BIM 2 6 2006-02-10T14:41:00Z 2006-02-10T14:41:00Z 88 57887 329959 TBMM 2749 659 405212 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22       CİLT: 106       YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

44 üncü Birleşim

27 Aralık 2005 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

 

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1119) (S. Sayısı: 1028)

2.- 2004 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1084, 3/907) (S. Sayısı: 1029)

3.- 2004 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1030)

IV.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek'in, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli'nin, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli'nin, Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek'in, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ün, Isparta Milletvekili Erkan Mumcu'nun, konuşmasında, Gruplarına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, konuşmasında, Partisine, sataşması nedeniyle konuşması

6.- Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, konuşmasında, Gruplarına sataşması nedeniyle konuşması

V.- ÖNERİLER

A) Danişma Kurulu Önerılerı

1.- Genel Kurulun 28.12.2005 Çarşamba günü saat 13.00'te toplanmasına ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

B) Sİyasî Partı Grup Önerılerı

1.- Hükümetin talebi üzerine, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 31 inci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin AK Parti Grup önerisi

VI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Hükümetin, görüşülmekte olan 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 31 inci maddesinin tekriri müzakere talebiyle ilgili isteminin, Danışma Kurulu kararı olmadan işleme alınıp alınamayacağı hususunda

VII.- TEŞEKKÜR, TEBRİK, TEMENNİ VE TAZİYELER

1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, bütçenin kabulü nedeniyle Genel Kurula hitaben teşekkür konuşması

VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) Yazili Sorular ve Cevaplari

1.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Gemlik'teki bir derenin kirliliğine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/10135)

2.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, kadın istihdamına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/10830)

3.- Bursa Milletvekili Ertuğrul YALÇINBAYIR'ın, Bilgi Edinme Kanununun uygulanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/10838)

4.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, emeklilerin maddî durumunun iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/10841)

5.- Ankara Milletvekili Ersönmez YARBAY'ın, emeklilerin TÜFE alacaklarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/10915)

6.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, SHÇEK kurumlarının yönetimine,

- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, çocuk muhbirleri bulunduğu açıklamasına,

- Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, SHÇEK'in gayrimenkullerine ve hizmet alımlarına,

- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, kimsesiz ve bakıma muhtaç çocukların korunmasına,

- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya-Varsak beldesindeki kimsesizler yurdu inşaatına,

- İstanbul Milletvekili Güldal OKUDUCU'nun, Mardin İl Sosyal Hizmetler Müdürü hakkındaki bazı iddialara,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/11081, 11082, 11083, 11084, 11085, 11086)

7.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, yeni kurulacak ilçelerle ilgili çalışmalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/11115)

8.- Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, Malatya Çocuk Yuvasındaki çocukların sağlık durumuna,

- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, SHÇEK'in Ankara Büyükşehir Belediyesiyle yaptığı protokole ve SHÇEK taşınmazlarına,

- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, oluşturulan fonlara,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/11226, 11227, 11228)

9.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, oluşturulan fonlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/11281)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak dokuz oturum yaptı.

Birinci, İkinci, Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci ve Sekizinci Oturumlar

26.12.2005 Pazartesi günkü  birleşimde 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının ve 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının görüşmelerinin tamamlanamaması halinde, 27.12.2005 Salı günü bütçe görüşmelerini tamamlamak üzere Genel Kurulun saat 13.30'da toplanması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği açıklandı.

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) görüşmelerine devam olunarak;

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 29 uncu maddesine kadar kabul edildi.

Maddeler üzerinde verilen önergelerin gerekçelerinin okutulup okutulmayacağı konusunda usul tartışması açıldı.

Saat 02.35'te toplanmak üzere, sekizinci oturuma 02.28'de son verildi.

Sadık Yakut

Başkanvekili

 

Türkân Miçooğulları

Harun Tüfekci

 

İzmir

Konya

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

Bayram Özçelik

Burdur

Kâtip Üye

 

Dokuzuncu Oturum

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) görüşmelerine devam olunarak;

2006 yılı merkezî yönetim bütçesi ile 2004 malî yılı kesinhesabı kabul edildi.

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının maddelerinin kabul edildiği ve açık oylamalarının, 27 Aralık 2004 Salı günkü birleşimde, son konuşmalardan sonra yapılacağı açıklandı.

27 Aralık 2005 Salı günü, alınan karar gereğince saat 13.30'da toplanmak üzere, birleşime 05.40'ta son verildi.

Nevzat Pakdil

TBMM Başkanı Vekili

 

Bayram Özçelik

Harun Tüfekci

 

Burdur

Konya

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

                                                    II. - GELEN KÂĞITLAR                                          No.: 56

27 Aralık 2005 Salı

Rapor

1.- Tarım Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/977) (S. Sayısı: 1052) (Dağıtma tarihi: 27.12.2005) (GÜNDEME)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma saati: 13.30

27 Aralık 2005 Salı

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, programa göre, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki son görüşmelere başlıyoruz.

III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1119) (S. Sayısı: 1028)

2.- 2004 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1084, 3/907) (S. Sayısı: 1029)

3.- 2004 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1030) (x)

BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun 6.12.2005 tarihli 27 nci Birleşiminde alınan karar gereğince, bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve hükümete 1'er saat süreyle söz verilmesi -bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir- İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların ise 10'ar dakika olması kararlaştırılmıştır.

Şimdi, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Alaattin Büyükkaya, Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli; Anavatan Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın Erkan Mumcu; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Deniz Baykal.

Şahısları adına; lehte, Kars Milletvekili Sayın Selahattin Beyribey, Ordu Milletvekili Sayın Cemal Uysal, Erzurum Milletvekili Sayın Mücahit Daloğlu; aleyhte, İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan söz talebinde bulunmuşlardır.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup sözcülerine önce söz vereceğim, söz talebine göre.

İki sayın konuşmacı var. Süreleri kendi aralarında belirleyecekler.

Buyurun Sayın Büyükkaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ben, süreyi 60 dakika olarak ayarladım, siz ne kadar kullanırsanız, kalan süreyi Sayın Canikli kullanacak.

                              

(x) 1028, 1029, 1030 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 14.12.2005 tarihli 31 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli üyeleri, değerli milletvekilleri; 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Tasarısının tümü üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, hepinizi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, 28 Ekim 2005 tarihinde Bütçe Komisyonuna gelen bütçe çalışmalarımız 14 Aralıktan beri Yüce Meclisimizde tartışılıyor. Herkes söyleyeceği sözü söyledi, yapacağı katkıyı yaptı ve bu millet için, bu devlet için, bu ülke için en güzel bütçenin yapılması için çalıştık. Hepinize teşekkür ediyorum.

Bildiğiniz gibi, bütçeler, hükümetlerin sözüdür, vaadidir ve buradan bakılarak hükümetler hakkında kararlar verilir. Dolayısıyla, ben de, bu konuşmamda, sizlere, hükümetimizin yaptığı çalışmalardan ve yapacaklarından bahsedeceğim ve böylece, AK Partinin, ne aldatan ne aldatılan bir iktidar olduğunu, olamayacağını, sizlere, kısa da olsa, anlatacağım.

BAŞKAN - Sayın Büyükkaya, bir dakikanızı rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, salonda, ciddî manada bir gürültü var; ben hatibi takip etmekte zorlanıyorum, mutlaka siz de zorlanıyorsunuz. Arkadaşlarımızın sükûnetle takip etmelerini rica ediyorum.

Buyurun.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk ekonomisinde sağlanan başarıları ve gelinen bugünkü durumu anlamak için, önce, sizleri, kısa da olsa, bir, eskiyle yüzleştirmek istiyorum. Nereden nereye geldik?..

Ülkemiz, son yirmi yılda 6 büyük ekonomik kriz yaşamıştır. Bunların en önemlilerinden biri de, 2001 tarihinde yaşanan malî krizdir. Savaş dönemleri hariç tutulursa, ülkemizin yaşadığı en ciddî, en derin kriz, 2001 malî krizidir.

2001 malî krizinde, bu ülke, servetinin yüzde 40'ını kaybetmiştir; binlerce işyeri kapanmış, 1,5 milyon insan işsiz kalmıştır; üretim durmuş, bankaların içi boşaltılarak, bankacılık sistemi çökmüştür; gecelik faizler 7 000'e vurmuş, esnaf ilk kez sokağa dökülmüştür. Bu dönemde, ekonomi yüzde 9,5 küçülürken, Merkez Bankasının rezervleri hızla erimiş, TL'den kaçış başlamış ve herkes, parasını dolara, yabancı paraya çevirmek için uğraşmıştır; kısaca, her şey allak bullak olmuştur. Ülkemizin üzerine, âdeta, kâbus gibi çöken bu kriz, herkesi, gelecek endişesine düşürmüştür. Tabiî, daha fazla anlatmak istemiyorum; çünkü, insanın ruhu sıkılıyor, biliyorum. Bütün bunları düşündüğümüzde, bu üç sene sonra, bugün yaşadıklarımızın ne manaya geldiğini, sanıyorum, daha iyi anlayabiliriz. Nereden nereye?..

Tabiî ki, bu krize sebep olanları, o dönemin hükümetini ve o dönemde görev yapan siyasî partileri de, bu millet, siyasî mevta haline getirmiştir. Kimi "ben bu işi beceremedim, gideceğim" demiş; ama, gitmemiştir. Kimi, liderini değiştirmiştir; kimi de, hem liderini hem rengini; sanki rengi değiştirmek geçmişi unutturacakmış gibi! Unutmayalım ki, rengi değiştirmek, işin kimyasını asla, ama asla değiştirmez.

Benim arkadaşım -ANAP Grubunda- Ömer Bey çok güzel fıkra anlatıyor. Ben belki onun kadar anlatamam; ama, bu noktada, müsaade ederseniz, size bir Temel fıkrası anlatmak istiyorum.

Temel ile Fadime evlenmişler. Tabiî, evlilik gerçekleştirildikten sonra… Temel'in hanımı Fadime çok da güzel bir hanım değil. Ne yapsın Temel, evlenmiş bir kere, kaderine razı ve hanımıyla da iyi geçinmesi lazım; sürekli ona iltifat ediyor "hanım, ne kadar güzel bir insansın, sen ölüyü bile diriltirsin" diyerek. Fakat, bir gün, hak vaki oluyor, Temel ölüyor. Temel ölünce, Fadime çok üzgün, çok da, ne yapacağını da bilemiyor; fakat, onun ona sağlığında yaptığı iltifatlar aklına geliyor; diyor ki: "Ben, güzelce süsleneyim, mezarının başına gideyim, belki Temel yeniden dirilir." Süslenip gidiyor mezarının başına; bu, bir gün, iki gün, üç gün, beş gün… Halk diyor ki: "Yahu, bu kadıncağız herhalde aklını oynattı; çünkü, ölen dirilir mi, böyle bir şey olur mu?! Gidiyorlar yanına, diyorlar ki: "Fadime, bu ne haldir, sen her gün süslenip geliyorsun; bir de, garip bir tablo…" Öyle denilince, diyor ki Fadime: "Vallahi, bizim rahmetli, sağlığında böyle derdi, sen ölüyü bile diriltirsin; onun için, süslenip geliyorum, belki dirilir diye." Köyün ileri geleni diyor ki: "Bak Fadime, bir, temel seni aldatmış; bir kere sen güzel değilsin. İki, giden, hiçbir zaman için geri gelmez, dirilmez." Takdiri milletimize sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

A. İSMET ÇANAKCI (Ankara) - Burası fıkra yeri değil.

AHMET YENİ (Samsun) - Yeşil yapsa bile…

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Evet, değerli milletvekilleri, işte, bu tablodur ki, 3 Kasım 2002'de, bu millet, kendisini hor görmeyen, kendisi gibi olan, kendisi gibi düşünen, kendi içinden gelen, onun kültürüne, inancına, tarihine dost olan AK Parti kadrolarını iktidara getirdi ve iyi de yaptı; çünkü, bu millet, her şeyin iyisine layık ve iyi yaptı ki, üç yıl sonra, Türkiye, oradan buraya geldi.

Evet, bugün, Türkiye'yi büyütmek, kalkındırmak için yerinde duramayan, hem ülkesinin meselelerine hem de dünyanın meselelerine hâkim bir hükümet var.

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Bir de sigorta meselelerine.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Sadece ülkesinin değil, dünyanın meselelerine de yön veriyor. Evet, sevgili milletvekili arkadaşlarım, bu tabloyla ne kadar övünseniz, gerçekten, azdır.

Örneğin, 11 Eylül olaylarından sonra, bu ülke, medeniyetler çatışması problemini yaşıyordu. Bugün ise, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı, Başbakanımız Recep Tayip Erdoğan, medeniyetler uzlaşmasının başmimarı değil mi?! İşte, olaylara hâkim olmak budur. Yön vermek böyle olur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biliyorsunuz, biz, iktidar olur olmaz bir acil eylem planı hazırladık. Unutmayalım, böyle bir plan da, ilk defa, cumhuriyet tarihinde bizim zamanımızda oldu, kimse böyle bir şeye cesaret edemedi. Ne yapacağımızı, hangi gün, önceliklerimizi, her şeyimizi sıraladık, bunu da, kamuoyunun gündemine açık tuttuk; yani, ne yaptığımızı herkes takip etsin diye; çünkü, bizim, bu milletten başka hesap vereceğimiz herhangi bir yer yok. Kendine güvenen ve milletine hesap vermek isteyen de zaten böyle yapar.

Değerli milletvekilleri, şimdi soruyorum sizlere: acil eylem planında yapacağımızı söylediğimiz her şeyi yaptık mı yapmadık mı?.. Daha fazlasını mı yaptık?..

BAŞKAN - Sayın Büyükkaya, 1 dakikanızı rica edeyim.

Sayın milletvekilleri, yine, gürültü gerçekten fazla. Belki, arkadaşlarımız, oturduğu yerden, ikili sohbetlerde bunu fark edemiyorlar; ama, gerçekten fazla. Bütçenin son günü, son konuşmalar. Gruplar kendi düşüncelerini aktarıyorlar; ama, dinlemek lütfunda bulunursanız, Genel Kurulu sakin bir şekilde yönetme imkânımız olur. Sizden rica ediyorum. Ayakta olan arkadaşlarımızın da oturmasını rica ediyorum.

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sigortayı anlatsa daha iyi anlarız, biz bu konuları fazla bilmiyoruz!

BAŞKAN - Efendim, o, onun takdiri. Bu çok çirkin oluyor Sayın Milletvekili, gerçekten, uygun olmuyor.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Temel fıkraları anlatıyor; bütçeyi görüşüyoruz!..

BAŞKAN - Buyurun.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Evet, çok değerli milletvekilleri, bugün, AK Parti Hükümetinin dördüncü bütçesini görüşüyoruz. Bundan önceki bütçelerde koyduğumuz hedefleri, öngördüğümüz büyüklüklerimizi ve sözlerimizi yerine getirdik, hem de, en başarılı bir şekilde. Bakın, size birkaç -böyle, çok rakam okumayacağım- rakam vermek istiyorum. Daha yeni iktidar olduk, 2003 yılı bütçesini yaptık. Demişiz ki, harcamalar 146 milyar Yeni Türk Lirası olacak. Ne olmuş; 140 milyar. Yani, harcamada şaşmışız. 6 milyar tasarruf etmişiz. Gelirimiz ne olacak demişiz: 100 milyar. Ne olmuş; 100 milyar. 2004 yılı; harcamalarımız ne olacak demişiz; 149 milyar. Ne olmuş; 141 milyar. Gelirlerimiz ne olacak demişiz; 104 milyar. Ne olmuş; 110 milyar. Yani, ikisi beraber, 14 milyar YTL bu ülkeye kazandırmışız. 2005 ne olmuş; harcamalarımızda 155 milyar hedeflemişiz; 145 milyar. Gelirlerde ne demişiz; 126; ne olmuş; 131. Yani, harcamalarında az, gelirlerinde fazla. Üç yılda 35 milyar YTL; yani, yaklaşık 27-28 milyar, dolar planlanandan tasarruf etmişiz. 2006 yılı için de 157 milyar harcama, 144 milyar gelir hedefliyoruz. İnşallah göreceksiniz, bunda da, yine, üç yılda yaptıklarımızı mutlaka elde edeceğiz.

Bütçe açığında ne olmuş; bütçe açığında da 2005 yılında 29 milyar hedeflemişiz; işte, gerçekleşmeler geliyor, revize edildi, 13,5 denildi; ama, sanıyorum 12 milyar dolar civarında olacak.

Bütçe açığının gayri safî millî hâsılaya oranı da ilk defa yüzde 3 oluyor, yüzde 3. Bu, ne demek biliyor musunuz; Maastricht kriterlerini tutturmak demek. İnşallah, 2006'da yüzde 2'lere iniyor.

Faizdışı fazla hedefinde de aynı tablolarla karşı karşıyayız, yine hedeflerin üzerinde gerçekleşmeler olmuş.

Bu sonuçları elde etmenin sırrı ne, biliyor musunuz; ne yaptığını bilen bir iktidarın bütçe disiplinine gösterdiği özen ve böylece, yakalanan siyasî ve ekonomik istikrardır. Ayrıca, dış dünyayla geliştirilen iyi ilişkiler de bu sonuçların elde edilmesinde çok önemli rol oynamıştır.

Kısaca, ekonomimiz istikrarsızlıktan istikrara, ekonomik gerilemeden kalkınmaya ve ekonomik gelişmede de süreklilik sağlanmıştır.

Evet, bu ülkenin bir belası vardı…

FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Neydi?..

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Bir enflasyon vardı, biliyorsunuz; herkes bu belayı, bu derdi konuşurdu.

Enflasyon bir vergi değil miydi, enflasyon halkımızı ezmiyor muydu ve böyle bir canavar çözülmediği zaman, buna çözüm getirilemediği zaman halkımızın hangi hallere düşürüldüğünü bilmiyor muyduk?.. Evet, müjdeliyoruz, enflasyonumuz tek haneli ve bu sene yüzde 8'i hedefledik, 8'in de altında gerçekleşiyor. Ne kadar mutlu olsak azdır, değil mi?..

Evet, bazıları belki bundan rahatsız oluyor, kıskançlık duyuyor; ama, ne yapalım, milletimiz mutlu. Biz, milletimizi mutlu etmek için buradayız, bunun için iktidar olduk, bunun için çalışıyoruz. Ne yapalım, bazıları rahatsız olsa da, olacak, diyecek bir şey yok.

Halka yansımadığını söylüyorlar. Soruyorum, enflasyonun bu kadar düşmüş olması, halka yansıma değil de nedir?! Enflasyonun düşmesi bile, tek başına halka yansımadır.

Daha bundan üç yıl öncesine kadar, biliyorsunuz, köşeyi dönmenin en güzel yolu, stok yapıp, enflasyondan da faydalanarak, zam yaparak halkı istismar etmek değil miydi?.. Evet, halkımızı bu acımasız vergiden kurtardığımız için gerçekten mutluyuz.

Evet, başka bir şeyi söylemek istiyorum. Bakın, 6 sıfırlı parada son 5 gün efendim. Bunu iyi değerlendirin; çünkü, 6 sıfırlı para, 5 gün sonra, artık, bu ülkede yok. Eğer, biz, enflasyonu düşürmeseydik, 6 sıfırı atabilir miydik?!

Şimdi, unutmayalım, 6 sıfırı attıktan sonra, çok şükür, ülkemizi, yeniden, Atatürk dönemine dönüp, paramızı itibarlı hale getirdik, güç kazandırdık.

Size ilginç bir istatistik sunmak istiyorum: Yıl 1923, Ocak ayında 1 dolar 1,67; aynı yılın aralık ayında 1 dolar 1,89. 1933 Aralık ayında ise 1 dolar 1,34 TL. Şimdi ne kadar biliyor musunuz; isterseniz zorlamayın, ben söyleyeyim; bu sene aralık ayında 1 dolar 1,34. (AK Parti sıralarından alkışlar) Lafla Atatürkçülük olmuyor arkadaşlar. Atatürk'e layık olmak, onu istismar etmek demek değil, onun gerçekleştirdiklerini bu çağda da yapabilmektir. Milliyetçilik de bu değil mi?! Milliyetçilik, bu millete layık olanı yapabilmektir, ona olan sevgiyi, onun başını dik tutarak göstermektir. İşte, biz bunu yapıyoruz.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; bir diğer belamız da yüksek faizdi, hatırlar mısınız. Herkes yüksek faizden yakınıyordu ve ülkemiz bir faiz batağına da girmişti. Ülkemizin ve milletimizin servetini sömüren, milletimizi fakirleştiren, gelir dağılımında uçurumlar yaratan yüksek faiz değil miydi?! 2001 yılında, toplam vergilerimiz faiz harcamalarını karşılayamıyordu. Tekrar söylüyorum, 2001 yılındaki tablomuz buydu. İktidar olmakla birlikte faiz harcamaları da düştü. Bir ay vadeyle zor borçlanabilen Hazinemiz, şimdi, artık, uzun vadede, hem de yüzde 14'ün altında, iki yılın üstünde bir vadeyle borçlanabilir hale geldi. Biz iktidar olmadan önce faizler yüzde 64'tü, şu anda yüzde 14'ün altında. Faizlerin bütçe gelirlerine oranı ise, 2005 yılında yüzde 80'lerden yüzde 32'ye indi. Faiz giderlerinin gayri sâfi millî hâsılaya oranı da yüzde 10'lara geriledi. Bu ne demek; bu şu demek: Faiz ödemeleri için milletimizin cebinden 100 liranın 70 lirası alınırken, şimdi, 13,5 liraya indi; yani, bu millet 57 lira kazandı. Peki, bu, kişi başına millî gelirin artması demek değil mi, milletimizin zenginleşmesi demek değil mi?!

Faizdeki her bir puanın bu ülkeye maliyeti 1,5 milyar dolar. 50 puan düşmüş; yani, kısaca, en hafifinden, en azından, bu millet 70 milyar dolar daha az borçlandı; yani, beşikteki çocuktan askerdeki Mehmetçik'e kadar, okuldaki, üniversitedeki öğrenciye kadar herkes, bu ülkede, 70 milyar dolar daha az borç yükünün altına konuldu. AK Parti Hükümeti hiçbir şey yapmamış olsa bile, bununla bu millete sağladığı avantajın ne olduğunu hep birlikte görmeliyiz.

Evet, bütçe açığının, artık, yüzde 2'lere gerilemesi ve kamu kesimi borçlanma ihtiyacının yüzde 1'in altına inmesi; unutmayın ki, inşallah, bu ülke, artık, sadece faizleri değil, anaparayı da kendi gelirleriyle ödeyecek hale geliyor. İnşallah, AK Parti İktidarlarında bunu da yaşadığımızı hep birlikte göreceğiz.

Başka bir şeyi söylemek istiyorum. Hatırlar mısınız, eskiden konut kredisi diye bir şey var mıydı?.. Şu anda, aylık yüzde 1'le, 1'in altında, otuz yıl vadeyle konut kredisi veriliyor. Aynı şekilde, altı yıl vadeyle de otomobil kredisi veriliyor bu ülkede. Otomobilin ömrü beş yıldır.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Bakanlar da "dikkat edin" diyor!..

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Bu otuz yıl vadeli krediyi verenler, soruyorum şimdi size; eğer, bu ülkenin geleceğine güvenmese, krediyi alan da veren de bunu yapabilir mi?.. Unutmayın, üç yıl önce ekmek kuyruğuna girenler, şimdi, ev almak için sırada. Bu, bu ülkede sağlanan güvenin ve istikrarın adıdır ve artık, paradan para kazanma dönemi bitmiş, yatırım ve üretim dönemi başlamıştır. Bunu hep birlikte böyle görelim ve zaten, kalkınmanın yolu da budur, başka da yoktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ülkenin geleceğine duyulan inancın en büyük işaretlerinden biri de yabancı sermaye ve özel sektör yatırımlarıdır. Uygulanan ekonomik politikayla birlikte, ülkemiz, yatırımlarda cazip bir ülke konumuna gelmiştir; yani, krizler  ülkesi olmaktan, fırsatlar ülkesi haline gelmiştir. Bunun en açık göstergesi de dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen yatırımcıların ülkemize yatırım yapmak için büyük bir çaba içine girmiş olmalarıdır. Unutmayın, 2001 yılına kadar, 2002'lere kadar, gelen yabancı sermaye tutarı bir yılda en fazla 1 milyar dolar olmuş. Şimdi ne durumda; şimdi, 2003 yılından ekim ayına kadar gelen 8,5 milyar dolar, sadece bu yılın on ayında gelen ise, nakit giriş, kasaya giren para 4 milyar dolar. Proje halinde olanları ise söylemiyorum, inşallah, onların 2006'daki nimetlerini bu millet hep beraber görecek.

Özel sektör yatırımlarımız ise, gerçekten, geçmişle mukayese edilmeyecek oranda ve hızla artıyor. Hükümetimizin politikası da o değil miydi? Biz, devlet eliyle yatırım yapmak... Devlet, artık, üretime değil altyapıya yatırım yapacaktı, özel sektör yatırım yapmalıydı. Bizim politikamız bu ve bunu da yapıyor. Bu ülkede taş taş üstüne koyan herkes bizim kabulümüz ve her yatırım, unutmayalım ki, bu ülkede, yoksulluğun, açlığın ve işsizliğin çözümüdür.

Nitekim, Türk özel sektörü, bakınız, 2003 yılında 40 milyar YTL, 2004'te 61, 2005'teyse 75 milyar YTL; yani, 60 milyar dolar yatırım yapmış ve toplam yatırımların yüzde 75'i yine özel sektörümüze ait. İşte, kalkınmak böyle oluyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Ekim 2005 tarihi Türkiye için önemli bir dönüm noktası olmuştur; çünkü, 3 Ekim 2005 tarihinde, Türkiye, Avrupa Birliğiyle ortaklık görüşmelerine başlamıştır. Artık, kapıda değil, içeride, ortaklığını, işbirliğini tartışan ülke haline gelmiştir. Bu, bizim için bir dönüm noktasıdır gerçekten; kırk yıllık rüyanın da gerçekleşmesidir ve bu olay -sadece bir siyasî, sosyal yönü yok- ekonomik yönü de ağırlıklı bir olaydır; çünkü, ekonomik ilişkilerimizde de yeni bir dönem başlamıştır. Artık, Türkiye, Avrupa'nın ve dünyanın istikrar vaat eden ülkeleri arasına girmiştir. Ekonomimiz de Avrupa Birliğiyle, Maastricht Kriterleri noktasında, tam bir uyuma gelmiştir. Bütçe açığının yüzde 3'ün altına inmesi, zaten bu kriterin tutturulduğunu söylemiştim, enflasyonda da zaten bu noktaya geliyoruz.

Ayrıca, bütçe uygulaması -ki, üç yıllık bütçe uygulamasıyla da bunu gerçekten gördüğümüzü- bu milletin, artık, önünü görerek de iş yapar hale gelmesini sağlamıştır.

Nitekim, bu sonuçların özelleştirmelerde de nasıl netice verdiğini hep beraber biliyoruz. Dolayısıyla, Avrupa Birliği, Türkiye için sadece bir medeniyet projesi değil, ekonomisi için de bir gelişme projesi olmuştur; unutmayalım. Çok şükür ki...

BAŞKAN - Sayın Büyükkaya, 3 dakikanız var, 3,5 dakikanız. Toparlarsanız...

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Çok şükür ki, hükümetimiz, kırk yıl sonra bunun da yolunu açtı, bu işi de hayal olmaktan çıkardı.

Evet, özelleştirmeleri herkes konuştu. Ama, ne kadar çok konuştuk biliyor musunuz; otuz yıldan fazladır konuşuyoruz. Ne oldu; konuştuk, özelleştirilecek tesislerin değerini de düşürdük. O hale geldi ki, bunları, şu kadara, işte, yıllar önce satsaydık şu olacaktı, satmadık bu oldu değerlerini tartıştık, hatta, bununla uğraştık hep; ama, şükürler olsun ki, iktidarımızda özelleştirmeyi de gerçekleştirdik ve bu yönde de çok büyük neticeler aldık.

Eğer AK Parti iktidar olmasaydı ve bu ekonomide bu iyileşmeyi başaramasaydı, asıl özelleştirme, o zaman, bu kuruluşların halka peşkeş çekilmesi olacaktı birbirlerine; çünkü, çok değerinin altında satılmak durumunda olacaktı.

Ve 2003 yılına kadar özelleştirmelerden elde edilen gelir sadece 8 milyar dolardı ki, bu da masrafı bile karşılamıyordu biliyorsunuz. 2003-2005 tarihleri arasında yapılan özelleştirme ise 18,5 milyar dolar. Evet, sanıyorum ki, gelen yatırımlar… Özelleştirmede, son, mesela Telsim. Unutmayın, bu TMSF'ye intikal ettiğinde "2 milyar dolar bile etmez" deniyordu, dünyanın en büyük haberleşme şirketi 4,5 milyar dolara bunu satın aldı. Böylece, bu milletin hortumlanan parasının da önemli bir kısmı geri alınmış oldu ve ayrıca, TMSF ilk defa hazineye kaynak aktarır hale geldi, unutmayalım.

Evet, bütün bunlar olurken, ekonomide sağlanan bu başarılar, tabiî ki, ülkemizin servetini artırıyor, halkımızın gelirini yükseltiyor, hem de hızla. Artık, Türkiye, sürdürülebilir bir kalkınma modelini yakalamış, istikrarla büyüyen bir ülke haline gelmiştir.

2001 krizinde 3 000 dolardan 2 100 dolara gerileyen fert başına millî gelir, 2005 sonunda 5 000 dolara yükselmiştir. Tekrar ediyorum; 5 000 dolar… Bu, hayal edilen bir şey değildi. Ve yine, toplam gayri safî millî hâsılamız 2001 yılında 176 milyar YTL iken -dolar demiyorum, YTL kullanıyorum bilerek- gayri safî millî hâsılamız 2005 yılında 485 milyar YTL'ye ulaşmıştır. 2001 yılında yüzde 9,5 küçülen Türkiye'den, 2004 yılında ekonomisi yüzde 9,9 büyüyen Türkiye'ye gelinmiştir. Bunları görmemek mümkün değildir ve 2005 yılında da, hedeflediğimiz gibi, yüzde 5'in üzerinde kalkınmayı sağlıyoruz, büyümeyi sağlıyoruz. Sanıyorum 5,5 gibi olacak ve uzun yıllardan sonra ilk defa, dört yıl üst üste büyüyen bir ekonomiye sahibiz. İnşallah, 2006-2007'de, hedeflediğimiz gibi, yüzde 5'in üzerinde bir büyümeye sahip olacağız.

Artık, ülkemiz, müflis bir tüccar değildir; hesabını kitabını bilen, nereye gideceğini gören, geleceğe dönük planlarını özgürce yapan insanların ülkesidir. Unutmayalım ki, bu duruma gelmek hiç de kolay olmadı. Dolayısıyla, yakalanan bu güzelliğin kıymetini de iyi bilelim.

Belki de, iyiyi yönetmek, krizi yönetmekten daha da zordur. Zaman zaman görüyorum, bazıları rahatsız oluyor. Rahatsız olmayalım arkadaşlar. Sunî gündemler yaratmayalım. Sunî gündemler yaratmak, bizim hatalarımızdan medet ummak yerine, siyasetimizi değiştirelim, siyasetimizi ve bu ülkede kalkınmayı, gelişmenin devamını sağlamaya gayret edelim; çünkü, milletimizin de tek arzusu budur, başka bir arzusu yoktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Partinin üç yıllık iktidarı döneminde yaptıklarını bu kısa sürede anlatmam elbette mümkün değil.

BAŞKAN - Sayın Büyükkaya, toparlar mısınız.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)- Toparlıyorum Sayın Başkanım. Müsaade ederseniz birkaç dakika içinde toparlıyorum.

Ancak, ben sadece belli başlıklar, kısa bilgiler vermeye çalıştım. Ama, sözlerimi bitirmeden hemen sadece bir iki noktaya da değinip sözlerimi tamamlayacağım.

Borsaya bakın. Borsamız 2001 krizi sırasında 34 milyar dolara inmişti. Şimdi 150 milyar doların üzerinde; yani, 5 kat değeri arttı. Soruyorum: Bu para kime gitti? Bu para, bizim insanımıza… Bizim şirketlerimiz borsada var. Unutmayın ki, işte yatırımların finansmanındaki bir diğer kaynak.

Sağlıkta cumhuriyet tarihinin en büyük reformlarından biri yapılmıştır ve herkes istediği hastaneye gidebilir, istediği eczaneden istediği ilacı, hem de en düşük fiyatla alabilir hale gelmiştir. Bunları hayal etmek bile mümkün değildi. Çok şükür biz gerçekleştirdik.

Eğitim diyoruz. Bu milletin aydınlanmasının yolu eğitimden geçer; elbette ki eğitimden geçer. Ama, soruyorum… Cumhuriyet tarihinde gene bir ilki biz yaptık; bütçedeki en büyük payı millî eğitime ayırdık. Bir yıl değil her yıl bunu yaptık. Dolayısıyla, aydınlanmak böyle olur, eğitime önem vermek böyle olur.

Çiftçiyi bazıları diline doluyor: "Çiftçimiz şu oldu…" Soruyorum: Tarımda en büyük desteği hangi hükümet verdi; bizim hükümetimiz. Ben kendi konumu -arkadaşım "sigortayı anlatsın" dedi- sigortayı anlatıyorum.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)- Köye git köye!

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)- Yetmişbeş yıldır konuşulan… Bakın, 1930'da daha Atatürk döneminde planlarda yer alan tarım sigortasını -yetmişbeş yıldır her planda yer almış- ilk defa biz uygulamaya koyduk ve bunun çiftçiye ne getireceğini hep beraber göreceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Evet, biz laf değil iş yapıyoruz arkadaşlar. Geldiğimiz yeri ve bizi iktidara taşıyan çiftçimizi, köylümüzü, esnafımızı, şehirlimizi, işadamımızı, kısaca, halkımızı asla unutmuyoruz, unutmuyoruz.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)- Onlar da sizi unutmuyor!

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla)- Zira, bu Yüce Türk Milleti her türlü güzelliğe layıktır. Biz de, bu milletin içinden gelenler olarak bu millete hizmeti ibadet sayıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin milletimize, ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, bu bütçenin hazırlanmasında emeği geçenleri, başta Başbakanımız ve Hükümetimiz olmak üzere bu yüce çatı altında görev yapan siz değerli milletvekillerimizi şahsım ve grubum adına kutluyor, sizin ve Yüce Türk Milletinin yeni yılını ve kurban bayramını da en kalbî duygularımla tebrik ediyorum.

Hepinize tekrar saygılar sunarım efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Büyükkaya.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ikinci konuşma, Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli'ye aittir.

Buyurun Sayın Canikli. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi Kanun Tasarısının tümü üzerinde AK Parti Grubu adına karşınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, değerli arkadaşlar, uzunca sayılabilecek bir süreden beri Meclisimiz konuşuyor, daha doğrusu, muhalefet konuşuyor.

TUNCAY ERCENK (Antalya)- Sen ne yapıyorsun?!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla)- Değerli arkadaşlar, tabiî, aslında bütçe konuşmaları iktidarın müteakip yılda ve daha sonraki yıllarda ortaya koyacağı projenin, programın bir özetidir; tartışıldığı, tartışılması gerektiği bir arenadır ve doğal olarak, eğer konu bütçeyse, tartışmaların da bu nokta üzerine yoğunlaşması ve ekonomi biliminin temel kurallarına uygun tartışmaların yapılması gerekir. Söylenen sözlerin rakamlarla, somut olaylarla teyit edilmesi gerekir, doğrulanması gerekir.

TUNCAY ERCENK (Antalya)- Gerçek rakamları söyleyelim mi size?!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla)- Üzülerek ifade ediyorum ki, bütün konuşmaları dinlemeye çalıştım. Üzülerek ifade ediyorum ki, birkaç arkadaşın dışında muhalefetin konuşmalarının içinin boş olduğunu, politik söylemlerden ibaret olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Sen boş konuşma.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Benim aklımda şu kaldı: Muhalefetin…

BAŞKAN - Sayın Canikli, bir dakikanızı rica edeyim.

Sayın milletvekilleri…

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Tahrik etmesin, kendi işine baksın.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elbette ki birbirimizi tenkit edeceğiz; ama, tahammül edeceğiz. Siz, kürsüye çıktığınız zaman yapılmasını arzu etmediğiniz bir şeyi arkadaşımıza da yapmayalım efendim. (CHP sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Boş konuşuyor, onu söylüyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, cevap verirsiniz. Rica ediyorum, sakin olalım ve dinleyelim.

Buyurun.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, tutanaklar ortada. İsteyen açsın, baksın, okusun. Bunu gördükleri zaman ve gerçekten, hiçbir bilimsel temele dayanmayan, hiçbir reel olaya dayanmayan, sadece karalama amaçlı ve hiçbir öneri getirmeyen, bakın değerli arkadaşlar, hiçbir öneri getirmeyen konuşmalar olduğunu görürsünüz. Hiçbir öneri yok. (CHP sıralarından gürültüler)

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sen bütçeni savunsana kardeşim!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Benim aklımda kalan, sadece şu var.

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Albayrakların malî müşavirliği var!..

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Şuraya verin, buraya verin, şuranın harcamasını artırın, buranın harcamasını artırın…

Kabaca bir hesap yaptım değerli arkadaşlar. Eğer, muhalefetin… Fark etmez, anamuhalefet, diğer muhalefet. Zaten, arada da, ben bu anlamda, yani, bütçe konuşmalarına bakarak bir fark göremedim. Sadece, şuraya daha çok para aktarın, buraya daha çok para gönderin… Kabaca bir hesap yaptım, şu anda 174 katrilyon olan bütçenin, eğer, muhalefete mensup arkadaşlarımızın söylediği şekilde, o harcama kalemlerinde artırım meydana gelirse, bütçe harcamaları toplamının, yaklaşık 350 trilyon lira olması gerekir.

AHMET ERSİN (İzmir)- Lira mı, YTL mi? Lira yok artık.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - 350 katrilyon lira olması gerekir.

Peki, varsayalım ki, 350 katrilyon lira bir harcama söz konusu olsun ya da şöyle ifade edelim: Allah korusun, diyelim ki, muhalefetin, bu mantıkla, bu anlayışla, bu bütçe anlayışıyla iktidar olduğunu düşünün ve sözünü de yerine getirerek, bugün ya da bu konuşmalar sırasında burada söylediklerini hayata geçirdiğini varsayalım. 350 katrilyon liralık bir harcama büyüklüğüyle karşı karşıya geliriz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Neyi alt alta topluyorsun?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Peki, ne olur o zaman; bir, enflasyon patlar; enflasyon patlar değerli arkadaşlar.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır, neleri toplayıp neleri çıkarıyorsun?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Enflasyon, en az üç haneli rakamlara çıkar.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kendi kendine hesap yapma, ciddî konulardan bahset.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bütçe açıkları inanılmaz noktalara gelir. Faiz oranları… Bakın, iktisadın temel kuralıdır değerli arkadaşlar. Böyle bir bütçe açığını ne yapacaksınız, nasıl kapatacaksınız; iki tane yolunuz var, iki tane yönteminiz var. (CHP sıralarından gürültüler) Birincisi, ya para basacaksınız; Merkez Bankası kaynaklarını harekete geçireceksiniz, para basacaksınız. Bu yapılmadı mı daha önceki yıllarda; yapıldı.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kim söyledi? Burada, para basacağız diyen bir tek Allah'ın kulu çıkmadı.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ve ondan sonra, yüzde 100'lere varan enflasyonla karşı karşıya kalacaksınız ya da borçlanacaksınız.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

Sayın Canikli… Bir dakikanızı rica edeyim.

Sayın milletvekilleri, bütçe görüşmelerinin son günü. Burada bu laf atmalar, bu tartışmalar devam ettiği sürece, biz bu görüşmeyi tamamlayamayız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, muhalefetin hiç söylemediği, hiç ileri sürmediği konuları kendi kendine ortaya atıp konuşursa, cevabını alır.

BAŞKAN - Sayın Özyürek, karşılıklı tahammül etmemiz lazım. Siz Grup Başkanvekilliği yaptınız, yani, sizin yapmamanız lazım.

Sayın Özyürek, lütfen…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Sayın Başkanım, bu müdahalelerimin, konuşma süresinin sonuna ilave edilmesini istirham ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Canikli, buyurun.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ya Merkez Bankası kaynağını çalıştırırsınız; böyle, desteksiz harcama yaptığınız zaman, kaynağı olmayan, altyapısı olmayan harcama yaptığınız zaman, hesapsız kitapsız harcama yaptığınız zaman ya Merkez Bankası kaynaklarını kullanırsınız para basarsınız ve bütün dengeleri bozarsınız, başta enflasyon olmak üzere ekonomiyi kontrolden çıkarırsınız ya da faizle borçlanırsınız. Faiz oranlarını, ben diyeyim yüzde 500, siz deyin yüzde       1 000'lere çıkarırsınız.

Değerli arkadaşlar, muhalefetin yaptığı konuşmalardan sonra, bir de şu kanaat hâsıl oldu bende. Hem yerli hem de yabancı sermayeye karşı bir alerji söz konusu; hem yerli hem de yabancı sermayeye karşı bir alerji söz konusu.

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Sayın Canikli, bunu kim söyledi?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - O, sözde…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bunu neye dayanarak söylüyorum; hükümetimizin, Kurumlar Vergisi oranlarında yapacağı indirime, muhalefetin verdiği tepkiye dayanarak söylüyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yatırım indirimini kaldırmayın diye tepki gösterdik.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bugün bakın, her şey söylenebilir buralarda, her şey tartışılabilir; ama, bir muhalefetin ya da bir siyasetçinin vergi indirimine karşı çıkacağı hiç aklıma gelmemişti hayatımda, böyle bir şey düşünmemiştim ve şu anda öyle bir muhalefetle karşı karşıyayız değerli arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bir tek kişi karşı çıkmadı. Yatırım indirimini kaldırmayın diye karşı çıktık.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Başka ne olur değerli arkadaşlar; muhalefetin bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmalar, Allah korusun hayata geçse başka ne olur…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Muhalefete dua et, muhalefet olmasa bu bütçe kadük olacaktı.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Türkiye'de hem yerli sermaye kaçısı hem de yabancı sermaye kaçısı had safhaya gelir. Çünkü, burada, benim anladığım kadarıyla tam bir sermaye karşıtlığı söylemleri ifade edildi. Bu birtakım gerekçeler ileri sürülerek yapılmaya çalışıldı; ama, ortaya çıkan sonuç budur değerli arkadaşlar. Eğer bunu yaptığınız takdirde, böyle bir şey olduğu takdirde yerli ve yabancı sermaye bu politikalar sonucunda Türkiye dışına çıkmaya kalkıştığı anda ülkenin halini düşünebilir misiniz değerli arkadaşlar? Tam bir kaos ortamı, tam bir anarşi.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kara paraya karşıyız. Biz sadece kara paraya karşıyız.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bunların sonunda ne olur biliyor musunuz; ülke iflas eder. Allah'tan milletimizin sağduyusu o kadar yüce ki, milletimiz 3 Kasımda bu muhalefeti kaleye geçirdi değerli arkadaşlar, kaleye geçirdi. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Nedir bu kale işi derseniz, anlatmaya çalışayım.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Hayalî konuşuyorsun.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Futbolu çok seven bir kişi var, futbolu çok seven birisi var, futbol fanatiği, yatıyor kalkıyor her şey futbolla. Bir gün bu futbol hastası olan kişinin çok yakın arkadaşı hastalanmış, çok ağır bir hasta ve bu da ziyaretine gidiyor, neyse, geçmiş olsun, bu girişten sonra, dayanamıyor, bir de merak ediyor, öbür tarafta, ahirette bu futbol işi var mı, çok futbol hastası ya onu merak ediyor; dayanamıyor diyor ki arkadaşının kulağına, yani, ismi neyse "öyle görülüyor ki sen gidicisin. Çok merak ediyorum, öbür tarafta bu futbol işi var mı, öldüğün zaman, gittiğin zaman öbür tarafa, bana bir şekilde bunu ilet. Çok merak ediyorum." Birkaç hafta sonra bu kişi vefat ediyor. Bir gece, bu futbol hastası olan kişi rüyasında bu arkadaşını görüyor. Diyor ki arkadaşı "hani sen bana bir şey sormuştun, ahirette bu futbol işi var mı, orada futbol var mı diye bir şey sormuştun ya hani, bununla ilgili iki tane sana haberim var."

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Ulema mı görmüş bu rüyayı?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - "Bir tanesi iyi haber bir tanesi kötü haber."

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bu hikâyeler kahvede anlatılır, Meclis kürsüsünde değil. Bu kahve muhabbetini bırak Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - "İyi haber şu -diyor ki- burada çok güzel futbol olayları var, bizim de çok güzel bir futbol takımımız var, her hafta çarşamba günleri maç yapıyoruz. Kötü haberim de şu: -diyor- Önümüzdeki çarşamba kaleye sen geçiyorsun."

Şimdi, değerli arkadaşlar, 3 Kasımda bu millet muhalefeti kaleye geçirdi. Şunu çok net olarak görüyorum ki, 2007 seçimlerinde de muhalefet kalede kalmaya devam edecek değerli arkadaşlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Önümüzdeki çarşamba kalede sen olacaksın.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, muhalefetten, dedim ya üç beş tane de ciddî eleştiri geldi; yani, burada kayda değer, cevaplandırılması gereken, üzerinde durulması gereken birkaç tane de ciddî -haklarını yemeyelim- birkaç tane de ciddî eleştiri oldu. Ben onlarla ilgili olarak Grubumuzun görüşlerini sizlere aktarmak istiyorum.

Bunlardan bir tanesi, aslında geçen konuşmamda belirtmiştim; ama,  biraz daha detaylandırmam gerektiğini anladım, iç borç meselesi, iç borç stoku meselesi.

Bakın değerli arkadaşlar, 2002 yılında iç borç stoku yaklaşık olarak 149 katrilyon lira, TL bazında, 2003 yılında 194, artış oranı yüzde 29,7. 2003 yılında. 2004 yılında 224 katrilyon lira, artış oranı yüzde 15, 2005 yılında artış oranı yüzde 8, Kasım sonu itibariyle 243 katrilyon.

Muhalefete mensup arkadaşlarımız diyor ki: "Siz geldiniz borcu bu kadar artırdınız, şu kadar artırdınız, bunun sorumlusu sizsiniz."

Arkadaşlar, bu doğru değil, bu gerçeği yansıtmıyor. Eğer birazcık rakamlarla aranız iyi olsa, birazcık rakamlara bakabilme, onları yorumlayabilme imkânınız olsa, böyle bir alışkanlığınız olsa çok net olarak görürsünüz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır, arttı mı artmadı mı, onu söyle, rakamları söyle.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Eğer dinleme lütfunda bulunursanız biraz sonra görürsünüz.

Bakın, değerli arkadaşlar, 2002 yılındayız, 57 nci hükümet dönemi. O dönemde, o hükümetin borçlanma rakamlarından örnekler vereceğim size, vadeleri ve faiz oranları. Borçlanma tarihi 23.01.2002; itfa tarihi, yani ödeme tarihi, 21.01.2004; bileşik faiz oranı yüzde 84. Şimdi, bakın arkadaşlar, bir başka örnek daha vereyim. 20 Şubat 2002 borçlanma tarihi, itfa tarihi 21 Ocak 2004; faiz oranı yüzde 84. Bu şekilde, biraz sonra tekrar vereceğim bu oranları. Şimdi, 2002 yılında borçlanıldığı tarihte borçlanılan rakam kadar borç stoku kayıtlarına giriyor; ama, bu borç stoku rakamları, yüzde 84'lük faiz rakamını kapsamıyor, ihtiva etmiyor. Bu faiz rakamı ne zaman ödenecek; itfa tarihinde, yani, AK Parti Hükümetleri döneminde ödenecek ve ödendi. Bunun için ne yapılması gerekiyor? Anapara ödenecek, artı bir de yüzde 84'lük nominal faiz var, bileşik nominal faiz var, o kadar rakam da borçlanılarak ödenecek ve dolayısıyla, 2002 yılında borçlanılmasına rağmen, borç stoku kapsamına girmeyen faizler 2004 yılında, yani, bizim hükümetlerimiz döneminde borç stoku kapsamına girecek; borçlanma 2002 yılında, o dönemin faiz oranı, o hükümetin borçlanması; fakat, ödemesi faiziyle birlikte bizim dönemde gerçekleştiği için, bizim dönemin kayıtlarına, borç stoku kayıtlarına giriyor bu rakam ve o nedenle yükseltiyor. İtiraz var mı değerli arkadaşlar? Yok. Peki, sorumlu kim şimdi burada? Yani, bu borç stokunun bu kadar artmasının sorumluluğu kimde?

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - İyi öğrenememişsin!..

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Piyasaya borçlar bu kadar niye arttı?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - 57 nci hükümette, AK Partide değil kesinlikle.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tabiî, tabiî!.. Hiçbir yerde sorumluluğunuz yok!..

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Rakamları vereyim isterseniz, bunlar devletin yayınladığı rakamlar, açın internetten bakın, gizli kapaklı rakamlar değil. Hiçbir sorun yok o konuda değerli arkadaşlar, özel rakam kullanmıyoruz, genel rakamları kullanıyoruz, herkesin kolaylıkla ulaşabileceği rakamları kullanıyoruz; ama, tekrar söylüyorum, lütfen, rakamlarla biraz aranızı düzeltin; ama, rakamlara baktığınız zaman ortaya çıkan tablo hoşunuza gitmediği için rakamları kullanmıyorsunuz, esas neden bu değerli arkadaşlar; onun üzerine, biraz önce de söylediğim gibi, politik söylemlerin ötesine geçme imkânınız ortaya çıkmıyor.

Bakınız, iskontolu ihaleler de aynı şey geçerli.  10 Nisan 2002 tarihinde borçlanma tarihi, sadece 2004 yılında ortaya çıkan bu borç artışının izahı değil, aynı zamanda 2003 yılı için de geçerli.

Bakın, değerli arkadaşlar, 10 Nisan 2002 tarihinde hükümet borçlanmış; itfa tarihi 9.4.2003, faiz oranı yüzde 72. 10.10. 2002 borçlanma tarihi; 5.3.2003 itfa tarihi, faiz oranı yüzde 79. Bu yüzde 79 faiz diyelim ki 10 katrilyon lira, 10 katrilyon lira 2002 yılındaki borç stoku rakamlarına giriyor; ama, 7,9 katrilyonluk faiz rakamı 2003 yılındaki borç stoku rakamlarına giriyor, yani, AK Parti Hükümetinin borç stoku rakamlarına giriyor. Kim sorumlu değerli arkadaşlar?! AK Parti Hükümetleri kesinlikle sorumlu değil.

AHMET YENİ (Samsun) - CHP!..

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Mehmet Ali Şahin sorumlu, Abdüllatif Şener sorumlu, Hüseyin Çelik sorumlu!..

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tabiî, tabiî hatta aşağı düşmüştür. Şu borçları da inkâr edin, kurtulalım!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bakın, 2005 yılındaki borç rakamlarından AK Parti Hükümetleri sorumlu. Neden? Allah'tan çok uzun vadeli borçlanma kabiliyetleri yoktu da borçlanma itfa tarihleri 2005'e sarkacak şekilde borçlanamıyorlardı, Allah'tan, böyle oldu. 2005 yılındaki borç stoku artışları ne kadar; yüzde 8, sadece 8.

Ama, burada bir düzeltme yapılması gerekiyor değerli arkadaşlar. Biz, hiç hesapta yokken, yine, önceki hükümetlerin hataları nedeniyle, İmar Bankası olayı yüzünden bugüne kadar 5,4 katrilyon lira ödeme yaptık. Bunu ilave edeceksiniz, daha doğrusu ondan çıkaracaksınız. Ayrıca, Pamukbank'ın zararları nedeniyle 2,3 katrilyon ödeme yapıldı; bunu da çıkaracaksınız. Bunları çıkardığınız zaman, 2005 yılında, yani, tamamen AK Parti Hükümetlerinin sorumlu olduğu bu yılda içborç stokunda hemen hemen artış yoktur değerli arkadaşlar. Bu, son derece doğal… Bakın, başka rakamlarla da teyit edelim. Ayrıca, bütçe açığı rakamlarına da baktığınız zaman… Bütçe açığı nedir? Borçlanma ihtiyacını ortaya koyan en temel rakamdır. Bu, böyle. Bütçe açığı rakamlarına baktığınız zaman, hızlı bir şekilde düşüyor, dolayısıyla borçlanma gereği ortadan kalkıyor. Yani, bütün rakamlar birbirleriyle uyumlu arkadaşlar. Onun için diyoruz, matematik önemli, denklemler önemli; lütfen, bunları çok daha sık kullanın inandırıcı olmanız için değerli arkadaşlar.

Bakın, hem bu sorumluğun, yani, içborç stokundaki artışın sorumluluğu yoktur, AK Parti sadece düzeltmiştir, bozuk olanı düzeltmiştir, yanlış olanı düzeltmiştir…

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - İyice bozdu!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - …ama, başka şeyler de yapmıştır değerli arkadaşlar; sadece miktar olarak azaltma trendine girmemiştir, aynı zamanda bu borç stokunun yapısını da değiştirmiştir. Bir, vadeyi uzatmıştır. Vadenin uzaması, riskin azalması anlamına gelir. Kim inkâr edebilir bu gerçeği? Hiç kimse inkâr edemez.

Bakın, bugün, ortalama vade… Bugün, borç stokunun yüzde 88,8'inin vadesi bir yılın da üzerindedir değerli arkadaşlar, yüzde 53,7'sinin de altı yılın üzerindedir.

Başka bir şey daha yaptı AK Parti Hükümetleri. Biz devraldığımızda içborç stokunun yüzde 36'sı dövize endeksli veya döviz cinsinden ifade edilen borç idi. Şimdi, bugün itibariyle bu oran yüzde 16'ya düşürülmüştür. Bu ne anlama gelir? Bu, içborç stokundaki kur riskinin ciddî anlamda azaltılması anlamına gelir.

Bakın arkadaşlar, bütün bunlar ortada iken, bütün bu rakamlar, gerçekler ortada iken, hem içeriğinde bu kadar güzel olumlu, iyileştirmelerden sonra çıkıp bunu eleştirmek, gerçekten, insafla bağdaşmaz. Onun için, eğer, hâlâ da eleştiri geliyorsa, buna "bu eleştiri politiktir, onun ötesinde bir şey değildir ve içi boş eleştiri" demekten başka da bize bir şey kalmıyor değerli arkadaşlar.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Bu da boş konuşma!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Şimdi, ikinci konu şu değerli arkadaşlar; ikinci konu vergi indirimleri. Bakın, biraz önce de belirtmeye çalıştım. Kurumlar Vergisi oranında ciddî anlamda bir indirim söz konusu, hükümetimiz tarafından bu kamuoyuna açıklandı, yüzde 30'dan yüzde 20'ye düşüş söz konusu ve ne yazık ki, her iki muhalefet partisi tarafından da eleştirildi. Yani, dünyada, herhalde, vergi indirimine karşı çıkan siyasî parti, siyasetçi göremezsiniz; sadece bizim Parlamentoda ancak bunu görmek mümkün.

Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, AK Parti hükümetleri döneminde sadece…

Bir de şu söyleniyor: Efendim, Kurumlar Vergisi indiriminden sermaye sahipleri faydalanır. Doğru, Kurumlar Vergisi indiriminden sermaye sahipleri faydalanır; faydalanır ki, yatırımlar artsın. Biz geldiğimizde yüzde 33 idi, yüzde 20'ye düşüyor. Çok ciddî anlamda bir düşüştür, ciddî anlamda bir radikal indirimdir.

Şimdi, soruyorum değerli arkadaşlar; muhalefete sormak lazım: Siz, Kurumlar Vergisi indirimine karşı mısınız?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Değiliz, değiliz…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - O zaman niye eleştiriyorsunuz?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yatırım indiriminin kaldırılmasına karşıyız.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Neyi eleştiriyorsunuz değerli arkadaşlar?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yatırım indirimini niye kaldırıyorsunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bir tanesi de çıkıp diyor ki…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yatırım indirimini niye kaldırıyorsunuz?!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - …efendim, yabancı şirketler bundan faydalanmasın. Buyurun! Yabancı şirketler bundan faydalanmasın anlamına gelecek şeyler söyleniyor.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Burada hiç kimse vergi indirimine karşı çıkmadı; yatırım indiriminin kaldırılmasına karşı çıktı.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ya, böyle devlet yönetimi olur mu değerli arkadaşlar?! Devlet yönetimi ciddî bir iştir değerli arkadaşlar, ciddî bir iştir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Çarpıtmayın, çarpıtmayın!..

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Herkesin de harcı değildir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Doğru söyleyin, doğru söyleyin!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bakın, AK Parti sadece Kurumlar Vergisinde indirim yapmadı. Biraz geriye gidelim…

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Çok müdahale ediliyor Sayın Başkan, dinleyemiyoruz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - …biraz geriye gidelim değerli arkadaşlar. Biz, ilk vergi kaldırılması işlemini hayat standardı esasında yaptık. 2002 yılına kadar uygulanan bir hayat standardı esası vardı. Nedir hayat standardı esası? Kelle vergisi.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Meclis kaldırdı. Hükümet tasarısı olarak buraya getirdiniz…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Kelle vergisi değerli arkadaşlar, kelle vergisi.

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Muhalefeti mi dinleyeceğiz, hatibi mi dinleyeceğiz?!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Kelle vergisi, yani, Deli Dumrul vergisi ya da bir başka ifadeyle.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - …bizim zorlamamızla kaldırdınız.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Kazanandan da, kazanmayandan da alınan bir vergi. Bütün hükümetler programlarına koydular, biz iktidara geldiğimizde bu hayat standardı esasını kaldıracağız dediler, hiçbirisinin kaldırmaya gücü yetmedi değerli arkadaşlar.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sizin tasarınız buraya geldi, Meclis kaldırdı.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Kim kaldırdı; biz kaldırdık. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Meclis kaldırdı.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ne zaman kaldırdık?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Meclis kaldırdı.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ne zaman kaldırdık; 2003 yılının ilk aylarında kaldırdık değerli arkadaşlar.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Peki, hükümet tasarısı neydi?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Şimdi, bazıları şunu söyleyebilir…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hükümet tasarısı neydi?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - …diyebilir ki, zaten, o geçici maddeydi, süresi 2002 yılında bitiyordu.

Bakın, şimdi, vergide özellikle tepkileri azaltmak için birtakım yöntemler uygulanır. Hayat standardı esası on yıldan fazla bir süre hep geçici maddelerle idare edildi. Geçici maddeydi… Yani, hükümet şunu söylüyordu: Bunu bir yıl uygulayacağım, bir sonraki yıl uygulamayacağım. Ama, bir sonraki yıl geliyordu, tekrar uzatılıyordu ve bu şekilde devam ediyordu; ama, devamlı olarak uygulanıyordu.

Bakın, zaten 2003 bütçesi hazırlanırken -ki, bizden önce hazırlanmış çatısı aşağı yukarı- bürokratlar, Maliye bürokratları hayat standardı esasından 600 trilyon lira gelir tahminini bütçeye koymuşlardı ve biz kaldırdık değerli arkadaşlar. Peki, bu verginin kaldırılmasından kim fayda sağladı, kim menfaat elde etti? Toplumun en alt gelir grubunda bulunan Gelir Vergisi mükellefleri bundan menfaat sağladı.

Bu kadarla değil, bakın değerli arkadaşlar, devamı da var. Gelir Vergisinde indirim yaptık, üst dilimi yüzde 45'ten 40'a düşürdük. Şimdi de, ücretler için alt dilimi yüzde 20'den yüzde 15'e düşürüyoruz ve üst dilim de yüzde 35 değerli arkadaşlar.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ücretlilerde zaten yüzde 15 şu anda.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, en alt dilime indiriyoruz. Bu kadarla yetmiyor, kâfi gelmiyor…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sen vergiyi unutmuşsun, vergiyi unutmuşsun.

BAŞKAN - Sayın Özyürek, rica ediyorum… Yani, size bir şey söylemek istemiyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama kanunu çarpıtıyor; açsın kanuna baksın Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyin lütfen.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - 6 olan dilim sayısını önce 5'e düşürdük, şimdi 4'e düşürüyoruz. Ne anlama geliyor; az kazanan mükelleflerin ödeyeceği verginin indirilmesi anlamına geliyor değerli arkadaşlar. Yani, biz, vergideki ilk indirimlerimizi, alt gelir grubunda mükelleflerin faydalanacağı şekilde yaptık. Bununla da bitmedi; Katma Değer Vergisinde indirimler yaptık. Bakın, bütün bunlar, hepsi, sadece AK Partinin, bir iktidar döneminde gerçekleştirilen vergi indirimleri. Katma Değer Vergisinde nelerde indirim yaptık; bazı temel gıda maddelerinde indirim yaptık, yüzde 18'den yüzde 8'e düşürdük. Öyle değil mi değerli arkadaşlar? Hatırlayın.

Başka ne yaptık; sağlık harcamalarındaki Katma Değer Vergisini yüzde 18'den yüzde 8'e düşürmedik mi? İlaçta, sağlık hizmetlerinde… Kim faydalandı bundan? Kim faydalandı? Eğitim hizmetlerinde, özürlü vatandaşlarımızın kullandığı bazı araç gereçlerdeki Katma Değer Vergisi oranını yüzde 18'den 8'e kim düşürdü; AK Parti Hükümetleri düşürdü değerli arkadaşlar.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Fakir fukara, pırlanta, yakut, zümrüt kullanıyor, doğru!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bunların hoşunuza gitmediğini biliyorum. Bunlar hoşunuza gitmiyor.

MEHMET ZİYA YÖRGÖK (Adana) - Hoşa gidecek iş yapın!..

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Güzel şeyler hoşumuza gider bizim.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Söyleyecek bir şeyiniz de yok; ama, maalesef, sizin açınızdan bunların hepsi acı gerçekler değerli arkadaşlar.

Son Kurumlar Vergisindeki indirimi, vergilerdeki indirim sürecinin bir devamı olarak algılamanız gerekir. Biz, sadece, yatırımların artırılması için, sermaye sahiplerine, sermaye kesimine vergi indirimi sağlamıyoruz; ondan daha fazla, ondan daha büyük oranda, diğer gelir grubunda bulunan mükelleflere sağlıyoruz değerli arkadaşlar ve sağlamaya da devam edeceğiz. Bizim yatırıma ihtiyacımız var. Hem işsizlik diyoruz hem de diyorsunuz ki "Kurumlar Vergisini neden indiriyorsunuz?"

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Çarpıtma lafları!

BAŞKAN - Sayın Ercenk…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Gerçeği söylemiyorsun; yatırım nasıl yapılacak, söylemiyorsun!

BAŞKAN - Sayın Ercenk, biraz Başkanlığa saygı duyun lütfen.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, söyledim, yani, gerçekten sizin adınıza üzülüyorum.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Siz kendi halinize üzülün!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Söyleyecek bir şeyiniz yok; yani, dolu olarak söyleyecek bir şeyiniz yok, içi dolu olarak söyleyecek bir şeyiniz yok, inandırıcı söyleyecek herhangi bir şeyiniz yok; ama, tahammül etmeniz lazım.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sizde de utanma yok yahu!

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Yarım saattir hiçbir şey söylemedin.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Yanlışlara tahammül edemeyiz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Söyledim biraz önce, millet 2003'te sizi kaleye geçirdi, 2007'de de kalede kalmaya devam edeceksiniz; buradan o anlaşılıyor değerli arkadaşlar. Onun için, siz, o alandaki çalışmalarınıza lütfen devam edin.

Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, diğer eleştiri konularından bir tanesi de sosyal politikalar alanında. Aslında, önceki konuşmamda, ben ve diğer arkadaşlarım, bunu çok net rakamlarla ifade ettik. Öyle, efendim, çiftçiye verin, üreticiye verin, köylüye verin, memura verin gibi klasik ve artık milletin inanmadığı bir yöntemin bırakılması gerekir. Konuşulan her şeyin, siyasetçinin verdiği her sözün bir parasal boyutu vardır. Denklemin öbür tarafında, eşitliğin öbür tarafında, bu paradır değerli arkadaşlar. Konuşurken, ağzımızdan bir söz, bir taahhüt, bir öneri çıkarken, bu boyutu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, değerli arkadaşlar, sosyal politikalar açısından eleştiri yapıldı burada. Rakamlara baktığınız zaman da… Konuşan, eleştiren arkadaşlardan hiçbir tanesi rakam kullanmadı, istisnasız hiçbir tanesi rakam kullanmadı. Yani, şunu çıkıp söylemedi: Bütçede, çiftçilere ayrılan toplam payda azalma meydana geldi. Bunu diyemediniz ya da yatırımların oranında, yatırımların bütçe içindeki payında azalma meydana geldi diyemediniz ya da bütçeden sermaye sahiplerine daha fazla pay aktarır hale geldiniz diyemedi, diyemezsiniz; rakamlar burada çünkü.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Elde bir şey yok ki, neyi söyleyeceksin; her şey mahvoldu!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Rakamlara baktığınız zaman, rakamlar başka şeyler söylüyor, siz başka şeyler söylüyorsunuz değerli arkadaşlar.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Canikli, millet bitti, her şey mahvoldu.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Şimdi, bakın, sosyal politika nasıl olur? Hükümetler açısından, sosyal politika, lafla üretilmez, rakamlarla, parayla üretilir. Ne yaparsınız? Millî geliri bir pasta gibi düşünün değerli arkadaşlar, millî gelirin toplamını bir pasta gibi düşünün. Her kesimin bu pastadan aldığı bir pay var.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Bitirdiniz pastayı!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Şimdi, bakın, 2002 yılında bu pasta nasıl dağıtılıyordu, bir bakalım. 2002 yılında, bu pastanın yüzde 46,78'ini faiz gelirleri elde edenler sağlıyordu. Bu pastanın yarısı, yaklaşık olarak, faiz geliri elde edenlere veriliyordu, pastanın geriye kalan yüzde 50'si de toplumun diğer kesimlerine… Kimdir faiz geliri elde eden, faiz geliri elde eden büyük sermaye sahipleri, genel olarak. Tabiî, arada küçük sermaye sahipleri de var bu faizlerden faydalanan; ama, çok büyük oranda, yüzde 95'ten fazla yüksek oranda, bütçedeki faiz ödemelerinden faydalanan kesim sermaye sahipleridir. Yani, pastanın yarısı onların -tablo bu 2002'de- yarısı da diğer milletin, hepsinin. Ne yapmanız gerekir? Eğer sosyal politika üretmek istiyorsanız, toplumun diğer kesimlerine, alt gelir grubunda bulunan insanlara bu pastadan daha fazla pay vermek istiyorsanız, yapacağınız tek bir yol vardır, o da, o sermaye sahiplerinin payını azaltacaksınız, oradan… Tabiî, aynı zamanda pastayı büyütme çalışmaları da yürüyecek. O ayrı, o büyüyor zaten.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Asgarî ücrete sadaka zammı yapacaksın!..

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Pastacı mısın?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Oran olarak da, alacaksınız, o pastadaki sermaye sahiplerinin payını azaltacaksınız. Ne yapacaksınız; işçiye, köylüye, memura, çiftçiye aktaracaksınız. İşte, biz de bunu yapıyoruz değerli arkadaşlar.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Memura ne kadar aktarıyorsunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Gerçekçi yöntem budur, doğru yöntem budur, politik olmayan, içi dolu olan budur.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Memura ne kadar aktarıyorsunuz? Yüzde 5 zam verdiniz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bakın, ne yapmışız: 2003 yılında, bu sermaye sahiplerinin pastadan aldığı payı yüzde 46,78'den yüzde 44'e düşürmüşüz. Aşağı yukarı 3 puanlık bir artış söz konusu. Bunu nereye aktarmışız; faiz dışı harcama yoluyla, toplumun diğer kesimlerine. 2004 yılında yüzde 40'a düşürmüşüz değerli arkadaşlar. "Cek cak" değil, di'li geçmiş zaman konuşuyoruz bakın değerli arkadaşlar. 2004 yılında yüzde 40'a düşürmüşüz. 2005 yılında yüzde 32 olarak gerçekleşecek ve 2006 yılı hedefimiz yüzde 26. 46,78'den yüzde 26'ya düşürmüşüz. Yaklaşık olarak 20 puanlık bir azalma söz konusu. Yani, yüzde 50 oranında sermaye sahiplerinin payını azaltmışız, bu pastadan bunların payını almışız, sermaye sahipleri dışındaki insanlara aktarmışız. Sosyal politika mı istiyorsunuz; işte bu arkadaşlar! (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yapmayın yanu! Utanın biraz!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sanal…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Rakamlar budur arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Biraz daha detaylara inelim isterseniz, biraz daha detaylara inelim. Yine rakamlarla konuşuyorum değerli arkadaşlar. Bakın, 2006 yılında          -zamanımız azaldığı için diğer rakamlara girmeyeceğim- yatırımlar için bütçeden ayrılan pay yüzde 7,2. Var mı itirazınız?

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bu konuda IMF bile uyardı sizi.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - 2003'te yüzde 5,6; 5,7; 6,7 ve en son 7,2. İşte burayı artırmışız. Bakın, oradan aldık ya. Başka nerede artırmışız? Bunlar rakamlar arkadaşlar, açın bakın, her şey ortada. Sağlık alımlarının bütçe içerisindeki payı artmış; yüzde 2'den, 2005'te yüzde 2,8'e çıkmış değerli arkadaşlar. İşte, pastanın, o faizden elde edilen tasarrufun, yani, sermaye sahiplerinden kısılan, o kesilen pay, buralara aktarılıyor.

Bakın, değerli arkadaşlar, daha önemlisi şu…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Onlar artmadı, kapkaç arttı, hırsızlık arttı, tecavüz arttı. 

BAŞKAN - Sayın Bodur, lütfen, efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Diğer cari rakamlar. Bakın, 2002 yılında cari transferlerin; yani, ağırlıklı olarak, toplumun alt ve orta gelir grubuna, yani, emeklilere, SSK emeklilerine, Bağ-Kur emeklilerine, diğer emeklilere paraların da verildiği kaynak aynı zamanda. 2002 yılında bu pastadan aldığı pay yüzde 12, 2003'te yüzde 18,8; 2004'te yüzde 19,6…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sen pastayı bırak da ekmeğe gel, ekmeğe.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Canikli, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan, kaç dakika oldu?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2005'te yüzde 24,5 ve 2006'da yüzde 31 değerli arkadaşlarım. İşte, sermaye sahiplerinden kestiğimiz o 20 puan var ya, 20 puanı bunlara dağıtmışız. Hepsi de toplumun alt ve orta gelir grubunda bulunan insanlar. Politika üretmek böyle olur. Politika lafla üretilmez; rakamlarla üretilir, gerçeklerle üretilir değerli arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, daha fazla sabrınızı zorlamak istemiyorum. Bugün, biliyorsunuz, 27 Aralık, İstiklal Marşımızın yazarı büyük şair Mehmet Âkif Ersoy'un 69 uncu vefat yıldönümü. Onu, millî mücadeleye yaptığı hizmetlerden ötürü, bugün, rahmetle, saygıyla ve minnetle anıyoruz.

Ben, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Canikli.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Mustafa Kemal'in Ankara'ya gelişini unuttunuz.

BAŞKAN - Anavatan Partisi…

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz, buradan bir şeyi söylemek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın konuşmacının ifadesi çok açıktır. Çok açık bir şekilde Cumhuriyet Halk Partisinin vergi indirimlerine karşı olduğunu buradan ifade etmiştir.

Şimdi, siz, zabıtları okuyup neyi bulacaksınız orada; bulacağınız şey budur. Burada sıcağı sıcağına söz vermezseniz, bu bütçe görüşmeleri gergin bir ortamda yapılır.

BAŞKAN - Sayın Topuz, getirteyim… Ben, size bir şey demiyorum, hakkınızı kullanacaksınız.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, benim dediğim doğrudur, buraya sığınmamanızı rica ediyoruz. Sizin yönetiminize güveniyoruz.

BAŞKAN - Sayın Başkan, bana biraz müsaade edin, o hakkınız baki olacak, lütfen… (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kendisi inkâr etmiyor Sayın Başkan.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sıcağı sıcağına çözelim bu meseleyi.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kendi inkâr etmiyor, siz avukatlık yapıyorsunuz!

BAŞKAN - Sayın Bodur, bu, bütçe konuşması. Biraz sakin olalım. Birbirimizi hoşgörüyle karşılayacağız.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkanım, ben, size yardımcı olmaya çalışıyorum.

BAŞKAN - Yani, Sayın Başkan, siz, bu cümleyi açıklamak mı istiyorsunuz Parti Grubunuz adına?

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Evet, zabıtlara geçirmek istiyoruz efendim.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Grup Başkanvekili "AK Parti Grup sözcüsü 'Cumhuriyet Halk Partisi vergi indirimine karşı çıktı' ifadesini kullandı; dolayısıyla, bizim böyle bir görüşümüz olmadığını 69'a göre ifade etmek istiyorum" diyorsunuz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Evet Sayın Başkan.

AHMET IŞIK (Konya) - Tutanakları getirtin Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, yani, burayı biz yöneteceğiz, takdiri biz yapacağız; herkesin bir fikir beyan etmeye hakkı yok.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, 1 dakika önce "tutanaklar" dediniz, şimdi farklı bir tutum içindesiniz.

BAŞKAN - Sayın Işık, herkes görevini yapsın. (CHP sıralarından alkışlar)

HARUN AKIN (Zonguldak) - Sen soru işlerinde konuş… Sorular gelmedi Ahmetçiğim. Çanak soru işine bakıyorsun sen!

AHMET IŞIK (Konya) - Sen işine bak işine! AK Parti icraatlarını seyretmeye devam edin.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Çanak sorudan sorumlu.

AHMET IŞIK (Konya) - Bu millet takdir ediyor çabamızı.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Seni, çanak sorudan sorumlu milletvekili seçtim.

AHMET IŞIK (Konya) - Biz gerçekleri söylüyoruz gerçekleri; hayal ürünü değil onlar, gerçekler.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Kadrolu soru sorucu!

BAŞKAN - Buyurun Sayın Topuz, 69'a göre size…

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Grubumuz adına Sayın Mustafa Özyürek konuşacak.

BAŞKAN - Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Özyürek, bir sataşmaya meydan vermeyeceksiniz; çünkü, talebinizde "biz, yabancı sermayeye karşı olmadığımızı, parti politikası olarak ifade etmek istiyoruz" diyorsunuz.

Buyurun.

FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Vergi indirimi Sayın Başkan, yabancı sermaye değil.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Vergi indirimi…

BAŞKAN - Evet, vergi indirimine… İşler o kadar karıştı ki… Burada yabancı sermaye de var.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek'in, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli'nin, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Canikli Meclis çalışmalarını yeteri kadar izleyemeyen bir arkadaşımız olduğu için, burada Cumhuriyet Halk Partililerin söylemediği sözleri de söylemiş gibi ifade etti.

Öncelikle şunu ifade edeyim ki, Cumhuriyet Halk Partisinin hiçbir sözcüsü -komisyonda bir ay, burada aşağı yukarı yirmi gündür bütçe görüşüyoruz- vergi indirimlerine karşı bir tek cümle söylememiştir. Yalnız, bizim söylediğimiz şudur…

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Siz dinlememişsiniz.

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Ona öyle demezler.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Lafın yarısını dinleyip yarısını dinlemezseniz bu sonuca varırsınız. 10 puan Kurumlar Vergisini indiriyorsunuz; buna karşılık, yatırım indirimini kaldırıyorsunuz. Yatırım indiriminden küçük ve orta çaplı işletmeler yararlanır, onları cezalandırıyorsunuz; ama, Haririleri ödüllendiriyorsunuz. Bizim söylediğimiz budur. 10 puan indirin; ama, yatırım indirimini muhafaza etmeye devam edin.

Bir diğer nokta, 5 puan Gelir Vergisi tarifesinde indirim yapıyorsunuz; ama, ücretlilerde hiçbir indirim yapmıyorsunuz.

Sayın Canikli, vergiyi unutmuş politikada olduğu dönemde; diyor ki: "Ücretlilerin vergisini yüzde 15'e indirdik." Şu anda, Gelir Vergisini açıp bakarsanız, ücretlilerin vergisi zaten yüzde 15'ten başlar, 35'e kadar gider. Onlara hiçbir indirim getirmemek suretiyle, ücretlilerin mevcut avantajını elinden alıyorsunuz, diğer kesime avantaj sağlıyorsunuz.

Biz, Katma Değer Vergisi indirimlerini hep savunduk ve her vesileyle ifade ettim "Katma Değer Vergisinde gerçek indirim, şu anda yüzde 18 olan genel oranı 10 puana indirirseniz biz şapkamızı çıkarırız" dedim.

Şimdi, bunları yapmayıp, vergi indirimi yapıyormuş gibi yapıp, bir elinizle verip öbür elinizle alacaksınız ve bunu da büyük başarı olarak burada sunacaksınız.

Bir diğer nokta değerli arkadaşlarım: Sayın Sözcü, Cumhuriyet Halk Partisini küçümseyen ifadeleri o kadar çok kullandı ki, genç bir arkadaşın böyle bir konuşma yapmasından büyük üzüntü duydum. Yok, futbol maçları, fıkralar… Karadenizliler güzel fıkra anlatır; ama, güzel bir fıkra da olmadı bu.

Ben şunu söylemek istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisi, cumhuriyetin korunması gerektiğinde, Türkiye'nin korunması gerektiğinde kalecilik de yapar, santrfor olarak da görevini yapar. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bugün… Şimdi, hayat standardı esası, yukarıda AKP'nin oylarıyla tasarıya girdi; geldik, burada biz mücadele verdik, değerli milletvekillerinin oylarıyla bunu kaldırtabildik. Hükümete kalsaydı, hayat standardı esası bugün uygulanmaya devam ediyordu.

BAŞKAN - Sayın Özyürek, siz, vergiyle ilgili söz aldınız…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Tamamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün, Mustafa Kemal Atatürk'ün Ankara'ya gelişinin yıldönümüdür. Bugünü de hepinizin huzurunda kutluyorum. Elbette, Mehmet Âkif'le ilgili duygulara da katılıyorum.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özyürek.

Anavatan Partisi Grubu adına…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Sayın Başkan…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Otur yerine…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Hayat standardını teklif olarak biz getirdik mi diyeceksin?!

BAŞKAN - Ne noktada söz istiyorsunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Sayın Başkan, benim, herhangi bir siyasî partiyi küçümsemek gibi bir açıklamam söz konusu değildir, böyle bir şey söz konusu olamaz. İzin verirseniz, bu konuda…

BAŞKAN - Bu konuyu açıklamak istiyorsunuz. Çok kısa, sadece o konuda.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli'nin, Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek'in, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Değerli arkadaşlar, öncelikle, eğer, o şekilde anlaşılmışsa, hiçbir şekilde öyle bir kastım söz konusu olamaz. Yani, burada, düşüncelerimizi elimizden geldiği kadar ifade etmeye çalışıyoruz; ama, söylediklerimizin hepsi doğrudur.

Şimdi, bakın, Sayın Özyürek diyor ki: "Hayat standardı esasını kim kaldırdı?" Burada kanunları kim çıkarıyor değerli arkadaşlar, muhalefet mi çıkarıyor, iktidar mı çıkarıyor?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Meclis çıkarıyor…

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Meclis çıkarıyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Parlamento çıkarır, Parlamento…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Eğer… Yani, şu Meclisin şu işleyişini…(CHP sıralarından "Meclis çıkarır" sesleri, gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kanunları Meclis çıkarır…

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Plan Bütçede koydunuz ya…

BAŞKAN - Sayın Canikli… Sayın Canikli, siz, söz istediğiniz konuda açıklama yapın.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Müsaade edin değerli arkadaşlar, müsaade edin… (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Plan Bütçede sen de üyeydin Canikli, Plan Bütçede sordun mu?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bir de, burada, kanunları hükümet çıkarır, kanunları AK Parti Grubu çıkarır.

BAŞKAN - Sayın Canikli, bir dakikanızı rica ediyorum… Sayın Canikli, bir dakikanızı rica ediyorum…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kanunları Meclis çıkarır, Meclis. Yazıklar olsun!

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Meclis çıkarır, siz değil…

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) - Bütün kanunları Meclis çıkarır.

M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Cahil adam…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Kanunların çıkarılmasında muhalefetin hiçbir şekilde etkisi olamaz.

BAŞKAN - Sayın Canikli, bir dakikanızı rica ediyorum…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Aksini söylemek de, burada Meclisin işleyişini bilmemek anlamına gelir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Önce demokrasiyi öğren!

BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri…

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkanım, Plan ve Bütçe Komisyonunda kendisi de üyeydi. Hayat standardına kendisi de oy verdi Plan Bütçe Komisyonunda; niye burada söylemiyor onu?

BAŞKAN - Sayın Sür, oturur musunuz…

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Geri adım attığını niye söylemiyorsun?

BAŞKAN - Oturur musunuz Sayın Vekilim.

Sayın milletvekilleri, bugün, bütçenin son günü ve Türkiye'de herkes, bu son günü, özellikle parti grupları adına ve sayın liderlerin de yapacağı konuşma sebebiyle, Türkiye'nin gözü kulağı Genel Kurulda. Sizden rica ediyorum, milletin bizden istediği ve beklediği bir olgunlukta şu müzakereleri devam ettirelim. Çok hoş olmuyor. Bu hususu bir defa daha ikaz ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Millet hepimizi cahil zannedecek…

III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1119) (S. Sayısı: 1028) (Devam)

2.- 2004 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1084, 3/907) (S. Sayısı: 1029) (Devam)

3.- 2004 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1030) (Devam)

BAŞKAN - Sayın Anavatan Partisi Genel Başkanı ve Isparta Milletvekili Sayın Erkan Mumcu'yu davet ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ERKAN MUMCU (Isparta) - Çok teşekkür ediyorum Sevgili Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, yürütmekte olduğumuz bütçe müzakereleriyle ilgili olarak Partimin görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, heyetinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum ve sözlerimin en başında, oturumumuzu yöneten Sayın Başkanın biraz önceki dileklerine bir kez daha katıldığımı ifade etmek istiyorum. Gerçekten, Sayın Başkanın burada ifade ettiği düşünceler, bugün burada yürütmekte olduğumuz müzakereleri izleyen vatandaşlarımız bakımından "bir umut penceresi açabilecek mi" diye bakılan müzakerelerdir ve bu müzakerelerden beklenen şey, işte, bu umut penceresinin açılabilmesidir. Burada, biz, iktidar-muhalefet diye görüyor olabiliriz birbirimizi; ama, vatandaş, o ekrandan baktığında, burayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak görüyor. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Biz, siyasî partilere mensup olabiliriz; ama, temel vasfımız milletvekilliğidir, milletin vekilliğidir ve unutmamak lazım ki, iktidar ve muhalefet arasında görüş ayrılıklarının olması, rejimin doğası gereğidir, demokrasinin doğası gereğidir. Her rejimde iktidar vardır sevgili arkadaşlar, iktidarı olmayan rejim yoktur; ama, demokrasiyi diğer rejimlerden üstün ve faziletli kılan şey, o rejimde, yani, demokraside muhalefetin olmasıdır.

Sanıyorum, ne Cumhuriyet Halk Partisinin ne bizim Anavatan Partisi olarak iktidarınızın demokratik meşruiyeti hakkında bir itirazımız yok. Siz, demokratik ve meşru seçimlerle işbaşına gelmiş bir iktidarsınız; ancak, iktidarın meşruiyeti sadece ve sadece seçilme biçimiyle ilgili değildir ve unutmamak lazımdır ki, iktidarı kullanma biçimi, iktidarın meşruiyetini tayin etmek bakımından, son derece önemlidir.

Devlet geleneğimizin manevî önderlerinden Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye nasihatını bir kez daha size hatırlatmak isterim; hani, şu "Ey oğul, bundan sonra dargınlık bize, güceniklik bize, hoşgörmek sana yakışır" diyen sözlerini.

Bir haftadır, burada bütçe müzakereleri yürütülüyor ve bu bütçe müzakereleri esnasında, iktidar sözcüleri, sanki, bütün kabahat muhalefetinmiş, muhalefet olmasaymış Türkiye'yi ne kadar güzel idare ederlermiş dercesine sözler sarf ediyorlar. Hele bazı bakanlarımızın bu kürsüden ifade ettiği öyle sözler var ki, hakikaten, burada ifade etmeyi, tekrarlamayı, en azından heyetinize saygısızlık telakki ederim. O bakımdan, buraya girmeyeceğim.

Sevgili arkadaşlar, iktidarı, bölüşülmez, devredilmez bir hak olarak görmeyin. Sizden önce de iktidarlar vardı, sizden sonra da iktidarlar olacak. Esas itibariyle, biz, milletin hizmetini görmeye vazifelendirilmiş vekilleriz ve milletin hizmetini herkes bir şekilde görecek.

Ondört gün boyunca bütün müzakerelerde, sürekli bir "enkaz devraldık" edebiyatı. Doğrusunu isterseniz, vatandaş buna aşina. Bunu ilk kez siz yapmıyorsunuz, sizden öncekiler de bunu yaptılar. "Enkaz devraldık…" Doğrudur, her gelen, giderek kötüleşen bir tabloyu devralmıştır; ama, her gelenin, devraldığı tabloyu bilmeden geldiğini söylemek hakkı var mı? Buraya, geçmişten şikâyet etmeye, geçmişi kötülemeye mi geldiniz, milletin derdine derman olmaya mı geldiniz, çare bulmaya mı geldiniz? Sonuç itibariyle, millet çözüm istiyor.

Geçtiğimiz hafta, bütçe müzakereleri sürerken, hafta boyunca, 3 ilimizi ziyaret ettim; Erzurum'daydım, Gaziantep'teydim ve Kahramanmaraş'taydım. Size yaşadığım üç şey hakkında kısa bilgiler vermeye çalışacağım, kısaca özetlemeye çalışacağım. Bunlardan bir tanesi, geçtiğimiz yazdan kalmadır; Konya'da.

Konya'da, ziyaret ettiğim bir köyde, vatandaşa, bir köylüye, bir çiftçiye, halinin nasıl olduğunu sorduğumda, daha doğrusu, topluluk içinde, durumlarının ne olduğunu, nasıl olduğunu sorduğumda, aralarından -şimdi yaşını tam hatırlamıyorum; ama- 70 küsur yaşında olduğunu söyleyen birisi öne çıktı ve ellerini uzattı. Ellerini gözümün önüne kadar uzattı; dedi ki: "Ben 73 yaşındayım, ellerime bak, anla."

Şimdi, bu vatandaş, meramını sadece bana duyurmaya çalışmıyor arkadaşlar; bu vatandaş, meramını, burada bulunan herkese duyurmaya çalışıyor; bu vatandaş, iktidar ya da muhalefet arasında bir tercihte bulunmuyor bunu söylerken.

Geçtiğimiz hafta, yine Erzurum'da bir şehit evini ziyaret ettiğimde, orada komşulardan bir kadıncağız… O şehit evinin halini, yaşadıkları şartları filan anlatmak istemiyorum; hakikaten içler acısı, hakikaten üzüntü verici, hakikaten iç burkucu bir düzeyde; ama, orada çok dikkatimi çeken bir şey vardı; komşulardan bazı insanların konuşmak için fırsat kollamaları ve gözümün içine bakıp, konuşabilmeleri için buldukları ilk fırsatta kendi dertlerini söylemeye çaba sarf etmeleri ve hepsinin söylediği şey şu: "4 çocuğum var, kocam altı yıldır işsiz; 5 çocuğum var, kocam beş yıldır işsiz; 3 çocuğum var, kimsesizim…"

Arkadaşlar, son aktaracağım hikâye Kahramanmaraş'tan; geçtiğimiz hafta cumartesi günü yaşadığım bir iş. Esnafı gezerken -soğuktu, hava çok soğuktu- her dükkânın köşe başında, bir şeyler satmaya çalışan, küçük küçük tezgâhlarda insanlar vardı; yani, dükkân sayısından daha fazla, küçük küçük tezgâhlarda insanlar vardı. Naylon poşetler içerisinde, küçük tezgâhlar üstünde, insanlar bir şeyler satmaya çalışıyorlar; yani, bildiğimiz o boyacı, simitçi ve sair gibi şeylerin dışında, ıvır zıvır diyebileceğiniz, Çin mallarından oluşan düşük fiyatlı malları ayaküstünde satmaya çalışan insanlar, kışın ayazında bir şeyler satarak geçimini sağlamaya çalışan insanlar.

Bunlardan bir tanesi özürlü bir vatandaştı. Bir kolunu oynatamıyordu ve koluna, oynatamadığı koluna taktığı bir poşette Çin malı oyuncaklar vardı, küçük oyuncaklar. Ben önce hatırını sordum, nasılsın dedim, "hamdolsun" dedi zor anlaşılır bir şekilde. Ne yapıyorsun dedim, "bunları satıyorum" dedi. Peki, senin anan baban yok mu dedim, "yok" dedi. O esnada etraftaki insanlar hikâyesini anlatmaya başladılar, çok küçük yaşta kimsesiz kaldığını anlattılar.

Ben, bir refleks olarak, torbasındaki oyuncakların hepsini almak istedim karşıma çıkan -ki, etrafta sürekli çocuklar dolaşıyor- çocuklara armağan etmek için. Satmadı; satmayı reddetti. Galiba beni yanlış anladı, parayı verip yanından ayrılacağımı zannetti; satmayı reddetti. Ve o zaman çok etkilendim ve dedim ki kendisine: Ya, sen ne güzel bir adamsın; 7-8 yaşından beri kimsesizsin, bu ayazda bunları satarak geçinmeye çalışıyorsun ve halini sorduğumda "hamdolsun"dan başka bir şey demiyorsun. Gayri ihtiyarî elimi yüzüne doğru uzattım "ne güzel bir adamsın" derken. İşte, ne olduysa o anda oldu; ağlamaya başladı. Başını omzuma koydu ve sarsıla sarsıla ağladı.

MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) - Senaryo…

ERKAN MUMCU (Devamla) - Şimdi, evet, yani, bu insanın yaşadığı için değerli arkadaşım "senaryo" diyor. Ben, bir duyguyu, vatandaşın sesini buraya taşımaya çalışıyorum arkadaşlar. Bu yaşadığım şey yüzlerce insanın gözü önünde oldu. Eğer sokağa çıkarsanız, eğer insanlarla konuşursanız, eğer vatandaşın halini, hakikaten, o pembe gözlüklerle değil de, hakikaten içtenlikle, bir muhabbet nazarıyla bakarsanız siz de görürsünüz. Bunda ne senaryo var, ne aldatma, ne sömürü gayreti.

Anlatmaya çalıştığım şey şu: Kiminle konuşursanız, etrafında derinleşen ve yaygınlaşan bir yoksulluktan endişe ediyor. Herkesin, ya çocuğu işsiz ya yeğeni işsiz ya kardeşi işsiz. Boşanma davaları had safhada, verem vakaları artmış -dikkat edin, resmî istatistikleriniz bunu söylüyor, verem vakaları artmış- ve yoksulluk, her zaman olduğundan çok daha kesif bir şekilde hissedilen bir şey haline gelmiş.

İşte, o dokunuş gerçekleştiği andan itibaren de hipnoz bozuluyor; çünkü, vatandaş sesini çıkaramıyor. İşler iyi gidiyor korosu öyle güçlü bir ses çıkarıyor ki memlekette: "Memlekette her şey yolunda gidiyor, memlekette her şey iyi gidiyor!.." Diyor ki: Galiba hakikaten her şey yolunda, herkesin işi iyi, sıra bana da gelecek ya da en azından sesimi çıkarmayayım, pozisyonumu bozmayayım, elimdekini kaybetmeyeyim. Çünkü, herkes kendi etrafında kendinden daha kötü durumda olan o kadar çok insan görüyor ki. O kadar çok yoksulluk, o kadar çok işsizlik, o kadar çok mahrumiyet ve mağduriyet hali var ki, insanlar sesini çıkaramıyorlar ve bir suskunluk sarmalının içinde bekliyorlar. Türkiye'de hiç kimse hiçbir şeyin daha fazlasını isteyemiyor arkadaşlar. Kimse çocukları için hayal kuramıyor, gençler kendi gelecekleri için hayal kuramıyorlar. Köylerin köyleri için, kasabaların kasabaları için, ilçelerin, illerin kendileri için büyük hayalleri, büyük vizyonları, büyük iddiaları kalmamış. Kimse daha fazlasını istemiyor. Ve bütün bunlar olup biterken burada "tencere dibin kara, seninki benden kara" müzakerelerini dinlediği zaman vatandaş, daha derin bir umutsuzluğa saplanıyor. Oysa, bizim görevimiz, vatandaşı bu derin umutsuzluktan çıkarmak; bizim görevimiz, vatandaşın önüne, gerçekten daha fazlasını isteyeceği, daha fazlası için çalışabileceği, daha fazlasına motive olabileceği bir umut koymak, bir iddia koymak. Burada muhalefetin işlevi bu. Sadece iktidarın işlevi değil, muhalefetin yaptığı eleştirinin önemli bir sonucu da bu. Muhalefetsiz bu iş olmaz. Burada verileri, rakamları birbirine karıştırarak, çarpıtarak, ifadeleri çarpıtarak bir yere varamazsınız.

Biraz önceki konuşmacı AK Parti Grubu sözcüsünü dinledim. Kurumlar Vergisi indirimine karşı olduğumuzu söylüyor. Şimdi, arkadaşlar, kimsenin Kurumlar Vergisi indirimine karşı olduğu filan yok. Tam tersine, yaptığınız indirimin yeterli olmayacağını söylüyoruz. Bizim söylediğimiz şey başka bir şey. Kurumlar Vergisi indirimi yapılırken, gelirden alınan, özellikle ücretlilerin gelirlerinden alınan vergiler karşısında bir haksızlık yapmamak gerekiyor. Vergi reformu dediğiniz şey, vergi düzenlemeleri öyle parsiyel yapılmaz, keyfî olarak yapılmaz. Bizim size sorduğumuz soru "niye Kurumlar Vergisini indirdiniz" değil. Ben size şu soruyu soruyorum. Sayın Canikli bu kürsüden, ekonominin matematik olduğunu söyledi. Gerçekten, yani, ekonomi tahsil etmiş birisi için hiç beklenmeyecek -sadece onu söyleyeyim- hiç beklenmeyecek bir şeydir bu. Bizim sorduğumuz soru şu, bir matematik soru, diyoruz ki: Eğer Telekom ihalesinden önce Kurumlar Vergisi indiriminde yüzde 33'e varan bir indirim yapacağınızı ilan etmiş olsaydınız Telekomun değeri böyle mi oluşurdu?! (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Madem matematiktir. Size bir matematik sorusu, çok basit bir matematik sorusu: Hariri'ye sattığınız, Lübnan'da içeriğini bilemediğimiz görüşmeden sonra gelişen olaylar zincirinde Hariri'ye sattığınız Telekomun vergi iadesi, daha doğrusu, vergi indiriminden avantajıyla, size ödeyeceği parayı kaç yılda alacağını hesap edebiliyor musunuz?! Kolaylık olsun, size yardımcı olayım: 8 katrilyon lirayı 400 trilyona böleceksiniz. Başkaca hiçbir geliri olmadan, sadece vergide yüzde 33'lük indirimle, vergi ödemesinde, geliri sabit kalırsa, yılda 400 trilyon lira sağlayacağı avantajla, Hariri'nin cebine giren avantajla… Bu adam, zaten, Telekomun mülkiyeti için -daha doğrusu, imtiyaz mı, mülkiyet mi, ona da geleceğiz, o da ayrı bir mesele- ödediği parayı, aşağı yukarı belli bir süre içinde -işte matematiğiniz kuvvetli, siz hesap edin- alıyor. Bunu baştan koymuş olsaydınız, bunun değeri bu mu olurdu?!

Aynı şey TÜPRAŞ'ın yüzde 14,7'lik hisse devrinde de geçerli. Yani, burada vatandaşın hakkını hukukunu sormayalım mı, aramayalım mı, istemeyelim mi?! Burada kamu menfaatında bir kayıp yok mu?!

Vergi yükünü büyütüyorsunuz ve vergi yükü büyürken… Yani, vergi gelirlerinin gayri safî millî hâsılaya oranı büyüyor. Bakın 2002'deki orana, bakın bugünkü orana -kendi kayıtlarınızdan bakın, ben bir şey söylemiyorum- vergi yükü büyüyor. Peki, vergi yükü içinde kim veriyor vergiyi diye baktığınız zaman, dolaylı vergilerin payı yüzde 66'dan yüzde 73'e çıkmış. Ve bu gelir hedefleriyle çok açık ki, özellikle Özel Tüketim Vergisi üzerinden getireceğiniz ek vergilerle bu daha da yüksek bir orana gelecek. Ondan sonra "vatandaş nasıl fakirleşiyor" diyorsunuz. Vergiyi vatandaştan alıyorsunuz, dolayısıyla, devletin irrasyonalitesinin, devletin verimsizliğinin bedelini vatandaşa ödetiyorsunuz, bir ömür tüketme vergisi alıyorsunuz, ondan sonra diyorsunuz ki: "Biz, vergide reform yaptık."

Arkadaşlar, buna vergide reform demek mümkün mü?! Burada bir adalet var mı?! Bunun matematikle izah edilebilir bir tarafı var mı?! Dolayısıyla, konuları birbirine karıştırıp, birbirleriyle alakasız şeyleri toplayıp çıkararak, varılabilecek bir şey yok. Yapmamız gereken şey, ülkenin önüne sapasağlam bir vizyon koymak. Öyle, insanları krizle korkutmaktan da vazgeçmek lazım.

Bir işler iyiyi gidiyor korosu, sürekli olarak "işler iyiyi gidiyor, işler iyiyi gidiyor…" Vatandaş, kendi haline baktığı zaman "işler iyiye gidiyorsa, ben, niye bu haldeyim" diye soruyor; ama, soracak cesareti bile vatandaşta kalmıyor; çünkü niye; vatandaş öylesine korkutulmuş ki bir krizle, öylesine korkutulmuş ki bir krizle, bugünkü halinden daha kötü bir duruma düşmenin korkusu içinde sesini çıkaramıyor; ama, gerçek bu değil. Kriz kimin krizi diye bir sormak lazım. "Aman istikrar bozulmasın, aman kriz olmasın…" Bu istikrar kimin istikrarı, kime yarıyor bu istikrar ve bu kriz kimin krizi?!

Bir ülkede eğitimli işgücünün -bugünden bahsediyorum, bugünden-  eğitimli işgücünün dörtte 1'i işsiz. Dörtte 1 üniversite mezunu, işgücü sokakta işsiz dolaşırken, daha hangi krizden bahsediyorsunuz, daha nasıl bir kriz olacak bu memlekette?! Yani, devletin verimsizliğinin, devletin akıl dışılığının bedelini mazottan, doğalgazdan, elektrikten, tütünden, çaydan, şekerden, vatandaşın cebinden alın, toplam vergilerinizin yüzde 73'ü vatandaşın dolaylı tüketiminden alınan vergiler olsun, bunun yarısı haberleşmeden, enerji, akaryakıttan ve tütünden alınan vergiler olsun; yani, vatandaş fakirleşsin, vatandaş fakirleşirken, siz ondan sonra hâlâ vatandaşı krizle korkutun. Vatandaşın korkacak nesi kalmış?! Kriz kimin krizi?! "Aman bu saadet zinciri kopmasın…" "Aman bu saadet zinciri kopmasın" diyenlerin korktuğu şey; yani, "istikrar" adıyla bağladıkları şeyin vatandaşla bir alakası yok. Vatandaş zaten bu krizi yaşıyor. Vatandaş zaten bu krizin ağır bedellerini gün be gün hayatıyla ödüyor, işsizlikle ödüyor.

Şimdi, soruyorsunuz; işler bu kadar iyiye gidiyorsa, millî gelir artıyormuş, millî gelir artıyor… Millî gelirin artış hesaplarındaki elmayla armut hesabını da bir tarafa bıraktım, o 2 600 dolardan 5 000 dolara çıktığı iddiasının nahif tarafını bir tarafa bırakıyorum; ama, vatandaş soruyor: Peki, millî gelir büyüyorsa, reel ücretler niye düşüyor; vatandaşın satın alma gücü niye düşüyor; vatandaş niye satın alamaz hale geliyor?

Diyorsunuz ki; niye yoksulluk yaygınlaşıyor; işsizlik niye yaygınlaşıyor, neden oluyor bütün bunlar? Büyüyen bir ekonomide, kümülatif yüzde 22 büyüdüğünü iddia ettiğiniz bir ekonomide işsizlik niye artıyor; işgücüne katılma oranı niye düşüyor? Toplam işgücü nüfusunun, yani işgücüne katılabilir nüfusun zaten yarısı işgücünün dışındayken, emek piyasasının dışındayken, yani umutsuzluğundan dolayı, yani zaten iş yokluğundan dolayı iş talep etmezken, iş talep edenlerin, emek piyasasında iş talep edenlerin beşte 1'ine yakın bir oranının, altıda 1'ine yakın bir oranının işsiz olması halinde, siz hâlâ hangi büyüme etkisinden bahsediyorsunuz?! Hangi ekonomide 15 çeyrek üst üste stok artışı yaşanır?! Bunun bir ekonomik rasyoneli var mı?! Bir bakın, 2002'den bu yana büyüme hesaplarınızda sürekli artan bir stok artışı var. Hiçbir ekonomide stok artışları iki dönemden fazla devam etmez; çünkü, stoku üreten adam satamadığı zaman, bir müddet sonra üretmekten vazgeçer ve stoklarını boşaltmaya gider; ama, üretim değerleri üzerinden yaptığınız büyüme hesapları ile harcama değerleri üzerinden, yani, sağlamasını yaptığınız büyüme hesapları arasındaki farkı başka türlü ifade edemediğiniz için, varsayılmış bir stok yazıyorsunuz oraya -bunu, Devlet İstatistik Kurumu itiraf ediyor- dolayısıyla, sizin bahsettiğiniz büyüme, gerçek bir büyüme değil.

"Enerji üretiminde yüzde 7 artış var" diyorsunuz. Dönüyoruz enerji tüketimine bakıyoruz; enerji tüketimindeki artış yüzde 3; bu, büyümeyi doğrulamıyor. Deniliyor ki "emek verimliliği arttı, verimlilik arttığı için büyüme gerçekleşiyor." Peki, emek verimliliği arttıysa, reel ücretler niye düştü; yani, bir taraftan daha az sayıda insan, daha yoğun, daha çok, daha disiplinli, daha verimli çalışıp verimliliği yükseltirken, geliri büyütürken, gelirden aldığı pay niye düştü; niye düştü? Bütün bu soruların cevabı var mı; bütün bu soruların cevabı yok; ama, bir istikrar büyüsü, bir hipnoz vatandaşa sürekli olarak inandırılmaya çalışılıyor. Vatandaşa deniliyor ki, "sıra sana gelecek; makro iktisadî göstergeler fevkalade iyi, sıra sana gelecek." Hangi makroekonomik göstergeler iyi?! Üç yılda ülkenin toplam borç stoku yüzde 48 artmış; seksen yıllık birikimin yarısı kadar artmış; sizin rakamlarınız. Hem öyle yüksek olanı seçmiyorum, yani, içborçlardaki yüzde 83 artışı göstermiyorum size, ortalama artıştan söz ediyorum; yüzde 48. Seksen yıllık birikimin yarısı kadarı üç yılda büyümüş; bu nasıl bir "işler yolunda" gidişatıdır; yani, bu kadar matematiği iyi olan arkadaşlara bir sormak lazım: Bir ülkede gayri safî millî hâsıla artışı yüzde 5, sadece faiz ödemeleri bunun üstünde ise, yani, havuza yüzde 5 hesapları üzerinden 27 katrilyon, 27 litre su girerken, cari açıktan doğan baskıyı bir tarafa bırakıyorum, cari açıktan doğan riski bir tarafa bırakıyorum, sadece kamunun faiz ödemeleri için -ki, bunların büyük bir kısmı yabancı kaynaklı sermayeye ödemelerdir- 46 katrilyon ödeniyorsa, yani, havuzdan 46 litre su dışarı çıkıyorsa -basit bir havuz problemi- bu havuzdaki su ne zaman tükenir? Kalır mı; bu havuzda su kalır mı?! Bu kadar basit bir hesabı… Yani, matematik dehası arkadaşlarım, herhalde buna bir cevap vereceklerdir.

Sonuç itibariyle…

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) - Gelire de bak…

ERKAN MUMCU (Devamla) - Zaten öyle kurdum denklemi. "Gelirlere bak" dedi arkadaşlar da… Zaten öyle kurdum denklemi.

Güzel arkadaşım, bir daha tekrar edeyim, anlaşılması kolay olsun. Sizin büyüme dediğiniz şey, millî gelirdeki artış; yani, bir yıl içerisinde yarattığınız ilave katmadeğer. 70 000 000 vatandaşın, bir yıl içinde üreterek, çalışarak, çabalayarak, didinerek ürettiği katmadeğerin parasal karşılığı, verdinizi hesaba göre yüzde 5, yani, 27 katrilyon lira. Yine kendi bütçenizden sadece devlet borçlanması için ayırdığınız faiz ödemesi, 46 katrilyon lira. Havuza 27 litre su giriyor, havuzdan 46 litre su çıkıyor. Sadece, bu delikten çıkan… Başka delikler de var. Bu havuzda su kalır mı?!

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) - Daha önceden…

ERKAN MUMCU (Devamla) - Daha önce… İşte, daha önce, daha önce… Hep söylenen şey bu. Siz niye geldiniz, siz ne yapmaya geldiniz?!

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Düzeltmeye…

ERKAN MUMCU (Devamla) - Düzeltmeye geldiniz…

İktidarınızın cicim ayları, cicim yılları geçti beyler! Eskiden Türkiye'de siyasetçiler büyük vizyonlarla gelirlerdi. 100 günlük, 500 günlük vizyonları vardı. Türkiye'de siyasette hiç kimse, hiçbir iktidar 500 günden daha fazla vade almadı vatandaştan. Siz üç yıl vade aldınız. Vatandaş da büyük bir olgunlukla sizin üç yıl vade talebinizi kabul etti. Bu üç yıllık vade talebinizin karşılığında sustu, sabırla bekledi. İktidarınızın dördüncü yılındasınız, hâlâ geçmişi gösteriyorsunuz. Yani, ölümü gösterip, vatandaşı sıtmaya razı etmeye çalışıyorsunuz. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Yaptığınız iş bu. Yapamadığınız işleri itiraf edin ve yapamadığınız işleri yapmanın çaresine bakın. Sizin sorumluluğunuz, sürekli geçmişten şikâyet etmek değil. Cari açık bu kadar büyürken, buraya gelen sözcüler "bir şey olmaz, bir şey olmaz"dan başka bir şey demiyorlar. Neymiş; efendim, cari açık finanse edildikçe sorun değilmiş. Böyle bir saçma cümle olabilir mi, affedersiniz…

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Seçimlerde başka partiden…

ERKAN MUMCU (Devamla) - Finanse edilmezse ne olur; zaten, soru budur.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Finanse edilmeyen zaten olmaz.

ERKAN MUMCU (Devamla) - Bunun finansmanı sıcak parayla sağlanıyor. Bu sıcak para dediğiniz şey, dünyanın en vahşi faizi. Faiz düşüyor, faiz düşüyor diye anlatmayın; dünyada faizlerin en düşük hadde indiği bir dönemde, gelişmekte olan piyasalara yönelen sermayenin 3 kattan daha fazla arttığı bir dönemde, dünyada en yüksek oranlı reel faizi ödeyen ülke Türkiye. Daha önce, Brezilya'yla ortaktık bu şampiyonlukta; yani, en yüksek reel faizi ödeme şampiyonluğunda bir numaraydık. Brezilya şimdi IMF'ye borçlarını ödedi; biz ödemiyoruz, ayıp olurmuş, IMF bozulurmuş bu işe! Şimdi, bir de böyle bir şey var; IMF'ye borçlarımızı ödersek, IMF buna bozulurmuş; ödeyemezsiniz. Paranız olmadığı için değil, parayı bulursunuz ödersiniz; ama, siz, kendinize ait olduğunu zannettiğiniz, yani, size duyulan güven gibi gördüğünüz şeyin, gerçekte IMF'ye duyulan güven olduğunu, onların ayarlarına duyulan güven olduğunu biliyorsunuz.

Sürekli bir "işler iyiye gidiyor" edebiyatı içinde "hepsi, IMF bizi övüyor, dünya bizi övüyor, kredi değerlendirme kuruluşları bizi övüyor…" Bir kere, size şunu söyleyeyim; IMF'nin övdüklerinden, sonu hayırlı olan daha bir tane ülke yoktur, bir tane örnek yoktur. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Siz, bana, IMF'nin programlarının uygulandığı ve başarıyla sonuçlanmış bir tane örnek gösterin. Bulgaristan dışında diyeceğim; çünkü, Bulgaristan, Avrupa Birliğine geçiş sürecinde IMF'yi hemen terk ettiği için, bu havuzdan çıktı. IMF programının başarılı olduğu bir tane dünya örneği gösterin. Bir tane… IMF övüyormuş!.. IMF, 2000 krizinden bir hafta önce de övüyordu, IMF'nin övgüsü bir şeyse!.. Türkiye'nin itibarı artıyormuş!.. O zaman, soruyorum ben: Eurobarometer istatistiklerinde niye Türkiye aleyhtarlığı yüzde 55'e yükselmiş?! Son üç yıl içinde, Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılması yönündeki görüşlere olumsuz görüş beyan edenlerin oranı niye yüzde 55'e yükselmiş?! Faizler bu kadar yerde sürünürken dünyada, biz, niye dünyanın hâlâ en yüksek faizini ödüyoruz?! Asıl önemli soru; eğer, IMF, bu kadar size, hükümetinize, programınıza güveniyorsa, niye kısa vadeli borç-döviz rezervi ilişkisini değiştirmenizi ve döviz rezervlerini artırmanızı istiyor?! Niye, biz, dünyanın en yüksek döviz rezervini tutan ülkelerinden birisiyiz?! Bunu marifetmiş gibi, Merkez Bankası döviz rezervlerinin yüksekliğini marifetmiş gibi, hünerli bir şeymiş gibi vatandaşa anlatıyorsunuz.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Başkanım, gelecek seçimde başka bir partiye geçecek misiniz?!

ERKAN MUMCU (Devamla) - IMF'den yüzde 7 faizle aldığınız krediyi, yabancı bankalarda, sırf sıcak paraya teminat olsun diye, yüzde 1'le değerlendiriyorsunuz, yani yüzde 7 faiz ödediğiniz parayı yüzde 1'le boşta durduruyorsunuz, bunu da yeterli bulmuyorlar "daha fazla tut" diyorlar size, "daha fazla döviz rezervi tut." Niye daha fazla döviz rezervi tutmanızı istiyorlar acaba, bunu hiç düşündünüz mü? Büyüyen cari açık riski karşısında, sıcak para çıkmak istediği zaman, orada götüreceği para hazır dursun diye. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Orada, elinin altında, Türkiye'den yurt dışına taşıyacağı servet hazır dursun diye. Ondan sonra cari açık finanse edildikçe, sorun olmazmış!.. Finanse edilmediği zaman ne olacağı, önemli olan o. Yaklaşmakta olanı görün. Türkiye'nin sürüklendiği yeri görün. Türkiye'nin sürüklendiği yeri görün.

Dolayısıyla, IMF bizi övüyor, dünyada itibarımız artıyor gibi şeylere de aldanmayın. Dünyada, ekonomisini belli bir düzeye getirebilen, belli bir istikrar düzeyine getirebilen ülkelerin tamamı, IMF'yle ilişkilerini belli bir seviyeye gerileterek bunu başardılar; bizim de yapmamız gereken şey budur; süratle, stand-by programından çıkarak, kendi programlarımızı, kendi reformlarımızı yapmamız gerekiyor.

Burada, bir IMF düşmanlığı yapıyor filan da değilim. Borçlanma gereğini yaratan biziz, Türkiye, kendi akıl dışılığımız, kendi verimsizliğimiz. Vergi gelirleri aşağı yukarı 132 katrilyon lira, vergi gelirleri içinde harcamalara baktığınız zaman, 106 katrilyon lirası 3 kalemde. 132 katrilyon liralık vergi gelirlerinin 106 katrilyon lirası 3 kalemde; personel, sosyal güvenlik harcamaları ve faiz ödemeleri, 3 kalemde. Ee, bu akıl dışılığı yönetmek mümkün mü?! Siz borçlanmaya mecbur olduğunuz durumda, IMF size kendi şartlarını dayatacaktır ve Türk siyasetinde, Türk ekonomisinde yapısal reformların gecikmesinin bedeli budur. Dolayısıyla, önemli olan, göstergeler üzerinde oynayıp, Türkiye'nin hâlâ rekor faizler ödeyen, hâlâ borçlanmaya mahkûm, ekonomisi kırılgan, ister ekonomik ister siyasî telkin ve direktifler karşısında boyun eğen, edilgen bir ülke olmaktan çıkarılması gerekiyor. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Onun için, yapmak zorunda olduğumuz şey, bir an önce, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu yapısal reformları gerçekleştirmektir; işte, esas mesele bu.

"Alternatifimiz yok" diyorsunuz "alternatifimiz yok." Aman ha, aman ha; kibir, vatandaşın da hiç sevmediği bir şeydir Allah'ın da hiç sevmediği bir şeydir; hiç kibirlenmeyin. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Alternatifi olmayan hiç kimse yok. Bir tek Allah'ın alternatifi yok. Allah'tan gayrı herkesin alternatifi var, sizin alternatifiniz var, benim alternatifim var. Önemli olan soru şudur; Türkiye'nin alternatifi var mı yok mu? Siz, Türkiye için bir alternatif olabiliyor musunuz olamıyor musunuz? Siz, Türkiye için bir alternatif olabildiniz mi olamadınız mı? Cevaplandırılması gereken soru budur.

O zaman, nereye bakmamız lazım; o zaman, Türkiye'yi, sürekli eleştirdiğiniz geçmişin zincirlerinden, sürekli burada enkaz edebiyatı içinde şikâyet ettiğiniz koşulların baskısından kurtaracak reformları gerçekleştirmenizdir, yani, Türkiye'nin düzenini değiştirmenizdir; önemli olan budur.

Türkiye'de her seçim bir yenilenme umuduyla yapılır ve asıl umut, geniş halk kesimlerinin, iktidarın, Türkiye'nin bu bozuk düzenini değiştirme arzusunu yerine getirmesidir. Yani, vatandaş ister ki, seçtiklerim gitsinler, benim vekillerim, benim temsilcilerim olarak, bu bozuk düzeni, yani, fakirden alıp zengine veren, geliri adil bölüştürmeyen, Türkiye'nin geleceğini kurmayan, dünya sistemi karşısında Türkiye'yi pasif, edilgen, söz dinleyen, ama, sözünü dinletemeyen bir ülke olmaktan çıkaran bir siyaset yapsınlar; bunu ister halk. Bu bir vizyon meselesidir, bu bir kavrayış meselesidir, bu bir aklediş meselesidir. Yerleşik düzenin kavramlarıyla, yerleşik düzenin aklıyla bu reformu gerçekleştiremezsiniz.

Şikâyet ettiğiniz şeyler, şikâyet etmenizi gerektiren olaylar, eğer onu meydana getiren nedensellik zinciri içerisinde bir bütün olarak kavramadıysanız, asla, çözebileceğiniz şeyler değildir. Gelip burada göstergelerden şikâyet etmek değildir mesele.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin temel problemi yoksulluktur, Türkiye'nin temel problemi gelir adaletsizliğidir, Türkiye'nin temel problemi işsizliktir, Türkiye'nin temel problemi demokrasisinin yerleşmemiş olmasıdır, Türkiye'nin temel problemi yolsuzluktur ve bütün bunların çaresi, bütün bunların çıkış yolu, gerçekten etkili bir demokrasiye sahip olmaktır. Gerçekten etkili bir demokrasi, Türkiye için olmazsa olmaz denilecek kadar önemlidir. Çünkü, geri kalmışlık problemlerimizin kökünde yatan şey, esas itibariyle, ihtiyaç duyduğumuz zihniyet dönüşümünü kurgulayabilecek bir demokratik düzene sahip olamayışımızdır. Asıl mesele, Atatürk'ün büyük devrimi cumhuriyeti hakikaten, hakikaten işleyen bir rejim haline getirmektir.

Burada son derece önemli olduğunu düşündüğüm bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, Türkiye, seksen yıllık cumhuriyet tarihi boyunca hep aynı temel sorunla boğuşmuştur. Yoksulluğu da, yolsuzluğu da besleyen şey, ülkenin bütünlük sorunlarını, kimlik bunalımlarını, geleceğe bakışta umutsuzluğunu da derinleştiren şeyin temelinde  bu ifade edeceğim husus vardır. İşin özü şudur, itiraf etmek ve kabul etmek zorunda olduğumuz, görmek, anlamak, değiştirmek zorunda olduğumuz şey budur: Osmanlıdan tevarüs ettiğimiz, gelenekten tevarüs ettiğimiz siyasal sistem, siyasal egemenlik modeli, siyasal hegemonya modeli, yani, siyasal, toplumsal elitler hiyerarşisi cumhuriyete karşı direnmektedir ve seksen yıllık tarihimizde, özellikle, Atatürk'ün aramızdan ayrılmasından sonra derinleşen ve etkisini yoğunlaştıran bir krize dönüşen geri kalmışlık hikâyemizin en temel ayırt edicisi budur.

Size, Osmanlı siyasal hiyerarşisi hakkında bir şey anlatacağım, bir şey söyleyeceğim, sonra bugünle karşılaştırmanızı rica edeceğim. Osmanlı egemenlik hiyerarşisi şöyleydi arkadaşlar: Hanedan, altında seyfiye, onun altında ilmiye, onun altında mülkiye, onun altında kalemiye, onun altında ayan, onun altında eşraf, onun altında esnaf ve en altta teba. Şimdi, bunların bugünkü Türkçe karşılıklarını söyleyelim: Hanedan, bildiğimiz padişah; onun altında -bu bir hiyerarşi- seyfiye, yani ordu, yani asker; onun altında ilmiye, yani kadılar, müderrisler, yani bugünkü yüksek yargı ve YÖK bürokrasisi, üniversite bürokrasisi, profesörler ve yüksek yargı mensupları; onun altında mülkiye, yüksek devlet bürokratları; onun altında kalemiye, maliye bürokratları; onun altında âyan, devlete borç verenler; onun altında eşraf, toprak mülkiyeti sahipleri; esnaf ve teba, en alttakiler.

Şimdi size bir soru sormak istiyorum: Bu yapıda ne değişti? Beşyüz yıllık siyasal egemenlik sistematiğinde bu yapıda ne değişti? Cumhuriyeti devrim kılan şey, işte buydu. En alttakileri en tepeye çıkarmak; yani, egemenliğin kaynağı, egemenliğin merkezi, egemenliğin yegâne sahibi olarak tebaı vatandaş kılıp, halk kılıp en üste çıkarmak. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Yani, şurada yazılı olan şey: "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir."

Ancak, eski sistemin siyasî elitleri, eski statükonun yerini değiştirmek istemeyenleri; çarıklı, şalvarlı, poturluların ve onların temsilcilerinin söz söylemesine, egemenliğin kaynağı olmasına izin vermeyenler, sürekli bu sistemi yaralayan, işletmeyen tuzaklar kurdular ve fiilî müdahalelere kadar götürdüler.

Eğer bir şeyi değiştirmek istiyorsanız iktidar ilişkilerine dokunmak zorundasınız, egemenlik ilişkilerine dokunmak zorundasınız. Demokrasi aşımız, ekmeğimiz diyorum. Niye aşımız ekmeğimiz; çünkü, verimlilik olmadan zenginlik olmaz. Zenginliğin olmazsa olmaz şartı verimlilik yaratmaktır; ama, verimlilik dediğiniz şey kendi kendine gelmez. Verimliliği getiren şey rekabettir. Rekabet olmadan verimlilik yaratamazsınız; ama, haksız rekabetin önlenmediği bir yerde, hukuk düzeninin olmadığı, haksız rekabetin önlenip rekabetin korunmadığı bir yerde rekabet de olmaz. Onun için, hukukun üstünlüğü prensibini işletmeniz lazım. Hukukun üstünlüğü prensibinin işlemesi için olmazsa olmaz bir kural vardır; etkin bir demokrasi; yani, demokrasiniz olmazsa verimliliğiniz olmaz, demokrasiniz olmazsa işiniz olmaz, demokrasiniz olmazsa aşınız olmaz. Onun için, işe, bir sistem değişiminden, bir sistem reformundan başlamaya mecbursunuz. Gelip burada yerleşik düzenin bekçiliğini yapıp rakamlarla onu oraya verdik, bunu buraya verdik demekle kendinizi sorumluluktan kurtaramazsınız. Gerçek bir demokratik devrime ihtiyacı var Türkiye'nin. Yapılması gereken şey Atatürk'ün devrimini ikmal etmektir, tamamlamaktır, daha doğrusu, hayata geçmesi önündeki engelleri kaldırmak. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, gelin, işe şuradan başlayalım. Yasama ile yürütmenin arasındaki mesafeyi açalım; yargı bağımsızlığının da güvencesi için yasama etkinliğini yükseltelim.

Kendi içinden hükümet çıkaran parlamentolar, çıkardıkları hükümetleri denetleyemiyorlar, yolsuzluğun önüne geçemiyorlar: Bürokrasiyle işbirliği halinde ülkeyi yönetmek çabası içinde sorunlar arasında kaybolan ve bir müddet sonra yönetme lüksünün kendine verdiği rant dağıtma, rant paylaştırma, yandaş kayırma, ona verme buna vermeme lüksü arasında masumiyetini yitiren hükümetlerin, bu ülkenin, bu masum milletin kıt kaynaklarını israf etmesinin önüne geçmesinin yolu etkili bir Meclis denetimidir. Etkili bir Meclis denetimi için, biz, bu ülkede yasama ve yürütmeyi ayrı ayrı seçmeye mecburuz. Gelin, Cumhurbaşkanının eşinin kılığının kıyafeti nasıl olacak tartışmalarından bu ülkeyi çıkaralım. Gelin, bu ülkeyi, temsilde adalet bunalımlarından, krizlerinden kurtaralım. Barajlar insin mi çıksın mı tartışmalarından bu ülkeyi kurtaralım. Yönetimde istikrarı sürekli sağlayacak bir modele geçelim, devlet başkanlığı seçimine gidelim, devlet başkanı hükümetini kursun, Meclis o hükümeti denetlesin. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Etkili bir denetim getirelim. Etkili bir denetim getirmedikçe, bu Meclis, geçmişte yapamadığı gibi, bundan sonra da içinden çıkardığı hükümetleri denetleyemeyecektir ve daima, vatandaş, bu kürsüden, bir enkaz edebiyatı ve geçmişin karalanmasından başka bir şey işitmeyecektir.

Burada, hükümetinizin icraatlarıyla ilgili, özellikle ihaleler ve özelleştirmelerle ilgili olarak sorulacak çok soru var; sorduğumuz çok soru da var ve bunların hiçbirinin cevabı bugüne kadar verilmiş değil; ama, bütün bunlar üzerinden vatandaşın ufkunu daraltmanın da bir manası yok. Yapmak zorunda olduğumuz şeyi bir an önce yapmamız gerekiyor; bir an önce Türkiye'yi, kaynak verimliliğine, yani, israftan kurtarmaya götürecek bir sistem reformuna gitmemiz gerekiyor. Türkiye'yi yolsuzluktan kurtarmanın yolu, hiç şüphesiz, budur ve tabiî, yoksulluk, işsizlik, aşsızlık, adaletsizlik gibi sorunları çözmenin en önemli çarelerinden bir tanesi de nasıl bir dünyada yaşadığımızın farkına varmak. Küresel sistem içinde, ülkenin nerede yerleşeceği konusunda, sağlam, bugünkü dünyanın gerçeklerini anlayan, kendi değerlerinin, kendi birikiminin, kendi ederinin farkında bir dışpolitika, uluslararası ilişkiler vizyonu kurmaktır. Edilgen bir dışpolitika vizyonundan bu ülkeyi -daha doğrusu buna vizyon da demek mümkün değil - kurtarmaya mecburuz arkadaşlar. Eğer, dünya sistemine, sürekli, kur politikalarıyla, faiz politikalarıyla, devlet borçlanmalarıyla gelir aktarıyorsak, refah aktarıyorsak, küresel refahtan pay almak yerine, paydaş olmak yerine, sadece pay aktaran ve yoksullaşan bir ülke haline geliyorsak, sorunu, sadece kendi içimizdeki bölüşüm sorunlarına kafayı takarak çözemeyiz. Sorunu çözmenin asıl ufuklarından bir tanesi, küresel sistem içinde, nerede yer alacağımız ve nasıl duracağımız konusunda sağlam bir vizyona sahip olmaktır. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Şimdi, bilmek zorundayız ki, biz, tarihsel ve kültürel olarak Asya ve Ortadoğu'nun bir parçasıyız; ama, gerek coğrafî olarak gerek tarihsel olarak gerek kültürel olarak, aynı zamanda, Avrupa'nın bir parçasıyız. Bu parçası olduğunu söylediğimiz dünyanın, bugün, yeniden belirmekte olan soğuksavaş ya da kutuplaşma ihtimali karşısında, geleceğe dönük stratejiler kuran uluslararası ilişkiler merkezlerinin bakış açısında nereye oturduğu ve ne anlama geldiğini kavramak zorundayız.

Bu dünya, bilinen enerji kaynaklarının, neredeyse tamamının bulunduğu dünyadır. Neredeyse tamamının diyorum, elbette tamamının değil; fakat, oranlar kahir ekseriyet ifade ettiği için bunu böyle söylüyorum ve dünyanın geleceğini, gelecekte bloklararası denge politikalarını planlayanların üzerinde hassasiyetle durdukları şey, işte, bu enerji kaynaklarıdır ve bu dünyanın iki tane penceresi var aslında. Bu pencerelerden bir tanesi, Dubai Bender Abbas'tan Pasifik'e bakan pencere; bir tanesi, İskenderun ve İskenderiye'den Akdeniz'e, Atlantik'e bakan pencere. Bu dünya, yani, Orta Asya, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Afrika... "Dünyaya hangi pencereden bakacaktır, hangi pencereden bakmalıdır" sorusunun bizim için bir cevabı olmak zorunda. Onu istemeyiz, bunu istemeyiz, ona karşıyız, buna karşıyızdan öteye, bir uluslararası ilişkiler vizyonuna ihtiyacımız var; bulunduğumuz yerin, tarihsel ittifaklarımızın, tarihî ve kültürel kimliğimizin farkında bir duruşa ihtiyacımız var ve burada, Avrupa Birliği dediğimiz, bizi Avrupa Birliğine alacaklar mı almayacaklar mı kuşkuculuğundan öteye giden bir vizyon geliştirmek zorundayız ve Avrupa Birliği gibi elli yıllık geçmişi olan projeleri, bir içpolitika malzemesi olmaktan da çıkarmalıyız. Yani, Avrupa Birliğine giden yolda geçtiğimiz bütün evreleri tarih kaydetmiş. Yassıada mahkûmları, boyunlarında idam yaftasıyla Yassıada'ya idamlarının infaz edileceği yere gönderilirken, Avrupa Ekonomik Topluluğunu ve Avrupa'nın geleceğini konuşuyorlardı. Dolayısıyla, hiç kimsenin, kendisini, Türkiye'yi Avrupa'ya taşıyan kahraman gibi göstermek gibi bir çabanın içine girmesine gerek yok, bunun bir faydası yok. Bu, Türkiye'nin tarihî olarak, kültürel olarak, coğrafî olarak bir tercihidir ve vatandaşı, gündüz vakti havai fişeklerle, kutlamalarla falan aldatmanın, avutmanın da bir faydası yok.

Değerli arkadaşlar, soruna şöyle bakın: Türkiye Avrupa Birliğine girmeyecek, Avrupa Birliği, Türkiye'yi de içine alacak biçimde genişleyecek. Sorun, Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılıp katılmaması sorunu değildir; sorun, Avrupa Birliğinin genişlemesi ya da genişlememesi sorunudur ve hiç kuşkunuz olmasın ki, Avrupa Birliği, bu kararını, her şeyden önce, kendi çıkarları doğrultusunda verecektir ve doğal olan budur.

Ben, önümüzdeki on yılların Avrupa Birliği perspektifini öngörmeye çalıştığımda, Avrupa Birliği çıkarlarının, Türkiye'yi de içine alacak, Türkiye'nin de komşusu ve temsilcisi olduğu dünyayla ilişkisini kuracak, bağını kuracak, bir köprü olarak işlevlendirecek, bir öncü olarak işlevlendirecek bir karar vereceğini ve Avrupa Birliğinin, bu bölgeye doğru genişleme kararı alacağını görüyorum; ama, Türkiye, bunun, sadece kendisi için bir şey olmadığını, bunun Avrupa için de bir şey olduğunun farkında olarak bir müzakere yürütebilmelidir. Dolayısıyla, karşınıza gelen suların idaresi konusunda bağımsız bir teşkilat kurulsun, bir uluslararası teşkilat kurulsun gibi bir öneri karşısında suskun kalmamayı bilmeniz gerekiyor. Önünüze getirilen Kıbrıs'ın iç edilmesi, iki manada iç edilmesi; Avrupa Birliğinin bir iç meselesi haline dönüştürülmesi ve Kıbrıs Türklerinin hak ve çıkarlarının yok edilmesi projeksiyonu karşısında, kendi gücünüzün, Türkiye'nin gücünün farkına varan ve bu gücü bir müzakere gücü olarak kullanabilen bir diplomasi yeteneği göstermeniz gerekiyor. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Bu uluslararası sistem içinde, unutmayın ki, unutmamalıyız ki, uluslararası rekabetin güç unsurları şöyle sıralanıyor: Artık, eski düzen değişti; uluslararası rekabette bir numaralı güç unsuru, etkili bir demokrasidir. İkini güç unsuru, etkin, güçlü bir ekonomidir. Üçüncü güç unsuru, yine, etkili bir diplomasi ve nihayet, dördüncü güç unsuru ise caydırıcı bir savunma gücü. Bu dört unsurun birbiriyle entegre edildiği bir millî güç politikası kurmadıkça, sahip olduğunuz millî güç politika araçlarının değerinin farkına varan bir diplomasi yürütmedikçe, ülkenizin, sadece sizin için ifade ettiğinden daha fazla olarak dünya ve gelecek için ne ifade ettiğinin farkına varmadıkça, bu teslimiyetçi politika yaklaşımından kurtulamazsınız. Dolayısıyla, meseleyi, Avrupa Birliğinin yandaşlığı, yanında olmak, karşısında olmak gibi bir kurgu içinde görmek yerine, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde Türkiye'nin çıkarlarını çoğaltmak, Türkiye'nin menfaatlarını korumak, Türkiye için en iyi olanı, en doğru olanı mümkün kılmak biçiminde görmek zorundasınız. Dönüp, içeride, Avrupa Birliğine yandaş olanlar, karşı olanlar gibi bir ikilem kurmanın hiçbir faydası yok.

Değerli arkadaşlar, bütün bu sorunları çözebilecek -biraz önce sözünü ettiğim sorunları çözebilecek- yani, yoksulluk, işsizlik, gelir adaletsizliğini çözebilecek bir ülke için, her şeyden önce, dört temel yapısal reformun gerçekleştirilmesi gerekiyor. Bunlardan bir tanesi kamu yönetimi reformudur ve kamu yönetimi reformu, sizin yaptığınız gibi yapılmaz. Nihayet yapamadınız, nitekim yapamadınız; çünkü, reform yapmak, sıraya konulmuş işleri bir bir yapmak demek değildir. Türkiye gibi, sorunlarını, değişim ihtiyacını biriktirmiş bir ülkede reform yapmak, eşzamanlı ve çok alanlı bir değişim yönetimini zorunlu kılar; yani, önce şunu, sonra bunu yaparım diyemezsiniz. Eşzamanlı olarak bir değişim planlaması yapacaksınız, bir reform planlaması yapacaksınız ve eşzamanlı reform planlamasının gereğini süratle gerçekleştireceksiniz. Dolayısıyla, kamu yönetimi reformunu, kamu personel rejimi reformunu bir arada yapacaksınız, tek başına yapamazsınız. Vergi reformunu, sosyal güvenlik reformunu bir arada yapacaksınız, tek başına yapamazsınız. Tek başına, parça parça yapmaya çalıştığınız şeylerden ona buna avantaj çıkar; ama, asla, oradan reform çıkmaz.

Peki, ne yapmak lazım, nasıl yapmak lazım; kamu yönetimi reformunda, bir kere, kamunun, hiyerarşik modelden yatay modele geçişini sağlamanız gerekiyor. Dolayısıyla, yapmanız gereken şey, kamu yönetiminin temel ilkeleri çerçevesinde bir ilkeler reformu gerçekleştirmek ve yapısal uyumu merkezden gerçekleştirmek yerine, yapısal uyuma girmeyi, yani kendini uyumlaştırmayı, bütün idarî üniteler bakımından bir zorunluluk haline getirmektir; yani, yönetmek saplantısından vazgeçip, var olan potansiyelleri harekete geçirmek, yönetişim için bir alan açmak zarureti vardır.

Şimdi, vergi için, vergide bir reform gerçekleştirmedikçe, kaynak kullanımını verimlileştirmeniz mümkün değil. Yapmak zorunda olduğunuz şeyi size söyleyeyim: Bir kere, verginin, sadece ve sadece bir gelir toplama aracı olmadığını bileceksiniz. Verginin, bir ekonomi politikası aracı olduğunu unutmayacaksınız. Verginin, daha temelde, vatandaşı demokrasiyle bütünleştirmenin bir aracı olduğunu unutmayacaksınız ve vergide yapmak zorunda olduğunuz şeyi söyleyeyim: Derhal derhal, tek oranlı bir Gelir Vergisi sistemine geçmelisiniz. Ücretlerden kesilen Gelir Vergisinin kaynakta kesilmesinin stopaj yoluyla tahsilatından vazgeçmeniz gerekiyor. Ücretten kesilen vergilerin de beyan usulüne dönüştürülmesi; vatandaşın, ödediği verginin farkına varması ve getireceğiniz birtakım istisnalarla, yani sigorta, birtakım tasarruflara yönelmiş olmak, eğitim, sağlık harcamalarına yönelmiş olmak gibi alanlarda getireceğiniz istisnalarla, vatandaşın tasarruf etmesini özendirmelisiniz. Yapmak zorunda olduğunuz şey, Kurumlar Vergisinde tek oranlı bir vergiyi getirip, bu vergiyi düşük tutmaktır. Bir an önce radikal bir biçimde bu kararı vermeniz, yatırımların teşvik edilmesi bakımından son derece önemlidir.

Ama, size daha esaslı ve daha önemli bir şey söyleyeceğim: Katma Değer Vergisi sistemi, Türkiye'de kayıtdışılığı besleyen bir sistem haline dönüşmüştür; vergi kaçağını ve kaçakçılıkları besleyen bir sistem haline dönüşmüştür. Özellikle Katma Değer Vergisi ve ÖTV'nin yoğun olduğu alanlarda, milyar dolarları bulan vergi kaçakları oluşmaktadır, kaçakçılık oluşmaktadır. Akaryakıttaki kaçakçılık miktarının 2,5 milyar dolara ulaştığı ifade edilmektedir; tütündeki kaçak miktarının 1 milyar doları aştığı ifade edilmektedir; şeker ve benzeri ikame edici ürünlerden doğan kaçağın 2 milyar doların üstüne çıktığı ifade edilmektedir. Bütün bunlar bir yıl itibariyledir. Ve Türkiye'deki vergi tabanını daraltan şey, değişken oranlı, muafiyet ve istisnalarla dağılmış, sonuçta vergiyi vatandaşa ödeten bu vergi düzeninin değiştirilmesidir; ki, burada, özellikle gelirden alınan, ücretlerden alınan vergilerin düşürülmesi konusunda cesaretli davranmanız gerekir. Çünkü, ücretlerden alınan vergilerin azaltılması konusunda cesaret gösteremezseniz; işsizliği önleyemezsiniz, iş yaratmanın maliyetini borçlanma üzerinden, yatırım gereksiniminde ihtiyaç duyduğunuz borçlanma üzerinden çok daha yüksek bir bedelle ödersiniz.

Dolayısıyla, vergi politikası dediğiniz şey, sadece ve sadece Kurumlar Vergisinde bir kalemlik indirimden ibaret bir şey olamaz. Türkiye, bence, Katma Değer Vergisinden satış vergisi uygulamasına geçmeyi düşünmelidir. Türkiye'nin, Katma Değer Vergisinden satış vergisi uygulamasına geçmeyi düşünmesi, katmadeğer kademeleri arasında oluşan kaçakların ve naylon fatura uygulamalarının sonunu getirecektir. Tabiî, naylon fatura uygulamalarından trilyonlar kazananlar bu işten memnun olmayabilirler; ama, Türkiye, bu işten kesinlikle kârlı çıkacaktır. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) En azından, vatandaş, vergiyi, nerede, nasıl ve kime ödediğinin farkına varacaktır. Vergiyi ödeyen vatandaş, yapılan harcamaların, yolsuzluklara konu olan katrilyonların, devletin parası değil, bir yerlerde hazinenin kuyusundan çıkan altınlardan veya petrolden gelen para değil, kendi cebinden ödediği paralar olduğunun farkına varacak ve demokratik bir tutum geliştirip, kendi kaderinin ortağı olacaktır, kendi kaderinin hesabı olacaktır. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

 Sayın Başkan, Genel Kuruldan gelen seslerin, AK Parti Grup Başkanvekillerinin sistemli gayretleriyle ve sistemli bir biçimde konuşmayı sabote edici bir nitelik, hal aldığını, zannediyorum görüyorsunuz. Aşağı yukarı bir saatlik konuşma süresi içerisinde hiçbir müdahalede bulunmamış olmanız, acaba, gözünüzden kaçtığı için mi? Merak ediyorum; yani, merak ettim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Genel Başkan, eksüre verdim.

MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Tarafsızlığınızı kaybettiniz Sayın Başkan.

EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Millet dinliyor; yeter!

NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, dikkatle dinliyoruz, merak etmeyin.

ERKAN MUMCU (Devamla) - Sevgili Hocam, nezaketiniz için çok teşekkür ediyorum; ama, bu sıralarda, grup başkanvekillerinin, milletvekillerinin arasında dolaşıp, arkadaşlar çok dikkatli dinlemeyin, televizyonda dikkatli dinleyişiniz çok iyi gözükmüyor… (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Terk edip gidene biz bakmayız.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim, müdahale etmeyelim.

Buyurun.

ERKAN MUMCU (Isparta) - Onun için… (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Hiç bakmayız o işlere.

EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Millet dinliyor.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, rica ediyorum.

ERKAN MUMCU (Isparta) - Değerli arkadaşlar, önemli olan milletin dinlemesi. Ben, burada, çözümler konusunda, hükümetinize katkıda bulunmaya ve yapılması gereken şeyleri, Türkiye'nin yararına olmak üzere ifade etmeye çalışıyorum. Bunu, dinlersiniz, dinlemezsiniz; ama, görüyorum ki, vaktim tükenmiş. Tükenen vaktim karşısında, özellikle sosyal güvenlik, sağlık reformları, vergi reformları ve işsizliğin önlenmesi konusundaki önerilerimi yarınki grup konuşmama bırakacağım; çünkü, bunlara başlarsam, bunun bitmesi mümkün değil. Türkiye'nin bu temel sorunlarını, ne yazık ki, 1 saat içinde konuşmak mümkün değil.

Fakat, burada, çok sık sözü edilen bazı meseleler hakkında, bütçe müzakerelerinin açılış oturumunda da sorulan bazı sorular, yapılan bazı yorumlar ve değerlendirmeler üzerine, benim de söyleyeceğim birkaç sözüm olacak.

Burada denildi ki, benim sözlerim karşısında, ekonominin, matematik bir bilim olmayıp, bir politik bilim olduğu, yani onun içinde rakamlardan başka şeylerin bulunduğu, yani onun içinde insanın olması gerektiği, hayatın olması gerektiği, ufkun olması gerektiği, özlemlerin olması gerektiğini söylememden sonra, her konuşmacı, matematik olduğu yolunda şeyler söylediler. Sayın Başbakan da geldi, dedi ki "matematiktir, onda denge diye bir şey vardır." Herhalde kastettiği şey denklikti; çünkü, denge, matematiğin konusu değildir, denklik demek istemiş olmalı ya da eşitlik demek istemiş olmalı.

Ama, matematiği bu kadar iyi olan arkadaşlara, şimdi, ben, basit matematik soruları soracağım. Bakalım, bu matematik soruları, hem ilkokul birinci sınıf, ikinci sınıf, üçüncü sınıf, dördüncü sınıf düzeyinde sorular. Madem ekonomi matematik, bu matematik için, dört işlemli matematik sorularına, bana bir cevap verin.

Demin söylemiştim, IMF'den aldığınız borçlanma, döviz rezervi olarak tuttuğunuz kaynaktır. Ödediğiniz faiz yüzde 7 ve dışarıda tutmak zorunda olduğunuz için aldığınız faiz yüzde 1. Önce, basit bir büyüklük-küçüklük sorusu: 7 mi büyük 1 mi büyük? Anaokulu düzeyinde bile bilirler; 7 mi büyük, 1 mi büyük?

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - 1 büyük.

ERKAN MUMCU (Devamla) - Kim kârlı, kim zararlı?

Şimdi, size bir soru daha: Hoşunuza gitmeyecek bir soru; ama, hazine borçlanması ortalama reel faizi yüzde 9; 2005 için söylüyorum. 2005 yılı reel faizinde hazine yüzde 9 ödüyor; ancak, Maliye Bakanımızın bu kürsüden ifade ettiği Galataport ihalesinde, halihazır değeri bulmak için hesaplama değeri yüzde 4,5. Yani, diyor ki, kırkdokuz yılda Ofer ailesinin ödeyeceği paranın bugünkü değerini bulmak için, ortalama faiz değeri yüzde 4,5'ten ben hesap yaparım; çünkü, 4,5'in üstünde hesap yaptı mı, üçüncü teklifin birinci olduğu anlaşılıyor. Ben, şimdi soruyorum: Yüzde 9 mu büyük, yüzde 4,5 mi büyük?! Ben şimdi soruyorum: Türkiye Cumhuriyeti Devleti Hazinesi mi büyük, Ofer Ailesi mi büyük?! (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Siz borçlanırken, yüzde 9 ödeyeceksiniz; ama, alacağınız söz konusu olduğu zaman, sırf ihale dediğiniz şey denk gelsin, ayar olsun diye, hesaplamayı 4,5'ten yapacaksınız. Hangisi büyük? Matematik dehası arkadaşlarım herhalde buna bir cevap vereceklerdir.

Şimdi, bir soru daha soracağım size; hani, vardır ya, o, ilkokulda, Kaya'nın 15 lirası var, şunu aldı, bunu aldı, fıstık aldı, lokum aldı, leblebi aldı, cebinde kaç lirası kaldı diye…

RECEP ÖZEL (Isparta) - Kendine sor, kendi Grubuna sor.

ERKAN MUMCU (Devamla) - Bir sorayım müsaade ederseniz; bunlar, vatandaşın soruları.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Genel Başkan, ikinci kez sürenizi uzattım; konuşmanızı tamamlayın efendim.

ERKAN MUMCU (Devamla) - Arkadaşlar, üç yıl önce mazot 1 242 000 lira, bugün 2 010 000 lira; hangisi büyük?! Gübre, 250 000 lira üç yıl önce, bugün 530 000 lira; hangisi büyük?! Pamuk, üç yıl önce 1 000 000 lira, şimdi 650 000 lira; hangisi büyük?! Buğday, üç yıl önce 400 000 lira, şimdi 280 000 lira; hangisi büyük?!

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bize soruyor!..

ERKAN MUMCU (Devamla) - Mısır, geçen yıl 332 000 lira, bu yıl 260 000 lira; hangisi büyük?! Ayçiçeği, 650 000 lira olan fiyat, şimdi 480 000 lira; hangisi büyük?! Ben, şimdi soruyorum size; mazotu yüzde 65, gübreyi yüzde 100; yani, 2 katı fiyatla alan, maliyeti 2 kat büyüyen köylü Mehmet Ağanın cebinde ne var, ne kaldı?! Matematik dehası arkadaşlarım buna bir cevap versinler, buna bir cevap versinler.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Petrolün varili kaç lira oldu?!.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Onu da söyle lütfen…

ERKAN MUMCU (Devamla) - Şimdi, basit bir matematik sorusu size…

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - İlkokulda iyi öğretmen olurdun!..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim, lütfen…

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bize soruyor!..

BAŞKAN - Sayın Ünal, lütfen, müdahale etmeyin.

ERKAN MUMCU (Devamla) - Mavi Akım Anlaşmasında formül değişikliği yapmadan önce doğalgazın 1 000 metreküp fiyatı 105 dolar, formül değişikliği yaptığınızda 123 dolar baz. Üstelik, bu formül değişikliği petrol artışlarına daha fazla duyarlı hale getiren bir anlaşma.

Şimdi, ben size soruyorum; 105 mi büyük, 125 mi büyük?! Sayın Bakan diyor ki burada: "Maliyetleri düşürdük." Şimdi, buraya bir gensoruyla getireceğiz bunu; hiç merak etmeyin. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yalan beyanda bulunmanın hesabını biz burada soracağız, biz burada soracağız. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Ama, isterseniz, biz sormadan siz bu soruların cevabını bir verin. Türkiye'nin doğalgaz yükümlülüğü, satın alma yükümlülüğü Mavi Akımda mı daha fazlaydı, batı gazında mı daha fazlaydı miktar olarak? Dolayısıyla "ortalama fiyata çektik" dediğiniz şeyde toplam maliyeti nereden nereye taşıdınız?! Petrol fiyat artışları olmasaydı 2,5 milyar dolar. Petrol fiyat artışlarına endeksli olarak formül petrol fiyat artışlarına daha duyarlı hale getirildiği için, 10 milyar dolara kadar artabilecek bir ilave yük getirdiniz mi getirmediniz mi?! Bunların hangisi büyük? Bunların matematik bakımından izah edilebilir tarafı nedir?! Bana bunu bir söyleyin. Nedir?!. Bana bunu bir söyleyin.

İhracatın ithalatı karşılama oranı düşmüş, Türkiye'de ihracatın birim fiyatları düşmüş, Türkiye'de TL aşırı değerlenmiş, dolayısıyla, Türkiye, Çin malları için ve ithal mallar için bir ithalat cenneti haline gelmiş. Denizli'nin, Gaziantep'in, Kahramanmaraş'ın insanları, sanayicileri, artık, Çin'le, Endonezya'yla rekabet edemez hale gelmişler. Türkiye'nin ara mallar ithalatı ve dolayısıyla ihracattaki ithalat payı yükselmiş, buna bağlı olarak Türkiye'de cari açık rekor düzeye gelmiş, bir dünya rekoru düzeyine gelmiş, yani, ortamda stres yoğun, bir kıvılcıma bakıyor her şey, hâlâ burada ekonominin matematiğinden bahsediyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Mumcu, konuşmanızı tamamlar mısınız.

ERKAN MUMCU (Devamla) - Peki Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sözlerimi tamamlamadan önce, değerli arkadaşlarıma bir şey söylemek istiyorum, bir şey hatırlatmak istiyorum.

Sevgili arkadaşlar, size bir metin okuyacağım. Bu metin Hükümetimizin Başbakanı Sayın Erdoğan'a ait. Dolayısıyla, hemen bir tepki göstermeyin, sonra mahcup olursunuz. Amacım, size tuzak kurmak değil; bunu peşinen söylüyorum.

"Değerli dostlar, kimi şiir dizelerinde ve şarkı sözlerinde bir cümleyle karşılaşırız zaman zaman. 'Mutluluğun resmini çizmek.' Çoğu kez çocuklar babalarına seslenir: 'Baba, bana mutluluğun resmini çizer misin' diye. Doğrusu, babaların mutluluğun resmini çizmeyi ne kadar başarabildiklerini bilmiyorum; ama, biz, geçtiğimiz hafta sonu güneydoğuda, özellikle Adıyaman ve Urfa'da yoksulluğun ve sefaletin fotoğrafını gördük sevgili dostlar. Bir düşünün, elindeki naylon torbaya bir sünger parçası koymuş bir çocuk, bir değil, yaşları 5-15 arasında yüzlerce çocuk, kendilerini ayakkabı boyacısı sayarak, yine, kendilerince para alabileceklerine inandıkları herkesin ayaklarının dibine çöküyorlar ve siz, hiçbir şey yapamıyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, gördüğümüz bu manzaralardan sonra benim milletime ve tarihe bir sözüm var. Sizlerden bu söze sahip çıkmanızı bekliyorum. O söz şudur: Siyasetimizin ve iktidar mücadelemizin ana tahrik gücü, asıl hedefi, yoksulluğun ve sefaletin fotoğrafını veren çocuklarımızı, mutluluğun filminde oynatıncaya kadar çalışmaya devam etmek olacaktır. Bu ülkede her anne babaya, çocuklarının geleceğinin çok daha iyi olacağını, torunlarının geleceğinin ise hayallerini zorlayacak kadar güzel olacağına dair söz veriyoruz."

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yıllardır bakanlık yaptın, bunları söylemeye hakkın var mı?!

ERKAN MUMCU (Devamla) - Ben bu söze yürekten katılıyorum.

Bunu niye okudum; bunu şunun için okudum: Sürekli bana soruyorsunuz; oradaydın, buradaydın, niye ordaydın, niye burada değildin… Sayın Başbakan da bu kürsüden sordu, üç yıl neredeydin, ne yapıyordun diye. Ben hayâ ederim tek tek saymaktan; ama, arkadaşlarımızın ve tarihin vicdanına emanet ederek söylüyorum; Sayın Başbakanın bu kürsüden gelip övünme konusu ettiği icraatların en azından yarısı, AK Partinin programında kayıtlı olan şeyler değildi arkadaşlar. Onlar, bir arkadaşınızın ya düşünce olarak kattığı ya fiilen kattığı ya vizyon olarak kattığı şeylerdi. (AK Parti sıralarından gürültüler) Dolayısıyla, orada, bana sürekli sorduğunuz bir soruyla ilzam ediyorsunuz; eğer orada bulunmak utanılacak bir şeyse, sizin de orada bulunmamanız gerekir. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Şeref duyuyoruz, şeref…

ERKAN MUMCU (Devamla) - Yok, eğer…

Ben de zaten onu söylemek istiyorum. Sürekli bir sırdan söz ediliyor. Beni birtakım sorularla, bir şeylerle ilzam edip, cevap vermek zorunda bırakıyorsunuz; cevap vermek zorunda kaldığımda, sözgelimi, Ulaştırma Bakanı bana, benim de imzam olduğunu söylüyor; ben mecbur kalıyorum, ki, imzam yok ve ben buna muhalefet ettim. Sayın Başbakan burada bunun bir sır olduğundan bahsediyor. İşte, ben, tam bu noktada milletimizin vicdanına seslenerek bir şey söylemek istiyorum: Hangisi sır? Milletin hak ve hukukunun gözetilmesi ve bunun için bir mücadele verilmesi gerektiği yerde mücadele verip, izzet ve ikbali bir tarafa bırakıp, mücadelenin tarafına geçip, zaten aşikâr olması gereken, zaten milletin bilmesi gereken şeylerin aşikâre konuşulması mı sır; yoksa, Sayın Başbakan'ın Soçi'de Putin'le konuştuğu mu sır?! (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Sayın Başbakan, Türkiye Cumhuriyeti ve devlet tarihimizde…

BAŞKAN - Sayın Mumcu, süreyi çok geçtiniz; ikinci kez eksüre verdim.

ERKAN MUMCU (Devamla) - Sayın Başkan, çok özür diliyorum; iki dakika içinde tamamlıyorum.

BAŞKAN - Lütfen…

ERKAN MUMCU (Devamla) - Sadece iki dakika… Çok teşekkür ederim.

Hangisi sır; siz yanınıza bir tek devlet görevlisi bile almadan, -ki,  tête-a'-tête görüşmelerde bile mutlaka bir not tutucu vardır- oturup Soçi'de görüşüyorsunuz, yaşgünü kutladık dediğiniz bir şey içinde, yaşgünü kutlamalarına çok meraklı… Hayatınız  boyunca yaşgünü kutlamaktan, artık, bir hal olduğunuzu düşünüyorum. Bunlar sır olmayacak; daha doğrusu bunlar sır olacak, bunların maliyeti vatandaşa 10 milyar dolar bedel olacak, Türkiye'ye 10 milyar dolar bedel olacak; ama, devletin, milletin hak ve hukukunu korumak için bizim söylediğimiz sözler sır olacak.

Şimdi, şu sözleri söyleyen hükümet, şu sözleri söyleyen kişiler, eğer gerçekten aynı yerde, aynı yolda, aynı istikamette duruyor iseler, ben bunun hesabını vermeye hazırım; ama, size söyleyeceğim son şey şu: Siz, aşikâr yapılması gerekenleri kapalı yapıyorsunuz, Putin'le gizli görüşüyorsunuz… Chirac'la görüşmenizin içeriği belli değil, aradan hediye olacak bir uçak kayboluyor,  kimseye hesap vermiyorsunuz. Berlusconi'yle görüşmelerinizin arkasından ENI'nin menfaatları çıkıyor, Putin'le görüşmelerinizin arkasından başka bir şey, Hariri'yle görüşmelerinizin arkasından vergi indirimi; sürekli bir şeyler çıkıyor; ama, gizli yapılması gereken şeyleri açık yapıyorsunuz. İftar sofralarına giderken arkanızda 40 tane kamerayla gidiyorsunuz.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Millet tanıyor bizi.

ERKAN MUMCU (Devamla) - Benim söyleyeceğim şey şu: Bunlar, bütün milletin gözünün önünde oluyor. Eğer, siz, eskiden yaptığınız gibi, yoksul sofralarına gizli gidiyor, devlet işlerini aşikâr görüyor olsaydınız, bugün, burada bunları konuşuyor olmayacaktık. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Ama, siz, artık, yoksul sofralarına giderken, erzak ve ianeyle bağımlı hale getirmeye çalıştığınız insanları, onuruyla oynadığınız insanları 40 tane, 50 tane kamerayla teşhir ederken, Offer'le görüşmenizi inkâr etmek zorunda kalıyorsunuz. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Putin'le görüşmeniz hakkında tek kelime söyleyemiyorsunuz; çünkü, iktidarın nimetleri, çünkü, iktidar sahiplerine sizden öncekiler için kurulan haram sofrası sizin de iştahınızı kabarttı ve o sofradan kalkamıyorsunuz. Benim kararım o sofraya oturmamaktır. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) - Siz o sofrada değil miydiniz; siz orada değil miydiniz üç sene?!

ERKAN MUMCU (Devamla) - Son söz… Burada imayla bazı şeyler konuşuluyor. İma korkakların dilidir. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) İma korkakların dilidir. Öyle, birilerinin işaretini yaparak, damarından girdik, hesabını soracağız… Kimse ima korkaklığının arkasına saklanmasın.

Heyetinizi…

BAŞKAN - Sayın Mumcu, bakınız size 16 dakika eksüre verdim. Lütfen bunu istismar etmeyelim. Size rica ediyorum… Son cümlenizi rica ediyorum…

ERKAN MUMCU (Devamla) - Sayın Başkan, "istismar" kelimesi galiba meramınızı aşan bir kelime oldu. Hoşgörünüz için çok teşekkür ediyorum.

Bu sorular sadece benim sorularım değil. Bu sorular milletimizin soruları. Bu sorular size de soruluyor. Bu soruların karşılığı sizde de var. Şimdi, gürültüyle, bağırarak çağırarak buradaki sesleri bastırabilirsiniz; ama, vicdanınızın sesini bastıramayacaksınız.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından ayakta alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Mumcu.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Ne noktada cevap vermek istiyorsunuz?

AHMET YENİ (Samsun) - Bakanlarımızı suçladı.

(Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Genel Kurul Salonuna girdi)

(AK Parti sıralarından ayakta alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Padişahım çok yaşa!

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Nöbetçi Grup Başkanvekilimiz içerideydi…

BAŞKAN - Anlaşılmıştır.

Çok kısa bir açıklama yapın.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

IV.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ün, Isparta Milletvekili Erkan Mumcu'nun, konuşmasında, Gruplarına sataşması nedeniyle konuşması

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri (AK Parti sıralarından "kaçma, dinle" sesleri) gerçekten, bu kürsü, milletin kürsüsüdür (AK Parti sıralarından "kaçıyorsun" sesleri) ve burada konuşmaya yetkiyi millet verir; ister iktidar olalım ister muhalefet olalım. Bana göre, İmamı Gazali diyor ki: "İlim öğrenmenin birinci edebi, önce dinlemesini bilmektir." Biz, gerçekten, dinleyerek öğreniriz ve dinleyerek yetişiriz. Böyle bir edepten ve böyle bir gelenekten geliyoruz.

"Grup başkanvekilleri arada dolaşarak benim konuşmamı sabote ediyor" diyor. Aslında, gerçekten, mesnetsiz ve mecalsiz konuşmaları arkadaşlarımız belki dinlemeye değer bulmadılar; ama, hiçbir Grup Başkanvekilimiz… Nöbetçi olan Grup Başkanvekilimiz içerideydi; ben de burada, gerçekten dikkatlice dinliyordum; acaba, ne diyor diye. Çünkü, burada, özellikle benim kendi inancım şu; eğer bu bütçe ya da bu hükümet Türkiye'yi kötü noktaya getirdiyse, daha bundan iki gün önce, Garanti Bankasının yüzde 25 hissesi, General Elektric gibi büyük bir firma tarafından 1 800 000 000 dolar verilerek alınıyor ve Türkiye'de… (CHP sıralarından gürültüler) Öyle bir cazibe odağı durumuna geldi ki Türkiye, sadece… (CHP sıralarından gürültüler)

M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Yarın ne satacaksın!

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Bakın, dinleyin, sadece Avrupalı sermaye değil, sadece Batılı sermaye değil, Amerikalı sermaye, Ortadoğulu sermaye, yerlisi yabancısıyla Türkiye'de yer kapmak için birbirleriyle kıran kırana yarışıyor.

BAŞKAN - Sayın Gündüz, siz, açıklama konunuza geçin lütfen.

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - O yüzden, kesinlikle böyle bir sabotajı ne düşündüğümüzü ne de yaptığımızı reddediyor ve Sayın Mumcu'yu burada huzurlarınızda kınıyorum. Önce, kendisi ağzından çıkanı kulağı duysun.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.14

İKİNCİ OTURUM

Açılma saati: 16.26

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki son görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1119) (S. Sayısı: 1028) (Devam)

2.- 2004 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1084, 3/907) (S. Sayısı: 1029) (Devam)

3.- 2004 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1030) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

Şimdi, söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Sayın Deniz Baykal'ın.

Buyurun Sayın Genel Başkan. (CHP sıralarından ayakta alkışlar)

CHP GRUBU ADINA DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2006 Yılı Bütçe Kanun Tasarısının görüşmelerinin son aşamasındayız. Bugün yapacağımız görüşmelerle, bütçe tasarısının kanunlaşmasını sağlamış olacağız.

Bu bütçe görüşmeleri, Komisyonda ve Genel Kurulda gerçekleştirilen bu müzakereler, Türkiye'nin ekonomik durumunun, siyasal, sosyal durumunun bir genel değerlendirilmesine fırsat sağlamıştır. Burada yapılan görüşmelerde, kısıtlı bir süre içinde dahi olsa, düşüncelerimizi ifade etme imkânını kısmen bulmuşuzdur ve bu tartışmaların sonucunda, öyle sanıyorum ki, gerçekler, daha doğru bir biçimde değerlendirilebilir noktaya gelmiştir. Bu müzakerelerin bu aşamasında, biz, birtakım tespitler yaptık, iddialar söyledik, onlarla ilgili olarak beklediğimiz değerlendirmeleri maalesef duyamadık. Türkiye'nin çok önemli konularıyla ilgili bu tespitlerimizin, hükümet gündeminde bulunmadığını, onların bu işlerle fazla meşgul olmadıklarını, kendi günlük söylemleriyle bu bütçe görüşmelerini geçiştirmeyi amaçladıklarını gördük. Bu, tabiî, üzüntü verici bir durumdur; çünkü, Türkiye'nin ele alması ve ciddiyetle tartışması, politika geliştirmesi gereken önemli konular var, ciddî sorunlar var. Burada, muhalefet sözcüleri olarak, biz, elimizden geldiğince, bu noktalara hükümetin dikkatini çekmeye çalıştık; ama, hükümet adına yapılan açıklamalarda ve Sayın Başbakanın, başlangıçta yaptığı değerlendirmede, bu sorunlara cevap vermeyi, onlarla ilgili değerlendirme yapmayı bırakınız, bu sorunlarla hiçbir şekilde meşgul olmadığı, hatta bunların belki de yeterince farkında olmadığı izlenimini aldık, bunu üzüntüyle not ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, çok konuşuldu; fazla dağıtmadan ana noktalara dikkatinizi çekmek istiyorum. Buradaki müzakereler açıkça göstermiştir ki, bugünkü hükümetin, üç yıllık bir uygulama sonucunda, bugün geldiği aşamada, şu temel noktalarda ekonomik hataları, yanlışları açık bir biçimde ortaya çıkmıştır. Diğer yönlerdeki hataları konuşmuyorum, sadece ekonomiye yönelik olarak, üç yıllık uygulama sonucunda kendisini gösteren temel hatalara dikkatinizi çekmek istiyorum. Ben, daha kolay algılanmasına yardımcı olur umuduyla bunları sıraladım. Bugünkü hükümetin 12 temel yanlışını, temel hatasını bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Birinci yanlışınız: Üç yıllık uygulamanın sonucunda borçları artırdınız. Çok temel bir nokta, Türk ekonomisinin ana konusu; borçlar artmıştır. Borçlar, kamu borçları olarak artmıştır, Türkiye'nin toplam borçları olarak artmıştır ve uzun süreden beri ilk kez Türk özel sektörü borçlanmaya başlamıştır. Bankalarda kendisini gösteren borçluluk tablosu, şimdi şirketlerde ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu, bir kur riski karşısında çok önemli bir kırılganlığı, çok önemli bir tehlikeyi Türk ekonomisinin, özel sektörünün sırtlanması anlamına gelmektedir. Bugünkü iktidar, devraldığı dönemdeki borç stokuna 100 milyar dolar ek kamu borcu olarak getirmiştir, 25-30 milyar dolar da özel sektörün borçlanması söz konusudur, bugün devralınan Türk ekonomisinin şu aşamadaki borç stoku toplam 125-130 milyar dolar kadar artırılmıştır. Bu, tabiî, Türk ekonomisinin doğru yönetilip, en büyük sorunundan kurtulması doğrultusunda bir ilerlemenin sağlanmadığını açık bir biçimde göstermektedir. Devraldığınızdan daha borçlu bir ülkeyi devredeceksiniz. Size devredilen ekonominin borç düzeyinin üzerine 130 milyar dolar kadar borç yapmış olarak devredeceksiniz, eğer, bunu, hemen şimdi devrederseniz; daha sonra devrederseniz ne olacak, bakacağız. Bu politika, çünkü, borçları azaltan bir politika değil, artıran bir politika. Birinci yanlış budur.

İkinci yanlışınız: Dışticaret açığını patlattınız; yani, dışticaret açığını artırdığınız falan yetmiyor; dışticaret açığını patlattınız. 45 milyar dolarlık bir dışticaret açığına, Türkiye gidiyor. İthalatı patlattınız; ithalat, dışticaret açığını patlattı. Türkiye, dışticaret açığı veren bir ülke olarak sorunlarını çözemez. Türkiye, her yıl daha çok dışticaret açığı veren bir ülke konumunda ilerleyerek, zaman geçirerek kalkınmasını sağlayamaz. Dünyada bu yöntemle kalkınmış bir tane bile ülke yok. Kalkınan bütün ülkeler dışticaret fazlası vererek kalkınıyorlar, dışticaret artısı sağlıyorlar; daha çok ihraç ediyor, ihraç ettiğinden daha azını tüketiyor. Siz, daha çok ithalat yapıyorsunuz, üstelik, ithalatın da, maalesef, önemli bir kısmı lüks tüketim malları olarak ortaya çıkıyor. Bilin ki, ithalattaki her artış, Türkiye'de bazı işyerlerinin kapanması anlamına gelmektedir. Bilin ki, ithalattaki her artış, Türkiye'de, yüzlerce, binlerce işçinin işinden yoksun kalması anlamına gelmektedir. İthalatı artırdık demek, Türkiye'de işsizliği artırıyoruz demektir; Türkiye'de, kuruluşların kapısına kepenk kapatıyoruz demektir; onları, üretim yapamaz hale getiriyoruz demektir ve bu ithalat patlaması, Türk ekonomisine, geriye dönüp en ağır darbe olarak olumsuz sonuçlarını yansıtmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, ocak-eylül döneminde Türkiye, inci, pırlanta, yakut ithalatı için 3 569 000 000 dolar harcadı; ocak-eylül döneminde 3 569 000 000… Türkiye'nin toplam çiçek ithalatını, toplam sebze-meyve ithalatını toplasanız, bunun küsuratı olmaz, küsuratı olmaz.

Değerli arkadaşlarım 3,5 milyar dolar bunu yapıyorsunuz, üstelik de, tabiî, KDV'yi sıfırlayarak yaptınız; o da ayrı bir olay; ama, böyle bir kalkınma ekonomisi, kalkınma politikası yürütülüyor olabilir mi?!

Değerli arkadaşlarım, bu, vahim bir hatadır ve lüks ithalat patlamıştır. Türkiye'de ihracatın ithalatı karşılama oranı geçen yıl eylül ayında yüzde 72,5'ti, şimdi yüzde 64,6'ya düştü; vahim bir gelişme. Bir yılda ihracatımız ithalatımızın yüzde 72'sini karşılarken, artık yüzde 64'ünü ancak karşılar hale geliyor; alarmdır bu değerli arkadaşlarım, alarmdır. Bunların farkında değil hükümet, bize anlatıyor; işin özü bu. Borçları artırıyorsunuz, ithalatı patlatıyorsunuz, dışticaret açığını patlatıyorsunuz, lüks ithalat almış başını gitmiş. Bu, Türk ekonomisini sıkıştırıyor, sıkıştırıyor, sıkıştırıyor. İşsizliğin altında bu var, sanayi kuruluşlarımızın geçim darlığı, piyasanın daralmasının altında bu var. Türkiye, dışarıdan alınan mallarla piyasa yapmaya çalışıyor, burada üretilen mallarla değil. Böyle ekonomi politikası olur mu? İkinci yanlışınız bu.

Üçüncü yanlışınız, gene bunlarla ilgili olarak ortaya çıkan; cari açığı patlattınız. Cari açığı patlattınız… Türk ekonomisini, en tehlikeli bir biçimde açık veren, kanama yapan, dışarıdan ancak elde ettiği dövizlerle ayakta durabilen, borçlandığı dövizlerle ayakta durabilen bir noktaya sürüklediniz. Size devredildiği zaman Türk ekonomisi 1,5 milyar dolardı cari açığı Türkiye'nin, şimdi Türkiye'nin cari açığını 24 milyar dolara çıkardınız. 24 milyar dolar!.. Yani, bir yıl daha böyle devam edecek olursa, sizi IMF de kurtaramaz, kimse kurtaramaz. Bu gidiş iyi bir gidiş değildir. Bu, çok tehlikeli bir tablodur ve bunun farkında değil Türkiye'de bu hükümeti yönetenler. Bu konuda hiçbir tedbir arayışı içinde değiller, hiçbir tartışma içinde değiller, böyle bir mesele yokmuş gibi davranıyorlar. Çok vahim bir manzaradır. Temel, büyük yanlışı bu hükümetin ekonomi politikasının, cari açığı patlatmış olmasıdır.

Değerli arkadaşlarım, gene bu hükümet, kamu yatırımlarını azaltmıştır; gene bu hükümet, toplam yatırımları azaltmıştır. Yatırımları azaltarak bir ekonominin kalkınması mümkün değildir, toparlanması mümkün değildir. Kalkınmanın, toparlanmanın çıkış yolu, mutlaka, yatırımların yapılmasıdır. Bu hükümet yatırım yapmayı ikinci plana itmiştir, yatırıma yönelik harcamalar çok ciddî şekilde azalmıştır ve bu, Türk ekonomisinin bir temel sorunu olarak ortaya çıkmıştır. Yatırımları azalttınız.

Beşinci yanlışınız: Sanayileşme hızını düşürdünüz. Türk ekonomisinde temel parametrelere baktığınız zaman görülen şu: Sanayileşme hızı düşüyor Türkiye'de. Eskiden gayri safî millî hâsıla yüzde 5 arttıysa sanayileşme yüzde 10, yüzde 11, yüzde 12 artar idi; şimdi sanayileşme hızı gayri safî millî hâsıla artışının altında. Sanayileşme lokomotif olmaktan çıktı, sanayileşme sürükleyen sektör olmaktan çıktı; sürüklenen sektör haline geldi. Yanlış!.. Yapısı bozuk kalkınmamızın. Böyle bir modelle Türkiye'nin sorunlarını çözmesi kesinlikle mümkün olmaz.

Hayvancılığı ve tarımı büyük bir bunalımın içine soktunuz. Çok açık, çok net, ayrıntısına gerekirse birazdan gireriz, ama bu noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum, hayvancılık ve tarım batmıştır. Orman köylüsü zaten perişandır, çiftçi de perişan olmuştur, besici de, hayvancılık yapan insan da ciddî bir sıkıntıyla karşı karşıya kalmıştır.

Değerli arkadaşlarım, ekonominin zafiyetlerini sıralıyorum. Çarpık bir vergi politikası izlediniz. Ayrıntılarına girmiyorum. Ayrıntılarına gireriz bunların gerekirse. Çarpık bir vergi politikası izlediniz. Yani, az kazanandan çok aldınız ve dünyada en yüksek oranda dolaylı vergi alan ülke konumuna Türkiye'yi getirdiniz. İstihdamın üzerindeki vergi ağırlığını dünya rekoru yaptınız; yüzde 42,7; OECD'de birinci. Bizim kadar, çalışan insanın üzerine vergi yüklemiş bir başka ülke yok. İstihdamı cezalandıran, mahkûm eden… İstihdamı cezalandırdığınız zaman, işsizliği teşvik ediyorsunuz. İstihdamı cezalandırdığınız zaman, yatırım yapmayı, tesis kurmayı, fabrika açmayı, kalkınmayı, sanayileşmeyi cezalandırmış oluyorsunuz. Oradan 3 kuruş alacağım diye, işin özünü tahrip ediyorsunuz ve bu, sistemli bir politika; artık, bu, taşınabilir olmaktan çıkmıştır. Tabiî, bunun yol açtığı ekonomik gelir dağılımı çarpıklıkları ayrı bir konudur; ama, bu, ekonomik işlerliği olmayan bir politikadır, sizi bir yere götürmeyecek olan bir politikadır ve bu politika, ortaya, sonuçlarını vermeye başlamıştır.

Kayıtdışını genişlettiniz değerli arkadaşlarım. Kayıtdışını genişletiyorsunuz. Kayıtdışının, geçmişte devraldığınızın ötesinde bir genişleme içine girdiğine dikkatinizi çekmek istiyorum. Kayıtdışının genişlemesinin, hem ekonomik sorunları vardır hem rekabet eşitliğini ortadan kaldıran sonuçları vardır hem de bir süre sonra ortaya çıkacak ağır sosyal bedeli vardır. Bugün, insanlar, artık, emekli olma umudunu bırakmışlar, günü kurtarmak için bir iş arayışı içindeler; "bir işim olsun, işim asgarî ücretten bile olmasın gerekirse" deme noktasına gelmişler; "kayıtlı olmayı istemiyorum" diyorlar, "SSK'ya kaydetme beni" diyorlar. Bunun sonucu ne; bunun sonucu, bir süre sonra, insanlarımızın, emekli olma hakkından yoksun bir biçimde, yaş ilerlemiş, çalışamaz hale gelmiş, büyük sosyal sorunlarla karşı karşıya kaldığı bir tablonun içine sürüklenmesidir. Türkiye, çalışanına gelecek hazırlayamaz bir ülke haline geldi. Emekli olmak, emekliliğe yönelik harcama yapmak, artık, giderek azalıyor, giderek daralıyor. Çok tehlikeli bir gelişme ve kayıtdışı, pek çok yanlışın temelidir. Şu ana kadar, kayıtdışını azaltma ihtiyacının bu hükümet tarafından ifade edildiğini, bu doğrultuda bir politika hazırlandığını, önlemlerin ortaya konulduğunu, bu doğrultuda ciddî bir adım atıldığını gören, duyan var mı allahaşkına? Hiç bununla meşgul değiller, hiç… Kayıtdışı hababam genişliyor. Gelecekten umudunu kesmiş olmak demektir.

Değerli arkadaşlarım, gene, ekonomik hatalarınızı, yanlışlarınızı sayıyorum. Çarpık bir kur politikası izlediniz. Çarpık bir kur politikası… Bugün Türk Lirası ve dolar, euro ilişkisi, IMF'nin, Türkiye'nin resmî kuruluşlarının tespitine göre, yüzde 30 ila 40 arasında çarpıktır. Yani, bugün, elinize verilen rakamlar köpürtülmüş, şişirilmiş rakamlardır. Gayri safî millî hâsıla ne kadar; 350 milyar dolar. Peki, kur nasıl? Gayri safî millî hâsıla neyle hesap ediliyor; Türk Lirasıyla hesap ediliyor, sonra dolara çevriliyor. Hangi kurdan çevriliyor; bugünkü kurdan. Peki, ne o bugünkü kur; yüzde 30, yüzde 40 çarpık, makyajlı, gerçekçi değil. Yani, gerçeği ne; yüzde 30 şişkinliği indireceksin. İndirdiğin zaman ne iniyor; 350 milyar dolar gayri safî millî hâsıla 100 milyar dolar iniveriyor. 250 milyar dolar üzerinden borçlarınızı bir hesap edin bakalım, 250 milyar dolar üzerinden diğer bütün gelirlerinizi bir hesap edin bakalım; nasıl tablo ortaya çıkıyor. Kendimizi aldatıyoruz, kendimizi avutuyoruz. İdame ettirebiliyoruz ama bunu… Evet, ettiriyoruz. Allah göstermesin, idame ettiremez hale gelirsek perişan olur ortalık; ama, ne pahasına idame ettiriyoruz? Bunun sonu var mı? Böyle gider mi? Bu soruların sorulması gerekmiyor mu? Türkiye, 3 yıldır izlediği bu politikanın bu aşamasında, bu konuları ortaya atmak ve cevap aramak durumunda değil mi? Bunun platformu Türkiye Büyük Millet Meclisi değil mi? Bütçe görüşmeleri değil mi? Polemik yeri mi burası? Muhalefetin suçlanma yeri mi burası? (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'yi sıcak para bataklığı haline getirdiniz. Türkiye, bugün, 40 milyar doların üzerinde bir sıcak paranın cirit attığı bir ekonomi haline gelmiştir. Sıcak para, ekonomide ciddî bir kanama yaratıyor, bir bolluk görüntüsü veriyor, bir döviz fazlalığı izlenimi veriyor, kurun gerçekçi olmayan, düşük düzeyde çıkmasına yardımcı oluyor, ithalatın olağanüstü yüksek düzeyde yapılmasına fırsat veriyor; ama, bütün bunların olumsuz sonuçları Türk ekonomisini kalıcı bir biçimde tahrip ediyor ve sıcak para, sadece günü kurtarmaya yarayan bir unsur konumunda olmanın ötesine geçmiyor.

Değerli arkadaşlarım, yine, bu hükümetin bir temel yanlışı, elde avuçta ne varsa, ucuz-pahalı, hukuka uygun-değil, doğru-yanlış demeden sattınız ve bunu marifet zannettiniz. Demin buraya bir arkadaşım çıktı, diyor ki: Falan falan kuruluşlar iyi paraya satıldı.

Yani, satışın fiyatıyla teselli arayan bir anlayışa gelmişsiniz. Siz, bu satışların, Türk ekonomisinin yarınına kalıcı tahribat getirmeyeceğinizi mi zannediyorsunuz?! Türk ekonomisinin en temel kuruluşlarının, sanayi kuruluşlarının, bankalarının, telekomünikasyon kuruluşlarının şu fiyata-bu fiyata şimdi elden çıkmış olmasının yarattığı yapay geçici bolluk ortamının, bunlar elden çıktıktan sonra, beş yıl sonra, on yıl sonra Türk ekonomisine hayır getireceğini mi zannediyorsunuz?! Bunun iyi bir gidiş olduğunu mu düşünüyorsunuz?!

Bakın, rakamlar kalkınma gösteriyor; yüzde 9 kalkındık diyorsunuz geçen yıl, evvelki yıl. Ee, işsizlik patlamış!.. İşsizlik patlamış!.. Niye patlıyor?.. Siz, asıl, bundan sonra, ya, bu ekonomi niye böyle işliyor diye kara kara düşüneceğiniz günlerin hesabını yapın, eğer, bu satışlar bu şekilde gider, Türk ekonomisinin o temel kuruluşlarını ona buna kaptırırsanız. Bunu, ben, sadece kamu satışı için söylemiyorum, özel kuruluşlar da elden çıkıyor değerli arkadaşlarım, özel bankalar elden çıkıyor, özel sanayi kuruluşları, özel telekomünikasyon kuruluşları, özel oteller, turizm kuruluşları, bunların hepsi gidiyor. Türkiye, burada, kendi memleketinde, bir süre sonra, bir müstahdemler ülkesi haline dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, 12 tane temel yanlışınızı söyledim, başka eklenebilir, uzatmaya gerek yok; ama, bunların 12'si de çok önemli temel yanlıştır ve bunların her biri ayrı ayrı incelenmeli, değerlendirilmelidir.

Bunun sonuçları ne oluyor; bunun sonuçları, önce, işsizlik oluyor. Bu politikanın doğal sonucudur. İşsizlik niye çıktı; işte, bundan çıktı, bundan çıktı. Bu kalkınma, ilerleme refah getirmez; bu, işsizlik getirir. İşte, işsizlik ortada.

Dün yayımlandı eylül ayının işsizlik istatistikleri; 45 000 yeni işsiz, işsiz ordusuna eylül ayında katılmış. Katılır… Siz, satıp savmaya devam edin bakalım!

Değerli arkadaşlarım, bunun sonucu nedir; bunun sonucu, protesto edilen senetlerin, çeklerin müthiş bir hızla artmış olmasıdır. Bakın, geçen yıl 1 katrilyon 617 trilyonluk bir çek, senet protesto edilişi vardı, geçen yılın tümünde; bu yılın sadece dokuz ayında 2 katrilyon 179 trilyonluk bir protesto var. Bu, herhalde, ekonomideki olumlu gidişin yansıması değildir.  Bu, Türkiye'de yaşanan sorunların bu alanda da kendisini göstermesidir.

Bakınız, protesto edilen çekler, senetler artıyor, kapanan işyerleri artıyor. TOBB Başkanı, birkaç gün önce "45 000 bakkal, bu yıl, dokuz ayda kapandı" dedi ve "bu, bir sosyolojik patlamadır" dedi. (AK Parti sıralarından "TÜSİAD Başkanı" sesi)

TÜSİAD Başkanı değil, TOBB Başkanı dedi. 45 000 kapandı ve bu, bir büyük uyarı olarak TOBB Başkanı tarafından ifade ediliyor. İşyerleri kapanıyor…

Değerli arkadaşlarım, izlenen, demin anlattığım o 12 yanlışın sonucunu söyleyeyim: Onun sonucu, ücretlilerin ve emeklilerin reel gelirleri azalıyor. Ücretliler ve emekliler gelir kaybına uğruyorlar. Bu üç yıllık dönemde, sadece maaş ve ücretteki gelir kaybı yüzde 6'nın üzerinde olmuştur. Reel gelir kaybı, aldığınız nokta ile bugün geldiğiniz noktada bir yoksullaşmayı, bir gelir kaybını açıkça ortaya koymaktadır.

Kredi kartlarının ödenememesi... Kredi kartlarının ödenememesi neyin sonucu; bunun altında ne var?..

Değerli arkadaşlarım, buraya baktığımız zaman, tablo çok açık bir biçimde kendisini gösteriyor. Türkiye'de, 2004'te 73 452 kişi kredi kartı borcunu ödeyememişti, bu yılın ilk dokuz ayında 227 128 kişi; yani, aynı tempo devam ederse, yıl sonunda 300 000 kişi kredi kartını ödeyememiş durumda olacaktır. Bu, 300 000 ailenin içinde bir saatli bomba çalışıyor demektir. İşsizlik bir yandan, kredi kartlarının ödenememesi bir yandan. Bu soruna bir çözüm bulacağız diye, Meclis olarak hepimiz aylardır konuşuyoruz, hâlâ bir çözüm yok, hâlâ kredi kartlarındaki borçlara uygulanan faiz, yüzde 100'ün üzerinde faiz olmaya devam ediyor.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir ilgisizlik kabul edilebilir mi allahaşkına?! Yani, kimin sözü geçiyor sizin üzerinizde? O banka kredilerinin faizlerini bu düzeyde tutmak isteyenlerin mi sözü geçiyor, yoksa o fakir fukaranın, kredi borcunu ödeyemez hale gelmiş insanların mı? Türkiye'deki faiz ortada, enflasyon ortada; niye indirmiyorsunuz kredi kartlarında bunu?.. İndiremiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu, yanlış politikanın ortaya koyduğu bir temel üzüntü verici sonuçtur.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, artık, asgarî ücret anlamını kaybetmiştir. Bu iktidar asgarî ücret iktidarıdır, bu iktidar asgarî ücret söylemiyle işbaşına gelmiş olan bir iktidardır.

Sayın Başbakanın bir çay-simit hesabı vardı, biliyorsunuz, gittiği her yerde onu yapıyordu.

AHMET YENİ (Samsun) - Şimdi de yapacak.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Siirt) - Birazdan yine yapacağım.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Şimdi yapamıyorsun.

AHMET YENİ (Samsun) - Yapacağız, yapacağız.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Yapamıyorsun; nerede?.. 500 000 lira çay, 1 bardak çay. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Siirt) - Çankaya'da o.

AHMET YENİ (Samsun) - Sabredin.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Ya, ya, ya... Git de kahvelere bir gör bakalım. Dinliyor vatandaş seni.

AHMET YENİ (Samsun) - Sabredin.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim lütfen.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, ne oldu biliyor musunuz; eskiden asgarî ücret asgarî ücretti, şimdi asgarî ücret neredeyse azamî ücret olmaya başladı. Yani, vatandaş, asgarî ücreti ah bir bulabilsem diyor, ben asgarî ücretin altında çalışmaya hazırım diyor, 200 000 000 liraya, 250 000 000 liraya bana iş verin diyor ve kayıt mayıt istemiyorum, sigorta primi istemiyorum, sadece, bana ayda 200 000 000-250 000 000 verin diyor. Üniversiteyi bitirmiş, mastır yapmış çocuklarımız, gençlerimiz asgarî ücretle iş arıyorlar, iş bulamıyorlar. Asgarî ücret ile ortalama ücret arasındaki makas daraldı. Eskiden asgarî ücret ile ortalama ücret arasında ciddî bir mesafe vardı. Ortalama ücret asgarî ücretin 2,4 katıydı 2002'de, 2004'te 2 katına düştü, 2005'te 1,1 katına düştü.

Şimdi, bu, artık asgarî ücretin normal ücret haline gelmeye başlaması demektir ve asgarî ücretin altında ücretin de Türkiye'de işlemeye başlaması demektir. Bunun sonucu nedir; işte, bu. Ücretler filan anlamını kaybetmiş, en alt düzeyde, yoklukta eşitlik, yoksullukta eşitlik, fakirlikte eşitlik, asgarîde eşitlik haline gelmeye başlamış. Ayrıca, ekonomik suçlar, kapkaç, hırsızlık olağanüstü patlamayı geçirmeye başlamış. Her sokakta defalarca hırsızlık olayı, büyük kentlerde güvenlik içinde sokağa çıkmanın imkânsız hale dönüşmüş olması, bütün bunlar, Türkiye'de izlenen bu ekonomi politikasının sonucudur.

Değerli arkadaşlarım, yoksullaşma bu politikanın doğal sonucudur. Yoksulların sayısı artmıştır; sizin döneminizde artmıştır. Yani, Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamları açıkça gösteriyor ki, yoksulluk sayısı artmıştır, açlık sınırının altında bulunan insan sayısı artmıştır. Bugün, 985 000 açlık sınırının altında insanımız var, 20 000 000 yoksulluk sınırının altında insanımız var. Tarımda hele bu rakamlar çok yürek parçalayıcı biçimde artmıştır. Yoksullaşma bu politikanın bir sonucu olmuştur. Gelir dağılımının çarpıklaşması gene bu manzaranın bir sonucudur. Bugün Türkiye'de gelir dağılımı tablosu -her türlü ölçüyle bakabilirsiniz- sonunda göreceksiniz ki, çok tehlikeli biçimde dağılmıştır; yoksulluk artmıştır, zenginlik daha dar ellerde, daha az sayıda insanların elinde toparlanmıştır.

Türkiye'de 10 milyar Türk Lirasının altındaki banka mevduatlarının toplamı sizin iktidar döneminizde 5 katrilyon lira azalmıştır. 1 trilyon liranın üzerindeki toplam tasarrufların miktarı ise 10 katrilyon artmıştır. Trilyonları artırdınız, orta halli, dar gelirli insanların elindekini, avucundakini onlardan uzaklaştırdınız.

Değerli arkadaşlar, bunlar gerçek. İzlediğiniz vergi politikası ortada. Yani, bu vergi politikası çiftçiyi ezen politika, dar gelirliyi ezen politika. ÖTV'den yüzde 70  vergi alıyorsunuz. Geçen konuşmada Sayın Başbakan diyordu ki: "Petrol fiyatları arttı. Petrol fiyatları artınca elbette yansıtacağız." Bugün Türkiye'de mazot fiyatlarının artışı petrol fiyatlarının yüksek oluşundan değil. Petrol fiyatları bütün dünyada artıyor; ama, dünyada en yüksek mazotu biz kendi çiftçimize satıyoruz. Niye satıyoruz; ham petrol fiyatı arttığı için değil, onun üzerine yüzde 70 ÖTV koyduğumuz için. Siz, kendi kazancınızı petrol tüketen, mazot tüketen insanın üzerinden kaybetmemek için yüzde 70 düzeyinde vergi almaya devam ediyorsunuz ve bunun sonucunda da petrol fiyatları artıyor. Çok açık. Vergi politikası bu. Bu kimi eziyor?! Kimi eziyor bu?! Bu, petrolü ekonomisinin temel girdisi olarak kullanan esnafı, sanayiciyi ve çiftçiyi eziyor. Pırlantadan, yakuttan, elmastan sıfır KDV almanın, Allahınızı severseniz, hangi haklı gerekçesi var, hangi haklı gerekçesi var?! (CHP sıralarından alkışlar)

Ee, bu ne olacak; bu, yoksulluğu artıracak, gelir dağılımını çarpıklaştıracak. Türkiye'de mücevher kullananların boyunlarındaki, kollarındaki mücevherin miktarı arttıkça, geçinme güçlüğü içerisinde bulunan milyonlarca insanın acısı, ıstırabı da artıyor.

Değerli arkadaşlarım, bu politika bu sonuçları doğurmuştur ve yolsuzluğu doğurmuştur; yolsuzluğu doğurmuştur değerli arkadaşlarım. Bu politikanın doğal sonucudur yolsuzluk. Yani, pek çok alanda, mesela, tarımda bu izlenen politikalar neye yol açtı, kısaca hatırlatıvereyim: 2002'de Türkiye'de açlık sınırının altındaki köylü sayısı 550 000'di. Şimdi, 2003 yılında 584 000'e çıkardınız, 2004'te, 2005'te daha da arttırdınız.

Yoksul köylülerin sayısı -Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamına göre söylüyorum, onun bunun araştırmasına göre değil, sizin kendi rakamlarınıza göre söylüyorum- 9 429 000'di, bunu 652 000 artırdınız bir yılda ve 10 081 000'e çıkardınız; 2004, 2005 hariç. Onları eklediğimiz zaman, bu, daha da yüksek bir rakamı ortaya koyuyor.

Sayın Başbakan konuşmasında diyor ki: "İşte, 4 katrilyon destek veriyoruz çiftçiye."

Değerli arkadaşlarım, o desteğin 1 katrilyonu, 2004 yılında verilmesi gerekip de verilmemiş, 2005'te verilecek denilmiş, 2005'te de verilmemiş olan, çiftçinin o dönüm başına 6 milyon hakkından ortaya çıkan miktardır. Yani, çiftçiye olan borcunuzu çiftçiye lütuf diye veriyorsunuz! O 1 katrilyonu çıkardığınız zaman geriye kalacak 3 katrilyon! O 3 katrilyonla, Türkiye'de tarımı ve çiftçiyi desteklemek hiçbir şekilde mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, 2003'te sizin yönetiminizde tarım yüzde 2,3 geriledi, 2004'te yüzde 2 bir artış gösterdi, 2005'te de yüzde 1 civarında bir artış söz konusu. Yani, üç yılda tarım yerinde saydı, ortalamasına baktığımız zaman.

Pamuk ekim alanları azalıyor; ama, 2005'in Ocak-Eylül arasında Türkiye, pamuk ithalatı için 1 615 000 000 dolar ödeme yapıyor. Pamuk ithalatına 1 615 000 000 ödüyoruz; ama, Türkiye'deki pamuk ekim alanlarını azaltıyoruz! Değerli arkadaşlarım, bu, iyi bir politikadır denilebilir mi Allahaşkına?! Tütünde izlenen politika iyi bir politika mı oldu?! Tütün öldü, bitti, Tekel, yerli sigara fabrikaları öldü, bitti. Türkiye dışarıdan tütün ithal eder hale geldi, Türkiye dışarıdan sigara ithal eder hale geldi ve Türkiye, artık döviz içiyor, döviz, tütün içmeyi bıraktı, döviz içiyor, izlenen bu politika sonucunda. Türkiye'de izlenen şeker politikasının doğru bir politika olduğunu söylemek mümkün mü! Pancar en ağır şekilde darbeye maruz bırakıldı, onlar perişan edildi. Şimdi, pamuk aynı şekilde bir büyük sıkıntının içinde.

 Avrupa Birliği ülkeleri eskiden tarımda çok geri bir noktadaydılar ve biz, tarımda onlara göre daha ileri bir noktadaydık. Şimdi, geldiğimiz tabloya bakınız, onlar aldı başını gidiyor, Yunanistan bize pamuk satıyor, hayvancılık ülkesi, ormancılık ülkesi, tarım ülkesi Türkiye dışarıdan tarım ürünü ithal ediyor! Bizde tarım geriliyor, Avrupa Birliğinde tarım ilerliyor. Onlarda hangi politikayla ilerliyor? Kendi politikalarıyla. Ee peki, bizdeki politikayı kim bize dayatıyor? Birileri. O politika bizde tarımı batırıyor, kendi uyguladıkları politika, onlarda tarımı kalkındırıyor. Böyle bir tablo olabilir mi?!(CHP sıralarından alkışlar)

Hâlâ şu anda pamuk fiyatı ilan edilmiş değildir, hâlâ ilan edilmiş değildir. Çukurova'nın , Ege'nin, Şanlıurfa'nın, Antalya'nın pamuk üreticileri, hükümetten, bu durumu dikkate alan, pamuğu destekleyen, pamuk üretim şevkini artıran bir fiyatın bir an önce açıklanmasını bekliyorlar.

Değerli arkadaşlarım, 2002'de iktidara geldiğiniz zaman mazot 1 200 000 liraydı. Şimdi 2 000 000 lira… 2 000 000 lira. Yüzde 70 vergiden dolayı, petrol artışından değil. 70 dolardan Sayın Başbakan hesap yapıyor. O 70 dolara çıkıyor, sonra 50 dolara iniyor. 50 dolara indiği zaman ne oluyor?..

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bizde mazota verildiği söylenen destek dikkate alındığı zaman dahi, Türkiye'deki mazotun fiyatı 126 senttir, Avrupa Birliğinde 55 senttir, Amerika'da 40 senttir. Yani, bizim köylümüzün tükettiği mazotun üçte 1'i fiyatla mazot üretenlerle biz serbest rekabet anlayışı içinde yarışmayı talep edeceğiz ve onlar da bu yarışta başarılı olacaklar!

Değerli arkadaşlarım, tarımın tablosu bu, işsizliğin manzarası ortada, çarpık vergi uygulaması ortada, esnafın hali çok büyük bir piyasa daralmasının, ağır verginin altında bir bunalım manzarası olmaya devam ediyor.

Türkiye'de karkas eti destekleyeceğiz demiştiniz ve karkas etin kilosuna 1 000 000 lira destek vereceğiz demiştiniz. Önce onu 500 000'e indirdiniz, sonra tümüyle ortadan kaldırdınız.

Ete destek kalktı. Şimdi, süt konusunda… Kastamonu'da, Edirne'de, Kırklareli'nde süt 430 000 lira, Muğla'da 300 000-330 000 lira, Kars, Ardahan'da 250 000 lira. Yemin torbası 20 000 000-22 000 000, yani kilosu 400 000-440 000 lira. Çiftçi buğdayını 300 000 liraya sattı değerli arkadaşlar. Çiftçi buğdayını 300 000 liraya sattı şimdi yemi kilosu 440 000 liraya alacak hayvancılık yapacak siz de böylece hayvancılığı desteklemiş olacaksınız.

Değerli arkadaşlarım, AKP İktidarında gübre yüzde 60 artmıştır, mazot yüzde 69 artmıştır ve traktör fiyatları yüzde 88 artmıştır. Sulama yatırımları ciddî şekilde ihmal edilmiştir, GAP bölgesi özellikle ihmal edilmiştir. Bakınız, bugün Urfa'da Viranşehir'de bir dönüm sulama karşılığında Viranşehir'deki pamuk üreticisi çiftçimiz 56 000 000 lira elektrik parası ödüyor. İnsaf ediniz. Bu şekilde üretilen bir pamuğun Türkiye'de kazançlı, kârlı bir şekilde değerlendirilmesine olanak var mıdır? Bunu bir an önce çözme zorunluluğu vardır. GAP bölgesindeki sulama projeleri derhal desteklenmelidir. O düşük kamu yatırımlarının altında yatan manzara işte budur.

Değerli arkadaşlarım, konuşacağımız çok konu var; bunlara böylece kısaca değinmiş oluyorum.

EYÜP AYAR (Kocaeli) - Bir çözüm getirmediniz, bir çözüm söylemediniz.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Çözümlerin hepsi var; yani, onun zamanı var. Burada biz sizin ne yaptığınızın fotoğrafını çekiyoruz. Bizim çözümümüzü merak ediyorsan gel sana biz o çözümü bir gün bütün ayrıntılarıyla anlatalım; hepsinin yayınları var, kitapları var. Tabloyu bir defa görün, bunun yanlış olduğunu kabul edin, bu yanlışa destek vermeyin, bunun değiştirilmesi gerektiğini içinize sindirin çareyi arayalım. Bütün dünya çözümü bulmuş; yani, çözüm ne derken sanki çözüm imkânsız demek istiyorsan yanlış düşünüyorsun. Çözüm var, dünya uygulamış, biz de uygularız, mümkün; ama, siz uygulayamadınız, ortaya çıkan tablo bu, bunu anlatıyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi bakınız, ekonominin dışına baktığımız zaman sizin uygulamalarınızı karakterize eden temel unsur kadrolaşmadır. Siz, iktidarı, halkın sorunlarını çözmekten çok, iktidar olanaklarını kullanarak, devlet gücünü arkanıza alarak kendi yandaşlarınızın devleti yönetmesini sağlamaya çalışıyorsunuz. Halbuki, yetmiş milyon da hepimizin yandaşıdır; bütün vatandaşlar aynıdır; kim daha iyi yaparsa, o, birikimi olan, yeteneği olan işin başına geçecektir, yönetimini yapacaktır; bundan daha doğal bir şey yok. "Hayır, illa benimki gelsin" anlayışı içindesiniz.

Bakınız, bu konuda, Millî Eğitim Bakanlığında yapılanları herkes biliyor. Her noktada yapılanları biliyoruz. Bütün millî eğitim ilköğretim müdürlerini değiştirdiniz. Bütün millî eğitim müdürlerini değiştirdiniz. Bir gecede talim terbiye kadrosunu değiştirdiniz. Sanki, bunlar, vatan haini; onları atmak lazım gibi bir huruç hareketiyle, görev başındaki insanları püskürtüp attınız, kendi adamlarınız diye düşündüğünüz insanları getirdiniz. Onların da kimsenin adamı olmayacağına biz inanıyoruz; ama, yanlış yapılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Sağlık Bakanlığında, daha iki gün önce gerçekleşen olay… Akıl var mantık var; ortada; bir kanun çıktı; bu kanunun Anayasa Mahkemesine götürüldüğü, Anayasa Mahkemesinin bunu iptal ettiği ortada. İptal yürürlüğe girmeden bir gün öncesinde, Sağlık Bakanımız, 141 tane şef ataması yaptı; görev başındaki şefleri uzaklaştırdı; kendisi için uygun olduğunu düşündüğü şefleri, aldı, hastanelerin, kliniklerin başına geçirdi.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Profesörler…

DENİZ BAYKAL (Devamla) - O insanlar, orada, eğitim görevi yapacaklar. Vatandaşın sağlığına, bilgilerine, becerilerine güvenilerek, emanet olarak vatandaşın kendi canını sunabileceği, güven düzeyinde olması gereken insanlar. Önceden ilan edildi mi kadrolar; şartları söylendi mi; müracaat alındı mı; bir yarış yapıldı mı; sınav yapıldı mı; bir değerlendirme yapıldı mı; hayır. Liste cepte, çıkarıldı, oraya konuldu, uygulandı. Oradaki insanlar atıldı, gerisine bunlar getirildi.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Profesörler, doçentler…

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bunlar yanlış uygulamalar, bunlar yanlış uygulamalar ve bu, sizin zihniyetinizi ortaya koyan bir tablo yaratıyor.

Bunu, her noktada böyle yapıyorsunuz. Mahkemede, siz iktidara geliyorsunuz, sizinle ilgili bir dava varsa, o davada, hâkim beraat kararı verirse, savcı itiraz etmiyor, etmiyor; mutat, daima edilmesi lazım, hayır, etmiyor… Ne olur ne olmaz, temyizde ne olacağı belli olmaz. O kararı veren hâkim, birdenbire, en önemli noktalara geliyor. Yargıya bu anlayışla müdahale etmeye başladınız. Bunlar yanlış olaylar değerli arkadaşlarım.

Bakınız, bu olayı, ben, sadece, sosyal yapımızı bozan bir olumsuzluk olarak söylemiyorum. Bunun arkasından gelen çok ciddî tehlikeler var. Ne oluyor biliyor musunuz; yolsuzluklar buralardan besleniyor. Siz, önemli devlet kademelerine, vücut dilinizden anlayan, sizin aklınızdan geçeni yapmaya çalışan, hukukun gereğini, milletin yararını, ilimin, bilimin, teknolojinin gerektirdiğini değil, sizin yönetici arkadaşınızın, bakanınızın, Başbakanınızın aklından geçeni kavrayıp hemen yerine getirebilecek insanları getirmeye çalışıyorsunuz.

AHMET YENİ (Samsun) - Uzaydan mı geldiler?!

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Bunun sonucu ne oluyor; bunun sonucu, Türkiye'de devlet düzeninin çarpıklaşması ve bozulması oluyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakınız, son günlerde, bu yolsuzluk olayları, artık önlenemez hale geldi, patlıyor. Önce, Ak Enerji… Ak Enerjinin altında, işte, bu kadrolaşma var, bu kadrolaşma var, Cumhurbaşkanının geri çevirdiği insanlar, kahramanlar… Ak Enerjide ne var; çirkin bürokrat, çirkin politikacı ve çirkin işadamı; ele ele vermişler, tezgâhı kurmuşlar. Peki, bunları oraya kim getiriyor, kim getiriyor?!

V.HAŞİM ORAL (Denizli) - Uzaydan geldiler!..

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Rica ederim değerli arkadaşlar… Millet bunları görmüyor mu zannediyorsunuz, millet bunları anlamıyor mu zannediyorsunuz!.. Yani, Enerji Bakanlığındaki o utanç verici uygulamaların altında yatan ne?! Milletvekili transferlerine kadar işi götüren o uygulamanın altındaki anlayış ne, zihniyet ne?! (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bunu orada gördük. Bugün, yeni bir tabloyla karşı karşıyayız. Kapıkule'de bir büyük yolsuzluk tezgâhı ortaya çıktı; 70 kişi tutuklu, kıyamet kopuyor.

Değerli arkadaşlarım, hükümet nerede allahaşkına bu tabloda, hükümet nerede?! (AK Parti sıralarından gürültüler)Yani, bu, öyle…

AHMET YENİ (Samsun) - Yakalandı, yakalandı…

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yani…(AK Parti sıralarından "Yakalayan kim?!" sesi)

Yakalayan kim?" O soruyu sormayacaktın, o soruyu sormayacaktın.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Yakalandı, teslim edildi.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - O soru… Tehlikeli işlerle uğraşıyor diye, bir mahkeme kararı bahanesiyle, kritik bir sorumluluk noktasından uzaklaştırılan bir bürokratımız… Onu kutluyoruz, görevini en iyi şekilde yapmıştır. (CHP sıralarından alkışlar) Bir dürüst memurun, hangi görevde olursa olsun, yapacak bir şeyi olduğunu, uygulamasıyla kanıtlamıştır.

Şimdi, yani, bu olurken nerdeydi ülkeyi yönetenler; bu işlere göz yumanlar oraya nasıl geldi, kim getirdi?! Gümrük Bakanlığıyla ilgili iddialar ortada, Gebze'deki o büyük gümrük kaçakçılığı olayının mahkeme tutanakları ortada değerli arkadaşlarım. Yani, o mahkeme tutanaklarından bir bölümü dikkatinize sunmak istiyorum. Bakın, ibret sahneleri bunlar. Bu yolsuzlukların içinde yargılanmakta olan bir işadamı, bu gümrük kaçakçılığı iddiasının muhatabı bir işadamı, Gümrük Müsteşar Yardımcısıyla konuşuyor; bu, telefonda kayda alınmıştır. Mahkeme…

AHMET YENİ (Samsun) - Gazete haberi!

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Hayır, gazete haberi değil; mahkeme tutanağıdır, mahkeme tutanağıdır; fakat, mahkeme, bu tutanak izinsiz olarak dinleme yapılarak düzenlendiği için, bunun delil olma kimliğini sorgulama anlayışı içine girmiştir; ama, bunun doğru olduğu ortadadır, tutanak bu, mahkemenin dosyasında var; orada, Müsteşar Yardımcısı -adını söylüyor o işadamının- diyor ki:

"- Ben sana demiştim ya, kızım ve damadım Pejo 307 istiyorlardı. Tamam mı canım, bir bak ona."

Şimdi cevap veriyor:

"- Başım gözüm üstüne, hemen abi, ne zaman olursa.

- İndirimini yaptırırsın değil mi?

- Abi ne indirimi, abi bırak ben kendim göndereceğim. Allah allah, sen benim ağabeyimsin ya…

- Estağfurullah, olur mu canım, olur mu?

- Hayır abi, onu sen bana bırak, boş ver.

- Sağ ol ama, sakın ha şey yaparlarsa.

- Abi allahaşkına biz aileyiz kurban olayım yani. Biz beraber aynı yemeği yemişiz. Biz aileyiz, sen benim büyüğümsün.

- Estağfurullah yavrum, bak, sağ ol.

- Yarın hemen ayarlıyorum abi.

- 307 hatcback olacakmış, rengini mengini söyleyecekler.

- Bacım beni arasın abi veyahut da eniştem beni arasın.

- Yok yok, öbür hafta şey yaparız, sen bir konuş; şey yap ayarla.

- Hemen ayarlatıyorum.

- Yarın Romanya'ya gidiyorum, öbür hafta rengini mengini sorarım şey yaparlar olur mu canım.

- Tabiî abi ne demek, başımla gözüm üstüne abi.

- Tamam, onlara bir baktırırım, üstü sunrooflu oluyor 307'nin yani. (CHP sıralarından gülüşmeler, alkışlar)

- Abi ne demek, kurban olayım abi. Sen benim ağabeyimsin ya, ne demek ya.

- Tamam, sen indirimini yaptır, bayağı bir indirim yapıyor.

- Abi sen karışma. Kurban olayım sen karışma ben hallederim.

- Yok, emin ol, sağ ol kardeşim.

- Abi, olur mu allahaşkına. Biz aileyiz, bunu söylemen bizi rencide eder.

- Tamam evladım, öyle olsun.

- Biz aileyiz, ne demek ya, kurban olayım.

- Sağ ol yavrum, sağ ol tamam.

- Tamam mı ağabeyciğim benim.

- Tamam, bakarız. Onun hazırlığını yap haftaya şey yaparız. Sağ ol yavrum, sağ ol canım.

- Ellerinden öperim abi, saygılar sunarım."

Şimdi, gene aynı kişi, bir gümrük yetkilisiyle şunu konuşuyor:

"- Paralarımız ve teminatlarımız burada. Bunu çözersek önüm açık. İnşallah arabanı değiştireceğiz hocam, BMW yapacağız. Bu açılsın, o şeyinin iki katını sen kardeşinden iste ayıp ediyorsun. Sen benim canımsın. Sen benim ailemdensin artık.

- Tamam mı.

- Hürmet ederim abi."

Gene, 5 Mayıs 2004'te, saat 9.43'te yapılmış olan, gene aynı kişinin yaptığı bir konuşma tutanağı; bu, kendi aralarında konuşuyorlar. Kaçakçılık sanığı, bir arkadaşına yaşadığı manzarayı anlatıyor, diyor ki:

"-Sana bir şey söyleyeyim mi, böyle bir şey yok. Dün, Kemal Unakıtan'la beraberdik. Şimdi, gümrüğün daire başkanı gelmiş. Herifi nasıl rencide etti, genel müdürü nasıl rencide etti biliyor musun. -Gümrüğün Genel Müdürünü- 'Siz necisiniz lan' dedi. Aynen böyle konuşuyor.

-Ha, ha…

- 'Siz necisiniz, paşamı, mükellefi bu kadar yoruyorsunuz. Bu Türkiye, sizin gibi dangalaklar yüzünden ilerlemiyor…' Bunlarda çıt yok. Eline aldı, kalktı yukarıya 'ne var lan, gazyağını soruyorsun bana yok işte gazyağı ne demektir' diye. Git sokakta çevir, 100 tane vatandaşa, 99'u der ki, bildiğimiz ısıtma, aydınlatma içindir…

- Efendim, işte solvent olarak falan ya denilince 'senin kadar okul okumadığım halde ben, buna aklım eriyor. Sen ne kadar mal kafalısın…'      -Affedersiniz, buraya getirmek istemiyorum, hakaret ediyor; bilmem ne misin sen diyor-

-Ama var ya, Unakıtan'ın yanında gülmemek için kendimi zor tutuyorum, krize girdim.

-Paşa ne yapıyor?

Orada bir eski paşa varmış, o paşa.

- Paşa da orada abi.

Paşam, sizden çok özür diliyorum. Ben sizi çok iyi tanıyorum. Bunlar da, bu halleriyle gelip bürokraside oturacaklar, imza atacaklar. Bunların beceriksizliği yüzünden teftiş kurullarını kaldırıyoruz, korkmayın diye…Yani, ne kadar korkaksınız, insan biraz cesur olur.

- Hakikaten süper, çok iyi…

-Neyse, 'yazın getirin gazyağı değildir, bu budur' dedi. Altına kendi imzasının açılmasını söyledi.

- İşte bu kadar.

'Yazıklar olsun size' dedi ve yazıyı getirdiler, hemen imzaladı, verdi.

- İşte bu kadar…

- Gümrüğe gönderdi, gümrük de bugün yarın yazı yazacak.

-Tabiî canım, böyle bir şey yok yaa.

-Hayret bir şey vallahi billahi. Neyse, tamam. En büyük parti AK Parti, en büyük makam Unakıtan!" (Gülüşmeler) (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu olayların içinde yer tutmuş olan şahsiyetler, şimdi bu Kapıkule tablosunun bir ölçüde içinde, yanında, arkasında. Bu tablo, gerçekten ibret alınması gereken bir tablodur ve bu manzaranın nasıl olup da geliştiği, kadrolaşma anlayışının nelere yol açtığı bu vesileyle açık bir biçimde bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Değerli arkadaşlarım, daha ayrıntısına girmek istemiyorum; ama, işin özünün bu AKP zihniyetinden, kadrolaşma anlayışından ve bal tutan parmağını yalar, devlet imkânını bizim arkadaşlarımız da kendileri için kullansınlar yaklaşımından kaynaklandığını bir kez daha böylece vurgulamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu çerçevede, son günlerde ortaya çıkan bir yeni gelişmeye dikkatinizi çekiyorum. Bu Mecliste bu konular konuşulurken, Sayın Maliye Bakanı, hatırlarsınız, çıktı ve dedi ki: "Bu, bana gönderildiği ifade edilen böyle bir mektup yoktur. Bunun altındaki imza sahtedir. Orada söz konusu edilen otel buluşması yoktur, böyle bir otel buluşması olmamıştır." Maliye Bakanı konuşuyor, Maliye Bakanı söylüyor, Türkiye'nin en güvenilmesi gereken insanı.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Eskiden öyleydi.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Ve bir de tekzip gönderdi, bir otel buluşması yaptı diye iddia eden yayın organlarına bir tekzip gönderdi, o gazeteler de bu tekzibi bastılar. Maliye Bakanı "böyle bir buluşma olmamıştır" diyor.

Şimdi, son haftanın Tempo Dergisi bu tekzibi basmış ve altında da diyor ki: "Unakıtan yalan söylüyor" Unakıtan yalan söylüyor…

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - O dergi derhal kapatılır.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Ve diyor ki: "Bu buluşma olmuştur. Bu buluşma, Ceylan Otelinde olmuştur. Edirne'den dönen Maliye Bakanı Ceylan Otele gelmiştir. Ceylan Otelindeki oda, Özelleştirme İdaresi tarafından tutulmuştur. Falan numaralı odada bu buluşma gerçekleşmiştir. Buluşmada Sayın Maliye Bakanı da vardır, oğlu da vardır. Masanın bir ucunda Sayın Bakan, bir ucunda oğlu oturmaktadır. Özelleştirme İdaresi Başkanı, Bakanın hemen sağ tarafında, yanındadır. Giren çıkan garsonlar bu işin tanığıdır.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Bunlar çete, çete.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Biz bunların hepsinin ifadesini aldık. Tartışma götürmez bir biçimde kanıtladık. O gün orada o toplantı oldu. Ofer'in Genel Müdürü oraya geldi, bir araya geldiler, bütün bunlar konuşuldu. Şimdi, Başbakan, Ofer'le buluştun mu denildiği zaman, bir tereddüt geçirdikten sonra itiraf etmek durumunda kalıyor; evet, görüştüm diyor; çünkü, reddetmesi mümkün değil; reddetmeyi deniyor, başaramıyor. Maliye Bakanı hâlâ sürdürüyor reddetmeyi. Bizim bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Maliye Bakanı, o mektup yok, imza sahtedir, o toplantı olmamıştır, oraya gitmemiştim iddialarını, söylemeye devam edemez; ben, bunu, kendi aklıma, zekâma saygısızlık sayıyorum, ahlakıma saygısızlık sayıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Milletin sağduyusuna saygısızlık sayıyorum. Böyle bir şey olabilir mi canım?! Böyle bir şey olabilir mi?! Millet kör, âlem sersem, bunlar akıllı. Ne söylerlerse bize kabul ettirecekler. Ne söylerlerse içimize sindireceğiz. Böyle bir şey olamaz! Olamaz! Olamaz! Maliye Bakanı gelecek, burada itiraf edecek. Özür dileyecek! İstifa edecek, istifa! Orada durulmaz artık! (CHP sıralarından ayakta alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, eğer halka saygı varsa, demokrasiye inanç varsa, hukuk varsa, ahlak varsa, bu Bakan buradan istifa edecek. Edecek!

EYÜP AYAR (Kocaeli) - Belgeniz o Tempo Dergisi. Yani, hem hâkim hem savcı.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, geçen defa da söyledim; bakın, zulme ve yanlışa tanık oluyorsanız, elinizden gelen bütün güçle direneceksiniz. Eğer direnemiyorsanız, gücünüz yetmiyorsa, en azından buğz edeceksiniz. (AK Parti sıralarından "aa" sesleri) En azından buğz edeceksin. Yani sen, hem direnemiyorsun, hem de zalime alkış tutuyorsun. Yakışmıyor sana, sana yakışmıyor, yerini iyi seç! (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanla başlangıç görüşmelerimizde tartışmalarımız oldu. Bu tartışmaların, aslında fazla bir önemi yok; ama, bir Başbakan, bir şey söyleyince, ben onu önemsiyorum, onu ciddîye alıyorum, öyle midir değil midir diye bakıyorum. Hiç söylemese çok iyi olurdu bazı şeyleri; ama, söyledi, söylediği için önemli oldu. Mesela, Başbakan konuşurken, genel bir tespitine önce dikkatinizi çekeyim; hizmetlerini anlatırken, artık normal bir hizmet anlatmanın ötesine geçiyor ve bir böbürlenme haline dönüşüyor ve diyor ki: "Biz, üç yılda, cumhuriyet tarihinde bir rekor kırdık ve derslik sayısını 70 000'e çıkardık. (AK Parti sıralarından "doğru" sesleri) Sayın Başbakanın iddiası bu.

Sayın Başbakandan kısa bir süre önce, NTV Televizyonunda, Sayın Millî Eğitim Bakanı, çıkıyor, diyor ki: "Önümüzdeki birkaç ay içinde tamamlanacak olanlarla birlikte, derslik sayısını, üç yılda 60 000'e çıkarmış olacağız." Yani, olabilir, 60'tır, 70'tir; ama, insan istiyor ki, bu konular eğer ciddî ise -biz çok seviniriz, 70 000 olsun, 90 000 olsun, 100 000 olsun; ama- ne olduğunu bilelim. Eğer, Bakan, birkaç ay içinde tamamlanacak olanlarla 60 000 demişse, Başbakan da çıkıp 70 000 diyorsa, bizim, devlete olan güvenimiz sarsılmaya başlıyor.

Birinci olarak bu noktaya dikkati çekiyorum, 60 mı 70 mi, bakılabilir; ama, başka bir şey…

AHMET YENİ (Samsun) - Fark etmez. Yapıldı…

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Fark etmez tabiî.

Şunu söylüyorum: 70 000'in… (ANAP sıralarından "düzeltti onu" sesi) Kabul ediyorum, 70 000 olsun. 70 000'in cumhuriyet tarihinin rekoru olduğu iddiası doğru değil. Yani, 70 000 bir rekor; yani, biz hiçbir yerde başarılı olamadık; ama, burada bir rekor kırdık deniyor ise, gerçekten öyle midir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gerçekten öyle midir, bakalım; ama, öyle değil. Kesinlikle öyle değil; çünkü, bundan önceki üç yıl var ki, o üç yılın derslik  sayısı  72 000'e yakın, 71 000 küsur. Yani, 70'in üstünde ve üstelik, onu gerçekleştirenler çıkıp, şöyle astık, böyle kestik diye böbürlenme gereğini duymamışlar. Yani, şimdi, bir Başbakan, iktidarını savunurken… Demin, bakın, 12 tane madde saydım, onun çok ciddî olumsuz sonuçlarına dikkati çektim, onlar ortada dururken, gerçekçi olmayan, şişirilmiş, abartılmış bir derslik tartışmasından medet umuyor ise, ortada gerçekten ciddî bazı zafiyetler var demektir.

Değerli arkadaşlarım…

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Hangi dönem acaba?

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Hemen önceki dönem, hemen önceki dönem.

Şimdi, Sayın Başbakan'la, gene, Antalya etrafında da bir tartışma yaşadık, hatırlayacaksınız. O tartışmalarda, Sayın Başbakan dedi ki: "Antalya, Lara-Kundu yolunun yapımına biz finansman sağladık, oradaki insanlardan da alınmış bir şey yoktur."

Değerli arkadaşlarım, bakın, elimde belge; 12 500 000 dolarlık katkının oradan yapıldığı açıkça ifade ediliyor. Şimdi, bakın "katkı payı yatırdık", "söz turizmcide", "katkı payı yatırdık…" Hepsinin açıklamaları var. Yani, AKTOB başkanının açıklaması; efendim, Lara Otelciler Birliğinin açıklaması: "Başbakan Antalya'ya 45 trilyon gönderildiğini söylüyor. Bu para Antalya'ya gelmiş olabilir. Bunu Büyükşehir Belediye Başkanına sormak lazım; çünkü, para turizme gelmedi; ancak, partili belediyelere gitmiş olabilir, il özel idaresine verilmiş olabilir. Ona, çıkıp, bu paranın Antalya turizmine harcandığını kimse söyleyemez." Bunu söyleyen AKTOB'un Başkanıdır. Aynı şekilde, Lara Otelciler Birliği Başkanı  "böyle bir şey kesinlikle söz konusu değildir" diye açıklamalarını yapıyor.

Değerli arkadaşlarım, orada yatırım yapmış olan turizm yatırımcıları, otel sahipleri, kendi aralarında kaynak toplayarak bu olanağı oluşturmuşlardır. Onlara, Muratpaşa Belediyesinin olanakları eklenmiştir. Merkezî yönetimin de bir katkısı varsa, o da oraya eklenmiş olabilir; ama, bu bölgeden alınan destekle o yolun yapıldığı ortadadır. Yolun ötesinde, asıl önemli olan, bizim oradaki tartışmamız, bunun arıtma tesisine yönelik olarak harcanmadığıdır. 200 trilyon lira yer tahsislerinden dolayı toplanmıştır. O toplanan para, maalesef, Antalya'da arıtma tesisine yönelik olarak harcanmamıştır. Bu, bütün Antalya'daki otelcilerin, turizm yatırımcılarının ortak şikâyetidir. Sayın Başbakanın bu konuya derhal sahip çıkması gerektiğini düşünüyorum. Çok önemli bir konudur. Bu konuda, önce, doğru bilgilenmeye ihtiyaç var. Sayın Başbakan "otellerde yüzde 80-90 civarında doluluk oranı var şu anda" dedi. Yani "söz turizmcide…" Her birisi "en kötü kış sezonunu yaşadık" diyorlar. "Ben, bundan değil, bundan sonrasından korkuyorum; çünkü, sorunlar yeni ortaya çıkmaya başlıyor." Evet, AKTOB Başkanının, TODER Başkanının ve Lara Otelciler Birliği Başkanının ayrı ayrı açıklamaları… Yani "son yılların en kötü kış sezonunu yaşıyoruz; bizim bölgemizde doluluk şu anda yüzde 20'dir." Lara Otelciler Birliği: "Şu anda doluluk oranı yüzde 2 ya da yüzde 3 oranındadır." Bu, Lara için söylüyor. "Dev turistik tesislerde 2-3 kişi ancak var" diye turizmci cevabını veriyor.

Antalya'daki drenaj suyuyla ilgili olarak, işte "22 trilyon harcadık" diyor Sayın Başbakan. Evet, 22 trilyon harcanmıştır; ama, bunun 12 trilyonu Muratpaşa Belediyesinden tahsil edilmiştir, 12 trilyonu Cumhuriyet Halk Partili Muratpaşa Beledisinden. Büyükşehir Belediyesinin bu konudaki harcaması 1,3 trilyon olmuştur, 1,3 trilyon; yani, Cumhuriyet Halk Partili Konyaaltı Belediyesinin düzeyinde Anakent Belediyesi harcama yapmıştır ve Muratpaşa Belediyesi bu yağmur suyu drenaj kanalları için 13 trilyon harcamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayın Sayın Genel Başkan.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - "İller Bankası kavşağını yaptık" diyor. İller Bankası kavşağı, Konyaaltı Petrol Ofisi bitişiğindeki karayollarına ait arsanın satışından elde edilen parayla, Antalyalılar tarafından yapılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bu tartışmayı burada noktalayalım. Yani, Başbakanın sözlerinin bu ölçüde tahkik edilmiş olmasını anlayışla karşılamanızı rica ediyorum ve asıl ciddî konularımıza geçiyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim.

Buyurun efendim.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Sayın Başbakan, burada ve çeşitli yerlerdeki konuşmalarında "Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı Şemdinli'de başka, Ankara'da başka konuşmasın" dedi. Bu, tabiî, önemli bir tespit.

Değerli arkadaşlarım, ben, 1973 yılında Parlamentoya girdim; otuziki yıldır toplumun karşısında siyaset yapıyorum. Bu dönem içerisinde milletvekili oldum, bakan oldum, grup başkanvekili oldum, genel sekreter oldum. Yaptığım bütün konuşmalar kayıttadır; Türkiye Büyük Millet Meclisinin tutanaklarında bütün konuşmalarım duruyor, grup konuşmalarım daima duruyor, basına yaptığım açıklamalar ortadadır, gezilerimde yaptığım konuşmaların hepsi teybe alınmıştır, hepsi tutanaklıdır. Bu otuziki yıllık siyasî geçmişimi tanık göstererek ifade ediyorum. Benim Şemdinli'de bir türlü Ankara'da bir türlü konuştuğumun bir tane örneğini Sayın Başbakan veremez. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakınız, bu son Şemdinli gezisine, ben, yanıma, Türkiye'nin çok önemli 6 gazetesinin Ankara temsilcilerini alarak gittim. Yanımda sadece bir milletvekili arkadaşım vardı, 8 kişilik bir uçakla gittik ve Hakkâri'deki, Van'daki bütün çalışmalarımızı birlikte yaptık. Gazetecileri heyetin bir parçası gibi ben halkın karşısına çıkardım. Halkla konuşurken yanımdaydı, belediye başkanıyla konuşurken yanımdaydı. Onların dışında bir tek temasım olmadı. Baştan aşağıya onları izlediler. Bu 6 arkadaşımın arasında her siyasî düşünceye mensup insanlar vardır. Bunlar, Türkiye'nin en önde gelen gazetelerinin temsilcileri. Onları tanık gösteriyorum. Onlardan bir tanesi çıksın ve Başbakanın bu iddiasının haklı olduğunu söylesin, ben, kendi hakkımda gereken kararı alacağım, gerekeni yapacağım. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, benim orada yaptığım konuşmaların hepsi arkadaşlarım tarafından izlendi. Yüksekova'da belediye başkanıyla içine girdiğim tartışma gazetelerde yayınlandı. Yaptığım bütün açıklamaların hepsi ortalıktadır. Bir tane bile, benim Ankara'da söylemediğim bir cümleyi orada bulmak imkânı yoktur. Sadece Şemdinli, Ankara için demiyorum. Otuz yıllık siyasî hayatımı tanık gösteriyorum. Otuz yıl önce ne söylediysem, şimdi de aynı şeyi söylüyorum! (AK Parti sıralarından gürültüler) Evet…

AHMET YENİ (Samsun) - Eyvah, olmadı!

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Efendim?..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyelim.

Buyurun efendim.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Efendim?..

AHMET YENİ (Samsun) - Yenilemek lazım, yenilemek…

AHMET IŞIK (Konya) - Değişmemişsin.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Haa, evet… Evet… Evet… Aynı konularda, ilke, ahlak, değerler, memleket meseleleriyle ilgili düşünce, bu konularda aynı anlayıştayım, aynı çizgideyim. (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Gelişim lazım.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Evet… Evet… Bu bir nakısa, ise bunu üstleniyorum. Bunu bazılarının nakısa olarak gördüklerini biliyorum. Olabilir, bunu saygıyla karşılıyorum; ama, benim anlayışım budur…

AHMET YENİ (Samsun) - Geliştirilmeli…

DENİZ BAYKAL (Devamla) - …ve bugün söylediğim düşünce de o gelişme mi, gelişmeme mi, şimdi göreceğiz.

Bakınız, size, şimdi ben… 1993 yılında Bosna'ya ilk giden Türk siyaset adamıyım; orada çok büyük bir zulüm, Müslüman olduğu için Bosnalılara yönelik olarak uygulanırken, ona karşı çıkmak üzere Bosna'ya gitmiş olan bir siyaset adamıyım. 1993 yılında, yılbaşına Hakkâri'de, Şemdinli Karakolunda girmiş bir insanım; Hakkâri halkıyla yılbaşı gecesini paylaşmış olan bir insanım. Türkiye'nin teröre karşı verdiği mücadelenin önemini, değerini, orada o mücadeleyi veren insanların yanında ifade etmiş, sonra da, Hakkâri halkıyla birlikte orada aynı düşünceyi dile getirmiş olan bir insanım.  Hakkâri'de Sümbül Dağında kıl çadırda geceyi geçirip, Hakkâri halkının karşısına aynı düşüncelerle çıkan bir insanım. Benim anlayışım bu, ben bunu yapıyorum. Bizim ilkelerimiz oturdu, bizim ilkelerimizle ilgili tereddüdümüz, kargaşamız yok.

Değerli arkadaşlarım, bu bir nakısaysa, bunu, anlayışla karşılıyorum böyle düşünenleri ve hiç yadırgamıyorum; ama, şimdi şuna da sizin dikkatinizi çekmek istiyorum; bir siyaset adamı şunları bir zamanlar söylüyor ve bahsettiğiniz değişme ve ilerlemeyle hangi noktaya daha sonra geliyor, bakalım:

Değerli arkadaşlarım, diyor ki: "Bize göre ise demokrasi ancak bir araçtır; hangi sisteme gitmek istiyorsanız, bu düzenlerin seçiminde bir araçtır. Eğer halk totaliter bir rejimi istiyorsa, buna saygı duymalıyız. Yetmiş yıllık tarihinde Türkiye Cumhuriyeti katı bir üniter anlayışa sahip olmuştur. Her konuda tekçi olmuştur ve bu tek olan şeyi de kendisi seçmiştir. Hukuk, halka sorulmadan bir yerlerden aktarılmış ve zorla halka dikte ettirilmiştir; çağdaşlık anlayışı, ahlak anlayışı vesaire… Hatta Türkiye din konusunda da aynı anlayışı seçmiş, kendisine din olarak Kemalizmi almış ve başka hiçbir dine hayat hakkı tanımayarak, kitlelere zorla dikte etmiştir." (CHP sıralarından "ayıp" sesleri)

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Ayıp, ayıp!..

DENİZ BAYKAL (Devamla) - "Türkiye Cumhuriyeti 1923'ten bu yana sürekli olarak bir gerileyişin içindedir."

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Kim bu?!.

MEHMET SEKMEN (İstanbul) - Bütçeye gel…

DENİZ BAYKAL (Devamla) - "Şu anda Türkiye Cumhuriyetinde 27 etnik grup yaşamakta. Bu 27 etnik grubun da varlıklarının tanınması gerekmektedir. 'Türkiye Türklerindir' gibi tezler yanlıştır. Türkiye, Türkiye'de yaşayan herkesindir. Bir inanç birlikteliği bu insanların bütünlüğünü sağlayabilir; aksi takdirde, millî bütünlüğümüzü sağlamak mümkün değildir. İnanç birliği olmazsa millî bütünlüğümüzü sağlamak mümkün değildir."

Soruyor gazeteci: "Eğer, bu bahsettiğiniz kimlikler millî yapı içerisinde kalmak istemezlerse ne olacak?" "Onun kararını yine halk verecek."

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Allah allah!..

DENİZ BAYKAL (Devamla) - "Örneğin birileri biz ayrı yaşamak istiyoruz diyebilirler…" "Bu durumda belki Osmanlı eyaletler sistemi benzeri bir şeyler yapılabilir."

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Allah allah!..

DENİZ BAYKAL (Devamla) - "Bağımsızlık isterlerse, tamamen ayrılmak isterlerse…" "Bu toprak üzerinde böyle bir bağımsız yapıyı kurma kudreti varsa kurar."

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Allah allah!..

DENİZ BAYKAL (Devamla) - "Coğrafî bütünlükten kastınız misakımillî sınırları mı" deyince "ona hudut tayin edemem." "Meşru değildir diyorsunuz bu şeye…" "Eyaletler tarzı ayrılma kararı alırsa birileri, eyaletler tarzı bir sistem içinde olabilir diyorum."

AHMET YENİ (Samsun) - Bütçeyle ilgili bir şey olmayınca…

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım… "Ümmetin içinde zaten Hıristiyanın, Yahudinin olması söz konusu değil; ama, bu ümmet, Hıristiyanla da Yahudiyle de kendi hukuklarını belirleyerek yaşayabilir."

Şimdi, bu düşünceler Sayın Başbakan tarafından ifade edilmiştir. Bir cümlesini daha okuyayım; diyor ki: "Eğer, bugünün Türkiyesinde yaşayan sözüm ona laikliği benimsemiş insanların, bu anlayışını terk edip İslamî bir anlayışa ve hukuka geçmeleri mümkün müdür diye sormak istiyorsanız, öncelikle şunu hatırlatmak isterim: Bu insanların ataları, yüz yıl önce, iki yüz yıl önce hangi hukuk sisteminde yaşıyorlardı; bugünkü hukuk sistemini kabullenmeleri ve adapte olmaları nelerin pahasına, hangi yöntemlerle gerçekleştirilmiştir; bundan otuz sene önce halkın İslama ilgisi ne kadardı, bugün hangi seviyede?"

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Gazetede mi?!

DENİZ BAYKAL (Devamla) - "İnanıyoruz ki, Türkiye'de, insanların hemen hemen tamamı, gerek varlık olarak fıtratları gereği gerekse üzerinde yaşadıkları coğrafya ve tabiî misyon gereği zaten Müslümandırlar. Ancak, bu özelliklerini ortaya koymaları engellenmiştir, cebrî yollarla bastırılmıştır. Eğer insanların beyinlerindeki ipotekleri kaldırırsak, onlar kendiliğinden İslamı seçeceklerdir; çünkü, özlerinde inanç vardır. Müslümanlara cumhuriyet döneminde reva görülenleri hatırlatmak yeterlidir. İstiklal Mahkemeleri vasıtasıyla kurulan darağaçlarında kimlerin ve hangi suçlamayla idam edildiği nasıl izah edilecektir."

BAŞKAN - Sayın Genel Başkan, toparlar mısınız efendim.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - "Tevhidi Tedrisat Kanunu nelerin önünü tıkamak, nelerin önünü açmak içindi. Harf inkılabı vasıtasıyla bir ülkenin tamamının bir anda sıfır okuryazar seviyesine indirgenmesi kimlere yaramıştır."

Değerli arkadaşlarım…

AHMET IŞIK (Konya) - Alıntıyı nereden yaptınız?!

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Şimdi, bu, Sayın Başbakanın, ayrıntılı, kapsamlı bir derin mülakatı. Bununla ilgili bir tereddüt varsa, Sayın Başbakan gelip burada söyleyecek, merak etmeyin. O konuda bir tereddüt varsa, izale ederiz, onu anlarız; ama, bu, yıllardan beri, Sayın Başbakanın, ikinci cumhuriyet tartışmaları çerçevesinde yapmış olduğu bir ayrıntılı mülakattır. Sizin için de bunun yeni olduğunu öğreniyorum. Geçen gün söylediğim zaman eyaletler sistemini "yok öyle şey" diyordunuz; var mı, yok mu, işte buralarda görürsünüz.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Kaynak var mı?

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Kaynak var tabiî… Kaynak ortada. Bu fotokopisi, hepsi ortada.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, hayretinize saygı duyuyorum ve bunu çok memnuniyet verici olarak görüyorum. İşte, bu, aldatma, yanıltıcı olan da bu. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET IŞIK (Konya) - Kaynağın adını alabilir miyiz Sayın Başkan?

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakınız, Sayın Başbakan, bana "Şemdinli'de başka konuşma, Ankara'da başka konuşma" diyor. Ben, Şemdinli'de ne söylüyorsam, Ankara'da da onu söylüyorum. Otuz yıl önce, bu konularda, Türkiye'nin ulusal kimliği, devletimizin niteliği konusunda ne söylüyorduysam, gene aynı şeyi söylüyorum; ama, Başbakan bunları söylerken, şu anda aynı şeyleri düşünüyor mu, bilemiyorum, o konular da netleşmedi; ama, o gelgitlerin altında bu manzaranın yattığına dikkatinizi çekmek istiyorum. Yani, Türkiye'de yaşadığımız kimlik tartışmaları, beyhude yaşanan kimlik tartışmaları değil, bunun altında bir anlayış var, bir oturmuş fikriyat var, bir temel zihniyet var; onlar yansıyor, alt kimlik, üst kimlik tartışmaları.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan, Mevlana törenlerinde, çıktı, dedi ki; "Mevlana'nın…"

BAŞKAN - Sayın Baykal, toparlamanızı rica ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Toparlıyorum, toparlıyorum… İzninizle…

BAŞKAN - Lütfen…

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Daha önce, bir 30 dakika eksüre verdiniz. Lütfen, anlayışınızı istirham ediyorum.

BAŞKAN - Efendim, ikinci süre verişim bu.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Anlıyorum efendim, anlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan, Mevlana'yı anma törenlerinde "ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol" dedi. Ne güzel! Ne güzel! Gerçekten, öyle olması lazım. Ben, öyle olmaya çalışıyorum, kimseyi aldatmıyorum, kimseyi yanıltmıyorum, ne düşünüyorsam öyle; ama, şimdi, ben, itiraf edeyim, merak ediyorum; yani, Sayın Başbakan hangisidir, hangi Başbakandır?

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Halk tanıyor…

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Bunu netleştirmek lazım. Yani, Sayın Recep Tayyip Erdoğan, hangi Recep Tayyip Erdoğan'dır?

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Halk tanıdı ve seçti…

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Bunu, hepimizin öğrenmek hakkımızdır. Yani, Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Mevlana'nın önünde "ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol" diyen Sayın Recep Tayyip Erdoğan, hangi Recep Tayyip Erdoğan'dır; demin okuduğum Recep Tayyip Erdoğan mıdır, burada Anayasa üzerine yemin etmiş olan Recep Tayyip Erdoğan mıdır? (CHP sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Eski defterleri karıştırma!..

AHMET YENİ (Samsun) - Menderes'in yakasına sarıldın!..

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Gene, tabiî, merak ediyorum; Sayın Recep Tayyip Erdoğan hangisidir, gerçekten hangisidir. Yani, mesela, Hikmetyar'ın önünde diz çöken Recep Tayyip Erdoğan mıdır, Anıtkabirde saygı duruşu yapan Recep Tayyip Erdoğan mıdır? (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) - Rahmetli Menderes'in yakasına yapıştın!.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Seçimden önce çıkıp, yetmiş milyonun önünde "dokunulmazlıkları kaldıracağım" diyen Recep Tayyip Erdoğan mıdır, üç yıl sonra "dokunulmazlıkları kaldırmayacağım" diyen Recep Tayyip Erdoğan mıdır? (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Baykal, rica ediyorum, toparlayın lütfen, konuşmanızı.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Sıkıştığı zaman "tek millet" diyen Recep Tayyip Erdoğan mıdır, "gerekirse eyaletler sistemini uygularız" diyen Recep Tayyip Erdoğan mıdır? (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım "maaşım yetmiyor" diyen ve geçim sıkıntısı içinde olduğunu söyleyen Recep Tayyip Erdoğan mıdır, yoksa, Başbakanken, kurduğu şirketleri trilyonlarca liraya satan Recep Tayyip Erdoğan mıdır? (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) - Başbakanlıktan önce vardı şirketler, eski o şirketler.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Yeni Zelanda'da "bedelli askerliği kaldırmak için gerekli çalışmayı yapacağım" diyen Recep Tayyip Erdoğan mıdır; Ankara'ya gelip "bu doğrultuda hiçbir çalışma yok" diyen Recep Tayyip Erdoğan mıdır?

"Anıtkabirin önünde, sap gibi gidip orada duruyorlar" diyen Recep Tayyip Erdoğan mıdır -olduğu gibi görünen ya da göründüğü gibi olan- yoksa Anıtkabirde saygı duruşu yapan Recep Tayyip Erdoğan mıdır?

AHMET YENİ (Samsun) - Bir de şiir oku!..

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, şiir okumak güzeldir de, okuduğun şiiri hak edebilmek lazımdır.

AHMET YENİ (Samsun) - Hak etti Başbakan…

DENİZ BAYKAL (Devamla) - O şiiri okumanın sana yüklediği sorumluluğu üstlenebilmek, o şiirin gereğini, hesabını verebilmek lazımdır. Bugün, maalesef, içinde bulunduğumuz tablo, bu bakımdan tam bir hayal kırıklığı tablosu olmaya devam ediyor. Bundan da büyük bir üzüntü duyuyoruz. Ama, tabiî, Türkiye, böyle dönemleri yaşar ve aşar. Çok iktidarlar geldi geçti. İnşallah, bu iktidar da gelip geçecek. Bütün işaretler gösteriyor, Abbas yolcudur. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler) Yavaş yavaş her şey ortaya çıkmıştır.

AHMET YENİ (Samsun) - Hayal kurmayın.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Şimdi, size şunu söylemek istiyorum: Bakınız, izlediğiniz politika, maalesef, tasarruf edip yatırım yapmaya değil, borçlanıp, lüks tüketim harcaması yapmaya yönelik bir politika olmuştur. Siz, daha az değil, daha çok vergi alma anlayışının içindesiniz. Vergiyi çok kazanandan değil, az kazanandan alma anlayışı içindesiniz. Siz, yoksula değil, zengine destek verme anlayışı ve uygulaması içindesiniz. Siz, yeni tesisler kurmayı, ülkemizi güçlendirecek büyük yatırımlar yapmayı değil; geçmişte bu yatırımları yapmış olanlara, bir yandan en ağır hakaretleri yaparken, öte yandan onların bu eserlerini satarak günü gün etmeyi öngören bir anlayışı uygulamaktasınız. (CHP sıralarından alkışlar) Bu, milletimiz tarafından anlaşılmıştır. Bu, en iyi şekilde değerlendirilecektir. Bizim görevimiz de buna yardımcı olmaktır.

Bu bütçe görüşmelerinin sonunda, Sayın Başkan anlayışınıza, değerli milletvekilleri sizlere içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum ve bütçenin toplumumuza, milletimize hayırlı olmasını diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından ayakta alkışlar, Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Baykal.

Sayın milletvekilleri, Sayın Maliye Bakanı Unakıtan, Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının konuşması sırasında, şahsına atfen bazı beyanlarda bulunduğunu ifade etmek suretiyle söz talebinde bulunmuştur; açıklama yapmak üzere kendisine söz veriyorum.

Buyurun Sayın Bakan; herhangi bir sataşmaya meydan vermemek üzere, gerekli açıklamanızı yapın. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, normal konuşmaların akışı içerisinde benim söz alma diye bir niyetim de, bir hakkım da yoktu; fakat, Anamuhalefet Partisi Lideri Sayın Baykal'ın, burada, gerçekleri tamamen tersyüz eden bazı yayınları, hiçbir araştırma yapmadan dile getirerek, benim şahsıma son derece anlamsız, son derece yakışıksız iftiralarda bulunmaktan dolayı cevap hakkını kullanmak üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından "mahkemeye ver" sesleri)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Mahkemeye ver, mahkemeye.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Tabiî, Türkiye'de bir iş yapmak kolay değil değerli arkadaşlar. Türkiye'de işleri yaparken, doğru hareket ederseniz, belki, bazen, birilerinin ayağına basıyorsunuz, birilerinin menfaatlerine dur diyorsunuz.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Çok komik oluyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Ülkenin menfaatlerini korurken, birilerinin menfaatlerine yol vermezseniz, hakkınızda çeşitli iftiralar atılıp duruyor; fakat, üzüntü verici taraf, muhalefetin, başka yaptıklarımız karşısında argüman bulamamasından dolayı, bunlara bu derece sarılmasına hayret ediyorum. Bilhassa, bu, genel başkan olursa daha da hayret ediyorum.

Şimdi, bir mecmua, benim hakkımda akıl almaz yalanlar ve iftiralarla dolu yayın kampanyasını başlattı, onun altında da kim olduğunu hepiniz biliyorsunuz. (CHP sıralarından "Kim, açıkla" sesleri)

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Açıkla!..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bununla ilgili olarak çeşitli defalar ben buraya tekzip gönderiyorum. Bu tekziplerim… (CHP sıralarından gürültüler)

Dinleyin, biz dinledik.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bakan açıklamak için söz istedi, müsaade edin de açıklasın, dinleyelim arkadaşlar.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bakın, ben şimdi, tekzip gönderiyorum, o tekzip yayınlanmıyor.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Mahkeme kararı getir.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Deniliyor ki orada, efendim, bakan bey falan otelde, falan odada, şunlar şunlar da varken firmanın temsilcisiyle görüşmüş, orada da oğlu vardı; bir.

ABDURREZZAK ERTEN (İzmir) - Oğlun değil mi?!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Değil, yalan, yalan…

Ben yoktum; bir. Öyle bir odada bir toplantı yapılmadı; iki. "Oda Özelleştirme İdaresi tarafından tutulmuştur" diyor. Özelleştirme İdaresinin bütün kayıtlarına tekrar bakabiliriz, baktırabiliriz; böyle bir kiralama, böyle bir şey söz konusu değil, yalan! (AK Parti sıralarından alkışlar)

İkincisi: Sayın Metin Kilci, orada, Özelleştirme Başkanı olarak o da oradaydı diyor. O tarihte Sayın Metin Kilci Özelleştirme Başkanı da değil, vekili de değil, yok böyle bir şey. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bakınız, bakınız, bir şey daha söyleyeyim; diyor ki, benim Özel Kalem… (CHP sıralarından gürültüler)

Dinle biraz…

Benim Özel Kalem Müdürüm Adem Özden için "o da ara sıra getirip, bakana bir şeyler söylüyordu" diyor. Adem Özden dediğimiz benim Özel Kalem Müdürüm, orada bulunmadığı gibi, hayatında bugüne kadar o otele gitmemiştir. Bu da yalan! (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - İtiraf et, orada bulunmadığını nereden biliyorsun?

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Genel Başkan isim vermedi…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, bu yalanlara… (CHP sıralarından gürültüler)

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Siz, garson ile Adem'i karıştırıyorsunuz!

BAŞKAN - Arkadaşlar, dinleyelim lütfen, sayın milletvekilleri.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Dinle… dinleyin… O, bana yalan atan adam, daha önce başkalarına da çok yalan attı. bunu, Türk Milleti de bilir, hepiniz bilirsiniz.

GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - İşin perde arkasında olan kim?!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi soruyorum: Sayın Baykal, şimdi bu kadar yalan dolu bir senaryoyu, kalkıp, burada gerçekmiş gibi… Bir Sayın Genel Başkanın ağzına yakışır mı bu iş?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Gerçek olmadığını kanıtla.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, bir daha soruyorum: Sizin hakkınızda da Bülent Ersoy neler söyledi, onu mu alıp gelelim buraya?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Al gel…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bunları söylemek herhalde sizi yükseltmez Sayın Baykal.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bunlar da seni kurtarmaz Sayın Bakan!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bir insanın, muhalifiniz dahi olsa, şahsiyetine en önce sizin dikkat etmenizi özellikle hatırlatmak istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - Sayın Bakan, Sayın Başbakan Yardımcısına hatırlat!..

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Mahkemeye ver, mahkemeye!..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Sonra, verdiğiniz diğer rakamlar da yanlış; fakat, Sayın Başbakanımız konuşacağı için konuşmuyorum.

Efendim, mücevheratın vergilerini kaldırıp, 3,5 milyar mücevherat gelmiş, herkesin kolu dolu bilezikler, mücevherlerle!..

Sayın Baykal, biz, mücevhere Özel Tüketim Vergisini 6,7'den yüzde 20'ye çıkardık. Bu hükümet çıkardı bunu. Bu bir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İkincisi: İşte rakamlar benim elimde. Gelen mücevheratın yüzde 90'ından fazlası altındır, ham altın, işlenmemiş yarı mamul altındır. Bu, Türkiye'ye her zaman gelir ve otuz seneden beri de bunun vergisi yoktur, yeni değil. Onun için, bizi tenkit edebilirsiniz; ama, söyledikleriniz doğru olsun.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Unakıtan.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sizin otelde olduğunuz anlaşıldı!

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Altın demedi, pırlanta dedi; ona cevap ver.

III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1119) (S. Sayısı: 1028) (Devam)

2.- 2004 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1084, 3/907) (S. Sayısı: 1029) (Devam)

3.- 2004 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1030) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şahısları adına söz isteği var. İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre söz istekleri var.

Oyunun rengini belirtmek üzere, lehte söz isteyen Kars Milletvekili Sayın Selahattin Beyribey.

Buyurun Sayın Beyribey. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. 2006 yılı bütçesi üzerinde, lehte, şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Bütçeler, o yılki gelirlerin ve giderlerin dağılımıyla, gelirlerin nasıl kullanılacağıyla ilgili işlemlerdir ve o hükümetin icraatlarını ortaya koymasına sebebiyet verir. 2002'den, daha doğrusu önceki bütçelerle mukayese edebilmek için, Türkiye'nin dününü ortaya koymak lazım, bugününü ortaya koymak lazım. Aynı zamanda, bu dönemde yapıldığı gibi, bütçeler, üç yıl yapılarak, önümüzdeki günleri de ortaya koyma eğilimi göstermiştir, yapılanması göstermiştir. 2002'den evvel, ekonomik kriz ile enflasyon başını almış gitmiş; insanlarımız, ceplerinde, Türk parası yerine döviz taşıyorlardı; memurlarımız, maaşlarını aldıkları gün döviz bürolarına gidiyorlar ve maaşlarını, döviz bürolarında dolara, marka veya euroya çeviriyorlardı ve yaşamlarını öyle devam ettiriyorlardı. Şimdi, bütün millete, buradaki herkese de soruyorum: Cebinde euro, dolar taşıyan var mı; Allah rızası için soruyorum. Türkiye, ciddî noktalara geldi. Eskiden…

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Var.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partililerin birinde varmış dolar, euro; onlar daha güvenemiyorlar kendilerine; ama, sıfır faizle veya üç yıllık, dört yıllık vadelerle mal verilmesi, ülkenin iyi noktalara gittiğini, iyi noktalarda olduğumuzu gösteriyor.

Aslında, onun ötesinde, ekonominin iyi olduğunu ifade eden şeylerden bir tanesi, borçlarımızın gayri safî millî hâsıla içerisindeki oranı düşmüştür, bütçe açığı azalmıştır; enflasyon, çoklu rakamlardan tekli rakamlara inmiştir, Türk Lirası değer kazanmıştır; döviz fiyatları ise stabl hale gelmiş, hatta, aşağıya düşmüştür. Bu, ekonominin genel boyutlarıyla ilgili.

Türkiye'de, tarımla ilgili ciddî gelişmeler olmuş; tarımda, doğrudan gelir desteği, özellikle üretenler yönünden artmıştır. Doğrudan gelir desteğinin ötesinde, gübre parası, mazot parası… Mazot çıktılarındaki artışlar, enflasyona ezdirilmeyecek boyutta devlet tarafından desteklenmiş ve bu doğrultuda, bu yıl, mazot ve gübre parası olarak 1 trilyon lira para verilmiştir. Ayrıca, üretmeyle ilgili, fiğ ekene, korunga ekene, hayvanlarını sunî tohumlamayla artıranlara ciddî paralar verilmiş.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibi dinlemekte zorlanıyoruz.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Özellikle sunî tohumlamayla -bizim Kars için önemli olduğu için ifade etmek istiyorum- doğan hayvanlara 60 milyon, daha sonra, hayvan dünyaya geldikten sonra, 1 yaşına gelince, 250 ila 400 milyon arasında destek verilmektedir. Buradan şunu ifade etmek istiyorum: Tarımda da ciddî seviyelere geldik. Hayvancılıkta ciddî ırk, kültür değişimi oldu ve kültür değişimiyle ciddî seviyelere geldik.

Türkiye mısır ithal eden ülkeydi, mısır ithalatını… Buğday ithal eden ülkeydi… Buğday ithalatı artık yoktur, bunları, kendimiz üretmekteyiz.

Sağlık konularıyla ilgili… Daha doğrusu, bu hükümet döneminde, her konu, ilgili bakanlığına devredildi. Özellikle gıda denetimiyle ilgili konular, Sağlık Bakanlığından Tarım Bakanlığına, Çalışma Bakanlığındaki hastane hizmetleri ise, Sağlık Bakanlığında tek çatı altında toplandı. Bu tek çatı altında toplanmayla, poliklinik hizmetlerinde artış oldu. Birinci basamak poliklinik hizmetleri, 2002 yılında 55 000 000 civarındayken, şu anda, 85 000 000 civarında… Birinci basamaktan insanlar hizmet almaktadırlar.

Onun ötesinde, sosyal devlet olmanın gereği olarak, yeşil kartla, önceden, sadece tedavi ve yatan hastalara hizmet verilirken, şu anda, bir devlet memuru gibi, bir sigortalı gibi, bütün hizmetler verilmekte; gözlüğüne kadar, dişine kadar hepsi, devlet tarafından kendi bütçesiyle yapılmaktadır. Yine, ilaçları ücretsiz vermekteydi; ama, daha sonradan, birkısım usulsüzlükler olunca, yüzde 20'si alınmaya başladı; ama, mağdur durumda, ödeyemeyecek durumda olanların yüzde 20'sinin de, yine, devlet tarafından verilmesi temin edilmektedir.

Bunların ötesinde, özellikle, yine, sosyal devlet olmanın gereği olarak, fakire fukaraya ciddî yardımlar yapıldı. Benim ilimde, eskiden, soğuktan dolayı fakirler tir tir titrerken, şu anda, herkese, evinde yakacağı kömür verildi.

Özellikle, yine, sosyal devlet olmanın gereği olarak, Türkiye genelinde TÜFE'deki artış yüzde 34 iken, asgarî ücretlinin artışı yüzde 98, SSK emeklisinin artışı yüzde 75, tarım Bağ-Kurlusunun artışı yüzde 254, esnaf Bağ-Kurlusunun artışı yüzde 135, özürlünün artışı yüzde 252, muhtarın maaşlarındaki artış yüzde 155, öğrenci kredilerindeki artış ise yüzde 144 olmuştur; yani, ortalama olarak, TEFE ve TÜFE'nin 4 katı civarında bir artış sağlanmıştır.

Karayollarında 5 261 kilometre bölünmüş yol yapılmış; hızlı trenler hizmete sokulmuş; havayollarında -filosunu geliştirmiş- hemen hemen her şehrimize inilir duruma gelinmiş.

Toplu konutta 19 000 konut yapılmış ve bu yapılan konutların hepsi taliplilerine teslim edilmiştir.

Özelleştirmeyle ilgili ciddî başarılar elde edilmiş. Özellikle burada konuşmacıların ifade ettikleri, özelleştirmeyle ilgili, Kurumlar Vergisinden dolayı yüzde 30'dan yüzde 20'ye indirilmesiyle özelleştirmede sanki bir ayrıcalık tanınmış gibi; Telekomun özelleştirilmesinde, özelleştirme bedelinin yanında, devir teslim tarihi itibariyle, şirket bünyesinde bulunan 1,3 milyar YTL tutarındaki nakit fazlası Hazineye aktarılmıştır. Ayrıca, devir sözleşmesine göre, 2005 yılı kârından, kâr payı tamamından da 1 milyar dolar civarındaki parayla, Telekomun özelleştirilmesinden 4,5 milyar dolayında beklenirken toplam 8,5 milyar dolara satılmıştır ve böylelikle ciddî bir, daha doğrusu, başarılı olunmuştur diye düşünüyorum.

Tabiî, ben, bugün, özellikle altını çizerek bir  konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu paylaşmak istediğim konu da, bundan 91 yıl önce, Sarıkamış'ta, 24 Aralık ile 5 Ocak arasında, oniki gün süren, Enver Paşa komutasındaki askerlerimizle ilgili, 24 ve 26'sında Kars'ta yapılan bir töreni ve o törenle ilgili sizlerle paylaşmak istediğim konuyu ifade etmek istiyorum.

1914 yılının aralık ayında, Enver Paşa, Sarıkamış'ı alacağım diye bir kuşatmaya yola çıkmış. O kuşatmada 90 000 vatan evladı donarak şehit olmuştur. Onunla ilgili, son üç beş yıldır, devlet, bu doğrultuda törenlerle kutlamalar yapmaktadır.  Devletleri devlet yapan, bizim burada varlığımızı sağlayan, bu toprağın altında yatan şehitlerdir. Sarıkamış'taki şehitlerle ilgili, ben, onların biraz boynunun bükük olduğunu düşünüyorum, tıpkı, kardelenler gibi. Mutlaka, Çanakkale'deki gibi, Sakarya'daki gibi törenler yapılması gerektiği kanaatini taşıyorum; çünkü, orada yatan insanlar, bir komutanın emriyle,  soğukta, kışta, ceketsiz, pantolonsuz, ayaklarında çarıkla, Türkiye'nin, Anadolu'nun her bir köşesinden gelmiş gencecik insanlardı. Bu doğrultuda, son üç yıldır, hem Türk Silahlı Kuvvetleri hem sivil toplum örgütleri hem devletimiz bir tören yapıyor ve bu törenle… Sarıkamış'taki törende, 24'ünde bir panel yapıldı ve tartışıldı. Ayrıca, pazar günü de, Kızılçubuk Dağından 10 kilometre, o şehitlerimizin yaşadıklarını hissetmek için, askerî birliklerden olmak üzere, sivil toplum örgütlerinden, Türkiye'de 47 ilden gelen şehitlerimizin yakınları olmak üzere, o dağda yüründü. Ben, ümit ediyorum ki, orada 1 000-2 000  kişi vardı,  önümüzdeki yıl da, orada 10 000 …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümlelerinizi rica edeyim Sayın Beyribey.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Ben, ümit ediyorum ki, Çanakkale gibi Sarıkamış da devlet töreniyle kutlanır pozisyona gelir diyorum.

Oradaki Sarıkamış Oratoryosundan bir iki mısra var, onları sizlerle paylaşıp sözlerimi bitirmek istiyorum.

"Sarıkamış soğuğunda dağlar dondu, taşlar dondu,

Enver Paşa'nın rüyası, ağaçlarda kuşlar dondu."

Allahüekber Dağları kışta geçit vermediler,

Bu milletin evlatları emre “hayır” demediler.

Ve kardan kefenle yatan tüm Sarıkamış'taki şehitlerimizi, kar çiçeklerini rahmetle anıyor, onların huzurunda saygıyla ve hürmetle eğiliyorum.

Ayrıca, vatanımızın her köşesindeki, bu vatan uğruna şehit olmuş bütün şehitlerimizi rahmetle, hürmetle anıyor ve Atatürkümüzün sözleriyle sözlerimi bitirmek istiyorum; "ne mutlu Türküm diyene" diyorum. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Bu bütçenin, memleketimize ve Yüce Milletimize hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Beyribey.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.11

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.19

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

V.- ÖNERİLER

A) Danişma Kurulu Önerılerı

1.- Genel Kurulun 28.12.2005 Çarşamba günü saat 13.00'te toplanmasına ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 176  Tarihi: 27.12.2005

Genel Kurulun 28.12.2005 Çarşamba günü saat 13.00'te toplanmasının ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

 

Nevzat Pakdil

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı Vekili

 

 

Faruk Çelik

Kemal Anadol

Ömer Abuşoğlu

 

AK Parti Grubu

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu

Anavatan Partisi Grubu

 

Başkanvekili

Başkanvekili

Başkanvekili

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1119) (S. Sayısı: 1028) (Devam)

2.- 2004 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1084, 3/907) (S. Sayısı: 1029) (Devam)

3.- 2004 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1030) (Devam)

BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde.

İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre aleyhte söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)- Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2006 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Hükümetin 4 üncü bütçesini görüşüyoruz. Bu bütçenin değişen tek tarafı adıdır. Anayasadaki "genel ve katma bütçe" ifadesi "merkezî yönetim bütçesi" olarak değişmiştir. Değişmeyen tarafı ise, önceki 3 bütçede olduğu gibi, bu bütçenin de Meclise gelmeden önce IMF onayından geçmiş olmasıdır. Bu bütçenin temel hedefleri, temel göstergeleri IMF tarafından dikte ettirilmiş ve onaylanmıştır. Bir niyet mektubu ürünü olan bu bütçe IMF'ye iyi niyetli, vatandaşa karşı niyeti bozuk bir bütçedir. Onun için, bu bütçe, yoksullaştırmanın bütçesidir; ama, yoksulların bütçesi değildir.

İktidara geldikten sonra ilk altı ay bocaladınız, neyi, nasıl yapacağınızın hesabını yaptınız. Halk, size, bir şeyler biliyorlar diye oy vermişti. İşin içerisinden çıkamayınca, 2002 seçimleri öncesi büyük laflar ettiğiniz "olmaz, IMF'siz Türkiye yürüyecek" dediğiniz -maalesef- IMF'nin ipine sarıldınız.

Oniki gündür bütçe görüşmeleri devam ederken, makro düzeyde, sanal başarıların ötesinde, kendinize, istihdamda, yatırımda iddialarınız olan, yolsuzluk ve yoksullukla ilgili savunabilecek bir ifade bulamadınız.

İşsizlikte başarısız olduğunuzu kendiniz ifade ediyorsunuz. "Cari açık sorun değil" diyorsunuz, "bankaların açık pozisyonları yok" diyorsunuz. Cari açık sorun değilse, vatandaşın sırtındaki kambur ne?! Bankaların açık pozisyonlarını vatandaşların açık pozisyonuna dönüştürdünüz. Yontma taş döneminden, cilalı taş devrine geçtiniz ve geçerken, boyalı, içi boş, yaldızlı bir üç yılı geride bıraktınız.

"Faizler düşük" diyorsunuz; ama, reel faiz oranları, Türkiye'yi, bir sıcak para cennetine dönüştürdü. Ülkede işçi, memur, esnaf, çiftçi, emekliler, KOBİ'ler, tarım kesimi, inim inim inliyor. Yalnız tek bir mutlu azınlık, keyfiyle hayatını devam ettiriyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bu ülkenin magazin olmayan duyarlı iktisatçıları ne diyor: “Türkiye kalkınmıyor, soyuluyor." Yüksek faiz veriyoruz; çok döviz geliyor; döviz ucuzlayınca, ithal malı ucuzluyor; ithal malı ucuzlayınca, yerli sanayinin rekabet gücü azalıyor, sanayi kuruluşlarımız tek tek iflas edip yabancıların eline geçiyor. Yoğurt ve sabun fabrikaları bile el değiştiriyor. Sahte rakamlarla büyüyoruz sanırken, çöküyoruz değerli arkadaşlarım ve siz, ülkenin yoğurt, sabun fabrikaları bile el değiştirirken "ülkeye yabancı sermaye geliyor" diyorsunuz. Gelen yabancı sermaye hazırları almak için mi geliyor, yoksa, doğrudan yüksek teknoloji yatırımı yapmak için mi geliyor, rant ekonomisine mi geliyor?!

Bütçe konuşmalarında, kredi derecelendirme şirketlerinin, Türkiye'nin notunu artırdıklarını, iyi yolda olduğunuzu söylüyorsunuz.

Sayın Başkanım, burada bir araya girmek istiyorum, lütfen, bir hâkim olabilir miyiz acaba Sayın Meclise; ben söylediğimi anlamıyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sayın hatibi dinleyelim lütfen.

Buyurun.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; başından alırsam, bütçe konuşmalarınızda burada değerli arkadaşlarım, değerlendirme şirketlerinin, Türkiye'nin notunu yükselttiğini söylüyorsunuz. Tarih tekerrürdür. 2001 yılında Dünya Bankası, 100 sayfalık bir raporunda, Türkiye'nin ekonomisinin iyi yolda olduğunu, düzlüğe çıktığını söylüyordu, "Anadolu kaplanları şahlanacak" diyordu, aynen bugünlerde olduğu gibi, bir hafta sonra, maalesef, kriz patladı. Burada kriz çağrısı yapıyoruz sanmayın, sizi uyarıyoruz! Sizi uyarıyoruz!.. Çünkü, perşembenin gelişi çarşambadan belli olur. 57 nci hükümeti, değerli arkadaşlarım, dekont bankacılığı götürdü, sizi de portföy ekonomisi götürecek!

Yoksullukla mücadelede size yakın olanların, evet, yoksulluğu sona erdi, paralarına para kattılar; ama, Türkiye, yoksulluktan kurtulmadı. Devlet İstatistik Enstitüsü rakamlarına göre yoksul sayısı arttı. Yoksulluğun adaletini hâkim kıldınız. Kişi başına düşen gelirin 2 598 dolardan 4 500 dolar seviyelerine çıktığını söylüyorsunuz. Bakın, kimlerin geliri arttı, hükümetiniz döneminde değerli arkadaşlarım: Kamu İhale Kurumunun itiraz ettiği okul ihalelerini alanların, bilgisayar ihalelerini alanların, Balıkesir SEKA'yı elliikide 1 fiyatına alanların, 500 000 000 dolarlık Gemlik Gübre'yi beş yıl vadeyle 83 000 000'a kapatanların, kendisini, ne acıdır ki, hükümetinizin üstünde görüp "yönetmelik yetmiyorsa, kanun çıkarırız" diyen Kutmanların, tabiî ki, TÜPRAŞ hisselerini bölüp sattığınız Oferlerin!.. Evet, bunların kazançları arttı. Kendi zengininizi yarattınız. Tarikatlardan, cemaatlerden gelenlere iş buldunuz, aş buldunuz ve kapıları sonuna kadar açtınız. Oy verenlerin bir kısmına kapıyı açarken, büyük kısmına da kapıları kapadınız.

"Yoksulluğa, yolsuzluğa hayır" dediniz. Yoksulluk arttı, yolsuzluk arttı. Kendi anketinizde, halkın yüzde 58'i yolsuzlukla mücadelede, yüzde 71'i işsizlikle, yüzde 71,5'i yolsuzlukla mücadelede sizin söylediğiniz gibi değil, başarısız buluyor.

Türkiye, yolsuzluk ekonomisinden kurtulamadı. Damardan girdiğinizi iddia ettiğiniz yolsuzluklar, hükümetin damarına işledi. Ak kadrolar kara çıktı.

Çorum Belediyesinde, belediye yetkilileriyle il teşkilatınızın akçeli ilişkileri, sekiz sütuna manşet, gazetelerde yer aldı.

Eskiden işsizlikten bunalanlar, 57 nci hükümet döneminde, Başbakanlık önünde yazarkasa fırlatırdı, şimdi işsizler Meclisin çatısına çıkıyor değerli arkadaşlarım.

Ücretler sadece teknik direktör ve Başbakan maaşlarında yurtdışıyla kıyaslanıyor; ama, memurun, işçinin, emeklinin, asgarî ücretlinin aldığı ücretler gündeme gelince, yurtdışını unutuyorsunuz.

"Üç yıl sonra milletin cebi para dolacak" dedi Sayın Başbakan ve hatta "bu asgarî ücretle üç öğün simit, çay içilmez, yenilmez" dedi; ama, maalesef, vatandaşın simidini elinden aldınız, çayını da döktünüz.

Sayın Başbakan diyor ki: "Bilmezsiniz siz oraları." Kendi iyi bilirmiş gibi. Türkiye'ye ara sıra resmî ziyarete geldiği için, oraları çoktan unuttu. Ben sizden daha iyi bilirim oraları Sayın Başbakan. Oralardaki insanlar, semt pazarları dağıldıktan sonra, çürük sebze, meyve topluyor, mezbaha önünde sakatatlar topluyor. Ben de inanıyorum ki sizler gibi, dört yıl önce Recep Tayyip Erdoğan o insanları bilir ve tanırdı. Şimdi, merkezle, merkezüstü ilişkilerle dost; o insanları unuttu. Eğer, iktidarınız döneminde, sorarsanız hava nasıl oralarda diye, ben şimdi size söyleyeyim: Bakın, iktidarınız döneminde, temel gıda maddeleri, tüpgaz yüzde 50, şeker yüzde 50, mazot yüzde 73, benzin yüzde 77; vatandaş, eti yiyemiyor, kasapta çengelde görüyor sayenizde. Oraları soruyor. Diyorlar ki oralarda: "Bu nasıl iş; Ayşe Teyzenin filesi dolmuyor; enflasyon yüzde 8'lerde."

Sayın Başbakan, vatandaşın parasına sahip çıkanlara, TÜPRAŞ'ın 1,3 milyar dolara satışına hayır diyenlere "dinazor" dedi ve vatandaşın parasına sahip çıkanlar sayesinde vatandaş 2,8 milyar dolar kazandı, ülke kazandı. Ben soruyorum şimdi: Dinazor, 2,8 milyar doları ülkeye kazandıran mı, yoksa, 1,3 milyar dolara TÜPRAŞ'ı satmak isteyenler mi?

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan, önce işadamlarına seslendi ve her işadamına "bir işçi, çalışan alırsanız bu sorunu çözeriz…" Her zaman dahiyane fikirleri olduğu için; bu öneriyle, işsizlik sorunu çözülmeyince, kendisi belediye başkanı olduğu için eskilerden, dedi ki belediye başkanlarına "asfaltı bırakın yolları kaldırımla döşeyin işsizliği azaltırsınız" ve bu bir devlet adamına yakışmayacak gayri ciddîlikte bir anlayıştır arkadaşlar.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Başbakan, iş bulamadığı kitlelere, birden aklına dahiyane bir fikir geldi, bari kimlik bulayım dedi her zaman olduğu gibi.

Bakın değerli arkadaşlarım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen konuşmanızı tamamlayın efendim!

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Evet, Sayın Başbakan diyor ki: "Geçmişimizle yüzleşelim." Tabiî ki, insanlar geçmişiyle yüzleşmesi gerekir; ama, Sayın Başbakanın, Sayın Genel Başkanım da ifade buyurdu, geçmişiyle yüzleşmeye kalktığında "ataya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok" sözleri çıkar "İstanbul'un imamıyım" dediği sözleri çıkar, Hikmetyar'ın dizinin dibinde oturduğu resmi çıkar "çıkarıp duvara astım" dediği millî görüş gömleği çıkar. (AK Parti sıralarından "bütçeyle ilgili konuş" sesleri; gürültüler)

Siz bu lafları ederken Sayın Başbakan…

BAŞKAN - Sayın Şimşek, siz bütçeyle ilgili konuşun lütfen!

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Bütçeyle ilgili konuşuyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bütçeyle ilgili konuşun efendim!

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Bütçeyle ilgili konuşuyorum.

BAŞKAN - Bütçeyle ilgili değil.

Buyurun.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Bütçeyle ilgili konuşuyorum. (AK Parti sıralarından "bütçeyle ilgili konuşmuyorsun" sesleri, gürültüler; CHP sıralarından "bütçenin başıyla ilgili" sesleri)

BAŞKAN - Son cümlelerinizi söyleyin.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, siz bu lafları ederken, koyunu da güden bizdik, bu ülkeye çiviyi de çakan bizdik. (AK Parti sıralarından gürültüler) Siz, bu sözlerinizle kendinizi ararken, demokratik cumhuriyet söylemlerini söylerken, işin ilginç tarafı, İmralı'da kıskandı; ben o sözü daha önceden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şimşek.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - 1 dakika daha verir misiniz?

BAŞKAN - Dakikanızı verdim; konuşma süreniz bitti efendim. Teşekkür edin lütfen.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - 1 dakika daha Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayır; verdim sürenizi; sadece teşekkür edin.

Buyurun.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Efendim, izin verirseniz Sayın Başkan, son söz milletvekilinindir.

BAŞKAN - O son sözü de size verdim ben.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Sayın Başkanım, burada böyle bir usul olduğunu ben de biliyorum; ama, ben, milletin vekili olarak, sabahın 4.30'unda bu sırayı alıp, millet adına konuşmak için burada… 1 dakikayı millete  çok mu görüyorsunuz Sayın Başkan?! (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Minyeli'den bahset…

BAŞKAN - Sayın Şimşek, size, 1 dakikayı verdim; 1 dakika daha verdim.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - 1 dakikanızı rica ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Son cümlelerinizi rica ediyorum.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Evet değerli arkadaşlarım, söylenecek çok söz var ama, Türkiye'nin son -AKP İktidarında-  dört yılının resmi şudur: Ekonomiyi, bütçeyi IMF'ye; büyümeyi düşük kur, yüksek reel faize; maliyeyi, kendisi için vergi afları yapanlara; mısır ithalatını ve toprak mahsullerini o bakanın oğluna, gemi tüccarlığını diğer bakanın oğluna, diplomasiyi ABD'ye, belediyeleri akçalı ilişkilere, İstanbul'u burgu kulelere, turizmi içki yasaklarına, işsizleri kaldırım taşlarına, tarımı üç kuruşluk buğday desteklerine, Çocuk Esirgeme Kurumunu muhbir kullanan bakanlara; adaleti, işinize geldiği zaman güvendiğiniz, işinize gelmediği zaman güvenmediğiniz yargıya; dokunulmazlık dosyalarını dönem sonuna ve değerli arkadaşlarım, Kuşadası'nı, Galataport'u ise yolsuzluk limanına demirlediniz; vatandaşı da Allah'a havale ettiniz.

BAŞKAN - Sayın Şimşek, lütfen, son cümleniz…

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Vatandaş diyor ki: Sandık gelsin, biz kime havale edildiğini gösteririz.

Kemal Ağabeyi de tanımak isterseniz; bakın, Kemal Ağabeyinizi de burada tanıyın; Ofer'le aynı gözlükleri takıyor.

AHMET YENİ (Samsun) - Minyeli ne oldu?!

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum

AHMET YENİ (Samsun) - Minyeli… Minyeli…

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Bu bütçenin hepimize hayırlı, uğurlu olmasını istiyorum.

Daha hayırlı, uğurlu olacak olan da, bir an önce, AK Parti İktidarından, alnı açık, yüreği açık Türkiye'nin kurtulmasını…

AHMET YENİ (Samsun) - Rüya görüyorsunuz!..

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Merak etmesin Türkiye, Cumhuriyet Halk Partisi var.

AHMET YENİ (Samsun) - Rüya… Rüya…

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şimşek.

Sayın milletvekilleri, Hükümet adına Sayın Başbakan söz talebinde bulunmuştur.

Buyurun Sayın Başbakan. (AK Parti sıralarından ayakta alkışlar)

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi ve sizlerin şahsında aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Konsolide Bütçe Kanununa ilişkin görüşmeler bugün tamamlanacak ve Yüce Meclisimizin onayına sunulacaktır.

İki haftalık yoğun çalışma döneminde, zaman zaman, ben de Meclis çalışmalarını, özellikle televizyondan izleme imkânı buldum ve burada, milletvekillerimiz, kendi görüş ve kanaatlerini ortaya koydular ve Bakanımız, bunları cevaplama gayreti içerisinde oldu.

Burada bir gerçeğin altını özellikle tespit etmek istiyorum; o da şudur: Tabiî ki, milletvekilleri, düşüncelerini inandıkları gibi söylemek durumundadır, söyleyecekler; bu konuda herhangi bir ihtilaf söz konusu değil ve demokrasilerde böyle bir şeyin olması da zaten mümkün değil. Fakat, bir gerçeği özellikle vurgulamak istiyorum ki, o da şudur: Malum, Sayın Baykal, konuşmasının sonunda bir ifade kullandı Mevlânâ'yı anma töreniyle ilgili. Tabiî, bu konuşmasındaki, âdeta nokta cümleler diyeceğimiz kısımda, kendi cemaziyel evvellerini bir kenara koyup, eline kim ne kadar gazete tutuşturmuşsa, fotokopi tutuşturmuşsa onlarla beraber gelip burada konuştu. Eğer, bu fotokopileri ben çıkarmaya başlarsam, cemaziyelevveliniz çok kötü, çok kötü!.. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından "çıkar, çıkar" sesleri)

Ve bu ülkede, doğru, hakikaten şu Parlamentoda uzun süreler kalmış birisi durumundasınız, âdeta duayen durumundasınız; zaman zaman iktidar da oldunuz, koalisyon iktidarlarında bulundunuz ve bakanlık yaptığınız dönemlerde, bu ülkede enerjide neler çektiğimizi biz çok iyi biliyoruz!..

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Hırsızlıklar olmadı ama!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Enerji kuyruklarını nasıl oluşturduğunuzu biliyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu Parlamentoda milletvekillerinin nasıl üşüdüğünü biliyoruz, Başbakanlıkta aynı şekilde nelerin olduğunu çok iyi biliyoruz, bidonlarla kuyruklarda nasıl beklendiğini çok iyi biliyoruz.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Tek kuruş hırsızlık yok!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bildiklerinizi söyleyin!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - O dönemleri bilenler var; fakat, ben, bunların üzerinde fazla durmak istemiyorum. Ben, "düne ait ne varsa dünde kaldı cancağzım, bugün, artık, yeni şeyler söylemek lazım"

diyen Mevlana terbiyesiyle konuşmak istiyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Bakınız, Şeb-i Aruz törenlerinde, Sayın Baykal'ın konuşma talebi geldiğinde, Sayın Vali beni aradı. Dedim: "Teamülde böyle bir şey var mı?" "Yok" dediler; fakat, ben, Sayın Baykal'ın bu talebine "Anamuhalefet lideridir, o da konuşsun" dedim. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bravo!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - O da konuşsun dedim ve bu bir hükümet programıdır, bir devlet programıdır, gerekirse, orada, bu eski teamül de uygulanabilirdi.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayemizde Başbakansın!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu, bizim demokratik yaklaşımımızın, ne noktada olduğumun da bir ifadesidir. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)  Kaldı ki "ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol" ifadesi benim ifadem değil; bu ifade Mevlana'ya ait bir ifadedir ve yarası olan gocunur, niye gocunuyorsun. Niye gocunuyorsun… (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler) Ben orada, kaldı ki, sadece "ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol" derken, ben sizin zatınızı kastetmedim ki… Ben, 7 maddesini okudum Mevlana'nın. Neydi onlar; "sevgide güneş gibi ol" dedim.

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Saptırma, saptırma!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - "Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol" dedim. "Hataları örtmede gece gibi ol" dedim. "Tevazuda toprak gibi ol" dedim. "Öfkede ölü gibi ol" dedim. "Her ne olursan ol ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol" dedim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama, gördüm ki, ertesi gün, Sayın Baykal, bunu, kendi üzerine çekmiş ve gazetelerde, bu konuyla ilgili açıklamalar var.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Size sizi hatırlattı…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şimdi, burada, bizim sıkıntımız yok. Biz, bunlarla doğduk, bunlarla büyüdük ve biz başörtü dağıttığımız zaman, biz yazma dağıttığımız zaman söz olur; ama, Sayın Baykal dağıttığı zaman söz olmaz!

CANAN ARITMAN (İzmir) - Evet…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bosna'ya gittiği zaman da, biliyorsunuz, başörtü dağıtmakla meşhur olmuştu, yazma dağıtmakla meşhur olmuştu. (AK Parti sıralarından alkışlar) Böyle ünleri vardır… Böyle ünleri vardır.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Yazma değil, yaşmak…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şimdi de, o seyahati anlatarak, oradan prim yapmaya çalışıyor. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, sükûnetle dinleyelim.

Değerli arkadaşlar, Sayın Baykal burada konuşurken, bütün Parlamento büyük bir dikkatle dinledi. Sayın Başbakan konuşurken, asgarî ölçülerde bu saygıyı göstermenizi rica ediyorum.

Buyurun efendim.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hükümet olarak bizim beklentimiz, tabiî ki, bu eleştiriler içerisinde, özellikle bir durum tespitini yapmak, teşhisi yapmak; ondan sonra da, muhalefete düşen, öneriler sunmaktır. Sayın Baykal, yaptığın konuşmada bir tane önerin yok ya. Bir tane önerin yok…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Var "İstifa et" dedi…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ne diyorsun arkadaşıma, oradan size seslendiği zaman: "Gel de anlatayım" diyorsun. Burada anlatacaksın, millet dinlesin seni. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından "Anlattı, anlattı" sesleri) Burada anlatacaksın, millet dinlesin, biz de dinleyelim ve şurada, bu müzakereler esnasında, dinlediğim günler, çok enteresandır, yattınız kalktınız, sadece, Bakanıma belden aşağı vurmaktan başka bir iş yapmadınız… (CHP sıralarından gürültüler)

M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Hayır, yok öyle bir şey.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - … ve aynı şeyleri konuştunuz, aynı ifadeleri kullandınız. Oğlundan başladınız, eşinden çıktınız. Bir edep var, adap var ya!.. Nasıl bunu yaparsınız ya?! Nasıl yaparsınız?! (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu, bir defa, siyasetin ahlakına sığmıyor.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Ona belden aşağı vurmak demezler Sayın Başbakan…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bir siyasî ahlak var. Siyasetin ahlakı içerisinde Bakanımı eleştirirsin, yanlışlarını söylersin; ama, önerini de getirirsin. Siz bunu yapmıyorsunuz…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - "İstifa et" dedi…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - … sadece duyumlarla hareket ediyorsunuz. Bakın, bu işin esası bellidir; müddei, iddiasını ispatla mükelleftir. İddiasını ispatlayamayan… Oraya, işte, ben, üç tane nokta koyuyorum… Üç tane nokta koyuyorum… (AK Parti sıralarından alkışlar)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Yüce Divanda yargılananlar da öyle söylüyordu.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve birçok açıdan özel önem taşıyan bütçe müzakere süreçlerinin kalitesini artırmak işte burada yatmaktadır. Önce bu kaliteyi artırmamız gerekiyor.

Elbette, bütçeler bir rakamlar manzumesi değildir; ben buna katılıyorum; ama, rakamlar manzumesi olmayan bu bütçenin, hiç olmazsa eleştirisinde, yaklaşımında eleştirel yaklaşıma evet; ama, siyasî etik noktasından çirkin yaklaşımlara hayır diyorum. Bu, AK Partinin anlayışıdır.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Sizin üslubunuz!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Burada şunu unutmayalım ki, siyaset kurumu bu yaklaşımlarınızla, geçmişte olduğu gibi, itibarını, gücünü kaybetmeye devam eder. Bu yaklaşımları ortadan kaldırın, bunlar hoş şeyler değil. Eleştirilerinizi, ancak bu etik içerisinde yaptığınız sürece, o zaman siyaset kurumu değer kazanır, gücüne güç katar.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bilmem ne yarışı diyen sizin bakanınız Sayın Başbakan; sözünü geri alan da sizin bakanınız.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Öyle olsa, 3 Kasım 2002'de o büyük tasfiye gerçekleşir miydi?! İşte, o büyük tasfiye bundan dolayı oldu…

ABDURREZZAK ERTEN (İzmir) - Bir daha rüyanızda görürsünüz.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - … ve şu anda o tasfiyeden burada sanal olarak gerçekleşmiş olan bir yapı da var. Bunları iyi değerlendirmek gerekiyor; çünkü, ne devraldı bu hükümet ve nereden, neyi devraldı, bunu bileceğiz ve devraldığımız Türkiye'yi şu anda nereye getirdik; bir şeyler söylüyorsunuz da, ben de şimdi sizlere rakamları çok açık, net söyleyeceğim.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Mazot parasından belli!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Örtüşenler var, örtüşmeyenler var; bunları da göreceksiniz. Bir defa, sizlerin iyi niyetli uyarılarınızı kabul etmemem mümkün değil, kabul ederim, başım gözüm üstüne ve gereğini de yaparım; ama, iyi niyetten yoksun olduğu zaman, kusura bakmayın, bunu kabul etmemiz de mümkün değil. Onu getirmiyorsunuz, getirdiğiniz şeyler farklı. O farklı olana da tabiî ki, bizim yaklaşmamız mümkün değil.

Her şeyden önce, bir defa şunu iyi bilelim ki, bu yaklaşım, sahiplerine kredibilite sağlamamaktadır. Geçmişte de bu olduğu için, onaltı ay sonunda AK Parti Türkiye'de iktidar olmuştur. Siz, bu ülkenin en eski partisi olarak hava atıyorsunuz ve Atatürk'ün üzerinden siyaset yapmaya kalkıyorsunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bize yakışıyor, size yakışmıyor!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Boy boy gazetelere ilanlar verdiniz, bu millet sizi yine iktidar yapmadı. Yapmayacak zaten, böyle bir beklenti içine de girmeyin!

ABDURREZZAK ERTEN (İzmir) - Hodri meydan!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Alamazsınız! Yok böyle bir şey! Gelemezsiniz! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Risk ve strateji haritalarını sadece işinize geldiği gibi okumak ve değerlendirmek, tabloya salt kaygılarla, kısır hesaplarla yaklaşmak, bu ülkeye ve millete hiçbir şey vermemiştir, bundan sonra da vermeyecektir.

Şimdi, ben, gerek Sayın Başkan gerek tüm milletvekili arkadaşlarıma burada bir gerçeği hatırlatmak isterim. Türkiye bir 1999 krizi yaşamıştır, Türkiye bir 2001 krizi yaşamıştır. 1999 krizinde, bu ülkenin iktidarında hangi partiler vardı? 2001 krizinde, bu ülkenin iktidarında hangi partiler vardı? Ve şu anda, o iktidarın temsilcilerinden burada olan var mı?

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Var, Bakanlar Kurulunda oturuyor. Bakanlar Kurulunda var.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Var!.. Var, var! Var!..

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Arkana dön, arkana!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve bilesiniz ki, millet nasıl ademe mahkûm ettiyse, bundan sonra da edecektir; ama, şunu bilmemiz lazım; şu anda, Türkiye'de, artık, kriz dönemi yok, o bitti.

Şu anda, Türkiye, bir güven ve istikrar dönemini yaşamaktadır. Zaten, bu güven ve istikrar, bizim ülkemizi aydınlık yarınlara doğru taşıyor. Eğer bu güven olmasa, bu istikrar olmamış olsa, şu anda Türkiye bir fırsatlar ülkesi olarak değerlendirilemez. Bu olduğu içindir ki fırsatlar ülkesi deniliyor. 

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Borç ne kadar söyler misin?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Anlatacağım, sabırlı ol, bunların hepsini anlatacağım. Sayın Genel Başkanının anlattıkları ne derece doğru, bizim anlatacağımız ne derece doğru; bunların hepsini mukayeseli olarak anlatacağım, merak etmeyin. Dersime iyi çalıştım ve bu işin de içindeyim; merak etmeyin, bunların hepsini anlatacağım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Zaten, şu onbeş gün içerisinde yaptıklarınızı gördüm; hep bu. Çünkü, bu işleri yaparken, bir şey getirmiyorsunuz; hep farklı yaklaşımlar içerisinde… Şu anda da ülkenin Başbakanı konuşuyor, Genel Başkan konuşuyor, oradan…  İşte görüyoruz, yani ölçüyü görüyoruz. Ama, millet de bizi, şu anda, ekranları başında izliyor ve buradan da notunu veriyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Eğer bizim iktidarımız, bu kısa süre içerisinde, gerek Türkiye'de gerek dünyada bir marka olmuşsa, bunun sebepleri var. Bunun bir numaralı sebebi, hiçbir açıklamamız yanlış bilgi ve yönlendirme asla içermemiştir. Kolektif akıl, bilgi ve tecrübe, en önemli kaynağımız olmuştur. Yetkinlik, saygınlık ve güvenilir olmak, temel prensibimiz haline gelmiştir. İç tutarlılık, zaman takvimine riayet.. Biz, öyle, söz verip, ondokuz sene sonra, yirmi sene sonra gidip açılış yapmıyoruz. Tarih veriyoruz, gidiyoruz, tarihinde açılış yapıyoruz. Bizim iktidarımızın adı bu, adı bu! (AK Parti sıralarından alkışlar)

İşte, bu özellikleri sebebiyledir ki, AK Parti, siyaset araştırmalarında bir başarılı kurum olarak, yine ön sıradadır.

Şimdi, tabiî, sizler de kamuoyu araştırmaları yapıyorsunuz, bunları gayet iyi biliyorsunuz, biliyorum; halinizi de çok iyi görüyorsunuz, bunları da çok iyi biliyorum ve sizlerin yaptırdığı kamuoyu araştırmaları da bana geliyor, onları da görüyorum ve durumunuz felaket, felaket!.. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ve her geçen gün, daha da kötüye doğru gidiyorsunuz.

Bakınız, Hükümetimizin ekonomik performansını nasıl ölçebiliriz; lütfen hatırlayınız, 1998 yılından bu yana, bizim iktidarımıza kadar, ekonomide, âdeta, bir yıl normal bir yıl kriz gibi bir iniş çıkış süreci yaşanmıştır. Bu zehirli kısır döngü, AK Parti İktidarı tarafından ortadan kaldırılmıştır ve Türkiye, siyasette de, ekonomide de istikrarı, büyüme ve iyileşmeyi, uzun bir aradan sonra, iktidarımız zamanında görmüştür ve görmeye de devam edecektir; çünkü, yere ayağımızı sağlam basıyoruz, hayalî değil. Alın kalemi kâğıdı elinize, hesap edin; ister iktidarı devraldığımızdaki verileri ister daha önceki dönemin ortalamalarını, bizim dönemin verileriyle karşılaştırın; birçok alanlarda, cumhuriyet döneminin en iyi seviyelerine ulaşıldığını göreceksiniz. AK Parti döneminde, küresel ve bölgesel istikrarı tehdit eden çok önemli gelişmeler yaşanmış olmasına rağmen bu neticeyi elde ettik. Neydi bu; bir tarafta Irak, bu kriz yaşandı.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - CHP'ye dua edin siz orada.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu kriz yaşandığı zaman, herkes şunu söylüyordu: Eyvah, battık, bittik!.. Yanı başımızda bu var, ne olacak; acaba, döviz nereye fırlayacak… Hep bunlar söyleniyordu, bunlar yazılıyor, bunlar çiziliyordu.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Tutmasak siz de gidiyordunuz.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ama, biz diyorduk ki, herhangi bir tehdide, herhangi bir krize, bir defa, hiç gerek yok.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Tezkereniz kabul edilseydi, görürdünüz.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yere sağlam basıyoruz ve emin adımlarla da yolumuza devam ediyoruz ve yolumuza aynı şekilde devam ettik. İşte, alınan neticelerde, AK Parti farkı buradadır.

Bakın ne oldu; aynı dönemde, Irak krizinin yanında, petrol krizi… Bu petrol krizini de yaşadık, bunun da çok olumsuz etkiler yapacağı; bu söylendi; Amerika'daki faizlerin sürekli olarak yükseltilmesi; bu söylendi. Bunlar, Türkiye'yi tehdit edebilir dendi. Birçok ülkeler de bundan olumsuz etkilendi; ama, hamdolsun, ülkemiz, böyle bir olumsuz etkilenme sürecine o dönemlerde girmedi. Bunu, bütün gerçekler ortada, söylüyor.

Bakınız, burada, hemen ben gerçeklere şöyle bir göz atayım istiyorum. Biz göreve geldiğimizde, 2002, TÜFE 29,7; 2005 sonu itibariyle tahminimiz 8'di; ama, 7,5 olarak neticelenecek; bu, böyle görünüyor. Devlet iç borçlanma senetlerinde faiz oranı, 2002 sonu itibariyle, 49,8; şimdi ise son veriler 14,1. Gayri safî millî hâsıla, 2002 sonu itibariyle, 275 katrilyon -Sayın Baykal, burayı iyi dinle; bu, çünkü, çok önemli- şimdi ise 485 katrilyon. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu ne demek; yani, 210 katrilyon, bu ülkenin gayri safî millî hâsılası artmış. Bu artışı yapan, o rahat borçlanmayı da yapar; hiçbir sıkıntımız yok. Eğer, ekonomi biliyorsanız, bu işin gerçeği budur.

Geliyorum işin bir diğer yanına. Büyüme oranı itibariyle nedir; işte, oraya da bakıyoruz; 2002 sonu itibariyle büyüme oranı 7,9 ve dönemimize bakıyoruz ki, OECD ülkeleri arasında ilk sıraya fırlamışız ve aynı şekilde, kişi başına gayri safî millî hâsılaya baktığımızda, göreve geldiğimizde bu rakam 2 598'di, şimdi 5 000. Bunları nasıl yok farz edersiniz yahu!

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başbakan…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu işin parametreleri budur; bununla ölçülür, biçilir ve geliyorum, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının verilerine.

Bakınız, 2002 sonu itibariyle endeks 10 370; fakat, dün akşamki rakamı veriyorum, 39 139…

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Borsa yabancıların elinde.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bunlar, bir ülkenin ekonomik noktada nereye doğru geldiğinin en açık ifadeleridir.

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - İşsizlik?!.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şimdi, bunların karşısına çıkıyorsunuz; yarın, böyle bir göreve gelseniz, siz, bu verileri alıp bunlarla konuşacaksınız, başka şeylerle değil…

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hayır; başkaları da var…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -  …çünkü, geçmişi de bu şekilde zaten reddediyorsunuz, inkâr ediyorsunuz; buna ait şeyler de var, onları da göstereceğim.

Bakınız, bir başkası, faiz harcamaları… 2002 sonu itibariyle 51,9 katrilyon -yani, 52 katrilyon- şu anda 46,4 katrilyon. Ne kadar düşmüş; 10,4 katrilyon, bizim dönemimizdeki faiz ödemeleri düşmüş ve bu da düşmeye devam ediyor, devam edecek.

Bir diğer konu; o da şu: İhracat, ithalatı konuşuyorsunuz. Doğru, dışticarette dışticaret açığımız var. Biz, bundan kaçmıyoruz; ama, bu, bizim kontrolümüz altında devam ediyor ve burada herhangi bir endişemiz de yok ve bu kontrolümüz altında devam eden süreci de, şu ana kadar, biz, başarıyla yönetmiş durumdayız. Benden önce Grubum adına konuşan arkadaşlarım da bu konuya zaten değindiler. Ayrıca, turizmle ilgili gelirler konusu var ki, ona da biraz sonra değineceğim.

Bakınız, buradan bir diğer konuya geçiyorum; o da şudur: 1980'li yılların, 1990'lı yılların Türkiye ekonomisi, benzer sorunlarla, aslında, karşılaşıldığı yıllardır. 2000'li yıllarda uygulanan programlar ise, 1990'lı yıllarda farklı formatlarda uygulamaya konulan programlar sebebiyledir; ama, aynı özellikleri taşımaktadır. Bu dönemlerde iktidarımızın makroekonomik performansı, mukayesesi, şu anda ulaşılan tablonun ne kadar başarılı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Biz, bir defa, Türkiye'nin hasret kaldığı başarılara bu dönemde imzamızı koyduk. Bunu siz bilemeyebilirsiniz, anlamayabilirsiniz; ama, bunu benim milletim çok iyi anlıyor, çok iyi de biliyor.

Bakınız, Türkiye, bizimle birlikte 15 çeyrek boyunca üst üste büyüme göstermiştir ki, bu dönemin en önemli başarısı budur. Yıl sonu büyüme tahmini de yüzde 5 olarak dikkate alındığında, görülmektedir ki, Türkiye, uzun bir aradan sonra, tekrar, yüksek oranlı ve orta vadeli bir büyüme sürecine girmiştir. Yıl sonunda, az önce söylediğim, kişi başına millî gelirin ortalama 5 000 dolar olacağı tahmin edilmekte. Peki, satın alma gücü ne olacak; onu da söyleyeyim, satın alma gücü de yaklaşık 8 500 dolara ulaşacaktır. Bu dönemin başarısı bunlar. Enflasyon, az önce söyledim ve işte, biz, bu tür tarihî rekorlarla geleceğe yürüyoruz.

Ve bir başka konu; o da şu: Özellikle konsolide bütçe faiz giderlerinin millî gelire ve vergi gelirlerine oranı. Değerli arkadaşlar, bunu bir kenara koyamazsınız. Bakın, şurada millî gelire oranına baktığımızda 2002'de bu 18,9'du, 2005 9,6. Ne kadar kazandırdık; 9,3. Faiz gideri, vergi gelirlerine şöyle bir oranladığımız zaman, 2002'de eğer 100 topluyorsak 87'sini faize ödüyorduk, şimdi 100 topluyorsak 38,8'ini faize ödüyoruz. Bunu nasıl görmezsiniz ya?! İnsaf! İşte bunlardır bizim kazanımımız. Bunlardan arta kalanla biz o dediğimiz yatırımları şu anda gerçekleştiriyor, bu adımları atıyoruz.

Ve bir başka olay; kamu borçlarının artış hızı diyorsunuz. İktidarımız döneminde önemli ölçüde ben azaldığını iddia ediyorum; ama, siz arttığını iddia ediyorsunuz. Bak, şimdi, burada hesap farklı. Burada, borç dinamiklerinin etkin yönetimi, faizlerdeki önemli düşüşler, bütçe açığının azaltılması, kamuda tasarruf sağlanması ve malî disiplin etkili olmuştur. Burada, özellikle toplam kamu kesimi net borç stokuna baktığımız zaman, 2002'de bu 216 katrilyondu, şu anda 267 katrilyon Türk Lirasıdır toplam. Artış ne kadar; 51 katrilyon Türk Lirası. Peki, burada ne anlatıldı demin; aman ya Rabbi, ne rakamlar… Bizi acınacak hale düşürdüler ve biz… Gidin şöyle 1998-2002 arasına, o geçmiş yıllara; orada 1'e 5 arttığını göreceksiniz. Bizim bu dönemimizde hamdolsun böyle bir sıkıntı yok ve geliyorum, toplam kamu kesimi net borç stokuna; orada da, 132 milyar dolar toplam net; 2005 sonu itibariyle 199 milyar dolar; dolar cinsinden de bu ve toplam kamu kesimi net borç stokunun millî gelire oranını da ayrıca vereyim size: 2002 sonu itibariyle bu 78,6 idi, şimdi ise 56,9; hesap buna göre yapılır buna!

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Yanlış...

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Buna bakacaksın hesabı yaparken. Öyle, borcum şu kadar arttı diyerek milleti aldatmayın. Milleti aldatmayın; işin gerçeği budur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Gerçeği budur.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Borç yiğidin kamçısıdır!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - İşte, borç yiğidin kamçısı derken, buna göre derler. Bugün dünyanın en borçlu ülkesi Amerika'dır; bir derdi var mı; yok. Niye yok; gayri safî millî hâsılaya oranına bak. Japonya en borçlu ülkesidir ve trilyonlarca dolar borçları vardır; 5 trilyon, 4,5 trilyon dolar; böyle; ama, dertleri yok, niye; çünkü, gayri safî millî hâsılaya oranı vurduğun zaman işin gerçeği ortaya çıkıyor.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Orada da fazla.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Biz borçtan korkmuyoruz, borç konusunda filan çok rahatız. Niye; çünkü, artık, üreten bir Türkiye var; bunu böyle bileceksiniz. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Üreten bir Türkiye var.

Ve tabiî, enteresan bir şey. Kusura bakmayın, dürüst davranmıyorsunuz, doğru konuşmuyorsunuz. Milleti bu kürsüden aldatmaya kalkmayın!

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Siz aldatıyorsunuz!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Öyle şeyler söylüyorsunuz ki…

CANAN ARITMAN (İzmir) - Onu siz yapıyorsunuz!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bak, Halep ordaysa arşın burada.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Söyle, somut konuş, somut!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben size devletin resmî rakamlarını veriyorum, gazete kupürlerini okumuyorum, devletin resmî rakamları bunlar. (AK Parti sıralarından alkışlar) Gazete kupürleriyle konuşmuyorum.

Bakınız, şu anda, Türkiye, toplam malî tasarrufların 2002 sonunda sadece yüzde 52 küsuru Türk Lirası cinsinden iken, bu oran 9 Aralık itibariyle yüzde 74,4'e çıkmıştır; bu gelişme, Yeni Türk Lirasına geçişle beraber millî paramıza olan güvenin iyice pekiştiğini ve Yeni Türk Lirasının tasarruf ve değer, biriktirme fonksiyonunu yeniden kazandığını açıkça ortaya koyacaktır.

Burada, şimdi bir gerçeği hatırlatmak zorundayım, o da şudur: Bakınız, 2005 yılında ilk defa 5 yıl vadeli, sabit ve değişken kuponlu YTL cinsi tahvil ihraç edilebilir duruma gelinmiştir. Nerede, geçmişte var mıydı böyle bir şey?! Düşünebiliyor musunuz?!

İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Hayal bile edilemiyordu…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bak nereden, nereye geldik; ama, sizin hayalinizin ulaşmadığı yere bizim fiilimiz ulaşır, bunu böyle biliniz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunu, böyle biliniz! (CHP sıralarından gürültüler)

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Doğru konuş!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Rahat ol, rahat… El kol hareketi yapma… Geçmişten beri bunlarla yürüdünüz.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bu sizin aczinizi gösterir!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - El kol hareketleriyle bir yere varamazsınız. Bu millet el kol hareketleri yapanları hep sandığa gömdü, sizi yine gömecek. Bunu da böyle bilin! (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Başbakan gibi konuş…

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Külhanbeyi gibi konuşuyorsun!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Saygınız olsun… Saygınız olsun… Bir Genel Başkan el kol hareketiyle konuşmaz, diliyle konuşur. Bunu bil. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Başbakan gibi konuşmuyorsun!

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Bir başbakana yakışıyor mu!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, sükûneti koruyalım.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yeni Türk Lirasına geçişle beraber… (CHP sıralarından gürültüler)

Yeni Türk Lirasına geçişle beraber, içlerinde Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası ve Avusturya Hazinesinin de yer aldığı çok sayıda uluslararası kuruluş, Yeni Türk Lirası cinsinden tahvil ihraç etmeye, Yeni Türk Lirası cinsinden kredi kullandırmaya ve bu enstrümanları borç yönetimlerinde etkin biçimde kullanmaya başlamıştır. İşte biz buyuz. Biz, buyuz…

CANAN ARITMAN (İzmir) - Yurt dışında geçmiyor Türk Lirası; o kadar da gidiyorsunuz!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bak ben hep bütçeyi konuşuyorum… Hep ben bütçeyi konuşuyorum dikkat edin, bütçenin dışında konuşmuyorum; ama, biraz sonra o dille de konuşabiliriz! (CHP sıralarından ayağa kalkmalar, gürültüler; AK Parti sıralarından "otur yerine", "otur" sesleri)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, saygısız konuşuyorsunuz, saygısız…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelin bir de bu olaylara tersinden bakalım.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Hep tersinden bakıyorsunuz zaten!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Biz, ihtiyaç duyulan reformları gerçekleştirmeseydik, ekonomide ve siyasette istikrarı sağlamasaydık, meselelerin üstüne kararlılıkla gitmeseydik, siyasete itibar, ekonomiye güven kazandırmasaydık, Türkiye bugün nerede olurdu; hep birlikte bunu düşünelim. Geriye doğru gidip, kendi kendimize bir soralım; 2002 yılı sonunda, 2003, 2004 ve 2005 yıllarına ilişkin nasıl bir tahminde bulunabilirdik. Ben, sizlere, sadece bazı temel makro göstergeler hangi seviyelerde olabilecekti, bunu gösteriyorum. Hafızai beşer nisyan ile maluldür derler. Belki, o zaman, Türkiye'yi nereden nereye getirdiğimizi, hangi badireleri atlattığımızı, hangi uçurumlardan döndürdüğümüzü daha iyi anlarsınız.

Kamu net borç stokunun gayri safî millî hâsılaya oranı, son dönemin en kritik göstergelerinden biridir. İlk olarak, bu göstergeye şöyle bir bakalım; 1998-2002 döneminin ekonomik trendleri devam etseydi, bugün ulaşacağımız sonuçlar nereye varırdı. Yalnız, bu, aynı zamanda, o dönemlerin yönetiminin de ne olduğunu anlatması bakımından çok önemli. Bugün itibariyle, toplam borç stokumuz 276 milyar YTL; bunun gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 57.

1998-2002 döneminin trendleri devam etseydi, bugün, bu rakamlar, değerli arkadaşlar, nereye ulaşacaktı biliyor musunuz; borç stokumuz 1 katrilyon 162 milyar YTL'ye ulaşacaktı.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Dolar olarak söyleyin!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - YTL… YTL… YTL varken burada şimdi, doları konuşmamıza gerek yok. Dolarla da konuşuruz; o kadar artık matematik biliyorsunuz canım, dolarla da hesabını yaparsınız.

Şimdi, varın, siz bunun kıyasını yapın; yüzde 56 nerede, yüzde 102 nerede; 276 milyar nerede, 1 katrilyon 162 milyar Yeni Türk Lirası nerede?! Hesap bu… (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu mukayese, iktidarımızla birlikte Türkiye'nin hangi uçurumların kenarından döndüğünün de çok açık bir belgesidir.

Şimdi de…

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Böyle bir mantık olabilir mi?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Olabileceğini de göreceksin. Tersi de, düzü de, hepsi olacak.

Şimdi, sağlanan malî disiplin sonucunda, faiz giderleri düşürülemeseydi, bütçe büyüklüklerimizle ilgili muhtemel sonuçlar nasıl olurdu, bir de bunu ortaya koymam lazım; ona bakalım. 2002 yılında, konsolide bütçe faiz ödemelerinin gayri safî millî hâsılaya oranının yüzde 19 -yaklaşık rakamlar veriyorum- olduğu dikkate alındığında, 2005 yılında 46 milyar YTL yerine 91,2 milyar YTL faiz ödemesi yapılacaktı. Bu durumda, bütçe açığı da 14 milyar YTL yerine 59 milyar YTL olacaktı. Hesap ortada… Halep oradaysa, arşın burada…

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Ne hesabı bu?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve bakın, bir şey söyleyeyim.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Bırakın bu rakamları, vatandaş aç…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bizim, bütün bu başarılarımızın arkasında şu var…

CANAN ARITMAN (İzmir) - O rakamları bırak Sayın Başbakan… Vatandaş aç…

İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Bir sus allahaşkına!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Artık, Türkiye, bir yere doğru gidiyor. Bizim başarımızın arkasında şu var: Her şeyden önce, bakınız, bir tabloyla, onu da önlerinize şöyle sereyim, onu da görmenizde fayda var; özellikle, kamu özel sabit sermaye yatırımları son dört yılda nereye geldi? Öyle bir tablo ortaya koydular ki, sanki, Türkiye, artık yatırımlar yapmıyor. Sayın Baykal diyor ki: "Sanayi çöktü, özel sektör çöktü." Bunu neye dayanarak söylüyorsun?! Neye dayanarak söylüyorsunuz?! (CHP sıralarından "işsizliğe, işsizliğe" sesleri, gürültüler) İşsizlikle onun ters orantılı bağlantısı var, doğru orantılı yok. Onu da öğreneceksin, bilmiyorsun…

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Bunlar benim sözlerim değil. Sen tercüme ediyorsun. Sana tercüme hakkını ben vermedim. Sözlerim tutanakta…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız…

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sen uyduruyorsun… Sen söylüyorsun…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız…(CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız, 2002, yıllık toplam yatırım 46 katrilyon…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Gayri safî millî hâsılaya oranını verin Sayın Başbakan.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 2005, toplam yatırım 66 katrilyon.

Akif Bey, git vergi topla sen!

MUSTAFA ÖZYÜREK (mersin) - Reel olarak verin.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Gayri safî millî hâsılaya oranlayın, az önce borçları öyle verdiniz.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Makine teçhizat, 2002 yılında 21 katrilyon…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Borçların millî gelire oranını söyleyin.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Konut, bina inşaatı 25 katrilyon.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Millî gelire oranını söyleyin.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 2005'e geliyoruz…

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Rakam cambazlığı yapmayın!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - … makine teçhizat 36 katrilyon, konut, bina 30 katrilyon; toplam 66 katrilyon burada da yatırım söz konusu.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Millî gelire oran nedir?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Millî gelire oranında da her şey olumlu, sizin düşündüğünüz gibi değil. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Lütfen, söyler misiniz şu oranları?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Rakamları söyleyin!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Rakamları söyleyeyim size.

2002 sonu itibariyle, eksi 1,1'deydi, 2005'te 18,1'e geldi bu artış oranı. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunların hepsi ortada, bunları biz rakamlarla çalışıyoruz.

Makine teçhizatta oran 5,7'ydi, şimdi ise 15,6…

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başbakan, reel rakamlarla yapın tahlilleri.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Konut inşaatında, maalesef eksideydik, şimdi 23,4.

İşsizlik diyor, söyleyeyim; bakınız değerli arkadaşlar, bütün bu yatırımlar niçin yapılıyor biliyor musunuz; artık, teknolojide, dünyadaki gelişime paralel olarak, benim sanayicim kendi teknolojisini yeniliyor, onu yeniliyor…

ABDURREZZAK ERTEN (İzmir) - Sanayici mi bıraktınız?

HARUN AKIN (Zonguldak ) - Hangi sanayici?..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - … veyahut da yeni yatırım yapıyor ve bunlarla birlikte, tabiî ki, emek/yoğun değil, daha çok, teknoloji/yoğun bir dönemi yaşıyoruz, olay bu; işimize gelen değil, gerçeği bu.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - İşsizliğin sebebi bu mu Sayın Başbakan?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve, biz Türkiye'yi devraldığımızda 10,3'tü işsizlik oranı, şimdi ise, az önce açıkladığınız oranla da, miktarla da söylüyorum, buna rağmen 9,7.

ABDURREZZAK ERTEN (İzmir) - Yıl sonuna bak!

ATİLLA KART (Konya) - Yanlış söylüyorsun Sayın Başbakan.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şu andaki son rakamları söylüyorum, 9,7 ve bu, değerli arkadaşlar, mevsimseldir; kış mevsiminde bu oran düşer; ama, baharla, yazla beraber bu artmaya başlar, istihdam alanı genişler. Bunları da öğreneceksiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Öğreneceksiniz!..

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - İşsizler eyvah diyecek, bir başka bahara kaldık diyecek!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, burada, tarım sektörüne yönelik bazı eleştiriler yapıldı, onunla ilgili de bazı gerçekleri söylemem lazım. İktidarımız döneminde tarım sektörüne yönelik krediler önemli ölçüde artırılmıştır ve bu açıklayacağım rakamlara da hassasiyetle dikkat edilirse memnun olurum. Toplam destekleme 2002'de 2,4 katrilyondu, 2005'te 3,8 katrilyon olmuştur tarıma verdiğimiz destek. Bunların içinde prim desteği 225 trilyondu 2002 sonu itibariyle, şimdi ise 1 katrilyonu aşmış vaziyette.

Hayvancılık desteği biz göreve geldiğimizde -2002 yılı sonu itibariyle söylüyorum- 83 trilyondu, şimdi ise 270 trilyon.

Mazot desteği bizden önce yoktu. Bizim dönemimizde ise, 2003'te 310 trilyon verdik, 2004'te 360 trilyon verdik, bu yıl 410 trilyon mazot desteği verdik.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Doğrudan gelir desteğinden kestiniz Sayın Başbakan.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Merak etmeyin, onu da söyleyeceğim, biraz sabırlı ol… Biraz sabırlı ol… Canım, gülüm benim, biraz sabırlı ol, onu da söyleyeceğim. Merak etme, bunlar var burada. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - 2004 mazot desteği hâlâ ödenmedi.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Var… Var… Var…

Mazot desteği değil o, doğrudan gelir o. Karıştırdın onu da, onu da söyleyeyim.

Gübre desteği bizden önce yok… Yok… Yok… İlk defa gübre desteğini biz bu yıl verdik. Ne kadar; 274 trilyon gübre desteği verdik. Bizden önce böyle bir şey yok, bizim dönemimizde oldu.

Haa, şimdi gelelim doğrudan gelir desteğine. Neydi o; bizden önce 1,9 katrilyon Türk Lirası doğrudan gelir desteği verilmiş ve biz, bir karar aldık. Neydi o karar; dedik ki, artık, doğrudan gelir desteğini yavaş yavaş azaltacağız. Yükü nereye vereceğiz; yükü, prim desteğine kaydıracağız ve bunun için de, 2003'te 2 katrilyon destek verdik, doğrudan gelir desteği. 2004'te 2,1 katrilyon destek verdik. Bu yıl ise 1,7 katrilyon destek verdik.

Burada, doğrudan gelir desteğiyle ilgili 2005'te vermemiz gereken 16 000 000 Türk Liralık desteğin, maalesef, 6 000 000'u verilemedi. Onu da inşallah bayram öncesi…

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - 2004'ten gelen Sayın Başbakan, 2005'in değil.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …vatandaşlarımıza vereceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - 2004'ten kalma Sayın Başbakan!..

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - 2004 mazot desteği ödenmedi Sayın Başbakan; önce onu söyleyin. 2004'ün mazot desteği duruyor. 2006'ya giriyoruz.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Düşük faizli kredi desteği… Bizden önce böyle bir şey yok. Fakat, 2004'te 10 trilyon, 2005'te 67 trilyon düşük faizli kredi desteği verdik.

Şimdi geliyorum bir başkasına; o da şu: Değerli arkadaşlar, elinizi vicdanınıza koyun!..

ALİM TUNÇ (Uşak) - Var mı ki?!

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sen de koy!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bunu geçen konuşmamda da söyledim, bakınız, çiftçinin Ziraat Bankasına bizden önce ödediği faiz yüzde 59 idi. Yüzde 59… Olur ya, bilmeyenler vardır, öğrensinler.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Enflasyon neydi?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …ve şu anda yüzde 8 ile yüzde 15 arasına indirilmiştir. Ortada… (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Enflasyonu faize oranla bakalım!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bitmedi; kayıtlarınıza iyi alın, toplam tarımsal kredi tutarı 2002 sonu itibariyle 228 trilyondu; şimdi ise -değerli arkadaşlarım, 2005 sonu itibariyle veriyorum, dikkat edin, buçuklama filan olmasın- 2,1 katrilyon Türk Lirasıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Buraya çıkmıştır.

Peki, kaç kişiye verdik? 2002 sonu itibariyle 77 000 çiftçi bu krediden istifade etmiştir, 2005 sonu itibariyle 197 000 çiftçi bu krediden istifade etmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Tabiî, bunları görmezsiniz, görmezsiniz!

Aynı şekilde, bakınız, çiftçi battı, çıktı, şudur, budur, filan, falan deyip duruyorsunuz. Bakınız, ben, size bir şey söyleyeceğim; dikkat edin…

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Çiftçi sayımız kaç, çiftçi sayımızı söyler misiniz?!

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Çukurova'ya git Sayın Başbakan, Çukurova'ya!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Merak etmeyin; ben, oraların hepsini geziyorum, hepsini dolaşıyorum.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - 4-4,5 milyon çiftçi var…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hepsini geziyorum, dolaşıyorum. Hepsine kapı açık.

Burada bir şey söyleyeyim size: Bakınız, 2002 sonu itibariyle Türkiye'de satılan traktör sayısı 6 300.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Dalak alma diyor köylü, dalak alma!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 2003'te, bu rakam 18 000, 2004'te 30 000, 2005'te 32 000 traktör satışı yapılmıştır bu ülkede. (AK Parti sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Haczedilen traktör ne kadar?!

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Köylü, buna, dalak alma diyor!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, rica ediyorum, müdahale etmeyin.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Kaç çiftçi traktörünü sattı?!

BAŞKAN - Sayın Arıtman, âdeta, bunu, bu toplantıda gelenek haline getirdiniz.

AHMET IŞIK (Konya) - İçtüzüğü işlet Sayın Başkan, İçtüzüğü işlet.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve 2002 yılında, mazotla ilgili olarak… Az önce, Sayın Baykal, tabiî, Amerika ile Türkiye'yi mukayese ediyor…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yok, yok; Avrupa'yla mukayese ediyor…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Avrupa'yla mukayese ediyor…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Avrupa'yı…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Avrupa'yla mukayese ediyor, Amerika'yla mukayese ediyor. Önce…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yok, yok; Almanya'yla mukayese ediyor.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bak, Mustafa Bey, Sayın Özyürek, çok ileri gittin; sana burada şimdi bir şey söyleyeceğim, şimdi bir şey göstereceğim sana… (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - El kol hareketi yapma!

AHMET IŞIK (Konya) - Dinle, dinle!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sayın Özyürek…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - El kol hareketi yapma!

AHMET IŞIK (Konya) - Saygılı ol, lütfen!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - El kol hareketi yapma!

BAŞKAN - Sayın Bodur… Sayın Bodur…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sayın Özyürek, Plan ve Bütçe Komisyonunda…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - El kol hareketi yapma!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Bodur, lütfen…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yani, bunlara İçtüzük neyi gerektiriyorsa yapın; biz burada bütçe konuşması yapıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunlara gereğini yapın.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Talimat veremezsin!

BAŞKAN - Sayın Anadol, lütfen, yerinize oturun efendim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Oradan talimat veremezsiniz.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Plan ve Bütçe Komisyonunda…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Karşında AKP'li milletvekilleri yok.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Başkana talimat veremezsin!

BAŞKAN - Ben gereğini yaparım, siz yerinize oturun.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Plan Bütçe Komisyonunda…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, talimat veremez.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sizin yaptığınız eziyeti anlatmak için söyledim.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sayın Özyürek, bu ayağa kalkma, bu tür hareketler, bunlar çirkin. Ben sana şurada bir şey söyleyeyim, bak: 7.11.2005 tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşma yapıyorsun…

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Tahrik ediyorsun.

MEHMET ZİYE YERGÖK (Adana) - Konya Valisi mi zannettin?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …ve bu konuşmada şu ifadeyi kullanıyorsun: "Zaten bu millet mazoşisttir. Ne kadar eziyet yaparsanız, o kadar" diyorsun. Bu ne be?!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sizin yaptığınız eziyeti anlatmak için söyledim; sen yanlış okumuşsun.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bunun manasını, bunun anlamını da burada açıklayayım mı?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Okuduğunu anlamıyorsun!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bunun manasını, bunu da burada açıklayayım mı?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Okuduğunuzu anlamamışsınız.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sayın Baykal, size ithaf olunur; yanınızda bu tür adamlar çalıştırıyorsunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Türk Dil Kurumunun ansiklopedisini, sözlüğünü açar, bakarsanız, bunun ne anlama geldiğini orada daha iyi görürsünüz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sizin yaptığınız eziyetleri anlatmak için söyledim.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sen kendi bakanına söyle!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Okuduğunu anlamıyorsun.

BAŞKAN - Sayın Başbakan, siz Genel Kurula hitap edin. Lütfen…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu millete mazoşist diyecek kadar seviye kaybına uğramıştır; bu kadar açık. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ben, nasıl gülüyorsunuz, hayret ediyorum; ağlanacak halinize gülüyorsunuz! (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Okuduğunuzu anlamamışsınız, okuduğunuzu…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 2002'de mazotun litresi 1 098 357 TL, 2003'te 1 398 000, 2004'te 1 548 000, 2005'te 1 900 000. Değerli arkadaşlar, bunların, şöyle, hep birlikte bir toplamını aldığınız zaman, 2003 yılı için 408 trilyon, 2004'te 204 trilyon, 2005 yılı için fiyat farkı 478 trilyon olmak üzere, mazot faturasındaki artış 1 katrilyon 90 trilyon Türk Lirası olmuştur.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Çiftçi teşekkür ediyor!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Buna göre, çiftçinin fiyat artışlarından doğan mazot faturası, fark olarak söylüyorum, üç yıl için, âdeta, bizim tarafımızdan sübvanse edilmiştir, burada bir kaybı söz konusu değildir. Dikkatinizi çekerim. Yani, bu dönemde bizim ödediğimiz ise 1 katrilyon 50 trilyon; yani, 40 trilyon gibi bir fark burada söz konusu. Bunu da, sağa sola kaydırmak suretiyle hesap saptırmayalım. Bu, sonuç olarak, çiftçimizin mazot fiyatlarından doğan ek külfetinin, bir defa, yüzde 96, yüzde 97 oranında karşılandığını göstermektedir.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Doğru, doğru!.. Çiftçi teşekkür ediyor!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şimdi, dönemimizde... Esnaf ve sanatkârlara geçiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Hep teşekkür telefonları alıyoruz!

HARUN AKIN (Zonguldak) - Emekli teşekkür ediyor!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yani, şüphesiz ki size de telefonlar gelecek, bize de geliyor. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Emekliler arıyor…

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Çiftçi teşekkür ediyor!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Geliyor, gelecek bunlar…

Dönemimizde esnaf ve sanatkârların kredi borçları yeniden yapılandırılmıştır; son üç yılda 3,5 katrilyon kredi desteği sağlanmıştır. Hedefimiz, bunu, 4,5 katrilyona çıkarmaktır.

Bakın, ben, size bütçeyi konuşuyorum, siz ise sabote ediyorsunuz; beni kendi minderinize çekmek istiyorsunuz…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Bu tavır hoş değil, Başbakanın tavrı hoş değil!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …ama, ben, sizin minderinize gelmeyeceğim; ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinin vatan minderinde bu mücadelemi sürdürüyorum; farkımız bu. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Halk Bankası tarafından esnafa kullandırılan kredi nedir: 2002 yılı sonu itibariyle, bu, 47 trilyondur. Yüzde olarak vereyim… Pardon… Yüzde 47'dir. 2005 itibariyle, bu, fiilen ödediği faiz oranıdır, yüzde 15'tir; yani, yüzde 47 faiz öderken, bizim dönemimizde, bu, yüzde 15 faize inmiştir; fark bu.

Peki, kredi tutarı nedir, ne kadar kredi dağıtmıştır, buna baktığımızda, 154 trilyon Türk Lirası 2002 sonu itibariyle dağıtılmıştır. Peki, bizim dönemde ne olmuş; 1,5 katrilyon Türk Lirası esnafa kredi dağıtılmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Peki, ne kadar esnaf kredi almış Halk Bankasından, onun da rakamlarını vereyim size: 2002 yılı sonu itibariyle, 100 806 esnaf kredi aldı. 2005 itibariyle, 227 431 esnaf kredi almıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Ne yapsın gariban!

CANAN ARITMAN (İzmir) - 45 000 bakkal dükkânı kapandı, 45 000 bakkal…

AHMET YENİ (Samsun) - Rakamlar konuşuyor, rakamlar…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Biraz sonra, onda da, ne kadarı kapandı, ne kadarı açıldı, onu da söylerim; biraz sabırlı olun, biraz sabırlı olun.

Ve bütün bu adımlarımızda, özellikle esnafımızı da, çiftçimizi de, köylümüzü de, acaba bu kurumlarla, bankalarımızla nasıl destekleriz, bunun yanında, kendilerinin önünü nasıl açarız; bugüne kadar hep onların adımını attık ve bundan sonra da, bu süreci, aynı şekilde devam ettireceğiz, devam ettiriyoruz.

Şimdi de, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun özellikle ne gibi destekler verdiğini burada söylemek istiyorum. Bütçeden, ayrıca, Fona bu dönemde kaynak aktarılmıştır; fakat, bu kaynak daha önce 600 trilyonken, bizim dönemimizde yaklaşık 1,4 katrilyona çıkarılmıştır. Bu Fonu güçlendiriyoruz.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Çünkü, millet daha fakir ve fukaralaştı.

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Millet ölüyor tabiî, ne yapsın!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, çok çirkin, çok ayıp; bunu, biz, örgütümüz vasıtasıyla dağıtmıyoruz, bunu, biz, valilerimiz, kaymakamlarımız vasıtasıyla dağıtıyoruz. Sizi edebe davet ediyorum... Edebe davet ediyorum… (CHP sıralarından "Konya Valisi" sesleri)

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başbakan, Meclise hitap edin, Meclise…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Son kuruşuna kadar, amacına uygun olarak, garip gureba, fakir fukara, evet, bu tablodan istifade ediyor.

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla)  - Tabiî!.. Biz biliyoruz bunu…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Fon kapsamındaki bir diğer önemli faaliyet de, özellikle bireysel veya grup halinde iş yapmak isteyenlere verilen destektir.

Şimdi, ben, özellikle bu tablodan da, bu dönem içerisinde, nereye, ne gönderdik... Bakınız, il ve ilçe Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna gönderilen periyodik yardımları, 2002'ye baktığımız zaman, 97 trilyon görüyoruz; fakat, 2005'te bu 163 trilyona çıkmış.

Sağlık destek programları: 2002'de 159 trilyon, şimdi ise, 179 trilyon.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başbakan, cari fiyatları kullanıyorsunuz.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Eğitim destek programları; 2002'de 207 trilyon, şimdi ise, 477 trilyon Türk Lirası.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Yoksulluktaki artış ne kadar?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Proje destekleri, 12 trilyon, şimdi ise, değerli arkadaşlarım, 170 trilyon.

Çeşitli sosyal yardımlar; 2002'de 136 trilyon, şimdi ise, 157 trilyon.

Toplamda, biz gelmeden önce, 610 trilyonken, şu anda, 1,2 katrilyon rakamına ulaşmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Tabiî, bu arada, ekonomik sebeplerle çocuğunu okula gönderemeyecek ailelerin çocuklarına da aktardığımız, özellikle, şartlı nakit transferi eğitim yardımları da -2003'te bizimle başladı bu süreç- 1,6 trilyondu ve 2004'te 67 trilyona, 2005'te ise 137 trilyona çıkarılmıştır ve bunu da sürekli olarak artıracağız ki, imkânsızlıkları sebebiyle okula gönderilmeyen çocuklarımız da okula gönderilme imkânını, fırsatını yakalasın.

M.CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Bu açıklama yetmez Sayın Başbakan. Daha çok kayıp olacak.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve şimdi, bu uygulamada, kız çocuklarına daha yüksek bir uygulama yaptığımı, geçen konuşmada da söylemiştim; fakat, bunu tekrar ifade edeceğim.

Bakınız, ilköğretimde erkek çocuklara 17 000 000, kız çocuklara 22 000 000, ortaöğretimde erkek çocuk için 28 000 000, kız çocuk için 39 000 000 olmak üzere ailelere destek verilmektedir. Kaç çocuk olursa olsun aynı ailenin içerisinde, hepsi de bu yardımı alma hakkına sahiptir ve bu uygulama, kız öğrencilerde okullaşma oranını artırmıştır ve annenin banka hesabına bu para geçmektedir. Altını çizerek söylüyorum, bu uygulamadan şu ana kadar yaklaşık 1,2 milyon öğrenci yararlanmaktadır.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Yoksulluğu artırdığınız kesin Sayın Başbakan.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakınız, bu yoksulluk bizim dönemimizde oluşmadı.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Artırdınız, artırdınız…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Artırdınız…

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Yoksulluğu artırdınız…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Biz, bu yoksulluk tablosunu devraldık ve bu tabloyu şimdi biz tedavi etmeye ve bunu da, psikolojik olarak bu desteği de vermek suretiyle onları motive etmenin gayreti içerisindeyiz. Bizden önceki yönetimler bunu yapmadı; bunu biz yapıyoruz.

Haa, bu paralar nereye gidiyordu; sizin ısrarla hep söylediğiniz var ya, o yolsuzluk şebekelerine gidiyordu.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Şimdi nereye gidiyor?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şimdi o hortumlar kesildi, şimdi benim vatandaşıma gidiyor. Fark bu!.. Fark bu!.. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Helal olsun!..

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Ama, başaramadınız!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu arada, yakacak yardımlarımız devam ediyor. Anadolu'nun  dört bir yanında, bütün fakir fukaraya, garip gurebaya bunu gönderiyoruz ve burada, 2003'te attığımız bu adımla birlikte yaklaşık 683 000 ton, 2004'te 1 000 000 ton ve 2005'te 1 250 000 ton kömürü, yerli kömürümüzü, biz, Anadolu'nun değişik yerlerinde, çevre şartlarını da araştırmak suretiyle, fakir fukaraya, garip gurebaya ulaştırıyoruz.

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Öldürdünüz milleti!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Peki, ne kadar aileye ulaştırdık: 2002, 2003'te ulaştığımız aile sayısı 1 020 000 ailedir, 2004'te 1,5 milyondur, 2005'te 1 710 000'dir.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Yoksulluk artıyor gördüğünüz gibi Sayın Başbakan.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yakında bütün Türkiye'yi muhtaç edeceksiniz.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Yoksulluk artıyor; rakamlardan belli.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - İfademi iyi dinlersen, inceliğini anlarsın. Anlamakta zorlanıyorsun; çünkü, Hükümetin, devletin bu tür faaliyetlerini bilmeyen, duymayan, kenarda köşede kalmış olan vatandaşlarımıza ulaşma metodudur bu. Sizin böyle bir derdiniz yok! Sizin böyle bir derdiniz yok!.. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Bugüne kadar da böyle bir şeyi dert edinmemişsiniz. Biz dertliyiz, siz dertli değilsiniz. Biz kapı kapı dolaşırız, siz Ankara'yı beklersiniz. Aradaki fark bu.

ALİ RIZA BODUR (İzmir)- İş verin; gereğini yapar.

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla)- Kömür verme, iş ver!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, burada, özellikle Sağlıkta Dönüşüm Projesiyle attığımız adımlar ortada. Ve bu konuyla ilgili olarak…

M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)- Temizlik işçilerine ameliyat yaptırdınız.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)- Değerli arkadaşım, bunların hepsi ülkede her zaman olağan şeyler. Haa, onun üzerine benim Hükümetim gitti mi gitmedi mi?! Hemen böyle, mal bulmuş gibi dayanıyorsun, yükleniyorsun ona. Bunların hepsi olacak. Ama, bu Hükümet onun üzerine gitti mi gitmedi mi?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Başbakan, ek süre vereceğim. Yalnız, bir dakikanızı rica ediyorum.

M. CEVDET SELVİ (Eskişehir)- Nereye gitti?!

K. KEMAL ANADOL (İzmir)- Neyin üzerine gitti?! Neye gitti?!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- Sadece Yeni Zelanda'ya gitti, sadece seyahate gitti.

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, bu laf atmalara Divan Üyelerimizin de katılmış olması beni üzüyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu Parlamentoda bu kürsüden, milletin kürsüsünden konuşmak kadar, sayın milletvekillerimizin hatibi dinlemesi de hem hakkı hem de sorumluluğu. Hele hele bir ülkenin başbakanı konuşurken konuşmasına engel olacak bir tavır içerisinde olmak son derece hoş olmayan, milletimizin de hoş görmediği bir olay.

CANAN ARITMAN (İzmir)- Başbakan da eliyle öyle yapmasın! (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, sizden rica ediyorum; bu tip hareketler bu Parlamentoya itibar değil sıkıntı getiriyor. Dinlemenizi rica ediyorum. Haa, bu arada kendinizi göstermek için, öne çıkmak için bazı hareketlerde bulunmanız size de bir şey kazandırmaz, bu Parlamentoya da bir şey kazandırmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET SEVİGEN (İstanbul)- Sana yakışıyor mu Sayın Başkan; ne kadar ayıp!

ZEKERİYA AKINCI (Ankara)- Başbakanın gözüne girmeye çalışanlara söyle.

BAŞKAN- Buyurun Sayın Başbakan.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)- Sağlıkta Dönüşüm Programımızda, üç yılda, çok önemli, reform niteliğinde başarılara imza attık. Kamu hastanelerini ortak kullanıma açtık. Artık, Emekli Sandığı mensubu, SSK'lı, Bağ-Kur'lu, yeşilkartlı diye bir ayırım kalmadı. Bu yetmez mi, bu yetmez mi?! Eskiden bu ayırım vardı, bu kalktı. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sadece devletin hastanelerinden değil, şimdi, özel sektör hastanelerinden de, benim vatandaşım, yeşilkartlısıyla, Emekli Sandığıyla, işçisiyle, memuruyla, hepsi bundan istifade ediyor; yeter. (CHP sıralarından gürültüler) Ne olacak; bundan daha büyük değişim mi olur!

Eczanelerdeki -gelin, dikkatinizi çekiyorum- SSK Hastanesinin eczanelerindeki kuyrukları unutmayın. Biz, bütün serbest eczaneleri devreye sokarak o kuyruklara son verdik. (CHP sıralarından gürültüler)

Artık -arkadaşım da bugün gayet güzel söyledi- şimdi, konut kuyrukları başladı, konut kuyrukları başladı. Bu size bir şey anlatmıyor mu?! Türkiye nereden nereye geliyor! (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

Ve yeşilkartlı eskiden ilacını alamıyordu; ama, şimdi gidip ilacını da alır hale geldi; bunu da sağladık ve memuru da, SSK'lısı da, hepsi alıyor, bu duruma geldi.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Grip olana reçete yazmıyorsunuz ama.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve sağlık personeline performanslarına göre eködeme başlattık. Bu uygulamayla da, sağlık çalışanlarının üretkenliğini, bu ülkede, hamdolsun, artırmış vaziyetteyiz.

Bakınız, buradan, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesiyle ilgili konuya geliyorum. Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi bir numara, birinci sırada.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Oran olarak, oran?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve Sayın Baykal bilmiyorum bir hesap yanlışı mı yapıyor; biz cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdık diyoruz. Derslik, sınıf demek.

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Bilmiyorduk, öğrendik!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yani, 70 000 sınıf yapıldı. Şimdi, bunu yıllara böldüğümüz zaman ne yapar; şu hesabını yaparsanız, 23,3 bin, her yıl, biz sınıf yapmışız, derslik yapmışız.

Şöyle, cumhuriyet tarihinde her yıla bu düşüyor mu, buna bir bak bakalım.

ENGİN ALTAY (Sinop) - 1999'da 29 000 derslik yapıldı Sayın Başbakan.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Buna baktığın zaman bunu göremezsin, yok böyle bir şey

ENGİN ALTAY (Sinop) - Belgesi burada!.. (AK Parti sıralarından "otur yerine" sesleri)

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yok böyle bir şey, göremezsiniz. (CHP sıralarından gürültüler)

ENGİN ALTAY (Sinop) - Belgesi elimde…

 BAŞKAN - Sayın Milletvekili, oturur musunuz yerinize.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -Bu başarı nereden yakalandı; çıkardığımız kanunla yakalandı. Bakınız, biz,  devlet bütçesinden 55 000'e yakın derslik yaparken, bunun dışındaki dersliği hayırseverlerimiz yaptı ve bu hayırseverlerimiz nereden istifade ettiler bu arada; eğitime yüzde 100 destek kampanyasından istifadeyle, yine bir yerde, devlete ödeyeceği bir vergiyi de bu noktada değerlendirmiş oldular. Ama, bizim derdimiz bağcı değildi; bizim derdimiz, üzümü milletçe, beraber yemekti, buydu… (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bu eğitime yüzde 100 destek kampanyası çerçevesinde, yaklaşık 2 katrilyonluk destek aldık ve bundan dolayı biz, şahsım, milletim adına, her gittiğimiz açılışta, zaten hayırseverlerimize de, bununla ilgili şükranlarımızı bildiriyoruz. Bu, ayrıca onların da, adını yazmak istiyorsa kendi adını, babasının, annesinin, kardeşinin veya kimi istiyorsa, onunla da taçlandırıyoruz. Bu adımları da atıyoruz.

Tüm zamanlarda okullarımıza gönderilen bilgisayar noktasında da ciddî bir artış olduğunu söyledim. Bugün yine söylüyorum; hedef, inşallah, 2006'nın ilk çeyreğinin sonunda, bilişim teknolojisi sınıflarındaki 320 000 bilgisayarı halletmek. Bunu da, ama hayırseverlerimizle ama gerekirse ikinci bir ihaleyle bitirecek ve böylece, inşallah, bilişim teknolojisi sınıflarında bilgisayar olmayan okulumuz kalmayacak.

Bakınız, burada bir gerçeği daha vurgulamakta büyük fayda var; öğretmenlere ucuz bilgisayar kampanyası başlattık. Bununla, yıl sonu itibariyle, 100 000 öğretmenimize, inşallah, ucuz dizüstü bilgisayar sahibi olma imkânı sağlanmış olacaktır ve bu adım da, dönemimizde gerçekleştirildi.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Öğretmenlere yeterli maaş verin, ikinci bir iş yapmak zorunda kalmasınlar.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)  - Son üç yılda, kamuya tahsis edilen kadroların yüzde 50'sini biz Millî Eğitim Bakanlığımıza tahsis ediyoruz. Bu, bizim, eğitime verdiğimiz önemin ne denli ileri olduğunun açık işaretidir.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Öğretmenler taksi şoförlüğü yapıyor.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Müfredat, otuzyedi yıldır değişmemiştir. Bu demode müfredat değiştirildi. Geçen yıl, her bölgede, 120 okulda pilot olarak uygulanan ilköğretim müfredatı, bu sene bütün okullara teşmil edilmiştir ve ücretsiz kitap dağıtımı devam edecektir. İnşallah, önümüzdeki yıl, ortaöğretimde de ücretsiz kitap dağıtımını yapacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar) Onu da yapacağız; çünkü, bu yıl şunu gördük ki, ortaöğretimde birçok ders kitapları bulunamıyor ve bundan dolayı da ciddî şikâyetler aldık ve bunu da üstlenmek suretiyle, inşallah, bu sıkıntıyı da böylece gidermiş olacağız.

Üniversitelerimizde, kredi ve burs alamayan hiçbir öğrenci yoktur; talep ettiği halde alamayan hiçbir öğrenci yoktur ve göreve geldiğimizde, bu, 45 000 000'du; 2006'da, şimdi bu rakam 130 trilyona çıkarıldı… 130 000 000… (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Desteksiz gitti.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ortaöğretim bursları 13 000 000'du, şimdi ise 40 000 000 Türk Lirasına çıkarıldı. Okulöncesi eğitimde yüzde 11 okullaşma oranı varken, şimdi, bu, yüzde 20'ye ulaşmış bulunuyor. Bunlar, hep, bu dönemin atakları ve okullarımızda demokrasi eğitimi ve okul meclisleri projesiyle, demokrasi kültürünün küçük yaşlardan itibaren kavranması ve özümsenmesi için yoğun bir gayret sarf edilmektedir ve yıllardan beri konuşulup gerçekleştirilemeyen sosyal bilimler lisesi, beş yıllık liseler olarak açılmıştır. Bunun yanında, inşallah, şimdi, spor liselerini de açmaya başladık ve spor liseleriyle de, spora yönelmek isteyen yavrularımız, buralarda bu fırsatları yakalayacaklardır.

Bugünkü konuşmamda, toplu konut üzerinde durmayacağım; ancak, sosyal donatılar kapsamında, Toplu Konut İdaremizin 141 lise ve ilköğretim okulu ki, bu, 2 728 dersliğe tekabül etmektedir; Toplu Konut İdaresi bunları yapmıştır ve yapmaktadır. 17 tane anaokulu yapmıştır, yapmaktadır. 7 kütüphane, 22 spor salonu, 110 ticaret merkezi, 97 ibadethane, 7 hastane, 24 sağlık ocağı; bunların ihaleleri gerçekleştirilmiş ve inşaatları devam etmektedir.

Tarım köy kapsamında 5 000 konut projelendirilmiş, 11 köyde 1 677 konut başlatılmıştır ve yol noktasına gelince -burada da söylüyorum- şu anda, Türkiye genelinde bölünmüş yolda, hamdolsun, 6 000 kilometre aşılıyor.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bütün bu başarı nereden geliyor dediğimiz zaman; biri, kaliteli bir farklılaşmayı ortaya koyduk; diğeri de, ulusal ve küresel gelişmeler ışığında iç ve dış beklentilerin etkin bir şekilde yönetilmesini başardık ve burada insan yönetimi var, burada bilgi yönetimi var, burada para yönetimi var. Bunlar başarıldı ve bunun neticesini de, hamdolsun, görüyoruz, topluyoruz ve biz, şimdi, bu döneme, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, bir ekonomik güvenlik ve ekonomik savunma anlayışını da yerleştirmiş vaziyetteyiz ve gelişmiş ülkelerde var olan bu anlayışı, mutlaka, ülkemizde de uygulayacağız.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, Türkiye, özellikle, hedef olarak, yatırım, istihdam, üretim ve verimlilik dörtlüsünü şu anda kendisine hedef ihdas etmiştir.

MEHMET ALİ ARIKAN (Eskişehir) - Nerede var?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bunu da şu anda görüyoruz ve başarılı bir şekilde, şu anda Teşvik Yasasını uyguladığımız yerlerde çok açık, net uygulamaları var ve bunun başarıyla uygulandığı illeri görebiliriz; ama, bu başarıyı yakalayamayan iller de şu anda mevcut. Temennimiz, onlarda da farklı çözüm üretmek suretiyle, onlarda da bu başarıyı göreceğiz.

Bir diğer adım; özellikle onu da vurgulamakta fayda görüyorum… Tabiî, hep konuşuldu; Sayın Baykal da onu çok merak ediyor; bu simit hesabı noktasında; o hesabı devamlı yapıyorum ve gelirken de, bu konuda, hatta dedim ki arkadaşlarıma, Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamlarını değil de, bana özellikle çarşının, piyasanın rakamlarını getirin. Bu rakamları göreyim istedim ve baktım ki… Tabiî, Sayın Baykal simitin fiyatının 500 olduğunu söylüyor.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Simitle ilgili tek fiyat söylemedim! Ne konuştuğunuzu bilmiyorsunuz. Hep yanlış naklediyorsunuz.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Kaç söylediniz?

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Ben, çayı konuştum, simiti konuşmadım.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Çay 500, simit?!. Hesabı beraber yapacağız ya…

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sen söyle. Ben bir şey söylemedim… Ben bir şey söylemedim… Sen yap.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şimdi, simitin fiyatını soruyorum; bilmiyor. Benimki çay, simit; ikisi beraber bu hesap yapılır. (AK  Parti sıralarından gülüşmeler)

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ciddî ol, ciddî ol Sayın Başbakan!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu hesap beraber yapılır, ikisi beraber yapılır.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Ciddî ol gerçekten! Çok hafiflediniz Sayın Başbakan!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben, sizi, lütfen, ciddiyete davet ediyorum.

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Biz sizi davet ediyoruz!..

BAŞKAN - Efendim, siz, Genel Kurula hitap edin.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sizi ciddiyete davet ediyorum.  Sataşmanızı yaptınız, cevabınızı alacaksınız.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Ne biliyorsan orada konuş, cevabını alırsın.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Cevabını alıyorsun zaten.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Çoğunun gerçek olmadığını bundan önceki konuşmalarından biliyoruz.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şu anda, Keçiören'de ve çevresinde çay 300, simit 300'dür, 350'dir, bazı yerlerde 400'dür.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İstanbul'da kaç lira?!

CANAN ARITMAN (İzmir) - İzmir'de çay da 500, simit de 500…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben, hepsini de söylüyorum. Tabiî, bu seyyar satıcı. Pastaneden simiti yersen, bu fiyatı bulamazsın; fark bu.  (AK Parti sıralarından alkışlar)

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Pastaneden konuşmuyoruz.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şimdi, peki, benim hesabım neydi; benim hesabım 5 kişilik aile üzerindendi.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - 6 kişi!.. 6 kişi!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 5 kişilik aile üzerinden bu hesabı yaptığınız zaman…

DENİZ BAYKAL (Antalya) - 6 kişi!.. 6 kişi!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -  …bu neye tekabül ediyor….

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Hesabın 6'ydı…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …270 000 000 Türk Lirasına tekabül ediyor.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Hesap 6'ydı… 

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 5, 5…

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Hesap 6'ydı.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Benim o zamanlar konuştuğum, hep 3 çocuk, anne-baba; 5. Açarsınız, dinlersiniz televizyonları, görürsünüz. Ben ne söylediğimi çok iyi biliyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - 6'ydı.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Akif Beki düzeltiyor!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve bununla da kalmadık. Ne peki şu anda -yeni asgarî ücreti de söylemiyorum, geçtiğimiz asgarî ücreti söylüyorum- 350 idi. Fark ne; 80 000 000 Türk Lirası. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani benim vatandaşımın cebinde 80 000 000 kalıyor şimdi; ama, ben onu söylediğim zaman, asgarî ücret 180 000 000'du…

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Simit mi yiyecek adam otuz gün?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - O zaman çayla simidi almaya yetmiyordu.(AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler) Fark bu! Fark bu!

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başbakan, halkımızı simide çaya mahkûm ettiniz! (AK Parti sıralarından gürültüler)

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) Hâlâ insanlar simit yiyor; yazıklar olsun!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen… Lütfen efendim, sükûneti muhafaza edelim.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız, ülkelerin bu noktada -hani, dargelirliyi konuşuyoruz ya- hesap verileri vardır, mantıkları vardır. Biz, şu anda 2002'de…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tüpgazdan bahsetseniz Sayın Başbakan…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …Türkiye'de asgarî ücretle kaç kilo ekmek alınıyordu, biliyor musunuz arkadaşlar…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kaç tüpgaz alınıyor; onları da bir söyleseniz.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 187 kilo ekmek alınıyordu.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kaç tüpgaz alınıyor?

ABDURREZZAK ERTEN (İzmir) - Benzin üzerinden yapın lütfen.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 2005 yılı itibariyle alınan ekmek 294 kilo. Nereden nereye geldik.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tüpgaz nasıl, tüpgaz?!.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kiraları da bir söyleyin, kiraları…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Beyaz et, 2002'de 69 kiloydu, şimdi ise 132 kilo. Nereden nereye…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tüpgaz nasıl?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yumurta, 2002'de 1 445 adet yumurta alınırken…

CANAN ARITMAN (İzmir) - Kuş gribi…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …2005'te 3 183 yumurta alınıyor.

Çay -kilo olarak vereyim- 2002'de 29 kilo çay alınırken, şimdi 43 kilo çay alınıyor.

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Tüpgaz!.. Tüpgaz!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Tozşeker, 2002'de 126 kilo tozşeker alınırken, şimdi 170 kilo tozşeker alınıyor.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Şu tüpgaza bir gelseniz.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Tüpgaz!.. Tüpgaz!..

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kaç tüpgaz alınıyor?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Makarna, 2002'de 172 kilo alınırken, şimdi 310 kilo alınıyor. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bununla kalmadık…

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Tüpgaz almıyor demek ki vatandaş!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız, şurada bir gerçeği daha vurgulamamda fayda var; o da şudur: Özellikle, bütçenin gündemdışına kaymak suretiyle, mesela -bilmiyorum, yani, hesaplar yanlış mı yapılıyor veya bilgiler mi yanlış geliyor- mücevherat, pırlanta filan, Sayın Baykal bunları söyledi; dedi ki: "Bunun KDV'si sıfıra indirildi."

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Evet, doğru.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Doğru, doğru. Peki, ÖTV'si ne oldu?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Diğer malları artırırken onu da artırdınız.   KDV'sini sıfırladınız.

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - KDV'yi niye kaldırdınız?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - ÖTV'si ne oldu; yüzde 6'dan yüzde 20'ye çıkarıldı. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yüzde 6'dan yüzde 20'ye çıkarıldı.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - KDV'yi sıfırladınız.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve bunlar, bunlar, ekonomiyi, allahaşkına, söyler misiniz, Türkiye'de ne denli acaba etkileyen kalemdir?. Yani, yeri geliyor, bence, bakıyorum farklı oynuyorsunuz, yeri geldiği zaman farklı oynuyorsunuz. Ben size burada da bu rakamı vermiş olayım. Bir diğer konu…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) -  O indirimi kimler için yaptırdığınızı biliyoruz Sayın Başbakan!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Kredi kartının borcunu ödeyemeyenlerin sayısı artıyor diyorsunuz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kimin için yaptırdığınızı biliyoruz o indirimi!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, biz iktidara gelmeden önce, bu ülkede…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - O indirimleri kimin için yapıyorsunuz; onu söyleyin!

BAŞKAN  - Sayın Özyürek… Sayın Özyürek, lütfen…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …kredi kartı kullananların sayısı neydi, bizim dönemimizde ne oldu?.. Şimdi, burada bir gerçeğe bakmak lazım; kredi kartı almaya vatandaş mecbur mu?.. Peki, kredi kartını alan niçin limiti içerisinde kullanmıyor?... Limiti içerisinde kullansın.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Yetmiyor!

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Kullanıyor; ödeyemiyor!

CANAN ARITMAN (İzmir) - Vatandaş aç.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Limiti içerisinde kullansın. Yani, kalkıp da, nasıl olsa kredi kartı elimde, ben bunu istediğim gibi kullanırım… Yok öyle bir şey ya! Var mı öyle bir şey?! Bunu… Hiçbir gelişmiş ülkede böyle bir anlayış göremezsiniz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hırsızlık mı yapsın?!

CANAN ARITMAN (İzmir) - Günü kurtarmaya çalışıyor vatandaş!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bir diğer konu: Bakınız "kadrolaşma" diyor Sayın Baykal. Çok çirkin, çok çirkin… Siyasî iktidarlar işbaşına geldikleri zaman, kendi aktörlerini belirleme hakkına sahiptir. Bu onlara demokrasinin verdiği en tabiî, en doğal haktır.

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Odacılar dahil!..

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Odacılar dahil mi?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - En doğal, en tabiî haktır ve bakınız, bütün bu üst düzey yöneticilerin, bir defa, dağıtımı, dağılımı, bunların hepsi zaten bu ülkenin kendi evlatları, kendi personeli.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Bunlar kamu görevlisi, aktör değil; kamu adına görev yapıyorlar.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve bunlar oradan alınır, bir başka yere kaydırılır. Bunları sanki CHP iktidarlarında görmedik mi ya?!

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Yalan söylüyorsun…

CANAN ARITMAN (İzmir) - Görmediniz, yok öyle bir şey!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Biz, sizin iktidarınızda bazı kurumları nasıl dejenere ettiğinizi çok iyi biliriz; beni konuşturmayın! (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Hangi CHP İktidarı?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Çok iyi biliriz… Çok iyi biliriz… (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Hangi CHP İktidarı?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Çok iyi biliriz… Çok iyi biliriz… (CHP sıralarından gürültüler)

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sen CHP İktidarının ne olduğunu bilmiyorsun! Hangi CHP iktidarı?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Demin söyledin ya, özel gel, ben de sana özel anlatayım onu. Özel anlatayım…(CHP sıralarından gürültüler)

Ve, çok daha enteresan…

DENİZ BAYKAL (Antalya) - CHP yirmibeş yıldan beri iktidara gelmedi, sadece bir kısa süreli koalisyonu var!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Taa geçmişten bu yana alıyorum ben.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - CHP hakkında konuşamazsın! CHP hakkında söz söylemezsin!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve bakınız, Talim Terbiye Kurulu değiştirildi diyorsunuz. Tabiî değiştirilecek ya!..

DENİZ BAYKAL (Antalya) - O bahsettiğin CHP değil!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değiştirilecek tabiî, değiştirilecek…

Şu anda, eğer bundan önceki dönemler başarılı olmuş olsaydı, biz aynen devam ederdik; ama, başarılı olmayınca tabiî değiştireceğiz.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sen de düşeceksin, sen de düşeceksin!

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Mahkeme kararları ne olacak?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve, bunları aynen sürdüreceğiz.

Geliyorum bir başkasına; Sağlık Bakanlığında 141 şef atamasıyla ilgili konuşuyorsunuz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Evet…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız, tabiî ki yapacağız.

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Neden?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - İhtiyacımız var, yapacağız.

Yaptık, yapacağız ve yapmaya da devam ediyoruz. Yine yapacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Anayasa Mahkemesi iptal etti!..

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Çiftliğiniz mi?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu bize yine yasaların verdiği bir yetkidir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ama, bir başka şeye geliyorum. Bir başka yanlış var…

ALİ ARSLAN (Muğla) - Anayasa Mahkemesi kararları var!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hiçbir şef görevinden alınmamıştır; çünkü, onlara da ihtiyacımız var. Görevinden alınan şef yok, orada da bilgilendirmeniz yanlış.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Bir hakkı kötüye kullanamazsınız.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bir diğer konu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu konuşuyorsunuz. Ayıp ya! Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda, Hükümetin 1 temsilcisi, bakanı var, 1 de bürokratı var ve diğer 5 üyeyi Cumhurbaşkanımız atıyor; 7 kişiden bu şekilde oluşuyor; yani, bunu, siz gelseydiniz, farklı mı yapacaktınız?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tabiî, Anayasayı değiştirecektik.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Evet, değiştirecektik…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sizin öyle, çoook değiştireceğiz dediğiniz şeyler var; bugün, tam tersini yapıyorsunuz.

Bak, ayrıca, burada, ballandıra ballandıra, Kapıkule yolsuzluğunu anlatıyorsunuz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yok mu?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Tamam da, iktidar kim; kim verdi bu talimatı?!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Kim?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Kapıkule yolsuzluğunun üzerine kim gitti ya! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Yoksa, siz mi verdiniz, benim bilmediğim bir şey mi var; bu talimatı yoksa siz mi verdiniz?!

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Size rağmen oldu!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Biz veriyoruz ve burada, maşallah, bu kabiliyetinizi de burada öğrendim, hakikaten, telefon diplomasisini de gayet iyi yürütüyorsunuz ve burada da…

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - O operasyon size rağmen!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …bunları dinlerken tamam da, bu size nereden geldi…

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Mahkeme dosyasında…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …ve bunların hepsi dinleniyorsa, hangi kurum tarafından dinleniyor; devletin kurumları tarafından.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Mahkeme dosyasında var Sayın Başbakan.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Gerekli olan şeyler nerede şu anda; bu, araştırma komisyonuna da gönderilen, ama, bu arada da size de pas edilen bir konu.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Basında çıktı, gazetelerde çıktı Sayın Başbakan!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Evet… Evet…

…ve hâlâ, maalesef, ideolojik yaklaşımlarla bir yere varmak istiyorsunuz; varamazsınız, bunu bir defa geçin.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Hiç alakası yok!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Rüşvetin ideolojisi mi olur canım! Rüşvetten bahsediyoruz, ne ideolojisi!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …ve dönemimizde, arkadaşlar, nerede bizim bir kadro ihtiyacımız varsa, bunu, Sayın Ecevit'in döneminde başlatılmış olan imtihan sistemiyle alıyoruz ve bu sistemle, imtihanı kazanan, bilgisayar ortamında bunların dağıtımları yapılıyor…

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Mülakat mı?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …ve biz…(CHP sıralarından gürültüler)

Mülakat sistemi bizim dönemimizde icat olmadı. Mülakat sistemi bizden önceki dönemlerde de vardı. Bilmiyorsan, git sor ağabeylerine, onlardan öğrenirsin; ilk defa yapılmıyor bu (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) ve şu anda da bu süreci, bu sorumluluğun, mesuliyetin altında yine sürdüreceğiz, yine devam ettireceğiz.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Sıfır puanlarla aldınız.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Çünkü, ülkemizde, emekli olan, şu veya bu nedenlerle ayrılan insanlar var. Biz, oraları boş mu bırakacağız, tabiî ki dolduracağız. Bunlar, bizim en doğal yetkimiz, bu bize kanunla verilmiş yetki. Bunu niye yadırgıyorsunuz?! Tabiî ki, olacak… Şu anda, doğuya, güneydoğuya doktor göndermekte sıkıntımız var. Bunun yollarını açacağız, bulacağız, açacağız… (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

CANAN ARITMAN (İzmir) - Van'daki doktoru alıyorsunuz!..

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Bu kadro değişikliğiyle…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …ve bunun için de, oralara da, ben, uzman doktor göndermek durumundayım. Hangi şartlar bu konuda bize yardımcı oluyorsa, bunu da başaracağız. Ha sizin bildiğiniz bir şey varsa, siz bize yardımcı olun, biz onu da uygulayalım, onu da yaparız, onu da yaparız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ve geliyorum bir başka konuya. Sayın Baykal, şu ifadenize çok üzüldüm, ikide bir, sakız gibi çiğniyorsunuz: "Hikmetyar'ın önünde diz çökmek" filan… (CHP sıralarından "Yalan mı?" sesleri, gürültüler)

Hikmetyar, o zaman, Türkiye'ye…

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Fotomontaj mı?!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Fotomontaj mı Sayın Başbakan?!

İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Ne ilgisi var?! Ne saygısızlık?!.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakın, ben öyle bir şey söylemedim. Benden öyle bir açıklama duydunuz mu? Benden öyle bir açıklama duydunuz mu? Ben öyle bir şey söylemedim. Ben, sadece şunu söylüyorum size: Bakınız, bu olay 1986'nın olayıdır. Ben, o zaman, bir partinin il başkanıyım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Evet…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve o zaman, buraya, Hikmetyar, İslam Ülkeleri Ekonomik İşbirliği toplantısına ve bir Başbakan sıfatıyla gelmiştir, resmî davetli olarak gelmiştir. (CHP sıralarından gürültüler) Buyurun; ben, size bütün resmî kayıtlardan okuyorum şu anda. Resmî…

CANAN ARITMAN (İzmir) - Diz mi çökmek lazım?!

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Nerenin Başbakanı?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Afganistan'ın… Afganistan'ın, unutmayın!.. O zaman, onların verdiği mücadeleyi herkes alkışlıyordu Türkiye'de. Kusura bakmayın… Haa, şimdi, farklı bir safa geçmiş durumda. Ben, şu andaki farklı safta da desteklemiyorum.

ABDURREZZAK ERTEN (İzmir) - Efendim, değiştiniz mi?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Geliştim, geliştim… Değişerek geliştim… Otuz yıl öncesinde kalmadım; çünkü, çağdışı değilim... Değilim… (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, ayakta alkışlar)

Sağ olun.

Ve "maaşım yetmiyor!.." Değerli arkadaşlar, dürüst olun, doğru konuşun… Benim, bir defa… (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Benim, bir defa, maaşım yetmiyor diye bir ifadem olmamıştır. Sadece…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Alman Bakana söyledin.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sadece, Sayın Schröder'le beraber olduğumuz bir ortamda, onların Başbakanlarının aldığı maaş ile bizdeki Başbakanın aldığı maaşı, beraberimde olan bir gazeteciyle, mukayesesini yaptık.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Asgarî ücreti de karşılaştırın.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - "Yetmiyor" diye bir ifade kullanmadım, hamdolsun, bu noktada herhangi bir sıkıntım yok.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır; eksikse, yardımcı olalım Sayın Başbakan...

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Böyle bir derdim de yok; ama, bunu, siz, bu hale dönüştürmek suretiyle, bunun üzerinden nemalanmak istiyorsunuz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İhtiyacınız varsa, yardımcı olalım.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Nemalanamazsınız; boşuna uğraşmayın.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sizin paranızdan nasıl nemalanabiliriz?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bir diğer konu, Yeni Zelanda'da, dövizli askerlik konusu.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bir başbakan bunu söyler mi?

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Sen de grup başkanvekilliği yapmışsın…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakın, ben, Alman Başbakanı ile Türkiye Başbakanının… (Gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sizin paranızdan biz nasıl nemalanabiliriz?

AHMET IŞIK (Konya) - Dinle!.. Dinle!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Zaten, Türk Milletine "mazoşist" diyen bir kişiyi, ben, ademe mahkûm ediyorum, kabul etmiyorum. Kabul etmiyorum seni. (AK Parti sıralarından alkışlar) Özür dileyeceksin bu milletten, özür!.. Terbiyesiz!..

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Onu anlatacağım size.

Paranızdan nasıl nemalanabiliriz, ne demek bu?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yeni Zelanda'da, dövizli askerlikle ilgili, ben halkımı mı aldatacaktım; halkımın talebini aldım, verilmiş bir sözümüz yoktur diye de döndükten sonra basına açıklama yaptım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Orada başka, Ankara'da başka!..

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Niye söylüyorsunuz o zaman?

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Sana ne!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben söylemiyorum, benden, oradaki vatandaşımın…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İnsanları neden umutlandırıyorsunuz?

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Sana mı soracaktı?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yeni Zelanda'da değil, Avustralya'da, onu da öğren!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Niye umutlandırıyorsunuz?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Avustralya'daki vatandaşlarımın talebi bu; diyorlar ki: "Biz, böyle böyle, askerliğimizi yapmak istiyoruz, bunu dövizli olarak yapamaz mıyız, bu konuda bize yardımcı olun." Bundan daha tabiî ne olur ya!

BAŞKAN - Sayın Başbakan, bir dakikanızı rica edebilir miyim..

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan, zaten iki saat oldu, konuşma devam ediyor.

BAŞKAN - Sayın Özyürek, siz bu Parlamentoda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunu temsil ettiniz, Sayın Genel Başkanın oturduğu yerde oturdunuz. Bugün gösterdiğiniz tavır ve takındığınız hal, doğrusu, Başkanlık Divanını çok üzüyor.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, Sayın Başbakan da herkese hakaret ediyor.

BAŞKAN - Size, İçtüzük gereğince, gerekli ikazı yapıyorum. Lütfen yerinizde oturun ve yerinizden konuşmayın. (CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hakaret ediyor!

BAŞKAN - Buyurun Sayın Başbakan.

Sayın Başbakan, konuşmanızı da toparlamanızı rica ediyorum.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şimdi, Antalya’yla ilgili olarak…(CHP ve AK Parti sıralarından ayağa kalkmalar ve gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yerinize oturun lütfen!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Antalya'yla ilgili olarak… Sayın Baykal, Antalya, benim Başbakanlığım döneminde görmüş olduğu ilgiyi hiçbir dönemde görmedi ve bu dönem içerisinde, sizin gündeme getirdiğiniz ve yine gazete kupürlerinden vesaire okuduğunuz o haberin yine hakikatle ilgisi yok. Parayı veren, orada yatırımı yapan biziz ve Kundu Yolunu bizzat kendim takip ettim. Bizzat kendim takip ettim ve açılışını da yaptım.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - İnşaatını siz yapmadınız, sadece açtınız.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hayır… Hayır…

BAŞKAN - Sayın Ercenk, lütfen...

BAŞBAKAN RECEP TAYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben geldiğimde… Bak, komisyon görüşmelerinde de, sen bu tür böyle yanlış şeyler içerisine hep girdin. İzledim seni, hiç bu çatının altına yakışmayan fiiller yapıyorsun burada; bir defa, kendine gel!.. Kendine gel!.. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Hayır… Hayır…

BAŞKAN - Sayın Ercenk, lütfen...

Sayın Başbakan, siz Genel Kurula hitap edin.

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Sen mi karar vereceksin?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -  Bizzat bu yolun yapımıyla ilgili olarak kendim ilgilendim.

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Bir milletvekilini böyle azarlayamazsınız.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan, milletvekilini azarlayan bir başbakan olur mu?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - İlgilendim… Bizzat kendim…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Hayır… Hayır…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben yaptığımı konuşuyorum. (CHP sıralarından gürültüler) Ben yaptığımı konuşuyorum…  Ve bu yolun bizzat yapılışını takip ettiğim gibi… (CHP ve AK Parti sıralarından ayağa kalkmalar, gürültüler)

Zülfükar Bey… (Gürültüler)

BAŞKAN - İdare Amirleri görevini yapsın…

Oturun yerinize sayın milletvekilleri. (Gürültüler)

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Bir türlü değişmediniz. Biz sizin genel başkanınızı ne kadar sakin dinledik.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, yerinize oturun.(CHP ve AK Parti sıralarından gürültüler)

Yerinize oturun lütfen!.. Sayın milletvekilleri, lütfen, yerinize oturun; aksi takdirde birleşime ara vereceğim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Daha ne kadar konuşacak?!

BAŞKAN - Sayın Başbakan, buyurun efendim.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu yolun...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, saate bakın!..

BAŞKAN - Efendim, onun takdiri bana ait. Oturun yerinize!.. Heyecanlanmayın!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu yolun maliyeti 20 trilyondur. Bana o akşam verilen söz 12,5 trilyon. Şu ana kadar hâlâ ödemesini yapmayanların toplam yapması gereken ödeme miktarı 3,565 trilyondur. Bu, bizzat, Kültür ve Turizm Bakanlığından dün akşam aldığım son neticedir. Bu ödeme yapılmamıştır, maliyeti 20 trilyondur, takibini yaptım, açılışını da bizzat bitirdim.

BAŞKAN - Sayın Başbakan, toparlamanızı rica ediyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yarım saat oldu.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve bir diğer konu…

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Birbuçuk saat oldu…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız, turizmcilerin özellikle dönemimiz içerisindeki geldiği noktayı da, şöyle kısa da olsa, burada ifade etmekte fayda görüyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Öyle takdir hakkı var mı Sayın Başkan?!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, yarım saat oldu, yarım saat!

AHMET IŞIK (Konya) - Sakin ol!.. Sakin ol!..

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Başbakan konuşuyor, lütfen..

İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Soru sordunuz cevap veriyor. Ayıp be!.. Yetmiş milyon, Başbakanı dinliyor.

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Arkadaşlar, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi!..

BAŞKAN - Sayın Anadol, arkadaşlarımızın bu kadar uzun müdahaleleri olmasaydı konuşma şimdiye kadar çoktan bitecekti. Ben, onu da nazara alıyorum elbette ki.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Koskoca Başbakan konuşuyor...

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, benim grup başkanvekillerimin toplam konuşma miktarı bir saat beş dakika. Grup adına diğer konuşanlar yaklaşık birbuçuk saate yakın konuştular.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Bir saat onbeş dakika…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben, şu anda, Hükümet adına Başbakan olarak cevaplandırma yapıyorum.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Ne kadar o süre?

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Sabaha kadar!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …ve burada da Grubumun kullanmadığını da kullanıyorum.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yıllara göre Türkiye'ye gelen turist sayısı 2002 yılında 13 256, 2003 yılında 14 029…

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanım, Sayın Başbakan AKP Grubunun hakkını kullanamaz!

BAŞKAN - Efendim, oturun yerinize lütfen.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - AKP'nin Başbakanı değil, Türkiye'nin Başbakanı!..

BAŞKAN - Lütfen oturun yerinize.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …2004 yılında  17 516, 2005 yılında -rekor- 21 350 000. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Şimdi, geliyorum Antalya'ya…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 2002 yılında 4 747 000, 2003 yılında 4 682 000, 2004 yılında 6 047 000, 2005 yılında 7 200 000 turist Antalya'ya gelmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İstanbul İline gelince; 2002'de 2 700 000, 2003'te 3 150 000, 2004'te 3 470 000, 2005'te 4 700 000 turist de İstanbul'a gelmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Biz, bu yıl, hamdolsun, 20 000 000 turisti toplamda aşmış vaziyetteyiz.

Ben, burada, Antalya'da yapılanlara tekrar değinecek değilim; çünkü, dönemimde, Antalya'da yapılanlar, sadece toplam rakam olarak veriyorum, 1 katrilyon 56 trilyondur Antalya'nın geneline yapmış olduğumuz yatırımlar. Bunun içerisinde, bölünmüş yollardan tutunuz, kavşak ve bunun yanında, belediyelere açılan krediler… Bunun yanında, Antalya-Kemer-Tekirova yolu tek şerit, tek şerit, öyle çalışıyorlardı; şimdi, bölünmüş yol yaptık, 56 kilometre çift gidiş, çift geliş.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Git de bir bak!..

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bundan öncekiler neredeydi?! Bunlar bu dönemde yapıldı.

Aynı şekilde, Finike-Demre yolu, yine, bu dönemde… Kalkan-Fethiye-Dalaman yolu ve şu anda 7 kilometre kaldı, devam ediyor, toplamı 113 kilometre. Bunlar yapılıyor bu dönemde.

CEVDET SELVİ (Eskişehir) - İşçiler para alamıyor…

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Göcek Tüneli; şu ana kadar 460 metrenin 400 metresi tamamlanmış vaziyette ve bunun yanında, adalet sarayı ve bunun yanında Kumluca Devlet Hastanesi… Bunlar da devam ediyor.

Bütün bunlarla beraber, bakınız, Manavgat'ta arıtma tesisi çalışmamız devam ediyor. Bunun yanında, yine, Lara Bölgesindeki arıtmanın da gecikmesinin tek sebebi, ne yazık ki, Muratpaşa Belediyesinin, Büyükşehir Belediyesine yer vermeme sebebidir. Bunu da özellikle söylüyorum.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Pes vallahi!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Eğer, Sayın Genel Başkan bu konuda yardımcı olursa, Büyükşehir Belediyemiz onu da süratle bitirecektir. Bir yer vermesi, o kadar…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Öyle değil Sayın Başbakan.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bunun yanında, Turizm ve Kültür Bakanlığı Alanya İncekum arıtmasının kapasite büyütmesi için de 1,5 trilyon lirayı ayrıca verdi, bunlar yapıldı.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Antalya'yı konuşurken dikkatli konuşcaksınız; Antalya hakkında yanlış bilgiler söylüyorsun. 

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Tabiî, benim bütün bu konuşmalarımdan sonra, aslında, en önemli üzüntüm şu…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Hangisine arıtma yaptınız?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ne yazık ki, muhalefet, bazı şeylere hiç tahammül edemiyor.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Dükkânını kapatan 45 000 bakkal ne oldu?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yani, istiyoruz ki, bunlara, artık, tahammül gösterelim. Geçen konuşmamda da söyledim; bir dayanışma içerisinde bunları yürütelim ve şahsımla ilgili okumuş olduğunuz kitap, hemen hemen tamamına yakını, hilafı hakikattir. Bunun kaynağını, her şeyini ispat edersiniz. Bunu konuşuruz ve bana delil gösterirsiniz, delil. Öyle, herkesin yazdığı bana delil değil.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Bunları tüm basın yazdı.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sizin hakkınızda da yazılmış çok kitaplar var; ama, ben, sizin hakkınızda yazılan kitaplardan değil, sizin bu tür yayınlarınızdan cevap veriyorum. Bak, bunlar sizin, buradan cevap veriyorum. Siz de, bana, benim yayınlarımdan cevabı verin, kabulümdür; ama, bana gazete kupürleriyle gelmeyin, onlar benim kabulüm değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bütçemizin, milletimize, ülkemize hayırlı olmasını Yüce Allah'tan temenni ediyor, emeği geçen, görüş ve önerileriyle katkıda bulunan bütün milletvekillerimize teşekkür ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, ayakta alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Başbakan.

Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan, konuşması sırasında "Cumhuriyet Halk Partisinin yaptırdığı kamuoyu araştırmaları bana da geliyor, orada perişan halinizi görüyorum" demiştir. (AK Parti sıralarından "doğru" sesleri)

İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Biz de halkın içindeyiz, görüyoruz.

BAŞKAN - Efendim, müsaade eder misiniz… Arkadaşlar, rica ederim, burada bir bütçe müzakeresi yapıyoruz.

Bu, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilinin Başkanlığımıza sunduğu bir talep. Burada Genel Kurula sunuyorum ve İçtüzüğün bana verdiği yetkiyle takdir ederek de gereğini yapacağım.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Bravo...

BAŞKAN - "Bu iddia gerçekdışıdır. Partimizle ilgili olmayan bir şeyi olmuş gibi göstererek, Partimize ve Grubumuza sataşmıştır. İçtüzüğün 69 uncu maddesi uyarınca Grubumuz adına söz istiyorum." Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Ali Topuz.

Sayın Topuz, izahatınız geniş, zabıtlara geçti; bence bu yeterli değil mi? (CHP sıralarından "Hayır, hayır" sesleri)

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Kısaca çok önemli bir açıklama yapacağım; herhangi bir sataşma söz konusu değil.

BAŞKAN - Sayın Topuz, bu talebiniz çerçevesinde, 69'a göre size söz veriyorum.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sadece bu konuyu açıklamanızı rica ediyorum.

(CHP sıralarından "Sayın Başbakan niye rahatsız oluyorsunuz" sesi, gürültüler)

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Ayıp ya!..

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Burası Meclis…

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başbakan, baskı yapıyorsun!

IV. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- İstanbul Milletvekili Ali Topuz’un, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, konuşmasında, partisine sataşması nedeniyle konuşması

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan… Sayın Başkan… (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Topuz, sadece bu konudaki düşünceniz, başka bir konuyu…

ALİ TOPUZ (Devamla) - İfade ediyorum.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; önergemde de belirttiğim gibi, Sayın Başbakan, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından yaptırılan anketlerde Cumhuriyet Halk Partisinin durumunun bir perişanlık gösterdiğini, bu araştırma raporlarının kendisine de ulaştırıldığını buradan ifade etti. (AK Parti sıralarından "Doğru" sesleri)

"Doğru" diyen arkadaşlar, benim konuşmamı, lütfen, sonuna kadar dinlesinler.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Biz dinleriz.

ALİ TOPUZ (Devamla) - … sonra benden özür dilesinler.

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Niye?

ALİ TOPUZ (Devamla) - Şimdi, beni dinleyin, anlarsınız.

Sayın Başbakanın bizim için neden üzüldüğünü bir türlü anlayamadım; bizi çok sevdiğinden mi, yoksa, gözümüzün içine baka baka bize bir şeyler mi söylemek istediğini kavrayamadım.

AHMET IŞIK (Konya) - Muhalefetsiz olmaz!

ALİ TOPUZ (Devamla) - Buradan milletvekillerini azarlıyor, Meclis Başkanını azarlıyor, onun yerine kararlar vermeye çalışıyor; onlara değinmeyeceğim, onlar ayrı bir konu…

BAŞKAN - Sayın Topuz, siz konunuza gelin.

ALİ TOPUZ (Devamla) - … ama, kısaca şunu söyleyeceğim: Cumhuriyet Halk Partisi herhangi bir araştırma yaptırmış ve bu da Sayın Başbakanın eline geçmiş ise, lütfen, Sayın Başbakan onlardan bir tanesini bize versin, bize ifade etsin. Eğer, bir tane veremeyecek olursa, bu kürsüden, bir başbakanın, maalesef, gerçekdışı bir konuşma yapmış olduğu kesinleşecek, zabıtlara geçecektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Neden bu kadar kendimize güvenerek ifade ediyorum bu sözleri; çünkü, Cumhuriyet Halk Partisi, seçimlerle ilgili, Partinin durumuyla ilgili hiçbir kamuoyu araştırması yaptırmamıştır. Evet, yaptırmamıştır. Hiçbir kamuoyu araştırması yaptırmamıştır… (AK Parti sıralarından gürültüler)

Konuşmayın!.. Oturun yerinize!.. Susun!.. Ne konuşuyorsunuz!.. Yalancılar!.. Gerçekdışı konuşuyorsunuz. Hani doğruydu, hani araştırma vardı sizin elinizde?! Bir Sayın Başbakana yakışıyor mu, bu kürsüden, elinde olmayan bir belgeyi elinde varmış gibi göstermek?!

AHMET IŞIK (Konya) - Sataşma yapmayacağını söylemişti Sayın Başkan!..

ALİ TOPUZ (Devamla) - Sayın Başbakanın bu kürsüden söylediği her şey, eğer, bizim için söylediği gibiyse, vay haline Türkiye Cumhuriyetinin. Böyle bir başbakan olur mu?! (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler) Elinde bilgi olmadan, belge olmadan, kanıt olmadan, bu kürsüden, çıkıp, anamuhalefet partisini suçlayan bir başbakan cumhuriyet tarihinde ilk defa görülüyor.

Böyle bir Başbakanımız olduğu için büyük üzüntü duyduğumu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Topuz.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan… Sayın Başkan…

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun efendim.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sayın Başkan, Sayın Başbakan ismimi anarak, söylemediğim pek çok şeyi bana izafe etmiştir. Bunların tümüne yönelmeyi uygun görmüyorum; ama, Sayın Başbakanın, özel olarak, Millî Eğitim Bakanlığının dershane, derslik sayısıyla ilgili olarak verdiği rakamların gerçeği yansıtmadığını, kendi iddiasının doğru olmaya devam ettiğini söylemiştir. Elimde Millî Eğitim Bakanlığının resmî yayınları var. Millî Eğitim Bakanlığının resmî yayınları açıkça bize gösteriyor ki, 1999-2000 ve 2001 yıllarında açılmış olan dershane sayısı, Sayın Başbakanın son üç yılda açtığını söylediği derslik sayısından daha fazladır; Millî Eğitim Bakanlığının resmî yayınlarına göre fazladır. 1999-2000 ve 2001 yılının toplamı 71 500'ün üzerinde dersliğin o dönemde açılmış olduğunu söylüyor.

Sayın Başbakan…

AHMET YENİ (Samsun) - 100 000 yapacağız.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Evet, rakamlar burada.

Sayın Başbakan "2003-2004 ve 2005 yılında 70 000 açacağız" diyor. Bu, soru işaretine tabidir. Onu kabul ettiğimiz zaman dahi, bu bir cumhuriyet tarihi rekoru değildir. Başbakan, kendisine söylenenleri ciddîye alarak Meclis kürsüsüne getiriyor. Burada verdiği rakamların, yaptığı açıklamaların önemli bir kısmının gerçeği yansıtmadığını, geçmiş konuşmalarından biliyoruz. Bu da onların yeni bir örneğidir. Derslik sayısıyla ilgili cumhuriyet tarihi rekoru iddiası, Millî Eğitim Bakanlığının istatistiklerine göre, kesinlikle geçersizdir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Baykal, zaten, karşılıklı konuşmanızda, siz de başka bir konuda karşılıklı kabul etmemiştiniz. Sayın Başbakan bu konuyu açıkladı.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, söyledikleri doğru değil. Yerimden açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Açıklama mı yapmak istiyorsunuz?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, benim bir dilekçem var.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Bakan…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan… Sayın Başkan, Sayın Başbakan…

BAŞKAN -  Sayın Özyürek, sizin sadece zabıtlardaki ifadenizi burada Sayın Başbakan tekrar etti; o bakımdan, talebinizi kabul edemiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır, kesinlikle çarpıttılar.

BAŞKAN - Sayın Bakan, sadece rakamlar yönünden bir açıklama yapın.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, efendim, ben, hayır, bir polemiğe girmeyeceğim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan… Sayın Başkan... Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, ben kararımı bildirdim size.

Sayın Bakan, buyurun siz…Siz buyurun…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Direniyor, oylama yapacaksınız Sayın Başkan.

BAŞKAN - Direniyorsa, oylama yaparım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) -  Direniyor; oylama yapın!

BAŞKAN - Siz, onu bana…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, ayrıca şahsıma hakaret ettiler.

BAŞKAN - Bir dakika efendim…

Sayın Bakan, buyurun…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Açık bir şekilde şahsıma hakaret ettiler; söz vermek durumundasınız!

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Özyürek, Sayın Bakan konuşuyor.

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun; kısaca…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığı, üç yıl içerisinde, 2003, 2004, 2005 yıllarında Türkiye çapında toplam 70 987 derslik bitirerek faaliyete sokmuştur. Üç yılın ortalamasını aldığınız zaman 23 000 küsur eder.

Değerli arkadaşlar, bakın, 1998-2002 yıllarında, dört yılın ortalamalarını aldığınız zaman bile 20 000 küsur eder.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Neresi rekor?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bir şey daha söyleyeyim. Bakın, 4306 sayılı Kesintisiz Sekiz Yıllık Eğitim Yasasına göre, bugünkü deflatörü kullandığınız zaman, bu dört yıl içerisinde Millî Eğitim Bakanlığına 2,5 katrilyon ekstra ödenek verilmiştir. Buna rağmen, bizim üç yılın ortalaması kesinlikle 1998, 1999, 2000, 2001, 2002 yıllarından daha  fazladır. Sayın Metin Bostancıoğlu'nun imzasıyla yayımlanmış olan bu kitapta -bakın, orada göstereyim Sayın Baykal'a- bir sayfada 17 000 derken, öbür sayfada 20 000 küsur ifade edilmektedir. Orada da çelişkiler vardır. Onları doğru kabul etseniz bile, biz, bu söylediğimizde ısrarlıyız ve bu konuda herhangi bir yanlışlık söz konusu değildir.

Arz ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sayın Başkan, benim artık oraya gelerek kapsamlı bir açıklama yapmam farz oldu.

BAŞKAN - Sayın Genel Başkan, böyle bir bütçe görüşmesi olmaz. Buyurun.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Evet… Evet…

BAŞKAN - Sayın Özyürek'le ilgili…

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sayın Başkan, bu daha önce yayımlanmış olan kitaba göre de konuşmuyoruz.

BAŞKAN - Efendim, siz gerekli açıklamayı yaptınız. Sayın Bakan da karşı açıklamasını yaptı. Bu karşılıklı bir diyalog şeklinde olmaz.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sayın Bakanın zamanında yayımlanmış olan, 2005 yılındaki, Millî Eğitim Bakanlığının resmî dergisine göre söylüyorum. Bu doğru ifade değildir.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan… Sayın Başkan…

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Bu bir savunma ihtiyacı içinde geliştirilen bir değerlendirmedir.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Oturun efendim.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Resmî rakamlar burada. Buna izin verin, biz orada bir açıklama yapalım.

BAŞKAN - Sayın Genel Başkan, bunun sonu olmaz. Bir usul var. Biz elimizdeki kitaba göre, Tüzüğe göre hareket ediyoruz. Lütfen siz böyle bir talepte bulunmayın.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Ama, o zaman müsaade edin, cevap verelim.

BAŞKAN - Sayın Özyürek, talebinizle ilgili 69 uncu maddeye göre bir söz vermeye gerek olmadığı kanaatimi bildirdim. Eğer ısrar ediyorsanız, yine 69 uncu maddenin son fıkrasına göre Genel Kurulun görüşüne sunacağım, kararına sunacağım. (CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, izin verir misiniz? İzin verin. Şimdi Sayın Başbakan benim söylediğim ifadeleri çarpıttı, bir. İki; "Sayın Baykal, yanınızda böyle adamları çalıştırmayın" demek suretiyle bir başbakana yakışmayacak şekilde bana hakaret etti.

BAŞKAN - Genel Kurulun tasvibine sunacağım şimdi.

Sayın milletvekilleri…

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan… Sayın Başkan…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan…

BAŞKAN- Sayın Özyürek, oturur musunuz yerinize.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başbakan bana hakaret etti. Bana söz vermek zorundasınız.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, az önce kürsüden konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili, grubumuza hitaben "yalancılar" ifadesi kullanmıştır. 69'a göre söz istiyorum. Lütfen… (CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, önce benim konumu halledin. İzin verin…

AHMET IŞIK (Konya) - Özyürek'i oylayalım Sayın Başkan, Özyürek'i oylayalım.

BAŞKAN- Efendim, bu şartlarla bu müzakereyi tamamlayamayız. Bütçe müzakerelerinin kendine özgü bir usulü var.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, Başbakanın da hakaret etmeme sorumluluğu var.

BAŞKAN - Sayın Özyürek, sizin talebinizi… Talep şudur -tekrar ediyorum- Sayın Başbakanın konuşması sırasında…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Açıkça hakaret etmiştir. Çok açık hakaret… Ayrıca, bana hem "adam" hem "terbiyesiz" dedi.

BAŞKAN - …Özyürek'in bütçe görüşmeleri sırasındaki konuşmasıyla ilgili okuduğu metinden hakaret olduğunu ifade ederek 69'a göre talepte bulunmuştur. Ben bunun gerekmediği kanaatinde olduğumdan, talebi kabul etmedim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır, hem "terbiyesiz" dedi, hem "adam" dedi.

BAŞKAN - İçtüzüğün 69 uncu maddesinin son fıkrasına göre…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ben Sayın Başbakan gibi fındık tüccarlarıyla çalışmıyorum, fındık tüccarı danışmanlar yok burada. Burada haysiyetli milletvekilleri var. Haysiyetli bir milletvekiline "terbiyesiz" diyemez, "adam" diyemez. Bu hak Başbakanda da yoktur, hiç kimsede de yoktur.

BAŞKAN - Bir defa daha tekrar ediyorum: İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre Mustafa Özyürek'in… (CHP sıralarından gürültüler)

Efendim, izin verin, ben burada bir şey yapıyorum.

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Oylayalım!..

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, ben talebimi yineliyorum.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Meclisi kim yönetiyor?!.

BAŞKAN - Bir dakika… Ben oylamamı yapayım, o talep bir karara bağlansın.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, Başkanlığınızı yapın lütfen, özgür iradenizi kullanın. Oradan buradan emir almayın.

BAŞKAN - Israr ediyor musunuz talebinizde?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Israrlıyım tabiî.

BAŞKAN - Israr ediyorsunuz.

Söz istek talebini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. (CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Özgürlük bu, özgürlük bu!..

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Çelik, siz ne diyorsunuz, sizi de dinleyeyim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Başbakan olunca hakaret etme hakkını nereden alıyor?! Bana "adam" dedi…

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, az önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Grubumuza hitaben "yalancılar" ifadesini kullanmıştır. Buna göre, 69'a göre söz istiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Gelin, ben duyamıyorum sizi.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Meclisi Başbakan yönetiyor!..

BAŞKAN - Arkadaşlar, gürültüden duyamıyorum.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Ali Topuz, Grubumuza "yalancılar" hitabında bulunmuştur. Kısa bir açıklama yapmak istiyorum efendim.

BAŞKAN - Kendisinden, bunu düzeltmesini istiyorum önce. (CHP sıralarından gürültüler)

FARUK ÇELİK (Bursa) - Hayır, açıklama istiyorum; sataşmaya mahal verdi. Çok ağır ithamlarda bulundu Sayın Topuz. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Efendim…

BAŞKAN - Sayın Topuz, bir dakika…

Açıklama için söz vermeden önce, Sayın Topuz, zabıtları getirtmeme gerek yok. (CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN - Gruba "yalancılar" diye hitap ederek hakarette bulunduğunuz ifadeyle söz istiyorlar. Böyle bir… (CHP ve AK Parti sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tutumunuz hakkında söz istiyorum.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Benim öyle bir ifadem olmadı. Bana sataşanlara seslendim…

BAŞKAN - Ama, şimdi zabıtları getirtirim…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır, tutumunuz hakkında söz istiyorum.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun efendim, siz de olmadığını ifade edin. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

(Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek Başkanlık Kürsüsü önüne geldi)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, "terbiyesiz" demek hakaret olmuyor, "yalancı" demek mi hakaret oluyor?! Sayın Başbakan bana "terbiyesiz" dedi, "adam" dedi.

BAŞKAN - Sayın Çelik, buyurun. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Çok taraflı davranıyorsunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ben tarafsızım, siz baştan beri devamlı tahrik ediyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başbakandan talimat alarak burayı yönetemezsiniz.

KÂTİP ÜYE TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI (İzmir) - Haklısınız Sayın Özyürek.

BAŞKAN - Yalnız, siz Divan Üyesisiniz. O zaman Divandan ayrılın, taraf iseniz başka bir arkadaşınızı getirin. Olmaz öyle! (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Tutanaklara baktın mı Başkan, söz veriyorsun?!

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik. (CHP sıralarından gürültüler)

Sayın Çelik, buyurun, buyurun siz.

6.- Bursa Milletvekili Faruk Çelik’in, İstanbul Milletvekili Ali Topuz’un, konuşmasında, Gruplarına sataşması nedeniyle konuşması

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım... (CHP sıralarından "ne konuşuyorsun" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Yakışıyor mu bu tavır size yahu?! (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - "Yalancılar" demedi ki, niye söz verdin?

BAŞKAN - Sayın Çelik, buyurun siz.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bütçe görüşmelerinin, tabiî ki bir sükûnet içerisinde geçmesini hepimiz arzu ediyoruz… (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Çelik, Sayın Çelik, sadece bu konuda, bu konuda Sayın Çelik.

Buyurun.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Tarafsız davranmıyorsun Sayın Başkan, tarafsız davranmıyorsun!

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Başbakanın işaretiyle yönetiyorsun Meclisi!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, arkadaşlar lütfen otursunlar…

BAŞKAN - Arkadaşlar, buyurun, oturun yerinize. (CHP sıralarından gürültüler) Yerinize oturun… (CHP sıralarından gürültüler)

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Tarafsız davranmıyorsun!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İçtüzüğe göre bir talebiniz varsa yaparsınız, onun dışında yaptığınız hareket Başkanlığa karşı saygısızlık… (CHP sıralarından "tarafsız davran" sesleri) Oturun efendim yerinize, oturun yerinize.

Buyurun Sayın Çelik. (CHP sıralarından "tarafsız davranmıyorsun" sesleri)

Sayın milletvekilleri, size oturmanızı rica ediyorum, oturmanızı rica ediyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından gürültüler)

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Başbakandan korkup söz vermeyen Başkan olarak geçeceksiniz tarihe.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Çelik.

Sayın milletvekilleri, arkadaşlarımız, yerine oturmamakta ısrar ettiklerinden, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.32

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.43

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanun Tasarılarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, tutumunuz hakkında söz talep ediyorum.

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?..

Bundan önceki oturumda, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre, AK Parti Grup Başkanvekili Sayın Faruk Çelik'i kürsüye davet etmiştim; ancak, gürültü nedeniyle konuşmasını yapamadığından, kendisini tekrar kürsüye davet ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ayrıca, tutumunuz hakkında söz talebim var Sayın Başkanım.

IV.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, konuşmasında, Gruplarına sataşması nedeniyle konuşması

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bütçe görüşmelerinin sonuna gelmiş bulunuyoruz.

Tabiî, geçmiş yıllara da baktığımız zaman, bütçe görüşmelerinde bazen gerginlikler yaşanır, bazen de, çok… Netice itibariyle, çok tatlı bir şekilde bütçeler bağlanır.

Öyle tahmin ediyorum, şimdi, ortadan bir değerlendirme yapmasak, hepimizin söyleyeceği çok şeyler var. Yani, gerginlik nasıl başladı, neler söylendi burada ve neler cevap olarak verildi. Bir baktığınız zaman, Sayın Genel Başkanın, Sayın Baykal'ın konuşmalarını, AK Parti Grubu olarak, büyük bir sükûnet içerisinde izledik. Hatta, tek tük eğer söz atmalar filan olduysa da, Grubun sorumluları olarak, görevimizi anında yapmaya çalıştık; dedik ki, yapmayın, Sayın Genel Başkan Anamuhalefetin Genel Başkanı olarak burada söylemesi gerekenleri söylesin diye arkadaşlarımızı ikaz ettik ve o bölümü o şekilde tamamladık. Sayın Başbakan kürsüye geldikten sonra, bakınız, çok yoğun bir şekilde, özellikle bazı arkadaşlarımız hiç susmamak kaydıyla, Sayın Başbakanın konuşmasını sekteye uğratmaya çalıştılar. Bunu, hep beraber izledik. Bu, doğru bir davranış değil. "Gerginlikleri önleyelim…" Nasıl önleyeceğiz?! Herkes kürsü ve bu yüce çatının altında olma sorumluluğunu taşırsa, gerginlikleri önleriz…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başbakan da dahil…

FARUK ÇELİK (Devamla) - …ama, bu sorumlulukları… Sayın Başbakana söylenenler… Bakın, tekrar ediyorum. Burada öyle şeyler okundu ki…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sana mı soracaktık?!.

FARUK ÇELİK (Devamla) - …gazete kupürleri, öyle değerlendirmeler yapıldı ki…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Size mi soracağız?!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Yani, bunlarla ilgili Sayın Başbakanın söyledikleri…(CHP sıralarından gürültüler)

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan…

VEZİR AKDEMİR (İzmir) -  Hayır…

FARUK ÇELİK (Devamla) - Ama, Grubumuz da son derece olgun bir davranış gösterdi.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) -  Ayıp!..

BAŞKAN - Sayın Çelik, siz toparlayın efendim.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bakın, ben şunu söylüyorum: Burada, Grubumuza, Sayın Grup Başkanvekili, belki, yine bir hissiyatın ürünü olarak, ağır bazı şeyler söylediler. Tartışma neymiş efendim; kamuoyu yoklaması… Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı burada konuştu, izlediniz; ne konuştuysa… Cumhuriyetin tüm başbakanları bilgi ve belgeye dayanarak konuşurlar. (CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İspat edin o zaman, ispat edin.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan, Genel Kurulu mahvettiniz!.. Yazıklar olsun!..

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bilgi ve belgeye dayanarak burada konuşmalar yapılmıştır; bu bir.

İkincisi, araştırmalar, kamuoyu yoklamaları çarşaf çarşaf yayınlanıyor. Burada bir sıkıntı duymaya da gerek yok. Kamuoyu yoklaması yaptırma da bir cesaret işidir; onu da ifade edeyim. Biz, parti olarak kamuoyu yoklamasını yaptırıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Çelik… Sayın Çelik…

FARUK ÇELİK (Devamla) - Dileriz ki, sizin yoklamalarda Cumhuriyet Halk Partisi çok güzel bir noktaya geliyordur.

BAŞKAN - Sayın Çelik…

FARUK ÇELİK (Devamla) - Son olarak şunu söylüyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Çelik, siz konuya dönün efendim.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakınız, bir düşünür der ki: "Taşdevri taşlar bittiği için sona ermemiştir; kafalar değiştiği için taşdevri sona ermiştir." (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, bize düşen… Bakınız, bu Parlamentonun şerefli üyeleri olarak bize düşen, bu Parlamentonun üyesi sorumluluğu içerisinde hareket etmemizdir. Bir başbakan kürsüden konuşurken nasıl duruş sergilememiz gerektiği çok önemlidir. Birbuçuk saat boyunca yapılan sataşmalara verilen cevaplar bile yetersiz kalmıştır; onu ifade ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

Bütçemiz hayırlı olsun diyorum ve bu gerginlikler bir daha olmasın temennisiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Anadol, İçtüzüğün 74 üncü maddesine göre söz talebinde bulundunuz. Bu 74 üncü maddeyi bir okur musunuz efendim?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - 74 değil, 63… Tutumunuz hakkında dedim efendim.

AHMET YENİ (Samsun) - Değiştirmek yok, tamam.

BAŞKAN - Şimdi, benim tutumumun ne olduğunu, siz, oradan… Yani, nedir şikâyetiniz? Benim tutumum nedir; onu bir izah eder misiniz?

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Başbakandan korkuyorsunuz!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, bana söz vermek için takdir hakkınız bulunmamaktadır.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - Mikrofondan konuşsun.

BAŞKAN - Açın mikrofonu…

Buyurun.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkanım, önce, usulî bir cevap vereyim, yanıt vereyim. İçtüzüğün 63 üncü maddesine göre söz istedim tutumunuz hakkında.

Şimdi, 63 üncü maddeye göre, bana söz verip vermeme konusunda, maalesef, bir takdir hakkınız bulunmamaktadır. Ben, sizi, 63 üncü maddeye göre, Meclisin çalışma usullerine davet etmek için söz istiyorum. Bunda çok gerekçem var. Takdir hakkınızı, bana göre, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna göre, tamamen keyfî biçimde kullandınız geçen oturumlarda. Dolayısıyla, bunları anlatarak, örnekle sergileyerek, sizi, Meclisin çalışma usullerine davet amacıyla, 63 üncü maddeye göre söz istiyorum. Sanırım, söz vermek durumundasınız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Yani, bir daha ben tekrar etmek istiyorum. Sizin söz isteğiniz, benim bu Genel Kurulu yönetişimdeki…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Tutumunuz hakkında… Tutumunuz hakkında…

BAŞKAN - …aykırılık, usule ve İçtüzüğe aykırılık. İddianız, talebiniz bu?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) -  Evet efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Usulsüzlükler hakkında… Evet.

BAŞKAN - Bunun için söz istiyorsunuz?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Evet efendim.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Başbakan yönetti!..

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Geçici bir süre Başbakan Meclise el koydu.

BAŞKAN - Şimdi, siz çok tecrübeli milletvekilisiniz, Değerli Genel Başkanımız ve arkadaşlarımız da. Şimdi, burada, benim tarafsızlığımla ilgili iddianızın ötesinde, burada 63 üncü madde, yasaların müzakeresi sırasında usule aykırı, başkan, taleplere aykırı…(CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bütçe kanununu müzakere ediyoruz.

BAŞKAN - Böyle bir şey yok ki. Ben usulü yerine getirdim. Söz isteyenlerin sözünü verdim. Sürelerini verdim. Bunun ötesinde, usulle ilgili nedir bu şeyiniz?! Böyle bir şey yok. (CHP sıralarından "Var, var" sesleri, gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkanım, izin verir misiniz.

BAŞKAN - Efendim, açık, buradan izah edin, buyurun.

Yani, bu usul meselesinin ucu açık, o zaman, herkes ben seni beğenmiyorum diyecek. Bunun bir usulü var, kalıbı var.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Efendim, çok net Sayın Başkanım. Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usullerine uymaya davet. Ben…

BAŞKAN - Ben ne yaptım da çalışma usulüne aykırı hareket ettim?! (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Daha ne yapacaksınız ya!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - İşte onu anlatacağım… İşte onu anlatacağım…

Bu, takdire bağlı değil. Bakınız, Sayın Başkanım, ben, sizi Meclisin çalışma usullerine uymaya davet ediyorum, davet edeceğim, gerekçesini de orada izah edeceğim. Elbette, siz uyduğunuzu söyleyeceksiniz, ben de uymadığınızı söylüyorum. O nedenle 63 üncü maddeye göre…

BAŞKAN - Efendim, böyle bir usul yok.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Olur mu?! Sizin takdir hakkınız yok.

BAŞKAN - Ben isteyen herkese söz verdim. Efendim, ben usule uygun, tarafsız, bu Parlamentoyu yönettiğim kanaatindeyim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Hayır… Hayır… Efendim, olmaz…

BAŞKAN - Siz de maksadınızı orada açıkladınız.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan… Sayın Başkan…

III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1119) (S. Sayısı: 1028) (Devam)

2.- 2004 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1084, 3/907) (S. Sayısı: 1029) (Devam)

3.- 2004 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1030) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 61 inci maddesine göre söz isteğinde bulunan, son söz milletvekilinindir talebiyle, Sayın Cemal Uysal, Ordu Milletvekili.

Buyurun Sayın Uysal. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, çok yanlış!

CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan… Sayın Başkan…(AK Parti sıralarından "otur yerine" sesleri)

CEMAL UYSAL (Devamla) - 2003, 2004… (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, benim yazılı talebim var.

CEMAL UYSAL (Devamla) - …ve 2005 yıllarında, çok yüksek bir bütçe performansı gösteren hükümetin 2006 yılı bütçesine olumlu oy vereceğimi ifade ediyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum efendim. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, herkes kendi anlayışına, kendi yorumuna göre bir taleple bu Parlamento yönetilmez. (CHP sıralarından gürültüler) Biz bu Parlamentoyu sizin yaptığınız Anayasa ve buna göre yönetiyoruz. O bakımdan, bana şunu söyledi, bana bunu söyledi olmaz.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Başbakan yönetiyor!

BAŞKAN - Sayın Ercenk, bu konudaki talebiniz Başkanlıkça uygun görülmemiştir.

Konuşmalar tamamlanmıştır.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Başbakanın talimatına göre yönetiyorsunuz!

BAŞKAN - Şimdi, sayın milletvekilleri, 2006 Yılı Merkezî Yönetim…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, şimdi söz istiyorum…

BAŞKAN - …Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanun Tasarıları…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Şu anki tutumunuz hakkında söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bir tutumum yok benim…

…üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

(Başkanlık kürsüsü önünde toplanmalar, gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Şu andaki tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN - Görüşmeler tamamlanmıştır.

Lütfen… Siz Grup Başkanvekilisiniz…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - 63'e göre söz istiyorum…

BAŞKAN - Söz veremem ben.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Şu anki tutumunuz hakkında…

BAŞKAN - Benim tutumumda ne var?! Siz beğenmeyebilirsiniz; ama, ben İçtüzüğe göre görev yapıyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Şimdi söz istiyorum…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, buyurun, oturun yerinize. Buyurun…(Kürsü önünde gürültüler)

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, siz yönetmiyorsunuz Başbakan yönetiyor!

BAŞKAN - Buyurun yerinize, yerinize buyurun…

KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) - Başbakan yönetiyor zaten!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, kürsüye yürüyerek Başkanlığa bu şekilde davranamazsınız, gerekli işlem yapılır. Buyurun… Buyurun…

İdare Amirleri görevini yapsın.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Başkanın tavrı ne ya?! Hukuk diye bir şey var ya!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkanım, okuyun, ondan sonra gideceğim.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Bu çatının altına yakışmayan fiiller yapıyorsun burada.

BAŞKAN - 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler…

(Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk ve İdare Amiri Bingöl Milletvekili Feyzi Berdibek arasında kürsü önünde itişme)

BAŞKAN - Sayın Berdibek, sizin göreviniz sükûneti temin etmek. Buyurun…

(Kürsü önünde toplanmalar, gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yerinize oturmadığınız takdirde birleşime ara vereceğim. Sizi yerinize oturmaya davet ediyorum. (Gürültüler)

Buyurun… Buyurun, yerinize oturun.

Sayın milletvekilleri, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının oylamalarını yapacağım; ancak, oylamalara başlamadan önce bir tekriri müzakere talebi vardır, okutuyorum…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ben imzamı geri çekiyorum, tekriri müzakere talebindeki imzamı geri çekiyorum. Okumayın benim ismimi! İmzamı geri çekeceğim; hakkım yok mu?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.58

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma saati: 21.35

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44 üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının oylamalarını yapacağız; ancak, daha önce, Hükümetin, görüşülmekte olan 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 31 inci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre bir talebi vardır; Başkanlık, bu talebi yerine getirecektir.

Danışma Kurulunun 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 31 inci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin istem hakkında görüşü oluşmadığından, bu konudaki AK Parti Grubunun önerisini okutuyorum:

V.- ÖNERİLER (Devam)

B) Sİyasî Partı Grup Önerılerı

1.- Hükümetin talebi üzerine, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 31 inci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin AK Parti Grup önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 31 inci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre yeniden görüşülmesine ilişkin Hükümetin talebi üzerine Danışma Kurulunda anlaşma olmadığından, Hükümetin isteminin Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.

                                     Faruk Çelik

                                               Bursa

                        AK Parti Grup Başkanvekili

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bir usul hatası yapıyorsunuz; arz edeyim. Oturum arasında, tekrar bir istemle, Danışma Kurulu önerisi olmadan bir gündem oluşturamazsınız efendim.

BAŞKAN - Peki.

HALUK KOÇ (Samsun) - Usul hakkında tartışma açılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Koç, bu talep, biraz önce okuduğum gibi, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre -89 uncu maddeyi okursanız- buna göredir. Yalnız, bu öneriyle ilgili, istem halinde gruplara söz vereceğim.

Söz istiyor musunuz?

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, benim söylediğimle o ayrı.

Şimdi…

FARUK ÇELİK (Bursa) - Neye göre istiyorsun?

HALUK KOÇ (Samsun) - Müsaade eder misiniz; Başkanla konuşuyorum.

Efendim, görüşmeye yer olup olmaması, madde 63 açık; bu bağlamda, bir usul tartışması açılmasını arz ediyorum efendim.

BAŞKAN - Tam anlayamadım efendim sizin dediğinizi.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, İçtüzük madde 63, usul hakkında konuşma, görüşmeye yer olup olmaması. Görüşmeye yer olmadığı kanaatindeyim ve burada, benim talebim hakkında sizin takdir hakkınız yok, usul tartışması açmak zorundasınız. Oturumu kapatmadan önce yaptığınız yönetim hatasında da, bu konuda bir sıkıntı olmuştu, benzer bir sıkıntıya tekrar neden olmamanızı istirham ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz önce okuttuğum öneriyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Haluk Koç, 63'e göre, yaptığım bu işlemin usul yönünden tartışmaya açılması talebinde bulunmuştur; 63'e göre kendilerine söz veriyorum usul noktasındaki düşüncelerini almak için.

Buyurun efendim.

VI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Hükümetin, görüşülmekte olan 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 31 inci maddesinin tekriri müzakere talebiyle ilgili isteminin, Danışma Kurulu kararı olmadan işleme alınıp alınamayacağı hususunda

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, süre 104.45 yazıyor da…

ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Daha güzel işte, bir saat konuşurdun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Saat bakımından da usule davet ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bir dakika, müsaade eder misiniz. Bu, eski şeye göre; sileyim.

Buyurun efendim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, süre 10 dakika olacak.

BAŞKAN - Buyurun siz, ben düzeltirim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim "lehinde ve aleyhinde ikişer kişiye 10'ar dakika söz verilir" hükmü vardır.

BAŞKAN - Pardon.

HALUK KOÇ (Samsun) - Şimdi de 15 oldu Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bir dakika efendim…

Buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

63 üncü maddeye göre bir usul tartışmasına müsaade ettiniz. Diğer oturum kapanmadan önce Sayın Grup Başkanvekilimiz Kemal Anadol'un bu bağlamdaki talebini, keşke yerine getirseydiniz diyorum. Keşkeyle duygularımı ifade ediyorum; gerginliğin bu boyutta olmaması, belki sağlanabilirdi; çünkü, 63 üncü madde çok açık. Yorumlayacak olursanız, bu konuda bir talep geldiğinde, hiçbir şekilde, oturumu yöneten sayın başkanvekilinin takdir hakkı yok diye biliyorum; ki, bu üçbuçuk yıl boyunca burada olan tartışmalarda, ilgili İçtüzük maddesine göre söz talebi olduğunda, ben, bu konuda ısrarlı davrandığımda, oturumu yöneten tüm başkanvekilleri tarafından, bu hak tanınmıştır. Bu hakkın, sizin, belki oturumun gerginliğinden etkilenerek, belki hükümet sıralarından birtakım telkinler altında bu müsaadeyi vermemenizden dolayı ben üzüntü duyuyorum, bunu Genel Kuruldaki arkadaşlarımla paylaşıyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bütçenin tümünün oylanmasından önce bir maddenin tekriri müzakeresiyle ilgili bir husus dile getirdiniz ve burada bir Danışma Kurulu teklifi söz konusu değildir Sayın Başkan; çünkü, daha önce Danışma Kurulu kararı altında imzası bulunan üç siyasî partimizin grup başkanvekilinden Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Kemal Anadol, benim de şahsen gözlemlediğim bir süreçte, imzasını geri çekmiştir. Böylece, Danışma Kurulundan oybirliğiyle bir karar çıkmamıştır. Oturumlar arasında tekrar gündemi belirleyecek olan bir husus, Danışma Kurulunun oybirliğiyle kararı olmadan Genel Kurulda bir grup önerisi olarak getirilerek oylanamaz. Bu, çok açık, çok net bir süreçtir. Bununla ilgili birçok tartışma yaşadık daha önce.

Bakın, yanılmıyorsam iki yıl önce, aile hekimliğinin pilot uygulamasıyla ilgili bir kanun tasarısının -1 ya da 2 maddelikti- Meclisin tatile gireceği gün Sayın Sağlık Bakanı tarafından gündeme getirilmesi söz konusu oldu. Ben, Cumhuriyet Halk Partisini temsil eden nöbetçi grup başkanvekiliydim, o teklife katılmadım ve o kanun yeni yasama dönemine kaldı. Yani, oturumlar arasında tekrar bir gündem eklemek gibi bir süreç işletilmedi.

Şimdi, siz, İçtüzük madde 89'a göre bir teklif getiriyorsunuz ve bunu, üç siyasî partinin onayı varmış gibi Genel Kurula sunuyorsunuz. Oysa, bu, İktidar Partisinin… Bilmiyorum Anavatan Grubu imzasını çekti mi çekmedi mi; çekse de çekmese de, oybirliği hükmü düşmüş oluyor; çünkü, CHP buradan imzasını çekmiş oluyor.

89'u değerli arkadaşlarımın bilgisine sunmak istiyorum Sayın Başkan. "Tasarı veya teklifin tümünün oylanmasından önce, belli bir maddesinin yeniden görüşülmesini gerekçeli bir önerge ile esas komisyon veya Hükümet bir defaya mahsus olmak üzere isteyebilir." Evet, isteyebilir.

Değerli arkadaşlarım "bu istem Danışma Kurulunun görüşü alındıktan sonra Genel Kurulca, görüşmesiz ve işaret oyuyla karara bağlanır." Ortada hukuken bir Danışma Kurulu kararı yoktur değerli arkadaşlarım.

EYÜP FATSA (Ordu) - Vardır…

HALUK KOÇ (Devamla) - Müsaade edin.

Bakın, dün de bu şekilde saat gece 02.30-03.00 sırasında, bir önergenin tanımlanması konusunda bir usul tartışması olmuştu ve çok açık, net bir hukukî ihlal yaptınız, önergenin gerekçesini önergenin içinde saymadınız; çünkü, o anki konjonktür, onun o şekilde değerlendirilmesini uygun görmüştü. Hukuku, hukuk genel normlarını, eğer, o anki avantajımız neyi gerektiriyorsa, ona göre yorumlayalım derseniz, çok büyük yanlışların içine girersiniz.

Değerli arkadaşlarım, maddede "bu istem Danışma Kurulunun görüşü alındıktan sonra Genel Kurulca, görüşmesiz ve işaret oyuyla karara bağlanır" deniliyor. Burada, bir siyasî partinin grup önerisinin karara bağlanmasından bahsedilmiyor, "Danışma Kurulunun" deniliyor; bu, çok açık ve nettir.

19 uncu maddeye dönelim; 19 uncu madde, Danışma Kurulunun oluşumunu ve işlevini belirtiyor. Bunu, burada, bu bağlamda tekrar etmek istemiyorum; ama, 89 uncu madde çok açık ve net. Şu anda bütçenin yetişmesi için -ki, süre var daha- sizleri bu usul hatasını yapmamaya davet ediyorum değerli arkadaşlarım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - 19 uncu maddenin son cümlesi…

HALUK KOÇ (Devamla) - 19 uncu maddenin son cümlesinde -Sayın Anadol da ifade ediyorlar- "İçtüzükte Danışma Kurulunun tespitine, teklifine veya görüş bildirmesine bağlanmış olan bütün hallerde, Danışma Kurulu, yapılan ilk çağrıda toplanamaz, oybirliğiyle tespit, teklif yapamaz veya görüş bildiremezse -dikkat edin; toplanamaz, oybirliğiyle tespit, teklif yapamaz veya görüş bildiremezse- Meclis Başkanı veya siyasî parti grupları ayrı ayrı, istemlerini doğrudan Genel Kurula sunabilirler" deniliyor. Ama, hayır; bu, bu bağlamda değil, oturum arasında oluyor. O, Genel Kurul gündemini belirlemek için. Şu anda, biz, bir birleşimin oturumlarının arasındayız değerli arkadaşlarım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sunuşlarda okunur.

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Anadol'un vurguladığı gibi, sunuşlarda okunur.

Değerli arkadaşlarım, lütfen, lütfen, İçtüzüğe aykırı iş yapmayınız. Dün gece, bakın, o önerge konusunda o hatayı yaptınız; birçok arkadaşım, bana, daha sonra, kuliste "siz haklıydınız; ama, biz böyle oy kullandık, öyle oy kullanmak durumundaydık" dediler. Lütfen yapmayın. Hukuku aşındırmayalım değerli arkadaşlarım. İçtüzüğü aşındırmayalım değerli arkadaşlarım. Yanlış yapılabilir, sehven de olabilir; ama, bunlar, yine, hukuk normları içerisinde, bizi bağlayan İçtüzük çerçevesinde mutlaka düzeltilebilir. Bunun yolu var. Yarın saat 15.00'te Meclis toplanır. Yarın Danışma Kurulu istersiniz, Cumhuriyet Halk Partisi o görüşe katılmazsa, grup önerisi olarak getirirsiniz. İlgili tekriri müzakere noktasındaki maddeyi, 89'a bağlı olarak getirirsiniz, görüşülür. Zaten çoğunluğunuz var, her şeye muktedirsiniz; bu telaşı niye gösteriyorsunuz değerli arkadaşlar? Bu sıkıntıya niye giriyorsunuz değerli arkadaşlar? Efendim, yapmayın! Yapmayın!.. Yapmayın!.. Müsaade edin, bunları da söyleyeyim. Müsaade edin, hatalarınızı yüzünüze bazen söyleme hakkını kullanayım değerli arkadaşlarım. Hatalarınızı yüzünüze söyleyecek birileri bulunsun bu kürsüde değerli arkadaşlarım. Biz hatasızız, biz hiç hukuk dışı iş yapmayız, biz kesinlikle kurallara bağlıyız.. Bazen hatalar oluyor işte. O hataların… Usul hatasından -tekriri müzakerede ısrar ederseniz, usul hatası tutanaklara geçmiştir- bu maddenin Anayasa Mahkemesinden dönmesini istiyor musunuz?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bütçe döner.

HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bence, bu kadar yapıcı, açık, net konuşulabilir.

Şimdi, beni takiben Grup Başkanvekili arkadaşım çıkabilir, sizleri ikna etmeye çalışabilir; ama, o ikna olayını, lütfen, şu anda sahip olduğunuz sayısal çoğunluğun el kaldırma gücüyle desteklemeyin, o hataya hukuken ortak olmayın ve lütfen bu yanlıştan dönün.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Koç.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, lehinde söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tekriri müzakere talebimizle ilgili bir usul tartışması açıldı. AK Parti Grubu olarak, böyle bir usul tartışmasına, 63'e göre bir tartışmanın yapılmasına gerek olmadığı inancındayız.

Danışma Kurulu önerilerinin ne şekilde olacağı İçtüzüğümüzde gayet net ve açık bir şekilde belirtilmiştir. Bu düzenlemeler, 19 uncu maddede ve 89 uncu maddede gayet açık bir şekilde ifade edilmiştir.

İçtüzüğün, az önce Sayın Koç'un söylediği düzenleme, 19 uncu maddesindeki düzenleme genel Meclis çalışmalarını ihtiva eden düzenlemedir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Evet, öyledir.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Oysa, biz, şu anda tekriri müzakere talebinde bulunuyoruz. Bu tekriri müzakere talebimizle ilgili olarak da, ihtiyaca binaen, daha sonra, İçtüzükte 89 uncu madde adı altında bir düzenleme yapılmış. Bu düzenlemenin amacı, görüşülmekte olan teklif veya tasarının…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Genel Kurulda…

FARUK ÇELİK (Devamla) - …Genel Kurulda görüşülmekte olan teklif veya tasarının herhangi bir maddesinin, tekrar, bir kez daha görüşülmesiyle ilgili hükümetin ve ilgili ihtisas komisyonunun talebi üzerine, görüşmesinin tekrarlanabileceğini düzenlemektir.

Şimdi, bizim yaptığımız ne; bütçe tasarısını görüşüyoruz ve burada, bir madde üzerinde tekriri müzakere talebinde bulunuyoruz. Bizi bağlayan İçtüzükteki hüküm nedir; 89 uncu maddedir; az önce okudunuz. 89 uncu madde ne diyor, bakın baştan sona okuyalım: "Tasarı veya teklifin tümünün oylanmasından önce, belli bir maddesinin yeniden görüşülmesini gerekçeli bir önerge ile esas komisyon veya Hükümet bir defaya mahsus olmak üzere isteyebilir."

Bu talebi, şimdi, hükümetimiz istiyor, hükümet bir talepte bulunuyor. Peki, nasıl bir uygulama yapacağız; uygulama için de diyor ki: "Bu istem -hükümetin bu istemi- Danışma Kurulunun görüşü alındıktan sonra…"

HALUK KOÇ (Samsun) - Siyasî parti grubunun değil.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Danışma Kurulunun kararı değil; bakın, karar yok ortada, görüşünü alıyorsunuz. Peki, görüş aldık mı; aldık arkadaşlar.

Şimdi, benim anlamadığım olay şu: Meclis çalışmalarını sürdürüyor, yarın da sürdüreceğiz, perşembe de sürdüreceğiz, haftaya da sürdüreceğiz; çalışmalarımız devam ediyor. Olabilir ki, Mecliste, herhangi bir konuyla ilgili grup ve gruplar arasında bir sıkıntı çıkabilir. Bunu, bugünkü olayı yarına taşımak; yani, elmalar ile armutları birbiriyle karıştırmak doğru bir hadise değil ki.

Biz, Sayın Grup Başkanvekilleriyle oturduk, dedik ki, bu tekriri müzakereye var mısınız; "varız" dediler. Oturduk, birlikte bir düzenleme yaptık ve üç grup başkanvekili olarak buraya imzayı attık, Meclis Başkanımızın imzasının altında. Şimdi "yaşanan olaylardan dolayı ben imzamı geri çekiyorum" diyorsunuz. Bu nedir?

HALUK KOÇ (Samsun) - İmza çekilince, düşer.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Düştü, düştü…

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakın, size şunu net söylüyorum: İçtüzük gayet açık. "Bu istem -hükümetin bu istemi- Danışma Kurulunun görüşü alındıktan sonra…" Görüş nedir? Sayın Başkan diyor ki, ben oynamıyorum. Olay budur.

HALUK KOÇ (Samsun) - Siyasî parti grubu önerisi yok.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Eğer, siz böyle diyorsanız, yapılacak olan şey nedir; sonra "Danışma Kurulunun görüşü alındıktan sonra Genel Kurulca, görüşmesiz ve işaret oyuyla karara bağlanır" diyor.

AHMET YENİ (Samsun) - Aynen öyle.

HALUK KOÇ (Samsun) - Siyasî parti grubu yok.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bu kadar açık İçtüzük; yapılması gereken şey bellidir. Ama, burada, belki, bizim biraz yadırgadığımız, Sayın Meclis Başkanımızın 63'e göre bir usul tartışması açmasıdır. Buna gerek yoktu. Bunu da, ben, Meclis Başkanlığının hoşgörüsüne bağlıyorum, bu anlamda da saygı duyuyor; ama, tartışılacak, konuşulacak hiçbir konu yoktur.

Şunu da ifade ederek sözlerimi kapatıyorum: Değerli arkadaşlar, gün boyu, bakın, bütçe görüşmelerini takip ediyoruz, gerilimin ne zaman, nasıl başladığını, lütfen, tutanaklarını okursanız, görüşmelerde, Sayın Baykal'ın ve Sayın Başbakanımızın konuşma tutanaklarını okursanız, nerelerde, nasıl başladığına çok daha iyi bir karar verirsiniz, sağlıklı bir karar verirsiniz.

AK Parti Grubu, 357 arkadaşımız, sabırla, büyük bir metanetle, Sayın Baykal'ı dinledi; ama, aynı anlayışı Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan göremediğimizi, maalesef, burada bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Sayın Başbakan bu kürsüden şunu ifade ediyor: "Plan Bütçe Komisyonunda bir arkadaş şu cümleyi kullanmış" diyor Sayın Başbakan.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Tutanaktan…

FARUK ÇELİK (Devamla) - Tutanağı söylüyor, tutanaktan bir ifade kullanıyor, bunun üzerine ayağa kalkıyorsunuz. Bu, başka ne… Hangi delille konuşacağız burada, nasıl konuşacağız? Bu gerilimin ve yanlış anlaşılmaların ve yaşanan tablonun hangi olaylar, hangi değerlendirmeler içerisinde olduğunu kamuoyu da, ben inanıyorum ki, çok güzel takdir etmiştir.

Sayın Başkan, netice olarak, 89'a göre, hükümetin bu isteminin Genel Kurulun oyuyla karara bağlanması ve bir usul tartışmasına gerek olmadığı düşüncesiyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

Sayın Anadol'un aleyhte söz isteği var.

Buyurun.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; önce, yapılan işlemin İçtüzüğe aykırılığını beyan etmek istiyorum.

Şimdi, 89 uncu maddeye göre bir uygulama isteniyor Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu tarafından. "Tasarı veya -ben de okuyorum Sayın Faruk Çelik gibi, aynen- teklifin tümünün oylanmasından önce,  belli bir maddesinin yeniden görüşülmesini gerekçeli bir önerge ile esas komisyon veya Hükümet bir defaya mahsus olmak üzere isteyebilir." Burada bir tartışma yok; istedi.

"Bu istem Danışma Kurulunun görüşü alındıktan sonra Genel Kurulca, görüşmesiz ve işaret oyuyla karara bağlanır.

Anayasa değişikliği görüşmelerinde bu madde hükmü uygulanmaz."

Bu istem, ne zaman oylanır ve karara bağlanır; Sayın Haluk Koç'un söylediği gibi, Danışma Kurulunun görüşü alındıktan sonra. Parti gruplarından, grup önerilerinden bahsetmiyor; münhasıran "Danışma Kurulunun görüşü alındıktan sonra" deniliyor. Danışma Kurulunun görüşü var mı; yok arkadaşlar; yok.

Danışma Kurulunun görüşü nasıl olur; Danışma Kurulunun görüşü oybirliğiyle olur; yani, Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Anavatan Partisi gruplarının başkanvekillerinin imzalarıyla oluşur.

Eğer, oluşmuyorsa -o, başka hükümde, başka maddede düzenlenmiş- parti grup önerisi olarak gelir. Grup önerisi yok, oluşmamış. Bir Danışma Kurulu yok ortada, yok; hukuken yok; böyle bir Danışma Kurulu önerisi yok.

Gelelim 19 uncu maddeye. 19 uncu madde, Danışma Kurulunun nasıl toplanacağını, nasıl çağrılacağını söylüyor: "Danışma Kurulu, yapılan ilk çağrıda toplanamaz, oybirliğiyle tespit, teklif yapamaz veya görüş bildiremezse, Meclis Başkanı veya siyasî parti grupları ayrı ayrı, istemlerini doğrudan Genel Kurula sunabilirler. Bu durumda istemin oylanması ilk birleşimin gündemindeki Başkanlık sunuşlarında yer alır ve Genel Kurul işaret oyuyla karar verir."

Danışma Kurulu yok ise, karar alamadı ise, 89 uncu maddeye göre, siz, grup önerisi getiremezsiniz. Hiçbirimiz getiremeyiz. Getirdiğinizi farz edelim, farz et -benim bu iddiam- 89 uncu maddede grup önerisi diye bir sözcük yok, farz et benim bu iddiam yanlış, grup önerisi getirdiniz, ilk birleşim başlangıcında okunacak. "İlk birleşimin gündemindeki Başkanlık sunuşlarında yer alır ve Genel Kurul işaret oyuyla karar verir." İlk birleşim oldu mu arkadaşlar; sabah oldu. Başkanlık sunuşları oldu mu; oldu. Şimdi ne; şimdi oturum. Birleşim başka, oturum başka. Kaçıncı oturum bu; Sayın Başkan söylesin. İlk birleşimin Başkanlık sunuşları ne zaman; yarın. Yarın ilk birleşim başlar, Başkanlık sunuşunda, Sayın Koç'un söylediği gibi, çoğunluğunuz var, grup önerisi olarak getirirsiniz.

Bence, o da gelmez; çünkü, 89 uncu madde sadece Danışma Kurulu önerisinden bahsediyor, görüşünden bahsediyor. Danışma Kurulu görüşü; grup önerisi yok.

Bir yanlış yaparsınız, bütçeyi sakatlarsınız, hukuken aksak hale, topal hale getirirsiniz. Daha da ileri giderek söyleyeyim, yok hale getirirsiniz. Bu maddeyi, 89'u böyle işletemezsiniz.

Haa, ben yaptım oldu… Ben yaptım oldu derseniz -bu konuya hiç girmek istemiyordum, Sayın Faruk Çelik girdiği için söylüyorum- arkadaşlar, 23 Nisan 1920'de bu Parlamentonun açılışından bugüne kadar, geçmiş oturumda olanlar meydana gelmedi. Resmen, yürütme, yasama organını tasallut etti, yasama organını baskı altına aldı. Buradaki Sayın Başbakan, oturumu yöneten Meclis Başkanına resmen müdahale etti ve o müdahaleyle kalmadı, Meclis Başkanının yetkisinde olan bir hususu resen yerine getirdi. "Ben hem Hükümet adına konuşuyorum hem de Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun noksan süresini tamamlıyorum" diye burada fiilî durum yarattı. Yasama organını, resmen, müdahalesiyle etkilemek istedi, yönetimini. Milletvekili azarladı burada. "Seni üç aydır komisyonlarda takip ediyorum. Edepli milletvekilliği yapacaksan yap, karışmam" gibi laflar söyledi. Bunlar tutanaklarda var.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Niye söyledi?!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bir başbakanın bir milletvekilini azarlaması, terbiye etmesi, ona yaramaz çocuk muamelesi yapması…

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Hak etti.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bir milletvekili, başbakanın astı değil. Yasama, Anayasamıza göre…

BAŞKAN - Sayın Anadol, siz usul konusuna döner misiniz.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Söyledi Faruk Çelik. Ben usul konusuna da değiniyorum.

Bir başbakanın Parlamentoya müdahale etmesi söz konusu olamaz. Ayrıca, bizi yöneten Meclis başkanvekili, hepimizin başkanvekili. O, kendi takdir yetkisini vicdanına danışarak, İçtüzüğe bakarak kullanacaktır. Onun herhangi bir yetkisini kullanmasına Başbakanlık sırasından müdahale eden bir başbakan cumhuriyet tarihinde görülmemiştir. Ne İsmet Paşa ne Menderes ne Süleyman Demirel, hiçbir başbakan, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı müdahaleyi bugün yapmamıştır.

Ve biz, Sayın Adalet ve Kalkınma Partisi grup başkanvekilleri arkadaşlarım bize geldikleri vakit "bir teknik hata var, tekriri müzakere isteyelim" deyince, bütün anlayışımızla, hiç itiraz etmeden -kendileri buradadır- biz imzaladık.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ülke yararına görmüşsünüz.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Ama, burada konuşma hakkımız engellenirse, burada milletvekillerimiz hükümetin başı tarafından azarlanırsa, daha da ötesi, burada Meclisi yöneten Başkana, Başbakan talimat vermeye kalkarsa, bu imzamızın hiçbir hükmü olmaz ve biz…

BAŞKAN - Sayın Anadol, öyle bir şey olmamıştır. Biz, kendi vicdanımıza göre hareket ediyoruz.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Oldu, oldu… Ben size bir şey söylemiyorum; ben, herkesin gözünün önünde cereyan eden hadiseden bahsediyorum. Siz, takdir hakkınızı kullandığınız vakit, Başbakan sinirlendi, müdahalede bulundu, hatta, sizi bırakın, Divan Kâtibi Türkân Miçooğulları'na laf attı. Bunları gördük, bunları yaşadık. (AK Parti sıralarından gürültüler) Burada kendisi, burada!..

BAŞKAN - Sayın Anadol, siz konuyu toparlar mısınız lütfen.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum.

O nedenle, bu yanlıştan vazgeçin. Bu, hukuken bütçeyi sakatlayacak bir tasarruftur. Çoğunluğunuza güvenerek, ben yaptım oldu diyorsanız, idarenin, yürütmenin, yasama organına olan tahakkümüne kucak açmış olursunuz, onu desteklemiş olursunuz. Bu da, milletvekili olarak sizi çok zor durumda bırakır.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Anadol.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, lehinde söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, usul hakkında lehte söz talebinde bulunmuştur.

Buyurun.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Her şeyden önce, bugün bu Mecliste olmaması gereken olaylar, üzülerek ifade ederim ki, yaşanmış oldu. Tekraren, inşallah, bir daha olmaz.

Sayın Anadol, aslında, çok kıymetli, tecrübeli bir milletvekili arkadaşımız, Grup Başkanvekilimiz. Tabiî, bir önceki yapacağı konuşmayı, aslında, yapmış oldu; fakat, ben bir hususu, özellikle altını çizerek ifade etmek istiyorum ki, belki kendileri hatırlamıyorlar, belki de unutmuş da olabilirler. Burada, her milletvekili gibi bakan arkadaşlarımıza nasıl sataşılıyorsa, zaman zaman, bu koltuklarda bulunan, bakan, başbakan dahil -ki, çok daha sertleri olmuştur- yönetimle zaman zaman karşı karşıya gelip, münakaşa ettikleri olmuştur. Bu, ilk defa falan yaşanmamıştır. Sayın Başbakanımızın da, Sayın Başkana böyle bir müdahalesi olmamıştır, sadece, ikazı olmuştur. İkaz etme hakkı, nasıl bir milletvekilinin, bir grup başkanvekilinin varsa, bir başbakanın da tabiî olarak vardır.

Ancak, bir hususun altını çizmek istiyorum; değerli arkadaşlar, bakın, bu tartıştığımız, usul tartışması açılan konu, özel bir konudur. Sadece Genel Kurul çalışmaları sırasında, bir tasarı veyahut da teklif görüşülüyorsa, orada teknik olarak bir yanlışlık yapılma, bir düzeltme ihtiyacı doğabilir. Bu, gecenin geç saatinde veyahut da çalışma saatinin herhangi bir anında da olabilir; bunu düzenleme imkânı, bunu düzeltme imkânı veren bir haktır. Dolayısıyla, İçtüzükte, bu ihtiyacı karşılamak üzere denilmiştir ki… Bakınız, burada, asıl bu istemin  "Danışma Kurulunun görüşü…" Danışma Kurulunun kararı demiş olsaydı, orada Danışma Kurulu mecburdu. Ama, niye peki "Danışma Kurulunun görüşü" diyor; amaç şudur: Eğer bu düzeltme yapılacaksa, sadece bir grubun talebiyle değil, diğer grubun da bundan haberdar olması esastır; diğer gruplar da haberdar olsun, bu düzenlemeye onların da bilgisi ve katkısı olsun.

Dolayısıyla, buradaki özel düzenleme, 19 uncu maddedeki, Danışma Kurulunun genel Meclis çalışmaları ve gündemiyle ilgili yapılan çalışmalardan çok daha farklıdır, ki, bu düzenlemeyi, ilk defa yapmıyoruz değerli arkadaşlar. Bakınız, biz, Danışma Kurulu kararı olarak getirip de uygulamaya koyduğumuz düzeltme var tekriri müzakere olarak, yeniden görüşme olarak.

2: Bir grubun önerisi olarak, daha önce, bu Parlamentoda, bu dönemde getirdik ve bunu bu şekliyle uygulamaya koyduk. Yani, bir grubun önerisi, 89 uncu maddeye göre buraya getirildi, tekriri müzakere yapıldı ve uygulama olarak Meclis gündeminde mevcuttur; arkadaşlarımıza hatırlatmak istiyorum.

O halde, yapılacak ne; sadece 89 uncu maddenin, sayın hükümetin talebi doğrultusunda oylayıp -ki bu müzakere bile edilmeyecektir- oylayarak bu işi düzeltecek.

Peki, arkadaşlar, düzelttiğimiz nedir biliyor musunuz; bir önergede, "2004 yılı" yazılacağı yerde "2005 yılı" yazılmış. Sadece yapacağımız düzeltme… Biraz daha hassasiyet gösterdik. Bu, normal olarak, bir hatanın tashihi şeklinde de yapılabilirdi; ama, biz bunu ciddîye aldık, bu düzenleme herkes tarafından net anlaşılsın diye "2005 yılı" yazan yerini "2004 yılı" haline getireceğiz. Yapılacak düzenleme de bundan ibarettir.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kapusuz.

Sayın milletvekilleri, 63'e göre talep edilen usul tartışmasında 2 lehte, 2 aleyhte, değerli milletvekillerimiz görüşlerini açıkladılar.

Şimdi, usul tartışması açılan ve İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre işlem yapılması istenen önergeler üzerindeki, benim usulüm ve tavrımla ilgili işlemleri başlatmamla ilgili… Şimdi, bununla ilgili, elbette ki, bir yanlışlık yapmak istemiyoruz. Bu, uzun bir geçmişi olan Parlamentonun geçmişteki tatbikatları var, İçtüzüğü var.

Şimdi, ben, zabıtları getirttim, emsal ne gibi işlem yapılmış geçmişte diye. Ortaya çıkan durum şudur: 26.9.2004 tarih ve 124 nolu birleşimde, 29.3.2003 tarihli 58 inci Birleşimde, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre grup önerisi getirilmiş, işleme alınmış ve bu Parlamento karar vermiştir. Ayrıca, 3.7.2005 tarihli 125 nolu Birleşimde de, yine, Meclis Başkanı bir öneri getirmiş, o da işleme konmuş, onunla ilgili de, bu Yüce Parlamento, Genel Kurul karar vermiştir.

Bu geçmiş tatbikatları da ve 89 uncu maddenin lafzı ve ruhuyla bugüne kadarki tatbikat da nazara alınarak, benim işlemimde bir usul hatasının olmadığı kanaatindeyim.

V.- ÖNERİLER (Devam)

B) Sİyasî Partı Grup Önerılerı (Devam)

1.- Hükümetin talebi üzerine, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 31 inci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin AK Parti Grup önerisi (Devam)

BAŞKAN - Bu önergeleri işleme koyacağım. Eğer istenirse, önergelerle ilgili de söz hakkı, arkadaşlarımıza, gruplarımıza vereceğim.

Önergeyi okutmuştum.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Önergenin aleyhinde söz istiyorum Sayın Başkan.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, önergenin aleyhinde söz istiyorum; ikinci ben konuşayım.

BAŞKAN - Başka lehTe söz isteği var mı?

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Aleyhte söz istemiştim.

BAŞKAN - Yalnız, ben, geliş sırasına göre vereceğim sözü.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Ben, daha evvel istemiştim Sayın Başkan.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Sarıbaş, önce söyledi efendim.

BAŞKAN - Bana, şimdi…

HALUK KOÇ (Samsun) - Ben sıramı veriyorum.

BAŞKAN - Yalnız, Sayın Sarıbaş'tan önce mi verdi?

Şimdi, efendim, tabiî, Divandaki görevli arkadaşlara soruyorum, Sayın Mehmet Eraslan, daha önce yazılı olarak getirmiş, elimizde. O bakımdan, önce, kendisine söz vereceğim.

Sayın Eraslan, buyurun.

Aleyhte söz istiyor Sayın Eraslan.

Yalnız, Sayın Eraslan, bu önergeyle ilgili olmak üzere görüşlerinizi rica ediyorum.

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2006 bütçesinin, ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini niyaz ediyorum.

Tabiî ki, bugün, gerçekten, çok tartışmalı, çok alevli, çok ateşli bir görüşme oldu ve yetmişüç milyon ülke insanımız, bütün milletimiz, televizyon ekranlarından, bu görüşmeleri, 2006 bütçesi görüşmesi olması hasebiyle -herkes televizyon başlarında- televizyonlara kilitlendi ve izledi. Tabiî, çok önemli bir kanun tasarısı. 2005 yılı bitti ve 2006 yılı içerisinde yapılacak olan harcamalarla ilgili, yapılacak olan, ayrılacak olan ödeneklerle ilgili böylesine önemli olan bir kanun görüşülür iken, maalesef, bizleri de üzüntüye sokan, AK Partili milletvekili arkadaşlarımızı da, Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımızı da, bizleri de, Anavatan Partisi milletvekili arkadaşlarımızı da, gerçekten, üzen bir tabloyla karşı karşıya kaldık.

Gönül isterdi ki, bu görüşmeler, daha aklıselim, bu görüşmeler daha örnek bir tavır içerisinde, daha makul ve daha sağduyu anlayışına ve bu anlayış zeminine sahip bir ortamda yapılsaydı diye düşünüyoruz; fakat, burada bir usul hatası, daha doğrusu, bir usul tartışması dolayısıyla bu görüşmeler alevlendi ve örnek teşkil etmeyecek bir boyut kazandı.

Değerli arkadaşlar, ben, buraya birilerini yargılamaya, birilerini suçlamaya falan çıkmadım. Burada bir önerge var; o önergeyle ilgili görüşlerimi siz değerli milletvekili arkadaşlarımızın takdirine arz edeceğim.

2006 bütçe kanunuyla ilgili bir yanlışlık yapılmış ve 31 inci maddede bir ibarenin değişikliğiyle ilgili bir talep var. Az önce Sayın Grup Başkanvekilimiz de ifade etti, Salih Bey de ifade ettiler. 31 inci maddede, 31.12.2004 tarihi yerine, sehven, 31.12.2005 tarihi yazılmış. Tabiî ki, bütçe çalışmaları, daha doğrusu, kanun çalışmaları esnasında bu tür yanlışlıklar, bu tür hatalar, bu tür sehivler olur, mutlaka olacaktır.

Yine, İçtüzüğün ilgili hükmü gereğince bu yanlışlıklar tekrar ele alınır ve tekrar düzeltilir ve bir Danışma Kurulu vardı. Bakın, bir ibarenin, sadece bir ibarenin değiştirilmesine ilişkin mutabakat sağlanmış ve bir Danışma Kurulu hazırlanmış idi. Cumhuriyet Halk Partisinin, Anavatan Partisinin ve İktidar Partisinin, Adalet ve Kalkınma Partisinin grup başkanvekillerinin de ortak kararıyla bir Danışma Kurulu kararı zaten alınmış ve mutabakat sağlanmıştı.

Peki, bu aşamaya neden gelindi; neden şu an elimizde bir önerge var; yani, bunun sebepleri çok açık. Bakın, İçtüzük 63'e göre Genel Kurul çalışmalarıyla ilgili veya Meclis Başkanının tutumuyla ilgili milletvekili söz talep ederse -üç yıldan beri burada gördüğümüz uygulama bizim bu- Meclis Başkanı, Sayın Meclis Başkanı söz talebinde bulunan, İçtüzük 63 üncü maddeye göre söz talebinde bulunan milletvekiline söz verir ve hep söz verdi bugüne kadar; ama, ne zaman ki, İçtüzük 63'e göre, Sayın Kemal Anadol'un, üç yıldan beri devam eden ve cumhuriyet tarihi boyunca, Türkiye  Büyük Millet Meclisi tarihi boyunca süregelen ve bu şekilde teamül haline gelmiş bir uygulamayı, ne zamanki, Meclis Başkanımız bugün uygulamaktan imtina etti ve Sayın Kemal Anadol'un bu noktadaki talebini geri çevirdi, maalesef, o andan itibaren Genel Kuruldaki görüşmeler, bir hayli alevlendi, bir hayli ateşlendi.

Şimdi, başta ifade ettiğim gibi, burada hiçbir sorun yok idi, Danışma Kurulu zaten karar almış idi ve burada bu önergenin de gelmesine hiç gerek kalmayacakken, sadece, Meclis Başkanımızın tutumu ve Sayın Kemal Anadol Beye İçtüzük 63'e göre söz vermemesi bu noktaya… Ben inanıyorum ki, eğer Sayın Meclis Başkanımız, Sayın Bülent Arınç Bey, eğer bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu oturumunu idare eden Meclis Başkanı olsaydı, bugün bu sorunların hiçbirini yaşamayacaktık; bu sorunlar yaşanmayacaktı; o, daha reel, daha objektif ve daha tarafsız bir Meclis idaresi yapacak idi ve milletin, yetmişüç milyon ülke insanının önünde Türkiye Büyük Millet Meclisindeki cereyan eden bu hadiseler, Türkiye Büyük Millet Meclisinde vuku bulan bu ateşli görüşmeler, bu bağrışmalar, bu çağrışmalar ve milletvekillerinin birbiri üzerine yürümesi katî surette olmayacaktı diye düşünüyorum ve Sayın Meclis Başkanımızın, biraz daha Meclis İçtüzüğüne riayet etmesini, milletvekillerinin bu konudaki taleplerine biraz daha sağduyuyla yaklaşmasını, biraz daha reel olmasını…

Belki, ben, Sayın Başkanım, sizin tarafsızlığından falan bahsetmiyorum, tarafsızlığınızdan da bahsetmek istemiyorum; ama, buradaki havanın da haşmetine kapılarak belki de bir boşluğunuza geldi, belki de bir zafiyetinize denk geldi diye düşünüyorum; ama, Meclis Başkanının, özellikle Meclis Başkanının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu görüşmeleri üzerindeki etkilerinin ne kadar büyük olduğunu ve bu çalışmaların yapıldığı andaki akışın ne kadar Meclis Başkanı tarafından sevk ve idare etme noktasında büyük bir önemi haiz olduğunu müşahede ettik. Gerçekten, Meclis kürsüsünde oturan siz Değerli Sayın Başkanım ve diğer Sayın Meclis Başkanvekillerim, ben, biraz daha dikkate, biraz daha İçtüzüğe…

Gülebilirsiniz Sayın Milletvekilim. Sizlere de saygı duyuyorum, hepinizi seviyorum. Sizlere de, en çok size, bana güldüğünüz için sizlere ciddî manada saygı duyuyorum ve bu Genel Kurul çalışmalarının Türkiye Büyük Millet Meclisine ve yetmişüç milyon ülke insanına yaraşır ve yakışır şekilde devam etmesini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eraslan, buyurun, son cümlelerinizi…

MEHMET ERASLAN (Devamla) - …milletimize yakışır, Türkiye'ye yakışır, Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışır bir şekilde devam etmesini, bundan sonraki çalışmaların bu mantıkla, bu ruhla, bu inanç ve bu sağduyuyla devam etmesini temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.

III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1119) (S. Sayısı: 1028) (Devam)

2.- 2004 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1084, 3/907) (S. Sayısı: 1029) (Devam)

3.- 2004 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1030) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, AK Parti Grup Başkanvekilleri AK Parti Grubu ve Hükümet, önergelerini geri çekmiş olduklarından, ben, şimdi, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının oylamalarına geçiyorum.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Her 3 kanun tasarısının açıkoylamasının elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1119) (S. Sayısı: 1028) (Devam)

BAŞKAN - 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının açıkoylamasına başlıyoruz.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandıklarını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Efendim, biz, bütçeyi oyluyoruz; biliyorsunuz, önergeler geri çekildi, bunu da baştan açıkça ifade ettim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum.

Kullanılan oy sayısı: 336

Kabul: 322

Ret: 14 (x)

Böylece, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.

2.- 2004 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1084, 3/907) (S. Sayısı: 1029) (Devam)

BAŞKAN - 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısının açıkoylamasına başlıyoruz.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı: 350

Kabul: 338

Ret: 12 (x)

Böylece, 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanun Tasarısı böylece kabul edilmiştir.

3.- 2004 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1030) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısının oylamasına başlıyoruz.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

                                    

(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

Kullanılan oy sayısı: 354

Kabul: 341

Ret: 13 (x)

Böylece, 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Bütçe ve Kesinhesap Kanunu Tasarıları kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; milletimiz ve memleketimiz için hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Teşekkür konuşması yapmak üzere, Sayın Başbakanı kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Başbakan. (AK Parti sıralarından ayakta alkışlar)

VII.- TEŞEKKÜR, TEBRİK, TEMENNİ VE TAZİYELER

1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, bütçenin kabulü nedeniyle Genel Kurula hitaben teşekkür konuşması

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Siirt) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; 2006 yılı bütçesinin gerek hazırlık gerekse görüşülme aşamalarında yoğun çalışmalarından dolayı Maliye Bakanımıza, tüm bakanlarımıza, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerimize, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun üyelerine, bürokratlarımıza, ekonomik birimlerimize, sağladıkları katkılar için çok teşekkür ediyorum.

AK Parti İktidarı boyunca hazırlanan ve uygulamaya konulan tüm bütçelerde olduğu gibi, bu bütçede de Türkiye'nin ihtiyacı olan kısa, orta ve uzun vadeli yaklaşımlara ağırlık verilmesinden büyük memnuniyet duyduğumu, yine, özellikle burada ifade etmek istiyorum.

Sizleri, şahsınızda tüm milletimi sevgi ve saygıyla selamlıyor, 2006 yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin ülkemiz, milletimiz için hayırlı olmasını Allah'tan temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından ayakta alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Başbakan.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 28 Aralık 2005 Çarşamba günü saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Hayırlı geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 22.41

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                    

(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.