen işlemler tamamlandıktan sonra gönderilen belge ve
bilgilere göre tapu işlemleri yürütülür."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Erdal Karademir; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bilindiği gibi, 2003 tarihli 4916 sayılı
Yasanın 19 uncu maddesiyle değiştirilen, 19 uncu maddenin bazı fıkralarını,
Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle yaptığımız başvuru, Anayasa Mahkemesince,
yürürlüğü, üç sonra bırakılmak kaydıyla iptal edilmiştir. 4916 sayılı Yasanın
söz konusu bu hükmü yaklaşık ikibuçuk yıldır yürürlüktedir. Bu süre içerisinde
özellikle yabancı şirketlere yönelik satışlar hakkında Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğümüzde yeteri kadar da bilgi mevcut değildir.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde
yabancılara taşınmaz satışının kapsamını genişletme konularında 1984, 1986 ve
2003 yıllarında 3 kez düzenleme yapılmıştır; ancak, bu düzenlemeler, kısa
erimli ticarî çıkarlar uğruna ulusal güvenliğin tehlikeye atılamayacağı
gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesine
göre, ülkede yabancıların arazi ve emlak edinmesi salt bir mülkiyet sorunu gibi
değerlendirilemez. Toprak, devletin vazgeçilmesi olanaksız temel unsuru,
egemenlik ve bağımsızlığın simgesidir. Toprakla alakalı konuda insan haklarına
saygılı, ölçülü, âdil bir sınırlama devlet için bir nefsi müdafaa tedbiri
niteliğindedir. Böyle bir tedbirden vazgeçebilmek çoğu kez olası değildir.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi,
doğabilecek sorunları o kadar açık ve anlaşılabilir bir şekilde ifade etmiş ki,
AKP İktidarının, bunları, görememekte, anlayamamakta ısrar etmesinin
gerekçelerini anlamak mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım, AKP İktidarı, ne
yazık ki, Anayasa Mahkemesi kararları doğrultusunda düzenlemeler yapmak yerine,
yabancılara taşınmaz satışı konusunda bütçe açıklarını kapatmak gibi dar
anlamlı bir finansman sorununun çözümüne indirgemektedir. Oysa, bu konu,
Türkiye'nin uzun erimli, stratejik çıkarları gözardı edilemeyecek
düzenlemelerdir. Bu nedenle, konunun, kapsamlı bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, yabancıların, klasik
insan hak ve özgürlüklerinden vatandaşlar gibi yararlandırılması, günümüzde,
genellikle bütün hukuk sistemlerinde kabul edilmiş bir genel ilke olarak
nitelendiyse de, yerine göre, kamunun çok yönlü çıkarları açısından,
vatandaşlar bakımından sınırlanabilen söz konusu haklardan, yabancılar yönünden
de sınırlandırılması, demokratik esaslara aykırı görülmemektedir.
Türk hukukunun temel ilkelerinin en önde
geleni, karşılıklılık ilkesidir. Karşılıklılık, öğretide, en az iki devlet
arasında uygulanan ve her birinin ülkesinde, diğerinin vatandaşlarını, ayrı
kapsamdaki hakları karşılıklı tanımalarını belirten bir ilke olarak
açıklanmaktadır. Bu ilkeye göre, bir yabancının Türkiye'de bir haktan
yararlanabilmesi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının da, o yabancının
ülkesinde, aynı tür ve nitelikte olan haklardan yararlandırılmasına bağlıdır.
Karşılıklı muamele esası, anlaşmayla ya da yasayla mümkündür.
Anayasanın başlangıç kısmının ikinci
paragrafında yer alan "dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip
şerefli bir üyesi olarak" deyimiyle, yabancılar hukukunda karşılıklılık
ilkesinin uygulanması gerekli kılınmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, tasarının 1 inci
maddesinin ikinci fıkrasında, "yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin
kanunlarına göre kurulan tüzelkişiliğe sahip ticaret şirketleri, ancak, özel
kanun hükümleri çerçevesinde taşınmaz mülkiyeti ve taşınmazlar üzerinde sınırlı
ayni hak edinebilirler."
Görüleceği gibi, birinci fıkrada yabancı
uyruklu gerçek kişilere getirilen kısıtlamalar şirketlere getirilmemektedir.
Yeni düzenlemede, yabancı gerçek kişilerin yanı sıra, yabancı ülkelerde, bu
ülkelerin kanunlarına göre kurulan tüzelkişiliğe sahip ticaret şirketlerinin de
Türkiye Cumhuriyetinin sınırları içerisinde 30 hektara kadar taşınmaz
edinmelerinin önü açılmıştır.
Yine, bu tasarıyla, köy sınırları
içerisinde, 1924 yılından beri devam eden yabancılara taşınmaz satışı yasağı,
herhangi bir önkoşul getirilmeksizin tamamen ortadan kaldırılmıştır.
Tasarıda, askerî yasak bölgeler, askerî ve
özel güvenlik bölgeleri ile stratejik bölgelere ilişkin 2565 sayılı Yasanın
getirmiş olduğu sınırlamaların ve mevcut yasanın yok farz edilerek yetkinin
Bakanlar Kuruluna verilmesi, hukuk devletiyle bağdaşmamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla tarım
alanlarımız, sulak alanlar, enerji ve maden alanlarımız, kültür ve tabiat
alanları, SİT alanları gibi stratejik ve ülke güvenliğini ilgilendiren alanlar
yabancıların edimine açılmıştır. Bu belgelerde, yetkinin, Bakanlar Kuruluna
verilmesi de bunun göstergesidir.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde
yabancılar, bugüne kadar, bu tasarının dışında da birçok özel yasalarla
taşınmaz edinmişlerdir. Bu tasarıları sıralamak mümkündür.
6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik
Yasası ve bu yasanın yerine çıkartılan 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar
Yasası, 6326 sayılı Petrol Yasası, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasası, 3182
sayılı Bankalar Yasası, 4737 sayılı Endüstri Bölgeleri Yasası, 3218 sayılı
Serbest Bölgeler Yasası, 2760 sayılı Vakıflar Yasası, 3213 sayılı Maden Yasası
ve 4046 sayılı Özelleştirme Yasasıyla yabancıların ülkemizde taşınmaz mal
edinimi olanaklı hale gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım, oysa, diğer
ülkelerde, yabancılara taşınmaz satışı konusu, tarımsal arazilerle sınırlı olarak
ele alınmakta ve kısıtlamalar, stratejik alım kapsamında değerlendirilmektedir.
İspanya'da, kural olarak, ülkenin tarım alanlarında yalnızca Avrupa Birliği
üyesi ülkelerin vatandaşlarına taşınmaz edinme hakkı verilmiştir. İsveç ve
İsviçre'de, yabancıların tarım arazilerini edinmelerine olanak tanınmamaktadır.
Yunanistan'da, yabancılar, sınıra yakın bölgelerde ve adalarda taşınmaz
edinememektedirler. Fransa'da, yabancılara son alıcı saptanmadan taşınmaz
satılamamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye dışında
hiçbir ülke, sınırsız, denetimsiz, kuralsız ve başıboş bir şekilde yabancılara
taşınmaz edinme hakkı vermemektedir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne göre
yabancılara taşınmaz satışında yalnızca iki denetim söz konusudur. 30 hektardan
fazla taşınmaz edinimlerinde Bakanlar Kurulunun izninin alınması ile yine
önceden satın alınacak taşınmazların, 2565 sayılı Yasa kapsamında, askerî yasak
bölge veya güvenlik bölgeleri içinde kalıp kalmadığının tespiti için tapu sicil
müdürlükleri tarafından ilgili ordu komutanlıklarından görüş istenmesidir.
Diğer taraftan, bugün, Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğünün, yabancı şirket ve yabancı ortaklı şirketlerin kayıtlarını
tutmada yeterli denetim ve donanıma sahip olmadığı görülmektedir.
Değerli arkadaşlarım, 4916 sayılı Yasanın
yürürlüğe girdiği tarihten yaklaşık bir yıl sonra, 14.6.2004 tarihinde Sayın
Başbakana yöneltmiş olduğum bir soruda "ülkemizden toprak satın alan
yabancı şirketlerin ülkemizin menfaatlarına aykırı ve dolayısıyla ulusal
güvenliğimiz aleyhine iş ve işlem yürüttükleri tespit edildiği takdirde, satın
aldıkları ülke topraklarımızın geri alınmasının usul ve yöntemleri
nelerdir" diye sormuştum. Bayındırlık Bakanlığının 2004 tarihli ve 1220
sayılı cevabî yazısında "Tapu Kanununun 35 inci maddesi kapsamında
ülkemizde taşınmaz mal edinen yabancı ticaret şirketlerinin edindikleri
taşınmazlar, kamu yararı gerektirdiği hallerde, karşılıkları, yani parası
ödenerek kamulaştırılabilir" denilmiştir. Anlaşılan, AKP İktidarı, Anayasa
Mahkemesinin 1986 tarihindeki "yabancıya satılmış toprakların, yasal
yollardan, yerine göre, geri alınabilmesi olanağının varlığına güvenilemez.
Yabancının her an kendi devletinin himayesinde olduğu dikkate alındığında,
böyle bir yola başvurmanın, devletlerarası çetin sorunları davet etmesi
kaçınılmazdır" kararını ve getirilen düzenlemeyle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERDAL KARADEMİR (Devamla) - …uyuşmazlıkların çözümünde, görevli ve yetkili mahkemelerin yanı sıra, uluslararası tahkime taşınabileceğini gözardı etmektesiniz.
Değerli arkadaşlarım, yabancı gerçek
kişilerin ülkemizde taşınmaz edinmelerinin eylemsel ve yasal karşılıklılık
koşuluna bağlandığı sınırlı uygulamalara ek olarak, ticaret şirketlerine de,
ülke topraklarımızdan, neredeyse sınırsız taşınmaz edinme hakkı verilmesi
düşündürücüdür.
Bu tasarının temelinde, ulusal
çıkarlarımızın ve kamu yararının bulunduğu söylenebilir mi?! Yoksa, böylesi bir
yasal değişikliğin arkasında, uluslararası sermaye ve onun kuruluşlarının
etkili çalışmaları mı bulunmaktadır?! Her ne olursa olsun, bu değişikliğin
verdiği olanaklardan yararlanarak, ülkemizin stratejik kaynaklarını ele
geçirmeye çalışan uluslararası tekellerin ve bunların arkasındaki gelişmiş
ülkelerin, 1923 yılında başarıya ulaşan millî mücadeleyi etkisiz kılma anlayışı
olabilir mi?!
Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla,
Güneydoğu Anadolu Projesinde, GAP içinde olmak üzere, verimli tarımsal
topraklarımızın, kıyılarımızın, yeraltı ve yerüstü varlıklarımızın yabancıların
eline geçmesiyle, ülkemizin bu alanlardaki faaliyetleri denetlemesi olanaksız
hale gelecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Karademir, son cümlenizi
rica edeyim.
ERDAL KARADEMİR (Devamla) -
Egemenliğimizin yabancı tehdidi altına girmesi, uluslararası sermayenin ve bunu
yönlendiren gelişmiş ülkelerin, yabancı tüzelkişiler eliyle, ülkemizin
stratejik noktalarını kontrol altına almaları kolayca benimsenebilir mi?!
Değerli arkadaşlarım, sonuçta, ülkemizdeki
bireylerin gelir düzeyi yabancıların düzeyine çıkarılmalıdır. Tersi durumda,
gelir düzeyi yüksek yabancılar karşısında Türk vatandaşlarının rekabet etmesi
olanaksızdır. Eşit olmayan koşullar devam ettiği sürece, Türk vatandaşları,
giderek, kendi ülkesinde taşınmaz alamaz hale geleceklerdir. Türkiye'de tarımsal
toprakların yabancılara satışına kesinlikle izin verilmemelidir. Köylerde,
yabancılara tarım ve hayvancılık amaçlı taşınmaz edinme hakkı tanınmamalıdır.
BAŞKAN - Sayın Karademir, lütfen,
konuşmanızı tamamlayın.
ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Hemen
bitireceğim Sayın Başkanım.
Kıyılarda, kültür, tarih, tabiat
varlıklarının bulunduğu alanlarda, su havzalarında yabancılara taşınmaz satışı
yapılmamalıdır.
Yabancılara taşınmaz satışında Anayasa
Mahkemesi kararlarındaki iptal gerekçeleri kural haline getirilmeli ve yeni
düzenlemelerde dikkate alınmalıdır.
Kuşkusuz, yabancıların, öngörülen
sınırlamalara uymaları ve karşılıklılık ilkesi gereği Türkiye'de taşınmaz
edinme hakkına sahip olmaları normal karşılanmalıdır; ancak, bu hakkın ölçüsüz
ve sınırsız kullanılmasına da son
verilmelidir.
Değerli arkadaşlarım, sözlerimi, bir
Afrikalının sözlerini sizlere hatırlatarak bitirmek istiyorum. "Beyazlar
Afrika'ya geldiklerinde bizim topraklarımız, onların İncil'leri vardı. Bize,
gözlerimizi kapatarak dua etmeyi öğrettiler. Uyandığımızda gördük ki, onların
toprakları, bizim İncil'lerimiz vardı."
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Karademir.
Şahsı adına, Muğla Milletvekili Sayın
Seyfi Terzibaşıoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, biraz önce,
milliyetçilik, bayrak üzerine birkaç söz ettim; ama, ne yazık ki,
arkadaşlarımız, aynı konuda ısrar ediyorlar, Çanakkale'den bahsediyorlar.
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Satalım
diyorsunuz…
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) -
Benim Çanakkale'de eniştem yatıyor.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Benim de dedem
yatıyor…
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) -
Benim Çanakkale'de eniştem yatıyor, sizin de dedeniz yatıyor. Aynı şeyi
söylüyorum. Bakın, bugün Türkiye, erozyonla, Kıbrıs Adası kadar toprak
kaybediyor. Vatanperverlik, toprak kanununu çıkararak, erozyona mâni olmaya çalışmaktır.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Erozyona mâni olmaya çalışmaktır.
Değerli arkadaşlarım, bakın, Hyundai
fabrikasının Türkiye'de kurulmasını istiyor musunuz, Hyundai fabrikasının
Balıkesir'de kurulmasını istiyor musunuz? Her gün gazetelerde boy boy haberler
çıkıyor, Hyundai fabrikası Macaristan'a kaçmasın diye. Onlara arazi vermeyelim
mi?!
Bakın, değerli arkadaşlarım, 1962 yılında,
rahmetli, büyük devlet adamı Sayın İsmet İnönü Başbakan; 1962 yılında satılan
toprak 25 067 dönüm. Bakın değerli arkadaşlarım, 1992 yılında Sayın Süleyman
Demirel Başbakan ve İzmir Milletvekili Profesör Doktor Sayın Erdal İnönü
Başbakan Yardımcısı, DYP ve SHP koalisyonu; satılan toprak miktarı 15 578…
Bunları yarış etmek için söylemiyorum. Siz sattınız, biz sattık meselesi değil.
Demek ki, gerektiği zaman satılabiliyor.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Özel şahıslara
mı, özel şahıslara karşı değiliz; yapmayın… Yapmayın…
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) -
Bakın, değerli arkadaşlarım, şimdi "stratejik bölgeler satılıyor" denildi.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Yapmayın…
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) -
Lütfen… Lütfen… Stratejik bölgeler satılmıyor…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Bizim
söylemediğimizi söylemiş gibi davranma.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) -
Bakın, geçici 2 nci maddeyi ilave ediyoruz…
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Kim söyledi bunu
size?!
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) -
Bakın, okumamışsınız herhalde.
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Ne zaman söyledik
böyle bir şeyi?!
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Ben geçici
2 nci maddeyi okuyayım lütfen: "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte
mevcut olan askerî yasak bölgeler, askerî ve özel güvenlik bölgeleri ile
stratejik bölgelere ilişkin kararlara ait harita ve koordinat değerlerinin
tamamı, Millî Savunma Bakanlığı tarafından en geç üç ay içerisinde Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu bakanlığa gönderilir." Hani
stratejik bölgeleri satıyorduk?!
Bakın, stratejik maden, petrol, tarım ve
benzeri alanlar yabancılar tarafından edinildiği iddiaları doğru mu; yanlış,
doğru değil. Maden Kanununun 4 üncü maddesine göre, madenler devletin hüküm ve
tasarrufu altındadır. Üzerinde bulunan arazinin mülkiyetine tabi değildir.
Dolayısıyla madenlerin mülkiyetinin yabancılar tarafından edinilmesi söz konusu
değildir. Madenler için, ancak malikinin izni alınmak suretiyle işletme ruhsatı
verilebilir. Hani satılıyordu?! Hani satılmıştı?! (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Bakın, değerli arkadaşlarım, Turizmi
Teşvik Kanunundan bahsettiler. Âdeta, rahmetli Özal'ın çıkardığı Turizmi Teşvik
Kanunu, burada yerildi. Lütfen arkadaşlar… Eğer Turizmi Teşvik Kanunu
çıkmasaydı, bugün 21 000 000 turist Türkiye'ye gelmeyecekti. Bizim, 1980 öncesi
Türkiye'deki yatak sayımız, belediye otellerindeki yataklar dahil Türkiye'deki
yatak sayısı, Rodos'taki otellerin yarısı kadardı. Bunları biliyor muyuz? 17
milyar dolar nasıl geldi; işte, o Turizmi Teşvik Kanunuyla.
Orman alanlarına otelleri yaptırmayız,
hazine arazilerine kilit vururuz... Her yere dikenli tel çekmekle bir yere
varamayız. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Dünya entegrasyona gidiyor, 2005
yılındayız, 1934 yılında değiliz, 2005 yılındayız... Dünyayla entegre olmak
mecburiyetindeyiz. Avrupa Birliğine katılalım diyoruz; ama, yabancılara işyeri
satmayız, yabancılara mülk satmayız!..
ATİLA EMEK (Antalya) - El insaf!
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bakınız, Fethiye'de…
ATİLA EMEK (Antalya) - Önerge verdik,
kabul edin.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Siz
oradan bağırmaya devam edin. Boğaz Köprüsünü yaptırmayacaktınız; ama, iki tane
yaptık, üçüncüyü de yapacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bakınız, Fethiye'de
bir villa 150 000 pounda satılıyor. Bir İngiliz Türkiye'ye geldiğinde 700 pound
bırakıyor, 1 000 pound bıraktığını kabul edin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Her şey para
mıdır?! Her şey para diye konuşuyorsunuz.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) -
İşinize gelince her şey para değil, işinize gelince burayı terk ediyorsunuz; ne
işinize geliyor sizin?! Yaptırmayız, sattırmayız… Yaptırmayız, sattırmayız,
işletmeyiz… Tel örgü mü çekeceğiz her yere?!
Değerli arkadaşlarım, bakın, yüzelli yıl
bir İngilizin Türkiye'ye gelmesi lazım. Bu mümkün mü?
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Bunu engelleyen
var mı?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - 300
dönüm araziyi alacaklarmış; Muğla'da 300 dönüm kesintisiz arazi yok. Biz, arazi
toplulaştırmasını yapmamışız.
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Türkiye Muğla
değil, büyük Türkiye!
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Ya
ne?..
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Türkiye, büyük
Türkiye…
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) -
Konuştuk biraz önce; ben, villalardan bahsediyorum.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Villa
satışına karşı çıkan yok.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - 25
dönüm arazinin içine villa mı yapacaksın? Evet, 25 dönüm arazinin içine
portakal bahçesi yapar, villa yapar. Gelin, Dalaman'da yaşayanlar var.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum değerli
arkadaşlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Terzibaşıoğlu.
Antalya Milletvekili Sayın Mevlüt
Çavuşoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi bir kere daha saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan tasarının 2 nci
maddesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Esasen, bu maddeyle, ülkemizin
güvenlik bakımından hassas bölgeleri, stratejik öneme sahip bölgelerin
belirlenip, bunun da Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu bakanlık,
yani, Bayındırlık Bakanlığına Millî Savunma Bakanlığı tarafından
bildirilmesiyle ilgili. Bu madde niçin düzenlenmiştir:
Birincisi, biraz önce konuşan
arkadaşlarımız "hassas bölgeleri satıyorsunuz" diye ısrarla
söylüyorlar. Türkiye'de, özellikle güvenlik bakımından hassas olan bölgelerin
satışının yapılmamasıyla ilgili.
İkincisi, bu tapu işlemleri yapılırken,
bugüne kadar, maalesef, bürokratik işlemler vardı. Nasıl, yabancı sermayenin
önünde çok büyük bürokratik engeller vardı, bunları biz kaldırdık, tapu
işlemlerinde de aynı bürokratik işlemler vardı. örneğin Antalya'da, her
seferinde Ege Ordu Komutanlığına soruluyor, oradaki işlem altı aydan fazla
sürüyor. Dolayısıyla, bunların önceden belirlenerek, bu sürelerin kısalması
için bu madde düzenlenmiştir.
Değerli arkadaşlar, benden önce konuşan
Cumhuriyet Halk Partisinden arkadaşlarımı dinlerken hayretler içinde kaldım. Bu
arkadaşlarımız, ya bu yasayı okumamışlar ya da bu yasayı tersinden okumuşlar;
yani, satılmaz denilen şeyleri satılır gibi söylemeye çalışıyorlar. Bu yasada
belirtilen tarımla ilgili, sulamayla ilgili, SİT'le ilgili bu alanların
belirlenip ve bu alanlarda yabancıların mal edinemeyeceği yönündeki maddelerin
veya paragrafların, sanki bu alanlardan mal mülk satılır gibi yorumluyorlar.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Maddeyi
bir daha okuyun siz.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bu maddede şöyle söylüyor: Bu alanlar, ilgili kuruluş ve kurumlar
tarafından Bakanlar Kuruluna bildirilir ve Bakanlar Kurulu bunun kararını
verir. Buradaki amaç şudur: Elbette belirlenen, bugün olduğu gibi, imar
planında bazen tarım alanı olan bölgeler veyahut sulama alanı bölgeleri olan
yerler, ilerleyen zamanlarda bu kapsamın dışına çıktığı zaman değişiklik
yapılabiliyor. Dolayısıyla, bu ilgili çalışmayı da ilgili kurum ve kuruluşlar
yapıyor, başkası yapmıyor, bu ülkenin kurumları yapıyor.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Bakan konuşsun, sen
ne konuşuyorsun?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Lütfen,
dinleyin…
Yine, arkadaşlarımız diyor ki, sanki, biz çıkmışız
burada, ilk defa bu yasayı biz çıkarmışız... Bizim yaptığımızı söyediğimizi
söyledi. Hayır, biz böyle bir şey söylemedik.
Bu yasa 34'ten beri var. Nasıl Türkiye'de
bugüne kadar üç yıl içinde aksayan şeyleri düzelttiysek, yasaları
değiştirdiysek, uygulamalarda aksayan şeyleri değiştirdiysek, Avrupa sürecinde
beraber çalışmalar yaptıysak, yine, burada, günün gereği maddeyle ilgili
aksayan ve işlemeyen paragrafları arkadaşlarımızla beraber değiştirdik;
yaptığımız çalışma bu.
Yine, fesih konusunda arkadaşlarımız
"bu feshi kimin yapacağı belli değil" diyor. Maddede açıkça söylüyor
ki, burada fesih işlemi; yani, burada amacının dışında kullanılırsa veya burada
belirlenen sınırlar dışında herhangi bir dolaylı yönden mal mülk edinilirse
bunun feshinin Maliye Bakanlığı tarafından…
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Nerede yazıyor, bu
yok.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Açın okuyun
efendim, okuyun.
...Maliye Bakanlığı tarafından bunun
feshinin yapılacağı açıkça söylenmektedir.
Yine, karşılıklılık esasına, biraz önce,
yasayla ilgili örnekleri verdik. Uygulamadan da bir örnek vermek istiyorum.
Yunanistan örneğini söylediniz. Evet, Yunanistan, Türk vatandaşlarına sınır
bölgelerinde gayrimenkul satmıyor. Aynı şekilde karşılıklılık esası gereği biz
de Yunanistan vatandaşlarına sınır bölgelerinde mal mülk satmıyoruz. Burada
bakanlara da sorabilirsiniz bunu.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Türk
vatandaşının ne kadar aldığını bilmiyor.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Ezbere
konuşmuyoruz, yasayla ilgili konuşuyoruz.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) -
Kardeşim, Sayın Bakan söylüyor.
BAŞKAN - Sayın Ünlütepe, lütfen, müdahale
etmeyelim.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Bakan
"bilmiyoruz" dedi.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Yunanistan,
Türk vatandaşlarına sınır bölgelerinde mal mülk satışı yapmıyor. Aynı şekilde,
Türkiye Cumhuriyeti bu esasa göre, Yunan vatandaşlarının sınır bölgelerinde
taşınmaz mal edinimini engelliyor. Bu, gayet açık, net, yasalarla birlikte;
Sayın Bakanımıza da sorabilirsiniz, bilgi alabilirsiniz.
Arkadaşlarımızı hayretle izliyorum. Bugüne
kadar yabancı sermayeyle ilgili, yabancı sermaye karşıtlığının bu kadar üst
düzeye geldiğini görmedim ben. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Evet, yabancı sermayenin gelmesini
istiyoruz. Bugüne kadar yabancı sermayenin önündeki engelleri kaldırdık. Bundan
sonra varsa onları da kaldıracağız. Türkiye'de istihdamdan, işsizlikten şikâyet
ediyorsunuz. İşsizlik hâlâ fazla, bizim dönemimizde biraz azaldı; ama, hâlâ
fazla.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Arttı. Doğru söyle!..
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Ama,
işsizliğin azalması için bu sermayenin gelmesi lazım. Japon firmaları da
gelecek, Kore firmaları da gelecek ve buradaki ürettikleri ürünleri ihraç
edecekler. Bugüne kadar yaptıkları... Yüzde 80'ini, yüzde 90'ını ihraç edecekler
ve bu konuda kararlıyız, Türkiye istikrarlı bir ülke, güvenilir bir ülke,
yabancı sermaye geliyor, bundan sonra da gelecek.
Değerli arkadaşlar, ben, sizi anlıyorum;
siz, bu yasaya biz düzenlediğimiz için karşı çıkıyorsunuz 2/B'de olduğu gibi.
Bu yasaya da o nedenle karşı çıkıyorsunuz. Özellikle, Antalya Milletvekili
arkadaşlarım…
YILMAZ KAYA (İzmir) - Ya, biraz önceki yasa görüştük, hep beraber
kabul ettik; ne diyorsun ya!..
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çavuşoğlu, lütfen,
konuşmanızı tamamlayın.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) -
Tamamlayacağım efendim.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Önergemizi
destekleseydiniz ya o zaman!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Biraz önce,
iki arkadaşım da şu anda burada, Antalya Milletvekili arkadaşlarım, 2/B
konusunda olduğu gibi, orada da, biz, köylüye, köydeki toprakları 5 dolara
satacakları için karşı çıktık ya da biz bedava vereceğiz bunları, bedava
verilmesini istiyoruz gibi vatandaşlarımıza yanlış bilgiler verildi; ama,
Antalya'da yerel seçimde halk buna inanmadı ve yerel seçimde Cumhuriyet Halk
Partisine gerekli dersi vermiştir, bu yasaya karşı çıkıyorsanız gene gerekli
dersi verecektir.
Bir de, milliyetçilik konusunda ne olur
kimse bizden daha çok milliyetçi olduğunu söylemesin. Bizim milliyetçiliğimiz
lafla değildir, biz uygulamalarımızla Türkiye Cumhuriyetini, Türk Milletini
ileri medeniyetler seviyesine götürüyoruz ve Türkün adının konulduğu
Göktürklerin olduğu yerde, anıtlarının olduğu yerdeki müzeyi de biz yapıyoruz.
Yaptık, tamamladık. Oradaki yolu da biz yapıyoruz. Ne olur, kimse bize
milliyetçilik dersi vermesin. Bugün sosyaldemokrat geçinenlerden de nasıl
devletin sosyal fonksiyonunun işlediği alanlarda, sağlıkta olduğu gibi…
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sağlık mı
bıraktınız?!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - …eğitimde
olduğu gibi…
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Hangi eğitim?!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - …en az herkes
kadar sosyaldemokrat olduysak, milliyetçilik konusunda da bugün kimse bizden
ileri değildir.
ORHAN SÜR (Balıkesir) - İmam-hatip eğitimi
olabilir.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Bu
duygularla, tekrar, hepinize saygılar sunuyorum.
Çok teşekkür ediyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Çavuşoğlu.
Konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, soru-cevap kısmına geçiyoruz.
Sayın Daloğlu, buyurun.
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Değerli
Bakanım, biraz evvel, Alt Komisyon Başkanımız Mustafa Nuri Beyin verdiği
bilgiler ışığında, AK Parti hükümetinin, yabancılara mülk satışında izleyeceği
politikası, acaba, işte, Tanzanya gibi -Mogadişu gibi- Nijer gibi, Etiyopya
gibi geri kalmış ülkelerdeki yasaklarla mı devam edecektir; yoksa, demokrasisi
ve ekonomisi gelişmiş olan Batılı ülkelerdeki gibi, serbest, rekabete dayalı,
mütekabiliyet esasına göre bir politika mı izleyeceksiniz? Bunu öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Ünlütepe, buyurun.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın
Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: Öncelikle, Sayın
Bakana, bir önceki sorduğum soruya verdiği yanıtlardan dolayı kendisine
teşekkür ediyorum; ama, bu yanıtlar, bu yasanın içeriğiyle farklı. Bakın, Sayın
Bakana Yunanistan'la ilgili bir uygulamayı sorduğumda, Sayın Bakan, Avrupa
ülkelerinde, tapudaki satışlarda istatistikî bilgilerin olmadığını;
dolayısıyla, o ülkelerde Türk vatandaşlarının ne kadar toprak elde ettiğini
bilemediğini söyledi, yanlış anlamadıysam. Şimdi, biraz önce kabul ettiğiniz
yasanın 1 inci maddesinin altıncı bendinde aynen şöyle diyor:
"Karşılıklılığın tespitinde hukukî ve fiilî durum esas alınır."
Şimdi, söyler misiniz Sayın Bakan, Türk yurttaşlarımızın, vatandaşlarımızın
Avrupa'nın bir ülkesinde ne kadar toprak satın aldığını bilmiyoruz, biz ise
satıyoruz; nasıl uygulayacaksınız bu karşılıklılık ilkesini?! Bilemediğinizi
söylüyorsunuz; nasıl uygulayacağız?! Ben, demin net bir şablon koydum ortaya.
12 346 Yunan vatandaşı, Türkiye'de, 4 198 739 metrekare toprak satın almış.
Türk vatandaşları da Yunanistan'da bu kadar toprak alabilirse, almışsa ve bunu,
devlet olarak, hükümet olarak bilebiliyorsak, o anda karşılıklılık ilkesi var
deriz. Şimdi, böyle bir fiilî durum olmadan, bu yasayı nasıl uygulayacağız?!
Bir şeye de dikkatinizi çekmek istiyorum
Sayın Bakan. Parlamentoda, bugün, 60-70'e yakın milletvekili bu yasayı çıkarmaya
çalışıyor. Sayımız bu. İnanın, bir karar yetersayısı aransa, o yok. Demek ki,
yasaya karşı ciddî bir tepki var; bunu gözardı etmeyelim, bunu gözden uzak
tutmayalım. Yasa, ciddî tepkileri uyandıran bir yasa.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan,
soru nerede?..
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Ben,
şunu söyleyerek, size, soracağım soruyu soruyorum: Neyi satmaya çalışıyoruz;
ülkemizin topraklarını. Kime; yabancılara. Peki, o yabancılara satarken,
karşılıklılık ilkesinin uygulandığını bilmediğiniz ülkenin yurttaşlarına, hangi
esasları uygun bularak gayrimenkul satacaksınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.
Sayın Çetin, buyurun.
MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde) - Sayın Bakanım,
biraz önce, görüşülmekte olan kanun tasarısının ilgili maddesi üzerinde, Sayın
Orhan Sür söz aldılar. Söylediklerinin büyük bir kısmına katılmamak mümkün
değil; fakat, Sayın Orhan Sür, konuşmaları sırasında "Avrupa'dan veya
Amerika'dan, normal bir Türk vatandaşı, 1 adet mülk alabilir" dedi.
"Normal Türk vatandaşını anladık, yurt dışından 1 adet mülk sahibi oluyor.
"2, 3, 5, 100 adet daire ve mülk sahibi olanlar soyguncular,
vurguncular" dediler. Gerçekten, sizin Bakanlığınızda da, Avrupa'dan veya
Amerika'dan 1 adet mülk edinenler normal Türk vatandaşları olarak, 1'in
üzerinde mülk sahibi olanlar da anormal Türk vatandaşları olarak diye böyle bir
ayırım, bir kıstas var mı? Buna açıklık getirmenizi istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.
Sayın Saygun, buyurun.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın
Başkanım, aracılığınızla Bakanımdan, bir hususta soru sorarak bilgi almak
istiyorum.
Efendim, bu yasanın görüşülmeye
başladığından bu yana, temel sıkıntı, 1 inci maddenin birinci bendindeki
yabancı gerçek kişilerin taşınmaz ve aynî hak edinimi.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
ısrarla söylediğimiz bir şey var, biz, konut edinimlerine karşı değiliz; ancak,
bu bentte belirtilmiş olan ve Bakanlar Kuruluna tanınan yetkiyle, 300 dönüme
kadar, bir yabancı gerçek kişinin edinim imkânı var.
Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımın
söylediğine göre, bir yatırım gerektirir, böyle bir yatırım yapılabilir, neden
olmasın deniliyor.
Şimdi, ben de soruyorum: Türkiye'de, bu
yasanın 2003 tarihinde yürürlüğe girmesinden iptale kadar geçen sürede, yabancı
gerçek kişilerden ülke dahilinde taşınmaz edinerek yatırım yapan kişi sayısı
istatistiklerinizde mevcut mudur -olması gerekir diye düşünüyorum- bunun
rakamını verebilir misiniz? Çünkü, Sayın Adalet ve Kalkınma Partili
milletvekili arkadaşlarım bu 300 dönümün sorun olmadığını, yabancı gerçek
kişilerin de yatırım yaptıklarını ifade ediyor.
Ben, yabancı gerçek kişilerin yatırım
yapıp yapmadıkları konusunda Bakanlığınızdaki bilgileri elde etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Soru sorma süremizi çok aştık.
Sayın Bakan, buyurun.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Saygun'dan
başlamak istiyorum. Yabancı gerçek kişilerin taşınmaz mal edinmeleri… "Konuta
karşı değiliz" diyorsunuz; 300 dönümle ilgili bir eleştiriniz var.
Sayın Saygun, 1934 ile 2003 yılları
arasında, Bakanlar Kuruluna sormadan, bir gerçek kişi, Türkiye'de 300 dönüm
arazi alabiliyordu; buna itirazınız var mıydı?..
Evet… (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bakın, yasaya bakalım…
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Onu…
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Lütfen… Lütfen…
Bakın, 1934; yani, rahmetli Mustafa Kemal
Atatürk döneminde çıkan yasa 2003 yılına kadar gelmişti, sonra biz değiştirdik.
Burada 30 hektarla sınırlandırılmış, bu miktarı geçen alanları edinebilmeleri
hükümet iznine bağlıydı. İşte, burada bakmak lazım…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Bakanım,
arkadaşlarınıza anlatır mısınız bunu.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Hayır, size anlatmamız lazım. Siz diyorsunuz ki, biraz evvel
Sayın Sür dedi ki…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Hayır,
arkadaşlarınıza anlatır mısınız. Lütfen, arkadaşlarınıza anlatır mısınız.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Hayır, biraz evvel Sayın Sür dedi ki: "30 hektar, 300
dönüm, 400 daire." İşte, bu yasayla verilmiş bu hak. Bunu biz vermemişiz
ki, daha evvel verilmiş. Biz bunu 2,5 hektara düşürmüşüz arkadaşlar. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ATİLA EMEK (Antalya) - Hayır, o, iptal
edilen yasada. 2003'te çıkan yasada…
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Hayır efendim; 2,5 hektara düşürmüşüz. Bakanlar Kurulu
kararıyla bu 30 hektara çıkabilir.
ATİLA EMEK (Antalya) - İptal edilen
yasada… İptal edilen yasada…
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Hayır efendim, iptal edilen yasada değil. Hayır, hayır… 2644
sayılı Yasaya bakın; okuyorum size: "Türkiye genelinde yabancı gerçek
kişilerin taşınmaz edinimi 30 hektar ile sınırlandırılmış ve bu miktarı geçen
alanları edinebilmeleri hükümet iznine bağlı kılınmıştır." Buyurun...
ATİL EMEK (Antalya) - 2003'teki iptal
edilen yasada…
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Hayır efendim, hayır, 2644 sayılı Yasa.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Yalnız,
Sayın Bakanım, benim sorum bu değil.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Bilmiyorsunuz, anlatıyorum; lütfen, dinleyin. Lütfen, efendim,
lütfen…
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın
Bakan, benim sorum bu değil ama…
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Ama, ben de anlatıyorum size, bir dakika... 300 hektarla
ilgili, arkadaşlar dedi ki… 400 tane soyguncudan bahsettiler, Sayın Çetin soru
sordu. Yani, o dönemde de, gelip, Türkiye'de 300 hektar, 300 dönüm arazi
alınabiliyordu, daha da fazlası Bakanlar Kurulu kararıyla alınabiliyordu. Biz
bunu 2,5 hektara düşürdük, Bakanlar Kuruluyla 30 hektara çıkardık. İtiraz
ettiğiniz en önemli nokta burası. Bunu biz düşürdük aslında arkadaşlar; lütfen…
Şimdi, gelelim, yabancı gerçek kişilerle
ilgili dediğiniz, ne kadar şirket vardır; bununla ilgili…
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Şirket
değil…
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Tüzelkişilerle ilgili…
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Hayır;
yabancı gerçek kişiler...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Gerçek kişilerle ilgili sayı bizde vardır; ama, tüzelkişilerle
ilgili sayı Sanayi Bakanlığından vardır ve bu konunun Sanayi Bakanlığında her
türlü bilgisi var ve denetimi de Hazine Müsteşarlığı tarafından yapılmaktadır;
bunlar var bizde.
Sayın Ünlütepe "uygulamada
karşılıklılık" diyorsunuz. Şimdi, karşılıklılıkta adet ve metrekare
değildir. Karşılıklılık, hangi kuralları koymaktır; yani, Almanya'da benim Türk
vatandaşım gitti, 100 000 konut aldı, biz onlara burada 100 000 konut
vereceğiz; böyle bir karşılık değil. Hukukî olarak hangi kuralları koyuyorsa,
karşılıklılık budur. Siz, karşılıklılığı yanlış anlıyorsunuz.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın
Bakan, fiilî durum…
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - O zaman, bir dakika…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - O zaman,
tüm toprakları satacaksınız, biz oradan 5 dekar alacağız. Buna gönlünüz razı
oluyor mu?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Hayır efendim, burada…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) -
Devletler hukukunun temel ilkesidir.
BAŞKAN - Sayın Ünlütepe… Sayın Ünlütepe…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Bu,
hukukun temel ilkesine aykırıdır.
BAŞKAN - Sayın Ünlütepe, bir dakika…Bakan
cevabını versin,tatmin olmazsanız, sizin ilave soru sorma hakkınız var.
Buyurun.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Şimdi, 3,5 milyon vatandaşımız yurt dışında. Bunlar,
Almanya'da konut almışlar, arazi almışlar, işyeri almışlar, o halde, aynı
miktardaki şeyi biz burada Almanlara vereceğiz. Karşılıklılığın anlamı bu
değildir. Bu şudur: İngiltere'de bir İngiliz Hükümeti kendi vatandaşına 49
yıllığına satıyorsa, Türk vatandaşına da buna satıyor. Biz de, Türkiye'de, Türk
vatandaşına tamamen satıyorsak, İngiliz vatandaşına da satıyoruz. Karşılıklılık
budur, metrekare veya adet değildir; bunu ben belirtmek istiyorum.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Hayır...
Hayır, olmaz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan,
süremiz doldu. Eğer cevaplandıramadığınız sorular varsa, onu yazılı olarak
cevaplandırabilirsiniz, o sizin takdiriniz.
Sayın milletvekilleri, 2 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun 26/7/2005 tarihinden
itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 1051 sıra sayılı
Tapu Kanununun 35 inci maddesinin değiştirilmesine ilişkin tasarı üzerinde, 3
üncü maddeyle ilgili olmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, şu ana kadar, bu
tasarı üzerindeki hukukî, teknik bilgileri, değerli milletvekili arkadaşlarımız
sıralayageldiler. Genel olarak, şu şekilde bir tablo ortaya çıkmıştır: 2644
sayılı, 1934 tarihinden bugüne kadar yürürlükte bulunan Tapu Kanununun 35 inci
maddesi, 3.7.2003 tarihinde, 4916 sayılı Yasayla değişmiş hali, Anayasa
Mahkemesine Cumhuriyet Halk Partisi tarafından başvurulması sonucu iptal
edilmiştir. İptal tarihi 14.3.2005 tarihidir.
Burada, bütün mesele, Anayasa Mahkemesinin
iptal gerekçesindedir. Acaba, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesini şu anda
getirilmiş bulunan tasarı kapsıyor mu, kapsayabiliyor mu, cevap verebiliyor mu?
Değerli arkadaşlarım, öncelikle, şu
hususu, özellikle kamuoyunun huzurunda, açıkça, bir kez daha ifade etmek
istiyorum Cumhuriyet Halk Partisi adına: Cumhuriyet Halk Partisi olarak, şu ana
kadar, yabancılara, karşılıklılık esasına dayanmak suretiyle, oturma
şeklindeki, yazlık türü olsun veya daire türü şeklinde tabir ettiğimiz, tarif
edilen yerlerin satılmış olmasına kesinlikle karşı değiliz, değildir. Bunun
altını çizmek istiyorum. Bu husus, özellikle, şimdiye kadar dünyanın ve
Türkiyemizin gözbebeği turizm merkezimiz Antalya'nın Alanya İlçesinden tutunuz,
Muğla'nın ilçelerine kadar, turizme hizmet veren ilçelerine kadar
vatandaşlarımızın satış yapmış olduğu müstakil dairelerin, yazlıkların
sorunlarının, bir noktada, gerçekten, bir yasayla giderilmesi en büyük
sorunların başında gelmektedir. Bu sorunların çözülmesi hususunda Cumhuriyet
Halk Partisinin bir aksi kararı yoktur. Bunu bir kez daha belirtmek istiyoruz.
Bütün mesele ve bizim iddiamız, hukuksal çerçevede bizim bağlı bulunduğumuz,
Anayasayla yönetilmiş olan ve hepimizin uymak zorunda olduğu, cumhuriyetin
bütün kurum ve kuruluşlarının uymak zorunda olduğu Anayasamızın, bu kapsamda,
özellikle, 7 nci maddesinin ve 35 inci maddesinin çok iyi anlaşılarak, bu
tasarının, bu şekilde değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Anayasamızın 7 nci maddesi çok açık bir
biçimde "Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet
Meclisinindir. Bu yetki devredilemez." "Mülkiyet hakkı" başlıklı
35 inci madde "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz." Yani, Türkiye'nin yararına aykırı olamaz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bizim
iddiamız, burada, gerçekten, arkadaşlarımızın hep dile getirdiği, yabancılara
mülk satışının sınırları olarak 2,5 hektardan 30 hektara kadar çıkarma
yetkisinin Bakanlar Kuruluna devredilmiş olması, Anayasamızın 7 nci
maddesindeki yetki devrinin bir ihlalidir. Bunu, özellikle, vurgulamak
istiyoruz ve aynı şekilde çıkarılmış olan bu yetki ihlaline, devamında, 35 inci
maddedeki bu kuralın tekrar ihlal edilmiş olması, yarın bir gün, bu kadar emek
verme karşılığında çıkarılacak olan tasarının kanunlaşmasından sonra Anayasa
Mahkemesi tarafından iptal edileceği kuşkusuzdur.
Biz, bu endişeleri Yüce Meclisin huzurunda
kamuoyunun huzuruna sunmak istiyoruz. Yoksa, bizim endişelerimiz,
arkadaşlarımızın endişesi, elbette, hepimizin ne kadar ulusalcı olduğu, ne
kadar bu konuda birbirimizle yarışmayı seven vatandaşlar olduğumuz hususunda da
hiçbirimizin kuşkusu yok ve bu konuda da bir yarış içerisine girmemizin gereği
olmadığını belirtmek istiyorum. Yoksa, birilerimizin burada çıkıp da
ulusalcılık adına şiirler söylemesi, şiirler okuması, birilerini daha az
ulusalcı, birilerini daha fazla ulusalcı olarak kabul etme anlamını taşımaz.
Bunun altını çizmek istiyorum değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım, şimdi burada,
Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararın gerekçesinin devamına bakıldığında,
işyeri ve mesken olarak tarif ediliyor. Peki, burada açık bir biçimde ve
karşılıklılık esası temel alındığında bu tasarıya göre, karşılıklılık esasında
belirtilmesi gereken açıklıklar neden yok? Birincisi, buraya yarın öbür gün
tarım arazilerinin bu konuda verilemeyeceğine dair bir hüküm neden konulamıyor?
Çok mu zor idi bu tasarı hazırlanırken?! Elbette zor değildi. Biz bunu gerek
alt komisyonda görev yapan milletevekili arkadaşlarımız gerekse Adalet
Komisyonunda muhalefetimiz olarak bildirdik, olumlu bir şekilde eleştiri
halinde sunduk; ama, bu eleştirilerimize kulak verilmedi ve tasarı bu haliyle
Yüce Meclisin huzuruna getirildi. Ve burada -devamla- böyle bir tasarıyla,
böyle bir kanunla yabancılara, özellikle yabancı tüzel şirketlere kira
konusunda hiçbir kısıtlama yok iken, ille biz, durup dururken, 30 hektara varan
bir alanı istedikleri bir yerde, istedikleri bir şekilde toprağını satmak
suretiyle mi gidermeye çalışacağız; yabancıları ve turizmi bu şekilde mi teşvik
edeceğiz?! Şartı bu mudur?! Toprağımızın mülkiyetini birilerine vermek midir?!
Yerine göre, bu vermenin nerelere dayanabileceği, hangi noktada peşkeş çekilip
çekilmeyeceği konusunda yine bu Meclis kürsüsünde arkadaşlarımız, bugün olmazsa
yarın ve onun devamında geleceklerdir, ulusa, bu şekilde şikâyetlerini bildirmeye
devam edeceklerdir.
O zaman biz diyoruz ki, geliniz, bu
eleştirilerimizi yapıcı olarak görünüz. Kaldı ki, çıkarılacak olan bu
tasarının, sadece ve sadece, Türk vatandaşlarının mülk edinmesiyle ilgili olan
ve temeli buna doğru hedeflenen Tapu Kanununun 35 inci maddesiyle biz bu konuyu
çözmeyelim. Yerine göre, bağımsız bir yasa hazırlayalım. Yerine göre, geçici
bir yasa hazırlamak suretiyle, şu ana kadarki sıkıntıları aşalım, aştıralım,
ondan sonra da gerekirse, bu geçici yasadan sonra temel bir yasanın hazırlanmasıyla
beraber, yabancı tüzelkişilere de gerçek kişilere de, ne şekilde, cinsi,
miktarı, değeri belirtilmek suretiyle, karşılıklılık esasına göre de biz
yabancıları ülkemize çağırabilelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) -
Verebileceğimiz mülk haklarından ziyade, gel kardeşim, yazlık istiyorsan
yazlığında otur, gel alacaksan, yazlık değil, daire alacaksan istediğin şekilde
al diyebilelim.
Bunun devamında nasıl sakıncalar
olabileceğini bir kez daha gözler önüne sermek için şu örneği veriyorum: Şu
anda Türkiye'de toplukonutlar yapılıyor değerli arkadaşlarım. Toplukonutlar,
Türk vatandaşlarımıza, elbette, mağdur insanlarımıza hizmet verebilmenin bir
yoludur; ama, binlerce vatandaşımızın oturmuş olduğu toplukonutlar ile şimdi bu
yasaya göre alınabilecek 30 hektarlık bir alanda, yabancıların aynı şekilde
toplukonuta dönüşebilecek bir yapılaşmaya gittiğini düşününüz. Devletler hukuku
açısından, sonradan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak, bakanı olarak
"hiç kusura bakmayın, ben buraya gireceğim" diyeceksiniz; ama,
giremeyeceksiniz kardeşlerim, giremeyeceksiniz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ayvazoğlu, son cümleniz
için açıyorum mikrofonu.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkanım.
Giremeyeceksiniz; çünkü, karşımıza,
devletler hukukunun vazgeçilmez ilkeleri çıkacak, devletler hukukunun ve
siyasetin, karşınıza, belirli kuralları çıkacaktır, iki ayağımızı bir pabuca
sokacaklardır. Bunun devamında sevgili milletvekili arkadaşlarım, elbette, şu
ana kadar değerli milletvekili arkadaşlarımız, bu konudaki gerek iktidar olarak
savunmasını yaptı tasarıya karşı; ama, biz de tarihin önünde millete karşı
sorumluluğumuzu yerine getirmek için eleştiri hakkımızı kullandık. Tarihte
yarın öbür gün milletimize karşı verebileceğimiz hesabı, milletin seçmiş olduğu
milletvekillerinin oluşturduğu Mecliste verdiğimizi her zaman için ispat etmek
amacıyla, biz, bunu yerine getirdik.
Sevgili arkadaşlarım, son cümle olarak
şunu söylüyorum: Bizler, burada az önce arkadaşlarımızın söylediği gibi, siyasî
iktidar ile siyasî muhalefetin birbiriyle yarışı şeklinde değil, doğruları
bulalım diye, biz, iktidara bir daha nasıl geleceğiz şeklindeki
değerlendirmeleri bir tarafa bırakalım; çünkü, siyasî iktidarlar, siyasî
ruhlarla gelir; ama, bu şekilde devam edildiği sürece, ruhlarla devam edildiği
sürece, yarın öbür gün bu ruh inanıyoruz ki, cumhuriyetin ruhuyla geldikleri
yere geri gideceklerdir.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın
Ayvazoğlu.
Madde üzerinde şahısları adına, Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.
Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan?..
Yok.
Muğla Milletvekili Sayın Ali Cumhur
Yaka?.. Yok.
Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi sözlerime başlamadan önce, sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, söylenen bir şey var, deniyor ki -birtakım
ülkelerin isimleri sayıldı- biraz önce bir arkadaşımız, Angola ile beraber mi
yapacaksınız, bizi bir araya getirecek misiniz" dedi. Ben size söyleyeyim:
Angola'da yabancılar her türlü taşınmazı edinebiliyorlar; merak etmeyin.
Devletin resmî kayıtlarından konuşuyorum. Mesela, Barbados'ta dedi, yine aynı
ülkenin örneğini verdiler. Barbados'ta da yabancılar her türlü taşınmazı
edinebilmektedir, parayı basarsa. Barbados dışından gelen fonlarla yapılacak
taşınmaz alımlarında Barbados Merkez Bankasının onayı gerekmektedir. Yani,
sizin dediğiniz gibi, bas parayı al her şeyi dediğiniz zaman, merak etmeyin,
dünyanın bütün ülkesinde, küçük ülkelerinde, hiçbir zaman için ulus olmayan
ülkelerinde, ulusal onuru olmayan ülkelerinde, tarihî onuru olmayan, geçmişi
olmayan, hükümranlık etmeyen ülkelerinde, evet, bu satışlar vardır; ama,
Türkiye gibi ülkelerde bunlar olmaz, izin verilmez; tarihî geleneği vardır
çünkü. O yüzden, yanlış kavramlara gelmeyelim.
Bakınız arkadaşlar, ben biraz önce, 1 inci
maddedeki konuşmamda çok net söyledim; 1934 tarihli Tapu Kanununa, 30 hektara
kadar, köy arazisi dışında... Bakınız, özellikle belirtiyorum "yabancılar
her türlü taşınmazı alabilir" diyor. Bunu söylüyorum, söyledim de. Yahu,
Sayın Bakan da diyor ki: "Siz söylemediniz, tam tersine...." Her
konuşmaya çıkan arkadaş "hayır, siz bunları reddediyorsunuz" diyor.
Tüm yabancılara, gerçek kişilere köy dışında, buna izin vardı; bir.
İkincisi; yine yabancı -bakınız- sermayeli
şirketler Türkiye'de özel kanunlarla yine yer alıyor dedik, bunu da söyledik.
Bütün sorun, sizin 2003 yılında çıkarttığınız "her şeyi satarım"
mantığı içerisindeki kanundan, ticaret şirketlerine Türkiye'nin topraklarını,
hazine arazilerini, kamu arazilerini dahi, köy hudut ve sınırları da dahil
olmak kaydıyla, hiçbir karşılık aranmadan ve stratejik yerler aranmadan satma
isteğinizden kaynaklanıyor.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Aranıyor.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bakınız,
Antalya'da bugün, gidiyorsunuz, Antalya'da bugün portakal bahçelerinin hepsi
satıldı mı, kâğıt üzerinden, proje üzerinden satıldı mı, Muğla'da satıldı mı?
Biz bunlara karşı çıkmıyoruz ki.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Yerine 5 misli
yenisi döşendi.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bakınız, biz
bunlara karşı çıkmıyoruz. Şimdi siz diyorsunuz ki... Türkiye'nin sanki bütün
kadastrosu yapılmış. Arkadaşlar, İngiltere'nin kadastrosunun yüzde 51'i
yapılmadı, biliyor musunuz siz?! İngiltere'den bahsediyorum, Türkiye'den değil.
Şimdi, Türkiye'de, özellikle temmuz
ayından beri, nisan ayından beri, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından beri,
herhalde gayrimenkul satış vaadini bilmeyecek bir hukukçu arkadaş yoktur
burada; öyle mi? Yabancılar, taşınmazları, noterde, gayrimenkul satış vaadiyle
satın alırlar, değil mi? Şu anda tapuya tescil için bekliyorlar, bu yasanın
çıkmasını bekliyorlar. Sizleri de, burada konuşan arkadaşları da o yüzden
sıkıştırıyorlar. Nedeni bu. Ya da, güvendikleri, yediemin olarak kabul
ettikleri Türkler üzerine o taşınmazları satın aldılar. Tamam, biz buna karşı
çıkmıyoruz ki; gelin, yabancılar, tekrar, işyeri amacıyla da, konut amacıyla da
istediği daireyi alsınlar. Biz, buna karşı çıkmadık. Bu, 1934 yılından beri
Türkiye Cumhuriyetinde uygulanıyor. Anlamayana bir daha anlatayım; uygulanıyor
zaten. Bakınız, hiçbir yerde yasak yok; uygulanıyor, yapmayın…
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Antalya'da
beton şirketi sahipleri, bu kanunun çıkmasını bekliyorlar.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bakınız,
nisan ayında Anayasa Mahkemesi iptal ettiğinden beri sadece tescil yapılamıyor.
Bakınız, ben Türkçe konuşuyorum; ama, anlamak istiyorsanız, Arapça konuşayım.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Hadi konuş!
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bilmiyorum,
siz ondan anlıyorsanız, o şekilde konuşalım. Yok böyle bir şey…
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Arapça
konuş...
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Haa, olur
Faruk, sana da onu anlatayım bari, sana da onu anlatayım. Turhan anladı hiç
olmazsa, bir hemşerim anladı, sağ olsun.
Şimdi, bakın, arkadaşlar, ben size bir şey
söyleyeyim; biz alt komisyondaki arkadaşlarla - arkadaşlarım burada- dedik ki:
"Dışişleri Bakanlığı olarak, allahaşkına, bize, dünyada karşılıklılık
ilkesinin bire bir uygulamasının tam bir örneğini verebilir misiniz..." Ne
yazık ki, Dışişleri Bakanlığı, bize, böyle bir şey var diyemedi, gösteremedi.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Hiçbir yerde
verilemez zaten.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bakın, şimdi,
Türkiye Cumhuriyetinde; bir, dünyanın hangi ülkesiyle olursa olsun, gerek
Amerika'yla gerekse Almanya'yla, gerekse Fransa'yla, gerekse İsveç'le,
karşılıklılık esaslarını belirleyecek, Dışişleri Bakanlığının kayıtları ayrı,
Hazine-Dış Ticaret Müsteşarlığının kayıtları ayrı, Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğünün kayıtları ayrı; hatta, bize, o kadar bir komedi söylediler ki,
bakınız, acı halimize gülelim; Dışişleri Bakanlığı yetkilileri bize dedi ki,
Tapu Kadastro Müdürlüğü, bizden, karşılıklılığı belirten ilkeleri yazdı. Biz
dedik ki, işte, İngiltere'de karşılıklılık vardır; ama, şu şu şartlarla vardır.
Aman, sakın öyle yazmayın dediler. Karşılıklılık var mı yok mu; şartları…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, son cümlenizi rica
ediyorum.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bitirmek
üzereyim efendim.
Çünkü, o zaman, şartlar var ya; işte,
ikamet etme şartı, on yıl çalışma şartı olacak, şu kadar süreyle ikamet izni
olacak... "O şartla olsa, Türkiye'de, biz bunu satış yapamayız"
dediler.
Şimdi, benim elimde, bakınız, şu
dosyalarda ve burada, Bakanlar Kurulu sıraları da burada; Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğünün elindeki karşılıklılığı çıkartsınlar, Dışişleri Bakanlığının
belgelerini çıkartsınlar, Hazine-Dış Ticaret Müsteşarlığının belgelerini
çıkartsınlar; hepsi, eğer, birbirinin aynı ise, ben, bütün bu tükürdüklerimi
yalamaya razıyım; ama, kayıtların hepsi yanlış, hepsinde farklı farklı, her
ülkede farklı farklı karşılık var, her bakanlığın elindeki envanter farklı ve
bırakınız, ben size ilginç bir şey daha söyleyeyim; Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğünün, bize, bugün dağıttığı kayıtlar ile alt komisyonda dağıttığı
kayıtlardaki rakamlar farklı. Lütfen arkadaşlar, lütfen!..
Biz, şunu söylüyoruz: Biz, bu yasaya karşı
değiliz. Dedik ki, gelin, ayrı bir kodeks yapalım, ayrı bir yasa çıkaralım, tüm
kapsamlı bir yasa çıkaralım
BAŞKAN - Sayın Küçükaşık, konuşmanızı,
lütfen, tamamlayın.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bir şey
kaybetmezsiniz, onbeş günde çıkartırız biz bunu.
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Küçükaşık.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Orhan Sür; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan tasarının 4
üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, biraz önce sevgili Mehmet
arkadaşımız da ifade etti; mümkün olduğu kadar iyi Türkçe konuşarak bir şeyler
anlatmaya çalışıyoruz; ama, maalesef, görüyorum ki söylediklerimiz
anlaşılmıyor. Hatta hatta, söylemediklerimiz söylenilmiş gibi burada tekrar
tekrar gündeme getiriliyor; buna gerçekten üzüldüm. Ama, biz, neyi
söylediğimizi, neyi söylemediğimizi de çok çok iyi biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada,
benden önce konuşan arkadaşlarımız çeşitli iddialarda bulundular; işte, şunlar
satılıyor, bunlar satılmıyor… Elbette, nelerin satılıp nelerin satılmayacağı
kanunda tarif edilmiş; işte askerî yasak bölgeler, sivil ve özel güvenlik
bölgeleri, stratejik bölgeler… Bunlar belirleniyor, Bayındırlık Bakanlığına
teslim ediliyor; Bayındırlık Bakanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne
gönderiyor; tapu kadastro müdürlükleri de bunları paftalara ve kütüklere
işliyor. Bunlar var; ama, ben, hiçbir yerinde, bu tasarının hiçbir yerinde, bu
bölgelerde yabancılar tarafından satın alınan gayrimenkullerin nasıl
kullanıldığının hangi birim tarafından, hangi bakanlığın hangi genel
müdürlüğünün hangi müdürlüğü tarafından izleneceğini görmedim. Burada, sadece,
Maliye Bakanlığının, eğer kurallara uyulmazsa neyi, nasıl yaptıracağı
anlatılıyor. Peki, bu birime, Maliye Bakanlığına bunların nasıl kullanıldığı
konusunda bilgi verecek hangi birim var?! Boşluk… Boşluk değerli arkadaşlarım;
burada, başka şeyler iddia etmeyin; biz de okuma yazma biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, biraz önce ifade
ettiğim gibi, karşılıklılık ilkesi olsa bile, bizim ülkemizin stratejik
konumuyla, jeopolitik konumuyla Avrupa ülkelerinin, Amerika ülkelerinin, Asya
ülkelerinin konumları aynı değil. Lütfen, bunu, globalleşiyoruz, dünyayla
bütünleşiyoruz gibi sözcüklerle falan da geçiştirmeye çalışmayın. Bu ülke
toprakları üzerinde binlerce yıldır oynanan oyunlar bugün bitmedi, bugün
bitmedi değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, konumumuz bu ve biz,
eğer, bu ülke toprakları üzerinde oynanan oyunların bittiğini düşünüyorsak
gerçekten yanılıyoruz. Şunu bilelim: Batı, hiçbir zaman Lozan'ı hazmedemedi ve
bu Lozan'ın şöyle veya böyle delinmesi için elinden gelen her şeyi yapmaya
kararlı. Bunu, gerek içimizdeki bölücüleri destekleyerek gerek açık açık bu
ülkeden toprak talebinde bulunan ülkeleri destekleyerek, her zaman zaten gözümüzün
önüne sürüyor; ama, biz, bunları hâlâ görmeyeceğiz diyorsak, o zaman pek
söylenecek bir şeyler yok; ama, bir tek gerçek var; Türkiye Cumhuriyetinin,
hiçbir ülkenin toprağı üzerinde gözü yok; o nedenle, hiçbir ülke de bizden
çekinmiyor. Keşke, ülke insanımızın ekonomik durumu çok iyi olsa da, binlerce
dönüm alabilseler dışarıdan; ama, bu da yok, bunun da olmayacağını zaten
biliyorlar.
Şimdi, dışarıdaki Türkler konusunda,
Türklerin gayrimenkul alımları konusunda biraz önce söylediklerim, sanırım,
biraz da yanlış anlaşıldı. Şimdi, normal bir Türk vatandaşı, yurt dışında,
elbette, karşılıklılık ilkeleri doğrultusunda, bazı ülkelerden yer alabiliyor;
ama, kurallara göre alıyor, sınırsız alım yok. Sınırsız alım yok… Bizde gözardı
edilen olaylar oralarda zaten yok; yani, o ülkelerde sıkıntı yok; ama, şuna
inanıyorum: Dün, burada, bir milletvekili arkadaşımız, AKP'nin
"en"lerini saymıştı. Sanırım bu yasayla, AKP, dünyada, yine, bir
"en" olmaya çalışıyor. Hem büyük bir ülke olduğunu iddia edip, hem
çok güçlü bir ülke olduğunu iddia edip, dördüncü sınıf dünya ülkelerinin -biraz
önce arkadaşımızın örnek verdiği gibi- sınırsız satışlarını bu ülkede hâkim
kılmaya çalışıyor. Yani, bir "en" olmaya çalışıyorsunuz değerli
arkadaşlarım. Bu, büyük ülke olma iddiasıyla bağdaşmayan bir olay. Büyük
ülkeler, topraklarının sınırsızca satılmasına, sınırsızca yabancılara
verilmesine hiçbir zaman izin vermezler. Biraz önce, Erdal arkadaşım, çeşitli
ülkelerden örnekler verdi. Bakın "yurt dışında binlerce Türkün
gayrimenkulü var" diyorsunuz. Yurt dışında binlerce Türkün, gerçekten
gayrimenkulü var ve çoğu da Almanya'da, çoğu da Almanya'da; ama, o Almanya
bile, orada oturma izni olmayan kişilere gayrimenkul satmıyor. Amerika Birleşik
Devletleri vize vermezken Türk Milletinin bir vatandaşına, Amerika'da
gayrimenkul satacağını mı zannediyorsunuz siz?!
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Satıyor, satıyor…
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Tabiî ki
satıyor…
ORHAN SÜR (Devamla) - Vize bile vermiyor,
vize…
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Tabiî ki
satıyor…
ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, doğru,
milyonlarca doları götürürsen, veriyorlar. Milyonlarca doları götürürsen,
veriyorlar… Amerika'da, bankada hesap açtığında, çek defterini bile çok özel
kurallarla size veriyorlar; bunları hepimiz biliyoruz. Bunları hepimiz
biliyoruz…
"Karşılıklılık ilkesi" diyoruz
değerli arkadaşlarım.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Hem de
mortgage'la satıyor Amerika'da…
ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, mortgage'la
satıyor!.. Git, al bakalım da görelim!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Çok gördük...
ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, şimdi, değerli
arkadaşlarım, her şeyden önce, o girmeye çalıştığımız Avrupa Birliğinde bile,
Avrupa Birliğinin kuruluş yasasında bu konumlar, bu durum 295 inci maddesinde
incelenmiş ve devletlerin hukuklarında mülkiyet hakkına ilişkin hükümler saklı
tutulmuştur; yani, ülkelerin hukuk sistemlerinin mülkiyet hakkına ilişkin kısmı
topluluk hukuku dışında bırakılmıştır. Bu çerçevede, son dönemde Avrupa
Birliğine tam üyelik hakkı kazanmaya çalışan Macaristan, Polonya, Slovakya, Çek
Cumhuriyeti, Litvanya ve Estonya, önce yabancılara toprak satışını
yasaklamışlar, bu hakları saklı kalarak Avrupa Birliği ülkesi olmuşlardır.
Şimdi, bunları görmezlikten gelemeyiz.
Karşılıklılık ilkesi diyoruz; istiyorsanız
buna bir bakalım. Acaba, Türkiye Cumhuriyetinin kaç ülkeyle karşılıklılık bağı
var, kaç ülkeyle bu sistemde mal alışverişi yapabiliyoruz?.. Ben inceledim,
hiçbiriniz bundan bahsetmedi. Bakın, Türkiye Cumhuriyeti, vatandaşlarının
karşılıklılık ilkesiyle gayrimenkul satışı yapabileceği ülke sayısı 88.
Dünyadaki 88 ülkeyle, karşılıklılık esasına göre, Türk vatandaşları,
gayrimenkul alıp satabiliyorlar. Karşılıklılık bulunmayan ülke sayısı 33,
ülkemizde sadece bina alabilen vatandaşları olan ülke sayısı 24, izinle
alabilenler 6. Bugüne kadar Türkiye'den toprak satışı talep etmediği için veya
gayrimenkul talep etmediği için böyle bir anlaşma olmayan 36 tane ülke var.
Şimdi, bazı şeyleri çok çabuk unutuyoruz,
bazı şeyleri görmezlikten geliyoruz.
İnanıyorum ki, şu anda Niğde'de bu konuşmaları dinleyen insanlar vardır.
İtalyanlar, Niğde'de, binlerce dönümlük bağlar yaptılar, binlerce dönümlük ve o
arazilere şu anda Türk vatandaşları giremiyor, Niğdeliler giremiyor. Sen
girersin milletvekili olarak belki; ama, sade vatandaş giremiyor. Demin
telefonlar geldi…
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Çalışıyorlar
orada…
ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, çalıştırmaktan
bahsetmiyoruz değerli arkadaşlarım.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, biraz önce,
bu şirketlerin, toprakları alacak şirketlerin vakıf şirketleri olabileceğini
sizlere açık açık anlatmaya çalıştım; ama, hâlâ bunlar yok diyorsunuz, bunlar
olamaz diyorsunuz; ama, bunlar, maalesef bu tasarı bu şekliyle yasalaşırsa
olacak.
Bir de, binde 5 olayı var değerli
arkadaşlarım, binde 5. Biraz önce Tapu ve Kadastro yetkililerine
"Türkiye'deki tarım alanları ne kadar" diye sordum, 21 000
kilometrekare civarında olduğu söylendi. Şimdi "tarım alanları
satılmayacak" diyorsunuz. Benim mesleğim harita kadastro mühendisliği; bu
ülkede tarımı bu kadar ihmal ettiğiniz sürece, tarımda çalışan insanlar
emeklerinin karşılıklarını alamadıkları sürece ve kendilerine de büyük paralar
teklif edildiği sürece, bu toprakları satacaklardır ve önümüzdeki dönemde,
özellikle küçük beldelerin belediyelerinde çok büyük alanlarda mevziî imar
planı onamaları yapılacaktır; özellikle önümüzdeki dönemde ve bunların çoğu da
tarım işletmesi olarak satılacaktır. Bu büyük tarım alanları, sanki işyeri gibi
tescil edilecek…
FİKRET BADAZLI (Antalya) - İmar ihya
edilecek.
ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, imar ihya
edilecek; ama, orada imar falan yapılmayacak. O tarım alanları da birilerinin
bölgesine geçecek.
Biraz önce bir arkadaşımız "biz tarih
biliyoruz" dedi. Hocam, aslında belki kibarlık etti, size hatırlatmadı;
ama, size bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Tarih bilenler, 1868 Osmanlının
Tanzimat Fermanından sonra, yabancıya toprak satışına izin verilmesinden sonra,
Filistin topraklarının nasıl satıldığını hatırlarlar. 1868'de Osmanlı
topraklarının yabancılara satılmasına izin verilmesinden ve 1910…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ORHAN SÜR (Devamla) - Sayın Başkan,
bitiriyorum.
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Osmanlı
satmadı.
ORHAN SÜR (Devamla) - Kim sattı, kim
sattı?..
BAŞKAN - Buyurun Sayın Sür…
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Osmanlıdan sonra…
ORHAN SÜR (Devamla) - Bir dakika işte, onu
anlatıyoruz. Osmanlı topraklarıydı oralar, oralar, Osmanlı topraklarıydı. Orada
yaşayan Osmanlı vatandaşları arazilerini sattılar. 1914'te Osmanlı bu yasayı
iptal edinceye kadar bu satış devam etti ve bugünkü İsrail Devletinin temelleri
o zaman orada atıldı ve arkasından İsrail Devleti kuruldu. Şimdi Filistinliler
yurtsuz, kendi yurtlarında mülteci olarak oturuyorlar. Bu tarihi size
hatırlatmak istiyorum. Dilerim ki, bu tip yasalarla, bu tip yaklaşımlarla, bizden
sonra gelecek kuşakları, bu ülkede Filistinli haline çevirmezsiniz.
Ben, bu yasaların, bu tür yasaların…
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Arsa, arazi
Filistin'de satılmamıştır. Doğruyu söylemiyorsun.
ORHAN SÜR (Devamla) - Doğruyu söylüyorum.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - 1914'ten sonra
satışlar olmuştur.
ORHAN SÜR (Devamla) - Hayır, 1914'ten önce
de satışlar olmuştur.
BAŞKAN - Sayın Sür, siz son cümlenizi
söyleyin efendim.
ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, Sayın Başkan,
sözlerimi bitirmek istiyorum. Ben tarihi de biliyorum, bu benim mesleğim de…
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Tarihî bilgin
yanlışı ifade ediyor.
ORHAN SÜR (Devamla) - Hayır, yanlışı da
ifade etmiyor…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sür, lütfen, son cümleniz…
ORHAN SÜR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
Vatanın namus kavramına eşdeğer olduğunu
unutamayacağımızı ve böyle bir baştan savma, ekleme yasaya ve vatan
topraklarının parsel parsel satışına evet diyemeyeceğimizi burada size ifade
etmek istiyorum. Eğer bunu böyle düşünüyorsunuz, Ulusal Kurtuluş Savaşını ve o
Kurtuluş Savaşını veren insanların kurduğu Cumhuriyet Halk Partisini
tanımamışsınız, bizleri hiç anlayamamışsınız demektir.
Bu yasayı bu şekilde çıkarmak için oy
verenler, bu yüce ulusun bunun hesabını soracağını bilmelidirler.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Kurtuluş
Savaşını Cumhuriyet Halk Partisi vermedi, Kurtuluş Savaşını bu millet
vermiştir.
ORHAN SÜR (Devamla) - Bu duygu ve
düşünceyle konuşmama son verirken, yeni yılın tüm dünyaya ve ulusumuza mutluluk
getirmesini yürekten diliyorum.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sür.
Şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın
Mevlüt Çavuşoğlu.
Buyurun Sayın Çavuşoğlu.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan,
çok teşekkür ediyorum.
Ben, aslında sadece teşekkür etmek için
huzurlarınıza geldim. Bu akşam bu yasa tartışılırken, iki taraf da, gerek
iktidar temsilcileri, sözcüleri gerekse muhalefetin, özellikle Cumhuriyet Halk
Partisinin temsilcileri, buraya, bu kürsüye çıkarak görüşlerini anlattılar ve
özellikle, vatandaşlarımız, bu konuyu, Türkiye'nin her yerinden hassasiyetle
izlediler ve vatandaşlarımız, sağduyusuyla gerekli kararı verecektir.
Elbette, burada, iktidar partisi ve
milletvekilleri bu yasaya evet diyecektir, bu yasa kabul edilecektir inşallah;
ama, artık Türkiye Cumhuriyetinde vatandaşlar 1940'lı yıllarda kalmadı.
Türkiye'yi de çok iyi takip ediyor, dünyayı da çok iyi takip ediyor. Bu akşamki
müzakerenin gerekli değerlendirmesini değerli vatandaşlarımız yapacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum, destekleriniz
için çok teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çavuşoğlu.
Muğla Milletvekilimiz Sayın Seyfi
Terzibaşıoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yasayı tartıştık. Değerli muhalefet milletvekili arkadaşlarımız, muhakkak, iyi
niyetle fikirlerini söylediler. Herkes, biraz sonra oyunu kullanacak ve
muhtemeldir ki, bu yasa kabul edilecek. Yasanın ülkemize hayırlı olmasını
diliyorum. Yeni yılınızı kutluyorum. Milletimizin yeni yılını kutluyorum.
Yaklaşan kurban bayramını kutluyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Terzibaşıoğlu.
Konuşmalar tamamlanmıştır.
İki soru var, onları da süratli bir
şekilde halledelim.
Buyurun Sayın Akbulut.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkanım, Cumhuriyet Halk Partisi
adına konuşan arkadaşlarda da bir fikir birliği yok. Bazısı "1934'ten beri
var bu iş zaten" diyor, bazısı "vatan topraklarını satıyorsunuz"
diyor. Ben, elimdeki kanundan okuyacağım, demin Sayın Bakanımız da bahsetti;
1934 yılında yürürlüğe giren 2644 sayılı Yasanın 36 ncı maddesi aynen şöyle:
"Yabancı hakiki şahıslar, bir köye bağlı olmayan müstakil çiftliklere ve
köy sınırları dışında kalan arazinin 30 hektardan çoğuna ancak hükümetin
izniyle sahip olabilirler." Yani, 30 hektara kadar…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Soru mu bu?!
BAŞKAN - Siz sorunuzu sorun efendim.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Soruyu
soruyorum Sayın Başkanım. 30 hektara kadar, 1934'ten beri, 2003 yılına kadar
yabancılar, Türkiye'de taşınmaz edinebiliyorlardı. Ben konuşmam sırasında da
belirttim; Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri arasında hükümetimiz kadar vatan
topraklarına sahip çıkan bir başka hükümet yoktur. Devletin geleceği, milletin
refahı için bütün düzenlemeler yapılmaktadır.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Soruyu
niye sormuyorsun?!
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Ben,
Sayın Bakanımıza, bu görüşüme katılıp katılmadığını soruyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Kaya.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Aracılığınız vasıtasıyla Sayın Bakana şu
soruyu sormak istiyorum; ama, Sayın Bakan AKP Grubundaki gürültüden dolayı
herhalde duyamıyor; onu da belirtmek istiyorum.
BAŞKAN - Hayır, Sayın Bakan, duyuyor,
duyuyor.
YILMAZ KAYA (Devamla) - Tamam, peki.
Sayın Bakanım, biraz sonra görüşmeleri
bitecek olan yasanın genel gerekçesi kısaca şöyle: "Karşılıklı olmak ve
kanunî sınırlamalara uyulmak kaydıyla, Türkiye'de münhasıran işyeri ve mesken
olarak kullanmak üzere…" Yani, temel felsefesi bu, yasanın.
Aynı yasanın 2 nci maddesinde
"yabancı uyruklu gerçek kişilere yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin
-yani, o klasik tanım yapıldıktan sonra- sulama, enerji, tarım, maden, SİT ve
inanç, kültürel özellikleri nedeniyle korunması gereken alanlarının tespitine Bakanlar
Kurulu yetkilidir" denmektedir. Yani, mesken ve işyeri satışı için bir
yasa hazırlanıyor, tarım alanı olup olmadığına Bakanlar Kurulu karar veriyor ve
300 dönüme kadar da satış, bu yasayla, Bakanlar Kurulunun yetkisiyle mümkün
olabiliyor.
Şimdi, madem, işyeri ve mesken satışını
temine yönelik hazırlandı bu yasa, niye, açıkça, tarım arazileri satılamaz
şeklinde bir hüküm koyularak tarım arazilerinin satışının önüne geçilmek
istenmedi?
Sayın Akbulut da, tarım ve köy sınırları
dışındaki arazilerin daha önceki yasayla satılamadığının farkında değildi demek
ki, "daha öncekinde de vardı" diyordu. Bu, pek bir yaman çelişki
değil mi? Bunu merak ettim Sayın Bakanım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Saygun, buyurun.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın
Başkanım, aracılığınızla Bakanıma bir soru sormak istiyorum. Yalnız, soru
üslubumu, izin verirseniz…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen,
yerimize oturalım. Değerli arkadaşlar, oturalım lütfen.
Buyurun.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Efendim,
soru üslubumu da, izin verirseniz, Alt Komisyon Başkanımız Nuri Beyin soru
üslubundan edindiğim bilgiye dayanarak yapacağım.
Efendim, biz, bu Mecliste, üç yıllık süre
içinde, yaklaşık 600 civarında yasa çıkardık. Bunların bir bölümü Cumhurbaşkanınca
iade edildi. Bunların bir bölümü Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.
Bunları çok fazla problem etmememiz gerekir; ama, esas problem etmemiz
gerekenler, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin destekleriyle
yasalaşan birçok konuda yasalar, nedense kısa bir süre sonra gene aynı
arkadaşlarımızın oylarıyla değişikliğe uğradı; Ceza Yasasında olduğu gibi, Ceza
Usulde olduğu gibi. Daha bunun birçok örneği var.
Ben, bu yasanın da, belli bir süre
uygulama geçirdikten sonra, aynı şekilde bugün evet diyen arkadaşlarımızın,
yarın bu değişikliğe evet demek suretiyle daha doğru bir işlem yapılması
gerektiği konusundaki düşünceye sevk olacaklarına inanıyorum ve sorumu en
sonunda şu şekilde tamamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Saygun, süremizi aştık, çok
kısa…
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sizce,
Tapu Kanununun 35 inci maddesinde yapılan bu değişikliği buraya sığdırmaktan
öte, bir özel yasa marifetiyle, yabancıların mülk edinmelerine ilişkin yasa adı
altında veya bir başka isim altında bir düzenleme yapılmış olarak Meclis
gündemine getirilseydi ve böylesine hassas bir konu çok daha teferruatlı bir
şekilde değerlendirilseydi, sizce daha doğru olmaz mıydı?
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Saygun.
Sayın Bakan, buyurun.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK
(Trabzon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri… Sayın Saygun, bu 1934'ten beri Tapu Kanununun içinde bir madde
olarak yabancılara mülk satışı var, biz de aynı konuyu, aynı uygulamayı devam
ettirdik.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Efendim,
eski yanlışa devam etmek zorunda değiliz ama!
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Niye yanlış olsun ki!
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Yani,
bugün bu eksiklik hissediliyorsa, böyle bir özel değişikliğe ihtiyaç
duymadığımız için…
BAŞKAN - Sayın Saygun, lütfen, siz
sorunuzu sordunuz.
Buyurun.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Sayın Kaya, özellikle
tarımsal alanların kapsamdışı olduğuna dair açıklık olmalıdır diye sordu.
Yabancı gerçek kişilerin taşınmaz edinimiyle ilgili olarak sektörel bir ayırımı
yapılmamış; ancak, imar planı içerisinde konut ve işyeri amaçlı olarak ayrılıp
tescil edilen yerler ifadesiyle, tarla vasıflı tarım topraklarının edinimi
engellenmiştir. Zaten burada en fazla üzerinde durulan konu şu: Tarım alanları
yabancılara satılacak diye… Burada, zaten, özellikle, karşı oy yazısında da var
bu, komisyondaki Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerimizin karşı oy
yazısında da var. O konuda, bu düzenlemeye göre, bir kere, işyeri ve mesken
olarak kullanmak üzere uygulama imar planı veya mevziî imar planı içinde bu
amaçlarla ayrılıp tescil edilen taşınmaz ve sınırlı aynî hak tesis edilmesi
yönünde düzenleme yapıldı. Bu düzenlemeye göre, tarım arazilerinin yabancılara
satışı mümkün olmadığı ve yabancı uyruklu kişilerin, gerçek kişilerin ancak
tapu kütüğünde işyeri veya mesken olarak tescilli olan işyerleri, yine bu
amaçlarla kullanmak üzere satın alabileceği açıkça anlaşılmaktadır.
Sayın Akbulut'a katılıyorum.
Teşekkür ederim.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Bakan,
Bakanlar Kuruluna tespit konusunda yetki veriliyor!..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI FARUK NAFIZ
ÖZAK (Trabzon) - Şimdi, Bakanlar Kuruluna verilen yetki çok konuşuldu. Türkiye,
bir hukuk devleti. Bakanlar Kurulu kararı, Danıştaya da itiraz edilebilir. Biliyorsunuz,
Türkiye hukuk devleti, bu konuda fazla da şey yapmaya gerek yok diye
düşünüyorum. Yargı yolu açık.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Şimdi, genelini oylamadan önce, İçtüzüğün
86 ncı maddesine göre, lehte, Antalya Milletvekili Sayın Fikret Badazlı;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Sayın Başkan,
çok değerli arkadaşlarım; vakit, mutlaka, epeyce ilerledi; ben teşekkür edip
gitmeyeceğim buradan; 5 dakika daha geçsin.
Bu yasa hazırlanırken, Adalet Komisyonuna
misafir milletvekili olarak gittim ve orada gördüğüm Cumhuriyet Halk Partisine
mensup arkadaşlarım, orada da ifade ettiğim gibi, söz alarak ifade ettiğim
gibi, oy hakkım yoktu; ama, konuştum, hatırlarlarsa. Vehim, kuşku ve
vesveselerle dolu kurgular üzerine yarattıkları mizansenlerle, yasaya tepki
verdiklerini gördüm ve burada da, epeyce uzun bir süredir tartıştığımız halde,
aynı telden devam ettiklerini görüyorum. Yahu, bu telin bir diyezi, bemolü
vardır, yok; döner dolaşır "toprak satılır mı" efendim "biz
milliyetçiyiz." Onlardan başka milliyetçi yok!..
Değerli arkadaşlarım, ben, size bir iki
örnek vererek söylemek istediklerimi söyleyeceğim. Çeşitli vesilelerle yurt
dışına gidiyoruz. Bir evvelki menşeim olan Odalar Borsalar Birliğinin davetlisi
olarak, geçen yıl, bildiğiniz gibi, Türkiye Almanya Ticaret Odalarının -ortak
kurulan- açılışını yapmak üzere TOBB'un davetlisi olarak Almanya'ya gittik.
Almanya'da o toplantılarda birçok rakamsal veriler edindik, brife olduk.
Almanya'da 220 000 civarında
Türk'ün tapulu mülkü var, 220 000 parça tapulu mülkü var.
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Orada yaşıyorlar.
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Bakınız, 60 500
Türk şirket kurmuş, 300 000 kişiye işveren olmuş, Almanya'da.
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Doğru.
FİKRET BADAZLI (Devamla) - 60 000 Türk,
şirket veya özel veya tüzelkişi, Türk çocukları, insanları 300 000 kişiye
işveren olmuş ve Alman ekonomisine 35 milyar euro sirkülasyon, katkı sağlıyor.
Şimdi, Sayın Çavuşoğlu konuşuyor,
Terzibaşıoğlu konuşuyor, ben konuşuyorum; neden Muğla, Antalya dediğinizde;
gayrimenkul satışı üzerine, yabancılara, en çok ilgili bu illerin olduğu
anlaşılıyor.
Şimdi, ben, konut satışına değinmeyeceğim,
konutu bir kenara bırakalım, alsın vatandaş; Türkler de almış dünyanın dört
bucağında. Türklerin çiftlikleri de var Amerika'da; yani, ben gittim, dostlarım
var Antalyalı, çok eskiden yerleşmiş, çiftlikleri var.
Şimdi, deniliyor ki, efendim, 2,5 hektar,
30 hektar azdır çoktur… Antalya'da bizim topraklarımız yılda üç mahsul verir.
Bana 25 dekar araziyi hediye etseniz, ben almam. Niye almam? Antalya'mda benim,
tarımla iştigal edeceksiniz diye, birisi getirse bana 25 dekar araziyi bedelsiz
hediye etse almam. Niye almam biliyor musunuz; söyleyeyim: 25 dekar arazi
amatör çiftçiliğin, yani, Türkiye profilindeki küçük küçük arazilerde
işletmeyle meşgul olan ve getirisiyle de doğru dürüst tatmin olmayan insanların
yapacağı iştir. Ben profesyonel yapmak istediğime göre, 25 dekar arazi şahsen
beni kurtarmaz.
Şimdi, bir başka örneğe geleceğim.
Antalya'da 15-16 tane İsrailli, 6-7 tane de Hollandalı firma tohum üretiyor.
Bildiğiniz gibi, Türkiye, yılda
-bilinen, illegali belli değil- 50-60 milyon dolar tohum parasını döviz
olarak dışarıya ödüyor. Bu bahsettiğim firmalar, gelmişler, Türkiye'de tohum
üretiyorlar.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Hangi bölgede?
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Antalya'da.
Cumhuriyet Hükümetinin, 59 uncu AK Parti
Hükümetinin, bugüne kadar kimsenin ilgilenmediği konuyla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Sayın Başkanım,
lütfen bana biraz tolerans gösteriniz.
BAŞKAN - Buyurun.
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Şimdi, bakınız,
59 uncu AK Parti Cumhuriyet Hükümeti, bugüne kadar kimsenin ilgilenmediği
konuyla ilgili olarak, yani, tohum üretimiyle, sizin ikide bir buraya çıkıp
çıkıp "tarımla ilgilenmiyorsunuz" dediğiniz AK Parti Hükümetinin
gösterdiği duyarlılıkla, bakınız, geçtiğimiz sene, devlet, üniversite ve
müteşebbis işbirliğiyle tohum araştırmasına girdi, F1 hibrit tohum araştırması
ve bu yıl, size söyleyeyim mi, sembolik olarak tohum ihraç etti. Antalya'dan
sembolik olarak tohum ihraç ettik. Tohum ihtiyacımızın, şu anda, biz, yüzde
30'unu karşılar hale geldik arkadaşlar.
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Devletinkileri de
kapattınız!
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Şimdi, bu
bahsettiğim firmaların her biri, 150, 200, 300 dekar arazilerin üzerinde
çalışıyor. Şimdi, öte yandan, biz, şahsen, Antalyalı olarak, yabancıların bu
teknolojileriyle gelip, bizde, bu araştırmaları daha çoğaltarak devam
etmelerini ve Antalya'nın üzerinden bırakın kendi ihtiyacımızı -karşılayacağız
tabiî- dışarıya da tohum ihraç etmelerini çok arzuluyor ve destekliyoruz,
benimsiyoruz. Öte yandan…
BAŞKAN - Sayın Badazlı, efendim, siz çok
güzel şey açıklıyorsunuz.
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Efendim,
izninizle…İzninizle…
BAŞKAN - Yalnız, İçtüzüğümüze göre, oyunun
rengini açıklamak için kürsüye gelen arkadaşımız çok kısa bir açıklama yapar.
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Açıklayacağım
efendim, açıklayacağım.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hikâye dinliyoruz…
BAŞKAN - Ben rica ediyorum…
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Açıklayacağım
efendim, lütfen…
AHMET IŞIK (Konya) - Toprak kanunu bizim
dönemimizde çıktı Fikret Ağabey.
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Toprak… Tabiî,
onu daha evvel arkadaşlar konuştuğu için söylemiyorum.
Bakınız, biraz evvel Sayın Bakana soru
sordunuz, Sayın Bakan cevap verdi; Almanya'da ne kadar. Almanya'nın, gördüğünüz
gibi, böyle bir bilgiyi brife etmesi diye bir
şeyi söz konusu değil. Sizin, her vesileyle, kuşkuyla "kapalı
kapılar arkasında iş yapar" diye suçladığınız AK Parti Hükümeti,
demokratikleşme yolunda attığı bir adımla, vatandaşa bilgi edindirme yasasını
çıkarmış ve internet sayfasında ne yaptığı görülüyor. Oradan aldığınız
rakamları metrekareye veya santimetrekareye çevirip üreterek, bunu da, size,
kürsüden, yalan yanlış vatandaşın beynini yıkama şansını vermiş. (CHP
sıralarından gürültüler)
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Yalan yanlış
değil!..
BAŞKAN - Sayın Badazlı, son...
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Almanya mı
demokratikleşmiş, Türkiye mi demokratikleşmiş?
BAŞKAN - Sayın Badazlı...
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Ben bunun da
altını çizmek istiyorum; yani, bunu, bu vesileyle, inşallah, öğrenmişsinizdir.
Öte yandan...
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Yeter, akşamın
bu saatinde!
ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan,
yeter!
BAŞKAN - Siz oyunuzun rengini söyler
misiniz.
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Arkadaşlar, bir
dakika. Herkes konuştu, sabahtan beri dinliyoruz. Bir dakika.. Bir dakika...
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın
Badazlı, tarım alanlarını satalım mı diyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın Badazlı, ben kişiye özel
işlem yapamam. Rica ediyorum, son cümlelerinizi rica ediyorum.
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Bir dakikanızı
rica ediyorum.
Şimdi, her vesileyle, toprak satılır mı,
vatan satılır mı, vatanperverlik teraneleri.
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Size göre terane.
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Huzurunuzda,
Tapu Kadastro Genel Müdürüne soruyorum: Şimdi, bir İsraillinin, Hollandalının
veya Almanyalının, Antalya'da veya bir başka yerde aldığı toprak bizim
hudutlarımızdan çıkarılıp o ülkenin hudutlarına mı transfer oluyor? (AK Parti
sıralarından gülüşmeler)
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Mantığa bak!..
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Sayın Genel
Müdürüm, lütfen cevap verin arkadaşlara.
BAŞKAN - Sayın Badazlı...
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Arkadaşların
baktıkları perspektif bu. Ben, size, bakınız, şunu söyleyeyim: Antalya'da...
Antalya'da...(CHP sıralarından gürültüler)
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - İkide bir
Antalya. Nereden çıkıyor Antalya? Türkiye Antalya'dan mı ibaret? Allah allah
ya!
BAŞKAN - Sayın Badazlı...
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Benim
arkadaşlarım...
BAŞKAN - Sayın Badazlı, çok üzülerek
mikrofonu kapatmak zorunda kalacağım. Son cümlenizi rica ediyorum. Olmaz böyle.
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Bir dakika
efendim, bir dakika; Sayın Başkanım, bir dakika, lütfen. (CHP sıralarından
gürültüler)
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Devam etsin,
sabaha kadar konuşsun; Türkiye görsün.
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Antalya'da,
benim arkadaşlarımın yedinci, sekizinci kuşak, bakınız, lütfen...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan...
Sayın Başkan, dün bize bu toleransı göstermediniz. Ayıp! Böyle şey yok!
FİKRET BADAZLI (Devamla) - ...benim
arkadaşlarımın, benim dostlarımın, isterseniz getirir gelirim gittiğimde...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan,
siz, dün, bize bu toleransı göstermediniz!
BAŞKAN - Sayın Badazlı...
FİKRET BADAZLI (Devamla) - ...Mısır'da,
Kahire'de toprakları var, Kahire'nin orta yerinde toprakları var. Ez de suyunu
iç...
BAŞKAN - Sayın Badazlı, son cümlenizi
açıklamazsanız, mikrofonu kapatacağım.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan,
bu, sizin ne kadar taraflı olduğunuzu gösterir.
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Bu Türkiye...
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Oral...
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Oyumun rengi...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bu sizin ne
kadar taraflı olduğunuzu gösterir! Ayıp!
BAŞKAN - Sayın Oral, lütfen yerinize
oturur musunuz.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bana "Sayın
Oral" demeyin Sayın Başkan. Bize bu toleransı göstermediniz.
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Siz konuşurken
biz bir şey demedik.
BAŞKAN - Tamam, onu söyleyebilirsiniz;
ama, oturun yerinize Sayın Oral, oturun.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bize bu
toleransı göstermediniz!
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Lütfen Sayın
Oral. Lütfen, dinlemeyi öğrenin.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - "Sayın
Oral" diye konuşma benimle. Ben Sayın Başkanla konuşuyorum, seninle değil.
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Sizin gibi
tecrübeli...
BAŞKAN - Sayın Badazlı, bakın,
mikrofonunuzu oyunuzun rengi cümlesi için açıyorum; yoksa, mikrofonu
kapatacağım.
Buyurun.
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Ben bu yasaya
olumlu oy vereceğim. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
FARUK ÇELİK (Bursa) - Bravo Baba!
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Bravo!
Aferin!
FİKRET BADAZLI (Devamla) - Ben askerlikten
düşeli yirmi yıl oldu. Eğer arkadaşların kuşkusu gibi bir durum oluşursa,
ceketimi çıkarıp en önde koşarım, bu Grup da en önde koşar (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) bunları buraya taşıyan kitle
de en önde koşar, bir yanlışlık varsa önüne geçer. Kimse endişe etmesin, müsterih
olsun.
Saygılar sunuyorum, iyi geceler diliyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın
Badazlı, bu sizin ceket çok meşhur olmuş. Komisyonda "ceketimi çıkarır
satarım" demiştiniz, şimdi de "ceketimi çıkarır koşarım"
diyorsunuz.
BAŞKAN - İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre,
aleyhte görüşünü bildirmek üzere, oyunu bildirmek üzere, Bursa Milletvekili
Sayın Mehmet Küçükaşık; buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Ceketi
çıkarmana gerek yok Mehmet Bey; aman ha… Asil Türk Milletinin namus ve şerefini
koru yeter.
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sakın ceketi
çıkarma.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Vallahi, ben de
ona bakıyorum. Ceketi biz de çıkaracağız galiba; ama, ceketi, başkalarına değil
de, galiba, bir de Türkiye'nin içerisindekilere çıkarmak gerekiyor.
Şimdi, bakın, ben iki konuşma yaptım.
Burada dedim ki, tarım topraklarından bahsettim. Allah razı olsun, ben
anlatamadım; ama, Fikret Ağabey, şurada, 10 dakikaya yakın bir konuşma yaptı,
tarım topraklarından, yabancıların nasıl tohumculuk yaptığından, dünyaya ne
kadar sattığından bahsetti.
Şimdi, bakın, sizden önce bir Tarım
Bakanımız vardı, MHP'li Hüsnü Yusuf Gökalp vardı. Biliyorsunuz, Türkiye'de
yerli ırk yok diye, hem tohumculukta, bezelyede, fasulyede ve küçük ve büyükbaş
hayvanda yerli ırk için çok büyük tohumculuk faaliyetlerine girmeye kalktı.
Hatırlatayım -bilmiyorsunuz diyor ama- sizinle Türkiye başlamadı. Hiçbir
noktada yoktu. Ben Bursa Milletvekiliyim, Bursa Mustafakemalpaşa'da doğdum.
Mustafakemalpaşa'da Türkiye'nin en büyük konserve fabrikaları vardır. Sizin
dediğiniz o tohum tesislerinin hepsinin olduğu yer Mustafakemalpaşa,
Karacabey'dir. O tesislerde, hangi firmaların olduğunu, Cargilleri... Bizim
oralarda üretiyorlar. Daha, sizin oralardaki, Antalya'da üretilir… Türkiye'deki
en büyük tarım yerlerinden bir tanesinde yaşıyorum.
Şimdi, arkadaşlar, bakınız, burada, biz,
alt komisyonda çok net bir şeye cevap istedik; dedik ki, gelin, tarım ve
hayvancılık dışında, istediğiniz kadar gayrimenkullerin satışına izin verelim.
Alt komisyondaki arkadaşlarımız, AKP'li
arkadaşlarımız da reddetti, Adalet Komisyonundaki AKP'li arkadaşlarımız da
tarım ve hayvancılık konusunu reddettiniz. Niye reddettiniz o zaman?
BAŞKAN - Sayın Küçükaşık, oyunuzun rengini
belirtir misiniz.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bakın
söylüyorum; hayır, bu yasa Anayasa Mahkemesindeki yetki devrini engellemiyor ve
Anayasa Mahkemesi bir kere daha bu kanunu geriye gönderecek.
Burada gülen arkadaşlara söylüyorum: Eğer,
iktidar döneminiz kalırsa ve bu Parlamentoda kalırsanız, biz, burada, tekrar
size soracağız. Bu sefer hangi hukukî kalıbın arkasına saklanacaksınız? Çünkü,
Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerinin hiçbirisini yerine getirmediniz.
Bunu, biz, iki tane karşı oy yazımızda da belirttik. Anayasa Mahkemesi üç kere
sizin suratınıza bunu çarptı; 1985'te çarptı, 1986'da çarptı, 2005'te çarptı ve
Anayasa Mahkemesinin 1985'deki kararı… Evet aynı gerekçeyle satıyorsunuz.
"Vatan satılmaz" diyor Anayasa Mahkemesi. Oyum hayırdır.
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Küçükaşık.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Hayırlı olmasını diliyorum.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 01.43
ALTINCI
OTURUM
Açılma
saati: 01.52
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 45 inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
10 uncu sıraya alınan Tekirdağ
Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve 3 milletvekilinin; Mahallî İdare
Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
(Devam)
10.-
Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve 3 milletvekilinin Mahallî
İdare Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması, Hakkında Kanun Teklifi ve
İçişleri Komisyonu Raporu (2/630) (S. Sayısı: 1049) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 1049 sıra sayıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Vedat Melik; buyurun Sayın
Melik. (Alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT MELİK
(Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mahallî İdare Birlikleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifinin tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; gecenin bu
saatinde hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz
yasa, bildiğiniz gibi, daha önce 28 Mayıs 2005 tarihinde kabul edilen 5355
sayılı Yasanın bazı maddelerinde değişiklik yapan bir yasadır. Türkiye'deki
köye hizmet götürme birliklerini, sulama birliklerini ve onların seçimlerini ve
dolayısıyla, işleyişlerini düzenleyen bir yasadır.
1 inci madde, köye hizmet götürme
birliklerinin kuruluşlarıyla ilgili olup, 5355 sayılı Yasanın 18 inci
maddesinde birliğin görevlerini açıklayan maddeye daha fazla açıklık getirerek,
birliğin yapabileceği hizmetleri sıralamakta ve birinci fıkranın sonundaki
"Bakanlar Kurulu bu konuda genel izin vermeye yetkilidir" ibaresini
çıkarmakta, ancak, yeni bir şey getirmemektedir.
3 üncü maddeyle ise, 5355 sayılı Kanunun
20 nci maddesinin dördüncü fıkrasında değişikliğe gidilerek "o ilin
milletvekili sayısı kadar seçeceği" ibaresi çıkarılarak, yerine,
"birlik tüzüğünde gösterilen sayıda kendi üyeleri arasından seçeceği
kimselerden oluşur" ibaresi eklenerek, sayı muğlak tutulmuştur; çünkü,
birlik tüzükleri kolaylıkla değiştirilebilecek nitelikte olup, il genel
meclisinde daha fazla üyeye sahip partileri korumakta, genel demokrasi
kurallarına aykırılık oluşturmaktadır. Bu anlamda, 5355 sayılı Yasada geçen
"o ilin milletvekili sayısı" ibaresinin korunması, daha doğru bir
uygulama olacaktır.
4 üncü madde ise, mahallî idare
birliklerinin denetimine açıklık getirmekte ve birlik yöneticilerinin huzur
haklarını belirlemektedir.
Geçici maddeyle, birliklere seçilen
üyelerin süreleri belirlenmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu yasa ve
dolayısıyla, düzeltmeye çalıştığımız 5355 sayılı Yasa, aslında birçok nedenden
dolayı ülke gerçeklerine uymamakta ve sorunlara çözüm getireceğine, sorunları
daha da ağırlaştırmaktadır. Çünkü, şu anda yürürlükte olan ve sulama birliklerinin
çalışmalarını düzenleyen 19 uncu maddeye baktığımız zaman dahi, yasanın
gerçekten, iyi düşünülmeden çıkarıldığını ve özellikle, sulama birliklerini
sıkıntıya, hatta, karmaşaya sürükleyen bir yasa olduğunu söyleyebiliriz.
Cumhuriyet Halk Partisinin, komisyonlarda yaptığı itirazlar, o gün dikkate
alınmamıştı; ama, gelinen noktada bu yanlışın anlaşılması, dolayısıyla,
düzeltilmesi doğru bir yaklaşımdır.
Gerçi bu yasanın bazı maddelerinin
iptaliyle ilgili olarak -ki, şu anda değiştirilecek olan 18 ve 19 uncu maddeler
de içindedir- Cumhuriyet Halk Partisi, Anayasa Mahkemesine başvurmuştur; ama,
bugün hiç olmazsa değiştireceğimiz kanun maddeleri içinde yer alan ve sulama
birliklerini de içeren maddeleri görüşürken, ülkemiz için çok önemli olan
sulama birlikleri nedir, ülke tarımı ve kırsal kalkınmadaki yeri ve önemi
nedir, ne olmalıdır, bu yasayla sulama birliklerinin sorunları çözülebilir mi
veya bundan sonra yapılacak yasal düzenlemelerde nelere dikkat edilmelidir gibi
konuların, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde tartışılması bakımından
önemli bir fırsat olduğu kanaatindeyim. Değerli arkadaşlar, sulama
birliklerinin ne olduğunu, aktif şekilde çalıştırılırsa neler yapabileceğini
elbette içinizde çok iyi bilenler var hatta daha önceki idarecilik görevleri
sırasında bunların kuruluşunda yer alan değerli milletvekilleriyle sulama
birlikleri üyesi olan arkadaşlarımız da var; dolayısıyla, konu ve sıkıntılar bu
arkadaşlarımız tarafından çok daha iyi bilinmektedir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde yaklaşık
349 adet sulama birliği mevcuttur. Bunların görevi, Devlet Su İşlerinde inşa
edilen ve ileride inşa edilecek olan tesislere ait sulama kanallarının devrini
almak suretiyle işletme ve bakım onarım hizmetlerini Devlet Su İşleri
standartlarına göre ve idarenin önereceği her türlü talimatlara uygun bir
şekilde yürütmektir. Anayasanın 127 nci maddesine göre Bakanlar Kurulu
kararıyla kurulan ve şimdiye kadar, geçtiğimiz yıl değiştirilen 1580 sayılı
Belediyeler Yasasıyla 442 sayılı Köy Yasasına ve 5442 sayılı İl İdaresi
Kanununa dayanılarak çıkarılan tüzüklerle yönetilen, sulamadan yararlanan
çiftçilerin oluşturdukları kamu tüzelkişilikleridir ve yıllardır Enerji
Bakanlığına mı Tarım Bakanlığına mı yoksa İçişleri Bakanlığına mı bağlı olsun
tartışmalarının yapıldığı birliklerdir. Ülkemizdeki sulama sistemlerinin çok
büyük bir kısmı Devlet Su İşlerince yapılmıştır; dolayısıyla bu konu Enerji
Bakanlığında da olabilir; ama, tarımı ilgilendirdiği için Tarım Bakanlığında da
olabilir veya şimdi olduğu gibi mahalli idare birimi olarak nitelendirilerek
İçişleri Bakanlığı bünyesinde de değerlendirilebilir. Bana göre önce buna karar
vermek gerekir. Önce bu konuda hemfikir olmak gerekir ki ondan sonra işin
detayları konuşulabilmelidir ve gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Tabiî, sulama birliği denince ülkemizin
tarımsal sorunlarının, çiftçinin sorunlarının gündeme gelmemesi mümkün
değildir; ama, merak etmeyin günlerdir devam eden bütçe görüşmelerinde
defalarca dile getirilen ve herkes tarafından bilinen -AK Parti Hükümeti hariç-
herkes tarafından da kabul edilen tarımın sorunlarına girmeyeceğim. Sulama
birlikleriyle, hiç olmazsa, sulu tarım yapma şansına sahip çiftçilerin tarımsal
sorunlarıyla, onların yaşadığı kırsalda sorunlarının çözümleriyle ilgili
naçizane düşüncelerimi söylemeye çalışacağım.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde tarımın en
önemli sorunlarından biri, üretim planlamasıdır; yani, hangi üründen, hangi
bölgeye ne kadar ekilebilmelidir ki, hem çiftçi ürününü hak ettiği fiyata
satabilsin hem de ülkede ne üretim fazlası olsun, ne de üretim azlığı olsun.
Ama, biz, ülkemizdeki çok çeşitli nedenlerden dolayı, bunu, bir türlü
yapamıyoruz ve yakın bir gelecekte de yapabilecek gibi görünmüyoruz.
Yine, en az bunun kadar önemli olan kırsal
kalkınmayı da bir türlü sağlayamıyoruz. Sağlayamamak bir yana, bir türlü
neresinden başlayacağımızı da bilmiyoruz; çünkü, elimizde, bunu yapabilecek
organlar olmadığını sanıyoruz. İşte, sulama birlikleri, hiç olmazsa,
sulanabilen arazilerimizde ve bölgelerimizde, hem üretim planlamasını hem de
kırsal kalkınmayı sağlayabileceğimiz en önemli araçlardan biridir.
Peki, madem, konu, tarımsal sulamayla,
daha doğrusu sulamayla ilgilidir, konunun İçişleri Bakanlığıyla ilgisi nedir?
Niçin, mahallî idare birlikleri içerisinde değerlendirmektesiniz? Bu
birliklerin yaşadıkları en büyük sorun, malî, tarımsal ve suyun verimli
kullanılmasıyla, sulama tesislerinin sağlıklı kullanılmasının sağlanması
olayıdır. Mevcut yasada ve şu anda değiştirecek olduğumuz yasada, sulama
birliklerini, tarımsal konuda denetleyecek bir organ yoktur, belirtilmemiştir.
Halbuki, o sulama birliğinin alanında, hangi ürünün ekilip ekilmeyeceği
hususunda il tarım müdürlüklerinin en azından danışman olması yönünde bir hüküm
bulunması gerekirdi.
Öte yandan, konuyla ilgili en önemli kurum
Devlet Su İşleridir. Evet, Devlet Su İşleri, sulama sisteminin sahibi olduğu
için, konunun içindedir; ancak, sadece suyun ana kanala ne zaman bırakılıp
bırakılmayacağı yönünde karar vermektedir; ama, bu yeterli değildir, Devlet Su
İşleri daha etkin olmalıdır.
Diğer yandan, sulama birliklerinin en
büyük problemi seçim sisteminden kaynaklanmaktadır. Bu yasa, seçim sistemiyle
ilgili ciddî bir değişiklik getirmemektedir; aksine, mevcut bozuk düzeni daha
katı bir şekilde devam ettiren bir düzenlemedir; dolayısıyla, sorunu
çözmeyecek, aksine, mevcut kötü durumun devamına yasal olarak da imkân
sağlayacaktır.
Başta da söylediğim gibi, sulama
birlikleri çok önemli kuruluşlardır. İyi çalıştırılırlarsa, hem tarımda hem de
kırsal kalkınmada büyük işler yapabilecek kuruluşlardır. Onun için, bu
kuruluşlar, ayrı bir kanunla ele alınmalıdır. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde,
özellikle Amerika Birleşik Devletlerinde çok güzel örnekleri mevcuttur.
Sulama birlikleri öyle bir duruma
getirilmelidir ki, kendi bölgesinde sulama tesisi yatırımlarına girebilmeli,
modası geçmiş sulama sistemlerini çağdaş bir hale getirebilmeli, yine, kendi
bölgesinde, yol, içmesuyu, okul bakım onarımlarını da yapabilmelidir. Elbette
ki, bunları yapabilecek yasal düzenlemelerden sonra bu işlere girebilmelidir.
Bunun için de, Devlet Su İşlerinin
hazırladığı "su kullanıcıları birliği yasası" yani, Bakanlar
Kurulunda geçtiğimiz yıllarda imzaya açılan, ancak, daha sonra geri çekilen
yasa, bir an önce çıkarılmalıdır. O yasada da seçim sistemiyle ilgili maddeler
değiştirilmelidir; çünkü, mevcut durumda, sulama birliklerinin işleyişini
engelleyen, şikâyetlerin gelmesine neden olan en büyük sorun seçim sistemidir.
Ayrıca, bütün çiftçilerin mülkiyet oranına göre oy kullanabileceği bir sistem
getirilmelidir. Görüşmekte olduğumuz yasanın gerekçesinin ikinci paragrafında
mülkiyet kriterine değinilmiş; ama, nasıl yapılacağı yönünde net bir açıklama
yapılmamıştır.
Yine, madde gerekçesinde, 5355'ten farklı
olarak arazi kiralayanların da birlik yönetimlerine seçilmesine olanak
sağlamaktadır ki, bu, mevcut durumu yasallaştırmakta, doğru; ancak, temel tarım
mantığına aykırı bir düzenleme getirmektedir; çünkü, dünyanın gelişmiş hiçbir
ülkesinde çiftçi tanımında "kiracı" ibaresi yoktur.
22 nci Dönemde tarımla ilgili yapılan
birçok konuşmada Türk tarımının en büyük sorunlarından birinin de ilkel
çiftçilikten tarım işletmesine dönüşememek olduğu dile getirilirken, bu
cümleyle çağdaş tarımsal işletme mantığından da uzaklaşılmaktadır. Şu andaki
uygulamada ise, sulama birliği üyesi çiftçiler, önce kendi muhtarlık
alanlarında kendilerini temsil eden delegeleri seçmekte, o delegeler de birlik
encümeni ve başkanını seçmektedirler. İşte, zaten bütün problem de burada
başlamaktadır. Halbuki, sulama birliği üyesi bütün çiftçilerin katılımıyla
doğrudan encümen dediğimiz yönetim kurulu ve başkan seçilebilmelidir. Yani,
kısacası, basit bir örnek verecek olursak, bugün Çukobirliklerin, pamuk
birliklerinin seçim sistemi nasılsa, kooperatife üye olan çiftçiler direkt
olarak yönetimi nasıl seçebiliyorsa, sulama birliklerinde de çiftçiler, direkt
olarak birlik yöneticilerini ve birlik başkanlarını seçebilmelidirler. Aslında,
sulama birliklerine, sulama amaçlı tarımsal faaliyete imkân verecek bir sivil
toplum örgütü gözüyle bakılmalıdır. Bu mantıkla bakılmadığı sürece, çıkarılacak
yasalar veya yapılacak düzenlemeler soruna çözüm bulmayacaktır.
Ayrıca, kesinlikle malî denetçi olmalıdır.
Bu malî denetim, ya Sayıştay tarafından yapılmalı ya da yeminli malî
müşavirliklerce yapılabilmelidir.
Bakın, şimdi, bu ülke, çok büyük paralar
harcayarak GAP Projesi kapsamında birçok baraj yaptı. Yine, bu proje
kapsamında, Şanlıurfa İlinde, başta Harran Ovası olmak üzere, Yaylak ve
Bozova'da yaklaşık 180 000 hektar arazi sulamaya açıldı ve bu sulamaların hepsi
de, sulama birlikleri tarafından yapılmaktadır. Şanlıurfa İlinde, 22 adet
sulama birliği vardır. Aslında, sulama birlikleri, demokratik katılım
anlamında, çok doğru bir karar ve uygulamadır; ancak, seçim sisteminin
yanlışlığından dolayı, şimdiye kadar, birlik seçimlerinde çok büyük tartışmalar
çıkmış ve bölgenin kültürel yapısından
dolayı, bu olaylar, bir seçim tartışmasının boyutlarını aşmıştır. Sanıyorum,
bu, bütün Türkiye'de de, benzer şekilde cereyan etmektedir.
Değerli arkadaşlar, Harran Ovasında 62 000
hektar, yani, yaklaşık, ovanın 1/3'üne tekabül eden arazi, çoraklaşma
tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu rakamlar, Devlet Su İşlerinin tespit ettiği
rakamlardır; ancak, hükümet, bu olayı hiç önemsememekte, dolayısıyla, yeterli
kaynak da aktarmamaktadır. Tarla içi drenaj sistemlerinin yapımı, mevcut
ödeneklerle çok uzun yıllar sürecek gibi görünmektedir; dolayısıyla, bu
araziler elden çıkmış olacaktır; ancak, bizim dediğimiz gibi, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, sulama birlikleriyle ilgili kurulacak özel bir komisyonun
çalışmalarından sonra yapılacak yasal düzenlemeyle, tarla içi drenaj sistemi
gibi dev bir proje dahi, sulama birlikleri tarafından, hükümetin cebinden 5
kuruş para çıkmadan yapılabilir.
Diğer yandan, sulama birliklerinin en
büyük sıkıntısı, üst birliklerdir. 5355 sayılı Yasanın, özellikle, seçim
sistemine ilişkin olan 8 inci maddesinde, üst birliklerden hiç bahis yoktur.
Halbuki, üst birliklerin olmamasından dolayı, sulama birlikleri arasındaki su
dağıtım sistemi de birçok tartışmaya neden olmakta, suyun başındaki birlik,
suyunu istediği gibi alırken, alttaki birlikler su sıkıntısı çekmektedirler.
Yine, üst birliğin olmamasından dolayı, her sulama birliği, çok pahalı olan
makine ve teçhizatları kendi başına almakta, bu makine ve teçhizatlar çoğu kez
atıl kalmakta, ayrıca, millî servet kaybına da neden olmaktadır.
Değerli arkadaşlar, gecenin bu saatinde
sözleri fazla uzatmak istemiyorum.
ALİ İBİŞ (İstanbul) - Uzat uzat, olsun,
sabırla dinliyoruz.
MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - Aslında, bu
çok önemli bir konudur; ama, sözlerimi kısaca tekrar ediyorum. Sulama
birlikleri, kırsal kalkınma ve tarımsal üretimde çok önemli bir araçtır,
kurumdur. Dolayısıyla, yepyeni ve ayrı bir yasayla ele alınmadığı, en büyük
problemlerinden biri olan üst birliklerin kuruluşuna olanak sağlamadığı ve
Devlet Su İşleri bünyesinde olmadığı sürece, çıkarılacak hiçbir yasayı bizim
desteklememiz, bir çiftçi olarak mümkün değildir, parti olarak da mümkün
değildir. Umut ederim ki, 5355 sayılı Yasanın, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak Anayasa Mahkemesine götürdüğümüz maddeleri Anayasa Mahkemesince bozulur
ve ülke büyük bir yanlıştan döner.
Sözlerime burada son verirken, hepinizin
yeni yılını kutluyor, hayırlı ve mutlu bir kurban bayramı geçirmenizi diliyor,
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Melik.
Anavatan Partisi Grubu adına, Mersin
Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan; buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÖZCAN
(Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mahallî İdare Birlikleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde, Anavatan
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde mevcut sulanabilir 8 000 000
hektar tarım alanının, bugüne kadar yaklaşık 5 000 000 hektarı DSİ, Köy
Hizmetleri, belediyeler ve özel girişimciler tarafından sulanmaya açılmıştır;
ama, hepsine sulama imkânı sağlanmamaktadır.
Sulamaya açılan bu alanlardaki sulama
sistemlerinin yönetimi, sulamadan yararlanan kişiler tarafından kurulan sulama
birlikleri, sulama kooperatifleri gibi yerel kurumlara devredilmektedir.
Bilinçsiz sulama ve sulama projelerinin
eğitilmiş elemanlarla desteklenmediği durumlarda, sulama altyapısı, ekonomiye
yarar yerine zarar getirmektedir.
Değerli arkadaşlar, sulamadan söz
açılmışken, Mersin İl Genel Meclisi, hem milletvekillerine hem Bayındırlık
Bakanlığına hem de Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bir Meclis kararı
gönderiyorlar. Biliyorsunuz, Gülnar, Mersin'in en kırsal bir ilçesidir ve her
yönüyle, burası, göç verebilen, tarım ve hayvancılıkla uğraşan bir ilçemizdir.
Bu kararı sizlerle paylaşmak istiyorum. Kendileri, zaten ilgili bakanlıkların
dikkatine göndermişlerdir.
İl Genel Meclisinin 29.11.2005 tarihli
190/400 sayılı Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna havale edilen Gülnar
İlçesi içerisinde mevcut bulunan Ilısu su kaynağının değerlendirilmesi
hususunda temenni kararı alınmıştır.
Değerli arkadaşlar, bu kararla Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonuna havale edilen, üyelerinin İdris Işık tarafından
Meclis Başkanlığına sunulan "İlimiz Gülnar İlçesi, sıfır rakım ve 1 625
rakımları arasında, Torosların eteğinde Taşeli Platosunda 4 kasaba, 41 köyü
olan, halkın gelir kaynağı tamamen tarım ve hayvancılık olan bir yerleşim alanı
olduğu, ilçenin coğrafî ve idarî sınırları içerisinde bulunan Ilısu tabiî su
kaynağından başka hiçbir sulama suyu bulunmadığı, Ilısu su kaynağının debisinin
saniyede 1 700 litre olduğu, bu suyun akışından dolayı kaynağın 400 metre
aşağısında tabiî olarak oluşan 47 metre yüksekliğinde doğa harikası ve dünyanın
ikinci büyük şelalesi mevcut bulunduğu, Ilısu su kaynağından enerji üretilerek
cazibeli olarak ilçemizin sulama suyu ihtiyacını karşılamak için kullanılması
gerektiği halde, Gülnar Halkının yıllardır hayallerini süsleyen Ilısu suyu,
kaynağı ilçe halkımızın bilgisi ve müsaadesi olmadan, Karaman İli Ermenek
İlçesi sınırları içerisinde DSİ Genel Müdürlüğü tarafından yaptırılmasına karar
verilen enerji üretim barajı gövdesinde tünel açılarak akıtılacağı, ancak Ilısu
su kaynağı, açılan tünele, barajın gövdesinden akıtılması gereken tünel
içerisinden boruları Ermenek Barajının alt tarafında ayrı elektrik enerjisi
üretmek için kullanılacağı..."
Bu önemle gösteriyor ki, ilçenin tamamen
su kaynağı kurutuluyor ve zaten bir kırsal alan; bu kırsal alanın da eğer
suları kesilirse, Gülnar halkını göçe iyice zorlar. Zaten, neredeyse Gülnar'ın
yüzde 80'i göç etmiş. Bugün çiftçilikle uğraşan ve hayvancılıkla uğraşan... Bu
konuda, hükümetimiz, bu il genel meclisi kararını, bu bakanlıklarımızın bir
daha gözden geçirmesinde yarar vardır diyorum.
Değerli arkadaşlar, sulama dediğimizde,
sulama amaçlı özel trafolar var ve özel trafolar, keyfî olarak, hem enerji
kaybının bedelini halktan tahsil ediyor hem de pahalı elektrik satıyorlar.
Bunun için bu trafoların TEDAŞ'a devrolması ve halkın isteklerini sizlerle
paylaşmak istiyoruz ve hasat zamanı tahsilatın yapılmasını istiyor köylüler;
çünkü, zaten, biliyorsunuz, köylülerin durumu belli ve sulamadaki enerjinin çok
yüksek olduğu şikâyetleri var. Bunların düzeltilmesinde yarar vardır. Eğer
çiftçileri seviyorsak, çiftçilere yardımcı olmak zorundayız.
Sulama sorunları zaten bitmiyor.
Biliyorsunuz, kaynaklar yavaş yavaş kuruyor ve özellikle Anamur ve deniz
seviyesinde olan kuyulardan artık tuzlu su çıkmaya başladı, buralarda kapalı
devre sistemle su getirilmesinde yarar vardır. Damlama sistemi özellikle teşvik
edilmeli. Daha az masrafla çok yol alınacağına inanıyoruz.
Biliyorsunuz, Göksu Nehri boşuna akıyor.
Mut'ta, Gezende Barajının seviyesi yükseltilerek, köylülerin su talebini, su
ihtiyaçlarını, sulama talebini karşılarsak daha iyi olur; çünkü, köylülerin
elektrik parası vererek sulama yapması, ürünlere büyük maliyet yüklediği için,
buranın, bir an önce barajın yükseltilmesi ve burada olan göletlerin, temeli
atılan göletlerin bir an önce tamamlanması, bir de proje halinde olan
göletlerin de bir an önce faaliyete geçmesi gerekir diye düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar, ben, bilmiyorum,
sizler de paylaşacak mısınız; bu Erdemli'de güz dedikleri, güz mevsiminde
yetişen domatesleri ekmek için, özellikle köylüler, orman alanı içerisinde
borularla su götürüyorlar; ama, orman idaresi bu borulardan kira alıyor. Ben
yeni öğrendim. Orman idaresi sulama için geçen borulardan eğer kira alırsa, bu
çiftçi bu dağın başında domatesi nasıl yetiştirecek? Daha fazla para vererek,
hem kira hem elektrik parası… Bu şikâyetlerini de, bizlerle paylaşmak için
bildirdiler.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz,
Başbakan, köylülerimize doğrudan gelir desteğini bayrama kadar vereceklerini
vaat etmiş. Başbakan konuşurken
telefonlarla köylüler dün aradılar "doğrudan gelir desteğini bayrama kadar
vermezlerse biz kurban kesemeyeceğiz" dediler. Vatandaşın bununla ilgili beklentisi
var.
Elbette ki, bunlarla bu saatte sizleri
fazla yormak istemiyoruz; ama, köylülerin dertlerini de paylaşmak zorundayız,
köylüler sıkıntılarını anlatıyorlar. Eğer, biz, bu köylülerin sıkıntılarına,
gece de olsa, gündüz de olsa cevap veremezsek…Dün beni şey altında bıraktılar,
telefon ettiler, "Sayın Başbakana dinletin" dediler. Ben de dedim ki,
yarın bir söz alırız, düşüncelerimizi Sayın Başbakanın grubuyla paylaşırız,
Meclisle paylaşırız, sıkıntılarınızı dile getiririz. Çiftçilerin durumu belli,
domatesin, narenciyenin durumu belli -her zaman da bunları söyleyeceğiz- muz
üreticisinin durumu belli; kısacası, bütün köylülerin durumu belli. Bunun için
biz, Anavatan Partisi olarak, köylülerin düşüncelerini de bu Mecliste,
sizlerin... Belki de geç saate kadar... Belki rahatsız olan arkadaşlarımız vardır;
ama, biz bunları anlatmak zorundayız.
Değerli arkadaşlar, bu mahallî idareler
halkın oylarıyla seçilir, biliyorsunuz. Birlikler ise, kendi aralarında
seçerler. Bunun için, eğer, siyasî partilerde orada fazla şey gösterilirse,
biliyorsunuz, siyasî partilerin bu birlikler üzerinde büyük etkisi olacağını
düşünüyoruz. Bunu, gerçekten, birlikler kendi yönetimlerini kendi aralarında
seçmelidir, üyelerini kendi aralarında seçmelidir. Siyasî iktidarlar müdahale
etmemelidir.
Değerli arkadaşlar, biz, şunu açıklılıkla
söylüyoruz: Anavatanlılar olarak biz köylünün yanındayız, çiftçinin yanındayız.
Sulama işlerinde ille her zaman için çiftçiye yardımcı olmak zorundayız
diyorum.
Fazla zamanınızı almıyorum, rahatsız olan
arkadaşlara da iyi geceler diliyorum, saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özcan.
AK Parti Grubu adına Balıkesir
Milletvekili Sayın Turhan Çömez. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Çömez.
AK PARTİ GRUBU ADINA TURHAN ÇÖMEZ
(Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Mahallî İdare
Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun teklifiyle ilgili AK
Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar DSİ
Genel Müdürlüğünce işletmeye açılan sulama alanı 2,4 milyon hektarı geçti. Son
beş yılda ise, her yıl ortalama 70 000 hektar alan sulu tarıma açıldı. Giderek
artan sulama alanları yeni yönetim anlayışı ihtiyacını da beraberinde getirdi.
İnşa halinde olan baraj, gölet ve halen devam eden 750 000 hektar sulama alanı
projemiz var. Bunlardan anlaşıldığına göre, gelecek yıllarda, personel, teknik
eleman, ekipman ve malî kaynakların daha verimli ve doğru kullanılma ihtiyacı
ortaya çıkacaktır.
Sulamaların, artık, merkezî yönetimce
verimli bir şekilde işletilemeyeceği çok açık. Bunu öngören DSİ, geçtiğimiz
yıllarda, 6200 sayılı Kuruluş Yasasına dayanarak sulamaların işletmelerini
devretmeye başladı. 1993 yılında başlayan devirlerle kısa sürede çok olumlu
sonuçlar alındı ve hemen ardından 4 pilot bölgede çalışma başlatıldı. Türk
çiftçisi bu uygulamaya çok çabuk uyum sağladı ve pek çok bölgede işletmeler
süratle devredildi. Bugün itibariyle devredilen alan 1 900 000 hektara
yaklaşmıştır. Bu da, 336 adet birlik ve sulama alanlarının da yüzde 90'ı demek.
DSİ Genel Müdürlüğüne ait sulama
işletmelerinin köy tüzelkişiliği, belediye ve birlikler gibi kamu hukuku
tüzelkişiliklerine ya da kooperatifler gibi özel hukuk tüzelkişiliklerine
devredilmesinde zaten yasal bir sakınca yoktu. Bu çerçevede, başvuran birlikler
DSİ'yle devir sözleşmeleri imzaladılar ve çiftçilerden bir plan çerçevesinde su
bedellerini tahsil ettiler.
Sulama birlikleri yürürlükten kalkan 1580
sayılı Belediye Kanunu hükümlerine göre bir mahallî idare birliği olarak
kurulmaktaydı. Geçtiğimiz aylarda 5355 sayılı Mahallî İdare Birlikleri
Kanunuyla yeni düzenlemeler yapıldı ve sulama birlikleriyle ilgili hükümler
kondu; yani, sulama birliklerinin yasası oldu. Ancak, birlik başkanlarının
başkanlık görev süreleri, maaşları, birlik meclisi seçimlerinde oy kullanma ve
aday olmaya dair bazı uygulamalar için pratik olarak bu değişikliklerin yeterli
olmadığı anlaşıldı. Pek çok ilimizden gelen birlik başkanlarıyla yaptığımız
görüşmelerde pratikte uygulama kolaylığı sağlaması için Mahallî İdare
Birlikleri Kanununda bazı değişikliklerin yapılması gereği ortaya çıktı ve
arkadaşlarımızla beraber bir teklif hazırladık.
Yapılacak olan değişikliklerle, inanıyorum
ki, birliklerimiz daha rahat, daha pratik ve daha verimli çalışacaklardır.
Burada amaç, Türk çiftçisinin kendi sulamasının yönetimine daha aktif
katılmasıdır. Yerinden yönetim anlayışıyla daha verimli, özdenetime açık,
işletme ve bakım masrafları azaltılmış bir sistem kurabilmektir.
Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar yapılan
rakamsal analizler ortaya koymuştur ki, birliklerle, sulama işletmelerinin
maliyetlerinde çok önemli tasarruflar ortaya çıkmış, devletin bu işletmelerle
ilgili giderlerinde yüzde 70'lere varan azalmalar olmuştur. Keza, sulama
sistemine sahip çıkan Türk çiftçisi, tesisini bizzat kendisi korumuş ve tahrip
edilmesine karşı kendi özgün tedbirlerini almıştır. Bu da çok önemli bir
kazanımdır.
Yine, DSİ'nin personel ihtiyacında önemli
ölçüde azalmalar olmuş; bunun yanında, pompajlı sulama tesislerinin elektrik giderleri
de devlet tarafından birliklerden tahsis edilmeye başlanmıştır ki, bunun da
rakamı, 2004 yılı itibariyle, 36,6 trilyondur.
Yapılacak olan değişikliklerin
Türkiye'deki tüm birlikler tarafından heyecan ve memnuniyetle beklendiğinin
altını çizmek istiyorum; dolayısıyla, iktidarıyla ve muhalefetiyle, bu yasaya
destek vermenin çok önemli olduğunun ve bir genel beklentiyi de
karşılayacağının altını çizmek istiyorum.
Değerli birlik başkanlarının ve
yöneticilerinin şu anda merakla neticeyi beklediğini de biliyorum. Yasanın
görüşüldüğü bu mukaddes çatı altından, çok değerli birlik başkanlarına bir
mesaj vermek istiyorum. Lütfen, birliklerinize sahip çıkın. Suyun her
damlasının millî bir servet olduğunu asla unutmayın. Her projenin, her
arazinin, hatta her 1 metre kanaletin, bu ülke insanı için bir gelir kaynağı,
istihdam ve refah olduğunu unutmayın. Birliklerinizi en verimli ve adil biçimde
yönetmenin yollarını arayın. Teknolojiyi, bilgiyi, parayı, insanı ve zamanı iyi
yönetin. Yönetimleriniz daima şeffaf ve denetlenebilir olsun ve lütfen, bundan
önce düşülen yanlışlıklara düşmeyin, birliklerinizin içerisine siyaseti
sokmayın ve politize olmayın.
Çok değerli arkadaşlarım, zaman çok
ilerledi. Aslında, ben, bu akşam, dünyanın su politikalarını, Türkiye'nin su
politikalarını, Türkiye'nin su kapasitesini ve sınıraşan sularını konuşmak
isterdim; ancak, Yüce Heyetinizin çok yorgun olduğunu ve zamanın çok
ilerlediğini de dikkate alarak, sözlerimi burada kesmek istiyorum ve bu
yasanın, ülkemize, milletimize, özellikle Türk çiftçisine hayırlı olmasını
temenni ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çömez.
Şahısları adına söz istekleri var.
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fatih
Arıkan…
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) -
Konuşmayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Eskişehir Milletvekili Sayın
Fahri Keskin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 1049 sıra sayılı Mahallî İdare Birlikleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi üzerinde söz almış
bulunuyorum.
Bu düzenlemelerle, sulama birlikleri,
yürürlükten kalkan 1580 sayılı Belediye Kanunu hükümlerine göre, bir mahallî
idare birliği olarak kurulmaktadır.
Bu kurum, köy kalkınmasında çok önemli
görevler alacaktır. Daha geniş alanda, kanalizasyon, çöp toplama, su, yol, okul
ve benzeri altyapı tesislerini yapabilecek imkânlara kavuşturuluyor. Tarım
ürünlerinin pazarlanması hariç, diğer konularda çiftçimizin tamamen yanında
olacak faaliyetlerde bulunacaktır. Bu birliklerin başkanı, valiler ve
kaymakamlar olacaktır. Bu birlikler, köylerin kalkınmasında önemli rol
alacaktır. Bu birlikler, 1580 sayılı Belediyeler Kanunu içinde yer alıyordu;
ancak, Hükümetimiz tarafından daha önce getirilen ve şimdi 4 maddesi
değiştirilen bu kanunla, kendi özel yasasına kavuşmuş oluyor. Daha etkin hizmet
verebilmek için, bu düzenlemenin yapılması şarttır.
Bu birlikler -hükümetimizin bu yıl
aktarmış olduğu 50 trilyon lira kaynakla- içmesuyu olmayan köylerin suya
kavuşturulmasında çok etkin rol almıştır. Bu birlikler vasıtasıyla 869 köyün
içmesuyu tamamlanmıştır, 107 köyün içmesuyu bitirilmek üzeredir, 354 köyün işi
devam etmektedir, 74 köyün de su projesi etüt halindedir. Temel AK Parti
felsefesi, susuz köy bırakmamaktadır arkadaşlar. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
1 172 köyün köy yolu yapıldı, 85 köyün
yolu tamamlandı, 564 köyün de yol işi devam etmektedir.
Bu yasada yapılan değişikliğin, başta
çiftçimiz olmak üzere, tüm ülkemize hayırlar getirmesini diler, hepinizi
saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Keskin.
Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu ilerleyen saatlerinde İçtüzüğün
şahsıma vermiş olduğu 1 saatlik yetkiyi kullanacağım, sizi sabırsızlıkla
dinlemeye davet ediyorum! (Gülüşmeler)
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; aslında, biz, bu kanunu çok kısa bir süre önce, altı ay önce
burada konuştuk, değerlendirme yaptık, tartıştık ve bu kanun içerisinde
Anayasaya aykırı maddeler olduğunu söyledik; ama, her zamanki gibi, bizleri
dikkate almadınız. Cumhuriyet Halk Partisinden gelen teklifleri, bizim
dediklerimizi, her zamanki gibi, sadece muhalefet yapma adı altında söylendiği
için, öyle düşündüğünüz için dikkate almadınız ve çok kısa bir süre sonra da,
tekrar bir değişiklik yapmak üzere, bu akşam bu yüce çatıya getirdiniz.
Değerli arkadaşlar, bizler, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, bu kanunun özüne karşı değiliz; öncelikle onu belirtmek
istiyorum. Bu kanun, sulama birlikleri ve tüm köylerimizin "birlik"
adı altında köye götürülen hizmetler konusunda, mahallî idarelere verilen yetki
konusunda gerçekten çok önem arz ediyor; ancak, saymakla bitiremeyeceğim birçok
eksiklikleri de var. Ben, bunlara değinmeden geçemeyeceğim.
5355 sayılı Mahallî İdare Birlikleri
Kanunu önce Meclisimizde kabul edildi. Meclisimizde kabul edilen bu kanunun
görüşmeleri sırasında Anayasaya aykırılıklarını ve çarpıklıklarını dile getirdik
değerli arkadaşlarım.
Anayasa Mahkemesinde görüşülen bir kanunun
maddelerinde değişiklik yapılmasının ne kadar doğru olduğunu sormak istiyorum?
Gerçekten, bugün, bu akşam burada konuştuğumuz bu kanun, öncelikle siyasî etiğe
doğru değil; yani, bu kanunla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisinin Anayasa
Mahkemesine müracaatı var. O müracaat daha sonuçlanmadan, bu kanunla ilgili bir
değişiklik yapmak üzere tekrar gündeme getiriyoruz. Siyasî etiğe uygun
olmadığını bir kez daha ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlar, yine, köylere hizmet
götürme birliği, yerel anlamda birçok görevi üstlenirken ve genel yetkili
kılınırken, yine de, Anayasaya aykırılıkları söz konusudur.
Değerli arkadaşlar, kısaca anlatıyorum,
değerli vaktinizi fazla almayacağım.
Burada, ayrıca, bu tezimiz, 5355 sayılı
Kanunun 18 inci maddesinde değişiklik öneren 2 nci maddesi için de geçerlidir.
Burada, kaymakam ve valilerin doğal üye olarak mahallî idare birliklerinde yer
alması da, Anayasamızın 127 nci maddesine aykırı görülmektedir; çünkü karar
organları, gene kanunda gösterilen, "seçmenler tarafından seçilerek
oluşturulan" ifadesine de ters düşmektedir.
Bir diğer sorun ise, 2 nci maddeyi
düzenleyen 5355 sayılı Kanunun 18 inci maddesinde, seçimin yargı organlarının
genel yönetim ve denetimi altında yapılması öngörülmesine karşın, burada, o
mahallî idare meclisinin gözetiminde yapılacağı hükmü de Anayasanın 79 uncu
maddesine aykırı bir durum arz etmektedir.
Bugüne kadar bazı yerlerde yapılmış olan
birlik seçimlerinde, atama yoluyla belirlenen delegelerle birlik başkanı
seçildiğinde, bu başkanın görev süreleri de uzatılmış olacaktır.
Sizlerin ifadesiyle, Avrupa kapısında
olduğumuz bugünlerde, Avrupa Birliğine uyum sürecinde bu yolla seçilmiş olmak
demokratik açıdan ne kadar da uygundur! Bütün bu saydığımız Anayasaya
aykırılıklar içerisinde yapacak olduğumuz bu kanun değişikliğinin ne kadar
doğru olduğunu bir kez daha soruyorum.
Arkadaşlar, daha önce söylediğim gibi, bu
kanunun bütünü olan 5355 sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanunu, Anayasaya
aykırılık içermesi nedeniyle, Yüce Mahkemede görüşülürken, yaptığımız bu
değişiklikler doğru değildir. Kaldı ki, kanun değişiklikleri de, Anayasaya yine
aykırılık içermektedir.
Bence yanlış yapıyoruz. Sözlerimin başında
söylediğim gibi, yapmış olduğumuz kanunlar üzerinde teknik elemanlarca
yeterince komisyonlarda tartışılıp, değerlendirilip Yüce Genel Kurula gelseydi,
çok daha iyi olurdu diye düşünüyorum.
Hızla kanun çıkarıp zaman kazanacağız
derken, tam tersine zaman kaybediyoruz. Mahallî İdare Birlikleri Kanununda
değişiklik yapan bu kanun tasarısı, kanun özünde olduğu gibi, Anayasaya
aykırılığı nedeniyle yüce makamdan geri döneceği kesin kanaatindeyim. O
nedenle, gelin, yol yakınken, Anayasa Mahkemesinin kararını bekleyelim derim.
Değerli arkadaşlar, her şeye rağmen, bu
kanunumuz Türk köylüsüne ve Türk milletine hayırlı olsun diyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Yaklaşmakta olan 2006 yılının başta yüce
milletimize, ulusumuza hayırlı olmasını temenni ediyor, 2006 yılının sağlık,
mutluluk ve başarı getirmesini temenni ediyor, Yüce Heyetinizi...
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Kurban bayramı
var.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Bayrama var daha.
Onu daha sonra konuşuruz.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum değerli
arkadaşlar.(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün.
Sayın milletvekilleri, teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelere geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
MAHALLÎ
İDARE BİRLİKLERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI
HAKKINDA
KANUN TEKLİFİ
MADDE 1. - 26/5/2005 tarihli ve 5355
sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanununun 18 inci maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İlçelerde, tarım ürünlerinin
pazarlanması hariç olmak üzere, yol, su, kanalizasyon ve benzeri altyapı
tesisleri ile köylere ait diğer hizmetlerin yürütülmesine yardımcı olmak,
bizzat yapmak, yaptırmak ve kırsal kalkınmayı sağlamak üzere, tüm köylerin
iştiraki ile o ilçenin adını taşıyan, köylere hizmet götürme birliği
kurulabilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Vedat Melik?.. Konuşmuyorlar.
(Alkışlar)
Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın
Halil Ürün?.. Konuşmuyor. (Alkışlar)
Teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler...
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan,
bir soru soracağım.
BAŞKAN - 2 nci maddede sorun.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 5355 sayılı Kanunun 19 uncu
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 19. - Sadece sulama amaçlı
olarak kurulan mahallî idare birliklerinde birlik meclisi, 8 inci maddede
belirtilen doğal üyeler ile belediye meclisi üyeliğine seçilme şartlarına sahip
olan ve birliğin sulama faaliyetinden faydalanan mülk sahibi çiftçiler
arasından birlik tüzüğünde gösterilen sayıda seçilecek üyelerden oluşur. Seçim,
üye mahallî idare sınırları içinde birliğin sulama faaliyetinden faydalanan
çiftçilerin katılımıyla o mahallî idare meclisinin gözetiminde yapılır.
Arazinin beş yıldan fazla kiralanması halinde birlik meclis üyeliğine seçilme
ve birlik meclisi üye seçimlerinde oy kullanma hakkı kiracıya aittir. Birlik
üyesi mahallî idarelerin birlik meclisinde kaç üye ile temsil edilecekleri, o
mahallî idare sınırları içindeki sulanan alanların birliğin sulama
faaliyetinden faydalanan toplam alana oranına göre tespit edilir.
Bu birliklerde birlik başkanı, ilk mahallî
idareler genel seçimlerine kadar görev yapmak üzere seçilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Bir önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1049 sıra sayılı Mahallî
İdare Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 2 nci
maddesiyle değiştirilen 5355 sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanununun 19 uncu
maddesinin ikinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir.
"Ancak iki dönem üst üste seçilen
birlik başkanı bir dönem ara vermeden üçüncü kez seçilemez."
|
Faruk Çelik |
Turhan Çömez |
Muzaffer Külcü |
|
Bursa |
Balıkesir |
Çorum |
|
Mahmut Kaplan |
Cevdet Erdöl |
|
|
Şanlıurfa |
Trabzon |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK
ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İki dönem üst üste birlik başkanlığı on
yıllık bir süreyi kapsamakta olup, yeterli bir yönetim dönemini
oluşturmaktadır. Yönetimin daha dinamik hale getirilmesi, başkaları için de
yarışma imkânları verilmesi demokratik bir ortam için gerekli görülmektedir.
Önergeyle bu amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - 5355 sayılı Kanunun 20 nci
maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Birinci fıkrada belirtilen
birliklerden il özel idarelerine ait olanın birlik meclisi, il valileri ile her
ilin il genel meclisinin, birlik tüzüğünde gösterilen sayıda kendi üyeleri
arasından seçeceği kimselerden oluşur."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..
Yok.
Soru var.
Sayın Küçükaşık; buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Bakanım,
şimdi, köylere hizmet götürme birlikleri, bildiğiniz gibi, ilçelerde aynı
zamanda tarımsal ürünleri, özellikle sütleri de toplamaktadır. Çıkan yasa
gereğince, altı ay içerisinde, köylere hizmet birlikleri, üretici birliklerine
süt toplama işini bırakacaktı. Türkiye'de süt üretici birliği kurulmuştur,
genel merkezi de Ankara'da. Şimdi, bu talep konusunda, ben size aynı konuda
yazılı olarak da bir soru sormuştum. Köylere hizmet götürme birlikleri, süt
toplama işinden vazgeçecekler mi? Çünkü, birinci maddede aynen şu var:
"İlçelerde tarım ürünlerinin pazarlanması hariç olmak üzere…" Zaten
kuruluş amacı da bu. Ancak, şu anda, hâlâ süt topluyorlar. Bu konuda herhangi
bir girişiminiz olacak mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; üretici birliklerinin olmadığı yerlerde
köye hizmet götürme birlikleri bu görevleri bir müddet yapacaklar. Ama,
birlikler, üretici birlikleri kurulduğu zaman, köye hizmet götürme birlikleri
bu görevi yapmayacaklar, terk etmeleri lazım.
Arz ederim.
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4. - 5355 sayılı Kanunun 22 nci
maddesine birinci fıkra olarak aşağıdaki fıkra eklenmiş ve mevcut üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Mahalli idare birliklerinin denetimi
İçişleri Bakanlığınca yapılır. Valiler ve kaymakamlar gerekli gördüklerinde
ülke düzeyinde kurulan birlikler dışındaki birlikleri denetleyebilirler."
"Köylere hizmet götürme birliklerinin
birlik meclisleri hariç olmak üzere, birlik meclisi ile birlik encümeninin
başkan ve üyelerine meclis ve encümen toplantılarına katıldıkları her gün için
birlik başkanına 5000, encümen üyelerine 2000, meclis üyelerine 1500 gösterge
rakamının Devlet memurları için belirlenen aylık katsayı ile çarpımı sonucu
bulunacak tutarı geçmemek üzere, birlik meclisi tarafından belirlenecek
miktarda huzur hakkı ödenebilir."
BAŞKAN- Madde üzerinde 1 önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1049 sıra sayılı Mahallî
İdare Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 4
üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Maliki Ejder Arvas |
Fikret Badazlı |
|
Bursa |
Van |
Antalya |
|
Sami Güçlü |
Yahya Baş |
|
|
Konya |
İstanbul |
|
"Madde 4.- 5355 sayılı Kanunun 22 nci maddesine aşağıdaki birinci, ikinci ve üçüncü fıkra eklenmiş, diğer fıkralar teselsül ettirilmiş, mevcut birinci fıkrasındaki "denetim" kelimesi çıkarılmış ve mevcut üçüncü fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Mahalli idare birliklerinin denetimi
İçişleri Bakanlığınca yapılır. Valiler ve kaymakamlar gerekli gördüklerinde
ülke düzeyinde kurulan birlikler dışındaki birlikleri denetleyebilirler."
"Sayıştayın dış denetimine tabi
olmayan mahalli idare birliklerinin, İçişleri Bakanlığı, valiler veya
kaymakamlarca mali denetimi sonucunda tespit edilen kamu zararı üzerine yapılan
kişi borcu teklifleri, birlik meclisinde görüşülerek karara bağlanır. Bu
kararın örneği, birlik merkezinin bulunduğu yerin valiliğine, ülke düzeyinde
kurulan birlikler ile başkanı vali veya vali yardımcısı olan birliklerde ise
İçişleri Bakanlığına gönderilir. Karara karşı, ülke düzeyinde kurulan birlikler
ile başkanı vali veya vali yardımcısı olan birliklerde İçişleri Bakanlığı,
diğerlerinde ise valiler veya hakkında kişi borcu çıkarılanlar on gün
içerisinde idari yargıya başvurabilirler. İdari yargı kararı doğrultusunda
işlem sonuçlandırılır."
"Kontrol, denetim, inceleme, kesin
hükme bağlama veya yargılama sonucunda tespit edilen kamu zararı, zararın
oluştuğu tarihten itibaren ilgili mevzuatına göre hesaplanacak faiziyle
birlikte ilgililerden tahsil edilir. Kamu zararlarının tahsiline ilişkin usul
ve esaslar İçişleri Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından
çıkarılacak yönetmelikle belirlenir."
"Köylere hizmet götürme birliklerinin
birlik meclisleri hariç olmak üzere birlik meclisi ile birlik encümeninin
başkan ve üyelerine meclis ve encümen toplantılarına katıldıkları her gün için
birlik başkanına 5000, encümen üyelerine 2000, meclis üyelerine 1500 gösterge
rakamının Devlet memurları için belirlenen aylık katsayı ile çarpımı sonucu
bulunacak tutarı geçmemek üzere, birlik meclis tarafından belirlenecek miktarda
huzur hakkı ödenebilir."
BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK
ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Katılıyorsunuz.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri
Kanununun geçici 2 nci maddesi, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce
mahallî idare birlikleri personeli hakkında çeşitli sebeplerden dolayı
çıkarılmış kişi borçlarının ne şekilde tahsil edileceğini hükme bağlamıştır.
Ancak Kanunda, bundan sonra tespit edilecek kişi borcu teklifleri konusunda
hiçbir düzenleme mevcut değildir.
Maddeye eklenen fıkra ile bu önemli boşluk
doldurulmuştur. Getirilen düzenleme ile teklif edilen kişi borçlarının
öncelikle mahalli idare birliklerinin genel karar organı olan genel
meclislerinde karara bağlanması öngörülmüştür. Genel meclis kararlarının
illerde kurulu birlikler için valiliklere, ülke düzeyinde kurulan birlikler ile
başkanı vali veya vali yardımcısı olan birliklerde ise İçişleri Bakanlığına
gönderilmesi ve bu yolla gerektiği takdirde idari yargıya gitmenin yolu
açılmıştır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, 4 üncü maddeyi kabul edilen önerge
doğrultusunda…
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan,
sorum vardı. (AK Parti sıralarından "Geçti, geçti" sesleri)
BAŞKAN - …oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE - Birlik meclisi üyeliğine
seçilme şartlarını taşımak şartıyla 30.3.2004 tarihinden önce seçilen birlik
başkanları bu tarihten itibaren üç yılı geçmemek kaydıyla seçildikleri sürenin
sonuna kadar; bu tarihten sonra seçilenler ise ilk mahalli idareler genel
seçimlerine kadar görevlerine devam eder.
Bu Kanunun yayımı tarihinden önce kurulmuş
mahalli idare birliklerinin 5355 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi uyarınca
durumlarını 5355 sayılı Kanun hükümlerine uydurmaları için verilen altı aylık
süre 10.6.2006 tarihine kadar uzatılmıştır.
BAŞKAN - Sayın Tüzün, soruyor musunuz
sorunuzu?
Buyurun.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, sorumu yönelteceğim. Aslında, 4 üncü maddeyle ilgiliydi benim
sorum; ama, bu birlik meclisi ve birlik encümeninin başkan ve üyelerine verilen
huzur haklarının kriterleri nedir; onu merak ediyorum. Yani, neye göre belirlenmiştir?
Bu konuda Sayın Bakanın bir açıklama yapmasını istiyorum. Eğer, bir kıstas
varsa, bu, belde belediye başkanlarının kriterlerine göre midir, nedir; bunun
açıklanmasını istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; burada aslında belediye meclis üyelerine
ödenen ödeneklere göre bir esas alınmıştır. Mesela, bu duruma göre, şu andaki
teklif kanunlaşırsa, Ocak 2006'da birlik başkan ve üyeleri aylık yaklaşık
olarak eskiden 108 YTL alıyorlardı, şimdi, üyeler 145 000 000 Türk Lirası,
birlik başkanı 363 000 000 Türk Lirası almış olacaklar, kanunlaşırsa.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Bakanım,
yani, o rakamı nereden buldunuz, kriteri nedir?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Belediye meclis üyelerine verilen ödenekler esas alınarak öyle bir şey
kurulmuştur.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, geçici maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır;
hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 29 Aralık 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince
saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 02.50