DÖNEM: 22 CİLT: 106 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
44 üncü
Birleşim
27 Aralık 2005 Salı
İ Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1119) (S. Sayısı: 1028)
2.- 2004 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına Ait
Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1084, 3/907) (S. Sayısı: 1029)
3.- 2004 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin Kesinhesaplarına Ait
Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1030)
IV.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek'in, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli'nin, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli'nin, Mersin Milletvekili
Mustafa Özyürek'in, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı
görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
3.- İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ün, Isparta Milletvekili Erkan
Mumcu'nun, konuşmasında, Gruplarına sataşması nedeniyle konuşması
4.- Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı Deniz Baykal'ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan'ın, konuşmasında, Partisine, sataşması nedeniyle konuşması
6.- Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İstanbul Milletvekili Ali
Topuz'un, konuşmasında, Gruplarına sataşması nedeniyle konuşması
V.- ÖNERİLER
A) Danişma
Kurulu Önerılerı
1.- Genel Kurulun 28.12.2005 Çarşamba günü saat 13.00'te toplanmasına ve
bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
B) Sİyasî Partı
Grup Önerılerı
1.- Hükümetin talebi üzerine, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 31 inci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin AK Parti Grup
önerisi
VI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Hükümetin, görüşülmekte olan 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 31 inci maddesinin tekriri müzakere talebiyle ilgili isteminin,
Danışma Kurulu kararı olmadan işleme alınıp alınamayacağı hususunda
VII.- TEŞEKKÜR, TEBRİK, TEMENNİ VE
TAZİYELER
1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, bütçenin kabulü nedeniyle Genel
Kurula hitaben teşekkür konuşması
VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) Yazili
Sorular ve Cevaplari
1.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Gemlik'teki bir derenin
kirliliğine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/10135)
2.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, kadın istihdamına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in
cevabı (7/10830)
3.- Bursa Milletvekili Ertuğrul YALÇINBAYIR'ın, Bilgi Edinme Kanununun
uygulanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/10838)
4.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, emeklilerin maddî
durumunun iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/10841)
5.- Ankara Milletvekili Ersönmez YARBAY'ın, emeklilerin TÜFE
alacaklarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/10915)
6.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, SHÇEK kurumlarının yönetimine,
- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, çocuk muhbirleri bulunduğu
açıklamasına,
- Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, SHÇEK'in gayrimenkullerine ve
hizmet alımlarına,
- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, kimsesiz ve bakıma muhtaç
çocukların korunmasına,
- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya-Varsak
beldesindeki kimsesizler yurdu inşaatına,
- İstanbul Milletvekili Güldal OKUDUCU'nun, Mardin İl Sosyal Hizmetler
Müdürü hakkındaki bazı iddialara,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/11081,
11082, 11083, 11084, 11085, 11086)
7.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, yeni kurulacak
ilçelerle ilgili çalışmalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
AKSU'nun cevabı (7/11115)
8.- Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, Malatya Çocuk Yuvasındaki
çocukların sağlık durumuna,
- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, SHÇEK'in Ankara Büyükşehir
Belediyesiyle yaptığı protokole ve SHÇEK taşınmazlarına,
- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, oluşturulan fonlara,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/11226,
11227, 11228)
9.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, oluşturulan fonlara ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/11281)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak dokuz oturum yaptı.
Birinci, İkinci, Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci ve
Sekizinci Oturumlar
26.12.2005 Pazartesi günkü
birleşimde 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının ve 2004
Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının görüşmelerinin tamamlanamaması
halinde, 27.12.2005 Salı günü bütçe görüşmelerini tamamlamak üzere Genel
Kurulun saat 13.30'da toplanması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar
çalışmalara devam edilmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisinin, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edildiği açıklandı.
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel
ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/1119;
1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) görüşmelerine devam
olunarak;
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 29 uncu maddesine
kadar kabul edildi.
Maddeler üzerinde verilen önergelerin gerekçelerinin okutulup
okutulmayacağı konusunda usul tartışması açıldı.
Saat 02.35'te toplanmak üzere, sekizinci oturuma 02.28'de son verildi.
Sadık Yakut
Başkanvekili
|
Türkân Miçooğulları |
Harun Tüfekci |
|
İzmir |
Konya |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
Bayram Özçelik
Burdur
Kâtip
Üye
Dokuzuncu Oturum
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel
ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/1119;
1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) görüşmelerine devam
olunarak;
2006 yılı merkezî yönetim bütçesi ile 2004 malî yılı kesinhesabı kabul
edildi.
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel
ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının
maddelerinin kabul edildiği ve açık oylamalarının, 27 Aralık 2004 Salı günkü
birleşimde, son konuşmalardan sonra yapılacağı açıklandı.
27 Aralık 2005 Salı günü, alınan karar gereğince saat 13.30'da toplanmak
üzere, birleşime 05.40'ta son verildi.
Nevzat Pakdil
TBMM
Başkanı Vekili
|
Bayram Özçelik |
Harun Tüfekci |
|
Burdur |
Konya |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
II. - GELEN KÂĞITLAR No.: 56
27 Aralık
2005 Salı
Rapor
1.- Tarım Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/977) (S. Sayısı: 1052)
(Dağıtma tarihi: 27.12.2005) (GÜNDEME)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma saati:
13.30
27 Aralık
2005 Salı
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER:
Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44 üncü
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, programa göre, 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki son görüşmelere
başlıyoruz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1119) (S. Sayısı: 1028)
2.- 2004 Malî
Yılı Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî
Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1084, 3/907)
(S. Sayısı: 1029)
3.- 2004 Malî
Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî
Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1030) (x)
BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun 6.12.2005 tarihli
27 nci Birleşiminde alınan karar gereğince, bütçe görüşmelerinin sonunda
gruplara ve hükümete 1'er saat süreyle söz verilmesi -bu süre birden fazla
konuşmacı tarafından kullanılabilir- İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak
kişisel konuşmaların ise 10'ar dakika olması kararlaştırılmıştır.
Şimdi, grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Alaattin Büyükkaya, Giresun Milletvekili Sayın Nurettin
Canikli; Anavatan Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın Erkan Mumcu;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Deniz Baykal.
Şahısları adına; lehte, Kars Milletvekili Sayın
Selahattin Beyribey, Ordu Milletvekili Sayın Cemal Uysal, Erzurum Milletvekili
Sayın Mücahit Daloğlu; aleyhte, İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek,
Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan söz talebinde bulunmuşlardır.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup sözcülerine önce
söz vereceğim, söz talebine göre.
İki sayın konuşmacı var. Süreleri kendi aralarında
belirleyecekler.
Buyurun Sayın Büyükkaya. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Ben, süreyi 60 dakika olarak ayarladım, siz ne kadar kullanırsanız,
kalan süreyi Sayın Canikli kullanacak.
(x) 1028,
1029, 1030 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 14.12.2005 tarihli 31
inci Birleşim Tutanağına eklidir.
AK PARTİ GRUBU ADINA ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) -
Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli üyeleri, değerli
milletvekilleri; 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Tasarısının tümü üzerinde AK
Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, hepinizi,
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi, 28 Ekim 2005 tarihinde Bütçe
Komisyonuna gelen bütçe çalışmalarımız 14 Aralıktan beri Yüce Meclisimizde
tartışılıyor. Herkes söyleyeceği sözü söyledi, yapacağı katkıyı yaptı ve bu
millet için, bu devlet için, bu ülke için en güzel bütçenin yapılması için
çalıştık. Hepinize teşekkür ediyorum.
Bildiğiniz gibi, bütçeler, hükümetlerin sözüdür,
vaadidir ve buradan bakılarak hükümetler hakkında kararlar verilir.
Dolayısıyla, ben de, bu konuşmamda, sizlere, hükümetimizin yaptığı çalışmalardan
ve yapacaklarından bahsedeceğim ve böylece, AK Partinin, ne aldatan ne
aldatılan bir iktidar olduğunu, olamayacağını, sizlere, kısa da olsa,
anlatacağım.
BAŞKAN - Sayın Büyükkaya, bir dakikanızı rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri, salonda, ciddî manada bir
gürültü var; ben hatibi takip etmekte zorlanıyorum, mutlaka siz de
zorlanıyorsunuz. Arkadaşlarımızın sükûnetle takip etmelerini rica ediyorum.
Buyurun.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
ekonomisinde sağlanan başarıları ve gelinen bugünkü durumu anlamak için, önce,
sizleri, kısa da olsa, bir, eskiyle yüzleştirmek istiyorum. Nereden nereye
geldik?..
Ülkemiz, son yirmi yılda 6 büyük ekonomik kriz
yaşamıştır. Bunların en önemlilerinden biri de, 2001 tarihinde yaşanan malî
krizdir. Savaş dönemleri hariç tutulursa, ülkemizin yaşadığı en ciddî, en derin
kriz, 2001 malî krizidir.
2001 malî krizinde, bu ülke, servetinin yüzde 40'ını
kaybetmiştir; binlerce işyeri kapanmış, 1,5 milyon insan işsiz kalmıştır;
üretim durmuş, bankaların içi boşaltılarak, bankacılık sistemi çökmüştür;
gecelik faizler 7 000'e vurmuş, esnaf ilk kez sokağa dökülmüştür. Bu dönemde,
ekonomi yüzde 9,5 küçülürken, Merkez Bankasının rezervleri hızla erimiş, TL'den
kaçış başlamış ve herkes, parasını dolara, yabancı paraya çevirmek için
uğraşmıştır; kısaca, her şey allak bullak olmuştur. Ülkemizin üzerine, âdeta,
kâbus gibi çöken bu kriz, herkesi, gelecek endişesine düşürmüştür. Tabiî, daha
fazla anlatmak istemiyorum; çünkü, insanın ruhu sıkılıyor, biliyorum. Bütün
bunları düşündüğümüzde, bu üç sene sonra, bugün yaşadıklarımızın ne manaya
geldiğini, sanıyorum, daha iyi anlayabiliriz. Nereden nereye?..
Tabiî ki, bu krize sebep olanları, o dönemin hükümetini
ve o dönemde görev yapan siyasî partileri de, bu millet, siyasî mevta haline
getirmiştir. Kimi "ben bu işi beceremedim, gideceğim" demiş; ama,
gitmemiştir. Kimi, liderini değiştirmiştir; kimi de, hem liderini hem rengini;
sanki rengi değiştirmek geçmişi unutturacakmış gibi! Unutmayalım ki, rengi
değiştirmek, işin kimyasını asla, ama asla değiştirmez.
Benim arkadaşım -ANAP Grubunda- Ömer Bey çok güzel
fıkra anlatıyor. Ben belki onun kadar anlatamam; ama, bu noktada, müsaade
ederseniz, size bir Temel fıkrası anlatmak istiyorum.
Temel ile Fadime evlenmişler. Tabiî, evlilik
gerçekleştirildikten sonra… Temel'in hanımı Fadime çok da güzel bir hanım
değil. Ne yapsın Temel, evlenmiş bir kere, kaderine razı ve hanımıyla da iyi
geçinmesi lazım; sürekli ona iltifat ediyor "hanım, ne kadar güzel bir
insansın, sen ölüyü bile diriltirsin" diyerek. Fakat, bir gün, hak vaki
oluyor, Temel ölüyor. Temel ölünce, Fadime çok üzgün, çok da, ne yapacağını da
bilemiyor; fakat, onun ona sağlığında yaptığı iltifatlar aklına geliyor; diyor
ki: "Ben, güzelce süsleneyim, mezarının başına gideyim, belki Temel
yeniden dirilir." Süslenip gidiyor mezarının başına; bu, bir gün, iki gün,
üç gün, beş gün… Halk diyor ki: "Yahu, bu kadıncağız herhalde aklını
oynattı; çünkü, ölen dirilir mi, böyle bir şey olur mu?! Gidiyorlar yanına,
diyorlar ki: "Fadime, bu ne haldir, sen her gün süslenip geliyorsun; bir
de, garip bir tablo…" Öyle denilince, diyor ki Fadime: "Vallahi,
bizim rahmetli, sağlığında böyle derdi, sen ölüyü bile diriltirsin; onun için,
süslenip geliyorum, belki dirilir diye." Köyün ileri geleni diyor ki:
"Bak Fadime, bir, temel seni aldatmış; bir kere sen güzel değilsin. İki,
giden, hiçbir zaman için geri gelmez, dirilmez." Takdiri milletimize
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
A. İSMET ÇANAKCI (Ankara) - Burası fıkra yeri değil.
AHMET YENİ (Samsun) - Yeşil yapsa bile…
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Evet, değerli
milletvekilleri, işte, bu tablodur ki, 3 Kasım 2002'de, bu millet, kendisini
hor görmeyen, kendisi gibi olan, kendisi gibi düşünen, kendi içinden gelen,
onun kültürüne, inancına, tarihine dost olan AK Parti kadrolarını iktidara
getirdi ve iyi de yaptı; çünkü, bu millet, her şeyin iyisine layık ve iyi yaptı
ki, üç yıl sonra, Türkiye, oradan buraya geldi.
Evet, bugün, Türkiye'yi büyütmek, kalkındırmak için
yerinde duramayan, hem ülkesinin meselelerine hem de dünyanın meselelerine
hâkim bir hükümet var.
AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Bir de sigorta
meselelerine.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Sadece ülkesinin değil,
dünyanın meselelerine de yön veriyor. Evet, sevgili milletvekili arkadaşlarım,
bu tabloyla ne kadar övünseniz, gerçekten, azdır.
Örneğin, 11 Eylül olaylarından sonra, bu ülke,
medeniyetler çatışması problemini yaşıyordu. Bugün ise, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı,
Başbakanımız Recep Tayip Erdoğan, medeniyetler uzlaşmasının başmimarı değil
mi?! İşte, olaylara hâkim olmak budur. Yön vermek böyle olur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biliyorsunuz,
biz, iktidar olur olmaz bir acil eylem planı hazırladık. Unutmayalım, böyle bir
plan da, ilk defa, cumhuriyet tarihinde bizim zamanımızda oldu, kimse böyle bir
şeye cesaret edemedi. Ne yapacağımızı, hangi gün, önceliklerimizi, her şeyimizi
sıraladık, bunu da, kamuoyunun gündemine açık tuttuk; yani, ne yaptığımızı
herkes takip etsin diye; çünkü, bizim, bu milletten başka hesap vereceğimiz
herhangi bir yer yok. Kendine güvenen ve milletine hesap vermek isteyen de
zaten böyle yapar.
Değerli milletvekilleri, şimdi soruyorum sizlere: acil
eylem planında yapacağımızı söylediğimiz her şeyi yaptık mı yapmadık mı?.. Daha
fazlasını mı yaptık?..
BAŞKAN - Sayın Büyükkaya, 1 dakikanızı rica edeyim.
Sayın milletvekilleri, yine, gürültü gerçekten fazla.
Belki, arkadaşlarımız, oturduğu yerden, ikili sohbetlerde bunu fark
edemiyorlar; ama, gerçekten fazla. Bütçenin son günü, son konuşmalar. Gruplar
kendi düşüncelerini aktarıyorlar; ama, dinlemek lütfunda bulunursanız, Genel
Kurulu sakin bir şekilde yönetme imkânımız olur. Sizden rica ediyorum. Ayakta
olan arkadaşlarımızın da oturmasını rica ediyorum.
AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sigortayı
anlatsa daha iyi anlarız, biz bu konuları fazla bilmiyoruz!
BAŞKAN - Efendim, o, onun takdiri. Bu çok çirkin oluyor
Sayın Milletvekili, gerçekten, uygun olmuyor.
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Temel fıkraları anlatıyor;
bütçeyi görüşüyoruz!..
BAŞKAN - Buyurun.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Evet, çok değerli
milletvekilleri, bugün, AK Parti Hükümetinin dördüncü bütçesini görüşüyoruz.
Bundan önceki bütçelerde koyduğumuz hedefleri, öngördüğümüz büyüklüklerimizi ve
sözlerimizi yerine getirdik, hem de, en başarılı bir şekilde. Bakın, size
birkaç -böyle, çok rakam okumayacağım- rakam vermek istiyorum. Daha yeni
iktidar olduk, 2003 yılı bütçesini yaptık. Demişiz ki, harcamalar 146 milyar
Yeni Türk Lirası olacak. Ne olmuş; 140 milyar. Yani, harcamada şaşmışız. 6
milyar tasarruf etmişiz. Gelirimiz ne olacak demişiz: 100 milyar. Ne olmuş; 100
milyar. 2004 yılı; harcamalarımız ne olacak demişiz; 149 milyar. Ne olmuş; 141
milyar. Gelirlerimiz ne olacak demişiz; 104 milyar. Ne olmuş; 110 milyar. Yani,
ikisi beraber, 14 milyar YTL bu ülkeye kazandırmışız. 2005 ne olmuş;
harcamalarımızda 155 milyar hedeflemişiz; 145 milyar. Gelirlerde ne demişiz;
126; ne olmuş; 131. Yani, harcamalarında az, gelirlerinde fazla. Üç yılda 35
milyar YTL; yani, yaklaşık 27-28 milyar, dolar planlanandan tasarruf etmişiz.
2006 yılı için de 157 milyar harcama, 144 milyar gelir hedefliyoruz. İnşallah
göreceksiniz, bunda da, yine, üç yılda yaptıklarımızı mutlaka elde edeceğiz.
Bütçe açığında ne olmuş; bütçe açığında da 2005 yılında
29 milyar hedeflemişiz; işte, gerçekleşmeler geliyor, revize edildi, 13,5
denildi; ama, sanıyorum 12 milyar dolar civarında olacak.
Bütçe açığının gayri safî millî hâsılaya oranı da ilk
defa yüzde 3 oluyor, yüzde 3. Bu, ne demek biliyor musunuz; Maastricht
kriterlerini tutturmak demek. İnşallah, 2006'da yüzde 2'lere iniyor.
Faizdışı fazla hedefinde de aynı tablolarla karşı
karşıyayız, yine hedeflerin üzerinde gerçekleşmeler olmuş.
Bu sonuçları elde etmenin sırrı ne, biliyor musunuz; ne
yaptığını bilen bir iktidarın bütçe disiplinine gösterdiği özen ve böylece,
yakalanan siyasî ve ekonomik istikrardır. Ayrıca, dış dünyayla geliştirilen iyi
ilişkiler de bu sonuçların elde edilmesinde çok önemli rol oynamıştır.
Kısaca, ekonomimiz istikrarsızlıktan istikrara,
ekonomik gerilemeden kalkınmaya ve ekonomik gelişmede de süreklilik
sağlanmıştır.
Evet, bu ülkenin bir belası vardı…
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Neydi?..
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Bir enflasyon vardı,
biliyorsunuz; herkes bu belayı, bu derdi konuşurdu.
Enflasyon bir vergi değil miydi, enflasyon halkımızı
ezmiyor muydu ve böyle bir canavar çözülmediği zaman, buna çözüm getirilemediği
zaman halkımızın hangi hallere düşürüldüğünü bilmiyor muyduk?.. Evet,
müjdeliyoruz, enflasyonumuz tek haneli ve bu sene yüzde 8'i hedefledik, 8'in de
altında gerçekleşiyor. Ne kadar mutlu olsak azdır, değil mi?..
Evet, bazıları belki bundan rahatsız oluyor, kıskançlık
duyuyor; ama, ne yapalım, milletimiz mutlu. Biz, milletimizi mutlu etmek için
buradayız, bunun için iktidar olduk, bunun için çalışıyoruz. Ne yapalım,
bazıları rahatsız olsa da, olacak, diyecek bir şey yok.
Halka yansımadığını söylüyorlar. Soruyorum, enflasyonun
bu kadar düşmüş olması, halka yansıma değil de nedir?! Enflasyonun düşmesi
bile, tek başına halka yansımadır.
Daha bundan üç yıl öncesine kadar, biliyorsunuz, köşeyi
dönmenin en güzel yolu, stok yapıp, enflasyondan da faydalanarak, zam yaparak
halkı istismar etmek değil miydi?.. Evet, halkımızı bu acımasız vergiden
kurtardığımız için gerçekten mutluyuz.
Evet, başka bir şeyi söylemek istiyorum. Bakın, 6
sıfırlı parada son 5 gün efendim. Bunu iyi değerlendirin; çünkü, 6 sıfırlı
para, 5 gün sonra, artık, bu ülkede yok. Eğer, biz, enflasyonu düşürmeseydik, 6
sıfırı atabilir miydik?!
Şimdi, unutmayalım, 6 sıfırı attıktan sonra, çok şükür,
ülkemizi, yeniden, Atatürk dönemine dönüp, paramızı itibarlı hale getirdik, güç
kazandırdık.
Size ilginç bir istatistik sunmak istiyorum: Yıl 1923,
Ocak ayında 1 dolar 1,67; aynı yılın aralık ayında 1 dolar 1,89. 1933 Aralık
ayında ise 1 dolar 1,34 TL. Şimdi ne kadar biliyor musunuz; isterseniz
zorlamayın, ben söyleyeyim; bu sene aralık ayında 1 dolar 1,34. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Lafla Atatürkçülük olmuyor arkadaşlar. Atatürk'e layık
olmak, onu istismar etmek demek değil, onun gerçekleştirdiklerini bu çağda da
yapabilmektir. Milliyetçilik de bu değil mi?! Milliyetçilik, bu millete layık
olanı yapabilmektir, ona olan sevgiyi, onun başını dik tutarak göstermektir.
İşte, biz bunu yapıyoruz.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; bir diğer
belamız da yüksek faizdi, hatırlar mısınız. Herkes yüksek faizden yakınıyordu
ve ülkemiz bir faiz batağına da girmişti. Ülkemizin ve milletimizin servetini
sömüren, milletimizi fakirleştiren, gelir dağılımında uçurumlar yaratan yüksek
faiz değil miydi?! 2001 yılında, toplam vergilerimiz faiz harcamalarını
karşılayamıyordu. Tekrar söylüyorum, 2001 yılındaki tablomuz buydu. İktidar
olmakla birlikte faiz harcamaları da düştü. Bir ay vadeyle zor borçlanabilen
Hazinemiz, şimdi, artık, uzun vadede, hem de yüzde 14'ün altında, iki yılın
üstünde bir vadeyle borçlanabilir hale geldi. Biz iktidar olmadan önce faizler
yüzde 64'tü, şu anda yüzde 14'ün altında. Faizlerin bütçe gelirlerine oranı
ise, 2005 yılında yüzde 80'lerden yüzde 32'ye indi. Faiz giderlerinin gayri
sâfi millî hâsılaya oranı da yüzde 10'lara geriledi. Bu ne demek; bu şu demek:
Faiz ödemeleri için milletimizin cebinden 100 liranın 70 lirası alınırken,
şimdi, 13,5 liraya indi; yani, bu millet 57 lira kazandı. Peki, bu, kişi başına
millî gelirin artması demek değil mi, milletimizin zenginleşmesi demek değil
mi?!
Faizdeki her bir puanın bu ülkeye maliyeti 1,5 milyar
dolar. 50 puan düşmüş; yani, kısaca, en hafifinden, en azından, bu millet 70
milyar dolar daha az borçlandı; yani, beşikteki çocuktan askerdeki Mehmetçik'e
kadar, okuldaki, üniversitedeki öğrenciye kadar herkes, bu ülkede, 70 milyar
dolar daha az borç yükünün altına konuldu. AK Parti Hükümeti hiçbir şey
yapmamış olsa bile, bununla bu millete sağladığı avantajın ne olduğunu hep
birlikte görmeliyiz.
Evet, bütçe açığının, artık, yüzde 2'lere gerilemesi ve
kamu kesimi borçlanma ihtiyacının yüzde 1'in altına inmesi; unutmayın ki,
inşallah, bu ülke, artık, sadece faizleri değil, anaparayı da kendi
gelirleriyle ödeyecek hale geliyor. İnşallah, AK Parti İktidarlarında bunu da
yaşadığımızı hep birlikte göreceğiz.
Başka bir şeyi söylemek istiyorum. Hatırlar mısınız,
eskiden konut kredisi diye bir şey var mıydı?.. Şu anda, aylık yüzde 1'le, 1'in
altında, otuz yıl vadeyle konut kredisi veriliyor. Aynı şekilde, altı yıl
vadeyle de otomobil kredisi veriliyor bu ülkede. Otomobilin ömrü beş yıldır.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Bakanlar da "dikkat
edin" diyor!..
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Bu otuz yıl vadeli
krediyi verenler, soruyorum şimdi size; eğer, bu ülkenin geleceğine güvenmese,
krediyi alan da veren de bunu yapabilir mi?.. Unutmayın, üç yıl önce ekmek
kuyruğuna girenler, şimdi, ev almak için sırada. Bu, bu ülkede sağlanan güvenin
ve istikrarın adıdır ve artık, paradan para kazanma dönemi bitmiş, yatırım ve
üretim dönemi başlamıştır. Bunu hep birlikte böyle görelim ve zaten,
kalkınmanın yolu da budur, başka da yoktur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ülkenin
geleceğine duyulan inancın en büyük işaretlerinden biri de yabancı sermaye ve
özel sektör yatırımlarıdır. Uygulanan ekonomik politikayla birlikte, ülkemiz,
yatırımlarda cazip bir ülke konumuna gelmiştir; yani, krizler ülkesi olmaktan, fırsatlar ülkesi haline
gelmiştir. Bunun en açık göstergesi de dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen
yatırımcıların ülkemize yatırım yapmak için büyük bir çaba içine girmiş
olmalarıdır. Unutmayın, 2001 yılına kadar, 2002'lere kadar, gelen yabancı
sermaye tutarı bir yılda en fazla 1 milyar dolar olmuş. Şimdi ne durumda;
şimdi, 2003 yılından ekim ayına kadar gelen 8,5 milyar dolar, sadece bu yılın
on ayında gelen ise, nakit giriş, kasaya giren para 4 milyar dolar. Proje
halinde olanları ise söylemiyorum, inşallah, onların 2006'daki nimetlerini bu
millet hep beraber görecek.
Özel sektör yatırımlarımız ise, gerçekten, geçmişle
mukayese edilmeyecek oranda ve hızla artıyor. Hükümetimizin politikası da o
değil miydi? Biz, devlet eliyle yatırım yapmak... Devlet, artık, üretime değil
altyapıya yatırım yapacaktı, özel sektör yatırım yapmalıydı. Bizim politikamız
bu ve bunu da yapıyor. Bu ülkede taş taş üstüne koyan herkes bizim kabulümüz ve
her yatırım, unutmayalım ki, bu ülkede, yoksulluğun, açlığın ve işsizliğin
çözümüdür.
Nitekim, Türk özel sektörü, bakınız, 2003 yılında 40
milyar YTL, 2004'te 61, 2005'teyse 75 milyar YTL; yani, 60 milyar dolar yatırım
yapmış ve toplam yatırımların yüzde 75'i yine özel sektörümüze ait. İşte,
kalkınmak böyle oluyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Ekim 2005
tarihi Türkiye için önemli bir dönüm noktası olmuştur; çünkü, 3 Ekim 2005
tarihinde, Türkiye, Avrupa Birliğiyle ortaklık görüşmelerine başlamıştır.
Artık, kapıda değil, içeride, ortaklığını, işbirliğini tartışan ülke haline
gelmiştir. Bu, bizim için bir dönüm noktasıdır gerçekten; kırk yıllık rüyanın
da gerçekleşmesidir ve bu olay -sadece bir siyasî, sosyal yönü yok- ekonomik
yönü de ağırlıklı bir olaydır; çünkü, ekonomik ilişkilerimizde de yeni bir
dönem başlamıştır. Artık, Türkiye, Avrupa'nın ve dünyanın istikrar vaat eden
ülkeleri arasına girmiştir. Ekonomimiz de Avrupa Birliğiyle, Maastricht
Kriterleri noktasında, tam bir uyuma gelmiştir. Bütçe açığının yüzde 3'ün
altına inmesi, zaten bu kriterin tutturulduğunu söylemiştim, enflasyonda da
zaten bu noktaya geliyoruz.
Ayrıca, bütçe uygulaması -ki, üç yıllık bütçe
uygulamasıyla da bunu gerçekten gördüğümüzü- bu milletin, artık, önünü görerek
de iş yapar hale gelmesini sağlamıştır.
Nitekim, bu sonuçların özelleştirmelerde de nasıl
netice verdiğini hep beraber biliyoruz. Dolayısıyla, Avrupa Birliği, Türkiye
için sadece bir medeniyet projesi değil, ekonomisi için de bir gelişme projesi
olmuştur; unutmayalım. Çok şükür ki...
BAŞKAN - Sayın Büyükkaya, 3 dakikanız var, 3,5
dakikanız. Toparlarsanız...
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
Çok şükür ki, hükümetimiz, kırk yıl sonra bunun da
yolunu açtı, bu işi de hayal olmaktan çıkardı.
Evet, özelleştirmeleri herkes konuştu. Ama, ne kadar
çok konuştuk biliyor musunuz; otuz yıldan fazladır konuşuyoruz. Ne oldu;
konuştuk, özelleştirilecek tesislerin değerini de düşürdük. O hale geldi ki,
bunları, şu kadara, işte, yıllar önce satsaydık şu olacaktı, satmadık bu oldu
değerlerini tartıştık, hatta, bununla uğraştık hep; ama, şükürler olsun ki,
iktidarımızda özelleştirmeyi de gerçekleştirdik ve bu yönde de çok büyük
neticeler aldık.
Eğer AK Parti iktidar olmasaydı ve bu ekonomide bu
iyileşmeyi başaramasaydı, asıl özelleştirme, o zaman, bu kuruluşların halka peşkeş
çekilmesi olacaktı birbirlerine; çünkü, çok değerinin altında satılmak
durumunda olacaktı.
Ve 2003 yılına kadar özelleştirmelerden elde edilen
gelir sadece 8 milyar dolardı ki, bu da masrafı bile karşılamıyordu
biliyorsunuz. 2003-2005 tarihleri arasında yapılan özelleştirme ise 18,5 milyar
dolar. Evet, sanıyorum ki, gelen yatırımlar… Özelleştirmede, son, mesela
Telsim. Unutmayın, bu TMSF'ye intikal ettiğinde "2 milyar dolar bile
etmez" deniyordu, dünyanın en büyük haberleşme şirketi 4,5 milyar dolara
bunu satın aldı. Böylece, bu milletin hortumlanan parasının da önemli bir kısmı
geri alınmış oldu ve ayrıca, TMSF ilk defa hazineye kaynak aktarır hale geldi,
unutmayalım.
Evet, bütün bunlar olurken, ekonomide sağlanan bu
başarılar, tabiî ki, ülkemizin servetini artırıyor, halkımızın gelirini
yükseltiyor, hem de hızla. Artık, Türkiye, sürdürülebilir bir kalkınma modelini
yakalamış, istikrarla büyüyen bir ülke haline gelmiştir.
2001 krizinde 3 000 dolardan 2 100 dolara gerileyen
fert başına millî gelir, 2005 sonunda 5 000 dolara yükselmiştir. Tekrar
ediyorum; 5 000 dolar… Bu, hayal edilen bir şey değildi. Ve yine, toplam gayri
safî millî hâsılamız 2001 yılında 176 milyar YTL iken -dolar demiyorum, YTL
kullanıyorum bilerek- gayri safî millî hâsılamız 2005 yılında 485 milyar YTL'ye
ulaşmıştır. 2001 yılında yüzde 9,5 küçülen Türkiye'den, 2004 yılında ekonomisi
yüzde 9,9 büyüyen Türkiye'ye gelinmiştir. Bunları görmemek mümkün değildir ve
2005 yılında da, hedeflediğimiz gibi, yüzde 5'in üzerinde kalkınmayı sağlıyoruz,
büyümeyi sağlıyoruz. Sanıyorum 5,5 gibi olacak ve uzun yıllardan sonra ilk
defa, dört yıl üst üste büyüyen bir ekonomiye sahibiz. İnşallah, 2006-2007'de,
hedeflediğimiz gibi, yüzde 5'in üzerinde bir büyümeye sahip olacağız.
Artık, ülkemiz, müflis bir tüccar değildir; hesabını
kitabını bilen, nereye gideceğini gören, geleceğe dönük planlarını özgürce
yapan insanların ülkesidir. Unutmayalım ki, bu duruma gelmek hiç de kolay
olmadı. Dolayısıyla, yakalanan bu güzelliğin kıymetini de iyi bilelim.
Belki de, iyiyi yönetmek, krizi yönetmekten daha da
zordur. Zaman zaman görüyorum, bazıları rahatsız oluyor. Rahatsız olmayalım
arkadaşlar. Sunî gündemler yaratmayalım. Sunî gündemler yaratmak, bizim
hatalarımızdan medet ummak yerine, siyasetimizi değiştirelim, siyasetimizi ve
bu ülkede kalkınmayı, gelişmenin devamını sağlamaya gayret edelim; çünkü,
milletimizin de tek arzusu budur, başka bir arzusu yoktur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Partinin üç
yıllık iktidarı döneminde yaptıklarını bu kısa sürede anlatmam elbette mümkün
değil.
BAŞKAN - Sayın Büyükkaya, toparlar mısınız.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)- Toparlıyorum Sayın
Başkanım. Müsaade ederseniz birkaç dakika içinde toparlıyorum.
Ancak, ben sadece belli başlıklar, kısa bilgiler
vermeye çalıştım. Ama, sözlerimi bitirmeden hemen sadece bir iki noktaya da
değinip sözlerimi tamamlayacağım.
Borsaya bakın. Borsamız 2001 krizi sırasında 34 milyar
dolara inmişti. Şimdi 150 milyar doların üzerinde; yani, 5 kat değeri arttı.
Soruyorum: Bu para kime gitti? Bu para, bizim insanımıza… Bizim şirketlerimiz
borsada var. Unutmayın ki, işte yatırımların finansmanındaki bir diğer kaynak.
Sağlıkta cumhuriyet tarihinin en büyük reformlarından
biri yapılmıştır ve herkes istediği hastaneye gidebilir, istediği eczaneden
istediği ilacı, hem de en düşük fiyatla alabilir hale gelmiştir. Bunları hayal
etmek bile mümkün değildi. Çok şükür biz gerçekleştirdik.
Eğitim diyoruz. Bu milletin aydınlanmasının yolu
eğitimden geçer; elbette ki eğitimden geçer. Ama, soruyorum… Cumhuriyet
tarihinde gene bir ilki biz yaptık; bütçedeki en büyük payı millî eğitime
ayırdık. Bir yıl değil her yıl bunu yaptık. Dolayısıyla, aydınlanmak böyle
olur, eğitime önem vermek böyle olur.
Çiftçiyi bazıları diline doluyor: "Çiftçimiz şu
oldu…" Soruyorum: Tarımda en büyük desteği hangi hükümet verdi; bizim
hükümetimiz. Ben kendi konumu -arkadaşım "sigortayı anlatsın" dedi-
sigortayı anlatıyorum.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)- Köye git köye!
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)- Yetmişbeş yıldır konuşulan…
Bakın, 1930'da daha Atatürk döneminde planlarda yer alan tarım sigortasını
-yetmişbeş yıldır her planda yer almış- ilk defa biz uygulamaya koyduk ve bunun
çiftçiye ne getireceğini hep beraber göreceğiz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Evet, biz laf değil iş yapıyoruz arkadaşlar. Geldiğimiz
yeri ve bizi iktidara taşıyan çiftçimizi, köylümüzü, esnafımızı, şehirlimizi,
işadamımızı, kısaca, halkımızı asla unutmuyoruz, unutmuyoruz.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)- Onlar da sizi unutmuyor!
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)- Zira, bu Yüce Türk
Milleti her türlü güzelliğe layıktır. Biz de, bu milletin içinden gelenler
olarak bu millete hizmeti ibadet sayıyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son
verirken, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin milletimize, ülkemize hayırlı
uğurlu olmasını diliyor, bu bütçenin hazırlanmasında emeği geçenleri, başta
Başbakanımız ve Hükümetimiz olmak üzere bu yüce çatı altında görev yapan siz
değerli milletvekillerimizi şahsım ve grubum adına kutluyor, sizin ve Yüce Türk
Milletinin yeni yılını ve kurban bayramını da en kalbî duygularımla tebrik
ediyorum.
Hepinize tekrar saygılar sunarım efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Büyükkaya.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ikinci konuşma,
Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli'ye aittir.
Buyurun Sayın Canikli. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun)- Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi Kanun
Tasarısının tümü üzerinde AK Parti Grubu adına karşınızdayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, değerli arkadaşlar, uzunca sayılabilecek bir
süreden beri Meclisimiz konuşuyor, daha doğrusu, muhalefet konuşuyor.
TUNCAY ERCENK (Antalya)- Sen ne yapıyorsun?!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)- Değerli arkadaşlar, tabiî,
aslında bütçe konuşmaları iktidarın müteakip yılda ve daha sonraki yıllarda
ortaya koyacağı projenin, programın bir özetidir; tartışıldığı, tartışılması
gerektiği bir arenadır ve doğal olarak, eğer konu bütçeyse, tartışmaların da bu
nokta üzerine yoğunlaşması ve ekonomi biliminin temel kurallarına uygun
tartışmaların yapılması gerekir. Söylenen sözlerin rakamlarla, somut olaylarla
teyit edilmesi gerekir, doğrulanması gerekir.
TUNCAY ERCENK (Antalya)- Gerçek rakamları söyleyelim mi
size?!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)- Üzülerek ifade ediyorum ki,
bütün konuşmaları dinlemeye çalıştım. Üzülerek ifade ediyorum ki, birkaç
arkadaşın dışında muhalefetin konuşmalarının içinin boş olduğunu, politik
söylemlerden ibaret olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlar.
(AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Sen boş konuşma.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Benim aklımda şu kaldı:
Muhalefetin…
BAŞKAN - Sayın Canikli, bir dakikanızı rica edeyim.
Sayın milletvekilleri…
AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Tahrik etmesin, kendi
işine baksın.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elbette ki birbirimizi
tenkit edeceğiz; ama, tahammül edeceğiz. Siz, kürsüye çıktığınız zaman
yapılmasını arzu etmediğiniz bir şeyi arkadaşımıza da yapmayalım efendim. (CHP
sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Boş konuşuyor, onu
söylüyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim, cevap verirsiniz. Rica ediyorum,
sakin olalım ve dinleyelim.
Buyurun.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
tutanaklar ortada. İsteyen açsın, baksın, okusun. Bunu gördükleri zaman ve
gerçekten, hiçbir bilimsel temele dayanmayan, hiçbir reel olaya dayanmayan,
sadece karalama amaçlı ve hiçbir öneri getirmeyen, bakın değerli arkadaşlar,
hiçbir öneri getirmeyen konuşmalar olduğunu görürsünüz. Hiçbir öneri yok. (CHP
sıralarından gürültüler)
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sen bütçeni savunsana
kardeşim!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Benim aklımda kalan,
sadece şu var.
AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Albayrakların malî
müşavirliği var!..
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Şuraya verin, buraya
verin, şuranın harcamasını artırın, buranın harcamasını artırın…
Kabaca bir hesap yaptım değerli arkadaşlar. Eğer,
muhalefetin… Fark etmez, anamuhalefet, diğer muhalefet. Zaten, arada da, ben bu
anlamda, yani, bütçe konuşmalarına bakarak bir fark göremedim. Sadece, şuraya
daha çok para aktarın, buraya daha çok para gönderin… Kabaca bir hesap yaptım,
şu anda 174 katrilyon olan bütçenin, eğer, muhalefete mensup arkadaşlarımızın
söylediği şekilde, o harcama kalemlerinde artırım meydana gelirse, bütçe
harcamaları toplamının, yaklaşık 350 trilyon lira olması gerekir.
AHMET ERSİN (İzmir)- Lira mı, YTL mi? Lira yok artık.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - 350 katrilyon lira olması
gerekir.
Peki, varsayalım ki, 350 katrilyon lira bir harcama söz
konusu olsun ya da şöyle ifade edelim: Allah korusun, diyelim ki, muhalefetin,
bu mantıkla, bu anlayışla, bu bütçe anlayışıyla iktidar olduğunu düşünün ve
sözünü de yerine getirerek, bugün ya da bu konuşmalar sırasında burada
söylediklerini hayata geçirdiğini varsayalım. 350 katrilyon liralık bir harcama
büyüklüğüyle karşı karşıya geliriz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Neyi alt alta topluyorsun?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Peki, ne olur o zaman;
bir, enflasyon patlar; enflasyon patlar değerli arkadaşlar.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır, neleri toplayıp
neleri çıkarıyorsun?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Enflasyon, en az üç haneli
rakamlara çıkar.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kendi kendine hesap yapma,
ciddî konulardan bahset.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bütçe açıkları inanılmaz
noktalara gelir. Faiz oranları… Bakın, iktisadın temel kuralıdır değerli
arkadaşlar. Böyle bir bütçe açığını ne yapacaksınız, nasıl kapatacaksınız; iki
tane yolunuz var, iki tane yönteminiz var. (CHP sıralarından gürültüler)
Birincisi, ya para basacaksınız; Merkez Bankası kaynaklarını harekete
geçireceksiniz, para basacaksınız. Bu yapılmadı mı daha önceki yıllarda;
yapıldı.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kim söyledi? Burada, para
basacağız diyen bir tek Allah'ın kulu çıkmadı.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ve ondan sonra, yüzde
100'lere varan enflasyonla karşı karşıya kalacaksınız ya da borçlanacaksınız.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
Sayın Canikli… Bir dakikanızı rica edeyim.
Sayın milletvekilleri, bütçe görüşmelerinin son günü.
Burada bu laf atmalar, bu tartışmalar devam ettiği sürece, biz bu görüşmeyi
tamamlayamayız.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, muhalefetin hiç
söylemediği, hiç ileri sürmediği konuları kendi kendine ortaya atıp konuşursa,
cevabını alır.
BAŞKAN - Sayın Özyürek, karşılıklı tahammül etmemiz
lazım. Siz Grup Başkanvekilliği yaptınız, yani, sizin yapmamanız lazım.
Sayın Özyürek, lütfen…
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Sayın Başkanım, bu
müdahalelerimin, konuşma süresinin sonuna ilave edilmesini istirham ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Canikli, buyurun.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Ya Merkez Bankası kaynağını çalıştırırsınız; böyle,
desteksiz harcama yaptığınız zaman, kaynağı olmayan, altyapısı olmayan harcama
yaptığınız zaman, hesapsız kitapsız harcama yaptığınız zaman ya Merkez Bankası
kaynaklarını kullanırsınız para basarsınız ve bütün dengeleri bozarsınız, başta
enflasyon olmak üzere ekonomiyi kontrolden çıkarırsınız ya da faizle
borçlanırsınız. Faiz oranlarını, ben diyeyim yüzde 500, siz deyin yüzde 1 000'lere çıkarırsınız.
Değerli arkadaşlar, muhalefetin yaptığı konuşmalardan
sonra, bir de şu kanaat hâsıl oldu bende. Hem yerli hem de yabancı sermayeye
karşı bir alerji söz konusu; hem yerli hem de yabancı sermayeye karşı bir
alerji söz konusu.
AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Sayın Canikli, bunu kim
söyledi?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - O, sözde…
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bunu neye dayanarak
söylüyorum; hükümetimizin, Kurumlar Vergisi oranlarında yapacağı indirime,
muhalefetin verdiği tepkiye dayanarak söylüyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yatırım indirimini
kaldırmayın diye tepki gösterdik.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bugün bakın, her şey
söylenebilir buralarda, her şey tartışılabilir; ama, bir muhalefetin ya da bir
siyasetçinin vergi indirimine karşı çıkacağı hiç aklıma gelmemişti hayatımda,
böyle bir şey düşünmemiştim ve şu anda öyle bir muhalefetle karşı karşıyayız
değerli arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bir tek kişi karşı çıkmadı.
Yatırım indirimini kaldırmayın diye karşı çıktık.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Başka ne olur değerli
arkadaşlar; muhalefetin bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmalar, Allah
korusun hayata geçse başka ne olur…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Muhalefete dua et, muhalefet
olmasa bu bütçe kadük olacaktı.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Türkiye'de hem yerli
sermaye kaçısı hem de yabancı sermaye kaçısı had safhaya gelir. Çünkü, burada,
benim anladığım kadarıyla tam bir sermaye karşıtlığı söylemleri ifade edildi.
Bu birtakım gerekçeler ileri sürülerek yapılmaya çalışıldı; ama, ortaya çıkan
sonuç budur değerli arkadaşlar. Eğer bunu yaptığınız takdirde, böyle bir şey
olduğu takdirde yerli ve yabancı sermaye bu politikalar sonucunda Türkiye
dışına çıkmaya kalkıştığı anda ülkenin halini düşünebilir misiniz değerli
arkadaşlar? Tam bir kaos ortamı, tam bir anarşi.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kara paraya karşıyız. Biz
sadece kara paraya karşıyız.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bunların sonunda ne olur
biliyor musunuz; ülke iflas eder. Allah'tan milletimizin sağduyusu o kadar yüce
ki, milletimiz 3 Kasımda bu muhalefeti kaleye geçirdi değerli arkadaşlar,
kaleye geçirdi. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Nedir bu kale işi derseniz, anlatmaya çalışayım.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Hayalî konuşuyorsun.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Futbolu çok seven bir kişi
var, futbolu çok seven birisi var, futbol fanatiği, yatıyor kalkıyor her şey
futbolla. Bir gün bu futbol hastası olan kişinin çok yakın arkadaşı
hastalanmış, çok ağır bir hasta ve bu da ziyaretine gidiyor, neyse, geçmiş
olsun, bu girişten sonra, dayanamıyor, bir de merak ediyor, öbür tarafta,
ahirette bu futbol işi var mı, çok futbol hastası ya onu merak ediyor;
dayanamıyor diyor ki arkadaşının kulağına, yani, ismi neyse "öyle
görülüyor ki sen gidicisin. Çok merak ediyorum, öbür tarafta bu futbol işi var
mı, öldüğün zaman, gittiğin zaman öbür tarafa, bana bir şekilde bunu ilet. Çok
merak ediyorum." Birkaç hafta sonra bu kişi vefat ediyor. Bir gece, bu
futbol hastası olan kişi rüyasında bu arkadaşını görüyor. Diyor ki arkadaşı
"hani sen bana bir şey sormuştun, ahirette bu futbol işi var mı, orada
futbol var mı diye bir şey sormuştun ya hani, bununla ilgili iki tane sana
haberim var."
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Ulema mı görmüş bu rüyayı?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - "Bir tanesi iyi haber
bir tanesi kötü haber."
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bu hikâyeler kahvede
anlatılır, Meclis kürsüsünde değil. Bu kahve muhabbetini bırak Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - "İyi haber şu -diyor
ki- burada çok güzel futbol olayları var, bizim de çok güzel bir futbol
takımımız var, her hafta çarşamba günleri maç yapıyoruz. Kötü haberim de şu:
-diyor- Önümüzdeki çarşamba kaleye sen geçiyorsun."
Şimdi, değerli arkadaşlar, 3 Kasımda bu millet
muhalefeti kaleye geçirdi. Şunu çok net olarak görüyorum ki, 2007 seçimlerinde
de muhalefet kalede kalmaya devam edecek değerli arkadaşlarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Önümüzdeki çarşamba kalede
sen olacaksın.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
muhalefetten, dedim ya üç beş tane de ciddî eleştiri geldi; yani, burada kayda
değer, cevaplandırılması gereken, üzerinde durulması gereken birkaç tane de
ciddî -haklarını yemeyelim- birkaç tane de ciddî eleştiri oldu. Ben onlarla
ilgili olarak Grubumuzun görüşlerini sizlere aktarmak istiyorum.
Bunlardan bir tanesi, aslında geçen konuşmamda
belirtmiştim; ama, biraz daha
detaylandırmam gerektiğini anladım, iç borç meselesi, iç borç stoku meselesi.
Bakın değerli arkadaşlar, 2002 yılında iç borç stoku
yaklaşık olarak 149 katrilyon lira, TL bazında, 2003 yılında 194, artış oranı
yüzde 29,7. 2003 yılında. 2004 yılında 224 katrilyon lira, artış oranı yüzde
15, 2005 yılında artış oranı yüzde 8, Kasım sonu itibariyle 243 katrilyon.
Muhalefete mensup arkadaşlarımız diyor ki: "Siz
geldiniz borcu bu kadar artırdınız, şu kadar artırdınız, bunun sorumlusu
sizsiniz."
Arkadaşlar, bu doğru değil, bu gerçeği yansıtmıyor.
Eğer birazcık rakamlarla aranız iyi olsa, birazcık rakamlara bakabilme, onları
yorumlayabilme imkânınız olsa, böyle bir alışkanlığınız olsa çok net olarak
görürsünüz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır, arttı mı artmadı mı,
onu söyle, rakamları söyle.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Eğer dinleme lütfunda
bulunursanız biraz sonra görürsünüz.
Bakın, değerli arkadaşlar, 2002 yılındayız, 57 nci
hükümet dönemi. O dönemde, o hükümetin borçlanma rakamlarından örnekler
vereceğim size, vadeleri ve faiz oranları. Borçlanma tarihi 23.01.2002; itfa
tarihi, yani ödeme tarihi, 21.01.2004; bileşik faiz oranı yüzde 84. Şimdi,
bakın arkadaşlar, bir başka örnek daha vereyim. 20 Şubat 2002 borçlanma tarihi,
itfa tarihi 21 Ocak 2004; faiz oranı yüzde 84. Bu şekilde, biraz sonra tekrar
vereceğim bu oranları. Şimdi, 2002 yılında borçlanıldığı tarihte borçlanılan
rakam kadar borç stoku kayıtlarına giriyor; ama, bu borç stoku rakamları, yüzde
84'lük faiz rakamını kapsamıyor, ihtiva etmiyor. Bu faiz rakamı ne zaman
ödenecek; itfa tarihinde, yani, AK Parti Hükümetleri döneminde ödenecek ve
ödendi. Bunun için ne yapılması gerekiyor? Anapara ödenecek, artı bir de yüzde
84'lük nominal faiz var, bileşik nominal faiz var, o kadar rakam da
borçlanılarak ödenecek ve dolayısıyla, 2002 yılında borçlanılmasına rağmen,
borç stoku kapsamına girmeyen faizler 2004 yılında, yani, bizim hükümetlerimiz
döneminde borç stoku kapsamına girecek; borçlanma 2002 yılında, o dönemin faiz
oranı, o hükümetin borçlanması; fakat, ödemesi faiziyle birlikte bizim dönemde gerçekleştiği
için, bizim dönemin kayıtlarına, borç stoku kayıtlarına giriyor bu rakam ve o
nedenle yükseltiyor. İtiraz var mı değerli arkadaşlar? Yok. Peki, sorumlu kim
şimdi burada? Yani, bu borç stokunun bu kadar artmasının sorumluluğu kimde?
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - İyi öğrenememişsin!..
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Piyasaya borçlar bu kadar
niye arttı?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - 57 nci hükümette, AK
Partide değil kesinlikle.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tabiî, tabiî!.. Hiçbir yerde
sorumluluğunuz yok!..
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Rakamları vereyim
isterseniz, bunlar devletin yayınladığı rakamlar, açın internetten bakın, gizli
kapaklı rakamlar değil. Hiçbir sorun yok o konuda değerli arkadaşlar, özel
rakam kullanmıyoruz, genel rakamları kullanıyoruz, herkesin kolaylıkla
ulaşabileceği rakamları kullanıyoruz; ama, tekrar söylüyorum, lütfen,
rakamlarla biraz aranızı düzeltin; ama, rakamlara baktığınız zaman ortaya çıkan
tablo hoşunuza gitmediği için rakamları kullanmıyorsunuz, esas neden bu değerli
arkadaşlar; onun üzerine, biraz önce de söylediğim gibi, politik söylemlerin
ötesine geçme imkânınız ortaya çıkmıyor.
Bakınız, iskontolu ihaleler de aynı şey geçerli. 10 Nisan 2002 tarihinde borçlanma tarihi,
sadece 2004 yılında ortaya çıkan bu borç artışının izahı değil, aynı zamanda
2003 yılı için de geçerli.
Bakın, değerli arkadaşlar, 10 Nisan 2002 tarihinde
hükümet borçlanmış; itfa tarihi 9.4.2003, faiz oranı yüzde 72. 10.10. 2002
borçlanma tarihi; 5.3.2003 itfa tarihi, faiz oranı yüzde 79. Bu yüzde 79 faiz
diyelim ki 10 katrilyon lira, 10 katrilyon lira 2002 yılındaki borç stoku
rakamlarına giriyor; ama, 7,9 katrilyonluk faiz rakamı 2003 yılındaki borç
stoku rakamlarına giriyor, yani, AK Parti Hükümetinin borç stoku rakamlarına
giriyor. Kim sorumlu değerli arkadaşlar?! AK Parti Hükümetleri kesinlikle
sorumlu değil.
AHMET YENİ (Samsun) - CHP!..
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Mehmet Ali Şahin
sorumlu, Abdüllatif Şener sorumlu, Hüseyin Çelik sorumlu!..
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tabiî, tabiî hatta aşağı
düşmüştür. Şu borçları da inkâr edin, kurtulalım!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bakın, 2005 yılındaki borç
rakamlarından AK Parti Hükümetleri sorumlu. Neden? Allah'tan çok uzun vadeli
borçlanma kabiliyetleri yoktu da borçlanma itfa tarihleri 2005'e sarkacak
şekilde borçlanamıyorlardı, Allah'tan, böyle oldu. 2005 yılındaki borç stoku
artışları ne kadar; yüzde 8, sadece 8.
Ama, burada bir düzeltme yapılması gerekiyor değerli
arkadaşlar. Biz, hiç hesapta yokken, yine, önceki hükümetlerin hataları
nedeniyle, İmar Bankası olayı yüzünden bugüne kadar 5,4 katrilyon lira ödeme
yaptık. Bunu ilave edeceksiniz, daha doğrusu ondan çıkaracaksınız. Ayrıca,
Pamukbank'ın zararları nedeniyle 2,3 katrilyon ödeme yapıldı; bunu da
çıkaracaksınız. Bunları çıkardığınız zaman, 2005 yılında, yani, tamamen AK
Parti Hükümetlerinin sorumlu olduğu bu yılda içborç stokunda hemen hemen artış
yoktur değerli arkadaşlar. Bu, son derece doğal… Bakın, başka rakamlarla da
teyit edelim. Ayrıca, bütçe açığı rakamlarına da baktığınız zaman… Bütçe açığı
nedir? Borçlanma ihtiyacını ortaya koyan en temel rakamdır. Bu, böyle. Bütçe
açığı rakamlarına baktığınız zaman, hızlı bir şekilde düşüyor, dolayısıyla
borçlanma gereği ortadan kalkıyor. Yani, bütün rakamlar birbirleriyle uyumlu
arkadaşlar. Onun için diyoruz, matematik önemli, denklemler önemli; lütfen,
bunları çok daha sık kullanın inandırıcı olmanız için değerli arkadaşlar.
Bakın, hem bu sorumluğun, yani, içborç stokundaki
artışın sorumluluğu yoktur, AK Parti sadece düzeltmiştir, bozuk olanı
düzeltmiştir, yanlış olanı düzeltmiştir…
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - İyice bozdu!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - …ama, başka şeyler de
yapmıştır değerli arkadaşlar; sadece miktar olarak azaltma trendine
girmemiştir, aynı zamanda bu borç stokunun yapısını da değiştirmiştir. Bir,
vadeyi uzatmıştır. Vadenin uzaması, riskin azalması anlamına gelir. Kim inkâr
edebilir bu gerçeği? Hiç kimse inkâr edemez.
Bakın, bugün, ortalama vade… Bugün, borç stokunun yüzde
88,8'inin vadesi bir yılın da üzerindedir değerli arkadaşlar, yüzde 53,7'sinin
de altı yılın üzerindedir.
Başka bir şey daha yaptı AK Parti Hükümetleri. Biz
devraldığımızda içborç stokunun yüzde 36'sı dövize endeksli veya döviz
cinsinden ifade edilen borç idi. Şimdi, bugün itibariyle bu oran yüzde 16'ya
düşürülmüştür. Bu ne anlama gelir? Bu, içborç stokundaki kur riskinin ciddî
anlamda azaltılması anlamına gelir.
Bakın arkadaşlar, bütün bunlar ortada iken, bütün bu
rakamlar, gerçekler ortada iken, hem içeriğinde bu kadar güzel olumlu,
iyileştirmelerden sonra çıkıp bunu eleştirmek, gerçekten, insafla bağdaşmaz.
Onun için, eğer, hâlâ da eleştiri geliyorsa, buna "bu eleştiri politiktir,
onun ötesinde bir şey değildir ve içi boş eleştiri" demekten başka da bize
bir şey kalmıyor değerli arkadaşlar.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Bu da boş konuşma!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Şimdi, ikinci konu şu
değerli arkadaşlar; ikinci konu vergi indirimleri. Bakın, biraz önce de belirtmeye
çalıştım. Kurumlar Vergisi oranında ciddî anlamda bir indirim söz konusu,
hükümetimiz tarafından bu kamuoyuna açıklandı, yüzde 30'dan yüzde 20'ye düşüş
söz konusu ve ne yazık ki, her iki muhalefet partisi tarafından da eleştirildi.
Yani, dünyada, herhalde, vergi indirimine karşı çıkan siyasî parti, siyasetçi
göremezsiniz; sadece bizim Parlamentoda ancak bunu görmek mümkün.
Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, AK Parti hükümetleri
döneminde sadece…
Bir de şu söyleniyor: Efendim, Kurumlar Vergisi indiriminden
sermaye sahipleri faydalanır. Doğru, Kurumlar Vergisi indiriminden sermaye
sahipleri faydalanır; faydalanır ki, yatırımlar artsın. Biz geldiğimizde yüzde
33 idi, yüzde 20'ye düşüyor. Çok ciddî anlamda bir düşüştür, ciddî anlamda bir
radikal indirimdir.
Şimdi, soruyorum değerli arkadaşlar; muhalefete sormak
lazım: Siz, Kurumlar Vergisi indirimine karşı mısınız?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Değiliz, değiliz…
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - O zaman niye
eleştiriyorsunuz?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yatırım indiriminin
kaldırılmasına karşıyız.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Neyi eleştiriyorsunuz
değerli arkadaşlar?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yatırım indirimini niye
kaldırıyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bir tanesi de çıkıp diyor
ki…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yatırım indirimini niye
kaldırıyorsunuz?!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - …efendim, yabancı
şirketler bundan faydalanmasın. Buyurun! Yabancı şirketler bundan faydalanmasın
anlamına gelecek şeyler söyleniyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Burada hiç kimse vergi
indirimine karşı çıkmadı; yatırım indiriminin kaldırılmasına karşı çıktı.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ya, böyle devlet yönetimi
olur mu değerli arkadaşlar?! Devlet yönetimi ciddî bir iştir değerli
arkadaşlar, ciddî bir iştir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Çarpıtmayın, çarpıtmayın!..
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Herkesin de harcı
değildir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Doğru söyleyin, doğru
söyleyin!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bakın, AK Parti sadece
Kurumlar Vergisinde indirim yapmadı. Biraz geriye gidelim…
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Çok müdahale ediliyor
Sayın Başkan, dinleyemiyoruz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - …biraz geriye gidelim
değerli arkadaşlar. Biz, ilk vergi kaldırılması işlemini hayat standardı
esasında yaptık. 2002 yılına kadar uygulanan bir hayat standardı esası vardı.
Nedir hayat standardı esası? Kelle vergisi.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Meclis kaldırdı. Hükümet
tasarısı olarak buraya getirdiniz…
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Kelle vergisi değerli
arkadaşlar, kelle vergisi.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Muhalefeti mi
dinleyeceğiz, hatibi mi dinleyeceğiz?!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Kelle vergisi, yani, Deli
Dumrul vergisi ya da bir başka ifadeyle.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - …bizim zorlamamızla
kaldırdınız.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Kazanandan da,
kazanmayandan da alınan bir vergi. Bütün hükümetler programlarına koydular, biz
iktidara geldiğimizde bu hayat standardı esasını kaldıracağız dediler,
hiçbirisinin kaldırmaya gücü yetmedi değerli arkadaşlar.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sizin tasarınız buraya
geldi, Meclis kaldırdı.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Kim kaldırdı; biz
kaldırdık. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Meclis kaldırdı.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ne zaman kaldırdık?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Meclis kaldırdı.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ne zaman kaldırdık; 2003
yılının ilk aylarında kaldırdık değerli arkadaşlar.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Peki, hükümet tasarısı
neydi?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Şimdi, bazıları şunu
söyleyebilir…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hükümet tasarısı neydi?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - …diyebilir ki, zaten, o
geçici maddeydi, süresi 2002 yılında bitiyordu.
Bakın, şimdi, vergide özellikle tepkileri azaltmak için
birtakım yöntemler uygulanır. Hayat standardı esası on yıldan fazla bir süre
hep geçici maddelerle idare edildi. Geçici maddeydi… Yani, hükümet şunu
söylüyordu: Bunu bir yıl uygulayacağım, bir sonraki yıl uygulamayacağım. Ama,
bir sonraki yıl geliyordu, tekrar uzatılıyordu ve bu şekilde devam ediyordu;
ama, devamlı olarak uygulanıyordu.
Bakın, zaten 2003 bütçesi hazırlanırken -ki, bizden
önce hazırlanmış çatısı aşağı yukarı- bürokratlar, Maliye bürokratları hayat
standardı esasından 600 trilyon lira gelir tahminini bütçeye koymuşlardı ve biz
kaldırdık değerli arkadaşlar. Peki, bu verginin kaldırılmasından kim fayda
sağladı, kim menfaat elde etti? Toplumun en alt gelir grubunda bulunan Gelir
Vergisi mükellefleri bundan menfaat sağladı.
Bu kadarla değil, bakın değerli arkadaşlar, devamı da
var. Gelir Vergisinde indirim yaptık, üst dilimi yüzde 45'ten 40'a düşürdük.
Şimdi de, ücretler için alt dilimi yüzde 20'den yüzde 15'e düşürüyoruz ve üst
dilim de yüzde 35 değerli arkadaşlar.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ücretlilerde zaten yüzde 15
şu anda.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın,
en alt dilime indiriyoruz. Bu kadarla yetmiyor, kâfi gelmiyor…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sen vergiyi unutmuşsun,
vergiyi unutmuşsun.
BAŞKAN - Sayın Özyürek, rica ediyorum… Yani, size bir
şey söylemek istemiyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama kanunu çarpıtıyor; açsın
kanuna baksın Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyin lütfen.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - 6 olan dilim sayısını önce
5'e düşürdük, şimdi 4'e düşürüyoruz. Ne anlama geliyor; az kazanan
mükelleflerin ödeyeceği verginin indirilmesi anlamına geliyor değerli
arkadaşlar. Yani, biz, vergideki ilk indirimlerimizi, alt gelir grubunda
mükelleflerin faydalanacağı şekilde yaptık. Bununla da bitmedi; Katma Değer Vergisinde
indirimler yaptık. Bakın, bütün bunlar, hepsi, sadece AK Partinin, bir iktidar
döneminde gerçekleştirilen vergi indirimleri. Katma Değer Vergisinde nelerde
indirim yaptık; bazı temel gıda maddelerinde indirim yaptık, yüzde 18'den yüzde
8'e düşürdük. Öyle değil mi değerli arkadaşlar? Hatırlayın.
Başka ne yaptık; sağlık harcamalarındaki Katma Değer
Vergisini yüzde 18'den yüzde 8'e düşürmedik mi? İlaçta, sağlık hizmetlerinde…
Kim faydalandı bundan? Kim faydalandı? Eğitim hizmetlerinde, özürlü vatandaşlarımızın
kullandığı bazı araç gereçlerdeki Katma Değer Vergisi oranını yüzde 18'den 8'e
kim düşürdü; AK Parti Hükümetleri düşürdü değerli arkadaşlar.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Fakir fukara, pırlanta, yakut,
zümrüt kullanıyor, doğru!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bunların hoşunuza
gitmediğini biliyorum. Bunlar hoşunuza gitmiyor.
MEHMET ZİYA YÖRGÖK (Adana) - Hoşa gidecek iş yapın!..
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Güzel şeyler hoşumuza gider
bizim.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Söyleyecek bir şeyiniz de
yok; ama, maalesef, sizin açınızdan bunların hepsi acı gerçekler değerli
arkadaşlar.
Son Kurumlar Vergisindeki indirimi, vergilerdeki
indirim sürecinin bir devamı olarak algılamanız gerekir. Biz, sadece,
yatırımların artırılması için, sermaye sahiplerine, sermaye kesimine vergi
indirimi sağlamıyoruz; ondan daha fazla, ondan daha büyük oranda, diğer gelir
grubunda bulunan mükelleflere sağlıyoruz değerli arkadaşlar ve sağlamaya da
devam edeceğiz. Bizim yatırıma ihtiyacımız var. Hem işsizlik diyoruz hem de
diyorsunuz ki "Kurumlar Vergisini neden indiriyorsunuz?"
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Çarpıtma lafları!
BAŞKAN - Sayın Ercenk…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Gerçeği söylemiyorsun;
yatırım nasıl yapılacak, söylemiyorsun!
BAŞKAN - Sayın Ercenk, biraz Başkanlığa saygı duyun
lütfen.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
söyledim, yani, gerçekten sizin adınıza üzülüyorum.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Siz kendi halinize üzülün!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Söyleyecek bir şeyiniz
yok; yani, dolu olarak söyleyecek bir şeyiniz yok, içi dolu olarak söyleyecek
bir şeyiniz yok, inandırıcı söyleyecek herhangi bir şeyiniz yok; ama, tahammül
etmeniz lazım.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sizde de utanma yok yahu!
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Yarım saattir hiçbir şey
söylemedin.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Yanlışlara tahammül edemeyiz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Söyledim biraz önce,
millet 2003'te sizi kaleye geçirdi, 2007'de de kalede kalmaya devam
edeceksiniz; buradan o anlaşılıyor değerli arkadaşlar. Onun için, siz, o alandaki
çalışmalarınıza lütfen devam edin.
Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, diğer eleştiri
konularından bir tanesi de sosyal politikalar alanında. Aslında, önceki
konuşmamda, ben ve diğer arkadaşlarım, bunu çok net rakamlarla ifade ettik.
Öyle, efendim, çiftçiye verin, üreticiye verin, köylüye verin, memura verin
gibi klasik ve artık milletin inanmadığı bir yöntemin bırakılması gerekir.
Konuşulan her şeyin, siyasetçinin verdiği her sözün bir parasal boyutu vardır.
Denklemin öbür tarafında, eşitliğin öbür tarafında, bu paradır değerli
arkadaşlar. Konuşurken, ağzımızdan bir söz, bir taahhüt, bir öneri çıkarken, bu
boyutu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Şimdi, değerli arkadaşlar, sosyal politikalar açısından
eleştiri yapıldı burada. Rakamlara baktığınız zaman da… Konuşan, eleştiren
arkadaşlardan hiçbir tanesi rakam kullanmadı, istisnasız hiçbir tanesi rakam
kullanmadı. Yani, şunu çıkıp söylemedi: Bütçede, çiftçilere ayrılan toplam
payda azalma meydana geldi. Bunu diyemediniz ya da yatırımların oranında,
yatırımların bütçe içindeki payında azalma meydana geldi diyemediniz ya da
bütçeden sermaye sahiplerine daha fazla pay aktarır hale geldiniz diyemedi,
diyemezsiniz; rakamlar burada çünkü.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Elde bir şey yok ki,
neyi söyleyeceksin; her şey mahvoldu!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Rakamlara baktığınız
zaman, rakamlar başka şeyler söylüyor, siz başka şeyler söylüyorsunuz değerli
arkadaşlar.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Canikli, millet
bitti, her şey mahvoldu.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Şimdi, bakın, sosyal
politika nasıl olur? Hükümetler açısından, sosyal politika, lafla üretilmez,
rakamlarla, parayla üretilir. Ne yaparsınız? Millî geliri bir pasta gibi
düşünün değerli arkadaşlar, millî gelirin toplamını bir pasta gibi düşünün. Her
kesimin bu pastadan aldığı bir pay var.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Bitirdiniz pastayı!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Şimdi, bakın, 2002 yılında
bu pasta nasıl dağıtılıyordu, bir bakalım. 2002 yılında, bu pastanın yüzde
46,78'ini faiz gelirleri elde edenler sağlıyordu. Bu pastanın yarısı, yaklaşık
olarak, faiz geliri elde edenlere veriliyordu, pastanın geriye kalan yüzde
50'si de toplumun diğer kesimlerine… Kimdir faiz geliri elde eden, faiz geliri
elde eden büyük sermaye sahipleri, genel olarak. Tabiî, arada küçük sermaye
sahipleri de var bu faizlerden faydalanan; ama, çok büyük oranda, yüzde 95'ten
fazla yüksek oranda, bütçedeki faiz ödemelerinden faydalanan kesim sermaye
sahipleridir. Yani, pastanın yarısı onların -tablo bu 2002'de- yarısı da diğer
milletin, hepsinin. Ne yapmanız gerekir? Eğer sosyal politika üretmek
istiyorsanız, toplumun diğer kesimlerine, alt gelir grubunda bulunan insanlara
bu pastadan daha fazla pay vermek istiyorsanız, yapacağınız tek bir yol vardır,
o da, o sermaye sahiplerinin payını azaltacaksınız, oradan… Tabiî, aynı zamanda
pastayı büyütme çalışmaları da yürüyecek. O ayrı, o büyüyor zaten.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Asgarî ücrete sadaka zammı
yapacaksın!..
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Pastacı mısın?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Oran olarak da,
alacaksınız, o pastadaki sermaye sahiplerinin payını azaltacaksınız. Ne
yapacaksınız; işçiye, köylüye, memura, çiftçiye aktaracaksınız. İşte, biz de
bunu yapıyoruz değerli arkadaşlar.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Memura ne kadar
aktarıyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Gerçekçi yöntem budur,
doğru yöntem budur, politik olmayan, içi dolu olan budur.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Memura ne kadar
aktarıyorsunuz? Yüzde 5 zam verdiniz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bakın, ne yapmışız: 2003
yılında, bu sermaye sahiplerinin pastadan aldığı payı yüzde 46,78'den yüzde
44'e düşürmüşüz. Aşağı yukarı 3 puanlık bir artış söz konusu. Bunu nereye
aktarmışız; faiz dışı harcama yoluyla, toplumun diğer kesimlerine. 2004 yılında
yüzde 40'a düşürmüşüz değerli arkadaşlar. "Cek cak" değil, di'li
geçmiş zaman konuşuyoruz bakın değerli arkadaşlar. 2004 yılında yüzde 40'a
düşürmüşüz. 2005 yılında yüzde 32 olarak gerçekleşecek ve 2006 yılı hedefimiz
yüzde 26. 46,78'den yüzde 26'ya düşürmüşüz. Yaklaşık olarak 20 puanlık bir
azalma söz konusu. Yani, yüzde 50 oranında sermaye sahiplerinin payını
azaltmışız, bu pastadan bunların payını almışız, sermaye sahipleri dışındaki
insanlara aktarmışız. Sosyal politika mı istiyorsunuz; işte bu arkadaşlar! (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yapmayın yanu! Utanın biraz!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sanal…
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Rakamlar budur arkadaşlar.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Biraz daha detaylara inelim isterseniz, biraz daha
detaylara inelim. Yine rakamlarla konuşuyorum değerli arkadaşlar. Bakın, 2006
yılında -zamanımız azaldığı
için diğer rakamlara girmeyeceğim- yatırımlar için bütçeden ayrılan pay yüzde
7,2. Var mı itirazınız?
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bu konuda IMF bile uyardı
sizi.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - 2003'te yüzde 5,6; 5,7;
6,7 ve en son 7,2. İşte burayı artırmışız. Bakın, oradan aldık ya. Başka nerede
artırmışız? Bunlar rakamlar arkadaşlar, açın bakın, her şey ortada. Sağlık
alımlarının bütçe içerisindeki payı artmış; yüzde 2'den, 2005'te yüzde 2,8'e
çıkmış değerli arkadaşlar. İşte, pastanın, o faizden elde edilen tasarrufun,
yani, sermaye sahiplerinden kısılan, o kesilen pay, buralara aktarılıyor.
Bakın, değerli arkadaşlar, daha önemlisi şu…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Onlar artmadı, kapkaç arttı,
hırsızlık arttı, tecavüz arttı.
BAŞKAN - Sayın Bodur, lütfen, efendim.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Diğer cari rakamlar.
Bakın, 2002 yılında cari transferlerin; yani, ağırlıklı olarak, toplumun alt ve
orta gelir grubuna, yani, emeklilere, SSK emeklilerine, Bağ-Kur emeklilerine,
diğer emeklilere paraların da verildiği kaynak aynı zamanda. 2002 yılında bu
pastadan aldığı pay yüzde 12, 2003'te yüzde 18,8; 2004'te yüzde 19,6…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sen pastayı bırak da ekmeğe
gel, ekmeğe.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Canikli, konuşmanızı tamamlayın lütfen.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan, kaç dakika
oldu?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
2005'te yüzde 24,5 ve 2006'da yüzde 31 değerli
arkadaşlarım. İşte, sermaye sahiplerinden kestiğimiz o 20 puan var ya, 20 puanı
bunlara dağıtmışız. Hepsi de toplumun alt ve orta gelir grubunda bulunan
insanlar. Politika üretmek böyle olur. Politika lafla üretilmez; rakamlarla
üretilir, gerçeklerle üretilir değerli arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, daha fazla sabrınızı zorlamak
istemiyorum. Bugün, biliyorsunuz, 27 Aralık, İstiklal Marşımızın yazarı büyük
şair Mehmet Âkif Ersoy'un 69 uncu vefat yıldönümü. Onu, millî mücadeleye
yaptığı hizmetlerden ötürü, bugün, rahmetle, saygıyla ve minnetle anıyoruz.
Ben, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin hayırlı ve
uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Canikli.
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Mustafa Kemal'in Ankara'ya
gelişini unuttunuz.
BAŞKAN - Anavatan Partisi…
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz,
buradan bir şeyi söylemek istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın konuşmacının ifadesi çok
açıktır. Çok açık bir şekilde Cumhuriyet Halk Partisinin vergi indirimlerine
karşı olduğunu buradan ifade etmiştir.
Şimdi, siz, zabıtları okuyup neyi bulacaksınız orada;
bulacağınız şey budur. Burada sıcağı sıcağına söz vermezseniz, bu bütçe
görüşmeleri gergin bir ortamda yapılır.
BAŞKAN - Sayın Topuz, getirteyim… Ben, size bir şey
demiyorum, hakkınızı kullanacaksınız.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, benim dediğim
doğrudur, buraya sığınmamanızı rica ediyoruz. Sizin yönetiminize güveniyoruz.
BAŞKAN - Sayın Başkan, bana biraz müsaade edin, o
hakkınız baki olacak, lütfen… (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kendisi inkâr etmiyor Sayın
Başkan.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sıcağı sıcağına çözelim bu
meseleyi.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kendi inkâr etmiyor, siz
avukatlık yapıyorsunuz!
BAŞKAN - Sayın Bodur, bu, bütçe konuşması. Biraz sakin
olalım. Birbirimizi hoşgörüyle karşılayacağız.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkanım, ben, size
yardımcı olmaya çalışıyorum.
BAŞKAN - Yani, Sayın Başkan, siz, bu cümleyi açıklamak
mı istiyorsunuz Parti Grubunuz adına?
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Evet, zabıtlara geçirmek
istiyoruz efendim.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Grup
Başkanvekili "AK Parti Grup sözcüsü 'Cumhuriyet Halk Partisi vergi
indirimine karşı çıktı' ifadesini kullandı; dolayısıyla, bizim böyle bir
görüşümüz olmadığını 69'a göre ifade etmek istiyorum" diyorsunuz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Evet Sayın Başkan.
AHMET IŞIK (Konya) - Tutanakları getirtin Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim, yani, burayı biz yöneteceğiz, takdiri
biz yapacağız; herkesin bir fikir beyan etmeye hakkı yok.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, 1 dakika önce
"tutanaklar" dediniz, şimdi farklı bir tutum içindesiniz.
BAŞKAN - Sayın Işık, herkes görevini yapsın. (CHP
sıralarından alkışlar)
HARUN AKIN (Zonguldak) - Sen soru işlerinde konuş…
Sorular gelmedi Ahmetçiğim. Çanak soru işine bakıyorsun sen!
AHMET IŞIK (Konya) - Sen işine bak işine! AK Parti
icraatlarını seyretmeye devam edin.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Çanak sorudan sorumlu.
AHMET IŞIK (Konya) - Bu millet takdir ediyor çabamızı.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Seni, çanak sorudan sorumlu
milletvekili seçtim.
AHMET IŞIK (Konya) - Biz gerçekleri söylüyoruz
gerçekleri; hayal ürünü değil onlar, gerçekler.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Kadrolu soru sorucu!
BAŞKAN - Buyurun Sayın Topuz, 69'a göre size…
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Grubumuz adına Sayın Mustafa
Özyürek konuşacak.
BAŞKAN - Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Özyürek, bir sataşmaya meydan vermeyeceksiniz;
çünkü, talebinizde "biz, yabancı sermayeye karşı olmadığımızı, parti
politikası olarak ifade etmek istiyoruz" diyorsunuz.
Buyurun.
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Vergi indirimi Sayın Başkan,
yabancı sermaye değil.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Vergi indirimi…
BAŞKAN - Evet, vergi indirimine… İşler o kadar karıştı
ki… Burada yabancı sermaye de var.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Mersin Milletvekili Mustafa
Özyürek'in, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli'nin, konuşmasında, Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Sayın Canikli Meclis çalışmalarını yeteri kadar izleyemeyen bir
arkadaşımız olduğu için, burada Cumhuriyet Halk Partililerin söylemediği
sözleri de söylemiş gibi ifade etti.
Öncelikle şunu ifade edeyim ki, Cumhuriyet Halk
Partisinin hiçbir sözcüsü -komisyonda bir ay, burada aşağı yukarı yirmi gündür
bütçe görüşüyoruz- vergi indirimlerine karşı bir tek cümle söylememiştir.
Yalnız, bizim söylediğimiz şudur…
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Siz dinlememişsiniz.
AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Ona öyle demezler.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Lafın yarısını dinleyip
yarısını dinlemezseniz bu sonuca varırsınız. 10 puan Kurumlar Vergisini
indiriyorsunuz; buna karşılık, yatırım indirimini kaldırıyorsunuz. Yatırım
indiriminden küçük ve orta çaplı işletmeler yararlanır, onları
cezalandırıyorsunuz; ama, Haririleri ödüllendiriyorsunuz. Bizim söylediğimiz
budur. 10 puan indirin; ama, yatırım indirimini muhafaza etmeye devam edin.
Bir diğer nokta, 5 puan Gelir Vergisi tarifesinde
indirim yapıyorsunuz; ama, ücretlilerde hiçbir indirim yapmıyorsunuz.
Sayın Canikli, vergiyi unutmuş politikada olduğu
dönemde; diyor ki: "Ücretlilerin vergisini yüzde 15'e indirdik." Şu
anda, Gelir Vergisini açıp bakarsanız, ücretlilerin vergisi zaten yüzde 15'ten
başlar, 35'e kadar gider. Onlara hiçbir indirim getirmemek suretiyle,
ücretlilerin mevcut avantajını elinden alıyorsunuz, diğer kesime avantaj
sağlıyorsunuz.
Biz, Katma Değer Vergisi indirimlerini hep savunduk ve
her vesileyle ifade ettim "Katma Değer Vergisinde gerçek indirim, şu anda
yüzde 18 olan genel oranı 10 puana indirirseniz biz şapkamızı çıkarırız"
dedim.
Şimdi, bunları yapmayıp, vergi indirimi yapıyormuş gibi
yapıp, bir elinizle verip öbür elinizle alacaksınız ve bunu da büyük başarı
olarak burada sunacaksınız.
Bir diğer nokta değerli arkadaşlarım: Sayın Sözcü,
Cumhuriyet Halk Partisini küçümseyen ifadeleri o kadar çok kullandı ki, genç
bir arkadaşın böyle bir konuşma yapmasından büyük üzüntü duydum. Yok, futbol
maçları, fıkralar… Karadenizliler güzel fıkra anlatır; ama, güzel bir fıkra da
olmadı bu.
Ben şunu söylemek istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisi,
cumhuriyetin korunması gerektiğinde, Türkiye'nin korunması gerektiğinde
kalecilik de yapar, santrfor olarak da görevini yapar. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bugün… Şimdi, hayat standardı
esası, yukarıda AKP'nin oylarıyla tasarıya girdi; geldik, burada biz mücadele
verdik, değerli milletvekillerinin oylarıyla bunu kaldırtabildik. Hükümete
kalsaydı, hayat standardı esası bugün uygulanmaya devam ediyordu.
BAŞKAN - Sayın Özyürek, siz, vergiyle ilgili söz
aldınız…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Tamamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün, Mustafa Kemal Atatürk'ün
Ankara'ya gelişinin yıldönümüdür. Bugünü de hepinizin huzurunda kutluyorum.
Elbette, Mehmet Âkif'le ilgili duygulara da katılıyorum.
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özyürek.
Anavatan Partisi Grubu adına…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Sayın Başkan…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Otur yerine…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Sayın Başkan, söz
istiyorum.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Hayat standardını teklif
olarak biz getirdik mi diyeceksin?!
BAŞKAN - Ne noktada söz istiyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Sayın Başkan, benim,
herhangi bir siyasî partiyi küçümsemek gibi bir açıklamam söz konusu değildir,
böyle bir şey söz konusu olamaz. İzin verirseniz, bu konuda…
BAŞKAN - Bu konuyu açıklamak istiyorsunuz. Çok kısa,
sadece o konuda.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
2.- Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli'nin, Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek'in, konuşmasında, ileri sürmüş
olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Değerli arkadaşlar,
öncelikle, eğer, o şekilde anlaşılmışsa, hiçbir şekilde öyle bir kastım söz
konusu olamaz. Yani, burada, düşüncelerimizi elimizden geldiği kadar ifade
etmeye çalışıyoruz; ama, söylediklerimizin hepsi doğrudur.
Şimdi, bakın, Sayın Özyürek diyor ki: "Hayat
standardı esasını kim kaldırdı?" Burada kanunları kim çıkarıyor değerli
arkadaşlar, muhalefet mi çıkarıyor, iktidar mı çıkarıyor?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Meclis çıkarıyor…
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Meclis çıkarıyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Parlamento çıkarır,
Parlamento…
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Eğer… Yani, şu Meclisin şu
işleyişini…(CHP sıralarından "Meclis çıkarır" sesleri, gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kanunları Meclis çıkarır…
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Plan Bütçede koydunuz
ya…
BAŞKAN - Sayın Canikli… Sayın Canikli, siz, söz
istediğiniz konuda açıklama yapın.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Müsaade edin değerli
arkadaşlar, müsaade edin… (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar,
gürültüler)
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Plan Bütçede sen de
üyeydin Canikli, Plan Bütçede sordun mu?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bir de, burada, kanunları
hükümet çıkarır, kanunları AK Parti Grubu çıkarır.
BAŞKAN - Sayın Canikli, bir dakikanızı rica ediyorum…
Sayın Canikli, bir dakikanızı rica ediyorum…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kanunları Meclis çıkarır,
Meclis. Yazıklar olsun!
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Meclis çıkarır, siz değil…
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) - Bütün kanunları Meclis
çıkarır.
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Cahil adam…
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Kanunların çıkarılmasında
muhalefetin hiçbir şekilde etkisi olamaz.
BAŞKAN - Sayın Canikli, bir dakikanızı rica ediyorum…
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Aksini söylemek de, burada
Meclisin işleyişini bilmemek anlamına gelir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Önce demokrasiyi öğren!
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri…
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkanım, Plan
ve Bütçe Komisyonunda kendisi de üyeydi. Hayat standardına kendisi de oy verdi
Plan Bütçe Komisyonunda; niye burada söylemiyor onu?
BAŞKAN - Sayın Sür, oturur musunuz…
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Geri adım attığını
niye söylemiyorsun?
BAŞKAN - Oturur musunuz Sayın Vekilim.
Sayın milletvekilleri, bugün, bütçenin son günü ve
Türkiye'de herkes, bu son günü, özellikle parti grupları adına ve sayın
liderlerin de yapacağı konuşma sebebiyle, Türkiye'nin gözü kulağı Genel
Kurulda. Sizden rica ediyorum, milletin bizden istediği ve beklediği bir
olgunlukta şu müzakereleri devam ettirelim. Çok hoş olmuyor. Bu hususu bir defa
daha ikaz ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Millet hepimizi cahil
zannedecek…
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1119) (S. Sayısı: 1028)
(Devam)
2.- 2004 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil
Dairelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1084, 3/907) (S. Sayısı: 1029) (Devam)
3.- 2004 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil
İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler
Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1085, 3/908)
(S. Sayısı: 1030) (Devam)
BAŞKAN - Sayın Anavatan Partisi Genel Başkanı ve
Isparta Milletvekili Sayın Erkan Mumcu'yu davet ediyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ERKAN MUMCU (Isparta) -
Çok teşekkür ediyorum Sevgili Başkanım.
Değerli arkadaşlarım, yürütmekte olduğumuz bütçe
müzakereleriyle ilgili olarak Partimin görüşlerini ifade etmek üzere söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, heyetinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum ve sözlerimin
en başında, oturumumuzu yöneten Sayın Başkanın biraz önceki dileklerine bir kez
daha katıldığımı ifade etmek istiyorum. Gerçekten, Sayın Başkanın burada ifade
ettiği düşünceler, bugün burada yürütmekte olduğumuz müzakereleri izleyen
vatandaşlarımız bakımından "bir umut penceresi açabilecek mi" diye
bakılan müzakerelerdir ve bu müzakerelerden beklenen şey, işte, bu umut
penceresinin açılabilmesidir. Burada, biz, iktidar-muhalefet diye görüyor
olabiliriz birbirimizi; ama, vatandaş, o ekrandan baktığında, burayı, Türkiye
Büyük Millet Meclisi olarak görüyor. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Biz, siyasî partilere mensup olabiliriz; ama, temel
vasfımız milletvekilliğidir, milletin vekilliğidir ve unutmamak lazım ki,
iktidar ve muhalefet arasında görüş ayrılıklarının olması, rejimin doğası
gereğidir, demokrasinin doğası gereğidir. Her rejimde iktidar vardır sevgili
arkadaşlar, iktidarı olmayan rejim yoktur; ama, demokrasiyi diğer rejimlerden
üstün ve faziletli kılan şey, o rejimde, yani, demokraside muhalefetin
olmasıdır.
Sanıyorum, ne Cumhuriyet Halk Partisinin ne bizim
Anavatan Partisi olarak iktidarınızın demokratik meşruiyeti hakkında bir
itirazımız yok. Siz, demokratik ve meşru seçimlerle işbaşına gelmiş bir
iktidarsınız; ancak, iktidarın meşruiyeti sadece ve sadece seçilme biçimiyle
ilgili değildir ve unutmamak lazımdır ki, iktidarı kullanma biçimi, iktidarın
meşruiyetini tayin etmek bakımından, son derece önemlidir.
Devlet geleneğimizin manevî önderlerinden Şeyh
Edebali'nin Osman Gazi'ye nasihatını bir kez daha size hatırlatmak isterim;
hani, şu "Ey oğul, bundan sonra dargınlık bize, güceniklik bize, hoşgörmek
sana yakışır" diyen sözlerini.
Bir haftadır, burada bütçe müzakereleri yürütülüyor ve
bu bütçe müzakereleri esnasında, iktidar sözcüleri, sanki, bütün kabahat
muhalefetinmiş, muhalefet olmasaymış Türkiye'yi ne kadar güzel idare ederlermiş
dercesine sözler sarf ediyorlar. Hele bazı bakanlarımızın bu kürsüden ifade
ettiği öyle sözler var ki, hakikaten, burada ifade etmeyi, tekrarlamayı, en
azından heyetinize saygısızlık telakki ederim. O bakımdan, buraya girmeyeceğim.
Sevgili arkadaşlar, iktidarı, bölüşülmez, devredilmez
bir hak olarak görmeyin. Sizden önce de iktidarlar vardı, sizden sonra da
iktidarlar olacak. Esas itibariyle, biz, milletin hizmetini görmeye
vazifelendirilmiş vekilleriz ve milletin hizmetini herkes bir şekilde görecek.
Ondört gün boyunca bütün müzakerelerde, sürekli bir
"enkaz devraldık" edebiyatı. Doğrusunu isterseniz, vatandaş buna
aşina. Bunu ilk kez siz yapmıyorsunuz, sizden öncekiler de bunu yaptılar.
"Enkaz devraldık…" Doğrudur, her gelen, giderek kötüleşen bir tabloyu
devralmıştır; ama, her gelenin, devraldığı tabloyu bilmeden geldiğini söylemek
hakkı var mı? Buraya, geçmişten şikâyet etmeye, geçmişi kötülemeye mi geldiniz,
milletin derdine derman olmaya mı geldiniz, çare bulmaya mı geldiniz? Sonuç
itibariyle, millet çözüm istiyor.
Geçtiğimiz hafta, bütçe müzakereleri sürerken, hafta
boyunca, 3 ilimizi ziyaret ettim; Erzurum'daydım, Gaziantep'teydim ve Kahramanmaraş'taydım.
Size yaşadığım üç şey hakkında kısa bilgiler vermeye çalışacağım, kısaca
özetlemeye çalışacağım. Bunlardan bir tanesi, geçtiğimiz yazdan kalmadır;
Konya'da.
Konya'da, ziyaret ettiğim bir köyde, vatandaşa, bir
köylüye, bir çiftçiye, halinin nasıl olduğunu sorduğumda, daha doğrusu,
topluluk içinde, durumlarının ne olduğunu, nasıl olduğunu sorduğumda,
aralarından -şimdi yaşını tam hatırlamıyorum; ama- 70 küsur yaşında olduğunu
söyleyen birisi öne çıktı ve ellerini uzattı. Ellerini gözümün önüne kadar
uzattı; dedi ki: "Ben 73 yaşındayım, ellerime bak, anla."
Şimdi, bu vatandaş, meramını sadece bana duyurmaya
çalışmıyor arkadaşlar; bu vatandaş, meramını, burada bulunan herkese duyurmaya
çalışıyor; bu vatandaş, iktidar ya da muhalefet arasında bir tercihte
bulunmuyor bunu söylerken.
Geçtiğimiz hafta, yine Erzurum'da bir şehit evini
ziyaret ettiğimde, orada komşulardan bir kadıncağız… O şehit evinin halini,
yaşadıkları şartları filan anlatmak istemiyorum; hakikaten içler acısı,
hakikaten üzüntü verici, hakikaten iç burkucu bir düzeyde; ama, orada çok
dikkatimi çeken bir şey vardı; komşulardan bazı insanların konuşmak için fırsat
kollamaları ve gözümün içine bakıp, konuşabilmeleri için buldukları ilk
fırsatta kendi dertlerini söylemeye çaba sarf etmeleri ve hepsinin söylediği
şey şu: "4 çocuğum var, kocam altı yıldır işsiz; 5 çocuğum var, kocam beş
yıldır işsiz; 3 çocuğum var, kimsesizim…"
Arkadaşlar, son aktaracağım hikâye Kahramanmaraş'tan;
geçtiğimiz hafta cumartesi günü yaşadığım bir iş. Esnafı gezerken -soğuktu,
hava çok soğuktu- her dükkânın köşe başında, bir şeyler satmaya çalışan, küçük
küçük tezgâhlarda insanlar vardı; yani, dükkân sayısından daha fazla, küçük
küçük tezgâhlarda insanlar vardı. Naylon poşetler içerisinde, küçük tezgâhlar
üstünde, insanlar bir şeyler satmaya çalışıyorlar; yani, bildiğimiz o boyacı,
simitçi ve sair gibi şeylerin dışında, ıvır zıvır diyebileceğiniz, Çin
mallarından oluşan düşük fiyatlı malları ayaküstünde satmaya çalışan insanlar,
kışın ayazında bir şeyler satarak geçimini sağlamaya çalışan insanlar.
Bunlardan bir tanesi özürlü bir vatandaştı. Bir kolunu
oynatamıyordu ve koluna, oynatamadığı koluna taktığı bir poşette Çin malı
oyuncaklar vardı, küçük oyuncaklar. Ben önce hatırını sordum, nasılsın dedim,
"hamdolsun" dedi zor anlaşılır bir şekilde. Ne yapıyorsun dedim,
"bunları satıyorum" dedi. Peki, senin anan baban yok mu dedim,
"yok" dedi. O esnada etraftaki insanlar hikâyesini anlatmaya
başladılar, çok küçük yaşta kimsesiz kaldığını anlattılar.
Ben, bir refleks olarak, torbasındaki oyuncakların
hepsini almak istedim karşıma çıkan -ki, etrafta sürekli çocuklar dolaşıyor-
çocuklara armağan etmek için. Satmadı; satmayı reddetti. Galiba beni yanlış
anladı, parayı verip yanından ayrılacağımı zannetti; satmayı reddetti. Ve o
zaman çok etkilendim ve dedim ki kendisine: Ya, sen ne güzel bir adamsın; 7-8
yaşından beri kimsesizsin, bu ayazda bunları satarak geçinmeye çalışıyorsun ve
halini sorduğumda "hamdolsun"dan başka bir şey demiyorsun. Gayri
ihtiyarî elimi yüzüne doğru uzattım "ne güzel bir adamsın" derken.
İşte, ne olduysa o anda oldu; ağlamaya başladı. Başını omzuma koydu ve sarsıla
sarsıla ağladı.
MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) - Senaryo…
ERKAN MUMCU (Devamla) - Şimdi, evet, yani, bu insanın
yaşadığı için değerli arkadaşım "senaryo" diyor. Ben, bir duyguyu,
vatandaşın sesini buraya taşımaya çalışıyorum arkadaşlar. Bu yaşadığım şey
yüzlerce insanın gözü önünde oldu. Eğer sokağa çıkarsanız, eğer insanlarla
konuşursanız, eğer vatandaşın halini, hakikaten, o pembe gözlüklerle değil de,
hakikaten içtenlikle, bir muhabbet nazarıyla bakarsanız siz de görürsünüz.
Bunda ne senaryo var, ne aldatma, ne sömürü gayreti.
Anlatmaya çalıştığım şey şu: Kiminle konuşursanız,
etrafında derinleşen ve yaygınlaşan bir yoksulluktan endişe ediyor. Herkesin,
ya çocuğu işsiz ya yeğeni işsiz ya kardeşi işsiz. Boşanma davaları had safhada,
verem vakaları artmış -dikkat edin, resmî istatistikleriniz bunu söylüyor,
verem vakaları artmış- ve yoksulluk, her zaman olduğundan çok daha kesif bir
şekilde hissedilen bir şey haline gelmiş.
İşte, o dokunuş gerçekleştiği andan itibaren de hipnoz
bozuluyor; çünkü, vatandaş sesini çıkaramıyor. İşler iyi gidiyor korosu öyle
güçlü bir ses çıkarıyor ki memlekette: "Memlekette her şey yolunda
gidiyor, memlekette her şey iyi gidiyor!.." Diyor ki: Galiba hakikaten her
şey yolunda, herkesin işi iyi, sıra bana da gelecek ya da en azından sesimi
çıkarmayayım, pozisyonumu bozmayayım, elimdekini kaybetmeyeyim. Çünkü, herkes
kendi etrafında kendinden daha kötü durumda olan o kadar çok insan görüyor ki.
O kadar çok yoksulluk, o kadar çok işsizlik, o kadar çok mahrumiyet ve
mağduriyet hali var ki, insanlar sesini çıkaramıyorlar ve bir suskunluk
sarmalının içinde bekliyorlar. Türkiye'de hiç kimse hiçbir şeyin daha fazlasını
isteyemiyor arkadaşlar. Kimse çocukları için hayal kuramıyor, gençler kendi
gelecekleri için hayal kuramıyorlar. Köylerin köyleri için, kasabaların
kasabaları için, ilçelerin, illerin kendileri için büyük hayalleri, büyük
vizyonları, büyük iddiaları kalmamış. Kimse daha fazlasını istemiyor. Ve bütün
bunlar olup biterken burada "tencere dibin kara, seninki benden kara"
müzakerelerini dinlediği zaman vatandaş, daha derin bir umutsuzluğa saplanıyor.
Oysa, bizim görevimiz, vatandaşı bu derin umutsuzluktan çıkarmak; bizim
görevimiz, vatandaşın önüne, gerçekten daha fazlasını isteyeceği, daha fazlası
için çalışabileceği, daha fazlasına motive olabileceği bir umut koymak, bir
iddia koymak. Burada muhalefetin işlevi bu. Sadece iktidarın işlevi değil,
muhalefetin yaptığı eleştirinin önemli bir sonucu da bu. Muhalefetsiz bu iş
olmaz. Burada verileri, rakamları birbirine karıştırarak, çarpıtarak, ifadeleri
çarpıtarak bir yere varamazsınız.
Biraz önceki konuşmacı AK Parti Grubu sözcüsünü
dinledim. Kurumlar Vergisi indirimine karşı olduğumuzu söylüyor. Şimdi,
arkadaşlar, kimsenin Kurumlar Vergisi indirimine karşı olduğu filan yok. Tam
tersine, yaptığınız indirimin yeterli olmayacağını söylüyoruz. Bizim
söylediğimiz şey başka bir şey. Kurumlar Vergisi indirimi yapılırken, gelirden
alınan, özellikle ücretlilerin gelirlerinden alınan vergiler karşısında bir
haksızlık yapmamak gerekiyor. Vergi reformu dediğiniz şey, vergi düzenlemeleri
öyle parsiyel yapılmaz, keyfî olarak yapılmaz. Bizim size sorduğumuz soru
"niye Kurumlar Vergisini indirdiniz" değil. Ben size şu soruyu
soruyorum. Sayın Canikli bu kürsüden, ekonominin matematik olduğunu söyledi.
Gerçekten, yani, ekonomi tahsil etmiş birisi için hiç beklenmeyecek -sadece onu
söyleyeyim- hiç beklenmeyecek bir şeydir bu. Bizim sorduğumuz soru şu, bir
matematik soru, diyoruz ki: Eğer Telekom ihalesinden önce Kurumlar Vergisi
indiriminde yüzde 33'e varan bir indirim yapacağınızı ilan etmiş olsaydınız
Telekomun değeri böyle mi oluşurdu?! (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Madem matematiktir. Size bir matematik sorusu, çok basit bir matematik sorusu:
Hariri'ye sattığınız, Lübnan'da içeriğini bilemediğimiz görüşmeden sonra
gelişen olaylar zincirinde Hariri'ye sattığınız Telekomun vergi iadesi, daha
doğrusu, vergi indiriminden avantajıyla, size ödeyeceği parayı kaç yılda
alacağını hesap edebiliyor musunuz?! Kolaylık olsun, size yardımcı olayım: 8
katrilyon lirayı 400 trilyona böleceksiniz. Başkaca hiçbir geliri olmadan,
sadece vergide yüzde 33'lük indirimle, vergi ödemesinde, geliri sabit kalırsa,
yılda 400 trilyon lira sağlayacağı avantajla, Hariri'nin cebine giren
avantajla… Bu adam, zaten, Telekomun mülkiyeti için -daha doğrusu, imtiyaz mı,
mülkiyet mi, ona da geleceğiz, o da ayrı bir mesele- ödediği parayı, aşağı
yukarı belli bir süre içinde -işte matematiğiniz kuvvetli, siz hesap edin-
alıyor. Bunu baştan koymuş olsaydınız, bunun değeri bu mu olurdu?!
Aynı şey TÜPRAŞ'ın yüzde 14,7'lik hisse devrinde de
geçerli. Yani, burada vatandaşın hakkını hukukunu sormayalım mı, aramayalım mı,
istemeyelim mi?! Burada kamu menfaatında bir kayıp yok mu?!
Vergi yükünü büyütüyorsunuz ve vergi yükü büyürken…
Yani, vergi gelirlerinin gayri safî millî hâsılaya oranı büyüyor. Bakın
2002'deki orana, bakın bugünkü orana -kendi kayıtlarınızdan bakın, ben bir şey
söylemiyorum- vergi yükü büyüyor. Peki, vergi yükü içinde kim veriyor vergiyi
diye baktığınız zaman, dolaylı vergilerin payı yüzde 66'dan yüzde 73'e çıkmış.
Ve bu gelir hedefleriyle çok açık ki, özellikle Özel Tüketim Vergisi üzerinden
getireceğiniz ek vergilerle bu daha da yüksek bir orana gelecek. Ondan sonra
"vatandaş nasıl fakirleşiyor" diyorsunuz. Vergiyi vatandaştan
alıyorsunuz, dolayısıyla, devletin irrasyonalitesinin, devletin verimsizliğinin
bedelini vatandaşa ödetiyorsunuz, bir ömür tüketme vergisi alıyorsunuz, ondan
sonra diyorsunuz ki: "Biz, vergide reform yaptık."
Arkadaşlar, buna vergide reform demek mümkün mü?!
Burada bir adalet var mı?! Bunun matematikle izah edilebilir bir tarafı var
mı?! Dolayısıyla, konuları birbirine karıştırıp, birbirleriyle alakasız şeyleri
toplayıp çıkararak, varılabilecek bir şey yok. Yapmamız gereken şey, ülkenin
önüne sapasağlam bir vizyon koymak. Öyle, insanları krizle korkutmaktan da
vazgeçmek lazım.
Bir işler iyiyi gidiyor korosu, sürekli olarak
"işler iyiyi gidiyor, işler iyiyi gidiyor…" Vatandaş, kendi haline
baktığı zaman "işler iyiye gidiyorsa, ben, niye bu haldeyim" diye
soruyor; ama, soracak cesareti bile vatandaşta kalmıyor; çünkü niye; vatandaş
öylesine korkutulmuş ki bir krizle, öylesine korkutulmuş ki bir krizle, bugünkü
halinden daha kötü bir duruma düşmenin korkusu içinde sesini çıkaramıyor; ama,
gerçek bu değil. Kriz kimin krizi diye bir sormak lazım. "Aman istikrar
bozulmasın, aman kriz olmasın…" Bu istikrar kimin istikrarı, kime yarıyor
bu istikrar ve bu kriz kimin krizi?!
Bir ülkede eğitimli işgücünün -bugünden bahsediyorum,
bugünden- eğitimli işgücünün dörtte 1'i
işsiz. Dörtte 1 üniversite mezunu, işgücü sokakta işsiz dolaşırken, daha hangi
krizden bahsediyorsunuz, daha nasıl bir kriz olacak bu memlekette?! Yani,
devletin verimsizliğinin, devletin akıl dışılığının bedelini mazottan,
doğalgazdan, elektrikten, tütünden, çaydan, şekerden, vatandaşın cebinden alın,
toplam vergilerinizin yüzde 73'ü vatandaşın dolaylı tüketiminden alınan
vergiler olsun, bunun yarısı haberleşmeden, enerji, akaryakıttan ve tütünden
alınan vergiler olsun; yani, vatandaş fakirleşsin, vatandaş fakirleşirken, siz
ondan sonra hâlâ vatandaşı krizle korkutun. Vatandaşın korkacak nesi kalmış?!
Kriz kimin krizi?! "Aman bu saadet zinciri kopmasın…" "Aman bu
saadet zinciri kopmasın" diyenlerin korktuğu şey; yani,
"istikrar" adıyla bağladıkları şeyin vatandaşla bir alakası yok.
Vatandaş zaten bu krizi yaşıyor. Vatandaş zaten bu krizin ağır bedellerini gün
be gün hayatıyla ödüyor, işsizlikle ödüyor.
Şimdi, soruyorsunuz; işler bu kadar iyiye gidiyorsa,
millî gelir artıyormuş, millî gelir artıyor… Millî gelirin artış hesaplarındaki
elmayla armut hesabını da bir tarafa bıraktım, o 2 600 dolardan 5 000 dolara
çıktığı iddiasının nahif tarafını bir tarafa bırakıyorum; ama, vatandaş
soruyor: Peki, millî gelir büyüyorsa, reel ücretler niye düşüyor; vatandaşın
satın alma gücü niye düşüyor; vatandaş niye satın alamaz hale geliyor?
Diyorsunuz ki; niye yoksulluk yaygınlaşıyor; işsizlik
niye yaygınlaşıyor, neden oluyor bütün bunlar? Büyüyen bir ekonomide, kümülatif
yüzde 22 büyüdüğünü iddia ettiğiniz bir ekonomide işsizlik niye artıyor;
işgücüne katılma oranı niye düşüyor? Toplam işgücü nüfusunun, yani işgücüne
katılabilir nüfusun zaten yarısı işgücünün dışındayken, emek piyasasının
dışındayken, yani umutsuzluğundan dolayı, yani zaten iş yokluğundan dolayı iş
talep etmezken, iş talep edenlerin, emek piyasasında iş talep edenlerin beşte
1'ine yakın bir oranının, altıda 1'ine yakın bir oranının işsiz olması halinde,
siz hâlâ hangi büyüme etkisinden bahsediyorsunuz?! Hangi ekonomide 15 çeyrek
üst üste stok artışı yaşanır?! Bunun bir ekonomik rasyoneli var mı?! Bir bakın,
2002'den bu yana büyüme hesaplarınızda sürekli artan bir stok artışı var.
Hiçbir ekonomide stok artışları iki dönemden fazla devam etmez; çünkü, stoku
üreten adam satamadığı zaman, bir müddet sonra üretmekten vazgeçer ve
stoklarını boşaltmaya gider; ama, üretim değerleri üzerinden yaptığınız büyüme
hesapları ile harcama değerleri üzerinden, yani, sağlamasını yaptığınız büyüme
hesapları arasındaki farkı başka türlü ifade edemediğiniz için, varsayılmış bir
stok yazıyorsunuz oraya -bunu, Devlet İstatistik Kurumu itiraf ediyor-
dolayısıyla, sizin bahsettiğiniz büyüme, gerçek bir büyüme değil.
"Enerji üretiminde yüzde 7 artış var"
diyorsunuz. Dönüyoruz enerji tüketimine bakıyoruz; enerji tüketimindeki artış
yüzde 3; bu, büyümeyi doğrulamıyor. Deniliyor ki "emek verimliliği arttı,
verimlilik arttığı için büyüme gerçekleşiyor." Peki, emek verimliliği
arttıysa, reel ücretler niye düştü; yani, bir taraftan daha az sayıda insan,
daha yoğun, daha çok, daha disiplinli, daha verimli çalışıp verimliliği
yükseltirken, geliri büyütürken, gelirden aldığı pay niye düştü; niye düştü?
Bütün bu soruların cevabı var mı; bütün bu soruların cevabı yok; ama, bir
istikrar büyüsü, bir hipnoz vatandaşa sürekli olarak inandırılmaya çalışılıyor.
Vatandaşa deniliyor ki, "sıra sana gelecek; makro iktisadî göstergeler fevkalade
iyi, sıra sana gelecek." Hangi makroekonomik göstergeler iyi?! Üç yılda
ülkenin toplam borç stoku yüzde 48 artmış; seksen yıllık birikimin yarısı kadar
artmış; sizin rakamlarınız. Hem öyle yüksek olanı seçmiyorum, yani, içborçlardaki
yüzde 83 artışı göstermiyorum size, ortalama artıştan söz ediyorum; yüzde 48.
Seksen yıllık birikimin yarısı kadarı üç yılda büyümüş; bu nasıl bir
"işler yolunda" gidişatıdır; yani, bu kadar matematiği iyi olan
arkadaşlara bir sormak lazım: Bir ülkede gayri safî millî hâsıla artışı yüzde
5, sadece faiz ödemeleri bunun üstünde ise, yani, havuza yüzde 5 hesapları
üzerinden 27 katrilyon, 27 litre su girerken, cari açıktan doğan baskıyı bir
tarafa bırakıyorum, cari açıktan doğan riski bir tarafa bırakıyorum, sadece
kamunun faiz ödemeleri için -ki, bunların büyük bir kısmı yabancı kaynaklı
sermayeye ödemelerdir- 46 katrilyon ödeniyorsa, yani, havuzdan 46 litre su
dışarı çıkıyorsa -basit bir havuz problemi- bu havuzdaki su ne zaman tükenir?
Kalır mı; bu havuzda su kalır mı?! Bu kadar basit bir hesabı… Yani, matematik
dehası arkadaşlarım, herhalde buna bir cevap vereceklerdir.
Sonuç itibariyle…
FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) - Gelire de bak…
ERKAN MUMCU (Devamla) - Zaten öyle kurdum denklemi.
"Gelirlere bak" dedi arkadaşlar da… Zaten öyle kurdum denklemi.
Güzel arkadaşım, bir daha tekrar edeyim, anlaşılması
kolay olsun. Sizin büyüme dediğiniz şey, millî gelirdeki artış; yani, bir yıl
içerisinde yarattığınız ilave katmadeğer. 70 000 000 vatandaşın, bir yıl içinde
üreterek, çalışarak, çabalayarak, didinerek ürettiği katmadeğerin parasal
karşılığı, verdinizi hesaba göre yüzde 5, yani, 27 katrilyon lira. Yine kendi
bütçenizden sadece devlet borçlanması için ayırdığınız faiz ödemesi, 46
katrilyon lira. Havuza 27 litre su giriyor, havuzdan 46 litre su çıkıyor.
Sadece, bu delikten çıkan… Başka delikler de var. Bu havuzda su kalır mı?!
FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) - Daha önceden…
ERKAN MUMCU (Devamla) - Daha önce… İşte, daha önce,
daha önce… Hep söylenen şey bu. Siz niye geldiniz, siz ne yapmaya geldiniz?!
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Düzeltmeye…
ERKAN MUMCU (Devamla) - Düzeltmeye geldiniz…
İktidarınızın cicim ayları, cicim yılları geçti beyler!
Eskiden Türkiye'de siyasetçiler büyük vizyonlarla gelirlerdi. 100 günlük, 500
günlük vizyonları vardı. Türkiye'de siyasette hiç kimse, hiçbir iktidar 500
günden daha fazla vade almadı vatandaştan. Siz üç yıl vade aldınız. Vatandaş da
büyük bir olgunlukla sizin üç yıl vade talebinizi kabul etti. Bu üç yıllık vade
talebinizin karşılığında sustu, sabırla bekledi. İktidarınızın dördüncü
yılındasınız, hâlâ geçmişi gösteriyorsunuz. Yani, ölümü gösterip, vatandaşı
sıtmaya razı etmeye çalışıyorsunuz. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Yaptığınız iş bu. Yapamadığınız işleri itiraf edin ve yapamadığınız işleri
yapmanın çaresine bakın. Sizin sorumluluğunuz, sürekli geçmişten şikâyet etmek
değil. Cari açık bu kadar büyürken, buraya gelen sözcüler "bir şey olmaz,
bir şey olmaz"dan başka bir şey demiyorlar. Neymiş; efendim, cari açık
finanse edildikçe sorun değilmiş. Böyle bir saçma cümle olabilir mi,
affedersiniz…
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Seçimlerde başka
partiden…
ERKAN MUMCU (Devamla) - Finanse edilmezse ne olur;
zaten, soru budur.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Finanse edilmeyen zaten
olmaz.
ERKAN MUMCU (Devamla) - Bunun finansmanı sıcak parayla
sağlanıyor. Bu sıcak para dediğiniz şey, dünyanın en vahşi faizi. Faiz düşüyor,
faiz düşüyor diye anlatmayın; dünyada faizlerin en düşük hadde indiği bir
dönemde, gelişmekte olan piyasalara yönelen sermayenin 3 kattan daha fazla
arttığı bir dönemde, dünyada en yüksek oranlı reel faizi ödeyen ülke Türkiye.
Daha önce, Brezilya'yla ortaktık bu şampiyonlukta; yani, en yüksek reel faizi
ödeme şampiyonluğunda bir numaraydık. Brezilya şimdi IMF'ye borçlarını ödedi;
biz ödemiyoruz, ayıp olurmuş, IMF bozulurmuş bu işe! Şimdi, bir de böyle bir
şey var; IMF'ye borçlarımızı ödersek, IMF buna bozulurmuş; ödeyemezsiniz.
Paranız olmadığı için değil, parayı bulursunuz ödersiniz; ama, siz, kendinize
ait olduğunu zannettiğiniz, yani, size duyulan güven gibi gördüğünüz şeyin,
gerçekte IMF'ye duyulan güven olduğunu, onların ayarlarına duyulan güven
olduğunu biliyorsunuz.
Sürekli bir "işler iyiye gidiyor" edebiyatı
içinde "hepsi, IMF bizi övüyor, dünya bizi övüyor, kredi değerlendirme
kuruluşları bizi övüyor…" Bir kere, size şunu söyleyeyim; IMF'nin
övdüklerinden, sonu hayırlı olan daha bir tane ülke yoktur, bir tane örnek
yoktur. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Siz, bana, IMF'nin
programlarının uygulandığı ve başarıyla sonuçlanmış bir tane örnek gösterin.
Bulgaristan dışında diyeceğim; çünkü, Bulgaristan, Avrupa Birliğine geçiş
sürecinde IMF'yi hemen terk ettiği için, bu havuzdan çıktı. IMF programının
başarılı olduğu bir tane dünya örneği gösterin. Bir tane… IMF övüyormuş!.. IMF,
2000 krizinden bir hafta önce de övüyordu, IMF'nin övgüsü bir şeyse!.. Türkiye'nin
itibarı artıyormuş!.. O zaman, soruyorum ben: Eurobarometer istatistiklerinde
niye Türkiye aleyhtarlığı yüzde 55'e yükselmiş?! Son üç yıl içinde, Türkiye'nin
Avrupa Birliğine katılması yönündeki görüşlere olumsuz görüş beyan edenlerin
oranı niye yüzde 55'e yükselmiş?! Faizler bu kadar yerde sürünürken dünyada,
biz, niye dünyanın hâlâ en yüksek faizini ödüyoruz?! Asıl önemli soru; eğer,
IMF, bu kadar size, hükümetinize, programınıza güveniyorsa, niye kısa vadeli borç-döviz
rezervi ilişkisini değiştirmenizi ve döviz rezervlerini artırmanızı istiyor?!
Niye, biz, dünyanın en yüksek döviz rezervini tutan ülkelerinden birisiyiz?!
Bunu marifetmiş gibi, Merkez Bankası döviz rezervlerinin yüksekliğini marifetmiş
gibi, hünerli bir şeymiş gibi vatandaşa anlatıyorsunuz.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Başkanım, gelecek
seçimde başka bir partiye geçecek misiniz?!
ERKAN MUMCU (Devamla) - IMF'den yüzde 7 faizle
aldığınız krediyi, yabancı bankalarda, sırf sıcak paraya teminat olsun diye,
yüzde 1'le değerlendiriyorsunuz, yani yüzde 7 faiz ödediğiniz parayı yüzde 1'le
boşta durduruyorsunuz, bunu da yeterli bulmuyorlar "daha fazla tut"
diyorlar size, "daha fazla döviz rezervi tut." Niye daha fazla döviz
rezervi tutmanızı istiyorlar acaba, bunu hiç düşündünüz mü? Büyüyen cari açık
riski karşısında, sıcak para çıkmak istediği zaman, orada götüreceği para hazır
dursun diye. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Orada, elinin altında,
Türkiye'den yurt dışına taşıyacağı servet hazır dursun diye. Ondan sonra cari
açık finanse edildikçe, sorun olmazmış!.. Finanse edilmediği zaman ne olacağı,
önemli olan o. Yaklaşmakta olanı görün. Türkiye'nin sürüklendiği yeri görün.
Türkiye'nin sürüklendiği yeri görün.
Dolayısıyla, IMF bizi övüyor, dünyada itibarımız
artıyor gibi şeylere de aldanmayın. Dünyada, ekonomisini belli bir düzeye
getirebilen, belli bir istikrar düzeyine getirebilen ülkelerin tamamı, IMF'yle
ilişkilerini belli bir seviyeye gerileterek bunu başardılar; bizim de yapmamız
gereken şey budur; süratle, stand-by programından çıkarak, kendi
programlarımızı, kendi reformlarımızı yapmamız gerekiyor.
Burada, bir IMF düşmanlığı yapıyor filan da değilim.
Borçlanma gereğini yaratan biziz, Türkiye, kendi akıl dışılığımız, kendi
verimsizliğimiz. Vergi gelirleri aşağı yukarı 132 katrilyon lira, vergi
gelirleri içinde harcamalara baktığınız zaman, 106 katrilyon lirası 3 kalemde.
132 katrilyon liralık vergi gelirlerinin 106 katrilyon lirası 3 kalemde;
personel, sosyal güvenlik harcamaları ve faiz ödemeleri, 3 kalemde. Ee, bu akıl
dışılığı yönetmek mümkün mü?! Siz borçlanmaya mecbur olduğunuz durumda, IMF
size kendi şartlarını dayatacaktır ve Türk siyasetinde, Türk ekonomisinde
yapısal reformların gecikmesinin bedeli budur. Dolayısıyla, önemli olan,
göstergeler üzerinde oynayıp, Türkiye'nin hâlâ rekor faizler ödeyen, hâlâ
borçlanmaya mahkûm, ekonomisi kırılgan, ister ekonomik ister siyasî telkin ve
direktifler karşısında boyun eğen, edilgen bir ülke olmaktan çıkarılması
gerekiyor. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Onun için, yapmak zorunda
olduğumuz şey, bir an önce, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu yapısal reformları
gerçekleştirmektir; işte, esas mesele bu.
"Alternatifimiz yok" diyorsunuz
"alternatifimiz yok." Aman ha, aman ha; kibir, vatandaşın da hiç
sevmediği bir şeydir Allah'ın da hiç sevmediği bir şeydir; hiç kibirlenmeyin.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Alternatifi olmayan hiç kimse yok. Bir
tek Allah'ın alternatifi yok. Allah'tan gayrı herkesin alternatifi var, sizin
alternatifiniz var, benim alternatifim var. Önemli olan soru şudur; Türkiye'nin
alternatifi var mı yok mu? Siz, Türkiye için bir alternatif olabiliyor musunuz
olamıyor musunuz? Siz, Türkiye için bir alternatif olabildiniz mi olamadınız
mı? Cevaplandırılması gereken soru budur.
O zaman, nereye bakmamız lazım; o zaman, Türkiye'yi,
sürekli eleştirdiğiniz geçmişin zincirlerinden, sürekli burada enkaz edebiyatı
içinde şikâyet ettiğiniz koşulların baskısından kurtaracak reformları
gerçekleştirmenizdir, yani, Türkiye'nin düzenini değiştirmenizdir; önemli olan
budur.
Türkiye'de her seçim bir yenilenme umuduyla yapılır ve
asıl umut, geniş halk kesimlerinin, iktidarın, Türkiye'nin bu bozuk düzenini
değiştirme arzusunu yerine getirmesidir. Yani, vatandaş ister ki, seçtiklerim
gitsinler, benim vekillerim, benim temsilcilerim olarak, bu bozuk düzeni, yani,
fakirden alıp zengine veren, geliri adil bölüştürmeyen, Türkiye'nin geleceğini
kurmayan, dünya sistemi karşısında Türkiye'yi pasif, edilgen, söz dinleyen,
ama, sözünü dinletemeyen bir ülke olmaktan çıkaran bir siyaset yapsınlar; bunu
ister halk. Bu bir vizyon meselesidir, bu bir kavrayış meselesidir, bu bir
aklediş meselesidir. Yerleşik düzenin kavramlarıyla, yerleşik düzenin aklıyla
bu reformu gerçekleştiremezsiniz.
Şikâyet ettiğiniz şeyler, şikâyet etmenizi gerektiren
olaylar, eğer onu meydana getiren nedensellik zinciri içerisinde bir bütün
olarak kavramadıysanız, asla, çözebileceğiniz şeyler değildir. Gelip burada
göstergelerden şikâyet etmek değildir mesele.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin temel problemi
yoksulluktur, Türkiye'nin temel problemi gelir adaletsizliğidir, Türkiye'nin
temel problemi işsizliktir, Türkiye'nin temel problemi demokrasisinin
yerleşmemiş olmasıdır, Türkiye'nin temel problemi yolsuzluktur ve bütün
bunların çaresi, bütün bunların çıkış yolu, gerçekten etkili bir demokrasiye
sahip olmaktır. Gerçekten etkili bir demokrasi, Türkiye için olmazsa olmaz
denilecek kadar önemlidir. Çünkü, geri kalmışlık problemlerimizin kökünde yatan
şey, esas itibariyle, ihtiyaç duyduğumuz zihniyet dönüşümünü kurgulayabilecek
bir demokratik düzene sahip olamayışımızdır. Asıl mesele, Atatürk'ün büyük
devrimi cumhuriyeti hakikaten, hakikaten işleyen bir rejim haline getirmektir.
Burada son derece önemli olduğunu düşündüğüm bir hususa
dikkatinizi çekmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, Türkiye, seksen yıllık
cumhuriyet tarihi boyunca hep aynı temel sorunla boğuşmuştur. Yoksulluğu da,
yolsuzluğu da besleyen şey, ülkenin bütünlük sorunlarını, kimlik bunalımlarını,
geleceğe bakışta umutsuzluğunu da derinleştiren şeyin temelinde bu ifade edeceğim husus vardır. İşin özü
şudur, itiraf etmek ve kabul etmek zorunda olduğumuz, görmek, anlamak, değiştirmek
zorunda olduğumuz şey budur: Osmanlıdan tevarüs ettiğimiz, gelenekten tevarüs
ettiğimiz siyasal sistem, siyasal egemenlik modeli, siyasal hegemonya modeli,
yani, siyasal, toplumsal elitler hiyerarşisi cumhuriyete karşı direnmektedir ve
seksen yıllık tarihimizde, özellikle, Atatürk'ün aramızdan ayrılmasından sonra
derinleşen ve etkisini yoğunlaştıran bir krize dönüşen geri kalmışlık
hikâyemizin en temel ayırt edicisi budur.
Size, Osmanlı siyasal hiyerarşisi hakkında bir şey
anlatacağım, bir şey söyleyeceğim, sonra bugünle karşılaştırmanızı rica
edeceğim. Osmanlı egemenlik hiyerarşisi şöyleydi arkadaşlar: Hanedan, altında
seyfiye, onun altında ilmiye, onun altında mülkiye, onun altında kalemiye, onun
altında ayan, onun altında eşraf, onun altında esnaf ve en altta teba. Şimdi,
bunların bugünkü Türkçe karşılıklarını söyleyelim: Hanedan, bildiğimiz padişah;
onun altında -bu bir hiyerarşi- seyfiye, yani ordu, yani asker; onun altında
ilmiye, yani kadılar, müderrisler, yani bugünkü yüksek yargı ve YÖK
bürokrasisi, üniversite bürokrasisi, profesörler ve yüksek yargı mensupları;
onun altında mülkiye, yüksek devlet bürokratları; onun altında kalemiye, maliye
bürokratları; onun altında âyan, devlete borç verenler; onun altında eşraf,
toprak mülkiyeti sahipleri; esnaf ve teba, en alttakiler.
Şimdi size bir soru sormak istiyorum: Bu yapıda ne
değişti? Beşyüz yıllık siyasal egemenlik sistematiğinde bu yapıda ne değişti?
Cumhuriyeti devrim kılan şey, işte buydu. En alttakileri en tepeye çıkarmak;
yani, egemenliğin kaynağı, egemenliğin merkezi, egemenliğin yegâne sahibi
olarak tebaı vatandaş kılıp, halk kılıp en üste çıkarmak. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar) Yani, şurada yazılı olan şey: "Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir."
Ancak, eski sistemin siyasî elitleri, eski statükonun
yerini değiştirmek istemeyenleri; çarıklı, şalvarlı, poturluların ve onların
temsilcilerinin söz söylemesine, egemenliğin kaynağı olmasına izin vermeyenler,
sürekli bu sistemi yaralayan, işletmeyen tuzaklar kurdular ve fiilî
müdahalelere kadar götürdüler.
Eğer bir şeyi değiştirmek istiyorsanız iktidar
ilişkilerine dokunmak zorundasınız, egemenlik ilişkilerine dokunmak
zorundasınız. Demokrasi aşımız, ekmeğimiz diyorum. Niye aşımız ekmeğimiz;
çünkü, verimlilik olmadan zenginlik olmaz. Zenginliğin olmazsa olmaz şartı
verimlilik yaratmaktır; ama, verimlilik dediğiniz şey kendi kendine gelmez.
Verimliliği getiren şey rekabettir. Rekabet olmadan verimlilik yaratamazsınız;
ama, haksız rekabetin önlenmediği bir yerde, hukuk düzeninin olmadığı, haksız
rekabetin önlenip rekabetin korunmadığı bir yerde rekabet de olmaz. Onun için,
hukukun üstünlüğü prensibini işletmeniz lazım. Hukukun üstünlüğü prensibinin
işlemesi için olmazsa olmaz bir kural vardır; etkin bir demokrasi; yani,
demokrasiniz olmazsa verimliliğiniz olmaz, demokrasiniz olmazsa işiniz olmaz,
demokrasiniz olmazsa aşınız olmaz. Onun için, işe, bir sistem değişiminden, bir
sistem reformundan başlamaya mecbursunuz. Gelip burada yerleşik düzenin
bekçiliğini yapıp rakamlarla onu oraya verdik, bunu buraya verdik demekle
kendinizi sorumluluktan kurtaramazsınız. Gerçek bir demokratik devrime ihtiyacı
var Türkiye'nin. Yapılması gereken şey Atatürk'ün devrimini ikmal etmektir,
tamamlamaktır, daha doğrusu, hayata geçmesi önündeki engelleri kaldırmak.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, gelin, işe şuradan başlayalım.
Yasama ile yürütmenin arasındaki mesafeyi açalım; yargı bağımsızlığının da
güvencesi için yasama etkinliğini yükseltelim.
Kendi içinden hükümet çıkaran parlamentolar,
çıkardıkları hükümetleri denetleyemiyorlar, yolsuzluğun önüne geçemiyorlar:
Bürokrasiyle işbirliği halinde ülkeyi yönetmek çabası içinde sorunlar arasında
kaybolan ve bir müddet sonra yönetme lüksünün kendine verdiği rant dağıtma,
rant paylaştırma, yandaş kayırma, ona verme buna vermeme lüksü arasında
masumiyetini yitiren hükümetlerin, bu ülkenin, bu masum milletin kıt
kaynaklarını israf etmesinin önüne geçmesinin yolu etkili bir Meclis
denetimidir. Etkili bir Meclis denetimi için, biz, bu ülkede yasama ve
yürütmeyi ayrı ayrı seçmeye mecburuz. Gelin, Cumhurbaşkanının eşinin kılığının
kıyafeti nasıl olacak tartışmalarından bu ülkeyi çıkaralım. Gelin, bu ülkeyi,
temsilde adalet bunalımlarından, krizlerinden kurtaralım. Barajlar insin mi
çıksın mı tartışmalarından bu ülkeyi kurtaralım. Yönetimde istikrarı sürekli
sağlayacak bir modele geçelim, devlet başkanlığı seçimine gidelim, devlet
başkanı hükümetini kursun, Meclis o hükümeti denetlesin. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
Etkili bir denetim getirelim. Etkili bir denetim
getirmedikçe, bu Meclis, geçmişte yapamadığı gibi, bundan sonra da içinden
çıkardığı hükümetleri denetleyemeyecektir ve daima, vatandaş, bu kürsüden, bir
enkaz edebiyatı ve geçmişin karalanmasından başka bir şey işitmeyecektir.
Burada, hükümetinizin icraatlarıyla ilgili, özellikle
ihaleler ve özelleştirmelerle ilgili olarak sorulacak çok soru var; sorduğumuz
çok soru da var ve bunların hiçbirinin cevabı bugüne kadar verilmiş değil; ama,
bütün bunlar üzerinden vatandaşın ufkunu daraltmanın da bir manası yok. Yapmak
zorunda olduğumuz şeyi bir an önce yapmamız gerekiyor; bir an önce Türkiye'yi,
kaynak verimliliğine, yani, israftan kurtarmaya götürecek bir sistem reformuna
gitmemiz gerekiyor. Türkiye'yi yolsuzluktan kurtarmanın yolu, hiç şüphesiz,
budur ve tabiî, yoksulluk, işsizlik, aşsızlık, adaletsizlik gibi sorunları
çözmenin en önemli çarelerinden bir tanesi de nasıl bir dünyada yaşadığımızın
farkına varmak. Küresel sistem içinde, ülkenin nerede yerleşeceği konusunda,
sağlam, bugünkü dünyanın gerçeklerini anlayan, kendi değerlerinin, kendi
birikiminin, kendi ederinin farkında bir dışpolitika, uluslararası ilişkiler
vizyonu kurmaktır. Edilgen bir dışpolitika vizyonundan bu ülkeyi -daha doğrusu
buna vizyon da demek mümkün değil - kurtarmaya mecburuz arkadaşlar. Eğer, dünya
sistemine, sürekli, kur politikalarıyla, faiz politikalarıyla, devlet
borçlanmalarıyla gelir aktarıyorsak, refah aktarıyorsak, küresel refahtan pay
almak yerine, paydaş olmak yerine, sadece pay aktaran ve yoksullaşan bir ülke
haline geliyorsak, sorunu, sadece kendi içimizdeki bölüşüm sorunlarına kafayı
takarak çözemeyiz. Sorunu çözmenin asıl ufuklarından bir tanesi, küresel sistem
içinde, nerede yer alacağımız ve nasıl duracağımız konusunda sağlam bir vizyona
sahip olmaktır. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Şimdi, bilmek zorundayız ki, biz, tarihsel ve kültürel
olarak Asya ve Ortadoğu'nun bir parçasıyız; ama, gerek coğrafî olarak gerek
tarihsel olarak gerek kültürel olarak, aynı zamanda, Avrupa'nın bir parçasıyız.
Bu parçası olduğunu söylediğimiz dünyanın, bugün, yeniden belirmekte olan
soğuksavaş ya da kutuplaşma ihtimali karşısında, geleceğe dönük stratejiler
kuran uluslararası ilişkiler merkezlerinin bakış açısında nereye oturduğu ve ne
anlama geldiğini kavramak zorundayız.
Bu dünya, bilinen enerji kaynaklarının, neredeyse
tamamının bulunduğu dünyadır. Neredeyse tamamının diyorum, elbette tamamının
değil; fakat, oranlar kahir ekseriyet ifade ettiği için bunu böyle söylüyorum
ve dünyanın geleceğini, gelecekte bloklararası denge politikalarını
planlayanların üzerinde hassasiyetle durdukları şey, işte, bu enerji
kaynaklarıdır ve bu dünyanın iki tane penceresi var aslında. Bu pencerelerden
bir tanesi, Dubai Bender Abbas'tan Pasifik'e bakan pencere; bir tanesi,
İskenderun ve İskenderiye'den Akdeniz'e, Atlantik'e bakan pencere. Bu dünya,
yani, Orta Asya, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Afrika... "Dünyaya hangi
pencereden bakacaktır, hangi pencereden bakmalıdır" sorusunun bizim için
bir cevabı olmak zorunda. Onu istemeyiz, bunu istemeyiz, ona karşıyız, buna
karşıyızdan öteye, bir uluslararası ilişkiler vizyonuna ihtiyacımız var;
bulunduğumuz yerin, tarihsel ittifaklarımızın, tarihî ve kültürel kimliğimizin
farkında bir duruşa ihtiyacımız var ve burada, Avrupa Birliği dediğimiz, bizi
Avrupa Birliğine alacaklar mı almayacaklar mı kuşkuculuğundan öteye giden bir
vizyon geliştirmek zorundayız ve Avrupa Birliği gibi elli yıllık geçmişi olan
projeleri, bir içpolitika malzemesi olmaktan da çıkarmalıyız. Yani, Avrupa
Birliğine giden yolda geçtiğimiz bütün evreleri tarih kaydetmiş. Yassıada mahkûmları,
boyunlarında idam yaftasıyla Yassıada'ya idamlarının infaz edileceği yere
gönderilirken, Avrupa Ekonomik Topluluğunu ve Avrupa'nın geleceğini
konuşuyorlardı. Dolayısıyla, hiç kimsenin, kendisini, Türkiye'yi Avrupa'ya
taşıyan kahraman gibi göstermek gibi bir çabanın içine girmesine gerek yok,
bunun bir faydası yok. Bu, Türkiye'nin tarihî olarak, kültürel olarak, coğrafî
olarak bir tercihidir ve vatandaşı, gündüz vakti havai fişeklerle, kutlamalarla
falan aldatmanın, avutmanın da bir faydası yok.
Değerli arkadaşlar, soruna şöyle bakın: Türkiye Avrupa
Birliğine girmeyecek, Avrupa Birliği, Türkiye'yi de içine alacak biçimde
genişleyecek. Sorun, Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılıp katılmaması sorunu
değildir; sorun, Avrupa Birliğinin genişlemesi ya da genişlememesi sorunudur ve
hiç kuşkunuz olmasın ki, Avrupa Birliği, bu kararını, her şeyden önce, kendi
çıkarları doğrultusunda verecektir ve doğal olan budur.
Ben, önümüzdeki on yılların Avrupa Birliği
perspektifini öngörmeye çalıştığımda, Avrupa Birliği çıkarlarının, Türkiye'yi
de içine alacak, Türkiye'nin de komşusu ve temsilcisi olduğu dünyayla
ilişkisini kuracak, bağını kuracak, bir köprü olarak işlevlendirecek, bir öncü
olarak işlevlendirecek bir karar vereceğini ve Avrupa Birliğinin, bu bölgeye
doğru genişleme kararı alacağını görüyorum; ama, Türkiye, bunun, sadece kendisi
için bir şey olmadığını, bunun Avrupa için de bir şey olduğunun farkında olarak
bir müzakere yürütebilmelidir. Dolayısıyla, karşınıza gelen suların idaresi
konusunda bağımsız bir teşkilat kurulsun, bir uluslararası teşkilat kurulsun
gibi bir öneri karşısında suskun kalmamayı bilmeniz gerekiyor. Önünüze
getirilen Kıbrıs'ın iç edilmesi, iki manada iç edilmesi; Avrupa Birliğinin bir
iç meselesi haline dönüştürülmesi ve Kıbrıs Türklerinin hak ve çıkarlarının yok
edilmesi projeksiyonu karşısında, kendi gücünüzün, Türkiye'nin gücünün farkına
varan ve bu gücü bir müzakere gücü olarak kullanabilen bir diplomasi yeteneği
göstermeniz gerekiyor. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Bu uluslararası
sistem içinde, unutmayın ki, unutmamalıyız ki, uluslararası rekabetin güç
unsurları şöyle sıralanıyor: Artık, eski düzen değişti; uluslararası rekabette
bir numaralı güç unsuru, etkili bir demokrasidir. İkini güç unsuru, etkin,
güçlü bir ekonomidir. Üçüncü güç unsuru, yine, etkili bir diplomasi ve nihayet,
dördüncü güç unsuru ise caydırıcı bir savunma gücü. Bu dört unsurun birbiriyle
entegre edildiği bir millî güç politikası kurmadıkça, sahip olduğunuz millî güç
politika araçlarının değerinin farkına varan bir diplomasi yürütmedikçe,
ülkenizin, sadece sizin için ifade ettiğinden daha fazla olarak dünya ve
gelecek için ne ifade ettiğinin farkına varmadıkça, bu teslimiyetçi politika
yaklaşımından kurtulamazsınız. Dolayısıyla, meseleyi, Avrupa Birliğinin
yandaşlığı, yanında olmak, karşısında olmak gibi bir kurgu içinde görmek
yerine, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde Türkiye'nin çıkarlarını çoğaltmak,
Türkiye'nin menfaatlarını korumak, Türkiye için en iyi olanı, en doğru olanı
mümkün kılmak biçiminde görmek zorundasınız. Dönüp, içeride, Avrupa Birliğine
yandaş olanlar, karşı olanlar gibi bir ikilem kurmanın hiçbir faydası yok.
Değerli arkadaşlar, bütün bu sorunları çözebilecek
-biraz önce sözünü ettiğim sorunları çözebilecek- yani, yoksulluk, işsizlik,
gelir adaletsizliğini çözebilecek bir ülke için, her şeyden önce, dört temel
yapısal reformun gerçekleştirilmesi gerekiyor. Bunlardan bir tanesi kamu
yönetimi reformudur ve kamu yönetimi reformu, sizin yaptığınız gibi yapılmaz.
Nihayet yapamadınız, nitekim yapamadınız; çünkü, reform yapmak, sıraya konulmuş
işleri bir bir yapmak demek değildir. Türkiye gibi, sorunlarını, değişim
ihtiyacını biriktirmiş bir ülkede reform yapmak, eşzamanlı ve çok alanlı bir
değişim yönetimini zorunlu kılar; yani, önce şunu, sonra bunu yaparım
diyemezsiniz. Eşzamanlı olarak bir değişim planlaması yapacaksınız, bir reform
planlaması yapacaksınız ve eşzamanlı reform planlamasının gereğini süratle
gerçekleştireceksiniz. Dolayısıyla, kamu yönetimi reformunu, kamu personel
rejimi reformunu bir arada yapacaksınız, tek başına yapamazsınız. Vergi
reformunu, sosyal güvenlik reformunu bir arada yapacaksınız, tek başına
yapamazsınız. Tek başına, parça parça yapmaya çalıştığınız şeylerden ona buna
avantaj çıkar; ama, asla, oradan reform çıkmaz.
Peki, ne yapmak lazım, nasıl yapmak lazım; kamu
yönetimi reformunda, bir kere, kamunun, hiyerarşik modelden yatay modele
geçişini sağlamanız gerekiyor. Dolayısıyla, yapmanız gereken şey, kamu
yönetiminin temel ilkeleri çerçevesinde bir ilkeler reformu gerçekleştirmek ve
yapısal uyumu merkezden gerçekleştirmek yerine, yapısal uyuma girmeyi, yani
kendini uyumlaştırmayı, bütün idarî üniteler bakımından bir zorunluluk haline
getirmektir; yani, yönetmek saplantısından vazgeçip, var olan potansiyelleri
harekete geçirmek, yönetişim için bir alan açmak zarureti vardır.
Şimdi, vergi için, vergide bir reform
gerçekleştirmedikçe, kaynak kullanımını verimlileştirmeniz mümkün değil. Yapmak
zorunda olduğunuz şeyi size söyleyeyim: Bir kere, verginin, sadece ve sadece
bir gelir toplama aracı olmadığını bileceksiniz. Verginin, bir ekonomi
politikası aracı olduğunu unutmayacaksınız. Verginin, daha temelde, vatandaşı
demokrasiyle bütünleştirmenin bir aracı olduğunu unutmayacaksınız ve vergide
yapmak zorunda olduğunuz şeyi söyleyeyim: Derhal derhal, tek oranlı bir Gelir
Vergisi sistemine geçmelisiniz. Ücretlerden kesilen Gelir Vergisinin kaynakta
kesilmesinin stopaj yoluyla tahsilatından vazgeçmeniz gerekiyor. Ücretten
kesilen vergilerin de beyan usulüne dönüştürülmesi; vatandaşın, ödediği
verginin farkına varması ve getireceğiniz birtakım istisnalarla, yani sigorta,
birtakım tasarruflara yönelmiş olmak, eğitim, sağlık harcamalarına yönelmiş
olmak gibi alanlarda getireceğiniz istisnalarla, vatandaşın tasarruf etmesini
özendirmelisiniz. Yapmak zorunda olduğunuz şey, Kurumlar Vergisinde tek oranlı
bir vergiyi getirip, bu vergiyi düşük tutmaktır. Bir an önce radikal bir
biçimde bu kararı vermeniz, yatırımların teşvik edilmesi bakımından son derece
önemlidir.
Ama, size daha esaslı ve daha önemli bir şey
söyleyeceğim: Katma Değer Vergisi sistemi, Türkiye'de kayıtdışılığı besleyen
bir sistem haline dönüşmüştür; vergi kaçağını ve kaçakçılıkları besleyen bir
sistem haline dönüşmüştür. Özellikle Katma Değer Vergisi ve ÖTV'nin yoğun
olduğu alanlarda, milyar dolarları bulan vergi kaçakları oluşmaktadır,
kaçakçılık oluşmaktadır. Akaryakıttaki kaçakçılık miktarının 2,5 milyar dolara
ulaştığı ifade edilmektedir; tütündeki kaçak miktarının 1 milyar doları aştığı
ifade edilmektedir; şeker ve benzeri ikame edici ürünlerden doğan kaçağın 2
milyar doların üstüne çıktığı ifade edilmektedir. Bütün bunlar bir yıl
itibariyledir. Ve Türkiye'deki vergi tabanını daraltan şey, değişken oranlı,
muafiyet ve istisnalarla dağılmış, sonuçta vergiyi vatandaşa ödeten bu vergi
düzeninin değiştirilmesidir; ki, burada, özellikle gelirden alınan, ücretlerden
alınan vergilerin düşürülmesi konusunda cesaretli davranmanız gerekir. Çünkü,
ücretlerden alınan vergilerin azaltılması konusunda cesaret gösteremezseniz;
işsizliği önleyemezsiniz, iş yaratmanın maliyetini borçlanma üzerinden, yatırım
gereksiniminde ihtiyaç duyduğunuz borçlanma üzerinden çok daha yüksek bir
bedelle ödersiniz.
Dolayısıyla, vergi politikası dediğiniz şey, sadece ve
sadece Kurumlar Vergisinde bir kalemlik indirimden ibaret bir şey olamaz.
Türkiye, bence, Katma Değer Vergisinden satış vergisi uygulamasına geçmeyi
düşünmelidir. Türkiye'nin, Katma Değer Vergisinden satış vergisi uygulamasına
geçmeyi düşünmesi, katmadeğer kademeleri arasında oluşan kaçakların ve naylon
fatura uygulamalarının sonunu getirecektir. Tabiî, naylon fatura
uygulamalarından trilyonlar kazananlar bu işten memnun olmayabilirler; ama,
Türkiye, bu işten kesinlikle kârlı çıkacaktır. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar) En azından, vatandaş, vergiyi, nerede, nasıl ve kime ödediğinin
farkına varacaktır. Vergiyi ödeyen vatandaş, yapılan harcamaların,
yolsuzluklara konu olan katrilyonların, devletin parası değil, bir yerlerde
hazinenin kuyusundan çıkan altınlardan veya petrolden gelen para değil, kendi
cebinden ödediği paralar olduğunun farkına varacak ve demokratik bir tutum
geliştirip, kendi kaderinin ortağı olacaktır, kendi kaderinin hesabı olacaktır.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan,
Genel Kuruldan gelen seslerin, AK Parti Grup Başkanvekillerinin sistemli
gayretleriyle ve sistemli bir biçimde konuşmayı sabote edici bir nitelik, hal
aldığını, zannediyorum görüyorsunuz. Aşağı yukarı bir saatlik konuşma süresi
içerisinde hiçbir müdahalede bulunmamış olmanız, acaba, gözünüzden kaçtığı için
mi? Merak ediyorum; yani, merak ettim…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Genel Başkan, eksüre verdim.
MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Tarafsızlığınızı
kaybettiniz Sayın Başkan.
EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Millet dinliyor; yeter!
NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, dikkatle
dinliyoruz, merak etmeyin.
ERKAN MUMCU (Devamla) - Sevgili Hocam, nezaketiniz için
çok teşekkür ediyorum; ama, bu sıralarda, grup başkanvekillerinin,
milletvekillerinin arasında dolaşıp, arkadaşlar çok dikkatli dinlemeyin,
televizyonda dikkatli dinleyişiniz çok iyi gözükmüyor… (AK Parti sıralarından
gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) - Terk edip gidene biz bakmayız.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi
dinleyelim, müdahale etmeyelim.
Buyurun.
ERKAN MUMCU (Isparta) - Onun için… (AK Parti
sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) - Hiç bakmayız o işlere.
EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Millet dinliyor.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, rica ediyorum.
ERKAN MUMCU (Isparta) - Değerli arkadaşlar, önemli olan
milletin dinlemesi. Ben, burada, çözümler konusunda, hükümetinize katkıda
bulunmaya ve yapılması gereken şeyleri, Türkiye'nin yararına olmak üzere ifade
etmeye çalışıyorum. Bunu, dinlersiniz, dinlemezsiniz; ama, görüyorum ki, vaktim
tükenmiş. Tükenen vaktim karşısında, özellikle sosyal güvenlik, sağlık
reformları, vergi reformları ve işsizliğin önlenmesi konusundaki önerilerimi
yarınki grup konuşmama bırakacağım; çünkü, bunlara başlarsam, bunun bitmesi
mümkün değil. Türkiye'nin bu temel sorunlarını, ne yazık ki, 1 saat içinde
konuşmak mümkün değil.
Fakat, burada, çok sık sözü edilen bazı meseleler
hakkında, bütçe müzakerelerinin açılış oturumunda da sorulan bazı sorular,
yapılan bazı yorumlar ve değerlendirmeler üzerine, benim de söyleyeceğim birkaç
sözüm olacak.
Burada denildi ki, benim sözlerim karşısında,
ekonominin, matematik bir bilim olmayıp, bir politik bilim olduğu, yani onun
içinde rakamlardan başka şeylerin bulunduğu, yani onun içinde insanın olması
gerektiği, hayatın olması gerektiği, ufkun olması gerektiği, özlemlerin olması
gerektiğini söylememden sonra, her konuşmacı, matematik olduğu yolunda şeyler
söylediler. Sayın Başbakan da geldi, dedi ki "matematiktir, onda denge
diye bir şey vardır." Herhalde kastettiği şey denklikti; çünkü, denge,
matematiğin konusu değildir, denklik demek istemiş olmalı ya da eşitlik demek
istemiş olmalı.
Ama, matematiği bu kadar iyi olan arkadaşlara, şimdi,
ben, basit matematik soruları soracağım. Bakalım, bu matematik soruları, hem
ilkokul birinci sınıf, ikinci sınıf, üçüncü sınıf, dördüncü sınıf düzeyinde
sorular. Madem ekonomi matematik, bu matematik için, dört işlemli matematik
sorularına, bana bir cevap verin.
Demin söylemiştim, IMF'den aldığınız borçlanma, döviz
rezervi olarak tuttuğunuz kaynaktır. Ödediğiniz faiz yüzde 7 ve dışarıda tutmak
zorunda olduğunuz için aldığınız faiz yüzde 1. Önce, basit bir
büyüklük-küçüklük sorusu: 7 mi büyük 1 mi büyük? Anaokulu düzeyinde bile
bilirler; 7 mi büyük, 1 mi büyük?
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - 1 büyük.
ERKAN MUMCU (Devamla) - Kim kârlı, kim zararlı?
Şimdi, size bir soru daha: Hoşunuza gitmeyecek bir
soru; ama, hazine borçlanması ortalama reel faizi yüzde 9; 2005 için
söylüyorum. 2005 yılı reel faizinde hazine yüzde 9 ödüyor; ancak, Maliye
Bakanımızın bu kürsüden ifade ettiği Galataport ihalesinde, halihazır değeri
bulmak için hesaplama değeri yüzde 4,5. Yani, diyor ki, kırkdokuz yılda Ofer
ailesinin ödeyeceği paranın bugünkü değerini bulmak için, ortalama faiz değeri
yüzde 4,5'ten ben hesap yaparım; çünkü, 4,5'in üstünde hesap yaptı mı, üçüncü
teklifin birinci olduğu anlaşılıyor. Ben, şimdi soruyorum: Yüzde 9 mu büyük,
yüzde 4,5 mi büyük?! Ben şimdi soruyorum: Türkiye Cumhuriyeti Devleti Hazinesi
mi büyük, Ofer Ailesi mi büyük?! (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Siz borçlanırken, yüzde 9 ödeyeceksiniz; ama,
alacağınız söz konusu olduğu zaman, sırf ihale dediğiniz şey denk gelsin, ayar
olsun diye, hesaplamayı 4,5'ten yapacaksınız. Hangisi büyük? Matematik dehası
arkadaşlarım herhalde buna bir cevap vereceklerdir.
Şimdi, bir soru daha soracağım size; hani, vardır ya,
o, ilkokulda, Kaya'nın 15 lirası var, şunu aldı, bunu aldı, fıstık aldı, lokum
aldı, leblebi aldı, cebinde kaç lirası kaldı diye…
RECEP ÖZEL (Isparta) - Kendine sor, kendi Grubuna sor.
ERKAN MUMCU (Devamla) - Bir sorayım müsaade ederseniz;
bunlar, vatandaşın soruları.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Genel Başkan, ikinci kez sürenizi
uzattım; konuşmanızı tamamlayın efendim.
ERKAN MUMCU (Devamla) - Arkadaşlar, üç yıl önce mazot 1
242 000 lira, bugün 2 010 000 lira; hangisi büyük?! Gübre, 250 000 lira üç yıl
önce, bugün 530 000 lira; hangisi büyük?! Pamuk, üç yıl önce 1 000 000 lira,
şimdi 650 000 lira; hangisi büyük?! Buğday, üç yıl önce 400 000 lira, şimdi 280
000 lira; hangisi büyük?!
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bize soruyor!..
ERKAN MUMCU (Devamla) - Mısır, geçen yıl 332 000 lira,
bu yıl 260 000 lira; hangisi büyük?! Ayçiçeği, 650 000 lira olan fiyat, şimdi
480 000 lira; hangisi büyük?! Ben, şimdi soruyorum size; mazotu yüzde 65,
gübreyi yüzde 100; yani, 2 katı fiyatla alan, maliyeti 2 kat büyüyen köylü
Mehmet Ağanın cebinde ne var, ne kaldı?! Matematik dehası arkadaşlarım buna bir
cevap versinler, buna bir cevap versinler.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Petrolün varili kaç
lira oldu?!.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Onu da söyle lütfen…
ERKAN MUMCU (Devamla) - Şimdi, basit bir matematik
sorusu size…
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - İlkokulda iyi öğretmen
olurdun!..
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim,
lütfen…
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bize soruyor!..
BAŞKAN - Sayın Ünal, lütfen, müdahale etmeyin.
ERKAN MUMCU (Devamla) - Mavi Akım Anlaşmasında formül
değişikliği yapmadan önce doğalgazın 1 000 metreküp fiyatı 105 dolar, formül
değişikliği yaptığınızda 123 dolar baz. Üstelik, bu formül değişikliği petrol
artışlarına daha fazla duyarlı hale getiren bir anlaşma.
Şimdi, ben size soruyorum; 105 mi büyük, 125 mi büyük?!
Sayın Bakan diyor ki burada: "Maliyetleri düşürdük." Şimdi, buraya
bir gensoruyla getireceğiz bunu; hiç merak etmeyin. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunda yalan beyanda bulunmanın hesabını biz burada soracağız,
biz burada soracağız. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Ama, isterseniz,
biz sormadan siz bu soruların cevabını bir verin. Türkiye'nin doğalgaz
yükümlülüğü, satın alma yükümlülüğü Mavi Akımda mı daha fazlaydı, batı gazında
mı daha fazlaydı miktar olarak? Dolayısıyla "ortalama fiyata çektik"
dediğiniz şeyde toplam maliyeti nereden nereye taşıdınız?! Petrol fiyat
artışları olmasaydı 2,5 milyar dolar. Petrol fiyat artışlarına endeksli olarak
formül petrol fiyat artışlarına daha duyarlı hale getirildiği için, 10 milyar
dolara kadar artabilecek bir ilave yük getirdiniz mi getirmediniz mi?! Bunların
hangisi büyük? Bunların matematik bakımından izah edilebilir tarafı nedir?!
Bana bunu bir söyleyin. Nedir?!. Bana bunu bir söyleyin.
İhracatın ithalatı karşılama oranı düşmüş, Türkiye'de
ihracatın birim fiyatları düşmüş, Türkiye'de TL aşırı değerlenmiş, dolayısıyla,
Türkiye, Çin malları için ve ithal mallar için bir ithalat cenneti haline
gelmiş. Denizli'nin, Gaziantep'in, Kahramanmaraş'ın insanları, sanayicileri,
artık, Çin'le, Endonezya'yla rekabet edemez hale gelmişler. Türkiye'nin ara
mallar ithalatı ve dolayısıyla ihracattaki ithalat payı yükselmiş, buna bağlı
olarak Türkiye'de cari açık rekor düzeye gelmiş, bir dünya rekoru düzeyine
gelmiş, yani, ortamda stres yoğun, bir kıvılcıma bakıyor her şey, hâlâ burada
ekonominin matematiğinden bahsediyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Mumcu, konuşmanızı tamamlar mısınız.
ERKAN MUMCU (Devamla) - Peki Sayın Başkan, çok teşekkür
ediyorum.
Sözlerimi tamamlamadan önce, değerli arkadaşlarıma bir
şey söylemek istiyorum, bir şey hatırlatmak istiyorum.
Sevgili arkadaşlar, size bir metin okuyacağım. Bu metin
Hükümetimizin Başbakanı Sayın Erdoğan'a ait. Dolayısıyla, hemen bir tepki
göstermeyin, sonra mahcup olursunuz. Amacım, size tuzak kurmak değil; bunu
peşinen söylüyorum.
"Değerli dostlar, kimi şiir dizelerinde ve şarkı
sözlerinde bir cümleyle karşılaşırız zaman zaman. 'Mutluluğun resmini çizmek.'
Çoğu kez çocuklar babalarına seslenir: 'Baba, bana mutluluğun resmini çizer
misin' diye. Doğrusu, babaların mutluluğun resmini çizmeyi ne kadar
başarabildiklerini bilmiyorum; ama, biz, geçtiğimiz hafta sonu güneydoğuda,
özellikle Adıyaman ve Urfa'da yoksulluğun ve sefaletin fotoğrafını gördük
sevgili dostlar. Bir düşünün, elindeki naylon torbaya bir sünger parçası koymuş
bir çocuk, bir değil, yaşları 5-15 arasında yüzlerce çocuk, kendilerini
ayakkabı boyacısı sayarak, yine, kendilerince para alabileceklerine inandıkları
herkesin ayaklarının dibine çöküyorlar ve siz, hiçbir şey yapamıyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, gördüğümüz bu manzaralardan
sonra benim milletime ve tarihe bir sözüm var. Sizlerden bu söze sahip
çıkmanızı bekliyorum. O söz şudur: Siyasetimizin ve iktidar mücadelemizin ana
tahrik gücü, asıl hedefi, yoksulluğun ve sefaletin fotoğrafını veren
çocuklarımızı, mutluluğun filminde oynatıncaya kadar çalışmaya devam etmek
olacaktır. Bu ülkede her anne babaya, çocuklarının geleceğinin çok daha iyi
olacağını, torunlarının geleceğinin ise hayallerini zorlayacak kadar güzel
olacağına dair söz veriyoruz."
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yıllardır bakanlık yaptın,
bunları söylemeye hakkın var mı?!
ERKAN MUMCU (Devamla) - Ben bu söze yürekten
katılıyorum.
Bunu niye okudum; bunu şunun için okudum: Sürekli bana
soruyorsunuz; oradaydın, buradaydın, niye ordaydın, niye burada değildin… Sayın
Başbakan da bu kürsüden sordu, üç yıl neredeydin, ne yapıyordun diye. Ben hayâ
ederim tek tek saymaktan; ama, arkadaşlarımızın ve tarihin vicdanına emanet
ederek söylüyorum; Sayın Başbakanın bu kürsüden gelip övünme konusu ettiği
icraatların en azından yarısı, AK Partinin programında kayıtlı olan şeyler
değildi arkadaşlar. Onlar, bir arkadaşınızın ya düşünce olarak kattığı ya
fiilen kattığı ya vizyon olarak kattığı şeylerdi. (AK Parti sıralarından
gürültüler) Dolayısıyla, orada, bana sürekli sorduğunuz bir soruyla ilzam
ediyorsunuz; eğer orada bulunmak utanılacak bir şeyse, sizin de orada
bulunmamanız gerekir. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Şeref duyuyoruz, şeref…
ERKAN MUMCU (Devamla) - Yok, eğer…
Ben de zaten onu söylemek istiyorum. Sürekli bir sırdan
söz ediliyor. Beni birtakım sorularla, bir şeylerle ilzam edip, cevap vermek
zorunda bırakıyorsunuz; cevap vermek zorunda kaldığımda, sözgelimi, Ulaştırma
Bakanı bana, benim de imzam olduğunu söylüyor; ben mecbur kalıyorum, ki, imzam
yok ve ben buna muhalefet ettim. Sayın Başbakan burada bunun bir sır olduğundan
bahsediyor. İşte, ben, tam bu noktada milletimizin vicdanına seslenerek bir şey
söylemek istiyorum: Hangisi sır? Milletin hak ve hukukunun gözetilmesi ve bunun
için bir mücadele verilmesi gerektiği yerde mücadele verip, izzet ve ikbali bir
tarafa bırakıp, mücadelenin tarafına geçip, zaten aşikâr olması gereken, zaten
milletin bilmesi gereken şeylerin aşikâre konuşulması mı sır; yoksa, Sayın
Başbakan'ın Soçi'de Putin'le konuştuğu mu sır?! (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Sayın Başbakan, Türkiye Cumhuriyeti ve devlet
tarihimizde…
BAŞKAN - Sayın Mumcu, süreyi çok geçtiniz; ikinci kez
eksüre verdim.
ERKAN MUMCU (Devamla) - Sayın Başkan, çok özür
diliyorum; iki dakika içinde tamamlıyorum.
BAŞKAN - Lütfen…
ERKAN MUMCU (Devamla) - Sadece iki dakika… Çok teşekkür
ederim.
Hangisi sır; siz yanınıza bir tek devlet görevlisi bile
almadan, -ki, tête-a'-tête görüşmelerde
bile mutlaka bir not tutucu vardır- oturup Soçi'de görüşüyorsunuz, yaşgünü
kutladık dediğiniz bir şey içinde, yaşgünü kutlamalarına çok meraklı…
Hayatınız boyunca yaşgünü kutlamaktan,
artık, bir hal olduğunuzu düşünüyorum. Bunlar sır olmayacak; daha doğrusu
bunlar sır olacak, bunların maliyeti vatandaşa 10 milyar dolar bedel olacak,
Türkiye'ye 10 milyar dolar bedel olacak; ama, devletin, milletin hak ve
hukukunu korumak için bizim söylediğimiz sözler sır olacak.
Şimdi, şu sözleri söyleyen hükümet, şu sözleri söyleyen
kişiler, eğer gerçekten aynı yerde, aynı yolda, aynı istikamette duruyor
iseler, ben bunun hesabını vermeye hazırım; ama, size söyleyeceğim son şey şu:
Siz, aşikâr yapılması gerekenleri kapalı yapıyorsunuz, Putin'le gizli
görüşüyorsunuz… Chirac'la görüşmenizin içeriği belli değil, aradan hediye
olacak bir uçak kayboluyor, kimseye
hesap vermiyorsunuz. Berlusconi'yle görüşmelerinizin arkasından ENI'nin
menfaatları çıkıyor, Putin'le görüşmelerinizin arkasından başka bir şey,
Hariri'yle görüşmelerinizin arkasından vergi indirimi; sürekli bir şeyler
çıkıyor; ama, gizli yapılması gereken şeyleri açık yapıyorsunuz. İftar
sofralarına giderken arkanızda 40 tane kamerayla gidiyorsunuz.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Millet tanıyor bizi.
ERKAN MUMCU (Devamla) - Benim söyleyeceğim şey şu:
Bunlar, bütün milletin gözünün önünde oluyor. Eğer, siz, eskiden yaptığınız
gibi, yoksul sofralarına gizli gidiyor, devlet işlerini aşikâr görüyor
olsaydınız, bugün, burada bunları konuşuyor olmayacaktık. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar) Ama, siz, artık, yoksul sofralarına giderken, erzak ve
ianeyle bağımlı hale getirmeye çalıştığınız insanları, onuruyla oynadığınız
insanları 40 tane, 50 tane kamerayla teşhir ederken, Offer'le görüşmenizi inkâr
etmek zorunda kalıyorsunuz. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Putin'le
görüşmeniz hakkında tek kelime söyleyemiyorsunuz; çünkü, iktidarın nimetleri,
çünkü, iktidar sahiplerine sizden öncekiler için kurulan haram sofrası sizin de
iştahınızı kabarttı ve o sofradan kalkamıyorsunuz. Benim kararım o sofraya
oturmamaktır. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) - Siz o sofrada değil miydiniz; siz
orada değil miydiniz üç sene?!
ERKAN MUMCU (Devamla) - Son söz… Burada imayla bazı
şeyler konuşuluyor. İma korkakların dilidir. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar) İma korkakların dilidir. Öyle, birilerinin işaretini yaparak,
damarından girdik, hesabını soracağız… Kimse ima korkaklığının arkasına
saklanmasın.
Heyetinizi…
BAŞKAN - Sayın Mumcu, bakınız size 16 dakika eksüre
verdim. Lütfen bunu istismar etmeyelim. Size rica ediyorum… Son cümlenizi rica
ediyorum…
ERKAN MUMCU (Devamla) - Sayın Başkan,
"istismar" kelimesi galiba meramınızı aşan bir kelime oldu.
Hoşgörünüz için çok teşekkür ediyorum.
Bu sorular sadece benim sorularım değil. Bu sorular
milletimizin soruları. Bu sorular size de soruluyor. Bu soruların karşılığı
sizde de var. Şimdi, gürültüyle, bağırarak çağırarak buradaki sesleri
bastırabilirsiniz; ama, vicdanınızın sesini bastıramayacaksınız.
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Mumcu.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, cevap vermek
istiyorum.
BAŞKAN - Ne noktada cevap vermek istiyorsunuz?
AHMET YENİ (Samsun) - Bakanlarımızı suçladı.
(Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Genel Kurul Salonuna
girdi)
(AK Parti sıralarından ayakta alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Padişahım çok yaşa!
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Nöbetçi Grup Başkanvekilimiz
içerideydi…
BAŞKAN - Anlaşılmıştır.
Çok kısa bir açıklama yapın.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
IV.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili İrfan
Gündüz'ün, Isparta Milletvekili Erkan Mumcu'nun, konuşmasında, Gruplarına
sataşması nedeniyle konuşması
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri (AK Parti sıralarından "kaçma, dinle" sesleri)
gerçekten, bu kürsü, milletin kürsüsüdür (AK Parti sıralarından
"kaçıyorsun" sesleri) ve burada konuşmaya yetkiyi millet verir; ister
iktidar olalım ister muhalefet olalım. Bana göre, İmamı Gazali diyor ki:
"İlim öğrenmenin birinci edebi, önce dinlemesini bilmektir." Biz,
gerçekten, dinleyerek öğreniriz ve dinleyerek yetişiriz. Böyle bir edepten ve
böyle bir gelenekten geliyoruz.
"Grup başkanvekilleri arada dolaşarak benim
konuşmamı sabote ediyor" diyor. Aslında, gerçekten, mesnetsiz ve mecalsiz
konuşmaları arkadaşlarımız belki dinlemeye değer bulmadılar; ama, hiçbir Grup
Başkanvekilimiz… Nöbetçi olan Grup Başkanvekilimiz içerideydi; ben de burada,
gerçekten dikkatlice dinliyordum; acaba, ne diyor diye. Çünkü, burada,
özellikle benim kendi inancım şu; eğer bu bütçe ya da bu hükümet Türkiye'yi
kötü noktaya getirdiyse, daha bundan iki gün önce, Garanti Bankasının yüzde 25
hissesi, General Elektric gibi büyük bir firma tarafından 1 800 000 000 dolar
verilerek alınıyor ve Türkiye'de… (CHP sıralarından gürültüler) Öyle bir cazibe
odağı durumuna geldi ki Türkiye, sadece… (CHP sıralarından gürültüler)
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Yarın ne satacaksın!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Bakın, dinleyin, sadece
Avrupalı sermaye değil, sadece Batılı sermaye değil, Amerikalı sermaye,
Ortadoğulu sermaye, yerlisi yabancısıyla Türkiye'de yer kapmak için
birbirleriyle kıran kırana yarışıyor.
BAŞKAN - Sayın Gündüz, siz, açıklama konunuza geçin
lütfen.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - O yüzden, kesinlikle böyle bir
sabotajı ne düşündüğümüzü ne de yaptığımızı reddediyor ve Sayın Mumcu'yu burada
huzurlarınızda kınıyorum. Önce, kendisi ağzından çıkanı kulağı duysun.
Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati
: 16.14
İKİNCİ OTURUM
Açılma saati:
16.26
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER:
Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 44 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarıları üzerindeki son görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1119) (S. Sayısı: 1028) (Devam)
2.- 2004 Malî
Yılı Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî
Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1084, 3/907)
(S. Sayısı: 1029) (Devam)
3.- 2004 Malî
Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî
Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1030) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.
Şimdi, söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Sayın Deniz
Baykal'ın.
Buyurun Sayın Genel Başkan. (CHP sıralarından ayakta
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 2006 Yılı Bütçe Kanun Tasarısının görüşmelerinin son
aşamasındayız. Bugün yapacağımız görüşmelerle, bütçe tasarısının kanunlaşmasını
sağlamış olacağız.
Bu bütçe görüşmeleri, Komisyonda ve Genel Kurulda
gerçekleştirilen bu müzakereler, Türkiye'nin ekonomik durumunun, siyasal,
sosyal durumunun bir genel değerlendirilmesine fırsat sağlamıştır. Burada
yapılan görüşmelerde, kısıtlı bir süre içinde dahi olsa, düşüncelerimizi ifade
etme imkânını kısmen bulmuşuzdur ve bu tartışmaların sonucunda, öyle sanıyorum
ki, gerçekler, daha doğru bir biçimde değerlendirilebilir noktaya gelmiştir. Bu
müzakerelerin bu aşamasında, biz, birtakım tespitler yaptık, iddialar söyledik,
onlarla ilgili olarak beklediğimiz değerlendirmeleri maalesef duyamadık.
Türkiye'nin çok önemli konularıyla ilgili bu tespitlerimizin, hükümet
gündeminde bulunmadığını, onların bu işlerle fazla meşgul olmadıklarını, kendi
günlük söylemleriyle bu bütçe görüşmelerini geçiştirmeyi amaçladıklarını
gördük. Bu, tabiî, üzüntü verici bir durumdur; çünkü, Türkiye'nin ele alması ve
ciddiyetle tartışması, politika geliştirmesi gereken önemli konular var, ciddî
sorunlar var. Burada, muhalefet sözcüleri olarak, biz, elimizden geldiğince, bu
noktalara hükümetin dikkatini çekmeye çalıştık; ama, hükümet adına yapılan
açıklamalarda ve Sayın Başbakanın, başlangıçta yaptığı değerlendirmede, bu
sorunlara cevap vermeyi, onlarla ilgili değerlendirme yapmayı bırakınız, bu
sorunlarla hiçbir şekilde meşgul olmadığı, hatta bunların belki de yeterince
farkında olmadığı izlenimini aldık, bunu üzüntüyle not ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, çok konuşuldu; fazla dağıtmadan
ana noktalara dikkatinizi çekmek istiyorum. Buradaki müzakereler açıkça
göstermiştir ki, bugünkü hükümetin, üç yıllık bir uygulama sonucunda, bugün
geldiği aşamada, şu temel noktalarda ekonomik hataları, yanlışları açık bir biçimde
ortaya çıkmıştır. Diğer yönlerdeki hataları konuşmuyorum, sadece ekonomiye
yönelik olarak, üç yıllık uygulama sonucunda kendisini gösteren temel hatalara
dikkatinizi çekmek istiyorum. Ben, daha kolay algılanmasına yardımcı olur
umuduyla bunları sıraladım. Bugünkü hükümetin 12 temel yanlışını, temel
hatasını bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Birinci yanlışınız: Üç yıllık uygulamanın sonucunda
borçları artırdınız. Çok temel bir nokta, Türk ekonomisinin ana konusu; borçlar
artmıştır. Borçlar, kamu borçları olarak artmıştır, Türkiye'nin toplam borçları
olarak artmıştır ve uzun süreden beri ilk kez Türk özel sektörü borçlanmaya
başlamıştır. Bankalarda kendisini gösteren borçluluk tablosu, şimdi şirketlerde
ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu, bir kur riski karşısında çok önemli bir
kırılganlığı, çok önemli bir tehlikeyi Türk ekonomisinin, özel sektörünün
sırtlanması anlamına gelmektedir. Bugünkü iktidar, devraldığı dönemdeki borç
stokuna 100 milyar dolar ek kamu borcu olarak getirmiştir, 25-30 milyar dolar
da özel sektörün borçlanması söz konusudur, bugün devralınan Türk ekonomisinin
şu aşamadaki borç stoku toplam 125-130 milyar dolar kadar artırılmıştır. Bu,
tabiî, Türk ekonomisinin doğru yönetilip, en büyük sorunundan kurtulması
doğrultusunda bir ilerlemenin sağlanmadığını açık bir biçimde göstermektedir.
Devraldığınızdan daha borçlu bir ülkeyi devredeceksiniz. Size devredilen
ekonominin borç düzeyinin üzerine 130 milyar dolar kadar borç yapmış olarak
devredeceksiniz, eğer, bunu, hemen şimdi devrederseniz; daha sonra
devrederseniz ne olacak, bakacağız. Bu politika, çünkü, borçları azaltan bir
politika değil, artıran bir politika. Birinci yanlış budur.
İkinci yanlışınız: Dışticaret açığını patlattınız;
yani, dışticaret açığını artırdığınız falan yetmiyor; dışticaret açığını
patlattınız. 45 milyar dolarlık bir dışticaret açığına, Türkiye gidiyor.
İthalatı patlattınız; ithalat, dışticaret açığını patlattı. Türkiye, dışticaret
açığı veren bir ülke olarak sorunlarını çözemez. Türkiye, her yıl daha çok
dışticaret açığı veren bir ülke konumunda ilerleyerek, zaman geçirerek
kalkınmasını sağlayamaz. Dünyada bu yöntemle kalkınmış bir tane bile ülke yok.
Kalkınan bütün ülkeler dışticaret fazlası vererek kalkınıyorlar, dışticaret
artısı sağlıyorlar; daha çok ihraç ediyor, ihraç ettiğinden daha azını
tüketiyor. Siz, daha çok ithalat yapıyorsunuz, üstelik, ithalatın da, maalesef,
önemli bir kısmı lüks tüketim malları olarak ortaya çıkıyor. Bilin ki,
ithalattaki her artış, Türkiye'de bazı işyerlerinin kapanması anlamına gelmektedir.
Bilin ki, ithalattaki her artış, Türkiye'de, yüzlerce, binlerce işçinin işinden
yoksun kalması anlamına gelmektedir. İthalatı artırdık demek, Türkiye'de
işsizliği artırıyoruz demektir; Türkiye'de, kuruluşların kapısına kepenk
kapatıyoruz demektir; onları, üretim yapamaz hale getiriyoruz demektir ve bu
ithalat patlaması, Türk ekonomisine, geriye dönüp en ağır darbe olarak olumsuz
sonuçlarını yansıtmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, ocak-eylül döneminde
Türkiye, inci, pırlanta, yakut ithalatı için 3 569 000 000 dolar harcadı;
ocak-eylül döneminde 3 569 000 000… Türkiye'nin toplam çiçek ithalatını, toplam
sebze-meyve ithalatını toplasanız, bunun küsuratı olmaz, küsuratı olmaz.
Değerli arkadaşlarım 3,5 milyar dolar bunu
yapıyorsunuz, üstelik de, tabiî, KDV'yi sıfırlayarak yaptınız; o da ayrı bir
olay; ama, böyle bir kalkınma ekonomisi, kalkınma politikası yürütülüyor
olabilir mi?!
Değerli arkadaşlarım, bu, vahim bir hatadır ve lüks
ithalat patlamıştır. Türkiye'de ihracatın ithalatı karşılama oranı geçen yıl
eylül ayında yüzde 72,5'ti, şimdi yüzde 64,6'ya düştü; vahim bir gelişme. Bir
yılda ihracatımız ithalatımızın yüzde 72'sini karşılarken, artık yüzde 64'ünü
ancak karşılar hale geliyor; alarmdır bu değerli arkadaşlarım, alarmdır.
Bunların farkında değil hükümet, bize anlatıyor; işin özü bu. Borçları
artırıyorsunuz, ithalatı patlatıyorsunuz, dışticaret açığını patlatıyorsunuz,
lüks ithalat almış başını gitmiş. Bu, Türk ekonomisini sıkıştırıyor,
sıkıştırıyor, sıkıştırıyor. İşsizliğin altında bu var, sanayi kuruluşlarımızın
geçim darlığı, piyasanın daralmasının altında bu var. Türkiye, dışarıdan alınan
mallarla piyasa yapmaya çalışıyor, burada üretilen mallarla değil. Böyle
ekonomi politikası olur mu? İkinci yanlışınız bu.
Üçüncü yanlışınız, gene bunlarla ilgili olarak ortaya
çıkan; cari açığı patlattınız. Cari açığı patlattınız… Türk ekonomisini, en
tehlikeli bir biçimde açık veren, kanama yapan, dışarıdan ancak elde ettiği
dövizlerle ayakta durabilen, borçlandığı dövizlerle ayakta durabilen bir noktaya
sürüklediniz. Size devredildiği zaman Türk ekonomisi 1,5 milyar dolardı cari
açığı Türkiye'nin, şimdi Türkiye'nin cari açığını 24 milyar dolara çıkardınız.
24 milyar dolar!.. Yani, bir yıl daha böyle devam edecek olursa, sizi IMF de
kurtaramaz, kimse kurtaramaz. Bu gidiş iyi bir gidiş değildir. Bu, çok
tehlikeli bir tablodur ve bunun farkında değil Türkiye'de bu hükümeti
yönetenler. Bu konuda hiçbir tedbir arayışı içinde değiller, hiçbir tartışma
içinde değiller, böyle bir mesele yokmuş gibi davranıyorlar. Çok vahim bir
manzaradır. Temel, büyük yanlışı bu hükümetin ekonomi politikasının, cari açığı
patlatmış olmasıdır.
Değerli arkadaşlarım, gene bu hükümet, kamu
yatırımlarını azaltmıştır; gene bu hükümet, toplam yatırımları azaltmıştır.
Yatırımları azaltarak bir ekonominin kalkınması mümkün değildir, toparlanması
mümkün değildir. Kalkınmanın, toparlanmanın çıkış yolu, mutlaka, yatırımların
yapılmasıdır. Bu hükümet yatırım yapmayı ikinci plana itmiştir, yatırıma
yönelik harcamalar çok ciddî şekilde azalmıştır ve bu, Türk ekonomisinin bir
temel sorunu olarak ortaya çıkmıştır. Yatırımları azalttınız.
Beşinci yanlışınız: Sanayileşme hızını düşürdünüz. Türk
ekonomisinde temel parametrelere baktığınız zaman görülen şu: Sanayileşme hızı
düşüyor Türkiye'de. Eskiden gayri safî millî hâsıla yüzde 5 arttıysa
sanayileşme yüzde 10, yüzde 11, yüzde 12 artar idi; şimdi sanayileşme hızı
gayri safî millî hâsıla artışının altında. Sanayileşme lokomotif olmaktan
çıktı, sanayileşme sürükleyen sektör olmaktan çıktı; sürüklenen sektör haline
geldi. Yanlış!.. Yapısı bozuk kalkınmamızın. Böyle bir modelle Türkiye'nin
sorunlarını çözmesi kesinlikle mümkün olmaz.
Hayvancılığı ve tarımı büyük bir bunalımın içine
soktunuz. Çok açık, çok net, ayrıntısına gerekirse birazdan gireriz, ama bu
noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum, hayvancılık ve tarım batmıştır. Orman
köylüsü zaten perişandır, çiftçi de perişan olmuştur, besici de, hayvancılık
yapan insan da ciddî bir sıkıntıyla karşı karşıya kalmıştır.
Değerli arkadaşlarım, ekonominin zafiyetlerini
sıralıyorum. Çarpık bir vergi politikası izlediniz. Ayrıntılarına girmiyorum.
Ayrıntılarına gireriz bunların gerekirse. Çarpık bir vergi politikası
izlediniz. Yani, az kazanandan çok aldınız ve dünyada en yüksek oranda dolaylı
vergi alan ülke konumuna Türkiye'yi getirdiniz. İstihdamın üzerindeki vergi
ağırlığını dünya rekoru yaptınız; yüzde 42,7; OECD'de birinci. Bizim kadar,
çalışan insanın üzerine vergi yüklemiş bir başka ülke yok. İstihdamı
cezalandıran, mahkûm eden… İstihdamı cezalandırdığınız zaman, işsizliği teşvik
ediyorsunuz. İstihdamı cezalandırdığınız zaman, yatırım yapmayı, tesis kurmayı,
fabrika açmayı, kalkınmayı, sanayileşmeyi cezalandırmış oluyorsunuz. Oradan 3
kuruş alacağım diye, işin özünü tahrip ediyorsunuz ve bu, sistemli bir
politika; artık, bu, taşınabilir olmaktan çıkmıştır. Tabiî, bunun yol açtığı
ekonomik gelir dağılımı çarpıklıkları ayrı bir konudur; ama, bu, ekonomik
işlerliği olmayan bir politikadır, sizi bir yere götürmeyecek olan bir
politikadır ve bu politika, ortaya, sonuçlarını vermeye başlamıştır.
Kayıtdışını genişlettiniz değerli arkadaşlarım.
Kayıtdışını genişletiyorsunuz. Kayıtdışının, geçmişte devraldığınızın ötesinde
bir genişleme içine girdiğine dikkatinizi çekmek istiyorum. Kayıtdışının
genişlemesinin, hem ekonomik sorunları vardır hem rekabet eşitliğini ortadan
kaldıran sonuçları vardır hem de bir süre sonra ortaya çıkacak ağır sosyal
bedeli vardır. Bugün, insanlar, artık, emekli olma umudunu bırakmışlar, günü
kurtarmak için bir iş arayışı içindeler; "bir işim olsun, işim asgarî
ücretten bile olmasın gerekirse" deme noktasına gelmişler; "kayıtlı
olmayı istemiyorum" diyorlar, "SSK'ya kaydetme beni" diyorlar.
Bunun sonucu ne; bunun sonucu, bir süre sonra, insanlarımızın, emekli olma
hakkından yoksun bir biçimde, yaş ilerlemiş, çalışamaz hale gelmiş, büyük
sosyal sorunlarla karşı karşıya kaldığı bir tablonun içine sürüklenmesidir.
Türkiye, çalışanına gelecek hazırlayamaz bir ülke haline geldi. Emekli olmak,
emekliliğe yönelik harcama yapmak, artık, giderek azalıyor, giderek daralıyor.
Çok tehlikeli bir gelişme ve kayıtdışı, pek çok yanlışın temelidir. Şu ana
kadar, kayıtdışını azaltma ihtiyacının bu hükümet tarafından ifade edildiğini,
bu doğrultuda bir politika hazırlandığını, önlemlerin ortaya konulduğunu, bu
doğrultuda ciddî bir adım atıldığını gören, duyan var mı allahaşkına? Hiç
bununla meşgul değiller, hiç… Kayıtdışı hababam genişliyor. Gelecekten umudunu
kesmiş olmak demektir.
Değerli arkadaşlarım, gene, ekonomik hatalarınızı,
yanlışlarınızı sayıyorum. Çarpık bir kur politikası izlediniz. Çarpık bir kur
politikası… Bugün Türk Lirası ve dolar, euro ilişkisi, IMF'nin, Türkiye'nin
resmî kuruluşlarının tespitine göre, yüzde 30 ila 40 arasında çarpıktır. Yani,
bugün, elinize verilen rakamlar köpürtülmüş, şişirilmiş rakamlardır. Gayri safî
millî hâsıla ne kadar; 350 milyar dolar. Peki, kur nasıl? Gayri safî millî
hâsıla neyle hesap ediliyor; Türk Lirasıyla hesap ediliyor, sonra dolara
çevriliyor. Hangi kurdan çevriliyor; bugünkü kurdan. Peki, ne o bugünkü kur;
yüzde 30, yüzde 40 çarpık, makyajlı, gerçekçi değil. Yani, gerçeği ne; yüzde 30
şişkinliği indireceksin. İndirdiğin zaman ne iniyor; 350 milyar dolar gayri
safî millî hâsıla 100 milyar dolar iniveriyor. 250 milyar dolar üzerinden
borçlarınızı bir hesap edin bakalım, 250 milyar dolar üzerinden diğer bütün
gelirlerinizi bir hesap edin bakalım; nasıl tablo ortaya çıkıyor. Kendimizi
aldatıyoruz, kendimizi avutuyoruz. İdame ettirebiliyoruz ama bunu… Evet,
ettiriyoruz. Allah göstermesin, idame ettiremez hale gelirsek perişan olur
ortalık; ama, ne pahasına idame ettiriyoruz? Bunun sonu var mı? Böyle gider mi?
Bu soruların sorulması gerekmiyor mu? Türkiye, 3 yıldır izlediği bu politikanın
bu aşamasında, bu konuları ortaya atmak ve cevap aramak durumunda değil mi?
Bunun platformu Türkiye Büyük Millet Meclisi değil mi? Bütçe görüşmeleri değil
mi? Polemik yeri mi burası? Muhalefetin suçlanma yeri mi burası? (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'yi sıcak para bataklığı
haline getirdiniz. Türkiye, bugün, 40 milyar doların üzerinde bir sıcak paranın
cirit attığı bir ekonomi haline gelmiştir. Sıcak para, ekonomide ciddî bir
kanama yaratıyor, bir bolluk görüntüsü veriyor, bir döviz fazlalığı izlenimi
veriyor, kurun gerçekçi olmayan, düşük düzeyde çıkmasına yardımcı oluyor,
ithalatın olağanüstü yüksek düzeyde yapılmasına fırsat veriyor; ama, bütün
bunların olumsuz sonuçları Türk ekonomisini kalıcı bir biçimde tahrip ediyor ve
sıcak para, sadece günü kurtarmaya yarayan bir unsur konumunda olmanın ötesine
geçmiyor.
Değerli arkadaşlarım, yine, bu hükümetin bir temel
yanlışı, elde avuçta ne varsa, ucuz-pahalı, hukuka uygun-değil, doğru-yanlış
demeden sattınız ve bunu marifet zannettiniz. Demin buraya bir arkadaşım çıktı,
diyor ki: Falan falan kuruluşlar iyi paraya satıldı.
Yani, satışın fiyatıyla teselli arayan bir anlayışa
gelmişsiniz. Siz, bu satışların, Türk ekonomisinin yarınına kalıcı tahribat
getirmeyeceğinizi mi zannediyorsunuz?! Türk ekonomisinin en temel
kuruluşlarının, sanayi kuruluşlarının, bankalarının, telekomünikasyon
kuruluşlarının şu fiyata-bu fiyata şimdi elden çıkmış olmasının yarattığı yapay
geçici bolluk ortamının, bunlar elden çıktıktan sonra, beş yıl sonra, on yıl
sonra Türk ekonomisine hayır getireceğini mi zannediyorsunuz?! Bunun iyi bir
gidiş olduğunu mu düşünüyorsunuz?!
Bakın, rakamlar kalkınma gösteriyor; yüzde 9 kalkındık
diyorsunuz geçen yıl, evvelki yıl. Ee, işsizlik patlamış!.. İşsizlik
patlamış!.. Niye patlıyor?.. Siz, asıl, bundan sonra, ya, bu ekonomi niye böyle
işliyor diye kara kara düşüneceğiniz günlerin hesabını yapın, eğer, bu satışlar
bu şekilde gider, Türk ekonomisinin o temel kuruluşlarını ona buna
kaptırırsanız. Bunu, ben, sadece kamu satışı için söylemiyorum, özel kuruluşlar
da elden çıkıyor değerli arkadaşlarım, özel bankalar elden çıkıyor, özel sanayi
kuruluşları, özel telekomünikasyon kuruluşları, özel oteller, turizm
kuruluşları, bunların hepsi gidiyor. Türkiye, burada, kendi memleketinde, bir
süre sonra, bir müstahdemler ülkesi haline dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya.
(CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, 12 tane temel yanlışınızı
söyledim, başka eklenebilir, uzatmaya gerek yok; ama, bunların 12'si de çok
önemli temel yanlıştır ve bunların her biri ayrı ayrı incelenmeli,
değerlendirilmelidir.
Bunun sonuçları ne oluyor; bunun sonuçları, önce,
işsizlik oluyor. Bu politikanın doğal sonucudur. İşsizlik niye çıktı; işte,
bundan çıktı, bundan çıktı. Bu kalkınma, ilerleme refah getirmez; bu, işsizlik
getirir. İşte, işsizlik ortada.
Dün yayımlandı eylül ayının işsizlik istatistikleri; 45
000 yeni işsiz, işsiz ordusuna eylül ayında katılmış. Katılır… Siz, satıp
savmaya devam edin bakalım!
Değerli arkadaşlarım, bunun sonucu nedir; bunun sonucu,
protesto edilen senetlerin, çeklerin müthiş bir hızla artmış olmasıdır. Bakın,
geçen yıl 1 katrilyon 617 trilyonluk bir çek, senet protesto edilişi vardı,
geçen yılın tümünde; bu yılın sadece dokuz ayında 2 katrilyon 179 trilyonluk
bir protesto var. Bu, herhalde, ekonomideki olumlu gidişin yansıması
değildir. Bu, Türkiye'de yaşanan
sorunların bu alanda da kendisini göstermesidir.
Bakınız, protesto edilen çekler, senetler artıyor,
kapanan işyerleri artıyor. TOBB Başkanı, birkaç gün önce "45 000 bakkal,
bu yıl, dokuz ayda kapandı" dedi ve "bu, bir sosyolojik
patlamadır" dedi. (AK Parti sıralarından "TÜSİAD Başkanı" sesi)
TÜSİAD Başkanı değil, TOBB Başkanı dedi. 45 000 kapandı
ve bu, bir büyük uyarı olarak TOBB Başkanı tarafından ifade ediliyor. İşyerleri
kapanıyor…
Değerli arkadaşlarım, izlenen, demin anlattığım o 12
yanlışın sonucunu söyleyeyim: Onun sonucu, ücretlilerin ve emeklilerin reel
gelirleri azalıyor. Ücretliler ve emekliler gelir kaybına uğruyorlar. Bu üç
yıllık dönemde, sadece maaş ve ücretteki gelir kaybı yüzde 6'nın üzerinde
olmuştur. Reel gelir kaybı, aldığınız nokta ile bugün geldiğiniz noktada bir
yoksullaşmayı, bir gelir kaybını açıkça ortaya koymaktadır.
Kredi kartlarının ödenememesi... Kredi kartlarının
ödenememesi neyin sonucu; bunun altında ne var?..
Değerli arkadaşlarım, buraya baktığımız zaman, tablo
çok açık bir biçimde kendisini gösteriyor. Türkiye'de, 2004'te 73 452 kişi
kredi kartı borcunu ödeyememişti, bu yılın ilk dokuz ayında 227 128 kişi; yani,
aynı tempo devam ederse, yıl sonunda 300 000 kişi kredi kartını ödeyememiş
durumda olacaktır. Bu, 300 000 ailenin içinde bir saatli bomba çalışıyor
demektir. İşsizlik bir yandan, kredi kartlarının ödenememesi bir yandan. Bu
soruna bir çözüm bulacağız diye, Meclis olarak hepimiz aylardır konuşuyoruz,
hâlâ bir çözüm yok, hâlâ kredi kartlarındaki borçlara uygulanan faiz, yüzde
100'ün üzerinde faiz olmaya devam ediyor.
Değerli arkadaşlarım, böyle bir ilgisizlik kabul
edilebilir mi allahaşkına?! Yani, kimin sözü geçiyor sizin üzerinizde? O banka
kredilerinin faizlerini bu düzeyde tutmak isteyenlerin mi sözü geçiyor, yoksa o
fakir fukaranın, kredi borcunu ödeyemez hale gelmiş insanların mı? Türkiye'deki
faiz ortada, enflasyon ortada; niye indirmiyorsunuz kredi kartlarında bunu?..
İndiremiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu, yanlış politikanın ortaya koyduğu
bir temel üzüntü verici sonuçtur.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, artık, asgarî ücret
anlamını kaybetmiştir. Bu iktidar asgarî ücret iktidarıdır, bu iktidar asgarî
ücret söylemiyle işbaşına gelmiş olan bir iktidardır.
Sayın Başbakanın bir çay-simit hesabı vardı,
biliyorsunuz, gittiği her yerde onu yapıyordu.
AHMET YENİ (Samsun) - Şimdi de yapacak.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Siirt) - Birazdan yine
yapacağım.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Şimdi yapamıyorsun.
AHMET YENİ (Samsun) - Yapacağız, yapacağız.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Yapamıyorsun; nerede?.. 500
000 lira çay, 1 bardak çay. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Siirt) - Çankaya'da o.
AHMET YENİ (Samsun) - Sabredin.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Ya, ya, ya... Git de kahvelere
bir gör bakalım. Dinliyor vatandaş seni.
AHMET YENİ (Samsun) - Sabredin.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim
lütfen.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın,
ne oldu biliyor musunuz; eskiden asgarî ücret asgarî ücretti, şimdi asgarî
ücret neredeyse azamî ücret olmaya başladı. Yani, vatandaş, asgarî ücreti ah
bir bulabilsem diyor, ben asgarî ücretin altında çalışmaya hazırım diyor, 200
000 000 liraya, 250 000 000 liraya bana iş verin diyor ve kayıt mayıt
istemiyorum, sigorta primi istemiyorum, sadece, bana ayda 200 000 000-250 000
000 verin diyor. Üniversiteyi bitirmiş, mastır yapmış çocuklarımız, gençlerimiz
asgarî ücretle iş arıyorlar, iş bulamıyorlar. Asgarî ücret ile ortalama ücret
arasındaki makas daraldı. Eskiden asgarî ücret ile ortalama ücret arasında
ciddî bir mesafe vardı. Ortalama ücret asgarî ücretin 2,4 katıydı 2002'de,
2004'te 2 katına düştü, 2005'te 1,1 katına düştü.
Şimdi, bu, artık asgarî ücretin normal ücret haline
gelmeye başlaması demektir ve asgarî ücretin altında ücretin de Türkiye'de
işlemeye başlaması demektir. Bunun sonucu nedir; işte, bu. Ücretler filan
anlamını kaybetmiş, en alt düzeyde, yoklukta eşitlik, yoksullukta eşitlik,
fakirlikte eşitlik, asgarîde eşitlik haline gelmeye başlamış. Ayrıca, ekonomik
suçlar, kapkaç, hırsızlık olağanüstü patlamayı geçirmeye başlamış. Her sokakta
defalarca hırsızlık olayı, büyük kentlerde güvenlik içinde sokağa çıkmanın
imkânsız hale dönüşmüş olması, bütün bunlar, Türkiye'de izlenen bu ekonomi
politikasının sonucudur.
Değerli arkadaşlarım, yoksullaşma bu politikanın doğal
sonucudur. Yoksulların sayısı artmıştır; sizin döneminizde artmıştır. Yani,
Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamları açıkça gösteriyor ki, yoksulluk sayısı
artmıştır, açlık sınırının altında bulunan insan sayısı artmıştır. Bugün, 985
000 açlık sınırının altında insanımız var, 20 000 000 yoksulluk sınırının
altında insanımız var. Tarımda hele bu rakamlar çok yürek parçalayıcı biçimde
artmıştır. Yoksullaşma bu politikanın bir sonucu olmuştur. Gelir dağılımının
çarpıklaşması gene bu manzaranın bir sonucudur. Bugün Türkiye'de gelir dağılımı
tablosu -her türlü ölçüyle bakabilirsiniz- sonunda göreceksiniz ki, çok
tehlikeli biçimde dağılmıştır; yoksulluk artmıştır, zenginlik daha dar ellerde,
daha az sayıda insanların elinde toparlanmıştır.
Türkiye'de 10 milyar Türk Lirasının altındaki banka
mevduatlarının toplamı sizin iktidar döneminizde 5 katrilyon lira azalmıştır. 1
trilyon liranın üzerindeki toplam tasarrufların miktarı ise 10 katrilyon
artmıştır. Trilyonları artırdınız, orta halli, dar gelirli insanların
elindekini, avucundakini onlardan uzaklaştırdınız.
Değerli arkadaşlar, bunlar gerçek. İzlediğiniz vergi
politikası ortada. Yani, bu vergi politikası çiftçiyi ezen politika, dar gelirliyi
ezen politika. ÖTV'den yüzde 70 vergi
alıyorsunuz. Geçen konuşmada Sayın Başbakan diyordu ki: "Petrol fiyatları
arttı. Petrol fiyatları artınca elbette yansıtacağız." Bugün Türkiye'de
mazot fiyatlarının artışı petrol fiyatlarının yüksek oluşundan değil. Petrol
fiyatları bütün dünyada artıyor; ama, dünyada en yüksek mazotu biz kendi
çiftçimize satıyoruz. Niye satıyoruz; ham petrol fiyatı arttığı için değil,
onun üzerine yüzde 70 ÖTV koyduğumuz için. Siz, kendi kazancınızı petrol
tüketen, mazot tüketen insanın üzerinden kaybetmemek için yüzde 70 düzeyinde
vergi almaya devam ediyorsunuz ve bunun sonucunda da petrol fiyatları artıyor.
Çok açık. Vergi politikası bu. Bu kimi eziyor?! Kimi eziyor bu?! Bu, petrolü
ekonomisinin temel girdisi olarak kullanan esnafı, sanayiciyi ve çiftçiyi
eziyor. Pırlantadan, yakuttan, elmastan sıfır KDV almanın, Allahınızı
severseniz, hangi haklı gerekçesi var, hangi haklı gerekçesi var?! (CHP
sıralarından alkışlar)
Ee, bu ne olacak; bu, yoksulluğu artıracak, gelir
dağılımını çarpıklaştıracak. Türkiye'de mücevher kullananların boyunlarındaki,
kollarındaki mücevherin miktarı arttıkça, geçinme güçlüğü içerisinde bulunan
milyonlarca insanın acısı, ıstırabı da artıyor.
Değerli arkadaşlarım, bu politika bu sonuçları
doğurmuştur ve yolsuzluğu doğurmuştur; yolsuzluğu doğurmuştur değerli
arkadaşlarım. Bu politikanın doğal sonucudur yolsuzluk. Yani, pek çok alanda,
mesela, tarımda bu izlenen politikalar neye yol açtı, kısaca hatırlatıvereyim:
2002'de Türkiye'de açlık sınırının altındaki köylü sayısı 550 000'di. Şimdi,
2003 yılında 584 000'e çıkardınız, 2004'te, 2005'te daha da arttırdınız.
Yoksul köylülerin sayısı -Devlet İstatistik
Enstitüsünün rakamına göre söylüyorum, onun bunun araştırmasına göre değil,
sizin kendi rakamlarınıza göre söylüyorum- 9 429 000'di, bunu 652 000
artırdınız bir yılda ve 10 081 000'e çıkardınız; 2004, 2005 hariç. Onları
eklediğimiz zaman, bu, daha da yüksek bir rakamı ortaya koyuyor.
Sayın Başbakan konuşmasında diyor ki: "İşte, 4
katrilyon destek veriyoruz çiftçiye."
Değerli arkadaşlarım, o desteğin 1 katrilyonu, 2004
yılında verilmesi gerekip de verilmemiş, 2005'te verilecek denilmiş, 2005'te de
verilmemiş olan, çiftçinin o dönüm başına 6 milyon hakkından ortaya çıkan
miktardır. Yani, çiftçiye olan borcunuzu çiftçiye lütuf diye veriyorsunuz! O 1
katrilyonu çıkardığınız zaman geriye kalacak 3 katrilyon! O 3 katrilyonla,
Türkiye'de tarımı ve çiftçiyi desteklemek hiçbir şekilde mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım, 2003'te sizin yönetiminizde tarım
yüzde 2,3 geriledi, 2004'te yüzde 2 bir artış gösterdi, 2005'te de yüzde 1
civarında bir artış söz konusu. Yani, üç yılda tarım yerinde saydı,
ortalamasına baktığımız zaman.
Pamuk ekim alanları azalıyor; ama, 2005'in Ocak-Eylül
arasında Türkiye, pamuk ithalatı için 1 615 000 000 dolar ödeme yapıyor. Pamuk
ithalatına 1 615 000 000 ödüyoruz; ama, Türkiye'deki pamuk ekim alanlarını
azaltıyoruz! Değerli arkadaşlarım, bu, iyi bir politikadır denilebilir mi
Allahaşkına?! Tütünde izlenen politika iyi bir politika mı oldu?! Tütün öldü,
bitti, Tekel, yerli sigara fabrikaları öldü, bitti. Türkiye dışarıdan tütün
ithal eder hale geldi, Türkiye dışarıdan sigara ithal eder hale geldi ve
Türkiye, artık döviz içiyor, döviz, tütün içmeyi bıraktı, döviz içiyor, izlenen
bu politika sonucunda. Türkiye'de izlenen şeker politikasının doğru bir
politika olduğunu söylemek mümkün mü! Pancar en ağır şekilde darbeye maruz
bırakıldı, onlar perişan edildi. Şimdi, pamuk aynı şekilde bir büyük sıkıntının
içinde.
Avrupa Birliği
ülkeleri eskiden tarımda çok geri bir noktadaydılar ve biz, tarımda onlara göre
daha ileri bir noktadaydık. Şimdi, geldiğimiz tabloya bakınız, onlar aldı
başını gidiyor, Yunanistan bize pamuk satıyor, hayvancılık ülkesi, ormancılık
ülkesi, tarım ülkesi Türkiye dışarıdan tarım ürünü ithal ediyor! Bizde tarım
geriliyor, Avrupa Birliğinde tarım ilerliyor. Onlarda hangi politikayla
ilerliyor? Kendi politikalarıyla. Ee peki, bizdeki politikayı kim bize dayatıyor?
Birileri. O politika bizde tarımı batırıyor, kendi uyguladıkları politika,
onlarda tarımı kalkındırıyor. Böyle bir tablo olabilir mi?!(CHP sıralarından
alkışlar)
Hâlâ şu anda pamuk fiyatı ilan edilmiş değildir, hâlâ
ilan edilmiş değildir. Çukurova'nın , Ege'nin, Şanlıurfa'nın, Antalya'nın pamuk
üreticileri, hükümetten, bu durumu dikkate alan, pamuğu destekleyen, pamuk
üretim şevkini artıran bir fiyatın bir an önce açıklanmasını bekliyorlar.
Değerli arkadaşlarım, 2002'de iktidara geldiğiniz zaman
mazot 1 200 000 liraydı. Şimdi 2 000 000 lira… 2 000 000 lira. Yüzde 70
vergiden dolayı, petrol artışından değil. 70 dolardan Sayın Başbakan hesap
yapıyor. O 70 dolara çıkıyor, sonra 50 dolara iniyor. 50 dolara indiği zaman ne
oluyor?..
Değerli arkadaşlarım, bakınız, bizde mazota verildiği
söylenen destek dikkate alındığı zaman dahi, Türkiye'deki mazotun fiyatı 126
senttir, Avrupa Birliğinde 55 senttir, Amerika'da 40 senttir. Yani, bizim
köylümüzün tükettiği mazotun üçte 1'i fiyatla mazot üretenlerle biz serbest
rekabet anlayışı içinde yarışmayı talep edeceğiz ve onlar da bu yarışta
başarılı olacaklar!
Değerli arkadaşlarım, tarımın tablosu bu, işsizliğin
manzarası ortada, çarpık vergi uygulaması ortada, esnafın hali çok büyük bir
piyasa daralmasının, ağır verginin altında bir bunalım manzarası olmaya devam
ediyor.
Türkiye'de karkas eti destekleyeceğiz demiştiniz ve
karkas etin kilosuna 1 000 000 lira destek vereceğiz demiştiniz. Önce onu 500
000'e indirdiniz, sonra tümüyle ortadan kaldırdınız.
Ete destek kalktı. Şimdi, süt konusunda… Kastamonu'da,
Edirne'de, Kırklareli'nde süt 430 000 lira, Muğla'da 300 000-330 000 lira,
Kars, Ardahan'da 250 000 lira. Yemin torbası 20 000 000-22 000 000, yani kilosu
400 000-440 000 lira. Çiftçi buğdayını 300 000 liraya sattı değerli arkadaşlar.
Çiftçi buğdayını 300 000 liraya sattı şimdi yemi kilosu 440 000 liraya alacak
hayvancılık yapacak siz de böylece hayvancılığı desteklemiş olacaksınız.
Değerli arkadaşlarım, AKP İktidarında gübre yüzde 60
artmıştır, mazot yüzde 69 artmıştır ve traktör fiyatları yüzde 88 artmıştır.
Sulama yatırımları ciddî şekilde ihmal edilmiştir, GAP bölgesi özellikle ihmal
edilmiştir. Bakınız, bugün Urfa'da Viranşehir'de bir dönüm sulama karşılığında
Viranşehir'deki pamuk üreticisi çiftçimiz 56 000 000 lira elektrik parası
ödüyor. İnsaf ediniz. Bu şekilde üretilen bir pamuğun Türkiye'de kazançlı,
kârlı bir şekilde değerlendirilmesine olanak var mıdır? Bunu bir an önce çözme
zorunluluğu vardır. GAP bölgesindeki sulama projeleri derhal desteklenmelidir.
O düşük kamu yatırımlarının altında yatan manzara işte budur.
Değerli arkadaşlarım, konuşacağımız çok konu var;
bunlara böylece kısaca değinmiş oluyorum.
EYÜP AYAR (Kocaeli) - Bir çözüm getirmediniz, bir çözüm
söylemediniz.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Çözümlerin hepsi var; yani,
onun zamanı var. Burada biz sizin ne yaptığınızın fotoğrafını çekiyoruz. Bizim
çözümümüzü merak ediyorsan gel sana biz o çözümü bir gün bütün ayrıntılarıyla
anlatalım; hepsinin yayınları var, kitapları var. Tabloyu bir defa görün, bunun
yanlış olduğunu kabul edin, bu yanlışa destek vermeyin, bunun değiştirilmesi
gerektiğini içinize sindirin çareyi arayalım. Bütün dünya çözümü bulmuş; yani,
çözüm ne derken sanki çözüm imkânsız demek istiyorsan yanlış düşünüyorsun.
Çözüm var, dünya uygulamış, biz de uygularız, mümkün; ama, siz uygulayamadınız,
ortaya çıkan tablo bu, bunu anlatıyorum.
Değerli arkadaşlarım, şimdi bakınız, ekonominin dışına
baktığımız zaman sizin uygulamalarınızı karakterize eden temel unsur
kadrolaşmadır. Siz, iktidarı, halkın sorunlarını çözmekten çok, iktidar
olanaklarını kullanarak, devlet gücünü arkanıza alarak kendi yandaşlarınızın
devleti yönetmesini sağlamaya çalışıyorsunuz. Halbuki, yetmiş milyon da
hepimizin yandaşıdır; bütün vatandaşlar aynıdır; kim daha iyi yaparsa, o,
birikimi olan, yeteneği olan işin başına geçecektir, yönetimini yapacaktır;
bundan daha doğal bir şey yok. "Hayır, illa benimki gelsin" anlayışı
içindesiniz.
Bakınız, bu konuda, Millî Eğitim Bakanlığında
yapılanları herkes biliyor. Her noktada yapılanları biliyoruz. Bütün millî
eğitim ilköğretim müdürlerini değiştirdiniz. Bütün millî eğitim müdürlerini
değiştirdiniz. Bir gecede talim terbiye kadrosunu değiştirdiniz. Sanki, bunlar,
vatan haini; onları atmak lazım gibi bir huruç hareketiyle, görev başındaki
insanları püskürtüp attınız, kendi adamlarınız diye düşündüğünüz insanları
getirdiniz. Onların da kimsenin adamı olmayacağına biz inanıyoruz; ama, yanlış
yapılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bakın, Sağlık Bakanlığında, daha
iki gün önce gerçekleşen olay… Akıl var mantık var; ortada; bir kanun çıktı; bu
kanunun Anayasa Mahkemesine götürüldüğü, Anayasa Mahkemesinin bunu iptal ettiği
ortada. İptal yürürlüğe girmeden bir gün öncesinde, Sağlık Bakanımız, 141 tane
şef ataması yaptı; görev başındaki şefleri uzaklaştırdı; kendisi için uygun
olduğunu düşündüğü şefleri, aldı, hastanelerin, kliniklerin başına geçirdi.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Profesörler…
DENİZ BAYKAL (Devamla) - O insanlar, orada, eğitim
görevi yapacaklar. Vatandaşın sağlığına, bilgilerine, becerilerine güvenilerek,
emanet olarak vatandaşın kendi canını sunabileceği, güven düzeyinde olması
gereken insanlar. Önceden ilan edildi mi kadrolar; şartları söylendi mi;
müracaat alındı mı; bir yarış yapıldı mı; sınav yapıldı mı; bir değerlendirme
yapıldı mı; hayır. Liste cepte, çıkarıldı, oraya konuldu, uygulandı. Oradaki
insanlar atıldı, gerisine bunlar getirildi.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Profesörler, doçentler…
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bunlar
yanlış uygulamalar, bunlar yanlış uygulamalar ve bu, sizin zihniyetinizi ortaya
koyan bir tablo yaratıyor.
Bunu, her noktada böyle yapıyorsunuz. Mahkemede, siz
iktidara geliyorsunuz, sizinle ilgili bir dava varsa, o davada, hâkim beraat
kararı verirse, savcı itiraz etmiyor, etmiyor; mutat, daima edilmesi lazım,
hayır, etmiyor… Ne olur ne olmaz, temyizde ne olacağı belli olmaz. O kararı
veren hâkim, birdenbire, en önemli noktalara geliyor. Yargıya bu anlayışla
müdahale etmeye başladınız. Bunlar yanlış olaylar değerli arkadaşlarım.
Bakınız, bu olayı, ben, sadece, sosyal yapımızı bozan
bir olumsuzluk olarak söylemiyorum. Bunun arkasından gelen çok ciddî tehlikeler
var. Ne oluyor biliyor musunuz; yolsuzluklar buralardan besleniyor. Siz, önemli
devlet kademelerine, vücut dilinizden anlayan, sizin aklınızdan geçeni yapmaya
çalışan, hukukun gereğini, milletin yararını, ilimin, bilimin, teknolojinin
gerektirdiğini değil, sizin yönetici arkadaşınızın, bakanınızın, Başbakanınızın
aklından geçeni kavrayıp hemen yerine getirebilecek insanları getirmeye
çalışıyorsunuz.
AHMET YENİ (Samsun) - Uzaydan mı geldiler?!
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Bunun sonucu ne oluyor; bunun
sonucu, Türkiye'de devlet düzeninin çarpıklaşması ve bozulması oluyor. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakınız, son günlerde, bu yolsuzluk olayları, artık
önlenemez hale geldi, patlıyor. Önce, Ak Enerji… Ak Enerjinin altında, işte, bu
kadrolaşma var, bu kadrolaşma var, Cumhurbaşkanının geri çevirdiği insanlar,
kahramanlar… Ak Enerjide ne var; çirkin bürokrat, çirkin politikacı ve çirkin
işadamı; ele ele vermişler, tezgâhı kurmuşlar. Peki, bunları oraya kim
getiriyor, kim getiriyor?!
V.HAŞİM ORAL (Denizli) - Uzaydan geldiler!..
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Rica ederim değerli
arkadaşlar… Millet bunları görmüyor mu zannediyorsunuz, millet bunları
anlamıyor mu zannediyorsunuz!.. Yani, Enerji Bakanlığındaki o utanç verici
uygulamaların altında yatan ne?! Milletvekili transferlerine kadar işi götüren
o uygulamanın altındaki anlayış ne, zihniyet ne?! (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bunu orada gördük. Bugün, yeni bir tabloyla
karşı karşıyayız. Kapıkule'de bir büyük yolsuzluk tezgâhı ortaya çıktı; 70 kişi
tutuklu, kıyamet kopuyor.
Değerli arkadaşlarım, hükümet nerede allahaşkına bu
tabloda, hükümet nerede?! (AK Parti sıralarından gürültüler)Yani, bu, öyle…
AHMET YENİ (Samsun) - Yakalandı, yakalandı…
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yani…(AK
Parti sıralarından "Yakalayan kim?!" sesi)
Yakalayan kim?" O soruyu sormayacaktın, o soruyu
sormayacaktın.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Yakalandı, teslim edildi.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - O soru… Tehlikeli işlerle
uğraşıyor diye, bir mahkeme kararı bahanesiyle, kritik bir sorumluluk
noktasından uzaklaştırılan bir bürokratımız… Onu kutluyoruz, görevini en iyi
şekilde yapmıştır. (CHP sıralarından alkışlar) Bir dürüst memurun, hangi
görevde olursa olsun, yapacak bir şeyi olduğunu, uygulamasıyla kanıtlamıştır.
Şimdi, yani, bu olurken nerdeydi ülkeyi yönetenler; bu
işlere göz yumanlar oraya nasıl geldi, kim getirdi?! Gümrük Bakanlığıyla ilgili
iddialar ortada, Gebze'deki o büyük gümrük kaçakçılığı olayının mahkeme
tutanakları ortada değerli arkadaşlarım. Yani, o mahkeme tutanaklarından bir
bölümü dikkatinize sunmak istiyorum. Bakın, ibret sahneleri bunlar. Bu
yolsuzlukların içinde yargılanmakta olan bir işadamı, bu gümrük kaçakçılığı
iddiasının muhatabı bir işadamı, Gümrük Müsteşar Yardımcısıyla konuşuyor; bu,
telefonda kayda alınmıştır. Mahkeme…
AHMET YENİ (Samsun) - Gazete haberi!
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Hayır, gazete haberi değil;
mahkeme tutanağıdır, mahkeme tutanağıdır; fakat, mahkeme, bu tutanak izinsiz
olarak dinleme yapılarak düzenlendiği için, bunun delil olma kimliğini
sorgulama anlayışı içine girmiştir; ama, bunun doğru olduğu ortadadır, tutanak
bu, mahkemenin dosyasında var; orada, Müsteşar Yardımcısı -adını söylüyor o
işadamının- diyor ki:
"- Ben sana demiştim ya, kızım ve damadım Pejo 307
istiyorlardı. Tamam mı canım, bir bak ona."
Şimdi cevap veriyor:
"- Başım gözüm üstüne, hemen abi, ne zaman olursa.
- İndirimini yaptırırsın değil mi?
- Abi ne indirimi, abi bırak ben kendim göndereceğim.
Allah allah, sen benim ağabeyimsin ya…
- Estağfurullah, olur mu canım, olur mu?
- Hayır abi, onu sen bana bırak, boş ver.
- Sağ ol ama, sakın ha şey yaparlarsa.
- Abi allahaşkına biz aileyiz kurban olayım yani. Biz
beraber aynı yemeği yemişiz. Biz aileyiz, sen benim büyüğümsün.
- Estağfurullah yavrum, bak, sağ ol.
- Yarın hemen ayarlıyorum abi.
- 307 hatcback olacakmış, rengini mengini
söyleyecekler.
- Bacım beni arasın abi veyahut da eniştem beni arasın.
- Yok yok, öbür hafta şey yaparız, sen bir konuş; şey
yap ayarla.
- Hemen ayarlatıyorum.
- Yarın Romanya'ya gidiyorum, öbür hafta rengini
mengini sorarım şey yaparlar olur mu canım.
- Tabiî abi ne demek, başımla gözüm üstüne abi.
- Tamam, onlara bir baktırırım, üstü sunrooflu oluyor
307'nin yani. (CHP sıralarından gülüşmeler, alkışlar)
- Abi ne demek, kurban olayım abi. Sen benim
ağabeyimsin ya, ne demek ya.
- Tamam, sen indirimini yaptır, bayağı bir indirim
yapıyor.
- Abi sen karışma. Kurban olayım sen karışma ben
hallederim.
- Yok, emin ol, sağ ol kardeşim.
- Abi, olur mu allahaşkına. Biz aileyiz, bunu söylemen
bizi rencide eder.
- Tamam evladım, öyle olsun.
- Biz aileyiz, ne demek ya, kurban olayım.
- Sağ ol yavrum, sağ ol tamam.
- Tamam mı ağabeyciğim benim.
- Tamam, bakarız. Onun hazırlığını yap haftaya şey
yaparız. Sağ ol yavrum, sağ ol canım.
- Ellerinden öperim abi, saygılar sunarım."
Şimdi, gene aynı kişi, bir gümrük yetkilisiyle şunu
konuşuyor:
"- Paralarımız ve teminatlarımız burada. Bunu
çözersek önüm açık. İnşallah arabanı değiştireceğiz hocam, BMW yapacağız. Bu
açılsın, o şeyinin iki katını sen kardeşinden iste ayıp ediyorsun. Sen benim
canımsın. Sen benim ailemdensin artık.
- Tamam mı.
- Hürmet ederim abi."
Gene, 5 Mayıs 2004'te, saat 9.43'te yapılmış olan, gene
aynı kişinin yaptığı bir konuşma tutanağı; bu, kendi aralarında konuşuyorlar.
Kaçakçılık sanığı, bir arkadaşına yaşadığı manzarayı anlatıyor, diyor ki:
"-Sana bir şey söyleyeyim mi, böyle bir şey yok.
Dün, Kemal Unakıtan'la beraberdik. Şimdi, gümrüğün daire başkanı gelmiş. Herifi
nasıl rencide etti, genel müdürü nasıl rencide etti biliyor musun. -Gümrüğün
Genel Müdürünü- 'Siz necisiniz lan' dedi. Aynen böyle konuşuyor.
-Ha, ha…
- 'Siz necisiniz, paşamı, mükellefi bu kadar
yoruyorsunuz. Bu Türkiye, sizin gibi dangalaklar yüzünden ilerlemiyor…'
Bunlarda çıt yok. Eline aldı, kalktı yukarıya 'ne var lan, gazyağını soruyorsun
bana yok işte gazyağı ne demektir' diye. Git sokakta çevir, 100 tane vatandaşa,
99'u der ki, bildiğimiz ısıtma, aydınlatma içindir…
- Efendim, işte solvent olarak falan ya denilince
'senin kadar okul okumadığım halde ben, buna aklım eriyor. Sen ne kadar mal
kafalısın…' -Affedersiniz, buraya
getirmek istemiyorum, hakaret ediyor; bilmem ne misin sen diyor-
-Ama var ya, Unakıtan'ın yanında gülmemek için kendimi
zor tutuyorum, krize girdim.
-Paşa ne yapıyor?
Orada bir eski paşa varmış, o paşa.
- Paşa da orada abi.
Paşam, sizden çok özür diliyorum. Ben sizi çok iyi
tanıyorum. Bunlar da, bu halleriyle gelip bürokraside oturacaklar, imza
atacaklar. Bunların beceriksizliği yüzünden teftiş kurullarını kaldırıyoruz,
korkmayın diye…Yani, ne kadar korkaksınız, insan biraz cesur olur.
- Hakikaten süper, çok iyi…
-Neyse, 'yazın getirin gazyağı değildir, bu budur'
dedi. Altına kendi imzasının açılmasını söyledi.
- İşte bu kadar.
'Yazıklar olsun size' dedi ve yazıyı getirdiler, hemen
imzaladı, verdi.
- İşte bu kadar…
- Gümrüğe gönderdi, gümrük de bugün yarın yazı yazacak.
-Tabiî canım, böyle bir şey yok yaa.
-Hayret bir şey vallahi billahi. Neyse, tamam. En büyük
parti AK Parti, en büyük makam Unakıtan!" (Gülüşmeler) (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu olayların içinde yer
tutmuş olan şahsiyetler, şimdi bu Kapıkule tablosunun bir ölçüde içinde,
yanında, arkasında. Bu tablo, gerçekten ibret alınması gereken bir tablodur ve
bu manzaranın nasıl olup da geliştiği, kadrolaşma anlayışının nelere yol açtığı
bu vesileyle açık bir biçimde bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Değerli arkadaşlarım, daha ayrıntısına girmek istemiyorum;
ama, işin özünün bu AKP zihniyetinden, kadrolaşma anlayışından ve bal tutan
parmağını yalar, devlet imkânını bizim arkadaşlarımız da kendileri için
kullansınlar yaklaşımından kaynaklandığını bir kez daha böylece vurgulamak
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu çerçevede, son günlerde ortaya
çıkan bir yeni gelişmeye dikkatinizi çekiyorum. Bu Mecliste bu konular
konuşulurken, Sayın Maliye Bakanı, hatırlarsınız, çıktı ve dedi ki: "Bu,
bana gönderildiği ifade edilen böyle bir mektup yoktur. Bunun altındaki imza
sahtedir. Orada söz konusu edilen otel buluşması yoktur, böyle bir otel
buluşması olmamıştır." Maliye Bakanı konuşuyor, Maliye Bakanı söylüyor,
Türkiye'nin en güvenilmesi gereken insanı.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Eskiden öyleydi.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Ve bir de tekzip gönderdi, bir
otel buluşması yaptı diye iddia eden yayın organlarına bir tekzip gönderdi, o
gazeteler de bu tekzibi bastılar. Maliye Bakanı "böyle bir buluşma
olmamıştır" diyor.
Şimdi, son haftanın Tempo Dergisi bu tekzibi basmış ve
altında da diyor ki: "Unakıtan yalan söylüyor" Unakıtan yalan
söylüyor…
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - O dergi derhal kapatılır.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Ve diyor ki: "Bu buluşma
olmuştur. Bu buluşma, Ceylan Otelinde olmuştur. Edirne'den dönen Maliye Bakanı
Ceylan Otele gelmiştir. Ceylan Otelindeki oda, Özelleştirme İdaresi tarafından
tutulmuştur. Falan numaralı odada bu buluşma gerçekleşmiştir. Buluşmada Sayın
Maliye Bakanı da vardır, oğlu da vardır. Masanın bir ucunda Sayın Bakan, bir
ucunda oğlu oturmaktadır. Özelleştirme İdaresi Başkanı, Bakanın hemen sağ
tarafında, yanındadır. Giren çıkan garsonlar bu işin tanığıdır.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Bunlar çete, çete.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Biz bunların hepsinin
ifadesini aldık. Tartışma götürmez bir biçimde kanıtladık. O gün orada o
toplantı oldu. Ofer'in Genel Müdürü oraya geldi, bir araya geldiler, bütün
bunlar konuşuldu. Şimdi, Başbakan, Ofer'le buluştun mu denildiği zaman, bir
tereddüt geçirdikten sonra itiraf etmek durumunda kalıyor; evet, görüştüm
diyor; çünkü, reddetmesi mümkün değil; reddetmeyi deniyor, başaramıyor. Maliye
Bakanı hâlâ sürdürüyor reddetmeyi. Bizim bunu kabul etmemiz mümkün değildir.
Maliye Bakanı, o mektup yok, imza sahtedir, o toplantı olmamıştır, oraya
gitmemiştim iddialarını, söylemeye devam edemez; ben, bunu, kendi aklıma,
zekâma saygısızlık sayıyorum, ahlakıma saygısızlık sayıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) Milletin sağduyusuna saygısızlık sayıyorum. Böyle bir şey olabilir mi
canım?! Böyle bir şey olabilir mi?! Millet kör, âlem sersem, bunlar akıllı. Ne
söylerlerse bize kabul ettirecekler. Ne söylerlerse içimize sindireceğiz. Böyle
bir şey olamaz! Olamaz! Olamaz! Maliye Bakanı gelecek, burada itiraf edecek.
Özür dileyecek! İstifa edecek, istifa! Orada durulmaz artık! (CHP sıralarından
ayakta alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, eğer halka saygı varsa,
demokrasiye inanç varsa, hukuk varsa, ahlak varsa, bu Bakan buradan istifa
edecek. Edecek!
EYÜP AYAR (Kocaeli) - Belgeniz o Tempo Dergisi. Yani,
hem hâkim hem savcı.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, geçen
defa da söyledim; bakın, zulme ve yanlışa tanık oluyorsanız, elinizden gelen
bütün güçle direneceksiniz. Eğer direnemiyorsanız, gücünüz yetmiyorsa, en
azından buğz edeceksiniz. (AK Parti sıralarından "aa" sesleri) En
azından buğz edeceksin. Yani sen, hem direnemiyorsun, hem de zalime alkış
tutuyorsun. Yakışmıyor sana, sana yakışmıyor, yerini iyi seç! (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanla başlangıç
görüşmelerimizde tartışmalarımız oldu. Bu tartışmaların, aslında fazla bir
önemi yok; ama, bir Başbakan, bir şey söyleyince, ben onu önemsiyorum, onu
ciddîye alıyorum, öyle midir değil midir diye bakıyorum. Hiç söylemese çok iyi
olurdu bazı şeyleri; ama, söyledi, söylediği için önemli oldu. Mesela, Başbakan
konuşurken, genel bir tespitine önce dikkatinizi çekeyim; hizmetlerini
anlatırken, artık normal bir hizmet anlatmanın ötesine geçiyor ve bir
böbürlenme haline dönüşüyor ve diyor ki: "Biz, üç yılda, cumhuriyet
tarihinde bir rekor kırdık ve derslik sayısını 70 000'e çıkardık. (AK Parti
sıralarından "doğru" sesleri) Sayın Başbakanın iddiası bu.
Sayın Başbakandan kısa bir süre önce, NTV
Televizyonunda, Sayın Millî Eğitim Bakanı, çıkıyor, diyor ki: "Önümüzdeki
birkaç ay içinde tamamlanacak olanlarla birlikte, derslik sayısını, üç yılda 60
000'e çıkarmış olacağız." Yani, olabilir, 60'tır, 70'tir; ama, insan
istiyor ki, bu konular eğer ciddî ise -biz çok seviniriz, 70 000 olsun, 90 000
olsun, 100 000 olsun; ama- ne olduğunu bilelim. Eğer, Bakan, birkaç ay içinde
tamamlanacak olanlarla 60 000 demişse, Başbakan da çıkıp 70 000 diyorsa, bizim,
devlete olan güvenimiz sarsılmaya başlıyor.
Birinci olarak bu noktaya dikkati çekiyorum, 60 mı 70
mi, bakılabilir; ama, başka bir şey…
AHMET YENİ (Samsun) - Fark etmez. Yapıldı…
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Fark etmez tabiî.
Şunu söylüyorum: 70 000'in… (ANAP sıralarından
"düzeltti onu" sesi) Kabul ediyorum, 70 000 olsun. 70 000'in
cumhuriyet tarihinin rekoru olduğu iddiası doğru değil. Yani, 70 000 bir rekor;
yani, biz hiçbir yerde başarılı olamadık; ama, burada bir rekor kırdık deniyor
ise, gerçekten öyle midir...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gerçekten öyle midir, bakalım; ama, öyle değil.
Kesinlikle öyle değil; çünkü, bundan önceki üç yıl var ki, o üç yılın
derslik sayısı 72 000'e yakın, 71 000 küsur. Yani, 70'in
üstünde ve üstelik, onu gerçekleştirenler çıkıp, şöyle astık, böyle kestik diye
böbürlenme gereğini duymamışlar. Yani, şimdi, bir Başbakan, iktidarını
savunurken… Demin, bakın, 12 tane madde saydım, onun çok ciddî olumsuz
sonuçlarına dikkati çektim, onlar ortada dururken, gerçekçi olmayan,
şişirilmiş, abartılmış bir derslik tartışmasından medet umuyor ise, ortada
gerçekten ciddî bazı zafiyetler var demektir.
Değerli arkadaşlarım…
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Hangi dönem acaba?
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Hemen önceki dönem, hemen
önceki dönem.
Şimdi, Sayın Başbakan'la, gene, Antalya etrafında da
bir tartışma yaşadık, hatırlayacaksınız. O tartışmalarda, Sayın Başbakan dedi
ki: "Antalya, Lara-Kundu yolunun yapımına biz finansman sağladık, oradaki
insanlardan da alınmış bir şey yoktur."
Değerli arkadaşlarım, bakın, elimde belge; 12 500 000
dolarlık katkının oradan yapıldığı açıkça ifade ediliyor. Şimdi, bakın
"katkı payı yatırdık", "söz turizmcide", "katkı payı
yatırdık…" Hepsinin açıklamaları var. Yani, AKTOB başkanının açıklaması;
efendim, Lara Otelciler Birliğinin açıklaması: "Başbakan Antalya'ya 45 trilyon
gönderildiğini söylüyor. Bu para Antalya'ya gelmiş olabilir. Bunu Büyükşehir
Belediye Başkanına sormak lazım; çünkü, para turizme gelmedi; ancak, partili
belediyelere gitmiş olabilir, il özel idaresine verilmiş olabilir. Ona, çıkıp,
bu paranın Antalya turizmine harcandığını kimse söyleyemez." Bunu söyleyen
AKTOB'un Başkanıdır. Aynı şekilde, Lara Otelciler Birliği Başkanı "böyle bir şey kesinlikle söz konusu
değildir" diye açıklamalarını yapıyor.
Değerli arkadaşlarım, orada yatırım yapmış olan turizm yatırımcıları,
otel sahipleri, kendi aralarında kaynak toplayarak bu olanağı oluşturmuşlardır.
Onlara, Muratpaşa Belediyesinin olanakları eklenmiştir. Merkezî yönetimin de
bir katkısı varsa, o da oraya eklenmiş olabilir; ama, bu bölgeden alınan
destekle o yolun yapıldığı ortadadır. Yolun ötesinde, asıl önemli olan, bizim
oradaki tartışmamız, bunun arıtma tesisine yönelik olarak harcanmadığıdır. 200
trilyon lira yer tahsislerinden dolayı toplanmıştır. O toplanan para, maalesef,
Antalya'da arıtma tesisine yönelik olarak harcanmamıştır. Bu, bütün
Antalya'daki otelcilerin, turizm yatırımcılarının ortak şikâyetidir. Sayın
Başbakanın bu konuya derhal sahip çıkması gerektiğini düşünüyorum. Çok önemli
bir konudur. Bu konuda, önce, doğru bilgilenmeye ihtiyaç var. Sayın Başbakan
"otellerde yüzde 80-90 civarında doluluk oranı var şu anda" dedi.
Yani "söz turizmcide…" Her birisi "en kötü kış sezonunu
yaşadık" diyorlar. "Ben, bundan değil, bundan sonrasından korkuyorum;
çünkü, sorunlar yeni ortaya çıkmaya başlıyor." Evet, AKTOB Başkanının,
TODER Başkanının ve Lara Otelciler Birliği Başkanının ayrı ayrı açıklamaları… Yani
"son yılların en kötü kış sezonunu yaşıyoruz; bizim bölgemizde doluluk şu
anda yüzde 20'dir." Lara Otelciler Birliği: "Şu anda doluluk oranı
yüzde 2 ya da yüzde 3 oranındadır." Bu, Lara için söylüyor. "Dev
turistik tesislerde 2-3 kişi ancak var" diye turizmci cevabını veriyor.
Antalya'daki drenaj suyuyla ilgili olarak, işte
"22 trilyon harcadık" diyor Sayın Başbakan. Evet, 22 trilyon
harcanmıştır; ama, bunun 12 trilyonu Muratpaşa Belediyesinden tahsil
edilmiştir, 12 trilyonu Cumhuriyet Halk Partili Muratpaşa Beledisinden.
Büyükşehir Belediyesinin bu konudaki harcaması 1,3 trilyon olmuştur, 1,3
trilyon; yani, Cumhuriyet Halk Partili Konyaaltı Belediyesinin düzeyinde
Anakent Belediyesi harcama yapmıştır ve Muratpaşa Belediyesi bu yağmur suyu
drenaj kanalları için 13 trilyon harcamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayın Sayın
Genel Başkan.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - "İller Bankası kavşağını
yaptık" diyor. İller Bankası kavşağı, Konyaaltı Petrol Ofisi bitişiğindeki
karayollarına ait arsanın satışından elde edilen parayla, Antalyalılar
tarafından yapılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bu tartışmayı burada
noktalayalım. Yani, Başbakanın sözlerinin bu ölçüde tahkik edilmiş olmasını
anlayışla karşılamanızı rica ediyorum ve asıl ciddî konularımıza geçiyorum. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim.
Buyurun efendim.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, Sayın Başbakan, burada
ve çeşitli yerlerdeki konuşmalarında "Cumhuriyet Halk Partisinin Genel
Başkanı Şemdinli'de başka, Ankara'da başka konuşmasın" dedi. Bu, tabiî,
önemli bir tespit.
Değerli arkadaşlarım, ben, 1973 yılında Parlamentoya
girdim; otuziki yıldır toplumun karşısında siyaset yapıyorum. Bu dönem
içerisinde milletvekili oldum, bakan oldum, grup başkanvekili oldum, genel
sekreter oldum. Yaptığım bütün konuşmalar kayıttadır; Türkiye Büyük Millet
Meclisinin tutanaklarında bütün konuşmalarım duruyor, grup konuşmalarım daima
duruyor, basına yaptığım açıklamalar ortadadır, gezilerimde yaptığım
konuşmaların hepsi teybe alınmıştır, hepsi tutanaklıdır. Bu otuziki yıllık
siyasî geçmişimi tanık göstererek ifade ediyorum. Benim Şemdinli'de bir türlü
Ankara'da bir türlü konuştuğumun bir tane örneğini Sayın Başbakan veremez. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakınız, bu son Şemdinli gezisine, ben, yanıma,
Türkiye'nin çok önemli 6 gazetesinin Ankara temsilcilerini alarak gittim.
Yanımda sadece bir milletvekili arkadaşım vardı, 8 kişilik bir uçakla gittik ve
Hakkâri'deki, Van'daki bütün çalışmalarımızı birlikte yaptık. Gazetecileri
heyetin bir parçası gibi ben halkın karşısına çıkardım. Halkla konuşurken
yanımdaydı, belediye başkanıyla konuşurken yanımdaydı. Onların dışında bir tek
temasım olmadı. Baştan aşağıya onları izlediler. Bu 6 arkadaşımın arasında her
siyasî düşünceye mensup insanlar vardır. Bunlar, Türkiye'nin en önde gelen gazetelerinin
temsilcileri. Onları tanık gösteriyorum. Onlardan bir tanesi çıksın ve
Başbakanın bu iddiasının haklı olduğunu söylesin, ben, kendi hakkımda gereken
kararı alacağım, gerekeni yapacağım. (CHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, benim orada yaptığım konuşmaların
hepsi arkadaşlarım tarafından izlendi. Yüksekova'da belediye başkanıyla içine
girdiğim tartışma gazetelerde yayınlandı. Yaptığım bütün açıklamaların hepsi
ortalıktadır. Bir tane bile, benim Ankara'da söylemediğim bir cümleyi orada
bulmak imkânı yoktur. Sadece Şemdinli, Ankara için demiyorum. Otuz yıllık
siyasî hayatımı tanık gösteriyorum. Otuz yıl önce ne söylediysem, şimdi de aynı
şeyi söylüyorum! (AK Parti sıralarından gürültüler) Evet…
AHMET YENİ (Samsun) - Eyvah, olmadı!
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Efendim?..
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahale
etmeyelim.
Buyurun efendim.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Efendim?..
AHMET YENİ (Samsun) - Yenilemek lazım, yenilemek…
AHMET IŞIK (Konya) - Değişmemişsin.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Haa, evet… Evet… Evet… Aynı
konularda, ilke, ahlak, değerler, memleket meseleleriyle ilgili düşünce, bu
konularda aynı anlayıştayım, aynı çizgideyim. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) - Gelişim lazım.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Evet… Evet… Bu bir nakısa, ise
bunu üstleniyorum. Bunu bazılarının nakısa olarak gördüklerini biliyorum.
Olabilir, bunu saygıyla karşılıyorum; ama, benim anlayışım budur…
AHMET YENİ (Samsun) - Geliştirilmeli…
DENİZ BAYKAL (Devamla) - …ve bugün söylediğim düşünce
de o gelişme mi, gelişmeme mi, şimdi göreceğiz.
Bakınız, size, şimdi ben… 1993 yılında Bosna'ya ilk
giden Türk siyaset adamıyım; orada çok büyük bir zulüm, Müslüman olduğu için
Bosnalılara yönelik olarak uygulanırken, ona karşı çıkmak üzere Bosna'ya gitmiş
olan bir siyaset adamıyım. 1993 yılında, yılbaşına Hakkâri'de, Şemdinli
Karakolunda girmiş bir insanım; Hakkâri halkıyla yılbaşı gecesini paylaşmış
olan bir insanım. Türkiye'nin teröre karşı verdiği mücadelenin önemini, değerini,
orada o mücadeleyi veren insanların yanında ifade etmiş, sonra da, Hakkâri
halkıyla birlikte orada aynı düşünceyi dile getirmiş olan bir insanım. Hakkâri'de Sümbül Dağında kıl çadırda geceyi
geçirip, Hakkâri halkının karşısına aynı düşüncelerle çıkan bir insanım. Benim
anlayışım bu, ben bunu yapıyorum. Bizim ilkelerimiz oturdu, bizim ilkelerimizle
ilgili tereddüdümüz, kargaşamız yok.
Değerli arkadaşlarım, bu bir nakısaysa, bunu, anlayışla
karşılıyorum böyle düşünenleri ve hiç yadırgamıyorum; ama, şimdi şuna da sizin
dikkatinizi çekmek istiyorum; bir siyaset adamı şunları bir zamanlar söylüyor
ve bahsettiğiniz değişme ve ilerlemeyle hangi noktaya daha sonra geliyor,
bakalım:
Değerli arkadaşlarım, diyor ki: "Bize göre ise
demokrasi ancak bir araçtır; hangi sisteme gitmek istiyorsanız, bu düzenlerin
seçiminde bir araçtır. Eğer halk totaliter bir rejimi istiyorsa, buna saygı
duymalıyız. Yetmiş yıllık tarihinde Türkiye Cumhuriyeti katı bir üniter
anlayışa sahip olmuştur. Her konuda tekçi olmuştur ve bu tek olan şeyi de
kendisi seçmiştir. Hukuk, halka sorulmadan bir yerlerden aktarılmış ve zorla
halka dikte ettirilmiştir; çağdaşlık anlayışı, ahlak anlayışı vesaire… Hatta
Türkiye din konusunda da aynı anlayışı seçmiş, kendisine din olarak Kemalizmi
almış ve başka hiçbir dine hayat hakkı tanımayarak, kitlelere zorla dikte
etmiştir." (CHP sıralarından "ayıp" sesleri)
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Ayıp, ayıp!..
DENİZ BAYKAL (Devamla) - "Türkiye Cumhuriyeti
1923'ten bu yana sürekli olarak bir gerileyişin içindedir."
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Kim bu?!.
MEHMET SEKMEN (İstanbul) - Bütçeye gel…
DENİZ BAYKAL (Devamla) - "Şu anda Türkiye
Cumhuriyetinde 27 etnik grup yaşamakta. Bu 27 etnik grubun da varlıklarının
tanınması gerekmektedir. 'Türkiye Türklerindir' gibi tezler yanlıştır. Türkiye,
Türkiye'de yaşayan herkesindir. Bir inanç birlikteliği bu insanların
bütünlüğünü sağlayabilir; aksi takdirde, millî bütünlüğümüzü sağlamak mümkün
değildir. İnanç birliği olmazsa millî bütünlüğümüzü sağlamak mümkün
değildir."
Soruyor gazeteci: "Eğer, bu bahsettiğiniz
kimlikler millî yapı içerisinde kalmak istemezlerse ne olacak?" "Onun
kararını yine halk verecek."
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Allah allah!..
DENİZ BAYKAL (Devamla) - "Örneğin birileri biz
ayrı yaşamak istiyoruz diyebilirler…" "Bu durumda belki Osmanlı
eyaletler sistemi benzeri bir şeyler yapılabilir."
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Allah allah!..
DENİZ BAYKAL (Devamla) - "Bağımsızlık isterlerse,
tamamen ayrılmak isterlerse…" "Bu toprak üzerinde böyle bir bağımsız
yapıyı kurma kudreti varsa kurar."
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Allah allah!..
DENİZ BAYKAL (Devamla) - "Coğrafî bütünlükten
kastınız misakımillî sınırları mı" deyince "ona hudut tayin
edemem." "Meşru değildir diyorsunuz bu şeye…" "Eyaletler
tarzı ayrılma kararı alırsa birileri, eyaletler tarzı bir sistem içinde
olabilir diyorum."
AHMET YENİ (Samsun) - Bütçeyle ilgili bir şey
olmayınca…
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım…
"Ümmetin içinde zaten Hıristiyanın, Yahudinin olması söz konusu değil; ama,
bu ümmet, Hıristiyanla da Yahudiyle de kendi hukuklarını belirleyerek
yaşayabilir."
Şimdi, bu düşünceler Sayın Başbakan tarafından ifade
edilmiştir. Bir cümlesini daha okuyayım; diyor ki: "Eğer, bugünün
Türkiyesinde yaşayan sözüm ona laikliği benimsemiş insanların, bu anlayışını
terk edip İslamî bir anlayışa ve hukuka geçmeleri mümkün müdür diye sormak
istiyorsanız, öncelikle şunu hatırlatmak isterim: Bu insanların ataları, yüz
yıl önce, iki yüz yıl önce hangi hukuk sisteminde yaşıyorlardı; bugünkü hukuk
sistemini kabullenmeleri ve adapte olmaları nelerin pahasına, hangi yöntemlerle
gerçekleştirilmiştir; bundan otuz sene önce halkın İslama ilgisi ne kadardı,
bugün hangi seviyede?"
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Gazetede mi?!
DENİZ BAYKAL (Devamla) - "İnanıyoruz ki,
Türkiye'de, insanların hemen hemen tamamı, gerek varlık olarak fıtratları
gereği gerekse üzerinde yaşadıkları coğrafya ve tabiî misyon gereği zaten
Müslümandırlar. Ancak, bu özelliklerini ortaya koymaları engellenmiştir, cebrî
yollarla bastırılmıştır. Eğer insanların beyinlerindeki ipotekleri kaldırırsak,
onlar kendiliğinden İslamı seçeceklerdir; çünkü, özlerinde inanç vardır.
Müslümanlara cumhuriyet döneminde reva görülenleri hatırlatmak yeterlidir.
İstiklal Mahkemeleri vasıtasıyla kurulan darağaçlarında kimlerin ve hangi
suçlamayla idam edildiği nasıl izah edilecektir."
BAŞKAN - Sayın Genel Başkan, toparlar mısınız efendim.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - "Tevhidi Tedrisat Kanunu
nelerin önünü tıkamak, nelerin önünü açmak içindi. Harf inkılabı vasıtasıyla
bir ülkenin tamamının bir anda sıfır okuryazar seviyesine indirgenmesi kimlere
yaramıştır."
Değerli arkadaşlarım…
AHMET IŞIK (Konya) - Alıntıyı nereden yaptınız?!
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Şimdi, bu, Sayın Başbakanın,
ayrıntılı, kapsamlı bir derin mülakatı. Bununla ilgili bir tereddüt varsa,
Sayın Başbakan gelip burada söyleyecek, merak etmeyin. O konuda bir tereddüt
varsa, izale ederiz, onu anlarız; ama, bu, yıllardan beri, Sayın Başbakanın,
ikinci cumhuriyet tartışmaları çerçevesinde yapmış olduğu bir ayrıntılı
mülakattır. Sizin için de bunun yeni olduğunu öğreniyorum. Geçen gün söylediğim
zaman eyaletler sistemini "yok öyle şey" diyordunuz; var mı, yok mu,
işte buralarda görürsünüz.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Kaynak var mı?
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Kaynak var tabiî… Kaynak
ortada. Bu fotokopisi, hepsi ortada.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, hayretinize saygı
duyuyorum ve bunu çok memnuniyet verici olarak görüyorum. İşte, bu, aldatma,
yanıltıcı olan da bu. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET IŞIK (Konya) - Kaynağın adını alabilir miyiz
Sayın Başkan?
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi,
bakınız, Sayın Başbakan, bana "Şemdinli'de başka konuşma, Ankara'da başka
konuşma" diyor. Ben, Şemdinli'de ne söylüyorsam, Ankara'da da onu
söylüyorum. Otuz yıl önce, bu konularda, Türkiye'nin ulusal kimliği,
devletimizin niteliği konusunda ne söylüyorduysam, gene aynı şeyi söylüyorum;
ama, Başbakan bunları söylerken, şu anda aynı şeyleri düşünüyor mu,
bilemiyorum, o konular da netleşmedi; ama, o gelgitlerin altında bu manzaranın
yattığına dikkatinizi çekmek istiyorum. Yani, Türkiye'de yaşadığımız kimlik
tartışmaları, beyhude yaşanan kimlik tartışmaları değil, bunun altında bir
anlayış var, bir oturmuş fikriyat var, bir temel zihniyet var; onlar yansıyor,
alt kimlik, üst kimlik tartışmaları.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan, Mevlana
törenlerinde, çıktı, dedi ki; "Mevlana'nın…"
BAŞKAN - Sayın Baykal, toparlamanızı rica ediyorum.
(CHP sıralarından gürültüler)
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Toparlıyorum, toparlıyorum…
İzninizle…
BAŞKAN - Lütfen…
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Daha önce, bir 30 dakika
eksüre verdiniz. Lütfen, anlayışınızı istirham ediyorum.
BAŞKAN - Efendim, ikinci süre verişim bu.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Anlıyorum efendim, anlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan, Mevlana'yı anma
törenlerinde "ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol" dedi.
Ne güzel! Ne güzel! Gerçekten, öyle olması lazım. Ben, öyle olmaya çalışıyorum,
kimseyi aldatmıyorum, kimseyi yanıltmıyorum, ne düşünüyorsam öyle; ama, şimdi,
ben, itiraf edeyim, merak ediyorum; yani, Sayın Başbakan hangisidir, hangi
Başbakandır?
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Halk tanıyor…
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Bunu netleştirmek lazım. Yani,
Sayın Recep Tayyip Erdoğan, hangi Recep Tayyip Erdoğan'dır?
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Halk tanıdı ve seçti…
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Bunu, hepimizin öğrenmek
hakkımızdır. Yani, Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Mevlana'nın önünde "ya
olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol" diyen Sayın Recep Tayyip
Erdoğan, hangi Recep Tayyip Erdoğan'dır; demin okuduğum Recep Tayyip Erdoğan
mıdır, burada Anayasa üzerine yemin etmiş olan Recep Tayyip Erdoğan mıdır? (CHP
sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Eski defterleri karıştırma!..
AHMET YENİ (Samsun) - Menderes'in yakasına sarıldın!..
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Gene, tabiî, merak ediyorum;
Sayın Recep Tayyip Erdoğan hangisidir, gerçekten hangisidir. Yani, mesela,
Hikmetyar'ın önünde diz çöken Recep Tayyip Erdoğan mıdır, Anıtkabirde saygı
duruşu yapan Recep Tayyip Erdoğan mıdır? (CHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) - Rahmetli Menderes'in yakasına
yapıştın!.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Seçimden önce çıkıp, yetmiş
milyonun önünde "dokunulmazlıkları kaldıracağım" diyen Recep Tayyip
Erdoğan mıdır, üç yıl sonra "dokunulmazlıkları kaldırmayacağım" diyen
Recep Tayyip Erdoğan mıdır? (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Baykal, rica ediyorum, toparlayın
lütfen, konuşmanızı.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Sıkıştığı zaman "tek
millet" diyen Recep Tayyip Erdoğan mıdır, "gerekirse eyaletler
sistemini uygularız" diyen Recep Tayyip Erdoğan mıdır? (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım "maaşım yetmiyor" diyen
ve geçim sıkıntısı içinde olduğunu söyleyen Recep Tayyip Erdoğan mıdır, yoksa,
Başbakanken, kurduğu şirketleri trilyonlarca liraya satan Recep Tayyip Erdoğan
mıdır? (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) - Başbakanlıktan önce vardı
şirketler, eski o şirketler.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Yeni Zelanda'da "bedelli
askerliği kaldırmak için gerekli çalışmayı yapacağım" diyen Recep Tayyip
Erdoğan mıdır; Ankara'ya gelip "bu doğrultuda hiçbir çalışma yok"
diyen Recep Tayyip Erdoğan mıdır?
"Anıtkabirin önünde, sap gibi gidip orada
duruyorlar" diyen Recep Tayyip Erdoğan mıdır -olduğu gibi görünen ya da
göründüğü gibi olan- yoksa Anıtkabirde saygı duruşu yapan Recep Tayyip Erdoğan
mıdır?
AHMET YENİ (Samsun) - Bir de şiir oku!..
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız,
şiir okumak güzeldir de, okuduğun şiiri hak edebilmek lazımdır.
AHMET YENİ (Samsun) - Hak etti Başbakan…
DENİZ BAYKAL (Devamla) - O şiiri okumanın sana
yüklediği sorumluluğu üstlenebilmek, o şiirin gereğini, hesabını verebilmek
lazımdır. Bugün, maalesef, içinde bulunduğumuz tablo, bu bakımdan tam bir hayal
kırıklığı tablosu olmaya devam ediyor. Bundan da büyük bir üzüntü duyuyoruz.
Ama, tabiî, Türkiye, böyle dönemleri yaşar ve aşar. Çok iktidarlar geldi geçti.
İnşallah, bu iktidar da gelip geçecek. Bütün işaretler gösteriyor, Abbas
yolcudur. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler) Yavaş
yavaş her şey ortaya çıkmıştır.
AHMET YENİ (Samsun) - Hayal kurmayın.
DENİZ BAYKAL (Devamla) - Şimdi, size şunu söylemek
istiyorum: Bakınız, izlediğiniz politika, maalesef, tasarruf edip yatırım
yapmaya değil, borçlanıp, lüks tüketim harcaması yapmaya yönelik bir politika
olmuştur. Siz, daha az değil, daha çok vergi alma anlayışının içindesiniz.
Vergiyi çok kazanandan değil, az kazanandan alma anlayışı içindesiniz. Siz,
yoksula değil, zengine destek verme anlayışı ve uygulaması içindesiniz. Siz,
yeni tesisler kurmayı, ülkemizi güçlendirecek büyük yatırımlar yapmayı değil;
geçmişte bu yatırımları yapmış olanlara, bir yandan en ağır hakaretleri
yaparken, öte yandan onların bu eserlerini satarak günü gün etmeyi öngören bir
anlayışı uygulamaktasınız. (CHP sıralarından alkışlar) Bu, milletimiz
tarafından anlaşılmıştır. Bu, en iyi şekilde değerlendirilecektir. Bizim
görevimiz de buna yardımcı olmaktır.
Bu bütçe görüşmelerinin sonunda, Sayın Başkan
anlayışınıza, değerli milletvekilleri sizlere içten sevgilerimi, saygılarımı
sunuyorum ve bütçenin toplumumuza, milletimize hayırlı olmasını diliyorum,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından ayakta alkışlar, Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Baykal.
Sayın milletvekilleri, Sayın Maliye Bakanı Unakıtan,
Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının konuşması sırasında, şahsına
atfen bazı beyanlarda bulunduğunu ifade etmek suretiyle söz talebinde bulunmuştur;
açıklama yapmak üzere kendisine söz veriyorum.
Buyurun Sayın Bakan; herhangi bir sataşmaya meydan
vermemek üzere, gerekli açıklamanızı yapın. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın,
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, konuşmasında, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, normal
konuşmaların akışı içerisinde benim söz alma diye bir niyetim de, bir hakkım da
yoktu; fakat, Anamuhalefet Partisi Lideri Sayın Baykal'ın, burada, gerçekleri
tamamen tersyüz eden bazı yayınları, hiçbir araştırma yapmadan dile getirerek,
benim şahsıma son derece anlamsız, son derece yakışıksız iftiralarda
bulunmaktan dolayı cevap hakkını kullanmak üzere huzurlarınıza gelmiş
bulunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından "mahkemeye
ver" sesleri)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Mahkemeye ver, mahkemeye.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Tabiî,
Türkiye'de bir iş yapmak kolay değil değerli arkadaşlar. Türkiye'de işleri
yaparken, doğru hareket ederseniz, belki, bazen, birilerinin ayağına
basıyorsunuz, birilerinin menfaatlerine dur diyorsunuz.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Çok komik oluyor.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Ülkenin
menfaatlerini korurken, birilerinin menfaatlerine yol vermezseniz, hakkınızda
çeşitli iftiralar atılıp duruyor; fakat, üzüntü verici taraf, muhalefetin,
başka yaptıklarımız karşısında argüman bulamamasından dolayı, bunlara bu derece
sarılmasına hayret ediyorum. Bilhassa, bu, genel başkan olursa daha da hayret
ediyorum.
Şimdi, bir mecmua, benim hakkımda akıl almaz yalanlar
ve iftiralarla dolu yayın kampanyasını başlattı, onun altında da kim olduğunu
hepiniz biliyorsunuz. (CHP sıralarından "Kim, açıkla" sesleri)
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Açıkla!..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bununla ilgili
olarak çeşitli defalar ben buraya tekzip gönderiyorum. Bu tekziplerim… (CHP
sıralarından gürültüler)
Dinleyin, biz dinledik.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bakan açıklamak için
söz istedi, müsaade edin de açıklasın, dinleyelim arkadaşlar.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bakın, ben
şimdi, tekzip gönderiyorum, o tekzip yayınlanmıyor.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Mahkeme kararı getir.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Deniliyor ki
orada, efendim, bakan bey falan otelde, falan odada, şunlar şunlar da varken
firmanın temsilcisiyle görüşmüş, orada da oğlu vardı; bir.
ABDURREZZAK ERTEN (İzmir) - Oğlun değil mi?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Değil, yalan,
yalan…
Ben yoktum; bir. Öyle bir odada bir toplantı yapılmadı;
iki. "Oda Özelleştirme İdaresi tarafından tutulmuştur" diyor.
Özelleştirme İdaresinin bütün kayıtlarına tekrar bakabiliriz, baktırabiliriz;
böyle bir kiralama, böyle bir şey söz konusu değil, yalan! (AK Parti
sıralarından alkışlar)
İkincisi: Sayın Metin Kilci, orada, Özelleştirme
Başkanı olarak o da oradaydı diyor. O tarihte Sayın Metin Kilci Özelleştirme
Başkanı da değil, vekili de değil, yok böyle bir şey. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Bakınız, bakınız, bir şey daha söyleyeyim; diyor ki,
benim Özel Kalem… (CHP sıralarından gürültüler)
Dinle biraz…
Benim Özel Kalem Müdürüm Adem Özden için "o da ara
sıra getirip, bakana bir şeyler söylüyordu" diyor. Adem Özden dediğimiz
benim Özel Kalem Müdürüm, orada bulunmadığı gibi, hayatında bugüne kadar o
otele gitmemiştir. Bu da yalan! (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - İtiraf et, orada
bulunmadığını nereden biliyorsun?
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Genel Başkan isim vermedi…
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, bu
yalanlara… (CHP sıralarından gürültüler)
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Siz, garson ile Adem'i
karıştırıyorsunuz!
BAŞKAN - Arkadaşlar, dinleyelim lütfen, sayın
milletvekilleri.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Dinle…
dinleyin… O, bana yalan atan adam, daha önce başkalarına da çok yalan attı.
bunu, Türk Milleti de bilir, hepiniz bilirsiniz.
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - İşin perde arkasında olan
kim?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi
soruyorum: Sayın Baykal, şimdi bu kadar yalan dolu bir senaryoyu, kalkıp,
burada gerçekmiş gibi… Bir Sayın Genel Başkanın ağzına yakışır mı bu iş?! (AK
Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Gerçek olmadığını kanıtla.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, bir
daha soruyorum: Sizin hakkınızda da Bülent Ersoy neler söyledi, onu mu alıp
gelelim buraya?! (AK Parti sıralarından alkışlar)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Al gel…
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bunları
söylemek herhalde sizi yükseltmez Sayın Baykal.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bunlar da seni kurtarmaz
Sayın Bakan!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bir insanın,
muhalifiniz dahi olsa, şahsiyetine en önce sizin dikkat etmenizi özellikle
hatırlatmak istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - Sayın Bakan, Sayın
Başbakan Yardımcısına hatırlat!..
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Mahkemeye ver, mahkemeye!..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Sonra,
verdiğiniz diğer rakamlar da yanlış; fakat, Sayın Başbakanımız konuşacağı için
konuşmuyorum.
Efendim, mücevheratın vergilerini kaldırıp, 3,5 milyar
mücevherat gelmiş, herkesin kolu dolu bilezikler, mücevherlerle!..
Sayın Baykal, biz, mücevhere Özel Tüketim Vergisini
6,7'den yüzde 20'ye çıkardık. Bu hükümet çıkardı bunu. Bu bir. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
İkincisi: İşte rakamlar benim elimde. Gelen
mücevheratın yüzde 90'ından fazlası altındır, ham altın, işlenmemiş yarı mamul
altındır. Bu, Türkiye'ye her zaman gelir ve otuz seneden beri de bunun vergisi
yoktur, yeni değil. Onun için, bizi tenkit edebilirsiniz; ama, söyledikleriniz
doğru olsun.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Unakıtan.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sizin otelde olduğunuz
anlaşıldı!
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Altın demedi, pırlanta dedi; ona
cevap ver.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1119) (S. Sayısı: 1028) (Devam)
2.- 2004 Malî
Yılı Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî
Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1084, 3/907)
(S. Sayısı: 1029) (Devam)
3.- 2004 Malî
Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî
Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1030) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şahısları adına söz
isteği var. İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre söz istekleri var.
Oyunun rengini belirtmek üzere, lehte söz isteyen Kars
Milletvekili Sayın Selahattin Beyribey.
Buyurun Sayın Beyribey. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. 2006 yılı bütçesi üzerinde, lehte, şahsım adına söz almış
bulunuyorum.
Bütçeler, o yılki gelirlerin ve giderlerin dağılımıyla,
gelirlerin nasıl kullanılacağıyla ilgili işlemlerdir ve o hükümetin
icraatlarını ortaya koymasına sebebiyet verir. 2002'den, daha doğrusu önceki
bütçelerle mukayese edebilmek için, Türkiye'nin dününü ortaya koymak lazım,
bugününü ortaya koymak lazım. Aynı zamanda, bu dönemde yapıldığı gibi,
bütçeler, üç yıl yapılarak, önümüzdeki günleri de ortaya koyma eğilimi
göstermiştir, yapılanması göstermiştir. 2002'den evvel, ekonomik kriz ile
enflasyon başını almış gitmiş; insanlarımız, ceplerinde, Türk parası yerine
döviz taşıyorlardı; memurlarımız, maaşlarını aldıkları gün döviz bürolarına
gidiyorlar ve maaşlarını, döviz bürolarında dolara, marka veya euroya
çeviriyorlardı ve yaşamlarını öyle devam ettiriyorlardı. Şimdi, bütün millete,
buradaki herkese de soruyorum: Cebinde euro, dolar taşıyan var mı; Allah rızası
için soruyorum. Türkiye, ciddî noktalara geldi. Eskiden…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Var.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Cumhuriyet Halk
Partililerin birinde varmış dolar, euro; onlar daha güvenemiyorlar kendilerine;
ama, sıfır faizle veya üç yıllık, dört yıllık vadelerle mal verilmesi, ülkenin
iyi noktalara gittiğini, iyi noktalarda olduğumuzu gösteriyor.
Aslında, onun ötesinde, ekonominin iyi olduğunu ifade
eden şeylerden bir tanesi, borçlarımızın gayri safî millî hâsıla içerisindeki
oranı düşmüştür, bütçe açığı azalmıştır; enflasyon, çoklu rakamlardan tekli
rakamlara inmiştir, Türk Lirası değer kazanmıştır; döviz fiyatları ise stabl
hale gelmiş, hatta, aşağıya düşmüştür. Bu, ekonominin genel boyutlarıyla
ilgili.
Türkiye'de, tarımla ilgili ciddî gelişmeler olmuş;
tarımda, doğrudan gelir desteği, özellikle üretenler yönünden artmıştır.
Doğrudan gelir desteğinin ötesinde, gübre parası, mazot parası… Mazot
çıktılarındaki artışlar, enflasyona ezdirilmeyecek boyutta devlet tarafından
desteklenmiş ve bu doğrultuda, bu yıl, mazot ve gübre parası olarak 1 trilyon
lira para verilmiştir. Ayrıca, üretmeyle ilgili, fiğ ekene, korunga ekene,
hayvanlarını sunî tohumlamayla artıranlara ciddî paralar verilmiş.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibi dinlemekte
zorlanıyoruz.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Özellikle sunî
tohumlamayla -bizim Kars için önemli olduğu için ifade etmek istiyorum- doğan
hayvanlara 60 milyon, daha sonra, hayvan dünyaya geldikten sonra, 1 yaşına
gelince, 250 ila 400 milyon arasında destek verilmektedir. Buradan şunu ifade
etmek istiyorum: Tarımda da ciddî seviyelere geldik. Hayvancılıkta ciddî ırk,
kültür değişimi oldu ve kültür değişimiyle ciddî seviyelere geldik.
Türkiye mısır ithal eden ülkeydi, mısır ithalatını…
Buğday ithal eden ülkeydi… Buğday ithalatı artık yoktur, bunları, kendimiz
üretmekteyiz.
Sağlık konularıyla ilgili… Daha doğrusu, bu hükümet
döneminde, her konu, ilgili bakanlığına devredildi. Özellikle gıda denetimiyle
ilgili konular, Sağlık Bakanlığından Tarım Bakanlığına, Çalışma Bakanlığındaki
hastane hizmetleri ise, Sağlık Bakanlığında tek çatı altında toplandı. Bu tek
çatı altında toplanmayla, poliklinik hizmetlerinde artış oldu. Birinci basamak
poliklinik hizmetleri, 2002 yılında 55 000 000 civarındayken, şu anda, 85 000
000 civarında… Birinci basamaktan insanlar hizmet almaktadırlar.
Onun ötesinde, sosyal devlet olmanın gereği olarak,
yeşil kartla, önceden, sadece tedavi ve yatan hastalara hizmet verilirken, şu
anda, bir devlet memuru gibi, bir sigortalı gibi, bütün hizmetler verilmekte;
gözlüğüne kadar, dişine kadar hepsi, devlet tarafından kendi bütçesiyle
yapılmaktadır. Yine, ilaçları ücretsiz vermekteydi; ama, daha sonradan,
birkısım usulsüzlükler olunca, yüzde 20'si alınmaya başladı; ama, mağdur
durumda, ödeyemeyecek durumda olanların yüzde 20'sinin de, yine, devlet
tarafından verilmesi temin edilmektedir.
Bunların ötesinde, özellikle, yine, sosyal devlet
olmanın gereği olarak, fakire fukaraya ciddî yardımlar yapıldı. Benim ilimde,
eskiden, soğuktan dolayı fakirler tir tir titrerken, şu anda, herkese, evinde
yakacağı kömür verildi.
Özellikle, yine, sosyal devlet olmanın gereği olarak,
Türkiye genelinde TÜFE'deki artış yüzde 34 iken, asgarî ücretlinin artışı yüzde
98, SSK emeklisinin artışı yüzde 75, tarım Bağ-Kurlusunun artışı yüzde 254,
esnaf Bağ-Kurlusunun artışı yüzde 135, özürlünün artışı yüzde 252, muhtarın
maaşlarındaki artış yüzde 155, öğrenci kredilerindeki artış ise yüzde 144
olmuştur; yani, ortalama olarak, TEFE ve TÜFE'nin 4 katı civarında bir artış
sağlanmıştır.
Karayollarında 5 261 kilometre bölünmüş yol yapılmış;
hızlı trenler hizmete sokulmuş; havayollarında -filosunu geliştirmiş- hemen
hemen her şehrimize inilir duruma gelinmiş.
Toplu konutta 19 000 konut yapılmış ve bu yapılan
konutların hepsi taliplilerine teslim edilmiştir.
Özelleştirmeyle ilgili ciddî başarılar elde edilmiş.
Özellikle burada konuşmacıların ifade ettikleri, özelleştirmeyle ilgili,
Kurumlar Vergisinden dolayı yüzde 30'dan yüzde 20'ye indirilmesiyle
özelleştirmede sanki bir ayrıcalık tanınmış gibi; Telekomun
özelleştirilmesinde, özelleştirme bedelinin yanında, devir teslim tarihi
itibariyle, şirket bünyesinde bulunan 1,3 milyar YTL tutarındaki nakit fazlası
Hazineye aktarılmıştır. Ayrıca, devir sözleşmesine göre, 2005 yılı kârından,
kâr payı tamamından da 1 milyar dolar civarındaki parayla, Telekomun
özelleştirilmesinden 4,5 milyar dolayında beklenirken toplam 8,5 milyar dolara
satılmıştır ve böylelikle ciddî bir, daha doğrusu, başarılı olunmuştur diye
düşünüyorum.
Tabiî, ben, bugün, özellikle altını çizerek bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu
paylaşmak istediğim konu da, bundan 91 yıl önce, Sarıkamış'ta, 24 Aralık ile 5
Ocak arasında, oniki gün süren, Enver Paşa komutasındaki askerlerimizle ilgili,
24 ve 26'sında Kars'ta yapılan bir töreni ve o törenle ilgili sizlerle
paylaşmak istediğim konuyu ifade etmek istiyorum.
1914 yılının aralık ayında, Enver Paşa, Sarıkamış'ı
alacağım diye bir kuşatmaya yola çıkmış. O kuşatmada 90 000 vatan evladı
donarak şehit olmuştur. Onunla ilgili, son üç beş yıldır, devlet, bu doğrultuda
törenlerle kutlamalar yapmaktadır.
Devletleri devlet yapan, bizim burada varlığımızı sağlayan, bu toprağın
altında yatan şehitlerdir. Sarıkamış'taki şehitlerle ilgili, ben, onların biraz
boynunun bükük olduğunu düşünüyorum, tıpkı, kardelenler gibi. Mutlaka, Çanakkale'deki
gibi, Sakarya'daki gibi törenler yapılması gerektiği kanaatini taşıyorum;
çünkü, orada yatan insanlar, bir komutanın emriyle, soğukta, kışta, ceketsiz, pantolonsuz, ayaklarında çarıkla,
Türkiye'nin, Anadolu'nun her bir köşesinden gelmiş gencecik insanlardı. Bu
doğrultuda, son üç yıldır, hem Türk Silahlı Kuvvetleri hem sivil toplum
örgütleri hem devletimiz bir tören yapıyor ve bu törenle… Sarıkamış'taki
törende, 24'ünde bir panel yapıldı ve tartışıldı. Ayrıca, pazar günü de,
Kızılçubuk Dağından 10 kilometre, o şehitlerimizin yaşadıklarını hissetmek
için, askerî birliklerden olmak üzere, sivil toplum örgütlerinden, Türkiye'de
47 ilden gelen şehitlerimizin yakınları olmak üzere, o dağda yüründü. Ben, ümit
ediyorum ki, orada 1 000-2 000 kişi
vardı, önümüzdeki yıl da, orada 10 000
…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son cümlelerinizi rica edeyim Sayın Beyribey.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Ben, ümit
ediyorum ki, Çanakkale gibi Sarıkamış da devlet töreniyle kutlanır pozisyona
gelir diyorum.
Oradaki Sarıkamış Oratoryosundan bir iki mısra var,
onları sizlerle paylaşıp sözlerimi bitirmek istiyorum.
"Sarıkamış soğuğunda dağlar dondu, taşlar dondu,
Enver Paşa'nın rüyası, ağaçlarda kuşlar dondu."
Allahüekber Dağları kışta geçit vermediler,
Bu milletin evlatları emre “hayır” demediler.
Ve kardan kefenle yatan tüm Sarıkamış'taki
şehitlerimizi, kar çiçeklerini rahmetle anıyor, onların huzurunda saygıyla ve
hürmetle eğiliyorum.
Ayrıca, vatanımızın her köşesindeki, bu vatan uğruna
şehit olmuş bütün şehitlerimizi rahmetle, hürmetle anıyor ve Atatürkümüzün
sözleriyle sözlerimi bitirmek istiyorum; "ne mutlu Türküm diyene"
diyorum. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Bu bütçenin, memleketimize ve Yüce Milletimize
hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Beyribey.
Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.11
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
18.19
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER:
Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 44 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım.
V.- ÖNERİLER
A) Danişma
Kurulu Önerılerı
1.- Genel Kurulun 28.12.2005 Çarşamba
günü saat 13.00'te toplanmasına ve bu birleşimde sözlü soruların
görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 176 Tarihi: 27.12.2005
Genel Kurulun 28.12.2005 Çarşamba günü saat 13.00'te
toplanmasının ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesinin Genel Kurulun
onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
|
|
Nevzat
Pakdil |
|
|
|
Türkiye
Büyük Millet Meclisi |
|
|
|
Başkanı
Vekili |
|
|
Faruk
Çelik |
Kemal
Anadol |
Ömer
Abuşoğlu |
|
AK Parti
Grubu |
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu |
Anavatan
Partisi Grubu |
|
Başkanvekili |
Başkanvekili |
Başkanvekili |
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler
Kesinhesap Kanunu Tasarılarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1119) (S. Sayısı: 1028) (Devam)
2.- 2004 Malî
Yılı Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî
Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1084, 3/907)
(S. Sayısı: 1029) (Devam)
3.- 2004 Malî
Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî
Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1030) (Devam)
BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde.
İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre aleyhte söz isteyen
İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)- Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2006 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Meclisi saygıyla selamlarım.
Hükümetin 4 üncü bütçesini görüşüyoruz. Bu bütçenin
değişen tek tarafı adıdır. Anayasadaki "genel ve katma bütçe" ifadesi
"merkezî yönetim bütçesi" olarak değişmiştir. Değişmeyen tarafı ise,
önceki 3 bütçede olduğu gibi, bu bütçenin de Meclise gelmeden önce IMF
onayından geçmiş olmasıdır. Bu bütçenin temel hedefleri, temel göstergeleri IMF
tarafından dikte ettirilmiş ve onaylanmıştır. Bir niyet mektubu ürünü olan bu
bütçe IMF'ye iyi niyetli, vatandaşa karşı niyeti bozuk bir bütçedir. Onun için,
bu bütçe, yoksullaştırmanın bütçesidir; ama, yoksulların bütçesi değildir.
İktidara geldikten sonra ilk altı ay bocaladınız, neyi,
nasıl yapacağınızın hesabını yaptınız. Halk, size, bir şeyler biliyorlar diye
oy vermişti. İşin içerisinden çıkamayınca, 2002 seçimleri öncesi büyük laflar
ettiğiniz "olmaz, IMF'siz Türkiye yürüyecek" dediğiniz -maalesef-
IMF'nin ipine sarıldınız.
Oniki gündür bütçe görüşmeleri devam ederken, makro
düzeyde, sanal başarıların ötesinde, kendinize, istihdamda, yatırımda
iddialarınız olan, yolsuzluk ve yoksullukla ilgili savunabilecek bir ifade
bulamadınız.
İşsizlikte başarısız olduğunuzu kendiniz ifade
ediyorsunuz. "Cari açık sorun değil" diyorsunuz, "bankaların
açık pozisyonları yok" diyorsunuz. Cari açık sorun değilse, vatandaşın
sırtındaki kambur ne?! Bankaların açık pozisyonlarını vatandaşların açık
pozisyonuna dönüştürdünüz. Yontma taş döneminden, cilalı taş devrine geçtiniz
ve geçerken, boyalı, içi boş, yaldızlı bir üç yılı geride bıraktınız.
"Faizler düşük" diyorsunuz; ama, reel faiz
oranları, Türkiye'yi, bir sıcak para cennetine dönüştürdü. Ülkede işçi, memur,
esnaf, çiftçi, emekliler, KOBİ'ler, tarım kesimi, inim inim inliyor. Yalnız tek
bir mutlu azınlık, keyfiyle hayatını devam ettiriyor.
Değerli arkadaşlarım, bakın, bu ülkenin magazin olmayan
duyarlı iktisatçıları ne diyor: “Türkiye kalkınmıyor, soyuluyor." Yüksek
faiz veriyoruz; çok döviz geliyor; döviz ucuzlayınca, ithal malı ucuzluyor;
ithal malı ucuzlayınca, yerli sanayinin rekabet gücü azalıyor, sanayi
kuruluşlarımız tek tek iflas edip yabancıların eline geçiyor. Yoğurt ve sabun
fabrikaları bile el değiştiriyor. Sahte rakamlarla büyüyoruz sanırken,
çöküyoruz değerli arkadaşlarım ve siz, ülkenin yoğurt, sabun fabrikaları bile
el değiştirirken "ülkeye yabancı sermaye geliyor" diyorsunuz. Gelen
yabancı sermaye hazırları almak için mi geliyor, yoksa, doğrudan yüksek
teknoloji yatırımı yapmak için mi geliyor, rant ekonomisine mi geliyor?!
Bütçe konuşmalarında, kredi derecelendirme
şirketlerinin, Türkiye'nin notunu artırdıklarını, iyi yolda olduğunuzu
söylüyorsunuz.
Sayın Başkanım, burada bir araya girmek istiyorum,
lütfen, bir hâkim olabilir miyiz acaba Sayın Meclise; ben söylediğimi
anlamıyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sayın hatibi dinleyelim
lütfen.
Buyurun.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; başından alırsam,
bütçe konuşmalarınızda burada değerli arkadaşlarım, değerlendirme
şirketlerinin, Türkiye'nin notunu yükselttiğini söylüyorsunuz. Tarih
tekerrürdür. 2001 yılında Dünya Bankası, 100 sayfalık bir raporunda,
Türkiye'nin ekonomisinin iyi yolda olduğunu, düzlüğe çıktığını söylüyordu,
"Anadolu kaplanları şahlanacak" diyordu, aynen bugünlerde olduğu
gibi, bir hafta sonra, maalesef, kriz patladı. Burada kriz çağrısı yapıyoruz
sanmayın, sizi uyarıyoruz! Sizi uyarıyoruz!.. Çünkü, perşembenin gelişi
çarşambadan belli olur. 57 nci hükümeti, değerli arkadaşlarım, dekont
bankacılığı götürdü, sizi de portföy ekonomisi götürecek!
Yoksullukla mücadelede size yakın olanların, evet,
yoksulluğu sona erdi, paralarına para kattılar; ama, Türkiye, yoksulluktan
kurtulmadı. Devlet İstatistik Enstitüsü rakamlarına göre yoksul sayısı arttı.
Yoksulluğun adaletini hâkim kıldınız. Kişi başına düşen gelirin 2 598 dolardan
4 500 dolar seviyelerine çıktığını söylüyorsunuz. Bakın, kimlerin geliri arttı,
hükümetiniz döneminde değerli arkadaşlarım: Kamu İhale Kurumunun itiraz ettiği
okul ihalelerini alanların, bilgisayar ihalelerini alanların, Balıkesir SEKA'yı
elliikide 1 fiyatına alanların, 500 000 000 dolarlık Gemlik Gübre'yi beş yıl
vadeyle 83 000 000'a kapatanların, kendisini, ne acıdır ki, hükümetinizin
üstünde görüp "yönetmelik yetmiyorsa, kanun çıkarırız" diyen
Kutmanların, tabiî ki, TÜPRAŞ hisselerini bölüp sattığınız Oferlerin!.. Evet,
bunların kazançları arttı. Kendi zengininizi yarattınız. Tarikatlardan,
cemaatlerden gelenlere iş buldunuz, aş buldunuz ve kapıları sonuna kadar
açtınız. Oy verenlerin bir kısmına kapıyı açarken, büyük kısmına da kapıları
kapadınız.
"Yoksulluğa, yolsuzluğa hayır" dediniz.
Yoksulluk arttı, yolsuzluk arttı. Kendi anketinizde, halkın yüzde 58'i
yolsuzlukla mücadelede, yüzde 71'i işsizlikle, yüzde 71,5'i yolsuzlukla
mücadelede sizin söylediğiniz gibi değil, başarısız buluyor.
Türkiye, yolsuzluk ekonomisinden kurtulamadı. Damardan
girdiğinizi iddia ettiğiniz yolsuzluklar, hükümetin damarına işledi. Ak
kadrolar kara çıktı.
Çorum Belediyesinde, belediye yetkilileriyle il
teşkilatınızın akçeli ilişkileri, sekiz sütuna manşet, gazetelerde yer aldı.
Eskiden işsizlikten bunalanlar, 57 nci hükümet
döneminde, Başbakanlık önünde yazarkasa fırlatırdı, şimdi işsizler Meclisin
çatısına çıkıyor değerli arkadaşlarım.
Ücretler sadece teknik direktör ve Başbakan maaşlarında
yurtdışıyla kıyaslanıyor; ama, memurun, işçinin, emeklinin, asgarî ücretlinin
aldığı ücretler gündeme gelince, yurtdışını unutuyorsunuz.
"Üç yıl sonra milletin cebi para dolacak"
dedi Sayın Başbakan ve hatta "bu asgarî ücretle üç öğün simit, çay
içilmez, yenilmez" dedi; ama, maalesef, vatandaşın simidini elinden
aldınız, çayını da döktünüz.
Sayın Başbakan diyor ki: "Bilmezsiniz siz
oraları." Kendi iyi bilirmiş gibi. Türkiye'ye ara sıra resmî ziyarete
geldiği için, oraları çoktan unuttu. Ben sizden daha iyi bilirim oraları Sayın
Başbakan. Oralardaki insanlar, semt pazarları dağıldıktan sonra, çürük sebze,
meyve topluyor, mezbaha önünde sakatatlar topluyor. Ben de inanıyorum ki sizler
gibi, dört yıl önce Recep Tayyip Erdoğan o insanları bilir ve tanırdı. Şimdi,
merkezle, merkezüstü ilişkilerle dost; o insanları unuttu. Eğer, iktidarınız
döneminde, sorarsanız hava nasıl oralarda diye, ben şimdi size söyleyeyim:
Bakın, iktidarınız döneminde, temel gıda maddeleri, tüpgaz yüzde 50, şeker
yüzde 50, mazot yüzde 73, benzin yüzde 77; vatandaş, eti yiyemiyor, kasapta
çengelde görüyor sayenizde. Oraları soruyor. Diyorlar ki oralarda: "Bu
nasıl iş; Ayşe Teyzenin filesi dolmuyor; enflasyon yüzde 8'lerde."
Sayın Başbakan, vatandaşın parasına sahip çıkanlara,
TÜPRAŞ'ın 1,3 milyar dolara satışına hayır diyenlere "dinazor" dedi
ve vatandaşın parasına sahip çıkanlar sayesinde vatandaş 2,8 milyar dolar
kazandı, ülke kazandı. Ben soruyorum şimdi: Dinazor, 2,8 milyar doları ülkeye
kazandıran mı, yoksa, 1,3 milyar dolara TÜPRAŞ'ı satmak isteyenler mi?
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan, önce işadamlarına
seslendi ve her işadamına "bir işçi, çalışan alırsanız bu sorunu
çözeriz…" Her zaman dahiyane fikirleri olduğu için; bu öneriyle, işsizlik
sorunu çözülmeyince, kendisi belediye başkanı olduğu için eskilerden, dedi ki
belediye başkanlarına "asfaltı bırakın yolları kaldırımla döşeyin
işsizliği azaltırsınız" ve bu bir devlet adamına yakışmayacak gayri
ciddîlikte bir anlayıştır arkadaşlar.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Başbakan, iş
bulamadığı kitlelere, birden aklına dahiyane bir fikir geldi, bari kimlik
bulayım dedi her zaman olduğu gibi.
Bakın değerli arkadaşlarım…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Evet, Sayın Başbakan diyor
ki: "Geçmişimizle yüzleşelim." Tabiî ki, insanlar geçmişiyle
yüzleşmesi gerekir; ama, Sayın Başbakanın, Sayın Genel Başkanım da ifade
buyurdu, geçmişiyle yüzleşmeye kalktığında "ataya saygı duruşunda sap gibi
ayakta durmaya gerek yok" sözleri çıkar "İstanbul'un imamıyım"
dediği sözleri çıkar, Hikmetyar'ın dizinin dibinde oturduğu resmi çıkar
"çıkarıp duvara astım" dediği millî görüş gömleği çıkar. (AK Parti
sıralarından "bütçeyle ilgili konuş" sesleri; gürültüler)
Siz bu lafları ederken Sayın Başbakan…
BAŞKAN - Sayın Şimşek, siz bütçeyle ilgili konuşun
lütfen!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Bütçeyle ilgili konuşuyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bütçeyle ilgili konuşun efendim!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Bütçeyle ilgili konuşuyorum.
BAŞKAN - Bütçeyle ilgili değil.
Buyurun.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Bütçeyle ilgili konuşuyorum.
(AK Parti sıralarından "bütçeyle ilgili konuşmuyorsun" sesleri,
gürültüler; CHP sıralarından "bütçenin başıyla ilgili" sesleri)
BAŞKAN - Son cümlelerinizi söyleyin.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, siz bu
lafları ederken, koyunu da güden bizdik, bu ülkeye çiviyi de çakan bizdik. (AK
Parti sıralarından gürültüler) Siz, bu sözlerinizle kendinizi ararken,
demokratik cumhuriyet söylemlerini söylerken, işin ilginç tarafı, İmralı'da
kıskandı; ben o sözü daha önceden…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şimşek.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - 1 dakika daha verir misiniz?
BAŞKAN - Dakikanızı verdim; konuşma süreniz bitti
efendim. Teşekkür edin lütfen.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - 1 dakika daha Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hayır; verdim sürenizi; sadece teşekkür edin.
Buyurun.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Efendim, izin verirseniz
Sayın Başkan, son söz milletvekilinindir.
BAŞKAN - O son sözü de size verdim ben.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Sayın Başkanım, burada böyle
bir usul olduğunu ben de biliyorum; ama, ben, milletin vekili olarak, sabahın
4.30'unda bu sırayı alıp, millet adına konuşmak için burada… 1 dakikayı
millete çok mu görüyorsunuz Sayın Başkan?!
(AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) - Minyeli'den bahset…
BAŞKAN - Sayın Şimşek, size, 1 dakikayı verdim; 1
dakika daha verdim.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - 1 dakikanızı rica ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Son cümlelerinizi rica ediyorum.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Evet değerli arkadaşlarım,
söylenecek çok söz var ama, Türkiye'nin son -AKP İktidarında- dört yılının resmi şudur: Ekonomiyi, bütçeyi
IMF'ye; büyümeyi düşük kur, yüksek reel faize; maliyeyi, kendisi için vergi afları
yapanlara; mısır ithalatını ve toprak mahsullerini o bakanın oğluna, gemi
tüccarlığını diğer bakanın oğluna, diplomasiyi ABD'ye, belediyeleri akçalı
ilişkilere, İstanbul'u burgu kulelere, turizmi içki yasaklarına, işsizleri kaldırım
taşlarına, tarımı üç kuruşluk buğday desteklerine, Çocuk Esirgeme Kurumunu
muhbir kullanan bakanlara; adaleti, işinize geldiği zaman güvendiğiniz, işinize
gelmediği zaman güvenmediğiniz yargıya; dokunulmazlık dosyalarını dönem sonuna
ve değerli arkadaşlarım, Kuşadası'nı, Galataport'u ise yolsuzluk limanına
demirlediniz; vatandaşı da Allah'a havale ettiniz.
BAŞKAN - Sayın Şimşek, lütfen, son cümleniz…
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Vatandaş diyor ki: Sandık
gelsin, biz kime havale edildiğini gösteririz.
Kemal Ağabeyi de tanımak isterseniz; bakın, Kemal
Ağabeyinizi de burada tanıyın; Ofer'le aynı gözlükleri takıyor.
AHMET YENİ (Samsun) - Minyeli ne oldu?!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Sayın Başkan, çok teşekkür
ediyorum
AHMET YENİ (Samsun) - Minyeli… Minyeli…
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Bu bütçenin hepimize hayırlı,
uğurlu olmasını istiyorum.
Daha hayırlı, uğurlu olacak olan da, bir an önce, AK
Parti İktidarından, alnı açık, yüreği açık Türkiye'nin kurtulmasını…
AHMET YENİ (Samsun) - Rüya görüyorsunuz!..
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Merak etmesin Türkiye,
Cumhuriyet Halk Partisi var.
AHMET YENİ (Samsun) - Rüya… Rüya…
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şimşek.
Sayın milletvekilleri, Hükümet adına Sayın Başbakan söz
talebinde bulunmuştur.
Buyurun Sayın Başbakan. (AK Parti sıralarından ayakta
alkışlar)
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Siirt) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi ve sizlerin şahsında aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi Kanunu Tasarısı ile
2004 Malî Yılı Konsolide Bütçe Kanununa ilişkin görüşmeler bugün tamamlanacak
ve Yüce Meclisimizin onayına sunulacaktır.
İki haftalık yoğun çalışma döneminde, zaman zaman, ben
de Meclis çalışmalarını, özellikle televizyondan izleme imkânı buldum ve
burada, milletvekillerimiz, kendi görüş ve kanaatlerini ortaya koydular ve
Bakanımız, bunları cevaplama gayreti içerisinde oldu.
Burada bir gerçeğin altını özellikle tespit etmek
istiyorum; o da şudur: Tabiî ki, milletvekilleri, düşüncelerini inandıkları
gibi söylemek durumundadır, söyleyecekler; bu konuda herhangi bir ihtilaf söz
konusu değil ve demokrasilerde böyle bir şeyin olması da zaten mümkün değil.
Fakat, bir gerçeği özellikle vurgulamak istiyorum ki, o da şudur: Malum, Sayın
Baykal, konuşmasının sonunda bir ifade kullandı Mevlânâ'yı anma töreniyle
ilgili. Tabiî, bu konuşmasındaki, âdeta nokta cümleler diyeceğimiz kısımda,
kendi cemaziyel evvellerini bir kenara koyup, eline kim ne kadar gazete
tutuşturmuşsa, fotokopi tutuşturmuşsa onlarla beraber gelip burada konuştu.
Eğer, bu fotokopileri ben çıkarmaya başlarsam, cemaziyelevveliniz çok kötü, çok
kötü!.. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından "çıkar,
çıkar" sesleri)
Ve bu ülkede, doğru, hakikaten şu Parlamentoda uzun
süreler kalmış birisi durumundasınız, âdeta duayen durumundasınız; zaman zaman
iktidar da oldunuz, koalisyon iktidarlarında bulundunuz ve bakanlık yaptığınız
dönemlerde, bu ülkede enerjide neler çektiğimizi biz çok iyi biliyoruz!..
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Hırsızlıklar olmadı ama!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Enerji
kuyruklarını nasıl oluşturduğunuzu biliyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu Parlamentoda milletvekillerinin nasıl üşüdüğünü biliyoruz, Başbakanlıkta
aynı şekilde nelerin olduğunu çok iyi biliyoruz, bidonlarla kuyruklarda nasıl
beklendiğini çok iyi biliyoruz.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Tek kuruş hırsızlık yok!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bildiklerinizi söyleyin!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - O dönemleri
bilenler var; fakat, ben, bunların üzerinde fazla durmak istemiyorum. Ben,
"düne ait ne varsa dünde kaldı cancağzım, bugün, artık, yeni şeyler
söylemek lazım"
diyen Mevlana terbiyesiyle konuşmak istiyorum. (AK
Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Bakınız, Şeb-i Aruz törenlerinde, Sayın Baykal'ın
konuşma talebi geldiğinde, Sayın Vali beni aradı. Dedim: "Teamülde böyle
bir şey var mı?" "Yok" dediler; fakat, ben, Sayın Baykal'ın bu
talebine "Anamuhalefet lideridir, o da konuşsun" dedim. (CHP
sıralarından gürültüler)
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bravo!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - O da konuşsun
dedim ve bu bir hükümet programıdır, bir devlet programıdır, gerekirse, orada,
bu eski teamül de uygulanabilirdi.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayemizde Başbakansın!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu, bizim
demokratik yaklaşımımızın, ne noktada olduğumun da bir ifadesidir. (AK Parti
sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler) Kaldı ki "ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol" ifadesi
benim ifadem değil; bu ifade Mevlana'ya ait bir ifadedir ve yarası olan
gocunur, niye gocunuyorsun. Niye gocunuyorsun… (AK Parti sıralarından alkışlar;
CHP sıralarından gürültüler) Ben orada, kaldı ki, sadece "ya olduğun gibi
görün ya göründüğün gibi ol" derken, ben sizin zatınızı kastetmedim ki…
Ben, 7 maddesini okudum Mevlana'nın. Neydi onlar; "sevgide güneş gibi
ol" dedim.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Saptırma, saptırma!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - "Dostluk
ve kardeşlikte akarsu gibi ol" dedim. "Hataları örtmede gece gibi
ol" dedim. "Tevazuda toprak gibi ol" dedim. "Öfkede ölü
gibi ol" dedim. "Her ne olursan ol ya olduğun gibi görün ya göründüğün
gibi ol" dedim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama, gördüm ki, ertesi
gün, Sayın Baykal, bunu, kendi üzerine çekmiş ve gazetelerde, bu konuyla ilgili
açıklamalar var.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Size sizi hatırlattı…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şimdi,
burada, bizim sıkıntımız yok. Biz, bunlarla doğduk, bunlarla büyüdük ve biz
başörtü dağıttığımız zaman, biz yazma dağıttığımız zaman söz olur; ama, Sayın
Baykal dağıttığı zaman söz olmaz!
CANAN ARITMAN (İzmir) - Evet…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bosna'ya
gittiği zaman da, biliyorsunuz, başörtü dağıtmakla meşhur olmuştu, yazma
dağıtmakla meşhur olmuştu. (AK Parti sıralarından alkışlar) Böyle ünleri
vardır… Böyle ünleri vardır.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Yazma değil, yaşmak…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şimdi de, o
seyahati anlatarak, oradan prim yapmaya çalışıyor. (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, sükûnetle
dinleyelim.
Değerli arkadaşlar, Sayın Baykal burada konuşurken,
bütün Parlamento büyük bir dikkatle dinledi. Sayın Başbakan konuşurken, asgarî
ölçülerde bu saygıyı göstermenizi rica ediyorum.
Buyurun efendim.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hükümet
olarak bizim beklentimiz, tabiî ki, bu eleştiriler içerisinde, özellikle bir
durum tespitini yapmak, teşhisi yapmak; ondan sonra da, muhalefete düşen,
öneriler sunmaktır. Sayın Baykal, yaptığın konuşmada bir tane önerin yok ya.
Bir tane önerin yok…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Var "İstifa et"
dedi…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ne diyorsun
arkadaşıma, oradan size seslendiği zaman: "Gel de anlatayım"
diyorsun. Burada anlatacaksın, millet dinlesin seni. (AK Parti sıralarından
alkışlar; CHP sıralarından "Anlattı, anlattı" sesleri) Burada
anlatacaksın, millet dinlesin, biz de dinleyelim ve şurada, bu müzakereler
esnasında, dinlediğim günler, çok enteresandır, yattınız kalktınız, sadece,
Bakanıma belden aşağı vurmaktan başka bir iş yapmadınız… (CHP sıralarından
gürültüler)
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Hayır, yok öyle bir şey.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - … ve aynı
şeyleri konuştunuz, aynı ifadeleri kullandınız. Oğlundan başladınız, eşinden
çıktınız. Bir edep var, adap var ya!.. Nasıl bunu yaparsınız ya?! Nasıl
yaparsınız?! (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu, bir defa, siyasetin ahlakına
sığmıyor.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Ona belden aşağı vurmak
demezler Sayın Başbakan…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bir siyasî
ahlak var. Siyasetin ahlakı içerisinde Bakanımı eleştirirsin, yanlışlarını
söylersin; ama, önerini de getirirsin. Siz bunu yapmıyorsunuz…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - "İstifa et" dedi…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - … sadece
duyumlarla hareket ediyorsunuz. Bakın, bu işin esası bellidir; müddei,
iddiasını ispatla mükelleftir. İddiasını ispatlayamayan… Oraya, işte, ben, üç
tane nokta koyuyorum… Üç tane nokta koyuyorum… (AK Parti sıralarından alkışlar)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Yüce Divanda yargılananlar da
öyle söylüyordu.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve birçok
açıdan özel önem taşıyan bütçe müzakere süreçlerinin kalitesini artırmak işte
burada yatmaktadır. Önce bu kaliteyi artırmamız gerekiyor.
Elbette, bütçeler bir rakamlar manzumesi değildir; ben
buna katılıyorum; ama, rakamlar manzumesi olmayan bu bütçenin, hiç olmazsa
eleştirisinde, yaklaşımında eleştirel yaklaşıma evet; ama, siyasî etik
noktasından çirkin yaklaşımlara hayır diyorum. Bu, AK Partinin anlayışıdır.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Sizin üslubunuz!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Burada şunu
unutmayalım ki, siyaset kurumu bu yaklaşımlarınızla, geçmişte olduğu gibi,
itibarını, gücünü kaybetmeye devam eder. Bu yaklaşımları ortadan kaldırın,
bunlar hoş şeyler değil. Eleştirilerinizi, ancak bu etik içerisinde yaptığınız
sürece, o zaman siyaset kurumu değer kazanır, gücüne güç katar.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bilmem ne yarışı diyen sizin
bakanınız Sayın Başbakan; sözünü geri alan da sizin bakanınız.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Öyle olsa, 3
Kasım 2002'de o büyük tasfiye gerçekleşir miydi?! İşte, o büyük tasfiye bundan
dolayı oldu…
ABDURREZZAK ERTEN (İzmir) - Bir daha rüyanızda
görürsünüz.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - … ve şu anda
o tasfiyeden burada sanal olarak gerçekleşmiş olan bir yapı da var. Bunları iyi
değerlendirmek gerekiyor; çünkü, ne devraldı bu hükümet ve nereden, neyi
devraldı, bunu bileceğiz ve devraldığımız Türkiye'yi şu anda nereye getirdik;
bir şeyler söylüyorsunuz da, ben de şimdi sizlere rakamları çok açık, net
söyleyeceğim.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Mazot parasından belli!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Örtüşenler
var, örtüşmeyenler var; bunları da göreceksiniz. Bir defa, sizlerin iyi niyetli
uyarılarınızı kabul etmemem mümkün değil, kabul ederim, başım gözüm üstüne ve
gereğini de yaparım; ama, iyi niyetten yoksun olduğu zaman, kusura bakmayın,
bunu kabul etmemiz de mümkün değil. Onu getirmiyorsunuz, getirdiğiniz şeyler
farklı. O farklı olana da tabiî ki, bizim yaklaşmamız mümkün değil.
Her şeyden önce, bir defa şunu iyi bilelim ki, bu
yaklaşım, sahiplerine kredibilite sağlamamaktadır. Geçmişte de bu olduğu için,
onaltı ay sonunda AK Parti Türkiye'de iktidar olmuştur. Siz, bu ülkenin en eski
partisi olarak hava atıyorsunuz ve Atatürk'ün üzerinden siyaset yapmaya kalkıyorsunuz.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bize yakışıyor, size
yakışmıyor!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Boy boy
gazetelere ilanlar verdiniz, bu millet sizi yine iktidar yapmadı. Yapmayacak
zaten, böyle bir beklenti içine de girmeyin!
ABDURREZZAK ERTEN (İzmir) - Hodri meydan!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Alamazsınız!
Yok böyle bir şey! Gelemezsiniz! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Risk ve strateji haritalarını sadece işinize geldiği
gibi okumak ve değerlendirmek, tabloya salt kaygılarla, kısır hesaplarla
yaklaşmak, bu ülkeye ve millete hiçbir şey vermemiştir, bundan sonra da
vermeyecektir.
Şimdi, ben, gerek Sayın Başkan gerek tüm milletvekili
arkadaşlarıma burada bir gerçeği hatırlatmak isterim. Türkiye bir 1999 krizi
yaşamıştır, Türkiye bir 2001 krizi yaşamıştır. 1999 krizinde, bu ülkenin
iktidarında hangi partiler vardı? 2001 krizinde, bu ülkenin iktidarında hangi
partiler vardı? Ve şu anda, o iktidarın temsilcilerinden burada olan var mı?
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Var, Bakanlar Kurulunda
oturuyor. Bakanlar Kurulunda var.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Var!.. Var,
var! Var!..
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Arkana dön, arkana!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve bilesiniz
ki, millet nasıl ademe mahkûm ettiyse, bundan sonra da edecektir; ama, şunu
bilmemiz lazım; şu anda, Türkiye'de, artık, kriz dönemi yok, o bitti.
Şu anda, Türkiye, bir güven ve istikrar dönemini
yaşamaktadır. Zaten, bu güven ve istikrar, bizim ülkemizi aydınlık yarınlara
doğru taşıyor. Eğer bu güven olmasa, bu istikrar olmamış olsa, şu anda Türkiye
bir fırsatlar ülkesi olarak değerlendirilemez. Bu olduğu içindir ki fırsatlar
ülkesi deniliyor.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Borç ne kadar söyler misin?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Anlatacağım,
sabırlı ol, bunların hepsini anlatacağım. Sayın Genel Başkanının anlattıkları
ne derece doğru, bizim anlatacağımız ne derece doğru; bunların hepsini
mukayeseli olarak anlatacağım, merak etmeyin. Dersime iyi çalıştım ve bu işin
de içindeyim; merak etmeyin, bunların hepsini anlatacağım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Zaten, şu onbeş gün içerisinde yaptıklarınızı gördüm;
hep bu. Çünkü, bu işleri yaparken, bir şey getirmiyorsunuz; hep farklı
yaklaşımlar içerisinde… Şu anda da ülkenin Başbakanı konuşuyor, Genel Başkan
konuşuyor, oradan… İşte görüyoruz, yani
ölçüyü görüyoruz. Ama, millet de bizi, şu anda, ekranları başında izliyor ve
buradan da notunu veriyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Eğer bizim iktidarımız, bu kısa süre içerisinde, gerek
Türkiye'de gerek dünyada bir marka olmuşsa, bunun sebepleri var. Bunun bir
numaralı sebebi, hiçbir açıklamamız yanlış bilgi ve yönlendirme asla
içermemiştir. Kolektif akıl, bilgi ve tecrübe, en önemli kaynağımız olmuştur.
Yetkinlik, saygınlık ve güvenilir olmak, temel prensibimiz haline gelmiştir. İç
tutarlılık, zaman takvimine riayet.. Biz, öyle, söz verip, ondokuz sene sonra,
yirmi sene sonra gidip açılış yapmıyoruz. Tarih veriyoruz, gidiyoruz, tarihinde
açılış yapıyoruz. Bizim iktidarımızın adı bu, adı bu! (AK Parti sıralarından
alkışlar)
İşte, bu özellikleri sebebiyledir ki, AK Parti, siyaset
araştırmalarında bir başarılı kurum olarak, yine ön sıradadır.
Şimdi, tabiî, sizler de kamuoyu araştırmaları
yapıyorsunuz, bunları gayet iyi biliyorsunuz, biliyorum; halinizi de çok iyi
görüyorsunuz, bunları da çok iyi biliyorum ve sizlerin yaptırdığı kamuoyu
araştırmaları da bana geliyor, onları da görüyorum ve durumunuz felaket,
felaket!.. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ve her geçen gün, daha da kötüye
doğru gidiyorsunuz.
Bakınız, Hükümetimizin ekonomik performansını nasıl
ölçebiliriz; lütfen hatırlayınız, 1998 yılından bu yana, bizim iktidarımıza
kadar, ekonomide, âdeta, bir yıl normal bir yıl kriz gibi bir iniş çıkış süreci
yaşanmıştır. Bu zehirli kısır döngü, AK Parti İktidarı tarafından ortadan
kaldırılmıştır ve Türkiye, siyasette de, ekonomide de istikrarı, büyüme ve
iyileşmeyi, uzun bir aradan sonra, iktidarımız zamanında görmüştür ve görmeye
de devam edecektir; çünkü, yere ayağımızı sağlam basıyoruz, hayalî değil. Alın
kalemi kâğıdı elinize, hesap edin; ister iktidarı devraldığımızdaki verileri
ister daha önceki dönemin ortalamalarını, bizim dönemin verileriyle
karşılaştırın; birçok alanlarda, cumhuriyet döneminin en iyi seviyelerine
ulaşıldığını göreceksiniz. AK Parti döneminde, küresel ve bölgesel istikrarı
tehdit eden çok önemli gelişmeler yaşanmış olmasına rağmen bu neticeyi elde
ettik. Neydi bu; bir tarafta Irak, bu kriz yaşandı.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - CHP'ye dua edin siz orada.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu kriz
yaşandığı zaman, herkes şunu söylüyordu: Eyvah, battık, bittik!.. Yanı
başımızda bu var, ne olacak; acaba, döviz nereye fırlayacak… Hep bunlar
söyleniyordu, bunlar yazılıyor, bunlar çiziliyordu.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Tutmasak siz de gidiyordunuz.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ama, biz
diyorduk ki, herhangi bir tehdide, herhangi bir krize, bir defa, hiç gerek yok.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Tezkereniz kabul edilseydi,
görürdünüz.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yere sağlam
basıyoruz ve emin adımlarla da yolumuza devam ediyoruz ve yolumuza aynı şekilde
devam ettik. İşte, alınan neticelerde, AK Parti farkı buradadır.
Bakın ne oldu; aynı dönemde, Irak krizinin yanında,
petrol krizi… Bu petrol krizini de yaşadık, bunun da çok olumsuz etkiler
yapacağı; bu söylendi; Amerika'daki faizlerin sürekli olarak yükseltilmesi; bu
söylendi. Bunlar, Türkiye'yi tehdit edebilir dendi. Birçok ülkeler de bundan
olumsuz etkilendi; ama, hamdolsun, ülkemiz, böyle bir olumsuz etkilenme
sürecine o dönemlerde girmedi. Bunu, bütün gerçekler ortada, söylüyor.
Bakınız, burada, hemen ben gerçeklere şöyle bir göz
atayım istiyorum. Biz göreve geldiğimizde, 2002, TÜFE 29,7; 2005 sonu
itibariyle tahminimiz 8'di; ama, 7,5 olarak neticelenecek; bu, böyle görünüyor.
Devlet iç borçlanma senetlerinde faiz oranı, 2002 sonu itibariyle, 49,8; şimdi
ise son veriler 14,1. Gayri safî millî hâsıla, 2002 sonu itibariyle, 275
katrilyon -Sayın Baykal, burayı iyi dinle; bu, çünkü, çok önemli- şimdi ise 485
katrilyon. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu ne demek; yani, 210 katrilyon,
bu ülkenin gayri safî millî hâsılası artmış. Bu artışı yapan, o rahat
borçlanmayı da yapar; hiçbir sıkıntımız yok. Eğer, ekonomi biliyorsanız, bu
işin gerçeği budur.
Geliyorum işin bir diğer yanına. Büyüme oranı
itibariyle nedir; işte, oraya da bakıyoruz; 2002 sonu itibariyle büyüme oranı
7,9 ve dönemimize bakıyoruz ki, OECD ülkeleri arasında ilk sıraya fırlamışız ve
aynı şekilde, kişi başına gayri safî millî hâsılaya baktığımızda, göreve
geldiğimizde bu rakam 2 598'di, şimdi 5 000. Bunları nasıl yok farz edersiniz
yahu!
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başbakan…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu işin
parametreleri budur; bununla ölçülür, biçilir ve geliyorum, İstanbul Menkul
Kıymetler Borsasının verilerine.
Bakınız, 2002 sonu itibariyle endeks 10 370; fakat, dün
akşamki rakamı veriyorum, 39 139…
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Borsa yabancıların elinde.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bunlar, bir
ülkenin ekonomik noktada nereye doğru geldiğinin en açık ifadeleridir.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - İşsizlik?!.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şimdi,
bunların karşısına çıkıyorsunuz; yarın, böyle bir göreve gelseniz, siz, bu
verileri alıp bunlarla konuşacaksınız, başka şeylerle değil…
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hayır; başkaları da var…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …çünkü, geçmişi de bu şekilde zaten
reddediyorsunuz, inkâr ediyorsunuz; buna ait şeyler de var, onları da
göstereceğim.
Bakınız, bir başkası, faiz harcamaları… 2002 sonu
itibariyle 51,9 katrilyon -yani, 52 katrilyon- şu anda 46,4 katrilyon. Ne kadar
düşmüş; 10,4 katrilyon, bizim dönemimizdeki faiz ödemeleri düşmüş ve bu da
düşmeye devam ediyor, devam edecek.
Bir diğer konu; o da şu: İhracat, ithalatı
konuşuyorsunuz. Doğru, dışticarette dışticaret açığımız var. Biz, bundan
kaçmıyoruz; ama, bu, bizim kontrolümüz altında devam ediyor ve burada herhangi
bir endişemiz de yok ve bu kontrolümüz altında devam eden süreci de, şu ana
kadar, biz, başarıyla yönetmiş durumdayız. Benden önce Grubum adına konuşan
arkadaşlarım da bu konuya zaten değindiler. Ayrıca, turizmle ilgili gelirler
konusu var ki, ona da biraz sonra değineceğim.
Bakınız, buradan bir diğer konuya geçiyorum; o da
şudur: 1980'li yılların, 1990'lı yılların Türkiye ekonomisi, benzer sorunlarla,
aslında, karşılaşıldığı yıllardır. 2000'li yıllarda uygulanan programlar ise,
1990'lı yıllarda farklı formatlarda uygulamaya konulan programlar sebebiyledir;
ama, aynı özellikleri taşımaktadır. Bu dönemlerde iktidarımızın makroekonomik
performansı, mukayesesi, şu anda ulaşılan tablonun ne kadar başarılı olduğunu
açıkça ortaya koymaktadır. Biz, bir defa, Türkiye'nin hasret kaldığı başarılara
bu dönemde imzamızı koyduk. Bunu siz bilemeyebilirsiniz, anlamayabilirsiniz;
ama, bunu benim milletim çok iyi anlıyor, çok iyi de biliyor.
Bakınız, Türkiye, bizimle birlikte 15 çeyrek boyunca
üst üste büyüme göstermiştir ki, bu dönemin en önemli başarısı budur. Yıl sonu
büyüme tahmini de yüzde 5 olarak dikkate alındığında, görülmektedir ki,
Türkiye, uzun bir aradan sonra, tekrar, yüksek oranlı ve orta vadeli bir büyüme
sürecine girmiştir. Yıl sonunda, az önce söylediğim, kişi başına millî gelirin
ortalama 5 000 dolar olacağı tahmin edilmekte. Peki, satın alma gücü ne olacak;
onu da söyleyeyim, satın alma gücü de yaklaşık 8 500 dolara ulaşacaktır. Bu
dönemin başarısı bunlar. Enflasyon, az önce söyledim ve işte, biz, bu tür
tarihî rekorlarla geleceğe yürüyoruz.
Ve bir başka konu; o da şu: Özellikle konsolide bütçe
faiz giderlerinin millî gelire ve vergi gelirlerine oranı. Değerli arkadaşlar,
bunu bir kenara koyamazsınız. Bakın, şurada millî gelire oranına baktığımızda
2002'de bu 18,9'du, 2005 9,6. Ne kadar kazandırdık; 9,3. Faiz gideri, vergi
gelirlerine şöyle bir oranladığımız zaman, 2002'de eğer 100 topluyorsak 87'sini
faize ödüyorduk, şimdi 100 topluyorsak 38,8'ini faize ödüyoruz. Bunu nasıl
görmezsiniz ya?! İnsaf! İşte bunlardır bizim kazanımımız. Bunlardan arta
kalanla biz o dediğimiz yatırımları şu anda gerçekleştiriyor, bu adımları
atıyoruz.
Ve bir başka olay; kamu borçlarının artış hızı
diyorsunuz. İktidarımız döneminde önemli ölçüde ben azaldığını iddia ediyorum;
ama, siz arttığını iddia ediyorsunuz. Bak, şimdi, burada hesap farklı. Burada,
borç dinamiklerinin etkin yönetimi, faizlerdeki önemli düşüşler, bütçe açığının
azaltılması, kamuda tasarruf sağlanması ve malî disiplin etkili olmuştur.
Burada, özellikle toplam kamu kesimi net borç stokuna baktığımız zaman, 2002'de
bu 216 katrilyondu, şu anda 267 katrilyon Türk Lirasıdır toplam. Artış ne
kadar; 51 katrilyon Türk Lirası. Peki, burada ne anlatıldı demin; aman ya
Rabbi, ne rakamlar… Bizi acınacak hale düşürdüler ve biz… Gidin şöyle 1998-2002
arasına, o geçmiş yıllara; orada 1'e 5 arttığını göreceksiniz. Bizim bu
dönemimizde hamdolsun böyle bir sıkıntı yok ve geliyorum, toplam kamu kesimi
net borç stokuna; orada da, 132 milyar dolar toplam net; 2005 sonu itibariyle
199 milyar dolar; dolar cinsinden de bu ve toplam kamu kesimi net borç stokunun
millî gelire oranını da ayrıca vereyim size: 2002 sonu itibariyle bu 78,6 idi,
şimdi ise 56,9; hesap buna göre yapılır buna!
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Yanlış...
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Buna
bakacaksın hesabı yaparken. Öyle, borcum şu kadar arttı diyerek milleti
aldatmayın. Milleti aldatmayın; işin gerçeği budur. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Gerçeği budur.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Borç yiğidin kamçısıdır!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - İşte, borç
yiğidin kamçısı derken, buna göre derler. Bugün dünyanın en borçlu ülkesi
Amerika'dır; bir derdi var mı; yok. Niye yok; gayri safî millî hâsılaya oranına
bak. Japonya en borçlu ülkesidir ve trilyonlarca dolar borçları vardır; 5
trilyon, 4,5 trilyon dolar; böyle; ama, dertleri yok, niye; çünkü, gayri safî
millî hâsılaya oranı vurduğun zaman işin gerçeği ortaya çıkıyor.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Orada da fazla.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Biz borçtan
korkmuyoruz, borç konusunda filan çok rahatız. Niye; çünkü, artık, üreten bir
Türkiye var; bunu böyle bileceksiniz. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Üreten bir Türkiye var.
Ve tabiî, enteresan bir şey. Kusura bakmayın, dürüst
davranmıyorsunuz, doğru konuşmuyorsunuz. Milleti bu kürsüden aldatmaya
kalkmayın!
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Siz aldatıyorsunuz!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Öyle şeyler
söylüyorsunuz ki…
CANAN ARITMAN (İzmir) - Onu siz yapıyorsunuz!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bak, Halep
ordaysa arşın burada.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Söyle, somut konuş, somut!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben size
devletin resmî rakamlarını veriyorum, gazete kupürlerini okumuyorum, devletin
resmî rakamları bunlar. (AK Parti sıralarından alkışlar) Gazete kupürleriyle
konuşmuyorum.
Bakınız, şu anda, Türkiye, toplam malî tasarrufların
2002 sonunda sadece yüzde 52 küsuru Türk Lirası cinsinden iken, bu oran 9
Aralık itibariyle yüzde 74,4'e çıkmıştır; bu gelişme, Yeni Türk Lirasına
geçişle beraber millî paramıza olan güvenin iyice pekiştiğini ve Yeni Türk
Lirasının tasarruf ve değer, biriktirme fonksiyonunu yeniden kazandığını açıkça
ortaya koyacaktır.
Burada, şimdi bir gerçeği hatırlatmak zorundayım, o da
şudur: Bakınız, 2005 yılında ilk defa 5 yıl vadeli, sabit ve değişken kuponlu
YTL cinsi tahvil ihraç edilebilir duruma gelinmiştir. Nerede, geçmişte var
mıydı böyle bir şey?! Düşünebiliyor musunuz?!
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Hayal bile edilemiyordu…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bak nereden,
nereye geldik; ama, sizin hayalinizin ulaşmadığı yere bizim fiilimiz ulaşır,
bunu böyle biliniz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunu, böyle biliniz! (CHP
sıralarından gürültüler)
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Doğru konuş!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Rahat ol,
rahat… El kol hareketi yapma… Geçmişten beri bunlarla yürüdünüz.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bu sizin aczinizi gösterir!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - El kol
hareketleriyle bir yere varamazsınız. Bu millet el kol hareketleri yapanları
hep sandığa gömdü, sizi yine gömecek. Bunu da böyle bilin! (AK Parti
sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Başbakan gibi konuş…
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Külhanbeyi gibi
konuşuyorsun!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Saygınız
olsun… Saygınız olsun… Bir Genel Başkan el kol hareketiyle konuşmaz, diliyle
konuşur. Bunu bil. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Başbakan gibi konuşmuyorsun!
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Bir başbakana
yakışıyor mu!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, sükûneti
koruyalım.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yeni Türk
Lirasına geçişle beraber… (CHP sıralarından gürültüler)
Yeni Türk Lirasına geçişle beraber, içlerinde Dünya
Bankası, Avrupa Yatırım Bankası ve Avusturya Hazinesinin de yer aldığı çok
sayıda uluslararası kuruluş, Yeni Türk Lirası cinsinden tahvil ihraç etmeye,
Yeni Türk Lirası cinsinden kredi kullandırmaya ve bu enstrümanları borç
yönetimlerinde etkin biçimde kullanmaya başlamıştır. İşte biz buyuz. Biz,
buyuz…
CANAN ARITMAN (İzmir) - Yurt dışında geçmiyor Türk
Lirası; o kadar da gidiyorsunuz!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bak ben hep
bütçeyi konuşuyorum… Hep ben bütçeyi konuşuyorum dikkat edin, bütçenin dışında
konuşmuyorum; ama, biraz sonra o dille de konuşabiliriz! (CHP sıralarından
ayağa kalkmalar, gürültüler; AK Parti sıralarından "otur yerine",
"otur" sesleri)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, saygısız
konuşuyorsunuz, saygısız…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gelin bir de bu olaylara tersinden bakalım.
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Hep tersinden bakıyorsunuz zaten!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Biz, ihtiyaç
duyulan reformları gerçekleştirmeseydik, ekonomide ve siyasette istikrarı
sağlamasaydık, meselelerin üstüne kararlılıkla gitmeseydik, siyasete itibar,
ekonomiye güven kazandırmasaydık, Türkiye bugün nerede olurdu; hep birlikte
bunu düşünelim. Geriye doğru gidip, kendi kendimize bir soralım; 2002 yılı
sonunda, 2003, 2004 ve 2005 yıllarına ilişkin nasıl bir tahminde
bulunabilirdik. Ben, sizlere, sadece bazı temel makro göstergeler hangi
seviyelerde olabilecekti, bunu gösteriyorum. Hafızai beşer nisyan ile maluldür
derler. Belki, o zaman, Türkiye'yi nereden nereye getirdiğimizi, hangi
badireleri atlattığımızı, hangi uçurumlardan döndürdüğümüzü daha iyi
anlarsınız.
Kamu net borç stokunun gayri safî millî hâsılaya oranı,
son dönemin en kritik göstergelerinden biridir. İlk olarak, bu göstergeye şöyle
bir bakalım; 1998-2002 döneminin ekonomik trendleri devam etseydi, bugün
ulaşacağımız sonuçlar nereye varırdı. Yalnız, bu, aynı zamanda, o dönemlerin
yönetiminin de ne olduğunu anlatması bakımından çok önemli. Bugün itibariyle,
toplam borç stokumuz 276 milyar YTL; bunun gayri safî millî hâsılaya oranı
yüzde 57.
1998-2002 döneminin trendleri devam etseydi, bugün, bu
rakamlar, değerli arkadaşlar, nereye ulaşacaktı biliyor musunuz; borç stokumuz
1 katrilyon 162 milyar YTL'ye ulaşacaktı.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Dolar olarak söyleyin!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - YTL… YTL… YTL
varken burada şimdi, doları konuşmamıza gerek yok. Dolarla da konuşuruz; o
kadar artık matematik biliyorsunuz canım, dolarla da hesabını yaparsınız.
Şimdi, varın, siz bunun kıyasını yapın; yüzde 56
nerede, yüzde 102 nerede; 276 milyar nerede, 1 katrilyon 162 milyar Yeni Türk
Lirası nerede?! Hesap bu… (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu mukayese,
iktidarımızla birlikte Türkiye'nin hangi uçurumların kenarından döndüğünün de
çok açık bir belgesidir.
Şimdi de…
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Böyle bir mantık olabilir
mi?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Olabileceğini
de göreceksin. Tersi de, düzü de, hepsi olacak.
Şimdi, sağlanan malî disiplin sonucunda, faiz giderleri
düşürülemeseydi, bütçe büyüklüklerimizle ilgili muhtemel sonuçlar nasıl olurdu,
bir de bunu ortaya koymam lazım; ona bakalım. 2002 yılında, konsolide bütçe
faiz ödemelerinin gayri safî millî hâsılaya oranının yüzde 19 -yaklaşık
rakamlar veriyorum- olduğu dikkate alındığında, 2005 yılında 46 milyar YTL
yerine 91,2 milyar YTL faiz ödemesi yapılacaktı. Bu durumda, bütçe açığı da 14
milyar YTL yerine 59 milyar YTL olacaktı. Hesap ortada… Halep oradaysa, arşın
burada…
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Ne hesabı bu?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve bakın, bir
şey söyleyeyim.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Bırakın bu rakamları, vatandaş
aç…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bizim, bütün
bu başarılarımızın arkasında şu var…
CANAN ARITMAN (İzmir) - O rakamları bırak Sayın
Başbakan… Vatandaş aç…
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Bir sus allahaşkına!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Artık,
Türkiye, bir yere doğru gidiyor. Bizim başarımızın arkasında şu var: Her şeyden
önce, bakınız, bir tabloyla, onu da önlerinize şöyle sereyim, onu da görmenizde
fayda var; özellikle, kamu özel sabit sermaye yatırımları son dört yılda nereye
geldi? Öyle bir tablo ortaya koydular ki, sanki, Türkiye, artık yatırımlar
yapmıyor. Sayın Baykal diyor ki: "Sanayi çöktü, özel sektör çöktü."
Bunu neye dayanarak söylüyorsun?! Neye dayanarak söylüyorsunuz?! (CHP
sıralarından "işsizliğe, işsizliğe" sesleri, gürültüler) İşsizlikle
onun ters orantılı bağlantısı var, doğru orantılı yok. Onu da öğreneceksin,
bilmiyorsun…
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Bunlar benim sözlerim değil.
Sen tercüme ediyorsun. Sana tercüme hakkını ben vermedim. Sözlerim tutanakta…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız…
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sen uyduruyorsun… Sen
söylüyorsun…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız…(CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız,
2002, yıllık toplam yatırım 46 katrilyon…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Gayri safî millî
hâsılaya oranını verin Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 2005, toplam
yatırım 66 katrilyon.
Akif Bey, git vergi topla sen!
MUSTAFA ÖZYÜREK (mersin) - Reel olarak verin.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Gayri safî millî hâsılaya
oranlayın, az önce borçları öyle verdiniz.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Makine
teçhizat, 2002 yılında 21 katrilyon…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Borçların millî
gelire oranını söyleyin.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Konut, bina
inşaatı 25 katrilyon.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Millî gelire oranını
söyleyin.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 2005'e
geliyoruz…
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Rakam cambazlığı yapmayın!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - … makine
teçhizat 36 katrilyon, konut, bina 30 katrilyon; toplam 66 katrilyon burada da
yatırım söz konusu.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Millî gelire oran
nedir?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Millî gelire
oranında da her şey olumlu, sizin düşündüğünüz gibi değil. (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Lütfen, söyler
misiniz şu oranları?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Rakamları söyleyin!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Rakamları
söyleyeyim size.
2002 sonu itibariyle, eksi 1,1'deydi, 2005'te 18,1'e
geldi bu artış oranı. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunların hepsi ortada,
bunları biz rakamlarla çalışıyoruz.
Makine teçhizatta oran 5,7'ydi, şimdi ise 15,6…
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başbakan, reel
rakamlarla yapın tahlilleri.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Konut
inşaatında, maalesef eksideydik, şimdi 23,4.
İşsizlik diyor, söyleyeyim; bakınız değerli arkadaşlar,
bütün bu yatırımlar niçin yapılıyor biliyor musunuz; artık, teknolojide,
dünyadaki gelişime paralel olarak, benim sanayicim kendi teknolojisini
yeniliyor, onu yeniliyor…
ABDURREZZAK ERTEN (İzmir) - Sanayici mi bıraktınız?
HARUN AKIN (Zonguldak ) - Hangi sanayici?..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - … veyahut da
yeni yatırım yapıyor ve bunlarla birlikte, tabiî ki, emek/yoğun değil, daha
çok, teknoloji/yoğun bir dönemi yaşıyoruz, olay bu; işimize gelen değil,
gerçeği bu.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - İşsizliğin sebebi bu
mu Sayın Başbakan?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve, biz
Türkiye'yi devraldığımızda 10,3'tü işsizlik oranı, şimdi ise, az önce
açıkladığınız oranla da, miktarla da söylüyorum, buna rağmen 9,7.
ABDURREZZAK ERTEN (İzmir) - Yıl sonuna bak!
ATİLLA KART (Konya) - Yanlış söylüyorsun Sayın
Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şu andaki son
rakamları söylüyorum, 9,7 ve bu, değerli arkadaşlar, mevsimseldir; kış
mevsiminde bu oran düşer; ama, baharla, yazla beraber bu artmaya başlar,
istihdam alanı genişler. Bunları da öğreneceksiniz. (AK Parti sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Öğreneceksiniz!..
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - İşsizler eyvah diyecek, bir
başka bahara kaldık diyecek!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bakınız, burada, tarım sektörüne yönelik bazı eleştiriler
yapıldı, onunla ilgili de bazı gerçekleri söylemem lazım. İktidarımız döneminde
tarım sektörüne yönelik krediler önemli ölçüde artırılmıştır ve bu
açıklayacağım rakamlara da hassasiyetle dikkat edilirse memnun olurum. Toplam
destekleme 2002'de 2,4 katrilyondu, 2005'te 3,8 katrilyon olmuştur tarıma
verdiğimiz destek. Bunların içinde prim desteği 225 trilyondu 2002 sonu
itibariyle, şimdi ise 1 katrilyonu aşmış vaziyette.
Hayvancılık desteği biz göreve geldiğimizde -2002 yılı
sonu itibariyle söylüyorum- 83 trilyondu, şimdi ise 270 trilyon.
Mazot desteği bizden önce yoktu. Bizim dönemimizde ise,
2003'te 310 trilyon verdik, 2004'te 360 trilyon verdik, bu yıl 410 trilyon
mazot desteği verdik.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Doğrudan gelir
desteğinden kestiniz Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Merak
etmeyin, onu da söyleyeceğim, biraz sabırlı ol… Biraz sabırlı ol… Canım, gülüm
benim, biraz sabırlı ol, onu da söyleyeceğim. Merak etme, bunlar var burada.
(CHP sıralarından gürültüler)
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - 2004 mazot desteği
hâlâ ödenmedi.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Var… Var…
Var…
Mazot desteği değil o, doğrudan gelir o. Karıştırdın
onu da, onu da söyleyeyim.
Gübre desteği bizden önce yok… Yok… Yok… İlk defa gübre
desteğini biz bu yıl verdik. Ne kadar; 274 trilyon gübre desteği verdik. Bizden
önce böyle bir şey yok, bizim dönemimizde oldu.
Haa, şimdi gelelim doğrudan gelir desteğine. Neydi o;
bizden önce 1,9 katrilyon Türk Lirası doğrudan gelir desteği verilmiş ve biz,
bir karar aldık. Neydi o karar; dedik ki, artık, doğrudan gelir desteğini yavaş
yavaş azaltacağız. Yükü nereye vereceğiz; yükü, prim desteğine kaydıracağız ve
bunun için de, 2003'te 2 katrilyon destek verdik, doğrudan gelir desteği.
2004'te 2,1 katrilyon destek verdik. Bu yıl ise 1,7 katrilyon destek verdik.
Burada, doğrudan gelir desteğiyle ilgili 2005'te
vermemiz gereken 16 000 000 Türk Liralık desteğin, maalesef, 6 000 000'u
verilemedi. Onu da inşallah bayram öncesi…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - 2004'ten gelen Sayın
Başbakan, 2005'in değil.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -
…vatandaşlarımıza vereceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - 2004'ten kalma Sayın
Başbakan!..
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - 2004 mazot desteği
ödenmedi Sayın Başbakan; önce onu söyleyin. 2004'ün mazot desteği duruyor.
2006'ya giriyoruz.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Düşük faizli
kredi desteği… Bizden önce böyle bir şey yok. Fakat, 2004'te 10 trilyon,
2005'te 67 trilyon düşük faizli kredi desteği verdik.
Şimdi geliyorum bir başkasına; o da şu: Değerli
arkadaşlar, elinizi vicdanınıza koyun!..
ALİM TUNÇ (Uşak) - Var mı ki?!
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sen de koy!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bunu geçen
konuşmamda da söyledim, bakınız, çiftçinin Ziraat Bankasına bizden önce ödediği
faiz yüzde 59 idi. Yüzde 59… Olur ya, bilmeyenler vardır, öğrensinler.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Enflasyon neydi?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …ve şu anda
yüzde 8 ile yüzde 15 arasına indirilmiştir. Ortada… (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Enflasyonu faize oranla
bakalım!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bitmedi;
kayıtlarınıza iyi alın, toplam tarımsal kredi tutarı 2002 sonu itibariyle 228
trilyondu; şimdi ise -değerli arkadaşlarım, 2005 sonu itibariyle veriyorum,
dikkat edin, buçuklama filan olmasın- 2,1 katrilyon Türk Lirasıdır. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Buraya çıkmıştır.
Peki, kaç kişiye verdik? 2002 sonu itibariyle 77 000
çiftçi bu krediden istifade etmiştir, 2005 sonu itibariyle 197 000 çiftçi bu
krediden istifade etmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Tabiî, bunları
görmezsiniz, görmezsiniz!
Aynı şekilde, bakınız, çiftçi battı, çıktı, şudur,
budur, filan, falan deyip duruyorsunuz. Bakınız, ben, size bir şey
söyleyeceğim; dikkat edin…
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Çiftçi sayımız kaç,
çiftçi sayımızı söyler misiniz?!
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Çukurova'ya git Sayın
Başbakan, Çukurova'ya!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Merak
etmeyin; ben, oraların hepsini geziyorum, hepsini dolaşıyorum.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - 4-4,5 milyon çiftçi
var…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hepsini
geziyorum, dolaşıyorum. Hepsine kapı açık.
Burada bir şey söyleyeyim size: Bakınız, 2002 sonu
itibariyle Türkiye'de satılan traktör sayısı 6 300.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Dalak alma diyor köylü, dalak
alma!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 2003'te, bu
rakam 18 000, 2004'te 30 000, 2005'te 32 000 traktör satışı yapılmıştır bu
ülkede. (AK Parti sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Haczedilen traktör ne kadar?!
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Köylü, buna, dalak alma
diyor!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, rica ediyorum, müdahale
etmeyin.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Kaç çiftçi traktörünü sattı?!
BAŞKAN - Sayın Arıtman, âdeta, bunu, bu toplantıda
gelenek haline getirdiniz.
AHMET IŞIK (Konya) - İçtüzüğü işlet Sayın Başkan,
İçtüzüğü işlet.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve 2002
yılında, mazotla ilgili olarak… Az önce, Sayın Baykal, tabiî, Amerika ile
Türkiye'yi mukayese ediyor…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yok, yok; Avrupa'yla
mukayese ediyor…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Avrupa'yla
mukayese ediyor…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Avrupa'yı…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Avrupa'yla
mukayese ediyor, Amerika'yla mukayese ediyor. Önce…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yok, yok; Almanya'yla
mukayese ediyor.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bak, Mustafa
Bey, Sayın Özyürek, çok ileri gittin; sana burada şimdi bir şey söyleyeceğim,
şimdi bir şey göstereceğim sana… (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - El kol hareketi yapma!
AHMET IŞIK (Konya) - Dinle, dinle!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sayın
Özyürek…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - El kol hareketi yapma!
AHMET IŞIK (Konya) - Saygılı ol, lütfen!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - El kol hareketi yapma!
BAŞKAN - Sayın Bodur… Sayın Bodur…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sayın
Özyürek, Plan ve Bütçe Komisyonunda…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - El kol hareketi yapma!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Bodur, lütfen…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yani, bunlara
İçtüzük neyi gerektiriyorsa yapın; biz burada bütçe konuşması yapıyoruz. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Bunlara gereğini yapın.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Talimat veremezsin!
BAŞKAN - Sayın Anadol, lütfen, yerinize oturun efendim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Oradan talimat veremezsiniz.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Plan ve Bütçe
Komisyonunda…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Karşında AKP'li
milletvekilleri yok.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Başkana talimat veremezsin!
BAŞKAN - Ben gereğini yaparım, siz yerinize oturun.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Plan Bütçe
Komisyonunda…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, talimat
veremez.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sizin yaptığınız eziyeti
anlatmak için söyledim.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sayın
Özyürek, bu ayağa kalkma, bu tür hareketler, bunlar çirkin. Ben sana şurada bir
şey söyleyeyim, bak: 7.11.2005 tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşma
yapıyorsun…
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Tahrik ediyorsun.
MEHMET ZİYE YERGÖK (Adana) - Konya Valisi mi
zannettin?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …ve bu
konuşmada şu ifadeyi kullanıyorsun: "Zaten bu millet mazoşisttir. Ne kadar
eziyet yaparsanız, o kadar" diyorsun. Bu ne be?!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sizin yaptığınız eziyeti
anlatmak için söyledim; sen yanlış okumuşsun.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bunun
manasını, bunun anlamını da burada açıklayayım mı?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Okuduğunu anlamıyorsun!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bunun
manasını, bunu da burada açıklayayım mı?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Okuduğunuzu anlamamışsınız.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sayın Baykal,
size ithaf olunur; yanınızda bu tür adamlar çalıştırıyorsunuz. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Türk Dil Kurumunun ansiklopedisini, sözlüğünü açar,
bakarsanız, bunun ne anlama geldiğini orada daha iyi görürsünüz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sizin yaptığınız eziyetleri
anlatmak için söyledim.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sen kendi bakanına söyle!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Okuduğunu anlamıyorsun.
BAŞKAN - Sayın Başbakan, siz Genel Kurula hitap edin.
Lütfen…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu millete
mazoşist diyecek kadar seviye kaybına uğramıştır; bu kadar açık. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Ben, nasıl gülüyorsunuz, hayret ediyorum; ağlanacak
halinize gülüyorsunuz! (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Okuduğunuzu anlamamışsınız,
okuduğunuzu…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 2002'de
mazotun litresi 1 098 357 TL, 2003'te 1 398 000, 2004'te 1 548 000, 2005'te 1
900 000. Değerli arkadaşlar, bunların, şöyle, hep birlikte bir toplamını
aldığınız zaman, 2003 yılı için 408 trilyon, 2004'te 204 trilyon, 2005 yılı
için fiyat farkı 478 trilyon olmak üzere, mazot faturasındaki artış 1 katrilyon
90 trilyon Türk Lirası olmuştur.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Çiftçi teşekkür ediyor!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Buna göre,
çiftçinin fiyat artışlarından doğan mazot faturası, fark olarak söylüyorum, üç
yıl için, âdeta, bizim tarafımızdan sübvanse edilmiştir, burada bir kaybı söz
konusu değildir. Dikkatinizi çekerim. Yani, bu dönemde bizim ödediğimiz ise 1
katrilyon 50 trilyon; yani, 40 trilyon gibi bir fark burada söz konusu. Bunu
da, sağa sola kaydırmak suretiyle hesap saptırmayalım. Bu, sonuç olarak,
çiftçimizin mazot fiyatlarından doğan ek külfetinin, bir defa, yüzde 96, yüzde
97 oranında karşılandığını göstermektedir.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Doğru, doğru!.. Çiftçi
teşekkür ediyor!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şimdi,
dönemimizde... Esnaf ve sanatkârlara geçiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Hep teşekkür telefonları
alıyoruz!
HARUN AKIN (Zonguldak) - Emekli teşekkür ediyor!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, yani, şüphesiz ki size de telefonlar gelecek, bize de geliyor.
(CHP sıralarından gürültüler)
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Emekliler arıyor…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Çiftçi teşekkür ediyor!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Geliyor,
gelecek bunlar…
Dönemimizde esnaf ve sanatkârların kredi borçları
yeniden yapılandırılmıştır; son üç yılda 3,5 katrilyon kredi desteği
sağlanmıştır. Hedefimiz, bunu, 4,5 katrilyona çıkarmaktır.
Bakın, ben, size bütçeyi konuşuyorum, siz ise sabote
ediyorsunuz; beni kendi minderinize çekmek istiyorsunuz…
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Bu tavır hoş değil,
Başbakanın tavrı hoş değil!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …ama, ben,
sizin minderinize gelmeyeceğim; ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinin vatan
minderinde bu mücadelemi sürdürüyorum; farkımız bu. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Halk Bankası tarafından esnafa kullandırılan kredi
nedir: 2002 yılı sonu itibariyle, bu, 47 trilyondur. Yüzde olarak vereyim…
Pardon… Yüzde 47'dir. 2005 itibariyle, bu, fiilen ödediği faiz oranıdır, yüzde
15'tir; yani, yüzde 47 faiz öderken, bizim dönemimizde, bu, yüzde 15 faize
inmiştir; fark bu.
Peki, kredi tutarı nedir, ne kadar kredi dağıtmıştır,
buna baktığımızda, 154 trilyon Türk Lirası 2002 sonu itibariyle dağıtılmıştır.
Peki, bizim dönemde ne olmuş; 1,5 katrilyon Türk Lirası esnafa kredi
dağıtılmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Peki, ne kadar esnaf kredi almış Halk Bankasından, onun
da rakamlarını vereyim size: 2002 yılı sonu itibariyle, 100 806 esnaf kredi
aldı. 2005 itibariyle, 227 431 esnaf kredi almıştır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Ne yapsın gariban!
CANAN ARITMAN (İzmir) - 45 000 bakkal dükkânı kapandı,
45 000 bakkal…
AHMET YENİ (Samsun) - Rakamlar konuşuyor, rakamlar…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Biraz sonra,
onda da, ne kadarı kapandı, ne kadarı açıldı, onu da söylerim; biraz sabırlı
olun, biraz sabırlı olun.
Ve bütün bu adımlarımızda, özellikle esnafımızı da,
çiftçimizi de, köylümüzü de, acaba bu kurumlarla, bankalarımızla nasıl
destekleriz, bunun yanında, kendilerinin önünü nasıl açarız; bugüne kadar hep
onların adımını attık ve bundan sonra da, bu süreci, aynı şekilde devam
ettireceğiz, devam ettiriyoruz.
Şimdi de, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik
Fonunun özellikle ne gibi destekler verdiğini burada söylemek istiyorum.
Bütçeden, ayrıca, Fona bu dönemde kaynak aktarılmıştır; fakat, bu kaynak daha
önce 600 trilyonken, bizim dönemimizde yaklaşık 1,4 katrilyona çıkarılmıştır.
Bu Fonu güçlendiriyoruz.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Çünkü, millet daha fakir ve
fukaralaştı.
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Millet ölüyor tabiî, ne
yapsın!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bakın, çok çirkin, çok ayıp; bunu, biz, örgütümüz vasıtasıyla
dağıtmıyoruz, bunu, biz, valilerimiz, kaymakamlarımız vasıtasıyla dağıtıyoruz.
Sizi edebe davet ediyorum... Edebe davet ediyorum… (CHP sıralarından
"Konya Valisi" sesleri)
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başbakan, Meclise
hitap edin, Meclise…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Son kuruşuna
kadar, amacına uygun olarak, garip gureba, fakir fukara, evet, bu tablodan
istifade ediyor.
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Tabiî!.. Biz biliyoruz bunu…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Fon
kapsamındaki bir diğer önemli faaliyet de, özellikle bireysel veya grup halinde
iş yapmak isteyenlere verilen destektir.
Şimdi, ben, özellikle bu tablodan da, bu dönem
içerisinde, nereye, ne gönderdik... Bakınız, il ve ilçe Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonuna gönderilen periyodik yardımları, 2002'ye baktığımız
zaman, 97 trilyon görüyoruz; fakat, 2005'te bu 163 trilyona çıkmış.
Sağlık destek programları: 2002'de 159 trilyon, şimdi
ise, 179 trilyon.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başbakan, cari
fiyatları kullanıyorsunuz.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Eğitim destek
programları; 2002'de 207 trilyon, şimdi ise, 477 trilyon Türk Lirası.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Yoksulluktaki artış ne kadar?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Proje
destekleri, 12 trilyon, şimdi ise, değerli arkadaşlarım, 170 trilyon.
Çeşitli sosyal yardımlar; 2002'de 136 trilyon, şimdi
ise, 157 trilyon.
Toplamda, biz gelmeden önce, 610 trilyonken, şu anda,
1,2 katrilyon rakamına ulaşmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Tabiî, bu arada, ekonomik sebeplerle çocuğunu okula
gönderemeyecek ailelerin çocuklarına da aktardığımız, özellikle, şartlı nakit
transferi eğitim yardımları da -2003'te bizimle başladı bu süreç- 1,6 trilyondu
ve 2004'te 67 trilyona, 2005'te ise 137 trilyona çıkarılmıştır ve bunu da
sürekli olarak artıracağız ki, imkânsızlıkları sebebiyle okula gönderilmeyen
çocuklarımız da okula gönderilme imkânını, fırsatını yakalasın.
M.CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Bu açıklama yetmez Sayın
Başbakan. Daha çok kayıp olacak.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve şimdi, bu
uygulamada, kız çocuklarına daha yüksek bir uygulama yaptığımı, geçen konuşmada
da söylemiştim; fakat, bunu tekrar ifade edeceğim.
Bakınız, ilköğretimde erkek çocuklara 17 000 000, kız
çocuklara 22 000 000, ortaöğretimde erkek çocuk için 28 000 000, kız çocuk için
39 000 000 olmak üzere ailelere destek verilmektedir. Kaç çocuk olursa olsun
aynı ailenin içerisinde, hepsi de bu yardımı alma hakkına sahiptir ve bu
uygulama, kız öğrencilerde okullaşma oranını artırmıştır ve annenin banka
hesabına bu para geçmektedir. Altını çizerek söylüyorum, bu uygulamadan şu ana
kadar yaklaşık 1,2 milyon öğrenci yararlanmaktadır.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Yoksulluğu artırdığınız kesin
Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bakınız, bu yoksulluk bizim dönemimizde oluşmadı.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Artırdınız, artırdınız…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Artırdınız…
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Yoksulluğu artırdınız…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Biz, bu
yoksulluk tablosunu devraldık ve bu tabloyu şimdi biz tedavi etmeye ve bunu da,
psikolojik olarak bu desteği de vermek suretiyle onları motive etmenin gayreti
içerisindeyiz. Bizden önceki yönetimler bunu yapmadı; bunu biz yapıyoruz.
Haa, bu paralar nereye gidiyordu; sizin ısrarla hep
söylediğiniz var ya, o yolsuzluk şebekelerine gidiyordu.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Şimdi nereye gidiyor?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şimdi o
hortumlar kesildi, şimdi benim vatandaşıma gidiyor. Fark bu!.. Fark bu!.. (AK
Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Helal olsun!..
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Ama, başaramadınız!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu arada,
yakacak yardımlarımız devam ediyor. Anadolu'nun dört bir yanında, bütün fakir fukaraya, garip gurebaya bunu
gönderiyoruz ve burada, 2003'te attığımız bu adımla birlikte yaklaşık 683 000
ton, 2004'te 1 000 000 ton ve 2005'te 1 250 000 ton kömürü, yerli kömürümüzü,
biz, Anadolu'nun değişik yerlerinde, çevre şartlarını da araştırmak suretiyle,
fakir fukaraya, garip gurebaya ulaştırıyoruz.
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Öldürdünüz milleti!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Peki, ne
kadar aileye ulaştırdık: 2002, 2003'te ulaştığımız aile sayısı 1 020 000
ailedir, 2004'te 1,5 milyondur, 2005'te 1 710 000'dir.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Yoksulluk artıyor gördüğünüz
gibi Sayın Başbakan.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yakında bütün Türkiye'yi
muhtaç edeceksiniz.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Yoksulluk artıyor;
rakamlardan belli.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - İfademi iyi
dinlersen, inceliğini anlarsın. Anlamakta zorlanıyorsun; çünkü, Hükümetin,
devletin bu tür faaliyetlerini bilmeyen, duymayan, kenarda köşede kalmış olan
vatandaşlarımıza ulaşma metodudur bu. Sizin böyle bir derdiniz yok! Sizin böyle
bir derdiniz yok!.. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler) Bugüne kadar da böyle bir şeyi dert edinmemişsiniz. Biz dertliyiz,
siz dertli değilsiniz. Biz kapı kapı dolaşırız, siz Ankara'yı beklersiniz.
Aradaki fark bu.
ALİ RIZA BODUR (İzmir)- İş verin; gereğini yapar.
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla)- Kömür verme, iş ver!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)- Değerli
arkadaşlarım, burada, özellikle Sağlıkta Dönüşüm Projesiyle attığımız adımlar
ortada. Ve bu konuyla ilgili olarak…
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)- Temizlik işçilerine
ameliyat yaptırdınız.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)- Değerli
arkadaşım, bunların hepsi ülkede her zaman olağan şeyler. Haa, onun üzerine
benim Hükümetim gitti mi gitmedi mi?! Hemen böyle, mal bulmuş gibi
dayanıyorsun, yükleniyorsun ona. Bunların hepsi olacak. Ama, bu Hükümet onun
üzerine gitti mi gitmedi mi?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Başbakan, ek süre vereceğim. Yalnız, bir
dakikanızı rica ediyorum.
M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)- Nereye gitti?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir)- Neyin üzerine gitti?! Neye
gitti?!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- Sadece Yeni Zelanda'ya gitti,
sadece seyahate gitti.
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, bu laf atmalara Divan
Üyelerimizin de katılmış olması beni üzüyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu Parlamentoda bu kürsüden, milletin kürsüsünden konuşmak kadar, sayın
milletvekillerimizin hatibi dinlemesi de hem hakkı hem de sorumluluğu. Hele
hele bir ülkenin başbakanı konuşurken konuşmasına engel olacak bir tavır
içerisinde olmak son derece hoş olmayan, milletimizin de hoş görmediği bir
olay.
CANAN ARITMAN (İzmir)- Başbakan da eliyle öyle
yapmasın! (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, sizden rica ediyorum; bu
tip hareketler bu Parlamentoya itibar değil sıkıntı getiriyor. Dinlemenizi rica
ediyorum. Haa, bu arada kendinizi göstermek için, öne çıkmak için bazı
hareketlerde bulunmanız size de bir şey kazandırmaz, bu Parlamentoya da bir şey
kazandırmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)- Sana yakışıyor mu Sayın
Başkan; ne kadar ayıp!
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)- Başbakanın gözüne girmeye
çalışanlara söyle.
BAŞKAN- Buyurun Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)- Sağlıkta
Dönüşüm Programımızda, üç yılda, çok önemli, reform niteliğinde başarılara imza
attık. Kamu hastanelerini ortak kullanıma açtık. Artık, Emekli Sandığı mensubu,
SSK'lı, Bağ-Kur'lu, yeşilkartlı diye bir ayırım kalmadı. Bu yetmez mi, bu
yetmez mi?! Eskiden bu ayırım vardı, bu kalktı. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Sadece devletin hastanelerinden değil, şimdi, özel sektör
hastanelerinden de, benim vatandaşım, yeşilkartlısıyla, Emekli Sandığıyla,
işçisiyle, memuruyla, hepsi bundan istifade ediyor; yeter. (CHP sıralarından
gürültüler) Ne olacak; bundan daha büyük değişim mi olur!
Eczanelerdeki -gelin, dikkatinizi çekiyorum- SSK
Hastanesinin eczanelerindeki kuyrukları unutmayın. Biz, bütün serbest
eczaneleri devreye sokarak o kuyruklara son verdik. (CHP sıralarından
gürültüler)
Artık -arkadaşım da bugün gayet güzel söyledi- şimdi,
konut kuyrukları başladı, konut kuyrukları başladı. Bu size bir şey anlatmıyor
mu?! Türkiye nereden nereye geliyor! (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
Ve yeşilkartlı eskiden ilacını alamıyordu; ama, şimdi
gidip ilacını da alır hale geldi; bunu da sağladık ve memuru da, SSK'lısı da,
hepsi alıyor, bu duruma geldi.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Grip olana reçete
yazmıyorsunuz ama.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve sağlık
personeline performanslarına göre eködeme başlattık. Bu uygulamayla da, sağlık
çalışanlarının üretkenliğini, bu ülkede, hamdolsun, artırmış vaziyetteyiz.
Bakınız, buradan, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesiyle
ilgili konuya geliyorum. Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi bir numara, birinci
sırada.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Oran olarak, oran?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve Sayın
Baykal bilmiyorum bir hesap yanlışı mı yapıyor; biz cumhuriyet tarihinin
rekorunu kırdık diyoruz. Derslik, sınıf demek.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Bilmiyorduk, öğrendik!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yani, 70 000
sınıf yapıldı. Şimdi, bunu yıllara böldüğümüz zaman ne yapar; şu hesabını
yaparsanız, 23,3 bin, her yıl, biz sınıf yapmışız, derslik yapmışız.
Şöyle, cumhuriyet tarihinde her yıla bu düşüyor mu,
buna bir bak bakalım.
ENGİN ALTAY (Sinop) - 1999'da 29 000 derslik yapıldı
Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Buna baktığın
zaman bunu göremezsin, yok böyle bir şey
ENGİN ALTAY (Sinop) - Belgesi burada!.. (AK Parti
sıralarından "otur yerine" sesleri)
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yok böyle bir
şey, göremezsiniz. (CHP sıralarından gürültüler)
ENGİN ALTAY (Sinop) - Belgesi elimde…
BAŞKAN - Sayın
Milletvekili, oturur musunuz yerinize.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -Bu başarı
nereden yakalandı; çıkardığımız kanunla yakalandı. Bakınız, biz, devlet bütçesinden 55 000'e yakın derslik
yaparken, bunun dışındaki dersliği hayırseverlerimiz yaptı ve bu hayırseverlerimiz
nereden istifade ettiler bu arada; eğitime yüzde 100 destek kampanyasından
istifadeyle, yine bir yerde, devlete ödeyeceği bir vergiyi de bu noktada
değerlendirmiş oldular. Ama, bizim derdimiz bağcı değildi; bizim derdimiz, üzümü
milletçe, beraber yemekti, buydu… (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu eğitime yüzde 100 destek kampanyası çerçevesinde,
yaklaşık 2 katrilyonluk destek aldık ve bundan dolayı biz, şahsım, milletim
adına, her gittiğimiz açılışta, zaten hayırseverlerimize de, bununla ilgili
şükranlarımızı bildiriyoruz. Bu, ayrıca onların da, adını yazmak istiyorsa
kendi adını, babasının, annesinin, kardeşinin veya kimi istiyorsa, onunla da
taçlandırıyoruz. Bu adımları da atıyoruz.
Tüm zamanlarda okullarımıza gönderilen bilgisayar
noktasında da ciddî bir artış olduğunu söyledim. Bugün yine söylüyorum; hedef,
inşallah, 2006'nın ilk çeyreğinin sonunda, bilişim teknolojisi sınıflarındaki
320 000 bilgisayarı halletmek. Bunu da, ama hayırseverlerimizle ama gerekirse
ikinci bir ihaleyle bitirecek ve böylece, inşallah, bilişim teknolojisi
sınıflarında bilgisayar olmayan okulumuz kalmayacak.
Bakınız, burada bir gerçeği daha vurgulamakta büyük
fayda var; öğretmenlere ucuz bilgisayar kampanyası başlattık. Bununla, yıl sonu
itibariyle, 100 000 öğretmenimize, inşallah, ucuz dizüstü bilgisayar sahibi
olma imkânı sağlanmış olacaktır ve bu adım da, dönemimizde gerçekleştirildi.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Öğretmenlere yeterli maaş
verin, ikinci bir iş yapmak zorunda kalmasınlar.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Son üç yılda, kamuya tahsis edilen
kadroların yüzde 50'sini biz Millî Eğitim Bakanlığımıza tahsis ediyoruz. Bu,
bizim, eğitime verdiğimiz önemin ne denli ileri olduğunun açık işaretidir.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Öğretmenler taksi şoförlüğü
yapıyor.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Müfredat,
otuzyedi yıldır değişmemiştir. Bu demode müfredat değiştirildi. Geçen yıl, her
bölgede, 120 okulda pilot olarak uygulanan ilköğretim müfredatı, bu sene bütün
okullara teşmil edilmiştir ve ücretsiz kitap dağıtımı devam edecektir.
İnşallah, önümüzdeki yıl, ortaöğretimde de ücretsiz kitap dağıtımını yapacağız.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Onu da yapacağız; çünkü, bu yıl şunu gördük
ki, ortaöğretimde birçok ders kitapları bulunamıyor ve bundan dolayı da ciddî
şikâyetler aldık ve bunu da üstlenmek suretiyle, inşallah, bu sıkıntıyı da
böylece gidermiş olacağız.
Üniversitelerimizde, kredi ve burs alamayan hiçbir
öğrenci yoktur; talep ettiği halde alamayan hiçbir öğrenci yoktur ve göreve
geldiğimizde, bu, 45 000 000'du; 2006'da, şimdi bu rakam 130 trilyona
çıkarıldı… 130 000 000… (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Desteksiz gitti.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ortaöğretim
bursları 13 000 000'du, şimdi ise 40 000 000 Türk Lirasına çıkarıldı.
Okulöncesi eğitimde yüzde 11 okullaşma oranı varken, şimdi, bu, yüzde 20'ye
ulaşmış bulunuyor. Bunlar, hep, bu dönemin atakları ve okullarımızda demokrasi
eğitimi ve okul meclisleri projesiyle, demokrasi kültürünün küçük yaşlardan
itibaren kavranması ve özümsenmesi için yoğun bir gayret sarf edilmektedir ve
yıllardan beri konuşulup gerçekleştirilemeyen sosyal bilimler lisesi, beş
yıllık liseler olarak açılmıştır. Bunun yanında, inşallah, şimdi, spor
liselerini de açmaya başladık ve spor liseleriyle de, spora yönelmek isteyen
yavrularımız, buralarda bu fırsatları yakalayacaklardır.
Bugünkü konuşmamda, toplu konut üzerinde durmayacağım;
ancak, sosyal donatılar kapsamında, Toplu Konut İdaremizin 141 lise ve
ilköğretim okulu ki, bu, 2 728 dersliğe tekabül etmektedir; Toplu Konut İdaresi
bunları yapmıştır ve yapmaktadır. 17 tane anaokulu yapmıştır, yapmaktadır. 7
kütüphane, 22 spor salonu, 110 ticaret merkezi, 97 ibadethane, 7 hastane, 24
sağlık ocağı; bunların ihaleleri gerçekleştirilmiş ve inşaatları devam
etmektedir.
Tarım köy kapsamında 5 000 konut projelendirilmiş, 11
köyde 1 677 konut başlatılmıştır ve yol noktasına gelince -burada da
söylüyorum- şu anda, Türkiye genelinde bölünmüş yolda, hamdolsun, 6 000
kilometre aşılıyor.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, bütün bu başarı nereden
geliyor dediğimiz zaman; biri, kaliteli bir farklılaşmayı ortaya koyduk; diğeri
de, ulusal ve küresel gelişmeler ışığında iç ve dış beklentilerin etkin bir
şekilde yönetilmesini başardık ve burada insan yönetimi var, burada bilgi
yönetimi var, burada para yönetimi var. Bunlar başarıldı ve bunun neticesini
de, hamdolsun, görüyoruz, topluyoruz ve biz, şimdi, bu döneme, gelişmiş ülkelerde
olduğu gibi, bir ekonomik güvenlik ve ekonomik savunma anlayışını da
yerleştirmiş vaziyetteyiz ve gelişmiş ülkelerde var olan bu anlayışı, mutlaka,
ülkemizde de uygulayacağız.
Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, Türkiye, özellikle,
hedef olarak, yatırım, istihdam, üretim ve verimlilik dörtlüsünü şu anda
kendisine hedef ihdas etmiştir.
MEHMET ALİ ARIKAN (Eskişehir) - Nerede var?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bunu da şu
anda görüyoruz ve başarılı bir şekilde, şu anda Teşvik Yasasını uyguladığımız
yerlerde çok açık, net uygulamaları var ve bunun başarıyla uygulandığı illeri
görebiliriz; ama, bu başarıyı yakalayamayan iller de şu anda mevcut.
Temennimiz, onlarda da farklı çözüm üretmek suretiyle, onlarda da bu başarıyı
göreceğiz.
Bir diğer adım; özellikle onu da vurgulamakta fayda
görüyorum… Tabiî, hep konuşuldu; Sayın Baykal da onu çok merak ediyor; bu simit
hesabı noktasında; o hesabı devamlı yapıyorum ve gelirken de, bu konuda, hatta
dedim ki arkadaşlarıma, Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamlarını değil de,
bana özellikle çarşının, piyasanın rakamlarını getirin. Bu rakamları göreyim
istedim ve baktım ki… Tabiî, Sayın Baykal simitin fiyatının 500 olduğunu
söylüyor.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Simitle ilgili tek fiyat
söylemedim! Ne konuştuğunuzu bilmiyorsunuz. Hep yanlış naklediyorsunuz.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Kaç
söylediniz?
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Ben, çayı konuştum, simiti
konuşmadım.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Çay 500,
simit?!. Hesabı beraber yapacağız ya…
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sen söyle. Ben bir şey
söylemedim… Ben bir şey söylemedim… Sen yap.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şimdi,
simitin fiyatını soruyorum; bilmiyor. Benimki çay, simit; ikisi beraber bu
hesap yapılır. (AK Parti sıralarından
gülüşmeler)
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ciddî ol, ciddî ol Sayın
Başbakan!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu hesap
beraber yapılır, ikisi beraber yapılır.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Ciddî ol gerçekten! Çok
hafiflediniz Sayın Başbakan!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben, sizi,
lütfen, ciddiyete davet ediyorum.
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Biz sizi davet ediyoruz!..
BAŞKAN - Efendim, siz, Genel Kurula hitap edin.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sizi
ciddiyete davet ediyorum. Sataşmanızı
yaptınız, cevabınızı alacaksınız.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Ne biliyorsan orada konuş,
cevabını alırsın.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Cevabını
alıyorsun zaten.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Çoğunun gerçek olmadığını bundan
önceki konuşmalarından biliyoruz.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şu anda,
Keçiören'de ve çevresinde çay 300, simit 300'dür, 350'dir, bazı yerlerde
400'dür.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İstanbul'da kaç lira?!
CANAN ARITMAN (İzmir) - İzmir'de çay da 500, simit de
500…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben, hepsini
de söylüyorum. Tabiî, bu seyyar satıcı. Pastaneden simiti yersen, bu fiyatı
bulamazsın; fark bu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Pastaneden konuşmuyoruz.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şimdi, peki,
benim hesabım neydi; benim hesabım 5 kişilik aile üzerindendi.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - 6 kişi!.. 6 kişi!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 5 kişilik
aile üzerinden bu hesabı yaptığınız zaman…
DENİZ BAYKAL (Antalya) - 6 kişi!.. 6 kişi!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …bu neye tekabül ediyor….
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Hesabın 6'ydı…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …270 000 000
Türk Lirasına tekabül ediyor.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Hesap 6'ydı…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 5, 5…
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Hesap 6'ydı.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Benim o
zamanlar konuştuğum, hep 3 çocuk, anne-baba; 5. Açarsınız, dinlersiniz
televizyonları, görürsünüz. Ben ne söylediğimi çok iyi biliyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - 6'ydı.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Akif Beki düzeltiyor!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve bununla da
kalmadık. Ne peki şu anda -yeni asgarî ücreti de söylemiyorum, geçtiğimiz
asgarî ücreti söylüyorum- 350 idi. Fark ne; 80 000 000 Türk Lirası. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Yani benim vatandaşımın cebinde 80 000 000 kalıyor
şimdi; ama, ben onu söylediğim zaman, asgarî ücret 180 000 000'du…
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Simit mi yiyecek adam otuz
gün?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - O zaman çayla
simidi almaya yetmiyordu.(AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar; CHP sıralarından gürültüler) Fark bu! Fark bu!
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başbakan, halkımızı simide
çaya mahkûm ettiniz! (AK Parti sıralarından gürültüler)
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) Hâlâ insanlar simit yiyor;
yazıklar olsun!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen… Lütfen efendim,
sükûneti muhafaza edelim.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız,
ülkelerin bu noktada -hani, dargelirliyi konuşuyoruz ya- hesap verileri vardır,
mantıkları vardır. Biz, şu anda 2002'de…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tüpgazdan bahsetseniz Sayın
Başbakan…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …Türkiye'de
asgarî ücretle kaç kilo ekmek alınıyordu, biliyor musunuz arkadaşlar…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kaç tüpgaz alınıyor; onları
da bir söyleseniz.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 187 kilo
ekmek alınıyordu.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kaç tüpgaz alınıyor?
ABDURREZZAK ERTEN (İzmir) - Benzin üzerinden yapın
lütfen.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 2005 yılı
itibariyle alınan ekmek 294 kilo. Nereden nereye geldik.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tüpgaz nasıl, tüpgaz?!.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kiraları da bir söyleyin,
kiraları…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Beyaz et,
2002'de 69 kiloydu, şimdi ise 132 kilo. Nereden nereye…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tüpgaz nasıl?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yumurta,
2002'de 1 445 adet yumurta alınırken…
CANAN ARITMAN (İzmir) - Kuş gribi…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …2005'te 3
183 yumurta alınıyor.
Çay -kilo olarak vereyim- 2002'de 29 kilo çay alınırken,
şimdi 43 kilo çay alınıyor.
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Tüpgaz!.. Tüpgaz!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Tozşeker,
2002'de 126 kilo tozşeker alınırken, şimdi 170 kilo tozşeker alınıyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Şu tüpgaza bir gelseniz.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Tüpgaz!.. Tüpgaz!..
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kaç tüpgaz alınıyor?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Makarna,
2002'de 172 kilo alınırken, şimdi 310 kilo alınıyor. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bununla kalmadık…
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Tüpgaz almıyor demek ki
vatandaş!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız,
şurada bir gerçeği daha vurgulamamda fayda var; o da şudur: Özellikle, bütçenin
gündemdışına kaymak suretiyle, mesela -bilmiyorum, yani, hesaplar yanlış mı
yapılıyor veya bilgiler mi yanlış geliyor- mücevherat, pırlanta filan, Sayın
Baykal bunları söyledi; dedi ki: "Bunun KDV'si sıfıra indirildi."
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Evet, doğru.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Doğru, doğru.
Peki, ÖTV'si ne oldu?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Diğer malları artırırken onu
da artırdınız. KDV'sini sıfırladınız.
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - KDV'yi niye kaldırdınız?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - ÖTV'si ne
oldu; yüzde 6'dan yüzde 20'ye çıkarıldı. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yüzde
6'dan yüzde 20'ye çıkarıldı.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - KDV'yi sıfırladınız.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve bunlar,
bunlar, ekonomiyi, allahaşkına, söyler misiniz, Türkiye'de ne denli acaba
etkileyen kalemdir?. Yani, yeri geliyor, bence, bakıyorum farklı oynuyorsunuz,
yeri geldiği zaman farklı oynuyorsunuz. Ben size burada da bu rakamı vermiş
olayım. Bir diğer konu…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - O indirimi kimler için yaptırdığınızı biliyoruz Sayın Başbakan!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Kredi
kartının borcunu ödeyemeyenlerin sayısı artıyor diyorsunuz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kimin için yaptırdığınızı
biliyoruz o indirimi!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, biz iktidara gelmeden önce, bu ülkede…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - O indirimleri kimin için
yapıyorsunuz; onu söyleyin!
BAŞKAN - Sayın
Özyürek… Sayın Özyürek, lütfen…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …kredi kartı
kullananların sayısı neydi, bizim dönemimizde ne oldu?.. Şimdi, burada bir
gerçeğe bakmak lazım; kredi kartı almaya vatandaş mecbur mu?.. Peki, kredi
kartını alan niçin limiti içerisinde kullanmıyor?... Limiti içerisinde kullansın.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Yetmiyor!
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Kullanıyor; ödeyemiyor!
CANAN ARITMAN (İzmir) - Vatandaş aç.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Limiti
içerisinde kullansın. Yani, kalkıp da, nasıl olsa kredi kartı elimde, ben bunu
istediğim gibi kullanırım… Yok öyle bir şey ya! Var mı öyle bir şey?! Bunu…
Hiçbir gelişmiş ülkede böyle bir anlayış göremezsiniz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hırsızlık mı yapsın?!
CANAN ARITMAN (İzmir) - Günü kurtarmaya çalışıyor
vatandaş!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bir diğer
konu: Bakınız "kadrolaşma" diyor Sayın Baykal. Çok çirkin, çok
çirkin… Siyasî iktidarlar işbaşına geldikleri zaman, kendi aktörlerini
belirleme hakkına sahiptir. Bu onlara demokrasinin verdiği en tabiî, en doğal
haktır.
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Odacılar dahil!..
K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Odacılar dahil mi?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - En doğal, en
tabiî haktır ve bakınız, bütün bu üst düzey yöneticilerin, bir defa, dağıtımı,
dağılımı, bunların hepsi zaten bu ülkenin kendi evlatları, kendi personeli.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Bunlar kamu görevlisi, aktör
değil; kamu adına görev yapıyorlar.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve bunlar
oradan alınır, bir başka yere kaydırılır. Bunları sanki CHP iktidarlarında
görmedik mi ya?!
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Yalan söylüyorsun…
CANAN ARITMAN (İzmir) - Görmediniz, yok öyle bir şey!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Biz, sizin
iktidarınızda bazı kurumları nasıl dejenere ettiğinizi çok iyi biliriz; beni
konuşturmayın! (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Hangi CHP İktidarı?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Çok iyi
biliriz… Çok iyi biliriz… (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Hangi CHP İktidarı?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Çok iyi
biliriz… Çok iyi biliriz… (CHP sıralarından gürültüler)
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sen CHP İktidarının ne
olduğunu bilmiyorsun! Hangi CHP iktidarı?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Demin
söyledin ya, özel gel, ben de sana özel anlatayım onu. Özel anlatayım…(CHP
sıralarından gürültüler)
Ve, çok daha enteresan…
DENİZ BAYKAL (Antalya) - CHP yirmibeş yıldan beri
iktidara gelmedi, sadece bir kısa süreli koalisyonu var!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Taa geçmişten
bu yana alıyorum ben.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - CHP hakkında konuşamazsın! CHP
hakkında söz söylemezsin!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve bakınız,
Talim Terbiye Kurulu değiştirildi diyorsunuz. Tabiî değiştirilecek ya!..
DENİZ BAYKAL (Antalya) - O bahsettiğin CHP değil!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -
Değiştirilecek tabiî, değiştirilecek…
Şu anda, eğer bundan önceki dönemler başarılı olmuş
olsaydı, biz aynen devam ederdik; ama, başarılı olmayınca tabiî değiştireceğiz.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sen de düşeceksin, sen de
düşeceksin!
K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Mahkeme kararları ne olacak?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve, bunları
aynen sürdüreceğiz.
Geliyorum bir başkasına; Sağlık Bakanlığında 141 şef
atamasıyla ilgili konuşuyorsunuz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Evet…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız,
tabiî ki yapacağız.
K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Neden?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - İhtiyacımız
var, yapacağız.
Yaptık, yapacağız ve yapmaya da devam ediyoruz. Yine
yapacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Anayasa Mahkemesi iptal
etti!..
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Çiftliğiniz mi?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu bize yine
yasaların verdiği bir yetkidir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ama, bir başka şeye geliyorum. Bir başka yanlış var…
ALİ ARSLAN (Muğla) - Anayasa Mahkemesi kararları var!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hiçbir şef
görevinden alınmamıştır; çünkü, onlara da ihtiyacımız var. Görevinden alınan
şef yok, orada da bilgilendirmeniz yanlış.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Bir hakkı kötüye
kullanamazsınız.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bir diğer
konu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu konuşuyorsunuz. Ayıp ya! Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunda, Hükümetin 1 temsilcisi, bakanı var, 1 de bürokratı
var ve diğer 5 üyeyi Cumhurbaşkanımız atıyor; 7 kişiden bu şekilde oluşuyor;
yani, bunu, siz gelseydiniz, farklı mı yapacaktınız?! (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tabiî, Anayasayı
değiştirecektik.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Evet, değiştirecektik…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sizin öyle,
çoook değiştireceğiz dediğiniz şeyler var; bugün, tam tersini yapıyorsunuz.
Bak, ayrıca, burada, ballandıra ballandıra, Kapıkule
yolsuzluğunu anlatıyorsunuz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yok mu?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Tamam da,
iktidar kim; kim verdi bu talimatı?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Kim?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Kapıkule
yolsuzluğunun üzerine kim gitti ya! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yoksa, siz mi verdiniz, benim bilmediğim bir şey mi var;
bu talimatı yoksa siz mi verdiniz?!
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Size rağmen oldu!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Biz veriyoruz
ve burada, maşallah, bu kabiliyetinizi de burada öğrendim, hakikaten, telefon
diplomasisini de gayet iyi yürütüyorsunuz ve burada da…
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - O operasyon size rağmen!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …bunları
dinlerken tamam da, bu size nereden geldi…
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Mahkeme dosyasında…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …ve bunların
hepsi dinleniyorsa, hangi kurum tarafından dinleniyor; devletin kurumları
tarafından.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Mahkeme dosyasında var Sayın
Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Gerekli olan
şeyler nerede şu anda; bu, araştırma komisyonuna da gönderilen, ama, bu arada
da size de pas edilen bir konu.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Basında çıktı, gazetelerde
çıktı Sayın Başbakan!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Evet… Evet…
…ve hâlâ, maalesef, ideolojik yaklaşımlarla bir yere
varmak istiyorsunuz; varamazsınız, bunu bir defa geçin.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Hiç alakası yok!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Rüşvetin ideolojisi mi olur
canım! Rüşvetten bahsediyoruz, ne ideolojisi!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …ve
dönemimizde, arkadaşlar, nerede bizim bir kadro ihtiyacımız varsa, bunu, Sayın
Ecevit'in döneminde başlatılmış olan imtihan sistemiyle alıyoruz ve bu
sistemle, imtihanı kazanan, bilgisayar ortamında bunların dağıtımları
yapılıyor…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Mülakat mı?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …ve biz…(CHP
sıralarından gürültüler)
Mülakat sistemi bizim dönemimizde icat olmadı. Mülakat
sistemi bizden önceki dönemlerde de vardı. Bilmiyorsan, git sor ağabeylerine,
onlardan öğrenirsin; ilk defa yapılmıyor bu (AK Parti sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler) ve şu anda da bu süreci, bu sorumluluğun,
mesuliyetin altında yine sürdüreceğiz, yine devam ettireceğiz.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Sıfır puanlarla aldınız.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Çünkü,
ülkemizde, emekli olan, şu veya bu nedenlerle ayrılan insanlar var. Biz,
oraları boş mu bırakacağız, tabiî ki dolduracağız. Bunlar, bizim en doğal
yetkimiz, bu bize kanunla verilmiş yetki. Bunu niye yadırgıyorsunuz?! Tabiî ki,
olacak… Şu anda, doğuya, güneydoğuya doktor göndermekte sıkıntımız var. Bunun
yollarını açacağız, bulacağız, açacağız… (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
CANAN ARITMAN (İzmir) - Van'daki doktoru alıyorsunuz!..
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Bu kadro değişikliğiyle…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …ve bunun
için de, oralara da, ben, uzman doktor göndermek durumundayım. Hangi şartlar bu
konuda bize yardımcı oluyorsa, bunu da başaracağız. Ha sizin bildiğiniz bir şey
varsa, siz bize yardımcı olun, biz onu da uygulayalım, onu da yaparız, onu da
yaparız. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ve geliyorum bir başka konuya. Sayın Baykal, şu
ifadenize çok üzüldüm, ikide bir, sakız gibi çiğniyorsunuz: "Hikmetyar'ın
önünde diz çökmek" filan… (CHP sıralarından "Yalan mı?" sesleri,
gürültüler)
Hikmetyar, o zaman, Türkiye'ye…
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Fotomontaj mı?!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Fotomontaj mı Sayın
Başbakan?!
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Ne ilgisi var?! Ne
saygısızlık?!.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakın, ben
öyle bir şey söylemedim. Benden öyle bir açıklama duydunuz mu? Benden öyle bir
açıklama duydunuz mu? Ben öyle bir şey söylemedim. Ben, sadece şunu söylüyorum
size: Bakınız, bu olay 1986'nın olayıdır. Ben, o zaman, bir partinin il
başkanıyım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Evet…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve o zaman,
buraya, Hikmetyar, İslam Ülkeleri Ekonomik İşbirliği toplantısına ve bir
Başbakan sıfatıyla gelmiştir, resmî davetli olarak gelmiştir. (CHP sıralarından
gürültüler) Buyurun; ben, size bütün resmî kayıtlardan okuyorum şu anda. Resmî…
CANAN ARITMAN (İzmir) - Diz mi çökmek lazım?!
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Nerenin Başbakanı?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -
Afganistan'ın… Afganistan'ın, unutmayın!.. O zaman, onların verdiği mücadeleyi
herkes alkışlıyordu Türkiye'de. Kusura bakmayın… Haa, şimdi, farklı bir safa
geçmiş durumda. Ben, şu andaki farklı safta da desteklemiyorum.
ABDURREZZAK ERTEN (İzmir) - Efendim, değiştiniz mi?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Geliştim,
geliştim… Değişerek geliştim… Otuz yıl öncesinde kalmadım; çünkü, çağdışı
değilim... Değilim… (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, ayakta
alkışlar)
Sağ olun.
Ve "maaşım yetmiyor!.." Değerli arkadaşlar,
dürüst olun, doğru konuşun… Benim, bir defa… (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Benim, bir
defa, maaşım yetmiyor diye bir ifadem olmamıştır. Sadece…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Alman Bakana söyledin.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sadece, Sayın
Schröder'le beraber olduğumuz bir ortamda, onların Başbakanlarının aldığı maaş
ile bizdeki Başbakanın aldığı maaşı, beraberimde olan bir gazeteciyle,
mukayesesini yaptık.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Asgarî ücreti de karşılaştırın.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -
"Yetmiyor" diye bir ifade kullanmadım, hamdolsun, bu noktada herhangi
bir sıkıntım yok.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır; eksikse, yardımcı
olalım Sayın Başbakan...
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Böyle bir
derdim de yok; ama, bunu, siz, bu hale dönüştürmek suretiyle, bunun üzerinden
nemalanmak istiyorsunuz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İhtiyacınız varsa, yardımcı
olalım.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -
Nemalanamazsınız; boşuna uğraşmayın.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sizin paranızdan nasıl
nemalanabiliriz?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bir diğer
konu, Yeni Zelanda'da, dövizli askerlik konusu.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bir başbakan bunu söyler mi?
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Sen de grup başkanvekilliği
yapmışsın…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakın, ben,
Alman Başbakanı ile Türkiye Başbakanının… (Gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sizin paranızdan biz nasıl
nemalanabiliriz?
AHMET IŞIK (Konya) - Dinle!.. Dinle!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Zaten, Türk
Milletine "mazoşist" diyen bir kişiyi, ben, ademe mahkûm ediyorum,
kabul etmiyorum. Kabul etmiyorum seni. (AK Parti sıralarından alkışlar) Özür
dileyeceksin bu milletten, özür!.. Terbiyesiz!..
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Onu anlatacağım size.
Paranızdan nasıl nemalanabiliriz, ne demek bu?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yeni
Zelanda'da, dövizli askerlikle ilgili, ben halkımı mı aldatacaktım; halkımın
talebini aldım, verilmiş bir sözümüz yoktur diye de döndükten sonra basına
açıklama yaptım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Orada başka, Ankara'da
başka!..
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Niye söylüyorsunuz o zaman?
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Sana ne!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben
söylemiyorum, benden, oradaki vatandaşımın…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İnsanları neden
umutlandırıyorsunuz?
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Sana mı soracaktı?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yeni
Zelanda'da değil, Avustralya'da, onu da öğren!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Niye umutlandırıyorsunuz?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -
Avustralya'daki vatandaşlarımın talebi bu; diyorlar ki: "Biz, böyle böyle,
askerliğimizi yapmak istiyoruz, bunu dövizli olarak yapamaz mıyız, bu konuda
bize yardımcı olun." Bundan daha tabiî ne olur ya!
BAŞKAN - Sayın Başbakan, bir dakikanızı rica edebilir
miyim..
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan, zaten iki
saat oldu, konuşma devam ediyor.
BAŞKAN - Sayın Özyürek, siz bu Parlamentoda, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunu temsil ettiniz, Sayın Genel Başkanın oturduğu yerde
oturdunuz. Bugün gösterdiğiniz tavır ve takındığınız hal, doğrusu, Başkanlık
Divanını çok üzüyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, Sayın Başbakan da
herkese hakaret ediyor.
BAŞKAN - Size, İçtüzük gereğince, gerekli ikazı
yapıyorum. Lütfen yerinizde oturun ve yerinizden konuşmayın. (CHP sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hakaret ediyor!
BAŞKAN - Buyurun Sayın Başbakan.
Sayın Başbakan, konuşmanızı da toparlamanızı rica
ediyorum.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şimdi,
Antalya’yla ilgili olarak…(CHP ve AK Parti sıralarından ayağa kalkmalar ve
gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yerinize oturun
lütfen!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Antalya'yla
ilgili olarak… Sayın Baykal, Antalya, benim Başbakanlığım döneminde görmüş
olduğu ilgiyi hiçbir dönemde görmedi ve bu dönem içerisinde, sizin gündeme
getirdiğiniz ve yine gazete kupürlerinden vesaire okuduğunuz o haberin yine
hakikatle ilgisi yok. Parayı veren, orada yatırımı yapan biziz ve Kundu Yolunu
bizzat kendim takip ettim. Bizzat kendim takip ettim ve açılışını da yaptım.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - İnşaatını siz yapmadınız,
sadece açtınız.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hayır… Hayır…
BAŞKAN - Sayın Ercenk, lütfen...
BAŞBAKAN RECEP TAYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben
geldiğimde… Bak, komisyon görüşmelerinde de, sen bu tür böyle yanlış şeyler
içerisine hep girdin. İzledim seni, hiç bu çatının altına yakışmayan fiiller
yapıyorsun burada; bir defa, kendine gel!.. Kendine gel!.. (AK Parti
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Hayır… Hayır…
BAŞKAN - Sayın Ercenk, lütfen...
Sayın Başbakan, siz Genel Kurula hitap edin.
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Sen mi karar vereceksin?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bizzat bu yolun yapımıyla ilgili olarak
kendim ilgilendim.
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Bir milletvekilini böyle
azarlayamazsınız.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan,
milletvekilini azarlayan bir başbakan olur mu?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - İlgilendim…
Bizzat kendim…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Hayır… Hayır…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben yaptığımı
konuşuyorum. (CHP sıralarından gürültüler) Ben yaptığımı konuşuyorum… Ve bu yolun bizzat yapılışını takip ettiğim
gibi… (CHP ve AK Parti sıralarından ayağa kalkmalar, gürültüler)
Zülfükar Bey… (Gürültüler)
BAŞKAN - İdare Amirleri görevini yapsın…
Oturun yerinize sayın milletvekilleri. (Gürültüler)
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Bir türlü değişmediniz. Biz
sizin genel başkanınızı ne kadar sakin dinledik.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, yerinize
oturun.(CHP ve AK Parti sıralarından gürültüler)
Yerinize oturun lütfen!.. Sayın milletvekilleri,
lütfen, yerinize oturun; aksi takdirde birleşime ara vereceğim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Daha ne kadar konuşacak?!
BAŞKAN - Sayın Başbakan, buyurun efendim.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu yolun...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, saate bakın!..
BAŞKAN - Efendim, onun takdiri bana ait. Oturun
yerinize!.. Heyecanlanmayın!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu yolun
maliyeti 20 trilyondur. Bana o akşam verilen söz 12,5 trilyon. Şu ana kadar
hâlâ ödemesini yapmayanların toplam yapması gereken ödeme miktarı 3,565
trilyondur. Bu, bizzat, Kültür ve Turizm Bakanlığından dün akşam aldığım son
neticedir. Bu ödeme yapılmamıştır, maliyeti 20 trilyondur, takibini yaptım,
açılışını da bizzat bitirdim.
BAŞKAN - Sayın Başbakan, toparlamanızı rica ediyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yarım saat oldu.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve bir diğer
konu…
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Birbuçuk saat oldu…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız,
turizmcilerin özellikle dönemimiz içerisindeki geldiği noktayı da, şöyle kısa
da olsa, burada ifade etmekte fayda görüyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Öyle takdir hakkı var mı
Sayın Başkan?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, yarım saat
oldu, yarım saat!
AHMET IŞIK (Konya) - Sakin ol!.. Sakin ol!..
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Başbakan konuşuyor,
lütfen..
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Soru sordunuz cevap veriyor.
Ayıp be!.. Yetmiş milyon, Başbakanı dinliyor.
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Arkadaşlar, burası Türkiye
Büyük Millet Meclisi!..
BAŞKAN - Sayın Anadol, arkadaşlarımızın bu kadar uzun
müdahaleleri olmasaydı konuşma şimdiye kadar çoktan bitecekti. Ben, onu da
nazara alıyorum elbette ki.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Koskoca Başbakan
konuşuyor...
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, benim grup başkanvekillerimin toplam konuşma miktarı bir saat beş
dakika. Grup adına diğer konuşanlar yaklaşık birbuçuk saate yakın konuştular.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Bir saat onbeş dakika…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben, şu anda,
Hükümet adına Başbakan olarak cevaplandırma yapıyorum.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Ne kadar o süre?
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Sabaha kadar!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …ve burada da
Grubumun kullanmadığını da kullanıyorum.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sayın Başkan, böyle bir usul
var mı?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yıllara göre
Türkiye'ye gelen turist sayısı 2002 yılında 13 256, 2003 yılında 14 029…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanım, Sayın
Başbakan AKP Grubunun hakkını kullanamaz!
BAŞKAN - Efendim, oturun yerinize lütfen.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - AKP'nin Başbakanı değil,
Türkiye'nin Başbakanı!..
BAŞKAN - Lütfen oturun yerinize.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …2004
yılında 17 516, 2005 yılında -rekor- 21
350 000. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Şimdi, geliyorum Antalya'ya…
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan, böyle bir
usul var mı?!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 2002 yılında
4 747 000, 2003 yılında 4 682 000, 2004 yılında 6 047 000, 2005 yılında 7 200
000 turist Antalya'ya gelmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İstanbul İline gelince; 2002'de 2 700 000, 2003'te 3
150 000, 2004'te 3 470 000, 2005'te 4 700 000 turist de İstanbul'a gelmiştir.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Biz, bu yıl, hamdolsun, 20 000 000 turisti
toplamda aşmış vaziyetteyiz.
Ben, burada, Antalya'da yapılanlara tekrar değinecek
değilim; çünkü, dönemimde, Antalya'da yapılanlar, sadece toplam rakam olarak
veriyorum, 1 katrilyon 56 trilyondur Antalya'nın geneline yapmış olduğumuz
yatırımlar. Bunun içerisinde, bölünmüş yollardan tutunuz, kavşak ve bunun
yanında, belediyelere açılan krediler… Bunun yanında, Antalya-Kemer-Tekirova
yolu tek şerit, tek şerit, öyle çalışıyorlardı; şimdi, bölünmüş yol yaptık, 56
kilometre çift gidiş, çift geliş.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Git de bir bak!..
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bundan
öncekiler neredeydi?! Bunlar bu dönemde yapıldı.
Aynı şekilde, Finike-Demre yolu, yine, bu dönemde…
Kalkan-Fethiye-Dalaman yolu ve şu anda 7 kilometre kaldı, devam ediyor, toplamı
113 kilometre. Bunlar yapılıyor bu dönemde.
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - İşçiler para alamıyor…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Göcek Tüneli;
şu ana kadar 460 metrenin 400 metresi tamamlanmış vaziyette ve bunun yanında,
adalet sarayı ve bunun yanında Kumluca Devlet Hastanesi… Bunlar da devam
ediyor.
Bütün bunlarla beraber, bakınız, Manavgat'ta arıtma
tesisi çalışmamız devam ediyor. Bunun yanında, yine, Lara Bölgesindeki
arıtmanın da gecikmesinin tek sebebi, ne yazık ki, Muratpaşa Belediyesinin,
Büyükşehir Belediyesine yer vermeme sebebidir. Bunu da özellikle söylüyorum.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Pes vallahi!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Eğer, Sayın
Genel Başkan bu konuda yardımcı olursa, Büyükşehir Belediyemiz onu da süratle
bitirecektir. Bir yer vermesi, o kadar…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Öyle değil Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bunun
yanında, Turizm ve Kültür Bakanlığı Alanya İncekum arıtmasının kapasite
büyütmesi için de 1,5 trilyon lirayı ayrıca verdi, bunlar yapıldı.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Antalya'yı konuşurken
dikkatli konuşcaksınız; Antalya hakkında yanlış bilgiler söylüyorsun.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Tabiî, benim
bütün bu konuşmalarımdan sonra, aslında, en önemli üzüntüm şu…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Hangisine arıtma yaptınız?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ne yazık ki,
muhalefet, bazı şeylere hiç tahammül edemiyor.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Dükkânını kapatan 45 000 bakkal
ne oldu?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yani,
istiyoruz ki, bunlara, artık, tahammül gösterelim. Geçen konuşmamda da
söyledim; bir dayanışma içerisinde bunları yürütelim ve şahsımla ilgili okumuş
olduğunuz kitap, hemen hemen tamamına yakını, hilafı hakikattir. Bunun
kaynağını, her şeyini ispat edersiniz. Bunu konuşuruz ve bana delil
gösterirsiniz, delil. Öyle, herkesin yazdığı bana delil değil.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Bunları tüm basın yazdı.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sizin
hakkınızda da yazılmış çok kitaplar var; ama, ben, sizin hakkınızda yazılan
kitaplardan değil, sizin bu tür yayınlarınızdan cevap veriyorum. Bak, bunlar
sizin, buradan cevap veriyorum. Siz de, bana, benim yayınlarımdan cevabı verin,
kabulümdür; ama, bana gazete kupürleriyle gelmeyin, onlar benim kabulüm
değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bütçemizin, milletimize, ülkemize hayırlı olmasını Yüce
Allah'tan temenni ediyor, emeği geçen, görüş ve önerileriyle katkıda bulunan
bütün milletvekillerimize teşekkür ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, ayakta
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Başbakan.
Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan, konuşması
sırasında "Cumhuriyet Halk Partisinin yaptırdığı kamuoyu araştırmaları
bana da geliyor, orada perişan halinizi görüyorum" demiştir. (AK Parti
sıralarından "doğru" sesleri)
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Biz de halkın içindeyiz,
görüyoruz.
BAŞKAN - Efendim, müsaade eder misiniz… Arkadaşlar,
rica ederim, burada bir bütçe müzakeresi yapıyoruz.
Bu, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilinin
Başkanlığımıza sunduğu bir talep. Burada Genel Kurula sunuyorum ve İçtüzüğün
bana verdiği yetkiyle takdir ederek de gereğini yapacağım.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Bravo...
BAŞKAN - "Bu iddia gerçekdışıdır. Partimizle
ilgili olmayan bir şeyi olmuş gibi göstererek, Partimize ve Grubumuza
sataşmıştır. İçtüzüğün 69 uncu maddesi uyarınca Grubumuz adına söz
istiyorum." Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Ali Topuz.
Sayın Topuz, izahatınız geniş, zabıtlara geçti; bence
bu yeterli değil mi? (CHP sıralarından "Hayır, hayır" sesleri)
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Kısaca çok önemli bir açıklama
yapacağım; herhangi bir sataşma söz konusu değil.
BAŞKAN - Sayın Topuz, bu talebiniz çerçevesinde, 69'a
göre size söz veriyorum.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sadece bu konuyu açıklamanızı rica ediyorum.
(CHP sıralarından "Sayın Başbakan niye rahatsız
oluyorsunuz" sesi, gürültüler)
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Ayıp ya!..
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Burası Meclis…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başbakan, baskı
yapıyorsun!
IV. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
5.- İstanbul
Milletvekili Ali Topuz’un, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, konuşmasında,
partisine sataşması nedeniyle konuşması
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan… Sayın Başkan… (AK
Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Topuz, sadece bu konudaki düşünceniz,
başka bir konuyu…
ALİ TOPUZ (Devamla) - İfade ediyorum.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; önergemde de
belirttiğim gibi, Sayın Başbakan, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından yaptırılan
anketlerde Cumhuriyet Halk Partisinin durumunun bir perişanlık gösterdiğini, bu
araştırma raporlarının kendisine de ulaştırıldığını buradan ifade etti. (AK
Parti sıralarından "Doğru" sesleri)
"Doğru" diyen arkadaşlar, benim konuşmamı,
lütfen, sonuna kadar dinlesinler.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Biz dinleriz.
ALİ TOPUZ (Devamla) - … sonra benden özür dilesinler.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Niye?
ALİ TOPUZ (Devamla) - Şimdi, beni dinleyin, anlarsınız.
Sayın Başbakanın bizim için neden üzüldüğünü bir türlü
anlayamadım; bizi çok sevdiğinden mi, yoksa, gözümüzün içine baka baka bize bir
şeyler mi söylemek istediğini kavrayamadım.
AHMET IŞIK (Konya) - Muhalefetsiz olmaz!
ALİ TOPUZ (Devamla) - Buradan milletvekillerini
azarlıyor, Meclis Başkanını azarlıyor, onun yerine kararlar vermeye çalışıyor;
onlara değinmeyeceğim, onlar ayrı bir konu…
BAŞKAN - Sayın Topuz, siz konunuza gelin.
ALİ TOPUZ (Devamla) - … ama, kısaca şunu söyleyeceğim:
Cumhuriyet Halk Partisi herhangi bir araştırma yaptırmış ve bu da Sayın
Başbakanın eline geçmiş ise, lütfen, Sayın Başbakan onlardan bir tanesini bize
versin, bize ifade etsin. Eğer, bir tane veremeyecek olursa, bu kürsüden, bir
başbakanın, maalesef, gerçekdışı bir konuşma yapmış olduğu kesinleşecek,
zabıtlara geçecektir. (CHP sıralarından alkışlar)
Neden bu kadar kendimize güvenerek ifade ediyorum bu
sözleri; çünkü, Cumhuriyet Halk Partisi, seçimlerle ilgili, Partinin durumuyla
ilgili hiçbir kamuoyu araştırması yaptırmamıştır. Evet, yaptırmamıştır. Hiçbir
kamuoyu araştırması yaptırmamıştır… (AK Parti sıralarından gürültüler)
Konuşmayın!.. Oturun yerinize!.. Susun!.. Ne
konuşuyorsunuz!.. Yalancılar!.. Gerçekdışı konuşuyorsunuz. Hani doğruydu, hani
araştırma vardı sizin elinizde?! Bir Sayın Başbakana yakışıyor mu, bu kürsüden,
elinde olmayan bir belgeyi elinde varmış gibi göstermek?!
AHMET IŞIK (Konya) - Sataşma yapmayacağını söylemişti
Sayın Başkan!..
ALİ TOPUZ (Devamla) - Sayın Başbakanın bu kürsüden
söylediği her şey, eğer, bizim için söylediği gibiyse, vay haline Türkiye
Cumhuriyetinin. Böyle bir başbakan olur mu?! (CHP sıralarından alkışlar, AK
Parti sıralarından gürültüler) Elinde bilgi olmadan, belge olmadan, kanıt
olmadan, bu kürsüden, çıkıp, anamuhalefet partisini suçlayan bir başbakan
cumhuriyet tarihinde ilk defa görülüyor.
Böyle bir Başbakanımız olduğu için büyük üzüntü
duyduğumu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Topuz.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan… Sayın Başkan…
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun efendim.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sayın Başkan, Sayın Başbakan
ismimi anarak, söylemediğim pek çok şeyi bana izafe etmiştir. Bunların tümüne
yönelmeyi uygun görmüyorum; ama, Sayın Başbakanın, özel olarak, Millî Eğitim
Bakanlığının dershane, derslik sayısıyla ilgili olarak verdiği rakamların
gerçeği yansıtmadığını, kendi iddiasının doğru olmaya devam ettiğini
söylemiştir. Elimde Millî Eğitim Bakanlığının resmî yayınları var. Millî Eğitim
Bakanlığının resmî yayınları açıkça bize gösteriyor ki, 1999-2000 ve 2001
yıllarında açılmış olan dershane sayısı, Sayın Başbakanın son üç yılda açtığını
söylediği derslik sayısından daha fazladır; Millî Eğitim Bakanlığının resmî
yayınlarına göre fazladır. 1999-2000 ve 2001 yılının toplamı 71 500'ün üzerinde
dersliğin o dönemde açılmış olduğunu söylüyor.
Sayın Başbakan…
AHMET YENİ (Samsun) - 100 000 yapacağız.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Evet, rakamlar burada.
Sayın Başbakan "2003-2004 ve 2005 yılında 70 000
açacağız" diyor. Bu, soru işaretine tabidir. Onu kabul ettiğimiz zaman
dahi, bu bir cumhuriyet tarihi rekoru değildir. Başbakan, kendisine
söylenenleri ciddîye alarak Meclis kürsüsüne getiriyor. Burada verdiği
rakamların, yaptığı açıklamaların önemli bir kısmının gerçeği yansıtmadığını,
geçmiş konuşmalarından biliyoruz. Bu da onların yeni bir örneğidir. Derslik
sayısıyla ilgili cumhuriyet tarihi rekoru iddiası, Millî Eğitim Bakanlığının
istatistiklerine göre, kesinlikle geçersizdir.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Baykal, zaten, karşılıklı konuşmanızda,
siz de başka bir konuda karşılıklı kabul etmemiştiniz. Sayın Başbakan bu konuyu
açıkladı.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan,
söyledikleri doğru değil. Yerimden açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Açıklama mı yapmak istiyorsunuz?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, benim bir
dilekçem var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Sayın Bakan…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan… Sayın Başkan,
Sayın Başbakan…
BAŞKAN - Sayın
Özyürek, sizin sadece zabıtlardaki ifadenizi burada Sayın Başbakan tekrar etti;
o bakımdan, talebinizi kabul edemiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır, kesinlikle
çarpıttılar.
BAŞKAN - Sayın Bakan, sadece rakamlar yönünden bir
açıklama yapın.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan,
efendim, ben, hayır, bir polemiğe girmeyeceğim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan… Sayın
Başkan... Sayın Başkan... Sayın Başkan...
BAŞKAN - Efendim, ben kararımı bildirdim size.
Sayın Bakan, buyurun siz…Siz buyurun…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Direniyor, oylama
yapacaksınız Sayın Başkan.
BAŞKAN - Direniyorsa, oylama yaparım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Direniyor; oylama yapın!
BAŞKAN - Siz, onu bana…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, ayrıca şahsıma
hakaret ettiler.
BAŞKAN - Bir dakika efendim…
Sayın Bakan, buyurun…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Açık bir şekilde şahsıma
hakaret ettiler; söz vermek durumundasınız!
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Özyürek, Sayın Bakan
konuşuyor.
BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun; kısaca…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığı, üç yıl içerisinde, 2003, 2004,
2005 yıllarında Türkiye çapında toplam 70 987 derslik bitirerek faaliyete
sokmuştur. Üç yılın ortalamasını aldığınız zaman 23 000 küsur eder.
Değerli arkadaşlar, bakın, 1998-2002 yıllarında, dört
yılın ortalamalarını aldığınız zaman bile 20 000 küsur eder.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Neresi rekor?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bir şey daha
söyleyeyim. Bakın, 4306 sayılı Kesintisiz Sekiz Yıllık Eğitim Yasasına göre,
bugünkü deflatörü kullandığınız zaman, bu dört yıl içerisinde Millî Eğitim
Bakanlığına 2,5 katrilyon ekstra ödenek verilmiştir. Buna rağmen, bizim üç
yılın ortalaması kesinlikle 1998, 1999, 2000, 2001, 2002 yıllarından daha fazladır. Sayın Metin Bostancıoğlu'nun imzasıyla
yayımlanmış olan bu kitapta -bakın, orada göstereyim Sayın Baykal'a- bir
sayfada 17 000 derken, öbür sayfada 20 000 küsur ifade edilmektedir. Orada da
çelişkiler vardır. Onları doğru kabul etseniz bile, biz, bu söylediğimizde
ısrarlıyız ve bu konuda herhangi bir yanlışlık söz konusu değildir.
Arz ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sayın Başkan, benim artık
oraya gelerek kapsamlı bir açıklama yapmam farz oldu.
BAŞKAN - Sayın Genel Başkan, böyle bir bütçe görüşmesi
olmaz. Buyurun.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Evet… Evet…
BAŞKAN - Sayın Özyürek'le ilgili…
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sayın Başkan, bu daha önce
yayımlanmış olan kitaba göre de konuşmuyoruz.
BAŞKAN - Efendim, siz gerekli açıklamayı yaptınız.
Sayın Bakan da karşı açıklamasını yaptı. Bu karşılıklı bir diyalog şeklinde
olmaz.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sayın Bakanın zamanında
yayımlanmış olan, 2005 yılındaki, Millî Eğitim Bakanlığının resmî dergisine
göre söylüyorum. Bu doğru ifade değildir.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan… Sayın Başkan…
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Bu bir savunma ihtiyacı içinde
geliştirilen bir değerlendirmedir.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Oturun efendim.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Resmî rakamlar burada. Buna
izin verin, biz orada bir açıklama yapalım.
BAŞKAN - Sayın Genel Başkan, bunun sonu olmaz. Bir usul
var. Biz elimizdeki kitaba göre, Tüzüğe göre hareket ediyoruz. Lütfen siz böyle
bir talepte bulunmayın.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Ama, o zaman müsaade edin,
cevap verelim.
BAŞKAN - Sayın Özyürek, talebinizle ilgili 69 uncu
maddeye göre bir söz vermeye gerek olmadığı kanaatimi bildirdim. Eğer ısrar
ediyorsanız, yine 69 uncu maddenin son fıkrasına göre Genel Kurulun görüşüne
sunacağım, kararına sunacağım. (CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, izin verir
misiniz? İzin verin. Şimdi Sayın Başbakan benim söylediğim ifadeleri çarpıttı,
bir. İki; "Sayın Baykal, yanınızda böyle adamları çalıştırmayın"
demek suretiyle bir başbakana yakışmayacak şekilde bana hakaret etti.
BAŞKAN - Genel Kurulun tasvibine sunacağım şimdi.
Sayın milletvekilleri…
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan… Sayın Başkan…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan…
BAŞKAN- Sayın Özyürek, oturur musunuz yerinize.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başbakan bana hakaret
etti. Bana söz vermek zorundasınız.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, az önce kürsüden
konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili, grubumuza hitaben
"yalancılar" ifadesi kullanmıştır. 69'a göre söz istiyorum. Lütfen…
(CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, önce benim
konumu halledin. İzin verin…
AHMET IŞIK (Konya) - Özyürek'i oylayalım Sayın Başkan,
Özyürek'i oylayalım.
BAŞKAN- Efendim, bu şartlarla bu müzakereyi
tamamlayamayız. Bütçe müzakerelerinin kendine özgü bir usulü var.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, Başbakanın da hakaret
etmeme sorumluluğu var.
BAŞKAN - Sayın Özyürek, sizin talebinizi… Talep şudur
-tekrar ediyorum- Sayın Başbakanın konuşması sırasında…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Açıkça hakaret etmiştir. Çok
açık hakaret… Ayrıca, bana hem "adam" hem "terbiyesiz"
dedi.
BAŞKAN - …Özyürek'in bütçe görüşmeleri sırasındaki
konuşmasıyla ilgili okuduğu metinden hakaret olduğunu ifade ederek 69'a göre
talepte bulunmuştur. Ben bunun gerekmediği kanaatinde olduğumdan, talebi kabul
etmedim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır, hem
"terbiyesiz" dedi, hem "adam" dedi.
BAŞKAN - İçtüzüğün 69 uncu maddesinin son fıkrasına
göre…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ben Sayın Başbakan gibi
fındık tüccarlarıyla çalışmıyorum, fındık tüccarı danışmanlar yok burada.
Burada haysiyetli milletvekilleri var. Haysiyetli bir milletvekiline
"terbiyesiz" diyemez, "adam" diyemez. Bu hak Başbakanda da
yoktur, hiç kimsede de yoktur.
BAŞKAN - Bir defa daha tekrar ediyorum: İçtüzüğün 69
uncu maddesine göre Mustafa Özyürek'in… (CHP sıralarından gürültüler)
Efendim, izin verin, ben burada bir şey yapıyorum.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Oylayalım!..
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, ben talebimi
yineliyorum.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Meclisi kim yönetiyor?!.
BAŞKAN - Bir dakika… Ben oylamamı yapayım, o talep bir
karara bağlansın.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, Başkanlığınızı
yapın lütfen, özgür iradenizi kullanın. Oradan buradan emir almayın.
BAŞKAN - Israr ediyor musunuz talebinizde?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Israrlıyım tabiî.
BAŞKAN - Israr ediyorsunuz.
Söz istek talebini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. (CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Özgürlük bu, özgürlük bu!..
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Çelik, siz ne diyorsunuz, sizi de
dinleyeyim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Başbakan olunca hakaret etme
hakkını nereden alıyor?! Bana "adam" dedi…
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, az önce konuşan
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Grubumuza hitaben
"yalancılar" ifadesini kullanmıştır. Buna göre, 69'a göre söz
istiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Gelin, ben duyamıyorum sizi.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Meclisi Başbakan
yönetiyor!..
BAŞKAN - Arkadaşlar, gürültüden duyamıyorum.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Ali Topuz, Grubumuza
"yalancılar" hitabında bulunmuştur. Kısa bir açıklama yapmak
istiyorum efendim.
BAŞKAN - Kendisinden, bunu düzeltmesini istiyorum önce.
(CHP sıralarından gürültüler)
FARUK ÇELİK (Bursa) - Hayır, açıklama istiyorum;
sataşmaya mahal verdi. Çok ağır ithamlarda bulundu Sayın Topuz. (CHP
sıralarından gürültüler)
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Efendim…
BAŞKAN - Sayın Topuz, bir dakika…
Açıklama için söz vermeden önce, Sayın Topuz, zabıtları
getirtmeme gerek yok. (CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, tutumunuz
hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN - Gruba "yalancılar" diye hitap ederek
hakarette bulunduğunuz ifadeyle söz istiyorlar. Böyle bir… (CHP ve AK Parti
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tutumunuz hakkında söz
istiyorum.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Benim öyle bir ifadem olmadı.
Bana sataşanlara seslendim…
BAŞKAN - Ama, şimdi zabıtları getirtirim…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır, tutumunuz hakkında
söz istiyorum.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun efendim, siz de olmadığını ifade edin.
(AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar,
gürültüler)
(Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek Başkanlık Kürsüsü
önüne geldi)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan,
"terbiyesiz" demek hakaret olmuyor, "yalancı" demek mi
hakaret oluyor?! Sayın Başbakan bana "terbiyesiz" dedi,
"adam" dedi.
BAŞKAN - Sayın Çelik, buyurun. (CHP sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Çok taraflı davranıyorsunuz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Ben tarafsızım, siz baştan beri devamlı tahrik
ediyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başbakandan talimat
alarak burayı yönetemezsiniz.
KÂTİP ÜYE TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI (İzmir) - Haklısınız
Sayın Özyürek.
BAŞKAN - Yalnız, siz Divan Üyesisiniz. O zaman Divandan
ayrılın, taraf iseniz başka bir arkadaşınızı getirin. Olmaz öyle! (CHP
sıralarından gürültüler)
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Tutanaklara baktın mı
Başkan, söz veriyorsun?!
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik. (CHP sıralarından
gürültüler)
Sayın Çelik, buyurun, buyurun siz.
6.- Bursa
Milletvekili Faruk Çelik’in, İstanbul Milletvekili Ali Topuz’un, konuşmasında,
Gruplarına sataşması nedeniyle konuşması
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım... (CHP sıralarından "ne konuşuyorsun"
sesleri, gürültüler)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik...
FARUK ÇELİK (Devamla) - Yakışıyor mu bu tavır size
yahu?! (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - "Yalancılar" demedi
ki, niye söz verdin?
BAŞKAN - Sayın Çelik, buyurun siz.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; bütçe görüşmelerinin, tabiî ki bir sükûnet
içerisinde geçmesini hepimiz arzu ediyoruz… (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Çelik, Sayın Çelik, sadece bu konuda, bu
konuda Sayın Çelik.
Buyurun.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Tarafsız davranmıyorsun Sayın
Başkan, tarafsız davranmıyorsun!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Başbakanın
işaretiyle yönetiyorsun Meclisi!
FARUK ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, arkadaşlar lütfen
otursunlar…
BAŞKAN - Arkadaşlar, buyurun, oturun yerinize. (CHP
sıralarından gürültüler) Yerinize oturun… (CHP sıralarından gürültüler)
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Tarafsız davranmıyorsun!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İçtüzüğe göre bir
talebiniz varsa yaparsınız, onun dışında yaptığınız hareket Başkanlığa karşı
saygısızlık… (CHP sıralarından "tarafsız davran" sesleri) Oturun
efendim yerinize, oturun yerinize.
Buyurun Sayın Çelik. (CHP sıralarından "tarafsız
davranmıyorsun" sesleri)
Sayın milletvekilleri, size oturmanızı rica ediyorum,
oturmanızı rica ediyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından gürültüler)
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Başbakandan korkup söz
vermeyen Başkan olarak geçeceksiniz tarihe.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri…
BAŞKAN - Bir dakika Sayın Çelik.
Sayın milletvekilleri, arkadaşlarımız, yerine
oturmamakta ısrar ettiklerinden, birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.32
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma Saati:
20.43
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER:
Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 44 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanun Tasarılarının görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, tutumunuz
hakkında söz talep ediyorum.
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?..
Bundan önceki oturumda, İçtüzüğün 69 uncu maddesine
göre, AK Parti Grup Başkanvekili Sayın Faruk Çelik'i kürsüye davet etmiştim;
ancak, gürültü nedeniyle konuşmasını yapamadığından, kendisini tekrar kürsüye
davet ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ayrıca, tutumunuz hakkında
söz talebim var Sayın Başkanım.
IV.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
6.- Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, konuşmasında, Gruplarına sataşması
nedeniyle konuşması
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; bütçe görüşmelerinin sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Tabiî, geçmiş yıllara da baktığımız zaman, bütçe
görüşmelerinde bazen gerginlikler yaşanır, bazen de, çok… Netice itibariyle,
çok tatlı bir şekilde bütçeler bağlanır.
Öyle tahmin ediyorum, şimdi, ortadan bir değerlendirme
yapmasak, hepimizin söyleyeceği çok şeyler var. Yani, gerginlik nasıl başladı,
neler söylendi burada ve neler cevap olarak verildi. Bir baktığınız zaman,
Sayın Genel Başkanın, Sayın Baykal'ın konuşmalarını, AK Parti Grubu olarak,
büyük bir sükûnet içerisinde izledik. Hatta, tek tük eğer söz atmalar filan
olduysa da, Grubun sorumluları olarak, görevimizi anında yapmaya çalıştık;
dedik ki, yapmayın, Sayın Genel Başkan Anamuhalefetin Genel Başkanı olarak
burada söylemesi gerekenleri söylesin diye arkadaşlarımızı ikaz ettik ve o
bölümü o şekilde tamamladık. Sayın Başbakan kürsüye geldikten sonra, bakınız,
çok yoğun bir şekilde, özellikle bazı arkadaşlarımız hiç susmamak kaydıyla,
Sayın Başbakanın konuşmasını sekteye uğratmaya çalıştılar. Bunu, hep beraber
izledik. Bu, doğru bir davranış değil. "Gerginlikleri önleyelim…"
Nasıl önleyeceğiz?! Herkes kürsü ve bu yüce çatının altında olma sorumluluğunu
taşırsa, gerginlikleri önleriz…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başbakan da dahil…
FARUK ÇELİK (Devamla) - …ama, bu sorumlulukları… Sayın
Başbakana söylenenler… Bakın, tekrar ediyorum. Burada öyle şeyler okundu ki…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sana mı soracaktık?!.
FARUK ÇELİK (Devamla) - …gazete kupürleri, öyle
değerlendirmeler yapıldı ki…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Size mi soracağız?!
FARUK ÇELİK (Devamla) - Yani, bunlarla ilgili Sayın
Başbakanın söyledikleri…(CHP sıralarından gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan…
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Hayır…
FARUK ÇELİK (Devamla) - Ama, Grubumuz da son derece
olgun bir davranış gösterdi.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Ayıp!..
BAŞKAN - Sayın Çelik, siz toparlayın efendim.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bakın, ben şunu
söylüyorum: Burada, Grubumuza, Sayın Grup Başkanvekili, belki, yine bir
hissiyatın ürünü olarak, ağır bazı şeyler söylediler. Tartışma neymiş efendim;
kamuoyu yoklaması… Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı burada konuştu, izlediniz;
ne konuştuysa… Cumhuriyetin tüm başbakanları bilgi ve belgeye dayanarak
konuşurlar. (CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İspat edin o zaman, ispat
edin.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan, Genel Kurulu
mahvettiniz!.. Yazıklar olsun!..
FARUK ÇELİK (Devamla) - Bilgi ve belgeye dayanarak
burada konuşmalar yapılmıştır; bu bir.
İkincisi, araştırmalar, kamuoyu yoklamaları çarşaf
çarşaf yayınlanıyor. Burada bir sıkıntı duymaya da gerek yok. Kamuoyu yoklaması
yaptırma da bir cesaret işidir; onu da ifade edeyim. Biz, parti olarak kamuoyu
yoklamasını yaptırıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Çelik… Sayın Çelik…
FARUK ÇELİK (Devamla) - Dileriz ki, sizin yoklamalarda
Cumhuriyet Halk Partisi çok güzel bir noktaya geliyordur.
BAŞKAN - Sayın Çelik…
FARUK ÇELİK (Devamla) - Son olarak şunu söylüyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Çelik, siz konuya dönün efendim.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakınız, bir düşünür der ki:
"Taşdevri taşlar bittiği için sona ermemiştir; kafalar değiştiği için
taşdevri sona ermiştir." (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, bize düşen… Bakınız, bu Parlamentonun şerefli
üyeleri olarak bize düşen, bu Parlamentonun üyesi sorumluluğu içerisinde
hareket etmemizdir. Bir başbakan kürsüden konuşurken nasıl duruş sergilememiz
gerektiği çok önemlidir. Birbuçuk saat boyunca yapılan sataşmalara verilen
cevaplar bile yetersiz kalmıştır; onu ifade ediyorum. (CHP sıralarından
gürültüler)
Bütçemiz hayırlı olsun diyorum ve bu gerginlikler bir
daha olmasın temennisiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Anadol, İçtüzüğün 74 üncü maddesine göre
söz talebinde bulundunuz. Bu 74 üncü maddeyi bir okur musunuz efendim?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - 74 değil, 63… Tutumunuz
hakkında dedim efendim.
AHMET YENİ (Samsun) - Değiştirmek yok, tamam.
BAŞKAN - Şimdi, benim tutumumun ne olduğunu, siz,
oradan… Yani, nedir şikâyetiniz? Benim tutumum nedir; onu bir izah eder misiniz?
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Başbakandan korkuyorsunuz!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, bana söz vermek
için takdir hakkınız bulunmamaktadır.
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Mikrofondan konuşsun.
BAŞKAN - Açın mikrofonu…
Buyurun.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkanım, önce, usulî
bir cevap vereyim, yanıt vereyim. İçtüzüğün 63 üncü maddesine göre söz istedim
tutumunuz hakkında.
Şimdi, 63 üncü maddeye göre, bana söz verip vermeme
konusunda, maalesef, bir takdir hakkınız bulunmamaktadır. Ben, sizi, 63 üncü
maddeye göre, Meclisin çalışma usullerine davet etmek için söz istiyorum. Bunda
çok gerekçem var. Takdir hakkınızı, bana göre, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna
göre, tamamen keyfî biçimde kullandınız geçen oturumlarda. Dolayısıyla, bunları
anlatarak, örnekle sergileyerek, sizi, Meclisin çalışma usullerine davet
amacıyla, 63 üncü maddeye göre söz istiyorum. Sanırım, söz vermek
durumundasınız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Yani, bir daha ben tekrar etmek istiyorum.
Sizin söz isteğiniz, benim bu Genel Kurulu yönetişimdeki…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Tutumunuz hakkında… Tutumunuz
hakkında…
BAŞKAN - …aykırılık, usule ve İçtüzüğe aykırılık.
İddianız, talebiniz bu?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Evet efendim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Usulsüzlükler hakkında…
Evet.
BAŞKAN - Bunun için söz istiyorsunuz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Evet efendim.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Başbakan yönetti!..
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Geçici bir süre Başbakan
Meclise el koydu.
BAŞKAN - Şimdi, siz çok tecrübeli milletvekilisiniz,
Değerli Genel Başkanımız ve arkadaşlarımız da. Şimdi, burada, benim
tarafsızlığımla ilgili iddianızın ötesinde, burada 63 üncü madde, yasaların
müzakeresi sırasında usule aykırı, başkan, taleplere aykırı…(CHP sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bütçe kanununu müzakere
ediyoruz.
BAŞKAN - Böyle bir şey yok ki. Ben usulü yerine
getirdim. Söz isteyenlerin sözünü verdim. Sürelerini verdim. Bunun ötesinde,
usulle ilgili nedir bu şeyiniz?! Böyle bir şey yok. (CHP sıralarından "Var,
var" sesleri, gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkanım, izin verir
misiniz.
BAŞKAN - Efendim, açık, buradan izah edin, buyurun.
Yani, bu usul meselesinin ucu açık, o zaman, herkes ben
seni beğenmiyorum diyecek. Bunun bir usulü var, kalıbı var.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Efendim, çok net Sayın
Başkanım. Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usullerine uymaya davet. Ben…
BAŞKAN - Ben ne yaptım da çalışma usulüne aykırı
hareket ettim?! (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Daha ne yapacaksınız ya!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - İşte onu anlatacağım… İşte
onu anlatacağım…
Bu, takdire bağlı değil. Bakınız, Sayın Başkanım, ben,
sizi Meclisin çalışma usullerine uymaya davet ediyorum, davet edeceğim,
gerekçesini de orada izah edeceğim. Elbette, siz uyduğunuzu söyleyeceksiniz,
ben de uymadığınızı söylüyorum. O nedenle 63 üncü maddeye göre…
BAŞKAN - Efendim, böyle bir usul yok.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Olur mu?! Sizin takdir
hakkınız yok.
BAŞKAN - Ben isteyen herkese söz verdim. Efendim, ben
usule uygun, tarafsız, bu Parlamentoyu yönettiğim kanaatindeyim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Hayır… Hayır… Efendim, olmaz…
BAŞKAN - Siz de maksadınızı orada açıkladınız.
Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan… Sayın Başkan…
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1119) (S. Sayısı: 1028) (Devam)
2.- 2004 Malî
Yılı Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî
Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1084, 3/907)
(S. Sayısı: 1029) (Devam)
3.- 2004 Malî
Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî
Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1030) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 61 inci
maddesine göre söz isteğinde bulunan, son söz milletvekilinindir talebiyle,
Sayın Cemal Uysal, Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın Uysal. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar; CHP sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar, gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, çok yanlış!
CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan… Sayın
Başkan…(AK Parti sıralarından "otur yerine" sesleri)
CEMAL UYSAL (Devamla) - 2003, 2004… (CHP sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar)
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, benim yazılı
talebim var.
CEMAL UYSAL (Devamla) - …ve 2005 yıllarında, çok yüksek
bir bütçe performansı gösteren hükümetin 2006 yılı bütçesine olumlu oy
vereceğimi ifade ediyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, bütçenin hayırlı
olmasını diliyorum efendim. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, herkes kendi
anlayışına, kendi yorumuna göre bir taleple bu Parlamento yönetilmez. (CHP
sıralarından gürültüler) Biz bu Parlamentoyu sizin yaptığınız Anayasa ve buna
göre yönetiyoruz. O bakımdan, bana şunu söyledi, bana bunu söyledi olmaz.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Başbakan yönetiyor!
BAŞKAN - Sayın Ercenk, bu konudaki talebiniz
Başkanlıkça uygun görülmemiştir.
Konuşmalar tamamlanmıştır.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Başbakanın talimatına göre
yönetiyorsunuz!
BAŞKAN - Şimdi, sayın milletvekilleri, 2006 Yılı
Merkezî Yönetim…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, şimdi söz
istiyorum…
BAŞKAN - …Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı
Genel ve Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanun Tasarıları…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Şu anki tutumunuz hakkında
söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bir tutumum yok benim…
…üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.
(Başkanlık kürsüsü önünde toplanmalar, gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Şu andaki tutumunuz hakkında
söz istiyorum.
BAŞKAN - Görüşmeler tamamlanmıştır.
Lütfen… Siz Grup Başkanvekilisiniz…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - 63'e göre söz istiyorum…
BAŞKAN - Söz veremem ben.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Şu anki tutumunuz hakkında…
BAŞKAN - Benim tutumumda ne var?! Siz
beğenmeyebilirsiniz; ama, ben İçtüzüğe göre görev yapıyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Şimdi söz istiyorum…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, buyurun, oturun
yerinize. Buyurun…(Kürsü önünde gürültüler)
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, siz
yönetmiyorsunuz Başbakan yönetiyor!
BAŞKAN - Buyurun yerinize, yerinize buyurun…
KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) - Başbakan yönetiyor zaten!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, kürsüye yürüyerek
Başkanlığa bu şekilde davranamazsınız, gerekli işlem yapılır. Buyurun… Buyurun…
İdare Amirleri görevini yapsın.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Başkanın tavrı ne
ya?! Hukuk diye bir şey var ya!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkanım, okuyun, ondan
sonra gideceğim.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Bu çatının altına yakışmayan
fiiller yapıyorsun burada.
BAŞKAN - 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler…
(Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk ve İdare Amiri
Bingöl Milletvekili Feyzi Berdibek arasında kürsü önünde itişme)
BAŞKAN - Sayın Berdibek, sizin göreviniz sükûneti temin
etmek. Buyurun…
(Kürsü önünde toplanmalar, gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yerinize oturmadığınız
takdirde birleşime ara vereceğim. Sizi yerinize oturmaya davet ediyorum.
(Gürültüler)
Buyurun… Buyurun, yerinize oturun.
Sayın milletvekilleri, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli
İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının oylamalarını yapacağım; ancak, oylamalara
başlamadan önce bir tekriri müzakere talebi vardır, okutuyorum…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ben imzamı geri çekiyorum,
tekriri müzakere talebindeki imzamı geri çekiyorum. Okumayın benim ismimi!
İmzamı geri çekeceğim; hakkım yok mu?!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.58
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma saati:
21.35
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER:
Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 44 üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Sayın milletvekilleri, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler
Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarılarının oylamalarını yapacağız; ancak, daha önce, Hükümetin,
görüşülmekte olan 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 31 inci
maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre bir
talebi vardır; Başkanlık, bu talebi yerine getirecektir.
Danışma Kurulunun 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısının 31 inci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin istem
hakkında görüşü oluşmadığından, bu konudaki AK Parti Grubunun önerisini
okutuyorum:
V.- ÖNERİLER (Devam)
B) Sİyasî Partı
Grup Önerılerı
1.- Hükümetin talebi üzerine, 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 31 inci maddesinin yeniden
görüşülmesine ilişkin AK Parti Grup önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısının 31 inci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin İçtüzüğün
89 uncu maddesine göre yeniden görüşülmesine ilişkin Hükümetin talebi üzerine
Danışma Kurulunda anlaşma olmadığından, Hükümetin isteminin Genel Kurulun
onayına sunulması önerilmiştir.
Faruk Çelik
Bursa
AK Parti Grup Başkanvekili
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bir usul hatası
yapıyorsunuz; arz edeyim. Oturum arasında, tekrar bir istemle, Danışma Kurulu
önerisi olmadan bir gündem oluşturamazsınız efendim.
BAŞKAN - Peki.
HALUK KOÇ (Samsun) - Usul hakkında tartışma açılmasını
istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Koç, bu talep, biraz önce okuduğum gibi,
İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre -89 uncu maddeyi okursanız- buna göredir.
Yalnız, bu öneriyle ilgili, istem halinde gruplara söz vereceğim.
Söz istiyor musunuz?
HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, benim söylediğimle o
ayrı.
Şimdi…
FARUK ÇELİK (Bursa) - Neye göre istiyorsun?
HALUK KOÇ (Samsun) - Müsaade eder misiniz; Başkanla
konuşuyorum.
Efendim, görüşmeye yer olup olmaması, madde 63 açık; bu
bağlamda, bir usul tartışması açılmasını arz ediyorum efendim.
BAŞKAN - Tam anlayamadım efendim sizin dediğinizi.
HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, İçtüzük madde 63, usul
hakkında konuşma, görüşmeye yer olup olmaması. Görüşmeye yer olmadığı
kanaatindeyim ve burada, benim talebim hakkında sizin takdir hakkınız yok, usul
tartışması açmak zorundasınız. Oturumu kapatmadan önce yaptığınız yönetim
hatasında da, bu konuda bir sıkıntı olmuştu, benzer bir sıkıntıya tekrar neden
olmamanızı istirham ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz önce okuttuğum
öneriyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Haluk Koç,
63'e göre, yaptığım bu işlemin usul yönünden tartışmaya açılması talebinde
bulunmuştur; 63'e göre kendilerine söz veriyorum usul noktasındaki
düşüncelerini almak için.
Buyurun efendim.
VI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Hükümetin, görüşülmekte olan 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 31 inci maddesinin tekriri
müzakere talebiyle ilgili isteminin, Danışma Kurulu kararı olmadan işleme
alınıp alınamayacağı hususunda
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, süre 104.45 yazıyor
da…
ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Daha güzel işte, bir saat
konuşurdun.
HALUK KOÇ (Samsun) - Saat bakımından da usule davet
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bir dakika, müsaade eder misiniz. Bu, eski şeye
göre; sileyim.
Buyurun efendim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, süre 10 dakika olacak.
BAŞKAN - Buyurun siz, ben düzeltirim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim "lehinde ve aleyhinde
ikişer kişiye 10'ar dakika söz verilir" hükmü vardır.
BAŞKAN - Pardon.
HALUK KOÇ (Samsun) - Şimdi de 15 oldu Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bir dakika efendim…
Buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
63 üncü maddeye göre bir usul tartışmasına müsaade
ettiniz. Diğer oturum kapanmadan önce Sayın Grup Başkanvekilimiz Kemal
Anadol'un bu bağlamdaki talebini, keşke yerine getirseydiniz diyorum. Keşkeyle
duygularımı ifade ediyorum; gerginliğin bu boyutta olmaması, belki
sağlanabilirdi; çünkü, 63 üncü madde çok açık. Yorumlayacak olursanız, bu
konuda bir talep geldiğinde, hiçbir şekilde, oturumu yöneten sayın
başkanvekilinin takdir hakkı yok diye biliyorum; ki, bu üçbuçuk yıl boyunca
burada olan tartışmalarda, ilgili İçtüzük maddesine göre söz talebi olduğunda,
ben, bu konuda ısrarlı davrandığımda, oturumu yöneten tüm başkanvekilleri
tarafından, bu hak tanınmıştır. Bu hakkın, sizin, belki oturumun gerginliğinden
etkilenerek, belki hükümet sıralarından birtakım telkinler altında bu müsaadeyi
vermemenizden dolayı ben üzüntü duyuyorum, bunu Genel Kuruldaki arkadaşlarımla
paylaşıyorum.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bütçenin tümünün
oylanmasından önce bir maddenin tekriri müzakeresiyle ilgili bir husus dile
getirdiniz ve burada bir Danışma Kurulu teklifi söz konusu değildir Sayın
Başkan; çünkü, daha önce Danışma Kurulu kararı altında imzası bulunan üç siyasî
partimizin grup başkanvekilinden Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
Sayın Kemal Anadol, benim de şahsen gözlemlediğim bir süreçte, imzasını geri
çekmiştir. Böylece, Danışma Kurulundan oybirliğiyle bir karar çıkmamıştır.
Oturumlar arasında tekrar gündemi belirleyecek olan bir husus, Danışma
Kurulunun oybirliğiyle kararı olmadan Genel Kurulda bir grup önerisi olarak
getirilerek oylanamaz. Bu, çok açık, çok net bir süreçtir. Bununla ilgili
birçok tartışma yaşadık daha önce.
Bakın, yanılmıyorsam iki yıl önce, aile hekimliğinin
pilot uygulamasıyla ilgili bir kanun tasarısının -1 ya da 2 maddelikti-
Meclisin tatile gireceği gün Sayın Sağlık Bakanı tarafından gündeme getirilmesi
söz konusu oldu. Ben, Cumhuriyet Halk Partisini temsil eden nöbetçi grup
başkanvekiliydim, o teklife katılmadım ve o kanun yeni yasama dönemine kaldı.
Yani, oturumlar arasında tekrar bir gündem eklemek gibi bir süreç işletilmedi.
Şimdi, siz, İçtüzük madde 89'a göre bir teklif
getiriyorsunuz ve bunu, üç siyasî partinin onayı varmış gibi Genel Kurula
sunuyorsunuz. Oysa, bu, İktidar Partisinin… Bilmiyorum Anavatan Grubu imzasını
çekti mi çekmedi mi; çekse de çekmese de, oybirliği hükmü düşmüş oluyor; çünkü,
CHP buradan imzasını çekmiş oluyor.
89'u değerli arkadaşlarımın bilgisine sunmak istiyorum
Sayın Başkan. "Tasarı veya teklifin tümünün oylanmasından önce, belli bir
maddesinin yeniden görüşülmesini gerekçeli bir önerge ile esas komisyon veya
Hükümet bir defaya mahsus olmak üzere isteyebilir." Evet, isteyebilir.
Değerli arkadaşlarım "bu istem Danışma Kurulunun
görüşü alındıktan sonra Genel Kurulca, görüşmesiz ve işaret oyuyla karara
bağlanır." Ortada hukuken bir Danışma Kurulu kararı yoktur değerli
arkadaşlarım.
EYÜP FATSA (Ordu) - Vardır…
HALUK KOÇ (Devamla) - Müsaade edin.
Bakın, dün de bu şekilde saat gece 02.30-03.00
sırasında, bir önergenin tanımlanması konusunda bir usul tartışması olmuştu ve
çok açık, net bir hukukî ihlal yaptınız, önergenin gerekçesini önergenin içinde
saymadınız; çünkü, o anki konjonktür, onun o şekilde değerlendirilmesini uygun
görmüştü. Hukuku, hukuk genel normlarını, eğer, o anki avantajımız neyi
gerektiriyorsa, ona göre yorumlayalım derseniz, çok büyük yanlışların içine
girersiniz.
Değerli arkadaşlarım, maddede "bu istem Danışma
Kurulunun görüşü alındıktan sonra Genel Kurulca, görüşmesiz ve işaret oyuyla
karara bağlanır" deniliyor. Burada, bir siyasî partinin grup önerisinin
karara bağlanmasından bahsedilmiyor, "Danışma Kurulunun" deniliyor;
bu, çok açık ve nettir.
19 uncu maddeye dönelim; 19 uncu madde, Danışma
Kurulunun oluşumunu ve işlevini belirtiyor. Bunu, burada, bu bağlamda tekrar
etmek istemiyorum; ama, 89 uncu madde çok açık ve net. Şu anda bütçenin
yetişmesi için -ki, süre var daha- sizleri bu usul hatasını yapmamaya davet
ediyorum değerli arkadaşlarım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - 19 uncu maddenin son cümlesi…
HALUK KOÇ (Devamla) - 19 uncu maddenin son cümlesinde
-Sayın Anadol da ifade ediyorlar- "İçtüzükte Danışma Kurulunun tespitine,
teklifine veya görüş bildirmesine bağlanmış olan bütün hallerde, Danışma
Kurulu, yapılan ilk çağrıda toplanamaz, oybirliğiyle tespit, teklif yapamaz
veya görüş bildiremezse -dikkat edin; toplanamaz, oybirliğiyle tespit, teklif
yapamaz veya görüş bildiremezse- Meclis Başkanı veya siyasî parti grupları ayrı
ayrı, istemlerini doğrudan Genel Kurula sunabilirler" deniliyor. Ama,
hayır; bu, bu bağlamda değil, oturum arasında oluyor. O, Genel Kurul gündemini
belirlemek için. Şu anda, biz, bir birleşimin oturumlarının arasındayız değerli
arkadaşlarım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sunuşlarda okunur.
HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Anadol'un vurguladığı gibi,
sunuşlarda okunur.
Değerli arkadaşlarım, lütfen, lütfen, İçtüzüğe aykırı
iş yapmayınız. Dün gece, bakın, o önerge konusunda o hatayı yaptınız; birçok
arkadaşım, bana, daha sonra, kuliste "siz haklıydınız; ama, biz böyle oy
kullandık, öyle oy kullanmak durumundaydık" dediler. Lütfen yapmayın.
Hukuku aşındırmayalım değerli arkadaşlarım. İçtüzüğü aşındırmayalım değerli
arkadaşlarım. Yanlış yapılabilir, sehven de olabilir; ama, bunlar, yine, hukuk
normları içerisinde, bizi bağlayan İçtüzük çerçevesinde mutlaka düzeltilebilir.
Bunun yolu var. Yarın saat 15.00'te Meclis toplanır. Yarın Danışma Kurulu
istersiniz, Cumhuriyet Halk Partisi o görüşe katılmazsa, grup önerisi olarak
getirirsiniz. İlgili tekriri müzakere noktasındaki maddeyi, 89'a bağlı olarak
getirirsiniz, görüşülür. Zaten çoğunluğunuz var, her şeye muktedirsiniz; bu
telaşı niye gösteriyorsunuz değerli arkadaşlar? Bu sıkıntıya niye giriyorsunuz
değerli arkadaşlar? Efendim, yapmayın! Yapmayın!.. Yapmayın!.. Müsaade edin,
bunları da söyleyeyim. Müsaade edin, hatalarınızı yüzünüze bazen söyleme
hakkını kullanayım değerli arkadaşlarım. Hatalarınızı yüzünüze söyleyecek
birileri bulunsun bu kürsüde değerli arkadaşlarım. Biz hatasızız, biz hiç hukuk
dışı iş yapmayız, biz kesinlikle kurallara bağlıyız.. Bazen hatalar oluyor
işte. O hataların… Usul hatasından -tekriri müzakerede ısrar ederseniz, usul
hatası tutanaklara geçmiştir- bu maddenin Anayasa Mahkemesinden dönmesini
istiyor musunuz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bütçe döner.
HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bence, bu
kadar yapıcı, açık, net konuşulabilir.
Şimdi, beni takiben Grup Başkanvekili arkadaşım
çıkabilir, sizleri ikna etmeye çalışabilir; ama, o ikna olayını, lütfen, şu
anda sahip olduğunuz sayısal çoğunluğun el kaldırma gücüyle desteklemeyin, o
hataya hukuken ortak olmayın ve lütfen bu yanlıştan dönün.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Koç.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, lehinde söz
istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; tekriri müzakere talebimizle ilgili bir usul
tartışması açıldı. AK Parti Grubu olarak, böyle bir usul tartışmasına, 63'e
göre bir tartışmanın yapılmasına gerek olmadığı inancındayız.
Danışma Kurulu önerilerinin ne şekilde olacağı
İçtüzüğümüzde gayet net ve açık bir şekilde belirtilmiştir. Bu düzenlemeler, 19
uncu maddede ve 89 uncu maddede gayet açık bir şekilde ifade edilmiştir.
İçtüzüğün, az önce Sayın Koç'un söylediği düzenleme, 19
uncu maddesindeki düzenleme genel Meclis çalışmalarını ihtiva eden
düzenlemedir.
HALUK KOÇ (Samsun) - Evet, öyledir.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Oysa, biz, şu anda tekriri
müzakere talebinde bulunuyoruz. Bu tekriri müzakere talebimizle ilgili olarak
da, ihtiyaca binaen, daha sonra, İçtüzükte 89 uncu madde adı altında bir
düzenleme yapılmış. Bu düzenlemenin amacı, görüşülmekte olan teklif veya
tasarının…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Genel Kurulda…
FARUK ÇELİK (Devamla) - …Genel Kurulda görüşülmekte
olan teklif veya tasarının herhangi bir maddesinin, tekrar, bir kez daha
görüşülmesiyle ilgili hükümetin ve ilgili ihtisas komisyonunun talebi üzerine,
görüşmesinin tekrarlanabileceğini düzenlemektir.
Şimdi, bizim yaptığımız ne; bütçe tasarısını
görüşüyoruz ve burada, bir madde üzerinde tekriri müzakere talebinde
bulunuyoruz. Bizi bağlayan İçtüzükteki hüküm nedir; 89 uncu maddedir; az önce
okudunuz. 89 uncu madde ne diyor, bakın baştan sona okuyalım: "Tasarı veya
teklifin tümünün oylanmasından önce, belli bir maddesinin yeniden görüşülmesini
gerekçeli bir önerge ile esas komisyon veya Hükümet bir defaya mahsus olmak
üzere isteyebilir."
Bu talebi, şimdi, hükümetimiz istiyor, hükümet bir
talepte bulunuyor. Peki, nasıl bir uygulama yapacağız; uygulama için de diyor
ki: "Bu istem -hükümetin bu istemi- Danışma Kurulunun görüşü alındıktan
sonra…"
HALUK KOÇ (Samsun) - Siyasî parti grubunun değil.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Danışma Kurulunun kararı değil;
bakın, karar yok ortada, görüşünü alıyorsunuz. Peki, görüş aldık mı; aldık
arkadaşlar.
Şimdi, benim anlamadığım olay şu: Meclis çalışmalarını
sürdürüyor, yarın da sürdüreceğiz, perşembe de sürdüreceğiz, haftaya da
sürdüreceğiz; çalışmalarımız devam ediyor. Olabilir ki, Mecliste, herhangi bir
konuyla ilgili grup ve gruplar arasında bir sıkıntı çıkabilir. Bunu, bugünkü
olayı yarına taşımak; yani, elmalar ile armutları birbiriyle karıştırmak doğru
bir hadise değil ki.
Biz, Sayın Grup Başkanvekilleriyle oturduk, dedik ki,
bu tekriri müzakereye var mısınız; "varız" dediler. Oturduk, birlikte
bir düzenleme yaptık ve üç grup başkanvekili olarak buraya imzayı attık, Meclis
Başkanımızın imzasının altında. Şimdi "yaşanan olaylardan dolayı ben
imzamı geri çekiyorum" diyorsunuz. Bu nedir?
HALUK KOÇ (Samsun) - İmza çekilince, düşer.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Düştü, düştü…
FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakın, size şunu net söylüyorum:
İçtüzük gayet açık. "Bu istem -hükümetin bu istemi- Danışma Kurulunun
görüşü alındıktan sonra…" Görüş nedir? Sayın Başkan diyor ki, ben
oynamıyorum. Olay budur.
HALUK KOÇ (Samsun) - Siyasî parti grubu önerisi yok.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Eğer, siz böyle diyorsanız,
yapılacak olan şey nedir; sonra "Danışma Kurulunun görüşü alındıktan sonra
Genel Kurulca, görüşmesiz ve işaret oyuyla karara bağlanır" diyor.
AHMET YENİ (Samsun) - Aynen öyle.
HALUK KOÇ (Samsun) - Siyasî parti grubu yok.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bu kadar açık İçtüzük;
yapılması gereken şey bellidir. Ama, burada, belki, bizim biraz yadırgadığımız,
Sayın Meclis Başkanımızın 63'e göre bir usul tartışması açmasıdır. Buna gerek
yoktu. Bunu da, ben, Meclis Başkanlığının hoşgörüsüne bağlıyorum, bu anlamda da
saygı duyuyor; ama, tartışılacak, konuşulacak hiçbir konu yoktur.
Şunu da ifade ederek sözlerimi kapatıyorum: Değerli
arkadaşlar, gün boyu, bakın, bütçe görüşmelerini takip ediyoruz, gerilimin ne
zaman, nasıl başladığını, lütfen, tutanaklarını okursanız, görüşmelerde, Sayın
Baykal'ın ve Sayın Başbakanımızın konuşma tutanaklarını okursanız, nerelerde,
nasıl başladığına çok daha iyi bir karar verirsiniz, sağlıklı bir karar
verirsiniz.
AK Parti Grubu, 357 arkadaşımız, sabırla, büyük bir
metanetle, Sayın Baykal'ı dinledi; ama, aynı anlayışı Cumhuriyet Halk Partisi
Grubundan göremediğimizi, maalesef, burada bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Sayın Başbakan bu kürsüden şunu ifade ediyor:
"Plan Bütçe Komisyonunda bir arkadaş şu cümleyi kullanmış" diyor
Sayın Başbakan.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Tutanaktan…
FARUK ÇELİK (Devamla) - Tutanağı söylüyor, tutanaktan
bir ifade kullanıyor, bunun üzerine ayağa kalkıyorsunuz. Bu, başka ne… Hangi
delille konuşacağız burada, nasıl konuşacağız? Bu gerilimin ve yanlış
anlaşılmaların ve yaşanan tablonun hangi olaylar, hangi değerlendirmeler
içerisinde olduğunu kamuoyu da, ben inanıyorum ki, çok güzel takdir etmiştir.
Sayın Başkan, netice olarak, 89'a göre, hükümetin bu
isteminin Genel Kurulun oyuyla karara bağlanması ve bir usul tartışmasına gerek
olmadığı düşüncesiyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.
Sayın Anadol'un aleyhte söz isteği var.
Buyurun.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
saygıdeğer üyeleri; önce, yapılan işlemin İçtüzüğe aykırılığını beyan etmek
istiyorum.
Şimdi, 89 uncu maddeye göre bir uygulama isteniyor
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu tarafından. "Tasarı veya -ben de okuyorum
Sayın Faruk Çelik gibi, aynen- teklifin tümünün oylanmasından önce, belli bir maddesinin yeniden görüşülmesini
gerekçeli bir önerge ile esas komisyon veya Hükümet bir defaya mahsus olmak
üzere isteyebilir." Burada bir tartışma yok; istedi.
"Bu istem Danışma Kurulunun görüşü alındıktan
sonra Genel Kurulca, görüşmesiz ve işaret oyuyla karara bağlanır.
Anayasa değişikliği görüşmelerinde bu madde hükmü
uygulanmaz."
Bu istem, ne zaman oylanır ve karara bağlanır; Sayın
Haluk Koç'un söylediği gibi, Danışma Kurulunun görüşü alındıktan sonra. Parti
gruplarından, grup önerilerinden bahsetmiyor; münhasıran "Danışma
Kurulunun görüşü alındıktan sonra" deniliyor. Danışma Kurulunun görüşü var
mı; yok arkadaşlar; yok.
Danışma Kurulunun görüşü nasıl olur; Danışma Kurulunun
görüşü oybirliğiyle olur; yani, Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk
Partisi, Anavatan Partisi gruplarının başkanvekillerinin imzalarıyla oluşur.
Eğer, oluşmuyorsa -o, başka hükümde, başka maddede
düzenlenmiş- parti grup önerisi olarak gelir. Grup önerisi yok, oluşmamış. Bir
Danışma Kurulu yok ortada, yok; hukuken yok; böyle bir Danışma Kurulu önerisi
yok.
Gelelim 19 uncu maddeye. 19 uncu madde, Danışma
Kurulunun nasıl toplanacağını, nasıl çağrılacağını söylüyor: "Danışma
Kurulu, yapılan ilk çağrıda toplanamaz, oybirliğiyle tespit, teklif yapamaz
veya görüş bildiremezse, Meclis Başkanı veya siyasî parti grupları ayrı ayrı,
istemlerini doğrudan Genel Kurula sunabilirler. Bu durumda istemin oylanması
ilk birleşimin gündemindeki Başkanlık sunuşlarında yer alır ve Genel Kurul
işaret oyuyla karar verir."
Danışma Kurulu yok ise, karar alamadı ise, 89 uncu
maddeye göre, siz, grup önerisi getiremezsiniz. Hiçbirimiz getiremeyiz.
Getirdiğinizi farz edelim, farz et -benim bu iddiam- 89 uncu maddede grup
önerisi diye bir sözcük yok, farz et benim bu iddiam yanlış, grup önerisi
getirdiniz, ilk birleşim başlangıcında okunacak. "İlk birleşimin
gündemindeki Başkanlık sunuşlarında yer alır ve Genel Kurul işaret oyuyla karar
verir." İlk birleşim oldu mu arkadaşlar; sabah oldu. Başkanlık sunuşları
oldu mu; oldu. Şimdi ne; şimdi oturum. Birleşim başka, oturum başka. Kaçıncı
oturum bu; Sayın Başkan söylesin. İlk birleşimin Başkanlık sunuşları ne zaman;
yarın. Yarın ilk birleşim başlar, Başkanlık sunuşunda, Sayın Koç'un söylediği
gibi, çoğunluğunuz var, grup önerisi olarak getirirsiniz.
Bence, o da gelmez; çünkü, 89 uncu madde sadece Danışma
Kurulu önerisinden bahsediyor, görüşünden bahsediyor. Danışma Kurulu görüşü;
grup önerisi yok.
Bir yanlış yaparsınız, bütçeyi sakatlarsınız, hukuken
aksak hale, topal hale getirirsiniz. Daha da ileri giderek söyleyeyim, yok hale
getirirsiniz. Bu maddeyi, 89'u böyle işletemezsiniz.
Haa, ben yaptım oldu… Ben yaptım oldu derseniz -bu
konuya hiç girmek istemiyordum, Sayın Faruk Çelik girdiği için söylüyorum-
arkadaşlar, 23 Nisan 1920'de bu Parlamentonun açılışından bugüne kadar, geçmiş
oturumda olanlar meydana gelmedi. Resmen, yürütme, yasama organını tasallut
etti, yasama organını baskı altına aldı. Buradaki Sayın Başbakan, oturumu
yöneten Meclis Başkanına resmen müdahale etti ve o müdahaleyle kalmadı, Meclis
Başkanının yetkisinde olan bir hususu resen yerine getirdi. "Ben hem
Hükümet adına konuşuyorum hem de Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun noksan
süresini tamamlıyorum" diye burada fiilî durum yarattı. Yasama organını,
resmen, müdahalesiyle etkilemek istedi, yönetimini. Milletvekili azarladı
burada. "Seni üç aydır komisyonlarda takip ediyorum. Edepli
milletvekilliği yapacaksan yap, karışmam" gibi laflar söyledi. Bunlar
tutanaklarda var.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Niye söyledi?!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bir başbakanın bir
milletvekilini azarlaması, terbiye etmesi, ona yaramaz çocuk muamelesi yapması…
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Hak etti.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bir milletvekili,
başbakanın astı değil. Yasama, Anayasamıza göre…
BAŞKAN - Sayın Anadol, siz usul konusuna döner misiniz.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Söyledi Faruk Çelik. Ben
usul konusuna da değiniyorum.
Bir başbakanın Parlamentoya müdahale etmesi söz konusu
olamaz. Ayrıca, bizi yöneten Meclis başkanvekili, hepimizin başkanvekili. O,
kendi takdir yetkisini vicdanına danışarak, İçtüzüğe bakarak kullanacaktır.
Onun herhangi bir yetkisini kullanmasına Başbakanlık sırasından müdahale eden
bir başbakan cumhuriyet tarihinde görülmemiştir. Ne İsmet Paşa ne Menderes ne
Süleyman Demirel, hiçbir başbakan, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı
müdahaleyi bugün yapmamıştır.
Ve biz, Sayın Adalet ve Kalkınma Partisi grup
başkanvekilleri arkadaşlarım bize geldikleri vakit "bir teknik hata var,
tekriri müzakere isteyelim" deyince, bütün anlayışımızla, hiç itiraz
etmeden -kendileri buradadır- biz imzaladık.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ülke yararına görmüşsünüz.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Ama, burada konuşma
hakkımız engellenirse, burada milletvekillerimiz hükümetin başı tarafından
azarlanırsa, daha da ötesi, burada Meclisi yöneten Başkana, Başbakan talimat
vermeye kalkarsa, bu imzamızın hiçbir hükmü olmaz ve biz…
BAŞKAN - Sayın Anadol, öyle bir şey olmamıştır. Biz,
kendi vicdanımıza göre hareket ediyoruz.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Oldu, oldu… Ben size bir
şey söylemiyorum; ben, herkesin gözünün önünde cereyan eden hadiseden
bahsediyorum. Siz, takdir hakkınızı kullandığınız vakit, Başbakan sinirlendi,
müdahalede bulundu, hatta, sizi bırakın, Divan Kâtibi Türkân Miçooğulları'na
laf attı. Bunları gördük, bunları yaşadık. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Burada kendisi, burada!..
BAŞKAN - Sayın Anadol, siz konuyu toparlar mısınız
lütfen.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum.
O nedenle, bu yanlıştan vazgeçin. Bu, hukuken bütçeyi
sakatlayacak bir tasarruftur. Çoğunluğunuza güvenerek, ben yaptım oldu
diyorsanız, idarenin, yürütmenin, yasama organına olan tahakkümüne kucak açmış
olursunuz, onu desteklemiş olursunuz. Bu da, milletvekili olarak sizi çok zor
durumda bırakır.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Anadol.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, lehinde söz
istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Kapusuz, usul hakkında lehte söz
talebinde bulunmuştur.
Buyurun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Her şeyden önce, bugün bu Mecliste olmaması gereken
olaylar, üzülerek ifade ederim ki, yaşanmış oldu. Tekraren, inşallah, bir daha
olmaz.
Sayın Anadol, aslında, çok kıymetli, tecrübeli bir
milletvekili arkadaşımız, Grup Başkanvekilimiz. Tabiî, bir önceki yapacağı
konuşmayı, aslında, yapmış oldu; fakat, ben bir hususu, özellikle altını
çizerek ifade etmek istiyorum ki, belki kendileri hatırlamıyorlar, belki de
unutmuş da olabilirler. Burada, her milletvekili gibi bakan arkadaşlarımıza
nasıl sataşılıyorsa, zaman zaman, bu koltuklarda bulunan, bakan, başbakan dahil
-ki, çok daha sertleri olmuştur- yönetimle zaman zaman karşı karşıya gelip,
münakaşa ettikleri olmuştur. Bu, ilk defa falan yaşanmamıştır. Sayın
Başbakanımızın da, Sayın Başkana böyle bir müdahalesi olmamıştır, sadece, ikazı
olmuştur. İkaz etme hakkı, nasıl bir milletvekilinin, bir grup başkanvekilinin
varsa, bir başbakanın da tabiî olarak vardır.
Ancak, bir hususun altını çizmek istiyorum; değerli
arkadaşlar, bakın, bu tartıştığımız, usul tartışması açılan konu, özel bir
konudur. Sadece Genel Kurul çalışmaları sırasında, bir tasarı veyahut da teklif
görüşülüyorsa, orada teknik olarak bir yanlışlık yapılma, bir düzeltme ihtiyacı
doğabilir. Bu, gecenin geç saatinde veyahut da çalışma saatinin herhangi bir
anında da olabilir; bunu düzenleme imkânı, bunu düzeltme imkânı veren bir
haktır. Dolayısıyla, İçtüzükte, bu ihtiyacı karşılamak üzere denilmiştir ki…
Bakınız, burada, asıl bu istemin
"Danışma Kurulunun görüşü…" Danışma Kurulunun kararı demiş
olsaydı, orada Danışma Kurulu mecburdu. Ama, niye peki "Danışma Kurulunun
görüşü" diyor; amaç şudur: Eğer bu düzeltme yapılacaksa, sadece bir grubun
talebiyle değil, diğer grubun da bundan haberdar olması esastır; diğer gruplar
da haberdar olsun, bu düzenlemeye onların da bilgisi ve katkısı olsun.
Dolayısıyla, buradaki özel düzenleme, 19 uncu
maddedeki, Danışma Kurulunun genel Meclis çalışmaları ve gündemiyle ilgili
yapılan çalışmalardan çok daha farklıdır, ki, bu düzenlemeyi, ilk defa
yapmıyoruz değerli arkadaşlar. Bakınız, biz, Danışma Kurulu kararı olarak
getirip de uygulamaya koyduğumuz düzeltme var tekriri müzakere olarak, yeniden
görüşme olarak.
2: Bir grubun önerisi olarak, daha önce, bu
Parlamentoda, bu dönemde getirdik ve bunu bu şekliyle uygulamaya koyduk. Yani,
bir grubun önerisi, 89 uncu maddeye göre buraya getirildi, tekriri müzakere
yapıldı ve uygulama olarak Meclis gündeminde mevcuttur; arkadaşlarımıza
hatırlatmak istiyorum.
O halde, yapılacak ne; sadece 89 uncu maddenin, sayın
hükümetin talebi doğrultusunda oylayıp -ki bu müzakere bile edilmeyecektir-
oylayarak bu işi düzeltecek.
Peki, arkadaşlar, düzelttiğimiz nedir biliyor musunuz;
bir önergede, "2004 yılı" yazılacağı yerde "2005 yılı"
yazılmış. Sadece yapacağımız düzeltme… Biraz daha hassasiyet gösterdik. Bu,
normal olarak, bir hatanın tashihi şeklinde de yapılabilirdi; ama, biz bunu
ciddîye aldık, bu düzenleme herkes tarafından net anlaşılsın diye "2005
yılı" yazan yerini "2004 yılı" haline getireceğiz. Yapılacak
düzenleme de bundan ibarettir.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kapusuz.
Sayın milletvekilleri, 63'e göre talep edilen usul
tartışmasında 2 lehte, 2 aleyhte, değerli milletvekillerimiz görüşlerini
açıkladılar.
Şimdi, usul tartışması açılan ve İçtüzüğün 89 uncu
maddesine göre işlem yapılması istenen önergeler üzerindeki, benim usulüm ve
tavrımla ilgili işlemleri başlatmamla ilgili… Şimdi, bununla ilgili, elbette
ki, bir yanlışlık yapmak istemiyoruz. Bu, uzun bir geçmişi olan Parlamentonun
geçmişteki tatbikatları var, İçtüzüğü var.
Şimdi, ben, zabıtları getirttim, emsal ne gibi işlem
yapılmış geçmişte diye. Ortaya çıkan durum şudur: 26.9.2004 tarih ve 124 nolu
birleşimde, 29.3.2003 tarihli 58 inci Birleşimde, İçtüzüğün 89 uncu maddesine
göre grup önerisi getirilmiş, işleme alınmış ve bu Parlamento karar vermiştir.
Ayrıca, 3.7.2005 tarihli 125 nolu Birleşimde de, yine, Meclis Başkanı bir öneri
getirmiş, o da işleme konmuş, onunla ilgili de, bu Yüce Parlamento, Genel Kurul
karar vermiştir.
Bu geçmiş tatbikatları da ve 89 uncu maddenin lafzı ve
ruhuyla bugüne kadarki tatbikat da nazara alınarak, benim işlemimde bir usul
hatasının olmadığı kanaatindeyim.
V.- ÖNERİLER (Devam)
B) Sİyasî Partı
Grup Önerılerı (Devam)
1.- Hükümetin talebi üzerine, 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 31 inci maddesinin yeniden görüşülmesine
ilişkin AK Parti Grup önerisi (Devam)
BAŞKAN - Bu önergeleri işleme koyacağım. Eğer
istenirse, önergelerle ilgili de söz hakkı, arkadaşlarımıza, gruplarımıza
vereceğim.
Önergeyi okutmuştum.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Önergenin aleyhinde söz
istiyorum Sayın Başkan.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, önergenin aleyhinde
söz istiyorum; ikinci ben konuşayım.
BAŞKAN - Başka lehTe söz isteği var mı?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Aleyhte söz istemiştim.
BAŞKAN - Yalnız, ben, geliş sırasına göre vereceğim
sözü.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Ben, daha evvel istemiştim
Sayın Başkan.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Sarıbaş, önce söyledi
efendim.
BAŞKAN - Bana, şimdi…
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben sıramı veriyorum.
BAŞKAN - Yalnız, Sayın Sarıbaş'tan önce mi verdi?
Şimdi, efendim, tabiî, Divandaki görevli arkadaşlara
soruyorum, Sayın Mehmet Eraslan, daha önce yazılı olarak getirmiş, elimizde. O
bakımdan, önce, kendisine söz vereceğim.
Sayın Eraslan, buyurun.
Aleyhte söz istiyor Sayın Eraslan.
Yalnız, Sayın Eraslan, bu önergeyle ilgili olmak üzere
görüşlerinizi rica ediyorum.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2006 bütçesinin, ülkemize,
milletimize hayırlar getirmesini niyaz ediyorum.
Tabiî ki, bugün, gerçekten, çok tartışmalı, çok alevli,
çok ateşli bir görüşme oldu ve yetmişüç milyon ülke insanımız, bütün
milletimiz, televizyon ekranlarından, bu görüşmeleri, 2006 bütçesi görüşmesi
olması hasebiyle -herkes televizyon başlarında- televizyonlara kilitlendi ve
izledi. Tabiî, çok önemli bir kanun tasarısı. 2005 yılı bitti ve 2006 yılı
içerisinde yapılacak olan harcamalarla ilgili, yapılacak olan, ayrılacak olan
ödeneklerle ilgili böylesine önemli olan bir kanun görüşülür iken, maalesef,
bizleri de üzüntüye sokan, AK Partili milletvekili arkadaşlarımızı da,
Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımızı da, bizleri de, Anavatan
Partisi milletvekili arkadaşlarımızı da, gerçekten, üzen bir tabloyla karşı
karşıya kaldık.
Gönül isterdi ki, bu görüşmeler, daha aklıselim, bu
görüşmeler daha örnek bir tavır içerisinde, daha makul ve daha sağduyu
anlayışına ve bu anlayış zeminine sahip bir ortamda yapılsaydı diye
düşünüyoruz; fakat, burada bir usul hatası, daha doğrusu, bir usul tartışması
dolayısıyla bu görüşmeler alevlendi ve örnek teşkil etmeyecek bir boyut
kazandı.
Değerli arkadaşlar, ben, buraya birilerini yargılamaya,
birilerini suçlamaya falan çıkmadım. Burada bir önerge var; o önergeyle ilgili
görüşlerimi siz değerli milletvekili arkadaşlarımızın takdirine arz edeceğim.
2006 bütçe kanunuyla ilgili bir yanlışlık yapılmış ve
31 inci maddede bir ibarenin değişikliğiyle ilgili bir talep var. Az önce Sayın
Grup Başkanvekilimiz de ifade etti, Salih Bey de ifade ettiler. 31 inci
maddede, 31.12.2004 tarihi yerine, sehven, 31.12.2005 tarihi yazılmış. Tabiî
ki, bütçe çalışmaları, daha doğrusu, kanun çalışmaları esnasında bu tür
yanlışlıklar, bu tür hatalar, bu tür sehivler olur, mutlaka olacaktır.
Yine, İçtüzüğün ilgili hükmü gereğince bu yanlışlıklar
tekrar ele alınır ve tekrar düzeltilir ve bir Danışma Kurulu vardı. Bakın, bir
ibarenin, sadece bir ibarenin değiştirilmesine ilişkin mutabakat sağlanmış ve
bir Danışma Kurulu hazırlanmış idi. Cumhuriyet Halk Partisinin, Anavatan
Partisinin ve İktidar Partisinin, Adalet ve Kalkınma Partisinin grup
başkanvekillerinin de ortak kararıyla bir Danışma Kurulu kararı zaten alınmış
ve mutabakat sağlanmıştı.
Peki, bu aşamaya neden gelindi; neden şu an elimizde
bir önerge var; yani, bunun sebepleri çok açık. Bakın, İçtüzük 63'e göre Genel
Kurul çalışmalarıyla ilgili veya Meclis Başkanının tutumuyla ilgili
milletvekili söz talep ederse -üç yıldan beri burada gördüğümüz uygulama bizim
bu- Meclis Başkanı, Sayın Meclis Başkanı söz talebinde bulunan, İçtüzük 63 üncü
maddeye göre söz talebinde bulunan milletvekiline söz verir ve hep söz verdi
bugüne kadar; ama, ne zaman ki, İçtüzük 63'e göre, Sayın Kemal Anadol'un, üç
yıldan beri devam eden ve cumhuriyet tarihi boyunca, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihi boyunca
süregelen ve bu şekilde teamül haline gelmiş bir uygulamayı, ne zamanki, Meclis
Başkanımız bugün uygulamaktan imtina etti ve Sayın Kemal Anadol'un bu noktadaki
talebini geri çevirdi, maalesef, o andan itibaren Genel Kuruldaki görüşmeler,
bir hayli alevlendi, bir hayli ateşlendi.
Şimdi, başta ifade ettiğim gibi, burada hiçbir sorun
yok idi, Danışma Kurulu zaten karar almış idi ve burada bu önergenin de
gelmesine hiç gerek kalmayacakken, sadece, Meclis Başkanımızın tutumu ve Sayın
Kemal Anadol Beye İçtüzük 63'e göre söz vermemesi bu noktaya… Ben inanıyorum
ki, eğer Sayın Meclis Başkanımız, Sayın Bülent Arınç Bey, eğer bugün, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bu oturumunu idare eden Meclis Başkanı olsaydı, bugün
bu sorunların hiçbirini yaşamayacaktık; bu sorunlar yaşanmayacaktı; o, daha
reel, daha objektif ve daha tarafsız bir Meclis idaresi yapacak idi ve
milletin, yetmişüç milyon ülke insanının önünde Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki cereyan eden bu hadiseler, Türkiye Büyük Millet Meclisinde vuku
bulan bu ateşli görüşmeler, bu bağrışmalar, bu çağrışmalar ve
milletvekillerinin birbiri üzerine yürümesi katî surette olmayacaktı diye
düşünüyorum ve Sayın Meclis Başkanımızın, biraz daha Meclis İçtüzüğüne riayet
etmesini, milletvekillerinin bu konudaki taleplerine biraz daha sağduyuyla
yaklaşmasını, biraz daha reel olmasını…
Belki, ben, Sayın Başkanım, sizin tarafsızlığından
falan bahsetmiyorum, tarafsızlığınızdan da bahsetmek istemiyorum; ama, buradaki
havanın da haşmetine kapılarak belki de bir boşluğunuza geldi, belki de bir
zafiyetinize denk geldi diye düşünüyorum; ama, Meclis Başkanının, özellikle
Meclis Başkanının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu görüşmeleri
üzerindeki etkilerinin ne kadar büyük olduğunu ve bu çalışmaların yapıldığı
andaki akışın ne kadar Meclis Başkanı tarafından sevk ve idare etme noktasında
büyük bir önemi haiz olduğunu müşahede ettik. Gerçekten, Meclis kürsüsünde
oturan siz Değerli Sayın Başkanım ve diğer Sayın Meclis Başkanvekillerim, ben,
biraz daha dikkate, biraz daha İçtüzüğe…
Gülebilirsiniz Sayın Milletvekilim. Sizlere de saygı
duyuyorum, hepinizi seviyorum. Sizlere de, en çok size, bana güldüğünüz için
sizlere ciddî manada saygı duyuyorum ve bu Genel Kurul çalışmalarının Türkiye
Büyük Millet Meclisine ve yetmişüç milyon ülke insanına yaraşır ve yakışır
şekilde devam etmesini…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan, buyurun, son cümlelerinizi…
MEHMET ERASLAN (Devamla) - …milletimize yakışır,
Türkiye'ye yakışır, Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışır bir şekilde devam
etmesini, bundan sonraki çalışmaların bu mantıkla, bu ruhla, bu inanç ve bu
sağduyuyla devam etmesini temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1119) (S. Sayısı: 1028) (Devam)
2.- 2004 Malî
Yılı Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî
Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1084, 3/907)
(S. Sayısı: 1029) (Devam)
3.- 2004 Malî
Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî
Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1030) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, AK Parti Grup
Başkanvekilleri AK Parti Grubu ve Hükümet, önergelerini geri çekmiş
olduklarından, ben, şimdi, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli
İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının oylamalarına geçiyorum.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Her 3 kanun tasarısının açıkoylamasının elektronik
cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
1.- 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1119) (S. Sayısı: 1028) (Devam)
BAŞKAN - 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının açıkoylamasına başlıyoruz.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandıklarını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Efendim, biz, bütçeyi oyluyoruz; biliyorsunuz,
önergeler geri çekildi, bunu da baştan açıkça ifade ettim.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum.
Kullanılan oy sayısı: 336
Kabul: 322
Ret: 14 (x)
Böylece, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı kabul edilmiştir.
2.- 2004 Malî
Yılı Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî
Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1084, 3/907)
(S. Sayısı: 1029) (Devam)
BAŞKAN - 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısının
açıkoylamasına başlıyoruz.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2004 Malî Yılı
Kesinhesap Kanunu Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 350
Kabul: 338
Ret: 12 (x)
Böylece, 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanun Tasarısı
böylece kabul edilmiştir.
3.- 2004 Malî
Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî Yılı
Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1030) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi, 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler
Kesinhesap Kanunu Tasarısının oylamasına başlıyoruz.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2004 Malî Yılı Katma
Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
(x) Açıkoylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.
Kullanılan oy sayısı: 354
Kabul: 341
Ret: 13 (x)
Böylece, 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler
Kesinhesap Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Bütçe ve Kesinhesap Kanunu
Tasarıları kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; milletimiz ve memleketimiz için
hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Teşekkür konuşması yapmak üzere, Sayın Başbakanı
kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Başbakan. (AK Parti sıralarından ayakta
alkışlar)
VII.- TEŞEKKÜR, TEBRİK, TEMENNİ VE
TAZİYELER
1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın,
bütçenin kabulü nedeniyle Genel Kurula hitaben teşekkür konuşması
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Siirt) - Sayın Başkan,
Yüce Meclisin değerli üyeleri; 2006 yılı bütçesinin gerek hazırlık gerekse
görüşülme aşamalarında yoğun çalışmalarından dolayı Maliye Bakanımıza, tüm
bakanlarımıza, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerimize, Plan ve Bütçe
Komisyonumuzun üyelerine, bürokratlarımıza, ekonomik birimlerimize,
sağladıkları katkılar için çok teşekkür ediyorum.
AK Parti İktidarı boyunca hazırlanan ve uygulamaya
konulan tüm bütçelerde olduğu gibi, bu bütçede de Türkiye'nin ihtiyacı olan
kısa, orta ve uzun vadeli yaklaşımlara ağırlık verilmesinden büyük memnuniyet
duyduğumu, yine, özellikle burada ifade etmek istiyorum.
Sizleri, şahsınızda tüm milletimi sevgi ve saygıyla
selamlıyor, 2006 yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin ülkemiz, milletimiz için
hayırlı olmasını Allah'tan temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından ayakta
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Başbakan.
Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 28 Aralık 2005 Çarşamba günü saat 13.00'te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum.
Hayırlı geceler diliyorum.
Kapanma
Saati: 22.41
(x) Açıkoylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.