DÖNEM:
22 CİLT: 105 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
38 inci Birleşim
21 Aralık 2005 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- (10/251) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun görev süresinin uzatılmasına
ilişkin tezkeresi (3/949)
B) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.- Genel Kurulu ziyaret eden Bosna-Hersek
Adalet Bakanı Slobodan Kovac ve beraberindeki heyete Başkanlıkça
"Hoşgeldiniz" denilmesi
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
l.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030)
A)
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Dışişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
B) TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 Malî
Yılı Kesinhesabı
C) TARIM
REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2004
Malî Yılı Kesinhesabı
D) KÖY
HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004
Malî Yılı Kesinhesabı
E) SANAYİ
VE TİCARET BAKANLIĞI
1.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
F) REKABET
KURUMU
1.- Rekabet Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
G) MİLLÎ
PRODÜKTİVİTE MERKEZİ
1.- Millî Prodüktivite Merkezi 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) KÜÇÜK VE
ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
İ) TÜRK
AKREDİTASYON KURUMU
1.- Türk Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) TÜRK
STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.- Türk Standartları Enstitüsü
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
K) TÜRK
PATENT ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.- Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
L) ÇEVRE VE
ORMAN BAKANLIĞI
1.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2004 Malî
Yılı Kesinhesabı
M)
ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Orman Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Orman Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
N) DEVLET
METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
O) ÖZEL
ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
V.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Eker'in, Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın, konuşmasında, ileri sürmüş
olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, hizmet binası ve taşıt alım ödeneklerine ilişkin Maliye Bakanından
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı
(7/8061)
2.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Antalya'da turizm sektörünün yatak kapasitesine ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/9848)
3.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, turizm sektörünün yatak kapasitesine ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/9849)
4.- İzmir Milletvekili Türkân
MİÇOOĞULLARI'nın, bürokrat atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/9986)
5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa çevre yolu projesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/9987)
6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Çankırı İlindeki yatırımlara,
Elazığ İlindeki yatırımlara,
Bolu İlindeki yatırımlara,
Bitlis İlindeki yatırımlara,
Ağrı İlindeki yatırımlara,
Bingöl İlindeki yatırımlara,
Bartın İlindeki yatırımlara,
Kars İlindeki yatırımlara,
Düzce İlindeki yatırımlara,
Gümüşhane İlindeki yatırımlara,
Kayseri İlindeki yatırımlara,
Kütahya İlindeki yatırımlara,
Kilis İlindeki yatırımlara,
Nevşehir İlindeki yatırımlara,
Sakarya İlindeki yatırımlara,
İlişkin soruları ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/10106, 10107, 10108, 10109, 10110, 10111, 10112,
10113, 10114, 10115, 10116, 10117, 10118, 10119, 10120)
7.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bartın İlindeki yatırımlara,
Bingöl İlindeki yatırımlara,
Ağrı İlindeki yatırımlara,
Bitlis İlindeki yatırımlara,
Bolu İlindeki yatırımlara,
Elazığ İlindeki yatırımlara,
Çankırı İlindeki yatırımlara,
Kars İlindeki yatırımlara,
Gümüşhane İlindeki yatırımlara,
Kayseri İlindeki yatırımlara,
Kütahya İlindeki yatırımlara,
Düzce İlindeki yatırımlara,
Kilis İlindeki yatırmalara,
Nevşehir İlindeki yatırımlara,
Sakarya İlindeki yatırımlara,
İlişkin soruları ve Ulaştırma Bakanı
Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/10178, 10179, 10180, 10181, 10182, 10183, 10184,
10185, 10186, 10187, 10188, 10189, 10190, 10191, 10192)
8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Adıyaman İlindeki yatırımlara,
Aksaray İlindeki yatırımlara,
Amasya İlindeki yatırımlara,
Erzurum İlindeki yatırımlara,
Siirt İlindeki yatırımlara,
Şırnak İlindeki yatırımlara,
Rize İlindeki yatırımlara,
İlişkin soruları ve Ulaştırma Bakanı
Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/10746, 10747, 10748, 10749, 10750, 10751, 10752)
9.- Ordu Milletvekili İdris Sami
TANDOĞDU'nun, İnsanî Amaçla İlaca Erken Erişim Programına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/10875)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
11.00'de açılarak beş oturum yaptı.
Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan'ın Almanya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.
2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve
İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085,
3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030)
görüşmelerine devam olunarak;
Millî Savunma Bakanlığı,
Savunma Sanayii
Müsteşarlığı,
İçişleri Bakanlığı,
Emniyet Genel Müdürlüğü,
Jandarma Genel
Komutanlığı,
Sahil Güvenlik
Komutanlığı,
Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü,
Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı,
Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu,
Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsü,
Elektrik İşleri Etüt
İdaresi Genel Müdürlüğü,
Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu,
Maden Tetkik ve Arama
Genel Müdürlüğü,
Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü,
Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü,
Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı,
Karayolları Genel
Müdürlüğü,
Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü,
2006 yılı bütçeleri ile;
Millî Savunma Bakanlığı,
İçişleri Bakanlığı,
Emniyet Genel Müdürlüğü,
Jandarma Genel
Komutanlığı,
Sahil Güvenlik
Komutanlığı,
Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı,
Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü,
Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü,
Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı,
Karayolları Genel
Müdürlüğü,
Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü,
2004 malî yılı
kesinhesapları;
Kabul edildi.
Sinop Milletvekili Cahit
Can, Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu
görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle;
İzmir Milletvekili K.
Kemal Anadol, Muş Milletvekili Seracettin Karayağız'ın,
Gaziantep Milletvekili
Ömer Abuşoğlu, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in,
Konuşmalarında,
Partilerine;
Çanakkale Milletvekili
İbrahim Köşdere, Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün,
Adana Milletvekili
Tacidar Seyhan, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in,
Konuşmalarında,
şahıslarına;
Sataştığı iddiasıyla;
Birer açıklamada
bulundular.
21 Aralık 2005 Çarşamba
günü, alınan karar gereğince saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 23.08 de
son verildi.
Nevzat
Pakdil |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Bayram Özçelik |
Harun Tüfekci |
|
Burdur |
Konya |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
Yaşar
Tüzün |
|
|
Bilecik |
|
|
Kâtip Üye |
|
|
No.:
51
II.- GELEN KÂĞITLAR
21 Aralık 2005 Çarşamba
Tasarı
1.- Kamu Denetçiliği
Kurumu Kanunu Tasarısı (1/1158) (Adalet; Anayasa; Avrupa Birliği Uyum ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2005)
Teklif
1.- İzmir Milletvekili
Hakkı Ülkü ve 13 Milletvekilinin; 5188 Sayılı Yasada Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi (2/633) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.12.2005)
Raporlar
1.- Karayolları Trafik
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu
Raporu (1/905) (S. Sayısı: 933'e 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 21.12.2005)
(GÜNDEME)
2.- Orman Mühendisliği,
Orman Endüstri Mühendisliği ve Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği Hakkında Kanun
Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/1073) (S. Sayısı:
1040) (Dağıtma tarihi: 21.12.2005) (GÜNDEME)
3.- Petrol Kanunu
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (1/835) (S. Sayısı: 1041) (Dağıtma tarihi: 21.12.2005)
(GÜNDEME)
4.- 29.6.2005 Tarihli ve
5375 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet
Komisyonu Raporu (1/1067) (S. Sayısı: 1042) (Dağıtma tarihi: 21.12.2005)
(GÜNDEME)
5.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Terörizm,
Organize Suçlar, Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerle Bunların Katkı Maddeleri ve
Benzerlerinin Kaçakçılığı ve Diğer Tiplerdeki Suçlarla Mücadelede İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri
ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/1087) (S. Sayısı: 1044) (Dağıtma
tarihi: 21.12.2005) (GÜNDEME)
6.- Uluslararası Karayolu
Yolcu ve Eşya Taşımacılığına İlişkin Türkiye Cumhuriyeti ve Portekiz
Cumhuriyeti Arasında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/1090) (S. Sayısı: 1045) (Dağıtma tarihi: 21.12.2005) (GÜNDEME)
7.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kurulu Arasında Demiryolu Taşımacılığı Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna İlişkin Kanun Tasarısı
ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/1091) (S. Sayısı: 1046) (Dağıtma tarihi: 21.12.2005) (GÜNDEME)
8.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sanayi İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/1096) (S. Sayısı: 1047) (Dağıtma tarihi: 21.12.2005) (GÜNDEME)
9.- Köy Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/1104) (S. Sayısı: 1048) (Dağıtma tarihi: 21.12.2005)
(GÜNDEME)
10.- Tekirdağ
Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut ve 3 Milletvekilinin; Mahalli İdare
Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri
Komisyonu Raporu (2/630) (S. Sayısı: 1049) (Dağıtma tarihi: 21.12.2005)
(GÜNDEME)
11.- 30.11.2005 Tarihli
ve 5433 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89
uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1157) (S. Sayısı:
1050) (Dağıtma tarihi: 21.12.2005) (GÜNDEME)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma saati: 11.00
21 Aralık 2005 Çarşamba
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38 inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Ondokuz Mayıs
Üniversitesinde keyfî yönetim, kamu kaynaklarının amaçdışı kullanımı ve
kadrolaşma iddialarının araştırılması amacıyla kurulan (10/251) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin
uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
(10/251) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun
görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/949)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
29 Haziran 2005 tarihinde
çalışmalarına başlayan ve üç aylık çalışma süresi 25 Aralık 2005 tarihinde sona
erecek olan (10/251) esas numaralı Ondokuz Mayıs Üniversitesinde keyfî yönetim,
kamu kaynaklarının amaç dışı kullanımı ve kadrolaşma iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu, çalışmalarını tamamlayabilmesi amacıyla, 25 Aralık 2005 tarihinden
itibaren, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 105 inci maddesi gereğince,
bir aylık eksüre istenmesine karar vermiştir.
Gereğini bilgilerinize
arz ederim.
Saygılarımla.
|
|
Cemal Yılmaz Demir |
|
|
Samsun |
|
|
Komisyon Başkanı |
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, İçtüzüğün 105 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan
"araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre
verilir" hükmü gereğince, komisyona bir aylık eksüre verilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
herhangi bir açıklama yapmadan arkadaşlarımız cihaza girmişlerdir. O bakımdan,
cihaza giren bu arkadaşlarımızın talebini nazara almıyorum. Ne zaman ki, bir
açıklama yapıp da, böyle bir talep olduğunu ifade ederim, o zaman nazara
alırız.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Olmaz Sayın Başkan. Böyle bir hakkınız yok Sayın Başkan. Yarım saat
evvel geliyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) - Ne
bağırıyorsun sabah sabah yahu!
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Yarım saat evvel gelmişim ben buna girmek için, açmışım… Böyle şey
olur mu Sayın Başkan?!
BAŞKAN - Efendim, İçtüzük
var; bunu ben kendim ortaya koymuyorum.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Sayın Başkan, yarım saat evvel geldim.
Peki, o zaman, karar
yetersayısı isteyeceğim, kararı oylatırsınız…
BAŞKAN - Yani, siz,
Başkanlığı bu yolla mı tehdit ediyorsunuz; size teessüf ederim.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Sabahtan beri bekliyoruz burada, açın…
BAŞKAN - Teessüf
ediyorum; bir Grup Başkanvekilisiniz, bu Parlamento, böyle bir grup
başkanvekilinin talebiyle karşılaşmamıştır; lütfen…
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Biz, açıldı ve girdik.
BAŞKAN - Başkanlık,
görevini İçtüzüğe göre yapar, sizin keyfinize göre hareket edemeyiz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Yarım saat evvel geliyoruz buraya, bekliyoruz, soru girelim diye
ama…
BAŞKAN - Rica ediyorum…
AHMET IŞIK (Konya) -
Hayır, Sayın Başkanım, yarım saat önce gelen benim; o, şimdi geldi.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanun Tasarıları üzerinde görüşmelere
devam edeceğiz.
Program uyarınca, bugün,
iki tur görüşme yapacağız.
Onikinci turda, Dışişleri
Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.- 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028,
1029, 1030) (x)
A)
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1.-
Dışişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.-
Dışişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
B) TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
C) TARIM
REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
D) KÖY
HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Sayın milletvekilleri,
6.12.2005 tarihli 27 nci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde, soruların gerekçesiz
olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla
sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle
ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine
kadar sorularını sorabilmeleri için şifrelerini yazıp, parmak izlerini
tanıttıktan sonra ekranda söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.
Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin
söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten
sonra soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden soracaklardır.
Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10
dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde
geri kalan süre içinde sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Genel Kurulun bilgilerine
sunulur.
Değerli arkadaşlar, soru
sorma talebi, bu açıklamamla başlamıştır.
Sayın milletvekilleri,
onikinci turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini
okuyorum:
Anavatan Partisi Grubu
adına, Bitlis Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı, Erzurum Milletvekili
Sayın İbrahim Özdoğan; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Onur B.Öymen, Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin, Ordu
Milletvekili Sayın Kâzım Türkmen; AK Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili
Sayın Zekeriya Akçam, Niğde Milletvekili Sayın Erdoğan Özegen, Edirne
Milletvekili Sayın Necdet Budak.
Gruplar, sürelerini nasıl
kullanacaklarını bize bildirmiştir; buna göre, sürelerini kendilerine
vereceğim.
Şahısları adına söz
isteyenler: Lehte, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu ve alehte,
Tekirdağ Milletvekili Sayın Erdoğan Kaplan.
Şimdi, ilk söz, Anavatan
Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı'ya aittir.
Efendim, süreyi yarı
yarıya kullanacağınızı ifade etmişsiniz.
EDİP SAFDER GAYDALI
(Bitlis) - Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Dışişleri Bakanlığımızın 2006 bütçesini, dünyada belirsizliğin yaşandığı,
istikrarsızlık ve gerginliğin yaygın hale geldiği, Türkiye'nin irade ve
inisiyatif gösterme gereğinin en üst noktaya vardığı bir ortamda görüşüyoruz.
Parlamento ve toplumun,
gerçekleri öğrenmeye, tehdit kaynaklarını tanımaya ihtiyacı var. Sayın
hükümetin bilgilendirmede pek cömert davranmadığı, Meclis ve kamuoyu destek ve
değerlendirmesine iltifat etmediği acı bir gerçektir.
AK Partinin seçim
bildirgesinde, dışpolitikasının oluşturulmasında, bilgilendirmeden de öte,
katılımcı bir yönetimin kullanılacağı vaat edilmekteydi. Oysa, şimdi, Sayın
Başbakan, Türkiye'nin birikim sahibi kişilerini ve kuruluşlarını devredışı
bırakarak, çok dar kadrolarla dışsiyasetimizi yönetmeye çalışmaktadır.
İktidar, dışpolitikasının
demokratikleşmesine karşı direniş gösteriyor. Bu tutum, belki de, hükümetin bir
dışpolitikası olmamasından, meseleleri, günübirlik, el yordamıyla götürmesinden
kaynaklanıyordur.
İhtilafların eksik
olmadığı Ortadoğu son gelişmelerle dünyanın dikkatlerini yeniden bölgeye çekmiş
bulunmaktadır. Komşumuz İran, bütün ikna, teşebbüs ve telkinlerine rağmen,
nükleer güç olma yolundaki kararlılığını ve çalışmalarını sürdürmektedir. Bölge
ve dünya güvenliği açısından İran'ın nükleer programının mutlaka uluslararası
denetime açık olması gereği vardır. İran, katı, ideolojik yapılanmaya sahip ve
dünyadan bir anlamda izole olmuş halde bulunan bir ülkedir. Aşırı içe kapanık
durumu, İran toplumunun dünyanın geri kalanıyla yeterince etkileşime girmesini
ve sağlıklı bilgilenmesini engellemektedir. İran'ın dünyaya açılması ve
demokratikleşmesi önemlidir. İran'ın yeni Sayın Cumhurbaşkanının, gerilim
dinamiğine yaslanan türdeki yaklaşımları, ne yazık ki, tersi yönde bir eğilimi
besleme tehlikesini de barındırmaktadır.
Suriye, uzun yıllar
kapalı bir rejim olarak kalmanın ve hâlâ soğuksavaş mantığını sürdürmenin
sıkıntılarını yaşamaktadır. Suriye'nin demokratikleşme yönünde yol alması,
bölge güvenliği ve istikrarı açısından önemlidir ve uluslararası camianın bu
konuda görüş ve hedef birliği içinde olması gerekmektedir.
Hatay'ı anayasasına,
Torosların güneyindeki topraklarımızı, Kıbrıs'la birlikte büyük Suriye projesi
içine alan, 1984 ve 1998 sonuna kadar bize karşı yürüttüğü, ilan edilmemiş,
sıfır maliyetli savaşla 35 000 insanımızın hayatına, 100 milyar doların
üzerinde harcamaya mal olan, Lüblan'ı işgal eden Suriye, bugün, hâlâ gereken
demokratik dönüşümü yaşamaktan uzak görünmektedir.
İran ve Suriye ile ilgili
gelişmeler Türkiye'yi her bakımdan etkileyecektir. Hükümetin bugüne kadar
içeriği belirsiz ve anlamı tartışılır bir Suriye politikası izlemesinden öte,
bölge için ne tür bir yaklaşım geliştirdiğini anlamak mümkün olamamıştır.
Önemli gelişmeler karşısında hükümetin sessizliği, hepimiz için rahatsızlık ve
kaygı verici boyuttadır.
Irak'ta henüz otorite ve
istikrar sağlanmış değildir. Irak her gün biraz daha içsavaş batağının içine
sürüklenmektedir. 15 Ekimde referandumla kabul edilen yeni anayasa konfederal
bir devlet yapısını öngörmektedir. Genel seçim sonuçlarının önümüzdeki dönemde
belirsizliği ve çatışmaları daha da artırması şaşırtıcı olmayacaktır. Anayasa,
kurulmakta bulunan devletin yakın bir gelecekte üçe bölünmesi tohumlarını
taşımaktadır. 2007 yılında yapılacak Kerkük referandumuna şimdiden kaybedilmiş
gözüyle bakılmalıdır.
Yapılması gereken ne idi?
Irak'ta etnik ve dinî gruplar kendi içinde kapalı adacıklar olarak
bırakılmayacağına, gel gelelim Irak'ta istikrarlı bir rejim de kısa sürede inşa
edilemeyeceğine göre, bu grupların denetimini olanaklı kılacak bir modelin
mutlaka uygulanması gerekliliği de açıktı.
ABD bir yandan çeşitli
grupların yeni model için desteğini yitirmemek ve beklentilerini boşa
çıkarmamak çabası içindeyken, bir yandan da, özellikle Türkiye tarafından belli
olmazların yavaş yavaş belirginleşmeye başladığı bir tablo için bu grupları
ikna etmek uğraşına öncelik vermeye teşvik edilmeliydi. Bu uğraş hem Irak'ın iç
dinamiklerini hem de Türkiye dahil olmak üzere bölgede etkili olan dinamikleri
koruma hedefini taşımalıydı. Dolayısıyla, Irak'ın federatif bir yapıyla
yönetilmesi durumunda bu yapının din ve etnisite ayırımının belirginleştiği
hatlardan geçmemesi için özel çaba harcanması gereği asıl önceliği
oluşturmalıydı. Türkiye, farklı coğrafyalarla aynı anda dönük olabilecek
yüzüyle ve temel stratejik önceliklerini korumak koşuluyla bölgesel işbirliği
girişimlerinin başta gelen öncülerinden olmak durumundaydı. Bu çerçevede
Türkiye'nin uygulanabilir bir Irak politikası geliştirmesi kadar ABD'nin de
Türkiye'yi Irak'ta daha aktif bir katılıma teşvik etmesi gereği vardı. Peki,
bütün bunlar gerçekleşebildi mi? Ne yazık ki, mevcut tablo bunun tam tersini
kanıtlamaktadır.
Sayın hükümet, Irak politikası
başından itibaren yüksek maliyetli hatalarla doludur. Maliyetler ileride tehdit
şeklinde önümüze çıkacaktır. Dışişleri Sayın Bakanımızın ciddî konulara
yaklaşımı, her defasında, üç damlalık mürekkeple oluşturulan kırmızı çizgi
şeklinde olmuştur. Hayatî çizgileri bugün Sayın Bakan dahi görememektedir. Ne
oldu bu çizgilere?
Sayın Başbakan, Irak
kaynaklı terörün artması karşısında, Irak'ta hâkim kuvvet diyerek, Amerika
Birleşik Devletlerine uyarıda bulundu. Amerika dönüp, Sayın Başbakana
"birlikte hareket etme teklifimizi kabul etmedikten başka, altmış yıllık
stratejik ortaklığımızı gümüş tepsi üzerinde Kuzey Irak'taki iki aşirete
devrettiniz; bugünkü tablo sizin eserinizdir" dese, cevabımız ne olacak?
Türkmenleri sahipsiz bırakmadık mı?
"Fiyasko"
sıfatının dahi yetersiz kaldığı Irak politikasındaki vahim hatalar,
Türk-Amerikan ilişkilerinde güven bunalımına yol açtı. Dışpolitika tecrübesi ve
dünya kültürü yetersiz sayın hükümet, milletlerarası ilişkilerde önce tahrip,
sonra tamir yoluna gitti. Tamirle, hiçbir şey eskisi gibi, maalesef, olmuyor.
Amerika Birleşik Devletleriyle ilişkilerimizin bugünkü manzarası,
dikkatlerinize sunacağım karelerde acı bir şekilde yansıtılmıştır.
Birinci kare, haftalarca
süren temas, rica, hatta tavassuttan sonra, Sayın Başbakanın 18 Haziranda
Washington'a yaptığı ziyaretle ilgilidir. Başkan Bush ile Beyaz Saraydaki
görüşme, sadece ve sadece 7 dakika sürmüştür. Bu manzara hepimizi üzmüştür.
Sayın Başbakan, Parti
Genel Başkanı olarak Beyaz Sarayda gördüğü kabul ile bu son üzücü muamele
arasındaki farkın sebebini, mutlaka kendisine sormalıdır.
İkinci kare, Irak Başkanı
Talabani'nin 13 Eylülde Beyaz Saraya yaptığı ziyaretle ilgilidir. Ankara'nın
hatalarıyla bu makama gelen Talabani, Başkan Bush ile bir saat görüşmüş, birlikte
basın önünde sıcak ilgi ve iltifat görmüştür. Bu karenin bizleri çok
düşündürmesi gerekir.
Üçüncü kare, Amerikan
özel uçağıyla hava sahamızdan geçerek Washington'a geçen Barzani'yle ilgilidir.
Herhalde, uçağından Ankara'ya "teşekkürler Sayın Başbakan, beni bu
yüksekliğe siz çıkardınız" mesajını da göndermiştir. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar) Barzani, Beyaz Sarayda başkan olarak karşılandı, ilgi ve
iltifat gördü. Basın önüne birlikte çıkıldı, pozlar verildi. Bu pozlarda gören
gözler için, Türkiye bakımından düşündürücü mesajlar bulunmaktadır.
Geçmişte Türkiye-ABD
ilişkilerinin temeli, her zaman stratejik ortaklık anlayışına dayanmıştır. Son
dönemlerde bu anlayışın dışında tanımlama ve yaklaşımların dile getirilmiş ve
tartışma konusu yapılmış olması, ikili ilişkilerimiz açısından da pek de
alışılagelmiş bir durum değildir. Oysa, Türkiye-ABD ilişkilerinde anahtar
formülün diyalog ve karşılıklı etkileşim gibi çok yalın bir tutuma bağlı
olduğunu vurgulamakta yarar vardır.
Bunun kadar önemli bir
diğer husus ise, stratejik nitelik gereğidir. Hem Türk hem ABD tarafı gerek
ikili ilişkiler gerekse bölgesel sorunların çözümü konusunda net bir stratejiye
sahip olmalı ve bu stratejik yaklaşımları yukarıda vurguladığımız gibi diyalog
ve karşılıklı etkileşim düzleminden hareketle paylaşmalıdır. Türkiye-ABD
ilişkilerinin geleneksel koordinatları onyıllar içinde tanımlanmış ve önemli
bir deneyim birikimi içinde yerleşikleşmiş koordinatlardır. Sayın hükümetin, bu
tabloyu kısa iktidar dönemi zarfında içinden çıkılamaz hale getirmiş
bulunmasını da takdirlerinize bırakıyorum.
Şimdi, önümüzde asıl
soru, Türkiye, bundan sonra ne yapmalı sorusudur. Türkiye, tıpkı geçmişte
olduğu gibi kendi dinamik ve hedeflerini tehdit edecek gelişmelere karşı
gerektiğinde korku salan, gerektiğinde himaye eden bir rolü oynamayı
sürdürmeli; ama, en önemlisi bunu yaparken, gerçekten, kendi korkularına teslim
olma zaafından kaçınmalıdır. Çünkü, Türkiye'nin ve bölgenin gerçeği, bu
korkuların içinden geçiyor olamaz. Bölgede Türkiye'nin inisiyatifi ve iradesi
dışında hiçbir oluşum gerçekleşemez. Bu gerçeğin altını çizmek, ancak etkin
bölgesel politikalar uygulamakla mümkündür. Üzülerek söylüyorum ki, hükümetin
bu konuda sergilediği irade zaafı, bizi bu konuda hiç de iyimser kılmamaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye, AB ile müzakere süreci çok zor bir dönemde, AB'nin iç dinamiklerinin
yoğun biçimde tartışıldığı ve bir siyasî model konusunda anlaşmazlıkların doruk
noktasına vardığı bir zamanda başladı. Bütün bunlara rağmen Avrupa'nın
Türkiye'yi bünyesine alıp almamak yönündeki kararı, esasen, stratejik bir
tercihin konusu olacaktır. Avrupa stratejik bir tercihte bulunacak ve bunu
aklıyla yapacak.
Uluslararası siyaset
konjonktürü, Türkiye'nin üyeliğinin doğuracağı teknik, toplumsal ve kültürel
sıkıntılar ne olursa olsun, Avrupa'nın aklını Türkiye'den yana kullanmasını
sağlayacak avantajları hâlâ bünyesinde barındırıyor. Bunun için de Türkiye
olarak AB müzakere sürecine yönelik güçlü bir siyasal, kültürel iletişim ve
etkileşim stratejisi geliştirmemiz gerekiyor.
İşte, tüm bu nedenler
şunu kavramamız gerekiyor ki, Avrupalıyla ilişki, alışık olduğumuz ikili ilişki
çerçevesinin dışına çıkmak ve karşımızda homojen tutumlar geliştiren bir
muhatap olmadığını görmek anlamına geliyor. AB karşısında gerçekçi, akılcı ve
dinamik bir yaklaşıma sahip olmamız ve Türkiye'nin çıkarlarını en üst düzeyde
korumamız şart.
Mevcut hükümetin bugüne
kadar performansına baktığımızda şunu görüyoruz: Bu hükümet, ne yazık ki,
Türkiye-AB ilişkileri ve müzakere süreci için kapsamlı bir strateji ve buna
uygun bir siyasal iletişim modeli geliştirme becerisinden, maalesef, yoksundur.
Türkiye, siyasal
koordinatları çok iyi belirlenmiş bir plana sahip olmadığı, süreç içinde
sürekli bir konu üzerinde düşünce ve senaryo üretmediği takdirde, ciddî
istikrarsızlık unsurlarıyla yüzleşmek ve bunlarla baş etmekte öngörülmedik
sıkıntılar yaşamak durumunda kalabilir.
Hükümetin dışpolitika
konusundaki deneyimsizliği ve yetersizliği nedeniyle, Türkiye'nin AB karşısında
müzakere yeteneğinden ve gücünden yoksun bir ülke haline gelme tehlikesi
vardır.
Türkiye'nin ağırlığına
uygun bir güvenlik ve dışpolitika stratejisi belirleme ve bunu AB üyesi
ülkelerle tartışır hale gelme gereğinin farkında olmalıyız. Sayın hükümetin
müzakerelerdeki pazarlık gücünün kaynağı, kişisel dostluklar değil, Türkiye'nin
büyüklüğü ve gücüdür. İçpolitikaya dönük arada bir efelenmelerle, Türkiye'nin
hakkı ve hukuku korunamaz.
Sayın Başkan,
bulunduğunuz yüce kürsünün arkasında "hâkimiyet, kayıtsız şartsız
milletindir" yazılıdır. Son senelerde, dışkaynaklı kayıt ve şartların
arttığını görmek, ıstırap vericidir. Hükümranlık haklarımıza sahip çıkmamız
gerekiyor. İçinde söz sahibi olmadığımız her türlü uluslararası örgüte karşı
-buna AB de dahildir- hükümranlık haklarımızı son derece iyi savunmamız
gerekiyor. Eğer, bu konuda zafiyet gösterirsek, sessiz kalırsak, maalesef,
bugünkü durumlarla karşı karşıya kalabiliriz. Hiçbir ülkenin, hiçbir kurumun,
sıfatı ne olursa olsun, hiçbir kimsenin, Türk yargısına, Türk Ordusuna, Türk
Milletine, yakışıksız ve gerçeklere aykırı söz söylemeye hakkı yoktur.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Böyle bir densizlik yapana karşı
gereken tepkiyi göstermek de, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine, Türk Milletinin
verdiği görevdir. Asıl olan, sayın hükümetin, bu tür durumların ortaya
çıkmasını önleyebilecek kararlı bir tavra sahip olmasıdır.
Varoşların insanlarını
ve dilini bildiğini iddia eden Sayın
Başbakan, umut ediyorum ki, o insanların millî gururundan da haberdardır. O
gururun, Türkiye Cumhuriyetinin tam ve bağımsızlığının yaratıcısı olduğu ve
incitilmemesi gerektiğini hiçbir zaman unutmamalıdır.
Değerli milletvekilleri,
bu hükümet, dışpolitika sorunlarında bir irade gecikmesiyle maluldür. Bunun en
somut örneğini Kıbrıs'ta yaşadık. Bugün, Kıbrıs konusunda en büyük açmaz,
Kıbrıs sorununun, her geçen gün, biraz daha AB'nin iç sorunu haline gelmekte
oluşudur. Bugüne kadarki süreci hatırlayalım: Kıbrıs'ta bir çözüm planının
işlemesi, Türkiye tarafından ancak Avrupa Birliğine tam üyelik süreciyle
doğrudan ilişkilendirilmesi durumunda işlevsel bir nitelik taşıyabilirdi.
Dolayısıyla, Türkiye, böyle bir süreci güvence altına alacak bir formül
geliştirmek zorundaydı. Ancak, Türkiye, Annan Planına dayalı Birleşmiş
Milletler sürecini işletmekte gecikti ve Kıbrıs'ta, Güney Kıbrıs Rum Kesiminin
AB'ye tam üyeliği güvence altına aldığı Aralık 2003 tarihinden önce referanduma
gidilmesini, maalesef, sağlayamadı.
Hükümet, AB'nin baskısına
dayanamayarak, içinde Kıbrıs Rum İdaresinin "Kıbrıs Cumhuriyeti"
şeklinde ifade edildiği Gümrük Birliği Ek Protokolünü 29 Temmuzda imzaladı. Ek
protokolün hükümetçe imzalanması, diplomatik tanıma anlamına gelmemekle
birlikte, bir "de facto" tanıma durumu yaratmıştır; yani, fiilî bir
nitelik taşımaktadır. AB sürecinin Kıbrıs sorunuyla ilişkili ayağını
yönetememiş, inisiyatif almakta gecikmiş bulunan hükümet, bugün, ek protokol
üzerinden, manevra yeteneğini kaybettiğimiz kısır bir alana sıkışmamıza da yol
açmıştır.
Bugün itibariyle esas
sorun, bu durumun yaratacağı fiilî sonuçlarla Türkiye'nin nasıl baş edeceği ve
Türkiye'nin çıkarlarını korumakta hangi önlemlerin geliştirileceğidir. Sayın
hükümet, bu konuda bizi bilgilendirmek ve tatmin edici açıklamalar getirmek
yerine, içpolitika kaygılarıyla konuyu gözden uzak tutmaya çalışmaktadır; ama,
sayın hükümet, bilmeli ki, kendisinin razı olduğu her tavize, millet ve bu
milletin meclisi asla razı olmayacaktır. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Sayın hükümet… Kıbrıs
millî davasına sakat yaklaşımı, işlenen hatalar asla affedilemez. Sayın
Başbakan ve Dışişleri Bakanının basında yer alan "Suriye nasıl Lübnan'dan
çıkarıldı ise bizi de Kıbrıs'tan tıpış tıpış çıkarırlar" sözleri devlet
adamlığıyla bağdaşmamaktadır. Bunu, üzüntüyle karşıladığımızı da ifade etmek
isterim.
Sayın hükümet, taviz
vermekle bir yere varılamayacağını, verilenin geri gelmeyeceğini, tavizin sonu
olmadığını mutlaka kabul etmelidir. Anavatan Partisi olarak hükümeti bir kez
daha uyarmak istiyoruz; unutmayın ki, Kıbrıs sorununda boşa geçen her dakika,
Türkiye'ye ve Kıbrıs Türk toplumuna ihanet demektir. Boşa geçen her dakika,
Güney Kıbrıs Rum kesimi üzerinden Türkiye'nin ve Kıbrıs Türklerinin yarınına
ipotek koymak demektir.
Değerli milletvekilleri,
sayın hükümetin, işbaşına geldiğinden beri, Türk dünyasına karşı ilgisiz
kalması da dikkat çekicidir. Orta Asya, Kafkaslar, iktidarın diplomasi
coğrafyasının, maalesef, dışına itilmiştir; sözü edilmiyor. Çıkış noktamız ve
güç kaynağımıza sırt çevirmek garip olmaktadır; ziyaretler, temaslar
kesilmiştir. Dış seyahat için vesile üreten Sayın Başbakan ve Yardımcısının,
bölgeyi cazip görmedikleri anlaşılmaktadır. Hükümetin bıraktığı boşluğu özel
sektör dolduruyor. Bu tutumun makul bir izahı bulunduğu da söylenemez.
Türkiye'nin AB 'ye tam
üyelik süreci, Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin tamamı için yeni fırsat ve
imkânlar barındırmakta, bu ülkelerin geleceğinin stratejik açılımları için de
yeni yönelim ve hedefler belirlemelerine yardımcı olacak bir konjonktür
barındırmaktadır. Türkiye'nin AB'ye tam üyelik yönünde alacağı mesafe, Türk
cumhuriyetlerinin Batı dünyasıyla bütünleşmesinin de anahtarını
oluşturmaktadır.
Soğuksavaşla birlikte
kalkan Yalta düzeni yerine henüz yeni bir dünya düzeni kurulabilmiş değildir.
Tek kutuplu dünyada Amerika Birleşik Devletleri sahneyi işgal etmekte, global
bir rol oynamaktadır. Uzakdoğu'da yükselen güçler var; Japonya yanında Çin ve
Hindistan öne çıkmaktadır. Avrupa Birliği, ekonomik bir dev olmakla beraber,
siyasî bir rol ve etkinliğe sahip değildir. Dengeler, Amerika Birleşik Devletleri,
Çin, Japonya ve Hindistan arasında oluşmaktadır. 19 uncu Yüzyıl Avrupa yüzyılı,
20 nci Yüzyıl Amerikan yüzyılı oldu; 21 inci Yüzyılın Asya-Pasifik yüzyılı
olacağını söylemek yanlış olmaz.
Türkiye'nin bütün ümit ve
politikasını Avrupa Birliğine bağlaması doğru değildir. AB içinde Türk
kimliğine helal getirmeden Türkiye olarak bulunmak, birinci tercihimizdir;
fakat, bu, tercihtir, mahkûmiyet değildir. Sayın hükümet, Uzakdoğu'yu sadece
turistik coğrafî bölge olarak görüyor. Türkiye'nin, global dengeleri dikkate
alarak, dünyadaki yer ve rolünü tayin etmesi gerekir. AB müzakere süresince
daha güçlü olabilmemiz için, unutmayalım ki, AB dışı ülkelerle ve uluslararası
birliklerle de ilişkilerimizi güçlü tutmak zorundayız. Türkiye'nin, global
dengeleri dikkate alarak dünyadaki yer ve rolünü tayin etmesi gereği, bir kat
daha artmıştır. Günübirlik politikalar, gündemi belli olmayan seyahatlerle,
ortaya, tutarlı, etkin, sağlıklı bir dışpolitika koymak imkânı yoktur.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'nin, uluslararası topluluğun güçlü, saygın, sözü dinlenir, sözüne kulak
verilir bir üyesi olabilmesi için, iltifat kaynağı olarak milletini gören,
gücünü milletinden alan bir ülke olması şarttır; bu da, incelikli bir
diplomasi, kıvrak bir manevra yeteneği, öngörü ve senaryo üretebilme becerisini
de istiyor. Bunları başarıyla uygulayamazsanız hiçbir şey elde edemezsiniz;
daha kötüsü, mevcudu da koruyamaz, zarar verirsiniz. Türkiye, bugün,
uluslararası planda zarara uğrayan, elindekileri kullanamayan, elindekileri hiçbir
kazanım olmaksızın tek tek kaybeden bir ülke haline gelmek üzeredir.
Tecrübesizlik, hazırlıksızlık, donanımsızlık ve vizyonsuzluk, uluslararası
ilişkilerin en büyük düşmanı ve en büyük handikabıdır. Atılan her yanlış adımın
on yıllara mal olma riski vardır. Atılan her yanlış adım, Türkiye'nin
geleceğine ipotek koymaktır. Atılan her yanlış adım, ülkeyi tehlikeli
maceralara, tehlikeli kamplaşmalara sürüklemektir. Oysa, Türkiye, cesaretin ve
sorumluluğun ülkesi olmak durumundadır. Sorumsuzca yapılan her plan, sorumsuzca
atılan her adım, sorumsuzca verilen her beyanat, sorumsuzca yapılan her
görüşme, sorumsuzca gerçekleştirilen her müzakere, Türkiye'nin elini
zayıflatıyor. Bakanını tekzip eden bakanlık, Başbakanın, aslında, herkesin
anladığını kastetmediğini söyleyen Başbakanlık Sözcüsü -ki, eğer, bu kadar çok
çalıştırırsanız, Sayın Akif Beki, bir gün, görevden affını da isteyebilir- bu
manzaralar, ciddî bir devlet geleneğine sahip olan Türkiye Cumhuriyetine
yakışmamaktadır. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
EDİP SAFDER GAYDALI
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun efendim,
eksüre verdim, konuşmanızı tamamlayın lütfen.
EDİP SAFDER GAYDALI
(Devamla) - Süreci yönetecek bilgiden yoksun olmak, hedeflere ve fırsatlara
değil de tehditlere odaklanmak, risk üstlenme cesareti gereken durumlarda günü
kurtarmaya, durumu idare etmeye soyunmak, kritik anlarda stratejik bakıştan ve
öngörüden yoksun bir biçimde, güya cesur, oysa, körce çıkışlar yapmak,
Türkiye'nin elini zayıflatmaktadır.
Devlette, kadroları,
olayların evveliyatından haberdar etmenin bir yolu da tutanaktır. Çok üzülerek
görmekteyim ki, resmî sıfatla yapılan görüşmeleri tutanak altına alma
geleneğimizden, bu hükümet döneminde, zaman zaman imtina edilmektedir.
Ayrıca, Dışişleri gibi
köklü bir bakanlığımızın çok değerli yetişmiş tercümanları dururken,
milletvekillerine tercümanlık yaptırmanın da mantığını çözebilmiş değilim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; müsaadelerinizle, son olarak bir noktaya işaret edeceğim.
Bizim devlet ve demokrasi teamülümüz icabı, Millî Savunma, Dışişleri ve Millî
Eğitim Sayın Bakanları, partizanlık ve iç siyasî çekişmelerin üstünde kalmaya,
bulundukları makamın gereği dikkat ederler. Mevcut hükümette, Millî Savunma
Sayın Bakanı bu konuda itina göstermekte, Sayın Dışişleri Bakanımız ve Sayın
Millî Eğitim Bakanları, aslî vazifelerini ikinci plana atarak içpolitikaya
karışmakta, parti sözcülüğü ve partizanlık yapmaktadırlar. Bunu yadırgadığımızı
da ifade etmek istiyorum.
Her şeye rağmen, millî
dış konularda, her zaman iktidarın yanında olacağımızın bilinmesini arz eder,
Yüce Heyetinize en derin saygılarımı arz ederim. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Gaydalı.
Anavatan Partisi Grubu
adına ikinci söz isteği, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan; buyurun.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anavatan Partisi Grubu adına, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerindeki
görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi ve televizyonları başında bizleri izleyen büyük milletimizi ve aziz
Türk çiftçisini saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Tarım Bakanlığının 2006 yılı bütçesini birkaç kare fotoğrafla
gözlerinizin önüne sermek istiyorum; bu fotoğrafları aziz Türk çiftçisi hiçbir
zaman unutmadı.
Tarım ve Köyişleri eski
Bakanı Sayın Sami Güçlü, bir konuşmasında, köylüye "gözünüzü toprak
doyursun" demiştir. Bu, hükümetin köylüye ne gözle baktığının
göstergesidir.
İkinci kare fotoğraf:
Yeni Tarım ve Köyişleri Bakanımız da, kuş gribi vakası çıktığı zaman, kendisi
bir televizyon programına çıkmış ve burada tavuk etlerinin hiçbir zararı
olmayacağını söylemiş, kendisine o canlı yayında tavuk eti getirildiğinde bunu
yememiş, reddetmiş ve samimiyetsizliğini ve Türk köylüsüne, üreticiye ne gözle
baktığını göstermiştir. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Üçüncü kare fotoğraf,
benim kanaatimce daha vahimdir: Geçen sene -o zaman AK Partide bulunuyordum- 28
Kasım 2004 tarihinde Sayın Başbakan miting meydanında iken, Türk köylüsü
kendisine şöyle seslenmişti: "Sayın Başbakanım, biraz da bizim köylünün sorunlarıyla
uğraşın." Sayın Başbakan bu köylüyü -bu kulaklarım işitti- aynen şöyle
azarlamıştır: "Bu millet yatıp kalkıp sizin için mi çalışsın"
demiştir değerli arkadaşlar. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar,
atasözlerimiz hikmetlerle doludur. Beyanı lisan, ayniyle insan… İşte, bu
sözler, bu fotoğraflar sayın hükümetin, Sayın Başbakanın Türk köylüsüne ne
gözle baktığını göstermiştir.
Ayrıca, bir fotoğraf daha
sergilemek istiyorum değerli arkadaşlar. Sayın Başbakan, Yeni Zelanda,
Avustralya seyahati sırasında, bir koyun çiftliğini ziyaret etmiş ve bu
ziyarette o koyun çiftliğinde üretim yapanın bir üniversite rektörü olduğuna
muttali olmuş ve gıpta ettiğini söyledikten sonra "bizde olsa bir
üniversite rektörü bunları yapmaz" demiştir. Değerli arkadaşlar, elbette,
bizde olsa üniversite rektörü yapmaz, köylü de yapmaz; çünkü, siz sürekli
olarak köylüyü ve koyun güdenleri aşağılıyorsunuz. Siyasî muarızlarınızı
aşağılarken, "hayatında iki koyun gütmemiş" diyorsunuz. Bu, Türk
köylüsüne ve koyun güdücüsüne ne gözle baktığınızın ifadesidir değerli
arkadaşlar. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar,
hükümetin üzerinden üç yıl geçti. Bu tabloya baktığımız zaman, hükümet, birinci
yıl Türk köylüsünün derisini yüzmüştür, ikinci yıl etlerini parçalamış, üçüncü
sene de kemiklerini kırmıştır, herhalde, Türk köylüsünün cenazesini 2006'da
kaldıracaktır; ama, inşallah, fırsat vermeyeceğiz, erken bir seçimle bu hükümet
başımızdan gidecektir.
DURDU MEHMET KASTAL
(Osmaniye) - Çok beklersin, çok!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, geçen hafta Erzurum'daydım, Sayın Genel Başkanım Erkan
Mumcu'yla birlikte. Büyük bir törenle, devasa bir kalabalıkla karşılandık
değerli arkadaşlar.
Orada, Türk köylüsü şöyle
dedi bize…
SUAT KILIÇ (Samsun) - Sen
Erzurum'a gidebiliyor musun?!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, müdahale etmeyelim.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Sayın Başbakan Türkiye'yi dışarıda pazarlayacağına, ürünlerimizi pazarlasın
ürünlerimizi; ürünlerimiz tarlada kaldı demişlerdir, hayvanlarımızı pazarlasın
demişlerdir.
Değerli arkadaşlar,
köylülerin diğer derdi, tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarıdır. Bunlar,
katlamalı faiz olarak köylülerimizin önüne gelmiştir ve arazileri ellerinden
alınmak üzeredir. Her gün icra memurları kapısına gitmektedir değerli
arkadaşlar.
Diğer bir utanç verici
şey de, köylüye kredi verirken Ziraat Bankası, 4 memur kefil istiyor değerli
arkadaşlar. Bu, köylüye güvensizliğin alametinden başka bir şey değildir,
köylüye hakaretten başka bir şey değildir arkadaşlar.
Ayrıca, doğrudan gelir
destekleri tam olarak verilmemiştir, en son fiyatlarla verilmemiştir ve mazot
ücretleri, paraları da ödenmemiştir. Ben, bu tutumu kınıyorum değerli
arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar,
tarım, bugün, toplam nüfusun yüzde 35'inin doğrudan geçim kaynağıdır. Bu oran,
aynı zamanda köyde yaşayan nüfusun oranıdır. Küçük ilçe ve beldelerin üretim ve
yaşam biçimi olarak köylerle aynıdır. Bunları da katarsak, tarım nüfusu yüzde
50'yi dahi geçmektedir.
Türkiye'de tarımsal
işletmeler, bitkisel ve hayvansal üretim faaliyetlerini birlikte yürütmektedir.
İşletmelerin büyük çoğunluğu arazi varlığı ve hayvan varlığı bakımından
yetersiz olup, bu işletmelerin gelirleri sahiplerine, çalışanlarına
yetmediğinden, işletme tabiri yerine geçimlik bir işkolu olarak görmek
lazımdır.
Ülkemizde yıllardır
süregelen önemli tartışmaların başında, ölçek ve çok parçalılık sorunu
gelmektedir. 1991 genel tarım sayımında, 24 000 000 hektar alanda 4 000 000
işletmeyle tarımsal faaliyet yapıldığı tespit edilmiştir. Yani, tarımda nüfus
baskısı mevcut olup, işletmeler çok parçalı, dağınık, yetersiz bir ekonomik
güce sahip, çalışanları, geçinmekten ziyade, ancak açlıktan kurtarmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
tarımsal ürün dışticaret dengesi, 1980 - 89 döneminde 1,5 milyar dolar fazla
verirken, 1990 - 99 döneminde 867 000 000 dolara düştü. 2000 yılında tarımsal
ürün dışticaret fazlası 226 000 000 dolar olurken, 2003 yılında tarımsal ürün
dışticaretimiz 98 000 000 dolar açık vermiştir.
Tarım sektörünün gayri
safî millî hâsıladaki payı sürekli düşmektedir. 1995 yılında, tarım sektörünün
gayri safî millî hâsılada yüzde 17 payı varken, 2004 yılında yüzde 13'e
gerilemiştir.
Tarım sektörü, son
yıllardaki genel ekonomik büyümenin aksine, küçülmektedir. 2003 yılında, ülke
ekonomisi yüzde 6 büyürken, tarım sektörü yüzde 2,5 küçülmüştür. 2004 yılında
gerileme devam etmiştir. 2005 yılının yarısında, tarım sektöründe büyüme
görülmemiştir. Yıl sonundaki göstergeler de aynı doğrultuda. Böylece, İkinci
Dünya Savaşından bu yana, ilk defa, tarım, aralıksız üç sene gerilemiş
olacaktır.
Türkiye, tarım ürünleri
ihracatında, Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD olmak üzere çoğu ülkeye fındık,
kuru incir, çekirdeksiz kuru üzüm, antepfıstığı, kuru kayısı, tütün,
zeytinyağı, pamuk, bakliyat, yaş sebze ve meyve ihracatı yapmakta uygulanan
yanlış ve eksik tarım politikaları nedeniyle, saydığımız ihraç ürünlerinin
çoğunu ithal eder duruma gelmiştir. Bunların içerisinde pamuk ve bakliyat başta
gelmektedir.
Kendi çiftçimize vermeye kıyamadığımız
tabanfiyat ve prim desteklemeleri, yabancı ülke çiftçilerine fazlasıyla ithal
yoluyla ödemekteyiz. Çoğu endüstri ürünlerinin üretimi sistemli şekilde
azaltılmaya zorlanmaktadır. Ayçiçeği üretimindeki artışa rağmen, her yıl
750-800 bin ton ham bitkisel yağ ithalatı yapılmakta, yüzde 97'si yağlık, yüzde
3'ü çerezlik olarak tüketilmektedir.
Türkiye, tarımda 1980
yılına kadar ülkeler arasında kendine yeterli bir ülke konumundaydı. Şu anda,
çoğu üründe, ithalatçı ülkeler arasında yer almakta oluşu düşündürücüdür.
Sorun, Türkiye'de tarımın uygulanan günübirlik politikalarla yürütülmesidir.
Tarımda politika, uzun perspektifli, verim artırıcı olmalıdır. Özellikle, uzun
vadede, bitkisel ve hayvansal üretimde kaliteli, verimli, hastalıklara
dayanıklı tohum ve ırk ıslahına gidilmeli. Altyapı hizmetlerinde sulama,
gübreleme ve ileri üretim teknolojileri uygulanmalı ve çiftçi eğitimine önem
verilmelidir.
Ürünler bazında, Türk
çiftçisinin ürünlerini değerlendirirsek şu sonuçlar ortaya çıkıyor değerli arkadaşlar:
Tahıllarda: Türkiye, tahıllarda başta buğday, arpa, yulaf ve çavdar ekim
alanlarını iyi tespit etmeli. Buğdayda ülkemiz kaynaklarını en iyi şekilde
değerlendirmeli. Un ve makarna sanayiinin ihtiyaç duyduğu kaliteli buğdayın
yurt içinde üretiminin teşvik edilmesi gerekmektedir.
Bugün, çiftçimiz,
buğdayı, 404 liradan kilosunu mal edip, 300 liraya satmaktadır değerli
arkadaşlar. Çiftçimiz, fiyat tespitinde, Avrupa Birliği ve ABD'nin buğday
fiyatları karşısında dünya borsalarında ezilmektedir değerli arkadaşlarım.
Üretici 1998 yılında 2,5
kilogram buğday satarak 1 litre mazot alırken, 2004 yılında 5 kilogram
buğdayla, 2005 yılında 6,5 kilogram buğdayla 1 litre mazot almaktadır değerli
arkadaşlar. 1998 yılında 58 ton buğdayla 1 traktör alırken, 2004 yılında 69 ton
buğdayla, 2005 yılında aynı traktör 76 ton buğdayla alınabilmektedir. Bu da,
Türk çiftçisinin vahim bir durumda olduğunu göstermektedir değerli arkadaşlar.
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Veriler yanlış, veriler!..
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bakliyatta, Türkiye, özellikle İç Anadoluda ve Güneydoğu
Anadolu Bölgesinde büyük bir üretim potansiyeline sahiptir. Geçmişte uygulanan
nadas alanlarını daraltma projesiyle üretim artışı sağlanarak yılda 200 000 000
dolar ihracat yapılırken, bugün ithalatçı duruma düşmüşüz. Bakliyatta yeniden
ihracatçı konuma gelmemiz için üretimi teşvik edici politikalara ihtiyaç
vardır. Bu ürünlerin nitelikli tohumları için, özel sektör ve özellikle
araştırma enstitüleri desteklenmelidir. Bunların yanında incir, fındık, zeytin,
ayçiçeği, kanola, mısır ve soya gibi, ülkemizde üretim potansiyeli yüksek,
gelir getirici ürünlere tabanfiyat yanında prim uygulamasına geçilmeli, üretici
kaliteli ürün ekimine teşvik edilmelidir.
Endüstri bitkilerinde…
Ülkemizde üretim yapılan endüstri bitkileri içerisinde yer alan pamuk, tütün,
şekerpancarı, kenevir, keten, haşhaş ve anasondur. Bunlarla geçmişte üretim
fazlalığı ve gelir artışıyla çiftçimiz geçimini iyi kötü sağlarken, bugün
özellikle şekerpancarındaki kota uygulamasıyla üretim yarı yarıya düşmüştür
değerli arkadaşlar. İnşallah, değerli arkadaşlar, ilk seçimlerde Anavatan
Partisi tek başına iktidara geliyor…
DURDU MEHMET KASTAL
(Osmaniye) - Bekle!.. Çok beklersin!..
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Hangisi?! Hangisi?!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- …ve iktidar olduğumuzda, Allah'ın izniyle, şekerpancarının üzerindeki bütün
kotaları kaldıracağız değerli arkadaşlar! (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar [!])
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Hangi parti, bir daha söyleseniz!..
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- 1992 yılında 331 158 hektar ekim alanından, 334 000 ton tütün elde edilirken;
2003 yılında 150 000 hektar ekim alanından, 140 000 ton tütün elde edilmiştir.
Bu da, tütüncülüğümüzün ne gibi sorunlarla karşı karşıya olduğunu
göstermektedir.
Tarımsal ihracatımızın
büyük bir kısmını oluşturan ürünlerden biri de meyve ve sebzedir değerli
arkadaşlar. Dünya pazarlarında rekabetten dolayı kalite ve standarda önem
vermek zorundayız. Bugün, dünya fındık ihracatının yüzde 80'i ülkemizden
yapılmakta; ama, ne yazık ki, fındık borsası ülkemizde değildir; bu da, Türk
çiftçisi için çok acı bir durumdur. Aynı sorunlar üzümde öyle, incirde öyle
değerli arkadaşlar. Bunlara hükümetimizin sahip çıkması gerekmektedir.
Özellikle hayvancılık
sektörü, sık değişen hedefler ve kararlarla daha da çıkmaza girmektedir.
Hayvancılık sektörü, beraberinde, yem bitkilerinin artırılması, kalitesi ve
besin değerinin iyileştirilmesi, hayvan barınaklarının sağlık şartlarının
iyileştirilmesi, sunî tohumlama, soy kütüğü çalışmaları yanında, mevcut yerli
genlerin korunmasına da öncelik gösterilmelidir değerli arkadaşlarım.
Süt üreticisi, 2005'te
sütünü yok fiyata litresini 300 liraya satmıştır. Geçmişte 1 kilogram sütle 2
kilogram yem alınırken, şimdi, 1 kilogram yem dahi alınamamaktadır. Süt
fiyatları üreticiden ucuza alınmakta, markette tüketiciye pahalı satılmaktadır.
Pazardan tüketiciye ulaşıncaya kadar birçok aşamadan geçmektedir. Mayıs,
haziran, temmuz aylarında süt üreticisi sütünü sokağa dökmüştür; hatta,
getirip, Kızılay'da Tarım Bakanlığının önüne dökmüştür; bu, utanç verici bir
durumdur değerli arkadaşlar.
Hayvan varlığımız da her
gün azalmaktadır. Burada rakamlara girmek istemiyorum, değerli köylülerimiz
bunu çok iyi biliyor.
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Biliyorsan rakamlara gir, rakamlara!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Bakanlığımız, daha, sosyal alanda destek programı adı altında iki inek
dağıtmakla oyalanmaktadır, hayvancılık konusunda. Bir yandan işletmeleri
büyütmek istiyoruz, öte yandan da iki inek dağıtıyoruz; bu da ayıp bir şeydir
değerli arkadaşlar.
Ayrıca, canlı hayvan
kaçakçılığı, et ve süttozu kaçakçılığının önüne bir an önce geçilmeli, hayvan
kesimleri 5179 sayılı Gıda Kanununda öngörülen standartlara kavuşturulmalıdır
değerli arkadaşlarım.
Hayvancılığımızda
girdilerin yüzde 70'ini yem giderleri oluşturmaktadır. Hayvan beslemede kaba ve
karma yem ihtiyacını kaliteli ve ucuz olarak karşılamalı, yüzde 5 oranındaki
yem bitkileri ekiliş oranına ilave ve kalıcı desteklerle yüzde 25-yüzde 30
seviyelerine çıkarmalıyız. Özellikle çayır ve mera alanlarının tahribinin
önlenmesi, mera otlatma kapasitelerine göre otlatma ve ıslah çalışmalarını
Bakanlık desteklemelidir değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Başbakan, az önce dediğim gibi, 2004 Kasım ayının sonunda Erzurum'da mitingde
yaptığı konuşmada kendisine "çiftçi perişan, dertlerimizle uğraşın"
diye seslenen bir köylü vatandaşımızı, bütün sektör mensuplarına da yaptığı
gibi, azarlayarak "bu millet yatıp kalkıp sizin için mi çalışsın" diye
bağırarak, çiftçiye ne gözle baktığını göstermiştir. Bu fotoğraf, köylüyü hiçe
saydığının fotoğrafıdır değerli arkadaşlar.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum)
- Türk çiftçisi tam sayfa teşekkür ilanı verdi Sayın Başbakana, Sayın Bakana.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Şimdi, bu milletin kürsüsünden ilan ediyorum değerli arkadaşlar: Anavatan
Partisi, Allah'ın izniyle, ilk seçimde iktidar oluyor. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar [!]) Biz, Anavatan
Partisi olarak iktidarımızda yatıp kalkıp köylü için çalışacağız değerli
arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar,
sizin, menfaat karşılığı, o cici anket sonuçlarına aldanmayın. Kimse inanmıyor.
Bir de benim ağzımdan duyun anket sonuçlarını, Anavatan Partisi yüzde 21, siz
yüzde 16,5'sunuz. Öğrenin gerçekleri. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Cici anketlerinize inanmayın. Menfaat karşılığı, kamuoyunu yönlendirmek için
yapıyorsunuz; bunu millet biliyor, milleti aldatmayın. Değerli arkadaşlar,
aldatan bizden değildir.
Değerli arkadaşlar, neden
köylü için çalışacağız; "köylü milletin efendisidir." Atatürk, bu
sözü boşuna söylememiştir. Kim bir millete hizmet ederse, o milletin efendisi
odur; bu bizim inancımızın gereğidir değerli arkadaşlar. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar) Çünkü, köylü bu millete hizmet ediyor; millet olarak
bizim efendimiz de köylüdür. Atatürk, yine "millî ekonomimizin temeli
ziraattır" diyerek hedefimizi göstermiştir. Aynı zamanda, çiftçi, Aşık
Veysel'in "benim sadık yarim" dediği, bolluk ve bereket deryası kara
toprağın sahibidir, onu işleyendir.
Değerli arkadaşlar, kara
toprak bütün sektörlerin anasıdır. Bütün sektörler, kara toprağın sahibi
çiftçiye hizmet etmek mecburiyetindedir. Çiftçi olmasa, eti nasıl yiyeceğiz;
çiftçi olmasa, karnımızı doyurduğumuz ekmeği nasıl yiyeceğiz; çiftçi olmasa,
elmayı, portakalı, şeftaliyi, karpuzu, inciri, üzümü, ayçiçeğini, biberi,
ıspanağı, fındığı, cevizi, zeytini, çayı, mercimeği, patatesi, domatesi, sütü,
şekeri -yüzlerce örnek verebiliriz- nasıl tüketebiliriz?.. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar) Karnımızı nasıl doyurabiliriz?..
DURDU MEHMET KASTAL
(Osmaniye) - Aç gezeriz!..
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Çiftçi pamuğu üretmezse ne giyeriz, hangi yatakta yatarız değerli
arkadaşlar?.. Bütün bunları önümüze seren, bize hizmet eden çiftçilerimizdir.
İşte, bu nedenle, tekrar ediyorum, Anavatan Partisi iktidarında, yatıp kalkıp
çiftçi için çalışacağız. İleri Batı ülkelerinde olduğu gibi, çiftçinin ürününü
sübvanse edeceğiz iktidarımızda değerli arkadaşlar.
DURDU MEHMET KASTAL
(Osmaniye) - Çok beklersin, çok!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Gübreyi, mazotu çok ucuza vereceğiz değerli arkadaşlar. (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri [!], gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyelim.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Bu ne demektir değerli arkadaşlar; bolluk ve bereket demektir. Bolluk ve
bereket olunca, ne olur; ucuzluk olur. Ucuzluk olunca, ne olur; refah içinde
yaşayan bir toplum oluruz.
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Ucuz politika yapıyorsun!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Refah topumu olunca, ne oluruz; mutlu ve huzurlu, gözleri yaşama sevinciyle
ışıldayan insanlardan müteşekkil bir ülke oluruz değerli arkadaşlar.
Biz, Anavatan Partisi
olarak, çiftçiye, ürettiği her ürüne teşvik primi vereceğiz, hükümetimizde,
inşallah; atıl durumdaki koskoca Anadolu toprağından, bolluk ve bereketi böyle
fışkırtacağız değerli arkadaşlarım.
Anavatan Partisi olarak,
bilimsel tarımcılığı ve bilimsel besiciliği geliştirmek için her köye bir
ziraat mühendisi vereceğiz; duysunlar ziraat mühendislerimiz de değerli
arkadaşlar. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Hem yıllarca emek vererek
yetiştirdiğimiz ziraat mühendisleri işsizlikten kurtulacak hem de bilimsel
kaidelere göre işlenen toprak ve yapılan besicilikten çok daha büyük verimler
alacağız.
Bunlar hayal değil
arkadaşlar. Bu devlet, nasıl ki, cumhuriyet tarihi içerisinde her köye bir veya
birkaç öğretmen verdiyse, Anavatan Partisi iktidarı da, her köye en az bir
ziraat mühendisi, köylerin büyüklüğüne veya ürün çeşidine göre, iki veya üç
ziraat mühendisi verecektir. Köylere tayin edeceğimiz bu ziraat mühendisleri,
bizzat köylüyle iç içe, onların problemlerine çözüm bulmak, arazinin verimini
artırmak, besicilikten daha çok verim almak üzere sahada olacaklardır.
Değerli arkadaşlar,
Amerika ve Avrupa böyle kalkınmıştır. Büyük emekler vererek yetiştirdiğimiz
veteriner hekimlerimizi de, besicilerimize hizmet vermek üzere, köylülerin
emrine vererek, hayvancılığımızı bilimsel standartlarda geliştirmek üzere
görevlendireceğiz.
Bugün, tarımımızın ve
çiftçimizin acil olarak çözüm bekleyen fevkalade büyük sorunları vardır. Bu
sorunların bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
1 - Üyelik için seferber
olduğumuz Avrupa Birliği ortak yatırım politikası ilkelerine aykırı olarak
tarımın desteklenmesinden vazgeçilmiştir.
2 - Destekleme alımlarına
son verilmiş, müdahale kuruluşları özelleştirilerek veya özerkleştirilerek
devre dışı bırakılmış, tarımsal KİT'ler tasfiye edilmiştir değerli arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatılmıştır)
BAŞKAN - Buyurun efendim,
eksüre verdim size.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
3 - Tarımsal kredi,
gübre, ilaç, tohumluk gibi girdilere uygulanan sübvansiyonlar kaldırılmıştır.
4- Devletin tarıma
verdiği 5-6 milyar dolarlık destek 1 milyar dolara kadar düşürülmüştür.
SUAT KILIÇ (Samsun) - 10
katrilyon…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- 5- Türkiye, tarımsal üretime sınırlama getiren bir ülke durumuna gelmiştir.
6- Temel ürünlerde,
hububat, şekerpancarı, tütün, çay, bakliyat ve diğer bazı ürünlerin üretiminde
azalma olmuştur. Zaten dünya ortalamasının altında bulunan gübre tüketimimiz
daha da düşmüştür.
7- Et ve süt
ürünlerimizde de gerileme yaşanmıştır. Kaçak hayvancılık, âdeta, kanser gibi
ülkemizi sarmıştır.
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Senin bütün göstergelerin yanlış!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Bütün bunlar, Türk çiftçisinin refah ve mutluluğunu engellemekte, dolaylı
olarak da, ülkemizin topyekûn kalkınmasına engel teşkil etmektedir.
Biz -Anavatan Partisi
iktidarında- inşallah, ilk seçimde iktidar oluyoruz. Son gülen iyi gülecektir
değerli arkadaşlar. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Her şey köylü için,
köylüyle beraber felsefesiyle çalışarak, büyük milletimizi mutlu ve refah
toplumu yapacağız.
Köylülerimizi ve yüce
milletimizi Allah'a emanet ediyor, Yüce Heyetinizi de saygıyla selamlıyorum
değerli arkadaşlar. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar; AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!])
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Özdoğan.
SUAT KILIÇ (Samsun) - Bir
tane doğru rakam yok!
BAŞKAN - Anavatan Partisi
Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Öymen, süreniz 15
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ONUR
ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Dışişleri
Bakanlığı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun sözlerini,
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
geçtiğimiz yıl, dışpolitika alanında büyük zorluklarla karşılaştık. Avrupa
Birliğiyle ilişkilerde, Kıbrıs'ta, Irak'ta zemin kaybettik. Türkiye'yi hasım
gibi gören, rakip gibi gören ülkeler, zemin kazandılar, güç kazandılar. Bu
gerçekleri göremezsek, Yüce Meclise ve halka açıkça anlatamazsak, başarılı
görünmek için olumsuzlukların üstünü örtmeye çalışırsak, güçlükleri aşmakta
başarılı olamayız ve ülke çıkarlarına zarar veririz.
Şimdi, Dışişleri
Bakanlığı bütçesi ile Tarım Bakanlığı bütçesi iç içe görüşülüyor, eşzamanlı
görüşülüyor, arada ne ilişki var diye düşünebilirsiniz; dış politikamızdaki
durgunluğu görünce, zannediyorum ki, dış politikamızın nadasa bırakıldığını
söylemek yanlış olmayacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bir
yıl içinde yaşadıklarımızı kısaca hatırlayalım. 17 Aralık 2004 tarihinde Avrupa
Birliği zirvesinde alınan karar, bir taraftan, Türkiye'ye bir müzakere tarihi
veriyordu; ama, bir taraftan da, ülkemiz için ikinci sınıf bir üyeliğin tarifini
yapıyordu. Ucu açık müzakereler, insanların serbest dolaşımında, tarımda ve
sosyal politikalarda sürekli kısıtlamalardan bahsedilmesi, gerçekten, ülkemizin
tam üyelik hedefine ulaşmasını kolaylaştıracak yöntemler değildi, ifadeler
değildi. Şimdiye kadar hiçbir aday ülke için bu ifadeler kullanılmamıştır; ilk
defa Türkiye için kullanılıyor. Ondan sonra biz ne yapıyoruz; ondan sonra,
bunları, Yüce Meclisin huzuruna çıkıyoruz, hükümetin ağzından, bir başarı gibi
takdim etmeye çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlar, 17
Aralıkta…
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Daha önce de aynı şeyleri söylemiştiniz.
ONUR ÖYMEN (Devamla) -
Aynı şeyleri söylüyorum. Birkaç defa…
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Şimdi yeni şeyler söyleyin.
ONUR ÖYMEN (Devamla) -
Çok Değerli Milletvekili, yeni şeyler de söyleyeceğim, lütfen, sabredin.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen, hatibe müdahale etmeyelim.
ONUR ÖYMEN (Devamla) -
Yeni şeyi şimdi söylüyorum. Lütfen… Dinlerseniz. 1 dakika sabretseydiniz yeni
şey duyacaktınız.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
10 defa tekrar edin anlamaları için…
ONUR ÖYMEN (Devamla) -
Niçin bunları söylüyorum; 17 Aralık zirvesini, Sayın Bakan, 20 Aralık günü,
burada yapılan görüşmede büyük bir başarı olarak Yüce Meclise izah etti. Ondan
sonra ne yaptı; -işte, bu yeni, yeni bilgi sizin için- 23 Aralık tarihinde
Avrupa Birliğine bir nota verdi ve kuvvetli ifadelerle eleştiriliyor bu notada
zirve kararı. "Böyle sürekli kısıtlamaları kabul edemeyiz" diyor.
"Bunlar müzakerelerin parametresi olamaz" diyor, doğru söylüyor. Doğrusu
odur. Yanlış olan, bu, bizim açımızdan olumsuzluklarla dolu bir metni, Yüce
Meclisin huzuruna çıkıp, bir başarı gibi anlatmaktır.
Peki, sonra ne oluyor; bu
notayı verdiniz, bu itirazları yaptınız, sonra ne oldu; beklediğiniz gibi bir
iyileşme mi sağlandı; hayır, ne yazık ki hayır. 3 Ekim tarihli müzakere çerçeve
belgesine bakınız, içinde, bu şikâyet ettiğiniz konularda, beklentileriniz
doğrultusunda tek bir kelime değiştirilmemiştir, bir kelime Türkiye'nin lehine
değiştirilmemiştir; aleyhine değiştirilmiştir, aleyhine ağırlaştırılmıştır.
İşte, Değerli Milletvekili arkadaşım, yenilik budur.
Ne diyor; Kıbrıs'ı resmen
tanıyın anlamına gelecek, Kıbrıs'la ilişkileri normalleştirin diyor. Katılım
ortaklığı belgesinde, müzakere çerçeve belgesinde, 21 Eylül tarihli karşı
deklarasyon belgesinde bunları söylüyor.
Peki, sonra ne oldu;
sonra, işte, bu katılım ortaklığı belgesi onaylandı Konseyde. Bizim lehimize
değişiklik yapılarak mı; hayır, aleyhimizde değişiklik yapılarak, Rumların
istediği doğrultuda değişiklik yapılarak. Bu normalleştirme sürecini
hızlandırın diyor, bir an önce yapın diyor; yapılan değişiklik bu.
Değerli arkadaşlar, ben
merak ediyorum, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda, bu metinleri okuduktan
sonra, 17 Aralıktan bugüne kadar kabul edilen metinleri tek tek okuduktan
sonra, aldığımız sonuç Türkiye hesabına bir başarıdır diyebilecek tek bir
vicdan sahibi arkadaşımız çıkar mı; çok merak ediyorum.
Sayın Bakan ne diyor; bu
kadar olumsuzluk olmuşken, bu kadar metinler Türkiye'nin aleyhine ağırlaştırılmışken,
Sayın Bakan çıkıyor diyor ki: "Bu başarı tarihe bir hediyemizdir."
İnsaf ediniz Sayın
Bakan!.. İnsaf ediniz!.. Yani, halka gerçekleri söylemekten çekinmeyiniz,
korkmayınız; gerçekleri söylemekle bir şey kaybetmeyiz, kazanırız. Hepsi sizin
kusurunuz olmayabilir, dış güçlerin baskısıyla, zorlamasıyla, dayatmasıyla bu
metinlerin geçirildiğini biz de biliyoruz; ama, onlara sahip çıkmayın hiç
değilse, kendinizi başarılı göstermek için Türkiye'nin üzerindeki baskıların
ürünü olan bu olumsuz metinlere hiç değilse sahip çıkmayın; bizi üzen budur.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakan, biz bunları söyleyince, Plan ve Bütçe Komisyonunda "ne
yapalım, bu, onların belgesidir, bizi bağlamaz" diyor. Sayın Bakan, sizi
bağlar. Bunlar müzakere çerçeve belgesidir, müzakereler buna göre yapılacak.
İçinde hüküm var. Diyor ki, mesela, bu ek protokolü onaylamazsanız, önemli
bölümlerin müzakeresine başlanmayacak. Size müeyyide koyuyor, size yaptırım
uyguluyor. Nasıl sizi bağlamaz?! Ne demek bizi bağlamaz; sizi düpedüz bağlar.
Müzakereler bu belgelere göre yapılacak. Bunlara dikkat etmek lazım.
Kıbrıs'la ilgili olarak,
bir taraftan dayatıyor, ek protokolü hemen onaylayacaksınız diyor, bir taraftan
da, siz, buna karşı diyorsunuz ki, efendim, biz bu protokolü imzalarız; ama,
Güney Kıbrıs'ı tanımayız; deklarasyon yayımlıyorsunuz. Biz size dedik ki, bu
deklarasyonun hiçbir kıymeti olmaz, kimseyi bağlamaz. Siz ne yaptınız; siz
dediniz ki, halka, hayır, bu deklarasyon imzaladığımız protokolün bir
parçasıdır. Avrupa Birliği ne dedi; Avrupa Birliği aynen bizim söylediğimizi
söyledi, hiçbir değeri yoktur bu deklarasyonun diyor, hiç kimseyi bağlamaz
diyor. Siz, bu kabul ettiğiniz hususları aynen uygulayacaksınız, Rum gemilerini
alacaksınız, Rum uçaklarını alacaksınız, Rumlarla ilişkilerinizi
normalleştireceksiniz, biz, hepimiz, Güney Kıbrıs'ı Kıbrıs Cumhuriyeti olarak
tanıyoruz, siz de onun gibi yapacaksınız diyor. Demiyor mu; metinler ortada,
tereddütünüz varsa beraber bakalım. Bunları söylüyor.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, diyeceksiniz ki, muhalefet olarak eleştirmek kolaydır, çıkış yolu
gösterin. Gösteriyoruz. Çıkış yolu şudur: Bu konuları derhal Meclise
getireceksiniz. Mecliste tartışacağız, müzakere edeceğiz, bizim önerimize göre,
iki karar alacağız.
Diyeceksiniz ki:
Madde 1.- Türkiye, tam
üyeliğin altında bir özel statüyü kabul etmiyor, kabul etmemektedir. Biz,
müzakere masasına sadece tam üyelik hedefi için otururuz, bunun altındaki bir
statüyü Türk Milleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi kesinlikle kabul
etmemektedir.
Madde 2.- Ek protokolü
onaylarız; ama, o onayın içine bir rezerv koyarız. Bu mümkündür.
Ve diyeceksiniz ki, bu ek
protokol, Kıbrıs açısından, sadece Kıbrıs, ancak Kıbrıs meselesi çözülünce
yürürlüğe girer.
Bunu söyleyeceksiniz, bu
mümkün. Gelin, Mecliste bunu yapalım. Meclis size, hükümete böyle bir talimat
versin. İşte size çıkış yolu. Bu yol sizi de rahatlatır, ülkemizi de rahatlatır
ve Yüce Meclisin geçmişine, tarihine layık bir tavır olur. Buna itiraz edecek
arkadaşımız var mıdır Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda; hiç zannetmiyorum.
Yapılacak iş bu.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, ilişkilerimizde, Avrupa'yla ilişkilerimizde geriye gittik dedim. Ne
yazık… Bakınız, Yunanistan Dışişleri Bakanı Molivyadis, daha birkaç gün önce
şunu söylüyor: "Biz Türkiye'yle ikili meselelerimizi bir Türkiye-AB
meselesi haline getirdik" diyor, "Avrupa Birliğini arkamıza
aldık" diyor, "bütün ihtilaflarımızı Avrupa Birliğine mal ettik"
diyor. Ne yazık ki, doğrudur. Ne zaman Yunanistan'la ilgili bir meseleyi ortaya
atsak, karşımızda Avrupa Birliğini buluyoruz.
Şimdi, Sayın Bakanın
dağıttığı konuşma metnine bakıyoruz, orada diyor ki mesela "Batı
Trakya'yla ilişkilerimizde göreceli bir iyileşme kaydedilmiştir."
Değerli arkadaşlarım,
lütfen insaf duygumuzu kaybetmeyelim. Çok değerli Adalet ve Kalkınma Partisi
mensubu arkadaşlarımızla, temmuz ayında, biz, Batı Trakya'yı ziyaret ettik;
göreceli iyileşme şöyle dursun, son derece hazin bir tabloyla karşılaştık.
Oradaki Türk derneklerinin isminden "Türk" kelimesini çıkarmışlar mahkeme
kararıyla. Bu mudur göreceli iyileşme?! Türk kelimesini çıkarmışlar, isminde
"Türk" olan dernekleri kapatıyorlar.
Oradaki din
adamlarımızın, seçilmiş müftülerin görev yapmasına izin vermiyorlar. Görev
yapmaya kalkışan Müftü Mehmet Emin Ağa'yı, İskeçe Müftüsünü hapse attılar,
biliyor musunuz? Altıbuçuk ay hapis yattı.
Osmanlılardan kalma
camiler var, yıkılmış, perişan; 17 nci Yüzyıldan kalma; tamirine bile izin
vermiyorlar.
Sayın Bakan, soruyorum:
Göreceli iyileşme bu mudur?!
Çocuklar perişan. 200'den
fazla okulumuz var, 15 tane öğretmene izin veriyorlar; Türkiye'den 15 öğretmen
gönderebiliyorsunuz. Bu mudur göreceli iyileşme?!
İşte, tablo hazindir,
tablo budur, gerçekler budur.
Biz, bir kere daha rica
ediyoruz hükümetten, lütfen gerçekleri saklamayınız, gerçekleri olduğu gibi
söyleyiniz ve Yüce Meclisi ve halkımızı yanıltmayınız.
Değerli arkadaşlarım,
Kıbrıs'la ilgili olarak -demin söylediğim gibi- bu deklarasyon meselesi, son
derece büyük bir başarısızlık örneği olmuştur hükümet için. Şimdi ne diyorlar;
"derhal Meclise getireceksiniz, deklarasyon falan yapmadan, hemen bunu
onaylayacaksınız." Hükümet ne diyor; "yok, onaylamayız" diyor;
"gemileri ve uçakları, Kıbrıs Türkleri üzerinden ambargolar kalkmadan,
Türkiye'ye kabul etmeyiz." Onlar da diyorlar ki: "O zaman, biz de
müzakerelere başlamayız." Şimdi ne yapacaksınız?!
Şimdi, boyuna, hükümet,
geçmiş hükümetleri suçladı; efendim, çözümsüzlüğün sorumlusu geçmiş Türk
hükümetleriymiş, Denktaşmış!.. Şimdi, birkaç gün önce -yeni gelişme değerli
milletvekili arkadaşım- Pangalos diyor ki: "Kıbrıslı Rumların hedefi
enosistir." "Hâlâ, bugün, hedefi enosistir…" Kim Pangalos; eski
Yunan Dışişleri Bakanı. Ee, hani sorumlu bizdik?! Hani, kusur bizdeydi?! Açıkça
söylüyor "sorumlusu Rumlardır" diyor.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bu olumsuz gelişmeler karşısında biz ne yapıyoruz? Ne yazık ki,
yaptığımız şudur: Her gün yeni bir taviz vererek, acaba Rumları tatmin edebilir
miyiz diye çalışıyoruz. Ne desek reddediyorlar, ne versek reddediyorlar; bizim
bulduğumuz çare, acaba bir taviz daha versek bu sefer kabul ederler mi?
"Uçaklarını almayacağız" dedik, şimdi, gazetelerde, bir de bakıyoruz
ki "Türkiye dolaylı bir yol arıyor Rum uçaklarını almak için…" Biz,
bütün AB ülkeleriyle bir sivil havacılık anlaşması yapacakmışız, bu çerçevede
Rum uçaklarını alacakmışız! İnşallah yanlıştır; inşallah, Sayın Bakan, çıkar bu
kürsüye "bu doğru değildir, yanlıştır" der. Ama, biz tekzibini
duymadık.
Başka?.. Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyetine, yine Kıbrıs Türk basınının ifadesine göre, Türkiye baskı
yapmıştır ve eski Rum mallarının iadesi için, geçtiğimiz pazartesi günü bir
kanun çıkarılmasını sağlamıştır.
Değerli arkadaşlarım, son
derece vahim bir durumdur bu birkaç açıdan. Bir kere, otuz yıldır izlediğiniz
bütün politikaları reddediyorsunuz. Bütün Türk hükümetleri, mal mülk
meselesini, tazminatlar meselesini, nihaî çözümün bir parçası olarak kabul
etti. Siz diyorsunuz ki, hayır, hemen, bunu tek taraflı çözeceğiz. Nasıl
çözeceksiniz; bir komisyon kuruyorsunuz 7 kişilik, 2 tane üyesi yabancı.
Değerli arkadaşlarım, bu
komisyon yargı organı niteliğinde. Kendine saygısı olan hangi egemen devlet,
bugüne kadar, bir yargı organına yabancı hâkim veya yabancı üye tayin
etmiştir?! Görülmüş şey midir bu?! Bunu sineye çekiyorsunuz, bunu
yaptırıyorsunuz. Ondan sonra ne yapıyorsunuz; diyorsunuz ki, "eski Rum
malları, birisine tahsis edilmemişse, hemen bunları iade ederiz" diye bir
metin önerdiniz; küçük bir değişiklikle, makul bir sürede. Yani, Maraş kimseye
tahsis edilmedi, makul bir sürede hemen Rumlara vereceksiniz, öyle mi?!
Karpas'taki millî parkı Rumlara vereceksiniz, öyle mi?! Tek taraflı…
Değerli arkadaşlar,
bunların adı tek taraflı tavizdir. Bir de menkullerini de tazmin edeceksiniz.
Değerli arkadaşlar, uluslararası ilişkilerde tek taraflı taviz olur mu; olur.
Ne zaman olur; bir savaşı kaybetmişseniz olur. Versay'da olduğu gibi olur,
Sevr'de olduğu gibi olur. Savaşı kaybettiniz, size diz çöktürürler, bütün
koşulları, tek tek dikte ettirirler. Acaba, biz, Kıbrıs'ta savaş kaybettik de
haberimiz mi olmadı?! Böyle bir şeyin dünyada örneği var mı?! Orada haksız bir
saldırıyı askerî müdahaleyle defediyorsunuz, sonra savaşı kaybetmiş bir ülke
gibi tek tek tazminat ödüyorsunuz…
Değerli arkadaşlar,
1964'te, Kıbrıs'lı Türkleri 103 karma köyden kovdular. Bütün mallarını,
mülklerini, arsalarını, evlerini terk etmek zorunda kaldılar. Yıllarca
çadırlarda kaldılar. Bunlara, bugüne kadar, beş kuruş tazminat ödeyen oldu mu;
hayır. Siz ödüyorsunuz. Niçin ödüyorsunuz; kendinizi zayıf zannediyorsunuz,
zayıf hissediyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, işte,
bunlar, çok hazindir. Tahsis edilmiş mallar için de tahditler koyuyorsunuz.
Türkler infial içinde. Kıbrıs Türk yasalarına uygun olarak mal alan İngilizler
infial içinde. Nasıl yaparsınız bunu? İngiliz Başbakanının eşi bile, bunların
savunulması için dava üstleniyor. Nasıl yaparsınız böyle bir şeyi? Değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakanın 71 sayfalık konuşmasında, bu en önemli konu
hakkında bir kelime yoktur. İşte, metin burada, ben göremedim, göreniniz varsa,
lütfen söyleyiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ONUR ÖYMEN (Devamla) -
Yetinmiyorsunuz, Kuzey Kıbrıs'tan bazı milletvekillerini Ankara'ya
çağırıyorsunuz, onlara Ankara'da baskı yapıyorsunuz, illâ bu yasayı
çıkaracaksınız diye. Yasa çıktı; şimdi, ne yapacaksınız? Lousidou benzeri
davalar olmasın, ilave yük altına girmeyelim diye Türkiye bunu yapmış.
Değerli arkadaşlarım, bu,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Rumların gidişini önlemeyecektir. Sayın
Başbakan bu kürsüye çıktı, diyor ki: "Efendim, Rumlar kendi
vatandaşlarının bundan yararlanmaması için kanun çıkarıyor." Demek ki hâlâ
anlayamamışsınız Rumların ne yaptığını, Rumların politikasını. Rumlar sürekli
olarak sizin verdiğiniz tavizleri ceplerine koyuyorlar ve daima daha fazlasını
istiyorlar. Yaptıkları bu. Peki bu iş kaça mal olacak, hesabını yaptınız mı?
Kaç milyar dolar ödeyeceksiniz bunun için, hesabı var mı; yok. Bu kanunu
çıkaran KKTC'nin bunu ödeyecek parası var mı; yok. Kim ödeyecek; Türkiye
ödeyecek. Nereden ödeyecek? Bütçede tahsisatınız var mı, Yüce Meclise arz
ettiniz mi, Meclisin onayını aldınız mı?.. Meclisin onayını almadan milyarlarca
dolarlık bir külfet altına Türkiye'yi sokmak için siz nasıl böyle bir telkinde
bulunabilirsiniz?! Son derece vahim bir durumdur.
Değerli arkadaşlarım,
birkaç cümleyle özetleyeyim. Irak'taki durum hazindir, Irak'taki durum
vahimdir; kırmızı çizgilerimiz kaybolmuştur, Kuzey Irak'ta PKK varlığı
sürmektedir. Bir tek PKK'lı yakalanıp teslim edilmemiştir Türk makamlarına. Ve
bütün dünyada bir terör örgütünün güvenlik güçlerinin takibatından masun olarak
yaşadığı tek yer Kuzey Irak'tır. Peki biz ne yapıyoruz? "Taleplerimiz
yerine getirilmedi, müttefiklerimiz istediğimizi yapmadı…" Biz ne
yapıyoruz? Müttefiklerimiz ne isterse onu yapıyoruz. Onlara lojistik destek
sağlamak için yasa çıkardık. Yasa çıkarmadık, kararname çıkardık. Kimin
yetkisinde; Meclisin yetkisinde. "Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
kararına uygun olarak yaptık" diyorlar. Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin aldığı kararlar uyulması zorunlu kararlar değildir, kendi
Meclisinizden geçmeden… Nitekim, Birleşmiş Milletler kararlarına göre
yurtdışına asker gönderildiği zaman her defasında Meclisten onay almıştır
Türkiye'nin bütün hükümetleri sizden önce.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ONUR ÖYMEN (Devamla)-
Bitiriyorum Sayın Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN- Sayın Öymen,
lütfen, tamamlayın.
ONUR ÖYMEN (Devamla)-
Bitiriyorum, tamamlıyorum.
Özetle, değerli
arkadaşlarım; Türkiye, büyük müttefiklerinin kendisinden istediği her şeyi
yapan; fakat, en hayatî konulardaki haklı taleplerinde bile onlara söz
geçiremeyen bir ülke durumuna düşmüştür.
Sayın Bakan ne diyor;
Sayın Bakan "bizim, ülke dışında bunlara istediğimizi yaptıracak gücümüz
yok" diyor, sorumuza karşı.
Değerli arkadaşlarım,
Dışişleri Bakanlarının görevi ülke dışında etkili olmaktır. Ülke içindeki işler
başka bakanların görevidir. Sizin işiniz bu. Türkiye Hatay'ı nasıl anavatana
kavuşturdu, Kıbrıs'ı nasıl yaptık; Kıbrıs'ta S-300 füzelerini, bunların konuşlandırılmasını
nasıl önledik; işte, yurt dışında etkili olmak budur, devlet budur, devlet
adamlığı budur.
Şimdi, son bir cümle
daha. Şunu söyleyeceğim, Sayın Başkan müsaade ederseniz: Son zamanlarda yurt
dışındaki bazı siyaset adamları, üst düzeydeki Avrupa Parlamentosu üyeleri,
uluorta, Türkiye'ye, Türk Silahlı Kuvvetlerine sövüyorlar, hakaretamiz laflar ediyorlar, keyif için PKK'lıları
öldürüyormuş bizim Silahlı Kuvvetler; o manaya gelecek sözler söylüyorlar. Biz
tepki gösterdik, bizden sonra hükümet gösterdi; ama, şunu soruyoruz: Bu
insanlar bu cesareti nereden buluyorlar? Atatürk devrinde bulamıyorlardı, İsmet
Paşa devrinde bulamıyorlardı, Menderes devrinde bulamıyorlardı, Ecevit devrinde
bulamıyorlardı, şimdi bu cesareti nereden buluyorlar?
Şimdi, söyleyecek çok söz
var; ama, sizden şunu özellikle rica ediyoruz: Lütfen, yurt dışında ülkemizin
haklarına, çıkarlarına ve itibarına sahip çıkınız. Sayın Başbakanın CNN
televizyonunda yaptığı gibi, ülkemizi şikâyet etmeyiniz. Türban konusunu vesile
ederek, "Türkiye'de özgürlükler yoktur" demeyiniz. Bu, ülkemizi
küçültür. Türkiye bir özgürlükler ülkesidir. Yargı kararlarımız, uluslararası
yargı organları tarafından onaylanmıştır ve bunların, böyle, ulemaya falan
havale edilecek tarafı yoktur; kesinleşmiş yargı kararıdır. O bakımdan, bu
konularda çok duyarlı olmanızı tavsiye ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Yüce Meclisimize büyük görevler düşüyor. Cumhuriyet tarihimiz boyunca ülke
çıkarlarına daima titizlikle sahip çıkmış olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, şimdi,
ülkemize yönelik tahrikler, baskılar ve haksız suçlamalara karşı, tek bir
yumruk gibi tepki göstermelidir.
BAŞKAN - Sayın Öymen,
lütfen, tamamlayın.
ONUR ÖYMEN (Devamla) -
Bitiriyorum, son cümlemi okuyorum.
Halkımız, hükümetten,
ülkemizin çıkarlarına ve itibarına sahip çıkmamızı bekliyor. Biz inanıyoruz ki,
bu görevi hükümet yapmazsa Meclis yapacaktır. Biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, bu konuda üzerimize düşen bütün görevleri sonuna kadar ve bütün
gücümüzle yerine getirmeye hazırız.
Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Öymen.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ikinci konuşmacı, Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA GÜROL
ERGİN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin sayın üyeleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2006
yılı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış
bulunuyorum; sözlerime başlarken, sizleri, Yüce Türk Ulusunu ve eli öpülesi
Türk çiftçisini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Başbakanın ve Sayın Maliye Bakanının, ekonomiye ve tarıma ilişkin
değerlendirmeleri, Türk çiftçisinin ne duruma düşürüldüğünün iktidar tarafından
ikrarından başka bir anlam taşımamaktadır. Sayın Unakıtan, iktidarda
bulundukları üç yıl içinde tarım kesiminde 1 719 000 kişilik istihdam azalışı
yaşandığını açıklamakla, aslında,
uyguladıkları politikalarla insanları çiftçilikten nasıl uzaklaştırdıklarını
açıkça ifade etmiştir. "Öyle fasa fiso yok" diyen Sayın Bakan, son üç
yılda, 1 aylık asgarî ücretle yüzde 58 daha fazla ekmek, yüzde 42 daha fazla
şeker, yüzde 63 daha fazla süt, yüzde 34 daha fazla et alındığını belirtmiştir.
Doğruluğu bir yana, bu söylemiyle Sayın Bakan ve yaptığı konuşmayla ona destek
çıkan Sayın Başbakan, halkın satın alma
gücünün arttığını belirttiklerini zannederlerken, aslında, son üç yılda tüm
tarımsal ürün fiyatlarını ne derece düşürdüklerini ifade etmiş oldular.
Çiftçinin, bugün feryat edişinin gerekçesini okudular.
Sayın Maliye Bakanı,
iktidara geldiklerinde Ziraat Bankası kredilerinin yüzde 59 olduğunu,
şimdilerde ise, faizlerin yüzde 8-15 aralığına düşürüldüğünü söyledi. Bu, doğru
değildir. Çünkü, ziraî kredi faizi, bugün, yüzde 20'dir. Yüzde 8-15 olan, özel
üretimler için uygulanan istisnaî faiz oranlarıdır. Verdiği rakamın yanlışlığı
bir yana, Sayın Maliye Bakanına şunu da anımsatmak isterim: Önemli olan, faiz
oranının yüzde kaç olduğu değil, enflasyon oranının üstünde olup olmadığıdır.
Çünkü, enflasyon oranının üstündeki bir faiz oranıyla alınan krediyle tarım
yapılamaz. Konuya bu şekilde bakınca gördüğümüz şudur: 1995 yılında enflasyon
yüzde 88 iken faiz oranı yüzde 50'dir; ama, 2003 yılında enflasyon yüzde 13,9 iken
faiz oranı yüzde 39, 2004 yılında enflasyon yüzde 10 iken faiz oranı yüzde 28,
2005 yılında enflasyon yüzde 8 iken faiz oranı yüzde 20'dir; yani, Sayın Bakan
boşuna övünmektedir.
Sayın Başbakan da
konuşmasında faizlerden söz ederken, kendisine yanıt veren bir milletvekiline
bu kürsüden, "ayıptır ya, ayıptır ya; yani bilerek konuşun, bilmeden
konuşmayın" diye hitap ediyor. Ne üzücü ki, Sayın Başbakan da Maliye
Bakanı gibi bilmeden konuşuyor. Oysa, Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanının bütçe
sunuş konuşmasının 11 inci sayfasında, "2002 yılında yüzde 59 olan
tarımsal kredi faiz oranları 2005 yılında yüzde 20'ye indirilmiştir"
ifadesi yer almaktadır.
Faiz oranlarının kredi
konularına göre yüzde 8 ilâ 15 aralığına çekildiği de yine Sayın Bakan
tarafından ifade edilmiştir. Sayın Başbakan, önceki iktidarlar döneminde
yapılan barajları, sulama tesislerini açacağını belirterek, bundan da
kendilerine övünç payı çıkarıyor. Oysa, bilmiyor mu ki, en büyük sulama projesi
GAP'tır; ama, bu bölgede sulamalara açılan alan, sulanabilecek alanın, üç yıl
önce olduğu gibi, yine yüzde 13'üdür. Üç yılda GAP'ta sulamaya açılan alan,
ancak 210 000 hektardan 223 000 hektara çıkmış. Sayın Başbakan keşke biraz da
GAP konusundaki bu garip durumu açıklayabilseydi.
Sayın Başbakan soruyor:
"Beydağı Barajı âdeta durmuş durumdaydı; ama, şu anda hız kazandı ve bitme
noktasına geldi. Arkadaşlar, niye bunlar olmuyordu?" Şimdi de ben
soruyorum: "Sayın Başbakan, GAP'ta niye bir milim ilerleme olmuyor?"
Sayın Başbakan, iklim
nedeniyle bir miktar buğday artışı olmasını ballandıra ballandıra başarıları
olarak anlatıyor; mısır üretiminin artışını anlatıyor. Evet, mısır üretimi
artmıştır. Arttı da hangi ürün artık ekilemediği için arttı? Ege'de,
Çukurova'da pamuk üretimi niye azaldı? Azalan pamuk üretimi çiftçiyi perişan
etti; bu doğru. Peki, artan mısır üretimi, buğday üretimi çiftçiyi mutlu etti
mi? Sayın Başbakan "çiftçimiz halinden memnun" diyor. Bu sözleriyle,
Sayın Başbakan, halkı değil, ancak kendisini aldatıyor. Sayın Başbakan, şekerpancarı
üretiminin 20 000 000 tonlardan 15 000 000 tonlara geldiğini bilmediği için, 15
000 000 ton pancar üretmekle de övünüyor.
Değerli milletvekilleri,
biz, şimdi, Sayın Başbakanın ve Sayın Maliye Bakanının, gerçeklerden uzak
söylemlerinden, yaşamın gerçeklerine dönelim.
Hükümet, uyguladığı tarım
politikalarıyla, köylünün yoksulluğuna yoksulluk katmıştır. Devlet İstatistik
Enstitüsünün açıklamalarına göre, yoksul ve aç köylü sayısı her yıl
artmaktadır. Maliye Bakanının açıklamalarından da, aç kalan köylülerin köylerinden
ayrıldıklarını görüyoruz.
Adalet ve Kalkınma
Partisi iktidarı, uluslararası kuruluşlara tam teslimiyeti ve umursamaz
tavrıyla çiftçimizi bitirmiştir, tarımımızı çökertmiştir. Bu iktidar, Türk
çiftçisine verdiği hiçbir sözü tutmamıştır. Bütçe rakamlarına baktığımızda
görüyoruz ki, bu iktidar, köylümüzü ve çiftçimizi gözden çıkarmıştır. 2005 ve
2006 bütçeleri, Türk çiftçisine ulusal gelirden en düşük payın ayrıldığı, Türk
çiftçisinin en az desteklendiği bütçelerdir. 2005 bütçesinde, gayri safî millî
gelirimizin yalnızca binde 7,2'si kadar olan tarım bütçesi, 2006'da yalnızca
binde 7,4 oranındadır. Yani, 2006 yılında da tarım destekleri için ayrılan
kaynak, 2005 yılında olduğu gibi, son derece düşüktür. Kaldı ki, bir hususun
altını özellikle çizmek isterim: 2006 bütçesinde tarım desteklerine ayrılan 4
milyar Yeni Türk Lirası içinde, taa 2004 yılından kalan ve 2005 yılında
çiftçiye ödenmeyen dönüm başına 6 000 000 liralar da var. Yaklaşık 1 milyar
Yeni Türk Lirası tutan bu parayı 2006 bütçesinden düştüğümüzde, 2006 bütçesi 3
milyar Yeni Türk Lirasına inmektedir. Bu kadar küçük bütçeyle tarımın
desteklenmesi mümkün değildir. Burada, bir hususun da tekrar altını çizmek
istiyorum: Tarım, Köyişleri Komisyonunda, tarım kanunu tasarısının görüşülmesi
sırasında, alt komisyonda, gayri safî millî hâsılanın yüzde 2'si kadar, en az
yüzde 2'si kadar olması istenen tarımsal destekleme miktarı, maalesef, Adalet
ve Kalkınma Partili milletvekillerinin oylarıyla yüzde 1'e indirilmiştir. Bunu
da, hükümetin ve iktidar kanadının, Türk çiftçisine bakışının somut bir
göstergesi olarak açıklamak istiyorum.
Toplam kamu
yatırımlarında tarım kesiminin payına baktığımız zaman da, hükümetin tarımı
gözden çıkardığının bir başka kanıtını görüyoruz. Sayın Tarım Bakanının bütçe
sunuşundan görüyoruz ki, toplam kamu yatırımlarında tarım sektörünün payı, 2004
yılından itibaren sürekli azalmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
şunu özellikle söylemek isterim: Tarım, hiçbir ülkede piyasa koşullarına
bırakılamaz. Türkiye, tarımdaki yapısal sorunlarını henüz çözemediği için,
tarımını piyasa koşullarına terk etmek bir yana, Amerika Birleşik Devletleri ve
AB ülkelerine göre daha fazla desteklemek, tarıma daha fazla müdahale etmek
zorundadır. Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası önerilerine harfiyen uyduğu
sürece, bu hükümetin Türk çiftçisine ve tarımına hiçbir hayrı olmayacaktır.
58 inci ve 59 uncu
hükümetin görev başında olduğu son üç yıl, tarım sektörü ve Türk çiftçisi için
yıkım yılları olarak tarihteki yerini alacaktır. Tarım sektörü 2003 yılında
yüzde 2,4 küçülmüş, 2004 yılında ancak yüzde 2 büyüyebilmiştir. 2005 yılının
üçüncü çeyreği için verilen rakamları, aynı dönemde, tarım işgücündeki
azalmayla birlikte değerlendirdiğimiz zaman ciddî bir kuşkuyla karşılıyoruz.
Hükümetin uyguladığı
tarım politikaları sonucunda, birkısım çiftçimiz, uzun yıllardan beri ektiği ve
geçimini sağladığı üründen vazgeçiyor, yeni ürünlere yöneliyor; ama, sonuçta,
yine hüsrana uğruyor. Birkısım çiftçi ise, artık tarlasını ekmiyor, köyünden,
yurdundan zorunlu olarak göçüyor.
Ege Bölgesinde, son bir
yılda pamuk ekim alanlarının yüzde 18,75 azaldığını, Adalet ve Kalkınma
Partisinin 2002 seçimlerindeki milletvekili adayı olan İzmir Ticaret Borsası
Başkanı açıklıyor. Ege'de ve Çukurova'da yıllardan beri pamuk ekerek geçimini
sağlayan, ancak AKP İktidarının üç yıllık döneminde zarar ettiği için pamuktan
vazgeçip mısır üretimine yönelen üreticiler, mısırda da, kâr bir yana, maliyeti
bile karşılayacak bir fiyat alamamıştır. Bir yıl önce, 332 000 lira verilen
fiyat ne olmuştur, girdilerde hangi düşme olmuştur da 260 000 liraya
çekilmiştir?! Bunun açıklamasının mutlaka şu kürsüden yapılması gerekir değerli
arkadaşlarım. Bu fiyat, gelecek yılda çiftçinin mısır üretimini mutlak surette
etkileyecektir. Mısır üreticimizin mağdur olmaması için, Toprak Mahsulleri
Ofisinin bu düşük fiyatının en az 100 000 lira primle desteklenme zorunluluğu
vardır. Bakınız, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinde 5,5 kilogram
mısır karşılığında 1 litre mazot alabilen çiftçi, mazot üretimini artırmakla
övünen bugünkü hükümet döneminde ancak 8 kilogram mısır satarak 1 litre mazot
alabilmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de tüketilen mazotun yüzde 30'unu Türk çiftçisi kullanır. Sayın
Başbakan, mazota verilen 300 000 liralık destekten övgüyle söz ediyor. Sayın
Başbakan, bu 300 000 lirayla mazotu yeşile boyayamıyor; ama, çiftçinin gözünü
boyadığını zannediyor. Eğer boyadığını sanıyorsa, bilsin ki, bu boya tutmuyor.
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı işbaşına geldiğinde mazotun fiyatı 1 200 000
liraydı; bugün, 2 000 000 liranın üzerinde. Hükümet, verdiği destekle bile, 1
litre mazotun çiftçiye maliyetini ancak 126 sente tekabül ettirebiliyor. Oysa,
Avrupa'da 55 sent, Amerika Birleşik Devletlerinde 40 sent olan mazot fiyatları
karşısında Türk çiftçisinin bu ülke çiftçileriyle rekabet etme şansını
sıfırlamış bulunuyorsunuz.
Hükümet, çeşitli ürünlere
göre değişmek üzere, dekar başına 1 000 000 ile 3 000 000 lira arasında gübre
desteği vermekle de övünüyor. Oysa, bu destek, çiftçi için devede kulaktır.
Örnek: Mısır çiftçisi dekar başına 40 000 000 lira gübre masrafı yapmaktadır.
Bu bakımdan, hükümetin verdiği destek, bu miktarın yalnızca onüç, ondörtte 1'i
kadardır. Çiftçimizin ve tarımımızın bu hükümet elinde ne hallere düştüğünü,
pamuk, buğday, tütün, şekerpancarı, narenciye, fındık, zeytin, et, süt, bal
üreten tüm üreticilerimizde görüyoruz.
"Hayvancılığı
destekliyoruz" diyorsunuz; bu nasıl destek?! Karkas ette kilo başına
verilen teşvik primini önce 1 000 000'dan 500 000'e indirdiniz, sonra, tamamen
kaldırdınız. Elazığ'da, bugün, 1990'lı yıllarda 200 000 baş sığır besiciliği
yapanlar, ancak, 5-6 bin başla sığır besiciliği yapabilmek durumundadırlar. 400
besi işletmesinden sadece 35'i ayakta kalmıştır. Besiciler Derneğinin faal üye
sayısı 450'den 65'e düşmüştür.
"Süt üretimini
artıracağız, süt üreticisi daha çok kazanacak" dediniz. Süt sanayii süt
fiyatlarını 70 000 lira düşürünce, maalesef, hükümet olarak, kılınızı bile
kıpırdatmadınız; çiftçiyi, çaresizliğiyle başbaşa bıraktınız. Mayıs ayında 530
000 lira olan süt fiyatları, bugün, Kastamonu, Edirne, Kırklareli'nde 430 000,
Burdur'da 448 000, Muğla'da 300 000 ilâ 330 000, Kars'ta, Ardahan'da 250 000
lira; yemin torbası ise 20-22 milyon lira. Değerli arkadaşlarım, bu süt ve bu
yem fiyatlarıyla Türkiye'de sütçülük yapılamaz.
Sayın Başbakan, 16
Aralıkta, Kars'taki çiftçilerin fiğ paralarını alacağını söyledi. Nerede fiğ
paraları?.. Onu da Karslı üretici adına sormak istiyorum.
Hayvancılık konusunda bir
konunun altını özellikle çiziyorum. Siz, kooperatiflere verilen hayvanlarda
"sertifikalı olma" koşulunu kaldırdınız. İşte, bu nedenledir ki,
Türkiye'nin çok çeşitli yörelerinden bize gelen birçok mektupta, birçok
telefonda, aldıkları ineklerin kısır çıktığı, hiçbir işe yaramadığı, çok büyük
sıkıntı içinde oldukları belirtiliyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Hastalıklı…
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Ve Düzce'nin Gölyaka İlçesinden bir üretici diyor ki: "2 inek yerine, size
4 inek vereyim de, yeter ki şu borcumu silin."
Değerli arkadaşlarım,
arıcılıkta yanlış politikalar uyguladınız; iki yıl önce 130 000 000 liraya
satılan bir teneke balın fiyatını 50 000 000'a düşürdünüz; fakat, üretici bu
durumda bile balını satamadı; çünkü, dışsatımı bir şekilde sildiniz.
Bakınız, yalnızca
Muğla'da çam balı üreticisinin elinde, hâlâ geçen yıldan kalan 5 000 ton bal
var. Yalnızca bir köyde, Sakarkaya Köyünde üreticinin elinde kalan bal 10 000
teneke. Tenekesine 50 000 000 lira veren olsa hemen elden çıkaracak.
Tavukçuluğa gelince;
sözleşmeli üreticiliği bir düzene sokamadığınızdan, üretici sefilleri oynuyor.
Yumurta 5-6 kuruşa ancak satılıyor. Yumurta üreticisinin elindeki yumurta
verimi minimuma düşen ıskarta tavuklar, maalesef, Bakanlık yasakladığı için
satılamıyor. Üretici 10 000 000 ıskarta tavuğu boşu boşuna yemlemek durumunda
kalıyor. Yumurtasını maliyetinin altında satmak zorunda kalan, ıskarta tavuğunu
elden çıkaramayan üretici ne yapsın? Bunların ihracat primlerini artırmayı
düşünüyor musunuz?
Değerli arkadaşlarım,
aynı şekilde, yalnızca Düzce'den değil, Malatya'dan, Yeşilyurt İlçesinden de
gelen bilgiler var; "hayvanların hepsi hastalıklı" diyorlar. Aynı
şekilde, Kaman'dan gelen bilgiler var; "hiçbir hayvandan verim
alamadık" diyorlar, ağlıyorlar.
Değerli arkadaşlarım, tek
tek saymayacağım; ama…
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Hiç mi iyi tarafı yok bu işin, hiç mi iyi tarafı yok?!
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Söyledik ya… Söyledik ya…
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Ne söylediniz?
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Sayın Başbakanın nasıl pembe tablolar çizdiğini…
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Bırak Allah'ını seversen!..
GÜROL ERGİN (Devamla) -
…Sayın Maliye Bakanının nasıl üfürük yaptığını…
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Hiç mi iyi tarafı yok?!
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Burada hepsini söyledik.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Tolstoy "vicdanı elden bırakma" demiş…
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Şimdi, değerli arkadaşım, yanlışım varsa, çıkar, burada, Sayın Bakanın
doğrusunu söyler…
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Söylenecek ne varsa, hepsi söylenecek…
GÜROL ERGİN (Devamla) -
…çıkar söyler. Vaktimi alma; ben vaktimi senin boş sözlerinle harcamak
istemiyorum. Artık hiçbirinize de yanıt vermeyeceğim, hiçbirinize artık yanıt
yok.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Sizin sözleriniz boş!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, hatibe müdahale etmeyin.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Bana yanıt bu kürsüden verilecek.
BAŞKAN - Sayın Ergin, siz
Genel Kurula hitap edin lütfen.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
İhracat primini düşürdünüz narenciyede. Ne yaptınız; narenciye dallarda kaldı;
yalan mı, yanlış mı?
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Yanlış…
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Yanlış!.. 250 000 liradan portakal satılamıyor bugün Çukurova'da, 300 000
liradan mandalina satılamıyor; yanlış mı? (AK Parti sıralarından
"Yanlış" sesleri)
Yanlış diyeceksiniz
tabiî; çünkü, siz yapı olarak yanlışsınız, tabiî yanlış diyeceksiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buğday üretimi arttı diye
övünüyorsunuz; buğday üretimi arttıysa, bu 3 000 000 çiftçi niye perişan oldu?!
Güneydoğuda, Şanlıurfa'da çiftçi niye arpasını 220 000 liradan zor satıyor?!
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - Gruba hakaret ediyorsun.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Grubu tenzih ederim, ben laf atanlara söylüyorum. Seni özellikle tenzih ederim,
Grubu da tenzih ederim; ama, bana haddini aşarak laf atmaya çalışanlaradır o
sözüm.
BAŞKAN - Sayın Ergin, siz
Genel Kurula hitap edin.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, şimdi, tek tek ürünler üzerinde durmak istemiyorum;
yalnız, bu konuda bir de zeytin ve zeytinyağından söz edeceğim. Bakınız, bu yıl
İspanya'da büyük sıkıntı olduğundan zeytinyağı fiyatları biraz arttı.
Hükümetten şunu bekliyorum: Zeytinyağı fiyatı biraz yükseldi diye, zeytinyağına
verilen primi düşürmesin. Bu prim ki, 1999 yılında 40 sentti, siz 2005'te 18
sent verdiniz. Bakalım bu sene kaç sent vereceksiniz, bunu da görmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
gübrenin, mazotun, ilacın fiyatının nasıl arttığını sizler herhalde
bilmiyorsunuz, onun için söylememin de bir kârı olmayacak, onları da geçiyorum;
yalnız, şunu bilin: Bu kafayla yönetilen bir tarımla, girmek istediğiniz Avrupa
Birliği hüsran olur. Avrupa Birliğinde yapılan hesaplar da, bizim yaptığımız
hesaplar da gösteriyor; bu kafayla gidilirse, siz, Avrupa Birliğine
girildiğinde Türkiye'yi çöle çevirirsiniz. Türkiye'nin hiçbir yerinde buğday
ekilemez, Türkiye'nin hiçbir yerinde pamuk, ayçiçeği ekilemez, Türkiye'nin
hiçbir yerinde büyükbaş hayvancılık yapılamaz. Niçin yapılamaz; sizin bu
politikalarınız Türk çiftçisini bunları yapamaz hale getirdiği için. Bunu da
iyi bilmenizi özellikle istiyorum.
Şimdi, son olarak şunu
söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlarım, aslında bu hükümetin uyguladığı
politikanın bir tek amacı vardır, kesinlikle bir tek amacı vardır; küçük
çiftçiliği yok etmek; çünkü, Uluslararası Para Fonunun, Avrupa Birliğinin
bunlardan istediği budur. Bunun içindir ki, çiftçiye hak ettiği fiyat
verilmiyor, küçük çiftçi tarımı bırakmak zorunda kalıyor. Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı, bu konuda başarılı olmak için Anayasaya ve yasaya aykırı
uygulamalara giriyor.
Değerli arkadaşlarım,
Anayasamızın "Toprak mülkiyeti" başlıklı 44 üncü maddesi bakınız ne
diyor: "Devlet, topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle
uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır."
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim,
konuşmanızı tamamlayın.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Ve bu 44 üncü maddeyi 45 inci maddeyle destekliyor, bu topraklarda, gücü
yetmediği için gerektiği gibi tarım yapamayanları da, her türlü girdiyle ve
teknikle destekler diyor. Bu konuyu gerçekleştirmek için de, Türkiye'de, Sulama
Alanlarında Arazi Düzenlenmesi Kanunu çıkarılıyor ve değerli arkadaşlarım, bir
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü kuruluyor.
Bakınız, bugüne kadar
yaptığı çalışmalarla arazi toplulaştırması yapan ve bu arazileri topraksız ya
da az topraklı çiftçilere veren bu genel müdürlük, şimdi, şu gerekçeyle, bu
toprakları, ben, mal mülk sahiplerine satacağım diyor; çünkü -gerekçeye bakın-
bu insanlar, bu toprağı verdiği insanlar fakir, bunların parası yok, pulu çok,
çulu yok, bunlar buralarda gerektiği gibi tarım yapamaz diyor. Devletin görevi,
ey Tarım Bakanlığı, senin görevin değil mi ona o tarımı yaptırmak? Senin
görevin değil mi, Anayasanın sana yüklediği görev olarak, o toprakları onlara
vermek? Ve bu şekilde bir uygulamaya giriyor.
İkinci olarak da, mayınlı
arazileri mayından arındıranlara; yani, yabancı şirketlere bu toprakları
vermeyi göze alıyor da, o toprakları o yöre çiftçisine, Güneydoğu Anadoluda
topraksız 54 000 çiftçi ailesi varken, bunlara vermekten vazgeçiyor, varlıklı,
yerli-yabancı şirketlere teslim etmenin yolunu tutuyor. Yani, amaç bir ve tek.
Amaç, Türkiye'de küçük çiftçiliği ortadan kaldırmaktır; ama, yanlış
yapıyorsunuz. Küçük çiftçiliği ortadan kaldırmayın; gelin, küçük çiftçileri
kooperatifler altında birleştirip güçlendirin, o insanlara insanca yaşam şansı
verin, o insanları bu topraklardan kaçırmayın. Yazık ediyorsunuz; size,
partinize, ülkemize ve halkımıza yazık ediyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Teşekkür edebilir miyim Sayın Başkan?
BAŞKAN - Buyurun efendim.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Beni dinlediğiniz için, hepinize, saygıyla teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ergin.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına üçüncü konuşmacı, Ordu Milletvekili Sayın Kâzım Türkmen.
Buyurun Sayın Türkmen;
süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA KÂZIM
TÜRKMEN (Ordu) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarım kesimi, Türkiye'de,
nüfusun yüzde 35'ini direkt, çok yakından ilgilendirdiği için, burada, tarım
kesimini, 10 dakikalık bir zaman dilimi içerisinde, enine boyuna konuşmak, ne
yazık ki mümkün değil.
Sayın Maliye Bakanı ve
Sayın Başbakan, burada, tarımla ilgili konuşmalarında -Türkiye âdeta bir tarım
cenneti, tarım memleketi, her şey çok güzel- insanların yüzünün güldüğünü,
mutlu olduğunu söyleyen ifadelerle hepimize hitap ettiler.
Değerli arkadaşlarım, her
birimiz, Türkiye'nin her bölgesindeki olayları yakından takip ediyoruz. Burada
şunu ifade etmek istiyorum: Yalnız tarım kesimi değil, tarım kesimiyle direkt
tüm insanlarımız ilgilidir.
2002 yılında, burada,
tarım kesiminin çok mutlu olduğunu söyleyen, tarım kesimine 2 katın üzerinde
ödenek ödeyerek onların bütün sorunlarını çözdüğünü söyleyen Başbakan, Ordu'nun
meydanında, tüm Türkiye'ye, Ordululara, çay ve simit hesabı yaptı. Çay ve simit
hesabında, aynen şöyle ifade ediyordu: "Bir aileyi 4 kişi kabul edelim. Bugün
almış olduğu asgarî ücretle sadece çay ve simit yemiş olsa, o para
yetmiyor." Değerli milletvekilleri, bugün, Türkiye'de simit 500 000 lira,
çay 250 000 lira. Dört kişilik bir
aile, sadece simit yeyip çay içse, Başbakanın ifade ettiği gibi, aylık 270 000
000 lira; geriye kalıyor 50 000 000 lira. Bu 50 000 000 Türk Lirasıyla, asgarî
ücret 320 000 000 olduğuna göre, Sayın Grup Başkanı, o zaman, bu 50 000 000
Türk Lirasıyla, insanlar, her türlü geçimini, her türlü ihtiyacını karşılayacak
duruma gelmiş oluyorlar. Bu, hiçbir zaman mümkün değil ve tamamen altını çizin.
Değerli arkadaşlarım,
elbette ki, her bölgenin kendine göre sorunları var. Bu sorunları çözebilme
görevi de hükümete aittir. Özellikle burada tarım kesiminin çok geniş bir
bölümünü ilgilendiren, Karadenizin yıllardan beri çilesini çektiği, bir türlü
mutlu olamadığı fındık sorunuyla bir defa daha bu hükümet döneminde karşı
karşıyayız.
Hepinizin yakından
hatırladığı ve bildiği gibi, 2004 yılında Türkiye'nin her tarafındaki don olayı
en çok Karadeniz halkını mağdur etmiştir; özellikle Ordu, Giresun, Trabzon
başta olmak üzere. Çünkü, bu üç ilimizde fındıktan başka tarım ürünü yoktur.
Öyle ki, o gün, Cumhuriyet Halk Partisinin kurmuş olduğu heyetlerle yerinde
yaptığımız çalışmalarla, zararın 1 trilyonun üzerinde olduğu, 1 katrilyona
yaklaşan bir zararla karşı karşıya olduğu tespit edilmiş, daha sonra, Tarım
Bakanlığının yetkili elemanları, aynı bölgeleri dolaşmışlar, resmî rakamlarla
633 trilyon resmî zarar olduğunu tespit etmişlerdir. Bu zararın 296 trilyonluk
kısmının ödenmesi yasal olarak gerekirken, sadece 44 trilyon lirası ödenmiştir.
Şimdi, burada, Başbakan,
kalktı, Türkiye'ye "ey köylüm, ey üreticim, biz sana 2 katrilyon para
ödedik" dedi. Şimdi, burada, sormak istiyorum: Geriye kalan 252 trilyon,
fındık üreticisine ödenmesi gereken para 2004 yılında ödenmedi, 2005 yılında
ödemedi. Hani siz tarımdan yanaydınız?! Plan ve Bütçe Komisyonunda, Cumhuriyet
Halk Partili arkadaşlarımızın devletin resmî borcunun ödenmesi gerektiğine ait
vermiş olduğu önerge, ne yazık ki, AKP'li milletvekilleri ve komisyon üyeleri
tarafından reddedildi, 2006 yılı bütçesine hiç para konmadı. Nasıl tarımdan
yanasınız?! Nasıl fakirden yanasınız?! Nasıl köylüden yanasınız?! Türkiye'de,
sizin bütün uğraşlarınız, bir avuç insanı mutlu etmek için mi uğraşmaktır?!
Eğer, siz, gerçekten, tarımcının yanında, köylünün yanında, üreticinin yanında
olsaydınız, en az 2006 yılına bu ödeneği koyardınız. Bu ödeneğin resmî
rakamları, Tarım Bakanlığının resmî rakamlarıyla elimizde belgelidir.
Değerli arkadaşlarım,
neden bu para ödenmiyor? Bu paranın ödenmemesi çok doğaldır. Biz bu işin aslını
biliyoruz. Bu işin aslını Sayın Tarım Bakanı da biliyor; ama, önlem almaya gücü
yetmez; çünkü, fındığın başında, fındığı piyasaya süren, onun esas nemasından
yararlananın Sayın Başbakanın danışmanı olduğu herkesçe söylenmektedir. Bu
doğru mudur? Bunun cevabını, burada, Sayın Tarım Bakanından öğrenmek istiyoruz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
İsmini de söyle.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - İsmi de ver, ismi de…
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) -
Çünkü, 2004 yılında don olayı dolayısıyla Ordu'da fındık mitingi düzenlenirken,
Sayın Başbakana, Cüneyt Zapsu
tarafından, İstanbul'da, altın fındık ödülü veriliyordu. Bunun manası şudur: Fındık
fiyatlarının -az olduğu için- düşmesine mâni olmak. Fiskobirlik direndi,
elindeki fındığı satmak istemedi; ama, bir avuç alivreci dediğimiz satış… Bunun
yanında namuslu, işini bilir, alınteriyle kazanan tüm tüccarları tenzih
ediyorum. Onlar, daha önceki Avrupa'ya satış karşılığı olarak Fiskobirlikten
ucuz fındık alabilmek için olağanüstü baskı yaptılar; ancak, Fiskobirlik
yönetimi, Türkiye'deki tüm muhtarlarımız, köylümüz, ziraat odası omuz omuza
vererek Fiskobirlik'in yanında, köylünün yanında, üreticilerin yanında yer
aldı, elindeki bir avuç fındığı piyasaya indirmedi. Buna rağmen Fiskobirlik
üzerindeki baskılar devam etti; çünkü, ucuz fındık alınırsa Avrupa'ya satacağı
fındıktan dolayı zarar etmeyecekti.
Değerli arkadaşlarım, bu
arada farklı şeyler de oldu; 2005
yılında Fiskobirlik'in dışındaki 2000 yılı öncesi tüm Hazine borçları silindi;
ama, Fiskobirlik'in borcu silinmedi. Bu sene, yine bir avuç insan tarafından,
hükümetin tüm müdahalesini istemiş olmamıza rağmen, fındık üreticisi yalnız
bırakıldı.
Geçen sene,
hatırlıyorsunuz, fındıkla ilgili her türlü destekleme hükümet tarafından
kaldırıldı; ama, bu sene elde fındık kalmadığı için, fındıklarımız boşaldığı
için Fiskobirlik, köylünün yüzünü güldürecek çok güzel bir fiyat verdi; ama,
bundan iki kesim memnun olmadı. Birinci kesim, hükümet; ikinci kesim, hükümete
çok yakın olduğu söylenen bu insanlar.
İşte, bu arada, Sayın
Tarım Bakanı, Ordu'ya koşarak geldi, bir fındık zirvesi düzenledi. Sayın Bakan,
tek Ordu'ya gelmeseydiniz… Ordu'ya gelmeniz Ordu halkını mutlu etmedi. Siz
Ordu'ya geldiğiniz zaman Karadenizde ve Ordu'da fındığın kilosu 6 500 000 lira
idi. Siz zaten fındığa, üreticiye önem vermediniz ki, oraya birilerinin adına
geldiniz, 3 saat geç geldiniz, hiçbir bölgenin
milletvekilini orada konuşturmadınız; ama, siz geriye hemen döndükten
sonra ne oldu biliyor musunuz değerli arkadaşlarım; fındık fiyatları 6 500 000
liradan 5 200 000-5 300 000 liraya düştü. Şu anda, fındık 5 200 000 lira ve 5
300 000 lira arasında değişmektedir. Yani, 1 ton fındık için Karadeniz
üreticisi cebine 1 300 000 000'dan az para almaktadır. Halbuki, bu para bizim
köylümüzün bir senelik geçim kaynağıdır. Şimdi, buna mâni olmak, bunu gidermek
mümkün değil miydi; elbette mümkün.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim,
konuşmanızı tamamlayın.
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bunun için, bugüne kadar,
istikrar destekleme fonundan Fiskobirlik bir tek kuruş para almamıştır.
Geldiler, hükümete yalvardılar "bize kredi verin; eldeki fındığımız altın
gibi, Avrupalı istiyor; size rehin verelim" dediler; ancak, bu konuda
malum kimselerin olağanüstü baskıları neticesinde Fiskobirlik'e kredi
verilmedi. 2,5 ay önce Fiskobirlik'e fındık verenler, hâlâ parasını alamadı. Bu
kesim, aynen, bütün Ordu'nun her tarafında, muhtarlar kanalıyla
"Fiskobirlik paranızı ödeyemeyecek, sakın vermeyin" diye görülmemiş,
akla hayale sığmayan, utanç verici propagandalar yaptılar ve Fiskobirlik'e
kredi verilmedi. Sonra, 2000 yılı öncesi, 1994 yılı borçları silindi; ama, özel
bankaların kapısına gidildi, orada da şu anda kredi alınamadı. Bu mağduriyet
devam ediyor. Bunun sonunda ne oldu; bu sene, 2 milyar dolar gibi, Hazine için
çok önemli, köylüm için çok önemli bir kaynak elde etmemiz gerekirken,
vatandaşımız bir defa daha perişan oldu.
Yazık oldu köylüye,
üreticiye. Altın yıl yaşayabilirdi üretici; ama, o altın yılı, şimdi, bir avuç
insanın yaşaması için 8 000 000 insan bu hükümet tarafından feda edildi. Onun
için, Siz, 8 000 000 insanı, sevgili milletvekilleri, sadece Karadenizin halkı
zannetmeyin, doğunun ve güneydoğunun birçok ili de bundan nemalanıyor. Ağustos
ve eylül ayında Diyarbakır'dan, Urfa'dan, Mardin'den, Batman'dan binlerce
insan, iş için Karadenize akıyor. Bu sene fındık fiyatları güzel oldu diye…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Türkmen,
son cümleniz için açıyorum mikrofonu.
Buyurun.
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) -
… kızlarımız, kadınlarımız çok mutlu olmuştu iş bulacağız diye; ama, ne yazık
ki, yanlış politikalarınız nedeniyle, 8 000 000 insanı perişan ettiniz. Şunu
biliniz ki, bir avuç insanı mutlu edip 8 000 000 insanı perişan eden bir
hükümetin, asla, halkın yanında, üzerinde olması mümkün değildir.
Ümit ediyor ve diliyorum
ki, gerçek manada halkını seven, köylüsünün çıkarını bir avuç insanın çıkarından
üstün tutan bir anlayış Türkiye'ye hâkim olur, insanlarımız daha mutlu olur.
Bu duygularla, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Türkmen.
Sayın milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Saat 14.00'te tekrar
toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.01
Açılma saati: 14.08
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Ahmet Gökhan SARIÇAM
(Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38 inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı
Kesinhesap Kanunu Tasarılarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028,
1029, 1030) (Devam)
A)
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Dışişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.-
Dışişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
B) TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
C) TARIM
REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
D) KÖY
HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Onikinci tur
görüşmelerinde, şimdi, AK Parti Grubu adına, ilk söz, İzmir Milletvekili Sayın
Zekeriya Akçam'a aittir.
Sayın Akçam?.. Yok. Daha
sonra konuşabilir.
İkinci konuşmacı, Niğde
Milletvekili Sayın Erdoğan Özegen; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 15 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı 2006 malî yılı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi ve tüm çiftçilerimizi saygıyla
selamlıyorum.
Tarım, özü itibariyle, insan
beslenme ihtiyacını karşılamaya yönelik hayatî önem taşıyan ve bütün ülkeler
tarafından vazgeçilmez kabul edilen bir sektördür. Geniş uygulama alanı ve
taşıdığı üretim ve pazarlama riskleriyle, dinamik bir özelliğe sahip olan tarım
sektörü, aynı zamanda, sanayie hammadde temin eden, çalışan nüfusun önemli bir
kısmını istihdam eden, böylece, ülke ekonomisine ciddî anlamda katkıları olan
bir sektördür.
Türkiye, coğrafî konumu
ve sahip olduğu iklim özellikleri itibariyle, dünyanın sadece stratejik ve siyasî
bakımdan değil, tarımsal üretim açısından da önemli bir ülkesidir.
Tarım sektöründe sahip
olduğumuz doğal avantajlara rağmen, gelişmiş ülkelerle aramızdaki mesafeyi
kapatamadığımız da bir gerçektir. Bunun en önemli sebebi, teknik olarak
yaklaşılması gereken bu sektöre, hepimizce malum olduğu üzere, bugüne kadar,
politik ve popülist yaklaşılmasıdır. 2000'li yıllara kadar sağlıklı bir tarım
stratejisi ortaya konulamamış, istikrarlı uygulamalar gerçekleştirilememiş ve
sorunlar ertelenmiştir. Bu nedenle, sahip olduğumuz onca avantaja rağmen, tarım
sektörümüzün, dünyanın ileri ülkeleriyle mukayese edildiğinde, yeterli
gelişmeyi gösteremediğini görürüz. Tarımsal kaynaklarımızın, sürdürülebilir
doğru politikalar ve istikrarlı uygulamalarla korunması, geliştirilmesi,
bilimsel ve teknolojik gelişmelerin sektöre yansıtılması, etkin ve verimli bir
tarım sektörü için zorunlu hale gelmiştir.
58 ve 59 uncu
hükümetlerimiz, birçok alanda olduğu gibi, tarımsal kalkınma alanında da önemli
bir gelişme sağlamıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, tarım sektörüyle ilgili bazı verileri sizlerle
paylaşmak istiyorum. Yıllar itibariyle tarım sektörünün gayri safî millî
hâsıladan aldığı pay giderek azalmakla birlikte, halen yüzde 12'ler civarında
bulunmaktadır. Tarım sektöründe kişi başına gayri safî millî hâsıla, 1990'lı
yıllarda 1 000 dolarlar civarındayken, 2001 yılında 800 dolara düşmüş,
2004'teyse 1 450 dolarlar seviyesine tekrar yükselmiştir. Yine, son yıllarda
tarımdaki istihdamın payı azalma eğilimine girmiş olmakla beraber, 1990'lı
yıllarda yüzde 48 olan, 2004 yılında ise yaklaşık olarak yüzde 34'lere
inmiştir.
Tarım sektörü, taşıdığı
riskler ve stratejik önemi nedeniyle, mutlaka korunmalı, kollanmalı ve
desteklenmelidir. Dünyanın hemen her ülkesinde de tarım desteklenmektedir.
Ancak, tarımsal üreticimize yapılan destekler günü kurtarmak için ve politik
mülahazalarla yapılır, seçimlik kararlarla çiftçimizin gönülleri okşanmaya
çalışılırsa, sektörün ve üreticinin sorunlarına çözüm bulmak mümkün olmaz.
Bu çiftçi, bundan önce,
maalesef, seçim dönemlerinde, kimi siyasetçilerin "kim ne veriyorsa ben
beş fazlasını veriyorum" anlayışıyla, bir yıl vezir edilirken, beş yıl
rezil edilmiştir. Bu anlayış, çiftçimizi, tarlasını ekemez, kredi borcunu ödeyemez
ve geçimini temin edemez hale getirmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; onbeş yirmi yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde
tarımın, çiftçinin sorunları konuşulurken hangi sorunlar sıralanıyorsa, bugün
de, maalesef, sorun olarak aynı şeyleri konuşuyoruz. Bunun nedeni, tarımsal
desteklemelere ayrılan kaynakların yetersiz olmasından ziyade, sektörün yapısal
sorunlarının sürekli ertelenmesi ve sektöre özgü orta ve uzun vadeli tarım
politikalarının ortaya konulamaması, istikrarlı bir uygulamaya geçilememesidir.
Bu konuyu birkaç örnekle Yüce Heyetin huzuruna getirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, şu
anda, 2006 malî yılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesini görüşüyoruz.
Bakanlık bütçesi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken, Saygıdeğer Tarım
Bakanımız, sektörün fotoğrafını çekerek önümüze koyuyor. "Bugün, Türk
tarımında, işletme ölçeklerinin küçük ve parçalı olması, nüfus yoğunluğu,
geçimlik ve yarı geçimlik üretim yapan işletmelerin fazlalığı gibi yapısal
sorunlar bulunmaktadır" diyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 1990'lı yıllardan günümüze, baktığımız zaman,
sorunlar aynı. 1992 yılında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçe görüşmelerinde
konuşan dönemin Bakanı Sayın Necmettin Cevheri'nin tespitlerini aynen
aktarıyorum. Bakın, Sayın Cevheri, o gün ne diyor: "Bana göre, tarımımızın
önünde bulunan en önemli darbogaz, tarımda yaşayan nüfusun fazlalığıdır.
Nüfusunun yüzde 40'ı tarımda yaşayan bir ülkenin ne kalkınmış olması mümkündür
ne de kalkınmışlık iddiasında bulunması mümkündür." Yine, Sayın Cevheri
konuşmasına devamla, Türk tarımının önündeki darboğazlardan birisini de,
işletmelerin küçük oluşundan kaynaklanan sermaye noksanlığı olarak ortaya
koymaktadır.
Yine, 1994 yılında, Tarım
Bakanlığı bütçesi üzerinde, hükümet ortağı SHP Grubu adına konuşan bir
milletvekili arkadaşımız, bakın, aynen şunu söylüyor: "Türkiye yarıya
yakın nüfusunu tarımda tutarak kalkınamaz. Topraklarının çok parçalı ve dağınık
olması, kullanım verimliliğini olumsuz etkileyen bir başka unsurdur"
demektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliğine tam üyelik hedefi doğrultusunda uyum
çalışmalarını yürüten ülkemizin tarımda karşılaşacağı sorunlar, onbeş yirmi yıl
önce bu kürsüden tespit edilen sorunlardır. Ancak, işin içinden sağduyu ve teknik
bakış açısı çıkarılıp, yerine, günü kurtarmaya yönelik politik bakış açısı
yerleştirildiğinde, aşağıdaki tespitler gündeme geliyor.
Şimdi Yüce Heyete, 2005
malî yılı Tarım Bakanlığı bütçesinin Plan ve Bütçe Komisyonu görüşme
tutanaklarından iki CHP'li arkadaşımızın görüşlerini aktarmak istiyorum. İşte,
ilk örnek, Değerli Hocam Sayın Ergin'e aittir. Sevgili Hocam "Tarım
nüfusunu yüzde 35'ten yüzde 10'a indirelim diye sürekli bir öykü anlatılıyor.
Kırsal nüfusu bir tek nüfus bile azaltmaya Türkiye'nin ne ihtiyacı vardır ne de
doğru olur" demektedir.
Olaya farklı bir
pencereden bakan diğer CHP'li ikinci arkadaşımız, Trabzon Milletvekili Sayın
Akif Hamzaçebi ise bakın ne diyor: "Tarım sektörünün gayri safî millî
hâsıladan aldığı payın giderek azalması son derece normal bir gelişmedir. Yine,
tarım sektöründeki nüfusun ve istihdamın toplam nüfus ve istihdam içindeki
payının azalması da doğal bir gelişmedir. Olması gereken de odur; çünkü, sanayi
sektörünün ve hizmetler sektörünün ekonomideki gelişmesine paralel olarak tarım
sektörünün büyüklüğü azalacaktır" demektedir. Biz de aynen bu görüşe
katılıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ancak, şunu hatırlatmak istiyorum: Tarım sektörünün ciddî
sorunları vardır. AK Parti İktidarı, yıllardır ihmal edilmiş ve istismar edilen
bu sektörün sorunlarını hafifletebilmek için elini taşın altına sokmuş ve ciddî
bir mücadele vermektedir. Eksik ve aksak yönler elbette eleştirilecektir,
değişik öneriler gündeme getirilecektir; ancak, hiç kimsenin, özellikle de muhalefete
mensup arkadaşlarımızın sadece muhalefet etmiş olmak adına sektörün sorunlarını
gerçekçi olmayan bir zemine çekmeye hakları yoktur diye düşünüyorum.
Yine yıllardır Türkiye
Büyük Millet Meclisi kürsüsünden dile getirilen, ülkemiz tarımının önemli sorunlarının
çözümüne yönelik çeşitli yasal düzenlemeler AK Parti Hükümetleri tarafından
gündeme getirilmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasalaştırılmıştır. Türk
tarımının bütününün bir süreç kapsamında gelişimini hedefleyen bu kanunlar
çiftçimizin derdini kendine dert edinen bir anlayış sayesinde hızla
yasalaştırılmıştır. Bu kanunlardan bazı örnekler vermek istiyorum: Çiftçi
Borçlarının Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun, Gıda Kanunu, Bitki Islahçı
Hakları Kanunu, Organik Tarım Kanunu, Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu -ki,
yıllardır şikâyet edilen üreticinin örgütsüzlüğü konusunda yapılan yasal
düzenlemeyle artık bugün çiftçimiz örgütlü hale gelmiştir- Tarım Sigortaları
Kanunu -her türlü riske açık olan çiftçilerimiz artık daha güvenli bir zeminde
üretim yapma imkânına kavuşmuştur. 2006 yılı bütçesinde bu amaçla 200 trilyon
TL ödenek konulmuş- Toprak Koruma Kanunu, Türkiye Ziraat Odaları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Tarım Kredi Kooperatifi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun, Mera Kanunu, Lisanslı Depoculuk gibi birçok kanunî
düzenleme, tarımın yapısal sorunlarını orta ve uzun vadede çözmek için yine
hükümetimiz tarafından atılmış önemli adımlardır.
Tarım sektöründe
yıllardır arzuladığımız gelişmeyi gösteremediğimizi belirtmiştim. Ancak, bu
sonuç, ülkemizin genel ekonomik koşullarından bağımsız değildir. 2000 ilâ 2001
yılarında yaşanan son ekonomik krizlerin de etkisiyle ülke genelinde ekonomi
küçülmüş, millî gelir azalmış ve tarım sektörü de bu olumsuz gelişmelerden önemli
ölçüde etkilenmiştir.
2002 yılında AK Parti
İktidarından önce, her sektörde olduğu gibi, tarımda da ağır sorunlar
yaşanmaktaydı. 211 000 üreticimiz haciz, hatta, hapis tehlikesiyle karşı
karşıya gelmişti. Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan tarımsal
kredi borçları 2,7 katrilyon mertebesine ulaşmıştı. 3 Kasım 2002 seçimlerinde
milletimizin coşkulu desteğiyle göreve gelen AK Parti İktidarı, ilk iş olarak
çiftçimizi, üreticimizi, tarlaya, bahçeye, üretime, işinin başına döndürecek
zemini oluşturmaya başladı; çiftçimizi, haciz ve hapis baskısından kurtardı.
Aslında, bugünü
değerlendirmek için, tarımda o günün manzarasına bir bakmak lazım her alanda
olduğu gibi. Bakınız, o günün bazı başlıkları: Tarih, 2 Ekim 2001,
"Çiftçinin ikinci adresi cezaevi oldu." Bakın "çiftçi böbreğini
satıyor" yine aynı şekilde tarih 2001. Bakın, yine "çiftçi
öldü." Bunlar, Türkiye'nin o günkü tarım manzaraları.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Bir
de şu elimdekine bak!
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla)
- Yine bakıyoruz "Türkiye açlığa doğru gidiyor." O günkü manzaralar.
Yine "Tarım gözden çıkartıldı." Yine, işte bakın "Türkiye
sahipsiz kaldı."
ATİLA EMEK (Antalya) -
Sayın Milletvekilim, bak tazesi var burada, onlar bayatladı.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla)
- Şimdi bunları, tabiî, hatırlatmadan, bugünkü AK Parti İktidarının bu alanda
yaptıklarını anlamak doğrusu mümkün değil.
Ziraat Bankası ve tarım
kredi kooperatiflerinden alınan ve krizlerin etkisiyle geri ödenemeyen 2,7
katrilyonluk tarımsal kredi borcu yeniden yapılandırıldı, ödeme kolaylığı
getirildi, 1,5 katrilyonluk kısmı ise silindi. Bu uygulamalardan 765 000
çiftçimiz yararlandı.
Yine, çiftçimizin, 1995
yılından bu yana anapara ve faizleriyle birlikte 1 katrilyona ulaşan tarımsal
sulamada kullanılan enerji borçları da yeniden yapılandırıldı, ödeme kolaylığı
getirildi, ek bir faiz uygulaması yapılmadan, çiftçimizin enerji borçları 36
aya taksitlendirildi.
Zamanında borcunu ödeyen
abonelerimize ise, ilk kez, adaletin gereği olarak, yüzde 15'ler civarında,
borçlarını gününde ödemelerinden dolayı iade yapıldı, 52 trilyonluk bir kaynak,
bu amaçla, hükümetimiz tarafından seferber edildi.
Çiftçimizin önündeki
engelleri bir bir kaldırarak işe başlayan AK Parti iktidarının attığı önemli
adımlardan biri de, ziraî kredi faizlerinin süratle düşürülmesidir. Yüzde
59'lar seviyesinde olan ziraî kredi faizleri, evet, bugün yüzde 20'ler
seviyesindedir. Ancak, söz buraya gelmişken, özellikle, Ziraat Bankasından,
bugün, tarım kredi kooperatifleri daha önce yüzde 2 opsiyonlu kredi
kullanırken, maalesef, bugün, aynı şekilde tarım kredi kooperatifleri Ziraat
Bankasının bu kaynağından istifade edemiyor. Ben bunu da hükümetimizin,
doğrusu, dikkatine sunmak istiyorum.
Diğer taraftan, tarım
kredi kooperatiflerinde müteselsilen kefillik dediğimiz hadisede, özellikle,
bizden önceki dönemde çiftçilerimizin bilgisi olmadan birbirine kefil yapılan
uygulamalarla karşılaşıyoruz. Şu anda çiftçilerimizden bu manada oldukça çok
şikâyetler alıyoruz. Ancak, bizim dönemimizde, artık, özellikle çiftçilerimize
müteselsilen kefillik yoluyla değil, iki kefille kredi verilmektedir, tarım
kredi kooperatifleri aracılığıyla. Tabiî, ben buradan bir şeyi daha
hükümetimizin bilgisine -mutlaka bilgileri var- sunmak istiyorum: Ziraat
Bankasından kullanılan kredilerde istenen kefillerde memur gibi, esnaf gibi
kefiller istenmesi, çiftçilerimizi, doğrusu, zor durumda bırakıyor. Ziraat
Bankası yetkililerinin konuyu dikkate almalarını buradan belirtmek istiyorum.
Diğer yandan, uygulamaya
konulan tarımda cansuyu projesiyle çiftçilerimize verilen sübvansiyonlu kredi
faiz oranları ise, yüzde 8 ilâ 15 aralığına çekilmiştir. 2005 yılı ekim ayı
itibariyle 625 000 üreticimize yaklaşık 2,2 katrilyonluk kredi
kullandırılmıştır. 2002 Kasım ayında hampetrolün varili 23 dolar iken, 2005
yılında 70 dolara yükseldiği hepimizin malumudur. Petroldeki olağanüstü fiyat
artışı orta yerde dururken, muhalefete mensup arkadaşlarımızın tarımda tek
sarıldıkları konu, mazot ve gübre fiyatları olmaktadır. Hatta, sayın muhalefet
partisi liderlerinin konuşmasında "siz, 1 200 000 lira olan mazotu 2 000
000’a çıkardınız, gübreyi de yüzde 60 artırarak…"
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) - Allah'ına kurban.
BAŞKAN - Buyurun.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla)
- "… gübreyi de yüzde 60 artırarak
çiftçiyi perişan ettiniz" derken, biz işbaşına geldiğimizde, 20 dolar
seviyesinde olan hampetrol fiyatlarının 70 dolara çıktığının, kimyevî gübrenin
hammaddesi olan amonyağın tonunun 150 dolardan 300 dolara çıktığının söylenmesi
cesareti ve erdemini de göstermelerini beklerdik. Yine, hükümetimizin iradesi
dışında gelişen bu artışlara, eli nasırlı çiftçiyi ezdirmemek için, iktidarımız
boyunca yaklaşık 1,5 katrilyon lira mazot ve gübre desteği verdiğinin
söylenmesini beklerdik. Dürüst siyasetin de gereği bu olsa gerek.
Yine beklenirdi ki, bugün
ürününü satan çiftçinin, elde ettiği gelirle ihtiyaçlarını karşılarken, temel
gıdadan beyaz eşyaya, çocuğunu evlendirirken her türlü çeyiz ihtiyacını en az
yüzde 30, 40, 50 daha ucuza karşılayabildiğini ifade edebilmenizi beklerdik.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Domatesin 150 000 lira olduğunu da söyleyin.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla)
- Söyleyeceğim.
Sertifikalı tohum yem
bitkilerinde birçok girdinin KDV'sini yüzde 8'den 1'e, yüzde 18'den 8'e
indirdiğimizi; hayvancılık alanındaki desteklemeler için iktidarımızla birlikte
önemli çalışmaların başlatıldığını, 2005 yılında Hayvancılığın Desteklenmesi
Hakkında Kararname çıkartılarak destekleme kapsamının genişletildiğini,
2003'lerde 135 trilyon lira olan hayvancılık desteğinin 2005'te 622 trilyon
olarak gerçekleştiğini de söyleyebilmelerini beklerdik. Hayvancılığa ayrılan
destek miktarının, iki yıl içerisinde, yüzde 500 arttığının da söylenmesini
beklerdik.
Görüleceği gibi,
hayvancılık alanında da hükümetimiz, ülkemizin ekonomik imkânlarını zorlayarak
hayvan üreticilerimize en büyük desteği verme gayretinde olmuştur.
Tarımsal destekler
içerisinde doğrudan gelir desteğinin veriliş yöntemini hepimiz eleştiregeldik;
ama, bunları da şu anda farklı zemine çekiyoruz. Hükümetimiz bu konuda da yeni
enstrümanlar topluyor…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özegen,
konuşmanızı tamamlamak için mikrofonu açıyorum. Lütfen, son sözlerinizi…
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla)
- Toparlıyorum.
Özet olarak şunu
söylüyorum: Tarım, ülkemiz için vazgeçilmez sektörlerden biridir. Artık,
tarımımızı, siyaset malzemesi yapmaktan uzak, emin adımlarla geleceğe taşımak
için yapmamız gerekenleri yapmalıyız. Ülke nüfusumuzun yarıya yakınını
oluşturan çiftçi ve köylülerimizi istismar etmeden, emeğin ve alınterinin
karşılığını alabilecekleri imkân ve fırsatları beraberce oluşturalım diyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizin imkânları arttıkça, çilekeş çiftçilerimize daha
fazla kaynak aktaracağımız günlerin yakın olduğu inancıyla, biz, bu toprakların
yerlisiyiz, yabancısı değiliz; bu toprakların sahibiyiz ve bin yıldır bu
toprakları işleyen, yeşerten, can veren insanların çocuklarıyız. Bizim tarıma
bakışımız bu çerçevededir. İnşallah, tarımın yapısal sorunlarıyla birlikte
diğer sorunlarını da en kısa sürede çözeceğiz.
Ancak, hemen, sözümü
toparlarken şunu ifade etmek istiyorum: Özellikle tarımda bu yapısal sorunlara
el atan hükümetimiz, bir taraftan da arz-talep dengesinden kaynaklanan çeşitli
ürünlerdeki, üreticimizin ürettiği ürünlerdeki, arz fazlasından kaynaklanan
fiyat düşüşleri için de, zaman zaman, İhracatı Teşvik Fonundan bu ürünleri
desteklerken, diğer taraftan da farklı prim uygulamalarıyla, çiftçimizin,
dönemsel, bu ürünlerde yaşadığı fiyat sıkıntısını çözme gayretini de gözardı
etmemeliyiz diye düşünüyorum. Geçen yıl patates üreticileriyle aynı sorunu
çözmüştür; şimdi, elma üreticilerinin sıkıntısı var; yine, 40 dolar tonuna,
aynı şekilde destek vermiştir. Elbette ki, şu anda, pamuk üreticilerimizle
ilgili prim açıklaması da, hükümetimiz tarafından, Sayın Başbakanımız veya
bakanımız tarafından yapılacaktır; ancak, tarımın sorunlarını gündelik bakış
açısıyla çözemeyeceğimizi, onbeş yirmi yıllık süreç içerisinde, bu anlayışın
tarımı çökerttiğini görmeliyiz ve tarıma bu çerçevede bakmalıyız diyorum ve
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarken, tüm çiftçilerimizi de buradan saygıyla
selamlıyorum; gelecek güzel günleri beraberce yaşamak ümidiyle, hepinize en
derin saygı ve sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özegen.
AK Parti Grubu adına
üçüncü konuşmacı, Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar[!])
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Bravo Necdet!..
AK PARTİ GRUBU ADINA
NECDET BUDAK (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında Grubum adına
söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…
(CHP Grubu
milletvekilleri Genel Kurul salonunu terk etti)
AHMET YENİ (Samsun) - CHP
gitti, ne yapalım…
NECDET BUDAK (Devamla) -
Fizikte bir kural vardır; boşaltırsanız yeri doldurulur. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Senin gibi adamların yeri doldurulur…
BAŞKAN - Sayın Budak,
buyurun, siz Genel Kurula hitap edin.
NECDET BUDAK (Devamla) -
Çıkıp televizyondan da izleyebilirsiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Dünya Ticaret Örgütü ve
Avrupa Birliğindeki gelişmeler…
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Senin gibi dönek çok!..
NECDET BUDAK (Devamla) -
…sadece ülkemiz tarımını değil, tüm dünya tarımını etkilemektedir. Buna göre,
uluslararası düzeyde rekabet edebilecek kalite ve fiyatta tarımsal üretim
yapmak, tarım-sanayi entegrasyonunu geliştirmek, tarımımızda yapısal dönüşümü
zorunlu kılmaktadır.
Buradan bizi dinleyen
çiftçilerimize şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Biz, sağduyulu, yavaş, ama,
kendinden emin politikalarla orta-uzun vadeli yaklaşıyoruz ve bu anlamda, son
dört yıl ve gelecek beş yılda nasıl bakıyoruz tarıma…
Tarım reformundaki,
tarımdaki bu reform sürecinin amacı, Türk tarımını rekabetçi hale getirmektir.
Rekabet nedir; verimlilik, kalitedir ve maliyette düşüklüktür. Rekabet ve
kalitede büyük bir problemimiz yok; ancak, maliyette problem yaşıyoruz.
Maliyette problem yaşamamızın en büyük nedeni ise mazot ve gübrenin
hammaddesinde yüzde 90 oranında dışarı bağımlı olmamız; ama, bütün bunlardan,
her şeyden önemlisi, Türkiye'de neye sahip olduğumuzu bilmiyorduk ve son dört
yılda, doğrudan gelir desteği uygulamasıyla birlikte çiftçi kayıt sistemine
geçilmiştir.
Çiftçi kayıt sistemine
göre, 2004 yılı itibariyle, ülkemizde yaklaşık 3 000 000 çiftçi, 167 000 000
dekar alanda, 16 000 000 adet parselde, 197 çeşit farklı ürünü üretmektedir.
Biz, çiftçi kayıt sistemiyle, ülkemizdeki çiftçilerin yüzde 91'ini kayıt altına
almış bulunmaktayız. Bunun yüzde 100 olması için de, bu geçtiğimiz yıl,
arazilerde tapu intikallerinden para almıyoruz; ama, bunun yüzde 100'e ulaşması
için de, özellikle orman vasfını kaybetmiş arazilerin kontrol altına alınması
için 2/B'nin Meclisten çıkması gerekir. Tabiî ki, tüm bunlar yeterli midir,
kayıt altına aldık; hayır değildir, daha iyisini yapmamız lazım.
Tabiî, biz, dünyayı
biliyoruz; daha geçtiğimiz hafta Hong Kong'da tarımla ilgili önemli kararlar
alındı. Türk tarımının hedefini biliyoruz; Türk tarımının hedefi, rekabetçi
yapıya kavuşmak ve Avrupa Birliği ortak tarım politikasıyla bütünleşmektir.
İşte bunu düşünerek, biz, 2006-2010 yıllarını içeren bir tarım strateji belgesi
hazırladık. Tarım strateji belgesini, Meclisteki bütün milletvekili
arkadaşlarımızın okuması, anlaması ve çiftçilerimizle paylaşması gerektiğine
inanıyorum; çünkü, bugüne kadar, tarımda genellikle tek yıllık politikalar
tanımlanmış; ama, bu belgeyle birlikte, tarımda beş yıllık tarım
politikalarının ilkeleri, amaçları ortaya konulmuştur.
Türkiye'de 70 000 000'un
23 000 000'u kırsal kesimdedir; tarım doğayla iç içe olmak nedeniyle de zor bir
konudur. Bu nüfus, aynı zamanda büyük bir oy potansiyeli olarak görüldüğünden
ve üzerinde kolay siyaset yapıldığından, burada popülist politikalar ve kolay
politikalar yapılmaktadır. Bunu düşünen Başbakanımız, tarım strateji belgesiyle
beraber bu tarım strateji belgesinin kanunlaştırılmasını öngörmüştür. Bunun
için de, Türkiye'de ilk kez -Türkiye Cumhuriyetinin bir tarım kanunu yoktu- bu
tarım kanunu biz gündeme getirdik ve bu kanunu, biz, Tarım Komisyonunda
görüştük, Meclise de sunduk. Türkiye Cumhuriyetinde ilk kez tarım kanunu
çıkıyor; bu, çok gecikmiş bir olay.
Tabiî, cumhuriyet
tarihimizde tarımla ilgili çok ilkler var bu dönemde. Bu ilklerden birisi de,
tahıllarda, buğdayda, mısırda, çeltikte prim sistemine geçilmiş olmasıdır. Bu
Parlamento döneminde, tarım politikalarına bir yaklaşım değişikliğini
yaşadığımızı görüyoruz. Çiftçilerimize, buradan, şunu seslenmek istiyorum:
Doğrudan gelir desteğinde artık yavaş yavaş azalma, ama, prim sistemine bir
yönelme söz konusudur. Prim sistemiyle, artık, hem teşvikler hem telafi edici
önlemler hem de üretim planlaması bakımından primler önemlidir.
Tabiî, tarımda rekabetçi
olmak için de verimlilik artışına ihtiyacımız vardır. Özellikle hayvansal
üretim bitkisel üretime göre 8 kat daha fazla getirisi olduğundan, son yıllarda
hayvancılığa büyük destek verilmiştir. Tarımda işletmelerin küçük olması, yine,
rekabetimizi engelliyor. Avrupa Birliği ortak tarım politikasıyla, Avrupa
Birliği tarımıyla yapısal anlamdaki en büyük farklılığımız da arazilerin küçük
olmasıdır. Bu nedenle de, Tarım Bakanlığı bünyesinde Tarım Reformu Genel
Müdürlüğünün çalışmaları, bu anlamda, çok önemlidir. Bu, tarımda arazi
toplulaştırması yapılırsa, 60 dekar arazisi olan, 10 parçalı yerde arazisi olan
çiftçimiz, bu tarlaları traktörle dolaşmak zorunda kalmayacaktır ve çok basit
bir örnekle, biz, 2001 yılında, Türkiye'de, sadece 2,146 milyon dekarlık alanda
toplulaştırma çalışması yapılırken, 2005 yılı itibariyle 3,4 milyon dekara
ulaşmış ve yüzde 58 oranında bir artış sağlanmıştır. 2002 yılında Tarım Reformu
Genel Müdürlüğüne 5,4 trilyon ödenek ayrılırken, 2006 yılında 23 trilyon;
yaklaşık yüzde 292'lik kümülatif bir artış olmuştur. Bu rakamlar da gösteriyor
ki, bizim, bu yapısal soruna ne kadar önem verdiğimizi göstermektedir.
Tabiî, Avrupa Birliğiyle
tarama süreci, geçtiğimiz hafta, Brüksel'de devam etti. Burada rekabet
edilebilirlik açısından, bizim, Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün bu
çalışmalarını, Avrupa Birliği ortak tarım politikasının özel önem verdiği
kırsal kalkınma müdürlüğüne dönüştürmemiz ve kırsal kalkınma müdürlüğü
içerisinde, kırsal kalkınma müdürlüğünden ayrı, bir ödeme birimini bir an önce
kurmamız ve Avrupa Birliğinden gelecek fonları buraya aktarmak ve yapısal
anlamdaki reformları da burada uygulayarak, bu paralarla programları yürütmemiz
gerekiyor ve inanıyorum ki, bu söylediğim, 2007 yılında hayata geçecektir.
Tabiî, şu da bir gerçek:
Türkiye'de, tarımsal ürünlerin bazılarında fiyat istikrarsızlığı yaşıyoruz.
Bunun nedeni, petrol fiyatlarındaki aşırı dalgalanmalar, arz fazlalığı. Tabiî,
20 dolar varilden 70 dolara geldi. Bu, Türkiye tarımını olduğu gibi, tüm dünya
tarımını da önemli ölçüde etkilemektedir. Mesela, bunu, bu yıl, en çarpıcı
örnekle buğdayda yaşadık. Toprak Mahsulleri Ofisi, ülkemizde yeterinden fazla
-19 000 000 ton- buğday üretilmesine rağmen 30 000 lira primle telafi etmeye
çalışmış, aynı zamanda 5 000 000-6 000 000 ton buğdayı satın almışız ve de
tüccara ezdirmemek için, tüccardan daha yüksek fiyat vermişiz üreticiye. Bütün
bunları yaparken de, genel ekonomiye yaklaşık 8 trilyon ek maliyeti de göze
almışız.
İşte, bu durumu
gözetirken, bizim, yavaş yavaş, artık, Türkiye'de bölgesel üretim planlarına
yönelmemiz lazım; yani, prim sistemine ve bölgesel üretim planlarına geçmemiz
lazım. Bu da, zaten Tarım Kanunu Tasarısında şu anda var. Tabiî, örneğin, biz
Trakya'da buğday yerine ayçiçeğine destek verirsek sadece -yağ açığımız
nedeniyle- ülke ekonomimize daha fazla katkıda bulunabiliriz.
Bizi dinleyen
çiftçilerimizin, artık, böyle kısa, günübirlik değil, orta-uzun vadeli kalıcı
tarım politikalarını irdelemeleri lazım. Eğer biz, burada, çok kısa vadede,
çiftçilerimizi, bir anlamda yanıltmaya kalkışırsak, bundan, hem biz hem
çiftçimiz ve Türkiye kaybeder diye düşünüyorum.
Tabiî, burada,
milletvekili arkadaşım, AK Parti Hükümetinin yapmış olduğu destekleri tek tek
anlattı, 10,5 katrilyon DGD desteğinden bahsetti. Ben, burada, prim desteği
verilen… Tüm destekler, yaklaşık 33 kalemde destek veriyoruz, 197 çeşit ürüne
destek veriyoruz; ama, eğer istersek, bizim popülizm yapma şansımız da var; iki
üç kalemde verip, halkımıza, çiftçimize "bakın iki kalemde bu kadar çok
veriyoruz" diyebiliriz; ama, bunun ne derece doğru olduğunu da tartışmamız
lazım; çünkü, biz, 197 çeşit ürünü üreten farklı bölgelerdeki farklı üreticilerin,
farklı kesimlerin hiçbirini mağdur etmemeye çalışıyoruz.
Makroekonominin
iyileşmesi çok önemli. Genel ekonomiden tarım politikalarını ayırmamız doğru
değildir. Genel ekonominin iyileşmesiyle birlikte, yine milletvekili
arkadaşımızın saydığı, elektrik enerjisinde, gübre konusunda çok büyük
desteklerimiz oldu. Mesela, çok basit rakamlarla ortaya koyarsak; faiz oranları
geçmişte yüzde 59 idi, yüzde 8,15'e indi. Yine, traktör sayısı, çok basit
olarak, 2002'de 6 300 traktör satın alınırken, bu rakam 2003'te 16 000, 2004'te
34 000, 2005'te 40 000'e çıkmıştır. Yine, mazottaki destekler 2003 yılında 315
trilyon, 2004'te 323 trilyon, 2005'te 406 trilyondur. Gübrede de, 2005 yılı
itibariyle, 275 trilyon destek verilmiştir.
Bir de, burada söylenen
bazı yanlış anlatımlar var. Örneğin, hayvansal üretimde gerileme olduğu
söyleniyor. Hayvansal üretimden süt üretimini dikkate alırsak, 2002'de 8 409
000 ton üretilirken, 2005'te yaklaşık 10 000 000-11 000 000 ton üretilmiştir.
Kırmızı ette, 2002'de 421 000 ton iken, 2005'te 460 000 tondur. Yani, süt
üretiminde yüzde 28, kırmızı ette yüzde 6,5; beyaz et üretiminde ise yüzde 36,5
artış olmuştur.
Bu desteklemelerin
hepsini, aslında, biz burada söylerken, belki taraflı davranabiliriz
gerekçesiyle, ben uluslararası kaynaklara da başvurdum. Bu, 2004 yılı OECD
raporu; OECD raporuna göre, Türkiye'de, 2004 yılı itibariyle, hükümetin toplam
destek miktarı, bütçe üzerinden, 4,4 katrilyon, tüketici üzerinden 12,5
katrilyon; toplam 17,3 katrilyon civarında bir destek verilmiştir. Bunun da
gayri safî millî hâsıla içerisindeki toplam payı yüzde 4,2'dir. Bu pay, Avrupa
Birliğinde 1,2; Amerika Birleşik Devletlerinde ise, 0,93'tür. Yani, OECD
raporuna göre, Avrupa Birliği ve ABD'ye göre yaklaşık 3-3,5 kat daha fazla
destek verilmektedir.
Tabiî, burada,
çiftçilerimiz şunu unutmasınlar: Genel ekonomi iyi olmazsa tarım ekonomisi de
iyi olmaz; ama, her şeyden önemlisi, çiftçilerimizin kesinlikle Avrupa Birliği
projesinden çekinmemeleri gerekir, korkmamaları gerekir. Neden derseniz, Avrupa
Birliği değerleri, çiftçimize de, altyapısına da refahı getirecektir.
Özellikle bunu
düşündüğümüzde, çiftçilerimizin sosyal güvenliği çok önemli. Çiftçilere şunu
sorduğumuzda, 40-50 dönüm tarlası olmak yerine, Bağ-Kurdan emekli olup, belli
bir sosyal güvencesinin olmasını tercih edebilirler. İşte, bu anlamda da, biz,
Bağ-Kurdan emekli çiftçilerimize yüzde 85 zam yaptık ve 150 000 000 alanlar, şu
anda 280 000 000-300 000 000 alıyorlar. Tabiî ki bu yeterli değil, ama, daha
iyisinin yapılması için, kırsal kalkınma anlamında ağırlıklı politikalara önem
vermemiz gerekiyor.
Prim ödemeleriyle ilgili
olarak şunu söylemek istiyorum: Biz, prim ödemelerini genellikle telafi edici
önlemler olarak uyguluyoruz. Ben inanıyorum ki, önümüzdeki yıldan itibaren
primleri telafi edici önlemden çok, ürünleri ekmeden önce prim desteklerini
açıklayabilirsek, bütçe tekniğine de bunu uydurabilirsek, ülkemizde farklı
bölgelerde destekleyeceğimiz ürünlere vereceğimiz primlerle, uluslararası
gelişmeleri de dikkate alarak, üretim planlamasına geçebiliriz.
Tabiî, bu son iki yıl
itibariyle ülkemizde prime kayış olduğundan bahsettim. Örnek olarak, 1993
yılında 4,6 trilyon prim ödenirken, 2001 yılında 339; ama, 2005 yılında 656
trilyon prim ödemesi yapılmıştır.
Tarım kanununu çok önemsiyorum.
Burada, bir konuşmacımız şundan bahsetti: Gayri safî millî hâsılanın yüzde 1'i
olacak. Tarım kanununda yüzde 1'i demiyor, en az yüzde 1'i diyor, daha fazlası
olabilir.
Artı, küçük çiftçiyi yok
etmek gibi bir düşüncemiz kesinlikle olamaz. Türkiye'deki mikroklimatik
bölgeler ve organik tarım kanununun çıkmasıyla beraber, özellikle küçük
işletmeler, organik tarıma çok yatkındır; organik tarımla birlikte, bu alanda
üretim yapabiliriz ve rekabet edebileceğimiz bir alandır.
Kooperatiflerle ilgili
olarak, destek olduğumuz kooperatiflerin sayısı, geçtiğimiz yıllara göre çok
çok…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Budak.
NECDET BUDAK (Devamla) -
Burada, biz, birçok kanun çıkardık, çok söyleyeceğimiz şey var; ama, ben çiftçilerimize,
üreticilerimize şunu söylemek istiyorum çok kısa olarak, toparlamak amacıyla:
Çiftçilerimiz, bu desteklerin genel ekonominin iyi gitmesiyle kendilerine
yansıdığını iyi bilsinler, bunların geçmişte böyle olmadığını bilmeliler,
bunları unutmamalılar. Ayrıca, tarımda, artık, siyasetin kolay yapılmasına izin
vermemeliler. Tarım kanunuyla, inanıyorum ki, tarım politikaları bir devlet
politikası haline dönüşecektir.
Sağduyulu, bilimsel,
akılcı, hedefi belli olan bir Türk tarım politikası mevcuttur. Eksikleri,
problemleri vardır; bunları da, hep beraber, el ele vererek başaracağız
diyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Budak.
Sayın milletvekilleri, AK
Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Zekeriya Akçam.
Buyurun Sayın Akçam. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 15 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
ZEKERİYA AKÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Dışişleri
Bakanlığı bütçesi üzerinde Parti Grubum adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Dışpolitika konusunda
dünya bir evrimden geçmektedir. Bu evrim neticesinde ortaya çıkacak olan
tabloda, yeni bir düzen mi yoksa yeni bir kaos mu göreceğiz, onu henüz
bilmiyoruz. Ancak, tahmin ettiğimiz şey, en azından, Türkiye'nin, bu evrim
aşamasından sonra oluşacak yeni tabloda çok önemli ve belirleyici bir yere
sahip olacağıdır. Bizim bu öngörümüz, dış politikaya yön veren, teorisyenden
karar vericisine, entelektüelinden eylemcisine kadar herkes tarafından paylaşılan
bir inançtır. Bu hakikat sebebiyledir ki, Türkiye'nin söylediği, yaptığı,
yapması gerektiği düşünülen her şey, büyük bir
dikkatle takip edilmektedir. Türk Milleti de, tarihin kendisine biçmiş
olduğu öncü rolünü üstlenme ve bu rolün gereklerini bihakkın yerine getirme
heyecanını yaşamaktadır. Bu başarıda katkıları bulunan Sayın Başbakanımız başta
olmak üzere, Dışişleri Bakanımıza, bütün milletvekili arkadaşlarımıza ve
kıymetli diplomatlarımıza takdir ve tebriklerimi sunmayı bir borç addediyorum.
Her şeyden önce, şu anda,
dünya tarihinin en ciddî geçiş dönemlerinden birini yaşamaktayız. Böyle
zamanlarda, millî menfaatlarımızın azamî şekilde muhafazası ve müdafaası
hususlarının ne kadar zor olduğunun hepimiz farkındayız. Öte yandan, biz, başka
bir şeyin daha farkındayız; milletler, dünya sistemi içerisinde memnun
olmadıkları ya da hak etmediklerini düşündükleri bir durumdan daha iyi bir
duruma geçme şansını, ancak ve ancak bu transformasyon dönemlerinde
yakalayabilirler. Türkiye'nin Avrupa Konseyi ve NATO'ya üyeliği, Kıbrıs
konusundaki kazanımları hep böyle dönemlerin ürünüdür. Mesela, NATO üyeliğimiz,
her ne kadar şimdi olduğu gibi, o dönemin de anamuhalefeti olan Cumhuriyet Halk
Partisi tarafından lüzumsuz mesuliyet ve meşguliyet olarak anlaşılsa ve ifade
edilse de, tarihimizin en isabetli dışpolitika tercihlerimizden birisidir.
Sanırım, bu görüşüme kendileri de iştirak edeceklerdir.
Sayın milletvekilleri,
Berlin Duvarının yıkılışından sonra yönümüzü döndüğümüz Batı âleminin -ki, buna
Amerika Birleşik Devletleri de dahildir- hızla yeni bir ilişkiler ve kurumlar
yapılanmasına girdiğini görmekteyiz. Biz ise kendi statik ya da dinamik
durumumuz diyelim ya da bizim kendimize has durumumuz diyelim, şu veya bu
sebepten dolayı bu sürecin dışında kaldık. Peki, bu gerekçelerle kendimizi ikna
ederek değişimin dışında kalabildik mi; tabiî ki hayır. Bugün devrim olarak
nitelendirdiğimiz bu reformları o gün yapabilir miydik; bu meçhul; ancak, en
azından, dünyanın gidişatına ve çevremizde olup bitenlere bigâne kalmamak suretiyle,
kendimizi, millet ve devlet olarak bir fildişi kuleye hapsetmeyebilirdik. Bugün
şikâyet ettiğimiz pek çok olumsuz hususun tarihi taa o zamanlara dayanır.
Özetle "bir nehirde ikinci kez yıkanılmaz" lafı, meşhur bir Yunanlı
filozofa aittir; çünkü, ikinci kez geldiğinizde nehir de siz de değişmiş
olursunuz.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde dışpolitika ifadesinin çağrıştırdığı bütün olaylar ve kavramlar, aynı
zamanda, dünya politikasının da öncelikli gündem maddeleridir. Avrupa
Birliğinden Irak'a, Afganistan'dan İsrail, Filistin ve Kıbrıs sorununa,
demokrasi insan haklarından, ırkçılığa ve ayırımcılığa karşı mücadeleye kadar
AK Parti İktidarının yürütmüş olduğu dışpolitika siyaseti, Türkiye'yi dünya
sistemi içerisinde çok önemli bir noktaya taşımıştır.
Soğuksavaşın bittiği ilk
birkaç yıl içerisinde, yani, 90'lı yılların başında, bir dalga olarak gelen ve
dünyayı değiştiren heyecanı, şimdi vermiştir bu hükümet Türk Milletine. Son üç
yıldır yapılanlar eğer 90'lı yılların başında yapılmış olsaydı, bugün Türkiye
çok farklı bir yerde olurdu. Bunu kimse inkâr edemez. Bugün siyasî kararlar
alınırken gösterilen titizlik, uzun vadeli hesap ve millî, manevî sorumluluk o
zaman gösterilmiş olsaydı, başta Kıbrıs olmak üzere, ilginç, bir o kadar da
garip dışpolitika oyunlarıyla uğraşıyor olmazdık, istesek de olamazdık zaten.
Bu noktayı aydınlatmak
için bir iki misal vermek istiyorum. Avrupa Birliği Komisyonu 30 Haziran 1993
tarihinde Rum yönetiminin adaylık başvurusunu uygun bulduğunda, bu, hem 1960
tarihli Garanti Anlaşmasına hem Mart 1990 tarihli ve 649 sayılı Güvenlik
Konseyi Kararına ters düşmekteydi. Kıbrıs Rum kesiminin Ada'nın tamamını temsil
eder durumda olduğunun tescili de, Temmuz 1994 yılında, Avrupa Birliği Adalet
Divanının aldığı bir kararla, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin, Kıbrıs Rum
yetkili makamları tarafından verilecek bir belge olmadan Kuzey Kıbrıs'tan meyve
ve sebze ithalatını yasaklamasıyla sağlanmış oldu. Divanın bu kararıyla Avrupa
Birliği üyesi ülkeler, Rum kesiminin, Ada'nın tek meşru temsilcisi olduğunu
kabul ediyordu. Kararda yer alan ifadeler aynen şöyledir: "Kıbrıs
Cumhuriyeti, Avrupa Birliğinin tüm üye devletlerince tanınan egemen bir devlettir." Bugün, AK Partinin,
Kıbrıs davasını kaybettiği ifade edilerek eleştirilmesi son derece haksız ve
insafsız bir tenkittir. Benzer şekilde, Türkiye'nin 1987 yılındaki başvurusuna,
Komisyonun cevabında da ilginç noktalar vardır; bir yandan Türkiye'nin üyeliğe
hazır olmadığı kesin bir şekilde ifade edilirken, diğer yandan Türkiye'yle
gümrük birliği tavsiye edilmektedir. O dönemin iktidarları ise bu tavsiyeye
büyük bir nimet gözüyle bakmış ve 1992 yılından başlamak üzere Ortaklık
Konseyinde gümrük birliğine giriş konusunda olağanüstü bir çaba harcamıştır.
Nihayet, 1993 yılındaki
kararla, Türkiye, tek taraflı olarak gümrük birliği yükümlülüklerini
üstleneceğini ilan ettiğinde ve bunun için çaba sarf ettiğinde, aklı eren
Avrupalılar bize çılgın gözüyle bakmışlardır. Tabiî, Rum kesiminin Ada'nın
tek temsilcisi olarak AB'ye üyelik
taahhüdünün verilmesi ve buna ilişkin sürecin başlatılmasıyla, gümrük birliğini
Türkiye'nin tek taraflı olarak üstlenmesine rıza gösterilmesinin aynı zaman
periyoduna denk düşmesi tesadüf değildir. O dönemin iktidarı, şimdinin
muhalefeti olan arkadaşlar ne kadar inkâr ederse etsinler, Türkiye'nin bir
rüyası olarak sunulan gümrük birliğiyle Kıbrıs davası çok yakından ilintilidir.
Dönemin Dışişleri Bakanı
için Avrupa Birliğiyle ilişkilerde iki husus kırmızı çizgiydi; birincisi,
Kıbrıs'ta taviz vermemek; diğeri, Yunanistan'ın malî protokole ilişkin veto
hakkını kullanmamasını garanti altına almak; yani, Kıbrıs Rum kesimine üyelik
yolunu açmamak; ama, diğer yandan da malî protokolü işletmek; ne o oldu, ne
diğeri. Türk Milleti, arkadaşların macerasını cebinden finanse etti malî krizler
yaşayarak.
Peki, Yunanistan ne
yaptı; Kıbrıs Rum kesiminin tam üyelik garantisi karşılığında Türkiye'nin
gümrük birliğini üstlenmesine veto hakkını kullanmadı sadece; ancak, malî
protokole karşı vetosunu hep sürdürdü. Tabiî, bu kabulün içerisinde Almanya ve
başka ülkelerin de katkısı olmuştur. Aksi takdirde doğu genişlemesi tehlikeye
girecekti Avrupa Birliğinin. Bütün
bunlara rağmen, o dönemde veya hemen akabinde bu kaybı telafi etmek için
Yüce Meclisten çıkmış herhangi bir karar ya da tepkiyi dile getiren herhangi
bir resmî ve diplomatik anlamı olan girişim var mı; hayır. Sadece ne var
kıymetli arkadaşlar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclisinin almış olduğu bir
karar var ve bu kararı destekleyen dönemin Dışişleri Bakanının Ortaklık Konseyi
toplantısında yapmış olduğu bir konuşma. Tabiî, bunun neticesi, 1997
Lüksemburg'da Güney Kıbrıs'la tam üyelik görüşmeleri başlatılırken Türkiye'ye
adaylık statüsünün bile verilmemesi olmuştur; yani, halk deyimiyle, atı alan
Üsküdar'ı geçmiştir.
Ancak bu hükümet döneminde
Kıbrıs politikası gerçekten bir millî Kıbrıs davası olarak kabul edilmiştir.
Çok büyük çabalar sonucu hükümetin kurulduğu ilk aylarda bir fırsat olarak
yakalanmış; ancak, soğuksavaş dönemi reflekslerimize yenik düşülerek bu da
kaçırılmıştır. Bütün bunlara rağmen, bu hükümetin en büyük tarihî
başarılarından biri, kırk yıldır sanık sandalyesine oturtulan Türkiye'yi ve
Kıbrıs Türklerini sanık sandalyesinden kaldırmak ve yerine Kıbrıs Rumlarını
oturtmak olmuştur.
Gelelim gümrük birliği
meselesine. Bugün muhalefetin bizi en çok eleştirdiği hususların başında,
ekprotokolün teşmili gelmektedir; ekprotokolün uygulanması meselesi. Bu
meselenin ayrıntılarına girmeyeceğim; ancak, geç de olsa şu sorulara cevap
bulunması gerekiyor:
1. Gümrük birliğinin
anlamı, devletin klasik egemenlik yetkilerinden olan iki yetkiyi bir başka
mercie devretmek demektir; yani, gümrük koyma ve üçüncü ülkelerle ticaret akdi
ihdas etme irade ve yetkisini tamamıyla devretmektir. Bu iki yetkinin
münhasıran Birliğe ait yetkiler olduğu, bütün Avrupa Birliği anlaşmalarında ve
Avrupa Birliği Anayasasında yer almıştır. Söz konusu gümrük birliği kararı,
Avrupa Parlamentosu tarafından onaylanmıştır. Peki, Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından onaylanmış mıdır; hayır. Söz konusu karar Bakanlar Kurulu
kararı olarak Resmî Gazetede yayımlanmış mıdır; hayır. Peki, Ortaklık Konseyi
kararlarının doğrudan uygulanacağına dair, iç hukukumuzda doğrudan
uygulanacağına dair Anayasamızda herhangi bir hüküm var mıdır; hayır.
Soru 2. Avrupa Birliği,
bir yetki devriyle kurulan bir devlet değildir; yani, bir federal devlet
değildir. Millî hükümetlerin, üye devletlerin devretmiş oldukları yetkilerini
kendilerinin de temsil ettikleri bir organ içerisinde kullanmalarıdır; yani,
paylaşılmış yetkiler söz konusudur; meşruiyeti de buradan gelir zaten. Peki, bu
iki egemenlik yetkisinin devrine rağmen karar alma mekanizmalarında oy hakkı ya
da temsili var mıdır; en azından teknik komitelerde bu hak mevcut mudur; hayır.
Üçüncü soru: Şimdi, bu
gümrük birliği kararı sırasında Güney Kıbrıs'ın tam üye olacağı belliydi. Peki,
anlaşmanın aslına, dönemin hükümeti, Rum kesimine teşmil edilmeyeceğine dair
herhangi bir çekince koymuş mudur; hayır. Peki, koymuş olsaydı, bugün, bu
garabet karşımıza çıkar mıydı; tabiî ki, hayır.
Kıymetli arkadaşlar,
garabet şudur: Aslı Meclisten geçmeyen bir anlaşma ya da kararın ekini
Meclisten geçirmeyi tartışmaktır. Bu garipliği, kısmen, belki, arkadaşların o
dönemki meşguliyetine verelim; ama, hadisede ciddî bir mesuliyetsizlik olduğu
apaçık, aşikârdır.
Diğer garabet de şudur:
Türkiye Cumhuriyeti olarak, başta Dünya Ticaret Örgütündeki pozisyonumuz olmak
üzere, Avrupa Birliğinin üçüncü ülkelerle yapmış olduğu ticaret anlaşmalarını
izlemek durumundayız, buna mecburuz. Yani, siz, bir egemen devlet olarak,
menfaatlarınız bunu icap ettirse de, mesela Azerbaycan'la bir ticaret anlaşması
yapamazsınız; ama, Arjantin ya da Peru'yla, sırf Avrupa Birliği yaptığı için
yapmak zorundasınız. Peki, bu iradenin oluşumunda var mısınız; hayır, yoksunuz.
Bu şekilde, o döneme ait pek çok gariplikler mevcuttur. Böyle garabetlere
sebebiyet vermediği için de hükümeti tekrar kutlamak istiyorum.
Tabiî, başka ilginç bir
hadise de, mesela, dönemin Dışişleri Bakanı, NATO Bakanlar Kurulu Toplantısına
davetli ve Bosna-Hersek meselesi görüşülecek. Sayın Bakan, parti kararıyla,
aynı tarihte yapılan Sosyalist Enternasyonale katılıyor, Başbakan Yardımcısı ve
Dışişleri Bakanı olarak. Bizi "parti ile devleti birbirine
karıştırıyor" diye tenkit eden kıymetli arkadaşlarımızın dikkatine sunmak
istiyorum bu notu da.
Burada, genellikle,
dışpolitika meselesini konuşurken, tabiî ki, ağırlıklı olarak, bizim
konuştuğumuz mesele Avrupa Birliği, Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri meselesi
oldu. Tabiî, yöneltilen eleştirilerin çok büyük çoğunluğu da, Avrupa'nın bize
niçin çifte standart uyguladığı, bundan sonra ilişkilerimizin belirsizliği ve
neden, bizim, daha önceden tam üyeliği garanti etmeden, böyle bir yola
girdiğimiz konusundaydı. Sanıyorum, başta vermiş olduğum tarihî perspektif bu soruya
açıklık getirmiştir.
Şunu açıkça ifade
etmeliyim ki, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri baştan farklı bir sisteme
oturmuştu. 1964 yılındaki Ankara Anlaşmasının onaylanması sırasında yapılan
görüşmelere ilişkin Meclis tutanaklarına baktığımız zaman, merhum Coşkun
Kırca'nın Türkiye ile Yunanistan'a neden farklı bir perspektif verildiğini
açıklayan ve bu karara destek veren bir konuşması vardır; çünkü, o zaman da
Türkiye ile Yunanistan'a farklı bir takvim öngörülmüştü tam üyelik için Avrupa
Ekonomik Topluluğuna. Türkiye'nin geçiş süreci daha uzun olduğu halde,
Yunanistan'a daha kısa bir süre tanınmıştı. Bunun, neden Türkiye'nin faydasına
olduğunu, neden Türkiye'ye böyle bir fırsatın, yani avantajın verildiğini ve
uzun sürede Avrupa Birliğine entegre olmanın faydaları üzerine ilginç ve
bilimsel kanıtlarla desteklenmiş muhteşem bir konuşması vardır. Daha sonraki
evrelerde de, 1987'deki müracaatımızda olsun, 1991'den sonraki dönemlerde
olsun, bu farklı uygulama devam etmiştir. Bu farklı uygulama, haklı veya haksız
mıdır; bu ayrı bir tartışma konusu; ama, bu, hep, baştan beri vardı zaten.
Avrupa için Berlin
duvarının yıkılması, Amerika'yı etkileyen 11 Eylülden çok daha önemli bir
hadisedir; çünkü, Berlin duvarının yıkılmasıyla, soğuksavaş döneminde oluşan
denge ya da dengeler politikası üzerine oturan dünya politikası, artık, yavaş
yavaş çoktaraflılığa, çokyönlülüğe doğru gitmiştir.
Şimdi, tabiî, biz bu
açıdan, sadece Avrupa Birliğinin genişlemesini ele alıyoruz; ama, bir şeyi de
gözden kaçırıyoruz, o da şudur: Avrupa Birliğinden önce NATO'nun genişlemesi
var. Avrupa Birliğinden önce, Avrupa Konseyinin genişlemesi var. Avrupa
Birliği, 1993 yılında ortaya koymuş olduğu Kopenhag Siyasî Kriterlerini
değerlendirirken, bunun denetimini ve gözetimini Avrupa Konseyine bırakmıştır.
İlk defa, Avrupa Konseyinde, 1993 yılında bir denetim komisyonu kurulmuştur;
amacı, konseye üye bir ülkenin demokrasi, insan hakları bakımından sicilinin ne
durumda olduğunun denetlenmesidir. Türkiye, 1996 yılında denetim sürecine
alındı. Denetim sürecinden Türkiye, 2004 Haziranında, bizim hükümetimiz
zamanında çıkmayı başarmıştır. 1996-2004 arasında, sekiz yıl boyunca Türkiye,
Arnavutluk, Azerbaycan, Ermenistan gibi ülkelerle, aynı standartlarda demokrasi
uygulayan bir ülke olarak görülmüştür. Bu açıdan, hükümeti bir kez daha takdir
etmek icap eder diye düşünüyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, hükümetimizin diğer taraftan karşılaştığı bir zorluk da şudur:
Diğer genişlemeler ile bizim içinde bulunduğumuz genişleme farklıdır. 1963
yılındaki Ankara Anlaşmasındaki aynı zorluk, 1991'den sonra da başladı,
1990'lardan sonra da başladı; o da şu: Diğer ülkeler istiyordu zaten, bir
Slovakya'yı, bir Polonya'yı istiyordu zaten. Avrupa Birliğine üye ülkelerin
birbirleriyle müzakerelerinde, genel metot olarak, mesela bir Polonya'nın veya
bir Slovakya'nın alınmasında…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Akçam.
ZEKERİYA AKÇAM (Devamla)
- … kendi aralarında müzakere ederlerken, bunun bir Avrupa değeri olduğunu ve
Avrupalı olmanın, bu ülkeleri Avrupa Birliğine almayı gerektirdiğini, böyle bir
ahlakı olduğunu da vurguluyorlardı. Öte yandan, aday ülkelerin diplomatları ve
siyasetçileri de, bu açıdan son derece elleri güçlü durumdaydı. Neden; çünkü,
onlar çok rahatlıkla "siz, niçin bu arkadaşları kabul etmiyorsunuz; bu,
topluluk kültürünün bir parçasıdır" diyebiliyorlardı; ama, bizim
durumumuzda durum son derece farklı. Bizde ise birbirlerini, niçin Türkiye'yi
almamalıyız konusunda iknaya başlıyorlar. Bu açıdan hükümetimizin,
parlamenterlerin ve diplomat arkadaşların çok büyük zorluğu vardır. Bizim,
gerçekten Avrupa Birliği içerisinde el tutma şansımız oldukça düşük, elimiz son
derece zayıftı; ancak, elimizi üç yıl içerisinde güçlendirdik bu reform
süreciyle. Şu anda Türkiye'nin eli, gerçekten, Avrupa Birliğinde son derece
güçlü bir hale gelmiştir.
Değerli milletvekilleri,
Avrupa kendi içerisinde bir krizdedir. Bu, bizim için bir zorluktur aynı
zamanda. 13 ülkenin onayından geçtikten sonra 2 ülkede referandumlarla reddedildi
Avrupa Anayasası ve Avrupa'nın geleceği konusunda kimsenin şu anda bir fikri
yok. Bu, Avrupa Anayasasından doğan bir kriz değildir, zaten bir kriz vardı; bu
krizi çözmek için Avrupa Anayasası yapıldı; ama, Avrupa Anayasası reddedildiği
için, bu kriz aynen devam ediyor. O kriz neydi arkadaşlar; Nice Anlaşmasıyla
ortaya konulmuş olan oy ağırlığının hesaplanmasında Avrupa Birliği ülkelerinin
birbirleriyle anlaşamamasıdır, yani, İspanya ve Polonya'nın, Almanya'ya yakın
oy hakkına sahip olmasıdır. Bunu aşmak için nitelikli oy çoğunluğu veya çifte
çoğunluk dediğimiz bir sisteme geçildi Anayasayla. Avrupa'nın en büyük krizi,
hâlâ hükümetlerarası bir konferans mıdır Avrupa Birliği, yoksa bir uluslararası
örgüt müdür, yoksa siyasî bir birlik midir; bu henüz belli değil.
Muhalefetteki
arkadaşların en büyük eleştirisi; bize diyorlar ki, efendim, Türkiye
dışpolitika meselesini içpolitikaya malzeme yapıyor. Chirac, hükümetlerarası
konferansta müzakere ederken, Fransa'nın meselesini Avrupa meselesi veya Avrupa
Birliği meselesini Fransa meselesi yapmıyor mu? Dolayısıyla, burada bir ayırım
söz konusu değildir. Nihaî karar vericiler Avrupa Birliği düzeyinde de
hükümetlerdir. Diğer taraftan şu da var: Millî parlamentolar hiçbir zaman
lağvolmayacak ve lağvedilmeyecektir, yani, ulus devlet kavramı, egemenlik
yetkileriyle beraber, Avrupa Birliğine tam üye olsak bile, bu şekilde
kalacaktır. Millî liderlerin, yani, hükümetlerin Avrupa Birliği içerisinde
ağırlığı son derece önemlidir. Hükümetler, artık millî düzeyde bir menteşe görürler,
hem Avrupa Birliğindeki görevlerini yerine getirirler hem de içerideki
görevlerini yerine getirirler. Dolayısıyla, böyle bir eleştiri de son derece
yersiz bir eleştiridir.
Biz Hindistan olsaydık bu
eleştiriyi yapabilirdik; çünkü, Avrupa Birliği meselesi bütün mevzuatıyla
beraber, sadece dışpolitika meselesi olarak sınırlandırılabilecek bir mesele
değildir; çünkü, günlük hayatımızın da doğrudan içindedir.
Son olarak benim
belirtmek istediğim… 3 Ekimden sonra Türkiye'nin, artık, tarifi ve adı değişmiştir
dünyada. Bunu her açıdan görüyoruz, en temel konu şudur…
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Sayın Başkan, süresi yok mu?..
BAŞKAN - Sayın Ergin, ber
süreyi biliyorum; size ondan çok daha fazla süre tanıdım.
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Hayır, asla.
BAŞKAN - Evet.
Sayın Ergin, size 2
dakika süre verdikten sonra mikrofonu tekrar açtım ve konuştunuz. O süreyi
vermedim kendisine. Siz farkında değilsiniz.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Bir
önceki konuşmacıda da aynısını yaptınız.
BAŞKAN - Devam edin Sayın
Akçam.
ZEKERİYA AKÇAM (Devamla)
- Yarın, Avrupa Birliği üyesi olduğumuzda biz, millî parlamentolar aracılığıyla
seçmiş olduğumuz hükümet yetkililerine, aynı zamanda, Avrupa Birliği düzeyinde,
Avrupa Birliği politikalarını yönetmek üzere görev vermeli miyiz vermemeli
miyiz; temel sorun budur. Bu açıdan da Avrupa Birliğinde bir liderlik krizi
vardır. Büyük ihtimalle, Türkiye, büyüklüğü sebebiyle, bu liderlik krizinin
çözümüne de büyük bir katkıda bulunacaktır.
Diğer bir boyuta da
dikkat çekmek istiyorum; o da transatlantik ilişkileri: Türkiye için son derece
önemlidir. Avrupa, Amerika ilişkilerinin, daha önce Süveyş Kanalı krizinde
olduğu gibi, Avrupa ile Amerika ilişkilerinin bir şekilde krizde olması, ister
istemez, Türkiye-Avrupa ilişkilerini olduğu kadar, Türkiye-Amerika ilişkilerini
derinden etkileyecektir.
BAŞKAN - Sayın Akçam,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
ZEKERİYA AKÇAM (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sonuç olarak arkadaşlar,
özetle, benim belirtmek istediğim hadise şudur: İstirhamım, başarısız olmasına sevinme
yerine, AK Parti Hükümetinin başarısız olmasına sevinme yerine, bu bayrağı daha
ileriye, daha yükseğe nasıl dikebiliriz yarışında olmaktır. Geçmişin hataları
bize de hata yapma hakkı vermez; ancak, yapılanları inkâr ve haksızlık etme
hakkı da vermez. Siz, biz, hepimiz, Türkiye, eğer, bir ip üzerinde karşıdan
karşıya geçmeye çalışıyorsa, lütfen, karşıya düşmeden geçmesi için
nefeslerimizi tutalım; karşıya geçmesi için heyecanlandırsın bizi. Yoksa,
içimizden, ha düşsün, ha düşsün temposu tutmayalım.
Çok teşekkür ediyor,
hepinizi hürmetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Akçam.
Sayın milletvekilleri,
gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, şahıslar adına
konuşmacı sayın milletvekillerimize söz vereceğim.
Lehinde konuşma yapacak
milletvekilimizden sonra Hükümetin söz isteği var.
Sayın Dışişleri Bakanımız
ve Tarım ve Köyişleri Bakanımız, Hükümet için ayrılmış olan 45 dakikalık süreyi
beraber kullanacaklar. Aranızda… Öncelik ve süre noktasında Başkanlığa bir
bilgi notu gönderirseniz memnun olacağım.
Lehte söz isteği,
İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu'ya aittir.
Buyurun Sayın Kansu. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
HÜSEYİN KANSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2006 yılı Dışişleri Bakanlığı bütçesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
İlkeleri, bugüne kadar
aldığı kararları ve takip ettiği tutarlı uygulamalarıyla siyaset kültürümüze
apayrı bir soluk katan AK Parti Hükümeti, aynı farklılığı ve dinamizmi
dışsiyasete de yansıtmıştır.
Türkiye, jeostratejik
konumunun ötesinde, tarihinden ve kültüründen aldığı enerjiyle, zengin nüfus ve
işgücü potansiyeli, ekonomik ve sosyal istikrarı ve askerî gücüyle birlikte dış
dünyadaki saygınlığına güç katmakta ve uluslararası çok düzeyli rekabette
önemli bir avantaj kazanmaktadır. Bugüne kadar izlenen temel politikalar ve
bunların içerdiği potansiyeller, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkemiz ve
milletimiz için belki de yüzyılın en büyük perspektifini işaret etmektedir.
İçpolitikadaki olumlu gelişmelerden aldığı ivmeyle dışpolitikamız bugün çok
farklı ufuklara doğru yol almaktadır. Türkiye'nin gelişen ekonomisi ve her
geçen gün iyileşen hayat standartları dışpolitikamızın elini rahatlatmakta ve
dünya devletleri karşısındaki itibarımıza güç katmaktadır. İhracattaki rekor
yükselme, enflasyon oranındaki tarihî düşüş, kamu açıklarındaki azalma, millî
gelirdeki hızlı büyüme gibi olumlu ekonomik parametreler, eğitim, sağlık ve
sosyal güvencedeki reformlarla, temel hak ve özgürlüklerdeki iyileşmeler,
uluslararası platformlarda hepimiz için bir gurur kaynağı olmaktadır. Savunmacı
ve edilgen bir durumdan üretken ve etkileyen bir konuma doğru hızla yol alan
dışpolitikamız, siyasî ve bürokratik kadrolarıyla her zamankinden daha atılgan,
kendine özgüveni sağlam, istikrarlı bir yapıda faaliyet göstermektedir. İzlenen
başarılı politikalarla, ülkemiz, sahip olduğu stratejik avantajlarını en iyi
şekilde değerlendirerek, dünya siyaset sahnesinde merkez ülke olduğunu kabul
ettirmiştir.
Türkiye, milletler ailesi
içerisindeki edilgen konumundan sıyrılarak, siyasî, ekonomik, sosyal, askerî,
bilimsel birçok alanda belirleyici, etken bir ülke konumuna yükselmiş, bir
çekim merkezi olmuştur. AK Parti İktidarı boyunca, evsahipliği yaptığımız
birçok uluslararası zirve ve organizasyonlar, bu gerçeğin bir tescili
mahiyetindedir. Dünyanın en büyük zirvesi olan NATO Zirvesi, İKÖ Toplantısı,
OECD Bakanlar Konferansı ve Avrupa-Akdeniz Ticaret Bakanları Konferansı,
dışpolitikadaki başarılarımızın bir ürünüdür.
Dışpolitikanın ilgi
sahası, geçmişin dar kalıplarından sıyrılarak, tüm dünya sathına yayılmış ve
potansiyel alanlarda yeni atılımlar gerçekleştirilmiştir. 2005 yılını Afrika
yılı ilan eden hükümetimiz, nice zamandır kapalı olduğumuz bir coğrafyaya
kapılarını açmış; bunun neticesinde, kıta ülkeleriyle her düzeyde
ilişkilerimiz, öncesine göre, gelişmiştir. 12 Nisan 2005 tarihinde, Türkiye'ye,
Afrika Birliğinde gözlemci statüsü verilmiştir. İlişkiler, güçlü ekonomik ve
ticarî ilişkilerle desteklenmek suretiyle, daha kalıcı hale getirilmiştir.
Hükümetimizin bu alanda azimli çabaları olumlu sonuçlar vermeye başlamış;
Afrika ülkeleriyle ticaret hacmimiz, 2003 yılında 5,5 milyar dolardan, 2004
yılında, yüzde 40 dolayında artarak, 7,7 milyar dolar seviyesine çıkmıştır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hükümetimiz, izlediği değerler diplomasisiyle, küresel barışa
büyük katkılar yapmış; her fırsatta, medeniyetlerarası işbirliğini ve uzlaşma
kültürünü canlandırmış, uluslararası terörün önlenmesi yönünde ciddî atılımlar
gerçekleştirmiştir. Nitekim, Sayın Başbakanımız ve İspanya Başbakanı, toplumlar
arasında saygı ve diyaloğu artırmak amacıyla, Birleşmiş Milletler Genel
Sekreterinin himayesinde, "medeniyetler ittifakı" girişiminin ilk
toplantısını 27 Kasım günü başlatmışlardır. Hükümetimizin girişimleri
sayesinde, uluslararası metinlerde, Müslüman toplumlara karşı takınılan yanlı
tutum terk edilmiş, İslam dini ile terör arasında kurulan önyargıya dayalı
paralellikler izale edilmiştir.
Kırkbir yıl boyunca
sürdürdüğümüz Avrupa Birliği üyeliği girişimi çok daha aktif bir şekilde devam
ettirilmiş, gerçekleştirilen yapısal reformlar ve tam üyelik yolundaki kararlı
uygulamalar sayesinde, 3 Ekim tarihinde tam üyelik müzakerelerine başlama
kararı alınmıştır. En üst düzeyde uygulanan yoğun diplomasi ve kurumlar
arasında oluşturulan etkin sinerjiyle, Avrupa Birliği nezdinde, ülkemizin
kazanımları zenginleştirilmiş, çıkarlarımız sonuna kadar korunmuştur. Avrupa
Birliğiyle ilişkilerimizde yeni bir milat sayılabilecek 3 Ekim tarihiyle
birlikte, Türkiye'nin artan siyasî öngörülebilirliğine, ekonomik ve sosyal
istikrarına bağlı olarak ekonomik varlıklarımız değer kazanmış, dış yatırımlar
ülkemize doğru yön değiştirmiştir. Bölgesel etkinliğimiz, alınan
inisiyatiflerle gittikçe perçinlenmiş, ülkemizin, bölge barışı ve istikrarı
için ne denli vazgeçilmez olduğu tüm dünyaya tescillendirilmiştir.
Daha, yakınlarda,
komşumuz Irak'ta yaşayan Sünnî toplumun seçime katılmalarını temin yönünde olumlu
sonuç veren girişimimiz, bunun apaçık bir göstergesidir. AK Parti İktidarının
başlattığı "Irak'a Komşu Ülkeler Toplantıları" vesilesiyle, komşu
ülkelerin liderleri, bugüne kadar, birçok kereler bir araya gelmiş ve kurulan
platformlarda, dost ülke Irak'ın, siyasî, sosyal ve ekonomik istikrarı ve Irak
Halkının refahı yönünde verimli çalışmalar yapılmıştır.
Gerçekleştirilen
diplomatik münasebetler sonucu, ülkemiz, uluslararası barışı ve istikrarı
koruma ve geliştirme vizyonuyla, küresel kuruluşlardaki etkinliğini ve
temsilini günden güne artırmaktadır. Güvenlik Konseyinin, daha hızlı, etkin ve
eşit temsile kavuşması doğrultusunda, Türkiye, 2009-2010 dönemi için, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyindeki geçici üyeliğe adaylığını açıklamıştır. Yurt
dışına vaki ziyaretlerde, her vesileyle, ülkemizin adaylığı için dış dünyadan
destek istenmekte, bunun sonucu olarak da, Konseyde temsil edilme şansımız her
geçen gün artmaktadır. Tüm bunlara ilave olarak, 2004 yılında İstanbul'da
gerçekleştirilen İslam Konferansı Örgütü Zirvesinde, Genel Sekreterlik
görevine, ilk kez bir Türk bilim adamı seçilmiştir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye'nin çözüm odaklı yaklaşımları sayesinde Kıbrıs'ın
geçmişe dayanan dünyadaki olumsuz imajı ortadan kalkmış, yerine, izolasyonlardan
arınan, dış dünyayla bütünleşen bir Kıbrıs gelmiştir. Nisan 2004'teki
referandum sonrası gelişen olumlu havada, her şeyden önce, Kıbrıs Türkleri
siyasî tecritten kurtulmuş, cumhurbaşkanlığı düzeyinde ABD ve İngiltere gibi
devletler ve Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşlar tarafından resmen
davet edilir olmuştur.
Dış dünyaya gönderilen
olumlu sinyallerle Kıbrıs, ekonomik açıdan önemli mesafeler katetmiş, ülkesi ve
halkıyla sosyal ve ekonomik bakımdan kalkınmaya başlamıştır.
Kaydedilen bütün
dışpolitika başarıları, hükümetimizin aktif risk alan, inisiyatif üstlenen
siyaset anlayışının bir sonucudur. Hükümetimizin dışpolitikadaki samimî tavrı
muhataplarımızda akis bulmuş, kurulan ilişkiler ülkemizin kalkınmasına,
refahına çok müspet katkılar yapmıştır. Rekor düzeyde artan ihracatımız ve
Türkiye'ye son yıllarda yönelen dış yatırımlar bunun apaçık göstergesi
olmuştur.
Dünyadaki küresel
gelişmeler ülkemize yeni sorumluluk ve fırsat alanları oluşturmaktadır.
Özellikle tarihî ve kültürel bakımdan yüzyıllardır ilişkilerimizin sürdüğü
Ortadoğu ve Balkan coğrafyasında cereyan eden hızlı siyasî dönüşümler, yakın
gelecekte ülkemizi ve halkımızı derinden etkilemesi muhtemel gelişmelerdir.
Soğuksavaş sonrası
dönemin yeniden yapılanma çıkmazlarıyla karşı karşıya olan Balkanlarda bir dizi
anayasal hareketlilik gözlenmektedir. Örneğin, savaş yaralarını sarmaya çalışan
dost ülke Bosna-Hersek, karmaşık anayasal yapısından kurtularak, yeni bir
anayasayla, tam yasama ve yürütme yetkilerine sahip tek bir ulusal
parlamentonun ve merkez hükümetin oluşturulmasını hedeflemektedir. Bosna-Hersek
ile istikrar ve katılım müzakerelerini başlatma niyetini ortaya koyan Avrupa
Birliği ile ABD'nin destek verdiği bu anayasal çalışmaya Türkiye'nin de destek
vermesini Bosnalı yetkililer beklemektedir. Bu nevi girişimlere vereceği destek
ve alacağı inisiyatifler, Türkiye'nin vizyonuna ve uluslararası çıkarlarına
hizmet edecektir.
Bu düşüncelerle,
Dışişleri ve Tarım Bakanlığı bütçelerinin hayırlı olmasını temenni ediyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kansu.
Sayın milletvekilleri,
Hükümetin söz isteği var.
İlk söz, Dışişleri
Bakanımız Sayın Abdullah Gül'e ait.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilli arkadaşlarım; Bakanlığımın 2006 malî yılı bütçe tasarısını
onayınıza sunmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum.
Dışpolitika konularımıza
ilişkin kapsamlı bilgilerin yanı sıra, Bakanlığımın teşkilat yapısı ve personel
durumu ile bütçe teklifimizin ayrıntılı dökümünün yer aldığı kitapçığı hepinize
dağıtmak üzereyiz, dağıtılmadıysa, arkadaşlar dağıtacaklar.
Bu nedenle, bana ayrılan
kısıtlı sürede, siz değerli milletvekillerinin de dile getirdiği yapıcı görüş
ve öneriler çerçevesinde, öncelikli dışpolitika konularımız hakkındaki
değerlendirmeleri paylaşmak istiyorum; sözlerime başlamadan önce, burada söz
alan, muhalefetin-iktidarın değerli temsilcilerine ayrıca teşekkür etmek
istiyorum. Muhakkak ki, arkadaşların söylediklerini hepimiz dikkatli bir
şekilde not aldık, onları en iyi şekilde takip edeceğiz.
Değerli milletvekilleri,
son dönemde, Türkiye'nin artan güç ve itibarına paralel olarak, ülkemize
yönelik beklentiler de artış göstermiştir. Dolayısıyla, dışpolitikanın her
alanında, daha aktif bir tutum izlemeye başlamış bulunmaktayız. Hükümetimiz, bu
sorumluluğun bilinciyle, dışpolitika konularında sürekli bir atılım içindedir.
Cesur ve yapıcı açılımlara imza atmış bulunuyoruz. Böylece, Türkiye'yi,
bölgesinde ve ötesinde, işbirliği aranan bir ülke haline getirme yolunda önemli
mesafeler katediyoruz.
Türkiye, bugün, 21 inci
Yüzyıla damgasını vuracak az sayıda ülke arasında gösterilmektedir; dostluğu
daima aranan, düşmanlığından da çekinilen bir ülke konumuna gelmiştir.
Dışpolitika alanındaki
tercih ve kararlarımız, tüm dünya tarafından da ilgiyle takip edilmektedir.
Türkiye, bölgesindeki tüm sorunların barış yollarından çözümü için yoğun çaba
sarf eden ve böylece küresel istikrara da yapıcı bir katkı sağlayan bir ülke
olarak, ilgili tüm taraflarca da takdir edilmektedir.
Neticede, geçmişte,
haksız bir şekilde, sorunların bir parçası olarak gösterilmeye çalışılan
Türkiye, bugün, artık, hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde, çözümlerin
ayrılmaz bir unsuru olarak görülmeye başlanmıştır. Türkiye, bu potansiyelini,
hem ikili hem çoktaraflı platformlarda hayata geçirebilmektedir. Bu noktaya
gelinebilmesinin ardında, geleceğe güvenle bakan dinamik bir ülke ve toplum
yaratmakta gösterdiğimiz başarı yatmaktadır. Tarihiyle, toplumuyla ve dış
dünyayla barışık politikalar izleyen Türkiye'nin, geniş bir coğrafyaya
yansıttığı olumlu ve istikrar yaratıcı etki, yumuşak gücümüzü -demokrasi, insan
hakları; bunu kastediyoruz- çarpıcı şekilde gözler önüne sermekte ve Türkiye'yi
bir cazibe merkezi haline getirmektedir. Nitekim, ülkemiz, en son, medeniyetler
ittifakı örneğinde de görüldüğü üzere, öncülük ettiği girişimler ve ortaya
attığı fikirlerle, sadece bölgesinde değil, küresel anlamda da uzlaştırıcı ve
birleştirici bir rol oynamaya başlamıştır. Türkiye, artık, küresel gündemi
etkileyen bir aktör haline gelmiştir.
Değerli kamuoyumuzun ve
Yüce Meclisin, Hükümetimizin dışpolitika alanındaki uygulamalarına verdiği
destek ve yönlendirme, bu bakımdan, en önemli güç kaynaklarımızın başında
gelmektedir. Bu sağlıklı ilişkiyi, önümüzdeki dönemde de en verimli şekilde
sürdürmeye kararlı olduğumuzu, huzurunuzda, bir kez daha tekrarlamak istiyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
bu sene içerisinde, Avrupa Birliğine üyelik sürecimizde, kritik son aşamaya
gelinmiştir ve 3 Ekimde tarihî bir dönemeç alınmıştır. 3 Ekimdeki, amacı tam
üyelik olan katılım müzakerelerinin başlatılmasına ilişkin karar gerçekten
tarihîdir. Bu kararla, Türkiye, Avrupa Birliğiyle ilişkilerinde farklı bir
statüye kavuşmuştur. Bu yeni dönemin hızı ve sonucu, esasen, önemli ölçüde,
kendi reform sürecimizdeki ilerleme ve objektif üyelik kriterlerini yerine
getirmedeki başarımıza bağlıdır.
Üyeliğe ilişkin nihaî
karar, zamanı geldiğinde, Türk Halkı ile Avrupa Birliği üyeleri ülkelerinin
halkları tarafından verilecektir. Önümüzdeki yıllar içinde, objektif üyelik
kriterlerini tam anlamıyla yerine getiren bir Türkiye'nin, siyasî, ekonomik ve
sosyal açıdan dinamik bir görüntü ortaya koyacağından hiç kuşkumuz yoktur ve
böyle bir ülke, gerçekten, dünyada göz kamaştıracak bir ülke olacaktır.
Bunun birçok ekonomik,
siyasî veya kültürel hassasiyeti aşmaya yeteceğine samimiyetle inanmaktayız.
Halkımızın arzu ve beklentileri doğrultusunda, bu yolda başarılı olacağımızdan
da hiçbir kuşkumuz bulunmamaktadır. Nitekim, müzakere sürecinin ön aşaması olan
tarama çalışmaları başlamış olup, başarıyla sürmektedir.
Bu konuda, kamuoyunda
bazı tereddütlerin zorlanarak ortaya çıkarıldığını görmekteyim. Bunlara hiç
gerek yok. Gayet başarılı bir şekilde tarama devam etmektedir. Türkiye'nin
sistemi de gayet güzel bir şekilde oturmuştur; çünkü, Türkiye gibi büyük bir
ülkenin bu süreci başarılı götürebilmesi için, bütün bakanlıkların bilfiil bu
süreçte yer alması gerekmektedir. Türkiye'nin modeli de budur; çünkü, Türkiye,
boş bir arsaya bir bina yapmamaktadır, mevcut olan sistemlerini reforme ederek
gitmektedir. O bakımdan, bazı küçük Avrupa Birliği üyelerinin sistemlerinin
aynısını Türkiye'nin yapmasını beklemek Türkiye'ye karşı haksızlıktır.
Keza, bu süreçte, haklı
veya meşru olmayan tutumlara boyun da eğmeyeceğimiz gayet açıktır. Her konuda
Türkiye'nin haklılığından, potansiyelinden ve gelişiminden güç alan olgun ve
vakur bir yaklaşım içinde olacağımızı huzurunuzda bir kez daha ifade etmek
istiyorum. Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik süreciyle bağlantılı olsun veya
olmasın, hiçbir konuda haklılığından veya hayatî çıkarlarından taviz vermesi
kesinlikle söz konusu değildir.
Bu konuların başında
Kıbrıs meselesi gelmektedir. Kıbrıs konusunda alnımız açık, politikamız net,
yolumuz da bellidir. Kıbrıs Türk Halkının ve Türkiye'nin çıkarlarını koruyacak
kapsamlı, adil ve yaşayabilir bir çözüm peşindeyiz. Bu, gerek barışçı dışpolitikamızın
genel ilkeleriyle gerek bölgemizdeki tüm sorunların çözümünü hedefleyen
yaklaşımımızla da uygun düşmektedir. Bu itibarla, geçmişte Birleşmiş
Milletlerin kapsamlı çözüm planının hazırlanması sürecinde olduğu gibi, bundan
sonra da kalıcı bir çözüm için gerekli her türlü atılımı yapmaya hazırız.
Ancak, bu konuda gösterdiğimiz isteklilik ve yapıcı tutum kimse tarafından
yanlış da algılanmamalıdır.
Kıbrıs sorunu, Türk
dışpolitikasının onur meselesidir. Kıbrıs Türk Halkı ile ortak haklı davamızı
hiçbir zaman başka çıkarlar uğruna feda etmeyeceğimizi herkesin bilmesi
gerekir. Nitekim, Avrupa Birliğine üyelik sürecinde de, bugüne kadar hiçbir
yanlış adım atılmamıştır.
Özellikle, Kıbrıs Türk
Halkının umutsuzluğa kapılmasının önlenmesi için gerekli her türlü tedbir de
alınmaktadır; çünkü, bazen kafa karıştırıcı birçok şeyler söylenmektedir
siyaset uğruna, biraz sonra onlarla ilgili açıklamalarda bulunacağım; ama,
şundan herkes emin olsun ki, başta Kıbrıs Türkleri olmak üzere, bu dava sadece
onların değil, hepimizin davasıdır. Herhangi bir şekilde geri adım söz konusu
değildir. Kalıcı, kapsamlı, yaşayabilir bir çözümü bulmak için de, şüphesiz ki,
uğraşmanız gerekir. Biz uğraşalım ki, çözüm istemeyenlerin pozisyonu ortaya
çıksın. Şimdiye kadar "Ada'yı birleştirmek istiyoruz, çözüm
istiyoruz" diyenlerin gerçek niyetleri bir ortaya çıksın ki… Ortaya da
çıkmaya başladı, biraz önce değerli arkadaşımın burada da ifade ettiği gibi.
Değerli arkadaşlar, bu
çerçevede, kapsamlı bir çözüme ulaşılmadan Ada'da normalleşmenin sağlanamayacağı
her vesileyle zaten vurgulanmaktadır. Bu tutum, nihayetinde muhataplarımızca da
benimsenmiştir; bizim bu tutumumuzu muhataplarımız da gayet iyi anlamışlardır
ve benimsemişlerdir de. Aynı şekilde, çözüm için büyük fedakârlıkları göze alan
ve bu yönde cesur adımlar atan Kıbrıs Türk Halkına uygulanan haksız izolasyonun
kaldırılması için de yoğun gayretler gösterilmektedir, devam da edilecektir. Bu
çabalar yoğun biçimde sürmektedir. Bu alanda son dönemde kayda değer bir dizi
ilerlemenin sağlandığını da söyleyebilirim. Ama, bunun zor bir yol, kararlı bir
yol ve sabırlı bir yol olması gerektiğini de herkesin bilmesi gerekir. Öte
yandan, Rum tarafının engellemeleri nedeniyle Kıbrıs Türk Halkına bu konuda
verdiği sözleri henüz tutamamış olan Avrupa Birliğinin taahhütlerini yerine
getirmesini beklediğimizi de bir kez daha ifade etmek isterim.
Değerli milletvekilleri,
Avrupa Birliğine üyelik sürecimizle ilgili olarak, üyeliğe giden yolun
Türkiye'nin çıkarlarına ve bütünlüğüne zarar verebileceği şeklindeki görüşler
de gündeme getirilmektedir. Ben bu tartışmaları talihsiz buluyorum. Hatta,
bunları Türkiye Cumhuriyetinin 82 yıllık edinimlerine karşı bir anlamda
haksızlık olarak da görüyorum. Bir yandan her alanda gösterdiğimiz gelişim ve
sahip olduğumuz güç ve potansiyel sayesinde bölgesel bir cazibe merkezi
olduğumuzu ifade ederken, diğer taraftan, Avrupa Birliği yolunda ilerleyen bir
Türkiye'nin bölüneceğinden korkmak ve iç ve dışpolitikalarımızı bu korku
üzerine inşa edilmesini savunmak hem Türk Halkına haksızlık etmekte hem de
gerçekçilikten uzak durmaktadır. Tabiatıyla, ülkemiz üzerinde oynanmaya
çalışılabilecek oyunlara karşı hazırlıklı olmamız gerekmektedir. Bunları
görmezlikten gelme anlamında söylemiyorum; ama, böyle bir sendroma girmenin de
Türkiye gibi büyük bir ülkeye haksızlık olduğunun altını özellikle çizmek
istiyorum. Ancak, bunu korkarak ve içimize kapanarak değil, kendimize güvenerek
ve cumhuriyetin temelinde yatan demokrasi, insan hakları ve girişimcilik ruhunu
güçlendirerek, dostlarımızla işbirliği içinde yapmalıyız. Bugün Türkiye'nin
sanıldığından çok daha fazla dostu olduğunu da kimsenin unutmaması gerekiyor.
Türkiye'yle işbirliği
yapmak, uluslararası ilişkilere hâkim ortak aklın ve çıkarın bir gereği olarak
belirlenmektedir. Bu itibarla, gücümüzün haklı ve rasyonel bilinci içerisinde
olmalıyız; kendi gücümüzün kendimiz farkında olmalıyız.
Vatandaşlarımıza, başta
ifade özgürlüğü olmak üzere, siyasî, sosyal, kültürel ve ekonomik her türlü
demokratik haklarını azamî düzeyde sağlamak hususunda hiçbir tereddütümüz
yoktur. Hükümetimiz, siyasî reform yasalarının uygulaması ve bu uygulamaların
pekişerek hayatımızın parçası haline gelmesi yolunda kararlı adımlar atmaya da
devam edecektir.
Değerli arkadaşlar, bu
noktada birkaç konuyu açıklamak istiyorum. Değerli muhalefet sözcülerinin de
ifade ettikleri ve benden cevap bekledikleri konular vardı; ama, ondan önce,
ifade özgürlüğüyle ilgili, Hükümetimizin kararlılığını özellikle vurgulamak
isterim. Son günlerde bu konularda birçok tartışmalar da yaşandı, özellikle,
301 inci maddeyle ilgili.
Bildiğiniz gibi, Türk
Ceza Yasası gibi büyük bir yasayı, burada, hep beraber değiştirdik; altı ay
oldu. Bu, büyük bir değişim, büyük bir reform. Türkiye'nin üç yıl içerisinde
yaptığı önemli reformlardan birisi buydu. Tabiî ki, bunun aksaklıkları,
noksanlıkları olabilir. Ceza yasaları, kendi başına çok canlı yasalardır; zaman
zaman gözden geçirilir, zaman zaman değiştirilir, uygulamalar hep takip
edilebilir; ama, kendimize, yine burada büyük bir haksızlık yapıyoruz,
kamuoyunda bu gözüküyor.
Şimdi, bugün, Türkiye'de,
arkasında şiddet olmayan, arkasında hakaret olmayan herhangi bir düşüncenin
ifade edilmesinden dolayı hapse giren insan yoktur. Sanki, Türkiye'de
hapishaneler, eksiden olduğu gibi, düşüncelerini ifade eden, şiir okuyan, yazı
yazan insanların dolu olduğu yer gibi gösterilmektedir. Bu, Türkiye'ye karşı
büyük bir haksızlıktır.
Bunu tekrar söylüyorum;
bir ifadenin, bir düşüncenin, bir yazının arkasında şiddet yoksa, şiddeti
teşvik yoksa, bu yazıyı biz beğenelim beğenmeyelim, doğru bulalım yanlış
bulalım; bunlar bugün Türkiye'de serbesttir.
Bakın, şimdiye kadar,
Ceza Yasası çıktıktan sonra, mahkemelerin verdiği 200'e yakın karar vardır,
Türk yargıçlarının. Bu yargıçların 200'e yakın verdiği kararda, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemelerinin içtihatlarına, sözleşmelere atıflar vardır. Daha iki gün
önce verilen, yine, 301 inci maddeyle ilgili bir kesin karar vardır, yani,
mahkeme kararı vardır; bu, ilk mahkeme kararıdır ve beraatla neticelenmiştir;
ama, yargının buradaki gerekçesi çok ilginçtir. Bakın, aynen şöyle söylüyor:
"Eleştirilerde kullanılan sözcükler sert, sarsıcı ve inciticidir. Ancak,
ifade özgürlüğünün korunmasından yararlandırılmalıdır" diye karar veriyor,
beraat veriyor.
Şimdi, bütün bunlar
varken, doğrusu, sanki, Türkiye'de ifade özgürlüğü yokmuş gibi, sanki,
Türkiye'de insanlar görüşlerini ifade ettiklerinden dolayı hapse
tıkılıyorlarmış gibi bir hava yaratmak, yaptığımız reform sürecine karşı büyük
bir haksızlıktır. Kendimize verdiğimiz zarar, dışarıda çok açık bir şekilde
görülmektedir. O açıdan, burada herkesin sorumluluğu olduğunu, basın-yayın
kuruluşları başta olmak üzere, hepimizin büyük sorumluluğu olduğunu burada
ifade etmek isterim.
İçtihatlar yeni yeni
ortaya çıkmaktadır. İlk mahkeme kararında beraat vardır, gördüğünüz gibi.
Savcıların daha önce kendi görüşleri doğrultusunda arzu ettikleri veya talep
ettikleri bu konudaki birçok talebin mahkemelerde hâkimler tarafından
takipsizlik kararıyla neticelendiğini görmekteyiz.
O açıdan, sansasyon,
heyecan, bazılarının işine gelebilir; ama, bunun, Türkiye'ye zarar verdiğini
burada bir kez daha ifade etmek isterim ve bu konuda Hükümet içerisinde
herhangi bir ayrı düşünce de yoktur. Bakanlarımız arasında herhangi bir farklı
görüş de söz konusu değildir. Bakanları kavgalı gibi göstermek gayretleri çok
sırıtmaktadır. Açık söylüyorum, bunlar çok yanlıştır, bunlar ülkeye zarar
vermektedir.
İkincisi; Avrupa
Birliğiyle ilgili eleştiriler konusunda da şunu söylemek isterim: Değerli
arkadaşlar, muhalefetin değerli temsilcileri, değerli arkadaşlarım; lütfen,
resmin büyüğüne de bakmayı birazcık düşünelim. Büyük resimde neler oluyor,
Türkiye neler kazanıyor, lütfen, bunu da görelim. Eleştirileri yapın, muhakkak
ki, detaylar arasında bulduğunuz bazı şeyleri getirin önümüze. Bunları biz de
görüyoruz, bunlarla ilgili yazılar yazıyoruz…
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Bakan, getirdik, tercüme hatası dediniz.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Dinle kardeşim… Dinle… Lütfen,
dinle…
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Ama, bakın, getirmiyorsunuz diyorsunuz…
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Dinle… Dinle… Şurada güzel güzel
konuşuyoruz; dinle…
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
böyle bir usulümüz yok. Siz, sesinizin gücüyle burada bir müdahalede bulunarak…
Sizden rica ediyorum… Lütfen…
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Usul yok da efendim, gerçekleri saptırıyor.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bunlarla ilgili bizler de
yazıyoruz; ama, bakın, büyük resmi gözünüzden kaybederseniz, o zaman, Türkiye
Avrupa Birliği süreci içinde ne alıyor, ne kazanıyor; biz hep veriyoruz, taviz
veriyoruz gibi bir anlayış doğuyor. Bu doğru değil. Türkiye'nin verdiği en ufak
bir taviz yoktur; önce bunu söyleyeyim. Türkiye'nin geri alamayacağı hiçbir
taviz, hiçbir hak söz konusu değildir; ama, Türkiye ne kazanıyor derseniz;
Türkiye, kazanmaya çoktan başladı. Bakın, bugün ayın 21'i. 17 Aralık 2004'ten
bugüne bir yıl geçti. 17 Aralık günü Türkiye dışarıya yüzde 24,5 faizle borçlanıyordu.
Bugün faizler yüzde 14'e düştü. Bir sene içinde 10 puan faiz düştü. 1 puanlık
faiz 2 milyar doların üzerinde Türkiye'ye tasarruf sağlıyor, kazanç sağlıyor;
düşünün şimdi, 10 puanlık faizin Türkiye'ye kazandırdığını. Bu, Avrupa
Birliğinden önümüzdeki yıllarda alacağımız malî yardımların kat kat üstündedir.
Bunlar kendiliğinden olmadı; çünkü, Türkiye, istikrarlı, öngörülebilir,
demokrasinin en sağlam bir şekilde yerleştiği, Kopenhag Siyasî Kriterlerinin
geçerli olduğu, siyasî istikrarın artık öngörülebilir bir ülke olduğunu
gösterdi bu 17 Aralıkta ve son 3 Ekimde. Böyle bir Türkiye cazip hale geldi.
Böyle bir Türkiye cazip hale gelince risk primi düştü, faizler bundan düştü.
Dolayısıyla, büyük resme bakın derken, bunları söylüyorum.
Bakın, değerli arkadaşlarım,
1954'ten -1954 diyorum- 2002 yılına kadar, yani 48 sene içerisinde Türkiye'de 5
584 tane yabancı şirket kurulmuş. 2003 yılından sonra, yani AB sürecine
girdikten ve bu sürecin tam üyelikle biteceği görüldükten sonra, şu iki yıl
içinde Türkiye'de 11 622 şirket kurulmuş, yabancı şirket kurulmuş. Bunu, bütün
uluslararası göstergelerden görüyorsunuz. Bugün gazetelerde var; bakın, direkt
yabancı sermayeden bahsediyorum; gelen ve yatırım yapan; FDI; direkt yabancı
sermaye akımında, Türkiye, dünyada 13 üncü cazip ülke haline gelmiş. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Daha düne kadar, bunlar söz konusu olmazdı.
Özelleştirmede, Telsim,
Türk Telekom, Erdemir, TÜPRAŞ, bu fiyatlara gittiyse bunlar, bunlar, Avrupa
Birliği sürecinin bize getirdikleridir. Bu rakamları hiçbirimiz öngörmüyorduk.
Şimdi, burada açık konuşalım. Biz, bu kuruluşlarımızı satmak için piyasaya
çıktığımızda, alan yoktu, müşteri çıkmıyordu. Bugün, bu milyarlarca dolar,
sadece bir senede bile değil, şu sekiz ay içerisinde, 2005 yılında, 17 milyar
dolarlık özelleştirme yapıldı. Bunlar şunu gösteriyor ki, resmin büyük tarafına
bakarsak, kazancımız çok büyük.
Ayrıca, tabiî, Türk
demokrasisi gerçekleşti. Yaptığımız reformlar, burada, hep beraber,
elbirliğiyle yaptığımız reformlar… Demin ne söyledim; bugün, Türkiye'de, ifade
hürriyetinden, ifadeden, görüşünü ifade ettiğinden, görüşünü yazdığından dolayı
hapiste insan yok dedim. Bunlar, bu sürecin bize getirdikleridir. Geçmişimizi,
şu yakın tarihimizde, hep beraber, neler yaşandı, bunları düşünün.
Değerli arkadaşlarım,
Kıbrıs'la ilgili de, yine, lütfen, kafa karıştırıcı konuşmayalım. Kıbrıs'ta,
bunları dinleyince insanlar, şunu düşünüyor: Kıbrıs'tan, sanki, 1 tane asker
çektik!.. 1 tane asker çektik mi?! 1 metrekare toprak verdik mi?! Peki, o zaman,
Kıbrıs için öyle ifadeler kullanıldı ki, bilmeyen insan dehşete düşer. Şimdi,
bakın, ben size gerçekleri söyleyeyim. Bu süre içinde, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti, Kıbrıs Türkleri daha mı güçlendi, yoksa bu takip ettiğimiz
politikalarla daha mı zayıfladı?..
Değerli arkadaşlar, 2002
yılında, yüzde 6,9 büyüdü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, 2003 yılında yüzde
11,4; 2004 yılında yüzde 10. Türkiye'yle birlikte onlar da büyüyor; ama, daha
anlamlı bir şey söyleyeyim: 2001 yılında Kıbrıs Türklerinin fert başına, yani,
1 Kıbrıs Türküne yılda düşen para 4 303 dolardı, 2005 yılında 7 700 dolara
çıktı. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Şimdi, eğer, Kıbrıs elden
gidiyorsa, Kıbrıs'ın geleceği karanlıksa, insanlar kaçar oradan, insanlar oraya
yatırım yapmaz.
Bakın, 2002 yılında,
bizden önce 536 tane ev yapılmış, inşaat yapılmış; 2004 yılında 3 426 tane
inşaat yapılmış, ev yapılmış; 2005 yılında temmuz ayına kadar 1 750 tane inşaat
yapılmış. Değerli arkadaşlar, geleceği kötüyse, sarsılıyorsa, Kıbrıs elden
çıkıyorsa, bunların hiçbirinin olmaması gerekir.
Turistlere bakın… Turizm
gelirleri, Kıbrıs'ın, 93 000 000 dolardı. Ne zamana kadar; 2001 yılına… 2004
yılında 271 000 000 dolar oldu, 2005 yılında 300 000 000 doları geçti. Otel… 10
000 tane yatak sayısı vardı, 17 000'e çıktı, şimdi 20 000'e gidiyor. Şimdi,
insanlar niye otel yapar?! Beş yıldızlı otel niye yapılır?! Türkiye'den çıkıp
da, en büyük firmalar, niçin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine beş yıldızlı otel
yapsın, sizin söylediğiniz gibi Kıbrıs elden gidiyorsa, satılıyorsa?! Bunlar
gerçek değil.
Öğrenciler… 30 000
öğrenci vardı, 60 000'e çıkmak üzere. ODTÜ yeni kampus açıyor. Bütün bunlar
gelecekteki ümidi gösteriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, mevduatlara
bakın, 805 milyar Türk Liralık mevduat vardı 2001 yılında, geçen sene 1 trilyon
800 milyar mevduat var bankalarda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin. Her 2
kişiden 1 kişiye araba düşüyor. O bakımdan, Kıbrıs'ın geleceği inşallah daha
iyi olacaktır.
Siyasî açıdan, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanlarını, sadece biz burada kabul ederdik,
biz görüşürdük. Amerikan Dışişleri Bakanı, Rusya Dışişleri Bakanı, İngiltere
Dışişleri Bakanı, bütün bunlar görüştüler. Avrupa Birliği Parlamentosu Başkanı
gitti, Amerika Birleşik Devletleri Kongresinden heyetler gitti Kıbrıs'a,
işadamları gidiyor. 10 tane İslam ülkesinin büyükelçisi gitti. Bunlar, ilk defa
oluyor.
Uçaklar, artık, az da
olsa, tek tük de olsa… İngiltere'den bir İngiliz işadamı tek başına gitti,
direkt uçuşla. Kıbrıs'tan Azerbaycan'a, başka yerlere direkt uçaklar var;
oradan tekrar Kıbrıs'a var. Kıbrıs'ın temsilcileri, büyükelçileri, artık
dünyanın büyük ülkelerinin millî günlerinin resepsiyonlarına, askerî
ataşeleriyle birlikte davet ediliyorlar.
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- Daha ne olsun?!
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Şüphesiz ki, her şey bitmiş değil;
bu, uzun soluklu bir yoldur, sabır gerektirir; ama, kendi kendimizin de altını
eşmememiz gerekir.
Değerli arkadaşlar, yine
bugünlerde, dün Kıbrıs'ta bir kanun geçti; bu kanun, tazmin komisyonu kurulması
ve mal mülk meselelerinin çözümüyle ilgili. Bu büyük bir mesele; Sayın Denktaş
da uğraştı, hepimiz, herkes uğraşıyoruz bu konuyla ilgili. Unutmayın, hepimiz,
burada, Türkiye Cumhuriyetinin milletvekilleriyiz, siyasetçileriyiz;
Türkiye'yle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde davalar var, yüzlerce dava
var, binlerce dava var; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, kendi düşüncesiyle,
kendi parlamentosunda bu dosyaların önünü kesmek için bir kanun çıkardı ve
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde etkin iç hukuk mekanizmasını işletecek bir
komisyon kurduysa, önce bizim takdir etmemiz gerekir, önce bizimle ilgili bir
şey; Türkiye aleyhindeki davaları…
İkincisi; ümit ediyoruz
ki, bu davalar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde bu kanunla kurulan tazmin
komisyonuna sevk edilecek. Şimdi, bununla ilgili fazla bir şey söylemek istemem
bu noktada; çünkü, yarın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde bununla ilgili
kararlar alınacak, bizi çok yakından ilgilendiriyor, Türkiye Cumhuriyetini;
ama, bir yere bakmanızı isterim; Rumlar ne diyor buna?.. Rum tarafı, Rum
Hükümeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bu kanunu çıkarırken hemen bir kanun
tasarısı hazırladılar, bu kanundan faydalanacak Rumlara hapis cezası vermek
için. Şimdi, madem bize inanmıyorsunuz, madem Mehmet Ali Talat'a
inanmıyorsunuz, madem onlara inanmıyorsunuz, o zaman, bakın, Rumlar ne diyor:
Rumlar, Kıbrıs Türklerinin kurduğu bu komisyona başvuran Rumları hapse
koyacağız diye kanun çıkarıyorlar; onlar da bunun hazırlığı içerisinde. O
bakımdan, bu konularda daha soğukkanlı olmamız gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; komşumuz Irak'a yönelik politikamızın temeli, bu ülkenin
istikrar ve refahının sağlanması ve birlik ve bütünlüğünün korunmasına yardımcı
olma esasına dayandırılmıştır.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
toparlar mısınız.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bunun, kardeş ve akrabamız olan
Irak Halkının ve diğer bölge halklarının yararına olacağına inanıyoruz. Bu
yönde attığımız her adımla, geliştirdiğimiz her öneriyle, öncülük ettiğimiz her
girişimle, ülkede, toplumsal bir uzlaşı yaratılmasına yardımcı olmaya
çalışıyoruz. Bu doğrultuda, Irak toplumunun her kesimiyle, her düzeyde,
sağlıklı bir diyalog geliştirmeyi başarmış bulunuyoruz. Sünnî Arap liderlerle,
siyasî sürece katılmalarını ve ortak geleceğine sahip çıkmalarını, ayrıca
"direniş" adı altında sürdürülen şiddet olaylarına destek
vermemelerini telkin ediyoruz. Türkmen soydaşlarımıza, aralarındaki bölünmelere
ve uzlaşmazlıklara son vermeleri ve Irak'ın yönetiminde hak ettikleri rolü
alabilmek için, daha bilinçli bir şekilde hareket etmeleri çağrısında
bulunuyor; bu yolda, kendilerine her türlü desteği sağlıyoruz ve sağlamaya
devam edeceğiz. Şiî partilere, demokrasinin uyum ve uzlaşı rejimi olduğunu,
Irak'ın demokratik gelişimi için ihtiyaç duyulan toplumsal mutabakatın her
kesiminin katkısının gerektirdiğini ve bu konuda Şiîlere önemli görev düştüğünü
ifade ediyoruz. Kuzey Irak'taki Kürt parti liderlerine ise, çıkarlarının,
Irak'ın yönetimine ortak olmak ve tüm bölgeye örnek olabilecek demokratik bir
Irak yolunda çaba göstermekten geçtiğini vurguluyoruz. Bu yönde, tarihî bir fırsata
sahip olduklarını, bu imkânı, dar görüşlü politikalar doğrultusunda heba
etmelerinin kimsenin çıkarına olmayacağını hatırlatıyoruz. Bu görüşlerimizi,
keza, Irak Hükümeti, bölge ülkeleri ve uluslararası toplumla da paylaşıyoruz.
Birleşmiş Milletlerin de
katılımıyla, giderek, bölgesel bir işbirliği mekânizması olma yolunda
ilerleyen, "Irak'ın Komşuları" forumu başta olmak üzere, buna hizmet
edebilecek girişimlere de öncülük ediyoruz. Irak'taki tüm siyasî gruplara
sunduğumuz eğitim programları ile Irak Halkına sağladığımız lojistik ve insanî
yardımları da bu çerçevede belirtmek gerekir.
Tabiatıyla, Irak'ta,
işlerin, arzu edilen yönde rayına oturması belirli bir süreyi gerektirmektedir.
Öncelikle, Irak toplumunun son onbeş yıldır içinde bulunduğu travma, siyasî
sürecin normal seyrine ulaşmasını, belli ölçüde güçleştirmektedir. Keza,
güvenlik koşullarında henüz iyileşme sağlanamaması ve şiddet olaylarının
dinmemesi de siyasî süreci ve toplumsal uzlaşmayı geciktirmektedir; ama,
inanıyoruz ki, bu önümüzdeki süreç içerisinde Irak'ta -seçimler yapılmıştır-
yeni hükümet kurulacaktır ve bu süreç içerisinde, inşallah, Irak, yavaş yavaş,
hemen komşu bir ülke olarak, demokratik, siyasî birliğini ve bütünlüğünü
koruyan bir ülke olarak yerini alacaktır. Türkiye olarak biz, bu konuda,
elimizden gelen her şeyi yapacağız.
Değerli milletvekilleri,
Türk-Amerikan ilişkilerindeki son duruma da değinmek istiyorum. Kısaca ve net
bir şekilde ifade etmem gerekirse, ilişkileri olumlu bir gündem çerçevesinde
çokyönlü olarak geliştirme konusunda oluşan karşılıklı kuvvetli irade hızla
hayata geçmektedir. Nitekim, son dönemde, hepinizin yakından takip etmiş
olacağı üzere, Amerika Birleşik Devletleriyle birçok alanda üst düzeyde diyalog
ve danışma ortamı da tesis edilmiştir. Kıbrıs'tan Avrupa Birliği üyeliğimize,
Irak'tan PKK'yla mücadeleye kadar dışpolitikamız bakımından öncelik arz eden
birçok konuda, karşılıklı işbirliğini geliştirme yolunda pratik adımlar
atılmaya başlanmıştır. Bu bağlamda, özellikle Kuzey Irak'taki PKK varlığı ve
terör örgütünün Avrupa'daki faaliyetleri konusunda, istihbarat değişimi dahil,
yakın ve somut bir işbirliği sergilenmektedir. Bu işbirliğinin, gerek iki ülke
gerek bölge yararına olacak şekilde daha da geliştirilmesi için gerekli çabayı
gösteriyoruz.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
sürenizi aştınız, toparlarsanız…
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Sayın Başkan, bitireceğim;
teşekkür ediyorum.
Irak sorununun ötesinde,
Ortadoğu barış sürecindeki olumlu ivmenin korunması, İran ve Suriye'yle ilgili
sorunların bölgede yeni krizler yaratmayacak şekilde çözümlenmesi, yakın
çevremizdeki reform hareketlerinin desteklenmesi, özellikle Ortadoğu ile
Kafkasya ve Orta Asya'daki demokratik atılımların, istikrarı bozmadan, bu
ülkelerin uluslararası toplumla bütünleşmelerine yardımcı olması, Balkanlarda
sağlanan istikrarın muhafazası, Türkiye'nin bölgesinde bir enerji terminali
olma yolunda sağladığı ivmenin korunması ve Avrupa güvenliğinin temelini teşkil
eden NATO ile transatlantik işbirliğinin yeni koşullara uyarlanarak canlılığını
idame ettirmesi, Türkiye'nin olduğu kadar, Türk-Amerikan ilişkilerinin de
gündeminde öncelikle yer tutmaktadır.
Önümüzdeki dönemde de,
ilişkilerin her alanında Amerika Birleşik Devletleriyle yakın bir diyalog ve
işbirliği içinde olmaya özellikle özen gösteriyoruz.
Bu bağlamda, basında son
günlerde çıkan haberlerin aksine, ilişkilerimizin gizli hiçbir gündemi
bulunmadığını, iddia edildiği gibi, İran ya da Suriye'yle ilgili pazarlıklar
yapılmadığını ve işbirliğimizin özünde bölgedeki istikrarın geliştirilmesine
yönelik ortak çıkarlarımızın yattığını da burada özellikle belirtmek isterim;
çünkü, bu konuyla ilgili birçok spekülasyon yapıldı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ortadoğu barış sürecinde, 2005 yılında bölgenin geleceği için
umut yaratan birçok fırsat pencereleri de vardır. Özellikle Filistin-İsrail
probleminin çözümü için Türkiye aktif bir şekilde devrededir. Bildiğiniz gibi,
25 000'e yakın verdiğimiz polis üniformasını Filistin polisi giymektedir. Yine,
Odalar Birliğiyle beraber yaptığımız girişim neticesinde, Erez Sanayi
Bölgesinin çalıştırılmasına başlayacağız. Bunun yanında, TİKA'nın Ramallah'ta
açtığı ofis, insanî yardımları orada organize etmektedir.
Değerli arkadaşlar, İKÖ
içerisinde Türkiye'nin ne kadar aktif olduğu bilinmekte; Genel Sekreter
Türkiye'den seçildi. Son Mekke Zirvesinde, yine Türkiye'nin öncülüğünde birçok
kararlar alındığını ve bunların bütün üye ülkeler tarafından çok takdir
edildiğini de burada söylemek istiyorum.
Türkiye'nin demokratik
gelişimine katkı sağlamak için aktif çaba içinde olduğu bir diğer bölge de,
Kafkasya ve Orta Asya olarak belirlenmektedir. Bu ülkelerle tarihten gelen özel
ilişkilerimizi, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da karşılıklı yarar
doğrultusunda, somut işbirliği projeleriyle desteklemeyi öngörmekteyiz.
Azerbaycan ve
Gürcistan'la olan ilişkilerimiz giderek gelişmekte, Yukarı Karabağ sorununun
çözümü için aktif bir şekilde çalışılmaktadır.
Ermenistan'la olan
ilişkilerimizin geliştirilmesini arzu ederiz; yalnız, onların da aynı anlayış
içerisinde olmalarını bekliyoruz. Ermeni soykırımı gibi -tabiî ki sözde- hiçbir
zaman inanmadığımız ve hiçbir zaman tarihî delillerle onaylanmayan ve hiçbir
zaman ispatlanmayan bu sorunla mücadelemiz devam etmektedir. Ümit ediyoruz ki,
birçok ülkenin parlamentolarının aldığı bu kararlar değiştirilecektir ve
hükümetleri, bu kararları, hiçbir zaman onlarla da paylaşmamaktadırlar.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
Tarım Bakanımızın süresi çok daraldı. Biliyorum, konular çok önemli; ama,
lütfen toparlarsanız…
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bitiriyorum.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'nin etkinliğini dünyanın her yerinde görürsünüz. Türk Silahlı
Kuvvetlerinin, Türk polisinin aldığı görevler, bunlar, gerçekten hepimiz için
çok onur kaynağı olmaktadır.
Batı Trakya'yla ilgili,
Türkiye'nin dışarıdaki azınlıklarıyla ilgili, bu dönemde olağanüstü
çalışmaların yapıldığını, eğer kitapçıkları okursanız, göreceksiniz; ama, şunu
özellikle vurgulamak isterim ki, uzun yıllardan sonra ilk defa Türk Başbakanı
Gümülcine'ye gitmiştir, İskeçe Türk Birliğini ziyaret etmiştir. Yine, uzun
yıllardan sonra ilk defa Diyanet İşleri Başkanı bu bölgeye gitmiştir. Bu
bölgedeki soydaşlarımızın hak ve hukuku yakından takip edilmektedir. Özellikle,
siz, milletvekili arkadaşlarım, bulunduğunuz parlamenterler asamblelerinde bu
konuyu çok yakın bir şekilde takip etmektesiniz.
Değerli arkadaşlar,
eminim, kitapçığı okuyacaksınız. Burada, zaman yetmediği için birçok konuya
giremedim; ama, kitapçığı okursanız, Türkiye'nin ne kadar aktif bir politika
içerisinde olduğunu göreceksiniz ve bununla da gururlanacaksınız.
Bakanlığımızın bütçesine
verdiğiniz destekten dolayı hepinize teşekkür ediyorum. Şunu unutmayın ki, Türk
Dışişleri Bakanlığı, dışarıda, arkadaşlarım -gerçekten, bizde mesai kaygısı
yoktur- gece gündüz, herkes, Türkiye'nin çıkarını, Türkiye'nin onurunu, Türk
Halkının, Türk vatandaşlarının dışarıdaki işlerini takip için büyük bir gayret
içerisindedir; sizin vereceğiniz destekle, bu görevler çok daha iyi şekilde
yapılacaktır.
Hepinize saygılar
sunuyorum ve bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
Tarım ve Köyişleri Bakanımıza söz vermeden önce, Sayın Gürol Ergin, yaptığı
konuşmadan sonra AK Parti Grubu adına konuşan Sayın Erdoğan Özegen'in,
konuşması içerisinde, kendisinin bahsetmediği bazı konuları ifade etmek
suretiyle yanlış anlamaya sebep olduğunu beyanla, İçtüzüğün 69 uncu maddesine
göre kısa bir açıklama talebinde bulunmuştur.
Talebi yerinde
görüldüğünden, yerinden, Sayın Ergin kısa bir açıklama yapacaktır.
Buyurun.
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aslında, Sayın Özegen,
gerçekten güzel bir konuşma yaptı. Yalnız, konuşmasının bir kısmında, benim,
daha önce Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığım konuşmadan bir alıntı yaptı ve bu
alıntıya, Sayın Akif Hamzaçebi'nin konuşmasından da bir alıntı ekleyerek,
ikimizin çeliştiğini ortaya koymaya çalıştı ve kendilerinin de Sayın Hamzaçebi
gibi düşündüklerini söyledi.
Burada, Sayın Özegen'e ve
sizlere, şu iki kavramın farklı olduğunu söylemek istiyorum: Bakınız, benim
sözlerim şöyle: "Tarım nüfusunu yüzde 35'ten yüzde 10'a indirelim diye
sürekli bir öykü anlatılıyor." Dikkat ediniz lütfen, şöyle söylüyorum:
"Kırsal nüfusu bir tek nüfus bile azaltmaya Türkiye'nin ne ihtiyacı vardır
ne de doğru olur." Aynen söylediğim ifade bu. Sayın Hamzaçebi'nin ifadesi
de şu: "Tarım sektörünün gayri safî millî hâsıladan aldığı payın giderek
azalması son derece normal bir gelişmedir. Yine, tarım sektöründeki nüfusun
-dikkat ediniz- ve istihdamın toplam nüfus ve istihdam içindeki payının
azalması da doğal bir gelişmedir."
Şimdi, ben, Sayın
Özegen'e ve size şunu söylemek istiyorum: Benim ifadem, kırsal nüfusun, bir tek
nüfus olarak bile azalması doğru değildir diyorum. Yani, insanları kırsal
alandan çıkarmak doğru değil diyorum; fakat, Sayın Akif Hamzaçebi, benim de
katılacağım bir şekilde ve doğru olarak, tarım sektöründeki nüfusla istihdamın,
toplam nüfus ve istihdam içinde payının azalmasının doğal gelişme olduğunu
söylüyor. Yani, benim kastettiğim kırsal nüfustur, onun kastettiği, tarımdaki
istihdamdır. Bu farkı özellikle belirtmek istiyorum, ayrı şeyler olduğunu
söylemek istiyorum.
Saygılar sunarım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ergin, mesele anlaşılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.58
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.12
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38 inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanun Tasarılarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084,3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029,
1030) (Devam)
A)
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Dışişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.-
Dışişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
B) TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
C) TARIM
REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
D) KÖY
HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Onikinci tur
görüşmelerinde, şimdi, söz sırası, Hükümet adına Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sayın Mehdi Eker'e aittir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Evet, biraz süreniz sizin
kısaldı, ama, toparlarsınız.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Ne kadar?
BAŞKAN - 15 dakika.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarım Bakanlığının
bütçesinin hayırlı, uğurlu olmasını dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.
Tabiî, süre az olduğu
için ve tarım sektörü de Türkiye'nin çok önemli, çok büyük bir sektörü olduğu
için, süreyi, yani, planladığım şekilde değil de, burada ortaya çıkan duruma
göre ben kullanmak durumundayım. O nedenle de, ben müsaadenizle, önce, tarım sektörünün içinde bulunduğu en son
durumu arz ederek başlamak istiyorum. Son durumumuz ne; müsaadenizle, tabiî
benden önce konuşan muhalefet partilerimizin çok değerli sözcüleri de bunlara
işaret ettiler, hem aslında onların değindikleri konulara cevap vermiş olacağım
hem de durumu ortaya koyacağım.
Büyümeyle ilgili son
durum şu: Tarım sektöründeki büyüme, yılın üçüncü çeyreğindeki büyüme yüzde
6,4'tür, ki, bu önemli bir büyümedir ve dokuz aylık büyüme yüzde 4,5'tir. 2004
yılında bu yüzde 2 idi, 2003 yılında bir miktar küçülme vardı; dolayısıyla,
giderek düzelen, gelişen bir tarım sektörü büyümesiyle karşı karşıyayız.
İkinci husus şu: Tabiî, iddia ediliyor, efendim,
işte, tarım perişan, öldü vesaire. Şimdi ben size bazı rakamlar arz edeceğim;
böylece, ölüp ölmediğini göreceğiz.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Ama, gidip görsek daha iyi olur.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Öldü zaten Sayın Bakan, öldü!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, sağlıklı bir değerlendirme yapmamız için
AK Parti Hükümetinin devraldığı noktayı
bizim bilmemiz lazım. AK Partinin devraldığı noktadan bugüne nereye getirdi
oraya bakmamız lazım. Buğday 2002'de 19 500 000 ton, 2005'te 21 500 000 ton.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Parayı konuş, parayı!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Arpa, 8 300 000 ton…
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Kaç litre mazot alıyordu onu söyle; kaç traktör alıyordu onu
söyle?!
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Parayı konuş!..
BAŞKAN - Sayın Bakan, bir
dakikanızı rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri…
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Onu Allah verdi Sayın Bakanım; siz ne verdiniz?!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri…
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Onu söyleme; parayı söyle, parayı!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Fiskobirlik'e 5 kuruş para vermediniz, ne yapalım yani!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, yani, nasıl hitap edeceğimi doğrusu şaşırıyorum. Bu
Parlamentoda uzun süre bulunan arkadaşlarımız var. Bizi, millet şu anda canlı
yayında takip ediyor. Muhalefetin bütün konuşmaları burada yapıldı. Kürsüyü
açık tutmak bizim görevimiz…
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Başkanım, o zaman da siz milletin huzurundaydınız; siz de buradaydınız o
zaman.
BAŞKAN - Ancak, bir usul
var; bir hükümetin, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bakanından soru sordunuz;
bunların cevabını alacaksınız; ama, yerimizden, hem de uygun olmayan şekilde
laf atmak suretiyle cevap almak doğru değil.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Kusura bakmayın Sayın Başkan.
BAŞKAN - Varsa bir
ilaveniz, varsa bakanın bir yanlışı, talep edersiniz, biz bu hususu
değerlendiririz; ama, bu tip laf atmalarla, doğrusu, ben bile takip etmekte
zorlanıyorum. Sizden rica ediyorum; beraber, sükûnetle dinleyelim.
Beğenmediklerimiz varsa, onu ayrıca değerlendiririz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Başkanım, koskoca iki bakanlığa 10 dakika soru sorma hakkı
veriyorsunuz.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Arpa, 8 300 000 ton,
2002; 9 500 000 ton, 2005; ayçiçeği, 2002, 850 000 ton; 2005, 950 000 ton;
çeltik, 2002, 360 000 ton; 2005, 600 000 ton; elma, 2002, 2 200 000 ton; 2005,
2 550 000 ton; şeftali, 372 000 ton, 2002; 2005, 485 000 ton; kayısı, 2002, 315
000 ton; 2005, 850 000 ton…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Yaş kayısı…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Mısır, 2002, 2 200 000 ton; 2005, 4 000 000 ton
tahmin; süt, 2002, 8 408 000 ton; 2005, 10 880 000 ton.
Hatta, değerli
arkadaşlarım, pamuktan bahsedildi. Pamukta, doğrudur, 500 hektar kayıtta azalış
vardır, 500 hektar, totalde; ama, üretim miktarında artış vardır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Fiyatlar, Sayın Bakanım?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, bu, büyümeyi gösteriyor. Bunlara karşılık
fiyatlar da vardır.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Üretiyor da, para etmiyor…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Önemli olan, burada, bireysel sorunlar değildir,
sektörün kendisine giren paradır, bunu hesaplamamız lazım.
Şimdi, bir başka nokta:
Yine, bir arkadaşımızın…Tabiî, bu listeyi çoğaltmam mümkün, uzatmam mümkün;
ama, vakit nedeniyle daha fazla uzatmıyorum, sadece sizlere bir fikir, bir
fotoğraf, bir çerçeve vermek, çizmek gayesiyle bu rakamları verdim.
Keza, tarımsal ürün
dışticareti; bize, bir muhalefet partisinin değerli sözcüsü "tarımsal
dışticaret sürekli düşüyor, yani aleyhimizde gelişiyor" dedi. Onun da
rakamını söyleyeyim size. Tarımsal ürün dışticareti; ihracat 2004'te 6 501 000
000 dolar, ithalat 6 059 000 000 dolar. 2005'te, ocak-ekim için söylüyorum,
ihracatımız 6 541 000 000 dolar, ithalatımız 5 351 000 000 dolar. Demek ki,
burada da, pozitif, lehte bir gelişme var.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, hemen, sizlere, zamanım elverdiğince faaliyetlerimizi anlatacağım, biz
ne yaptık, AK Parti Hükümeti tarım alanında neler yaptı. Öncelikle, çiftçi
borçlarını yeniden yapılandırdı. Burada, 765 000 üreticimiz, çok anormal yüksek
faizlerle borç, haciz, hapishane tehditleriyle karşı karşıya bir durumdayken,
bunun, birikmiş 2,7 katrilyonluk borcunun 1,5 katrilyonluk kısmını sildik; bu,
yüzde 65'e tekabül ediyor; yani, borçlarının yüzde 65'ini sildik, geriye
kalanını da, uygun ödeme şartlarıyla yeniden yapılandırdık ve sevinçle izledik
ki, yeniden yapılandırılan borçlar yüzde 90'lara varan oranda da geri geldi,
ödendi; dolayısıyla, orada da herhangi bir sıkıntı, çok şükür, olmadı.
İkinci konu, tarımsal
kredi faiz oranları düşürüldü; bu da önemli bir faaliyetti. 2002 yılında yüzde
59'du tarımsal cari kredi faiz oranları; bu, 2005 yılında yüzde 20'ye
indirildi. Sayın Ergin işaret etti, dedi ki: "Bu yüzde 20'dir." Evet,
doğrudur; ancak, bu süre zarfında toplam 2 katrilyon 99 trilyon kredi
kullandırılmış, bunun 1 katrilyon 811 trilyonu selektif kredidir; yani, bunun
faizi, faiz oranı yüzde 8 ile 15 arasındadır, geri kalan, sadece 288 trilyon
kredi, yüzde 20 faizlidir. Bu nedenle, Sayın Başbakanımıza atfen, burada dile
getirilen "oran, yüzde 8 ile 15 arasında ifade edildi" şeklindeki
itham, yersiz bir ithamdır, doğru değildir; rakamlar burada, Ziraat Bankasının
en son kullandırılan kredileri bu şekilde; yani, bunun büyük bir kısmı yüzde 8
ile 15 aralığındaki faizle ödenen kredilerdir.
Çiftçilerle ilgili
yaptığımız bir başka faaliyet, bu süre zarfında, tarımsal sulamada kullanılan
enerji borçlarının yeniden yapılandırılması ve enerji desteğidir. 1995 yılından
bu yana 660 trilyon TL'lik enerji borcu birikmişti. Buna bir ödeme kolaylığı
getirildi ve borçlar, ek bir faiz uygulaması yapılmaksızın, tarımsal TEFE'ye
göre 36 ay süreyle taksitlendirildi. Ayrıca, borcunu zamanında ödeyen
çiftçilerimize de, bunların enerji fiyatlarında yüzde 15'lik bir destek
sağlandı, bir indirim sağlandı.
Değerli arkadaşlarım, bir
arkadaşımız, mazot desteğinin ödenmediğini söyledi 2005 yılı için, Sayın
Özdoğan idi; şu anda burada göremiyorum kendisini. Bu, tabiî doğru bir bilgi
değildir. 2005 yılında -eylül ve ekim ayında- ödenecek olan 410 trilyon liralık
mazot desteğinin tamamı ödendi. Burada, Hükümetimiz, 2003 yılında 315 trilyon,
2004 yılında 323 trilyon ve 2005 yılında da, biraz önce arz ettiğim gibi, 410
trilyon lira mazot desteği sağladı. Şimdi, bununla, tabiî, şunu yaptık, nedir
bu, ne demektir, esprisi şu: Çifti kayıt sistemine dahil 170 000 000 dekar alan
için kullanılan mazot hesaplandığında buradaki artış, özellikle enflasyon
üzerindeki artış, bu şekilde bizim üç yıl içerisinde bu şekilde ödediğimiz 1 katrilyon 50 trilyon TL ile bu çiftçimizin
maruz kaldığı yükün yüzde 98'i ödenmiş. Tabiî, ben bunu şu bakımdan söylüyorum:
Biliyorsunuz, dünyada petrol fiyatları, mazot fiyatları anormal şekilde arttı
ve biz bunun tamamını yansıtmadık; çünkü, dünyadaki artış, esasen hampetrol
fiyatlarındaki artışı dikkate aldığımızda, artış yüzde 192'dir. Türkiye'de 2002
Kasım ayında; AK Parti Hükümetinin kurulduğu dönemde mazotun litre fiyatı 1 242
000 liradır. Bugün, Aralık 2005 tarihinde bu, 2 YTL civarındadır, 2,02
civarında; artış yüzde 63. Bizim, Türkiye'de, mazottaki artış yüzde 63,
dünyadaki artış yüzde 192; biz, bunun, yine de, tamamını yansıtmadık; ama,
enflasyonun üzerinde bir artış meydana geldiği için, biz, enflasyonun
üzerindeki artışı çiftçimize bu şekilde ödedik.
Keza, kimyevî gübrede
aynı durum söz konusu. Kimyevî gübrede de 2002 yılında 150 dolar olan amonyağın
tonu -ki, amonyak, kimyevî gübrenin, özellikle üre bazlı kimyevî gübrelerin
hammaddesidir- 2003 yılında bunun tonu 300 dolara çıktı dünyada ve bundan,
tabiî ki, bizim de çiftçimiz, üreticimiz etkilendi, işte, bu zararını tazmin
amacıyla üreticimize bir nebze de olsun bir rahatlık vermek gayesiyle, biz, 273
trilyon TL, yine, 2005 yılı içerisinde çiftçimize kimyevî gübre desteği olarak
ödedik.
Başka ne yaptık; bazı
tarımsal girdilerde KDV indirimi yaptık. Mesela, sertifikalı tohum -ki, üretim
için son derecede de önemli bir girdidir- fidan, sunî tohumlama için uygulanan
spermalarda…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - KDV oranı yüzde 8'den 1'e düşürüldü.
Yem hammaddelerinden
hayvan pancarı, kuru ot, hasıl, slajlık mısır, korunga, yem şalgamı gibi,
ürünlerde de; yem hammaddelerinde de, biz, yüzde 18'den yüzde 8'e düşürdük.
Dolayısıyla, burada da, yine, çiftçimizin lehine olabilecek bir gelişme ortaya
koyduk.
Şimdi, tabiî
"girdi" demişken, şunu da söyleyeyim; arkadaşlarım da burada
zikrettiler; ama, önemine binaen vurgulamakta yarar var: 2002 yılında
Türkiye'de 6 300 tane traktör satılıyor arkadaşlar. Biliyorsunuz, traktör,
çiftçilikte kullanılan, tarla sürmekte kullanılan, çiftçilik hizmetlerinde
kullanılan önemli bir araç ve 2005 yılında bunun satışı 40 000. Yani, bir yıl
içerisinde çiftçimiz 6 300 tane traktör alabilirken, bugün 2005 yılında bu
rakam 40 000'e çıkmış. Bu, zannediyorum, çiftçinin içinde bulunduğu durumu göstermesi
bakımından da bir önemli gösterge.
Değerli arkadaşlarım,
transferlerden Bakanlık ve Hazineye destek miktarları üzerinde de ben birkaç
söz söylemek istiyorum. Bakanlık ve Hazineye tarım destekleri için ayrılan
kaynak 2002 yılında 3 katrilyon 179 trilyon TL'dir. Bu, 2005 yılında 4
katrilyon 242 trilyon TL'ye çıkarılmıştır. Yani, bu, önemli bir artıştır; ama,
keşke, daha çok imkânımız olsa ve çok daha yüksek miktarda destek versek! Onu
da, inşallah, yine AK Parti Hükümeti verecek.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Sayın Bakanım, Fiskobirlik'in parasını ödeyin, fındık alsın.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, burada biz, yeni…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Bakanım, olmaz ki!..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Sayın Başkan biraz önce söylemişti, sizi ikaz
etmişti. (Gülüşmeler, gürültüler)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Soru soramıyoruz zaten, hiç olmazsa cevap verin.
Fiskobirlik'e 5 kuruş
para ödemediniz.
Fındık 7 000 000 liraya
değil, 5 000 000 liraya satılıyor.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli arkadaşlarım…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Tohumluk prim desteklerini ödemiyorsunuz.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Prim desteklerini, hepsini ödüyoruz, hepsini ödüyoruz.
Şimdi, prim desteklerini, biz, fark ödemelerini ciddî şekilde artırdık.
Bakın değerli
arkadaşlarım, ben size bir rakam vereceğim; burada rakamlar konuşuyor. 2003
yılı ürünlerinde 2004 yılında 282 trilyon prim ödemesi yapılmış. 2005 yılında
bu…
BAŞKAN - Sayın Bakan…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Evet.
BAŞKAN - Sayın Bakan, bir
dakikanızı rica edeceğim.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.- Genel
Kurulu ziyaret eden Bosna-Hersek Adalet Bakanı Slobodan Kovac ve beraberindeki
heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şu anda, Adalet Bakanımız Sayın Cemil Çiçek'in resmî davetlisi
olarak Türkiye'de bulunan Bosna-Hersek Adalet Bakanı Sayın Slobodan Kovac ve
beraberindeki heyet Genel Kurulumuzu teşrif etmiş bulunuyorlar. Yüce Heyetimiz
adına kendilerine "hoş geldiniz" diyorum. (Alkışlar)
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084,3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029,
1030) (Devam)
A)
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Dışişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.-
Dışişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
B) TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
C) TARIM
REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
D) KÖY
HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Prim ödemeleri 2004
yılında yüzde 122 oranında artırıldı değerli arkadaşlarım ve 628 000 000 YTL,
yani, bir başka deyişle, 628 trilyon Türk Lirası olarak gerçekleşti. Burada,
pamuk ve soyada sertifikalı tohumluk kullanarak üretim yapan çiftçilere verilen
primde ilave ödeme yapıldı. Bu, yüzde 10'dan yüzde 20'ye çıkarıldı ki,
sertifikalı tohumluk kullanımı yaygınlaşsın ve bu şekilde, üretimde standart ve
kalite artsın.
Ayrıca, yine, bu yıl
içerisinde, biz, mısır üretimine de kilogram başına 50 000 lira prim ödemeyi
kararlaştırdık ve bunu da ilan ettik.
Hayvancılık
desteklerinden size biraz bahsedeceğim. 2003-2004 yıllarında Hükümetimiz
döneminde bazı çalışmalar yapıldı ve 2002 yılında hayvancılığa ayrılan destek
75 trilyon liradır arkadaşlar. Dikkatinizi çekiyorum, 75 trilyon. Bu kaç olmuş
AK Parti Hükümeti döneminde; 2003 yılında 135 trilyon, 2004 yılında 353
trilyon, 2005 yılında 622 trilyona çıkmış değerli arkadaşlar. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Şimdi, burada yüzde 830'luk bir artış var.
Burada, bir hususu ifade
etmek istiyorum. Tabiî, buna, sosyal hizmetlerden aktardığımız, kooperatifler
için aktardığımız miktar dahil değildir. Onu dahil ettiğimiz zaman, yaklaşık 1
katrilyona varıyor. Sadece kooperatif desteklerinde -bakın, bir kıyaslama açısından söylüyorum değerli arkadaşlarım-
1990 ile 2002 yılları arasında, AK Partiden önceki 12 yıl içerisinde,
Türkiye'de, 600 tane kooperatif desteklenmiş ve burada 600 tane projeye 90
trilyon destek verilmiş, bizim dönemimizde bu, 629 tane proje olarak
gerçekleşmiş, 2003, 2004 ve 2005 yılının ilk yarısında. Yani, ikibuçuk yıl
içerisinde, 12 yılda yapılandan daha fazlasını, biz, hayvancılık alanında
gerçekleştirmişiz. Peki, bununla ne yapılmış; burada, 46 000 çiftçi ailesi bu
şekilde iş sahibi olmuş. 46 000 nüfusunu hesapladığımız zaman, en az 250 000
kişilik bir kitle demektir bu.
Ayrıca…
BAŞKAN - Sayın Bakan,
toparlar mısınız.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
Sayın Bakan, narenciyeciler bağırıyor telefonda, sebzeciler bağırıyor!..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Narenciyeyle ilgili de çalışmalarımız var, merak
etmeyin. Onları da destekliyoruz.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
Ama, çalışmalarınız varsa, kamuoyuyla paylaşın.
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Onları da destekliyoruz.
Şimdi, kooperatif
desteklerini arz ettim. Bu sene, yine, mesela, telafi edici ödeme kapsamında,
bazı bölgelerde, özellikle patateste bazı hastalıklar nedeniyle, onlara telafi
edici ödeme için para ayırdık 15 trilyon TL.
Değerli arkadaşlarım,
hububatta bu sene prim uygulamasına başladık. Bildiğiniz gibi, Ofisin hububat
alımı, bu sene, buğdayda 4 200 000 ton olarak gerçekleşti ve bunun tamamının
parası, karşılığı, ortalama, 25 gün içerisinde ödendi. Toplam hububat alımımız
5 000 000 tonun üzerinde ve 1,5 katrilyon lira paranın tamamı çiftçimize
ödendi. Ayrıca, bugünlerde, biz, hububata prim desteği verdik, tahakkuku gelmiş
olanlara da prim desteğini de ödemeye başladık; şu anda, halen, ödeme devam
ediyor.
Sertifikalı tohumluk
desteği verdik. Bu, son derecede önemlidir; çünkü, sertifikalı tohumluk
kullanıldığı zaman, buğdayın veya diğer hangi ürün ise, hem kalitesi çok
artıyor hem verimliliği artıyor; ki, ürün verimliliğini tek başına yüzde 25
oranında etkileyen, artıran bir faktördür. Biz, bunu, destekleme kapsamına
aldığımız için bu şekilde gelişti. Biraz önce, ben listeyi okurken, buğdayda,
diğer ürünlerde üretim artışlarını vesaireyi verirken, esasen onun temelinde
yatan, sertifikalı tohumluk kullanımında sağladığımız destekler ve kolaylıklar
idi.
Ar-ge desteği veriyoruz.
Bu, Türkiye'de ilk defa yapılıyor; araştırma-geliştirme desteği veriyoruz.
Hayvan sağlığı çalışmalarımız var.
Sunî tohumlama
çalışmaları… Bakın, 2002 yılında, Türkiye genelinde 624 000 sunî tohumlama
uygulaması yapılmış, değerli arkadaşlar, 2005 yılında, bu, 1 000 000'u aşmıştır ve 2006 yılı hedefimiz
2 000 000 baştır.
Kaba yem üretimi,
Türkiye'de 90'lı yıllarda yüzde 2'ydi…
BAŞKAN - Sayın Bakan,
süreniz çok aştı. Başlıklar halinde kısaca bir toparlarsanız…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Peki efendim.
Kaba yem üretiminde ciddî
artışlar var. Mera ıslah çalışmalarında çok ciddî artışlar var.
Organik tarımın,
Türkiye'de, Hükümetimiz döneminde, hem kanunu çıkarıldı, hem buna uygun olarak
gelişme sağlandı; 174 çeşit organik ürün üreten bir ülke durumuna geldik.
Süne mücadelesinde ciddî
gelişme sağlandı. Gıda denetim hizmetlerinde çok büyük çalışmalar yapıldı. 2002
yılında, sadece 39 000 denetim yapılırken, bu, 2005 yılında 240 000 denetim
olarak gerçekleşmiştir. Bu da, halkımızın, gıda güvenliği açısından, rahat
etmesi bakımından yaptığımız önemli çalışma.
Arazi toplulaştırma
çalışmalarımız devam ediyor.
Tarımsal yayım
hizmetlerimiz devam ediyor.
Üretici birliklerinin
kurulması bizim dönemimizde gerçekleşti, kanununu biz çıkardık. Şu ana kadar da
94 adet tarımsal üretici birliği kuruldu, 1 adet de süt üreticileri merkez birliği
kuruldu.
Mevzuat çalışmalarında,
arkadaşlarım söyledi, 9 tane çok önemli kanun çıktı.
Devletin elindeki TİGEM
arazileri ile yine, üretme istasyonlarının arazileri, özel sektör eliyle, daha
verimli bir şekilde istihdam yaratacak, teknoloji ve verimlilik düzeyi yüksek
ürün kullanılmasına müsaade edecek tarzda, uzun süreli olarak kiraya verildi.
Bu kiralanan arazilerde, özel sektörce, bir yıl içerisinde 167 trilyon TL
yatırım yapıldı; binlerce kişi de burada iş sahibi oldu.
Yine, çok önemli bir aşama,
bir gelişme; Türkiye'de ilk defa tarım strateji belgesi bizim dönemimizde
hazırlandı. Tarım strateji belgesi, Türkiye'nin tarım politikalarının
çerçevesini çizen çok önemli, hem kırsal kalkınmayı hem tarımsal üretimi belli
esaslarda uzun vadeli olarak planlayan bir strateji belgesidir. Bununla ilgili
kanun da çıkıyor.
AB'ye uyum
çalışmalarıyla…
BAŞKAN - Sayın Bakan…
Sayın Bakan…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım, teşekkür edip
bitireceğim.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Sayın Başkan…Sayın Başkan…
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Sayın Bakan, fiğ paralarında…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - AB'ye uyum konusunda gerekli çalışmalar yapıldı.
2006 yılı bütçemiz yüzde…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Sayın Bakan, hiç olmazsa sorularımıza cevap verin.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Onlara da vereceğim, hepsine vereceğim, merak
etmeyin.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Sayın Bakan, bu fiğ paraları ne zaman ödenecek? Ayın 16'sında "fiğ
paralarını ödeyeceğiz" dediniz, daha yok.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Yazdım, hepsine vereceğim… Sakin olun…
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Ama ne zaman ödeyeceksiniz?! Ayın 16'sında açıkladınız, bugün ayın 21'i oldu;
bayram geldi…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Sakin olun, vereceğim… Sakin olun, cevap
vereceğim… Telaşlanmayın… Oturun… (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri… Ama olacak iş değil bu yani!
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Olmayacak iş ne Sayın Başkan, iki dakika muhalefete tahammül
edemiyorsunuz!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bütçemiz…(CHP sıralarından
gürültüler)
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Sayın Başkan, fiğ paralarını söylesin yani.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Mikrofonu kapatıyorsunuz, sorulara cevap veremiyor. Bu mu
adeletiniz?!
BAŞKAN - Sayın Bakan, son
cümlenizi alabilir miyim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum Sayın Başkanım. İzin
verirlerse söyleyeceğim.
2006 yılı bütçemiz, 2006
yılı genel bütçe toplamımız 5 156 602 000 YTL'dir. Bunun 4 019 640 000 YTL'si
transferdir; genel bütçe içindeki payı yüzde 78'dir.
Ben, bütçemizin, Tarım
Bakanlığının hizmetlerine, tarım sektörüne yapacağı hizmetlere çok olumlu
katkılar sağlayacağını düşünüyorum.
Biz, Türk çiftçisini,
Türk tarım sektörünü çok seviyoruz. Onu, bugüne kadar, ikibuçuk yılda çok iyi
bir noktaya getirdik, bundan sonra çok daha iyi bir noktaya getireceğiz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Millet inliyor.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Fiğ paralarını ne zaman ödeyeceksiniz, onu bir söyleyin Sayın Bakan.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Çok ayıp, çok ayıp!.. Fındıkçıların ahıyla gideceksiniz.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Sayın Bakan, kendinizi fındıkçıların ahından kurtaramayacaksınız.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, aleyhte söz isteği var.
Tekirdağ Milletvekili
Sayın Erdoğan Kaplan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Sayın Başkanım, Sayın Bakanlara gösterdiğiniz toleransı ve hoşgörüyü umarım
bana da gösterirsiniz.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 2006 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Tarım Bakanlığı
bütçesi üzerinde aleyhte söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Tarım sektörünün ülkemiz
millî gelirindeki payı yüzde 11 olmasına rağmen, toplam nüfusumuzun üçte 1'ini,
çalışan nüfusun üçte 1'ini istihdam etmektedir. Gelişmiş ya da gelişmekte olan
ülkelerin ortak tarım politikası, tarıma verdikleri destektedir. Bir hükümetin
bütçesinin sosyal boyutunun olduğunun iddia edilebilmesi için, bütçeden
tarımsal desteklere ayrılan miktarın yüksek olması, artırılması gerekmektedir.
Bu hükümet döneminde tarım sektörü neredeyse unutulmuştur. IMF'den gelen
direktifler neticesinde tarıma destek kısılmıştır. 2005 yılının onbir ayında,
bütçeden faize 41 milyar YTL para ödenirken, tüm tarım desteği 3,3 milyar
YTL'de kalmıştır. Tarıma verilen destek faize ayrılan miktarın onüçte 1'idir.
Buna karşın, 100 milyar euroluk AB bütçesinin tarıma, tarımsal desteklere
ayrılan payı ise 44 milyar eurodur. İşte, bu tablo, hükümetin tarıma verdiği
desteği ortaya koymaktadır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; AKP'nin dördüncü bütçesini görüşüyoruz. Hükümetin dördüncü
bütçesinin görüşüldüğü günlerde, satılmadığı için Meclise getirilip dağıtılan 6
ton portakal, hükümetin tarım politikasını ve tarıma verdiği desteği göstermesi
bakımından önemlidir. Bu hükümet döneminde girdi maliyetleri, özellikle mazot
ve gübre fiyatları yüksek oranda artarken, çiftçinin ürettiği ürünün fiyatı
sürekli düşmektedir. Buğday, geçtiğimiz yıl 350 000 lirayken, bu sene 240 000
liraya kadar indi. Geçen yıl 756 000 lira-864 000 lira arasında değişen çeltik
fiyatları, bu sene 720 000 lira ile 760 000 arasında değişmektedir. Bu fiyatın
bazen 600 000, 550 000 liraya kadar düştüğü görülmektedir.
İpsala'da, çiftçiye, 2007
yılında parası ödenmek üzere arazi dağıtılmış; ama, çeltik para etmediği için
çiftçi, aldığı bu arazinin bedelini nasıl ödeyeceği endişesi taşıyor.
Trakya'da, İpsala'da, çeltik üreticileri, fiyatlardaki düşmeye rağmen girdi
fiyatlarında artışı soruyor.
Hal böyleyken, Sayın
Başbakan, çiftçinin mutlu olduğunu, yüzünün güldüğünü söylüyor. Ben, Trakya'da
yüzü gülen bir çiftçiye rastlamadım. Sayın Başbakan, gezdiği ülkelerin çiftçisi
ile bizim çiftçimizi herhalde karıştırıyor.
Sayın Başbakanın bir grup
konuşmasında açıkladığı buğdaya 30 000 lira destek, neden hâlâ buğday
üreticisinin eline geçmedi? Sayın Başbakan, çiftçiye, size 3 kuruş destek
veriyoruz diyemediği için grup konuşmasında "30 000 lira" demiştir;
YTL'ye geçtiklerini övünçle anlatanlar, çiftçiye 3 kuruş diyemedikleri için 3
kuruşun karşılığı olan 30 000 lira ifadesini kullanmışlardır. Bu para ne zaman
ödenecektir? Bir bölümü ödenmiş olsa bile, prim artı buğday fiyatı geçen yılki
fiyat etmiyor; bu nasıl prim verme mantığıdır!..
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bakınız, acil eylem planında, "öncelikli olarak mazot
gibi kalemlerdeki ağır vergilerin azaltılmasıyla, çiftçinin üzerindeki tahammül
edilemez yük hafifletilecektir" diyorsunuz. Bu gerçekleşti mi; mazottaki
vergiler azaldı mı? Sayın Başbakanın bütçe konuşmasında bahsettiği mazot
desteği hangi yıla ait? 2004 yılı mazot destekleri ödenmiş midir? Bu hükümet
işbaşına geldiğinde mazot fiyatları 1 240 000 seviyesindeydi, şimdi 2 100 000
seviyesinde.
Değerli arkadaşlarım,
denizde taşımacılık yapan bütün gemilere, yatlara giydirilmemiş mazot
veriyorsunuz.
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Balıkçılara, balıkçılara…
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)
- Yatlara da veriyorsunuz.
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Ticarî gemiler ile balıkçılara.
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)
- Gelin, çiftçinin traktörüne de aynı mazottan verelim; gelin, kamyoncuya da
aynı mazottan verelim. (CHP sıralarından alkışlar)
Mazot üzerindeki verginin
oranı yüzde 65'in üzerindedir. Mazotta yüzde 18'lik bir Katma Değer Vergisi
var, Özel Tüketim Vergisi var, Akaryakıt Tüketim Vergisi var. Şimdi, bu
vergileri, özellikle tarım sektörü için aşağı çekmeyeceksiniz, sonra da,
akaryakıt fiyatları piyasada oluşur diye mazeret üreteceksiniz. Özel yatı
olanlara sağladığınız mazot desteklerini çiftçiden niye esirgiyorsunuz?! Bu
doğru değil. Bu, bir başbakana yakışmıyor. Sayın Başbakana yakışmayan,
azarladığı çiftçi yurttaşımızı da… Yakıştıramadığımız bir başka olay daha var.
Muş'ta bir çiftçimiz ürününün karın altında kaldığını söyleyerek Başbakana
derdini anlatırken, Başbakanımızın, sayın çiftçimizi, köylümüzü nasıl
azarladığını televizyonlardan ve basından hep beraber okuduk ve gördük.
Bu hükümet döneminde,
buğday üreticisine "fazla üretme, almam" denilmiştir. Ofisin alacağı
buğday limiti önce 30 ton olarak belirlenmiş, sonra 50 tona çıkarılmıştır.
Üründe kota zamanı sizin döneminizde başlamıştır. 30 ton, ondan sonra 50 ton.
Fazlasını ne yapacak; tüccarın kucağına… Bedava, malını verecek. Ondan sonra,
adaletçiyiz biz, biz halkın içinden geliyoruz diyorsunuz.
Sevgili arkadaşlarım,
Trakya bölgemizde köylünün "ayçakız" adını verdiği ayçiçeği ve
"sarıkız" adını verdiği kanola can çekişmektedir. Bu ürünlerin ekim
alanları daraltılmaktadır. Yine, pancara uygulanan kota ortadadır. Çiftçiyi
desteklemeden tarımı kalkındırmak, ekonomiyi büyütmek mümkün değildir.
Kişi başına düşen millî geliri
2 596 dolardan 5 000 dolara, 6 000 dolara çıkardığınızı söylüyorsunuz.
İktidarınız döneminde kimin geliri artmıştır, hangi çiftçinin, üreticinin yüzü
gülmüştür; ayçiçeği, çeltik, mısır, kanola üreticisinin mi, pamuk, narenciye
üreticisinin mi? Halinden memnun olan bir çiftçiye, üreticiye ben rastlamadım;
ama, halinden memnun olanlar var. Örneğin, mısır ithalatçıları var, fındık
tüccarları var, tatlandırıcı şeker üreticileri var. Şeker piyasası ve 500 000'e
yakın pancar üreticisi, mısır ithal eden Maliye Bakanının oğluna ve Ülker
ortaklığı Cargill firmasına, fındık piyasası Başbakanın danışmanına, çiftçi ise
Allah'a havale edilmiştir. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; biraz önce, Trakya Bölgesinin tarım alanlarında, ayçiçeği ve
kanolanın ekim alanlarının daraldığını söylemiştim. Trakya'da toprak yapısına
bağlı olarak, tarımsal verimlilik yüksektir; ancak, Trakya Bölgemizin verimli
toprakları sanayiin tehdidi altındadır.
Görüldüğü gibi, Trakya'da
çok ciddî çevre problemleri de vardır. Meclisin ilk açıldığı gün, burada, hep
beraber, AKP'lilerle beraber Meclis araştırma komisyonu kurduk. İlk kurulan
Meclis araştırma komisyonudur. Ergene Nehrinin temizlenmesi ve çevreye vermiş
olduğu kirlilikten kurtarmak için bir Meclis araştırma komisyonu kurduk.
Gittik, geldik, yerinde gördük, yazılar yazıldı; ama, iki yıldır hiçbir icraat
yok. Dosyalar nerede? Hani temizlenecekti? Gidin, Trakya'nın göbeğinde Ergene
Nehrinden zehir akıyor Sayın Bakanım.
VAHİT KİRİŞÇİ (Adana) -
Sayın Çevre Bakanı burada yok.
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)
- Olabilir; duyar.
Bu sorunları ortadan
kaldırmak mecburiyetindeyiz; çünkü, çevre yaşamdır; çünkü, çevre sevgidir;
çünkü, çevre hoşgörüdür, çevre demokrasidir.
Karadeniz'de Fiskobirlik
fındık taban fiyatı 7 050 000 liradan açıldı, 50 000 ton fındık aldı; ama,
köylüye beş kuruş vermediler. Neden? Devlet Fiyat İstikrar Fonundan yüzpara
bile verilmedi. Aynı fon, bütün birliklere 600-700 trilyon verdi; ama,
Fiskobirlik'e bir tek lira vermedi. (CHP sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Veriyoruz.
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)
- Çevre Bakanlığı tarafından belediyelere verilen proje desteklerinde, hangi
kıstaslar uygulanmaktadır? Burada, öncelikle AKP'li belediye mi olmak lazımdır?
Projelerimize neden destek vermiyorsunuz?
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT
(Tekirdağ) - Biz adaletli destek veriyoruz.
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)
- Evet, Sayın Milletvekilim, vereceksiniz. Madem partinizin ismi Adalet ve
Kalkınma Partisi, adaletli davranmak mecburiyetindesiniz.
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Aynen öyle davranıyoruz.
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)
- Evet, AKP'li belediyelere verirken, diğer belediyelere de vermek
mecburiyetindesiniz. Bu para babanızın parası değil. (CHP sıralarından
alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun)-
Veriyoruz veriyoruz…
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)-
Benim partililerim de, diğer belediyeler de vergi veriyor bu devlete.
Sayın Necdet Budak
arkadaşım…
SUAT KILIÇ (Samsun)-
İller Bankası parayı veriyor. Sen git Belediye Başkanından rakamları al.
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)-
Kardeşim, İller Bankasını bana öğretme. Ben onbeş yıl belediyecilik yaptım.
Oturur, seninle konuşuruz.
SUAT KILIÇ (Samsun)-
Belediye Kanunu ile Tarım Bakanlığı bütçesini birbirine karıştırma.
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)-
Senin yaşınca belediyecilik yaptım ben. Konuşma!
SUAT KILIÇ (Samsun)- Sen
konuyu karıştırıyorsun.
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)-
Sayın Necdet Budak, az önce 40 000 tane traktör alındığını söyledi.
AHMET YENİ (Samsun)-
Konuyu karıştırıyorsun konuyu. Dün İçişleri Bakanı anlattı; dinlemediniz.
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)-
40 000 tane traktör alındığını söyledi. Evet, 40 000 tane traktör alındı; ama,
yüzde 90'ı leasingle.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Buyurun.
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)-
Bırak sen çiftçinin traktör almasını, çiftçilere traktörlerini hacizle
sattırıyorlar borçlarından dolayı.
AHMET YENİ (Samsun)-
Satma yok.
SUAT KILIÇ (Samsun)- O,
koalisyon hükümeti döneminde oldu.
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)-
Sayın Bakan da az önce rekolteyi anlatıyor. Vallahi siz Allah'ın bereketinin
üzerinden bile siyaset yapmaya çalışıyorsunuz. Allah verdi tamam, siz niye
vermiyorsunuz Sayın Bakanım?!
AHMET YENİ (Samsun)- 40
000 traktör satıldı.
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, lütfen, rica ediyorum.
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)-
Evet, Trakya köylüsü aç geziyor. Evet, Sayın Bakanım…
Orman köylülerimiz
perişan durumda. Orman köylülerinin baltalık köylü pazar satışını, kestirmeyi
durduruyorsunuz. Peki, o köylülerimiz o ormanda aç mı yaşayacak sevgili
vatandaşlarım?! Onlara bir iş sahası açmadan, onlara bir destekleme yapmadan
niye ormanların kesilmesini durdurdunuz?
SUAT KILIÇ (Samsun)-
Sadece 2005'te traktör sayısı 40 000; 2004'te 36 000…
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)-
Fiğ üreticilerinin de 16 Aralıkta…
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyin.
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)-
Sayın Başkanım, biraz rahat konuşayım.
AHMET YENİ (Samsun)- 40
000 traktör satıldı.
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)-
Yahu hep sizin hoşunuza gidecek şeyleri söyleyecek değiliz ya arkadaşlar. Acı
geliyor değil mi, ağır geliyor!
BAŞKAN- Sayın Kaplan, siz
Genel Kurula hitap edin lütfen.
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)-
Bak, fiğ üreticileri daha paralarını alamamış. Az önce telefon ettiler. Sayın
Başbakan ve Bakan "ayın 16'sında gidin, Ziraat Bankasından alın" demiş.
AHMET YENİ (Samsun)- 40
000 traktör satıldı.
SUAT KILIÇ (Samsun)-
Rakamlar… Rakamlar…
BAŞKAN- Sayın Kılıç,
lütfen…
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)-
Köylüler her gün gidip geliyor, cebindeki çay parasını da minibüse veriyor;
ama, bir türlü parayı alamıyor sevgili kardeşim. Sen ne konuşuyorsun bana
orada?!
Sayın Başbakanımız da,
ikide birde, bütçenin son konuşmasında, belediyecilikten bahsediyor. Evet,
arkadaşlar, belediyecilikten bahsedelim biraz. Ben de onbeş yıl belediyecilik
yaptım; ama, bulunduğum bölgeden buraya gelirken, arkamda bir tane dosya
getirmedim, bir kere hâkim karşısına çıkmadım, bir tane dosyam yok! (CHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Sayın Başbakana ve
İstanbul'dan getirdiği belediye takımına sesleniyorum: Yüreğiniz varsa,
dokunulmazlıkları kaldıralım. Bu millet de görsün, kimin suçlu olduğunu kimin…
(CHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)
- …çalarak mı iş yapılır, namuslu olarak mı iş yapılır… (AK Parti sıralarından
gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya) -
Sayın Başkan, mikrofonu niye kapatıyorsunuz!
BAŞKAN - Sayın Kaplan…
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)
- Şimdi, ben size…
BAŞKAN - Sayın Kaplan…
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)
- Sayın Başkan, biraz daha konuşayım.
BAŞKAN - Sayın Kaplan,
bakınız, son konuşmacı olarak Genel Kurulu hareketlendirdiniz. Siz,
görüşlerinizi anlatın, ben de arkadaşlarımı sükûnete davet edeceğim. Size, 2
dakikalık süre verdim. Aradaki gelişmeler sebebiyle, hadi, 1 dakika daha
veriyorum. 2 dakika verdim; ama, süreyi uzatmam.
Buyurun.
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)
- Bir dörtlük okuyacağım size. Ders almanız gerekir bu dörtlükten.
AHMET YENİ (Samsun) -
Oku, oku… Kanun değişti ceza almazsın.
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla)
- Evet arkadaşlar, bundan ders çıkarın. Ömer Hayyam'dan:
"Kimler geldi, neler
neler istediler.
Hepsi de bu dünyayı,
makamları bırakıp gittiler.
Sen hiç gitmeyeceksin
değil mi?
Ya, işte, onlar da senin
gibiydiler."
Yüce Meclise saygılarımı
sunarım. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kaplan.
NECDET BUDAK (Edirne) -
Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Sayın Kaplan'ın…
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) - Sayın Başkan, arkadaş söz istiyor.
BAŞKAN - Müsaade
ederseniz, ben herkesi görüyorum, görüyorum ben herkesi.
Sayın Kaplan’ın
konuşmasında, AK Parti Grubu adına konuşan Edirne Milletvekili Sayın Necdet
Budak'ın konuşmasından bahisle, bir yanlış anlamaya meydan verecek bir açıklama
yaptığı ifadesiyle, 69 uncu maddeye göre söz istemiştir.
Ayrıca, Sayın Tarım ve
Köyişleri Bakanımız da, yapılan konuşmalar çerçevesinde bir iki yanlış anlamayı
izah suretiyle açıklığa kavuşturacağını ifade etmiştir. Önce, Sayın Budak'a söz
vereceğim. Yerinizden, kısa ve öz… (AK Parti sıralarından "kürsüye,
kürsüye" sesleri)
Arkadaşlar, siz, AK Parti
Grubu olarak sakin olursanız, sayın milletvekilimizi beraber dinleriz.
Buyurun.
NECDET BUDAK (Edirne)
-Teşekkür ederim Sayın Başkan, yerimden açıklama yapsam daha iyi olacak.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Yüzü yok, yüzü!..
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Ortaya gel, ortaya!..
NECDET BUDAK (Edirne) -
Birincisi, Ergene komisyonu projesi raporundan sonra, biz, Meriç'ten Ergene
Nehrine 12 kilometrelik suyun kendi cazibesiyle akan 18 trilyon değerindeki
projenin ihalesini yaptık ve bölge halkı, bu projeyle yüzde 80 oranında Ergene
kirliliği probleminin ortadan kalkacağına inanıyor. Bunu, ben, buradaki tüm
Büyük Millet Meclisi milletvekillerinin bilgisine sunuyorum. Edirneli
milletvekillerimiz de bunu biliyorlar. 18 trilyona proje ihalesi yapıldı.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Zehir akıyor, zehir!.. Ergene Deresinden zehir akıyor!
BAŞKAN - Siz devam edin
efendim.
NECDET BUDAK (Edirne) -
Yani, bu bir hizmettir. Tabiî ki, şu bir gerçek: Ülkemizde, Ergene Havzası gibi
yıllarca birikmiş problemler var. Bunlardan bir tanesi de Ergene. Ergene'de bu
proje ihalesinden başka yaptığımız bir çalışma…
ATİLA EMEK (Antalya) -
İhanetin yeter!
NECDET BUDAK (Edirne) -
Bugüne kadar Ergene Nehri yatağından akan kirli sular, çevreye yayılıyordu.
Biz, bugüne kadar yapılan çalışmaların iki katı mesafede dere yatağı sığ
çalışması yaptık ve kimyasal içerikli bu kirli suyun çevreye yayılmasını
engelledik. Tabiî ki, köklü bir çözüm değil; ancak bu projeyle birlikte suyun
kalitesi yüzde 80 oranında seyrelmiş olacak ve Ergene Havzası dahil, Enez'e
kadar tüm İpsala Ovasındaki üreticilere bu su imkânı sağlanmış olacaktır.
Ayrıca, Uzunköprü'de biz, Çeltik Üreticileri Birliği kurduk ve çok enteresan,
Çeltik Üreticileri Birliği, bu kanalın özellikle istimlak bedellerini üstlenmek
için kendileri de Devlet Su İşlerimize teklifte bulunmuşlardır.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Sayın Başkan, yeter, alakası olmayan şeyleri anlatıyor, söyleyecek bir şeyi
yok!
NECDET BUDAK (Edirne) - Burada
söylenecek çok şey var. Yerimden, çok kısa olarak bilgilerinize sunuyorum
Teşekkür ederim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Açıklama
yapılmıştır.
Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Bakan.
Yine, sizden de, kısa ve
öz bir açıklama rica ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
V.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in, Tekirdağ Milletvekili Erdoğan
Kaplan'ın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri
kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce söz alan Sayın
Kaplan, bazı hususları dile getirdi; ancak, bunlar gerçeğe aykırı bilgiler.
Mesela, “buğday primi paraları neden ödenmiyor” dedi. Buğday paralarının
ödendiğini, prim paralarının ödendiğini ben biraz önceki konuşmamda
söylemiştim. Bunu teyiden, tekit ederek söylüyorum: Buğday primleri tahakkuku yapılıp
gelenler, gelişmişlik endeksi sıralamasına göre ilçelere bu şekilde ödeniyor.
Burada herhangi bir hususun, yani yanlış anlaşılacak bir hususun bulunmaması
gerekiyor.
İkinci bir husus; Sayın
Başbakanımızın çiftçiyi azarladığından bahsetti Sayın Kaplan. Tabiî, bu doğru
değildir. Sayın Başbakanımızın ne kadar hoşgörü sahibi olduğu, ne kadar
tolerans sahibi olduğu, ne kadar demokrat bir kişiliğe sahip olduğunu bütün
Türk Milleti biliyor… Bütün Türk Milleti biliyor… (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AHMET IŞIK (Konya) -
Dünya biliyor, dünya…
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Sayın Bakanım, haklısınız, 1 kez değil, 5 kez azarladı.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Onun için, Sayın Başbakanımızın çiftçimizi
azarlaması için herhangi bir sebep yoktur, kendisi de böyle bir davranış
içerisinde bulunmamıştır. Onun da düzeltilmesi gerektiğine inanıyorum.
Bir başka husus, yine,
Sayın Kaplan ifadelerinde, Çevre Bakanlığı projeleriyle ilgili olarak, işte,
diğer parti belediyelerine yardım yapılmıyor, bunlara ayırımcılık yapılıyor
mealinde birtakım sözler sarf ettiler.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Doğru…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bu doğru değildir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Çok doğru…
MEHMET SEMERCİ (Aydın) -
Sayın Bakan, bunu söylemeyin. Belge burada… Belge burada…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Cumhuriyet tarihinde hiçbir dönemde…
MEHMET SEMERCİ (Aydın) -
Bakın, belge burada, belge burada.
Bakın, Aydın'da belediyeye verdiğiniz belge burada. Siz verdiniz bu
belgeyi.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - … AK Parti Hükümetinde olduğu kadar belediyelere
yapılan yardım konusunda…
MEHMET SEMERCİ (Aydın) -
Bu belgeyi siz verdiniz; Çevre Bakanlığında… Ayıp ayıp!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - …tek standart, hiçbir dönemde bizdeki kadar iyi
uygulanmamıştır. Biz, iktidara geldiğimizden itibaren, bütün belediyelerin,
borçlarına karşı İller Bankası hesaplarında kesintiye daha önceden keyfî olarak
gidilirken, yine, Sayın Başbakanımızın bizzat kendi talimatları doğrultusunda,
buralarda, her belediye için, hiçbir ayırım yapılmadan, bütün belediyelere,
nüfusuna göre yardım yapılması, katkı verilmesi talimatı verilmiş ve bu
uygulanmıştır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Bakanım, o, İller Bankası…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Keza, bir başka husus; toprak, çevre felaketiyle
ilgili bazı hususlar söyledi Sayın Kaplan; toprakların korunmasıyla ilgili.
Bakın, Türkiye'nin bir ihtiyacı vardı; daha doğrusu birçok ihtiyacı vardı AK
Partiden önce; bu ihtiyaçlar, AK Parti zamanında, giderek, yavaş yavaş
azalıyor; yeni ihtiyaçlar tabiî devreye
girecek.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) -
Daha çoğalıyor, daha…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu,
Türkiye'de herkesin ihtiyaç duyduğu, herkesin sözünü ettiği, söylediği bir
kanundu; ancak, bunu çıkarmak bize nasip oldu. Bununla ilgili olarak da,
bildiğiniz gibi, temmuz ayında bu kanun çıktı; yönetmelik hazırlandı, Resmî
Gazetede yayımlandı ve bundan sonra, bu tür toprakların korunmasıyla ilgili
olarak yapılabilecek köklü çözümler, arazi kullanım planlarına uygun olarak,
bunların korunması, bundan sonra mümkün olacak.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
toparlar mısınız.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Dolayısıyla, bu konuda da, biz, diğer
hükümetlerden çok daha önemli, çok daha hayırlı adımlar attık.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Sayın Başkan, ismimi okuyarak, sataşmada bulundu.
BAŞKAN - Ne noktada söz
talep ediyorsunuz, yerinizden açıklayın. Ben duyarım, siz bana açıklayın.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Hayır, yorum
değil; bana, şu sebeple sataştı, söz istiyorum…
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Şimdi telefon geldi, köylüler de izliyor efendim. "Sayın Bakanımız yalan
söylüyor" diyor, köylüler diyor. (Gürültüler)
BAŞKAN - Efendim, bu
sözünüz zabıtlara geçmiştir, bu sözünüz zabıtlara geçmiştir. Bakan, size, cevap
verdi. Böyle bir karşılıklı diyalog yok. 69'a göre vereceğim bir söz durumu
yoktur.
Sayın milletvekilleri…
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Bana yalan söylüyor efendim!.. Ödenmediğini söylüyor köylüler.
BAŞKAN - Sayın
Milletvekili, bir milletvekilinin, bir arkadaşına, milletvekili arkadaşına,
hele hele bir Bakana böyle bir cümle kullanmasını size yakıştıramıyorum.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Efendim, o da bana "yalan söylüyorsun" dedi, Sayın Bakan da…
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084,3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029,
1030) (Devam)
A)
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Dışişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.-
Dışişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
B) TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
C) TARIM
REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
D) KÖY
HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, onikinci
turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, soru-cevap kısmına geçiyoruz.
Şimdi, cihazla söz
isteyen arkadaşlarımızın isimlerini, Başkanlık Divanı olarak, söz isteme anında
tespit ettik. Cihaz, zaman zaman silebiliyor, bu bizim arzumuz dışında
olabiliyor.
Şimdi, söz isteme
sırasını arz edeceğim size: Sayın Suat Kılıç, Sayın Muharrem Doğan, Sayın
Sarıbaş, Sayın Işık, Sayın Koçyiğit, Sayın Yeni, Sayın Coşkunoğlu, Sayın
Kandoğan, Sayın Aslanoğlu, Sayın Tütüncü, Sayın Ünlütepe, Sayın Ergin, Sayın
Kaptan, Sayın Özcan, Sayın Erdoğan Kaplan, Sayın Güven, Sayın Şimşek; söz
sırası bu.
Sabahki oturumumuzda
Sayın Sarıbaş bizi üzdü; ama, biz, Tüzüğe uymak suretiyle söz verdiğimiz için,
Sayın Sarıbaş daha öne çıktı ve hakkını kullanıyor. O bakımdan, bu hususu da bu
şekilde açıklamış olayım.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Böyle bir şey yok!..
Tüzükte, burada böyle bir şey yok.
BAŞKAN - İlk söz,Sayın
Suat Kılıç'a aittir.
Soruların kısa, öz ve
yorumsuz sorulmasını rica ediyorum. Bununla, aynı zamanda, birçok arkadaşımıza
soru sorma imkânını da bu yolla sağlamış olacağız.
Sayın Kılıç, buyurun.
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Saygıdeğer Başkanım, teşekkür ederim.
İlk sorularımı Dışişleri
Bakanımız ve Başbakan Yardımcımız Sayın Abdullah Gül Beyefendiye yöneltmek
istiyorum.
Sayın Bakanım, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetinin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ekonomik ve malî
gelişimine 2003, 2004 ve 2005 yıllarında yapmış olduğu katkıların tutarı ne
kadardır?
Diğer bir sorum; Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Ada'nın Rum Kesimiyle birlikte Avrupa Birliğine tam
üye olmasına yönelik kararın Ada'da iki halkın katılacağı referandumla
belirlenmesine yönelik referandum kararı hangi tarihte alınmıştır?
Üçüncü bir sorum Sayın
Bakanım; son dönemde izlenen Kıbrıs politikası sayesinde, Kıbrıs'ın millî bir
dava olarak görülmesi ve buna paralel politikaların geliştirilmesi sayesinde,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine, Amerikan ticarî heyeti, ABD Parlamento Heyeti,
Azerbaycan Cumhuriyeti Parlamento Heyeti gibi uluslararası ziyaretler, doğrudan
Ercan Havaalanına yapılan uçuşlarla sağlanmıştır. Bunun yanında, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti, İslam Konferansı Örgütünde daha farklı ve daha resmî bir
statüde kabul görmüştür. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bu anlamda de facto
olarak tanınması şeklinde nitelendirilebilecek veyahut Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin doğrudan uluslararası toplum tarafından muhatap alınması
şeklinde yorumlanabilecek süreç ve gelişmeler hakkında Genel Kurulumuzu,
lütfen, bilgilendirir misiniz.
Tarım ve Köyişleri
Bakanımız Sayın Mehdi Eker'e yönelik sorularıma geçmek istiyorum.
Sayın Bakanım, 59 uncu
cumhuriyet hükümetinin 2005 yılında ilk kez uyguladığı bir programla,
çiftçilerimize ve köylülerimize 273 trilyon lira tutarında bir gübre desteği
sağlanmıştır.
NAİL KAMACI (Antalya) -
Sayın Başkan, olmuyor böyle!
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Hükümetimiz, 2006 yılında da, çiftçilerimize yönelik gübre desteğini devam
ettirecek midir? Birinci sorum bu.
İkinci sorum:
Köylülerimize doğrudan gelir desteği, mazot desteği, gübre desteği…
NAİL KAMACI (Antalya) -
Sayın Başkan, bir kişi 3 dakika mı soracak?!.
BAŞKAN - Sayın Kılıç…
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, toparlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Kılıç, 1
dakikanızı rica ediyorum.
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Hemen toparlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
bakın, siz, Başkanlık Divanı üyeliği yaptınız; bu, yorum; yani, son cümlenizi
rica ediyorum.
NAİL KAMACI (Antalya) -
Sayın Başkan, 3 dakika oldu.
BAŞKAN - Sayın Kamacı,
ben, gereğini yapıyorum; ama…
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Köylülerimize doğrudan gelir desteği, mazot desteği, gübre desteği ve ürün prim
desteği olarak, dört ayrı başlık altında, prim desteği yapılmaktadır ve son üç
yılda 10 katrilyonu buldu bu rakam. 2006 yılından itibaren, farklı başlıklar
altında ödenen destekleri ürün fiyatına eklemek üzere ve tek başlık altında
toparlamaya yönelik çalışmalarınız hangi aşamadadır?
Son sorumu yöneltiyorum
Sayın Başkanım izninizle…
NAİL KAMACI (Antalya) -
Devam etsin!..
BAŞKAN - Sayın Kılıç, son
sorunuzu almıyorum.
NAİL KAMACI (Antalya) -
Hayır, devam etsin! Devam etsin!
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
SUAT KILIÇ (Samsun) -
Peki Sayın Başkan, teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Doğan…
NAİL KAMACI (Antalya) -
Sayın Başkan, devam etsin!
BAŞKAN - Sayın
arkadaşlar, niye böyle yapıyorsunuz anlamıyorum.
NAİL KAMACI (Antalya) -
Ama, 3,5 dakika oldu Sayın Başkan.
BAŞKAN - Anladım; ama,
buna, sizin müdahaleniz gerekmez ki.
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Anladık da, siz niye müdahale etmiyorsunuz Sayın Başkan?
NAİL KAMACI (Antalya)
- Siz müdahale edin Sayın Başkan!..
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Bakanlar 10'ar dakika cevap veriyor. Bizim hakkımız… Bizim hakkımızı siz
koruyacaksınız efendim.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, herhalde, yerinde oturan sayın milletvekilleri buraya gelip
yönetmeyecek; o, bizim takdirimiz. Yanlış olabilir, onu söylersiniz; ama, böyle
bir üslupla söylemeye hakkınız yok. Böyle bir üslup kullanamazsınız Başkanlığa.
Buyurun Sayın Doğan.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. İzninizle, Dışişleri Bakanımıza bir soru
sormak istiyorum.
Güney Kıbrıs Yönetiminin
Ada'daki uzlaşmaz ve maksimalist tutumunun tüm açıklığına rağmen, uluslararası
toplumun gerekli adımları atamamasını neye bağlıyorsunuz? Genel Sekreterin
raporunun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyince kabul edilmesi için neler
yapıyorsunuz?
İkinci sorum Sayın Tarım
Bakanına yöneliktir.
Sayın Bakanım, mayınlı
arazileri temizle-işlet-devret modeliyle ihaleye çıkacağınız söylenmiştir.
Oysa, gerçekte eski hak sahiplerine veya toprağı olmayan çiftçilerimize
verilmesi daha adil bir iş olmaz mı?
Son sorumu yine Tarım
Bakanımıza soruyorum. Çiftçiyi destekleme primlerinin daha hızlı, adil ve
zamanında ödenmesi konusunda iyileştirme çalışmalarınız var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Doğan.
Sayın Sarıbaş, buyurun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Sayın Başkan, Anayasaya göre tarafsız ve adil olmaya yemin eden bir
Başkansınız. Adil olmayan uygulamalarınıza millet şahit olmuştur. Sizi, adil ve
tarafsız olmaya davet ediyor, adaletsizliğin o makama yakışmadığını tutanaklara
geçirerek soruma başlamak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun, siz
sorunuzu sorun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Sayın Dışişleri Bakanına soruyorum: 1 Mart tezkeresinden sonra
ABD'yle yaşanan ilişkilerde, tezkereyi reddetmekle doğru yaptık veya yanlış
yaptık değerlendirmelerinde görüşünüz nedir? Kırmızı çizgilerimiz hâlâ var
mıdır?
2- Ek protokol Meclise
gelecek midir? Yayınladığınız deklarasyon hâlâ bir anlam ifade etmekte midir?
Limanlar ve havaalanları açılacak mıdır?
3- Kerkük'te sandıktan
Türkmen oyu çıkmamaktadır. Türkmenler ne oldular Sayın Bakan? Seçimler adil
yapılıyor mu yapılmıyor mu?
Tarım Bakanına sormak
istiyorum, narenciye ne durumda Sayın Bakanım? 2002'de, mandalina, limon,
portakal tarlada bu mevsimde kaç paraydı, şimdi kaç para? Domates bu mevsimde
2002'de tarlada kaç paraydı, bugün kaç para? "Kayısı üretimi arttı"
dediniz. Kuru kayısı 2002'de kaç liraydı, bugün kaç lira? Kayısıyı desteklemeyi
düşünüyor musunuz?
Yerleşim yerlerindeki
balık çiftlikleri çevre kirliliğine sebep olmakta. Bu balık çiftliklerini
yerleşim yerlerinden, koylardan uzaklaştırmayı düşünüyor musunuz?
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Sarıbaş.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Dışişleri Bakanımıza sormak istiyorum.
Sayın Bakanım, AB
sürecinde müzakerelerin başlamasıyla birlikte hükümetin hız kestiğine, sürecin
önemini gündemden düşürdüğüne, ilgisiz kaldığına, içe dönük, özellikle tabanına
yönelik politikalar oluşturmak amacıyla süreci yavaşlattığına yönelik
kamuoyunda bir gündem oluşturulmak isteniyor. Gerçekten, hükümetin bu noktada
bir kırılganlığı var mıdır, politika değişikliği var mıdır?
Tarım Bakanımıza sormak
istiyorum; Sayın Bakanım, Türkiye'nin bugüne kadar bir tarım politikaları
kanunu maalesef yoktu -bir cümle olarak ifade ettiniz kürsüde- hükümetin bu
konudaki çalışmalarını özet bilgi olarak almak istiyorum.
Son olarak, Tarım
Bakanlığının çok iyi takdir edeceği gibi, Konya Ovaları Projesi, GAP'tan sonra
Türkiye'nin ikinci büyük sulama projesidir. Sulama projesi hayata tamamen
geçtiğinde, 1 700 000 hektar alan sulanacak, gerçekten, 100 000'e yakın
insanımıza istihdam sağlayacak ve milyarlarca dolar ülke ekonomisine katkıda
bulunacak. Burada, Göksu havzasındaki Akdeniz'e akan suyun -411 000 000 metreküp
suyun- Akdeniz'e değil de…
BAŞKAN - Sayın Işık,
sorunuzu sorun.
NAİL KAMACI (Antalya) -
Devam etsin, anlatsın!
AHMET IŞIK (Konya) -
Tamamlıyorum efendim.
…Konya ovalarına akmasına
yönelik, Mavi Tünel Projesinin kapsamına yönelik, özellikle Bakanlığınızın
değerlendirmesini almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Sayın Koçyiğit, buyurun.
MUHSİN KOÇYİĞİT
(Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkanım. Önce, Sayın Tarım Bakanına
sorularımı soruyorum.
Sayın Bakanım, Diyarbakır'ın
Dicle İlçesi, köyleri, 2002 yılından itibaren doğrudan gelir desteği ve mazot
paralarını alamadılar. Bunları ne zaman ödemeyi düşünüyorsunuz?
Bir diğer sorum: Yem
bitkileri destekleme ödemelerinin 16 Aralıkta yapılacağına dair ödeme sözü Sayın
Bakan ve Sayın Başbakan tarafından verildi. Bu ödemeler ne zaman yapılacak?
Bir diğer sorum: Tarım
Danışmanları Projesi devam edecek mi?
Dışişleri
Bakanına soru yöneltiyorum: Türk limanlarının Güney Kıbrıs Rum Kesimi uçak ve
gemilerine açılmasına ilişkin Avrupa Birliği Ek Protokolünü onaylanmak üzere
Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmeyi düşünüyor musunuz? Ek Protokolün bir
parçası olarak, ekinde deklarasyon da yer alacak mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koçyiğit.
Sayın Yeni, buyurun; kısa
ve öz lütfen.
AHMET YENİ (Samsun) -
Sayın Başkanım, Tarım Bakanımıza sormak istiyorum; 16 ilde pilot olarak 2005
yılında uygulamaya konulan, özellikle tarımsal sanayii destekleyecek olan Köy
Bazlı Katılımcı Yatırım Projesini diğer illerde de uygulamayı düşünüyor
musunuz? Özellikle Çukurova'dan sonra -Çarşamba ve Bafra Ovamızın bu yöndeki
büyüklüğü- tarımsal sanayiin de
Samsun'a gelmesini talep ediyoruz.
Diğer bir sorum: TİGEM'e
ait işletmelerden fonksiyonunu yitirmiş olanların bir kısmının özel sektöre,
proje uygulanmak amacıyla kiralandığını biliyoruz. Bugüne kadar özelleşen kaç
işletme oldu? 2006 yılında da kaç işletmeyi kiraya vermeyi düşünüyorsunuz?
Diğer bir sorum: 2005
yılındaki destekleme uygulamalarıyla mısır açığının kapandığını biliyoruz.
Ayçiçek üretiminde de benzer uygulamayla ham yağ açığını gidermeyi düşünüyor
musunuz? Bunun için alınan tedbirler nelerdir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Yeni.
Sayın Coşkunoğlu…
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla, Sayın Tarım Bakanına iki sorum
var.
Birincisi; mazotta,
çiftçimizin mazotunda ödediği vergi miktarı nedir ve bu miktar neden böyledir?
İkincisi; yakında Dünya
Ticaret Örgütünün Hong Kong'da toplantısı oldu. Bu toplantı sonuçlarının,
çiftçilerimizi ilgilendiren, özellikle çiftçilerimizi haksız rekabete
sürükleyebilecek koşulları var mıydı? Ne gibi noktalar ilgilendirir? Onları
rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Coşkunoğlu.
Soru sorma süresi
tamamlanmıştır, zaman kalırsa tekrar devam ederiz.
Sayın bakanlar, cevaplar
için kendi aranızda sırayı belirleyin.
Buyurun efendim.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, ben, değerli
arkadaşlara kısaca cevap vermek istiyorum, eksik kalan kısımları da yazılı
olarak daha sonra göndereceğim.
Sayın Suat Kılıç, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetine Türkiye'nin yaptığı yardımları sordular. Bildiğiniz
gibi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine, kredi, altyapı projeleri, savunma
giderleri ve teşvik ödemeleri için yardımlar yapılmakta. 2004 malî yılı için,
bütçemizden 550 trilyon, 2005 yılında 572 trilyon, 2006 yılında 575 trilyon,
2007 yılında 600 trilyon, 2008 yılında 625 trilyon. Önümüzdeki yıllarla ilgili
söylediğim rakamlar, öngördüğümüz ve yapacaklarımız, diğerleri ise şimdiye
kadar yaptıklarımız; ama, bildiğiniz gibi, bu rakamların ötesinde, Kıbrıs
Türklerinin her türlü ihtiyaçları, gerekirse büyük bir dayanışma içinde
karşılanacaktır.
Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin 70 ülkeyle dolaylı veya direkt ticareti vardır, 14 ülkede
temsilciliği vardır, Türkiye'de de büyükelçiliği vardır. Aslında, siz de
söylediniz, siyasî ilişkilerde büyük bir gelişme var; ama, en önemlilerinden
biri, Avrupa Konseyi Parlamentosunda, Parlamenterler Asamblesinde Kıbrıs'ı, 2
Kıbrıslı milletvekili temsil etmektedir, ki, bu çok önemli bir gelişmedir.
Sayın Mehmet Ali Talat'ın, gidip orada konuşması söz konusudur, Avrupa
Parlamentosunda konuşma yapmıştır. Bütün bu temaslar, tabiî ki çok önemlidir,
şimdiye kadar olmayan işlerdir.
Sayın Muharrem Doğan,
"Annan Planının kabulüyle ilgili Birleşmiş Milletler nezdinde neler
yapıldı" dediler. Sayın Başbakanımız ve ben, birkaç kez, Sayın Genel
Sekreter Annan'la görüşerek raporunun onaylanması için kendisine çağrılarda
bulunduk. Bildiğiniz gibi, Güvenlik Konseyinin daimî üyelerinin hepsi evet
demezse, bu gündeme gelemiyor. Ne yazık ki, şimdiye kadar böyle bir konsensüs
sağlanamadı; ama, bizim bu taleplerimiz devam etmektedir.
Sayın Süleyman
Sarıbaş'ın, Irakla ilgili sorduğu sorular var. Bizim için en önemli olan şey,
Irak'ın toprak bütünlüğünün ve siyasî birliğinin korunmasıdır. Buna çok önem
veriyoruz; çünkü, bunun aleyhindeki gelişme, her şeyden önce bölge için büyük
karışıklıklar ortaya çıkaracaktır. O açıdan bizim için en önemli nokta budur.
Meclisin kararlarına
tabiî ki saygı duymamız gerekir; doğru, yanlış, bunlar şu anda konuşulacak
işler değildir. Türkiye, Irak'a çok önemli bir destek vermektedir; komşumuz
Irak'ın, demokratik, kendi halkıyla barışık, komşularıyla barışık bir yapıya
kavuşması için en çok katkı sağlayan ülkelerden biridir.
Sayın Ahmet Işık,
"Avrupa Birliği müzakerelerinde hız kesildi mi" dediler. Bu,
kesinlikle söz konusu değildir. Tabiî ki, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz, yeni
bir safhaya girmiştir. Bu safha, uzun bir süreç olacaktır. Her şey de gayet iyi
gitmektedir, öngörüldüğü gibi gitmektedir; taramalar yapılmaktadır; birçok
fasılda, 7-8 fasılda tarama bitmiştir, ön ve detaylı tarama bitmiştir. Ümit
ediyoruz ki, yeni yılın başında fiilî müzakerelere de geçilecektir.
Kurumlarımız gayet iyi hazırlanmaktadır. Bütün bürokrasimiz, bu işte büyük bir
heves ve şevk içerisindedir; mesela, bilim ve teknolojide TÜBİTAK, YÖK; yine,
eğitimde Millî Eğitim Bakanlığı, YÖK… Yedi rektörümüz Brüksel'deki toplantıya
gitmiştir, katılmıştır. Dolayısıyla, büyük bir şevk vardır ve çalışmalar
yapılmaktadır.
Yine, değerli
milletvekili Sayın Koçyiğit'in sorusu var; ek protokol, limanların açılması…
Değerli arkadaşlar,
Avrupa Birliğinin 25 üyesi vardır, bunlardan birisi de Rumlardır bildiğiniz
gibi. Gümrük birliği, otomatik olarak, onlar Avrupa Birliğine tam üye olduktan
sonra devreye girmiştir ve gümrük birliği 25 üyeye teşmil edilmiştir.
Dolayısıyla, Rum tarafıyla da Türkiye arasında ticaret vardır, alışveriş vardır
ve gümrük birliği uygulanmaktadır.
Arkadaşlarımın diğer
sorularına daha detaylı cevapları yazılı olarak vereceğim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Eker, buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Suat Kılıç'ın
"kimyevî gübre desteği devam edecek mi" sorusuna cevap olarak; tarım
destekleri, 2006-2010 döneminde tarım strateji belgesine göre yapılacak, buna
göre toplam destek bütçesinin yüzde 5'lik bölümü girdilerle ilgili olarak,
tohum, teknoloji ve gübrenin de içinde bulunduğu girdilerle ilgili olarak, bu
destekler kullanılacak.
Yine "destekler 2006
yılında tek başlık altında, ürünler üzerinden toplanacak mı" şeklinde bir
soru, buna benzer bir sorunuz oldu. Bizim desteklerimiz, daha çok, burada,
özellikle DGD'nin adaletsiz bir uygulama olması suretiyle, yani, Türk
çiftçisine DGD, bizim arazi yapımız, işletme sayımızın çokluğu ve her bir
işletmedeki arazi miktarının çok küçük olması sebebiyle, DGD, yani, doğrudan
gelir desteği, adaletsiz bir yapı arz ediyor. Bunu, ben, bir örnekle, hem
milletimizin hem değerli sayın vekillerimizin iyi anlaması bakımından söylemek
isterim: Türkiye'deki toplam tarım işletmelerinin, tarımsal işletmelerin yüzde
87'si 100 dekarın altındadır -100 dönümün altındadır- yüzde 13'ü 100 dekarın
üzerindedir; ama, DGD ödemelerine baktığımız zaman, o yüzde 13'lük 100 dekardan fazla olan kısım, neredeyse, yüzde
87'ye eş bir DGD alıyor. Bu nedenle de, biz, bunu hesaba katarak bu tür
desteklerimizi farklılaştırıp daha adil ürün ve üretime dönük olacak şekilde
düzenliyoruz. Bunu da, 2006-2010 strateji belgesinde detaylı olarak bunları
yazdık.
Sayın Muharrem Doğan'ın
mayınlı arazilerle ilgili bir sorusu oldu. Mayınlı arazilerin temizlenmesi, tek
tek kişilerin yapabileceği, yükleneceği gibi bir iş değildir. Bu nedenle, ihale
yoluyla temizleme hizmeti satın alınacaktır. Bütçeden herhangi bir kaynak
aktarılmaması için, sınırlı süreli olarak, mayınları temizleyen firmaya
kullandırılacak, daha sonra yeni bir değerlendirme yapılacak ve sınır illerinde
her bir ilde bu ayrıca yapılacak.
Sayın Süleyman Sarıbaş'ın
soruları oldu birkaç tane. Bunlardan bir tanesi, tabiî, narenciye ve diğer bazı
ürünlerin geçen yılki fiyatları ile…
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - 2002 fiyatlarıyla…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - …2002 fiyatları ile bugünkü fiyatları… Bu, bir
çalışma gerektiriyor; ben, onu size yazılı olarak arz edeceğim.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
600 000 lirayken 300 000 liraya düştü…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Soruyu, biliyorsanız cevabını, niye
veriyorsunuz; yani, sorunun cevabını biliyorsanız, bana niye soruyorsunuz,
zaman alıyorsunuz? Eğer değilse, Sayın Sarıbaş da bilmiyorsa, kendisine
söyleyin; biz de hep beraber öğrenmiş oluruz.
Efendim, benim vereceğim…
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Belki yanlış biliyorumdur, doğruyu öğrenelim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) -Ben, hazırlayıp zatıâlinize sunacağım; onu
söylemek istiyorum.
Sizin, ayrıca, balık
çiftliklerinin durumlarıyla ilgili bir sorunuz oldu; "balık çiftlikleri
sınırlarda, kıyılarda" şeklinde. Bizim, tabiî, buradaki, karar verildiği
zaman, devletin tüm kamu kurum ve kuruluşlarının, yani, ilgili tüm kamu kurum ve
kuruluşlarının tamamının görüşü alınır. Bunların uygun görüşüyle, buralarda hem
yer tahsisi yapılır hem de eğer taşınacaksa da, keza bunların hepsiyle birlikte
mütalaa edilir. Bizim, özel olarak, yani, zaten, çevreye zarar verecek,
kirletecek veya çevreye zarar verecek herhangi bir işleme, işe müsaade etmemiz,
takdir edersiniz ki, mümkün değildir.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Kayısıya destek var mı Sayın Bakan?
BAŞKAN - Sayın Bakan,
süreniz doldu.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Ahmet Işık'ın sorusu vardı tarım
kanunuyla ilgili. Bu bir çerçeve tarım kanunudur; sektördeki ilke ve
öncelikleri ortaya koyuyor, bazı yeni kavramları tanımlıyor, uzun vadeli
politikaları belirliyor, rekabetçi bir sektör oluşturmak üzere uygulanacak destekleme
araçları ortaya konulmaktadır. Bu kanunla, böylece, sektörle ilgili tüm
kesimlerin önünü görmesi sağlanıyor ve sektör günlük kararların etkisinden
kurtarılıyor. Buradaki tarım kanunu, zaten, Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonumuzdan geçti, yakında Genel Kurula gelecek ve Genel Kurulun tensibine
inşallah mazhar olacak.
Sayın Muhsin Koçyiğit'in
sorusuyla ilgili olarak… "Dicle ilçesinde DGD ne zaman ödenecek"
dedi. Orada bir kadastro sorunu olduğu için, daha önce bir ihtilaftan dolayı bu
ertelenmiştir. Bunun aşılmasıyla ilgili hükümet nezdinde şu anda çalışmalar
yapılıyor. Yem bitkileri ödemeleri başladı. İlçeler, biraz önce söylediğim
gibi, gelişmişlik endeksine göre sıralanıyor ve sırası gelenin parası ödeniyor.
Yine, burada, Ahmet Yeni
Beyin bir soru vardı; tarım işletmelerinin durumu. 38 işletme… Şu ana kadar
özelleşen işletme sayısı 13 tanedir. Çalışmalar 2006 yılında da devam edecek ve
bizdeki, yani, Tarım Bakanlığına bağlı işletme sayısının 15'e düşürülmesi
hedeflenmektedir. Dolayısıyla, şu anda buna ait diğer hazırlıklar da yapılıyor.
Keza, köy bazlı katılımcı yatırımların desteklenmesi projesi 2005 yılında 16
ilde pilot olarak uygulandı ve bu, 1 Ocak 2006 tarihi itibariyle 81 ilin
tamamına teşmil edilecek, tüm Türkiye'de yaygınlaştırılacak. Biz, bunun için de
bütçemize önemli miktarda bir kaynak koyduk. Bu, bizim çok önemli bir
destekleme aracı olarak değerlendirdiğimiz bir konudur. Bu konuyla ilgili
olarak da, özellikle köylerde sebze meyve üreticileri ve hayvansal üretim
üreticilerinin tamamı kendi alanlarıyla ilgili yapacakları tesislerde,
kooperatifler veya ortaklıklar yoluyla yapacakları, mesela bir meyve sebze
işleme tesisi, bir meyve sebze ambalajlama tesisi, bir süt soğutma tankı veya
bir mısır kurutma ünitesi veya bir süt işleme, bir mandıra vesaire, bu tür
tesisler yapıldığı takdirde, biz, bunu yüzde 50 oranında hibe yoluyla
destekleyeceğiz. Bu da, bizim kırsal kalkınma alanında uygulamaya koyduğumuz
yeni bir destekleme aracıdır ve son derece de Türk çiftçisine, Türk hayvansal
üreticisine çok fayda sağlayacaktır.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
sürenizi çok geçtiniz; diğerlerine yazılı cevap verin efendim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Efendim, bir tanesine cevap vereceğim;
bitiriyorum.
BAŞKAN - Bir cümleyle…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Coşkunoğlu'nun sorusuna cevap olarak da,
mazotta toplam yüzde 65 vergi… Hong Kong sonuçlarını da, dışticarette özellikle
ihracat teşvikleri azaltılıyor. Amerika Birleşik Devletleri 2006 yılında pamuğa
vereceği ihracat desteğini tamamen sıfırlıyor, diğer ülkelerde de ihracat
destekleri 2013 yılına kadar kademeli olarak kaldırılacaktır. Bizim esas pazara
giriş ve girdi destekleriyle, fiyat destekleri konusundaki çalışmalar da devam
ediyor; nihaî raporun yayımlanmasını bekliyoruz.
Ben saygılar sunuyorum;
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
soru cevap sırasında Sayın Kandoğan, haklı olarak bir ikazda bulundu.
Arkadaşlarımız arasındaki karşılıklı tartışma, benim müdahalem ve bu aradaki
konuşmalar sebebiyle zaman kaybı olmuştu. Bu zaman kaybı olmamış olsaydı, Sayın
Kandoğan zaten hakkını kullanacaktı.
Şimdi, Sayın Kandoğan'a,
soru sormak üzere söz veriyorum. Kısa, öz rica ediyorum süremiz dar olduğundan.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum, Tarım Bakanımıza.
Sayın Başbakan, 2005 yılı
ocak ayında televizyonların ve basının önünde, huzurunda, çiftçilere doğrudan
gelir desteğinin geri kalan kısmının 2005 yılı nisan ayı sonuna kadar tek
kalemde ödeneceğini ifade ettiler; ancak, 2005 yılının sonuna gelmiş olmamıza
rağmen doğrudan gelir desteğinin geri kalan kısmının bugüne kadar ödenmemesinin
sebebi nedir?
İkinci sorum; AK Parti
seçim beyannamesinin 69 uncu sayfasında, tarımın gayri safî millî hâsıla
içerisindeki payının yüzde 14 seviyesinde olması seçim beyannamesinde
eleştiriliyordu 2002 yılında. Bugün tarımın gayri safî millî hâsıla
içerisindeki payı yüzde 12'ler seviyesine düştüğüne göre, AK Parti İktidarı
döneminde bu düşüşün sebebinin açıklanmasını istiyorum.
Son sorum; yine, seçim
beyannamesinin 69 uncu sayfasında, 1998 yılında 2 kilogram buğdayla 1 litre
mazot alınabilirken, 2002 yılında 6 kilogram buğdayla 1 litre mazot
alınabildiği AK Parti seçim beyannamesinde eleştiriliyor. 2005 yılında, bu
eleştiriden çok farklı olarak, 8 kilogram buğdayla 1 litre mazot alınmasını
Sayın Tarım Bakanımız nasıl izah edeceklerdir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan, kısaca cevap
verecek misiniz, yazılı mı cevap vereceksiniz?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Cevap vereceğim.
BAŞKAN - Buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Şimdi, Sayın Kandoğan'ın, 2005 yılında Sayın
Başbakanın açıkladığını söylediği husus; tabiî, onu doğrusu, ben o tür bir
bilgiye sahip değilim ve şunu biliyorum; Sayın Başbakanımız ne zaman,
nerede bir söz vermiş ise, onun
arkasında durmuştur. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Burada hiçbir zaman… Bu şekilde verilen sözler muhakkak suretle
yerine getirilmiştir.
Ben, şimdi, size şunu
söylüyorum yalnız: 2005 yılı içerisinde, doğrudur, nisan ve mayıs aylarında
doğrudan gelir desteğinin dekara 10 000 000 TL'si ödendi. Herhalde Sayın
Kandoğan onu anladı. O da zaten ödendi. İkincisi, kalan kısmı da… Tabiî, yeni
destekleme araçları devreye girdi 2005 yılı içerisinde, yani, daha önceden
programlanmamış; ama, ihtiyaç olarak ortaya çıkan destekler 2005 yılı
içerisinde ödendi. Kalan, dekara 6 000 000 TL para, 2006 yılının ocak ve şubat
aylarında ödenecektir. Bunu da ben burada söylüyorum.
"AK Partinin seçim
beyannamesinin 69 uncu sayfasında, gayri safi millî hâsılanın yüzde 14 olduğu
eleştiriliyor" ifadesi… Doğrusu, tabiî, orada eleştiriden ne kastediliyor
bilmiyorum. Mesele şudur değerli arkadaşlar: Bir ülkede tarımın gayri safi
millî hâsıla içerisindeki oranı önemli değildir, onun miktarı önemlidir; çünkü,
biliyorsunuz dünyanın her yerinde, gelişmiş ülkelerde de tarımın gayri safi
millî hâsıla içerisindeki oransal payı çok düşüktür. Mesela, Avrupa Birliği
ülkelerinde veya Amerika Birleşik Devletlerinde, bu, yüzde 1'lerle, yüzde
1,5'lerle, yüzde 2'lerle ifade ediliyor. Dolayısıyla, yani, bizim gayri safi
millî hâsılamızın içerisinde tarımın yüzde 14'ten yüzde 12'ye düşmesinin bu
manada bir kayıp olarak telakki edilmemesi gerekiyor. Türkiye'nin toplam gayri
safi millî hâsılası ne kadar artmıştır, esas bunu ortaya koyalım. Yani,
Türkiye'nin 2002 yılında fert başına millî geliri 2 100-2 200 dolardı; bugün,
AK Parti Hükümeti zamanın da fert başına ortalama millî geliri 4 500-5 000
dolara gelmiştir. Bu şu demektir: Türkiye'nin gayri safi millî hâsılası AK
Parti döneminde çok, ama çok artmıştır; ama, tarımın bunun içerisindeki nispî
payının azalması, aynı zamanda tarımsal üretimin verimliliğinin bir artışı
olarak da değerlendirilebilir.
Dolayısıyla, ben, Sayın
Kandoğan'ın sorusunu da cevaplandırmış oldum. Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Mazotla buğdayı da bir hesaplayıverin Sayın Bakan!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Mazotla ilgili, her yıl, her parite değişiyor;
yüzde 194 artış var.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şimdi, sırasıyla, onikinci turda yer alan bütçelerin
bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
Dışişleri Bakanlığı 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
11.- DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Dışişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
554.228.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
113.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
07 |
Sağlık Hizmetleri |
1.578.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
08 |
Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri |
31.750.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
09 |
Eğitim Hizmetleri |
41.333.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
10 |
Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri |
4.077.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
633.079.000 |
|
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2004
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Dışişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Dışişleri Bakanlığı 2004
Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
|
Lira |
|
|
|
|
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
557.259.533.900.000 |
- Toplam Harcama |
: |
517.437.376.170.000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
14.027.669.580.000 |
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
25.794.488.150.000 |
BAŞKAN - (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2004
malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
17.- TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel |
|
|
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
46.046.900 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
242.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
5.008.304.900 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
05 |
Çevre Koruma Hizmetleri |
1.760.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
07 |
Sağlık Hizmetleri |
16.030.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
09 |
Eğitim Hizmetleri |
37.306.200 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
10 |
Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri |
46.912.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
5.156.602.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
|
Lira |
|
|
|
|
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
931.110.419.350.000 |
- Toplam Harcama |
: |
902.296.791.550.000 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
29.959.533.300.000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
58.773.161.100.000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
17.91- TARIM REFORMU
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel |
|
|
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
2.541.300 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
122.300 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
35.396.400 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
38.060.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
|
Lira |
|
||
|
|
|
||
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
16.214.277.000.000 |
||
- Toplam Harcama |
: |
14.489.323.000.000 |
||
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
234.269.650.000 |
||
- İptal Edilen Ödenek |
: |
1.959.223.650.000 |
||
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B - C
E T V E L İ
|
Lira |
|
|
|
|
- Bütçe tahmini |
: |
17.173.000.000.000 |
- Yılı tahsilatı |
: |
15.862.431.050.000 |
BAŞKAN- (B) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
17.92 - KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
1.971.313.191.100.000 |
- Toplam Harcama |
: |
1.895.159.385.300.000 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
277.995.100.000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
74.370.467.050.000 |
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
2.066.665.000.000 |
|
|
|
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B - C E T V E L İ
|
Lira |
|
|
|
|
- Bütçe tahmini |
: |
1.729.424.500.000.000 |
- Yılı tahsilatı |
: |
1.909.314.621.950.000 |
BAŞKAN- (B) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
böylece, Dışişleri Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Tarım Reformu
Genel Müdürlüğünün 2006 Malî Yılı Bütçeleri ile Dışişleri Bakanlığı, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü ve Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğünün 2004 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmasını
temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.48
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma saati: 18.05
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet Daniş (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38 inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Şimdi, onüçüncü tur
görüşmelerine başlıyoruz.
Onüçüncü turda, Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu, Millî Prodüktivite Kurumu, Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı, Türk Akreditasyon
Kurumu, Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı, Türk Patent Enstitüsü
Başkanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı bütçeleri yer
almaktadır.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028,
1029, 1030) (Devam)
E) SANAYİ
VE TİCARET BAKANLIĞI
1.- Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
F) REKABET
KURUMU
1.- Rekabet
Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
G) MİLLÎ
PRODÜKTİVİTE MERKEZİ
1.- Millî
Prodüktivite Merkezi 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
H) KÜÇÜK VE
ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Küçük
ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
İ) TÜRK
AKREDİTASYON KURUMU
1.- Türk
Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
J) TÜRK
STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.- Türk
Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
K) TÜRK
PATENT ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.- Türk
Patent Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
L) ÇEVRE VE
ORMAN BAKANLIĞI
1.- Çevre
ve Orman Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Çevre
ve Orman Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
M)
ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Orman
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Orman
Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
N) DEVLET
METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
O) ÖZEL
ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Özel
Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Sayın milletvekilleri,
6.12.2005 tarihli 27 nci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz
olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla
sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle
ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine
kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini
tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.
Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin
söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten
sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerlerinden
soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi
için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği
takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Genel Kurulun bilgilerine
arz ediyorum.
Yine, benim bu
açıklamamdan önce ekranda isimler var. O bakımdan…
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Silin o zaman.
BAŞKAN - Divan Üyemiz,
siz açıklama yaparken girmeye başladılar diyor.
AHMET IŞIK (Konya) -
Hayır, Sayın Başkan; bittikten sonra cihaza girdik.
BAŞKAN - Tamam, bir
karışıklığa meydan vermeyelim.
Bunu kayda alıyoruz,
Divan kayda alıyor. Cihazda herhangi bir silinme vesaire olursa -ki, bazen
bizim irademiz dışında oluyor bu cihazla söz verme sırasında- yazdığımız sıra
geçerlidir.
Onüçüncü turda gruplar ve
şahıslar adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Vahit Çekmez, Aydın Milletvekili Sayın
Özlem Çerçioğlu, Eskişehir Milletvekili Sayın Vedat Yücesan, Antalya
Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk, Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Semerci.
İlk üç konuşmacının 10'ar
dakika, diğer konuşmacıların 7,5 dakika konuşacağını CHP Grubu bize bildirmiştir;
süreyi buna göre ayarlayacağım.
Buyurun Sayın Çekmez.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA VAHİT
ÇEKMEZ (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuya, toplumumuzun
önemli bir kesimini oluşturan esnaf ve sanatkârımızın sorunları ve bu
sorunların çözümü noktasından girmek istiyorum. Bilindiği gibi, geçmiş dönemde
yaşanan ekonomik krizlerin sonucunda, esnafın kredi kefalet kooperatiflerinden
aldığı kredinin faiz oranı, şu anda uygulanan kredi faiz oranının çok
üzerindeydi. Ayrıca, Bağ-Kura borcu olan esnafa kredi verilemiyordu. Kullanılan
bu kredilerin faizleri yüzde 15'e indi, kullandırılan kredi miktarı da
yükseltildi. Bunun için, öncelikle, esnaf ve sanatkâr adına teşekkür ediyorum;
ancak, kullandırılan bu kredinin maliyeti, komisyon ve diğer masraflarla
birlikte, yüzde 18'e geliyor. Peki, 2005 yılında enflasyon yüzde 8'e
endekslenmekte ve 2006 yılında da yüzde 5'e düşürüleceği hedeflenmektedir.
Enflasyonun yüzde 8 olduğu günümüzde ve yüzde 5'lerin hedeflendiği 2006 yılına
girmemize 10 gün gibi az bir süre kalmışken, hâlâ, neden bu kesime
kullandırılan kredilerin faizleri enflasyonun üç katı üzerinde? Esnaf ve
sanatkârın yatırım yapmaları için gerekli desteği sağlamakla yükümlü olan kurum
ve kuruluşlar bu konuyu hassasiyetle ele almalıdır. Şayet, esnafın daha verimli
bir alana kanalize edilmesi sağlanabilirse, en azından, bundan sonra yaşanacak
kepenk kapatmaların önüne geçilmiş olur kanaatindeyim.
Değerli milletvekilleri,
esnafların piyasada tutunması gittikçe güçleşmektedir. Ankara Ticaret Odasının
araştırmasına göre protestolu senetler artıyor, karşılıksız çek sayısında
yükselme gözleniyor. Bu yılın ilk dokuz ayında protestolu senet tutarı, geçen
yılın aynı dönemine göre yüzde 79 artış göstererek 1 katrilyon 60 trilyon
liradan, 1,9 katrilyona çıkmış durumda.
Türkiye'de ihracat
artıyor, millî gelir artıyor, dışticaret hacmi genişliyor; ama, ne yazık ki,
sanayi sektöründe istihdam genişlemiyor.
Türkiye İstatistik
Kurumunun verilerine göre işsizlik oranı 2002 yılında yüzde 10,37; 2003 yılında
yüzde 10,52; 2004 yılında yüzde 10,29; 2005 yılının ilk altı ayında ise yüzde
10,38 olarak açıklanmıştır. Türkiye İş Kurumu verilerine göre ise, 2002 yılı
sonunda 446 000 olan kayıtlı işsiz sayısı 2003 yılında 587 000'e, 2004 yılında
811 000'e ve 2005 yılı ilk sekiz ayında 915 000'e çıkmıştır. Artış eğilimi
devam ederse, 2005 yılı sonunda kayıtlı işsiz sayısı 1 200 000'i geçecektir.
Bu rakamları neden
verdiğime gelince; ihmal ettiğimiz bu kesim, inşallah, bu istatistiklerin içine
dahil olmaz; çünkü, esnaf kesimi yanında çalışanlarla birlikte düşünülmek
zorundadır. Bu rakam hiç de az değildir.
Değerli milletvekilleri,
şartlar öyle gösteriyor ki, bundan sonra, mal alım satımını müşteri
istatistiklerine göre belirleyebilenler, doğru yerde doğru ürünü satabilenler
ayakta kalacak; ancak, puanlamanın başarı sağlayabilmesi için hükümete çok
önemli görev düşüyor. O da, halen bekleyen ya da bekletilen hipermarketler
yasasının bir an önce uygulamaya konulmasıdır.
5362 sayılı Yasanın 7
Nisan 2005 tarihinde Genel Kurulda görüşülmesi sırasında Sayın Bakana
hipermarketlerle ilgili yasanın ne zaman Meclise geleceğini sormuştum. Meclis
tutanaklarından Sayın Bakanın konuyla ilgili cevabını aynen okuyorum:
"Biz, büyük mağazaların açılmasına karşı değiliz, Avrupa standartlarına
getirmek için yasayı 15 Şubat 2004 tarihinde Meclise sevk edilmek üzere
Başbakanlığa sunduk. Başbakanlıkta, bütün kesimlerin iştirak edeceği bir
toplantı yapılmış ve o toplantıda da dile getirilen hususların revize edilmesi
için 2 Mart 2005 tarihinde tasarı geri çekilmiştir ve önümüzdeki hafta,
inşallah, bunlar yeniden düzenlenip Başbakanlığa sunulacaktır."
Evet Sayın Bakanım, 2005
de bitti; ama, hâlâ, yasayla ilgili bir gelişmeyi, maalesef, göremiyorum.
Değerli milletvekilleri,
artık beklemenin de bir gereği kalmadı; hipermarketler şehir merkezlerindeki
yapılanmalarını tamamladığından, yüzbinlerce küçük esnaf da buna paralel olarak
yok edildi. Son çırpınışlarını yapanlar ise, bir ümit bu tasarının
yasalaşmasını bekliyor.
Bu işin içerisinde olan
birisi olarak, ekonomide yaşanan dönüşüm neticesinde bunların gerçekleştiğini
biliyorum; fakat, şunu da ifade ediyorum: Gerek kamunun ilgili kurum ve
kuruluşları gerekse özel sektörün örgütleri bu geçiş sürecine plan ve
programdan yoksun bir halde girdiğinden, bu tür önemli sıkıntılar yaşanmıştır.
Artık, elimizdeki
sermayeyi verimli alanlara yönlendirme zamanı geldi, planlı ve programlı
yatırımlar yapmalıyız. Hipermarketler, düşük fiyat politikasıyla küçük esnafı
bitirme noktasına getirdi dedik. Kasaptan manava, bakkaldan fırıncıya, hemen
herkes çıkış yolu arıyor. Bu teşkilatın odaları, federasyonları çıkış yolu
arıyor. Hükümetin de bu soruna neşter vurma zamanı geldi, geçiyor. Bu kesime
ucuz kredi desteği sağlayın ki esnafımız işsizler ordusuna katılmasın.
Değerli milletvekilleri,
diğer bir konu ise, 507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanunu yeniden ele alınarak
günümüz şartlarına entegre hale getirildi. Esnafın adına ve lehine yapılan her
şeye varız. Ancak, son dakikada gelen değişiklikleri de hazmedemediğimizi
buradan dile getirmek istiyorum. Bu tutumunuzla, 5362 sayılı Kanunun
çıkarılmasındaki temel amacın apaçık ortaya çıktığı görülmektedir. Esnafa şaşı
bakılmakta, sorunlarını çözme aşamasında yeterince gayret sarf edilmemektedir.
"e-esnaf"
projesiyle esnaf kayıt altına alınmıştır. Böylece, esnaf ve sanatkârla ilgili
birçok bilgiye anında ulaşmak mümkün bulunmaktadır.
Sayın yetkililere sorsam;
kredi faizlerinin yüksekliğinden kredi kullanamadığı için kepenk kapatan esnaf
sayısı nedir; yine, elektrik fiyatlarının yüksekliğinden faturasını
yatıramaması nedeniyle elektriği kesildiği için, üretim yapamayıp kepenk
kapatan esnaf sayısı nedir; Bağ-Kur primlerinin yüksekliğinden primlerini
yatıramadığı için kepenk kapatan esnaf sayısı nedir desem, bu sistem içinde
cevap almam.
Evet sevgili
arkadaşlarım, bu kesimi unutuyoruz, kimi zaman da, onlardan, veremediğimiz
hizmetin bedelini de istiyoruz. Örneğin mi; Bağ-Kur primlerini yatıramadıkları
için verilemeyen sağlık hizmetinin de primlerini, üstelik faiziyle birlikte
onlardan tahsil ediyoruz. Hem hizmet vermiyoruz hem de vermediğimiz sağlık
hizmetinin bedelini bu kesime ödetiyoruz. Adalet işte; Bağ-Kurluysanız,
üniversite hastanelerine dahi giremiyorsunuz. Zaten birçoğu yoksulluk sınırında
emekli aylığı alan esnaf, sanatkâr emeklileri yaşam mücadelesi verdikleri için
çalışmaya devam etmektedirler.
Esasen, yetersiz miktarda
Bağ-Kur emekli aylığı alanların bir de aylıklarından yüzde 10 oranında sosyal
güvenlik destek primi kesilmesi iyi bir yaklaşım değildir. Söz konusu prim
miktarının Sosyal Güvenlik Yasasıyla daha da artırılacağı söylenmektedir.
Değerli arkadaşlar, şayet
böyle bir uygulama yapılırsa, bu insanları kayıtdışına itersiniz, kaçağa neden
olursunuz; benden de uyarması.
Ülkemizin üretim ve
istihdamının önemli faktörü olan küçük esnaf ve sanatkârımız ile KOBİ'lerin
gelişmesi ve ekonomik ve sosyal hayata katkılarının artırılması için mutlaka
kayıtdışının önlenmesi, primlerin ödenebilir seviyelere çekilmesi
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
konuşmamın bu bölümünde, Sayın Başbakanın taksici esnafına yönelik verilen bir
sözünü de buradan hatırlatmak istiyorum. Sayın Başbakanımız, taksici
esnafımızın bir kereye mahsus KDV ve ÖTV indirimi konusundaki taleplerini
Maliye Bakanına ileteceğini ve bu kanunun da özellikle takipçisi olacağını
söylemişti. Nerede ve ne zaman söylediğini kendileri de hatırlayacaklardır.
Konuyla ilgili şu ana kadar bir gelişme olmadı. Zaman bize gösterdi ki, bu da
verilen birçok söz gibi oldu...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Konuşmanızı
tamamlayın efendim.
VAHİT ÇEKMEZ (Devamla) -
...ama, taksicilerin 3-5 kuruş uğruna katledilmeleri devam etti ve eder. Şayet
gerekli önlemler alınmazsa, korkarım, devam da edecek. Artık, geceyarısı
ateşlenen çocuklarımızı, hastalarımızı, hastanelere yetiştirecek olan
taksiciler, can güvenlikleri olmadığından, gasp ve öldürme korkusu yüzünden
gece çalışmıyor. Eğer, verilen sözler tutulur da özel koruma kabinli araçlar
devreye girerse, bu meslekteki onbinlerce esnafın da yüzü gülecektir. O yüzden,
önemli gördüğüm bu konuyu bir kez daha bu kürsüden dile getirmeyi uygun gördüm.
Ülkemizin en buhranlı günlerinde devletin yanında olan bu kesim, şimdi,
sizlerden gelecek sevindirici haberleri bekliyor.
İşsizliğin oldukça fazla
olduğu ülkemizde, istihdam sağlama ve yaratma konusunda küçük ve orta ölçekli
işletmelerin çok büyük öneme sahip olduğu maalesef geç anlaşılmıştır. Şayet,
toplumsal ve ekonomik kalkınmanın bir göstergesi, ekonominin çalışmak
isteyenlere istihdam imkânı yaratması ise, ülkemizin ekonomik kalkınma
politikalarında bu işletmelere önem verilmesi gerekmektedir. Kabul etseniz de
etmeseniz de, bu kesim, toplumun önemli kitlesini oluşturuyor, sorunlarının
çözümünü de Yüce Meclisten ve sizlerden bekliyor.
Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çekmez.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ikinci konuşmacı Aydın Milletvekili Sayın Özlem Çerçioğlu.
Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA ÖZLEM
ÇERÇİOĞLU (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı bütçesiyle ilgili, sanayi ve kalkınma politikaları açısından
stratejik öneme sahip, ekonominin belkemiği olan KOBİ'lerin önemini ve
sorunlarını dile getirmeye çalışacağım.
KOBİ'lerin Türkiye
ekonomisindeki yeri gözönüne alındığında, yapılan destekleme politikalarının
KOBİ'lerin önemine paralel olmadığı görülmektedir.
Türk KOBİ'lerinin
ekonomideki yeri nedir; ülkemizde toplam işletmelerin yüzde 90'ı KOBİ'dir;
toplam istihdamın yüzde 77'sini sağlamaktadırlar. Toplam yatırımın yüzde 38'ini
KOBİ'ler yapmaktadır. Oluşturulan katmadeğerin yüzde 27'sini KOBİ'ler
sağlamaktadır. Ne yazık ki, ihracatın sadece yüzde 10'unu KOBİ'ler yapmaktadır.
Bu düşük ihracatın sebebi de, en önemli nedeni de, girdi maliyetlerinin
yüksekliği ve düşük kur politikalarıdır.
KOBİ'lerin ihracatının az
olması, hepimizi, Türk sanayicimizi derinden yaralamaktadır. Türk sanayicisi
OECD ülkeleri içinde elektriği en pahalı kullanan sanayicilerdendir. Fransa'da
kilovatı 4,5 sent, Yunanistan'da 5,5 sent, Avrupa ortalaması 5 sent, Türkiye'de
ise -neredeyse iki katı- 8,5 senttir. Sayın Başbakanın yeni ziyaret ettiği Yeni
Zelanda'da 5,5 senttir.
Elektrikte durum böyle
de, petrolde farklı mı; yine, OECD ülkeleri içinde en yüksek petrol ürününü
Türkiye kullanmaktadır. Maliyeti 700 000 lira olan mazotu, sanayiciye ve
çiftçiye 2 150 000 liradan satmaktasınız. Petrol ürünlerinde Türkiye dışında
vergiden vergi alan başka ülke yoktur. 730 000 lira maliyet üzerine önce ÖTV
konur, sonra KDV konur, böylece fiyat maliyetin 3 katına ulaşır. Dolayısıyla,
KOBİ'ler dünyada rekabet yarışına her zaman 1-0 mağlup başlamaktadır.
Öte yandan, uygulanan kur
politikalarından dolayı KOBİ'ler ihracat yapamaz, Türkiye ithalat cenneti oldu.
Hükümet, bu politikasızlığı devam ettirdikçe, KOBİ'lerimiz daha büyük
sorunlarla karşı karşıya kalacaktır. Teknolojilerini yenileyemediklerinden
dolayı sadece fason üreten firmalar haline dönüşeceklerdir. Ar-ge çalışmaları
için finansman ayıramadıklarından, dünya teknolojisinin gerisinde
kalmaktadırlar.
Değerli milletvekilleri,
makine üreticileri mallarını Avrupa ülkelerine ihraç edebilmeleri için (CE)
belgesine sahip olmaları gerekmektedir. Bu belgeyi alabilmek için firmaların
her bir ürüne 10 000 ilâ 15 000 euro ödemek zorunda kaldığını biliyor musunuz?
Bu belge, Türkiye'de ne zaman verilecektir? Bu belgeyi almak için üreticimiz
daha kaç milyon euro yurt dışına, AB ülkelerine ödemek zorunda kalacaktır?
En büyük sorunların biri
de, teşvik uygulamalarının sektörel bazda yapılmamasıdır. İşte, bu sorunlardan
dolayı KOBİ'lerimiz dünya piyasasında rekabet şansını kaybetmektedir. Tüm
bunların üstüne, hükümetin yatırım indirimini kaldırma düşüncesi Türk
sanayicisine vurulan en ağır darbe olacaktır. Bu, sanayicilerimize yatırım
yapmayın demektir. Yatırım yapan ile yapmayanın farkı ne olacak, nasıl
ayıracağız?! Bu iş madalya veya plaket vermekle olmuyor.
Yatırım indiriminin
kaldırılmasını isteyenler, gelecekte Türkiye'nin üretici, ihracatçı olmasını
istemeyenlerdir. Bu şartlarda Kurumlar Vergisi indirimi sanayicimiz için hiçbir
şey ifade etmeyecektir. Yatırım indirimi, sanayiciye uygulanan bir teşvik
mekanizmasıdır. Bunu kaldırarak yatırımcının şevkini kırmayın. Ancak 500 000
000 euro yatırım yapana avantajlar getiriyorsunuz. Size soruyorum; hangi KOBİ
bu ölçekte yatırım yapabilir?! Bu düzenleme kimin için?! Ofer için mi?!
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ)
(Adana)- Ezberlediniz Ofer'i. Her gün Ofer!
ÖZLEM ÇERÇİOĞLU
(Devamla)- Değerli milletvekilleri, ekmeğin KDV'si yüzde 1, etin KDV'si yüzde
8, gübrenin KDV'si yüzde 18, tarım aletlerinin KDV'si yüzde 18, kefen bezinin
KDV'si yüzde 18. Peki, pırlantanın KDV'si kaç biliyor musunuz?.. Tahmin edin.
Sıfır, arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) Pırlantanın KDV'si bu ülkede
sıfır. Pırlantanın KDV'sini sıfır yapan iktidar da haklı; çünkü, pırlanta her
evin ihtiyacı; ekmek gibi, et gibi! Ama, biliyorum ki, elini vicdanına koyan
milletvekili arkadaşlarımız da pırlantanın KDV'sinin sıfır olmasından son
derece rahatsız. Temel gıda maddelerinde yüzde 18…
Bu çelişkiyi ya ortadan
kaldırın ya da Partinizin ismindeki "adalet" kelimesini kaldırın.
AKP'nin 2002 yılındaki
seçim beyannamesinde yatırımcıya taahhüt ettiklerini, sizlere bir kere daha
hatırlatıyorum. AKP, 2002 seçim beyannamesinde, yatırım seferberliği için
gerekli ortamı sağlayacağını ve KOBİ'lerin yatırımlarını destekleyeceğine söz
vermiştir. Yine, aynı belgede, AKP Hükümeti "Kamu açıklarını kapatmak
amacıyla son yıllarda enerji ve haberleşme gibi temel girdi fiyatları üzerinde
çok yüksek vergiler uygulanmıştır, fiyatlar dünya standartlarının çok üzerine
çıkmıştır. Bu vergiler, reel sektörün uluslararası rekabet gücü kazanmasına ve
ihracat potansiyelinin artırılmasına imkân verecek standartlara
çekilecektir" demekte.
ALİ ÖĞÜTEN (Karabük) -
Çekeceğiz, çekeceğiz…
ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Devamla)
- Tarımı kalkındırıp terörü bitirecektiniz, yoksulluğu yenecek, yolsuzluğa
damardan girecektiniz. Bunları başaramadığınız gibi, başarısızlık karnesine bir
de Türk sanayicisini eklediniz. Tarımı bitirdiniz, terörü canlandırdınız,
yoksulluğu derinleştirip, yolsuzluğu coşturdunuz. Yoksul ve işsiz halkı kapkaç
sektörüne kanalize ettiniz. Burada, kolluk kuvvetlerinin elindeki gücü aldınız,
elini kolunu bağlamayı ihmal etmediniz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Beraber yaptık bunları.
ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Devamla)
- AKP olarak, seçim beyannamenizde -yine hatırlatıyorum sizlere- "serbest
bölgelerin daha etkin bir şekilde kullanılması ve yabancı yatırımcılara daha
iyi tanıtılması sağlanacak, vergi muafiyetleri devam ettirilecektir"
dediniz; ama, iki yıl geçmeden serbest bölgelerdeki vergi muafiyetlerini
kaldırdınız. Sizin seçim beyannamenize güvenerek serbest bölgelere yatırım
yapan yerli ve yabancı sermayeyi ortada bıraktınız. Basiretli devlet yönetimi
bu değildir. Türk Devleti, bir dediği bir dediğini tutmayan, her gün yasaları
değiştiren bir Orta Afrika diktatörü değildir.
Ege Serbest Bölgesinden
bir örnek vermek istiyorum. 2005'te, toplam 52 firma ayrılmıştır. Sayın
Dışişleri Bakanı, cazip hale geldiğini söylüyor. Bu şekilde mi cazip hale
geliyor?! İki yıl içinde yerli-yabancı 52 firma Türkiye'yi terk ediyor. Yine,
seçim beyannamenizde verdiğiniz sözler, seçim beyannamenizin tozlu sayfalarında
kaldı. Siz, uyguladığınız politikalarla yatırım yapanı kaçırıyor, sonra da özel
pazarlama yöntemlerinizle memleketin limanlarını, işletmelerini, yok pahasına
satıyorsunuz!
Değerli milletvekilleri,
KOBİ'lerin yüzde 92'si, KOBİ teşvik belgesine sahip değildir. KOBİ'lerin
rekabet gücünü artırmak için bölgesel borsa sistemi kurulmalı, çokortaklı
şirket yapıları hayata geçirilmelidir. İktidarda üçüncü yılını dolduran AKP
Hükümeti, seçim beyannamesinde "KOBİ borsaları kurulacak, KOBİ'lerin hisse
senetlerinin bu borsalarda işlem görmesi sağlanacaktır" taahhüdünde
bulunmuş; ancak, bugüne kadar, diğer konularda olduğu gibi hiçbir şey
yapılmamıştır. KOBİ'ler ayakta kalmayı zor başarmakta ve kredi
kullanamamaktadırlar. Mevcut KOBİ'lerin yüzde 70'i kredi kullanamamıştır…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çerçioğlu,
sürenizi verdim, konuşmanızı tamamlayınız.
ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Devamla)
- Bu durum, Basel-II kriterlerinin hayata geçirilmesiyle daha da
kötüleşecektir.
Sayın milletvekilleri,
KOBİ'lerin sorunları ile esnaf ve sanatkârların sorunları iç içe geçmiştir.
KOBİ'leri esnaf ve sanatkârlarla birlikte ele aldığımızda, konunun toplumsal ve
ekonomik önemi daha net görülecektir. Öncelikli olarak KOBİ'ler yeniden
yapılandırılmalıdır. Teknoloji transferleri, toplam kalite, modern sanayi ve
teknoloji siteleri, yeni finans modelleri, eğitim desteği, teşvik, ucuz
hammadde ve pazarlama imkânları özel programlarla hızla hayata geçirilmelidir.
İhracat performansına bağlı bir vergisel teşvik modeli, KOBİ'lerin dünya
pazarına çıkışını hızlandıracaktır. Türk malı ürünlerinin dünya rekabeti içinde
yerini alabilmesiyle teknolojik ve finansman yapıları hızla düzelecektir.
Başarıyla uygulanacak bu teşvik modeli, Türkiye'nin dışticaret açığını dengeye
getirebilir, cari açığı da kapatabilir.
KOSGEB, toplam
işletmelerin 512 tanesine destek vermiştir. KOSGEB, danışmanlık ve eğitim
hizmetlerini daha etkin vermelidir. Konuya, seçim bölgesinde yatırım yapan üç
beş seçmene avantaj sağlamakla yaklaşıldığında, KOBİ'lerin kalkınması
imkânsızdır. Hükümet, ideolojik hesaplarla yapay gündem yaratmak yerine, gerçek
sorunlarla uğraşmaya başlamalı, yüzünü, çiftçiye, işçiye, emekliye, köylüye,
üreticiye çevirmelidir.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Çerçioğlu.
Üçüncü konuşmacı,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Vedat
Yücesan; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının 2006 malî yılı bütçesi üzerine görüşlerimi belirtmek
üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmama
başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçen haftadan bu yana
görüşmeleri devam eden 2006 malî yılı bütçesi, üzülerek belirtmek istiyorum ki,
tam anlamıyla bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Bütçe, maalesef, kısa vadeli
düşünen, gelecekteki gelişmeleri dikkate almayan bir bakış açısının ürünüdür.
Bu çerçevede, yetersiz, defolu, her yerinden yamalanmış bir bütçeyle karşı
karşıya bulunmaktayız.
Sunulan bütçe, seçim
dönemine yaklaşırken, seçmenlere nasıl daha iyi, şirin görünürüz felsefesiyle
hazırlanmıştır. Bu nedenle, hükümet, ülkemizin kıt kaynaklarını orta ve uzun
vadeli hedefler için değil, kısa vadeli
geçici amaçlar için kullanmaktadır.
Cumhuriyet Halk
Partisinin, sorumlu muhalefet anlayışının gereği olarak yaptığı uyarılar, her
zaman olduğu gibi tekrar gözardı edilmekte, hükümet ise "astığım astık,
kestiğim kestik" mantığıyla, ülkemizin yarınlarını, çocuklarımızın
geleceğini fütursuzca harcamaktadır.
Objektif bakış açısıyla
bugüne kadar yapılan bazı uyarıları bir anımsayalım. İktidarın, uyarılara kulak
asmamasının faturasını birlikte değerlendirelim.
Bir yıl öncesine dönelim
değerli milletvekilleri. Yatırım ve istihdam artırmak gayesiyle 49 ili teşvik
kapsamına alan 5084 sayılı Kanun tasarısı, tüm ikazlarımıza rağmen, hataları
düzeltilmeden yasalaşmıştı. O dönemde, Cumhuriyet Halk Partisinin değerli
sözcüleri, bu düzenlemenin yanlış olduğunu, devlet eliyle iller arasında haksız
rekabet yaratılacağını vurgulamıştı. Sadece Cumhuriyet Halk Partisi mi; teşvik
verilsin veya verilmesin, tüm illerin ticaret odaları, sanayi odaları, sivil
toplum örgütleri "bu teşvik, kaynakların dengesiz olarak kullanılmasından
başka bir şeye yaramayacaktır" diye hükümetimizi uyarmışlardı. AKP ne
yaptı; "ben, bildiğimi okurum" dedi ve bu düzenleme yasalaştı. Bugün,
bu uygulamanın sonuçlarına baktığımızda, tam anlamıyla bir hüsranla karşı
karşıyayız. Kalkınmaya muhtaç Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde, yatırım
oranları yok denecek kadar azdır. Buna karşın, yatırımların büyük bir kısmı,
batıdaki illerimizde yoğunlaşmıştır.
Yapılan yanlışlığın
sonuçları bununla da kalmadı. Teşvik çıkmadan önce farklı illerimizde yapılması
düşünülen yatırımlar, teşvik kapsamına alınan illere kaydı. Bu haliyle, teşvik
uygulamaları, sevinç kaynağı değil, haksızlıklar ve huzursuzlar yaratan bir
niteliğe büründü. Bu konuda güncel bir örneği dikkatinize arz etmek istiyorum.
Yazılı basından da
yansıdığı gibi, Güney Koreli otomobil üreticisi Hyundai, fabrika kurmak için
Eskişehir, Düzce başta olmak üzere, birçok ilimizde fizibilite çalışmaları
yapıyor. Değerli arkadaşlarım, sizlere sormak istiyorum; Eskişehir, teşvik
kapsamında olmadığı için, bu yatırım sürecinde devre dışı kalmayacak mı;
maalesef, evet. Hükümet, bölge ve şehir ayırımı yapmak suretiyle, devlet olma
ciddiyetinden uzak bir uygulamaya imza atmıştır.
Değerli milletvekilleri,
yatırımların odaklanması gereken yer Afyon, Aksaray, Düzce mi olmalı; yoksa,
Van, Kars, Tunceli, doğu illerimiz mi olmalı? Bu sorunun yanıtı malum; ama,
hükümetin kaygısı, sadece seçmenlere selam vermek.
Hükümetin
uygulamalarından ıstırap çeken, bir diğer konu da, esnaflarımız. Az evvel,
arkadaşlarım da dile getirdi, sayısı 5 000 000'a yaklaşan esnaf ve
sanatkârlarımız sıkıntı içerisindeler. Esnaf, yıllardır umutla, heyecanla
-beklediği- hipermarketler yasasını beklemektedir. Bu konunun da önemini,
Cumhuriyet Halk Partili milletvekili olarak çeşitli yerlerde dile getiriyoruz;
ama, hükümetin bu uyarılara kulakları daima kapalı.
Ülkemizde faaliyet
gösteren 227 esnaf ve sanatkâr kolundan 80'i; yani, yüzde 35'i hiper ve
grossmarketlerden olumsuz etkilenmektedir. Şehirlerimizde mantar gibi çoğalan
bu işletmeler, esnaf ve sanatkârlarımızın kepenk indirmesine
hazırlanmaktadırlar ve devamlı hızlandırmaktadır.
Sayın Bakandan esnafın
sesini duymasını ve hipermarketler yasasının yasalaşması için gerekli çabayı
göstermesini tüm esnaflar adına istiyoruz. Ülkemizin perakende emtia satıcılarına,
hipermarketlere, grossmarketlere ya da bazı satış merkezlerine değil, bilim ve
teknoloji ağırlıklı üretime, sanayileşmeye, marka oluşturmaya, dünyayla rekabet
edecek girişimlere gereksinimi vardır.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemiz, Avrupa Birliğine üye olmak üzere çetin ve uzun bir yoldan
ilerlemektedir. Türkiye'de, yaklaşık 235 000 adet üretici firma bulunmaktadır;
ancak, bunların yaklaşık sadece 1 000 kadarı AB müktesebatıyla tamamen uyumlu
üretim yapabilmektedir. Demek ki, müzakere süreci yaklaşık 234 000 firmamızın
kaderini belirleyecektir. Sadece şirketlerin mi; aynı zamanda şirketlerde
çalışan milyonlarca işçi ve işverenimizin geleceği, seksen yılda oluşmuş bir
sermaye birikiminin akıbeti de bu süreçle yakından ilişkilidir. Başka bir
deyişle, Avrupa Birliği üyeliği, bize sunduğu birçok fırsatın yanında ciddî
tehdit unsurları da ihtiva etmektedir. Bu nedenle, bir an önce rasyonel
politikalar geliştirilerek, 234 000 firmamızın müzakere sürecine nasıl uyum
sağlayacağını planlamalıyız. Eğer, bu konuda tedbir almazsak, hem ekonomik hem
de sosyal açıdan çok ciddî risklerle karşı karşıya kalacağız. Sanayi
Bakanlığının bu konuda bir projesi var mıdır, ne tür çalışma yürütülmektedir;
Sayın Bakanın bu konuda kamuoyunu aydınlatması gerekmektedir.
AB sürecinde
sanayicilerimize sıkıntı yaşatan diğer önemli bir konu (CE) işaretidir. (CE)
işareti, Avrupa Birliği içinde, belirtilen direktiflere uyan ürünlerin
serbestçe dolaşabilmesi için imalatçı tarafından ürün üzerine vurulması
gereken, ürünün sağlık ve güvenlik şartlarına uyduğunu belirten işarettir.
Avrupa Birliği ülkeleri içinde ve arasında, sınırlar arasında, trafikte bir
pasaport görevi görmektedir. Ülkemizde (CE) işaretini veren millî bir kuruluş
bulunmamaktadır. Son beş yılda 8 ilâ 10 milyar dolar tutarında bir para, (CE)
işareti almak üzere yurt dışına akmaktadır.
Diğer taraftan, AB 'nin,
(CE) işaretiyle ilgili 23 direktifi var. TSE, sadece 12 direktif konusunda,
(CE) belgesini vermek üzere, gerekli müracaatlarda bulunmuştur. Bu hususta,
Bakanlığın, çalışmalarını büyük bir hız ve kararlıkla yürütmesi zarurîdir. (CE)
markasını millî kuruluşumuzun vermesini sağlayarak, yurt dışına her sene akan
milyarlarca dolar paranın yurt içinde kalması, bu paranın, yatırıma,
modernizasyona ve araştırma ile geliştirme çalışmalarına yönlendirilmesi
sağlanmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
Türk sanayii sıkıntı içindedir. Aramalı ithalatımız, son yıllarda, ciddî bir
artış göstermektedir. İthalatımızın yüzde 70,9'unu aramalı ithalatı
oluşturmaktadır. Yılın dokuz ayında aramalı ithalatı, geçen yılın aynı dönemine
göre, ithalatın yüzde 24,2 üzerine çıkarak, 60,3 milyar dolara yükselmiştir.
Aramalı ithalatının ihracata kullanımı, 2002 yılında yüzde 90 oranındadır; 2005
yılında ise, yüzde 83'e gerilemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Devamla) - Dışticaret rakamlarındaki bu gelişmeler, Türk sanayiinin, artık,
ithal girdi kullanarak, ithalat girdilerine ufak eklemeler yaparak, iç ve dış
pazara satış yaptığını ortaya koymaktadır. Bu durum, ithal edilen aramalını
yurt içinde üreten işletmeleri tehdit etmektedir. Sanayi üreten değil,
sanayimizi üreten değil, başka ülkenin malını pazarlayan kuruluşlara dönüşmekte
ve ihracatın ülke içerisindeki bıraktığı katmadeğer azalmaktadır. Rekabet
gücünü zayıflatan bu olumsuzlukların düzeltilmesi gerekirken, kullanılan
elektrik tutarının yüzde 2'si -yaklaşık olarak 150 trilyon lirayı bulan bir
tutar- Anayasaya, AB direktiflerine ve 4628 sayılı Yasaya aykırı olarak TRT'ye
aktarılmaktadır. Bunu da anlamak mümkün değildir değerli arkadaşlarım.
İşletmelerin ve istihdamın üzerindeki prim, vergi yükleri çok yüksektir. Girdi
maliyetlerini dünya ortalamasına çekmemiz gerekir. Aksi halde rekabet şansımız
olmayacaktır. Üretimin, yatırımın, istihdamın ve ihracatın önündeki engeller
kaldırılarak dünyayla rekabet edebilmek için yeni bir sanayi politikasını
uygulamaya geçirmek zorundayız. Doğru çözümü bulmanın yolu ortak akıldan,
kolektif düşünceden geçmektedir. Ülkemizin kaybedecek zamanı yoktur değerli
arkadaşlarım. Ülkemizde, kırmızı sokak gibi sunî gündem maddelerini değil,
geleceğimizi, yarınlarımızı aydınlatacak projeleri, konuları tartışmalıyız.
Devlet, ciddiyetin ve iktidar olmanın gereği bunu gerektirir.
Sayın Bakan, geçenlerde
elime 2 tane dergi geçti. Dergilere bakıyorum; ilk sayfayı açıyorsunuz,
Atatürkümüzün resmi. Ne yazık ki renksiz basmışlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yücesan,
son cümleniz için açıyorum efendim.
MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Devamla) - Efendim, bitiriyorum.
Aynı derginin öteki
tarafına bakıyorum, Sayın Başbakanın resmi. 3 üncü sayfayı açıyorum Recep Beyin
yazısı. 4 üncü sayfada Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımız Ali Coşkun Beyin
fotoğrafı. Sayın Bakanım, sizin burada, acaba, niye öteki dergide resminiz yok?
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) -
Sayfalar da tutmuyor…
MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Devamla) - Bir de bakıyorsunuz, 57 nci sayfadan…
BAŞKAN - Efendim,
konuşmanızı tamamlayın lütfen.
MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
… 88 inci sayfadan 25
inci sayfaya geçiyor. Yani, sayı saymayı dahi bilmeyen Bakanlık, şimdi, Türk
sanayiini, Türk tüccarını, Türk esnafını nasıl kurtaracak diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yücesan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman
Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Efendim, Bakanlığın
görevleri arasında, özellikle kanunla ilgili, düzenlenmiş "çevrenin
korunması, kirliliğin önlenmesi, iyileştirilmesi için gerekli tedbirleri almak,
çevreye olumsuz etkileri olan her türlü faaliyeti ülke bütününde izlemek ve
denetlemek…" Çevre ve Orman Bakanlığının çevreyle ilgili bölümdeki
görevleri.
Şimdi, ülkemizin
doğasını, coğrafyasını, denizini, suyunu, gölünü gerçekten kirlenmekten
kurtarmak gerektiği konusunda kimsenin bir kuşkusunun olmadığını düşünüyorum.
Şimdi, ben bakıyorum,
geçen gün gazetelere de yansıdı, Akşehir Gölü yüzde 90 kurumuş; Nasrettin
Hoca'nın maya çaldığı göl. Elmalı'da Avlan Gölü aynı şekilde kurumak üzere.
Burdur Gölü, yanından geçtiğimiz zaman içimiz sızlıyor, kurumak üzere. Kestel
Gölü, aynı şekilde, gerçekten acı bir tabloyla karşımızda duruyor. O güzelim
doğa parçaları tamamen kirlenmekte ve elimizden çıkmaya başlamaktadır.
Şimdi, bu durumda, bu
yörelerdeki tesislerin arıtma sistemlerinin bu konudaki kirlenmeye ne kadar
etkili olduğunu tartışmaya gerek yok diye düşünüyorum. Böylesine bir kirlenme,
üstünde yaşadığımız ve gözümüz gibi bakmamızı gerektiren coğrafyayı maalesef
tahrip etmektedir. Bakın, Antalya'da çok ciddî bir kirlenme var Sayın Başkanım.
Lara, Manavgat ve Side bölgesindeki tesislerin arıtmalarının olmaması
nedeniyle, çok ciddî kirlenmeye yol açmıştır. Orada, turist rezervasyon
iptallerinin gündeme geldiğini özellikle görüyoruz. Burada, bu tesislerin
akarsulara ve denize akıtmış oldukları atıklarla deniz kirlenmekte ve
Avrupa'da, Almanya'da, "Türkiye'de deniz kirlenmektedir, insan sağlığı
tehdit altındadır" diye yayınlar yapılmaktadır. Bunun sonucu olarak da,
mavi bayrak uygulaması sona ermektedir Antalya'da. Mavi bayrak uygulamasının
sona ermesi demek, turizmin baştan aşağı yok edilmesi demektir.
Şimdi, Antalya'da şu anda
8 tane mavi bayrak uygulaması sona erdirilmiştir. Şu anda, 2-3 tane daha,
Konyaaltı bölgesinde mavi bayrak uygulamasının iptal edileceği konusunda
görüşler alıyoruz, düşünceler alıyoruz, bu konuyla ilgili duyumlar alıyoruz,
maalesef; bu konuda gerekli tedbirlerin bir an önce alınmasında yarar vardır.
Şimdi, Kundu bölgesinde
otelciler diyor ki, biz, 12,5 milyon dolar arıtma tesisi için para yatırdık,
altyapı için para yatırdık; ama, şu ana kadar bu konuda gerekli çalışmalar
yapılmadı ve Kundu bölgesindeki oteller gerçekten çok zor durumda, turistler
buradan kaçma noktasına gelmiş vaziyetteler. Bu konuda, Sayın Çevre Bakanının
özellikle önlem alması gerekir diye düşünüyorum. Sayın Bakan, yasanın size
verdiği çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi konusundaki görevinizi,
lütfen, en kısa zamanda, tüm Türkiye adına yerine getirmenizi diliyorum.
Şimdi, tabiî, bu
arıtmayla ilgili konu gündeme gelince, Sayın Başbakan geçen bütçe konuşmasında,
Antalya'da 37 500 metreküp olan arıtma tesisi miktarının 2 katına
çıkarıldığını, burada, kürsüden söyledi; ama, ben de Antalya'da yaşıyorum; bu
arıtma tesisi miktarı 37 500'den 2 katına çıkarılmış ise, peki, bu mavi bayrakların
iptali nereden geliyor?.. Bunu, özellikle bir Antalya Milletvekili olarak
sormak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Malatya'da yaşanan olayları hepimiz acıyla izledik. Kanalizasyonların karıştığı
içmesuyundan kaynaklanan hastalıklar ve 10 000 kişinin hastanede yatması…
Van Gölü ve çevresindeki
kirlenmeyi takdirlerinize sunuyorum. Çevredeki bütün ilçelerin kanalizasyonları
Van Gölüne akmakta ve Van Gölü gerçekten elimizden çıkmak üzeredir. O konuda
acilen tedbir alınması… Bu konuda Mehmet Kartal arkadaşımızın verdiği Meclis
araştırması önergesi de, şu anda, hâlâ gündeme alınmış değildir; bu konuda da
gerekli tedbirlerin alınacağını düşünüyorum Sayın Bakanım.
Ayrıca, Ergene
Havzasında, Çerkezköy'den başlayan sahil tesislerinin bu havzayı kirlettiği konusunda
çeşitli duyumlar, şikâyetler, basında yer alan haberleri izliyoruz. Bunlara
duyarsız kalmamak lazım. Biraz önce, arkadaşımız, buna benzer bir tedbir
alındığını söyledi, güzel; ama, çok kısa sürede olması gerektiğini düşünüyorum.
Lüleburgaz, Alpullu, Pehlivanköy'ün bu konuda çok zor durumda olduklarını
bizzat izliyoruz ve görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes, tarih boyunca o yöreye bereket
getirmiş, gerçekten, uygarlık açısından çok önemli görevler üstlenmiş akarsularımızdır;
ancak, şimdi bakıyorum, o güzelim Aydın Ovasından geçen Menderes Nehri,
maalesef kirlenmeyle karşı karşıya. Onun yanında Gediz ve Küçük Menderes, yine
aynı şekilde kirlenmeyle karşı karşıya.
Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, bu konuda, en kısa zamanda gerekli tedbirlerin alınmasını ve
Aydın Ovasının, İzmirimizin o yiğit, efe -gâvur İzmir değil- yiğit İzmir'in,
Efe İzmir'in bir an evvel kurtarılmasını talep ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
Koçhisar Gölünden tuz üretildiği hepimizce biliniyor. O yörenin de kirlenmekte
olduğunu ve tuz üretimine olumsuz katkıları olduğunu izliyoruz, görüyoruz.
Bunların da bir an evvel çözülmesinde yarar vardır.
Ayrıca, Köprülü Kanyonun
suyuna dokunmaya kalkmayın. Köprülü Kanyonun suyuna dokunulduğu anda, oradaki
tarih, uygarlık, turizm, tamamen sıfıra inecektir. Bu konuda da, Sayın Çevre
Bakanının dikkatlerini çekmek istiyorum.
Sayın Başkan,
Bakanlığımızın ormanla ilgili de görevleri var tabiî. Ormanların korunması,
imarı ve ıslahı, Orman Bakanlığının görevlerinden birisi. Ağaçlandırma yapmak,
devamlı ve geçici fidanlıklar kurmak da, yine Orman Bakanlığının görevi. Bu
arada benim fidanlığı unutmayalım, park ve bahçelerde duruyor Sayın Bakanım.
Onu da, bir an evvel, nasıl kurtaracaksak kurtaralım. Ayrıca, devlet ormanları
içinde ve bitişiğinde oturan köylüleri, sosyal ve ekonomik gelişmelerini
sağlamak amacıyla desteklemek, yine Orman Bakanlığına verilen görevlerden
birisi. Ayrıca, millî parklar, orman içi mesire yerlerinin korunmasını ve
geliştirilmesini sağlamak…
Bu hizmetlerin tümünün,
bu görevlerin tümünün Belek'te, Sorgun'da, Lara'da yapıldığı konusunda benim
kuşkularım var. Bu saydığım bölgelerde, maalesef, ağaçları artırmakla görevli,
orman alanlarını artırmakla görevli Bakanlığın, buralarda ağaç kesimine dönük
uygulamalara çok da kayıtsız kaldığı konusunda bir düşüncem var. Bunun
ciddiyetle ele alınması, Belek'te, Sorgun'da ve Lara bölgesinde ağaç kıyımına
son verilerek… Yapılacaksa bir tesisleşme, bunlara dikkat edilerek yapılmalı.
Yol falan yapılmasın diyen yok, otel yapılmasın diyen yok; ama, orman alanını
tahrip ederek değil, ormanları koruyarak… Çünkü, Orman Bakanlığının görevi
ormanı korumak. Bu konuda, Sayın Bakanın, özellikle dikkatli davranmasını talep
ediyorum.
Tabiî "devlet
ormanları devletçe yönetilir ve işletilir" hükmüne rağmen, bunu özel
sektöre devretme gibi bir anlayışla hareket etmek, çok doğru bir yaklaşım
değil. Ayrıca, yine, orman alanlarını artırmakla görevli bir bakanlığın, orman
alanlarını satmakla suç işlediği konusunda da bir görüşümüz vardır. Sizin
göreviniz orman alanını fazlalaştırmaktır, ağaç sayısını artırmaktır; ama, siz,
orman alanlarını daraltarak, Orman Bakanlığını, görevinin sorumluluğunu yerine
getirmiş olmazsınız diye düşünüyorum.
Bu hükümette bir sorun
var; bakanlık kanununun kendine verdiği yetkileri kullanan bakanlar, maalesef,
icraatlarıyla ters orantılı durumdalar. Şimdi, Maliye Bakanı vergi toplamakla
görevli bir bakan, Maliye Bakanı devletin gelirini artırmakla görevli bir
bakan; ama, vergi kaçırma iddiasıyla yargılanıyor. Orman Bakanlığına baktığınız
zaman, bu şekilde davranışlar içinde görüyorsunuz. İçişleri Bakanlığı,
Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık, yaptıkları görevlerle ters orantılı
davranışlar içindeler. Haklarında birsürü yolsuzluk dosyaları var; doğrudur,
yanlıştır…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
…ama, bunların bir an evvel çözülmesi ve gerçekten, Türkiye'nin, hak ettiği
noktaya taşınması gerekir diye düşünüyorum.
Bir de, Sayın Bakanım,
millî parklar çok önemli; sizin görev alanlarınızdan birisi, biraz önce saydım.
Antalya'da Olimpos ve Bey Dağları Millî Parkı var. Bu, 64 800 hektardı, 88'de
34 425 hektara indirildi; son olarak da, 2 Eylül tarihinde yayımlanan Resmî
Gazetede, 820 hektarlık bölüm daraltıldı. Şimdi, biraz önce okuduğum
görevlerinizden birisi de, millî park alanlarını çoğaltmak; ama, millî park
alanlarını daraltarak, Orman Bakanlığının sorumluluğunu yerine getirmemiş
oluyorsunuz. Burada, Orman Bakanlığı bu sınırı daralttığı zaman Kındılçeşme,
Göynük, Çaltıcak ve Sarısu gibi, doğanın en güzel, coğrafyanın en güzel
coğrafyalarının daraltıldığı ve buraların yapılaşmaya açılacağı konusunda
tereddütlerimiz var. Bu tereddütlerimizin bir an evvel giderilmesi lazım. Sayın
Bakanın bu konuda açıklamasını bekliyorum.
Antalya'ya sahip çıkmak
gerekiyor; Türkiye'ye nasıl sahip çıkmak gerekiyorsa, Antalya'ya da sahip
çıkmak gerekiyor. Antalya çok üzüldü son yıllarda. 80 yılından bu yana
Antalya'yı çok kırdık.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son cümlenizi
rica edeyim.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Tamam efendim.
Antalya'yı son yıllarda
gerçekten çok kırdık. Her gelen yerel yönetim Antalya'dan ne alırım diye baktı,
Antalya bana ne verir diye baktı; ama, Antalya'dan ben ne alırım diye değil,
ben Antalya'ya ne veririm diye bakmak lazım. Ben Antalya'dan ne alırım
dediğiniz zaman Antalya'yı tahrip edersiniz. Antalya, Türkiye'nin turizmini,
ekonomisini, tarımını, ticaretini ayakta tutan bir kent.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya)
- Taşocakları…
ATİLA EMEK (Antalya) -
Taşocakları…
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Bu konuda gerekli tedbirlerin alınmasında yarar görüyorum. Antalya'da doğayı
tahrip etmek turizmi tahrip etmektir, Antalya'da ekonomiyi tahrip etmektir,
Türkiye'de ekonomiyi tahrip etmektir.
Taşocaklarını
arkadaşlarım hatırlatıyorlar. O konuda da ciddî doğa tahripleri vardır, ciddî
görüntü kirlilikleri yaşanmaktadır. Umarım, bu konuda da, Çevre ve Orman
Bakanlığı gerekli tedbirleri alır ve Antalya'yı, dolayısıyla, Türkiye'nin çevre kirliliği ve orman
sorunlarıyla ilgili, bir an evvel, sorunlarını çözüme kavuşturur.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ercenk.
Son konuşmacı Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Semerci; buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
SEMERCİ (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 yılı merkezî
yönetimi Çevre ve Orman Bakanlığı
bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlarım.
Küresel ısınmanın
önümüzdeki on yıllarda ne kadar önemli sorunlar yaratacağı gerçeği bilim
adamları tarafından sık sık tekrarlanmakta ve uyarılar yapılmaktadır. Çevre ve
ormanın, dünyamız ve atmosferimizin temiz kalmasında ne kadar önemli bir kavram
olduğu hepimiz tarafından bilinmektedir. Ülkemizde de çevremizi temiz tutmamız,
ormanlarımızı korumamız ve geliştirmemiz için her türlü çalışmanın ve gayretin
gösterilmesi gerekmektedir.
Yüce Meclisin değerli
üyeleri, Türkiye'nin yüzde 27'si ormanlık alan olup bunun yüzde 70'i verimsiz,
bozuk ve ağaçlandırılması gereken alanlardır. Bu alanların verimli alanlara
dönüştürülmesi için her yıl 300 000 hektar orman alanının ağaçlandırılması
gerekmektedir. 1992 yılında 3800 sayılı
Yasayla Orman Bakanlığı kurulmuş, yıllık ağaçlandırma 25 000-30 000 hektarı
geçememiştir. Bugün de durum farklı değildir. Orman köyleri, en fakir kesimleri
oluşturmaktadır. Gerek istihdam oluşturulamaması gerekse orman varlığından pay
alamamaları, orman köylüsünü perişan etmiştir.
Kamuoyunda 2/B olarak
bilinen alanlar, 31.12.1981 tarihinden önce orman niteliğini tam olarak
kaybettiği gerekçesiyle, 6831 sayılı Orman Yasasının 2 nci maddesi (B) bendi
gereği, orman sınırları dışına çıkarılan yerlerdir. AKP, bu arazilerin
metrekaresini 5 Amerikan Dolarından fiyatla satacağını ve 25 milyar Amerikan
Doları gibi gelir sağlayabileceğini düşünmekte ve söyleyebilmektedir. Böylece,
AKP 2/B arazilerini borç ödemek için, borçların faizlerini ödemek için bir
kaynak paketi olarak görmektedir.
Cumhuriyet Halk Partisi,
orman niteliğini kaybetmiş bu arazilerin değerlendirilmesine taraftardır.
Cumhuriyet Halk Partisi, Anayasanın 170 inci maddesi için, AKP tarafından
getirilen ve orman köylüsünün toprağına göz diken, köylünün işlediği toprağı
yağmacılara ve rantçılara vermeyi öngören düzenlemenin değiştirilmesi için bir
önerge vermiştir. Cumhuriyet Halk Partisi, orman köylülerine tarımsal amaçlı
kullanılmak kaydıyla bedelsiz olarak verilmesini istemiştir.
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- Niye bedelsiz?!
MEHMET SEMERCİ (Devamla)
- Diğer alanların satışından elde edilecek gelirin ise, borç faizlerini ödemesi
yerine, orman köylülerinin kalkındırılmasına, orman kadastrosunun yapılmasına,
yeni orman alanlarının oluşturulmasına, eski orman alanlarında çarpık yapılaşma
biçiminde gelişen beldelerin planlaması, teknik ve sosyal altyapı çalışmalarına
harcanmasını istemektedir.
Bu önerge, maalesef, AK
Parti milletvekilleri tarafından reddedilmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi
iktidara geldiği zaman, üzerinde tarım yaptığı 2/B alanlarını orman köylüsüne
mutlaka bedelsiz olarak verecektir. (CHP sıralarından alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Ne zaman?!
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- Peşkeş çekecek…
MEHMET SEMERCİ (Devamla)
- Sayın milletvekilleri, son yıllarda orman yangınlarını önleme kapsamında
yapılan çalışmaları daha geliştirerek gerek eğitimli orman personeli
artırılmalı gerekse yangın söndürme araç ve uçakları çoğaltılmalıdır. Özellikle
yangına hassas Ege ve Akdeniz orman bölgeleri devamlı gözetim altına
alınmalıdır. Ormancılık faaliyetleri içinde yer alan çalışmaları -yani, bizim
de destek verdiğimiz kent ormanı, orman yangılarının önlenmesiyle ilgili alınan
tedbirler, orman kadastrosu ve eğitim gibi- ilgiyle izlemekte ve bunların
geliştirilmesini beklemekteyiz.
Değerli milletvekilleri,
hükümetin üç yılı aşkın süredir çevre konularında toplumu etkileyen bir çalışma
gösterdiğini söylemek isterdik buradan; maalesef, bu konuda gözle görülür bir
çalışmanın olduğunu göremiyoruz, zaten biliyoruz yatırımcı bir bakanlık değil.
Örneğin, Türkiye'nin en verimli ovası, Aydın Ovası, burada da Büyük Menderes
Nehri var. Bu havzada bugüne kadar çevre kirliliğini önleyecek hiçbir tedbir
alınmadığı gibi, çevre kirliliği durmadan artmaktadır. Son, Menderes'in ulaştığı
noktada Türkiye'nin ikinci büyük alüvyal ovası Söke Ovasıdır.
Türkiye'de şehirlerin
büyümesiyle birlikte kanalizasyon, katı atık ve atık su sorunları,
sanayileşmenin getirdiği büyük çevre kirliliği, önemli bir sorun haline
gelmiştir. Denizlerin kirlenmesi, su havzalarının korunması, yeraltı sularının
kirlenmeden korunması gibi konular ivedi çözüm beklemektedir. Çevre Kirliliği
Önleme Fonu Yönetmeliği çerçevesinde ayrılan kaynakların çok yetersiz olduğunu
biliyoruz. Bu kaynağın da tarafgirlik doğrultusunda kullanıldığını görmekteyiz.
Bu konuda zaman zaman…
Araya bir saptama yapmak
istiyorum; sayın bakanlarımız ve AKP'nin bazı milletvekilleri çıkıyor
"hayır, biz tarafsız davranıyoruz" diyor. Ya sizin dediğiniz doğru
yahut da bakın, benim elimde belge var; bu doğru. Bu da, bakanlığınızın
belgesi, tarafgirlik belgesi. Nasıl proje karşılığında hangi belediyelere ne
destek verdiniz; sizin imzanızla bana verilmiş belgedir. Ya bu doğru yahut da
sizin dediğiniz. Şimdi, burada mertçe söylemek gerekiyor… Ben de belediye
başkanlığı yaptım uzun süre, ola ki insanlar örgütsel yapı içinde gelirken
böyle ufak argümanların içine girebilir; ama, mertçe bunu söyleyin; bunu böyle
yaptık derseniz, biz hiç olmazsa mutlu oluruz bundan.
Aydın İlinde belediyelere
çevre projeleri karşılığında verilen destekler siyasî taraflılığı gösteren
belgeli örneklerden bir tanesidir sevgili arkadaşlar; bunun yanında, Ergene
Havzası, Beyşehir Gölü ıslah projeleri ile Marmara şeridi katı ve sıvı atık
projeleri askıda durmaktadır. Hatta, yakın
zamanda, 1 600 000 dönümlük alan, Yalova kenarında deniz
doldurularak burada sanayileşme ve
ticaret merkezleri yapılmak için girişimler yapılıyor ve uygulanıyor şu anda.
Hükümetin bu konuda hassas olmasını ve çözümler getirmesini beklemekteyiz.
Hükümetin uyguladığı
tarım politikaları nedeniyle zor durumda olan çiftçilerimiz, çevre kirliliği
nedeniyle daha da zarar görmektedir; örneğin, bazı bölgelerde sanayi ve kentsel
atıklar nedeniyle nehirler, dereler kirlenmekte, buralardan sulama suyu kullanan
çiftçilerimiz mağdur olmaktadır. Bir taraftan dekar başına ürün verimi
düşmekte, araziler çoraklaşmakta, diğer yandan meyve ağaçları zarar görmekte ve
kurumaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Semerci.
MEHMET SEMERCİ (Devamla)
- Bazı bölgelerde özellikle sulama suyuyla temas eden çiftçilerimiz ve tarım
işçilerinde deri hastalıkları baş göstermekte, derin yaralar oluşmaktadır.
Denizlerimiz ve özellikle göllerimiz, bu çevre kirliliğinden nasibini almakta,
bu alanların florası değişmekte, balık ve kuş türleri yok olmaktadır.
Yüce Meclisin değerli
üyeleri, ekonomik zararları kısa sürede iyileştirir, yani, ekonomimiz bozuksa
bunu kısa sürede düzeltebiliriz; siyasî tercihlerimizde farklı uygulamalarla
giderebilir, yanlışlıklarımızdan kısa sürede dönebiliriz; ama çevre ve orman
konularında vereceğimiz zararlar hayatımızı onlarca yıl olumsuz etkiler. Yok
olan ormanların yeniden oluşması her yönüyle büyük bir maliyettir, bugün olduğu
gibi. Toprağımızın ve sularımızın kirlenmesiyse, bitki üretiminde yıllar süren
olumsuzluklar yaratır. İnsan sağlığına telafi edilemeyecek etkileri olan çevre
ve orman anlayışımıza her türlü dikkati ve özeni göstermeliyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Semerci,
cümlelerinizi tamamlayın efendim.
MEHMET SEMERCİ (Devamla)
- Bitiriyorum, teşekkür edip bitiriyorum.
Çevre ve Orman
Bakanlığının olumlu uygulamalarını desteklemeli ve katkı vermeliyiz. Olumsuz
karar ve uygulamaları uyarmalıyız ve acımasızca da eleştirmeliyiz.
Bu duygularla, daha temiz
çevre, daha yeşil bir Türkiye ve daha berrak sularımız için, hepinizi saygıyla
selamlıyor ve bütçemizin ülkemize, ulusumuza hayırlı olmasını temenni ediyorum,
diliyorum.
Sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Semerci.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.11
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.33
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38 inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028,
1029, 1030) (Devam)
E) SANAYİ
VE TİCARET BAKANLIĞI (Devam)
1.- Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
F) REKABET
KURUMU (Devam)
1.- Rekabet
Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
G) MİLLÎ
PRODÜKTİVİTE MERKEZİ (Devam)
1.- Millî
Prodüktivite Merkezi 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
H) KÜÇÜK VE
ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Küçük
ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
İ) TÜRK
AKREDİTASYON KURUMU (Devam)
1.- Türk
Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
J) TÜRK
STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türk
Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
K) TÜRK
PATENT ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türk
Patent Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
L) ÇEVRE VE
ORMAN BAKANLIĞI (Devam)
1.- Çevre
ve Orman Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Çevre
ve Orman Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
M)
ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Orman
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Orman
Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
N) DEVLET
METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
O) ÖZEL
ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Özel
Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Şimdi, AK Parti Grubu
adına ilk söz Kayseri Milletvekili Sayın Muharrem Eskiyapan'a ait.
Buyurun Sayın Eskiyapan.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MUHARREM ESKİYAPAN (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan 2006 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı bütçesi hakkında AK Parti Grubu adına görüşlerimi ifade etmek üzere
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi şahsım ve Grubum adına
sevgilerle, saygılarla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın kuruluşundaki ana amaç, ülkenin sanayi
politikasının ülke şartları ve teknolojik gelişmeler doğrultusunda tespit
edilmesi, kalkınma plan ve programlarında yer alan ilke ve hedefler
doğrultusunda sanayiin dengeli ve hızlı gelişimini sağlamaktır. Bu tanımda yer
almayan; ancak, ülke ekonomisinin itici gücü konumundaki sanayimizin gelişmesi
ve rekabet edebilir bir konuma gelmesi için, küreselleşme süreciyle birlikte,
Dünya Ticaret Örgütünün öncülüğünde, gümrük duvarlarının yıkılması… Ülkeler
arasındaki ticarî sınırların ve engellerin kaldırıldığı, çılgınca bir rekabet
sürecinin içinden geçmekteyiz. Türkiye olarak, kendimizi bu sürecin dışında
tutmamız mümkün değildir. Bu nedenle, sanayimizin dengeli dağılması, modern
yaşam gerekleri ve istihdam artırıcı özellikleri olan politikaları oluşturmamız
gerekmektedir. Bu bağlamda, organize sanayi bölgelerinin oluşturulması, küçük
sanayi sitelerine Bakanlıkça kullandırılan düşük faizli kredi desteği ve yıllık
yatırım programlarında yer alan projelerin tamamlanarak sanayicilerimizin
hizmetine sunulması konusundaki çalışmalar başarıyla devam ettirilmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
hepimizin bildiği gibi, bu gelişmelere bağlı olarak, önce 36 ilimizi kapsayan
yatırımların ve istihdamın teşvik edilmesine dair bir yasa çıkardık. Bu ilk
çıkardığımız yasada teşvik kriteri, kişi başına millî geliri 1 500 Amerikan
Dolarının altındaki illerimizi kapsıyordu. Daha sonra, kamuoyundan gelen haklı
eleştirilerin hükümetimiz tarafından dikkate alınması sonucu, ilk çıkan yasa
tadil edilerek, vergi ve sigorta primi teşvikleri ile enerji desteği açısından
kapsama girecek illerin belirlenmesinde, Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığınca belirlenen 2003 yılı sosyoekonomik gelişmişlik endeks
değerlerinin bir ölçü olarak dikkate alınması sonucu, teşviklerden yararlanacak
illerimizin sayısı 49'a çıkarılmıştır. Ayrıca, bu kanun kapsamına giren
illerde, daha önce çıkardığımız 5084 sayılı Yasanın yürürlük tarihinden önce
faaliyete başlamış mükelleflere, bu faaliyetleri kapsamında yarattıkları
istihdam dolayısıyla da teşviklerden yararlanma olanağı sağlanmış oldu.
Değerli arkadaşlarım, bu
iki yasanın Meclisimizdeki görüşmeleri sırasında söz alarak bu konudaki samimî
düşüncelerimi dile getirmiştim. Bu teşvik meselesiyle ilgili olarak yapılması
gereken en önemli iş, Türkiye'nin sanayi envanterinin çıkarılmasıdır. Bunu
çıkarmadan doğru bir teşvik sisteminin hazırlanması mümkün değildir. Yani, biz,
ülkemizde, hangi sektörde, hangi bölgede ne kadar fabrika var, üretim yapan ne
kadar küçük işletme var, bunların üretim kapasiteleri nelerdir, istihdam
kapasiteleri nedir, üretim emek yoğun mudur, teknoloji yoğun mudur, bunları
bilmeden, doğru bir yatırım teşvik sistemini getiremeyiz. Eğer bunları
bilirsek, doğru bir sistem olan sektörel ve bölgesel tercihli teşvik sistemini
getirebiliriz.
Değerli arkadaşlarım,
daha önce çıkarmış olduğumuz teşvik yasalarında, sektörel ve bölgesel tercih
yoktur. Yani, kanun kapsamına giren illerimizdeki bütün sektörleri teşvik etmiş
bulunuyoruz. Bakınız, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin geçtiğimiz ay
yayımladığı "ekonomide durum tespiti ve beklenti" raporunda, teşvik
kapsamındaki 49 ilimizden sadece 7'sinin sistemden olumlu etkilendiği ortaya
konulmuştur. Kalan 43 ilimiz ve kanunun kapsam dışı bıraktığı 32 ilimizde çok
yoğun şikâyetler ortaya çıkmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
teşvik sistemi, sektörel ve bölgesel tercihli olmamasından dolayı, verimsiz
yatırımların artmasına ve yatırımlara yönlendirilen tasarrufların israfına
neden olmaktadır.
Teşvik kapsamında olmayan
32 ilimizden gelen yoğun şikâyetlerin en önemlisi, haksız rekabetin giderek
yaygınlaşmasıdır. Komşu iki ilden birisi teşvik kapsamında, diğeri kapsam
dışıdır. Aynı sektörde faaliyet gösteren iki kuruluştan bir tanesi teşvik
sisteminden yararlanarak üretim maliyetini düşürme şansına sahip iken, komşu
ildeki sanayici bunlardan yararlanmadığı için, daha yüksek maliyette üretim
yapmakta ve haksız rekabete neden olmaktadır. Bu nedenle, getirilecek teşvik
yasasının maliyet azaltıcı etkisi mutlaka olmalıdır; ama, haksız rekabet
yaratılmamalıdır.
Teşviklerin sektörel ve
bölgesel tercih sistemiyle getirilmesi, teşvik verilecek sektörlerin hammadde,
üretim ve pazarlama koşulları analiz edilerek yapılmalıdır. Yapılacak
yatırımların istihdama katkısının ne olacağı da çok iyi analiz edilmelidir.
Emek yoğun mu veya teknoloji yoğun mu bir istihdama yönelinecektir; ihracat sektörleri
hangileri olacaktır, ithalata dönük sektörler hangileri olacaktır; bunları
tespit etmeden çıkaracağımız veya çıkardığımız teşvik yasaları amacına
ulaşamayacaktır.
Yatırımların istihdamda
olumlu etki yapması açısından ve kayıtdışılığın kayıt içine alınması ve gizli
işsizlik meselesinin çözümlenmesi için, işverenlerin üzerindeki asgarî net
ücretin yüzde 70'lerine varan prim ve vergi yükünü Avrupa Birliği ortalaması
olan yüzde 25'ler seviyesine indirmemiz gerekmektedir. Buna bağlı olarak,
Kurumlar Vergisi oranlarını sosyal devlet anlayışı içerisinde, asgarî ücretten
alınan vergi ve prim oranlarına da yansıtmamız gerekiyor. Son üç yılda yüzde
26'lara varan hızlı bir büyüme oranına ulaşılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM ESKİYAPAN
(Devamla) - Başkanım, toparlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun efendim,
konuşmanızı tamamlayın.
MUHARREM ESKİYAPAN
(Devamla) - Bu arada, enflasyon uzun yıllardan beri ulaşılamayan tek haneli
rakamlara düşmüştür. İhracat rakamları iki katına çıkmış, reel faizler de tek
haneli rakamlara düşürülmüştür. Yıllardır söylenen; ama, bir türlü yapılamayan
özelleştirme uygulamalarında çok ciddî mesafeler alınmıştır. Son üç yıldaki
toplam yüzde 26'lık kümülatif büyüme oranının içinde kamu tüketimi ve
yatırımlarının payı, sadece 2,4'tür. Bu veri, bize, büyüme trendinin, özel
sektör yatırımlarından, tüketimlerinden ve ihracatından kaynaklandığını en açık
biçimde göstermektedir. Bu noktada, siyasî istikrarla birlikte, hükümetimizin,
özel sektörün dinamiğine güvenerek, ülke kalkınmasının özel sektörle
yapılacağına inanan bir hükümet olması da en önemli unsur olmuştur. Bu büyüme
oranları, istihdama oran olarak daha az yansımıştır. Bunun nedeni de, yüksek
vergi ve yüksek Sosyal Sigortalar prim oranları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Diğer bir önemli husus
da, büyüme rakamlarındaki yüksek oranın en önemli ayağı sanayi üretimindeki
verimliliğin, kapasite kullanım oranlarıyla doğru orantılı olarak, Sanayi ve
Ticaret Bakanlığımızın özverili katkıları nedeniyle artmış olmasıdır.
Yine, bu teşvik
meselesiyle ilgili olarak, özellikle Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde sektörel tercih kapsamında düşünülecek et ve et ürünleriyle, süt ve
süt ürünlerinin sanayiciliği konusuna ciddiyetle eğilmemiz gerekmektedir.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, son olarak diğer önemli bir hususu da dile getirerek sözlerimi
bitirmek istiyorum. Gelir Vergisi Kanununun 19 uncu maddesinde belirtilen
yatırım indirimi uygulamasında, dar mükellefiyete tabi olanlar dahil, ticarî
veya ziraî kazançları bilanço esasına göre tespit edilen vergiye tabi
mükellefler, faaliyetlerinde kullanmak üzere satın aldıkları veya imal
ettikleri amortismana tabi iktisadî kıymetlerin maliyet bedellerinin yüzde
40'ını, vergi matrahlarının tespitiyle ilgili kazançlarından yatırım indirimi
istisnası olarak indirim konusu yapmaktadırlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM ESKİYAPAN
(Devamla) - Başkanım 1 dakika daha.
BAŞKAN - Efendim, son
cümlelerinizi rica edeyim.
MUHARREM ESKİYAPAN
(Devamla) - Bu indirimden yararlanmak için, en az yatırım tutarı 10 000 YTL
olarak tespit edilmiştir. Yatırım indiriminden yararlanamayacak hususlar da,
yine aynı kanunun aynı maddesinde sayılmıştır.
Bu, ne kadar olumlu bir
adımsa, yatırım indirimi istisnasını kaldırmak da çok yanlış bir iş olacaktır.
Hatta, vergi tekniği açısından, yani, verginin genelliği ilkesinden hareketle
yapabiliyorsak, bu yatırım indirimi oranlarını Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerimizde daha yüksek oranlarda uygulamalıyız.
Sanayiciliğin mutfağından
gelen bir insan olarak, bütün yaşamını ticaret ve sanayi sektörünün içinde
geçirmiş, elli yılı aşan bir sanayici, işadamı arkadaşınız olarak bunu
söylemeyi görev sayıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Türk sanayiindeki bu olumlu gelişmeler, ülkemizi direkt olarak olumlu
etkilemektedir. Bu bakanlık, ülkemizdeki sanayi ve ticaret erbabının ve
tüketicilerimizin gözbebeğidir.
Bu
nedenle, başta, Sanayi ve Ticaret Bakanımız olmak üzere, değerli bakanlık
bürokratlarımıza başarılı çalışmalarından dolmayı teşekkür ediyor, Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı bütçesinin ülkemize, milletimize, sanayicilerimize,
yatırımcılarımıza, ticaret erbabına, tüketicilerimize hayırlı olması
dileklerimle, Yüce Meclisi şahsım ve Grubum adına sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ediyoruz
Sayın Eskiyapan.
İkinci konuşmacı, Aydın
Milletvekili Sayın Ahmet Rıza Acar.(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
AHMET RIZA ACAR (Aydın ) - Muhterem Başkanım, değerli üyeler; hepinizi en içten
sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Rekabet ve verimlilik
konusu üzerinde söz almış bulunmaktayım. Peki, niçin seçtin bu konuyu derseniz,
biliyorsunuz ki, Türkiye'de 1965 yılında kurulan Millî Prodüktivite Merkezi o
günden bugüne çalışmalarını sürdürmekte, hatta, uzun yıllar, yani, bundan
birkaç yıl öncesine kadar Türkiye'de ne kadar oda varsa madden destekledikleri
bir kurum idi Millî Prodüktivite Merkezi; ama, bu merkezin çalışmalarından, bu
merkezin işlevinden, bu merkezin üstlendiği görev ve misyondan ne kadar
istifade ettiğimize baktığımız zaman, öyle zannediyorum ki, yeterince, bilhassa
bu konuda Batılıların istifadeleri, Batılıların bu kurumları kullandıkları
miktarda ve mikyasta kullanmadığımızı, ondan istifade etmediğimizi düşünüyorum.
Aynı şekilde, daha on yıl
kadar önce kurulan bir Rekabet Kurumuna
da baktığımız zaman, onda da çok geç kalmış olduğumuzu, ondan da istenilen
boyutlarda istifade edip etmediğimizi toplum olarak tartışmamız lazım. Hele
Türkiye, bu üçüncü bin yılda önemli adımlar, önemli merhaleler katetmek
konusunda büyük politikalar ürettiyse, işte, bu politikaların daha rahat ve
daha sağlıklı gelişmesi için bu iki kuruma çok önemli görev düşüyor. Hele
verimlilik, hele bununla birlikte rekabet, bunun yanında, bunun ortaya çıkardığı
kaliteye baktığımız zaman, Türk Ulusunun, Türk Milletinin buna çok ama çok
ihtiyacı var. Hatta, Türk Milleti, bütün bunları çeşitli zamanlarda, bilhassa,
demokrasi döneminde, 1950'den 2002 seçimlerine kadar her seçimde istediğini
bizatihî beyan etmiştir.
Mesela, 1950 seçimlerine
baktığımız zaman, bir değişime damgasını vurmuştur. Burada şunu söylemek
mecburiyetinde olduğumu hissediyorum kendimi: Türkiye'de ne kadar değişim
olduysa, ne kadar dönüşüm olduysa, bunun hepsine sadece ve sadece milletimiz
damga vurmuştur, onun damga vurdukları hayata geçmiştir. 1950 böyledir, 1954
böyledir, 1965 hakeza aynı şekildedir. Buna, 1973 ve 1977'yi hatırlatmak ve
dahil etmek lazım. 1977'de yüzde 42'yle bir siyasî partiyi "değişim
istiyorum" diye iktidara taşımıştır. Aradan geçen 6 sene içerisinde, 7
sene içerisinde, 1983'te yepyeni bir anlayışa sahip çıkmıştır. O Türk Milletine
sunulan politikalara, düşüncelere, fikirlere, değişimlere sahip çıkmış ve
damgasını vurmuştur. Yine, hakeza, aradan yirmi yıl geçtikten sonra, yani,
1990'lardan 2002'lere kadar yaşadığımız duraklama, yaşadığımız gerilemeyi de
iyice irdelersek, iyice incelersek ve bu dönemde de tek partiye hiçbir zaman
yetki vermemesini gözönüne aldığımızda, hatta, 1999 senesinde 3 siyasî partiye
birden görev düşecek şekilde oyları dağıtmasına baktığımız zaman, bu değişimin
gerçek sahibinin halkımız olduğunu rahatlıkla görebiliriz.
2002 yılında buna son
noktayı koymuştur ve -öyle zannediyorum ki- artık, bundan sonra da Türk Milletinin karşısına değişimsiz, dönüşümsüz
programlarla, projelerle çıkma imkânının olmadığını düşünüyorum. İşte o kırk
yıl önce kurulan Millî Prodüktivite Merkezinden istenen ölçüde yararlanamamanın
bedelini bu toplumumuz, mesela, 1993 ile 2002 yılları arasında ortalama yüzde
70 enflasyonla ödemiştir, 1993'le 2002 yılları arasında yüzde 2'lik civarındaki
bir kalkınmayla ödemiştir; hatta, 1998 ile 2002 yılları arasında 0,2
kalkınmayla ödemiştir bedelini. Bu kadar işsizliğin yığılması, bu kadar
gençlerimizin iş arayışı içerisinde olmasının bedelini bu gençlerimiz
ödemişlerdir diye düşünüyorum.
Şimdi, bu bedelden
çıkarak, 2002 yılı 3 Kasımından sonra, Türkiye yepyeni bir kulvara girmiştir.
Bu kulvarda, en geniş boyutuyla 3 Ekimde, yeni bir mesafe katedilmiştir.
Dolayısıyla, bu toplum ve bu ülkenin bütün değerleriyle birlikte, kurumlarıyla
birlikte Avrupa ülkeleriyle, onların kurumlarıyla, hastaneleriyle,
postaneleriyle, sanayi kuruluşlarıyla, ar-ge müesseseleriyle, daha nice nice
kurumlarıyla hem devlet kurumlarımız olarak hem de özel sektör kurumları olarak
yarış yapmak mecburiyetindeyiz, onlarla rekabet etmek durumundayız, verimliliği
onlardan daha iyi yakalamak mecburiyetindeyiz.
Peki, bu verimliliği
yakalayamadığımız takdirde ne olacaktır? Ama, öyle zannediyorum ki, artık,
bugünden sonra geriye dönüş yok; bu kulvarın içerisinde, geri dönüşü olmayan
tek istikametli bir yola girdiğimizi düşünüyorum. Bu anlayış içerisinde, bunu
bu milletimizin zaten başaracağına olan inancımı bilhassa belirtmek istiyorum.
Halkımız buna ziyadesiyle sahip çıktığı gibi, ziyadesiyle de layıktır diye
düşünüyorum. Bu anlayış içerisinde meseleyi irdelediğimiz takdirde, Millî
Prodüktivitenin ve onun yanında verimliliğin, onun yanında rekabetin ve bunun
ikisinin bir araya getirdiği kalitenin ne kadar önemli olduğunu bilhassa
belirtmekte fayda var diye düşünüyorum. Yine, bütün bunların daha iyi
yürütülebilmesi için, özellikle çok tatlı bir siyasî rekabete, çok özenle
korunmaya muhtaç siyasî bir istikrara ihtiyaç olduğunu belirtmeden geçmek
istemiyorum.
Bundan onbeş yıl kadar
önce, yine, İzmir'de verimlilik konseyi toplantısı yapılmıştı. Orada,
Aydın'daki bir sanayi kuruluşu gündeme getirmiştim. 600-700 kişi çalışması
gereken bu kurumda, hem de kuruluşu 1954 senesinde, Türkiye'de tekstilin
istenilen boyutta bilinmediği dönemde, Nazilli'de Sümerbank'ın olduğu, bir de
Aydın'da Aydın Tekstil Fabrikasının olduğu dönemde, tekstil fabrikasını gündeme
getirmiştim. Bu tekstil fabrikasında 600-700 kişi çalışması gerekirken, 2 000
kişi çalışmakta olduğunu ifade etmiştim; otların arasında yatan insanların maaş
aldıklarını…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Acar.
AHMET RIZA ACAR (Devamla)
- …A, B, C, D, siyasî partisinin milletvekillinin, belediye başkanının,
bakanının, hatta il başkanının eline birer kartla buraya işçi aldırdıklarını
gündeme getirmiştim. Halbuki, oradaki 1 000 kişinin, verimlilik esası üzerine,
üretkenlik esası üzerine, rekabet esası üzerine, hem teşkilatları olarak, yani,
sendikal faaliyet gösteren, sendikal faaliyet, işverenin kendi çabalarıyla
oranın masaya yatırılması gerektiğini ve buna uygun bir proje geliştirilmesi
gerektiğini ifade etmiştim. İşte, o fabrika, bugün kapalıdır. Neden;
verimliliği iyi uygulayamamıştır, rekabet şartlarını yaşayamamıştır, Sümerbank
nasıl kapanıp gittiyse, efendim, o fabrika da, ünlü bir kooperatifimizin elinde
olan o fabrika da kapanmıştır.
Yani, buradan şuraya
gelmek istiyorum: Türkiye'deki yetmiş milyon vatandaşımızın, bireysel olarak
hareketliliklerini, kurumsal olarak hareketliliklerini ve üretkenliklerini
ortaya çıkarmak mecburiyetindeyiz diye düşünüyorum.
Efendim, bütün bunları
yapabilir miyiz?.. Bütün bunları yapmaya muktedir bir millet var, dünya lideri
olmuş bir millet var, dünyaya örnek olmuş bir millet var diye düşünüyorum.
İşte, ben de, bu duygu ve düşünceler içerisinde, önümüzdeki
dönemde, bu bütçenin, bu milletlimize, daha iyi, daha güzel, verimli hizmetler
sunacağına inancımı belirtir, hele hele, 2007 yılı bütçesinin -öyle zannediyorum
ki- açıksız bir bütçe olarak bu topluma takdim edilmesinin de ayrı bir önemi
olacağını düşünüyor, herkesi en içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum efendim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Acar.
Üçüncü konuşmacı, Niğde
Milletvekili Sayın Mahmut Uğur Çetin; buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA
MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde) - Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri;
Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, konuşmamda,
özellikle Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığının, kısaca KOSGEB ve KOSGEB'in faaliyetleri hakkında bilgi vermek
istiyorum.
Küçük ve Orta Ölçekli
Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB), ekonomik ve
sosyal ihtiyaçların karşılanmasında, Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve
Destekleme İdaresinin desteğinde, rekabet güçlerini ve düzeylerini yükseltmek,
sanayide entegrasyonu ekonomik gelişmelere uygun biçimde gerçekleştirmek
amacıyla, 20.4.1990 tarihinde 3624 sayılı Yasayla kurulmuştur. Sanayi ve
Ticaret Bakanlığıyla ilgili bir kamu kuruluşu olup, tüzelkişiliği haiz, bütün
işlemlerinde özel hukuk hükümlerine tabidir.
Ülkemizdeki işletmelerin
yüzde 99,5'ini oluşturan küçük ve orta boy işletmeler, yani, KOBİ'ler,
istihdamın yüzde 61,1'ini, yatırımların yüzde 26,5'ini, katmadeğerin yüzde
38'ini, ihracatın yüzde 10'unu gerçekleştirmektedir. Yani, Türk ekonomisinin,
bir nevi, hem lokomotifi hem belkemiğini teşkil etmektedir.
Türkiye'de, bugüne kadar,
dokuz ayrı başlık altında KOBİ tanımı yapılmaktadır. Gerek sivil toplum
örgütleri gerek esnaf teşekkülleri gerek DPT gerek Bakanlık gerekse KOSGEB'in
kendisi, kendilerine has KOBİ tanımı yapmışlardır; fakat, şu aşamada, özellikle
KOSGEB tarafından benimsenen, 1 ile 150 işçi arasında işçi çalıştıran
işletmeler KOBİ tanımı içerisinde değerlendirilmektedir.
Özellikle son üç yılda,
KOSGEB, iktisadî anlamda bir araya gelmeyi, güçleri birleştirmeyi, el ele
vermeyi, kolektif olarak hareket edebilmeyi, Türk girişimcisine, Türk
müteşebbisine önayak olarak sağlayan müstesna bir kuruluş haline getirilmiştir.
Geçmişte, sadece küçük ve orta ölçekli işletmelere mütevazı bir finansman
imkânı sağlayan KOSGEB, şu anda 38 ayrı başlık altında, 56 alt başlık altında
orta ve küçük ölçekli sanayiciye ve işletmeciye destek veren bir kurum haline
gelmiştir. Şu anda, sadece imalat sektörünü değil, tarım ve hizmet sektörünü de
bu alt başlıklar halinde destekler hale gelen kurum, gerçekten kendi dalında
göstermiş olduğu özellikle son üç yıldaki performansıyla, Yüce Türkiye
Devletimizin müstesna kurumları arasında, muhataplarıyla, özellikle başa baş,
Ankara'da masa başına hapsolmayan, arazide bire bir, yüze yüz çalışma yapan
müstesna bir kuruluş haline getirilmiştir. Gerçekten, Türk ekonomisi için
üstlendiği bu denli önemli fonksiyonlarını mütevazı bir yönetim ve organizasyon
şeması ve mütevazı bir bütçeyle gerçekleştiren KOSGEB'e ve bunda büyük emekleri
geçen başta Sayın Bakanımız ve KOSGEB'in değerli çalışanlarına teşekkür
ediyorum.
Biraz önce, KOSGEB ve
KOBİ'ler hakkında benden önce söz alan Cumhuriyet Halk Partisinin değerli
milletvekili Sayın Çerçioğlu, KOSGEB ve KOBİ'ler hakkında değerlendirme
yaparken, şu anda işsizliği, yoksulluğu ve yolsuzluğu coşturduğumuzdan
bahsettiler ve KOBİ'lerin şu anda içine düşmüş olduğu âciz durumlardan söz
ettiler. Türkiye, hepinizin bildiği gibi, özellikle 2000 ve 2001 yılları
arasında tarihin en büyük iktisadî, ekonomik krizini yaşamıştır. 485 000 işyeri
sadece 2001 yılı sonunda kepenk kapatmıştır. Yine 2000 ve 2001 yıllarında,
ortalama -9 büyümeyle OECD ülkeleri arasında, en kötü yönetilen ekonomiler
arasında, 1 numaraydı. Gerek sivil toplum örgütlerinin gerek esnaf
teşekküllerinin telaffuz ettiği bir şey -gerçekten, Türk ekonomisi için de bir
realitedir- her yüzde 1'lik büyüme, ekonomideki her yüzde 1'lik büyüme, nasıl
ki, 100 000 işçiye istihdam imkânı anlamına geliyorsa, 2000 ile 2001 yılları
içerisindeki -9 ortalama büyümede her yüzde 1'lik eksi büyümenin de 100 000
işçinin sokağa bırakılması anlamına geldiğini unutmamak lazım. İşte, bu çok
önemli noktayı biraz açmak istiyorum. Nasıl ki, +1'lik büyümeyle 100 000 kişiye
istihdam imkânı sağlanıyorsa, her -1'lik büyüme de 100 000 kişinin işsiz
kalması, işini kaybetmesi demektir. İşte, AK Parti, ilkönce, asıl olarak,
sistemde iş sahibi görünüp de 2000 ve
2001 yıllarında yaşanan tarihin en büyük iktisadî krizlerinde işini
kaybeden işsizlerimizi absorbe etti, bunları yeniden işlerinin başına döndürdü.
Sadece 2001 yılında kapatılan 485 000 kepenk yeniden açıldı. Bu, çok önemli bir
gelişmedir. Bunu gözardı etmek, gerçekten, iktisadî anlamda, şu anda, rakamsal
bazdaki güzelliklere insafsız bir yaklaşım olarak nitelendirilebilir.
4 Kasım 2002'de
devraldığımız yapı hepinizin malumudur. Elbette, başta Sayın Başbakanımız olmak
üzere, bizler, hiçbir zaman enkaz edebiyatı yapmayacağımızdan bahsettik; fakat,
bu kadar eleştiriler karşısında, enkaz edebiyatı değil de hasar tespiti yapmak
da, bugün, Türkiye'yi idare eden iradenin sahipleri olarak, bizim doğal
hakkımızdır. Ekonomide özellikle son üç yılda ortaya çıkan rakamsal bazdaki
güzelliklerin KOBİ'lere yansımadığını, KOBİ'lerin şu anda gerçekten acz içinde
olduğundan bahsettiler.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MAHMUT UĞUR ÇETİN
(Devamla) - Bizler, araziyle gerçekten
çok bağıntılı, ticaret erbabıyla, sanayicimizle bire bir, sık sık yüz yüze
gelen bir siyasî iradenin temsilcileriyiz. Biz de gidiyoruz, bizzat
mekânlarında ziyaret ediyoruz. Bize ifade edilen şey şu: Mesela, biz manav
dükkânına giriyoruz, diyor ki bu ticaret erbabı: "Her şey çok güzel, beyaz
eşya ucuz, ayakkabı ucuz, lastik ucuz, her şey ucuz; ama, bizim şu anda iştigal
ettiğimiz sebze-meyve fiyatları düşük; fakat, aldığımız her şey ucuz."
Oradan çıkıyoruz, kasaba; kasap diyor ki: "Yanımda manav dükkânı var, üç
dört sene öncesinin fiyatlarından meyve-sebze alıyorum." Oradan çıkıyoruz,
ayakkabıcı dükkânına giriyoruz, diyor ki: "Her şey güzel; ama, benim şu
anda satmış olduğum ayakkabı dört sene önceki fiyata." Yalnız, bize, kiralık
olarak oturduğu işyerine yapmış olduğu, kiracı ile kiraya veren arasındaki
1999, 2000, 2001 yıllarına ait kira kontratını da gösteriyor ve diyor ki:
"Bakın, ben, yıllık yüzde 100
artışlarla kira kontratı yaptım; ama, şu anda, gerçekten yüzde 3'lerle,
4'lerle kira kontratımı yeniliyorum." Biz de kendilerine diyoruz ki:
Birileri sizi yanlış yönlendiriyor, birileri sizin duygularınızla oynuyor. Biz,
nasıl ki son otuzbeş yılda enflasyonu tek haneli rakamlara düşüren bir
iktidarın mümessilleri olarak, böyle bir iddiayı realite haline dönüştüren bir
iktidarın sahipleri olarak diyoruz ki: Biz enflasyonu tek haneli rakama
düşürdük. Enflasyonun tek haneli rakama düşmesinin anlamı, benim aldığım ucuz
olacak, sattığım pahalı olacak… Enflasyonun tanımı bu değildir. Artık, bu ülkede
ağa devri, haksız kazanma devri, aşırı kâr devri bitti. Elbette, buna
alışacağız.
Bir şeyi daha örnek
vermek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son
cümlelerinizi rica ediyorum.
MAHMUT UĞUR ÇETİN
(Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.
Türk ekonomisi, 4 Kasım
2002'den önce müstesna, gerçekten olağanüstü bir dönem geçirdi. Son beş yılın
enflasyon oranları ortalaması yüzde 70'lerdeydi.
Bir depo kültürü gelişti;
20 metrekare işyeri olan ticaret erbabının 2 000 metrekare deposu vardı. O, 20
metrekarelik işyerinde yapmış olduğu ticarete, ciroya bakmıyordu. Neye
bakıyordu; stoklarına bakıyordu, 2 000 metrekarelik depoya bakıyordu. İşte, o
depo kültürü hâlâ piyasayı beslemeye devam ediyor. Hâlâ daha o depodaki,
yarınından emin olmayan tacirin, yarınını düşünerek, üç beş yıl sonrayı
düşünerek deposuna koyduğu mallar piyasayı beslemeye devam ediyor. Bundan
dolayıdır ki, haliyle piyasada bizim de istemediğimiz, hatta içimize
sindiremediğimiz, gönlümüzden geçtiği gibi olmayan, ama, bizimle de hiç alakası
olmayan iktisadî anlamdaki birtakım realitelerin piyasa olarak ıstırabını
çekiyoruz.
BAŞKAN - Sayın Çetin, son
cümlenizi rica ediyorum.
MAHMUT UĞUR ÇETİN
(Devamla) - Ben, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçemizin, ülkemize, milletimize
hayırlara vesile olmasını diliyorum, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Bolu Milletvekili Sayın
Yüksel Coşkunyürek, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
YÜKSEL COŞKUNYÜREK (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi
Bakanlığımızın 2006 malî yılı bütçesi görüşmeleri içerisinde, Türk Standartları
Enstitüsü ve Türk Patent Enstitüsü bütçeleri hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bugün gelişen dünyamızda ekonomik ve sosyal kalkınmanın, istihdam sağlamanın
yolu sanayileşmeden geçmektedir. Ülkemiz, sanayileşmeyi kalkınmada ana hedef
olarak benimsemiş ve bu konuda önemli mesafeler katetmiştir; ancak, geçtiğimiz
yıllarda ülkemizin kötü yönetilmesi, yaşadığımız krizler sanayideki gelişmeleri
etkilemiş, birçok alandaki sanayi kuruluşlarımız kapanmaya başlamış ve
yatırımlarını da başka ülkelere yapar hale gelmişlerdir.
Rant ekonomisinin hâkim
olduğu piyasada, üretici firmalar üretim yapamaz hale gelmiş, üretim ve yatırım
yapma yerine, sermayelerini yüksek faizlerin uygulandığı bankalara yatırmak
zorunda kalmışlardır.
Adalet ve kalkınma
yolunda AK Parti İktidarıyla başlayan kalkınma hamlesi, her alandaki
başarılarını sanayi alanında da göstermiş, kapanan fabrikalar açılmaya, üretime
geçmeye ve ürettiklerini de ihraç etmeye başlamıştır. Ve bu artışla,
sanayicilerimiz, ekonomideki büyüme oranımızın yüzde 10'lara ulaşmasında en
büyük katkıyı sağlamışlardır.
Bugün, fert başına millî
gelirimiz 2 000'den 5 000 dolarlara, ihracatımız 35 milyardan 75 milyar
dolarlara, yabancı sermaye yatırımları 500 000 000 dolarlardan 10 milyar
dolarlara, özel sektör yatırımlarımız ise 20 katrilyondan 60 katrilyona
ulaşmışsa, bu gelişmenin arkasında, şüphesiz ki, başta milletimizin AK Parti
İktidarına olan güven ve desteğinin oldukça büyük önemi vardır. Zira, uzun
zamandan sonra ilk defa yakaladığımız siyasî istikrar ve güven ortamı,
sanayicimizin ve yatırımcımızın gayretlerini artırmış ve onlar da, ülkemizin
ekonomik yükünü âdeta omuzlamışlardır. Huzurunuzda, bize güvenen, ülkesini
seven ve taşın altına elini koyan, yatırım ve üretim yapan tüm sanayicilerimize
teşekkürlerimi sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
2002 yılında 182 milyar dolar olan gayri safî millî hâsılamız 2005'te 358
milyar dolar, 2006'da hedeflenen rakam ise 380 milyar dolara çıkıyorsa, AK
Parti olarak bizler, bu başarıyla övünmekte haklıyız. Ülkemizin yakaladığı bu
başarıyı hazmedemeyenleri milletimize havale ediyoruz.
Bugün, sanayi üretimimiz,
380 milyar dolara ulaşan gayri safî millî hâsıla içerisinde en büyük payı
almaktadır. Yine, ihracatımız içerisinde sanayimizin payı yüzde 94 seviyesindedir.
Yüzde 85'lere varan kapasite kullanım oranlarıyla sanayimiz ve sanayicimiz,
sağladığımız vergi indirimleriyle cumhuriyet tarihinin en iyi dönemini
yaşamaktadır. Sanayideki bu gelişme, AK Parti İktidarıyla sağlanan güven ve
istikrar ortamının bir tezahürüdür. Bunda, hükümetimizin uyguladığı politikalar
etkili olmuştur.
Gelişmekte olan
sanayimizin ekonomik sınırların kaldırıldığı dünyada yerini alması için, ileri
teknolojilerden yararlanarak yeni üretim alanları bulması, yeni ürünler
oluşturması, rekabet gücünü yakaladığı kaliteyle artırması ve markalaşmayı ön
plana çıkarması gerekmektedir.
Son yıllarda,
uluslararası piyasalarda Türk mallarının rekabet edebilir noktada olması,
hepimiz için övünç kaynağı olmaktadır.
Sanayi üretimimizde
kalitenin artmasında, rekabet seviyesinin yükselmesinde, hiç şüphesiz, Sanayi
Bakanlığımıza bağlı olan Türk Standartları Enstitümüz ve Türk Patent
Enstitümüzün büyük katkıları vardır. Bu iki kuruluşumuza, sanayimize verdikleri
katkılardan dolayı teşekkür ediyor ve bu kuruluşlarımızın son yıllarda yaptığı
çalışmaların bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
uluslararası ticarette başarılı olmanın ve mal pazarlamanın en önemli
unsurlarından biri, standart ve standardizasyondur. Ülkemiz sanayiinde
kalitenin ve rekabet seviyesinin yükseltilmesinde, Türk Standartları Enstitüsü
en önemli görevi sürdürmektedir. Türk Standartları Enstitüsü, kuruluşundan
bugüne kadar önemli çalışmalarda bulunmuş ve bu çalışmaları uluslararası
platformlarda kabul ettirmiştir. Hükümetimizin katılımcı ve sivil inisiyatifi
ön plana alan yaklaşımı çerçevesinde, ilk kez yönetim anlayışında değişiklik
yapılmış ve yönetimde özel sektör temsilcilerine daha fazla yer verilmiştir.
Yönetim anlayışındaki bu değişiklik, Türk standartları çalışmalarına hız
kazandırmış, belgelendirme ve laboratuvar hizmetleri dünyadaki güncel
gelişmelere uygun hale gelmiştir.
Türk Standartları
Enstitüsünün yaptığı çalışmalara şöyle bir göz attığımızda; bugün, Türk
Standartları Enstitümüz, yüzde 95 oranında, standartlarını AB standartlarıyla
uyumlu hale getirmiştir. Toplam Türk standart sayımız 22 000'i aşmıştır. 7 743
firmayla 16 300 marka sözleşmesi imzalanmıştır, 3 110 firmaya kalite sistem
belgesi verilmiştir. Türkiye, yakaladığı bu çalışmalarla, (CE) belgesini
verebilecek duruma gelmiştir. Kalite belgelendirme faaliyetleri, uluslararası
akreditasyon kuruluşları tarafından akredite edilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
sınaî mülkiyet haklarının etkin korunması, ülke ekonomisine çok büyük fayda
sağlamaktadır. Ülkelerin zenginliği, artık, sahip oldukları patentlerden,
ortaya koyduğu yeniliklerden ve yarattığı markalardan oluşmaktadır. Türkiye'nin
küresel rekabette öne çıkması, uluslararası pazarda yerini alması ve sonuçta
ekonomisinin gelişmesi, sahip olduğu patentleri artırmakla, yarattığı güçlü
marka ve tasarımla mümkün olacaktır.
Sınaî mülkiyet haklarının
etkin korunmasını, ülkemizde Türk Patent Enstitüsü yapmaktadır. Türk Patent
Enstitüsünün son dönemde gerçekleştirdiği kurumsal atılımlarla, uluslararası
platformlarda dikkat çekmiş ve Türkiye, bölgede öncü ve odak bir ülke konumuna
gelmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
YÜKSEL COŞKUNYÜREK
(Devamla) - Yıllardır çözülemeyen problemler çözüme kavuşmuş, uluslararası
projelere hız kazandırılmış ve önemli adımlar atılmıştır.
Bu dönemde çıkardığımız 6
adet kanunla, sınaî mülkiyet haklarına ilişkin mevzuatın AB müktesebatına uyumu
sağlanmıştır.
Yıllardır çözülemeyen
problemlere çözüm getirilmiş, uluslararası projelere hız verilmiştir. E-kurum
olma yönünde önemli adımlar atılmıştır. İşlem süreleri kısaltılmıştır; daha
önce dört beş ay süren işlem süreleri, şu anda günlüğe, 8 ay süren uzman
kararları ise 4 aya indirilmiştir. En önemlisi, patent araştırma ve inceleme raporları
kurum bünyesinde yapılmaya başlanmış ve bu sayede, tescile bağlama süresi 2,5
yıldan 3-4 aya indirilmiştir. Böylece, zaman ve para tasarrufu sağlanmış, yurt
dışına giden döviz kaybımız engellenmiştir.
2002 yılında 3 adet olan
bilgi doküman merkezimiz bugün 21 adede ulaşmıştır. Türk Patent Enstitüsü,
yapılan marka başvuru sayısıyla, dünya ortalamasının üstüne çıkmıştır. 2002
yılında 35 700 olan başvuru sayısı bugün 46 000'i geçmiştir. Marka konusunda
Avrupa'da ilk 5 ülke arasına girmiş bulunmaktayız. Bu kadar etkin, yoğun ve
önemli faaliyetleri sürdüren Türk Patent Enstitüsü bu çalışmalarını 203 tane
olan personeliyle yapmaktadır. Nitelikli personel takviyesi bu kurumumuz için
acilen gerekmektedir. Yakın zamanda Meclise sunulacak olan 5000 sayılı kuruluş
kanunu ve ilgili diğer kanunlarının
ivedilikle sonuçlandırılması kuruma güç katacaktır.
Türk Patent Enstitümüzün,
Türk Standartları Enstitümüzün, Sanayi Bakanlığımızın 2006 bütçelerinin hayırlı
olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Coşkunyürek.
Diğer konuşmacı, Aydın
Milletvekili Sayın Ahmet Ertürk; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
AHMET ERTÜRK (Aydın) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman
Bakanlığımızın 2006 yılı bütçe tasarısı üzerine AK Parti Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; öncelikle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son otuz kırk yıl içerisinde dünyada meydana gelen hızlı
sanayileşme sonucu ortaya çıkan ekolojik bozulma ve çevre kirliliği, ülkemizde
ve dünyada çevre bilincinin daha da öne çıkmasına ve bu konuda yapılan
çalışmaların hızlanmasına neden olmuştur; çünkü, çevreye karşı duyarsızlığın
telafi edilemez neticeler doğuracağı tüm dünyada görülmüş, bu durum dünya
ülkelerini ortak çalışmalar yapmaya ve bu çalışmaları da bilinçli bir şekilde
ortak akla doğru yönlendirmiştir.
Dünyada ve ülkemizde
çevre ve ormancılıkla alakalı olarak politikaların olmazsa olmazı, koruma
kullanma kavramıdır. Bu kavram, dünyada ve ülkemizde fevkalade önem
kazanmıştır. Çevreyi değerleriyle, flora ve faunasıyla, deniziyle, gölüyle,
dağıyla, ormanıyla, bütün zenginlikleriyle korumak ve kullanmak, biz
vatandaşların birinci önceliği olmalıdır. Yeni gelişen ve yükselen bir değer
de, artık çevreyi korumak yasalarla değil, bilinçli bireylerce
gerçekleşmelidir. Ülkemizde, bu konuda bilinçlenme, son yıllarda Çevre ve Orman
Bakanlığımızın gayretli çalışmaları, basın yayın ve sivil toplum kuruluşlarımızın
katkılarıyla her geçen gün artmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde en önemli ve güncel konulardan birisi, katı atık
kontrolü ve depolanması konusudur. Katı atık yönetiminde karşılaşılan en önemli
problem, katı atık yönetim işletmelerinde çok sayıda küçük belediyelerin
bulunmasıdır. Küçük belediyeler, atıkların bertarafı açısından belirli bir
altyapıya, deneyimli personel ve yöneticiye sahip değillerdir. Bu nedenle,
atıkların bertarafı için, büyük yönetim birimlerinin, mesela belediyeler
birliği gibi üst kurumların kurulmasını teşvik etmek önem taşımaktadır.
Böylece, sınırlı kaynaklardan maksimum avantaj sağlayacak şekilde
yararlanılmasına imkân bulunabilir. Büyük ölçekli işletmeler ve böyle büyük
tesisler ortaklaşa kullanılarak daha fazla verim elde edilebilir.
Çevre ve Orman
Bakanlığımız, şu anda, yüzde 35'i değerlendirilebilen katı atıkların düzenli
tesislerde depolanan, ancak yüzde 65'i "vahşi depolama" tabir edilen,
yani hoyratça doğaya terk edilen bu atıklar yönünde bu sorunu çözmek için, katı
atık yönetimi konusunda belediyelerimize vermiş olduğu hizmetleri teknik ve
finansal olarak desteklemek için projeler geliştirmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekillerimiz; ülkemizde ormancılık çalışmaları son yıllarda önemli
aşamalar kaydetmiştir. Orman teşkilatımız, yüzaltmış yıllık birikimi,
tecrübesi, teşkilatlanma sistematiğiyle oturmuş bir yapıya sahiptir. Son
yıllardaki gayretli çalışmalarıyla, orman teşkilatımız göz doldurmaktadır.
Ülkemizin yüzde 27'sini kaplayan ormanların korunması, kullanılması ve
işletilmesi, görev olarak bu işlevi gören hayatî kurumlarımızdan birisi olma
işlevini sürdürmektedir.
1992 ile 2002 yılları
arasına, yani, on yılın ortalamasına baktığımızda, yılda 75 000 dekar
ağaçlandırma yapılabilirken, bu rakam son yıllarda 175 000 hektara çıkmıştır;
2006 yılında 300 000 hektara çıkarılması hedeflendiğini büyük bir sevinçle
görmekteyiz.
Yine, fidanlık üretiminde
de, 2002 yılında örneğin 115 000 000 fidan üretilmekte iken, bu rakam bugün 250
000 000'a ulaşmış, ilerleyen yıllarda da daha da artmasının hedeflendiğini de
gene büyük bir sevinçle görmekteyiz.
Çevre ve Orman
Bakanlığımızca yapılan ağaçlandırma faaliyetlerinde, yılda ortalama altı ay
insanlar çalıştırılabilmektedir. 2006 yılında, bakanlığımız, 300 000 hektar
ağaçlandırma ve 200 000'den fazla insana da iş verme konusunda büyük bir proje
oluşturmuştur. Aydın'ın pek çok köyünde, ülkemizin pek çok köyünde bozuk
baltalık alanlara, projelendirilerek, hatta hibe kredilendirilerek, fıstık çamı,
kestane ve zeytin diktirilmesi çalışmalarına hız kazandırılmıştır.
Orman yangınları
konusunda da çok büyük bir aşama kazanılmış; örneğin, 1993'lü yıllarda yılda 14
000 hektar nispetinde büyük yangınlarla ülkemiz karşı karşıya kalır iken, 2005
yılında bu nispet 2 700 hektara kadar indirilerek, ormancılık ve bakanlık
tarihinde orman teşkilatımız, bakanlığımız çok büyük bir başarıyla yangınlar
konusunda büyük bir ivme kazanmıştır.
Ormanlarımızın
korunmasında devlet-millet işbirliğinin çok güzel bir örneğiyle, hükümetimiz ve
bakanlığımız ve orman teşkilatımız güzel bir çalışma yapmış, klasik bekçilik
sisteminden ormanların köy tüzelkişiliklerince korunması sistemine geçilmiştir.
Gençleştirme alanlarının köy tüzelkişiliklerince korunması çerçevesinde bu yıl
1 280 köyle sözleşme yapılmış ve bu köylere de bu koruma karşılığında 5 000 000
Yeni Türk Lirası ödeme yapılmıştır.
Orman kadastrosu
konusunda da, yılda 250-300 bin hektarlık çalışmalar yapılabilir iken, 3402
sayılı Kadastro Kanununda yapılan değişiklikle, orman kadastro çalışmalarının
genel kadastro çalışmalarıyla birlikte, tek elden, Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğünce yapılması sağlanmıştır. Bu çerçevede, bu yıl 2 000 000 hektar
alanda orman kadastrosu gerçekleştirilecek, 2005 yılı sonu itibariyle de ülke
ormanlarımızın yaklaşık yüzde 93'üne tekabül eden kısmının tamamen
kadastrosunun tamamlanacağı hedeflenmiş bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekillerimiz; ülkemizin en önemli sorunlarında birisi de, sosyal ve
hukukî yara olan, kanayan ve kanamaya devam eden 2/B konusudur. İnsanlarımız bu
konuda devletimizle nizalıdır. Buna bir son verilmesi ve bir çözüm bulunması
gerekmektedir. Bu da bizim öncelikli ve
ivedi görevlerimiz arasında bulunmalıdır. 2/B komisyonlarının çok hızlı
çalışması ve devamında mülkiyet ve sahiplilik problemi de şu an çözüm
beklemektedir.
Bugün geldiğimiz noktada,
halen, sivil toplum örgütleriyle, üniversitelerle, hukukçularla çalışmalar
yürütülmekte, herkes değişik platformlarda fikirlerini ortaya koymakta ve bu
konunun çözümü için bir noktaya birlikte ve beraberce gidilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
AHMET ERTÜRK (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; diğer önemli bir konu da, kızılağaç,
aşılı kestane ve fıstıkçamı sorunudur. Hem ormanlaşmanın sağlanması hem ormanın
korunması hem de orman köylümüze köyünde gelir getirici fırsatların yaratılması
bakımından, orman köylülerimizin köylerinde oturmalarına imkân yaratmamız
bakımından ve asgarî geçim şartlarını sağlayacak katkıda bulunmamız için bu konuda Yüce Meclisin yaptığı çalışmalar,
maalesef, orman köylülerimizin dertlerine, sorunlarına tam bir çözüm noktası
getirememiştir; bu konuda da bir yasal düzenleme yapma gerekliliği vardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekillerimiz; ülkemiz nehirleri, her geçen gün sanayileşmenin etkisiyle
kirlenmekte ve insan sağlığını aşırı derecede tehdit etmektedir. Ülkemiz
genelindeki nehirlerin kirlenmesinin önüne geçilmesi için gerekli yasal
düzenlemelerin yapılmasının yanında, çevre çalışmalarının da hayata geçirilmesi
çok büyük önem arz etmektedir; örneğin -değerli konuşmacılarımızın da izah
ettikler gibi- Büyük Menderes Nehri -bizim Aydın İlimizde- bu kirlilikten en
çok nasibini alan nehirlerin başında gelmektedir. Komşu Uşak ve Denizli
İllerimizdeki tekstil ve deri sanayicilerinin kimyasal atıklarıyla kirlenen
nehrimizde ve Büyük Menderes Vadisinde canlı hayatın bitmemesi için
Bakanlığımız etkin çalışmalar yapmakta, Uşak ve Denizli İllerimizdeki devam
eden 3 tane arıtma tesisini bitirmek için yoğun bir çaba harcanılmaktadır.
Çevre değerlerimizin ve
ormanlarımızın gelecek nesillerden bize emanet olduğu bilinciyle, zor şartlarda
görev yapan başta Sayın Bakanımız ve Bakanlık mensuplarına şükranlarımızı
sunuyoruz. Bu uğurda hayatını kaybeden ormancılarımıza Allah'tan rahmet
diliyoruz. Bütçelerinin hayırlı olması temennisiyle, Yüce Heyetinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Ertürk.
Bartın Milletvekili Sayın
Mehmet Asım Kulak, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET ASIM KULAK (Bartın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz 2006 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Çevre ve Orman Bakanlığı,
Orman Genel Müdürlüğü 2006 yılı bütçesi hakkında, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım; konuşmama başlamadan önce Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ormanlar, ekolojik,
ekonomik ve sosyal fonksiyonlarıyla vazgeçilmez doğal kaynaklarımızdandır.
Ancak, ülkemiz orman yönünden zengin değildir. Yüzölçümünün yüzde 27'si
ormanlarla kaplı olan ülkemizde, ormanlarımızın yüzde 50'si de bozuktur.
Ormanlarımızı imar ve ıslah etmek suretiyle, ülkemiz orman varlığını yüzde
30'lara çıkarmak, onları her türlü zararlılardan korumak ve ormanlarımızdan
Türk toplumunun refahı doğrultusunda mal ve hizmet olarak en yüksek seviyede
faydalanmak gerekmektedir.
Çevre ve Orman
Bakanlığımız, kaynakların millet için var olduğundan hareketle, devlet
ormancılığından millet ormancılığına geçiş sürecini başlatmış ve bu çerçevede
birçok ilklere imza atmıştır. Bu çerçevede, ilk kez her ilde bir kent ormanı
kurulması projesini başlatmıştır. Şehirlerimiz yakınlarındaki ormanlar, kent
halkının rekreasyon ihtiyaçlarını karşılamak üzere kent ormanları olarak
düzenlenmiş ve 52 ilimizde kent ormanları kurulmuştur. Kısa sürede bütün
illerimizde ve birçok ilçede kent ormanlarının kurulması çalışmalarının
tamamlanmasını bekliyoruz.
Ülkemiz ve
ormancılığımızın en önemli problemlerinden biri kadastro problemidir. Uzun
yıllardır tamamlanması planlanan, ancak her yıl ortalama 250-300 bin hektarlık
çalışmalarla bir türlü bitirilemeyen orman kadastrosunun bitirilmesi büyük önem
arz etmektedir. Bu konuda 2005 yılında yapılan düzenlemeyle, 3402 sayılı
Kadastro Kanununda değişiklik yapılmış ve orman kadastro çalışmalarının genel
kadastro çalışmalarıyla birlikte, tek elden Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüyle
birlikte yapılması sağlanmıştır. Yıllardan beri konuşulup bir türlü yapılamayan
bu düzenlemeyle, ülkemizdeki bütün kadastro hizmetlerinin tek kurumda
toplanması sağlanmıştır. Böylece, hem kaynak israfı ve hem de kurumlar
arasındaki karışıklık önlenmiştir. Bu sayede, yıllardır devlette ikibaşlılığın
sebep olduğu her yıl binlerce vatandaşımızın mağduriyeti son bulmuş olacaktır.
Bu çalışmalar sonucunda, 2005 yılında yapılan 2 000 000 hektar çalışmayla
birlikte, ormanların yüzde 93'ünün kadastrosu bitirilmiştir.
Kadastro konusunda diğer
bir önemli sorun da 2/B konusudur. Bu konunun, halkımızın beklentileri
doğrultusunda, Yüce Meclisimiz tarafından çözülmesi gerekmektedir. 1937-2004
yılları arasında 2/B statüsüne terk edilen alan toplamı ise yaklaşık olarak 498
000 hektar alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Halkımız, kangren haline gelmiş
bu sorunun çözümünü Yüce Meclisimizden beklemektedir.
Ülkemiz ormanlarını
tehdit eden en önemli faktörlerden biri de orman yangınlarıdır. Ülkemiz
ormanlarının yüzde 60'ı birinci derecede yangınlara hassastır. Ülkemizde,
1937-2004 yılları arasında 76 255 adet orman yangını çıkmış, bu yangınlarda
toplam 1 561 026 hektar alan yanmış ve yangın başına ortalama yanan alan
miktarı 20,5 hektar olmuştur. Bu yıl ise, 1 450 adet orman yangını çıkmış ve 2
778 hektar orman alanı yanmıştır. Bu yıl, geçen yıla göre orman yangını
sayısında yüzde 6, yanan alan miktarında yüzde 27 oranında azalma olmuştur. Bir
yangında ortalama yanan alan miktarı 2 hektarın altına düşürülmüştür. Bu rakam,
1937 yılından bu yana gerçekleşen en düşük rakam olarak kaydedilmiştir.
Bu olumlu sonuçların
alınmasında, orman teşkilatının altyapısının iyileştirilmesi, acil ve hızlı
müdahale stratejilerinin geliştirilmesi ile özveriyle çalışan bütün teşkilat
mensuplarının büyük payı olmuştur.
Bakanlıkça baltalık
olarak işletilen ormanların koruya dönüştürülmesine yönelik planlama çalışmalarına
hız verilmiş, önümüzdeki yıldan itibaren de Marmara ve Karadeniz Bölgeleri
ormanlarındaki yaklaşık 750 000 hektar ormanın baltalık olarak işletilmesinden
vazgeçilmesi kararı alınmıştır. Bu, Türk ormancılığında alınmış önemli bir
değişim ve reform hareketidir. Bugüne kadar, bu konu, her iktidar döneminde
gündeme gelmiş; ancak, bunun siyasî boyutunu kimse göze alamamış, her yıl
binlerce hektar ormanın tıraşlanıp kesilmesine devam edilmesiyle hem ekonomik
hem ekolojik değerler açısından ülkemiz önemli kayıplara uğramıştır. Bu
faydalanma ve tıraşlama sisteminden vazgeçilmesi kararı alınırken, bundan orman
köylerinin hem yakacak odunlarının temini hem ekonomik olarak hiçbir zarar
görmemesi için her türlü teknik ve idarî tedbirlerin de alınacağına inanıyoruz.
Ormanlarımızın verimlilik
oranının ve odun üretimi kapasitesinin artırılması çalışmalarına hız verilerek,
orman bakımında yeni teknik ve sistem değişikliklerine gidilmiş, yaşlı
ormanların gençleştirilme çalışmaları yoğunlaştırılmış ve ormanlarımızın yüzde
50'sini teşkil eden verimsiz alanların da rehabilite edilmesi için yoğun bir
çalışma başlatılmıştır. Bu çerçevede, orman bakımı öncelikler arasında yer
almış, bu yıl yapılan genç ormanlardaki bakım miktarı 100 000 hektarı
geçmiştir. Yine, bu kapsamda, ormanların rehabilitesi çalışmaları, yıllık 50
000 hektardan 175 000 hektara çıkarılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET ASIM KULAK
(Devamla) - Bu miktarların önümüzdeki yıllarda artırılarak sürdürülmesi
gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu iyileşmelere en güzel örneklerden birisi de, kendi bölgem
olan Bartın Orman İşletme Müdürlüğünün 2005 yılında yaptığı faaliyetler
içerisinde yer alan, 61 000 metreküp endüstriyel odun üretimi çalışmasıdır.
Tomruk, sanayi odunu, kâğıtlık odun, maden direği, yonga odunu ve yakacak odun
şeklinde gerçekleştirilen üretimle, hem kooperatiflerimize ve köylülerimize hem
de ülke ekonomisine katkıda bulunulmuştur. Önümüzdeki yıllarda, geliştirilecek
yeni ormancılık teknikleri ve altyapıların daha da iyileştirilmesi
çalışmalarıyla, odun işleyen sektörlerin taleplerini olabildiğince yerli
kaynaklarımızdan karşılamak amaçlanmaktadır.
Her zaman dile getirilen,
orman köylülerinin, ülkemizin en düşük gelir düzeyine sahip kesimi olduğu
gerçeğinden hareketle, orman köylülerine odun üretim faaliyetlerinde uygulanan
üretim birim fiyatları son üç yılda hep enflasyonun üzerinde olmuştur.
2003-2005 yıllarını kapsayan son üç yıllık dönemde, toplam enflasyon rakamı
yüzde 35 iken, üretim birim fiyatları toplam yüzde 49 artırılmıştır. Böylece,
orman köylülerine enflasyon üzerinde verilen zamlarla, gelirlerinin reel olarak
artması sağlanmıştır.
Yine, ilimiz Bartın Orman
İşletme Müdürlüğünün üretim çalışmaları kapsamında toplam 3 200 kişinin
istihdam edilmesi, üretimin, ekonomik boyutu kadar sosyal boyutunun
büyüklüğünün önemini ortaya koymaktadır.
Bu kapsamda, ülke
bazında, orman köylüsüne, 2005 yılında, üretim faaliyetleri kapsamında 350 000
000 YTL, diğer faaliyetlerden de yaklaşık 200 000 000 YTL olmak üzere toplam
550 000 000 YTL ödenmiştir. Ayrıca, Orman Kanununun tanıdığı haklar
karşılığında, zati ihtiyaç tomruk, yakacak odun…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kulak,
mikrofonu açıyorum; son cümlelerinizi rica edeyim.
MEHMET ASIM KULAK
(Devamla) - Toparlıyorum.
Zati ihtiyaç tomruk,
yakacak odun müşterek ihtiyaçları karşılamakta, yine, kanunun 34 üncü maddesi
gereği, köylü ve kooperatiflerimize indirimli satış ve pazar satış haklarıyla
ilave katkılar verilmektedir. Bu ilave katkıların da bu yıl içerisinde 150 000
000 YTL'yi geçeceği beklenmektedir.
Beşikten mezara kadar
yaşamımızın her alanında, mutlaka, bir ürününden yararlandığımız ormanlar,
ekonomik, sosyal yaşam ve son zamanlarda bilinçli olarak ilginin arttığı çevre
anlayışının en büyük faktörlerinden birisini oluşturmaktadır. Bu anlamda, yeni
ormanların yaratılması, orman bilincinin artırılması, ağaç dikiminin teşvik
edilmesi gibi büyük görevlerin bizleri beklediği düşüncesiyle, konuşmama son
veriyor; 2006 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini
diliyor, ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı ve Genel Kurul
çalışmalarına katkıda bulunan tüm milletvekili arkadaşlarıma sevgi ve saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kulak.
Son konuşmacı, Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Mahmut Kaplan (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MAHMUT KAPLAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 Malî
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısındaki Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ile
Özel Çevre Koruma Başkanlığı bütçeleri üzerinde Grubumuzun görüşlerini sunmak
üzere söz almış bulunuyorum. Öncelikle, 2006 malî yıl bütçesinin devletimize ve
milletimize hayırlı olması dileğiyle halkımızı ve Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Meteoroloji, hava olaylarını, canlılar ve dünya açısından doğuracağı sonuçları
nedenleriyle araştıran bir bilim dalıdır. 10 Şubat 1937 tarih ve 3127 sayılı
Kanunla kurulmuş olan Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüz, hayatımızı
ilgilendiren her alanda 56 adet havacılık amaçlı meydan istasyonu, 110 adet
sinoptik istasyonu, 7 adet yüksek atmosfer rasatları ve diğer klimatolojik
gözlem istasyonlarıyla 454 noktadan meteorolojik gözlem yapmaktadır.
Tahmin zaman aralıkları
ve tahmini yapılan alanları küçülterek, yoğunluk ve kalitenin artırılması için
çalışmalarını sürdürmektedir. Ülkemizdeki bütün ilçe merkezleri için ayrıntılı
hava tahmin raporlarını önümüzdeki günlerde sunacak duruma gelmiş olması önemli
bir gelişmedir.
Değerli milletvekilleri,
kurumun, erken uyarıların daha etkili olabilmesi için, GSM sistemlerini
kullanarak, SMS uyarılarıyla çağdaş bir uygulamayı başlatması, bilgisayar
sistemleri üzerinde çalıştırılan sayısal hava tahmin modeliyle, Türkiye
sınırları dışında da, özellikle Avrupa ve Ortadoğu ülkelerini de içine alan bir
alanda, 24 saatlik yağış miktarları, maksimum ve minimum hava sıcaklık ve
toprak üstü minimum sıcaklık değerleri gibi gerçekleşen meteorolojik olayların
analizleri ile denizcilik ve havacılık için üretilen bilgileri üyelik
sistemiyle internet üzerinden veriyor olması, belirli il ve ilçe merkezleri
için kentsel hava kirliliğine karşı enverziyon şiddeti tahmini yaparak, ilgili
kurum ve kuruluşların gerekli önlemleri almaları için internet üzerinden
yayımlıyor olması ve bu uyarıların yüzde 90 civarında tutarlı olması memnuniyet
vericidir.
Meteoroloji Genel
Müdürlüğümüz, GAP ve İç Anadolu Bölgesi için en uygun buğday ekim zamanlarını
tamamlamış, diğer endüstri ve kültür bitkileri için de çalışmalarını
sürdürmektedir.
30'un üzerinde ülkeden
100'den fazla uzmana çeşitli konularda eğitim vererek, teknolojik dönüşüm ve
uluslararası kurum olma yolunda önemli bir mesafe almıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmama Özel Çevre Koruma Kurumuyla devam etmek
istiyorum.1989 yılında, 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Özel Çevre
Koruma Başkanlığı, Bakanlar Kurulunca, özel çevre koruma bölgeleri olarak
tespit ve ilan edilen alanlardaki çevre değerlerini korumak ve korumaya yönelik
bütün tedbirleri almak üzere kurulmuştur.
Bu alanların
özellikleriyle gelecek nesillere
aktarılmasını ve doğal kaynaklarının korunarak kullanılmasını sağlamak amacıyla
Akdeniz'de ilan edilen özel çevre koruma bölgelerinin sayısı 14'tür.
Özel Çevre Korkuma
Kurumu, doğrudan plan yapmak, revize etmek, planları ve projeleri resen
onaylamakla yetkilendirilmiştir. Koruma kararları ve arazi kullanma
kararlarının yer aldığı ekolojik nitelikli çevre düzeni planları, uygulamalı araştırmalara
dayanarak yirmi yıllık dönemdeki gelişmeleri değelendirmekte ve
yönlendirmektedir. Bölgeler içinde yapılan tüm araştırmalar ve çevre korumaya
yönelik uygulamalar, her bölge için hazırlanan yönetim planıyla desteklenmektedir. Planların uygulanması
3194 sayılı İmar Kanunu hükümlerine göre belediye ve mücavir alan sınırları
içinde belediyelerin bu alanlar dışında da valiliklerin yetki ve sorumluluğu altındadır; kurumca bu
kararların uygulanıp uygulanmadığını denetlemektedir.
Bunun yanı sıra flora
fauna ve biyolojik çeşitliliğin korunmasına ve izlenmesine ilişkin projeler; su
kalitesine ilişkin kirlilik izleme, çöp depolama alanı, arıtma tesisleri
projelendirilmesi ve inşaatı, altyapı projeleri ve yatırımları gibi çalışmalara
özel çevre koruma bölgelerinde devam edilmektedir. Ayrıca, bölgelerde yer alan
belediyelerle ortak çalışmalar yürütülmekte, yerel yönetimlerimiz gerek teknik
ve gerekse malî açıdan desteklenmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Özel Çevre Koruma Dairemiz, 2006 yılı sonuna kadar çok önemli
çalışmaları hedeflemektedir. Çevre koruma bölgelerinde vahşi çöp depolama
uygulamalarından vazgeçilerek, düzenli depolama tesislerinin yıl sonuna kadar
tamamlanacak olması, bu hedeflenen çalışmalardan bir tanesidir.
Yüklendiği sorumluluğu
başarıyla yürütmesinden dolayı Çevre ve Orman Bakanımızı, Meteoroloji Genel
Müdürlüğümüzü ve Özel Çevre Koruma Başkanlığımızı kutluyor, başarılarının
artarak devam etmesini diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada önemli bir noktaya değinmeden geçemeyeceğim. GAP
Projesi, enerjide yüzde 76, tarımsal sulamada yüzde 13 gerçekleşme aşamasına
gelmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MAHMUT KAPLAN (Devamla) -
Daha önceleri nar ve diğer meyve bahçeleri, pamuk ve sebze tarlalarıyla
yemyeşil bir görünüme sahip Yukarı Mezopotamya'nın en verimli 1 000 000 dönüm
olan Suruç Ovası, suların çekilmesiyle, âdeta, çöle dönmüştür. Daha önce kendi
işinin efendisi olan 40 000 civarında insan, mevsimlik işçi olarak göçmen
durumuna düşmüştür. Bu olumsuz durum, bölge insanının umudunun tükenmesine
neden olmuştur. Aynı durum, Viranşehir, Ceylanpınar, Kızıltepe, Mardin Ovaları
için de söz konusu olmaya başlamıştır.
Bir an önce tamamlanması
zarurî olan GAP Projesine, ne yazık ki, geçmiş hükümetler zamanında gerekli
önem verilmemiş, uygulamaya geçirilmesi geciktirilmiştir.
Hükümetimizin GAP Projesi
politikası, bölge insanına umut olmuştur. Bu çerçevede Yaylak Sulama Projesi
Kasım 2005'te, Bozova Merkez Sulama Projesi Aralık 2005'te uygulamaya
konulmuştur. Suruç Ovası sulama projesinin uygulanmaya geçilmesi için de
çalışmalar tamamlanmıştır, ihalesinin yapılması beklenmektedir.
Son olarak, Partimizin ve
Hükümetimizin temel felsefesi olan "insanı yaşat ki devlet yaşasın"
diyorum.
2006 malî yılı bütçesinin
ülkemize hayırlı hizmetlere vesile olmasını diliyor, Grubum ve şahsım adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaplan.
Sayın milletvekilleri,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Anavatan Partisi Grubunun
söz isteği var.
İlk söz, Kars
Milletvekili Sayın Selami Yiğit'e aittir.
Buyurun Sayın Yiğit.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Sürenizi yarı yarıya
kullanıyorsunuz.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA SELAMİ YİĞİT (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının bütçesi üzerine, Grubum adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
sizlere ilk olarak, kalkınmada öncelikli illere getirilen teşvik
uygulamalarından bahsetmek istiyorum.
Bilindiği üzere, 5084
sayılı Yasayla kişi başına düşen yıllık gelir miktarı 1 500 doların altında
bulunan 36 il, kalkınmada öncelikli iller olarak ilan edilmiş, arkasından,
yapılan yeni düzenlemeyle bu sayı 49'a çıkarılmıştır. Yani, ülke
topraklarımızın neredeyse üçte 2'si teşvik kapsamına alınmıştır.
Kalkınmada öncelikli il
kapsamı genişletilince, bu kapsama dahil olan iller ile gelişmiş iller arasında
da gerilim başlamıştır.
Gaziantep'ten Samsun'a
bir hat çizdiğimizde, bu bölgenin doğusunda kalan illerimizde sanayi oldukça
geri kalmıştır.
Elbette gelişmiş
illerimizle kıyaslandığında, teşvik kapsamındaki illerimizin gelir seviyesi 7-8
kata kadar düşüktür.
Sanayileşmiş illerimizden
Kocaeli'nin gelir düzeyi Kars'ın 10 katı, Ağrı'nın da 11 katıdır. Teşvik
Yasası, bölgelerarası gelir dağılımını düzeltmek yerine daha da artırmakta, kıt
kaynaklar daha da israf edilmektedir. Şimdi, bu bölgelerimizde yatırım
yapacaklar için teşvikler var; hazine arazileri bedava tahsis ediliyor, vergi
indirimleri, sigorta indirimleri yapılıyor, düşük krediler veriliyor. Ancak,
gelir seviyesinin çok düşük olduğu, iklim ve doğa şartlarının çok sert olduğu,
güvenlik sorunun tam olarak çözülemediği, gayrimenkullerin bankalar tarafından
ipotek kabul edilmediği, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, kimse yatırım
yapmak istemiyor, arazi almıyor, tesis kurmuyor.
Sayın Bakan, kalkınmada
öncelikli 49 ilimize, 3 800'ün üzerinde yer talebi olduğunu söylüyor; ama, Doğu
ve Güneydoğuda talep oranı, diğer bölgelerin çok altında kalmaktadır. Millî
Gelir düzeyinin en yüksek olduğu İstanbul'un yanı başındaki Düzce'yi, Adana'nın
hemen dibindeki Osmaniye'yi, kalkınmada öncelikli il ilan etmişiz. Siyasî baskılarla
sonradan eklenen 13 ilde de durum çok parlak değil. Milyarlarca liralık kaynak
aktarılarak kurulan organize sanayi bölgelerinin küçük işletmelerinin çoğu
boştur. Doğu ve Güneydoğudaki küçük sanayi sitelerini gezerken, yarısından
çoğunun harabe halinde olduğunu görüyoruz. Küçük işletmeler için ayrılan yerler
tarla görünümünde. Sanayi sitelerinin altyapı eksiklikleri, yapılan yatırımları
ve kaynakları da heba etmektedir.
Yanlış teşvik sistemi,
KOBİ amaçlı yatırımlarda da hüsran yaşatmıştır. Teşvikler, tarım ve hayvancılık
projelerinin gelişmesine katkı sağlamamıştır. Hayvancılığın gelişmesi için
teşvik edilen birçok ilimizde, hayli sıkıntılı bir durum yaşanıyor. 1 000
baştan oluşan hayvancılık projesi için, en az 5 000 metrekare otlak niteliğinde
arazi gerekiyor diyelim; ama, hazine, bu arazi tahsislerinde cömert
davranmıyor. O zaman da hayvancılık projelerinden verim almak mümkün olmuyor.
Doğu Anadoluyu, halen, zorluklarla da olsa ayakta tutmaya çalışan hayvancılık
alanında bir türlü atılım gerçekleştirilemiyor. Uygulanan teşvikler, küçük ve
orta ölçekli sanayi girişimlerinden beklenen sonucu sağlayamamıştır. Yani,
getirdiğiniz Teşvik Yasası, işsizliğe ve istihdama çare olamamıştır. O halde,
teşvik sisteminin yeniden değerlendirilmesi gerekir. Teşvikler, kalkınmada
öncelikli illerin gelişmişlik düzeyine göre, kademeli bir biçimde ve sektörel
bazda uygulanırsa, bölgesel farklılıkların giderilmesinde daha etkili olacağı
düşüncesindeyim.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'deki bölgelerarası gelir farklılığının temel nedeni, gelir
dağılımındaki adaletsizliktir. Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerine göre,
2 000 000 insanımız açlık, 12 000 000 vatandaşımız ise yoksulluk sınırının
altında yaşamaktadır. Gelire göre ilk yüzde 20'lik kısım millî gelirden yüzde 6,
son yüzde 20'lik dilim ise millî gelirden, neredeyse, yüzde 50 oranında pay
almaktadır.
Değerli milletvekilleri,
teşvik politikalarının amacı da, geri kalmış bölgelerin kalkınmasını sağlamak
ve gelir dağılımındaki adaletsizliği gidermektir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinde, bu amaçla, yatırımdan işletmeye, birçok alanda teşvikler
uygulanmaktadır. Ancak, 2006 yılından itibaren Kurumlar Vergisinde yüzde 10
indirim öngörülmektedir. Bu teşvikten doğacak kayıpların önlenmesi için yatırım
indirimi uygulamasının kaldırılacağı Maliye Bakanlığı tarafından açıklanmıştır.
Ülke geneliyle birlikte,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde de yatırım indirimi uygulamasının
kaldırılması, zaten, var olan ekonomik sıkıntıları daha da artıracaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bölgesel farklılıkların giderilmesi ve ülkemizin kalkınmasında
önemli bir çıkış yolu olarak görülen küçük ve orta ölçekli işletmelere, yani,
KOBİ'lere gelmek istiyorum.
Sayın Bakanımız Ali
Coşkun'un verdiği bilgilere göre, şu ana kadar 18 287 hektar büyüklüğünde 77
organize sanayi bölgesi, 86 666 işyerinin bulunduğu 386 küçük sanayi sitesinin
alt ve üstyapı inşaatları tamamlanmış.
Şimdi, yine, rakamlara
bakalım. Kalkınmada bölgesel farklılıkların giderilmesi için düşünülen
KOBİ'lerin, neredeyse, yüzde 80'i mikro ölçekli.
Hazinenin, 2005 yılı
ocak-kasım aylarında KOBİ'lere verilen yatırım ve işletme kredileriyle sağlanan
istihdama ilişkin verilere baktığınızda, 2005'in ilk dokuz ayında Ağrı'ya 475
milyar yatırım kredisi verilmiş, 11 kişi istihdam edilmiş; Bayburt'a 45 milyar
yatırım kredisi verilmiş, 3 kişi istihdam edilmiş; Erzurum'a 1 trilyon 150
milyar verilmiş, 92 kişi istihdam edilmiş; Van'da, sadece 5 kişi istihdam
edilebilmiş; Kars'a 22 milyar yatırım kredisi verilmiş, sadece ve sadece 2 kişi
istihdam edilmiş.
Değerli milletvekilleri,
bu verilerden de anlaşıldığı üzere, teşvik sistemi, istihdam sorununu
çözememiştir.
Değerli milletvekilleri,
konuşmamın bu bölümünde, bölgesel farklılıkları ortadan kaldırmak amacıyla
Avrupa Birliği tarafından verilen proje bazlı yardımlardan söz etmek istiyorum.
Samsun, Kastamonu,
Erzurum, Amasya, Çorum, Tokat, Çankırı, Sinop, Bayburt ve Erzincan'dan oluşan
10 ilimizde Avrupa Birliğinden 52 000 000 euroluk proje bazlı yardım
yapılacaktı. Bu hibe yardımları, bu illerdeki küçük altyapı projeleri, küçük ve
orta ölçekli işletmeler ile sivil toplum kuruluşlarının kalkınmasına yönelik
projelerde kullanılacaktı. 2005 yılındaki bu uygulamaları bir tarafa bırakalım;
2006 yılında 13 ilimiz daha bu proje bazlı yardımlardan yararlanacak. Konya,
Kayseri, Malatya, Karaman, Sivas, Yozgat, Bingöl, Elazığ, Tunceli, Ağrı, Kars
ve Ardahan'dan oluşan bu illerimize öngörülen proje bazlı yardım 90 000 000
eurodur. Bu yardımların amacına ulaşması için Sanayi Bakanlığı ne gibi hazırlık
yapmıştır; bu yardımların yapılabilmesi için öngörülen proje hazırlanması
konusunda, Bakanlığınızın, yerel girişimcilere ne gibi destekleri olacaktır?
AB tarafından yönetilen
bölgesel programlar çerçevesinde, Ağrı, Ardahan, Iğdır, Kars İllerimizi
kapsayan Serhat İlleri Kalkınma Birliğinin kuruluşu tamamlandı. Yukarıda sözünü
ettiğim Avrupa Komisyonu ile Türk Hükümeti tarafından imzalanan finansman
anlaşması uyarınca, bölgemize 90 000 000 euroluk bir yardım yapılacak; 2006
yılı başında tamamlanması beklenen bu süreç ne aşamadadır?
Avrupa Birliği
kaynaklarını aktaracağı proje sayısı kaçtır?
Bu yıl sonu itibariyle
bölgesel kalkınma birliklerine ne kadarlık bir kaynak kullandırılacaktır?
Doğu Anadoluda teknoloji
geliştirme projesi kurulması düşünülüyor mu? Teknoloji geliştirme bölgelerinin
yaygınlaşması organize sanayi bölgelerini nasıl etkileyecek?
Değerli milletvekilleri,
organize sanayi bölgeleri ve uygulanan teşvikler açısından Kars'ın durumuna
dikkat çekmek istiyorum. Bu yıl itibariyle, organize sanayi bölgemizdeki 69
parselden 50'sinde yatırım başlamıştır; bunların sadece 24'ünde üretime
geçilmiştir ve bu oran, projelerin yarısı bile değildir. Kredilerde, bütün doğu
ve güneydoğu illerinde yaşanan sorunlar, Kars'ta da yaşanıyor; alınan
kredilerin 4-5 katı teminat istenmektedir.
Değerli milletvekilleri,
ekonomimizde önemli bir yapıtaşı olan esnafın durumuna geçmek istiyorum. Esnaf
gerçekten büyük sıkıntıda, kredi ve prim borçları birikmiş ve siftah edemez
hale gelmiştir. Sayın Bakan, esnafa 3 katrilyon kredi kullanma imkânı
getirildiğini, esnafın yeniden hayata döndüğünü söylüyor; ama, ekonomik
büyümenin halka yansımaması gibi, Sayın Bakanın söylediği iyileşmeler de esnafa
henüz yansımamıştır.
Ülkemizdeki esnaf sayısı,
gerçek anlamda, yaklaşık 3,5 milyonu aşmaktadır. Aileleriyle birlikte, esnaf ve
sanatkârlar, toplumumuzun dörtte 1'ini oluşturmaktadır. Türkiye Esnaf ve
Sanatkârlar Konfederasyonu Başkanı Sayın Derviş Günday'a göre, 2003 yılı
başından Mart 2005 sonuna kadar, yani, bu iktidar döneminde, yaklaşık 223 000
esnaf kepenk kapatmıştır. Bu yılın ilk üç ayında ise 46 500 işyeri açılmış, 25
800 işyeri kapanmış; açılan işyerlerinin yarısı, tekrar, kepenklerini
indirmiştir. Protestolu senetler sayısı 2005 yılının ilk dokuz ayında 83 000'i
geçmiş ve protestolu senet tutarı, neredeyse, 2 katrilyonu bulmuştur; geçen
yılın aynı dönemine göre bu tutar yüzde 18 artış göstermiştir. Esnaf,
borçlarla, faizlerle, protesto olan senetlerle, karşılıksız çeklerle baş edemez
hale gelmiştir. Vatandaş, banka kredilerine, kredi kartlarına yüklenmiş; 2005
yılının ilk dokuz ayında, 24 katrilyonluk tüketici kredisi kullanılmıştır.
Sorunlu kredi kartı sayısı, 2004 yılında 368 000'e, 2005 yılında ise 375 000'e
ulaşmıştır.
Sayın Bakanım, eğer,
bütün bu gelişmelere iyi demek mümkünse, yine, önünüzde, kredi kartları
borçları ve hipermarketlerin çalışma saatlerinin düzenlenmesi gibi yasalarla
niye geliyorsunuz?
Değerli milletvekilleri,
hipermarketlerle ilgili düzenlemelere gelmek istiyorum. Esnafımızın büyük bir
bölümü bakkallardan oluşmaktadır, 2 000 000'a yakın bakkal ve bayi vardır. Üç
yılı aşan iktidarınız döneminde, hipermarket ve süpermarketlerin hızla
gelişmesi karşısında, uyum yasası çıkarılmamış, sınırlama olmaksızın büyüyen
hipermarketler bakkal esnafı için ciddî bir tehdit oluşturmaya başlamıştır. Bu,
madalyonun karanlık yüzü; ama, öte yandan bir de öteki yüzüne baktığınızda, bu
marketler, gerek mal çeşitliliği gerekse düzenledikleri indirim kampanyalarıyla
da halkın önemli bir bölümüne hizmet vermektedirler. Bu açıdan bakıldığında,
süpermarketlerin ve hipermarketlerin pazar içerisindeki yaygınlığının getirdiği
haksız rekabet iddiaları, Rekabet Kurulu tarafından incelenmiş midir? Bu
yönüyle, hipermarketlere yönelik düzenlemeler, korkarız ki, hem esnafın
kronikleşen sorunlarını çözemeyecek, tam tersine, geniş tüketici kitleleri
açısından başka sorunlar yaratacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yeri gelmişken, Rekabet Kurumunun yapısına değinmeden
geçemeyeceğim. Yapılan bir yasal düzenlemeyle, bütün üst kurulların üyeleri
Bakanlar Kurulu tarafından atanmaktadır. Oysa, bu kurullar oluşturulurken,
siyasî iktidardan bağımsız, etki altında kalmadan karar alabilmeleri gereğinden
hareket edilmişti. Yapılan düzenlemelerle, üst kurullar, giderek siyasî
iktidara daha bağımlı hale geldiler. Rekabet Kurulu da, yapılan son atamalarla,
tartışılır hale gelmiştir. Bilindiği üzere, tüm siyasî etkilerden uzak olması
gereken Rekabet Kurumunda, bazı kurum çalışanlarının dışarıya bilgi sızdırarak
haksız kazanç sağladıkları iddiasıyla soruşturma açılmış, 5 kurum çalışanı
gözaltına alınmıştı. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporlarında da,
Rekabet Kuruluna ilişkin bazı yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları vardır.
Yönetimleri Bakanlar Kurulu tarafından atandığı sürece, ne yaparlarsa
yapsınlar, bütün kurulların aldıkları kararlar, hep tartışılacaktır. Tekrar
vurguluyorum, üst kurullar, siyasî etkilerden arındırılmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Bakanın bir konuya açıklık getirmesini rica ediyorum. Sayın Coşkun, Plan
ve Bütçe Komisyonunda yaptığı açıklamada, Bakanlığın, kaçak akaryakıt konusunda
da denetim görevi üstlendiğini söyledi. Kaçak akaryakıt konusu tüketici hakları
bakımından Sanayi Bakanlığını ilgilendiriyor; ama, bu işler için bir Enerji
Piyasası Düzenleme Kurulu oluşturuldu. Bu Kurul oluşturulurken de, enerji
piyasalarının siyasî etkilerden uzak olarak belirlenmesi ve denetlenmesi gereği
vurgulandı; ama, şimdi anlaşılıyor ki, siyasî etkilerden uzak olması gereken
EPDK, kaçak akaryakıt gibi, ülkemizin çok önemli yolsuzluk alanlarından birinde
yetkisini siyasî organa, yani Bakanlığınıza devrediyor. Enerji Piyasası
Düzenleme Kurulunun yetkisinde olan kaçak akaryakıt denetimi, bir uzmanlık
gerektirmez mi? Bu konuda yeterli altyapısı bulunmayan Sanayi Bakanlığı bu
denetimi nasıl yapacak?
Şunu sormak istiyorum:
Akaryakıt kaçakçılığını önlemek için ulusal marker ihalesi geçtiğimiz ay
yapıldı. Denetim görevi Bakanlığınıza verildiğine göre, ulusal marker
uygulaması ne zaman başlayacak ve nasıl denetlenecek? Bakanlığın akaryakıt
kaçakçılığını denetlemeye ve kontrol altına almaya uygun laboratuar ve
denetleme istasyonları var mıdır? Sanayi Bakanlığının bu imkânları yoksa, iki
kez iptal edilen ve 11 Kasımda 6 konsorsiyumun katılımıyla yapılan ulusal
marker ihalesi havada kalmış olmayacak mı?
Değerli milletvekilleri,
biraz da, ülkemizde yüzbinlerce çiftçiyi ve ailesini yakından ilgilendiren
şekerpancarı üretimi, Avrupa Birliği çerçevesinde uygulanan kotalar ve şeker
piyasasıyla ilgili birtakım iddialar üzerinde durmak istiyorum. Bilindiği
üzere, Şeker Kanunuyla kurulan Şeker Kurumu, Bakanlar Kurulunun 27 Aralık 2004
tarihli kararıyla kaldırılmış; ancak, bu Kurumun görev süresi 13 Aralık 2006
tarihine kadar uzatılmıştır. Ancak, Danıştay, Bakanlar Kurulunun bu kararını
iptal edince, ortaya garip bir durum çıkmıştır. Kanunu uygulamakla yükümlü kamu
kuruluşu; yani, Şeker Kurulu ortadan kalkınca, şekerpancarı kotasının
uygulanmasında ve bu süreci izlemekte büyük sıkıntılar doğmuştur. İmalatçı
firmalar ile ihracatçıların belge işlemlerini yürüten Şeker Kurumu ortadan
kalkınca, ithalat rejiminin nasıl işleyeceği konusunda boşluklar doğmuştur.
Değerli milletvekilleri,
bu belirsizlikler, nişasta bazlı şeker üreten bazı firmaların ekmeğine yağ
sürmüştür; bunlara haksız kazanç sağlama yolları açılmıştır ve böylece
Türkiye'deki kola şirketleri birbirine girmiştir. Biliyorsunuz, nişasta bazlı
şeker mısırdan elde edilmektedir. Bu tür nişasta bazlı şeker, daha çok kola ve
meşrubatlarda tatlandırıcı olarak kullanılmaktadır. İktidar Partisine yakın
durduğu söylenen bir şirketler grubu, iddialara göre, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığından izin almadan, 2004 yılında Akyazı'da kurduğu bir tesiste, nişasta
bazlı şeker üretimine geçmiştir. Devlet, pancardan elde edilen şekere pazar
bulabilmek için nişasta bazlı şekere kota uyguluyor ve bu kota, ülkemizin şeker
üretiminin yüzde 10'uyla sınırlıdır. Bakanlar Kurulu, bu oranı daha sonra yüzde
15'e çıkarmıştır. Avrupa ülkelerinde bu oran en fazla yüzde 2 oranındadır.
Türkiye'de, bu kotayı, aralarında Ülker-Cargill ortaklığının da içinde
bulunduğu 5 şirket doldurmaktadır. Ülker-Cargill firmasına sağlanan avantaj,
diğer uluslararası kola şirketlerini harekete geçirmiş, onlar da Sanayi
Bakanlığına başvurarak, nişasta bazlı şeker üretim tesisi kurmak için izin
istemişlerdir; ancak, Sanayi Bakanlığı bu izni vermemiştir. Bakanlığın izin
vermediği iki uluslararası firmanın haksız rekabet iddiaları üzerine Şeker
Kurulu inceleme başlatmış ve bu iki firmaya bir yazı göndermiştir. Şeker Kurulu
yazısında, kota tahsisatı olmadığı için yapılacak üretim kanuna aykırıdır
demiştir. Ülkerin de uyarılması üzerine, Cargill, Şubat 2005'ten itibaren
Ülkere nişasta satışını durdurmuştur.
Şimdi, Sayın Bakana
sormak istiyorum: Şeker Kurumunun ortadan kaldırılmasına ilişkin, sonradan
Danıştay tarafından iptal edilen Bakanlar Kurulu kararının, bu firmanın haksız
rekabete yol açacak üretimiyle ilgisi var mıdır? Şeker Kurulunun şu anki
statüsü nedir? Danıştayın iptal ettiği Bakanlar Kurulu kararına göre, 13 Aralık
2006 tarihine kadar görev ve yetkilerini uzattığınız Şeker Kurulunun bütçesine,
bu yılın bütçe taslağında neden yer vermediniz? Şeker Kurumu unutuldu mu?
2004-2005 döneminde nişasta bazlı şeker üretimi ne olmuştur? Danıştayın
Bakanlar Kurulu kararını iptal etmesinin ardından, Şeker Kurumu için yeni bir
düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Değerli milletvekilleri,
şekerde sorun bunlarla da bitmiyor; giderek büyüyen bir kaçak sorunu var.
Türkiye Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğünün verilerine göre, 2005 yılında,
yasadışı yollardan Türkiye'ye 500 000 ton şeker girmektedir. Bu rakam,
2004-2005 kampanya döneminde üretilen 1 327 000 ton şekerin neredeyse yarısına
yaklaşmaktadır; hatta, şeker kaçakçılığının, son yıllarda akaryakıt kaçakçılığı
boyutlarına geldiğini iddia edenler de vardır. Bu konuda, Sanayi Bakanlığının
aldığı bir tedbir var mıdır?
Bir de, uygulanan
şekerpancarı kotasındaki denetimsizlik nedeniyle çok büyük miktarda
yolsuzluklar oluyor. Bazı şeker fabrikaları, yakın bölgelerden pancar alıyor.
Bu kota ticaretini önlemek için, Bakanlığınız ne gibi tedbirler almaktadır?
Kırk yıldır, şeker
konusunda büyük sübvansiyon uygulayan Avrupa Birliği, geçtiğimiz hafta Dünya
Ticaret Örgütü kararlarına uymak amacıyla şekerpancarı üretimine olan desteğini
yüzde 36 oranında indireceğini açıklamıştır. Bu karar, Avrupa Birliği
ülkelerinde şeker üretimini üçte 1 oranında düşürecek, Avrupa Birliği, bir süre
sonra şeker ithalatçısı konumuna gelecektir. Avrupa Birliğinin, gelecekte,
şeker üretiminden büyük ölçüde çekilmesi olasılığına yönelik olarak,
hükümetinizin bir stratejik hazırlığı ve çalışması var mıdır? Brezilya ve
Avustralya gibi şekerkamışı üreticisi ülkelerin ihracatını artıracak olan bu
durum karşısında, ülke piyasamızın olumsuz etkilenmemesi için, Bakanlık olarak
ne gibi önlemler almayı düşünüyorsunuz?
Değerli milletvekilleri,
6 Aralık 2005 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Özelleştirme Yüksek Kurulu
kararıyla Bor, Ereğli ve Ilgın Şeker Fabrikaları özelleştirme programına
alınmıştır. Bunlar, üretim kapasiteleri ve maliyetleri açısından avantajlı
şeker fabrikalarıdır. Bu şeker fabrikaları özelleştirildikten sonra, bu
durumda, büyük bölümü geri kalmış bölgelerimizde bulunan ve zarar eden 20 şeker
fabrikamızın satılması imkânı zorlaşmaktadır; bunlar, kapanma durumuna geleceklerdir.
Dolayısıyla, şekerpancarı üretimi de yarı yarıya daralacaktır.
2005 yılında, Kars Şeker
Fabrikasına 90 000 ton kota verilmiş, bunun 85 000 tonu ekilmiştir; ancak,
rekolte düşük olduğu için 68 000 ton fireli pancar alınabilmiştir. Üretilen
kristal şeker ambarlarda beklemektedir.
Sayın Bakanıma şu
soruları yöneltmek istiyorum: Sayın Bakanım, başta Kars Şeker Fabrikası olmak
üzere, özelleştirme kapsamı dışında kalan şeker fabrikalarının akıbeti hakkında
bilgi vermenizi rica ediyorum. Ayrıca, kamyoncuların şekerpancarı nakliye
ücretleri iki aydır ödenmemektedir. Kamyoncuların bu mağduriyetini gidermek
için bir çalışmanız olacak mıdır?
Sayın Bakanım, kotayı
kaldıracağız dediniz, bunun gereğini yapmadınız. Bunun gerekçelerini
açıklayabilir misiniz?
Artı-eksi yüzde 15
uygulamasını neden kaldırdınız; bunun sebebini öğrenmek istiyorum.
Pancar çiftçisine
ücretsiz verdiğiniz küspe hakkı oranını neden düşürdünüz? Bu uygulamayla,
havyan besicilerini önemli ölçüde mağdur ettiğinizi düşünüyorum.
Sayın Bakanım, pancarı 22
500 000 liradan alıyorsunuz, küspeyi 15 000 000 liradan satıyorsunuz. Acaba, bu uygulama
vicdanlara sığıyor mu?!
Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı bütçesinin ülkemize ve ulusumuza hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Yiğit.
Anavatan Partisi Grubu
adına ikinci konuşmacı, Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler.
Buyurun Sayın Güler.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2006
malî bütçesi adına, Anavatan Grubu olarak söz almış bulunmaktayım; şahsım ve
Grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, ormanlar
sadece bir ulusun değil, tüm insanlığın ortak değerleridir ve bunun
korunmasında da, tüm insanlık adına yapılmış olan bu anlayışı hepimizin
benimseyip, koruyup, yeşertip, yarınlarımıza taşıma gibi bir misyonumuz vardır.
Hava, su ve toprak gibi
yaşamsal öneme sahip değerlerin korunmasında, ormanların, ekosistemde ciddî
anlamda, vazgeçilemez kadar da bir yeri vardır. Yakın zamana kadar 20,2 milyon
hektar olan orman alanlarının, son yapılan çalışmalardan dolayı da yaklaşık
21,1 milyon hektara ulaştığı anlaşılan ormanlarımızdan, maalesef, yarısından
fazlası verimsiz, imar ve ıslah edilmeye muhtaç durumda bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
ormanlarımız, kendileri gibi, iyileştirmeye muhtaç 20 430 köyden, yaklaşık 2
000 000'a yakın haneden, bugünkü sayısı itibariyle 7,5 milyon insanın geçim
baskısıyla karşı karşıya kaldığını biliyor musunuz?
Orman köylülerinin
sorunlarının araştırılması ve iyileştirilmesi için 2004 yılında kurulan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kurulan, orman sorunlarının
araştırılması için kurulan, komisyon araştırmasının raporlarına göre, bugün,
yerinde kalkındırılması mümkün olan… Orköy Genel Müdürlüğünün iyileştirilmesi
ve etkin olduğu sürece projelere yeterli kaynak aktarılmasıyla bu işlerin
çözümleneceği öngörülmektedir. Hükümet ise, bu insanlara, 2003 yılında, 26,5
trilyon, 2004 yılında 33 trilyon, 2005 yılında da 46,5 trilyon kaynak
aktarmıştır. Hane başına 22 YTL düşmektedir. 2006 yılı da, bundan farklı bir
rol üstlenmemektedir.
Değerli milletvekilleri,
üstelik, hükümet, aşırmacılığıyla da ilgili kuruluşlarca kanıtlanmış bir
bürokratın hazırladığı raporlarla da Orköy Genel Müdürlüğünün kapatılma
aşamasında olduğunu, maalesef, üzülerek bunu öğrenmiş bulunmaktayız. Ağır geçim
sıkıntısı çeken, sıkıntı altında bulunan orman köylüleri, yerini, maalesef,
hızla terk etmektedir. 1985 yılında yaklaşık 10,2 milyon olan orman köylüsü,
2000 yılında, maalesef 7 600 000'e düşmüştür.
Bu da… Yaklaşık, yüzde 25'i, maalesef, göç etmek zorunda kalmıştır.
Değerli milletvekilleri,
Anavatan iktidarında Orköyün kredi
verme gücü artırılacak, orman köylüsü daha verimli hale… Projelerle
desteklenecektir. Meclis araştırma komisyonunun raporunda, ayrıca, orman
tahdidinin hızlandırılması, elde edilen orman vasfını yitirmiş arazilerin bir
an önce değerlendirilmesi, elde edilen gelirle orman kadastrosu, orman
köylülerinin kalkındırılması, ağaçlandırılması ve nakledilecek köylerin
yerleştirilmesinde kullanılması önerilmektedir. Ülkemizin orman varlığına
ilişkin veriler, orman amenajman planlarındaki bilgilerden derlenmektedir.
Bugün, bu bilgiler ise, üzerinde ağaç ve ağaççık örtüsü ihtiva eden alanları
kapsamakta, orman rejimi dışında kalmasına rağmen ağaç örtüsü ihtiva etmeyen
alanları ise kapsamamaktadır. Kadastro çalışmaları tamamlandıkça yüzde 10
oranında da artış görülmektedir.
AHMET YENİ (Samsun) -
Hüseyin Bey, seni de dinlemiyorlar; CHP terk etti bak.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Fark etmez; sizler dinleyip, bu işi
bildikten sonra…
AHMET YENİ (Samsun) - Biz
dinliyoruz.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Biliyoruz. Gerekli mesajı alacağınızdan da hiçbir şüphemiz yok; temennimiz o.
Bugün, orman kadastrosu
tamamlandığında, toplam orman alanı sayısının yaklaşık 23 000 000 hektar alana
ulaşması beklenmektedir.
Değerli milletvekilleri,
ülkemiz ormanlarında 2005 yılı başına kadar kadastro çalışmaları yapılmış, bu
miktarın yaklaşık 17,5 milyon hektar olduğu bildirilmekte ise de, haritası
yapılmış, ilan edilmiş saha miktarı 12,5 milyon hektar seviyesindedir. Bunun
genel sahaya oranı yüzde 54'tür. Hazine adına tescili yapılan orman alanı
miktarı ise 4,5 milyon hektar olup, genel sahaya oranı sadece yüzde 20
dolayındadır. Tescil işlemlerinin yapılamamasının en önemli unsurlarından biri,
maalesef, kadastro haritalarının tapulama işlemine geçmeyişidir.
Özetlemek gerekirse,
Sayın Bakanın iddia ettiği gibi, orman sınırlaması konusunda işlerin yüzde
95-98 oranında işlediğini göstermekte, maalesef, bu da kamuoyunu
yanıltmaktadır. Bugün daha işin başında olduğumuzu hatırlatıyor, bu konuyu da
bir an önce ciddiyetle ele almaya davet ediyoruz.
Değerli milletvekilleri,
orman sınırları dışına çıkarılmış olan arazilerin kıymetlendirilmesinde durum
farklı değildir. Orman arazilerinin dışına çıkarılmış arazi miktarı… 1974
yılından beri, 484 000 hektar saha orman niteliğini yitirdiği gerekçesiyle
orman dışına çıkarılmıştır. Bu yerlerin kıymetlendirilmesi için atılması
gereken ilk adım, kullanım kadastrosunun yapılmasıdır.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- CHP nerede?!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Efendim?..
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- CHP nerede?!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Onu, Cumhuriyet Halk Partisine soracaksınız arkadaşlar.
AHMET YENİ (Samsun) - CHP'yi
sordu; niye gitti?..
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Onu kendilerine soracaksınız.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Hüseyin Beye ayıp ediyorlar.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Bilemem.
BAŞKAN - Sayın Güler,
siz, Genel Kurula hitap edin.
Değerli arkadaşlar, müdahale
etmeyelim.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Evet, ülkemiz ormanlarında, Anavatan İktidarı döneminde yaklaşık 43 000 hektar
sahanın…
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Hazmedemiyorlar seni!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Onların kendi sorunları. Sizin içinizden gelen arkadaşlar için de aynı tepkiyi
koyma ihtiyacı duydular. O onların sorunu. Kamuoyu bunları takdirle
değerlendirecektir. Bizim en ufak, bu konuda, bir sıkıntımız yok.
Anavatan İktidarı
döneminde yaklaşık 43 000 hektar sahanın kullanım kadastrosu yapılmış, 6 810
hektarı da İstanbul, Bursa ve Antalya'daki hak sahiplerine iade edilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
AKP İktidarı ne yapmıştır; sorunu çözmek yerine, yaklaşık 5 milyar metrekare, 5
dolardan 25 milyar dolar eder gibi bir şov düzeyinde kamuoyunu
bilgilendirmiştir; ama, bu amaçla birkısım yerleşim yerlerinde çekilen
helikopter resimleriyle beraber kendileri de inanmış olacak ki, 25 milyar
doları cepte keklik olarak değerlendirmiştir; ama, sonra, kendi teşkilatlarınca
yapılan çalışmalarda, maalesef, işin ayağının da bu yönde olmadığı görülmüş.
Yaklaşık yüzde 9'u şehirleşmiş; yani, orman alanı vasfını yitirmiş bir alan
yüzde 9, geriye kalan yüzde 91'i ise, maalesef, köylülerce orman alanı dışına
çıkarılmış, mera, tarla, bağ, bahçe olarak görülmüştür. Yüzde 9'un da, en
önemlisi, gelir getirecek düzeyi de yüzde 3'tür. Bunu, Bakanlık, bu şekilde
kendi iç teşkilatınca tespitini yaptırdıktan sonra, 2/B olayını askıya
almıştır, almak zorunda kalmıştır; çünkü, hazırlıksız bir çalışmayla, kamuoyunu
yanıltıcı bilgiyle bombardımana tutmuştur; sonunda da işin gerçek yüzüyle
kendisi karşı karşıya kalınca, bu işin esprisini, maalesef, saklamaktadır.
Son günlerde, Sayın
Bakan, "2/B olayıyla ilgili arazilerin değerlendirilmesi çerçevesinde,
şehirleşmenin kısmen yapıldığı yerlerde rayiç bedel tespit komisyonunca satışı,
şehirleşmenin tamamlanmadığı yerleşim yerlerinde ise, bizim arkadaşlarca…"
Bu ne demekse "bizim arkadaşlarca…" Bunu da Sayın Bakandan açıklamasını bekliyoruz.
İkincisi, hangi satış
yöntemlerini kullanacağı da maalesef belli değildir; böyle bir satış
anlayışıyla… Sayın Bakanın gerek Meclisi, gerek kamuoyunu aydınlatmasını
bekliyoruz.
2/B konusu çok hassastır.
Aslında Anavatan olarak, bugün mağdur olan orman köylülerine, 2/B arazisi,
vasfını yitirmiş orman arazilerinin ücretsiz veya muhammen bedeli çok düşük
olmak kaydıyla bu köylülere verilmesi ve bir an önce bu köylülerin de kendine
dönük bir süreçte üretim aşamasına
geçmesini bekliyoruz.
İşin enteresan tarafı,
maalesef, bugün kamunun orman köylüsüyle yargılanma aşamasında zaman
kaybetmekte ve hem köylü mağdur olmakta hem de devlet mağdur olmakta. Büyük bir
bölümü yirmi yıllık zilyet süresini doldurmuş, her geçen gün de doldurmaktadır.
Devletin ve yurttaşların mağduriyetlerini artırmamak için çok ivedi olarak
yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Anavatan İktidarında orman kadastrosu ve orman sınırları dışına çıkarılmış
arazilerin değerlendirilmesi sorunu gerekli yasal düzenlemeler dahil olmak
üzere hızla çözülecek ve korunması konusunda köy tüzelkişiliklerine görev ve
malî imkânlar aktarılacaktır.
AHMET YENİ (Samsun) - Ne
zaman?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
İktidarda inşallah, çok yakın zamanda;
belki yarın, belki yarından da yakın.
Bakanlığın ağaçlandırma
çalışmaları konusunda beyanları da gerçeği yansıtmamaktadır. Ülkenin orman
varlığını artıran etkinliğin ormancılıkta teknik adı ormaniçi ağaçlandırma
çalışmalarıdır. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çerçevesinde 2003 yılında
-bunu, lütfen dikkatle dinlerseniz çok sevineceğim- 55 000 hektar programa
karşılık, 37 000 hektar orman içi ağaçlandırma programına alınmıştır. 2004
yılında 60 000 hektar… Alan yükselmesine karşın, maalesef, bir önceki yıldan
daha eksik, yani, 34 000 hektar. 2005 yılında ise 65 000 hektar programa
alınmışken, bunun karşılığında sadece 25 000 hektar ağaçlandırma
yapılabilmiştir. Oysa, Anavatan Partisinin tek başına iktidar olduğu dönemde,
1984 yılında 85 000 hektar; 1985 ile 1990 yılları arasında ise ortalama 105 000
hektar ormaniçi ağaçlandırma yapılmıştır.
Ağaçlandırmanın temeli
fidandır. Oysa, hükümet, fidanlıkları kapatmak ve satmakla meşguldür.
Bakanlığın fidanlık satışına yargının "dur" demesine rağmen,
maalesef, bu arada Ankara-Söğütözü, İstanbul-Alemdağ, Kayseri, Sivas ve Kırşehir
fidanlıkları satılmıştır.
Bakanlık yıllık fidan
üretimini 200 000 000 adete çıkarmaya çalışmaktadır. Oysa, Anavatan Partisinin
tek başına iktidar olduğu dönemde, 171 adet fidanlıkta 650 000 000 adet
üretilmiş, 1 milyar fidan üretilmesi hedef olarak seçilmiştir. İşte, aramızdaki
vizyon farkı budur.
AHMET YENİ (Samsun) - Ne
zaman oldu bu işler?!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Tarihi biraz kurcalarsanız, danışmanınıza da söylediğiniz anda, bu verileri çok
çabuk size ulaştırırlar.
Yeni Anavatan iktidarında
da, evvelce gerçekleştirdiğimiz seviyeleri geçmek temel hedefimiz olacaktır.
Maalesef, tabiî ki,
teknik aşırma dediğimiz yöntemlerden bir tanesine bu hükümet döneminde denk
gelmekteyiz. Daha önce yapıldığı halde, ilk defa yapılıyorcasına, örneğin,
Toroslardaki ağaçsız ve karstik alanlarda sedir tohumlarının yayılması
esnasında 350 000 hektar bu yolla ormanlaştırılmışken; 2004 yılı ekim ayında,
maalesef -biraz önce de ifade ettiğimiz gibi- bir günlük şov uğruna, Mersin'den
kalkan helikopterlerle, daha olgunlaşmamış kozalaklar toplanmış, yangın
helikopterleriyle, maalesef, bu yerlere serpilmiştir. Mersin dağlarına
celbedilmiş… Ekim mevsimi olmadığı halde göstermelik tohum saçarak, tam bir
kandırmaca senaryosu düzenlenmiştir.
Anavatan İktidarı
döneminde başlatılmış olan çok güzel bir projenin devam ettirilmesini, elbette
memnuniyetle karşılıyoruz. Diğer taraftan, geniş alanlara yapılan ekimler
sonrasında, maalesef otlak alanları daraltıldığından dolayı, yöre halkı, ihmal
edilmiştir, bunlar gözardı edilmiştir.
Orman yangınlarıyla
mücadelede son yıllarda istikrarlı bir şekilde bir başarı mevcut. Bunlar da
bizleri memnun etmektedir. Tabiat şartlarına açık olarak oluşup, gelişen yangın
gibi olaylarda rakamları çok fazla ileri sürmek doğru olmayabilir.
Anavatan Partisinin
hükümetin başında veya hükümet ortağı olduğu dönemde, 1997 ve 1999 yıllarında
yapılan alımlarla, 419 adet yangın arazözü, 127 adet dozer, 127 adet greyder, 1
300 arazi aracı, 15 000'den fazla telsiz… 513 adet de yangın gözetleme kulesi
yapılmıştır.
Burada bir soru sormak
istiyorum sayın milletvekilleri; yangın helikopterlerinin kiralanmasının önceki
yıllarda 3 ilâ 4 milyon dolar olduğunu hepimiz biliyoruz; ama, 2005 yılında,
helikopter sayısı aynı olmasına rağmen, 9 000 000 dolar ödendi. Sayın Bakanım
bizi aydınlatırsa, biz de memnun kalacağız.
Yangın mücadelesinde
cansiparane görev alan tüm çalışanlara teşekkür ediyor, bu uğurda hayatını
kaybedenleri de rahmetle anıyoruz.
Bakanlığın doğa koruma ve
millî park faaliyetlerini yeterli bulmak maalesef mümkün olamamaktadır. Millî
parkların, özellikle yeni açılanların yönetim planlarındaki eksikliğin, bazı
millî parkların ise Orman Genel Müdürlüğünden alınmayışının en önemli
unsurlarından biri, maalesef personel yetersizliği.
Bugün, 1994 yılında taraf
olduğumuz uluslararası Ramsar Sözleşmesine rağmen, DSİ sorgusuz sualsiz Sultan
Sazlığını ve Seyfe Gölünü kurutabilmektedir. Millî park sahalarındaki hastalık
ve zararlılarla mücadele konusunda da ilgili genel müdürlüğün yetersiz ve
ilgisiz kaldığı, hatta bazı hallerde de çalışmalara engel olduğu görülmektedir.
Çevre ve Orman Bakanlığı,
çevre ve bilim teknolojisi açısından da personel açısından da son derece
yetersiz ve altyapısı da son derece eksiktir.
Evet, çevre, önemli olan,
en büyük sorunlardan biri. Çevre konusunda da Bakanlığın yetersiz çalışmalarını
her geçen gün kamuoyunda görmekteyiz. Bunlardan en basit örneği, hepimizin
hafızalarını zorladığında hatırladığı İskenderun'daki gemi batığı. Maalesef, o
yörelerde, ciddî anlamda, hem balıkçılığı yok etmekte hem de o yöredeki tüm
toplumu rahatsız etmekte.
Bizim Mersin yöresinde,
ciddî anlamda çevre felaketi diyeceğimiz, ekolojik dengeleri sarsabilecek bir
düzeyde, Karadoğan ve Kazanlı çevresinde petrol dolum tesislerinin yaratmış
olduğu, gerek toprak kirliliği ve gerekse çevre kirliliği açısından başta tüm
Mersin'i etkilemekte. Bu doğrultuda, Çevre Bakanlığının bu konudaki
çalışmalarının yetersizliği, orada dolum tesislerinin hâlâ tehlikeli bir
boyutla orada kalması, maalesef, Mersin'i, ciddî anlamda, kaygı verici bir
düzeyde tehlikeyle baş başa kalır halde bırakmakta. O yörelerde, özellikle
Tarsus ve Adanalıoğlu Köyü arasında, ilan edilmiş turizm bölgesi olmasına
karşın, bugün, bırakın satışı, müşterisi bile yok, talibi bile yok. O
yörelerdeki sanayi atıklarının ve dolum tesislerinin yaratmış olduğu
kirlilikten, başta Karadoğan halkının ve Mersin halkının ciddî tehlikelere
maruz kaldığını burada hepimiz biliyoruz. Bilirsiniz, bir ATAŞ yangını yaşadık,
hepimizin yüreği ağzına geldi. Diğer dolum tesislerinde yaşanacak bir
tehlikenin Mersin adına yaratacağı sıkıntıları unutmamak gerekir.
İkincisi, burada, şu
anda, gerek yeraltı boru tesisleri ve dolum tesislerinden sızan petrol
kaynaklarından, zannedersiniz ki, Mersin'de petrol bulundu diye sevinebilirsiz.
O kuyulardan petrol fışkırmakta ve o yöre halkı, o suyu -maalesef- içemediği
gibi, enerji kaynağı olarak da kullanabilmekte.
Çevre deyince, tabiî ki,
özel sektöre ait arıtma tesislerinin birçoğunun, maalesef, yüksek enerji
maliyeti dolayısıyla, çalıştırılmadığını görmekteyiz. Bugün, tıbbî atıkların
kontrolü yönetmeliğinden pek çok sağlık kuruluşu haberdar değildir. Maalesef,
patojen nitelikli sıvı atıklar ile radyoloji ve nükleer tıp ünitelerinden
kaynaklanan radyoaktif atıklar direkt olarak kanalizasyona atılmaktadır.
Tabiî ki, orman ve çevre,
birlikte, bir bütün olarak algılandığında, bugün, gerek orman mühendislerinin
istihdam alanı açısından, maalesef, üniversitelerinin bitişinden, umutların yok
oluşundan, bugünkü tüm enerji ve ritimlerine rağmen topluma faydalı olamamaktan
büyük bir sıkıntı ve ıstırap çekmektedirler. Burada Sayın Bakana sormak
istiyoruz; bunca orman mühendislerimiz varken, bunca orman peyzaj mimarlarımız
varken, bunları nasıl verimli kullanmayı, nasıl rantabl kullanmayı ve nasıl
istihdam etmeyi düşünüyorsunuz? O gençlerimiz yarınlarından umutsuz.
Bugün, uzmanlık
alanlarında, o peyzaj mimarlarının, uzmanlık yapılanmasında ciddî anlamda
sıkıntı ve kaygıları mevcut. Hani, sivil toplum inisiyatifinin kamu yönetiminde
söz hakkının olmasından yanaydınız?! Hangi sivil anlayışla birlikte bu
yapılanmanın önünü açtınız?
Mülkiyeti Orman Genel
Müdürlüğüne ait olan 31 adet fidanlık, 2004 tarihinde kapatılmış ve satışa
çıkarılmıştır. İhaleye çıkarılan 37 827 metrekarelik Söğütözü fidanlığına
sadece TOBB talip olmuş ve başka alıcısı çıkmadığı için, metrekaresi 510
YTL'den, muhammen bedelle, satılmıştır.
TOBB, Söğütözü'nde
Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesini kurup faaliyete geçirince, üniversitenin
hemen bitişiğinde yer alan Orman tamirhanesinin 55 dönümlük arazisine de talip
olmuştur. Bakanlık, araziyi satma fikrinden uzak tutup, maalesef, bakanlıklar
birleştirildikten sonra, burayı kamu alanı olarak kullanmak için, orada mevcut
olan, iş merkezi olarak değerlendirilen kaba inşaatın, yapının inşaatının
tamamlanması koşuluyla takas edilmesi önerilmiştir. 2004 yılında, kapalı
kapılar ardında sürdürülen görüşmeler sonucu, TOBB ile Çevre ve Orman Bakanlığı
arasında, 24 000 000 ABD Dolarlık takas sözleşmesi imzalanmıştır.
Söğütüzü'ndeki bulvara geniş bir cephesi olan, Orman Genel Müdürlüğüne ait 55
000 metrekarelik arsanın gerçek değerinin 50 trilyonun üzerinde olacağı tahmin
edilmektedir. Değeri bu seviyede olan bir arazi açık artırmaya çıkarılmayıp, ne
diye 24 000 000 dolar üzerinden takasa konu edilmiştir? Mimarîsi işyeri olarak
düzenlenen, Bakanlık binası olarak projelendirilmeyen kaba inşaat halindeki bir
yapının, bir yıl süreyle tamamlanması göze alınarak, Bakanlık hizmet binası
olarak alınmasında ne diye ısrar edilmiştir? Bakanlık birimleri birleştirilmek
isteniyorsa, Orman Genel Müdürlüğünün, Atatürk Orman Çiftliği civarında,
kampusu içerisinde yeterli arsa mevcutken, hatta Söğütözü fidanlığı arazisi bu
işe son derece uygunken, Bakanlık faaliyetlerine uygun bir binanın yapılması
niçin öngörülmüştür?
Sorulması gereken sorular
çok; ama, buna karşın, özellikle, tabiî ki ülkemizde yaşanan son ekonomik
sıkıntılarla beraber, orman köylülerinin yaşadığı -handikap düzeyinde,
kısırdöngü düzeyinde- arayışı ve göçü, hepimiz, içimiz kan ağlayarak görmekteyiz.
Bugün, eski
milletvekillerinden bir arkadaşımızın telefonunu aldık. Mersin Erdemli'de limon
üretimi, yaklaşık yüzde 60 rekolte mevcut; ama, buna karşın limonların dalda
kaldığını, bunun değerlendirilmediğini, çürümeye mahkûm olduğunu ve bundan sonra
da farklı düşünceler içerisinde olduğunun isyanını duyduk.
Tarım için bir şey
yapamadığınız gibi, orman köylüsü için de, maalesef, hiçbir şey yapamadınız; ne
umut verebildiniz ne heyecan. Bugün, idarî yargı kararıyla görevlerine iade
edilen personelin devlet memuru olduğunu unutmadan, onları memuriyete yakışır
bir şekilde görevlerine iade etmeniz ve fidanlıklarla, diğer konularda verilmiş
ve verilecek yargı kararlarını da içinize sindirerek uygulamanızı hatırlatırız.
Çevre ve orman deyince
-sürenin darlığından- söylenecek o kadar çok sözler var ki, gönül isterdi ki,
buradaki başarınızı yürekten alkışlamak ve takdir etmek; ama, görünen o ki,
hiçbir şey konusunda, sıkıntınızın olduğu müddetçe, beceremediğiniz kadar,
maalesef, bunu da beceremediniz.
AHMET YENİ (Samsun) -
Halkımız alkışlıyor, halkımız alkışlıyor.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Halkımızın alkışladığını, yüreğimizde, sokağa çıktığımızda, bizler
hissediyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) -
Halkımız alkışlıyor.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Ama, seçim sürecine yaklaşıldığında…
AHMET YENİ (Samsun) -
2007'de…
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
İnanıyorum ki, sizlerin de sokağa çıkarken, neleri yaptığınızı, asla,
kamuoyuna… Bir insan psikolojisi olarak, savunma psikolojisi olarak, yalan
söylemeyi kısmen hepimiz kullanırız.
AHMET YENİ (Samsun) - AK
Parti söylemez…
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Ama, öyle bir şey ki, bunu, ben, size, şöyle vurmak isterim: Sizler, artık,
bugün kendinize de…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Bunu, maalesef, kendimize de yalan söyler hale geldiniz; ama, artık, bırakın
bazı şeylerden, bu rüyalardan uyanın lütfen.
Bugün, kendinizin
inandığını varsaydığınız bir ortamda, tüm çıplaklığıyla doğrularla baş başa
kaldığınızda, sizlerin de vicdan azabı çektiğinizi hepimiz biliyoruz. Özel
sohbetlerimizde, içeride, bire bir paylaşıyoruz; ama, burada, grup psikolojisi
sizi farklı bir havaya sokmakta. Burada da, tabiî ki, geçen, bütçenin geneli üzerinde
konuşmalarda Ordu Milletvekilimizin Sayın Başbakandan sonra konuşmasından
sonra, Sayın Bülent Arınç'ın, nasıl milletvekili iradesine ipotek konulduğunun
güzel bir göstergesi oldu ve susturarak teşekkür ettirdi sadece. Sizlerin de
katkısı bu kadar. Bu yüzden, size verilen bu emir düzeyindeki bir…
AHMET YENİ (Samsun) - Siz
kendi adınıza konuşun, kendi adınıza…
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) - Bunlar bizim gözlemlerimiz. Buyurun, birikiminiz ve bilginiz
varsa, kürsü sizindir, söz hakkı da sizindir. Bu halkımıza umut ve hayal vermek
istiyoruz; çünkü, burada yaşayan her vatandaşımızın bunların en iyisini hak
ettiğini biliyoruz; ama, Sayın Başbakan, bir sözüm var, siz vatandaşın
dininden; Sayın Çevre ve Orman Bakanı, siz de vatandaşın ormanından elinizi
lütfen çekiniz.
Bu bütçenin ülkemize
hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; hepinize selamlar, saygılar sunuyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Güler.
Anavatan Partisi Grubu
adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahsı adına lehte söz
isteği var.
Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Ahmet Koca; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AHMET KOCA
(Afyonkarahisar) - Teşekkür ederim, sağ olun.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2006 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının, görüşülen Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı ve Çevre ve Orman Bakanlığı bütçeleri üzerinde şahsım adına
söz almış bulunmaktayım; siz değerli milletvekillerimizi bu vesileyle saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
AK Parti Hükümetimiz, küçük ve orta ölçekli sanayicilerimizi modern ve sağlıklı
ortamlarda çalışma imkânına kavuşturan, sanayileşmenin dengeli dağılımına,
dengeli kentleşme ve istihdama katkı sağlayan organize sanayi bölgeleri, küçük
sanayi sitelerine büyük önem vermekte ve krediyle desteklemektedir. Nitekim, 20
tanesi son üç yılda olmak üzere toplam 77 adet organize sanayi bölgesiyle,
yine, 38 tanesi son üç yılda olmak üzere toplam 386 adet küçük sanayi sitesi
tamamlanarak hizmete sunulmuştur.
Afyonkarahisar İlimizin
de, aynı zamanda, 5084 sayılı İstihdamı Teşvik Yasasından yararlandırılan iller
arasına alınması dolayısıyla tamamlanan Afyonkarahisar Merkez Birinci Organize
Sanayi Bölgesi ve çalışmaları devam eden İscehisar, Dazkırı, Dinar, Emirdağ,
Sandıklı, Bolvadin ve Merkez İkinci
Organize Sanayi Bölgeleri için Sayın Bakanıma buradan teşekkürlerimi
iletiyorum. Ayrıca, Sayın Bakanımdan Bolvadin Süt Hayvancılığı Organize Sanayi
Bölgesi için başlatılan çalışmaya da desteklerini istirham ediyorum.
Diğer yandan, acil eylem
planında yatırımcılara bedelsiz arsa tahsis edilmesi konusunun 5084 ve 5350
sayılı Teşvik Yasalarıyla sağlanması sonucunda, yasa kapsamında yer alan 49 il
ve sadece arsa tahsisinden faydalanan 5 il olmak üzere, toplam 54 ilde -bu
illerden biri de Afyonkarahisar'dır- üretim ve istihdama büyük katkılar
sağlanmıştır.
Değerli milletvekilleri,
AK Parti Hükümetimiz esnaf ve sanatkârlarımıza da sahip çıkmaya devam
etmektedir. Esnaf ve sanatkârlara Halk Bankası kaynaklarından kullandırılan
kredilerin faiz oranı yıllık yüzde 59'dan yüzde 15'e indirilirken, kredi
limitleri de 5 milyar TL'den, 25 milyar TL'ye çıkartıldı. Kredi verilmesinde
aranan şartlardan biri olan Bağ-Kur prim borcu bulunmaması şartı da, esnaf ve
sanatkârlarımızın isteği doğrultusunda kaldırıldı.
Esnaf ve sanatkârlarımıza
2002 yılında kullandırılan kredi miktarı 153 trilyon TL iken, bu miktar sürekli
artmış ve bu yılın 11 ayı itibariyle 1,5 milyar YTL'ye yükseltilmiştir.
Ekonomideki gelişmeyle
birlikte esnaf ve sanatkârlarımıza getirilen kolaylıklar sonucunda, 2002-2005
Ekim ayı itibariyle, bu dönemde toplam 575 273 esnaf ve sanatkârımız iş
hayatına başladı.
Sayın milletvekilleri,
öte yandan, ekonomik krizler nedeniyle borcunu ödeyememiş ya da daha sonra
ödese bile Merkez Bankası risk kayıtlarına alındığı için çek karnesi verilmeyen
ve kredi kullandırılmayan girişimcilerimizi yaşadıkları zorluklardan kurtarmak
ve yeniden ekonomiye katkı sağlar hale getirmek amacıyla hükümetimizin
çıkardığı sicil affından 825 000 kişi yararlanmıştır.
Tüketici Kanununda
yapılan değişikliklerle getirilen yenilikler, halkımızın haklarını koruma
konusunda önemli mesafelerin alındığını açıklıkla söyleyebiliriz.
Kıymetli milletvekilleri,
Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) yeniden yapılandırıldı;
yeniden yapılanma sonucunda destek sayısı 8'den 38'e, istenen evrak sayısı ise
48'den 5'e indirildi. Yeniden yapılanma sonucunda, KOSGEB'in kurulduğu 1990
yılından 2002 yılına kadar 4 000 işletmeye ulaşmışken, 2003-2005 döneminde
ulaşılan KOBİ sayısı miktarı 14 kat artmıştır. Aynı şekilde, 1990-2002 yılları
arasında 20,5 milyon dolar destek sağlanmışken, 2003-2005 Ekim döneminde 233,4
milyon dolar destek sağlanmıştır.
Küresel ekonomide,
özellikle, AB'ye üyelikte olmazsa olmaz şartlardan biri de sınaî mülkiyet
haklarıdır. Sınaî mülkiyet hakları, gerek
sanayi ve ticaretin gelişmesi, gerekse yabancı yatırımcı açısından
hayatî önem arz etmekte, bilindiği gibi ülkemizde bu görevi Bakanlığımıza bağlı
bir kuruluş olan Türk Patent Enstitüsü yürütmektedir.
Hükümetimizin aldığı
önlemler sayesinde marka ve patent konusunda önemli gelişmeler yaşanmaktadır.
Hem üreticimiz hem de girişimcilerimiz artık bilinçlenmekte, ürettiği mal ve
hizmetin sahibi olmaktadır. Türk Patent Enstitüsüne yapılan başvurularda, dünya
ortalamasının çok üstünde bir oranda, yüzde 24 artış sağlanmıştır. Bu oran,
yerli patentlerde yüzde 30'a ulaşmıştır. Marka başvurularında ise Türkiye, ilk
5'e girmiştir. Bu sonuçlar hükümetimiz ve ülke ekonomisi için gurur verici
gelişmelerdir.
Değerli milletvekilleri,
AK Parti Hükümetimizin ekonomi politikaları ve tutarlı bütçe uygulamaları
sayesinde, üç dört yıl önceki kredi borçları yüzünden tıkanan esnaf ve
sanatkârlarımızla işadamlarımızın yaşadığı sıkıntılar artık ortadan
kaldırılmıştır.
Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; temiz bir çevrede yaşama hakkının, insanlarımızın en temel ve
vazgeçilmez haklarından biri olduğu bilinciyle hareket eden AK Parti
Hükümetimiz, çevreyle ilgili hususların AB üyelik sürecinde müzakerenin önemli
bir bölümünü teşkil edeceğinden hareketle, "çevre" başlığı altında
yer alan ve 300 adet direktiften oluşan AB müktesebatının yüzde 40'ını
mevzuatımıza uyarlamış bulunmaktayız. Mevzuat uyarlama çalışmalarının yanında,
uygulamaya yönelik çalışmalar da artarak sürdürülmektedir.
Bugün itibariyle,
ülkemizde katı atıkların sadece yüzde 35'i düzenli depolama tesislerinde AB
normlarında bertaraf edilebilmekte. 3 225 belediyenin katı atık sorununun, 200
adet düzenli depolama alanında çözülmesi için çalışmalar başlatılmıştır.
Bu illerimizin arasında
Afyonkarahisar İlimizin de proje kapsamına alınmasından dolayı Sayın Bakanıma
huzurlarınızda teşekkürlerimi ifade ediyorum.
İllerimizin hava
kalitesinin sürekli olarak halkımıza duyurulması için çalışmalar devam etmekte
ve şu anda 31 ilimizde gerçekleştirilen izleme çalışmaları çok kısa bir süre
sonra ülke geneline yaygınlaştırılacaktır.
Hava, su, toprak
kirliliğinin önlenmesi, temiz toplum-temiz çevre politikaları çevresinde
gerçekleştirilen bütün çalışmalar için hükümetimize, Çevre ve Orman Bakanımıza
buradan teşekkür ediyorum.
Ayrıca, kendi bölgem olan
Afyonkarahisar'ın, Mustafa Kemal Atatürk'ün Kocatepe savaşlarını başlattığı
Kocatepe mevkiinin millî park haline getirilmesi noktasında, 2006 yılı sonunda
ihalenin sonucu gerçekleşecek, ihalesi yapıldı ve ihaleden sonra da yapım
projesi gerçekleştirilecek ve bu konuda Çanakkale'deki uygulanan o projenin
aynısını Kocatepemizde gerçekleştirmiş olmak suretiyle, Afyonumuza, turizm
açısından önemli bir katkı sağlayacaktır.
Yine, Akdağ Beldemizin
yabankeçisi avlama alanı ilan edilmesiyle, ülke ekonomisine büyük katkısı sağlanacaktır.
Başmakçı İlçemizde
bulunan Acıgöl'ün yönetim planı ihalesi, 2006 yılında yapılacaktır.
Sayın Bakanımın
dikkatlerine arz etmek istediğim en önemli konulardan bir tanesi de Çay,
Sultandağı ve Bolvadin İlçelerimizin etrafında bulunan Eber Gölümüzün
kurtarılma projesi. Kurtarılma plan ihalesi, yönetim plan ihalesi yapıldı; 2006
yılında bu tamamlanacak ve gerçekleştirme de 2006 yılının sonundan itibaren, Sayın
Bakanımızın değerli katkılarıyla, bu proje gerçekleşmiş olacak. Şimdiden, Sayın
Bakanımıza, bu projelere ilgilerinin devamını bekliyor ve teşekkür ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın
konuşmanızı efendim.
AHMET KOCA (Devamla) -
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ormanların korunmasıyla ilgili, ormancılık yönetimi
anlayışında köklü değişimler başlatılmıştır. Devlet ormancılığının millet
ormancılığına geçiş anlayışını benimseyerek, orman-halk ilişkilerinin
geliştirilmesine özen gösterilmekte ve halkımıza orman sevgisini aşılama
yönünden tedbir alınmaktadır. Büyük şehirlerin etrafındaki çevre ormanlarını
halka açmış ve Türkiye'de ilk kez kent ormanları oluşturulmuştur. Sayın
Bakanımızla açılışını gerçekleştirdiğimiz Afyonkarahisar Kent Ormanı için
buradan teşekkür ediyorum.
Mesire yerleri ve benzer
alanların sayısının artırılması ve bunları daha da artırarak, en küçük belde ve
ilçelerde yaygınlaştırmak ve kent ormanı olmayan il olmaması hedeflenmiştir.
Değerli milletvekilleri,
uzun yıllardır tamamlanması planlanan, ancak, ortalama her yıl 250-300 bin
hektarlık çalışmalarla bir türlü bitirilemeyen orman kadastrosunun iki yılda
bitirilmesi hedeflenmiş, köylümüzün istediği ve korumasını üstlendiği alanlarda
enerji orman tesisi çalışmaları yapılmakta olup, 20 000 hektar alanda enerji
orman tesisi çalışmaları yapılması lazımdır.
Yine, kendi bölgemde
olan, daha önce yerleşim birimleri olarak oluşturulan orman bölgeleri; ama,
orman vasfı yitirilmiş yerleri, halkımız, 2/B projesiyle, tekrar, bunu dört
gözle beklemekte ve bütün hassasiyetiyle bunun gerçekleştirilmesini arzu
etmekte.
Değerli milletvekilleri,
Değerli Başkanım; bu bütçemizin, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Çevre ve Orman
Bakanlığı bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyor; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koca.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.45
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.58
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38 inci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028,
1029, 1030) (Devam)
E) SANAYİ
VE TİCARET BAKANLIĞI (Devam)
1.- Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
F) REKABET
KURUMU (Devam)
1.- Rekabet
Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
G) MİLLÎ
PRODÜKTİVİTE MERKEZİ (Devam)
1.- Millî
Prodüktivite Merkezi 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
H) KÜÇÜK VE
ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Küçük
ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
İ) TÜRK
AKREDİTASYON KURUMU (Devam)
1.- Türk
Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
J) TÜRK
STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türk
Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
K) TÜRK
PATENT ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türk
Patent Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
L) ÇEVRE VE
ORMAN BAKANLIĞI (Devam)
1.- Çevre
ve Orman Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Çevre
ve Orman Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
M)
ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Orman Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Orman
Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
N) DEVLET
METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
O) ÖZEL
ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Özel
Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Onüçüncü tur
görüşmelerinin yapıldığı şu anda, söz sırası Hükümettedir; sayın bakanlar
süreyi eşit kullanacaklar.
Çevre ve Orman Bakanı
Sayın Osman Pepe; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 yılı Çevre
ve Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde değerlendirmelerimizi yapmak üzere söz
almış bulunuyorum; sizleri, saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
2003, 2004, 2005 yılında, Bakanlığımızın yapmış olduğu çevre ve ormancılık
çalışmalarının değerlendirmelerini, objektif olarak yapan, ne pembe ne de kara
gözlük takmadan, düz bir gözlükle bakan, çok net bir şekilde görebilir ki, üç
yıl içerisinde, çevre politikalarında ve ormancılık politikalarında gerçekten
ileri adımlar atılmıştır. Bizden önceki on yılın ortalama değerlerini bir
tarafa koysanız ve üç yılın ortalama değerlerini bir başka tarafa koysanız ve
mukayese yapsanız, çevre ve ormancılık açısından, hiçbir noktada, geriye gidiş
yoktur. Ormancılık politikalarına baktığımız zaman, son üç yıl içerisinde,
nereden nereye geldik. Tabiî, bazı rakamları, değerli muhalefet sözcüleri,
burada, ifade ederken, nereden aldılar, nasıl aldılar bilmiyorum; ama, bu işin
teknisyenlerinin, bu işin istatistiğini yapan devletin birimlerinin, açık, net
rakamları ortadayken… Tabiî, rakamlar hata kabul etmez. Matematikte bir kural
var: 2 kere 2 Ankara'da da 4 eder, İstanbul'da da 4 eder, Almanya'da da 4 eder.
2 kere 2, 4; ama, siz, bunu zorlayıp, 3 veyahut da 5 yapmaya kalkarsanız,
kusura bakmayın, sadece kendinizi kandırmış olursunuz. Rakamlar yalan söylemez.
Ben, devletin resmî rakamları, arşivlere girecek olan rakamlar üzerinde aşağı
yukarı birtakım yaklaştırmalar, yakıştırmalar yaparak, buradaki siz değerli
milletvekillerini ve televizyonları başında şu anda bizleri izlemekte olan
değerli yurttaşlarımızı yanıltmak benim haddime olmadığı gibi, hiçbir
arkadaşımızın ne hakkıdır ne de haddidir.
Aslında, açıkyürekli bir
şekilde, kim olursa olsun, doğru ve güzel yapılanlara ve başarılmış işlere
şapka çıkarmak lazım. Teşekkür etmek ve doğruyu kabul etmek bir erdemdir. Onun
için, milletimin değerli bireylerinin, hakkı teslim etme noktasında, bugüne
değin, hep üzerlerine düşeni yapmış olmalarından dolayı, zaten bir
ayrıcalıkları da vardır.
Bakın, ormancılık
politikalarında, biz, 2003, 2004 ve 2005 yılları içerisinde, ağaçlandırma
çalışmaları noktasında, bizden önceki on yılın ortalaması 75 000 hektar iken,
bunu 2003'te 140 000 hektara, 2004'te bunu 170 000 hektara, 2005'te bunu 175
000 hektara çıkardık, 2006 olarak da, önümüze 300 000 hektar hedefini koyduk.
Yine, Çevre ve Orman
Bakanlığı olarak Türkiye'de en çok sosyal tesisi olan, eğitim ve dinlenme
tesisi olan bakanlıklardan birisi de bizdik; ama, satılabilecekleri sattım,
kiraya verilebilecekleri de kiraya verdim.
MEHMET IŞIK (Giresun) -
Ormanı satma Sayın Bakan, orman satılmaz, orman işletilir…
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Bundan dolayı bazı eleştiriler de almadım değil; ama,
yaptığım şeyin doğru olduğuna inandım; çünkü, kamu, otelcilik işlerini, işletmecilik
işlerini, hizmet sektörünü, hiç ama hiç, başarılı bir şekilde yapamazdı. Daha
önce, dördüncü sınıf tesislerde eğitim yapan arkadaşlarım, bugün beş yıldızlı
otellerde, aileleriyle birlikte eğitimlerini yapabilmektedir. Kamu, buradan
trilyonlarca liralık bir tasarruf sağlamıştır. Orman mühendisi, orman muhafaza
memuru, resepsiyon memurluğu yapıyordu, bekçilik yapıyordu; onları aslî
görevlerine döndürdük.
Elbette ki, Orman Genel
Müdürlüğünün üretimlerine baktığımız zaman, bu rakamlar bugün -fiyatlandırmayla
söyleyecek olursam- yıllık 800 trilyona yakın satış cirolarına erişmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü, genellikle ülkemizde zararlarıyla maruf ve meşhur olan
bir Genel Müdürlüktü; ama, bizim dönemimizde 2004, 2005 rakamlarına
baktığımızda, ülkedeki en çok kâr eden kamu kuruluşlarından birisidir. Geçen
seneki kâr rakamı 150 000 000 dolardır. Türkiye'deki en çok kâr eden kamu
kuruluşlarından birisidir.
Bu
nasıl oluyor; yani, biz daha fazla orman mı kesiyoruz, daha fazla üretim mi
yapıyoruz; üretim belli bir planlamayla yapılıyor; ama, tamamen özel sektör
mantığıyla yapılıyor. Nasıl özel sektör mantığıyla; ormanları talep göz önünde
bulundurulmadan sıra kesim yapıp, depolara taşıyıp, ondan sonra bekletip, malın
değerini düşürdükten sonra piyasaya sürme bizim işimiz değil. Biz, tam bir özel
sektör anlayışıyla, talep yükseldiği zaman bizim üretimimiz artar, talep
düştüğü zaman bizim üretimimiz de düşer. Sıfır stokla çalışma bizim
Bakanlığımızın şiarıdır. Dışarıdaki gelişmeleri takip ederiz, piyasadaki
gelişmeleri takip ederiz, fiyat gelişmelerini takip ederiz, ona göre de üretim
yaparız; ondan sonra da bu başarılar ortaya çıkar.
Bizim, ülkemizdeki orman
köylüleriyle alakalı Bakanlığımızın yapmış olduğu çalışmalar, elbette ki
istediğimiz seviyede değildir. Niye; Türkiye'de 5-6 milyon orman köylüsü var.
Aslında, bu orman köylüsü kavramını hiçbir Allah'ın kuluna, dünyanın hiçbir
ülkesinde anlatma imkânınız yoktur; çünkü, dünyanın hiçbir yerinde ormanda
yaşayan köylüden kimse bahsedemez de onun için. Ama, Türkiye'nin acı gerçeği
budur. Orman köylüsünü, aslında, şu anda içerisinde bulunmuş olduğu sosyal ve
ekonomik sıkıntılı durumdan kurtarmak gerekir. Bunun için ne yapmak, nasıl
yapmak gerekir diye düşünürken ve bununla alakalı projeler üretirken, Orköy
Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu çalışmalar elbette ki yeterli değildir; çünkü,
Türkiye'nin içerisinde bulunmuş olduğu ekonomik sıkıntılar, bu, millî gelirden
ortalamanın onda 1'i kadar pay alan orman köylüsüne istediğimiz gelir
transferini yapamıyoruz. Gönül isterdi ki, Meclisimizde kurulmuş olan orman
köylerinin sorunlarını araştırmakla alakalı komisyonun yapmış olduğu çalışmalar
neticesinde, bize de sunmuş oldukları raporda, orman köylerinin sorunlarının
çözülmesinde, bugünkü 2/B diye kamuoyu tarafından sıkça konuşulan, tartışılan
mesele çözülebilmiş olsaydı, bu gelirlerle, hem orman köylüsünün sorunu
çözülebilir hem de Türkiye'de daha fazla orman çalışması yapılabilirdi.
Konu buraya gelmişken,
söz buraya gelmişken, bu hususla alakalı birkaç kelime söylemeden geçemeyeceğim.
2/B'lerle alakalı, burada, tabiî, muhalefet partisine mensup arkadaşlarımızın
ifadelerinden 2/B'nin çözülmesi gerektiğini; ama, işte, bunları kendi
hükümetleri döneminde çözeceklerini filan söylüyorlar. Bu konuyla alakalı
meseleyi, net, objektif bir şekilde ortaya koyduğumuz zaman, bugün,
Türkiye'deki 2/B'ler yaklaşık 550-600
bin hektar civarındadır. Bunlar, genellikle büyük şehirlerin civarlarındadır.
Bu 2/B arazilerinin önemli bir kısmı, şehirleşmenin tamamlandığı yerlerdir, bir
kısmı daha az yoğun şehirleşmenin olduğu yerlerdir, bir kısmı ise yıllık,
çokyıllık bitkilerin ekili olduğu fındıkların, çaylıkların, narenciye
bahçelerinin olduğu arazilerdir. Bir kısmını da köylülerimiz kışlak ve yaylak
olarak kullanmaktadır, bir kısmı da buğday, mısır gibi yıllık bitkilerin
ekildiği, hasat edildiği yerlerdir.
Şimdi, burada diyor ki,
bir arkadaşımız, bunları orman köylüsüne vereceğiz. Biz de diyoruz ki, bu
yaylak ve kışlakları köylülere bilabedel verelim. Bilabedel verelim. Peki,
sonra ne yapalım? Köylülerin kullanmış olduğu yerler var, buraları çok düşük
bedellerle verelim; ama, şehirleşmenin tamamlandığı Antalya'nın Kepezinden,
İstanbul'un Beykozundan, Ümraniyesinden, buraları… Orman köylüsü yok ki orada;
orman yok ki, köylüsü olsun! Oralara, ortak bir çözüm bulmamız lazım. Bu,
Türkiye'nin kanayan sosyal ve ekonomik bir tablosudur, sıkıntısıdır; bunu
çözmemiz lazım.
Ormancılıkla alakalı,
ağaçlandırma noktasında, değerli arkadaşlar, Türkiye, önüne on yıllık
projeksiyonlar koymak mecburiyetindedir. Türkiye, önümüzdeki on yıl içerisinde
5 000 000 hektar yeni ağaçlandırma çalışması, gençlendirme, rehabilitasyon
çalışması yapmak mecburiyetindedir; çünkü, Türkiye, eğer toprağına sahip çıkmak
istiyorsa, su kaynaklarını korumak istiyorsa, ekolojik sistemin dengesini
sürdürmek istiyorsa, sürdürülebilir kalkınmayı gerçekleştirmek istiyorsa, bu
olmazsa olmazdır. İşte, bu konuyla alakalı, elbette çok söylenecek söz var;
ama, zaman sınırlı.
Millî parklarla alakalı,
bir arkadaşımız diyor ki: "Millî park alanlarını daraltıyorsunuz, hatta
Beydağları, Olimpos Millî Parkında daraltma, 822 hektarlık bir daraltma
yaptınız." Bakın, biz, üç yıl içerisinde, 120 000 hektardan daha fazla
millî park alanlarına ilave yaptık, yeni millî parklar kurduk. Geldiğimizde 33
millî park vardı, bunu 36'ya çıkardık. Ağrı Dağı Millî Parkını ilan ettik,
Sarıkamış Millî Parkını ilan ettik…
NECDET BUDAK (Edirne)
-Galagölü…
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Galagölü Millî Parkını ilan ettik. Yani, bunları
yaparken "alanlarda daraltma oluyor…" Peki, biz Uludağ'daki millî
parkın sınırları içerisinde olan, ama turizm tesisleriyle donatılmış olan, her
tarafı turistik otellerle dolu olan alanı Turizm Bakanlığına devrettik. Çevre
ve Orman Bakanlığı olarak orayı yönetmek bizim için sıkıntı; çünkü, bu işin
patronajlığını Kültür ve Turizm Bakanlığı yapıyor. Dolayısıyla, onun
sorumluluğuna vermemiz lazım. O zaman, millî parktan çıkartıyoruz orayı. Millî
park alanı küçülmüş olmuyor ki.
Yine, Antalya'daki bu
bahsedilen Olimpos Millî Parkı, yolun alt kısmında, otellerin yapıldığı, turizm
alanı olarak ilan edilmiş bir yerdi burası; yani, burada yapılaşma bitmişti.
Şimdi, bizim, bu konuyla
alakalı…
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Bakan, yanlış söylüyorsunuz. Kındılçeşme ve Çaltıcak; buralarda yapılaşma
yok, siz orayı da çıkardınız. Çarpıtmadan konuşalım…
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Sayın Milletvekili, ben sizi burada son derece sabırlı
bir şekilde dinledim; lütfen, sabırlı dinlemesini öğrenin.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Ama, ben doğruları söyledim, siz onun için dinlediniz; siz çarpıtarak
söylüyorsunuz, ben de müdahale ediyorum.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Yine, bir arkadaşımız, orman yangınlarıyla alakalı,
1937'den bugüne kadar Türkiye'de istatistikler tutuluyor; bu istatistikler şunu
gösteriyor: 2003, 2004, 2005 yılı rakamları, bu hükümetin, bu bakanlığın, orman
yangınlarıyla mücadelede, dünyanın, Avrupa'nın en başarılı ülkesi bizim
ülkemizdir. Bundan gurur duymak lazım. Bu seneki rakam 2 700 hektardır. Bizim beşte
1'imiz kadar ormanı olan Portekiz'in yıllık orman kaybı, yangınlarda 150 000
hektardır, bizim kadar ormanı olan İspanya'nın 100 000 hektardır.
Helikopterlerle alakalı fiyatlar yükseldi; doğru, fiyatlar yükseldi. Niye
yükseldi; çünkü, orman yangınları, Avrupa'da da, Uzak Asya'da da önem kazandığı
için, kiralık helikopter bulmakta zorlanılıyor; ama, bu konuda, Savunma Sanayii
Müsteşarlığıyla ortak bir proje yürütüyoruz, 20 tane helikopter almak için
veyahut da Türkiye'de imal etmek için bir çalışma var; bunu da burada ifade
edeyim.
Yine, çevreyle alakalı,
değerli arkadaşlar, Türkiye'deki çevre politikaları çok taze, çok yeni, daha
yerine oturmamış politikalardır; bunu gerçekçi bir gözle değerlendirmemiz
lazım. Türkiye'deki sanayileşme sürecinin daha başında olmamız da, aslında, bir
başka şansımızdır. Türkiye'deki çevre, Avrupa'daki ve gelişmiş ülkelerdeki
kadar bozulmuş değildir; ancak, Türkiye'de süratli bir şekilde, çevreye dair
değerlerimizin bozulmaya, tahrip edilmeye; akarsularımızın, denizlerimizin,
göllerimizin, ovalarımızın, sulak alanlarımızın çok ciddî bir tahribat
riskiyle, yok olma riskiyle, kirlenme riskiyle karşı karşıya kaldığı gerçeğini,
burada, sizinle, belki onlarca kez paylaşmışımdır. Türkiye'nin fotoğrafı budur;
ama, Türkiye'nin fotoğrafı buyken, Avrupa Birliği sürecindeki Türkiye'nin
çevreyle alakalı, elbette ki yapacağı çok önemli projeler, atması gereken çok
önemli adımlar var; bunları da atıyoruz. Yani, biz, sadece, çevreyle alakalı
kapkaranlık tablolar çizerek, oturup dizimizi döverek günümüzü geçirmiyoruz. Ya
ne yapıyoruz; kafa patlatıyoruz. Arkadaşlarımızdan, üniversitelerden, içeride
ve dışarıdaki bilim adamlarıyla bu işin çalışmasını yapıyoruz.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'deki katı atık, tehlikeli atık, hava kalitesi, toprak kalitesi, su
kaynaklarıyla alakalı yapmış olduğumuz çalışmalardan size birkaç şey ifade
etmek istiyorum. Ergene Havzasından Van Gölüne kadar, Karadeniz'den Akdeniz'e,
Ege'ye Marmara'ya kadar, Türkiye'nin dört bir tarafında çok ciddî yeraltı
sularının eksildiğini, kirlendiğini, bu sıkıntıların Türkiye'de ancak büyük bir
millî mutabakatla aşılabileceğini, sadece Çevre ve Orman Bakanlığının bu
konularda yapacağı düzenlemelerin tek başına bu işi çözmeye yetmeyeceğini, bu
konuda toplumsal bir bilinçlenmenin, sanayicisiyle, entelektüeliyle,
siyasetçisiyle, yaşlısıyla, köylüsüyle, kentlisiyle herkesin buna destek
vermesi… Ama, şunu söyleyeyim; çevre, biraz bahtsız bir iştir; çünkü, çevre,
her gün sabahleyin sofranıza ekmek gibi, zeytin gibi, peynir gibi gelen bir olgu
değildir. Aslında, insanoğlu içerisinde yaşar; ama, çoğu zaman da bunun
farkında olmaz, ömrünü tüketir gider. Ama, bazı şeyler bir gitti mi, bir daha
geri gelmez. Karadeniz'in 28 çeşit balığı vardı, bugün 5-6'ya inmiştir. Marmara
Denizi, neredeyse, ölü deniz haline gelmiştir. Türkiye'nin, doğru, gölleriyle
alakalı, Beyşehir Gölüyle, Akşehir Gölüyle, Tuz Gölüyle, Van Gölüyle, Sapanca
Gölüyle, Ulubat Gölüyle, bunlarla alakalı, hakikaten, hem uluslararası Ramsar
Sözleşmesinin, ülke olarak, Bakanlık olarak, bize yüklemiş olduğu sorumluluklar
vardır. Bir de, stratejik olarak bu meseleye baktığımızda, bu alanlar, ne
pahasına olursa olsun, mutlaka ve mutlaka korunmalıdır; ancak, değerli
arkadaşlar, biz, 2014 yılında Avrupa Birliğine gireceğiz diye bir projeksiyon
yaptık ve bu projeksiyona göre 35 milyar euroluk, biz, katı atıkla, tehlikeli
atıkla, evsel ve endüstriyel atık sularla alakalı proje yapmamız lazım gelir
dedik.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Nerede yapıyorsunuz Sayın Bakan?!
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Bunu…
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Nerede yapıyorsunuz?.. İzmir'e bir gelin de görün bakalım.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Bunu oturduğumuz yerde…
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
İzmir'e bir gelin de görün.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
Sayın Vekilim…
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Heyecanlanma, sakin ol!
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
İzmir merkez, çöplük haline gelmiş.
BAŞKAN - Sayın
Milletvekili, beni dinler misiniz.
VEZİR AKDEMİR (İzmir)
- Çöplük haline gelmiş.
BAŞKAN - Sayın
Milletvekilim, bize hiç uymuyor. Bir milletvekili olarak, yapmayın bunu.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Çöplük haline gelmiş İzmir ama…
BAŞKAN - Dinleyin
efendim, yanlış olabilir. Dinleyin… Sizin de hakkınız var; ama, böyle bir
konuşma usulü yok.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Usul yok; ama, bu şekilde söylemeyle de olmaz ki.
BAŞKAN - Siz, bu usulü
ortaya çıkarıyorsunuz; öyle mi?! Rica ediyorum…
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Ezbere konuşmak da yok ama.
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - "Proje yapıyoruz" dedi.
BAŞKAN - Efendim, itham
etmeyin; çıkar konuşursunuz, size söz veririz.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, Hükümet
olarak, Bakanlık olarak, söylediğimiz her şeyi bilerek, inanarak, yaparak söylüyoruz.
Buradaki rakamlarımız bizim, bu söylediğim rakamların her birisi, masa başında
oturulmuş, lütfen ve keremen hazırlanmış ve burada sizin huzurunuza getirilmiş
rakamlar değildir. Bu rakamlar, 2004 yılında Avrupa Birliğinden temin edilen
16,6 milyon euroluk hibe krediyle, uluslararası yarışmayla, ihaleyle firmalara
verdik. Onlar oturdular, bu rakamları hazırladılar, bizim önümüze getirdiler;
yani, hangi öncelik sıralamasına, hangi maliyetle, hangi bölgede, hangi
yatırım, hangi proje nasıl yapılacak; bunlar elimizde bizim; ama, değerli
milletvekilli arkadaşlarımızdan merak edenler, lütfen, Bakanlığımıza müracaat
etsinler, soru önergesi hakkı vardır, gündemdışı konuşma hakkı vardır
milletvekillerinin.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Cevap vermiyorsunuz ki, soru önergemiz var.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Burada gelirsiniz, milletin kürsüsünde çıkar
konuşursunuz, biz de size cevap veririz.
Bu 35 milyar euroluk
yatırımın önemli bir kısmı, yarısından daha fazlası atık suda kullanılacaktır.
Atık suyla alakalı endüstrinin de, yerel yönetimlerin de, merkezî hükümetin de,
elbette ki, burada payları olacaktır. Bu işin üçte 1'ini yerel yönetimlerin,
üçte 1'ini sanayiin, üçte 1'ini de merkezî hükümetin yapmasını planlıyoruz.
Yaklaşık olarak bu 35 milyar euronun yüzde 15'ini, 5 ilâ 6 milyar euro arasında
bir rakamı, Avrupa Birliğinin hibe fonlarından alabileceğimizi hesaplıyoruz.
Bunu nereden çıkarıyoruz; daha önce Avrupa Birliğine üye olmuş ülkeler aynı
süreçten geçerken bu yardımları almışlar, biz de bunu alabileceğimizi
hesaplıyoruz.
Tabiî…
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - 6
milyar…
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - 5-6 milyar euroluk bu hibe yardımın, elbette ki,
öncelikli olarak geri kalmış bölgelere, kendi finansmanını temin edecek gücü
olmayan, takati olmayan belediyelere, bölgelere, yatırımlara ayrılacağını
burada ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir arkadaşımız, Bakanlığımızın belediyelere finansman dairesi
tarafından yapılan yardımlarından bahsetti ve burada hiç de adil olmadığımızı
söyledi; bilmiyorum arkadaşımız şu anda burada mı.
Değerli arkadaşlar, 2004
ve 2005 yılları içerisinde bizim partimize mensup olan, muhalefet partilerine
mensup olan belediyelere ne yardım yapmışsam şu anda benim elimde; ama, şu
gerçeği, lütfen, hatırlayalım: Bu yardımları dağıtırken yüzde 50'sini iktidara,
yüzde 50'sini muhalefete veremeyiz. Niye; Türkiye'deki nüfusun yaşamış olduğu,
yüzde 80'in yaşamış olduğu belediyeleri AK Parti kazanmış.(AK Parti
sıralarından alkışlar) O zaman bölerken yüzde 80'ini AK Partiye vereceksiniz,
yüzde 20'sini de muhalefete vereceksiniz. Biz de öyle yaptık. Rakamlar burada
onu söylüyor. Bu rakamları arkadaşlarımıza zaten soru önergesi neticesinde
verdim, arkadaşlarımız da aldılar; ama, onları, buraya çıkıp ifade ederken, bu
gerçeği de aslında sizlerle birlikte paylaşmaları gerekirdi.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bizim çevreyle alakalı ülkemizdeki atmış olduğumuz bu adımlar
akşamdan sabaha netice vermez. Çıkardığımız yönetmelikler var, yapmış olduğumuz
kanunî düzenlemeler var; ancak, bu konularla alakalı şunu söyleyeyim: 181 ve
182 nci maddeler Türk Ceza Kanununda çıktığı zaman, hatta iki sene ertelendiği
zaman epey gürültü çıkmıştı. Arkadaşlar, biz o ertelemeyi yapmasaydık pek çok
belediye başkanı, pek çok sanayici bugün hapiste yatardı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Sayın Bakanım, Yatağan çözülmedi yalnız.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Değerli arkadaşlar, önce para lazım, sonra zaman lazım;
onun için biz, 2014 senesini önümüze hedef olarak koyuyoruz. Ancak, Türk Ceza
Kanununda çevreye karşı işlenen suçlara hapis cezası çok ağır yaptırımlar
getiren, şu anda Genel Kurul gündeminde bekleyen, inşallah bütçeden sonra
sizlerin değerli katkılarıyla kanunlaştırmayı hedeflemiş olduğumuz çevre
kanununda ülkemizin çevre kalitesinin
sürdürülebilir kılınması için bu düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır ve bu konuda
da, elbette ki, bize muhalefetin desteği de lazım.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Yatağanı söyledik Sayın Bakanım, üç yıldır bir çözüm yok.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Tabiî, bu konuda muhalefetin bize komisyonda vermiş
olduğu desteğe teşekkür ediyor ve de önümüzdeki aylar içerisinde inşallah o
kanunların, çevre kanununun burada yasalaşmasında bize destek vereceklerine
inanıyorum.
Burada bir fotoğrafı
sizinle paylaşmak istiyorum: Bir değerli milletvekilim, "sedir tohumları
Toroslara ekiliyor; ama, bunlar olgunlaşmadan ekiliyor, bu işi bilmeden yapıyorlar…"
Bakın, yirmi yıl içerisinde 17 000 hektar alana ekilmişken, biz bir yıl
içerisinde 10 milyar sedir tohumu ektik. Şurada keşke… Bunları size
dağıtacağım. Şurada, sedir tohumlarının ekilmiş olduğu ve şu andaki
durumlarını, bu kasım ayındaki durumlarını gösteren fotoğraflar var.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - İnanmazlar…
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Evet.
Değerli arkadaşlar, şunu
söyleyeyim: Ülkemizin çevre ve ormancılık politikalarına dört elle, bütün
ekibimizle birlikte sarılmış, evet, üzerimize düşeni, gece gündüz yapmaya
çalışıyoruz.
Temenni ediyorum ki, 2006
bütçesi Bakanlığımıza, ülkemize güzel hizmetlerin, kalıcı hizmetlerin
görülmesine vesile olur diyor, hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Çevre ve Orman
Bakanımıza teşekkür ediyoruz.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Başkan, ben söz istiyorum efendim.
BAŞKAN - Hükümet adına
ikinci söz isteği, Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Ali Coşkun'un.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Başkan, efendim, benim söz isteğimi verin, ondan sonra…
Sayın Başkanım, lütfen…
Çarpıtılarak söylendi, ifade ettiğim görüşten farklı bir şey söylendi.
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
siz bu Meclise yeni bir usul getiriyorsunuz. Siz talebinizi yaptınız; ama,
kürsüde bir konuşmacı var. Sizin talebinizi değerlendireceğim.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Ben, siz çağırmadan söz istedim.
69'a göre söz istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun oturun.
Sakin olun, oturun.
Buyurun Sayın Bakan.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI
ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Bakanlığımın çalışmaları süresince her şeyden önce gerek Büyük Millet
Meclisinde sevk ettiğimiz yasalara verdiğiniz destek gerekse çalışmalarımız
sırasında bizlere verdiğiniz destek ve yakınlık dolayısıyla, yine, gerek Plan
ve Bütçe Komisyonunda ve Genel Kurulda konuşma yapan, sual soran arkadaşların
katkıları dolayısıyla huzurunuzda, hepinize, Bakanlığım adına teşekkür ederek
sözlerime başlamak istiyorum.
Suallerin birçoğunu Plan
ve Bütçe Komisyonunda cevaplandırdık. Arkadan zabıtları tarayarak, vermediğimiz
cevapları da katarak yeniden ilgili milletvekillerine gönderdik.
Ayrıca, bizi daha
yakından izleyebilmeniz için, çok acele bir baskıyla, üç yılda neler
yaptığımızı, birkaç gün önce odalarınıza bıraktık. Burada, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının çalışma özeti sizlere sunuldu. Onun için, bunun üzerinde fazlaca
durmayacağım.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Sayfalarını yanlış basmışlar Sayın Bakanım, baktınız mı?!
SANAYİ VE TİCARET BAKANI
ALİ COŞKUN (Devamla) - Ancak, Türkiye'nin yaşadığı ekonomik depremlerden sonra
nasıl düzlüğe çıktığını şöyle bir hatırlamanızı istiyorum. Makroekonomik
dengeler kurulurken, bugün ekonomimizin darboğazları aşarak düzlüğe çıkması ve
sürdürülebilir bir büyüme sürecini elde etmesi, hakikaten bütün milletimizi
sevindirdiği gibi, uluslararası düzeylerde de Türkiye'nin itibarını artırmıştır
ve sizlerin desteklerinizle, milletimizin güveniyle buraya kadar geldik.
Değerli arkadaşlar,
bildiğiniz gibi, ekonominin itici gücü sanayidir ve bu üç yıllık sürdürülebilir
büyüme sürecinde esas büyümeyi gerçekleştiren etkenin sanayinin öncülüğünde
geldiğini dikkatlerinize sunmak istiyorum. Yine, eğer ihracatımız 70 milyar
dolarları geçmişse, ihracatta sanayi ürünlerinin payının çok yüksek olduğunu
dikkatlerinize sunuyorum. Tabiî ki, bu, geçmişin yanlış politikalarıyla
ekonominin döviz, faiz ve borsa üçgeninde çırpındığı bir dönemden, alınan
tedbirlerle, bu siyasî istikrar, sosyal barış ortamında sağlanan güvende,
sanayi başta olmak üzere diğer sektörlerle, tarım, hizmet sektörüyle birlikte,
yani, gayri safî millî hâsılayı getiren unsurları kastediyorum, büyük ölçüde,
yatırım, üretim, ihracat seferberliğine dönüştüğünü görüyoruz. İşte, burada da,
sanayiin önemi dikkat çekmektedir. Ayrıca, halkın sıkıntısı olan işsizlik
konusunda istihdamın artması ve işsizlik oranlarının giderek düşme eğilimine
girmesinde de sanayiin fevkalade önemi vardır.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Sayın Bakan, düşmüyor, düşmüyor…
SANAYİ VE TİCARET BAKANI
ALİ COŞKUN (Devamla) - Bir başka konu…
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Sayın Bakanım, İzmir'de tam 43 sanayici serbest bölgeyi terk edip gitti. (AK
Parti sıralarından "Dinle, dinle" sesleri)
SANAYİ VE TİCARET BAKANI
ALİ COŞKUN (Devamla) - Sabırlı ol da, dinlemesini öğren…
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Tam 43 sanayici…
BAŞKAN - Sayın
Milletvekili, daha önceki Sayın Bakanımıza da aynı tavrı sergilediniz.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
43 tane sanayici terk etti, gitti… Neresi artmış, anlamadım ki!
BAŞKAN - Bak, üzülerek
ifade ediyorum, bir hatibin konuşmasına engel oluyorsunuz.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Tam 43 sanayici…
SANAYİ VE TİCARET BAKANI
ALİ COŞKUN (Devamla) - Hep aynı alışkanlığı devam ettiriyorsunuz. Biraz sakin
olursanız, daha iyi olacak.
BAŞKAN - Bunu yapmayın
lütfen.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI
ALİ COŞKUN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği sürecinde, 40 küsur
yıl sonra, hakikaten, şahsiyetli politikalarla, teslimiyetçi değil, ama,
Türkiye'nin gerçeklerini ortaya koyan politikalarla müzakere tarihi devam
etmektedir. Bu müzakere 36 bölümde, 35 doğrudan konuda müzakereler devam
etmektedir ve 17'si doğrudan Bakanlığımızı ilgilendirmektedir. Bakanlığımızın
şemsiyesi altında görev yapan Türk Standartları Enstitüsü, Avrupa normlarına
yüzde 95 oranında uyum sağlamıştır. Türk Akreditasyon Kurumu, Avrupa'da
takdirle değerlendirilmiştir. Türk Patent Enstitüsü, sınaî mülkiyet haklarını
koruma bakımından, yine uluslararası düzeyde takdir toplamıştır. Rekabet Kurumu
da haksız rekabetleri önleme bakımından, ilk taramalarda başarılı sonuçlar elde
etmiştir. Dolayısıyla, Millî Prodüktivite Merkezimizin yeniden
yapılandırılması, verime esas olan bir kalkınma modelinde önemli görevler
alması ve bugüne kadar zarar eden şeker fabrikalarının zam yapılmadığı halde,
son günlerde de yüzde 8 indirim yapıldığı halde, üç yıldır, cumhuriyet
tarihinde, sürekli olarak kâra geçerek 800 trilyon civarında kâr etmesi ve
kültürümüzün önemli bir unsuru olan halı ve kilim konusunda, Sümer Halı
zarardan kurtarılarak, normal seviyeye getirilip, endüstri haline getirme
çalışmaları, Bakanlığımızın dikkat çeken çalışmaları arasındadır.
Diğer taraftan,
KOBİ'lerle, esnafla ilgili ve başka sualleri cevaplandırırken, Bakanlığımın
çalışmalarını da sizlere özetlemiş olacağım.
Mersin Milletvekili Vahit
Çekmez arkadaşımız, büyük mağazalar kanununu sordu. Büyük mağazalar kanunu,
yoğun Meclis çalışmaları dolayısıyla Başbakanlık tarafından sevk edilemedi;
maalesef, on aydan fazla süre bekledi. Meclis tatile girdiği için, yapılan
uyarılar ve uluslararası düzeyde, özellikle Avrupa Birliğindeki ülkelerde büyük
mağazalardaki gelişmelerin son durumunu inceleme dolayısıyla, yaz tatilinde,
nasıl olsa Meclis çalışmıyordu, geri çektik. Şu anda, bakanlıkların, sivil
toplum kuruluşlarının görüşüne açıldı. Bu ayın sonunda görüş süresi bitiyor.
Ocak ayının ilk haftalarında yasa tekrar sunulacaktır Başbakanlığa.
Enflasyon yüzde 8 olarak
hedeflenmişken, esnaf ve sanatkâra verilen krediler neden yüzde 18'lere
ulaşıyor? Değerli arkadaşlar, esnaf ve sanatkârlara, cumhuriyet tarihinde en
önem veren iktidar, bizim iktidarımız. En son rakamları söylersek, 2002 yılında
esnafa kullandırılan ya da kullandırılmak istenmeyen kredi 153 trilyon lira,
faiz yüzde 59; 2003 yılında faizi yüzde 30'a indirdik, 2004 yılında yüzde 25'e
ve 2005 yılında yüzde 15'e indirdik. Kullanılan krediye gelince, Halk Bankası
kaynaklarından, esnafa, esnaf sanatkâr kredi kefalet kooperatifleri
aracılığıyla, tamamen, 3 katrilyon liranın üzerinde kredi kullandırıldı. Şu
anda, aktif olarak kullandırılan kredi de 1,5 katrilyonun üzerindedir. Dönerli
kredi sistemi olduğu için, bugüne kadar 3 katrilyon lirayı geçmiş durumdadır.
Bununla, yaklaşık 800 000 esnaf yararlanmıştır. Dolayısıyla, esnafa böyle bir
önem verilmiştir. Yine de, enflasyonun aşağı çekilmesine paralel olarak,
bankanın maliyetleri de dikkate alınarak, bankayı da zarara sokmadan, inşallah,
bu faizler daha da aşağı çekilecektir. Zaten, 2007 yılı sonunda -nominal
faizleri söylemiyorum- reel faizler yüzde 4'lere inecektir. Şu anda da, yüzde
7,5 civarındadır.
Yine, Vahit Çekmez
arkadaşımız "e-esnaf projesi, kepenk kapatan esnafın sayısını ve kapatma
nedenlerini göstermiyor mu" diyor. Burada da yanlış bilgileriniz var
değerli kardeşim; çünkü, esnaf kepenk kapatmadı, açtı. Tabiî ki, esnaftan
ayrılanlar da var. Bunları incelediğimizde, yaklaşık yüzde 40'ı ekonomik
zorluklar dolayısıyla ya mesleğini terk etmiş veyahut değiştirmiş; yüzde 60'ı
ise, genellikle, tamamen, iş değişikliği ve devirlerden geliyor; ancak, esas
basına yansıyan rakamlar, yapmış olduğumuz e-esnaf projesi sonucunda, 6 000
000'a yaklaşık, âdeta, dernek defterlerinde kayıtlı üyeler gibi… Zaten,
derneklikten federasyona ve birliğe, odalara dönüşmüş bir şekil. Onun için 507
sayılı Yasayı desteklerinizle değiştirdik, Avrupa Birliği standartlarında bir
yasa hazırladık ve bunu, hızla, yasaya göre yeniden yapılandırmaya başladık. Bu
yapılandırma neticesinde gördük ki, vefat eden birçok esnafın, yıllardır, tam
43 yıldır kayıtları silinmemiş, Bağ-Kurdan emekli olanların kayıtları
silinmemiş ve böylece, odalardan da… Birçok oda münfesih olduğu halde kayıtları
silinmemiş. Hiçbir üyesi olmayan; fakat, adı olan, adresi bile olmayan odalarla
karşı karşıya kaldık. Dolayısıyla, seçimlerin yapılması nedeniyle, odaların
ekim ve kasım ayında, birliklerin aralık ayında, konfederasyonun da ocak ayında
seçimlerini tamamlama yönünde gerekli tedbirler alındı. Bilgisayarda, tamamen,
20 gün kala seçimlere, şifresiz olarak kayıtları açıldı, bütün üyeleri orada
herkes takip edebildi ve en son, bilgisayardan alınan hazırun cetvelleriyle
seçimlere girildi. Böylece, seçime iştirak eden esnafımız şimdiye kadar 270 000
kişiyle -bu 6 000 000 olarak gözüken esnaf- seçim yaparken, ilk defa, 1 800 000
civarında esnafımız kayıtlarını yenileyerek seçimlere iştirak etmiştir.
Dolayısıyla, çıkarılan yasa doğrultusunda verilen sürede sicil kayıtlarını
yenilemeyen ya da şimdiye kadar tamamen hayalî isimlerle kurulmuş odaların
tasfiyesinden dolayı, esnaf kayıtlarında kapatılmış gibi gözükmektedir. Şu anda
4 000 000 civarında esnaf pasif olarak gözükmektedir. Bunlar, tabiî, zamanla
tek tek ele alınarak bilgisayar ortamında takip edilmektedir. Dolayısıyla,
esnaf, bu konuda, herhangi bir şekilde… Tabiî ki, bütün mesleklerde oluyor;
ama, yine, o rakamı da vermek isterim: Açılan esnaf sayısı -sadece 2005 yılı
için söylüyorum- 178 236'dır, kapanan ya da kaydı silinen, emekli olduğu için,
ölüm dolayısıyla kaydı silinen esnaf 153 857'dir.
Değerli arkadaşlar, Vahit
Çekmez arkadaşımızın başka bir suali: "(CE) işaretine sahip olmak için son
5 yılda 810 milyar euro yurt dışına ödendi mi?" Hayır, bu rakam çok
afakîdir. Tabiî ki, Türkiye, Akreditasyon Kurumu çalışmaları dolayısıyla bütün
altyapıyı hazırlamıştır, bunları Brüksel'e bildirmiştir. Brüksel, bunun için
bir inceleme heyeti oluşturmuştur. Bu inceleme heyetinin çalışmaları da bitmek
üzeredir. Biz (CE) belgesi verecek kurumları, kuruluşları akredite ettik, şimdi
Brüksel'den sadece bunun tescilini beklemekteyiz.
Bu arada, (CE) belgesi
almak mecburiyetinde olan iki grup, biliyorsunuz, makine ve teçhizat var.
Tabiî, Sağlık Bakanlığını ilgilendiren, çocukları ilgilendiren oyuncaklarla
ilgili mecburiyetler de var. Bu iki gruptan bir tanesi standartlara uyduğu
takdirde (CE) belgesini kendi malının üzerinde kullanan sektörlerdir. Burada
herhangi bir sorun yok, bunun eğitimi yapılmıştır; ancak, mecburî olarak
akredite ettirilmiş, Avrupa Birliği tarafından akredite edilmiş kurumlardan
(CE) belgesi almak mecburiyeti olan sektörler için de KOSGEB ve Dışticaret
Müsteşarlığındaki fondan desteklenerek, bu kuruluşların, KOBİ'ler önde olmak
üzere, yüzde 70'i tamamen KOSGEB ve Dışticaret Müsteşarlığınca karşılanmaktadır
ve tahmin edilen rakam 100 000 000 euro
civarındadır bu (CE) belgeleri için ödenen.
Bazı arkadaşlar belki
(CE) belgesinin ne olduğunu merak edebilirler. Avrupa Birliği ülkeleri
arasında, biz de Avrupa Birliğine girmeden Gümrük Birliği Anlaşması yaptığımız
için, 2005 yılı ocak ayından itibaren bazı sanayi ürünlerinin, sağlık
ürünlerinin ve çocukları ilgilendiren eşyanın (CE) belgesi taşıması şartı
geldi. (CE) belgesi, insanların bir başka ülkeye giderken kullandığı pasaport
gibidir, Avrupa Birliği pazarında ve her ülkenin iç pazarında dolaşımı için
mecburî olandır. Maalesef, bu iş, Brüksel tarafından geciktirildiği için,
elinde çantayla, Türkiye'de, Avrupa Birliği ülkelerinden akredite edilmiş
ülkeler (CE) belgesi dağıtma durumunda kalmıştır. Bu da kısa zamanda, inşallah,
önlenecektir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Aydın Milletvekili Sayın Çerçioğlu, "sanayicilerimiz, ürünlerine (CE)
işaretini nasıl iliştirecek" diye soruyor. Bunu cevaplandırmaya çalıştım.
Ayrıca, yine, elektrik enerjisinin OECD ülkelerine nazaran çok pahalı olduğunu
söylüyorlar. Bu, söyledikleri rakam seviyesinde değildir. Elektrik enerjisi
bizde 8-8,5 sent civarındadır. Sanayici, sicil belgesi alan sanayici, yüzde 20
daha ucuz kullanabilmektedir. Hatta, organize sanayi bölgelerinde bu biraz daha
düşüktür. Dolayısıyla, 6 sent civarında sanayimiz kullanmaktadır. 49 ilde ise
yüzde 50'ye varan enerji indirimi dolayısıyla 3,5-4 sente kullanmaktadır ki,
OECD ülkelerinde rekabet ettiğimiz ülkelerin seviyesindedir. İlk fırsatta…
Enerji Bakanlığımız bunun üzerinde çalışmaktadır. Diğer enerji kaynaklarıyla
beraber, tabiî ki, elektrik enerjisinin ucuzlaması, sanayimizin rekabet gücünü
artıracaktır.
Selami Yiğit arkadaşımız,
akaryakıt konusunda marker ihalesinin akıbetini soruyor. Ulusal marker ihalesi,
11 Kasım tarihinde EPDK tarafından yapılmıştır; 1 Şubat 2005 tarihi itibariyle
yürürlüğe girecektir. Bakanlığımız, EPDK ile yaptığı protokol gereği, piyasa
denetimleri dolayısıyla, sadece, marker uygulaması başladıktan sonra, yakıtın
analizlerini yerinde tespit bakımından görev alacaktır. Bakanlığımız,
halen…
"Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı olarak denetim gücünüz nedir" diyor. 41 araç laboratuvar gibi
donatılmış, ilk defa, 550 personel -bunun ağırlığı, 250'si mühendis, gerisi
teknik eleman olmak üzere- 41 seyyar araçla -laboratuvar şeklinde hazırlanmış-
devamlı, Emniyet Teşkilatımız, Jandarma Teşkilatımızla beraber tarama yapmakta,
istasyonları denetlemektedir. Şu anda, toplam 15 000 istasyondaki 69 000
akaryakıt sayacıyla 6 000 gaz pompası denetlenmektedir. Bunlardan 1 960 benzinlik,
ya standartlara uygun kurulmadığı için ya diğer sebeplerle, gerekli meskûn
mesafelere uygun olmadığı için ya da ruhsatı olmadığı için kapatılmıştır. 100
trilyon civarında da ceza kesilmiştir. Maalesef, akaryakıt pompa sayaçlarında
büyük yanlışlıklarla karşı karşıya kalınmıştır. Bunlar da mühürlenmiş,
devredışı bırakılmış, ceza verilmiş, süre verilmiş ve akaryakıt sayaçları
düzeltilmiştir.
Şimdi EPDK'nın temin
edeceği otomatik cihazlarla benzin, mazot anında analiz edilebilecek ve
interaktif olarak merkeze aktarılacaktır. Bozuk çıkanlardan da mühürlü numune
alınarak gerekli denetimler bu kere daha derinlemesine götürülecektir. Sanayi
ve Ticaret Bakanlığının sorumluluğu bu safhadadır. Tabiî ki, bununla beraber
Avrupa Birliği nezdinde en önem verilen konulardan biri de piyasa
denetimleridir. O konuda da çok ciddî çalışmalar sürdürülmektedir.
Bir başka sual KOBİ'lerle
ilgili. Biz, Bakanlığımıza bağlı KOSGEB olarak göreve geldiğimizde 4 000
civarında küçük ve orta işletmelerle irtibat kurulabilmişti ve destek ve
kredilendirme 8 konudaydı. Analizler yaparak, ahbap çavuş ilişkisinin de dışına
çıkabilmek için önemli tedbirler aldık, 22 grupta 38 destek vermeye başladık.
Bunların arasında Vakıflar Bankasıyla yapılan acil destek kredisi, yine,
Vakıflar Bankasıyla yapılan Basel II şartlarına bunları uyumlaştırmak, yeniden
yapılandırmak için, yine sıfır faizli istihdam kredisi ve KOBİ'leri dünya
pazarlarına taşımak için, yılda 200 000
dolar seviyesinde sıfır faizli ihracat kredileriyle, KOBİ'leri ayağa kaldırmaya
çalışıyoruz. Böylece, KOSGEB, kurulduğu 1990 yılından 2002 yılına kadar, biraz
önce söylediğim gibi, 4 000 işletmeyle ilişki kurulmuşken, 2003-2005 döneminde
KOBİ sayısı 14 kat artırılarak, şu anda 56 000'e gelmiştir. 2006 yılında
hedefimiz 100 000 ve 2007 yılı sonuna kadar, milletin bize verdiği sürenin
sonuna kadar -erken seçim falan da olmadığına göre; bunu da arkadaşlarıma
tekrar duyurmuş olayım- 200 000 KOBİ, interaktif olarak bilgisayar ortamında
desteklenecektir, kontrol altında tutulacaktır.
Dolayısıyla -daha fazla
vaktinizi almak istemiyorum- KOSGEB olarak yaptığımız çalışmalar, OECD
tarafından takdirle takip edilmektedir ve dünyada ikincisi yapılan KOBİ'lerden
sorumlu OECD Bakanlar Toplantısı ülkemizde düzenlenmiş, Türkiye'nin hazırladığı
KOBİ projesi, dünyada kalkınmakta olan ülkelere ve gelişmekte olan ülkelere
model olarak benimsenmiş ve ilan edilmiştir.
Değerli arkadaşlar, bu
arada, tabiî ki, KOBİ'lerin önemli ihtiyaçlarından birisi de, ar-ge
çalışmaları, teknolojik ihtiyaçlardır. Bunun için, 18 yerde "Tekmer"
dediğimiz teknoloji merkezleri kurduk. Ayrıca, cumhuriyet tarihinde ilk defa…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
buyurun, konuşmanızı tamamlayın efendim.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI
ALİ COŞKUN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Türkiye'de ilk defa, 20
üniversiteyle, sanayi-üniversite işbirliği çerçevesinde kurulan teknoloji
geliştirme bölgelerinde, Türkiye, teknoloji üretir hale gelmiş ve bu yıl -rakam
küçümsenebilir; ama, çok önemli gelişmedir; 40 000 000 dolarlık, şu ana kadar-
teknoloji ihraç eden ülkeler arasına girmiş bulunmaktayız.
Değerli arkadaşlar, Kars
Milletvekili Selami Yiğit arkadaşım, Şeker Kurumunun durumunu sordu. Şeker
Kurumu, Danıştayın aldığı karar doğrultusunda, Resmî Gazetede yayımlanan bir
yanlışlık düzeltilerek, faaliyetlerine devam etmektedir. Çok kısa cevaplar
veriyorum.
"Şeker Kurumunun
bütçesi neden yok?" Şeker Kurumunun bütçesi, bu gelişmeler ışığında,
Maliye Bakanlığına ve Bütçe Komisyon Başkanlığına sunulduğu halde, Maliye
Bakanlığının kararıyla, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Tasarısı
çerçevesinde konulmamıştır. Zaten, Şeker Kurumunun kendi gelirleri kendisine
yetecek seviyede bulunmaktadır.
Bir başka konu
"iktidara yakın bir grup" diye bahsettiği Ülker Grubu konusunda
kısacık bilgi vermek istiyorum; detaylı bilgiyi ayrıca vermeye hazırız.
Değerli arkadaşlar,
iktidar, göreve başladığı günden beri, kendisine yakın veya uzak kurum ve
kuruluş ayırımı yapmamaktadır. Dolayısıyla, ismi gibi adaletle hareket
etmektedir. Kim yanlışlık yaparsa, hukuk çerçevesinde, bu yanlışlığın
karşısında durmaktayız. Bu çerçevede, ihbarlar üzerine ve Şeker Kurumunun
izleme çalışmaları neticesinde, Ülker Grubunun iştiraki olan Della Gıda
Sanayiinde müfettişler çalışmalarını bitirmiş ve kuruma sunmuştur. Bağımsız
kurum bununla ilgili kararını önümüzdeki günlerde verecektir; ama,
müfettişlerin yaptığı tespitte, kurulan tesisin çalışmadığı ve uzun zamandır
çalışmadığı, sadece bir deneme çalışması yaptığı görülmüştür. Ara ara da
kontrollerimizde, tesisin çalışmadığı müfettişlerce bildirilmektedir.
Bütün şeker
fabrikalarında pancar alımları denetlenmektedir; ancak, şeker fabrikaları,
üreteceği kadar şekerden geri gelerek pancar aldıkları için, bazı bölgelerde
düşük gelen pancar kotalarını, fazla üretim yapan çiftçilerden alabilmektedir.
Bu da ticaretin serbestliği içinde herhangi bir mahzur olarak görülmemektedir.
"Neden, 22 500 000
liraya pancar alınırken, küspe daha fazla fiyat etmektedir oran olarak"
diye bir sual var.
Değerli arkadaşlar,
belirttiğim gibi, Şeker Kanunu, Dünya Ticaret Örgütünün kararları doğrultusunda
bizden önce çıkmış bir yasadır.
MUHSİN KOÇYİĞİT
(Diyarbakır) - Değiştirin…
SANAYİ VE TİCARET BAKANI
ALİ COŞKUN (Devamla) - Biz, daha işlerlik kazandırmak için, şu anda komisyonda,
Meclise sunduk değişiklikleri.
(A) şekeri kotası,
Türkiye'nin tükettiği şekerdir; (B) şekeri, emniyet şekeridir yüzde 2; bunu
aşan miktar (C) şekeridir ve yurt dışına ihraç edilmesi gerekmektedir. Bugün,
ihraç şeker 300 dolar civarındadır; maliyetler Avrupa Birliğinde de, bizde de
800-900 dolardır. Dolayısıyla, mecbur olmadıkça ihracat yapılmamaktadır; ama,
müstahsilin elinde fazla pancar kalmaması için, fazla üretim, ihracat şekeri
üretimi için ya da dahilde işleme rejimine uygun ihraç şekeri için
alınmaktadır. Bunun dışında, aslında, normal şeker 99 000 liradan alınmaktadır.
Bunu da söyleyeyim; geçen
hükümet, seçime giderken çok büyük bir zam yapmıştır. Bugün, bizim hükümetimiz,
pancar ekimi olmadan, fiyatları serbest olarak, Pankobirlikle beraber,
sendikanın da görüşünü alarak, açıklamaktadır. Alternatif ekim ürünlerini de
açıkladığı için, artık, müstahsil, siyasîlerin önünde eğilmeden, bükülmeden,
yalvarmadan fiyatını bilmekte, ona göre ekim yapmaktadır. Maalesef, Şeker
Kanununda sunî olarak doğurulan, medyanın da dile getirdiği kriz dolayısıyla,
bazı milletvekillerimiz dahil, köylülere fazla ekin diye tahrikte bulunduğu ve
bu sene, bazı bölgelerde fazla pancar ekildiği görülmüştür; ama, Türkiye'de şu
anda bir sıkıntı yoktur, Türkiye'nin stokları normal seviyededir, herhangi bir
şekilde Hazineye yük olmamaktadır. Hazine, zaten, bunları desteklememektedir ve
şeker fabrikaları da Hazineye yük olmadan, önce güzelleşmekte, şimdi de
özelleşme sürecine girmektedir.
Kota sistemini…
BAŞKAN - Sayın Bakan,
tamamlar mısınız konuşmanızı efendim.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Özelleştirme derken satacak mısınız Sayın Bakan; satmaktan mı
bahsediyorsunuz?!
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Hem güzelleşecek hem özelleşecek!
SANAYİ VE TİCARET BAKANI
ALİ COŞKUN (Devamla) - Müsaade ederseniz hemen toparlıyorum Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI
ALİ COŞKUN (Devamla) - Kotaların kaldırılması. Tabiî ki, şeker fabrikalarının
kapasitesi oldukça yüksektir. Fazla pancar ekildiği zaman, o zaman Türkiye'de
stoklar başlayacak, bunları da, artık, devletin sübvanse etmesi mümkün
görülmemektedir.
Bir başka tatlandırıcı
-ama, sunî tatlandırıcılardan ayrım yapalım- yani, mısırdan elde edilen nişasta
bazlı tatlandırıcıdır, früktoz, glikoz şeklinde. Burada, kota soruluyor. Bunun
kanunî kotası yüzde 10'dur. Yine, kanunen, bizden önceki hükümet, yüzde 50
artırarak yüzde 15 yaptığı için, biz, hükümet olduğumuz günden beri yüzde 15'i
devam ettiriyoruz; ama, bizim yaptığımız şudur: 2,2 milyon ton mısır ithal eden
bir ülkeydik, tarlalar boş, sular boşa akıyordu. Bu sene, mısır ithalatı
olmadı, 4 000 000 tona çıktı Türkiye'nin üretimi ve bu fabrikalar, tamamen,
yerli mısıra döndüler. Bu şartla, anlaşmalı ekim yaptırdık. Dolayısıyla, burada
da, denge kurulmuştur, herhangi bir endişe yoktur. Teknolojik bakımdan,
meşrubat sanayii ve tatlı sanayii, bu sıvı şekeri kullanma zorunluluğundadır.
Biz, bu dengeyi muhafaza etmeye çalışıyoruz.
Selami Yiğit Beyin başka
sualleri de var; ama, onların çoğunu, gerekirse, yazılı olarak
cevaplandıracağım. Ancak, pancar kotası çok istismar ediliyor; buraya, bir
arkadaşımız da, pancarla çıktı.
Değerli arkadaşlar, biz
göreve geldiğimizde, aslında, 7 fabrikanın kapatılması ve pancar kotalarının
yüzde 15'er azaltılarak, üç senede yüzde 45 azaltılması öngörülmüşken, biz
fabrikaları kapatmadık, alternatif ekimlerle bunu dengeledik. Buna rağmen, 2003
yılında, 14 291 000 ton, 2004 yılında 14 731 000 ton, 2005 yılında 15 176 000
ton pancar ektirdik. Şimdi de, pancar fabrikalarını, Kyoto Anlaşmaları
çerçevesinde, etanol üretimine çevirerek, benzine katılan etil alkol üretimine
çevirerek, pancar ekimini daha da dengeli bir hale getirmek için, 3 fabrikamızı
etanole hazırlıyoruz. Dolayısıyla, biz geleli, kotalarda kısılma değil, yüzde 8
ile 10 arasında artış olmuştur.
Evet, yine Selami Yiğit
kardeşimiz "nişasta bazlı şekerde Avrupa kotası neden düşük" diyor.
Orada glikoz kotaya olmadığı için düşük gözüküyor.
Hayvancılıkla ilgili son
suali cevaplandırıyorum.
OSMAN KAPTAN (Antalya) -
Sayın Bakanım, biz soru soracağız zaten…
SANAYİ VE TİCARET BAKANI
ALİ COŞKUN (Devamla) - Hayvancılığa
Hükümetimiz oldukça önem vermektedir. Tabiî, Tarım Bakanımızın konusu dahilindedir;
ancak, mevzuat bakımından organize sanayi bölgeleri bize bağlı olduğu için,
Tarım Bakanlığıyla ilk defa bir protokol imzalayarak, 2005 yılı yatırım
programında Amasya Suluova Besi, Erzurum Merkez Besi, Gaziantep Merkez Besi
İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri yürürlüğe girmiştir proje olarak. 2006 yılına
da Elazığ besi, Erzincan Üzümlü besi, Ankara Çubuk besi ihtisas organize sanayi
bölgeleri programa alınmakta; bunlarla ilgili, dünyadaki modern anlamda besi ve
sütçülük olarak çalışmalar sürdürülmektedir.
Gecenin bu saatinde beni
sabırla dinlediniz, bizim bütçemizin görüşüldüğü bu oturuma ilgi gösterdiniz,
katıldınız; hepinize saygılarımı sunarken, huzurunuzda bürokrat arkadaşlarıma
da teşekkür ediyorum.
Bütçemizin Türk
ekonomisine, milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
Antalya Milletvekilimiz Sayın Tuncay Ercenk, Başkanlığımıza yazılı olarak
müracaat ederek, Çevre ve Orman Bakanımızın, konuşması sırasında, daha önce
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yaptığı konuşmanın bir bölümündeki millî
parkların daraltılmasıyla ilgili konuyu kendi anlatımının dışında izah
ettiğinden bahisle, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre, kısa bir açıklama
talebinde bulunmuştur.
Şimdi, ben, zabıtları
getirttim; önce okuyacağım, sonra Sayın Ercenk'e de söz vereceğim.
Sayın Bakan, konuşmasına
devamla "Antalya'daki bu
bahsedilen Olimpos Millî Parkı, yolun alt kısmında, otellerin yapıldığı, turizm
alanı olarak ilan edilmiş bir yerdi burası; yani, burada yapılaşma
bitmişti" diyor.
Hemen
arkadan Sayın Ercenk: "Sayın Bakan, yanlış söylüyorsunuz. Kındılçeşme ve
Çaltıcak; buralarda yapılaşma yok, siz orayı da çıkardınız. Çarpıtmadan konuşalım"
diyor ve konuşma devam ediyor.
Şimdi, Bakanın bu
açıklamasına Sayın Ercenk isimlerden de bahsederek bir soru soruyor.
Sayın Ercenk, İçtüzüğe
göre bu konuda yerinizden çok kısa bir açıklama için söz veriyorum.
Yalnız, siz soru sorma
sırasındasınız. Ben, şimdi cihazınızı açtığım zaman buradan silineceksiniz;
ama, biz Başkanlık Divanı olarak sırayı belirledik, burada siz 7 nci sırada
görünüyorsunuz; yani, sıranız muhafaza ediliyor, hakkınız muhafaza ediliyor.
Buyurun Sayın Ercenk;
kısa ve öz.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Öncelikle Sayın Bakanın
yeni millî parklar oluşturduklarıyla ilgili açıklamasına, gerçekten çok mutlu
oldum, çok teşekkür ediyorum. Ağrı'da, Sarıkamış'ta, bu bölgelerde yeni millî
parkların oluşması bizi mutlu etmiştir; ancak, benim anlayamadığım bir nokta
var. Çevre ve Orman Bakanlığının görevi, mevcut millî parkların sayısını
artırmaktır. Mevcut millî parkların sayısını artırmanın yerine, mevcut olanları
daraltmak, Çevre ve Orman Bakanlığının görevi değildir. Tam aksine, Sayın
Bakanın, özellikle "yolun alt kısmında kaldığı ve yapılaşmanın sona erdiği
yer; otellerin yapıldığı yer" dediği yer değil benim kastettiğim. Tam
aksine, hiç yapılaşmanın olmadığı… Bakın, kamunun malı olması oranında, Sayın Bakanın
da kendi malı, Çevre ve Orman Bakanlığına bağlı Sarısu; yapılaşma var mı Sayın
Bakanım orada; yok. Çaltıcak'ta yapılaşma var mı; yok. Kındılçeşme'de yapılaşma
var mı; yok. Göynük'te yapılaşma var mı; yok. Açılanlar bunlar, daraltılan
alanın içinde kalan yerler bunlar. Ben bunu kastettim.
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Tamam.
Sayın Ercenk, eğer
ihtiyaç duyarsa Sayın Bakan buna cevap versin.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Buralar günübirlik mesire alanlarıdır, bütün halk buralardan günübirlik
yararlanır. Şimdi buralar halka kapatılıyor Sayın Başkan.
BAŞKAN - Anlaşıldı Sayın
Ercenk, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, cevap
hakkınız var tabiî ki, bu açıklansın, Yüce Meclisimiz de bu konuyu bilsin.
Sizinki de kısa olursa memnun olurum.
Buyurun Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değerli
arkadaşımız, tabiî, Antalya'da söz konusu olan millî parkın daraltılan
kısmıyla, 822 hektarlık alanıyla alakalı görüşünü ifade ederken, aslında
fotoğrafın tamamını ortaya koymuyor. Bir, bu bölgede onlarca otel var mı yok
mu; var. Peki, burada, Kındılçeşme ve Çaltıcak'tan bahsediyor. Bakın,
Kındılçeşme günübirlik alandır, burada yapılaşma söz konusu olamaz, yasal
olarak bunun imkânı yoktur; yani, buralar betonlaşacak, buralar yapılaşacak,
buralar elden çıkacak, böyle bir şey söz konusu değildir, şu andaki meri
mevzuatta zaten bunun yasal zemini mevcut değildir.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Çoğu yerlerde öyleydi Sayın Bakan, çoğunda yapılaşma yasaktı, ama yapıldı. (AK
Parti sıralarından "Dinle, dinle" sesleri)
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
bir dakika efendim, açıklasın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Yine, Çaltıcak diye bahsedilen günübirlik tesisin o
alanı ise, millî park alanı dışına çıkarılmamıştır. Sadece Kındılçeşme,
günübirlik alan olarak -ki, günübirlik alanlar içerisinde de yapılaşmalar,
konaklama tesisleri yapılamaz, bunun yasal zemini yoktur, ancak- 8 000 dönümün
içerisinde on yıllık, yirmi yıllık oteller vardır, 5 yıldızlı onlarca otel var
orada. Bunları ifade ediyorum, bunlar turizm alanı içerisindedir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Tamam, teşekkür
ederiz Sayın Bakan.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Söylediğim yerler de turizm alanına alınacak Sayın Bakan, bunu söz olarak kabul
ediyorum. (AK Parti sıralarından "Yeter" sesleri)
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
aranızda konuşursunuz.
Şimdi, sayın bakanların
konuşmaları tamamlanmıştır.
Aleyhte söz isteği var.
Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan.
Buyurun Sayın Eraslan.
Süreniz 10 dakika.
MEHMET ERASLAN (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesi
üzerinde, şahsım adına söz talep etmiş bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
toplumumuzun temeltaşı ve ekonomimizin de ciddî manada belkemiği olan istihdam
alanları ve işkolları olan esnaf ve sanatkârlarla ilgili konuşmamı yaptıktan
sonra Sayın Bakanımızın burada söz almasını arzu ederdim. Bizim de, bu konuda
tavsiyelerimiz, bu konuda telkinlerimiz olacaktır. Bu şekilde olsaydı, bizleri
daha çok mutlu ve memnun ederdi diye düşünüyorum Sayın Bakanımız.
Sayın Bakanım, KOBİ'ler
ve esnaf sanatkârlar, Türkiye'nin ekonomisini oluşturan bu sektör; işletme
sayısı yüzde 99,5; istihdam payı, ekonomideki istihdam payı yüzde 63,5;
katmadeğer payı yüzde 32,5; yatırım payı yüzde 26,5; üretim payı yüzde 38; ama,
toplam kullanılan kredilerden aldığı pay yüzde 4. Avrupa Birliği ülkelerinde,
KOBİ'lerin ve esnaf sanatkârların ekonomiden aldıkları, toplam kredilerden
aldıkları pay ise, yüzde 45. Bizde, hem yüzde 99,5 olacak hem de yüzde 4 gibi
çok komik bir rakamla kredilendirilecek KOBİ'ler ve esnaf sanatkârlar…
Değerli arkadaşlar,
hipermarket ve grosmarketler, mahalle aralarına kurulan ve şehir içerisindeki
bu büyük firmalar, bu büyük alışveriş merkezleri, ciddî manada esnaf ve
sanatkârımızı olumsuz yönde etkilemekte ve haksız rekabete sebebiyet
vermektedir. Sayın Bakanımız bunu halledeceğini daha önce ifade etti; ama,
aradan geçen üç yıllık sürece rağmen, bir arpa boyu mesafe kat edilemedi.
Değerli arkadaşlar,
Bağ-Kur primleri… Bağ-Kur primleri yüksek. Bağ-Kur primlerini ödeyemeyen
vatandaşlarımız, Bağ-Kur borcu olduğu için yeşilkart da alamıyor; yeşilkart
alamadığı için de, çoluk çocuğunu hastaneye götüremiyor; parası olmadığı için,
sağlık hizmeti alma noktasında büyük sıkıntılar çekiyor.
Değerli arkadaşlar,
işverenin işçiye ödediği SSK primi ve vergi, işçinin net ücretini geçmektedir.
KOBİ'lerimizin globalleşen bu dünyada, globalleşen piyasalarda, bu vergi
oranlarıyla, bu SSK primleriyle var olabilmelerinin imkânı yoktur. Vergi,
herkesin, gücü oranında katlanabileceği bir yükümlülüktür; ama, maalesef, vergi
oranları katlanılmayacak düzeye gelmiştir.
Esnaf ve
sanatkârlarımızın kredileri… Değerli Bakanım, bu kredilerin daha ucuz ve daha
uzun vadeli ve daha düşük faizli krediler olması gerekiyor. Zaten yüzde 4
dolaylarında çok cüzî bir kredi; ama, bu kredileri biraz daha insaflı hale
getirelim temennisinde bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, diğer
yandan, Bağ-Kur emeklisi çalışıyorsa, yüzde 10 ondan pay kesiliyor. Aldığı maaş
açlık sınırının altında, bunu hepimiz biliyoruz. Açlık sınırının altında maaş
aldığı için, o maaşla geçinemediği için zaten Bağ-Kur emeklisi çalışmak zorunda
kalıyor. Dolayısıyla, o yüzde 10
oranını, onların maaşlarından kesmemek gerekir diye düşünüyorum. Bugün,
1 063 000 esnaf ve çiftçi düzenli primini öderken, 928 000 esnaf hiç
prim ödeyemiyor. Düzensiz prim ödeyen esnafın sayısı ise 1 400 000 kişi.
Değerli arkadaşlar, ben,
Sayın Bakanıma yazılı soru önergesi verdim ve yazılı soru önergelerinin
cevaplarını sizlere okumak istiyorum:
"Son üç yılda kapanan şirket sayısı 21 180…"
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - Açılan şirket sayısı?!.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Soru önergelerinin cevapları burada. Diğer taraftan, bakıyoruz, niye 21 180
şirket son üç yılda kepenk kapattı. Yine, son üç yılda işyeri kapanan esnaf ve
sanatkâr sayısı 332 000. Şimdi, nedenlerini Sayın Bakanım yazmış; 332 000 esnaf
neden kepenk kapatmış.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Faiz silmiştir…
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- "Antalya'da 3 127, nedeni iflas" demiş. "Mersin 2 372, nedeni
iflas; İstanbul 10 446, iflas; Kütahya 1 799, iflas; Trabzon 2 962, nedeni
iflas" demiş.
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - Açılan yok mu hiç, açılan?!.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Şimdi, değerli arkadaşlar, tabiî, amacımız, üzüm yemek. Amacımız, bu
sorunları tespit etmek ve bu sorunların çözümü cihetinde Sayın Bakanımızı ve
iktidarı bu noktada çözüm arayışlarına sevk etmek; amacımız, gayemiz, niyetimiz
bu.
Avrupa Birliği
ülkelerinde dolaylı vergilerin toplam vergiler içerisindeki payı yüzde 35;
bizdeyse, yüzde 70'lerin üzerinde. Yatırım indirimini kaldırmamalıydık.
Kurumlar Vergisindeki indirim, doğru bir indirim olmuştur; ama, yatırım
indiriminin kaldırılması yerine yatırım indiriminin çoğaltılması daha uygun
olacak idi.
Bakın, yine, ekonomimizin
geldiği noktayı bizlere ciddî manada gösteren başka bir yazılı soru önergesi
Sayın Ali Babacan'dan, aynı zamanda Merkez Bankası verisi. 2004 yılında 1
katrilyon 652 trilyon tutarında 589 892 senet ödenemediğinden dolayı protesto
edilmiş. Yine, 2005 yılının ilk on ayında 2 katrilyon 179 trilyon lira
tutarında 724 545 senet ödenemediği için protesto edilmiş. 2001 yılına
bakıyorum, 2001 yılında…
Bakın, bu veriler, bu
rakamlar benim rakamlarım değil. Az önce Sayın Bakanım, Orman Bakanımız dedi
ki: "Rakamlar şaşırmaz; 2 kere 2, 4, her yerde 4 eder, Almanya'da da,
İstanbul'da da, Ankara'da da." Doğru; rakamlar şaşırmaz, rakamlar yalan
söylemez.
2001 yılına bakıyorum,
ekonomik krizin yaşandığı en zor dönemlerde dahi 1 katrilyon 114 trilyon lira
idi protesto olan senet. Diğer taraftan, 2005 yılının on aylık dönemine
bakıyoruz, çeklere bakıyoruz, 903 137 çek karşılıksız çıkmış. Yıl sonuna kadar
bunun artacağı görülmekte. 2005 yılının ilk on ayında 5,5 katrilyon liralık çek
karşılıksız çıkmıştır, ödenememiştir. Son üç yılda tam 14,5 katrilyon liralık
-bu rakamlar, yazılı soru önergesidir, Sayın Bakanımızın cevabıdır- çek
Türkiye'de maalesef ödenememiştir ve karşılıksız çıkmıştır.
Alım gücü düşmekte midir?
Avrupa Birliği ülkelerinde kişi başına tüketilen et -bu da Tarım Bakanımızın
yazılı soru önergesinin cevabıdır- 169 kilo, Türkiye'de kişi başına tüketilen
et 16,5 kilo.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Her gün yarım kilo et mi yiyorlar?!
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Evet…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, Türkiye'de en üst gelir grubunun geliri artarken, en
düşük gelir grubu olan geniş yelpazeli halk kitlelerinin geliri azalmaktadır.
2002 yılında Türkiye'nin toplam borcu, iç ve dışborç stoku 148 milyar dolar
iken, 2005 yılı geldiğimiz tarih itibariyle 244,5 milyar dolara ulaşmıştır ve
son üç yılda Türkiye ekonomisinin borcu tam 100 milyar dolar artış göstermiştir.
EYÜP FATSA (Ordu) - Gayri
safî millî hâsılayı söyler misin?!
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- 1923'ten 2002'ye kadar seksen yılda Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca
ekonominin vermiş olduğu cari açık 57 milyar dolar; ama, son üç yılda verilen
cari açık 47 milyar dolar. 2002 yılındaki cari açığımız 1,5 milyar dolar iken,
bugün cari açığımız 22 milyar dolar düzeylerine gelmiştir. Ayrıca, dışticaret
açığı 2 milyar dolar olmuştur.
Şimdi, borsa, faiz, döviz
üçgenine sıkışan bu ekonomiden kurtulmak gerekiyor. Yatırım, üretim ve ihracat
ekonomisine, dolayısıyla istihdam ekonomisine bir an önce geçilmelidir.
Küresel rekabet ortamında
KOBİ'lerimiz, esnaf sanatkârlarımız yalnız bırakılmamalıdır Sayın Bakanım.
Onların girdi maliyetlerinin düşürülmesi ve teşviklerin artırılması gerekir
diyorum. Güçlü bir Türkiye, kalkınmış bir Türkiye olabilmemizin yolu, Avrupa
Birliği pazarlarında çatır çatır iş yapabilmemizin yegâne yolu budur. Teşvik
istiyor esnaf sanatkârlar, KOBİ'ler teşvik bekliyor, teşvik istiyor ve yatırım
indirimi istiyor, girdi maliyetlerinin düşürülmesini istiyor. Bu yüzden, işte,
Türkiye'nin kalkınma hamlesi gerçekleşmiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
son cümleniz için açıyorum; zaten eksüre verdim…
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, toparlıyorum.
BAŞKAN - Toparlamayın
efendim, son cümlenizi rica edeyim.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Evet, toparlıyorum.
Türkiye, çobansız köy
değildir. Türkiye, yol geçen hanı da değildir. Türkiye çadır devleti de
değildir. Türk yargısı da çadır yargısı değildir. Önüne gelen, yargıya
müdahaleyi alışkanlık haline getirmiştir. Şöhret yapmak uğruna koskoca bir
milleti aşağılamak, koskoca bir milleti suçlamak demokrasi ve ifade özgürlüğü
değildir; yani, yediği kaba tükürmektir. Hem bu ülkenin suyunu içeceksin hem bu
ülkenin ekmeğini yiyeceksin…
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Oraya söyle!..
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Birilerine söylüyorum.
… hem bu ülkenin havasını
koklayacaksın hem de baltayı alıp bu ülkenin köküne indireceksin. Demokrasi ve
özgürlük havarisi kesilen ülkelerin önce kendilerine bir çekidüzen verip, kendi
durumlarını incelemeleri gerekmektedir. "Sözde Ermeni soykırımı
yoktur" diyen insanı, eğer o ülkeler
yargılıyor ise, bunun da bir tarifinin, bunun da bir manasının olması gerekir.
Şimdi, bütün siyasîler,
bütün siyasî partiler ve bütün siyasetçiler, Türkiye'nin onurunu, Türkiye'nin
haysiyetini ve gururunu bu noktada
korumalıdır, bu noktada elinden gelen bütün gayreti sarf etmelidir
diyorum ve hepinizi, saygıyla, hürmetle ve muhabbetle selamlıyorum. (DYP, CHP
ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Eraslan.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, soru ve cevap kısmına geçiyorum.
Sayın milletvekilleri, 21
değerli milletvekilimiz soru sorma talebinde bulunmuştur. Daha önceki soru
sorma döneminde arkadaşlarımız, ne yazık ki, bütün ikazımıza rağmen yorumlu bir
soru sorma içerisine girdiklerinden, çok zaman almakta ve kendisinden sonra
soru sormak için bekleyen arkadaşlarımızın hakkı zayi olmaktadır.
Başkanlık olarak, bu
konuda, eğer soru net ve kısa sorulursa birçok sorunun kısa sürede
sorulabileceği kanaatiyle, çok fazla değerli milletvekilimize soru sorabilme
imkânını sağlamak için, 1 dakika içerisinde arkadaşlarımızın sorularını sorması
düşüncesiyle, biz cihazımızı 1 dakikaya ayarladık. Kısaca sorarsanız, birçok
arkadaşımız soru sorabilir.
Şimdi, soru sormak
isteyen arkadaşlarımızı okuyorum, herkes ona göre hazırlansın. Sırayla; Sayın
Koçyiğit, Sayın Sarıbaş, Sayın Ekmekcioğlu, Sayın Kaptan, Sayın Ramazan Kerim
Özkan, Sayın Işık, Sayın Ercenk, Sayın Çakır, Sayın Osman Özcan, Sayın Hüseyin
Özcan, Sayın Akdemir, Sayın Kamacı, Sayın Çetin, Sayın Vezir Akdemir, Sayın
Cumhur Yaka, Sayın Göksu, Sayın Yaşar Tüzün, Sayın Ünlütepe, Sayın Bölünmez,
Sayın Kavuştu.
Şimdi, sırayla
arkadaşlarımıza söz vereceğim. Zamanı ona göre değerlendirirlerse memnun
olacağım.
Buyurun Sayın Koçyiğit.
MUHSİN KOÇYİĞİT
(Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkanım.
Değerli Bakanlarıma
sorularım var, hemen soruyorum.
İlk sorum Sanayi
Bakanımıza. Hükümetimizce "Teşvik Yasası" adı altında çıkarılan 5084
sayılı Yasa, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri bakımından ters işleyerek,
bölgelerarası dengesizlikleri iyici artırmıştır. Bu yasanın olumsuz etkilerinin
ortadan kaldırılması için bölgesel ve sektörel bazda yeni ve gerçekçi bir
teşvik yasası çıkarmayı düşünüyor musunuz?
İkinci sorum: Geçici
orman işçilerinin özlük hakları ve sosyal güvenceleri hakkında ne
düşünüyorsunuz?
Üçüncü sorum: Ülkemizde
kayıtlı 5 000 000 avcıdan, avlanma bedeli adı altında aylık 60 000 000'dan
yıllık 300 trilyon lira alınmaktadır. Toplanan bu paraların akıbeti hakkında
bilgi verir misiniz?
Bir diğer sorum:
İskenderun Körfezinde batan Ulla Gemisinden sonra, yörede bir yıldır balık
tüketilmemektedir; Akdeniz balıkçılığı ölmüştür. Mağdur olan Akdeniz
balıkçılığı için malî destek konusunda ne düşünüyorsunuz?
Son sorum: Elazığ-Sivrice
İlçesinde bulunan…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Ekmekcioğlu,
buyurun.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. İlk iki sorum Sayın Sanayi ve
Ticaret Bakanımız Ali Coşkun'adır.
Esnaf ve sanatkârlarımız,
hükümetten üretimi teşvik edecek ve adaletsiz vergi uygulamalarını düzeltecek
politikaları uygulamaya sokması için büyük bir beklenti içine girmişlerdir.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Sayın Başkan, ikinci sıradaydım…
BAŞKAN - Sayın Sarıbaş,
bir dakika, cihazdan bir şey var.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Ama, gelinen nokta hüsran olmuştur. Esnafımız, yüksek vergiler ile
Bağ-Kur primlerini, kiralarını, çalışanlarının sigortalarını dahi
ödeyememektedirler. 16-17 Aralık 2005 tarihinde Ankara-Yenimahalle ve Gölbaşı
İlçelerinde esnaf ziyaretlerinde bu tespitleri yaparak bu soruyu size
yöneltiyorum Sayın Bakan.
Esnaf ve sanatkârlarımızı
içinde bulunduğu bunalımdan kurtaracak ne gibi çalışmalar yürütülmektedir;
yoksa esnaflarımız yine kaderine mi terk edilmek istenmektedir?
İkinci sorum: Zaten
birçoğu yoksulluk sınırında aylık alan esnaf ve sanatkâr emeklileri, yaşam
mücadelesi verdikleri ve aldıkları maaş yeterli olmadığı için çalışmaya devam
etmektedirler. Son derece düşük miktarda…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya)
- Sayın Başkanım, cihazı geç açtınız; Sayın Koçyiğit 1,5 dakika fazla konuştu.
BAŞKAN - Cihaz bu,
benimle ilgisi yok.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Efendim, ama açmadınız; ben de bu hakkımı talep ediyorum.
BAŞKAN - Hayır, bir
dakika efendim, cihazla ilgili bu…
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Efendim, olur mu!
BAŞKAN - Sayın Sarıbaş…
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Efendim, benim sorumu kesmeyin… Sayın Başkan, yarıda kesmeyin
lütfen…
BAŞKAN - Ben bir şey
yapamam, bu cihazı bozamam.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkanım, sorumu tamamlayayım.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Soru yarım kaldı Sayın Başkan.
BAŞKAN - Siz tamamlayın,
duyuyor Bakan…
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Lütfen, tamamlayayım… Lütfen, cihazı açın, rica ediyorum…
BAŞKAN - Açamam artık…
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - O zaman, tamam… Cihazsız tamamlayayım efendim
BAŞKAN - Yalnız,
arkadaşlar… Ben açıklama yaptım, bu konuda beni zorlamayın.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Tamam…
BAŞKAN - Bir dakika,
mikrofon açılsın…
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Yoksulluk sınırının altında yer alan esnaf ve sanatkârlar, yaşam
mücadelesi verdikleri, Bağ-Kur maaşları…
BAŞKAN - Sayın
Ekmekcioğlu, bir dakika…
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - … yeterli olmadığı için…
BAŞKAN - Devam edin,
söyleyin baştan, zabıtlara da ona göre geçsin.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - …çalışmaya devam etmektedirler. Son derece düşük miktarda Bağ-Kur
emekli aylıkları alanların, bir de aylıklarından sosyal güvenlik primi
kesilmesinin adaletsiz bir uygulama olduğunu düşünüyorum. Bu konudaki
düşünceleriniz nelerdir?
Ayrıca, sosyal güvenlik
destek primi uygulaması, sigortacılık temel ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır. Bu
adaletsiz uygulamayı düzeltmek için Bakanlığınızca bir çalışma yapılmakta
mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Ekmekcioğlu.
Sayın Sarıbaş…
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Çevre Bakanımıza sormak istiyorum.
Sayın Bakanım, bu
yerleşme alanlarına yakın balıkçı tesislerinin, koylarımızdaki tesislerin
çevreyi kirlettiği düşünülmekte. Bunları uzaklaştırmayı düşünüyor musunuz?
Belediyelere çevre proje
desteklerinizin devam ettiğini biliyorum; ancak, araç gereç desteklerine
dönmenin küçük belediyelerimize çok faydalı olup olmadığı konusunda düşüncenizi
almak istiyorum.
Millî Parklar Genel
Müdürlüğümüzün Hekimhan'da kurmuş olduğu tesisi destekliyorum; ancak, çok küçük
kaldı, büyütmeyi düşünür müsünüz?
Sayın Bakanım, Malatya
orman kadastrosu ne zaman bitecek?
Sanayi Bakanımıza sormak
istiyorum.
Sayın Bakanım, Ülkere bir
ceza uygulamasını düşünüyor musunuz?
Kayısıbirlik'e bu sene ne
kadar destek vermeyi düşünüyorsunuz?
Malatya Şeker Fabrikasını
kapatacak mısınız? Kapatırsanız, Kemaliye'ye nasıl geçeceksiniz?
Sayın Bakanım, IMF'ye niyet
mektubunda, Halk Bankasını özelleştireceğinizi taahhüt ettiniz. Acaba, bu
bankamızı esnafa vermeyi düşünmez misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Sarıbaş.
Sayın Osman Kaptan,
buyurun.
OSMAN KAPTAN (Antalya) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Orman Bakanına sormak istiyorum.
Orman yangınları için üç
ay çalıştırılan işçilerin çocukları ve eşleri, 120 işgününü doldurmadıkları
için sağlık güvencesinden yararlanamamaktadırlar. Bu işçileri üç ay yerine dört
ay çalıştırarak sorunlarını çözecek misiniz?
İkinci soru,
Antalya-Elmalı Avlan Gölünün doğal yapısının korunması ve yaşatılması konusunda
ne türlü önlemler alacaksınız?
Orman Bakanıma üçüncü ve
son soru: Ormanı ve çevreyi koruma görevinde ve sorumluluğunda olan bakansınız
Sayın Bakan. Antalya'nın çoğu ilçe ve beldelerinde güzelim ormanlar, Enerji
Bakanlığınca taşocağı ruhsatı verilerek, her yer köstebek yuvasına çevrildi.
Korkuteli Bayatbademinden, Manavgat Hocalarına, Alanya'nın Eksikesik Köyüne
kadar, artık, tarım yapılamaz duruma geldi. Her köye beş ruhsat verilerek,
köyleri haritadan silmeyi mi düşünüyorsunuz?
Sayın Sanayi Bakanına
sormak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir açalım, son
sorusunu alalım Sayın Kaptan'ın.
OSMAN KAPTAN (Antalya) -
Sayın Bakan, Türkiye'de üretimi yapılan ampullerin ortalama ömrünün üç yıl
olduğu doğru mudur?
Millî Prodüktivite
Merkezi Yönetim Kurulu hariç, genel sekreter ve genel sekreter yardımcıları ile
diğer idarî yöneticilerin yüzde kaçı akademik bir yer olan Millî Prodüktivite
Merkezinin verimlilik uzmanlığından gelmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kaptan.
Sayın Ramazan Kerim
Özkan, buyurun.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımıza
sormak istiyorum.
Her yıl şeker fabrikaları
önünde oluşan, şekerpancarı posası, yani küspe kuyrukları malumunuzdur. Bu
küspe kuyruklarında her yıl kavgalar ve yaralanmalar olmaktadır. Adaletsiz bir
şekilde dağıtılan küspe karneleri, fahiş fiyatla el değiştirmekte, karneler
birkaç kişinin elinde toplanmaktadır. Küspe, gerçek fiyatının 4-5 katına
satılmaktadır. Buna bir de nakliye ücreti eklenmektedir. Küspe kuyruğunda aç
susuz günlerce bekleyen gerçek hayvan üreticileri perişan olmaktadır. Önümüzdeki
kampanya döneminde, küspeyi, gerçek üreticiye ve kayıtlı hayvan besicisine
dengeli, ucuz ve adaletli bir dağıtıma tabi tutmayı düşünüyor musunuz?
Şekerpancarı kota fazlası
ürünü aynı fiyata almayı düşünür müsünüz? Kotayı yakalayamayan üreticilerimizin
gelecek yıl kotalarında bir indirim yapmamayı düşünür müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özkan.
Sayın Ahmet Işık;
buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, Çevre ve Orman Bakanımıza, Konyamıza kazandırmış olduğu kent orman
uygulamasından ve arıtma projesinden dolayı, Sayın Sanayi Bakanımıza da
esnafımıza ve sanayicimize vermiş olduğu destekten dolayı teşekkür ediyorum.
Sorularım Çevre
Bakanlığına:
Vahşi çöp depolamaya son
vermek için yapılan çalışmalar nelerdir ve nasıl finanse edilecektir?
Kış mevsimini yaşadığımız
bugünlerde hava kirliliği konusunda yapılan çalışmalar nelerdir?
AB sürecinde çevresel
yatırımlar ne kadardır ve nasıl finanse edilecektir?
Çevre bilincini artırmak
için Bakanlığınızca hangi çalışmalar yapılmaktadır?
Çevre konusundaki AB
müktesebatı, 300 civarında düzenleme ve direktif içermektedir. Mevzuatın
uyumlaştırılması konusunda çalışmalarınız nelerdir?
Son on yıllık dönemde
yıllık ortalama yangın sayısı kaçtır? Bu yangında ortalama kaç hektar orman
alanı yanmaktadır? Geçmişle mukayese, oransal bilgiler alabilir miyiz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Işık.
Buyurun Sayın Ercenk.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Antalya Büyükşehir
Belediyesi ile Orman Bakanlığı arasında imzalanan 11.7.2002 tarihli Lara Kent
Parkıyla ilgili tahsis protokolünün iptal gerekçesi nedir?
2- İstanbul-Beykoz'daki
özel ormanlardaki yapılaşma oranı yüzde 6 olması gerekirken, şu anda kaç
olduğunu biliyor musunuz?
Türk sanayicisi elektriğin
kilovatını kaç sentten kullanmaktadır?
Sayın Sanayi Bakanına
sorum.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ercenk.
Sayın Çakır?.. Yok.
Sayın Osman Özcan?.. Yok.
Sayın Nail Kamacı?.. Yok.
Sayın Mahmut Çetin?..Yok.
Sayın Vezir Akdemir?..
Yok.
Sayın Cumhur Yaka?..Yok.
Sayın Özcan buyurun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
Teşekkür ederim Başkanım. Bakanlarıma 3 tane sorum var:
Elazığ Sivrice İlçesi Hazar Gölünün
kirlilikten kurtarılması için ne gibi tedbirler almayı düşünüyorsunuz?
İkincisi; LPG dolum
tesislerinin ve taşıması sırasında özellikle çevrede ve yerleşim alanlarında
tehlike yaratmaktadır; bu konuda düşünceleriniz nedir Sayın Bakanım, nasıl bir
tedbir almalıyız ki bu tehditten halkımızı kurtaralım?
Üçüncüsüyse; orman muhafaza
memurlarının özlük haklarının düzeltilmesi konusunda ne gibi çalışmalarınız
var?
Bir de, Karaduvar'daki
çevre kirliliği, petrol atıklarının çiftçilerimizi ve yeraltı sularımızı tehdit
etmektedir; bu konuda çalışmalarınız ne konumdadır? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özcan.
Buyurun Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Koçyiğit'in
sorusundan başlıyorum.
Geçici orman işçilerinin,
bilhassa yangınla mücadele işçilerinin sosyal haklarıyla alakalı olarak
ailelerinin, çocuklarının tedavilerinin karşılanmasıyla alakalı olarak, 120
günü doldurup, bu imkânlardan istifade etmeleri için ne yapıyorsunuz diye bir
soru sordular.
2003 yılında biz bu süreyi,
4 aya çıkarmıştık, 2004'te 4,5 aya, 2005 yılı içerisinde de 5 aya çıkardık. Yani, bizim Bakanlığımızda
geçici işçilerden ortalama olarak herkes 5 ay çalışmaktadır, hiçbir işçimizin
120 günün altında kalıp çoluk çocuğunun sosyal güvenceden mahrum kalması söz
konusu değildir.
Sayın Ahmet Işık'ın
"vahşi çöp depolama tesislerini nasıl finanse edeceksiniz?"
Biz, vahşi çöp depolama
tesislerini, modern tesislere dönüştürürken, ülkemizde total olarak 200 tesisle
bu meseleyi çözmeyi hedefliyoruz; ama, öncelikli olarak 81 ilde, 81 tesisle bu meseleyi çözerken,
takribî olarak, 500 trilyonluk bir harcama söz konusudur. Bunun yüzde 25-30
kadarını Bakanlık olarak bizim, geri kalanın yüzde 30-35 kadarını İller
Bankasının uzun vadeli düşük faizli kredileriyle il özel idareleri ve
belediyenin kendi kaynaklarından bu meseleyi çözmeyi hedefliyoruz. Tabiî, bu
mesele çözülürken birlik esasıyla
meseleyi çözüyoruz.
Sayın Ercenk,
"Beykoz ormanlarında İstanbul'da yüzde 6 olması gereken yapılaşma yüzde
kaçtır" diyor.
İstanbul'dan daha önce
özel orman statüsünde yapılan yapılaşmalarda yüzde 6 olmasına karşın, maalesef,
bu yüzde 6 kat be kat aşılmıştır; ama, bizim dönemimizde bunlara azamî
hassasiyet gösteriyoruz. Şu anda zaten özel ormanlar içerisinde bizim
dönemimizde başlayan devam eden bir inşaat söz
konusu değildir, velev ki başlasa da devam etse bile, yüzde 6 sınırına
mutlaka ve mutlaka uyması için bütün birimlerimiz son derece duyarlıdırlar.
Sayın Sarıbaş'ın
-bilhassa Antalya- Akdeniz ve Ege
Bölgelerindeki balık çiftlikleriyle alakalı sormuş olduğu bir soru vardı; onu
da kısaca cevaplıyorum. Tabiî, bu balık çiftlikleri, bilhassa, bu yaz oldukça
kamuoyunu meşgul eden bir konudur. Bakanlığımız bu konuyla alakalı gerekli
tespitleri ve ölçümleri yapmaktadır. Laboratuarlarımızda, çevre kirliliği olup
olmadığına dair yapmış olduğumuz değerlendirmeler neticesinde bu balık
çiftliklerinin önemli bir kısmının çevre kirliliği yarattığı, bizim de
tespitlerimizle ortadaki bir gerçektir. Bunların bir kısmı özel çevre alanları içerisindedir.
Özel çevre alanı içerisinde olanlardan süresi dolmuş olanların süresini
yenilemiyoruz, uzatmıyoruz; dolacak olanları da, dolmak üzere olanlar var,
onları da uzatmayacağız. Yine, Tarım Bakanlığımızla bu konuda koordineli bir
çalışma yürütmek, aynı zamanda Kültür ve Turizm Bakanlığı, Tarım Bakanlığı,
Çevre ve Orman Bakanlığı olarak bu meseleyi birlikte çözebileceğimizi
düşünüyor, bakan arkadaşlarımızla ve bakanlık bürokratlarıyla bu çalışma
sürdürülmektedir.
Teşekkür ederim.
Diğer sorulara yazılı
olarak cevap vereceğim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakanım.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI
ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar; Sayın Koçyiğit
"5084 sayılı Yasa ve yapılan değişiklik sonucu aksaklıklar giderilecek
mi?" Tabiî ki, şu anda büyük ölçüde bir aksaklık yok; ama, uygulamalardan
dolayı bazı teşvik almayan bölgelerden rahatsızlıklar var. Zaten, bölgesel ve
sektörel teşvikler hazırlamış durumdayız. Bunlar, tabiî, imkân ve kaynak
meselesi.
Ayrıca, Türk
ekonomisinin, bugün, karşılaştığı en büyük sorun, yıllardır biriken kayıtdışı
ekonomidir. Kayıtdışı ekonomiden ekonomik reçetelerle kayda geçme ve
işletmelerin, başta ihracat olmak üzere, tabiî ki, artık, ülkeler arasında
ekonomik sınırlar kalktığına göre, dışarıdan gelen ürünlerle de rekabet
edebilmesi bakımından, işletmelerin rekabet gücünü artıracak, girdi
maliyetlerini düşürecek projelerimizi hazırlamış durumdayız. Bunlar, imkânlar
elde ettikçe, yeni kaynaklar elde ettikçe yürürlüğe girecektir. Aynen Kurumlar
Vergisinin yüzde 20'ye düşürüldüğü gibi.
Sayın Ekmekcioğlu,
esnafın Bağ-Kur primlerinin düşüklüğünden ve dolayısıyla, Bağ-Kur emekli
aylıklarının düşüklüğünden sual sordular.
Takdir edersiniz ki,
devraldığımız devlet borçları ve neticede konsolide bütçede en büyük yük faiz
giderlerindeydi. Üç yılda 26 katrilyon lira faizleri aşağıya çekerek tasarruf
sağladığımız halde, hâlâ 56 katrilyon lira civarında ülke faiz ödemektedir,
devlet faiz ödemektedir. Devlet, altyapıya ise 8 katrilyon lira yapması gereken
yatırımlara ödenek ayırmaktadır. 2006 bütçesinde, bildiğiniz gibi, bunu 15
katrilyon lira gibi büyük bir sıçrayışla hedef almaya çalışıyoruz, elde edilen
tasarruflar dolayısıyla.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Sayın Bakanım, benim sorum sosyal güvenlik desteğiyle ilgiliydi.
Onu öğrenmek istiyorum.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI
ALİ COŞKUN (İstanbul) - Bağlıyorum.
İkinci sırada, ülkeyi
zora sokan ödeneklerin arasında sosyal güvenlik transferleri gelmektedir; 22
milyar dolar karşılığı Türk Lirası, sosyal güvenlik transferleri yapılmaktadır.
Bunun için de Sosyal Güvenlik Reform Tasarısı sevk edilmiştir Meclisimize.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Maliye Bakanı 14 katrilyon lira çıkardı.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI
ALİ COŞKUN (İstanbul) - Değerli arkadaşlar, bu konular zaten Maliye Bakanlığımızın
konuları; ancak, şu anda böyle bir yük altında esnafın gelir düzeyi
artırılmadıkça primlerini artırmayı kısa zamanda düşünmüyoruz. Zaten Sosyal
Güvenlik Yasası geldiğinde bunlar tartışılacaktır.
Sayın Sarıbaş…
"Ülker'e ceza verilecek mi?" Teftiş Kurulunun müfettiş raporları
Şeker Kuruluna sunulmuştur, ceza verme yetkisi onlarındır. Tabiî ki, raporlarda
ceza verecek bir husus varsa, muhakkak ceza verilecektir.
"Kayısıbirliğe ne
kadar destek vereceksiniz?" Bildiğiniz gibi, birlikleri yeniden yapılandırmak
konusunda, 2000 yılında çıkarılan bir yasa gereğince, Yeniden Yapılanma Kurulu
çalışmaktadır. Bu da AGİP Projesi çerçevesinde, Dünya Bankası destekleriyle
yapıldığından, Dünya Bankasıyla yapılan anlaşmada bazı şartlar vardır;
birliklerin yükümlülüklerini yerine getirme şartı. Kayısıbirliğimizin yıllardır
biriken ve ödemediği 24,5 trilyon lira borcu olduğundan, yeni bir ödeme, destek
verilememektedir; ancak, biz, Yeniden Yapılandırma Kurulunun yetkileri
çerçevesinde, bu 24,5 trilyon lira borcu, uzun vadeli bir ödeme planına
bağladık ve Kayısıbirlikle de mutabakat sağladık.
"Malatya Şeker
Fabrikası kapatılacak mı?" Bir de, değerli hemşerim, kardeşim bana sitemde
bulundu -ben, çünkü, Malatya'dan geçerek köyüme gidebiliyorum- bu fabrikanın
önünden nasıl geçeceksiniz diye. Kapanacaksa, hiç düşünmeden kapatırız; ama,
Malatya Şeker Fabrikası, şu anda kapatılma programında değil, üretim
programında; gerekirse, ilgililerle konuşuyoruz, orada da etil alkol üretmeyi
düşünüyoruz ya da şeker üretimine devam edilecek. Özelleştirme programına da şu
anda girmemiş durumda.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Şeker üretimine devam edilsin.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Daha önce alkol üretiliyordu zaten.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan; süreniz tamam.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI
ALİ COŞKUN (İstanbul) - Devam ediyor Başkanım; 2 tane daha kaldı.
Sayın Kaptan…
"Türkiye'de üretimi yapılan ampullerin ortalama ömrü…" Bunlar, Türk
Standartları Enstitüsü standartlarına uygun olarak sondaj usulüyle
denenmektedir ve uluslararası IEC standartlarının üzerindedir.
Millî Prodüktivite
Merkezinin Yönetim Kurulu, kanuna uygun olarak, işveren, kamu ve işçi kesiminin
temsilcilerinden seçilmekte ve dönerli başkan sistemiyle idare edilmektedir.
Sayın Özkan, kota fazlası
pancarı söyledim; 22 500 liradan alıyoruz. Kota fazlası pancar miktarı nedir;
şimdiye kadar, Türk Şeker Fabrikaları 250 000 ton, yani, yüzde 1,5-2 civarında
bir alım yapmıştır, fazla da talep olmamıştır.
Başka bir sual olmadığı
için, hepinize teşekkür ediyorum.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Elektrik fiyatları ne oldu?
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi, sırasıyla,
onüçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve
bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
19 - SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI
1.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel |
|
|
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
101.501.300 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
899.700 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
208.179.800 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
07 |
Sağlık Hizmetleri |
16.200 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
310.597.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
|
Lira |
|
|
|
|
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
228.402.773.800.000 |
- Toplam Harcama |
: |
218.544.904.450.000 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
2.959.743.650.000 |
- İptal Edilen Ödenek |
|
12.817.613.000.000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Rekabet Kurumu 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.07- REKABET KURUMU
1.- Rekabet Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel |
|
|
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
12.584.109 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
356.664 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
8.398.726 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
21.339.499 |
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
KOD |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
02 |
Vergi Dışı Gelirler |
21.339.499 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
21.339.499 |
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Rekabet Kurumu 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Prodüktivite
Merkezi 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.23 - MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZÎ
1.- Millî Prodüktivite Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel |
|
|
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
2.730.732 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
6.312.268 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir |
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
9.043.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
KOD |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
02 |
Vergi Dışı Gelirler |
4.778.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar |
880.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
5.658.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Prodüktivite
Merkezi 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli
Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.30 - KÜÇÜK VE
ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel |
|
|
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
10.424.350 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
750.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
198.715.650 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir |
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
209.890.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
KOD |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
|
|
|
02 |
Vergi Dışı Gelirler |
30.000.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar |
89.490.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
08 |
Alacaklardan Tahsilatlar |
15.400.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
134.890.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli
Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.21- TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1.- Türk Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel |
|
|
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
4.365.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
4.365.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
KOD |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
02 |
Vergi Dışı Gelirler |
3.673.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Sermaye Gelirleri |
2.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar |
460.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
4.135.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Standartları
Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.22 - TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.- Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel |
|
|
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
28.849.250 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
130.149.750 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
07 |
Sağlık Hizmetleri |
1.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
159.000.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
KOD |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
02 |
Vergi Dışı Gelirler |
166.000.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
09 |
Ret ve İadeler ( - ) |
- 4.000.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
162.000.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Standartları Enstitüsü
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.24 - TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.- Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel |
|
|
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
13.567.050 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir |
|
|
02 |
Savunma Hizmetler |
72.300 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
460.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
14.595.650 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
28.695.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
KOD |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
02 |
Vergi Dışı Gelirler |
34.200.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
34.200.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman Bakanlığı
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
22 - ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
1.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel |
|
|
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
37.303.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
262.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
298.111.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
05 |
Çevre Koruma Hizmetleri |
102.826.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
438.502.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman Bakanlığı
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman Bakanlığı
2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Çevre ve Orman Bakanlığı
2004 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
|
Lira |
|
|
|
|
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
372.214.265.400.000 |
- Toplam Harcama |
: |
370.378.427.750.000 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
14.598.190.550.000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
16.434.028.200.000 |
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
200.015.700.000 |
BAŞKAN - (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Böylece, Çevre ve Orman
Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
22.91 - ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Orman Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel |
|
|
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
4.606.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
76.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
382.295.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
386.977.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü
2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Orman Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Orman Genel Müdürlüğü
2004 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
356.930.603.000.000 |
- Toplam Harcama |
: |
342.521.202.200.000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
14.409.400.800.000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B - C
E T V E L İ
Lira
- Bütçe tahmini |
: |
338.710.000.000.000 |
- Yılı tahsilatı |
: |
388.152.251.850.000 |
BAŞKAN- (B) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü
2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
22.81 - DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
86.021.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
152.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
07 |
Sağlık Hizmetleri |
236.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
09 |
Eğitim Hizmetleri |
1.108.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
87.517.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
|
|
|
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
68.584.304.650.000 |
- Toplam Harcama |
: |
62.096.955.650.000 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
2.606.079.250.000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
9.093.428.250.000 |
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
3.102.255.050.000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.33 - ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel |
|
|
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
3.425.679 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
05 |
Çevre Koruma Hizmetleri |
19.981.321 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
06 |
İskan ve Toplum Refahı Hizmetleri |
1.100.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
24.507.000 |
|
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
KOD |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
02 |
Vergi Dışı Gelirler |
2.205.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar |
20.302.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
22.507.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
böylece, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu, Millî Prodüktivite
Merkezi, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu, Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı,
Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel
Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığının 2006 malî yılı bütçeleri ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü ve Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğünün 2004 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
onüçüncü tur görüşmeleri tamamlanmıştır.
Programa göre,
kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için, 22 Aralık 2005
Perşembe günü saat 11.00'de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 24.00