BIM 2 12 2006-02-03T13:27:00Z 2006-02-03T13:27:00Z 115 78602 448033 TBMM 3733 896 550215 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22       CİLT: 105       YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

38 inci Birleşim

21 Aralık 2005 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- (10/251) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/949)

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Bosna-Hersek Adalet Bakanı Slobodan Kovac ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

l.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030)

A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Dışişleri Bakanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

B) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

C) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

D) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

E) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI

1.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı  2004 Malî Yılı Kesinhesabı

F) REKABET KURUMU

1.- Rekabet Kurumu  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

G) MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ

1.- Millî Prodüktivite Merkezi  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

H) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ  BAŞKANLIĞI

1.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

İ) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU

1.- Türk Akreditasyon Kurumu  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

J) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1.- Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

K) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1.- Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

L) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI

1.- Çevre ve  Orman Bakanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

M) ORMAN  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Orman Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Orman Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

N) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü  2004 Malî Yılı Kesinhesabı

O) ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in, Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, hizmet binası ve taşıt alım ödeneklerine ilişkin Maliye Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/8061)

2.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya'da turizm sektörünün yatak kapasitesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/9848)

3.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, turizm sektörünün yatak kapasitesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/9849)

4.- İzmir Milletvekili Türkân MİÇOOĞULLARI'nın, bürokrat atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/9986)

5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa çevre yolu projesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/9987)

6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Çankırı İlindeki yatırımlara,

Elazığ İlindeki yatırımlara,

Bolu İlindeki yatırımlara,

Bitlis İlindeki yatırımlara,

Ağrı İlindeki yatırımlara,

Bingöl İlindeki yatırımlara,

Bartın İlindeki yatırımlara,

Kars İlindeki yatırımlara,

Düzce İlindeki yatırımlara,

Gümüşhane İlindeki yatırımlara,

Kayseri İlindeki yatırımlara,

Kütahya İlindeki yatırımlara,

Kilis İlindeki yatırımlara,

Nevşehir İlindeki yatırımlara,

Sakarya İlindeki yatırımlara,

İlişkin soruları ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/10106, 10107, 10108, 10109, 10110, 10111, 10112, 10113, 10114, 10115, 10116, 10117, 10118, 10119, 10120)

7.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bartın İlindeki yatırımlara,

Bingöl İlindeki yatırımlara,

Ağrı İlindeki yatırımlara,

Bitlis İlindeki yatırımlara,

Bolu İlindeki yatırımlara,

Elazığ İlindeki yatırımlara,

Çankırı İlindeki yatırımlara,

Kars İlindeki yatırımlara,

Gümüşhane İlindeki yatırımlara,

Kayseri İlindeki yatırımlara,

Kütahya İlindeki yatırımlara,

Düzce İlindeki yatırımlara,

Kilis İlindeki yatırmalara,

Nevşehir İlindeki yatırımlara,

Sakarya İlindeki yatırımlara,

İlişkin soruları ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/10178, 10179, 10180, 10181, 10182, 10183, 10184, 10185, 10186, 10187, 10188, 10189, 10190, 10191, 10192)

8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Adıyaman İlindeki yatırımlara,

Aksaray İlindeki yatırımlara,

Amasya İlindeki yatırımlara,

Erzurum İlindeki yatırımlara,

Siirt İlindeki yatırımlara,

Şırnak İlindeki yatırımlara,

Rize İlindeki yatırımlara,

İlişkin soruları ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/10746, 10747, 10748, 10749, 10750, 10751, 10752)

9.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, İnsanî Amaçla İlaca Erken Erişim Programına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/10875)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak beş oturum yaptı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908)          (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) görüşmelerine devam olunarak;

Millî Savunma Bakanlığı,

Savunma Sanayii Müsteşarlığı,

İçişleri Bakanlığı,

Emniyet Genel Müdürlüğü,

Jandarma Genel Komutanlığı,

Sahil Güvenlik Komutanlığı,

Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü,

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı,

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu,

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü,

Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü,

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu,

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü,

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü,

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü,

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı,

Karayolları Genel Müdürlüğü,

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü,

2006 yılı bütçeleri ile;

Millî Savunma Bakanlığı,

İçişleri Bakanlığı,

Emniyet Genel Müdürlüğü,

Jandarma Genel Komutanlığı,

Sahil Güvenlik Komutanlığı,

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı,

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü,

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü,

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı,

Karayolları Genel Müdürlüğü,

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü,

2004 malî yılı kesinhesapları;

Kabul edildi.

Sinop Milletvekili Cahit Can, Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle;

İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Muş Milletvekili Seracettin Karayağız'ın,

Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in,

Konuşmalarında, Partilerine;

Çanakkale Milletvekili İbrahim Köşdere, Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün,

Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in,

Konuşmalarında, şahıslarına;

Sataştığı iddiasıyla;

Birer açıklamada bulundular.

21 Aralık 2005 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 23.08 de son verildi.

 

Nevzat Pakdil

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Bayram Özçelik

Harun Tüfekci

 

Burdur

Konya

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

Yaşar Tüzün

 

 

Bilecik

 

 

Kâtip Üye

 

 


                         No.:                             51

II.- GELEN KÂĞITLAR

21 Aralık 2005 Çarşamba

Tasarı

1.- Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı (1/1158) (Adalet; Anayasa; Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2005)

Teklif

1.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 13 Milletvekilinin; 5188 Sayılı Yasada Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/633) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.12.2005)

Raporlar

1.- Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/905) (S. Sayısı: 933'e 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 21.12.2005) (GÜNDEME)

2.- Orman Mühendisliği, Orman Endüstri Mühendisliği ve Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği Hakkında Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/1073) (S. Sayısı: 1040) (Dağıtma tarihi: 21.12.2005) (GÜNDEME)

3.- Petrol Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/835) (S. Sayısı: 1041) (Dağıtma tarihi: 21.12.2005) (GÜNDEME)

4.- 29.6.2005 Tarihli ve 5375 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet Komisyonu Raporu (1/1067) (S. Sayısı: 1042) (Dağıtma tarihi: 21.12.2005) (GÜNDEME)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Terörizm, Organize Suçlar, Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerle Bunların Katkı Maddeleri ve Benzerlerinin Kaçakçılığı ve Diğer Tiplerdeki Suçlarla Mücadelede İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/1087) (S. Sayısı: 1044) (Dağıtma tarihi: 21.12.2005) (GÜNDEME)

6.- Uluslararası Karayolu Yolcu ve Eşya Taşımacılığına İlişkin Türkiye Cumhuriyeti ve Portekiz Cumhuriyeti Arasında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/1090) (S. Sayısı: 1045) (Dağıtma tarihi: 21.12.2005) (GÜNDEME)

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kurulu Arasında Demiryolu Taşımacılığı Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna İlişkin Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/1091) (S. Sayısı: 1046) (Dağıtma tarihi: 21.12.2005) (GÜNDEME)

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sanayi İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1096) (S. Sayısı: 1047) (Dağıtma tarihi: 21.12.2005) (GÜNDEME)

9.- Köy Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1104) (S. Sayısı: 1048) (Dağıtma tarihi: 21.12.2005) (GÜNDEME)

10.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve 3 Milletvekilinin; Mahalli İdare Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/630) (S. Sayısı: 1049) (Dağıtma tarihi: 21.12.2005) (GÜNDEME)

11.- 30.11.2005 Tarihli ve 5433 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1157) (S. Sayısı: 1050) (Dağıtma tarihi: 21.12.2005) (GÜNDEME)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma saati: 11.00

21 Aralık 2005 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Ondokuz Mayıs Üniversitesinde keyfî yönetim, kamu kaynaklarının amaçdışı kullanımı ve kadrolaşma iddialarının araştırılması amacıyla kurulan (10/251) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- (10/251) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/949)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

29 Haziran 2005 tarihinde çalışmalarına başlayan ve üç aylık çalışma süresi 25 Aralık 2005 tarihinde sona erecek olan (10/251) esas numaralı Ondokuz Mayıs Üniversitesinde keyfî yönetim, kamu kaynaklarının amaç dışı kullanımı ve kadrolaşma iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu, çalışmalarını tamamlayabilmesi amacıyla, 25 Aralık 2005 tarihinden itibaren, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 105 inci maddesi gereğince, bir aylık eksüre istenmesine karar vermiştir.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

 

 

Cemal Yılmaz Demir

 

 

Samsun

 

 

Komisyon Başkanı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 105 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir" hükmü gereğince, komisyona bir aylık eksüre verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, herhangi bir açıklama yapmadan arkadaşlarımız cihaza girmişlerdir. O bakımdan, cihaza giren bu arkadaşlarımızın talebini nazara almıyorum. Ne zaman ki, bir açıklama yapıp da, böyle bir talep olduğunu ifade ederim, o zaman nazara alırız.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Olmaz Sayın Başkan. Böyle bir hakkınız yok Sayın Başkan. Yarım saat evvel geliyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) - Ne bağırıyorsun sabah sabah yahu!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Yarım saat evvel gelmişim ben buna girmek için, açmışım… Böyle şey olur mu Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Efendim, İçtüzük var; bunu ben kendim ortaya koymuyorum.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, yarım saat evvel geldim.

Peki, o zaman, karar yetersayısı isteyeceğim, kararı oylatırsınız…

BAŞKAN - Yani, siz, Başkanlığı bu yolla mı tehdit ediyorsunuz; size teessüf ederim.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sabahtan beri bekliyoruz burada, açın…

BAŞKAN - Teessüf ediyorum; bir Grup Başkanvekilisiniz, bu Parlamento, böyle bir grup başkanvekilinin talebiyle karşılaşmamıştır; lütfen…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Biz, açıldı ve girdik.

BAŞKAN - Başkanlık, görevini İçtüzüğe göre yapar, sizin keyfinize göre hareket edemeyiz.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Yarım saat evvel geliyoruz buraya, bekliyoruz, soru girelim diye ama…

BAŞKAN - Rica ediyorum…

AHMET IŞIK (Konya) - Hayır, Sayın Başkanım, yarım saat önce gelen benim; o, şimdi geldi.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanun Tasarıları üzerinde görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca, bugün, iki tur görüşme yapacağız.

Onikinci turda, Dışişleri Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) (x)

A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Dışişleri Bakanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

B) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

C) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

D) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, 6.12.2005 tarihli 27 nci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde, soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra ekranda söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre içinde sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

Değerli arkadaşlar, soru sorma talebi, bu açıklamamla başlamıştır.

Sayın milletvekilleri, onikinci turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Anavatan Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Onur B.Öymen, Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin, Ordu Milletvekili Sayın Kâzım Türkmen; AK Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Zekeriya Akçam, Niğde Milletvekili Sayın Erdoğan Özegen, Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak.

Gruplar, sürelerini nasıl kullanacaklarını bize bildirmiştir; buna göre, sürelerini kendilerine vereceğim.

Şahısları adına söz isteyenler: Lehte, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu ve alehte, Tekirdağ Milletvekili Sayın Erdoğan Kaplan.

Şimdi, ilk söz, Anavatan Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı'ya aittir.

Efendim, süreyi yarı yarıya kullanacağınızı ifade etmişsiniz.

EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığımızın 2006 bütçesini, dünyada belirsizliğin yaşandığı, istikrarsızlık ve gerginliğin yaygın hale geldiği, Türkiye'nin irade ve inisiyatif gösterme gereğinin en üst noktaya vardığı bir ortamda görüşüyoruz.

Parlamento ve toplumun, gerçekleri öğrenmeye, tehdit kaynaklarını tanımaya ihtiyacı var. Sayın hükümetin bilgilendirmede pek cömert davranmadığı, Meclis ve kamuoyu destek ve değerlendirmesine iltifat etmediği acı bir gerçektir.

AK Partinin seçim bildirgesinde, dışpolitikasının oluşturulmasında, bilgilendirmeden de öte, katılımcı bir yönetimin kullanılacağı vaat edilmekteydi. Oysa, şimdi, Sayın Başbakan, Türkiye'nin birikim sahibi kişilerini ve kuruluşlarını devredışı bırakarak, çok dar kadrolarla dışsiyasetimizi yönetmeye çalışmaktadır.

İktidar, dışpolitikasının demokratikleşmesine karşı direniş gösteriyor. Bu tutum, belki de, hükümetin bir dışpolitikası olmamasından, meseleleri, günübirlik, el yordamıyla götürmesinden kaynaklanıyordur.

İhtilafların eksik olmadığı Ortadoğu son gelişmelerle dünyanın dikkatlerini yeniden bölgeye çekmiş bulunmaktadır. Komşumuz İran, bütün ikna, teşebbüs ve telkinlerine rağmen, nükleer güç olma yolundaki kararlılığını ve çalışmalarını sürdürmektedir. Bölge ve dünya güvenliği açısından İran'ın nükleer programının mutlaka uluslararası denetime açık olması gereği vardır. İran, katı, ideolojik yapılanmaya sahip ve dünyadan bir anlamda izole olmuş halde bulunan bir ülkedir. Aşırı içe kapanık durumu, İran toplumunun dünyanın geri kalanıyla yeterince etkileşime girmesini ve sağlıklı bilgilenmesini engellemektedir. İran'ın dünyaya açılması ve demokratikleşmesi önemlidir. İran'ın yeni Sayın Cumhurbaşkanının, gerilim dinamiğine yaslanan türdeki yaklaşımları, ne yazık ki, tersi yönde bir eğilimi besleme tehlikesini de barındırmaktadır.

Suriye, uzun yıllar kapalı bir rejim olarak kalmanın ve hâlâ soğuksavaş mantığını sürdürmenin sıkıntılarını yaşamaktadır. Suriye'nin demokratikleşme yönünde yol alması, bölge güvenliği ve istikrarı açısından önemlidir ve uluslararası camianın bu konuda görüş ve hedef birliği içinde olması gerekmektedir.

Hatay'ı anayasasına, Torosların güneyindeki topraklarımızı, Kıbrıs'la birlikte büyük Suriye projesi içine alan, 1984 ve 1998 sonuna kadar bize karşı yürüttüğü, ilan edilmemiş, sıfır maliyetli savaşla 35 000 insanımızın hayatına, 100 milyar doların üzerinde harcamaya mal olan, Lüblan'ı işgal eden Suriye, bugün, hâlâ gereken demokratik dönüşümü yaşamaktan uzak görünmektedir.

İran ve Suriye ile ilgili gelişmeler Türkiye'yi her bakımdan etkileyecektir. Hükümetin bugüne kadar içeriği belirsiz ve anlamı tartışılır bir Suriye politikası izlemesinden öte, bölge için ne tür bir yaklaşım geliştirdiğini anlamak mümkün olamamıştır. Önemli gelişmeler karşısında hükümetin sessizliği, hepimiz için rahatsızlık ve kaygı verici boyuttadır.

Irak'ta henüz otorite ve istikrar sağlanmış değildir. Irak her gün biraz daha içsavaş batağının içine sürüklenmektedir. 15 Ekimde referandumla kabul edilen yeni anayasa konfederal bir devlet yapısını öngörmektedir. Genel seçim sonuçlarının önümüzdeki dönemde belirsizliği ve çatışmaları daha da artırması şaşırtıcı olmayacaktır. Anayasa, kurulmakta bulunan devletin yakın bir gelecekte üçe bölünmesi tohumlarını taşımaktadır. 2007 yılında yapılacak Kerkük referandumuna şimdiden kaybedilmiş gözüyle bakılmalıdır.

Yapılması gereken ne idi? Irak'ta etnik ve dinî gruplar kendi içinde kapalı adacıklar olarak bırakılmayacağına, gel gelelim Irak'ta istikrarlı bir rejim de kısa sürede inşa edilemeyeceğine göre, bu grupların denetimini olanaklı kılacak bir modelin mutlaka uygulanması gerekliliği de açıktı.

ABD bir yandan çeşitli grupların yeni model için desteğini yitirmemek ve beklentilerini boşa çıkarmamak çabası içindeyken, bir yandan da, özellikle Türkiye tarafından belli olmazların yavaş yavaş belirginleşmeye başladığı bir tablo için bu grupları ikna etmek uğraşına öncelik vermeye teşvik edilmeliydi. Bu uğraş hem Irak'ın iç dinamiklerini hem de Türkiye dahil olmak üzere bölgede etkili olan dinamikleri koruma hedefini taşımalıydı. Dolayısıyla, Irak'ın federatif bir yapıyla yönetilmesi durumunda bu yapının din ve etnisite ayırımının belirginleştiği hatlardan geçmemesi için özel çaba harcanması gereği asıl önceliği oluşturmalıydı. Türkiye, farklı coğrafyalarla aynı anda dönük olabilecek yüzüyle ve temel stratejik önceliklerini korumak koşuluyla bölgesel işbirliği girişimlerinin başta gelen öncülerinden olmak durumundaydı. Bu çerçevede Türkiye'nin uygulanabilir bir Irak politikası geliştirmesi kadar ABD'nin de Türkiye'yi Irak'ta daha aktif bir katılıma teşvik etmesi gereği vardı. Peki, bütün bunlar gerçekleşebildi mi? Ne yazık ki, mevcut tablo bunun tam tersini kanıtlamaktadır.

Sayın hükümet, Irak politikası başından itibaren yüksek maliyetli hatalarla doludur. Maliyetler ileride tehdit şeklinde önümüze çıkacaktır. Dışişleri Sayın Bakanımızın ciddî konulara yaklaşımı, her defasında, üç damlalık mürekkeple oluşturulan kırmızı çizgi şeklinde olmuştur. Hayatî çizgileri bugün Sayın Bakan dahi görememektedir. Ne oldu bu çizgilere?

Sayın Başbakan, Irak kaynaklı terörün artması karşısında, Irak'ta hâkim kuvvet diyerek, Amerika Birleşik Devletlerine uyarıda bulundu. Amerika dönüp, Sayın Başbakana "birlikte hareket etme teklifimizi kabul etmedikten başka, altmış yıllık stratejik ortaklığımızı gümüş tepsi üzerinde Kuzey Irak'taki iki aşirete devrettiniz; bugünkü tablo sizin eserinizdir" dese, cevabımız ne olacak? Türkmenleri sahipsiz bırakmadık mı?

"Fiyasko" sıfatının dahi yetersiz kaldığı Irak politikasındaki vahim hatalar, Türk-Amerikan ilişkilerinde güven bunalımına yol açtı. Dışpolitika tecrübesi ve dünya kültürü yetersiz sayın hükümet, milletlerarası ilişkilerde önce tahrip, sonra tamir yoluna gitti. Tamirle, hiçbir şey eskisi gibi, maalesef, olmuyor. Amerika Birleşik Devletleriyle ilişkilerimizin bugünkü manzarası, dikkatlerinize sunacağım karelerde acı bir şekilde yansıtılmıştır.

Birinci kare, haftalarca süren temas, rica, hatta tavassuttan sonra, Sayın Başbakanın 18 Haziranda Washington'a yaptığı ziyaretle ilgilidir. Başkan Bush ile Beyaz Saraydaki görüşme, sadece ve sadece 7 dakika sürmüştür. Bu manzara hepimizi üzmüştür.

Sayın Başbakan, Parti Genel Başkanı olarak Beyaz Sarayda gördüğü kabul ile bu son üzücü muamele arasındaki farkın sebebini, mutlaka kendisine sormalıdır.

İkinci kare, Irak Başkanı Talabani'nin 13 Eylülde Beyaz Saraya yaptığı ziyaretle ilgilidir. Ankara'nın hatalarıyla bu makama gelen Talabani, Başkan Bush ile bir saat görüşmüş, birlikte basın önünde sıcak ilgi ve iltifat görmüştür. Bu karenin bizleri çok düşündürmesi gerekir.

Üçüncü kare, Amerikan özel uçağıyla hava sahamızdan geçerek Washington'a geçen Barzani'yle ilgilidir. Herhalde, uçağından Ankara'ya "teşekkürler Sayın Başbakan, beni bu yüksekliğe siz çıkardınız" mesajını da göndermiştir. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Barzani, Beyaz Sarayda başkan olarak karşılandı, ilgi ve iltifat gördü. Basın önüne birlikte çıkıldı, pozlar verildi. Bu pozlarda gören gözler için, Türkiye bakımından düşündürücü mesajlar bulunmaktadır.

Geçmişte Türkiye-ABD ilişkilerinin temeli, her zaman stratejik ortaklık anlayışına dayanmıştır. Son dönemlerde bu anlayışın dışında tanımlama ve yaklaşımların dile getirilmiş ve tartışma konusu yapılmış olması, ikili ilişkilerimiz açısından da pek de alışılagelmiş bir durum değildir. Oysa, Türkiye-ABD ilişkilerinde anahtar formülün diyalog ve karşılıklı etkileşim gibi çok yalın bir tutuma bağlı olduğunu vurgulamakta yarar vardır.

Bunun kadar önemli bir diğer husus ise, stratejik nitelik gereğidir. Hem Türk hem ABD tarafı gerek ikili ilişkiler gerekse bölgesel sorunların çözümü konusunda net bir stratejiye sahip olmalı ve bu stratejik yaklaşımları yukarıda vurguladığımız gibi diyalog ve karşılıklı etkileşim düzleminden hareketle paylaşmalıdır. Türkiye-ABD ilişkilerinin geleneksel koordinatları onyıllar içinde tanımlanmış ve önemli bir deneyim birikimi içinde yerleşikleşmiş koordinatlardır. Sayın hükümetin, bu tabloyu kısa iktidar dönemi zarfında içinden çıkılamaz hale getirmiş bulunmasını da takdirlerinize bırakıyorum.

Şimdi, önümüzde asıl soru, Türkiye, bundan sonra ne yapmalı sorusudur. Türkiye, tıpkı geçmişte olduğu gibi kendi dinamik ve hedeflerini tehdit edecek gelişmelere karşı gerektiğinde korku salan, gerektiğinde himaye eden bir rolü oynamayı sürdürmeli; ama, en önemlisi bunu yaparken, gerçekten, kendi korkularına teslim olma zaafından kaçınmalıdır. Çünkü, Türkiye'nin ve bölgenin gerçeği, bu korkuların içinden geçiyor olamaz. Bölgede Türkiye'nin inisiyatifi ve iradesi dışında hiçbir oluşum gerçekleşemez. Bu gerçeğin altını çizmek, ancak etkin bölgesel politikalar uygulamakla mümkündür. Üzülerek söylüyorum ki, hükümetin bu konuda sergilediği irade zaafı, bizi bu konuda hiç de iyimser kılmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, AB ile müzakere süreci çok zor bir dönemde, AB'nin iç dinamiklerinin yoğun biçimde tartışıldığı ve bir siyasî model konusunda anlaşmazlıkların doruk noktasına vardığı bir zamanda başladı. Bütün bunlara rağmen Avrupa'nın Türkiye'yi bünyesine alıp almamak yönündeki kararı, esasen, stratejik bir tercihin konusu olacaktır. Avrupa stratejik bir tercihte bulunacak ve bunu aklıyla yapacak.

Uluslararası siyaset konjonktürü, Türkiye'nin üyeliğinin doğuracağı teknik, toplumsal ve kültürel sıkıntılar ne olursa olsun, Avrupa'nın aklını Türkiye'den yana kullanmasını sağlayacak avantajları hâlâ bünyesinde barındırıyor. Bunun için de Türkiye olarak AB müzakere sürecine yönelik güçlü bir siyasal, kültürel iletişim ve etkileşim stratejisi geliştirmemiz gerekiyor.

İşte, tüm bu nedenler şunu kavramamız gerekiyor ki, Avrupalıyla ilişki, alışık olduğumuz ikili ilişki çerçevesinin dışına çıkmak ve karşımızda homojen tutumlar geliştiren bir muhatap olmadığını görmek anlamına geliyor. AB karşısında gerçekçi, akılcı ve dinamik bir yaklaşıma sahip olmamız ve Türkiye'nin çıkarlarını en üst düzeyde korumamız şart.

Mevcut hükümetin bugüne kadar performansına baktığımızda şunu görüyoruz: Bu hükümet, ne yazık ki, Türkiye-AB ilişkileri ve müzakere süreci için kapsamlı bir strateji ve buna uygun bir siyasal iletişim modeli geliştirme becerisinden, maalesef, yoksundur.

Türkiye, siyasal koordinatları çok iyi belirlenmiş bir plana sahip olmadığı, süreç içinde sürekli bir konu üzerinde düşünce ve senaryo üretmediği takdirde, ciddî istikrarsızlık unsurlarıyla yüzleşmek ve bunlarla baş etmekte öngörülmedik sıkıntılar yaşamak durumunda kalabilir.

Hükümetin dışpolitika konusundaki deneyimsizliği ve yetersizliği nedeniyle, Türkiye'nin AB karşısında müzakere yeteneğinden ve gücünden yoksun bir ülke haline gelme tehlikesi vardır.

Türkiye'nin ağırlığına uygun bir güvenlik ve dışpolitika stratejisi belirleme ve bunu AB üyesi ülkelerle tartışır hale gelme gereğinin farkında olmalıyız. Sayın hükümetin müzakerelerdeki pazarlık gücünün kaynağı, kişisel dostluklar değil, Türkiye'nin büyüklüğü ve gücüdür. İçpolitikaya dönük arada bir efelenmelerle, Türkiye'nin hakkı ve hukuku korunamaz.

Sayın Başkan, bulunduğunuz yüce kürsünün arkasında "hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletindir" yazılıdır. Son senelerde, dışkaynaklı kayıt ve şartların arttığını görmek, ıstırap vericidir. Hükümranlık haklarımıza sahip çıkmamız gerekiyor. İçinde söz sahibi olmadığımız her türlü uluslararası örgüte karşı -buna AB de dahildir- hükümranlık haklarımızı son derece iyi savunmamız gerekiyor. Eğer, bu konuda zafiyet gösterirsek, sessiz kalırsak, maalesef, bugünkü durumlarla karşı karşıya kalabiliriz. Hiçbir ülkenin, hiçbir kurumun, sıfatı ne olursa olsun, hiçbir kimsenin, Türk yargısına, Türk Ordusuna, Türk Milletine, yakışıksız ve gerçeklere aykırı söz söylemeye hakkı yoktur. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Böyle bir densizlik yapana karşı gereken tepkiyi göstermek de, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine, Türk Milletinin verdiği görevdir. Asıl olan, sayın hükümetin, bu tür durumların ortaya çıkmasını önleyebilecek kararlı bir tavra sahip olmasıdır.

Varoşların insanlarını ve  dilini bildiğini iddia eden Sayın Başbakan, umut ediyorum ki, o insanların millî gururundan da haberdardır. O gururun, Türkiye Cumhuriyetinin tam ve bağımsızlığının yaratıcısı olduğu ve incitilmemesi gerektiğini hiçbir zaman unutmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, bu hükümet, dışpolitika sorunlarında bir irade gecikmesiyle maluldür. Bunun en somut örneğini Kıbrıs'ta yaşadık. Bugün, Kıbrıs konusunda en büyük açmaz, Kıbrıs sorununun, her geçen gün, biraz daha AB'nin iç sorunu haline gelmekte oluşudur. Bugüne kadarki süreci hatırlayalım: Kıbrıs'ta bir çözüm planının işlemesi, Türkiye tarafından ancak Avrupa Birliğine tam üyelik süreciyle doğrudan ilişkilendirilmesi durumunda işlevsel bir nitelik taşıyabilirdi. Dolayısıyla, Türkiye, böyle bir süreci güvence altına alacak bir formül geliştirmek zorundaydı. Ancak, Türkiye, Annan Planına dayalı Birleşmiş Milletler sürecini işletmekte gecikti ve Kıbrıs'ta, Güney Kıbrıs Rum Kesiminin AB'ye tam üyeliği güvence altına aldığı Aralık 2003 tarihinden önce referanduma gidilmesini, maalesef, sağlayamadı.

Hükümet, AB'nin baskısına dayanamayarak, içinde Kıbrıs Rum İdaresinin "Kıbrıs Cumhuriyeti" şeklinde ifade edildiği Gümrük Birliği Ek Protokolünü 29 Temmuzda imzaladı. Ek protokolün hükümetçe imzalanması, diplomatik tanıma anlamına gelmemekle birlikte, bir "de facto" tanıma durumu yaratmıştır; yani, fiilî bir nitelik taşımaktadır. AB sürecinin Kıbrıs sorunuyla ilişkili ayağını yönetememiş, inisiyatif almakta gecikmiş bulunan hükümet, bugün, ek protokol üzerinden, manevra yeteneğini kaybettiğimiz kısır bir alana sıkışmamıza da yol açmıştır.

Bugün itibariyle esas sorun, bu durumun yaratacağı fiilî sonuçlarla Türkiye'nin nasıl baş edeceği ve Türkiye'nin çıkarlarını korumakta hangi önlemlerin geliştirileceğidir. Sayın hükümet, bu konuda bizi bilgilendirmek ve tatmin edici açıklamalar getirmek yerine, içpolitika kaygılarıyla konuyu gözden uzak tutmaya çalışmaktadır; ama, sayın hükümet, bilmeli ki, kendisinin razı olduğu her tavize, millet ve bu milletin meclisi asla razı olmayacaktır. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Sayın hükümet… Kıbrıs millî davasına sakat yaklaşımı, işlenen hatalar asla affedilemez. Sayın Başbakan ve Dışişleri Bakanının basında yer alan "Suriye nasıl Lübnan'dan çıkarıldı ise bizi de Kıbrıs'tan tıpış tıpış çıkarırlar" sözleri devlet adamlığıyla bağdaşmamaktadır. Bunu, üzüntüyle karşıladığımızı da ifade etmek isterim.

Sayın hükümet, taviz vermekle bir yere varılamayacağını, verilenin geri gelmeyeceğini, tavizin sonu olmadığını mutlaka kabul etmelidir. Anavatan Partisi olarak hükümeti bir kez daha uyarmak istiyoruz; unutmayın ki, Kıbrıs sorununda boşa geçen her dakika, Türkiye'ye ve Kıbrıs Türk toplumuna ihanet demektir. Boşa geçen her dakika, Güney Kıbrıs Rum kesimi üzerinden Türkiye'nin ve Kıbrıs Türklerinin yarınına ipotek koymak demektir.

Değerli milletvekilleri, sayın hükümetin, işbaşına geldiğinden beri, Türk dünyasına karşı ilgisiz kalması da dikkat çekicidir. Orta Asya, Kafkaslar, iktidarın diplomasi coğrafyasının, maalesef, dışına itilmiştir; sözü edilmiyor. Çıkış noktamız ve güç kaynağımıza sırt çevirmek garip olmaktadır; ziyaretler, temaslar kesilmiştir. Dış seyahat için vesile üreten Sayın Başbakan ve Yardımcısının, bölgeyi cazip görmedikleri anlaşılmaktadır. Hükümetin bıraktığı boşluğu özel sektör dolduruyor. Bu tutumun makul bir izahı bulunduğu da söylenemez.

Türkiye'nin AB 'ye tam üyelik süreci, Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin tamamı için yeni fırsat ve imkânlar barındırmakta, bu ülkelerin geleceğinin stratejik açılımları için de yeni yönelim ve hedefler belirlemelerine yardımcı olacak bir konjonktür barındırmaktadır. Türkiye'nin AB'ye tam üyelik yönünde alacağı mesafe, Türk cumhuriyetlerinin Batı dünyasıyla bütünleşmesinin de anahtarını oluşturmaktadır.

Soğuksavaşla birlikte kalkan Yalta düzeni yerine henüz yeni bir dünya düzeni kurulabilmiş değildir. Tek kutuplu dünyada Amerika Birleşik Devletleri sahneyi işgal etmekte, global bir rol oynamaktadır. Uzakdoğu'da yükselen güçler var; Japonya yanında Çin ve Hindistan öne çıkmaktadır. Avrupa Birliği, ekonomik bir dev olmakla beraber, siyasî bir rol ve etkinliğe sahip değildir. Dengeler, Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Japonya ve Hindistan arasında oluşmaktadır. 19 uncu Yüzyıl Avrupa yüzyılı, 20 nci Yüzyıl Amerikan yüzyılı oldu; 21 inci Yüzyılın Asya-Pasifik yüzyılı olacağını söylemek yanlış olmaz.

Türkiye'nin bütün ümit ve politikasını Avrupa Birliğine bağlaması doğru değildir. AB içinde Türk kimliğine helal getirmeden Türkiye olarak bulunmak, birinci tercihimizdir; fakat, bu, tercihtir, mahkûmiyet değildir. Sayın hükümet, Uzakdoğu'yu sadece turistik coğrafî bölge olarak görüyor. Türkiye'nin, global dengeleri dikkate alarak, dünyadaki yer ve rolünü tayin etmesi gerekir. AB müzakere süresince daha güçlü olabilmemiz için, unutmayalım ki, AB dışı ülkelerle ve uluslararası birliklerle de ilişkilerimizi güçlü tutmak zorundayız. Türkiye'nin, global dengeleri dikkate alarak dünyadaki yer ve rolünü tayin etmesi gereği, bir kat daha artmıştır. Günübirlik politikalar, gündemi belli olmayan seyahatlerle, ortaya, tutarlı, etkin, sağlıklı bir dışpolitika koymak imkânı yoktur.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin, uluslararası topluluğun güçlü, saygın, sözü dinlenir, sözüne kulak verilir bir üyesi olabilmesi için, iltifat kaynağı olarak milletini gören, gücünü milletinden alan bir ülke olması şarttır; bu da, incelikli bir diplomasi, kıvrak bir manevra yeteneği, öngörü ve senaryo üretebilme becerisini de istiyor. Bunları başarıyla uygulayamazsanız hiçbir şey elde edemezsiniz; daha kötüsü, mevcudu da koruyamaz, zarar verirsiniz. Türkiye, bugün, uluslararası planda zarara uğrayan, elindekileri kullanamayan, elindekileri hiçbir kazanım olmaksızın tek tek kaybeden bir ülke haline gelmek üzeredir. Tecrübesizlik, hazırlıksızlık, donanımsızlık ve vizyonsuzluk, uluslararası ilişkilerin en büyük düşmanı ve en büyük handikabıdır. Atılan her yanlış adımın on yıllara mal olma riski vardır. Atılan her yanlış adım, Türkiye'nin geleceğine ipotek koymaktır. Atılan her yanlış adım, ülkeyi tehlikeli maceralara, tehlikeli kamplaşmalara sürüklemektir. Oysa, Türkiye, cesaretin ve sorumluluğun ülkesi olmak durumundadır. Sorumsuzca yapılan her plan, sorumsuzca atılan her adım, sorumsuzca verilen her beyanat, sorumsuzca yapılan her görüşme, sorumsuzca gerçekleştirilen her müzakere, Türkiye'nin elini zayıflatıyor. Bakanını tekzip eden bakanlık, Başbakanın, aslında, herkesin anladığını kastetmediğini söyleyen Başbakanlık Sözcüsü -ki, eğer, bu kadar çok çalıştırırsanız, Sayın Akif Beki, bir gün, görevden affını da isteyebilir- bu manzaralar, ciddî bir devlet geleneğine sahip olan Türkiye Cumhuriyetine yakışmamaktadır. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EDİP SAFDER GAYDALI (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim, eksüre verdim, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

EDİP SAFDER GAYDALI (Devamla) - Süreci yönetecek bilgiden yoksun olmak, hedeflere ve fırsatlara değil de tehditlere odaklanmak, risk üstlenme cesareti gereken durumlarda günü kurtarmaya, durumu idare etmeye soyunmak, kritik anlarda stratejik bakıştan ve öngörüden yoksun bir biçimde, güya cesur, oysa, körce çıkışlar yapmak, Türkiye'nin elini zayıflatmaktadır.

Devlette, kadroları, olayların evveliyatından haberdar etmenin bir yolu da tutanaktır. Çok üzülerek görmekteyim ki, resmî sıfatla yapılan görüşmeleri tutanak altına alma geleneğimizden, bu hükümet döneminde, zaman zaman imtina edilmektedir.

Ayrıca, Dışişleri gibi köklü bir bakanlığımızın çok değerli yetişmiş tercümanları dururken, milletvekillerine tercümanlık yaptırmanın da mantığını çözebilmiş değilim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; müsaadelerinizle, son olarak bir noktaya işaret edeceğim. Bizim devlet ve demokrasi teamülümüz icabı, Millî Savunma, Dışişleri ve Millî Eğitim Sayın Bakanları, partizanlık ve iç siyasî çekişmelerin üstünde kalmaya, bulundukları makamın gereği dikkat ederler. Mevcut hükümette, Millî Savunma Sayın Bakanı bu konuda itina göstermekte, Sayın Dışişleri Bakanımız ve Sayın Millî Eğitim Bakanları, aslî vazifelerini ikinci plana atarak içpolitikaya karışmakta, parti sözcülüğü ve partizanlık yapmaktadırlar. Bunu yadırgadığımızı da ifade etmek istiyorum.

Her şeye rağmen, millî dış konularda, her zaman iktidarın yanında olacağımızın bilinmesini arz eder, Yüce Heyetinize en derin saygılarımı arz ederim. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Gaydalı.

Anavatan Partisi Grubu adına ikinci söz isteği, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubu adına, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerindeki görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi ve televizyonları başında bizleri izleyen büyük milletimizi ve aziz Türk çiftçisini saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım Bakanlığının 2006 yılı bütçesini birkaç kare fotoğrafla gözlerinizin önüne sermek istiyorum; bu fotoğrafları aziz Türk çiftçisi hiçbir zaman unutmadı.

Tarım ve Köyişleri eski Bakanı Sayın Sami Güçlü, bir konuşmasında, köylüye "gözünüzü toprak doyursun" demiştir. Bu, hükümetin köylüye ne gözle baktığının göstergesidir.

İkinci kare fotoğraf: Yeni Tarım ve Köyişleri Bakanımız da, kuş gribi vakası çıktığı zaman, kendisi bir televizyon programına çıkmış ve burada tavuk etlerinin hiçbir zararı olmayacağını söylemiş, kendisine o canlı yayında tavuk eti getirildiğinde bunu yememiş, reddetmiş ve samimiyetsizliğini ve Türk köylüsüne, üreticiye ne gözle baktığını göstermiştir. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Üçüncü kare fotoğraf, benim kanaatimce daha vahimdir: Geçen sene -o zaman AK Partide bulunuyordum- 28 Kasım 2004 tarihinde Sayın Başbakan miting meydanında iken, Türk köylüsü kendisine şöyle seslenmişti: "Sayın Başbakanım, biraz da bizim köylünün sorunlarıyla uğraşın." Sayın Başbakan bu köylüyü -bu kulaklarım işitti- aynen şöyle azarlamıştır: "Bu millet yatıp kalkıp sizin için mi çalışsın" demiştir değerli arkadaşlar. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, atasözlerimiz hikmetlerle doludur. Beyanı lisan, ayniyle insan… İşte, bu sözler, bu fotoğraflar sayın hükümetin, Sayın Başbakanın Türk köylüsüne ne gözle baktığını göstermiştir.

Ayrıca, bir fotoğraf daha sergilemek istiyorum değerli arkadaşlar. Sayın Başbakan, Yeni Zelanda, Avustralya seyahati sırasında, bir koyun çiftliğini ziyaret etmiş ve bu ziyarette o koyun çiftliğinde üretim yapanın bir üniversite rektörü olduğuna muttali olmuş ve gıpta ettiğini söyledikten sonra "bizde olsa bir üniversite rektörü bunları yapmaz" demiştir. Değerli arkadaşlar, elbette, bizde olsa üniversite rektörü yapmaz, köylü de yapmaz; çünkü, siz sürekli olarak köylüyü ve koyun güdenleri aşağılıyorsunuz. Siyasî muarızlarınızı aşağılarken, "hayatında iki koyun gütmemiş" diyorsunuz. Bu, Türk köylüsüne ve koyun güdücüsüne ne gözle baktığınızın ifadesidir değerli arkadaşlar. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, hükümetin üzerinden üç yıl geçti. Bu tabloya baktığımız zaman, hükümet, birinci yıl Türk köylüsünün derisini yüzmüştür, ikinci yıl etlerini parçalamış, üçüncü sene de kemiklerini kırmıştır, herhalde, Türk köylüsünün cenazesini 2006'da kaldıracaktır; ama, inşallah, fırsat vermeyeceğiz, erken bir seçimle bu hükümet başımızdan gidecektir.

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) - Çok beklersin, çok!

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, geçen hafta Erzurum'daydım, Sayın Genel Başkanım Erkan Mumcu'yla birlikte. Büyük bir törenle, devasa bir kalabalıkla karşılandık değerli arkadaşlar.

Orada, Türk köylüsü şöyle dedi bize…

SUAT KILIÇ (Samsun) - Sen Erzurum'a gidebiliyor musun?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Sayın Başbakan Türkiye'yi dışarıda pazarlayacağına, ürünlerimizi pazarlasın ürünlerimizi; ürünlerimiz tarlada kaldı demişlerdir, hayvanlarımızı pazarlasın demişlerdir.

Değerli arkadaşlar, köylülerin diğer derdi, tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarıdır. Bunlar, katlamalı faiz olarak köylülerimizin önüne gelmiştir ve arazileri ellerinden alınmak üzeredir. Her gün icra memurları kapısına gitmektedir değerli arkadaşlar.

Diğer bir utanç verici şey de, köylüye kredi verirken Ziraat Bankası, 4 memur kefil istiyor değerli arkadaşlar. Bu, köylüye güvensizliğin alametinden başka bir şey değildir, köylüye hakaretten başka bir şey değildir arkadaşlar.

Ayrıca, doğrudan gelir destekleri tam olarak verilmemiştir, en son fiyatlarla verilmemiştir ve mazot ücretleri, paraları da ödenmemiştir. Ben, bu tutumu kınıyorum değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, tarım, bugün, toplam nüfusun yüzde 35'inin doğrudan geçim kaynağıdır. Bu oran, aynı zamanda köyde yaşayan nüfusun oranıdır. Küçük ilçe ve beldelerin üretim ve yaşam biçimi olarak köylerle aynıdır. Bunları da katarsak, tarım nüfusu yüzde 50'yi dahi geçmektedir.

Türkiye'de tarımsal işletmeler, bitkisel ve hayvansal üretim faaliyetlerini birlikte yürütmektedir. İşletmelerin büyük çoğunluğu arazi varlığı ve hayvan varlığı bakımından yetersiz olup, bu işletmelerin gelirleri sahiplerine, çalışanlarına yetmediğinden, işletme tabiri yerine geçimlik bir işkolu olarak görmek lazımdır.

Ülkemizde yıllardır süregelen önemli tartışmaların başında, ölçek ve çok parçalılık sorunu gelmektedir. 1991 genel tarım sayımında, 24 000 000 hektar alanda 4 000 000 işletmeyle tarımsal faaliyet yapıldığı tespit edilmiştir. Yani, tarımda nüfus baskısı mevcut olup, işletmeler çok parçalı, dağınık, yetersiz bir ekonomik güce sahip, çalışanları, geçinmekten ziyade, ancak açlıktan kurtarmaktadır.

Değerli arkadaşlar, tarımsal ürün dışticaret dengesi, 1980 - 89 döneminde 1,5 milyar dolar fazla verirken, 1990 - 99 döneminde 867 000 000 dolara düştü. 2000 yılında tarımsal ürün dışticaret fazlası 226 000 000 dolar olurken, 2003 yılında tarımsal ürün dışticaretimiz 98 000 000 dolar açık vermiştir.

Tarım sektörünün gayri safî millî hâsıladaki payı sürekli düşmektedir. 1995 yılında, tarım sektörünün gayri safî millî hâsılada yüzde 17 payı varken, 2004 yılında yüzde 13'e gerilemiştir.

Tarım sektörü, son yıllardaki genel ekonomik büyümenin aksine, küçülmektedir. 2003 yılında, ülke ekonomisi yüzde 6 büyürken, tarım sektörü yüzde 2,5 küçülmüştür. 2004 yılında gerileme devam etmiştir. 2005 yılının yarısında, tarım sektöründe büyüme görülmemiştir. Yıl sonundaki göstergeler de aynı doğrultuda. Böylece, İkinci Dünya Savaşından bu yana, ilk defa, tarım, aralıksız üç sene gerilemiş olacaktır.

Türkiye, tarım ürünleri ihracatında, Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD olmak üzere çoğu ülkeye fındık, kuru incir, çekirdeksiz kuru üzüm, antepfıstığı, kuru kayısı, tütün, zeytinyağı, pamuk, bakliyat, yaş sebze ve meyve ihracatı yapmakta uygulanan yanlış ve eksik tarım politikaları nedeniyle, saydığımız ihraç ürünlerinin çoğunu ithal eder duruma gelmiştir. Bunların içerisinde pamuk ve bakliyat başta gelmektedir.

Kendi çiftçimize vermeye kıyamadığımız tabanfiyat ve prim desteklemeleri, yabancı ülke çiftçilerine fazlasıyla ithal yoluyla ödemekteyiz. Çoğu endüstri ürünlerinin üretimi sistemli şekilde azaltılmaya zorlanmaktadır. Ayçiçeği üretimindeki artışa rağmen, her yıl 750-800 bin ton ham bitkisel yağ ithalatı yapılmakta, yüzde 97'si yağlık, yüzde 3'ü çerezlik olarak tüketilmektedir.

Türkiye, tarımda 1980 yılına kadar ülkeler arasında kendine yeterli bir ülke konumundaydı. Şu anda, çoğu üründe, ithalatçı ülkeler arasında yer almakta oluşu düşündürücüdür. Sorun, Türkiye'de tarımın uygulanan günübirlik politikalarla yürütülmesidir. Tarımda politika, uzun perspektifli, verim artırıcı olmalıdır. Özellikle, uzun vadede, bitkisel ve hayvansal üretimde kaliteli, verimli, hastalıklara dayanıklı tohum ve ırk ıslahına gidilmeli. Altyapı hizmetlerinde sulama, gübreleme ve ileri üretim teknolojileri uygulanmalı ve çiftçi eğitimine önem verilmelidir.

Ürünler bazında, Türk çiftçisinin ürünlerini değerlendirirsek şu sonuçlar ortaya çıkıyor değerli arkadaşlar: Tahıllarda: Türkiye, tahıllarda başta buğday, arpa, yulaf ve çavdar ekim alanlarını iyi tespit etmeli. Buğdayda ülkemiz kaynaklarını en iyi şekilde değerlendirmeli. Un ve makarna sanayiinin ihtiyaç duyduğu kaliteli buğdayın yurt içinde üretiminin teşvik edilmesi gerekmektedir.

Bugün, çiftçimiz, buğdayı, 404 liradan kilosunu mal edip, 300 liraya satmaktadır değerli arkadaşlar. Çiftçimiz, fiyat tespitinde, Avrupa Birliği ve ABD'nin buğday fiyatları karşısında dünya borsalarında ezilmektedir değerli arkadaşlarım.

Üretici 1998 yılında 2,5 kilogram buğday satarak 1 litre mazot alırken, 2004 yılında 5 kilogram buğdayla, 2005 yılında 6,5 kilogram buğdayla 1 litre mazot almaktadır değerli arkadaşlar. 1998 yılında 58 ton buğdayla 1 traktör alırken, 2004 yılında 69 ton buğdayla, 2005 yılında aynı traktör 76 ton buğdayla alınabilmektedir. Bu da, Türk çiftçisinin vahim bir durumda olduğunu göstermektedir değerli arkadaşlar.

SUAT KILIÇ (Samsun) - Veriler yanlış, veriler!..

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakliyatta, Türkiye, özellikle İç Anadoluda ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde büyük bir üretim potansiyeline sahiptir. Geçmişte uygulanan nadas alanlarını daraltma projesiyle üretim artışı sağlanarak yılda 200 000 000 dolar ihracat yapılırken, bugün ithalatçı duruma düşmüşüz. Bakliyatta yeniden ihracatçı konuma gelmemiz için üretimi teşvik edici politikalara ihtiyaç vardır. Bu ürünlerin nitelikli tohumları için, özel sektör ve özellikle araştırma enstitüleri desteklenmelidir. Bunların yanında incir, fındık, zeytin, ayçiçeği, kanola, mısır ve soya gibi, ülkemizde üretim potansiyeli yüksek, gelir getirici ürünlere tabanfiyat yanında prim uygulamasına geçilmeli, üretici kaliteli ürün ekimine teşvik edilmelidir.

Endüstri bitkilerinde… Ülkemizde üretim yapılan endüstri bitkileri içerisinde yer alan pamuk, tütün, şekerpancarı, kenevir, keten, haşhaş ve anasondur. Bunlarla geçmişte üretim fazlalığı ve gelir artışıyla çiftçimiz geçimini iyi kötü sağlarken, bugün özellikle şekerpancarındaki kota uygulamasıyla üretim yarı yarıya düşmüştür değerli arkadaşlar. İnşallah, değerli arkadaşlar, ilk seçimlerde Anavatan Partisi tek başına iktidara geliyor…

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) - Bekle!.. Çok beklersin!..

SUAT KILIÇ (Samsun) - Hangisi?! Hangisi?!

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - …ve iktidar olduğumuzda, Allah'ın izniyle, şekerpancarının üzerindeki bütün kotaları kaldıracağız değerli arkadaşlar! (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar [!])

SUAT KILIÇ (Samsun) - Hangi parti, bir daha söyleseniz!..

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - 1992 yılında 331 158 hektar ekim alanından, 334 000 ton tütün elde edilirken; 2003 yılında 150 000 hektar ekim alanından, 140 000 ton tütün elde edilmiştir. Bu da, tütüncülüğümüzün ne gibi sorunlarla karşı karşıya olduğunu göstermektedir.

Tarımsal ihracatımızın büyük bir kısmını oluşturan ürünlerden biri de meyve ve sebzedir değerli arkadaşlar. Dünya pazarlarında rekabetten dolayı kalite ve standarda önem vermek zorundayız. Bugün, dünya fındık ihracatının yüzde 80'i ülkemizden yapılmakta; ama, ne yazık ki, fındık borsası ülkemizde değildir; bu da, Türk çiftçisi için çok acı bir durumdur. Aynı sorunlar üzümde öyle, incirde öyle değerli arkadaşlar. Bunlara hükümetimizin sahip çıkması gerekmektedir.

Özellikle hayvancılık sektörü, sık değişen hedefler ve kararlarla daha da çıkmaza girmektedir. Hayvancılık sektörü, beraberinde, yem bitkilerinin artırılması, kalitesi ve besin değerinin iyileştirilmesi, hayvan barınaklarının sağlık şartlarının iyileştirilmesi, sunî tohumlama, soy kütüğü çalışmaları yanında, mevcut yerli genlerin korunmasına da öncelik gösterilmelidir değerli arkadaşlarım.

Süt üreticisi, 2005'te sütünü yok fiyata litresini 300 liraya satmıştır. Geçmişte 1 kilogram sütle 2 kilogram yem alınırken, şimdi, 1 kilogram yem dahi alınamamaktadır. Süt fiyatları üreticiden ucuza alınmakta, markette tüketiciye pahalı satılmaktadır. Pazardan tüketiciye ulaşıncaya kadar birçok aşamadan geçmektedir. Mayıs, haziran, temmuz aylarında süt üreticisi sütünü sokağa dökmüştür; hatta, getirip, Kızılay'da Tarım Bakanlığının önüne dökmüştür; bu, utanç verici bir durumdur değerli arkadaşlar.

Hayvan varlığımız da her gün azalmaktadır. Burada rakamlara girmek istemiyorum, değerli köylülerimiz bunu çok iyi biliyor.

SUAT KILIÇ (Samsun) - Biliyorsan rakamlara gir, rakamlara!

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Bakanlığımız, daha, sosyal alanda destek programı adı altında iki inek dağıtmakla oyalanmaktadır, hayvancılık konusunda. Bir yandan işletmeleri büyütmek istiyoruz, öte yandan da iki inek dağıtıyoruz; bu da ayıp bir şeydir değerli arkadaşlar.

Ayrıca, canlı hayvan kaçakçılığı, et ve süttozu kaçakçılığının önüne bir an önce geçilmeli, hayvan kesimleri 5179 sayılı Gıda Kanununda öngörülen standartlara kavuşturulmalıdır değerli arkadaşlarım.

Hayvancılığımızda girdilerin yüzde 70'ini yem giderleri oluşturmaktadır. Hayvan beslemede kaba ve karma yem ihtiyacını kaliteli ve ucuz olarak karşılamalı, yüzde 5 oranındaki yem bitkileri ekiliş oranına ilave ve kalıcı desteklerle yüzde 25-yüzde 30 seviyelerine çıkarmalıyız. Özellikle çayır ve mera alanlarının tahribinin önlenmesi, mera otlatma kapasitelerine göre otlatma ve ıslah çalışmalarını Bakanlık desteklemelidir değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan, az önce dediğim gibi, 2004 Kasım ayının sonunda Erzurum'da mitingde yaptığı konuşmada kendisine "çiftçi perişan, dertlerimizle uğraşın" diye seslenen bir köylü vatandaşımızı, bütün sektör mensuplarına da yaptığı gibi, azarlayarak "bu millet yatıp kalkıp sizin için mi çalışsın" diye bağırarak, çiftçiye ne gözle baktığını göstermiştir. Bu fotoğraf, köylüyü hiçe saydığının fotoğrafıdır değerli arkadaşlar.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Türk çiftçisi tam sayfa teşekkür ilanı verdi Sayın Başbakana, Sayın Bakana.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Şimdi, bu milletin kürsüsünden ilan ediyorum değerli arkadaşlar: Anavatan Partisi, Allah'ın izniyle, ilk seçimde iktidar oluyor. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar [!]) Biz, Anavatan Partisi olarak iktidarımızda yatıp kalkıp köylü için çalışacağız değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, sizin, menfaat karşılığı, o cici anket sonuçlarına aldanmayın. Kimse inanmıyor. Bir de benim ağzımdan duyun anket sonuçlarını, Anavatan Partisi yüzde 21, siz yüzde 16,5'sunuz. Öğrenin gerçekleri. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Cici anketlerinize inanmayın. Menfaat karşılığı, kamuoyunu yönlendirmek için yapıyorsunuz; bunu millet biliyor, milleti aldatmayın. Değerli arkadaşlar, aldatan bizden değildir.

Değerli arkadaşlar, neden köylü için çalışacağız; "köylü milletin efendisidir." Atatürk, bu sözü boşuna söylememiştir. Kim bir millete hizmet ederse, o milletin efendisi odur; bu bizim inancımızın gereğidir değerli arkadaşlar. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Çünkü, köylü bu millete hizmet ediyor; millet olarak bizim efendimiz de köylüdür. Atatürk, yine "millî ekonomimizin temeli ziraattır" diyerek hedefimizi göstermiştir. Aynı zamanda, çiftçi, Aşık Veysel'in "benim sadık yarim" dediği, bolluk ve bereket deryası kara toprağın sahibidir, onu işleyendir.

Değerli arkadaşlar, kara toprak bütün sektörlerin anasıdır. Bütün sektörler, kara toprağın sahibi çiftçiye hizmet etmek mecburiyetindedir. Çiftçi olmasa, eti nasıl yiyeceğiz; çiftçi olmasa, karnımızı doyurduğumuz ekmeği nasıl yiyeceğiz; çiftçi olmasa, elmayı, portakalı, şeftaliyi, karpuzu, inciri, üzümü, ayçiçeğini, biberi, ıspanağı, fındığı, cevizi, zeytini, çayı, mercimeği, patatesi, domatesi, sütü, şekeri -yüzlerce örnek verebiliriz- nasıl tüketebiliriz?.. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Karnımızı nasıl doyurabiliriz?..

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) - Aç gezeriz!..

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Çiftçi pamuğu üretmezse ne giyeriz, hangi yatakta yatarız değerli arkadaşlar?.. Bütün bunları önümüze seren, bize hizmet eden çiftçilerimizdir. İşte, bu nedenle, tekrar ediyorum, Anavatan Partisi iktidarında, yatıp kalkıp çiftçi için çalışacağız. İleri Batı ülkelerinde olduğu gibi, çiftçinin ürününü sübvanse edeceğiz iktidarımızda değerli arkadaşlar.

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) - Çok beklersin, çok!

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Gübreyi, mazotu çok ucuza vereceğiz değerli arkadaşlar. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri [!], gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyelim.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Bu ne demektir değerli arkadaşlar; bolluk ve bereket demektir. Bolluk ve bereket olunca, ne olur; ucuzluk olur. Ucuzluk olunca, ne olur; refah içinde yaşayan bir toplum oluruz.

SUAT KILIÇ (Samsun) - Ucuz politika yapıyorsun!

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Refah topumu olunca, ne oluruz; mutlu ve huzurlu, gözleri yaşama sevinciyle ışıldayan insanlardan müteşekkil bir ülke oluruz değerli arkadaşlar.

Biz, Anavatan Partisi olarak, çiftçiye, ürettiği her ürüne teşvik primi vereceğiz, hükümetimizde, inşallah; atıl durumdaki koskoca Anadolu toprağından, bolluk ve bereketi böyle fışkırtacağız değerli arkadaşlarım.

Anavatan Partisi olarak, bilimsel tarımcılığı ve bilimsel besiciliği geliştirmek için her köye bir ziraat mühendisi vereceğiz; duysunlar ziraat mühendislerimiz de değerli arkadaşlar. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Hem yıllarca emek vererek yetiştirdiğimiz ziraat mühendisleri işsizlikten kurtulacak hem de bilimsel kaidelere göre işlenen toprak ve yapılan besicilikten çok daha büyük verimler alacağız.

Bunlar hayal değil arkadaşlar. Bu devlet, nasıl ki, cumhuriyet tarihi içerisinde her köye bir veya birkaç öğretmen verdiyse, Anavatan Partisi iktidarı da, her köye en az bir ziraat mühendisi, köylerin büyüklüğüne veya ürün çeşidine göre, iki veya üç ziraat mühendisi verecektir. Köylere tayin edeceğimiz bu ziraat mühendisleri, bizzat köylüyle iç içe, onların problemlerine çözüm bulmak, arazinin verimini artırmak, besicilikten daha çok verim almak üzere sahada olacaklardır.

Değerli arkadaşlar, Amerika ve Avrupa böyle kalkınmıştır. Büyük emekler vererek yetiştirdiğimiz veteriner hekimlerimizi de, besicilerimize hizmet vermek üzere, köylülerin emrine vererek, hayvancılığımızı bilimsel standartlarda geliştirmek üzere görevlendireceğiz.

Bugün, tarımımızın ve çiftçimizin acil olarak çözüm bekleyen fevkalade büyük sorunları vardır. Bu sorunların bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

1 - Üyelik için seferber olduğumuz Avrupa Birliği ortak yatırım politikası ilkelerine aykırı olarak tarımın desteklenmesinden vazgeçilmiştir.

2 - Destekleme alımlarına son verilmiş, müdahale kuruluşları özelleştirilerek veya özerkleştirilerek devre dışı bırakılmış, tarımsal KİT'ler tasfiye edilmiştir değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatılmıştır)

BAŞKAN - Buyurun efendim, eksüre verdim size.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

3 - Tarımsal kredi, gübre, ilaç, tohumluk gibi girdilere uygulanan sübvansiyonlar kaldırılmıştır.

4- Devletin tarıma verdiği 5-6 milyar dolarlık destek 1 milyar dolara kadar düşürülmüştür.

SUAT KILIÇ (Samsun) - 10 katrilyon…

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - 5- Türkiye, tarımsal üretime sınırlama getiren bir ülke durumuna gelmiştir.

6- Temel ürünlerde, hububat, şekerpancarı, tütün, çay, bakliyat ve diğer bazı ürünlerin üretiminde azalma olmuştur. Zaten dünya ortalamasının altında bulunan gübre tüketimimiz daha da düşmüştür.

7- Et ve süt ürünlerimizde de gerileme yaşanmıştır. Kaçak hayvancılık, âdeta, kanser gibi ülkemizi sarmıştır.

SUAT KILIÇ (Samsun) - Senin bütün göstergelerin yanlış!

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Bütün bunlar, Türk çiftçisinin refah ve mutluluğunu engellemekte, dolaylı olarak da, ülkemizin topyekûn kalkınmasına engel teşkil etmektedir.

Biz -Anavatan Partisi iktidarında- inşallah, ilk seçimde iktidar oluyoruz. Son gülen iyi gülecektir değerli arkadaşlar. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Her şey köylü için, köylüyle beraber felsefesiyle çalışarak, büyük milletimizi mutlu ve refah toplumu yapacağız.

Köylülerimizi ve yüce milletimizi Allah'a emanet ediyor, Yüce Heyetinizi de saygıyla selamlıyorum değerli arkadaşlar. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!])

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özdoğan.

SUAT KILIÇ (Samsun) - Bir tane doğru rakam yok!

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Öymen, süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun sözlerini, görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz yıl, dışpolitika alanında büyük zorluklarla karşılaştık. Avrupa Birliğiyle ilişkilerde, Kıbrıs'ta, Irak'ta zemin kaybettik. Türkiye'yi hasım gibi gören, rakip gibi gören ülkeler, zemin kazandılar, güç kazandılar. Bu gerçekleri göremezsek, Yüce Meclise ve halka açıkça anlatamazsak, başarılı görünmek için olumsuzlukların üstünü örtmeye çalışırsak, güçlükleri aşmakta başarılı olamayız ve ülke çıkarlarına zarar veririz.

Şimdi, Dışişleri Bakanlığı bütçesi ile Tarım Bakanlığı bütçesi iç içe görüşülüyor, eşzamanlı görüşülüyor, arada ne ilişki var diye düşünebilirsiniz; dış politikamızdaki durgunluğu görünce, zannediyorum ki, dış politikamızın nadasa bırakıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bir yıl içinde yaşadıklarımızı kısaca hatırlayalım. 17 Aralık 2004 tarihinde Avrupa Birliği zirvesinde alınan karar, bir taraftan, Türkiye'ye bir müzakere tarihi veriyordu; ama, bir taraftan da, ülkemiz için ikinci sınıf bir üyeliğin tarifini yapıyordu. Ucu açık müzakereler, insanların serbest dolaşımında, tarımda ve sosyal politikalarda sürekli kısıtlamalardan bahsedilmesi, gerçekten, ülkemizin tam üyelik hedefine ulaşmasını kolaylaştıracak yöntemler değildi, ifadeler değildi. Şimdiye kadar hiçbir aday ülke için bu ifadeler kullanılmamıştır; ilk defa Türkiye için kullanılıyor. Ondan sonra biz ne yapıyoruz; ondan sonra, bunları, Yüce Meclisin huzuruna çıkıyoruz, hükümetin ağzından, bir başarı gibi takdim etmeye çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlar, 17 Aralıkta…

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Daha önce de aynı şeyleri söylemiştiniz.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Aynı şeyleri söylüyorum. Birkaç defa…

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Şimdi yeni şeyler söyleyin.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Çok Değerli Milletvekili, yeni şeyler de söyleyeceğim, lütfen, sabredin.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibe müdahale etmeyelim.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Yeni şeyi şimdi söylüyorum. Lütfen… Dinlerseniz. 1 dakika sabretseydiniz yeni şey duyacaktınız.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - 10 defa tekrar edin anlamaları için…

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Niçin bunları söylüyorum; 17 Aralık zirvesini, Sayın Bakan, 20 Aralık günü, burada yapılan görüşmede büyük bir başarı olarak Yüce Meclise izah etti. Ondan sonra ne yaptı; -işte, bu yeni, yeni bilgi sizin için- 23 Aralık tarihinde Avrupa Birliğine bir nota verdi ve kuvvetli ifadelerle eleştiriliyor bu notada zirve kararı. "Böyle sürekli kısıtlamaları kabul edemeyiz" diyor. "Bunlar müzakerelerin parametresi olamaz" diyor, doğru söylüyor. Doğrusu odur. Yanlış olan, bu, bizim açımızdan olumsuzluklarla dolu bir metni, Yüce Meclisin huzuruna çıkıp, bir başarı gibi anlatmaktır.

Peki, sonra ne oluyor; bu notayı verdiniz, bu itirazları yaptınız, sonra ne oldu; beklediğiniz gibi bir iyileşme mi sağlandı; hayır, ne yazık ki hayır. 3 Ekim tarihli müzakere çerçeve belgesine bakınız, içinde, bu şikâyet ettiğiniz konularda, beklentileriniz doğrultusunda tek bir kelime değiştirilmemiştir, bir kelime Türkiye'nin lehine değiştirilmemiştir; aleyhine değiştirilmiştir, aleyhine ağırlaştırılmıştır. İşte, Değerli Milletvekili arkadaşım, yenilik budur.

Ne diyor; Kıbrıs'ı resmen tanıyın anlamına gelecek, Kıbrıs'la ilişkileri normalleştirin diyor. Katılım ortaklığı belgesinde, müzakere çerçeve belgesinde, 21 Eylül tarihli karşı deklarasyon belgesinde bunları söylüyor.

Peki, sonra ne oldu; sonra, işte, bu katılım ortaklığı belgesi onaylandı Konseyde. Bizim lehimize değişiklik yapılarak mı; hayır, aleyhimizde değişiklik yapılarak, Rumların istediği doğrultuda değişiklik yapılarak. Bu normalleştirme sürecini hızlandırın diyor, bir an önce yapın diyor; yapılan değişiklik bu.

Değerli arkadaşlar, ben merak ediyorum, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda, bu metinleri okuduktan sonra, 17 Aralıktan bugüne kadar kabul edilen metinleri tek tek okuduktan sonra, aldığımız sonuç Türkiye hesabına bir başarıdır diyebilecek tek bir vicdan sahibi arkadaşımız çıkar mı; çok merak ediyorum.

Sayın Bakan ne diyor; bu kadar olumsuzluk olmuşken, bu kadar metinler Türkiye'nin aleyhine ağırlaştırılmışken, Sayın Bakan çıkıyor diyor ki: "Bu başarı tarihe bir hediyemizdir."

İnsaf ediniz Sayın Bakan!.. İnsaf ediniz!.. Yani, halka gerçekleri söylemekten çekinmeyiniz, korkmayınız; gerçekleri söylemekle bir şey kaybetmeyiz, kazanırız. Hepsi sizin kusurunuz olmayabilir, dış güçlerin baskısıyla, zorlamasıyla, dayatmasıyla bu metinlerin geçirildiğini biz de biliyoruz; ama, onlara sahip çıkmayın hiç değilse, kendinizi başarılı göstermek için Türkiye'nin üzerindeki baskıların ürünü olan bu olumsuz metinlere hiç değilse sahip çıkmayın; bizi üzen budur.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan, biz bunları söyleyince, Plan ve Bütçe Komisyonunda "ne yapalım, bu, onların belgesidir, bizi bağlamaz" diyor. Sayın Bakan, sizi bağlar. Bunlar müzakere çerçeve belgesidir, müzakereler buna göre yapılacak. İçinde hüküm var. Diyor ki, mesela, bu ek protokolü onaylamazsanız, önemli bölümlerin müzakeresine başlanmayacak. Size müeyyide koyuyor, size yaptırım uyguluyor. Nasıl sizi bağlamaz?! Ne demek bizi bağlamaz; sizi düpedüz bağlar. Müzakereler bu belgelere göre yapılacak. Bunlara dikkat etmek lazım.

Kıbrıs'la ilgili olarak, bir taraftan dayatıyor, ek protokolü hemen onaylayacaksınız diyor, bir taraftan da, siz, buna karşı diyorsunuz ki, efendim, biz bu protokolü imzalarız; ama, Güney Kıbrıs'ı tanımayız; deklarasyon yayımlıyorsunuz. Biz size dedik ki, bu deklarasyonun hiçbir kıymeti olmaz, kimseyi bağlamaz. Siz ne yaptınız; siz dediniz ki, halka, hayır, bu deklarasyon imzaladığımız protokolün bir parçasıdır. Avrupa Birliği ne dedi; Avrupa Birliği aynen bizim söylediğimizi söyledi, hiçbir değeri yoktur bu deklarasyonun diyor, hiç kimseyi bağlamaz diyor. Siz, bu kabul ettiğiniz hususları aynen uygulayacaksınız, Rum gemilerini alacaksınız, Rum uçaklarını alacaksınız, Rumlarla ilişkilerinizi normalleştireceksiniz, biz, hepimiz, Güney Kıbrıs'ı Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanıyoruz, siz de onun gibi yapacaksınız diyor. Demiyor mu; metinler ortada, tereddütünüz varsa beraber bakalım. Bunları söylüyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, diyeceksiniz ki, muhalefet olarak eleştirmek kolaydır, çıkış yolu gösterin. Gösteriyoruz. Çıkış yolu şudur: Bu konuları derhal Meclise getireceksiniz. Mecliste tartışacağız, müzakere edeceğiz, bizim önerimize göre, iki karar alacağız.

Diyeceksiniz ki:

Madde 1.- Türkiye, tam üyeliğin altında bir özel statüyü kabul etmiyor, kabul etmemektedir. Biz, müzakere masasına sadece tam üyelik hedefi için otururuz, bunun altındaki bir statüyü Türk Milleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi kesinlikle kabul etmemektedir.

Madde 2.- Ek protokolü onaylarız; ama, o onayın içine bir rezerv koyarız. Bu mümkündür.

Ve diyeceksiniz ki, bu ek protokol, Kıbrıs açısından, sadece Kıbrıs, ancak Kıbrıs meselesi çözülünce yürürlüğe girer.

Bunu söyleyeceksiniz, bu mümkün. Gelin, Mecliste bunu yapalım. Meclis size, hükümete böyle bir talimat versin. İşte size çıkış yolu. Bu yol sizi de rahatlatır, ülkemizi de rahatlatır ve Yüce Meclisin geçmişine, tarihine layık bir tavır olur. Buna itiraz edecek arkadaşımız var mıdır Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda; hiç zannetmiyorum. Yapılacak iş bu.

Değerli arkadaşlar, şimdi, ilişkilerimizde, Avrupa'yla ilişkilerimizde geriye gittik dedim. Ne yazık… Bakınız, Yunanistan Dışişleri Bakanı Molivyadis, daha birkaç gün önce şunu söylüyor: "Biz Türkiye'yle ikili meselelerimizi bir Türkiye-AB meselesi haline getirdik" diyor, "Avrupa Birliğini arkamıza aldık" diyor, "bütün ihtilaflarımızı Avrupa Birliğine mal ettik" diyor. Ne yazık ki, doğrudur. Ne zaman Yunanistan'la ilgili bir meseleyi ortaya atsak, karşımızda Avrupa Birliğini buluyoruz.

Şimdi, Sayın Bakanın dağıttığı konuşma metnine bakıyoruz, orada diyor ki mesela "Batı Trakya'yla ilişkilerimizde göreceli bir iyileşme kaydedilmiştir."

Değerli arkadaşlarım, lütfen insaf duygumuzu kaybetmeyelim. Çok değerli Adalet ve Kalkınma Partisi mensubu arkadaşlarımızla, temmuz ayında, biz, Batı Trakya'yı ziyaret ettik; göreceli iyileşme şöyle dursun, son derece hazin bir tabloyla karşılaştık. Oradaki Türk derneklerinin isminden "Türk" kelimesini çıkarmışlar mahkeme kararıyla. Bu mudur göreceli iyileşme?! Türk kelimesini çıkarmışlar, isminde "Türk" olan dernekleri kapatıyorlar.

Oradaki din adamlarımızın, seçilmiş müftülerin görev yapmasına izin vermiyorlar. Görev yapmaya kalkışan Müftü Mehmet Emin Ağa'yı, İskeçe Müftüsünü hapse attılar, biliyor musunuz? Altıbuçuk ay hapis yattı.

Osmanlılardan kalma camiler var, yıkılmış, perişan; 17 nci Yüzyıldan kalma; tamirine bile izin vermiyorlar.

Sayın Bakan, soruyorum: Göreceli iyileşme bu mudur?!

Çocuklar perişan. 200'den fazla okulumuz var, 15 tane öğretmene izin veriyorlar; Türkiye'den 15 öğretmen gönderebiliyorsunuz. Bu mudur göreceli iyileşme?!

İşte, tablo hazindir, tablo budur, gerçekler budur.

Biz, bir kere daha rica ediyoruz hükümetten, lütfen gerçekleri saklamayınız, gerçekleri olduğu gibi söyleyiniz ve Yüce Meclisi ve halkımızı yanıltmayınız.

Değerli arkadaşlarım, Kıbrıs'la ilgili olarak -demin söylediğim gibi- bu deklarasyon meselesi, son derece büyük bir başarısızlık örneği olmuştur hükümet için. Şimdi ne diyorlar; "derhal Meclise getireceksiniz, deklarasyon falan yapmadan, hemen bunu onaylayacaksınız." Hükümet ne diyor; "yok, onaylamayız" diyor; "gemileri ve uçakları, Kıbrıs Türkleri üzerinden ambargolar kalkmadan, Türkiye'ye kabul etmeyiz." Onlar da diyorlar ki: "O zaman, biz de müzakerelere başlamayız." Şimdi ne yapacaksınız?!

Şimdi, boyuna, hükümet, geçmiş hükümetleri suçladı; efendim, çözümsüzlüğün sorumlusu geçmiş Türk hükümetleriymiş, Denktaşmış!.. Şimdi, birkaç gün önce -yeni gelişme değerli milletvekili arkadaşım- Pangalos diyor ki: "Kıbrıslı Rumların hedefi enosistir." "Hâlâ, bugün, hedefi enosistir…" Kim Pangalos; eski Yunan Dışişleri Bakanı. Ee, hani sorumlu bizdik?! Hani, kusur bizdeydi?! Açıkça söylüyor "sorumlusu Rumlardır" diyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu olumsuz gelişmeler karşısında biz ne yapıyoruz? Ne yazık ki, yaptığımız şudur: Her gün yeni bir taviz vererek, acaba Rumları tatmin edebilir miyiz diye çalışıyoruz. Ne desek reddediyorlar, ne versek reddediyorlar; bizim bulduğumuz çare, acaba bir taviz daha versek bu sefer kabul ederler mi? "Uçaklarını almayacağız" dedik, şimdi, gazetelerde, bir de bakıyoruz ki "Türkiye dolaylı bir yol arıyor Rum uçaklarını almak için…" Biz, bütün AB ülkeleriyle bir sivil havacılık anlaşması yapacakmışız, bu çerçevede Rum uçaklarını alacakmışız! İnşallah yanlıştır; inşallah, Sayın Bakan, çıkar bu kürsüye "bu doğru değildir, yanlıştır" der. Ama, biz tekzibini duymadık.

Başka?.. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine, yine Kıbrıs Türk basınının ifadesine göre, Türkiye baskı yapmıştır ve eski Rum mallarının iadesi için, geçtiğimiz pazartesi günü bir kanun çıkarılmasını sağlamıştır.

Değerli arkadaşlarım, son derece vahim bir durumdur bu birkaç açıdan. Bir kere, otuz yıldır izlediğiniz bütün politikaları reddediyorsunuz. Bütün Türk hükümetleri, mal mülk meselesini, tazminatlar meselesini, nihaî çözümün bir parçası olarak kabul etti. Siz diyorsunuz ki, hayır, hemen, bunu tek taraflı çözeceğiz. Nasıl çözeceksiniz; bir komisyon kuruyorsunuz 7 kişilik, 2 tane üyesi yabancı.

Değerli arkadaşlarım, bu komisyon yargı organı niteliğinde. Kendine saygısı olan hangi egemen devlet, bugüne kadar, bir yargı organına yabancı hâkim veya yabancı üye tayin etmiştir?! Görülmüş şey midir bu?! Bunu sineye çekiyorsunuz, bunu yaptırıyorsunuz. Ondan sonra ne yapıyorsunuz; diyorsunuz ki, "eski Rum malları, birisine tahsis edilmemişse, hemen bunları iade ederiz" diye bir metin önerdiniz; küçük bir değişiklikle, makul bir sürede. Yani, Maraş kimseye tahsis edilmedi, makul bir sürede hemen Rumlara vereceksiniz, öyle mi?! Karpas'taki millî parkı Rumlara vereceksiniz, öyle mi?! Tek taraflı…

Değerli arkadaşlar, bunların adı tek taraflı tavizdir. Bir de menkullerini de tazmin edeceksiniz. Değerli arkadaşlar, uluslararası ilişkilerde tek taraflı taviz olur mu; olur. Ne zaman olur; bir savaşı kaybetmişseniz olur. Versay'da olduğu gibi olur, Sevr'de olduğu gibi olur. Savaşı kaybettiniz, size diz çöktürürler, bütün koşulları, tek tek dikte ettirirler. Acaba, biz, Kıbrıs'ta savaş kaybettik de haberimiz mi olmadı?! Böyle bir şeyin dünyada örneği var mı?! Orada haksız bir saldırıyı askerî müdahaleyle defediyorsunuz, sonra savaşı kaybetmiş bir ülke gibi tek tek tazminat ödüyorsunuz…

Değerli arkadaşlar, 1964'te, Kıbrıs'lı Türkleri 103 karma köyden kovdular. Bütün mallarını, mülklerini, arsalarını, evlerini terk etmek zorunda kaldılar. Yıllarca çadırlarda kaldılar. Bunlara, bugüne kadar, beş kuruş tazminat ödeyen oldu mu; hayır. Siz ödüyorsunuz. Niçin ödüyorsunuz; kendinizi zayıf zannediyorsunuz, zayıf hissediyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, işte, bunlar, çok hazindir. Tahsis edilmiş mallar için de tahditler koyuyorsunuz. Türkler infial içinde. Kıbrıs Türk yasalarına uygun olarak mal alan İngilizler infial içinde. Nasıl yaparsınız bunu? İngiliz Başbakanının eşi bile, bunların savunulması için dava üstleniyor. Nasıl yaparsınız böyle bir şeyi? Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın 71 sayfalık konuşmasında, bu en önemli konu hakkında bir kelime yoktur. İşte, metin burada, ben göremedim, göreniniz varsa, lütfen söyleyiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Yetinmiyorsunuz, Kuzey Kıbrıs'tan bazı milletvekillerini Ankara'ya çağırıyorsunuz, onlara Ankara'da baskı yapıyorsunuz, illâ bu yasayı çıkaracaksınız diye. Yasa çıktı; şimdi, ne yapacaksınız? Lousidou benzeri davalar olmasın, ilave yük altına girmeyelim diye Türkiye bunu yapmış.

Değerli arkadaşlarım, bu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Rumların gidişini önlemeyecektir. Sayın Başbakan bu kürsüye çıktı, diyor ki: "Efendim, Rumlar kendi vatandaşlarının bundan yararlanmaması için kanun çıkarıyor." Demek ki hâlâ anlayamamışsınız Rumların ne yaptığını, Rumların politikasını. Rumlar sürekli olarak sizin verdiğiniz tavizleri ceplerine koyuyorlar ve daima daha fazlasını istiyorlar. Yaptıkları bu. Peki bu iş kaça mal olacak, hesabını yaptınız mı? Kaç milyar dolar ödeyeceksiniz bunun için, hesabı var mı; yok. Bu kanunu çıkaran KKTC'nin bunu ödeyecek parası var mı; yok. Kim ödeyecek; Türkiye ödeyecek. Nereden ödeyecek? Bütçede tahsisatınız var mı, Yüce Meclise arz ettiniz mi, Meclisin onayını aldınız mı?.. Meclisin onayını almadan milyarlarca dolarlık bir külfet altına Türkiye'yi sokmak için siz nasıl böyle bir telkinde bulunabilirsiniz?! Son derece vahim bir durumdur.

Değerli arkadaşlarım, birkaç cümleyle özetleyeyim. Irak'taki durum hazindir, Irak'taki durum vahimdir; kırmızı çizgilerimiz kaybolmuştur, Kuzey Irak'ta PKK varlığı sürmektedir. Bir tek PKK'lı yakalanıp teslim edilmemiştir Türk makamlarına. Ve bütün dünyada bir terör örgütünün güvenlik güçlerinin takibatından masun olarak yaşadığı tek yer Kuzey Irak'tır. Peki biz ne yapıyoruz? "Taleplerimiz yerine getirilmedi, müttefiklerimiz istediğimizi yapmadı…" Biz ne yapıyoruz? Müttefiklerimiz ne isterse onu yapıyoruz. Onlara lojistik destek sağlamak için yasa çıkardık. Yasa çıkarmadık, kararname çıkardık. Kimin yetkisinde; Meclisin yetkisinde. "Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararına uygun olarak yaptık" diyorlar. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin aldığı kararlar uyulması zorunlu kararlar değildir, kendi Meclisinizden geçmeden… Nitekim, Birleşmiş Milletler kararlarına göre yurtdışına asker gönderildiği zaman her defasında Meclisten onay almıştır Türkiye'nin bütün hükümetleri sizden önce.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ONUR ÖYMEN (Devamla)- Bitiriyorum Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN- Sayın Öymen, lütfen, tamamlayın.

ONUR ÖYMEN (Devamla)- Bitiriyorum, tamamlıyorum.

Özetle, değerli arkadaşlarım; Türkiye, büyük müttefiklerinin kendisinden istediği her şeyi yapan; fakat, en hayatî konulardaki haklı taleplerinde bile onlara söz geçiremeyen bir ülke durumuna düşmüştür.

Sayın Bakan ne diyor; Sayın Bakan "bizim, ülke dışında bunlara istediğimizi yaptıracak gücümüz yok" diyor, sorumuza karşı.

Değerli arkadaşlarım, Dışişleri Bakanlarının görevi ülke dışında etkili olmaktır. Ülke içindeki işler başka bakanların görevidir. Sizin işiniz bu. Türkiye Hatay'ı nasıl anavatana kavuşturdu, Kıbrıs'ı nasıl yaptık; Kıbrıs'ta S-300 füzelerini, bunların konuşlandırılmasını nasıl önledik; işte, yurt dışında etkili olmak budur, devlet budur, devlet adamlığı budur.

Şimdi, son bir cümle daha. Şunu söyleyeceğim, Sayın Başkan müsaade ederseniz: Son zamanlarda yurt dışındaki bazı siyaset adamları, üst düzeydeki Avrupa Parlamentosu üyeleri, uluorta, Türkiye'ye, Türk Silahlı Kuvvetlerine sövüyorlar, hakaretamiz  laflar ediyorlar, keyif için PKK'lıları öldürüyormuş bizim Silahlı Kuvvetler; o manaya gelecek sözler söylüyorlar. Biz tepki gösterdik, bizden sonra hükümet gösterdi; ama, şunu soruyoruz: Bu insanlar bu cesareti nereden buluyorlar? Atatürk devrinde bulamıyorlardı, İsmet Paşa devrinde bulamıyorlardı, Menderes devrinde bulamıyorlardı, Ecevit devrinde bulamıyorlardı, şimdi bu cesareti nereden buluyorlar?

Şimdi, söyleyecek çok söz var; ama, sizden şunu özellikle rica ediyoruz: Lütfen, yurt dışında ülkemizin haklarına, çıkarlarına ve itibarına sahip çıkınız. Sayın Başbakanın CNN televizyonunda yaptığı gibi, ülkemizi şikâyet etmeyiniz. Türban konusunu vesile ederek, "Türkiye'de özgürlükler yoktur" demeyiniz. Bu, ülkemizi küçültür. Türkiye bir özgürlükler ülkesidir. Yargı kararlarımız, uluslararası yargı organları tarafından onaylanmıştır ve bunların, böyle, ulemaya falan havale edilecek tarafı yoktur; kesinleşmiş yargı kararıdır. O bakımdan, bu konularda çok duyarlı olmanızı tavsiye ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, Yüce Meclisimize büyük görevler düşüyor. Cumhuriyet tarihimiz boyunca ülke çıkarlarına daima titizlikle sahip çıkmış olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, şimdi, ülkemize yönelik tahrikler, baskılar ve haksız suçlamalara karşı, tek bir yumruk gibi tepki göstermelidir.

BAŞKAN - Sayın Öymen, lütfen, tamamlayın.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Bitiriyorum, son cümlemi okuyorum.

Halkımız, hükümetten, ülkemizin çıkarlarına ve itibarına sahip çıkmamızı bekliyor. Biz inanıyoruz ki, bu görevi hükümet yapmazsa Meclis yapacaktır. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu konuda üzerimize düşen bütün görevleri sonuna kadar ve bütün gücümüzle yerine getirmeye hazırız.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öymen.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyeleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2006 yılı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, sizleri, Yüce Türk Ulusunu ve eli öpülesi Türk çiftçisini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanın ve Sayın Maliye Bakanının, ekonomiye ve tarıma ilişkin değerlendirmeleri, Türk çiftçisinin ne duruma düşürüldüğünün iktidar tarafından ikrarından başka bir anlam taşımamaktadır. Sayın Unakıtan, iktidarda bulundukları üç yıl içinde tarım kesiminde 1 719 000 kişilik istihdam azalışı yaşandığını açıklamakla, aslında,  uyguladıkları politikalarla insanları çiftçilikten nasıl uzaklaştırdıklarını açıkça ifade etmiştir. "Öyle fasa fiso yok" diyen Sayın Bakan, son üç yılda, 1 aylık asgarî ücretle yüzde 58 daha fazla ekmek, yüzde 42 daha fazla şeker, yüzde 63 daha fazla süt, yüzde 34 daha fazla et alındığını belirtmiştir. Doğruluğu bir yana, bu söylemiyle Sayın Bakan ve yaptığı konuşmayla ona destek çıkan Sayın Başbakan,  halkın satın alma gücünün arttığını belirttiklerini zannederlerken, aslında, son üç yılda tüm tarımsal ürün fiyatlarını ne derece düşürdüklerini ifade etmiş oldular. Çiftçinin, bugün feryat edişinin gerekçesini okudular.

Sayın Maliye Bakanı, iktidara geldiklerinde Ziraat Bankası kredilerinin yüzde 59 olduğunu, şimdilerde ise, faizlerin yüzde 8-15 aralığına düşürüldüğünü söyledi. Bu, doğru değildir. Çünkü, ziraî kredi faizi, bugün, yüzde 20'dir. Yüzde 8-15 olan, özel üretimler için uygulanan istisnaî faiz oranlarıdır. Verdiği rakamın yanlışlığı bir yana, Sayın Maliye Bakanına şunu da anımsatmak isterim: Önemli olan, faiz oranının yüzde kaç olduğu değil, enflasyon oranının üstünde olup olmadığıdır. Çünkü, enflasyon oranının üstündeki bir faiz oranıyla alınan krediyle tarım yapılamaz. Konuya bu şekilde bakınca gördüğümüz şudur: 1995 yılında enflasyon yüzde 88 iken faiz oranı yüzde 50'dir; ama, 2003 yılında enflasyon yüzde 13,9 iken faiz oranı yüzde 39, 2004 yılında enflasyon yüzde 10 iken faiz oranı yüzde 28, 2005 yılında enflasyon yüzde 8 iken faiz oranı yüzde 20'dir; yani, Sayın Bakan boşuna övünmektedir.

Sayın Başbakan da konuşmasında faizlerden söz ederken, kendisine yanıt veren bir milletvekiline bu kürsüden, "ayıptır ya, ayıptır ya; yani bilerek konuşun, bilmeden konuşmayın" diye hitap ediyor. Ne üzücü ki, Sayın Başbakan da Maliye Bakanı gibi bilmeden konuşuyor. Oysa, Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanının bütçe sunuş konuşmasının 11 inci sayfasında, "2002 yılında yüzde 59 olan tarımsal kredi faiz oranları 2005 yılında yüzde 20'ye indirilmiştir" ifadesi yer almaktadır.

Faiz oranlarının kredi konularına göre yüzde 8 ilâ 15 aralığına çekildiği de yine Sayın Bakan tarafından ifade edilmiştir. Sayın Başbakan, önceki iktidarlar döneminde yapılan barajları, sulama tesislerini açacağını belirterek, bundan da kendilerine övünç payı çıkarıyor. Oysa, bilmiyor mu ki, en büyük sulama projesi GAP'tır; ama, bu bölgede sulamalara açılan alan, sulanabilecek alanın, üç yıl önce olduğu gibi, yine yüzde 13'üdür. Üç yılda GAP'ta sulamaya açılan alan, ancak 210 000 hektardan 223 000 hektara çıkmış. Sayın Başbakan keşke biraz da GAP konusundaki bu garip durumu açıklayabilseydi.

Sayın Başbakan soruyor: "Beydağı Barajı âdeta durmuş durumdaydı; ama, şu anda hız kazandı ve bitme noktasına geldi. Arkadaşlar, niye bunlar olmuyordu?" Şimdi de ben soruyorum: "Sayın Başbakan, GAP'ta niye bir milim ilerleme olmuyor?"

Sayın Başbakan, iklim nedeniyle bir miktar buğday artışı olmasını ballandıra ballandıra başarıları olarak anlatıyor; mısır üretiminin artışını anlatıyor. Evet, mısır üretimi artmıştır. Arttı da hangi ürün artık ekilemediği için arttı? Ege'de, Çukurova'da pamuk üretimi niye azaldı? Azalan pamuk üretimi çiftçiyi perişan etti; bu doğru. Peki, artan mısır üretimi, buğday üretimi çiftçiyi mutlu etti mi? Sayın Başbakan "çiftçimiz halinden memnun" diyor. Bu sözleriyle, Sayın Başbakan, halkı değil, ancak kendisini aldatıyor. Sayın Başbakan, şekerpancarı üretiminin 20 000 000 tonlardan 15 000 000 tonlara geldiğini bilmediği için, 15 000 000 ton pancar üretmekle de övünüyor.

Değerli milletvekilleri, biz, şimdi, Sayın Başbakanın ve Sayın Maliye Bakanının, gerçeklerden uzak söylemlerinden, yaşamın gerçeklerine dönelim.

Hükümet, uyguladığı tarım politikalarıyla, köylünün yoksulluğuna yoksulluk katmıştır. Devlet İstatistik Enstitüsünün açıklamalarına göre, yoksul ve aç köylü sayısı her yıl artmaktadır. Maliye Bakanının açıklamalarından da, aç kalan köylülerin köylerinden ayrıldıklarını görüyoruz.

Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, uluslararası kuruluşlara tam teslimiyeti ve umursamaz tavrıyla çiftçimizi bitirmiştir, tarımımızı çökertmiştir. Bu iktidar, Türk çiftçisine verdiği hiçbir sözü tutmamıştır. Bütçe rakamlarına baktığımızda görüyoruz ki, bu iktidar, köylümüzü ve çiftçimizi gözden çıkarmıştır. 2005 ve 2006 bütçeleri, Türk çiftçisine ulusal gelirden en düşük payın ayrıldığı, Türk çiftçisinin en az desteklendiği bütçelerdir. 2005 bütçesinde, gayri safî millî gelirimizin yalnızca binde 7,2'si kadar olan tarım bütçesi, 2006'da yalnızca binde 7,4 oranındadır. Yani, 2006 yılında da tarım destekleri için ayrılan kaynak, 2005 yılında olduğu gibi, son derece düşüktür. Kaldı ki, bir hususun altını özellikle çizmek isterim: 2006 bütçesinde tarım desteklerine ayrılan 4 milyar Yeni Türk Lirası içinde, taa 2004 yılından kalan ve 2005 yılında çiftçiye ödenmeyen dönüm başına 6 000 000 liralar da var. Yaklaşık 1 milyar Yeni Türk Lirası tutan bu parayı 2006 bütçesinden düştüğümüzde, 2006 bütçesi 3 milyar Yeni Türk Lirasına inmektedir. Bu kadar küçük bütçeyle tarımın desteklenmesi mümkün değildir. Burada, bir hususun da tekrar altını çizmek istiyorum: Tarım, Köyişleri Komisyonunda, tarım kanunu tasarısının görüşülmesi sırasında, alt komisyonda, gayri safî millî hâsılanın yüzde 2'si kadar, en az yüzde 2'si kadar olması istenen tarımsal destekleme miktarı, maalesef, Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerinin oylarıyla yüzde 1'e indirilmiştir. Bunu da, hükümetin ve iktidar kanadının, Türk çiftçisine bakışının somut bir göstergesi olarak açıklamak istiyorum.

Toplam kamu yatırımlarında tarım kesiminin payına baktığımız zaman da, hükümetin tarımı gözden çıkardığının bir başka kanıtını görüyoruz. Sayın Tarım Bakanının bütçe sunuşundan görüyoruz ki, toplam kamu yatırımlarında tarım sektörünün payı, 2004 yılından itibaren sürekli azalmıştır.

Değerli arkadaşlarım, şunu özellikle söylemek isterim: Tarım, hiçbir ülkede piyasa koşullarına bırakılamaz. Türkiye, tarımdaki yapısal sorunlarını henüz çözemediği için, tarımını piyasa koşullarına terk etmek bir yana, Amerika Birleşik Devletleri ve AB ülkelerine göre daha fazla desteklemek, tarıma daha fazla müdahale etmek zorundadır. Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası önerilerine harfiyen uyduğu sürece, bu hükümetin Türk çiftçisine ve tarımına hiçbir hayrı olmayacaktır.

58 inci ve 59 uncu hükümetin görev başında olduğu son üç yıl, tarım sektörü ve Türk çiftçisi için yıkım yılları olarak tarihteki yerini alacaktır. Tarım sektörü 2003 yılında yüzde 2,4 küçülmüş, 2004 yılında ancak yüzde 2 büyüyebilmiştir. 2005 yılının üçüncü çeyreği için verilen rakamları, aynı dönemde, tarım işgücündeki azalmayla birlikte değerlendirdiğimiz zaman ciddî bir kuşkuyla karşılıyoruz.

Hükümetin uyguladığı tarım politikaları sonucunda, birkısım çiftçimiz, uzun yıllardan beri ektiği ve geçimini sağladığı üründen vazgeçiyor, yeni ürünlere yöneliyor; ama, sonuçta, yine hüsrana uğruyor. Birkısım çiftçi ise, artık tarlasını ekmiyor, köyünden, yurdundan zorunlu olarak göçüyor.

Ege Bölgesinde, son bir yılda pamuk ekim alanlarının yüzde 18,75 azaldığını, Adalet ve Kalkınma Partisinin 2002 seçimlerindeki milletvekili adayı olan İzmir Ticaret Borsası Başkanı açıklıyor. Ege'de ve Çukurova'da yıllardan beri pamuk ekerek geçimini sağlayan, ancak AKP İktidarının üç yıllık döneminde zarar ettiği için pamuktan vazgeçip mısır üretimine yönelen üreticiler, mısırda da, kâr bir yana, maliyeti bile karşılayacak bir fiyat alamamıştır. Bir yıl önce, 332 000 lira verilen fiyat ne olmuştur, girdilerde hangi düşme olmuştur da 260 000 liraya çekilmiştir?! Bunun açıklamasının mutlaka şu kürsüden yapılması gerekir değerli arkadaşlarım. Bu fiyat, gelecek yılda çiftçinin mısır üretimini mutlak surette etkileyecektir. Mısır üreticimizin mağdur olmaması için, Toprak Mahsulleri Ofisinin bu düşük fiyatının en az 100 000 lira primle desteklenme zorunluluğu vardır. Bakınız, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinde 5,5 kilogram mısır karşılığında 1 litre mazot alabilen çiftçi, mazot üretimini artırmakla övünen bugünkü hükümet döneminde ancak 8 kilogram mısır satarak 1 litre mazot alabilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de tüketilen mazotun yüzde 30'unu Türk çiftçisi kullanır. Sayın Başbakan, mazota verilen 300 000 liralık destekten övgüyle söz ediyor. Sayın Başbakan, bu 300 000 lirayla mazotu yeşile boyayamıyor; ama, çiftçinin gözünü boyadığını zannediyor. Eğer boyadığını sanıyorsa, bilsin ki, bu boya tutmuyor. Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı işbaşına geldiğinde mazotun fiyatı 1 200 000 liraydı; bugün, 2 000 000 liranın üzerinde. Hükümet, verdiği destekle bile, 1 litre mazotun çiftçiye maliyetini ancak 126 sente tekabül ettirebiliyor. Oysa, Avrupa'da 55 sent, Amerika Birleşik Devletlerinde 40 sent olan mazot fiyatları karşısında Türk çiftçisinin bu ülke çiftçileriyle rekabet etme şansını sıfırlamış bulunuyorsunuz.

Hükümet, çeşitli ürünlere göre değişmek üzere, dekar başına 1 000 000 ile 3 000 000 lira arasında gübre desteği vermekle de övünüyor. Oysa, bu destek, çiftçi için devede kulaktır. Örnek: Mısır çiftçisi dekar başına 40 000 000 lira gübre masrafı yapmaktadır. Bu bakımdan, hükümetin verdiği destek, bu miktarın yalnızca onüç, ondörtte 1'i kadardır. Çiftçimizin ve tarımımızın bu hükümet elinde ne hallere düştüğünü, pamuk, buğday, tütün, şekerpancarı, narenciye, fındık, zeytin, et, süt, bal üreten tüm üreticilerimizde görüyoruz.

"Hayvancılığı destekliyoruz" diyorsunuz; bu nasıl destek?! Karkas ette kilo başına verilen teşvik primini önce 1 000 000'dan 500 000'e indirdiniz, sonra, tamamen kaldırdınız. Elazığ'da, bugün, 1990'lı yıllarda 200 000 baş sığır besiciliği yapanlar, ancak, 5-6 bin başla sığır besiciliği yapabilmek durumundadırlar. 400 besi işletmesinden sadece 35'i ayakta kalmıştır. Besiciler Derneğinin faal üye sayısı 450'den 65'e düşmüştür.

"Süt üretimini artıracağız, süt üreticisi daha çok kazanacak" dediniz. Süt sanayii süt fiyatlarını 70 000 lira düşürünce, maalesef, hükümet olarak, kılınızı bile kıpırdatmadınız; çiftçiyi, çaresizliğiyle başbaşa bıraktınız. Mayıs ayında 530 000 lira olan süt fiyatları, bugün, Kastamonu, Edirne, Kırklareli'nde 430 000, Burdur'da 448 000, Muğla'da 300 000 ilâ 330 000, Kars'ta, Ardahan'da 250 000 lira; yemin torbası ise 20-22 milyon lira. Değerli arkadaşlarım, bu süt ve bu yem fiyatlarıyla Türkiye'de sütçülük yapılamaz.

Sayın Başbakan, 16 Aralıkta, Kars'taki çiftçilerin fiğ paralarını alacağını söyledi. Nerede fiğ paraları?.. Onu da Karslı üretici adına sormak istiyorum.

Hayvancılık konusunda bir konunun altını özellikle çiziyorum. Siz, kooperatiflere verilen hayvanlarda "sertifikalı olma" koşulunu kaldırdınız. İşte, bu nedenledir ki, Türkiye'nin çok çeşitli yörelerinden bize gelen birçok mektupta, birçok telefonda, aldıkları ineklerin kısır çıktığı, hiçbir işe yaramadığı, çok büyük sıkıntı içinde oldukları belirtiliyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Hastalıklı…

GÜROL ERGİN (Devamla) - Ve Düzce'nin Gölyaka İlçesinden bir üretici diyor ki: "2 inek yerine, size 4 inek vereyim de, yeter ki şu borcumu silin."

Değerli arkadaşlarım, arıcılıkta yanlış politikalar uyguladınız; iki yıl önce 130 000 000 liraya satılan bir teneke balın fiyatını 50 000 000'a düşürdünüz; fakat, üretici bu durumda bile balını satamadı; çünkü, dışsatımı bir şekilde sildiniz.

Bakınız, yalnızca Muğla'da çam balı üreticisinin elinde, hâlâ geçen yıldan kalan 5 000 ton bal var. Yalnızca bir köyde, Sakarkaya Köyünde üreticinin elinde kalan bal 10 000 teneke. Tenekesine 50 000 000 lira veren olsa hemen elden çıkaracak.

Tavukçuluğa gelince; sözleşmeli üreticiliği bir düzene sokamadığınızdan, üretici sefilleri oynuyor. Yumurta 5-6 kuruşa ancak satılıyor. Yumurta üreticisinin elindeki yumurta verimi minimuma düşen ıskarta tavuklar, maalesef, Bakanlık yasakladığı için satılamıyor. Üretici 10 000 000 ıskarta tavuğu boşu boşuna yemlemek durumunda kalıyor. Yumurtasını maliyetinin altında satmak zorunda kalan, ıskarta tavuğunu elden çıkaramayan üretici ne yapsın? Bunların ihracat primlerini artırmayı düşünüyor musunuz?

Değerli arkadaşlarım, aynı şekilde, yalnızca Düzce'den değil, Malatya'dan, Yeşilyurt İlçesinden de gelen bilgiler var; "hayvanların hepsi hastalıklı" diyorlar. Aynı şekilde, Kaman'dan gelen bilgiler var; "hiçbir hayvandan verim alamadık" diyorlar, ağlıyorlar.

Değerli arkadaşlarım, tek tek saymayacağım; ama…

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Hiç mi iyi tarafı yok bu işin, hiç mi iyi tarafı yok?!

GÜROL ERGİN (Devamla) - Söyledik ya… Söyledik ya…

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Ne söylediniz?

GÜROL ERGİN (Devamla) - Sayın Başbakanın nasıl pembe tablolar çizdiğini…

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Bırak Allah'ını seversen!..

GÜROL ERGİN (Devamla) - …Sayın Maliye Bakanının nasıl üfürük yaptığını…

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Hiç mi iyi tarafı yok?!

GÜROL ERGİN (Devamla) - Burada hepsini söyledik.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Tolstoy "vicdanı elden bırakma" demiş…

GÜROL ERGİN (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşım, yanlışım varsa, çıkar, burada, Sayın Bakanın doğrusunu söyler…

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Söylenecek ne varsa, hepsi söylenecek…

GÜROL ERGİN (Devamla) - …çıkar söyler. Vaktimi alma; ben vaktimi senin boş sözlerinle harcamak istemiyorum. Artık hiçbirinize de yanıt vermeyeceğim, hiçbirinize artık yanıt yok.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Sizin sözleriniz boş!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibe müdahale etmeyin.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Bana yanıt bu kürsüden verilecek.

BAŞKAN - Sayın Ergin, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.

GÜROL ERGİN (Devamla) - İhracat primini düşürdünüz narenciyede. Ne yaptınız; narenciye dallarda kaldı; yalan mı, yanlış mı?

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Yanlış…

GÜROL ERGİN (Devamla) - Yanlış!.. 250 000 liradan portakal satılamıyor bugün Çukurova'da, 300 000 liradan mandalina satılamıyor; yanlış mı? (AK Parti sıralarından "Yanlış" sesleri)

Yanlış diyeceksiniz tabiî; çünkü, siz yapı olarak yanlışsınız, tabiî yanlış diyeceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Buğday üretimi arttı diye övünüyorsunuz; buğday üretimi arttıysa, bu 3 000 000 çiftçi niye perişan oldu?! Güneydoğuda, Şanlıurfa'da çiftçi niye arpasını 220 000 liradan zor satıyor?!

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Gruba hakaret ediyorsun.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Grubu tenzih ederim, ben laf atanlara söylüyorum. Seni özellikle tenzih ederim, Grubu da tenzih ederim; ama, bana haddini aşarak laf atmaya çalışanlaradır o sözüm.

BAŞKAN - Sayın Ergin, siz Genel Kurula hitap edin.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi, tek tek ürünler üzerinde durmak istemiyorum; yalnız, bu konuda bir de zeytin ve zeytinyağından söz edeceğim. Bakınız, bu yıl İspanya'da büyük sıkıntı olduğundan zeytinyağı fiyatları biraz arttı. Hükümetten şunu bekliyorum: Zeytinyağı fiyatı biraz yükseldi diye, zeytinyağına verilen primi düşürmesin. Bu prim ki, 1999 yılında 40 sentti, siz 2005'te 18 sent verdiniz. Bakalım bu sene kaç sent vereceksiniz, bunu da görmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, gübrenin, mazotun, ilacın fiyatının nasıl arttığını sizler herhalde bilmiyorsunuz, onun için söylememin de bir kârı olmayacak, onları da geçiyorum; yalnız, şunu bilin: Bu kafayla yönetilen bir tarımla, girmek istediğiniz Avrupa Birliği hüsran olur. Avrupa Birliğinde yapılan hesaplar da, bizim yaptığımız hesaplar da gösteriyor; bu kafayla gidilirse, siz, Avrupa Birliğine girildiğinde Türkiye'yi çöle çevirirsiniz. Türkiye'nin hiçbir yerinde buğday ekilemez, Türkiye'nin hiçbir yerinde pamuk, ayçiçeği ekilemez, Türkiye'nin hiçbir yerinde büyükbaş hayvancılık yapılamaz. Niçin yapılamaz; sizin bu politikalarınız Türk çiftçisini bunları yapamaz hale getirdiği için. Bunu da iyi bilmenizi özellikle istiyorum.

Şimdi, son olarak şunu söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlarım, aslında bu hükümetin uyguladığı politikanın bir tek amacı vardır, kesinlikle bir tek amacı vardır; küçük çiftçiliği yok etmek; çünkü, Uluslararası Para Fonunun, Avrupa Birliğinin bunlardan istediği budur. Bunun içindir ki, çiftçiye hak ettiği fiyat verilmiyor, küçük çiftçi tarımı bırakmak zorunda kalıyor. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, bu konuda başarılı olmak için Anayasaya ve yasaya aykırı uygulamalara giriyor.

Değerli arkadaşlarım, Anayasamızın "Toprak mülkiyeti" başlıklı 44 üncü maddesi bakınız ne diyor: "Devlet, topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayın.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Ve bu 44 üncü maddeyi 45 inci maddeyle destekliyor, bu topraklarda, gücü yetmediği için gerektiği gibi tarım yapamayanları da, her türlü girdiyle ve teknikle destekler diyor. Bu konuyu gerçekleştirmek için de, Türkiye'de, Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesi Kanunu çıkarılıyor ve değerli arkadaşlarım, bir Tarım Reformu Genel Müdürlüğü kuruluyor.

Bakınız, bugüne kadar yaptığı çalışmalarla arazi toplulaştırması yapan ve bu arazileri topraksız ya da az topraklı çiftçilere veren bu genel müdürlük, şimdi, şu gerekçeyle, bu toprakları, ben, mal mülk sahiplerine satacağım diyor; çünkü -gerekçeye bakın- bu insanlar, bu toprağı verdiği insanlar fakir, bunların parası yok, pulu çok, çulu yok, bunlar buralarda gerektiği gibi tarım yapamaz diyor. Devletin görevi, ey Tarım Bakanlığı, senin görevin değil mi ona o tarımı yaptırmak? Senin görevin değil mi, Anayasanın sana yüklediği görev olarak, o toprakları onlara vermek? Ve bu şekilde bir uygulamaya giriyor.

İkinci olarak da, mayınlı arazileri mayından arındıranlara; yani, yabancı şirketlere bu toprakları vermeyi göze alıyor da, o toprakları o yöre çiftçisine, Güneydoğu Anadoluda topraksız 54 000 çiftçi ailesi varken, bunlara vermekten vazgeçiyor, varlıklı, yerli-yabancı şirketlere teslim etmenin yolunu tutuyor. Yani, amaç bir ve tek. Amaç, Türkiye'de küçük çiftçiliği ortadan kaldırmaktır; ama, yanlış yapıyorsunuz. Küçük çiftçiliği ortadan kaldırmayın; gelin, küçük çiftçileri kooperatifler altında birleştirip güçlendirin, o insanlara insanca yaşam şansı verin, o insanları bu topraklardan kaçırmayın. Yazık ediyorsunuz; size, partinize, ülkemize ve halkımıza yazık ediyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜROL ERGİN (Devamla) - Teşekkür edebilir miyim Sayın Başkan?

BAŞKAN - Buyurun efendim.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Beni dinlediğiniz için, hepinize, saygıyla teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, Ordu Milletvekili Sayın Kâzım Türkmen.

Buyurun Sayın Türkmen; süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tarım kesimi, Türkiye'de, nüfusun yüzde 35'ini direkt, çok yakından ilgilendirdiği için, burada, tarım kesimini, 10 dakikalık bir zaman dilimi içerisinde, enine boyuna konuşmak, ne yazık ki mümkün değil.

Sayın Maliye Bakanı ve Sayın Başbakan, burada, tarımla ilgili konuşmalarında -Türkiye âdeta bir tarım cenneti, tarım memleketi, her şey çok güzel- insanların yüzünün güldüğünü, mutlu olduğunu söyleyen ifadelerle hepimize hitap ettiler.

Değerli arkadaşlarım, her birimiz, Türkiye'nin her bölgesindeki olayları yakından takip ediyoruz. Burada şunu ifade etmek istiyorum: Yalnız tarım kesimi değil, tarım kesimiyle direkt tüm insanlarımız ilgilidir.

2002 yılında, burada, tarım kesiminin çok mutlu olduğunu söyleyen, tarım kesimine 2 katın üzerinde ödenek ödeyerek onların bütün sorunlarını çözdüğünü söyleyen Başbakan, Ordu'nun meydanında, tüm Türkiye'ye, Ordululara, çay ve simit hesabı yaptı. Çay ve simit hesabında, aynen şöyle ifade ediyordu: "Bir aileyi 4 kişi kabul edelim. Bugün almış olduğu asgarî ücretle sadece çay ve simit yemiş olsa, o para yetmiyor." Değerli milletvekilleri, bugün, Türkiye'de simit 500 000 lira, çay 250 000 lira.  Dört kişilik bir aile, sadece simit yeyip çay içse, Başbakanın ifade ettiği gibi, aylık 270 000 000 lira; geriye kalıyor 50 000 000 lira. Bu 50 000 000 Türk Lirasıyla, asgarî ücret 320 000 000 olduğuna göre, Sayın Grup Başkanı, o zaman, bu 50 000 000 Türk Lirasıyla, insanlar, her türlü geçimini, her türlü ihtiyacını karşılayacak duruma gelmiş oluyorlar. Bu, hiçbir zaman mümkün değil ve tamamen altını çizin.

Değerli arkadaşlarım, elbette ki, her bölgenin kendine göre sorunları var. Bu sorunları çözebilme görevi de hükümete aittir. Özellikle burada tarım kesiminin çok geniş bir bölümünü ilgilendiren, Karadenizin yıllardan beri çilesini çektiği, bir türlü mutlu olamadığı fındık sorunuyla bir defa daha bu hükümet döneminde karşı karşıyayız.

Hepinizin yakından hatırladığı ve bildiği gibi, 2004 yılında Türkiye'nin her tarafındaki don olayı en çok Karadeniz halkını mağdur etmiştir; özellikle Ordu, Giresun, Trabzon başta olmak üzere. Çünkü, bu üç ilimizde fındıktan başka tarım ürünü yoktur. Öyle ki, o gün, Cumhuriyet Halk Partisinin kurmuş olduğu heyetlerle yerinde yaptığımız çalışmalarla, zararın 1 trilyonun üzerinde olduğu, 1 katrilyona yaklaşan bir zararla karşı karşıya olduğu tespit edilmiş, daha sonra, Tarım Bakanlığının yetkili elemanları, aynı bölgeleri dolaşmışlar, resmî rakamlarla 633 trilyon resmî zarar olduğunu tespit etmişlerdir. Bu zararın 296 trilyonluk kısmının ödenmesi yasal olarak gerekirken, sadece 44 trilyon lirası ödenmiştir.

Şimdi, burada, Başbakan, kalktı, Türkiye'ye "ey köylüm, ey üreticim, biz sana 2 katrilyon para ödedik" dedi. Şimdi, burada, sormak istiyorum: Geriye kalan 252 trilyon, fındık üreticisine ödenmesi gereken para 2004 yılında ödenmedi, 2005 yılında ödemedi. Hani siz tarımdan yanaydınız?! Plan ve Bütçe Komisyonunda, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın devletin resmî borcunun ödenmesi gerektiğine ait vermiş olduğu önerge, ne yazık ki, AKP'li milletvekilleri ve komisyon üyeleri tarafından reddedildi, 2006 yılı bütçesine hiç para konmadı. Nasıl tarımdan yanasınız?! Nasıl fakirden yanasınız?! Nasıl köylüden yanasınız?! Türkiye'de, sizin bütün uğraşlarınız, bir avuç insanı mutlu etmek için mi uğraşmaktır?! Eğer, siz, gerçekten, tarımcının yanında, köylünün yanında, üreticinin yanında olsaydınız, en az 2006 yılına bu ödeneği koyardınız. Bu ödeneğin resmî rakamları, Tarım Bakanlığının resmî rakamlarıyla elimizde belgelidir.

Değerli arkadaşlarım, neden bu para ödenmiyor? Bu paranın ödenmemesi çok doğaldır. Biz bu işin aslını biliyoruz. Bu işin aslını Sayın Tarım Bakanı da biliyor; ama, önlem almaya gücü yetmez; çünkü, fındığın başında, fındığı piyasaya süren, onun esas nemasından yararlananın Sayın Başbakanın danışmanı olduğu herkesçe söylenmektedir. Bu doğru mudur? Bunun cevabını, burada, Sayın Tarım Bakanından öğrenmek istiyoruz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - İsmini de söyle.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - İsmi de ver, ismi de…

KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) - Çünkü, 2004 yılında don olayı dolayısıyla Ordu'da fındık mitingi düzenlenirken, Sayın Başbakana, Cüneyt  Zapsu tarafından, İstanbul'da, altın fındık ödülü veriliyordu. Bunun manası şudur: Fındık fiyatlarının -az olduğu için- düşmesine mâni olmak. Fiskobirlik direndi, elindeki fındığı satmak istemedi; ama, bir avuç alivreci dediğimiz satış… Bunun yanında namuslu, işini bilir, alınteriyle kazanan tüm tüccarları tenzih ediyorum. Onlar, daha önceki Avrupa'ya satış karşılığı olarak Fiskobirlikten ucuz fındık alabilmek için olağanüstü baskı yaptılar; ancak, Fiskobirlik yönetimi, Türkiye'deki tüm muhtarlarımız, köylümüz, ziraat odası omuz omuza vererek Fiskobirlik'in yanında, köylünün yanında, üreticilerin yanında yer aldı, elindeki bir avuç fındığı piyasaya indirmedi. Buna rağmen Fiskobirlik üzerindeki baskılar devam etti; çünkü, ucuz fındık alınırsa Avrupa'ya satacağı fındıktan dolayı  zarar etmeyecekti.

Değerli arkadaşlarım, bu arada  farklı şeyler de oldu; 2005 yılında Fiskobirlik'in dışındaki 2000 yılı öncesi tüm Hazine borçları silindi; ama, Fiskobirlik'in borcu silinmedi. Bu sene, yine bir avuç insan tarafından, hükümetin tüm müdahalesini istemiş olmamıza rağmen, fındık üreticisi yalnız bırakıldı.

Geçen sene, hatırlıyorsunuz, fındıkla ilgili her türlü destekleme hükümet tarafından kaldırıldı; ama, bu sene elde fındık kalmadığı için, fındıklarımız boşaldığı için Fiskobirlik, köylünün yüzünü güldürecek çok güzel bir fiyat verdi; ama, bundan iki kesim memnun olmadı. Birinci kesim, hükümet; ikinci kesim, hükümete çok yakın olduğu söylenen bu insanlar.

İşte, bu arada, Sayın Tarım Bakanı, Ordu'ya koşarak geldi, bir fındık zirvesi düzenledi. Sayın Bakan, tek Ordu'ya gelmeseydiniz… Ordu'ya gelmeniz Ordu halkını mutlu etmedi. Siz Ordu'ya geldiğiniz zaman Karadenizde ve Ordu'da fındığın kilosu 6 500 000 lira idi. Siz zaten fındığa, üreticiye önem vermediniz ki, oraya birilerinin adına geldiniz, 3 saat geç geldiniz, hiçbir bölgenin  milletvekilini orada konuşturmadınız; ama, siz geriye hemen döndükten sonra ne oldu biliyor musunuz değerli arkadaşlarım; fındık fiyatları 6 500 000 liradan 5 200 000-5 300 000 liraya düştü. Şu anda, fındık 5 200 000 lira ve 5 300 000 lira arasında değişmektedir. Yani, 1 ton fındık için Karadeniz üreticisi cebine 1 300 000 000'dan az para almaktadır. Halbuki, bu para bizim köylümüzün bir senelik geçim kaynağıdır. Şimdi, buna mâni olmak, bunu gidermek mümkün değil miydi; elbette mümkün.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayın.

KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bunun için, bugüne kadar, istikrar destekleme fonundan Fiskobirlik bir tek kuruş para almamıştır. Geldiler, hükümete yalvardılar "bize kredi verin; eldeki fındığımız altın gibi, Avrupalı istiyor; size rehin verelim" dediler; ancak, bu konuda malum kimselerin olağanüstü baskıları neticesinde Fiskobirlik'e kredi verilmedi. 2,5 ay önce Fiskobirlik'e fındık verenler, hâlâ parasını alamadı. Bu kesim, aynen, bütün Ordu'nun her tarafında, muhtarlar kanalıyla "Fiskobirlik paranızı ödeyemeyecek, sakın vermeyin" diye görülmemiş, akla hayale sığmayan, utanç verici propagandalar yaptılar ve Fiskobirlik'e kredi verilmedi. Sonra, 2000 yılı öncesi, 1994 yılı borçları silindi; ama, özel bankaların kapısına gidildi, orada da şu anda kredi alınamadı. Bu mağduriyet devam ediyor. Bunun sonunda ne oldu; bu sene, 2 milyar dolar gibi, Hazine için çok önemli, köylüm için çok önemli bir kaynak elde etmemiz gerekirken, vatandaşımız bir defa daha perişan oldu.

Yazık oldu köylüye, üreticiye. Altın yıl yaşayabilirdi üretici; ama, o altın yılı, şimdi, bir avuç insanın yaşaması için 8 000 000 insan bu hükümet tarafından feda edildi. Onun için, Siz, 8 000 000 insanı, sevgili milletvekilleri, sadece Karadenizin halkı zannetmeyin, doğunun ve güneydoğunun birçok ili de bundan nemalanıyor. Ağustos ve eylül ayında Diyarbakır'dan, Urfa'dan, Mardin'den, Batman'dan binlerce insan, iş için Karadenize akıyor. Bu sene fındık fiyatları güzel oldu diye…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Türkmen, son cümleniz için açıyorum mikrofonu.

Buyurun.

KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) - … kızlarımız, kadınlarımız çok mutlu olmuştu iş bulacağız diye; ama, ne yazık ki, yanlış politikalarınız nedeniyle, 8 000 000 insanı perişan ettiniz. Şunu biliniz ki, bir avuç insanı mutlu edip 8 000 000 insanı perişan eden bir hükümetin, asla, halkın yanında, üzerinde olması mümkün değildir.

Ümit ediyor ve diliyorum ki, gerçek manada halkını seven, köylüsünün çıkarını bir avuç insanın çıkarından üstün tutan bir anlayış Türkiye'ye hâkim olur, insanlarımız daha mutlu olur.

Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Türkmen.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Saat 14.00'te tekrar toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 13.01


İKİNCİ OTURUM

Açılma saati: 14.08

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı  Kesinhesap Kanunu Tasarılarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) (Devam)

A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.- Dışişleri Bakanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

B) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

C) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

D) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Onikinci tur görüşmelerinde, şimdi, AK Parti Grubu adına, ilk söz, İzmir Milletvekili Sayın Zekeriya Akçam'a aittir.

Sayın Akçam?.. Yok. Daha sonra konuşabilir.

İkinci konuşmacı, Niğde Milletvekili Sayın Erdoğan Özegen; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 15 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006 malî yılı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi ve tüm çiftçilerimizi saygıyla selamlıyorum.

Tarım, özü itibariyle, insan beslenme ihtiyacını karşılamaya yönelik hayatî önem taşıyan ve bütün ülkeler tarafından vazgeçilmez kabul edilen bir sektördür. Geniş uygulama alanı ve taşıdığı üretim ve pazarlama riskleriyle, dinamik bir özelliğe sahip olan tarım sektörü, aynı zamanda, sanayie hammadde temin eden, çalışan nüfusun önemli bir kısmını istihdam eden, böylece, ülke ekonomisine ciddî anlamda katkıları olan bir sektördür.

Türkiye, coğrafî konumu ve sahip olduğu iklim özellikleri itibariyle, dünyanın sadece stratejik ve siyasî bakımdan değil, tarımsal üretim açısından da önemli bir ülkesidir.

Tarım sektöründe sahip olduğumuz doğal avantajlara rağmen, gelişmiş ülkelerle aramızdaki mesafeyi kapatamadığımız da bir gerçektir. Bunun en önemli sebebi, teknik olarak yaklaşılması gereken bu sektöre, hepimizce malum olduğu üzere, bugüne kadar, politik ve popülist yaklaşılmasıdır. 2000'li yıllara kadar sağlıklı bir tarım stratejisi ortaya konulamamış, istikrarlı uygulamalar gerçekleştirilememiş ve sorunlar ertelenmiştir. Bu nedenle, sahip olduğumuz onca avantaja rağmen, tarım sektörümüzün, dünyanın ileri ülkeleriyle mukayese edildiğinde, yeterli gelişmeyi gösteremediğini görürüz. Tarımsal kaynaklarımızın, sürdürülebilir doğru politikalar ve istikrarlı uygulamalarla korunması, geliştirilmesi, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin sektöre yansıtılması, etkin ve verimli bir tarım sektörü için zorunlu hale gelmiştir.

58 ve 59 uncu hükümetlerimiz, birçok alanda olduğu gibi, tarımsal kalkınma alanında da önemli bir gelişme sağlamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, tarım sektörüyle ilgili bazı verileri sizlerle paylaşmak istiyorum. Yıllar itibariyle tarım sektörünün gayri safî millî hâsıladan aldığı pay giderek azalmakla birlikte, halen yüzde 12'ler civarında bulunmaktadır. Tarım sektöründe kişi başına gayri safî millî hâsıla, 1990'lı yıllarda 1 000 dolarlar civarındayken, 2001 yılında 800 dolara düşmüş, 2004'teyse 1 450 dolarlar seviyesine tekrar yükselmiştir. Yine, son yıllarda tarımdaki istihdamın payı azalma eğilimine girmiş olmakla beraber, 1990'lı yıllarda yüzde 48 olan, 2004 yılında ise yaklaşık olarak yüzde 34'lere inmiştir.

Tarım sektörü, taşıdığı riskler ve stratejik önemi nedeniyle, mutlaka korunmalı, kollanmalı ve desteklenmelidir. Dünyanın hemen her ülkesinde de tarım desteklenmektedir. Ancak, tarımsal üreticimize yapılan destekler günü kurtarmak için ve politik mülahazalarla yapılır, seçimlik kararlarla çiftçimizin gönülleri okşanmaya çalışılırsa, sektörün ve üreticinin sorunlarına çözüm bulmak mümkün olmaz.

Bu çiftçi, bundan önce, maalesef, seçim dönemlerinde, kimi siyasetçilerin "kim ne veriyorsa ben beş fazlasını veriyorum" anlayışıyla, bir yıl vezir edilirken, beş yıl rezil edilmiştir. Bu anlayış, çiftçimizi, tarlasını ekemez, kredi borcunu ödeyemez ve geçimini temin edemez hale getirmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; onbeş yirmi yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde tarımın, çiftçinin sorunları konuşulurken hangi sorunlar sıralanıyorsa, bugün de, maalesef, sorun olarak aynı şeyleri konuşuyoruz. Bunun nedeni, tarımsal desteklemelere ayrılan kaynakların yetersiz olmasından ziyade, sektörün yapısal sorunlarının sürekli ertelenmesi ve sektöre özgü orta ve uzun vadeli tarım politikalarının ortaya konulamaması, istikrarlı bir uygulamaya geçilememesidir. Bu konuyu birkaç örnekle Yüce Heyetin huzuruna getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, şu anda, 2006 malî yılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesini görüşüyoruz. Bakanlık bütçesi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken, Saygıdeğer Tarım Bakanımız, sektörün fotoğrafını çekerek önümüze koyuyor. "Bugün, Türk tarımında, işletme ölçeklerinin küçük ve parçalı olması, nüfus yoğunluğu, geçimlik ve yarı geçimlik üretim yapan işletmelerin fazlalığı gibi yapısal sorunlar bulunmaktadır" diyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1990'lı yıllardan günümüze, baktığımız zaman, sorunlar aynı. 1992 yılında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçe görüşmelerinde konuşan dönemin Bakanı Sayın Necmettin Cevheri'nin tespitlerini aynen aktarıyorum. Bakın, Sayın Cevheri, o gün ne diyor: "Bana göre, tarımımızın önünde bulunan en önemli darbogaz, tarımda yaşayan nüfusun fazlalığıdır. Nüfusunun yüzde 40'ı tarımda yaşayan bir ülkenin ne kalkınmış olması mümkündür ne de kalkınmışlık iddiasında bulunması mümkündür." Yine, Sayın Cevheri konuşmasına devamla, Türk tarımının önündeki darboğazlardan birisini de, işletmelerin küçük oluşundan kaynaklanan sermaye noksanlığı olarak ortaya koymaktadır.

Yine, 1994 yılında, Tarım Bakanlığı bütçesi üzerinde, hükümet ortağı SHP Grubu adına konuşan bir milletvekili arkadaşımız, bakın, aynen şunu söylüyor: "Türkiye yarıya yakın nüfusunu tarımda tutarak kalkınamaz. Topraklarının çok parçalı ve dağınık olması, kullanım verimliliğini olumsuz etkileyen bir başka unsurdur" demektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğine tam üyelik hedefi doğrultusunda uyum çalışmalarını yürüten ülkemizin tarımda karşılaşacağı sorunlar, onbeş yirmi yıl önce bu kürsüden tespit edilen sorunlardır. Ancak, işin içinden sağduyu ve teknik bakış açısı çıkarılıp, yerine, günü kurtarmaya yönelik politik bakış açısı yerleştirildiğinde, aşağıdaki tespitler gündeme geliyor.

Şimdi Yüce Heyete, 2005 malî yılı Tarım Bakanlığı bütçesinin Plan ve Bütçe Komisyonu görüşme tutanaklarından iki CHP'li arkadaşımızın görüşlerini aktarmak istiyorum. İşte, ilk örnek, Değerli Hocam Sayın Ergin'e aittir. Sevgili Hocam "Tarım nüfusunu yüzde 35'ten yüzde 10'a indirelim diye sürekli bir öykü anlatılıyor. Kırsal nüfusu bir tek nüfus bile azaltmaya Türkiye'nin ne ihtiyacı vardır ne de doğru olur" demektedir.

Olaya farklı bir pencereden bakan diğer CHP'li ikinci arkadaşımız, Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi ise bakın ne diyor: "Tarım sektörünün gayri safî millî hâsıladan aldığı payın giderek azalması son derece normal bir gelişmedir. Yine, tarım sektöründeki nüfusun ve istihdamın toplam nüfus ve istihdam içindeki payının azalması da doğal bir gelişmedir. Olması gereken de odur; çünkü, sanayi sektörünün ve hizmetler sektörünün ekonomideki gelişmesine paralel olarak tarım sektörünün büyüklüğü azalacaktır" demektedir. Biz de aynen bu görüşe katılıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ancak, şunu hatırlatmak istiyorum: Tarım sektörünün ciddî sorunları vardır. AK Parti İktidarı, yıllardır ihmal edilmiş ve istismar edilen bu sektörün sorunlarını hafifletebilmek için elini taşın altına sokmuş ve ciddî bir mücadele vermektedir. Eksik ve aksak yönler elbette eleştirilecektir, değişik öneriler gündeme getirilecektir; ancak, hiç kimsenin, özellikle de muhalefete mensup arkadaşlarımızın sadece muhalefet etmiş olmak adına sektörün sorunlarını gerçekçi olmayan bir zemine çekmeye hakları yoktur diye düşünüyorum.

Yine yıllardır Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden dile getirilen, ülkemiz tarımının önemli sorunlarının çözümüne yönelik çeşitli yasal düzenlemeler AK Parti Hükümetleri tarafından gündeme getirilmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasalaştırılmıştır. Türk tarımının bütününün bir süreç kapsamında gelişimini hedefleyen bu kanunlar çiftçimizin derdini kendine dert edinen bir anlayış sayesinde hızla yasalaştırılmıştır. Bu kanunlardan bazı örnekler vermek istiyorum: Çiftçi Borçlarının Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun, Gıda Kanunu, Bitki Islahçı Hakları Kanunu, Organik Tarım Kanunu, Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu -ki, yıllardır şikâyet edilen üreticinin örgütsüzlüğü konusunda yapılan yasal düzenlemeyle artık bugün çiftçimiz örgütlü hale gelmiştir- Tarım Sigortaları Kanunu -her türlü riske açık olan çiftçilerimiz artık daha güvenli bir zeminde üretim yapma imkânına kavuşmuştur. 2006 yılı bütçesinde bu amaçla 200 trilyon TL ödenek konulmuş- Toprak Koruma Kanunu, Türkiye Ziraat Odaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Tarım Kredi Kooperatifi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Mera Kanunu, Lisanslı Depoculuk gibi birçok kanunî düzenleme, tarımın yapısal sorunlarını orta ve uzun vadede çözmek için yine hükümetimiz tarafından atılmış önemli adımlardır.

Tarım sektöründe yıllardır arzuladığımız gelişmeyi gösteremediğimizi belirtmiştim. Ancak, bu sonuç, ülkemizin genel ekonomik koşullarından bağımsız değildir. 2000 ilâ 2001 yılarında yaşanan son ekonomik krizlerin de etkisiyle ülke genelinde ekonomi küçülmüş, millî gelir azalmış ve tarım sektörü de bu olumsuz gelişmelerden önemli ölçüde etkilenmiştir.

2002 yılında AK Parti İktidarından önce, her sektörde olduğu gibi, tarımda da ağır sorunlar yaşanmaktaydı. 211 000 üreticimiz haciz, hatta, hapis tehlikesiyle karşı karşıya gelmişti. Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan tarımsal kredi borçları 2,7 katrilyon mertebesine ulaşmıştı. 3 Kasım 2002 seçimlerinde milletimizin coşkulu desteğiyle göreve gelen AK Parti İktidarı, ilk iş olarak çiftçimizi, üreticimizi, tarlaya, bahçeye, üretime, işinin başına döndürecek zemini oluşturmaya başladı; çiftçimizi, haciz ve hapis baskısından kurtardı.

Aslında, bugünü değerlendirmek için, tarımda o günün manzarasına bir bakmak lazım her alanda olduğu gibi. Bakınız, o günün bazı başlıkları: Tarih, 2 Ekim 2001, "Çiftçinin ikinci adresi cezaevi oldu." Bakın "çiftçi böbreğini satıyor" yine aynı şekilde tarih 2001. Bakın, yine "çiftçi öldü." Bunlar, Türkiye'nin o günkü tarım manzaraları.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Bir de şu elimdekine bak!

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Yine bakıyoruz "Türkiye açlığa doğru gidiyor." O günkü manzaralar. Yine "Tarım gözden çıkartıldı." Yine, işte bakın "Türkiye sahipsiz kaldı."

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Milletvekilim, bak tazesi var burada, onlar bayatladı.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Şimdi bunları, tabiî, hatırlatmadan, bugünkü AK Parti İktidarının bu alanda yaptıklarını anlamak doğrusu mümkün değil.

Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinden alınan ve krizlerin etkisiyle geri ödenemeyen 2,7 katrilyonluk tarımsal kredi borcu yeniden yapılandırıldı, ödeme kolaylığı getirildi, 1,5 katrilyonluk kısmı ise silindi. Bu uygulamalardan 765 000 çiftçimiz yararlandı.

Yine, çiftçimizin, 1995 yılından bu yana anapara ve faizleriyle birlikte 1 katrilyona ulaşan tarımsal sulamada kullanılan enerji borçları da yeniden yapılandırıldı, ödeme kolaylığı getirildi, ek bir faiz uygulaması yapılmadan, çiftçimizin enerji borçları 36 aya taksitlendirildi.

Zamanında borcunu ödeyen abonelerimize ise, ilk kez, adaletin gereği olarak, yüzde 15'ler civarında, borçlarını gününde ödemelerinden dolayı iade yapıldı, 52 trilyonluk bir kaynak, bu amaçla, hükümetimiz tarafından seferber edildi.

Çiftçimizin önündeki engelleri bir bir kaldırarak işe başlayan AK Parti iktidarının attığı önemli adımlardan biri de, ziraî kredi faizlerinin süratle düşürülmesidir. Yüzde 59'lar seviyesinde olan ziraî kredi faizleri, evet, bugün yüzde 20'ler seviyesindedir. Ancak, söz buraya gelmişken, özellikle, Ziraat Bankasından, bugün, tarım kredi kooperatifleri daha önce yüzde 2 opsiyonlu kredi kullanırken, maalesef, bugün, aynı şekilde tarım kredi kooperatifleri Ziraat Bankasının bu kaynağından istifade edemiyor. Ben bunu da hükümetimizin, doğrusu, dikkatine sunmak istiyorum.

Diğer taraftan, tarım kredi kooperatiflerinde müteselsilen kefillik dediğimiz hadisede, özellikle, bizden önceki dönemde çiftçilerimizin bilgisi olmadan birbirine kefil yapılan uygulamalarla karşılaşıyoruz. Şu anda çiftçilerimizden bu manada oldukça çok şikâyetler alıyoruz. Ancak, bizim dönemimizde, artık, özellikle çiftçilerimize müteselsilen kefillik yoluyla değil, iki kefille kredi verilmektedir, tarım kredi kooperatifleri aracılığıyla. Tabiî, ben buradan bir şeyi daha hükümetimizin bilgisine -mutlaka bilgileri var- sunmak istiyorum: Ziraat Bankasından kullanılan kredilerde istenen kefillerde memur gibi, esnaf gibi kefiller istenmesi, çiftçilerimizi, doğrusu, zor durumda bırakıyor. Ziraat Bankası yetkililerinin konuyu dikkate almalarını buradan belirtmek istiyorum.

Diğer yandan, uygulamaya konulan tarımda cansuyu projesiyle çiftçilerimize verilen sübvansiyonlu kredi faiz oranları ise, yüzde 8 ilâ 15 aralığına çekilmiştir. 2005 yılı ekim ayı itibariyle 625 000 üreticimize yaklaşık 2,2 katrilyonluk kredi kullandırılmıştır. 2002 Kasım ayında hampetrolün varili 23 dolar iken, 2005 yılında 70 dolara yükseldiği hepimizin malumudur. Petroldeki olağanüstü fiyat artışı orta yerde dururken, muhalefete mensup arkadaşlarımızın tarımda tek sarıldıkları konu, mazot ve gübre fiyatları olmaktadır. Hatta, sayın muhalefet partisi liderlerinin konuşmasında "siz, 1 200 000 lira olan mazotu 2 000 000’a çıkardınız, gübreyi de yüzde 60 artırarak…"

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Allah'ına kurban.

BAŞKAN - Buyurun.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) -  "… gübreyi de yüzde 60 artırarak çiftçiyi perişan ettiniz" derken, biz işbaşına geldiğimizde, 20 dolar seviyesinde olan hampetrol fiyatlarının 70 dolara çıktığının, kimyevî gübrenin hammaddesi olan amonyağın tonunun 150 dolardan 300 dolara çıktığının söylenmesi cesareti ve erdemini de göstermelerini beklerdik. Yine, hükümetimizin iradesi dışında gelişen bu artışlara, eli nasırlı çiftçiyi ezdirmemek için, iktidarımız boyunca yaklaşık 1,5 katrilyon lira mazot ve gübre desteği verdiğinin söylenmesini beklerdik. Dürüst siyasetin de gereği bu olsa gerek.

Yine beklenirdi ki, bugün ürününü satan çiftçinin, elde ettiği gelirle ihtiyaçlarını karşılarken, temel gıdadan beyaz eşyaya, çocuğunu evlendirirken her türlü çeyiz ihtiyacını en az yüzde 30, 40, 50 daha ucuza karşılayabildiğini ifade edebilmenizi beklerdik.

ATİLA EMEK (Antalya) - Domatesin 150 000 lira olduğunu da söyleyin.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Söyleyeceğim.

Sertifikalı tohum yem bitkilerinde birçok girdinin KDV'sini yüzde 8'den 1'e, yüzde 18'den 8'e indirdiğimizi; hayvancılık alanındaki desteklemeler için iktidarımızla birlikte önemli çalışmaların başlatıldığını, 2005 yılında Hayvancılığın Desteklenmesi Hakkında Kararname çıkartılarak destekleme kapsamının genişletildiğini, 2003'lerde 135 trilyon lira olan hayvancılık desteğinin 2005'te 622 trilyon olarak gerçekleştiğini de söyleyebilmelerini beklerdik. Hayvancılığa ayrılan destek miktarının, iki yıl içerisinde, yüzde 500 arttığının da söylenmesini beklerdik.

Görüleceği gibi, hayvancılık alanında da hükümetimiz, ülkemizin ekonomik imkânlarını zorlayarak hayvan üreticilerimize en büyük desteği verme gayretinde olmuştur.

Tarımsal destekler içerisinde doğrudan gelir desteğinin veriliş yöntemini hepimiz eleştiregeldik; ama, bunları da şu anda farklı zemine çekiyoruz. Hükümetimiz bu konuda da yeni enstrümanlar topluyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özegen, konuşmanızı tamamlamak için mikrofonu açıyorum. Lütfen, son sözlerinizi…

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Toparlıyorum.

Özet olarak şunu söylüyorum: Tarım, ülkemiz için vazgeçilmez sektörlerden biridir. Artık, tarımımızı, siyaset malzemesi yapmaktan uzak, emin adımlarla geleceğe taşımak için yapmamız gerekenleri yapmalıyız. Ülke nüfusumuzun yarıya yakınını oluşturan çiftçi ve köylülerimizi istismar etmeden, emeğin ve alınterinin karşılığını alabilecekleri imkân ve fırsatları beraberce oluşturalım diyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin imkânları arttıkça, çilekeş çiftçilerimize daha fazla kaynak aktaracağımız günlerin yakın olduğu inancıyla, biz, bu toprakların yerlisiyiz, yabancısı değiliz; bu toprakların sahibiyiz ve bin yıldır bu toprakları işleyen, yeşerten, can veren insanların çocuklarıyız. Bizim tarıma bakışımız bu çerçevededir. İnşallah, tarımın yapısal sorunlarıyla birlikte diğer sorunlarını da en kısa sürede çözeceğiz.

Ancak, hemen, sözümü toparlarken şunu ifade etmek istiyorum: Özellikle tarımda bu yapısal sorunlara el atan hükümetimiz, bir taraftan da arz-talep dengesinden kaynaklanan çeşitli ürünlerdeki, üreticimizin ürettiği ürünlerdeki, arz fazlasından kaynaklanan fiyat düşüşleri için de, zaman zaman, İhracatı Teşvik Fonundan bu ürünleri desteklerken, diğer taraftan da farklı prim uygulamalarıyla, çiftçimizin, dönemsel, bu ürünlerde yaşadığı fiyat sıkıntısını çözme gayretini de gözardı etmemeliyiz diye düşünüyorum. Geçen yıl patates üreticileriyle aynı sorunu çözmüştür; şimdi, elma üreticilerinin sıkıntısı var; yine, 40 dolar tonuna, aynı şekilde destek vermiştir. Elbette ki, şu anda, pamuk üreticilerimizle ilgili prim açıklaması da, hükümetimiz tarafından, Sayın Başbakanımız veya bakanımız tarafından yapılacaktır; ancak, tarımın sorunlarını gündelik bakış açısıyla çözemeyeceğimizi, onbeş yirmi yıllık süreç içerisinde, bu anlayışın tarımı çökerttiğini görmeliyiz ve tarıma bu çerçevede bakmalıyız diyorum ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarken, tüm çiftçilerimizi de buradan saygıyla selamlıyorum; gelecek güzel günleri beraberce yaşamak ümidiyle, hepinize en derin saygı ve sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özegen.

AK Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar[!])

GÜROL ERGİN (Muğla) - Bravo Necdet!..

AK PARTİ GRUBU ADINA NECDET BUDAK (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

(CHP Grubu milletvekilleri Genel Kurul salonunu terk etti)

AHMET YENİ (Samsun) - CHP gitti, ne yapalım…

NECDET BUDAK (Devamla) - Fizikte bir kural vardır; boşaltırsanız yeri doldurulur. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Senin gibi adamların yeri doldurulur…

BAŞKAN - Sayın Budak, buyurun, siz Genel Kurula hitap edin.

NECDET BUDAK (Devamla) - Çıkıp televizyondan da izleyebilirsiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Dünya Ticaret Örgütü ve Avrupa Birliğindeki gelişmeler…

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Senin gibi dönek çok!..

NECDET BUDAK (Devamla) - …sadece ülkemiz tarımını değil, tüm dünya tarımını etkilemektedir. Buna göre, uluslararası düzeyde rekabet edebilecek kalite ve fiyatta tarımsal üretim yapmak, tarım-sanayi entegrasyonunu geliştirmek, tarımımızda yapısal dönüşümü zorunlu kılmaktadır.

Buradan bizi dinleyen çiftçilerimize şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Biz, sağduyulu, yavaş, ama, kendinden emin politikalarla orta-uzun vadeli yaklaşıyoruz ve bu anlamda, son dört yıl ve gelecek beş yılda nasıl bakıyoruz tarıma…

Tarım reformundaki, tarımdaki bu reform sürecinin amacı, Türk tarımını rekabetçi hale getirmektir. Rekabet nedir; verimlilik, kalitedir ve maliyette düşüklüktür. Rekabet ve kalitede büyük bir problemimiz yok; ancak, maliyette problem yaşıyoruz. Maliyette problem yaşamamızın en büyük nedeni ise mazot ve gübrenin hammaddesinde yüzde 90 oranında dışarı bağımlı olmamız; ama, bütün bunlardan, her şeyden önemlisi, Türkiye'de neye sahip olduğumuzu bilmiyorduk ve son dört yılda, doğrudan gelir desteği uygulamasıyla birlikte çiftçi kayıt sistemine geçilmiştir.

Çiftçi kayıt sistemine göre, 2004 yılı itibariyle, ülkemizde yaklaşık 3 000 000 çiftçi, 167 000 000 dekar alanda, 16 000 000 adet parselde, 197 çeşit farklı ürünü üretmektedir. Biz, çiftçi kayıt sistemiyle, ülkemizdeki çiftçilerin yüzde 91'ini kayıt altına almış bulunmaktayız. Bunun yüzde 100 olması için de, bu geçtiğimiz yıl, arazilerde tapu intikallerinden para almıyoruz; ama, bunun yüzde 100'e ulaşması için de, özellikle orman vasfını kaybetmiş arazilerin kontrol altına alınması için 2/B'nin Meclisten çıkması gerekir. Tabiî ki, tüm bunlar yeterli midir, kayıt altına aldık; hayır değildir, daha iyisini yapmamız lazım.

Tabiî, biz, dünyayı biliyoruz; daha geçtiğimiz hafta Hong Kong'da tarımla ilgili önemli kararlar alındı. Türk tarımının hedefini biliyoruz; Türk tarımının hedefi, rekabetçi yapıya kavuşmak ve Avrupa Birliği ortak tarım politikasıyla bütünleşmektir. İşte bunu düşünerek, biz, 2006-2010 yıllarını içeren bir tarım strateji belgesi hazırladık. Tarım strateji belgesini, Meclisteki bütün milletvekili arkadaşlarımızın okuması, anlaması ve çiftçilerimizle paylaşması gerektiğine inanıyorum; çünkü, bugüne kadar, tarımda genellikle tek yıllık politikalar tanımlanmış; ama, bu belgeyle birlikte, tarımda beş yıllık tarım politikalarının ilkeleri, amaçları ortaya konulmuştur.

Türkiye'de 70 000 000'un 23 000 000'u kırsal kesimdedir; tarım doğayla iç içe olmak nedeniyle de zor bir konudur. Bu nüfus, aynı zamanda büyük bir oy potansiyeli olarak görüldüğünden ve üzerinde kolay siyaset yapıldığından, burada popülist politikalar ve kolay politikalar yapılmaktadır. Bunu düşünen Başbakanımız, tarım strateji belgesiyle beraber bu tarım strateji belgesinin kanunlaştırılmasını öngörmüştür. Bunun için de, Türkiye'de ilk kez -Türkiye Cumhuriyetinin bir tarım kanunu yoktu- bu tarım kanunu biz gündeme getirdik ve bu kanunu, biz, Tarım Komisyonunda görüştük, Meclise de sunduk. Türkiye Cumhuriyetinde ilk kez tarım kanunu çıkıyor; bu, çok gecikmiş bir olay.

Tabiî, cumhuriyet tarihimizde tarımla ilgili çok ilkler var bu dönemde. Bu ilklerden birisi de, tahıllarda, buğdayda, mısırda, çeltikte prim sistemine geçilmiş olmasıdır. Bu Parlamento döneminde, tarım politikalarına bir yaklaşım değişikliğini yaşadığımızı görüyoruz. Çiftçilerimize, buradan, şunu seslenmek istiyorum: Doğrudan gelir desteğinde artık yavaş yavaş azalma, ama, prim sistemine bir yönelme söz konusudur. Prim sistemiyle, artık, hem teşvikler hem telafi edici önlemler hem de üretim planlaması bakımından primler önemlidir.

Tabiî, tarımda rekabetçi olmak için de verimlilik artışına ihtiyacımız vardır. Özellikle hayvansal üretim bitkisel üretime göre 8 kat daha fazla getirisi olduğundan, son yıllarda hayvancılığa büyük destek verilmiştir. Tarımda işletmelerin küçük olması, yine, rekabetimizi engelliyor. Avrupa Birliği ortak tarım politikasıyla, Avrupa Birliği tarımıyla yapısal anlamdaki en büyük farklılığımız da arazilerin küçük olmasıdır. Bu nedenle de, Tarım Bakanlığı bünyesinde Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün çalışmaları, bu anlamda, çok önemlidir. Bu, tarımda arazi toplulaştırması yapılırsa, 60 dekar arazisi olan, 10 parçalı yerde arazisi olan çiftçimiz, bu tarlaları traktörle dolaşmak zorunda kalmayacaktır ve çok basit bir örnekle, biz, 2001 yılında, Türkiye'de, sadece 2,146 milyon dekarlık alanda toplulaştırma çalışması yapılırken, 2005 yılı itibariyle 3,4 milyon dekara ulaşmış ve yüzde 58 oranında bir artış sağlanmıştır. 2002 yılında Tarım Reformu Genel Müdürlüğüne 5,4 trilyon ödenek ayrılırken, 2006 yılında 23 trilyon; yaklaşık yüzde 292'lik kümülatif bir artış olmuştur. Bu rakamlar da gösteriyor ki, bizim, bu yapısal soruna ne kadar önem verdiğimizi göstermektedir. 

Tabiî, Avrupa Birliğiyle tarama süreci, geçtiğimiz hafta, Brüksel'de devam etti. Burada rekabet edilebilirlik açısından, bizim, Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün bu çalışmalarını, Avrupa Birliği ortak tarım politikasının özel önem verdiği kırsal kalkınma müdürlüğüne dönüştürmemiz ve kırsal kalkınma müdürlüğü içerisinde, kırsal kalkınma müdürlüğünden ayrı, bir ödeme birimini bir an önce kurmamız ve Avrupa Birliğinden gelecek fonları buraya aktarmak ve yapısal anlamdaki reformları da burada uygulayarak, bu paralarla programları yürütmemiz gerekiyor ve inanıyorum ki, bu söylediğim, 2007 yılında hayata geçecektir.

Tabiî, şu da bir gerçek: Türkiye'de, tarımsal ürünlerin bazılarında fiyat istikrarsızlığı yaşıyoruz. Bunun nedeni, petrol fiyatlarındaki aşırı dalgalanmalar, arz fazlalığı. Tabiî, 20 dolar varilden 70 dolara geldi. Bu, Türkiye tarımını olduğu gibi, tüm dünya tarımını da önemli ölçüde etkilemektedir. Mesela, bunu, bu yıl, en çarpıcı örnekle buğdayda yaşadık. Toprak Mahsulleri Ofisi, ülkemizde yeterinden fazla -19 000 000 ton- buğday üretilmesine rağmen 30 000 lira primle telafi etmeye çalışmış, aynı zamanda 5 000 000-6 000 000 ton buğdayı satın almışız ve de tüccara ezdirmemek için, tüccardan daha yüksek fiyat vermişiz üreticiye. Bütün bunları yaparken de, genel ekonomiye yaklaşık 8 trilyon ek maliyeti de göze almışız.

İşte, bu durumu gözetirken, bizim, yavaş yavaş, artık, Türkiye'de bölgesel üretim planlarına yönelmemiz lazım; yani, prim sistemine ve bölgesel üretim planlarına geçmemiz lazım. Bu da, zaten Tarım Kanunu Tasarısında şu anda var. Tabiî, örneğin, biz Trakya'da buğday yerine ayçiçeğine destek verirsek sadece -yağ açığımız nedeniyle- ülke ekonomimize daha fazla katkıda bulunabiliriz.

Bizi dinleyen çiftçilerimizin, artık, böyle kısa, günübirlik değil, orta-uzun vadeli kalıcı tarım politikalarını irdelemeleri lazım. Eğer biz, burada, çok kısa vadede, çiftçilerimizi, bir anlamda yanıltmaya kalkışırsak, bundan, hem biz hem çiftçimiz ve Türkiye kaybeder diye düşünüyorum.

Tabiî, burada, milletvekili arkadaşım, AK Parti Hükümetinin yapmış olduğu destekleri tek tek anlattı, 10,5 katrilyon DGD desteğinden bahsetti. Ben, burada, prim desteği verilen… Tüm destekler, yaklaşık 33 kalemde destek veriyoruz, 197 çeşit ürüne destek veriyoruz; ama, eğer istersek, bizim popülizm yapma şansımız da var; iki üç kalemde verip, halkımıza, çiftçimize "bakın iki kalemde bu kadar çok veriyoruz" diyebiliriz; ama, bunun ne derece doğru olduğunu da tartışmamız lazım; çünkü, biz, 197 çeşit ürünü üreten farklı bölgelerdeki farklı üreticilerin, farklı kesimlerin hiçbirini mağdur etmemeye çalışıyoruz.

Makroekonominin iyileşmesi çok önemli. Genel ekonomiden tarım politikalarını ayırmamız doğru değildir. Genel ekonominin iyileşmesiyle birlikte, yine milletvekili arkadaşımızın saydığı, elektrik enerjisinde, gübre konusunda çok büyük desteklerimiz oldu. Mesela, çok basit rakamlarla ortaya koyarsak; faiz oranları geçmişte yüzde 59 idi, yüzde 8,15'e indi. Yine, traktör sayısı, çok basit olarak, 2002'de 6 300 traktör satın alınırken, bu rakam 2003'te 16 000, 2004'te 34 000, 2005'te 40 000'e çıkmıştır. Yine, mazottaki destekler 2003 yılında 315 trilyon, 2004'te 323 trilyon, 2005'te 406 trilyondur. Gübrede de, 2005 yılı itibariyle, 275 trilyon destek verilmiştir.

Bir de, burada söylenen bazı yanlış anlatımlar var. Örneğin, hayvansal üretimde gerileme olduğu söyleniyor. Hayvansal üretimden süt üretimini dikkate alırsak, 2002'de 8 409 000 ton üretilirken, 2005'te yaklaşık 10 000 000-11 000 000 ton üretilmiştir. Kırmızı ette, 2002'de 421 000 ton iken, 2005'te 460 000 tondur. Yani, süt üretiminde yüzde 28, kırmızı ette yüzde 6,5; beyaz et üretiminde ise yüzde 36,5 artış olmuştur.

Bu desteklemelerin hepsini, aslında, biz burada söylerken, belki taraflı davranabiliriz gerekçesiyle, ben uluslararası kaynaklara da başvurdum. Bu, 2004 yılı OECD raporu; OECD raporuna göre, Türkiye'de, 2004 yılı itibariyle, hükümetin toplam destek miktarı, bütçe üzerinden, 4,4 katrilyon, tüketici üzerinden 12,5 katrilyon; toplam 17,3 katrilyon civarında bir destek verilmiştir. Bunun da gayri safî millî hâsıla içerisindeki toplam payı yüzde 4,2'dir. Bu pay, Avrupa Birliğinde 1,2; Amerika Birleşik Devletlerinde ise, 0,93'tür. Yani, OECD raporuna göre, Avrupa Birliği ve ABD'ye göre yaklaşık 3-3,5 kat daha fazla destek verilmektedir.

Tabiî, burada, çiftçilerimiz şunu unutmasınlar: Genel ekonomi iyi olmazsa tarım ekonomisi de iyi olmaz; ama, her şeyden önemlisi, çiftçilerimizin kesinlikle Avrupa Birliği projesinden çekinmemeleri gerekir, korkmamaları gerekir. Neden derseniz, Avrupa Birliği değerleri, çiftçimize de, altyapısına da refahı getirecektir.

Özellikle bunu düşündüğümüzde, çiftçilerimizin sosyal güvenliği çok önemli. Çiftçilere şunu sorduğumuzda, 40-50 dönüm tarlası olmak yerine, Bağ-Kurdan emekli olup, belli bir sosyal güvencesinin olmasını tercih edebilirler. İşte, bu anlamda da, biz, Bağ-Kurdan emekli çiftçilerimize yüzde 85 zam yaptık ve 150 000 000 alanlar, şu anda 280 000 000-300 000 000 alıyorlar. Tabiî ki bu yeterli değil, ama, daha iyisinin yapılması için, kırsal kalkınma anlamında ağırlıklı politikalara önem vermemiz gerekiyor.

Prim ödemeleriyle ilgili olarak şunu söylemek istiyorum: Biz, prim ödemelerini genellikle telafi edici önlemler olarak uyguluyoruz. Ben inanıyorum ki, önümüzdeki yıldan itibaren primleri telafi edici önlemden çok, ürünleri ekmeden önce prim desteklerini açıklayabilirsek, bütçe tekniğine de bunu uydurabilirsek, ülkemizde farklı bölgelerde destekleyeceğimiz ürünlere vereceğimiz primlerle, uluslararası gelişmeleri de dikkate alarak, üretim planlamasına geçebiliriz.

Tabiî, bu son iki yıl itibariyle ülkemizde prime kayış olduğundan bahsettim. Örnek olarak, 1993 yılında 4,6 trilyon prim ödenirken, 2001 yılında 339; ama, 2005 yılında 656 trilyon prim ödemesi yapılmıştır.

Tarım kanununu çok önemsiyorum. Burada, bir konuşmacımız şundan bahsetti: Gayri safî millî hâsılanın yüzde 1'i olacak. Tarım kanununda yüzde 1'i demiyor, en az yüzde 1'i diyor, daha fazlası olabilir.

Artı, küçük çiftçiyi yok etmek gibi bir düşüncemiz kesinlikle olamaz. Türkiye'deki mikroklimatik bölgeler ve organik tarım kanununun çıkmasıyla beraber, özellikle küçük işletmeler, organik tarıma çok yatkındır; organik tarımla birlikte, bu alanda üretim yapabiliriz ve rekabet edebileceğimiz bir alandır.

Kooperatiflerle ilgili olarak, destek olduğumuz kooperatiflerin sayısı, geçtiğimiz yıllara göre çok çok…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Budak.

NECDET BUDAK (Devamla) - Burada, biz, birçok kanun çıkardık, çok söyleyeceğimiz şey var; ama, ben çiftçilerimize, üreticilerimize şunu söylemek istiyorum çok kısa olarak, toparlamak amacıyla: Çiftçilerimiz, bu desteklerin genel ekonominin iyi gitmesiyle kendilerine yansıdığını iyi bilsinler, bunların geçmişte böyle olmadığını bilmeliler, bunları unutmamalılar. Ayrıca, tarımda, artık, siyasetin kolay yapılmasına izin vermemeliler. Tarım kanunuyla, inanıyorum ki, tarım politikaları bir devlet politikası haline dönüşecektir.

Sağduyulu, bilimsel, akılcı, hedefi belli olan bir Türk tarım politikası mevcuttur. Eksikleri, problemleri vardır; bunları da, hep beraber, el ele vererek başaracağız diyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Budak.

Sayın milletvekilleri, AK Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Zekeriya Akçam.

Buyurun Sayın Akçam. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 15 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ZEKERİYA AKÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde Parti Grubum adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dışpolitika konusunda dünya bir evrimden geçmektedir. Bu evrim neticesinde ortaya çıkacak olan tabloda, yeni bir düzen mi yoksa yeni bir kaos mu göreceğiz, onu henüz bilmiyoruz. Ancak, tahmin ettiğimiz şey, en azından, Türkiye'nin, bu evrim aşamasından sonra oluşacak yeni tabloda çok önemli ve belirleyici bir yere sahip olacağıdır. Bizim bu öngörümüz, dış politikaya yön veren, teorisyenden karar vericisine, entelektüelinden eylemcisine kadar herkes tarafından paylaşılan bir inançtır. Bu hakikat sebebiyledir ki, Türkiye'nin söylediği, yaptığı, yapması gerektiği düşünülen her şey, büyük bir  dikkatle takip edilmektedir. Türk Milleti de, tarihin kendisine biçmiş olduğu öncü rolünü üstlenme ve bu rolün gereklerini bihakkın yerine getirme heyecanını yaşamaktadır. Bu başarıda katkıları bulunan Sayın Başbakanımız başta olmak üzere, Dışişleri Bakanımıza, bütün milletvekili arkadaşlarımıza ve kıymetli diplomatlarımıza takdir ve tebriklerimi sunmayı bir borç addediyorum.

Her şeyden önce, şu anda, dünya tarihinin en ciddî geçiş dönemlerinden birini yaşamaktayız. Böyle zamanlarda, millî menfaatlarımızın azamî şekilde muhafazası ve müdafaası hususlarının ne kadar zor olduğunun hepimiz farkındayız. Öte yandan, biz, başka bir şeyin daha farkındayız; milletler, dünya sistemi içerisinde memnun olmadıkları ya da hak etmediklerini düşündükleri bir durumdan daha iyi bir duruma geçme şansını, ancak ve ancak bu transformasyon dönemlerinde yakalayabilirler. Türkiye'nin Avrupa Konseyi ve NATO'ya üyeliği, Kıbrıs konusundaki kazanımları hep böyle dönemlerin ürünüdür. Mesela, NATO üyeliğimiz, her ne kadar şimdi olduğu gibi, o dönemin de anamuhalefeti olan Cumhuriyet Halk Partisi tarafından lüzumsuz mesuliyet ve meşguliyet olarak anlaşılsa ve ifade edilse de, tarihimizin en isabetli dışpolitika tercihlerimizden birisidir. Sanırım, bu görüşüme kendileri de iştirak edeceklerdir.

Sayın milletvekilleri, Berlin Duvarının yıkılışından sonra yönümüzü döndüğümüz Batı âleminin -ki, buna Amerika Birleşik Devletleri de dahildir- hızla yeni bir ilişkiler ve kurumlar yapılanmasına girdiğini görmekteyiz. Biz ise kendi statik ya da dinamik durumumuz diyelim ya da bizim kendimize has durumumuz diyelim, şu veya bu sebepten dolayı bu sürecin dışında kaldık. Peki, bu gerekçelerle kendimizi ikna ederek değişimin dışında kalabildik mi; tabiî ki hayır. Bugün devrim olarak nitelendirdiğimiz bu reformları o gün yapabilir miydik; bu meçhul; ancak, en azından, dünyanın gidişatına ve çevremizde olup bitenlere bigâne kalmamak suretiyle, kendimizi, millet ve devlet olarak bir fildişi kuleye hapsetmeyebilirdik. Bugün şikâyet ettiğimiz pek çok olumsuz hususun tarihi taa o zamanlara dayanır. Özetle "bir nehirde ikinci kez yıkanılmaz" lafı, meşhur bir Yunanlı filozofa aittir; çünkü, ikinci kez geldiğinizde nehir de siz de değişmiş olursunuz.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde dışpolitika ifadesinin çağrıştırdığı bütün olaylar ve kavramlar, aynı zamanda, dünya politikasının da öncelikli gündem maddeleridir. Avrupa Birliğinden Irak'a, Afganistan'dan İsrail, Filistin ve Kıbrıs sorununa, demokrasi insan haklarından, ırkçılığa ve ayırımcılığa karşı mücadeleye kadar AK Parti İktidarının yürütmüş olduğu dışpolitika siyaseti, Türkiye'yi dünya sistemi içerisinde çok önemli bir noktaya taşımıştır.

Soğuksavaşın bittiği ilk birkaç yıl içerisinde, yani, 90'lı yılların başında, bir dalga olarak gelen ve dünyayı değiştiren heyecanı, şimdi vermiştir bu hükümet Türk Milletine. Son üç yıldır yapılanlar eğer 90'lı yılların başında yapılmış olsaydı, bugün Türkiye çok farklı bir yerde olurdu. Bunu kimse inkâr edemez. Bugün siyasî kararlar alınırken gösterilen titizlik, uzun vadeli hesap ve millî, manevî sorumluluk o zaman gösterilmiş olsaydı, başta Kıbrıs olmak üzere, ilginç, bir o kadar da garip dışpolitika oyunlarıyla uğraşıyor olmazdık, istesek de olamazdık zaten.

Bu noktayı aydınlatmak için bir iki misal vermek istiyorum. Avrupa Birliği Komisyonu 30 Haziran 1993 tarihinde Rum yönetiminin adaylık başvurusunu uygun bulduğunda, bu, hem 1960 tarihli Garanti Anlaşmasına hem Mart 1990 tarihli ve 649 sayılı Güvenlik Konseyi Kararına ters düşmekteydi. Kıbrıs Rum kesiminin Ada'nın tamamını temsil eder durumda olduğunun tescili de, Temmuz 1994 yılında, Avrupa Birliği Adalet Divanının aldığı bir kararla, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin, Kıbrıs Rum yetkili makamları tarafından verilecek bir belge olmadan Kuzey Kıbrıs'tan meyve ve sebze ithalatını yasaklamasıyla sağlanmış oldu. Divanın bu kararıyla Avrupa Birliği üyesi ülkeler, Rum kesiminin, Ada'nın tek meşru temsilcisi olduğunu kabul ediyordu. Kararda yer alan ifadeler aynen şöyledir: "Kıbrıs Cumhuriyeti, Avrupa Birliğinin tüm üye devletlerince tanınan egemen  bir devlettir." Bugün, AK Partinin, Kıbrıs davasını kaybettiği ifade edilerek eleştirilmesi son derece haksız ve insafsız bir tenkittir. Benzer şekilde, Türkiye'nin 1987 yılındaki başvurusuna, Komisyonun cevabında da ilginç noktalar vardır; bir yandan Türkiye'nin üyeliğe hazır olmadığı kesin bir şekilde ifade edilirken, diğer yandan Türkiye'yle gümrük birliği tavsiye edilmektedir. O dönemin iktidarları ise bu tavsiyeye büyük bir nimet gözüyle bakmış ve 1992 yılından başlamak üzere Ortaklık Konseyinde gümrük birliğine giriş konusunda olağanüstü bir çaba harcamıştır.

Nihayet, 1993 yılındaki kararla, Türkiye, tek taraflı olarak gümrük birliği yükümlülüklerini üstleneceğini ilan ettiğinde ve bunun için çaba sarf ettiğinde, aklı eren Avrupalılar bize çılgın gözüyle bakmışlardır. Tabiî, Rum kesiminin Ada'nın tek  temsilcisi olarak AB'ye üyelik taahhüdünün verilmesi ve buna ilişkin sürecin başlatılmasıyla, gümrük birliğini Türkiye'nin tek taraflı olarak üstlenmesine rıza gösterilmesinin aynı zaman periyoduna denk düşmesi tesadüf değildir. O dönemin iktidarı, şimdinin muhalefeti olan arkadaşlar ne kadar inkâr ederse etsinler, Türkiye'nin bir rüyası olarak sunulan gümrük birliğiyle Kıbrıs davası çok yakından ilintilidir.

Dönemin Dışişleri Bakanı için Avrupa Birliğiyle ilişkilerde iki husus kırmızı çizgiydi; birincisi, Kıbrıs'ta taviz vermemek; diğeri, Yunanistan'ın malî protokole ilişkin veto hakkını kullanmamasını garanti altına almak; yani, Kıbrıs Rum kesimine üyelik yolunu açmamak; ama, diğer yandan da malî protokolü işletmek; ne o oldu, ne diğeri. Türk Milleti, arkadaşların macerasını cebinden finanse etti malî krizler yaşayarak.

Peki, Yunanistan ne yaptı; Kıbrıs Rum kesiminin tam üyelik garantisi karşılığında Türkiye'nin gümrük birliğini üstlenmesine veto hakkını kullanmadı sadece; ancak, malî protokole karşı vetosunu hep sürdürdü. Tabiî, bu kabulün içerisinde Almanya ve başka ülkelerin de katkısı olmuştur. Aksi takdirde doğu genişlemesi tehlikeye girecekti Avrupa Birliğinin. Bütün  bunlara rağmen, o dönemde veya hemen akabinde bu kaybı telafi etmek için Yüce Meclisten çıkmış herhangi bir karar ya da tepkiyi dile getiren herhangi bir resmî ve diplomatik anlamı olan girişim var mı; hayır. Sadece ne var kıymetli arkadaşlar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclisinin almış olduğu bir karar var ve bu kararı destekleyen dönemin Dışişleri Bakanının Ortaklık Konseyi toplantısında yapmış olduğu bir konuşma. Tabiî, bunun neticesi, 1997 Lüksemburg'da Güney Kıbrıs'la tam üyelik görüşmeleri başlatılırken Türkiye'ye adaylık statüsünün bile verilmemesi olmuştur; yani, halk deyimiyle, atı alan Üsküdar'ı geçmiştir.

Ancak bu hükümet döneminde Kıbrıs politikası gerçekten bir millî Kıbrıs davası olarak kabul edilmiştir. Çok büyük çabalar sonucu hükümetin kurulduğu ilk aylarda bir fırsat olarak yakalanmış; ancak, soğuksavaş dönemi reflekslerimize yenik düşülerek bu da kaçırılmıştır. Bütün bunlara rağmen, bu hükümetin en büyük tarihî başarılarından biri, kırk yıldır sanık sandalyesine oturtulan Türkiye'yi ve Kıbrıs Türklerini sanık sandalyesinden kaldırmak ve yerine Kıbrıs Rumlarını oturtmak olmuştur.

Gelelim gümrük birliği meselesine. Bugün muhalefetin bizi en çok eleştirdiği hususların başında, ekprotokolün teşmili gelmektedir; ekprotokolün uygulanması meselesi. Bu meselenin ayrıntılarına girmeyeceğim; ancak, geç de olsa şu sorulara cevap bulunması gerekiyor:

1. Gümrük birliğinin anlamı, devletin klasik egemenlik yetkilerinden olan iki yetkiyi bir başka mercie devretmek demektir; yani, gümrük koyma ve üçüncü ülkelerle ticaret akdi ihdas etme irade ve yetkisini tamamıyla devretmektir. Bu iki yetkinin münhasıran Birliğe ait yetkiler olduğu, bütün Avrupa Birliği anlaşmalarında ve Avrupa Birliği Anayasasında yer almıştır. Söz konusu gümrük birliği kararı, Avrupa Parlamentosu tarafından onaylanmıştır. Peki, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmış mıdır; hayır. Söz konusu karar Bakanlar Kurulu kararı olarak Resmî Gazetede yayımlanmış mıdır; hayır. Peki, Ortaklık Konseyi kararlarının doğrudan uygulanacağına dair, iç hukukumuzda doğrudan uygulanacağına dair Anayasamızda herhangi bir hüküm var mıdır; hayır.

Soru 2. Avrupa Birliği, bir yetki devriyle kurulan bir devlet değildir; yani, bir federal devlet değildir. Millî hükümetlerin, üye devletlerin devretmiş oldukları yetkilerini kendilerinin de temsil ettikleri bir organ içerisinde kullanmalarıdır; yani, paylaşılmış yetkiler söz konusudur; meşruiyeti de buradan gelir zaten. Peki, bu iki egemenlik yetkisinin devrine rağmen karar alma mekanizmalarında oy hakkı ya da temsili var mıdır; en azından teknik komitelerde bu hak mevcut mudur; hayır.

Üçüncü soru: Şimdi, bu gümrük birliği kararı sırasında Güney Kıbrıs'ın tam üye olacağı belliydi. Peki, anlaşmanın aslına, dönemin hükümeti, Rum kesimine teşmil edilmeyeceğine dair herhangi bir çekince koymuş mudur; hayır. Peki, koymuş olsaydı, bugün, bu garabet karşımıza çıkar mıydı; tabiî ki, hayır.

Kıymetli arkadaşlar, garabet şudur: Aslı Meclisten geçmeyen bir anlaşma ya da kararın ekini Meclisten geçirmeyi tartışmaktır. Bu garipliği, kısmen, belki, arkadaşların o dönemki meşguliyetine verelim; ama, hadisede ciddî bir mesuliyetsizlik olduğu apaçık, aşikârdır.

Diğer garabet de şudur: Türkiye Cumhuriyeti olarak, başta Dünya Ticaret Örgütündeki pozisyonumuz olmak üzere, Avrupa Birliğinin üçüncü ülkelerle yapmış olduğu ticaret anlaşmalarını izlemek durumundayız, buna mecburuz. Yani, siz, bir egemen devlet olarak, menfaatlarınız bunu icap ettirse de, mesela Azerbaycan'la bir ticaret anlaşması yapamazsınız; ama, Arjantin ya da Peru'yla, sırf Avrupa Birliği yaptığı için yapmak zorundasınız. Peki, bu iradenin oluşumunda var mısınız; hayır, yoksunuz. Bu şekilde, o döneme ait pek çok gariplikler mevcuttur. Böyle garabetlere sebebiyet vermediği için de hükümeti tekrar kutlamak istiyorum.

Tabiî, başka ilginç bir hadise de, mesela, dönemin Dışişleri Bakanı, NATO Bakanlar Kurulu Toplantısına davetli ve Bosna-Hersek meselesi görüşülecek. Sayın Bakan, parti kararıyla, aynı tarihte yapılan Sosyalist Enternasyonale katılıyor, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak. Bizi "parti ile devleti birbirine karıştırıyor" diye tenkit eden kıymetli arkadaşlarımızın dikkatine sunmak istiyorum bu notu da.

Burada, genellikle, dışpolitika meselesini konuşurken, tabiî ki, ağırlıklı olarak, bizim konuştuğumuz mesele Avrupa Birliği, Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri meselesi oldu. Tabiî, yöneltilen eleştirilerin çok büyük çoğunluğu da, Avrupa'nın bize niçin çifte standart uyguladığı, bundan sonra ilişkilerimizin belirsizliği ve neden, bizim, daha önceden tam üyeliği garanti etmeden, böyle bir yola girdiğimiz konusundaydı. Sanıyorum, başta vermiş olduğum tarihî perspektif bu soruya açıklık getirmiştir.

Şunu açıkça ifade etmeliyim ki, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri baştan farklı bir sisteme oturmuştu. 1964 yılındaki Ankara Anlaşmasının onaylanması sırasında yapılan görüşmelere ilişkin Meclis tutanaklarına baktığımız zaman, merhum Coşkun Kırca'nın Türkiye ile Yunanistan'a neden farklı bir perspektif verildiğini açıklayan ve bu karara destek veren bir konuşması vardır; çünkü, o zaman da Türkiye ile Yunanistan'a farklı bir takvim öngörülmüştü tam üyelik için Avrupa Ekonomik Topluluğuna. Türkiye'nin geçiş süreci daha uzun olduğu halde, Yunanistan'a daha kısa bir süre tanınmıştı. Bunun, neden Türkiye'nin faydasına olduğunu, neden Türkiye'ye böyle bir fırsatın, yani avantajın verildiğini ve uzun sürede Avrupa Birliğine entegre olmanın faydaları üzerine ilginç ve bilimsel kanıtlarla desteklenmiş muhteşem bir konuşması vardır. Daha sonraki evrelerde de, 1987'deki müracaatımızda olsun, 1991'den sonraki dönemlerde olsun, bu farklı uygulama devam etmiştir. Bu farklı uygulama, haklı veya haksız mıdır; bu ayrı bir tartışma konusu; ama, bu, hep, baştan beri vardı zaten.

Avrupa için Berlin duvarının yıkılması, Amerika'yı etkileyen 11 Eylülden çok daha önemli bir hadisedir; çünkü, Berlin duvarının yıkılmasıyla, soğuksavaş döneminde oluşan denge ya da dengeler politikası üzerine oturan dünya politikası, artık, yavaş yavaş çoktaraflılığa, çokyönlülüğe doğru gitmiştir.

Şimdi, tabiî, biz bu açıdan, sadece Avrupa Birliğinin genişlemesini ele alıyoruz; ama, bir şeyi de gözden kaçırıyoruz, o da şudur: Avrupa Birliğinden önce NATO'nun genişlemesi var. Avrupa Birliğinden önce, Avrupa Konseyinin genişlemesi var. Avrupa Birliği, 1993 yılında ortaya koymuş olduğu Kopenhag Siyasî Kriterlerini değerlendirirken, bunun denetimini ve gözetimini Avrupa Konseyine bırakmıştır. İlk defa, Avrupa Konseyinde, 1993 yılında bir denetim komisyonu kurulmuştur; amacı, konseye üye bir ülkenin demokrasi, insan hakları bakımından sicilinin ne durumda olduğunun denetlenmesidir. Türkiye, 1996 yılında denetim sürecine alındı. Denetim sürecinden Türkiye, 2004 Haziranında, bizim hükümetimiz zamanında çıkmayı başarmıştır. 1996-2004 arasında, sekiz yıl boyunca Türkiye, Arnavutluk, Azerbaycan, Ermenistan gibi ülkelerle, aynı standartlarda demokrasi uygulayan bir ülke olarak görülmüştür. Bu açıdan, hükümeti bir kez daha takdir etmek icap eder diye düşünüyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, hükümetimizin diğer taraftan karşılaştığı bir zorluk da şudur: Diğer genişlemeler ile bizim içinde bulunduğumuz genişleme farklıdır. 1963 yılındaki Ankara Anlaşmasındaki aynı zorluk, 1991'den sonra da başladı, 1990'lardan sonra da başladı; o da şu: Diğer ülkeler istiyordu zaten, bir Slovakya'yı, bir Polonya'yı istiyordu zaten. Avrupa Birliğine üye ülkelerin birbirleriyle müzakerelerinde, genel metot olarak, mesela bir Polonya'nın veya bir Slovakya'nın alınmasında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Akçam.

ZEKERİYA AKÇAM (Devamla) - … kendi aralarında müzakere ederlerken, bunun bir Avrupa değeri olduğunu ve Avrupalı olmanın, bu ülkeleri Avrupa Birliğine almayı gerektirdiğini, böyle bir ahlakı olduğunu da vurguluyorlardı. Öte yandan, aday ülkelerin diplomatları ve siyasetçileri de, bu açıdan son derece elleri güçlü durumdaydı. Neden; çünkü, onlar çok rahatlıkla "siz, niçin bu arkadaşları kabul etmiyorsunuz; bu, topluluk kültürünün bir parçasıdır" diyebiliyorlardı; ama, bizim durumumuzda durum son derece farklı. Bizde ise birbirlerini, niçin Türkiye'yi almamalıyız konusunda iknaya başlıyorlar. Bu açıdan hükümetimizin, parlamenterlerin ve diplomat arkadaşların çok büyük zorluğu vardır. Bizim, gerçekten Avrupa Birliği içerisinde el tutma şansımız oldukça düşük, elimiz son derece zayıftı; ancak, elimizi üç yıl içerisinde güçlendirdik bu reform süreciyle. Şu anda Türkiye'nin eli, gerçekten, Avrupa Birliğinde son derece güçlü bir hale gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, Avrupa kendi içerisinde bir krizdedir. Bu, bizim için bir zorluktur aynı zamanda. 13 ülkenin onayından geçtikten sonra 2 ülkede referandumlarla reddedildi Avrupa Anayasası ve Avrupa'nın geleceği konusunda kimsenin şu anda bir fikri yok. Bu, Avrupa Anayasasından doğan bir kriz değildir, zaten bir kriz vardı; bu krizi çözmek için Avrupa Anayasası yapıldı; ama, Avrupa Anayasası reddedildiği için, bu kriz aynen devam ediyor. O kriz neydi arkadaşlar; Nice Anlaşmasıyla ortaya konulmuş olan oy ağırlığının hesaplanmasında Avrupa Birliği ülkelerinin birbirleriyle anlaşamamasıdır, yani, İspanya ve Polonya'nın, Almanya'ya yakın oy hakkına sahip olmasıdır. Bunu aşmak için nitelikli oy çoğunluğu veya çifte çoğunluk dediğimiz bir sisteme geçildi Anayasayla. Avrupa'nın en büyük krizi, hâlâ hükümetlerarası bir konferans mıdır Avrupa Birliği, yoksa bir uluslararası örgüt müdür, yoksa siyasî bir birlik midir; bu henüz belli değil.

Muhalefetteki arkadaşların en büyük eleştirisi; bize diyorlar ki, efendim, Türkiye dışpolitika meselesini içpolitikaya malzeme yapıyor. Chirac, hükümetlerarası konferansta müzakere ederken, Fransa'nın meselesini Avrupa meselesi veya Avrupa Birliği meselesini Fransa meselesi yapmıyor mu? Dolayısıyla, burada bir ayırım söz konusu değildir. Nihaî karar vericiler Avrupa Birliği düzeyinde de hükümetlerdir. Diğer taraftan şu da var: Millî parlamentolar hiçbir zaman lağvolmayacak ve lağvedilmeyecektir, yani, ulus devlet kavramı, egemenlik yetkileriyle beraber, Avrupa Birliğine tam üye olsak bile, bu şekilde kalacaktır. Millî liderlerin, yani, hükümetlerin Avrupa Birliği içerisinde ağırlığı son derece önemlidir. Hükümetler, artık millî düzeyde bir menteşe görürler, hem Avrupa Birliğindeki görevlerini yerine getirirler hem de içerideki görevlerini yerine getirirler. Dolayısıyla, böyle bir eleştiri de son derece yersiz bir eleştiridir.

Biz Hindistan olsaydık bu eleştiriyi yapabilirdik; çünkü, Avrupa Birliği meselesi bütün mevzuatıyla beraber, sadece dışpolitika meselesi olarak sınırlandırılabilecek bir mesele değildir; çünkü, günlük hayatımızın da doğrudan içindedir.

Son olarak benim belirtmek istediğim… 3 Ekimden sonra Türkiye'nin, artık, tarifi ve adı değişmiştir dünyada. Bunu her açıdan görüyoruz, en temel konu şudur…

GÜROL ERGİN (Muğla) - Sayın Başkan, süresi yok mu?..

BAŞKAN - Sayın Ergin, ber süreyi biliyorum; size ondan çok daha fazla süre tanıdım.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Hayır, asla.

BAŞKAN - Evet.

Sayın Ergin, size 2 dakika süre verdikten sonra mikrofonu tekrar açtım ve konuştunuz. O süreyi vermedim kendisine. Siz farkında değilsiniz.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Bir önceki konuşmacıda da aynısını yaptınız.

BAŞKAN - Devam edin Sayın Akçam.

ZEKERİYA AKÇAM (Devamla) - Yarın, Avrupa Birliği üyesi olduğumuzda biz, millî parlamentolar aracılığıyla seçmiş olduğumuz hükümet yetkililerine, aynı zamanda, Avrupa Birliği düzeyinde, Avrupa Birliği politikalarını yönetmek üzere görev vermeli miyiz vermemeli miyiz; temel sorun budur. Bu açıdan da Avrupa Birliğinde bir liderlik krizi vardır. Büyük ihtimalle, Türkiye, büyüklüğü sebebiyle, bu liderlik krizinin çözümüne de büyük bir katkıda bulunacaktır.

Diğer bir boyuta da dikkat çekmek istiyorum; o da transatlantik ilişkileri: Türkiye için son derece önemlidir. Avrupa, Amerika ilişkilerinin, daha önce Süveyş Kanalı krizinde olduğu gibi, Avrupa ile Amerika ilişkilerinin bir şekilde krizde olması, ister istemez, Türkiye-Avrupa ilişkilerini olduğu kadar, Türkiye-Amerika ilişkilerini derinden etkileyecektir.

BAŞKAN - Sayın Akçam, konuşmanızı tamamlar mısınız.

ZEKERİYA AKÇAM (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sonuç olarak arkadaşlar, özetle, benim belirtmek istediğim hadise şudur: İstirhamım, başarısız olmasına sevinme yerine, AK Parti Hükümetinin başarısız olmasına sevinme yerine, bu bayrağı daha ileriye, daha yükseğe nasıl dikebiliriz yarışında olmaktır. Geçmişin hataları bize de hata yapma hakkı vermez; ancak, yapılanları inkâr ve haksızlık etme hakkı da vermez. Siz, biz, hepimiz, Türkiye, eğer, bir ip üzerinde karşıdan karşıya geçmeye çalışıyorsa, lütfen, karşıya düşmeden geçmesi için nefeslerimizi tutalım; karşıya geçmesi için heyecanlandırsın bizi. Yoksa, içimizden, ha düşsün, ha düşsün temposu tutmayalım.

Çok teşekkür ediyor, hepinizi hürmetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akçam.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, şahıslar adına konuşmacı sayın milletvekillerimize söz vereceğim.

Lehinde konuşma yapacak milletvekilimizden sonra Hükümetin söz isteği var.

Sayın Dışişleri Bakanımız ve Tarım ve Köyişleri Bakanımız, Hükümet için ayrılmış olan 45 dakikalık süreyi beraber kullanacaklar. Aranızda… Öncelik ve süre noktasında Başkanlığa bir bilgi notu gönderirseniz memnun olacağım.

Lehte söz isteği, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu'ya aittir.

Buyurun Sayın Kansu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

HÜSEYİN KANSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2006 yılı Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İlkeleri, bugüne kadar aldığı kararları ve takip ettiği tutarlı uygulamalarıyla siyaset kültürümüze apayrı bir soluk katan AK Parti Hükümeti, aynı farklılığı ve dinamizmi dışsiyasete de yansıtmıştır.

Türkiye, jeostratejik konumunun ötesinde, tarihinden ve kültüründen aldığı enerjiyle, zengin nüfus ve işgücü potansiyeli, ekonomik ve sosyal istikrarı ve askerî gücüyle birlikte dış dünyadaki saygınlığına güç katmakta ve uluslararası çok düzeyli rekabette önemli bir avantaj kazanmaktadır. Bugüne kadar izlenen temel politikalar ve bunların içerdiği potansiyeller, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkemiz ve milletimiz için belki de yüzyılın en büyük perspektifini işaret etmektedir. İçpolitikadaki olumlu gelişmelerden aldığı ivmeyle dışpolitikamız bugün çok farklı ufuklara doğru yol almaktadır. Türkiye'nin gelişen ekonomisi ve her geçen gün iyileşen hayat standartları dışpolitikamızın elini rahatlatmakta ve dünya devletleri karşısındaki itibarımıza güç katmaktadır. İhracattaki rekor yükselme, enflasyon oranındaki tarihî düşüş, kamu açıklarındaki azalma, millî gelirdeki hızlı büyüme gibi olumlu ekonomik parametreler, eğitim, sağlık ve sosyal güvencedeki reformlarla, temel hak ve özgürlüklerdeki iyileşmeler, uluslararası platformlarda hepimiz için bir gurur kaynağı olmaktadır. Savunmacı ve edilgen bir durumdan üretken ve etkileyen bir konuma doğru hızla yol alan dışpolitikamız, siyasî ve bürokratik kadrolarıyla her zamankinden daha atılgan, kendine özgüveni sağlam, istikrarlı bir yapıda faaliyet göstermektedir. İzlenen başarılı politikalarla, ülkemiz, sahip olduğu stratejik avantajlarını en iyi şekilde değerlendirerek, dünya siyaset sahnesinde merkez ülke olduğunu kabul ettirmiştir.

Türkiye, milletler ailesi içerisindeki edilgen konumundan sıyrılarak, siyasî, ekonomik, sosyal, askerî, bilimsel birçok alanda belirleyici, etken bir ülke konumuna yükselmiş, bir çekim merkezi olmuştur. AK Parti İktidarı boyunca, evsahipliği yaptığımız birçok uluslararası zirve ve organizasyonlar, bu gerçeğin bir tescili mahiyetindedir. Dünyanın en büyük zirvesi olan NATO Zirvesi, İKÖ Toplantısı, OECD Bakanlar Konferansı ve Avrupa-Akdeniz Ticaret Bakanları Konferansı, dışpolitikadaki başarılarımızın bir ürünüdür.

Dışpolitikanın ilgi sahası, geçmişin dar kalıplarından sıyrılarak, tüm dünya sathına yayılmış ve potansiyel alanlarda yeni atılımlar gerçekleştirilmiştir. 2005 yılını Afrika yılı ilan eden hükümetimiz, nice zamandır kapalı olduğumuz bir coğrafyaya kapılarını açmış; bunun neticesinde, kıta ülkeleriyle her düzeyde ilişkilerimiz, öncesine göre, gelişmiştir. 12 Nisan 2005 tarihinde, Türkiye'ye, Afrika Birliğinde gözlemci statüsü verilmiştir. İlişkiler, güçlü ekonomik ve ticarî ilişkilerle desteklenmek suretiyle, daha kalıcı hale getirilmiştir. Hükümetimizin bu alanda azimli çabaları olumlu sonuçlar vermeye başlamış; Afrika ülkeleriyle ticaret hacmimiz, 2003 yılında 5,5 milyar dolardan, 2004 yılında, yüzde 40 dolayında artarak, 7,7 milyar dolar seviyesine çıkmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hükümetimiz, izlediği değerler diplomasisiyle, küresel barışa büyük katkılar yapmış; her fırsatta, medeniyetlerarası işbirliğini ve uzlaşma kültürünü canlandırmış, uluslararası terörün önlenmesi yönünde ciddî atılımlar gerçekleştirmiştir. Nitekim, Sayın Başbakanımız ve İspanya Başbakanı, toplumlar arasında saygı ve diyaloğu artırmak amacıyla, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin himayesinde, "medeniyetler ittifakı" girişiminin ilk toplantısını 27 Kasım günü başlatmışlardır. Hükümetimizin girişimleri sayesinde, uluslararası metinlerde, Müslüman toplumlara karşı takınılan yanlı tutum terk edilmiş, İslam dini ile terör arasında kurulan önyargıya dayalı paralellikler izale edilmiştir.

Kırkbir yıl boyunca sürdürdüğümüz Avrupa Birliği üyeliği girişimi çok daha aktif bir şekilde devam ettirilmiş, gerçekleştirilen yapısal reformlar ve tam üyelik yolundaki kararlı uygulamalar sayesinde, 3 Ekim tarihinde tam üyelik müzakerelerine başlama kararı alınmıştır. En üst düzeyde uygulanan yoğun diplomasi ve kurumlar arasında oluşturulan etkin sinerjiyle, Avrupa Birliği nezdinde, ülkemizin kazanımları zenginleştirilmiş, çıkarlarımız sonuna kadar korunmuştur. Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizde yeni bir milat sayılabilecek 3 Ekim tarihiyle birlikte, Türkiye'nin artan siyasî öngörülebilirliğine, ekonomik ve sosyal istikrarına bağlı olarak ekonomik varlıklarımız değer kazanmış, dış yatırımlar ülkemize doğru yön değiştirmiştir. Bölgesel etkinliğimiz, alınan inisiyatiflerle gittikçe perçinlenmiş, ülkemizin, bölge barışı ve istikrarı için ne denli vazgeçilmez olduğu tüm dünyaya tescillendirilmiştir.

Daha, yakınlarda, komşumuz Irak'ta yaşayan Sünnî toplumun seçime katılmalarını temin yönünde olumlu sonuç veren girişimimiz, bunun apaçık bir göstergesidir. AK Parti İktidarının başlattığı "Irak'a Komşu Ülkeler Toplantıları" vesilesiyle, komşu ülkelerin liderleri, bugüne kadar, birçok kereler bir araya gelmiş ve kurulan platformlarda, dost ülke Irak'ın, siyasî, sosyal ve ekonomik istikrarı ve Irak Halkının refahı yönünde verimli çalışmalar yapılmıştır.

Gerçekleştirilen diplomatik münasebetler sonucu, ülkemiz, uluslararası barışı ve istikrarı koruma ve geliştirme vizyonuyla, küresel kuruluşlardaki etkinliğini ve temsilini günden güne artırmaktadır. Güvenlik Konseyinin, daha hızlı, etkin ve eşit temsile kavuşması doğrultusunda, Türkiye, 2009-2010 dönemi için, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyindeki geçici üyeliğe adaylığını açıklamıştır. Yurt dışına vaki ziyaretlerde, her vesileyle, ülkemizin adaylığı için dış dünyadan destek istenmekte, bunun sonucu olarak da, Konseyde temsil edilme şansımız her geçen gün artmaktadır. Tüm bunlara ilave olarak, 2004 yılında İstanbul'da gerçekleştirilen İslam Konferansı Örgütü Zirvesinde, Genel Sekreterlik görevine, ilk kez bir Türk bilim adamı seçilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin çözüm odaklı yaklaşımları sayesinde Kıbrıs'ın geçmişe dayanan dünyadaki olumsuz imajı ortadan kalkmış, yerine, izolasyonlardan arınan, dış dünyayla bütünleşen bir Kıbrıs gelmiştir. Nisan 2004'teki referandum sonrası gelişen olumlu havada, her şeyden önce, Kıbrıs Türkleri siyasî tecritten kurtulmuş, cumhurbaşkanlığı düzeyinde ABD ve İngiltere gibi devletler ve Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşlar tarafından resmen davet edilir olmuştur.

Dış dünyaya gönderilen olumlu sinyallerle Kıbrıs, ekonomik açıdan önemli mesafeler katetmiş, ülkesi ve halkıyla sosyal ve ekonomik bakımdan kalkınmaya başlamıştır.

Kaydedilen bütün dışpolitika başarıları, hükümetimizin aktif risk alan, inisiyatif üstlenen siyaset anlayışının bir sonucudur. Hükümetimizin dışpolitikadaki samimî tavrı muhataplarımızda akis bulmuş, kurulan ilişkiler ülkemizin kalkınmasına, refahına çok müspet katkılar yapmıştır. Rekor düzeyde artan ihracatımız ve Türkiye'ye son yıllarda yönelen dış yatırımlar bunun apaçık göstergesi olmuştur.

Dünyadaki küresel gelişmeler ülkemize yeni sorumluluk ve fırsat alanları oluşturmaktadır. Özellikle tarihî ve kültürel bakımdan yüzyıllardır ilişkilerimizin sürdüğü Ortadoğu ve Balkan coğrafyasında cereyan eden hızlı siyasî dönüşümler, yakın gelecekte ülkemizi ve halkımızı derinden etkilemesi muhtemel gelişmelerdir.

Soğuksavaş sonrası dönemin yeniden yapılanma çıkmazlarıyla karşı karşıya olan Balkanlarda bir dizi anayasal hareketlilik gözlenmektedir. Örneğin, savaş yaralarını sarmaya çalışan dost ülke Bosna-Hersek, karmaşık anayasal yapısından kurtularak, yeni bir anayasayla, tam yasama ve yürütme yetkilerine sahip tek bir ulusal parlamentonun ve merkez hükümetin oluşturulmasını hedeflemektedir. Bosna-Hersek ile istikrar ve katılım müzakerelerini başlatma niyetini ortaya koyan Avrupa Birliği ile ABD'nin destek verdiği bu anayasal çalışmaya Türkiye'nin de destek vermesini Bosnalı yetkililer beklemektedir. Bu nevi girişimlere vereceği destek ve alacağı inisiyatifler, Türkiye'nin vizyonuna ve uluslararası çıkarlarına hizmet edecektir.

Bu düşüncelerle, Dışişleri ve Tarım Bakanlığı bütçelerinin hayırlı olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kansu.

Sayın milletvekilleri, Hükümetin söz isteği var.

İlk söz, Dışişleri Bakanımız Sayın Abdullah Gül'e ait.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilli arkadaşlarım; Bakanlığımın 2006 malî yılı bütçe tasarısını onayınıza sunmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum.

Dışpolitika konularımıza ilişkin kapsamlı bilgilerin yanı sıra, Bakanlığımın teşkilat yapısı ve personel durumu ile bütçe teklifimizin ayrıntılı dökümünün yer aldığı kitapçığı hepinize dağıtmak üzereyiz, dağıtılmadıysa, arkadaşlar dağıtacaklar.

Bu nedenle, bana ayrılan kısıtlı sürede, siz değerli milletvekillerinin de dile getirdiği yapıcı görüş ve öneriler çerçevesinde, öncelikli dışpolitika konularımız hakkındaki değerlendirmeleri paylaşmak istiyorum; sözlerime başlamadan önce, burada söz alan, muhalefetin-iktidarın değerli temsilcilerine ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Muhakkak ki, arkadaşların söylediklerini hepimiz dikkatli bir şekilde not aldık, onları en iyi şekilde takip edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, son dönemde, Türkiye'nin artan güç ve itibarına paralel olarak, ülkemize yönelik beklentiler de artış göstermiştir. Dolayısıyla, dışpolitikanın her alanında, daha aktif bir tutum izlemeye başlamış bulunmaktayız. Hükümetimiz, bu sorumluluğun bilinciyle, dışpolitika konularında sürekli bir atılım içindedir. Cesur ve yapıcı açılımlara imza atmış bulunuyoruz. Böylece, Türkiye'yi, bölgesinde ve ötesinde, işbirliği aranan bir ülke haline getirme yolunda önemli mesafeler katediyoruz.

Türkiye, bugün, 21 inci Yüzyıla damgasını vuracak az sayıda ülke arasında gösterilmektedir; dostluğu daima aranan, düşmanlığından da çekinilen bir ülke konumuna gelmiştir.

Dışpolitika alanındaki tercih ve kararlarımız, tüm dünya tarafından da ilgiyle takip edilmektedir. Türkiye, bölgesindeki tüm sorunların barış yollarından çözümü için yoğun çaba sarf eden ve böylece küresel istikrara da yapıcı bir katkı sağlayan bir ülke olarak, ilgili tüm taraflarca da takdir edilmektedir.

Neticede, geçmişte, haksız bir şekilde, sorunların bir parçası olarak gösterilmeye çalışılan Türkiye, bugün, artık, hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde, çözümlerin ayrılmaz bir unsuru olarak görülmeye başlanmıştır. Türkiye, bu potansiyelini, hem ikili hem çoktaraflı platformlarda hayata geçirebilmektedir. Bu noktaya gelinebilmesinin ardında, geleceğe güvenle bakan dinamik bir ülke ve toplum yaratmakta gösterdiğimiz başarı yatmaktadır. Tarihiyle, toplumuyla ve dış dünyayla barışık politikalar izleyen Türkiye'nin, geniş bir coğrafyaya yansıttığı olumlu ve istikrar yaratıcı etki, yumuşak gücümüzü -demokrasi, insan hakları; bunu kastediyoruz- çarpıcı şekilde gözler önüne sermekte ve Türkiye'yi bir cazibe merkezi haline getirmektedir. Nitekim, ülkemiz, en son, medeniyetler ittifakı örneğinde de görüldüğü üzere, öncülük ettiği girişimler ve ortaya attığı fikirlerle, sadece bölgesinde değil, küresel anlamda da uzlaştırıcı ve birleştirici bir rol oynamaya başlamıştır. Türkiye, artık, küresel gündemi etkileyen bir aktör haline gelmiştir.

Değerli kamuoyumuzun ve Yüce Meclisin, Hükümetimizin dışpolitika alanındaki uygulamalarına verdiği destek ve yönlendirme, bu bakımdan, en önemli güç kaynaklarımızın başında gelmektedir. Bu sağlıklı ilişkiyi, önümüzdeki dönemde de en verimli şekilde sürdürmeye kararlı olduğumuzu, huzurunuzda, bir kez daha tekrarlamak istiyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu sene içerisinde, Avrupa Birliğine üyelik sürecimizde, kritik son aşamaya gelinmiştir ve 3 Ekimde tarihî bir dönemeç alınmıştır. 3 Ekimdeki, amacı tam üyelik olan katılım müzakerelerinin başlatılmasına ilişkin karar gerçekten tarihîdir. Bu kararla, Türkiye, Avrupa Birliğiyle ilişkilerinde farklı bir statüye kavuşmuştur. Bu yeni dönemin hızı ve sonucu, esasen, önemli ölçüde, kendi reform sürecimizdeki ilerleme ve objektif üyelik kriterlerini yerine getirmedeki başarımıza bağlıdır.

Üyeliğe ilişkin nihaî karar, zamanı geldiğinde, Türk Halkı ile Avrupa Birliği üyeleri ülkelerinin halkları tarafından verilecektir. Önümüzdeki yıllar içinde, objektif üyelik kriterlerini tam anlamıyla yerine getiren bir Türkiye'nin, siyasî, ekonomik ve sosyal açıdan dinamik bir görüntü ortaya koyacağından hiç kuşkumuz yoktur ve böyle bir ülke, gerçekten, dünyada göz kamaştıracak bir ülke olacaktır.

Bunun birçok ekonomik, siyasî veya kültürel hassasiyeti aşmaya yeteceğine samimiyetle inanmaktayız. Halkımızın arzu ve beklentileri doğrultusunda, bu yolda başarılı olacağımızdan da hiçbir kuşkumuz bulunmamaktadır. Nitekim, müzakere sürecinin ön aşaması olan tarama çalışmaları başlamış olup, başarıyla sürmektedir.

Bu konuda, kamuoyunda bazı tereddütlerin zorlanarak ortaya çıkarıldığını görmekteyim. Bunlara hiç gerek yok. Gayet başarılı bir şekilde tarama devam etmektedir. Türkiye'nin sistemi de gayet güzel bir şekilde oturmuştur; çünkü, Türkiye gibi büyük bir ülkenin bu süreci başarılı götürebilmesi için, bütün bakanlıkların bilfiil bu süreçte yer alması gerekmektedir. Türkiye'nin modeli de budur; çünkü, Türkiye, boş bir arsaya bir bina yapmamaktadır, mevcut olan sistemlerini reforme ederek gitmektedir. O bakımdan, bazı küçük Avrupa Birliği üyelerinin sistemlerinin aynısını Türkiye'nin yapmasını beklemek Türkiye'ye karşı haksızlıktır.

Keza, bu süreçte, haklı veya meşru olmayan tutumlara boyun da eğmeyeceğimiz gayet açıktır. Her konuda Türkiye'nin haklılığından, potansiyelinden ve gelişiminden güç alan olgun ve vakur bir yaklaşım içinde olacağımızı huzurunuzda bir kez daha ifade etmek istiyorum. Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik süreciyle bağlantılı olsun veya olmasın, hiçbir konuda haklılığından veya hayatî çıkarlarından taviz vermesi kesinlikle söz konusu değildir.

Bu konuların başında Kıbrıs meselesi gelmektedir. Kıbrıs konusunda alnımız açık, politikamız net, yolumuz da bellidir. Kıbrıs Türk Halkının ve Türkiye'nin çıkarlarını koruyacak kapsamlı, adil ve yaşayabilir bir çözüm peşindeyiz. Bu, gerek barışçı dışpolitikamızın genel ilkeleriyle gerek bölgemizdeki tüm sorunların çözümünü hedefleyen yaklaşımımızla da uygun düşmektedir. Bu itibarla, geçmişte Birleşmiş Milletlerin kapsamlı çözüm planının hazırlanması sürecinde olduğu gibi, bundan sonra da kalıcı bir çözüm için gerekli her türlü atılımı yapmaya hazırız. Ancak, bu konuda gösterdiğimiz isteklilik ve yapıcı tutum kimse tarafından yanlış da algılanmamalıdır.

Kıbrıs sorunu, Türk dışpolitikasının onur meselesidir. Kıbrıs Türk Halkı ile ortak haklı davamızı hiçbir zaman başka çıkarlar uğruna feda etmeyeceğimizi herkesin bilmesi gerekir. Nitekim, Avrupa Birliğine üyelik sürecinde de, bugüne kadar hiçbir yanlış adım atılmamıştır.

Özellikle, Kıbrıs Türk Halkının umutsuzluğa kapılmasının önlenmesi için gerekli her türlü tedbir de alınmaktadır; çünkü, bazen kafa karıştırıcı birçok şeyler söylenmektedir siyaset uğruna, biraz sonra onlarla ilgili açıklamalarda bulunacağım; ama, şundan herkes emin olsun ki, başta Kıbrıs Türkleri olmak üzere, bu dava sadece onların değil, hepimizin davasıdır. Herhangi bir şekilde geri adım söz konusu değildir. Kalıcı, kapsamlı, yaşayabilir bir çözümü bulmak için de, şüphesiz ki, uğraşmanız gerekir. Biz uğraşalım ki, çözüm istemeyenlerin pozisyonu ortaya çıksın. Şimdiye kadar "Ada'yı birleştirmek istiyoruz, çözüm istiyoruz" diyenlerin gerçek niyetleri bir ortaya çıksın ki… Ortaya da çıkmaya başladı, biraz önce değerli arkadaşımın burada da ifade ettiği gibi.

Değerli arkadaşlar, bu çerçevede, kapsamlı bir çözüme ulaşılmadan Ada'da normalleşmenin sağlanamayacağı her vesileyle zaten vurgulanmaktadır. Bu tutum, nihayetinde muhataplarımızca da benimsenmiştir; bizim bu tutumumuzu muhataplarımız da gayet iyi anlamışlardır ve benimsemişlerdir de. Aynı şekilde, çözüm için büyük fedakârlıkları göze alan ve bu yönde cesur adımlar atan Kıbrıs Türk Halkına uygulanan haksız izolasyonun kaldırılması için de yoğun gayretler gösterilmektedir, devam da edilecektir. Bu çabalar yoğun biçimde sürmektedir. Bu alanda son dönemde kayda değer bir dizi ilerlemenin sağlandığını da söyleyebilirim. Ama, bunun zor bir yol, kararlı bir yol ve sabırlı bir yol olması gerektiğini de herkesin bilmesi gerekir. Öte yandan, Rum tarafının engellemeleri nedeniyle Kıbrıs Türk Halkına bu konuda verdiği sözleri henüz tutamamış olan Avrupa Birliğinin taahhütlerini yerine getirmesini beklediğimizi de bir kez daha ifade etmek isterim.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğine üyelik sürecimizle ilgili olarak, üyeliğe giden yolun Türkiye'nin çıkarlarına ve bütünlüğüne zarar verebileceği şeklindeki görüşler de gündeme getirilmektedir. Ben bu tartışmaları talihsiz buluyorum. Hatta, bunları Türkiye Cumhuriyetinin 82 yıllık edinimlerine karşı bir anlamda haksızlık olarak da görüyorum. Bir yandan her alanda gösterdiğimiz gelişim ve sahip olduğumuz güç ve potansiyel sayesinde bölgesel bir cazibe merkezi olduğumuzu ifade ederken, diğer taraftan, Avrupa Birliği yolunda ilerleyen bir Türkiye'nin bölüneceğinden korkmak ve iç ve dışpolitikalarımızı bu korku üzerine inşa edilmesini savunmak hem Türk Halkına haksızlık etmekte hem de gerçekçilikten uzak durmaktadır. Tabiatıyla, ülkemiz üzerinde oynanmaya çalışılabilecek oyunlara karşı hazırlıklı olmamız gerekmektedir. Bunları görmezlikten gelme anlamında söylemiyorum; ama, böyle bir sendroma girmenin de Türkiye gibi büyük bir ülkeye haksızlık olduğunun altını özellikle çizmek istiyorum. Ancak, bunu korkarak ve içimize kapanarak değil, kendimize güvenerek ve cumhuriyetin temelinde yatan demokrasi, insan hakları ve girişimcilik ruhunu güçlendirerek, dostlarımızla işbirliği içinde yapmalıyız. Bugün Türkiye'nin sanıldığından çok daha fazla dostu olduğunu da kimsenin unutmaması gerekiyor.

Türkiye'yle işbirliği yapmak, uluslararası ilişkilere hâkim ortak aklın ve çıkarın bir gereği olarak belirlenmektedir. Bu itibarla, gücümüzün haklı ve rasyonel bilinci içerisinde olmalıyız; kendi gücümüzün kendimiz farkında olmalıyız.

Vatandaşlarımıza, başta ifade özgürlüğü olmak üzere, siyasî, sosyal, kültürel ve ekonomik her türlü demokratik haklarını azamî düzeyde sağlamak hususunda hiçbir tereddütümüz yoktur. Hükümetimiz, siyasî reform yasalarının uygulaması ve bu uygulamaların pekişerek hayatımızın parçası haline gelmesi yolunda kararlı adımlar atmaya da devam edecektir.

Değerli arkadaşlar, bu noktada birkaç konuyu açıklamak istiyorum. Değerli muhalefet sözcülerinin de ifade ettikleri ve benden cevap bekledikleri konular vardı; ama, ondan önce, ifade özgürlüğüyle ilgili, Hükümetimizin kararlılığını özellikle vurgulamak isterim. Son günlerde bu konularda birçok tartışmalar da yaşandı, özellikle, 301 inci maddeyle ilgili.

Bildiğiniz gibi, Türk Ceza Yasası gibi büyük bir yasayı, burada, hep beraber değiştirdik; altı ay oldu. Bu, büyük bir değişim, büyük bir reform. Türkiye'nin üç yıl içerisinde yaptığı önemli reformlardan birisi buydu. Tabiî ki, bunun aksaklıkları, noksanlıkları olabilir. Ceza yasaları, kendi başına çok canlı yasalardır; zaman zaman gözden geçirilir, zaman zaman değiştirilir, uygulamalar hep takip edilebilir; ama, kendimize, yine burada büyük bir haksızlık yapıyoruz, kamuoyunda bu gözüküyor.

Şimdi, bugün, Türkiye'de, arkasında şiddet olmayan, arkasında hakaret olmayan herhangi bir düşüncenin ifade edilmesinden dolayı hapse giren insan yoktur. Sanki, Türkiye'de hapishaneler, eksiden olduğu gibi, düşüncelerini ifade eden, şiir okuyan, yazı yazan insanların dolu olduğu yer gibi gösterilmektedir. Bu, Türkiye'ye karşı büyük bir haksızlıktır.

Bunu tekrar söylüyorum; bir ifadenin, bir düşüncenin, bir yazının arkasında şiddet yoksa, şiddeti teşvik yoksa, bu yazıyı biz beğenelim beğenmeyelim, doğru bulalım yanlış bulalım; bunlar bugün Türkiye'de serbesttir.

Bakın, şimdiye kadar, Ceza Yasası çıktıktan sonra, mahkemelerin verdiği 200'e yakın karar vardır, Türk yargıçlarının. Bu yargıçların 200'e yakın verdiği kararda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemelerinin içtihatlarına, sözleşmelere atıflar vardır. Daha iki gün önce verilen, yine, 301 inci maddeyle ilgili bir kesin karar vardır, yani, mahkeme kararı vardır; bu, ilk mahkeme kararıdır ve beraatla neticelenmiştir; ama, yargının buradaki gerekçesi çok ilginçtir. Bakın, aynen şöyle söylüyor: "Eleştirilerde kullanılan sözcükler sert, sarsıcı ve inciticidir. Ancak, ifade özgürlüğünün korunmasından yararlandırılmalıdır" diye karar veriyor, beraat veriyor.

Şimdi, bütün bunlar varken, doğrusu, sanki, Türkiye'de ifade özgürlüğü yokmuş gibi, sanki, Türkiye'de insanlar görüşlerini ifade ettiklerinden dolayı hapse tıkılıyorlarmış gibi bir hava yaratmak, yaptığımız reform sürecine karşı büyük bir haksızlıktır. Kendimize verdiğimiz zarar, dışarıda çok açık bir şekilde görülmektedir. O açıdan, burada herkesin sorumluluğu olduğunu, basın-yayın kuruluşları başta olmak üzere, hepimizin büyük sorumluluğu olduğunu burada ifade etmek isterim.

İçtihatlar yeni yeni ortaya çıkmaktadır. İlk mahkeme kararında beraat vardır, gördüğünüz gibi. Savcıların daha önce kendi görüşleri doğrultusunda arzu ettikleri veya talep ettikleri bu konudaki birçok talebin mahkemelerde hâkimler tarafından takipsizlik kararıyla neticelendiğini görmekteyiz.

O açıdan, sansasyon, heyecan, bazılarının işine gelebilir; ama, bunun, Türkiye'ye zarar verdiğini burada bir kez daha ifade etmek isterim ve bu konuda Hükümet içerisinde herhangi bir ayrı düşünce de yoktur. Bakanlarımız arasında herhangi bir farklı görüş de söz konusu değildir. Bakanları kavgalı gibi göstermek gayretleri çok sırıtmaktadır. Açık söylüyorum, bunlar çok yanlıştır, bunlar ülkeye zarar vermektedir.

İkincisi; Avrupa Birliğiyle ilgili eleştiriler konusunda da şunu söylemek isterim: Değerli arkadaşlar, muhalefetin değerli temsilcileri, değerli arkadaşlarım; lütfen, resmin büyüğüne de bakmayı birazcık düşünelim. Büyük resimde neler oluyor, Türkiye neler kazanıyor, lütfen, bunu da görelim. Eleştirileri yapın, muhakkak ki, detaylar arasında bulduğunuz bazı şeyleri getirin önümüze. Bunları biz de görüyoruz, bunlarla ilgili yazılar yazıyoruz…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Bakan, getirdik, tercüme hatası dediniz.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Dinle kardeşim… Dinle… Lütfen, dinle…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ama, bakın, getirmiyorsunuz diyorsunuz…

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Dinle… Dinle… Şurada güzel güzel konuşuyoruz; dinle…

BAŞKAN - Sayın Ercenk, böyle bir usulümüz yok. Siz, sesinizin gücüyle burada bir müdahalede bulunarak… Sizden rica ediyorum… Lütfen…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Usul yok da efendim, gerçekleri saptırıyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bunlarla ilgili bizler de yazıyoruz; ama, bakın, büyük resmi gözünüzden kaybederseniz, o zaman, Türkiye Avrupa Birliği süreci içinde ne alıyor, ne kazanıyor; biz hep veriyoruz, taviz veriyoruz gibi bir anlayış doğuyor. Bu doğru değil. Türkiye'nin verdiği en ufak bir taviz yoktur; önce bunu söyleyeyim. Türkiye'nin geri alamayacağı hiçbir taviz, hiçbir hak söz konusu değildir; ama, Türkiye ne kazanıyor derseniz; Türkiye, kazanmaya çoktan başladı. Bakın, bugün ayın 21'i. 17 Aralık 2004'ten bugüne bir yıl geçti. 17 Aralık günü Türkiye dışarıya yüzde 24,5 faizle borçlanıyordu. Bugün faizler yüzde 14'e düştü. Bir sene içinde 10 puan faiz düştü. 1 puanlık faiz 2 milyar doların üzerinde Türkiye'ye tasarruf sağlıyor, kazanç sağlıyor; düşünün şimdi, 10 puanlık faizin Türkiye'ye kazandırdığını. Bu, Avrupa Birliğinden önümüzdeki yıllarda alacağımız malî yardımların kat kat üstündedir. Bunlar kendiliğinden olmadı; çünkü, Türkiye, istikrarlı, öngörülebilir, demokrasinin en sağlam bir şekilde yerleştiği, Kopenhag Siyasî Kriterlerinin geçerli olduğu, siyasî istikrarın artık öngörülebilir bir ülke olduğunu gösterdi bu 17 Aralıkta ve son 3 Ekimde. Böyle bir Türkiye cazip hale geldi. Böyle bir Türkiye cazip hale gelince risk primi düştü, faizler bundan düştü. Dolayısıyla, büyük resme bakın derken, bunları söylüyorum.

Bakın, değerli arkadaşlarım, 1954'ten -1954 diyorum- 2002 yılına kadar, yani 48 sene içerisinde Türkiye'de 5 584 tane yabancı şirket kurulmuş. 2003 yılından sonra, yani AB sürecine girdikten ve bu sürecin tam üyelikle biteceği görüldükten sonra, şu iki yıl içinde Türkiye'de 11 622 şirket kurulmuş, yabancı şirket kurulmuş. Bunu, bütün uluslararası göstergelerden görüyorsunuz. Bugün gazetelerde var; bakın, direkt yabancı sermayeden bahsediyorum; gelen ve yatırım yapan; FDI; direkt yabancı sermaye akımında, Türkiye, dünyada 13 üncü cazip ülke haline gelmiş. (AK Parti sıralarından alkışlar) Daha düne kadar, bunlar söz konusu olmazdı.

Özelleştirmede, Telsim, Türk Telekom, Erdemir, TÜPRAŞ, bu fiyatlara gittiyse bunlar, bunlar, Avrupa Birliği sürecinin bize getirdikleridir. Bu rakamları hiçbirimiz öngörmüyorduk. Şimdi, burada açık konuşalım. Biz, bu kuruluşlarımızı satmak için piyasaya çıktığımızda, alan yoktu, müşteri çıkmıyordu. Bugün, bu milyarlarca dolar, sadece bir senede bile değil, şu sekiz ay içerisinde, 2005 yılında, 17 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı. Bunlar şunu gösteriyor ki, resmin büyük tarafına bakarsak, kazancımız çok büyük.

Ayrıca, tabiî, Türk demokrasisi gerçekleşti. Yaptığımız reformlar, burada, hep beraber, elbirliğiyle yaptığımız reformlar… Demin ne söyledim; bugün, Türkiye'de, ifade hürriyetinden, ifadeden, görüşünü ifade ettiğinden, görüşünü yazdığından dolayı hapiste insan yok dedim. Bunlar, bu sürecin bize getirdikleridir. Geçmişimizi, şu yakın tarihimizde, hep beraber, neler yaşandı, bunları düşünün.

Değerli arkadaşlarım, Kıbrıs'la ilgili de, yine, lütfen, kafa karıştırıcı konuşmayalım. Kıbrıs'ta, bunları dinleyince insanlar, şunu düşünüyor: Kıbrıs'tan, sanki, 1 tane asker çektik!.. 1 tane asker çektik mi?! 1 metrekare toprak verdik mi?! Peki, o zaman, Kıbrıs için öyle ifadeler kullanıldı ki, bilmeyen insan dehşete düşer. Şimdi, bakın, ben size gerçekleri söyleyeyim. Bu süre içinde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kıbrıs Türkleri daha mı güçlendi, yoksa bu takip ettiğimiz politikalarla daha mı zayıfladı?..

Değerli arkadaşlar, 2002 yılında, yüzde 6,9 büyüdü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, 2003 yılında yüzde 11,4; 2004 yılında yüzde 10. Türkiye'yle birlikte onlar da büyüyor; ama, daha anlamlı bir şey söyleyeyim: 2001 yılında Kıbrıs Türklerinin fert başına, yani, 1 Kıbrıs Türküne yılda düşen para 4 303 dolardı, 2005 yılında 7 700 dolara çıktı. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Şimdi, eğer, Kıbrıs elden gidiyorsa, Kıbrıs'ın geleceği karanlıksa, insanlar kaçar oradan, insanlar oraya yatırım yapmaz.

Bakın, 2002 yılında, bizden önce 536 tane ev yapılmış, inşaat yapılmış; 2004 yılında 3 426 tane inşaat yapılmış, ev yapılmış; 2005 yılında temmuz ayına kadar 1 750 tane inşaat yapılmış. Değerli arkadaşlar, geleceği kötüyse, sarsılıyorsa, Kıbrıs elden çıkıyorsa, bunların hiçbirinin olmaması gerekir.

Turistlere bakın… Turizm gelirleri, Kıbrıs'ın, 93 000 000 dolardı. Ne zamana kadar; 2001 yılına… 2004 yılında 271 000 000 dolar oldu, 2005 yılında 300 000 000 doları geçti. Otel… 10 000 tane yatak sayısı vardı, 17 000'e çıktı, şimdi 20 000'e gidiyor. Şimdi, insanlar niye otel yapar?! Beş yıldızlı otel niye yapılır?! Türkiye'den çıkıp da, en büyük firmalar, niçin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine beş yıldızlı otel yapsın, sizin söylediğiniz gibi Kıbrıs elden gidiyorsa, satılıyorsa?! Bunlar gerçek değil.

Öğrenciler… 30 000 öğrenci vardı, 60 000'e çıkmak üzere. ODTÜ yeni kampus açıyor. Bütün bunlar gelecekteki ümidi gösteriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, mevduatlara bakın, 805 milyar Türk Liralık mevduat vardı 2001 yılında, geçen sene 1 trilyon 800 milyar mevduat var bankalarda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin. Her 2 kişiden 1 kişiye araba düşüyor. O bakımdan, Kıbrıs'ın geleceği inşallah daha iyi olacaktır.

Siyasî açıdan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanlarını, sadece biz burada kabul ederdik, biz görüşürdük. Amerikan Dışişleri Bakanı, Rusya Dışişleri Bakanı, İngiltere Dışişleri Bakanı, bütün bunlar görüştüler. Avrupa Birliği Parlamentosu Başkanı gitti, Amerika Birleşik Devletleri Kongresinden heyetler gitti Kıbrıs'a, işadamları gidiyor. 10 tane İslam ülkesinin büyükelçisi gitti. Bunlar, ilk defa oluyor.

Uçaklar, artık, az da olsa, tek tük de olsa… İngiltere'den bir İngiliz işadamı tek başına gitti, direkt uçuşla. Kıbrıs'tan Azerbaycan'a, başka yerlere direkt uçaklar var; oradan tekrar Kıbrıs'a var. Kıbrıs'ın temsilcileri, büyükelçileri, artık dünyanın büyük ülkelerinin millî günlerinin resepsiyonlarına, askerî ataşeleriyle birlikte davet ediliyorlar.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Daha ne olsun?!

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Şüphesiz ki, her şey bitmiş değil; bu, uzun soluklu bir yoldur, sabır gerektirir; ama, kendi kendimizin de altını eşmememiz gerekir.

Değerli arkadaşlar, yine bugünlerde, dün Kıbrıs'ta bir kanun geçti; bu kanun, tazmin komisyonu kurulması ve mal mülk meselelerinin çözümüyle ilgili. Bu büyük bir mesele; Sayın Denktaş da uğraştı, hepimiz, herkes uğraşıyoruz bu konuyla ilgili. Unutmayın, hepimiz, burada, Türkiye Cumhuriyetinin milletvekilleriyiz, siyasetçileriyiz; Türkiye'yle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde davalar var, yüzlerce dava var, binlerce dava var; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, kendi düşüncesiyle, kendi parlamentosunda bu dosyaların önünü kesmek için bir kanun çıkardı ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde etkin iç hukuk mekanizmasını işletecek bir komisyon kurduysa, önce bizim takdir etmemiz gerekir, önce bizimle ilgili bir şey; Türkiye aleyhindeki davaları…

İkincisi; ümit ediyoruz ki, bu davalar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde bu kanunla kurulan tazmin komisyonuna sevk edilecek. Şimdi, bununla ilgili fazla bir şey söylemek istemem bu noktada; çünkü, yarın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde bununla ilgili kararlar alınacak, bizi çok yakından ilgilendiriyor, Türkiye Cumhuriyetini; ama, bir yere bakmanızı isterim; Rumlar ne diyor buna?.. Rum tarafı, Rum Hükümeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bu kanunu çıkarırken hemen bir kanun tasarısı hazırladılar, bu kanundan faydalanacak Rumlara hapis cezası vermek için. Şimdi, madem bize inanmıyorsunuz, madem Mehmet Ali Talat'a inanmıyorsunuz, madem onlara inanmıyorsunuz, o zaman, bakın, Rumlar ne diyor: Rumlar, Kıbrıs Türklerinin kurduğu bu komisyona başvuran Rumları hapse koyacağız diye kanun çıkarıyorlar; onlar da bunun hazırlığı içerisinde. O bakımdan, bu konularda daha soğukkanlı olmamız gerekiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; komşumuz Irak'a yönelik politikamızın temeli, bu ülkenin istikrar ve refahının sağlanması ve birlik ve bütünlüğünün korunmasına yardımcı olma esasına dayandırılmıştır.

BAŞKAN - Sayın Bakan, toparlar mısınız.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bunun, kardeş ve akrabamız olan Irak Halkının ve diğer bölge halklarının yararına olacağına inanıyoruz. Bu yönde attığımız her adımla, geliştirdiğimiz her öneriyle, öncülük ettiğimiz her girişimle, ülkede, toplumsal bir uzlaşı yaratılmasına yardımcı olmaya çalışıyoruz. Bu doğrultuda, Irak toplumunun her kesimiyle, her düzeyde, sağlıklı bir diyalog geliştirmeyi başarmış bulunuyoruz. Sünnî Arap liderlerle, siyasî sürece katılmalarını ve ortak geleceğine sahip çıkmalarını, ayrıca "direniş" adı altında sürdürülen şiddet olaylarına destek vermemelerini telkin ediyoruz. Türkmen soydaşlarımıza, aralarındaki bölünmelere ve uzlaşmazlıklara son vermeleri ve Irak'ın yönetiminde hak ettikleri rolü alabilmek için, daha bilinçli bir şekilde hareket etmeleri çağrısında bulunuyor; bu yolda, kendilerine her türlü desteği sağlıyoruz ve sağlamaya devam edeceğiz. Şiî partilere, demokrasinin uyum ve uzlaşı rejimi olduğunu, Irak'ın demokratik gelişimi için ihtiyaç duyulan toplumsal mutabakatın her kesiminin katkısının gerektirdiğini ve bu konuda Şiîlere önemli görev düştüğünü ifade ediyoruz. Kuzey Irak'taki Kürt parti liderlerine ise, çıkarlarının, Irak'ın yönetimine ortak olmak ve tüm bölgeye örnek olabilecek demokratik bir Irak yolunda çaba göstermekten geçtiğini vurguluyoruz. Bu yönde, tarihî bir fırsata sahip olduklarını, bu imkânı, dar görüşlü politikalar doğrultusunda heba etmelerinin kimsenin çıkarına olmayacağını hatırlatıyoruz. Bu görüşlerimizi, keza, Irak Hükümeti, bölge ülkeleri ve uluslararası toplumla da paylaşıyoruz.

Birleşmiş Milletlerin de katılımıyla, giderek, bölgesel bir işbirliği mekânizması olma yolunda ilerleyen, "Irak'ın Komşuları" forumu başta olmak üzere, buna hizmet edebilecek girişimlere de öncülük ediyoruz. Irak'taki tüm siyasî gruplara sunduğumuz eğitim programları ile Irak Halkına sağladığımız lojistik ve insanî yardımları da bu çerçevede belirtmek gerekir.

Tabiatıyla, Irak'ta, işlerin, arzu edilen yönde rayına oturması belirli bir süreyi gerektirmektedir. Öncelikle, Irak toplumunun son onbeş yıldır içinde bulunduğu travma, siyasî sürecin normal seyrine ulaşmasını, belli ölçüde güçleştirmektedir. Keza, güvenlik koşullarında henüz iyileşme sağlanamaması ve şiddet olaylarının dinmemesi de siyasî süreci ve toplumsal uzlaşmayı geciktirmektedir; ama, inanıyoruz ki, bu önümüzdeki süreç içerisinde Irak'ta -seçimler yapılmıştır- yeni hükümet kurulacaktır ve bu süreç içerisinde, inşallah, Irak, yavaş yavaş, hemen komşu bir ülke olarak, demokratik, siyasî birliğini ve bütünlüğünü koruyan bir ülke olarak yerini alacaktır. Türkiye olarak biz, bu konuda, elimizden gelen her şeyi yapacağız.

Değerli milletvekilleri, Türk-Amerikan ilişkilerindeki son duruma da değinmek istiyorum. Kısaca ve net bir şekilde ifade etmem gerekirse, ilişkileri olumlu bir gündem çerçevesinde çokyönlü olarak geliştirme konusunda oluşan karşılıklı kuvvetli irade hızla hayata geçmektedir. Nitekim, son dönemde, hepinizin yakından takip etmiş olacağı üzere, Amerika Birleşik Devletleriyle birçok alanda üst düzeyde diyalog ve danışma ortamı da tesis edilmiştir. Kıbrıs'tan Avrupa Birliği üyeliğimize, Irak'tan PKK'yla mücadeleye kadar dışpolitikamız bakımından öncelik arz eden birçok konuda, karşılıklı işbirliğini geliştirme yolunda pratik adımlar atılmaya başlanmıştır. Bu bağlamda, özellikle Kuzey Irak'taki PKK varlığı ve terör örgütünün Avrupa'daki faaliyetleri konusunda, istihbarat değişimi dahil, yakın ve somut bir işbirliği sergilenmektedir. Bu işbirliğinin, gerek iki ülke gerek bölge yararına olacak şekilde daha da geliştirilmesi için gerekli çabayı gösteriyoruz.

BAŞKAN - Sayın Bakan, sürenizi aştınız, toparlarsanız…

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Sayın Başkan, bitireceğim; teşekkür ediyorum.

Irak sorununun ötesinde, Ortadoğu barış sürecindeki olumlu ivmenin korunması, İran ve Suriye'yle ilgili sorunların bölgede yeni krizler yaratmayacak şekilde çözümlenmesi, yakın çevremizdeki reform hareketlerinin desteklenmesi, özellikle Ortadoğu ile Kafkasya ve Orta Asya'daki demokratik atılımların, istikrarı bozmadan, bu ülkelerin uluslararası toplumla bütünleşmelerine yardımcı olması, Balkanlarda sağlanan istikrarın muhafazası, Türkiye'nin bölgesinde bir enerji terminali olma yolunda sağladığı ivmenin korunması ve Avrupa güvenliğinin temelini teşkil eden NATO ile transatlantik işbirliğinin yeni koşullara uyarlanarak canlılığını idame ettirmesi, Türkiye'nin olduğu kadar, Türk-Amerikan ilişkilerinin de gündeminde öncelikle yer tutmaktadır.

Önümüzdeki dönemde de, ilişkilerin her alanında Amerika Birleşik Devletleriyle yakın bir diyalog ve işbirliği içinde olmaya özellikle özen gösteriyoruz.

Bu bağlamda, basında son günlerde çıkan haberlerin aksine, ilişkilerimizin gizli hiçbir gündemi bulunmadığını, iddia edildiği gibi, İran ya da Suriye'yle ilgili pazarlıklar yapılmadığını ve işbirliğimizin özünde bölgedeki istikrarın geliştirilmesine yönelik ortak çıkarlarımızın yattığını da burada özellikle belirtmek isterim; çünkü, bu konuyla ilgili birçok spekülasyon yapıldı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ortadoğu barış sürecinde, 2005 yılında bölgenin geleceği için umut yaratan birçok fırsat pencereleri de vardır. Özellikle Filistin-İsrail probleminin çözümü için Türkiye aktif bir şekilde devrededir. Bildiğiniz gibi, 25 000'e yakın verdiğimiz polis üniformasını Filistin polisi giymektedir. Yine, Odalar Birliğiyle beraber yaptığımız girişim neticesinde, Erez Sanayi Bölgesinin çalıştırılmasına başlayacağız. Bunun yanında, TİKA'nın Ramallah'ta açtığı ofis, insanî yardımları orada organize etmektedir.

Değerli arkadaşlar, İKÖ içerisinde Türkiye'nin ne kadar aktif olduğu bilinmekte; Genel Sekreter Türkiye'den seçildi. Son Mekke Zirvesinde, yine Türkiye'nin öncülüğünde birçok kararlar alındığını ve bunların bütün üye ülkeler tarafından çok takdir edildiğini de burada söylemek istiyorum.

Türkiye'nin demokratik gelişimine katkı sağlamak için aktif çaba içinde olduğu bir diğer bölge de, Kafkasya ve Orta Asya olarak belirlenmektedir. Bu ülkelerle tarihten gelen özel ilişkilerimizi, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da karşılıklı yarar doğrultusunda, somut işbirliği projeleriyle desteklemeyi öngörmekteyiz.

Azerbaycan ve Gürcistan'la olan ilişkilerimiz giderek gelişmekte, Yukarı Karabağ sorununun çözümü için aktif bir şekilde çalışılmaktadır.

Ermenistan'la olan ilişkilerimizin geliştirilmesini arzu ederiz; yalnız, onların da aynı anlayış içerisinde olmalarını bekliyoruz. Ermeni soykırımı gibi -tabiî ki sözde- hiçbir zaman inanmadığımız ve hiçbir zaman tarihî delillerle onaylanmayan ve hiçbir zaman ispatlanmayan bu sorunla mücadelemiz devam etmektedir. Ümit ediyoruz ki, birçok ülkenin parlamentolarının aldığı bu kararlar değiştirilecektir ve hükümetleri, bu kararları, hiçbir zaman onlarla da paylaşmamaktadırlar.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, Tarım Bakanımızın süresi çok daraldı. Biliyorum, konular çok önemli; ama, lütfen toparlarsanız…

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bitiriyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin etkinliğini dünyanın her yerinde görürsünüz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Türk polisinin aldığı görevler, bunlar, gerçekten hepimiz için çok onur kaynağı olmaktadır.

Batı Trakya'yla ilgili, Türkiye'nin dışarıdaki azınlıklarıyla ilgili, bu dönemde olağanüstü çalışmaların yapıldığını, eğer kitapçıkları okursanız, göreceksiniz; ama, şunu özellikle vurgulamak isterim ki, uzun yıllardan sonra ilk defa Türk Başbakanı Gümülcine'ye gitmiştir, İskeçe Türk Birliğini ziyaret etmiştir. Yine, uzun yıllardan sonra ilk defa Diyanet İşleri Başkanı bu bölgeye gitmiştir. Bu bölgedeki soydaşlarımızın hak ve hukuku yakından takip edilmektedir. Özellikle, siz, milletvekili arkadaşlarım, bulunduğunuz parlamenterler asamblelerinde bu konuyu çok yakın bir şekilde takip etmektesiniz.

Değerli arkadaşlar, eminim, kitapçığı okuyacaksınız. Burada, zaman yetmediği için birçok konuya giremedim; ama, kitapçığı okursanız, Türkiye'nin ne kadar aktif bir politika içerisinde olduğunu göreceksiniz ve bununla da gururlanacaksınız.

Bakanlığımızın bütçesine verdiğiniz destekten dolayı hepinize teşekkür ediyorum. Şunu unutmayın ki, Türk Dışişleri Bakanlığı, dışarıda, arkadaşlarım -gerçekten, bizde mesai kaygısı yoktur- gece gündüz, herkes, Türkiye'nin çıkarını, Türkiye'nin onurunu, Türk Halkının, Türk vatandaşlarının dışarıdaki işlerini takip için büyük bir gayret içerisindedir; sizin vereceğiniz destekle, bu görevler çok daha iyi şekilde yapılacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum ve bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri Bakanımıza söz vermeden önce, Sayın Gürol Ergin, yaptığı konuşmadan sonra AK Parti Grubu adına konuşan Sayın Erdoğan Özegen'in, konuşması içerisinde, kendisinin bahsetmediği bazı konuları ifade etmek suretiyle yanlış anlamaya sebep olduğunu beyanla, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre kısa bir açıklama talebinde bulunmuştur.

Talebi yerinde görüldüğünden, yerinden, Sayın Ergin kısa bir açıklama yapacaktır.

Buyurun.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında, Sayın Özegen, gerçekten güzel bir konuşma yaptı. Yalnız, konuşmasının bir kısmında, benim, daha önce Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığım konuşmadan bir alıntı yaptı ve bu alıntıya, Sayın Akif Hamzaçebi'nin konuşmasından da bir alıntı ekleyerek, ikimizin çeliştiğini ortaya koymaya çalıştı ve kendilerinin de Sayın Hamzaçebi gibi düşündüklerini söyledi.

Burada, Sayın Özegen'e ve sizlere, şu iki kavramın farklı olduğunu söylemek istiyorum: Bakınız, benim sözlerim şöyle: "Tarım nüfusunu yüzde 35'ten yüzde 10'a indirelim diye sürekli bir öykü anlatılıyor." Dikkat ediniz lütfen, şöyle söylüyorum: "Kırsal nüfusu bir tek nüfus bile azaltmaya Türkiye'nin ne ihtiyacı vardır ne de doğru olur." Aynen söylediğim ifade bu. Sayın Hamzaçebi'nin ifadesi de şu: "Tarım sektörünün gayri safî millî hâsıladan aldığı payın giderek azalması son derece normal bir gelişmedir. Yine, tarım sektöründeki nüfusun -dikkat ediniz- ve istihdamın toplam nüfus ve istihdam içindeki payının azalması da doğal bir gelişmedir."

Şimdi, ben, Sayın Özegen'e ve size şunu söylemek istiyorum: Benim ifadem, kırsal nüfusun, bir tek nüfus olarak bile azalması doğru değildir diyorum. Yani, insanları kırsal alandan çıkarmak doğru değil diyorum; fakat, Sayın Akif Hamzaçebi, benim de katılacağım bir şekilde ve doğru olarak, tarım sektöründeki nüfusla istihdamın, toplam nüfus ve istihdam içinde payının azalmasının doğal gelişme olduğunu söylüyor. Yani, benim kastettiğim kırsal nüfustur, onun kastettiği, tarımdaki istihdamdır. Bu farkı özellikle belirtmek istiyorum, ayrı şeyler olduğunu söylemek istiyorum.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergin, mesele anlaşılmıştır.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.58
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.12

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanun Tasarılarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084,3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) (Devam)

A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.- Dışişleri Bakanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

B) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

C) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

D) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Onikinci tur görüşmelerinde, şimdi, söz sırası, Hükümet adına Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker'e aittir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Evet, biraz süreniz sizin kısaldı, ama, toparlarsınız.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Ne kadar?

BAŞKAN - 15 dakika.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tarım Bakanlığının bütçesinin hayırlı, uğurlu olmasını dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.

Tabiî, süre az olduğu için ve tarım sektörü de Türkiye'nin çok önemli, çok büyük bir sektörü olduğu için, süreyi, yani, planladığım şekilde değil de, burada ortaya çıkan duruma göre ben kullanmak durumundayım. O nedenle de, ben  müsaadenizle, önce, tarım sektörünün içinde bulunduğu en son durumu arz ederek başlamak istiyorum. Son durumumuz ne; müsaadenizle, tabiî benden önce konuşan muhalefet partilerimizin çok değerli sözcüleri de bunlara işaret ettiler, hem aslında onların değindikleri konulara cevap vermiş olacağım hem de durumu ortaya koyacağım.

Büyümeyle ilgili son durum şu: Tarım sektöründeki büyüme, yılın üçüncü çeyreğindeki büyüme yüzde 6,4'tür, ki, bu önemli bir büyümedir ve dokuz aylık büyüme yüzde 4,5'tir. 2004 yılında bu yüzde 2 idi, 2003 yılında bir miktar küçülme vardı; dolayısıyla, giderek düzelen, gelişen bir tarım sektörü büyümesiyle karşı karşıyayız.

İkinci  husus şu: Tabiî, iddia ediliyor, efendim, işte, tarım perişan, öldü vesaire. Şimdi ben size bazı rakamlar arz edeceğim; böylece, ölüp ölmediğini göreceğiz.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ama, gidip görsek daha iyi olur.

ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Öldü zaten Sayın Bakan, öldü!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, sağlıklı bir değerlendirme yapmamız için AK Parti Hükümetinin  devraldığı noktayı bizim bilmemiz lazım. AK Partinin devraldığı noktadan bugüne nereye getirdi oraya bakmamız lazım. Buğday 2002'de 19 500 000 ton, 2005'te 21 500 000 ton.

ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Parayı konuş, parayı!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Arpa, 8 300 000 ton…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Kaç litre mazot alıyordu onu söyle; kaç traktör alıyordu onu söyle?!

ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Parayı konuş!..

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir dakikanızı rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri…

ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Onu Allah verdi Sayın Bakanım; siz ne verdiniz?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Onu söyleme; parayı söyle, parayı!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Fiskobirlik'e 5 kuruş para vermediniz, ne yapalım yani!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yani, nasıl hitap edeceğimi doğrusu şaşırıyorum. Bu Parlamentoda uzun süre bulunan arkadaşlarımız var. Bizi, millet şu anda canlı yayında takip ediyor. Muhalefetin bütün konuşmaları burada yapıldı. Kürsüyü açık tutmak bizim görevimiz…

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Başkanım, o zaman da siz milletin huzurundaydınız; siz de buradaydınız o zaman.

BAŞKAN - Ancak, bir usul var; bir hükümetin, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bakanından soru sordunuz; bunların cevabını alacaksınız; ama, yerimizden, hem de uygun olmayan şekilde laf atmak suretiyle cevap almak doğru değil.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Kusura bakmayın Sayın Başkan.

BAŞKAN - Varsa bir ilaveniz, varsa bakanın bir yanlışı, talep edersiniz, biz bu hususu değerlendiririz; ama, bu tip laf atmalarla, doğrusu, ben bile takip etmekte zorlanıyorum. Sizden rica ediyorum; beraber, sükûnetle dinleyelim. Beğenmediklerimiz varsa, onu ayrıca değerlendiririz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Başkanım, koskoca iki bakanlığa 10 dakika soru sorma hakkı veriyorsunuz.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Arpa, 8 300 000 ton, 2002; 9 500 000 ton, 2005; ayçiçeği, 2002, 850 000 ton; 2005, 950 000 ton; çeltik, 2002, 360 000 ton; 2005, 600 000 ton; elma, 2002, 2 200 000 ton; 2005, 2 550 000 ton; şeftali, 372 000 ton, 2002; 2005, 485 000 ton; kayısı, 2002, 315 000 ton; 2005, 850 000 ton…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Yaş kayısı…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Mısır, 2002, 2 200 000 ton; 2005, 4 000 000 ton tahmin; süt, 2002, 8 408 000 ton; 2005, 10 880 000 ton.

Hatta, değerli arkadaşlarım, pamuktan bahsedildi. Pamukta, doğrudur, 500 hektar kayıtta azalış vardır, 500 hektar, totalde; ama, üretim miktarında artış vardır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Fiyatlar, Sayın Bakanım?..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, bu, büyümeyi gösteriyor. Bunlara karşılık fiyatlar da vardır.

ATİLA EMEK (Antalya) - Üretiyor da, para etmiyor…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Önemli olan, burada, bireysel sorunlar değildir, sektörün kendisine giren paradır, bunu hesaplamamız lazım.

Şimdi, bir başka nokta: Yine, bir arkadaşımızın…Tabiî, bu listeyi çoğaltmam mümkün, uzatmam mümkün; ama, vakit nedeniyle daha fazla uzatmıyorum, sadece sizlere bir fikir, bir fotoğraf, bir çerçeve vermek, çizmek gayesiyle bu rakamları verdim.

Keza, tarımsal ürün dışticareti; bize, bir muhalefet partisinin değerli sözcüsü "tarımsal dışticaret sürekli düşüyor, yani aleyhimizde gelişiyor" dedi. Onun da rakamını söyleyeyim size. Tarımsal ürün dışticareti; ihracat 2004'te 6 501 000 000 dolar, ithalat 6 059 000 000 dolar. 2005'te, ocak-ekim için söylüyorum, ihracatımız 6 541 000 000 dolar, ithalatımız 5 351 000 000 dolar. Demek ki, burada da, pozitif, lehte bir gelişme var.

Değerli arkadaşlar, şimdi, hemen, sizlere, zamanım elverdiğince faaliyetlerimizi anlatacağım, biz ne yaptık, AK Parti Hükümeti tarım alanında neler yaptı. Öncelikle, çiftçi borçlarını yeniden yapılandırdı. Burada, 765 000 üreticimiz, çok anormal yüksek faizlerle borç, haciz, hapishane tehditleriyle karşı karşıya bir durumdayken, bunun, birikmiş 2,7 katrilyonluk borcunun 1,5 katrilyonluk kısmını sildik; bu, yüzde 65'e tekabül ediyor; yani, borçlarının yüzde 65'ini sildik, geriye kalanını da, uygun ödeme şartlarıyla yeniden yapılandırdık ve sevinçle izledik ki, yeniden yapılandırılan borçlar yüzde 90'lara varan oranda da geri geldi, ödendi; dolayısıyla, orada da herhangi bir sıkıntı, çok şükür, olmadı.

İkinci konu, tarımsal kredi faiz oranları düşürüldü; bu da önemli bir faaliyetti. 2002 yılında yüzde 59'du tarımsal cari kredi faiz oranları; bu, 2005 yılında yüzde 20'ye indirildi. Sayın Ergin işaret etti, dedi ki: "Bu yüzde 20'dir." Evet, doğrudur; ancak, bu süre zarfında toplam 2 katrilyon 99 trilyon kredi kullandırılmış, bunun 1 katrilyon 811 trilyonu selektif kredidir; yani, bunun faizi, faiz oranı yüzde 8 ile 15 arasındadır, geri kalan, sadece 288 trilyon kredi, yüzde 20 faizlidir. Bu nedenle, Sayın Başbakanımıza atfen, burada dile getirilen "oran, yüzde 8 ile 15 arasında ifade edildi" şeklindeki itham, yersiz bir ithamdır, doğru değildir; rakamlar burada, Ziraat Bankasının en son kullandırılan kredileri bu şekilde; yani, bunun büyük bir kısmı yüzde 8 ile 15 aralığındaki faizle ödenen kredilerdir.

Çiftçilerle ilgili yaptığımız bir başka faaliyet, bu süre zarfında, tarımsal sulamada kullanılan enerji borçlarının yeniden yapılandırılması ve enerji desteğidir. 1995 yılından bu yana 660 trilyon TL'lik enerji borcu birikmişti. Buna bir ödeme kolaylığı getirildi ve borçlar, ek bir faiz uygulaması yapılmaksızın, tarımsal TEFE'ye göre 36 ay süreyle taksitlendirildi. Ayrıca, borcunu zamanında ödeyen çiftçilerimize de, bunların enerji fiyatlarında yüzde 15'lik bir destek sağlandı, bir indirim sağlandı.

Değerli arkadaşlarım, bir arkadaşımız, mazot desteğinin ödenmediğini söyledi 2005 yılı için, Sayın Özdoğan idi; şu anda burada göremiyorum kendisini. Bu, tabiî doğru bir bilgi değildir. 2005 yılında -eylül ve ekim ayında- ödenecek olan 410 trilyon liralık mazot desteğinin tamamı ödendi. Burada, Hükümetimiz, 2003 yılında 315 trilyon, 2004 yılında 323 trilyon ve 2005 yılında da, biraz önce arz ettiğim gibi, 410 trilyon lira mazot desteği sağladı. Şimdi, bununla, tabiî, şunu yaptık, nedir bu, ne demektir, esprisi şu: Çifti kayıt sistemine dahil 170 000 000 dekar alan için kullanılan mazot hesaplandığında buradaki artış, özellikle enflasyon üzerindeki artış, bu şekilde bizim üç yıl içerisinde bu şekilde ödediğimiz  1 katrilyon 50 trilyon TL ile bu çiftçimizin maruz kaldığı yükün yüzde 98'i ödenmiş. Tabiî, ben bunu şu bakımdan söylüyorum: Biliyorsunuz, dünyada petrol fiyatları, mazot fiyatları anormal şekilde arttı ve biz bunun tamamını yansıtmadık; çünkü, dünyadaki artış, esasen hampetrol fiyatlarındaki artışı dikkate aldığımızda, artış yüzde 192'dir. Türkiye'de 2002 Kasım ayında; AK Parti Hükümetinin kurulduğu dönemde mazotun litre fiyatı 1 242 000 liradır. Bugün, Aralık 2005 tarihinde bu, 2 YTL civarındadır, 2,02 civarında; artış yüzde 63. Bizim, Türkiye'de, mazottaki artış yüzde 63, dünyadaki artış yüzde 192; biz, bunun, yine de, tamamını yansıtmadık; ama, enflasyonun üzerinde bir artış meydana geldiği için, biz, enflasyonun üzerindeki artışı çiftçimize bu şekilde ödedik.

Keza, kimyevî gübrede aynı durum söz konusu. Kimyevî gübrede de 2002 yılında 150 dolar olan amonyağın tonu -ki, amonyak, kimyevî gübrenin, özellikle üre bazlı kimyevî gübrelerin hammaddesidir- 2003 yılında bunun tonu 300 dolara çıktı dünyada ve bundan, tabiî ki, bizim de çiftçimiz, üreticimiz etkilendi, işte, bu zararını tazmin amacıyla üreticimize bir nebze de olsun bir rahatlık vermek gayesiyle, biz, 273 trilyon TL, yine, 2005 yılı içerisinde çiftçimize kimyevî gübre desteği olarak ödedik.

Başka ne yaptık; bazı tarımsal girdilerde KDV indirimi yaptık. Mesela, sertifikalı tohum -ki, üretim için son derecede de önemli bir girdidir- fidan, sunî tohumlama için uygulanan spermalarda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - KDV oranı yüzde 8'den 1'e düşürüldü.

Yem hammaddelerinden hayvan pancarı, kuru ot, hasıl, slajlık mısır, korunga, yem şalgamı gibi, ürünlerde de; yem hammaddelerinde de, biz, yüzde 18'den yüzde 8'e düşürdük. Dolayısıyla, burada da, yine, çiftçimizin lehine olabilecek bir gelişme ortaya koyduk.

Şimdi, tabiî "girdi" demişken, şunu da söyleyeyim; arkadaşlarım da burada zikrettiler; ama, önemine binaen vurgulamakta yarar var: 2002 yılında Türkiye'de 6 300 tane traktör satılıyor arkadaşlar. Biliyorsunuz, traktör, çiftçilikte kullanılan, tarla sürmekte kullanılan, çiftçilik hizmetlerinde kullanılan önemli bir araç ve 2005 yılında bunun satışı 40 000. Yani, bir yıl içerisinde çiftçimiz 6 300 tane traktör alabilirken, bugün 2005 yılında bu rakam 40 000'e çıkmış. Bu, zannediyorum, çiftçinin içinde bulunduğu durumu göstermesi bakımından da bir önemli gösterge.

Değerli arkadaşlarım, transferlerden Bakanlık ve Hazineye destek miktarları üzerinde de ben birkaç söz söylemek istiyorum. Bakanlık ve Hazineye tarım destekleri için ayrılan kaynak 2002 yılında 3 katrilyon 179 trilyon TL'dir. Bu, 2005 yılında 4 katrilyon 242 trilyon TL'ye çıkarılmıştır. Yani, bu, önemli bir artıştır; ama, keşke, daha çok imkânımız olsa ve çok daha yüksek miktarda destek versek! Onu da, inşallah, yine AK Parti Hükümeti verecek.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Bakanım, Fiskobirlik'in parasını ödeyin, fındık alsın.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, burada biz, yeni…

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Bakanım, olmaz ki!..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Sayın Başkan biraz önce söylemişti, sizi ikaz etmişti. (Gülüşmeler, gürültüler)

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Soru soramıyoruz zaten, hiç olmazsa cevap verin.

Fiskobirlik'e 5 kuruş para ödemediniz.

Fındık 7 000 000 liraya değil, 5 000 000 liraya satılıyor.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli arkadaşlarım…

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Tohumluk prim desteklerini ödemiyorsunuz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Prim desteklerini, hepsini ödüyoruz, hepsini ödüyoruz. Şimdi, prim desteklerini, biz, fark ödemelerini ciddî şekilde artırdık.

Bakın değerli arkadaşlarım, ben size bir rakam vereceğim; burada rakamlar konuşuyor. 2003 yılı ürünlerinde 2004 yılında 282 trilyon prim ödemesi yapılmış. 2005 yılında bu…

BAŞKAN - Sayın Bakan…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Evet.

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir dakikanızı rica edeceğim.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Bosna-Hersek Adalet Bakanı Slobodan Kovac ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şu anda, Adalet Bakanımız Sayın Cemil Çiçek'in resmî davetlisi olarak Türkiye'de bulunan Bosna-Hersek Adalet Bakanı Sayın Slobodan Kovac ve beraberindeki heyet Genel Kurulumuzu teşrif etmiş bulunuyorlar. Yüce Heyetimiz adına kendilerine "hoş geldiniz" diyorum. (Alkışlar)

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084,3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) (Devam)

A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.- Dışişleri Bakanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

B) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

C) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

D) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Prim ödemeleri 2004 yılında yüzde 122 oranında artırıldı değerli arkadaşlarım ve 628 000 000 YTL, yani, bir başka deyişle, 628 trilyon Türk Lirası olarak gerçekleşti. Burada, pamuk ve soyada sertifikalı tohumluk kullanarak üretim yapan çiftçilere verilen primde ilave ödeme yapıldı. Bu, yüzde 10'dan yüzde 20'ye çıkarıldı ki, sertifikalı tohumluk kullanımı yaygınlaşsın ve bu şekilde, üretimde standart ve kalite artsın.

Ayrıca, yine, bu yıl içerisinde, biz, mısır üretimine de kilogram başına 50 000 lira prim ödemeyi kararlaştırdık ve bunu da ilan ettik.

Hayvancılık desteklerinden size biraz bahsedeceğim. 2003-2004 yıllarında Hükümetimiz döneminde bazı çalışmalar yapıldı ve 2002 yılında hayvancılığa ayrılan destek 75 trilyon liradır arkadaşlar. Dikkatinizi çekiyorum, 75 trilyon. Bu kaç olmuş AK Parti Hükümeti döneminde; 2003 yılında 135 trilyon, 2004 yılında 353 trilyon, 2005 yılında 622 trilyona çıkmış değerli arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi, burada yüzde 830'luk bir artış var.

Burada, bir hususu ifade etmek istiyorum. Tabiî, buna, sosyal hizmetlerden aktardığımız, kooperatifler için aktardığımız miktar dahil değildir. Onu dahil ettiğimiz zaman, yaklaşık 1 katrilyona varıyor. Sadece kooperatif desteklerinde  -bakın, bir kıyaslama açısından söylüyorum değerli arkadaşlarım- 1990 ile 2002 yılları arasında, AK Partiden önceki 12 yıl içerisinde, Türkiye'de, 600 tane kooperatif desteklenmiş ve burada 600 tane projeye 90 trilyon destek verilmiş, bizim dönemimizde bu, 629 tane proje olarak gerçekleşmiş, 2003, 2004 ve 2005 yılının ilk yarısında. Yani, ikibuçuk yıl içerisinde, 12 yılda yapılandan daha fazlasını, biz, hayvancılık alanında gerçekleştirmişiz. Peki, bununla ne yapılmış; burada, 46 000 çiftçi ailesi bu şekilde iş sahibi olmuş. 46 000 nüfusunu hesapladığımız zaman, en az 250 000 kişilik bir kitle demektir bu.

Ayrıca…

BAŞKAN - Sayın Bakan, toparlar mısınız.

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Bakan, narenciyeciler bağırıyor telefonda, sebzeciler bağırıyor!..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Narenciyeyle ilgili de çalışmalarımız var, merak etmeyin. Onları da destekliyoruz.

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Ama, çalışmalarınız varsa, kamuoyuyla paylaşın.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Onları da destekliyoruz.

Şimdi, kooperatif desteklerini arz ettim. Bu sene, yine, mesela, telafi edici ödeme kapsamında, bazı bölgelerde, özellikle patateste bazı hastalıklar nedeniyle, onlara telafi edici ödeme için para ayırdık 15 trilyon TL.

Değerli arkadaşlarım, hububatta bu sene prim uygulamasına başladık. Bildiğiniz gibi, Ofisin hububat alımı, bu sene, buğdayda 4 200 000 ton olarak gerçekleşti ve bunun tamamının parası, karşılığı, ortalama, 25 gün içerisinde ödendi. Toplam hububat alımımız 5 000 000 tonun üzerinde ve 1,5 katrilyon lira paranın tamamı çiftçimize ödendi. Ayrıca, bugünlerde, biz, hububata prim desteği verdik, tahakkuku gelmiş olanlara da prim desteğini de ödemeye başladık; şu anda, halen, ödeme devam ediyor.

Sertifikalı tohumluk desteği verdik. Bu, son derecede önemlidir; çünkü, sertifikalı tohumluk kullanıldığı zaman, buğdayın veya diğer hangi ürün ise, hem kalitesi çok artıyor hem verimliliği artıyor; ki, ürün verimliliğini tek başına yüzde 25 oranında etkileyen, artıran bir faktördür. Biz, bunu, destekleme kapsamına aldığımız için bu şekilde gelişti. Biraz önce, ben listeyi okurken, buğdayda, diğer ürünlerde üretim artışlarını vesaireyi verirken, esasen onun temelinde yatan, sertifikalı tohumluk kullanımında sağladığımız destekler ve kolaylıklar idi.

Ar-ge desteği veriyoruz. Bu, Türkiye'de ilk defa yapılıyor; araştırma-geliştirme desteği veriyoruz. Hayvan sağlığı çalışmalarımız var.

Sunî tohumlama çalışmaları… Bakın, 2002 yılında, Türkiye genelinde 624 000 sunî tohumlama uygulaması yapılmış, değerli arkadaşlar, 2005 yılında, bu,   1 000 000'u aşmıştır ve 2006 yılı hedefimiz 2 000 000 baştır.

Kaba yem üretimi, Türkiye'de 90'lı yıllarda yüzde 2'ydi…

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz çok aştı. Başlıklar halinde kısaca bir toparlarsanız…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Peki efendim.

Kaba yem üretiminde ciddî artışlar var. Mera ıslah çalışmalarında çok ciddî artışlar var.

Organik tarımın, Türkiye'de, Hükümetimiz döneminde, hem kanunu çıkarıldı, hem buna uygun olarak gelişme sağlandı; 174 çeşit organik ürün üreten bir ülke durumuna geldik.

Süne mücadelesinde ciddî gelişme sağlandı. Gıda denetim hizmetlerinde çok büyük çalışmalar yapıldı. 2002 yılında, sadece 39 000 denetim yapılırken, bu, 2005 yılında 240 000 denetim olarak gerçekleşmiştir. Bu da, halkımızın, gıda güvenliği açısından, rahat etmesi bakımından yaptığımız önemli çalışma.

Arazi toplulaştırma çalışmalarımız devam ediyor.

Tarımsal yayım hizmetlerimiz devam ediyor.

Üretici birliklerinin kurulması bizim dönemimizde gerçekleşti, kanununu biz çıkardık. Şu ana kadar da 94 adet tarımsal üretici birliği kuruldu, 1 adet de süt üreticileri merkez birliği kuruldu.

Mevzuat çalışmalarında, arkadaşlarım söyledi, 9 tane çok önemli kanun çıktı.

Devletin elindeki TİGEM arazileri ile yine, üretme istasyonlarının arazileri, özel sektör eliyle, daha verimli bir şekilde istihdam yaratacak, teknoloji ve verimlilik düzeyi yüksek ürün kullanılmasına müsaade edecek tarzda, uzun süreli olarak kiraya verildi. Bu kiralanan arazilerde, özel sektörce, bir yıl içerisinde 167 trilyon TL yatırım yapıldı; binlerce kişi de burada iş sahibi oldu.

Yine, çok önemli bir aşama, bir gelişme; Türkiye'de ilk defa tarım strateji belgesi bizim dönemimizde hazırlandı. Tarım strateji belgesi, Türkiye'nin tarım politikalarının çerçevesini çizen çok önemli, hem kırsal kalkınmayı hem tarımsal üretimi belli esaslarda uzun vadeli olarak planlayan bir strateji belgesidir. Bununla ilgili kanun da çıkıyor.

AB'ye uyum çalışmalarıyla…

BAŞKAN - Sayın Bakan… Sayın Bakan…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım, teşekkür edip bitireceğim.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Başkan…Sayın Başkan…

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Bakan, fiğ paralarında…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - AB'ye uyum konusunda gerekli çalışmalar yapıldı. 2006 yılı bütçemiz yüzde…

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Bakan, hiç olmazsa sorularımıza cevap verin.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Onlara da vereceğim, hepsine vereceğim, merak etmeyin.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Bakan, bu fiğ paraları ne zaman ödenecek? Ayın 16'sında "fiğ paralarını ödeyeceğiz" dediniz, daha yok.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Yazdım, hepsine vereceğim… Sakin olun…

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Ama ne zaman ödeyeceksiniz?! Ayın 16'sında açıkladınız, bugün ayın 21'i oldu; bayram geldi…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Sakin olun, vereceğim… Sakin olun, cevap vereceğim… Telaşlanmayın… Oturun… (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri… Ama olacak iş değil bu yani!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Olmayacak iş ne Sayın Başkan, iki dakika muhalefete tahammül edemiyorsunuz!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bütçemiz…(CHP sıralarından gürültüler)

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, fiğ paralarını söylesin yani.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Mikrofonu kapatıyorsunuz, sorulara cevap veremiyor. Bu mu adeletiniz?!

BAŞKAN - Sayın Bakan, son cümlenizi alabilir miyim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum Sayın Başkanım. İzin verirlerse söyleyeceğim.

2006 yılı bütçemiz, 2006 yılı genel bütçe toplamımız 5 156 602 000 YTL'dir. Bunun 4 019 640 000 YTL'si transferdir; genel bütçe içindeki payı yüzde 78'dir.

Ben, bütçemizin, Tarım Bakanlığının hizmetlerine, tarım sektörüne yapacağı hizmetlere çok olumlu katkılar sağlayacağını düşünüyorum.

Biz, Türk çiftçisini, Türk tarım sektörünü çok seviyoruz. Onu, bugüne kadar, ikibuçuk yılda çok iyi bir noktaya getirdik, bundan sonra çok daha iyi bir noktaya getireceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

ATİLA EMEK (Antalya) - Millet inliyor.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Fiğ paralarını ne zaman ödeyeceksiniz, onu bir söyleyin Sayın Bakan.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Çok ayıp, çok ayıp!.. Fındıkçıların ahıyla gideceksiniz.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sayın Bakan, kendinizi fındıkçıların ahından kurtaramayacaksınız.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, aleyhte söz isteği var.

Tekirdağ Milletvekili Sayın Erdoğan Kaplan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanlara gösterdiğiniz toleransı ve hoşgörüyü umarım bana da gösterirsiniz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2006 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Tarım Bakanlığı bütçesi üzerinde aleyhte söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tarım sektörünün ülkemiz millî gelirindeki payı yüzde 11 olmasına rağmen, toplam nüfusumuzun üçte 1'ini, çalışan nüfusun üçte 1'ini istihdam etmektedir. Gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin ortak tarım politikası, tarıma verdikleri destektedir. Bir hükümetin bütçesinin sosyal boyutunun olduğunun iddia edilebilmesi için, bütçeden tarımsal desteklere ayrılan miktarın yüksek olması, artırılması gerekmektedir. Bu hükümet döneminde tarım sektörü neredeyse unutulmuştur. IMF'den gelen direktifler neticesinde tarıma destek kısılmıştır. 2005 yılının onbir ayında, bütçeden faize 41 milyar YTL para ödenirken, tüm tarım desteği 3,3 milyar YTL'de kalmıştır. Tarıma verilen destek faize ayrılan miktarın onüçte 1'idir. Buna karşın, 100 milyar euroluk AB bütçesinin tarıma, tarımsal desteklere ayrılan payı ise 44 milyar eurodur. İşte, bu tablo, hükümetin tarıma verdiği desteği ortaya koymaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; AKP'nin dördüncü bütçesini görüşüyoruz. Hükümetin dördüncü bütçesinin görüşüldüğü günlerde, satılmadığı için Meclise getirilip dağıtılan 6 ton portakal, hükümetin tarım politikasını ve tarıma verdiği desteği göstermesi bakımından önemlidir. Bu hükümet döneminde girdi maliyetleri, özellikle mazot ve gübre fiyatları yüksek oranda artarken, çiftçinin ürettiği ürünün fiyatı sürekli düşmektedir. Buğday, geçtiğimiz yıl 350 000 lirayken, bu sene 240 000 liraya kadar indi. Geçen yıl 756 000 lira-864 000 lira arasında değişen çeltik fiyatları, bu sene 720 000 lira ile 760 000 arasında değişmektedir. Bu fiyatın bazen 600 000, 550 000 liraya kadar düştüğü görülmektedir.

İpsala'da, çiftçiye, 2007 yılında parası ödenmek üzere arazi dağıtılmış; ama, çeltik para etmediği için çiftçi, aldığı bu arazinin bedelini nasıl ödeyeceği endişesi taşıyor. Trakya'da, İpsala'da, çeltik üreticileri, fiyatlardaki düşmeye rağmen girdi fiyatlarında artışı soruyor.

Hal böyleyken, Sayın Başbakan, çiftçinin mutlu olduğunu, yüzünün güldüğünü söylüyor. Ben, Trakya'da yüzü gülen bir çiftçiye rastlamadım. Sayın Başbakan, gezdiği ülkelerin çiftçisi ile bizim çiftçimizi herhalde karıştırıyor.

Sayın Başbakanın bir grup konuşmasında açıkladığı buğdaya 30 000 lira destek, neden hâlâ buğday üreticisinin eline geçmedi? Sayın Başbakan, çiftçiye, size 3 kuruş destek veriyoruz diyemediği için grup konuşmasında "30 000 lira" demiştir; YTL'ye geçtiklerini övünçle anlatanlar, çiftçiye 3 kuruş diyemedikleri için 3 kuruşun karşılığı olan 30 000 lira ifadesini kullanmışlardır. Bu para ne zaman ödenecektir? Bir bölümü ödenmiş olsa bile, prim artı buğday fiyatı geçen yılki fiyat etmiyor; bu nasıl prim verme mantığıdır!..

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bakınız, acil eylem planında, "öncelikli olarak mazot gibi kalemlerdeki ağır vergilerin azaltılmasıyla, çiftçinin üzerindeki tahammül edilemez yük hafifletilecektir" diyorsunuz. Bu gerçekleşti mi; mazottaki vergiler azaldı mı? Sayın Başbakanın bütçe konuşmasında bahsettiği mazot desteği hangi yıla ait? 2004 yılı mazot destekleri ödenmiş midir? Bu hükümet işbaşına geldiğinde mazot fiyatları 1 240 000 seviyesindeydi, şimdi 2 100 000 seviyesinde.

Değerli arkadaşlarım, denizde taşımacılık yapan bütün gemilere, yatlara giydirilmemiş mazot veriyorsunuz.

SUAT KILIÇ (Samsun) - Balıkçılara, balıkçılara…

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla) - Yatlara da veriyorsunuz.

SUAT KILIÇ (Samsun) - Ticarî gemiler ile balıkçılara.

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla) - Gelin, çiftçinin traktörüne de aynı mazottan verelim; gelin, kamyoncuya da aynı mazottan verelim. (CHP sıralarından alkışlar)

Mazot üzerindeki verginin oranı yüzde 65'in üzerindedir. Mazotta yüzde 18'lik bir Katma Değer Vergisi var, Özel Tüketim Vergisi var, Akaryakıt Tüketim Vergisi var. Şimdi, bu vergileri, özellikle tarım sektörü için aşağı çekmeyeceksiniz, sonra da, akaryakıt fiyatları piyasada oluşur diye mazeret üreteceksiniz. Özel yatı olanlara sağladığınız mazot desteklerini çiftçiden niye esirgiyorsunuz?! Bu doğru değil. Bu, bir başbakana yakışmıyor. Sayın Başbakana yakışmayan, azarladığı çiftçi yurttaşımızı da… Yakıştıramadığımız bir başka olay daha var. Muş'ta bir çiftçimiz ürününün karın altında kaldığını söyleyerek Başbakana derdini anlatırken, Başbakanımızın, sayın çiftçimizi, köylümüzü nasıl azarladığını televizyonlardan ve basından hep beraber okuduk ve gördük.

Bu hükümet döneminde, buğday üreticisine "fazla üretme, almam" denilmiştir. Ofisin alacağı buğday limiti önce 30 ton olarak belirlenmiş, sonra 50 tona çıkarılmıştır. Üründe kota zamanı sizin döneminizde başlamıştır. 30 ton, ondan sonra 50 ton. Fazlasını ne yapacak; tüccarın kucağına… Bedava, malını verecek. Ondan sonra, adaletçiyiz biz, biz halkın içinden geliyoruz diyorsunuz.

Sevgili arkadaşlarım, Trakya bölgemizde köylünün "ayçakız" adını verdiği ayçiçeği ve "sarıkız" adını verdiği kanola can çekişmektedir. Bu ürünlerin ekim alanları daraltılmaktadır. Yine, pancara uygulanan kota ortadadır. Çiftçiyi desteklemeden tarımı kalkındırmak, ekonomiyi büyütmek mümkün değildir.

Kişi başına düşen millî geliri 2 596 dolardan 5 000 dolara, 6 000 dolara çıkardığınızı söylüyorsunuz. İktidarınız döneminde kimin geliri artmıştır, hangi çiftçinin, üreticinin yüzü gülmüştür; ayçiçeği, çeltik, mısır, kanola üreticisinin mi, pamuk, narenciye üreticisinin mi? Halinden memnun olan bir çiftçiye, üreticiye ben rastlamadım; ama, halinden memnun olanlar var. Örneğin, mısır ithalatçıları var, fındık tüccarları var, tatlandırıcı şeker üreticileri var. Şeker piyasası ve 500 000'e yakın pancar üreticisi, mısır ithal eden Maliye Bakanının oğluna ve Ülker ortaklığı Cargill firmasına, fındık piyasası Başbakanın danışmanına, çiftçi ise Allah'a havale edilmiştir. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biraz önce, Trakya Bölgesinin tarım alanlarında, ayçiçeği ve kanolanın ekim alanlarının daraldığını söylemiştim. Trakya'da toprak yapısına bağlı olarak, tarımsal verimlilik yüksektir; ancak, Trakya Bölgemizin verimli toprakları sanayiin tehdidi altındadır.

Görüldüğü gibi, Trakya'da çok ciddî çevre problemleri de vardır. Meclisin ilk açıldığı gün, burada, hep beraber, AKP'lilerle beraber Meclis araştırma komisyonu kurduk. İlk kurulan Meclis araştırma komisyonudur. Ergene Nehrinin temizlenmesi ve çevreye vermiş olduğu kirlilikten kurtarmak için bir Meclis araştırma komisyonu kurduk. Gittik, geldik, yerinde gördük, yazılar yazıldı; ama, iki yıldır hiçbir icraat yok. Dosyalar nerede? Hani temizlenecekti? Gidin, Trakya'nın göbeğinde Ergene Nehrinden zehir akıyor Sayın Bakanım.

VAHİT KİRİŞÇİ (Adana) - Sayın Çevre Bakanı burada yok.

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla) - Olabilir; duyar.

Bu sorunları ortadan kaldırmak mecburiyetindeyiz; çünkü, çevre yaşamdır; çünkü, çevre sevgidir; çünkü, çevre hoşgörüdür, çevre demokrasidir.

Karadeniz'de Fiskobirlik fındık taban fiyatı 7 050 000 liradan açıldı, 50 000 ton fındık aldı; ama, köylüye beş kuruş vermediler. Neden? Devlet Fiyat İstikrar Fonundan yüzpara bile verilmedi. Aynı fon, bütün birliklere 600-700 trilyon verdi; ama, Fiskobirlik'e bir tek lira vermedi. (CHP sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) - Veriyoruz.

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla) - Çevre Bakanlığı tarafından belediyelere verilen proje desteklerinde, hangi kıstaslar uygulanmaktadır? Burada, öncelikle AKP'li belediye mi olmak lazımdır? Projelerimize neden destek vermiyorsunuz?

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Biz adaletli destek veriyoruz.

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla) - Evet, Sayın Milletvekilim, vereceksiniz. Madem partinizin ismi Adalet ve Kalkınma Partisi, adaletli davranmak mecburiyetindesiniz.

SUAT KILIÇ (Samsun) - Aynen öyle davranıyoruz.

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla) - Evet, AKP'li belediyelere verirken, diğer belediyelere de vermek mecburiyetindesiniz. Bu para babanızın parası değil. (CHP sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun)- Veriyoruz veriyoruz…

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)- Benim partililerim de, diğer belediyeler de vergi veriyor bu devlete.

Sayın Necdet Budak arkadaşım…

SUAT KILIÇ (Samsun)- İller Bankası parayı veriyor. Sen git Belediye Başkanından rakamları al.

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)- Kardeşim, İller Bankasını bana öğretme. Ben onbeş yıl belediyecilik yaptım. Oturur, seninle konuşuruz.

SUAT KILIÇ (Samsun)- Belediye Kanunu ile Tarım Bakanlığı bütçesini birbirine karıştırma.

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)- Senin yaşınca belediyecilik yaptım ben. Konuşma!

SUAT KILIÇ (Samsun)- Sen konuyu karıştırıyorsun.

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)- Sayın Necdet Budak, az önce 40 000 tane traktör alındığını söyledi.

AHMET YENİ (Samsun)- Konuyu karıştırıyorsun konuyu. Dün İçişleri Bakanı anlattı; dinlemediniz.

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)- 40 000 tane traktör alındığını söyledi. Evet, 40 000 tane traktör alındı; ama, yüzde 90'ı leasingle.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Buyurun.

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)- Bırak sen çiftçinin traktör almasını, çiftçilere traktörlerini hacizle sattırıyorlar borçlarından dolayı.

AHMET YENİ (Samsun)- Satma yok.

SUAT KILIÇ (Samsun)- O, koalisyon hükümeti döneminde oldu.

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)- Sayın Bakan da az önce rekolteyi anlatıyor. Vallahi siz Allah'ın bereketinin üzerinden bile siyaset yapmaya çalışıyorsunuz. Allah verdi tamam, siz niye vermiyorsunuz Sayın Bakanım?!

AHMET YENİ (Samsun)- 40 000 traktör satıldı.

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, lütfen, rica ediyorum.

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)- Evet, Trakya köylüsü aç geziyor. Evet, Sayın Bakanım…

Orman köylülerimiz perişan durumda. Orman köylülerinin baltalık köylü pazar satışını, kestirmeyi durduruyorsunuz. Peki, o köylülerimiz o ormanda aç mı yaşayacak sevgili vatandaşlarım?! Onlara bir iş sahası açmadan, onlara bir destekleme yapmadan niye ormanların kesilmesini durdurdunuz?

SUAT KILIÇ (Samsun)- Sadece 2005'te traktör sayısı 40 000; 2004'te 36 000…

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)- Fiğ üreticilerinin de 16 Aralıkta…

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyin.

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)- Sayın Başkanım, biraz rahat konuşayım.

AHMET YENİ (Samsun)- 40 000 traktör satıldı.

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)- Yahu hep sizin hoşunuza gidecek şeyleri söyleyecek değiliz ya arkadaşlar. Acı geliyor değil mi, ağır geliyor!

BAŞKAN- Sayın Kaplan, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)- Bak, fiğ üreticileri daha paralarını alamamış. Az önce telefon ettiler. Sayın Başbakan ve Bakan "ayın 16'sında gidin, Ziraat Bankasından alın" demiş.

AHMET YENİ (Samsun)- 40 000 traktör satıldı.

SUAT KILIÇ (Samsun)- Rakamlar… Rakamlar…

BAŞKAN- Sayın Kılıç, lütfen…

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)- Köylüler her gün gidip geliyor, cebindeki çay parasını da minibüse veriyor; ama, bir türlü parayı alamıyor sevgili kardeşim. Sen ne konuşuyorsun bana orada?!

Sayın Başbakanımız da, ikide birde, bütçenin son konuşmasında, belediyecilikten bahsediyor. Evet, arkadaşlar, belediyecilikten bahsedelim biraz. Ben de onbeş yıl belediyecilik yaptım; ama, bulunduğum bölgeden buraya gelirken, arkamda bir tane dosya getirmedim, bir kere hâkim karşısına çıkmadım, bir tane dosyam yok! (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Sayın Başbakana ve İstanbul'dan getirdiği belediye takımına sesleniyorum: Yüreğiniz varsa, dokunulmazlıkları kaldıralım. Bu millet de görsün, kimin suçlu olduğunu kimin… (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla) - …çalarak mı iş yapılır, namuslu olarak mı iş yapılır… (AK Parti sıralarından gürültüler)

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, mikrofonu niye kapatıyorsunuz!

BAŞKAN - Sayın Kaplan…

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla) - Şimdi, ben size…

BAŞKAN - Sayın Kaplan…

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla) - Sayın Başkan, biraz daha konuşayım.

BAŞKAN - Sayın Kaplan, bakınız, son konuşmacı olarak Genel Kurulu hareketlendirdiniz. Siz, görüşlerinizi anlatın, ben de arkadaşlarımı sükûnete davet edeceğim. Size, 2 dakikalık süre verdim. Aradaki gelişmeler sebebiyle, hadi, 1 dakika daha veriyorum. 2 dakika verdim; ama, süreyi uzatmam.

Buyurun.

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla) - Bir dörtlük okuyacağım size. Ders almanız gerekir bu dörtlükten.

AHMET YENİ (Samsun) - Oku, oku… Kanun değişti ceza almazsın.

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla) - Evet arkadaşlar, bundan ders çıkarın. Ömer Hayyam'dan:

"Kimler geldi, neler neler istediler.

Hepsi de bu dünyayı, makamları bırakıp gittiler.

Sen hiç gitmeyeceksin değil mi?

Ya, işte, onlar da senin gibiydiler."

Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

NECDET BUDAK (Edirne) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Kaplan'ın…

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Sayın Başkan, arkadaş söz istiyor.

BAŞKAN - Müsaade ederseniz, ben herkesi görüyorum, görüyorum ben herkesi.

Sayın Kaplan’ın konuşmasında, AK Parti Grubu adına konuşan Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak'ın konuşmasından bahisle, bir yanlış anlamaya meydan verecek bir açıklama yaptığı ifadesiyle, 69 uncu maddeye göre söz istemiştir.

Ayrıca, Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımız da, yapılan konuşmalar çerçevesinde bir iki yanlış anlamayı izah suretiyle açıklığa kavuşturacağını ifade etmiştir. Önce, Sayın Budak'a söz vereceğim. Yerinizden, kısa ve öz… (AK Parti sıralarından "kürsüye, kürsüye" sesleri)

Arkadaşlar, siz, AK Parti Grubu olarak sakin olursanız, sayın milletvekilimizi beraber dinleriz.

Buyurun.

NECDET BUDAK (Edirne) -Teşekkür ederim Sayın Başkan, yerimden açıklama yapsam daha iyi olacak.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yüzü yok, yüzü!..

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Ortaya gel, ortaya!..

NECDET BUDAK (Edirne) - Birincisi, Ergene komisyonu projesi raporundan sonra, biz, Meriç'ten Ergene Nehrine 12 kilometrelik suyun kendi cazibesiyle akan 18 trilyon değerindeki projenin ihalesini yaptık ve bölge halkı, bu projeyle yüzde 80 oranında Ergene kirliliği probleminin ortadan kalkacağına inanıyor. Bunu, ben, buradaki tüm Büyük Millet Meclisi milletvekillerinin bilgisine sunuyorum. Edirneli milletvekillerimiz de bunu biliyorlar. 18 trilyona proje ihalesi yapıldı.

ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Zehir akıyor, zehir!.. Ergene Deresinden zehir akıyor!

BAŞKAN - Siz devam edin efendim.

NECDET BUDAK (Edirne) - Yani, bu bir hizmettir. Tabiî ki, şu bir gerçek: Ülkemizde, Ergene Havzası gibi yıllarca birikmiş problemler var. Bunlardan bir tanesi de Ergene. Ergene'de bu proje ihalesinden başka yaptığımız bir çalışma…

ATİLA EMEK (Antalya) - İhanetin yeter!

NECDET BUDAK (Edirne) - Bugüne kadar Ergene Nehri yatağından akan kirli sular, çevreye yayılıyordu. Biz, bugüne kadar yapılan çalışmaların iki katı mesafede dere yatağı sığ çalışması yaptık ve kimyasal içerikli bu kirli suyun çevreye yayılmasını engelledik. Tabiî ki, köklü bir çözüm değil; ancak bu projeyle birlikte suyun kalitesi yüzde 80 oranında seyrelmiş olacak ve Ergene Havzası dahil, Enez'e kadar tüm İpsala Ovasındaki üreticilere bu su imkânı sağlanmış olacaktır. Ayrıca, Uzunköprü'de biz, Çeltik Üreticileri Birliği kurduk ve çok enteresan, Çeltik Üreticileri Birliği, bu kanalın özellikle istimlak bedellerini üstlenmek için kendileri de Devlet Su İşlerimize teklifte bulunmuşlardır.

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, yeter, alakası olmayan şeyleri anlatıyor, söyleyecek bir şeyi yok!

NECDET BUDAK (Edirne) - Burada söylenecek çok şey var. Yerimden, çok kısa olarak bilgilerinize sunuyorum

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Açıklama yapılmıştır.

Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakan.

Yine, sizden de, kısa ve öz bir açıklama rica ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in, Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce söz alan Sayın Kaplan, bazı hususları dile getirdi; ancak, bunlar gerçeğe aykırı bilgiler. Mesela, “buğday primi paraları neden ödenmiyor” dedi. Buğday paralarının ödendiğini, prim paralarının ödendiğini ben biraz önceki konuşmamda söylemiştim. Bunu teyiden, tekit ederek söylüyorum: Buğday primleri tahakkuku yapılıp gelenler, gelişmişlik endeksi sıralamasına göre ilçelere bu şekilde ödeniyor. Burada herhangi bir hususun, yani yanlış anlaşılacak bir hususun bulunmaması gerekiyor.

İkinci bir husus; Sayın Başbakanımızın çiftçiyi azarladığından bahsetti Sayın Kaplan. Tabiî, bu doğru değildir. Sayın Başbakanımızın ne kadar hoşgörü sahibi olduğu, ne kadar tolerans sahibi olduğu, ne kadar demokrat bir kişiliğe sahip olduğunu bütün Türk Milleti biliyor… Bütün Türk Milleti biliyor… (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET IŞIK (Konya) - Dünya biliyor, dünya…

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Bakanım, haklısınız, 1 kez değil, 5 kez azarladı.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Onun için, Sayın Başbakanımızın çiftçimizi azarlaması için herhangi bir sebep yoktur, kendisi de böyle bir davranış içerisinde bulunmamıştır. Onun da düzeltilmesi gerektiğine inanıyorum.

Bir başka husus, yine, Sayın Kaplan ifadelerinde, Çevre Bakanlığı projeleriyle ilgili olarak, işte, diğer parti belediyelerine yardım yapılmıyor, bunlara ayırımcılık yapılıyor mealinde birtakım sözler sarf ettiler.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Doğru…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bu doğru değildir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Çok doğru…

MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Sayın Bakan, bunu söylemeyin. Belge burada… Belge burada…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Cumhuriyet tarihinde hiçbir dönemde…

MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Bakın, belge burada, belge burada.  Bakın, Aydın'da belediyeye verdiğiniz belge burada. Siz verdiniz bu belgeyi. 

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - … AK Parti Hükümetinde olduğu kadar belediyelere yapılan yardım konusunda…

MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Bu belgeyi siz verdiniz; Çevre Bakanlığında… Ayıp ayıp!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - …tek standart, hiçbir dönemde bizdeki kadar iyi uygulanmamıştır. Biz, iktidara geldiğimizden itibaren, bütün belediyelerin, borçlarına karşı İller Bankası hesaplarında kesintiye daha önceden keyfî olarak gidilirken, yine, Sayın Başbakanımızın bizzat kendi talimatları doğrultusunda, buralarda, her belediye için, hiçbir ayırım yapılmadan, bütün belediyelere, nüfusuna göre yardım yapılması, katkı verilmesi talimatı verilmiş ve bu uygulanmıştır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, o, İller Bankası…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Keza, bir başka husus; toprak, çevre felaketiyle ilgili bazı hususlar söyledi Sayın Kaplan; toprakların korunmasıyla ilgili. Bakın, Türkiye'nin bir ihtiyacı vardı; daha doğrusu birçok ihtiyacı vardı AK Partiden önce; bu ihtiyaçlar, AK Parti zamanında, giderek, yavaş yavaş azalıyor;  yeni ihtiyaçlar tabiî devreye girecek.

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Daha çoğalıyor, daha…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu, Türkiye'de herkesin ihtiyaç duyduğu, herkesin sözünü ettiği, söylediği bir kanundu; ancak, bunu çıkarmak bize nasip oldu. Bununla ilgili olarak da, bildiğiniz gibi, temmuz ayında bu kanun çıktı; yönetmelik hazırlandı, Resmî Gazetede yayımlandı ve bundan sonra, bu tür toprakların korunmasıyla ilgili olarak yapılabilecek köklü çözümler, arazi kullanım planlarına uygun olarak, bunların korunması, bundan sonra mümkün olacak.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlar mısınız.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Dolayısıyla, bu konuda da, biz, diğer hükümetlerden çok daha önemli, çok daha hayırlı adımlar attık.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, ismimi okuyarak, sataşmada bulundu.

BAŞKAN - Ne noktada söz talep ediyorsunuz, yerinizden açıklayın. Ben duyarım, siz bana açıklayın.

ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Hayır, yorum değil; bana, şu sebeple sataştı, söz istiyorum…

ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Şimdi telefon geldi, köylüler de izliyor efendim. "Sayın Bakanımız yalan söylüyor" diyor, köylüler diyor. (Gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, bu sözünüz zabıtlara geçmiştir, bu sözünüz zabıtlara geçmiştir. Bakan, size, cevap verdi. Böyle bir karşılıklı diyalog yok. 69'a göre vereceğim bir söz durumu yoktur.

Sayın milletvekilleri…

ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Bana yalan söylüyor efendim!.. Ödenmediğini söylüyor köylüler.

BAŞKAN - Sayın Milletvekili, bir milletvekilinin, bir arkadaşına, milletvekili arkadaşına, hele hele bir Bakana böyle bir cümle kullanmasını size yakıştıramıyorum.

ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Efendim, o da bana "yalan söylüyorsun" dedi, Sayın Bakan da…

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084,3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) (Devam)

A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.- Dışişleri Bakanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

B) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

C) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

D) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, onikinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, şimdi, soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Şimdi, cihazla söz isteyen arkadaşlarımızın isimlerini, Başkanlık Divanı olarak, söz isteme anında tespit ettik. Cihaz, zaman zaman silebiliyor, bu bizim arzumuz dışında olabiliyor.

Şimdi, söz isteme sırasını arz edeceğim size: Sayın Suat Kılıç, Sayın Muharrem Doğan, Sayın Sarıbaş, Sayın Işık, Sayın Koçyiğit, Sayın Yeni, Sayın Coşkunoğlu, Sayın Kandoğan, Sayın Aslanoğlu, Sayın Tütüncü, Sayın Ünlütepe, Sayın Ergin, Sayın Kaptan, Sayın Özcan, Sayın Erdoğan Kaplan, Sayın Güven, Sayın Şimşek; söz sırası bu.

Sabahki oturumumuzda Sayın Sarıbaş bizi üzdü; ama, biz, Tüzüğe uymak suretiyle söz verdiğimiz için, Sayın Sarıbaş daha öne çıktı ve hakkını kullanıyor. O bakımdan, bu hususu da bu şekilde açıklamış olayım.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Böyle bir şey yok!..  Tüzükte, burada böyle bir şey yok.

BAŞKAN - İlk söz,Sayın Suat Kılıç'a aittir.

Soruların kısa, öz ve yorumsuz sorulmasını rica ediyorum. Bununla, aynı zamanda, birçok arkadaşımıza soru sorma imkânını da bu yolla sağlamış olacağız.

Sayın Kılıç, buyurun.

SUAT KILIÇ (Samsun) - Saygıdeğer Başkanım, teşekkür ederim.

İlk sorularımı Dışişleri Bakanımız ve Başbakan Yardımcımız Sayın Abdullah Gül Beyefendiye yöneltmek istiyorum.

Sayın Bakanım, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ekonomik ve malî gelişimine 2003, 2004 ve 2005 yıllarında yapmış olduğu katkıların tutarı ne kadardır?

Diğer bir sorum; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Ada'nın Rum Kesimiyle birlikte Avrupa Birliğine tam üye olmasına yönelik kararın Ada'da iki halkın katılacağı referandumla belirlenmesine yönelik referandum kararı hangi tarihte alınmıştır?

Üçüncü bir sorum Sayın Bakanım; son dönemde izlenen Kıbrıs politikası sayesinde, Kıbrıs'ın millî bir dava olarak görülmesi ve buna paralel politikaların geliştirilmesi sayesinde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine, Amerikan ticarî heyeti, ABD Parlamento Heyeti, Azerbaycan Cumhuriyeti Parlamento Heyeti gibi uluslararası ziyaretler, doğrudan Ercan Havaalanına yapılan uçuşlarla sağlanmıştır. Bunun yanında, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, İslam Konferansı Örgütünde daha farklı ve daha resmî bir statüde kabul görmüştür. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bu anlamda de facto olarak tanınması şeklinde nitelendirilebilecek veyahut Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin doğrudan uluslararası toplum tarafından muhatap alınması şeklinde yorumlanabilecek süreç ve gelişmeler hakkında Genel Kurulumuzu, lütfen, bilgilendirir misiniz.

Tarım ve Köyişleri Bakanımız Sayın Mehdi Eker'e yönelik sorularıma geçmek istiyorum.

Sayın Bakanım, 59 uncu cumhuriyet hükümetinin 2005 yılında ilk kez uyguladığı bir programla, çiftçilerimize ve köylülerimize 273 trilyon lira tutarında bir gübre desteği sağlanmıştır.

NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, olmuyor böyle!

SUAT KILIÇ (Samsun) - Hükümetimiz, 2006 yılında da, çiftçilerimize yönelik gübre desteğini devam ettirecek midir? Birinci sorum bu.

İkinci sorum: Köylülerimize doğrudan gelir desteği, mazot desteği, gübre desteği…

NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, bir kişi 3 dakika mı soracak?!.

BAŞKAN - Sayın Kılıç…

SUAT KILIÇ (Samsun) - Sayın Başkan, toparlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Kılıç, 1 dakikanızı rica ediyorum.

SUAT KILIÇ (Samsun) - Hemen toparlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Kılıç, bakın, siz, Başkanlık Divanı üyeliği yaptınız; bu, yorum; yani, son cümlenizi rica ediyorum.

NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, 3 dakika oldu.

BAŞKAN - Sayın Kamacı, ben, gereğini yapıyorum; ama…

SUAT KILIÇ (Samsun) - Köylülerimize doğrudan gelir desteği, mazot desteği, gübre desteği ve ürün prim desteği olarak, dört ayrı başlık altında, prim desteği yapılmaktadır ve son üç yılda 10 katrilyonu buldu bu rakam. 2006 yılından itibaren, farklı başlıklar altında ödenen destekleri ürün fiyatına eklemek üzere ve tek başlık altında toparlamaya yönelik çalışmalarınız hangi aşamadadır?

Son sorumu yöneltiyorum Sayın Başkanım izninizle…

NAİL KAMACI (Antalya) - Devam etsin!..

BAŞKAN - Sayın Kılıç, son sorunuzu almıyorum.

NAİL KAMACI (Antalya) - Hayır, devam etsin! Devam etsin!

BAŞKAN -  Teşekkür ederim.

SUAT KILIÇ (Samsun) - Peki Sayın Başkan, teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Doğan…

NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, devam etsin!

BAŞKAN - Sayın arkadaşlar, niye böyle yapıyorsunuz anlamıyorum.

NAİL KAMACI (Antalya) - Ama, 3,5 dakika oldu Sayın Başkan.

BAŞKAN - Anladım; ama, buna, sizin müdahaleniz gerekmez ki.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Anladık da, siz niye müdahale etmiyorsunuz Sayın Başkan?

NAİL KAMACI (Antalya) -  Siz müdahale edin Sayın Başkan!..

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Bakanlar 10'ar dakika cevap veriyor. Bizim hakkımız… Bizim hakkımızı siz koruyacaksınız efendim.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, herhalde, yerinde oturan sayın milletvekilleri buraya gelip yönetmeyecek; o, bizim takdirimiz. Yanlış olabilir, onu söylersiniz; ama, böyle bir üslupla söylemeye hakkınız yok. Böyle bir üslup kullanamazsınız Başkanlığa.

Buyurun Sayın Doğan.

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. İzninizle, Dışişleri Bakanımıza bir soru sormak istiyorum.

Güney Kıbrıs Yönetiminin Ada'daki uzlaşmaz ve maksimalist tutumunun tüm açıklığına rağmen, uluslararası toplumun gerekli adımları atamamasını neye bağlıyorsunuz? Genel Sekreterin raporunun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyince kabul edilmesi için neler yapıyorsunuz?

İkinci sorum Sayın Tarım Bakanına yöneliktir.

Sayın Bakanım, mayınlı arazileri temizle-işlet-devret modeliyle ihaleye çıkacağınız söylenmiştir. Oysa, gerçekte eski hak sahiplerine veya toprağı olmayan çiftçilerimize verilmesi daha adil bir iş olmaz mı?

Son sorumu yine Tarım Bakanımıza soruyorum. Çiftçiyi destekleme primlerinin daha hızlı, adil ve zamanında ödenmesi konusunda iyileştirme çalışmalarınız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

Sayın Sarıbaş, buyurun.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, Anayasaya göre tarafsız ve adil olmaya yemin eden bir Başkansınız. Adil olmayan uygulamalarınıza millet şahit olmuştur. Sizi, adil ve tarafsız olmaya davet ediyor, adaletsizliğin o makama yakışmadığını tutanaklara geçirerek soruma başlamak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun, siz sorunuzu sorun.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Dışişleri Bakanına soruyorum: 1 Mart tezkeresinden sonra ABD'yle yaşanan ilişkilerde, tezkereyi reddetmekle doğru yaptık veya yanlış yaptık değerlendirmelerinde görüşünüz nedir? Kırmızı çizgilerimiz hâlâ var mıdır?

2- Ek protokol Meclise gelecek midir? Yayınladığınız deklarasyon hâlâ bir anlam ifade etmekte midir? Limanlar ve havaalanları açılacak mıdır?

3- Kerkük'te sandıktan Türkmen oyu çıkmamaktadır. Türkmenler ne oldular Sayın Bakan? Seçimler adil yapılıyor mu yapılmıyor mu?

Tarım Bakanına sormak istiyorum, narenciye ne durumda Sayın Bakanım? 2002'de, mandalina, limon, portakal tarlada bu mevsimde kaç paraydı, şimdi kaç para? Domates bu mevsimde 2002'de tarlada kaç paraydı, bugün kaç para? "Kayısı üretimi arttı" dediniz. Kuru kayısı 2002'de kaç liraydı, bugün kaç lira? Kayısıyı desteklemeyi düşünüyor musunuz?

Yerleşim yerlerindeki balık çiftlikleri çevre kirliliğine sebep olmakta. Bu balık çiftliklerini yerleşim yerlerinden, koylardan uzaklaştırmayı düşünüyor musunuz?

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Sarıbaş.

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Dışişleri Bakanımıza sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, AB sürecinde müzakerelerin başlamasıyla birlikte hükümetin hız kestiğine, sürecin önemini gündemden düşürdüğüne, ilgisiz kaldığına, içe dönük, özellikle tabanına yönelik politikalar oluşturmak amacıyla süreci yavaşlattığına yönelik kamuoyunda bir gündem oluşturulmak isteniyor. Gerçekten, hükümetin bu noktada bir kırılganlığı var mıdır, politika değişikliği var mıdır?

Tarım Bakanımıza sormak istiyorum; Sayın Bakanım, Türkiye'nin bugüne kadar bir tarım politikaları kanunu maalesef yoktu -bir cümle olarak ifade ettiniz kürsüde- hükümetin bu konudaki çalışmalarını özet bilgi olarak almak istiyorum.

Son olarak, Tarım Bakanlığının çok iyi takdir edeceği gibi, Konya Ovaları Projesi, GAP'tan sonra Türkiye'nin ikinci büyük sulama projesidir. Sulama projesi hayata tamamen geçtiğinde, 1 700 000 hektar alan sulanacak, gerçekten, 100 000'e yakın insanımıza istihdam sağlayacak ve milyarlarca dolar ülke ekonomisine katkıda bulunacak. Burada, Göksu havzasındaki Akdeniz'e akan suyun -411 000 000 metreküp suyun- Akdeniz'e değil de…

BAŞKAN - Sayın Işık, sorunuzu sorun.

NAİL KAMACI (Antalya) - Devam etsin, anlatsın!

AHMET IŞIK (Konya) - Tamamlıyorum efendim.

…Konya ovalarına akmasına yönelik, Mavi Tünel Projesinin kapsamına yönelik, özellikle Bakanlığınızın değerlendirmesini almak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Koçyiğit, buyurun.

MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkanım. Önce, Sayın Tarım Bakanına sorularımı soruyorum.

Sayın Bakanım, Diyarbakır'ın Dicle İlçesi, köyleri, 2002 yılından itibaren doğrudan gelir desteği ve mazot paralarını alamadılar. Bunları ne zaman ödemeyi düşünüyorsunuz?

Bir diğer sorum: Yem bitkileri destekleme ödemelerinin 16 Aralıkta yapılacağına dair ödeme sözü Sayın Bakan ve Sayın Başbakan tarafından verildi. Bu ödemeler ne zaman yapılacak?

Bir diğer sorum: Tarım Danışmanları Projesi devam edecek mi?

Dışişleri Bakanına soru yöneltiyorum: Türk limanlarının Güney Kıbrıs Rum Kesimi uçak ve gemilerine açılmasına ilişkin Avrupa Birliği Ek Protokolünü onaylanmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmeyi düşünüyor musunuz? Ek Protokolün bir parçası olarak, ekinde deklarasyon da yer alacak mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koçyiğit.

Sayın Yeni, buyurun; kısa ve öz lütfen.

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkanım, Tarım Bakanımıza sormak istiyorum; 16 ilde pilot olarak 2005 yılında uygulamaya konulan, özellikle tarımsal sanayii destekleyecek olan Köy Bazlı Katılımcı Yatırım Projesini diğer illerde de uygulamayı düşünüyor musunuz? Özellikle Çukurova'dan sonra -Çarşamba ve Bafra Ovamızın bu yöndeki büyüklüğü- tarımsal sanayiin  de Samsun'a gelmesini talep ediyoruz.

Diğer bir sorum: TİGEM'e ait işletmelerden fonksiyonunu yitirmiş olanların bir kısmının özel sektöre, proje uygulanmak amacıyla kiralandığını biliyoruz. Bugüne kadar özelleşen kaç işletme oldu? 2006 yılında da kaç işletmeyi kiraya vermeyi düşünüyorsunuz?

Diğer bir sorum: 2005 yılındaki destekleme uygulamalarıyla mısır açığının kapandığını biliyoruz. Ayçiçek üretiminde de benzer uygulamayla ham yağ açığını gidermeyi düşünüyor musunuz? Bunun için alınan tedbirler nelerdir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yeni.

Sayın Coşkunoğlu…

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla, Sayın Tarım Bakanına iki sorum var.

Birincisi; mazotta, çiftçimizin mazotunda ödediği vergi miktarı nedir ve bu miktar neden böyledir?

İkincisi; yakında Dünya Ticaret Örgütünün Hong Kong'da toplantısı oldu. Bu toplantı sonuçlarının, çiftçilerimizi ilgilendiren, özellikle çiftçilerimizi haksız rekabete sürükleyebilecek koşulları var mıydı? Ne gibi noktalar ilgilendirir? Onları rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır, zaman kalırsa tekrar devam ederiz.

Sayın bakanlar, cevaplar için kendi aranızda sırayı belirleyin.

Buyurun efendim.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, ben, değerli arkadaşlara kısaca cevap vermek istiyorum, eksik kalan kısımları da yazılı olarak daha sonra göndereceğim.

Sayın Suat Kılıç, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine Türkiye'nin yaptığı yardımları sordular. Bildiğiniz gibi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine, kredi, altyapı projeleri, savunma giderleri ve teşvik ödemeleri için yardımlar yapılmakta. 2004 malî yılı için, bütçemizden 550 trilyon, 2005 yılında 572 trilyon, 2006 yılında 575 trilyon, 2007 yılında 600 trilyon, 2008 yılında 625 trilyon. Önümüzdeki yıllarla ilgili söylediğim rakamlar, öngördüğümüz ve yapacaklarımız, diğerleri ise şimdiye kadar yaptıklarımız; ama, bildiğiniz gibi, bu rakamların ötesinde, Kıbrıs Türklerinin her türlü ihtiyaçları, gerekirse büyük bir dayanışma içinde karşılanacaktır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 70 ülkeyle dolaylı veya direkt ticareti vardır, 14 ülkede temsilciliği vardır, Türkiye'de de büyükelçiliği vardır. Aslında, siz de söylediniz, siyasî ilişkilerde büyük bir gelişme var; ama, en önemlilerinden biri, Avrupa Konseyi Parlamentosunda, Parlamenterler Asamblesinde Kıbrıs'ı, 2 Kıbrıslı milletvekili temsil etmektedir, ki, bu çok önemli bir gelişmedir. Sayın Mehmet Ali Talat'ın, gidip orada konuşması söz konusudur, Avrupa Parlamentosunda konuşma yapmıştır. Bütün bu temaslar, tabiî ki çok önemlidir, şimdiye kadar olmayan işlerdir.

Sayın Muharrem Doğan, "Annan Planının kabulüyle ilgili Birleşmiş Milletler nezdinde neler yapıldı" dediler. Sayın Başbakanımız ve ben, birkaç kez, Sayın Genel Sekreter Annan'la görüşerek raporunun onaylanması için kendisine çağrılarda bulunduk. Bildiğiniz gibi, Güvenlik Konseyinin daimî üyelerinin hepsi evet demezse, bu gündeme gelemiyor. Ne yazık ki, şimdiye kadar böyle bir konsensüs sağlanamadı; ama, bizim bu taleplerimiz devam etmektedir.

Sayın Süleyman Sarıbaş'ın, Irakla ilgili sorduğu sorular var. Bizim için en önemli olan şey, Irak'ın toprak bütünlüğünün ve siyasî birliğinin korunmasıdır. Buna çok önem veriyoruz; çünkü, bunun aleyhindeki gelişme, her şeyden önce bölge için büyük karışıklıklar ortaya çıkaracaktır. O açıdan bizim için en önemli nokta budur.

Meclisin kararlarına tabiî ki saygı duymamız gerekir; doğru, yanlış, bunlar şu anda konuşulacak işler değildir. Türkiye, Irak'a çok önemli bir destek vermektedir; komşumuz Irak'ın, demokratik, kendi halkıyla barışık, komşularıyla barışık bir yapıya kavuşması için en çok katkı sağlayan ülkelerden biridir.

Sayın Ahmet Işık, "Avrupa Birliği müzakerelerinde hız kesildi mi" dediler. Bu, kesinlikle söz konusu değildir. Tabiî ki, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz, yeni bir safhaya girmiştir. Bu safha, uzun bir süreç olacaktır. Her şey de gayet iyi gitmektedir, öngörüldüğü gibi gitmektedir; taramalar yapılmaktadır; birçok fasılda, 7-8 fasılda tarama bitmiştir, ön ve detaylı tarama bitmiştir. Ümit ediyoruz ki, yeni yılın başında fiilî müzakerelere de geçilecektir. Kurumlarımız gayet iyi hazırlanmaktadır. Bütün bürokrasimiz, bu işte büyük bir heves ve şevk içerisindedir; mesela, bilim ve teknolojide TÜBİTAK, YÖK; yine, eğitimde Millî Eğitim Bakanlığı, YÖK… Yedi rektörümüz Brüksel'deki toplantıya gitmiştir, katılmıştır. Dolayısıyla, büyük bir şevk vardır ve çalışmalar yapılmaktadır.

Yine, değerli milletvekili Sayın Koçyiğit'in sorusu var; ek protokol, limanların açılması…

Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğinin 25 üyesi vardır, bunlardan birisi de Rumlardır bildiğiniz gibi. Gümrük birliği, otomatik olarak, onlar Avrupa Birliğine tam üye olduktan sonra devreye girmiştir ve gümrük birliği 25 üyeye teşmil edilmiştir. Dolayısıyla, Rum tarafıyla da Türkiye arasında ticaret vardır, alışveriş vardır ve gümrük birliği uygulanmaktadır.

Arkadaşlarımın diğer sorularına daha detaylı cevapları yazılı olarak vereceğim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Eker, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Suat Kılıç'ın "kimyevî gübre desteği devam edecek mi" sorusuna cevap olarak; tarım destekleri, 2006-2010 döneminde tarım strateji belgesine göre yapılacak, buna göre toplam destek bütçesinin yüzde 5'lik bölümü girdilerle ilgili olarak, tohum, teknoloji ve gübrenin de içinde bulunduğu girdilerle ilgili olarak, bu destekler kullanılacak.

Yine "destekler 2006 yılında tek başlık altında, ürünler üzerinden toplanacak mı" şeklinde bir soru, buna benzer bir sorunuz oldu. Bizim desteklerimiz, daha çok, burada, özellikle DGD'nin adaletsiz bir uygulama olması suretiyle, yani, Türk çiftçisine DGD, bizim arazi yapımız, işletme sayımızın çokluğu ve her bir işletmedeki arazi miktarının çok küçük olması sebebiyle, DGD, yani, doğrudan gelir desteği, adaletsiz bir yapı arz ediyor. Bunu, ben, bir örnekle, hem milletimizin hem değerli sayın vekillerimizin iyi anlaması bakımından söylemek isterim: Türkiye'deki toplam tarım işletmelerinin, tarımsal işletmelerin yüzde 87'si 100 dekarın altındadır -100 dönümün altındadır- yüzde 13'ü 100 dekarın üzerindedir; ama, DGD ödemelerine baktığımız zaman,  o yüzde 13'lük 100 dekardan fazla olan kısım, neredeyse, yüzde 87'ye eş bir DGD alıyor. Bu nedenle de, biz, bunu hesaba katarak bu tür desteklerimizi farklılaştırıp daha adil ürün ve üretime dönük olacak şekilde düzenliyoruz. Bunu da, 2006-2010 strateji belgesinde detaylı olarak bunları yazdık.

Sayın Muharrem Doğan'ın mayınlı arazilerle ilgili bir sorusu oldu. Mayınlı arazilerin temizlenmesi, tek tek kişilerin yapabileceği, yükleneceği gibi bir iş değildir. Bu nedenle, ihale yoluyla temizleme hizmeti satın alınacaktır. Bütçeden herhangi bir kaynak aktarılmaması için, sınırlı süreli olarak, mayınları temizleyen firmaya kullandırılacak, daha sonra yeni bir değerlendirme yapılacak ve sınır illerinde her bir ilde bu ayrıca yapılacak.

Sayın Süleyman Sarıbaş'ın soruları oldu birkaç tane. Bunlardan bir tanesi, tabiî, narenciye ve diğer bazı ürünlerin geçen yılki fiyatları ile…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - 2002 fiyatlarıyla…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - …2002 fiyatları ile bugünkü fiyatları… Bu, bir çalışma gerektiriyor; ben, onu size yazılı olarak arz edeceğim.

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - 600 000 lirayken 300 000 liraya düştü…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Soruyu, biliyorsanız cevabını, niye veriyorsunuz; yani, sorunun cevabını biliyorsanız, bana niye soruyorsunuz, zaman alıyorsunuz? Eğer değilse, Sayın Sarıbaş da bilmiyorsa, kendisine söyleyin; biz de hep beraber öğrenmiş oluruz.

Efendim, benim vereceğim…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Belki yanlış biliyorumdur, doğruyu öğrenelim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) -Ben, hazırlayıp zatıâlinize sunacağım; onu söylemek istiyorum.

Sizin, ayrıca, balık çiftliklerinin durumlarıyla ilgili bir sorunuz oldu; "balık çiftlikleri sınırlarda, kıyılarda" şeklinde. Bizim, tabiî, buradaki, karar verildiği zaman, devletin tüm kamu kurum ve kuruluşlarının, yani, ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşlarının tamamının görüşü alınır. Bunların uygun görüşüyle, buralarda hem yer tahsisi yapılır hem de eğer taşınacaksa da, keza bunların hepsiyle birlikte mütalaa edilir. Bizim, özel olarak, yani, zaten, çevreye zarar verecek, kirletecek veya çevreye zarar verecek herhangi bir işleme, işe müsaade etmemiz, takdir edersiniz ki, mümkün değildir.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Kayısıya destek var mı Sayın Bakan?

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz doldu.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Ahmet Işık'ın sorusu vardı tarım kanunuyla ilgili. Bu bir çerçeve tarım kanunudur; sektördeki ilke ve öncelikleri ortaya koyuyor, bazı yeni kavramları tanımlıyor, uzun vadeli politikaları belirliyor, rekabetçi bir sektör oluşturmak üzere uygulanacak destekleme araçları ortaya konulmaktadır. Bu kanunla, böylece, sektörle ilgili tüm kesimlerin önünü görmesi sağlanıyor ve sektör günlük kararların etkisinden kurtarılıyor. Buradaki tarım kanunu, zaten, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonumuzdan geçti, yakında Genel Kurula gelecek ve Genel Kurulun tensibine inşallah mazhar olacak.

Sayın Muhsin Koçyiğit'in sorusuyla ilgili olarak… "Dicle ilçesinde DGD ne zaman ödenecek" dedi. Orada bir kadastro sorunu olduğu için, daha önce bir ihtilaftan dolayı bu ertelenmiştir. Bunun aşılmasıyla ilgili hükümet nezdinde şu anda çalışmalar yapılıyor. Yem bitkileri ödemeleri başladı. İlçeler, biraz önce söylediğim gibi, gelişmişlik endeksine göre sıralanıyor ve sırası gelenin parası ödeniyor.

Yine, burada, Ahmet Yeni Beyin bir soru vardı; tarım işletmelerinin durumu. 38 işletme… Şu ana kadar özelleşen işletme sayısı 13 tanedir. Çalışmalar 2006 yılında da devam edecek ve bizdeki, yani, Tarım Bakanlığına bağlı işletme sayısının 15'e düşürülmesi hedeflenmektedir. Dolayısıyla, şu anda buna ait diğer hazırlıklar da yapılıyor. Keza, köy bazlı katılımcı yatırımların desteklenmesi projesi 2005 yılında 16 ilde pilot olarak uygulandı ve bu, 1 Ocak 2006 tarihi itibariyle 81 ilin tamamına teşmil edilecek, tüm Türkiye'de yaygınlaştırılacak. Biz, bunun için de bütçemize önemli miktarda bir kaynak koyduk. Bu, bizim çok önemli bir destekleme aracı olarak değerlendirdiğimiz bir konudur. Bu konuyla ilgili olarak da, özellikle köylerde sebze meyve üreticileri ve hayvansal üretim üreticilerinin tamamı kendi alanlarıyla ilgili yapacakları tesislerde, kooperatifler veya ortaklıklar yoluyla yapacakları, mesela bir meyve sebze işleme tesisi, bir meyve sebze ambalajlama tesisi, bir süt soğutma tankı veya bir mısır kurutma ünitesi veya bir süt işleme, bir mandıra vesaire, bu tür tesisler yapıldığı takdirde, biz, bunu yüzde 50 oranında hibe yoluyla destekleyeceğiz. Bu da, bizim kırsal kalkınma alanında uygulamaya koyduğumuz yeni bir destekleme aracıdır ve son derece de Türk çiftçisine, Türk hayvansal üreticisine çok fayda sağlayacaktır.

BAŞKAN - Sayın Bakan, sürenizi çok geçtiniz; diğerlerine yazılı cevap verin efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Efendim, bir tanesine cevap vereceğim; bitiriyorum.

BAŞKAN - Bir cümleyle…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Coşkunoğlu'nun sorusuna cevap olarak da, mazotta toplam yüzde 65 vergi… Hong Kong sonuçlarını da, dışticarette özellikle ihracat teşvikleri azaltılıyor. Amerika Birleşik Devletleri 2006 yılında pamuğa vereceği ihracat desteğini tamamen sıfırlıyor, diğer ülkelerde de ihracat destekleri 2013 yılına kadar kademeli olarak kaldırılacaktır. Bizim esas pazara giriş ve girdi destekleriyle, fiyat destekleri konusundaki çalışmalar da devam ediyor; nihaî raporun yayımlanmasını bekliyoruz.

Ben saygılar sunuyorum; teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, soru cevap sırasında Sayın Kandoğan, haklı olarak bir ikazda bulundu. Arkadaşlarımız arasındaki karşılıklı tartışma, benim müdahalem ve bu aradaki konuşmalar sebebiyle zaman kaybı olmuştu. Bu zaman kaybı olmamış olsaydı, Sayın Kandoğan zaten hakkını kullanacaktı.

Şimdi, Sayın Kandoğan'a, soru sormak üzere söz veriyorum. Kısa, öz rica ediyorum süremiz dar olduğundan.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum, Tarım Bakanımıza.

Sayın Başbakan, 2005 yılı ocak ayında televizyonların ve basının önünde, huzurunda, çiftçilere doğrudan gelir desteğinin geri kalan kısmının 2005 yılı nisan ayı sonuna kadar tek kalemde ödeneceğini ifade ettiler; ancak, 2005 yılının sonuna gelmiş olmamıza rağmen doğrudan gelir desteğinin geri kalan kısmının bugüne kadar ödenmemesinin sebebi nedir?

İkinci sorum; AK Parti seçim beyannamesinin 69 uncu sayfasında, tarımın gayri safî millî hâsıla içerisindeki payının yüzde 14 seviyesinde olması seçim beyannamesinde eleştiriliyordu 2002 yılında. Bugün tarımın gayri safî millî hâsıla içerisindeki payı yüzde 12'ler seviyesine düştüğüne göre, AK Parti İktidarı döneminde bu düşüşün sebebinin açıklanmasını istiyorum.

Son sorum; yine, seçim beyannamesinin 69 uncu sayfasında, 1998 yılında 2 kilogram buğdayla 1 litre mazot alınabilirken, 2002 yılında 6 kilogram buğdayla 1 litre mazot alınabildiği AK Parti seçim beyannamesinde eleştiriliyor. 2005 yılında, bu eleştiriden çok farklı olarak, 8 kilogram buğdayla 1 litre mazot alınmasını Sayın Tarım Bakanımız nasıl izah edeceklerdir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, kısaca cevap verecek misiniz, yazılı mı cevap vereceksiniz?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Cevap vereceğim.

BAŞKAN - Buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Şimdi, Sayın Kandoğan'ın, 2005 yılında Sayın Başbakanın açıkladığını söylediği husus; tabiî, onu doğrusu, ben o tür bir bilgiye sahip değilim ve şunu biliyorum; Sayın Başbakanımız ne zaman, nerede  bir söz vermiş ise, onun arkasında durmuştur. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Burada hiçbir zaman… Bu şekilde verilen sözler muhakkak suretle yerine getirilmiştir.

Ben, şimdi, size şunu söylüyorum yalnız: 2005 yılı içerisinde, doğrudur, nisan ve mayıs aylarında doğrudan gelir desteğinin dekara 10 000 000 TL'si ödendi. Herhalde Sayın Kandoğan onu anladı. O da zaten ödendi. İkincisi, kalan kısmı da… Tabiî, yeni destekleme araçları devreye girdi 2005 yılı içerisinde, yani, daha önceden programlanmamış; ama, ihtiyaç olarak ortaya çıkan destekler 2005 yılı içerisinde ödendi. Kalan, dekara 6 000 000 TL para, 2006 yılının ocak ve şubat aylarında ödenecektir. Bunu da ben burada söylüyorum.

"AK Partinin seçim beyannamesinin 69 uncu sayfasında, gayri safi millî hâsılanın yüzde 14 olduğu eleştiriliyor" ifadesi… Doğrusu, tabiî, orada eleştiriden ne kastediliyor bilmiyorum. Mesele şudur değerli arkadaşlar: Bir ülkede tarımın gayri safi millî hâsıla içerisindeki oranı önemli değildir, onun miktarı önemlidir; çünkü, biliyorsunuz dünyanın her yerinde, gelişmiş ülkelerde de tarımın gayri safi millî hâsıla içerisindeki oransal payı çok düşüktür. Mesela, Avrupa Birliği ülkelerinde veya Amerika Birleşik Devletlerinde, bu, yüzde 1'lerle, yüzde 1,5'lerle, yüzde 2'lerle ifade ediliyor. Dolayısıyla, yani, bizim gayri safi millî hâsılamızın içerisinde tarımın yüzde 14'ten yüzde 12'ye düşmesinin bu manada bir kayıp olarak telakki edilmemesi gerekiyor. Türkiye'nin toplam gayri safi millî hâsılası ne kadar artmıştır, esas bunu ortaya koyalım. Yani, Türkiye'nin 2002 yılında fert başına millî geliri 2 100-2 200 dolardı; bugün, AK Parti Hükümeti zamanın da fert başına ortalama millî geliri 4 500-5 000 dolara gelmiştir. Bu şu demektir: Türkiye'nin gayri safi millî hâsılası AK Parti döneminde çok, ama çok artmıştır; ama, tarımın bunun içerisindeki nispî payının azalması, aynı zamanda tarımsal üretimin verimliliğinin bir artışı olarak da değerlendirilebilir.

Dolayısıyla, ben, Sayın Kandoğan'ın sorusunu da cevaplandırmış oldum. Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Mazotla buğdayı da bir hesaplayıverin Sayın Bakan!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Mazotla ilgili, her yıl, her parite değişiyor; yüzde 194 artış var.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, sırasıyla, onikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Dışişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

11.- DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Dışişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

Kod

Açıklama

(YTL)

                                                                                                                        

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

554.228.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

113.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

07

Sağlık Hizmetleri

1.578.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

08

Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri

31.750.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

09

Eğitim Hizmetleri

41.333.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

10

Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri

4.077.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                                                       

 

 

 

TOPLAM

633.079.000

 

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Dışişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Dışişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A - C E T V E L İ

 

Lira

 

                                                                                               

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

557.259.533.900.000

- Toplam Harcama

:

517.437.376.170.000

- İptal Edilen Ödenek

:

14.027.669.580.000

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

25.794.488.150.000

 

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

17.- TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

 

 

Kod

Açıklama

(YTL)

                                                                                                                         

 

 

 

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

46.046.900

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

242.000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

5.008.304.900

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

05

Çevre Koruma Hizmetleri

1.760.000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

07

Sağlık Hizmetleri

16.030.000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

09

Eğitim Hizmetleri

37.306.200

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

10

Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri

46.912.000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                                                          

 

 

 

TOPLAM

5.156.602.000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A - C E T V E L İ

 

Lira

 

                                                                                               

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

931.110.419.350.000

- Toplam Harcama

:

902.296.791.550.000

- Ödenek Dışı Harcama

:

29.959.533.300.000

- İptal Edilen Ödenek

:

58.773.161.100.000

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

17.91-  TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

 

 

Kod

Açıklama

(YTL)

                                                                                                                         

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

2.541.300

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

122.300

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

35.396.400

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                                                       

 

 

 

TOPLAM

38.060.000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A - C E T V E L İ

 

Lira

 

                                                                                             

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

16.214.277.000.000

- Toplam Harcama

:

14.489.323.000.000

- Ödenek Dışı Harcama

:

234.269.650.000

- İptal Edilen Ödenek

:

1.959.223.650.000

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

B  -  C E T V E L İ

 

Lira

 

                                                                                            

 

 

- Bütçe tahmini

:

17.173.000.000.000

- Yılı tahsilatı

:

15.862.431.050.000

BAŞKAN- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

17.92 - KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A - C E T V E L İ

                  Lira

                                                                                            

- Genel Ödenek Toplamı

:

1.971.313.191.100.000

- Toplam Harcama

:

1.895.159.385.300.000

- Ödenek Dışı Harcama

:

277.995.100.000

- İptal Edilen Ödenek

:

74.370.467.050.000

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

2.066.665.000.000

 

 

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B - C E T V E L İ

 

Lira

 

                                                                                            

 

 

- Bütçe tahmini

:

1.729.424.500.000.000

- Yılı tahsilatı

:

1.909.314.621.950.000

 

BAŞKAN- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece, Dışişleri Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2006 Malî Yılı Bütçeleri ile Dışişleri Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü ve Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 2004 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.48
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma saati: 18.05

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Mehmet Daniş (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Şimdi, onüçüncü tur görüşmelerine başlıyoruz.

Onüçüncü turda, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu, Millî Prodüktivite Kurumu, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu, Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı, Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) (Devam)

E) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI

1.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı  2004 Malî Yılı Kesinhesabı

F) REKABET KURUMU

1.- Rekabet Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

G) MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ

1.- Millî Prodüktivite Merkezi  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

H) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

İ) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU

1.- Türk Akreditasyon Kurumu  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

J) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1.- Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

K) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1.- Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

L) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI

1.- Çevre ve Orman Bakanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

M) ORMAN  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Orman Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Orman Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

N) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

O) ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, 6.12.2005 tarihli 27 nci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Genel Kurulun bilgilerine arz ediyorum.

Yine, benim bu açıklamamdan önce ekranda isimler var. O bakımdan…

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Silin o zaman.

BAŞKAN - Divan Üyemiz, siz açıklama yaparken girmeye başladılar diyor.

AHMET IŞIK (Konya) - Hayır, Sayın Başkan; bittikten sonra cihaza girdik.

BAŞKAN - Tamam, bir karışıklığa meydan vermeyelim.

Bunu kayda alıyoruz, Divan kayda alıyor. Cihazda herhangi bir silinme vesaire olursa -ki, bazen bizim irademiz dışında oluyor bu cihazla söz verme sırasında- yazdığımız sıra geçerlidir.

Onüçüncü turda gruplar ve şahıslar adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Vahit Çekmez, Aydın Milletvekili Sayın Özlem Çerçioğlu, Eskişehir Milletvekili Sayın Vedat Yücesan, Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk, Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Semerci.

İlk üç konuşmacının 10'ar dakika, diğer konuşmacıların 7,5 dakika konuşacağını CHP Grubu bize bildirmiştir; süreyi buna göre ayarlayacağım.

Buyurun Sayın Çekmez. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA VAHİT ÇEKMEZ (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuya, toplumumuzun önemli bir kesimini oluşturan esnaf ve sanatkârımızın sorunları ve bu sorunların çözümü noktasından girmek istiyorum. Bilindiği gibi, geçmiş dönemde yaşanan ekonomik krizlerin sonucunda, esnafın kredi kefalet kooperatiflerinden aldığı kredinin faiz oranı, şu anda uygulanan kredi faiz oranının çok üzerindeydi. Ayrıca, Bağ-Kura borcu olan esnafa kredi verilemiyordu. Kullanılan bu kredilerin faizleri yüzde 15'e indi, kullandırılan kredi miktarı da yükseltildi. Bunun için, öncelikle, esnaf ve sanatkâr adına teşekkür ediyorum; ancak, kullandırılan bu kredinin maliyeti, komisyon ve diğer masraflarla birlikte, yüzde 18'e geliyor. Peki, 2005 yılında enflasyon yüzde 8'e endekslenmekte ve 2006 yılında da yüzde 5'e düşürüleceği hedeflenmektedir. Enflasyonun yüzde 8 olduğu günümüzde ve yüzde 5'lerin hedeflendiği 2006 yılına girmemize 10 gün gibi az bir süre kalmışken, hâlâ, neden bu kesime kullandırılan kredilerin faizleri enflasyonun üç katı üzerinde? Esnaf ve sanatkârın yatırım yapmaları için gerekli desteği sağlamakla yükümlü olan kurum ve kuruluşlar bu konuyu hassasiyetle ele almalıdır. Şayet, esnafın daha verimli bir alana kanalize edilmesi sağlanabilirse, en azından, bundan sonra yaşanacak kepenk kapatmaların önüne geçilmiş olur kanaatindeyim.

Değerli milletvekilleri, esnafların piyasada tutunması gittikçe güçleşmektedir. Ankara Ticaret Odasının araştırmasına göre protestolu senetler artıyor, karşılıksız çek sayısında yükselme gözleniyor. Bu yılın ilk dokuz ayında protestolu senet tutarı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 79 artış göstererek 1 katrilyon 60 trilyon liradan, 1,9 katrilyona çıkmış durumda.

Türkiye'de ihracat artıyor, millî gelir artıyor, dışticaret hacmi genişliyor; ama, ne yazık ki, sanayi sektöründe istihdam genişlemiyor.

Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre işsizlik oranı 2002 yılında yüzde 10,37; 2003 yılında yüzde 10,52; 2004 yılında yüzde 10,29; 2005 yılının ilk altı ayında ise yüzde 10,38 olarak açıklanmıştır. Türkiye İş Kurumu verilerine göre ise, 2002 yılı sonunda 446 000 olan kayıtlı işsiz sayısı 2003 yılında 587 000'e, 2004 yılında 811 000'e ve 2005 yılı ilk sekiz ayında 915 000'e çıkmıştır. Artış eğilimi devam ederse, 2005 yılı sonunda kayıtlı işsiz sayısı 1 200 000'i geçecektir.

Bu rakamları neden verdiğime gelince; ihmal ettiğimiz bu kesim, inşallah, bu istatistiklerin içine dahil olmaz; çünkü, esnaf kesimi yanında çalışanlarla birlikte düşünülmek zorundadır. Bu rakam hiç de az değildir.

Değerli milletvekilleri, şartlar öyle gösteriyor ki, bundan sonra, mal alım satımını müşteri istatistiklerine göre belirleyebilenler, doğru yerde doğru ürünü satabilenler ayakta kalacak; ancak, puanlamanın başarı sağlayabilmesi için hükümete çok önemli görev düşüyor. O da, halen bekleyen ya da bekletilen hipermarketler yasasının bir an önce uygulamaya konulmasıdır.

5362 sayılı Yasanın 7 Nisan 2005 tarihinde Genel Kurulda görüşülmesi sırasında Sayın Bakana hipermarketlerle ilgili yasanın ne zaman Meclise geleceğini sormuştum. Meclis tutanaklarından Sayın Bakanın konuyla ilgili cevabını aynen okuyorum: "Biz, büyük mağazaların açılmasına karşı değiliz, Avrupa standartlarına getirmek için yasayı 15 Şubat 2004 tarihinde Meclise sevk edilmek üzere Başbakanlığa sunduk. Başbakanlıkta, bütün kesimlerin iştirak edeceği bir toplantı yapılmış ve o toplantıda da dile getirilen hususların revize edilmesi için 2 Mart 2005 tarihinde tasarı geri çekilmiştir ve önümüzdeki hafta, inşallah, bunlar yeniden düzenlenip Başbakanlığa sunulacaktır."

Evet Sayın Bakanım, 2005 de bitti; ama, hâlâ, yasayla ilgili bir gelişmeyi, maalesef, göremiyorum.

Değerli milletvekilleri, artık beklemenin de bir gereği kalmadı; hipermarketler şehir merkezlerindeki yapılanmalarını tamamladığından, yüzbinlerce küçük esnaf da buna paralel olarak yok edildi. Son çırpınışlarını yapanlar ise, bir ümit bu tasarının yasalaşmasını bekliyor.

Bu işin içerisinde olan birisi olarak, ekonomide yaşanan dönüşüm neticesinde bunların gerçekleştiğini biliyorum; fakat, şunu da ifade ediyorum: Gerek kamunun ilgili kurum ve kuruluşları gerekse özel sektörün örgütleri bu geçiş sürecine plan ve programdan yoksun bir halde girdiğinden, bu tür önemli sıkıntılar yaşanmıştır.

Artık, elimizdeki sermayeyi verimli alanlara yönlendirme zamanı geldi, planlı ve programlı yatırımlar yapmalıyız. Hipermarketler, düşük fiyat politikasıyla küçük esnafı bitirme noktasına getirdi dedik. Kasaptan manava, bakkaldan fırıncıya, hemen herkes çıkış yolu arıyor. Bu teşkilatın odaları, federasyonları çıkış yolu arıyor. Hükümetin de bu soruna neşter vurma zamanı geldi, geçiyor. Bu kesime ucuz kredi desteği sağlayın ki esnafımız işsizler ordusuna katılmasın.

Değerli milletvekilleri, diğer bir konu ise, 507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanunu yeniden ele alınarak günümüz şartlarına entegre hale getirildi. Esnafın adına ve lehine yapılan her şeye varız. Ancak, son dakikada gelen değişiklikleri de hazmedemediğimizi buradan dile getirmek istiyorum. Bu tutumunuzla, 5362 sayılı Kanunun çıkarılmasındaki temel amacın apaçık ortaya çıktığı görülmektedir. Esnafa şaşı bakılmakta, sorunlarını çözme aşamasında yeterince gayret sarf edilmemektedir.

"e-esnaf" projesiyle esnaf kayıt altına alınmıştır. Böylece, esnaf ve sanatkârla ilgili birçok bilgiye anında ulaşmak mümkün bulunmaktadır.

Sayın yetkililere sorsam; kredi faizlerinin yüksekliğinden kredi kullanamadığı için kepenk kapatan esnaf sayısı nedir; yine, elektrik fiyatlarının yüksekliğinden faturasını yatıramaması nedeniyle elektriği kesildiği için, üretim yapamayıp kepenk kapatan esnaf sayısı nedir; Bağ-Kur primlerinin yüksekliğinden primlerini yatıramadığı için kepenk kapatan esnaf sayısı nedir desem, bu sistem içinde cevap almam.

Evet sevgili arkadaşlarım, bu kesimi unutuyoruz, kimi zaman da, onlardan, veremediğimiz hizmetin bedelini de istiyoruz. Örneğin mi; Bağ-Kur primlerini yatıramadıkları için verilemeyen sağlık hizmetinin de primlerini, üstelik faiziyle birlikte onlardan tahsil ediyoruz. Hem hizmet vermiyoruz hem de vermediğimiz sağlık hizmetinin bedelini bu kesime ödetiyoruz. Adalet işte; Bağ-Kurluysanız, üniversite hastanelerine dahi giremiyorsunuz. Zaten birçoğu yoksulluk sınırında emekli aylığı alan esnaf, sanatkâr emeklileri yaşam mücadelesi verdikleri için çalışmaya devam etmektedirler.

Esasen, yetersiz miktarda Bağ-Kur emekli aylığı alanların bir de aylıklarından yüzde 10 oranında sosyal güvenlik destek primi kesilmesi iyi bir yaklaşım değildir. Söz konusu prim miktarının Sosyal Güvenlik Yasasıyla daha da artırılacağı söylenmektedir.

Değerli arkadaşlar, şayet böyle bir uygulama yapılırsa, bu insanları kayıtdışına itersiniz, kaçağa neden olursunuz; benden de uyarması.

Ülkemizin üretim ve istihdamının önemli faktörü olan küçük esnaf ve sanatkârımız ile KOBİ'lerin gelişmesi ve ekonomik ve sosyal hayata katkılarının artırılması için mutlaka kayıtdışının önlenmesi, primlerin ödenebilir seviyelere çekilmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, konuşmamın bu bölümünde, Sayın Başbakanın taksici esnafına yönelik verilen bir sözünü de buradan hatırlatmak istiyorum. Sayın Başbakanımız, taksici esnafımızın bir kereye mahsus KDV ve ÖTV indirimi konusundaki taleplerini Maliye Bakanına ileteceğini ve bu kanunun da özellikle takipçisi olacağını söylemişti. Nerede ve ne zaman söylediğini kendileri de hatırlayacaklardır. Konuyla ilgili şu ana kadar bir gelişme olmadı. Zaman bize gösterdi ki, bu da verilen birçok söz gibi oldu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlayın efendim.

VAHİT ÇEKMEZ (Devamla) - ...ama, taksicilerin 3-5 kuruş uğruna katledilmeleri devam etti ve eder. Şayet gerekli önlemler alınmazsa, korkarım, devam da edecek. Artık, geceyarısı ateşlenen çocuklarımızı, hastalarımızı, hastanelere yetiştirecek olan taksiciler, can güvenlikleri olmadığından, gasp ve öldürme korkusu yüzünden gece çalışmıyor. Eğer, verilen sözler tutulur da özel koruma kabinli araçlar devreye girerse, bu meslekteki onbinlerce esnafın da yüzü gülecektir. O yüzden, önemli gördüğüm bu konuyu bir kez daha bu kürsüden dile getirmeyi uygun gördüm. Ülkemizin en buhranlı günlerinde devletin yanında olan bu kesim, şimdi, sizlerden gelecek sevindirici haberleri bekliyor.

İşsizliğin oldukça fazla olduğu ülkemizde, istihdam sağlama ve yaratma konusunda küçük ve orta ölçekli işletmelerin çok büyük öneme sahip olduğu maalesef geç anlaşılmıştır. Şayet, toplumsal ve ekonomik kalkınmanın bir göstergesi, ekonominin çalışmak isteyenlere istihdam imkânı yaratması ise, ülkemizin ekonomik kalkınma politikalarında bu işletmelere önem verilmesi gerekmektedir. Kabul etseniz de etmeseniz de, bu kesim, toplumun önemli kitlesini oluşturuyor, sorunlarının çözümünü de Yüce Meclisten ve sizlerden bekliyor.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çekmez.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Aydın Milletvekili Sayın Özlem Çerçioğlu.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesiyle ilgili, sanayi ve kalkınma politikaları açısından stratejik öneme sahip, ekonominin belkemiği olan KOBİ'lerin önemini ve sorunlarını dile getirmeye çalışacağım.

KOBİ'lerin Türkiye ekonomisindeki yeri gözönüne alındığında, yapılan destekleme politikalarının KOBİ'lerin önemine paralel olmadığı görülmektedir.

Türk KOBİ'lerinin ekonomideki yeri nedir; ülkemizde toplam işletmelerin yüzde 90'ı KOBİ'dir; toplam istihdamın yüzde 77'sini sağlamaktadırlar. Toplam yatırımın yüzde 38'ini KOBİ'ler yapmaktadır. Oluşturulan katmadeğerin yüzde 27'sini KOBİ'ler sağlamaktadır. Ne yazık ki, ihracatın sadece yüzde 10'unu KOBİ'ler yapmaktadır. Bu düşük ihracatın sebebi de, en önemli nedeni de, girdi maliyetlerinin yüksekliği ve düşük kur politikalarıdır.

KOBİ'lerin ihracatının az olması, hepimizi, Türk sanayicimizi derinden yaralamaktadır. Türk sanayicisi OECD ülkeleri içinde elektriği en pahalı kullanan sanayicilerdendir. Fransa'da kilovatı 4,5 sent, Yunanistan'da 5,5 sent, Avrupa ortalaması 5 sent, Türkiye'de ise -neredeyse iki katı- 8,5 senttir. Sayın Başbakanın yeni ziyaret ettiği Yeni Zelanda'da 5,5 senttir.

Elektrikte durum böyle de, petrolde farklı mı; yine, OECD ülkeleri içinde en yüksek petrol ürününü Türkiye kullanmaktadır. Maliyeti 700 000 lira olan mazotu, sanayiciye ve çiftçiye 2 150 000 liradan satmaktasınız. Petrol ürünlerinde Türkiye dışında vergiden vergi alan başka ülke yoktur. 730 000 lira maliyet üzerine önce ÖTV konur, sonra KDV konur, böylece fiyat maliyetin 3 katına ulaşır. Dolayısıyla, KOBİ'ler dünyada rekabet yarışına her zaman 1-0 mağlup başlamaktadır.

Öte yandan, uygulanan kur politikalarından dolayı KOBİ'ler ihracat yapamaz, Türkiye ithalat cenneti oldu. Hükümet, bu politikasızlığı devam ettirdikçe, KOBİ'lerimiz daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalacaktır. Teknolojilerini yenileyemediklerinden dolayı sadece fason üreten firmalar haline dönüşeceklerdir. Ar-ge çalışmaları için finansman ayıramadıklarından, dünya teknolojisinin gerisinde kalmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, makine üreticileri mallarını Avrupa ülkelerine ihraç edebilmeleri için (CE) belgesine sahip olmaları gerekmektedir. Bu belgeyi alabilmek için firmaların her bir ürüne 10 000 ilâ 15 000 euro ödemek zorunda kaldığını biliyor musunuz? Bu belge, Türkiye'de ne zaman verilecektir? Bu belgeyi almak için üreticimiz daha kaç milyon euro yurt dışına, AB ülkelerine ödemek zorunda kalacaktır?

En büyük sorunların biri de, teşvik uygulamalarının sektörel bazda yapılmamasıdır. İşte, bu sorunlardan dolayı KOBİ'lerimiz dünya piyasasında rekabet şansını kaybetmektedir. Tüm bunların üstüne, hükümetin yatırım indirimini kaldırma düşüncesi Türk sanayicisine vurulan en ağır darbe olacaktır. Bu, sanayicilerimize yatırım yapmayın demektir. Yatırım yapan ile yapmayanın farkı ne olacak, nasıl ayıracağız?! Bu iş madalya veya plaket vermekle olmuyor.

Yatırım indiriminin kaldırılmasını isteyenler, gelecekte Türkiye'nin üretici, ihracatçı olmasını istemeyenlerdir. Bu şartlarda Kurumlar Vergisi indirimi sanayicimiz için hiçbir şey ifade etmeyecektir. Yatırım indirimi, sanayiciye uygulanan bir teşvik mekanizmasıdır. Bunu kaldırarak yatırımcının şevkini kırmayın. Ancak 500 000 000 euro yatırım yapana avantajlar getiriyorsunuz. Size soruyorum; hangi KOBİ bu ölçekte yatırım yapabilir?! Bu düzenleme kimin için?! Ofer için mi?!

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana)- Ezberlediniz Ofer'i. Her gün Ofer!

ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Devamla)- Değerli milletvekilleri, ekmeğin KDV'si yüzde 1, etin KDV'si yüzde 8, gübrenin KDV'si yüzde 18, tarım aletlerinin KDV'si yüzde 18, kefen bezinin KDV'si yüzde 18. Peki, pırlantanın KDV'si kaç biliyor musunuz?.. Tahmin edin. Sıfır, arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) Pırlantanın KDV'si bu ülkede sıfır. Pırlantanın KDV'sini sıfır yapan iktidar da haklı; çünkü, pırlanta her evin ihtiyacı; ekmek gibi, et gibi! Ama, biliyorum ki, elini vicdanına koyan milletvekili arkadaşlarımız da pırlantanın KDV'sinin sıfır olmasından son derece rahatsız. Temel gıda maddelerinde yüzde 18…

Bu çelişkiyi ya ortadan kaldırın ya da Partinizin ismindeki "adalet" kelimesini kaldırın.

AKP'nin 2002 yılındaki seçim beyannamesinde yatırımcıya taahhüt ettiklerini, sizlere bir kere daha hatırlatıyorum. AKP, 2002 seçim beyannamesinde, yatırım seferberliği için gerekli ortamı sağlayacağını ve KOBİ'lerin yatırımlarını destekleyeceğine söz vermiştir. Yine, aynı belgede, AKP Hükümeti "Kamu açıklarını kapatmak amacıyla son yıllarda enerji ve haberleşme gibi temel girdi fiyatları üzerinde çok yüksek vergiler uygulanmıştır, fiyatlar dünya standartlarının çok üzerine çıkmıştır. Bu vergiler, reel sektörün uluslararası rekabet gücü kazanmasına ve ihracat potansiyelinin artırılmasına imkân verecek standartlara çekilecektir" demekte.

ALİ ÖĞÜTEN (Karabük) - Çekeceğiz, çekeceğiz…

ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Devamla) - Tarımı kalkındırıp terörü bitirecektiniz, yoksulluğu yenecek, yolsuzluğa damardan girecektiniz. Bunları başaramadığınız gibi, başarısızlık karnesine bir de Türk sanayicisini eklediniz. Tarımı bitirdiniz, terörü canlandırdınız, yoksulluğu derinleştirip, yolsuzluğu coşturdunuz. Yoksul ve işsiz halkı kapkaç sektörüne kanalize ettiniz. Burada, kolluk kuvvetlerinin elindeki gücü aldınız, elini kolunu bağlamayı ihmal etmediniz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Beraber yaptık bunları.

ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Devamla) - AKP olarak, seçim beyannamenizde -yine hatırlatıyorum sizlere- "serbest bölgelerin daha etkin bir şekilde kullanılması ve yabancı yatırımcılara daha iyi tanıtılması sağlanacak, vergi muafiyetleri devam ettirilecektir" dediniz; ama, iki yıl geçmeden serbest bölgelerdeki vergi muafiyetlerini kaldırdınız. Sizin seçim beyannamenize güvenerek serbest bölgelere yatırım yapan yerli ve yabancı sermayeyi ortada bıraktınız. Basiretli devlet yönetimi bu değildir. Türk Devleti, bir dediği bir dediğini tutmayan, her gün yasaları değiştiren bir Orta Afrika diktatörü değildir.

Ege Serbest Bölgesinden bir örnek vermek istiyorum. 2005'te, toplam 52 firma ayrılmıştır. Sayın Dışişleri Bakanı, cazip hale geldiğini söylüyor. Bu şekilde mi cazip hale geliyor?! İki yıl içinde yerli-yabancı 52 firma Türkiye'yi terk ediyor. Yine, seçim beyannamenizde verdiğiniz sözler, seçim beyannamenizin tozlu sayfalarında kaldı. Siz, uyguladığınız politikalarla yatırım yapanı kaçırıyor, sonra da özel pazarlama yöntemlerinizle memleketin limanlarını, işletmelerini, yok pahasına satıyorsunuz!

Değerli milletvekilleri, KOBİ'lerin yüzde 92'si, KOBİ teşvik belgesine sahip değildir. KOBİ'lerin rekabet gücünü artırmak için bölgesel borsa sistemi kurulmalı, çokortaklı şirket yapıları hayata geçirilmelidir. İktidarda üçüncü yılını dolduran AKP Hükümeti, seçim beyannamesinde "KOBİ borsaları kurulacak, KOBİ'lerin hisse senetlerinin bu borsalarda işlem görmesi sağlanacaktır" taahhüdünde bulunmuş; ancak, bugüne kadar, diğer konularda olduğu gibi hiçbir şey yapılmamıştır. KOBİ'ler ayakta kalmayı zor başarmakta ve kredi kullanamamaktadırlar. Mevcut KOBİ'lerin yüzde 70'i kredi kullanamamıştır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çerçioğlu, sürenizi verdim, konuşmanızı tamamlayınız.

ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Devamla) - Bu durum, Basel-II kriterlerinin hayata geçirilmesiyle daha da kötüleşecektir.

Sayın milletvekilleri, KOBİ'lerin sorunları ile esnaf ve sanatkârların sorunları iç içe geçmiştir. KOBİ'leri esnaf ve sanatkârlarla birlikte ele aldığımızda, konunun toplumsal ve ekonomik önemi daha net görülecektir. Öncelikli olarak KOBİ'ler yeniden yapılandırılmalıdır. Teknoloji transferleri, toplam kalite, modern sanayi ve teknoloji siteleri, yeni finans modelleri, eğitim desteği, teşvik, ucuz hammadde ve pazarlama imkânları özel programlarla hızla hayata geçirilmelidir. İhracat performansına bağlı bir vergisel teşvik modeli, KOBİ'lerin dünya pazarına çıkışını hızlandıracaktır. Türk malı ürünlerinin dünya rekabeti içinde yerini alabilmesiyle teknolojik ve finansman yapıları hızla düzelecektir. Başarıyla uygulanacak bu teşvik modeli, Türkiye'nin dışticaret açığını dengeye getirebilir, cari açığı da kapatabilir.

KOSGEB, toplam işletmelerin 512 tanesine destek vermiştir. KOSGEB, danışmanlık ve eğitim hizmetlerini daha etkin vermelidir. Konuya, seçim bölgesinde yatırım yapan üç beş seçmene avantaj sağlamakla yaklaşıldığında, KOBİ'lerin kalkınması imkânsızdır. Hükümet, ideolojik hesaplarla yapay gündem yaratmak yerine, gerçek sorunlarla uğraşmaya başlamalı, yüzünü, çiftçiye, işçiye, emekliye, köylüye, üreticiye çevirmelidir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çerçioğlu.

Üçüncü konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Vedat Yücesan; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2006 malî yılı bütçesi üzerine görüşlerimi belirtmek üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçen haftadan bu yana görüşmeleri devam eden 2006 malî yılı bütçesi, üzülerek belirtmek istiyorum ki, tam anlamıyla bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Bütçe, maalesef, kısa vadeli düşünen, gelecekteki gelişmeleri dikkate almayan bir bakış açısının ürünüdür. Bu çerçevede, yetersiz, defolu, her yerinden yamalanmış bir bütçeyle karşı karşıya bulunmaktayız.

Sunulan bütçe, seçim dönemine yaklaşırken, seçmenlere nasıl daha iyi, şirin görünürüz felsefesiyle hazırlanmıştır. Bu nedenle, hükümet, ülkemizin kıt kaynaklarını orta ve uzun vadeli hedefler için değil,  kısa vadeli geçici amaçlar için kullanmaktadır.

Cumhuriyet Halk Partisinin, sorumlu muhalefet anlayışının gereği olarak yaptığı uyarılar, her zaman olduğu gibi tekrar gözardı edilmekte, hükümet ise "astığım astık, kestiğim kestik" mantığıyla, ülkemizin yarınlarını, çocuklarımızın geleceğini fütursuzca harcamaktadır.

Objektif bakış açısıyla bugüne kadar yapılan bazı uyarıları bir anımsayalım. İktidarın, uyarılara kulak asmamasının faturasını birlikte değerlendirelim.

Bir yıl öncesine dönelim değerli milletvekilleri. Yatırım ve istihdam artırmak gayesiyle 49 ili teşvik kapsamına alan 5084 sayılı Kanun tasarısı, tüm ikazlarımıza rağmen, hataları düzeltilmeden yasalaşmıştı. O dönemde, Cumhuriyet Halk Partisinin değerli sözcüleri, bu düzenlemenin yanlış olduğunu, devlet eliyle iller arasında haksız rekabet yaratılacağını vurgulamıştı. Sadece Cumhuriyet Halk Partisi mi; teşvik verilsin veya verilmesin, tüm illerin ticaret odaları, sanayi odaları, sivil toplum örgütleri "bu teşvik, kaynakların dengesiz olarak kullanılmasından başka bir şeye yaramayacaktır" diye hükümetimizi uyarmışlardı. AKP ne yaptı; "ben, bildiğimi okurum" dedi ve bu düzenleme yasalaştı. Bugün, bu uygulamanın sonuçlarına baktığımızda, tam anlamıyla bir hüsranla karşı karşıyayız. Kalkınmaya muhtaç Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde, yatırım oranları yok denecek kadar azdır. Buna karşın, yatırımların büyük bir kısmı, batıdaki illerimizde yoğunlaşmıştır.

Yapılan yanlışlığın sonuçları bununla da kalmadı. Teşvik çıkmadan önce farklı illerimizde yapılması düşünülen yatırımlar, teşvik kapsamına alınan illere kaydı. Bu haliyle, teşvik uygulamaları, sevinç kaynağı değil, haksızlıklar ve huzursuzlar yaratan bir niteliğe büründü. Bu konuda güncel bir örneği dikkatinize arz etmek istiyorum.

Yazılı basından da yansıdığı gibi, Güney Koreli otomobil üreticisi Hyundai, fabrika kurmak için Eskişehir, Düzce başta olmak üzere, birçok ilimizde fizibilite çalışmaları yapıyor. Değerli arkadaşlarım, sizlere sormak istiyorum; Eskişehir, teşvik kapsamında olmadığı için, bu yatırım sürecinde devre dışı kalmayacak mı; maalesef, evet. Hükümet, bölge ve şehir ayırımı yapmak suretiyle, devlet olma ciddiyetinden uzak bir uygulamaya imza atmıştır.

Değerli milletvekilleri, yatırımların odaklanması gereken yer Afyon, Aksaray, Düzce mi olmalı; yoksa, Van, Kars, Tunceli, doğu illerimiz mi olmalı? Bu sorunun yanıtı malum; ama, hükümetin kaygısı, sadece seçmenlere selam vermek.

Hükümetin uygulamalarından ıstırap çeken, bir diğer konu da, esnaflarımız. Az evvel, arkadaşlarım da dile getirdi, sayısı 5 000 000'a yaklaşan esnaf ve sanatkârlarımız sıkıntı içerisindeler. Esnaf, yıllardır umutla, heyecanla -beklediği- hipermarketler yasasını beklemektedir. Bu konunun da önemini, Cumhuriyet Halk Partili milletvekili olarak çeşitli yerlerde dile getiriyoruz; ama, hükümetin bu uyarılara kulakları daima kapalı.

Ülkemizde faaliyet gösteren 227 esnaf ve sanatkâr kolundan 80'i; yani, yüzde 35'i hiper ve grossmarketlerden olumsuz etkilenmektedir. Şehirlerimizde mantar gibi çoğalan bu işletmeler, esnaf ve sanatkârlarımızın kepenk indirmesine hazırlanmaktadırlar ve devamlı hızlandırmaktadır.

Sayın Bakandan esnafın sesini duymasını ve hipermarketler yasasının yasalaşması için gerekli çabayı göstermesini tüm esnaflar adına istiyoruz. Ülkemizin perakende emtia satıcılarına, hipermarketlere, grossmarketlere ya da bazı satış merkezlerine değil, bilim ve teknoloji ağırlıklı üretime, sanayileşmeye, marka oluşturmaya, dünyayla rekabet edecek girişimlere gereksinimi vardır.

Değerli arkadaşlarım, ülkemiz, Avrupa Birliğine üye olmak üzere çetin ve uzun bir yoldan ilerlemektedir. Türkiye'de, yaklaşık 235 000 adet üretici firma bulunmaktadır; ancak, bunların yaklaşık sadece 1 000 kadarı AB müktesebatıyla tamamen uyumlu üretim yapabilmektedir. Demek ki, müzakere süreci yaklaşık 234 000 firmamızın kaderini belirleyecektir. Sadece şirketlerin mi; aynı zamanda şirketlerde çalışan milyonlarca işçi ve işverenimizin geleceği, seksen yılda oluşmuş bir sermaye birikiminin akıbeti de bu süreçle yakından ilişkilidir. Başka bir deyişle, Avrupa Birliği üyeliği, bize sunduğu birçok fırsatın yanında ciddî tehdit unsurları da ihtiva etmektedir. Bu nedenle, bir an önce rasyonel politikalar geliştirilerek, 234 000 firmamızın müzakere sürecine nasıl uyum sağlayacağını planlamalıyız. Eğer, bu konuda tedbir almazsak, hem ekonomik hem de sosyal açıdan çok ciddî risklerle karşı karşıya kalacağız. Sanayi Bakanlığının bu konuda bir projesi var mıdır, ne tür çalışma yürütülmektedir; Sayın Bakanın bu konuda kamuoyunu aydınlatması gerekmektedir.

AB sürecinde sanayicilerimize sıkıntı yaşatan diğer önemli bir konu (CE) işaretidir. (CE) işareti, Avrupa Birliği içinde, belirtilen direktiflere uyan ürünlerin serbestçe dolaşabilmesi için imalatçı tarafından ürün üzerine vurulması gereken, ürünün sağlık ve güvenlik şartlarına uyduğunu belirten işarettir. Avrupa Birliği ülkeleri içinde ve arasında, sınırlar arasında, trafikte bir pasaport görevi görmektedir. Ülkemizde (CE) işaretini veren millî bir kuruluş bulunmamaktadır. Son beş yılda 8 ilâ 10 milyar dolar tutarında bir para, (CE) işareti almak üzere yurt dışına akmaktadır.

Diğer taraftan, AB 'nin, (CE) işaretiyle ilgili 23 direktifi var. TSE, sadece 12 direktif konusunda, (CE) belgesini vermek üzere, gerekli müracaatlarda bulunmuştur. Bu hususta, Bakanlığın, çalışmalarını büyük bir hız ve kararlıkla yürütmesi zarurîdir. (CE) markasını millî kuruluşumuzun vermesini sağlayarak, yurt dışına her sene akan milyarlarca dolar paranın yurt içinde kalması, bu paranın, yatırıma, modernizasyona ve araştırma ile geliştirme çalışmalarına yönlendirilmesi sağlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Türk sanayii sıkıntı içindedir. Aramalı ithalatımız, son yıllarda, ciddî bir artış göstermektedir. İthalatımızın yüzde 70,9'unu aramalı ithalatı oluşturmaktadır. Yılın dokuz ayında aramalı ithalatı, geçen yılın aynı dönemine göre, ithalatın yüzde 24,2 üzerine çıkarak, 60,3 milyar dolara yükselmiştir. Aramalı ithalatının ihracata kullanımı, 2002 yılında yüzde 90 oranındadır; 2005 yılında ise, yüzde 83'e gerilemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) - Dışticaret rakamlarındaki bu gelişmeler, Türk sanayiinin, artık, ithal girdi kullanarak, ithalat girdilerine ufak eklemeler yaparak, iç ve dış pazara satış yaptığını ortaya koymaktadır. Bu durum, ithal edilen aramalını yurt içinde üreten işletmeleri tehdit etmektedir. Sanayi üreten değil, sanayimizi üreten değil, başka ülkenin malını pazarlayan kuruluşlara dönüşmekte ve ihracatın ülke içerisindeki bıraktığı katmadeğer azalmaktadır. Rekabet gücünü zayıflatan bu olumsuzlukların düzeltilmesi gerekirken, kullanılan elektrik tutarının yüzde 2'si -yaklaşık olarak 150 trilyon lirayı bulan bir tutar- Anayasaya, AB direktiflerine ve 4628 sayılı Yasaya aykırı olarak TRT'ye aktarılmaktadır. Bunu da anlamak mümkün değildir değerli arkadaşlarım. İşletmelerin ve istihdamın üzerindeki prim, vergi yükleri çok yüksektir. Girdi maliyetlerini dünya ortalamasına çekmemiz gerekir. Aksi halde rekabet şansımız olmayacaktır. Üretimin, yatırımın, istihdamın ve ihracatın önündeki engeller kaldırılarak dünyayla rekabet edebilmek için yeni bir sanayi politikasını uygulamaya geçirmek zorundayız. Doğru çözümü bulmanın yolu ortak akıldan, kolektif düşünceden geçmektedir. Ülkemizin kaybedecek zamanı yoktur değerli arkadaşlarım. Ülkemizde, kırmızı sokak gibi sunî gündem maddelerini değil, geleceğimizi, yarınlarımızı aydınlatacak projeleri, konuları tartışmalıyız. Devlet, ciddiyetin ve iktidar olmanın gereği bunu gerektirir.

Sayın Bakan, geçenlerde elime 2 tane dergi geçti. Dergilere bakıyorum; ilk sayfayı açıyorsunuz, Atatürkümüzün resmi. Ne yazık ki renksiz basmışlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yücesan, son cümleniz için açıyorum efendim.

MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) - Efendim, bitiriyorum.

Aynı derginin öteki tarafına bakıyorum, Sayın Başbakanın resmi. 3 üncü sayfayı açıyorum Recep Beyin yazısı. 4 üncü sayfada Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımız Ali Coşkun Beyin fotoğrafı. Sayın Bakanım, sizin burada, acaba, niye öteki dergide resminiz yok?

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayfalar da tutmuyor…

MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) - Bir de bakıyorsunuz, 57 nci sayfadan…

BAŞKAN - Efendim, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

… 88 inci sayfadan 25 inci sayfaya geçiyor. Yani, sayı saymayı dahi bilmeyen Bakanlık, şimdi, Türk sanayiini, Türk tüccarını, Türk esnafını nasıl kurtaracak diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yücesan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, Bakanlığın görevleri arasında, özellikle kanunla ilgili, düzenlenmiş "çevrenin korunması, kirliliğin önlenmesi, iyileştirilmesi için gerekli tedbirleri almak, çevreye olumsuz etkileri olan her türlü faaliyeti ülke bütününde izlemek ve denetlemek…" Çevre ve Orman Bakanlığının çevreyle ilgili bölümdeki görevleri.

Şimdi, ülkemizin doğasını, coğrafyasını, denizini, suyunu, gölünü gerçekten kirlenmekten kurtarmak gerektiği konusunda kimsenin bir kuşkusunun olmadığını düşünüyorum.

Şimdi, ben bakıyorum, geçen gün gazetelere de yansıdı, Akşehir Gölü yüzde 90 kurumuş; Nasrettin Hoca'nın maya çaldığı göl. Elmalı'da Avlan Gölü aynı şekilde kurumak üzere. Burdur Gölü, yanından geçtiğimiz zaman içimiz sızlıyor, kurumak üzere. Kestel Gölü, aynı şekilde, gerçekten acı bir tabloyla karşımızda duruyor. O güzelim doğa parçaları tamamen kirlenmekte ve elimizden çıkmaya başlamaktadır.

Şimdi, bu durumda, bu yörelerdeki tesislerin arıtma sistemlerinin bu konudaki kirlenmeye ne kadar etkili olduğunu tartışmaya gerek yok diye düşünüyorum. Böylesine bir kirlenme, üstünde yaşadığımız ve gözümüz gibi bakmamızı gerektiren coğrafyayı maalesef tahrip etmektedir. Bakın, Antalya'da çok ciddî bir kirlenme var Sayın Başkanım. Lara, Manavgat ve Side bölgesindeki tesislerin arıtmalarının olmaması nedeniyle, çok ciddî kirlenmeye yol açmıştır. Orada, turist rezervasyon iptallerinin gündeme geldiğini özellikle görüyoruz. Burada, bu tesislerin akarsulara ve denize akıtmış oldukları atıklarla deniz kirlenmekte ve Avrupa'da, Almanya'da, "Türkiye'de deniz kirlenmektedir, insan sağlığı tehdit altındadır" diye yayınlar yapılmaktadır. Bunun sonucu olarak da, mavi bayrak uygulaması sona ermektedir Antalya'da. Mavi bayrak uygulamasının sona ermesi demek, turizmin baştan aşağı yok edilmesi demektir.

Şimdi, Antalya'da şu anda 8 tane mavi bayrak uygulaması sona erdirilmiştir. Şu anda, 2-3 tane daha, Konyaaltı bölgesinde mavi bayrak uygulamasının iptal edileceği konusunda görüşler alıyoruz, düşünceler alıyoruz, bu konuyla ilgili duyumlar alıyoruz, maalesef; bu konuda gerekli tedbirlerin bir an önce alınmasında yarar vardır.

Şimdi, Kundu bölgesinde otelciler diyor ki, biz, 12,5 milyon dolar arıtma tesisi için para yatırdık, altyapı için para yatırdık; ama, şu ana kadar bu konuda gerekli çalışmalar yapılmadı ve Kundu bölgesindeki oteller gerçekten çok zor durumda, turistler buradan kaçma noktasına gelmiş vaziyetteler. Bu konuda, Sayın Çevre Bakanının özellikle önlem alması gerekir diye düşünüyorum. Sayın Bakan, yasanın size verdiği çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi konusundaki görevinizi, lütfen, en kısa zamanda, tüm Türkiye adına yerine getirmenizi diliyorum.

Şimdi, tabiî, bu arıtmayla ilgili konu gündeme gelince, Sayın Başbakan geçen bütçe konuşmasında, Antalya'da 37 500 metreküp olan arıtma tesisi miktarının 2 katına çıkarıldığını, burada, kürsüden söyledi; ama, ben de Antalya'da yaşıyorum; bu arıtma tesisi miktarı 37 500'den 2 katına çıkarılmış ise, peki, bu mavi bayrakların iptali nereden geliyor?.. Bunu, özellikle bir Antalya Milletvekili olarak sormak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Malatya'da yaşanan olayları hepimiz acıyla izledik. Kanalizasyonların karıştığı içmesuyundan kaynaklanan hastalıklar ve 10 000 kişinin hastanede yatması…

Van Gölü ve çevresindeki kirlenmeyi takdirlerinize sunuyorum. Çevredeki bütün ilçelerin kanalizasyonları Van Gölüne akmakta ve Van Gölü gerçekten elimizden çıkmak üzeredir. O konuda acilen tedbir alınması… Bu konuda Mehmet Kartal arkadaşımızın verdiği Meclis araştırması önergesi de, şu anda, hâlâ gündeme alınmış değildir; bu konuda da gerekli tedbirlerin alınacağını düşünüyorum Sayın Bakanım.

Ayrıca, Ergene Havzasında, Çerkezköy'den başlayan sahil tesislerinin bu havzayı kirlettiği konusunda çeşitli duyumlar, şikâyetler, basında yer alan haberleri izliyoruz. Bunlara duyarsız kalmamak lazım. Biraz önce, arkadaşımız, buna benzer bir tedbir alındığını söyledi, güzel; ama, çok kısa sürede olması gerektiğini düşünüyorum. Lüleburgaz, Alpullu, Pehlivanköy'ün bu konuda çok zor durumda olduklarını bizzat izliyoruz ve görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes, tarih boyunca o yöreye bereket getirmiş, gerçekten, uygarlık açısından çok önemli görevler üstlenmiş akarsularımızdır; ancak, şimdi bakıyorum, o güzelim Aydın Ovasından geçen Menderes Nehri, maalesef kirlenmeyle karşı karşıya. Onun yanında Gediz ve Küçük Menderes, yine aynı şekilde kirlenmeyle karşı karşıya.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu konuda, en kısa zamanda gerekli tedbirlerin alınmasını ve Aydın Ovasının, İzmirimizin o yiğit, efe -gâvur İzmir değil- yiğit İzmir'in, Efe İzmir'in bir an evvel kurtarılmasını talep ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Koçhisar Gölünden tuz üretildiği hepimizce biliniyor. O yörenin de kirlenmekte olduğunu ve tuz üretimine olumsuz katkıları olduğunu izliyoruz, görüyoruz. Bunların da bir an evvel çözülmesinde yarar vardır.

Ayrıca, Köprülü Kanyonun suyuna dokunmaya kalkmayın. Köprülü Kanyonun suyuna dokunulduğu anda, oradaki tarih, uygarlık, turizm, tamamen sıfıra inecektir. Bu konuda da, Sayın Çevre Bakanının dikkatlerini çekmek istiyorum.

Sayın Başkan, Bakanlığımızın ormanla ilgili de görevleri var tabiî. Ormanların korunması, imarı ve ıslahı, Orman Bakanlığının görevlerinden birisi. Ağaçlandırma yapmak, devamlı ve geçici fidanlıklar kurmak da, yine Orman Bakanlığının görevi. Bu arada benim fidanlığı unutmayalım, park ve bahçelerde duruyor Sayın Bakanım. Onu da, bir an evvel, nasıl kurtaracaksak kurtaralım. Ayrıca, devlet ormanları içinde ve bitişiğinde oturan köylüleri, sosyal ve ekonomik gelişmelerini sağlamak amacıyla desteklemek, yine Orman Bakanlığına verilen görevlerden birisi. Ayrıca, millî parklar, orman içi mesire yerlerinin korunmasını ve geliştirilmesini sağlamak…

Bu hizmetlerin tümünün, bu görevlerin tümünün Belek'te, Sorgun'da, Lara'da yapıldığı konusunda benim kuşkularım var. Bu saydığım bölgelerde, maalesef, ağaçları artırmakla görevli, orman alanlarını artırmakla görevli Bakanlığın, buralarda ağaç kesimine dönük uygulamalara çok da kayıtsız kaldığı konusunda bir düşüncem var. Bunun ciddiyetle ele alınması, Belek'te, Sorgun'da ve Lara bölgesinde ağaç kıyımına son verilerek… Yapılacaksa bir tesisleşme, bunlara dikkat edilerek yapılmalı. Yol falan yapılmasın diyen yok, otel yapılmasın diyen yok; ama, orman alanını tahrip ederek değil, ormanları koruyarak… Çünkü, Orman Bakanlığının görevi ormanı korumak. Bu konuda, Sayın Bakanın, özellikle dikkatli davranmasını talep ediyorum.

Tabiî "devlet ormanları devletçe yönetilir ve işletilir" hükmüne rağmen, bunu özel sektöre devretme gibi bir anlayışla hareket etmek, çok doğru bir yaklaşım değil. Ayrıca, yine, orman alanlarını artırmakla görevli bir bakanlığın, orman alanlarını satmakla suç işlediği konusunda da bir görüşümüz vardır. Sizin göreviniz orman alanını fazlalaştırmaktır, ağaç sayısını artırmaktır; ama, siz, orman alanlarını daraltarak, Orman Bakanlığını, görevinin sorumluluğunu yerine getirmiş olmazsınız diye düşünüyorum.

Bu hükümette bir sorun var; bakanlık kanununun kendine verdiği yetkileri kullanan bakanlar, maalesef, icraatlarıyla ters orantılı durumdalar. Şimdi, Maliye Bakanı vergi toplamakla görevli bir bakan, Maliye Bakanı devletin gelirini artırmakla görevli bir bakan; ama, vergi kaçırma iddiasıyla yargılanıyor. Orman Bakanlığına baktığınız zaman, bu şekilde davranışlar içinde görüyorsunuz. İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık, yaptıkları görevlerle ters orantılı davranışlar içindeler. Haklarında birsürü yolsuzluk dosyaları var; doğrudur, yanlıştır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - …ama, bunların bir an evvel çözülmesi ve gerçekten, Türkiye'nin, hak ettiği noktaya taşınması gerekir diye düşünüyorum.

Bir de, Sayın Bakanım, millî parklar çok önemli; sizin görev alanlarınızdan birisi, biraz önce saydım. Antalya'da Olimpos ve Bey Dağları Millî Parkı var. Bu, 64 800 hektardı, 88'de 34 425 hektara indirildi; son olarak da, 2 Eylül tarihinde yayımlanan Resmî Gazetede, 820 hektarlık bölüm daraltıldı. Şimdi, biraz önce okuduğum görevlerinizden birisi de, millî park alanlarını çoğaltmak; ama, millî park alanlarını daraltarak, Orman Bakanlığının sorumluluğunu yerine getirmemiş oluyorsunuz. Burada, Orman Bakanlığı bu sınırı daralttığı zaman Kındılçeşme, Göynük, Çaltıcak ve Sarısu gibi, doğanın en güzel, coğrafyanın en güzel coğrafyalarının daraltıldığı ve buraların yapılaşmaya açılacağı konusunda tereddütlerimiz var. Bu tereddütlerimizin bir an evvel giderilmesi lazım. Sayın Bakanın bu konuda açıklamasını bekliyorum.

Antalya'ya sahip çıkmak gerekiyor; Türkiye'ye nasıl sahip çıkmak gerekiyorsa, Antalya'ya da sahip çıkmak gerekiyor. Antalya çok üzüldü son yıllarda. 80 yılından bu yana Antalya'yı çok kırdık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümlenizi rica edeyim.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Tamam efendim.

Antalya'yı son yıllarda gerçekten çok kırdık. Her gelen yerel yönetim Antalya'dan ne alırım diye baktı, Antalya bana ne verir diye baktı; ama, Antalya'dan ben ne alırım diye değil, ben Antalya'ya ne veririm diye bakmak lazım. Ben Antalya'dan ne alırım dediğiniz zaman Antalya'yı tahrip edersiniz. Antalya, Türkiye'nin turizmini, ekonomisini, tarımını, ticaretini ayakta tutan bir kent.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Taşocakları…

ATİLA EMEK (Antalya) - Taşocakları…

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bu konuda gerekli tedbirlerin alınmasında yarar görüyorum. Antalya'da doğayı tahrip etmek turizmi tahrip etmektir, Antalya'da ekonomiyi tahrip etmektir, Türkiye'de ekonomiyi tahrip etmektir.

Taşocaklarını arkadaşlarım hatırlatıyorlar. O konuda da ciddî doğa tahripleri vardır, ciddî görüntü kirlilikleri yaşanmaktadır. Umarım, bu konuda da, Çevre ve Orman Bakanlığı gerekli tedbirleri alır ve Antalya'yı, dolayısıyla,  Türkiye'nin çevre kirliliği ve orman sorunlarıyla ilgili, bir an evvel, sorunlarını çözüme kavuşturur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ercenk.

Son konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Semerci; buyurun.

CHP GRUBU ADINA MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 yılı merkezî yönetimi  Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Küresel ısınmanın önümüzdeki on yıllarda ne kadar önemli sorunlar yaratacağı gerçeği bilim adamları tarafından sık sık tekrarlanmakta ve uyarılar yapılmaktadır. Çevre ve ormanın, dünyamız ve atmosferimizin temiz kalmasında ne kadar önemli bir kavram olduğu hepimiz tarafından bilinmektedir. Ülkemizde de çevremizi temiz tutmamız, ormanlarımızı korumamız ve geliştirmemiz için her türlü çalışmanın ve gayretin gösterilmesi gerekmektedir.

Yüce Meclisin değerli üyeleri, Türkiye'nin yüzde 27'si ormanlık alan olup bunun yüzde 70'i verimsiz, bozuk ve ağaçlandırılması gereken alanlardır. Bu alanların verimli alanlara dönüştürülmesi için her yıl 300 000 hektar orman alanının ağaçlandırılması gerekmektedir. 1992 yılında 3800  sayılı Yasayla Orman Bakanlığı kurulmuş, yıllık ağaçlandırma 25 000-30 000 hektarı geçememiştir. Bugün de durum farklı değildir. Orman köyleri, en fakir kesimleri oluşturmaktadır. Gerek istihdam oluşturulamaması gerekse orman varlığından pay alamamaları, orman köylüsünü perişan etmiştir.

Kamuoyunda 2/B olarak bilinen alanlar, 31.12.1981 tarihinden önce orman niteliğini tam olarak kaybettiği gerekçesiyle, 6831 sayılı Orman Yasasının 2 nci maddesi (B) bendi gereği, orman sınırları dışına çıkarılan yerlerdir. AKP, bu arazilerin metrekaresini 5 Amerikan Dolarından fiyatla satacağını ve 25 milyar Amerikan Doları gibi gelir sağlayabileceğini düşünmekte ve söyleyebilmektedir. Böylece, AKP 2/B arazilerini borç ödemek için, borçların faizlerini ödemek için bir kaynak paketi olarak görmektedir.

Cumhuriyet Halk Partisi, orman niteliğini kaybetmiş bu arazilerin değerlendirilmesine taraftardır. Cumhuriyet Halk Partisi, Anayasanın 170 inci maddesi için, AKP tarafından getirilen ve orman köylüsünün toprağına göz diken, köylünün işlediği toprağı yağmacılara ve rantçılara vermeyi öngören düzenlemenin değiştirilmesi için bir önerge vermiştir. Cumhuriyet Halk Partisi, orman köylülerine tarımsal amaçlı kullanılmak kaydıyla bedelsiz olarak verilmesini istemiştir.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Niye bedelsiz?!

MEHMET SEMERCİ (Devamla) - Diğer alanların satışından elde edilecek gelirin ise, borç faizlerini ödemesi yerine, orman köylülerinin kalkındırılmasına, orman kadastrosunun yapılmasına, yeni orman alanlarının oluşturulmasına, eski orman alanlarında çarpık yapılaşma biçiminde gelişen beldelerin planlaması, teknik ve sosyal altyapı çalışmalarına harcanmasını istemektedir.

Bu önerge, maalesef, AK Parti milletvekilleri tarafından reddedilmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi iktidara geldiği zaman, üzerinde tarım yaptığı 2/B alanlarını orman köylüsüne mutlaka bedelsiz olarak verecektir. (CHP sıralarından alkışlar)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ne zaman?!

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Peşkeş çekecek…

MEHMET SEMERCİ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, son yıllarda orman yangınlarını önleme kapsamında yapılan çalışmaları daha geliştirerek gerek eğitimli orman personeli artırılmalı gerekse yangın söndürme araç ve uçakları çoğaltılmalıdır. Özellikle yangına hassas Ege ve Akdeniz orman bölgeleri devamlı gözetim altına alınmalıdır. Ormancılık faaliyetleri içinde yer alan çalışmaları -yani, bizim de destek verdiğimiz kent ormanı, orman yangılarının önlenmesiyle ilgili alınan tedbirler, orman kadastrosu ve eğitim gibi- ilgiyle izlemekte ve bunların geliştirilmesini beklemekteyiz.

Değerli milletvekilleri, hükümetin üç yılı aşkın süredir çevre konularında toplumu etkileyen bir çalışma gösterdiğini söylemek isterdik buradan; maalesef, bu konuda gözle görülür bir çalışmanın olduğunu göremiyoruz, zaten biliyoruz yatırımcı bir bakanlık değil. Örneğin, Türkiye'nin en verimli ovası, Aydın Ovası, burada da Büyük Menderes Nehri var. Bu havzada bugüne kadar çevre kirliliğini önleyecek hiçbir tedbir alınmadığı gibi, çevre kirliliği durmadan artmaktadır. Son, Menderes'in ulaştığı noktada Türkiye'nin ikinci büyük alüvyal ovası Söke Ovasıdır.

Türkiye'de şehirlerin büyümesiyle birlikte kanalizasyon, katı atık ve atık su sorunları, sanayileşmenin getirdiği büyük çevre kirliliği, önemli bir sorun haline gelmiştir. Denizlerin kirlenmesi, su havzalarının korunması, yeraltı sularının kirlenmeden korunması gibi konular ivedi çözüm beklemektedir. Çevre Kirliliği Önleme Fonu Yönetmeliği çerçevesinde ayrılan kaynakların çok yetersiz olduğunu biliyoruz. Bu kaynağın da tarafgirlik doğrultusunda kullanıldığını görmekteyiz. Bu konuda zaman zaman…

Araya bir saptama yapmak istiyorum; sayın bakanlarımız ve AKP'nin bazı milletvekilleri çıkıyor "hayır, biz tarafsız davranıyoruz" diyor. Ya sizin dediğiniz doğru yahut da bakın, benim elimde belge var; bu doğru. Bu da, bakanlığınızın belgesi, tarafgirlik belgesi. Nasıl proje karşılığında hangi belediyelere ne destek verdiniz; sizin imzanızla bana verilmiş belgedir. Ya bu doğru yahut da sizin dediğiniz. Şimdi, burada mertçe söylemek gerekiyor… Ben de belediye başkanlığı yaptım uzun süre, ola ki insanlar örgütsel yapı içinde gelirken böyle ufak argümanların içine girebilir; ama, mertçe bunu söyleyin; bunu böyle yaptık derseniz, biz hiç olmazsa mutlu oluruz bundan.

Aydın İlinde belediyelere çevre projeleri karşılığında verilen destekler siyasî taraflılığı gösteren belgeli örneklerden bir tanesidir sevgili arkadaşlar; bunun yanında, Ergene Havzası, Beyşehir Gölü ıslah projeleri ile Marmara şeridi katı ve sıvı atık projeleri askıda durmaktadır. Hatta, yakın  zamanda, 1 600 000 dönümlük alan, Yalova kenarında deniz doldurularak  burada sanayileşme ve ticaret merkezleri yapılmak için girişimler yapılıyor ve uygulanıyor şu anda. Hükümetin bu konuda hassas olmasını ve çözümler getirmesini beklemekteyiz.

Hükümetin uyguladığı tarım politikaları nedeniyle zor durumda olan çiftçilerimiz, çevre kirliliği nedeniyle daha da zarar görmektedir; örneğin, bazı bölgelerde sanayi ve kentsel atıklar nedeniyle nehirler, dereler kirlenmekte, buralardan sulama suyu kullanan çiftçilerimiz mağdur olmaktadır. Bir taraftan dekar başına ürün verimi düşmekte, araziler çoraklaşmakta, diğer yandan meyve ağaçları zarar görmekte ve kurumaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Semerci.

MEHMET SEMERCİ (Devamla) - Bazı bölgelerde özellikle sulama suyuyla temas eden çiftçilerimiz ve tarım işçilerinde deri hastalıkları baş göstermekte, derin yaralar oluşmaktadır. Denizlerimiz ve özellikle göllerimiz, bu çevre kirliliğinden nasibini almakta, bu alanların florası değişmekte, balık ve kuş türleri yok olmaktadır.

Yüce Meclisin değerli üyeleri, ekonomik zararları kısa sürede iyileştirir, yani, ekonomimiz bozuksa bunu kısa sürede düzeltebiliriz; siyasî tercihlerimizde farklı uygulamalarla giderebilir, yanlışlıklarımızdan kısa sürede dönebiliriz; ama çevre ve orman konularında vereceğimiz zararlar hayatımızı onlarca yıl olumsuz etkiler. Yok olan ormanların yeniden oluşması her yönüyle büyük bir maliyettir, bugün olduğu gibi. Toprağımızın ve sularımızın kirlenmesiyse, bitki üretiminde yıllar süren olumsuzluklar yaratır. İnsan sağlığına telafi edilemeyecek etkileri olan çevre ve orman anlayışımıza her türlü dikkati ve özeni göstermeliyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Semerci, cümlelerinizi tamamlayın efendim.

MEHMET SEMERCİ (Devamla) - Bitiriyorum, teşekkür edip bitiriyorum.

Çevre ve Orman Bakanlığının olumlu uygulamalarını desteklemeli ve katkı vermeliyiz. Olumsuz karar ve uygulamaları uyarmalıyız ve acımasızca da eleştirmeliyiz.

Bu duygularla, daha temiz çevre, daha yeşil bir Türkiye ve daha berrak sularımız için, hepinizi saygıyla selamlıyor ve bütçemizin ülkemize, ulusumuza hayırlı olmasını temenni ediyorum, diliyorum.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Semerci.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.11


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.33

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) (Devam)

E) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI (Devam)

1.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı  2004 Malî Yılı Kesinhesabı

F) REKABET KURUMU (Devam)

1.- Rekabet Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

G) MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ (Devam)

1.- Millî Prodüktivite Merkezi  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

H) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

İ) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)

1.- Türk Akreditasyon Kurumu  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

J) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

K) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

L) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI (Devam)

1.- Çevre ve Orman Bakanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

M) ORMAN  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Orman Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Orman Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

N) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

O) ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, AK Parti Grubu adına ilk söz Kayseri Milletvekili Sayın Muharrem Eskiyapan'a ait.

Buyurun Sayın Eskiyapan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUHARREM ESKİYAPAN (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 2006 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesi hakkında AK Parti Grubu adına görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi şahsım ve Grubum adına sevgilerle, saygılarla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın kuruluşundaki ana amaç, ülkenin sanayi politikasının ülke şartları ve teknolojik gelişmeler doğrultusunda tespit edilmesi, kalkınma plan ve programlarında yer alan ilke ve hedefler doğrultusunda sanayiin dengeli ve hızlı gelişimini sağlamaktır. Bu tanımda yer almayan; ancak, ülke ekonomisinin itici gücü konumundaki sanayimizin gelişmesi ve rekabet edebilir bir konuma gelmesi için, küreselleşme süreciyle birlikte, Dünya Ticaret Örgütünün öncülüğünde, gümrük duvarlarının yıkılması… Ülkeler arasındaki ticarî sınırların ve engellerin kaldırıldığı, çılgınca bir rekabet sürecinin içinden geçmekteyiz. Türkiye olarak, kendimizi bu sürecin dışında tutmamız mümkün değildir. Bu nedenle, sanayimizin dengeli dağılması, modern yaşam gerekleri ve istihdam artırıcı özellikleri olan politikaları oluşturmamız gerekmektedir. Bu bağlamda, organize sanayi bölgelerinin oluşturulması, küçük sanayi sitelerine Bakanlıkça kullandırılan düşük faizli kredi desteği ve yıllık yatırım programlarında yer alan projelerin tamamlanarak sanayicilerimizin hizmetine sunulması konusundaki çalışmalar başarıyla devam ettirilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, hepimizin bildiği gibi, bu gelişmelere bağlı olarak, önce 36 ilimizi kapsayan yatırımların ve istihdamın teşvik edilmesine dair bir yasa çıkardık. Bu ilk çıkardığımız yasada teşvik kriteri, kişi başına millî geliri 1 500 Amerikan Dolarının altındaki illerimizi kapsıyordu. Daha sonra, kamuoyundan gelen haklı eleştirilerin hükümetimiz tarafından dikkate alınması sonucu, ilk çıkan yasa tadil edilerek, vergi ve sigorta primi teşvikleri ile enerji desteği açısından kapsama girecek illerin belirlenmesinde, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca belirlenen 2003 yılı sosyoekonomik gelişmişlik endeks değerlerinin bir ölçü olarak dikkate alınması sonucu, teşviklerden yararlanacak illerimizin sayısı 49'a çıkarılmıştır. Ayrıca, bu kanun kapsamına giren illerde, daha önce çıkardığımız 5084 sayılı Yasanın yürürlük tarihinden önce faaliyete başlamış mükelleflere, bu faaliyetleri kapsamında yarattıkları istihdam dolayısıyla da teşviklerden yararlanma olanağı sağlanmış oldu.

Değerli arkadaşlarım, bu iki yasanın Meclisimizdeki görüşmeleri sırasında söz alarak bu konudaki samimî düşüncelerimi dile getirmiştim. Bu teşvik meselesiyle ilgili olarak yapılması gereken en önemli iş, Türkiye'nin sanayi envanterinin çıkarılmasıdır. Bunu çıkarmadan doğru bir teşvik sisteminin hazırlanması mümkün değildir. Yani, biz, ülkemizde, hangi sektörde, hangi bölgede ne kadar fabrika var, üretim yapan ne kadar küçük işletme var, bunların üretim kapasiteleri nelerdir, istihdam kapasiteleri nedir, üretim emek yoğun mudur, teknoloji yoğun mudur, bunları bilmeden, doğru bir yatırım teşvik sistemini getiremeyiz. Eğer bunları bilirsek, doğru bir sistem olan sektörel ve bölgesel tercihli teşvik sistemini getirebiliriz.

Değerli arkadaşlarım, daha önce çıkarmış olduğumuz teşvik yasalarında, sektörel ve bölgesel tercih yoktur. Yani, kanun kapsamına giren illerimizdeki bütün sektörleri teşvik etmiş bulunuyoruz. Bakınız, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin geçtiğimiz ay yayımladığı "ekonomide durum tespiti ve beklenti" raporunda, teşvik kapsamındaki 49 ilimizden sadece 7'sinin sistemden olumlu etkilendiği ortaya konulmuştur. Kalan 43 ilimiz ve kanunun kapsam dışı bıraktığı 32 ilimizde çok yoğun şikâyetler ortaya çıkmıştır.

Değerli arkadaşlarım, teşvik sistemi, sektörel ve bölgesel tercihli olmamasından dolayı, verimsiz yatırımların artmasına ve yatırımlara yönlendirilen tasarrufların israfına neden olmaktadır.

Teşvik kapsamında olmayan 32 ilimizden gelen yoğun şikâyetlerin en önemlisi, haksız rekabetin giderek yaygınlaşmasıdır. Komşu iki ilden birisi teşvik kapsamında, diğeri kapsam dışıdır. Aynı sektörde faaliyet gösteren iki kuruluştan bir tanesi teşvik sisteminden yararlanarak üretim maliyetini düşürme şansına sahip iken, komşu ildeki sanayici bunlardan yararlanmadığı için, daha yüksek maliyette üretim yapmakta ve haksız rekabete neden olmaktadır. Bu nedenle, getirilecek teşvik yasasının maliyet azaltıcı etkisi mutlaka olmalıdır; ama, haksız rekabet yaratılmamalıdır.

Teşviklerin sektörel ve bölgesel tercih sistemiyle getirilmesi, teşvik verilecek sektörlerin hammadde, üretim ve pazarlama koşulları analiz edilerek yapılmalıdır. Yapılacak yatırımların istihdama katkısının ne olacağı da çok iyi analiz edilmelidir. Emek yoğun mu veya teknoloji yoğun mu bir istihdama yönelinecektir; ihracat sektörleri hangileri olacaktır, ithalata dönük sektörler hangileri olacaktır; bunları tespit etmeden çıkaracağımız veya çıkardığımız teşvik yasaları amacına ulaşamayacaktır.

Yatırımların istihdamda olumlu etki yapması açısından ve kayıtdışılığın kayıt içine alınması ve gizli işsizlik meselesinin çözümlenmesi için, işverenlerin üzerindeki asgarî net ücretin yüzde 70'lerine varan prim ve vergi yükünü Avrupa Birliği ortalaması olan yüzde 25'ler seviyesine indirmemiz gerekmektedir. Buna bağlı olarak, Kurumlar Vergisi oranlarını sosyal devlet anlayışı içerisinde, asgarî ücretten alınan vergi ve prim oranlarına da yansıtmamız gerekiyor. Son üç yılda yüzde 26'lara varan hızlı bir büyüme oranına ulaşılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM ESKİYAPAN (Devamla) - Başkanım, toparlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayın.

MUHARREM ESKİYAPAN (Devamla) - Bu arada, enflasyon uzun yıllardan beri ulaşılamayan tek haneli rakamlara düşmüştür. İhracat rakamları iki katına çıkmış, reel faizler de tek haneli rakamlara düşürülmüştür. Yıllardır söylenen; ama, bir türlü yapılamayan özelleştirme uygulamalarında çok ciddî mesafeler alınmıştır. Son üç yıldaki toplam yüzde 26'lık kümülatif büyüme oranının içinde kamu tüketimi ve yatırımlarının payı, sadece 2,4'tür. Bu veri, bize, büyüme trendinin, özel sektör yatırımlarından, tüketimlerinden ve ihracatından kaynaklandığını en açık biçimde göstermektedir. Bu noktada, siyasî istikrarla birlikte, hükümetimizin, özel sektörün dinamiğine güvenerek, ülke kalkınmasının özel sektörle yapılacağına inanan bir hükümet olması da en önemli unsur olmuştur. Bu büyüme oranları, istihdama oran olarak daha az yansımıştır. Bunun nedeni de, yüksek vergi ve yüksek Sosyal Sigortalar prim oranları olarak karşımıza çıkmaktadır.

Diğer bir önemli husus da, büyüme rakamlarındaki yüksek oranın en önemli ayağı sanayi üretimindeki verimliliğin, kapasite kullanım oranlarıyla doğru orantılı olarak, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın özverili katkıları nedeniyle artmış olmasıdır.

Yine, bu teşvik meselesiyle ilgili olarak, özellikle Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde sektörel tercih kapsamında düşünülecek et ve et ürünleriyle, süt ve süt ürünlerinin sanayiciliği konusuna ciddiyetle eğilmemiz gerekmektedir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, son olarak diğer önemli bir hususu da dile getirerek sözlerimi bitirmek istiyorum. Gelir Vergisi Kanununun 19 uncu maddesinde belirtilen yatırım indirimi uygulamasında, dar mükellefiyete tabi olanlar dahil, ticarî veya ziraî kazançları bilanço esasına göre tespit edilen vergiye tabi mükellefler, faaliyetlerinde kullanmak üzere satın aldıkları veya imal ettikleri amortismana tabi iktisadî kıymetlerin maliyet bedellerinin yüzde 40'ını, vergi matrahlarının tespitiyle ilgili kazançlarından yatırım indirimi istisnası olarak indirim konusu yapmaktadırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM ESKİYAPAN (Devamla) - Başkanım 1 dakika daha.

BAŞKAN - Efendim, son cümlelerinizi rica edeyim.

MUHARREM ESKİYAPAN (Devamla) - Bu indirimden yararlanmak için, en az yatırım tutarı 10 000 YTL olarak tespit edilmiştir. Yatırım indiriminden yararlanamayacak hususlar da, yine aynı kanunun aynı maddesinde sayılmıştır.

Bu, ne kadar olumlu bir adımsa, yatırım indirimi istisnasını kaldırmak da çok yanlış bir iş olacaktır. Hatta, vergi tekniği açısından, yani, verginin genelliği ilkesinden hareketle yapabiliyorsak, bu yatırım indirimi oranlarını Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde daha yüksek oranlarda uygulamalıyız.

Sanayiciliğin mutfağından gelen bir insan olarak, bütün yaşamını ticaret ve sanayi sektörünün içinde geçirmiş, elli yılı aşan bir sanayici, işadamı arkadaşınız olarak bunu söylemeyi görev sayıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türk sanayiindeki bu olumlu gelişmeler, ülkemizi direkt olarak olumlu etkilemektedir. Bu bakanlık, ülkemizdeki sanayi ve ticaret erbabının ve tüketicilerimizin gözbebeğidir.

Bu nedenle, başta, Sanayi ve Ticaret Bakanımız olmak üzere, değerli bakanlık bürokratlarımıza başarılı çalışmalarından dolmayı teşekkür ediyor, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin ülkemize, milletimize, sanayicilerimize, yatırımcılarımıza, ticaret erbabına, tüketicilerimize hayırlı olması dileklerimle, Yüce Meclisi şahsım ve Grubum adına sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ediyoruz Sayın Eskiyapan.

İkinci konuşmacı, Aydın Milletvekili Sayın Ahmet Rıza Acar.(AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET RIZA ACAR (Aydın ) - Muhterem Başkanım, değerli üyeler; hepinizi en içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Rekabet ve verimlilik konusu üzerinde söz almış bulunmaktayım. Peki, niçin seçtin bu konuyu derseniz, biliyorsunuz ki, Türkiye'de 1965 yılında kurulan Millî Prodüktivite Merkezi o günden bugüne çalışmalarını sürdürmekte, hatta, uzun yıllar, yani, bundan birkaç yıl öncesine kadar Türkiye'de ne kadar oda varsa madden destekledikleri bir kurum idi Millî Prodüktivite Merkezi; ama, bu merkezin çalışmalarından, bu merkezin işlevinden, bu merkezin üstlendiği görev ve misyondan ne kadar istifade ettiğimize baktığımız zaman, öyle zannediyorum ki, yeterince, bilhassa bu konuda Batılıların istifadeleri, Batılıların bu kurumları kullandıkları miktarda ve mikyasta kullanmadığımızı, ondan istifade etmediğimizi düşünüyorum.

Aynı şekilde, daha on yıl kadar önce kurulan bir  Rekabet Kurumuna da baktığımız zaman, onda da çok geç kalmış olduğumuzu, ondan da istenilen boyutlarda istifade edip etmediğimizi toplum olarak tartışmamız lazım. Hele Türkiye, bu üçüncü bin yılda önemli adımlar, önemli merhaleler katetmek konusunda büyük politikalar ürettiyse, işte, bu politikaların daha rahat ve daha sağlıklı gelişmesi için bu iki kuruma çok önemli görev düşüyor. Hele verimlilik, hele bununla birlikte rekabet, bunun yanında, bunun ortaya çıkardığı kaliteye baktığımız zaman, Türk Ulusunun, Türk Milletinin buna çok ama çok ihtiyacı var. Hatta, Türk Milleti, bütün bunları çeşitli zamanlarda, bilhassa, demokrasi döneminde, 1950'den 2002 seçimlerine kadar her seçimde istediğini bizatihî beyan etmiştir.

Mesela, 1950 seçimlerine baktığımız zaman, bir değişime damgasını vurmuştur. Burada şunu söylemek mecburiyetinde olduğumu hissediyorum kendimi: Türkiye'de ne kadar değişim olduysa, ne kadar dönüşüm olduysa, bunun hepsine sadece ve sadece milletimiz damga vurmuştur, onun damga vurdukları hayata geçmiştir. 1950 böyledir, 1954 böyledir, 1965 hakeza aynı şekildedir. Buna, 1973 ve 1977'yi hatırlatmak ve dahil etmek lazım. 1977'de yüzde 42'yle bir siyasî partiyi "değişim istiyorum" diye iktidara taşımıştır. Aradan geçen 6 sene içerisinde, 7 sene içerisinde, 1983'te yepyeni bir anlayışa sahip çıkmıştır. O Türk Milletine sunulan politikalara, düşüncelere, fikirlere, değişimlere sahip çıkmış ve damgasını vurmuştur. Yine, hakeza, aradan yirmi yıl geçtikten sonra, yani, 1990'lardan 2002'lere kadar yaşadığımız duraklama, yaşadığımız gerilemeyi de iyice irdelersek, iyice incelersek ve bu dönemde de tek partiye hiçbir zaman yetki vermemesini gözönüne aldığımızda, hatta, 1999 senesinde 3 siyasî partiye birden görev düşecek şekilde oyları dağıtmasına baktığımız zaman, bu değişimin gerçek sahibinin halkımız olduğunu rahatlıkla görebiliriz.

2002 yılında buna son noktayı koymuştur ve -öyle zannediyorum ki- artık, bundan sonra  da Türk Milletinin karşısına değişimsiz, dönüşümsüz programlarla, projelerle çıkma imkânının olmadığını düşünüyorum. İşte o kırk yıl önce kurulan Millî Prodüktivite Merkezinden istenen ölçüde yararlanamamanın bedelini bu toplumumuz, mesela, 1993 ile 2002 yılları arasında ortalama yüzde 70 enflasyonla ödemiştir, 1993'le 2002 yılları arasında yüzde 2'lik civarındaki bir kalkınmayla ödemiştir; hatta, 1998 ile 2002 yılları arasında 0,2 kalkınmayla ödemiştir bedelini. Bu kadar işsizliğin yığılması, bu kadar gençlerimizin iş arayışı içerisinde olmasının bedelini bu gençlerimiz ödemişlerdir diye düşünüyorum.

Şimdi, bu bedelden çıkarak, 2002 yılı 3 Kasımından sonra, Türkiye yepyeni bir kulvara girmiştir. Bu kulvarda, en geniş boyutuyla 3 Ekimde, yeni bir mesafe katedilmiştir. Dolayısıyla, bu toplum ve bu ülkenin bütün değerleriyle birlikte, kurumlarıyla birlikte Avrupa ülkeleriyle, onların kurumlarıyla, hastaneleriyle, postaneleriyle, sanayi kuruluşlarıyla, ar-ge müesseseleriyle, daha nice nice kurumlarıyla hem devlet kurumlarımız olarak hem de özel sektör kurumları olarak yarış yapmak mecburiyetindeyiz, onlarla rekabet etmek durumundayız, verimliliği onlardan daha iyi yakalamak mecburiyetindeyiz.

Peki, bu verimliliği yakalayamadığımız takdirde ne olacaktır? Ama, öyle zannediyorum ki, artık, bugünden sonra geriye dönüş yok; bu kulvarın içerisinde, geri dönüşü olmayan tek istikametli bir yola girdiğimizi düşünüyorum. Bu anlayış içerisinde, bunu bu milletimizin zaten başaracağına olan inancımı bilhassa belirtmek istiyorum. Halkımız buna ziyadesiyle sahip çıktığı gibi, ziyadesiyle de layıktır diye düşünüyorum. Bu anlayış içerisinde meseleyi irdelediğimiz takdirde, Millî Prodüktivitenin ve onun yanında verimliliğin, onun yanında rekabetin ve bunun ikisinin bir araya getirdiği kalitenin ne kadar önemli olduğunu bilhassa belirtmekte fayda var diye düşünüyorum. Yine, bütün bunların daha iyi yürütülebilmesi için, özellikle çok tatlı bir siyasî rekabete, çok özenle korunmaya muhtaç siyasî bir istikrara ihtiyaç olduğunu belirtmeden geçmek istemiyorum.

Bundan onbeş yıl kadar önce, yine, İzmir'de verimlilik konseyi toplantısı yapılmıştı. Orada, Aydın'daki bir sanayi kuruluşu gündeme getirmiştim. 600-700 kişi çalışması gereken bu kurumda, hem de kuruluşu 1954 senesinde, Türkiye'de tekstilin istenilen boyutta bilinmediği dönemde, Nazilli'de Sümerbank'ın olduğu, bir de Aydın'da Aydın Tekstil Fabrikasının olduğu dönemde, tekstil fabrikasını gündeme getirmiştim. Bu tekstil fabrikasında 600-700 kişi çalışması gerekirken, 2 000 kişi çalışmakta olduğunu ifade etmiştim; otların arasında yatan insanların maaş aldıklarını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Acar.

AHMET RIZA ACAR (Devamla) - …A, B, C, D, siyasî partisinin milletvekillinin, belediye başkanının, bakanının, hatta il başkanının eline birer kartla buraya işçi aldırdıklarını gündeme getirmiştim. Halbuki, oradaki 1 000 kişinin, verimlilik esası üzerine, üretkenlik esası üzerine, rekabet esası üzerine, hem teşkilatları olarak, yani, sendikal faaliyet gösteren, sendikal faaliyet, işverenin kendi çabalarıyla oranın masaya yatırılması gerektiğini ve buna uygun bir proje geliştirilmesi gerektiğini ifade etmiştim. İşte, o fabrika, bugün kapalıdır. Neden; verimliliği iyi uygulayamamıştır, rekabet şartlarını yaşayamamıştır, Sümerbank nasıl kapanıp gittiyse, efendim, o fabrika da, ünlü bir kooperatifimizin elinde olan o fabrika da kapanmıştır.

Yani, buradan şuraya gelmek istiyorum: Türkiye'deki yetmiş milyon vatandaşımızın, bireysel olarak hareketliliklerini, kurumsal olarak hareketliliklerini ve üretkenliklerini ortaya çıkarmak mecburiyetindeyiz diye düşünüyorum.

Efendim, bütün bunları yapabilir miyiz?.. Bütün bunları yapmaya muktedir bir millet var, dünya lideri olmuş bir millet var, dünyaya örnek olmuş bir millet var diye düşünüyorum.

İşte, ben de, bu  duygu ve düşünceler içerisinde, önümüzdeki dönemde, bu bütçenin, bu milletlimize, daha iyi, daha güzel, verimli hizmetler sunacağına inancımı belirtir, hele hele, 2007 yılı bütçesinin -öyle zannediyorum ki- açıksız bir bütçe olarak bu topluma takdim edilmesinin de ayrı bir önemi olacağını düşünüyor, herkesi en içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Acar.

Üçüncü konuşmacı, Niğde Milletvekili Sayın Mahmut Uğur Çetin; buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde) - Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, konuşmamda, özellikle Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığının, kısaca KOSGEB ve KOSGEB'in faaliyetleri hakkında bilgi vermek istiyorum.

Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB), ekonomik ve sosyal ihtiyaçların karşılanmasında, Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresinin desteğinde, rekabet güçlerini ve düzeylerini yükseltmek, sanayide entegrasyonu ekonomik gelişmelere uygun biçimde gerçekleştirmek amacıyla, 20.4.1990 tarihinde 3624 sayılı Yasayla kurulmuştur. Sanayi ve Ticaret Bakanlığıyla ilgili bir kamu kuruluşu olup, tüzelkişiliği haiz, bütün işlemlerinde özel hukuk hükümlerine tabidir.

Ülkemizdeki işletmelerin yüzde 99,5'ini oluşturan küçük ve orta boy işletmeler, yani, KOBİ'ler, istihdamın yüzde 61,1'ini, yatırımların yüzde 26,5'ini, katmadeğerin yüzde 38'ini, ihracatın yüzde 10'unu gerçekleştirmektedir. Yani, Türk ekonomisinin, bir nevi, hem lokomotifi hem belkemiğini teşkil etmektedir.

Türkiye'de, bugüne kadar, dokuz ayrı başlık altında KOBİ tanımı yapılmaktadır. Gerek sivil toplum örgütleri gerek esnaf teşekkülleri gerek DPT gerek Bakanlık gerekse KOSGEB'in kendisi, kendilerine has KOBİ tanımı yapmışlardır; fakat, şu aşamada, özellikle KOSGEB tarafından benimsenen, 1 ile 150 işçi arasında işçi çalıştıran işletmeler KOBİ tanımı içerisinde değerlendirilmektedir.

Özellikle son üç yılda, KOSGEB, iktisadî anlamda bir araya gelmeyi, güçleri birleştirmeyi, el ele vermeyi, kolektif olarak hareket edebilmeyi, Türk girişimcisine, Türk müteşebbisine önayak olarak sağlayan müstesna bir kuruluş haline getirilmiştir. Geçmişte, sadece küçük ve orta ölçekli işletmelere mütevazı bir finansman imkânı sağlayan KOSGEB, şu anda 38 ayrı başlık altında, 56 alt başlık altında orta ve küçük ölçekli sanayiciye ve işletmeciye destek veren bir kurum haline gelmiştir. Şu anda, sadece imalat sektörünü değil, tarım ve hizmet sektörünü de bu alt başlıklar halinde destekler hale gelen kurum, gerçekten kendi dalında göstermiş olduğu özellikle son üç yıldaki performansıyla, Yüce Türkiye Devletimizin müstesna kurumları arasında, muhataplarıyla, özellikle başa baş, Ankara'da masa başına hapsolmayan, arazide bire bir, yüze yüz çalışma yapan müstesna bir kuruluş haline getirilmiştir. Gerçekten, Türk ekonomisi için üstlendiği bu denli önemli fonksiyonlarını mütevazı bir yönetim ve organizasyon şeması ve mütevazı bir bütçeyle gerçekleştiren KOSGEB'e ve bunda büyük emekleri geçen başta Sayın Bakanımız ve KOSGEB'in değerli çalışanlarına teşekkür ediyorum.

Biraz önce, KOSGEB ve KOBİ'ler hakkında benden önce söz alan Cumhuriyet Halk Partisinin değerli milletvekili Sayın Çerçioğlu, KOSGEB ve KOBİ'ler hakkında değerlendirme yaparken, şu anda işsizliği, yoksulluğu ve yolsuzluğu coşturduğumuzdan bahsettiler ve KOBİ'lerin şu anda içine düşmüş olduğu âciz durumlardan söz ettiler. Türkiye, hepinizin bildiği gibi, özellikle 2000 ve 2001 yılları arasında tarihin en büyük iktisadî, ekonomik krizini yaşamıştır. 485 000 işyeri sadece 2001 yılı sonunda kepenk kapatmıştır. Yine 2000 ve 2001 yıllarında, ortalama -9 büyümeyle OECD ülkeleri arasında, en kötü yönetilen ekonomiler arasında, 1 numaraydı. Gerek sivil toplum örgütlerinin gerek esnaf teşekküllerinin telaffuz ettiği bir şey -gerçekten, Türk ekonomisi için de bir realitedir- her yüzde 1'lik büyüme, ekonomideki her yüzde 1'lik büyüme, nasıl ki, 100 000 işçiye istihdam imkânı anlamına geliyorsa, 2000 ile 2001 yılları içerisindeki -9 ortalama büyümede her yüzde 1'lik eksi büyümenin de 100 000 işçinin sokağa bırakılması anlamına geldiğini unutmamak lazım. İşte, bu çok önemli noktayı biraz açmak istiyorum. Nasıl ki, +1'lik büyümeyle 100 000 kişiye istihdam imkânı sağlanıyorsa, her -1'lik büyüme de 100 000 kişinin işsiz kalması, işini kaybetmesi demektir. İşte, AK Parti, ilkönce, asıl olarak, sistemde iş sahibi görünüp de 2000 ve  2001 yıllarında yaşanan tarihin en büyük iktisadî krizlerinde işini kaybeden işsizlerimizi absorbe etti, bunları yeniden işlerinin başına döndürdü. Sadece 2001 yılında kapatılan 485 000 kepenk yeniden açıldı. Bu, çok önemli bir gelişmedir. Bunu gözardı etmek, gerçekten, iktisadî anlamda, şu anda, rakamsal bazdaki güzelliklere insafsız bir yaklaşım olarak nitelendirilebilir.

4 Kasım 2002'de devraldığımız yapı hepinizin malumudur. Elbette, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, bizler, hiçbir zaman enkaz edebiyatı yapmayacağımızdan bahsettik; fakat, bu kadar eleştiriler karşısında, enkaz edebiyatı değil de hasar tespiti yapmak da, bugün, Türkiye'yi idare eden iradenin sahipleri olarak, bizim doğal hakkımızdır. Ekonomide özellikle son üç yılda ortaya çıkan rakamsal bazdaki güzelliklerin KOBİ'lere yansımadığını, KOBİ'lerin şu anda gerçekten acz içinde olduğundan bahsettiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MAHMUT UĞUR ÇETİN (Devamla) -  Bizler, araziyle gerçekten çok bağıntılı, ticaret erbabıyla, sanayicimizle bire bir, sık sık yüz yüze gelen bir siyasî iradenin temsilcileriyiz. Biz de gidiyoruz, bizzat mekânlarında ziyaret ediyoruz. Bize ifade edilen şey şu: Mesela, biz manav dükkânına giriyoruz, diyor ki bu ticaret erbabı: "Her şey çok güzel, beyaz eşya ucuz, ayakkabı ucuz, lastik ucuz, her şey ucuz; ama, bizim şu anda iştigal ettiğimiz sebze-meyve fiyatları düşük; fakat, aldığımız her şey ucuz." Oradan çıkıyoruz, kasaba; kasap diyor ki: "Yanımda manav dükkânı var, üç dört sene öncesinin fiyatlarından meyve-sebze alıyorum." Oradan çıkıyoruz, ayakkabıcı dükkânına giriyoruz, diyor ki: "Her şey güzel; ama, benim şu anda satmış olduğum ayakkabı dört sene önceki fiyata." Yalnız, bize, kiralık olarak oturduğu işyerine yapmış olduğu, kiracı ile kiraya veren arasındaki 1999, 2000, 2001 yıllarına ait kira kontratını da gösteriyor ve diyor ki: "Bakın, ben, yıllık yüzde 100  artışlarla kira kontratı yaptım; ama, şu anda, gerçekten yüzde 3'lerle, 4'lerle kira kontratımı yeniliyorum." Biz de kendilerine diyoruz ki: Birileri sizi yanlış yönlendiriyor, birileri sizin duygularınızla oynuyor. Biz, nasıl ki son otuzbeş yılda enflasyonu tek haneli rakamlara düşüren bir iktidarın mümessilleri olarak, böyle bir iddiayı realite haline dönüştüren bir iktidarın sahipleri olarak diyoruz ki: Biz enflasyonu tek haneli rakama düşürdük. Enflasyonun tek haneli rakama düşmesinin anlamı, benim aldığım ucuz olacak, sattığım pahalı olacak… Enflasyonun tanımı bu değildir. Artık, bu ülkede ağa devri, haksız kazanma devri, aşırı kâr devri bitti. Elbette, buna alışacağız.

Bir şeyi daha örnek vermek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, son cümlelerinizi rica ediyorum.

MAHMUT UĞUR ÇETİN (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.

Türk ekonomisi, 4 Kasım 2002'den önce müstesna, gerçekten olağanüstü bir dönem geçirdi. Son beş yılın enflasyon oranları ortalaması yüzde 70'lerdeydi.

Bir depo kültürü gelişti; 20 metrekare işyeri olan ticaret erbabının 2 000 metrekare deposu vardı. O, 20 metrekarelik işyerinde yapmış olduğu ticarete, ciroya bakmıyordu. Neye bakıyordu; stoklarına bakıyordu, 2 000 metrekarelik depoya bakıyordu. İşte, o depo kültürü hâlâ piyasayı beslemeye devam ediyor. Hâlâ daha o depodaki, yarınından emin olmayan tacirin, yarınını düşünerek, üç beş yıl sonrayı düşünerek deposuna koyduğu mallar piyasayı beslemeye devam ediyor. Bundan dolayıdır ki, haliyle piyasada bizim de istemediğimiz, hatta içimize sindiremediğimiz, gönlümüzden geçtiği gibi olmayan, ama, bizimle de hiç alakası olmayan iktisadî anlamdaki birtakım realitelerin piyasa olarak ıstırabını çekiyoruz.

BAŞKAN - Sayın Çetin, son cümlenizi rica ediyorum.

MAHMUT UĞUR ÇETİN (Devamla) - Ben, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçemizin, ülkemize, milletimize hayırlara vesile olmasını diliyorum, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Bolu Milletvekili Sayın Yüksel Coşkunyürek, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YÜKSEL COŞKUNYÜREK (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi Bakanlığımızın 2006 malî yılı bütçesi görüşmeleri içerisinde, Türk Standartları Enstitüsü ve Türk Patent Enstitüsü bütçeleri hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün gelişen dünyamızda ekonomik ve sosyal kalkınmanın, istihdam sağlamanın yolu sanayileşmeden geçmektedir. Ülkemiz, sanayileşmeyi kalkınmada ana hedef olarak benimsemiş ve bu konuda önemli mesafeler katetmiştir; ancak, geçtiğimiz yıllarda ülkemizin kötü yönetilmesi, yaşadığımız krizler sanayideki gelişmeleri etkilemiş, birçok alandaki sanayi kuruluşlarımız kapanmaya başlamış ve yatırımlarını da başka ülkelere yapar hale gelmişlerdir.

Rant ekonomisinin hâkim olduğu piyasada, üretici firmalar üretim yapamaz hale gelmiş, üretim ve yatırım yapma yerine, sermayelerini yüksek faizlerin uygulandığı bankalara yatırmak zorunda kalmışlardır.

Adalet ve kalkınma yolunda AK Parti İktidarıyla başlayan kalkınma hamlesi, her alandaki başarılarını sanayi alanında da göstermiş, kapanan fabrikalar açılmaya, üretime geçmeye ve ürettiklerini de ihraç etmeye başlamıştır. Ve bu artışla, sanayicilerimiz, ekonomideki büyüme oranımızın yüzde 10'lara ulaşmasında en büyük katkıyı sağlamışlardır.

Bugün, fert başına millî gelirimiz 2 000'den 5 000 dolarlara, ihracatımız 35 milyardan 75 milyar dolarlara, yabancı sermaye yatırımları 500 000 000 dolarlardan 10 milyar dolarlara, özel sektör yatırımlarımız ise 20 katrilyondan 60 katrilyona ulaşmışsa, bu gelişmenin arkasında, şüphesiz ki, başta milletimizin AK Parti İktidarına olan güven ve desteğinin oldukça büyük önemi vardır. Zira, uzun zamandan sonra ilk defa yakaladığımız siyasî istikrar ve güven ortamı, sanayicimizin ve yatırımcımızın gayretlerini artırmış ve onlar da, ülkemizin ekonomik yükünü âdeta omuzlamışlardır. Huzurunuzda, bize güvenen, ülkesini seven ve taşın altına elini koyan, yatırım ve üretim yapan tüm sanayicilerimize teşekkürlerimi sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, 2002 yılında 182 milyar dolar olan gayri safî millî hâsılamız 2005'te 358 milyar dolar, 2006'da hedeflenen rakam ise 380 milyar dolara çıkıyorsa, AK Parti olarak bizler, bu başarıyla övünmekte haklıyız. Ülkemizin yakaladığı bu başarıyı hazmedemeyenleri milletimize havale ediyoruz.

Bugün, sanayi üretimimiz, 380 milyar dolara ulaşan gayri safî millî hâsıla içerisinde en büyük payı almaktadır. Yine, ihracatımız içerisinde sanayimizin payı yüzde 94 seviyesindedir. Yüzde 85'lere varan kapasite kullanım oranlarıyla sanayimiz ve sanayicimiz, sağladığımız vergi indirimleriyle cumhuriyet tarihinin en iyi dönemini yaşamaktadır. Sanayideki bu gelişme, AK Parti İktidarıyla sağlanan güven ve istikrar ortamının bir tezahürüdür. Bunda, hükümetimizin uyguladığı politikalar etkili olmuştur.

Gelişmekte olan sanayimizin ekonomik sınırların kaldırıldığı dünyada yerini alması için, ileri teknolojilerden yararlanarak yeni üretim alanları bulması, yeni ürünler oluşturması, rekabet gücünü yakaladığı kaliteyle artırması ve markalaşmayı ön plana çıkarması gerekmektedir.

Son yıllarda, uluslararası piyasalarda Türk mallarının rekabet edebilir noktada olması, hepimiz için övünç kaynağı olmaktadır.

Sanayi üretimimizde kalitenin artmasında, rekabet seviyesinin yükselmesinde, hiç şüphesiz, Sanayi Bakanlığımıza bağlı olan Türk Standartları Enstitümüz ve Türk Patent Enstitümüzün büyük katkıları vardır. Bu iki kuruluşumuza, sanayimize verdikleri katkılardan dolayı teşekkür ediyor ve bu kuruluşlarımızın son yıllarda yaptığı çalışmaların bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, uluslararası ticarette başarılı olmanın ve mal pazarlamanın en önemli unsurlarından biri, standart ve standardizasyondur. Ülkemiz sanayiinde kalitenin ve rekabet seviyesinin yükseltilmesinde, Türk Standartları Enstitüsü en önemli görevi sürdürmektedir. Türk Standartları Enstitüsü, kuruluşundan bugüne kadar önemli çalışmalarda bulunmuş ve bu çalışmaları uluslararası platformlarda kabul ettirmiştir. Hükümetimizin katılımcı ve sivil inisiyatifi ön plana alan yaklaşımı çerçevesinde, ilk kez yönetim anlayışında değişiklik yapılmış ve yönetimde özel sektör temsilcilerine daha fazla yer verilmiştir. Yönetim anlayışındaki bu değişiklik, Türk standartları çalışmalarına hız kazandırmış, belgelendirme ve laboratuvar hizmetleri dünyadaki güncel gelişmelere uygun hale gelmiştir.

Türk Standartları Enstitüsünün yaptığı çalışmalara şöyle bir göz attığımızda; bugün, Türk Standartları Enstitümüz, yüzde 95 oranında, standartlarını AB standartlarıyla uyumlu hale getirmiştir. Toplam Türk standart sayımız 22 000'i aşmıştır. 7 743 firmayla 16 300 marka sözleşmesi imzalanmıştır, 3 110 firmaya kalite sistem belgesi verilmiştir. Türkiye, yakaladığı bu çalışmalarla, (CE) belgesini verebilecek duruma gelmiştir. Kalite belgelendirme faaliyetleri, uluslararası akreditasyon kuruluşları tarafından akredite edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, sınaî mülkiyet haklarının etkin korunması, ülke ekonomisine çok büyük fayda sağlamaktadır. Ülkelerin zenginliği, artık, sahip oldukları patentlerden, ortaya koyduğu yeniliklerden ve yarattığı markalardan oluşmaktadır. Türkiye'nin küresel rekabette öne çıkması, uluslararası pazarda yerini alması ve sonuçta ekonomisinin gelişmesi, sahip olduğu patentleri artırmakla, yarattığı güçlü marka ve tasarımla mümkün olacaktır.

Sınaî mülkiyet haklarının etkin korunmasını, ülkemizde Türk Patent Enstitüsü yapmaktadır. Türk Patent Enstitüsünün son dönemde gerçekleştirdiği kurumsal atılımlarla, uluslararası platformlarda dikkat çekmiş ve Türkiye, bölgede öncü ve odak bir ülke konumuna gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

YÜKSEL COŞKUNYÜREK (Devamla) - Yıllardır çözülemeyen problemler çözüme kavuşmuş, uluslararası projelere hız kazandırılmış ve önemli adımlar atılmıştır.

Bu dönemde çıkardığımız 6 adet kanunla, sınaî mülkiyet haklarına ilişkin mevzuatın AB müktesebatına uyumu sağlanmıştır.

Yıllardır çözülemeyen problemlere çözüm getirilmiş, uluslararası projelere hız verilmiştir. E-kurum olma yönünde önemli adımlar atılmıştır. İşlem süreleri kısaltılmıştır; daha önce dört beş ay süren işlem süreleri, şu anda günlüğe, 8 ay süren uzman kararları ise 4 aya indirilmiştir. En önemlisi, patent araştırma ve inceleme raporları kurum bünyesinde yapılmaya başlanmış ve bu sayede, tescile bağlama süresi 2,5 yıldan 3-4 aya indirilmiştir. Böylece, zaman ve para tasarrufu sağlanmış, yurt dışına giden döviz kaybımız engellenmiştir.

2002 yılında 3 adet olan bilgi doküman merkezimiz bugün 21 adede ulaşmıştır. Türk Patent Enstitüsü, yapılan marka başvuru sayısıyla, dünya ortalamasının üstüne çıkmıştır. 2002 yılında 35 700 olan başvuru sayısı bugün 46 000'i geçmiştir. Marka konusunda Avrupa'da ilk 5 ülke arasına girmiş bulunmaktayız. Bu kadar etkin, yoğun ve önemli faaliyetleri sürdüren Türk Patent Enstitüsü bu çalışmalarını 203 tane olan personeliyle yapmaktadır. Nitelikli personel takviyesi bu kurumumuz için acilen gerekmektedir. Yakın zamanda Meclise sunulacak olan 5000 sayılı kuruluş kanunu ve ilgili  diğer kanunlarının ivedilikle sonuçlandırılması kuruma güç katacaktır.

Türk Patent Enstitümüzün, Türk Standartları Enstitümüzün, Sanayi Bakanlığımızın 2006 bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor,  Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunyürek.

Diğer konuşmacı, Aydın Milletvekili Sayın Ahmet Ertürk; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ERTÜRK (Aydın) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığımızın 2006 yılı bütçe tasarısı üzerine AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; öncelikle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son otuz kırk yıl içerisinde dünyada meydana gelen hızlı sanayileşme sonucu ortaya çıkan ekolojik bozulma ve çevre kirliliği, ülkemizde ve dünyada çevre bilincinin daha da öne çıkmasına ve bu konuda yapılan çalışmaların hızlanmasına neden olmuştur; çünkü, çevreye karşı duyarsızlığın telafi edilemez neticeler doğuracağı tüm dünyada görülmüş, bu durum dünya ülkelerini ortak çalışmalar yapmaya ve bu çalışmaları da bilinçli bir şekilde ortak akla doğru yönlendirmiştir.

Dünyada ve ülkemizde çevre ve ormancılıkla alakalı olarak politikaların olmazsa olmazı, koruma kullanma kavramıdır. Bu kavram, dünyada ve ülkemizde fevkalade önem kazanmıştır. Çevreyi değerleriyle, flora ve faunasıyla, deniziyle, gölüyle, dağıyla, ormanıyla, bütün zenginlikleriyle korumak ve kullanmak, biz vatandaşların birinci önceliği olmalıdır. Yeni gelişen ve yükselen bir değer de, artık çevreyi korumak yasalarla değil, bilinçli bireylerce gerçekleşmelidir. Ülkemizde, bu konuda bilinçlenme, son yıllarda Çevre ve Orman Bakanlığımızın gayretli çalışmaları, basın yayın ve sivil toplum kuruluşlarımızın katkılarıyla her geçen gün artmaktadır. 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde en önemli ve güncel konulardan birisi, katı atık kontrolü ve depolanması konusudur. Katı atık yönetiminde karşılaşılan en önemli problem, katı atık yönetim işletmelerinde çok sayıda küçük belediyelerin bulunmasıdır. Küçük belediyeler, atıkların bertarafı açısından belirli bir altyapıya, deneyimli personel ve yöneticiye sahip değillerdir. Bu nedenle, atıkların bertarafı için, büyük yönetim birimlerinin, mesela belediyeler birliği gibi üst kurumların kurulmasını teşvik etmek önem taşımaktadır. Böylece, sınırlı kaynaklardan maksimum avantaj sağlayacak şekilde yararlanılmasına imkân bulunabilir. Büyük ölçekli işletmeler ve böyle büyük tesisler ortaklaşa kullanılarak daha fazla verim elde edilebilir.

Çevre ve Orman Bakanlığımız, şu anda, yüzde 35'i değerlendirilebilen katı atıkların düzenli tesislerde depolanan, ancak yüzde 65'i "vahşi depolama" tabir edilen, yani hoyratça doğaya terk edilen bu atıklar yönünde bu sorunu çözmek için, katı atık yönetimi konusunda belediyelerimize vermiş olduğu hizmetleri teknik ve finansal olarak desteklemek için projeler geliştirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; ülkemizde ormancılık çalışmaları son yıllarda önemli aşamalar kaydetmiştir. Orman teşkilatımız, yüzaltmış yıllık birikimi, tecrübesi, teşkilatlanma sistematiğiyle oturmuş bir yapıya sahiptir. Son yıllardaki gayretli çalışmalarıyla, orman teşkilatımız göz doldurmaktadır. Ülkemizin yüzde 27'sini kaplayan ormanların korunması, kullanılması ve işletilmesi, görev olarak bu işlevi gören hayatî kurumlarımızdan birisi olma işlevini sürdürmektedir.

1992 ile 2002 yılları arasına, yani, on yılın ortalamasına baktığımızda, yılda 75 000 dekar ağaçlandırma yapılabilirken, bu rakam son yıllarda 175 000 hektara çıkmıştır; 2006 yılında 300 000 hektara çıkarılması hedeflendiğini büyük bir sevinçle görmekteyiz.

Yine, fidanlık üretiminde de, 2002 yılında örneğin 115 000 000 fidan üretilmekte iken, bu rakam bugün 250 000 000'a ulaşmış, ilerleyen yıllarda da daha da artmasının hedeflendiğini de gene büyük bir sevinçle görmekteyiz.

Çevre ve Orman Bakanlığımızca yapılan ağaçlandırma faaliyetlerinde, yılda ortalama altı ay insanlar çalıştırılabilmektedir. 2006 yılında, bakanlığımız, 300 000 hektar ağaçlandırma ve 200 000'den fazla insana da iş verme konusunda büyük bir proje oluşturmuştur. Aydın'ın pek çok köyünde, ülkemizin pek çok köyünde bozuk baltalık alanlara, projelendirilerek, hatta hibe kredilendirilerek, fıstık çamı, kestane ve zeytin diktirilmesi çalışmalarına hız kazandırılmıştır.

Orman yangınları konusunda da çok büyük bir aşama kazanılmış; örneğin, 1993'lü yıllarda yılda 14 000 hektar nispetinde büyük yangınlarla ülkemiz karşı karşıya kalır iken, 2005 yılında bu nispet 2 700 hektara kadar indirilerek, ormancılık ve bakanlık tarihinde orman teşkilatımız, bakanlığımız çok büyük bir başarıyla yangınlar konusunda büyük bir ivme kazanmıştır.

Ormanlarımızın korunmasında devlet-millet işbirliğinin çok güzel bir örneğiyle, hükümetimiz ve bakanlığımız ve orman teşkilatımız güzel bir çalışma yapmış, klasik bekçilik sisteminden ormanların köy tüzelkişiliklerince korunması sistemine geçilmiştir. Gençleştirme alanlarının köy tüzelkişiliklerince korunması çerçevesinde bu yıl 1 280 köyle sözleşme yapılmış ve bu köylere de bu koruma karşılığında 5 000 000 Yeni Türk Lirası ödeme yapılmıştır.

Orman kadastrosu konusunda da, yılda 250-300 bin hektarlık çalışmalar yapılabilir iken, 3402 sayılı Kadastro Kanununda yapılan değişiklikle, orman kadastro çalışmalarının genel kadastro çalışmalarıyla birlikte, tek elden, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünce yapılması sağlanmıştır. Bu çerçevede, bu yıl 2 000 000 hektar alanda orman kadastrosu gerçekleştirilecek, 2005 yılı sonu itibariyle de ülke ormanlarımızın yaklaşık yüzde 93'üne tekabül eden kısmının tamamen kadastrosunun tamamlanacağı hedeflenmiş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; ülkemizin en önemli sorunlarında birisi de, sosyal ve hukukî yara olan, kanayan ve kanamaya devam eden 2/B konusudur. İnsanlarımız bu konuda devletimizle nizalıdır. Buna bir son verilmesi ve bir çözüm bulunması gerekmektedir. Bu da  bizim öncelikli ve ivedi görevlerimiz arasında bulunmalıdır. 2/B komisyonlarının çok hızlı çalışması ve devamında mülkiyet ve sahiplilik problemi de şu an çözüm beklemektedir.

Bugün geldiğimiz noktada, halen, sivil toplum örgütleriyle, üniversitelerle, hukukçularla çalışmalar yürütülmekte, herkes değişik platformlarda fikirlerini ortaya koymakta ve bu konunun çözümü için bir noktaya birlikte ve beraberce gidilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

AHMET ERTÜRK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; diğer önemli bir konu da, kızılağaç, aşılı kestane ve fıstıkçamı sorunudur. Hem ormanlaşmanın sağlanması hem ormanın korunması hem de orman köylümüze köyünde gelir getirici fırsatların yaratılması bakımından, orman köylülerimizin köylerinde oturmalarına imkân yaratmamız bakımından ve asgarî geçim şartlarını sağlayacak katkıda bulunmamız için  bu konuda Yüce Meclisin yaptığı çalışmalar, maalesef, orman köylülerimizin dertlerine, sorunlarına tam bir çözüm noktası getirememiştir; bu konuda da bir yasal düzenleme yapma gerekliliği vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; ülkemiz nehirleri, her geçen gün sanayileşmenin etkisiyle kirlenmekte ve insan sağlığını aşırı derecede tehdit etmektedir. Ülkemiz genelindeki nehirlerin kirlenmesinin önüne geçilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasının yanında, çevre çalışmalarının da hayata geçirilmesi çok büyük önem arz etmektedir; örneğin -değerli konuşmacılarımızın da izah ettikler gibi- Büyük Menderes Nehri -bizim Aydın İlimizde- bu kirlilikten en çok nasibini alan nehirlerin başında gelmektedir. Komşu Uşak ve Denizli İllerimizdeki tekstil ve deri sanayicilerinin kimyasal atıklarıyla kirlenen nehrimizde ve Büyük Menderes Vadisinde canlı hayatın bitmemesi için Bakanlığımız etkin çalışmalar yapmakta, Uşak ve Denizli İllerimizdeki devam eden 3 tane arıtma tesisini bitirmek için yoğun bir çaba harcanılmaktadır.

Çevre değerlerimizin ve ormanlarımızın gelecek nesillerden bize emanet olduğu bilinciyle, zor şartlarda görev yapan başta Sayın Bakanımız ve Bakanlık mensuplarına şükranlarımızı sunuyoruz. Bu uğurda hayatını kaybeden ormancılarımıza Allah'tan rahmet diliyoruz. Bütçelerinin hayırlı olması temennisiyle, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ertürk.

Bartın Milletvekili Sayın Mehmet Asım Kulak, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ASIM KULAK (Bartın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 2006 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü 2006 yılı bütçesi hakkında, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; konuşmama başlamadan önce Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ormanlar, ekolojik, ekonomik ve sosyal fonksiyonlarıyla vazgeçilmez doğal kaynaklarımızdandır. Ancak, ülkemiz orman yönünden zengin değildir. Yüzölçümünün yüzde 27'si ormanlarla kaplı olan ülkemizde, ormanlarımızın yüzde 50'si de bozuktur. Ormanlarımızı imar ve ıslah etmek suretiyle, ülkemiz orman varlığını yüzde 30'lara çıkarmak, onları her türlü zararlılardan korumak ve ormanlarımızdan Türk toplumunun refahı doğrultusunda mal ve hizmet olarak en yüksek seviyede faydalanmak gerekmektedir.

Çevre ve Orman Bakanlığımız, kaynakların millet için var olduğundan hareketle, devlet ormancılığından millet ormancılığına geçiş sürecini başlatmış ve bu çerçevede birçok ilklere imza atmıştır. Bu çerçevede, ilk kez her ilde bir kent ormanı kurulması projesini başlatmıştır. Şehirlerimiz yakınlarındaki ormanlar, kent halkının rekreasyon ihtiyaçlarını karşılamak üzere kent ormanları olarak düzenlenmiş ve 52 ilimizde kent ormanları kurulmuştur. Kısa sürede bütün illerimizde ve birçok ilçede kent ormanlarının kurulması çalışmalarının tamamlanmasını bekliyoruz.

Ülkemiz ve ormancılığımızın en önemli problemlerinden biri kadastro problemidir. Uzun yıllardır tamamlanması planlanan, ancak her yıl ortalama 250-300 bin hektarlık çalışmalarla bir türlü bitirilemeyen orman kadastrosunun bitirilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu konuda 2005 yılında yapılan düzenlemeyle, 3402 sayılı Kadastro Kanununda değişiklik yapılmış ve orman kadastro çalışmalarının genel kadastro çalışmalarıyla birlikte, tek elden Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüyle birlikte yapılması sağlanmıştır. Yıllardan beri konuşulup bir türlü yapılamayan bu düzenlemeyle, ülkemizdeki bütün kadastro hizmetlerinin tek kurumda toplanması sağlanmıştır. Böylece, hem kaynak israfı ve hem de kurumlar arasındaki karışıklık önlenmiştir. Bu sayede, yıllardır devlette ikibaşlılığın sebep olduğu her yıl binlerce vatandaşımızın mağduriyeti son bulmuş olacaktır. Bu çalışmalar sonucunda, 2005 yılında yapılan 2 000 000 hektar çalışmayla birlikte, ormanların yüzde 93'ünün kadastrosu bitirilmiştir.

Kadastro konusunda diğer bir önemli sorun da 2/B konusudur. Bu konunun, halkımızın beklentileri doğrultusunda, Yüce Meclisimiz tarafından çözülmesi gerekmektedir. 1937-2004 yılları arasında 2/B statüsüne terk edilen alan toplamı ise yaklaşık olarak 498 000 hektar alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Halkımız, kangren haline gelmiş bu sorunun çözümünü Yüce Meclisimizden beklemektedir.

Ülkemiz ormanlarını tehdit eden en önemli faktörlerden biri de orman yangınlarıdır. Ülkemiz ormanlarının yüzde 60'ı birinci derecede yangınlara hassastır. Ülkemizde, 1937-2004 yılları arasında 76 255 adet orman yangını çıkmış, bu yangınlarda toplam 1 561 026 hektar alan yanmış ve yangın başına ortalama yanan alan miktarı 20,5 hektar olmuştur. Bu yıl ise, 1 450 adet orman yangını çıkmış ve 2 778 hektar orman alanı yanmıştır. Bu yıl, geçen yıla göre orman yangını sayısında yüzde 6, yanan alan miktarında yüzde 27 oranında azalma olmuştur. Bir yangında ortalama yanan alan miktarı 2 hektarın altına düşürülmüştür. Bu rakam, 1937 yılından bu yana gerçekleşen en düşük rakam olarak kaydedilmiştir.

Bu olumlu sonuçların alınmasında, orman teşkilatının altyapısının iyileştirilmesi, acil ve hızlı müdahale stratejilerinin geliştirilmesi ile özveriyle çalışan bütün teşkilat mensuplarının büyük payı olmuştur.

Bakanlıkça baltalık olarak işletilen ormanların koruya dönüştürülmesine yönelik planlama çalışmalarına hız verilmiş, önümüzdeki yıldan itibaren de Marmara ve Karadeniz Bölgeleri ormanlarındaki yaklaşık 750 000 hektar ormanın baltalık olarak işletilmesinden vazgeçilmesi kararı alınmıştır. Bu, Türk ormancılığında alınmış önemli bir değişim ve reform hareketidir. Bugüne kadar, bu konu, her iktidar döneminde gündeme gelmiş; ancak, bunun siyasî boyutunu kimse göze alamamış, her yıl binlerce hektar ormanın tıraşlanıp kesilmesine devam edilmesiyle hem ekonomik hem ekolojik değerler açısından ülkemiz önemli kayıplara uğramıştır. Bu faydalanma ve tıraşlama sisteminden vazgeçilmesi kararı alınırken, bundan orman köylerinin hem yakacak odunlarının temini hem ekonomik olarak hiçbir zarar görmemesi için her türlü teknik ve idarî tedbirlerin de alınacağına inanıyoruz.

Ormanlarımızın verimlilik oranının ve odun üretimi kapasitesinin artırılması çalışmalarına hız verilerek, orman bakımında yeni teknik ve sistem değişikliklerine gidilmiş, yaşlı ormanların gençleştirilme çalışmaları yoğunlaştırılmış ve ormanlarımızın yüzde 50'sini teşkil eden verimsiz alanların da rehabilite edilmesi için yoğun bir çalışma başlatılmıştır. Bu çerçevede, orman bakımı öncelikler arasında yer almış, bu yıl yapılan genç ormanlardaki bakım miktarı 100 000 hektarı geçmiştir. Yine, bu kapsamda, ormanların rehabilitesi çalışmaları, yıllık 50 000 hektardan 175 000 hektara çıkarılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET ASIM KULAK (Devamla) - Bu miktarların önümüzdeki yıllarda artırılarak sürdürülmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu iyileşmelere en güzel örneklerden birisi de, kendi bölgem olan Bartın Orman İşletme Müdürlüğünün 2005 yılında yaptığı faaliyetler içerisinde yer alan, 61 000 metreküp endüstriyel odun üretimi çalışmasıdır. Tomruk, sanayi odunu, kâğıtlık odun, maden direği, yonga odunu ve yakacak odun şeklinde gerçekleştirilen üretimle, hem kooperatiflerimize ve köylülerimize hem de ülke ekonomisine katkıda bulunulmuştur. Önümüzdeki yıllarda, geliştirilecek yeni ormancılık teknikleri ve altyapıların daha da iyileştirilmesi çalışmalarıyla, odun işleyen sektörlerin taleplerini olabildiğince yerli kaynaklarımızdan karşılamak amaçlanmaktadır.

Her zaman dile getirilen, orman köylülerinin, ülkemizin en düşük gelir düzeyine sahip kesimi olduğu gerçeğinden hareketle, orman köylülerine odun üretim faaliyetlerinde uygulanan üretim birim fiyatları son üç yılda hep enflasyonun üzerinde olmuştur. 2003-2005 yıllarını kapsayan son üç yıllık dönemde, toplam enflasyon rakamı yüzde 35 iken, üretim birim fiyatları toplam yüzde 49 artırılmıştır. Böylece, orman köylülerine enflasyon üzerinde verilen zamlarla, gelirlerinin reel olarak artması sağlanmıştır.

Yine, ilimiz Bartın Orman İşletme Müdürlüğünün üretim çalışmaları kapsamında toplam 3 200 kişinin istihdam edilmesi, üretimin, ekonomik boyutu kadar sosyal boyutunun büyüklüğünün önemini ortaya koymaktadır.

Bu kapsamda, ülke bazında, orman köylüsüne, 2005 yılında, üretim faaliyetleri kapsamında 350 000 000 YTL, diğer faaliyetlerden de yaklaşık 200 000 000 YTL olmak üzere toplam 550 000 000 YTL ödenmiştir. Ayrıca, Orman Kanununun tanıdığı haklar karşılığında, zati ihtiyaç tomruk, yakacak odun…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kulak, mikrofonu açıyorum; son cümlelerinizi rica edeyim.

MEHMET ASIM KULAK (Devamla) - Toparlıyorum.

Zati ihtiyaç tomruk, yakacak odun müşterek ihtiyaçları karşılamakta, yine, kanunun 34 üncü maddesi gereği, köylü ve kooperatiflerimize indirimli satış ve pazar satış haklarıyla ilave katkılar verilmektedir. Bu ilave katkıların da bu yıl içerisinde 150 000 000 YTL'yi geçeceği beklenmektedir.

Beşikten mezara kadar yaşamımızın her alanında, mutlaka, bir ürününden yararlandığımız ormanlar, ekonomik, sosyal yaşam ve son zamanlarda bilinçli olarak ilginin arttığı çevre anlayışının en büyük faktörlerinden birisini oluşturmaktadır. Bu anlamda, yeni ormanların yaratılması, orman bilincinin artırılması, ağaç dikiminin teşvik edilmesi gibi büyük görevlerin bizleri beklediği düşüncesiyle, konuşmama son veriyor; 2006 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini diliyor, ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı ve Genel Kurul çalışmalarına katkıda bulunan tüm milletvekili arkadaşlarıma sevgi ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kulak.

Son konuşmacı, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mahmut Kaplan (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT KAPLAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısındaki Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ile Özel Çevre Koruma Başkanlığı bütçeleri üzerinde Grubumuzun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Öncelikle, 2006 malî yıl bütçesinin devletimize ve milletimize hayırlı olması dileğiyle halkımızı ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Meteoroloji, hava olaylarını, canlılar ve dünya açısından doğuracağı sonuçları nedenleriyle araştıran bir bilim dalıdır. 10 Şubat 1937 tarih ve 3127 sayılı Kanunla kurulmuş olan Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüz, hayatımızı ilgilendiren her alanda 56 adet havacılık amaçlı meydan istasyonu, 110 adet sinoptik istasyonu, 7 adet yüksek atmosfer rasatları ve diğer klimatolojik gözlem istasyonlarıyla 454 noktadan meteorolojik gözlem yapmaktadır.

Tahmin zaman aralıkları ve tahmini yapılan alanları küçülterek, yoğunluk ve kalitenin artırılması için çalışmalarını sürdürmektedir. Ülkemizdeki bütün ilçe merkezleri için ayrıntılı hava tahmin raporlarını önümüzdeki günlerde sunacak duruma gelmiş olması önemli bir gelişmedir.

Değerli milletvekilleri, kurumun, erken uyarıların daha etkili olabilmesi için, GSM sistemlerini kullanarak, SMS uyarılarıyla çağdaş bir uygulamayı başlatması, bilgisayar sistemleri üzerinde çalıştırılan sayısal hava tahmin modeliyle, Türkiye sınırları dışında da, özellikle Avrupa ve Ortadoğu ülkelerini de içine alan bir alanda, 24 saatlik yağış miktarları, maksimum ve minimum hava sıcaklık ve toprak üstü minimum sıcaklık değerleri gibi gerçekleşen meteorolojik olayların analizleri ile denizcilik ve havacılık için üretilen bilgileri üyelik sistemiyle internet üzerinden veriyor olması, belirli il ve ilçe merkezleri için kentsel hava kirliliğine karşı enverziyon şiddeti tahmini yaparak, ilgili kurum ve kuruluşların gerekli önlemleri almaları için internet üzerinden yayımlıyor olması ve bu uyarıların yüzde 90 civarında tutarlı olması memnuniyet vericidir.

Meteoroloji Genel Müdürlüğümüz, GAP ve İç Anadolu Bölgesi için en uygun buğday ekim zamanlarını tamamlamış, diğer endüstri ve kültür bitkileri için de çalışmalarını sürdürmektedir.

30'un üzerinde ülkeden 100'den fazla uzmana çeşitli konularda eğitim vererek, teknolojik dönüşüm ve uluslararası kurum olma yolunda önemli bir mesafe almıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama Özel Çevre Koruma Kurumuyla devam etmek istiyorum.1989 yılında, 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Özel Çevre Koruma Başkanlığı, Bakanlar Kurulunca, özel çevre koruma bölgeleri olarak tespit ve ilan edilen alanlardaki çevre değerlerini korumak ve korumaya yönelik bütün tedbirleri almak üzere kurulmuştur.

Bu alanların özellikleriyle gelecek  nesillere aktarılmasını ve doğal kaynaklarının korunarak kullanılmasını sağlamak amacıyla Akdeniz'de ilan edilen özel çevre koruma bölgelerinin sayısı 14'tür.

Özel Çevre Korkuma Kurumu, doğrudan plan yapmak, revize etmek, planları ve projeleri resen onaylamakla yetkilendirilmiştir. Koruma kararları ve arazi kullanma kararlarının yer aldığı ekolojik nitelikli çevre düzeni planları, uygulamalı araştırmalara dayanarak yirmi yıllık dönemdeki gelişmeleri değelendirmekte ve yönlendirmektedir. Bölgeler içinde yapılan tüm araştırmalar ve çevre korumaya yönelik uygulamalar, her bölge için hazırlanan yönetim planıyla  desteklenmektedir. Planların uygulanması 3194 sayılı İmar Kanunu hükümlerine göre belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyelerin bu alanlar dışında da valiliklerin yetki  ve sorumluluğu altındadır; kurumca bu kararların uygulanıp uygulanmadığını denetlemektedir.

Bunun yanı sıra flora fauna ve biyolojik çeşitliliğin korunmasına ve izlenmesine ilişkin projeler; su kalitesine ilişkin kirlilik izleme, çöp depolama alanı, arıtma tesisleri projelendirilmesi ve inşaatı, altyapı projeleri ve yatırımları gibi çalışmalara özel çevre koruma bölgelerinde devam edilmektedir. Ayrıca, bölgelerde yer alan belediyelerle ortak çalışmalar yürütülmekte, yerel yönetimlerimiz gerek teknik ve gerekse malî açıdan desteklenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Özel Çevre Koruma Dairemiz, 2006 yılı sonuna kadar çok önemli çalışmaları hedeflemektedir. Çevre koruma bölgelerinde vahşi çöp depolama uygulamalarından vazgeçilerek, düzenli depolama tesislerinin yıl sonuna kadar tamamlanacak olması, bu hedeflenen çalışmalardan bir tanesidir.

Yüklendiği sorumluluğu başarıyla yürütmesinden dolayı Çevre ve Orman Bakanımızı, Meteoroloji Genel Müdürlüğümüzü ve Özel Çevre Koruma Başkanlığımızı kutluyor, başarılarının artarak devam etmesini diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada önemli bir noktaya değinmeden geçemeyeceğim. GAP Projesi, enerjide yüzde 76, tarımsal sulamada yüzde 13 gerçekleşme aşamasına gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MAHMUT KAPLAN (Devamla) - Daha önceleri nar ve diğer meyve bahçeleri, pamuk ve sebze tarlalarıyla yemyeşil bir görünüme sahip Yukarı Mezopotamya'nın en verimli 1 000 000 dönüm olan Suruç Ovası, suların çekilmesiyle, âdeta, çöle dönmüştür. Daha önce kendi işinin efendisi olan 40 000 civarında insan, mevsimlik işçi olarak göçmen durumuna düşmüştür. Bu olumsuz durum, bölge insanının umudunun tükenmesine neden olmuştur. Aynı durum, Viranşehir, Ceylanpınar, Kızıltepe, Mardin Ovaları için de söz konusu olmaya başlamıştır.

Bir an önce tamamlanması zarurî olan GAP Projesine, ne yazık ki, geçmiş hükümetler zamanında gerekli önem verilmemiş, uygulamaya geçirilmesi geciktirilmiştir.

Hükümetimizin GAP Projesi politikası, bölge insanına umut olmuştur. Bu çerçevede Yaylak Sulama Projesi Kasım 2005'te, Bozova Merkez Sulama Projesi Aralık 2005'te uygulamaya konulmuştur. Suruç Ovası sulama projesinin uygulanmaya geçilmesi için de çalışmalar tamamlanmıştır, ihalesinin yapılması beklenmektedir.

Son olarak, Partimizin ve Hükümetimizin temel felsefesi olan "insanı yaşat ki devlet yaşasın" diyorum.

2006 malî yılı bütçesinin ülkemize hayırlı hizmetlere vesile olmasını diliyor, Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Anavatan Partisi Grubunun söz isteği var.

İlk söz, Kars Milletvekili Sayın Selami Yiğit'e aittir.

Buyurun Sayın Yiğit. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Sürenizi yarı yarıya kullanıyorsunuz.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SELAMİ YİĞİT (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bütçesi üzerine, Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sizlere ilk olarak, kalkınmada öncelikli illere getirilen teşvik uygulamalarından bahsetmek istiyorum.

Bilindiği üzere, 5084 sayılı Yasayla kişi başına düşen yıllık gelir miktarı 1 500 doların altında bulunan 36 il, kalkınmada öncelikli iller olarak ilan edilmiş, arkasından, yapılan yeni düzenlemeyle bu sayı 49'a çıkarılmıştır. Yani, ülke topraklarımızın neredeyse üçte 2'si teşvik kapsamına alınmıştır.

Kalkınmada öncelikli il kapsamı genişletilince, bu kapsama dahil olan iller ile gelişmiş iller arasında da gerilim başlamıştır.

Gaziantep'ten Samsun'a bir hat çizdiğimizde, bu bölgenin doğusunda kalan illerimizde sanayi oldukça geri kalmıştır.

Elbette gelişmiş illerimizle kıyaslandığında, teşvik kapsamındaki illerimizin gelir seviyesi 7-8 kata kadar düşüktür.

Sanayileşmiş illerimizden Kocaeli'nin gelir düzeyi Kars'ın 10 katı, Ağrı'nın da 11 katıdır. Teşvik Yasası, bölgelerarası gelir dağılımını düzeltmek yerine daha da artırmakta, kıt kaynaklar daha da israf edilmektedir. Şimdi, bu bölgelerimizde yatırım yapacaklar için teşvikler var; hazine arazileri bedava tahsis ediliyor, vergi indirimleri, sigorta indirimleri yapılıyor, düşük krediler veriliyor. Ancak, gelir seviyesinin çok düşük olduğu, iklim ve doğa şartlarının çok sert olduğu, güvenlik sorunun tam olarak çözülemediği, gayrimenkullerin bankalar tarafından ipotek kabul edilmediği, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, kimse yatırım yapmak istemiyor, arazi almıyor, tesis kurmuyor.

Sayın Bakan, kalkınmada öncelikli 49 ilimize, 3 800'ün üzerinde yer talebi olduğunu söylüyor; ama, Doğu ve Güneydoğuda talep oranı, diğer bölgelerin çok altında kalmaktadır. Millî Gelir düzeyinin en yüksek olduğu İstanbul'un yanı başındaki Düzce'yi, Adana'nın hemen dibindeki Osmaniye'yi, kalkınmada öncelikli il ilan etmişiz. Siyasî baskılarla sonradan eklenen 13 ilde de durum çok parlak değil. Milyarlarca liralık kaynak aktarılarak kurulan organize sanayi bölgelerinin küçük işletmelerinin çoğu boştur. Doğu ve Güneydoğudaki küçük sanayi sitelerini gezerken, yarısından çoğunun harabe halinde olduğunu görüyoruz. Küçük işletmeler için ayrılan yerler tarla görünümünde. Sanayi sitelerinin altyapı eksiklikleri, yapılan yatırımları ve kaynakları da heba etmektedir.

Yanlış teşvik sistemi, KOBİ amaçlı yatırımlarda da hüsran yaşatmıştır. Teşvikler, tarım ve hayvancılık projelerinin gelişmesine katkı sağlamamıştır. Hayvancılığın gelişmesi için teşvik edilen birçok ilimizde, hayli sıkıntılı bir durum yaşanıyor. 1 000 baştan oluşan hayvancılık projesi için, en az 5 000 metrekare otlak niteliğinde arazi gerekiyor diyelim; ama, hazine, bu arazi tahsislerinde cömert davranmıyor. O zaman da hayvancılık projelerinden verim almak mümkün olmuyor. Doğu Anadoluyu, halen, zorluklarla da olsa ayakta tutmaya çalışan hayvancılık alanında bir türlü atılım gerçekleştirilemiyor. Uygulanan teşvikler, küçük ve orta ölçekli sanayi girişimlerinden beklenen sonucu sağlayamamıştır. Yani, getirdiğiniz Teşvik Yasası, işsizliğe ve istihdama çare olamamıştır. O halde, teşvik sisteminin yeniden değerlendirilmesi gerekir. Teşvikler, kalkınmada öncelikli illerin gelişmişlik düzeyine göre, kademeli bir biçimde ve sektörel bazda uygulanırsa, bölgesel farklılıkların giderilmesinde daha etkili olacağı düşüncesindeyim.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'deki bölgelerarası gelir farklılığının temel nedeni, gelir dağılımındaki adaletsizliktir. Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerine göre, 2 000 000 insanımız açlık, 12 000 000 vatandaşımız ise yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Gelire göre ilk yüzde 20'lik kısım millî gelirden yüzde 6, son yüzde 20'lik dilim ise millî gelirden, neredeyse, yüzde 50 oranında pay almaktadır.

Değerli milletvekilleri, teşvik politikalarının amacı da, geri kalmış bölgelerin kalkınmasını sağlamak ve gelir dağılımındaki adaletsizliği gidermektir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde, bu amaçla, yatırımdan işletmeye, birçok alanda teşvikler uygulanmaktadır. Ancak, 2006 yılından itibaren Kurumlar Vergisinde yüzde 10 indirim öngörülmektedir. Bu teşvikten doğacak kayıpların önlenmesi için yatırım indirimi uygulamasının kaldırılacağı Maliye Bakanlığı tarafından açıklanmıştır.

Ülke geneliyle birlikte, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde de yatırım indirimi uygulamasının kaldırılması, zaten, var olan ekonomik sıkıntıları daha da artıracaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgesel farklılıkların giderilmesi ve ülkemizin kalkınmasında önemli bir çıkış yolu olarak görülen küçük ve orta ölçekli işletmelere, yani, KOBİ'lere gelmek istiyorum.

Sayın Bakanımız Ali Coşkun'un verdiği bilgilere göre, şu ana kadar 18 287 hektar büyüklüğünde 77 organize sanayi bölgesi, 86 666 işyerinin bulunduğu 386 küçük sanayi sitesinin alt ve üstyapı inşaatları tamamlanmış.

Şimdi, yine, rakamlara bakalım. Kalkınmada bölgesel farklılıkların giderilmesi için düşünülen KOBİ'lerin, neredeyse, yüzde 80'i mikro ölçekli.

Hazinenin, 2005 yılı ocak-kasım aylarında KOBİ'lere verilen yatırım ve işletme kredileriyle sağlanan istihdama ilişkin verilere baktığınızda, 2005'in ilk dokuz ayında Ağrı'ya 475 milyar yatırım kredisi verilmiş, 11 kişi istihdam edilmiş; Bayburt'a 45 milyar yatırım kredisi verilmiş, 3 kişi istihdam edilmiş; Erzurum'a 1 trilyon 150 milyar verilmiş, 92 kişi istihdam edilmiş; Van'da, sadece 5 kişi istihdam edilebilmiş; Kars'a 22 milyar yatırım kredisi verilmiş, sadece ve sadece 2 kişi istihdam edilmiş.

Değerli milletvekilleri, bu verilerden de anlaşıldığı üzere, teşvik sistemi, istihdam sorununu çözememiştir.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde, bölgesel farklılıkları ortadan kaldırmak amacıyla Avrupa Birliği tarafından verilen proje bazlı yardımlardan söz etmek istiyorum.

Samsun, Kastamonu, Erzurum, Amasya, Çorum, Tokat, Çankırı, Sinop, Bayburt ve Erzincan'dan oluşan 10 ilimizde Avrupa Birliğinden 52 000 000 euroluk proje bazlı yardım yapılacaktı. Bu hibe yardımları, bu illerdeki küçük altyapı projeleri, küçük ve orta ölçekli işletmeler ile sivil toplum kuruluşlarının kalkınmasına yönelik projelerde kullanılacaktı. 2005 yılındaki bu uygulamaları bir tarafa bırakalım; 2006 yılında 13 ilimiz daha bu proje bazlı yardımlardan yararlanacak. Konya, Kayseri, Malatya, Karaman, Sivas, Yozgat, Bingöl, Elazığ, Tunceli, Ağrı, Kars ve Ardahan'dan oluşan bu illerimize öngörülen proje bazlı yardım 90 000 000 eurodur. Bu yardımların amacına ulaşması için Sanayi Bakanlığı ne gibi hazırlık yapmıştır; bu yardımların yapılabilmesi için öngörülen proje hazırlanması konusunda, Bakanlığınızın, yerel girişimcilere ne gibi destekleri olacaktır?

AB tarafından yönetilen bölgesel programlar çerçevesinde, Ağrı, Ardahan, Iğdır, Kars İllerimizi kapsayan Serhat İlleri Kalkınma Birliğinin kuruluşu tamamlandı. Yukarıda sözünü ettiğim Avrupa Komisyonu ile Türk Hükümeti tarafından imzalanan finansman anlaşması uyarınca, bölgemize 90 000 000 euroluk bir yardım yapılacak; 2006 yılı başında tamamlanması beklenen bu süreç ne aşamadadır?

Avrupa Birliği kaynaklarını aktaracağı proje sayısı kaçtır?

Bu yıl sonu itibariyle bölgesel kalkınma birliklerine ne kadarlık bir kaynak kullandırılacaktır?

Doğu Anadoluda teknoloji geliştirme projesi kurulması düşünülüyor mu? Teknoloji geliştirme bölgelerinin yaygınlaşması organize sanayi bölgelerini nasıl etkileyecek?

Değerli milletvekilleri, organize sanayi bölgeleri ve uygulanan teşvikler açısından Kars'ın durumuna dikkat çekmek istiyorum. Bu yıl itibariyle, organize sanayi bölgemizdeki 69 parselden 50'sinde yatırım başlamıştır; bunların sadece 24'ünde üretime geçilmiştir ve bu oran, projelerin yarısı bile değildir. Kredilerde, bütün doğu ve güneydoğu illerinde yaşanan sorunlar, Kars'ta da yaşanıyor; alınan kredilerin 4-5 katı teminat istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, ekonomimizde önemli bir yapıtaşı olan esnafın durumuna geçmek istiyorum. Esnaf gerçekten büyük sıkıntıda, kredi ve prim borçları birikmiş ve siftah edemez hale gelmiştir. Sayın Bakan, esnafa 3 katrilyon kredi kullanma imkânı getirildiğini, esnafın yeniden hayata döndüğünü söylüyor; ama, ekonomik büyümenin halka yansımaması gibi, Sayın Bakanın söylediği iyileşmeler de esnafa henüz yansımamıştır.

Ülkemizdeki esnaf sayısı, gerçek anlamda, yaklaşık 3,5 milyonu aşmaktadır. Aileleriyle birlikte, esnaf ve sanatkârlar, toplumumuzun dörtte 1'ini oluşturmaktadır. Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu Başkanı Sayın Derviş Günday'a göre, 2003 yılı başından Mart 2005 sonuna kadar, yani, bu iktidar döneminde, yaklaşık 223 000 esnaf kepenk kapatmıştır. Bu yılın ilk üç ayında ise 46 500 işyeri açılmış, 25 800 işyeri kapanmış; açılan işyerlerinin yarısı, tekrar, kepenklerini indirmiştir. Protestolu senetler sayısı 2005 yılının ilk dokuz ayında 83 000'i geçmiş ve protestolu senet tutarı, neredeyse, 2 katrilyonu bulmuştur; geçen yılın aynı dönemine göre bu tutar yüzde 18 artış göstermiştir. Esnaf, borçlarla, faizlerle, protesto olan senetlerle, karşılıksız çeklerle baş edemez hale gelmiştir. Vatandaş, banka kredilerine, kredi kartlarına yüklenmiş; 2005 yılının ilk dokuz ayında, 24 katrilyonluk tüketici kredisi kullanılmıştır. Sorunlu kredi kartı sayısı, 2004 yılında 368 000'e, 2005 yılında ise 375 000'e ulaşmıştır.

Sayın Bakanım, eğer, bütün bu gelişmelere iyi demek mümkünse, yine, önünüzde, kredi kartları borçları ve hipermarketlerin çalışma saatlerinin düzenlenmesi gibi yasalarla niye geliyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, hipermarketlerle ilgili düzenlemelere gelmek istiyorum. Esnafımızın büyük bir bölümü bakkallardan oluşmaktadır, 2 000 000'a yakın bakkal ve bayi vardır. Üç yılı aşan iktidarınız döneminde, hipermarket ve süpermarketlerin hızla gelişmesi karşısında, uyum yasası çıkarılmamış, sınırlama olmaksızın büyüyen hipermarketler bakkal esnafı için ciddî bir tehdit oluşturmaya başlamıştır. Bu, madalyonun karanlık yüzü; ama, öte yandan bir de öteki yüzüne baktığınızda, bu marketler, gerek mal çeşitliliği gerekse düzenledikleri indirim kampanyalarıyla da halkın önemli bir bölümüne hizmet vermektedirler. Bu açıdan bakıldığında, süpermarketlerin ve hipermarketlerin pazar içerisindeki yaygınlığının getirdiği haksız rekabet iddiaları, Rekabet Kurulu tarafından incelenmiş midir? Bu yönüyle, hipermarketlere yönelik düzenlemeler, korkarız ki, hem esnafın kronikleşen sorunlarını çözemeyecek, tam tersine, geniş tüketici kitleleri açısından başka sorunlar yaratacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeri gelmişken, Rekabet Kurumunun yapısına değinmeden geçemeyeceğim. Yapılan bir yasal düzenlemeyle, bütün üst kurulların üyeleri Bakanlar Kurulu tarafından atanmaktadır. Oysa, bu kurullar oluşturulurken, siyasî iktidardan bağımsız, etki altında kalmadan karar alabilmeleri gereğinden hareket edilmişti. Yapılan düzenlemelerle, üst kurullar, giderek siyasî iktidara daha bağımlı hale geldiler. Rekabet Kurulu da, yapılan son atamalarla, tartışılır hale gelmiştir. Bilindiği üzere, tüm siyasî etkilerden uzak olması gereken Rekabet Kurumunda, bazı kurum çalışanlarının dışarıya bilgi sızdırarak haksız kazanç sağladıkları iddiasıyla soruşturma açılmış, 5 kurum çalışanı gözaltına alınmıştı. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporlarında da, Rekabet Kuruluna ilişkin bazı yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları vardır. Yönetimleri Bakanlar Kurulu tarafından atandığı sürece, ne yaparlarsa yapsınlar, bütün kurulların aldıkları kararlar, hep tartışılacaktır. Tekrar vurguluyorum, üst kurullar, siyasî etkilerden arındırılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın bir konuya açıklık getirmesini rica ediyorum. Sayın Coşkun, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı açıklamada, Bakanlığın, kaçak akaryakıt konusunda da denetim görevi üstlendiğini söyledi. Kaçak akaryakıt konusu tüketici hakları bakımından Sanayi Bakanlığını ilgilendiriyor; ama, bu işler için bir Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu oluşturuldu. Bu Kurul oluşturulurken de, enerji piyasalarının siyasî etkilerden uzak olarak belirlenmesi ve denetlenmesi gereği vurgulandı; ama, şimdi anlaşılıyor ki, siyasî etkilerden uzak olması gereken EPDK, kaçak akaryakıt gibi, ülkemizin çok önemli yolsuzluk alanlarından birinde yetkisini siyasî organa, yani Bakanlığınıza devrediyor. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun yetkisinde olan kaçak akaryakıt denetimi, bir uzmanlık gerektirmez mi? Bu konuda yeterli altyapısı bulunmayan Sanayi Bakanlığı bu denetimi nasıl yapacak?

Şunu sormak istiyorum: Akaryakıt kaçakçılığını önlemek için ulusal marker ihalesi geçtiğimiz ay yapıldı. Denetim görevi Bakanlığınıza verildiğine göre, ulusal marker uygulaması ne zaman başlayacak ve nasıl denetlenecek? Bakanlığın akaryakıt kaçakçılığını denetlemeye ve kontrol altına almaya uygun laboratuar ve denetleme istasyonları var mıdır? Sanayi Bakanlığının bu imkânları yoksa, iki kez iptal edilen ve 11 Kasımda 6 konsorsiyumun katılımıyla yapılan ulusal marker ihalesi havada kalmış olmayacak mı?

Değerli milletvekilleri, biraz da, ülkemizde yüzbinlerce çiftçiyi ve ailesini yakından ilgilendiren şekerpancarı üretimi, Avrupa Birliği çerçevesinde uygulanan kotalar ve şeker piyasasıyla ilgili birtakım iddialar üzerinde durmak istiyorum. Bilindiği üzere, Şeker Kanunuyla kurulan Şeker Kurumu, Bakanlar Kurulunun 27 Aralık 2004 tarihli kararıyla kaldırılmış; ancak, bu Kurumun görev süresi 13 Aralık 2006 tarihine kadar uzatılmıştır. Ancak, Danıştay, Bakanlar Kurulunun bu kararını iptal edince, ortaya garip bir durum çıkmıştır. Kanunu uygulamakla yükümlü kamu kuruluşu; yani, Şeker Kurulu ortadan kalkınca, şekerpancarı kotasının uygulanmasında ve bu süreci izlemekte büyük sıkıntılar doğmuştur. İmalatçı firmalar ile ihracatçıların belge işlemlerini yürüten Şeker Kurumu ortadan kalkınca, ithalat rejiminin nasıl işleyeceği konusunda boşluklar doğmuştur.

Değerli milletvekilleri, bu belirsizlikler, nişasta bazlı şeker üreten bazı firmaların ekmeğine yağ sürmüştür; bunlara haksız kazanç sağlama yolları açılmıştır ve böylece Türkiye'deki kola şirketleri birbirine girmiştir. Biliyorsunuz, nişasta bazlı şeker mısırdan elde edilmektedir. Bu tür nişasta bazlı şeker, daha çok kola ve meşrubatlarda tatlandırıcı olarak kullanılmaktadır. İktidar Partisine yakın durduğu söylenen bir şirketler grubu, iddialara göre, Sanayi ve Ticaret Bakanlığından izin almadan, 2004 yılında Akyazı'da kurduğu bir tesiste, nişasta bazlı şeker üretimine geçmiştir. Devlet, pancardan elde edilen şekere pazar bulabilmek için nişasta bazlı şekere kota uyguluyor ve bu kota, ülkemizin şeker üretiminin yüzde 10'uyla sınırlıdır. Bakanlar Kurulu, bu oranı daha sonra yüzde 15'e çıkarmıştır. Avrupa ülkelerinde bu oran en fazla yüzde 2 oranındadır. Türkiye'de, bu kotayı, aralarında Ülker-Cargill ortaklığının da içinde bulunduğu 5 şirket doldurmaktadır. Ülker-Cargill firmasına sağlanan avantaj, diğer uluslararası kola şirketlerini harekete geçirmiş, onlar da Sanayi Bakanlığına başvurarak, nişasta bazlı şeker üretim tesisi kurmak için izin istemişlerdir; ancak, Sanayi Bakanlığı bu izni vermemiştir. Bakanlığın izin vermediği iki uluslararası firmanın haksız rekabet iddiaları üzerine Şeker Kurulu inceleme başlatmış ve bu iki firmaya bir yazı göndermiştir. Şeker Kurulu yazısında, kota tahsisatı olmadığı için yapılacak üretim kanuna aykırıdır demiştir. Ülkerin de uyarılması üzerine, Cargill, Şubat 2005'ten itibaren Ülkere nişasta satışını durdurmuştur.

Şimdi, Sayın Bakana sormak istiyorum: Şeker Kurumunun ortadan kaldırılmasına ilişkin, sonradan Danıştay tarafından iptal edilen Bakanlar Kurulu kararının, bu firmanın haksız rekabete yol açacak üretimiyle ilgisi var mıdır? Şeker Kurulunun şu anki statüsü nedir? Danıştayın iptal ettiği Bakanlar Kurulu kararına göre, 13 Aralık 2006 tarihine kadar görev ve yetkilerini uzattığınız Şeker Kurulunun bütçesine, bu yılın bütçe taslağında neden yer vermediniz? Şeker Kurumu unutuldu mu? 2004-2005 döneminde nişasta bazlı şeker üretimi ne olmuştur? Danıştayın Bakanlar Kurulu kararını iptal etmesinin ardından, Şeker Kurumu için yeni bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Değerli milletvekilleri, şekerde sorun bunlarla da bitmiyor; giderek büyüyen bir kaçak sorunu var. Türkiye Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğünün verilerine göre, 2005 yılında, yasadışı yollardan Türkiye'ye 500 000 ton şeker girmektedir. Bu rakam, 2004-2005 kampanya döneminde üretilen 1 327 000 ton şekerin neredeyse yarısına yaklaşmaktadır; hatta, şeker kaçakçılığının, son yıllarda akaryakıt kaçakçılığı boyutlarına geldiğini iddia edenler de vardır. Bu konuda, Sanayi Bakanlığının aldığı bir tedbir var mıdır?

Bir de, uygulanan şekerpancarı kotasındaki denetimsizlik nedeniyle çok büyük miktarda yolsuzluklar oluyor. Bazı şeker fabrikaları, yakın bölgelerden pancar alıyor. Bu kota ticaretini önlemek için, Bakanlığınız ne gibi tedbirler almaktadır?

Kırk yıldır, şeker konusunda büyük sübvansiyon uygulayan Avrupa Birliği, geçtiğimiz hafta Dünya Ticaret Örgütü kararlarına uymak amacıyla şekerpancarı üretimine olan desteğini yüzde 36 oranında indireceğini açıklamıştır. Bu karar, Avrupa Birliği ülkelerinde şeker üretimini üçte 1 oranında düşürecek, Avrupa Birliği, bir süre sonra şeker ithalatçısı konumuna gelecektir. Avrupa Birliğinin, gelecekte, şeker üretiminden büyük ölçüde çekilmesi olasılığına yönelik olarak, hükümetinizin bir stratejik hazırlığı ve çalışması var mıdır? Brezilya ve Avustralya gibi şekerkamışı üreticisi ülkelerin ihracatını artıracak olan bu durum karşısında, ülke piyasamızın olumsuz etkilenmemesi için, Bakanlık olarak ne gibi önlemler almayı düşünüyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, 6 Aralık 2005 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla Bor, Ereğli ve Ilgın Şeker Fabrikaları özelleştirme programına alınmıştır. Bunlar, üretim kapasiteleri ve maliyetleri açısından avantajlı şeker fabrikalarıdır. Bu şeker fabrikaları özelleştirildikten sonra, bu durumda, büyük bölümü geri kalmış bölgelerimizde bulunan ve zarar eden 20 şeker fabrikamızın satılması imkânı zorlaşmaktadır; bunlar, kapanma durumuna geleceklerdir. Dolayısıyla, şekerpancarı üretimi de yarı yarıya daralacaktır.

2005 yılında, Kars Şeker Fabrikasına 90 000 ton kota verilmiş, bunun 85 000 tonu ekilmiştir; ancak, rekolte düşük olduğu için 68 000 ton fireli pancar alınabilmiştir. Üretilen kristal şeker ambarlarda beklemektedir.

Sayın Bakanıma şu soruları yöneltmek istiyorum: Sayın Bakanım, başta Kars Şeker Fabrikası olmak üzere, özelleştirme kapsamı dışında kalan şeker fabrikalarının akıbeti hakkında bilgi vermenizi rica ediyorum. Ayrıca, kamyoncuların şekerpancarı nakliye ücretleri iki aydır ödenmemektedir. Kamyoncuların bu mağduriyetini gidermek için bir çalışmanız olacak mıdır?

Sayın Bakanım, kotayı kaldıracağız dediniz, bunun gereğini yapmadınız. Bunun gerekçelerini açıklayabilir misiniz?

Artı-eksi yüzde 15 uygulamasını neden kaldırdınız; bunun sebebini öğrenmek istiyorum.

Pancar çiftçisine ücretsiz verdiğiniz küspe hakkı oranını neden düşürdünüz? Bu uygulamayla, havyan besicilerini önemli ölçüde mağdur ettiğinizi düşünüyorum.

Sayın Bakanım, pancarı 22 500 000   liradan   alıyorsunuz,   küspeyi 15 000 000 liradan satıyorsunuz. Acaba, bu uygulama vicdanlara sığıyor mu?!

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin ülkemize ve ulusumuza hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Yiğit.

Anavatan Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler.

Buyurun Sayın Güler. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2006 malî bütçesi adına, Anavatan Grubu olarak söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, ormanlar sadece bir ulusun değil, tüm insanlığın ortak değerleridir ve bunun korunmasında da, tüm insanlık adına yapılmış olan bu anlayışı hepimizin benimseyip, koruyup, yeşertip, yarınlarımıza taşıma gibi bir misyonumuz vardır.

Hava, su ve toprak gibi yaşamsal öneme sahip değerlerin korunmasında, ormanların, ekosistemde ciddî anlamda, vazgeçilemez kadar da bir yeri vardır. Yakın zamana kadar 20,2 milyon hektar olan orman alanlarının, son yapılan çalışmalardan dolayı da yaklaşık 21,1 milyon hektara ulaştığı anlaşılan ormanlarımızdan, maalesef, yarısından fazlası verimsiz, imar ve ıslah edilmeye muhtaç durumda bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ormanlarımız, kendileri gibi, iyileştirmeye muhtaç 20 430 köyden, yaklaşık 2 000 000'a yakın haneden, bugünkü sayısı itibariyle 7,5 milyon insanın geçim baskısıyla karşı karşıya kaldığını biliyor musunuz?

Orman köylülerinin sorunlarının araştırılması ve iyileştirilmesi için 2004 yılında kurulan, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kurulan, orman sorunlarının araştırılması için kurulan, komisyon araştırmasının raporlarına göre, bugün, yerinde kalkındırılması mümkün olan… Orköy Genel Müdürlüğünün iyileştirilmesi ve etkin olduğu sürece projelere yeterli kaynak aktarılmasıyla bu işlerin çözümleneceği öngörülmektedir. Hükümet ise, bu insanlara, 2003 yılında, 26,5 trilyon, 2004 yılında 33 trilyon, 2005 yılında da 46,5 trilyon kaynak aktarmıştır. Hane başına 22 YTL düşmektedir. 2006 yılı da, bundan farklı bir rol üstlenmemektedir.

Değerli milletvekilleri, üstelik, hükümet, aşırmacılığıyla da ilgili kuruluşlarca kanıtlanmış bir bürokratın hazırladığı raporlarla da Orköy Genel Müdürlüğünün kapatılma aşamasında olduğunu, maalesef, üzülerek bunu öğrenmiş bulunmaktayız. Ağır geçim sıkıntısı çeken, sıkıntı altında bulunan orman köylüleri, yerini, maalesef, hızla terk etmektedir. 1985 yılında yaklaşık 10,2 milyon olan orman köylüsü, 2000 yılında, maalesef 7 600 000'e düşmüştür.  Bu da… Yaklaşık, yüzde 25'i, maalesef, göç etmek zorunda kalmıştır.

Değerli milletvekilleri, Anavatan iktidarında  Orköyün kredi verme gücü artırılacak, orman köylüsü daha verimli hale… Projelerle desteklenecektir. Meclis araştırma komisyonunun raporunda, ayrıca, orman tahdidinin hızlandırılması, elde edilen orman vasfını yitirmiş arazilerin bir an önce değerlendirilmesi, elde edilen gelirle orman kadastrosu, orman köylülerinin kalkındırılması, ağaçlandırılması ve nakledilecek köylerin yerleştirilmesinde kullanılması önerilmektedir. Ülkemizin orman varlığına ilişkin veriler, orman amenajman planlarındaki bilgilerden derlenmektedir. Bugün, bu bilgiler ise, üzerinde ağaç ve ağaççık örtüsü ihtiva eden alanları kapsamakta, orman rejimi dışında kalmasına rağmen ağaç örtüsü ihtiva etmeyen alanları ise kapsamamaktadır. Kadastro çalışmaları tamamlandıkça yüzde 10 oranında da artış görülmektedir.

AHMET YENİ (Samsun) - Hüseyin Bey, seni de dinlemiyorlar; CHP terk etti bak.

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Fark etmez; sizler dinleyip, bu işi  bildikten sonra…

AHMET YENİ (Samsun) - Biz dinliyoruz.

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Biliyoruz. Gerekli mesajı alacağınızdan da hiçbir şüphemiz yok; temennimiz o.

Bugün, orman kadastrosu tamamlandığında, toplam orman alanı sayısının yaklaşık 23 000 000 hektar alana ulaşması beklenmektedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz ormanlarında 2005 yılı başına kadar kadastro çalışmaları yapılmış, bu miktarın yaklaşık 17,5 milyon hektar olduğu bildirilmekte ise de, haritası yapılmış, ilan edilmiş saha miktarı 12,5 milyon hektar seviyesindedir. Bunun genel sahaya oranı yüzde 54'tür. Hazine adına tescili yapılan orman alanı miktarı ise 4,5 milyon hektar olup, genel sahaya oranı sadece yüzde 20 dolayındadır. Tescil işlemlerinin yapılamamasının en önemli unsurlarından biri, maalesef, kadastro haritalarının tapulama işlemine geçmeyişidir.

Özetlemek gerekirse, Sayın Bakanın iddia ettiği gibi, orman sınırlaması konusunda işlerin yüzde 95-98 oranında işlediğini göstermekte, maalesef, bu da kamuoyunu yanıltmaktadır. Bugün daha işin başında olduğumuzu hatırlatıyor, bu konuyu da bir an önce ciddiyetle ele almaya davet ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, orman sınırları dışına çıkarılmış olan arazilerin kıymetlendirilmesinde durum farklı değildir. Orman arazilerinin dışına çıkarılmış arazi miktarı… 1974 yılından beri, 484 000 hektar saha orman niteliğini yitirdiği gerekçesiyle orman dışına çıkarılmıştır. Bu yerlerin kıymetlendirilmesi için atılması gereken ilk adım, kullanım kadastrosunun yapılmasıdır.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - CHP nerede?!

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Efendim?..

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - CHP nerede?!

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Onu, Cumhuriyet Halk Partisine soracaksınız arkadaşlar.

AHMET YENİ (Samsun) - CHP'yi sordu; niye gitti?..

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Onu kendilerine soracaksınız.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Hüseyin Beye ayıp ediyorlar.

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Bilemem.

BAŞKAN - Sayın Güler, siz, Genel Kurula hitap edin.

Değerli arkadaşlar, müdahale etmeyelim.

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Evet, ülkemiz ormanlarında, Anavatan İktidarı döneminde yaklaşık 43 000 hektar sahanın…

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Hazmedemiyorlar seni!

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Onların kendi sorunları. Sizin içinizden gelen arkadaşlar için de aynı tepkiyi koyma ihtiyacı duydular. O onların sorunu. Kamuoyu bunları takdirle değerlendirecektir. Bizim en ufak, bu konuda, bir sıkıntımız yok.

Anavatan İktidarı döneminde yaklaşık 43 000 hektar sahanın kullanım kadastrosu yapılmış, 6 810 hektarı da İstanbul, Bursa ve Antalya'daki hak sahiplerine iade edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, AKP İktidarı ne yapmıştır; sorunu çözmek yerine, yaklaşık 5 milyar metrekare, 5 dolardan 25 milyar dolar eder gibi bir şov düzeyinde kamuoyunu bilgilendirmiştir; ama, bu amaçla birkısım yerleşim yerlerinde çekilen helikopter resimleriyle beraber kendileri de inanmış olacak ki, 25 milyar doları cepte keklik olarak değerlendirmiştir; ama, sonra, kendi teşkilatlarınca yapılan çalışmalarda, maalesef, işin ayağının da bu yönde olmadığı görülmüş. Yaklaşık yüzde 9'u şehirleşmiş; yani, orman alanı vasfını yitirmiş bir alan yüzde 9, geriye kalan yüzde 91'i ise, maalesef, köylülerce orman alanı dışına çıkarılmış, mera, tarla, bağ, bahçe olarak görülmüştür. Yüzde 9'un da, en önemlisi, gelir getirecek düzeyi de yüzde 3'tür. Bunu, Bakanlık, bu şekilde kendi iç teşkilatınca tespitini yaptırdıktan sonra, 2/B olayını askıya almıştır, almak zorunda kalmıştır; çünkü, hazırlıksız bir çalışmayla, kamuoyunu yanıltıcı bilgiyle bombardımana tutmuştur; sonunda da işin gerçek yüzüyle kendisi karşı karşıya kalınca, bu işin esprisini, maalesef, saklamaktadır.

Son günlerde, Sayın Bakan, "2/B olayıyla ilgili arazilerin değerlendirilmesi çerçevesinde, şehirleşmenin kısmen yapıldığı yerlerde rayiç bedel tespit komisyonunca satışı, şehirleşmenin tamamlanmadığı yerleşim yerlerinde ise, bizim arkadaşlarca…" Bu ne demekse "bizim arkadaşlarca…" Bunu  da Sayın Bakandan açıklamasını bekliyoruz.

İkincisi, hangi satış yöntemlerini kullanacağı da maalesef belli değildir; böyle bir satış anlayışıyla… Sayın Bakanın gerek Meclisi, gerek kamuoyunu aydınlatmasını bekliyoruz.

2/B konusu çok hassastır. Aslında Anavatan olarak, bugün mağdur olan orman köylülerine, 2/B arazisi, vasfını yitirmiş orman arazilerinin ücretsiz veya muhammen bedeli çok düşük olmak kaydıyla bu köylülere verilmesi ve bir an önce bu köylülerin de kendine dönük bir  süreçte üretim aşamasına geçmesini bekliyoruz.

İşin enteresan tarafı, maalesef, bugün kamunun orman köylüsüyle yargılanma aşamasında zaman kaybetmekte ve hem köylü mağdur olmakta hem de devlet mağdur olmakta. Büyük bir bölümü yirmi yıllık zilyet süresini doldurmuş, her geçen gün de doldurmaktadır. Devletin ve yurttaşların mağduriyetlerini artırmamak için çok ivedi olarak yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Anavatan İktidarında orman kadastrosu ve orman sınırları dışına çıkarılmış arazilerin değerlendirilmesi sorunu gerekli yasal düzenlemeler dahil olmak üzere hızla çözülecek ve korunması konusunda köy tüzelkişiliklerine görev ve malî imkânlar aktarılacaktır.

AHMET YENİ (Samsun) - Ne zaman?

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - İktidarda inşallah, çok yakın zamanda;  belki yarın, belki yarından da yakın.

Bakanlığın ağaçlandırma çalışmaları konusunda beyanları da gerçeği yansıtmamaktadır. Ülkenin orman varlığını artıran etkinliğin ormancılıkta teknik adı ormaniçi ağaçlandırma çalışmalarıdır. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çerçevesinde 2003 yılında -bunu, lütfen dikkatle dinlerseniz çok sevineceğim- 55 000 hektar programa karşılık, 37 000 hektar orman içi ağaçlandırma programına alınmıştır. 2004 yılında 60 000 hektar… Alan yükselmesine karşın, maalesef, bir önceki yıldan daha eksik, yani, 34 000 hektar. 2005 yılında ise 65 000 hektar programa alınmışken, bunun karşılığında sadece 25 000 hektar ağaçlandırma yapılabilmiştir. Oysa, Anavatan Partisinin tek başına iktidar olduğu dönemde, 1984 yılında 85 000 hektar; 1985 ile 1990 yılları arasında ise ortalama 105 000 hektar ormaniçi ağaçlandırma yapılmıştır.

Ağaçlandırmanın temeli fidandır. Oysa, hükümet, fidanlıkları kapatmak ve satmakla meşguldür. Bakanlığın fidanlık satışına yargının "dur" demesine rağmen, maalesef, bu arada Ankara-Söğütözü, İstanbul-Alemdağ, Kayseri, Sivas ve Kırşehir fidanlıkları satılmıştır.

Bakanlık yıllık fidan üretimini 200 000 000 adete çıkarmaya çalışmaktadır. Oysa, Anavatan Partisinin tek başına iktidar olduğu dönemde, 171 adet fidanlıkta 650 000 000 adet üretilmiş, 1 milyar fidan üretilmesi hedef olarak seçilmiştir. İşte, aramızdaki vizyon farkı budur.

AHMET YENİ (Samsun) - Ne zaman oldu bu işler?!

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Tarihi biraz kurcalarsanız, danışmanınıza da söylediğiniz anda, bu verileri çok çabuk size ulaştırırlar.

Yeni Anavatan iktidarında da, evvelce gerçekleştirdiğimiz seviyeleri geçmek temel hedefimiz olacaktır.

Maalesef, tabiî ki, teknik aşırma dediğimiz yöntemlerden bir tanesine bu hükümet döneminde denk gelmekteyiz. Daha önce yapıldığı halde, ilk defa yapılıyorcasına, örneğin, Toroslardaki ağaçsız ve karstik alanlarda sedir tohumlarının yayılması esnasında 350 000 hektar bu yolla ormanlaştırılmışken; 2004 yılı ekim ayında, maalesef -biraz önce de ifade ettiğimiz gibi- bir günlük şov uğruna, Mersin'den kalkan helikopterlerle, daha olgunlaşmamış kozalaklar toplanmış, yangın helikopterleriyle, maalesef, bu yerlere serpilmiştir. Mersin dağlarına celbedilmiş… Ekim mevsimi olmadığı halde göstermelik tohum saçarak, tam bir kandırmaca senaryosu düzenlenmiştir.

Anavatan İktidarı döneminde başlatılmış olan çok güzel bir projenin devam ettirilmesini, elbette memnuniyetle karşılıyoruz. Diğer taraftan, geniş alanlara yapılan ekimler sonrasında, maalesef otlak alanları daraltıldığından dolayı, yöre halkı, ihmal edilmiştir, bunlar gözardı edilmiştir.

Orman yangınlarıyla mücadelede son yıllarda istikrarlı bir şekilde bir başarı mevcut. Bunlar da bizleri memnun etmektedir. Tabiat şartlarına açık olarak oluşup, gelişen yangın gibi olaylarda rakamları çok fazla ileri sürmek doğru olmayabilir.

Anavatan Partisinin hükümetin başında veya hükümet ortağı olduğu dönemde, 1997 ve 1999 yıllarında yapılan alımlarla, 419 adet yangın arazözü, 127 adet dozer, 127 adet greyder, 1 300 arazi aracı, 15 000'den fazla telsiz… 513 adet de yangın gözetleme kulesi yapılmıştır.

Burada bir soru sormak istiyorum sayın milletvekilleri; yangın helikopterlerinin kiralanmasının önceki yıllarda 3 ilâ 4 milyon dolar olduğunu hepimiz biliyoruz; ama, 2005 yılında, helikopter sayısı aynı olmasına rağmen, 9 000 000 dolar ödendi. Sayın Bakanım bizi aydınlatırsa, biz de memnun kalacağız.

Yangın mücadelesinde cansiparane görev alan tüm çalışanlara teşekkür ediyor, bu uğurda hayatını kaybedenleri de rahmetle anıyoruz.

Bakanlığın doğa koruma ve millî park faaliyetlerini yeterli bulmak maalesef mümkün olamamaktadır. Millî parkların, özellikle yeni açılanların yönetim planlarındaki eksikliğin, bazı millî parkların ise Orman Genel Müdürlüğünden alınmayışının en önemli unsurlarından biri, maalesef personel yetersizliği.

Bugün, 1994 yılında taraf olduğumuz uluslararası Ramsar Sözleşmesine rağmen, DSİ sorgusuz sualsiz Sultan Sazlığını ve Seyfe Gölünü kurutabilmektedir. Millî park sahalarındaki hastalık ve zararlılarla mücadele konusunda da ilgili genel müdürlüğün yetersiz ve ilgisiz kaldığı, hatta bazı hallerde de çalışmalara engel olduğu görülmektedir.

Çevre ve Orman Bakanlığı, çevre ve bilim teknolojisi açısından da personel açısından da son derece yetersiz ve altyapısı da son derece eksiktir.

Evet, çevre, önemli olan, en büyük sorunlardan biri. Çevre konusunda da Bakanlığın yetersiz çalışmalarını her geçen gün kamuoyunda görmekteyiz. Bunlardan en basit örneği, hepimizin hafızalarını zorladığında hatırladığı İskenderun'daki gemi batığı. Maalesef, o yörelerde, ciddî anlamda, hem balıkçılığı yok etmekte hem de o yöredeki tüm toplumu rahatsız etmekte.

Bizim Mersin yöresinde, ciddî anlamda çevre felaketi diyeceğimiz, ekolojik dengeleri sarsabilecek bir düzeyde, Karadoğan ve Kazanlı çevresinde petrol dolum tesislerinin yaratmış olduğu, gerek toprak kirliliği ve gerekse çevre kirliliği açısından başta tüm Mersin'i etkilemekte. Bu doğrultuda, Çevre Bakanlığının bu konudaki çalışmalarının yetersizliği, orada dolum tesislerinin hâlâ tehlikeli bir boyutla orada kalması, maalesef, Mersin'i, ciddî anlamda, kaygı verici bir düzeyde tehlikeyle baş başa kalır halde bırakmakta. O yörelerde, özellikle Tarsus ve Adanalıoğlu Köyü arasında, ilan edilmiş turizm bölgesi olmasına karşın, bugün, bırakın satışı, müşterisi bile yok, talibi bile yok. O yörelerdeki sanayi atıklarının ve dolum tesislerinin yaratmış olduğu kirlilikten, başta Karadoğan halkının ve Mersin halkının ciddî tehlikelere maruz kaldığını burada hepimiz biliyoruz. Bilirsiniz, bir ATAŞ yangını yaşadık, hepimizin yüreği ağzına geldi. Diğer dolum tesislerinde yaşanacak bir tehlikenin Mersin adına yaratacağı sıkıntıları unutmamak gerekir.

İkincisi, burada, şu anda, gerek yeraltı boru tesisleri ve dolum tesislerinden sızan petrol kaynaklarından, zannedersiniz ki, Mersin'de petrol bulundu diye sevinebilirsiz. O kuyulardan petrol fışkırmakta ve o yöre halkı, o suyu -maalesef- içemediği gibi, enerji kaynağı olarak da kullanabilmekte.

Çevre deyince, tabiî ki, özel sektöre ait arıtma tesislerinin birçoğunun, maalesef, yüksek enerji maliyeti dolayısıyla, çalıştırılmadığını görmekteyiz. Bugün, tıbbî atıkların kontrolü yönetmeliğinden pek çok sağlık kuruluşu haberdar değildir. Maalesef, patojen nitelikli sıvı atıklar ile radyoloji ve nükleer tıp ünitelerinden kaynaklanan radyoaktif atıklar direkt olarak kanalizasyona atılmaktadır.

Tabiî ki, orman ve çevre, birlikte, bir bütün olarak algılandığında, bugün, gerek orman mühendislerinin istihdam alanı açısından, maalesef, üniversitelerinin bitişinden, umutların yok oluşundan, bugünkü tüm enerji ve ritimlerine rağmen topluma faydalı olamamaktan büyük bir sıkıntı ve ıstırap çekmektedirler. Burada Sayın Bakana sormak istiyoruz; bunca orman mühendislerimiz varken, bunca orman peyzaj mimarlarımız varken, bunları nasıl verimli kullanmayı, nasıl rantabl kullanmayı ve nasıl istihdam etmeyi düşünüyorsunuz? O gençlerimiz yarınlarından umutsuz.

Bugün, uzmanlık alanlarında, o peyzaj mimarlarının, uzmanlık yapılanmasında ciddî anlamda sıkıntı ve kaygıları mevcut. Hani, sivil toplum inisiyatifinin kamu yönetiminde söz hakkının olmasından yanaydınız?! Hangi sivil anlayışla birlikte bu yapılanmanın önünü açtınız?

Mülkiyeti Orman Genel Müdürlüğüne ait olan 31 adet fidanlık, 2004 tarihinde kapatılmış ve satışa çıkarılmıştır. İhaleye çıkarılan 37 827 metrekarelik Söğütözü fidanlığına sadece TOBB talip olmuş ve başka alıcısı çıkmadığı için, metrekaresi 510 YTL'den, muhammen bedelle, satılmıştır.

TOBB, Söğütözü'nde Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesini kurup faaliyete geçirince, üniversitenin hemen bitişiğinde yer alan Orman tamirhanesinin 55 dönümlük arazisine de talip olmuştur. Bakanlık, araziyi satma fikrinden uzak tutup, maalesef, bakanlıklar birleştirildikten sonra, burayı kamu alanı olarak kullanmak için, orada mevcut olan, iş merkezi olarak değerlendirilen kaba inşaatın, yapının inşaatının tamamlanması koşuluyla takas edilmesi önerilmiştir. 2004 yılında, kapalı kapılar ardında sürdürülen görüşmeler sonucu, TOBB ile Çevre ve Orman Bakanlığı arasında, 24 000 000 ABD Dolarlık takas sözleşmesi imzalanmıştır. Söğütüzü'ndeki bulvara geniş bir cephesi olan, Orman Genel Müdürlüğüne ait 55 000 metrekarelik arsanın gerçek değerinin 50 trilyonun üzerinde olacağı tahmin edilmektedir. Değeri bu seviyede olan bir arazi açık artırmaya çıkarılmayıp, ne diye 24 000 000 dolar üzerinden takasa konu edilmiştir? Mimarîsi işyeri olarak düzenlenen, Bakanlık binası olarak projelendirilmeyen kaba inşaat halindeki bir yapının, bir yıl süreyle tamamlanması göze alınarak, Bakanlık hizmet binası olarak alınmasında ne diye ısrar edilmiştir? Bakanlık birimleri birleştirilmek isteniyorsa, Orman Genel Müdürlüğünün, Atatürk Orman Çiftliği civarında, kampusu içerisinde yeterli arsa mevcutken, hatta Söğütözü fidanlığı arazisi bu işe son derece uygunken, Bakanlık faaliyetlerine uygun bir binanın yapılması niçin öngörülmüştür?

Sorulması gereken sorular çok; ama, buna karşın, özellikle, tabiî ki ülkemizde yaşanan son ekonomik sıkıntılarla beraber, orman köylülerinin yaşadığı -handikap düzeyinde, kısırdöngü düzeyinde- arayışı ve göçü, hepimiz, içimiz kan ağlayarak görmekteyiz.

Bugün, eski milletvekillerinden bir arkadaşımızın telefonunu aldık. Mersin Erdemli'de limon üretimi, yaklaşık yüzde 60 rekolte mevcut; ama, buna karşın limonların dalda kaldığını, bunun değerlendirilmediğini, çürümeye mahkûm olduğunu ve bundan sonra da farklı düşünceler içerisinde olduğunun isyanını duyduk.

Tarım için bir şey yapamadığınız gibi, orman köylüsü için de, maalesef, hiçbir şey yapamadınız; ne umut verebildiniz ne heyecan. Bugün, idarî yargı kararıyla görevlerine iade edilen personelin devlet memuru olduğunu unutmadan, onları memuriyete yakışır bir şekilde görevlerine iade etmeniz ve fidanlıklarla, diğer konularda verilmiş ve verilecek yargı kararlarını da içinize sindirerek uygulamanızı hatırlatırız.

Çevre ve orman deyince -sürenin darlığından- söylenecek o kadar çok sözler var ki, gönül isterdi ki, buradaki başarınızı yürekten alkışlamak ve takdir etmek; ama, görünen o ki, hiçbir şey konusunda, sıkıntınızın olduğu müddetçe, beceremediğiniz kadar, maalesef, bunu da beceremediniz.

AHMET YENİ (Samsun) - Halkımız alkışlıyor, halkımız alkışlıyor.

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Halkımızın alkışladığını, yüreğimizde, sokağa çıktığımızda, bizler hissediyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) - Halkımız alkışlıyor.

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Ama, seçim sürecine yaklaşıldığında…

AHMET YENİ (Samsun) - 2007'de…

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - İnanıyorum ki, sizlerin de sokağa çıkarken, neleri yaptığınızı, asla, kamuoyuna… Bir insan psikolojisi olarak, savunma psikolojisi olarak, yalan söylemeyi kısmen hepimiz kullanırız.

AHMET YENİ (Samsun) - AK Parti söylemez…

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Ama, öyle bir şey ki, bunu, ben, size, şöyle vurmak isterim: Sizler, artık, bugün kendinize de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Bunu, maalesef, kendimize de yalan söyler hale geldiniz; ama, artık, bırakın bazı şeylerden, bu rüyalardan uyanın lütfen.

Bugün, kendinizin inandığını varsaydığınız bir ortamda, tüm çıplaklığıyla doğrularla baş başa kaldığınızda, sizlerin de vicdan azabı çektiğinizi hepimiz biliyoruz. Özel sohbetlerimizde, içeride, bire bir paylaşıyoruz; ama, burada, grup psikolojisi sizi farklı bir havaya sokmakta. Burada da, tabiî ki, geçen, bütçenin geneli üzerinde konuşmalarda Ordu Milletvekilimizin Sayın Başbakandan sonra konuşmasından sonra, Sayın Bülent Arınç'ın, nasıl milletvekili iradesine ipotek konulduğunun güzel bir göstergesi oldu ve susturarak teşekkür ettirdi sadece. Sizlerin de katkısı bu kadar. Bu yüzden, size verilen bu emir düzeyindeki bir…

AHMET YENİ (Samsun) - Siz kendi adınıza konuşun, kendi adınıza…

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Bunlar bizim gözlemlerimiz. Buyurun, birikiminiz ve bilginiz varsa, kürsü sizindir, söz hakkı da sizindir. Bu halkımıza umut ve hayal vermek istiyoruz; çünkü, burada yaşayan her vatandaşımızın bunların en iyisini hak ettiğini biliyoruz; ama, Sayın Başbakan, bir sözüm var, siz vatandaşın dininden; Sayın Çevre ve Orman Bakanı, siz de vatandaşın ormanından elinizi lütfen çekiniz.

Bu bütçenin ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; hepinize selamlar, saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.

Anavatan Partisi Grubu adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahsı adına lehte söz isteği var.

Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Ahmet Koca; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) - Teşekkür ederim, sağ olun.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının, görüşülen Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Çevre ve Orman Bakanlığı bütçeleri üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; siz değerli milletvekillerimizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AK Parti Hükümetimiz, küçük ve orta ölçekli sanayicilerimizi modern ve sağlıklı ortamlarda çalışma imkânına kavuşturan, sanayileşmenin dengeli dağılımına, dengeli kentleşme ve istihdama katkı sağlayan organize sanayi bölgeleri, küçük sanayi sitelerine büyük önem vermekte ve krediyle desteklemektedir. Nitekim, 20 tanesi son üç yılda olmak üzere toplam 77 adet organize sanayi bölgesiyle, yine, 38 tanesi son üç yılda olmak üzere toplam 386 adet küçük sanayi sitesi tamamlanarak hizmete sunulmuştur.

Afyonkarahisar İlimizin de, aynı zamanda, 5084 sayılı İstihdamı Teşvik Yasasından yararlandırılan iller arasına alınması dolayısıyla tamamlanan Afyonkarahisar Merkez Birinci Organize Sanayi Bölgesi ve çalışmaları devam eden İscehisar, Dazkırı, Dinar, Emirdağ, Sandıklı, Bolvadin ve Merkez İkinci  Organize Sanayi Bölgeleri için Sayın Bakanıma buradan teşekkürlerimi iletiyorum. Ayrıca, Sayın Bakanımdan Bolvadin Süt Hayvancılığı Organize Sanayi Bölgesi için başlatılan çalışmaya da desteklerini istirham ediyorum.

Diğer yandan, acil eylem planında yatırımcılara bedelsiz arsa tahsis edilmesi konusunun 5084 ve 5350 sayılı Teşvik Yasalarıyla sağlanması sonucunda, yasa kapsamında yer alan 49 il ve sadece arsa tahsisinden faydalanan 5 il olmak üzere, toplam 54 ilde -bu illerden biri de Afyonkarahisar'dır- üretim ve istihdama büyük katkılar sağlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, AK Parti Hükümetimiz esnaf ve sanatkârlarımıza da sahip çıkmaya devam etmektedir. Esnaf ve sanatkârlara Halk Bankası kaynaklarından kullandırılan kredilerin faiz oranı yıllık yüzde 59'dan yüzde 15'e indirilirken, kredi limitleri de 5 milyar TL'den, 25 milyar TL'ye çıkartıldı. Kredi verilmesinde aranan şartlardan biri olan Bağ-Kur prim borcu bulunmaması şartı da, esnaf ve sanatkârlarımızın isteği doğrultusunda kaldırıldı.

Esnaf ve sanatkârlarımıza 2002 yılında kullandırılan kredi miktarı 153 trilyon TL iken, bu miktar sürekli artmış ve bu yılın 11 ayı itibariyle 1,5 milyar YTL'ye yükseltilmiştir.

Ekonomideki gelişmeyle birlikte esnaf ve sanatkârlarımıza getirilen kolaylıklar sonucunda, 2002-2005 Ekim ayı itibariyle, bu dönemde toplam 575 273 esnaf ve sanatkârımız iş hayatına başladı.

Sayın milletvekilleri, öte yandan, ekonomik krizler nedeniyle borcunu ödeyememiş ya da daha sonra ödese bile Merkez Bankası risk kayıtlarına alındığı için çek karnesi verilmeyen ve kredi kullandırılmayan girişimcilerimizi yaşadıkları zorluklardan kurtarmak ve yeniden ekonomiye katkı sağlar hale getirmek amacıyla hükümetimizin çıkardığı sicil affından 825 000 kişi yararlanmıştır.

Tüketici Kanununda yapılan değişikliklerle getirilen yenilikler, halkımızın haklarını koruma konusunda önemli mesafelerin alındığını açıklıkla söyleyebiliriz.

Kıymetli milletvekilleri, Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) yeniden yapılandırıldı; yeniden yapılanma sonucunda destek sayısı 8'den 38'e, istenen evrak sayısı ise 48'den 5'e indirildi. Yeniden yapılanma sonucunda, KOSGEB'in kurulduğu 1990 yılından 2002 yılına kadar 4 000 işletmeye ulaşmışken, 2003-2005 döneminde ulaşılan KOBİ sayısı miktarı 14 kat artmıştır. Aynı şekilde, 1990-2002 yılları arasında 20,5 milyon dolar destek sağlanmışken, 2003-2005 Ekim döneminde 233,4 milyon dolar destek sağlanmıştır.

Küresel ekonomide, özellikle, AB'ye üyelikte olmazsa olmaz şartlardan biri de sınaî mülkiyet haklarıdır. Sınaî mülkiyet hakları, gerek  sanayi ve ticaretin gelişmesi, gerekse yabancı yatırımcı açısından hayatî önem arz etmekte, bilindiği gibi ülkemizde bu görevi Bakanlığımıza bağlı bir kuruluş olan Türk Patent Enstitüsü yürütmektedir.

Hükümetimizin aldığı önlemler sayesinde marka ve patent konusunda önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Hem üreticimiz hem de girişimcilerimiz artık bilinçlenmekte, ürettiği mal ve hizmetin sahibi olmaktadır. Türk Patent Enstitüsüne yapılan başvurularda, dünya ortalamasının çok üstünde bir oranda, yüzde 24 artış sağlanmıştır. Bu oran, yerli patentlerde yüzde 30'a ulaşmıştır. Marka başvurularında ise Türkiye, ilk 5'e girmiştir. Bu sonuçlar hükümetimiz ve ülke ekonomisi için gurur verici gelişmelerdir.

Değerli milletvekilleri, AK Parti Hükümetimizin ekonomi politikaları ve tutarlı bütçe uygulamaları sayesinde, üç dört yıl önceki kredi borçları yüzünden tıkanan esnaf ve sanatkârlarımızla işadamlarımızın yaşadığı sıkıntılar artık ortadan kaldırılmıştır.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; temiz bir çevrede yaşama hakkının, insanlarımızın en temel ve vazgeçilmez haklarından biri olduğu bilinciyle hareket eden AK Parti Hükümetimiz, çevreyle ilgili hususların AB üyelik sürecinde müzakerenin önemli bir bölümünü teşkil edeceğinden hareketle, "çevre" başlığı altında yer alan ve 300 adet direktiften oluşan AB müktesebatının yüzde 40'ını mevzuatımıza uyarlamış bulunmaktayız. Mevzuat uyarlama çalışmalarının yanında, uygulamaya yönelik çalışmalar da artarak sürdürülmektedir.

Bugün itibariyle, ülkemizde katı atıkların sadece yüzde 35'i düzenli depolama tesislerinde AB normlarında bertaraf edilebilmekte. 3 225 belediyenin katı atık sorununun, 200 adet düzenli depolama alanında çözülmesi için çalışmalar başlatılmıştır.

Bu illerimizin arasında Afyonkarahisar İlimizin de proje kapsamına alınmasından dolayı Sayın Bakanıma huzurlarınızda teşekkürlerimi ifade ediyorum.

İllerimizin hava kalitesinin sürekli olarak halkımıza duyurulması için çalışmalar devam etmekte ve şu anda 31 ilimizde gerçekleştirilen izleme çalışmaları çok kısa bir süre sonra ülke geneline yaygınlaştırılacaktır.

Hava, su, toprak kirliliğinin önlenmesi, temiz toplum-temiz çevre politikaları çevresinde gerçekleştirilen bütün çalışmalar için hükümetimize, Çevre ve Orman Bakanımıza buradan teşekkür ediyorum.

Ayrıca, kendi bölgem olan Afyonkarahisar'ın, Mustafa Kemal Atatürk'ün Kocatepe savaşlarını başlattığı Kocatepe mevkiinin millî park haline getirilmesi noktasında, 2006 yılı sonunda ihalenin sonucu gerçekleşecek, ihalesi yapıldı ve ihaleden sonra da yapım projesi gerçekleştirilecek ve bu konuda Çanakkale'deki uygulanan o projenin aynısını Kocatepemizde gerçekleştirmiş olmak suretiyle, Afyonumuza, turizm açısından önemli bir katkı sağlayacaktır.

Yine, Akdağ Beldemizin yabankeçisi avlama alanı ilan edilmesiyle, ülke ekonomisine büyük  katkısı sağlanacaktır.

Başmakçı İlçemizde bulunan Acıgöl'ün yönetim planı ihalesi, 2006 yılında yapılacaktır.

Sayın Bakanımın dikkatlerine arz etmek istediğim en önemli konulardan bir tanesi de Çay, Sultandağı ve Bolvadin İlçelerimizin etrafında bulunan Eber Gölümüzün kurtarılma projesi. Kurtarılma plan ihalesi, yönetim plan ihalesi yapıldı; 2006 yılında bu tamamlanacak ve gerçekleştirme de 2006 yılının sonundan itibaren, Sayın Bakanımızın değerli katkılarıyla, bu proje gerçekleşmiş olacak. Şimdiden, Sayın Bakanımıza, bu projelere ilgilerinin devamını bekliyor ve teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın konuşmanızı efendim.

AHMET KOCA (Devamla) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ormanların korunmasıyla ilgili, ormancılık yönetimi anlayışında köklü değişimler başlatılmıştır. Devlet ormancılığının millet ormancılığına geçiş anlayışını benimseyerek, orman-halk ilişkilerinin geliştirilmesine özen gösterilmekte ve halkımıza orman sevgisini aşılama yönünden tedbir alınmaktadır. Büyük şehirlerin etrafındaki çevre ormanlarını halka açmış ve Türkiye'de ilk kez kent ormanları oluşturulmuştur. Sayın Bakanımızla açılışını gerçekleştirdiğimiz Afyonkarahisar Kent Ormanı için buradan teşekkür ediyorum.

Mesire yerleri ve benzer alanların sayısının artırılması ve bunları daha da artırarak, en küçük belde ve ilçelerde yaygınlaştırmak ve kent ormanı olmayan il olmaması hedeflenmiştir.

Değerli milletvekilleri, uzun yıllardır tamamlanması planlanan, ancak, ortalama her yıl 250-300 bin hektarlık çalışmalarla bir türlü bitirilemeyen orman kadastrosunun iki yılda bitirilmesi hedeflenmiş, köylümüzün istediği ve korumasını üstlendiği alanlarda enerji orman tesisi çalışmaları yapılmakta olup, 20 000 hektar alanda enerji orman tesisi çalışmaları yapılması lazımdır.

Yine, kendi bölgemde olan, daha önce yerleşim birimleri olarak oluşturulan orman bölgeleri; ama, orman vasfı yitirilmiş yerleri, halkımız, 2/B projesiyle, tekrar, bunu dört gözle beklemekte ve bütün hassasiyetiyle bunun gerçekleştirilmesini arzu etmekte.

Değerli milletvekilleri, Değerli Başkanım; bu bütçemizin, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koca.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 21.45
ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.58

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38 inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) (Devam)

E) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI (Devam)

1.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı  2004 Malî Yılı Kesinhesabı

F) REKABET KURUMU (Devam)

1.- Rekabet Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

G) MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ (Devam)

1.- Millî Prodüktivite Merkezi  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

H) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

İ) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)

1.- Türk Akreditasyon Kurumu  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

J) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

K) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

L) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI (Devam)

1.- Çevre ve Orman Bakanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

M) ORMAN  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Orman Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Orman Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

N) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

O) ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Onüçüncü tur görüşmelerinin yapıldığı şu anda, söz sırası Hükümettedir; sayın bakanlar süreyi eşit kullanacaklar.

Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 yılı Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde değerlendirmelerimizi yapmak üzere söz almış bulunuyorum; sizleri, saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 2003, 2004, 2005 yılında, Bakanlığımızın yapmış olduğu çevre ve ormancılık çalışmalarının değerlendirmelerini, objektif olarak yapan, ne pembe ne de kara gözlük takmadan, düz bir gözlükle bakan, çok net bir şekilde görebilir ki, üç yıl içerisinde, çevre politikalarında ve ormancılık politikalarında gerçekten ileri adımlar atılmıştır. Bizden önceki on yılın ortalama değerlerini bir tarafa koysanız ve üç yılın ortalama değerlerini bir başka tarafa koysanız ve mukayese yapsanız, çevre ve ormancılık açısından, hiçbir noktada, geriye gidiş yoktur. Ormancılık politikalarına baktığımız zaman, son üç yıl içerisinde, nereden nereye geldik. Tabiî, bazı rakamları, değerli muhalefet sözcüleri, burada, ifade ederken, nereden aldılar, nasıl aldılar bilmiyorum; ama, bu işin teknisyenlerinin, bu işin istatistiğini yapan devletin birimlerinin, açık, net rakamları ortadayken… Tabiî, rakamlar hata kabul etmez. Matematikte bir kural var: 2 kere 2 Ankara'da da 4 eder, İstanbul'da da 4 eder, Almanya'da da 4 eder. 2 kere 2, 4; ama, siz, bunu zorlayıp, 3 veyahut da 5 yapmaya kalkarsanız, kusura bakmayın, sadece kendinizi kandırmış olursunuz. Rakamlar yalan söylemez. Ben, devletin resmî rakamları, arşivlere girecek olan rakamlar üzerinde aşağı yukarı birtakım yaklaştırmalar, yakıştırmalar yaparak, buradaki siz değerli milletvekillerini ve televizyonları başında şu anda bizleri izlemekte olan değerli yurttaşlarımızı yanıltmak benim haddime olmadığı gibi, hiçbir arkadaşımızın ne hakkıdır ne de haddidir.

Aslında, açıkyürekli bir şekilde, kim olursa olsun, doğru ve güzel yapılanlara ve başarılmış işlere şapka çıkarmak lazım. Teşekkür etmek ve doğruyu kabul etmek bir erdemdir. Onun için, milletimin değerli bireylerinin, hakkı teslim etme noktasında, bugüne değin, hep üzerlerine düşeni yapmış olmalarından dolayı, zaten bir ayrıcalıkları da vardır.

Bakın, ormancılık politikalarında, biz, 2003, 2004 ve 2005 yılları içerisinde, ağaçlandırma çalışmaları noktasında, bizden önceki on yılın ortalaması 75 000 hektar iken, bunu 2003'te 140 000 hektara, 2004'te bunu 170 000 hektara, 2005'te bunu 175 000 hektara çıkardık, 2006 olarak da, önümüze 300 000 hektar hedefini koyduk.

Yine, Çevre ve Orman Bakanlığı olarak Türkiye'de en çok sosyal tesisi olan, eğitim ve dinlenme tesisi olan bakanlıklardan birisi de bizdik; ama, satılabilecekleri sattım, kiraya verilebilecekleri de kiraya verdim.

MEHMET IŞIK (Giresun) - Ormanı satma Sayın Bakan, orman satılmaz, orman işletilir…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bundan dolayı bazı eleştiriler de almadım değil; ama, yaptığım şeyin doğru olduğuna inandım; çünkü, kamu, otelcilik işlerini, işletmecilik işlerini, hizmet sektörünü, hiç ama hiç, başarılı bir şekilde yapamazdı. Daha önce, dördüncü sınıf tesislerde eğitim yapan arkadaşlarım, bugün beş yıldızlı otellerde, aileleriyle birlikte eğitimlerini yapabilmektedir. Kamu, buradan trilyonlarca liralık bir tasarruf sağlamıştır. Orman mühendisi, orman muhafaza memuru, resepsiyon memurluğu yapıyordu, bekçilik yapıyordu; onları aslî görevlerine döndürdük.

Elbette ki, Orman Genel Müdürlüğünün üretimlerine baktığımız zaman, bu rakamlar bugün -fiyatlandırmayla söyleyecek olursam- yıllık 800 trilyona yakın satış cirolarına erişmiştir. Orman Genel Müdürlüğü, genellikle ülkemizde zararlarıyla maruf ve meşhur olan bir Genel Müdürlüktü; ama, bizim dönemimizde 2004, 2005 rakamlarına baktığımızda, ülkedeki en çok kâr eden kamu kuruluşlarından birisidir. Geçen seneki kâr rakamı 150 000 000 dolardır. Türkiye'deki en çok kâr eden kamu kuruluşlarından birisidir.

Bu nasıl oluyor; yani, biz daha fazla orman mı kesiyoruz, daha fazla üretim mi yapıyoruz; üretim belli bir planlamayla yapılıyor; ama, tamamen özel sektör mantığıyla yapılıyor. Nasıl özel sektör mantığıyla; ormanları talep göz önünde bulundurulmadan sıra kesim yapıp, depolara taşıyıp, ondan sonra bekletip, malın değerini düşürdükten sonra piyasaya sürme bizim işimiz değil. Biz, tam bir özel sektör anlayışıyla, talep yükseldiği zaman bizim üretimimiz artar, talep düştüğü zaman bizim üretimimiz de düşer. Sıfır stokla çalışma bizim Bakanlığımızın şiarıdır. Dışarıdaki gelişmeleri takip ederiz, piyasadaki gelişmeleri takip ederiz, fiyat gelişmelerini takip ederiz, ona göre de üretim yaparız; ondan sonra da bu başarılar ortaya çıkar.

Bizim, ülkemizdeki orman köylüleriyle alakalı Bakanlığımızın yapmış olduğu çalışmalar, elbette ki istediğimiz seviyede değildir. Niye; Türkiye'de 5-6 milyon orman köylüsü var. Aslında, bu orman köylüsü kavramını hiçbir Allah'ın kuluna, dünyanın hiçbir ülkesinde anlatma imkânınız yoktur; çünkü, dünyanın hiçbir yerinde ormanda yaşayan köylüden kimse bahsedemez de onun için. Ama, Türkiye'nin acı gerçeği budur. Orman köylüsünü, aslında, şu anda içerisinde bulunmuş olduğu sosyal ve ekonomik sıkıntılı durumdan kurtarmak gerekir. Bunun için ne yapmak, nasıl yapmak gerekir diye düşünürken ve bununla alakalı projeler üretirken, Orköy Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu çalışmalar elbette ki yeterli değildir; çünkü, Türkiye'nin içerisinde bulunmuş olduğu ekonomik sıkıntılar, bu, millî gelirden ortalamanın onda 1'i kadar pay alan orman köylüsüne istediğimiz gelir transferini yapamıyoruz. Gönül isterdi ki, Meclisimizde kurulmuş olan orman köylerinin sorunlarını araştırmakla alakalı komisyonun yapmış olduğu çalışmalar neticesinde, bize de sunmuş oldukları raporda, orman köylerinin sorunlarının çözülmesinde, bugünkü 2/B diye kamuoyu tarafından sıkça konuşulan, tartışılan mesele çözülebilmiş olsaydı, bu gelirlerle, hem orman köylüsünün sorunu çözülebilir hem de Türkiye'de daha fazla orman çalışması yapılabilirdi.

Konu buraya gelmişken, söz buraya gelmişken, bu hususla alakalı birkaç kelime söylemeden geçemeyeceğim. 2/B'lerle alakalı, burada, tabiî, muhalefet partisine mensup arkadaşlarımızın ifadelerinden 2/B'nin çözülmesi gerektiğini; ama, işte, bunları kendi hükümetleri döneminde çözeceklerini filan söylüyorlar. Bu konuyla alakalı meseleyi, net, objektif bir şekilde ortaya koyduğumuz zaman, bugün, Türkiye'deki  2/B'ler yaklaşık 550-600 bin hektar civarındadır. Bunlar, genellikle büyük şehirlerin civarlarındadır. Bu 2/B arazilerinin önemli bir kısmı, şehirleşmenin tamamlandığı yerlerdir, bir kısmı daha az yoğun şehirleşmenin olduğu yerlerdir, bir kısmı ise yıllık, çokyıllık bitkilerin ekili olduğu fındıkların, çaylıkların, narenciye bahçelerinin olduğu arazilerdir. Bir kısmını da köylülerimiz kışlak ve yaylak olarak kullanmaktadır, bir kısmı da buğday, mısır gibi yıllık bitkilerin ekildiği, hasat edildiği yerlerdir.

Şimdi, burada diyor ki, bir arkadaşımız, bunları orman köylüsüne vereceğiz. Biz de diyoruz ki, bu yaylak ve kışlakları köylülere bilabedel verelim. Bilabedel verelim. Peki, sonra ne yapalım? Köylülerin kullanmış olduğu yerler var, buraları çok düşük bedellerle verelim; ama, şehirleşmenin tamamlandığı Antalya'nın Kepezinden, İstanbul'un Beykozundan, Ümraniyesinden, buraları… Orman köylüsü yok ki orada; orman yok ki, köylüsü olsun! Oralara, ortak bir çözüm bulmamız lazım. Bu, Türkiye'nin kanayan sosyal ve ekonomik bir tablosudur, sıkıntısıdır; bunu çözmemiz lazım.

Ormancılıkla alakalı, ağaçlandırma noktasında, değerli arkadaşlar, Türkiye, önüne on yıllık projeksiyonlar koymak mecburiyetindedir. Türkiye, önümüzdeki on yıl içerisinde 5 000 000 hektar yeni ağaçlandırma çalışması, gençlendirme, rehabilitasyon çalışması yapmak mecburiyetindedir; çünkü, Türkiye, eğer toprağına sahip çıkmak istiyorsa, su kaynaklarını korumak istiyorsa, ekolojik sistemin dengesini sürdürmek istiyorsa, sürdürülebilir kalkınmayı gerçekleştirmek istiyorsa, bu olmazsa olmazdır. İşte, bu konuyla alakalı, elbette çok söylenecek söz var; ama, zaman sınırlı.

Millî parklarla alakalı, bir arkadaşımız diyor ki: "Millî park alanlarını daraltıyorsunuz, hatta Beydağları, Olimpos Millî Parkında daraltma, 822 hektarlık bir daraltma yaptınız." Bakın, biz, üç yıl içerisinde, 120 000 hektardan daha fazla millî park alanlarına ilave yaptık, yeni millî parklar kurduk. Geldiğimizde 33 millî park vardı, bunu 36'ya çıkardık. Ağrı Dağı Millî Parkını ilan ettik, Sarıkamış Millî Parkını ilan ettik…

NECDET BUDAK (Edirne) -Galagölü…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Galagölü Millî Parkını ilan ettik. Yani, bunları yaparken "alanlarda daraltma oluyor…" Peki, biz Uludağ'daki millî parkın sınırları içerisinde olan, ama turizm tesisleriyle donatılmış olan, her tarafı turistik otellerle dolu olan alanı Turizm Bakanlığına devrettik. Çevre ve Orman Bakanlığı olarak orayı yönetmek bizim için sıkıntı; çünkü, bu işin patronajlığını Kültür ve Turizm Bakanlığı yapıyor. Dolayısıyla, onun sorumluluğuna vermemiz lazım. O zaman, millî parktan çıkartıyoruz orayı. Millî park alanı küçülmüş olmuyor ki.

Yine, Antalya'daki bu bahsedilen Olimpos Millî Parkı, yolun alt kısmında, otellerin yapıldığı, turizm alanı olarak ilan edilmiş bir yerdi burası; yani, burada yapılaşma bitmişti.

Şimdi, bizim, bu konuyla alakalı…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Bakan, yanlış söylüyorsunuz. Kındılçeşme ve Çaltıcak; buralarda yapılaşma yok, siz orayı da çıkardınız. Çarpıtmadan konuşalım…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Sayın Milletvekili, ben sizi burada son derece sabırlı bir şekilde dinledim; lütfen, sabırlı dinlemesini öğrenin.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ama, ben doğruları söyledim, siz onun için dinlediniz; siz çarpıtarak söylüyorsunuz, ben de müdahale ediyorum.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Yine, bir arkadaşımız, orman yangınlarıyla alakalı, 1937'den bugüne kadar Türkiye'de istatistikler tutuluyor; bu istatistikler şunu gösteriyor: 2003, 2004, 2005 yılı rakamları, bu hükümetin, bu bakanlığın, orman yangınlarıyla mücadelede, dünyanın, Avrupa'nın en başarılı ülkesi bizim ülkemizdir. Bundan gurur duymak lazım. Bu seneki rakam 2 700 hektardır. Bizim beşte 1'imiz kadar ormanı olan Portekiz'in yıllık orman kaybı, yangınlarda 150 000 hektardır, bizim kadar ormanı olan İspanya'nın 100 000 hektardır. Helikopterlerle alakalı fiyatlar yükseldi; doğru, fiyatlar yükseldi. Niye yükseldi; çünkü, orman yangınları, Avrupa'da da, Uzak Asya'da da önem kazandığı için, kiralık helikopter bulmakta zorlanılıyor; ama, bu konuda, Savunma Sanayii Müsteşarlığıyla ortak bir proje yürütüyoruz, 20 tane helikopter almak için veyahut da Türkiye'de imal etmek için bir çalışma var; bunu da burada ifade edeyim.

Yine, çevreyle alakalı, değerli arkadaşlar, Türkiye'deki çevre politikaları çok taze, çok yeni, daha yerine oturmamış politikalardır; bunu gerçekçi bir gözle değerlendirmemiz lazım. Türkiye'deki sanayileşme sürecinin daha başında olmamız da, aslında, bir başka şansımızdır. Türkiye'deki çevre, Avrupa'daki ve gelişmiş ülkelerdeki kadar bozulmuş değildir; ancak, Türkiye'de süratli bir şekilde, çevreye dair değerlerimizin bozulmaya, tahrip edilmeye; akarsularımızın, denizlerimizin, göllerimizin, ovalarımızın, sulak alanlarımızın çok ciddî bir tahribat riskiyle, yok olma riskiyle, kirlenme riskiyle karşı karşıya kaldığı gerçeğini, burada, sizinle, belki onlarca kez paylaşmışımdır. Türkiye'nin fotoğrafı budur; ama, Türkiye'nin fotoğrafı buyken, Avrupa Birliği sürecindeki Türkiye'nin çevreyle alakalı, elbette ki yapacağı çok önemli projeler, atması gereken çok önemli adımlar var; bunları da atıyoruz. Yani, biz, sadece, çevreyle alakalı kapkaranlık tablolar çizerek, oturup dizimizi döverek günümüzü geçirmiyoruz. Ya ne yapıyoruz; kafa patlatıyoruz. Arkadaşlarımızdan, üniversitelerden, içeride ve dışarıdaki bilim adamlarıyla bu işin çalışmasını yapıyoruz.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'deki katı atık, tehlikeli atık, hava kalitesi, toprak kalitesi, su kaynaklarıyla alakalı yapmış olduğumuz çalışmalardan size birkaç şey ifade etmek istiyorum. Ergene Havzasından Van Gölüne kadar, Karadeniz'den Akdeniz'e, Ege'ye Marmara'ya kadar, Türkiye'nin dört bir tarafında çok ciddî yeraltı sularının eksildiğini, kirlendiğini, bu sıkıntıların Türkiye'de ancak büyük bir millî mutabakatla aşılabileceğini, sadece Çevre ve Orman Bakanlığının bu konularda yapacağı düzenlemelerin tek başına bu işi çözmeye yetmeyeceğini, bu konuda toplumsal bir bilinçlenmenin, sanayicisiyle, entelektüeliyle, siyasetçisiyle, yaşlısıyla, köylüsüyle, kentlisiyle herkesin buna destek vermesi… Ama, şunu söyleyeyim; çevre, biraz bahtsız bir iştir; çünkü, çevre, her gün sabahleyin sofranıza ekmek gibi, zeytin gibi, peynir gibi gelen bir olgu değildir. Aslında, insanoğlu içerisinde yaşar; ama, çoğu zaman da bunun farkında olmaz, ömrünü tüketir gider. Ama, bazı şeyler bir gitti mi, bir daha geri gelmez. Karadeniz'in 28 çeşit balığı vardı, bugün 5-6'ya inmiştir. Marmara Denizi, neredeyse, ölü deniz haline gelmiştir. Türkiye'nin, doğru, gölleriyle alakalı, Beyşehir Gölüyle, Akşehir Gölüyle, Tuz Gölüyle, Van Gölüyle, Sapanca Gölüyle, Ulubat Gölüyle, bunlarla alakalı, hakikaten, hem uluslararası Ramsar Sözleşmesinin, ülke olarak, Bakanlık olarak, bize yüklemiş olduğu sorumluluklar vardır. Bir de, stratejik olarak bu meseleye baktığımızda, bu alanlar, ne pahasına olursa olsun, mutlaka ve mutlaka korunmalıdır; ancak, değerli arkadaşlar, biz, 2014 yılında Avrupa Birliğine gireceğiz diye bir projeksiyon yaptık ve bu projeksiyona göre 35 milyar euroluk, biz, katı atıkla, tehlikeli atıkla, evsel ve endüstriyel atık sularla alakalı proje yapmamız lazım gelir dedik.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Nerede yapıyorsunuz Sayın Bakan?!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bunu…

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Nerede yapıyorsunuz?.. İzmir'e bir gelin de görün bakalım.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bunu oturduğumuz yerde… 

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - İzmir'e bir gelin de görün.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri… Sayın Vekilim…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Heyecanlanma, sakin ol!

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - İzmir merkez, çöplük haline gelmiş.

BAŞKAN - Sayın Milletvekili, beni dinler misiniz.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) -  Çöplük haline gelmiş.

BAŞKAN - Sayın Milletvekilim, bize hiç uymuyor. Bir milletvekili olarak, yapmayın bunu.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Çöplük haline gelmiş İzmir ama…

BAŞKAN - Dinleyin efendim, yanlış olabilir. Dinleyin… Sizin de hakkınız var; ama, böyle bir konuşma usulü yok.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Usul yok; ama, bu şekilde söylemeyle de olmaz ki.

BAŞKAN - Siz, bu usulü ortaya çıkarıyorsunuz; öyle mi?! Rica ediyorum…

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Ezbere konuşmak da yok ama.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - "Proje yapıyoruz" dedi.

BAŞKAN - Efendim, itham etmeyin; çıkar konuşursunuz, size söz veririz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, Hükümet olarak, Bakanlık olarak, söylediğimiz her şeyi bilerek, inanarak, yaparak söylüyoruz. Buradaki rakamlarımız bizim, bu söylediğim rakamların her birisi, masa başında oturulmuş, lütfen ve keremen hazırlanmış ve burada sizin huzurunuza getirilmiş rakamlar değildir. Bu rakamlar, 2004 yılında Avrupa Birliğinden temin edilen 16,6 milyon euroluk hibe krediyle, uluslararası yarışmayla, ihaleyle firmalara verdik. Onlar oturdular, bu rakamları hazırladılar, bizim önümüze getirdiler; yani, hangi öncelik sıralamasına, hangi maliyetle, hangi bölgede, hangi yatırım, hangi proje nasıl yapılacak; bunlar elimizde bizim; ama, değerli milletvekilli arkadaşlarımızdan merak edenler, lütfen, Bakanlığımıza müracaat etsinler, soru önergesi hakkı vardır, gündemdışı konuşma hakkı vardır milletvekillerinin.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Cevap vermiyorsunuz ki, soru önergemiz var.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Burada gelirsiniz, milletin kürsüsünde çıkar konuşursunuz, biz de size cevap veririz.

Bu 35 milyar euroluk yatırımın önemli bir kısmı, yarısından daha fazlası atık suda kullanılacaktır. Atık suyla alakalı endüstrinin de, yerel yönetimlerin de, merkezî hükümetin de, elbette ki, burada payları olacaktır. Bu işin üçte 1'ini yerel yönetimlerin, üçte 1'ini sanayiin, üçte 1'ini de merkezî hükümetin yapmasını planlıyoruz. Yaklaşık olarak bu 35 milyar euronun yüzde 15'ini, 5 ilâ 6 milyar euro arasında bir rakamı, Avrupa Birliğinin hibe fonlarından alabileceğimizi hesaplıyoruz. Bunu nereden çıkarıyoruz; daha önce Avrupa Birliğine üye olmuş ülkeler aynı süreçten geçerken bu yardımları almışlar, biz de bunu alabileceğimizi hesaplıyoruz.

Tabiî…

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - 6 milyar…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - 5-6 milyar euroluk bu hibe yardımın, elbette ki, öncelikli olarak geri kalmış bölgelere, kendi finansmanını temin edecek gücü olmayan, takati olmayan belediyelere, bölgelere, yatırımlara ayrılacağını burada ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir arkadaşımız, Bakanlığımızın belediyelere finansman dairesi tarafından yapılan yardımlarından bahsetti ve burada hiç de adil olmadığımızı söyledi; bilmiyorum arkadaşımız şu anda burada mı.

Değerli arkadaşlar, 2004 ve 2005 yılları içerisinde bizim partimize mensup olan, muhalefet partilerine mensup olan belediyelere ne yardım yapmışsam şu anda benim elimde; ama, şu gerçeği, lütfen, hatırlayalım: Bu yardımları dağıtırken yüzde 50'sini iktidara, yüzde 50'sini muhalefete veremeyiz. Niye; Türkiye'deki nüfusun yaşamış olduğu, yüzde 80'in yaşamış olduğu belediyeleri AK Parti kazanmış.(AK Parti sıralarından alkışlar) O zaman bölerken yüzde 80'ini AK Partiye vereceksiniz, yüzde 20'sini de muhalefete vereceksiniz. Biz de öyle yaptık. Rakamlar burada onu söylüyor. Bu rakamları arkadaşlarımıza zaten soru önergesi neticesinde verdim, arkadaşlarımız da aldılar; ama, onları, buraya çıkıp ifade ederken, bu gerçeği de aslında sizlerle birlikte paylaşmaları gerekirdi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim çevreyle alakalı ülkemizdeki atmış olduğumuz bu adımlar akşamdan sabaha netice vermez. Çıkardığımız yönetmelikler var, yapmış olduğumuz kanunî düzenlemeler var; ancak, bu konularla alakalı şunu söyleyeyim: 181 ve 182 nci maddeler Türk Ceza Kanununda çıktığı zaman, hatta iki sene ertelendiği zaman epey gürültü çıkmıştı. Arkadaşlar, biz o ertelemeyi yapmasaydık pek çok belediye başkanı, pek çok sanayici bugün hapiste yatardı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Bakanım, Yatağan çözülmedi yalnız.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Değerli arkadaşlar, önce para lazım, sonra zaman lazım; onun için biz, 2014 senesini önümüze hedef olarak koyuyoruz. Ancak, Türk Ceza Kanununda çevreye karşı işlenen suçlara hapis cezası çok ağır yaptırımlar getiren, şu anda Genel Kurul gündeminde bekleyen, inşallah bütçeden sonra sizlerin değerli katkılarıyla kanunlaştırmayı hedeflemiş olduğumuz çevre kanununda ülkemizin çevre  kalitesinin sürdürülebilir kılınması için bu düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır ve bu konuda da, elbette ki, bize muhalefetin desteği de lazım.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Yatağanı söyledik Sayın Bakanım, üç yıldır bir çözüm yok.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Tabiî, bu konuda muhalefetin bize komisyonda vermiş olduğu desteğe teşekkür ediyor ve de önümüzdeki aylar içerisinde inşallah o kanunların, çevre kanununun burada yasalaşmasında bize destek vereceklerine inanıyorum.

Burada bir fotoğrafı sizinle paylaşmak istiyorum: Bir değerli milletvekilim, "sedir tohumları Toroslara ekiliyor; ama, bunlar olgunlaşmadan ekiliyor, bu işi bilmeden yapıyorlar…" Bakın, yirmi yıl içerisinde 17 000 hektar alana ekilmişken, biz bir yıl içerisinde 10 milyar sedir tohumu ektik. Şurada keşke… Bunları size dağıtacağım. Şurada, sedir tohumlarının ekilmiş olduğu ve şu andaki durumlarını, bu kasım ayındaki durumlarını gösteren fotoğraflar var.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - İnanmazlar…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Evet.

Değerli arkadaşlar, şunu söyleyeyim: Ülkemizin çevre ve ormancılık politikalarına dört elle, bütün ekibimizle birlikte sarılmış, evet, üzerimize düşeni, gece gündüz yapmaya çalışıyoruz.

Temenni ediyorum ki, 2006 bütçesi Bakanlığımıza, ülkemize güzel hizmetlerin, kalıcı hizmetlerin görülmesine vesile olur diyor, hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çevre ve Orman Bakanımıza teşekkür ediyoruz.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, ben söz istiyorum efendim.

BAŞKAN - Hükümet adına ikinci söz isteği, Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Ali Coşkun'un.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, efendim, benim söz isteğimi verin, ondan sonra…

Sayın Başkanım, lütfen… Çarpıtılarak söylendi, ifade ettiğim görüşten farklı bir şey söylendi.

BAŞKAN - Sayın Ercenk, siz bu Meclise yeni bir usul getiriyorsunuz. Siz talebinizi yaptınız; ama, kürsüde bir konuşmacı var. Sizin talebinizi değerlendireceğim.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ben, siz çağırmadan söz istedim.

69'a göre söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun oturun. Sakin olun, oturun.

Buyurun Sayın Bakan.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Bakanlığımın çalışmaları süresince her şeyden önce gerek Büyük Millet Meclisinde sevk ettiğimiz yasalara verdiğiniz destek gerekse çalışmalarımız sırasında bizlere verdiğiniz destek ve yakınlık dolayısıyla, yine, gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda ve Genel Kurulda konuşma yapan, sual soran arkadaşların katkıları dolayısıyla huzurunuzda, hepinize, Bakanlığım adına teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Suallerin birçoğunu Plan ve Bütçe Komisyonunda cevaplandırdık. Arkadan zabıtları tarayarak, vermediğimiz cevapları da katarak yeniden ilgili milletvekillerine gönderdik.

Ayrıca, bizi daha yakından izleyebilmeniz için, çok acele bir baskıyla, üç yılda neler yaptığımızı, birkaç gün önce odalarınıza bıraktık. Burada, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının çalışma özeti sizlere sunuldu. Onun için, bunun üzerinde fazlaca durmayacağım.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayfalarını yanlış basmışlar Sayın Bakanım, baktınız mı?!

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Ancak, Türkiye'nin yaşadığı ekonomik depremlerden sonra nasıl düzlüğe çıktığını şöyle bir hatırlamanızı istiyorum. Makroekonomik dengeler kurulurken, bugün ekonomimizin darboğazları aşarak düzlüğe çıkması ve sürdürülebilir bir büyüme sürecini elde etmesi, hakikaten bütün milletimizi sevindirdiği gibi, uluslararası düzeylerde de Türkiye'nin itibarını artırmıştır ve sizlerin desteklerinizle, milletimizin güveniyle buraya kadar geldik.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, ekonominin itici gücü sanayidir ve bu üç yıllık sürdürülebilir büyüme sürecinde esas büyümeyi gerçekleştiren etkenin sanayinin öncülüğünde geldiğini dikkatlerinize sunmak istiyorum. Yine, eğer ihracatımız 70 milyar dolarları geçmişse, ihracatta sanayi ürünlerinin payının çok yüksek olduğunu dikkatlerinize sunuyorum. Tabiî ki, bu, geçmişin yanlış politikalarıyla ekonominin döviz, faiz ve borsa üçgeninde çırpındığı bir dönemden, alınan tedbirlerle, bu siyasî istikrar, sosyal barış ortamında sağlanan güvende, sanayi başta olmak üzere diğer sektörlerle, tarım, hizmet sektörüyle birlikte, yani, gayri safî millî hâsılayı getiren unsurları kastediyorum, büyük ölçüde, yatırım, üretim, ihracat seferberliğine dönüştüğünü görüyoruz. İşte, burada da, sanayiin önemi dikkat çekmektedir. Ayrıca, halkın sıkıntısı olan işsizlik konusunda istihdamın artması ve işsizlik oranlarının giderek düşme eğilimine girmesinde de sanayiin fevkalade önemi vardır.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Bakan, düşmüyor, düşmüyor…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Bir başka konu…

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Bakanım, İzmir'de tam 43 sanayici serbest bölgeyi terk edip gitti. (AK Parti sıralarından "Dinle, dinle" sesleri)

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Sabırlı ol da, dinlemesini öğren…

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Tam 43 sanayici…

BAŞKAN - Sayın Milletvekili, daha önceki Sayın Bakanımıza da aynı tavrı sergilediniz.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - 43 tane sanayici terk etti, gitti… Neresi artmış, anlamadım ki!

BAŞKAN - Bak, üzülerek ifade ediyorum, bir hatibin konuşmasına engel oluyorsunuz.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Tam 43 sanayici…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Hep aynı alışkanlığı devam ettiriyorsunuz. Biraz sakin olursanız, daha iyi olacak.

BAŞKAN - Bunu yapmayın lütfen.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği sürecinde, 40 küsur yıl sonra, hakikaten, şahsiyetli politikalarla, teslimiyetçi değil, ama, Türkiye'nin gerçeklerini ortaya koyan politikalarla müzakere tarihi devam etmektedir. Bu müzakere 36 bölümde, 35 doğrudan konuda müzakereler devam etmektedir ve 17'si doğrudan Bakanlığımızı ilgilendirmektedir. Bakanlığımızın şemsiyesi altında görev yapan Türk Standartları Enstitüsü, Avrupa normlarına yüzde 95 oranında uyum sağlamıştır. Türk Akreditasyon Kurumu, Avrupa'da takdirle değerlendirilmiştir. Türk Patent Enstitüsü, sınaî mülkiyet haklarını koruma bakımından, yine uluslararası düzeyde takdir toplamıştır. Rekabet Kurumu da haksız rekabetleri önleme bakımından, ilk taramalarda başarılı sonuçlar elde etmiştir. Dolayısıyla, Millî Prodüktivite Merkezimizin yeniden yapılandırılması, verime esas olan bir kalkınma modelinde önemli görevler alması ve bugüne kadar zarar eden şeker fabrikalarının zam yapılmadığı halde, son günlerde de yüzde 8 indirim yapıldığı halde, üç yıldır, cumhuriyet tarihinde, sürekli olarak kâra geçerek 800 trilyon civarında kâr etmesi ve kültürümüzün önemli bir unsuru olan halı ve kilim konusunda, Sümer Halı zarardan kurtarılarak, normal seviyeye getirilip, endüstri haline getirme çalışmaları, Bakanlığımızın dikkat çeken çalışmaları arasındadır.

Diğer taraftan, KOBİ'lerle, esnafla ilgili ve başka sualleri cevaplandırırken, Bakanlığımın çalışmalarını da sizlere özetlemiş olacağım.

Mersin Milletvekili Vahit Çekmez arkadaşımız, büyük mağazalar kanununu sordu. Büyük mağazalar kanunu, yoğun Meclis çalışmaları dolayısıyla Başbakanlık tarafından sevk edilemedi; maalesef, on aydan fazla süre bekledi. Meclis tatile girdiği için, yapılan uyarılar ve uluslararası düzeyde, özellikle Avrupa Birliğindeki ülkelerde büyük mağazalardaki gelişmelerin son durumunu inceleme dolayısıyla, yaz tatilinde, nasıl olsa Meclis çalışmıyordu, geri çektik. Şu anda, bakanlıkların, sivil toplum kuruluşlarının görüşüne açıldı. Bu ayın sonunda görüş süresi bitiyor. Ocak ayının ilk haftalarında yasa tekrar sunulacaktır Başbakanlığa.

Enflasyon yüzde 8 olarak hedeflenmişken, esnaf ve sanatkâra verilen krediler neden yüzde 18'lere ulaşıyor? Değerli arkadaşlar, esnaf ve sanatkârlara, cumhuriyet tarihinde en önem veren iktidar, bizim iktidarımız. En son rakamları söylersek, 2002 yılında esnafa kullandırılan ya da kullandırılmak istenmeyen kredi 153 trilyon lira, faiz yüzde 59; 2003 yılında faizi yüzde 30'a indirdik, 2004 yılında yüzde 25'e ve 2005 yılında yüzde 15'e indirdik. Kullanılan krediye gelince, Halk Bankası kaynaklarından, esnafa, esnaf sanatkâr kredi kefalet kooperatifleri aracılığıyla, tamamen, 3 katrilyon liranın üzerinde kredi kullandırıldı. Şu anda, aktif olarak kullandırılan kredi de 1,5 katrilyonun üzerindedir. Dönerli kredi sistemi olduğu için, bugüne kadar 3 katrilyon lirayı geçmiş durumdadır. Bununla, yaklaşık 800 000 esnaf yararlanmıştır. Dolayısıyla, esnafa böyle bir önem verilmiştir. Yine de, enflasyonun aşağı çekilmesine paralel olarak, bankanın maliyetleri de dikkate alınarak, bankayı da zarara sokmadan, inşallah, bu faizler daha da aşağı çekilecektir. Zaten, 2007 yılı sonunda -nominal faizleri söylemiyorum- reel faizler yüzde 4'lere inecektir. Şu anda da, yüzde 7,5 civarındadır.

Yine, Vahit Çekmez arkadaşımız "e-esnaf projesi, kepenk kapatan esnafın sayısını ve kapatma nedenlerini göstermiyor mu" diyor. Burada da yanlış bilgileriniz var değerli kardeşim; çünkü, esnaf kepenk kapatmadı, açtı. Tabiî ki, esnaftan ayrılanlar da var. Bunları incelediğimizde, yaklaşık yüzde 40'ı ekonomik zorluklar dolayısıyla ya mesleğini terk etmiş veyahut değiştirmiş; yüzde 60'ı ise, genellikle, tamamen, iş değişikliği ve devirlerden geliyor; ancak, esas basına yansıyan rakamlar, yapmış olduğumuz e-esnaf projesi sonucunda, 6 000 000'a yaklaşık, âdeta, dernek defterlerinde kayıtlı üyeler gibi… Zaten, derneklikten federasyona ve birliğe, odalara dönüşmüş bir şekil. Onun için 507 sayılı Yasayı desteklerinizle değiştirdik, Avrupa Birliği standartlarında bir yasa hazırladık ve bunu, hızla, yasaya göre yeniden yapılandırmaya başladık. Bu yapılandırma neticesinde gördük ki, vefat eden birçok esnafın, yıllardır, tam 43 yıldır kayıtları silinmemiş, Bağ-Kurdan emekli olanların kayıtları silinmemiş ve böylece, odalardan da… Birçok oda münfesih olduğu halde kayıtları silinmemiş. Hiçbir üyesi olmayan; fakat, adı olan, adresi bile olmayan odalarla karşı karşıya kaldık. Dolayısıyla, seçimlerin yapılması nedeniyle, odaların ekim ve kasım ayında, birliklerin aralık ayında, konfederasyonun da ocak ayında seçimlerini tamamlama yönünde gerekli tedbirler alındı. Bilgisayarda, tamamen, 20 gün kala seçimlere, şifresiz olarak kayıtları açıldı, bütün üyeleri orada herkes takip edebildi ve en son, bilgisayardan alınan hazırun cetvelleriyle seçimlere girildi. Böylece, seçime iştirak eden esnafımız şimdiye kadar 270 000 kişiyle -bu 6 000 000 olarak gözüken esnaf- seçim yaparken, ilk defa, 1 800 000 civarında esnafımız kayıtlarını yenileyerek seçimlere iştirak etmiştir. Dolayısıyla, çıkarılan yasa doğrultusunda verilen sürede sicil kayıtlarını yenilemeyen ya da şimdiye kadar tamamen hayalî isimlerle kurulmuş odaların tasfiyesinden dolayı, esnaf kayıtlarında kapatılmış gibi gözükmektedir. Şu anda 4 000 000 civarında esnaf pasif olarak gözükmektedir. Bunlar, tabiî, zamanla tek tek ele alınarak bilgisayar ortamında takip edilmektedir. Dolayısıyla, esnaf, bu konuda, herhangi bir şekilde… Tabiî ki, bütün mesleklerde oluyor; ama, yine, o rakamı da vermek isterim: Açılan esnaf sayısı -sadece 2005 yılı için söylüyorum- 178 236'dır, kapanan ya da kaydı silinen, emekli olduğu için, ölüm dolayısıyla kaydı silinen esnaf 153 857'dir.

Değerli arkadaşlar, Vahit Çekmez arkadaşımızın başka bir suali: "(CE) işaretine sahip olmak için son 5 yılda 810 milyar euro yurt dışına ödendi mi?" Hayır, bu rakam çok afakîdir. Tabiî ki, Türkiye, Akreditasyon Kurumu çalışmaları dolayısıyla bütün altyapıyı hazırlamıştır, bunları Brüksel'e bildirmiştir. Brüksel, bunun için bir inceleme heyeti oluşturmuştur. Bu inceleme heyetinin çalışmaları da bitmek üzeredir. Biz (CE) belgesi verecek kurumları, kuruluşları akredite ettik, şimdi Brüksel'den sadece bunun tescilini beklemekteyiz.

Bu arada, (CE) belgesi almak mecburiyetinde olan iki grup, biliyorsunuz, makine ve teçhizat var. Tabiî, Sağlık Bakanlığını ilgilendiren, çocukları ilgilendiren oyuncaklarla ilgili mecburiyetler de var. Bu iki gruptan bir tanesi standartlara uyduğu takdirde (CE) belgesini kendi malının üzerinde kullanan sektörlerdir. Burada herhangi bir sorun yok, bunun eğitimi yapılmıştır; ancak, mecburî olarak akredite ettirilmiş, Avrupa Birliği tarafından akredite edilmiş kurumlardan (CE) belgesi almak mecburiyeti olan sektörler için de KOSGEB ve Dışticaret Müsteşarlığındaki fondan desteklenerek, bu kuruluşların, KOBİ'ler önde olmak üzere, yüzde 70'i tamamen KOSGEB ve Dışticaret Müsteşarlığınca karşılanmaktadır ve tahmin edilen rakam  100 000 000 euro civarındadır bu (CE) belgeleri için ödenen.

Bazı arkadaşlar belki (CE) belgesinin ne olduğunu merak edebilirler. Avrupa Birliği ülkeleri arasında, biz de Avrupa Birliğine girmeden Gümrük Birliği Anlaşması yaptığımız için, 2005 yılı ocak ayından itibaren bazı sanayi ürünlerinin, sağlık ürünlerinin ve çocukları ilgilendiren eşyanın (CE) belgesi taşıması şartı geldi. (CE) belgesi, insanların bir başka ülkeye giderken kullandığı pasaport gibidir, Avrupa Birliği pazarında ve her ülkenin iç pazarında dolaşımı için mecburî olandır. Maalesef, bu iş, Brüksel tarafından geciktirildiği için, elinde çantayla, Türkiye'de, Avrupa Birliği ülkelerinden akredite edilmiş ülkeler (CE) belgesi dağıtma durumunda kalmıştır. Bu da kısa zamanda, inşallah, önlenecektir.

Cumhuriyet Halk Partisi Aydın Milletvekili Sayın Çerçioğlu, "sanayicilerimiz, ürünlerine (CE) işaretini nasıl iliştirecek" diye soruyor. Bunu cevaplandırmaya çalıştım. Ayrıca, yine, elektrik enerjisinin OECD ülkelerine nazaran çok pahalı olduğunu söylüyorlar. Bu, söyledikleri rakam seviyesinde değildir. Elektrik enerjisi bizde 8-8,5 sent civarındadır. Sanayici, sicil belgesi alan sanayici, yüzde 20 daha ucuz kullanabilmektedir. Hatta, organize sanayi bölgelerinde bu biraz daha düşüktür. Dolayısıyla, 6 sent civarında sanayimiz kullanmaktadır. 49 ilde ise yüzde 50'ye varan enerji indirimi dolayısıyla 3,5-4 sente kullanmaktadır ki, OECD ülkelerinde rekabet ettiğimiz ülkelerin seviyesindedir. İlk fırsatta… Enerji Bakanlığımız bunun üzerinde çalışmaktadır. Diğer enerji kaynaklarıyla beraber, tabiî ki, elektrik enerjisinin ucuzlaması, sanayimizin rekabet gücünü artıracaktır.

Selami Yiğit arkadaşımız, akaryakıt konusunda marker ihalesinin akıbetini soruyor. Ulusal marker ihalesi, 11 Kasım tarihinde EPDK tarafından yapılmıştır; 1 Şubat 2005 tarihi itibariyle yürürlüğe girecektir. Bakanlığımız, EPDK ile yaptığı protokol gereği, piyasa denetimleri dolayısıyla, sadece, marker uygulaması başladıktan sonra, yakıtın analizlerini yerinde tespit bakımından görev alacaktır. Bakanlığımız, halen… 

"Sanayi ve Ticaret Bakanlığı olarak denetim gücünüz nedir" diyor. 41 araç laboratuvar gibi donatılmış, ilk defa, 550 personel -bunun ağırlığı, 250'si mühendis, gerisi teknik eleman olmak üzere- 41 seyyar araçla -laboratuvar şeklinde hazırlanmış- devamlı, Emniyet Teşkilatımız, Jandarma Teşkilatımızla beraber tarama yapmakta, istasyonları denetlemektedir. Şu anda, toplam 15 000 istasyondaki 69 000 akaryakıt sayacıyla 6 000 gaz pompası denetlenmektedir. Bunlardan 1 960 benzinlik, ya standartlara uygun kurulmadığı için ya diğer sebeplerle, gerekli meskûn mesafelere uygun olmadığı için ya da ruhsatı olmadığı için kapatılmıştır. 100 trilyon civarında da ceza kesilmiştir. Maalesef, akaryakıt pompa sayaçlarında büyük yanlışlıklarla karşı karşıya kalınmıştır. Bunlar da mühürlenmiş, devredışı bırakılmış, ceza verilmiş, süre verilmiş ve akaryakıt sayaçları düzeltilmiştir.

Şimdi EPDK'nın temin edeceği otomatik cihazlarla benzin, mazot anında analiz edilebilecek ve interaktif olarak merkeze aktarılacaktır. Bozuk çıkanlardan da mühürlü numune alınarak gerekli denetimler bu kere daha derinlemesine götürülecektir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının sorumluluğu bu safhadadır. Tabiî ki, bununla beraber Avrupa Birliği nezdinde en önem verilen konulardan biri de piyasa denetimleridir. O konuda da çok ciddî çalışmalar sürdürülmektedir.

Bir başka sual KOBİ'lerle ilgili. Biz, Bakanlığımıza bağlı KOSGEB olarak göreve geldiğimizde 4 000 civarında küçük ve orta işletmelerle irtibat kurulabilmişti ve destek ve kredilendirme 8 konudaydı. Analizler yaparak, ahbap çavuş ilişkisinin de dışına çıkabilmek için önemli tedbirler aldık, 22 grupta 38 destek vermeye başladık. Bunların arasında Vakıflar Bankasıyla yapılan acil destek kredisi, yine, Vakıflar Bankasıyla yapılan Basel II şartlarına bunları uyumlaştırmak, yeniden yapılandırmak için, yine sıfır faizli istihdam kredisi ve KOBİ'leri dünya pazarlarına taşımak için, yılda  200 000 dolar seviyesinde sıfır faizli ihracat kredileriyle, KOBİ'leri ayağa kaldırmaya çalışıyoruz. Böylece, KOSGEB, kurulduğu 1990 yılından 2002 yılına kadar, biraz önce söylediğim gibi, 4 000 işletmeyle ilişki kurulmuşken, 2003-2005 döneminde KOBİ sayısı 14 kat artırılarak, şu anda 56 000'e gelmiştir. 2006 yılında hedefimiz 100 000 ve 2007 yılı sonuna kadar, milletin bize verdiği sürenin sonuna kadar -erken seçim falan da olmadığına göre; bunu da arkadaşlarıma tekrar duyurmuş olayım- 200 000 KOBİ, interaktif olarak bilgisayar ortamında desteklenecektir, kontrol altında tutulacaktır.

Dolayısıyla -daha fazla vaktinizi almak istemiyorum- KOSGEB olarak yaptığımız çalışmalar, OECD tarafından takdirle takip edilmektedir ve dünyada ikincisi yapılan KOBİ'lerden sorumlu OECD Bakanlar Toplantısı ülkemizde düzenlenmiş, Türkiye'nin hazırladığı KOBİ projesi, dünyada kalkınmakta olan ülkelere ve gelişmekte olan ülkelere model olarak benimsenmiş ve ilan edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu arada, tabiî ki, KOBİ'lerin önemli ihtiyaçlarından birisi de, ar-ge çalışmaları, teknolojik ihtiyaçlardır. Bunun için, 18 yerde "Tekmer" dediğimiz teknoloji merkezleri kurduk. Ayrıca, cumhuriyet tarihinde ilk defa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun, konuşmanızı tamamlayın efendim.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Türkiye'de ilk defa, 20 üniversiteyle, sanayi-üniversite işbirliği çerçevesinde kurulan teknoloji geliştirme bölgelerinde, Türkiye, teknoloji üretir hale gelmiş ve bu yıl -rakam küçümsenebilir; ama, çok önemli gelişmedir; 40 000 000 dolarlık, şu ana kadar- teknoloji ihraç eden ülkeler arasına girmiş bulunmaktayız.

Değerli arkadaşlar, Kars Milletvekili Selami Yiğit arkadaşım, Şeker Kurumunun durumunu sordu. Şeker Kurumu, Danıştayın aldığı karar doğrultusunda, Resmî Gazetede yayımlanan bir yanlışlık düzeltilerek, faaliyetlerine devam etmektedir. Çok kısa cevaplar veriyorum.

"Şeker Kurumunun bütçesi neden yok?" Şeker Kurumunun bütçesi, bu gelişmeler ışığında, Maliye Bakanlığına ve Bütçe Komisyon Başkanlığına sunulduğu halde, Maliye Bakanlığının kararıyla, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Tasarısı çerçevesinde konulmamıştır. Zaten, Şeker Kurumunun kendi gelirleri kendisine yetecek seviyede bulunmaktadır.

Bir başka konu "iktidara yakın bir grup" diye bahsettiği Ülker Grubu konusunda kısacık bilgi vermek istiyorum; detaylı bilgiyi ayrıca vermeye hazırız.

Değerli arkadaşlar, iktidar, göreve başladığı günden beri, kendisine yakın veya uzak kurum ve kuruluş ayırımı yapmamaktadır. Dolayısıyla, ismi gibi adaletle hareket etmektedir. Kim yanlışlık yaparsa, hukuk çerçevesinde, bu yanlışlığın karşısında durmaktayız. Bu çerçevede, ihbarlar üzerine ve Şeker Kurumunun izleme çalışmaları neticesinde, Ülker Grubunun iştiraki olan Della Gıda Sanayiinde müfettişler çalışmalarını bitirmiş ve kuruma sunmuştur. Bağımsız kurum bununla ilgili kararını önümüzdeki günlerde verecektir; ama, müfettişlerin yaptığı tespitte, kurulan tesisin çalışmadığı ve uzun zamandır çalışmadığı, sadece bir deneme çalışması yaptığı görülmüştür. Ara ara da kontrollerimizde, tesisin çalışmadığı müfettişlerce bildirilmektedir.

Bütün şeker fabrikalarında pancar alımları denetlenmektedir; ancak, şeker fabrikaları, üreteceği kadar şekerden geri gelerek pancar aldıkları için, bazı bölgelerde düşük gelen pancar kotalarını, fazla üretim yapan çiftçilerden alabilmektedir. Bu da ticaretin serbestliği içinde herhangi bir mahzur olarak görülmemektedir.

"Neden, 22 500 000 liraya pancar alınırken, küspe daha fazla fiyat etmektedir oran olarak" diye bir sual var.

Değerli arkadaşlar, belirttiğim gibi, Şeker Kanunu, Dünya Ticaret Örgütünün kararları doğrultusunda bizden önce çıkmış bir yasadır.

MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Değiştirin…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Biz, daha işlerlik kazandırmak için, şu anda komisyonda, Meclise sunduk değişiklikleri.

(A) şekeri kotası, Türkiye'nin tükettiği şekerdir; (B) şekeri, emniyet şekeridir yüzde 2; bunu aşan miktar (C) şekeridir ve yurt dışına ihraç edilmesi gerekmektedir. Bugün, ihraç şeker 300 dolar civarındadır; maliyetler Avrupa Birliğinde de, bizde de 800-900 dolardır. Dolayısıyla, mecbur olmadıkça ihracat yapılmamaktadır; ama, müstahsilin elinde fazla pancar kalmaması için, fazla üretim, ihracat şekeri üretimi için ya da dahilde işleme rejimine uygun ihraç şekeri için alınmaktadır. Bunun dışında, aslında, normal şeker 99 000 liradan alınmaktadır.

Bunu da söyleyeyim; geçen hükümet, seçime giderken çok büyük bir zam yapmıştır. Bugün, bizim hükümetimiz, pancar ekimi olmadan, fiyatları serbest olarak, Pankobirlikle beraber, sendikanın da görüşünü alarak, açıklamaktadır. Alternatif ekim ürünlerini de açıkladığı için, artık, müstahsil, siyasîlerin önünde eğilmeden, bükülmeden, yalvarmadan fiyatını bilmekte, ona göre ekim yapmaktadır. Maalesef, Şeker Kanununda sunî olarak doğurulan, medyanın da dile getirdiği kriz dolayısıyla, bazı milletvekillerimiz dahil, köylülere fazla ekin diye tahrikte bulunduğu ve bu sene, bazı bölgelerde fazla pancar ekildiği görülmüştür; ama, Türkiye'de şu anda bir sıkıntı yoktur, Türkiye'nin stokları normal seviyededir, herhangi bir şekilde Hazineye yük olmamaktadır. Hazine, zaten, bunları desteklememektedir ve şeker fabrikaları da Hazineye yük olmadan, önce güzelleşmekte, şimdi de özelleşme sürecine girmektedir.

Kota sistemini…

BAŞKAN - Sayın Bakan, tamamlar mısınız konuşmanızı efendim.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Özelleştirme derken satacak mısınız Sayın Bakan; satmaktan mı bahsediyorsunuz?!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Hem güzelleşecek hem özelleşecek!

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Müsaade ederseniz hemen toparlıyorum Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Kotaların kaldırılması. Tabiî ki, şeker fabrikalarının kapasitesi oldukça yüksektir. Fazla pancar ekildiği zaman, o zaman Türkiye'de stoklar başlayacak, bunları da, artık, devletin sübvanse etmesi mümkün görülmemektedir.

Bir başka tatlandırıcı -ama, sunî tatlandırıcılardan ayrım yapalım- yani, mısırdan elde edilen nişasta bazlı tatlandırıcıdır, früktoz, glikoz şeklinde. Burada, kota soruluyor. Bunun kanunî kotası yüzde 10'dur. Yine, kanunen, bizden önceki hükümet, yüzde 50 artırarak yüzde 15 yaptığı için, biz, hükümet olduğumuz günden beri yüzde 15'i devam ettiriyoruz; ama, bizim yaptığımız şudur: 2,2 milyon ton mısır ithal eden bir ülkeydik, tarlalar boş, sular boşa akıyordu. Bu sene, mısır ithalatı olmadı, 4 000 000 tona çıktı Türkiye'nin üretimi ve bu fabrikalar, tamamen, yerli mısıra döndüler. Bu şartla, anlaşmalı ekim yaptırdık. Dolayısıyla, burada da, denge kurulmuştur, herhangi bir endişe yoktur. Teknolojik bakımdan, meşrubat sanayii ve tatlı sanayii, bu sıvı şekeri kullanma zorunluluğundadır. Biz, bu dengeyi muhafaza etmeye çalışıyoruz.

Selami Yiğit Beyin başka sualleri de var; ama, onların çoğunu, gerekirse, yazılı olarak cevaplandıracağım. Ancak, pancar kotası çok istismar ediliyor; buraya, bir arkadaşımız da, pancarla çıktı.

Değerli arkadaşlar, biz göreve geldiğimizde, aslında, 7 fabrikanın kapatılması ve pancar kotalarının yüzde 15'er azaltılarak, üç senede yüzde 45 azaltılması öngörülmüşken, biz fabrikaları kapatmadık, alternatif ekimlerle bunu dengeledik. Buna rağmen, 2003 yılında, 14 291 000 ton, 2004 yılında 14 731 000 ton, 2005 yılında 15 176 000 ton pancar ektirdik. Şimdi de, pancar fabrikalarını, Kyoto Anlaşmaları çerçevesinde, etanol üretimine çevirerek, benzine katılan etil alkol üretimine çevirerek, pancar ekimini daha da dengeli bir hale getirmek için, 3 fabrikamızı etanole hazırlıyoruz. Dolayısıyla, biz geleli, kotalarda kısılma değil, yüzde 8 ile 10 arasında artış olmuştur.

Evet, yine Selami Yiğit kardeşimiz "nişasta bazlı şekerde Avrupa kotası neden düşük" diyor. Orada glikoz kotaya olmadığı için düşük gözüküyor.

Hayvancılıkla ilgili son suali cevaplandırıyorum.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Bakanım, biz soru soracağız zaten…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) -  Hayvancılığa Hükümetimiz oldukça önem vermektedir. Tabiî, Tarım Bakanımızın konusu dahilindedir; ancak, mevzuat bakımından organize sanayi bölgeleri bize bağlı olduğu için, Tarım Bakanlığıyla ilk defa bir protokol imzalayarak, 2005 yılı yatırım programında Amasya Suluova Besi, Erzurum Merkez Besi, Gaziantep Merkez Besi İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri yürürlüğe girmiştir proje olarak. 2006 yılına da Elazığ besi, Erzincan Üzümlü besi, Ankara Çubuk besi ihtisas organize sanayi bölgeleri programa alınmakta; bunlarla ilgili, dünyadaki modern anlamda besi ve sütçülük olarak çalışmalar sürdürülmektedir.

Gecenin bu saatinde beni sabırla dinlediniz, bizim bütçemizin görüşüldüğü bu oturuma ilgi gösterdiniz, katıldınız; hepinize saygılarımı sunarken, huzurunuzda bürokrat arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum.

Bütçemizin Türk ekonomisine, milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, Antalya Milletvekilimiz Sayın Tuncay Ercenk, Başkanlığımıza yazılı olarak müracaat ederek, Çevre ve Orman Bakanımızın, konuşması sırasında, daha önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yaptığı konuşmanın bir bölümündeki millî parkların daraltılmasıyla ilgili konuyu kendi anlatımının dışında izah ettiğinden bahisle, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre, kısa bir açıklama talebinde bulunmuştur.

Şimdi, ben, zabıtları getirttim; önce okuyacağım, sonra Sayın Ercenk'e de söz vereceğim.

Sayın Bakan, konuşmasına devamla  "Antalya'daki bu bahsedilen Olimpos Millî Parkı, yolun alt kısmında, otellerin yapıldığı, turizm alanı olarak ilan edilmiş bir yerdi burası; yani, burada yapılaşma bitmişti" diyor.

Hemen arkadan Sayın Ercenk: "Sayın Bakan, yanlış söylüyorsunuz. Kındılçeşme ve Çaltıcak; buralarda yapılaşma yok, siz orayı da çıkardınız. Çarpıtmadan konuşalım" diyor ve konuşma devam ediyor.

Şimdi, Bakanın bu açıklamasına Sayın Ercenk isimlerden de bahsederek bir soru soruyor.

Sayın Ercenk, İçtüzüğe göre bu konuda yerinizden çok kısa bir açıklama için söz veriyorum.

Yalnız, siz soru sorma sırasındasınız. Ben, şimdi cihazınızı açtığım zaman buradan silineceksiniz; ama, biz Başkanlık Divanı olarak sırayı belirledik, burada siz 7 nci sırada görünüyorsunuz; yani, sıranız muhafaza ediliyor, hakkınız muhafaza ediliyor.

Buyurun Sayın Ercenk; kısa ve öz.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Öncelikle Sayın Bakanın yeni millî parklar oluşturduklarıyla ilgili açıklamasına, gerçekten çok mutlu oldum, çok teşekkür ediyorum. Ağrı'da, Sarıkamış'ta, bu bölgelerde yeni millî parkların oluşması bizi mutlu etmiştir; ancak, benim anlayamadığım bir nokta var. Çevre ve Orman Bakanlığının görevi, mevcut millî parkların sayısını artırmaktır. Mevcut millî parkların sayısını artırmanın yerine, mevcut olanları daraltmak, Çevre ve Orman Bakanlığının görevi değildir. Tam aksine, Sayın Bakanın, özellikle "yolun alt kısmında kaldığı ve yapılaşmanın sona erdiği yer; otellerin yapıldığı yer" dediği yer değil benim kastettiğim. Tam aksine, hiç yapılaşmanın olmadığı… Bakın, kamunun malı olması oranında, Sayın Bakanın da kendi malı, Çevre ve Orman Bakanlığına bağlı Sarısu; yapılaşma var mı Sayın Bakanım orada; yok. Çaltıcak'ta yapılaşma var mı; yok. Kındılçeşme'de yapılaşma var mı; yok. Göynük'te yapılaşma var mı; yok. Açılanlar bunlar, daraltılan alanın içinde kalan yerler bunlar. Ben bunu kastettim.

Sayın Başkan…

BAŞKAN - Tamam.

Sayın Ercenk, eğer ihtiyaç duyarsa Sayın Bakan buna cevap versin.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Buralar günübirlik mesire alanlarıdır, bütün halk buralardan günübirlik yararlanır. Şimdi buralar halka kapatılıyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Anlaşıldı Sayın Ercenk, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, cevap hakkınız var tabiî ki, bu açıklansın, Yüce Meclisimiz de bu konuyu bilsin. Sizinki de kısa olursa memnun olurum.

Buyurun Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değerli arkadaşımız, tabiî, Antalya'da söz konusu olan millî parkın daraltılan kısmıyla, 822 hektarlık alanıyla alakalı görüşünü ifade ederken, aslında fotoğrafın tamamını ortaya koymuyor. Bir, bu bölgede onlarca otel var mı yok mu; var. Peki, burada, Kındılçeşme ve Çaltıcak'tan bahsediyor. Bakın, Kındılçeşme günübirlik alandır, burada yapılaşma söz konusu olamaz, yasal olarak bunun imkânı yoktur; yani, buralar betonlaşacak, buralar yapılaşacak, buralar elden çıkacak, böyle bir şey söz konusu değildir, şu andaki meri mevzuatta zaten bunun yasal zemini mevcut değildir.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Çoğu yerlerde öyleydi Sayın Bakan, çoğunda yapılaşma yasaktı, ama yapıldı. (AK Parti sıralarından "Dinle, dinle" sesleri)

BAŞKAN - Sayın Ercenk, bir dakika efendim, açıklasın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Yine, Çaltıcak diye bahsedilen günübirlik tesisin o alanı ise, millî park alanı dışına çıkarılmamıştır. Sadece Kındılçeşme, günübirlik alan olarak -ki, günübirlik alanlar içerisinde de yapılaşmalar, konaklama tesisleri yapılamaz, bunun yasal zemini yoktur, ancak- 8 000 dönümün içerisinde on yıllık, yirmi yıllık oteller vardır, 5 yıldızlı onlarca otel var orada. Bunları ifade ediyorum, bunlar turizm alanı içerisindedir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Tamam, teşekkür ederiz Sayın Bakan.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Söylediğim yerler de turizm alanına alınacak Sayın Bakan, bunu söz olarak kabul ediyorum. (AK Parti sıralarından "Yeter" sesleri)

BAŞKAN - Sayın Ercenk, aranızda konuşursunuz.

Şimdi, sayın bakanların konuşmaları tamamlanmıştır.

Aleyhte söz isteği var. Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan.

Buyurun Sayın Eraslan.

Süreniz 10 dakika.

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesi üzerinde, şahsım adına söz talep etmiş bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, toplumumuzun temeltaşı ve ekonomimizin de ciddî manada belkemiği olan istihdam alanları ve işkolları olan esnaf ve sanatkârlarla ilgili konuşmamı yaptıktan sonra Sayın Bakanımızın burada söz almasını arzu ederdim. Bizim de, bu konuda tavsiyelerimiz, bu konuda telkinlerimiz olacaktır. Bu şekilde olsaydı, bizleri daha çok mutlu ve memnun ederdi diye düşünüyorum Sayın Bakanımız.

Sayın Bakanım, KOBİ'ler ve esnaf sanatkârlar, Türkiye'nin ekonomisini oluşturan bu sektör; işletme sayısı yüzde 99,5; istihdam payı, ekonomideki istihdam payı yüzde 63,5; katmadeğer payı yüzde 32,5; yatırım payı yüzde 26,5; üretim payı yüzde 38; ama, toplam kullanılan kredilerden aldığı pay yüzde 4. Avrupa Birliği ülkelerinde, KOBİ'lerin ve esnaf sanatkârların ekonomiden aldıkları, toplam kredilerden aldıkları pay ise, yüzde 45. Bizde, hem yüzde 99,5 olacak hem de yüzde 4 gibi çok komik bir rakamla kredilendirilecek KOBİ'ler ve esnaf sanatkârlar…

Değerli arkadaşlar, hipermarket ve grosmarketler, mahalle aralarına kurulan ve şehir içerisindeki bu büyük firmalar, bu büyük alışveriş merkezleri, ciddî manada esnaf ve sanatkârımızı olumsuz yönde etkilemekte ve haksız rekabete sebebiyet vermektedir. Sayın Bakanımız bunu halledeceğini daha önce ifade etti; ama, aradan geçen üç yıllık sürece rağmen, bir arpa boyu mesafe kat edilemedi.

Değerli arkadaşlar, Bağ-Kur primleri… Bağ-Kur primleri yüksek. Bağ-Kur primlerini ödeyemeyen vatandaşlarımız, Bağ-Kur borcu olduğu için yeşilkart da alamıyor; yeşilkart alamadığı için de, çoluk çocuğunu hastaneye götüremiyor; parası olmadığı için, sağlık hizmeti alma noktasında büyük sıkıntılar çekiyor.

Değerli arkadaşlar, işverenin işçiye ödediği SSK primi ve vergi, işçinin net ücretini geçmektedir. KOBİ'lerimizin globalleşen bu dünyada, globalleşen piyasalarda, bu vergi oranlarıyla, bu SSK primleriyle var olabilmelerinin imkânı yoktur. Vergi, herkesin, gücü oranında katlanabileceği bir yükümlülüktür; ama, maalesef, vergi oranları katlanılmayacak düzeye gelmiştir.

Esnaf ve sanatkârlarımızın kredileri… Değerli Bakanım, bu kredilerin daha ucuz ve daha uzun vadeli ve daha düşük faizli krediler olması gerekiyor. Zaten yüzde 4 dolaylarında çok cüzî bir kredi; ama, bu kredileri biraz daha insaflı hale getirelim temennisinde bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, diğer yandan, Bağ-Kur emeklisi çalışıyorsa, yüzde 10 ondan pay kesiliyor. Aldığı maaş açlık sınırının altında, bunu hepimiz biliyoruz. Açlık sınırının altında maaş aldığı için, o maaşla geçinemediği için zaten Bağ-Kur emeklisi çalışmak zorunda kalıyor. Dolayısıyla,  o yüzde 10 oranını, onların maaşlarından kesmemek gerekir diye düşünüyorum.   Bugün,  1 063 000 esnaf ve çiftçi düzenli primini öderken, 928 000 esnaf hiç prim ödeyemiyor. Düzensiz prim ödeyen esnafın sayısı ise 1 400 000 kişi.

Değerli arkadaşlar, ben, Sayın Bakanıma yazılı soru önergesi verdim ve yazılı soru önergelerinin cevaplarını  sizlere okumak istiyorum: "Son üç yılda kapanan şirket sayısı 21 180…"

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Açılan şirket sayısı?!.

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Soru önergelerinin cevapları burada. Diğer taraftan, bakıyoruz, niye 21 180 şirket son üç yılda kepenk kapattı. Yine, son üç yılda işyeri kapanan esnaf ve sanatkâr sayısı 332 000. Şimdi, nedenlerini Sayın Bakanım yazmış; 332 000 esnaf neden kepenk kapatmış.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Faiz silmiştir…

MEHMET ERASLAN (Devamla) - "Antalya'da 3 127, nedeni iflas" demiş. "Mersin 2 372, nedeni iflas; İstanbul 10 446, iflas; Kütahya 1 799, iflas; Trabzon 2 962, nedeni iflas" demiş.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Açılan yok mu hiç, açılan?!.

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, tabiî, amacımız, üzüm yemek. Amacımız, bu sorunları tespit etmek ve bu sorunların çözümü cihetinde Sayın Bakanımızı ve iktidarı bu noktada çözüm arayışlarına sevk etmek; amacımız, gayemiz, niyetimiz bu.

Avrupa Birliği ülkelerinde dolaylı vergilerin toplam vergiler içerisindeki payı yüzde 35; bizdeyse, yüzde 70'lerin üzerinde. Yatırım indirimini kaldırmamalıydık. Kurumlar Vergisindeki indirim, doğru bir indirim olmuştur; ama, yatırım indiriminin kaldırılması yerine yatırım indiriminin çoğaltılması daha uygun olacak idi.

Bakın, yine, ekonomimizin geldiği noktayı bizlere ciddî manada gösteren başka bir yazılı soru önergesi Sayın Ali Babacan'dan, aynı zamanda Merkez Bankası verisi. 2004 yılında 1 katrilyon 652 trilyon tutarında 589 892 senet ödenemediğinden dolayı protesto edilmiş. Yine, 2005 yılının ilk on ayında 2 katrilyon 179 trilyon lira tutarında 724 545 senet ödenemediği için protesto edilmiş. 2001 yılına bakıyorum, 2001 yılında…

Bakın, bu veriler, bu rakamlar benim rakamlarım değil. Az önce Sayın Bakanım, Orman Bakanımız dedi ki: "Rakamlar şaşırmaz; 2 kere 2, 4, her yerde 4 eder, Almanya'da da, İstanbul'da da, Ankara'da da." Doğru; rakamlar şaşırmaz, rakamlar yalan söylemez.

2001 yılına bakıyorum, ekonomik krizin yaşandığı en zor dönemlerde dahi 1 katrilyon 114 trilyon lira idi protesto olan senet. Diğer taraftan, 2005 yılının on aylık dönemine bakıyoruz, çeklere bakıyoruz, 903 137 çek karşılıksız çıkmış. Yıl sonuna kadar bunun artacağı görülmekte. 2005 yılının ilk on ayında 5,5 katrilyon liralık çek karşılıksız çıkmıştır, ödenememiştir. Son üç yılda tam 14,5 katrilyon liralık -bu rakamlar, yazılı soru önergesidir, Sayın Bakanımızın cevabıdır- çek Türkiye'de maalesef ödenememiştir ve karşılıksız çıkmıştır.

Alım gücü düşmekte midir? Avrupa Birliği ülkelerinde kişi başına tüketilen et -bu da Tarım Bakanımızın yazılı soru önergesinin cevabıdır- 169 kilo, Türkiye'de kişi başına tüketilen et 16,5 kilo.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Her gün yarım kilo et mi yiyorlar?!

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Evet…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Türkiye'de en üst gelir grubunun geliri artarken, en düşük gelir grubu olan geniş yelpazeli halk kitlelerinin geliri azalmaktadır. 2002 yılında Türkiye'nin toplam borcu, iç ve dışborç stoku 148 milyar dolar iken, 2005 yılı geldiğimiz tarih itibariyle 244,5 milyar dolara ulaşmıştır ve son üç yılda Türkiye ekonomisinin borcu tam 100 milyar dolar artış göstermiştir.

EYÜP FATSA (Ordu) - Gayri safî millî hâsılayı söyler misin?!

MEHMET ERASLAN (Devamla) - 1923'ten 2002'ye kadar seksen yılda Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca ekonominin vermiş olduğu cari açık 57 milyar dolar; ama, son üç yılda verilen cari açık 47 milyar dolar. 2002 yılındaki cari açığımız 1,5 milyar dolar iken, bugün cari açığımız 22 milyar dolar düzeylerine gelmiştir. Ayrıca, dışticaret açığı 2 milyar dolar olmuştur.

Şimdi, borsa, faiz, döviz üçgenine sıkışan bu ekonomiden kurtulmak gerekiyor. Yatırım, üretim ve ihracat ekonomisine, dolayısıyla istihdam ekonomisine bir an önce geçilmelidir.

Küresel rekabet ortamında KOBİ'lerimiz, esnaf sanatkârlarımız yalnız bırakılmamalıdır Sayın Bakanım. Onların girdi maliyetlerinin düşürülmesi ve teşviklerin artırılması gerekir diyorum. Güçlü bir Türkiye, kalkınmış bir Türkiye olabilmemizin yolu, Avrupa Birliği pazarlarında çatır çatır iş yapabilmemizin yegâne yolu budur. Teşvik istiyor esnaf sanatkârlar, KOBİ'ler teşvik bekliyor, teşvik istiyor ve yatırım indirimi istiyor, girdi maliyetlerinin düşürülmesini istiyor. Bu yüzden, işte, Türkiye'nin kalkınma hamlesi gerçekleşmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eraslan, son cümleniz için açıyorum; zaten eksüre verdim…

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, toparlıyorum.

BAŞKAN - Toparlamayın efendim, son cümlenizi rica edeyim.

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Evet, toparlıyorum.

Türkiye, çobansız köy değildir. Türkiye, yol geçen hanı da değildir. Türkiye çadır devleti de değildir. Türk yargısı da çadır yargısı değildir. Önüne gelen, yargıya müdahaleyi alışkanlık haline getirmiştir. Şöhret yapmak uğruna koskoca bir milleti aşağılamak, koskoca bir milleti suçlamak demokrasi ve ifade özgürlüğü değildir; yani, yediği kaba tükürmektir. Hem bu ülkenin suyunu içeceksin hem bu ülkenin ekmeğini yiyeceksin…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Oraya söyle!..

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Birilerine söylüyorum.

… hem bu ülkenin havasını koklayacaksın hem de baltayı alıp bu ülkenin köküne indireceksin. Demokrasi ve özgürlük havarisi kesilen ülkelerin önce kendilerine bir çekidüzen verip, kendi durumlarını incelemeleri gerekmektedir. "Sözde Ermeni soykırımı yoktur" diyen insanı,  eğer o ülkeler yargılıyor ise, bunun da bir tarifinin, bunun da bir manasının olması gerekir.

Şimdi, bütün siyasîler, bütün siyasî partiler ve bütün siyasetçiler, Türkiye'nin onurunu, Türkiye'nin haysiyetini ve gururunu bu noktada  korumalıdır, bu noktada elinden gelen bütün gayreti sarf etmelidir diyorum ve hepinizi, saygıyla, hürmetle ve muhabbetle selamlıyorum. (DYP, CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.

Sayın milletvekilleri, şimdi, soru ve cevap kısmına geçiyorum.

Sayın milletvekilleri, 21 değerli milletvekilimiz soru sorma talebinde bulunmuştur. Daha önceki soru sorma döneminde arkadaşlarımız, ne yazık ki, bütün ikazımıza rağmen yorumlu bir soru sorma içerisine girdiklerinden, çok zaman almakta ve kendisinden sonra soru sormak için bekleyen arkadaşlarımızın hakkı zayi olmaktadır.

Başkanlık olarak, bu konuda, eğer soru net ve kısa sorulursa birçok sorunun kısa sürede sorulabileceği kanaatiyle, çok fazla değerli milletvekilimize soru sorabilme imkânını sağlamak için, 1 dakika içerisinde arkadaşlarımızın sorularını sorması düşüncesiyle, biz cihazımızı 1 dakikaya ayarladık. Kısaca sorarsanız, birçok arkadaşımız soru sorabilir.

Şimdi, soru sormak isteyen arkadaşlarımızı okuyorum, herkes ona göre hazırlansın. Sırayla; Sayın Koçyiğit, Sayın Sarıbaş, Sayın Ekmekcioğlu, Sayın Kaptan, Sayın Ramazan Kerim Özkan, Sayın Işık, Sayın Ercenk, Sayın Çakır, Sayın Osman Özcan, Sayın Hüseyin Özcan, Sayın Akdemir, Sayın Kamacı, Sayın Çetin, Sayın Vezir Akdemir, Sayın Cumhur Yaka, Sayın Göksu, Sayın Yaşar Tüzün, Sayın Ünlütepe, Sayın Bölünmez, Sayın Kavuştu.

Şimdi, sırayla arkadaşlarımıza söz vereceğim. Zamanı ona göre değerlendirirlerse memnun olacağım.

Buyurun Sayın Koçyiğit.

MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkanım.

Değerli Bakanlarıma sorularım var, hemen soruyorum.

İlk sorum Sanayi Bakanımıza. Hükümetimizce "Teşvik Yasası" adı altında çıkarılan 5084 sayılı Yasa, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri bakımından ters işleyerek, bölgelerarası dengesizlikleri iyici artırmıştır. Bu yasanın olumsuz etkilerinin ortadan kaldırılması için bölgesel ve sektörel bazda yeni ve gerçekçi bir teşvik yasası çıkarmayı düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: Geçici orman işçilerinin özlük hakları ve sosyal güvenceleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Üçüncü sorum: Ülkemizde kayıtlı 5 000 000 avcıdan, avlanma bedeli adı altında aylık 60 000 000'dan yıllık 300 trilyon lira alınmaktadır. Toplanan bu paraların akıbeti hakkında bilgi verir misiniz?

Bir diğer sorum: İskenderun Körfezinde batan Ulla Gemisinden sonra, yörede bir yıldır balık tüketilmemektedir; Akdeniz balıkçılığı ölmüştür. Mağdur olan Akdeniz balıkçılığı için malî destek konusunda ne düşünüyorsunuz?

Son sorum: Elazığ-Sivrice İlçesinde bulunan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Ekmekcioğlu, buyurun.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. İlk iki sorum Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımız Ali Coşkun'adır.

Esnaf ve sanatkârlarımız, hükümetten üretimi teşvik edecek ve adaletsiz vergi uygulamalarını düzeltecek politikaları uygulamaya sokması için büyük bir beklenti içine girmişlerdir.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, ikinci sıradaydım…

BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, bir dakika, cihazdan bir şey var.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Ama, gelinen nokta hüsran olmuştur. Esnafımız, yüksek vergiler ile Bağ-Kur primlerini, kiralarını, çalışanlarının sigortalarını dahi ödeyememektedirler. 16-17 Aralık 2005 tarihinde Ankara-Yenimahalle ve Gölbaşı İlçelerinde esnaf ziyaretlerinde bu tespitleri yaparak bu soruyu size yöneltiyorum Sayın Bakan.

Esnaf ve sanatkârlarımızı içinde bulunduğu bunalımdan kurtaracak ne gibi çalışmalar yürütülmektedir; yoksa esnaflarımız yine kaderine mi terk edilmek istenmektedir?

İkinci sorum: Zaten birçoğu yoksulluk sınırında aylık alan esnaf ve sanatkâr emeklileri, yaşam mücadelesi verdikleri ve aldıkları maaş yeterli olmadığı için çalışmaya devam etmektedirler. Son derece düşük miktarda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkanım, cihazı geç açtınız; Sayın Koçyiğit 1,5 dakika fazla konuştu.

BAŞKAN - Cihaz bu, benimle ilgisi yok.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Efendim, ama açmadınız; ben de bu hakkımı talep ediyorum.

BAŞKAN - Hayır, bir dakika efendim, cihazla ilgili bu…

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Efendim, olur mu!

BAŞKAN - Sayın Sarıbaş…

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Efendim, benim sorumu kesmeyin… Sayın Başkan, yarıda kesmeyin lütfen…

BAŞKAN - Ben bir şey yapamam, bu cihazı bozamam.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkanım, sorumu tamamlayayım.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Soru yarım kaldı Sayın Başkan.

BAŞKAN - Siz tamamlayın, duyuyor Bakan…

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Lütfen, tamamlayayım… Lütfen, cihazı açın, rica ediyorum…

BAŞKAN - Açamam artık…

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - O zaman, tamam… Cihazsız tamamlayayım efendim

BAŞKAN - Yalnız, arkadaşlar… Ben açıklama yaptım, bu konuda beni zorlamayın.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Tamam…

BAŞKAN - Bir dakika, mikrofon açılsın…

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Yoksulluk sınırının altında yer alan esnaf ve sanatkârlar, yaşam mücadelesi verdikleri, Bağ-Kur maaşları…

BAŞKAN - Sayın Ekmekcioğlu, bir dakika…

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - … yeterli olmadığı için…

BAŞKAN - Devam edin, söyleyin baştan, zabıtlara da ona göre geçsin.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - …çalışmaya devam etmektedirler. Son derece düşük miktarda Bağ-Kur emekli aylıkları alanların, bir de aylıklarından sosyal güvenlik primi kesilmesinin adaletsiz bir uygulama olduğunu düşünüyorum. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?

Ayrıca, sosyal güvenlik destek primi uygulaması, sigortacılık temel ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır. Bu adaletsiz uygulamayı düzeltmek için Bakanlığınızca bir çalışma yapılmakta mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ekmekcioğlu.

Sayın Sarıbaş…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Çevre Bakanımıza sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, bu yerleşme alanlarına yakın balıkçı tesislerinin, koylarımızdaki tesislerin çevreyi kirlettiği düşünülmekte. Bunları uzaklaştırmayı düşünüyor musunuz?

Belediyelere çevre proje desteklerinizin devam ettiğini biliyorum; ancak, araç gereç desteklerine dönmenin küçük belediyelerimize çok faydalı olup olmadığı konusunda düşüncenizi almak istiyorum.

Millî Parklar Genel Müdürlüğümüzün Hekimhan'da kurmuş olduğu tesisi destekliyorum; ancak, çok küçük kaldı, büyütmeyi düşünür müsünüz?

Sayın Bakanım, Malatya orman kadastrosu ne zaman bitecek?

Sanayi Bakanımıza sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, Ülkere bir ceza uygulamasını düşünüyor musunuz?

Kayısıbirlik'e bu sene ne kadar destek vermeyi düşünüyorsunuz?

Malatya Şeker Fabrikasını kapatacak mısınız? Kapatırsanız, Kemaliye'ye nasıl geçeceksiniz?

Sayın Bakanım, IMF'ye niyet mektubunda, Halk Bankasını özelleştireceğinizi taahhüt ettiniz. Acaba, bu bankamızı esnafa vermeyi düşünmez misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sarıbaş.

Sayın Osman Kaptan, buyurun.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Orman Bakanına sormak istiyorum.

Orman yangınları için üç ay çalıştırılan işçilerin çocukları ve eşleri, 120 işgününü doldurmadıkları için sağlık güvencesinden yararlanamamaktadırlar. Bu işçileri üç ay yerine dört ay çalıştırarak sorunlarını çözecek misiniz?

İkinci soru, Antalya-Elmalı Avlan Gölünün doğal yapısının korunması ve yaşatılması konusunda ne türlü önlemler alacaksınız?

Orman Bakanıma üçüncü ve son soru: Ormanı ve çevreyi koruma görevinde ve sorumluluğunda olan bakansınız Sayın Bakan. Antalya'nın çoğu ilçe ve beldelerinde güzelim ormanlar, Enerji Bakanlığınca taşocağı ruhsatı verilerek, her yer köstebek yuvasına çevrildi. Korkuteli Bayatbademinden, Manavgat Hocalarına, Alanya'nın Eksikesik Köyüne kadar, artık, tarım yapılamaz duruma geldi. Her köye beş ruhsat verilerek, köyleri haritadan silmeyi mi düşünüyorsunuz?

Sayın Sanayi Bakanına sormak istiyorum.

       (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir açalım, son sorusunu alalım Sayın Kaptan'ın.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Bakan, Türkiye'de üretimi yapılan ampullerin ortalama ömrünün üç yıl olduğu doğru mudur?

Millî Prodüktivite Merkezi Yönetim Kurulu hariç, genel sekreter ve genel sekreter yardımcıları ile diğer idarî yöneticilerin yüzde kaçı akademik bir yer olan Millî Prodüktivite Merkezinin verimlilik uzmanlığından gelmektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaptan.

Sayın Ramazan Kerim Özkan, buyurun.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımıza sormak istiyorum.

Her yıl şeker fabrikaları önünde oluşan, şekerpancarı posası, yani küspe kuyrukları malumunuzdur. Bu küspe kuyruklarında her yıl kavgalar ve yaralanmalar olmaktadır. Adaletsiz bir şekilde dağıtılan küspe karneleri, fahiş fiyatla el değiştirmekte, karneler birkaç kişinin elinde toplanmaktadır. Küspe, gerçek fiyatının 4-5 katına satılmaktadır. Buna bir de nakliye ücreti eklenmektedir. Küspe kuyruğunda aç susuz günlerce bekleyen gerçek hayvan üreticileri perişan olmaktadır. Önümüzdeki kampanya döneminde, küspeyi, gerçek üreticiye ve kayıtlı hayvan besicisine dengeli, ucuz ve adaletli bir dağıtıma tabi tutmayı düşünüyor musunuz?

Şekerpancarı kota fazlası ürünü aynı fiyata almayı düşünür müsünüz? Kotayı yakalayamayan üreticilerimizin gelecek yıl kotalarında bir indirim yapmamayı düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Sayın Ahmet Işık; buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, Çevre ve Orman Bakanımıza, Konyamıza kazandırmış olduğu kent orman uygulamasından ve arıtma projesinden dolayı, Sayın Sanayi Bakanımıza da esnafımıza ve sanayicimize vermiş olduğu destekten dolayı teşekkür ediyorum.

Sorularım Çevre Bakanlığına:

Vahşi çöp depolamaya son vermek için yapılan çalışmalar nelerdir ve nasıl finanse edilecektir?

Kış mevsimini yaşadığımız bugünlerde hava kirliliği konusunda yapılan çalışmalar nelerdir?

AB sürecinde çevresel yatırımlar ne kadardır ve nasıl finanse edilecektir?

Çevre bilincini artırmak için Bakanlığınızca hangi çalışmalar yapılmaktadır?

Çevre konusundaki AB müktesebatı, 300 civarında düzenleme ve direktif içermektedir. Mevzuatın uyumlaştırılması konusunda çalışmalarınız nelerdir?

Son on yıllık dönemde yıllık ortalama yangın sayısı kaçtır? Bu yangında ortalama kaç hektar orman alanı yanmaktadır? Geçmişle mukayese, oransal bilgiler alabilir miyiz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.

Buyurun Sayın Ercenk.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Antalya Büyükşehir Belediyesi ile Orman Bakanlığı arasında imzalanan 11.7.2002 tarihli Lara Kent Parkıyla ilgili tahsis protokolünün iptal gerekçesi nedir?

2- İstanbul-Beykoz'daki özel ormanlardaki yapılaşma oranı yüzde 6 olması gerekirken, şu anda kaç olduğunu biliyor musunuz?

Türk sanayicisi elektriğin kilovatını kaç sentten kullanmaktadır?

Sayın Sanayi Bakanına sorum.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ercenk.

Sayın Çakır?.. Yok.

Sayın Osman Özcan?.. Yok.

Sayın Nail Kamacı?.. Yok.

Sayın Mahmut Çetin?..Yok.

Sayın Vezir Akdemir?.. Yok.

Sayın Cumhur Yaka?..Yok.

Sayın Özcan buyurun.

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Teşekkür ederim Başkanım. Bakanlarıma 3 tane sorum var:

 Elazığ Sivrice İlçesi Hazar Gölünün kirlilikten kurtarılması için ne gibi tedbirler almayı düşünüyorsunuz?

İkincisi; LPG dolum tesislerinin ve taşıması sırasında özellikle çevrede ve yerleşim alanlarında tehlike yaratmaktadır; bu konuda düşünceleriniz nedir Sayın Bakanım, nasıl bir tedbir almalıyız ki bu tehditten halkımızı kurtaralım?

Üçüncüsüyse; orman muhafaza memurlarının özlük haklarının düzeltilmesi konusunda ne gibi çalışmalarınız var?

Bir de, Karaduvar'daki çevre kirliliği, petrol atıklarının çiftçilerimizi ve yeraltı sularımızı tehdit etmektedir; bu konuda çalışmalarınız ne konumdadır? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.

Buyurun Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Koçyiğit'in sorusundan başlıyorum.

Geçici orman işçilerinin, bilhassa yangınla mücadele işçilerinin sosyal haklarıyla alakalı olarak ailelerinin, çocuklarının tedavilerinin karşılanmasıyla alakalı olarak, 120 günü doldurup, bu imkânlardan istifade etmeleri için ne yapıyorsunuz diye bir soru sordular.

2003 yılında biz bu süreyi, 4 aya çıkarmıştık, 2004'te 4,5 aya, 2005 yılı içerisinde de  5 aya çıkardık. Yani, bizim Bakanlığımızda geçici işçilerden ortalama olarak herkes 5 ay çalışmaktadır, hiçbir işçimizin 120 günün altında kalıp çoluk çocuğunun sosyal güvenceden mahrum kalması söz konusu değildir.

Sayın Ahmet Işık'ın "vahşi çöp depolama tesislerini nasıl finanse edeceksiniz?"

Biz, vahşi çöp depolama tesislerini, modern tesislere dönüştürürken, ülkemizde total olarak 200 tesisle bu meseleyi çözmeyi hedefliyoruz; ama, öncelikli olarak  81 ilde, 81 tesisle bu meseleyi çözerken, takribî olarak, 500 trilyonluk bir harcama söz konusudur. Bunun yüzde 25-30 kadarını Bakanlık olarak bizim, geri kalanın yüzde 30-35 kadarını İller Bankasının uzun vadeli düşük faizli kredileriyle il özel idareleri ve belediyenin kendi kaynaklarından bu meseleyi çözmeyi hedefliyoruz. Tabiî, bu mesele çözülürken  birlik esasıyla meseleyi çözüyoruz.

Sayın Ercenk, "Beykoz ormanlarında İstanbul'da yüzde 6 olması gereken yapılaşma yüzde kaçtır" diyor.

İstanbul'dan daha önce özel orman statüsünde yapılan yapılaşmalarda yüzde 6 olmasına karşın, maalesef, bu yüzde 6 kat be kat aşılmıştır; ama, bizim dönemimizde bunlara azamî hassasiyet gösteriyoruz. Şu anda zaten özel ormanlar içerisinde bizim dönemimizde başlayan devam eden bir inşaat söz  konusu değildir, velev ki başlasa da devam etse bile, yüzde 6 sınırına mutlaka ve mutlaka uyması için bütün birimlerimiz son derece duyarlıdırlar.

Sayın Sarıbaş'ın -bilhassa Antalya- Akdeniz ve  Ege Bölgelerindeki balık çiftlikleriyle alakalı sormuş olduğu bir soru vardı; onu da kısaca cevaplıyorum. Tabiî, bu balık çiftlikleri, bilhassa, bu yaz oldukça kamuoyunu meşgul eden bir konudur. Bakanlığımız bu konuyla alakalı gerekli tespitleri ve ölçümleri yapmaktadır. Laboratuarlarımızda, çevre kirliliği olup olmadığına dair yapmış olduğumuz değerlendirmeler neticesinde bu balık çiftliklerinin önemli bir kısmının çevre kirliliği yarattığı, bizim de tespitlerimizle ortadaki bir gerçektir. Bunların bir kısmı özel çevre alanları içerisindedir. Özel çevre alanı içerisinde olanlardan süresi dolmuş olanların süresini yenilemiyoruz, uzatmıyoruz; dolacak olanları da, dolmak üzere olanlar var, onları da uzatmayacağız. Yine, Tarım Bakanlığımızla bu konuda koordineli bir çalışma yürütmek, aynı zamanda Kültür ve Turizm Bakanlığı, Tarım Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı olarak bu meseleyi birlikte çözebileceğimizi düşünüyor, bakan arkadaşlarımızla ve bakanlık bürokratlarıyla bu çalışma sürdürülmektedir.

Teşekkür ederim.

Diğer sorulara yazılı olarak cevap vereceğim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar; Sayın Koçyiğit "5084 sayılı Yasa ve yapılan değişiklik sonucu aksaklıklar giderilecek mi?" Tabiî ki, şu anda büyük ölçüde bir aksaklık yok; ama, uygulamalardan dolayı bazı teşvik almayan bölgelerden rahatsızlıklar var. Zaten, bölgesel ve sektörel teşvikler hazırlamış durumdayız. Bunlar, tabiî, imkân ve kaynak meselesi.

Ayrıca, Türk ekonomisinin, bugün, karşılaştığı en büyük sorun, yıllardır biriken kayıtdışı ekonomidir. Kayıtdışı ekonomiden ekonomik reçetelerle kayda geçme ve işletmelerin, başta ihracat olmak üzere, tabiî ki, artık, ülkeler arasında ekonomik sınırlar kalktığına göre, dışarıdan gelen ürünlerle de rekabet edebilmesi bakımından, işletmelerin rekabet gücünü artıracak, girdi maliyetlerini düşürecek projelerimizi hazırlamış durumdayız. Bunlar, imkânlar elde ettikçe, yeni kaynaklar elde ettikçe yürürlüğe girecektir. Aynen Kurumlar Vergisinin yüzde 20'ye düşürüldüğü gibi.

Sayın Ekmekcioğlu, esnafın Bağ-Kur primlerinin düşüklüğünden ve dolayısıyla, Bağ-Kur emekli aylıklarının düşüklüğünden sual sordular.

Takdir edersiniz ki, devraldığımız devlet borçları ve neticede konsolide bütçede en büyük yük faiz giderlerindeydi. Üç yılda 26 katrilyon lira faizleri aşağıya çekerek tasarruf sağladığımız halde, hâlâ 56 katrilyon lira civarında ülke faiz ödemektedir, devlet faiz ödemektedir. Devlet, altyapıya ise 8 katrilyon lira yapması gereken yatırımlara ödenek ayırmaktadır. 2006 bütçesinde, bildiğiniz gibi, bunu 15 katrilyon lira gibi büyük bir sıçrayışla hedef almaya çalışıyoruz, elde edilen tasarruflar dolayısıyla.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Bakanım, benim sorum sosyal güvenlik desteğiyle ilgiliydi. Onu öğrenmek istiyorum.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Bağlıyorum.

İkinci sırada, ülkeyi zora sokan ödeneklerin arasında sosyal güvenlik transferleri gelmektedir; 22 milyar dolar karşılığı Türk Lirası, sosyal güvenlik transferleri yapılmaktadır. Bunun için de Sosyal Güvenlik Reform Tasarısı sevk edilmiştir Meclisimize.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Maliye Bakanı 14 katrilyon lira çıkardı.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Değerli arkadaşlar, bu konular zaten Maliye Bakanlığımızın konuları; ancak, şu anda böyle bir yük altında esnafın gelir düzeyi artırılmadıkça primlerini artırmayı kısa zamanda düşünmüyoruz. Zaten Sosyal Güvenlik Yasası geldiğinde bunlar tartışılacaktır.

Sayın Sarıbaş… "Ülker'e ceza verilecek mi?" Teftiş Kurulunun müfettiş raporları Şeker Kuruluna sunulmuştur, ceza verme yetkisi onlarındır. Tabiî ki, raporlarda ceza verecek bir husus varsa, muhakkak ceza verilecektir.

"Kayısıbirliğe ne kadar destek vereceksiniz?" Bildiğiniz gibi, birlikleri yeniden yapılandırmak konusunda, 2000 yılında çıkarılan bir yasa gereğince, Yeniden Yapılanma Kurulu çalışmaktadır. Bu da AGİP Projesi çerçevesinde, Dünya Bankası destekleriyle yapıldığından, Dünya Bankasıyla yapılan anlaşmada bazı şartlar vardır; birliklerin yükümlülüklerini yerine getirme şartı. Kayısıbirliğimizin yıllardır biriken ve ödemediği 24,5 trilyon lira borcu olduğundan, yeni bir ödeme, destek verilememektedir; ancak, biz, Yeniden Yapılandırma Kurulunun yetkileri çerçevesinde, bu 24,5 trilyon lira borcu, uzun vadeli bir ödeme planına bağladık ve Kayısıbirlikle de mutabakat sağladık.

"Malatya Şeker Fabrikası kapatılacak mı?" Bir de, değerli hemşerim, kardeşim bana sitemde bulundu -ben, çünkü, Malatya'dan geçerek köyüme gidebiliyorum- bu fabrikanın önünden nasıl geçeceksiniz diye. Kapanacaksa, hiç düşünmeden kapatırız; ama, Malatya Şeker Fabrikası, şu anda kapatılma programında değil, üretim programında; gerekirse, ilgililerle konuşuyoruz, orada da etil alkol üretmeyi düşünüyoruz ya da şeker üretimine devam edilecek. Özelleştirme programına da şu anda girmemiş durumda.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Şeker üretimine devam edilsin.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Daha önce alkol üretiliyordu zaten.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan; süreniz tamam.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Devam ediyor Başkanım; 2 tane daha kaldı.

Sayın Kaptan… "Türkiye'de üretimi yapılan ampullerin ortalama ömrü…" Bunlar, Türk Standartları Enstitüsü standartlarına uygun olarak sondaj usulüyle denenmektedir ve uluslararası IEC standartlarının üzerindedir.

Millî Prodüktivite Merkezinin Yönetim Kurulu, kanuna uygun olarak, işveren, kamu ve işçi kesiminin temsilcilerinden seçilmekte ve dönerli başkan sistemiyle idare edilmektedir.

Sayın Özkan, kota fazlası pancarı söyledim; 22 500 liradan alıyoruz. Kota fazlası pancar miktarı nedir; şimdiye kadar, Türk Şeker Fabrikaları 250 000 ton, yani, yüzde 1,5-2 civarında bir alım yapmıştır, fazla da talep olmamıştır.

Başka bir sual olmadığı için, hepinize teşekkür ediyorum.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Elektrik fiyatları ne oldu?

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi, sırasıyla, onüçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

19 - SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI

1.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

 

 

Kod

Açıklama

(YTL)

                                                                                                                        

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

101.501.300

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

899.700

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

208.179.800

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

07

Sağlık Hizmetleri

16.200

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                                                        

 

 

 

TOPLAM

310.597.000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A - C E T V E L İ

 

Lira

 

                                                                                               

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

228.402.773.800.000

- Toplam Harcama

:

218.544.904.450.000

- Ödenek Dışı Harcama

:

2.959.743.650.000

- İptal Edilen Ödenek

 

12.817.613.000.000

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Rekabet Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.07- REKABET KURUMU

1.- Rekabet Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

 

 

Kod

Açıklama

(YTL)

                                                                                                                         

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

12.584.109

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

356.664

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

8.398.726

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                                                               

 

 

 

TOPLAM

21.339.499

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

KOD

Açıklama

(YTL)

                                                                                                                         

 

 

02

Vergi Dışı Gelirler

21.339.499

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                                                

 

 

 

TOPLAM

21.339.499

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Rekabet Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Millî Prodüktivite Merkezi 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.23 - MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZÎ

1.- Millî Prodüktivite Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

 

 

Kod

Açıklama

(YTL)

                                                                                                                         

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

2.730.732

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

6.312.268

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

 

 

                                                                                                                        

 

 

 

TOPLAM

9.043.000

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

KOD

Açıklama

(YTL)

                                                                                                                        

 

 

02

Vergi Dışı Gelirler

4.778.000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Alınan Bağış ve Yardımlar

880.000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                                                

 

 

 

TOPLAM

5.658.000

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Prodüktivite Merkezi 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.30 -  KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

 

 

Kod

Açıklama

(YTL)

                                                                                                                        

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

10.424.350

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

750.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

198.715.650

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

 

 

                                                                                                                        

 

 

 

TOPLAM

209.890.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

KOD

Açıklama

(YTL)

                                                                                                                         

 

 

 

 

 

02

Vergi Dışı Gelirler

30.000.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Alınan Bağış ve Yardımlar

89.490.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

08

Alacaklardan Tahsilatlar

15.400.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                                                      

 

 

 

TOPLAM

134.890.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.21- TÜRK AKREDİTASYON KURUMU

1.- Türk Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

 

 

Kod

Açıklama

(YTL)

                                                                                                                             

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

4.365.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                                                            

 

 

 

TOPLAM

4.365.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

KOD

Açıklama

(YTL)

                                                                                                                        

 

 

02

Vergi Dışı Gelirler

3.673.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

03

Sermaye Gelirleri

2.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Alınan Bağış ve Yardımlar

460.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                                                             

 

 

 

TOPLAM

4.135.000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türk Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.22 - TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1.- Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

 

 

Kod

Açıklama

(YTL)

                                                                                                                             

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

28.849.250

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

130.149.750

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

07

Sağlık Hizmetleri

1.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                                                      

 

 

 

TOPLAM

159.000.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

KOD

Açıklama

(YTL)

                                                                                                                         

 

 

02

Vergi Dışı Gelirler

166.000.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

09

Ret ve İadeler ( - )

- 4.000.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                                                      

 

 

 

TOPLAM

162.000.000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.24 - TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1.- Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

 

 

Kod

Açıklama

(YTL)

                                                                                                                              

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

13.567.050

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

 

 

02

Savunma Hizmetler

72.300

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

460.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

14.595.650

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                                                      

 

 

 

TOPLAM

28.695.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

KOD

Açıklama

(YTL)

                                                                                                                         

 

 

02

Vergi Dışı Gelirler

34.200.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                                                      

 

 

 

TOPLAM

34.200.000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

22 - ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI

1.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

 

 

Kod

Açıklama

(YTL)

                                                                                                                             

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

37.303.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

262.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

298.111.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

05

Çevre Koruma Hizmetleri

102.826.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                                                      

 

 

 

TOPLAM

438.502.000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Çevre ve Orman Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A - C E T V E L İ

 

Lira

 

                                                                                               

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

372.214.265.400.000

- Toplam Harcama

:

370.378.427.750.000

- Ödenek Dışı Harcama

:

14.598.190.550.000

- İptal Edilen Ödenek

:

16.434.028.200.000

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

200.015.700.000

 

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Böylece, Çevre ve Orman Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

22.91 - ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Orman Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

 

 

Kod

Açıklama

(YTL)

                                                                                                                              

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

4.606.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

76.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

382.295.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                                                      

 

 

 

TOPLAM

386.977.000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Orman Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Orman Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                  Lira

                                                                                               

- Genel Ödenek Toplamı

:

356.930.603.000.000

- Toplam Harcama

:

342.521.202.200.000

- İptal Edilen Ödenek

:

14.409.400.800.000

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  -  C E T V E L İ

                  Lira

                                                                                               

- Bütçe tahmini

:

338.710.000.000.000

- Yılı tahsilatı

:

388.152.251.850.000

 

BAŞKAN- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

22.81 - DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

Kod

Açıklama

(YTL)

                                                                                                                             

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

86.021.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

152.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

07

Sağlık Hizmetleri

236.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

09

Eğitim Hizmetleri

1.108.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                                                           

 

 

 

TOPLAM

87.517.000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                  Lira

                                                                                               

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

68.584.304.650.000

- Toplam Harcama

:

62.096.955.650.000

- Ödenek Dışı Harcama

:

2.606.079.250.000

- İptal Edilen Ödenek

:

9.093.428.250.000

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

3.102.255.050.000

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.33 - ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

 

 

Kod

Açıklama

(YTL)

                                                                                                                             

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

3.425.679

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

05

Çevre Koruma Hizmetleri

19.981.321

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

06

İskan ve Toplum Refahı Hizmetleri

1.100.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                                                           

 

 

 

TOPLAM

24.507.000

 

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

KOD

Açıklama

(YTL)

                                                                                                                         

 

 

02

Vergi Dışı Gelirler

2.205.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Alınan Bağış ve Yardımlar

20.302.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                                                           

 

 

 

TOPLAM

22.507.000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu, Millî Prodüktivite Merkezi, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu, Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı, Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığının 2006 malî yılı bütçeleri ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü ve Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün 2004 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, onüçüncü tur görüşmeleri tamamlanmıştır.

Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için, 22 Aralık 2005 Perşembe günü saat 11.00'de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 24.00