BIM 2 5 2006-02-03T13:13:00Z 2006-02-03T13:13:00Z 72 50405 287311 TBMM 2394 574 352838 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22       CİLT: 105       YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

39 uncu Birleşim

22 Aralık 2005 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUP ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grup önerisi

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

l.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030)

A) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

 

1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

B) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Opera  ve Balesi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

C) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

D) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

E) SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

3.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı:920)

4.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

5.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009)

6.- 29.6.2005 Tarihli ve 5375 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet Komisyonu Raporu (1/1067) (S.Sayısı: 1042)

7.- 30.11.2005 Tarihli ve 5433 Sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1157) (S. Sayısı: 1050)

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, konuşmasında, Genel Başkanlarına, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri atfetmesi nedeniyle konuşması

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, bir yargılamanın sonuçlarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/8526)

2.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bulgaristan'daki tarihî camilerin tadilatına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/9684)

3.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Makedonya'daki tarihî cami ve türbelerin tadilatına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/9685)

4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa'nın Gemlik İlçesindeki bir akarsuyun kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/9951)

5.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya Limanının atık sorununa ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/9953)

6.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya'nın Kundu Bölgesindeki çevre kirliliğine karşı alınan tedbirlere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/9954)

7.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Çankırı İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/10046)

8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Ağrı İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/10050)

9.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kayseri İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/10055)

10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bartın İlindeki yatırımlara,

Bingöl İlindeki yatırımlara,

Ağrı İlindeki yatırımlara,

Çankırı İlindeki yatırımlara,

Elazığ İlindeki yatırımlara,

Bolu İlindeki yatırımlara,

Bitlis İlindeki yatırımlara,

Kars İlindeki yatırımlara,

Düzce İlindeki yatırımlara,

Gümüşhane İlindeki yatırımlara,

Kayseri İlindeki yatırımlara,

Kütahya İlindeki yatırımlara,

Kilis İlindeki yatırımlara,

Nevşehir İlindeki yatırımlara,

Sakarya İlindeki yatırımlara,

Adıyaman İlindeki yatırımlara,

Aksaray İlindeki yatırımlara,

Amasya İlindeki yatırımlara,

Erzurum İlindeki yatırımlara,

Siirt İlindeki yatırımlara,

Şırnak İlindeki yatırımlara,

Rize İlindeki yatırımlara,

İlişkin soruları ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/10138, 10139, 10140, 10141, 10142, 10143, 10144, 10145, 10146, 10147, 10148, 10149, 10150, 10151, 10152, 10725, 10726, 10727, 10728, 10729, 10730, 10731)

11.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Aksaray İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/10712)

12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Amasya İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/10713)

13.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Erzurum İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/10714)

14.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Siirt İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/10715)

15.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Şırnak İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/10716)

16.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Rize İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/10717)

17.- İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz KETENCİ'nin, İstanbul'a yapılacak bir yatırımla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/10842)

18.- Kırşehir Milletvekili Mikail ARSLAN'ın, SSK ve Bağ-Kura yapılan malülen emeklilik müracaatlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/10885)

19.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, SHÇEK kurumlarının kapasitesine,

- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Malatya Çocuk Yuvası yetkililerine ve SHÇEK'in iyileştirilmesine,

- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Malatya Çocuk Yuvasının yönetimine,

- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Malatya Çocuk Yuvasında yaşanan olumsuzluklara,

- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, SHÇEK kurumlarının yöneticilerine,

- İzmir Milletvekili Türkân MİÇOOĞULLARI'nın, SHÇEK yurtlarına,

- İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, SHÇEK kurumlarının yönetimine,

- Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, SHÇEK kurumlarının denetimine,

- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, hizmet satın alma yoluyla yapılan görevlere,

- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, özürlülere yönelik bakım ve rehabilitasyon hizmetlerine,

- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, çocuk yuvalarında muhbirleri olduğu açıklamasına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/10917, 10918, 10919, 10920, 10921, 10922, 10923, 10924, 10925, 10926, 10927)

20.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, özel öğretim kurumlarına malî destek verilmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/10960)

21.- Bursa Milletvekili Ertuğrul YALÇINBAYIR'ın, Meclis araştırması komisyon raporlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili İsmail ALPTEKİN'in cevabı (7/11283)

22.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, Başbakanın belli konulardaki Genel Kurul toplantılarına katılımına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili İsmail ALPTEKİN'in cevabı (7/11509)

23.- Ankara Milletvekili Ersönmez YARBAY'ın, TBMM Kütüphanesine ait kitapların ödünç verilmesine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili İsmail ALPTEKİN'in cevabı (7/11614)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak altı oturum yaptı.

(10/251) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi okundu; komisyona bir aylık eksüre verildiği açıklandı.

Genel Kurulu ziyaret eden Bosna-Hersek Adalet Bakanı Slobodan Kovac ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denildi.

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) görüşmelerine devam olunarak;

Dışişleri Bakanlığı,

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü,

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,

Rekabet Kurumu,

Millî Prodüktivite Merkezi,

Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı,

Türk Akreditasyon Kurumu,

Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı,

Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı,

Çevre ve Orman Bakanlığı,

Orman Genel Müdürlüğü,

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü,

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı,

2006 yılı bütçeleri ile;

Dışişleri Bakanlığı,

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü,

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü,

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,

Çevre ve Orman Bakanlığı,

Orman Genel Müdürlüğü,

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü,

2004 malî yılı kesinhesapları;

Kabul edildi.

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle bir açıklamada bulundu.

22 Aralık 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 24.00'te son verildi.

İsmail Alptekin

Başkanvekili

 

Mehmet Daniş

Yaşar Tüzün

 

Çanakkale

Bilecik

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

Ahmet Gökhan Sarıçam

Kırklareli

Kâtip Üye

 

                                                    II. - GELEN KÂĞITLAR             No.: 52

22 Aralık 2005 Perşembe

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE’nin, Başbakanın Genel Kurulda kanun tasarı ve teklifleri ile Anayasa değişikliği oylamalarında oy kullanmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/11509) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.11.2005)

2.- Ankara Milletvekili Ersönmez YARBAY’ın, TBMM Kütüphanesine ait kitapların ödünç verilmesine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/11614) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2005)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma saati: 11.00

22 Aralık 2005 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39 uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

III. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUP ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grup önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

22.12.2005 Perşembe günü (bugün) Danışma Kurulu toplanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                     Eyüp Fatsa

                                                Ordu

                          Grup Başkanvekili

Öneri:

Gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 1042 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ve 1050 sıra sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresinin 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 ve 6 ncı sıralarına alınması, 22.12.2005 Perşembe günkü (bugün) birleşimde gündemin "Özel İşler" kısmında yer alan 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanununun ondördüncü turundaki kurum bütçelerinin görüşmelerinin tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi, gündemin 7 nci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - AK Parti Grup önerisinin aleyhinde söz isteyen Samsun Milletvekili Haluk Koç; buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İktidar Partimizin Meclis çalışma düzeninin yeniden ele alınmasına dönük grup önerisinin aleyhinde söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bütçe görüşmelerine başlamadan önce bir Danışma Kurulu toplantısı yapıldı. Bu Danışma Kurulu toplantısına, grubu bulunan üç siyasî partimizin grup başkanvekilleri, Sayın Meclis Başkanımızın başkanlığında katıldık ve burada bütçe görüşmelerinin akışı, gruplara ayrılan zaman, hükümete ayrılan zaman, sorular ve yanıtlar bölümü belirli bir kural çerçevesi içerisinde düzenlendi ve ben ısrarlı olarak,  bütçelerin, hükümetlerin en önemli sınavı olduğunu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi platformunun da bütçe görüşmeleri dolayısıyla hükümetin çeşitli alanlardaki etkinliklerinin tartışılabileceği bir zemin olduğunu, burada eleştirilerin mutlaka hükümeti yıpratıcı olması gerekmediğini, yapılan eksiklikler ya da bazı durumlar hakkında yol gösterici eleştirilerin de olabileceğini; onun için, bu takvimi biraz daha geniş tutmamız gerektiğini ifade ettim; fakat, Anavatan Partisi Grubu ve İktidar Partisi Grubunun da, bu şekilde olması talebiyle, ben ısrarımdan vazgeçtim.

Ben burada aynı şeyi bir daha söylemek istiyorum; gerçekten, bütçeler, önemli platformlar sağlıyor parlamenter düzene ve burada hiç kızmamak lazım, hiç yerinmemek lazım, hiç sıkılmamak lazım; çünkü, bir bakanlık… Düşünün değerli arkadaşlarım, bir tur iki önemli bakanlığı yan yana getiriyor, birbiriyle de ilgisiz konular dünkü gibi, paketleri düşünecek olursanız ve 45 dakika içerisinde, mesela bir arkadaşa 10 dakika düşüyor, mesela Sanayi ve Ticaret Bakanlığının önemli yatırımcı bir genel müdürlüğünün bütçesini muhalefet adına 10 dakika değerlendirme durumunda bulunuyorsunuz. Yani, yasak savma yapıyoruz biz burada Parlamento adına. Bunu açıkça söylemek istiyorum. Bence, isterseniz 3 güne indirelim bütçe görüşmelerini, toptan konuşulsun, herkes düşüncesini söylesin, geçsin gitsin.

Evvelki dönemde Parlamento geleneğine baktığımız zaman, iki dönem değil ama, üç dört dönem öncesinde burada bulunan arkadaşlarımızın bize anlattıkları ve bizim de o zaman kamuoyundan veya basından izlediğimiz kadarıyla, bütçe görüşmeleri 30 ile 45 gün arasında süren bir maraton imiş ve burada Sayın Genel Başkanlar, kronometreye bağlı, sanki bir futbol, basketbol maçındaki gibi… İşte, sürenizi uzatıyorum; 1 saniye uzattım, 1 dakika uzattım, son saniyeniz, teşekkür edin… Yani, ne konuşacaksınız, ülkenin genel, temel sorunlarını bir bütçe dolayısıyla bu Parlamento masasında, halkın kürsüsünde konuşmadıktan sonra, parlamenter çalışmanın bence çok büyük bir esprisi yok.

Ben içimden geçenleri sizlerle paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Ben ne isterdim; Tarım Bakanlığının… Tamam, dünya koşullarının Türkiye'ye dayattığı çok zor bir dönem var tarımda, bunu görüyorum. Avrupa Birliği sürecinin Türkiye'ye ayrıca dayattığı çok dar bir, sıkışık bir dönem de var, bunu görüyorum; ama, Türkiye'nin tarımda da bir gerçeği var, bunu da görüyorum. Bunu, burada, ne olur biz bir tam gün, yedi saat, sekiz saat tartışsak.

Kaç tane bakanlığımız var; 20 tane. Diğer şeyleri çıkarsanız; yani, şu bütçe görüşmelerinde bir bakanlığa bir gün versek ve ana konuşmacıların süresini birer saat yapsak ve o bakanlığın bütün temel etkinliklerini, o bütçe çerçevesinde, politikalarını, masaya yatırsa, tartışsa, bu sizler açısından da önemli; ama, yok. Biz yasak savıyoruz, o yasağa uymaya çalışıyoruz. Bir oyunun figürü olarak, burada muhalefet görevini yapmaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, sonra, bir konuya daha değineceğim; kimse alınmasın. Yani, 10 dakika soru sorma hakkı var, 10 dakika yanıt verme hakkı var. Sınırlı sayıda, bazen 7,5 dakika, bazen 6 dakika, bazen 8 dakika konuşma süreleriyle, arkadaşlarımız o bakanlığın ilgili genel müdürlüğü veya bağlı bir kurumu hakkında görüşlerini ifade etmek zorundalar; bir maraton gibi gidiyor. Süre bakımından da öyle, daraltılmış bir zaman dilimi ve bu arada soru sormak istiyor.

Çok doğaldır değerli arkadaşlarım, sizler de milletvekilisiniz, bizler de milletvekiliyiz. Kendi bölgesiyle ilgili, ne bileyim, bir yolun, bir sulama kanalının, bir yerleşim biriminin, bir yerel yönetimin bir sorununu ilgili bakanlık nezdinde soru olarak arkadaşlarımızın dile getirme şansı dahi kısıtlı. Tabiî, İçtüzüğü çok iyi biliyorum; İçtüzüğün, yanılmıyorsam 81 inci maddesinde bu soru sorma, yanıt verme işi. Burada tabiî, bir tek muhalefet milletvekilleri soru sorabilir diye bir hüküm yok, bütün milletvekillerine açık; ama, öyle sahneler sergileniyor ki, ben, bunu gözlerinizin önüne getirmek istiyorum ve tekrar sizden bir özdeğerlendirmenizi istirham ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir yarış halinde soru sorma sırası alınıyor ve çok acıdır, benim tespitlerim, o gün de söyledim, değerli arkadaşlarım alınmasınlar; yani, iktidar milletvekilleri, Sayın Bakanı o 10 dakika içerisinde rahatlatabilmek için, onun istediği birtakım soruları, kâğıt üzerinde kendisine iletilmiş, efendim işte, bilmem ne demiryolu çalışması nasıl gidiyor, ne zaman bitecek… Ee, zaten bakan söyledi onu konuşmasında; ama, bir kere daha teyidi yönünde, ben başka kelime söylemiyorum; ama, hazırlanmış bir soru kolaycılığına sığınan bakanları görüyorum burada 10 dakika için.

Değerli arkadaşlarım, geçen dönem, geçen dönem demeyelim, daha eski dönemlerde, başbakanları düşünün, bakanları düşünün ve bu Parlamento geleneği içerisinde sorumlu oldukları kurumların etkinliklerini, yaptıkları icraatları sonuna kadar savunan, eleştirilere açık bir geçmişten geliyoruz; yani, şuradaki o 10 dakikadan… Bir iki hazır soruya sığınma isteği bu olmamalı. İçtüzükte bütün milletvekillerine açık; ama, makul olanı, doğru olanı, bunun muhalefet tarafından kullanılması.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Öyle bir şey yok!

HALUK KOÇ (Devamla) - Şimdi, efendim, ben tespitlerimi söylüyorum. Sayın Aykan, lütfen… Bakın, burada yapıcı bir konuşma yapmaya çalışıyorum.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Doğru, doğru!..

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Neresi yapıcı?..

HALUK KOÇ (Devamla) - Daha başka, yapıcı nasıl konuşulur bilmiyorum.

"Bu iktidar çok iyi arkadaşlar, bu iktidar ülkenin göreceği en parlak iktidardır, bu iktidar!.." (AKP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) İşte, siz bunu istiyorsunuz.

MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) - Bazen gerçekleri söyleyin ama!..

HALUK KOÇ (Devamla) - Olmaz bu; bu dönem, padişahlıkta bile olmamış; bu dönem, diktatörlüklerde bile olmamış değerli arkadaşlarım. Muhalefet konuşacak… Yani, istediğiniz bu; hiç bize yanlışımız söylenmesin, hiçbir eğrimiz söylenmesin; böyle bir şey olur mu! Böyle bir şey mümkün mü!

Değerli arkadaşlarım, bakın, şurada, şu konuşmamın başından beri yapıcı tespitlerimi söylemeye çalışıyorum, nasıl olması gerektiğinin altını çiziyorum kendi düşüncelerime göre; katılırsınız ya da katılmazsınız, sizleri rahatsız edecek boyutta hiçbir şey söylemedim; ama, buna rağmen "hayır, öyle değil, böyle, daha nasıl yapıcı konuşacaksın, yıkıcı konuşuyorsun" tarzında birtakım ifadeler geliyor. Değerli arkadaşlarım, lütfen…

Bugünkü konuya gelelim.

Değerli arkadaşlarım, demokrasi, sayısal olarak çoğunluğu elinde bulunduranların, toplumsal çoğulculuğu unutarak, her dediklerinin bu sayısal çoğunluk tarafından teyit edileceği bir sistem değildir. Bakın, yanlışınız burada, bu, Sayın Başbakanda da var. Bir kere daha yineliyorum, sayısal çoğunluğunuza dayanarak, toplumsal çoğulculuğu unutup, her dediğinizin burada teyit edilmesine dönük bir sistem değildir demokrasi.

AHMET YENİ (Samsun) - Demokrasinin tanımını yeniden yapıyor.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Böyle demokrasi mi olur?

HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, demokrasi katılımcılıktır, demokrasi toplumsal çoğulculuğu kabul etmektir.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Biz de onu söylüyoruz.

HALUK KOÇ (Devamla) - Bakın, şurada, benim bu üsluptaki konuşmamı bile tolere edemiyorsunuz, taşıyamıyorsunuz. Yapmayın Sayın Çavuşoğlu! Yapmayın!.. Yapmayın!..

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Siz kendiniz yapıyorsunuz!..

HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bugünkü konu şu: Bu sıkıştırılmış, hızlandırılmış bütçe görüşmeleri içerisine "efendim, Sayın Cumhurbaşkanından geri dönen iki kanun var, bunlar Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü, bugün tek tur yapacağız -hani, o hızlı turlardan- bugün bunları da, görüşmelerin ardından konuşuverelim, çıksın canım."

Değerli arkadaşlarım, bütün konuşmacılarımız, bütçe konuşmalarına, kendilerine ayrılan küçük paylar için hazırlanmaya kendilerini kilitlenmiş durumdalar. Şimdi, bugün, gelecek, tekrar Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Yasasının geri dönen maddesi, Hâkimler ve Savcılar Kanununun geri dönen maddesi, tekrar ilgili arkadaşları bulacağız, bugün zembille düşmüş gibi, Sayın Cumhurbaşkanı niye geri gönderdi, Plan ve Bütçe Komisyonunda ne değişiklik yapıldı, uyumlu mu değil mi, bunun hakkında siyasî yargımızı da vereceğiz ve bunu da grup adına konuşacağız! Yapmayın değerli arkadaşlarım!.. İstediğiniz yasayı çıkarabilecek çoğunluğa sahipsiniz; ama, hiç olmazsa karşı görüşlere de, ne deniyor, ne ediyor, bir saygı göstermek zorundasınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bir işi yaparken öbürünü de aradan çıkarmak lazım.

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Başkan, toparlıyorum.

"Bir işi yaparken öbürünü de aradan çıkarabilmek lazım"; ama, bir iş yaparken öteki iş de bacağınıza dolanmasın değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, yapmayın, yapmayın!.. Bakkal dükkânının bile idaresi vardır. Yapmayın!.. Yapmayın!.. Bu, yanlıştır. Bütçe görüşmeleri sırasında, o ülkeyi, o tarih dilimiyle ilgilendiren, çok ivedi, çok önemli, bir parlamentodan karar çıkmasını gerektirecek bir konu olabilir. Bunu, daha önceki bütçe görüşmeleri arasında da böyle bir talep olduğunu da yine ben dile getirmiştim. Buna karşı çıkacak bir durumumuz yok. Millî bütünlüğümüzü ilgilendiren, ulusal güvenliğimizi ilgilendiren, Türkiye'nin bütününe dönük bir Parlamento kararının bütçe görüşmeleri sırasında, alınması gerekebilir. Buna hayır diyecek bir durumumuz yok, tabiî ki katılırız; ama, efendim, bugün tek tur, işte arada bir boşluk var, şunları da sıkıştırıverelim -arkadaşımın dediği gibi- gitsin… Arkadaşlar, demokrasi, parlamento, sıkıştırıverelim, onu da idare edelim mantığıyla yürüyecek bir kurum değildir. Ben, bunu, bütün iyi niyetimle, bakın, üçüncü kere söylüyorum, bir kere daha huzurlarınıza getirmek istiyorum. Yapmayın… Pazartesi günü biter, salı günü bunları görüşürüz, ondan sonra tatil verilecekse verilir, çalışılacaksa çalışılır. Yapmayın… Herkes hazırlansın, herkes gereğini yapsın.. Yapmayın… Yukarıdan böyle istendi, bu böyle yapılacak… Yapmayın… Parlamentersiniz, siz de şu görüşlerin yüzde 10'una katılıyorsanız bu karara evet demezsiniz.

Saygılar sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, önerinin lehinde söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Fatsa. (AK Parti sıralarından alkışlar)

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Danışma Kurulu önerimizin lehinde söz aldım; bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Haluk Koç'un, Danışma Kurulu önerisinin aleyhindeki konuşmalarını hep beraber dinledik. Görüşlerine katılmasak da saygı duyarız; katılmak ayrı bir şey, saygı duymak ayrı bir şeydir. Demokrasi, katılmadığın fikirlere de tahammül edebilmek, onu hoşgörüyle karşılayabilmektir aynı zamanda.

Prensip olarak bütçe görüşmelerinin arasında kanun tasarı ve tekliflerinin de görüşülebilmesi çok yaygın bir uygulama değildir. Doğrusunu isterseniz, böyle bir Danışma Kurulu önerisiyle de Meclis Genel Kurulunun huzuruna gelmeyi arzu etmezdim; ancak, önümüzde yılbaşı ve uzun bir bayram tatili var. Meclis gündeminde de kamuoyunun beklemiş olduğu, bayramdan önce, özellikle SSK, Bağ-Kur prim aflarıyla alakalı, yine, bazı illerimizde kurulacak üniversitelerle alakalı, yine, özellikle Marmara, Ege ve Akdenizdeki -özellikle söylüyorum- bütün milletvekili arkadaşlarımızın; yani, bu bölgelere mensup, iktidar ve muhalefet partilerine mensup milletvekili arkadaşlarımızın, yabancılara mülk satışıyla alakalı, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş yasanın, bir an önce, hayata geçmesiyle alakalı da, hem kamuoyunun hem de iktidar ve muhalefet partilerine mensup milletvekili arkadaşlarımızın bir ısrarlı talebi var. Biz, inşallah, bütçeden sonra bu talepleri de tatile kadar yerine getirme noktasında bir gayretin içerisinde olacağız.

Onun için… Her gün iki turlu olarak yapılan bütçe görüşmelerinde bugün sadece bir tur görüşme var. Dolayısıyla, öyle zannediyorum ki, saat 16.00-17.00 sularında bu görüşmeler bitecek ve bizim, Danışma Kurulu talebiyle gündeminize getirdiğimiz, huzurlarınıza getirdiğimiz, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından bir kere daha görüşülmek üzere iade edilen Hâkimler ve Savcılar Kanununun bir maddesi ve yine, Kamu Malî Personel Yasasının iki maddesiyle ilgili Sayın Cumhurbaşkanımızın da düzeltme talebini, yeniden görüşme talebini dikkate alarak, komisyonlarda görüşülerek kabul edilmiş üç maddelik kanun tasarısının görüşülmesine -bu, muhtemelen 17.00'den sonra kısa bir sürede görüşülüp tamamlanacağına da inandığımız- bunları görüşüp kabul etmek ve dolayısıyla, Meclisin tatile kadar olacak gündeminde önemli yasa tasarılarının da görüşülmesine bir zemin hazırlamaktır. Yoksa, prensip olarak, bizim de, bütçe kanunları görüşülürken, bu bütçe kanunlarının arasına kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesinin alınmasına prensip olarak sıcak baktığımız bir konu değildir.

Ayrıca, bu, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun bütçeyle alakalı bir yönünün de olduğu, dolayısıyla, en az bütçeyle beraber eşzamanlı olarak çıkmasında zaruret olduğu hepimizin bildiği bir konudur. Dolayısıyla, bunu bütçeden sonraya ertelemek gibi bir imkânımız da yoktur. Onun için, bütçeden önce bunu çıkarmayı ve eşzamanlı olarak da bunları Sayın Cumhurbaşkanımızın imzasına göndermeyi arzu ettik. Talebimizin içeriği ve talebimizle ilgili düşüncemizin içeriği bundan ibarettir.

Tabiî, Sayın Koç, burada, bütçe görüşmeleriyle alakalı bazı düşüncelerini ifade etti. Geçmişteki uygulamalara baktığımız zaman, bunun üç hafta, dört hafta, bazen daha uzun sürelerde görüşüldüğüne, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçe kanunlarının görüşüldüğüne şahit oluyoruz. Belki doğru olan da budur.

İktidar ve muhalefet partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız düşüncelerini daha geniş zaman içerisinde, birtakım süreyle, saatle, dakikayla yarışmadan ifade etmelerine, lehinde ve aleyhindeki görüşlerini rahatlıkla açıklamalarına fırsat vermekte bir zaruret olduğu kanaatindeyim. Geçen dönemlerde, yani, 22 nci Dönemin birinci, ikinci, üçüncü yasama yıllarında, bu, 8 ile 9 gün arasına sıkıştırılmıştı. Bu sene, biraz daha, üç dört gün ilave edilmek suretiyle, süre biraz uzatıldı; yani, iki haftaya çıkarıldı. Ama, görüyoruz ki, hem İktidar Partisi Grubuna mensup olan arkadaşlarımızın hem de muhalefet partisine mensup arkadaşlarımızın düşüncelerini ifade etmek için zamanın yetmediğine, arkadaşlarımızın birtakım konuşmalarını ifade etmeden, düşüncelerini ifade etmeden de kürsüden ayrılmak mecburiyetinde kaldığına şahit oluyoruz. İnşallah, gelecek bütçede, bu talebi de, bu zarureti de dikkate alarak, Meclis yönetimiyle de, Başkanlık Divanıyla da, bunu, iktidar ve muhalefet grupları bir kere daha müzakere edip, belki bunu daha uzun zamana yayma imkânımız olur.

Şunu herkes kabul etmelidir: Herkes, bu kürsüye çıktığı zaman, karşısındaki muhatabının hoşuna gidecek veya duyduğu zaman alkışlayacak görüş ve düşünceleri ifade etme gibi bir zaruret yoktur, bir mecburiyet de yoktur. Elbette ki, eleştiriler olacaktır, olmalıdır da; tenkitler de olacaktır, olmalıdır da; ama, bütün bunların, eleştirilerin de, tenkitlerin de, kabullerin de bir samimiyet içerisinde, bir ciddiyet içerisinde ifade edilmesinin herkes için faydalı yönleri vardır, doğru yönleri vardır. Tahammül etmek lazım. Biz, İktidar Partisi olarak, muhalefet partisine mensup arkadaşlarımızın kürsüye çıktığı zaman, yani, bazen çok gerçekleri de ifade etmeyen, belki çok uç diye ifade edebileceğimiz konuşmalarına da tahammül etme noktasında büyük bir titizlik ve sabır gösteriyoruz. Tabiî, muhalefet partisine mensup arkadaşlarımızın da, konuşmalarında, Grubumuzu tahrik edecek veya konuşmaları karşılıklı atışmalarla sabote edecek, kesintiye uğratacak ifadelerden kaçması gerekir. Yani, herkesin, üslubuna, konuştuğuna dikkat etmesi lazım.

Meclisteki konuşmalar, soru-cevap gibi kullanılan haklar tamamen İçtüzük çerçevesindedir. İçtüzükte ne varsa, bütün milletvekili arkadaşlarımızın, iktidar ve muhalefet ayırımı yapmadan, bundan eşit oranda faydalanma hakları vardır, istifade etme hakları vardır. Yani, soruları muhalefet sorar, iktidar soru sormaz veya konuşmaları iktidar yapar, muhalefet yapmaz gibi kendi kendimize koyabileceğimiz birtakım kısıntılar ve tedbirler de yoktur.

Değerli arkadaşlar, şimdi, hatırlanacağı üzere, biz, geçen yasama yılından önce, Meclis İçtüzüğünde önemli değişiklikler yaptık; hem soru-cevapla ilgili hem…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Fatsa, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

EYÜP FATSA (Devamla) - Özür diliyorum Sayın Başkan, bitiriyorum.

…konuşma süreleriyle ilgili hem de milletvekillerimiz tarafından verilecek önergelerle ilgili önemli değişiklikler yaptık. Hatırlanacağı gibi, 21 inci Dönemde yapılan İçtüzük değişikliği -ki, burada, hâlâ Meclisin hafızalarında ve kamuoyunun hafızalarında tazeliğini koruyan; ama, hiçbir zaman da hatırlamak ve bir daha şahit olmak istemediğimiz- birtakım vahim olaylara da sebebiyet vermişti burada.

Yani, bütün bunları da, o günkü sıkıntıları da göz önünde bulundurarak, biz, iktidar ve muhalefet grupları, bir araya gelerek, İçtüzükte önemli bir değişiklik yaptık. Orada, hem konuşma sürelerinin -maddelerle ilgili konuşma süreleri- hem soru-cevapla ilgili sürelerin uzatılması hem de verilecek önergelerin sayısının artırılması noktasında bir mutabakat sağlayarak buraya geldik ve birlikte hazırlamış olduğumuz ve Genel Kurulda da birlikte kabul etmiş olduğumuz İçtüzükle, bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi yönetilmekte ve idare edilmektedir. Eğer, bu Tüzükte, yine, Meclis çalışmalarını verimli kılmayan, Meclis çalışmalarını aksatan yönler varsa, bunları da değiştirmek, elbette ki, milletvekilleri olarak bizim görevimizdir. Yine bir araya gelir, nasıl başta bir mutabakatla bu İçtüzük değişikliğini getirmişsek, bir İçtüzük değişikliğini, tekrar, Genel Kurula getirebiliriz; ama, ben de, bir kere daha altını çizerek ifade etmek istiyorum; değerli arkadaşlar, demokrasi tahammüldür. Farklı da olsa, hoşumuza gitmese de, rahatsız da olsak, başkalarının, bizim hakkımızda veya bir başkası hakkında ortaya koymuş olduğu düşünce ve görüşlere tahammül edebilmek, bir demokratik olgunluk, aynı zamanda, bir insanî erdemdir.

Ben, bu düşüncelerle, Grup önerimizin kabulü yönünde Genel Kurulun desteğini talep ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından kalkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa.

Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanun Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca bugün bir tur görüşme yapacağız.

Ondördüncü turda, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı:  1028, 1029, 1030) (x)

A) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

B) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.-Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

C) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

D) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

E) SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

BAŞKAN - Komisyon ?..Burada.

Hükümet?..Burada.

Sayın milletvekilleri, 6.12.2005 tarihli 27 nci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde, soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.

Sayın milletvekilleri, sayın milletvekili arkadaşlarımız, ilan etmediğimiz halde soru sormak için işlem yapmışlardır. Yeniden, ilanımızdan sonra soru sormak için cihaza girmeniz gerekmektedir.

Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar, sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra, ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.

Soru sırasını tespit işlemini başlatıyorum…

Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içerisinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Ondördüncü turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

AK Parti Grubu adına, Mardin Milletvekili Beşir Hamidi, Konya Milletvekili Orhan Erdem, Adana Milletvekili Recep Garip, Çorum Milletvekili Agâh Kafkas, Kütahya Milletvekili Erdem

                                

(x) 1028, 1029, 1030 S. Sayılı Basmayazı ve Ödenek Cetvelleri 14.12.2005 tarihli 31 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

Cantimur; Anavatan Partisi Grubu adına, Muğla Milletvekili Hasan Özyer, Hatay Milletvekili Züheyir Amber; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Ateş, Antalya Milletvekili Osman Kaptan, Ankara Milletvekili Bayram Meral, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin.

Şahısları adına, lehinde söz isteyenler: Erzurum Milletvekili Mustafa  Nuri Akbulut, Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur, Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler.

Şahsı adına, aleyhinde söz isteyen sayın milletvekili, Antalya Milletvekili Osman Özcan.

Şimdi, söz sırası, AK Parti Grubu adına söz isteyen, Mardin Milletvekili Beşir Hamidi'nindir.

Buyurun Sayın Hamidi. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2006 malî yılı Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, konuşmama, ülkemizin en stratejik sektörü haline gelen turizmdeki başarıların kısaca altını çizerek başlamak istiyorum.

Turizm, son dönemde, üstün başarılara ve ardı ardına kırılan rekorlara tanık olduğumuz bir sektör haline geldi. 2004 yılında 17 500 000 olan yıllık turist sayısının, son günlerine girdiğimiz 2005 yılında, en az yüzde 20'lik bir artışla, 21 000 000'u aşması beklenmektedir. 2005 yılında, 2004 yılına göre 3,5 milyon fazla turisti ülkemizde misafir etmiş olacağız; turizmde sağladığımız gelir 18 milyar doları aşmış olacak.

Değerli arkadaşlarım, bu rakamlar hepimizin gurur kaynağıdır. 1980'lerde 1 200 000 turisti ağırlayan bir ülkeden, yılda 21 000 000'un üzerinde turistin geldiği bir Türkiye'ye ulaşmak, gerçek bir başarı öyküsüdür. Bu başarıda bugüne değin emeği geçenlere, bu sektörde çalışan garsonundan patronuna, rehberinden kaptanına kadar herkese teşekkür etmek vicdanî bir sorumluluğumuz olsa gerek.

Turizmde elbette daha büyük hedeflerimiz var. Bakanlığımızın, cumhuriyetimizin kuruluşunun 100 üncü yılı perspektifi çerçevesinde belirlediği 42 000 000 turist ve 66 milyar dolar gelir hedefine, inşallah, çok daha önce ulaşacağımızı düşünüyorum; çünkü, bizim o potansiyelimiz var. 2004'te dünya turizmi yaklaşık yüzde 50'lik bir artışla 500 000 000 kişiden 750 000 000'a yükselmişken, Türkiye'de bu rakam yüzde 300'lük bir artışla 6 670 000'den 17 500 000'e ulaşmıştır. Ancak, bunu asla yeterli görmüyoruz. Turizmi tek mevsimli, tek bölgeli olmaktan çıkaracak gelişme planlarının ve perspektiflerin de olgunlaştığını memnuniyetle müşahede ediyoruz. Kış turizmi, yayla turizmi, termal turizmi, golf turizmi gibi, turizmi dört mevsime ve ülkemizin tamamına yayacak imkânlarımızı harekete geçirmeye çalışmaktayız.

Turizm artık bizim için bir hayat biçimidir. Turizmin önemini yeni kavradık. Türkiye, sadece bizim değil, aynı zamanda ülkemize gelen misafirlerimizin de söz hakkının olduğu gerçeğini içine sindirecek demokratik olgunluğa ulaşmak mecburiyetindedir. Müşteri memnuniyeti, sadece sunduğumuz hizmetlerin kalitesini değil, aynı zamanda onun söz ve karar hakkını da içeren dinamik bir sürecin adıdır. Farklı hayatlara ve beklentilere tahammül ve hoşgörüyle yaklaşmak, bizim tarihten süzülerek getirdiğimiz en önemli değerlerimizdendir. Unutulmamalı ki, turizm, Avrupa Birliği yolundaki en sağlam referans ve kabul noktalarımızdan biridir. Avrupa'daki her potansiyel turistin en az bir kere ülkemizi ziyaret etmesini sağlayacak pazarlama ve tanıtım stratejileri oluşturmalıyız.

En iyi tanıtım, insandan insana yapılan tanıtımdır. Bunu başardığımızda, makul bir süre sonra "tam üyeliğinizi en sonunda halkımıza sorarız" sözünü Avrupalı liderler o kadar kolay söyleyemeyeceklerdir.

Turizm, sadece turizm değildir; turizm, adını ve önemini değiştirmektedir. Millî gelirimizin yüzde 5,5'unu sağlayan turizm, yarattığı olumlu dalgalarla ulusal çıkarlarımız için sağlam bir zemin oluşturmaktadır. Bu bakımdan, turizm, sadece gelir yönüyle değil, ülkemizin nihaî hedefleri açısından da son derece stratejik bir sektördür.

Turizmde iç ve dış kaynakları maksimum derecede harekete geçirip, altyapı, hukuk ve mevzuatı iyileştirmek, mutlaka, olumlu sonuçlar verecektir.

Turizm alanındaki başarılı çalışmalar, siyasal istikrarın ve güven ortamının devamıyla da yakından ilgilidir. Riski en yüksek sektör kabul edilen turizme yabancı sermayenin çok büyük ilgisi, ülkemize duyulan güvenin sonucudur. Bu, Türkiye'nin de en büyük sermayesidir. Büyüyen ve gittikçe çeşitlenen turizm aktivitelerinin tek elden ve verimli bir şekilde organize edilmesi için, kültür ve turizm koruma ve geliştirme bölgelerinin ilan edilmesi ve turizm kentleri projelerinin hayata geçirilmesi, bu alandaki gelişmelerin önünü açacaktır. Zira, her noktasında medeniyetler barışına bir örnek bulabileceğimiz ülkemiz, bütünüyle bir açıkhava müzesi zenginliğindedir. Ülkemizde 7 671 adet SİT alanı, 68 185 adet de taşınır-taşınmaz kültür ve tabiat varlığı tespit ve tescil edilmiştir.

Dünya kültürel mirasına en çok katkı yapan ülkelerden birisi olarak, kültür turizminin daha da gelişeceği bir süreçten geçiyoruz. Bu süreç, hem bizim çevremizi hem de çevremizin bizi etkileyeceği çift yönlü bir süreçtir. Türkiye bu süreçte, yeni markalar, yeni kültür ve turizm ürünleriyle önplanda olmalıdır. İstanbul'un 2010 yılında "Avrupa Kültür Başkenti" olması için başvurulmasının tarihî bir anlamı ve değeri vardır.

İstanbul'un 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olması için yapılan başvuruda Sayın Başbakanımızın "İstanbul'un Avrupa Kültür Başkenti olarak tayin edilmesi, Avrupa'nın siyasî projesi, Avrupa değerleri ve Avrupa'ya aidiyet duygularının ilerletilmesini sağlayacaktır" sözü, Türkiye'nin küresel kültür planındaki müstesna yerini ve önemini tespit etmektedir.

Kültür alanında Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle işbirliği, Kültür 2000 Programıyla daha da yoğunlaşmıştır. Bu program çerçevesinde, 2000-2006 döneminde kültür mirası, edebî eserler, bunların çevirileri ve daha pek çok alanda yapılan işbirliğinin parasal tutarı 206,5 milyon eurodur. Bu program çerçevesinde yapılan restorasyon işlemleri pek çok kentimizde tarihî zenginliklerimizin bütün güzelliğiyle ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Dünyanın yaşayan en büyük tarihî dokusuna sahip Mardin'de de Artuklular ve diğer medeniyetlerin nadide eserlerini görmenizi hepinize tavsiye ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Dünya kültür mirasına aday kentlerimizden birisi olan Mardin, Türkiye'nin yeni kültür ve turizm markalarından birisi olma yolundadır. İstanbul ve Mardin'in, örneklerini, Türkiye'nin  küreselleşme ve Avrupa Birliği üyeleri...

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Antalya da var!

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Adıyaman da var!

MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Devamla) - Adıyaman da var.

Evet, Türkiye'nin, küreselleşme ve Avrupa Birliği perspektifiyle tarihî değerlerinin tam bir uyum içerisinde olduğunu da ortaya koymaktadır. Bakanlığımızın kültür politikalarının da bu anlayış ve vizyon çerçevesinde oluştuğunu görmekteyiz. Farklı kültürlerin bir zenginlik kaynağı olarak güvence altına alınması ve bireyin kültürel gelişiminin önündeki engellerin kaldırılması, hayatî değerdedir.

Bireyi kültürüyle, inancıyla ve bizzat varlığıyla en önemli değer olarak görmek, çağdaş insan hakları yaklaşımının da temelini oluşturmaktadır. Bakanlığın, kültürü Türkiye'nin her köşesine taşıma gayreti ve çabası alkışlanmalıdır. Halihazırda faaliyette bulunan 47 kültür merkezine ek olarak 9'u kısa dönemde bitirilecek 71 kültür merkezinin tamamlanmasıyla, Türkiye'nin her noktasında, sadece tüketen değil, aynı zamanda kültür üreten odaklara kavuşmuş olacağız. 2005 yılında, çoğunluğunu onarım ve restorasyon çalışmalarının oluşturduğu 254 adet proje bitirilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hamidi, lütfen, tamamlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Devamla) - 28 projenin de yapım çalışmaları devam etmektedir. 2006 yılı yatırım projelerine genel bütçeden 125 000 000 Yeni Türk Lirası ayrılmıştır. 2006 yılında anıt onarımları, kültür ve tabiat varlıklarının korunması, çevre düzenlemeleri, restorasyonlar, müze tevsii, teşhir ve tanzim işlemleri, kale ve sur onarımları, ören yer yapımları gibi ana başlıklar altında 100'e yakın proje yatırım programına alınmıştır.

Değerli arkadaşlarım, özetlemeye çalıştığım bu çalışmalardan, Bakanlığımızın, kültürel varlıklarımızın korunup yaşatılması ve gelecek kuşaklara iletilmesi konusunda dikkatli ve titiz bir çalışma içinde olduğu açıkça görülmektedir.

Kültür ve Turizm Bakanlığının, Türkiye'nin her köşesine kültürel faaliyetleri taşımaya gayret ettiğini de görüyoruz.

2005 yılında, devlet tiyatrolarının 800 ayrı yerde gösteri yapması ve halkımızın yoğun ilgisi, yapılan işin doğruluğunu göstermektedir.

Yerel kültürlerin gelişmesi için yapılan çalışmalar da bugünün dünyasının ruhuna uygun çabalardır.

Kültür merkezlerinin belediyelere devri, onların işlevselliğini artıracaktır.

Kültür dünyamızı geliştirip zenginleştirecek pek çok çağdaş proje de Bakanlığımızın faaliyet raporunda detaylı bir şekilde ortaya konulmuştur.

Bu hizmetlerin arasında, kütüphaneleri ve kitabı okuyucuya ulaştırma (e-kitap) projesini özellikle zikretmek istiyorum.

Bütçedeki imkânlar dahilinde, tiyatrolar başta olmak üzere, sanat kuruluşlarının ödenekleri artırılmıştır.

Burada, sizlere bir bölümünü sunabildiğim bu hizmetler için, başta Sayın Bakan olmak üzere Kültür ve Turizm Bakanlığının tüm çalışanlarını kutluyorum.

Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin kabulü dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hamidi.

AK Parti Grubu adına, ikinci konuşmacı, Konya Milletvekili Sayın Orhan Erdem; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 9 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN ERDEM (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğünün bütçesi hakkında, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Kısaca, Devlet Opera ve Balesi Kurumu hakkında sizlere bilgi vermek istiyorum.

Tatbikat sahnesiyle başlayan, 1949 yılında 5441 sayılı Kanunla kurulan Devlet Tiyatrosu çatısı altında devam eden, 1970 yılında 1309 sayılı kuruluş kanunuyla Devlet Tiyatrosundan ayrılan Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı, tüzelkişiliği haiz bir kuruluştur.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, 5018 sayılı Kanuna göre özel bütçeli kuruluşlar kapsamında yer almaktadır.

Kuruluşundan bu yana opera ve bale sanatlarını ulusal kültür motifleri ve dünya klasiklerinin yorumuyla halkımıza yansıtabilmek düşüncesiyle çalışmalarını sürdürmekte olan Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, ülkemizde sahne sanatlarının ve çok sesli müziğin en doğru ve ilkeli bir biçimde tanıtılmasını, sevdirilmesini ve yaygınlaştırılmasını amaçlamaktadır.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, merkezi Ankara olmak üzere, İstanbul, İzmir, Mersin, Antalya illerimizde kurulan müdürlüklerle faaliyetlerini sürdürmektedir. Ayrıca, Gaziantep, Samsun, Sivas ve Van illerinde yeni devlet opera ve balesi müdürlükleri kurulmuştur.

Bunlardan Antalya Opera ve Balesi, zor imkânlarıyla şu an yeni oyunlarını sergileyebilmekte ve inşallah, bu dönemde, 7 yıl sonra, kadro ihdası sağlanan bu Genel Müdürlüğün diğer illerde de müdürlükleri aktif hale getirilecektir.

Ayrıca, halen Ankara'da Genel Müdürlük bünyesinde faaliyetlerini sürdüren opera ve bale biriminin, hemen hemen mevcut insan kaynağının değerlendirilerek müstakil bir müdürlük şeklinde yapılandırılmasına ve artık Genel Müdürlüğün ana görevine yönelik işlevine kavuşturulmasına gereksinim vardır ve bu noktada da, yeni kadroyla birlikte düzenlemeyle çalışmalar başlayacaktır.

Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde ülkemizin dışa yansıyan aydınlık yüzü olan Devlet Opera ve Balesi, düzenlediği uluslararası festivaller ve 5 ilde kurduğu bu müdürlüklerle, yerleşik sahnelerinde, hem bölge halkına hem de çevre illere düzenledikleri turne programlarıyla, kültür ve sanat hizmetinin yaygınlaştırılmasını hedeflemektedir.

Yerleşik sahne etkinlikleri, yurtiçi, yurtdışı turneleriyle izleyici sayısı giderek artan bu kuruluşumuz, 2004-2005 sanat sezonunda 143 yerli, 306 çeviri olmak üzere 449 temsil sergilemiş ve 227 532 kişilik bir seyirci kitlesine ulaşılmıştır.

Devlet Opera ve Balesi 2004-2005 sanat sezonunda, 17 ilimizde 26 yurtiçi etkinlik gerçekleştirmiştir. Devlet Opera ve Balesi, klasik ve çağdaş sahne sanatlarının harmanlanarak özellikle genç kuşaklara tanıtılması, sevdirilmesinin yanı sıra, eğitim kurumlarıyla yapılan işbirliği çerçevesinde, yetenekli gençlerin kabiliyetlerinin ortaya çıkarılmasında, artık, önemli çalışmalara destek vermektedir.

Dünya klasiklerinin, Türkiye'nin taraf olduğu ikili ve çoktaraflı uluslararası kültür ve eğitim değişim programları kapsamında, çeşitli uluslarla ortaklaşa yapılan çalışmalar neticesinde, ülkemizde en iyi düzeyde sahnelenmelerinin yanı sıra, artık, Türk besteci, rejisör ve koreografların yorum, beste, eserlerinin yarışmalarla teşvik edilerek, repertuarlara yeni eserler katılmasına büyük önem verilmektedir. Bu bağlamda, bir üst kurum olarak beste yarışması başlatmış ve kamuoyuna da duyurusu yapılmıştır.

Genel Müdürlüğün, 2004-2005 sanat sezonunda, birçok, yurtdışında gösterileri olmuş ve bunlar da, gerçekten, takdirle karşılanmış ve en önemlisi, olağanüstü akustiğe sahip 2000 yıllık antik Aspendos Tiyatrosunda gerçekleştirilen Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali, her geçen yıl yükselen sanatsal kalitesiyle kendini kanıtlayan ve 12 nci yılında, dünyada tanınmış pek çok topluluğun sahne almak istediği bir festival haline gelmiş ve bu etkinlik, İngiltere'de yayınlanan Independent Gazetesinin dünyanın dört bir yanında düzenlenen opera festivalleri içinde en iyi 10 festival arasında 5 inci sıraya getirilmesini sağlamış ve bu etkinliğin önemi, ayrıca, kalite yönetim belgesiyle de belirlenmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğünün uluslararası düzeyde ülkemizin adını duyurduğu bir diğer sanat hareketi de, bu yıl 3 üncüsü yapılacak Bodrum Uluslararası Bale Festivalidir. Bodrum Kalesi gibi önemli tarihî ve turistik bir mekânda 14-28 Ağustos tarihleri arasında düzenlenen festival, ülkemizin deniz, güneş, kum gibi, tatil için önemli unsurlarının yanı sıra, kültürel etkinliklerin de izlenebileceği bir ülke konumunda olduğunun göstergesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Opera ve Balesi, çağdaş ve dinamik yorum ve etkinlikleriyle, ülkemizin kültürel alanda dünyaya yansıyan doğru, temiz ve anlaşılır görünümüyle çeşitli dış temaslara önem vermekte, Edirne'nin Balkan ülkeleri arasında kültür merkezi, İstanbul'un da Avrupa kültür başkentleri sıralamasında yer alması konusunun bilinciyle çalışmalarına yön vermektedir.

Ayrıca, Dışişleri Bakanlığının ve Turizm Bakanlığının Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Koordinasyon Dairesi Başkanlığının, gerek Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinde gerekse diğer uluslararası platformlarda, opera ve bale adına, ülkemizin en iyi düzeyde temsilini sağlamaktadır.

TÜRKSOY üyesi olan ülkelerle ilişkiler her yıl artan bir sıcaklıkla sürdürülmekte, TÜRKSOY tarafından düzenlenen etkinliklere de aktif olarak katılınmaktadır.

Ayrıca, Millî Eğitim Bakanlığıyla koordineli yürütülen etkinliklerle, opera ve bale sanatının ilköğretim kurumlarına sevdirilmesi ve tanıtılması amacıyla, birinci eğitim CD'si ve ikinci eğitim CD'si hazırlanması öngörülmektedir; bu tür çalışmalara da, geçtiğimiz yıllarda yaptıkları gibi, Genel Müdürlük devam edecektir.

Yerel yönetimlerle işbirliği yapılarak, opera ve bale sanatlarının lokal anlamda desteklenmesi ve festival, kurtuluş günü gibi etkinliklere, bu yıl da kurumun katılması sağlanacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN ERDEM (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Batılılaşmada yol aldığımız dönemde, kendi kültürel etkinliklerimiz, yurdumuzun birçok yöresindeki güzellikler içerisinde değişime açık olduğumuz Avrupa Birliği sürecinde de bunu ispatlayan bir ülke olarak, 1949 yılından bu yana devam eden bu Genel Müdürlüğümüzün de etkinliklerinin artırılması dönemimizde fazlaca önemsenmiş ve demin de bahsettiğim gibi, ilk defa kadrosu alınmış, yedi yıl sonra ve 2001 yılında 31 trilyon olan bütçesi, 2006 yılı için 100 trilyon 780 milyar olarak düşünülmüştür; inşallah, bu şekilde de bağlanacaktır.

Sözlerimi tamamlamadan önce, bu konuda çalışmalarını yapan tüm yetkililere, Genel Müdür ve ekibine, başta Sayın Bakanımıza ve yetkililere, tabiî ki, ben de onlar adına teşekkür ediyorum.

Ayrıca, bu kurumun, daha entegre, Batı'yla ilgili çalışmalarda daha aktif olabilmesi için, sanat kurulunun, orada görev yapan kişilerin özlük haklarının da gözden geçirilerek yenileşmenin sağlanması ve Sanat Kuruluna seçilen sanatçıların, otuz yıl, kırk yıl, yirmi yıl görev yerine, belli periyotlarda, tekrar, alttan gelenlere de şans verecek şekilde önünün açılması gerektiğini düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.

AK Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, Adana Milletvekili Recep Garip.

Buyurun Sayın Garip. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerinde konuşma yapmak üzere, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Devlet Tiyatroları, cumhuriyetimizin sosyal ve kültürel alanda faaliyet gösteren en önemli kurumları arasında yer almaktadır; uzun yıllardır, büyük bir özveriyle, çağdaş kültürün doğru anlaşılmasında, gösteri ve sinema kültürünün gelişmesinde ciddî katkılar ortaya koymuştur. Devlet Tiyatrolarımız, Türk toplumunun eğitim, dil ve kültür hayatına pozitif etkiler sağlamış, Türk tiyatrosunun yurt içinde yaygınlaşmasına öncülük etmiştir; Türkçenin en iyi ve en doğru kullanımını sağlamada, toplumda sanat ve estetik duygusunu geliştirmede önemli bir rol üstlenmiştir.

Bu sorumluluk bilinciyle Devlet Tiyatrolarımız, bugün, halen 12 ilde, yerleşik 35 sahnesinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu sahnelerde, binlerce, onbinlerce Anadolu insanı, bu oyunları izlemeyi sürdürmektedir.

16 Haziran 1949 tarihinde 5441 sayılı Devlet Tiyatrosu Kuruluşu Hakkında Kanunun yürürlüğe girmesiyle, demokratik, laik, sosyal hukuk devletimizin topluma hizmet, yurttaşların uygar kişilik bilincine kavuşmasına ve aydınlanmaya katkıda bulunacak, Türk kültür ve sanatının daha geniş halk kitlelerine ulaştırılmasını sağlayacak eğitim kurumuna kavuşulmuş ve bu amaç doğrultusunda çalışmalar başarıyla yürütülmüştür.

Buradan, bütün tiyatro sanatçılarımızı, ömürlerini ortaya koyarak topluma, geleceğe hayat verme çabalarından dolayı kutlamak istiyorum. Gerçekten, hayatın içinde bizatihî şekillenen, dünden bugüne yaşamış olan kültürümüzü insanımıza ve dünya insanlığına aktarmada önemli roller üstlenen tiyatro oyuncularımızın mutlak surette alkışlanması, onların mutlak surette gözetlenmesi gerekiyor.

Zaman zaman, sanatçılarımızın, özlük haklar konusunda kimi sıkıntılar yaşadığını biliyoruz. Bu durum, ülkemizin ekonomik anlamda, geçmişten günümüze uzanan, uzun yıllardır ihmal edilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Tüm bu sıkıntıları elbette bir çırpıda düzeltmek, ortadan kaldırmak kolay olmasa gerek.

Devlet tiyatrolarımızın 2006 bütçesi 81 000 695 YTL olarak yükseltilmiştir. Bu rakamların büyük çoğunluğunun personel ve hizmet giderleri olduğunu görmekteyiz. Elbette ki, daha büyük rakamlarla devlet tiyatrolarımızın faaliyetlerini sürdürmesini bizler de mutlak surette arzu etmekteyiz.

Yaşadığımız Türkiye coğrafyasının bu sorumluluklar içerisinde ayrılmış olan bu bütçenin yeterli olduğunu söylemiyoruz; ama, bütçemizin genel durumu içerisinde çok önemli boyutlara yükseltildiğini de söylemekte yarar görüyorum.

Yaşadığımız süreçte, ekonomide yaşanan iyileşme ve istikrar, toplumun geneline pozitif olarak yansımaya başlamıştır. Bu süreç, daha da iyi noktalara gelecektir. Bunları hep birlikte yaşayacağız. Bu durum, tabiîdir ki, sanatçılarımızı da doğrudan etkilemektedir. Sanatın ve sanatçının gelişiminin hem hukuksal hem de ekonomik anlamda özgürlüklerin kazanımıyla mümkün olacağını düşünmekteyim; fakat, tüm bunlara rağmen, sanatçı, sanatını, büyük bir özveriyle, büyük bir aşkla icra etmeye devam etmelidir; çünkü, sanat, direnmenin, değişimin ve yeni bir bakış ortaya koymanın adıdır. Asla, zorluklar ve yoksunluklar, bu süreci, her ne kadar olumsuz etkilese de, elde edilecek pozitif sonucu ortadan kaldırmaz. Bu anlamda, sanat, elbette desteklenmeli ve desteklemeye de devam etmeliyiz.

"Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir" diyor Mustafa Kemal Atatürk. Sanat, toplumun ruhu; sanat, geleceği şekillendiren toplumun, çağın ufuklarında dolaşan mimarlardır. Sanatçılar medeniyet işçileridir. Onlar işini yapsın, bizler de işlerimizi yapmaya devam edelim. Onlar sahnede oyunlarını oynarken özgür ve özgün bir biçimde geleceği şekillendirme çabası içerisinde halkla bütünleşmeye devam etmektedirler ve tarihin, kültürün, coğrafyanın sesini ve soluğunu insanımıza aktarmaktadırlar. Yarınlarını düşünerek, çocuklarını düşünerek, ev kirasını düşünerek, sabahleyin elini cebine soktuğunda parası olmadığını düşünerek sahnede oyununu ortaya yeterince koyamaz. Bu anlamda, çok ciddî noktada, mutlak surette iyileştirmeler yapılmalı, emekli olan sanatçılarımız mutlaka sahnede değerlendirilmelidir diye düşünüyorum. Sanatçılarımızın üstlenmiş oldukları sorumluluklarına göre başarıyı teşvik edici unsurların oluşturulması, ekonomik anlamda sağlanan imkânlar bir şekilde yeni kaynaklar oluşturmak suretiyle de mutlaka geliştirmeliyiz.

Devlet tiyatrolarımızın kuruluşu hakkında 5441 sayılı Kanunun, mevcut haliyle, başlangıçta sadece Ankara'da faaliyetlerini sürdürürken, bugün 12 yerleşik bölgede ve 81 ile götürdüğü sanatsal faaliyetlerini yerine getirirken sosyal, idarî ve işleyiş açısından günümüz koşullarında kültür hizmetlerinin ulaştırılması ve daha yaygın hale getirilmesi konusunda kimi sıkıntıların yaşandığını, elbette ki, görmekteyiz. Bu alanda yeni yasal düzenlemelerin bir an evvel yapılması gerektiğini de, mutlak surette, üstüne basarak, üstünü çizerek belirtmekte yarar görmekteyim.

Günümüzde faaliyet alanlarını rahatlatacak ve daha verimli hizmetleri Anadolu'ya taşıyacak idarî, sosyal ve ekonomik imkânlara kavuşturulması gerekmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığımızın, sorunların çözümünde etkin bir rol oynayacağına da olan inancımız tamdır. Bu anlamda, mutlaka yapılması gereken yapılmaktadır; ancak, mutlaka yeterli değildir, yapmaya devam edeceğiz.

Devlet tiyatrolarımıza Bakanlığımızın vermiş olduğu desteği yakinen biliyor ve görüyoruz. Gerek tiyatro sanatçılarımız ve gerekse diğer branşlarda görev yapan sanatçılarımız yurdun dört bir yanını dolaşmak suretiyle, büyük bir özveriyle sanatlarını icra etmekte ve halkımızla bütünleşmektedir. Halkımızın dilini, halkımızın inançlarını, halkımızın örf ve âdetlerini insanlara aktarabilen, yüzyıllardır besin kaynaklarımızdan demlenerek, tiyatro sahnelerinde mutlak surette halkın gözü ve kulağı olan sanatçılarımızı görmekte, onların yüreklerine mutlak surette merhem olmakta yarar görmekteyiz.

Verimliliğinin artırılması, başarının ödüllendirilmesi, hukuksal, sosyal ve ekonomik anlamda sanatçılarımızın özlük haklarının korunması ve imkânlar ölçüsünde geliştirilmesi, bu motivasyonun artırılmasında pozitif, artı etki yaratacaktır. Bu anlamda çok ciddî desteklerin verilmesi gerekiyor.

Devletimiz, elbette, sanatı ve sanatçıyı korumalı, onlara her alanda elini, yüreğini uzatmalıdır; gerek eğitim ve gerekse sanatın icrasında birinci derecede etkin rol üstlenmelidir. Özellikle ekonomik ve sosyal alanlarda ortaya konulan desteğin artırılması gerektiğini düşünmekteyim; ancak, sanatın gelişimini salt devlet desteğine bağlamak da son derece yanlış ve eksik olacaktır.

Elbette ki, özel tiyatroların da mutlak surette ilgi alanımıza girdiğini, mutlak surette destek gördüğünü bilmekte ve bunu iletmekte yarar görüyorum. Elbette ki, mutlaka sanayicilerimizin, işadamlarımızın, sanatı ve sanat dünyasını, tiyatroyu ve sinema dünyasını mutlaka desteklemesi ve onlarla mutlaka birlikte birtakım hizmetlerde görevler alınması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Garip, tamamlar mısınız lütfen.

Buyurun.

RECEP GARİP (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım; teşekkür ediyorum.

Elbette ki, bu hizmetlerin, devamı açısından, mutlaka desteklenmesi gerektiğini de burada belirtmek istiyorum.

Sanat, toplumdan beslenir ve özgür ortamlarda gelişir, kendi doğasında geliştirdiği tabiî kurallarla varlığını sürdürür, topluma da tarafsız ve özgürce mesajını verir. Bu sayede, toplumlar büyür ve gelişirler. Sanatı ve sanatçıyı salt 657'yle tanımlamak ne kadar yanlışsa, bütünüyle kendine özgü yöntemlerle, tek taraflı, faydacı bir beklenti içinde olmak da, elbette ki, o kadar yanlıştır. Bu, sanatın doğasına aykırıdır. Batı toplumlarına baktığımızda, sanayi alanında yaşanan büyük gelişmelerin arka planında Rönesans ve reform hareketlerinin yattığını, elbette ki, görürüz; yani, düşüncenin değişimini, insan faktörünün, birey olma bilincinin ne denli önemli olduğunu burada yakalamaktayız.

İnsanı değiştirmeden toplumu değiştiremezsiniz, düşünceyi geliştirmeden insanı geliştiremezsiniz. Sanatı, bilimi ve kültürü geliştirmek, düşünceyi özgür ve özgün bir biçimde doğru kullanmakla mümkündür. O nedenle, hukuksal alanlarda değişimi ve yenilenmeyi sağlarken, sanatı, sanatçıyı ve düşünceyi de geliştirecek hem hukuksal hem de ekonomik ve sosyal anlamda değişimi ortaya koymamız ve bu alanda çalışmalarımızı yoğunlaştırmamız gerekmektedir. Tüm bunlar, teknolojinin, ekonominin sağlıklı gelişimi ve toplumun bu gelişimi doğru algılaması ve anlamasını sağlayan kültürel altyapıyı destekleyen argümanlardır. Bu argümanları doğru kullanmak suretiyle, ülkemizde sanatı ve sanatçıyı hak ettiği düzeye taşıyabiliriz.

Bu duygularla, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğümüzün bütçesinin güzel hizmetlere vesile olmasını, elbette ki, diliyorum. Sözün özü, yürüyor kervan, yapılacak çok şey var; oyun, oyun değil; oynadığımız, kendi hayatımızdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Garip.

AK Parti Grubu adına, dördüncü konuşmacı, Çorum Milletvekili Agâh Kafkas.

Buyurun Sayın Kafkas. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 yılı bütçesinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi hakkında AK Parti Grubu adına özet bilgiler sunmak için karşınızdayım; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Çalışma hayatına bir bütün olarak baktığımız zaman, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, tüm toplumun hayatını kapsayan, endüstriyel ilişkileri düzenleyen, çalışma hayatının o dinamik süreci içerisinde bütünüyle kapsamanın ötesinde sosyal güvenlik sistemiyle yaşamını, yaşamının sonunda emeklilik sürecini ve kendinden sonraki gelecek nesilleri  ilgilendirecek kadar bütün yaşamımızı kapsayan çok geniş bir alanda faaliyetini sürdürmektedir. Çalışma hayatını, işçi işveren ilişkilerini, işçi sağlığı ve iş güvenliğini, istihdamı, sosyal güvenliği, sosyal güvenliğin yaygınlaşmasını, kapsamlı gelişmesini ve yurt dışındaki çalışan insanlarımızın sorunlarına kadar bir bütün olarak çalışma yaşamını tümüyle kucaklayan bir bakanlığın devraldığı üç yıl önceki Türkiye'ye ve çalışma yaşamına baktığımız zaman, çalışma hayatını ilgilendiren sosyal güvenlik kuruluşlarının hemen hemen tamamının kuruluş yasalarının olmadığı ve bir boşlukta hizmet sürdürmeye çalıştıkları ve sosyal güvenlik sisteminin, artık, ayakta duramaz hale geldiğini bir zemin, endüstriyel ilişkiler ve çalışma hayatına baktığımız zaman da her iki dükkândan bir tanesinin kapalı olduğu ve endüstriyel ilişkiler sisteminde çalışanların hayata baktıkları bir yerde toplu işten çıkarmaların çok yaygın bir şekilde sürdüğü, hastane kuyruklarının, hasta olanların tedavi olmaktan öte iptal haline gelebilecek kadar uzadıkları bir Türkiye fotoğrafından üç yıl sonra geldiğimiz bir Türkiye'ye bakıyoruz. Hemen, Çalışma Bakanlığımız SSK'yı, Bağ-Kuru, İŞKUR'u yeni bir yasal zemine oturtturarak, bu kurumlara işlevsellik kazandırmıştır. Onun ötesinde, otuziki yıldır süren ve artık çalışma hayatının sorunlarını kucaklamaktan uzak olan bir İş Kanununu, bu Meclis, hiç de hak etmediği bir ölçüde ve Meclisi de altı aylık bir süre içerisinde meşgul ederek çıkardı.

Şimdi, çalışma hayatının en önemli yasalarından bir tanesiydi İş Kanunu ve İş Kanununun tartışıldığı düzleme baktığımız zaman, o günkü söylenenler işte "kölelik yasası geliyor, çalışma hayatı tümüyle ipotek altına alınıyor" ve sadece bağırdık birbirimize, konuşmak, en iyiyi, en güzeli bulmak, ortak aklı çıkarmanın ötesinde, birbirimize bağırarak tartışmaya başladık ve sonucunda, geldiğimiz zaman, bugün artık her akıl sahibi ve her çalışma hayatının içerisindeki taraflar, özellikle emek kesimindeki taraflar, hakkı teslim ederek şunu söylüyorlar ki, şu andaki İş Kanunumuz, birlikte, bu Parlamentonun çıkardığı İş Kanunu, kazanımları itibariyle cumhuriyet tarihinin işçiler adına sağladığı en önemli İş Kanunundur.

Türkiye'de yıllardır olan alt işverenlik sorunu çözülmüştür, büyük oranda çözülmüştür. Belirli süreli hizmet akti çözülmüştür. İlk defa bu yasayla, kurumsal olarak işe iade ve iş güvencesi getirilmiştir ve esnek çalışmaya takıyoruz biz. Esnek çalışma, Türkiye'nin bir gerçeğiydi ve bu bir yasal zemine oturtturuldu. Yani, İş Kanunundaki sıralamalara baktığınız zaman, biz yıllardır hak grevi diye savunduğumuz müesseseyi, yani, işverenin ödeme güçlüğüne düştüğü yerde işi bırakma hakkını işverenlere sağlayacak, sağlıklı bir düzenlemeyi getirdik. Dünün gürültü ortamında bunları konuşuyor olma imkânımız olmadı; ama, iki yıl geçtikten sonra soğukkanlı baktığınız zaman, bunları tespit edeceğiz.

Bunları niye söylüyorum; birilerini eleştirmek adına söylemiyorum, sakın ola yanlış anlaşılmasın. Niye söylüyorum; şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde bu ülkede yaşayan bütün insanların yaşamını etkileyecek çok önemli bir yasayı görüşeceğiz. Sosyal güvenlik reformunu konuşuyoruz. Sosyal güvenlik reformu, Çalışma, Aile ve Sosyal İşler Komisyonundan geçti, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüyor; ama, ya da görüşülemiyor. Şimdi, gelin, çok önemli sorunlarımızı ortak aklı kullanmak adına eleştiri hakkımızı kullanalım, katkı verelim, ortak aklı kullanarak, bu ülke bizim ve bu ülkedeki bütün insanlarımızın yaşamını kucaklayacak bu işleri birlikte yapmayı başarmalıyız diye düşünüyorum; çünkü, bu Parlamento, 22 nci Dönem Parlamentosu, demokratikleşme, hakların, özgürlüklerin genişletilmesi açısından bütün geçmiş dönemdeki parlamentolardan çok daha deneyimli ve çok daha başarılı bir Parlamento.

Şimdi, bu sosyal güvenlik reformunda gerçekten ortak aklı kullanmalıyız artık; çünkü, 3 tane sosyal güvenlik kurumunun artık sürdürülebilir olma şansının kalmadığını, 6 tane emeklilik sisteminin olduğunu ve biz burada ilk defa sosyal devleti bütün boyutlarıyla insanımızın karşısına koyacağımız bir fırsatı gelin birlikte değerlendirelim ve birlikte bunun onurunu yaşayalım.

Yine bu Parlamento, çok karmaşık, birçok, 71 kanunda 10 tane kanun hükmünde kararnameyle düzenlenen yabancıların çalışmasıyla ilgili yasayı düzenledi ve bu işin sistemin içerisine dahil olmasını sağladı. Şimdi yine çok önemli bir, bu çalışma hayatını düzenleyecek İş Kanunundan sonra ve buna entegre olarak olması gereken 2821 ve 2822 sayılı Sendikalar Kanunu, Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunuyla ilgili Sayın Bakanlığımız çok ciddî bir hazırlık içerisinde. Biz, burada, sosyal taraflarla, İş Kanununda olduğu gibi ortak aklı kullanmayı başarmalıyız ve kesinlikle şimdi taslaklara baktığımız zaman, büyük oranda çalışma hayatında, sendikal hayatın, örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması anlamında çok büyük mesafe kat edeceğimiz bir düzenlemenin yapıldığı ortada. Ancak, Sayın Bakanım, sizin de bizim de hepimizin söz verdiği bu süreci biraz hızlandırıyor olmamız lazım; yani, 2821 ve 2822'yi şimdiye kadar çıkarmalıydık ve inşallah ben umuyorum ki, en kısa sürede çıkacak ve örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırmış olacağız; çünkü, Türkiye'de örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması demek, kayıtdışıyla mücadelenin ve dünya standartlarındaki üretimin önünün açılması anlamına gelmektedir. Yani, bugün baktığınız zaman, sendikası, toplusözleşmesi olmayan yerler, SSK verilerine baktığınız zaman, SSK'daki işçi ücretlerinin yüzde 43'ünün asgarî ücretli olduğunu görüyorsunuz, yüksek ücretliler de asgarî ücretli olarak gösteriliyor. Bunun yolu, sendikalı, toplusözleşmeli ve çağdaş normlara uygun bir çalışma yaşamının sürdürülüyor olmasının gerekliliği ortadadır.

Yine, Türkiye'nin en önemli sorunlarından bir tanesi işsizlik sorunu bildiğiniz gibi. Şimdi, işsizlik sorununa, kayıtdışına, asgarî ücrete bir bütün dengeler içerisinde bakmadığınız zaman, sağlıklı sonuç alıyor olma imkânınız olamaz. İşsizlik sorunu yüzde 10,5'lerden, hükümetimizin katkıları, çabaları ve yatırım ikliminin Türkiye'de yeniden tesis edilmiş olmasından kaynaklanan nedenlerle, 9,4'e inmiştir. Tabiî ki, dünyanın en önemli sorunu, işsizlik sorunu, Türkiye'nin de en önemli sorunu, işsizlik sorunu. Bu sorunun çözülmesi konusunda İŞKUR'un kapsamlı projelerini, programlarını içtenlikle destekliyorum, kutluyorum.

Yine, benim, burada altını çizmek istediğim -zamanla yarıştığım için- önemli konulardan bir tanesi; gönlümüz istiyor ki, asgarî ücret, Türkiye'nin koşullarında çok daha makul, çok daha ileri bir yerde olsun; ama, devraldığımız Türkiye'nin asgarî ücreti ile bugünkü asgarî ücreti karşılaştırdığımız zaman, yüzde 109'a varan bir artışı, üç senenin içerisinde gerçekleştirmişiz. Dün, asgarî ücret açıklandı ve tahmin edilen enflasyonun yüzde 5 olduğu bir düzlemde, asgarî ücrete yüzde 8,65'lik bir artış sağlandı. Brüt…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kafkas, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

AGÂH KAFKAS (Devamla) - Enflasyonun üzerinde artışları mutlaka sağladık. Üç yıllık toplama baktığımız zaman, gerçekleşen enflasyonun 2 katından fazla artış sağladığımız ortada; bu hesap, dolardan alın, başka şey, hangi kriterlerle bakarsanız bakın, gerçekleştirilmiştir; ancak, yani, Türkiye'nin koşullarında, mevcut çalışanların ücretinin yüzde 43'ünün asgarî ücret filan olduğu bir düzleme baktığınız zaman, bu kadar kayıtdışının ve istihdam sorununun olduğu bir düzleme baktığınız zaman ve Türkiye gerçeklerine baktığınız zaman ve olması gerekenin ötesine taşıdığınız zaman, bunun, başka türlü sorunları birlikte, beraberinde getirdiği ortadadır.

Yine hükümetimiz tarafından gerçekleştirilen Teşvik Yasasıyla, 46 ilde hem kayıtdışının önlenmesi anlamında çok önemli mesafeler kat edilmiştir hem de 46 ilde, bölgelerarası kalkınmışlığı ortadan kaldıracak, gelir dağılımındaki adaletsizliği daha sağlıklı bir yapıya kavuşturacak düzenlemeleri ortaya koyma imkânımız olmuştur.

Ben, bu noktada, özellikle Sayın Bakanımız başta olmak üzere, bütün çalışma arkadaşlarını kutlamak istiyorum. Çok önemli reformları, tüm yaşamı etkileyecek çok önemli başarıları birlikte gerçekleştiriyoruz. Seçimlerden önce baktığımız zaman, hastane kuyruklarının bugün artık ortadan kalktığını, SSK'lı işçilerin, Bağ-Kurluların, emeklilerin artık hastane eczane kuyruklarında, hastane kuyruklarında gezmedikleri bir düzlemi birlikte yakaladığımızı görmenin memnuniyetini yaşıyorum ve çalışma hayatının bundan sonra daha sağlıklı bir zemine oturması konusunda, birlikte ortak aklın kullanılması açısından, herkesin destek vermesi gerektiğine inanıyorum; emeği geçen herkesi kutluyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kafkas.

AK Parti Grubu adına son konuşmacı, Kütahya Milletvekili Erdem Cantimur; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006 yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bütçenin sosyal güvenlik bölümü üzerinde görüşlerimi özetle ifade etmek istiyorum. Sosyal güvenlik, insanların toplumlarda insan onuruna yakışır bir şekilde, başka insanlara muhtaç olmadan yaşamalarının ve kişisel özgürlüklerin teminatıdır. Sosyal güvenlik sisteminin, tüm vatandaşlarımıza hizmet sunması, temel amacının insanları mutlak ve göreli yoksulluğa karşı korumak olması açısından önemli bir alan olduğu açıktır.

Toplumsal yaşamın en önemli unsurlarından birisi, bireylerin karşı karşıya kaldıkları risklerde birbirlerine destek olabilmeleridir. Sosyal güvenlik sistemi, bu dayanışma sisteminin ülke genelinde kurumsallaşmış bir halidir. Amacı ve etkinliği açısından tutarlı ve sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi, güçlü bir toplumsal dayanışma ve dolayısıyla, güçlü bir gelişme potansiyeli yaratacak en önemli unsurlardan birisidir; ancak, sağlam aktuaryel temellere oturtulmamış ve doğru kurgulanmamış bir sosyal güvenlik sistemi, yapılan transferlerin yanlış alanlara yönlendirilmesi, işgücü piyasasının olumsuz etkilenmesi ve dolayısıyla, toplumsal yapıyı desteklemek yerine, buna zarar vererek, sosyal ve ekonomik dengeleri bozması sonucunu doğurmaktadır; ayrıca, aktuaryel dengenin önemi yasa koyucular ve icra yetkisini taşıyanlar tarafından anlaşılmamış, politik müdahaleler sistemin dengesini güçlendirmek yerine, dengeyi bozacak yönde olmuştur.

Değerli arkadaşlar, kısıtlı bütçe imkânları ve giderek artan sosyal harcamalar göz önüne alındığında, sağlıklı bir sosyal güvenlik, sağlık ve sosyal güvenlik sorunlarını tamamiyle çözmüş bir ülke göstermek neredeyse imkânsızdır. Ülkemizde de, sosyal güvenlik sisteminde ciddî yapısal sorunlar bulunmaktadır. Her şeyden önce, sistemin gelirleri giderlerini karşılayamamaktadır. Sistemin açıklarını kapatmak için her yıl artan ölçüde bütçeden transfer yapılmaktadır. Bu miktar, 2003 yılında gayri safî millî hâsılanın yüzde 4,4'ü, 2004 yılında ise yüzde 4,5'i olarak gerçekleşmiştir. Reform yapılmadığı ve sistemin bugünkü şekliyle sürdürüldüğü varsayıldığında, emeklilik sistemi açıklarının orta vadede gayri safî millî hâsılanın yüzde 8'ine kadar yükseleceği öngörülmektedir. Açıkların ekonomi üzerinde yarattığı yük ve baskıysa devam etmektedir. Kapsamlı bir sosyal güvenlik reformunun gerçekleştirilmesi, öncelikle sosyal güvenlik sisteminin kamu açıkları üzerindeki baskısını azaltacaktır ve borç stokunun orta dönemde makul seviyelere gerilemesi için gereken faiz dışı bütçe fazlası ihtiyacının azalmasını sağlayacaktır. Bu çerçevede, kamu açığının önemli bir bölümünü oluşturan sosyal güvenlik sistemi açıklarının kontrol altına alınması, ekonomik istikrarın sağlanması için bir zorunluluktur. Sosyal güvenlik reformu, uzun dönemde toplam açığı yurtiçi hâsılanın yüzde 1'ine düşürmeyi hedeflemektedir.

Sosyal güvenlik sistemimizin bir başka sorunu da tüm nüfusu kapsayamamasıdır. Yapılan tespitlere göre ülkemiz nüfusunun yüzde 85'i bu sistem içerisinde yer almaktadır. Nüfus açısından genç bir nüfusa sahip olsak da, genç emeklilik dolayısıyla ve insanların yaşama sürelerinin uzaması gibi nedenlerle genç nüfusumuzun potansiyelinden faydalanamamaktayız. Dünya üzerinde bu kadar genç nüfusa sahip olup da, sosyal güvenlik finansmanı bu kadar kötü durumda olan bir başka ülke bulunmamaktadır. Nüfusumuzun genç olmasından faydalanabileceğimiz 2030 yılına kadarki süreç demografik fırsat penceresi olarak görülmektedir ve bu reformun özüne damgasını vurmaktadır.

Sosyal güvenlik sistemimizin sorunlarından bir başkası da, sistemde birçok kurum ve çeşitli kanunlar olması nedeniyle norm ve standart birliğinin sağlanamaması ve vatandaşlar açısından eşitlikten uzak uygulamalara yol açılmasıdır. Mevzuatın karmaşık olması, aşırı bürokratik işlemler, bilgiişlem altyapısının yetersiz olması ve personele ilişkin sorunlar sosyal güvenlik kurumlarının etkin çalışmasına engel olmaktadır. Bu reform süreci bu sorunları da hukukî ve kurumsal yapılanmada değişiklik yapmak suretiyle çözmeyi hedeflemektedir.

Sosyal güvenlik reformunun temel amacı, orta ve uzun dönemde adil, kolay erişilebilir, yoksulluğa karşı daha etkin koruma sağlayan, malî açıdan sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemine ulaşabilmektir. Reform, birbirini tamamlayan dört ana bileşenden oluşmaktadır. İlki, nüfusun tümüne, hakkaniyete uygun, eşit, koruyucu ve tedavi edici, kaliteli sağlık hizmeti sunumunu finanse eden genel sağlık sigortasının oluşturulmasıdır. İkincisi, halen dağınık bir halde yürütülen primsiz ödemeler ve sosyal yardımları toplulaştırarak nesnel yararlanma ölçütlerine dayalı, tüm muhtaç kesimlerin erişebileceği bir sistemin oluşturulmasıdır. Üçüncüsü, sağlık dışındaki kısa ve uzun vadeli sigorta kollarının yer aldığı tek bir emeklilik sigortası rejiminin kurulmasıdır. Dördüncüsü ve son bileşen ise, yukarıda anılan üç temel işleve ilişkin hizmetlerin çağdaş, etkin ve vatandaşlarımızın günlük hayatlarını kolaylaştıracak bir şekilde sunulmasına olanak sağlayan yeni bir sosyal güvenlik kurumunun oluşturulmasıdır.

Reformun başarısı, sosyal güvenlik alanına ayrılacak kaynağın artırılması ve en az bu kadar önemli olan bu kaynağın etkin ve doğru bir şekilde kullanılmasıyla mümkündür.

Sosyal güvenlik reformunun ana bileşenlerinden biri olan yeni emeklilik sistemi rejimiyle halen devlet memurları, hizmet aktine göre ücretle çalışanlar, tarım işlerinde ücretle çalışanlar, kendi hesabına çalışanlar ve tarımda kendi hesabına çalışanları kapsayan beş farklı emeklilik sisteminin, aktuaryel olarak hak ve yükümlülüklerinin eşit olacağı tek bir emeklilik rejimi sistemine dönüştürülmesi planlanmaktadır.

Emeklilik yaşı, aylık bağlama oranı, aylıkların hesaplanması gibi parametrik konularda yeni düzenlemelere gidilmektedir. Bu parametrik düzenlemelerin amaçları, yaşlılık, malullük, ölüm aylıkları, iş göremezlik ödenekleri, isteğe bağlı sigortalılık, fiilî ve itibarî hizmet zamları, kadrosuzluk nedeniyle emeklilik, tam ve kısmî emellik gibi sigorta haklarının verilmesinde nimet-külfet dengesinin sağlanması, işgücünün korunması, kayıtdışı istihdamın emeklilik rejiminden kaynaklanan nedenlerinin azaltılması olarak özetlenebilir.

Emeklilik rejiminin malî olarak sürdürülebilir bir yapıya dönüştürülmesi ve nüfusumuzun yaşlanma sürecine karşı önlem alınması, parametrik değişikliklerle hedeflenen bir diğer önemli amaçtır. Mevzuatın sadeleştirilmesi, anlaşılabilir hale dönüştürülmesi, böylelikle, sigortalı memnuniyetinin ve katılımının artırılması diğer önemli bir amaçtır.

Genel sağlık sigortası, kişilerin ekonomik gücüne ve isteğine bakılmaksızın, ortaya çıkacak hastalık riskine karşı, toplumun tüm fertlerinin sağlık hizmetlerinden eşit, ulaşılabilir ve etkin bir şekilde faydalanmasını sağlayan sağlık sigortasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Cantimur, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Devamla) - Genel sağlık sigortasının temel özelliklerinden biri, yüksek gelir gruplarının düşük gelir gruplarını, sağlıklı olanların hasta olanları, bekâr olanların aile fertlerini finanse ettiği ve riskin paylaşıldığı bir dayanışmayla yürütülmesi olup, bu husus, gelirin yeniden dağılımının etkili araçlarından biri olarak öngörülmektedir.

Konuşmamın bu son bölümünde, sosyal güvenlik reform çalışmalarının yanı sıra, sosyal güvenlik alanındaki bazı önemli düzenlemeleri bilgilerinize sunmak istiyorum.

Öncelikle, bilgi çağı olarak nitelenen günümüzde e-devlet uygulamaları hizmet sunumunun vazgeçilmez yöntemi haline gelmiştir. Dünyadaki bu gelişmeye paralel olarak, sosyal güvenlik kuruluşlarımız da, e-bildirge, e-borcu yoktur, e-sigorta gibi uygulamalarla, bilgi teknolojilerini halkımızın ihtiyaçları için seferber etmiştir. Bugün itibariyle, SSK kapsamındaki sigortalıların yüzde 92'sinin hizmetleri aynı ay içerisinde güncel olarak bilgisayarda görülebilmektedir.

2005 yılı başında gerçekleştirilen SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devri ile SSK'lıların ilaçlarını serbest eczanelerden alabilmeleri yenilikleri neticesinde, vatandaşlarımızın haklı şikâyet ve sızlanmaları önlenmiş, sigortalılar arasındaki ayrımcılığın ortadan kaldırılması adına da önemli bir adım atılmıştır.

Bağ-Kur ve sigorta prim borçları da yeniden yapılandırılacak ve yeni çatı altında daha güçlü bir sosyal güvenlik sistemi tesis edilecektir.

Değerli arkadaşlar, gelecek nesiller üzerinde bir kambur olabilme tehlikesi içeren sosyal güvenlik sistemimiz böylesine kapsamlı bir dönüşümden geçerken, elbette, toplumsal fedakârlıkların yapılması gerekmektedir. Yalnız, unutulmaması gereken nokta, geleceğe güvenle bakmak için, bugünün dar kalıpları içinde sıkışıp kalmamak gereğidir.

Bu bütçenin emek ve iş dünyamıza, çalışanlarımıza ve ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Cantimur.

Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen, Muğla Milletvekili Sayın Hasan Özyer; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HASAN ÖZYER (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Anavatan Partisi adına, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerindeki görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, bir yandan, binlerce yılın ürünü olan değerlerimizin korunması, diğer yandan kalkınma davamızın en önemli imkânlarından olan turizmimizin geliştirilmesi sorumluluğunu üzerinde taşımaktadır. Bu Bakanlığımızla ilgili görüş ve eleştirilerimizi, üstlendiği görevlerin öneminin bilincinde olarak dile getirdiğimizi belirtmek isterim.

Değerli milletvekilleri, 1980'li yıllarda başlatılan hamleye kadar, Türkiye'de ciddî anlamda bir turizm sektörünün varlığından bahsetmek mümkün değildir. Türkiye, gerçek anlamda turizm olgusuyla, Anavatan Partisi iktidarıyla birlikte tanışmıştır. Bugün, Türkiye için vazgeçilmez hale gelmiş olan turizm sektörünün vizyonunu rahmetli Özal çizmiştir. Bu vizyon sayesinde, Türkiye, binlerle ifade edilen turist sayısından 20 000 000 turiste ulaşmıştır; milyon dolarla ifade edilen turizm gelirinden, 15 milyar dolar seviyesine gelmiştir; binlerle ifade edilen istihdam sayısı milyonu geçmiştir; yatak sayısı 700 000'e yaklaşmıştır; milyonlarca aileye aş, iş sağlayan turizm sektörü, ülkenin en stratejik alanlarından biri haline dönüşmüştür.

Bu alanda dünyanın ilk 10 ülkesi arasına girmeyi başarmış bulunuyoruz. 1980 yılında, Türkiye olarak, dünya turizm pastasından aldığımız gelirin oranı binde 3 dolayındaydı; bugün, bu oran, yüzde 2,6'ya ulaşmıştır; yani, rakiplerine göre geç girdiği turizm sektöründe hızlı bir gelişme gösteren Türkiye'nin, bugün dünya turizm sektöründe hiç de küçümsenmeyecek bir yeri vardır.

Türkiye, turizmde bugün geldiği noktaya kolay ulaşmamıştır. Ülkenin en büyük projesi olan GAP'a 20 milyar dolar harcanmışken, turizme 40 milyar dolarlık yatırım yapılmıştır. Anavatan iktidarı ve Özal'ın vizyonuyla başlayan büyük turizm hamlesi, 1990'ların başında yavaşlamıştır. Bu dönemde iktidara gelen siyasî zihniyet, turizm teşviklerini kaldırarak, sektörü kendi haline bırakmıştır.

2000'lerin başından itibaren ise, Türkiye, ikinci turizm hamlesini başlatmıştır. Doğru strateji, doğru politika ve kararlı uygulamayla, turizm sektörü, olağanüstü bir büyüme yaşamıştır. Son beş yılda yaşananlarla, sektör, turist sayısı ve turizm geliri bakımından iki kat büyümüştür.

Değerli milletvekilleri, bu denli hızlı büyüme, beraberinde, elbette, birtakım sorunları da getirmiştir. Bu sıkıntılar, özellikle Antalya, Muğla ve İstanbul gibi, bu büyümenin motoru konumundaki yerlerde çok daha belirgin hale gelmiştir.

Öncelikle altyapı sorunları süratle çözülmelidir. Söz konusu bölgelerdeki muazzam potansiyelin, sezonluk olmaktan çıkarılıp bütün yıla yayılması sağlanmalıdır. Turizmin bereketinin tüm Anadolu'ya yayılması için gerekli adımlar atılmalıdır. Nitekim, Sayın Bakan, göreve başladığında, turizmi, deniz, kum, güneş konseptinden kurtarıp, diğer turizm çeşitlerini de harekete geçireceğini söylemişti. Gerçekten de, dünyada turizm konsepti, giderek, deniz, doğa, tarih ve otantik kültür dörtlemesinin hepsini birden içine alan bir anlayışa doğru gitmektedir. Türkiye, turistlere bunların hepsini birden, hem de en doyurucu şekilde verebilecek ender ülkelerden biridir. Halbuki, biz, tarih ve doğa turizmi bakımından henüz yolun başında sayılırız. Dolayısıyla, yapılacak çok iş vardır. Ancak, aradan geçen zaman içinde bu konuda pek fazla ilerleme kaydedilemediğini görüyoruz. Önümüzdeki yılın bu konuda gerekenlerin yapılacağı bir dönem olmasını bekliyoruz.

Turizm alanında son yıllarda üzerinde hassasiyetle durulan hususlardan biri de, turizm bölgelerinde estetik planlama ve çevre duyarlılığı konusuydu. Bu konuda da sıkıntılar gözlenmektedir. Turizm bölgelerinde kaçak yapılaşma artmıştır. Nitelik artışı yaklaşımı, yerini, nicelik artışı hedefine bırakmıştır. Halbuki, özellikle bu yıl, yaşanan hızlı büyüme sürecinin ardından, eksikleri giderme dönemi olması gerekiyordu. Bu çerçevede, tahsislerden elde edilen 200 trilyonluk kaynağın ve bundan sonra elde edilecek kaynakların altyapı sorunlarının çözümünde kullanılması gerekmektedir. Bu kaynağın altyapıda kullanılması da, zaten, yasal bir zorunluluktur.

Değerli milletvekilleri, buradan, sektörü bilen birisi olarak, hükümete ve Sayın Bakana çağrıda bulunuyorum. Hiç değilse şu andan itibaren harekete geçilmelidir. Turizm sezonu açılmadan, alınması gereken acil önlemler hızla hayata geçirilmelidir. Aksi takdirde, bırakın büyümenin sürdürülmesi, mevcut durum dahi korunamayacaktır. Hatta, daha da tehlikelisi, uzun yıllar uğraşılarak, büyük emek harcanarak elde edilen kazanımlar riske girecektir.

Turizm sektörünün, altyapı sorunlarının çözümüyle birlikte beklediği diğer bir konu da, turizm meslek birliği yasasının bir an önce çıkarılmasıdır. Daha önceki bakan döneminde hazırlanıp Başbakanlığa sunulan bu yasa, Başbakanımızın söz vermesine rağmen, maalesef, hâlâ Meclise gelmiş değildir. Bu yasa, sektörün büyümesinin sürdürülebilir kılınması ve istikrar kazanması bakımından önemlidir. Böylece, sektörde halihazırda faaliyet gösteren meslek kuruluşları arasındaki çekişmeden kaynaklanan sorunlar da çözülmüş olacaktır.

Bilindiği gibi, turizm hassas bir sektördür. Bu alanda, maalesef, mesafe katetmek fevkalade zahmetli ve pahalı, mevzi kaybetmek ise bir o kadar kolay ve yüksek maliyetlidir. Biz, ulaştığımız turizm potansiyeline uygun yeni açılımların yapılması gerektiğini ifade ediyoruz. Hükümet, bu uyarıları, sadece muhalefet amacıyla söylenmiş sözler olarak görmemelidir. Bu ifadeler, sektörün hissiyatının, sıkıntılarının, beklentilerinin Meclis Genel Kuruluna yansımasından ibarettir.

Değerli milletvekilleri, turizm, uluslararası rekabete dayalı bir sektördür. Sağlıklı ve sürdürülebilir turizm, ancak, çevre duyarlılığının yerleştirilmesiyle mümkündür. Turizmin vazgeçilmez faktörlerinden olan doğa, iklim, çevre, kültür, tarih ve folklorun korunup geliştirilerek, geleceğe aktarılması gerekmektedir; çünkü, bunlar, kısa sürede kullanılıp tüketilecek değerler değildir. Günümüzde, turistler, sadece kendilerine sunulan imkânlara bakmamakta, bunun yanında, gittikleri yerlerde, çevre duyarlılığına verilen öneme de dikkat etmektedirler.

Biraz önce ifade ettiğim fizikî yoğunlaşma ve kaçak yapılaşma, çevre duyarlılığı konusunda imajımızı fevkalade olumsuz yönde etkilemektedir. Altyapı sorunları da dikkate alındığında, ülkemizin uluslararası rekabet konusunda ciddî darbe yeme tehlikesi ortaya çıkmaktadır. Turizm sektörüne yapılan 40 milyar dolarlık yatırım risk altına girecektir. Şu anda, içindeki devlet katkısı sadece 2 milyar dolar olan bu 40 milyar dolarlık yatırımın meyvelerini yiyoruz. Bugün yapmamız gereken yatırımları ihmal edersek, gelecekte, turizm sektöründe iddiamızı sürdürme şansımız kalmaz. Türkiye, turizm alanındaki potansiyelinin henüz pek azını kullanmıştır; bu alanda katedilecek daha çok yol vardır. Biz daha İstanbul markasını hakkıyla kullanabilmiş değiliz. Dünyada, İstanbul'un güzelliklerinin onda 1'ine bile sahip olmadığı halde, İstanbul'dan kat kat fazla turist ağırlayan pek çok şehir vardır. Sadece İstanbul markasını değerlendirebilmek için yapmamız gerekenleri konuşmak bile, başlıbaşına bir gündem maddesi olacak kadar önemlidir.

Öte yandan, önümüzde "2023 yılına kadar 42 000 000 turist, 66 milyar dolar turizm geliri" diye konulmuş bir hedef vardır. Halihazırda anlayış, politika ve uygulamalarla bu hedefe ulaşmamız zordur.

Değerli milletvekilleri, turizm alanında rekabet halinde olduğumuz ülkelerle baş edebilmek için bunların dışında yapılması gereken işler de vardır. En önemli konu, asayiş ve güvenlik sorunudur. Bu sorun, Türk turizminin başında dolaşan bir karabuluttur. Bu konuda gerekli tedbirler süratle alınmalıdır.

Bir diğer önemli konu, sektörün üzerindeki yüklerin azaltılması gereğidir. Turizm sektöründeki vergi politikası ve uygulamaların gözden geçirilmesi şarttır. Sayın Bakanın 2006 yılında KDV indirimi sözü vardı. Turizm sektöründeki KDV oranları Fransa'da yüzde 5,5; İtalya'da yüzde 10, Portekiz'de yüzde 5, Yunanistan'da yüzde 8'dir. Bu oran ülkemizde yüzde 18'dir. KDV oranındaki azalmayla sektörde yaşanacak atılımın ekonomik getirisi, vergi kaybından çok daha fazla olacaktır. Bu sözün yerine getirilmesini bekliyoruz; ancak, ne Bakanlığın ne de Maliyenin bu yönde bir çalışması olduğuna dair bilgimiz yoktur; 2006 yılına da pek az zaman kalmıştır. Umuyorum, bu konudaki hazırlıklar, bizim bilgimiz olmasa dahi, yapılmıştır ve uygulamaya geçilecektir. Turizm alanında rekabet avantajımızı kaybetmemek için bu sorunun bir an önce çözülmesi gerekmektedir.

Aynı şekilde, tanıtım stratejimizi de doğru kurmalı ve yönetmeliyiz. Bu alanda harcanan kaynakları doğru şekilde kullanmalıyız. Döviz kurunun önce düşmesi, sonra da uzun süre sabit kalması, turizmcilerimizi olumsuz yönde etkilemiştir. İçerideki maliyetleri artan turizmcilerin gelirleri aynı kalmış, hatta azalmıştır. Bu durum da, turizmcilerimizin rekabet avantajına darbe vurmuştur.

İçki üzerindeki ÖTV'nin olağanüstü artırılması, namusuyla çalışan turizmcileri zor duruma düşürmüştür. Bu turizmciler, sadece dışarıdaki rakipleri karşısında değil, içeride de kaçak içki kullanan veya içkiye katkı maddesi koyanlar karşısında avantajlarını kaybetmişlerdir. Sonuçta, vergi gelirlerini artırmak için yapılan düzenleme, tam tersine, kaçak tüketimi patlatmış ve vergi kaybına yol açmıştır. Bu konunun yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Bir başka konu, turizm gelirlerinin ihracat kapsamına alınmasına ilişkin çalışmadır. Sektör, çok uzun zamandır bu konunun çözümünü beklemektedir. 

Yine önemli bir başka sıkıntı, turizm bölgelerindeki şehirlerin yerel yönetimlerinin bütçeden aldıkları payın kış nüfuslarına göre olmasıdır. Oysa, turizm bölgelerindeki şehirlerin belediyeleri yazın çok büyük nüfuslara hizmet vermek zorundadırlar. Bu kuruluşlara bütçeden kış nüfusuna göre değil, yazın hizmet verdikleri nüfusa göre kaynak aktarılması halinde büyük bir haksızlığın önüne geçilmiş olacaktır.

Bir diğer önemli sorun, Kurumlar Vergisi oranlarının azaltılmasıyla yatırım indirimlerinin kaldırılması hususudur. Yatırım indirimleri, turizm sektörünün uluslararası rekabet gücünün artmasında fevkalade önemli işleve sahipti. Sektör bugün artık bu önemli araçtan yoksun kalmıştır. Turizm sektöründe yatırım yapmak cazibesini kaybedeceği için, bu alandaki hedeflere ulaşmak zorlaşacaktır. Bu konunun da gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Bir başka ihtiyaç, turizmin 12 aya yayılabilmesi için bu alandaki potansiyelimizi ortaya çıkaracak turizm mastır planlarının süratle yapılması gereğidir. Mevcut durumda yapılan yatırımlar sadece 6 ay kullanılmakta, diğer 6 ay da boş durmaktadır. Oysa, turizmi çeşitlendirip 12 aya yayarak aynı yatırımla iki kat fazla gelir elde imkânına kavuşabiliriz.

Aynı şekilde, katmadeğeri en yüksek alanlardan olan yat turizmciliğinin geliştirilmesi için önlemler alınmalıdır. Türkiye, turizmdeki her alanda olduğu gibi, bu konuda da potansiyelinin ne yazık ki pek azını kullanmaktadır. Bütün bunlarla beraber, yatırım yapmak, işletmesini güçlendirmek, en iyi hizmeti vermek için çalışan sektör mensuplarının bürokrasinin çarkları altında boğulmasının önüne de geçmeliyiz.

Değerli milletvekilleri, temel sorunlarını bu şekilde ifade ettiğimiz turizm, yapısı itibariyle dinamik bir sektör olup, ekonomik kalkınmanın en önemli itici gücüdür. Günümüzde turizm, en hızlı büyüyen, en fazla katma değer yaratan ve birçok alt sektörü besleyen dev bir endüstri haline gelmiştir. Türkiye'nin, bugün itibariyle, uluslararası rekabette en iddialı olduğu ürün turizmdir. Karşımızda, dünya çapında konaklama tesisleri olan bir Türkiye gerçeği vardır. Karşımızda, bu alanda yetişmiş, birikimli, gerçekten kalifiye, binlerce kişilik bir turizm ordusu gerçeği vardır. Turizm için sağlanan kaynaklar, kısa sürede, kat be kat fazlasıyla ülke ekonomisine geri dönmektedir. Uluslararası alanda turizme kazandırılan her bir yatak 2 kişilik istihdam demektir. Gerçi, bu oran ülkemizde, 2 yatağa 1 kişilik istihdam düzeyindedir; ama, turizmdeki nitelik artışıyla orantılı olarak istihdam konusunda da uluslararası standartlara ulaşacağımız açıktır.

Turizm sektörüne yapılan teşvikler, boşa giden kaynaklar değildir. Bu alana aktarılan her 1 liralık kaynak, 25 lira olarak geri dönmektedir. Bunun için, gerekirse diğer alanlardan tasarruf edip turizm sektörüne daha fazla kaynak sağlamak zorundayız.

Sadece turisti ülkeye getirmek yetmemektedir; gelen turisti en iyi şekilde ağırlamak, ona en iyi hizmeti vermek gerekmektedir. Bu da, turizm altyapımızı sürekli geliştirmekle ve güçlendirmekle mümkündür. Harekete geçirdiğimiz turizm potansiyelimiz bizi her alanda, ekonomik, sosyal ve siyasal hedeflerimize de yaklaştıracaktır.

Değerli milletvekilleri, kültür ve turizm alanlarının tek bir çatı altında toplanmasının birçok olumlu yönü olmuştur. Bu iki sektörün birlikteliği, bilhassa, kültürel unsurları da önplana çıkaran yeni turizm anlayışı çerçevesinde ciddî bir sinerji ortaya çıkarmıştır; ancak, buna rağmen, şu gerçek gözardı edilemez: Turizm, temelde kâr amaçlı ticarî bir faaliyettir. Böyle olduğu için de, sürekli gelişmeyi, yeniliği, yapılan yatırımların karşılığının hızla geri dönüşünü gerektirir. Kültür ise, tabiatı icabı muhafazakârdır; yani, var olana sahip çıkmayı icap ettirir. Kültür ve sanatta ölçü, hiçbir zaman kâr olamaz. Daha da önemlisi, kültürün korunması, en az ülkenin fiziki varlığının korunması kadar önemlidir. Birinde toprağı, diğerinde onun üzerindeki değerleri ve her ikisinde de ortak olarak insanı korursunuz. Dolayısıyla, kültür ve turizm birbirleriyle denge içerisinde yürümesi gereken iki alandır.

Kültür konusunda yeterli birikime ve hassasiyete sahip olan siyasî iktidarlar elinde bu dengenin kurulmasında sorun çıkmaz; ama, kültür konusunu önplanda tutmayan, konuya salt ekonomik çıkar açısından yaklaşan siyasî iktidarlar elinde durum, tam bir faciaya dönüşebilir. Pazarlama konusunda bu kadar iddialı bir siyasî iktidar başımızdayken, kültür konusundaki endişelerimize herkesin hak vereceğine inanıyorum. Bunun için, hemen değilse bile, orta vadede kültür ve turizm arasındaki ilişkinin, denge mantığı çerçevesinde yeniden gözden geçirilmesini teklif ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, kültür-sanata bakış ve yaklaşım, ülkenin diğer genel sorunları ve ihtiyaçlarıyla da doğrudan ilişkilidir. Biliyoruz ki, kültür-sanat, sonuçta yaratıcılık gerektirir, sanatla ilgilenen insanların yaratıcı güçleriyle oluşur, gelişir, yaygınlaşır ve gelecek kuşaklara aktarılır. Öyleyse, her şeyden önce, bu yaratıcılık gücünün harekete geçirileceği ortamın oluşması gereklidir.

Kültür ve sanatın, milletlerin gelişmesinde başta gelen bir değerler manzumesi olduğuna inanıyoruz. Bu değerlerimizin korunması, geliştirilmesi ve gelecek kuşaklara en sağlıklı biçimde aktarılması gerekmektedir. Kültür-sanat konusuna, en az ekonomiye, siyasete, dış politikaya verildiği kadar önem atfedilmelidir. Ancak, Kültür ve Turizm Bakanlığımızın bütçesine baktığımız zaman, bu önem atfetme emaresini, ne yazık ki, göremiyoruz.

Kültüre üstelik de turizm gibi devasa bir sektörle birlikte ayrılan pay, ancak, bütçenin binde 42'si kadardır. Elbette, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin bu kadar düşük olması, bu yıla mahsus bir durum değildir; ama, bunun geçmişten beri böyle devam etmesi, yanlış olduğu gerçeğini değiştirmez.

Ülke olarak, bu ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlenmiş siyasetçiler olarak, kültür ve sanata bakışımızı gözden geçirmeliyiz. Bakış açısı değişikliklerimizin en önemli göstergesi de, bu bakanlığa bütçeden ayrılan payda ortaya çıkacaktır. Bu çerçevede, şimdiden yapabileceğimiz şeyler vardır. Örneğin, kültür varlıklarımızın korunması ve restorasyonu için daha fazla kaynak ayrılmasını sağlayabiliriz. Anadolu'yu doğal müze konumuna uygun bir görünüme kavuşturmak yolunda gerekli adımların atılmasını temin etmeliyiz. Bunun için de, bakanlık dönersermaye işletmesi, sadece para ve kadro kaynağı olarak görülmekten vazgeçilmelidir. Dönersermaye kaynakları, Türk kültür ve sanatının korunup güçlendirilmesi için kullanılmalıdır. Türk ürünlerinin ulusal ve uluslararası pazarlarda tanıtılması ve pazarlanması, kalite güvencesi de içeren bir ürün markası yaratılması esas amaç olmalıdır. Bunun için de, DÖSİM, kalite, marka, güvence esaslarını temel alan ve leasing sistemiyle çalışan bir mağazalar zinciri haline dönüştürülmelidir. Bu mağazalar, piyasa şartlarında ulusal ve uluslararası platformlarda yüksek rekabet gücüne sahip bir kurumsal kimlik anlayışıyla yeniden tasarlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, millî kültür anlayışımızın toplumsal alanda birleştirici ve güçlü politikalar haline getirilmesi gerekmektedir. Bu da, alt kimlik-üst kimlik tartışması gibi ayrışmayı tahrik edici yaklaşımlarla olamaz. Aksine, birleştiricilik, sahip olduğumuz tüm değerleri bünyesinde barındıran Türk kültürü kavramıyla mümkündür.

Küreselleşmeyle, millî kültürlerin önemlerini yitirdiklerine dair düşünce artık geride kalmıştır. Bunun yerine, küreselleşme zemininde var olmayı başaran millî kültürler gerçeği ortaya çıkmıştır. Yeni dönemde, millî kültürler, hem daha güçlenmekte hem de mevcudiyetlerinin gelecekteki devamlılığını güvence altına almaktadırlar.

Elbette küreselleşmenin olumsuz ve tahrip edici etkileri vardır. Buna karşın en gerçekçi tedbir, kültürel birikimin sürekli değişen ve gelişen bir süreçte korunarak yeniden üretilmesini sağlamaktır. Bu da, kültür ve sanat ürünlerimizin uluslararası platformlarda benimsenmesini ve rekabet edebilir olmasını gerektirmektedir. Uluslararası rekabet için, kendi insanımızın birikimini ifade eden ülkemiz kültür ve sanatımızın dünyaya açılmasını sağlamalıyız. Dolayısıyla, fikir ve sanat üretimini her alanda ve her düzeyde teşvik etmeliyiz.

Değerli milletvekilleri, hatırlanacağı gibi, 2004 yılı mart ayında, fikir ve sanat üretiminin en büyük düşmanı olan korsan faaliyetlerle mücadele için bir düzenleme gerçekleştirilmişti. Bu düzenlemeyle, fikir ve sanat eserlerinin sokakta satışını engellemek amacıyla cezalar caydırıcı düzeye yükseltilmiştir. En önemlisi de, korsanla mücadeleye ilişkin mevcut mekanizmalar daha işler ve etkili hale getirilmiştir. Bu düzenlemenin yürürlüğe girmesiyle korsanlık ciddî anlamda azalmıştı; ancak, son zamanlarda bu faaliyetlerde yine artış görülmektedir.

Korsanlığın en yoğun olarak görüldüğü sektörlerde durum nedir, bir göz atalım.

Türkiye'de bir yıl içerisinde 22 000 çeşit kitap basılmaktadır. Bu sayıya ISBN kaydı almayanlar ile 2 ve daha fazla sayıda baskıları yapılan kitaplar dahil değildir. Bu kitaplardan en çok satanların, yurt dışında ithal kitapların, ilköğretim ve lise kitaplarının ve özellikle üniversite ders kitaplarının korsan baskısı yapılmaktadır. 2004 yılında yayıncılık sektöründe yüzde 30'a düşmüş olan korsan oranı, 2005 yılında yüzde 40'a yükselmiştir. Bu da, toplam büyüklüğü 450-500 milyon YTL olan bir piyasadan 200-280 milyon YTL'lik bir miktarın korsan faaliyette bulunanlarca çalındığı anlamına gelmektedir. 2005 yılı itibariyle, sinema sektöründeki korsanlığın ise yüzde 50 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Çok belirgin bir örnek olarak, sadece İstanbul'da, ayda yaklaşık 3 000 000 korsan film CD kopyasının, yaklaşık 3 000 tezgahta satılmakta olduğu tahmin edilmektedir. Bu miktar yasal satış miktarlarının inanılmaz ölçüde üzerinde olup, yıllık 50 trilyon lira civarında bir haksız kayıtdışı ve vergisiz kazancı ifade etmektedir. 2,4 milyar dolar değerindeki bilişim sektöründeyse, korsanın payı yüzde 66 olarak hesaplanmaktadır. Bu oran, yüzde 10 azaltılabilse, sektörün büyüklüğü sadece dört yılda yüzde 120 artarak 5,3 milyar dolara çıkabilecektir. Bu da 36 000 yeni istihdam anlamına gelmektedir.

Müzik sektöründeki durum daha da vahimdir. Sektörde, bu yıl itibariyle, korsanlığın, neredeyse yüzde 100'e yaklaştığı öne sürülmektedir. Zira, artık, korsanlık, albüm bazından çıkmış, yüzlerce şarkının kaydedildiği MP3'ler şekline dönüşmüştür. Nitekim, 2005 yılı albüm satışları 2004 yılına göre yüzde 50 civarında azalmıştır.

Tüm bu sektörlerdeki kaybın üzerine devletin alamadığı vergi gelirlerini de koyduğumuzda, ortaya çıkan sonuç endişe vericidir. Korsanın yarattığı ekonomik daralma, sinema, müzik, yazılım ve yayın sektörünün yanı sıra bu ürünlerle ilgili teçhizatın imalat ve satışını yapan sektörlerde de gelir kaybına ve işsizliğe neden olmaktadır.

Sorunun, çözüm sürecinden çıkıp, yeniden bataklık haline dönüşmesinde, hükümetin 2005 yılında yaptığı politika değişiklikleri de etkili olmuştur. Bunlar arasında, bandrol uygulamalarına ilişkin olarak yapılan bazı esnetmeler, fikir ve sanat eserlerinin çoğaltım ve dağıtımının yapıldığı yerlerin sertifikalandırılmasının yeterince sağlanamaması, denetim komisyonlarının ihtiyaçlarının gerektiği ölçüde karşılanamaması, teknik altyapıdaki yetersizlik, mevcut kaynakların iyi yönlendirilememesi konuları gelmektedir.

Korsanla mücadelede gelinen nokta, yasa yapmanın yeterli olmadığını, aynı zamanda bu yasaları uygulayacak erke sahip olmanın gerekliliğini ortaya koymuştur. Bu husus, ne yazık ki, ulusal ve uluslararası birçok raporda ve platformda da dile getirilmektedir. Kültürel birikimimizin asıl mimarı sanatçılarımızın sorunlarının önemsenmediği zannıyla, seslerini duyurabilmek için, geçen hafta Meclisimize kadar gelmişlerdir. Gönül isterdi ki, bu ziyaretin sebebi, kaybın üzüntüsü değil, kazancın sevinci olsaydı. Maalesef, sanatçılarımızın ziyareti, âdeta, bir imdat çığlığı şeklinde gerçekleşmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu vesileyle, Korsanla Mücadele Yasasının uygulanmasında ortaya çıkan kimi sorunlara ilişkin düşüncelerimi de ifade etmek istiyorum.

Yasa, lafzî olarak Avrupa Birliği standartlarının dahi üzerindedir; ama, uygulamada yaşanan sıkıntılar göz önünde bulundurularak, konunun yeniden ele alınması gerekmektedir. Korsan kullanımını yeniden yaygınlaştıran sebepler analiz edilerek, gerekli önlemler alınmalıdır; çünkü, korsanlık bu kadar yaygın olunca, denetim ve ceza müessesesinin de laçkalaşması kaçınılmaz hale gelmektedir. Yerel radyo ve televizyonlar ile oteller başta olmak üzere, faaliyetlerinde müzik eserlerini bir şekilde kullanmak durumunda olan kişi ve kurumlar, ciddî rakamlara ulaşan telif talepleriyle karşılaşmaktadırlar. Burada da bir dengenin kurulması gerekmektedir.

Benzer bir durum, yayıncılık sektöründe de söz konusudur. Kitap maliyetleri ile satış fiyatları arasındaki fahiş fark, korsanlığın, cezası ne kadar yüksek olursa olsun, cazip bir iş olarak varlığını sürdürmesine yol açmıştır. Oysa, Bakanlığın, yayınevleri, dağıtım şirketleri ve kitabevleriyle birlikte, ülkemizdeki yayıncılık stratejisini gözden geçirmesi gerekiyordu.

Gerekirse, vergi yükünün azaltılması başta olmak üzere, sektöre her aşamada destek sağlanarak, insanların korsan kitaplara itibar etmemesi sağlanmalıdır; ama, bunlar yapılmamıştır. Bu alan boş bırakıldığı için, korsanlara yeniden gün doğmuştur. Bu konulardaki gözden geçirme işinin, sadece cezalar açısından değil, sistemin tıkandığı noktalar da ele alınarak yapılması gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyer, lütfen tamamlar mısınız.

Buyurun.

HASAN ÖZYER (Devamla) - Ayrıca, kültür-sanat alanında faaliyet gösteren meslek birliklerinin ve tarafların, Bakanlığın öncülüğünde bir araya getirilerek, sorunların çözümü konusunda daha aktif rol almaları gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin yaşadığı ekonomik krizler ve bunlara bağlı olarak oluşan sosyal çöküntüler, kültürel alanda da ciddî sıkıntılara yol açmıştır. Siyasal, ekonomik ve sosyal yozlaşma, kültür yapımızı da kanser gibi sarmıştır. Bugün, Türkiye'nin, diğer alanlarda olduğu gibi, kültür konusunda da radikal bir dönüşüme ihtiyacı vardır. Aslında, burada, çağımızın gereği olan bireyi koruyup kollayarak, toplumu ve onun omurgası durumundaki kültürü geliştirme yönünde ne yapabiliriz, ona bakmalıyız. Burada, hırsızlık ile dürüstlüğü, tembellik ile çalışkanlığı, riyakârlık ile samimiyeti ayırt eden bir eğitim sistemini nasıl kurarız, ona bakmalıyız.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Bunu Hüseyin Çelik'in yapamayacağı anlaşıldı!

HASAN ÖZYER (Devamla) - Çünkü, günümüzde, hak etmeden, çalışmadan, ne pahasına olursa olsun kazanma anlayışı, tüm kanallardan insanlarımızın zihinlerine kazınmaktadır. Bu çarpıklığı, eğitim ve kültür politikaları başta olmak üzere, elimizdeki tüm araçları kullanarak düzeltmeden hiçbir alanda mesafe katedemeyeceğimize inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu düşüncelerle, Kültür ve Turizm Bakanlığımızın bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyer.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz tamamlanmıştır; saat 14.00'e kadar birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 13.00

İKİNCİ OTURUM

Açılma saati: 14.04

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Ondördüncü turda yer alan bakanlık ve kurumların bütçelerini görüşmeye devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) (Devam)

A) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)

1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

B) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

C) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

D) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)

1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

E) SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Züheyir Amber'in. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Amber.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2006 yılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerine, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız, çalışma ilişkilerini düzenleyen ve denetleyen, sosyal güvenliği yaygınlaştıran, çalışanların sosyal güvenliklerini sağlayan çok önemli bir bakanlığımızdır.

Uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların sonucu çalışanlar açısından yıkıcı olarak ortaya çıkmışken, denenmiş ve geçmişte başarısızlığı görülmüş kimi uygulamalar, yeni ve çözüm olabilirmiş gibi gündeme getirilmek istenmektedir. Sanayide yeni kapasiteler yaratan ve istihdama katkıda bulunan bir yatırım ortamı yaratılamamıştır. Devletin küçültülmesi söyleminin bir gereği olarak, özel sektör öncülüğünde bir kalkınma stratejisi izlendiği iddialarına rağmen, özel sektör, kamunun çekildiği alanlarda kamunun bu boşluğunu dolduramamış ve kendisinden beklenen yatırımları gerçekleştirememiştir. Var olan uygulamalar, işsizliğin yanı sıra ülkemiz ve çalışanlar açısından başka sosyal sorunlara da yol açmaktadır. KİT'leri zarar eden kuruluşlar olmaktan kurtarma gerekçesi adı altında uygulanan özelleştirme politikalarının, özellikle sosyal açıdan ve istihdam yönünden olumsuz sonuçlara yol açtığı görülmüştür. Bu durum, özellikle gelişmemiş bölgelerde daha ağır sonuçlara yol açmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; çağdaş toplumlar insana ve çalışana değer vererek, çalışma hayatını daha insancıl bir hale getirerek, yaşam kalitesini yükselterek hedeflerine ulaşmaktadırlar. Bu çerçevede, teknolojik gelişmelerin olumsuz etkilerinden çalışanları korumak, gelişmişliği hedef alan toplumların başlıca amaçları arasındadır. Uluslararası Çalışma Örgütü, Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası kuruluşların çabaları da bu yöndedir.

Avrupa Birliğinde, topluluk düzeyinde geliştirilen ve yüksek bir koruma düzeyi içeren standartlardan birisi de, işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgilidir. Bu konuda kabul edilen yönergeler, Avrupa İş Sağlığı ve Güvenliği Ajansının kuruluş amacı, Avrupa Birliğinin konuya verdiği önemin bir göstergesidir. Başta Anayasa olmak üzere, Umumî Hıfzıssıhha Kanununda, İş Kanununda, Sosyal Sigortalar Kanununda, Sendikalar Kanununda, işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili tüzük ve yönetmeliklerde konuyla ilgili düzenlemeler mevcuttur; ancak, bunlar, günün koşullarına göre yetersiz, eksik, dağınık ve en önemlisi, devlet ve işveren tarafından tam olarak uygulanmamaktadır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, milletvekili olmadan önce seçim bölgem Hatay SSK Hastanesi Başhekimiydim. Görev yaptığı bu hastaneyi, inşaat aşamasından bugünlere getirmek, benim ve birlikte çalıştığım ekibim için hiç kolay olmadı. Bu oturduğunuz sıralardan, her şeyin o kadar kolay olmadığını dile getirmeye çalışıyorum. Bu uzun başhekimlik dönemim ve üç yıllık milletvekilliğim dönemindeki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın görev alanına giren sosyal güvenlikle ilgili sorunları, kendimce, 13 madde halinde sıralamaya çalışacağım.

Şimdi, Sayın Bakanımız, bu kadar sorunu ben mi yarattım diye lütfen alınmasın; bunlar, yılların birikimidir.

Birinci olarak, sosyal güvenlik toplumun tümüne yaygınlaştırılmamıştır diyorum. Ülkemizde, vatandaşlarımızın sosyal güvenliklerinin, yaklaşık yüzde 50'sinin -yani 35,5 milyon kişi- SSK, yüzde 22'sinin -18 000 000 kişi- Bağ-Kur, yüzde 15'inin de -11 000 000 kişi- Emekli Sandığı tarafından karşılanmaktadır. Genel nüfus içinde (71 000 000) aktif / pasif sigortalı nüfus oranı, vakıf statüsündeki özel sandıklar dahil olmak üzere, yüzde 88 bulunuyor. Bu sonuçlara göre, ülkemizde, bunun yanında yüzde 10'luk bir kesim ise, hiçbir sosyal güvenlik şemsiyesinin altında değildir.

2- Prime esas kazanç eksik beyan edilmektedir. Hem SSK'da hem de Emekli Sandığında ödenen aylıklar ile prime esas tutarlar arasında büyük farklar bulunmaktadır. Örneğin, SSK'da aktif sigortalıların yüzde 35'i için prime esas kazancın alt sınırından prim ödenmekte, prime esas kazancın üst sınırı üzerinden çalıştığı beyan edilen işçilerin toplam sigortalıların içindeki payı ise yaklaşık yüzde 15 dolayındadır. Mevcut prim sistemi her zaman fiilî ekonominin kayıtlı ekonomiden farklı olmasına yol açmaktadır.

3- Prim tahsilat oranlarında yetersizlik halen devam etmektedir. Kurumsal yetersizlikler prim tahsilatının düşük düzeyde kalmasına sebep olmakta; örneğin, SSK'nın prim alacağının yüzde 63,66'sını özel sektör, geri kalan yüzde 36,34'lük kısmını da kamu kesimi teşkil etmektedir. Bu yüzdelerin değeri ise 7,4 milyar YTL'dir. Bağ-Kurda ise bu alacak meselesi daha da vahimdir.

Ülkemizde uygulanan prim oranlarının OECD ve Avrupa Birliği ülkelerine oranla çok yüksek olduğu, kayıtdışı işçi çalıştırmanın önde gelen nedenlerinden  birini oluşturduğu bir gerçektir. Yapılmakta olan düzenlemelerde bu hususun gözardı edilerek işverenin yükümlülüklerinin daha da artırılması, özel ve kamu işverenleri arasında ayrıcalıklı uygulamalara son verilmesi, istihdam yaratmayı özendirmeyeceği gibi, kayıtdışı çalıştırmayı da önleyemeyecektir.

4- Sosyal güvenlik kurumları arasında norm ve standart birliği sağlanamamıştır. Sosyal güvenlik kurumları arasında prim kesintileri ve emeklilik aylıklarını bağlama yönünden bir standart bulunmamaktadır. Böyle bir yapı içinde, istense de, sosyal güvenlik kuruluşlarını tek çatı altında birleştirme çabası başarıya ulaşamaz. Üç kuruluş tek çatı altına alınsa bile, bu üç birim de ayrı birim olarak çalışmaya devam eder.

5- Sosyal güvenlik kurumlarında emekliler arasında standart farklılığı bulunmaktadır. Çalışırken 1 milyar liranın üzerinde maaşı olan bir SSK'lının emekli aylığı emekli olduğunda 350 ile 400 milyon lira civarında, o paraya düşmektedir. Sebebi, çalışırken yüksek maaş alınmasına rağmen, asgarî ücretten sigortalı olmasıdır. Aynı düzeyde maaş alan Emekli Sandığına tabi üst düzey bir memurun emekli maaşı ise 700 ile 800 milyon dolayındadır. 4447 sayılı Kanun sonrasında, SSK ve Bağ-Kurda emekli maaş artışları TÜFE'ye bağlanmış iken, Emekli Sandığında bütçe kanununa göre belirleme yapılmaktadır.

6- Prim karşılığı olmayan sosyal yardım zammı ödemelerine halen devam edilmekte olup, bunlar aktuaryel dengenin bozulmasını artırmaktadırlar.

7- Aktif sigortalılar ile pasif sigortalılar arasındaki denge, kayıtdışı istihdam ve ekonomi nedeniyle bozulmuştur. Ülkemizdeki sosyal güvenlik kuruluşları Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kura bağlı iştirakçi sayısı 2005 yılı ağustos ayı itibariyle yaklaşık 12 000 000 kişi dolayındadır. Bu kuruluşlardan aylık alanların sayısı ise yaklaşık 6 000 000 kişidir. Bu verilere göre, ortalama aktif iştirakçi ile aylık alanların oranı 1,98'dir. Bu oran, Avrupa ülkelerinin çok altındadır. Bu oran, Emekli Sandığında 1,69, Bağ-Kurda 2,60; SSK'da ise 2,21'dir; yani, 2 çalışan 1 emekliye bakmaktadır. Oysa, olması gereken ideal denge, 4 çalışanın 1 emekliye bakmasıdır.

8- Aile yardımları bir sigorta primi olarak kurulamamıştır. AKP, bu durumu, fakir kesimlere çeşitli yollardan yaptığı aynî ve nakdî yardımlarla siyasî ranta dönüştürmektedir. Örneğin, dargelirli vatandaşlarımıza ücretsiz kömür dağıtımıyla, bu sefer de tüm kentin havasının kirlenmesine neden olmaktadır. Bunun en güzel örneğini, ben, kendi şahsım, Malatya'da yaşadım. Hızlı kentleşme ve göç olgusu, yüksek enflasyon, gelir dağılımının bozulması, yoksulluk ve aile yapısındaki değişimler, sosyal hizmet ve yardımlara olan ihtiyacı artırmıştır. Ancak, sosyal hizmetlerin yürütülmesinde dağınık kurumsal ve finansal yapılanma ve kurumlar arasındaki koordinasyonsuzluktan kaynaklanan sorunlar nedeniyle, aile yardımlarını bütünüyle kavrayan bir sigorta sistemi kurulamamıştır. Diğer yandan, primli sisteme yapılan bütçe transferlerinin büyüklüğü, primsiz sosyal yardım ve hizmetler çerçevesinde korunması gerekenlere yeterli kaynağın aktarılabilmesine engel olmuştur.

9- Sigortacılık ilkelerine aykırı uygulamaların önü alınamamıştır. Af, borçlanma ve tahkim uygulamalarıyla sistemsizliğe prim verilmiş, topluluk sigortası ve isteğe bağlı sigorta uygulamalarında sigortacılık ilkelerine uyulmamıştır. Ayrıca, emeklilik şart ve süreleri tamamlanmadan çeşitli kanunlarla erken emeklilik hakkı verilmesi, sosyal güvenlik kurumlarının aktuaryel dengesini çok etkilemiştir.

10- Kayıtdışı istihdam önlenememiştir. Ülkemizde halen ücret ve aylık karşılığı çalışanların en iyimser tahminle yaklaşık yüzde 50'si sigortasız olarak çalışmaktadır. 4-4,5 milyon civarında kaçak işçi bulunmaktadır. Ayrıca 750 000 dolayında olduğu tahmin edilen yabancı kaçak işçiler de bulunmaktadır. Kayıtdışı istihdam giderek artmakta, işvereni özendirecek, teşvik edecek hiçbir uygulama ortaya konulmamaktadır. Bunun yanı sıra, Kurumlar Vergisi yüzde 10 düşürülerek, yabancı yatırımcı diyemeyeceğim yabancı hazıra konanlara vergi rahatlığı getirilmekte, bu yabancı hazıra konanlar da ülkemiz çalışanlarını işlerinden etmektedir.

Buradan sormak istiyorum; önümüzdeki seçimlerde ülkemiz vatandaşlarından mı oy isteyeceksiniz; yoksa, yabancı hazıra konanlardan seçim yardımı mı alacaksınız?

11- Sosyal güvenlik kurumları idarî ve malî açıdan iyi yönetilmemişler ve yönetilmemektedirler. Yasalarında açık hüküm bulunmasına rağmen, sosyal güvenlik kurumlarında idarî ve malî özerklik sağlanamamıştır. Siyasî otorite, sosyal güvenlik kurumlarının her türlü yönetsel uygulamalarında aktif bir şekilde rol oynamış ve bilimsel yönetimden uzaklaştırılmıştır. Sosyal güvenlik kurumlarının faaliyetlerini etkin ve verimli olarak sürdürebilmesine imkân sağlayacak kurumsal yeniden yapılanma oluşturulamamıştır. Kurumların nakit ve diğer varlıkları iyi yönetilememiş, işletme ve iştiraklerden elde edilen rant gelirleri reel olarak artırılamamış, gayrimenkuller ise düzenli olarak takip edilememiştir.

12- Hizmette kalite sağlanmamıştır. Son yıllarda, özellikle, sosyal güvenlik kurumlarına gerekli ve yeterli destek verilmemiş, yeni yatırımlar yapmaları engellenmiştir. Kurumlar eksik ve yetersiz personellerle çok güç şartlardadır; özellikle, sağlıkta, hizmet vermeye çalışmışlardır bu şartlarda. Sosyal güvenlik kurumlarının yönetiminde ehliyet ve liyakate önem verilmemiştir.

Sosyal güvenlik kurumlarınca sunulan hizmetin kalitesini artıracak ve hizmetten yararlananların memnuniyetini sağlayacak fizikî ve insangücü altyapısı oluşturulamamış, sosyal güvenlik sisteminde tek sicil numarası sistemine geçilememiştir. Uygulanmakta olan sosyal güvenlik yasaları, sade ve anlaşılabilir halde olmamasından dolayı, sosyal güvenlik kurumlarında işlemler hızlı ve şeffaf bir şekilde yapılamamakta, sigortalama işlemlerinin karışıklığı ve fazla bürokrasi olumsuz etkiler yaratmaktadır.

13- Yıllardır, asgarî ücret, günün koşullarına uygun tespit edilememiş, IMF ve Dünya Bankasının istekleri doğrultusunda kalmıştır.

Gelin, eğer, bu ücreti artıramıyorsanız, asgarî ücretle yaşamaya çalışan vatandaşlarımıza, Gelir Vergisi, sağlık ve ilaç konularında indirimler getirelim. Hiç olmazsa, küçük de olsa onlara biraz olsun refah sağlayalım. Eğer, karşımıza böylesine yaklaşımcı, böylesine sosyal yasalarla gelirseniz, Anavatan Partisi olarak sonuna kadar sizi destekleyeceğiz.

Ayrıca, ilaç alımlarında geçilen son uygulama başlamadan önce, Sayın Bakanın ve bürokratlarının "daha kârlı olacak" diye günlerce açıklamaları olmuştu; oysa, vermiş olduğum soru önergeme Bakanlığın verdiği cevapta, SSK'nın ilaç giderlerinde geçen yıla oranla bu yılın ilk dokuz ayında yüzde 43,9 oranında bir artış olduğunu ifade etmişlerdir. Bu artışın yılın son üç ayında daha da artacağı beklenmektedir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı eski bir personeli olarak, 22 nci Dönem milletvekili olarak, Bakanlığın bu uygulamasının yanlış olduğunu anlatmak, duyurmak için daha ne yapabilirim bilemiyorum. Yüzde 50'lere varan bu yanlış uygulama ne için, hangi inat uğruna devam etmektedir. Bu artış, önümüzdeki yıl daha da artacaktır. En iyimser tahminle, 2005 yılı harcamasının yüzde 25-30'u kadar artacaktır. Hem Bakanlığımızın bütçesi karadeliklerden oluşuyor diyeceksiniz hem de bu tip yanlış uygulamalara devam etmekte ısrarcı olacaksınız. Devletimizden çıkan bu kadar fazla paranın sorumlusu kim olacak?

Ben buradan şunu sormak istiyorum: Şu anda SSK Başkanlığının ne kadar ilaç ve tedavi gideri borcu bulunmaktadır? Bu borçlanma önümüzdeki sene ne kadar olacaktır ve geçen yıla göre belli olan net artış oranları ve rakamları nedir? Aynı şekilde Bağ-Kurda da durum nedir? Bunun cevabını bekliyorum Sayın Bakanımızdan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızı ilgilendiren bir başka önemli konuya değinmek istiyorum; işçi sağlığı ve iş güvenliği konusu. Avrupa Birliği ülkelerinde son derecede önemli bir yeri olan bu konudaki çözüm önerilerimizi şu şekilde sıralayabiliriz:

İşçi sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili yasa, tüzük ve yönetmelikler uluslararası sözleşme, standart ve normlar dikkate alınarak yenilenmeli, tek bir işçi sağlığı yasası hayata geçirilmelidir.

İş güvencesi ile iş güvenliğinin birbirinin tamamladığı gerçeğinden hareketle, çalışanlara iş güvencesi sağlanmalı, tüm çalışanlar sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmalıdır.

Devlet kaçak işçilikle mücadele etmeli, sigortasız ve sendikasız çalıştırma önlenmeli, kayıtdışı ekonomi kontrol altına alınmalıdır.

50'den fazla işçi çalıştıran işyerlerinde mevzuatla getirilen ve toplu iş sözleşmelerine hüküm olarak konan işçi sağlığı ve iş güvenliği kurum ve kuralları demokratik bir yapıya kavuşturularak işletilmeli, 50'den az işçi çalıştıran işyerlerinde ortak örgütlenme modeli geliştirilmeli ve işyerlerinde işyeri hekimi bulundurulması sağlanmalıdır.

İstihdam üzerindeki vergi ve sigorta primi yükleri azaltılmalıdır. İşyeri sağlık hizmetlerinde koruyucu sağlık hizmetleri öne çıkarılmalıdır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve SSK müfettiş sayısını artırmalı, müfettişlerin yetkilerini çoğaltmalı ve sendikalarla işbirliği içinde olmalıdır.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Merkezî yeniden yapılandırılmalı, altyapı eksiklikleri giderilmeli, Türkiye genelinde yaygınlaştırılmalıdır.

Denetimler etkin olmalı, eğitim programlarıyla desteklenmeli, cezalar caydırıcı olacak biçimde yeniden düzenlenmelidir.

İşçi, işveren ve hükümet, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında işbirliğini geliştirmelidir.

Okullarda, televizyon aracılığıyla ve işbaşında, işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimi yapılmalıdır.

Meslek hastalıkları konusunda çalışmalar geliştirilmeli, meslek hastalıkları hastaneleri ülke genelinde yaygınlaştırılmalıdır.

Üniversitelerin ilgili fakültelerinde, işçi sağlığı ve iş güvenliği kürsüleri kurulmalıdır.

Sanat ve endüstri meslek liselerinde okutulan, işçi sağlığı ve iş güvenliği dersleri yaygınlaştırılmalıdır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, son günlerde, çeşitli sivil toplum örgütlerinin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı hakkındaki şikâyetlerini burada dile getirmek istiyorum:

Gençlerin yüzde 20'si, üniversite mezunlarının ise yüzde 40'ı işsizdir.

AKP, yoksulluğu artırmıştır.

Her şey, kâğıt üstündeki gibi güllük gülistanlık değildir.

Ülke nüfusunun en yoksul yüzde 20'si, toplam gelirin yüzde 5'ini alırken, en zengin yüzde 20'si ise toplam gelirin yüzde 50'sini almaktadır.

Taşeronlaştırma ve özelleştirmeyle ücretler düşürülmüş, iş saatleri fiilen 10-12 saate çıkmış, çalışma koşulları kötüleşmiş; çalışanların yüzde 50'si kayıtdışı denilen yerlerde, hiçbir sosyal güvencesi olmadan çalıştırılmakta, çocuk ve kadın işçiler barbarca sömürülmekte, ödünç iş ilişkisi adı altında, işçiler, kapitalistler arasında köle gibi alınıp satılmaktadırlar.

Hükümetinizce, özel sigortacılık mantığıyla hazırlanan ve çıkarılması konusunda endişe duyulan sosyal güvenlik yasasınca, emeklilik prim ödeme gün sayısı artırılıp 9 000 güne, yani özel sektörde kesintisiz 25 yıla, ki, bu kadar genç işsizin olduğu bir ülkede bu mümkün değil…

Bakınız, buradan sizlere bir örnek de vermek istiyorum: Geçtiğimiz haftasonu Erzurum İlinde, Sayın Genel Başkanımızla birlikte yaptığımız ziyaretimiz esnasında, Erzurum Genel-İş Sendikası Başkanı, kaloriferci ve kapıcı olarak Erzurum İlinde görev yapan yaklaşık 3 000 kişiden sadece 550'sinin sendikaya üye olduğunu, diğer kalanların ise, işten çıkarılma korkusuyla, üye olamadıklarını, daha da üzücüsü, yılda, işverenleri tarafından, sadece yazın 4 ay SSK primi yatırıldığını, diğer aylarda ise bu primin yatmadığını ifade etmişlerdir. Bunun adı, açıkça, bu çıkarmak istediğiniz yasayla, mezarda emeklilik olur. Çıkarılmak istenen yasayla, emeklilik yok edilmeye çalışılırken, emekli olabilenlerin maaşları düşürülmek istenmekte ve ikramiyelerine el konulmak istenmektedir.

Ekonomik açıdan ülkenin önünde iki alternatif bulunmaktadır; ya uluslararası ekonomik program sürdürülerek, bir bakıma kaçınılmaz olarak sosyal ve ekonomik yıkıma gitmek ya da ülkenin gerçekleriyle uyumlu kalkınma hedef ve politikalarıyla donatılmış yeni bir program hazırlanarak IMF tasarımlı programları sona erdirmektir.

Bu saydıklarım, ülkemizin ivedi çözüm bekleyen acil ve acı gerçekleridir. Peki, hükümetin acil gerçekleri, öncelik verdiği konuları, gündemi nedir? Sanırım, en ivedi önceliği ve gündemi, çeşitli bahanelerle gezmedik tozmadık ülke bırakmamaktır. Türkiye, artık IMF ve Dünya Bankasından kurtuluş yollarını düşünmek ve tartışmak aşamasına gelmelidir. Gelmelidir ki, kendi öz kaynakları, kendi çalışanı, kendi emeğiyle, kendi başına, halkı için insanca kararlar verebilsin.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Amber.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Gaziantep Milletvekili Sayın Abdulkadir Ateş; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ateş, süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığının 2006 bütçesi üzerine, Grubum adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sizlerin de takdir edeceği gibi, verilen 15 dakikalık süre içerisinde bütün olayları inceleyebilmemiz, burada, mümkün değildir. Bu nedenle, sunuşumda, daha çok, önem verdiğim iki ana konu ve bunun ötesinde de, gerek kültürün gerek turizmin güncel konuları üzerinde durmak istiyorum.

Üzerinde durmak istediğim, önemsediğim konulardan birincisi, 2003 yılında Kültür ve Turizm Bakanlıklarını birleştirmekle acaba iyi mi yaptık sorusuna iki yıl sonra, burada, sizlerle bir yanıt bulmaya çalışmaktır. Acaba, o zaman amaçladığımız sonuçlara bugün ulaşabildik mi? Birleştirme çalışmaları sırasında, başta bulunan Sayın Bakanın, o gün bizlere söylemiş olduğu "kamu hizmetlerinin sunumunda verimliliğin ve etkinliğin sağlanması için bu işi yapıyoruz" dediği bu amaç gerçekleşmiş midir? Geçen iki yıla bir baktığımızda, birleştirilmiş Bakanlığın çalışmalarına baktığımızda, sözü edilen verimlilik ve etkinliğin sağlanması bir yana, olayların tersine geliştiği, bu önemli Bakanlığın çalışmalarında önemli aksaklıkların ortaya çıktığıdır.

Önceki yapılanmaya göre, şimdiki yapılanmanın daha hantal bir yapıyı ortaya çıkardığını, maalesef, görüyoruz. Hizmetlerde bir yavaşlamanın ve nitelik kayıplarının olduğu bariz bir biçimde gözler önüne seriliyor. Bunun örneklerine biraz sonra gireceğim; ama, bir örnek vermek istiyorum: Eğer, bugün, siz, herhangi bir turizmci veya vatandaşımız, Kültür ve Turizm Bakanlığından şu anki yatak kapasitemiz hakkında bir bilgi almak isterse, size, ancak 2003 yılının rakamları verilebilir; çünkü, Bakanlık henüz daha 2004 yılının rakamlarını düzenlemektedir; böyle bir şey olabilir mi?!

Birleşik Bakanlığın faaliyetlerinin, etkinliğinin ve kalitesinin de bir düşme trendine girdiğini, yine, maalesef, gözlüyoruz. Harcamalarda görülen verimsizliğin de yaygınlaşmakta olduğu bizleri üzen noktalardan bir tanesi. Birleşme, Bakanlıkta çalışan insan faktörünü de olumsuz yönde etkilemiştir. Nasıl etkilemiştir; Bakanlıkların ayrı olduğu dönemde, bilgi birikimleri, uzmanlık ve deneyimleriyle temayüz etmiş, üretkenlikleriyle tanınmış birçok insan ya kızak görevlere verilerek ya da dışlanarak, yani bankamatik memurları haline getirilerek, maalesef, israf edilmiştir. Bazı değerli insanlarsa, gördükleri muamele karşısında ya istifa etmek ya emekliliklerini istemek zorunda bırakılmıştır. Kendilerine reva görülen haksız uygulamalar karşısında mağdur edilen; fakat, hakkını aramakta direnen birçok insansa, hukuk yolunu seçen bu insanlarsa, bugün Bakanlığı birçok idarî mahkeme kararlarıyla karşı karşıya getirmiş, Bakanlık bunlarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Bu idarî davalara yetişmek ayrı bir konu haline gelmiştir Bakanlıkta.

Özetle söylemek gerekirse, iki bakanlığın birleştirilmesi dahiyane fikri iflas etmiştir bugün. Hatta, bunu, uygulamaların içerisinde olan, örgütün, bakanlığın içerisinde olan objektif insanlar da, sağduyulu insanlar da bugün açıkça söyleyebilmektedir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, iki yıl önce bu konuda iktidarı uyarmıştık. Bugün yeni bir uyarıda bulunmak istiyoruz ve diyoruz ki; hatadan dönmek bir erdemdir, hatanın neresinden dönerseniz kârdır.

Değerli milletvekilleri, üzerinde durmak istediğim ikinci önemli konu kültüre ilişkindir. Daha çok da, kamu yönetimlerinin takip etmesi gereken kültür politikalarına ilişkindir. Kültür, bildiğiniz gibi, bir toplumu diğerinden ayırt eden veya bireyleri bir arada tutma özelliği olan, tarihsel gelişim süreci içerisinde yaratılan değerler bütünü olarak düşünülebilir, öyle bir olgudur. Bir topluluğu ulus yapan, ona sosyolojik kimlik tanıyan unsur kültürdür. Kültürün öğeleriyse, dil, örf, âdet, sanat ve sosyal alışkanlıklardan oluşur. Kültüre ilişkin üretim işlevini ve önderliğiniyse, bireyler, şahıslar götürürler. Bunların içerisinde de, aydınlar, sanatçılar, yaratıcı düşünce ve fikir insanları, bunların, kültürün önderliğini, üretimini, gelişmesini sağlarlar.

Bu nedenle, kültür üretme veya onun öğelerinin gelişiminin sağlanması, sivillerin işidir. Başka bir deyişle, kültür, biz inanıyoruz ki, sivil bir alandır, bürokratik bir alan olmamalıdır.

Konuya bu açıdan baktığımızda, sormamız gereken soru şu olmalıdır. O halde, kamu yönetimlerine bu konuda ne görev düşmektedir sorusunu yanıtlamamız lazım. Acaba bu soruyu, bugünkü Bakanlık yanıtlayabiliyor mu, doğru yanıtlayabiliyor mu; ona bakmamız lazım.

Bu görevlerden birincisi, devlet, yurttaşlarına her türlü insan hak ve özgürlüklerini kullanabilme yollarını açmalı, bunun yanında da, demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla o ülkede yaşayabilmesini sağlamalıdır.

Devlete düşen ikinci önemli bir görev de bu konuda, kültürün gelişmesi ve güçlenmesi için gerekli olan en uygun ortamı ve koşulları hazırlamak, kamu kaynaklarının yeterli bir bölümünün bu amaca ve kamu kurumlarının kültüre ilişkin eylemlerine, faaliyetlerine aktarmayı sağlamalı ve yine, kamu kurumlarının kültüre ilişkin tavırlarını koordine edebilme özelliğini göstermelidir. Bir ülkede, eğer, devlet bu görevlerini yeterince yerine getirebiliyorsa, o ülkede kültür, iç barışın, dayanışmanın, kardeşliğin, toplumsal mutluluğun,ulusal bütünlüğün en önemli güvencesi olarak görülür. Eğer, devlet bu konudaki görevlerini gerektiği kadar yerine getirememişse, işte o zaman o ülkede, iç barıştan, kardeşlikten, huzurdan ve ulusal birlikten söz etmek, maalesef, çok güçleşir.

Bu yönüyle baktığımızda, kültür ve kültür politikaları önemlidir. Kültür ve kültür politikaları, yararlı bir  araç olabileceği gibi, eğer, dikkatli kullanılmadığı takdirde de, tehlikeli bir silaha da dönüşebilir. İşte, bu nedenle, bizler, kültür ve kültür politikaları üzerine daha bir dikkatle, daha bir ciddiyetle ve hassasiyetle eğilmemiz gerekir. Önyargısız, farklılıklarımızı zenginliklerimiz olarak gören, doğru saptanmış kültür politikalarıyla birçok sorunumuzu bugün Türkiye'de çözebileceğimize biz inanıyoruz; ama, önyargılı, farklılıkları düşmanca algılayan, yanlış saptanmış kültür politikaları ise, çözülmesi gereken sorunlarımızı çoğaltacağı gibi, sorunların çözümünü de, maalesef, kolluk güçlerine bırakmak anlamına gelir. Üzülerek belirtmek gerekir ki, bugün ülkemizin içinde bulunduğu durum maalesef budur.

Etrafımıza şöyle bir baktığımızda, gasp, darp, hırsızlık, kapkaç, artık, yaşantımızın bir parçası haline gelmiş. Ayrılıkçı terör her gün yeni canlar alırken, televizyon kanallarının en çok izlenen programları, kanlı çatışma programları, şiddet ve mafyalaşmış suç örgütlerinin kanlı çatışmalarını konu alan programlar ise, artık, kültürden, kültürümüzün birleştirici, kaynaştırıcı etkilerinden söz edebilmemiz zordur. Bu ise, sorunların çözümünü, artık, yalnızca kolluk güçlerinden bekleme durumunda bizi bırakacaktır. Bu gidiş ise, ülkemizde, yeni kültür gelişimlerinin, şiddet, kavga, çatışma üzerine kurulmak üzere olduğunun işaretleridir. Bu tabloyu gördükçe, üzerinde yaşadığımız bu kutsal toprakların, bir zamanlar, Mevlanaları, Hacı Bektaşları, Yunus Emreleri, Şeyh Edebalileri, daha nice kültür ve inanç ulularını yetiştirdiğine inanmakta, maalesef, zorluk çekiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu iki konudan sonra bazı güncel konulara da girmek istiyorum.

O da; birincisi: Acaba, AKP İktidarı kültür ve turizme ne kadar önem vermektedir; bunu bir inceleyelim diyorum.

Sabah konuşan arkadaşlar birçok güzel şey söylediler Bakanlığın bütçesiyle ve kaynaklarıyla ilgili; ama, baktığımızda, enflasyondan arındırılmış olarak yapılan hesaplara göre, Bakanlık bütçesi, 2002 yılı 100 olarak alındığı takdirde, bugün, maalesef, 90'lara düşmüştür; bir düşüş vardır. Yine, AKP İktidarı döneminde, Bakanlık bütçesinin konsolide bütçe içindeki payı da giderek azalmaktadır. 1985 yılında binde 52 olan bu pay, bugün yüzde 40'lar civarında dolaşmaktadır. O halde, AKP'nin -sabah söylendiği gibi- Kültür ve Turizm Bakanlığına gereken desteği, önemi verdiğini zannetmiyorum. Eğer, bu önem veriliyorsa, onun bir göstergesi de, bu Bakanlıktaki çalışanlara hükümet nasıl bakıyor; onu irdelemek lazım.

Yine, baktığımızda, birçok bakanlık çalışanına -üç beş bakanlık dışında ki, bunlardan bir tanesi Turizm Bakanlığıdır- maalesef, Kültür ve Turizm Bakanlığı çalışanlarına ektazminat verilmemekte, bunlar ayrı tutulmaktadır. Bunu da yadırgadığımızı burada ifade etmek istiyorum.

Yine, Bakanlık içerisinde birtakım keyfî yönetim ve atamalar da, aynı şekilde, AKP'nin çalışanlara karşı tavrını belirlemekte önemli nirengi noktalarıdır. Mesela, kültür ve turizm müdürlüklerine, eski müdürlerden -birleşme sırasında- biri yerine, dışarıdan kişilerin atanmış olması, ki, meslekî bilgi ve birikimi olmayan kişilerin atanmış olması, müdürlerin, daha sonra, dava açarak göreve iade edilmelerine neden olmuştur. Bu nedenle de, bazen, aynı kadroda, aynı makamda 3 bürokratın birden görev aldığını, maalesef, hayretle izlemek zorunda kaldık. Hatta, son bakan değişikliklerinden sonra, bir görevden daha alınma ve yeni atamayla, aynı makamda, aynı kadroda 4 kişinin olduğunu görmek bizleri çok üzüyor.

Yine, birleşmeden sonra, hiçbir meslekte yükselme sınavı açılmamıştır; ama, sınavsız yükselmenin mümkün olduğu tek unvan kültür ve turizm il müdürlüklerine 300'ün üzerinde kişi atanmıştır sınavsız olarak ve daha sonra, bu kişiler, unvan kazandıktan sonra, merkeze çağrılarak, ya danışman ya uzman ya da şube müdürü olarak görevlendirilmişlerdir ki, bu da nitelikli personel yetişmesinin önünde, bu Bakanlıkta bir engeldir.

Değerli arkadaşlarım, buraya gelmişken, bir de Devlet Tiyatrolarının üzerinde durmak istiyoruz. Bildiğiniz gibi, Devlet Tiyatroları, bağlı kuruluştur; bağlı kuruluş olması nedeniyle de, onun yönetimi, bir farklılık icap ettirir; ama, keyfî bir biçimde Devlet Tiyatroları Genel Müdürünün görevden alınması ve buna personelin tepkisi, elin tersiyle itilmiş ve hiçbir şey olmamış gibi, bugün, ağustos ayından beri, Tiyatrolar Genel Müdürlüğü vekâleten yürütülmektedir ve Sayın Bakan, vekâleten yürüten kişinin onayını Cumhurbaşkanlığına gönderemiyor. Acaba neden? Bu soruyu sormak istiyoruz.

Başka bir keyfî atama, bu Avrupa Konseyi bünyesinde bulunan Euroimaj'da yıllardır çalışan Faruk Günaltay'ın aniden görevden alınmasıdır.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunların yanında, müzelerimizin durumu da, maalesef, içler acısı. Öyle ki, duyumlarımıza göre, 19-20 müze dışında, ülkedeki geri kalan tüm müzelerin yerel yönetimlere devredileceği konuşulmaktadır. Bu, bizi, maalesef, büyük bir üzüntü içerisine sokmuştur. Bakanlık bu işi acaba beceremiyor mu? Mesela, Ankara Resim Heykel Müzesi altı yıldır kapalı. 2005'te ihalesi yapıldı, hâlâ hiçbir şey yok ortada. Eğer beceremiyorsa, bu, Bakanlık için, Kültür Bakanlığı için bir zuldür diye düşünüyorum.

Yine aynı şekilde, baktığımız zaman, müze yönetimlerinde bazı değişiklikler yapılmaya gidildiğini duyuyoruz. Mesela, İslam Eserleri Müzesi ile Topkapı Sarayı Müzesi birleştirilmiş, bir müdürlük haline getirilmiş ve bir kaymakam buraya müze müdürü olarak atanıyor. Meslekle hiçbir ilgisi yok! Böyle şeyleri yapmasak çok daha iyi olacağına biz inanıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, tabiatıyla, müzelerin yanında, kütüphanelere geldiğimizde durum daha fecaat. Bugün, son dönemde, 1 475 kütüphaneden sadece 1 395'i faaliyet gösterebilme durumundadır, 80'i kapanmıştır. Bunlardan 200 dolayındaki kütüphane de, bakımsızlık, ödeneksizlik, personel yetersizliği nedeniyle, maalesef, hizmet veremiyor. Yine, Ankara'nın merkezinde, hemen burnumuzun dibinde, Mamak, Balâ, Keçiören Kütüphaneleri, elektrik yokluğundan, yakacak yokluğundan, personel yokluğundan kapalı. Böyle bir şey olabilir mi?! Kütüphaneler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ateş, lütfen toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - Toparlamaya çalışayım Sayın Başkan; teşekkür ederim.

Şimdi, bir olasılık, yerel yönetimlere devredilmesi deniliyor; ama, yerel yönetimlerin malî durumlarının ne olduğunu, hepiniz benden daha iyi biliyorsunuz. Şimdi eğer, bir Kültür Bakanlığı kütüphaneleri açık tutamıyorsa, bence, bu da bir züldür, bu da bir başarısızlıktır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Halk Kültürleri Araştırma Genel Müdürlüğü diye çok ciddî bir genel müdürlüğümüz vardı, Türkiye'nin en zengin arşivine sahipti. Burası da küçültülerek, daraltılarak bir daire başkanlığına dönüştürülmüştür son zamanlarda.

Telif haklarıyla ilgili söylenecek çok şey var; ama, turizmin bazı güncel konularına da, hemen, ben burada girmek istiyorum, hep kültür konuşmak istemiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün turizm Türkiye'de, tutarlı ve planlı bir gelişme yerine, çoğu kez, duygusal beklentiler ve kısa vadeli çıkarlar doğrultusunda şekillenmektedir, yönetilmektedir. Uzun dönemde sürdürülebilir bir turizm politikasının oluşabilmesi için, mutlaka, bir plana ihtiyaç vardır.

Sayın Bakan geçen gün "Türkiye'de turizm master planı yoktur" dedi. Evet, bakanlar değiştikçe, bakanlıklar, maalesef, hafıza kaybına uğruyor. 1992-1995 yılları arasında Türkiye'de, dinamik bir programlama yöntemiyle, Türkiye Turizm Master Planı hazırlanmıştır.

Sayın Bakan, lütfen, bürokratlarınıza sorunuz; tozlu raflardan o master programını indiriniz, güncelleştiriniz ve uygulayınız.

Yine, turizm sektörünün bir sorunu da, merkezî yönetim dışında, yeniden kendi kendisini denetleyip yönlendirebilecek, yöresel tanıtım ve pazarlama faaliyetlerini yürütebilecek bir yapıya kavuşmasını sağlamak lazım. Bunun için de, turizm meslek birlikleri, turizm hizmet birlikleri hızlıca oluşturulmaya çalışılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasası da, artık, özellikle bu Belediyeler Yasasından sonra büyük sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Öyle sorunlarla karşı karşıya kalmıştır ki değerli arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ateş, eksüreniz de tamamlandı.

ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - Tamam; tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür için Sayın Ateş; lütfen…

ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - Teşekkür ediyorum, tamamlıyorum Sayın Başkan.

Son olarak, yani, bu yasanın da mutlaka güncelleşmesi lazım.

Yine, 1618 sayılı Seyahat Acentaları Yasasının da düzenlenmesi lazım diye düşünüyorum ve Sayın Başkan, son olarak şunu belirtmek istiyorum: Türkiye'de politika üretmesi gerekenler, maalesef, bilincinde veya bilinçdışı bir biçimde mizah malzemesi üretmektedirler bugün. Ülkemiz, politik mizah malzemesi açısından yoksulluğa ve yoksunluğa hiç düşmüyor; ama, kültür ve turizm konularında politika üretme yoksunluğumuz ve noksanlığımız, maalesef, hâlâ, devam etmektedir.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ateş.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Antalya Milletvekili Osman Kaptan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır Sayın Kaptan.

CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Kültür ve Turizm Bakanlığının 2006 yılı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hükümet, kültüre ve turizme gerekli önemi vermediği için, bütçeye de gerekli parayı koymamaktadır. Enflasyondan arındırılmış hesaplamayla, AKP İktidarında, Bakanlık bütçesi 2002 yılı düzeyinin altındadır. Bugün için, Türkiye'de yaklaşık 3 000 000 insanımız, turizmde istihdam edilmektedir. Yine, dışticaret açığımızın yarıya yakını, turizm gelirlerinden karşılanmaktadır. Böylesine, önemli bir sektöre gerekli önemi veriyor muyuz diye sorduğumuzda ise, üzülerek söyleyeyim ki, gerekli önemi vermiyoruz. Hele hele bu hükümet, bindiğimiz dalı kesiyor. Üç yılda üç bakanın değiştirilmesi, Kültür ve Turizm Bakanlıklarının birleştirilmesi yanlış olmuştur.

Sayın arkadaşlarım, Sayın Turizm Bakanı, yasakların yasak olduğundan söz ediyor Plan Bütçedeki konuşma kitabının daha birinci sayfasında. Sayın Bakan, sizin hükümetiniz, yasakları kaldırmıyor, yeni, yasaklar koyuyorsunuz; koyduğunuz yasaklarla da turizme zarar veriyorsunuz. Son içki yasağı, Almanya gibi en çok turist gelen ülkenin 4,5 milyon tirajlı en çok satan Bild Gazetesinin birinci sayfasında haber oluyor. Almanya dışında, Rusya'da, Amerika'da ve diğer basın organlarında, yurt içinde ve yurt dışında içki yasağı tartışılırken, bizim Turizm Bakanımızdan hiçbir ses çıkıyor, tık yok; sanki, Sayın Bakan dilini yuttu.

Sayın arkadaşlarım, turizmin en önemli sorunlarından birisi de altyapı sorunudur. Eskiden, önce altyapı yapılır, sonra tesis yapılırdı. Şimdi, tam tersi yapılıyor; "sen tesisini yap, altyapın için Turizm Bakanlığına para ver; Hasan almaz basan alır; Turizm Bakanlığı, altyapıyı yaptırır" diyor. Antalya-Lara bölgesinde, tesis sahiplerinden, altyapı için para toplandı. Kanun değiştirildi, yönetmelik değiştirildi; arazi tahsis edilen kişilerden 200 trilyon lira para toplandı. Toplanan bu paraların çoğu da başka yerlere gönderildi. Sayın Başbakan "tahsislerden toplanan paranın 45 trilyonu Antalya'ya gönderildi" diyor. Peki, Sayın Başbakan, 155 trilyon lira nereye gönderildi? Antalya'dan toplanan paralar, niye Antalya'ya gönderilmiyor?

Yerel seçimlerde, sayın arkadaşlarım, Antalya'da Büyükşehir Belediyesinin tüm bilbordlarına, Sayın Başbakanın resimleri asıldı, resimlerin altında da "Antalya hak ettiğini alacaktır" yazısı vardı. Gelinen noktada görülüyor ki, Antalya'nın hak ettiği verilmediği gibi, Antalya'nın hak ettiği elinden alınıyor. Bu konuda, ben ve arkadaşlarım, Meclis araştırma önergesi verdik, bu işi sonuna kadar takip edeceğiz.

Sayın arkadaşlarım, Almanlar Lara'yı örnek vererek "Lara gibi altyapısı olmayan tatil bölgelerine gelmeyiz" diyorlar. Bazı yerlerde deniz kirliliği arttığı için mavi bayraklar geri alınmaktadır.

2002 yılında yapılan turizm şûrasında, yılda 450 000 000 dolar paranın altyapı, tanıtım ve teşvik için bütçeye konması istenmesine karşın, şimdiye kadar, maalesef, bütçeye bu para konmamaktadır.

Bir önceki Turizm Bakanı "Antalya'nın altyapı sorunu 2004'ün mayısına kadar bitirilecektir" demişti; 2006 geldi geçti, 2006'nın başına geldik, hâlâ, bir Antalya'nın altyapı sorunu çözümlenmedi.

Sayın Bakan, rakip ülkelerde KDV yüzde 5 ile yüzde 8 arasında. Peki, Sayın Bakan, bizde niye yüzde 18? Bir de bu yetmiyor gibi, yüzde 3 de konaklama vergisi getirmeye çalışıyorsunuz. Bu cironun, cirodan alınması düşünülen bu verginin, kârın yüzde 20'sine tekabül ettiğini herhalde hesaplıyorsunuzdur.

Sayın Başbakan "turizmde KDV'yi indireceğiz" demişti; ne oldu, niye indirmiyoruz; çünkü, IMF izin vermiyor, değil mi! Sizi, Türk Halkı, IMF'nin dediğini yapsın diye mi seçti?! IMF, sayın arkadaşlar, ekonomiyi idare ediyor. Peki, siz, neyi idare ediyorsunuz Sayın Bakan?! Siz de vaziyeti idare ediyorsunuz.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - O da IMF'yi idare ediyor.

OSMAN KAPTAN (Devamla) - IMF'yi idare etse, KDV'leri indirir.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - İdareyle oluyor bu işler…

OSMAN KAPTAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bir araştırmaya göre, Türkiye'ye gelen turistlerin yüzde 72'si tatil için geliyormuş. Bizim Turizm Bakanı da otuz yıldır tatil için geliyormuş. Bizim Turizm Bakanı da otuz yıldır tatil yapmamış, onunla övünüyor; sanırım, Sakal-ı Şerif olayı gibi, bu da, dünyadaki tek örnektir.

Yine bu araştırmada, turistler, esnafın kendilerini bunalttığından şikâyet ediyorlar; peki, esnaf velinimeti olan turisti niye bunaltsın; çaresizlikten… Hani güneş çarığı, çarık ayağı sıkar örneği gibi, hükümet esnafı sıkıyor sayın arkadaşlarım; vergi, telefon, benzin, sigorta, Bağ-Kur, elektrik parası derken, esnaf dükkânının kirasını veremiyor. Esnafın çaresizlikten de olsa turisti bunaltması değil de ancak hükümetin çare üretmeyerek esnafı bunaltması hiç mi hiç iyi değildir; ama, bir gerçek var, esnafın durumu hakikaten iyi değildir.

Peki, otelcinin durumu iyi mi; hayır, o da iyi değil. Son iki yılda 50 tane otel el değiştirdi; bunların yarısı da yabancıya gitti. Hani, hükümet "işler iyiye gidiyor" diyordu ya, öyleyse bu oteller niye el değiştiriyor?!

Sayın arkadaşlar, işler iyiye falan gitmiyor; hükümete göre enflasyon indi, ekonomi büyüdü. Bizde enflasyon yüzde 8, Etiyopya'da yüzde 5. Sayın arkadaşlarım, Etiyopya'daki enflasyon bizden daha düşük; ama, Etiyopya'da insanlar açlıktan kırılıyor. Ekonomi bizde 9,9 büyüdü, Etiyopya'da yüzde 11,6 büyüdü; Etiyopya'da ekonomi bizden daha fazla büyümesine rağmen, Etiyopya'da insanlar açlıktan kırılıyor.

Dolayısıyla, sayın arkadaşlarım, Türkiye'de rakamlara ve bakanlara göre durum iyi, güllük gülistanlık; ancak, bakanların ve rakamların Türkiyesinin dışında bir de gerçek Türkiye var. Gerçek Türkiye'de, çiftçi, köylü bitmiş; esnaf zorda; emekli, işçi, memur, dul, yetim, öğrenci perişan; işsizler, zaten mutsuz ve umutsuz. Türkiye'deki gelir dağılımı da, dünyada Mozambik, Tanzanya ve Bangladeş'ten sonra en kötü durumda.

Sayın arkadaşlarım, Sayın Başbakanın, sanırım, dünyada ayak basmadığı yer kalmadı; onun için de, Türkiye'de, Sayın Başbakanın ayağı yere basmıyor. Sayın Başbakana, kaç ülkeye gittin, kaç kişiyle gittin, kaç lira para harcadın diye sormuyorum; ama, bu konuda cevap da verilirse, niye cevap veriyorsunuz da demeyiz; o başka. Benim sormak istediğim, dünyanın en önde gelen bir araştırma şirketi, bir reklam şirketi bir araştırma yaptırmış; dünyadaki 30 tane ülke arasında yapılan bu araştırmada, biz, önce tanınmıyormuşuz, yine tanınmıyoruz. Bu araştırmada deniyor ki Amerika'ya: "Ey Amerika, imajını düzelt, imajın düşüşte" deniyor; fakat, Türkiye için bir öneride de bulunamıyor; çünkü, Türkiye, önceden de tanınmıyor, şimdi de tanınmıyor. Yoksa, sayın arkadaşlarım, bu gezilerin bir faydası yok mu?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaptan, lütfen, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

OSMAN KAPTAN (Devamla) - Sayın arkadaşlar, en güzel koylarımızı, balık çiftlikleri kurulmasına izin vererek Tarım Bakanlığı kirletiyor. Güzelim ormanlarımızı, sanki başka yer yokmuş gibi, golf alanına tahsis ederek        -Manavgat Sorgun'da olduğu gibi- Orman ve Turizm Bakanlığı, birlikte, tahrip ediyor. Enerji Bakanlığı, taşocağı izni vererek, Antalya'nın dağını taşını köstebek yuvasına çevirdi. Turizmi, bu bakanlıklardan ve bu hükümetten korumak lazım. Turizm Bakanlığını, ricacı bakanlıktan icracı bakanlığa dönüştürmek lazım. Bakanlığın yetkilerinin bir kısmını turizm sektörüne devretmek lazım. Önümüzdeki elli yıl için, stratejik turizm perspektif planı yapılmalıdır. Turist başına 1 000 dolar gelir hedeflenmelidir. Golf, futbol, kongre gibi turizm çeşitlerine ağırlık verilmelidir. KDV'yi ve ÖTV'yi rakip ülkeler düzeyine indirmeliyiz. Turizmde eğitime ve kaliteye önem vermeliyiz. Turizmin tüm ülkeye yayılmasını sağlamalı, güvenliğe ve turist sağlığına da ayrıca önem vermeliyiz. Kışın tesisini açana özendirici teşvik vermeliyiz. İhracatçıya tanıdığımız teşvikleri turizmcilerimize de tanımalıyız. Tanıtmaya, altyapıya, teşvike, her yıl bütçeden en az yarım milyar dolar para ayırmalıyız; çünkü, turizm yatırımlarındaki her 1 dolarlık artış, ekonomiye 25 dolar olarak geri dönecektir. Devlet, turizm bölgelerindeki belediyelerimizi kış nüfusuna göre değil, yaz nüfusuna göre değerlendirmeli ve desteklemelidir.

Ayrıca, 2004 yılında çıkarılan Fikir ve Sanat Eserlerini Koruma Kanununa göre, turizmciler, müzik birliklerine fahiş miktarda telif hakkı ödemek zorunda kalıyorlar. Bu yasanın da yeniden düzenlenmesi gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen Sayın Kaptan, teşekkür eder misiniz.

OSMAN KAPTAN (Devamla) - Turizme…

BAŞKAN - Teşekkür için Sayın Kaptan.

OSMAN KAPTAN (Devamla) - Ben teşekkür edeceğim Sayın Başkan, siz mi edeceksiniz?

BAŞKAN - Buyurun, teşekkür edin.

OSMAN KAPTAN (Devamla) - Sayın arkadaşlar, ayrıca, turizme ilişkin önerilerimden sonra şunu da söylemek istiyorum: Sebze üretiminin fiyatları dibe vurmuştur. Özellikle domates, biber ve sebze ihracatına, acilen, ton başına teşvik verilmelidir. Bunun sağlanmaması halinde, turizm yöresindeki tarımcı, esnafımızın yanında sebze üreticilerimiz de perişan olmaktadır.

Hepinize saygılar sunarım, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaptan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, Ankara Milletvekili Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlarım, sözlerime başlarken, bir üzüntümü de ifade etmek istiyorum. Bir zamanlar, Çalışma Bakanlığımızın bütçesi görüşülürken, şu gördüğünüz balkonlar çalışanlarla, sendikacılarla dolardı. Maalesef, şimdi hiçbir arkadaşımı orada göremiyorum. Bunun birçok nedeni olmalıdır…

AHMET YENİ (Samsun) - İşlerini hallettiğimiz için.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İşler ya güzel halloluyor belli veya vatandaş beklentisini kesmiştir ki, son söylediğim hayattadır; onu da ifade etmek istiyorum.

Evet, arkadaşımın dediği gibi, meydanlarda, işsizlere iş bulacaktınız, esnafın sorununu çözecektiniz, emeklinin yüzünü güldürecektiniz, memura grevli, toplusözleşmeli sendikal hak verecektiniz, köylünün ürününü daha değerlendirecektiniz. Önüne bakma, bana bak, bana laf atıyorsun; ne oldu bunlar şimdi?!  Bunlar şimdi buzun üzerinde kaydı gitti!..

Değerli arkadaşlarım, meydanlarda bir şeyler daha söylüyordunuz, diyordunuz ki: Bu IMF'nin ve Dünya Bankasının ortaya koyduğu programlar uygulandığı sürece ülke belini düzeltemez." Şimdi aynı programları sonuna kadar siz de uyguluyorsunuz. Ne oldu değerli arkadaşlarım?! İşsizlik had safhada. Neden işsizliğin aza indiğini biraz önce söylediniz? Ve Sayın Bakanım da maalesef raporuna yazmış. Değerli arkadaşlarım, iş olacak ki işçi olsun. Nerede yatırım yaptınız, var mı yatırım; yatırım yok. Ne oluyor o zaman; adım adım işçilerin işine son veriyorsunuz. 2004 yılında işine resmen son verilen işçi sayısı 12 000 civarındadır değerli arkadaşlarım; Türk-İşin raporu.

Hakeza, emekliler -sağ olsun Sayın Bakanım, raporuna yazmış- en taban emekli aylığı 449 Yeni Türk Lirası, 449. Muhterem arkadaşlarım, bakınız, yeni bir ev alan zat, yalnız evinin suyunu bağlatması için -şu, Turan Güneş tarafında- 1 200 000 000 lira ödemesi lazım. İşte, değerli arkadaşlarım, halka getirdiğiniz mutluluk bunlar! Ne yaptınız; yatırım yerine, halkı beklentiye soktunuz. Çalışma yok, iş yok. Gençler, üniversitede okusam mı okumasam mı diye tereddüt içinde. Vatandaşa kömür gönder, odun gönder, torbanın içerisinde biraz yiyecek gönder, Allah'ına şükretmesini öğret!..

Değerli arkadaşlarım, bunlar, son derece halkı sıkıntıya sokan olaylardır. Sosyal devleti ortadan kaldırdınız. Nedir sosyal devlet; işsizi aza indiren, fert başına düşen millî geliri artıran ve eşit olarak dağıtan, sağlık sorununu, eğitim sorununu çözen… Mevcut mu bunlar şimdi, oluyor mu?

Bir konuşmacı, burada -Sayın Başbakanım da bazen söyler- efendim, Sosyal Sigortalar Kurumunu Sağlık Bakanlığına verdik, ne oldu; kuyruklar kalktı.

Şimdi, soruyorum size değerli arkadaşlarım; Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinden, bir doktor, bir başka hastaneye havale etmeden, bir hasta gidebiliyor mu? Hangi kuyruklar azaldı? Milleti artık canından bıktırdınız, kimse hastanelere gitmek istemiyor.

Ve bir şeyi daha başardınız, tebrik ederim! Önceleri hastalara doktorlar bakıyordu, şimdi temizlik şirketlerinde çalışan arkadaşlarımız bakıyor. Sizi kutluyorum vallahi, ülkeyi bu kadar geliştirdiniz! Kutluyorum sizi! (CHP sıralarından alkışlar)

Ne oldu şimdi? Sayın Bakanım, Türk-İş Başkanına diyor ki, ah, bu asgarî ücreti bana bıraksaydılar, ben bilirdim yapacağımı. Sayın Bakanım, günde 1 lira. O, Sayın Başbakanımız, bayramda, çok güzel ayarlayıp, cebindeki demir lirayı değil de, eski 1 000 liraları cebine koyup, oradan çıkarıp çıkarıp çocuklara dağıtıyordu ya; ama, o demirler işe yaramıyor; işte, ondan günde 1 tane yaptınız.

Şimdi, bakınız, sosyal devlete değerli arkadaşlarım; asgarî ücret oldu 380 YTL. Bozdur bozdur harca! Helali hoş olsun size!

Ne olacak şimdi değerli arkadaşlarım; açlık sınırının altında, yoksulluk sınırının kat kat altında asgarî ücreti tespit ettik. Hani, meydanlardaki o güzel sözler Sayın AK Partililer, nerede kaldı? Vay gidi eski günler vay! Keşke muhalefet olsaydınız da biraz daha rahat konuşsaydınız. Şimdi ne konuşacaksınız?

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Ne yapsan laf atmayacağız, hiç boşuna uğraşma.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Çok teşekkür ederim. Ben, laf atmanın aşığı değilim, öyle bir derdim de yok.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bizi tahrik etmeye çalışıyorsun; ama, boşuna…

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -Öyle bir derdim de yok.

BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Yalnız, benim, Sayın Bakanımdan birkaç isteğim olacak değerli arkadaşlarım. Sayın Sağlık ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanımız, Sayın Hocam da karşıda oturuyor. Bu esnafın, Bağ-Kurlunun, Sayın Bakanım, prim borçları var, kokuşmuş artık bu. Biz bir teklif yaptık, dedik ki Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kökünü kaldırın bunların. Maalesef, AK Partideki arkadaşlarımız bunu reddetti. Cevap da şu: Kaynak nereden olacak?.. Sayın Başbakanımızın bir açıklaması var; diyor ki: "Hortumcuların, talancıların devlete yüklediği yük, 156 milyar dolar." Ee, buna kaynak buldunuz da, esnafa, işçiye, köylüye, fakire niye kaynak bulamıyorsunuz dedik; maalesef bizim önergemiz reddedildi. Bunu dikkatinize sunuyorum; bir.

İkincisi, bu işsizlik sigortasında büyük bir para birikiyor. Bunun geleceğinden son derece endişe duyuyorum Sayın Bakanım. Şu para, bugün, eski adıyla 7,5 katrilyonu geçti.

Bir konu daha var Sayın Bakanım: Daha önceleri, Konut Edindirme Fonu diye bir fonumuz vardı. Bunu, ne Maliye Bakanımız dile getirdi ne sizin kayıtlarınızda var. Bu, acaba nereye gitti? Bunun da bir aydınlanmasını istiyoruz Sayın Bakanım.

Yine, hazırladığınız sunuşunuzda, belli bir miktarda işçinin işe girdiğini söylüyorsunuz. Görebildiğim kadarıyla Sayın Bakanım, yeni bir işkolu icat ettiniz; bu temizlik şirketleri. Bu, başlıbaşına bir sorun, başlıbaşına bir sıkıntı ve -bütününü kast etmiyorum- burada insanlar bir ay, iki ay, üç ay çalışıyor, ondan sonra işine son veriliyor, diğer birisi işe alınıyor. Böylece, eğer bunları dikkate alarak 60 000 kişiyi işe soktuğunuzu söylüyorsanız, ben, bunu, bu şekilde düşünüyorum. Daha farklı bir taşeron icat edildi Türkiye'de ve işçileri son derece sıkıntıya sokuyor. Böyle işyerlerinde çalışan insanların, hazırladığınız yeni sosyal güvenlik yasası tasarısıyla emekli olmaları mümkün değil değerli arkadaşlarım; çünkü, yılda üç ay, dört ay çalışan bir insanın emeklilik hakkı ortadan kalkar, bir; sağlık sorunları çözülmez, iki. Sayın Bakanım, bunları da dikkatinize sunmak istiyorum.

Yine arz etmek istediğim konulardan birisi de değerli arkadaşlarım, yurt dışında 4 000 000'a yakın vatandaşımız çalışmaktadır. Bunların çok ciddî sorunları vardır. Bunların yurt dışında çalışmaları ile yurt içinde çalıştıklarını birleştirip bunları borçlandırıyoruz Sayın Bakanım. Daha önce 2 dolardı günlük; bunu 5 dolara çıkardınız; şimdi, 5 doları 3,5 dolara indirdiniz. Yurt dışında çalışan vatandaşlarımız bundan son derece şikâyetçi.

Diğer bir konu… Bu arkadaşlarımız yurt dışından yurt içine gelirken gümrüklerde büyük sıkıntılarla, büyük sorunlarla karşı karşıya kalıyorlar. Bu konuda da ilginizi rica ediyorum.

Yine bir konu… Bu arkadaşlarımıza Dışişleri Bakanlığımız mensuplarının yakın ilgi göstermelerini, kapılarını bunlara açık tutmalarını, özellikle şahsınızdan rica ediyorum.

Yine bir konu, bu arkadaşlarımızın; bunlar, dürüst, haysiyetli, ülkesini seven insanlar; yurt dışında çalışıyor, parasını, kaynaklarının bir bölümünü yurt içine gönderiyor ve bilhassa, Avrupa'da, başta Almanya olmak üzere, yurt içine gönderilen, Merkez Bankası kanalıyla gönderilen parasından da-ayrıca tespit edilmiş- bunlardan da vergi tahsil ediliyor. Bunları da dikkatinize sunuyorum.

Yine, Sayın Bakanım, bu konuyla ilgili bir konuyu daha ifade etmek istiyorum. Camilerde -özür diliyorum; Diyanet İşleri Başkanlığının camilerini kastetmiyorum- o şıhların, diğer kişilerin icat ettiği camilerde bu arkadaşlarımız soyuldu, soyuluyor, soyulmaya  devam ediyor. Bu arkadaşlarımızı, lütfen, uyarın.

O ki, Bağ-Kurdan bahsediyoruz; Bağ-Kurun bir konusu daha var. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, daha önceden söyledik Sayın Bakanım; muhtarları asgarî ücrete bağlayın ve bu sorun ortadan kalksın.

Şunu, özellikle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Muhtarları bir daha söyle; duyulmadı.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Evet, muhtarları asgarî ücrete bağlasınlar diyorum; muhtarlarımızın talebi bu. Bilhassa, hem şehirlerdeki hem köylerdeki muhtarların hakikaten giderleri haddinden fazla. Ben de bunu yakından takip eden, yakından bilen bir insanım.

Sayın Bakanım, asgarî ücreti açıklarken sıkıntınızı anlıyorum. Bugün, 380 Yeni TL asgarî ücret. Açlık sınırı 526 Yeni TL; açlık sınırının altında. Yoksulluk sınırını söylemiyorum; zaten 1 600 000 000 lira.

Şimdi, saygıdeğer milletvekilleri, vatandaşa vaat ettiğiniz ile yaptığınızın hiç uyumu var mı, birbirini hiç tutuyor mu?! Yani, açlık sınırının altında asgarî ücret tespit ediyorsunuz. Bir şeyle de övünüyorsunuz, diyorsunuz ki, kardeşim o kadar işsiz var ki, asgarî ücretle iş bulamayan insanlar var. Bunun övünülecek ne tarafı var?!

Kafayı bir yere takmışsınız; efendim, Avrupa Birliğine gireriz de, ee, gençlerimize iş olur… Ya, bu kadar komik, bu kadar, affedersiniz, düşünce dışı bir beklenti olmaz. Bırakınız onu, bu ülke bizim, yeniden yatırımlara başlayın. IMF'nin, Dünya Bankasının kayığına binerseniz, kusura bakmayın, bir gün Karadeniz'in fırtınasında alabora olursunuz ve alabora olmanızdan da son derece rahatsızlık duyarız. Güle güle geldiniz, bizim bütün düşüncemiz sizi buradan güle güle göndermektir; bizim dileğimiz budur değerli arkadaşlarım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ağlaya ağlaya gidecekler.

AHMET YENİ (Samsun) - Hayal görmeye başladınız!..

RECEP GARİP (Adana) - Hikâye!..

AHMET YENİ (Samsun) - Yine hayaller kurmaya başladınız!

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

Sayın Yeni, lütfen…

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin.  (CHP sıralarından alkışlar) 

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyeleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2006 yılı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, sizleri ve alınteriyle, emeğiyle, yarı aç yarı tok yaşam mücadelesi veren tüm çalışanları, çalışmak isteyip de onurlu bir işle buluşamamış tüm işsizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Çalışma Bakanlığı sitesine baktığınızda ya da kuruluş kanununa baktığınızda, Bakanlığın görevlerini okursanız, yaşamımızla ilgili önemli görev ve sorumlulukların bu Bakanlığa verildiğini görürsünüz; ancak, AKP dönemindeki uygulamada, sanki by-pass edilmiş bir bakanlık görünümünde; çünkü, AKP Hükümetlerinin gündeminde çiftçi yok, esnaf yok, emekçi yok, sosyal hak -ismi Adalet ve Kalkınma Partisi olmasına rağmen- sosyal adalet yok; bırakınız sosyal adaleti, adalet yok, memur yok, sözleşmeli personel yok, emekli yok, dul ve yetim yok, gerçek anlamda kayıtdışı ekonomiyi kayda almak yok, velhâsılı, çalışan kesimler yok.

Başbakanın 38 sayfalık bütçe konuşmasını internetten indirdim ve tek tek okudum. Bu kavramlardan herhangi birine rastlamanın olanağını bulamadım. Ne var; bu kavramlardan hiçbirine rastlama olanağı yok; ama, özelleştirme var, tüccar siyaset var, güzel ülkemin varlıklarını iç etmek isteyenlerle gece yarısı görüşmeler var; o kuruluşlarda çalışanları işsizler ordusuna katmak var, iş isteyeni aş isteyeni azarlamak var, çalışanları orta çağın kölelik koşullarından bile daha ağır çalıştırmak için taahhüt var; Haririlerle, Oferlerle, Kutmanlarla, Albayraklarla, velhâsıl, yerli yabancı çıkar gruplarıyla görüşmeler var, IMF var, Dünya Bankası var, ABD var, onlarla gizli açık pazarlıklar var, pazarlamalar var; çalışanların haklarını yok etmek var, hastanelerini ellerinden almak var, emeklilik haklarını fiilen ortadan kaldırmak var, güçleri yeterse kıdem tazminatını da emekçinin elinden almak var; kısacası, sosyal devleti yok etmek var; yani, 3 Kasım seçimlerinde AKP'ye büyük oranda oy verenler itilmiş, âdeta Başbakanın defterinden silinmiş, hükümetin gündeminden ve AKP'nin lügatinden çıkarılmış. Bu durum şaşırtıcı değil; çünkü, Sayın Başbakan, haziran ayı başında AKP Meclis Grup toplantısında yaptığı konuşmasında işsizlik sorununun çözümü konusunda hiçbir iddiasının olmadığını söylüyor ve "işsizliği Amerika halledemedi ki ben halledeyim. Avrupa'nın gelişmiş ülkeleri halledemedi ki ben halledeyim" diyerek, sorunun çözümsüzlüğünü, daha da önemlisi sorunun çözümü konusunda hiçbir taahhüdünün olmadığını itiraf ediyordu. Bu itiraf, iş isteyen, iş güvencesi isteyen milyonlarca insanımıza siz ve sorunlarınız beni ilgilendirmiyor demektir. Bu itiraf, istihdam yaratmayan rantiyeye dayalı büyümenin yarattığı sosyal sorunlara kayıtsız kalıyoruz demektir. Bu itiraf, "çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir" diye başlayan Anayasamızın 49 uncu maddesinde yer alan "devlet, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli tedbirler alır" hükmünün ihlal edilmesi demektir. Bu itiraf, işsizlik sorununu çözmede neoliberal politikaların, artık, umut olamayacağının, iflas ettiğinin itirafı demektir. İşsizlik sorununu bir kenara iten 58 inci ve 59 uncu hükümetler üç yıllık uygulamalarıyla gösterdiler ki, çalışma yaşamının sorunları kendilerini ve dolayısıyla da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını  ilgilendirmiyor.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde istihdam sorunlarından söz edildiğinde çoğunlukla ya kayıtdışı istihdam ya da kayıtdışı çalışma anlaşılmaktadır. Bugün, oysa, çalışma yaşamının sorunları, yalnız işsizlik ve kayıtdışı çalışma etkenine indirgenemez, indirgenilmemeli. Bugün, tüm çalışanların, İş Yasasının demokratik olmayan hükümleri başta olmak üzere, sendikal ve toplusözleşme yasalarından ve uygulamalarından kaynaklanan pek çok sorunu bulunmaktadır. İş Yasasının demokratik olmayan hükümlerinden yararlanan kimi özel ve kamu işverenleri insan fiziğinin dayanmasını zorlayacak düzeyde çok uzun süreli fazla çalışmalar yaptırmaktadırlar. Günlük çalışma süreleri 12, 14, hatta 18 saate çıkmıştır. Bu iş yerlerinde gerekli denetimler yapılmamaktadır ya da yaptırılmamaktadır. Daha acısı, bu fazla çalışmaların ücretleri ödenmemekte, telafi çalışması ya da denkleştirme adı altında ücretsiz izine dönüştürülmektedir.

İnsan onuruna yakışan işin temel koşulu, çalışanları fiziksel ve psikolojik olarak korumaktır; çalışma sürelerinin, çalışma ortamının ve iş örgütlenmesinin insancıl kılınmasıdır. Çalışanların sorunları konusunda "iş buldular, otursunlar şükretsinler. Sokakta işsiz dolaşmıyorlar ya. Gözlerini toprak doyursun. El açmıyorlar ya. Fakir fukara, garip gureba değiller ya" diyerek, görmezlikten gelinemez. Yaşamak için böbreğini satışa çıkaran yurttaş miting alanında küçük bir döviz açtı diye "kardeşim, burası sakatatçı dükkânı değil" diye o yoksul insan azarlanamaz, azarlanmamalı.

Değerli milletvekilleri, çalışanların sorunlarının iş bulmayla sonlandığını düşünmek saflık değilse, mutlaka bir art niyetliliktir. Çalışanların sendikal örgütlenme sorunlarından toplusözleşme sorunlarına, bireysel ve toplu hak uyuşmazlıklarından karar alma süreçlerine katılmaya kadar, hatta, ücretlerini alamamalarına kadar bir dizi sorunu bulunmaktadır.

Sayın Bakan övünse de, 4857 sayılı Yasanın yarattığı sorunlar, günümüzde giderek büyük sosyal sorunların oluşmasına kaynaklık teşkil etmektedir. Kuraldışılık, güvencesizlik, eğreti çalışmalar ve esneklik, insan onuruna yakışır iş koşullarının yaratılamaması, sendikal örgütlenme haklarının iş güvencesi hükümlerinin yetersizliği nedeniyle kullanılamaması, çalışanların başta gelen sorunlarıdır.

Çalışma yaşamının en önemli sorunlarından biri de, dava aşamasında kendini göstermektedir. Bugün sadece iş güvencesi konusunda Yargıtayda biriken dava sayısının 40 000'e yaklaştığı bilinmektedir. Eğer önlem alınmaz ise, bu davalar da toprak davaları gibi bitmez tükenmez bir noktaya gelecek ve işin içinden çıkılamayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, Plan ve Bütçe Komisyonunda Çalışma Bakanlığı bütçesi görüşülürken, Sayın Bakan, çalışanların sayısını 5 022 000, sendikalı işçi sayısını 2 945 000 olarak verdi. Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan da, bürokratları da, sendikalar da, herkes biliyor ki, 2 945 000 sendikalı, verilen sayının 2 000 000'unu atsanız bile, bugün, sendikalı işçi sayısı 900 000 bile yok. Bu rakamlar bile, AKP'nin, rakamlarla halkı, çalışanları nasıl aldattığının somut göstergesi.

Değerli arkadaşlarım, ben, rakamlara boğularak sizlerin vaktini almak istemiyorum; ama, gerçekte, Türkiye'de, memur sendikalarının 6 konfederasyonda toplam 745 000, işçi sendikalarının tüm konfederasyonlarda da toplam sendikalı işçi sayısının 700 000'i geçmediği herkes tarafından bilinmektedir.

Tabiî, Sayın Bakan, temel hak ve özgürlüklerin, sendikal özgürlüklerin, toplusözleşme haklarının genişletilmesinden sorumlu bir bakan. Şimdi, ben, kendisine, bir kez de buradan sormak istiyorum: Sayın Bakan, siz, çalışma yaşamına ilişkin örgütlenme hakkının kullanılması ve geliştirilmesi, örgütlenme özgürlüğünün kullanılmasının önündeki engellerin kaldırılmasıyla ilgili ve görevli sorumluluk mevkiindesiniz. Temel insan haklarından olan çalışma hakkı, yaşama hakkından ayrı düşünülemez ve onun olmazsa olmazlarından bir hak, yani, çalışma hakkı, yaşama hakkının ayrılmaz parçası; çalışma hakkını tamamlayan haklar ise, sendika hakkı, toplusözleşme hakkı ve grev hakkıdır. Başbakan dahil, tüm bakan arkadaşlarınız da, hak ve özgürlükleri genişletmekten bahsediyor. Sizin mensubu olduğunuz AKP'de çalışanlar, yani AKP Genel Merkezinde çalışanlar, sendikalılık ve toplusözleşme haklarından yararlanıyorlar mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çetin, lütfen, toparlar mısınız.

Buyurun.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Yani, bir sendikaya üyeler mi ve bir sendikayla toplusözleşme yapıyorlar mı? Yoksa, özgürlük deyince, sizin aklınıza da, sadece türbana ve sıkmabaşa özgürlük mü geliyor?

Sayın Bakan, siz "emeğin hakkı, alınteri kurumadan verilecektir" diyerek iktidara geldiniz ve çalışan kesimlerden, yoksul kesimlerden öyle oy aldınız. Şimdi, bırakın, emeğin hakkını alınteri kurumadan vermeyi, taşeron firmalar başta olmak üzere, pek çok kurum, işçilerin asgari ücretini bile aylarca ödemiyor. O alınteri kuruma bir tarafa, dondu, çalışanlar zatürree oluyor, önlem alınız Sayın Bakan.

Değerli arkadaşlarım, tabiî çalışma yaşamının sıkıntılarını, sorunlarını vaktin bu kadar kısa bir sürede anlatabilmenin, gündeme getirebilmenin, o sorunlara çözüm önerilerini burada ortaya koyabilmenin zaman açısından olanağı yok. Gerçekten, eskiden her gün bir bakanlığın bütçesi görüşülürken, bugün 20 dakikaya sıkıştırılmış bir Çalışma Bakanlığı bütçesi ancak bu kadar gündeme getirilebiliyor, yani, sorunlardan kaçmak için zamanı çalmayı da bir alışkanlık haline getirdiğinizi, Yüce Milletime, buradan duyurmak istiyorum. Gerçekten, hem sosyal güvenlik alanında hem SSK hastanelerinin devri konusunda, KEY hesaplarının, yani, akıbeti konusunda, öbür taraftan, Avrupa Birliğine katılmakla övünüyoruz; gözden geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartının önemli hükümlerine çekince koyarak ya da Avrupa Birliğinin -bu kasım ayındaki gözden geçirmede var olduğu gibi- iki yıl içinde düzeltmeyi taahhüt ettiğimiz pek çok soruna burada değinmenin olanağı yok. Kamu çalışanlarının toplusözleşme hakkını kullanmasında tutun da, işkollarındaki, işyerlerindeki örgütlenme sorunlarına kadar önlem alınması gereken pek çok sorun var.

Değerli arkadaşlarım, tabiî bu bütçeyi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İZZET ÇETİN (Devamla) - Teşekkür edeceğim Sayın Başkan.

Bu bütçeyi kimin, nasıl hazırladığı ortada.

BAŞKAN - Sayın Çetin, lütfen… Teşekkür eder misiniz, lütfen...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, aynı tavrı sayın bakanlara da göstereceksiniz.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Dün her bir bakana 15 dakika tolerans gösterdiniz.

BAŞKAN - Sayın Koç, hiç kimseden öğrenmeyeceğiz biz bunu.

HALUK KOÇ (Samsun) - Aynı tavrı bakanlara da göstereceksiniz.

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Koç... Başkanlık Divanı, hiç kimsenin bilgisine muhtaç değil.

HALUK KOÇ (Samsun) - Aynı tavrı bakanlara da göstereceksiniz, 1 dakika eksüre vereceksiniz, o kadar.

BAŞKAN - Teşekkür eder misiniz Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Dün her iki bakana 15 dakika eksüre verdiniz.

BAŞKAN - Sayın Çetin, teşekkür eder misiniz.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, mikrofonu açın da teşekkür etsin.

BAŞKAN - Sizden mi öğreneceğiz biz yahu!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Açacak, açacak…

İZZET ÇETİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, gerçekten, Meclis bünyesinde çalışan geçici işçilerin sorunlarına karşı AKP milletvekillerinin eğilmelerini rica ediyorum. Bu, 2008'e kadar, üç yıl süreyle IMF'ye söz verilen bütçenin, ülkeye hayırlı olmayacak; ama, sizlere hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Bütçenin lehinde söz isteyen, Mustafa Nuri Akbulut, Erzurum Milletvekili.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006 yılı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde, son yıllarda, kültür ve turizm alanında önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olan ülkemiz, birçok farklı uygarlığa evsahipliği yapmıştır ve bu nedenle, çok sayıda kültür varlığına sahiptir. Sahip olduğumuz bu kültürel mirasımızın korunması noktasında, bunların geliştirilmesi ve sağlıklı bir şekilde gelecek nesillere ulaştırılması noktasında, hükümetimiz, belirli bir program dahilinde dikkatli bir çalışma yürütmektedir.

Diğer yandan, ülkemiz turizminde yaşanan gelişmeler, diğer ülkelerde şaşkınlıkla izlenmekte, son zamanlarda dünyada ve Avrupa turizminde yaşanan daralmalara ve sezon başlangıcında bazı siyasetçilerimizin süreci etkileyecek olumsuz açıklamalarına rağmen, 2005 yılı için hedeflenen 20 000 000 turist sayısı senenin ilk onbir ayında elde edilmiş ve turizm gelirlerinin millî hâsıladaki payı önemli ölçüde artmıştır.

Hükümetimiz, yalnızca, kültür ve turizm alanında değil, devletin geleceği ve milletin refahı için büyük bir gayretle çalışmakta, ayrım gözetmeden tüm vatandaşlarımıza hizmet etmeyi mukaddes bir görev saymaktadır. İktidarının üçüncü yılında, başta, ekonomik, sosyal ve siyasal alanlarda olmak üzere, iç ve dışpolitikada elde edilen başarılar dünyada takdirle, hayranlıkla karşılanmakta, yıllardan beri ertelenerek çözümsüz hale getirilen ülke problemlerinin çözümü milletimize gurur vermekte, yarınlara ilişkin güvenini yeniden kazandırmaktadır.

Bu nedenle, Adalet ve Kalkınma Partisi, uyguladığı gerçekçi ve dürüst politikalarla, şimdiye kadar hiç olmadığı şekilde milletimizin desteğini ve güvenini kazanmıştır ve bu destek ve güven her geçen gün artarak sürmektedir.

Sayın milletvekilleri, ülkemizin arzu edilen refah seviyesine ulaşmasında muhalefete de büyük görev düşmektedir; ancak, ne yazık ki, ülkemizde muhalefet, ülke sorunlarına duyarsız, çözüm üretemeyen ve gerçekdışı iddialarla sürekli iktidar uygulamalarını eleştiren bir görünüm sergilemekte ve bu nedenle inandırıcılığını her geçen gün daha fazla yitirmektedir.

Ülkemizde yaşanan gelişmeler, dünya çapındaki siyasetçiler, ilim adamları, finans yöneticileri, yatırımcılar, kredi kuruluşları ve kısaca bu alanda otoriter olan herkes tarafından takdir edildiği halde, muhalefet, anlamsız bir kıskançlıkla ve güneşi balçıkla sıvamak gibi boş bir gayretle yapılanları karalamaya, yok saymaya çalışmaktadır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Atma be Mustafa!

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Atma, din kardeşiyiz!

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Muhalefet partileri, genellikle kolaycı bir yaklaşım ve yöntemle Başbakanın konuşmalarını takip ederek, kendilerine göre fırsatlar yakalamaya çalışmakta…

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sen muhalefeti eleştirmeyi bırak, yaptıklarını anlat.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - …bazı kelimeler alınarak ve bu görüşler çarpıtılarak, bu şekilde siyaset yapılmaktadır. Sayın Başbakanımızın konuşmalarından alınan, zina, ulema, mozaik ve çimento kelimelerinin nasıl istismar edildiği, nasıl hayalî felaket senaryoları üretildiği ve Anayasanın değiştirilemez maddelerini değiştirmeye çalışıyorlar gibi uçuk iddialarla bir bardak suda nasıl fırtınalar koparıldığı hepinizin malumudur.

Sayın milletvekilleri, ülkenin hızla kalkınması, muhalefet partilerinin siyasî gelecekleri açısından endişeyle karşılanabilir; ancak, hızla kalkınmakta olan ülkemizin ilerlemesini durdurmaya, yavaşlatmaya, engellemeye çalışmanın ne vatan ve millet sevgisiyle ne de halkçılık, devletçilik ve milliyetçilik anlayışlarıyla izahı mümkün değildir. Hükümetin başarılı çalışmalarını engelleme çabaları yalnızca siyasî partilerde değil dışarıdaki bazı çevrelerce de yürütülmektedir. Değerleri milletin değerleriyle örtüşmeyen bu kesimlerin milletle bütünleşen iktidarın başarılarını içlerine sindirmesi elbette kolay değildir. Son günlerde türban, imam-hatip, içki yasağı, Göztepe Parkına cami yapılması gibi haberlerin abartılı bir şekilde sürekli olarak gündemde tutulmaya çalışılması bu tür çabalardandır. Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde benzer faaliyetlerin planlı bir şekilde ve bazı çevrelerde ittifaklar da yapılmak suretiyle sürdürülmesi beklenen bir gelişmedir.

Yeri gelmişken şunu hatırlatmak isterim ki, Sayın Cumhurbaşkanımızın, katıldığı TÜSİAD toplantısında Cumhuriyet Halk Partili yetkililerden dinlediğimiz türden haksız eleştirilerle ve bir siyasî parti lideri gibi hükümet uygulamalarını eleştirmesi, Cumhurbaşkanlığı makamının tarafsızlığı ilkesiyle bağdaşan bir davranış olmamıştır.

Diğer yandan, TÜSİAD adına Yönetim Kurulu ve Yüksek İstişare Konseyi Başkanları tarafından yapılan son açıklamada, kuruluş amacı dışına çıkılarak millet iradesinin tecelli ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisinin, onun bağrından çıkan Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin ve Yüce Türk Milleti adına yargılama yetkisini kullanan bağımsız mahkemelerimizin pervasızca eleştirilmesini, yasama faaliyetlerinden yargıya, hükümet uygulamalarından Avrupa Birliği ilişkilerine, seçim sisteminden Kıbrıs sorununa kadar her konuda yasama organına, hükümete ve yargıya neredeyse emir ve talimatlar verilmesini şiddetle kınıyorum.

Bu açıklama, en hafif şekliyle haddini bilmezlik ve büyük bir saygısızlıktır. Sahip oldukları ekonomik gücü her şeyin üstünde gören bu zihniyete millet iradesiyle kıyaslanmayacak konumlarını hatırlatıyor, demokratik parlamenter sistemdeki yerlerini, kuruluş amaçlarını, görev, yetki ve sorumluluklarını idrak edemeyen bu kişilere, parlak görüşlerini, kendi alanlarında kullanılmak üzere, aynen iade ediyorum.

Değerli milletvekilleri, gelişmekte olan ülkemizde, bazıları, hâlâ, dar siyasî kalıpları dışına çıkamamaktadır. Bu ülkede, Müslüman bir kadının inancı gereği başını örtmesinin ancak saygı duyulacak bir davranış olduğunu bilemeyen ve onlara "rahibeye benziyorsun" diyebilecek kadar, inançtan, inanca saygıdan, din ve vicdan hürriyetinden yoksun aydın geçinen kişilerin, "imam-hatipli bir Başbakanı içime sindiremiyorum" diyecek kadar demokrasiden nasibini almamış hazımsız meslek odası başkanlarının, mahkemece birkaç suçtan tutuklanan sanık için "bu şahsa sahip çıkmak, cumhuriyete sahip çıkmakla eş anlamlıdır" diyebilecek anayasa hukuku profesörlerinin, Anayasada açıkça yasaklanmış olmasına rağmen, görülmekte olan bir davada mahkeme kararlarını eleştiren, onlara tavsiye ve telkinde bulunan her kesimden çok bilmişlerin, mahkemenin tutuklamayla ilgili kararını etkileyebilmek için duruşma salonlarına doluşan milletvekillerinin ve onları oraya gönderen siyasî partilerin bulunduğu unutulmamalıdır. Her zeminde demokrat, aydın, ilerici, çağdaş geçinen bu kesimler, sözü edilen değerleri, ancak işlerine geldiği ölçüde sahiplenmektedir. Bunlar, üniversite öğretim üyeleriyle birlikte yaptıkları gösteri yürüyüşünde "ordu göreve" pankart ve sloganlarıyla orduya davetiye çıkaracak kadar demokrat, "Türkiye'de hukuk yoktur, yargı yozlaşmıştır, adalet çürümüş, hukuk tükenmiştir" sözleriyle hukuku ayaklar altına alacak kadar hukuka saygılı, milletimizin sosyal sorunlarından tamamen habersiz ve onlara kayıtsız olmalarına rağmen sosyal, Avrupa Birliğiyle müzakerelerin başlatılmış olma başarısını içlerine sindiremeyerek, neredeyse, Avrupa Birliği üyeliğini reddedecek kadar çağdaş ve ilerici, demokratik seçimlerle iktidara gelen Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı "vatandaşlarım, sizlere sesleniyorum, bu memleketin kaderine lütfen el koyun; kadınları, erkekleri, Barolar Birliğini, sivil toplum örgütlerini, bilim adamlarını göreve sahip çıkmaya çağırıyorum" sözleriyle halkı iktidara karşı harekete çağıracak kadar Anayasaya ve Anayasal yeminine sadık ve bu oranda millet iradesine saygılıdırlar!..

HALUK KOÇ (Samsun) - Anayasaya sadık olmakla ne ilgisi var bunun be!

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Değerli milletvekilleri, milletimiz, her zamanki gibi, tüm gelişmeleri dikkatle ve sabırla takip etmektedir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, bu ne bütçesi; Adalet Bakanlığı bütçesi mi, yoksa, Kültür Bakanlığı bütçesi mi?!

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Elbette, günü geldiğinde yapılması gerekeni en iyi şekilde yapacak, devletin geleceği ve milletin refahı için büyük bir inanç ve kararlılıkla, gece gündüz demeden çalışanlarla, onları engellemeye, yavaşlatmaya ve durdurmaya çalışanları, karanlıktan, korkudan ve anarşiden medet uman korku tacirlerini, oyun içinde oyun ustalarını birbirinden ayıracaktır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akbulut, lütfen, tamamlar mısınız.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Değerli milletvekilleri, AK Partinin, milletin büyük desteğiyle 3 Kasım 2002'de başlayan çağdaş uygarlık yolculuğu, hedefe ulaşılıncaya kadar devam edecek ve Allah'ın izniyle, hiçbir güç onu yolundan döndüremeyecektir. Bunlardan vatandaşlarımızın emin olması gerekir.

Bu düşüncelerle, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin ülkemiz için hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Cumhurbaşkanlığı bütçesi mi Mustafa?!

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akbulut.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Hatip, konuşması sırasında, Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanının Grupta yaptığı bir konuşmadan alıntılarla Anayasa suçu işlediğine dair bir ifade kullandı, bu konuda söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.

Sayın Koç, yeni bir sataşmaya mahal vermeden, 3 dakikalık süre veriyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, daha konuşmadım, süreyi, önüme, böyle, Demokles'in kılıcı gibi koymayın Sayın Başkan!

BAŞKAN - Kural, Sayın Koç, Demokles'in kılıcı değil.

Buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Peki, biz kılıçlara da alışığız, peki Başkan.

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, konuşmasında, Genel Başkanlarına, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri atfetmesi nedeniyle konuşması

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, saygıyla selamlıyorum Yüce Kurulu.

Değerli arkadaşımız, konuşması sırasında, Kültür Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığının bütçesi üzerinde, lehinde söz almıştı; ama, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin aleyhinde konuşmayı herhalde buraya kaydırdı; Öncellikle onu söylemek istiyorum. Şimdi, bu yargıya müdahale etme tartışması, değişik boyutlarda, değişik zeminlerde, son günlerde gittikçe artan oranda, değişik kesimlerde tartışılıyor; Sayın Başbakanın, dün, çok büyük bir hiddetle, TÜSİAD İstişare Kurulunda yapılan bazı açıklamalar sonrasında, cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunduğu basında öğrenildi ve bugün de, sanıyorum, bu konuyla ilgili, savcılık, yargıya müdahale ediliyor, ilgili Anayasa maddesine aykırı davranmaktan dolayı bir girişimde bulunduğunu öğrendik.

Şimdi, değerli arkadaşım, o boyutu ayrıca tartışırız. En basitinden söyleyelim, en basitinden söyleyeyim; bakın, burada, 2 dakikalık bir süre içerisinde, Sayın Adalet Bakanının hem yargının başında hem Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun başında hem de hükümetin içerisinde, yürütmenin aldığı kararları hükümet sözcüsü olarak açıklamasının ve o konularla ilgili siyasi polemiklere giren bir bakan olmasının, demokrasi geleneği bakımından uygun olmadığını ifade etmiştik. Doğrudan yargıya müdahaledir demiştik Sayın Adalet Bakanının hükümet sözcüsü olması.

Örnek mi; mesela, hükümet bir karar alıyor, yürütme; bunu, Sayın Adalet Bakanı bir siyasî polemik içerisinde, siyasî açıklamasını yapıyor ve tartışmaya da giriyor daha sonrasında, o konu çeşitli kesimler tarafından idarî yargıya götürülüyor.Yargının başındaki kişi, baştan, taraf olarak yargıyı etkileme noktasına geliyor; bu, bir.

İkincisi, Sayın Meclis Başkanımızın, Sayın Başbakanın… İkibuçuk yılı çok çabuk unuttunuz, son iki günde rüzgâr biraz dönmeye başlayınca hemen bağırmaya başlıyorsunuz. Son iki yıl boyunca, ikibuçuk yıl boyunca, Sayın Başbakanın ve Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanın, hiç görevleri kapsamında olmamasına rağmen, yargıyla ilgili konularda, çok değişik konularda, doğrudan yargıya müdahale olarak alınabilecek birçok açıklama yaptığına da tanık olduk Sayın Akbulut.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanıyla ilgili sözlerinize gelince; evet, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı, sizin aldığınız alıntıdaki açıklamayı aymıştır, aynısını ben buradan bir kere daha söylüyorum: Evet, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, Türkiye Cumhuriyetinin bütün yurttaşları, Türkiye Cumhuriyetinin kaderine lütfen el koyunuz! AKP İktidarını, lütfen, değiştirecek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Nasıl el koyacak?!

AHMET YENİ (Samsun) - Demokraside var mı böyle bir şey Sayın Koç?!

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Seçim zamanı gelince el koyacağız!..

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Başkan, açarsanız…

BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen, sataşmayla ilgili…

HALUK KOÇ (Devamla) - Evet, el koyunuz, el koyunuz. Çare demokrasidir, çare sandıktır. Çare demokrasidir, çare sandıktır.

MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Beş yıl...

HALUK KOÇ (Devamla) - Şimdi, bakın…

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - El koyduk zaten.

HALUK KOÇ (Devamla) - Evet, geldiğiniz gibi gideceksiniz, hiç direnmeyin. Geldiğiniz gibi gideceksiniz. Hiç, söylenen sözleri de başka yönlere çekmeyin. Başka yönlerden, arka sayfalardan birtakım alıntılar yapmaya, kendinize göre yorumlar yapmaya kalkmayın. Siz, burada görevlerinizi yapın. Biz de yapıyoruz.

Evet, gayet doğaldır; bir anamuhalefet partisi genel başkanının, halka, demokratik yoldan, sandıkla, bu iktidarı iktidardan edecek bir tavır içine girmelerini istemesi gayet doğaldır. Neden?..

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Halkı ayaklanmaya çağırıyor!..

HALUK KOÇ (Devamla) - Halkı ayaklanma… Yapma allahaşkına canım! Halkı ayaklanmaya çağıracak olsa, Sayın Başbakanın açıklamaları toplumu rencide ediyor. Yapmayın allahaşkına! Ne konuştuğunuzu bilin!

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) -  Ya, bırak allahaşkına!

HALUK KOÇ (Devamla) - Ne konuştuğunuzu bilin.

Siz, 10 dakika boyunca, burada, Kültür Bakanlığı ile Çalışma Bakanlığının bütçesi lehinde konuşacaksanız, lehinde konuşun; ondan sonra, çıkan Cumhuriyet Halk Partisinin sözcülerine "efendim, maddeye gel, maddeye gel; gündeme gel" diye en çok bağıranlardan biri sizsiniz, en çok sizsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koç…

HALUK KOÇ (Devamla) - Herkes, demokrasi içerisindeki yerini bilmeli, kurallarını bilmeli. Lütfen…

MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Hepimiz biliyoruz da, halkı ayaklanmaya çağırıyor. Bir muhalefet partisi liderinin ağzına yakışmıyor.

BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen…

HALUK KOÇ (Devamla) - Böyle, rüzgârı, istediğiniz yönden aldığınız zaman alkış, rüzgâr biraz terse dönmeye başladığı zaman, hemen kavga.

MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Ne tersine dönecek!..

HALUK KOÇ (Devamla) - Yok öyle bir demokrasi. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Koç, teşekkür ediyorum.

MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Elli yıldır dönmedi Haluk Bey.

HALUK KOÇ (Samsun) - Elliikinci yıl döner. Sen böyle gidersen, döner. Sen otur, görevini yap!

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri…

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.42

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma saati: 15.53

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Ondördüncü turda yer alan bakanlık ve kurumların bütçelerini görüşmeye devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı:  1028, 1029, 1030) (Devam)

A) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)

1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

B) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

C) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

D) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)

1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

E) SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, söz sırası, hükümet adına, Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Atilla Koç'ta.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın) - Sayın Başkan, sayın milletvekillerim; 2005 yılında gerçekleştirilen ve 2006 yılı programıyla planlanan proje, hizmet ve faaliyetlerimize yönelik programı sunmak üzere huzurlarınızdayım; hepinize saygılarımı sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Başkanım, sayın milletvekillerim; öncelikle, kültür ve turizm alanında genel anlayışımızı sizlere takdim ederek konuşmama başlamak isterim.

Bakanlığımızın kültür anlayışı, küreselleşme ve Türkiye'nin AB üyeliği bakış açısı çerçevesinde ele alınmaktadır. Bu meyanda, kültür kavramına ilişkin yaklaşımımız, dünya genelinde kabul gören ve kültürü, bir arada yaşayan toplulukların entelektüel ve moral özelliklerinin bir araya gelmesiyle oluşmuş bir bütün olarak algılayan ve beraber yaşama bilinci sağlayan bir çerçeveye oturtmaktayız.

Bu yeni anlayış kapsamında, Türkiye'nin içinde bulunduğu kalkınma sürecinde, vatandaşlarımızın entelektüel, yapısal ve moral varlıklarını gerçekleştirmelerinin bir aracı olarak kültürü görmekteyiz. Bu tanımdan da kolayca anlaşılacağı üzere, çağdaş dünyada olduğu gibi, bu dünyanın bir parçası olmaya hazırlanan ülkemizde de, kültür politikalarından değil, kültür programlarından söz etmek istiyoruz.

Bu yaklaşım çerçevesinde şekillendirdiğimiz kültür anlayışımız, tekil, önceden belirlenmiş, toplumsal farklılıkları ve çeşitliliği yok sayan bir kültür politikası telkin etmek yerine, çoğulculuğu öne çıkaran, herkesin kendisini dilediğince ifade etmesine imkân sağlayan; ama, kendi millî kültürünü de ihmal etmeyen bir ortamı sağlamak temeline oturmaktadır.

Bu çerçevede, kültürel çeşitliliği güvence altına alan, sanatın geniş toplum kesimleriyle buluşmasına imkân sağlayan ve sanat üreten kesimleri destekleyen bir yönetim anlayışını benimsemiş bulunmaktayız.

Bu noktadaki temel ilkemiz, "kendisini tanımaktan ve açıklamaktan korkmayan bireyi ve toplumu yaratmak" şeklinde özetlenebilir; ama, bu yaratmayı, propaganda ve politika manasında değil, tamamen, telkin anlamında kullanıyorum.

Toplumun kendi öğeleriyle ürettiği kültürü beslemek ve desteklemek için gerçekleştirdiği bir dizi atılımın ötesinde, Bakanlığım, yasakların yasak olduğu bir Türkiye yaklaşımı temelinde, çağdaş dünyanın gereklerini yerine getiren, AB ilkeleriyle uyumlu, hoşgörü anlayışıyla bütünleşmiş bir Türkiye kültür programının temellerini atmıştır.

Toplumun her kesiminin kültürel hayata kolay erişiminin ve eşit katılımının sağlanabilmesi, kültür programı önceliklerimizin başında gelmektedir. Bu çerçevede, illerimizin tamamında ve bazı ilçelerimizde inşaatı devam eden kültür merkezleri vasıtasıyla, ülkenin her noktasına, düzenli olarak icra edilecek kültür ve sanat faaliyetleri taşınmaktadır.

Faal halde bulunan 47 kültür merkezinin yanı sıra, 9'u bu yıl faaliyete geçirilmiş olan 62'sinin de inşaatına hızla devam edilmektedir.

Kültür merkezlerinin tamamlanmasıyla birlikte, toplumun bütün kesimlerinin kültür ve sanat faaliyetlerine erişimi önündeki engeller kalkmış olacaktır ve gerek tiyatromuz gerek operamız gerek Türk sanat müziği ve Türk halk müziği icracıları, her ay. Hakkâri'den Edirne'ye kadar bir ilimizde bulunacaklardır.

Kültür merkezlerimizin toplumun her türlü kültürel ihtiyacına cevap verebilmesi amacıyla, Bakanlığımıza bağlı sanat kurumlarının her ay bu işi yapmalarını hassasiyetle takip etmekteyim.

Kültür programımızın uygulanmasındaki bir diğer önceliğimiz, kültürel alandaki finansman ve işletmeye ilişkin sorumlulukların, yerel yönetimlere devredilmesini esas alan yerinden yönetim anlayışı olarak belirlenmiştir. Yerinden yönetim, kültürel hayata eşit katılımın sağlanması ilkemize doğrudan bağlantılı bir anlayıştır.

Kültürel faaliyetlerin yerel düzeydeki etkinliğinin sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla da, kültürel kurumların işletmesini ve kültürel faaliyetlerin organizasyonunu yerel yönetimlere ve özel sektöre devretme yönünde bir yaklaşım içinde bulunmaktayız. Gerçekleştirmiş olduğumuz yasal düzenlemeler neticesinde, halihazırda, yerel yönetimlerin, kültür alanındaki yetki ve sorumlulukları önemli ölçüde artmış bulunmaktadır. Hedefimiz, kültürün yeniden yerinden yönetimi sağlamak amacıyla, yerel düzeyde örgütlenmiş sivil toplum kuruluşlarının ve özel sektörün kültürel hayata katılımlarına ivme kazandırmaktır.

Bakanlığımızın kültür programının yürütülmesi çerçevesinde öncelik verdiği bir diğer alan da kültürel faaliyetlere yönelik olarak kamu-özel sektör işbirliğinin güçlendirilmesidir. Bu hedef doğrultusunda yürüttüğümüz yoğun mevzuat çalışmaları sonucunda Kültür Yatırımlarının ve Girişimlerinin Teşviki Kanunuyla Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisinde kültür sponsorluğu teşviki yürürlüğe girmiş. Bu alandaki kamu-özel sektör işbirliğini kolaylaştırıcı önlemler hayata geçirilmiştir.

Uygulamaya ilişkin hususları düzenlemek üzere 2004 yılı içinde 17, 2005 yılı içinde ise 31 olmak üzere, toplam 48 yönetmelik yürürlüğe girmiştir. Mevzuat düzenlemelerinin tamamlanmasıyla birlikte bu teşviklerden yararlanmak suretiyle, gerek özel sektör gerekse sivil toplum kuruluşları eliyle birçok restorasyon çalışması gerçekleştirilmektedir.

Kültür programımızın bir diğer önceliği, kültür kurumlarının ve kültürel varlıkların verimliliğinin artırılmasını sağlamak amacıyla kültür işletmeciliğinin de özelleştirilmesidir. Öte yandan, kültüre erişimin kolaylaştırılması ve toplumsal katılımın artırılmasını teminen, kapalı kütüphanelerimiz ve müzelerimiz süratle hizmete açılmakta, bu mekânların, gerek teknik gerekse idarî kapasitelerinin geliştirilmesi için yoğun faaliyetler yürütülmektedir.

Sanatın, sanatçının ve yaratıcılığın desteklenmesi, kültür programımız çerçevesinde bir diğer öncelikli alandır. Bu kapsamda getirmiş olduğumuz yasal düzenlemeler paralelinde geliştirdiğimiz düzenlemelerle sinema filmlerine, proje yapım ve proje sonrası destek sağlanmakta, özel tiyatrolar malî açıdan desteklenmekte, Türk edebiyatının dünyaya açılımının sağlanması için Türkçe eserlerin yabancı dillere çevirisi ve yayınlanması da proje bazında değerlendirilerek finanse edilmektedir.

Bir diğer önceliğimiz, kültürel çeşitliliğin desteklenmesi konusunda en önemli araçlardan birinin yerel düzeyde gerçekleştirilen festivaller olduğu inancındayız.

Ülkemizdeki kültürel çeşitliliğin bir zenginlik unsuru olarak toplumsal kaynaşmaya katkıda bulunduğu düşüncesinden hareketle, şenlik, festival, sempozyum gibi etkinlikler Bakanlık olarak desteklenmekte, bu alanda yerel yönetimlere mümkün olan en geniş ölçekte işbirliği içinde hareket etmekteyiz.

Yerellikle ilgili bu çalışmalarda, aynı zamanda, o bölgenin yetiştirdiği önemli kişileri de topluma tanıtmayı hedefliyoruz. Mesela, Türk millî eğitimine büyük katkılarda bulunan bir Hasan Ali Yücel'in Giresunlu olduğunu, belki, Giresunlular bile bilmez. Biz, ülkemizin her bölgesinde yetişen büyük insanlarımızı, başta o bölgenin insanlarına olmak üzere, bütün Türkiye'ye tanıtmak da istiyoruz.

Dünyada hızla gelişmekte olan dijital teknolojilere paralel olarak, Bakanlığımız, kültürel alanda çağdaş dünyanın gereklerine uygun bir teknolojik altyapı tesis etmek amacıyla, kendi teknik altyapısını sürekli gözden geçirmekte ve yenilemektedir. Güncel teknolojilerden yararlanmak suretiyle ülkemizin kültür zenginliğinin erişilebilirliğinin kolaylaştırılması, programımızın en önemli ayaklarından birini oluşturmaktadır. Nitekim, 12 Aralık 2005 tarihinden itibaren, Türkiye'nin bütün illerindeki kütüphaneler, internet ortamına kavuşturulmuştur; bu bağlamda, özürlü vatandaşlarımız için de gerekli altyapı sağlanmış bulunmaktadır ve aşağı yukarı 5 000 kişiye de, 5 000 görme özürlü kişiye de DVD okuyucusu hediye olarak verilecektir. Bunun için, Türkiye'deki kültürel mirasın dijital ortama aktarılarak, toplumun kullanımına sunulması konusunda, gerek Avrupa Birliği gerekse diğer kurum ve  kuruluşlarla da işbirliği halinde projeler hazırlamaktayız. Öte yandan, ülkemizde bulunan zengin yazma eserlerin dijital ortama aktarılarak araştırmacıların ve kullanıcıların hizmetine açılması noktasında da ciddî bir çalışma içindeyiz. Bunun ilk örneğini, Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesinde göstermiş bulunmaktayız. Görüldüğü gibi, Bakanlığımın bu konudaki yaklaşımı, bilimsel ve kültürel çalışmalara sağlıklı altyapı oluşturmak temelinde şekillenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı, görevi gereği bütün dünyayla yakın ilişkiler içinde olmakla birlikte, başta Türk dünyası olmak üzere, eski Osmanlı coğrafyasında yer alan ülkelere özel bir ilgiyle yaklaşmaktadır. Bunun neticesinde, TÜRKSOY binasının Ankara'daki merkezini de 2006 yılında tamamlamış olacağız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, turizm alanında dünyayı şaşırtacak bir gelişme göstererek, grafiğini yükseltmeye devam etmektedir. Eşi görülmemiş bir turizm potansiyeline sahip bulunan Türkiye'de, turizm sektörü, kaydettiği gelişmelerle, bugün ciddî bir ivme yakalamış bulunmaktadır. 1980 yılında 1 200 000 olan turist sayısı, 2005 yılında kasım ayı sonunda 20 256 000 olmuştur ki, hiç artma olmasa dahi, 2006 yılını 21 000 000'u aşarak karşılamış olacağız ki, bu rakam, yüzde 22 civarındadır, dünya ortalama kalkınmasının 2 kat fazlasındadır.

Buna güvenerek, 2006 yılında, Avrupa'da futbol müsabakaları yapılacak olmasına rağmen, bazı Avrupa ülkelerinde ekonomik durgunluğun olmasına rağmen, gerek Rusya'dan gerek Ortadoğu ülkelerinden gerek Uzakdoğu ülkelerinden, özellikle de yakın komşumuz İran'dan gelen turistlerin destekleriyle 2006 yılında yeni bir hedef veriyoruz. Bu hedef, iddialı bir hedeftir; ama, 2003, 2004, 2005'in verdiği imkânlarla ve Türk müteşebbisinin, Türk turizmcisinin engin gayretiyle, ben, bu iddiayı ortaya atıyorum: 2006, 26 000 000 turist.

Gayri safî millî hâsılamızın yaklaşık yüzde 5,5'ini oluşturan turizm gelirlerinin, ülkemizin kalkınması ve yeni iş alanlarının yaratılması açısından önemi de tartışmasızdır. Giderek büyüyen talepler karşısında gerekli politikalar oluşturarak ve rakiplerinden farklılaşarak, dünyada öne çıkmayı öncelikli hedef olarak belirleyen Bakanlığımız, bu yönde yoğun çaba harcamaktadır.

MES turizmin kırılganlığı ve rekabetin çok büyük olmasını dikkate alarak; ama, MES turizmi inkâr etmeden, ülkemizin diğer turizm alanlarındaki imkânlarını da hızla devreye sokmak istiyoruz.

Bunlardan en önemlisi, termal turizm ile kongre turizmidir. Gerek termal turizmin gerek kongre turizminin diğer turizmlerden en önemli farklılığı, bu turizmin bütün yıl boyunca devam etmesidir.

1 300'e yakın termal kaynağıyla dünyanın yedincisi, Avrupa'nın birincisi olan bu kaynağımızdan, bu turizm çeşitliliğinden, maalesef, ülkemiz halihazırda, yüzde 1'ler mesabesinde faydalanmaktadır. 2006 yılı, termal turizm açısından bütün ülkemizde bir atılım yılı olacaktır. Turizm politikamızın öncelikleri, elbet, yarışabilirlik, müşteri memnuniyeti, sürdürülebilir gelişme, turizmin dört mevsime yayılmasına yönelik olacaktır. Yayla turizmi, golf turizmi ve alternatif turizm alanlarındaki çalışmalarımız hızla devam etmektedir. Şu anda, Bakanlığımızın bütçesi müzakere edilirken, yine bundan önce olduğu gibi, Bilkent Otelinde yeni tahsislerin müzakereleri televizyonlarımız aracılığıyla ve açık, şeffaf bir şekilde şu anda yapılmaktadır; inşallah, bu müzakerelerde olduğu gibi, o müzakerelerde de ülkemiz ve Türk turizmi kazanır.

Bunların yanında, kış turizmi, Türkiye'nin en önemli potansiyel alanlarından birisidir ve doğu Karadeniz ve kuzeydoğu Anadolu'da bu husustaki çalışmalarımız fevkalade iyi neticeler vermektedir.

Kıymetli milletvekillerimiz, turizm alanında başlattığımız ikinci hamle döneminde, Turizmi Teşvik Kanununda gerçekleştirilen düzenlemelerle, birçok turizm aktivitesini tek potada birleştirilen, yabancı zincirler ve markalarla bütünleşebilen özel sektör yaratıcılığını artırarak kamunun yükünü hafifleten projelere öncelik verilmesi için gerekli altyapıyı da sağlamış bulunmaktayız. Dünyadaki yeni tanıtma stratejilerinin temelini oluşturan iletişim ve ulaşım teknolojileriyle seyahat taleplerinin artırılması, yeni destinasyonların oluşturulması; ama, özellikle, kalkınan Türkiye'de iç turizmin artırılması için de özel teşviklerle meseleye yaklaşmaktayız. 2023 yılına yönelik turizm hedefimiz, biraz önce söylediğim bu seneki hedefimizi de dikkate alırsak çok daha büyük olacaktır. Dünya artık bir Türk turizm modelinden söz etmektedir; bunu kimse inkâr edemez.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu vesileyle, son günlerde sıklıkla gündeme getirilen bir hususa da değinmek istiyorum. Bakanlığımız, geçtiğimiz yıl, 181 trilyonluk bir altyapı katkı payı imkânı sağlamış, bunun yaklaşık 50 trilyonu vergi olarak kullanıldıktan sonra -yani, Maliye Bakanlığına verildikten sonra- geri kalan kısmı ülkemizin çeşitli bölgelerinde, turizm altyapısı olarak değerlendirilmiştir. Bunun da 45 trilyonu sadece Antalya için harcanmıştır ki, bu bölgede kazanılan paranın yöreye harcanmadığı iddiaları kesinlikle doğru değildir. Aynı şekilde, bu kaynak, festivaller için de kullanılmamıştır. 2003 başından itibaren, Antalya için 700 trilyon hükümet, 100 trilyon da Büyükşehir Belediyesi harcama yapmıştır ki, bu şehir için, cumhuriyet tarihinin rekor yatırımıdır. Altyapıdan elde edilen paraların bir bölümü kültüre de harcanarak, iki bakanlığın birleşmesinden neler kazandığımıza kâfi bir cevap da teşkil etmektedir. Tekrar ediyorum, bu paralardan festivallere para gönderilmemiştir; çünkü, Bakanlığımın, hem Araştırma Eğitim Genel Müdürlüğü bütçesinde hem de Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü bütçesinde bu işler için kaynak bulunmaktadır. Ayrıca, DÖSİM'in tek gelir kaynağı da altyapıdan aldığımız katkı payları değildir. Elde edilen diğer kaynaklar sayesinde, DÖSİM'ce de, 314 festival için 2 trilyon kaynak kullanılmış; fakat, bu imkân, DÖSİM'in diğer kaynakları kullanılarak sağlanmıştır.

Bakanlığımız, turizmi, yalnızca ülke ekonomisine katkı sağlayan bir girdi olarak değil, küreselleşme olgusu çerçevesinde, uluslararası ilişkilerin önemli bir aktörü olarak da ele almaktadır.

Değerli Başkan, kıymetli milletvekilleri; bütün bunları şunun için izah ediyorum: Kültür ve Turizm Bakanlığı, üzerine düşen görevleri, sizin sayenizde ve hakikaten, maaşlar açısından, ek imkânlar almayan 3 bakanlıktan biri olan Kültür Bakanlığı personelinin fevkalade büyük gayretleri sayesinde bugünlere gelmiştir.

Kıymetli Hocam, katiyen bir hantallık söz konusu değildir. Bakanlığıma yapılan bütün müracaatlara onbeş gün içinde cevap verilmesi benim prensibimdir ve bu prensibi de hassasiyetle takip etmekteyim.

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Katılıyorum size Sayın Bakan.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) - Personelle ilgili görevde yükseltme, ocak ayından itibaren uygulanmaya başlanacaktır.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürünün kararnamesi gönderilmiştir.

Kapalı müzelerimizin -32 taneydi ben göreve geldiğimde- 21'i açılmıştır, 2006'da kapalı hiçbir müze kalmayacaktır; ama, itiraf edeyim ki, çok üzüldüğüm bir hadise olmuştur; Asarıatika Müzesi onbeş senedir kapalıymış, kimsenin haberi yoktu bundan. İnşallah, 2006'da Asarıatika Müzesini de açacağız.

Kapalı kütüphanelerimizin -126 taneydi ben geldiğimde- 50 adedini açmış bulunmaktayız. HAGEM arşivi de ilk defa tarafımızdan hizmete sunuldu Hocam.

Turizmde, iki yıl içinde yüzde 50 artış sağlandı. Bu olumsuz tabloya rağmen, sadece şunu soruyorum Sayın Kaptan: Bu artış nasıl oldu? Demek ki, hiçbir şey yapmadan da bir şeyler oluyorsa… Bizler de bir şeyler yaptık herhalde…

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Bakan, her on yılda 3 kat artıyor; 1984'te 2 200 000…

BAŞKAN - Sayın Kaptan, lütfen…

OSMAN KAPTAN (Antalya) -  …1994'te 6 600 000…

BAŞKAN - Sayın Kaptan …

OSMAN KAPTAN (Antalya) - … 2004'te 17 000 000…

BAŞKAN - Sayın Bakan, Genel Kurula hitap eder misiniz lütfen.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - …on yıl sonra da 50 000 000…

BAŞKAN - Sayın Kaptan, lütfen…

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) - Sayın Kaptan'ın böyle âdetleri var, müdahale etme âdetleri… Siz sordunuz, ben cevap verdim, size ikinci bir cevap hakkı doğduysa, gelir burada söylersiniz.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Siz sektörün yaptığını değil, kendi yaptıklarınızı anlatın, otelci arkadaşlarımız var içimizde Sayın Bakan…

BAŞKAN - Sayın Kaptan, lütfen…

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) - Ben size cevap vermiyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) - Kıymetli…

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkanım, benim ismimi söyleyerek söylediği için…

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) - Ben bilerek söyledim zaten, karışırsınız da, ben de karışmanıza müdahale edeyim diye…

BAŞKAN - Lütfen Sayın Kaptan… İsminizi söylüyorsa, söz istersiniz, sataşma varsa…

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Söz istiyorum o zaman…

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) - Kıymetli milletvekilleri, kıymetli Başkanım; desteklerinizle daha büyük işler yapacağız.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Az zamanda!

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) - Evet, az zamanda; çünkü, biz cumhuriyetin kurucusu Atatürk'ün o iradesini tatbik etmek için iktidar olmuşuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sizlerin destekleriyle daha çok işler yapacağız. Kapalı kütüphanemiz kalmayacak ve kültür merkezi olmayan şehrimiz kalmayacak.

AHMET IŞIK (Konya) - Konya ile ilgili bir şeyler söyleyin Sayın Bakanım. Konya Kültür Merkezi, Mevlana Hazretleriyle…

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri...

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) - Ismarlama iş yapmıyorum, kusura bakmayın.

AHMET IŞIK (Konya) - Ismarlama değil, doğal göreviniz.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) - Bütün bunların yanında, tekrar söylüyorum, 2006'da 26 000 000 turist. Bütçemizle beraber, bu turistler de ülkemize hayırlı olsun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - 45 trilyonun ne kadarı katkı payından gönderildi?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın) - 135, söyledim.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Hepsi 135'ten mi gönderildi?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın) - Evet.

İstersen, resmen yaz da cevap vereyim.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Yazacağım zaten.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın) - Yaz da, cevabını al.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Siz de güzel bir soru alacaksınız ama…

BAŞKAN - Şimdi söz sırası, Hükümet adına söz isteyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nda.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkan, bana söz verecektiniz?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 malî yılı bütçe kanunu tasarısının görüşülmesi dolayısıyla Bakanlığımın çalışmaları ve ileriye yönelik projeler hakkında bilgiler sunmak üzere huzurunuzdayım; sözlerimin başında hepinizi, hem şahsım hem de Bakanlığım mensupları adına saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum ve şu ana kadar söz alan değerli grup sözcülerine, çok aydınlatıcı, çok olumlu, çok seviyeli tenkitleri ve görüşleri için de ayrıca teşekkür ediyorum. Aynı şeyi şahsı adına söz alan arkadaşlarım için de tekrar ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma Bakanlığı, bildiğiniz gibi çalışma hayatımızın tanzim edilmesi, ülkemizde sosyal güvenliğin geliştirilmesi, istihdam, işsizlik gibi ana başlıkların altında birçok konuda sorumluluğu olan bir bakanlıktır. Ayrıca, Avrupa Birliği sürecinde, başta istihdam ve sosyal politika olmak üzere, 11 başlıktan da dolaylı olarak sorumlu olan bir bakanlıktır.

Zamanımın sınırlı olması dolayısıyla size dağıtılan kitapçıktaki bütün hususlara değinemeyeceğim; burada sorulan birkaç soruya cevap verip, diğer konuşmaları da özetle geçeceğim; ama, esas olarak Bakanlığımızın sizlere takdim etmek istediği görüşler, o kitapçıkta özet olarak verilmiş bulunmaktadır, inşallah, arta kalan konuları başka vesilelerle sizlerle konuşmak ve tartışmak imkânına sahip oluruz.

Değerli arkadaşlarım, çalışma hayatımızın tanzim edilmesi noktasında, geçtiğimiz üç yıl içerisinde önemli yasal düzenlemeler yaptık. Bunların başında İş Kanunu gelmektedir. Uzun süredir uygulanan 1475 sayılı İş Kanunu, çağdaş gelişmelere, yeni trendlere uygun olarak düzenlenmiş ve siz, değerli arkadaşlarımın, Yüce Parlamentonun desteğiyle de çalışma hayatımıza ve çalışma mevzuatımıza kazandırılmıştır.

Yeni çıkarmış olduğumuz İş Kanunu bir denge üzerine kurulmuştur; bir tarafta esneklik, bir tarafta da güvenceyi birlikte mezceden; yani, hem çalışanların hakkını koruyan hem de yeni iş arayanlara iş kanalları açılması konusunda esnek bir yapıyı bünyesinde barındırmaktadır ve ilk defa, işçilerimiz açısından, çalışanlarımız açısından önemli bir kazanım bu yasayla birlikte mevzuatımıza girmiştir; o da, iş güvencesidir. Eskiden, işletmeler çalışanların iş akitlerini feshederken herhangi bir sebep göstermek zorunda değillerdi, ihbar ve kıdem tazminatlarını ödemek suretiyle iş akitleri feshedilebiliyordu, bu getirdiğimiz yasayla birlikte, artık, iş akitleri geçerli bir nedene dayanarak feshedilmek zorunda kalmıştır. Ayrıca, sendikal faaliyetlerinden dolayı, iş akti feshi yasa tarafından korunmamıştır, himaye edilmemiştir.

Diğer bir önemli kanun, Türkiye'de çalışmak isteyen yabancılara verilecek izinlere dairdir. Bu da, çalışma hayatımıza ilişkin bir kanundur. Daha önce çeşitli bakanlıklar tarafından verilen çalışma izinleri, Çalışma Bakanlığı bünyesinde toplanmış ve tek elden verilmeye başlanmıştır. 2004 - 2005 yılları arasında, yaklaşık 8 500 civarında yabancıya ülkemizde çalışma izni verilmiştir Bakanlığımızın ilgili birimleri tarafından. Bu izinler verilirken, elbette çok titiz bir incelemeden geçirilmektedir. Özellikle yerli ve millî işgücümüzün yapacağı işler konusunda hassas davranmaktayız. Diğer taraftan, izin vermiş olduğumuz yabancıların, Türk sosyal güvenlik sistemleriyle ilişkilerinin kurulmasına da azamî dikkat gösteriyoruz.

Bunun yanında değerli arkadaşlarım, İŞKUR Kanununun çıkarılması, Bağ-Kur Kanununun çıkarılması, Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun çıkarılması, iş piyasasına yönelik, çalışma hayatına doğrudan veyahut da etraflı olarak etkileri bulunan önemli kanunlarımızdır.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimin başında da ifade ettim; çalışma hayatımızın yasal ve idarî eksiklerini tamamlamak ve bu anlamda bir eksiğinin kalmaması konusunda azamî dikkat gösteriyoruz. Önümüzdeki yıl, inşallah, Sendikalar Kanunu, yani 2821 ve 2822 sayılı Kanunları da önemli ölçüde değiştirmek amacındayız. Sendikalarımıza, özellikle örgütlenme hakkı açısından yeni imkânlar getiriyoruz. Onların üzerinde, şu anda malî yük oluşturan birtakım unsurları kaldırıyoruz. Örneğin, üyelik girişi konusunda notere gitme zorunluluğunu kaldırıyoruz. Bunun gibi, birtakım, sendikalarımızın işleyişinde, kuruluşunda ve örgütlenmeleri konusunda kendilerine önemli kolaylıklar getiriyoruz. Ayrıca, şu anda 28 olan işkolu sayısının 18'e indirilmesi planlanmaktadır. Yine, sendikalarımızın örgütlenme açısından önündeki önemli engellerden biri olan yüzde 10 barajını makul seviyelere indirmeyi de, bu, 2821 ve 2822 sayılı Yasalarda düzenlemeyi kendimize hedef olarak koymuş bulunmaktayız.

Değerli arkadaşlarım, çalışma hayatımızın önemli konularından biri de iş sağlığı ve güvenliği konusudur. Bakanlık olarak, çalışanlarımızın iş sağlığı ve güvenliği konusuna çok riayet ediyoruz. Bu konuda, daha önce Bakanlığımda bir daire başkanlığı olarak görev yapan birim, genel müdürlük olarak teşkilatlandırılmıştır ve kurumsal bir yapı haline kavuşması için, devamlı olarak nitelikli personel takviyesi yapılmaktadır. Bu konuda yine, sosyal taraflarla birlikte, Türkiye'de iş sağlığı ve güvenliği kültürünün yerleşmesi konusunda, bu genel müdürlüğümüz büyük bir gayret içerisine girmiş bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Bakanlığıma bağlı ilgili kuruluşlar olan, bağlı kuruluşlar olan, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur gibi bağlı kuruluşlarımız da var. Bildiğiniz gibi, bu kurumlarımız hem sigortacılık hem de sağlık hizmeti sunmaktadır sigortalılarına. Bu anlamda da, geçtiğimiz, 2004 yılında, bu kuruluşlarımız başarılı bir performans sergilemişlerdir; sigortalılık sayılarında artış olmuştur, bu kurumlarımızın gelirlerinde de göze batan bir artış söz konusu olmuştur. Ayrıca, prim tahsilatlarını tahsil etme kabiliyetlerinde de geçmiş yıllara nazaran önemli ilerlemeler kaydedilmiştir.

Yine, Sosyal Sigortalar Kurumunun sunmuş olduğu sağlık hizmetleri konusu, Yüce Meclisimizin çıkarmış olduğu bir yasayla, Sağlık Bakanlığına devredilmiş; o tarihten itibaren de, Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlı hastaneler Sağlık Bakanlığına devredilmiştir. Şu anda, Sosyal Sigortalar Kurumu, sağlık hizmetlerini, gerek devlet hastaneleri gerek üniversiteler gerekse özel sağlık merkezlerinden satın alma yoluyla gerçekleştirmektedir.

Burada, değerli bir arkadaşım, 2004 yılında veyahut da bu uygulamanın yapıldığı tarihten bu tarafa yapılan harcamalara ilişkin bir soru tevcih etti. O konuya ilişkin rakamları da izninizle Yüce Genel Kurula takdim etmek istiyorum değerli arkadaşlarım.

Sosyal Sigortalar Kurumunun 2004 yılında 6 katrilyon 636 trilyon lira olan sağlık harcaması,  2005 yılı aynı döneminde 7 katrilyon 483 trilyon liraya ulaşmıştır. Bağ-Kurda, 2004 yılında, 3,7 katrilyon lira olan sağlık harcaması, 2005 yılında da aşağı yukarı aynı seviyelerini devam ettirmiştir. Toplam olarak baktığımızda, 2004 yılında, 10 katrilyon 355 trilyon lira olan toplam sağlık harcaması, 2005 yılında 11,2 katrilyon lira olarak gerçekleşmiştir. Takdir edersiniz ki, sağlık harcamaları devamlı yükselen harcamalardır. Bu rakamlar, bize, bu iki kurumun da sağlık harcamaları konusunda tasarruflu gittiğini açık bir şekilde göstermektedir.

Diğer bir konu, Sosyal Sigortalar Kurumu hastaneleri varken hastaneler bünyesinde verilen ilaçlara ilişkindir. Yani "SSK eczanelerinin kapanmasıyla birlikte serbest piyasalara açıldıktan sonra SSK ilaç harcamalarında ne gibi bir artış olmuştur" diye bir soru sordu değerli sözcü. Orada da rakamlarımız şöyle değerli arkadaşlarım: Tüm kamu olarak bu projeyle birlikte ilave gelen maliyet  1 katrilyon 182 trilyondur veyahut da yeni birimle 1 000 182 000 Yeni Türk Lirasıdır. Hepinizin bildiği gibi, biz, bu projeyi gerçekleştirirken sektörden yüzde 14,5 oranında bir indirim aldık. Bu indirimin tutarı da 1,178; yani, 1 katrilyon 178 trilyondur. Dolayısıyla, bu kadar vatandaşımızın serbest eczanelerden ilaç almasının ilave yükü 4 trilyondur. Bunu, yanlış bir proje olarak görmek mümkün değildir. Bunu, kabul etmemiz mümkün değildir; çünkü, daha önce SSK'lı vatandaşlarımız, toplam, Türkiye genelinde 300 SSK eczanesinden ilaç alabiliyorlardı; ama, bu uygulamayla birlikte bugün yaklaşık 20 000 eczaneden SSK'lı vatandaşlarımız rahatlıkla ilaç alabilmektedir. Bunun da maliyeti 4 trilyon liradır. Bunu, çok görmek, ilave maliyet görmek mümkün değildir. Aksine, böyle bir düşünce, SSK'lı vatandaşlarımızı ikinci sınıf vatandaş konumuna düşürür ki, bu, hiçbir milletvekilimizin aklından geçirmeyeceği bir husustur. Onun için, bu uygulamada devletimizin veyahut da bu kurumların herhangi bir zararı olmamıştır. Getirilen ek maliyet de büyük rakamlar içerisinde çok cüzî bir rakam olarak kalmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, yurt dışında çalışan vatandaşlarımızın sosyal güvenlik haklarının korunması amacıyla da, Bakanlığımız, üzerine düşen görevleri yerine getirmenin gayreti içerisindedir. Türkiye'nin ilki 1959 yılında İngiltere'de imzalanan ve 1961 yılında yürürlüğe giren ikili sosyal güvenlik sözleşmelerinin sayısı, 1 Ocak 2005 tarihi itibariyle 20'dir.

Yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın sosyal güvenlik haklarının korunması amacına yönelik olarak, önümüzdeki dönemde, başta dost ve kardeş Türk cumhuriyetleri olmak üzere, Balkan ülkeleri ve vatandaşımız bulunan başka devletlerle, çağdaş ölçütlere uygun sosyal güvenlik sözleşmeleri aktedilmesi yönündeki çalışmalarımıza, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da devam edilecektir.

Yine, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızı ilgilendiren, onların borçlanmaları ve emeklilikleriyle ilgili bir kararı da geçtiğimiz günlerde aldık. 3201 sayılı Yasaya göre, yurt dışında bulunan vatandaşlarımıza borçlanma imkânı getiriliyor; yani, orada geçen çalışma sürelerinin Türkiye'de yapılmış gibi, geçmiş gibi kabul edilerek emeklilik hakkı kendilerine verilmiş oluyor. 5 dolara çıkmış bulunan günlük borçlanma miktarını, geçtiğimiz günlerde, Bakanlar Kurulu kararıyla, 3,5 dolara indirdik. Bu konuda da vatandaşlarımızın mağduriyetini büyük ölçüde önlemiş olduk.

Değerli arkadaşlarım, asgarî ücrete ilişkin yine bazı görüşler dile getirildi. Dün, Asgarî Ücret Tespit Komisyonumuz, 1 Ocak 2006 tarihinden itibaren uygulanacak yeni asgarî ücreti tespit etti. Sizlerin de malumu olduğu üzere, bu artış oranı, yüzde 8,65 oranında bir artışa tekabül etmektedir. Brüt asgarî ücret 531 Yeni Türk Lirası, net asgarî ücret de 380,46 Yeni Türk Lirası olarak belirlenmiştir. Belirlenen bu yeni asgarî ücretin işverenimize toplam maliyeti ise 645,17 Yeni Türk Lirası olmuştur. Bilindiği gibi, 2006 yılında hedeflenen TÜFE enflasyon oranı yüzde 5'tir; ancak, komisyonumuz, bu yüzde 5 üzerinden 3,65 puanlık bir refah payını da asgarî ücret uygulamasında dikkate almıştır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hükümette göreve başladığımız tarihte asgarî ücret 184 250 000 lira civarındaydı, son açıklanan rakamla 386,46 Yeni Türk Lirasına ulaşmış bulunmaktadır. Bu süreç içerisinde artış oranını hesapladığımız zaman, yüzde 106 oranında bir artış söz konusudur. Dolar bazında baktığımız zaman 2002 yılında 116,56 dolar olan asgarî ücret, bugün yeni açıklanan şekliyle 282,05 dolar düzeyine çıkmış bulunmaktadır. Tabiî, söylediğim bu rakamlar, net rakamlardır.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu rakamları telaffuz ederken asgarî ücret konusunda, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, hükümetimizin anlayışını, gönlünden geçen rakamları hepimiz biliyoruz; ama, asgarî ücret, sadece işçiye verilen en düşük ücret değildir; aynı zamanda, SSK primlerini etkilemektedir, idarî para cezalarını etkilemektedir, ücretlerin genel seyrini etkilemektedir. Asgarî ücretin fazla artırılmış olması, aslında kamunun menfaatınadır, verginin ve SSK priminin daha fazla alınacağı anlamını taşımaktadır; ama, diğer taraftan, piyasayı, piyasa dinamiklerini, kayıtdışını ve işletmelerimizin rekabet edebilme imkanlarını da dikkate almamız lazım. Bunu, bu söylediğim hususları, komisyon, çalışmasında dikkate almıştır. İnşallah, önümüzdeki dönemlerde Türk ekonomisindeki bu iyileşme ve istikrar sürdüğü sürece, bundan çalışanlarımızın, asgarî ücretlimizin, emeklimizin daha fazla pay alması, kendine daha fazla refah düşmesi söz konusu olacaktır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; önümüzdeki dönem hangi projeler üzerinde çalışacağız, hangileri Bakanlığımızın önceliği olacaktır, hangileri konusunda Yüce Genel Kurulla ortak çalışma yapacağız; birkaç cümleyle de bu hususlara izin verirseniz değinmek istiyorum.

Bunların başında, değerli arkadaşlarım, şu anda Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur prim alacakları gelmektedir. Bilindiği gibi, bu tasarı daha önceden sevk edilmiş; ama, bütçe çalışmaları nedeniyle bu tasarı üzerindeki görüşmeler kesilmiştir. Bütçe Komisyonumuzun takviminin elverdiği en erken tarihte, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur prim borçlarına ilişkin tasarımızı, önce Bütçe Komisyonundan, bilahara da sizlerin onayıyla Genel Kurulumuzdan geçirip, bu ihtilafı bir an önce halletmek istiyoruz ki, herkes kendi işine gücüne baksın, kurumlar da bu konudaki hesaplarını ve planlamalarını buna göre yapsınlar.

İkinci konumuz, şu anda yine ihtisas komisyonunda bulunan Hava İş Kanunudur. Hava işkolunda yeni bir düzenleme ve disiplin getiren bir iş kanununu komisyona sevk etmiş bulunmaktayız. İnşallah, çalışma dönemi başlar başlamaz, ilgili komisyonda bu kanunun da görüşmelerine başlayacağız.

Diğer bir yasal düzenlememiz, ulusal meslekî yeterlilikler kurumu ve kanununa ilişkin bir çalışmadır. Mesleklerin karşılıklı tanınmasına ilişkin, özellikle, Avrupa Birliği sürecinde çok ihtiyaç duyacağımız bir konudur. Bu konuya ilişkin de çalışmalarımız devam etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, diğer bir yasal çalışmamız, Sendikalar Kanununa ilişkin bir çalışmadır. Daha önce bir nebze bahsettim. 2821 ve 2822 sayılı Yasalara ilişkin çalışmalarımız devam ediyor. Sendikalarla, konfederasyonlarla, bu konuda sosyal diyalog anlayışı içerisinde, bu kanunları olgunlaştırmayı ve bilahara da Parlamentoya sevk etmeyi hedefliyoruz.

Evet, bunun dışında çok önemli bir çalışmamız, sosyal güvenlik reformuna ilişkin çalışmalardır değerli arkadaşlarım. Benden önceki konuşmacı arkadaşlarımız da ifade ettiler. Türkiye olarak, mevcut sosyal güvenlik sistemimizin içinde bulunduğu durumu gayet iyi biliyoruz.  Türkiye'nin bu sosyal güvenlik yapısıyla, bu sosyal güvenlik kurumlarıyla ve içinde bulunduğu hastalıklarıyla önümüzdeki yıllarda devam etmesi mümkün değildir. Bu sosyal güvenlik kuruluşlarının veyahut da sosyal güvenlik sistemimizin bu şekilde devamına göz yummak açıkçası sorumluluktan kaçmaktır ve bizden sonra gelecek kuşaklara onların ödeyemeyeceği, onların bu yük altında ezileceği ağır bir tabloyu devretmektir. Onun için, hükümet olarak bu sorumluluğumuzun bilincindeyiz.

Bütün zorluklarına, bütün çekiştirmelere, bütün tenkitlerine rağmen, bir sosyal güvenlik reformu yapma konusundaki kararlılığımız devam etmektedir. Üç yıldır, bu reformu en iyi şekilde Parlamentoya takdim etmek için büyük bir gayret içerisindeyiz. Kamu, kendi arasında kurmuş olduğu reform komitesiyle birlikte bu çalışmaları yapıyor. Bir taraftan sendikalarla, sosyal taraflarla, sivil toplum örgütleriyle üç yıldır bu çalışmaları bıkmadan, usanmadan yapıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, hiç kimse "biz bu sosyal güvenlik reformundan, kanunundan habersiziz. Bu sosyal güvenlik reformu yangından mal kaçırır gibi Parlamentoya intikal etti. Bu sosyal güvenlik reformundan bizim bilgimiz yoktur" diyemez. Bu konudaki itirazları kabul etmemiz kesinlikle mümkün değil; çünkü, bu konuda bütün vasıtaları kullanarak, olabildiğince bu tasarıyı tanıtmak için bir gayret sarf ettik ve inanıyorum ki, bugün herkes, bu tasarının getirmiş olduğu ana parametreleri biliyor. Onun için, inşallah, bu tasarı Bütçe Komisyonunda görüşülürken ve Meclis Genel Kurulunda görüşülürken, bu sorumluluk anlayışı içerisinde, hepimizin bu tasarının olgunlaşması için, bu tasarının en iyi şekilde mevzuatımıza kazandırılması için katkı vermesi gerektiğine ben yürekten inanıyorum ve yapmış olduğumuz sosyal güvenlik reformu çalışmaları da, dediğim gibi, geleceğe yönelik bir planlamadır, bugünden ziyade, gelecek kuşakları, gelecek nesilleri ilgilendiren bir çalışmadır. Onun için, bu hassasiyet içerisinde yeni bir sosyal güvenlik reformu yapmak, bu Meclisin en önemli başarılarından biri olacak diye düşünüyorum.

Getirmiş olduğumuz Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı olabildiğince kazanılmış hakları koruyan, getirmiş olduğu maliyetleri zamana yayan ve sistem içerisindekileri fazla rahatsız etmeyen bir sistemdir.

Yaş konusunda çok şey söylendi; efendim, yaş 68'e çıkıyor… Yok böyle bir şey arkadaşlar; 68'e çıkması, 2075 yılında planlanan veyahut da hedeflenen bir durumdur. 2036 yılına kadar emeklilik yaşının yükseltilmesi konusunda sistemin herhangi bir öngörüsü yoktur. Bunu, çok açık bir şekilde ifade ediyorum.

Efendim, kıdem tazminatları alınacak, emekli ikramiyeleri alınacak… Bunların hiçbiri gerçek hususlar değildir. Kazanılmış hakları koruduğumuzu üzerine basa basa tekraren ifade etmek istiyorum.

Getirmiş olduğumuz genel sağlık sigortası, bu ülkede yaşayan bütün vatandaşları sosyal devletin genel sağlık sigortası güvencesi altına alan, tam anlamıyla sosyal bir projedir. 1960 yılında çıkılan sosyalleşme projesinin belki de bu kadar yıl sonra hayata geçirilmesinin en önemli yasal zeminini oluşturacaktır. Çocuklarımızı 18 yaşından itibaren, 18 yaşına kadar genel sağlık sigortası güvencesine aldığımız, prim ödeme gücü olmayan vatandaşların primlerinin devlet tarafından ödendiği; dolayısıyla, insan onuruna yaraşır bir sağlık hizmetinin sunumunun yapılacağı bir genel sağlık sigortasını hayata geçirmek istiyoruz. Yine, muhtaç insanlarımıza yardımcı olmak için, primsiz ödemeler dediğimiz Sosyal Yardımlar Kanunu da bu sosyal güvenlik sistemimizin önemli bir ayağını oluşturmaktadır.

3 sosyal güvenlik kuruluşunu birleştiren, yani, Bağ-Kur, SSK, Emekli Sandığını birleştiren "Tek Çatı" dediğimiz sosyal güvenlik kurumu da, modern yönetim anlayışı içerisinde, tamamen bilgi işlem teknolojilerine dayalı bir şekilde, vatandaşlarımıza modern bir anlayışla hizmet verecektir. Bu konuda, inşallah, tasarı Meclise geldiğinde, değerli arkadaşlarım, daha etraflı bir şekilde sizlerle bu tasarıyı tartışma imkânına sahip olacağız.

Sürem dolmak üzere. İşsizlik ve istihdam konusu da bakanlığımızın ve hükümetimizin öncelikli sorunlarından biridir. Bu konuda hükümet olarak stratejimiz hazırdır; bunu adım adım uyguluyoruz; ama, yapısal bir sorunu, takdir edersiniz ki, çok kısa süre içerisinde aşağı rakamlara çekmek, çok kısa zamanda mümkün değildir; ama, bu noktada Türkiye önemli mesafeler kat etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen, toparlar mısınız.

Buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - 2002 yılından bu tarafa, işsizliği indirme konusunda aşağıya doğru giden bir trendi birlikte izlemekteyiz. İnşallah, önümüzdeki yıllarda, bu, daha da aşağıya inecek, daha da makul seviyelere ulaşacaktır.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; sözlerimi sürem dolduğu için toparlamak zorundayım. Bakanlığımız bağlı ve ilgili kuruluşlarımızın toplam bütçesi, 2006 itibariyle, 13 505 231 250 Yeni Türk Lirası olarak belirlenmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Yüce Meclisin takdir ettiği bu meblağın harcanması konusunda her kuruşuna dikkat edeceğimizi, her kuruşun yerli yerinde harcanacağına emin olmanızı istirham ediyor, Bakanlığımızın çalışmalarında bize yardımcı olan başta Bakanlık personelim olmak üzere, değerli komisyon üyelerime ve siz değerli Meclis üyesi milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyor, Bakanlığımızın bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Tasarının aleyhinde şahsı adına söz isteyen, Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan; buyurun.

Sayın Özcan, süreniz 10 dakikadır.

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Bakanlığının 2006 yılı bütçesi için aleyhte söz aldım; hepinizi saygı, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu 10 dakika içinde turizmle ilgili görüş açıklamak elbette zordur; ancak, turizmcilerimizin sorunları ve giderilme yollarıyla ilgili olarak görüşlerimi sizinle paylaşmak istiyorum.

Ülkemizde yarattığı katmadeğer ve döviz girdisi bakımından baş tacı ettiğimiz bu sektörün sıkıntılarını bilmemiz, ona göre önlem almamız gerekmektedir. Ülkemizin on yıl içinde hedeflediği refah seviyesine ulaşabilmesi için, önem vermemiz gereken sektörlerin başında turizm gelmektedir. Turizmin gelişimiyle birlikte, diğer yan sektörleri, örneğin tarımı, taşımacılığı, her alandaki ticareti de kendisiyle birlikte, büyük, lokomotif sektördür.

Değerli arkadaşlarım, şu çok iyi bilinmelidir: Serbest pazar politikası izlenirken yapılması gereken en önemli şey, yurt dışında var olan şartların aynısının ülkemizde de uygulamasını sağlamaktır. Aksi halde, bu pazarda, Akdeniz ülkeleriyle rekabet etmemizin imkânı yoktur. Öncelikle, her şey dahil sistemiyle, en önemli harcama kalemi olan alkollü içkilerin, ÖTV kaynaklı, yaklaşık yüzde 40-50 oranındaki fiyat artışları çok önemlidir. Örneğin değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, 70'lik viskiden 11,80 euro vergi alınırken, Yunanistan'da bunun dörtte 1'i, İspanya'da, İtalya'da, Portekiz'de bunun beşte 1'i vergi alınmaktadır. 70'lik votkadan, ülkemizde 6,82 vergi alınırken, Yunanistan, İspanya, İtalya, Portekiz'de hiç vergi alınmamaktadır. Aynen, şarapta da bizde vergi alınıyor, onlar da alınmamaktadır. Öyleyse, turizm sektörü, bu alanda, onlarla rekabet etme şansını şimdiden yitirmiş bulunuyor. Bunun için, bir formülle, konaklama tesislerinde alkollü içkiler ÖTV'den mutlaka muaf tutulmalıdır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bütün bu sıkıntılar halledilsin diye çabalarken, son günlerde, bir de, yüzde 3 konaklama vergisinden bahsedilmeye başlandı. Bu, maliyetlere yüzde 15 yansıyacak demektir arkadaşlar. Bu vergi, cirodan alınacağından, zarar edildiği zamanlarda da alınacaktır ki, bu, turizmcilerimizin sıkıntılarını gerçekten çok büyük oranda artıracaktır. Bu sektör üzerindeki vergileri bir sıralayacak olursak, yükü, ağırlığı ve acımasızlığını daha iyi anlamış oluruz. Gelir Vergisinden yüzde 15-40, KDV'den yüzde 18, ÖTV'den yüzde 50, SSK üzerinden alınan İstihdam Vergisi yüzde 42, Motorlu Taşıtlar Vergisi, Belediye Kanununa göre ödenen vergiler; daha bitmedi, Emlak Vergisi, Harçlar Vergisi, Gider Vergisi, Eğlence Vergisi, İlan Reklam Vergisi, Çevre Temizlik Vergisi. Turizmcilerin sıkıntılarını ve vergi miktarlarını size aktarmış oluyorum.

Turizmcilerin, bir de, telif haklarından kaynaklanan sıkıntıları var arkadaşlar. 4-5 adet müzik eserleri birliği kuruldu; hepsi, ayrı ayrı, otelin yıldızına göre, çok fahiş bedel talep ettiklerinden, neredeyse, işletmeler müzik çalamaz hale geldi ve turistlerden de şikâyetler başladı. Yapılması gereken, ilgili birlik ve derneklerin bir çatı altında toplanması ve makul bir ücret üzerinde anlaşılmasıdır.

Değerli arkadaşlarım, her işin başında eğitim çok önemli, çok… Dolayısıyla, bu sektörde çalışanların eğitimine çok önem vermek zorunluluğumuz var. Sadece Alanya, Manavgat bölgesi tesislerinde çalışacak 50 000 elemana ihtiyacımız var. Turizm eğitimi veren okullardan ise, her yıl ancak ihtiyacın binde 2'si oranında destek alabiliyoruz. Isparta, Burdur, Kastamonu, Vakfıkebir'e bile açılmış olan TUREM'ler -yani, turizm eğitim merkezleri- turizmin mihenk taşı olan Alanya, Manavgat gibi ilçelerimizde açılmamıştır. Bunu Sayın Bakanımın ilgisine dikkatle sunuyorum.

Rezervasyonların yapılacağı şu günlerde içki yasağıyla ilgili olarak yapılan yayınlar, gerçek turizmcilerimizi endişeye düşürmüştür. Bilhassa Almanya, İngiltere, hatta Amerika Birleşik Devletlerindeki gazete haberleri, hiç de ülkemiz açısından iyi olmamıştır. İçişleri Bakanımızın beyanatına bakıyorsunuz böyle bir şey yok; uygulamalara bakarsanız, gazetelere bakarsanız var. Öyleyse, Sayın Bakanın bu işi, Orhan Pamuk meselesi gibi olmadan çözmesi gerekmektedir. Hükümetler sorun çözmek için vardır arkadaşlar; fakat, gördüğünüz gibi, bu hükümet, sorun yaratma hükümeti olarak tarihte yerini alacaktır. Bu işte Turizm Bakanımızın sessiz kalmasını da yadırgadığımı belirtmek istiyorum. Yoksa, Sayın Bakanın bu meselelerden haberi yok mu?! Bunu, Sayın Bakanımın da, bunun kendisinin görevi olduğunu hatırlatmayı bir görev telakki ediyorum.

Sayın Başbakan, otellerin yüzde 90 doluluğundan bahsetti arkadaşlar bütçe konuşmasında; ama, kaç ay yüzde 90 çalıştığından bahsetmedi. Tabiî Başbakan her şeyi bilecek değil; ama, kendisine bu bilgileri verenleri de iyi seçmesi gerekmez mi arkadaşlar?! Seçim bölgem Avsallar, Konaklı, Alanya, Oba ve Mahmutlar'da işletmeler 100 gün, azamî olarak 140 gün çalışır, diğer günler kapalıdır.

Değerli arkadaşlarım, bu bölgelere yatırım yapmak zorunluluğumuz var. Antalya, turizmin başkenti olarak, gerçekten, hak ettiği payı alıyor mu alamıyor mu, sizlerin takdirine bırakıyorum.

Antalya, Türkiye turizm gelirinin başlıbaşına yarısına yakınını sağlayan bir ilimiz. Bu yıl Antalya'ya gelen turist sayısında, Antalya Valisinin gönderdiği istatistiklere göre, yüzde 17 artış var. Peki, turizm yatırımlarında Antalya'ya yüzde 17 fazla yatırım yaptık mı yapmadık mı? Sağladığı döviz geliriyle dışticaret açığımızın büyük bir kısmını sağlıyor turizmimiz. Durum böyle de, Manavgat'ın Kumköy bölgesinde, bu yaz, sinekten, kokudan geçemez olduk.

Alanya, arıtmasının borcunu ödeyemiyor, sıkıntı içinde. Göç olduğundan, Alanya'da arıtmanın yenilenmesi, büyütülmesi gerekiyor. Kundu bölgesinde büyük yatırımlar yapılmasına rağmen, yollar ihtiyaca cevap vermiyor, altyapısı yok.

Antalya-Alanya yolu bitme aşamasına gelmiş ise de, ihtiyaca cevap veremeyecek hale geldi şimdiden. Uçak alanından Alanya'ya 2 saatten aşağı gelme imkânı yok arkadaşlar. Antalya'nın doğu bölgesinde bir havaalanı açılması mutlaka yapılmalıdır. Bu, çok önemli bir ihtiyaç ve kısa zamanda kendisini amorti edecek bir yatırımdır. Antalya-Gazipaşa arasında, mutlaka, raylı sistem çalışmalarına şimdiden başlamamız gerekiyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan, bütçe konuşmasında, çiftçilerimizden de bahsetti. "Durumları bizim dönemimizde iyileşti" deyiverdi. Telefonlarımız susmadı. Serik İlçemizin Sarıhabalı Köyünden bir vatandaşımız "Başbakanımıza şunu bizzat söyleyiver hocam" diye telefon etti, "Sayın Başbakan ülkeyi pazarlamayı biliyor da, bizim sebze meyvelerimizi niçin pazarlamıyor" diye sordu ve "portakal 150 000 lira, domates 200 000 lira, limon 100 000 lira, mısır 200 000 lira" dedi ve "çay 500 000 lira, tuvalet de 1 000 000 lira" dedi. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu hükümet döneminde, çiftçilerimize, gerçekten, üvey evlat muamelesi yapılmıştır. Çiftçilerimiz, tarihinde görülmemiş bir sıkıntı içindedir. Çiftçiliği azaltmak, onları açlığa sevk etmekle çözümlenemez. Kınık, Derme, Mavi Kent, Alanya, Gazipaşa seracıları perişan durumda, çaresizlikten çırpınıyor. Turunçova, Manavgat, Alanya, Dörtyol gibi turinçgil bölgelerimizin durumu da meydanda, perişan. Gazete ve televizyonlara bakarsanız, ülke iyiye gidiyor, ekonomi çok iyi. Elbette, gazete patronlarının cepleri iyi olursa, ekonomileri iyi olursa, vatandaşı düşünme diye bir şey yok. Ülkenin yüzde 90'ı perişan, yüzde 10'u ülkenin kaymağını yiyerek, halka yalan yanlış bilgiler sunuluyor. Bu, çıkmaz bir sokaktır değerli arkadaşlarım. İktidar, iktidarlı olmalıdır, dış güçlerin isteklerine boyun eğerek, teslimiyetçi bir politika izleyerek sorunlarını çözen bir ulus dünyada görülmüş müdür? Terör, turizmin baş belasıdır. Terörü Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliğinin istekleri doğrultusunda çözeceğini sananlar, terörü azdırmışlardır. Turizm için en büyük tehlike de terördür arkadaşlar. Kararlı ve şahsiyetli bir politika izleyerek terör belasının üstesinden gelmemiz, turizmimiz için çok önemlidir. Bunu başarmak hepimizin görevidir, başta hükümetin görevidir.

Hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özcan.

Sayın milletvekilleri, 14 üncü turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, 20 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır; 10 dakika soru sorma süresidir.

Buyurun Sayın Işık.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan teşekkür ediyorum. Kültür Bakanımıza sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, Dr. Ali Güler "Atatürk'ün Soyu: Kızıloğuzlar ve Konyarlar" adlı kitabında, Mustafa Kemal Atatürk'ün soyunun Konya'dan Makedonya'ya, Makedonya'dan da Selanik'e göçtüğünü kaynak göstererek açıklamaktadır.

16 Kasım 2005 tarihli Yeni Şafak Gazetesi, Ali Sarı imzalı haberi de sizlerle paylaşmak istiyorum: "Atatürk ve ailesinin Konya'da mülkleri olduğuna ilişkin tapu kayıtları bulundu. Kayıtlar, Atatürk'ün Orta Asya'dan Konya yöresine göçen Kızıloğuz Türklerine mensup olduğu tezlerine de yeni bir boyut getiriyor. Ulaşılan ilk tapu senedi 1928 yılında Arapça harflerle Atatürk adına düzenlenmiş. İkinci senet ise, Atatürk'ün ölümünden sonra kız kardeşi Makbule Hanıma intikal yoluyla verilmiş.

Osmanlıca tapudan anlaşıldığına göre, Konya'nın Abdülaziz Mahallesi…"

BAŞKAN - Sayın Işık, sorunuzu sorar mısınız lütfen.

AHMET IŞIK (Konya) - Devamında sorum var efendim.

"…Gazipaşa Sokağında bulunan eski bir han ve bahçenin tapusu, annesi Zübeyde Hanımın ölümünü izleyen süreçte Atatürk adına tekrar düzenlenmiş. 921'e 825 arşın ebadındaki bahçe ve içindeki yapının Atatürk adına tescil ediliş nedeni olarak tapuda, Varidat Dairesinin 28 Ağustos 1928 tarihli talimatnamesi gösteriliyor." (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Işık, lütfen sorunuzu sorar mısınız.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Ya, Işık, olmuyor; geçen bize bağırıyordun!...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hakkın suiistimali bu!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Okuma bayramı, Sayın Başkan!

HARUN AKIN (Zonguldak) - Sayın Başkan, herkese 1 dakika veriyorsunuz…

AHMET IŞIK (Konya) - Aynı yıl düzenlenen tapu senedinde mülk sahibinin adı "Türkiye Cumhuriyeti Reisicumhuru Gazi Mustafa Kemal Hazretleri" şeklinde geçiyor. Taşınmazın kıymeti ise 853 750 lira olarak  belirlenmiş. Diğer tapu senedi ise…

BAŞKAN - Sayın Işık, lütfen, sorar mısınız…

AHMET IŞIK (Konya) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Işık, sorunuzu sorar mısınız!..

AHMET IŞIK (Konya) - Cümleyi bağlayıp hemen sorumu soruyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Işık, İçtüzükte, soru için "kısa, gerekçesiz" denilmektedir. Lütfen, sorunuzu sorar mısınız…

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, cümleyi bağlıyorum…

BAŞKAN - Hayır, lütfen… Sormuyorsanız kapatıyorum. Lütfen…

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, lütfen yani!.. Cümlemizi tamamlayalım.

BAŞKAN - Sayın Işık, sorunuzu sorar mısınız…

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, cümlemi tamamlayayım, müsaade edin lütfen.

Sayın Bakanım, Konyamızı daha da anlamlı kılan ve onurlandıran bu konuyla ilgili araştırma yaptırmayı, tarihî gerçeklere ulaşıldığında da, ilgili gayrimenkullerin tarihî ve kültürel varlıklarımız olarak koruma altına aldırmayı düşünüyor musunuz?

Devamına yönelik bilgileri ben size takdim edebilirim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Koç…

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, ilk sorum Sayın Çalışma Bakanına. Kırklareli İli Vize İlçesinde Gossards -tekstille uğraşan bir şirket- Eko Tekstile el değiştiriyor ve bugün itibariyle 300 çalışanın işine son veriliyor ve hiçbir tazminat da verilmiyor, mahkeme yolu gösteriliyor. Yani, bu tür yaşanan olaylarla ilgili olarak alınmış herhangi bir tedbir var mı, bu süreç hakkında bilgi verebilir misiniz; bir.

İkincisi, Sayın Kültür Bakanına… Samsun İl Kültür Müdürlüğüne bağlı personel yer değiştirmelerinde yaşanan bazı sıkıntıları Sayın Müsteşara ben iletmiştim, o konuda kendisi bir bilgi verecek; ama, size halk kütüphaneleriyle ilgili bir soru yöneltmek istiyorum.

Halk kütüphanelerinin yasal bir dayanağa ihtiyacı var Sayın Bakan. Yetersiz, bakımsız binalarda, güncelliğini yitirmiş derme çatma, eksik araç gereçle birtakım hizmetler vermeye çalışıyor ve burada, personelin özlük haklarında da çok büyük sorunlar yaşanıyor. Halk kütüphanelerinde lisans mezunu kütüphanecilere ne kadar yer veriliyor; yani, bu konuda bir yasal düzenlemenin altyapısını hazırlıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Sayın Akbulut, buyurun.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sorum Sayın Kültür Bakanımıza olacak.

Değerli Bakanım, daha önceden Bakanlığınızca gönderilen ödeneklerle, tarihî Erzurum Kalesinin etrafının bir kısmı açılmıştı. Ortaya çıkan surlar çok kötü bir görünümde ve vatandaşlarımız, bu işlemin bir an önce tamamlanarak, kalenin etrafının açılmasını bekliyor. 2006 yılında bu işlem tamamlanacak mı diye soruyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akbulut.

Sayın Ateş, buyurun.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Kültür Bakanına sorularım olacak.

1- Topkapı Sarayı Müzesi ile Ayasofya Müzesinin işletmelerinin yabancı bir şirkete verileceği söylentileri etrafta dolaşıyor, bir İspanyol şirketi olduğu söyleniyor; doğru mudur?

2- Müzelere tarihî eser getiren vatandaşlara şimdiye kadar yapılan ödül ödemelerinin son zamanlarda yapılmadığı, zorluklarla karşılaşıldığı söylenmektedir. Bu konuda bir politika değişikliği mi vardır; onu öğrenmek istiyorum.

3.- 1992-1996 yılları arasında, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğünün çalışmaları sonucu, yurt dışına kaçırılmış yüzlerce eser, ülkemize yeniden kazandırılmıştı. Duyumlarımıza göre, avukatlık ücretleri yüksek olduğu için bundan da mı vazgeçildi?

4.- Yurt dışından eksik geri alınan Elmalı Sikkelerinin tamamlanması, geri kalanlarının yurda getirilmesi için bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ateş.

Sayın Kaptan, buyurun.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Kültür ve Turizm Bakanına sormak istiyorum.

Birinci sorum şu: 12 Eylülün yarattığı kültürsüzleştirme sürecine, küreselleşme rüzgârı da eklenince, gelinen noktada, kültürümüzün, mandalaşmaya ve magandalaşmaya doğru sürüklenmesini nasıl önleyeceksiniz?

İkinci sorum şu: 2004 yılında yürürlüğe giren 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun uygulanmasında sektör içinde tüm taraflar birbirine düşmüş, özellikle, konaklama sektörü mensupları mahkemelik olmuştur. Sayıları 14'e ulaşan müzik meslek birliklerinin her birinin 5 yıldızlı bir otelden ayrı ayrı ücret talep etmesi sonucu, oda başına 70 dolara tekabül eden bir masraf ortaya çıkmaktadır. 200 euroya yatak satan ülkelerdeki 35 dolarlık telif masraflarına karşın…

BAŞKAN - Sayın Kaptan… Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Bizim gibi…

BAŞKAN - Sayın Kaptan, lütfen, sorunuzu sorun.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Ahmet Işık gibi yapmıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Kaptan, Tüzükte verilen…

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Ciddî soru soruyoruz Sayın Başkanım burada.

BAŞKAN - Sayın Kaptan, Tüzükte size verilen bir hakkı suiistimal ediyorsunuz; lütfen!

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Siz kanun çıkararak bütün sektörün hakkını suiistimal etmişsiniz.

BAŞKAN - Sayın Kaptan, sorunuzu sorar mısınız.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Ben burada ciddî soru soruyorum.

200 euroya yatak satan ülkelerdeki 35 dolarlık telif masraflarına karşın, bizim gibi, bir yatağın 20 euroya satıldığı bir ülkede, oda başına 70 dolarlık bir telif masrafını nasıl karşılıyorsunuz?

Üçüncü sorum şu: Hükümet olarak, siz, içki yasağı, otellerdeki, havuzlardaki haremlik-selamlık, geçmişinizden gelen "turist döviz getirir, ahlak götürür" anlayışınızı değiştirecek misiniz? Değiştirmediğiniz takdirde, 35 milyar dolarlık yatırım yapan turizm sektörü sizi değiştirmek durumunda kalacaktır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaptan.

Sayın Yeni.

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkanım, Kültür ve Turizm Bakanına… Nüfus olarak Samsun'dan çok daha geride bulunan Trabzon, Sivas, Erzurum ve Van gibi illerde devlet tiyatrosu bulunmaktadır. Türkiye'deki ikinci büyük kültür merkezinin Samsun'da hizmete konulmasına ve özellikle, tiyatro dalında Levent Kırca ve Ferhan Şensoy gibi ülke çapında yeteneğini kanıtlamış, daha adını sayamadığım birçok sanatçıyı bağrından çıkaran bir potansiyel bulunmasına rağmen, Samsun'da devlet tiyatrosunun henüz kurulamamış olması, sosyal ve kültürel anlamda Karadenizin incisi olarak nitelendirilen ilimize karşı bir haksızlık değil midir? Samsun'da devlet tiyatrosu kurulması yönünde bir çalışma mevcut mudur?

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza… İşsizlik Sigortası Fonunda 17 katrilyon TL para birikmiştir. Toplanan paranın, işçi ve işveren kesintilerinden meydana geldiği bilinmektedir. Bu noktada, işsizlik sigortası prim kesintilerinin makul bir hale getirilmesini ve istihdamın üzerindeki vergi yükünün hafifletilmesini önemli bir adım olarak değerlendiriyorum ve teşekkür ediyorum;ancak, toplanan parayla işsizlik sigortasından faydalananlara dağıtılan para arasında bir uyumsuzluğun olduğunu düşünüyor musunuz? İşsizlik sigortasından yararlanma koşullarının ve ödenen miktarın artırılması zaruretine inanıyorum; bu konuda bir çalışma yapılıyor mu, yapılıyorsa ne zaman hayata geçirmeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yeni.

Sayın Uzun…

SELAMİ UZUN (Sivas) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Turizmde 20 000 000'u bulan turist sayısını artırarak, bu turistin ülke düzeyine yayıldığını ne zaman göreceğiz Sayın Bakanım?

Bir de, Sivas'ta biliyorsunuz tarihî eserler var, Selçuklulardan kalma, Mengücükoğullarından kalma Divriği Ulu Camii. Bu eserlerimizi uluslararası tur şirketleri ne zaman portföylerine alacaklar; bu konuda bir çalışmanız var mı?

Çalışma Bakanına… Asgarî ücretlinin aile bireyleri, yani, eş ve çocuklu olduğu dikkate alınarak asgarî ücretin bu şekilde tespit edilmesi, yani, asgarî ücretten de vergi ve sigorta primlerinin düşürülmesi konusu ne zaman gündeme gelebilecektir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzun.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Buyurun Sayın Bakan.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Işık'ın Atatürk'ün Konyalı oluşuyla ilgili araştırmalar hakkında sorduğu suale… Dikkate alacağız; bir bilim adamının iddiasıdır, dikkate alacağız.

Sayın Koç, Samsun'da personel hareketliliğini daha önce Müsteşarıma da sormuştunuz, o da bana intikal ettirdi. Ben de Samsun Müdürümüze sordum, sadece hareketliliği sağlamak ve yeni açılan kültür merkezimizdeki verimliliği artırmak için bir değişiklik yapmış. Bize verdiği beyanat bu; ama, daha başka iddialarınız varsa…

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Müsteşara ilettim efendim.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın) - İnceleyeceğim.

"Halk kütüphanelerinde yeni gelişmeler sağlanacak mı?" Haklısınız. Zaten, bir kısmını, özellikle beldelerdekileri belediyelere intikal ettireceğiz. Onun dışındakileri de, hususen bazı tedbirler alıp düzeltmemiz gerekiyor. Bu hususta, özel idarelere devredince daha da iyi neticeler alınacağı kanaatindeyim. Mesela, bazı vilayetlerimizde valiler ve özel idare ilgilileri çok ilgilendiğinden, halk kütüphaneleri gayet iyi neticeler almaktadır; ama, bizim yaptığımız şey, baştan aşağı bütün halk kütüphanelerini dijital ortama geçirdik ve yazılım da 3 000 kitaba erişmiştir. Gelecek sene, bu, 5 000 kitaba erişecektir. Yani, İstanbul'da, Ankara'da ve diğer büyük kütüphanelerimizdeki bütün eserler de, dijital ortamla, oralara bilgisayarlarla intikal ettirilmiş olacaktır.

Sayın Akbulut, Kale çevresi; zaten, biz, bu sene yatırımı yaptık. Bir proje eksikliği var Belediye Başkanımızla. Gelecek sene bitecek elbet.

Sayın Hocam Ateş, Topkapı Sarayı Müzesi -Topkapı ve Ayasofya diye- yabancılara verilecek diye bir şey yok.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - İşletmesi...

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın) - İşletmesini ihale etmeyi düşünüyoruz; ama, yabancılar mı alacak, yerliler mi alacak, benim hiç kehanet âdetim yoktur Hocam, bilmiyorum; ama, önceden birilerine ihale verme âdetim de hiç olmadı benim.

Müzelere… 500 000 Amerikan Doları ödenek gönderilmiştir İtalya'da ele geçirilen Lidya yazıtları için; buna devam ediyoruz. Avukatlık masrafı olarak da, aşağı yukarı 1 900 000 ABD Doları ödenmiştir şimdiye kadar.

Elmalı sikkeleri hakkındaki sorunuza, ben, iyi araştırarak yazılı cevap vereyim müsaade ederseniz.

Sayın Kaptan "kültürümüzün magandalaşmasına nasıl mâni olacaksınız" diyor. Kültürümüzün magandalaşması değil, biz, yerli kültürümüzün değerini bilerek; ama, evrensel kültürün varlığını da inkâr etmeyerek çalışmalarımızı yapmaktayız ve ilk defa bu sene, librettosu ve müziği yerli olmak üzere, opera yarışması açtık. Onun dışında, son yüzyıldır kullanılmayan nadir makamlarda ve nadir usullerde eserler yapmaları için beste yarışması yaptık ve onun yanında da, biraz önce konuşmamda belirttiğim gibi, Anadolu'nun her ili, her ay, bir tiyatro eseri, bir Türk sanat müziği, bir Türk halk müziği seyredecek ve bu performansları takip edecek; onun yanında senfoni orkestramızın da eserlerini takip edecekler.

Biz, halkın özdeğerlerini inkâr etmeden, evrensel kültürü de Anadolumuza götürmek istiyoruz ve bunu yaparken de kendi özdeğerlerimizi, özellikle bir pagan anlayışa sahip olan Artemis Mabedini, inancı gereği ve hoşgörüsü gereği, yanında cami ve tekke kurmasına rağmen, Artemis Mabedine dokunmayan Hacı Bayram Veli Hazretlerinin ahvadından geliyoruz biz; onun için, bu anlayışa sahip olan bir ülkenin Kültür Bakanının magandalaşmaya müsaade etmeyeceği açıktır.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Aynı anlayışı cemevlerine niye göstermiyorsunuz Sayın Bakan?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın) - Efendim?

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Aynı anlayışı cemevlerine niye göstermiyorsunuz; aynı saygıyı, hoşgörüyü?..

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın) - Bir başka soru-cevapta onun da cevabını veririm; ama, Tunceli'ndeki insanlarımız cemevinde beni gayet iyi karşıladılar.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Mutlaka efendim.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Misafirperverliklerinden...

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın) - "İçki yasağı hakkında ne düşünüyorsunuz?.." Ben bir şey söylemiştim, ben yasakların olmadığı bir Türkiye arzuluyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Ama, uygulamada görmüyoruz Sayın Bakan; sözde var da, uygulamada yok.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın) - "Samsun'da devlet tiyatrosu kurulacak mı?.." Elbette Samsun'da da devlet tiyatrosunun kurulması gerekiyor; zaten, turne olarak devam ediyor; ama, Samsun'a devlet tiyatrosu elbette açılmalıdır.

Tekrar söyleyeyim; geldiğim zaman, Devlet Tiyatrosunda çalışmayan sanatçılar -ama, onların kusuru olarak söylemiyorum- yüzde 30'lar oranındaydı, şimdi bu oran yüzde 9'lara düşmüştür.

Sayın Selami Uzun, "ülke düzeyinde turizm ne zaman yaygınlaşacak?.." Gerek kongre turizmi gerek termal turizm gerekse kış turizmi bütün ülkeye yayıldığı zaman, o zaman ülke düzeyinde turizm devam edecektir; ama, tekrar ediyorum: Turizm için olmazsa olmaz iki mesele vardır; bunlardan birisi ulaşımdır -her türlü ulaşım; karayolu, havayolu ve denizyolu olmak üzere- diğeri de konaklama tesisleridir.

Maalesef, Sayın Uzun, Anadolumuzda yol meselesi, ulaşım meselesi büyük ölçüde hallolmasına rağmen, daha, Anadolu'da, konaklama tesislerinde eksiklikler vardır. Bu eksiklikler, maalesef, Güneydoğu Anadolumuzda, Doğu Anadolumuzda ve Orta Anadolumuzda halen büyük bir handikaptır. Bunları da tamamladığımız zaman, Sivas işte o zaman gerçek bir destinasyon olacaktır.

Bir de, Antalya Gazipaşa Havaalanı meselesini… Gazipaşa Havaalanının işletmesi, zannediyorum, mart ayından itibaren ihaleye verilecek ve bu sene uçuşlara açılacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Buyurun Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Evet; 1,5 dakika içerisinde iki soruyu cevaplandırmak istiyorum.

Birisi, Sayın Koç'un sormuş olduğu soru veyahut da bir tespit. Doğrudur, bir işyeri devrinden dolayı, 180 işçi arkadaşımızın iş akti feshedilmiş.

HALUK KOÇ (Samsun) - Kırklareli-Vize.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Vize'de.

160 işçi halen çalışmaya devam ediyor. Bu arkadaşlarımızın iş akitleri feshedilmiş.

Bölge Müdürlüğümüze herhangi bir müracaat olmamış; ama, resen, kendileri, talimatımızla olaya el koydular. İstanbul Teftiş de bu olaya müdahil olacak. Bu anlamda, yasal açıdan, idarî açıdan bir hak kaybı olmaması için ellerinden geleni yapacaklar; ama, burada, bu noktada, bir anlaşma olmazsa, tabiî, yargının da muhtemelen devreye girmesi, ileriki aşamalarda söz konusu olabilir. Konuşmamda bahsettiğim iş güvencesine ilişkin bir konu.

İkinci konu; Sayın Yeni'nin, İşsizlik Sigortası Fonuna ilişkin sorusu. Şu anda, 17 601 000 000 Yeni Türk Lirası para var. Şu ana kadar 565 000 kişi müracaat etmiş, 508 600 sigortalıya işsizlik ödeneği yapılmış. Bunun da karşılığı 595 918 000 Yeni Türk Lirası. Katılıyoruz, bu işçi ve işverenden kesilen bir paradır, işsizliğin önlenmesi adına harcanması gerekir, bu konuda çalışmalarımız var, inşallah, 2006 yılı içerisinde, hazırladığımız tasarıyı Parlamentoya takdim edeceğiz. Evet, 15 saniye gecikmeyle sözlerimi tamamlıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Şimdi sırasıyla ondördüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

21- KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

Fonksiyonel

 

 

 

Kod

Açıklama

(YTL)

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

196.967.570

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

911.015

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

12.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

162.088.370

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

07

Sağlık Hizmetleri

51.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

08

Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri

352.327.045

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

09

Eğitim Hizmetleri

24.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

TOPLAM

712.381.000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

 

 

Lira

- Genel Ödenek Toplamı

:

612.978.531.800.000

- Toplam Harcama

:

515.733.568.500.000

- Ödenek Dışı Harcama

:

2.563.950.850.000

- İptal Edilen Ödenek

:

99.744.095.800.000

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

80.920.926.350.000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.16- DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

Fonksiyonel

 

 

 

Kod

Açıklama

(YTL)

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

8.102.600

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

83.295

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

07

Sağlık Hizmetleri

280.325

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

 

 

08

Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri

92.413.780

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

 

 

 

TOPLAM

100.880.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

 

KOD

Açıklama

(YTL)

 

02

Vergi Dışı Gelirler

1.882.250

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Alınan Bağış ve Yardımlar

98.980.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

TOPLAM

100.862.250

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.15- DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

Fonksiyonel

 

 

 

Kod

Açıklama

(YTL)

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

8.235.760

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

08

Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri

73.459.240

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

 

 

 

TOPLAM

81.695.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

 

KOD

Açıklama

(YTL)

 

02

Vergi Dışı Gelirler

4.212.500

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Alınan Bağış ve Yardımlar

77.445.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

TOPLAM

81.657.500

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

18 - ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

Fonksiyonel

 

 

 

Kod

Açıklama

(YTL)

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

21.650.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

432.500

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

53.999.250

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

 

 

 

TOPLAM

76.081.750

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

 

 

Lira

- Genel Ödenek Toplamı

:

11.201.731.088.000.000

- Toplam Harcama

:

11.199.292.992.400.000

- Ödenek Dışı Harcama

:

7.129.485.850.000

- İptal Edilen Ödenek

:

9.567.581.450.000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

18.75 - SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

Fonksiyonel

 

 

 

Kod

Açıklama

(YTL)

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

295.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

44.101.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

 

 

10

Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri

13.460.835.250

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

TOPLAM

13.505.231.250

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının 2006 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2004 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmalarını temenni ederim.

Sayın milletvekilleri, ondördüncü tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.25

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma saati: 17.40

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39 uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumu açıyorum.

Şimdi, alınan karar gereğince, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sırada yer alan, Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı: 920)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?... Yok.

Ertelenmiştir.

3 üncü sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

4 üncü sırada yer alan, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

5.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

5 inci sıraya alınan, 29.6.2005 Tarihli ve 5375 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

6.- 29.6.2005 Tarihli ve 5375 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet Komisyonu Raporu (1/1067) (S. Sayısı: 1042) (x) (xx)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 1042 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, 29.6.2005 tarihli ve 5375 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 1 inci maddesi Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle birlikte Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.

Anayasanın 89 uncu maddesinin ikinci fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir", İçtüzüğün 81 inci maddesinin son fıkrasında ise "Cumhurbaşkanınca yayımlanması kısmen uygun bulunmayan ve bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen kanunların sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine kanunun görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz karar verilebilir. Bu durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle ilgili görüşme açılır. Kanunun tümünün oylaması her halde yapılır" hükümleri yer almaktadır.

Bu hükümlere göre, geri gönderilen kanunun tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır.

Bu nedenlerle, söz konusu kanunun, sadece, Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 1 inci maddesinin görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

HÂKİMLER VE SAVCILAR KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA

DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN

MADDE 1.- 24.2.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 8 inci maddesinin (c) bendinin ikinci paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve (h) bendinde geçen "ağır hapis veya" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

"İdarî yargı adayları için; hukuk fakültesinden mezun olmak veya yabancı bir hukuk fakültesini bitirip de Türkiye'de hukuk fakülteleri programlarına göre eksik kalan derslerden sınava girip başarı belgesi almış bulunmak, hukuk fakültesinden mezun olanlar dışından alınacak adaylar bakımından, her dönemde ihtiyaç oranında, hukuk veya hukuk bilgisine programlarında yeterince yer veren siyasal bilgiler, idarî bilimler, iktisat ve malîye alanlarında en az dört yıllık yüksek öğrenim yapmış veya bunlara denkliği  kabul edilmiş yabancı öğretim kurumlarından mezun olmak,"

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyenler: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muharrem Kılıç; şahısları adına, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yılmazcan, Çorum Milletvekili Muzaffer Külcü, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.

Şimdi söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç'ın; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

                                    

(x) Kanunun ilk görüşmeleri 25.6.2005 tarihli 118, 27.6.2005 tarihli 119, 28.6.2005 tarihli 120 ve 29.6.2005 tarihli 121 inci Birleşimlerde yapılmıştır.

(xx) 1042 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Cumhurbaşkanımızca, Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun geri gönderildi.

Adalet Komisyonunda, Sayın Cumhurbaşkanımızın geri gönderme gerekçeleri yeterince irdelenmeden, yeterince değerlendirilmeden, sadece, kanunun 1 inci maddesinin (k) bendi, yani, avukatlıktan hâkim ve savcılığa geçişi düzenleyen bent çıkarılmak suretiyle, yasa, aynen, Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderildi.

Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanımızın geri gönderme gerekçelerine baktığımızda, ne diyor Sayın Cumhurbaşkanımız: "Anayasa Mahkemesinin alınan kararı…" Yani, daha önce, avukatlıktan hâkimliğe geçmeyi düzenleyen bir yasayı, Anayasa Mahkememiz 1995 yılında iptal etmişti. O zamanki SHP hükümetlerinin yapmış olduğu Hâkimler ve Savcılar Kanunundaki değişikliği, o zamanki Anavatan Partisi Anayasa Mahkemesine götürmüştü ve Anayasa Mahkemesi de iptal etmişti. O mahkeme kararına Sayın Cumhurbaşkanımız atıfta bulunarak, Anayasa Mahkemesinin bu kararı, avukatlıktan yargıç ve savcılık mesleğine geçeceklerle ilgili olmakla birlikte, aynı zamanda 2802 sayılı Yasanın 8 inci maddesinde yazılı yükseköğretim kurumlarını bitirerek yargıç ve savcı adaylığına başvuranlara uygulanacak yazılı yarışma sınavı ve mülakatın Adalet Bakanlığınca yapılacağına ilişkin kuralların hukuksal durumuna da açıklık getirecek niteliktedir.

O zamanki Anayasa Mahkemesi kararında -Anayasa Mahkemesinin 1995 yılındaki o kararla ilgili bir paragrafını okuyayım- "Yasada belirlenen biçimde Bakanlıkça yapılacak bir yeterlilik sınavı, öncelikle hâkimlik ve savcılık mesleğine alınacakların yürütme organına karşı bağımsızlığını gölgeler. Ayrıca, mensubu olduğu partinin siyasal görüşünü gerçekleştirmek durumunda olan Bakana, hiyerarşik olarak bağlı olan Bakanlık yöneticilerinin yaptıkları yeterlilik sınavı, mesleğe alınacak avukatların kendilerini her türlü etkiden uzak ve özgür hissetmeleri de zorlaşacaktır" deniliyordu.

Değerli arkadaşlarım, şu anda yasada, avukatlıktan hâkimlik ve savcılığa geçeceklerle ilgili düzenleme çıkmış oluyor. Peki, sorun çözülüyor mu?! Şu anda hukuk fakültelerinden mezun olan gençlerimiz hâkimlik ve savcılığa geçmek isterlerse, başvurmak isterlerse, onların konumu nasıl düzenlenecek, onlar nasıl hâkim ve savcılığa alınacaklar? Mevcut yasanın 9 uncu maddesinde, onların hâkimlik ve savcılığa alınmalarıyla ilgili bir düzenleme var, o düzenlemede "Adayların yarışma sınavı -yani hukuk fakültesi mezunlarından- mülakat ve stajları ile 8 inci maddenin  (g) bendinin uygulanmasına ilişkin hususlar yönetmelikle düzenlenir" deniliyor.

Yönetmeliği kim yapıyor; Adalet Bakanlığı yapıyor. Adalet Bakanlığı nasıl bir yönetmelik yapıyor; yönetmelikte objektif kriterler dikkate alınıyor mu bu adayların belirlenmesinde; maalesef, alınmıyor.

Değerli arkadaşlar, mülakat kurulunu okuyorum, Adalet Bakanlığının mülakat kurulu, hâkim ve savcıların alınmasıyla ilgili mülakat kurulu; müsteşar veya görevlendireceği müsteşar yardımcısının başkanlığında teftiş kurulu başkanı, ceza işleri, hukuk işleri, personel genel müdürlüğünden oluşur diyor. Yani, hâkim ve savcıların mülakatları, Adalet Bakanlığımızın bürokratları tarafından yapılıyor. Bizim, bu sayın bürokrat arkadaşlarımızın kişiliklerine, şahıslarına bir diyeceğimiz yok, hepsi de saygın hukukçulardır.

Değerli arkadaşlar, ancak, bunlar aynı zamanda bürokrattır. Bunların buraya atanmasını kim yapıyor; Adalet Bakanı yapıyor. Bunların da, kendi düşüncesine yakın olan insanlardan seçildiği yönünde Türkiye genelinde yaygın bir uygulama olduğu söylenmektedir. Bu, sadece bu hükümete mahsus değil; geçmişteki tüm hükümetlerde adalet bakanları veya diğer bakanlar da, herkes, çalışabileceği bürokratlarla çalışmak ister veya anlaşacağı bürokratlarla çalışmak ister. Bunların atanmasında, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun hiçbir etkisi yoktur, sadece atanacak hâkim ve savcının izni alınır; onun dışında, Sayın Adalet Bakanımız, Türkiye genelindeki hâkim ve savcılardan, istediğini, istediği şekilde o bürokrat kademelerine getirebilir.

Değerli arkadaşlar, Adalet Bakanımızın da şahsına bir diyeceğimiz yoktur; ancak, Adalet Bakanımız da bir siyasî partinin mensubu. Siyasî partinin kulvarından, siyasî partinin çizgisinden, siyasî partinin etkisinden veya karar organlarının vermiş olduğu kararlardan ayrı davranması mümkün mü? Ayrı davranırsa, o bakanlık koltuğunda Sayın Adalet Bakanını oturturlar mı; oturtmazlar, çünkü, bu kadar milletvekili arkadaşlarımız var, hepsinin talepleri olacak, istekleri olacak, Sayın Başbakanın talepleri olacak, Bakanlar Kurulunun talepleri olacak; bunlar karşılanacak değerli arkadaşlar. Bizler Türkiye'de yaşıyoruz, bunlar hayatın gerçekleri; ancak, maalesef, bu konuda bir düzenleme yok. AB diye, üç yıldır, her yasayı, AB süreciyle, buraya gelip izah etmeye çalışıyorsunuz. Peki, AB sürecini dikkate alıyor musunuz değerli arkadaşlar?! AB süreciyle ilgili istişare raporunda, ilerleme raporunda, 2003 ve 2004 yıllarında verilen raporlarda bu konulara dikkat çekiliyor; deniliyor ki, yargının üzerindeki yürütmenin baskısı kalksın deniyor; ancak, üç yıldır, bu konuda hiçbir adım atılmadı maalesef.

Değerli arkadaşlar, sistemimiz, üç kuvvet üzerine kurulu: Yasama, yürütme, yargı. Yasama olarak, AKP'nin büyük bir çoğunluğu var; haliyle, yürütme de elinde. Değerli arkadaşlar, arkasından bir de, Hâkim ve Savcılar Kanunundaki bu çarpıklıktan dolayı, yargıyı da etki altına alarak… Özellikle, şu anda hâkim ve savcı alımı için 4 000 tane kadro verildi; o 4 000 tane kadronun, bir siyasal iktidar tarafından kendi anlayışına göre alınması durumunda, o zaman yargının durumu ne olur?! Yasama, yürütme ve yargı aynı anlayışta olursa, birbirini dengeleyecek durumda olmazsa, o zaman, bu sistemin adı demokrasi olabilir mi değerli arkadaşlar?!

Bu nedenle, bu konulara çok duyarlı yaklaşalım. Gelin, hep beraber -bu şeref de Sayın Bakanımıza ait olsun, sayın hükümetimize ait olsun- bu, Anayasamızdaki, Hâkim ve Savcılar Kanunundaki bu demokratik olmayan düzenlemeleri ortadan kaldıralım. 1982 Anayasasının arkasına saklanarak "geçmişte de böyleydi, bundan sonra da böyle gitsin" demeyelim değerli arkadaşlar.

Hâkim ve savcılarımız demokrasimizin teminatı; ancak, hâkim ve savcılarımız, maalesef, üç kuvvetten bir tane olmasına rağmen, ekonomik olarak da yürütmenin insafına terk edilmiş durumda. Oysa, yasama, ücret olarak, parasal durum olarak hangi konumdaysa; yürütme, Bakanlar Kurulu hangi konumdaysa, yargının yüksek mahkemelerindeki başkanları da eşdeğer konumda olmalı; çünkü, bunlar, üç tane büyük kuvvetin temsilcileri. Anayasamızın Başlangıç kısmında, sistemimiz üç kuvvet üzerine kurulur diyor; ancak, bu kuvvetlerden birisi diğerinden üstün demiyor; hiçbirinin üstünlük sıralaması yoktur deniyor.

Değerli arkadaşlar, hâkim ve savcılarımız, adlî personelimiz, yazı işleri müdürlerimiz, cezaevlerinde çalışan memurlarımız çok büyük mağduriyet içinde. Aldıkları ücret, aldıkları maaş, şu anda -memurlar için söylüyorum- yoksulluk sınırının altında; açlık sınırında ücret alıyorlar bu arkadaşlarımız.

Değerli arkadaşlar, yargıya gereken önemi vermemiz gerekiyor. Bu yasanın Sayın Cumhurbaşkanımızca geri iadesi bizim için bir şanstı yasanın yeniden düzenlenmesi açısından. Biz, bunu, CHP'li komisyon üyeleri olarak komisyonda dile getirdik, dedik ki, yasayı yeniden şekillendirelim, yeniden değerlendirelim; geçmişteki Anayasa Mahkemesi kararlarını dikkate alalım, Anayasamızı dikkate alalım.

Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi kararları kesindir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıç, lütfen, toparlar mısınız.

Buyurun.

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir; yasamayı, yürütmeyi, yargıyı bağlar; idareyi bağlar. Bu nedenle, 1995 yılında verilmiş olan Anayasa Mahkemesi kararları dikkate alınarak bu yasanın yeniden düzenlenmesi gerekir; çünkü, Anayasamızın 11 inci maddesi diyor ki; Anayasaya aykırı kanun çıkarılamaz. Anayasa Mahkemesi kararları da Anayasa hükmü mahiyetindedir. Bu nedenle, bu kanunu yeniden düzenlememiz gerekiyor. Bu aksaklıkların giderilmeden çıkarılması durumunda, maalesef, ülkemizde bir sistem kargaşası yaratılacaktır. Yargının siyasallaşması kimsenin işine yaramaz. Maalesef, giderek yargımız siyasallaşıyor, yargı mensuplarımız giderek memurlaşıyor, giderek bürokratlaşıyor. Bu, ülkemizin geleceği açısından çok büyük sakıncalar yaratıyor. Başbakanın açıklamaları, Sayın Dışişleri Bakanının açıklamaları, maalesef, yargıyı etkiler mahiyette. Bu etki, ülkemiz açısından büyük sakıncalar doğuracaktır. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, yargı hepimize gerekiyor.

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) - Mehmet Moğultay yaptı…

MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, yanlış yanlışla telafi edilmez; yani, başka bir bakan yanlış yaptı diye, Sayın Bakanımızın da yanlış yapması diye bir şey söz konusu olamaz. Biz, doğruda birleşelim diyoruz değerli arkadaşlar.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.

Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yılmazcan.

Buyurun Sayın Yılmazcan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

MEHMET YILMAZCAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanı tarafından bir defa daha görüşülmek üzere gönderilen Hâkimler ve Savcılar Kanununun Bazı Maddelerinin Görüşülmesine İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, 29.6.2005 tarihinde 5375 sayıyla kabul edilerek, yayımlanmak üzere, Cumhurbaşkanlığına gönderilmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından, bir maddesi yeniden görüşülmek üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edilmiştir. Adalet Komisyonunda görüşülerek Genel Kurula gönderilen tasarıda, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından iade edilen madde metinden çıkarılmış olup, diğer hususlar aynen korunmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada bir konuyu açıklığa kavuşturmakta fayda mülahaza etmekteyim. Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen kanun, hâkim ve savcı adaylarının mesleğe kabulüne ilişkin sınava ilişkin değildir, avukatlıktan hâkimlik ve savcılığa geçişi düzenleyen maddenin iptaline ilişkindir. Bu hususu da ayırt etmekte fayda mülahaza ediyorum.

Adalet Bakanlığı tarafından yapılan sınavla, hâkim ve savcı meslek mensubu alınmamaktadır, sadece 657 sayılı Kanuna tabi aday memur alınmaktadır. Aday memur stajını tamamladıktan sonra, Adalet Bakanlığının tamamen kontrolü dışında, Yüksek Hâkimler Kurulu tarafından mesleğe kabul edilmektedir. Geçmişte örnekleri olduğu gibi, Yüksek Hâkimler Kurulu, bazı adayların hâkimlik mesleğine geçişini uygun görmemektedir. Bu sebeple, bu düzenlemede hukuka aykırı bir husus bulunmamaktadır.

Ayrıca, bazı hukuk camiasında eleştirilen husus şu: Hâkimlik ve savcılık mesleğinde geçişler için yapılacak sınavın, Adalet Bakanı ve Müsteşarının bulunduğu Bakanlık mensupları tarafından değil, tamamen bağımsız bir kurul tarafından veya Yüksek Hâkimler Kurulu tarafından yapılması şeklinde eleştiriler gelmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1980 yılından önce Yüksek Hâkimler Kurulunun yapısında Adalet Bakanı ve Müsteşarı yoktu. O zaman da, hâkimlik ve savcılık mesleğine geçiş için yapılan sınav Adalet Bakanlığı tarafından yapılır, yapılan staj sonunda uygun görülenler Yüksek Hâkimler Kurulu tarafından mesleğe kabul edilirdi. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğundan bu yana sistem bu şekilde işlemektedir. Bizim getirdiğimiz bir yenilik yoktur. Sayın Cumhurbaşkanının veto ederek bir daha görüşülmesini istediği husus, avukatlık mesleğinden hâkimlik mesleğine geçişe ilişkin fıkranın bir defa daha görüşülmesini istemiştir. Bu sebeple, yaptığımız düzenlemenin Anayasaya aykırı bir tarafı bulunmamaktadır. Bu hususun, hukuk camiası tarafından bilinmesini arz etmekteyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı, hâkim ve savcılarımız için malî yönden genel bir iyileştirme getirmemekle birlikte, özlük hakları, derece ve sınıf sistemi yönünden önemli yenilikler getirmekte, hâkim ve savcıların malî haklarını da etkileyen belirli kademelere ve sınıflara ulaşma sürelerini bir miktar öne çekerek kısmî bir iyileştirme sağlanmaktadır. Öte yandan, adaylıkta geçen sürenin derece ve kademe yönünden değerlendirilecek olması, henüz birinci sınıf olmamış bütün hâkim ve savcılara bir derece verilmesi sonucunu doğurmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bunlar, son derece ağır bir iş yükü altında bulunan ve milletimiz ve devletimiz için son derece önemli bir görev ifa ettiklerine inandığımız yargı mensuplarının sorunlarının bütünüyle çözüldüğü anlamına da gelmemektedir.

Yüce Meclisimiz, son üç yıl içinde birçok temel yasayı ya tamamen değiştirmiş ya da önemli değişiklikler yapmıştır. Özellikle, ceza kanunlarında yapılan değişikler, hâkim ve savcılarımızı hem bu yasaları yeniden yorumlamak hem de daha önce karara bağlamış oldukları dosyaların birçoğunu yeniden ele almak durumunda bırakmıştır. Hele, 2007 Haziran ayına  kadar kurulması öngörülen istinaf mahkemelerinin faaliyete geçmesi durumunda birinci sınıfa ayrılmış veya birinci sınıf olmuş birçok hâkim ve savcı bu mahkemelerde görevlendirilecek; dolayısıyla, hâkim ve savcıların iş yükü ve sorumluluğu daha da artacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET YILMAZCAN (Devamla) - Müsaade buyurur musunuz efendim, konunun önemine binaen biraz daha açıklamada bulunacağım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yılmazcan; tamamlayabilir misiniz.

MEHMET YILMAZCAN (Devamla) - Hukuk reformunu çok boyutlu olarak ele almak zorundayız. Temel kanunları günün ihtiyaçlarına göre yenilemek, yeni ortaya çıkan problemleri çözmek üzere yeni kanunlar çıkarmak elbette önemlidir; ancak, tek başına yeterli değildir. Bu kanunları uygulayacak hâkim ve savcıların sayısını yeterli düzeye, malî haklarını da görevleriyle mütenasip bir seviyeye getirmek zorundayız.

Görüşülmekte olan kanun tasarısı, adaylık süresinin, ihtiyaç halinde bir yıla indirilmesine imkân sağlamak suretiyle, üç, dört ve beşinci bölgelerdeki hâkim ve savcı ihtiyacının karşılanmasına önemli bir katkı sağlayacaktır; ancak, hâkim ve savcıların malî hakları yönünden yeterli iyileştirmeleri maalesef içermemektedir. Bir an önce bu konuda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

Gelişmiş bir ülke olmanın en önemli göstergelerinden birisi, hukuk devleti olmanın gereklerini yerine getirmektir. Hukuk devleti olmanın en önemli gereklerinden birisi, Anayasanın 125 inci maddesinde düzenlenmiş olan, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olması; bir diğeri de, yargı yoluna başvurulan konularda yargıya müdahale edilmemesi, yargıya müdahale sayılabilecek tavır ve davranışlardan özenle kaçınılmasıdır.

Anayasamızın mahkemelerin bağımsızlığını düzenleyen 138 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında "Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz" hükümleri yer almaktadır. Bu kadar açık düzenlemeye rağmen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, keşke grup adına konuşsaydı Sayın Yılmazcan.

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Koç…

HALUK KOÇ (Samsun) - Grup adına konuşsaydı efendim. Üç defa uzatıyorsunuz süreyi. Bakın, muhalefet milletvekilleri var üçüncü sırada, kişisel söz hakkı için, sırf onları konuşturmamak için…

BAŞKAN - Sayın Koç, Başkanlık gündemine hâkimdir; merak etmeyin siz. Kaç dakika verdiğimi biliyoruz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, grup adına konuşmuyorlar.

BAŞKAN - Sayın Yılmazcan, lütfen, teşekkür eder misiniz.

Buyurun.

MEHMET YILMAZCAN (Devamla) - Bu kadar açık düzenlemeye rağmen, ne yazık ki, bugün ülkemizde görüşülmekte olan davalar hakkında birçok kesimden yargı yetkisinin kullanılmasına yönelik telkinler, eleştiriler ve tavsiyeler gelmektedir. Yeri geldiğinde yargı bağımsızlığı konusunda son derece hassas ve duyarlı olan ve konuyu her platformda hararetle savunan kesimlerin işin ucu kendilerine dokunduğunda yaygarayı basmaları, yargı bağımsızlığını ve Anayasanın yukarıdaki hükümlerini unutarak yargıya etki altında bırakmaya yönelik tavır ve davranışlar içine girmeleri, bu kesimlerin samimiyetsizliklerinin ve hukuk devletine ne derece inandıklarının en açık göstergesidir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; adalet mülkün temelidir ve adaleti gerçekleştirecek olan yargı herkes için lazımdır. Hukuk devletini gerçekleştirmenin en önemli unsurlarından birisi olan yargı teşkilatına gereken imkânlar sağlanmalı ve gereken saygı ve özen gösterilmelidir.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazcan.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Çorum Milletvekili Muzaffer Külcü; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUZAFFER KÜLCÜ (Çorum) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlıyorum.

2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yasasında değişiklik yapan 5375 sayılı Yasayla ilgili söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle huzurlarınızdayım.

Değerli arkadaşlar, hatırlayacaksınız, geçen yasama döneminde, tatile girmeden hemen önce, bu konuyla ilgili bir çalışma yapmıştık. Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasaya uygun bulmadığı için bir maddesini geri göndermiştir.

Bir kere, konuşmacı diğer arkadaşlarımızın da işaret ettiği gibi, bu düzenleme, ilk defa bizim hükümetimiz zamanında yapılmış olan bir düzenleme değildir. Daha öncesinde bu konuyla ilgili bir düzenleme yapılmış ve üzerinde çokça tartışma konusu olan mülakat meselesi de çok uzun zamandan beri Türkiye'de uygulanagelen bir sistemdir, bir yöntemdir.

Değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanımızın geri gönderme gerekçesinde, az önce CHP sözcüsü Sayın Kılıç'ın da belirttiği hususlar olmakla birlikte, bakınız orada Sayın Cumhurbaşkanı bir şeye işaret ediyor, diyor ki: "Anayasal kurallar ve hukuk devletinin ilkesi gereği olarak yasama organı ve Adalet Bakanlığı, yazılı yarışma sınavını ve mülakatı yapacak yetkili ve görevli makamın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu olduğunu belirlemekle görevlidir."

Değerli arkadaşlar, bu, az önce işaret edilen yasama, yürütme ve yargı denkleminin, güçler ayrılığının çok açık bir şekilde ihlal edildiğinin ifadesidir. Yasama organının görevi, kimin bu işi yapacağını tespit etmektir; ama, bunun tespitini yapmak, Cumhurbaşkanı yahut da Anayasa Mahkemesinin yetki alanı içerisinde değildir. Bunun için, bu çok önemli, Anayasayı korumak ne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi mensuplarının, yasama organı üyelerinin görevi ise, Sayın Cumhurbaşkanımızın da ve onun dışındaki anayasal kurumların da o kadar açık bir görevidir. Aksi halde, bu bakış açısı, bu değerlendirme, Türkiye Büyük Millet Meclisini sanki bir noter gibi görme anlayışını ortaya çıkarır.

Bir kere, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısının çok eleştirilmesi veya mülakatı yapacak olan, şimdiye kadar da yapan komisyonun mensuplarının Adalet Bakanlığının birer mensubunun olması, hiçbir şekilde, bu çalışmaları yapan arkadaşlarımızın, hâkimlerimizin tarafsız oldukları hususunda bir şüphe uyandırmamalıdır. Eğer, böyle bakanlar, böyle düşünenler varsa -ki, bu konuda çokça yorumlar yapıldı, çokça eleştiriler yapıldı- değerli arkadaşlar, ben, o zaman, şunu düşünüyorum: Acaba, bu eleştirileri yapan arkadaşlarımız, o kurulların üyesi olsaydılar, sadece siyasî mülahazalarıyla mı kanaat sahibi olacaklardı, ona göre mi karar vereceklerdi; ama, şimdiye kadar, bu kurullarda kim görev almışsa, kim bu kurullarda bulunmuşsa, onların hepsi, inanıyoruz ki, Türkiye Cumhuriyetinin menfaatları, aziz milletimizin menfaatları neyi gerektiriyorsa, hep o şekilde hareket etmişler ve kararlarını o şekilde vermişlerdir; çünkü, akıl sahibi olan her Türk vatandaşı, bu ülkenin bir hukuk devleti olması için uğraşıyor, hukukun üstün kılındığı bir ülke olması için uğraşıyor ve üstünlerin hukukunun egemen olduğunun görüldüğü, öyle bir görüntünün ortaya çıktığı bir ülkenin varlığından, inanıyoruz ki, iktidarıyla muhalefetiyle, herkes müştekidir, şikâyetçidir.

Değerli arkadaşlar, az önce, Sayın Muharrem Kılıç, Başbakanımızın ve Dışişleri Bakanımızın basına yaptıkları açıklamalardan yargının olumsuz etkilendiğini söyledi. Bakınız, şu Van meselesini bütün Türkiye seyretti, biz de seyrettik. Değerli arkadaşlar, kim, neyi, nasıl etkiliyor, bu, milletin gözünün önünde oldu. Rektörler, çıktılar açıklama yaptılar; yetmedi, Van'a çıkarma yaptılar. Peşinden, bir gün sonra, iki gün sonra, bütün rektörler -ilk defa böyle bir uygulama oldu- Çankaya'ya davet edildiler, Çankaya'ya gittiler. Onun peşinden, Anamuhalefet Partisinin Sayın Genel Başkanı Van'a gitti, beraberinde Genel Başkan Yardımcılarını götürdü.

Şimdi, bizim Başbakanımızın yaptığı açıklamalar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Külcü, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

MUZAFFER KÜLCÜ (devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

MUHHARREM KILIÇ (Malatya) - Sizinki olunca "biz" oluyor da, başkaları olunca kötü mü oluyor?!

MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, her şey, milletin gözünün önünde oluyor; bizim yaptığımız, söylediğimiz de; sizin yaptığınız, söylediğiniz de.

Netice itibariyle, bunun hesabını soracak olan, eğer bunlar yanlışsa ve bu yanlıştan dolayı birilerine bir fatura kesilecekse, o faturayı millet kesecektir. Her şey, milletin gözünün önünde ve Sayın Bakanımızın çok beğendiğim bir sözü var "biz, kayıt içinde yapıyoruz her şeyi." Her şeyi, milletimizin bilgisi dahilinde yapıyoruz, oraya hesap vereceğimizi, bir gün tekrar milletin huzuruna gideceğimizi biliyoruz. Esas endişe edilmesi gereken birileri varsa, onlar, siyasî düşüncelerini, siyasî tavırlarını bir şekilde açıklayan, onun gereğini yaptırmak için zaman zaman kamu kurum ve kuruluşlarındaki makamlarını, mevkilerini kullananlar; ama, bunu, siyasî kimlik dışında yapan insanlardır. Bunun için…

MUHARREM İNCE (Yalova) - Bir daha Van'a giderken, senden izin alırlar.

MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Sayın İnce… Sayın İnce, lütfen…

Bunun için, hiç kimse, adaletin tartışılır bir yanını ortaya koymamalıdır; adalet duygusunu zedeleyecek hiçbir tavır içerisinde, hiçbir davranış içerisinde de olmamalıdır. Eğer böyle davranmazsak, Türkiye'nin sosyal barışını zedeleyeceğimize inanıyoruz; Türkiye'nin üç yıldır yakaladığı istikrarın, olumlu tablonun, Türkiye'nin her tarafına hâkim olan sosyal barışın zedeleneceğine inanıyoruz ve bundan endişe ediyoruz. Eminim ki, bunu, İktidar Partisi istediği gibi, muhalefet partisinin mensupları da, sivil toplum örgütleri de isteyecektir.

Yapılan değişiklikle birlikte, Anayasaya aykırılık olarak değerlendirilen hususun giderildiğini düşünüyorum; bu duygularla, tekrar, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Külcü.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana, aracılığınızla, daha önce de yönelttiğim, kürsüden de söylediğim; fakat, soruların çokluğu karşısında, belki de yanıt verme sırası gelmemiş olan bir konuyu tekrar dikkatlerine sunmak istiyorum ve yanıt istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa madde 138 güncel bir madde oldu, birtakım açıklamalar yapıldı ve ben, bir kere daha, buradan cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunmuyorum; ama, Sayın Adalet Bakanının dikkatini çekme, demokratik titizliğe davet konusunda duyarlılığını talep etme noktasında soruyorum. Daha önce de söyledim; Adalet Bakanlarının hükümet sözcüsü olması yanlış bir teamül, yanlış bir uygulama; çünkü, hükümetin aldığı siyasî kararları hükümet sözcülüğü görevinde savunma noktasında kalıyorlar, gayet doğaldır; o konuyla ilgili siyasî polemiğe giriyorlar, o da doğrudur ve o alınan kararlarla ilgili olarak bilhassa idarî tasarruflarda idare mahkemelerine çeşitli toplum kesimleri başvurabiliyor ve Adalet Bakanı, alınan kararı siyaseten savunuyor. Adalet Bakanı kim; yargının başında bulunan kişi. O zaman Anayasa madde 138'e giriyor bu Sayın Çiçek.

Onun için sizin bu duyarlılığı göstererek, bu görevden çekilmeniz… Uygun adaylar da var. Sayın Maliye Bakanı dolaşıyordu burada, bakın, çok güzel bir hükümet sözcüsü olabilir, her icraata uyabilir, siz de rahatlarsınız, size de bu yakışır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Koç, gerçekten de bütçe müzakereleri sırasında da bu konuyu gündeme getirdi. Ben, bu konuyla ilgili olarak o gün cevap veremeyişim zaman sıkıntısı sebebiyledir.

Tabiatıyla, iki görevin bir arada bulunmasının getirebileceği bazı sıkıntılar, zorluklar olabilir; ama, ben, mümkün olduğu kadar bu konularla ilgili yaptığım açıklamalarda, 138 inci maddedeki hassasiyeti dikkate almaya ve bu konularla ilgili de ille de bir cevap vermem gerektiğinde, umumiyetle madde numarasını söylemeksizin, ya Anayasanın maddesini tekrar ederek veya usul hükümlerini tekrar ederek cevap vermeye çalışıyorum; o hassasiyete dikkat etmek adına.

Şimdi "yargının başı" tabiri, tabiatıyla, tam olarak, yerli yerine oturmuyor; çünkü, Türkiye'de yargı birliği olmadığı için; askerî yargı ayrıdır, Anayasa Mahkemesinin statüsü ayrıdır, onu temsil eden kişi ayrıdır. Yargıtay, yüksek mahkeme sıfatıyla -zaten Adalet Bakanlığıyla demin söylediğim diğer mahkemelerin de bir alakası yok- Yargıtayı, Yargıtay Başkanı temsil etmektedir, Danıştayı, yine, yüksek mahkeme sıfatıyla Danıştay Başkanı temsil etmektedir. Bu nedenle de "yargının başı" tabiri, bu parçalanmışlık içerisinde tam yerli yerine oturmuyor.

Tabiî, Türkiye'deki birkısım sıkıntılar da yargı biriliğinin olmayışından kaynaklanıyor. Keşke, yargıyı bir çatı altında toplayabilecek bir imkânı anayasal açıdan bulabilsek, bu, hem yargının özlük hakları açısından hem yargının işleyişi açısından da beraberinde de pek çok sorunu getiriyor.

Hassasiyetinize teşekkür ediyorum, ben de belli ölçüde bunları paylaşıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Başka soru?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 86 ncı maddesi gereğince oyunun rengini belli etmek üzere, aleyhte söz isteyen, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.

Buyurun Sayın Kandoğan.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Sayın Başkan, onun rengini biliyoruz.

BAŞKAN - Lütfen, Sayın milletvekilleri...

Buyurun Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum; Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen madde üzerinde görüşlerimi açıklamak için huzurlarınızda bulunuyorum.

Yalnız, Adalet ve Kalkınma Partisi Milletvekili Sayın Muzaffer Külcü, bu kanun ilk kez burada görüşülürken, grup adına bir konuşma yapmıştı. Grup adına yaptığı konuşmada, bu, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen maddeyle ilgili olarak "hâkim ve savcı pozisyonumuzu kapatabilmek için kaynağımızı çeşitlendiriyoruz. Bunun için de böyle alternatif bir durumu değerlendirmek, şu anda kaçınılması mümkün olmayan bir ihtiyacımız, bunu mutlaka yapmamız lazım" şeklindeki ifadeleri şu anda önümde; ancak, sayın milletvekili, bu maddenin geri gönderilmesiyle ilgili bir tek cümle söylemediler. Bununla ilgili, hâkim ve savcı açığının nasıl kapanacağı konusunda çok uzun bir konuşma yapmış olmalarına rağmen, bu konuda herhangi bir şey söylemeden yerlerine oturdular.

Değerli milletvekilleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun görevleriyle ilgili olarak… Çok uzun zamandan beri Türkiye'de bu konu tartışılıyor ve Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesini okuyacak olursak, tamamı bu konuyla ilgili.

Sayın Adalet Bakanım, sizlerden istirham ediyoruz, geçmişte şöyle olmuştur veya böyle olmuştur, o hükümetler, o Meclisler bunu şu şekilde yapmıştır veya bu şekilde yapmıştır; ancak, bu mesele, Türkiye'nin gündemini meşgul etmeye devam edecektir. Sayın Cumhurbaşkanı, bu konularla ilgili önüne her buna benzer kanun geldiğinde, aynı gerekçelerle büyük bir ihtimalle bu kanunlar geri gelecektir. Öyleyse, gelin, bu şeref sizin Bakanlığınız döneminde ve 22 nci Dönem Parlamentosuna nasip olacak bir şekilde, bu meselenin, nasıl çözülecekse, artık, Türkiye'nin gündeminden, tartışma konusu olmaktan nasıl çıkarılması gerekiyorsa, bunu etraflıca konuşalım, tartışalım, görüşelim ve bu konunun çözümünü bir an önce yerine getirelim.

Değerli milletvekilleri, çok enteresandır, yargının en çok konuşulduğu bir günde böyle bir kanun Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine geldi. Ben, dün akşam Sayın Başbakanın televizyon konuşmasını dikkatli bir şekilde takip ettim. Sayın Başbakanın çok sert ifadelerle ve kendisini de yargının yerine koyarak, bunun altını çizmek istiyorum, TÜSİAD'ın yapmış oldukları açıklamalarla ilgili olarak, bunun suç olduğu şeklinde bir ifadesi var. Ben, şimdi buradan sormak istiyorum: Sayın Başbakan, bunun suç olduğunu hangi düşünceden yola çıkarak ortaya koyuyorsunuz? Siz, ancak, bunun suç olabileceği ihtimalini ortaya koyabilirsiniz; ancak, yargıyı etkileme noktasında "bu suçtur" şeklindeki bir açık ifade, TÜSİAD'ı suçlarken yapmış olduğu ifadelerle yüzde yüz çelişmekte ve yargıyı baskı altına almaya, yargıyı yönlendirmeye yol açan bir açıklama mahiyetindedir.

Bakınız, Sayın Başbakanın elimde açıklamaları var. Ermeni konferansıyla ilgili, mahkemenin vermiş olduğu karardan sonra bakınız Sayın Başbakan ne diyor: "Özellikle demokratik bir ülkede düşüncenin, fikrin açıklanacağı bir organizasyonda bu şekilde bir kararın alınmasını doğrusu tasvip etmek mümkün değil."

Sayın Başbakan da bir yargı kararını çok açık bir şekilde eleştiriyor. TÜSİAD ne dedi? TÜSİAD da "Rektörün tutukluluk süresini tasvip etmek mümkün değil." İkisi de aynı kelimeyi kullanmış. İkisi de…

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Kesinleşmiş bir karar…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kesinleşmiş kararlar da aynı şekilde Sayın Milletvekili. Hayır… Bakınız, Sayın Milletvekili…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Anayasanın 138 inci maddesi çok açık.

Bakınız, Sayın Gül'ün de bir ifadesi var. Sayın Gül de diyor ki, bakın, Sayın Elazığ Milletvekilim, madem öyle söylüyorsunuz, Sayın Gül de, Orhan Pamuk davasıyla ilgili daha henüz mahkeme karar vermeden, ifadesi burada, Türkiye'de yargı sisteminin tutucu, savcıların ise ondan daha tutucu olduğunu söylüyor Sayın Gül ve ilave ediyor, diyor ki: "Sayın Pamuk'un davasına bakan mahkeme doğru karar verecektir, benzeri davalar hep reddedilmiştir."

Şimdi, bu açıklama neyin nesidir Sayın Milletvekili?! Daha görülmeyen bir dava…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan…

TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Sen TÜSİAD'ın avukatı mısın?!

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, teşekkür için son 1 dakika…

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - 2 dakika verdiniz demin ama...

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kandoğan... Burada süre 5 dakika verildiyse, fazla verildi zaten.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, demin milletvekilimiz Sayın Mehmet Yılmazcan 2 dakika uzattı, 1 dakika da… 3 dakika; lütfen…

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, Sayın Yılmazcan madde üzerinde konuştu. Siz, aleyhte söz istiyorsunuz; İçtüzükte bunun hükmü bellidir.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan konuştuğunda, Sayın Gül konuştuğunda yargılamaya etki olmuyor; ama, TÜSİAD Başkanı konuştuğunda, TÜSİAD…

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Sen avukatı mısın?!.

TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Sen TÜSİAD'ın avukatı mısın?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben, milletin avukatıyım.

TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Sen, TÜSİAD'ın avukatısın!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben, bu Anayasanın avukatıyım. Eğer, Anayasanın 138 inci maddesinde bir hüküm varsa, bu hüküm Sayın Başbakanı da bağlar, Sayın Gül'ü de bağlar…

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - TÜSİAD'ı da bağlar!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - …TÜSİAD'ı da bağlar; ama, bunu açıklıkla ifade ediyorum ki, Sayın Başbakan konuşacak herhangi bir şey yok.

Bir de, şu enteresandır değerli milletvekilleri: Sayın Ankara Cumhuriyet Başsavcısı, niçin Sayın Başbakanın bu suç duyurusundan önce bu konuyla ilgili bir açıklama yapmamıştır veya niçin bir inceleme başlatmamıştır?! İşte, Sayın Başbakanın, Sayın Gül'ün ifadeleri yargıyı yönlendirme ve etkilemenin açık bir göstergesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - TÜSİAD'ı mahkemede savunursun!

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, teşekkür ediyorum.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Teşekkür edeyim…

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kandoğan…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın milletvekilleri…

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kandoğan…

TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Daha rengini belli etmedi.

MUSTAFA EYİCEOĞLU (Mersin) - Renksiz! Renksiz!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, sizin bu konuyla ilgili bir görüşünüz varsa, gelirsiniz burada söylersiniz.

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Sözü sen verecek değilsin!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Lehinde konuşmak isteyen varsa, buyursun.

Değerli milletvekilleri…

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, teşekkür için, lütfen…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, kanunun tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen sayın üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla birlikte, imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 29.6.2005 Tarihli ve 5375 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen -1042 sıra sayılı- Yasanın açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı: 269

Kabul: 240

Ret: 28

Çekimser: 1 (x)

Böylece, tasarı yasalaşmıştır.

Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek bir teşekkür konuşması yapacaktır.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk yargı sistemi açısından önemli bir yasa tasarısını, bir defa daha, değerli katkılarınızla, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşmüş ve sonuca bağlamış bulunuyoruz.

Teker teker hepinize, bütün parti gruplarına huzurunuzda teşekkür ediyorum. Hâkim ve savcılarımız için hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, 6 ncı sıraya alınan, 30.11.2005 Tarihli ve 5433 Sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

7.- 30.11.2005 Tarihli ve 5433 Sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1157) (S. Sayısı: 1050) (x) (xx)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 1050 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, 30.11.2005 tarihli ve 5433 sayılı Kanunun 8 ve geçici 1 inci maddeleri, Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle birlikte Başkanlığımıza gönderilmiştir.

Anayasanın 89 uncu maddesinin ikinci fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir"; İçtüzüğün 81 inci maddesinin son fıkrasında ise "Cumhurbaşkanınca yayımlanması

                           

(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

(x) Kanunun ilk görüşmeleri 17.11.2005 tarihli 20, 22.11.2005 tarihli 21, 24.11.2005 tarihli 23, 30.11.2005 tarihli 25 inci Birleşimlerde yapılmıştır.

(xx) 1050 S. Sayılı basmayazı tutanağa eklidir.

kısmen uygun bulunmayan ve bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen kanunların sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine, kanunun görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz karar verilebilir. Bu durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle ilgili görüşme açılır. Kanunun tümünün oylaması her halde yapılır" hükümleri yer almaktadır.

Bu hükümlere göre, geri gönderilen kanunun tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır.

Bu nedenlerle, söz konusu kanunun, sadece, Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 8 ve geçici 1 inci maddelerinin görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 nci maddeyi okutuyorum:

KAMU MALÎ YÖNETİMİ VE KONTROL KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN

MADDE 8. - 5018 sayılı Kanunun 62 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 62. - Muhasebe yetkilisi görevini yürütmek üzere atanacakların, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde belirtilenler ile aşağıdaki şartları taşıması gerekir:

a) En az dört yıllık yüksek öğrenim görmüş olmak.

b) Kamu idarelerinin muhasebe hizmetlerinde en az dört yıl çalışmış olmak koşuluyla bu idarelerde muhasebe yetkilisi yardımcısı veya eşiti görevlerde bulunmak.

c) Muhasebe yetkilisi sertifikası almış olmak.

d) Son üç yıl içerisinde olumsuz sicil almamış olmak.

e) Aylıktan kesme ve kademe ilerlemesinin durdurulması cezası almamış olmak.

f) Görevin gerektirdiği bilgi ve temsil yeteneğine sahip olmak.

Ancak, belde ve nüfusu 25.000'in altında olan ilçe belediyeleri ile mahalli idare birliklerinde muhasebe yetkilisi görevini  yürütmek üzere atanacakların, yukarıdaki fıkranın (c), (d), (e)  ve (f) bentlerinde belirtilen şartları taşımaları kaydıyla, en az lise mezunu olmaları ve kamu idarelerinin muhasebe hizmetlerinde en az dört yıl çalışmış olmaları yeterlidir.

9.12.1994 tarihli ve 4059 sayılı Kanun hükümleri saklı kalmak kaydıyla genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinde muhasebe yetkilisi Maliye Bakanlığınca, diğer kamu idarelerinde ise üst yöneticiler tarafından atanır.

Muhasebe yetkilisi olacak görevliler, Maliye Bakanlığınca görevin niteliği dikkate alınarak meslekî konularda eğitime tâbi tutulur ve bu eğitimi başarıyla tamamlayanlara sertifika verilir.

Muhasebe yetkililerinin eğitimi ve bunlara sertifika verilmesi ile çalışma usûl ve esasları, Maliye Bakanlığınca hazırlanacak ve Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Özyürek, süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

5018 sayılı Yasanın Cumhurbaşkanımızca veto edilmiş olan 2 maddesini görüşüyoruz. Gerçi, 5018 sayılı Yasa daha sonra geniş bir şekilde değişikliğe tabi tutuldu. Esas itibariyle o noktalarda Cumhurbaşkanımızın vetosu var, onları görüşüyoruz.

Yalnız, o maddelere geçmeden önce, bir iki konuda bilgi sunmak istiyorum.

Biliyorsunuz, bizim, bütçe hazırlama, bütçelerin görüşülmesi ve malî denetimi öngören yasamız, daha önce, 1050 sayılı Yasaydı. 2003 yılında, bu yasanın yenilenmesi, yeniden yazılması, yapılması gerektiği düşüncesiyle, 5018 sayılı Yasa çıkarıldı. Uzun uzun, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü. Bu görüşmeler sırasında, biz, Cumhuriyet Halk Partililer olarak katkı vermeye çalıştık; bazı önemli noktalarda da itirazlarımızı dile getirdik; bunların bir bölümünü de, Anayasa Mahkemesine kadar taşıdık.

Hükümet, bu düzenlemeyi, bu değişikliği, 5018 sayılı Yasayı, bir reform kanunu olarak sundu; ama, daha bu yasa yürürlüğe girmeden, yeni bir değişiklikle, o yasanın temel esprisinden önemli noktalarda uzaklaştı. Örneğin, 5018 sayılı Yasada deniliyordu ki "üç yıl içinde dönersermayeler kademeli olarak tasfiye edilecektir." Ama, daha sonra çıkarılan yasayla, şimdi iki maddesini görüştüğümüz yasayla, denildi ki "dönersermayeleri kaldırmaktan, tasfiyeden vazgeçtik, bunları yeniden yapılandıracağız." Dönersermayelere ihtiyaç varsa, niçin bunları kaldıracağız dediniz; dönersermayelere ihtiyaç yoksa, niçin, şimdi, yeniden yapılandıracağız dediniz?

Değerli arkadaşlarım, bu hükümet, alelacele, Türkiye'nin şartlarını düşünmeden böylesine önemli düzenlemeleri yapıyor; ama, bir süre sonra, Ceza Kanununda da gördüğümüz gibi, daha kanun yürürlüğe girmeden değişiklik yoluna gidiyor. Onun için, yasalar yapılırken, Türkiye'nin şartları ve bu konudaki birikimler dikkate alınmalıdır. Bunlar dikkate alınmadan alelacele yapılacak değişiklikler son derece sakıncalı oluyor ve yaz boz tahtasına çeviriyoruz yasaları ve halkın, insanların Parlamentoya güveni gittikçe azalıyor.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Cumhurbaşkanımızın veto ettiği bu 5435 sayılı Kanunun 8 inci maddesi, 5018 sayılı Kanunun 62 nci maddesinde değişiklik öngörüyordu. Şimdi, burada, muhasebe yetkilisi konusunda yasa ikili bir yöntem belirlemişti; genel bütçeye dahil görevleri yapacak muhasebe yetkililerinde aranacak şartları yasayla saymıştı, yerel yönetimler ve diğer kuruluşların muhasebe yetkilisinin niteliklerini bir yönetmelikle belirlemeyi öngörmüştü. Sayın Cumhurbaşkanımız bu ikili yöntemin uygun olmadığını, yerel yönetimlerde çalışacak muhasebe yetkilisinin de niteliklerinin yasada belirlenmesini istemiştir. Plan ve Bütçe Komisyonunda bu konuyu görüşürken Cumhurbaşkanımızın veto gerekçesi haklı bulunmuş ve Cumhurbaşkanımızın öngördüğü şekilde düzenleme yapılarak buraya getirilmiştir.

Biliyorsunuz, bu iktidarın, bu hükümetin Cumhurbaşkanının vetolarına karşı bir peşin hükümle karşı çıkması vardır. Çoğu kez şuna alışkınız; Cumhurbaşkanımız bir yasayı veto etti mi, AKP sözcüleri hemen çıkarlar derler ki: "Virgülüne dokunmadan aynen Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçireceğiz." Ama, bu kez nadir uygulamalardan biri yapıldı ve Cumhurbaşkanımızın veto gerekçelerine uyuldu.

Değerli arkadaşlarım, Cumhurbaşkanının her vetosunu, her uyarısını, AKP kendilerine karşı bir uyarı gibi, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarını, yürürlüğü durdurma kararlarını kendilerine karşı yapılmış bir düzenleme gibi algılıyor. Oysa, her iki kurul da, makam da anayasal yetkilerini kullanıyor.

Burada, Cumhurbaşkanımızla ilgili talihsiz bazı değerlendirmeler yapıldı. TÜSİAD toplantısına niçin katıldığından bahsedildi ve orada ifade ettiği görüşleri niçin söylediğini gündeme getirdi arkadaşlarımız.

Değerli arkadaşlarım, Cumhurbaşkanı, elbette, uygun gördüğü toplantıya katılır ve uygun gördüğü konularda açıklamalarını yapar, devletin başı olarak Cumhurbaşkanının açıkladığı bu görüşlere karış "niçin böyle konuşuyor, niçin o  zeminde konuşuyor" demek, son derece yanlıştır.

Gene, burada, biraz önce konuşan iktidara mensup arkadaşlarımız da, TÜSİAD'la ilgili, TÜSİAD İstişare Konseyi Başkanının konuşmasıyla ilgili Sayın Başbakanın o şiddetli, hiddet dolu ve bir Başbakandan beklenmeyecek üsluptaki konuşmasını da gündeme getirdiler.

Değerli arkadaşlarım, TÜSİAD'la üç yıldır çok iyiydiniz. Her söylediklerini, hatta, bizim burada eleştirilerimize karşı "gördünüz mü TÜSİAD da böyle düşünüyor" diyordunuz; ama, işinize gelmeyen uyarılar yapılınca, hemen muhbir vatandaş rolüne de soyunarak, hemen ihbarda bulundunuz ve savcılarımız da ne kadar hızlı çalışıyorlarmış, derhal, görev başına geçtiler ve TÜSİAD İstişare Konseyi Başkanı hakkında inceleme başlattılar. Şimdi, bu konular suçsa, Başbakanın uyarısına gerek olmadan, savcıların görev yapması gerekirdi; ama, biraz önceki yasa tasarısını görüşürken de ifade edildiği gibi, ne yazık ki, Türkiye'de yargı, geniş ölçüde, bağımsızlığını, tarafsızlığını kaybetmiştir; hükümetin, geniş ölçüde, etkisi altına girmiştir. Van'da yaşanan olaylar bunun bir parçasıdır ve Orhan Pamuk olayında da, yargıyı baskı altında tutan, gerek Dışişleri Bakanımızın, gerek diğer yetkililerin demeçleri vardır; ama, Orhan Pamuk olayında esas vahim olan, esas sorun, orada önlem alınmaması, güvenliğin sağlanmaması ve âdeta bir linç girişimi ortamının yaratılmış olmasıdır. Bir sanık, savcılar dava açabilir, açmayabilir, yargılanır, yargılanmaz; ama, bir hükümet, bir sanığın güvenliğini sağlayamıyorsa, o hükümetin etkinliğinden, o hükümetin yasalara bağlılığından bahsetmek mümkün değildir.

Ben, bu düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.

Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Sayın Muhsin Koçyiğit; buyurun.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Cumhurbaşkanımızca, bir kez daha görüşülmek üzere Genel Kurulumuza gönderilen tezkere üzerinde söz almış bulunuyorum; Anavatan Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, hepimizin bildiği gibi, daha önce burada, 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu 5018 sayılı Yasayla değiştirilmişti. Maliye Bakanlığında, 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu, giderlerin denetimi, giderlerin yapılması bakımından seksen yıla yakın bir süreyle hizmet verdi; 1927 yılında çıkarılmıştı; fakat, gelişen süreç içerisinde, özellikle Avrupa Birliğiyle uyum süreci içerisinde, çağdaş düzeyde bir muhasebe sisteminin oluşturulması için, 1050 sayılı Yasa da değiştirildi. Tabiî, bu 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununda harcama için çok katı kurallar getirilmişti. Bu kuralları delebilmek için, özellikle kamu kuruluşları, o dönemlerde, 30'a yakın fon oluşturularak, bir şekilde bu denetim dışına çıkmışlardı, rahatça harcama yapıyorlardı. Tabiî, bu, 2003 yılında 5018 sayılı Yasayla bir değişiklik yapılınca, bundan böyle fonlar kaldırıldı, bundan böyle bu alanda bir bütünlük sağlandı. Aslında, 5018 sayılı Yasa da tam istediğimiz şekilde çıkmadı; çünkü, onda ne vardı; muhasebe saymanlıklarının birleştirilmesi vardı. Fakat, görüyoruz ki, o yasadan sonra da Maliye Bakanlığında saymanlıklar olduğu gibi, ayrıyeten Hazine Müsteşarlığında da 3 adet saymanlık bugün de işlevini sürdürüyor. Demek ki, amaçlardan birisi yerine getirilememiş. Sadece 5018 sayılı Yasada, eskiden, bildiğiniz gibi, katma bütçe ve genel bütçe dediğimiz, bir de konsolide bütçe vardı. Bu ayırıma son verilerek, bundan böyle, Mecliste de görüşmekte olduğumuz merkezî yönetim bütçesi getirildi. Bu, gerçekten bir yenilik ve iyi bir şeydir.

Değerli arkadaşlarım, daha sonra, 5018 sayılı Yasada, 30 Kasım 2005 tarihinde, 5433 sayılı Yasayla değişiklikler yapıldı. İşte, bugün, bu değişikliklerden 2 tanesi Cumhurbaşkanımızca veto edildiği için burada görüşüyoruz. Tabiî, bu, Cumhurbaşkanımızın veto gerekçelerine Plan ve Bütçe Komisyonunda uyuldu; uyulduğu için, burada fazla durmayacağım; sadece, 5433 sayılı Yasanın 8 inci maddesi üzerinde kısmen duracağım. Çünkü, burada, ikili bir sistem getirilmiştir. Sistemlerden birisi, genel yönetimlere dahil muhasebe yetkilileri memur statüsünde kabul edildikleri için, bunların özlük hakları yasayla düzenleniyordu. Fakat, veto edilen maddede, yerel yönetimlere ait muhasebe yetkilileri, yasayla değil, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak yönetmeliklerle, özlük hakları, nitelikleri, atanmaları düzenlenir" deniyor. İşte, burası, Anayasanın 128 inci maddesine aykırıydı; çünkü, Anayasanın 128 inci maddesinde "kamu görevlilerinin, memurların özlük hakları yasayla düzenlenir" deniyor.

Bir yerde ister özel idarelere ait olsun, isterse genel yönetime ait olsun, muhasebe yetkililerinin tümü, bir yerde kamu görevi yapıyor. Kamu görevi yaptıkları için de memur statüsünde, memur sayılıyorlar. O halde, özel idare yahut da kamu idaresi denmeden, buradaki tüm muhasebe yetkililerinin aynı statüde olması gerekir.

Bu bakımdan, Plan ve Bütçe Komisyonunda da Sayın Cumhurbaşkanımızın veto gerekçesine uyulduğu için, bundan böyle, bunların statüleri de yasayla olacaktır. Bu bakımdan doğru bir iş yapılmıştır. Ben, sözlerimi daha fazla uzatmayacağım.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koçyiğit.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.53

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.03

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39 uncu Birleşiminin Beşinci Oturumu açıyorum.

1050 sıra sayılı kanunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7.- 30.11.2005 Tarihli ve 5433 Sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1157) (S. Sayısı: 1050) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi söz sırası, şahsı adına söz isteyen, Amasya Milletvekili Hamza Albayrak'ta.

Buyurun Sayın Albayrak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Albayrak, süreniz 5 dakikadır.

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 5433 sayılı Yasanın 8 inci maddesiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi ve bizleri izleyen aziz vatandaşlarımızı sevgi ve muhabbetle selamlıyorum.

5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Yasasında değişiklik yapan 5433 sayılı Yasayla, Yüce Meclisin hatırlayacağı üzere, 19 asil, 3 tane de geçici olmak üzere, toplam 22 maddede değişiklik yapılmıştı.

Değerli arkadaşlar, yapılan bu 22 maddelik değişiklikten, 8 inci maddenin son fıkrası ile geçici 1 inci maddenin dokuzuncu fıkrasındaki bazı hususlarla ilgili olarak, Anayasanın 89 ve 104 üncü maddeleri mucibince, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından, şu anda görüşmekte olduğumuz 8 inci maddenin son fıkrasının tekrar Yüce Mecliste değerlendirilmesi için tarafımıza geri iade edilmişti.

Değerli arkadaşlar, 8 inci maddede, muhasebe yetkili görevlilerinin nitelikleri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesi doğrultusunda tadat edilmiş; ancak, kamu merkezî idarelerde görev alan muhasebe yetkilileri ile yerel yönetimlerde görev alan muhasebe yetkililerinin nitelikleri noktasında bir farklı tespite gidilmişti. Biliyorsunuz, hem 657 sayılı Kanunda hem Anayasanın 6 ve 7 nci maddelerinde, yine, Anayasamızın 128 inci maddeleri muciplerince, kamuda görev alan kişilerin nitelikleri tadat olunmuş, bunların hak ve yetkileri ve sorumlulukları belirlenmiştir.

Değerli arkadaşlar, 8 inci maddede altı çizilen husus, biraz önce bahsettiğim bu meri mevzuat doğrultusunda yerel yönetimlerde görev alan muhasebe yetkililerinin niteliklerinin de Maliye Bakanlığınca hazırlanan ve Bakanlar Kurulunca neşredilecek olan yönetmelikle değil, Anayasanın 128 inci maddesi bağlamında, yine, 5018 sayılı Kanunun 2 nci maddesine de uygun olarak, bu yetkililerin de aynen merkezî idaredeki kamu kurum ve kuruluşlarında olduğu gibi belirlenmesinin kanun gereği olması gerektiğinin altı çizilmişti.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; yapılan bu değişiklikle, merkezî idare ile kamuda görev alan muhasebe elemanları arasında herhangi farka gidilmemiş; bunlar, tamamen yasalara uygun hale getirilmiştir.

Tabiî, orada bir de istisnaî  bir    durum vardır.  Belde  ve   nüfusu   25 000'in altında olan ilçe belediyeleri ile mahallî idarelerde görev alan muhasebe yetkililerinin dört yıllık yüksekokul mezunu olmasına bir istisna getirilmiş, kamu kurum ve kuruluşlarında en az dört yıl çalışmak kaydı şartıyla asgarî lise mezunu olan muhasebe yetkililerinin de görev alacağı hükme bağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; AK Parti olarak, bizler, şunu hep prensip edindik: Doğruya taraf olduk, güzeli, iyiyi hep alkışladık, benimsedik; ama, asla, yanlışa, şirin gözükmek için de, doğrudan taviz vermedik.

Bu 19 maddelik 5433 sayılı Kanunda, gereği gibi, Yüce Meclis hassasiyetini ortaya koymuş. Bu Kanun, sadece iki husus ayrık tutulmak nedeniyle -ki, bu da, 8 inci maddenin son paragrafı, geçici maddenin de 9 unca paragrafı olmak üzere- Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından Yüce Meclise gönderilmiş; Yüce Meclis de, bu doğrultuda, Anayasanın 6 ncı, 7 nci, 128 inci maddesi paralelinde, 5018 sayılı Yasanın 2 nci maddesini de dikkate alarak bu düzenlemeyi yapmıştır.

Bu Yasanın hepimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Albayrak.

Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen Ordu Milletvekili Sayın Cemal Uysal; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununda Sayın Cumhurbaşkanımızın uyarısı istikametinde gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Bu Kanun, esasen, bütçeyle çok yakın ilişkili olduğundan, ben de, bugün görüşülmekte olan, on günden beri görüşülmekte olan bütçe üzerinde, bütçenin belli konuları üzerinde çok kısa bir yorum sunmak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Uysal, bir saniye…

Sayın milletvekilleri, salonda büyük bir uğultu var; sayın hatibin konuşması anlaşılmamaktadır.

Buyurun Sayın Uysal.

CEMAL UYSAL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, son otuz yıldan beri, devletler, ellerinde bulunan ekonomik işletmeleri özelleştirmek suretiyle küçülürken, toplumdan vergiyi ve parafiskal gelir olarak aldıkları miktarı devamlı attırarak son yıllarda gayri safî millî hâsılanın yüzde 45'ine kadar getirdiler.

Türkiye'de de devlet bütçesi ve diğer kamu bütçeleriyle birlikte, devlet, gayri safî millî hâsılanın aşağı yukarı yüzde 40'ına sahip olmaktadır. Bu kadar büyük imkân, bu kadar büyük maddî imkân, hükümetlere çok büyük avantajlar ve imkânlar sağlarken, yetki verirken, aynı zamanda çok önemli sorumluluklar da getirmektedir.

Hükümetler, bütçeyle, vatandaşların servetinden, gelirinden ve harcamalarından pay almaktadır. Çok büyük harcamalar yapılırken ve bu gelirleri alırken hükümet ve özellikle bütçe uygulamasında, ekonomide büyüme, gelir dağılımı, sosyal refah, gayri safî millî hâsılanın deseni, terkibi ve fiyatlar nispî yapısı üzerinde çok büyük etkiler meydana getirmekte, özellikle de fiyat istikrarı üzerinde olumlu veya olumsuz etkiler yaratmaktadır. Bu nedenle de, bütçeler, hükümetlerin, makro düzeyde temel tercihlerini içeren ekonomik ve malî politikaların temel uygulama aracıdır.

Bütçenin sağlam olabilmesi için iki temel prensip vardır. Bunlardan bir tanesi, samimî bir bütçe yapmak, gerçekçi olmak; diğeri de bütçenin denk bağlanmasıdır. Bu samimiyet ilkesinin anlamı şudur: Genellikle, hükümetler, bütçeleri parlamentoya getirirken bütçe açığını düşük gösterirler, parlamentonun ve toplumun tepkisini almaktan çekinirler. Böylece, bunu gerçekleştirmek için de giderleri olduğundan daha az, gelirleri de olduğundan çok daha fazla gösterirler; ama, sene sonuna gelindiği zaman bir bakarsınız ki, giderler büyümüş, gelirler azalmış ve bütçe açığı da tahmin edilenin çok üzerinde olmuş. Bu çerçevede, hükümetimizin 2005 yılı bütçesine baktığımız zaman, gerçekten de, çok gerçekçi ve samimî bir şekilde hazırlandığını görüyoruz.

Bakınız, bu Parlamentondan, hükümet, 2005 yılı bütçesi için harcama bazında 155,6 katrilyon lira yetki almış; yani, bütçeyi böyle tahmin etmiş; ama, yıl sonunda 10 katrilyon eksiğiyle 145,5 katrilyonluk harcama yapmış; gelirleri 126,5 katrilyon olarak hesaplamış, Parlamentodan böyle yetki almış, sonra da bunu 130,9 katrilyona çıkarmış; 4,4 katrilyon da burada fazlalık sağlamış. Sonuçta, Parlamentoya sunulan bütçede, 2005 yılı bütçesinde yıl başında 29,1 katrilyon açık öngörüldüğü halde, bu tasarruf sonucu, açık, tam bunun yarısı kadar gerçekleşmiş. Son otuz, kırk yılda gerçekten de bu kadar samimî bir şekilde hazırlanmış ve böyle başarılı bir bütçe görmek mümkün değil. 2002 yılında gayri safî millî hâsılada bütçe açığının payı yüzde 16 iken, 2005'te yüzde 3,1 ve 2006'da da yüzde 2,4 seviyesine geliyor; yani, bütçe gittikçe denk bütçe haline geliyor.

Şimdi, bu nasıl sağlandı; tabiî, bu kendiliğinden sağlanmadı. Bunu sağlamak için fonlar kaldırıldı veya bütçe içerisine alındı, KİT'ler özelleştirildi, KİT bütçelerinin yükü azaltıldı ve kamu harcamalarında tasarrufa geçildi ve böylece, çok disiplinli bir malî yönetim sonunda bu harcamalar gerçekleşti ve ekonomi de düzlüğe çıktı. O bakımdan, böyle bir sunumda bulunma ihtiyacını duydum. Bu, gerçekten çok parlak bir bütçedir.

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Uysal, teşekkür ediyorum.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunla kurulan Strateji Geliştirme Başkanlığında ihdas edilen Daire Başkanlığı kadrolarından ikisi (İçişleri ve Adalet bakanlıklarında biri) ile Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı kadrolarına (Emniyet Genel Müdürlüğü hariç), Bütçe Dairesi Başkanı ve Bütçe Dairesi Başkan Yardımcısı kadrolarında bulunan personel arasından, ilgili idarelerce 1.3.2006 tarihine kadar atama yapılabilir. Bütçe Dairesi Başkanı ve Bütçe Dairesi Başkan Yardımcısı kadrolarında bulunanlar bu Kanuna ekli (2) sayılı cetvelde belirtilen idarelerde ihdas edilen Müdür kadrolarına da atanabilirler.

Yukarıda belirtilen şekillerde ataması yapılamayan Bütçe Dairesi Başkanları ve Bütçe Dairesi Başkan Yardımcıları Maliye Bakanlığı personeli atama ve görevde yükselme esaslarının belirlendiği yönetmelikle öngörülen aynı hizmet gruplarındaki durumlarına uygun kadrolara 31.12.2006 tarihine kadar atanırlar. Bunlar bu süre içerisinde başka işlerde görevlendirilebilirler.

Maliye Başkanı, Bütçe Dairesi Başkanı ve Bütçe Dairesi Başkan Yardımcısı kadrolarında bulunanlar, 31.12.2005 tarihi itibarıyla görev yaptıkları kamu idarelerinin 2005 yılına ait bütçe, muhasebe ve diğer iş ve işlemlerini 1.3.2006 tarihine kadar sonuçlandırmakla da sorumludurlar.

Bütçe Dairesi başkanlıklarında görev yapan Bütçe Dairesi Başkanı ve Bütçe Dairesi Başkan Yardımcısı kadrolarında bulunan personel dışındaki diğer Maliye Bakanlığı personeli bulundukları kadrolarıyla birlikte 1.1.2006 tarihi itibarıyla başka bir işleme gerek kalmaksızın bulundukları ilin defterdarlığına devredilir. Ancak bunlar halen bulundukları kadrolarda kaldıkları sürece 31.12.2006 tarihine kadar nezdinde görev yaptıkları kamu idaresinin Strateji Geliştirme Başkanlığı veya Strateji Geliştirme Daire Başkanlığında görev yapmaya devam ederler. Bunlardan sınav sonucunda Malî Hizmetler Uzmanı kadrolarına atanacaklar ile halen nezdinde görev yaptıkları idarelerin ve kendilerinin talep etmeleri halinde bu idarelerin kadrolarına atanacaklar için Maliye Bakanlığının muvafakati aranmaz.

Yukarıdaki hükümlere göre 31.12.2006 tarihine kadar Maliye Bakanlığı ve diğer kamu idarelerinin kadrolarına atanan personelin eski kadrolarına bağlı olarak en son ayda almakta oldukları aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatları ile diğer malî hakları (fazla çalışma ücreti hariç) toplam net tutarının, yeni kadrolarının aylık, ek gösterge, her türlü zam ve  tazminatları, sözleşme ücreti, ikramiye ile diğer malî hakları (fazla çalışma ücreti hariç) toplam net tutarından fazla olması halinde aradaki fark tutarı herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi tutulmaksızın ve fark kapanıncaya kadar atandıkları kurumlarda kaldıkları sürece ayrıca tazminat olarak ödenir.

Maliye Başkanı kadrolarında bulunanlar kadrolarının kaldırıldığı tarihten itibaren 31.12.2006 tarihine kadar kazanılmış hak aylık dereceleri dikkate alınmak suretiyle Maliye Bakanlığında başka bir kadroya atanırlar. Bunlar yeni bir kadroya atanıncaya kadar eski kadrolarına ait aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatları ile diğer malî haklarını almaya devam ederler ve bu süre içerisinde başka işlerde görevlendirilebilirler. Bunların eski kadrolarına bağlı olarak en son ayda almakta oldukları aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatları ile diğer malî hakları (fazla çalışma ücreti hariç) toplam net tutarının, atandıkları yeni kadrolarının aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatları ile diğer malî hakları (fazla çalışma ücreti hariç) toplam net tutarından fazla olması halinde, aradaki fark tutarı herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi tutulmaksızın ve fark kapanıncaya kadar kurumlarında kaldıkları sürece ayrıca tazminat olarak ödenir.

Maliye başkanlıkları ve Bütçe Dairesi başkanlıklarına ait demirbaş, makine-teçhizat ve yazılımları, her türlü kayıt ve belgeleri 1.1.2006 tarihi itibarıyla nezdinde görev yapılan kamu idaresine Maliye Bakanlığınca belirlenecek usûl ve esaslar çerçevesinde devredilir.

İç denetçi sayısı on ve üzerinde belirlenen kamu idareleri, 31.12.2006 tarihine kadar, tahsis edilen iç denetçi kadro sayılarının en fazla yarısına kadar atama yapabilir. Diğer kamu idarelerinin iç denetçi kadrolarına 31.12.2006 tarihine kadar atama yapılamaz. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi bu sınırlamaya tâbi değildir.

Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün Şube Müdürü kadrolarında bulunan ve Devlet Bütçe Uzman Yardımcılığı giriş sınavına katılabilmek için gerekli öğrenim şartını taşıyanlardan, 30.6.2006 tarihine kadar bir defaya mahsus olmak üzere yapılacak ve usul ve esasları Maliye Bakanlığınca belirlenecek yazılı ve sözlü sınavlarda başarılı olan en fazla 20 kişi Devlet Bütçe Uzmanı, Milli Emlak Genel Müdürlüğünün Şube Müdürü  kadrolarında bulunan ve Devlet  Malları Uzman Yardımcılığı giriş sınavına katılabilmek için gerekli öğrenim şartını taşıyanlardan, 30.6.2006 tarihine kadar bir defaya mahsus olmak üzere yapılacak  ve usul ve esasları Maliye Bakanlığınca belirlenecek yazılı ve sözlü sınavlarda başarılı olan en  fazla 20 kişi Devlet Malları Uzmanı kadrolarına atanırlar.

2.1.2006 tarihi itibarıyla Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün genel idare hizmetleri sınıfına dahil kadrolarında bulunan ve Devlet Bütçe Uzman Yardımcılığı giriş sınavına katılabilmek için gerekli öğrenim şartını taşıyanlardan, 30.6.2006 tarihine kadar bir defaya mahsus olmak üzere yapılacak ve usûl ve esasları Maliye Bakanlığınca belirlenecek yazılı ve sözlü sınavlarda başarılı olan en fazla 30 kişiden; Bütçe Dairesi Başkan Yardımcısı ve Şef kadrosunda bulunanlar bir yıl, diğerleri ise üç yıl sonunda yapılacak Devlet Bütçe Uzmanlığı yeterlik sınavına girmeye hak kazanırlar ve bu sınavda başarılı olanlar Devlet Bütçe Uzmanı kadrolarına atanırlar.

En az dört yıllık yüksek öğrenim veren yüksek öğretim kurumlarının istatistik bölümünden mezun olup, 2.1.2006 tarihinde Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünde memur kadrolarında görev yapan personelden en az üç yıl hizmeti olan ve olumlu sicil alanlar, 15.1.2006 tarihi itibarıyla başka bir işleme gerek kalmaksızın istatistikçi kadrolarına atanmış sayılırlar.

Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü teşkilâtında Şube Müdürü, Muhasebe Müdürü, Malmüdürü, Saymanlık Müdürü ve Muhasebe Denetmeni kadrolarında bulunan ve Devlet Muhasebe Uzman Yardımcılığı giriş sınavına katılabilmek için gerekli öğrenim şartını taşıyanlardan, 30.6.2006 tarihine kadar bir defaya mahsus olmak üzere yapılacak ve usûl ve esasları Maliye Bakanlığınca belirlenecek yazılı ve sözlü sınavlarda başarılı olan en fazla 60 kişi Devlet Muhasebe Uzmanı kadrolarına atanırlar. Şube Müdürü kadrolarında bulunanlardan bu şekilde Devlet Muhasebe Uzmanı kadrolarına atananların kadro unvanları, atama tarihi itibarıyla Devlet Muhasebe Uzmanı olarak değiştirilmiştir. Muhasebat Genel Müdürlüğüne tahsis edilmiş Şube Müdürü kadro unvanlarından 8 adedi dışındakiler 30.6.2006 tarihi itibarıyla iptal edilmiş olup, bu sayının üzerindeki Şube Müdürleri Muhasebat Genel Müdürlüğüne tahsis edilmiş eşdeğer diğer kadrolara anılan tarihten önce atanır.

Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğünün merkez teşkilâtında genel idare hizmetleri sınıfına dahil kadrolarında bulunan ve Devlet Malları Uzman Yardımcılığı giriş sınavına katılabilmek için gerekli öğrenim şartını taşıyanlardan, 30.6.2006 tarihine kadar bir defaya mahsus olmak üzere yapılacak ve usûl ve esasları Maliye Bakanlığınca belirlenecek yazılı ve sözlü sınavlarda başarılı olan en fazla 30 kişiden; şef ve uzman kadrolarında bulunanlar bir yıl, diğerleri ise üç yıl sonunda yapılacak Devlet Malları Uzmanlığı yeterlik sınavına girmeye hak kazanırlar ve bu sınavda başarılı olanlar Devlet Malları Uzmanı kadrolarına atanırlar.

190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki cetvelin Maliye Bakanlığına ait bölümünde yer alan ve Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğüne tahsis edilmiş olan Şube  Müdürü  kadrolarından, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte boş olanların 5 adedi dışındakilerin kadro unvanı ile dokuzuncu fıkra uyarınca atanacaklardan boşalacak kadroların unvanı Devlet Bütçe Uzmanı; Milli Emlak Genel Müdürlüğüne tahsis edilmiş Şube Müdürü kadrolarından, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte boş olanların 8 adedi dışındakilerin kadro unvanı ile dokuzuncu fıkra uyarınca atanacaklardan boşalacak kadroların unvanı Devlet Malları Uzmanı olarak değiştirilmiştir. Dokuzuncu fıkra çerçevesinde atama yapılmasına hak kazanamayanların bulundukları Şube Müdürü unvanlı kadrolar, her ne sebeple olursa olsun boşaldıkları tarihte ve herhangi bir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek.

Buyurun Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 2 nci maddesiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 5018 sayılı Yasa, biraz önce de bahsettim, hükümetin reform diye sunduğu bir yasaydı ve bu çerçevede de bazı kuruluşlar bütçe kapsamına alınmıştı; onlardan biri de TRT'ydi, TOKİ'ydi, TMSF'ydi; fakat, daha sonra çıkarılan 5433 sayılı Kanunla, bu kuruluşlar bütçe kapsamı dışına çıkarıldı. Şimdi, acaba, 5018'de bunlar niçin kapsamına alınmıştı, sonra niçin bu kapsamdan çıkarıldı? Bütçe kapsamında kalmaya devam eden kuruluşlara bakıyoruz; örneğin, Dil ve Tarih Kurumu gibi, RTÜK gibi, TRT'yle kıyaslanmayacak derecede küçük bütçeleri olan, dar kadroları olan kuruluşlar bütçe kapsamında olmaya devam ediyor; buna karşılık, TRT kapsamdan çıkarılıyor, TOKİ kapsamdan çıkarılıyor, TMSF kapsamdan çıkarılıyor. Bu kuruluşlardan, TOKİ gibi, son zamanlarda konut yapımındaki hareketlilik nedeniyle çok önemli bir konumda olan TOKİ'nin bütçe kapsamından çıkarılması demek, burada denetim imkânının kalmaması demektir. Bütçe görüşmeleri meyanında, burada TOKİ'nin bütçeleriyle ilgili söz söyleme, eleştiri getirme hakkımız olmuyor. Oysa, bu kuruluşla ilgili çok ciddî iddialar var; arsaların alınmasıyla ilgili iddialar var, müteahhitlerin seçilmesiyle ilgili iddialar var; ama, ne yazık ki, bu konuları burada, bütçe görüşmeleri kapsamında değerlendirme imkânına sahip olamıyoruz. Keza, TMSF gibi, el konulan bankaların menkullerini, gayrimenkullerini, varlıklarını idare eden, satan, değerlendiren bir kuruluşun bütçesi de buralarda, Genel Kurulumuzda görüşülemiyor. Denilebilir ki, bunlar, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu tarafından denetleniyor, KİT Komisyonunda görüşülüyor. Tabiî bu, bütçe denetimi gibi bir denetim değildir KİT denetimi. Mesela, Patent Enstitüsü bütçe kapsamına alındı, burada görüşülüyor. Oysa, Patent Enstitüsü de KİT Komisyonunda görüşülüyordu. Burada çok önemli bir çifte standart uygulandı, 5018'in getirmek istediği kamu parasını harcayan tüm kuruluşların denetiminin bütçe kapsamında yapılması olanağı ortadan kaldırıldı. Burada, özellikle TOKİ ile ilgili yatırımlara, müteahhit seçimine, arsa satın almalarına bütün kamuoyunun ve milletvekillerimizin dikkatini çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan maddede, geçici 1 inci maddede, ilk şekliyle -yani veto edilmeden önce- şube müdürlerinin bir kısmının uzmanlığa geçirilmesinde sınav esası getiriliyordu, bir kısmında sınav esası getiriliyordu, bir kısmında sınav yoktu. Sayın Cumhurbaşkanımız bu çifte standarda dikkat çekerek veto etmişti. Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler sırasında Sayın Cumhurbaşkanımızın veto gerekçesi haklı bulunmak suretiyle gerekli değişiklikler yapıldı ve Sayın Cumhurbaşkanımızın veto gerekçelerine de bu tasarıda yer verilmiş oldu.

O bakımdan, bir yanlıştan, bir hatadan dönülmüş oldu. Ben, bunu, bu hatadan dönülmüş olmasını memnuniyetle karşılıyorum; ama, 5018 sayılı Yasanın gerçek anlamda bir kamu malî denetimi yasası olabilmesi için çok önemli kuruluşların da bütçe kapsamına alınması gerekirdi. Ne yazık ki, TOKİ'nin, TRT'nin ve TMSF'nin bu kapsam dışında olması son derece yanlış olmuştur. Bu yanlıştan dönülmesi gerektiğini düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Amasya Milletvekili Hamza Albayrak; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 5433 sayılı Yasanın geçici 1 inci maddesiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 5018 sayılı Yasada değişiklik yapan 5433 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin dokuzuncu fıkrası Sayın Cumhurbaşkanı tarafından Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri muciplerince tekrar görüşülmek üzere Yüce Meclise sevk edilmiştir.

Geçici 1 inci maddenin dokuzuncu fıkrasıyla ilgili olarak yapılan yeni düzenlemeyle, Cumhurbaşkanımızın altını çizdiği hususlara temas edilmiş ve bu dokuzuncu fıkranın, hem 657 sayılı Yasanın ek 12 nci maddesine hem de Maliye Bakanlığı teşkilatıyla ilgili 187 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 43 üncü maddesine uygunluğu sağlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, uzmanlık ve denetim elemanlığı, bir kariyer mesleğidir. Kimlerin, hangi okul mezunlarının hangi usul ve esaslara göre uzman yardımcısı, uzman ya da müfettiş yardımcısı ya da müfettiş olacağı belirlenmiştir. Dolayısıyla, genelde, yeni oluşturulan kuruluşlarda, denetim organlarında, teşkilatın omurgasını oluşturabilmek için, sabit görevden geçişlere müsaade vardır. Burada yapılan değişiklikle, özellikle Millî Emlak Genel Müdürlüğü ile Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğünde, bu kanunun, yani, 5433 sayılı Kanunun çıktığı tarihlerde, 4 yıllık yüksekokul mezunu olmak şartıyla, şube müdürü olarak çalışanlara, herhangi bir işleme tabi tutmaksızın, uzman olma hak ve yetkisi verilmişti. Sayın Cumhurbaşkanı, bu konuya temasla, bu geçici 1 inci maddenin dokuzuncu fıkrasının düzeltilmesi, yeniden gözden geçirilmesi bağlamında konuyu Yüce Meclise intikal ettirdi ve bu tespitler, hem Plan ve Bütçe Komisyonunca hem de Genel Kurulumuzca, inşallah, düzeltilmiş olarak meriyete konmuş olacak. Böylece, gerek devlet bütçe uzmanı gerekse devlet malları uzmanı olabilmenin nitelikleri, kanuna uygun olarak, özellikle 657 sayılı Kanunun ek 12 nci maddesine, 178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 43 üncü maddesine uygun olarak belirlenmiş oldu. Bu arkadaşlarımız da, ekonomi, siyasal, hukuk, işletme gibi mesleğe eleman yetiştiren okullardan mezun olmak kaydı şartıyla, yine, uzman yardımcılığı, müfettiş yardımcılığı gibi kariyer esaslı sınavlardan geçerek, bunlar da, bu kanunun yayımı tarihinden itibaren belirlenen süreçte müracaat etmek kaydı şartıyla uzman yardımcısı, uzman olabilecekler.

Değerli arkadaşlar, hep şundan dem vururuz; hantal bürokratik yapıdan, yöneten demokratik yapıya geçmenin özlemini hep gündeme getiririz. Maalesef, Türkiye'de, hantal bürokratik yapıya, kariyer kökeni gözetilmeden yapılan atamalar yer yer neden olmuştur. Özellikle de, denetim elemanları içerisinde, atamalı müfettişler ya da uzmanlar içerisinde, atamalı uzmanlar, bilgi birikimi ve kariyerden kaynaklanan tecrübe eksikliklerinden dolayı, yeterli hizmeti, kendi skalalarında verememişlerdir. Biz, inanıyoruz ki, hakkı hak sahibine, gerekli nitelikleri aramak kaydı şartıyla verdiğimiz müddetçe, onlar, bu Türkiye'ye, yani, bu millete çok yararlı ve faydalı hizmet edeceklerdir. Biz, bilene, ilgiliye ve bilgiliye daima saygı duyduğumuz müddetçe, hantal bürokratik yapı, demokratik yönetime kesinlikle ayak uyduracak ve katkı verecektir diyor; bu kanunun, yani, görüşülmekte olan 5433 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin hayırlı, uğurlu olması dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Albayrak.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Ordu Milletvekili Cemal Uysal; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, vakit biraz gecikti; ama, ben, ekonominin çok önemli bir konusuna çok kısaca, 5 dakikalık bir süre içerisinde değinmek istiyorum. O da, aşırı değerlenmiş Türk Lirası veyahut da çok ucuz olan döviz meselesi. Tabiî, sabit kur rejiminin bulunduğu durumlarda, devletin resmî olarak saptadığı döviz ile piyasadaki döviz arasındaki fark, değerlenmeyi ölçen bir ölçü verir. Bunun ikisi arasındaki fark, aşırı değerlenmenin bir ölçüsüdür; ama, döviz fiyatının serbest piyasada arz ve talep şartları altında çalıştığı, teşekkül ettiği bir piyasada, bunu tespit etmek mümkün değil; yani, TL'nin fazla değerli olduğunu tespit etmek mümkün değil. Biz, tabiî, 30 yıldan beri çok yüksek bir fiyat konjonktüründe çok değersiz ve ucuz TL'ye alıştığımız için biraz garipsiyoruz. Tabiî, o zaman, TL çok düşük olduğu zaman da para ikamesi vardı, şimdi para ikamesinden ters para ikamesine geçiş de bazılarımıza ters geliyor.

Şimdi, aşırı değerli TL'nin durumu ne, ona bakalım. Son üç yılda Türkiye'ye    45 000 000 turist gelmiş, o pahalı denilen TL'yi 47 milyar dolar bozdurmak suretiyle almış ve bunu harcamış; yani, TL'ye dış talep oldukça yüksek.

Gene, yabancı sermaye ülkemize gelmiş, dövizi Türk Lirasına dönüştürmüş ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında milyarca dolarlık hisse senedi almış; yani, pahalı paraya karşı talep oldukça yüksek.

Gene, bu sene 2005 yılında 5 milyar dolar… Sayın Maliye Bakanın ifade ettiğine göre, Türkiye'ye doğrudan yabancı sermaye girecek, bu yabancı sermaye de, aşağı yukarı 5 milyar dolarlık Türk Lirası alacak.

Şimdi, demek ki, Türk Lirasına karşı oldukça önemli bir talep var; yani, o bakımdan da hiç bundan gocunmamamız lazım, tamamen piyasa şartlarında teşekkül ediyor.

Peki, dövizin fiyatı nasıl teşekkül ediyor; acaba bu dövizin fiyatını artırmak mümkün mü, böyle bir şey yapmak mümkün mü?

Çok değerli milletvekilleri, makro ekonomik planda bugün Türkiye'nin millî geliri ve makro dengeleri, yüzde 8 bir enflasyona ve bugünkü dolar kur  paritesine göre denge bulmuş bir parasal yapıya sahip. Türkiye'nin millî geliri ve bütün ekonomik parametreleri buna göre denge bulmuş.

Eğer, biz, Türk Lirasının değerini düşürecek olursak, dövizin fiyatını yükseltecek olursak, ta o yükselttiğimiz miktar kadar yüksek bir seviyede, daha yüksek bir parasal seviyede ekonomi yeniden denge arayışına girecek ve ekonominin tüm dengeleri bozulacak, daha yüksek bir fiyat konjonktüründe Türkiye'de makro dengeler kendisine bir denge arayacak.

Gerçekten de, bunu, hükümetin yapacağını hiç kimse beklemesin. Kaldı ki, bugünkü konjonktürde piyasa şartlarının dışına çekip de Türk Lirasının değerini düşürmeye kalktığımız zaman, ne kadar düşürüyorsak… Diyelim ki, Türk Lirasını bugün 1,350'den -dolar olarak- 2 000 000 liraya getirelim. O zaman, nasıl tarım ürünlerine fiyat veriyoruz da onu o fiyata getirmek için destekleme alımları yapıyorsak, bu dolar için de, euro için de destekleme alımı yapmak zorunda kalacağız.

Bunu nasıl yapacağız? Bunun için ödenecek para, yapılan hesaplara göre, 2 000 000 lira dolar kuruna göre aşağı yukarı 20-25 milyar dolar. Ekonomistler böyle hesap yapıyorlar. Bu 20-25 milyar doları veyahut da 35-40 katrilyon lirayı nereden bulacaksınız; Merkez Bankası para basacak ve piyasadan bu kadar dolar alacak. O paralar, Türk Liraları piyasaya verildiği zaman büyük bir enflasyona sebep olacak ve Merkez Bankası onu sterilize etmek için yüksek bir fiyat, faiz ödemek suretiyle onu çekecek. Böylece, tüm dengeler altüst olacak. Gerçekten de, bunun, ekonomiye hiçbir faydası olmayacak. Biraz evvel de ifade ettiğim gibi, ekonominin tüm parametrelerini daha yüksek bir fiyat seviyesinden ve parasal olarak daha yüksek bir fiyat seviyesinden tekrar dengeye getirmek için ekonomi büyük bir gayret sarf edecek ve Türkiye'nin tüm dengeleri bozulacak.

Böyle bir maceraya hükümet girmeyecek ve buna hiç de gerek yoktur; çünkü, Türkiye'de, artık, serbest kur rejimi vardır, Türk Lirasının fiyatı da buna göre teşekkül etmektedir.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uysal.

Sayın milletvekilleri, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, oyunun rengini belirtmek üzere, aleyhte olmak şartıyla, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.

Buyurun Sayın Kandoğan.

Süreniz 3 dakikadır.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın Cumhurbaşkanından bir kanun daha geri geldi. Bu dönemde, Sayın Cumhurbaşkanından, bir kez daha görüşülmek üzere gönderilen kanun sayısı 43. Bugüne kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, hiç görülmeyecek oranda, son derece yüksek bir rakam ve bizler, bu 43 kanunu yeniden görüşmek mecburiyetinde kaldık.

Şimdi, ben, zaman zaman, bu kürsüden, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaşanan bu durumu eleştirdiğimde, bu durumun Türkiye Büyük Millet Meclisini  sıkıntıya soktuğunu ifade ettiğimde bazı arkadaşlarımız itiraz ediyor.

Sayın Cumhurbaşkanını sevmeyebilirsiniz, beğenmeyebilirsiniz, hukukî görüşlerine katılmayabilirsiniz; ancak, bu kanunla ilgili olarak geri gönderme gerekçesini çok iyi okumamız lazım. Bakınız, Sayın Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisine bu kanunu geri gönderirken, Anayasanın 7 nci maddesinden bahsediyor. Anayasanın 7 nci maddesini sizlere okumak istiyorum: "Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez."

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı, buna benzer bazı kanunları aynı gerekçelerle geri gönderdi. Sayın Cumhurbaşkanı şunu söylüyor: "Bu yetki, Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Sizin bunu kanunla düzenlemeniz lazım. Eğer, bunu, yönetmeliklere bırakacak olursanız, siz, size verilmiş olan bir yetkinin kullanılmasını idareye ve yürütmeye vermiş olursunuz. Halbuki, bu yetki, Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, yasa koyucunundur" şeklinde eleştirileri var. Öyleyse, bu eleştirilerden bizim bir sonuç çıkarmamız lazım. Sayın Cumhurbaşkanı Meclisin itibarını yüceltmeye çalışıyor, "Meclisin elinde olan bir hak ve yetkiyi siz yürütmeye ve idareye vermekle yanlış yapıyorsunuz, bu yetkiyi yasama organı olarak sizin kullanmanız gerekir" diye, geri gönderme gerekçesinde çok açık ve net ifadelerde bulunuyor.

Şimdi, geçmişte de aynı gerekçelerle gelen kanunlardan sonra, yeniden aynı hataları işlemenin ve dolayısıyla, kanunları, yeniden, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ikinci kez görüşmenin haklı ve mantıklı bir izahını kim yapabilecek? Benim itirazım bunadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen toparlar mısınız.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, son dönemde, bir grup, bir kamuoyu araştırması yaptı. O kamuoyu araştırmasının neticesinde, Türkiye'de güvenilir kurumlarla ilgili bazı mesajlar ortaya çıktı. O mesajlardan hepimizin ders alması gerekiyor. Özellikle, 22 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekilleri olarak bizim, kendimizin kullanması gereken hak ve yetkileri bir başka organa devretmeme noktasında son derece duyarlı davranmamız gerektiğini  ifade ediyorum.

Bu kanun vesilesiyle ilk defa güzel bir şey de ortaya çıktı, Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçeleri de göz önüne alınarak ilgili komisyonda bir düzeltme yapıldı ve bu düzeltme neticesinde de bu kanun -Sayın Cumhurbaşkanının da önerisi dikkate alınarak- Meclisin huzuruna gelmiş oldu.

Ben, son söz olarak, şunu söylemek istiyorum: Değerli milletvekilleri, Meclisin itibarını yüceltmenin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...hepimizin en öncelikli görevi olduğunu ifade ediyor, komisyonun bu noktada duyarlı davranmasından dolayı da komisyon başkanı ve üyelerine şükranlarımı sunuyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Sayın milletvekilleri, kanunun tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini; bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, 30.11.2005 Tarihli ve 5433 Sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının açıkoylama sonucu:

Oy sayısı: 262

Kabul: 248

Ret: 14 (x)

Böylece, Kanun kabul edilmiştir.

Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için, 23 Aralık 2005 Cuma günü saat 11.00'de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma saati: 19.54

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                  

(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.