BIM 2 19 2006-01-24T10:18:00Z 2006-01-24T10:18:00Z 108 72184 411453 TBMM 3428 822 505293 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22       CİLT: 104       YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

36 ncı Birleşim

19 Aralık 2005 Pazartesi

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

l.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S.Sayısı: 1028, 1029, 1030)

A) SAĞLIK BAKANLIĞI

1.- Sağlık Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sağlık Bakanlığı  2004 Malî Yılı Kesinhesabı

B) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

C) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1.- Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Ulaştırma Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

D) TELEKOMÜNİKASYON KURUMU

1.- Telekomünikasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

E) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI

1.- Denizcilik Müsteşarlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Denizcilik Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

F) ADALET BAKANLIĞI

1.- Adalet Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Adalet Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

G) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU

1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

H) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

İ) YARGITAY BAŞKANLIĞI

1.- Yargıtay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Yargıtay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

IV.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Makedonya'daki Atatürk Müzesinin ihtiyacına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/9847)

2.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'nın, protestolu senetlere ve karşılıksız çeklere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'nın cevabı (7/9906)

3.- İzmir Milletvekili Türkân MİÇOOĞULLARI'nın, bürokrat atamalarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/10043)

4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Elazığ İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/10047)

5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bolu İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/10048)

6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bitlis İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/10049)

7.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya Limanında yeni hizmetler verilmesine,

Antalya Limanının yenilenmesine,

İlişkin soruları ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/10175, 10176)

8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Adıyaman İlindeki yatırımlara,

Aksaray İlindeki yatırımlara,

Amasya İlindeki yatırımlara,

Erzurum İlindeki yatırımlara,

Siirt İlindeki yatırımlara,

Şırnak İlindeki yatırımlara,

Rize İlindeki yatırımlara,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/10739, 10740, 10741, 10742, 10743, 10744, 10745)

9.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, mesken altındaki oto galerilerinin şehir dışına taşınmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'nın cevabı (7/10884)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak dört oturum yaptı.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Adem Şahin'in Fransa, Belçika ve Hollanda'ya,

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Çin Halk Cumhuriyetine,

Yaptıkları resmî ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri kabul edildi.

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908)         (S. Sayıları: 1028, 1029, 1030) görüşmelerine devam olunarak;

Diyanet İşleri Başkanlığı,

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü,

Özürlüler İdaresi Başkanlığı,

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü,

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü,

2006 yılı bütçeleri ile;

Diyanet İşleri Başkanlığı,

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü,

2004 malî yılı kesinhesapları;

Kabul edildi.

Alınan karar gereğince, 19 Aralık 2005 Pazartesi günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 17.12'de son verildi.

                       

Sadık Yakut

 

 

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Ahmet Küçük

 

Mehmet Daniş

 

Çanakkale

 

Çanakkale

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Türkân Miçooğulları

 

 

 

İzmir

 

 

 

Kâtip Üye

 


                                                                           No.: 50

II. - GELEN KÂĞITLAR

19 Aralık 2005 Pazartesi

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Atatürk Havaalanında ABD yolcusu milletvekillerine uygulanan güvenlik kontrolüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9589)

2. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, TMSF'nin iki medya kuruluşunun satışı ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9592)

3. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Başbakanlık Tanıtma Fonundan yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9595)

4. - İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, bazı özelleştirmelerle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9597)

5. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, özelleştirme uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9598)

6. - İstanbul Milletvekili Birgen KELEŞ'in, Müzakere Çerçeve Belgesinin bir maddesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9600)

7. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, İstanbul'daki bazı arazilerin bir yabancı yatırımcıya tahsisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9603)

8. - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, vekil ve geçici görevli bürokrata ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9605)

9. - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, naklen atanan ve geçici görevlendirilen bazı personele ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9606)

10. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Karadeniz otoyolu için yapılan kamulaştırmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9607)

11. - İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın, personel bilgi formundaki bir soruya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9608)

12. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, yükseköğretim kurumlarının akademik ve idari personel ihtiyacına ve bir uygulamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9610)

13. - İstanbul Milletvekili Halil AKYÜZ'ün, özelleştirme uygulamalarına ve TMSF'nin yaptığı satışlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9611)

14. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, tamamlanmamış yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/9621)

15. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali ÖZPOLAT'ın, Çatalca'daki orman köylülerinin maktalarının durdurulmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9622)

16. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, bir firmanın Uşak-Ulubey'deki çalışmalarının çevreye etkilerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9624)

17. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, tamamlanmamış yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9625)

18. - Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, bazı şirketlerin SSK prim borçlarına ve denetimine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/9627)

19. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, kayıt dışı istihdama yönelik çalışmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/9630)

20. - Bursa Milletvekili Ertuğrul YALÇINBAYIR'ın, Avrupa Konseyinde ve AB'de alınan sözde Ermeni iddialarıyla ilgili kararlara ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/9631)

21. - İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın, Japonya'daki bir fuarda protokol düzenine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/9632)

22. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, tamamlanmamış yatırımlara ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/9633)

23. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, İzmir'deki tamamlanmamış yatırımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/9634)

24. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, tamamlanmamış yatırımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/9635)

25. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Adıyaman'ın Kahta İlçesinde yapılan bir yarışmada iki sporcunun hayatını kaybetmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/9636)

26. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, tamamlanmamış yatırımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/9638)

27. - Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat YÜCESAN'ın, su kaynaklarının sürdürülebilir kullanımına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/9649)

28. - Antalya Milletvekili Atila EMEK'in, Antalya'daki madencilik faaliyetlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/9650)

29. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, tamamlanmamış yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/9651)

30. - Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün, Çerkezköy Belediyesinin spor kompleksi ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9652)

31. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ankara-Altındağ'daki bir kamulaştırma işlemiyle ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9653)

32. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya-Alanya karayolunda trafik kazalarına karşı alınacak tedbirlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9654)

33. - Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, bireysel silahlanmaya karşı yapılacak bazı girişimlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9655)

34.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Valiliğinin nakit mevcuduna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9657)

35. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, İstanbul'daki bazı arsa ve arazilerin bir yatırımcıya tahsisine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9658)

36. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bir büyükşehir belediyesinin kaldırım ve bordür taşı çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9660)

37. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bir büyükşehir belediyesinin kaldırım ve bordür taşı çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9661)

38. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bir büyükşehir belediyesinin kaldırım ve bordür taşı çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9662)

39. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bir büyükşehir belediyesinin kaldırım ve bordür taşı çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9663)

40. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bir büyükşehir belediyesinin kaldırım ve bordür taşı çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9664)

41. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bir büyükşehir belediyesinin kaldırım ve bordür taşı çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9666)

42. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bir büyükşehir belediyesinin kaldırım ve bordür taşı çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9667)

43. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bir büyükşehir belediyesinin kaldırım ve bordür taşı çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9669)

44. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bir büyükşehir belediyesinin kaldırım ve bordür taşı çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9670)

45. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, tamamlanmamış yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9671)

46. - Gaziantep Milletvekili Abdülkadir ATEŞ'in, Kilis eski Belediye Başkanı ve oğlunun öldürülmesi olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9672)

47. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, tamamlanmamış yatırımlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/9688)

48. - Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, okullarda bağış adı altında toplanan paralara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/9689)

49. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, üniversiteye giriş sınavlarındaki başarısızlık oranına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/9690)

50. - Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, hizmet içi eğitime ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/9699)

51. - İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın, Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesine alınacak uzmanlarda aranan şartlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/9700)

52. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, tamamlanmamış yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/9702)

53. - Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, bürokrat atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/9704)

54. - Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü personeline ve mali işlemlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/9705)

55. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, kan ve kan ürünlerinin teminine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9706)

56. - Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, bir hastanenin firmalardan bağış talep ettiği iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9707)

57. - Denizli Milletvekili Mehmet U. NEŞŞAR'ın, üniversite mezunu yardımcı sağlık personeline ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9709)

58. - İzmir Milletvekili Bülent BARATALI'nın, Urla Devlet Hastanesindeki bir ihaleye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9710)

59.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Sur Devlet Hastanesinin kapatılacağı iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9711)

60.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Sur Devlet Hastanesinin kapatılacağı iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9712)

61.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır'da sağlık alanındaki yeniden yapılandırmaya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9713)

62.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Devlet Hastanesi harcamalarının denetimine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9714)

63.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır'da yeni açılacak bir hastaneye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9715)

64.                  - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Sur Devlet Hastanesinin kapatılacağı iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9716)

65. - İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın, personel sicil fişindeki bir soruya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9717)

66. - İzmir Milletvekili Hakkı AKALIN'ın, personel bilgi formundaki bir soruya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9718)

67. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, Sincan Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9719)

68. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, bir doktorun kamu görevlisi iken şirket yönetiminde bulunduğu iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9720)

69. - Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN'ın, personel sicil bilgi formunda yer alan bir soruya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9721)

70. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, tamamlanmamış yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9722)

71. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Havacılık Tazminatı uygulamasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9737)

72. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, İstanbul-Ankara hızlı tren projesiyle ilgili bir iddiaya ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9738)

73. - Ordu Milletvekili Kazım TÜRKMEN'in, Ankara-Samsun uçak seferlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9740)

74. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, tamamlanmamış yatırımlara ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9742)

75.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, bir bakanın tatiliyle ilgili iddiaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9743)

76. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali ÖZPOLAT'ın, Başbakanlık Basın Merkezinin muhabirlere yönelik düzenlemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9744)

77. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Başbakanlık Basın Merkezinin muhabirlere yönelik düzenlemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9745)

78. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Siirt Belediyesine çeşitli yardımlar yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9746)

79. - Hatay Milletvekili Gökhan DURGUN'un, bazı hastanelerde personele dağıtılan bilgi formlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9747)

80. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya Öğretmenevi binasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9748)

81. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, TÜBİTAK yönetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9749)

82. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Siirt gezisinde asılan bir pankarta ve kullanılan otobüse ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9750)

83. - Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, ailesine ait konutlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9751)

84. - Antalya Milletvekili Tuncay ERCENK'in, Beydağları Sahil Millî Parkı sınırlarının değiştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9752)

85. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Tesisler Daire Başkanlığının ihalelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9753)

86. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Diyarbakır ziyaretinden sonraki terör olaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9754)

87. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, terör konusunun TBMM Gündemine getirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9755)

88. - Mersin Milletvekili Şefik ZENGİN'in, Muğla'nın Datça İlçesindeki pansiyonlara yönelik bazı uygulamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9757)

89. - Mersin Milletvekili Şefik ZENGİN'in, Muğla'nın Datça İlçesinde pansiyonların yön levhalarının kaldırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9758)

90. - Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, Sağlık Bakanlığındaki kadrolaşma iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9759)

91. - Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, Suriye sınırındaki mayınlı araziye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9760)

92. - İstanbul Milletvekili Ahmet Sırrı ÖZBEK'in, İstanbul'un Fatih İlçesindeki bir imar değişikliğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9761)

93. - Mersin Milletvekili Şefik ZENGİN'in, Çevik Kuvvet polislerinin bazı olumsuz tutum ve davranışlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9762)

94. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Konya'daki atıl bir kamu tesisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9766)

95. - Trabzon Milletvekili M. Akif HAMZAÇEBİ'nin, Emlak Bankasının denizcilik sektörüne açmış olduğu kredilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9767)

96. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, basını yönlendirmeye çalıştığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9769)

97. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, İzmir'deki kamu binalarının depreme dayanıklılık durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9770)

98. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, İzmir'deki okulların depreme karşı güçlendirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9771)

99. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/9778)

100. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/9779)

101. - Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, yabancı işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/9783)

102. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9785)

103. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9786)

104. - Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, Karadeniz'deki zehirli atık dolu varillere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9787)

105. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, kapatılacak orman fidanlıklarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9788)

106. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya'daki bir köy arazisine otel atıklarının döküldüğü iddiasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9789)

107. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardıncısından yazılı soru önergesi (7/9790)

108. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/9791)

109. - İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, Barzani'nin bir röportajdaki ifadelerine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/9792)

110. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, iptal edilen proje kredilerine ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/9799)

111. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/9810)

112. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/9811)

113. - Şırnak Milletvekili Abdullah Veli SEYDA'nın, Şırnak'ın Silopi İlçesindeki termik santralin çevreye etkilerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/9812)

114. - Şırnak Milletvekili Abdullah Veli SEYDA'nın, Şırnak'ın İdil İlçesindeki termik santralin çevreye etkilerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/9813)

115. - Trabzon Milletvekili M. Akif HAMZAÇEBİ'nin, akaryakıt ürünlerinin fiyatlandırılmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/9814)

116. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe ve köylerinin yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9819)

117. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9820)

118. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9821)

119. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe ve köylerinin yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9822)

120. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9823)

121. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe ve köylerinin yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9824)

122. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe ve köylerinin yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9825)

123. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, EGO Genel Müdürlüğünün hurda malzeme satışıyla ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9826)

124. - Antalya Milletvekili Tuncay ERCENK'in, Emniyet Genel Müdürlüğünün bir genelgesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9830)

125. - İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un, Kilis eski belediye başkanı ve oğlunun öldürülmesi olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9831)

126. - Çorum Milletvekili Feridun AYVAZOĞLU'nun, Çorum Belediyesindeki rüşvet iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9832)

127. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, oto galerilerinin şehir dışına çıkarılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9835)

128. - Nevşehir Milletvekili Osman SEYFİ'nin, belediyelerin ağırlama ve harcırah giderlerine ilişin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9838)

129. - Nevşehir Milletvekili Osman SEYFİ'nin, il belediyelerinin Ankara'da irtibat büroları olduğu iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9839)

130. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Konya merkezdeki bir arsaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9841)

131. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir şahsın ülkeye girişine izin verilmemesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9842)

132.                - Afyonkarahisar Milletvekili İbrahim Hakkı AŞKAR'ın, bazı illere vergi denetimi için gönderilen görevlilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/9867)

133. - Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, yatırımların teşviki amacıyla yapılan arazi tahsislerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/9868)

134. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9878)

135. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9879)

136. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe ve köylerinin sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9880)

137. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe ve köylerinin sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9881)

138. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe ve köylerinin sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9882)

139. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe ve köylerinin sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9883)

140. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe ve köylerinin sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9884)

141. - Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, bazı birimlerin belediye binasında hizmet vermesine ve personel işlemlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9887)

142. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, devralınan SSK Hastanesi personeline dağıtılan sicil formuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9888)

143. - İstanbul Milletvekili Ali Kemal KUMKUMOĞLU'nun, Ankara-İstanbul Hızlı Tren Projesinin ikinci etap ihalesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9902)

144. - Nevşehir Milletvekili Osman SEYFİ'nin, Nevşehir'e THY seferlerinin başlatılıp başlatılmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9903)

145. - Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, ABD Ankara Büyükelçisiyle ilgili basında yer alan iddiaya ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/10888)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 11.00

19 Aralık 2005 Pazartesi

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

 

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36 ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız.

Sekizinci turda, Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Ulaştırma Bakanlığı, Telekomünikasyon Kurumu ve Denizcilik Müsteşarlığı bütçeleri yer almaktadır.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı:  1028, 1029, 1030) (x)

A) SAĞLIK BAKANLIĞI

1.- Sağlık Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sağlık Bakanlığı  2004 Malî Yılı Kesinhesabı

B) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

C) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1.- Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Ulaştırma Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

D) TELEKOMÜNİKASYON KURUMU

1.- Telekomünikasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

E) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI

1.- Denizcilik Müsteşarlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Denizcilik Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

                           

(x) 1028,1029,1030 S.Sayılı Basmayazılar  ve Ödenek Cetvelleri  14.12.2005 tarihli 31 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

BAŞKAN -Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın Milletvekilleri, 6.12.2005 tarihli 27 nci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Sekizinci turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Sekizinci turda söz alanlar:

AK Parti Grubu: Yusuf Selahattin Beyribey, Kars Milletvekili; İbrahim Köşdere, Çanakkale Milletvekili; Fahri Çakır, Düzce Milletvekili; Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu, Muğla Milletvekili; Cengiz Kaptanoğlu, İstanbul Milletvekili.

Anavatan Grubu: Muzaffer Kurtulmuşoğlu, Ankara Milletvekili; Turan Tüysüz, Şanlıurfa Milletvekili.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu: Nurettin Sözen, Sivas Milletvekili; Ali Arslan, Muğla Milletvekili; Osman Coşkunoğlu, Uşak Milletvekili; Mehmet Sevigen, İstanbul Milletvekili.

Şahısları adına; lehinde, Nihat Eri, Mardin Milletvekili; Medeni Yılmaz, Muş Milletvekili; Murat Yıldırım, Çorum Milletvekili. Sadece bir kişiye söz verilecektir. Aleyhinde; İdris Sami Tandoğdu, Ordu Milletvekili.

Sayın milletvekilleri, hatip arkadaşlarımız sürelerini tamamladıktan sonra kendilerine sadece 2 dakika eksüre vereceğim, 2 dakika sonra kendiliğinden kapandığında mikrofonu tekrar açmayacağım. Onun için, arkadaşlarımızın konuşmalarını buna göre ayarlamalarını istirham ediyorum.

Sekizinci turda ilk söz, Ak Parti Grubu adına, Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey'in.

Sayın Beyribey, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Grubun planlamalarına göre süreniz 9 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; sözlerime, Osmanlının büyük padişahlarından birisinin, Avrupalıların "muhteşem" dedikleri Kanunî Sultan Süleyman'ın bir beytiyle başlamak istiyorum:

"Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi."

Gerçekten de, insanların beden sağlığının her şeyden daha değerli olduğunu ve yaşama hakkının dogmatik bir hak olduğunu düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, insanlarımızın sağlığını koruma göreviyle meşgul olan Sağlık Bakanlığının 2006 bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlamadan evvel, huzurunuzu saygılarımla selamlarım.

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Beyribey, şiir okumakla geçirdiniz vaktinizi.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ekonomik ve kültürel olarak gelişmiş toplumlar sağlıklı bireylerden oluşur. Sağlıklı toplumlar daha çok çalışır, daha çok araştırır ve daha çok üretirler. Bu üretimin de daha adil bir şekilde bölüşülmesinin sağlanması da, yine, sağlıklı düşünebilen insanlardan oluşan toplumların yapabileceği bir şeydir.

Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi bir doktor olmam hasebiyle, Sağlık Bakanlığının bütçesi üzerinde söyleyeceğim çok sözüm var; ancak, 9 dakikada bunları anlatmak mümkün değildir.

Anayasamızın 56 ncı maddesinde ifadesini bulan toplum sağlığını koruma görevi Sağlık Bakanlığınca ifade edilmekte olup, bu görev son derece önemli bir görevdir. Devletimizin, bu, aslî görevlerinden bir tanesidir. Sosyal devletler, insanların halk sağlığını, daha doğrusu sağlığını korumakla mükelleftirler. 59 uncu AK Parti Hükümetimiz de, göreve geldiği günden itibaren, devletin bu aslî görevini layıkıyla yerine getirmek için elinden geleni yapmaktadır.

Bundan önceki yıllarda… Ben, 1990'lı yıllardan beri siyaset yapmaktayım ki, daha öncesini de biliyorum. 1979 yılından beri de hekimlik yapmaktayım. O gün ile bugün arasındaki mukayeseyi ortaya koyunca -zaman zaman, Plan ve Bütçe Komisyonunda, başka alanlarda da eleştiriler oluyor- o günü de görmek lazım, bugünü de görmek lazım; ama, son üç yıl içerisinde Türkiye'deki değişimleri görmemek, doğruların üzerini kapatmaktan öteye bir şey değildir. Bundan on yıl evvel, hastanelere gidildiği zaman, insanlar rehin de kalıyorlardı, paraları olmadığı için hastaneye de kabul edilemiyordu, cenazelerin… Ben, hekim olarak, cenazenin çıkması için cebimden para verdiğim, gönderdiğim, hastanenin parasını ödediğim hastalar vardır. Onların hepsi tarih oldu. Son üç yıldan beri çok ciddî değişimler oldu. Bundan üç yıl önce, yeşilkartlılar sadece ve sadece hastanelere giderler, hastanede tedavi olurlardı, yatarlarsa tedavi olurlardı; ne reçete bedelleri ne hastanedeki protezleri ne gözlük bedelleri ne diş bedelleri, bunların hiçbir tanesi ödenmezdi. İlaçlarını mutlaka ceplerinden alırlardı. Son üç yıldan beri, özellikle son bir yıldır, Sağlık Bakanlığının uygulamasıyla, yeşilkartlılar, tıpkı devlet memurları gibi, tıpkı SSK'lılar gibi, tıpkı Bağ-Kurlular gibi, gidip, eczanelerden ilaçlarını alabiliyorlar, gidip, müracaat edip gözlüklerini alabiliyorlar, gidip, müracaat edip dişlerini yaptırabiliyorlar. Bunlar çok önemli şeyler, sosyal devlette olması gereken şeyler.

Peki, Türkiye Cumhuriyeti bugün mü sosyal devlet veya üç yıldır mı sosyal devlet? Kurulduğu günden bugüne kadar; yani, cumhuriyetin ilanından, Anayasamızda belirlendiği, Anayasada ifade edildiği günden bugüne kadar sosyal bir devlet bütünlüğü içerisindeydi ve bunları yine yapması gerekiyordu.

Ambulanslarla ilgili, gider, paranızı yatırırsanız ambulansla gidebilirdiniz, bunlar tarih oldu. 112'ler köylere kadar gidebiliyor.

Tabiî, her şey tamamlandı mı; tamamlanmadı, süreç var. Bu süreci tamamlamak için de Sağlık Bakanlığı elinden geldiği şekilde çalışıyor. En ücra köşelerimize kadar -şu anda, ben, herkesle, bütün kamuoyuyla da paylaşmak istiyorum- Türkiye'nin her köşesinde, her ilde, bundan üç yıl öncesinin üç katı, iki katı uzman doktor vardır; her ilde; ifade ediyorum.

Pratisyen hekimle ilgili sıkıntılarımız oldu. Burada da sözleşmeli personeller, maalesef, gitmediler. Ben bir hekim olarak mecburî hizmete karşı olmama rağmen, Doğu Anadoluda birçok yerde, Batı Anadoluda, İç Anadoluda birçok yerde hekim, pratisyen hekim sıkıntısı çektik; doktorları buralara gönderemeyince, yeniden mecburî hizmeti getirdik ve bu doğrultuda da, bütün taşra, her taraf hekimlerle dolacaktır.

Buraya gelmişken, kendime ait bir fikrimi de ifade etmek istiyorum. Türkiye'de, doğu-batı, güney-kuzey arasında dengesizlikler vardır. Maalesef, başarısız olanlar, sürgün olarak değerlendirdiklerimiz, doğuya, güneydoğuya ve mahrum yerlere gönderilmektedir. Bununla ilgili yeni politikalar geliştirmemiz gerektiği kanaatini taşıyorum. Bence, doğuya gitmeden ödüllendirme yapılmamalıdır. Bir kişi Kars'ta sağlık il müdürlüğü yapmadan Ankara il müdürü olamamalıdır, İstanbul il müdürü olamamalıdır. Buna statü getirilmesi gerektiği kanaatini taşıyorum. Orada başarılı olursa olmalıdır. Onun da altını çizerek söylemek istiyorum. Bunu da önemsediğimi ifade etmek istiyorum.

SSK, Bağ Kur, hepsi bir çatı altında toplandı. AK Parti "herkes işiyle uğraşsın" diyor; bu felsefeyle gidiyor. Bu doğrultuda da bakanlığımızı ve hükümetimizi tebrik ediyorum.

Ne yaptı; Sağlık Bakanlığı, gıda kontrollerini "Tarım Bakanlığının işidir" dedi, oraya devretti.

Ne yaptı; Çalışma Bakanlığı, kendisine ait hastaneleri "hastanecilik işi bana ait değildir, ben hastanelerimi Sağlık Bakanlığına devrediyorum" dedi, Sağlık Bakanlığına devretti; doğru karardır.

Bundan bir yıl evvelki konuşmaları takip ettim, o günler ile bugünleri mukayese ettim. O günlerde "hastaneler birleşince Türkiye'de felaketler olacak" deniliyordu; ama, bugün, bu noktaya geldi ki, poliklinik sayılarımız arttı, hasta sayılarımız arttı, hizmet sayısı arttı ve daha iyi hizmet görüldüğü görüldü ve Plan Bütçedeki konuşmalarda, şimdi, bugün de, bu konuşmalarda, geçmişle ilgili, SSK, Bağ-Kur furyasından, devrinden dolayı, özellikle SSK'nın devrinden dolayı burada konuşmalar olmayacak.

Rehin kalanlar… Rehin kalanlarla ilgili de şuna derhal… Zaten, buna da hükümetimiz çözüm getiriyor. SSK ve Bağ-Kurla ilgili, Bağ-Kurlu olanlar veya SSK'lı olanlar, bunlar primlerini ödemezlerse sağlık güvencesinden yararlanamıyorlar. Bunlarda bir mağduriyet vardır. Bağ-Kura 20 milyar, 30 milyar borcu olup da, hasta olan, kalp ameliyatı olan, şu ameliyatı olan bu ameliyatı olan insanlar var, bunlarla ilgili sıkıntılar var. Bunu da, inşallah, önümüzdeki günlerde, genel sağlık sigortası içerisinde eriteceğiz, o potada hamur edeceğiz ve buna da çözüm getireceğiz. AK Parti Hükümeti, işte, reform denilen şeylerin, Türkiye'de değişim denilen şeylerin de bunlar olduğuna inanıyor ve bunları yapıyor. Bu doğrultuda da, yine, hükümetimizi, Başbakanımızı, Sağlık Bakanımızı, hepsini tebrik ediyorum.

İlimle ilgili, Kars'ta sağlık problemlerimiz tabiî ki var. Bunlardan en önemlisi pratisyen hekimdi, onlar yerine geliyor. Burada, sırası gelmişken, Kağızman Devlet Hastanemizi ve Kars Devlet Hastanemizi, on yıllardır bitmeyen, oniki yıldır bitmeyen devlet hastanelerimizi iki yılda bitiren hükümetimize ve Sağlık Bakanlığımıza teşekkür ediyorum. Tefrişatı devam ediyor. İnşallah, önümüzdeki günlerde, Kars halkımızın hizmetine bunu da sunmuş olacağız.

Sırası gelmişken, atıl yatırımlarla ilgili çalışmam var. Sağlık Bakanlığının da, kullanılmayan sağlıkocakları, sağlıkevleri, lojmanları vardır. Bunlarla ilgili, mutlaka, envanterler çıkarılması -diğer kurumların da var- bu envanterlere göre, kullanmıyorsak, bunları kullanıcılara devretmek lazım; çünkü, bunlar atıl yatırımlar; kamu vicdanını, vatandaş vicdanını, benim vicdanımı, buradaki herkesin vicdanını rahatsız ettiği kanaatindeyim, o doğrultuda da bir çalışma yapılması gerektiği kanaatini taşıyorum.

Sağlık, artık, tek çatı altında toplanmıştır. Sağlık, artık, bütünüyle, Bağ-Kurlusuyla, SSK'lısıyla, kurumların doktorlarının kalkmasıyla, kurumların hastanesinin kalkmasıyla, denetlemesinin daha kolay olacağı, hizmetlerin daha kolay alınacağı bir statüye kavuşturulmuştur. Ondan dolayı, hükümetin bu çalışmalarını olumlu bulduğumu ve çalışmalarının devamını temenni ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Beyribey, eksürenizi başlatıyorum; 2 dakikalık süre içerisinde konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Hemen toparlıyorum efendim.

Şimdi, burada, tabiî, özellikle sözleşmeli personelle ilgili uygulamalarda standartlar kesin konulmalıdır, süresi mutlaka konulmalıdır. Hülleli yollarla, o bölgedeki hekimlerin, sağlık memurlarının, çalışanların statüsü, daha doğrusu çalışanların pozisyonu belli olmalıdır ve onlarla ilgili yer değiştirmelerde katı tedbirler alınması gerektiği kanaatini taşıyorum.

Burada, Sağlık Bakanlığımızın, özellikle, dönersermaye yoluyla veya sözleşmeli personelle çalışan hastanelerimizin birkısım çalışanlarının ücretlerini almadıkları, birkaç aydır alamadıkları doğrultusunda duyumlarımız var. Bunlarla ilgili hassasiyetini rica ediyorum; çünkü, çok güzel bir yol aldık, ciddî bir çalışma alanı aldık, poliklinik sayısını artırdık, ameliyat sayısını artırdık, bunlarla ilgili çalışanların da bir şevki var, o şevkin devam ettirilmesi gerektiği ve bu doğrultudaki tıkanıklıkları bir an evvel ortadan kaldırmamız lazım.

Birkaç kelimeyle de  aile hekimliğinden bahsetmek istiyorum. Aile hekimliğini önemsiyorum. Mutlaka koruyucu hekimlik hizmetlerinin daha iyi kontrol edilmesi, hükümetin aslî görevinin denetleme fonksiyonu olduğunu... Meclisin aslî görevinin denetleme fonksiyonu olduğunu, bu doğrultuda da mutlaka denetlemenin iyi yapılması lazım. Özel sektörden ve diğer kurumlardan aldığımız hizmetleri iyi denetlememiz lazım.

Ben, sözlerimi bitirirken, özellikle, Türkiye'de sağlığın daha iyi noktalara taşındığını, o doğrultuda, AK Parti Hükümetini, Sağlık Bakanlığımızı tebrik ettiğimi ifade ediyorum ve Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Beyribey.

AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Çanakkale Milletvekili İbrahim Köşdere.

Sayın Köşdere; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Köşdere, süreniz 9 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale)- Sayın Başkan, sayın bakanlarım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2006 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı çerçevesinde Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü özel bütçeli ve Sağlık Bakanlığımıza bağlı bir kuruluştur. Başlıca görevi hastalıkların yayılmasını önlemek temeline dayanan Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, 1924 yılında bu adı almasına ve faaliyetlerini bu ad altında sürdürmesine rağmen, bulaşıcı hastalıkların önlenmesi konusunda ülkemizde yapılan mücadeleyle yaşıttır. Bu mücadelenin başlıcası 1800'lü yıllara kadar gitmektedir. II. Mahmut'un emriyle, karantina için Meclis toplanarak 1838 yılında göreve başlamıştır. 1839 yılında Meclis-i Umuru Sıhhiye adını almıştır. Meclis-i Umuru Sıhhiye 1914 yılında kapitülasyonlarla beraber kaldırılmış, yerine bağımsız Türk doktor ve bilim adamlarının yönetiminde Hudut Sıhhiye Müdüriyeti kurulmuştur. İstanbul itilaf devletleri tarafından işgal edilince, 1918 yılında bu kez çoğunluğu yabancılardan oluşan Beynelmüttefikin Sıhhiye Kontrol İdaresi kurulmuştur. Bu gelişmeler ışığında ülkemiz Lozan'da bu kapitülasyonu kaldırmak için 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Barış Anlaşmasının 10 uncu layihasını anlaşma metnine ekletmiş ve bu kapitülasyon kaldırılarak, Beynelmüttefikin Sıhhiye Kontrol İdaresi dağıtılarak, yerine, İstanbul Limanı ve Boğazları Sıhhiye Müdüriyeti kurulmuştur. Lozan Anlaşması Montrö Boğazlar Sözleşmesiyle kuruluşu tamamlanan Dünya Sağlık Örgütü Anayasanın 21 inci ve 22 nci maddeleri uyarınca hazırlanmış Uluslararası Sağlık Tüzüğü ve Umumî Hıfzıssıhha Kanunuyla görevleri şekillenmiş Genel Müdürlük, kara hudut kapıları, limanlar ve havalimanlarında hizmetlerini sürdürmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz ve dünya sağlığının korunmasına katkıda bulunmak amacıyla, uluslararası anlaşmalardan ve mevzuattan kaynaklanan yetki ve gelirler kullanan, Türk Boğazları,  hudutlarımız ve sahillerimizde sağlık denetimleri yapan, uluslararası geçerliliği olan sertifikaları düzenleyen ve uluslararası yayılma gösteren bulaşıcı ve salgın hastalıkların sınırlarımızdan girmesini ve çıkmasını önleme misyonu taşıyan Genel Müdürlüğün görev ve faaliyetlerinden bazıları şunlardır:

Ulusal ve uluslararası mevzuatla belirlenen karantina gerektiren bulaşıcı ve salgın hastalıklardan korunmak ve bunların yayılmasını önlemek için uluslararası giriş ve çıkışa açık limanlar, boğazlar, karasularımız, havaalanları, kara hudut kapıları, gümrük sahaları, serbest bölgelerde alınacak tedbirlerin karantina hizmetlerinin hizmeti gerektirdiği prensip ve politikalarının tespit edilmesi, araştırma ve projelerinin yayılması ve bunların uygulanması;

Başlıca hastalıkların yayılmasını önlemek amacıyla, başta deniz araçları olmak üzere, hava, kara, ulaşım ve taşıma araçlarının dezenfeksiyonu, deratizasyonu, dezensektizasyonu işlemlerinin yapılması, yaptırılması ve bu konuda belgelerin düzenlenmesi;

Gemilerin, ulusal ve uluslararası mevzuat çerçevesinde alınması gereken ve Genel Müdürlüğün en önemli gelir kaynağı olan gemi sağlık rüsumunun tarh, tahakkuk ve tahsilatlarının gerçekleştirilmesi;

Gemilere sağlık sorgusunun yapılması sonucunda, kıyı ve limanlarımıza yanaşmasında bir sakınca bulunmadığına ilişkin bir belge olan pratikanın düzenlenmesi, gemilerin yolcu ve mürettebatlarının yaşam mahalleri ile revirlerinin denetlenmesi, gemi personelinin sağlık eğitimi alıp almadığının, gemilerin gerekli ilaç ve sağlık teçhizatlarının bulunup bulunmadığının ve de bütün bunların uluslararası standartlara uygun olup olmadığının tespit edildiği medikal sertifikalarının düzenlenmesi;

Gemi adamlarının sağlıklarının denize açılmaya elverişli olup olmadığının tespit edilecek raporlarının ve bu raporları verecek olan sağlık kuruluşlarının tabi olacağı usul ve esasların belirlenmesi;

Yurt dışına çeşitli amaçlarla çıkarılan bulaşıcı hastalıklar ve korunma yolları hakkında 26 ayrı bölgede oluşturulan seyahat sağlığı danışmanlığı hizmetleri verilmesi ve bu kişilere uluslararası mevzuat çerçevesinde yapılan aşılara ilişkin uluslararası aşı sertifikasının düzenlenmesi;

Türk limanları arasında çalışan, kabotaj hakkına sahip ve belli bir tona kadar olan Türk gemileri için bir yıl geçerliliği olan yıllık gemi sağlık cüzdanının düzenlenmesi;

Yurda giriş yapacak cenazelerin kontrollerinin yapılarak, yurda giriş belgesinin düzenlenmesi ve izin verilmesi;

Sınır kapılarındaki hac ve göç gibi toplu nüfus hareketleri ile turizm ve iş amaçlı seyahat sağlığının sağlanmasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sağlık Bakanlığının dışa açılan bir penceresi konumunda olan Genel Müdürlük, hükümetimizce yayımlanan acil eylem planı ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrolü Kanununda belirtilen ve tüm kamu kuruluşlarınca yapılması zorunlu olan stratejik planı bir kamu kuruluşunda ilk kez gerçekleştiren Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü gelecek yıllarını planlamıştır. Stratejik plan doğrultusunda hazırlanan teşkilat kanunu tasarısının Yüce Meclisimizin desteğiyle yasalaşması, kurumumuzun günümüz koşullarına uygun ve daha kaliteli hizmet sunması açısından son derece önem arz etmektedir. Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, 2548 sayılı Gemi Sağlık Resmi Kanunuyla elde edilen gelirlerinden yıl içinde artan gelir fazlalarıyla ülkemizin sağlık standartlarını yükseltmek için hastanelere tıbbî cihaz almaktadır. Bu vesileyle, ülke sağlığına yapmış oldukları desteklerden dolayı teşekkür ederim.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün 2006 malî yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlara vesile olmasını temenni etmeden önce, ben, muhalefet partilerinin birtakım konuşmacılarının ve arkadaşların, buraya çıktığında maddeler üzerinde konuşmalar yapacaklarına ikide bir AK Parti Grubuna Söylev'i hatırlatmaları, son derece beni üzmüştür. Unutmasınlar ki, bu Söylev'i en iyi okuyan bu gruptur. Bu Söylev'i çok iyi okudukları için de bu desturla bu çoğunluğu almış ve halkımızın büyük bir desteğini kazanmıştır. Benim tavsiyem, kendilerinin okuduklarını anlamaları, anladıkları zaman da daha desturlu, daha halka sevecen bir yaklaşımla yürümeleridir. Bu Söylev hepimizin evinde mevcuttur. Mevcut olmakla beraber biz ve çocuklarımız okuyoruz ve okumaya da devam edeceğiz.

Ben, sözlerimi bitirirken, Yüce Meclisimize tekrar saygı ve selamlarımı iletiyorum. İnşallah bütçemiz hayırlara vesile olur.

Hepinizi tekrar en içten duygularımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Köşdere.

AK Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, Düzce Milletvekili Sayın Fahri Çakır.

Sayın Çakır, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Çakır, süreniz 9 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA FAHRİ ÇAKIR (Düzce) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı bütçesi üzerine, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin kalkınması açısından ulaştırma ve haberleşme büyük bir önemi haizdir. Ülkemiz, coğrafî konumu itibariyle, Avrupa, Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya ülkeleri arasında ulaşım açısından önemli bir yerdedir. Bu önemledir ki, Ulaştırma Bakanlığımız 2006 yılı bütçesi toplam 998 555 000 YTL olarak belirlenmiştir.

Yatırım ödenekleri, demiryolu inşaatı için 500 trilyon, liman altyapı inşaatları için 25 trilyon, balıkçı barınakları için 29, limanlar için 9,5; havameydanları için 22 trilyon, kamulaştırma için 60 trilyon olarak öngörülmüştür.

Bu bütçenin yaklaşık yüzde 66'sının yatırımlara ayrılması, Ulaştırma Bakanlığımızın ve dolayısıyla hükümetimizin yatırımlara verdiği önemin açık bir göstergesidir.

Değerli milletvekilleri, Avrupa ülkelerinde ulaşımın yaklaşık yüzde 50'sinin deniz, hava ve demiryoluyla yapılmasına rağmen, ülkemizde, maalesef, yüzde 90'ından fazlası karayoluyla yapılmaktadır. Bu yüzden ülkemizde yıllardır ulaşımda planlı, programlı bir gelişme sağlanamamış. Bu plansız gelişme de ulaşım çeşitleri arasındaki dengeyi bozmuştur. Bu sebepledir ki, AK Parti acil eylem planında ve hükümetimizin programında öngörülen ulaşım anaplanından da anlaşılacağı gibi, on yıllık sürede ulaştırma çeşitleri arasında dengeyi ve entegrasyonu sağlamayı hedefleyerek, ulaştırmaya verdiğimiz önemi bir kere daha ortaya koymaktayız.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, en etkin toplu taşıma türlerinden birisi de demiryolu taşımacılığıdır. Çok önem verdiğimiz demiryollarına, Ulaştırma Bakanlığımızın bütçesinden yatırıma ayrılan ödeneğin yüzde 77'si demiryollarımızın altyapı inşaatlarına ayrılmış, 2002 yılında ayrılan ödenek 247 trilyonken, bizim üç yıllık iktidarımız döneminde 2 katrilyon 637 trilyon 321 milyar lira olarak gerçekleşmiştir. Böylece, demiryollarımızın ödeneğinde 10 kattan daha fazla bir artış sağlanmış durumdadır.

Bakanlığımızın önemli projelerinden birisi de Hızlı Tren Projesidir. Ankara-İstanbul arasını 3 saate düşürecek olan Hızlı Tren Projesinin, Ankara-Eskişehir bölümünün yüzde 80'i tamamlanmıştır.  Yine, Ankara-Konya arası Hızlı Tren Projesi için çalışmalar devam etmektedir. Böylece, en kısa sürede, 1 000 kilometrelik hızlı demiryolu ağı sisteme kazandırılmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Ulaştırma Bakanlığımızın havayolu taşımacılığında geliştirdiği proje ve sağladığı imkânlar, sektörde büyük gelişme kaydetmiştir. Bunun sonucunda, 2003 yılında, sadece 110 adet uçağımız varken, bugün 219 adet uçak sayısına ulaşılmıştır. Bu durum, Türk Hava Yollarının dışında, özel sektöre ait 5 havayolu şirketinin yurt içinde tarifeli seferlere başlamasına ayrıca neden olmuştur. Geçmişte özenli bir çalışma yapılmadan, sadece siyasî hesaplarla yapılan havaalanları, uzun yıllardan beri ciddî bir sorundu; çünkü, ya havaalanı küçük ya ulaşım sorunu var ya da yolcu talebi yoktu. Yani, işin fizibilitesi yapılmadan havaalanları inşa edilmiş; filomuz da büyük gövdeli uçaklardan oluşmuş; dolayısıyla, seferler yapılamıyordu. Çözüm için ya havaalanını büyüteceksiniz ya da ona uygun uçak temin edeceksiniz. Havaalanını büyütmek hem zaman işi hem kaynak işi. O nedenle, Bakanlığımız, özel sektörü, bu meydanlara uygun uçaklar almaya teşvik etmiş; örneğin, Siirt Havaalanı yapıldığından bu yana hiç çalışmamış; ancak, Bakanlığımız özel sektörü teşvik ederek, bu meydanlara uygun küçük gövdeli uçaklar temin ettirmek suretiyle, seferlere başlatmıştır. Bugün, haftanın 4 günü, yüzde 100 dolulukla, bu meydanlarımıza uçuşlar gerçekleşmektedir. Bu tür açılımların sonucunda 6 500 kişiye iş alanı sağlanmış, oluşan 550 trilyon cirodan kamuya, KDV ve Kurumlar Vergisi olarak 180 trilyon kaynak ayrılmıştır.

Değerli arkadaşlar, hükümetimiz, havayolundan daha fazla istifade edebilmek için, ÖTV'siz yakıt temin ederek ve uçak biletlerindeki bazı vergileri kaldırarak, bilet fiyatlarının ucuzlamasını sağlamıştır. Bugün 49 000 000 liradan başlayan fiyatlarla ülkemizin birçok yerine seferler yapılabilmektedir.

Biz, iktidara geldiğimizden bu yana, toplam yolcu miktarı 32 000 000'dan 59 000 000’a ulaşmıştır. Bu da gösteriyor ki, Uluslararası Havayolları Birliğinin 2015 yılına yönelik Türkiye'nin yolcu tahminleri 59 000 000 olarak öngörülürken, biz, bu rakamı 2005 yılında yakalamış durumdayız. Bu yükseliş, Türk sivil havacılığının büyük bir başarısı olup, ülkemizi dünyada en hızlı büyüyen 5 ülkeden birisi haline getirmiştir.

Ayrıca, hükümetimizce sipariş edilen 59 adet yeni uçağın 3 tanesi de geçen hafta, bilindiği gibi, Sayın Başbakanımız tarafından, filomuza ve halkımızın hizmetine sunulmuştur.

Değerli milletvekilleri, deniz taşımacılığında önemli gelişmeler kaydedilmiştir. 2004'ün başından bu tarafa, ÖTV'siz yakıt temin edilmesi suretiyle sektör teşvik edilmiş, önemli ölçüde yolcu artışı sağlanmış, kabotaj hattında koster taşımacılığı gelişmeye başlamış, böylece, yük ve yolcu taşımacılığının karayolundan deniz, hava ve demiryoluna yönelmesi çalışmaları hız kazanmıştır.

Ayrıca, denizciliğimizde mevzuatla ilgili çok ciddî iyileştirmeler yapılmış, gemiadamlarının sağlık muayeneleri ve sınavlarıyla ilgili yaşanan sorunlar giderilmiş, sektör, denizcilikte geçmişi olan tecrübeli personelle takviye edilmiştir.

Deniz güvenliğiyle ilgili İspanya'yla yapılan Eşleşme Projesi tamamlanmış ve böylece, 2003 yılı itibariyle, gemilerimizin Avrupa limanlarında tutulma oranları yüzde 30'lardan yüzde 6'lar mertebesine çekilmiştir.

Değerli milletvekilleri, haberleşme sektörümüzde, bildiğiniz gibi, yıllardır özelleştirilemeyen Türk Telekom başarılı bir şekilde özelleştirilerek, ekonomimize büyük bir kaynak sağlanmıştır.

Diğer yandan, posta sektörüyle ilgili PTT Bank konseptinin 2004 Martında başlamasıyla birlikte, Posta İşletmelerinin 6 kalem olan işlem sayısı 50 kalemin üzerine çıkarılmış; 2002 yılında zarar eden bir posta işletmesi varken, bugün 100 trilyonun üzerinde kâr eden bir kuruluş haline getirilmiştir. Yine, haberleşme alanında, bildiğiniz gibi, Türk Telekom hisse devrinden önce, Rekabet Kurumunun istekleri doğrultusunda, kablo platformu ve uydunun ayrılması öngörülmüş, bunların Türksat AŞ'ye devri gerçekleşmiştir.

Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi, ülkemizde yolcu taşımacılığının yüzde 94'ü karayolundan yapılmaktadır. Bu yoğun trafiğin sonucunda da yılda yaklaşık 5-6 bin vatandaşımız hayatını kaybetmekte, 150-200 bin vatandaşımız yaralanmakta, yaklaşık 2 milyar dolar tutarında maddî hasar meydana gelmektedir. Bu yüzden, taşıma türleri arasında dengesizlik giderilerek, Avrupa Birliği standartlarına getirilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca, ülkemizde yük taşıması yapan 800 000 aracın yaklaşık 250 000'inin yaşı 22'nin üzerindedir; bunların belirli bir takvim içerisinde trafikten çekilmesi için gerekli çalışmalar yapılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, karayolu taşımacılığında büyük mesafeler kat etmiş bulunmaktayız. Yakın geçmişte Parlamentomuzun büyük tasvibiyle Karayolu Taşıma Kanunu çıkarılarak, karayolu taşımacılığı kurumsal bir niteliğe kavuşturulmuştur. Bu Kanunla, Avrupa Birliği normlarına uygun, kurumsallaşmayı esas alan ve taşımacılık mesleğine girişin üç ana temelini teşkil eden malî ve meslekî yeterlilik, meslekî saygınlık ilkelerinin karayolu taşımacılık mevzuatına girmesi hedeflenmiştir. Kısacası, modern bir taşıma mevzuatının temeli atılmış; ayrıca, daha önce kayıt altına alınamayan, ancak taşımacılık yapan kamyon, otobüs ve otobüs terminalleri, nakliyat ambarları, kargo işletmeleri gibi tüm sektör kayıt altına alınmaya başlanmıştır. Yine, bu yasa ve hazırlanan yönetmeliklerle 39 farklı belge tanımlanmış; K1, K2, K3, D1, D2, D3 lojistik ve uluslararası yetki belgelerinin alınması sağlanmış, taşıyanların ve taşınanların hakları, sorumlulukları, hem de yaptırımlarla belirlenmiştir. "Ulaşamadığınız yer sizin değildir" düsturundan hareketle denizden, havadan, karadan isteyenin istediği şekilde ulaşımını ve haberleşmesini sağlamakla yükümlü olan Ulaştırma Bakanlığımız, üzerine düşen çalışmaları azamî titizlikle yerine getirmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çakır, 2 dakikalık eksürenizi başlatıyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti İktidarının üç yılda sağladığı başarıyı, millî gelirdeki artıştan, kalkınma hızından, enflasyon ve faizdeki düşüşlerden, Türk Telekom gibi yapılan başarılı özelleştirmelerden görebilmek mümkündür.

Bu duygu ve düşüncelerle, daha fazla kalkınmış ve gelişmiş bir Türkiye için, Ulaştırma Bakanlığımızın 2006 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çakır.

AK Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı, Muğla Milletvekili Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu.

Buyurun Sayın Terzibaşıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 9 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 malî yılı Telekomünikasyon Kurumu bütçesi hakkında, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizin değerli üyeleri ve Türk Milletini saygıyla selamlıyorum.

2006 yılına çok yaklaştığımız şu günlerde ve içinde bulunduğumuz yüzyılın başı itibariyle, insanoğlu, iletişim alanında, çok büyük ilerlemeler katetmiştir. Küreselleşme süreciyle birlikte, devletler, kurumlar, organizasyonlar ve bireyler, dünyanın şu anda sahip olduğu en yüksek iletişim olanaklarını, günlük hayatın işlerliği içerisinde, çok rahat bir şekilde kullanabilmektedirler. Kullanılan teknolojik öğeler, her an yenilenen ar-ge faaliyetleriyle daha da ilerleme kaydetmekte, yeryüzü üzerindeki binlerce kilometrelik uzaklıklar ortadan kalkmaktadır. Tarih boyunca, her yüzyılın bir tanımlaması yapılmıştır. Bu bağlamda, şunu, rahatlıkla söyleyebiliriz: Bu yüzyıl, tartışmasız, telekomünikasyon ve bu sektörün sunduğu teknolojiler yüzyılı olacaktır. Böylesine önemli ve günlük sıradan yaşantımızda bile vazgeçilmez olan bu sektör içerisinde, çok tabiî ki, sektörel rekabet bir o kadar canlı ve hızlı seyretmektedir. Bu rekabet ortamı, hem ulusal hem uluslararası alanda, hem kurumlar hem de özel girişimler alanında çok ciddî ve küresel bir şekilde devam etmektedir. Bu küresel rekabet içerisinde, ülkemizin sahip olduğu güç, özellikle kendi coğrafyasında yapılan ilerlemelerle daha da anlamlı hale gelecektir.

Şunu da ifade etmek isterim ki, çok şükür, ülkemizin makro ekonomik sıkıntılarının her geçen gün ve an giderilmekte olduğu ve özellikle Avrupa Birliği sürecinde tarihimizin en etkin günlerini yakaladığımız bu periyot içerisinde, telekomünikasyon alanındaki ilerlemelerle Orta Asya cumhuriyetleri, Doğu Avrupa, Ortadoğu gibi bir çemberde örnek alınan ve örneklerini yayan bir ülke olma hedefimiz bu alandaki ana gayemizdir.

Artık net bir şekilde ifade edebiliriz ki, iktisadî alanda hedeflerine ulaşma yolunda siyasî ve sosyal perspektiflerini her geçen gün genişleterek Avrupa Birliği sürecinde varış noktasına yaklaşan Türkiye, bu başarılarını teknolojinin ve bilimin ışığında sahip olduğu kurumlarla daha da kuvvetlendirmektedir. İktidarımızın yapılandırdığı uyum yasaları neticesinde, spesifik alanlarda da mevzuatımızı yenileyerek pekiştirmekteyiz.

Telekomünikasyon Kurumunun, telekomünikasyon hizmetlerinin kullanıcılara en etkin ve verimli şekilde ulaştırılabilmesi için, var olan altyapının düzenini sağlamak ve korumak, kaynağına doğrudan giden bu hizmetlerde teknolojideki en son ilerlemeleri takip etmek ve elde edilen bilgiler ışığında bu gelişmeleri yaygınlaştırmak, hiç kuşkusuz, en önemli görevlerinden biridir.

Telekomünikasyon Kurumunun diğer bir önemli görevi de, hukukî mevzuata uygunluğu denetlemek ve bu uygunluğun esas olduğu şartları kontrol etmektir. Bu çerçevede, artan rekabet ortamı ve hiç durmaksızın ilerleyen teknolojinin yanında, Telekomünikasyon Kurumu, dinamik yapısını her an korumakla mükellef bir konum içerisindedir. 4502 sayılı Kanunla 2000 yılında göreve başlayan Telekomünikasyon Kurumunun, sahip olduğu stratejik durum gereği, her geçen gün önemi artış göstermektedir.

Kurumun, bağımsız ve idarî açıdan özerk bir kuruluş olarak, sektörde, düzenleyicilik, denetleyicilik ve yetki vermeye sahip bir kuruluş olması, hem sektörün önünü açarak güvenli ve düzenli bir şekilde gitmesini hem de ülkemize kazandırmış olduğu gelir ve her şeyden önemlisi istihdam alanı yaratıyor oluşu, önemli hususlardandır.

İktidarımız döneminde, kurumun hazineye sağladığı net gelir 1 600 000 000 YTL seviyelerindedir. 2006 yılında, Telekomünikasyon Kurumunun ülke ekonomisine yapacağı katkı, kurumun harcamalarından sonra 570 000 000 YTL seviyelerinde olması beklenmektedir.

Bu veriler bize açıkça şunu gösteriyor ki, kurum, sektör bazında sağlamış olduğu yüksek verimlilik yanında, kârlılığı ve hazineye kazandırmış olduğu değerlerle de takdire değer bir yapı arz etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Telekomünikasyon Kurumu, telekomünikasyon, radyo komünikasyon ve her türlü verici istasyonları dahil olmak üzere, ulusal ve uluslararası frekans planlaması, koordinasyonu, ulusal esasların tespiti ve ruhsatlandırılması, uygunluğunun denetimi gibi faaliyetleri, devletin ilgili tüm kurumlarıyla koordineli bir şekilde yürütmeye devam etmektedir. Bu alandaki sistematik çalışmalar, stratejik birçok nedenden dolayı çok büyük yararlar sağlamaktadır.

En son kanunlaşan ve ülke gündemindeki yeri önemli bir durum teşkil eden mobil telefonlarla ilgili 5392 sayılı Yasasının hazırlanmasında ve yasanın uygulanmasında, Telekomünikasyon Kurumunun gayretli çalışmaları ve uygulamaları olmuştur. Kurum yetkililerine ve çalışanlarına ve özellikle, bilhassa Sayın Ulaştırma Bakanımıza ve ilgili bakanlara teşekkürü buradan tekrarlamakta yarar görüyorum. 5392 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesiyle, ülkemizde, mobil telefona yönelik kapkaç, gasp, darp hemen hemen ortadan kalkmıştır.

Bir de şunu ifade etmek istiyorum: Terör olaylarında, kayıtdışı IMEI numaraları değiştirilmiş veya klonlanmış telefonlar, bombaların uzaktan patlatılmasında kullanılıyordu. Bu yasanın yürürlüğe girmesiyle, bu tehlike de büyük ölçüde ortadan kalkmış olacaktır. Ayrıca, kayıtdışı elektronik kimlik bilgisi değiştirilmiş cihazlarla ortaya çıkan büyük vergi kaçakçılığı -ki, bu milyarlar seviyesindedir- gümrük kaçakçılığı, karapara aklama gibi organize suçlar önlenerek, bu alanda çok büyük miktarlarda elde edilen haksız kazanç da engellenmiş, temiz toplum, temiz sektör özlemimizin gerçekleşmesinde önemli bir adım daha atılmıştır.

Son aldığım bilgiye göre, ülkemizde kullanılan 45 000 000 mobil telefonun, ne yazık ki, 19 000 000'u kayıtdışı olduğu için, bunlar kayıt altına alınmıştır. Çok az bir telefon, ne yazık ki, görüşmeye kapatılmıştır.

Ülkemizin, yıllık, 1 - 1,5 milyon adet yeni mobil telefon cihazına ihtiyacı vardır. Ümit ediyorum ki, ilgili sektör ve sektörler, bundan sonra mobil telefon üretiminde ağırlıklı çalışmalar yapacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, eksürenizi başlattım; konuşmanızı tamamlayınız.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Önümüzdeki yıllarda, Türkiye, mobil telefon ithal eden değil, mobil telefon ihraç eden bir ülke olacaktır.

Sektörde, ikinci el mobil telefonlar da, teknik bakımı yapılarak, garanti belgeli ve cazip fiyatlarla, ikinci el kullananlara sunulacaktır.

Avrupa Birliği ülkelerinde, mobil telefon kullanım ömrü iki-ikibuçuk yıl; oysa, ülkemizde, bir-birbuçuk yıla kadar düşmüştür. Oysa, bu kanunun yürürlüğe girerek, ikinci el cep telefonlarının kontrollü, bakımlı ve garanti belgeli, ikinci el kullanıcılara sunulmasıyla, ülkemiz, çok önemli bir savurganlıktan da kurtulmuş olacaktır.

Telekomünikasyon Kurumunun, önümüzdeki dönemde daha etkin, daha kaliteli ar-ge çalışmalarına ağırlık vereceğine inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 malî yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi, tekrar, saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Terzibaşıoğlu.

AK Parti Grubu adına son konuşmacı, İstanbul Milletvekili Cengiz Kaptanoğlu.

Sayın Kaptanoğlu, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 9 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

2006 bütçesi, Denizcilik Müsteşarlığıyla ilgili görüşlerimi sizlere ifade etmek istiyorum. Konuşmama başlamadan evvel, hem Ulaştırma Bakanlığımıza hem Sağlık Bakanlığımıza ve diğer zevatına huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Evet, denizciler, denizcilik doludizgin gidiyor. Sizlere, müsaade ederseniz, Denizcilik Müsteşarlığımızın kısa bir yaptıklarını anlattıktan sonra, denizciliğe, birlikte, üç senede nereye geldik, kısaca onları anlatmaya çalışacağım; ama, üstüne basarak şunu söyleyeyim: Denizcilik Müsteşarlığı bir örnek  çalışmayı gösteriyor. Denizcilik Müsteşarlığı, bu dar bütçesinde üç senede yaptığı faaliyetlerle, hem uluslararası hem ulusal fevkalade çalışmalar örneği vermiş. Ne yapmış; evet, denizi, denizciler yönetmeye başlamış. Artık, herhangi bir limana vardığınızda karşınızda bir denizci buluyorsunuz, (A) demeden B'yi kendileri söylüyor. Onun için, kendilerini kutluyorum.

İkincisi, uluslararası arenada başarılarına başarı katıyorlar. Nedir bu; evet, kara sayfalardan ak sayfalara geçiyorlar. Neydi bu; 2000'li senelerde  2 011 tane gemilerimiz dışarıda tutuklanırken, bugün sayı 40'a; öyle inanıyorum ki, seneye, bunlar sıfıra inecektir.

Ama, bakın, esasında Denizcilik Müsteşarlığı ne yaptı. Hiç Cengiz Kaptanoğlu'ndan, üç senedir "yedi kocalı Hürmüz tarafından idare ediliyoruz" diye duydunuz mu? Denizcilik neydi; yedi sekiz tane bakanlık, o kadar müsteşarlıktı; ama, Sayın Müsteşarımızın sayesinde, hiç müsteşarlık kisvesini öne almadan, adım adım, bütün denizcilikle ilgili olan -bunlardan biri de Sağlık Bakanlığıdır- bütün bakanlıklararası koordinasyonu sağladı ve bunların, korkuyorum, ismini saymaya başlayacağım; unuttuklarım beni affetsin; başta Turizm Bakanlığımız, başta Maliye Bakanlığımız, başta Bayındırlık Bakanlığımız ve kendi Ulaştırma Bakanlığı ve Gümrük Müsteşarlığı, DPT Müsteşarlığı... Ne yaptılar diyeceksiniz; bakın, ufacık bir misal; koruma kurulundan izin alınır, tarihse tarihinden izin alınır, belediyeyse belediyesinden izin alınır; bir marina yapmak istiyorsanız, bir liman yapmak istiyorsunuz, altı ayda bütün izinler biter ve onun için, bakın, Türkiye'ye ne kadar neler kattık; onları arz edeceğim.

Şimdi, biraz denizciliği kısaca anlatayım ve burada iki konuda arkadaşlarımın dikkatini çekeceğim; çok önemli. Bakın, deniz ticaret filomuz ne oldu biliyor musunuz; 15 000 000 deadweight oldu Türk sahipli. Bu nedir biliyor musunuz; 2004 senesi dünya pastası 400 milyar dolar. 750 000 000 deadweight dünyada gemi var. Yüzde 2'si 400 milyar doların ne eder; 8 milyar dolar ve deniz ticaret filomuz hızlıca da yenileşmeye gidiyor. 15 000 000 ton geminin de yaklaşık 10 000 000 deadweight'i yeni ve çevreci gemilerdir.

Bunu kısaca bir şey yapayım. Ro-Ro taşımacılığında, Türkiye, dünyada 3 üncü, Avrupa'da 1 inci bugün. Türkiye'de, evet, Türkiye'de, senelerdir, petrolümüz yok, ama, taşıyacak vasıtamız yoktur derdik; ama, bugün, Türkiye'de, hem hampetrolü hem ürünleri taşıyacak kapasitede filomuzun olmasının gururunu taşıyoruz. Apaçık ortada bu deniz ticaret filosu.

Geliyorum limanlara… Senelerdir bu limanlar özelleştirilmeliydi, bir tane yatırım yapılmıyordu. Sizlerden Allah razı olsun, Özelleştirme İdaresinden Allah razı olsun. Sevgili Bakanımızla beraber çalışmalar yapıyorduk; onbeş sene evvel dedim ki, bu Devlet Demiryolları özelleştiği zaman, hem Türkiye'ye katkısı büyük olacak hem kendi yenilenmesini yapacak hem aynı kârı elde edeceğiz. TDİ'de de özelleşirseniz, işte deniz turizmi patlayacak. Neticede, limanlar özelleşti, özel limanlar yapıldı ve Türkiye bir liman cenneti oldu. Nasıl oldu; rekabeti ortaya koyduk. Devlet oradan çekildi; kaliteli bir yükleme boşaltma ve limancılık anlayışını getirdik. Ne yaptık, Türkiye bundan ne kazandı; bakın tarihe, 2000'li yılların evveline gidin; Türkiye'ye gelen gemiler, iki ay, üç ay, onbeş gün veya bir hafta sıra beklerlerdi, ceza olarak demoraj verirdik. Neydi demoraj; yani, ödenen cezaydı. Bu, Türkiye'den çıkan dolardı; ama, şimdi, ne oluyor biliyor musunuz; Türkiye'ye, yine, 150 000 000 ton yükler geliyor, aksine, demoraj değil, dispeç alıyoruz şimdi; yani, onun tersi, prim alıyoruz ve döviz tasarrufu sağlıyoruz. İşte, Türkiye'nin limancılığı bu anlayışta.

Gelin, bundan sonra iki tane parlayan yıldızımız var; birisi deniz turizmidir, birisi gemi inşa sanayii ve yat inşa sanayiidir. Ne yaptık gemi inşa sanayiinde; evet, bugün, Ulaştırma Bakanlığımız, Denicilik Müsteşarlığımızın koordinesinde hem tersane, Tuzla mevkiini hatırlarsınız, ona 4 tane daha yer ilave edildi en aşağı ve bakın, Trabzon'dan en aşağı İskenderun'a kadar ve bunların Ordu'da olanı işine başladı; Karadeniz- Ereğli, inşallah, nisanda başlıyor; İzmit'tekiler haziranda, martta gemi inşaına başlıyor; Yalova'da önümüzdeki yılın ikinci çeyreğinde başlar.

Yat inşaına gelince; aynı, Milas-Ören'de 400 dönüm yer, Yalova- Hersek'te 400 dönüm yer ve diğerleriyle beraber 1 000 000 dönüm daha yer yatçılara tahsis yapıldı; ama, yatçılara… Dün boat şow vardı, devam ediyor. Denizciliğe sevgisi olan arkadaşlarımı -ki, bu Meclisin var- boat şow'a davet ediyorum. Dün orada bir arkadaşıma rastladım. Bu yatı nerede yaptın diyor; "Tuzla'nın Aydınlık mevkiinde, dağda dere içinde yaptım" diyor.

Ne yaptık; bakın, ne yaptık; şimdi, size en büyüğünü anlatayım. Gemi inşada, bugün, 0 ile 25 000 ton gemi arasındaki kimyevî madde gemilerinde Avrupa'da birinciyiz. Ne yapıyoruz; 1 050 000 ton gemi inşa etmişiz 2004'te, yüzde 60'ını ihraç etmişiz, 15 000 tonluk bir kimyasal gemiyi 25 000 000 dolar ile 35 000 000 dolar arası ihraç etmişiz. İyi mi bu; kötü demek mümkün değil.

Gelin, yat inşaat sanayiine bakın ne diyeyim, gelin Tuzla'ya misafirim olun, gidelim Yıldız'a. İşte yabancı sermayenin önemine değineceğim. Yıldız'a yabancı sermaye gelmiş İtalyan. 1987'den bu yana dünyada yapılan 40 metreden büyük yatların yüzde 60'ı Yıldız Tersanesinde yapılıyor. Bugün, Yıldız Tersanesinde 45 metre 2 tane, 50 metre 2 tane; yanlış anlamayın, 80 metre yelkenli yat yapılıyor; a'dan, z'ye burada yapılıyor. 55 000 000 euroya ihracat yapılıyor. Bunun içindeki diyelim ki ne kadar, 5,5 milyon euroluk tesisatı var, 8,5 milyon euroluk kendi donanım şeyleri var; 14'ü çıkarırsanız 41 000 000  euro Türkiye'de katmadeğer yaratıyor ve orada 500 kişi çalışıyor. 1,80 metrelik yatta 500 kişi çalışıyor.

Allahaşkına deniz turizmine gelelim. Deniz turizminde yat turizmi, günübirlik turizm ve kruvazör turizm. İşte liman masraflarını bir korkusuz indirdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaptanoğlu, 2 dakikalık eksüre veriyorum size; konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

CENGİZ KAPTANOĞLU (Devamla) - Liman masraflarını indirdik, hiçbir, Devlet Demiryolu zarar etmedi ve dolayısıyla ne oldu; Devlet Demiryolları da bu liman masrafı indirilen kârından daha fazla kâr etti ve limanların özelleştirilmesiyle, iki limanının özelleştirilmesiyle 825 000 000 dolar, 7'si bittiği zaman 2 milyar doları geçer. Demiryolları bunu kendi rehabilitasyonunda kullanır; yine, her sene oradan alacağı ücretlerle o kârını yapmış olur. Bakın, gelin, TDİ özelleşti, bunun içinde Kuşadası var, Galataport var, onu söylemem lazım, söyleyeyim; bakın 2 tane kruvazör limanımız vardı bizim; bir tanesi Kuşadası'ydı, bir tanesi İstanbul'du. İstanbul'da Salıpazarına gidin şimdi, o gün Kuşadası da öyleydi, yolcu salonlarınıza hayvan bağlasanız durmazdı. Özelleştirmenin manası neydi; o özelleştirmeyi alan kişi orayı çok güzel, günün şartlarına göre, o zengin  turistin geleceği gibi daha modern yapmasıydı ve o modern yatırımı yapmalıydı. Gemi bağlıyordu, kıçı bağlıyordu başı açıkta kalıyordu ve bunları düzenlemek için yapılan yatırımlar... Sonra ne oldu, 2 tane yer 8'e çıktı.

Bakın, biz Bodrum'da, Halk Partili belediye başkanı olmasına rağmen, kruvazör liman yapıyoruz. Efendim, Halk Partisi olmasına rağmen, 400 dönüm yere, orada yat inşa sanayi yapıyoruz.

HALİL AKYÜZ (İstanbul)- Hemşerim, neye rağmen?!

CENGİZ KAPTANOĞLU (Devamla) - Bir dakika, söyleyeyim. Neye rağmen, onu söyleyeyim.

YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) - Onu geç…

CENGİZ KAPTANOĞLU (Devamla) - Onu söyleyeyim, onu söyleyeceğim. Bütçe konuşmalarına geleceğim… Bunları bilin. Belki…

BAŞKAN - Sayın Kaptanoğlu, süreniz doluyor; lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

CENGİZ KAPTANOĞLU (Devamla) - Belki sizin belediye başkanlarınız haber vermiyor bunları.

Göcek'te arıtma tesisleri yapılıyor şimdi. Antalya'da -Deniz Beyin bunları bilmesi lazım- Antalya Limanında kruvazör liman kapatılmıştı. Alanya'ya bir tane kruvazör gemi gelmiyordu. Antalya'nın serbest bölgesi kapatılmak üzereydi. Antalya'ya, şimdi, günde 7 tane, günde 600 000 dolar getiren kruvazör gemi geliyor. Alanya'ya geliyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaptanoğlu…

CENGİZ KAPTANOĞLU (Devamla) - Bitti Başkanım.

BAŞKAN - Şimdi, şöyle; prensipleri bozarsak, herkesde aynı şey olabilir. Ben teşekkür etmenizi istirham ediyorum. Kalanını Sayın Bakan tamamlar efendim. Teşekkür ediyorum sizlere, sağ olun.

Mikrofondan teşekkür ederseniz Sayın Kaptanoğlu... Açtım, buyurun.

CENGİZ KAPTANOĞLU (Devamla) - Efendim, çok teşekkür ediyorum.

2006 bütçesinin memleketimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim Sayın Kaptanoğlu.

Sayın milletvekilleri, AK Parti Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Anavatan Partisi Grubu adına ilk konuşmacı, Ankara Milletvekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Sayın Kurtulmuşoğlu, Sayın Tüysüz'le ortak kullanacaksınız sürenizi. Buyurun efendim, 23 dakikalık süreniz var.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 2006 yılı bütçesi verilerine bakıldığında, sağlığa ayrılan payın, sağlık hizmetlerini karşılamanın çok gerisinde olduğu açıkça görülecektir. Sağlık, her geçen yıl bir önceki yıla göre daha fazla yatırım isteyen, hızla gelişen teknolojiye ayak uydurmayı gerektiren ve personelin sürekli eğitimini kapsayan bir alandır. Eğer insanlarımıza dünya normlarında ve gerçek anlamda sağlık hizmeti vermek istiyorsanız, bunları yapmak zorundasınız. Ne yazık ki, her alanda olduğu gibi sağlık alanında da bir iyileşme var gibi gözükse de, gerçek tablo ve yaşananlar, olayın hiç de böyle olmadığını göstermektedir.

1990'lı yılların başında ülkemizin gayri safî millî hâsıladan yatırımlara ayrılan payı yüzde 10'lar düzeyinde seyrederken, bugün bu oran yüzde 4'ün altına düşmüştür. Yatırım öngörmeyen bir bütçenin sorunları çözmesi, istihdam yaratması, işsizliği önlemesi olası değildir. Gelir dağılımındaki dengesizlik ve adaletsizlik, yoksulluk ve işsizlik, tüm ülke gündeminin yakıcı sorunları arasında yer almaya devam etmektedir. İşsizlik ve yoksulluk, bir diğer ifadeyle, daha fazla sağlık hizmeti ihtiyacı demektir; sağlık şemsiyesi altında bulunanların sayısının azalması demektir; bir diğer ifadeyle, çaresizlik demektir.

Bugün sağlık alanında reform yaptığını söyleyenlere sormak istiyorum; iktidara geldiğiniz günden bu yana, kaç Bağ-Kurlu primini ödeyemediği için sağlık hizmetlerinden faydalanamaz duruma düşmüştür, kaç SSK'lı işsiz kaldığı için sağlık hizmeti alamaz durumdadır; bu vatandaşlarımızın aileleri ve çocukları, bakmakla yükümlü oldukları yakınları ne durumdadırlar?! Siz, ne hastane sayısında ne hekim ve hemşire sayısında ciddî bir artış ve iyileşme yapmayacaksınız ne de sağlık hizmetlerinde bir yenilik getirmeyeceksiniz, sağlık çalışanlarının özlük haklarıyla oynayacaksınız ve ortaya çıkıp birtakım yasal düzenlemeler adı altında sağlıkta reform yaptım diye bahsedeceksiniz! Bir hekim olarak, bunu nasıl gerçekleştirdiğinizi gerçekten çok merak ediyorum. Yoğun bakım ünitelerinde ayda 8-9 nöbet tutan hemşire ve doktorların nöbet sayıları mı düştü?! Hastanelerde yeni üniteler mi açıldı?! Sağlık yatırımlarında bir artış mı yaptınız?! Ulaşılmayan randevu telefonlarından başka, gözle görülür bir değişiklik yoktur sevgili arkadaşlarım. AKP Hükümetinin yaptığı, Ali'nin külahını Veli'ye, Veli'nin külahını Ali'ye giydirmekten öte bir şey değildir.

Gelelim, hükümetin deyimiyle "ülkemizin değişen ve gelişen yüzüne!" Uzağa gitmeyelim. Ramazan ayında, yerel yönetimler tarafından açılan, yürekleri parçalayan, dramatik görüntüler oluşturan iftar çadırları bile ekonomik tablonun çarpıklığını gözler önüne sermektedir. Resmî verilere göre, Türkiye'de, nüfusun yüzde 43'ü yoksulluk, yüzde 12'si de açlık sınırı altında yaşamaktadır. Yapılan araştırmalar, Türkiye'de, yaşanan ekonomik kriz ve uygulanan sosyoekonomik politikalar sonucu, gelir dağılımındaki adaletsizliğin alt gelir grubunda bulunanlar aleyhine geliştiğini, bozulduğunu ortaya koymaktadır.

Değerli arkadaşlarım, IMF, Türkiye'nin sağlık ve sosyal güvenlik  sistemini liberalizmle uyumlu hale getirecek adımların 2005 yılında -yıl bitmeden- atılmasını, 2006 bütçesinin de buna göre hazırlanmasını istiyor. Çalışanların, yoksul kesimlerin sorunlarını görmezden gelen, toplumun bu kesiminin çığlıklarına kulağını kapatan AKP İktidarı, IMF'nin direktiflerini hiç tereddüt etmeden, gözünü bile kırpmadan yerine getirmektedir. AKP Hükümetinin, IMF ve Dünya Bankası istemleri doğrultusunda, emekli yaşının yükseltilmesi, emekli aylıklarının vergilendirilmesi, aylık bağlama oranlarının düşürülmesi yönündeki icat ve icraatlarını yakından takip etmekteyiz.

Bütçeler, sadece rakamlardan ibaret değildir. Bütçeler, aynı zamanda, malî ve sosyal yönleri de ifade ederler, toplumu ve insan yaşamını ifade ederler. Bütçelerin sosyal boyutu, sokaktaki insanın nasıl bir hayat süreceğinin göstergesidir. AKP'nin bütçesinde, sokaktaki insan yoktur, toplum yoktur. AKP'nin, IMF borçlarının kıskacında, insan yaşamını, toplum yaşamını görmezden gelen bir borç ödeme bütçesi vardır. Ne yazık ki, bu hükümet, iktidara gelirken, borçları ödeme ve azaltma konusundaki bu sözünü de unutmuş, bütçedeki bu acı tabloya rağmen, AKP iktidara geldiği günden bu yana, iç ve dış borçlarımız yüzde 40 - 45 artmıştır.

Değerli milletvekilleri, asıl kıyametin ise, sosyal güvenlikte yapılmak istenilen değişiklikler noktasında kopacağı şimdiden görülmektedir. AKP Hükümeti, SSK hastanelerini Sağlık Bakanlığına devrederek, start vermeyi düşündüğü genel sağlık sigortasını yasalaştırmaya çalışıyor. Kamu kurum ve kuruluşlarına ait sağlık ünitelerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesine dair kanun tasarısı yasalaştıktan sonra, sağlık kurum ve kuruluşlarına ait hastaneler ve sağlık birimleri, çalışan personel ve taşınır, taşınmaz malları dahil olmak üzere, her türlü hak ve yükümlülükleri ve bütçe ödenekleriyle birlikte Sağlık Bakanlığına devredildi. Bu devirle birlikte, sağlığın tek elden yönetimi yapılırken, altyapısı tam hazırlanmadığından çok büyük israflar yapılmış, arkasından gelen özel sağlık kuruluşlarına sevk istemiyle aynı israf devam etmiş olup, özde doğru olan politikalar, yanlış uygulanmıştır.

Sevgili arkadaşlarım, bundan bir misal vereyim. SSK ve Sağlık Bakanlığı hastaneleri birleştirildiğinde, depoda bulunan ilaçlar, SSK'da bulunan ilaçlar, nasıl olmuş ise, bürokratik engellere takılarak harcanamamış, miadı geçmiştir, devleti 6 trilyon zarara sokmuştur. Bu da şunu gösterir; bir şey yaparken, ilkönce temeli, altyapıyı hazırlayacaksınız, ondan sonra bir yere bağlayacaksınız hastaneleri; altyapısı nasıl olursa olsun deyip yapamazsınız. Mallarını aldınız; ama, ilacı dağıtamadınız, bu devleti 6 trilyon zarara soktunuz. Bu vesileyle geri ödeme kuruluşları hastanelerin parasını ödeyemez hale gelmiştir ve yüzlerce hastane icra muamelesiyle karşı karşıyadır, SSK açığı da 4 katrilyon daha artmıştır.

Sayın milletvekilleri, önemli olan, sistemi bozan, sistemin yapısına uymayan uygulamaların ve ödemelerin sisteme uygulanması ve bir daha dışarıdan müdahale edilmeyecek bir yapıya kavuşturulmasıdır. Sağlık sigortası sisteminin, sözde tüm toplumu içine alan bir sistem olacağı, herkesin ödediği prim karşılığında hizmet satın alacağı, ödeyemeyenlerin primlerinin ise devlet tarafından karşılanacağı, böylece tüm toplumu içine alan bir sağlık ağının oluşturulacağı ileri sürülüyor. 2006 yılı bütçe verilerine göz atıldığında, AKP'nin ne yapmaya çalıştığı açıkça görülmektedir. Devlet, sağlığa ayırdığı payı kayda değer oranlarda artırmak zorundadır. Avrupa Birliği ülkelerinden Almanya'da genel bütçeden sağlığa ayrılan pay yüzde 17, Fransa'da yüzde 16, Hollanda'da yüzde 15, İngiltere'de yüzde 14 iken, Türkiye'de yüzde 5'ler düzeyinde devam etmektedir. Bu oranları kişi başına düşen sağlık harcaması olarak tabloya dökersek, Amerika Birleşik Devletlerinde kişi başına 5 400 dolar, Hollanda'da 2 555 dolar, Yunanistan'da 1 500 dolarken, Türkiye'de 180 dolar civarındadır. Bu nedenle sağlığa ayrılacak payın mutlaka artırılması gerekir diyoruz. Aksi durumda, uygulama şansı toplumsal eşitsizliğe yol açacaktır, yani parası olan, primi ödeyen hizmeti satın alacak, ödeyemeyen ise ölmeyi bekleyecektir.

Özelleştirmelerde, insan ya da toplumsal fayda değil, kâr önplandadır.

Ancak parası olanın sağlık hizmetinden yararlanacağı bu sistemde, kâr ve toplumsal fayda iki zıt grup gibi birbirini itecek, geniş halk kesimleri için sağlık, Anayasanın 56 ncı maddesine rağmen herkesin eşit yararlanması gereken, toplumsal bir hak olma özelliğini kaybedecektir.

Sayın Bakan, hastanelerde performans uygulamasına geçtiniz. Hem sağlık personelinin ücretlerinin iyileştirilmesi hem de personelin daha verimli çalışması için bu uygulamaya geçtiniz.

Niyetiniz başlangıçta iyi olması için idi; fakat, bire bir konuşmalarımda zamanında sizleri uyardım. Bu performans uygulaması ilk bakışta iyi gibi gözükmesine rağmen sorunları çok olur demiştim. İşte, bugün onları yaşamak üzereyiz. Hastanelerde servislerdeki klinik şefleri huzursuzdur, birbirlerine karşı tatsız muameleler uygulamaktadırlar. Bunun sebebi neydi; şimdi, olay ağır ağır kendini gösterdiğine göre, çoğu hastanelerde bunlardan en göze çarpanlar, servisler arasındaki huzursuzluklar had safhalardadır. Örneğin, bu arada onu da söylemeden geçemeyeceğim Sayın Bakanım, eczacılar da bu hastanelerde çalışıyorlar. Bu hastanelerde çalışan eczacıların çalışma koşullarına rağmen ücretlerinin ve performanslarının eşit olduğuna kani değilim; bunlara da bir bakıp, düzeltmenizde yarar var diye düşünüyorum.

Sayın Bakan, performans uygulaması çok yerinde bir önlem değildir. Bunların çok mahzurları vardır. Hekimleri suçlamak istemem; ama, hastanın şikâyetine göre, basit bir grip hastalığının teşhisini koymak için direkt akciğer, tam kan ve tam idrar tahlili isteyerek, teşhis konulabileceği halde, bugün, şimdi ne oluyor; performans var diye, rutin biyokimya ve tomografi MR istenmektedir. Kimden çıkıyor bu para; devletten çıkıyor. Sonuçta, bunu yine, devlet ödeyeceğine göre, bu performans uygulaması yerine doktorların ve sağlık personelinin özlük haklarını düzeltseydiniz de, sağlık personeli emekli olduklarında ömrünün kalan kısmını insanca yaşasalar daha iyi olmaz mıydı.

Aile hekimliği sistemini üç aylık acil eylem planında olmasına rağmen, üç yılınız dolduğu halde uygulamadınız, uygulayamadınız. Pilot uygulamanızda dahi başarılı değilsiniz.

Bu arada, bütçe konuşmanızda, ülkemizde görülen ve turizmi çok olumsuz şekilde etkileyen salgın hastalıklardan hiç bahsetmediniz, Malatya'dan hiç bahsetmediniz. Ankara'da geçen sene ishal var denildi ve yetkilileriniz ayrı ayrı beyanlar verdi, bunu Sağlık Bakanı olarak sizden beklerdik.

Sayın Bakan, zamanında çakılı kadro dediniz, yanlış yaptınız. Şimdi, antidemokratik bir uygulama olan mecburî hizmet yasasını doğu ve güneydoğuya doktor gönderebilmek için getirdiniz; ona da sesimiz çıkmadı. Kuralar çekildi, kuraya katılan 990 hekimin çoğu doğuya giderken, ne tesadüftür ki, 4 hekime, kuradan, çalıştıkları hastaneler çıkmıştır. Bu nasıl hakkaniyetse, onu da anlamış değilim.

Sağlık Bakanlığına geldiğiniz günden beri bürokrasi üzerinde çok oynamalar yaptınız. Gerek merkez teşkilatınızda ve gerekse taşrada üçüncü periyot kadrolaşma hareketine başladınız.

Sayın Bakan, bu da yetmedi; siz bir bilim adamısınız, bilimde siyaset olur mu? Yeni çıkardığınız ve Anayasa Mahkemesinde olan yasayla, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi ile Atatürk Üniversitesindeki kendi siyaset anlayışınızda olan doçent ve profesörleri, Ankara, İstanbul ve İzmir'de klinik şefi olarak atadınız; bu atamalarda da hangi bilimsel kriterleri gözönüne aldığınızı merak ediyorum doğrusu.

Yani, ne olmuş oluyor Sayın Bakan; bal tutan parmağını yalar mı olmuş oluyor şimdi!

Değerli arkadaşlarım, bizim muhalefet anlayışımızın gereği, iktidarın eksiklerini, uygulamada yaptıkları yanlışları yapıcı eleştirilerle burada dile getirmek ve alternatif öneriler sunmaktır. Bunun yanında, yapılan doğruları söyleyerek takdir etmek, desteklemek de bu anlayışımızın bir gereğidir.

AKP Hükümeti döneminde sağlıkta KDV'nin yüzde 8'e düşürülmesi, ilaç fiyatlarında 5 ülke içinde en düşük fiyatın esas alınması, yeşilkartlıların kapsamına ayakta tedavi masraflarının dahil edilmesi, semt polikliniklerinin çoğaltılması tarafımızca takdirle karşılanan hizmetler olup, tüm emeği geçen ve bu hizmetlerde görev alan arkadaşlara şükran ve teşekkürlerimi sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, insanların bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik halinde olması için herkese adil sağlık hizmeti verilmelidir diyoruz. Bunun için de, devlet, herkese adil ve erişilebilir, yeterli sağlık hizmeti sunmalıdır. Yoksulların primleri devlet tarafından karşılanmalıdır.

Farklı gelişmişlik ve gelir düzeyine sahip, sağlık yönetimi konusunda yeterli bilgi birikimi ve altyapısı olmayan yerel yönetimlere hastaneler devredilmemelidir.

İnsan kaynaklarının dağılımını olumsuz etkileyecek, müdahalelere izin verilmeyecek yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Hastane yönetimleri yetkilendirilerek konunun uzmanı profesyonel yöneticilere verilmelidir.

Özel hastanelerden satın alınacak sağlık hizmetlerinde kamu kurumlarını büyük zarara uğratacak, dürüst yatırımcıların aleyhlerine olacak olası yolsuzlukların önlenmesi için satın almada standartlar ve etkin denetim oluşturulmalıdır.

SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı tarafından farklı normlarda sunulan sosyal sigorta yardım ve şartlarında birliktelik için kurumların kendi içindeki farklılıklar giderilmelidir.

Kamu kaynaklarını adil ölçülerde kullanıma sunabilen, ulaşılabilir ve çağdaş hizmet verebilen sosyal yardım ve sosyal hizmetler sistemi ivedilikle harekete geçirilmelidir.

Mevcut işçi ve işverene dayalı primli sistem, devleti de kapsayacak şekilde, yeniden yapılandırılmalıdır.

Konuşmamı tamamlarken, uyarılarımızın iktidar tarafından dikkate alınması temennisiyle, herkesin sağlıktan eşit olarak faydalandığı ve hastane kapılarında kuyrukların olmadığı, insanlarımızın ölmediği günlerin özlemiyle, 2006 yılı bütçesinin, artısıyla eksisiyle, ülkemize hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım.

Hürmetlerimle. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kurtulmuşoğlu.

Anavatan Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Turan Tüysüz; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkanım, Sayın Hocamdan kalan süreyi de kullanabilir miyim?

BAŞKAN - Kullanırsınız, kullanırsınız.

Buyurun.

TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Teşekkür ediyorum, sağ olun.

SUAT KILIÇ (Samsun) - 23 dakikan var…

TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Teşekkür ediyorum, sağ olun arkadaşlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 yılı Ulaştırma Bakanlığı ve bağlı kuruluşların bütçeleriyle ilgili olarak Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Grubum adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, bugüne kadar, gerek ulusal ve gerekse uluslararası alana, öğretimden eğitime, sağlıktan çalışma hayatına, dışpolitikadan güvenliğe kadar pek çok konuda istenilen gelişmeyi gösterememiştir. Yapılması gereken, yeni bir heyecan ve anlayışla, tüm alanlarda reorganizasyona gitmektir.

Türkiye, özellikle, son yıllarda, kalkınma politikaları üretimi yerine, finans rantçılığına, insan hakları ve demokratikleşmede esnek bir devlet ve hukukun üstünlüğü yerine, katı bir devlet yapısına, temel sosyal politikalarda ise, âdeta, insanını sefalete terk etmiş bir yönetim anlayışına doğru hızla kaymıştır. Yani, Türkiye, içerisinde bulunduğu problemleri, kendi özkaynaklarıyla çözme imkânlarını kullanamamaktadır. Bunun yerine, günü kurtarma, çıkarcılık ve kamuda pay kapma yarışına endekslenmiş bir yapısal sistemin yarattığı bütçe gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Değerli milletvekilleri, bu bütçe vesilesiyle yapılan ekonomik tartışmalarda, enflasyonun düştüğü, büyümenin artmış olduğu ve enflasyondaki düşmeye bağlı olarak da faizlerin düştüğü ifade ediliyor; bunlar doğrudur ve gerçekten sevindirici sonuçlardır. Bu süreç, 2000'li yıllarda, zaten, izlenen malî istikrar programının doğal bir sonucudur. 2002 yılında enflasyon yüzde 70'ten yüzde 30'lara düşmeye başlamış ve büyüme 2002 yılında ortaya çıkmıştır. Bu süreç, 2003, 2004 yıllarında aynı istikâmette devam etti. 2005 yılında ise, bu büyümenin ve düşen enflasyonun halk kesimlerine sanal olarak yansıdığını görmekteyiz, gerçek anlamda yansımadığını görüyoruz.

Hükümetin getirdiği bu bütçenin, yeni bir IMF anlaşmasının gölgesinde hazırlandığı ortadadır. Bugüne kadar IMF'yle anlaşma yapan bütün ülkelerde, ekonomik ve toplumsal dokunun iyileşmediği, tam tersine zarar gördüğü anlaşılmıştır. Bu toplumsal dokunun en önemli kesimleri de, ortadirek diye adlandırdığımız memur, işçi, emekli, çiftçi, esnaf ve sanatkârlardan oluşan kesimlerdir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de 8 333 kilometrelik kıyı şeridinde -ufak çapta olanlar hariç- yaklaşık, 300 liman ve kıyı tesisi mevcuttur. Yapı şekillerine göre, bunlar, liman, iskele, yat limanı, balıkçı barınağı ve çekek şeklindedir. Bunların toplamından geçen mal ise yılda 200 000 000 ton kadardır. Singapur limanında yılda yüklenip boşaltılan mal ise 425 000 000  tondur. Üç yanı denizlerle çevrili Türkiye'nin toplam limanları, bir Singapur limanı kadar değildir.

Ülkemizin limanları, yaklaşık olarak yılda 140 000 000 ton yük elleçleme kapasitesine sahip olup, toplam gemi yanaşma uzunluğu 33 kilometreyi geçmemektedir. Ayrıca, yılda 180 000 000 ton kapasiteli petrol ve petrol ürünleri yükleme, boşaltma tesisleri bulunmaktadır. Türkiye'de İzmir, Haydarpaşa ve Mersin Limanları dışında, limanların iç bölgelerle bağlantısını sağlayan demiryolları bağlantısı yoktur. Arkasında yeterli ulaşım ağı bulunamayan kıyı tesisi beklenen hizmeti sağlayamaz. Liman yatırımı, karayolu, demiryolu altyapı iyileştirilmesi veya yeni hatların inşaıyla paralel yürütülerek, eşzamanlı olarak hizmete açılmalıdır.

Ülkemizde bu yatırımlar, farklı kurumlar tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu konuda koordinasyon büyük önem arz etmektedir. Bu konuda DLH'ya büyük görev düşmektedir.

Ülkemizin liman altyapısının iyileştirilmesinde de, yeni yatırımların gerçekleştirilmesinde de en önemli darboğaz malî kaynak teminidir. Bu nedenle, büyük liman yatırımlarının genel bütçe dışında dışkredili ve yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir.

3348 sayılı Yasa çerçevesinde kamu limanlarının inşaından sorumlu kuruluş olarak DLH Genel Müdürlüğü, 3996 sayılı Yap-İşlet-Devret Kanunu ve eki yönetmelikler çerçevesinde, Türkiye ekonomisine önemli katkılar getirecek olan, özellikle kısa vadede getirisi yüksek projelerin, özel sektör tarafından ele alınmasına imkân sağlanmalıdır. Bu konunun olması gerekir. Bu konuda Galataport, Kuşadası ve Yarımca Limanı ihaleleri hâlâ hafızalarımızdadır. Bu hükümetin, özellikle Ulaştırma Bakanlığının bu konudaki karnesi çok zayıftır.

Değerli milletvekilleri, yük ve yolcu taşımacılığında karayolu dışında, demiryolu, deniz ve havayolu gibi alanlara öncelik verilmek istense de, her ülkede değişen oranlarda çeşitli nedenlerle, karayolunu kullanma zorunluluğu vardır. Mademki karayolunu belli ölçüde kullanma mecburiyetimiz var, o zaman, bu konuda ne gibi tedbirler alınması gerektiğini konuşmalıyız.

Birinci ve vazgeçilmez unsur, yolculuğun ve taşımacılığın ekonomik olabilmesi; yani, en az maliyetle yapılabilmesidir. Gelişmiş ülkelerin eskiyen teknolojilerini ülkemize getirerek ulaştırma sorununu çözemeyiz. Yapmamız gereken acil bir ulaştırma modeli geliştirmektir.

1983-1993 yılları arasında, rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal'ın çabalarıyla, ülkemiz tarihinde ilk defa ulaştırma anaplanı yapılmıştır. Bu plan, ilgili tüm sektörleri kapsayan ve somut kararlar dizisiyle sonuçlanan ilk ve son plan olması sebebiyle, bizim açımızdan çok önemlidir. 15 bakanlık, 40 kuruluş ve özel sektörün katılımıyla koordine edilmiştir. Rahmetli Özal da bu toplantılara bizzat kendisi iştirak etmiştir.

Bugün gelinen noktada, Ulaştırma Bakanlığının ulaştırma anaplanı stratejileriyle ilgili projesini büyük memnuniyetle karşılıyoruz. Bu projenin uygulanması için kamu kurum ve kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin katılımının en yüksek seviyede olması projenin uygulanması açısından önemlidir.

Değerli milletvekilleri, hükümetin acil eylem planında yer verdiği duble yolların, karayollarına ait toplam 60 000 kilometre civarında olan yolların dörtte 1'ine tekabül eden 15 000 kilometrelik bölünmüş yol ihtiyacının nasıl tespit edildiği halen bilinmemektedir; ancak, süre içinde yapılarak tamamlanmaya çalışılan duble yollarda mühendislik ikinci plana atılıp, yolların bir an evvel bitirilmesi öne çıkınca, sorunlar da kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Bu yolların siyasî yatırım malzemesi olarak yapılmasının neticesi mal ve can kaybı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir bakınız, 1983 yılında Anavatanla başlayan otoyol projelerine, bir de AK Partinin 2003 yılında başlayan duble yol projelerine, buna dikkatinizi çekmek istiyorum.

Bir başka nokta ise, Karayolu Taşıma Kanunundaki değişikliklerin yönetmeliklerle uygulamaya konulmasında karşılaşılan zorluklardır. 100  kilometreye kadar şehirlerarası yolcu taşımayla ilgili düzenlemelerinde, özellikle D1 yetki sahibi olanların mağdur edilmemesi gerekmektedir. Karayoluyla yolcu taşımanın en önemli ayaklarından biri de, ülkemizi baştan başa kateden, gece gündüz demeden hizmet üreten, 3 milyar dolar iş hacmi, 7,5 milyar dolar yatırım ve 350 000 insana istihdam yaratan otobüsçülerimizin sektörde ayakta kalmaları için, şehirlerarası yolcu taşımacılığı yapan firmalara, ÖTV ve KDV oranlarının düşürülmesi yönünde hükümetin çalışma yapmasının, karayolu taşımacılığını rahatlatacağına inanıyoruz.

Ülkemizdeki kadar otobüsle yolcu taşımacılığı ve kamyon yük taşımacılığı yapan başka bir ülke yok. 500'den çok firma, 10 000'e yakın otobüsle, kentlerarası yolcu taşımacılığı yapıyor. 1970 ile 2004 yılları arasında kamyon sayısı yüzde 8,5 oranında artmıştır. Bu kamyonların önemli bir bölümü de ekonomik ömrünü doldurmuş durumda. AB standartlarına göre, bizim kamyonların Avrupa ülkelerinde çalışması mümkün değil. Karayollarımızda, 20 yaş üstü taşıma ve yük araçlarıyla çıkılan trafikte, hem çevre sorunları hem de trafik sorunlarıyla karşılaşılmaktadır. Bu araçların trafikten çekilmesi veya araçların yenilenmesi için bir teşvik sistemi oluşturulmalıdır. Hurda indirimi veya KDV, ÖTV indirimleri söz konusu olursa, karayollarımızda, daha güvenli, teknolojisi yeni araçlarla seyahat ve taşıma imkânı bulunacak, bu da, ülke ekonomisine 1,3 milyar dolar ciddî bir katkı sağlayacaktır.

Avrupa-Asya transit taşımacılığının sadece karayollarıyla olması halinde ortaya çıkacak olumsuzluklar gözönünde tutularak, ülkemiz, Avrupa-Asya trafiği için tüm ulaştırma sektörlerini kapsayan kombine taşımacılığının terminali haline getirilmelidir. AB ülkeleri, özellikle Trans Avrupa Projesinin ülkemiz üzerindeki ağının güçlendirilmesi önem arz etmektedir.

2003 yılı Katılım Ortaklığı Belgesinin kısa vadeli hedefleri arasında, ulaştırma konusundaki Avrupa Birliği mevzuatına uyum ve uygulama için bir program kabul edilmesi bulunmaktadır. Türk karayolu taşımacılık pazarının AB taşımacılık pazarına entegrasyonu için çalışmalar hızlandırılmalı ve karayollarında tehlikeli, yanıcı madde nakli ile Türkiye Otobüs ve Otokarlarla Uluslararası Arazi Yolcu Taşımacılığı Anlaşması (INTERBUS) ile birlikte, ASOR Anlaşmasının yükümlülükleri konusunda, Bakanlık, gerekli denetim ve uyum yönetmelikleri, acilen çıkarmalıdır.

Değerli milletvekilleri, gelelim havacılık sektörüne. 1900'lü yılların başında kendini göstermeye başlayan sivil hava taşımacılığı, ilerleyen teknolojinin olanaklarıyla birlikte, gelişmesini hızlı bir şekilde günümüze kadar sürdürmüştür.

Bugün, birçok ülke, 1944 yılında düzenlenmiş olan Chicago Konvansiyonunun kendilerine hava taşımacılığı konusunda tanıdığı korumacı hakları kullanarak, gerek ulusal gerekse uluslararası taşımacılıkta, ulusal mülkiyet koşulu gibi sınırlamalarla, kendi ulusal taşıyıcılarını tercih etmekte, yabancı şirketlerin kendi taşıyıcılarının kontrolünü ele geçirmesine izin vermemektedir.

Ülkemizde ise, sivil havacılık sektörü, 1983 tarihinde kabul edilen 2920 sayılı Sivil Havacılık Kanununun yürürlüğe girmesiyle büyük bir gelişme göstermiştir. 1990 yıllarından sonra, havaalanları yatırımlarının daha çok mevcut standartların iyileştirilmesine harcanmasıyla, sivil havacılığın önü açılmıştır. Sektörde, 1990 Körfez krizinin getirmiş olduğu durgunluğun çok kısa sürede atlatılması, ülkemizin bu sektörde canlanmanın sonucu olarak yeni taşıma şirketleri piyasaya girmiştir. Türk Hava Yolları da yeni uçaklar alarak kapasitesini artırmıştır.

Ülkemizde, artık, uzun menzilli uçuşlar da yapılmaktadır. Hava ulaşım ihtiyacı artıyor. Buna bağlı olarak da hava personeli, pilot, teknik eleman ve ara eleman ihtiyacı da artmaktadır. Artık, hava ulaşımında yeni stratejiler geliştirmek zorundayız. Hava taşımacılığında uçucu personele yeni düzenlemeler getiren Hava İş Kanunu Tasarısı bir an önce yasalaşmalıdır.

Değerli milletvekilleri, havayollarının havaalanlarına iniş ve kalkışları için sahip olmaları gereken havaalanı slotlarının önemi gün geçtikçe artmaktadır. Bunun nedeni ise, havaalanlarının kapasitelerinin sınırlı olması ve yeni giren havayollarının slot taleplerinin, her zaman, hele hele, sıkışık havaalanlarında ve işlek saatlerde karşılanmasının güç olmasıdır. Oysa, pazara yeni giren havayollarının, özellikle kısa mesafeli hatlarda rekabet edebilmek için daha sık sefer düzenlemeleri gerekeceğinden, slot talepleri fazla olacak ve ayrıca, işlek saatler içinde slota sahip olmaları hayli önem kazanacaktır.

Değerli milletvekilleri, dışhat yolcu taşımacılığında azımsanamayacak bir paya sahip olan Türk özel havayolları, kendilerine yeterli devlet desteği sağlandığı takdirde, pazardaki ağırlıklarını artırabileceklerini ve Türkiye'ye daha çok turist yolcu getirebileceklerini savunmaktadırlar.

Ülkemizde uçak yakıtı fiyatlarının ekonomik koşullardan dolayı hızlı değişiminden ve havaalanlarında kendilerinden tahsil edilen yüksek vergi ve diğer ücretlerden olumsuz etkilendiklerini ifade ediyorlar. Bu nedenle, birçok şirket, kurulup, kısa süre sonra, maliyet dezavantajlarından dolayı kapanmak zorunda kalmaktadır.

Türk Hava Yollarının özelleştirilmesi ve sektörün serbestleştirilmesi aşamasında, tarifeli hizmetler pazarına yeni girecek taşıyıcıların önündeki yasal engeller kaldırılmalı, yeni havayollarına, kuruluşlarından itibaren belirli bir süre vergi avantajı sağlanmalıdır. Bu sayede, sektörde tutunabilecek havayolu sayısı artacak ve böylece, rekabetin gelişimine katkı sağlanacaktır.

Türk şirketlerinin gelecekte dünya hava taşımacılık pazarında gerekli payı alabilmesi ise, Türkiye'deki pazarın rekabetçi bir yapıya kavuşmasıyla ve Türk taşıyıcılarının dünyada sayıları hızla büyüyen havayolu ittifaklarına girmeleriyle mümkün olabilecektir.

AB otoritelerinin tecrübelerinden yararlanması, Türk sivil hava taşımacılığı pazarının gelişimine katkı sağlayacaktır. Uluslararası havayolu ittifaklarına Türk sivil havacılık şirketlerinin katılmaları, tüketicilerin dışhatlarda uçuş seçeneklerini artırabileceği gibi, fiyat rekabetini artırarak yolcuların daha düşük ücretlerle seyahat edebilmelerini sağlayabilecektir.

Bir diğer konu da, bağımsız slot kontrolü olduğunda, özel sektör şirketlerinin verimsiz hatlara itilmesi de önlenecektir. Slot Koordinasyon Merkezi, rötarlı hareket eden şirketlere ceza verme yetkisine de sahip olacak, havaalanlarında bekleme çilesi azalacak. Bağımsız slot kontrolü ile, Türk Hava Yollarının yolcu yoğun ve kârlı hatlardaki uçuşlarındaki ayrıcalıklarının kaldırılması, yani tam rekabet ortamı gereklidir.

Değerli milletvekilleri, biraz da telekomünikasyon bütçesinden bahsedeyim. Bilgi ve teknoloji, telekomünikasyon sektöründe son yirmi yılda yaşanan gelişmeler sayesinde her gün önümüze yeni ufuklar açmaktadır.

Öte yandan, telekomünikasyon sektörü, AB ülkeleri için yapılan hesaplamalara göre toplam istihdamın ortalama yüzde 1,5'ini, gayri safî millî hâsılanın yüzde 1,5-3'ünü sağlayarak, başlıbaşına istihdam ortamı yaratan çok önemli bir sektördür.

Türkiye için rekabetçi bir telekomünikasyon sektörü, ekonomik gelişmenin çok önemli bir parçasıdır. Türkiye'nin dünya pazarında rekabet gücünü sağlamlaştırması için sağlam bir hukukî zemine sahip ve aynı zamanda teknolojiyi takip eden bir telekomünikasyon sektörü, olmazsa olmaz koşul olarak kabul edilmelidir.

Ancak, telekomünikasyon sektöründe rekabetin tesis edilmesini kolaylaştırıcı bir etken olarak Türkiye'de yapılması gereken, sektörün geleneksel kalıplar dışında ele alınarak, çağımızın değişen koşulları çerçevesinde tartışılmasıdır. Ancak, bu hükümetin tutunduğu tavırdan dolayı, kamuoyunda telekom sektöründeki reform ihtiyacının IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşların zorlamaları sonucunda ortaya çıktığı gibi yanlış bir düşünce oluşmuştur.

Oysa, dünyadaki telekomünikasyon sektöründeki gelişmeler incelendiğinde, özelleştirmenin, kamuya ait malların devlete gelir elde etmek amacıyla özel sektöre devrinden çok daha farklı amaçlarla gerçekleştirildiği görülecektir. Özelleştirmenin en temel gerekçesi, kamunun elinde etkin olarak işletilemeyen ve kamu hizmeti olarak nitelendirilen telekomünikasyon hizmetleri sunan ve çoğunlukla devletlerin bütçelerinde büyük bir yük oluşturan hantal işletmelerin özel sektöre devriyle, daha etkin olarak işletileceği ve bu şekilde kaynak dağılımında etkinliğin sağlanacağıdır. Ayrıca, gelişmiş ülkelerin deneyimlerinden elde edilen sonuçlar da bu gerçekleri doğrular niteliktedir.

1983 yılında işbaşına gelen Anavatan Hükümetinin izlediği ekonomik model ve devletin ekonomideki ağırlığının azaltılması politikası çerçevesinde, haberleşme, enerji ve ulaştırma gibi altyapı yatırımlarına ağırlık verilmiştir. Bu dönemde hız kazanan altyapı yatırımları çerçevesinde, özellikle telekomünikasyon sektöründe büyük gelişmeler yaşanmış, 1982-1992 döneminde Türkiye, ITU üyesi Avrupa ülkeleri arasında ana hat sayısı artışında en yüksek gelişme hızını gösteren ülke olmuştur. Bugün okullarımızda teknoloji sınıfları varsa, Sayın Başbakanın da ifade ettiği gibi, Şemdinli'de internet varsa, bunun altyapısında Türkiye, Anavatana ve rahmetli Turgut Özal'a birçok şey borçludur. O dönemde "sattırmam" diyenler, karşı çıkanlar, bugün gelinen noktada en hararetli özelleştirmeci babalar gibi satıcı ve pazarlamacı olmuşlardır.

Uydu haberleşmeleri hizmetleri ülkelerin stratejik operasyon noktalarından biridir. Ülkemizin millî uydu filosunu güçlendirmeli, uydularımızdan yararlanmalı, en yüksek şekilde verim almalı, uydu teknolojileri üzerine üniversitelerin çalışmalarından yararlanmalıyız. Ulusal uydu projelerimizin çağın gereği olarak teknolojik yeniliklere birlikte süratle… Teknolojik ömrü kısalan TÜRKSAT 1C uydusu yerine yeni uydunun süratle tedarik edilmesi gerekir. Bu konuda gerekli malî kaynakların bütçe tasarısında pek yeterli olmadığı görülmüştür.

Değerli arkadaşlar, biraz da Devlet Demiryolları bütçesinden bahsedeceğim; ama, zamanım az kaldı. Devlet Demiryolları bütçesi yatırım ödeneği tutarı 2,482,7 milyon YTL'dir. DPT Müsteşarlığı yetkilileriyle yapılan görüşmelerden, kuruluşun 2006 yılı yatırım tavanının 850 000 000 YTL'yi aşmayacağı anlaşılmıştır. Dolayısıyla, Devlet Demiryolları tarafından hazırlanan yatırım programı, ancak, 1 / 3 oranında hayata geçirilme şansı bulacaktır. Bu durum, hükümet tarafından 2004 ve 2005 yıllarında Devlet Demiryollarına sağlanan desteğin çekildiğinin de bir göstergesidir.

2004 ve 2005 yıllarında Devlet Demiryolları yatırımlarında görülen artış, Ankara-İstanbul Hızlı Tren Projesine ayrılan ödeneklerden kaynaklanmakta olup, söz konusu proje 58 inci ve 59 uncu hükümetten önceki hükümetler tarafından hazırlanmış, gerekli müsaadeleri verilmiş olan hazır bir proje olarak 58 inci ve 59 uncu hükümetin önüne hazır konulan bir projedir.

Devlet Demiryollarının yatırım programından Ankara-İstanbul Hızlı Tren Projesi çıkarıldığında, Devlet Demiryolları yatırımlarında söylendiği gibi bir artışın olmadığı görülmektedir.

Devlet Demiryolları için planlanan yatırımlar sistemi ayakta tutmaya bile yetmemektedir. Kuruluşça belirlenen ve Devlet Planlama tarafından onaylanan projeler ile kuruluşun gerçek yatırım ihtiyaçları da örtüşmemektedir. Mevcut 8 400 kilometrelik ana demiryolu hattının yaklaşık 6 000 kilometresinin periyodik bakım süresi, ray temin edilmediği için geçmiştir.

Gerekli izinler alınmasına karşın birbuçuk yıldır ray ihalesine çıkılmamıştır. Acil ray ihtiyaçları Kardemirin ürettiği ve bugün için uzmanlarca "ana yollarda kullanılamaz" denilen raylarla giderilmeye çalışılmaktadır.

Dünyanın geri kalmış ülkelerinde bile bu koşullarda tren çalıştırılmamaktadır. Bakımsız yollar üzerinde yapılmaya çalışılan işletmecilik, çeken-çekilen araçların teknik bakım süresinin, önce arızalanmalarına ve tren kazalarına yol açtığı bilinen bir gerçektir. Kuruluş, her gün, ortalama 3-4 adet raydan çıkma hadisesiyle karşı karşıya kalmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN - Buyurun; Sayın Kurtulmuşoğlu'nun da eksüresini ilave ettim size.

TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Gelişmiş ülkelerde bu rakam, yıllık ortalamaya karşılık gelmektedir.

Ankara-İstanbul Hızlı Tren Projesi: Projenin bugün için zikredilen bedeli 1 615 000 000 euro olmakla birlikte Ankara-Esenkent, Köseköy-Gebze hatları ile ikinci etap istimlak bedelleri, İstanbul ve Ankara'da inşa edilecek henüz projelendirilmemiş ve hiçbir hazırlığı yapılmamış yolcu garları ve bakım onarım tesisleri, araç maliyetleri bu rakamın içerisinde yer almamaktadır.

Bu işlerle birlikte düşünüldüğünde projenin toplam maliyeti yaklaşık olarak 2,5 milyar euroya kadar çıkmaktadır. Öte yandan, projenin 5 Aralık 2005 tarihinde işletmeye alınacağı, bizzat Başbakan tarafından temel atma töreninde ilan edilmiş olmasına karşın, bugün gelinen noktada, 2006 yılı sonuna sadece birinci etabın tamamlanabilmesi bile mucize kabilindendir. Projeye ilişkin olarak üzerinde dikkatle durulması gereken husus, projenin tamamlanmasından sonra, iddia edildiği üzere, her kesimde saatte 250 kilometre hızın yapılamayacak olmasıdır. Proje tamamlanabilse bile, mevcut konvansiyonel trenlerde yaşanan seyir esnasındaki sık sık hız değişim problemi, bu trenlerde de olacak ve en küçük hatalarda hızlandırılmış tren faciası benzeri olaylar yeniden yaşanabilecektir.

Hükümetin başlangıçta maliyeti 1 615 000 000 euro olarak lanse ettiği, fakat, açıkladığım şekilde 2,5 milyar euroya çıkan bu proje yerine, Ayaş Tünelini de içine alan, güzergâhı 160 kilometre kısaltan ve DLH Genel Müdürlüğü web sayfasında tamamlanması için 2,8 milyar dolara ihtiyaç duyulduğu belirtilen gerçek hızlı tren projesinin neden düşünülmediği ciddî bir soru işaretidir.

Bu sorulara Kuzey Anadolu fay hattıyla getirilmeye çalışılan açıklamalara ilişkin olarak da, arkadaşlarım, halen inşaatını sürdürdükleri güzergâhta fay hattını acaba uçarak mı geçecekler?! Aynı paralelde yürütülen Marmaray ve tüpgeçiş projelerinde de hızlı trenlerin son noktalarının hiçbir şekilde dikkate alınmadığı görülmektedir. Tüpgeçiş, ikili planlandığı için hızlı trenlerin Avrupa yakasına geçme şansı kalmamaktadır. Aynı şekilde, demiryolu taşımacılığı Marmaray sonrasında tek hatta düşeceği için projenin fizibl çıkması gerekli 15 dakikada karşılıklı olarak işletilmesi gereken trenlerin hangi noktada sona ereceği de bir muammadır.

Hükümetiniz döneminde yerel yönetimlerle demiryolu sistemi üzerinden geliştirilen ilişkiler üzerinde de dikkatle durulmalıdır. Samsun'da belediyeye yapılan devir, Adapazarı'nda Karadeniz-Ereğli bağlantısını engelleyecek şekilde hızlanmış ve Kayseri'de çığırından çıkarak, yolcu hizmetleri de dahil olmak üzere, tüm demiryolu sisteminin şehir merkezinden çıkarılmasına kadar dayanmıştır.

Uzun zamandır tekrarladığınız blok tren uygulamasının da çıkmaz bir sokak olduğu görülmektedir. Bunu ticarî hız ve rotasyon sürelerinizde iyileşme sağlanmaması açıkça göstermektedir. Aynı paralelde, ortalama taşıma mesafesi, blok tren uygulamasıyla birlikte hızla gerilemektedir.

Sayın Bakan, sizden özellikle öğrenmek istediğimiz husus, yılda 4,5 trilyon TL kâr edeceğiz diye özel sektöre devrettiğiniz yemekli vagonları şu an kimin işlettiğidir ve hangi firma işletmektedir?

Bir de vicdanınıza hitaben size tüm Türk Halkının merak ettiği bir hususu sormak istiyorum.

Sayın Bakan, hızlandırılmış tren faciasının sorumlularını işten attığınız ve altyapınızda hiçbir sorun olmadığını, dost ülkelerden gelen heyetlere doğrulattığınız halde, niçin bir yılı aşan bu sürede hızlandırılmış tren işletmeye devam etmediniz? Bu soruma, kazada hayatını kaybeden insanlar adına, hemen şimdi sözlü olarak bir yanıt bekliyorum. Ölen insanların ailelerine ne kadar tazminat ödediğinizi merak ediyorum.

Evet, Sayın Bakanım, satıyorsunuz, elden çıkarıyorsunuz, on yılda, yetmiş yılda örülemediğini iddia ettiğiniz demiryolu sistemini hükümet politikası haline getiriyorsunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu yönetimi, havayolu, denizyolu, demiryolu, karayolu ve boru hattı taşımacılığı konusunda beş yıllık kalkınma planları dahilinde, ulaştırma…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

…özel ihtisas komisyonları tarafından raporlar hazırlanmıştır. Problemler ve gelecek için yol haritaları, bu raporlarda bellidir ve tüm yetkili organlarca bilinmektedir. Önemli olan, ulaştırma anaplanını, ülke gerçeklerini gözönüne alarak reel yaklaşımlarla çözüme ulaştırmaktır. Bu güç elinizde vardır. Bu gücü kullanmakta türeddüte düştüğünüzde, Anavatan Partisinin bilgi ve birikimiyle, ülkemiz adına size yardımcı olabileceğimizi belirtmek isterim.

Bu duygu ve düşüncelerle, Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diler, Yüce Meclise sayılar sunarım.

Teşekkür ediyorum arkadaşlarım. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

 BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tüysüz.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Anavatan Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

                                                                                                   Kapanma Saati : 12.50


İKİNCİ OTURUM

Açılma saati : 14.04

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı:  1028, 1029, 1030) (Devam)

A) SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam)

1.- Sağlık Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sağlık Bakanlığı  2004 Malî Yılı Kesinhesabı

B) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

C) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI (Devam)

1.- Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Ulaştırma Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

D) TELEKOMÜNİKASYON KURUMU (Devam)

1.- Telekomünikasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

E) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Denizcilik Müsteşarlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Denizcilik Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sekizinci tur görüşmelerine, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuyla devam ediyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk söz, Sivas Milletvekili Nurettin Sözen'e aittir.

Sayın Sözen, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Sözen, Grubun önerisi üzerine, süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sağlık bütçesine ilişkin düşüncelerimi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sunuyorum; bu sunuşumdan evvel, hepinizi, sevgilerle, saygılarla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bütçe müzakereleri, Parlamentomuz için son derece büyük önem taşımaktadır. Bu müzakerelerde, hükümetin çalışmalarını değerlendiriyoruz ve de geleceğe dönük, eleştiri ve önerilerimizi sunuyoruz. Şimdi, sağlık bütçesini tartışacağız, görüşeceğiz. Sağlık konularının ve sorunlarımızın sosyal ve ekonomik politikalardan soyutlanamayacağını herkes kabul eder. Örneğin, yurttaşlarımızın yaklaşık 1 000 000'u açlık sınırının altında, 20 000 000'u da yoksulluk sınırının altında ise, insan sağlığından, koruyucu hekimlikten, özellikle çocuklarımızın ve insanlarımızın dengeli beslenmesinden söz etmekten büyük bir sıkıntı, büyük bir acı ve zorluk çekmekteyiz. Sağlık Bakanımızın bu konudaki yaklaşımlarını öğrenmek şansını yakalayamadık, ne Plan ve Bütçe Komisyonunda ne diğer konuşmalarında. Açlıktan, yoksulluktan ve bunların toplum sağlığına olan etkilerinden hiçbir şekilde söz etmemektedir.

Hükümetin bütün bakanlarında, aslında ortak bir davranış tipi var; umursamamak, en ciddî toplumsal olaylar karşısında duyarsız davranmak, meslek odalarıyla kavga etmek, diyalog kurmamak, olumsuz gelişmeleri ya örtmeye kalkmak veya da küçültmek; eğer kendilerince bir başarı varsa, bunu da abartarak halka sunmak. Bu, özellikle kulakları çınlasın, Erbakan Hocanın öğretisi ve uygulaması. Bir küçük anıyı iletmeden geçemeyeceğim. İstanbul'un meşhur bir Istranca Dereleri öyküsü vardır; 5 derenin regülatörlerle Terkos'a aktarılması olayıdır. Ama, beş yıl süreyle, Değerli Hocamız -Allah uzun ömürler versin- her kurultayın açılışında "İstanbul'a 7 baraj yaptık" diye başlamıştır. Projesini bizim yaptığımız, ihalesini bizim yaptığımız, temelini bizim attığımız ve büyük bölümünü tamamladığımız bu büyük projenin, Hocanın ağzından "7 baraj İstanbul'da hizmete girdi" diye hep anlatırdı. Bu, ortak bir tutum, AKP yönetim anlayışı; tabiî, intikal etmiş yönetim anlayışı.

Bu anlayışın Sağlık Bakanıyla ilgili olan birkaç örneğini sizlere sunmak istiyorum. Sağlık Bakanı, hekimlerin en üst kuruluşu olan Türk Tabipler Birliğiyle diyalog kurmaz, konuşmaz, görüş almaz, randevu taleplerine, isteklerine yanıt vermez; dahası var, aslî görevi olmasına karşın, Türk Tabipler Birliğinin yasasını Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmez. Yani, görevini yapmaz, başka bir deyişle de görevini kötüye kullanır.

İkinci bir örnek: Bazı münferit olayları ele alarak "bıçak parası" adı altında tartışma başlatır, hekimleri halka şikâyet eder, "kötü emsal emsal olmaz" deyimini yok sayarak, münferit kötü olayları genelleştirerek, tüm hekimleri suçlar. Hekimleri suçlayarak eline ne geçecek, bu bilinmez. Hâkim ve savcıları suçlayan Adalet Bakanı, ordunun komutanlarıyla anlaşamayan Millî Savunma Bakanı veya sporcularıyla kavgalı kulüp başkanı başarılı olabilir mi? Sadece, bu konuda, bu yaklaşımlarıyla bile Sağlık Bakanının başarısız olduğu söylenebilir.

İlgisiz ve duyarsızdır dedim, önemli toplumsal olaylar karşısında duyarsız kalıyor dedim, buna da bir örnek vereyim, müsaadenizle. Malatya'da, yaklaşık 10 000 insan hasta. Kentin su şebekeleri hasta; ancak, Sağlık Bakanında, ne bir ses ne bir nefes. Bir değerlendirme yaptı önce, olayların ciddî ve ölümcül olmadığını bildirdi. Önce, bürokratlara, şebeke sağlam, şebekede bir şey yok dedirtti; her şey ortaya çıkıp, şebekenin kirliliği kanıtlandıktan sonra, olayı kabul etmek zorunda kaldı, olayı yerinde inceleme zahmetinde de hiç bulunmadı. Bakana sormak gerekiyor, Malatya'ya gitmek için, acaba tüm Malatyalıların hasta olması mı gerekiyordu?

Olayı küçümseme ve örtmeye de bir örnek vereyim müsaade ederseniz. Kuş gribi örneği. Zamanımız sınırlı, ayrıntılara girmeyeceğim; ancak, Sağlık Bakanlığı, "virüsün kuluçka süreci tamamlandı, salgın tehlikesi ortadan kalktı" diye bir fetva verdi.

Değerli arkadaşlarım, Meclisimizde hekim arkadaşlar var. Bulaşma, bildiğiniz gibi, kuş gribinde, göçmen kuşlar aracılığıyla oluyor. Göçmen kuşlar, kuzeyden, değişik bölgelerden geliyorlar, 170 tür kuş geliyor bu bölgeye. Literatürde, en çok taşıyıcı olarak bildirilen ördekler, o tarihte, henüz bu yedi yıldızlı kuş oteline gelmemişler. Daha ördekler gelmemiş, "kuluçka süresi doldu, salgın da bitti" diyor. Oysa, herkes bilir ki, kuluçka süresi bir canlıya virüsün veya mikrobun girmesinden sonra başlar. Dolayısıyla, her gün, her zaman yeni bir salgın olabilir. Buna hazır olmak gerekiyor. Üstelik, sadece Manyas'taki gibi yedi yıldızlı kuş cennetinin oteli değil, ama beş yıldızlı ülkemizde çok delta, çok göl ve deniz kenarı var, bu salgınlara sebebiyet verebilecek çok alan var; bu da cabası.

Şimdi, bu bilim dışı, akıl dışı bir gerekçenin, Sağlık Bakanlığı tarafından ifade edilmiş olması, fevkalade yanlıştır. İşte, biraz evvel söylediğim duyarsız ve abartma örneklerinin tipik gerçekleşenlerinden birisidir.

Bakanlığın veya Sayın Bakanın davranışlarına bir nitelik daha eklemek istiyorum: Bakanın uygulamalarından gördük ki, öngörüsü yok veya öngörüsü olmamasını bir fırsat, bir avantaj olarak kullanmak istiyor. Meclise gelen sağlıkla ilgili tasarılara bakınız; Bakanlar Kurulundan geçmiş olmasına karşın, AKP Grubunun önerileriyle, 1 maddelik yasada bile ek önergeyle değişiklik yapılmıştır, tek maddelik yasada. Diğer yasalarda, beş -on değişiklik yapılmıştır. Anlaşılacak şey değil! Bir bakanlığın, bir partinin politikası, o partinin iktidar olduğu hükümetin kararı; ama, AKP Grubu tarafından değiştiriliyor. Bu neyi gösteriyor; bir, toplumu yanıltma amacını kapsıyor; iki, özen gösterilmediğini gösteriyor, yasalar hazırlanırken yeterince özen gösterilmediğini gösteriyor, kendi partisi ve grubuyla yeteri koordinasyon yapmadığını gösteriyor. Bu açıkça gözüküyor. Ama bunu, toplumu yanıltmak suretiyle, farklı önergelerle, toplumu mevcut tasarı üzerinde konuştururken, mevcut önergelerle yasayı değiştirmiş oluyor.

Şimdi, bakın, örnekleri vereyim size. 9.7.2003'te, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülen eleman temininde güçlük çekilen yerlerde sözleşmeli sağlık personeli çalıştırmayla ilgili yasa tasarısı yasalaştı bildiğiniz gibi. O zaman anlattık; burada yanlışlıklar var, atama, ücret, çalışma koşulları, sosyal güvenlik, iş güvencesi burada yetersiz, bu yasayla bu iş olmaz dedik. Şimdi, 22 ay geçti; Bakanın bütçe plan konuşmasında görüyoruz ki -aynen kendi ifadesi- "az gelişmiş bu illerimizde, hekim sayısı bakımından düşündüğümüz hedeflere ulaşamadık" demektedir. Bunu size söyledik, ulaşamayacağınızı söyledik; ama, dinlemediniz, bu yasayı çıkardınız. İki yıl sonra, kendi yasanızı, başarısız olarak kendiniz ilan ediyorsunuz.

İkinci bir örnek daha vereyim: Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9.7.2003 tarihli oturumunda, 21.8.1981 tarih ve 2514 sayılı Bazı Sağlık Personelinin Devlet Hizmeti Yükümlülüğüne Dair Kanunun İptalini Öngören Tasarı burada tartışıldı, kabul edildi. Bu yasayla ilgili olarak, biliyorsunuz, Bakan, gerek Türk Tabipler Birliğinin büyük kongresinde "zorunlu hizmet diye bilinen uygulama yerine, gönüllü hizmet esasını getirmeye çalışıyoruz" dedi. Sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9.7.2003 tarihli oturumunda "sadece şunu söylemek isterim, gerçekten, 21 inci Yüzyıla yakışmayan bir uygulamayı bugün birlikte ortadan kaldıracağız" dedi. Sonra ne oldu; sonra, 22 ay sonra, Parlamento huzurunda bütün bunları söyleyen siyaset adamı, bir Bakan, 24 yıl evvel faşist bir yönetim döneminde çıkarılmış olan bir yasayı, daha kötü biçimiyle, daha eksik ve daha büyük yanlışlarla tekrar Meclise getirdi ve bu Meclisten, kuşkusuz, o yasa da geçti parti çoğunluğu oylarıyla. O günkü oturumda demiştim ki, Allah, hiçbir siyaset adamını Sağlık Bakanımızın durumuna düşürmesin. Şimdi, bu dileğimi, anlattıklarımla beraber yineliyorum.

Üçüncü örnek de vereyim de, zamanımız sınırlı: Biliyorsunuz, öğretim üyelerinin, hastanelerde şef ve muavini kadrolarına atanması işlemi, burada konuşuldu. Bunun Anayasaya aykırı olduğu sözcülerimiz tarafından ifade edildi. Yetmedi, Cumhurbaşkanı Anayasaya aykırı buldu ve yasayı iade etti; yetmedi, şimdi Anayasa Mahkemesi iade etti yasayı ve bu arada, kanuna karşı hile yapılarak "Anayasa Mahkemesi kararları yayınlanmadı" diye atamaya devam etmektedir. Bu, yakışmaz; bu Bakanlığa da yakışmaz, siyasî partiye de yakışmaz, hükümete de yakışmaz. Hukukun üstünlüğünü savunacağız, onunla devletimizin varlığını koruyacağız. Onu, sağından solundan delerek, hukuka karşı hileler yaparak hiçbir yere gidilmez. Dolayısıyla, şu anda oraya atanmış çok değerli meslektaşlarım da, böylesine Anayasaya aykırı bir iradeyle, siyasî iradeyle atanmış oldukları psikolojisi içerisinde verimli çalışmalar yapamayacaklardır.

Değerli arkadaşlarım, kısacası, bunları söyledikten sonra şunu ifade etmek istiyorum. Biz, sağlığı temel bir hak olarak görüyoruz. Bilginin gelişimi, teknolojinin gelişimiyle ortaya çıkan sağlık hizmetlerinin herkese ve adil bir biçimde verilmesini istiyoruz; yeşilkartı olana da olmayana da, işsize de zengine de aynı kalitede ve sürdürülebilir biçimde sağlık hizmeti verilmesini istiyoruz. İstediğimiz şey budur. Bu, çağdaş sosyal demokrasinin sağlıkla ilgili olarak olmazsa olmaz koşuludur. Bu, tüm insan toplumlarının da temel ilkesi ve inancı ve de beklentisi olmalıdır. Bu, devletin görevidir; Sağlık Bakanı bunu gerçekleştirmekle görevlidir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, kısaca, bir de sağlıktaki durumumuz nedir, ona göz atalım. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bugüne sağlık hizmetlerinde önemli gelişmeler sağlanmıştır. Ülkemizde yapılan tüberküloz, sıtma, trahom mücadelelerini -daha etkin bir sözle, sözcükle- savaşımını Türkiye kazanmıştır ve bu savaşımlar, Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından takdirle karşılanmıştır.

Ayrıca, Prof. Fişek'in Türk tıbbına  kazandırdıklarını hiç kimse unutamaz; hele sağlık personeli hiçbir şekilde unutamaz ve onun getirdiği sağlıkocakları hâlâ sağlık hizmetlerimizin, örgütlenmemizin temelini oluşturmaktadır.

Sistemin batırılması için, en azından geliştirmemek için, sağcı yönetimler ellerinden gelen her türlü çabayı göstermişlerdir. Yeni sağlıkocakları açılmamıştır, harap olan sağlıkocakları onarılmamıştır, sağlıkocaklarına doktor, hemşire, ebe atanmamıştır; doktor, hemşire atanması bir yana, yerine de yeni bir sistem ikame edilmemiştir. Yeni bir sistem gibi varsayılan aile hekimliği konusunda hiçbir altyapı hazırlığı yapılmamıştır. Dolayısıyla, aile hekimliği sisteminin Türkiye boyutunda hayata geçmesi belki elli sene gerektirecektir.

Bazı sayı ve oranlara da göz atalım. Türkiye'de kamu sektörü ve özel sektörün toplam sağlık harcamalarının gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 6 ila 7 oranındadır. Ülkenin gelir düzeyi dikkate alındığında, aslında, bu oran kötü bir oran değil; ama, hedeflediğimiz Avrupa ülkeleriyle ve ileri ülkelerle kıyaslanmayacak durumda.

Kişi başına sağlık harcamasında ise içler acısı bir durum var. Türkiye'de kişi başına düşen sağlık harcaması, Dünya Sağlık Teşkilatı verilerine göre, 2000'li yıllarda 100 doların biraz üzerine çıkmaktadır. Türkiye, 192 ülkenin kişi başına sağlık harcaması ortalaması olan 224 doların da altında kalmıştır. Bizden daha üst düzeyde olan ülkeler arasında Brezilya, İran, Polonya, Romanya ve Güney Afrika gibi, Güney Kore ve Uganda gibi gelişmekte olan ülkeler mevcuttur.

Daha da vahimi, OECD verilerine göre, Türkiye, satın alma gücü esas alınırsa, kişi başına sağlık harcamasında üye ülkeler arasında sonuncu sırada yer almaktadır. 30 ülke içinde Türkiye'de satın alma gücüne göre kişi başına sağlık harcaması 446 dolar düzeyinde iken, bu tutar Türkiye hariç OECD ortalamasında 2 000 dolara çıkmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sözen, size, bütün arkadaşlarıma olduğu gibi, ek 2 dakikalık süre veriyorum; konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, en acısı, ülke olarak ayıbımız diyebileceğimiz oranlara göz atalım. Bebek ölüm hızı 1 000 canlı doğumda bizde 30'un üstünde iken, bu sayı gelişmiş ülkelerde ortalama olarak 5'in altında çıkmaktadır. Yakınım bir çocukçu hocayı rahmetle anmak istiyorum burada. Alet ve ilaç yetersizliği yüzünden bir bebeği kaybetmesinden büyük acı duyar ve derdi ki, bu bebek Stokholm'de doğsaydı ölmeyecekti. İşte, Türkiye'nin bu acı gerçeğini Sağlık Bakanlığı gözönünde bulundurmak durumundadır. Ülkemizde sağlık bakanları bu oranı makul düzeye indirmedikçe görevlerini tam yapmış sayılamaz.

Yine, ilginç bir oran veriyorum: 100 000 canlı doğumda anne ölümü Türkiye'de 100'ün üzerindeyken, bu sayı gelişmiş ülkelerde 10'un altındadır.

2004 yılı sonu itibariyle bir doktor başına düşen nüfus 735, diş hekimi başına düşen nüfus 17 282, hemşire başına düşen nüfus ise 850'dir.

Kısaca sunduğum bu göstergeler, Türkiye'de sağlık politikalarının oluşturulmasında, kaynak kullanımında, önceliklerin kullanılmasında önemli problemler olduğunu ortaya koymaktadır.

Değerli arkadaşlarım, sadece -bir büyük bölümü atlayarak- sağlık harcamalarının yüzde 70'inden biraz fazlasını oluşturan kamu sağlık harcamalarının fonksiyonel dağılımında koruyucu sağlık hizmetlerinin payının düşüklüğü, bu durumu en iyi yansıtan göstergelerdendir. Kamunun yapmış olduğu toplam sağlık harcamaları içinde koruyucu nitelikteki harcamaların payı 90'ların ikinci yarısında yüzde 11 oranında iken, bugün ise yüzde 5 ve 6'lara kadar düşmüştür.

Özetle söylemek istediğimiz şey -önerilerimizi bir başka toplantıda Sağlık Bakanımıza sunacağız- sağlık alanındaki tercihler, öncelikler, yatırımlar yetersizdir, yersizdir ve yanlıştır; o yüzden Türkiye'de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN - Lütfen teşekkür eder misiniz Sayın Sözen.

Buyurun.

NURETTİN SÖZEN (Devamla) - …hiçbir şekilde sağlık problemlerimizi aşabilecek düzeyde ve konumda değildir.

Sağlık Bakanlığı bütçesinin, bütün hastalarımız için ve hasta olmayanlar için hayırlı olmasını diliyorum.

Hepinizi saygılar ve sevgilerle tekrar selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sözen.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Muğla Milletvekili Ali Arslan.

Sayın Arslan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Arslan, süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 2006 Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Nurettin Hocam da anlattı, çağdaş sosyal devlet, sağlığı bir temel hak olarak görüyor. Özellikle bilgide ve teknolojideki ilerlemeler nedeniyle sağlık, artık, günümüzde son derece pahalı bir hizmet haline gelmiştir; o nedenle, bu noktada devlete büyük görevler düşmektedir. Devlet, talebi olan herkese, zengin ya da yoksul talep ettiği anda, hangi koşulda olursa olsun  sağlığı eşit olarak, hakkaniyet ölçüleri içinde sunmak zorundadır.

Bütçe konuşmasında Sayın Başbakan da sağlığa ne kadar önem verdiklerini ballandıra ballandıra anlattı. Sağlık, eğitim, emniyet ve adalete çok önem verdiklerini, bu konuda  devrim niteliğinde çalışmalar yaptıklarını ballandıra ballandıra anlattı. Uzun, yoğun yurtdışı gezilerinden yurda döndükten sonra kendisini, özellikle sağlık alanına dikkatini çevirmiş olmaktan, ilgisini başka alanlardan ülkemizin ihtiyacı olan alanlara çevirdiğini görmüş olmaktan gerçekten memnun oldum.

Değerli arkadaşlarım, sevgili hocam anlattı, sağlık göstergelerimiz çok bozuk. Anne ölüm oranı, çocuk ölüm oranı... Yani, hangi göstergeye bakarsanız bakın, dünya ortalamasının çok çok altında, OECD ülkeleri içinde de en sonuncuyuz. Sağlık harcamalarımızda da en kötüyüz. Çok büyük sorunlarımız var sağlıkta. Cumhuriyet kurulduğu günden beri sağlıkla ilgili iktidara gelen bütün başbakanlar, bakanlar sağlığı nasıl çözeriz konusunda kafa yormuşlar. Ben yeri gelmişken, bu alanda tarih yazmış olan Refik Saydamları, Behçet Uzları, sosyalizasyonun atası, babası Nusret Fişek Hocaları saygıyla anıyorum. Sürem yetmediği için birçoğunu sayamayacağım belki; hepsine şükranlarımı sunuyorum Türk Halkı adına.

Değerli arkadaşlarım, ancak, son on onbeş yıldan beri Türkiye'nin sağlık sorunlarının çözümüyle ilgili başka bir reçete uygulanıyor. Önce adı sağlıkta reform projesiydi; Adalet ve Kalkınma Partisi adını değiştirdi, Sağlıkta Dönüşüm Projesi. Sağlıkta Dönüşüm Projesinin son on onbeş yıldan beri iktidara gelen partiler içindeki en hızlı uygulayıcısı, hakkını teslim etmek gerekirse, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı.

Değerli arkadaşlarım, Sağlıkta Dönüşüm Projesi nedir, Sağlıkta Dönüşüm Projesiyle ne amaçlanmaktadır? Konuşmamın başında anlatmaya çalıştım, artık sağlık hizmetleri çok pahalı hale gelmiştir ve büyük bir ekonomik pastadır. Bu pastayı "sağlıkta dönüşüm" adı altında yapacağımız dönüşümlerle ulusal ve uluslararası sermayenin kucağına atacağız, onlara kaynak ayıracağız. Aslında, Sağlıkta Dönüşüm Projesinin temel hedefi budur. Bunun için yapılması gerekenler bellidir; önce, birinci basamak sağlık hizmetlerinde aile hekimliği modeli.

Şimdi, sağlıkta dönüşüm, tabiî, toplamda büyük sıkıntılar yaratacak. Bu konuda her yöntemi deneyerek de propagandasını yapmak gerekiyor. Bakın, Sağlık Bakanımız bu konuda Sayın Nusret Fişek'i bile kullanıyor. Bir konuşmamızda bana "Nusret Fişek de aile hekimliği modelini öneriyor, siz niye karşı çıkıyorsunuz" diye bir laf etmişti. Ben araştırdım, Nusret Fişek böyle bir lafı nasıl eder, bu sosyalizasyonun atası, babası; getirdiği model hâlâ bütün dünya ülkelerinde örnek olarak gösterilen bir adam nasıl böyle bir laf eder diye. Referans aldığı kitabı buldum. Kitabın adı: "Halk Sağlığına Giriş." Meclis kütüphanesinde var, dileyen arkadaşlarımız bulabilir. Ben o sayfasının fotokopisini çektirdim, sizlere buradan okuyorum. Bakın, Sağlık Bakanımıza ben bu konuda bu kürsüden cevap vermiştim aile hekimliği görüşülürken; ancak, ikna olmadı ya da o toplantıda yok muydu bilemiyorum, daha geçtiğimiz cuma günü yapılan Türk Eczacılar Birliği Kongresinde aynı, bu Nusret Fişek Hocanın aile hekimliği modelini istediğini, orada da söyledi.

Değerli arkadaşlarım, Nusret Fişek Hoca aynen şöyle diyor; aile hekimliği modelini tarif ettikten sonra -ki, aile hekimliğinin yaptığı hizmetleri sağlıkocaklarında hekimler aynen yapıyor- onları okumayacağım süre yetmeyecek diye, bakın, cümlenin sonunda aynen şöyle diyor: "Bu biçim çağdaş örgütlenmenin azgelişmiş ülkeler için daha gerçekçi -daha gerçekçi- modeli, sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesinde öngörülen sağlıkocaklarındaki ekip hizmetidir" diyor. Nusret Fişek'in aile hekimliği tanımı bu. Yani, Nusret Fişek bu sözüyle, sağlıkocaklarını terk edin, sosyalizasyon modelini bırakın, aile hekimliğine geçin mi diyor, öyle mi diyor?! Her şeyi kullanıyorsunuz.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sağdan sola okumuştur o; tersten okumuştur!

ALİ ARSLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yazık, Nusret Fişek Hocanın kemiklerini sızlatıyorsunuz. Lütfen, bu konuda, Sayın Sağlık Bakanını, daha saygılı, daha duyarlı olmaya davet ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, yine, Sayın Başbakan bütçe sunuş konuşmasında, SSK ve devlet hastanelerinin tek elde toplandığını, işte, övüne övüne anlattı.

Değerli arkadaşlarım, bu zaten bizim Anayasamızın amir hükmü; yıllardan beri bütün hükümetler de buna uğraşıyor; ancak, koalisyon hükümetleri olduğu için, hiçbir parti kendi bakanlığındaki hakları bir başkasına devretmek istemedi ve gerçekleşemedi. Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi bu projeyi gerçekleştirdi; sonuçlarını zaman içinde göreceğiz. Bizim de projemizde vardı; SSK ve devlet hastanelerinin tek elden sağlık hizmetini sunması projesi; ancak, bizim projemizde, SSK hastanelerinin malına mülküne el koymak yok.

Şimdi bakın, Sosyal Sigortalar Kurumu sağlık hizmetini kendi hastanelerine ucuza mal ediyordu. Bugün, en küçük kasabadaki devlet hastanelerinin bile -çoğunuz biliyorsunuzdur, başhekimler sizi arıyordur mutlaka- en küçük devlet hastanelerinin bile Sosyal Sigortalar Kurumundan trilyonlarca alacağı var; sekiz aydan beri, altı aydan beri ödenmeyen alacakları var. Neredeyse iflas etmek durumunda bu sağlık işletmeleri. Öyle diyorsunuz, bazı hastanelerinize yazdınız işletme diye. Sağlıkta dönüşümün önemli şeylerinden biri de o; hastaneleri işletme haline getireceksiniz, çalışanları sözleşmeli hale getireceksiniz, hastaları da müşteri haline getireceksiniz; ee, hayırlı olsun bakalım!

Değerli arkadaşlarım, kendi hastanelerinde sigortalılara ucuz- elbette kalitesi tartışılabilir, zamanla düzelebilirdi, uzun yıllardan beri ihmal edildi- sağlık hizmeti sunan SSK, bugün, devlet hastanelerinden hizmet satın alıyor; ama, parasını ödeyemiyor. Ne oluyor o zaman? Yine, övünerek anlatıyoruz... Hekimlere muayenehanelerini kapattıran bir uygulamanız var biliyorsunuz, bu hükümet döneminde başlayan; performansa dayalı dönersermayeden pay alma uygulaması. Sağlık Bakanlığına, sanıyorum, yürüyerek 5 dakikadır Numune Hastanesi; öyle midir?

Değerli arkadaşlarım, Numune Hastanesindeki hekim arkadaşlarımız, muayenehanelerini kapattırmakla övündüğünüz hekim arkadaşlarımız, iki aydan beri, performansa dayalı dönersermaye paralarını alamıyorlar; çoğunun çeki var, senedi var, çoğu icraya gitmek üzere. Göreceğiz bakalım, SSK ile devlet hastanelerinin birleştirilmesinin sonuçlarını. Elbette, kuyruklarda azalma oldu, daha rasyonel yatak kullanımı var, Başbakanın dediği doğru; ama, süreç içinde göreceğiz ki, bunun sonuçları olumlu mudur, değil midir.

Değerli arkadaşlarım, yine, Başbakanımız, bu kürsüden, yetmiş milyonun gözünün içine baka baka, bizlere de baka baka "artık, eczaneler, paralarını almak için beş ay, altı ay beklemiyor, paralarını hemen ödüyoruz" dedi. Hemen o sırada telefonlar çalmaya başladı, eczacılar bizi arıyordu "Başbakan doğruları söylemiyor" diye. İki gün sonra Türk Eczacılar Birliğinin kongresi vardı -Sayın Bakanımız da oradaydı- Eczacılar Birliğinin Genel Başkanı kürsüye çıktı, Sayın Bakana baka baka "biz eczacılar, ağustos ayından beri yeşilkartlıların reçete bedellerini alamıyoruz, bu konuda çalışmalar yaptık -o da, yükünü başkasına atacak- Sayın Bakana gittik, Sayın Bakan da bize 'gidin Maliye Bakanına, hem kendi alacağınızı alın hem de Sağlık Bakanının alacaklarını alıverin' dedi" dedi. Doğru mudur, Sayın Bakanım? (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, yani, güneş balçıkla sıvanamıyor. Bakın, yine, Sayın Başbakanım "hastanede rehin kalma yok" dedi. Yani, gerçekten, eskisi kadar basına yansımıyor. Tam o sırada, Antalya'dan bir telefon geldi Sayın Atila Beye.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arslan, 2 dakikalık süre içinde konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

ALİ ARSLAN (Devamla) - Bir özel hastanede, dört günlük bir bebek -SSK'lı bu hasta- devlet hastanesinde kuvöz olmadığı için özel hastaneye sevk ediliyor, dört günün sonunda çıkan fatura 4,5 milyar. SSK diyor ki "ben bunun 1 milyarını öderim, gerisini ödeyemem, benim paketimde yok." Ee?.. "Senet vereceksin." Adam senet veriyor,  hastaneden -rehin kalmamış- senet vererek kurtuluyor. Sayın Atila Emek o sırada dile getirdi. O zamana kadar çocuğun adını "çaresiz" koymayı düşünen baba, Başbakanın bu himayesiyle 3,5 milyardan kurtuldu, özel hastane borçları affetti, şimdi çocuğun adını "çare" koymayı düşünüyormuş. Ben olsam "Recep Tayyip" koyarım; 3,5 milyar az para değil!

Değerli arkadaşlarım, peki, bu, tesadüfen, o görüşme sırasında Başbakana ulaşan bir olay. Ya ulaşamayanlar ne olacak? Ya, adını "çare" değil de "çaresiz" koymayı düşünen babalar ne olacak? (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Onlar bizden değil!

ALİ ARSLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, sürem azalıyor. Bakın, bir başka şey, çarpıcı bir şey.

Biliyorsunuz, yoksullar daha çok hasta oluyor, daha çok ölüyor; çünkü, bu hastaları sadece tedavi ederek kurtaramıyorsunuz. Hastalık, barınmayla, beslenmeyle de yakından ilgili. Daha çok hasta oluyorlar. Bakın, gene, Resmî Gazetede yayımlanan 2006 programına göre, çocuklarımızın yüzde 15'i beslenme yetersizliği içinde. Bu büyük bir rakam, utanç verici bir rakam. Yüzde 15 çocuğumuzun önemli bir bölümü de aç yatıyor. Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, mucize bir çözüm bulmuşlar, bu programda da yayınlıyorlar. Özellikle sosyoekonomik alanda zayıf olan illerden başlayarak, ilkokullarda ve liselerde…

       (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arslan, teşekkür ediyorum.

ALİ ARSLAN 'Devamla) - Bağlayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayır, bağlayacaksınız da, son cümlenizi alacağım, teşekkür için; çünkü, baştan ifade ettim. Son cümlenizi istiyorum, lütfen.

Buyurun.

ALİ ARSLAN (Devamla) - Yani, eve ekmek götüremeyen yoksul babanın çocuklarına, nasıl dengeli beslenirimin dersini vereceğiz.

BAŞKAN - Sayın Arslan, teşekkür eder misiniz efendim.

ALİ ARSLAN (Devamla) - Saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, aslında, bu programa bakınca AKP'nin sağlığa zararlı olduğunu görüyoruz. İnşallah, tedavisini halkımız bulur.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arslan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu.

Buyurun Sayın Coşkunoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Coşkunoğlu, süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı ve Telekomünikasyon Kurumu bütçesi üzerine, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak için huzurunuzdayım.

Bütçeyi değerlendirmeden önce, ısrarla vurgulamak istediğim bir nokta var. Bugünlerde sık sık, belki de çok fazla içeriğini düşünmeden edilen laflardan, kullanılan kavramlardan iki tanesi, bilgi çağı ve küreselleşme kavramıdır. Bu kavramların egemen olduğu dünyamızda, ortamımızda en önemli, en heyecan verici, en iddialı, yaşamımızın her boyutunu en derinden etkileyen teknolojiler, ulaştırma ve haberleşme sektöründe olmaktadır. Bunun farkına vararak Ulaştırma Bakanlığı bütçesini değerlendirmemiz gerekiyor. Ulaştırma Bakanlığı bütçe rakamları etkileyiciydi zaten, etkileyici olmaya da devam ediyor. AKP Hükümeti, Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin üç özelliğinde üç yıldır tutarlı davranıyor. Bunlardan birinci özelliği, bir önceki yıla göre yüksek oranda artmasıdır Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin. 2006 bütçe teklifi, yaklaşık 990 000 000 Yeni Türk Lirasıdır. Bu, 2005 yılı bütçe başlangıç ödeneğinin yüzde 43 üstündedir. Üstelik, 2005 bütçesi de 2004 bütçesinin yaklaşık yüzde 58 üstündeydi. Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin tutarlı bir şekilde yüksek oranlarla artmasının yanında, ikinci bir özelliği ve etkileyici yönü daha vardır. O da, bütçenin önemli bir kısmının yatırımlara ayrılmış olmasıdır. 2006 bütçe teklifinin yüzde 65'i yatırım giderlerine ayrılmıştır, 2005 bütçesinde de, yaklaşık yüzde 88'i yatırım giderlerine ayrılmıştı. Yani, AKP Hükümeti, hem Ulaştırma Bakanlığı bütçesini çok yüksek oranlarda artırmakta hem de bütçenin çok yüksek kısmını yatırımlara ayırmaktadır. Bu bütçenin üçüncü özelliği de, bu yatırımların önemli bir kısmının demiryollarına ayrılmasıdır. Bu, tabiî, bir Cumhuriyet Halk Partili olarak, benim için özellikle kıvanç verici bir gözlemdir.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükümetinin, demiryollarına önem verme niyetini, bütçe rakamlarındaki niyetini görmek, elbette, sevindiricidir, mutluluk vericidir. 55 yıllık gecikmeyle de olsa, Cumhuriyet Halk Partisinin ısrarla üzerinde durduğu demiryolları konusunu, şimdiye kadar inanılmaz bir inat ve bağnazlıkla reddeden sağ iktidarlardan bir tanesi olarak AKP İktidarı, nihayet, demiryollarını benimsemek zorunda kalmıştır. Acaba, neden diye düşünmek, benim kafama gelen bir sorudur. Bunca yıl "komünist işi" dedikleri demiryollarına bir sağ iktidar neden sahip çıkmaya başlamıştır? Bu niyet de, acaba, Avrupa Birliği baskısı sonucu mudur diye düşünmeden edemiyorum. Avrupa Birliği Katılım Ortaklığı Belgesinde, ilerleme raporlarında, Türkiye'nin demiryollarıyla ilgili yakınmalar ve önerileri gördükten sonra böyle bir düşünceye kapılmaktan kendimi alamıyorum; yine de, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ulusal çıkarlarımız ve ülke yararına olduğu için savunduğumuz demiryollarına AKP İktidarının, AB baskısı, velevki AB baskısı nedeniyle de olsa, önem vermesini memnuniyetle karşılıyoruz. Fakat, değerli milletvekilleri, bir de kaygımız var. Bunu da sizlerle paylaşmalıyız. AKP İktidarı, Ulaştırma Bakanlığı bütçesini artırmakta, bu bütçenin önemli bir kısmını yatırımlara ayırmakta ve yatırımların çok büyük bir kısmıyla demiryollarını yapmak niyetinde tutarlı bir politika yürütüyor; fakat, aynı AKP İktidarı, maalesef, benzer bir tutarlı politikayı yolsuzluklarla mücadelede yürütemediği gibi, yolsuzluklara karşı pek de duyarlı oldu denemez. Dolayısıyla, söz konusu yatırımlarda gerek altyapı yatırımlarının ihalesinde gerekse de kamulaştırmalarda saydamlığa ve dürüstlüğe, AKP İktidarının, şimdiye kadar gösterdiğinin çok üstünde bir özen göstermesi gerekmektedir. Bunun gerekliliğini ifade etmenin ötesinde, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bunu izleyeceğimizi, hem de çok yakından ve ısrarla izliyor olacağımızı da belirtmek isterim. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kamu yatırımlarının ihalelerinin, AKP İktidarına yakın olanları daha da zengin etmek için değil, kamu yararına gerçekleşmesini sağlamak için dikkatimiz hükümetin üzerinde olacaktır.

Bu vesileyle, konuyla ilgili bir noktayı da çok kısa olarak dikkatlere getirmek isterim. Yaklaşık 10 yıldır Devlet Hava Meydanları İşletmesi, havalimanı inşaat işine sokulmuştur. Oysa, adı üstünde, Devlet Hava Meydanları İşletmesi, bir işletme kuruluşudur, inşaat kuruluşu değildir.

Yine, Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde bir de Devlet Hava Meydanları ve Limanları İnşaatı Genel Müdürlüğü vardır. Sayıştay denetiminin dışında kalan Devlet Hava Meydanları İşletmesine, inşaat işlerini, gerek ihalesini gerek yapmayı vermeyi doğru bulmadığımızı ifade ederim. Bu konuda birtakım hoş olmayan kokular da çıkmaya başlamıştır.

Değerli milletvekilleri, Ulaştırma Bakanlığı, bir ulaştırma anaplanı hazırlamak amacıyla İstanbul Teknik Üniversitesi araştırmacılarına bir çalışma yaptırmış. "Ulaştırma Anaplanı Stratejisi" başlığıyla 3 ciltlik ve 1 000 sayfanın üstünde bir rapor ortaya çıkmıştır. Saygın bir üniversitemizin, İstanbul Teknik Üniversitesinin ciddî bir çalışması var elimizde. Sayın Bakanı ve diğer ilgilileri, böyle bir çalışmaya önayak olmaktan ve yaptırmak yönündeki iyi niyetleri nedeniyle kutlarım. Bu önemli çalışma, daha öncekiler gibi raflarda toz tutmamalıdır. Göstermelik olarak yapılmış bir duruma düşmemelidir. Dolayısıyla, şimdi bu çalışmanın ciddiyetle uygulandığını görmemiz gerekir. Aslında bu çalışma, bu 3 ciltlik, 1 000 sayfanın üstündeki çalışma ortaya tek bir somut ana plan koymuyor. Böyle bir uygulama planının geliştirilmesi için gerekli altyapıyı sağlıyor ve çeşitli senaryolar üretiyor. Dolayısıyla, Ulaştırma Bakanlığının, hızla, bir anaplanla ortaya çıkması gerekiyor. Yoksa, birtakım başarılı çalışmalar ve yatırımlar olmuş olmasına karşın, bir yandan önümüze demiryollarına önemli yatırım kaynaklarının ayrıldığını gösteren bir bütçe konmasına rağmen, bir yandan da önümüzde böyle bir strateji çalışması olmasına rağmen, şu anda, başarılı bir ulaştırma politikasının uygulandığını söyleyemeyiz. Bunun için Devlet Planlama Teşkilatının 2006 programına bakmak bile yeterlidir. Birtakım işler yapılıyor, birtakım yasalar çıkarılıyor; fakat, bunlar, başarılı bir ulaştırma ve haberleşme politikası olduğunu göstermez. Ortada bir vizyon yoktur; ulaştırma ve haberleşme konularının önemine yakışır, heyecan verici bir iddia yoktur; heyecan verici hedefler, projeler yoktur.

Değerli milletvekilleri, yaşadığımız bilgi çağında, insanların, ürünlerin, enformasyonun, verinin, bilginin dünyanın üstünde hızla dolaşmasını sağlayan teknolojiler gelişmiştir. Bunlardan yararlanmak, önemli bir rekabet üstünlüğü elde etmenin yoludur. Ürünlerin hangisine bakarsak bakalım, dünyanın bir yerinde, bir köşesinde tasarlanıyor, başka bir köşesinde üretiliyor, bambaşka bir köşesinde pazarlanıyor olabilir. Bu yoğun trafiğin altyapısını oluşturan, ulaştırma ve haberleşmedir. Diğer bir deyişle, ulaştırma ve haberleşme, tüm diğer sektörleri ayağa kaldıracak bir manivela olarak görülmelidir. Vizyoner yaklaşımı ben böyle tanımlıyorum. Yaşamımızın tüm boyutlarını zenginleştirici ve güçlendirici, âdeta, bir vitamin gibi görülmelidir. Orada burada yapılmış birtakım başarılı projeler ve uygulamalardan ibaret görülmemelidir. Üstelik üstelik, ülkemizin coğrafî konumu, böyle bir trafiğin, uluslararası ürün ve bilgi, veri trafiğinin çok önemli bir noktasındadır. Bundan yararlanmamız, kendi rekabet üstünlüğümüz ve gücümüz açısından çok önemlidir. Bunu sağlayacak olan da, başarılı ulaştırma ve haberleşme politikalarıdır. Bunları başarılı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun efendim.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.

Çok kısa olarak, neden başarılı görmediğimi, bir konuya, bir özelleştirme konusuna değinmekle açıklamaya çalışacağım. Özelleştirme, kendi başına bir amaç, kendi başına bir hedef veya politika değildir. Özelleştirme, belli amaçları, hedefleri, iddiaları gerçekleştirmek için bir araçtır, bu şekilde görülmelidir. Oysa, gerek Türk Hava Yollarına gerek Türk Telekoma, özelleştirme tutkusuyla, âdeta, onu bir amaç haline getirme tutkusuyla yaklaşılmış olduğunu görüyoruz. Sık sık övünüldüğü için, çok başarılı dendiği için, Türk Telekom özelleştirmesi, teknolojik sıçramamız bakımından son derece yanlıştı. Ayrıca, başarılı mıydı? İşte, daha evvelki gün, küçücük Danimarka'nın Telekomu özelleştirildi 13 milyar avroya. Yani, birçok rakam daha verebilirim. Bunlar başarılı değildir. Önemli olan, rekabet ortamını yaratmaktır. Bunun için, serbestleşmenin bir an önce sağlanması lazım. Yasalara göre 2004 başında gerçekleştirilmiş olan serbestleşme, 2006 başına geldiğimiz halde, hâlâ, tam anlamıyla lisanslarının verilmesiyle başarılamamıştır; bir.

İkincisi; etkin bir piyasa düzenini kurması gereken Telekom kurumu, o etkin güce hâlâ kavuşmamıştır. Bakın, bir iki hafta önce ECTA tarafından, Avrupa Serbest Telekomünikasyon Derneği tarafından Avrupa'da yayınlanan bir raporda, bir ülkede düzenleyici kuruluş ne kadar güçlüyse, piyasayı ne kadar etkin olarak düzenliyorsa, o ülkede, yatırımların, telekom yatırımlarının daha fazla olduğu aşikâr bir biçimde görülmektedir. İngiltere'de, Danimarka'da, en güçlü düzenleyici kuruluşların bulunduğu ülkelerde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, teşekkür cümlenizi alabilir miyim efendim.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - … yatırımlar…

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, sadece teşekkür cümlenizi alacağım.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Lütfen, bir iki cümle kaldı.

BAŞKAN - Buyurun.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - … ne kadar fazladır, öte yandan, Almanya gibi, düzenleyici kuruluşun iyi çalışmadığı ülkelerde, yatırımlar düşüktür. Düzenleyici kuruluşu, Telekomu güçlendirmek, serbestleştirmeyi bir an önce geliştirmek; bunlardır başarılı politika. Satmak, arsa satar gibi Telekomu satmak değildir.

Bu görüşlerle, yine de, Ulaştırma Bakanlığına, çalışmalarında başarılar diler, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Sevigen; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi, Ulaştırma Bakanlığına bağlı Denizcilik Müsteşarlığı bütçesi üzerinde yapacağım konuşmadan önce, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

İnanıyorum ki, bütçe konuşmaları, genelde, komisyonlarda, işte bakanlıklarda geçer. Eğer sayısal çoğunluğunuz da varsa, dilediğiniz kadar çaba sarf edin, dilediğiniz kadar konuşun, anlatmaya çalışın, işte, çoğunlukla oylanır, geçer gider; formalite işlerdir; ama, bütçe konuşmalarında, değişik konuşmalarda da, esas, biz ne yaptık şimdiye kadar… Bu bir imtihan. Bu dönemde bu hükümet ne yaptı, bu bakanlık ne yaptı. Halkı için, memleketi için, kendisi için... Bir de kendisi için var tabiî. Bu dönemde bunu da anladık. Devlette görev yapanların…

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Ahiret için...

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Ahiret için de yapıyorlar tabiî, onu da yapanlar var. O, Allah ile kulun arasında, onu kimse bilmiyor; ama, hem memleket için çalışmaya, memleketin, vatandaşın oyuyla geliyoruz; ama, bir de kendimiz için çalışıyoruz. Bu dönemde biz bunları da yaşadık. Kendimiz için olmasa, çocuklarımız için çalışmaya başladık. Yani, toplumdaki diğer garibanların, fakir fukaranın, garip gurebanın çocukları için çalışacağımıza, kendi evlatlarımızın, şanslı çocuklarımız için, bunlar için çalışmaya başladık ve böyle bir dönem yaşıyoruz maalesef; buradan bizi izleyenler biliyorsa, böyle bir dönemin içindeyiz. Yani, seçilen bakanlar, hükümette görev alan arkadaşlarım, halk adına, millet adına, o fakir fukaranın oyuyla geldikleri halde, maalesef, onları bir tarafa bırakıp -her konuda ama, yaptıkları işler dahil- kendileri için, kendi çocukları için kanunlar çıkarmaya başladılar.

Burada denizciliği konuşacağız; denizciliği konuşmamız gerekir, onu anlatmamız gerekir. Türkiye'deki denizcilik olayı, Tayyip Erdoğan Hükümeti başladığı gün bitmiştir sevgili arkadaşlarım. Tayyip Erdoğan, şov olsun diye, topluma karşı, insanlara karşı önce gelip lojmanları bırakmıştır. Milletvekili arkadaşlarımın yüzde 90'ları rahatsızdır. Devlet büyük zarara uğramıştır o lojmanlardan sonra. Yıllardır mücadele ediyoruz; turizm kadar ciddî geliri olan denizcilik sektörünün... Çok ciddî bir geliri var, Turizm Bakanlığı kadar geliri var -araştırdığımız zaman, gemi yapımından, tersaneden, deniz ulaşımından, ticaretinden, yatçılıktan- inanın; ama, maalesef, onu Başbakanlıktan alıp -biz bakanlık diye uğraşıyorduk- getirip, kendini yönetemeyen, kendi kendini yönetemeyen, kendi içindeki kadroları fesheden bir bakanlığın eline teslim etmiştir maalesef. Maalesef, bir konum... Şahsiyla ilgili söylemiyorum Sayın Bakanın, Bakanlığındaki ilgili konumlar için söylüyorum. Getirip, o "bakanlık kurulması gerekir" derken, basbas bağırırken bütün hükümetler, yalnız biz değil; ama, maalesef, getirip, küçük bir genel müdürlük olarak, müsteşarlık olarak Bakanlığa devredilmiştir.

Bakın, o dönemden bu döneme -Sayın Cengiz Kaptanoğlu burada olsaydı da keşke!.. Söylediklerine karşı, o burada yokken cevap vermeye çalışıyorum- çok belgesiz, bilgisiz kadroların eline bırakılmıştır. Bu dönemde denizcilikle ilgili, Cengiz Kaptanoğlu anlatırken, o kendi sektörünün  yaptıklarını, sektörde çalışan arkadaşlarımın yaptıklarını anlattı ama, hükümetin bu konuda ne yaptığına dair hiçbir şey söylemedi; çünkü, hükümet, gerçekten bu konuda hiçbir şey yapmadı. Eski dönemden beri tahsisler yapıldı, yeni tahsislerde hükümet, sadece, sevgili arkadaşlarım, bu yeni tahsislerin devamına yol verdi; ama, eski dönemden beri bu gelinen...  Tuzla Tersanesi, bizden önceki dönem, bizim dönemimizde o insanlara verildi, yapılıyorsa...

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Hazır yiyor, hazır! AKP hazırdan yiyor!.. Pişmiş pilavı kaşıklıyorsunuz Sayın Bakan!

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Bu kadar kadrolar geldi ki sevgili arkadaşlarım, Güney Kıbrıs'a Doğu Akdeniz'in tüm gemi trafiğini yönetme yetkisi veren raporu imzalayan bir arkadaşımız, Denizcilik Müsteşarlığından görevli bir arkadaşımız bu raporun altına imza atıyor, Dışişleri Bakanlığımızın büyük baskısı nedeniyle, uğraşması nedeniyle bu rapor belli bir süre askıya alınıyor. Yani, maalesef, kadrolarımız böyle.

Yalova Tersanesi aynı, Karedeniz Ereğlisi Tersanesi, Sakarya aynı… Samsun'da, yine, arazi verildi, ortada bir şey yok. Hazine Müsteşarlığı… Deniz doldurmalar yapılmaktan başka hiçbir konuda denizcilikle ilgili tek bir adım atılmadı.

CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Bunlar başka bir Türkiye'de yaşıyorlar!

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Hah, Cengiz Kaptanoğlu geldi değil mi! Cengiz Ağabey hoş geldin; sen de yaşıyorsun…

CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Sizi davet ediyorum, tek tek bu yerleri gezeceğiz, göreceğiz.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Beraber gezeceğiz… Gezeceğiz beraber…

CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - O yerlere gelmeden, Türkiye'yi görmeden söylemek sizlere yakışmıyor. Karadeniz Ereğlisini görmeden…

BAŞKAN - Sayın Kaptanoğlu, lütfen… Sayın Kaptanoğlu, lütfen…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Bakın Cengiz Bey… Bitti mi?! Bak Cengiz Ağabey…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım.

Sayın Kaptanoğlu…

Sayın Sevigen, buyurun.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Cengiz Bey, bakın, beni iyi dinlerseniz; ben, sizinle ilgili, birinci bayraktan ikinci bayrağa geçtiğinizi, gemilerinizin başka bayraklardan vergi ödememek için yaptıkları... Bunları anlatmak istemiyorum; bu, sizinle ilgili bir şey değil.

CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Anlat kardeşim, anlat!

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Ben sizinle uğraşmıyorum.

CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Anlat anlat, ne dersen de!..

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Ama, bakın, ben sizinle uğraşmıyorum. Bakın, burada, elimde var.

CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Başka!

BAŞKAN - Sayın Kaptanoğlu, müdahale etmeyiniz efendim.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Ben, Bakanla uğraşıyorum. Ben, Bakanın devlete hizmet etmesi gerekirken, kendi çocuklarına niye iki tane gemiyi kiralattığını, onu sormaya çalışıyorum; bu topluma bunu soruyorum ben. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu soracağım… Bırakmasın… Fakir fukaranın... Binlerce müracaat eden insan var. O garibanların çocuklarına vereceksin, o garibanların çocuklarına da vereceksin, onları da eşit koruyacaksın, sırf kendi çocuklarını korumayacaksın.

Ben, buradan soruyorum: Unakıtan niye kendine özgü bir kanun çıkararak, kendi evladına 4 000 ton, sırf tavuklara yedireceğim diye mısır ithalatı yapıyor?! Niye yapıyor bunu arkadaşlar, bunu niye yaptırıyorsunuz?! Rica ediyorum, size soruyorum, milletvekilisiniz; hiç mi yüreğiniz, vicdanınız sızlamadı allahaşkına?! Allahaşkına soruyorum size, hiç mi yüreğiniz, vicdanınız sızlamadı bu kanunları çıkartırken?!

Yetim, fakir fukaranın çocukları aç susuz kalacak, üniversitede yurt bulamayacak, okul bulamayacak, parasızlıktan tedavi olamayacak -sağlık konusunu anlattı arkadaşlarım- hastane kuyruklarında bekleyecek, rehin kalacaklar; siz iki tane bakanı getireceksiniz buraya, birisi kendi evladına mısır ithalatı, bir tanesi kendi evladına gemi bırakacak, siz de bunu seyredeceksiniz, bana laf atacaksınız; yakışıyor mu bu size yahu?! Biz, hepimiz milletvekilleriyiz sevgili arkadaşlarım.

CENGİZ  KAPTANOĞLU (İstanbul) - Böyle bir şey yok… Böyle bir şey yok…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Biz, hepimiz milletvekilleriyiz; biz, hükümetlerin yaptıkları şeylerin hesabını sormak zorundayız. Soracağım ona. O hesabı millet adına soruyorsunuz, kendi adınıza sormuyorsunuz ki. Kendi içinizdeki milletvekilleri, sağduyulu insanlar, çıktılar, Maliye Bakanıyla ilgili ciddî şeyler söylediler, uzun süre. Sağduyulu milletvekilleri de var içinizde; herkes, böyle, körü körüne hükümete bağlı değil; ama, şunu anlatmaya çalışıyorum: Bizler milletvekiliyiz; bizler, Türkiye'nin kaderini belirlemek için Parlamentodayız, hükümeti denetlemekle ilgili görevlerimiz var; ille de hükümet tarafında olmamız şart değil. Bunu anlatmaya çalışıyorum. Yoksa, başka bir şey yok. Eğer, Bakanınız doğru yaptıysa çocuklarına bu gemileri kiralamayla ilgili, devletin Ulaştırma Bakanlığının imkânlarını kendi çocuklarına fırsat tanıdıysa, siz de bunlara eyvallah diyorsanız, sizi Allah'a havale ediyorum, başka bir şey söyleyecek halim yok. Eğer razıysanız gerçekten... Yürekten söylüyorum.

CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Böyle bir şey yok…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Ama, razı değilseniz, lütfen, bunun karşısında durun diye söylüyorum ben de. (CHP sıralarından alkışlar)

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Millete havale edeceğiz, millete...

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Millete havale ediyorum; doğru söylüyorsunuz.

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Gemiler ile akaryakıt kaçakçılığını da anlat.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Yani, o akaryakıt kaçakçılarıyla ilgili, diğer konularla ilgili sormuyorum.

Yani, bizim denizcilikle ilgili konuşmamız gerekir gerçekten. Cengiz Bey, burada, geldi, anlattı; Deniz Ticaret Odası eski başkanıdır. Onunla ilgili konuları ben bir tarafa bırakıyorum; kendi yaptıkları ticarî ilişkidir, o kendisiyle ilgili bir konudur. Yabancı bayraklar taşıyan gemiler yaşlı olduğu için, vergiden kaçmak için… Aynı zamanda, Türk Deniz Ticaret Odasının başkanlığını yapan arkadaşlarla dolu, bu hükümet sayesinde, maalesef.

BAŞKAN - Sayın Sevigen, lütfen, Genel Kurula hitap ediniz efendim.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Yine, sevgili arkadaşlarım, Ulaştırma Bakanlığımızın, Sayın Bakanın hırsı, o görev yapan arkadaşların… Biliyorsunuz, bir hızlandırılmış tren faciası yaşadık. 28 tane vatandaşımız vefat etti, gitti; çocukları perişan.

MEHMET ALİ ARIKAN (Eskişehir) - 39 kişi.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Geçen gün uğradım, sordum, birkaç kişiye de telefon ettim; dedim ki: Ya, ateş düştüğü yeri yakıyor, ateş biraz soğudu, küllendi; acaba, Ulaştırma Bakanlığından sizi ziyaret eden var mı? Onun başı bakan, baba… Baba bakan. Bakan ne demek; baba. O işin, o ulaştırmada çalışanların, kendi personelinin, denizciliğin üstündeki bir kurumun, halk tarafından aldığı yetkiye dayanarak, o insanlara iyi ve kötü gününde sahip çıkmak, anlatmak, ülkeyi, memleketi yönetmekle ilgili. 28… Acaba dedim, küllendi mi, hiç gelen oldu mu; artık, kızgınlığınız geçti, küskünlüğünüz geçmiştir; oldu, kazadır... Bir tek kişi, insanın kapısını çalmamışlar. Böyle bir şey olur mu ya?! Sayın Bakan, hiç mi vicdanınız sızlamadı allahaşkına?! Sizden rica ediyorum ya, insan olarak; siz de babasınız. O insanların çoğu yetim kaldı, çocuklar okullarından oldu, bu demiryollarında, bu insanlar öldü. İçinizden böyle, biraz sızlayarak, "yahu, gideyim de buradaki garibanların çocuklarına bakayım, o çocuklar ne oldu; yetim mi, aç mı, susuz mu? Bunlara sebep biz olduk; doğru; dolaylı veya dolaysız biz sebep olduk" diye, hiç sormadınız mı ya?! İnanın buna üzülüyorum, canım sıkılıyor ya! Yürekten söylüyorum.

Ben, buradan, Parlamento olarak, oradaki bütün ailelerden özür diliyorum, milletvekili olarak, bu Sayın Bakan adına. Samimî olarak söylüyorum sevgili arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar) Ülkemizin insanları bu kadar sahipsiz değil.

Sevgili milletvekili arkadaşlarım, yabancı ülkelerde birisi hastalandığı zaman, özel uçaklar gidiyor, özel uçaklar. Özel helikopterler gönderiyor kendi vatandaşlarını getirmek için; ama, bizim vatandaşlarımız ölüyor, kahroluyor, yetim kalıyor, öksüz kalıyor, okullardan atılıyor, kadınlarımız sokaklarda, ailesi sokaklarda, gidip bir geçmiş olsun bile demiyoruz ya! Böyle bir uygulama olur mu?! Böyle bir yönetim şekli olur mu sevgili arkadaşlarım?!

Bunu burada anlatmayacağız da nerede anlatacağız; bunu burada söylemeyeceğiz de, Sayın Bakan, bunu, aklını başına almayacak da, bugüne kadar yapmadıysa eğer, bundan sonra yapması için teşvik etmezsek, bunu nerede konuşacağız?! Maalesef, böyle yönetiliyoruz; bunu anlatmaya çalışıyorum.

Sevgili arkadaşlarım, yine, duble yollar diye bölünmüş yollar tamamen perişan olmuştur. Ulaştırma Bakanlığımızın, yarım yarım... Hiç belli değildir. Kazalar orada yapılıyor. Yapıldığı belli değil, yapılmadığı belli değil.

ALİ İBİŞ (İstanbul) - Onlar Ulaştırma Bakanlığına bağlı değil.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Bayındırlık Bakanlığının bütçesinde, biliyorum, kesin katılıyorum; ama, Ulaştırma Bakanlığının ulaşım yolları bunlar. Bir denetler, Sayın Bakanla arkadaştır, der ki "arkadaş, ya, biz ulaşıyoruz, buradan yola gidiyoruz. Bu yolların yapımıyla ilgili, bu yolların ihalesiyle ilgili, birisi alçak, birisi yüksek, birisi asfaltlı, birisi çakıltaşı dolu..." Bunlarla ilgilenmez mi diye düşünüyorum. Ben olsam ilgilenirim; yani, sıradan bir vatandaş bile, milletvekili, nasıl ilgileniyorsunuz; ama, ben olsam, Ulaştırma Bakanı siz olsanız, gideriz, deriz ki, arkadaşlar siz şunlara bakın deriz, şunlarla ilgilenin diye sorarız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sevigen, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun; ek 2 dakikalık süre.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Ben sözlerimi bitiriyorum.

En son, bu, Sayın Başbakanımızın gezisi; herkesin dilinde, uzun uzun konuşuluyor.

Sayın Bakan genel müdürdü o zaman, zannediyorum, belediyede, İDO genel müdürüydü, Sayın Başbakan da belediye başkanıydı. O dönemlerde 2 tane gemi almışlardı.

Cengiz Kaptanoğlu burada söylüyor "bunları yapıyoruz, gemiler yapıyoruz, tersaneler yapıyoruz" diye. Yapıyoruz; ama, siz yapmıyorsunuz onu, sektör yapıyor, sektör; kendinize mal etmeyin. Türk insanları, Türk işadamları yapıyor, sizin hiçbir katkınız yok; bunu anlatmaya çalışıyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Önceden de vardı. Yok muydu? Özel sektöre verilmiyor muydu yani? Şimdi de aynısını yapıyorlar.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Vardı tabiî. Eskiden de yapıyorlardı. Şimdi yapmıyorlar mı; yine yapıyorlar, o insanlar yapıyorlar; ama, bunu hükümet yapmıyor.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Önünü açtık! Önleri açıldı!

MEHMET SEVİGEN (Devamla) -Şimdi, o zaman, diyorlardı ki, bu gemi… Niye bunları yapmıyoruz da, gidip de Avustralya'dan alıyoruz? Neden?.. Neden bunu yapacak tersaneler yapmıyoruz? Madem, bu kadar çok, her şeyi yapıyoruz arkadaş, niye bunları yapmıyoruz da, bütün paramızı, 115 000 000 dolarımızı götürüp de onlara veriyoruz Sayın Bakan? Niye veriyoruz bu paraları? Niye yapmıyoruz? Madem öyle, bu işleri yapıyoruz, becerikliyiz, bu hükümet, böyle, gelince büyük fırsatlar tanıdı insanlarımıza, niye bu feribotları yapacak imkânları sağlamıyoruz? Ee, sağlayamıyoruz; çünkü, yok, yapma ufkumuz geniş değil, ilerisi değil… Biz, sadece…

Halk diyor ki sevgili arkadaşlarım… (AK Parti sıralarından gürültüler)

CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Yaparız, yaparız…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Dinleyin, dinleyeceksiniz… Dinleyin… Ben size hiçbir şey söylemiyorum; dinleyin!

Halk diyor ki… "Ben, nerede Türk varsa oraya gidiyorum" diyor; Sayın Başbakan nerede Türk varsa oraya gidiyorum hikâyesini bıraksın; Sayın Başbakan, nerede ihale varsa, nerede para kokusu varsa oraya gidiyor maalesef. Bu, böyle… Bu, böyle… (CHP sıralarından alkışlar)

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Parayı ülkeye getirmek için gidiyor herhalde; cebine koymak için getirmiyor.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Ülkeye mi getiriyor, başka şirketlere mi getiriyor, yandaşlarına mı getiriyor, çocuklarına mı getiriyor; kime getiriyor, bilemiyorum.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Herhalde, ülkeye getiriyor.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Bilemiyorum… Getiriyor demiyorum.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Hakaret ediyorsun!

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Bak, getiriyor demiyorum. Bilemiyorum nereye…

ALİ İBİŞ (İstanbul) - Biz Başbakana sonuna kadar güveniyoruz.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Başbakana çok güveniyoruz.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Belli, Oferlerle belli…

İhalelerle ilgili, allahaşkına, hiç, kulağınıza… Rica ederim, böyle, rahatsız etmiyor mu sizi?! Ofer ihalesi bu kadar konuşuldu, geceler görüşüldü, gündüz görüşüldü, günde üç defa görüşüldü; o Başbakan bu görüşmeleri yaparken hiç rahatsız olmuyor musunuz?! Eve gidince, çocuklarınızın yüzüne bakarken, ya, biz bu hükümete destek veriyoruz körü körüne… Aynı hükümette olsak, inanın, ben olsam, kendi Genel Başkanım olsa, kendi hükümetimden bir arkadaş yapsa bunu, inanın, o partide bir an durmam; en azından, kalkarım, aslan gibi düşüncemi söylerim. Ben inanıyorum ki, içinizde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - …bunu yapan arkadaşlarım var, namuslu ve şerefli insanlar da var; ama, maalesef…

BAŞKAN - Sayın Sevigen, teşekkür ediyorum…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, bu hükümet, maalesef…

BAŞKAN - Sayın Sevigen, süreniz doldu efendim; teşekkür ediyorum sizlere.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Bitiriyorum.

…bu hükümet, maalesef, bu millete layık bir hükümet değil sevgili arkadaşlarım.

ALİ İBİŞ (İstanbul) - Ona millet karar verecek, millet…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Bu millete layık değil…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Millet karar verecek.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Bu millet karar verecektir tabiî; ama, düşmez kalkmaz bir Allah…

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bir teşekkür etsin.

BAŞKAN - Hayır, süresi doldu efendim.

Sayın Sevigen…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - …ama, bir gün gelecek ki, bu sayılar da bitecek…

BAŞKAN - Sayın Sevigen, mikrofon kapalı efendim…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - …bu parmak sayıları da bitecek…

BAŞKAN - Sayın Sevigen!..

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Efendim, teşekkür edip bitiriyorum.

….başbakanlar Yüce Divanda yargılanacak.

BAŞKAN - Efendim, mikrofon kapalı… İstirham ediyorum… Buyurun efendim…Süreniz doldu efendim…

Teşekkür ediyorum; buyurun Sayın Sevigen…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Kamuoyu yoklamalarına bak.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Kamuoyu yoklamalarına da bakarız. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür etsin canım…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Kamuoyu yoklamalarına bak.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Bırakın kamuoyu yoklamalarını, sokağa çıktığınızda insanların yüzlerine bakamıyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Bir dakika Mehmet Bey, bir dakika…

Sayın Başkan, teşekkür etmeden ayrılması İçtüzüğe aykırı.

BAŞKAN - Hayır efendim…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Tartışmayı bırakın da, müsaade edin, teşekkür edeyim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, teşekkür etmesi lazım.

BAŞKAN - O teşekkür etti efendim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, İçtüzük açık; kürsüye çıktığında, Genel Kurulu ve Başkanı saygıyla selamlar, konuşmasının sonunda da teşekkür eder.

BAŞKAN - Sayın Koç, İçtüzükte böyle bir madde yok; istirham ederim yani…

HALUK KOÇ (Samsun) - Var efendim; var.

BAŞKAN - Yok efendim, yok.

Sayın Sevigen…

Saygıdeğer arkadaşlarım, buraya çıkan hatip sözünü hiç bitirmezse, teşekkür etmezse, Başkanlık Divanı onu ilanihaye bekleyecek değildir. Böyle…

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür edecek efendim.

BAŞKAN - Sayın Koç, istirham ediyorum, İçtüzükte böyle bir madde yok efendim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Hayır efendim, var. Teşekkür edecek.

BAŞKAN - Hayır efendim, yok öyle bir şey. Teşekkür etmesi ayrı bir şey, İçtüzükte böyle bir şey yok, yanlış bilgilendirmeyin lütfen…

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür etmesi lazım, etmezse saygısızlık olur efendim.

BAŞKAN - Teşekkür etmesi lazım, ayrı; İçtüzükte böyle bir madde yok yani…

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, biz Genel Kurula saygılıyız, teşekkür etmeden kürsüden inmeyiz.

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkanın toleransı için çok teşekkür ediyorum. Eksik olmasınlar. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından "Yine teşekkür etmedi" sesleri)

Sayın milletvekilleri, gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, bir arkadaşımıza lehte, bir arkadaşımıza aleyhte söz vereceğim.

Lehinde, Mardin Milletvekili Nihat Eri.

Sayın Eri, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika Sayın Eri.

NİHAT ERİ (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığının 2006 malî yılı bütçesi lehinde görüşlerimi açıklamak üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, sağlık, insanoğlunun doğumundan ölümüne kadarki dönemi kapsayan en önemli varlığımızdır. Sağlık alanında hizmet kalitesinin yükseltilmesi ve sağlık harcamalarının karşılanması, gelişmiş ülkeler dahil, tüm ülkelerin öncelikli hedefidir.

Kısıtlı bütçe olanakları ve giderek artan sağlık harcamaları gözönüne alındığında, sağlık sorunlarını tamamen çözmüş bir ülke neredeyse yok gibidir. Sağlık alanları tüm iktidarlar için sorunlu alanlardır.

AK Parti Hükümetimiz ve Sağlık Bakanlığımız, uyguladığı Sağlıkta Dönüşüm Projesiyle, 3 yıl gibi kısa sürede bu alanda devrim niteliğinde düzenlemeler yapmıştır. Kamu sağlık hizmetleri ilk kez AK Parti İktidarı döneminde tek çatı altında toplandı. Artık SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığına bağlı hastalarımız sağlık sistemi içinde yer alan bütün sağlık kuruluşlarından hizmet alabilmektedirler.

SSK, 35 000 000 sigortalı ve yakınına 150 hastane ve toplam yatak kapasitemizin sadece yüzde 20'siyle hizmet vermeye çalışıyordu. Nüfusumuzun neredeyse yarısını oluşturan SSK'lılar açısından bu durum inanılmaz sıkıntılar içeriyordu. SSK'lılar kurum hastanelerinde muayene olabilmek için günün çok erken saatlerinde kayıt yaptırmak zorundaydılar. Aşırı izdiham nedeniyle bazen saatler sonra ancak muayene olup reçetelerini alabiliyorlardı. Ama, asıl çile ilaç kuyruklarında yaşanıyordu. Bu öyle bir çileydi ki, ancak çeken bilir. Sanki "garibin çilesi ölünce biter" özdeyişi, ilaç kuyruklarında çile çeken SSK mensupları için söylenmiş.

Peki, şimdi neler yapıldı, bir de ona bakalım. Bir kere, hastanelerin tek çatı altında birleşmesiyle, SSK'lı, Bağ-Kurlu, Emekli Sandığı mensubu, hatta yeşilkartlı, istediği hastaneye başvurma imkânına kavuştu. Özellikle SSK'lılar sınırlı sayıdaki hastaneye mahkûm olmaktan kurtulmuş oldular. Uygulamanın başlangıcından sonraki ilk 8 ayda devlet hastanelerinde 25 000 000 SSK'lıya hizmet verildi.

En büyük sıkıntının çekildiği ilaç temini konusunda yapılanlar ise âdeta reform niteliğindedir. 300 eczacının çalıştığı kurum eczanelerinden ilaç alabilen SSK'lılar şu anda Türkiye genelinde faaliyet gösteren pırıl pırıl 20 030 eczaneden ilaçlarını alabilmektedirler. SSK'lıların serbest eczanelerden ilaçlarını almaları uygulamasını belki hayal edenler olmuştur; ama, bu hayalı gerçeğe dönüştürme cesaretini hiçbir iktidar gösterememiştir. Devrim niteliğindeki bu uygulamayı AK Parti İktidarı hayata geçirmiştir. Böylece, ilaca erişim büyük ölçüde kolaylaşmıştır. Sağlık harcamaları içinde en büyük harcama kalemini oluşturan ilaç fiyatlarının tespitinde de yeni bir yöntem uygulanmakta ve ilaç fiyatları, Avrupa Birliği ülkelerinden ilacın en ucuz olduğu 5 ülkedeki fiyatlar referans alınarak tespit edilmektedir. Bu yöntemle, ilaçta ortalama yüzde 30 indirim sağlanmış, ilaca uygulanan KDV oranı yüzde 18'den yüzde 8'e düşürülmüş, kan ürünlerinde ise bu oran yüzde 1'e kadar indirilmiştir. İlaçta sağlanan büyük indirimle, devletin sırtında milyar dolarlarla ifade edilen ilaç yükü, yüzde 30 oranında düşürülmüştür.

Geçen hafta, Ankara'da toplanan Türk Eczacılar Birliği Genel Kurulunda konuşan TEB Genel Başkanı, mesleğe başladığı 1972 yılından bu yana ilaç fiyatlarının düştüğünü ilk kez gördüğünü söylemiştir. Ben de 30 yıl serbest eczacılık yapmış biri olarak bu durumun canlı şahidiyim.

Özel sağlık kurumlarından hizmet satın alma dönemi de, bizim zamanımızda başlamıştır. SSK'lılar, Emekli Sandığı mensupları ve Bağ-Kurlular özel sağlık kurumlarından nitelikli sağlık hizmeti alabilme olanağına bizimle kavuştular.

Anayasamız, devletin temel niteliklerini sayarken devletin sosyal niteliğine vurgu yapmaktadır. Sosyal devlet, yurttaşının her sorunundan kendini sorumlu gören devlettir. Hiçbir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olmayan yurttaşlara yeşilkart verme uygulaması, gerçi bizden önceki dönemlerde başladı; ama, bizim dönemimizde bu uygulamanın hem kapsamı alabildiğine genişletildi hem de nitelikli hale getirildi.

Bugün, birçok ilimizde yeşilkartlı sayısı, il nüfusunun neredeyse yüzde 50'sinin üzerine çıkmıştır. Yeşilkartlılar ayakta tedavilerinde bizden önce sahip olmadıkları ilaç alma hakkına bizim dönemimizde kavuştular. Şu anda, toplumun en yoksul kesimini oluşturan yeşilkartlılar, serbest eczanelerden, onurlu yurttaşlar olarak, sosyal güvenlik kuruluşuna mensup olanlar gibi, ilaçlarını serbest eczanelerden rahatlıkla alabilmektedirler.

Devletimiz, bu uygulamayla, milyonlarca yurttaşına karşı hiçbir dönemde yerine getiremediği bir büyük sosyal sorumluluğu böylece yerine getirmiş oluyor. Sosyal devlet olmanın gereği de budur. Amacımız, sağlık alanında tüm vatandaşlarımızın yaşam kalitesini yükseltmek ve sağlıklarını güvence altına almaktır.

Bu arada, sağlık personelimizin ücretlerinde de önemli iyileştirmeler sağladık. Dönersermaye katkı paylarının artırılmasıyla sağlık personelinin gelirlerinde önemli artışlar sağlandı. Böylece bıçak parasının önüne büyük oranda geçildi. Artık doktorlar muayenehanecilik yapmak zorunda değildir. Hastanelerde hastalarına özel hizmet veren ve çalışan doktorlar muayenehane geliri kadar eködeme alabilmektedirler.

Değerli arkadaşlar, Sağlık Bakanlığımız, üç yıldır, sağlık hizmetlerine en çok gereksinim duyulan geri kalmış yörelere doktor ve yardımcı sağlık personeli atamalarında öncelik tanımakta ve bu yörelere pozitif ayırım uygulamaktadır. Bu nedenle Sayın Bakanımıza ve değerli bürokratlarına huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Sağlıkta getirilen bir önemli yenilik de aile hekimliği uygulamasıdır. Aile Hekimliği Yasa Tasarısı değerli oylarınızla kabul edilerek pilot bölgelerde hayata geçirildi. Etkili bir sağlık sistemi kurulabilmesi ve genel sağlık sigortasının uygulanabilmesine zemin hazırlanabilmesi için aile hekimliği uygulamasına geçilmesi gerekmekteydi.

Sevgili arkadaşlar, birçok gelişmiş Batı ülkelerinde uygulamalarını hayranlıkla izlediğimiz ve hepimizin hayalini süsleyen genel sağlık sigortası, yani tüm vatandaşların sağlık güvencesi altına alınması çalışması da Sağlıkta Dönüşüm Programımızın temel hedeflerinden birisidir. Bu sistemde herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olmayan ve yoksul olan vatandaşlarımızın primleri devletin sosyal yardımlaşma kurumları tarafından karşılanacaktır. Bu adım da atıldıktan sonra sağlık hizmetlerinin yaygınlığı artık hedefine ulaşacaktır. Böylece, kutsal olan sağlık hizmetine ulaşamayan tek fert bile kalmayacaktır.

Aslında Sağlık Bakanlığının icraatlarını burada tek tek anlatmak mümkün değildir. Ancak, burada birkaç tanesini zikretmekte fayda vardır.

Bu dönemde hastaların hastanelerde rehin tutulması rezaletine son verilmiştir. Acil müdahalelerde artık hiçbir sosyal güvence aranmaksızın tedavi işlemlerine başlanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak yeterli bir güvence sayılmaktadır.

Ambulans hizmetlerinden ücret alınması uygulamasına da son verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Bakanlığımız, bir yandan daha etkin ve verimli bir sağlık hizmeti vermek için insan unsuru odaklı kanun, yönetmelik ve yönerge çalışmaları yaparken, bir yandan da fizikî koşulları geliştirmek için yeni yatırımlar yapmaktadır. Bu kapsamda, bu yıl sonu itibariyle, 36 adedi müstakil ve 12 adedi  ek olmak üzere, toplam 48 adet devlet hastanesi inşaatı tamamlanarak, yatak kapasitemize 4 251 yatak ilave edilmiş olacaktır. Gururla söylüyorum, tamamlanan bu hastanelerin 5 tanesi benim ilim olan Mardin'dedir. Bunlar, Mardin merkez, Derik, Savur, Mazıdağı, Dargeçit ve Ömerli İlçe Devlet Hastaneleridir. Ayrıca, Kızıltepe İlçemize, 200 yataklı bir devlet hastanesi 2005 yılı programına alınmış olup, Midyat İlçemiz için de 200 yataklı bir hastanenin 2006 yılı programına teklifi yapılmıştır.

Değerli arkadaşlar, Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde, Sağlık Bakanımız, yanına bürokratlarını da alarak Türkiye'yi il il gezmekte ve yerel yöneticilerle birlikte, illerin sağlık sorunlarını, gece yarılarına kadar devam eden ucu açık toplantılarla tespit etmeye çalışmaktadır. Sorunlar ve çözümler, Ankara'da masa başında değil, mahallinde ve arazide tespit edilmektedir. Gerek Sayın Bakanımız ve elbette diğer bakanlarımızın halkla iç içe olmaları ve sorunları birinci ağızdan dinlemeleri, halkta büyük memnuniyet uyandırmaktadır. Yıllardır ilaçta ucuzluğu ve kolay erişilebilirliği, sağlıkta da kaliteyi hayal eden birçok doktor ve eczacı, bu alanda yapılanları tek bir cümleyle özetliyor ve "bu bir sessiz devrimdir" diyor. Halkımızsa, yapılanlardan son derece mutlu "Sağlık Bakanlığının yaptığı yüzümüzü güldürüyor" demektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eri, 2 dakika içinde konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

NİHAT ERİ (Devamla) - Peki.

Değerli milletvekilleri, sağlık konusunu görüşürken, elli yıllık bir geçmişe sahip olan 6197 sayılı Eczacılar ve Eczane Sahipleri Hakkındaki Kanundan söz etmeden geçemeyeceğim. Bu kanun, günümüz koşullarında ihtiyaca cevap verememektedir. Sağlık Bakanlığı tarafından, meslek odaları, eczacılık fakülteleri ve eczacı milletvekillerinin katkısıyla, katılımcı bir anlayış güdülerek, eczacılık mesleğini daha çağdaş bir görüntüye kavuşturacak bir yasa tasarısı hazırlanmıştır. Tasarının en kısa zamanda yasalaşacağına inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken, yurtiçinde ve yurtdışında yaşayan Süryani hemşerilerim başta olmak üzere tüm Hıristiyan âleminin önümüzdeki günlerde kutlanacak doğuş bayramını ve tüm yurttaşlarımızın yeni yılını kutlar, yeni yılın ülkemize ve dünyaya barış, huzur, mutluluk ve sağlık getirmesini diler, 2006 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olması temennisiyle saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eri.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.17


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma saati: 15.27

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı:  1028, 1029, 1030) (Devam)

A) SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam)

1.- Sağlık Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Sağlık Bakanlığı  2004 Malî Yılı Kesinhesabı

B) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

C) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI (Devam)

1.- Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Ulaştırma Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

D) TELEKOMÜNİKASYON KURUMU (Devam)

1.- Telekomünikasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

E) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Denizcilik Müsteşarlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Denizcilik Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sekizinci tur görüşmelerde, şimdi, Hükümet adına ilk söz, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ'a aittir.

Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Bakanlığımın 2006 malî yılı bütçesini sunmaya başlarken, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Hepinizin bildiği gibi, Hükümetimiz, üçüncü hizmet yılını geçtiğimiz ay tamamladı. Bu vesileyle, konuşmamda, 2005 yılı faaliyetlerimiz yanında, Sağlıkta Dönüşüm Programımız çerçevesinde, üç yıl içerisinde başarmış olduğumuz iyileştirmeleri ve hedeflerimizi de sizlere arz edeceğim.

Değerli arkadaşlarım, Hükümetimiz göreve geldiği ilk günden itibaren, aslî görevlerini yerine getirmek üzere, hummalı bir faaliyet içerisine girmiştir. Sağlık Bakanlığımızda da, bu gayretin bir ifadesi olarak, bütün icraatlarımızın merkezine insanı yerleştirerek "önce insan" diyerek, insanımıza hizmet etmeye başladık ve vatandaşımızın hakkı olan hizmetin, ciddiyetle, hassasiyetle verilmesini, lütuf olarak değil de, en önemli vazifemiz olarak gördük. Vatandaşlarımızın yıllar içinde birikmiş ve kördüğüm haline gelmiş meselelerine, süratle, rahatlatıcı çözümler oluşturmak üzere, planlamalarımızı yaptık ve yola koyulduk.

Değerli milletvekilleri, bunlardan önemli birisi vardı ki, daha icraatımızın ilk aylarında gerçekleştirdik bunu. Bunun için, geçmişe dönüp, öncesi nasıldı, bunu, bir hatırlamak lazım. Ben, siyaset yoluyla milletime hizmete başlamadan önce, bir üniversite hastanesinde öğretim üyeliği yapmaktaydım ve gün olmazdı ki, bir hasta yakını bize gelmesin, rehin kalmış bir hastasını, hatta morgda rehin tutulmuş bir cenazesini evine götürmek için bizden yardım istemesin. Üstelik, hekimler olarak, sağlık çalışanları olarak da büyük sıkıntı içerisindeydik; çünkü, yanımıza gelen hasta yakınları "Hocam, lütfen, bize bir babalık yapın" diyordu; sanki bu meseleyi, hekim olarak, bizim çözebileceğimizi zannediyorlardı. Kesinlikle bu meseleyi sonlandırmak üzere, gerekli düzenlemeleri yaparak bunu bütün sağlık teşkilatlarına ilettik.

Şimdi, zaman zaman, çok enteresan bir biçimde, şu hastanede bir kişi rehin kaldı mı diye, âdeta böyle bir iz sürme yapılıyor. Değerli arkadaşlarım, biz, Hükümet olarak sistematik bir yanlışı tamamen ortadan kaldırdık. Tamamen ortadan kaldırılmış bir sistematik yanlışı, eğer birileri münferit vakalar olarak devam ettiriyorlarsa, kuşkusuz ki, onların da üzerlerine hassasiyetle gidiyoruz; ama, burada önemli olan nokta, işin sistematik olmaktan kalkması, ancak yanlış yapanların yanlışı olarak belki tek tük istisnai vakalar olarak kalmasıdır. Kuşkusuz ki, yanlış yapanlar her zaman olabilir, önemli olan, hükümet olarak, yönetim olarak, sosyal devlet olarak sizin nasıl bir tavır aldığınızdır.

Şimdi, bu Meclis kürsüsünde Sayın Başbakanımız konuşurken bir tartışma yaşandı; Antalya'da bir yavrumuzun bir özel hastanede rehin alındığından bahsedildi. Hâlâ bu iddia devam ettirilmeye çalışılıyor. Değerli arkadaşlarım, Türkçede belirli ifadelerin, belirli tanımlamaların anlamları var, rehin kalma şu demektir: Bir hasta, herhangi bir biçimde veya Allah korusun, bir hasta cenazesi -geçmiş yıllarda olduğu gibi- işlemleri bittiği halde bir hastanede tutulur; yani, tedavi edilmiştir, tedavi işlemleri bitmiştir, bir gün, iki gün, beş gün… Bakın, ben kendi yaşadıklarımdan biliyorum, bir ay boyunca üniversite hastanemizde yenidoğan ünitemizde, tutmak zorunda kaldığımız bebekler olurdu o günkü uygulamalardan dolayı. İşi bitmiştir, evine gitmesi gerekmektedir; ama, evine gönderilmez. Rehin kalma böyle bir şeydir.

Oysa, burada, Sayın Başbakanımız, kürsüden konuşulurken kendisine bahsedilen meselede, incelediğimizde gördük ki, yavrumuz, bebeğimiz, o esnada bir devlet hastanesinde tedavisine devam edilen bir hastadır.

Değerli arkadaşlarım, tedavisine devam edilen bir hastanın rehin kaldığından bahsetmek, kusura bakmayın ama, Türkçenin kavramlarını biraz da çok iyi değerlendirememekten ileri geliyor diye düşünmek zorundayım artık ben.

ATİLA EMEK (Antalya) - Değil Sayın Bakan, senet…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Meselenin diğer detayını başka türlü tartışabiliriz.

Bakın, tekrar söylüyorum, değerli arkadaşlar, Türkçeyi bilerek konuşalım, Türkçeyi bilerek kullanalım.

ATİLA EMEK (Antalya) - Türkçeyi bilerek konuşuyoruz. Belgeler burada!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Rehin kalmak, bir hastanede, tedavisi bittiği halde bir kişinin tutulması demektir.

ATİLA EMEK (Antalya) - Bitmiyor efendim; 3,5 milyarın belgesi de burada!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Siz Türkçeyi öğrenin, sonra yine konuşalım.

Değerli milletvekilleri, halkımız acil servislerden, para ödeyemediği için veya bir sigorta evrakı olmadığı için geri çevriliyordu. Vatandaşımız, bir ambulansa hastasını bindireceği zaman, kendisinden para isteniyordu. Bunlar, bugün, bu ülkede tarihe karışmıştır.

Tekrar ifade ediyorum; herhangi bir hastanede, istisnai ve yanlış bir uygulama, sistematik bir yanlışın ortadan kaldırılmadığı anlamına gelmez. Siz, ısrarla bunun peşindesiniz. Gidip, hastane hastane dolaşıp, yanlış bir iş yapan, bir tane hastane yöneticisi veya oradaki bir idareciyi arıyorsunuz değerli arkadaşlarım; böyle bir yanlışın içine düşmeyin. Sizin göreviniz, bu ülkenin milletvekilleri olarak bu değildir. Yanlış bir işin peşindesiniz.

ATİLA EMEK (Antalya) - Yüzlerce örnek geldi bize!

ALİ ARSLAN (Muğla) - Eskişehir'de doktorlara zimmet geldi.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Biz, herhangi bir şekilde, bu uygulamalar konusunda kimin kusuru varsa, hassasiyetle onun üzerine gitmeye ve gerekli muameleyi yapmaya devam edeceğiz, vatandaşımızın sağlık hizmeti alması adına.

Değerli arkadaşlarım, sağlık alanında tespit ettiğimiz problemlere çare olarak, Sağlıkta Dönüşüm Programımızı ortaya koyduk. Bu program, birçok ülkedeki değerlendirmelerin ve teorik bir birikimin sonucu olarak, tamamen yerli ve millî bir program olarak, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin, Türkiye Cumhuriyetinin bir programıdır ve bu programa hepimizin sahip çıkması lazım. Bakınız, bu program, öncelikle Sağlık Bakanlığımızın, belli bir süreç içerisinde, aslî hizmetlerine dönüş yapan, sağlığı planlayan, standartları düzenleyip denetleyen bir bakanlık haline gelmesini öngörüyor. Bu maksatla, yine hepinizin bildiği gibi, gıdayla ilgili işlemleri Tarım Bakanlığımıza, okullarımızla, sağlık meslek liselerimizle ilgili yönetimi Millî Eğitim Bakanlığımıza devrettik. Yine, çevreyle ilgili birçok hizmeti de Çevre Bakanlığımıza ve belediyelerimize devrederek, kendi aslî işimizi daha mükemmel bir biçimde yapmanın gayreti içerisindeyiz. Bundan sonra da, 2006 yılında, teşkilat kanunu tasarımızı Yüce Meclisimize sunarak, Sağlık Bakanlığımızı yeniden örgütleyeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, koruyucu sağlık hizmetlerinden bahsedildi ve koruyucu sağlık hizmetlerine az pay ayrıldığından bahsedildi. Oysa, Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, şu anda, koruyucu sağlığa, bütçelerinin üçte 1'ine yakın bir kısmını harcamaktadırlar. Burada, tanımlamaya nereden baktığınız çok önemlidir. Bugün, verem savaş dispanserleri için, ana-çocuk sağlığı merkezleri için, kanser savaşla ilgili çalışmalar için, buralarla ilgili merkezler için ve bütün sağlıkocaklarımıza, şimdi pilot çalışmalarını başlattığımız aile hekimliğimize aktarılan personel kaynaklarını da, burada, birinci basamak sağlık hizmetleri, koruyucu sağlık hizmetleri içerisinde düşünmek gerekir. Çünkü, bu değerli arkadaşlarımızın, buradaki değerli personelimizin birinci önceliği bunlardır. Yalnızca, burada bir örnek vererek ben size şunu ifade edeyim: 2002 yılında, aşılama hizmetleri için, cumhuriyet hükümetinin ayırdığı toplam miktar, bugünün rakamlarıyla ifade ediyorum, 10 000 000 YTL iken, bu rakam, 2006 bütçesinde 100 000 000 YTL'yi aşacaktır; yalnızca aşılama hizmetlerine ayırdığımız para. Değerli arkadaşlarım, üç yıl içerisinde, aşılama hizmetleriyle ilgili olarak, 10 katı bir para ayırıyoruz koruyucu sağlık hizmetleri açısından.

Sağlıkocaklarımızı bir taraftan aile hekimliğine hazırlarken, diğer taraftan da, altyapılarını güçlendirmeye devam ediyoruz. Biz buralarda yapılan hizmeti çok önemli görüyoruz. İster sağlıkocağı modellemesiyle yapılansın isterse aile hekimliğiyle yapılansın, buralarda yapılan hizmeti çok önemsediğimiz için, sağlıkocaklarımızın altyapılarını, insan kaynaklarını sürekli olarak geliştiriyoruz. Nitekim, sağlıkocaklarındaki muayene odası sayımız, geldiğimizde 6 200'lerdeyken, bugün 13 000'lere yaklaşmıştır. Artık, vatandaşlarımız, 10 tane hekimin çalıştığı, ama, 2 tane hekimin kendisine hizmet ettiği bir sağlıkocağı modelinden de kurtulmuştur.

Bağışıklamayla ilgili olarak, Avrupa'nın en büyük kızamık aşı kampanyasını, daha doğrusu, en büyük kampanyasını geçtiğimiz yıl içerisinde gerçekleştirdik ve 18 000 000 yavrumuzu aşıladık. Bu arada…

ALİ ARSLAN (Muğla) - Sürekli olması gerekir.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Elbette sürekli olacak Sayın Milletvekilim.

Bakınız, sizlere… Belki elinizde var konuşmamızla ilgili kitapçıklar. 2001 yılından itibaren, daha doğrusu, 1999 yılından itibaren düşme eğiliminde olan aşılama oranları, 2005 yılı itibariyle yüzde 90'a ulaşmıştır. Bundan daha önemlisini söyleyeyim size: Öyle şehirlerimiz vardı ki doğuda ve güneydoğuda, yavrularımızın aşılama oranları bu şehirlerde yüzde 40'ların altına düşmüştü. Şu anda, 2005 yılı sonu itibariyle, yüzde 80'den daha düşük aşılama oranı olan ilimiz yoktur. Bu çok önemlidir. Sadece ortalamayı tutturmak da yetmez. Dolayısıyla, şu anda aşılama hizmetleri açısından, gerçekten, bir mükemmel noktaya doğru gitmekteyiz ve daha önemlisi -onu da ifade edeyim- üçlü aşı diye bilinen, kızamık-kızamıkçık aşısını, menenjit aşısı diye bilinen hemofilus influenza B aşısını ve hepatit B aşısını okul çağında yapmak suretiyle, aşılama şemamızı, Avrupalı birçok gelişmiş ülkenin aşılama şemasına 2006'da kavuşturmuş oluyoruz. Ben, bu kararı verirken, bu hususta bilimsel kurulumuzla, Bağışıklama Kurulumuzla toplantı yaptığımda bu teklifi kendilerine yaptığım zaman çok değerli bir meslektaşım bana şunu söyledi, dedi ki: "Sayın Bakanım, benim, bu karar üzerine gözlerim yaşardı. Biz, yirmi senedir bu Bakanlıkta, onbeş senedir, bu Bağışıklama Danışma Kuruluna geliriz, her zaman bunu teklif ederiz; her Bakanlık döneminde boynumuzu büker, Bakanlıktan çıkarız. 'Kaynak yok' derler, 'bu iş yapılamaz' derler ve biz de, bilim adamı olarak, çaresiz buna katlanmak zorunda kalırız." Bugün, hamdolsun, bütün yavrularımız, gelişmiş Batı Avrupa ülkelerindeki aşılama imkânlarına 2006 yılı içerisinde, inşallah, kavuşmuş olacaklar.

Değerli arkadaşlarım, acil yardım hizmet kapasitemiz, biz göreve geldikten itibaren yaklaşık olarak 2 misline çıkmıştır. 481 noktada hizmet verilirken, bugün 971 noktada hizmet vermekteyiz ve artık, köylerimizde de 112 acil sağlık hizmetleri veriliyor. Kırsalda hâlâ eksiğimiz olan bazı bölgeler var; ama, bu bölgelerde de süratle hizmeti yaygınlaştırıyoruz. Bundan üç sene önce kırsaldan bir köyden bir ambulans gidip hasta getirecek denseydi, bu ülkede hiçbirimiz inanmazdık. İşte, AK Parti Hükümeti, birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da büyük bir başarıya imzasını atmış durumdadır.

Değerli arkadaşlarım, anne ve bebekler için hakikaten çok ciddî adımlar attık. Değerli arkadaşlarım, konuşmacı arkadaşlarım Türkiye'de bebek ölümlerinin yüksekliğinden, anne ölümlerinin yüksekliğinden bahsettiler; haklılar; bunu bildiğimiz için, bu konuda daha önceden başlatılmış olan programları güçlendirdiğimiz gibi birçok yeni programı da biz devreye soktuk.

Bakınız değerli arkadaşlarım, bütün yavrularımıza koruyucu demir damlası ve D vitamini damlası vermeye başladık ücretsiz olarak. Yenidoğan taramaları konusunda, ilk defa, hipotroidi taramalarını, Türkiye'de biz başlattık. Yenidoğan canlandırma kurslarıyla ilgili olarak geçtiğimiz dönemde on yılda, oniki yılda yapılmış olanları, biz, üç yıl içerisine sığdırdık. Şartlı nakit transferiyle, yoksul ailelere, nüfusun en yoksul kesimi olan yüzde 6'lık kısma gebelik esnasında ve 6 yaşına kadar bebeklerimize, sağlık kontrolüne getirilmesi şartıyla kişilerin, ayda 16,5 milyon Türk Lirası yardım yapıyoruz. Biz bunu yaparken de karşı çıkanlar oldu. Efendim, bu, doğumların oranını artırırmış... Çok yanlış bir yaklaşım, değerli arkadaşlar. Bu kesime ulaşmak, bu kesimin hamilelerine yardımcı olmak, bu kesimin bebeklerine yardımcı olmak ve ulaştığınız zaman da, mutlaka, onları eğitmek gerekiyor. Bu kişiler doğumlarını bir sağlık kuruluşunda yaptıkları zaman, kendilerine 50 000 000 Türk Liralık da nakit yardımı yapıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, hastaların hastane kapılarından yoksul oldukları için çevrildikleri dönemleri hatırlarsanız, bugün verilen hizmetin önemi daha iyi anlaşılacaktır.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Şimdi de senet verip dönüyorlar!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Sağlıkta Dönüşüm Programımızda, hepinizin bildiği gibi, aile hekimliği var. Şimdi, yine, bu kürsüden, biraz önce, gereksiz bir tartışma alevlendirilmek istendi. Acaba, daha önce sosyalizasyonu yapmış olan, Sosyalizasyon Kanununda büyük emeği geçmiş olan bir değerli hocamız, aile hekimliği Türkiye için çağdaş bir model olur dedi mi demedi mi tartışması. Artık, Türkiye, aile hekimliğini tartışmıyor.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Tartışıyor!..

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Siz, onu, kendiniz tartışabilirsiniz.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Siz tartışmıyorsunuz!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Artık, Türkiye, aile hekimliğini tartışmıyor.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Tartışıyor... Tartışıyor...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bize, bütün şehirlerden, ne zaman bizim şehrimizde aile hekimliğine başlayacaksınız; bu talep geliyor.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Ballandıra ballandıra anlatırsanız, öyle gelir tabiî!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Tartışılan artık budur.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Ballandıra ballandıra anlatıyorsunuz...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, siz, vatandaşı meseleleri anlamaz, anlayamaz mı zannediyorsunuz?!

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Estağfurullah…

ALİ ARSLAN (Muğla) - Estağfurullah…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Kusura bakmayın, öyle ballandıra ballandıra anlatırsanız öyle olur falan dediğiniz zaman, biraz da demokrasiye inancınız ortaya çıkıyor! Vatandaş neyi isteyeceğini herhalde en az sizin kadar biliyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ ARSLAN (Muğla) - Nusret Fişek'in söylediği burada Sayın Bakan...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Burada, aile hekimliği çalışmalarını yürütürken, toplum sağlığı merkezlerimizi de kuruyoruz. Bir taraftan bireye yönelik koruyucu sağlık hizmetlerini ve tedavi edici sağlık hizmetlerini güçlendiriyoruz; ama, öte taraftan çevre sağlığı hizmetlerini, sanitasyon hizmetlerini, toplum sağlığıyla ilgili diğer hizmetleri güçlendirmek için de toplum sağlığı merkezlerimizi kuruyoruz.

Değerli arkadaşlarım, afetlerle ilgili olarak 1 500 kişiden oluşan özel bir ekip yetiştirdik. Bunlar sağlık personelidir. Gönüllü olarak bir eğitimden geçmekte ve bu eğitimleri sürekli olarak yenilenmektedir. Bu projenin yürütülmesinde, Yüce Meclisin huzurunda teşekkürü bir borç bildiğim Kocaeli Milletvekili arkadaşım Dr. Nevzat Doğan'ın ismini de zikretmeliyim. Bu projeye kendisi öncülük yapmıştır ve yetişmiş olan bu 1 500 kişi hem Pakistan'daki depremde hem tsunami sırasında hem daha önce İran depreminde ve Türkiye'de Bingöl'de Karlıova'da, Erzurum'daki depremlerde mükemmel başarılara imza atmışlardır. Şu anda, Avrupa'da, afetlere müdahale anlamında yetişmiş olan muhtemelen en büyük ve en iyi yetişmiş ekip UMKE diye isimlendirdiğimiz bu acil ekipleridir. Hakikaten arkadaşlarımız büyük bir özveriyle bu meselenin içerisindedirler ve Pakistan depremi sırasında 4 saat içerisinde havaalanında hazır hale gelmişler ve uçaklarla kendilerinin Pakistan'a gönderilmesini beklemişlerdir.

Değerli arkadaşlarım, burada sağlık işletmelerinden bahsedildi benden önce. Elbette biz sağlık işletmeleri oluşturacağız. Sağlık işletmeleri oluşturmazsanız, maalesef, sağlık çiftliklerine fırsat tanımış olursunuz. Elbette işletme oluşturacağız. Elbette aldığını sattığını bilen, hesabını bilen, verimli bir biçimde çalışan, performans gösterdikçe daha çok kazanan personelin çalıştığı, hizmet ettiği müesseseler oluşturacağız. Buradan performans sistemine tenkit yönelten değerli milletvekillerimiz, aslında, muhtemelen bazı gerçekleri bilmiyorlar.

Değerli milletvekilleri, performansa dayalı katkı payı ödemeleri başladıktan sonra, 2002 yılı içerisinde biz devraldığımızda, muayenehanesi olmayan hekim oranımız yüzde 11 iken; bakınız, hekimlerin yüzde 89'u muayenehane çalıştırıyordu, uzman hekimlerin; 2003 yılında, bu yüzde 11 olan oran yüzde 25'e, 2004 yılında yüzde 42'ye, 2005 yılı aralık başı itibariyle de yüzde 53'e çıkmıştır.

ALİ ARSLAN (Muğla) - İki aydan beri alamıyorlar ama!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Artık, bu ülkede, hekimler, günlerinin tamamını, tam zamanlı olarak insanımızın hizmetine sunmak üzere, devletin kendilerine verdiği parayla benim vatandaşıma hizmet etmektedir. Birilerinin, AK Parti sağlığı piyasalaştırıyor iddiaları tamamen havada kalmıştır değerli arkadaşlarım.

Bu Meclis kürsüsünde, biz sağlık kuruluşlarını bir çatı altında toplarken, vatandaşlarımızın ilaçlarını serbestçe, rahatça, onurlu bir biçimde gidip eczanelerden almasının önünü açarken de bize karşı çıkıldı; Yüce Meclis çatısı altındaki ifadeler, tutanaklar, bunların en mükemmel delilidir; bize karşı çıkıldı; efendim, siz bu ilaçları niye dışarı çıkıyorsunuz?! Eğer siz, sağlık hizmetini verirken vatandaşın sağlık hizmetine erişmesini engelleyecek bir yöntemi benimsiyorsanız, tabiî ki, buna karşı çıkarsınız. Şöyle bir geriye dönüp bakalım; bir SSK'lı vatandaş olacaksınız, bir işçi yakını olacaksınız veya bir işçi emeklisi olacaksınız, bir hastaneye gideceksiniz; yanı başınızda sağlıkocağı var, ondan hizmet alamazsınız; yanı başınızda bir başka devlet hastanesi var, ondan da hizmet alamazsınız; sadece kapısında SSK yazan yere sizi mahkûm etmiştir bir zihniyet; buraya gidersiniz, sizi muayene ederler, eğer edebilmişlerse, belki de yalnızca o kalabalık içerisinde yüzünüze bakarak bir reçete yazmışlardır, ona da eyvallah dersiniz; yani, reçetemi aldım, şükürler olsun dersiniz, size bir kuyruk gösterirler.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, son 3 dakikanız; lütfen, toparlayın.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bu kuyrukta, gidecekseniz, saatlerce bekleyeceksiniz; 4 tane ilaç yazılmışsa, 2'si vardır, 2'sini alacaksınız. Peki, öbür 2'sini nereden alacağım?! "Başka bir SSK eczanesinin kuyruğuna git" derler size. Oraya gideceksiniz, oradan ilacınızı almaya çalışacaksınız, 2 saat de orada bekleyeceksiniz; eğer, yine ilacın 1'i yoksa, dışarıda, az sayıdaki sözleşmeli eczanelerden ilacı almaya çalışacaksınız.

Biz bu sistemi değiştirirken, bize karşı çıktınız; tutanaklar bunun şahididir.

MAHMUT DUYAN (Mardin) - Siz, bu hizmete de karşı çıkmıştınız Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Siz dediniz ki, değerli Anamuhalefet Partisi konuşmacıları dediler ki: "Bunu yapmayın böyle, bu SSK eczanelerinin sayısını artırın." Değerli arkadaşım, neyin sayısını artıracaksın? Bu ülkede 22 000 tane eczacı var; 22 000 tane eczacının bu ülkenin işçisine ilaç vermesini niye engelleyeceksiniz, niye?!.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Ne münasebet?!.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Biz bunu yaparken bunun karşısına çıkacaksınız... Tabiî, bunları unuttunuz şimdi. Bunları unuttunuz şimdi, hepsini unuttunuz.

ATİLA EMEK (Antalya) - Eczacıların feryadı burada Sayın Bakan.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Kendi kendinize söylüyor, kendi kendinize cevap veriyorsunuz. Ayıp oluyor ama!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bakın, bugün, bu ülkede…

ATİLA EMEK (Antalya) - Eczacıların hepsi de sizden şikâyetçi.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Soruyorlar hep bize!..

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, eczacıların da işi çözülür, önce vatandaşın işini çözeceksiniz. Biz, vatandaş için hizmet ediyoruz. Bir sosyal devlet, vatandaşının ilacını verir. Onun için…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - 45 gün içinde ödeme sözü verdiniz...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Onu, eczacılarla biz konuşalım.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Eczacı arkadaşlarımız var burada...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Biz konuşalım onu eczacılarla.

Türk eczacılığı altın yılını yaşamaktadır, altın yıllarını yaşamaktadır. Her karşılaşmamızda, bize, bunu, kendileri ifade ediyorlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Bakan, çok ayıp oluyor ama!

ALİM TUNÇ (Uşak) - Doğru söylüyor.

MAHMUT DUYAN (Mardin) - Yüzde 40'ı kaldırdın, niye bir daha getirdin?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, sosyal bir devlet olarak, bugün, bu ülkedeki 10 000 000 yeşilkartlı, ülkenin onurlu insanı olarak, bir hastaneye gidip reçetesini alıp eczaneden de gidip o ilacını alabilmektedir.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Yüzde 20 katkı payı veriyor Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bakınız, değerli arkadaşlarım, hatta, bu işin kolaylaşması için, hastane başhekimlerinin, reçeteler yazıldıktan sonra vurdukları hastane başhekimi kaşesi, imzası, görülmüştür şartını bile ortadan kaldırdık benim vatandaşım gereksiz yere kuyruklarda beklemesin diye. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, sağlıkta çok önemli şeyler oluyor. Üç sene içerisinde, bu ülkede bir çeyrek asırdır konuşulmuş ama bir çeyrek adım bile ilerlenememiş meselelerde büyük ilerlemeler kaydettik. Bu, aslında, bizi, daha önceki hükümetler ve daha önceki zihniyet sahiplerinden ayıran en önemli farktır. Birileri konuşur, biz AK Partililer olarak icra ederiz, yaparız, vatandaşa hizmet ederiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Nasıl yapıyorsunuz; eczacılara, 45 günde ödeyeceğiz dediniz, ödemediniz; yeşilkartlılar da mağdur, eczacılar da mağdur. 

BAŞKAN - Sayın Ercenk, lütfen!..

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, şikâyet ediyorlar, biz de burada söylüyoruz.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, süreniz tamamlandı. Sayın Bakanım, iki bakan olarak süreyi ortak olarak kullanacaksınız. Daha sonra Sayın Ulaştırma Bakanına da söz vereceğim. Lütfen, birkaç dakika içerisinde konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, gerçekten sağlığa ayrılan pay Hükümetimiz döneminde artmaktadır. Detaylarına girmiyorum. Elinizdeki kitapçığın 92 nci sayfasından itibaren dökümler ve grafikler bunları gösteriyor; ama, açıkça ifade etmeliyim, sağlığa ayırdığımız payı mutlaka daha da artırmalıyız. Bunun da yolu ülkenin zenginleşmesinden geçer. Hükümetimiz döneminde ekonomi ciddî bir iyileşme dönemine girmiştir, büyük başarıların altına imza atıyoruz. Bu, hem yoksulluğu ortadan kaldırmakta hem de sağlık hizmeti gibi sosyal hizmetlerin, önümüzdeki beş yıllar içerisinde halkımıza daha mükemmel bir biçimde verilmesini sağlamak noktasında en önemli gelişmedir ve ben inanıyorum ki, bu ülkenin sağlığına, Sağlıkta Dönüşüm Programımızda, bundan sonra da güzellikler katmaya devam edeceğiz. Bu güzellikleri oluştururken Yüce Meclisimizin de arkamızda olacağına, bizi destekleyeceklerine yürekten inanmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi, tekrar, saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Hükümet adına ikinci konuşmacı, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım.

Sayın Bakan buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı, Denizcilik Müsteşarlığı ve Telekomünikasyon Kurumunun, 2006 malî yılı bütçesi vesilesiyle şahsım ve Bakanlığım çalışanları adına yüce milletimizi ve Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir ülkenin kalkınmasında, halkının refahının yükseltilmesinde, ticaretin, turizmin, sanayiin, tarımın, kısacası her türlü sektörün gelişmesinde, olmazsa olmaz sektör ulaştırma ve haberleşmedir. Başka bir deyişle, Bakanlığımız, kara, deniz, demiryolu ve hava taşımacılığı yanında, telefon, bilgisayar, internet, uydu hizmetleri, televizyon yayınları gibi hizmetlerle, halkımızın her gün 24 saat günlük yaşantısında onlarla beraber, onların hizmetindedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, ben, burada, Ulaştırma Bakanlığımızın 58 ve 59 uncu hükümetler döneminde yaptığı çalışmaları sizlerle paylaşmak istiyordum. Ancak, buna, çok şükür ihtiyaç kalmadı; çıkan arkadaşlarımız, yapılan çalışmaları en güzel şekilde ifade ettiler. Şimdi, değerli konuşmacılarımızın, partileri adına, burada, dile getirdikleri gerek tenkit gerek öneri ve dilekleri cevaplamak istiyorum.

Anavatan Partisi Grubu adına konuşma yapan Sayın Turan Tüysüz, sivil havacılık faaliyetlerinin büyük bir atılım içerisinde olduğunu ifade etti. Bu atılım, beklenen ve beklenmeyen tüm istatistikleri alt edecek bir noktaya ulaştırmıştır. İsterseniz birkaç örnek verelim; 2002 yılında Türk sivil havacılığında iç ve dış hat toplam taşınan yolcu sayısı 31 000 000, 2005'te bu rakam ne oldu dersiniz Sayın Sevigen; 59 000 000; neredeyse 2 katı, üç yılda. Hizmet budur, sonuç budur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Daha bitmedi.

Bu sektörde göreve başladığımızda 110 uçağımız vardı Sayın Sevigen, şimdi 222 uçak.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Özelleştirmeyle çelişmiyor mu Sayın Bakan?!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Günlük takip ediyoruz, günlük; iki gün sonra 225 olacak.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Özelleştirme politikanızla çelişmiyor mu?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Dinleyin, dinleyin; her şeyi söyleyeceğim. Her şeyi, her detayı söyleyeceğim; yalnız sabır rica ediyorum.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Kamuda küçülüyoruz, burada niye büyüyoruz?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Şimdi, 110 uçaktan 222 uçağa çıkacaksınız üç yılda; 31 000 000'dan 59 000 000 yolcuya çıkacaksınız; 200 000 000 bilet ücretinden 50 000 000 bilet ücretine geleceksiniz, hiçbir iş yapılmıyor diyeceksiniz... İnsaf ve merhamet diyorum, insaf! (AK Parti sıralarından alkışlar) Halkımız neyin yapıldığını, neyin yapılmadığını çok iyi görüyor Sayın Sevigen.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Bu arada, Başbakanın uçağından ve pas biletlerden bahsedin biraz.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, lütfen Genel Kurula hitap ediniz.

Buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Evet, şimdi, bununla da kalmadık; devam ediyorum.

Çağdaş bir ulaştırma altyapısı için sadece sivil havacılığın gelişmesi yetmez, havaalanlarını da modernleştirmek lazım, havaalanlarının da ihtiyaçlarını görmek lazım. İşte, bugün Antalya'da 2 uçağın aynı anda indiği, modern 2 terminaliyle, bir havaalanı on ayda hizmete sokulmuşsa, hizmet budur, başarı budur, AK Partinin vardığı sonuç da budur değerli arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bugün, Antalya dünyanın en modern havaalanına kavuşmuştur. 5 000 000 yolcu kapasitesinden 15 000 000 yolcu kapasitesine ulaştırdık. Eğer bunu yapmamış olsaydık, size söylüyorum, bu sene Antalya Havaalanı tıkanmıştı. İşte, problemi görüp, üzerine gidip çözmek budur, iş yapmak budur değerli arkadaşlar.

Bununla kalmadık, işte, her gün gelip geçiyorsunuz, Ankara'da Esenboğa Havaalanı, köy meydanıydı, köy meydanı. Türkiye'ye yakışıyor muydu değerli arkadaşlar?!

AHMET IŞIK (Konya) - Yakışmıyordu.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Önümüzdeki 28 Ekimde bu havaalanı muhteşem bir törenle açılacak, sizi de davet ediyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ve bunu yaparken hiçbir kamu kaynağı da kullanmadık. Tamamen özel sektörün dinamiklerini harekete geçirerek yap-işlet modeli çerçevesinde, sadece Ankara değil, sadece Antalya değil, Muğla Dalaman, İzmir Adnan Menderes buna dahil ve bundan sonra da diğer ihtiyaç olan bütün alanlarda aynı şeyi yapacağız.

70'e yakın havaalanı yapmışız. İn cin top oynuyor. Bugün, bu havaalanlarından yüzde 50'sinden fazlasına uçak seferi yapılır hale geldi. Üç yıl içerisinde bütün bunlar oldu. 15 tane havaalanımızda şu anda iyileştirme, genişletme çalışmaları var; Şanlıurfa, Gaziantep, Kayseri, Malatya, Trabzon, Denizli…

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Her şey bitmiş!..

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - …daha birçoğu var, Ağrı…

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Her şey bitmiş!..

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Elazığ…

AHMET IŞIK (Konya) - Saymakla bitmez Sayın Bakanım!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Her şey bitmedi.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Ne yaptınız Trabzon'da?!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Sayın Vekilim, her şey bitmedi, hayat devam ediyor.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Trabzon'da ne yaptınız?!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Hayat devam ettikçe ihtiyaçlar da devam edecek, bizim vazifemiz de halkımızın ihtiyaçlarını geciktirmeden yapmaktır. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Ben, bu yaşıma geldim, bir şey öğrendim, sizlerle paylaşmak istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi söyler, bizler yaparız. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Farkımız budur değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından gürültüler)

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Biz yaparız, siz satarsınız.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Bizim yaptıklarımızı teker teker satıyorsunuz Sayın Bakan.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Trabzon Havaalanına ne yaptınız, onu söyleyin!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Teşekkür ediyorum; hatırlatıyorsunuz, söylüyorsunuz, biz de yapıyoruz. Tabiî, bir söyleyen olacak, bir de yapan olacak; öyle değil mi arkadaşlar... (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Cumhuriyetimizin değerlerini teker teker satıyorsunuz.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Trabzon Havaalanına ne yaptın, onu söyle!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Evet, şimdi, gelelim…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Limanlarımızı, tersanelerimizi teker teker peşkeş çekiyorsunuz.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Trabzon Havaalanına ne yaptıysan onu söyle!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım lütfen.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Trabzon Havaalanına ne yaptın onu söyle!

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Bakan, ölenlerin ruhu çarpacak, çarpacak!

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Bakan, ne yaptın!..

BAŞKAN - Sayın Ercenk… Sayın Tandoğdu…

Sayın Bakan, Genel Kurula hitap ediniz efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Arkadaşlar, lütfen, dinleyin; daha söyleyeceğim çok şey var; lütfen, dinleyin.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Trabzon Havaalanına ne yaptın, onu söyle!

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Ölenlerin ruhu çarpacak sizi!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Lütfen, dinleyin.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Yalanla peynir gemisi yürümez!

BAŞKAN - Sayın Arz, lütfen…

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Trabzon Havaalanına yaptım diyor; nesini yapmış, onu söylesin!

BAŞKAN - Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap edin.

Buyurun efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Sayın Başkan…

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Ne yaptığını söyle; hiçbir şey yok!..

MUHARREM İNCE (Yalova) - Ne zaman yeni gemi alacaksınız?!.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sükûnetle dinleyelim.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Ölenlerin ruhu sizi yakacak, yakacak!

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Daha bu sabah bindim geldim uçakla Trabzon Havaalanından; ne yaptıysa, bir söylesin!

BAŞKAN - Sayın Arz, lütfen…

Buyurun Sayın Bakan.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Ne yapmış?.. Ben bu sabah geldim Trabzon Havaalanından; ne yapmış, allahaşkına, söylesin yahu!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Trabzon'dan yeni geldiysen, bir şey söyleyeyim sana: Trabzon'a, günde sadece 5 uçak iniyordu, bugün 30 uçak iniyor, 30! (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Bunun seninle ne ilgisi var?!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - İnsaf ve merhamet!.. İnsaf ve merhamet!..

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Uçaklar uluslararası havaalanından geliyor; bunun seninle ne ilgisi var?!

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Bunun sizinle ilgisi yok.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Onlar dün de geliyordu, bugün de geliyor; bunun seninle ne alakası var?!

BAŞKAN - Sayın Bakanım, sürenizi olumlu kullanınız; Genel Kurula hitap ediniz.

Buyurun efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Onların uçması için, gereken teşvikleri, gereken destekleri biz verdik de onun için alakası var. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yaa, gördün mü?!.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Bunun seninle alakası yok! CIA uçakları geliyor, Afganistan'a gidiyor; sizinle ilgisi yok.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Bir dakika müsaade edin de, şu işleri anlatalım; bak, zamanımı çalıyorsunuz ha!

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Ama sizinle ilgisi yok, onlar dün de geliyordu, sizden önce de geliyordu.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Vatandaşımıza yaptıklarımızı anlatmamız lazım; zamanımızı çalmayın lütfen.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Ama, Trabzon'a bir şey göndermiyorsunuz, palavra atma!

BAŞKAN - Sayın Bakan, Genel Kurula hitap ediniz efendim.

Buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sivil havacılıkta iş bununla da kalmıyor. Başka ne var? Başka ne var, onu size söyleyeyim.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - CIA var, CIA; ondan da bahset.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Hepsini söyleriz, merak etmeyin.

Bakın, bir şirketimizin uçuşunu 4 ülke durdu, hatırlarsınız, geçen yazın başında ve süresiz uçma yasağı getirdiler. Kim; Almanya, Hollanda, İsviçre ve Belçika. İşte, bu hükümet, onun ulaştırma bakanı, süresiz yasak edilen bu uçuşu 12 günde başlattı. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) İşte, Türkiye'nin gücü, onuru budur. Onur Havayollarının onurunu da, bu ülkenin onurunu da bu hükümet, bu hükümetin bakanı kurtardı. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Bu sizin göreviniz, bunu da mı anlatıyorsunuz?!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Bunlar, bizim, kaşımıza gözümüze meraklı değil.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Bakan, bu sizin göreviniz, bunu anlatma.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Ülkenin gücüne, ülkenin iktidarının iktidarına göre iş yapıyorlar.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sizin bunu 12 gün bile bekletmeniz büyük hata, bunu bir günde çözecektiniz, bir günde, 12 gün bile bekletmeyecektiniz. 

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Bırakın bunları; 4 aylık, denizcilikten sorumlu Devlet Bakanı oldunuz. SHP'nin Ankara Belediyesinde seçim kaybetmiş bütün kadrolarını oraya aktardınız. Denizciye hasrettik Denizcilik Müsteşarlığında Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar) Denizciliğe hasret kalmıştı. İşte, şimdi, denizcilikte 230 uzman var.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Bakan, yalan söylüyorsunuz!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Yüzde 3'ten yüzde 21'e çıkardık. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Siz yalan söylüyorsunuz! Yalan söylüyorsunuz! Bir tek adam aldıysam, bir tek…

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Açın, arşivlere bakın.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Arşivi inceleyin.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - İbrahim Tez, sizden önceki Bakan…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Yalan söylüyorsunuz!

ALİM TUNÇ (Uşak) - Konuşma...

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sen sus oradan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Hepsinin bende listesi var.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Siz yalan söylüyorsunuz!

BAŞKAN - Sayın Bakanım…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Benim bakanlığım döneminde bir tek adam alınmamıştır. Bir tek adam alınmamıştır benim Bakanlığım döneminde Sayın Bakan. Orada çalışan arkadaşlarım var, lütfen, getirsinler listeyi; yoksa sözünüzü geri alın.

BAŞKAN - Sayın Sevigen…

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Sayın Sevigen, burada…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Benim dönemimde bir tek adam alınmamıştır.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - ... çıkıp, denizcilik alanında hiçbir şey yapılmadığını söylediniz. . Sizi insafa davet ediyorum, sizi insafa davet ediyorum. Bakın, denizcilikte neler yapmışız…

İ.SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Karadeniz'e ne yaptınız?,

ŞEVKET ARZ (Trabzon)- Karadeniz'e bir tane gemi yolladın mı, söyle? Ne yapmışsın Karadeniz'de? Durmadan anlatıyorsun. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Denizcilikte neler yaptığımızı milletimiz biliyor değerli arkadaşlar… (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, sayın milletvekilleri…

Sayın Bakanım, müsaade eder misiniz…

İ.SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Karadeniz'de hükümet olarak ne yaptınız?

BAŞKAN -Sayın Bakanım…

Sayın Tunç, Sayın Arz, Sayın Tandoğdu…

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)- Karadeniz melül melül bakıyor…

FARUK ÇELİK (Bursa) - Durun, lütfen yahu! Sayın Bakanı anlayamıyoruz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,..Sayın Çelik… Sayın Çelik…(Gürültüler)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YLILDIRIM  (Devamla) - Arkadaşlar, böyle…

FARUK ÇELİK (Bursa) - Bu hizmetlerden niye rahatsız oluyorsunuz? Soru varsa sorun!

BAŞKAN -Sayın Bakan, bir beş saniyenizi rica edeyim.

Saygıdeğer arkadaşlarım, Sayın Tandoğdu, Sayın Arz, eğer, izin verirseniz karşılıklı konuşulmazsa Sayın Bakan görüşlerini, düşüncelerini anlatacak… Lütfen, istirham ediyorum...

İktidar grubundan arkadaşlar, lütfen…

Buyurun Sayın Bakanım.

İ.SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Ama Sayın Başkan, doğruyu söylesin, en mağdur bölge Karadeniz Bölgesi

SALİH GÜN (Kocaeli) - Köy meydanında miting yapar gibi konuşuyor. Bakan gibi konuş. (Gürültüler)

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Ayıp, ayıp!

SALİH GÜN (Kocaeli)- Avukatı mısın Bakanın?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bakın biraz daha …(Gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Bakanı dinleyelim sayın milletvekilleri...

Sayın Bakan, Genel Kurula hitap ediniz.

Buyurun efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi, Bakanlığımızın yaptığı çalışmalarla ilgili...(Gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, siz konuşun efendim; buyurun, Genel Kurula konuşun.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Sayın Coşkunoğlu'na çok teşekkür ediyorum. Sayın Coşkunoğlu çıktı, burada güzel güzel, yapılanları anlattı; takdir ediyorum. Yapılmayanları da, yapıcı bir eleştiriyle dile getirdi, bunu da takdir ediyorum, bu bizim için bir  hedeftir ve (AK Parti sıralarından alkışlar) biz bunu hedef görüp gereğini yaparız. Ancak, yapılanları hiç yok farz edip, tamamen, burada kalkıp hilafı hakikat birsürü konuları dile getirerek, yapılanları yapılmamış gibi göstermeye çalışmak, ne kadar gayret etseniz boştur arkadaşlar. Yapılanları milletimiz görüyor. Bu iktidar, bu iktidarın bakanları, milletvekillerimiz tarihin hiçbir döneminde görülmediği kadar halkın içindedir. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Tüm milletvekilleri… Hepsi öyle…

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Sayın Sözen "bakanlar bir umursamazlık, vurdumduymazlık içerisindeler" diyor. Tamamen yanlıştır. Sivil toplum örgütlerinin, sektörde faaliyet gösterenlerin sesine hiçbir dönemde bu kadar kulak verilmemiştir.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Hızlı trende?..

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - İşadamları için öyle!..

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, demiryollarımız cumhuriyet tarihimizin en hazin günlerini yaşamıştır.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayenizde!..

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Cumhuriyet tarihinde, cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte Büyük Atatürk "demiryolları ümran ve refah yoludur" demiş ve talimatı vermiş. Bu talimatla, 1946 yılına kadar, bildiğiniz gibi, demiryollarında çok büyük atılım var.

Bunu  herkes takdir ediyor ve biz de takdir ediyoruz gayet tabiî, herkes takdir ediyor; ama, 1946'dan sonra ulaşım politikasında fevkalade yanlış bir yola girildiğini görüyoruz. Gerçi, bunda, 1950'den sonra otomotiv sektörünün gelişmesi ve havayolu taşımacılığının hayatımıza girmesinin de rolü var; ancak, her şeye rağmen, bu duruma gelmememiz lazımdı.

Bugün yurtiçi taşımalarında yüzde 90'ı karayoluna bağımlı bir taşıma sistemimiz var. Bunun daha fazla sürdürülebilir olma imkânı yoktur. İşte, biz, bunu gördük ve ilk işimiz ulaşım anaplan stratejisini yaptırdık. 4 üniversiteden 40'a yakın bilimadamı, 29 ilgili kuruluştan uzmanlar, iki yıl zahmetli ve fedakârca bir çalışma yaptılar.

Peki, bunun sonuçları ne; sonuçları şu: Avrupa Birliğine uyumlu, ulaşım türleri arasındaki dengeyi sağlayacak ve ulaşım modları arasındaki bütünlüğü sağlayacak bir ulaşım politikasının ortaya konulması ve buna uygun proje önceliklerinin belirlenmesi.

Şimdi, buradan çıkalım, sokakta bir vatandaşımıza soralım; herkes, bu ülkede, ulaşımda karayolunu çok ağırlıklı kullandığını zaten söylüyor. Onun için bir keşif, bir buluş yapmaya ihtiyacımız yok. İhtiyacımız, bir yandan bu planı yaparken, diğer yandan da projeleri, öncelikli projeleri teker teker hayata geçirmektir. Biz, geçen bu üç yıl içerisinde, bekleyelim de ulaşım ana plan stratejisi çıksın, ondan sonra ne lazımsa yaparız demedik. Ne yaptık; denizcilikte ÖTV'yi kaldırdık. Bunun manası ne; bunun manası,   2 YTL civarında olan mazotun 70 kuruşa denizcilerimize verilmesi demektir.  Bundan kim yararlanıyor; balıkçılarımız yararlanıyor. Peki, yararlanıyor da ne oluyor; daha önce, bu tedbir alınmadan önce, balıkçılarımızın işletme maliyetleri içerisinde yakıtın payı yüzde 55'ti. Onun için, sahilden birkaç mil açılıp, yavru, ne bulurlarsa trolleri çekip getiriyorlardı; hem balık nesli tükeniyor hem de halkımız ucuz balık yiyemiyor, çeşitler yok oluyor, eko dengesi bozuluyordu. Peki, şimdi ne oldu; verdik mazotu, şimdi, taa Akdeniz'e, Tunus'un yakınına kadar balıkçılarımız gidiyorlar, aylarca orada avlanıp, onu da ihraç ediyorlar, bir kısmını da ülkemize getiriyorlar. Bugün, ülkemizde, artık, palamut yemeyeni dövüyorlar arkadaşlar; 1 YTL; işte sonuç bu, işte sonuç bu.

Bununla kalıyor mu; karayolumuzdaki trafiği denize çekiyoruz, kosterlerimizle taşıma yapıyoruz, karayolundaki trafik yükünü alıyoruz.

Değerli arkadaşlar, karayollarındaki kazaların yüzde 55'i yük kamyonlarından kaynaklanıyor ve otuz yıllığına yapılan yollarımız, ne yazık ki, ikibuçuk yılda gidiyor.

Yine, çevreye verilen karbonmonoksit, azotmonoksit gazlarının tamamen yüzde 84'ü karayollarındaki araçlardan meydana gelir.

İşte, karayollarındaki yükü denize almak için yaptığımız en önemli iki şey var; birisi, yakıtı yüzde 65 ucuzlatmak; birisi de, liman ücretlerini yüzde 75 ucuzlatmak, fener ücretlerini yüzde 30 ucuzlatmak. Daha ne yapacaktık?! Bizim yapmamız gereken bu. Bundan sonrası denizcilerimizin, girişimcilerimizin işi. Onlar, artık, denizi de daha çok kullanacaklar, denizi de daha çok kullanacaklar, daha çok taşıma olacak, karayollarımız da rahatlayacak.

Denizciliğimizde hiçbir şey yapılmadı deniliyor.

Sayın Sevigen, yurtdışına giden her 4 gemimizden 1 tanesi tutuluyordu; şimdi bu oran kaça düştü dersiniz; yüzde 6'ya; iki yılda yüzde 25'ten yüzde 6'ya düştü. Bu da yetmez, Avrupa Birliği ortalaması yüzde 3'e getireceğiz. Bu nasıl oldu dersiniz; bu, işte, ehliyetli, tecrübeli denizci kadroların Denizcilik Müsteşarlığında çalıştırılmasıyla oldu.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Bakan... Sayın Bakan, sizin genel müdür atadığınız arkadaş, sizin yaptığınız bu politikalardan istifa etti, gitti.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Bu, lafla olmuyor, lafla peynir gemisi yürümez değerli arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sizin mahdumun gemisi yürüyor.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Şimdi, onu çok söyleyip durdunuz. Madem açtın, onu da söyleyeyim.

Bu konuyu, siz, gensoru olarak da getirdiniz ve gensorunuzun altında kaldınız. Grubunuzdan 15 kişi bile buna karşı oy kullandı. Grubunuz bile, tam olarak... Bunun karşısında, gerekli oyu bulamadınız.

Bırakın onu, bir kere, defalarca, ben, bu yanlışı düzelttim. Benim çocuğum, oğlum, devletten ne bir gemi kiraladı ne de devletle hiçbir işi oldu.

AHMET IŞIK (Konya) - Bravo...

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Bunu bir kez daha tekrar ediyorum. Bu konuda yanlış beyanlarda bulunanları, iftira etmeye devam edenleri de Allah'a havale ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Bunlar iftira mı Sayın Bakan?! Bunlar iftira mı, gemilerin kiralanması?!.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Bununla da kalmıyorum, bu konuda...

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Gemilerin kiralanması iftira mı?!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Dinleyin…

Bu konuda 20 tane dava açtım, 20 tane…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Bunlar iftira mı?!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - ..ve hepsini de kazandım; milyarlarca da tazminat aldım. İstersen, bunun listesini sana vereyim biraz sonra.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Tamam, alırım. Ulaştırma Bakanının oğlunun aynı şirketle iş yapması etik mi, doğru mu?!

 BAŞKAN - Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap ediniz.

Buyurun efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Ulaştırma Bakanının oğlu…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Devletin gemisini kiralayarak, şirketine… Etik olarak doğru mu?!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - …devletin hiçbir kurumundan, ne kendi bağlı olduğu kurumdan ne bir başka kurumdan, hiçbir şekilde bir ticarî ilişkiye girmemiştir. Bunu, burada ilan ediyorum. Aksini ispat edenin…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Göndereceksiniz bana; ben, onun fotokopisini çıkaracağım.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Aksini ispat ediyorsanız, buyurun, ispat edin; yoksa, halkın gözünde mahkûm olursunuz.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - İspat edeceğiz… Hepsi burada  Sayın Bakan, bütün hepsi burada; şirketin adı soyadı, yaptığı iş, hepsi burada.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, niyet okumayı bırakın. CHP'nin niyet okuma konusunda mahir olduğunu biz biliyoruz…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Niyet okumayla ilişkisi yok; hepsi burada, kayıtta, sicilde; şirketin ismi, adı soyadı, hepsi burada.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - …ama, bizim işimiz, değerli arkadaşlar, bu işlerle vakit geçirmek değil. Başbakan Avustralya'ya gitmiş de, filancayla falancayla bilmem ne olmuş da… Bunlar, bakanlık yapmış olan bir değerli arkadaşımıza yakışacak şeyler değil.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Görüşmediniz mi Sayın Bakan?! Görüşmediniz mi?!. Niye gittiniz Avustralya'ya? Görüşmediniz mi gemi alınması için?! Niye gittiniz?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Biz, Avustralya'ya gittik, gemi alımıyla da, hiçbir konuyla görüşmedik; biz, orada, bizi sabırsızca, heyecanla, umutla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir dakika…

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - ...bekleyen 200 000 vatandaşımızla kucaklaştık… (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir dakika…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Daha önce 2 tane gemi almadınız mı oradan?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - 2 tane gemi almadım daha önce, çok gemi aldım. O gemiler şimdi Marmara'dalar…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) -  Almadınız mı? Şimdi, aynı gemileri almak için gitmediniz mi? Madem bu kadar büyük tersane yapıyordunuz da, oraya niye gemi almaya gittiniz?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

Buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Sayın Sevigen, bilmediğin bir şeyi söyleyeyim: Ben, o kurumda deniz otobüslerinde genel müdürlük yaptım.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Evet, doğru.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Sayın Sözen döneminden sonra. 9 gemiden 26 gemiye, 11 iskeleden 31 iskeleye çıkardım. Orayı dünyanın en büyük şirketi yaptım. 1 tane değil, 16 tane gemi aldım ve bunun 2 tanesini de Türkiye'de yaptırdım. Siz bunları bilmezsiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Peki, şimdi, niye almaya gidiyorsunuz? Madem Türkiye'de bunlar yapılıyor da, niye bunları dışarıdan alıyorsunuz?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Şimdi, niye dışarıdan alıyorsunuz diye soruyorsun değil mi; bütün tersanelerimiz 2010'a kadar dolu…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Nasıl dolu?..

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Dolu. 1 kayık bile yapamıyorlar, kayık.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Bakan, yanlış bilgi veriyorsunuz.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Biz, kıyı emniyetinde 2 tane romorkör yaptıracağız, 3 tane ihale yaptık, 3' üne de yerli imalatçılar teklif veremedi, işlerinin yoğunluğu dolayısıyla. Bu deniz otobüsleri için de kendilerine teklif götürüldü ve yapamayacaklarını söylediler. İşte budur.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Biraz önce "Türkiye'de her şey yapılıyor" demediniz mi?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Türk tersanesinde her şey yapılır, biz bunu yaparak gösterdik zaten; ama, işleri doluysa, tersaneleri yoğunsa, onlara zorla mı yaptıracağız arkadaşlar? Önemli olan vatandaşımızın beklediği hizmeti geciktirmeden vermektir değerli arkadaşlar. Bizim görevimiz budur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Bakan, yabancı şirketlere 3 tane gemi yaptırmadınız mı?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - 1975 yılından beri "hızlı tren" demişsiniz, 21 hükümet, 29 bakan geçmiş, hiçbir adım atılmamış; bunu konuşmuyorsunuz burada. Biz, geldik yaptık. Seneye o hızlı trene beraber bineceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız?

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Siz ne yaptınız?

Trenyolunda insanlarımızı öldürdünüz, başka ne yaptınız Sayın Bakan? Başbakana saltanat uçağı aldınız? 28 tane vatandaş öldü, daha başka ne yapacaksınız? Limanlarımızı peşkeş çektiniz, Galataport'a kadar; başka ne yaptınız Sayın Bakan? Yandaşlarınızı zengin ettiniz, daha başka ne yapacaksınız?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, Sayın Bakanı dinleyelim. Lütfen…

Buyurun Sayın Bakanım.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar…

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, köy kahvesi gibi oldu burası.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, gayet tabiî ki, Anamuhalefet Partimizin her türlü yapıcı tenkitlerine her zaman bizim kulak vermemiz lazım ve buradan gereken öğretileri de alıp, yapmamız gerekeni de yapacağız. Muhalefet iktidarı gözetleyecek; yaptıklarını yapmadıklarını izleyecek. Sizin bizi takip etmeniz, izlemeniz, olsa olsa bizim heyecanımızı artırır, yanlış yapmamamıza sebep olur. Bunun için teşekkür ediyoruz. İzlemeye devam edin bizi, bizi izlemeye devam edin! (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)- 39 insan da öbür dünyadan izliyor sizi Sayın Bakanım!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)- Şimdi, son olarak… "Bu kazalarda hiç kimseyle ilgilenilmedi" denildi. Sayın Başkan, lütfen 1 dakika verirseniz toparlıyorum.

BAŞKAN- Birkaç dakika içinde toparlayın Sayın Bakanım.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)- Efendim, bir tren kazası oldu.

YILMAZ KAYA (İzmir)- Sayın Bakan, göz göre göre...

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)- Dünyanın her tarafında kazalar oluyor değerli arkadaşlar. Bakın, Japonya'da geçen sene yine kaza oldu, 102 insan öldü. Japonya, demiryollarında en gelişmiş ülke. Orada da "bakan istifa etsin" dediler. Kazaya bakıyoruz... Bakan çıktı dedi ki: Bu kaza bize göstermiştir ki, demiryolu personelimizin daha fazla eğitime ihtiyacı var. Neden; hıza uymamış. Bizim kaza da hıza uymamaktan oluşmuş bir kazadır. Hepsi budur.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul)- Altyapı eksikliği.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)- Ama, keşke olmasaydı. Ama, unutmayın, 78-79'da CHP yönetiminde 5 gün arayla 55 insanımızın öldüğü iki büyük kaza yaşadık. Demek ki, kaza her zaman olabilir.

Kazada ölenlere Allah'tan rahmet diliyoruz. Kazadan sonra ben Sayın Başbakanla beraber bütün ölenlerin bazılarının, ulaşabildiğimizin yakınlarına… Yaralıları teker teker hastanede ziyaret ettik. Devlet Demiryollarından arkadaşlar, Genel Müdür ve yardımcıları bütün yaralananların evlerine gitti, ziyaret etti, ihtiyaçlarını gördü ve şu anda da, 14 ölenin yakınlarına 1 trilyon tazminat ödendi. Şu anda, ayrıca, 4 başvuru sahibinin başvuruları değerlendiriliyor; 6 başvuru sahibi, teklifleri kabul etmedi, yargıya gitti. Yani, bu konuda insaflı olmak lazım, gereken her şey yapılmıştır.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Bakan, cebinizden mi ödüyorsunuz!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Efendim, cebimizden falan… Bırakın bu polemikleri; önemli olan insanların ihtiyaçlarını görmektir.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başkanım; şunu söylemek istiyorum: Ülkemizin ulaştırma ve haberleşme ihtiyaçlarını görmek için gece gündüz vargücümüzle çalışıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin ortaya koyduğu öneriler ve tenkitler de, tabiî, hakkaniyet içerisinde değerlendirilecektir. Yapıcı olanlar, önemli olanlar gerekli şekilde gündemimize girecek, yapmaya devam edeceğiz. Ancak, hiç aslı astarı olmayan konuları burada sürekli, sürekli, sürekli gündeme getirmeniz, sizin partinizin de siyaset anlayışına zarar veriyor. Ben bunu söylemek istiyorum ve Yüce Meclisi, yüce milletimizi saygıyla selamlarken…

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Kuşadası?!.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - …Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu turda, aleyhte, son söz, Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu'ya aittir.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sayın Bakan, o arkadaşlarınız size yanlış bilgi vermişler, Trabzon'a günde 5 değil, 15 uçak iniyor!..

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Tamam, yeter artık, yeter!

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Öğrensin, öğrensin; bakandır, öğrensin başka yerde söylemesin!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, karşılıklı konuşmayalım.

Sayın Arz, Sayın Tandoğdu'yu dinleyelim.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Yahu ayıp be, koskoca adamsın!

BAŞKAN - Sayın Ünal, lütfen…

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Öğrensin, bakandır, yanlış söylemesin diye söylüyorum.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Ders versin sana!

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika. (CHP sıralarından alkışlar)

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Başkanım, sayın milletvekili arkadaşlarım, 2006 malî yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi hakkında konuşma yapmak üzere şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Saygıdeğer Sağlık ve Ulaştırma Bakanlarımızın Türkiye için kendi alanlarında çizmiş oldukları pembe tablo karşısında, çok güzel tablo karşısında, bir muhalefet milletvekili olarak buradan ne söyleyeceğimi ben de bilemiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisarkarahisar) - Söyleyecek bir şey yok.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Ama, sayın bakanlarımız "yapıcı muhalefete karşı boynumuz kıldan incedir" dediği için, ben de yapıcı, yapamadıkları, eksik, taraflı yönlerini dile getirmeye çalışacağım. Bilhassa Sağlık Bakanlığının yapmış olduğu yanlışları ve doğruları gene dile getireceğim.

Sağlık Bakanlığının yürürlüğe sunduğu Sağlıkta Dönüşüm Programı, sağlık politikalarının temelini oluşturmaktadır. Bu programla birlikte birçok alanda büyük değişiklikler planlanmıştır. Aile hekimliği uygulaması da bu değişikliklerin başında gelmektedir.

Aile hekimliği sistemiyle şunu söylemek istiyoruz: Her vatandaşa bir doktor olacak, bir doktor görevlendirilecek; vatandaşlarımıza kendi doktorunu seçme hakkını vermiş olacağız. Aile hekimliğinin özü, anası, yapısı budur ve biz bunun takipçisiyiz. Zaten aile hekimliği, Cumhuriyet Halk Partisinin seçim bildirgesinde, seçim sırasında dilimizden düşürmediğimiz bir programdır; ama, aile hekimliğinin başarılı olabilmesi için, daha önceki, mevcut olan, rahmetli Nusret Fişek'in programı olan sağlık sisteminin iyileştirilmesi gerekir, onun altyapısının güzel bir şekilde hizmete sunulması ve devam ettirilmesi gerekir.

Aile hekimliği uygulamasına geçilmesinin çok sağlıklı olmadığını görmekteyim ve düşünmekteyim; zira, bunun için pilot bölge olarak seçilen Düzce'ye gittiğimde, bu aksaklıkları gördüm. Aile hekimliği için gerekli olan doktor kadrosunun kurulmadığını, altyapı hizmetlerini verecek olan sağlık kadrolarının, yardımcı personelin mevcut olmadığını gördüm. 104 doktor kadrosu açmasına rağmen ve etraftaki ve çevredeki doktorları tehdit ederek aile hekimliğine çağırmasına rağmen, hâlâ, Düzce'de, aile hekimliği kadrosu tamamlanamamıştır.

Esas önemli olan en önemli konulardan biri de, Sayın Bakanımızın, 2005 yılında, bu kürsüde, yetmiş milyon insanın gözüne baka baka ve sizlere baka baka anlatmış olduğu programlarla, 2006 yılında anlatmak istediği ve anlattığı programlar arasındaki farklar çok önemlidir.

2005 malî yılı bütçe programını anlatırken, Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde, Türkiye'nin sağlık envanteri çıkardığını söylemişti. İşte, bunu, bizim görmemiz, inanmamız ve gördüğümüzde hiçbir şeyin ortalıkta olmadığını müşahede etmiş durumdayız. 2006'da da, bu konuya, hiç değinmedi bu kürsüden; programında da zaten yer vermemiş.

Ben, bilhassa, bölgemin milletvekili olarak, senelerden beri, üç yıldan beri, Çernobil olayından dolayı Karadeniz Bölgesindeki kanser vakalarındaki artışa, hükümetin ilgisini çekmeye çalıştım. 2006 programında, Karadeniz Bölgesinde, risk faktörleri araştırması yapılacağını söylüyor. Yirmi yıldan beri, Çernobil olayına karşın, 4 tane çalışma programıyla karşımıza çıkıyor; birincisi, biyolojik doz tayiniymiş; ikincisi, guatr kanserlerinde, yani tiroit kanserlerinde radyasyon etkisinin araştırılması; üçüncüsü olarak da Karadenizdeki tüm hastanelerde tedavi edilen ve ölen kanserli hastaların arşiv taramasını tamamlayacakmış ve bunların dışında, dördüncü olarak da, kanser yapan risk faktörlerinin araştırılacağını söylüyor.

Karadeniz Bölgesinde, herkes, Çernobil'den sonra kanser vakasının arttığını, ailelerinde kanser vakalarının çoğaldığını söylerken, Sayın Bakanımız "bu bölgede değil, Türkiye genelinde kanser vakalarında artış vardır" diyor ve bunu da şuna bağlıyor: Bir, sigara içme faktörünün, sigara içmenin arttığını, sigaradan kaynaklandığını; ikincisi de, yanlış beslenmeden bahsediyor. Hadi, sigaradan anladık da, yanlış beslenme olayını anlayamadım. Sağlıksız beslenme diyebilir; ama, yanlış beslenme ne demektir?! Sayın Bakanın, burada, bunu açıklamasını da beklerdim; ama, maalesef, benden önce konuştuğu için, bu şansınızı kaybetmiş bulunuyorsunuz.

Karadeniz halkı, Karadeniz mağdurları ve ben, Sağlık Bakanlığı ve Kanser Araştırma Merkezi Başkanlığına inanmıyoruz. Karadeniz Bölgesinde Çernobil, kanseri artırmıştır. "Çernobil'den dolayı kanser olayı artmamıştır" sözüne inanmamız mümkün değildir. Bu konu üzerinde hassasiyetimizi devam ettiriyoruz ve bu konu üzerindeki Meclis araştırma önerimin bir an evvel gündeme gelerek, Meclise gelerek tahakkuk etmesini istiyorum.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ göreve geldiğinde, şu anda hekimlerin üzerinde, maalesef, son derece olumsuz bir uygulama olan mecburî hizmeti kaldırmıştı. Hakikaten, bir doktor olarak, bunun mağduriyetini yaşayan bir arkadaşınız olarak, zamanın koşullarında bu konunun sıkıntısını yaşamış bir doktor olarak ve yaşayan arkadaşlarımın adına, Sağlık Bakanının, bu başarısından dolayı kendisini tebrik etmiş, hatta, öpmüştüm; ama, bir süre sonra, yine, beceriksizliklerinden bir örnek olarak, tekrar, bu mecburî hizmeti geri getirmesi üzerine, sizlerin huzurunda, yetmiş milyonun huzurunda, 100 000'in üzerinde olan doktorların huzurunda, Sağlık Bakanından tebrikimi de öpücüğümü de geri istiyorum, istiyorum!..

FAHRİ ÇAKIR (Düzce) - Bu, yakışmadı!..

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Çünkü, beceremeyeceği şeyi, altyapısını hazırlamamış olduğu bir konuyu birdenbire ortadan kaldırmasının sıkıntısını, halen, doktorlarımız yaşamakta ve halkımız yaşamaktadır.

Şimdi, Sağlık Bakanımız, her fırsatta, sağlık personelinin bütün atama ve yer değiştirmelerinin, kayırmadan değil, puanlamayla yapıldığını söylüyor. Hakikaten, bunun da çok önemli bir konu olduğunu, Sayın Müsteşarın ve Sayın Bakanın da bu konuda hassasiyetlerini gösterdiklerini, ilk yıllarda, ilk aylarda gördüm; ama, maalesef, daha, 25 Kasım 2005 tarihinde yapılan mecburî hizmet kuralarının çekiminde yapmış olduğu kayırmacılığı, yapmış olduğu tüyo, kendisinin vermiş olduğu tüyolarla 4 doktoru istediği hastaneye göndermesi, 900 doktoru mecburî hizmet kurallarına tabi tutması beni çok üzmüştür. Buradaki şeffafsızlığı, buradaki adam kayırmayı, Sağlık Bakanının yapmış olduğu bu anlaşmalı hileyi doktorlar camiasında affetmemiz mümkün değil.

Yine, aynı şekilde, Bakandan tüyo alarak Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinden 8 öğretim üyesinin bazı olaylara tepki göstererek istifa ettiğini söylüyorlar ve sonradan, bu kişilerin, Sayın Bakan tarafından, yine Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerdeki hastanelere şef ve şef yardımcısı olarak atamaları yapılmaktadır; bunu da anlamak mümkün değil. Sağlık Bakanım, burada, tarafsız, masumiyet içerisinde yaptığı hizmetleri anlatırken, ben olduğum yerde zor duruyorum; televizyon ekranı başındaki meslektaşlarım da zor duruyorlar. Bu haksızlıklara sizlerin de göz yumacağını zannetmiyorum. Bunun bir an evvel düzeltilmesi ve hakkın, hukukun yerine gelmesi gerekmektedir.

Eğitim hastanelerindeki kliniklerde 1-2 şef ve şef yardımcıları varken, şimdi şef ve şef yardımcıları sayısı 5, 6, 7, 8… Evet, Sayın Bakana buradan sesleniyorum; hastanelerdeki kliniklerde hakikaten şefler çok, elini sallasan şeflere rast geliyorsun; ama, maalesef, hizmet veren klinik yok, klinikler yok, hizmet veremiyorlar. 8 şefin olduğu bir yerde, bir Numune Hastanesinde, bir Yüksek İhtisas Hastanesinde -daha sabahleyin Yüksek İhtisasa uğradım- Anayasanın bu olayları reddetmesi ve ayın 12'sindeki yürütmeyi durdurma kararına rağmen, atadığı kişilerin haddi hesabı yok. Bu haksızlığın nedenini, bu kayırmanın nedenini anlamak mümkün değil! Neden?! 700 tane hastanenin başhekimini hangi özelliklerine dayanarak, hangi vasıflara dayanarak yer değiştiriyorsunuz, onları görevden alıp başkalarını atıyorsunuz ve o doktorlar hasta bakıyorlar arkadaşlar, neden görevinden alınıyorlar?! 700 tane hastanenin başhekimi görevden alınmış. Sağlıkta dönüşüm bu mudur?! Öyle zannediyorum ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Ambulansa değiniyor... Sağlık Bakanım "ambulanslardan ücret almadık" diyorsunuz. Arkadaşlar, belki bilginiz dahilinde değildir; ama, hiçbir ambulansın kaskosu yok, trafik kaskosu yok; hiçbir ambulansın kadrolu şoförü yok. Benim, Akkuş'tan, hastam, acilen Ünye'ye gidecek, Samsun'a gidecek, doğum hastası, ambulansın şoförü yok. Vatandaşlardan veyahut da sağlık personelinden biri ambulansı kullanıyor ve ambulans kaza yapıyor. Ambulansın kaskosu olmadığı için, sağlık personeli, kendi arasında toplamış olduğu paralarla ambulansı tamir ettiriyor.

Yine, aynı şekilde, SSK'yla birleşmeden sonra, hasta sevklerinde, özel muayenehanelere veyahut da özel hastanelere, ağır vaziyetteki hastalar sevk edilirken, ambulansın önünde, hemşiresi veyahut da doktoru olur, hastaya refakat ederlerdi. Şimdi, bunu da, yasayla kaldırdılar. Şimdi, hasta, ambulans içerisinde kendi kaderine terk ediliyor.

Biraz evvel, konuşmalarında, hastaların rehin kalmadığından bahsediyor; ama, gel gelelim, hastaların hizmet almadaki sıkıntılarını gündeme getirmiyor. Hastaların sübjektif değerlendirmelerini gündeme getiriyor, objektif sıkıntılarından bahsetmiyor. Hepatit B'den, Hepatit C'den, aşılamadan bahsediyor. Aynı, belediye hizmetleri gibi, kanalizasyon hizmetlerinde, nasıl ki, belediyeler, hizmetleri kanalizasyona yığdık derlerse, Sağlık Bakanlığı da, devamlı olarak, mazeretlerini veyahut da yapmış olduğu hizmetlerini aşılamaya yıkarlar. Aşılama yapılacaktır; halk sağlığı en önemli faktörlerden biridir bizim için; ama, halka vereceğin hizmet de, yapacağın hizmetin tarafsız, hekimi memnun etmeden... Hekimler arasındaki bu denli kayırma devam ettiği müddetçe, Sağlık Bakanlığının hizmet alması mümkün değildir. 2005 bütçesindeki en büyük sıkıntılardan biri de, doktor atamalarında, biraz evvel anlattığım bu sıkıntıların dışında, bilhassa doktor sıkıntısını halletmemiş olan bir Bakanlığın, aile hekimliğinde başarılı olması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, 2 dakikalık eksüreniz de tamamlandı...

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, Sağlık Bakanlığının bütün sorunlarını 10-12 dakika içinde halletmeniz mümkün değil. Onun için, son 1 dakikalık, mikrofonunuzu açıyorum; lütfen, teşekkür cümlenizle birlikte konuşmanızı tamamlayın.

Buyurun.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Benim bölgemde, Ordu'da, 19 tane ilçemde, beldesinde, Akkuş'un 6 tane beldesinde 1 tane doktor yokken, 1 tane ebe ve hemşire yokken, aile hekimliğinin başarısından bahsetmesi beni çok üzmüştür; beni üzmüştür, yüreğimi de yaralamıştır; ama, bütçenin de ülkemiz için hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gruplar adına ve şahıslar adına, sekizinci tur üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, 20 dakikalık süre içerisinde soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz. İlk 10 dakikası soru soracak milletvekili arkadaşlarımız içindir, diğer 10 dakikalık süre içerisinde de Sayın Bakanlar milletvekili arkadaşlarımıza cevap vereceklerdir.

Soru soracak milletvekili arkadaşlarımdan, sorularını seri bir biçimde sormalarını istirham ediyorum; çünkü, kendileri sürelerini ne kadar uzatırlarsa, kendilerinden sonra sıraya girmiş olan milletvekilleri soru sorma hakkını kaybedeceklerdir. Bunu da takdirlerinize arz ediyorum. Yani, her arkadaş 1 dakikalık süre içerisinde soru sorarsa, 10 kişi soru sormuş olur; ona göre hesaplayınız.

İsimleri okuyorum: Sayın Ahmet Işık, Sayın Haluk Koç, Sayın Süleyman Sarıbaş, Sayın Muhsin Koçyiğit, Sayın Atila Emek, Sayın Muharrem Doğan, Sayın Şevket Arz, Sayın Ensar Öğüt, Sayın Osman Akman, Sayın Enis Tütüncü, Sayın Hüseyin Özcan, Sayın Yılmaz Kaya, Sayın Dursun Akdemir, Sayın Ali Yüksel Kavuştu, Sayın Kemal Sağ, Sayın Hasan Ören, Sayın Sami Tandoğdu, Sayın Ümmet Kandoğan, Sayın Osman Coşkunoğlu ve Sayın Mustafa Ilıcalı; ilk 20 kişilik liste.

Birinci sıradan başlamak üzere mikrofonu açacağım efendim.

Buyurun Sayın Işık.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Benim Sağlık Bakanımıza ve Ulaştırma Bakanımıza kısa sorularım var, şöyle ki: Sayın Bakanım, güneydoğuda 5 ilde sıtma vakaları görülmüştür. Halen, bu sıtma vakaları ulusal medyamızın gündeminde. Bu konuda Bakanlığınızın çalışmaları nelerdir? Ulaştığınız sonuçla ilgili bilgi almak istiyoruz.

Bakanlığınızın en büyük projelerinden bir tanesi de, sizin de kürsüden zikrettiğiniz gibi, Aile Hekimliği Projesidir. Düzce İlimizdeki pilot uygulamanın sonuçlarını almak istiyorum. 81 ildeki genel uygulama ne zaman başlayacaktır? Bununla ilgili suallerim...

Ulaştırma Bakanımıza, PTT hizmetleriyle ilgili yenilikleri sormak istiyorum. PTT hizmetlerindeki ulaştığımız veya gelecek günlerde kamuoyunun bilgilenmesine aktaracağınız hizmetler nelerdir?

Bir de Sayın Bakanım, hızlı tren…(CHP sıralarından gürültüler)

ATİLA EMEK (Antalya) - Yeter ama; ayıp, bu kadar suiistimal edilmez!

AHMET IŞIK (Konya) - Müsaade eder misiniz, hakkımızı kullanmaya müsaade eder misiniz! (CHP sıralarından gürültüler)

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Hakkını kullan, devam et!..

ATİLA EMEK (Antalya) - Ayıp, ayıp!..

AHMET IŞIK (Konya) - Aynaya bakınız! Lütfen, müsaade edin hakkımı kullanayım arkadaşlar. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Işık, lütfen sorunuzu sorunuz.

AHMET IŞIK (Konya) - Saygı istiyoruz. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayın…

HASAN ÖREN (Manisa) - Devam edin!..

AHMET IŞIK (Konya) - Sizin beyanınızla kesecek değilim; lütfen!..

BAŞKAN - Sayın Işık, sorunuzu sorunuz lütfen; süremiz geçiyor.

Buyurun.

ATİLA EMEK (Antalya) - Devam edin!

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, muhalefetin bu tutumunu anlamak mümkün değil.

BAŞKAN - Anladım efendim, siz sorunuzu sorunuz efendim.

AHMET IŞIK (Konya) - Kendileri konuyla alakalı alakasız dakikalarca soru soruyor, bizim konuyla direkt alakalı sorumuza tahammül edemiyorlar. Arkadaşların bu tutumunu kınıyorum! (CHP sıralarından gürültüler)

HASAN ÖREN (Manisa) - Devam et! Hiç eleştiri getirdin mi?! Yeterince, Sayın Bakana yağ çeken var.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Bakan, Ulaştırma Bakanlığınızda, çağı yakalama ve  modernleşme noktasında tarihî projelere imza atmaktasınız. Bunlardan bir tanesi, Marmaray Projesi, bir tanesi Ankara-İstanbul arası Hızlı Tren Projesi…(CHP sıralarından alkışlar[!]) Bir diğeri de, malumunuz Konya-Ankara arası Hızlı Tren Projesi

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Denetim mi yapıyorsunuz siz böyle?!

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Bakanım, Konya-Ankara arası Hızlı Tren Projesi, 105 yıllık mazisi var. Yani, siz bu projede geldiğiniz noktayla Konya insanının rüyalarını, hayallerini gerçekleştiriyorsunuz. Konyamızın en büyük kızıl elmalarından bir tanesine imza atıyorsunuz. Konya-Ankara arası Hızlı Tren Projesinde gelinen noktayı değerlendirmenizi ve bundan sonraki süreçle ilgili net, somut şeyler almak istiyorum.

Teşekkür ediyorum; sağ olun.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Bakanın gönderdiği soruları soruyorsun!

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Senden başka adam yok mu?!

AHMET IŞIK (Konya) - Siz kendinize bakın!. Otur yerine!.. Yettiniz artık! (CHP sıralarından gürültüler)

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Otur yerine!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, yerinize oturunuz.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Terbiyesiz adam! Her sefer aynı şeyi yapıyorsun!

BAŞKAN - Sayın Arz, lütfen, yerinize oturunuz.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, bu davranışları kınıyorum!

BAŞKAN - Sayın Işık, lütfen…

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Senden başka adam yok mu! Bir tane arkadaşın destek çıkmıyor!

AHMET IŞIK (Konya) - Haddinizi bilin, oturun yerinize!

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Senden başka terbiyesiz var mı?!

AHMET IŞIK (Konya) - Tahammülleri yok Sayın Başkan bunların! Tahammülleri yok!.. (CHP sıralarından gürültüler)

Sayın Bakan, şunların bu davranışlarına bakın yahu! Sorulara tahammül edemiyorlar!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın Koç, buyurun efendim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, sükûneti sağlayabilirseniz sorumu soracağım ama...

BAŞKAN - Müsaade edin, Sayın Koç sorusunu sorsun efendim.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - 10 dakika konuştu!

BAŞKAN - Sayın Arz, lütfen…

ATİLA EMEK (Antalya) - Süreyi yeniden başlat!

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Başkan, çok önemli sorularımız vardı, artık soramıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Koç, buyurun efendim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, parlamenter adap içerisinde… (CHP sıralarından gürültüler)

Müsaade eder misiniz…

BAŞKAN - Arkadaşlar, Grup Başkanvekiliniz soru soracak. Lütfen, müsaade edin…

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, parlamenter adap içerisinde, bu tip, İçtüzükte milletvekillerine belirtilen haklar, doğal olarak muhalefet tarafından ağırlıklı olarak kullanılması gerekir. Yani, sayın bakanlar, zaten, sizin de toleransınızla, diğer konuşmacılara tanımadığınız ölçüdeki sürelerle, mesela, Sayın Binali Yıldırım 6 dakika 12 saniye fazla konuştu, hiç uyarı olmadan.

Şimdi, bakın, soru sorma noktasında, Sayın Işık devamlı bir parlamenterdir, kendisini ben takdir ederim, söylerim; ama, bu soru sorma noktasında bir özeleştiri yapması lazım; çünkü, soruyu, daha çok muhalefetin sorması gerekir ve birtakım hazır sorularla, sayın bakanların hoşuna gidecek, icraatın içinden'i aktarma noktasında çanak tutacak bir tarz olmaması gerekir.

Ben, bu tutumu protesto ediyorum; ben ve Grubumdaki arkadaşlarım sayın bakanları rahatlatıyoruz; soru sormuyoruz size! (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Anlatmaya devam etsin!

HALUK KOÇ (Samsun) - Devam edin!

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Ahlaksız!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri… Sayın Arz…

FARUK ÇELİK (Bursa) - Ayıptır ya!

AHMET IŞIK (Konya) - Bu hak milletvekillerine tanınmıştır.

BAŞKAN - Sayın Işık, lütfen, oturun efendim…

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Konuşsun efendim, konuşsun!

HARUN AKIN (Zonguldak) - Her Genel Kurulda aynı şeyi yapıyor!

BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, buradaki bütün milletvekili arkadaşlarımızın soru sorma hakları vardır, ben bu soru sorma hakkını engelleyemem.

Konuşmamın başında, bütün milletvekili arkadaşlarıma hitaben yapmış olduğum konuşmada, arzımda ifade ettim, dedim ki, arkadaşlarımızın her birisi 1 dakika içinde soru sorarsa, sadece 10 arkadaşımız soru sorma hakkına sahip olur dedim. Daha önceden söyledim, yaptım, Başkanlık olarak gereğini yerine getirdim; ama, bunun öbür tarafında, resen müdahale edip sizin sözlerinizi kesmemiz lazım. Böyle bir yola da tevessül etmek istemiyorum.

Sayın Sarıbaş, buyurun efendim.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Çok anlamsız bir tartışma yaşıyoruz. Ne güzel, bütçemizi tartışırken bunlara hiç gerek yok. Ben sorularımı soracağım Sayın Başkan.

Önce Sağlık Bakanımıza sormak istiyorum. Bildiğiniz gibi, SSK ile devlet hastanelerimizin birleşmesi ve serbest eczane uygulamasıyla 2005 yılı bütçesinde meydana gelen ek maliyet ne hesaplanıyordu, sonuçta maliyet ne oldu? Bunu öğrenmek istiyorum.

Sayın Ulaştırma Bakanımıza soruyorum: Ankara'dan doğu ve güneydoğu illerine özel havayolları ne zaman uçuşa başlayacak; bunda geç kalmadık mı Sayın Bakanım? Çünkü, kış şartları da geldi. Bir an önce başlasalar çok iyi olur diye düşünüyorum.

Başka bir sorum: Malatya Havameydanından hac seferleri ne zaman başlayacak Sayın Bakanım? Bildiğim kadarıyla apronda bir sorun vardı, giderilmesi isteniyordu iki sene evvel. Bu, aşılıp, ne zaman başlayacak? Çünkü, Malatya hacılarının bu konuda mağdur olduklarını düşünüyorum.

Bir başka sorum Sayın Bakanım: Geçen konuşmanızda Ankara - Eskişehir Hızlı Tren Projesinin 2000 yılında ihale edildiğini ve bu iktidar geldiğinde temel atıldığını söylediniz. Bu doğrudur; ancak, bu gecikme, bilindiği gibi, ihaleyi alan firmanın kredi anlaşmalarının bir türlü çözülememesinden, maliyetin düşmemesinden kaynaklanmıştı. Ama, sizden de kaynaklanan var. 2005 Aralık ayında hizmete açılacağına söz vermiştiniz, neden sözünüzde durmadınız?

Başka bir soru efendim, aynı mahiyette…

BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, şu anda soru sayınız 6'yı geçti efendim. Diğer arkadaşlarınız da bekliyor! İstirham edeyim yani!.. Aynı hatalara düşmeyelim.

Buyurun.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Son sorum efendim; aynı mahiyette: O proje değiştirildi; yani, 2000 yılında ihale edilen proje, yeni bir projeyle revize edildi, değiştirildi ve 250 000 000 euroluk ek bir maliyet geldi. Neden yeniden ihale yapılmadı?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Koçyiğit, buyurun.

MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Bakanlarıma birer sorum var.

Diyarbakır'ın Ergani İlçesi Devlet Hastanesi, komşu ilçeler Çermik, Çüngüş, Dicle ve Maden'le birlikte yaklaşık 300 000 nüfusa, ilkel ve yetersiz koşullarda sağlık hizmeti vermektedir. İlçemizin, komşu ilçelerle birlikte, asgarî 150 yataklı yeni bir devlet hastanesine acilen ihtiyacı bulunmaktadır. Millî Emlak Genel Müdürlüğünce Sağlık Bakanlığına hastane yapımı için tahsis edilmiş bulunan 43 dönümlük arsaya hastane yapmayı düşünüyor musunuz?

Ayrıca, Ergani Devlet Hastanesinde boş bulunan nöroloji, psikiyatri, göz, anestezi, biyokimya ve ikinci dahiliye doktorluk kadrolarına atama yapmayı düşünüyor musunuz?

Ulaştırma Bakanımıza sorum: Ülkemizin Ortadoğu'ya açılan kapısı olan Diyarbakır'ın uluslararası standartlarda sivil havaalanı yoktur. Diyarbakır'a, ILS sistemi de dahil, yeni bir sivil havaalanı yapmayı düşünüyor musunuz?

Ayrıca, yapımı devam eden Adana-Gaziantep  ve Urfa otobanını, projede değişiklik yaparak Diyarbakır'a kadar uzatmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koçyiğit.

Sayın Emek, buyurun.

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, ben, sadece, Sayın Sağlık Bakanın bir eksik bilgilendirmesine ışık tutmak amacıyla kısa bir açıklama yapacağım ve noktalayacağım.

Sayın Bakan, Atay bebek, Anadolu Özel Hastanesinden 3,5 milyarlık senet karşılığı serbest bırakılmıştır; bu senet karşılığı rehin olmaktan kurtulmuştur ve sonra, girişimlerinizle, Sayın Bakan -belgesi burada- ibranamenizi de…  İbraname burada; 3,5 milyarlık senedin karşılığından da çocuk kurtulmuştur. Çaresiz olan çocuğa, sayenizde "Çare" ismi verilmiştir. Bu katkılarınızdan dolayı, bizim girişimlerimizden dolayı bu sonucun alınmasından ben size teşekkür ediyorum; ama,  telefonlarla ulaşan yüzlerce, binlerce insanın Anadolu'daki ıstırabının devam ettiğini de saygıyla bilgilerinize sunuyorum.

Çözüm merciindesiniz; şikâyet ve olayları saptırarak açıklamak durumunda değilsiniz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Doğan, buyurun.

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Teşekkür ediyorum.

İlk sorumu Sayın Sağlık Bakanımıza soruyorum.

Sayın Bakanım, standart yatak ihtiyacı, Mardin'in, 300 yataktır, biliyorsunuz. Yeni hastane 150 yatak olarak faaliyete geçti; ancak, 150 yataklı eski hastane poliklinik olarak kullanılınca diğer hastanenin yükü artmaktadır ve  talebi karşılayamamaktadır. Eski hastanenin acil servis olarak açılması sizce uygun değil midir?

Sayın Ulaştırma Bakanıma bir soru sormak istiyorum.

Mardin Havaalanına büyük uçakların iniş ve kalkış yapmasını size borçluyuz; teşekkür ediyorum. Havaalanının pist  uzunluğu ve genişliğinin artırılarak daha büyük çapta uçakların iniş-kalkışına uygun hale getirilmesi için söz verebilir misiniz?

Son sorum yine Sayın Ulaştırma Bakanımıza. Demiryollarını seven bir bakan olarak, Mardin'de, istasyon ve organize sanayi bölgesi arasında 4,5 kilometrelik bir demiryolu var. Bunu daha önceden de size arz etmiştik. Onun da sözünü verirseniz çok mutlu olurum.

Çok teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Sayın Doğan, teşekkür ediyorum.

Sayın Arz, buyurun.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Ahmet Beye sözümü devrediyorum!..

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

AHMET IŞIK (Konya) - Sağ ol.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Grup Başkanvekilinize saygılı olun yahu! Konuşmayacağız deyin; Ahmet Beye niye devrediyorsun?!

BAŞKAN - Sayın Öğüt?.. Yok.

Sayın Akman, buyurun.

OSMAN AKMAN (Antalya) - Sayın Başkanım, Sağlık Bakanımıza bir soru sormak istiyorum.

Bu, son günlerde Antalya'yı biraz fazla gündemde tutan rehin bebek meselesiyle ilgili sormak istiyordum; ama, biraz önce Sayın Emek de rehin olmadığını kendi diliyle ikrar etmiş oldu; yani, öyle bir şeyin olmadığını biz takip ettik zaten.

BAŞKAN - Sorunuzu sorunuz Sayın Akman.

OSMAN AKMAN (Antalya) - Şimdi, Sayın Emek ve biraz önce konuşan Muğla Milletvekili arkadaşımız da serbest çalışmış olan arkadaşlarımız. Acaba, özel çalışmalarında ücretsiz mi çalışıyorlar diye Sağlık Bakanımıza sormak istiyorum; yani, hekimler, özel hastaneler ücretsiz mi çalışıyorlar diye sormak istiyorum.

Şimdi, bu şekilde yaparak, acaba, özel veya kamu hastanelerinde çalışanları, özel hastaneleri sağlık hizmetinden alıkoymak olmuyor mu bu şekilde çalışan hastanelere hücum etmek diye sormak istiyorum. Özel hastanelerin çalışmalarına engel mi olalım yani?

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akman.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Bakana sormadı, bana sordu; ben cevap vereyim!

BAŞKAN - Soru sorma işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi, Sayın Bakanların cevap işlemini başlatıyorum.

Buyurun. 

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Başkan, bize sıra yok mu?

BAŞKAN - Süre doldu efendim.

Buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Güneydoğuda sıtma vakalarıyla ilgili bir soru soruldu. 2002 yılında güneydoğudaki 5 ilimizde sıtma vakası 10 000 iken, Hükümetimiz döneminde yapılan ciddî çalışmalarla, 2005 yılındaki vaka sayısı 2 000'in altına indirilmiştir. 2006 ve 2007 için hedefimiz, sıtmayı artık Türkiye'de problem alanı olmaktan büyük ölçüde çıkarmaktır.

Aile hekimliğiyle ilgili olarak Düzce'deki çalışmalarımız -son konuşmacı da buna temas etmişti, Sayın Tandoğdu- büyük bir başarıyla devam etmektedir. Gerçekten, hem hekimlerimiz hem aile sağlığı çalışanlarımız gayet iyi bir biçimde motive olmuşlardır, vatandaşımızın memnuniyeti ciddî bir noktaya ulaşmıştır ve hastanelere müracaat sayısı da azalmıştır. 2006 yılı içerisinde 10 ilimizde daha uygulamayı başlatacağız. Muhtemelen, 2006'nın ilk yarısı sonlarına doğru veya ilk yarısını hemen takiben bu şehirlerde uygulamayı başlatacağız.

Sayın Sarıbaş'ın, SSK hastanelerinin devlet hastaneleriyle birleşmeleriyle alakalı olarak ek maliyet konusunda bir sorusu var. Ben, reel rakamlarla Sayın Sarıbaş'a cevap vereyim. Nominal olarak, yani, gerçekleşen tahsilat rakamları itibariyle -ki, burada enflasyon rakamlarını da tabiî ki dikkate alıp düzeltmek lazım ama- nominal rakamlar olarak baktığımızda, kamunun sağlık harcaması… Yalnız, burada, SSK'lı personele, daha doğrusu SSK hastaneleri ve dispanserlerindeki personele ödenen maaşlar bu hesaplardan çıkarılmıştır; çünkü, devirden sonra bu maaşları Maliye Bakanlığı ödüyor; dolayısıyla, doğru bir değerlendirme yapmak için bunu bu şekilde değerlendirdik. SSK personeline ödenen maaşlar çıkarıldığında, 2003 yılında 13 katrilyon 192 trilyon lira olan tahsilat rakamları, 2004 yılında 15 katrilyon 456 trilyon olmuştur. 2005 yılı itibariyle 11 aylık gerçekleşmeler de, kasım ayı sonu itibariyle 14 katrilyon 929 trilyon Türk Lirasıdır. Dolayısıyla, bu rakamlardan da görüleceği gibi, aslında sağlık harcamalarımızda, kamu sağlık harcamalarımızda ciddî bir artış olmamıştır; çünkü, bu süreç içerisinde ilaçta ciddî ucuzlamalar oluşturabildik, diğer geri ödeme kurumları için de indirimler aldık. Tabiî, yıl sonunda bu rakamları daha doğru bir biçimde iletmemiz mümkün olabilir.

Ergani için bir hastane -Sayın Koçyiğit'in sorusuna cevaben ifade ediyorum- 2007 yılı yatırım programına alınmış durumdadır. Devlet Planlama Teşkilatımızla birlikte yatırım programımıza aldık.

MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Eksik uzmanları da, bildiğiniz gibi, öncelikli olarak doğu ve güneydoğudaki 26 ilimize olmak üzere, devlet hizmeti yükümlülüğüyle göndermeye devam ediyoruz. Bu, önceliklerimiz arasındadır.

Yalnız, burada, sayın milletvekilleri, bir gerçeğe işaret etmeliyim; Yüce Meclis, Türkiye'de hekim sayısının artırılması konusundaki çabalarımıza mutlaka destek vermelidir; çünkü, maalesef, bu konu tartışmaya açıldığı günden beri, şahsım tarafından tartışmaya açıldığı günden beri, tabipler örgütü ve bazı üniversite yöneticileri Türkiye'de hekim sayısının artırılmasına karşı çıkıyorlar. Bu, yıllardır süregelen büyük bir yanlıştır; mutlaka bu yanlışı elbirliğiyle önleyip, Türkiye'de hekim sayısını artırmalıyız.

Sayın Emek'in açıklaması, aslında -tekrar ifade ediyorum- kavramlar üzerinde çok iyi anlaşamadığımızdan oluşuyor. Sayın Emek, bir kere daha ifade ediyorum; rehin kalmak demek, işi bitirilmiş olan, artık hastanede yatması gerekmeyen bir vatandaşın, bir bebeğin hastanede tutulmaya devam edilmesi demektir. Bu vatandaşlarımızdan para istenmiş olması bir özel hastanede yattığı için, hatta kendilerine senet yapılmış olması, rehin kalmayla uzaktan yakından ilgisi olan bir durum değildir. Ancak, şunu da ifade edeyim; bir şekilde ödeme güçlüğü çeken vatandaşlarımız, özel hastanelerde bile yatıp tedavi görseler, bize ulaştıklarında mutlaka sorunlarını çözüyoruz, çözmemiz gerekir; gerek Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun imkânlarıyla gerekse özel hastanelerin aslında yerine getirmeleri gerekli olan bir yükümlülük gereği yüzde 3 ücretsiz hasta bakmaları şartından dolayı, bu meseleleri bu şekilde çözüyoruz. Söz konusu bebeğimizde bir rehin kalma olayı yoktur; ödemesiyle ilgili sorun da çözülmüş durumdadır.

Sayın Doğan'ın sorusuna cevaben söylüyorum; Mardin'de, bizim dönemimizde bitirilmiş olan 150 yataklı bir hastane vardır. Yıllarca inşaatı devam ettirilen, ancak, AK Parti Hükümetimiz döneminde sonuçlanarak Mardinlimizin hizmetine sunulan bu hastane ile eski hastanemiz şu anda birlikte hizmet vermektedir, bundan sonra birlikte hizmet verecektir.

Sayın Akman'ın sorusuna cevabı da, Sayın Emek'in sorusuna cevap verirken zannediyorum vermiştim.

Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, Yüce Meclisimize ve size.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Ulaştırma Bakanımız Sayın Yıldırım, buyurun efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Muharrem Doğan'ın sorusuyla başlamak istiyorum; Mardin Havaalanının pist boyunun uzatılması, genişliğinin artırılması konusu. Bu konuyla ilgili, Bakanlığımız uzmanları gerekli incelemeleri yaptılar; önümüzdeki yıllarda bütçe imkânları nispetinde bu çalışmayı gerçekleştireceğiz. Ancak, bizim genel olarak yaptığımız bir şey var; havaalanları, öyle veya böyle, büyük kaynaklar harcanarak yapılmış. Bu havaalanlarını uçaklara uydurmak yerine, uçakları buna uydurmanın, havaalanlarını daha çabuk faaliyete geçireceğini ve daha az maliyetli olacağını düşünüyoruz. O yüzden de, Siirt'te yaptığımız gibi, Mardin'e de, küçük gövdeli uçaklarla seferleri artıracağız.

Diğer bir soru, Sayın Süleyman Sarıbaş'ın; doğu illerine seferler ne zaman başlayacak demişti. Esasında, Ankara'dan Siirt'e, Ankara'dan Erzincan'a, Ankara'dan Adıyaman'a, Ankara'dan Diyarbakır'a, Mardin'e, Urfa'ya, Ağrı'ya, Elazığ'a, Erzurum'a, Kars'a, Van'a, Muş'a, şu anda, seferler yapılmaktadır; ancak, havaalanının, Ankara Esenboğa Havaalanının bitmesiyle beraber, daha fazla sefer yapma imkânı olacaktır.

Diğer bir soru da, Ankara-İstanbul demiryolu projesinin birinci etabında neden geç kalındığı yönündedir. Şunu ben Sayın Sarıbaş'a hatırlatmak istiyorum: Bu projenin ilk başlangıç tarihi 1994; ancak, ihale edilmesi 2000 ve 2000 ile 2003 arasında, maalesef, hiçbir şey yapılmamış. 2003'te, biz geldiğimizde, hemen çalışmalara başladık. Burada bir altı aylık gecikmemiz var, doğrudur; ama, bu da, kredi görüşmelerinin uzamasından olmuştur. Keşif artışı diye ifade edilen rakam, keşif artışı değildir; projeyle ilgili çok köklü, teknik yanlışlar vardı, bunlar düzeltildi. Bununla ilgili çok detaylı bilgiyi Sayın Sarıbaş'a yazılı olarak vereceğim, burada zamanımız yoktur.

Diğer bir sorumuz Sayın Ahmet Işık'ın sorusu; demiryollarıyla ilgili projeler. Malum, tüpgeçiş inşaatı devam ediyor, Türkiye'nin yüz yıllık rüyası olan projedir, 2008 yılı sonunda bitecektir. Ankara-İstanbul birinci etap 2006'da, ikinci etap da 2008 sonunda tamamen bitmiş olacak ve yine Ankara-Konya projesinde ihaleye çıkılmıştır, şu anda, bunun değerlendirme çalışmaları yapılıyor, 40'a yakın teklif gelmiştir, bu da sevindiricidir. Bu, altyapı inşaatıdır; üstyapıyı da önümüzdeki yılın başından itibaren çıkacağız ve iki yıl içerisinde Konya hızlı tren yolu tamamlanacak. Böylece, Konya'ya git gel altı saat yerine, Konya'ya git gel ikibuçuk saat olacak.

Diğer bir soru da yine Sayın Muhsin Koçyiğit'in sorusu. Bu da, Diyarbakır Havaalanının uluslararası bir havaalanı olması ve yeni bir sivil havaalanı yapılması. Bunun için gerekli etütler yapıldı, yer tespiti de yapıldı; ancak, mevcut havaalanı şu anda askerî amaçlı olup, sivil maksatlı da kullanılmaktadır. Bütçe imkânlarımız elverdiğinde, bu konuda ihtiyaçlar artması durumunda da yeni bir havaalanı yapımı gündeme gelecektir; fakat, bu çok yakın vadede olması söz konusu değildir. Şu anda ILS, yani aletli inişle ilgili cihaz alımı da 2006 programına dahil edilmiştir.

Bir soru yine Sayın Ahmet Işık'a ait. "PTT hizmetlerinde ne gibi yenilikler yaptınız?" Şunu söyleyeyim: 2002 yılında otomasyona açık şube sayısı 707 iken, günümüz itibariyle 2 644'e yükselmiştir. PTT'de 6 kalem işlem yapılırken şu anda 53 kalem işlem yapılır hale gelmiştir. 11 trilyon zarar eden PTT, şu anda 103 trilyon kâr eder bir kuruma gelmiştir. Bu kâr da 26 000 çalışandan 3 000-4 000'inin, emekliye ayrılmasına rağmen, hem personel azalmış; ancak, PTT'nin değişen, gelişen yeni anlayışıyla, PTT Bank Projesiyle ve işyerleriyle ilgili yaptığı çalışmalarla halkımızın günlük ihtiyacını gören çok seçkin bir kuruluş haline gelmiştir ve bu çalışmalarımızı artırarak devam edeceğiz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, şimdi sırasıyla sekizinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Sağlık Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

15.-  SAĞLIK BAKANLIĞI

1.- Sağlık Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod                                   Açıklama                                                               (YTL)

01

 

Genel Kamu Hizmetleri

27.153.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

02

 

Savunma Hizmetleri

311.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

03

 

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

500.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

07

 

Sağlık Hizmetleri

7.316.140.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

09

 

Eğitim Hizmetleri

133.367.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

 

 

TOPLAM

7.477.471.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Sağlık Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Sağlık Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                              Lira              

- Genel Ödenek Toplamı

:

 

4.259.600.169.730.000

- Toplam Harcama

:

 

4.461.250.318.100.000

- Ödenek Dışı Harcama

:

 

   361.133.384.200.000

- İptal Edilen Ödenek

:

 

   159.471.349.530.000

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

 

     33.546.396.800.000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.19 - HUDUT VE SAHiLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod                                   Açıklama                                                               (YTL)

01

Genel Kamu Hizmetleri

4.259.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

37.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

07

Sağlık Hizmetleri

89.582.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

TOPLAM

93.878.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

 Kod                                                     Açıklama                                                               (YTL)

01

Vergi Gelirleri

58.853.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Vergi Dışı Gelirler

1.147.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

TOPLAM

60.000.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                              Lira           

- Genel Ödenek Toplamı

:

 

64.747.540.000.000

- Toplam Harcama

:

 

12.504.976.700.000

- İptal Edilen Ödenek

:

 

52.242.563.300.000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  -  C E T V E L İ

                                                               Lira           

- Bütçe tahmini                   : 7.072.000.000.000

- Yılı tahsilatı : 93.781.758.100.000

BAŞKAN- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

16- ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1.- Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod                 

Açıklama                                    (YTL)     

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

4.871.550

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

223.250

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

03

Ekonomik işler ve Hizmetler

993.460.200

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

TOPLAM

998.555.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Ulaştırma Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Ulaştırma Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                               Lira           

 

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

 

378.230.007.000.000

- Toplam Harcama

:

 

242.083.151.650.000

- Ödenek Dışı Harcama

:

 

    1.956.828.300.000

- İptal Edilen Ödenek

:

 

138.103.683.650.000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Telekomünikasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.02 - TELEKOMÜNİKASYON KURUMU

1.- Telekomünikasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod                  

Açıklama                                    (YTL)     

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

83.734.183

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

625.811.879

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

 

 

 

TOPLAM

709.546.062

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

Kod                 

Açıklama                                    (YTL)     

 

02

Vergi Dışı Gelirler

709.546.062

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

TOPLAM

709.546.062

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Telekomünikasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Denizcilik Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

16.81 -  DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI

1.- Denizcilik Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod                 

Açıklama                                    (YTL)     

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

4.589.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

377.400

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

44.834.100

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

 

 

07

Sağlık Hizmetleri

118.500

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

TOPLAM

49.919.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Denizcilik Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Denizcilik Müsteşarlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Denizcilik Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Denizcilik Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                          (TL)           

 

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

 

49.380.711.900.000

- Toplam Harcama

:

 

30.401.799.450.000

- Ödenek Dışı Harcama

:

 

2.793.330.750.000

- İptal Edilen Ödenek

:

 

21.772.243.200.000

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

 

20.055.180.200.000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Denizcilik Müsteşarlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece, Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Ulaştırma Bakanlığı, Telekomünikasyon Kurumu, ve Denizcilik Müsteşarlığının 2006 malî yılı bütçeleri ile Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Ulaştırma Bakanlığı ve Denizcilik Müsteşarlığının 2004 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; milletimiz için hayırlı olmalarını temenni ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, sekizinci tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 17.16

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma saati : 17.35

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36 ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S.Sayısı:  1028, 1029, 1030) (Devam)

F) ADALET BAKANLIĞI

1.- Adalet Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Adalet Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

G) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU

1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

H) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

İ) YARGITAY BAŞKANLIĞI

1.- Yargıtay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Yargıtay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon?..Burada.

Hükümet?.. Burada.

Şimdi, dokuzuncu tur görüşmelere başlayacağız.

Dokuzuncu  turda, Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri  İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı, Yargıtay Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.

Sayın milletvekilleri, 6.12.2005 tarihli 27 nci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak -burasını vurgulayarak tekrar arz ediyorum Heyetinize- gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Dokuzuncu turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Gruplar: Anavatan Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Orhan Eraslan, İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolat, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin, Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer; AK Parti Grubu adına, Samsun Milletvekili Mehmet Kurt, Bursa Milletvekili Zafer Hıdıroğlu, Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün, Ağrı Milletvekili Halil Özyolcu.

Şahısları adına: Lehinde, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali Bulut, Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı; aleyhinde, Aydın Milletvekili Mehmet Boztaş, Artvin Milletvekili Orhan Yıldız.

Şimdi, görüşmelere, Anavatan Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş'la başlıyoruz.

Sayın Sarıbaş, buyurun efendim. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Sayın Sarıbaş, süreyi tek başınıza kullanacaksınız.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, güneydoğu ve doğuda neden çocuk sayısını çok yaptıklarını biliyorsunuz değil mi Sayın Başkan; sayı az olunca, işte, 45 dakikayı ben kullanacağım.

BAŞKAN - Estağfurullah.

Buyurun.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Adalet Bakanlığımızın 2006 bütçesi üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum, televizyonları başında bizi izleyen vatandaşlarıma hayırlı akşamlar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, gerek devlet organizasyonunun gerekse siyaset kurumunun temel aldığı tek hedef insan; yani, devlet organizasyonunun neden oluştuğu, siyaset kurumunun ne için var olduğunu anlamak için, önce bir insana bakmamız lazım. Yani, bütün bunlar, Jean Jacques  Rousseau'nun dediği gibi, daha iyi hizmet, daha güvenli hizmet, daha sağlıklı bir hizmet için devlet organizasyonunu zımnî bir sözleşmeyle kurmuşuz ve bu organizasyonun iyi çalışması için var olan siyaset kurumu da, insana hizmeti hedef alan bir kurum olarak karşımıza çıkmış.

Tabiî, hedef insansa, insanın hak ve hukuku en başta gelen sorunlarımızdan biri; yani, insan, sağ doğmak kaydıyla, daha ana rahmine düştüğü günden, cenin olduğu andan itibaren hak kavramıyla anılan, hak kavramıyla bütünleşen bir varlık. O halde, bu insanın hakları ve hukuku olacak. Ne hakları olacak; en başta ve en tabiî olan şey, insanın yaşama hakkıdır. Yani, insan, öncelikle yaşayacak, yaşayan bir varlık olarak var olacak. Nasıl yaşayacak; sağlıklı yaşayacak; yani, doğduğu günden ömrünün sonuna kadar, devlet ona sağlıklı bir yaşama hakkını kılacak. Nasıl yaşayacak; kültürlü ve bilgili yaşayacak. Devlet ona ne yapacak; eğitimini, kültürünü öğrenmeyi, bilimi önüne sunacak ve yaşadığı çevreyi, yaşadığı dünyayı, yaşadığı ülkeyi, yaşadığı dünyanın gerçeklerini algılama fırsatını verecek. Nasıl yaşayacak; düşüncelerini özgürce ifade etme hak ve hukukuyla yaşayacak; yani, insan denilen şey hizmetin esası olan şeyse, hakkı ve hukukuyla, özgürlükleriyle, kültürel donanımıyla ve sağlıklı yaşamasıyla yaşadığı zaman mutlu olacak.

Şimdi, değerli arkadaşlar, insanın olduğu yerin en alt başlığı, hemen alt başlığında hak gelir. Zaten, hakkın olduğu yerde adalet kavramından bahsedilir; yani, hakların, evrensel hakların insanlar için önem arz ettiği yerlerde adalet de önemli bir olgu, önemli bir kavram olarak karşımıza çıkar.

Rahmetli Özal'ın... Bu haklar bölümüne gelmişken, yine, insanların düşünce hakkı… Yani, son günlerde, kamuoyunda enteresan davalar var. Bunların özü de, işte, düşünce hakkı. Yani kişilerin düşüncelerini söylemelerinden doğan hakları olarak yorumlanan davalar var. Düşünce hakkı, çok önemli bir hak olarak karşımıza çıkar ve demokrasinin temel özelliği de insanların düşündüklerini özgürce ifade edebilme hakkının esasına dayanır.

Yine teşebbüs hakkı var. Teşebbüs hakkı, insanların özgürce ticaret yapabilmeleri, istedikleri alanda faaliyet gösterebilmeleri, bu açıdan herhangi bir kısıtlamaya tabi tutulmamaları gibi, çok önemli bir hak olarak karşımıza çıkar.

Bir diğer hak da, inanç ve ibadet hakkı. Yani, kişilerin inandıkları şeylere, istedikleri şekilde ibadet edebilmeleri, devletin de bunlara engellemeden yardımcı olmasını sağlama hakkıdır.

Bu üç teşebbüs hakkı, düşünce hakkı, inanç ve ibadet hakkının tecavüze uğradığı yerlerde, yaşama hakkının tecavüze uğradığı yerlerde, işte, hakkın korunmasının esasını meydana getiren adalet kavramı ortaya çıkar ki, adalet kavramı dediğimiz kavramın esası da bir organizasyonla; yani, yargı organizasyonuyla, modern devletlerde yargı organizasyonuyla tekâmül eden bir durum ortaya çıkarmıştır.

Değerli arkadaşlar, Adalet Bakanlığımız, üç yıllık süre içerisinde, çok önemli olaylar yaptı. Bunlardan en büyük ve benim önemsediğim hadiselerden biri, Adalet Akademisinin kurulmasıdır. Hakikaten, adlî personelimizin, yani, hâkimlerimiz ve savcılarımız, hukukçular, avukatlar, noterler, hukuk düşünürlerinin, mutlaka, hukuk eğitiminden sonra, bir akademik formasyona tabi tutulması ve mutlaka kendilerini çağın değişen şartlarına göre geliştirmeleri için eskiden beri hayal edilen; ama, bir türlü kurulamayan Adalet Akademisinin kurulmasını önemsiyorum ve bu konuda çalışmalarını devam ettiren Sayın Bakanıma ve Adalet Bakanlığı bürokratlarımıza da çok teşekkür ediyorum. Tabiî, Yüce Meclisimiz bu kanunu çıkarmakla da çok önemli bir görev yaptı.

Bir diğer husus; temel yasalar geçirdik bu Meclisten. Bence en önemlisi, Bilgi Edinme Yasasıydı; çünkü, insanların bilgiye ulaşmada, doğru bilgiye ulaşmasında, hak ve hukukun korunması ve belli kıstaslara bağlanması önemliydi. Bilgi Edinme Yasası da, önemli bir temel yasa olarak bu Meclisten geçti. Bu, Sayın Bakanımın çalışmalarıyla oldu. Ben, o hususta da Sayın Bakanıma çok teşekkür ediyorum.

Ancak, diğer yasalarımız, Ceza Yasamız ve diğer geçen temel yasalarımız, Adalet Bakanlığımızın çok uzun süredir üzerinde çalıştığı, komisyonların çalıştığı yasalardı. Sayın Bakanım, bu çalışmaları duraksatmadan, bu çalışmaları bir kenara bırakmadan, yine bu Meclisin önüne getirmekle çok doğru bir iş yaptı. Hukuku çağın şartlarına uydurmak, gelişen hukuksal kavramları, yeni olayları, yeni alanları hukuka dahil etmek, yeni suç tiplerini suç unsuru olarak ortaya koymak çok önemliydi. Bu konuda da, yapılan çalışmaları hepimiz takdirle karşılıyoruz.

Yani, biz, Anavatan Partisi olarak, yapılanlara, doğru yapılanlara, doğru yapılıyor demek zorundayız. Adalet Akademisinin kurulması doğru bir işti, Ceza Yasasının yeniden değişmesi doğru bir işti, Bilgi Edinme Yasasının değişmesi doğru bir işti; ama, yapılmayan şeyler de var. Yani, hak dediğiniz zaman, karşılığında haksızlıklar var; adalet dediğiniz zaman, bu ülkede adaletsizlikler var; hukuk dediğiniz zaman, bu ülkede yaşanan hukuksuzluklar da var. Dolayısıyla, Adalet Bakanlığımızın yaptıklarına teşekkür ederken, yapamadıklarını da, süreç içerisinde yapması gerekenleri de buradan anlatmak durumundayız.

Değerli arkadaşlar, adalet dediğimiz zaman aklımıza ilk gelen olaylardan biri, gelir adaleti diye bir adalet var. Sayın Bakanımın belki konusu değil; ama… Gelir adaleti olmayan ülkelerde yargısal adaleti sağlamakta maalesef zorlanırsınız. Bugün, ülkemizin sokaklarında, caddelerinde, kapkaçlar, hırsızlıklar… Daha bugün üç tane vaka oldu. Bir arkadaşım aradı, otomobilinin camını kırmışlar; bir arkadaşım aradı, evine hırsız girmiş. Bunlar, gelir adaletsizlikleri bu ülkede var olduğu müddetçe; yani, ülkenin millî gelirinin yüzde 51'ini ülke nüfusunun ilk yüzde 20'lik dilimi aldığı müddetçe, bir ülkede 20 000 000'a yakın yoksul, 1 000 000'a yakın açlık sınırının altında insanlar yaşadığı müddetçe, yargısal adaleti sağlamakta da zorlanırsınız. Diyebilirsiniz ki, Adalet Bakanlığının bu konularda ne gibi çalışması olabilir; Adalet Bakanı aynı zamanda hükümet sözcüsü arkadaşlar; yani, hükümet sözcüsü olarak, hükümetin aldığı kararlarda ve onları kamuoyuna duyuran, arkasında durduğunu ifade eden bir yapıda ki, geçen günkü konuşmamda bunu eleştirmiştim, dünyanın hiçbir ülkesinde adalet bakanları hükümet sözcüsü olmazlar. Bu, Sayın Bakanımın, hükümet sözcülüğünü yapamadığından veya yapma vasfına ehil olmadığından değil; ama, bağımsız bir yargı kuruluşunun, idarî işleriyle, özlük işleriyle görevli bir bakanısınız. Sizin ağzınızdan çıkan her söz, sizin teşkilatlarınızda, yani, yargı teşkilatlarında yankı bulur. Dolayısıyla, siyasî kimliğinizle hükümetin icraatlarını anlatırken, sanki yargıya yol gösteriliyormuş gibi de bir anlam ifade eder zannı, şüphesi, adalet bakanlarını, dünya demokrasilerinde hükümet sözcülüğüne getirmemiştir. Dolayısıyla, Sayın Bakanımın şahsını ilgilendiren bir sorun olarak söylemiyorum; ama, bunu bir sistem sorunu olarak görüyorum ve bağımsız yargının başında bulunan Sayın Bakanın, hükümet icraatlarını anlatmakta, bunun arkasında durmakta doğru bir iş yapmadığını… Örnek vermek istiyorum. İşte, Millî Eğitim Bakanlığımızın bir uygulaması vardır; doğrudur, yanlıştır. Meslek lisesi mezunlarına açık lise diploması vermek suretiyle, yeniden üniversiteye giriş yolu açma şeklinde bir uygulamaya girmek istiyor. Geçenlerde Sayın Bakanımı televizyonda dinledim; Adalet Bakanı olarak bu uygulamanın doğru bir uygulama olduğunu, arkasında duracağını ifade ettiler; ama, diğer taraftan, YÖK Başkanımız, bunu yargıya götüreceğini ifade etti. Şimdi, yargıya götüreceğini iddia eden bir YÖK Başkanı var; demek ki, konu yargıda çözülecek. Nihaî kararı yargı verecekse, yargının en tepesinde bulunan Sayın Adalet Bakanımızın, bu uygulamayı hakka, hukuka uygun olarak izah etmesi, belki karar verecek yargıçlar açısından hiçbir şey ifade etmeyecektir; ama, şık değildir, etik değildir. Bunu da ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, güzel yapılan işlerden bir tanesi de cezaevlerimiz. Bakın, 1996'larda, 1997'lerde, hatta 1991'lerden beri F tipi cezaevleri için Türkiye'nin her tarafında yürüyüşler oldu. Efendim, kişiler hücrelere hapsedilecek, kişilerin özgürlükleri ellerinden alınacak, zindanlarda, hücrelerde çürüyecekler şeklinde, Türkiye'nin her tarafında belirli fraksiyonlar, belirli görüşler nümayişler yaptılar, haykırışlar yaptılar. Hatta, o günün bir bakanı Eskişehir F tipi cezaevini kapatmakla övündü. Daha sonra gelen iktidarlar -ki, isim vereceğim; o günlerin Adalet Bakanı Sayın Oltan Sungurlu'nun projesidir bu F tipi cezaevleri- bu projelerin arkasında durdular ve bugün geldiğimiz noktada F tipi cezaevlerimiz artık tartışma odağından çıktı; daha doğrusu, cezaevlerimiz de tartışılır halden çıkmaya başladı. Ölüm oruçları kalktı, isyanlar kalktı; artık buralarda insanların hücrelerde öldüğünü, öldürüldüğünü, yok sayıldığını kimse tartışmaz oldu ve inanıyorum ki, mahkûmlarımız bu cezaevlerini de sevdiler; çünkü, iki üç kişinin bir koğuşta kaldığı daha çağdaş koşullarda cezalarının infaz edilmesini bekler hale geldiler. Bu durum memnuniyet verici bir durumdur. Cezaevleri hakikaten kanayan bir yaraydı. Türkiye'nin gündemini de uzun süre meşgul etmişti bu isyanlar. Bildiğiniz gibi, daha geçen bakan döneminde İstanbul Bayrampaşa'da bir isyanı bastırmak için jandarma kullanılmıştı, polis kullanılmıştı, ölüm oruçlarında 50-100 vatandaşımız ölmüştü; ama, bugün bu durumlar ortadan kalktı. Bu uygulamayı başlatan geçmiş iktidarlara da, bu uygulamayı bugün kararlı bir şekilde devam ettiren cezaevi yönetimimiz ve Sayın Bakanımıza da teşekkür etmek istiyorum huzurlarınızda.

Değerli arkadaşlar, yargının fiziksel problemleri var, yargının araç gereç problemleri var, yargının hâkim ihtiyacı var, savcıya ihtiyacı var. Yani, gelişmiş ülkelerde -geçen bütçede Sayın bakanım söylemişti- bir İngiltere'de 26 000-27 000  yargıç görev yapıyor; Almanya'da keza 25 000'e yakın yargıç var. O ülkeler de, nüfusları bizim kadar ülkeler; ama, bizim ülkemizde 8 000 yargıç var ve ben inanıyorum ki, o ülkelerdeki hukuksal anlaşmazlıklar, daha doğrusu, dava sayısı da, bizim ülkemizdeki dava sayılarının belki -kesin rakamları bilmiyorum, ama- yarısı kadardır. Bu şunu gösteriyor: Yargılamada nitelikli personel eksikliğimiz, yargılamadaki hâkim, savcı eksikliğimiz, maalesef, yargının uzamasına vesile olan durumlardan biri.

Şimdi, klasik bir laf var; "geç gelen adalet, adalet değildir." Evet, çok erken adalet, yani, hemen karar verelim şeklinde bir adalet, adaleti zedeler; ama, geç gelen adaletin de adalet olmadığını burada söylemek istiyorum. İşte, örnek, geçenlerde birkaç dava zamanaşımı nedeniyle düşmek zorunda kaldı. Şimdi, bu, 7 sene, 7,5 sene bir davaya karar veremeyen mahkemelerimizin, işyükü altında boğulan mahkemelerimizin suçu değil. Bu suç, adlî teşkilatımızı yeniden yapılandırmayan, karar verme mekanizmalarının karar verme süreçlerini kolaylaştıramayan, onlara teknik imkânları sunamayan, mutlaka, Adalet Bakanlığımızın olmalıdır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, konu Adalet Bakanlığı olunca, bir başka konu, iş yurtlarımız. İş Yurtları Kanunumuz 1997 yılında çıktı. Daha evvel bir tane çıkmıştı; ama, Anayasa Mahkememiz iptal etmişti. 97-98 yıllarında, o günkü Sayın Bakan Oltan Sungurlu Bey zamanında yeniden bu kanun çıkarıldı. Bu kanun, çok önemli bir kanundu. İş yurtlarımızın parasal kaynaklarını, yani, dönersermaye işletmelerini düzenleyen bir kanundu. Bugün, adliyelerimizin fizikî onarımlarında bu iş yurtlarından gelen 300-350 trilyon lira bütçedışı paranın çok rahat bir şekilde kullanılması, zaman içerisinde adliyelerimizin fizikî altyapısının, teknik altyapısının, bilgisayar donanımlarının sağlanmasına vesile oldu. Bu vesileyle de, bu kanunu o gün çıkaran ve arkasında duran Sayın Oltan Sungurlu'ya da huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, son günlerde iki dava ülkemizin gündemini işgal etti. Bunlardan bir tanesi Van'da, Yüzüncü Yıl Üniversitemizin Rektörünün tutuklanma davasıdır, bir tanesi de bu hafta içerisinde İstanbul'da görülmeye başlanan Sayın Orhan Pamuk'un davasıdır.

Orhan Pamuk'un davasına kısaca değinmek istiyorum. Sayın Orhan Pamuk 100 000 000 dolar reklam ücreti verseydi, kendini dünyada bu kadar reklam ettiremezdi. Sayın Orhan Pamuk, yazarımız, iyi bir yazarımız, okuyanlarımız var, sevenlerimiz var; ama, Avrupa'da Sayın Orhan Pamuk'un ismi bilinmiyordu. Orhan Pamuk'a, herhalde, Avrupa'da kendisini tanıtması için, dünyada kendini tanıtması için, insan hakları savunucusu rolüne soyunmasının fayda sağlayacağını birileri söyledi, herhalde iletişimciler söyledi, fayda sağlayacağını birileri söyledi. Bunun için ne lazımdı; Orhan Pamuk'un çok sivri bir laf etmesi lazımdı. Türkiye'de en sivri laf nedir; Türkiye'nin gerçeklerinin dışında bir laf söylemek. Ne dedi Orhan Pamuk; "efendim, 1 500 000 Ermeni'yi biz Türkler kestik" dedi. Yani, ne tarihsel ne hukuksal ne belgesel, hiçbir dayanağı olmayan bir laf söyledi ortaya. Tabiî, Türkiye'nin içeride düşmanları var, dışarıda düşmanları var; bunu fırsat bilecek çok düşmanı olan bir ülkeyiz. Hemen bunu aldılar, "bak, en büyük yazarınız bu lafı söyleyebiliyor. Bravo, Türkiye'nin resmî tezine rağmen söyleyebiliyor bu lafı. Ne yapalım; bunu insan hakları savunucusu ilan edelim...” Akıllı bir savcı da çıktı, ekmeğine yağ sürdü, kıytırık bir dava açtı. Yani, dava öyle hale geldi ki, şimdi Avrupa'da bunu savunanlar, basın, televizyon, sanki Orhan Pamuk idam safhasında, ip boynunda, sabah asılacak "aman bunu asmayın!" Arkadaşlar, yok böyle bir şey. Bir savcının kendine göre açtığı bir iddianame var. Türkiye'de günde milyonlarca iddianame hazırlanır, açılır, süreç devam eder, insanlar beraat eder, ceza alsalar Yüksek Yargıtaya gider. Sonuçta, insan haklarına bir tecavüz olsaydı, hepimiz Orhan Pamuk'un düşünce özgürlüğünün sonuna kadar arkasında dururduk; yani, hepimiz, bu Mecliste bulunan herkes, düşünce özgürlüklerini savunmak konumunda. Ama, Orhan Pamuk'un, bu düşüncesinden dolayı, ortada mağdur olduğu henüz bir durum yok. Evet, bir dava açılmıştır.

Burada, Sayın Bakanımın açıklamasına iştirak etmiyorum. Sayın Bakanım "dosya bana gelmedi" diyor. Bu, çok doğru değil, çok doğru değil. Böyle hassasiyet gösteren dosyalarda, birsürü mübaşirimiz var, odacımız var; İstanbul'dan kuryeyle dosya istetilir, gereği yapılır ve Türkiye'nin düşmanlarına bu fırsat verilmezdi; ama, sanki, Türkiye Patagonya'ymış gibi, Şili'de, Arjantin'de bile Orhan Pamuk'un duruşması, davası, o hengame, kimlerin nereden getirdiği, nasıl getirdiği belli olmayan insanların hukuka saygısızlıkları, sanki Türkiye'nin gerçekleriymiş gibi bütün dünyaya anlatılmaya çalışılması da hiç şık ve hiç doğru olmadı.

Avrupa Birliği üyeleri, maalesef, bu konuda da, çifte standartlarını bu davada da gösterdiler. Kendi mahkemelerine gitmeleri, böyle nümayiş yapmaları, baskı yapmaları, Avrupa'nın hiçbir mahkemesinde kabul görmez. Orada adamı salondan dışarı ederler; ama, sanki, Türkiye, müstemlekeymiş gibi, Türkiye… Nihayet açıkladı; "Türkiye'yi yargılıyoruz" dedi. Türkiye'yi aslında, Lozan'da yargıladılar ve yargılayamadılar. Şimdi, "Türkiye'yi yeniden yargılıyoruz" demek, herhalde, o günkü sıkıntılarını, bugün başka bir şekilde "ipi elimize aldık, nasıl olsa bunun hesabını, Lozan'da soramadığımız hesabı sorarız" noktasına getirmek gibi bir anlayışla karşı karşıya bıraktılar Türkiye'yi. Buna, biz, fırsat vermeyebilirdik. Bir an önce dosyayı Adalet Bakanlığımıza getirip, bir an önce nihaî kararı verip -dava devam edecek mi etmeyecek mi kararı verip- Türkiye'yi kötülemeye çalışanların elinden bu fırsatı alabilirdik; ama, maalesef alamadık; çok vahim gösteriler, çok vahim Türkiye imajı üzerinde karalamalar oldu. İnsanlar, tabiî, kendi reklamlarını yapmakta serbesttirler; bu en doğal hakları; ama, insanların kendi ülkelerine, ekmeklerini yedikleri ülkelerine, özgürlüklerin Avrupa Birliği sürecinde bu kadar önü açıldığı bir süreçte bu kadar ihanet etmelerini beklemek, doğrusu, garipsediğimiz bir durum. Ne demek; yani, sen, reklamını yapacaksın diye, sen, uluslararası arenada meşhur olacaksın diye, ülkenin tarihsel gerçeklerini saptırarak bir şeyler ifade etmek neyi kazandırdı sana? Başka yollar deneseydi. Meşhur olması, ülkemin bir yazarının uluslararası arenada meşhur olması, itibar sahibi olması övünç duyacağımız bir şey; ama, bunun başka yolları olmalıydı. Kendi ülkemizin gerçeklerini saptırarak bu noktaya varmamalıydık diye düşünüyorum.

Burada yargıya da düşen görevler var. Bir an önce, Sayın Bakanımızın…. Dosya neredeyse, postadaysa postada, postada bulunamıyorsa yeni bir suretini istemek suretiyle, bir an önce burada kararın verilmesini ve Türkiye aleyhine şakşakçılara fırsat tanınmamasını, eğer, kişi düşünce ve özgürlükleri üzerinde, yani, Orhan Pamuk'un düşüncesini açıklama özgürlüğü üzerinde bir engel varsa da, yani, yasadan kaynaklanan bir engel varsa da, o türlü düzenlemelerin de bir an önce sağlanmasını istiyorum.

Tabiî, Avrupa, kendi ülkelerinde, gitseniz Fransa'ya veya İsviçre'ye, deseniz ki: "Türkler, 1915 yılında Ermeni soykırımı yapmamıştır, bu bir tehcir olayıdır, Ermenilerin faaliyetlerinden kaynaklanan bir tehcir olayıdır, tarihsel belgeler budur" deseniz, sizin hakkınızda dava açarlar. Nihayet, bir sayın parti liderimize ve Türk Dil ve Tarih Kurumu Başkanımıza İsviçre dava açtı.

Şimdi, bu insan hakları savunucuları, yani, o parlamenterler, Avrupa Komisyonu üyeleri, bu davalar İsviçre'de açılırken, Fransa'da açılırken, ortaya çıkıp "ya, bu bir düşünce suçudur, insanlar düşüncelerini söylemişler, kimse düşüncesinden dolayı yargılanamaz" şeklinde bir beyanlarına biz tanık olmadık; ama, adamların niyeti belli. Adam diyor ki: "Biz, Türkiye'yi yargılayacağız." Ben de diyorum ki: Sizin Türkiye'yi yargılamaya gücünüz yetmez; Türkiye, bin yıllık tarihiyle, kendini, üçbeş kendini bilmeze, tarihsel gerçekleri saptıranlara yargılatma fırsatını vermemiştir, vermeyecektir diyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bir başka dava… Aslında, yargımızda milyonlarca çok önemli davalar var; ama, iki tane anlamsız dava öne çıktı. Biraz önce söylediğim dava hakikaten anlamsızdır ve yargının o kutsal görevi içerisinde hiçbir anlam ifade etmemektedir; ama, sanki, bütün yargımız sadece bu işle uğraşıyormuş gibi bir kâbusun, töhmetin altına sürüklendi; buna hakkımız yoktu. Birsürü kaçakçılık davaları var, birsürü mafya davaları var, birsürü insan hakları, hakikaten insan hak ve özgürlüklerinin zedelendiği birçok dava var ismi duyulmayan insanların; ama, onların reklam yapacak güçleri olmadığı için, onları burada tartışamıyoruz; ama, kıytırık bir davayı Türkiye'nin gündeminde… Bütçe görüşmelerini dahi etkiledi; düşünün, Orhan Pamuk'un duruşmasının olduğu gün, liderler burada konuştular, 3 siyasî partimizin lideri konuştu, Başbakan konuştu; ama, akşam televizyonlarda, Orhan Pamuk'un davasından başka bir haber yoktu; Türkiye'nin tek gerçeği sanki oymuş gibi ortaya çıktı. Bu konu üzerinde fazla durmak istemiyorum.

İkinci bir dava, Van'da yaşanan davadır. Dosya kapsamını bilmiyorum; dosya kapsamı üzerinde değişik görüşler var. Sonuçta, o, yargıya intikal etmiş bir durumdur; yani, yargıçlarımız oradaki delillere göre neticeye varacaklardır; ancak, YÖK'ün ta olayın başından beri ortaya koyduğu tavır yanlıştır, yanlıştır.

MEHMET YILMAZCAN (Kahramanmaraş) - Bravo...

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Niye yanlıştır; yargı, bu ülkenin yargısı, başka bir yargımız da yok; sonuçta, oradaki hâkimlerimiz, savcılarımız geç davranmış olabilirler, hazırlık tahkikatı oranın şartlarına göre -çünkü, çok iyi şartlarda görev yapmıyorlar- gecikmiş olabilir, bu bir kusurdur…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Adam öldü, adam öldü!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Bu bir kusurdur; kusurdur diyorum.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Adam intihar etti!

MEHMET KARTAL (Van) - Bir insanın hayatına mal oldu!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Bu bir kusurdur diyorum. Adam öldü; ama, rektörlerin Van'a gitmesine rağmen adam öldü; rektörler gidip kurtarmadılar ki adamı. (CHP sıralarından gürültüler)

ATİLA EMEK (Antalya) - Çifte standart oldu.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Arkadaşlar, devletin hiçbir kurumunun başka bir kuruma müdahale hakkı yok; hele hele yargıya hiç kimsenin müdahale hakkı yok.

MEHMET YILMAZCAN (Kahramanmaraş ) - Bravo...

ATİLA EMEK (Antalya) - Keşke öyle olsa!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Hepimiz yargının içinden geliyoruz; bu, hepimizi zedeler.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Devlet, insanını yaşatacak!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Bu yol, bu yöntem başlarsa, her davası olan insan arkasına aşiretini, tebaasını, dostlarını toplar adliyenin önlerinde nümayişler yaparsa, yargı bunda karar veremez.

TUNCAY ERCENK (Antalya ) - Yapıyorlar işte, yapmadılar mı?!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Bu doğru değil ama, yapıyorlarsa doğru değil. YÖK, elbette kendi personelini hukuksal anlamda savunma gücüne sahip, elbette Memurin Muhakematı kapsamında, YÖK kapsamında, davanın kendi önüne gelmesini, kendisinin yargılamaya izin verip vermemesini tartışabilir; ama, bunun için, yargının üzerine baskı yapması doğru değildi. Haa, yargının da, bunu, bir baskı unsuru olarak görüp "rektörler geldi, biz de yapmayalım o zaman" anlayışı da doğru değildi. Sonuçta, sayın rektör hastadır, sayın rektörün hastanede tedavisi görülmektedir; olay da ciddîdir, deliller toplanmıştır, delillerin toplanmasına karar veren de savcıdır. Ben, mahkemenin kararını tartışmak istemiyorum; sonuçta, mahkemenin kararına saygı göstermek durumundayız; ancak, artık, verilen kararların, vicdanları fazla rahatsız etmemesi, toplumun bunca meselesi varken, kurumlarımızın bunca problemleri varken, böyle, anlamsız davalarla da toplumun meşgul edilmemesi gerektiği kanaatindeyim. Bir an önce, yargılamanın, süratle, sağlıklı bir şekilde devam etmesi ve ne karar verilecekse, artık, insanların mağdur edilmemesini de düşünmekteyim. Bunu da, böylece, anlatmış oluyorum.

Değerli arkadaşlar, burada bütçesini görüştüğümüz diğer kurumumuz Yargıtayımız. Ben, Ankara'da, yirmi yıl avukatlık yaptım; Yargıtayın da hemen hemen her dairesinde davalarım oldu. Yargıtay üyelerinin nasıl seçildiğini, Yargıtaydaki görev dağılımının ne olduğunu, hangi aşamalardan geçtiğini bilen bir arkadaşınızım. Değerli arkadaşlar, bu sistem yanlış; yani, Yargıtaya üye seçim sistemi yanlış, baştan sona yanlış. Niye yanlış;  8 000 hâkimimizden yaklaşık 2 000'e yakını, 1 500-1 600'ü, birinci derecede hâkim ve altışar yılını da doldurmuş arkadaşlarımız; yani, Yargıtaya seçilme niteliği kazanmış arkadaşlarımız. Şimdi, 7 kişilik Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulumuz toplanıyor, bu 2 000 kişi arasından, kaç kişi seçilecekse, 10 kişi, 15 kişi, 20 kişi, 20 arkadaşımızı Yargıtay üyesi seçiyor. Neye göre seçiyor, hangi nitelikleri öne alıyor?.. Efendim, birinci sınıf hâkim olması önemli, altı yılını doldurmuş olması önemli. Önemli değil arkadaşlar, önemli değil… Yani, yüksek yargıç seçtiğiniz kişilerin vasıflarını, niteliklerini ortaya koymanız lazım. Türkiye'de, onbaşılıktan çavuşluğa geçişin nitelikleri belli; yani, bir onbaşı nasıl çavuş olur, talimatnamelerde yazılı; ama, birinci sınıf hâkimin, altı yılını doldurmuş birinci sınıf hâkimin nasıl Yargıtay üyesi olacağına dair bir nitelikler belgesi, maalesef, yok. Sayın Bakanım da bilir, bütün bakanlar bilir ki, Yargıtay üyeleri seçilirken, Yüksek Kurulun üyeleri arasında bir paylaşım olur; 2 kişi 1 tanesine, 3 kişi 1 tanesine, 5 tane bakana, bir paylaşım olur, bir uzlaşı olur, herkes kendi adamlarını seçtirir ve Yargıtay üyesi yapar. Bu böyle. Şimdi, herkes bunu yalanlayabilir, olur mu canım öyle şey diyebilir; ama, ben biliyorum, bu böyle, bu böyle. Haa bu doğru bir sistem mi?.. Birsürü nitelikli hâkimimiz, birsürü, hukuka kendini adamış hâkimimiz, tavassuta boyun eğmediği için, tavassutu kendi onuruyla bağdaştırmadığı için kimsenin kapısına gitmez, kimseden bir talepte bulunmaz. O arkadaşlarımız, mahallî adliyelerin koridorlarında erir giderler; ama, bu işin tekniğini bilen, her gün bir kapı aşındıran ve kovsanız da kapıdan gitmeyen insanlar, bir bakarsınız ki Yargıtay üyesi olmuş. Bu, doğru bir sistem değil arkadaşlar. Bunun niteliklerini belirleyecek bir düzenleme, artık yapmak zorundayız. 2 000 kişiyi nitelik elemesiyle 60-70'e düşürüp, ondan sonra da bunların içerisinden sağlıklı bir seçim yapmak zorundayız; yani, 2 000 kişi değil, 70 kişi kendinin Yargıtay üyesi olabileceğini bilebilmeli. Bu, aynı zamanda, Hâkimler ve Savcılar Kurulumuzun üzerindeki baskıyı da, bu tavassut baskısını da eksiltir, onlara daha  rahat çalışma imkânı da verir diye düşünüyorum.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulumuzun, tabiî, oluşumu hep tartışıldı. 1982 Anayasasıyla oluşan son durum, maalesef, o günden bugüne değiştirilmedi. Değişik partiler iktidara geldi, bunun yargı üzerinde baskı olduğunu, yargının tam bağımsızlığına gölge düşürdüğünü herkes dillendirdi, sağ partiler de dillendirdi, sol partiler de dillendirdi;ama, hangi parti iktidara geldiyse bundan vazgeçmedi.

Şimdi, ben geçmiş bakanların birçoğuyla da konuştum, sayın bakanların da söylediği, bunu kimse değiştirmez; çünkü, yerine konulacak sistemin çok sağlıklı olacağını söylemek de mümkün değil. Yani, evet, o heyette adalet bakanları ama, şimdiye kadar hiçbir adalet bakanımızın, hâkim savcı atamalarında "şu hâkimi şuraya atayalım" şeklinde Kurula bir baskı yapacaklarını asla düşünmüyorum, olmamıştır da diye düşünüyorum. Yerine koyacağımız sistemi çok iyi tartışmamız lazım. Eğer Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısını gerçekten değiştireceksek, yerine koyacağımız sistemi çok sağlıklı tartışmamız lazım. Ya yargının sadece teknik alanlarını, yani cezaevlerimizi, Adlî Tıp Kurumumuzu ve Adlî Sicil Kurumumuzu Bakanlıkta bırakıp, tamamen özlük haklarıyla, teftiş haklarıyla, idarî haklarıyla Hâkimler Savcılar Kurulunun emrinde ayrı bir müessese yapacağız veya Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulumuz ile Bakanlığımız iç içe çalışma kararı verirsek, buna göre bir düzenleme yapmak zorundayız.

Şimdi, seçimini geçenlerde söyledim, yine söylüyorum: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulumuz; Yargıtayımızdan 3 üye, Danıştayımızdan 2 üye, 2 üye de bakan ve müsteşar olmak üzere 7 üyeden oluşuyor. Şimdi, Yargıtayımız ne yapıyor; 250 kişilik heyet, 126 oyu alanlardan 3 üye seçiyor, bunları Sayın Cumhurbaşkanının önüne gönderiyor. Sayın Cumhurbaşkanı şöyle bir bakıyor, mesela "3 üncü sıradaki olsun" diyor. Bu, çok doğru değil arkadaşlar. 250 kişilik heyetin kanaatiyle 1 inci sırada seçilen insanlar dururken, 3 üncü sırada seçilenin -Sayın Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı irade bildirimiyle- atanması, yargıda sorunlar meydana getiriyor. Çünkü, elenen, elimine olan 2 üye, sanki bu ülkenin yüksek yargıcı değilmiş gibi bir tavır ortaya çıkıyor ki, bunun acilen değişmesi lazım ve Yargıtayımızın kendi içinde seçtiği üyenin, Cumhurbaşkanının imzasına dahi gerek kalmadan kurul üyeliğine oturması lazım. Yani, evet, Cumhurbaşkanımız, yargının da başıdır, bütün kurumları temsil eder; ama, Yargıtayın mademki seçim usulüyle kendi içinde seçmesi esas ise, Yargıtayın birinci sırada seçtiği üyenin  -başsavcılıkta da bu böyle, başsavcılıkta da 3 kişi belirleniyor ve sonuçta Cumhurbaşkanımız 1 tanesini atıyor- seçilmesi lazım. Yani, bunu da, tamamen Yargıtayın özgür iradesine göre seçeceği insanlara bırakmak lazım.

Değerli arkadaşlar, bir başka husus, Yargıtayda her hafta bir seçim olur; daire başkanlığı seçimi olur, Anayasa Mahkemesi üyeliği seçimi olur, Yüksek Seçim Kurulu üyeliği seçimi olur; Yargıtay üyelerimiz, mesailerinin hemen hemen haftanın bir güne yakınında bu işlerle uğraşırlar.

Seçim olan yerde mutlaka propaganda olur, seçim olan yerde mutlaka adam kayırma olur, seçim olan yerde mutlaka kendini öne atma olur.

Başka bir şey olur seçim olan yerde; adayları kötüleme de olur; yani, kendini öne çıkarmak için, diğer adayları kötüleme usulü de olur.

Peki, 250 kişilik bir heyetin içerisinde bu tür hadiselerin yaşanması yargıya fayda mı getirir; hayır, hiçbir fayda getirmez. Ben, Yargıtayda, sırf bu oy yüzünden senelerce birbiriyle konuşmayan, birbirine husumet besleyen arkadaşlar gördüm. O halde, bunu değiştirelim, bu çok zor değil.

Yargıtaya seçtiğimiz bütün üyelerimiz, birinci sınıf hâkimdirler, kürsü yönetme yetenekleri vardır. Ne yapar Yargıtayda daire başkanı; duruşmaları yönetir, dosyaları tanzim ettirir, tetkik hâkimlerine dağıtır ve müzakerede heyete başkanlık yapar. Bütün üyelerimiz bu niteliklere sahiptir zaten.

O halde, bir kıdem usulüyle, bütün arkadaşlarımıza, kıdemine göre veya dönerli sistemle -bu tartışılabilir- bu seçimlerden Yargıtayın kurtulması lazım. İl ve ilçe seçim kurulu hâkimlerini atarken, il seçim kurulu başkanı en kıdemli hâkimdir, ilçe başkanı da ondan sonra gelen hâkimdir diyoruz da, bir Yargıtay dairemizde daire başkanlığı boşaldığında, en kıdemli hâkim başkan olur, o emekli olunca da diğer kıdemli olur şeklinde bir düzenlemenin kime zararı var; hiç kimseye. Pratik yolu var. Haa, demokrasi seçim diyorsa o zaman baştan başlayalım; Yargıtay üyeliği seçimini de, Türkiye'de 8 000 hâkim varsa, 8 000 hâkimin oyuyla yapalım. İnternet ortamında, aday olanlara 8 000 hâkim bassın oyu, bütün hâkimlerimiz oy kullanmış olsun. Demokrasi arayacaksak, demokrasinin tabana yayılımı bu. Bunu yapamadığımıza göre, Yargıtaydaki bu seçimlere de, bir an önce son vermek lazım.

Değerli Bakanım, bir başka konu, Yüksek Seçim Kurulu. Bildiğiniz gibi, Yüksek Seçim Kurulu, hakikaten demokrasinin önemli kurumlarından biri. Eğer bir ülkede, seçimler adil değilse, seçmen kütükleri adil değilse, seçimler adil yapılamıyorsa, seçimin masrafları, seçimin harcamaları -yani adayların harcamaları, partilerin harcamaları- şeffaf değilse, bunlar denetlememiyorsa… Ki, Anayasa Mahkememiz yapıyor bugün bu görevi; ama, yapmıyor, yapamıyor daha doğrusu. Çünkü, Anayasa Mahkememiz, iş yükü altında bunları yapabilecek durumda değil. 50 tane siyasî parti var, hangi partinin geliri nedir, makbuzu nedir, nereye harcanmıştır, usullü müdür usulsüz müdür; bunları denetleyecek zamanı da yok. 250'ye yakın davası var, 7 - 8 tane de Yüksek Adalet Divanı olarak davası var, bunları yapma şansı yok zaten.

Müstakil seçim kurullarımızı, seçim hâkimliklerimizi oluşturmak, elektronik ortamda partilerin üyelerini, elektronik ortamda seçmen listelerimizi, elektronik ortamda sandık kurullarımızı oluşturmak… Şimdi, Malatya'da 450 000 oy gözüküyor kütükte, bütün seçimlerde 250 000 - 300 000'i geçmiyor. Ben biliyorum ki, yarısı mükerrer. Niye mükerrer; ee, polis gelmiş yazılmış, tayini çıkmış, gitmiş, orada da duruyor; öğretmen gelmiş, yazılmış, duruyor; mahalle değiştirmiş, oraya da yazılmış, oraya da veya belediye reisliği seçimlerinde, kasabasında oy kullanacak kasabasına yazılmış, muhtar oyunda kasabasında kullanıyor oraya yazılmış, zaten şehirde oturuyor, normal oyunu da şehirde kullanacak. Yani, seçim sisteminizi, seçim sistemi organizasyonunu yapan Yüksek Seçim Kurulunuzu çağdaş, denetlenebilir -yani seçimin denetlenebildiği- müstakil hâkimlerin bu hususta ihtisaslaştığı bir yapıya getirmediğiniz müddetçe, adil bir seçimden bahsedemezsiniz. Haa, siyasî iktidarlar diyebiliyorlarsa ki "adil seçime gerek yok canım, ne var, yani biz iktidar partisiyiz, nasıl olsa bizden tarafa biraz fazla basar" derseniz, bu doğru değil, bu doğru değil; sizden sonra iktidar olanlar da aynı yolu kullanırlar. Bir an önce, hâkimlerimizin en azından illerde, yüzbini geçen ilçelerde müstakil hâkimlikler haline gelmesi ve elektronik ortamda bu seçimlerin adil yapılması noktasındaki çalışmalarına düzenli bir şekilde başlamaları gerektiği kanaatindeyim. Sadece seçimler değil, odalar seçimi, sivil toplum kuruluşları seçimleri, sendikalar seçimleri, birsürü seçim oluyor, bu seçimlerde de her zaman itirazlar oluyor; ama, en önemlisi, siyasî partilerin üyelik formları sağlıklı tutulamadığı için, sağlıklı olmadığı için, rahatlıkla siyasî parti liderleri önseçim yapmadan, aday yoklamasını, merkezden, kendi adamlarını göndermek suretiyle bunu yapabiliyorlar. Halbuki, seçim kurullarımız müstakil olsa, partilerin üye kayıtlarını, o kurulların nezaretinde, o kurullar vasıtasıyla yapabilsek, seçim kanunumuzda da bu noktada bir düzenleme yapabilsek, daha katılımcı bir demokrasiyi de ülkemize yerleştirmiş oluruz diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bir başka konu, istinaf mahkemeleri. Biliyorsunuz, bu Meclisten çıkardık, istinaf mahkemelerimiz 2007 yılında faaliyete başlayacaklar. Altyapı çalışmaları nedir, bilmiyorum. Sayın Bakanım mutlaka o çalışmaları yapıyordur; ama, ben, şahsî fikrimi söylüyorum; istinaf mahkemeleri, maalesef, istediğimiz neticeyi alacağımız mahkemeler olmadığı, olamayacağı şimdiden gözüküyor. Süreç içerisinde oturulur mu, süreç içerisinde değişikliklerle revize edilebilir mi, bilmiyorum; ancak, Yargıtay sistemimizde, yani, mahallî mahkemeden Yargıtayın denetimi sistemiyle gelişen prosedürde, evet, sıkıntılar vardır, davalar belki geç sürüyordu; ama, bunu revize edebilseydik, yani, daha, Yargıtayımızı yapılandırsaydık, yapılı bir hale getirebilseydik, daire sayılarımızı artırmak, bilgisayar donanımıyla, dosyaların geliş gidişini hızlandırmak suretiyle, belki, 15-20 sene daha bu sistemin sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlayabilirdik. Haa, diğer sistem, istinaf mahkemeleri sistemi işleyecek midir; inşallah, işleyecektir; ama, iki üç yıl yaşanacak bir kaosun, hele hele toplum nüfusumuzun dinamikliği, gelişmesi, Avrupa Birliği süreci dikkate alındığında az bir zaman kaybı olmayacağı kanaatindeyim; ama, umarım, ben yanılmış olurum. Bu mahkemeler, inşallah, beklediğimiz gibi, umduğumuz gibi bir netice verir diye düşünüyorum.

Şimdi, diyeceksiniz ki, Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine konuşuyorsunuz; ama, geçen bir sayın bakan da söyledi, geldi buraya, dedi ki: "Efendim, biz isterdik ki, muhalefet bütçe rakamlarını konuşsun, bütçe rakamlarıyla değerlendirme yapsın; oysa, muhalefet, hiç bütçe rakamlarına değinmedi." O sayın bakanın konuşmalarını aldım. Adalet Bakanlığı üzerine konuşmuş geçmişte; önümde, aldım, burada, yanımda. 6 tane konuşması var ve hiçbirinde bütçe rakamlarına değinmemiş o sayın bakan. Hepsinde, biraz önce benim konuştuğum yargının sorunlarını konuşmuş; ama, muhalefette başka iktidarda başka konuşmak, herhalde, Türk siyasî geleneğinde var.  O sayın bakanın konuşmalarını da sayın bakanıma vereceğim, içinde hiçbir rakam olmayan konuşmalarını.

Bir başka şey, adalete ayrılan pay. Değerli arkadaşlar, maalesef, bu yine değişmedi. Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda yüzde 3,5-4 civarında genel bütçeden pay alırken, daha sonraları bu pay yüzde 1'lere kadar düştü. Bugünkü bütçede de, zannediyorum, 171 katrilyonluk bütçede -eski rakamla söyleyeyim- 1,7 katrilyonluk bir bütçe payı var; bu da, hemen hemen yine yüzde 1'ler civarında, çok küçük bir artış var; ama, bu arada Sayın Bakanım diyebilir ki, iş yurtlarından iyi para geliyor. İş yurtlarındaki parayla biz bu aradaki açığı kapatıyoruz diyebilir. O zaman, Sayın Bakanım, bu iş yurtları kanununu çıkaran ve bunu, bugün Adalet Bakanlığımızın işlevsel faaliyetlerini çok iyi duruma getiren geçmiş hükümetlere teşekkür etmek de Sayın Bakanımın, herhalde, nezaketi olacak diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin yargı sorunları, maalesef, bitmez. Türkiye… Üç önemli erkten biri zaten yargı. Bunun başında da, yargıdaki arkadaşlarımızın en büyük şikâyetlerinden biri, neden, idare, yani yürütme, kendi bütçesini kendi yapar, kendi atamasını kendi yapar, kendi araç gereç ihtiyacını kendi görür; neden, Meclis, kendi bütçesini kendi idare eder, kendi araç gereceğini kendi alır da, biz, üç erkten biri olan yargı, niye Maliye Bakanının eline bakarız, niye Maliye Bakanlığının açtığı ödenekleri kullanma şansına sahibiz de açmadıkları için beklemek zorunda kalırız; yani, bize güvenilmez mi, bu fırsat bize niye yaratılmaz diye bir serzenişleri var. Bu serzenişi, burada, Sayın Bakanımın huzurunda da ifade etmek istiyorum.

Ben, bu duygularla, 2006 yılı bütçesinin, Adalet Bakanlığı bütçemizin milletimize, devletimize hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sarıbaş.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk söz, Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'a aittir.

Sayın Eraslan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, Adalet Bakanlığına ayrılan bütçe, gayri safî millî hâsılanın onbinde 33'ü oranındadır. Bu büyüklük, ancak 1999 yılında Adalet Bakanlığına ayrılan kaynağın büyüklüğüne ulaşabilmiştir. 2006 yılında konsolide bütçe bazında toplam bütçe harcamalarının yüzde 1,12'si Adalet Bakanlığına ayrılmıştır. 2006 yılı merkezî yönetim bütçesindeki artış oranı, birçok kurumun artış oranının altında kaldığı gibi, genel bütçe kapsamındaki kuruluşların ortalamasının da altındadır. 2006 yılını izleyen ödenek tahminlerinde ise, 2007 yılı için yüzde 9,7 oranında artış öngörülürken, 2008 yılında yüzde 1 azalışa yönelinmiştir. Bu bütçe rakamlarıyla, temel kamu hizmetleri içerisinde yer alan ve sosyal faydası maliyetinden yüksek olan, toplumsal yaşamın ve piyasa sisteminin teminatı olan adaletin bütçeden yeterli payı alamadığını görmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, bu büyüklükteki bütçeyle adalet hizmetlerinin pek çoğunu yerine getirebilme, iyileştirebilme olanağı yoktur. Örneğin, ülkemizde çağdaş ihtiyaçlara uygun adalet binaları, fizikî mekânlar yapabilme olanağı yoktur; çağdaş infaz kurumlarını gerçekleştirebilme olanağı yoktur; adlî ve idarî yargıda çalışan yargıç ve savcılarımızın ekonomik ve sosyal durumlarını iyileştirebilme olanağı yoktur; infaz kurumlarımızda hakikaten insanüstü özveriyle çalışan infaz koruma memurları ve cezaevi personelinin ekonomik ve sosyal durumlarını iyileştirebilme olanağı yoktur; mutlak yoksulluk sınırının altında bir ücretle çalışan kâtip, mübaşir ve adliye çalışanlarının durumlarını düzeltebilme olanağı yoktur. Anlaşıldığı kadarıyla, bu yıl da bu konularda bir düzelme olmayacaktır.

Sayın milletvekilleri, adalet, insanlığın çağlar boyu ortak mirasıdır. Adalet kavramı, ancak insan tabiatına kenetli bir kavramdır, başka hiçbir canlıda rastlanamaz. Adalet, kişinin değil, bütün insanlığın şuurudur. Bu itibarla, adalet duygusunu ayakta tutmamız gerekir. Adalete inancını yitiren toplumlar ayakta kalamazlar.

Değerli arkadaşlarım, Adalet Bakanlığı bütçesini değerlendirirken, hükümetinizin adaletin önüne koyduğu iki önemli engele de değinmek istiyorum. Bunlardan birisi yolsuzlukla mücadele ve dokunulmazlıklar, diğeri ise yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi.

Sayın milletvekilleri, İktidar Partisi halka seçim öncesi söz vererek, dokunulmazlıkları kaldıracağı vaadinde bulunmuştu. İktidar üçüncü yılını doldurduğu halde, İktidar Partisi taahhüdünü yerine getirmeye yanaşmıyor. "Yolsuzluklara damardan girdik" sözleri ise, inandırıcı olmaktan uzaktır. Düşünün, Maliye Bakanına 4 kez af çıkaran, halen, başta Sayın Başbakan ve Maliye Bakanı olmak üzere hükümetin pek çok bakanı ve milletvekilleri hakkında çeşitli yolsuzluk dosyaları TBMM'de beklerken, "yolsuzluğa damardan girdik" sözü olsa olsa şaka olur. Hiçbir iktidar, iktidarınız kadar yolsuzluklara batmamıştı.

Dokunulmazlıkların kaldırılması, yolsuzlukla mücadelenin temel koşuludur. Bu husus, toplumsal beklenti haline gelmiştir; bundan kaçamazsınız. Şimdiye kadar kaçırdıklarınızı kaçırdınız, affettiklerinizi affettiniz; bu da yetmiyormuş gibi, dokunulmazlığı olmayan kimi büyükşehir belediye başkanlarınızı yargıdan kaçırabilmek için, 4483 sayılı Yasada değişiklik yaptınız; ama, toplumsal beklenti, dokunulmazlıkların kaldırılmasıdır, hem de derhal.

Sayın milletvekilleri, her şeyin sonunda adil bir mahkemenin bulunabileceği ve yapanın asla yanına kalmayacağı inancı, toplumda en büyük güven duygusunu sağlar. Adalete güven duygusu, toplumu tutan bağların başında gelir. Bundan kaçamazsınız. Dokunulmazlıkların kaldırılmamasına bahane yaratmaya hakkınız yok; üstelik bu dürüst de değildir.

Değerli arkadaşlarım, bu noktada değerlendirmek istediğim bir diğer husus da, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesidir. Merhum Faruk Erem hocamız "yargı bağımsızlığı hukuk devletinin şartıdır" derdi. Ülkemizde hakikaten yargı bağımsız mıdır; bu soruya ne yazık ki olumlu cevap verebilme olanağı yoktur. Bu konu açıldığında Sayın Bakan, hemen cevaben Avrupa'dan çeşitli örnekler vermeye çalışarak bizim ülkemizde yargının ne kadar bağımsız olduğunu açıklamaya çalışır; ancak, her ülkenin kendine özgü koşulları olduğu gerçeğini henüz bertaraf edebilmiş değildir. Sayın Adalet Bakanının yargı bağımsızlığının olduğu iddiasına başta yargı olmak üzere hiç kimse inanmamaktadır.

Sayın milletvekilleri, adil yargılama ancak bağımsız yargılama ve yargıç güvencesiyle sağlanabilir. Yargıç güvencesi, yani hâkim teminatı, yargı bağımsızlığının, bağımsız yargı da ulusun güvencesidir. Yargı bağımsızlığını ve yargıç güvencesini zedeleyen hususlar nelerdir; birincisi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı. Adalet Bakanı bu Kurulun Başkanı, Müsteşarı da Kurulun tabiî üyesidir. 7 kişilik Kurulun 2 üyesi Bakan ve Müsteşar, diğer 5 üyesi ise Yargıtay ve Danıştaydan seçilen üyelerdir. Siyasî bir kişilik olan Bakanın ve Müsteşarın Kuruldan ayrılması zorunludur. Yargının yapısı, kendi iradesine yabancı iradelerin etkisine, yani, müdahalesine açıksa, burada yargı bağımsızlığının korunduğundan söz edilemez. Anayasanın 159 uncu maddesinde Yüksek Kurulun görevleri, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma gibi hâkim ve savcıların meslek yaşamındaki tüm değişiklikler ve bunun yanında özlük hakları konularında karar verme olarak sayılmıştır. Düşünebiliyor musunuz, yüksek yargı organı üyesi olmayan birisi, yüksek yargı organına hangi kıstasa göre üye seçebilir; bu açıkça yargıya yürütmenin müdahalesidir. Bakan ve Müsteşarının Kuruldan ayrılması doğru olanıdır.

İkincisi, yargıç ve savcıların mesleğe alınma yöntemi. Yargıç ve savcı adaylarının sınav ve staj dönemi tamamen Bakanlık merkez teşkilatınca yapılmaktadır. Bakanlıkça yapılan sınav ve staj işlemleri yargıçlık ve savcılık mesleğine alınacakların yürütme organına karşı bağımsız kalmalarını gölgeleyecek niteliktedir. Her ne kadar, Sayın Bakan, kendilerinin sınavla aldıklarının 2802 sayılı Yasaya göre hâkim olmayıp, 657 sayılı Yasaya göre hâkim adayı olduğunu söylemekteyse de, bu, gerçekte basit bir mantık oyunudur. Yüksek Kurul, hâkim ve savcıları sadece adaylar arasından atayabilmektedir. Kaldı ki, Anayasa Mahkemesi Sayın Bakanla aynı kanıda değildir. Daha 1995 yılında Sayın Bakanın eski partisinin yaptığı başvuru üzerine verdiği kararda "ister adaylıktan ister avukatlıktan geçiş yoluyla olsun, yargıçlık ve savcılık mesleğine girmek isteyenlerin yürütmenin etkili olamayacağı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenecek bir sınav kurulunca, objektif ölçme ve değerlendirme esaslarına göre yapılmasını zorunlu kılmaktadır" demektedir. Karardan anlaşılacağı üzere, Anayasa Mahkemesi, sınavın Bakanlıkça yapılmasını, Anayasanın 138, 139, 140 ve 159 uncu maddelerine aykırı bulmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, gerçekte uygulama da hukuk çevrelerinin endişelerini haklı çıkarır niteliktedir. Sınavların, özellikle mülakatın bakanlıkça yapılması, bir siyasî kişi olan bakanın ve emrindeki bakanlık bürokrasisinin objektif ölçme ve değerlendirme yapamadıklarının örnekleriyle doludur. Özellikle mülakat tam anlamıyla böyle bir seleksiyonun, yani, siyasî davranışın gerekçesi haline gelmektedir. Öyle ki, yazılı sınavda 3 üncü, 5 inci, 7 nci, 8 inci, 10 uncu, 14 üncü olan başarılı adaylar mülakatta başarısız olmaktadır. Yazılı sınavda 94 alanların, görüşme anlamına gelen ve bilimsel hiçbir soru sorulmayan mülakatta 70'in altında değerlendirilmesinin hangi objektif kıstasa uyduğunu sormak isterim. Adalet Bakanlığı, derhal, ya mülakat uygulamasından vazgeçmelidir ya da mülakatı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna yaptırmalıdır.

Sayın milletvekilleri, hâkim adaylarının sınav ve mülakatlarının Adalet Bakanlığınca yapılmasının yargı bağımsızlığını zedelediğini sadece Anayasa Mahkemesi söylemiyor. Sayın Cumhurbaşkanı, Hâkimler ve Savcılar Kanununda değişiklik yapan 5375 sayılı Kanunun iade gerekçesinde de, açıkça, mülakatın Adalet Bakanlığınca yapılmasının Anayasaya uygun olmadığını belirtmektedir. AKP İktidarı, yargı bağımsızlığının temel koşulu yargıç ve savcının siyasî iktidarın tüm tasarruflarının dışında kalabilmesi ilkesine riayet etmemekte, yargıyı da kadrolaşılacak bir alan olarak görmektedir; önümüzdeki süreçte, almayı düşündüğü 4 000 yeni hâkim ve savcı adayı için önüne çıkacak pürüzleri temizlemek amacıyla yasal düzenlemeler yapmaktadır. Temmuz ayının başında, hemen, Yargıtay Başkanlar Kurulu, konuya tepki göstererek, hâkim adaylığına atamaların Adalet Bakanlığı tarafından yerine getirilmesinin yargıda siyasallaşma yaratacağına dikkat çekmişlerdir. Aynı doğrultuda, Türkiye Barolar Birliği ve 60 baro başkanı, bildiri yayımlayarak, iktidarınıza "yargıyı siyasallaştırmayın" çağrısında bulunmuşlardır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun tarihinde ilk kez, seçilmiş 5 asil ve 5 yedek üyesi bir açıklama yaparak, Anayasanın kuvvetler ayrılığı ilkesine dikkat çekerek, yargı üzerinde yürütmenin denetim ve vesayetinin yargı bağımsızlığını ve hâkim teminatını zedelediğini belirtmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuyla ilgili tepkiler sadece bu kadar da değildir. Danıştay Başkanlar Kurulu, yaptığı açıklamayla, yapılanların yargının siyasallaştırılması olduğunu belirtmiştir. Danıştay İdarî Dava Daireleri Kurulu, Hâkimler ve Savcılar Kanununun mülakatla ilgili 8 ve 9 uncu maddelerinin iptali için itiraz yoluna gitmişlerdir. YÖK'ün ve bilim çevrelerinin, hukuk fakültelerinin açıklamaları da bu yöndedir. Buna rağmen, hükümet, yargıyı siyasallaştırma çabasına büyük bir inatla devam etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 15.12.1985 günlü ve 46/146 sayılı Kararı da bu doğrultudadır. Yine, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin hâkimlerin rolü, etkinliği ve bağımsızlığı konusunda almış oldukları 13.10.1994 günlü ve 518 inci toplantı kararı da bu doğrultudadır. Yurt içinde ve yurt dışında, tüm hukuk çevrelerinin belirlemelerine karşın, inatla yargıya müdahale ve siyasallaştırma devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargıya müdahale, yargı bağımsızlığını ve hâkim teminatını zedeleyen diğer hususlar şunlardır: Zaman yetersizliği nedeniyle sadece başlıklarını sayacağım.

Yargıçların denetimini yapan müfettişler, Adalet Bakanlığının emrindedir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, ancak ve sadece bu raporları inceleyebilmektedir. Bu durum, yürütme üyesi olan Adalet Bakanının, yargıçlar üzerinde denetim ve gözetim hakkının olduğunu göstermektedir. Yargıçların sicilinin doldurulması, teftişi ve soruşturması, Bakanlıktan alınarak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlanmalıdır.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu sekreteryasını, Bakanlık Personel Genel Müdürlüğü yapmaktadır. Atama kararnameleri, Personel Genel Müdürlüğünün hazırladığı taslak üzerinden yapılmaktadır. Kurul, ancak, önüne gelen taslak üzerinde çalışabilmektedir, önüne nelerin gelmediğini bilebilmek durumunda değildir.

Diğer bir nokta da, yargıçların maaşları; Anayasanın 140/3 maddesine göre, ayrı bir yasayla düzenlenmesi gerekirken, siyasal gücün istek ve değerlendirmeleri doğrultusunda, her yıl, diğer kamu personeliyle birlikte belirlenmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu konuda söylenecek çok söz var; ancak, zaman yokluğu nedeniyle bu kadarını söyleyebiliyoruz. Hem şunu da unutmayın, yargıya her kim egemen olmak istemişse, sonu hüsran olmuştur; hiç kimsenin buna heveslenmemesi gerekir.

       (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Eraslan, konuşmanızı tamamlayınız.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Unutmayalım ki, adil yargılama, ancak, bağımsız yargılama ve yargıç güvencesiyle sağlanır.

Değerli arkadaşlarım, zaman yokluğu nedeniyle, avukatların sosyal güvenliklerine, kamu avukatlarının ücret ve maaş durumuna, noterlerin durumuna, Adalet Bakanının hükümet sözcüsü olarak yargıya müdahale anlamına gelen demeçlerine, yurt dışından yargıya yapılan müdahalelere, yargı güvenliğinin sağlanamamasına, zamanaşımı nedeniyle düşen davalara, vilayet vilayet gezen davalara, hukuk facialarına, hukuk fakültelerinin durumuna ve kapkaçların artmasına değinemedim.

Hepinize, hukuk ve adalet dolu günler diler, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Özpolat; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA MEHMET ALI ÖZPOLAT (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Türk yargısı siyasallaşma tehlikesi altında, bina, personel, donanım yetmezliği içinde ve ağır iş yükü altında ezilmektedir. Günü kurtarma anlayışı, yargının sorunlarını büyütmek dışında bir işe yaramamıştır. Oysa iyi işleyen bir adalet sistemi, toplumsal barışın ve demokrasinin temelini oluşturur. Çağdaş demokrasilerde hukukun üstünlüğü ilkesi geçerlidir. Biz de ise, devleşen sorunlar yargı bağımsızlığını etkiliyor ve adalete güven duygusunu giderek azaltıyor. Yargının genel bütçeden aldığı payın azlığı, yargılamanın ağır işlemesi, adaletin gecikmesi, bu nedenle zamanaşımı durumuyla sıkça karşılaşılması, vatandaşın yargıya güveninin azalması, hakkını bizzat almaya kalkması, yargı, savcı, avukat ve diğer adliye personelinin özlük sorunları, adliyelerimizin yeterli fizikî koşullara sahip olmaması, cezaevlerinin fizikî koşullarının insan haklarına uygun olmaması, yargı bağımsızlığının tartışılır olması, işte, dünden bugüne büyüye gelen temel yargı sorunlarıdır. Bu sorunların çözülemediği bir ülkede hukuk devletinden söz edilemez.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adaletin en çok gerektiği yerlerden birisi de cezaevleridir. Cezaevlerine ilişkin sorunlar siyasî, ekonomik ve sosyal süreçten bağımsız değildir. Hukuk devleti, kendi elindeki kişilerin haklarını sonuna dek koruyan devlettir. Suçun niteliği ne olursa olsun, cezaevine giren adaletin şemsiyesi altındadır. Hukuk devletine düşen görev, suçlunun adil biçimde yargılanmasını ve insan onuruna yakışır biçimde cezasını çekmesini sağlamaktır. 21 inci Yüzyılın Türkiyesinde cezaevlerindeki fizikî koşulların yetersizliği sorunu henüz çözülememiştir. Van Kapalı Cezaevinde beş ay süreyle yargı önüne çıkarılmayı bekleyen Ender Arpalı'nın intiharı, cezaevlerindeki fiziksel ve psikolojik ortamı anlatan en dramatik olaylardan birisidir. Bir kere, cezaevleri çok kalabalıktır, temizlik, beslenme, sağlık ve güvenlik sorunlarında bir iyileşme yoktur. F tipi cezaevlerinde tecrit ve işkence bitmiş değildir. Basın ilgi göstermiyor diye buralarda sorunların bittiği anlamına gelmiyor. Tutuklu ve hükümlülerin yakınlarıyla görüşmeleri çağdışı şartlarda yapılıyor. Paraya ve güce sahip çete mensupları cezaevlerinde krallık ilan ederken, diğerleri son derece kötü şartlarda çile dolduruyorlar. Devlet, cezaevlerine düşeni kaderine terk ettiği için, eğitim işi suç çetelerine düşüyor. Böylece, içeriye düşen kişi, yetişmiş bir suç elamanı olarak dışarıya çıkıyor.

Avukatların cezaevlerine girişleri konusu da cezaevleri sorununun önemli bir uzantısıdır. En ufak madenî parçaya duyarlı cihazlar sayesinde avukatların cezaevlerine girişleri bir işkenceye dönüşmektedir. Kemer tokasından, çamaşırdaki madenî düğmeye, ayakkabıdaki çiviye kadar duyarlı olan bu cihazlar sayesinde avukatlar, içeriye, âdeta, soyunarak giriyorlar. Bir savunma mensubu, bu cihazlarından cep telefonuyla geçtiği için ağır cezada yargılanmıştır. Dolayısıyla, cezaevlerindeki uygulamaların insan haklarına uygun hale getirilmesi, yargı reformunun bir parçasıdır ve acilen ele alınmalıdır.

İstanbul'da kent içine sıkışmış bir durumdaki Bayrampaşa Cezaevi kent dışına taşınabilir ve boşalan yer bölge adalet sarayı yapılabilir. Baronun bu önerisini Adalet Bakanlığımız değerlendirmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargının en önemli sorunu olan yargı bağımsızlığı ve yargının siyasallaştırılması konusunun altını önemle çizmek gerekiyor. Özelikle bu dönem, yargının siyasallaştırılması girişimlerinin zirveye ulaştığı bir dönem olarak tarihimize geçecektir. Bunun en tipik uygulaması da Van'daki trajedidir. Burada siyasî baskı, yargı araç yapılarak uygulanıyor; yani, yargı üzerinden bir hesaplaşmaya gidiliyor. Hortumcular ve toplu katliam sanıkları dokunulmazlık zırhıyla veya başka himayeler altında itibarla cirit atarken, üniversite rektörü demir parmaklıklı hastane odasında tutuluyor, kaçar, delilleri karartır diye salıverilmiyor. Bu durum, Türk yargısı üzerinde siyasetin yarattığı bir kara lekedir ve hiçbir şekilde de temize çekilemeyecektir.

Değerli arkadaşlar, eğer gizlilik kararı alınmamışsa, bütün duruşmalar, kimliklerine ve statülerine bakılmaksızın herkese açıktır. Herkes duruşmaları izleyebilir, tutanakları inceleyebilir. Hatırlayınız, 12 Eylül darbesinden sonra DİSK, barış, aydınlar dilekçesi davaları yerli ve yabancı gözlemciler ve basın mensuplarınca izlenmişti. O günün darbecileri bile duruşmaları izlemeye gelenlere yargıya müdahaledir demediler. Yani, bugünkü iktidar darbecilerin bile gerisine düşmüştür. Yargıya bir müdahale varsa, o da AKP Hükümetinin müdahalesidir. Acaba, bu tutumun altında duruşmaların gizli yapılması yönünde bir zemin çalışması mı yatıyor? Bundan böyle yargıya siyasî müdahalenin rahatça yapılabilmesi mi hedefleniyor? Demokrasimiz için en büyük tehdit, siyasetin, yargıyı kullanarak, kendinden olmayana siyasî baskı uygulamasıdır.

İyi işleyen tam bağımsız bir yargı için, yargı, siyasî vesayet boyunduruğundan çıkarılmalı, yurttaşın adalete güveni yeniden tesis edilmelidir.

Hâkim ve savcılar bilgi edinme hakkından yararlanabilmeli, Adalet Bakanlığı müfettişlerinin kendileri hakkında yazdıkları fişleri ömür boyu bir yazgı gibi taşımaktan kurtarılmalıdırlar. Bu yöndeki yargı denetiminin hâkim ve savcılara da açık olması sağlanmalıdır.

Savunma makamının bağımsızlığı sağlanmalı, özlük, sosyal güvenlik sorunları çözülmelidir.

Ceza Muhakemesi Kanunu uygulaması nedeniyle baroların görevlendirdiği avukatlar ücretlerini alamamaktadır. Yasa çıkmıştır; ama, ekonomik altyapısı hazırlanamamıştır. Sonuçta mağdur olan taraf avukatlar ve avukatlara para ödemeyen barolar olmaktadır. Staj yapan avukatlara ücret ödenmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa yapmakla iş bitmiyor. İlgili düzenlemeleri yapmak, fiziksel ve ekonomik altyapısını oluşturmak gerekiyor. Yasa değil, hukuk devleti olmak gerekiyor. Örneğin, Ceza Muhakemeleri Kanunuyla hayatımıza giren uzlaşma uygulamasının çalıştığını söyleyebilen var mı? Yasası var ama, düzenlemesi, altyapısı yok. Bir kere, bu kurumu çalıştırmak için adliyelerde yer yok. Uzlaşma nerede olacak, uzlaştırıcının ücretini kim ödeyecek belli değil. Oysa, bu müessese, hukuk devletlerinde davaların yüzde 60'ını çözüyor. Adaletin yükünü azaltıyor. Ama, bizde, bu, sorunlar yumağına dönüşmüştür.

Sayın Adalet Bakanına sormak istiyorum: Uzlaşma kurumu işler durumda mıdır ve altı ayda adaletin yükünü ne ölçüde azaltmıştır?

Adliyelerimizin durumu da içler acısıdır. Durumunu iyi bildiğim İstanbul Adliyesinin birçoğu bir apartman katına sığınmış ve izbe haldedir. Üç yıl önce Sayın Adalet Bakanı "Adaletin bütçesinden zırnık bile kesilmemeli" demişti "hâkim odaları bekçi kulübelerinden daha kötü" demişti. Oysa, dosyalar yığılmaya, adalet, pul parasına muhtaç olmaya devam ediyor.

Adliyelerdeki güvenlik sorunları da sürüyor. Kim olursa olsun, durumu adliyeye intikal etmiş kişinin güvenlik içinde yargılanması gerekir.

Değerli arkadaşlarım, adaletimizin devrimsel nitelikte bir yargı reformuna ihtiyacı vardır. Yargıyı siyasî çıkarlarına kurban edenlere Konfüçyüs'ün anlamlı bir sözünü anımsatarak konuşmamı bitirmek istiyorum: Hukuksuz bir hükümdar zalim bir kaplandan daha tehlikelidir.

Saygılar sunuyorum hepinize. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özpolat.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bir ülkede, kuşkusuz, en son eleştirilecek kurum Adalet Bakanlığı ve onun gözetimindeki yargı olmalıdır; çünkü, bir toplumda en saygın, en güvenilir kurumlardan biridir yargı ve öyle olması da gerekir. Yargının her türlü etkiden, yönlendirmelerden ve hele siyasî müdahalelerden uzak olması, kararlarının güvenilir olması esastır.

Değerli milletvekilleri, halk arasında yaygın olan "et kokarsa tuzlarsın; peki, tuz kokarsa ne yapacaksın" özdeyişi, aslında, bir çaresizliğin ifadesidir. Toplumda hak ve adalet dağıtan bir kurum, eğer, haksızlığın ve adaletsizliğin nedeni oluyorsa, daha doğrusu, toplumda hak ve adalet dağıtan kurum, eğer, haksızlığa ve adaletsizliğe analık yapıyorsa, ne yapmak lazım? İnsanların hak arayacağı, adalet talep edeceği tek merci olan yargı güven erozyonuna uğramışsa, insanlar hakkını yargıda değil mafyada arıyorsa, hatta "avukat değil, hâkim tut" anlayışı kamuoyunda ciddî biçimde yer etmeye başlamışsa ve benimseniyorsa, o zaman, ne yapmak lazım?

Değerli milletvekilleri, ne yazık ki, son birkaç yıldan beri, yargı kurumu, yapılan müdahalelerle, dahası siyasî müdahalelerle ve yargının siyasallaştırıldığı iddiaların yaygınlaşması ve bu iddiaları haklı çıkaran icraatlar, davranışlar ve kararlar nedeniyle, maalesef, büyük bir kan kaybına uğramıştır. Yargıda, hem de en üst düzey yargı kurumunda yaşanan aracılık ve rüşvet skandalları, ne yazık ki, yargıyı tartışılır konuma getirmiştir, güven erozyonuna uğratmıştır.

Hiç tartışılmaması gereken yargı, birbirleriyle çelişen kararları, mahkemelerde bir türlü sonuçlanmayan, yıllarca süren davaları, bazen ideolojik olduğu, siyasî erkin etkisinde kaldığı izlenimi veren hazırlık soruşturmaları ve hatta kararları ve icraatlarıyla, maalesef, tartışılıyor.

Önemli ve maddî değeri çok yüksek olan bazı davalarda, yargıçların, beklentilerin ve olması gerekenin aksine karar verip, sonra da, hemen emeklilik talebinde bulunmaları nasıl izah edilebilir? Yani, değerli milletvekilleri, tuz kokmaya mı başladı?

Bu arada, aklıma gelmiş Sayın Bakana sorayım: Uzunca bir süre "Neşter 1, Neşter 2" şeklindeki manşetlerle kamuoyuna yansıyan Yargıtaydaki o soruşturma, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun bazı üyelerinin de adı geçtiği o soruşturma ne oldu allahaşkına?

Biz Sayın Bakana soruyoruz; ama, Sayın Bakan arkadaşlarıyla sohbet ediyor. Lütfen, bu sohbetinizi başka zaman yapın Sayın Bakan, şimdi, sizin bütçenizi konuşuyoruz burada.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Bu da sizin için, size bilgi veriyor.

AHMET ERSİN (Devamla) - Öyle mi?

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Bakana bilgi veriyor.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Bilgi veriyor, Sayın Milletvekili.

AHMET ERSİN (Devamla) - Yahu, siz karışmayın; ben size bir şey söylemedim. Hayret yani!..

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Niye karışmayalım?..

AHMET ERSİN (Devamla) - Hayır, size bir şey mi söyledim ben? Niçin siz müdahale ediyorsunuz? Bakanla şakalaşıyorum ben karşılıklı.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Ama milletvekili değil o, bürokrat. Sayın Bakan sizin için çalışıyor.

AHMET ERSİN (Devamla) - Teşekkür ederim bilginize, sağ olun.

Yargıtayda yaşanan bir aracılık ve rüşvet iddialarını içeren ve kamuoyuna da "Neşter 1, Neşter 2" şeklinde manşetlerle duyurulan o soruşturmanın sonucunda ne oldu? Aynı soruşturmaya uğrayan bir başka kişi, sıradan bir kişi olsaydı, sonuç ne olurdu? Sayın Bakanım, bu konuda bilginizi çok rica ediyorum sizden.

Değerli arkadaşlarım, yargının ve yargının ilk ayağı olan savcılıkların verdiği birbiriyle çelişen kararlara ilişkin olarak, kendi seçim çevrem olan İzmir'den bir örnek vereceğim. İzmir'de, geçtiğimiz günlerde -geçtiğimiz günlerde dediysem de, bir ay kadar önce- bir sanık, gece yarısı 04.15'te Alsancak'ta geziyorken, polis tarafından gözaltına alındı. Yanında taşıdığı çantada bir kaleşnikof tüfek, mermiler bulundu. Sonra, mahkeme kararıyla, bu şahsın evinde yapılan aramada, tabanca, mermiler, 5 kilogram esrar, 450-500 civarında ecstasy hap tespit edildi, bulundu ve 30'dan fazla da sabıkası olan bu şahıs, savcılıktan ifadesi alındıktan sonra salıverildi ve bu olay basına yansıdıktan sonra tekrar bir yakalama kararı çıkarıldı ve bir aydan fazla bir süreden beri de, maalesef, yakalanamıyor; Sayın İzmir Milletvekilimiz bu konuyu  mutlaka iyi biliyordur.

Şimdi, bir böylesi var, bir de Van'daki savcının zorlama yöntemlerle çete icat etmeye çalışıp koskoca rektörü tutuklaması var. İşte, çelişkiyi göstermek bakımından söylüyorum.

Değerli milletvekilleri, şu son günlerde yine yargıdaki, yargıyı yıpratan bir başka konu; zamanaşımı nedeniyle davaların düşmüş olması. Şimdi, dava açılmış, yürüyor, ama her nedense, zamanaşımı nedeniyle bu dava düşürülüyor.

Şimdi, bununla ilgili en çarpıcı örnek, işte, Adnan Hoca denilen şahsın yargılandığı dava; nedir o; Bilim Araştırma Vakfı davası. O dava beş yıl görüldükten sonra, beş yıl mahkeme, mahkeme gezdikten sonra sonuçta zamanaşımına uğrama nedeniyle düştü; ama, bu Bilim Araştırma Vakfı bir mektup göndermiş, bana geldi, bilmiyorum sizlere geldi mi; onlar da bu davanın zamanaşımı nedeniyle düşürülmesinden şikâyetçiler. "Biz kendimizin aklanmamızı istiyorduk, yargılanıp sonuçta beraat etmemizi istiyorduk, ama, savcıların ve yargıçların beceriksizliği yüzünden biz bu hakkımızı kaybettik, zamanaşımı nedeniyle bu dava düştü ve biz hakkımızı, beraat etme, aklanma hakkımızı kaybettik" diyorlar. Şu üç sayfalık bir yazı.

Şimdi Sayın Bakana soralım. Bu zamanaşımı nedeniyle düşürülen bu davayla ilgili bir çalışma başlattınız mı, bir soruşturma başlattınız mı? Acaba neden bu kadar, beş yıl mahkeme mahkeme geziyor ve sonuçta bu dava zamanaşımı nedeniyle düşürülüyor, üstelik de, kamuoyunun çok da ilgisini çeken bir dava, neden zamanaşımı nedeniyle düşürülüyor? Herhalde, Sayın Bakan bu konuda bir açıklama yapar, biz de tatmin oluruz, aydınlanmış oluruz.

Bir diğer konu, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanımdan bir itiraz bekliyordum, Sayın Başbakan, Anayasa Mahkemesinin, Danıştayın ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu türbanla ilgili verdiği karara itiraz ederken, bu karara tepkisini gösterirken, bu tür konularda ulemanın yetkili olduğunu, hak ve yetki sahibinin ulema olduğunu söylemişti.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Öyle söylemedi!.. Öyle söylemedi!.. Yanlış söylüyorsun!

AHMET ERSİN (Devamla) - Bekledik ki, Sayın Bakan, Türkiye laik bir cumhuriyettir, Türkiye'de yasalar var, yargı var, bu ulema da neyin nesidir diye itiraz etmesini bekliyorduk; ama, böyle bir itirazını görmedik, duymadık.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Siz, burada hesap soruyorsunuz Sayın Vekilim.

AHMET ERSİN (Devamla) - Hesap soracağız tabiî biz burada; muhalefetim ben.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Siz uyduruyorsunuz, ondan sonra da sanki hesap soruyorsunuz.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Öyle söylemedi, Sayın Başbakan öyle bir şey söylemedi!

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Öyle bir şey yok!

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sen devam et, devam et…

AHMET ERSİN (Devamla) - İzin verirseniz ben sözümü tamamlayayım, siz, sonra gerekiyorsa cevap verirsiniz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım.

Buyurun Sayın Ersin.

AHMET ERSİN (Devamla) - Şimdi, Sayın Başbakanın yargının yerine ikâme etmek istediği bu ulemanın ne olduğunu biz biliyoruz. Yıllar öncesi, birkaç yıl öncesi bu ulema diye tanımlanan kişilerin Başbakanlık konutunda ağırlandığını biliyoruz.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ne alakası var?!

AHMET ERSİN (Devamla) - O sarıklı, cüppeli, şalvarlı kişilerin, büyücülerin, muskacıların, üfürükçülerin ulema diye takdim edildiğini biz biliyoruz.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ayıp, ayıp, çok ayıp!

AHMET ERSİN (Devamla) - Nitekim, bir süre önce, birkaç gün önce de Sayın Başbakan, bu ulema diye tanımladığı bir kişiyi ziyaret etti, ondan feyz aldı.

Değerli milletvekilleri…(AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Eski bir milletvekili o, parlamenter o.

OSMAN KILIÇ (Sivas) - Cumhuriyeti kuranlar da sarıklı, Sivas'ta cumhuriyeti kuranlar da sarıklı.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri… Sayın Kılıç… Sayın Kılıç, biraz sonra… Saygıdeğer arkadaşlarım, biraz sonra grup sözcüleri gelip cevap verirler; lütfen müdahale etmeyelim.

Buyurun.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Şevki Yılmaz da milletvekili, söyle Ahmet Bey.

AHMET ERSİN (Devamla) - Şimdi, bakın, değerli arkadaşlarım, itiraz…

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Kişiliğinize yakışmıyor, şahsiyetinize yakışmıyor, kimliğinize yakışmıyor…

BAŞKAN - Sayın Ersin, lütfen Genel Kurula hitap edin.

Sayın Çiçek, karşılıklı konuşmayalım.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Biz sizi böyle biliyoruz.

AHMET ERSİN (Devamla) - Şimdi, bakın, ben size buradan bir şey söylerim, sonra üzülürsünüz.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen karşılıklı konuşmayalım.

AHMET ERSİN (Devamla) - Ben de buradan size bir şey söylerim üzülürsünüz, onun için hiç karşılıklı konuşmayalım. Ben sözümü tamamlayayım, az bir sürem kaldı. Sözümü de fazla uzatmayacağım, tamamlayayım, geçeyim, sonra cevap verecek arkadaşlar çıkar herhalde.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Siz Adalet Bakanlığı bütçesini tenkit edin.

AHMET ERSİN (Devamla) - Şimdi, değerli milletvekilleri, yargı, cumhuriyet tarihinin en ağır bunalımlarından birini yaşıyor. Yargı, siyasî erkin etkisinde ve siyasî erk tarafından yönlendiriliyor imajı var. Bu imaj…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ersin, 2 dakikalık süre içinde konuşmanızı tamamlayın.

Buyurun.

AHMET ERSİN (Devamla) - Tamamlıyorum.

Böyle bir imaj var.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Van Rektörüne yapılanda da aynı kanaat çıktı; doğru söylüyorsunuz!

AHMET ERSİN (Devamla) - Şimdi "Van Rektörü" dediniz madem, bir şey söyleyeyim size…

BAŞKAN - Sayın Ersin, lütfen, Genel Kurula hitap edin; süreniz doluyor çünkü, sizin sürenizden gidiyor.

Buyurun.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkanım, soruya yanıt veriyor.

AHMET ERSİN (Devamla) - Tamam Sayın  Başkanım; kimseyle muhatap olmayacağım.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Mahkemesi devam eden kişi için yapmadığınız çalışma kalmadı.

AHMET ERSİN (Devamla) - Şimdi, Sayın Orhan Pamuk'la ilgili davada yine bir sorun yaşadık. Bu dava, 30 Haziran 2005'te açıldı diye biliyorum. Yargılaması birkaç gün önce yapıldı ve Türkiye'nin imajını da son derecede zedeleyecek biçimde sonuçlandı o günkü duruşma.

Şimdi, gerek yargıç gerekse savcı, bu davayı açarken, eski, değiştirilmeden önceki Ceza Yasasına dayanarak, Adalet Bakanlığından izin alınması gerektiğini düşünüyorlar; ama, izin talebini duruşmadan birkaç gün önce ve postayla gönderiyorlar. Burada şuna dikkat etmek lazım: Altı ay öncesinden bu davanın görülebilmesi için Adalet Bakanlığının izni gerekiyor idiyse, bu izin talebini neden duruşmaya birkaç gün kala istediler ve Sayın Adalet Bakanı, altı ay önce açılmış olan bir davayı neden takip ederek, bu izin talebiyle ilgili gelişmeleri, girişimleri sonuçlandırmadı ve Türkiye'nin imajının bu denli bozulmasına neden olacak davranışlara sebep oldular?

Orhan Pamuk'un söylediklerini kabul etmiyorum, onun söylediği sözlere asla katılmıyorum; ama, söylemesi gerekiyor idiyse, eğer, bir düşünce özgürlüğü itibariyle olaya baktığımızda, bu sözleri söylemesinden gocunmuyorum. Katılmıyorum söylediklerine; ama, söylemesini de engelleyici bir tavır içinde bulunulmasından...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET ERSİN (Devamla) - Teşekkür edip, bitireceğim.

BAŞKAN - Son cümlenizi alayım Sayın Ersin.

Buyurun efendim.

AHMET YENİ (Samsun) - O sözlerden rahatsız olmuyor musunuz?

AHMET ERSİN (Devamla) - Söyledim.

AHMET YENİ (Samsun) - Anlaşılmadı.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ersin.

AHMET ERSİN (Devamla) - Söyledim, Orhan Pamuk'un söylediklerini kabul etmediğimi söyledim, doğru bulmadığımı söylüyorum.

AHMET YENİ (Samsun) - Türk Halkı rahatsızlık duyuyor.

BAŞKAN - Sayın Ersin, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

AHMET ERSİN (Devamla) - Ama, söylemesinden de rahatsızlık duymuyorum.

AHMET YENİ (Samsun) - Biz duyuyoruz.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başbakan da duymuyor.

AHMET ERSİN (Devamla) - Yani, bir düşünce özgürlüğü içinde bu sözleri söylemesi beni rahatsız etmiyor; ama, sözlerine de hiçbir şekilde katılmıyorum.

Değerli milletvekilleri, dolayısıyla, gerek Sayın Adalet Bakanının ilgisizliği gerekse yargıç ve savcıların ilgisizliği nedeniyle, sorun, bütün dünyanın sorunu haline geldi ve Türkiye'nin imajına büyük bir darbe vurdu.

Değerli arkadaşlarım, benim bu kısa süre içerisinde sizlere aktaracağım, sunacağım görüşlerim bu kadar.

Adalet Bakanlığı bütçesinin ülkemize ve adalet camiasına, yargı camiasına hayırlı olmasını diliyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son söz, Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer'in.

Buyurun Sayın Değer. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MESUT DEĞER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının Yargıtay Başkanlığı Genel Kurul görüşmelerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun düşüncelerini ifade etmek üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, Sayın Başkan, sizi, değerli milletvekillerimizi, içten sevgilerle, saygılarla selamlıyorum.

Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve yasanın başka bir adlî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercii olup, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile Yargıtay Yasası ve diğer yasaların hükümlerine göre görev yapan bağımsız yüksek mahkemedir.

Yargıtay Birinci Başkanlığı, Cumhuriyet Başsavcılığı ile 21 hukuk dairesi, 11 ceza dairesi, Hukuk Genel Kurulu, Ceza Genel Kurulu, Büyük Genel Kurul, Başkanlar Kurulu, Birinci Başkanlık Kurulu, Yüksek Disiplin Kurulu, Yönetim Kurulu gibi karar organlarından oluşur.

Bu birimlerde... 250 Yargıtay üyesi, 439 hâkim, 135 savcı ile 1 104 diğer personel -yani, yazı işleri müdürü, şef, zabıt kâtibi, mübaşir, şoför, hizmetliler, teknik personel gibi- toplam 1 928 kişiden oluşan Yargıtay Başkanlığı, azamî tasarruf anlayışına uyarak görev yapmaktadır ve hizmetlerin mevcut bütçe ödenekleriyle yürütülmesine özen göstermektedirler.

Yargıtayda görev yapan tüm personelin oldukça fazla mesai yaptıkları da aşikârdır.

Yargıtayda çalışan kesimin maaş olarak pek tatminkâr olmadığı da görülmektedir. Örneğin, 1/4 derecedeki 7 600 ekgöstergeli bir daire başkanının aldığı maaş 3 047 YTL, bir Yargıtay üyesinin maaşı 2 965 YTL, 1/4 derecedeki bir müdürün maaşı 1 100 YTL'dir. Diğer personelin maaşları ise, unvan ve derecelerine göre 600-800 YTL arasında değişmektedir.

Yargıtayda görev yapan Yargıtay üyesi ve diğer personelin, tazminat, havuz gibi herhangi bir eködenekleri de bulunmamaktadır.

Yargıtay Başkanlığının 2006 yılı bütçesi 32 499 000 YTL'dir. Bunun yüzde 69,18'i olan 22 160 000 YTL personel giderleridir, yüzde 8,36'sı olan 2 716 000 YTL sosyal güvenlik kurumuna devlet primi giderleridir, yüzde 4,15'i olan 1 350 000 YTL sermaye yatırım giderleridir, yüzde 0,42'si olan 135 000 YTL cari transferlerdir -yani, öğle yemeği katkısı- geriye kalan yüzde 17,89'una tekabül eden 6 138 000 YTL mal ve hizmet alımları olarak tahsis edilmiş bulunmaktadır. 2006 bütçesi budur.

Para bitti ve soruyorum, Yargıtayımızda, daire başkanlarının, Yargıtay üyelerinin, hâkim ve savcıların, mesai saati dışında dahi, gece ve gündüz çalışmakta olmalarının yanı sıra, günümüzdeki zor ekonomik koşullarda maaşları sizce gerçeği yansıtıyor mu? Personelin maaşı ise yoksulluk sınırı içindedir. Bu maaşla Yargıtayda çalışanlar yüzbinlerce dava dosyasıyla mı uğraşsınlar, yoksa ay sonunu nasıl getiririz düşüncesiyle mi çalışsınlar? Günümüz bilgisayar çağıdır. Yargıtayın teknik şartlar açısından da eksikliklerinin olduğu bilinen bir gerçek. 2006'da, bu bütçeyle, eksikliklerin varlığıyla çalışma ortamı daha da zorlaşacaktır. 2006 yılı Yargıtay bütçesinin yetersiz olduğunu vurguluyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yargıdan söz açılmışken, yargıdaki sorunlara da değinmeden geçemeyeceğim. Yargının bağımsızlığının sağlanması için Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunda Adalet Bakanı ve Müsteşarının görev almaması gerekirken, görev almaları; Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararlarına karşı yargı yolunun açılmamış olması; 2802 sayılı Kanunun 24 üncü maddesinde yer alan, teftiş kurulu müfettişlerince, hâkim ve cumhuriyet savcıları hakkında hal kâğıdı doldurulması uygulamasının devam etmiş olması; meslekte yükselmeyi büyük ölçüde iş çıkarma oranına bağlayan uygulamanın sürmekte olduğu; terfi ve not sistemindeki zorlukların halen sürdüğü; adlî yargıda görev yapan hâkim ve savcıların maaşları arasındaki dengesizlik, yetersizlik ve az olması nedeniyle, insan onuruna yaraşır şekilde yaşamayı mümkün kılacak yönde iyileştirici adımların atılmadığı; yine, personelin maaşlarıyla geçinemedikleri; hâkim ve savcıların yaptıkları işin önemi ve özelliği dikkate alınırsa, fiilî hizmet süresine ilişkin yıpranma payı düzenlemesinin getirilmediğidir. Bu sorunları daha da sıralayabiliriz.

Gelelim en önemli konulardan birine, yargının siyasallaşması. Yargı bağımsızlığı, yargı güvencesi ve yargıda siyasallaşma tartışmaları için yine canlılığını korumaktadır. Yargıda siyasallaşma, bağımsız olmayan  ve güvencesiz bir yargı zemininde mantarlaşmaktadır. Siyasallaşmanın sonraki adımları ise, kadrolaşmak ve giderek yargıdan beklentilere uygun karar elde etmek; yani, meyveleri toplamaktır. Yargıç ve savcıların siyasal iktidarın ilgilendiği dosyaları bekler duruma girerek, kararlarını kendilerine referans yapmaları yanında, siyasal gücü de tatmin etmeleri ise, yargıdaki siyasallaşmanın son aşamasıdır.

2004 yılında 4 000 yargıç kadrosu alınmıştı. Halen görevde yaklaşık 9 000 hâkim ve savcı bulunduğu dikkate alınırsa, Adalet Bakanlığı bu kadroları büyük bir istekle doldurmak için işe koyulmuştur ve 1 500 kişi mesleğe alınmıştır. Çünkü, Adalet Bakanlığı bürokratları özellikle mülakatta tek seçici konumundadırlar. Bürokratlar yargı sınıfından olsalar bile Bakana bağlıdırlar ve Bakana karşı güvenceleri de yoktur. 35 inci madde gereğince, Bakan istediğinde kürsüdeki bir göreve atanmak zorundadırlar. Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu yargıç alımında söz sahibi olmalıdır.

Bugüne kadar adlî teşkilatta bu derece alım yapılan bir başka dönem olmamıştır. İktidar yargıyı şekillendirmektedir. Bu yolun sonu tehlikelidir. Laik hukuk düzeninin kurulmasıyla yargının hukuk ötesi normlara dayanması sonlanmıştır. Yasanın önceden çıkmış olması yanlışlığın sürdürülmesini haklı göstermemektedir. Kısaca, yargı siyasallaşmaktadır. Burada Sayın Bakanın tarih önünde büyük bir sorumluluğu olduğunu, yargının siyasallaşması yönünde sorumluluğu olduğunu vurgulamak isterim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yargıtayın bütçesi konusundaki görüşlerimi ve yargıdaki sorunları sizlerle paylaşmak istedim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum.

HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, kalan süreyi kullanabilir miyim?

BAŞKAN- 2,5 dakika için mi?

HALUK KOÇ (Samsun)- Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN- Buyurun.

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Hazırlıksız bir konuşma. Süre doldurmak için değil değerli arkadaşlarım. Öncelikle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Ben, sadece, Sayın Adalet Bakanının demokrat kimliğine dönük bir tespitimi onunla paylaşmak istiyorum ve sizlerin de huzuruna getirmek istiyorum. Gerçi Sayın Eraslan çok kısa bir biçimde değindi buna ama…

Değerli arkadaşlarım, Adalet Bakanları, Dışişleri Bakanları ve Millî Savunma Bakanları günlük siyasetin içinde olmamalılar.

Sizler de katılacaksınız bu işe, bu önerime. Neden diyeceksiniz; günlük siyasetin içerisine, ister istemez, Sayın Adalet Bakanı katılmak zorunda kalıyor ve siyasî polemiklerde taraf olma noktasına itiliyor. Ne için mi; hükümet sözcülüğü görevi dolayısıyla.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bir siyasî yürütmenin, yürütmenin siyasî kararlarını, siyasî erkin bu konuda, çeşitli konularda aldığı kararları -ki, bunların içerisinde idarî kararlar da var- Sayın Adalet Bakanının bu konularda tartışmaya girmesi başında olduğu yargı sisteminin siyasî baskı altında kalmasına sebep oluyor. Bilhassa, idarî konularda siyasî polemiklerin Adalet Bakanının Hükümet Sözcüsü olarak içinde bulunması, dolayısıyla, yargı sistemini böyle dolaylı değil belki; ama, bir şekilde etki altına alıyor. Bu önemli bir konu. Mutlaka, Sayın Adalet Bakanı bunu değerlendirecektir.

Diyeceksiniz ki, bütün Kabine üyeleri hükümetin siyasî sözcülüğünü yapabilir; gayet doğaldır, olabilir; ama, ben bir kere daha sizlerin de dikkatinizi çekmek istiyorum. Bakın, Millî Savunma Bakanlarının, Dışişleri Bakanlarının ve Adalet Bakanlarının, hükümet sözcülüğü görevinde bulunmaması gerekir.

Ben bu konuda düşüncelerimi, bu şekilde düşünen birçok yargı mensubu, birçok insan adına da dile getirmeyi bir görev bildim ve sizin de dikkatlerinize bunu arz etme şansını elde ettim.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yapılan görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 19.14


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma saati: 19.21

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI(İzmir)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36 ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084,3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı:  1028, 1029, 1030) (Devam)   

F) ADALET BAKANLIĞI (Devam)

1.- Adalet Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Adalet Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

G) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)

1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim  Bütçesi

H) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

İ) YARGITAY BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Yargıtay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Yargıtay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, sıra AK Parti Grubunda.

AK Parti Grubu adına ilk konuşmacı, Samsun Milletvekili Mehmet Kurt.

Sayın Kurt, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 12 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET KURT (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısındaki Adalet Bakanlığı Bütçesi hakkında, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, bilindiği üzere, Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Yasa, Bakanlığın görevlerini ve üstlendiği sorumluluğun çerçevesini çizmiştir. Bu kanunun amacı, adalet kurumlarının açılması, geliştirilmesi ve denetimi, adalet hizmetleriyle ilgili araştırma ve hukukî düzenlemelerin yapılması, bakanlıklarca hazırlanan kanun ve kanun hükmündeki kararname taslaklarının Türk hukuk sistemi ve kanun yapma tekniğine uygunluğunun incelenmesi ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmektir.

Değerli milletvekilleri, çıkarılan her yasa, dönemin anlayışını yansıtmakta ve ihtiyaçlarını karşılamaktadır; ancak, son yıllarda ülkemiz açısından hızlı bir değişim yaşanmakta, buna karşılık, yasalar bugünün ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Özellikle 1963 Ankara Anlaşmasıyla birlikte, Türkiye, Avrupa Birliği üyeliğini gündeme almış ve çalışmalarını bu yönde yapmaya özen göstermiştir. Bu nedenle, zaman içerisinde çok sayıda yasada değişiklik yapılmak suretiyle kanunların bütünlüğü bozulmuş, parça parça değişiklikler, günün ihtiyacını karşılar diye düşünülmüştür. Bunun tabiî bir sonucu olarak da, birkısım temel yasaları yeni baştan ele almak mecburiyeti doğmuştur.

Özellikle son üç yıl içerisinde, Meclisimiz, iktidar ve muhalefet olarak önemli bir uzlaşma örneği göstererek, demokrasi ve hukuk adına gayretle çalışmış ve geniş kapsamlı çerçeve yasalar çıkarılmıştır. Bunun sonucunda, 2003-2004 yıllarında Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun; 2005 yılı içerisinde, İcra ve İflas Kanunu, Adlî Sicil Kanunu gibi önemli yasalar Meclisimizden geçmiştir. Yine, önümüzdeki zaman diliminde de, ülke geleceğimiz için çok önemli gördüğümüz ve Avrupa Birliği müktesebatıyla doğrudan doğruya ilgili Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, İdarî Yargılama Usulü Yasası, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve Hâkimler ve Savcılar Kanunu da Meclis gündemine gelmiştir. Biliyoruz ki, Hâkimler ve Savcılar Kanunu, daha önceki yasama döneminde Meclisten geçmiş; fakat, Cumhurbaşkanlığı makamınca veto edilmiş ve Meclise iade edilmişti. Bu yasa komisyonlarda görüşülerek Meclis gündemindedir. İnşallah, bu yasa, yasa haline geldiğinde, gerçekleştiğinde, bilhassa adlî personel içerisinde özlük hakları noktasında güzel düzeltmeler, gelişmeler olacağını umuyoruz.

Değerli arkadaşlar, Meclisten çıkarılan kanunlar ile Meclis gündemine gelmek üzere olan kanunlar, Avrupa Birliği ve çağdaşlaşma yolunda ülkemize önemli katkılar sağlamış ve sağlamaya da devam edecektir. Görülen şu ki, Adalet Bakanlığı yasa çalışmaları konusunda büyük özveri göstermiştir. Çalışmalarından dolayı, başta Sayın Adalet Bakanımız olmak üzere, Bakanlık bürokrat ve personeline, akademisyen arkadaşlara ve emeği geçen herkese huzurlarınızda Grubumuz adına teşekkürlerimi arz ediyorum.

Değerli milletvekilleri, biliyoruz ki, yargının üzerinde çok ağır bir yük ve çok önemli bir sorumluluk vardır. Ülke nüfusunun artışı, ekonomik ve sosyal nedenler sonucu mahkemelerin iş yükünde önemli artışlar meydana gelmektedir. Şöyle ki: Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu bir asliye ceza mahkemesi hâkiminin yılda ortalama 1 000 dosyaya bakabileceğini öngörmüşken, maalesef, bu sayı, ülkemizde 3 000 dosya civarındadır. Bu hizmet, değerli yargı mensupları tarafından büyük bir özveri içerisinde, 81 il ve 851 ilçede 5 081 adlî, 129 da idarî mahkeme tarafından yürütülmektedir. Bu mahkemelerdeki adlî ve idarî yargı hâkimi ile savcı sayısı şu anda 8 875'tir. Buna karşılık, mevcut kadro sayısı ise 14 683'tür. Bu da demek oluyor ki, halen 5 808 hâkim ve savcı açığı bulunmaktadır.

Avrupa ülkeleriyle kıyaslayacak olursak, durumun ciddiyeti, vahameti daha da ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki: Nüfusu bize yakın olan ülkelerden Almanya'da 26 000 hâkim ve savcı, İngiltere'de 35 000 hâkim ve savcı vardır.

Değerli milletvekilleri, bu kadro açığını birdenbire kapatmak, öncelikle kalite açısından mümkün olmamaktadır. Çözüm, sadece hâkim ve savcı almaktan da ibaret değildir. Hâkim ve savcılık mesleğinde adaylığa alınmış bir kişinin stajını bitirip hâkim sıfatını kazanması için en az iki yıl süre gerekmektedir; yani, bir zaman sıkıntısı söz konusudur. Bir diğer önemli durum da, maalesef, ülkemizdeki hukuk eğitimindeki giderek düşen kalitedir.

Değerli milletvekilleri, Adalet Bakanlığının hâkim ve savcılık mesleğine verdiği önem ve bu doğrultuda yaptığı çalışmalar giderek artmaktadır. Bunun en somut adımı olarak Türkiye Adalet Akademisinin kurulması, Yüce Meclisin oylarıyla gerçekleşmiştir. Burada mesleğe başlayacak adaylar ciddî bir staj döneminden geçmekte, özellikle yabancı dil eğitimine de ağırlık verilmektedir. Ayrıca, bilgisayar kullanımında son derece üstün bir gayret gösterilmekte. Bilgisayarı olmayan hâkim ve savcılarımız kalmamış denebilir. Hatta, şu an itibariyle, hâkim ve savcılarımızın bir an evvel istifade etmeleri ve böylece, yargının hızlandırılması için, daha staj döneminin başında tüm stajyerlere bilgisayar hediye olarak verilmektedir.

Eğitim imkânları için, hem Bakanlık bütçesinden ve hem de Avrupa Birliği fonlarından yararlanılmaktadır. 2005 yılında 1 Haziran tarihinde yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun üzerinde yargı teşkilatlarında gerekli eğitimin yapılabilmesi için, ülke genelinde 19 bölgede, hâkim ve savcılarımıza seminerler düzenlemek suretiyle gerekli eğitimler verilmiştir.

Ayrıca, Bakanlığın önümüzdeki zaman dilimi içerisinde hayata geçireceği önemli projeler mevcuttur. Bunlardan biri, 11 000 000 euro kaynağı Avrupa Birliği fonlarından sağlanan yargının modernizasyonu ve ceza reformu projesidir. Böylelikle, fizikî mekân itibariyle çok olumsuz olan adliyelerimiz, illerde adliye sarayları, ilçelerde ise modern adliye binalarına kavuşturulmaktadır. Bir diğeri ise, 1 Haziran 2007 tarihi itibariyle kurulacak olan istinaf, yani, bölge adliye mahkemeleridir. O zamana kadar, bu mahkemelerde görev yapacak hâkim ve savcıların eğitimlerinin tamamlanması için 1,5 milyon euro tutarında bir kaynak kullanılacaktır. Bölge adliye mahkemelerinin kurulmasıyla, Yargıtayın yıllık 450 - 500 bin dava dosyasından ibaret olan iş yükü büyük ölçüde hafifleyecektir. Bunun sonucunda, Yargıtayın aslî görevi olana içtihat görevini eksiksiz yerine getirmesi konusunda sıkıntı da ortadan kalkmış olacaktır.

Yine, diğer bir gelişme de, bilinen adıyla ombudsmanlık olan, Yedinci ve Sekizinci Beş Yıllık Planlarda  yer verilen kamu denetçiliği yasa tasarısı da, Bakanlık çalışmaları neticesinde Meclis gündemine gelmiş önemli projelerdendir.

Adalet Bakanlığının bir başka gündem konusu da kapatılan adliye ve cezaevleridir. Burada mesele, buraları sadece kapatmaktan ibaret değildir. Geçmiş düşüncenin ürünü olan, neredeyse her ilçeye bir adliye ve bir cezaevi uygulaması, bugünün koşullarına bakıldığı zaman, bugünün koşullarında önce gereksiz, daha sonra da yetersiz görülmektedir. Çağdaş ceza ve infaz hukukunda çözüm, her ne sebeple olursa olsun suç işlemiş kişilerin topluma yeniden kazandırılmasından geçmektedir; o da, infaz kurumlarına olumlu tarafından  baktığımızda, suçluların meslek edindiği, topluma daha faydalı hale gelebildiği mekân olarak düşünmekten geçer.

İşte bunun sağlanabilmesi için, küçük ve elverişsiz ilçe cezaevlerinin kapatılarak, yerlerine daha büyük, modern ve meslek kurslarının da hizmet verebileceği cezaevlerinin kurulması şarttır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - 2 dakikalık süre içinde konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET KURT (Devamla) - Türkiye'de önemli ölçüde cezaevi kapatılmasına rağmen, halen, 447 cezaevi mevcuttur. Bu sayı da nüfus olarak eşdeğer Avrupa ülkelerinden neredeyse iki kat daha fazladır.

Yine, aynı şekilde, bu düşünce doğrultusunda 137 adliye teşkilatı kapatılmıştır. Bunun nedeni de, yukarıda da bahsettiğim gibi, ülkemizde büyük şehirlerde bir hâkim yılda ortalama 3 000 dosyaya bakarken,  bu sayı birçok küçük ilçe adliyesinde 30'a, hatta 20'ye kadar düşmektedir. Bütün bunlar önemli bir maliyet unsuru teşkil etmekte ve aynı zamanda hâkim ve savcıların terfi noktasında da sıkıntıya sebep olmakta idi. Yukarıda bahsetmiş olduğum Yargıtayın modernizasyonu ve ceza reform projesi de bunlara yöneliktir.

Şunun da unutulmaması gerekir ki, hükümetimiz, popülist bir siyaset izleseydi, bu adliye ve cezaevlerini kapatmaması gerekirdi; ama, biz iktidar olarak popülizmi değil, ülke menfaatlarını tercih ederek, bu işi gerçekleştirdik. Bunu yaparken de hiçbir zaman ayırımcılığa gitmeden, objektif kurallar içerisinde bu kapatmalar gerçekleşmiştir. Bu adliyelerin kapatılma işlemi yapılırken, burada kamu hizmeti veren noterlik gibi, icra daireleri gibi kurumlar burada devam etmektedir, yöre halkının hizmetindedir, yöre halkının daha mahrumiyetine sebep vermemek için böyle bir yol tercih edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, devletin yapısının küçülmesi ve sosyal devlet hüviyetini kazanabilmesi için, devletin dört ana görevi vardır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kurt, süreniz doldu, ek süreniz de doldu. Teşekkür cümlenizi almak istiyorum; çünkü, bütün arkadaşlarımıza aynı şeyi uyguladım. Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

MEHMET KURT (Devamla) - ... eğitim, sağlık, adalet ve emniyettir. İşte, bu dört ayaktan biri adalet olduğuna göre, adaletin tam anlamıyla gerçekleştirilebilmesinin, hâkim, savcı ve adliye yardımcı personelinin özlük haklarının düzeltilmesiyle mümkün olabileceğini düşünmekteyiz. İşte, kıt bütçe imkânlarıyla hâkim ve savcılarımızın ve yardımcı personelimizin özlük haklarının düzeltilmesine gayret ediyoruz. İnşallah bunu da başaracağımıza inanıyorum.

Bugün görüşülerek kabul edilecek olan Adalet Bakanlığı bütçesinin, Adalet Bakanlığı camiasına, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kurt.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Bursa Milletvekili Zafer Hıdıroğlu.

Sayın Hıdıroğlu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; Adalet Bakanlığı bütçesi ve buna bağlı olarak Ceza ve İnfaz Kurumları ile İş Yurtları Kurumuyla ilgili Grubum adına konuşmak üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bütçe görüşmeleri esnasında birçok şeyler duyduk. Bakanlarımızın icraatlarını dinlerken, hepsini de anlatamadıklarına şahit oldum; ama, tenkitler sınırlarını o derece aştı ki, yapılanlar bile yapılmamış gibi, belgeleriyle yapılanlar da yapılmamış gibi gösterilmeye çalışıldı zaman zaman.

Değerli arkadaşlar, ben konuşmama başlarken, özellikle bu anlamda şu hususu da belirtmek istiyorum: Kasım 2002 seçimlerinden önce, başta Başbakanımız olmak üzere bizler seçmenden oy isterken, üç beş ayda ülkenin sorunlarını halledeceğiz, 100 günde bu işi çözeceğiz filan gibi uçuk kaçık vaatlerde bulunmadık. Aksine, ülkenin devasa problemlerini bildiğimiz için, bizden üç sene bir şey beklemeyin, üç sene sonra ülkede birtakım sorunların halledildiğini, çözüme kavuşturulduğunu görmeye başlayacaksınız dedik. Sizler, bizler, bütün vatandaşlar izlediler; sayın bakanlarımızın yaptığı icraatlardan anlaşılıyor ki, hükümetimizin tarihî rekorlar kıran 100'ün üzerinde "en"lerin, "ilk"lerin bu ülkede yaşandığı bir ortama geldik.

Değerli arkadaşlar, bunun yanında, bütün bunlar yapılırken, millî eğitimden sağlığa, ulaştırmaya, enerjiye, maliyeye, ekonomiye varana kadar, birçok şeyler başarıldı. Hani, Atatürk demişti ya: "Az zamanda çok iş başardık." Bu bütçe görüşmeleri vesilesiyle şahit olduk ki, üç sene içinde, biz de, gerçekten, az zamanda çok iş başardık; ama, bundan sonraki az zamanlarda da çok işler başarmamız gerektiğini biliyoruz.

Arkadaşlarımız bütçenin yetersiz olduğunu söylüyorlar; ama, Adalet Bakanlığı bütçemiz, 2005 yılında ilk defa yüzde 1'in üzerine çıktı ve bu yıl yüzde 1,03 olan bütçe, 2006 yılında 1,12 civarına çıktı. Bununla birlikte, demin arkadaşım söyledi, birçok yasa, yani 55 tane Avrupa Birliğine uyum yasası çıkarıldı ve bu yasaların tamamı, hem adliyemizin iyi çalışabilmesi, zamanında kararların verilebilmesi için yapılan çalışmalar hem de cezaevleriyle ilgili Avrupa standartlarında oluşumların sağlanması idi.

Sayın milletvekilleri, adliyede yeniden yapılanma ve cezaevleri konusundaki yeniden yapılanma, Adalet Bakanlığımız bünyesinde ülkemize çok şeyler kazandırdı. 137 tane ilçe adliyesinin kapatılmasından ne doğdu?..

Değerli arkadaşlarım, ülkenin küçük ilçelerinde yılda 35-40 tane davaya bakan hâkimler varken, bir taraftan da 3 000'in üzerinde dosyaya bakan hâkimler vardı. Bu dengesizliğin ortadan kaldırılması ve hukukun tam işleyebilmesi için, adalet mekanizması içindeki hâkim ve savcılarımız arasında da dengeli bölüşüm gerekiyordu. Onun için, yeni adliye binalarımızın yapılması ve ilçe adliye binalarının birçoğunun kapatılması, uluslararası normlarda çalışmanın bir sonucudur.

Sayın milletvekilleri, bazı adliye binalarının kapatılmasıyla ceza ve infaz kurumlarında da bu yola gidildi. Geçmişte, ne hikmetse, her ilçeye bir cezaevi politikasıyla hareket edilmiş. Yani, ibret alınsın "sen bu suçu işledin, öyleyse, karşılığında da biz seni buraya kapatalım" gibi bir mantıkla hareket edilmiş. Oysa, devletin ve hükümetin görevi, birilerinin, ibret alması veya suç karşılığı bir yere kapatılmasından ziyade, o suçun işlenmediği ortamların sağlanması ve mümkün olduğu kadar, suçu bir daha işlememesinin sağlanması ve çıktıktan sonra da, rehabilite edilerek iş sahibi olabilmesinin sağlanmasıdır. Yani, cezaevlerimiz toplama kampları değil; oradan, topluma faydalı olan insanların da çıkabilmelerinin sağlanması gerekmektedir. Yeni yapılan cezaevleri -44 tane cezaevimiz yapılmış- bilgisayar sistemleriyle donatılmış, 2, 4, 6, 8'er kişilik koğuşlarda, bir taraftan, cezasını evrensel hukuk normları içerisinde çekerken, bir taraftan da, tabiî ki, insan hakları çerçevesinde çok önemli gelişmeler sağlanmıştır.

Bir de, Türkiye'deki cezaevlerini diğer ülkelerle kıyasladığımızda da çarpıcı bir örnek karşımıza çıkıyor; cezaevlerinin kapatılmasında ve yerine, modernize edilmiş yenilerinin eklenmesindeki bir haklılık da şuradan çıkıyor: Ülkemizde şu anda 440 civarında cezaevi var. Bizimle nüfusu aynı olan ülkelere baktığımızda, bu sayı, Fransa'da 182, İngiltere'de 139, nüfusu 80 000 000'u geçen Almanya'da bile 248 adet olduğuna göre, 2006 yılında, bu konuda daha da yapmamız gereken işler olduğunu düşünüyoruz.

Tabiî, değerli arkadaşlar, cezaevi personelinde de önemli sıkıntılar bu vesileyle aşılıyor. Yani, eksik personelden dolayı birtakım sıkıntılar vardı;   2 000'in üzerinde cezaevi personeli alındı ve bunun büyük bir çoğunluğu infaz koruma memuru. Bunlarla beraber, yani, hem adliye binalarının yenilenmesi hem cezaevlerinin yenilenmesi ve modernize edilmesinden sonra insan haklarına daha saygılı, daha düzenli bir bakanlık görmeye başladık.

Aynı zamanda, personel, hizmet eğitimine tabi tutulmuş ve şu ana kadar 18 500 civarında personel, insan haklarına, aynı zamanda psikoloji ve insan hakları dersi görerek cezaevindeki psikolojik havanın değişikliğine uyum sağlanan bir yönetim ve idare tarzı da bu arada dikkate alınmıştır.

Değerli arkadaşlar, 30.11.2005 tarihi itibariyle cezaevlerimizde 55 640 hükümlü ve tutuklu bulunmaktadır. Niye hükümlü ve tutuklu diyorum; çünkü, bunların bir kısmının cezası henüz kesinleşmemiş. Cezası kesilenlerle birlikte rakam bu.

Açık cezaevlerinde 4 335, kapalı cezaevlerinde 3 500, toplam, 7 835 tutuklu iş yurtlarında çalışmakta ve bunlar, iş yurtlarında çalışarak hem gündelik 4,5 YTL ödenek alıyorlar hem çıktıktan sonra yemek paralarını geri iade etmiyorlar hem edilen kârdan yüzde 25 pay sahibi oluyorlar hem de yani cezaevlerinin, bir zamanlar terör yuvası halinde, adı geçen cezaevlerinin de, yani sanatsal faaliyetlerle, iş yurtlarıyla ilgili yapılanlardan sonra artık bu adlarla anılmadıklarını da görüyoruz. Çünkü, biz, zaman zaman cezaevlerine gittiğimizde veya çağrıldığımız zaman, programlarda, artık, tiyatrolar, müzik ve bunun yanında birçok sanat dallarında faaliyetlere kendimiz de şahit oluyoruz. Yani, bizim amacımız cezaevlerinde birilerinden intikam almak değil, cezaevinden çıktıktan sonra o insanların sanat sahibi olmaları ve yeni çıkan yasayla da, bunun, 2006 yılında, bu mahkûmların dışarıya çıktıktan sonra izlenmelerini sağlamaktır. Yani, mümkün olduğu kadar toplumla tekrar entegrasyonunun sağlanması lazımdır.

Değerli arkadaşlar, bu iş yurtlarının çalışmasıyla, 2003 yılında 15 trilyon civarında, 2004 yılında da 25 trilyon civarındaki cezaevlerimizin kârı, yine, cezaevlerimizin ve adliye kuruluşlarının modernizasyonunda kullanılmıştır. Bütün bunlarla birlikte, suçlu cezasını çekerken, şahsın, tekrar suç işleyen değil, topluma kazandırılan kişi olmasına gayret edilmiştir.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesi olarak, birçok cezaevini gezdik; hatta, yurt dışında da birçok gezilerimiz oldu; muhalefet partisinden milletvekili arkadaşlarımız da vardı. Bizim, sonuç olarak vardığımız kanaat şu ki, birtakım eksiklikler olabilir tabiî ki; ama, İtalya'da Opera Cezaevini incelediğimizde, Türkiye'deki şartların Avrupa'daki cezaevi şartlarından daha kötü olmadığını gördük.

Değerli arkadaşlar, bu cezaevleriyle ilgili, demin söylediğim gibi, bir önemli konu da, ceza ve tutukevlerinin mümkün olduğu kadar birbirlerinden ayrılması, yani, hüküm giyen ile…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hıdıroğlu, 2 dakika içinde konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

Buyurun.

ZAFER HIDIROĞLU (Devamla) - Cezaevlerimizde, hükümlüler ile tutukluların ayrışması konusunda epeyi şeyler yapılmış. Bazı cezaevlerimiz, sadece tutukluların kaldığı cezaevleri; tabiî, koğuş sistemine geçildikten sonra da, mümkün olduğu kadar, bu ayırıma tabi tutulmuş; ama, 2006 yılından itibaren bu konuya daha fazla dikkat edileceğini biz biliyoruz, aldığımız bilgilerle; çünkü, düşünün ki, iki sene, üç sene, beş sene, hatta on sene içeride yatıp, sonunda suçsuz bulunan insanların haklarını ödeyebilmemiz mümkün değildir. Ben, bu konuda, bundan sonraki çalışmalarda, özellikle Sayın Bakanımızdan ve yetkili kurullardan bu çalışmaların devam etmesini istirham ediyorum, yapılan çalışmalara ek olarak.

Değerli kardeşlerim, şimdi, şu cümlelerle bitirmek istiyorum: Bu bütçe münasebetiyle dile getirilen, ağza devamlı sakız edilen, dillere pelesenk edilen konu, Başbakanın yurtdışı seyahatleri, kimlik tartışması… Başbakanla biz de yurt dışına gittik, muhalefetten arkadaşlarımız gitti. Çok şey söylemek istiyordum; ama, zamanım yok. Güney Afrika'ya seyahatimizde, bir zamanlar ırkçılıkla yaptığı mücadeleden dolayı on sene içeride yatmış, kendi ülkesinde halkın kahramanı olmuş Mandela ile şiir okuduğu için içeride yatmış bir devlet adamının buluşmasında yaşanan duygusal anlardan sonra, o ülkeyle ikili görüşmeler başlamış ve ticaret hacmimiz büyümüştür. Yani, bu ülkeye gidildi, kötü mü oldu?! Atatürk Barış Ödülünü almamış olan bir Mandela'nın ülkesinde bu işler oluyor.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yakandaki rozete bak!

ZAFER HIDIROĞLU (Devamla) - Birçok yerde güzel gelişmeler oluyor. Eğer, suyun akışına göre değirmenin taşına tahılı vermezseniz, taş kendi kendine döner, boşuna döner, sadece gürültü yapar, ondan da rahatsız olursunuz; ama, bizim amacımız, o değirmenden un elde etmek. Bu unu elde etmeye devam edeceğiz diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hıdıroğlu.

AK Parti Grubu adına, üçüncü konuşmacı, Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün.

Sayın Akgün, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Adalet Akademisi bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünyada, her alanda çok hızlı bir değişim ve gelişim yaşanmakta, her beş yılda, dünyada var olan tüm bilginin ikiye katlandığı ifade edilmektedir. Böyle bir ortamda, hukukî sorunlar ve uyuşmazlıklar da, nitelik ve nicelik yönünden değişim göstermekte, daha karmaşık bir hal almakta, bu sorunlara ve uyuşmazlıklara çözüm üretmek, yeni bilgiler edinme ihtiyacını ortaya koymaktadır.

Günümüzde, lisans düzeyinde eğitim veren hukuk fakültelerinde, genelde, uygulamadan kopuk, teorik ve akademik eğitim verilmektedir. Hukuk fakültelerinden mezun olanlar, meslek alanlarına göre yaptıkları staj eğitimleriyle, seçtikleri meslek dalında yetiştirilmektedir. Özellikle, ülkemizde, son yıllarda ve gelişigüzel şekilde çok sayıda hukuk fakültesi açılmış olması ve hukuk eğitiminin kalitesinin giderek düşmesi, yargı sistemimizi de olumsuz etkilemiştir. Bu durum karşısında, hukuk ve adalet alanında görev üstlenenlere hukuk fakültelerinde verilen teorik ve akademik eğitim ve öğretimin yanında, meslek öncesi ve meslekiçi eğitimde uzmanlık programları, seminer, sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler düzenlemek yoluyla yeni bilgilerin kazandırılmasının bu meslek mensuplarını daha verimli ve üretken kılacağı kuşkusuzdur.

Bu ihtiyacı karşılamak üzere yeni bir eğitim kurumunun kurulması zorunluluğu ortaya çıkmış ve diğer gelişmiş ülkelerdeki örnekler de dikkate alınarak Türkiye Adalet Akademisi kurulmuştur. 31 Ekim 2003 tarihinde; yani, AK Parti iktidarı döneminde yürürlüğe girmiş olan 4954 sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanunuyla kurulmuş olan Türkiye Adalet Akademisinin görevleri kanunla sayılmıştır.

Türkiye Adalet Akademisi, kurulduğu günden bugüne kadar, özellikle 1987 yılından bu yana, adlî yargı hazırlık dönemi eğitiminde 6 799, son dönem eğitiminde 6 543, idarî yargı hazırlık dönemi eğitiminde 620, son dönem eğitiminde ise 564 hâkim ve savcı adayına meslek öncesi eğitim vermek suretiyle, bunları mesleklerine hazırlamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kaliteli ve iyi bir yargı bakımından gerekli olan, kaliteli ve yeterli sayıda hâkim ve savcı ile adalet personelinin istihdam edilmesidir. Bunların mesleğe alınmalarında gerekli titizlik her zaman gösterildiği gibi, ayrıca, meslek öncesi ve meslekiçi eğitim yoluyla da günün şartlarına göre değişebilen kalite standardının altında kalınmamasına da özen gösterilmesi gerekmektedir.

Burada, adalet hizmetlerinde görev alan yargıç ve savcılar ile yardımcı adalet personelinin meslek öncesi ve meslekiçi eğitim hizmetlerinin en iyi şekilde yürütülmesi ve en iyi şekilde yetiştirilmeleri asıl amaç olup, bu amacın gerçekleşmesi için öncelikle adlî ve idarî yargı yargıç ve savcılarının çok iyi yetişmeleri gerekmektedir. Adaletin daha hızlı, etkin ve doğru şekilde gerçekleşmesi için hem uzmanlık mahkemelerine hem de bu mahkemelerde görev yapacak yetişmiş uzman hukukçulara ihtiyaç bulunmaktadır. Kuruluş amacı doğrultusunda çalışmakta olan Adalet Akademisi, özellikle yargıç ve savcıların ve yardımcı adalet personelinin uzmanlık alanlarında yetiştirilmelerine katkı sağlaması bakımından önemli bir sıkıntıyı çözmektedir.

Değerli milletvekilleri, hukuk ve adalet, toplumun ve devletin temelidir; hukuk ve adalet, devletin amaçlarıdır; hukuk ve adalet, devlet yönetiminin egemen unsurlarıdır. Bu özdeyişler, hukukun ve adaletin en önemli güvencesi olan yargıyı ve yargının işlevselliğini önplana çıkarmaktadır. Bu çerçevede, yargının işlevselliğinin sağlanması ise devletin en önemli görevleri arasındadır. "Yargıda işlevsellik" kavramı, Anayasanın 141 inci maddesindeki ifadeyle, adalet hizmetlerinin hızlı, güvenli, etkin ve ekonomik olarak yürütülmesini ifade etmektedir.

Demokratik hukuk devletinde, bağımsız ve hızlı bir yargı, devletin ve toplumun güvencesidir. Devlete olan güvenin temel kaynağını yargı oluşturur. Yargıya karşı güvensizlik duyulması, aynı zamanda, devlete olan güven duygusunu da zaafa uğratacaktır. Geciken adaletin, devletin temel değerlerini yıpratacağı, halkın adalete karşı güven duygusunu zayıflatacağı kuşkusuzdur. Sağlıklı bir yargılama sisteminin oluşturulması, hızlı ve etkin bir adalet işleyişinin gerçekleştirilmesi, devlet ve toplum arasındaki bağları da güçlendirecektir.

Bu bağlamda, yargının işlevselliğini sağlayacak üç önemli araç bulunmaktadır. Bunlardan ilki, kaliteli yasal düzenlemeler; ikincisi, hâkim, savcı ve yardımcı personelin kaliteli eğitimi ve özellikle meslekiçi eğitimde sürekliliğin sağlanması; sonuncusu ise, yargının kaliteli fizikî altyapı ihtiyaçlarının karşılanmasıdır.

Avrupa Birliği üyelik sürecimizde yol haritamız olan Türkiye Ulusal Programında "Yargının İşlevselliği ve Verimliliği" başlığı altında, adalet hizmetlerinin modern toplumun gereklerine uygun şekilde etkili hale gelmesinin önemi vurgulanarak, yargı reformunun, demokratikleşme sürecinin temeli olduğu belirtilmektedir.

Bu tarihî görevin bilincinde olan Adalet Bakanlığımız, Türkiye'de bir hukuk ve yargı reformu gerçekleştirme çabası içindedir. Bu çaba, hem Anayasamızın gereklerine uygun hem Avrupa Birliği müktesebatının üstlenilmesine ilişkin Türkiye Ulusal Programında öngörülen hedefler doğrultusundadır. Adalet Akademisi de bu hedefler doğrultusunda kurulmuştur.

Ülkemizde ekonomik krizlerin de etkisiyle artan ağır iş yükü, personel sayısındaki yetersizlik, haberleşme ve bilgi alışverişinde yaşanan aksaklıklar, harici birimlerden gelmesi gereken bilgilerin geç gelmesi ve teknolojik imkânlardan yoksun olması gibi nedenlerle yargı faaliyetinin işleyişi yavaşlamaktadır. Bütçeden yargıya ayrılan pay, mutlaka, daha yükseğe çıkarılmalıdır.

Aynı zamanda, Adalet Akademisinin bütçesinin de tek başına yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu nedenle, akademinin ihtiyaçlarının mutlaka karşılanması gerekmektedir.

Yine bir plan dahilinde, adalet binaları, yargının saygınlığına yakışır olanaklara ve düzeye kavuşturulmalıdır. Adliyeler, başta bilgisayar ve faks olmak üzere, çağın teknolojisine en kısa zamanda kavuşturulmalı, her adliyede ihtiyaca yeterli kütüphaneler mutlaka kurulmalı, idarî sınırlara bağlı kalınarak, en küçük ilçelerde adliye açılması yerine, düzenli ve düzeyli yargı dağıtımı yapılabilecek merkezî yerlerde adliye açılması yolu tercih edilmelidir. Bu anlamda, Adalet Bakanlığımızın tüm adliyeleri bilgisayar altyapısıyla donatması, küçük yerlerde verimsiz hale gelen, işlevini yitirmiş olan adliye binalarının kapatılması suretiyle, merkezî ilçelere, merkezî yerlere adliyelerin toplanması düşüncesi, çok doğru bir adımdır.

Geç kalınmış adalet adalet değildir ilkesi esas alındığında, devletin, vatandaşına zamanında adalet dağıtabilmesi, en önemli görevlerinden biridir. Bu görevi yerine getirebilmenin yegâne yolu da bilgi toplumu içerisinde yer alabilmektir.

Hukukun evrensel ilkelerine saygı, kanun önünde eşitlik, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması ile hak arama yollarının açık tutulması ve yönetimin hukuka bağlılığının sağlanması, tüm demokratik ülkelerde olduğu gibi, devletimizin de temel değerleri arasındadır ve ancak, bu değerlerin hayata geçirilmesiyle hukuk devleti anlayışı yerleşebilecektir.

Türkiye Cumhuriyetinin kanunlarını hukuka, hukukunu evrensel adalet ve insan hakları esaslarına dayandıran bir devlet olması ve adalet hizmetlerinin etkin, verimli ve hızlı bir biçimde yürütülmesi Adalet Bakanlığımızın önde gelen görevleri arasındadır.

Adalet Bakanlığımızın, bu dönemde, Avrupa Birliği müktesebatına uyum çerçevesinde çıkarmış olduğu uyum yasaları, diğer taraftan, toplumun yıllardan beri beklediği Ceza Yasası, Ceza Usul Yasası gibi çok temel, ana yasaları Meclisin gündeminden geçirmesi, toplum hayatına sunması ve devrim niteliğinde sayılabilecek birçok uygulamayı hayata geçirmesi sebebiyle, başta Bakanımız olmak üzere, tüm Bakanlık personelini, ben, huzurlarınızda kutlamak istiyorum.

Devletin, toplum ve bireylere, hiçbir ayırım gözetmeksizin, eşit ve adil bir biçimde yaklaşmasını sağlamak temel hukuk ve adalet anlayışımızdır.

Bu düşüncelerle, Adalet Akademisi Başkanlığının bütçesinin hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akgün.

AK Parti Grubu adına son konuşmacı Ağrı Milletvekili Halil Özyolcu.

Sayın Özyolcu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 11 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 Malî Yılı Bütçe Yasa Tasarısının Yargıtay bütçesiyle ilgili bölümünde AK Parti Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yargı meselesi, bir iktidar meselesi olmasından öte, Türkiye'nin en önemli ve en öncelikli konusudur. Bilindiği gibi, devlet, Anayasaya göre, yasama, yürütme ve yargı organlarından oluşmaktadır ve bu organların işbirliği içinde çalışması da öngörülmüştür. Bu organlar arasında üstünlük sıralaması da yoktur.

Yargı, demokratik bir hukuk devletinde, hukukun son sözünü söyleyen, soyut yasa kurallarını somutlaştırıp yaşama geçiren, devletin üç erkinden birisidir.

Hukuk devleti olmak, hukukun, toplum hayatına uygulanmasıyla mümkündür. Hukuk devletinin önde gelen niteliklerinden biri yargı bağımsızlığı, diğeri yargıç güvencesidir; çünkü, adil yargılama hakkı için bağımsız ve tarafsız mahkemelerin varlığı her zaman şarttır. Bağımsız, tarafsız, adil ve hızlı işleyen bir yargı, sosyal barışın, güven ve huzurun da teminatıdır.

Sosyal bilim eğitimi alan hâkimlerin, siyasî düşüncelerinin olmaması olanaksızdır. Önemli olan, hâkimlerin siyasal düşüncelerini kararlarına yansıtmamalarıdır. Hâkimlerin siyasî görüntüden uzak olmaları gerekir; yani, yargının siyasallaşmaması için yargı mensuplarının da sorumlulukları vardır.

Zaman zaman yargıçların, özellikle Yüksek Mahkeme Başkanları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılarının beyanları ve verdikleri kararlarla siyasî görüntü çizdikleri; dolayısıyla, yargıyı siyasallaştırdıklarını da görmekteyiz. Örneğin, Anayasa Mahkemesinin emekli son başkanının, giderayak yaptığı "şu konuda Parlamento yasa yapamaz" gibi talihsiz beyanı, yargının yasamaya karışması şeklinde yorumlara neden oldu. Yine, eski cumhuriyet başsavcılarından birisinin, Sayın Başbakanla ilgili olarak, bir televizyon programında "biz, onun önünü kesmek için çok uğraştık; ama, olmadı" gibi beyanları ve yine, Anayasa Mahkemesinin 7.3.1989 tarihli kararında, Yasamanın yerine geçerek, yasa koyucuymuş gibi yorum yapması; bütün bunlar, yasamaya müdahale şeklinde yorumlanmıştır. Bu talihsiz ve şık olmayan beyan ve kararlar, tarafsızlığı da zedelemektedir.

Ayrıca, bu karar binlerce vatandaşı da haksız bir şekilde mağdur etmiştir. Yine, yakın geçmişte, bir yüksek mahkemede, bir sanığın, kılık kıyafetinden dolayı, seferberlikte bile kısıtlanması mümkün olmayan, en temel haklardan biri olan savunma hakkı elinden alınmıştır. Böylece, bu şekilde, yargı, sahip olduğu devlet yetkisini kullanırken tarafsız kalmamıştır. Bu marjinal tutum ve davranışların ülkenin birlik ve bütünlüğü açısından zarar verici olduğunun da gözden kaçırılmaması gerekiyor.

Sayın milletvekilleri, adalet devletin temelidir, Yargıtay bu temelin çimentosudur. Yargıyı yıpratmak kimseye bir yarar sağlamaz. Adaletin güçlü olması yargılananlar için bir güvencedir. Anayasanın 138 inci maddesi gereği, görülmekte olan bir davayla ilgili yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili olarak soru sorulması veya görüşme yapılması yasaklanmıştır. Bu, aynı zamanda yeni Türk Ceza Kanununun 277 nci maddesi ve 288 inci maddelerinde de düzenlenmiştir. Yine Basın Kanununun 14 üncü maddesinde "görülmekte olan davalarla ilgili etkileyici ve yönlendirici yayın yapılması yasaktır" denildiği halde, görüyoruz ki, bazı kurumların, grupların, siyasî kişilerin, birkısım basının köşeyazarlarının yargıyı etkileme teşebbüsleri vardır. Bu, yargının bağımsızlığını, yargı görevini yapanı ve adil yargılamayı etkileme teşebbüsleridir.

Şurada şunu söylemek istiyorum. Bu Van Ağır Cezada yargılanan bir sanıkla ilgili herkes burada bir konuşma yaptı. Burada, ihaleye fesat karıştırma, resmî evrakta sahtecilik, usulsüz kadrolaşma, çıkar amaçlı suç örgütü oluşturmak, yanlış mal bildirimi, öğretim üyelerini fişleme, görevini kötüye kullanma suçlarıyla ilgili yargılanan bir sanıkla, bu sanığa destek vermek için gerek Parlamentoda bir grup milletvekili arkadaşlar gerekse YÖK'ten bir heyet gerekse birkısım basın mahkemenin hukuka ve vicdanî kanaate göre karar vermesini etkilemeye ve engellemeye çalışmaktadırlar. Sorumluluk taşıyan kişi ve kurumların bu şekilde mahkemeyi etkilemeye çalışmalarını açıkçası üzücü görmekteyim.

Değerli arkadaşlar, şimdi Van'a gidip mahkemeyi etkilemeye çalışacaksınız, ondan sonra gelip Ankara'da bu kürsüde mahkemelerin bağımsızlığından ve hâkimlerin teminatından bahsedeceksiniz. Yok böyle bir şey. Yani, halkın her şeyi gözlediğini veya izlediğini, takip ettiğini de unutmamamız gerekiyor. Zamanı ve yeri gelince de halkımızın hesap sorma bilinciyle kararını verdiğini veya değişik bir ifadeyle, Osmanlı tokadını da yapıştırdığını, hep bunları görmüşüzdür. Dolayısıyla, eğer geçmişi biraz hatırlamaya çalışırsak, işte "dün dündür, bugün bugündür" düşünceleriyle, zihniyetleriyle ayakta olanlar ya da "benim memurum işini bilir" zihniyetlerine ne olduğuna, hep beraber, burada karar vermemiz lazım. Bunlardan hiçbir eserin kalmadığını da burada görüyoruz.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sıra kadayıfın altında üstünde!..

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Siz daha önce hangi partidendiniz?

HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Evet, yine...

Ben siyaseti ilk defa, hayatımda ilk defa AK Partide siyaset yaptım.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Daha yeni mi siyaset yapıyorsunuz?

HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Evet. Şimdi, şöyle diyeyim ben size…

BAŞKAN - Sayın Özyolcu, Sayın Küçükaşık, karşılıklı konuşmayalım.

Sayın Özyolcu, Genel Kurula hitap edin efendim.

HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Şimdi, orada laf…

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Üç yıl öncesini de savunun? Kendi düşüncenizin üç yıl öncesini savunamıyorsanız, konuşmayın.

BAŞKAN - Sayın Küçükaşık, lüfen…

HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Efendim?

BAŞKAN - Sayın Özyolcu, siz Genel Kurula hitap edin.

Sayın Özyolcu, lütfen…

HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Şimdi, şunu söyleyeyim: Evet, diğer bir tarafta…

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Üç yıl öncesine gidemiyorsanız, konuşmayın.

AHMET ERSİN (İzmir) - Rektöre Ermenidir diyen…

BAŞKAN - Arkadaşlar, hatibe müdahale etmeyelim lütfen.

HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Bakınız, ben size bir şey söyleyeyim: Sayın Ali Topuz'un bir sözünü size hatırlatmak istiyorum. Bir ara gazetelere de çıktı bu, yani, basına çıktı. Diyor ki: "Seçimler her zaman doğru sonuç vermeyebilir. Demokrasi, zaman zaman yanlış sonuçları da doğurabilir."

Sizin, halkçılık ya da demokrasiye saygınız, işte, bu şekilde ifade edilmiştir.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Halkçılıkla o farklı şeyler.

HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Evet, diğer bir tarafta, YÜK'ün de buradaki müdahalesini…

AHMET ERSİN (İzmir) - YÖK, YÖK…

HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Bana göre, YÖK'ün kendi işi, mahkemeleri izleme ve etkileme değildir. YÖK, bilim öğretecektir, bilimle uğraşacaktır, kaliteli bilim adamı yetiştirecektir. Siyasî ve ideolojik mülahazalarla bilim adamlarını harcama mekanizmasından çıkacak, bilimsel proje üretip, Avrupa Birliği fonlarından yararlanarak, ülkenin kalkınmasında katkı sağlaması lazım.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Ömer Dinçer gibi!..

HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Dolayısıyla, yeni üniversitelerin kurulmasında hükümet YÖK'e sorduğunda YÖK "benim, efendim, bilim adamım yok ya da eğitim görevlisi yok" diyor. Sormazlar mı, sen orada ne iş yapıyorsun?!.

KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) - Yapma ya!..

HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Evet.

Sayın milletvekilleri, yargı hizmetlerinin en uygun şeklinde yerine getirilmesi için kaliteli yasaların olması gerekiyor. Adalet Bakanlığımızın bu konuda şimdiye kadar yaptığı çalışmaları, reform niteliğindeki çalışmaları ve bununla beraber, Türkiye Büyük Millet Meclisi, büyük bir uğraşıyla toplumun değişen ve gelişen çağdaş normlara uygun yasal düzenlemeleri kabul etmiştir. Bunlara örnek vermek gerekirse; Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Yasası, Ceza ve Tedbirlerin İnfazı Hakkında Kanunu sayabiliriz işte hâkimler ve savcılarla ilgili kanunlar, Bölge Adliye Mahkemeleri Kanunu vesaire. Dolayısıyla, burada, bizim, övünmemiz gereken bir şey var ya da alkışlamamız gereken bir şey var, o da, bu yasaları, bu temel yasaları yaparken, kendi hukukçularımızla ve kendi bilim adamlarımızla yapmamızdır. Çünkü, cumhuriyet tarihinde, ilk, bu temel kanunlar alınırken, bunlar iktibasla alınmıştı; ama, bu süreçlerde, bu üç yıllık süreç içerisinde, bu kanunlar, bu temel kanunlar, kendi bilim adamlarımızla beraber yapmış ve çıkarmış olduğumuz temel yasalardır.

Değerli arkadaşlar, yargının diğer bir sorunu da, fizikî mekânlar ve donanımların, Batı standartlarına kavuşturulması gereğidir. Bu açıdan, Türkiye'nin ihtiyacı büyük ölçüde değerlendirilmiştir ve giderilmiştir. Ülkenin dört bir yanında yeni adliye sarayları yapılmakta, projeler üretilmekte. Bakınız, kendi yöremden bir örnek vermek istiyorum; Türkiye'nin en doğusu, en sınır ilçesi Doğubeyazıt İlçemiz, bu yıl, yeni bir adliye sarayına kavuşmuştur. Diğer ilçelerimiz -Patnos gibi, Ağrı Merkez gibi, bunların da yeni adliye saraylarına kavuşması- önümüzdeki yıllarda da bunlar planlanmaktadır. Bunun için uğraş veren Adalet Bakanımıza, gerçekten, burada teşekkürlerimizi sunmak istiyorum.

Diğer bir husus, yargının diğer bir sorunu da personel açığıdır. Yetişmiş ve yardımcı personel açığı hâlâ devam etmektedir. Nitelikli personel, sadece hâkim ve savcılar değildir elbette; bunlarla beraber, yardımcı personel, mübaşirler ya da zabıt kâtipleri ve diğer personel açığı da yine mevcut ve devam etmektedir. Bunun için, yardımcı personeli yetiştiren, özellikle meslek liselerinin sayısını da artırmamız gerekiyordu. Ancak, biz bir şey görüyoruz ki… Bu meslek liseleriyle ilgili de bir şey söylemek istiyorum; çünkü, 28 Şubat süreciyle beraber, sadece ve sadece, bir imam-hatip liselerinin kapatılması ya da burada eğitim, öğretim gören öğrencilerin yükseköğrenimlerinin yapılmaması sebebiyle, bütün meslek liseleri kapatılmaya maruz bırakıldı. Bu konuda, iş çevrelerine bakıyorsunuz, onların da, kalifiye eleman alma açısından, bu ihtiyaç açısından birçok şikâyetleri vardır. Bu açıdan, diyorum ki, bu süreç 28 Şubatla başladı; ama, şu anda bu Parlamentonun da bir görevi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyolcu, lütfen konuşmanızı tamamlayın.

HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - … bu vebalin altından kalkması gerekiyor; çünkü, millet bize hesap soracak, iktidar ve muhalefete; aynı zamanda, tarih de bu konuda bizden hesap soracaktır.

AHMET ERSİN (İzmir) - Meslek liselerini kim kapattı?!

HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Evet; işte, yargının sorunları hukuk fakültelerinden başlar, meslek liselerinden başlar. Meslek öncesi eğitim ve meslekiçi eğitimin üstün düzeye çıkarılması gerekmekte bu manada. Adalet Akademisi üstün eğitim ve öğretim verecek duruma getirilmeli, Avrupa hukukunu daha iyi takip edebilmek için yeterli sayıda yargıç ve cumhuriyet savcısı, lisan öğrenme ve kendisini yetiştirme olanakları bulunmalı.

Sayın milletvekilleri, bir ülkenin ve toplumun sorunlarını sıralamada, yargı birinci sırada yer almalı. Bu, nitelikli yasa itibariyle, bu, imkân donanım itibariyle böyledir. Bakınız, Avrupa Birliğine giriş ve müzakere sürecinde yargı, vereceği bir kararla Türkiye'nin itibarını yükseltebileceği gibi, Türkiye'yi tartışmalı bir hale de getirebilir. Yargının, bugün böyle tarihî sorumlulukla da karşı karşıya olduğunu belirtmek gerekir.

Yargı, kararlarında adil ve tarafsız olmalıdır. Hani, kral sormuştur; işte, bahçıvana, bir bahçesini almak için. Bedava bahçesini almak isteyince, bu kişi buna karşı çıkmıştır "veremem" demiştir. Kral da demiş ki, ben bunu senden zorla satın alabilirim. O da demiş ki "ben, seni, Berlin'deki yargıçlara şikâyet ederim" demiştir. Bu noktada, yargının güven vermesi lazım. Yani, bizde de haksızlığa uğrayanın… Eğer ki, bir haksızlık yapana, biz de gider, seni hâkime şikâyet edebilirim güvencesine acaba sahip miyiz değil miyiz, bunu da ayriyeten düşünmemiz lazım. Yoksa, istediğin yere beni şikâyet edebilirsiniz ya da diğer bir şekilde, efendim "avukat tutma, hâkim tut" gibi şeklinde mi acaba; bunlar da ayrıyeten üzerinde düşünmemiz gereken bir konudur.

Değerli arkadaşlar, nitelikli yasa gereği, bana göre, yeni bir anayasanın da yapılması lazım; çünkü, 61 ve 82 Anayasaları, bunlar, darbe ürünü tepki Anayasalarıdır. Dolayısıyla, bu Meclisin bu tablosu, ikili partili bir tabloya sahip olan Meclisin bu şansını kullanarak, yeni bir anayasayı ortaya koymaları lazım.

Değerli milletvekilleri, bir şey daha belirtmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Sayın Başkanım, son cümlem. Toparlayacağım…

BAŞKAN - Sayın Özyolcu, lütfen, son cümlenizi alayım.

Arkadaşlar, önceden söyledim; konuşmalarınızı ona göre ayarlayınız.

Lütfen, son cümlenizi alayım.

Buyurun.

HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Sayın Başkanım, hemen bitiriyorum.

Yargılama birliği ve adil yargılama hakkı açısından Anayasa Mahkemesine verilen Yüce Divan yetkisinin, kanımca, bundan alıp Yargıtaya verilmesi lazım. Neden diyeceksiniz; çünkü, buradaki yargılama ceza yargılamasıdır, ceza yargılaması yapacak hâkimler de ceza hâkimleri olması lazım, hukukçu olmaları lazım ve yine, bu adil yargılama açısından da iki dereceli bir yargılamanın olması lazım. Bakıyorsunuz ki, Anayasa Mahkemesi yapısına ve üyelerine, bu şartların mevcut olmadığını görüyoruz.

BAŞKAN - Sayın Özyolcu, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım, bitiriyorum… Hakikaten bitiriyorum…

Şimdi, buradaki hâkimlere bakıyorsunuz, ya hukukçu değiller ya da hukukçu olanları ceza hâkimi değiller. Dolayısıyla, bu Yüce Divan yetkisini bu yargılama birliği ve adil yargılama hakkı açısından bundan alıp Yargıtaya vermemiz lazım ve beraberinde… Şimdi, Yüce Divan bir tutuklama kararı verse, bunun itiraz mercii var mı yok mu ya da bunların temyiz mercii var mı  yok mu? Ceza yargılamasında temyiz ve merci olmayan bir ceza yargılamasının olması düşünülemez diye düşünüyorum. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin varlığı veya olması gerekiyor mu gerekmiyor mu; bunu da tartışabiliriz. Neden; çünkü, bazı modern ülkelere bakıyorsun, mesela Fransa'ya, Anayasa Mahkemesi yoktur; orada Anayasa Konseyi var. Amerika'ya bakıyorsun, Federal Yüksek Mahkeme var; ama, Anayasa gereği, bu, yüksek mahkeme değildir.

AHMET ERSİN (İzmir) - Bunlar sizin grubunuzun görüşleri mi?!

BAŞKAN - Sayın Özyolcu, bu, çok akademik bir tartışma; çok tartışıyor bunu Yargıtay, Anayasa  Mahkemesi… Lütfen efendim…

HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım. Tamam.

Evet, değerli arkadaşlar… Açıkçası Sayın Başkanım, ben sözlerimi bitirmeden… Bitirmek de istiyorum, bağlamak istiyorum; ancak, zaman yetmiyor.

BAŞKAN - Sayın Özyolcu, ikinci sürenizi doldurdunuz. Bakın, ilk defa sizin zamanınızda 1 dakikalık süreyi bugün aştık, ilk defa… Lütfen, istirham ediyorum, sözünüzü tamamlayın; çünkü, bu tartışmalar akademik; yıllardır yapılıyor. Yargıtayın açılışında, diğer yerlerde hep duyduk bunları; neticelendiremeyiz bunları  yani.

HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Peki Sayın Başkanım.

Bu bütçe vesilesiyle bir daha bu kürsüde de tartışmakta yarar var diye düşündüm. Onun için, özellikle Yargıtayı da konuştuğumuz için, bu Yargıtayla da ilgili bir konudur; onun için, bunları dile getirdim burada.

Peki, teşekkür ediyorum.

Ben, sözlerimi, hem yarıda kalmakla beraber, bütün bu duygu ve düşüncelerle, ben de 2006 yılı bütçesinin Adalet Bakanlığımıza, Yargıtayımıza ve Türkiye'ye hayırlı ve uğurlu olmasını istiyorum ve dolayısıyla, bu düşüncelerle de hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, Sayın Halil Özyolcu'yla birlikte AK Parti adına grup konuşmaları tamamlanmıştır.

Şimdi, şahsı adına, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali Bulut.

Sayın Bulut, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı ve Yargıtay Başkanlığı bütçesi hakkında şahsî görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partimiz, hukuku, korkutmanın ve cezalandırmanın değil, adaleti sağlamının aracı olarak görmektedir ve bu parti programımızda belirtildiği üzere, amacımız, toplumumuzu suçun azaldığı, korkunun olmadığı bir barış toplumu haline getirmektir. İhtilafları çıkmadan önlemek amacıyla, koruyucu hukuk uygulamaları ve hukukî konularla ilgili danışmanlık hizmetlerinin geliştirilip sosyal hizmet olarak halkımıza sunma amacı vardır.

Adalet sisteminin işleyişi konusunda hukuk devleti ilkesiyle tam uyumlu bir görüntü verdiğimizi söylememiz mümkün değildir. Yavaş işleyen bir adalet sistemi, adalete olan güven duygusunu da zedelemektedir. Ülkemizde adalet hizmetlerinin aksamasının temelinde, bütçeden bu hizmetlere ayrılan payın yetersizliği, yargılama sürecinin yavaş işlemesi, mevzuatın çok geniş olması, yargılama mevzuatının çağdaş gelişmelere uygun olarak yenilenmemesi, teknik altyapı eksiklikleri, personel yetersizliği gibi sebepler sıralanabilir.

Bu dönemde, yani, bizim bu dönemimizde mevzuatın geliştirilmesi ve yenilenmesi konusunda pek çok değişiklik yapılmasına rağmen, yine de eksikliğimiz çoktur. Geciken adaletin adalet olmayacağından hareketle, yargı sistemindeki eksikliklerin giderilmesi için, genel bütçeden adalet hizmetlerine ayrılan payın verilen hizmetleri karşılayacak oranda yükseltilmesi gerekmektedir.

2006 yılı için Adalet Bakanlığına ayrılan tahmini gider bütçesi 1 771 982 Yeni Türk Lirası olup, toplam bütçe içerisinden aldığı pay yüzde 1 civarındadır. Elbette bu yeterli görülemez.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığının görevleri kanunlarda öngörülen her derece ve türdeki adalet kurumlarını planlamak, kurmak ve idarî görevleri yönünden gözetim ve denetimini yapmak ve geliştirmek; adalet hizmetlerinde adil, hızlı, etkin ve en az giderle sonuç almayı sağlayacak tüm yasal değişikliğin gerçekleştirilmesi; yargı güvencesi ilkelerinin eksiksiz uygulanması; suç örgütleriyle etkili ve kararlı bir biçimde mücadele edilmesi; yargı teşkilatının yeniden yapılandırılması; vatandaş ile idare arasındaki uyuşmazlıkların azaltılması; insan haklarının çağdaş, evrensel ölçülere uygun bir anlayışla korunması ve geliştirilmesi olarak özetlenebilir.

Bugün adlî hizmetler, Adalet Bakanlığı verilerine göre, 949 binada yerine getirilmektedir. Bu binaların hepsinin adalete yaraşır şartları taşıdığı söylenemez. Adaletin zamanında ve hızlı bir şekilde tesisi ve mahkemelerin görevlerini gereği gibi yapabilmesi için yeteri sayıda personel ve fizikî imkânların sağlanması gerekmektedir. Bu kapsamda, yeterli adliye binaları tesis edilmeli, ceza ve tutukevleri çağın şartlarına uygun hale getirilmeli ve yargının esaslı unsuru olan hâkim ve cumhuriyet savcıları ile adliye personellerinin yeterli sayıda istihdamı sağlanmalıdır.

Bu konuda, Sayın Bakanımızın ve Bakanlığın değerli bürokratlarının büyük gayretlerini görüyor ve bundan dolayı da kendilerini kutluyorum. Hakikaten yerel özellikler de dikkate alınarak, orijinal projelerle modern adliye sarayları planlanıp inşa edilmektedir. Bunlardan biri de, bizim dönemimizde, Pazarcık Adliyemizin inşaatına başlandı ve 2005 yılı içinde de hizmete açıldı, gayet de güzel oldu; ancak, Kahramanmaraş merkez adliyesi ile Göksun ve Afşin adliye saraylarının da bir an önce başlanıp bitirilmesini, Sayın Bakanımızdan ve bakanlık bürokratlarından istirham ediyoruz, arz ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, Adalet Bakanlığının verilerine göre, halihazırda toplam 14 683 hâkim ve cumhuriyet savcısı kadrosunun 8 875'i dolu olup, 5 808 hâkim ve cumhuriyet savcısı kadrosu boş bulunmaktadır.

Türkiye, adalet ve yargıda da Avrupa Birliği kriterlerini tutturmak zorundadır. Hükümetimiz döneminde kurulmuş bulunan bölge adliye mahkemeleri, yargı sistemimizde olması gereken bir mekanizmadır; fakat, kanunun çıkarılmış olmasına rağmen bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçirilemediğini de görüyoruz.

Türkiye'de toplam hâkim ve savcı sayısı yukarıda da belirttiğim gibi   8 875 iken, Türkiye ile benzer nüfusa sahip Almanya'da 26 000, İngiltere'de ise 36 000 civarındadır. Demek ki, adaletin AB standartlarında yerine getirilebilmesi için hâkim ve savcı sayısını bu miktara çıkarmamız gerekmektedir. Halen, 36 676 adliye personeli kadrosundan 10 252'si boştur; bu durum, adalet hizmetlerinin işleyişinde aksaklıklara ve gecikmelere de sebep olmaktadır.

Diğer yandan gerek Yargıtayın gerekse ceza, hukuk ve idarî mahkemelerin iş yüküne baktığımızda altından kalkılması güç bir durumla karşı karşıya kaldıkları görülmektedir. 2003 yılı verilerine göre, ceza mahkemelerine açılan dava sayısı toplam 2 820 000 civarında, hukuk mahkemelerine ise açılan dava sayısı 1 347 000 ve idarî mahkemelerine açılan dava sayısı ise 300 632 olarak gerçekleşmiştir.

Yargıtayın 2004 yılı verilerine göre iş yüküne baktığımızda hukuk dairelere gelen dava sayısı 320 515; bunların, 270 595'i görüşülerek karara bağlanmış, 64 000'i ise bir  sonraki yıla aktarılmıştır. Ceza dairelerine ise, yine bu yıl gelen dava sayısı 195 000; bunların, 139 000'i karara bağlanmış, 189 000'i ise bir sonraki yıla aktarılmıştır.

Aslında Yargıtayın aslî görevi içtihat mahkemesi olması ve bütün mahkemelerde kanunların aynı şekilde uygulanmasının sağlanmasıdır.  Bu kadar iş yükü baskısı altında olan Yargıtayın içtihat mahkemesi olma fonksiyonunu yerine getirmesi elbette ki düşünülemez; bu sebepten olacak ki, Yargıtayın, maalesef, birbirini nakzeden, çelişkili kararlar verebildiği görülmektedir. Hatta, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2005 yılı içinde Şevket Eygi ve Selahattin Aydar davalarıyla ilgili olarak kısa aralıklarla verdiği birbirinin tam zıttı kararlar, bunun en tipik örnekleridir. Bu bakımdan, Yargıtayın iş yükünün azaltılarak, tamamen içtihat mahkemesi haline dönüşmesi için bir an önce bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçirilmesi gerekmektedir. Bu sebeple, Sayın Bakanımızın, hem mevcut hâkim ve savcı açığının hem de bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesi halinde meydana gelecek açığın kapatılması için yeterince hâkim ve savcı adayını bir an önce göreve başlatması gerektiğini vurgulamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insan hak ve özgürlükleri üzerinde geniş tasarruf yetkileri olan hâkim ve savcılarımızın çok iyi yetişmiş, mesleğin gerektirdiği onur ve tarafsızlık ilkesini içten benimsemiş ve adalet duygusuna ulaşmış olmaları gerekir. Çağın gerektirdiği evrensel hukuk ilkelerini özümsemiş, fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür yargıçlar, temel hak ve özgürlüklerin olduğu kadar, hukuk düzenimizin de teminatıdır. Bu sebeple, hâkim ve savcı adaylarının daha iyi şartlarda yetiştirilmesi için 2003 yılında çıkarılan kanunla Türkiye Adalet Akademisi faaliyete geçirilmiştir. Oysa, örneğin Almanya Hâkim Akademisi 1968'de, Fransa Hâkimlik Mesleği Millî Okulu 1958 yılında, Japonya'da ise Adalet Eğitim ve Araştırma Enstitüsü 1947 yılında kurulmuştur. Bu konuda da, demek ki geç kalmış bulunmaktayız.

Değerli milletvekilleri, demokrasinin hukuk yoluyla varlık kazandığı demokratik hukuk devletinde hukukun evrensel ilkelerine saygı, hak arama yollarının açık tutulması, kanun önünde eşitlik, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması, devletin hukuka bağlılığının güvence altına alınması temel değerlerdir. Yargının itibarı, devletin ve milletin de itibarıdır. Yargıya yönelik sarf edilen fikir, görüş ve beyanlar, yargıya olan güven ve saygının daha çok artması içindir. Elbette, karar sürecini etkileyecek girişimler değil; ama, adalet mekanizmasına yardımcı olacak, doğru karar sürecine destek olacak bilgi ve belgelerin mahkemelerle paylaşılması, bu maksatla yapılan araştırmaları, Türk Milleti adına yargı yetkisini kullanan yargının problemlerine çözüm üretmesi bakımından faydalı gelişmeler olarak görmek mümkündür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, adalet hizmetlerinin adil, hızlı, etkin ve en az giderle sonuçlanması, adalet hizmetlerinin toplum nezdinde güven sağlaması için, kısaca, yargının ihtiyaçlarının giderilmesi, tüm adliye binalarının adalete yakışır hale getirilmesi, hâkim ve savcı kadrolarının Avrupa Birliği standartlarına çıkarılması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bulut, 2 dakikalık süre içinde konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET ALİ BULUT (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

…adliye personelinin boş olan kadrosunun tamamlanması, öncelikle ve ivedilikle de adalet personeline ek tazminat ödenmesine dair kanun tasarısının yasalaşması gerekir diye düşünüyorum.

2006 yılı bütçesinin, öncelikle yargı camiasına, milletimize ve ülkemize hayırlı olması dileğiyle, hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bulut.

Şahsı adına, aleyhinde, Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Boztaş; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET BOZTAŞ (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının Adalet Bakanlığı bütçesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; sizleri, yargı mensuplarını ve televizyonları başında bizleri izleyen vatandaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti, Anayasamızın 2 nci maddesinde belirtildiği üzere, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Hukuk devletinin anlamı, yargıya ve yargı mensuplarına verdiğimiz değerle pekişmektedir. Bütçeden ayrılan paya ve çözüm bekleyen sorunlara baktığımızda ise, yargının ve yargı mensuplarının sorunları çözülmediği gibi, artarak devam edeceği gözükmektedir. Mevcut hükümet, yargının içinde bulunduğu sorunları anlamamış gözükmektedir. 2006 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısında, Adalet Bakanlığının bütçedeki payı yüzde 1 civarındadır.

Değerli arkadaşlarım, yargı, sav, savunma ve yargıç ayağı üzerine oturmuş bir kurumdur. Az önce, buraya çıkmadan önce, bir baro temsilcisi arkadaşım, telefonla ulaşıp, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu gereğince zorunlu müdafi olarak görevlendirilen avukatlara ekim ayından bu tarafa ödeme yapılmadığını, bunun da, avukat camiasında sorunlarla boğuşan avukatların, ekstradan, bir de, zorunlu alması gereken, kanundan doğan haklarını da alamadığını, isyan edercesine dile getirmişti.

Çok değerli arkadaşlarım, her seferinde bunlar konuşulur, yargının içinde bulunduğu sorunlar dile getirilir; ama, avukat camiası, her seferinde üvey evlat muamelesine tabi tutulur, bir taraftan serbest çalışan avukatların sorunları, bir taraftan kamu avukatlarının sorunları görmezlikten gelinir. Bir yığın sorunları olmasına rağmen, devasa sorunları olmasına rağmen, çözüm konusunda herhangi bir gayret sarf edilmediğini bugüne kadar gözlemledik.

Değerli arkadaşlarım, bu bütçeyle, ne yargının ne de yargı mensuplarının sorunlarına bir çözüm getirmek mümkün olmadığı gibi, yargının fizikî şartlarını düzeltmek de mümkün olmayacaktır. Gerek Yargıtay gerekse diğer yargı alanlarında görev yapan yargı mensupları, en olumsuz koşullarda, özveriyle görevlerini sürdürmeye çalışmaktadırlar. Yargıtayın iş yükü her yıl artarak devam etmektedir. Mevcut hükümetin bugüne kadar izlediği, sosyal yönü gözardı edilen ve tüccar siyaset anlayışıyla izlediği ekonomik politikalar, işsizliğin, yoksulluğun ve yolsuzlukların artmasına sebep olmuştur. Bu durum, suç işleme oranlarını da hızla artırmaktadır. Gerek suç oranlarındaki artışın gerekse yeni yapılan köklü yasal değişikliklerin dava dosyası sayılarını artıracağı kuvvetle muhtemeldir. Bu, yargıda ve dolayısıyla da Yargıtayda görev yapan başkan, üye, hâkim ve savcıların, zor koşullarda yaptıkları özverili çalışma yükünü daha da ağırlaştıracaktır.

Değerli milletvekilleri, süratli ve doğru gerçekleştirilmesi gereken bir adalet... Geciken adalet, bizatihi, adaletsizliğin ta kendisidir; ancak, davaların gecikmesinin tek nedeni hâkimler değildir; fizikî şartlar ve iş yoğunluğu da bu durumun temel nedenlerindendir. Yargı binalarını ve özellikle de Yargıtayın dışa açılan yüzü ve asıl işlev alanı olan duruşma salonlarını, içinde bulunduğu olumsuz koşullardan kurtararak Avrupa standartları ölçüsüne ve çağdaş bir görünüme taşımamız gerekmektedir. Bugün, Yargıtay, üç ayrı yerde, beş bloktan oluşan dağınık bir alanda, kısıtlı bütçe ve personel olanaklarıyla hizmet vermeye çalışmaktadır.

Devlet dairelerimizin içinde en yoğun ve en ağır iş yükü altında, zor koşullarda çalışan, buna karşılık, hakkı olan maaş ve sosyal hakları, özlük haklarını elde edemeyen adliye personelinin kadro sıkıntısını gidermek ve maaşlarında işgücüyle orantılı iyileştirmeyi sağlamak zorundayız; ancak, bu bütçeyle bu zorlukları aşmak mümkün görünmemektedir.

Değerli arkadaşlarım, burada, AKP Grubu adına konuşan konuşmacı arkadaşlarımızdan bazıları da, ne kadar modern cezaevleri yaptıklarıyla övündüler. Gönül istiyor ki, cezaevlerine hiç kimse düşmesin. Cezaevleriyle övüneceğimize, eğitim yuvalarıyla övünmemiz gerekir. Sosyal politikalarımızdan hızla uzaklaştığımız Türkiye'de, insanlarımızın sokakta aç ve açıkta kaldığını düşünmeden, işsizlik oranının her geçen gün arttığı bir Türkiye'de, suç işleme oranları da artmaktadır. Cezaevlerini ne kadar modern hale getirdiğimizle övünmek yerine, onları yapalım, kader mahkûmları diye baktığımız o insanlar cezaevlerine düştüğünde, çağdaş bir cezaevinde cezalarını çekmelerini sağlayalım; ancak, onların cezaevlerine düşmesini önleyecek tedbirleri de, sosyal devlet anlayışı içerisinde almamız gerekir. İşin bu boyutu, ciddî anlamda gözardı edilmiştir.

Çok değerli arkadaşlarım, içinde bulunduğu sıkıntı, sadece fizikî şartlardan, maaş ve sosyal haklardan kaynaklanmamaktadır; en az onlar kadar önemli hâkim bağımsızlığı ve teminatı gelmektedir. Anayasada da belirtildiği gibi, yargı bağımsızlığı hukuk devleti için en temel unsurdur. Yargı bağımsızlığının temel koşulu hâkim teminatıdır. Gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse Anayasamızda, bağımsız ve tarafsız mahkemelerin varlığı adil yargılanma için temel koşul olarak görülmektedir. Hâkim, yürütme organlarına karşı bağımsız olmalıdır. Hâkim bağımsızlığı, aynı zamanda, yargılananlar için adil yargılanma hakkının güvencesidir. Bağımsız, tarafsız, adil ve hızlı işleyen bir yargı, sosyal barışın, güven ve huzurun teminatı olduğu kadar, devletin de varlık nedenidir.

Bağımsız ve tarafsız bir yargıdan söz edilebilmesi, hâkim ve savcıların soruşturmalarında bağımsız kurulların yetkili olmasını zorunlu kılar. Bağımsız kurullar, hâkim ve savcılar yönünden yürütme organına karşı güvence oluşturur. Anayasanın 144 üncü maddesi "hâkim ve savcıları denetleme görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma, Adalet Bakanlığının izni ile adalet müfettişleri tarafından yapılır" demektedir. Yargının tam bağımsız olabilmesi için yeni bir düzenlemeye ihtiyaç vardır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlı teftiş kurulu oluşturulmalı, hâkim ve savcıların denetimi, haklarında soruşturma yapılması, kurulun izniyle, kurul müfettişleri tarafından yapılmalıdır.

Hâkim ve savcıların mülakatlarının Adalet Bakanlığı bürokratlarınca yapılması, yargı bağımsızlığına gölge düşüren bir başka düzenlemedir. Bu durumun da acilen düzeltilmesi gerekmektedir.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, son dönemde yaşadığımız olaylar yargı bağımsızlığının önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Az önce burada, benden önce konuşan, AKP Grubu adına konuşan çok değerli sözcü arkadaşlarım birkaç olaya girdikleri için, ben de burada bu olaylara, kenarından da olsa, girmeyi gerekli görüyorum.

Değerli arkadaşlar, Anayasanın 138/3 üncü maddesi uyarınca, görülmekte olan bir dava hakkında yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili olarak soru sorulması ve görüşme yapılması yasaklanmıştır. Bu yasak, hâkim ve savcılara rahat çalışma ortamı sağlamak amacıyla, Anayasaya, kanunlara, adalet duygusuna uygun, hür vicdanıyla karar vermesini sağlamak adına konmuştur; ancak, kararın içeriğine girmeksizin, temel insan hak ve özgürlüklerini korumak, adil yargılamaya uygun davranma konusunda azamî gayret sarf etmek, hâkim arkadaşlarımızın aslî görevi olmalıdır.

Bugün, gündeme oturmuş olan iki dava var. Bunlardan bir tanesi, Van'da yaşanan, hepimizin yüreğini burkan bir olay; Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörünün başına gelenler, Genel Sekreter Yardımcısının aynı anlamda cezaevinde bulunduğu sırada hayatını kaybetmiş olması. Bir taraftan, bu olayla ilgili olarak garip çelişkilerin yaşandığını sizlerle paylaşmak isterim.

Bir tanesi de, en son gündeme gelen Orhan Pamuk davasıdır. Orhan Pamuk davasıyla ilgili Adalet Bakanlığından gönderilen yazıya yanıt gelmediğinden bahisle, Adalet Bakanlığı tarafından gönderilmesi gereken bir yazı gelmediği için, Orhan Pamuk'la ilgili dava durdurulmuştur; ancak, aynı içerikte olmasına rağmen -aynı ülkede aynı kanunlar var, aynı yargıçlar var; fakat- Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın'a ilişkin yargılamada ise, Anayasanın 129 uncu maddesi ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa rağmen, Yükseköğretim Kuruluna gönderilmemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET FEHMİ UYANIK (Diyarbakır) - Orhan Pamuk'ta hırsızlık yoktur.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Siz, hükmünüzü peşinen verdiniz galiba.

BAŞKAN - Sayın Boztaş, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Yapılan tutuklamanın neticesinde, uygulamayı içine sindiremeyen Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı, Adalet Bakanlığının sorumluluğundaki cezaevinde yaşamına son vermiştir.  Çağdaş bir hukuk anlayışını egemen kılmaya çalışan her insanın vicdanını sızlatması gereken bir olaydır.

Bir değerli arkadaşım "Orhan Pamuk hırsızlıktan yargılanmıyor" diyor. Biz, davaların içeriğiyle ilgili fikir yürütmüyoruz. Bugün, burada, Anayasanın 129 uncu maddesi…

YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - O da hakâret ediyor.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - İzin verirseniz anlatayım.

…şunu amirdir: "Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idarî merciin iznine bağlıdır." Burada, rektör hakkında böyle bir izin aranmamıştır. Orhan Pamuk'un ya da rektörün işlediği suçlarla ilgili bir yorum getirmiyorum; ancak, iki olayda birbiriyle çarpışan, birbiriyle çelişen iki ayrı uygulama, hukuk devleti kavramıyla bağdaşmıyor. Bugün, çağdaş Türkiye Cumhuriyetini hukuk devletiyle yoğurmamız gereken bir ortamda, bu çelişkiyi, hiçbir milletvekili arkadaşımızın şu ya da bu düşünceyle içine sindiriyor gözükmesini kabul etmemiz mümkün değil.

YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - Orhan Pamuk şov yapıyor, kendini tanıtmak istiyor.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - O ayrı.  Parlamenter sistemde bizim aslî görevimiz nedir?

Çok değerli arkadaşlarım, bugün, bu çelişkileri ben yadırgamıyorum. Zira, bir ulemaya danışma fikrini ortaya atan bir Başbakanın olduğu bir hükümette, bu olayların herkes tarafından içine sindirilmesi çok kolay olabilir.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Ulema ne demek?! Bir bilene danışmak...

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Ama, Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri olarak, biz, bunları içimize sindiremeyiz.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Kime danışacağız?

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Ulemalarla değil, Parlamentonun çıkardığı yasalarla yönetilen bir Türkiye istiyoruz çünkü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Bir bilene danışacağız.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Nereden çıkarıyorsun?.. Sana bu tarz konuşmak yakışmıyor.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

Sayın Boztaş, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Böyle konuşmak yakışıyor mu?

BAŞKAN - Sayın Boztaş, süreniz doluyor, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - Muz cumhuriyeti değil Türkiye.

BAŞKAN - Sayın Boztaş, son 1 dakikalık sürenizi açacağım ve ondan sonra mikrofon kendiliğinden kapanacak. Lütfen, teşekkür konuşmanızı yapar mısınız.

Buyurun.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, bizim Cumhuriyet Halk Partililer olarak bu kürsüden dile getirdiğimiz olaylar, sizin yaptığınız olaylardır. Eğer, bizim söylediklerimizden rahatsız oluyorsanız, bizim burada söylediklerimizden yapmamaya gayret sarf edin, kaçının.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Rahatsız değiliz.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Az önce, AKP Grubu adına konuşan bir değerli arkadaşım, mahkemelerin bağımsızlığından, tarafsızlığından ne anladığını burada dile getirdi; anayasa mahkemelerinin gerekirse kaldırılabileceğini...

Bunu, Meclis Başkanı da, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Meclis Başkanı da kısmen dile getirmişti. Yolsuzluklarla ilgili bir konu gündeme geldiğinde, görüşmeler sırasında, Sayın Başbakan, adalete güvenmeyebileceği anlamına gelen sözcükler sarf etmişti. Çok değerli arkadaşlarım… (AK Parti sıralarından gürültüler)

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Niyet okuyorsun! Fal bakıp niyet okuyorsun; ne diyelim size!

YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - Orhan Pamuk'u savunma.

BAŞKAN - Sayın Baştopçu, lütfen…

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Okumuyoruz.

Bunlar, sizin tarafınızdan dile getirilen hadiselerdir. Rahatsız olacağınız şeyleri yapmazsanız, biz de, burada bunları dile getirmek zorunda kalmayız.

BAŞKAN - Peki... Sağ olun.

Sayın Boztaş, teşekkür konuşmanızı yapar mısınız.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkürler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Peki... Sağ olun. Sayın milletvekilleri, gruplar ve şahısları adına yapılan konuşmalar sona ermiştir.

Hükümet adına, Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek.

Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet Bakanlığı bütçesi vesilesiyle burada görüşlerini ifade eden çok değerli arkadaşlarıma, sözlerimin başında, hassaten teşekkür etmek istiyorum.

Burada dile getirilen hususlar -katılırız ya da katılmayız- kısmen doğru, kısmen yanlış da olabilir; ama, hepsi iyi niyetle dile getirilmiş olan hususlardır. Belki bir kısmı eksik bilgilere dayanmaktadır. Bu bilgileri, burada, huzurlarınızda vermek suretiyle, doğru bir kanaate ulaşabilmek açısından bir görev ifa edeceğiz. Onun için, dile getirilen hususlar, benim bakımımdan, önemle üzerinde durulan, durulması gereken konulardır.

Hepimiz biliyoruz ve inanıyoruz ki, bir demokratik ülkede alternatifi olmayan kurumların başında yargı gelmektedir; çünkü, yargı, bir ülkenin geleceğidir. Yargı olmadan, toplumda huzuru, barışı, hak ve özgürlükleri teminat altına almak da mümkün değil. Yargının ne kadar önemli olduğunu burada uzun uzun anlatıp vaktinizi almaya gerek görmüyorum; çünkü, yargı adına, hukuk devleti adına, yargı bağımsızlığı adına bu ülkede çok şey söylenmiştir. Bu sözler esas itibariyle doğrudur. Eksik olan, bunların gereği yeterince yapılmamıştır. Biz de, zaten, Hükümet olarak, olabildiğince, eldeki imkânlar ölçüsünde, bunların gereğini yerine getirmeye gayret ediyoruz.

Hiç şüphesiz, yargının itibarı, en fazla üzerinde durulan, tartışılan ve bizim de üzerinde durmamız gereken bir konu. Elbette, kurumlar eleştirilebilir, eleştiri herkesin hakkıdır; ama, bu eleştirilerin hududunu, dozunu iyi belirlemek lazım. Kurumların yıpratılmış olması bu ülkede çok ciddî sorunlara sebebiyet verir. O nedenle, son zamanlarda, yargı adına, yargıyla ilgili konuşmaların biraz dozunun kaçtığını, yargının bu anlamda sessiz kalmasının bu suçlamaları kabul ettiği gibi bir sonuca varılmaması gerektiğini, yargının bazı tartışmalar karşısında bir şey söylememiş olmasının hukuka saygının gereği olduğunu burada ifade etmek istiyorum; ama, müsaade ederseniz, bir tespiti de yapmamız gerekir. Şimdi, burada sıkça vurgu yapılıyor; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda Adalet Bakanının bulunmasından, müsteşarın katılmasından tutun, yargı bağımsızlığına, hâkim teminatına varıncaya kadar, arkadaşlarımız burada görüşlerini dile getirdiler, dışarıda da bu konular dile geliyor.

Acaba, bu mahkemelerin bağımsızlığı, yargının bağımsızlığı, hâkim teminatı niçindir? Bütün demokratik ülkelerde, yargının bağımsız olması, hâkimlerin -Türkiye'de savcıları da buna dahil ediyoruz, başka ülkelerde savcılık belki farklı statüdedir; ama, bizde savcılık da hâkim statüsünde olduğu için, bunların- teminat altına alınmasının en önemli sebebi, önüne gelen ihtilaflarda, herhangi bir tesir altında kalmaksızın, hukuka, yasalara, dosyadaki delil durumuna ve vicdanî kanaatine göre karar vermesini temin etmek içindir. Eğer bunu temin edebiliyorsak, mesele yok; ama, bunu temin etmek sadece yasal düzenlemelerden ibaret kalmıyor.

Bakınız, belki de mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkim teminatıyla ilgili en özgün, en önemli düzenlemeler, bizim 138 inci maddemizde var. Şimdi bu 138 inci maddeyi, son günlerdeki tartışmalara da bu anlamda cevap teşkil etmesi açısından ifade etmek istiyorum.

"Mahkemelerin Bağımsızlığı

Madde 138.- Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.

Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.

Görüşmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz."

Şimdi, bu cümleler o kadar açık ve net ki... Şimdi, bu kadar açık hükümler karşısında, bu ülkede iki aydır olup bitenlere bir bakın.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Türkiye'de herhangi bir ihtilaf yargının önüne geldiği zaman, dava açılıp açılmaması o konuda, doğrudan doğruya yargı yetkisiyle ilgilidir; tutuklama veya tahliye kararı, doğrudan doğruya yargı yetkisinin kullanılmasıyla alakalıdır; o davayla ilgili olup, mahkûmiyet kararı verilmesi ya da beraat kararı verilmesi, doğrudan doğruya yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgilidir. Eğer bunlar yargı yetkisinin kullanılması değilse, o zaman nedir yargı yetkisinin kullanılması? Birilerinin gelip bunları izah etmesi lazım; ama, son zamanlarda, herkes, belli davalar sebebiyle, kendisini hâkimin, savcının yerine koydu, beraat ettirdi, mahkûm ettirdi, sanıkları buldu. O kadar çok olaylar oldu ki şu son iki ay içerisinde... O zaman, biz, burada... Bugün ben düşünüyorum Adalet Bakanı olarak; eğer bu böyle olacaksa, daha dosyalar bilinmeden, içeriğinde ne var bilinmeden hükümler verilecek, sanıklar mahkûm haline getirilecek, tahliyeler gerçekleşecek, mahkûmiyetler gerçekleşecekse, gerçekten Adalet Bakanlığının bütçesine ne gerek var, hâkime, savcıya ne gerek var, yargı teşkilatına ne gerek var! Maşallah, herkes, her mesleğin mensubu kendisiyle ilgili aklamayı yapıyor, mahkûmiyetleri yapıyor, kararları da veriyor, geriye dönük olarak da, yargıya, bunları onaylarsa yargı görevini yapmış oluyor, bunların gereğini yapmazsa ya da onlar gibi bir karar vermezse yargı gereğini yapmamış oluyor.

Şimdi, bakınız, bu çelişkileri her gün yaşıyoruz. Bir olay oluyor, bravo yargıya, hukuk dersi verdi, demokrasi dersi verdi; ertesi gün, tu kaka, böyle yargı olmaz... Ee, böyle değerlendirme de olmaz!

 Şimdi, bakınız, bu, yargının işine müdahale boyutu, konusu, giderek Türkiye hudutlarını da aşıyor, önüne gelen, Avrupa Birliği makamlarından, dosyayı bilmeden, alelusul, yarım yamalak bilgilerle, Türkiye'deki yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili beyanlarda bulunuyor.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bravo.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Şimdi, bir dava açılıyor, iki gün içerisinde karar verilsin isteniyor.

Değerli arkadaşlarım, suçta kullanılan bir tabancanın otomatik mi, yarı otomatik mi olduğuna Belçika yargısı iki senedir karar veremedi, iki senedir!.. Filanca davada, bugün savcılık davayı açmış, ertesi gün karar verilsin isteniyor.

Arkadaş, onlarınki yargıysa, bizimki de yargıdır; bizimki müstemleke yargısı değil. Bizim yargıçlarımız, savcılarımız, müstemleke savcısı, müstemleke yargıcı değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yabancılara bu anlamda çanak tutarak Türkiye'nin yargı yetkisini kullanmasına müdahaleye hiç kimsenin imkân vermemesi gerekir. Yargının hatası olmaz mı?..

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Siz imkân verdiniz, başkası değil; ama, siz imkân verdiniz.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Şimdi, Orhan Bey, benim âdetim değildir. Biz, sizinle, yukarıda, bunları hep konuşuyoruz. Bakınız, ben, burada, siyasî bir konuşma yapmıyorum. Biz bunları vermiyoruz. Şimdi, dinleyeceksin, ona göre... Gelirsen, bunu her yerde de tartışırız. Ben, gayet açık ve net, bazı şeyleri bilerek konuşuyorum.

Tabiatıyla, yargı da hata yapar, her kurum gibi hata yapar, her kurum gibi hata yapar… Biz, yargının bu noktadaki hatasını ne savunuruz ne de onu örtbas etmek gibi bir niyetin içerisine gireriz; çünkü, bu, bizatihi yargıya en büyük kötülük olur. Onun için, dedim ki: Yargı bağımsızlığını, hâkim teminatını sağlamak, yargıya itibarı sağlamak, hem bizim görevimizdir, bunun gereğini yapmalıyız hem de bu görevi yapan hâkim ve savcılarımız yaptıkları görevin ne kadar kutsî olduğunu, özellikle, şu geçtiğimiz süreç içerisinde, herkesin gözünün yargı üzerinde olduğunu bilerek, o dikkat içerisinde, o hassasiyet içerisinde çaba göstermeleri lazım, kararlarını ona göre vermeleri lazım. Bilmeleri lazım ki, yaptıkları her iş, Türkiye'de tartışma konusu olabilecektir bundan sonra; ama, ne olursa olsun, bunu bir eleştiri hududu içerisinde tutarak değerlendirmek ayrıdır; ama, bu ülkenin içişlerine müdahale edecek tarzda, bu işleri bu noktaya getirmek daha farklı bir olaydır.

Şimdi, Türkiye'nin, o ülkelerden istediği teröristler var. Bizim hukukumuza göre bunlar teröristtir ya da o suçtan yargılanıyor. Biz diyoruz ki: Bunu verin; bak iki tane, üç tane kişiyi öldürmüş; kendisine iş veren kişiyi öldürmüş, oradaki masum sekreteri öldürmüş; bunu verin bize. Şimdi, bakın, her celsede zafer işaretleri yaparak, bunlar o mahkemelerde boy gösteriyorlar. Peki, tartışılan konu ne; suçta kullanılan silah, orada, üzerinde taşıdığı silah otomatik miydi, yarı otomatik miydi? Bizim burada hayatını kaybeden insanlar oranın yargısı için bir anlam ifade etmiyor ve bunun kararının verilmesi için iki sene geçti ve halen temyiz safhasında, ne karar verilecek bilemiyoruz, muhtemelen de olumsuz karar verecekler; yani, Türkiye'ye iadesi noktasında karar vermeyecekler. "Verin bunu" diyoruz; her platformda bunları dile getiriyoruz.

Bir başka ülkeden... "Terör örgütünün yöneticisi, Türkiye'de pek çok kanlı eylemin teşvikcisi, karar vericisi durumunda olan falanca kişiyi bize iade edin" diyoruz, "yargı bağımsızdır, biz karışamayız…" Peki, sizin yaptığınız ne şimdi;  yargının işine karışmanın ötesinde, yargı yetkisinin kullanılmasına karışmanın ötesinde ne anlam ifade ediyor?

Bu ülkede, yargı bağımsızlığı adına çok şey söylendi, çok büyük laflar edildi; ama, son iki aydan beri yaşanan olayları yargı bağımsızlığıyla bağdaştırmak mümkün değil, yargıyla bağdaştırmak, yargının işleviyle bağdaştırmak mümkün değil. Herkes konuşuyor; ama, bu dönemde konuşması gerekenler de, maalesef, susuyor. O da, bir başka calibi dikkat husustur.

SALİH KAPUSUZ (Ankara)- Sadece konuşmuyor, baskı da yapıyor.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla)- Evet, şimdi, bunu, yeri gelmişken bu vesileyle ifade etmek isterim.

Tabiatıyla, yargı, yaptığı yargılama işinde bir hata yapıyorsa, bunu düzeltmenin yolu yine yargı yolundandır; mitinglerle, protestolarla, eylemlerle değil, yargı yolundan gidilecektir. Onun içindir ki, Ceza Muhakemesi Yasasında itiraz yolları var, kanun yolları var, olağanüstü kanun yolları var. Bu da olmuyorsa, İnsan Hakları Mahkemesi gibi birden fazla süreç var. Bunların hepsini kullanmak mümkün; ama, şimdi öyle bir noktaya getirildi ki, terazinin bir tarafına yargı oturtuldu, öbür tarafına başka kesimler oturtuldu, birisi vicdandan, insaftan yana, yargı ise insafsızlığı, kanunsuzluğu, kuralsızlığı vesaireyi temsil eder noktaya getirilmeye çalışılıyor. Bu doğru değildir. Bu yargı hepimizin yargısıdır. Eksiğini kendisi düzeltecektir. Biz ona yardımcı olacağız. Bununla ilgili düzenlemeleri yapacağız, bu süreci çalıştıracağız. O nedenle, yargıyı, bu anlamda, olduğundan çok daha fazla hırpalamak, bu devlete, bu topluma çok büyük zarar verir, bunun sıkıntısını hep beraber çekeriz.

Bakınız, eğer devletin kurumlarını çalışamaz, işleyemez, işletilemez hale getirirsek, bu Anayasada düzenlenmiş olan hakları ve özgürlükleri kullanmamız da mümkün olmaz, teminat altına almamız da mümkün olmaz. Buna özellikle dikkat etmemiz gerektiğini bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

Tabiatıyla, yargının sorunları var. Bu sorunların eğer bir dönemde, bir defada çözülmesi mümkün olsaydı zaten şimdiye kadar bunları herkes çözerdi; ama, şunu iddia ediyorum, çok açık ve net iddia ediyorum: Yargı bugün dünden daha iyidir; yarın bugünden daha iyi olacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi birçok hâkim ve savcımız Anadolu'nun ücra köşelerinde bunları dinliyorlar, bunları görüyorlar. Doğubeyazıt'tan Bodrum'a, Marmaris'e, Lüleburgaz'dan Mardin'e, Diyarbakır'a varıncaya kadar Türkiye fizikî mekânlar itibariyle bir şantiyeye dönmüştür. Bunu herkes biliyor. Mesela, biraz evvel konuşan değerli arkadaşımızın memleketinde şu an 2 tane, 3 tane adliyeyi bitirdik, bitirmek üzereyiz. Bunlardan bir tanesi geçmiş dönemde yapılamıyordu. Şu an bizim üç sene içerisinde yargı alanında yaptığımız yatırımlar, geriye dönük yirmi yılın, otuz yılın yatırımından çok daha fazladır, bunu da iddia ediyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Belki, Türkiye'de şuna karşı çıkılamadı; ilk defa, bu anlamda, yargı bağımsızlığı adına, buna karşı çıkan da bizleriz. Dikkat ederseniz, yargı teşkilatları büyük ölçüde hükümet konaklarının içerisindedir. Bu, Türkiye'de adaletin, yargı bağımsızlığının anlaşılabilmesi, toplum açısından algılanabilmesi açısından çok önemli bir eksiklik olarak ortaya çıkmaktadır; çünkü, bakınız bu hükümet konaklarına, yürütmeye en mutena yerler ayrılmıştır; valinin odası deniz manzaralıdır, hukuk işleri müdürünün odası deniz manzaralıdır… Bunları küçümsediğimden değil, bunların da hepsi devletin organlarıdır, kamu görevlileridir, hepsi de saygıdeğer işler yapıyorlar; ama, yargıya gelince, ilave bir yük vagonu gibi, kuzeye bakan yerler, zemin katlar, en olumsuz yerler yargıya ayrılmıştır. Bugüne kadar da, sadece senede bir defa bunları konuşmanın ötesinde kimse bir adım atmamıştır.

Biz, artık, şu gün geldiğimiz nokta itibariyle -bunu herkes biliyor- fizikî mekân noktasında belli bir çıta koyduk ve bu çıtayı bugün yakaladık. Önümüzdeki iki sene içerisinde göreceksiniz, her gün bir ihale yaparak -bugün Konya'nın ihalesi yapıldı, yarın Eskişehir'in ihalesi yapılıyor, yarın; hep de büyük ihaleler; Manisası, Antalyası dahil olmak üzere -il bazında hepsini teker teker belli bir noktaya getiriyoruz. İnşallah, en büyük proje İstanbul içindir. Bugün Devlet Planlamadan onayı çıktıysa, Anadolu yakasını büyük ölçüde rahatlatacak, Türkiye'nin en büyük kapalı alan projesi, yaklaşık 300 000 metrekare; 250-300 trilyona mal olacak bir projeyi, biz, ihaleye çıkarmış olacağız. Arkasından da, inşallah, önümüzdeki yılın belli bir tarihinde, inanıyoruz ki, Avrupa yakası için de böyle bir projeyi gerçekleştirmiş olacağız.

Bununla mesele tabiatıyla bitmiyor, yargının başkaca da sorunları var; ama, sorunları tekrar ederek günü kapatmak yerine, her gün çözerek, her gün bu sorunları küçülterek, azaltarak geleceğe yürümek lazım. Bu noktada da, müsaade ederseniz şunu söyleyeyim: Başkaları, hukukun üstünlüğünün, yargının bağımsızlığının, hâkim teminatının, yargının öneminin lafını etti, işini biz yapıyoruz; evet, işini biz yapıyoruz, işini biz yapıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu ülkede uzun süre görev yapanların kendi vilayetlerinde bile bir adliye binası yoktu, adalet sarayı yoktu, onları dahi biz yapıyoruz bugün. Çünkü, onlar için, adalet hizmetleri, seçim kazandıran hizmetler değildi. Ben hep ifade ettim, bugün bir defa daha ifade ediyorum; adalet hizmeti, hiçbir iktidara seçim kazandırmaz. Bir yere, 20 trilyon, 30 trilyonluk bina yapacaksınız, vallahi o bina, vatandaş bakımından ne ölçüde değerlendirilir onu bilemem; ama, 30 trilyonu özel idareye verseniz, o ilin içme suyu problemi de ortadan kalkar, yol problemi de. Ama, biz şuna inanıyoruz: Her şey, her karar, her yatırım seçim için önemli değil. Yargı, yargıya verilen önem, Türkiye'nin geleceği için önemlidir. Belki seçimi kazandırır ya da kazandırmaz; ama, ülkenin geleceğini teminat altına alır. Biz, bu inançla, bu anlayışla, olabildiğince, sizlerin de katkısıyla, bunları gerçekleştirmeye çalıştık.

Değerli arkadaşlarım, Adalet Bakanlığı olarak, sadece fizikî mekân, bilgisayar vesaire, bunların üzerinde durmuyoruz. Bugün, Türkiye'de, bilgisayarı olmayan hiçbir hâkim ve savcımız yoktur. Devlet örgütü içerisinde de, teknolojiyle bu kadar yüz yüze gelmiş ve bu imkâna kavuşmuş bir başka devlet örgütü de yoktur. Artık, değil hâkim ve savcılarımıza, stajyerlerimize dahi biz bunları temin etmeye çalıştık, çalışıyoruz; kurayı çekip tayin edildiği yere giderken, eline de, mutlaka bir dizüstü bilgisayarı verip gönderiyoruz. Bunlar, şu iki üç sene içerisinde olan hadiseler.

Tabiatıyla, bundan evvel yapılan çalışmalar da var. Ben, siyasî hayatımda, hiçbir zaman, benden evvel yapılmış bir işi görmezlikten gelmedim, bunu çok doğru da bulmuyorum. Hepimiz, hangi hükümet olursa olsun, herkes imkân ölçüsünde, gücü yettiğince bu ülkeye hizmet etmeye çalışıyor. Bizden evvelkiler de, ister yasal bazda, ister kurumsal bazda, isterse imkân olarak, bu yargıya bir şey verebilmenin gayreti ve çabası içerisinde olmuşlardır; onlara da, ister bakan olarak, ister bakanlık bürokrasisi olarak, emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

Ama, bir şey daha var bakınız: Şu üç yıllık dönemde, Türkiye'nin, 1963, hatta bir bakıma 1959'dan beri yürütülen bir devlet politikası var; Avrupa Birliğiyle beraber olmak, Avrupa çatısı altında yer alabilmek. Bu bir devlet politikasıdır; tek başına iktidarların veya koalisyonların, hepsinin hedefi bu olmuştur, bu noktada da belli ölçüde katkılar sağlanmıştır; ama, hepimiz biliyoruz ki, bugün Türkiye, eğer Avrupa Birliği konusunda bir statü değişikliğine geldiyse, bir sınıf atladıysa, lig atladıysa, ikinci ligden birinci lige çıkma noktasında önemli bir ivme yakaladıysa, ümit ediyorum ve takdir ediyorsunuzdur ki, şu üç yıllık parlamento çalışması içerisinde, en çok yasa gönderen Bakanlık biziz, bizim Bakanlığımızdır. Ondan sonra, bu tasarılar üzerinde Adalet Komisyonumuz çok büyük gayret sarf etmiştir, çok büyük çaba sarf etmiştir. Yine bazı yasalar açısından, Plan ve Bütçe Komisyonumuz ve Anayasa Komisyonumuz da önemli katkı sağladı ve sizlerin de teker teker ve gruplar olarak katkınızla, bugün Türkiye, müzakere sürecini başlatmıştır, 7 konuda tarama sürecini bitirmiştir ve 2006 içerisinde bu süreci de tamamlayacak yeni bir safhaya, yeni bir merhaleye gelmiş olacaktır. Bu da, Adalet Bakanlığının şu iki üç sene içerisinde yaptığı en önemli hususların başında gelmektedir. Hatta, bu iki üç sene içerisinde yaptığımız bazı düzenlemeler var ki, bunlardan bir tanesi, iki tanesi dahi, bu ülkede dört yıllık iktidar döneminde yapılamamış olan reformlardır.

Hiç şüphesiz, bu kadar köklü değişikliğin, köklü yasal düzenlemelerin olduğu bir yerde, yargının, zaman zaman, bu değişiklikleri özümsemede, bu değişiklikleri hayata ve önündeki ihtilaflara uygulamada eksiklikleri, aksaklıkları olabilecek. Bunun için de demokratik sabır gerekir, bunun için biraz tahammül gerekir. Hiçbir yerde, bir gecede davalar bitmiyor.

Bakınız, şu yaşadığımız tartışmalara baktığınızda, bu kadar, bir bardak suda fırtına koparılmasaydı, fırsatçılık yapılmasaydı, bu davalar üzerinden siyaset yapılmasaydı, muhalefet yapılmasaydı -muhalefeti kastetmiyorum; Meclis içerisindeki muhalefeti kesinlikle kastetmiyorum- başka türlü hesaplarla bu meseleye yaklaşım söz konusu olmasaydı ve dosyanın içeriği bilinerek bu meseleye bakılabilseydi, bugünkü sıkıntılar hiç de olmazdı. Bu konuyu gündeme getiren iktidar değil. Bu konuyu sizler de getirmediniz. Filanca yerde bir konuşma, bir mülakat basın tarafından gündeme geliyor. Bu konuyla ilgili, önümüzdeki günlerde, incelemeyi yaptırıyoruz. Teferruatlı bir açıklamayı da, kamuoyunun doğru bilgi sahibi olması açısından, kimi kendi vicdanında yargılayacaksa ona imkân verme açısından teferruatlı bir açıklamayı da biz burada yapacağız veya dışarıda yapacağız, bu çatı altında yapacağız.

Şimdi, konuyu gündeme getiren sizler değilsiniz, bizler değiliz. Yazılıp çizilmelerden sonra bir kısım insanlar, Türkiye'nin muhtelif yerlerinden, muhtelif savcılıklara başvurmuşlar. İki noktada takipsizlik kararı var, iki cumhuriyet savcılığı takipsizlik kararı vermiş. Sanki, bu takipsizlik kararlarını veren bu ülkenin yargısı değil, bu ülkenin savcıları değilmiş gibi, o iki takipsizlik kararı yok farz edilerek, taa Brüksellerden açıklama yapılıyor. Yahu burada iki tane karar var; bir tanesi "Basın Kanunu açısından zamanaşımı dolmuş" diyor, bundan dolayı takipsizlik kararı veriyor; öbürü, gerekli savunmayı da aldıktan, Bakanlığa da sorduktan sonra, Bakanlık bu konudaki cevabını verdikten sonra "bu eleştiri hududu içerisinde kalıyor, kalmaktadır; bundan dolayı dava açmaya gerek yoktur" diyor, takipsizlik kararı veriyor. Bunu da veren bu ülkenin yargısıdır, bu ülkenin savcılarıdır. Bir başka yerde de bir başka vatandaş grubunun açtığı dava sebebiyle bugün tartışılan konu gündeme geliyor. Bize tekrar sormuş mahkeme, bugün sabah 09.00; 9'a 20 kala geldi. Arkadaşlarımızı çağırdık. Ayrıca, üniversitelerden de bu konuda uzman olan insanları,  çok değişik üniversitelerden, fakültelerden bilim adamlarımızı da bu konuda davet ediyoruz, bunların da görüşlerini alıyoruz; ama, arkadaşlarımızın şunu bilmesinde fayda var; Bakınız, Adalet Bakanlığı bu konuda bir gecikmeye maruz kaldığı için -bugün gelinen nokta hangi noktaysa, nasıl değerlendiriyorsak- bize atfedilebilecek bir ihmal burada söz konusu değil; çünkü, dava 30 Haziranda açılıyorsa, biz, zaten 8 Haziran 2005 tarihi itibariyle  demişiz ki, bakınız, 1 Haziranda yeni yasalar yürürlüğe giriyor. Aynı yazıyı İstanbul Başsavcılığının açtığı soruşturmaya da vermişiz; yani, takipsizlikle sonuçlanan, "eleştiri hududu içerisinde kalıyor" denilen karara mesnet teşkil eden soruşturma açısından da demişiz ki… O yazı bize 31 Mayıs akşamı gelmiş, 31 Mayıs günü; ertesi gün, 1 Haziranda yeni Ceza Yasası, Ceza Muhakemesi Yasası yürürlüğe giriyor. Arkadaşlarımız incelemişler ve hemencecik diyorlar ki: Bu bir usulî hükümdür -mealen söylüyorum- usul hükmüdür; yeni yasaya göre, yeni düzenlemelere göre, bu tip suçlardan dolayı artık Adalet Bakanlığı izni gerekmiyor; siz bakın, gereği neyse onu takdir edin diyoruz. Cevap vermeyerek işin uzaması, işin bu noktaya gelmesi diye, bizim, bir arzumuz, bir beklentimiz asla söz konusu olamaz. Mahkeme neden dolayı tekrar ihtiyaç duymuş bu yazı varken, bu yazıyı cevaben göndermiş olmamıza rağmen?

Tabiatıyla, dosya gelmiştir; şimdi bakacağız, inceleyeceğiz, verilmesi gereken cevap neyse onu da vereceğiz. İşi askıda bırakmayız; çünkü, bu işten istifade etmek isteyen fırsatçılar var, bir bardak suda fırtına koparmak isteyenler var. Onlara fırsat vermemek adına, ama, yargı sürecinin de kafasına gözüne vurarak değil, kendi usulü çerçevesinde yapıldığını hesaba katarak, herkesin bu noktada bir demokratik sabır, bir demokratik anlayışı göstermesini, özellikle, ben, buradan rica ediyorum.

Tabiatıyla, yargıyla ilgili olarak, zaman zaman, basında yazılar çıkıyor, haberler çıkıyor, değerlendirmeler çıkıyor. Sizi temin ederim, biz, bunların hepsini dikkate alıyoruz, hepsini dikkate alıyoruz. Eğer bir konu bizim Bakanlık olarak, Bakan olarak yetki alanımıza giriyorsa, onunla ilgili önce inceleme başlatıyoruz; çünkü, yazılan birkısım bilgiler eksik olabiliyor. Eksik bilgiye dayalı, kamuoyunda yanlış kanaatler oluşuyor. O oluşuma meydan vermemek adına da, acaba, bu işin aslı nedir, esası nedir diye, önce inceleme başlatıyoruz. Aksi halde, bu ülkede hâkim ve savcılar soruşturmalardan başını alamaz. Aşağıda duruşma yapacak, yukarıda müfettişlere hesap verecek. O zaman, bu yargı, bu işin içerisinden çıkamaz. Yerli yersiz de hâkimi, savcıyı soruşturmalarla bezdirmenin doğru olmadığı kanaatini taşıyorum ve üç yıldır da bu tecrübeyi yaşıyoruz; ama, yazılan çizilen önemliyse, onu önemsiyoruz, onunla ilgili bir inceleme başlatıyoruz.

Mesela şu zamanaşımı konusuyla ilgili bir arkadaşımızın dile getirdiği; 5.12.2005 gün ve 51112 sayıyla biz bu zamanaşımı olayını sormuşuz, basında çıktığı için, önemli bulunduğu için. Nedir burada; evvela bunu soruyoruz, bilgi alıyoruz, eğer, burada, bu kararları verenlerin hukukî bir sorumluluğu varsa, tabiatıyla bunun gereğini yapma adına da bundan sonraki işlemi başlatacağız; ama, ben şunu da biliyorum: Hatırlarsınız, daha geçen sene bu zamanaşımı konusu, Türkiye'de en çok suiistimal edilen konuların başında geliyor, en çok suiistimal edilen; çünkü, hep biliyoruz ki, birkısım hazırlık soruşturmalarını doğrudan doğruya savcılarımız yapmıyor; eğer kamu görevlileri işin içerisine girdiyse, bu soruşturmalar o ilgili bakanlıklarda vesairelerde yapılıyor veya o kurumun kendi yasasındaki usullere göre yapılıyor.

Şimdi, bizim bildiğimiz bazı dosyalar sebebiyle, dört sene on ay bekletilip, onbir ay bekletilip, zamanaşımının dolmasına bir ay kala bu dosyaların yargının önüne gönderildiğini gördük. Şimdi, bir ay içerisinde, zamanaşımının dolmasına bir ay kalmış, savcının onu araştırması, sanıkları bulması, ifadesini alması ve ona uygun bir iddianame tanzim etmesi âdeta imkânsızdır ya da gelişigüzel bir iddianame tanzim edilerek dava açılacaktır; sonuçta da, uzun yargılamalardan, uzun masraflardan sonra kişi beraat edecektir veya zamanaşımı sebebiyle mahkeme o kişiyle ilgili vermesi gereken kararı veremeyecektir. Bunu dikkate almak suretiyle, o tarih itibariyle, ben, bütün savcılıklara bu zamanaşımı konusuna dikkat çekerek, bu konuda hassas olunması gerektiğini bir bakan olarak da ifade etmeye çalıştım.

Şimdi, burada, üzerinde durmamız gereken husus şu: Bakınız, konuşmaların önemli bir kısmında, Adalet Bakanından bu işlere müdahale etmesi, bu işlerle ilgili karar vermesi, bu işlerle ilgili cevap vermesi, bu işlerle ilgili işlem yapması isteniyor. Peki, buna karşılık söylenen ne; adalete siyaset karışmasın. Şimdi, bir taraftan "yargının siyasetle ilişkisini keselim" deniliyor, öbür tarafta bir siyasî kişi olan Adalet Bakanını, şunu niye yapmadın, bununla ilgili niye karar vermedin, şunu neden yapmadın... Bu çelişkiyi en çok Avrupa Birliği yaşıyor.

Şimdi, ilerleme raporuna bakarsanız, bu söylediğim konuyla ilgili olarak önemli tespitleri var. Önümüzdeki tarama süreci içerisinde, müzakere süreci içerisinde, yargının tam bağımsız olması adına, şunlar, şunlar, şunlar olmasın diyor; ama, somut bir davaya geldiği zaman, hükümetten, adaletten, Adalet Bakanından, bu konulara müdahale edip bu konuyla ilgili karar vermesi isteniyor. Biz bunları yaşadık. İkili görüşmelerimizde -bunlar  tutanaklarda var- nezaket hudutları içerisinde biz bunları ikaz ettik; hatta, tam tersi bazen bu ölçüye kaçırırcasına da, evsahipliğimizin gereği olan gösterdiğimiz misafirperverliği lütfen yanlış anlamayın, kusura bakmayın, yargının işine müdahale etmeyin demişizdir; bunun da kaç tane örnekleri vardır. Gayet açık. "Filancalar niye tutuklu, niye tahliye etmiyorsunuz?.." Biz bunları yaşadık. "Falanca niye tutuklu, niye tahliye etmiyorsunuz?.." Cezaevlerinin önüne varıncaya kadar protestolar yapıldı. Altında yatan ne; bunları tahliye ettirin. Kim tahliye ettirecek; Adalet Bakanı mı; cezaevinin anahtarı bende mi; olması doğru mu?! Bu kararı verecek Türk yargısıdır.

Bakın, demin misallerini verdim; dört sene, beş sene, birkısım işlere karışmış olduğu iddia edilen kişileri istiyoruz. O mahkeme, bu mahkeme, dört  sene, beş sene, o ülkenin mahkemelerinde top geziyor. En sonunda bir gecede bir ilham geliveriyor "sabahleyin gelin alın" deyiveriyorlar. Hani, bu iş bu kadar kolay idiyse, bu kararı verecek idiyseniz, dört senedir niye top gezdirdiniz; niye o mahkeme, niye bu mahkeme?!

Bakınız şimdi Roj TV, terör örgütüne resmen destek veriyor. Gayet açık ve nettir. Şimdi Med TV İngiltere'de kapatılıyor -Almanların televizyonu- Fransa'da kapatılıyor teröre destek verdiği için, sabahtan akşama terörle mücadelede işbirliği toplantıları yapıyoruz; ama, halen Roj TV'yi kapatmama adına "benim yetkim yok, benim haberim yok; biz bu işe karışmayız, ötekine karışmayız..." Ama, Türkiye'deki somut bir davaya gelince, her türlü saygı ölçüsünü aşarcasına ve Türkiye'nin kurumlarını, en başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere, hiçbir zaman hak etmediği birkısım uygun olmayan ifadelerle, Türk yargısının işine karışma gayreti içerisinde oluyorlar. Eğer bu yaptığınız doğruysa, o zaman ilerleme raporunda yazdıklarınızın tümü yanlıştır. Evet, tümü yanlıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Tabiatıyla biz Avrupa Birliğine girmeyi arzu ediyoruz, bunun için de bu çatı altında çok önemli yasaları yaptık; ama, çifte standarda hiçbir zaman razı olmayacağımızı da herkesin iyi bilmesi lazım. Hukuk her yerde aynı uygulanacak. Brüksel'de de aynı, Paris'te de aynı, Ankara'da da aynı şekilde uygulanırsa, bu Birliğin bir anlamı vardır. Eğer, orada farklı, burada farklı, işimize gelince metreyle ölçeceksek, işimize gelince arşınla ölçeceksek, o zaman bu Avrupa Birliği benim inandığım değerleri de temsil etmiyor demektir.

O nedenle, bir şeyi daha burada yeri gelmişken ifade edelim. Adalet Komisyonundaki arkadaşlarımız…

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Bakan, bir an önce ilerleme raporunun gereğini de yapmamız gerekiyor yalnız.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Yapacağız, yapacağız. Neyi, nasıl yapacağımızı, birlikte yapacağız.

Şimdi, yeri gelmişken, Adalet Komisyonundaki arkadaşlarımız biliyor, orada zaman zaman bunları gündeme gelen tasarılar sebebiyle konuşuyoruz; ama, Değerli Genel Kurul üyelerimizin bilgi sahibi olması, bizi dinleyen vatandaşlarımızın bu anlamda bilgi sahibi olması adına bir konuya da açıklık getirmemiz lazım. O da şu: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu meselesidir.

Şimdi, Türkiye'de yargının tek problemi o, siyasallaşma buradan oluyor düşüncesiyle -Sayın Cumhurbaşkanımızın burada yaptığı konuşmada da var, 2 nci sayfada- Adalet Bakanı ve Müsteşarı bu kuruldan çıksın... Eyvallah, çıkması gerekiyorsa çıkar. Buna bir itirazımız yok da; ama, fotoğrafı doğru görmek lazım, doğru okumak lazım. Şimdi, 1980 öncesi, Kurulda, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda, Adalet Bakanı da yoktu, Müsteşarı da yoktu; ama, tutanaklar var, açın bakın; durup dururken, o sistem çok iyi işliyordu da, her şey dört dörtlük de, hiçbir sıkıntı yoktu da bugünkü sisteme geçilmedi ki. O sistemin de kendine göre sıkıntıları oldu, çok iyi işlemedi; işlemediği için, sonra bugünkü sisteme geldi. Bugünkü sistem iyi işliyor mu; bunun da kendi içerisinde aksaklıkları var. Onları da müsaade ederseniz söyleyeceğim; ama, burada bir şeye dikkat etmemiz lazım. Bakınız, burada deniliyor ki: "Keza bir şikâyet konusu daha vardı, bu da 1961 Anayasasıyla kurulmuş olan Yüksek Hâkimler Kurulu. Fonksiyonunu iyi bir şekilde yerine getirememişti, birçok şikâyetler vardı, birçok huzursuzluklar, tedirginlikler vardı. Bunların hepsinin halledilmesi için" diye başlayan, burada görüşmeler olmuş. Demek ki, 1980 öncesi de bakanın ve müsteşarın olmadığı kurulda da işler iyi gitmiyordu. Eğer bugün bundan dolayı iyi gitmiyor diyorsak, o zaman da iyi gitmiyordu.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Etik değil.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Ama, burada bir yaklaşım var; ona dikkatinizi çekmek istiyorum. Şimdi, nedense, sık sık darbelere muhatap olduğumuzdan mıdır nedendir, kendi mesleğini kötüleyen, kendi yaptığı işi kötüleyen bir zümre haline geldik. Bakınız, bu ülkede en büyük sıkıntıyı siyasetçi çeker; yeri gelir idama da gider. Her türlü işi yaparsınız, her gün buraya onbinlerce insan gelir, binlerce insan gelir, bunlarla ilgili, görevimiz gereği, hiç yüksünmeden, gece gündüz koştururuz; ama, tu kaka yapılmak gerektiğinde en evvel siyasetçi. Şimdi, buraya nasıl geldik, neden geldik; bunda bizim biraz hatamız var. Hani onun için dedim ki, demiri çürüten biraz kendi pasıdır. Biz, kendi kendimizi tükettik; iktidar-muhalefet dalaşıyla, ben iyiyim sen kötüsün dalaşıyla, bir defa, siyaseti, siyaset kurumunu, yaptığımız yanlışlar da var şüphesiz, yüzüne bakılamaz hale geldik. Sanki bu ülkede herkes dürüst, herkes görevini dört dörtlük yapıyor, bütün haksızlığı, hukuksuzluğu, yolsuzluğu yapan bu kurummuş gibi, siyaseti ve siyasetçiyi sokağa çıkamaz hale getirdik ve sonuçta da şu oldu: Siyasetçiler her şeyi berbat eder, biz düzeltiriz.

Şimdi, bu Anayasadaki birkısım hükümler bu mantıkla hazırlanmışlardır; ne olur ne olmaz, bu siyasetçiye bu imkânları bırakmayalım, bunlar her şeyi berbat eder, her şeyi yanlış yapar... Değil arkadaşlar; bu ülkede, filanca mesleğin mensupları ne kadar dürüstse, biz de o kadar dürüstüz; filanca mesleğin mensupları görevini ne kadar liyakatle yapıyorsa, biz de o kadar yapıyoruz; çünkü, biz, bir ortalamayız; bu toplumun ne en iyileriyiz ne de en kötüleriyiz. Gelin, bu noktada bir birleşelim. Ondan sonra da siyasetçi burada kalsın mı kalmasın mı veya falanca kurumda...

Şimdi, Adalet Komisyonunda bir nebze, Plan ve Bütçe Komisyonunda da ifade etmeye çalıştım; şu hâkimler ve savcılarla ilgili olarak, başka ülkelerde; şimdi, Avrupa Birliği diyoruz ya, Avrupa Birliğini birçok noktada; şimdi, bakınız, birkaç tane ülkeden size okuyacağım.

Fransa: Fransa, tabiatıyla, bizim bakımımızdan, en fazla üzerinde önemle durulması gereken bir ülke. Niye; üniter devlet demişiz, birçok kurumu oradan almışız, birçok aydınımız orada yetişmiş, 1982 Anayasası da büyük ölçüde Fransız Anayasasından önemli kurumlar, önemli ilkeler almış. Dolayısıyla, bu kurul, büyük ölçüde oraya benzetilmiş, Fransa'ya. Şimdi, Kurulun Başkanı Cumhurbaşkanı -bir partiye dayalı olarak seçilir Cumhurbaşkanı- Başkan Yardımcısı Adalet Bakanı. 16 üyeli Yüksek Yargı Konseyinin 6 üyesi kürsü hâkimliğinden, 6 üyesi savcılardan, 1 üyesi Millet Meclisinden, 1 üye Senatodan seçilen üyelerden oluşur. Bakın, Senatonun ve Meclisin seçtiği, milletvekillerinin seçtiği üyeler var orada. Biz, bir tek bakanı çıkarmaya çalışıyoruz, orada bunlar var. Peki, hâkimlik mesleğine kabulleri kim veriyor? Orada da, ilkönce staj için alıyorlar, sonra "siz hâkim olabilirsiniz" diyorlar. Kim veriyor; 5'i asıl, 2'si yedek üyeden oluşan komisyon yapar, komisyona 2 üyeyi Adalet Bakanlığı, 2 üyeyi Millî Hâkimlik Okulu, 1 üyeyi Danıştay, 1 üyeyi Yargıtay Başsavcısı, 1 üyeyi de Yargıtay Başkanı seçer. Yani, Hâkimlik Okulu Müdürünü ise, yine Adalet Bakanı yargıçlık mesleğinden seçer.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Biz de öyle yapalım…

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Demek ki, eğer, siyaset karışıyor diyorsak, yargıçlık okulundan seçilen de, bir siyasetçinin tayin ettiği kişi seçecek.

Şimdi, İsveç'e geçiyoruz: İsveç Yüksek Yargı Konseyi, hükümet tarafından atanan 6 hâkim. Hükümet… Parlamento değil, hükümet…2 parlamenter, 2 de sendika temsilcisi ve 1 genel müdürden oluşuyor İsveç'te.

İngiltere: Hadi, biraz farklı sistem. 25 000'i bulan sulh hâkimleri ile diğer hâkimleri Adalet Bakanı atar. Ne kurulu var ne şusu var ne busu var.

Almanya: Eyalet sistemi; Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamı Parlamento tarafından seçilir, tamamı.

Şimdi, hiç dahlimiz olmayan, bu hükümetin, benim mensup olduğum partinin dahli olmadan, Anayasa Mahkemesi, kendisinin hazırladığı bir taslakta "5 tane üye de Parlamentodan seçilsin" dedi, biz, buna karşı çıktık. Böyle bir şey olur mu?! Bir Parlamento, kendi yetkisini… Bakın, Almanya'da tamamını seçiyor. Haa, şu söylenebilirdi: Eğer, 5 kişi seçilecekse, 3'ünü iktidardan, 2'sini muhalefetten seçelim denilebilirdi veya başka türlü formüller bulunurdu; ama "seçim işini Parlamento yaparsa, kötü yapar" tarzındaki bir mantığa bir ders verilmiş olurdu. (AK Parti sıralarından alkışlar) Tam tersi bir anlayışla; biz kötü yaparız, siz iyi yaparsınız…

Şimdi, Avusturya: Hâkimler, hükümetin teklifi üzerine, Federal Başkan ya da Adalet Bakanınca atanır.

Belçika: Hâkimler, istinaf mahkemesi başkan ve üyeleri hükümet tarafından sunulacak 2 aday arasından Kral tarafından seçilir. Yargıtay üyeleri Kral tarafından atanır. Belçika'da, Yüksek Yargı Konseyi üyelerini Adalet Bakanı atar.

İspanya: Hâkimlerin mesleğe kabul, atanma ve disiplin işlerinde yetkili Yargı Konseyi Kral tarafından atanan, 12'si hâkim ve savcılardan, 8'i Temsilciler Meclisi ve Senatonun önermesiyle olur; orada da, Parlamento, yani siyasîler...

İsterseniz listeyi uzatabilirim; ama, yorucu bir çalışma yaptınız, çok fazla söylemiyorum, burada hepsinin var, Polonya'nın var, Portekiz'in var, İtalya'nın var, Hollanda'nın var, Danimarka'nın var, her taraftan var; ama, şunu bilmemiz lazım, şuna bu ülkede artık son vermemiz lazım...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Partizanlığa!..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Bugün biz iktidarız, yarın bir başkası olabilir; ama, siyasetçi yaparsa…

MEHMET SOYDAN (Hatay) - İyi yapar…

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - … kötü yapar, başkaları yaparsa iyi yapar; siyasetçi yaparsa, siyaset sokar; başkaları olursa, objektif karar verir. Arkadaşlar, bir gerçeği kabul etmemiz lazım; bugün, siyaset kurumu olarak, çoğumuz, başkalarından artakalan siyaseti yapıyoruz, size de çok fazla siyaset alanı kalmıyor. Bunu anlayabildiğimiz an, bunu gerçekten anlayabildiğimiz an, bu ülkede demokrasi kökleşmiş olacak. (AK Parti sıralarından alkışlar) Onun için, benim, şahsımla ilgili hiçbir endişem yok, gayet net ve açık söylüyorum; olabildiğince, bu görevde objektif davranmaya da gayret ediyorum, hakka, hukuka riayet etmeye gayret ediyorum; çünkü, biri bir yere gelecek diye, vicdanen kendimi sorumlu tutacağım bir yanlışı yapmamaya elimden geldiği kadar gayret ediyorum; ama, bilelim ki, dünyada insan varsa, problem de vardır. Sistemleri, mümkün olduğu kadar objektif kurallara bağlamamız lazım.

Arkadaşlarımızın birisinin haklı olarak söylediği bir husus var; Yargıtay üyeliğine seçim. Evet, bugün, Yargıtay üyeliğine seçim noktasında, şahsen, benim de isyan ettiğim, doğru bulmadığım; bunu kuruldaki arkadaşlarımız da bilir, Bakanlık bürokratları da bilir… İstedik ki, bununla ilgili düzenlemeyi Yargıtayın kendisi yapsın. Çünkü, ben, hükümet olarak karıştığımda, yargının işine karışmış gibi olur. Ben de, hem bugünkü Sayın Başkanımızdan hem bundan evvelki Sayın Başkanımızdan rica ettim. Çünkü, istinaf mahkemeleriyle ilgili, bölge adliye mahkemeleriyle ilgili yasa da yürürlüğe girince, mutlak suretle, Yargıtay Kanununda da bir değişiklik yapılması gerekiyor. Onun için, bu uyumu sağlamak adına, gelin fırsat varken, fırsatı değerlendirerek… Adalet Komisyonundaki arkadaşlar olarak da -hani yüzleri için söylemiyorum, bu türlü bir şeye de hiç ihtiyacımız yok- olabildiğince parti kimliklerimizi dışarıda bırakarak, olabildiğince doğruyu yapmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla şöyle bir dönemde, gerçekten, objektif kriterlere bağlı bir Yargıtay Yasası yapalım. Yargıtaya seçilirken kulise dayalı olmasın, hemşericiliğe dayalı olmasın; başka türlü kriterler değil, meslekî yetenek, bilgisi, birikimi, objektif değerler öne çıksın. Yani, adamın doktorası varsa; iki tane, üç tane, beş tane hâkim almış, bir tanesinin doktorası varsa gelin ona 10 puan verelim, 20 puan verelim. Master yaptıysa 15 puan verelim. Çünkü, Yargıtay hukuk üretecek. Yeni sistemde bölge adliye mahkemeleri de devreye girince, büyük ölçüde, Yargıtay içtihat mahkemesi olacak. Buna inanıyoruz, bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Yabancı dili varsa, buna ilave imkân verelim. Bakınız, şimdi Avrupa Birliği süreci başladı, bizim, şu an, en az 300 tane, yabancı dil bilen hâkime ihtiyacımız var, savcıya ihtiyacımız var; bütün yargı teşkilatına baktığınızda, bu müzakereleri bire bir yürütecek 50 tane hâkim ve savcıyı zor buluruz. Böyle bir sıkıntı var. Biz bunları giderebilmek adına Adalet Akademisini kurduk. Orada lisan kursları açmaya çalıştık. Bazı üniversitelerle işbirliği yapmaya çalışıyoruz. Eğer Yargıtaya seçilecek bir kişi bir yabancı dil biliyorsa ona ayrı bir puan verelim, iki dil biliyorsa ona ayrı puan verelim. Yargıtayda geçirdiği dosya sayısı, onanan dosya sayısı, bilimsel eserler… Olabildiğince bunları kriterlere bağlayalım, o takdirde, bunlar olur üstelik. Bakın, bunlar benim düşüncem; ama, size net olarak söyleyeyim, Sayın Genel Sekreterimiz de burada, herhalde burada sizlerin dile getirdiği, benim dile getirdiğim hususlar da Yargıtayımızca değerlendirilecektir. Bize gönderdikleri taslakta bu konularla ilgili bir düzenleme söz konusu değil. Ümit ederim… Çünkü, biz, taslakla ilgili düşüncelerimizi kısmen ifade etmeye çalıştık. Tekrar bir araya gelip bunları değerlendirmemiz lazım. İşte, o takdirde, sadece Adalet Bakanlığının bulunup bulunmamasıyla ilgili mesele değil. Yargının bu anlamda pek çok problemi var. Arkadaşlar haklı şeyler söylediler. Objektif kriterlere bağlarsak, işte, o zaman, bir kısım indî, keyfî, şahsî ölçüler, değerlendirmeler ortadan kalkar ve bugün dile getirdiğimiz şikâyetlerin önemli bir kısmını da ortadan kaldırmış oluruz diye düşünüyoruz.

Tabiatıyla, Adalet Bakanlığı, sadece yargı ve yargılama işlemiyle uğraşmıyor. Adaletin yavaş işlediği noktasında yargıya yönelik çok da doğru olmayan, belli ölçüde doğruluk payı var; ama, çok da doğru olmayan bir değerlendirme var.

Değerli arkadaşlarım, yargı, sonuçtur. Bir ülkenin tapu teşkilatı iyi çalışıyorsa, bir ülkenin nüfus teşkilatı iyi çalışıyorsa, gümrük teşkilatı iyi çalışıyorsa -bunları misal olarak veriyorum- yargıyla bağlantılı olan kurumlardan istenilen cevaplar süratle geliyorsa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum.

…eğer hemen geliyorsa -hâkimin, aynı şahısları ayda bir, iki ayda bir görmesinden dolayı bir menfaatı yok, bir faydası yok- kararı derhal verecek; ama, o müesseselerden yazılar zamanında gelmediği için, ister istemez, dosyalar talik ediliyor. Eksik belgelere dayalı da hüküm verilemeyeceği için, verilmiş olması halinde hak kaybına sebebiyet vereceği için, davalar biraz gecikiyor. O nedenle, e-devlet projesi, belki yargının hızlandırılması açısından da önem arz edecektir diye düşünüyorum.

Tabiatıyla, cezaevlerimizin konusu var, orada çalışan infaz memurlarımızın problemleri var. Onların bir kısmını… Özellikle bu fiilî hizmet zammı, herkesin beklentisidir; yani, yirmi yıl çalışıp yirmibeş yıl üzerinden emekli olması… İnşallah, bütçeden sonra, Genel Kurul gündemine gelecek yasa tasarısı içerisinde, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı içerisinde… Arkadaşlarımız da dile getirdi; Süleyman Bey de, başka arkadaşlarımız da. Dolayısıyla, onları da gerçekleştiremeye çalışıyoruz; ama, ne kadar şey yapılırsa yapılsın, bugün, yargıya karşı olan borcumuzu yeterî kadar ödeyebildiğimiz kanaatini, samimî olarak taşımıyorum; hiç, ne yargıya yağcılık, ne şudur, ne budur… Yargı adına, burada, inanmadığım hiçbir şeyi söylemedim. İster doğru bulun ister yanlış bulun, ister eksik bulun ister fazla bulun; içimden gelen, gönlümden gelen sözleri söyledim. Ben yargıya şükran borçluyum.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Bakan, bu tavrı siz koyacaksınız.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Sizin huzurunuzda, yargıya, yargı mensuplarına teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, tur üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

20 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Sisteme giren, soru sormak isteyen milletvekili arkadaşlarımın isimlerini heyetinize arz ediyorum. Dursun Akdemir, Osman Özcan, Atila Emek, Atilla Kart, Hüseyin Ekmekcioğlu, Ahmet Işık, Muharrem Kılıç, Osman Kaptan, Mehmet Özlek, Fikret Badazlı, Orhan Eraslan, Mehmet Yergök ve Ahmet Ersin.

Tabiî, bütün bunları 20 dakikalık süre içerisinde gerçekleştireceğiz. Soru sormak için de vakit 10 dakikadır. Arkadaşlarımız ne kadar seri sorarsa, diğer arkadaşlarımıza da konuşma hakkı, soru sorma hakkı doğacaktır.

Sayın Dursun Akdemir, buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Adalet Bakanı Çiçek'ten sorularım şunlar.

Önce, kendisini biz de alkışladık bu güzel konuşmasından dolayı, Adalet Bakanı olarak takdire değer.

Sorularım şunlar: Adliye ve infaz kurumlarında çalışan gardiyan ve kâtiplerin ekonomik durumları ne zaman düzeltilecektir?

Iğdır Köy Hizmetleri uygulama alanını, eski Köy Hizmetleri uygulama alanını açık cezaevine çevirecek şekilde çalışmalar devam ediyordu; ne zaman gerçekleştireceksiniz ya da kararınızda bir değişiklik oldu mu?

Üçüncü sorum, hekimler, sağlık üzerinedir. Türk Ceza Kanununda değişiklik olduktan sonra, özellikle hastanelerden merkezlere, büyük merkezlere taşradan sevkler olmaya başladı. Bunun ana nedenlerinden birisi, hekimlerin çekingen davranmaları; çünkü, çıkacak komplikasyonlardan hekimler sorumlu tutulmaya başlandılar.

Bu şekilde, sizin kanaatiniz, bu davranışların doğru olup olmadığı üzerinde midir? Bu konuda bir çalışmanız var mıdır?

Keza, hekimlere karşı, son aylarda, tazminat davalarının arttığını görmekteyiz. Bu tazminat davalarının artışında hekimin bilgisi, becerisi, meslekî uygulamasına ve ihmaline bağlı olmadan ortaya çıkan komplikasyonlardan ki, bir kısmı hastalığın tabiatından bir kısmı hastane ve fizikî şartlardan bir kısmı ekonomik ve personel yetersizliğinden olmaktadır. Bu konuda hekimlerin suçlanması bir Adalet Bakanı olarak sizin tarafınızdan nasıl değerlendiriliyor? Bu konuda toplumu aydınlatıcı bir çalışmanız var mıdır?

BAŞKAN - Sayın Akdemir, lütfen sorunuzu sorar mısınız efendim veya kısaca… Şu anda 2 dakika oldu.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkanım, müsaade ederseniz sorularıma devam ediyorum.

Anestezi uzmanı olmayan yerlerde anestezi teknisyeni anestezi veriyor ve hekim ceza yiyor; bunu nasıl karşılıyorsunuz?

Klinik şef ve şef yardımcılığı atamalarında, Anayasa Mahkemesi yasayı durdurduğu halde, şu anda atamalar devam ediyor. Atanan klinik şef ve şef yardımcılarının hukukî durumu ne olacaktır? Bu konuda sözlü olarak açıklama rica edeyim.

BAŞKAN - Tamam mı?

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Bir de, üniversitelerde… Özellikle üniversitelerimizde Van'daki olaydan dolayı yüzbinlerce öğrenci, asistan ve öğretim üyesi töhmet altında kaldı. Buradan, bu üniversite mensuplarına, ben, olumlu bir mesaj göndermek istiyorum Adalet Bakanımızın ağzından…

BAŞKAN - Sayın Akdemir, şu anda 3 dakika süre doldu.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - …çünkü, Van'da adalet gecikti. Adaletin gecikmesine sebep olan ve adliyeye götürülürken… Kalbinden müdahale görmüş bir öğretim üyesinin, üniformalı güvenlik görevlileri arasında, adliye kapısına sandalyeyle götürülmesini, bir Adalet Bakanı olarak, insan hakları açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben…

BAŞKAN - Sayın Akdemir, teşekkür edebilir miyim size efendim.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Özcan, buyurun.

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum:

1- Cezaevlerinde görev yapan infaz koruma memurları, adliyede zabıt kâtipleri, mübaşirler ve icra dairesinde çalışanların yaşam şartları düzeltilecek midir? Neden adliyede fazla çalışanlara tam karşılığı verilmiyor?

2- Hâkimleri birinci sınıfa ayırırken hangi objektif ölçüler uygulanmaktadır? Birinci sınıfa ayırma konusunda çok şikâyet var. Bu konuda görüşleriniz nedir?

3- Özelleştirilen kurumlardan Bakanlığınıza gönderilen işçilere kadro vererek, sürekli çalışmalarını sağlayacak mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın ÖZcan.

Sayın Emek, buyurun.

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ederim. Sayın Bakana aracılığınızla sormak istiyorum.

Sayın Bakan, son günlerde, Türk kamuoyunda, yaygın bir kanı olarak, adaletin, yargının siyasallaştığı yaygınlaştı. Bu konuda biraz önceki konuşmalarınızda da bazı vurgular yaptınız; ama, kamuoyunda, özellikle çeşitli kesimlerden gelen bu kaygıya ve yaygınlaşan bu duruma karşı ne düşünüyorsunuz? Bunun ortadan kalkması için ne gibi bir çalışma yapılması gerektiğine inanıyorsunuz?

İkinci sorum: Van'da devam eden bir yargı olayında -ki, deneyimli bir hukukçusunuz, ben de hukuk tatbikatının içinden geliyorum- bir tahliye kararında olumlu tahliye görüşü belirten bir yargıcın, müdahil vekilleri tarafından, bu görüşünden dolayı, davadan çekilmesi talebi yapılıyor, 2 hâkim de bu talebi kabul ediyor. Şimdi, sanık tarafı açısından düşünürsek, onların da tutukluluğun devamına karar vermiş olması bir ihsası rey mi  sayılacak ve bugüne kadar hukuk tatbikatımızda hiç karşılaşmadığımız bu durum, eğer, hukuk tatbikatımız içinde yerleşecek olursa, bunun ilerideki uygulamadaki sıkıntılarının, sakıncalarının ne olacağı hususunda nasıl bunu ortadan kaldırabiliriz, neler düşünürsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Emek.

Sayın Kart, buyurun.

ATİLLA KART (Konya) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

İki konuda sorularım olacak.

Birinci konu şu: İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraki olan İGDAŞ bünyesinde 1994-2001 yılları arasında 199 trilyonluk yolsuzluk yapıldığına ilişkin dava, Eyüp 2. Ağır Ceza Mahkemesinde devam ediyor. Bu dosya sanıkları arasında, 159 kişinin arasında, Enerji Bakanı Sayın Hilmi Güler ve Başbakanlık Müsteşarı da var. Bu dosyayı milletvekili olarak ve Karma Komisyon üyesi sıfatıyla da inceleyemiyoruz. "Bilgi Edinme Yasası" denildi, "Anayasa 138" denildi, incelememiz engellendi. Burada yaptığımız talebin 138'i ihlal eden bir yönünün olmadığı açık. Yargı yetkisini niye böyle kullanıyorsunuz diye talepte bulunmuyoruz, sadece bilgi almak istiyoruz.

Burada, İGDAŞ bünyesinde, ayrıca, Gasprom ile İGDAŞ arasındaki ilişkiler de gözönüne alındığında, şu soruyu soruyorum Sayın Bakanım: İGDAŞ ile ilgili yargılama sürecinin kamuoyu denetiminden kaçırılmak istenildiği yolunda endişe ve eleştirilerimiz var; buna açıklık getirilmesini istiyoruz; neden bu dosya incelettirilmiyor?

İkinci olay da şu efendim: Bugün, biraz evvel konuşmanızda ifade ettiniz, Konya Adliye Sarayı ihalesinin yapıldığını söylediniz. Elbette, böyle bir hizmet, hepimizin arzusu; ama, bakın, Ankara 12. İdare Mahkemesinin kararı; Eylül 2004 tarihinde devlet orman fidanlığı olan bu arazinin tahsis işlemlerinin iptal edildiğini biliyoruz; yani, Adalet Bakanlığı, şu anda, yolsuz olarak tescil edilen bir arazi üzerine, yolsuz olarak tescil edilen bir arazi üzerine adliye binasını inşa ediyor. Bu kadar ironik bir durum olamaz. Burada -Eylül 2004 efendim, dikkatinize sunuyorum- bu karara rağmen, bu yolsuz tescil uygulamasını nasıl göze alıyoruz, başka alternatifleri neden düşünmüyoruz -mevcut alternatifler var- ve bu olayın geriye dönüşünün hazinede yaratacağı zararı neden değerlendirmiyoruz, gözönüne almıyoruz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.

Sayın Ekmekcioğlu, buyurun.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, 4959 sayılı Topluma Kazandırma Yasası, halk arasında, PKK ve Hizbullah af yasası olarak bilinmektedir. Bu konuda vermiş olduğum soru önergesinden, ilgili yasadan 2 912 kişinin faydalanmış olduğunu öğrendim.

Bu yasa, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak karşı olmamıza rağmen, iktidar tarafından ısrarla çıkarılmıştır. Bu kanunun ne kadar problemli olduğu yaşanarak da görülmüştür. Bu insanlar, şu anda, topluma başarıyla kazandırılmış mıdır? Bu konuda Bakanlığınız tarafından yapılmış bir istatistik, bir çalışma var mıdır? Eve mi, yoksa, dağa mı dönmüşlerdir? Bu insanların son zamanlarda terör olaylarındaki artışa katkısı olduğunu düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: Antalya'da adliye alanı olarak anılan arsanın devamı olan Karayollarına ait yer üç kez ihaleye çıkmıştır; ama, maalesef, satın alınamamıştır. Satın almayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

10 dakikalık soru sorma işlemi tamamlandı.

Sayın Bakanım, buyurun.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; çalışanların durumuyla ilgili olarak, zaten, infaz koruma memurlarıyla ilgili, onların, cezaevlerini ziyaretimde bana sordukları en önemli husus, bu fiilî hizmet zammının; yani, bazı meslek mensupları gibi, yirmi yıl çalışıp yirmibeş yıl üzerinden bu imkânın sağlanmasıdır.

Şimdi, talep bir tek cümleden ibaret; ama, ben geçen sene bu hesabı yaptırmıştım; aşağı yukarı 1,5 katrilyonluk, bütçeye de önemli bir yük getiriyor. Hatta, acaba bir hesap hatası mı vardır dedik; iki defa, üç defa, Emekli Sandığıyla da, oturduk, konuştuk. Ama, neticede haklı bir talep, parasal boyutu bu kadar yüksek olsa dahi. Onun için, şu an, Plan ve Bütçe Komisyonundaki sosyal güvenlikle ilgili yasa tasarısı içerisinde, bu çalışanların, bu anlamdaki durumunu gidermeye çalışıyoruz.

Yine, ister infaz kurumunda çalışanlar isterse adliyede çalışanlarla ilgili olarak, geçtiğimiz sene, bir kısmına fazla mesai ücreti adı altında bir miktar imkân sağlamaya çalıştık; bir kısmına da, yan ödeme kararnamesinden ilave bir imkân temin etmeye çalıştık. Şüphesiz yeter mi derseniz; yetmez; ama, hükümetin kararlılığını göstermek ve onların taleplerini olumlu karşıladığımızı ortaya koymak adına da, başka kurumlarda sağlanmayan bu imkânları, bu kadarcık dahi olsa, burada, çalışanlara getirmeye çalıştık.

Şimdi, Sayın Akdemir'in sorduğu; hekimlerle ilgili bir durum. Bu, kanaatimce yasanın yanlış yorumlanmasından kaynaklanan bir husustur. Tabiatıyla, vakit kısa, bununla ilgili, icap ediyorsa size yazılı cevap vereyim. Belki, siz, bunu, o meslek gruplarıyla da paylaşabilirsiniz; ama, şunu yapmamız gerekiyordu; Ceza Kanunu çıktıktan sonra, esas itibariyle her meslek odasının, kendi mensuplarıyla ilgili, bu bölümlerle, hiç olmazsa, alakalı olarak bir bilgilendirme çalışmalarını yapmış olmaları gerekir. Biz de kendilerine yardımcı oluruz; yani, hâkim, savcı arkadaşlarımız veya Bakanlıktan arkadaşlarımız gelmek suretiyle, bu bilgileri verebilirler. Biz, televizyonlarda imkân ölçüsünde bunları anlatmaya çalıştık; ama, herkes dinlememiş olabilir, mesaide olanlar olabilir. Onun için, bu konuyla ilgili size, ayrıca bir yazılı cevap vereyim.

Van'daki olaylarla ilgili hem sizin hem de Sayın Emek'in sorduğu soru var. Demin okuduğum 138 inci madde çerçevesinde, benim o konuyla ilgili, yazılıp çizilenin dışında -çok samimî ve net olarak söylüyorum- şu basında yazılanın dışında, hiçbir bilgim yoktur, hiç de merak etmedim, bunu doğru da bulmuyorum; çünkü, demin söyledim, oradaki arkadaşlarımız, aynen, diğer yerlerde olduğu gibi, kendi vicdanî kanaatlerine göre, hukuka göre karar vereceklerdir, vermeleri gerekir; kanaatim de budur, beklentim de budur, inancım da budur. O konuda bir şey söylemem doğru olmaz.

Şimdi, geçici personelin durumu var. Bunlar 2 000 kadardır. Bunlar özelleştirme mağduru diye her yerde karşımıza çıkan vatandaşlarımızdır, görevlilerdir. Biz Hükümet olarak bugünkü mevzuat içerisinde bunlara böyle bir çözüm bulduk. Yani, daha evvel bu imkânları da yoktu. Bunlar bize "bu statüde dahi olsa bir imkân verilmiş olması halinde biz buna razıyız" dediler. Bunlardan 2 000 kadar arkadaşımız Bakanlığımıza tahsis edilmiştir. Biz de bunları mümkün olduğu kadar kendi isteklerine uygun olarak, çalıştıkları yerlere veya oturdukları yerlere uygun yerlere taşımaya çalıştık. Bunları 657 anlamında işe alma imkânımız maalesef yoktur; çünkü, 657'nin şartları farklıdır. Bizim hâkim ve savcılar 2802 sayılı Yasaya tabi, diğerleri ise 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabidir. Halbuki bu özelleştirme mağdurları işçi statüsündedir. Statüleri farklı. Bu imkânla bunları değerlendirmeye çalıştık.

Bir başka arkadaşımız "birinci sınıfa ayrılma koşulları nedir" diyor. 2802 sayılı Yasanın 32 nci maddesi: "Birinci sınıfa ayrılabilmek için:

Birinci dereceye yükselmek.

Hâkimlik ve savcılık mesleğinde on yılını doldurmak.

Bilimsel güç ve yeteneği ile hizmet ve meslekteki başarısına göre emsali arasında temayüz etmiş olmak.

Yer değiştirme cezası almamış olmak.

Kınama, kademe ilerlemesinin durdurulması veya derece yükselmesinin durdurulması cezalarını aynı neviden olmasa bile birden fazla almamış olmak.

Mesleğin vakar ve onuruna dokunan veya kişisel haysiyet ve itibarını kıran veya bir görevle ilgili herhangi bir suçtan affa uğramış olsa bile hüküm giymemiş olmak" gibi burada bazı ilkeler var. Birinci sınıfa ayrılma hususları da böyle gerçekleşmektedir.

Şimdi sizden tekrar bir şeyi rica edeceğim, şu siyasallaşma olayı. İster Van ister başka türlü. Şimdi bunu düz cümle olarak "siyasallaşmadır" deyip söylemek yerine, birisi bana desin ki… Adalet Bakanı olarak ben bunun hesabını burada da vermeye, her yerde de vermeye hazırım. Şu Van'daki olayda "siyasallaşma" ne demek? Ortada bir olay var. Bu olay şöyle yürütülsün, böyle karar verilsin, şunlar yapılmasın, bunlar yapılsın tarzında benden ve benim Hükümetimden doğrudan ya da dolaylı oradaki hâkim ve savcılara, bunları tutuklayın veya tahliye edin tarzında veya davayı şöyle yapın böyle yapın tarzında, doğrudan ve dolaylı bir tek cümle, bir tek beyan, bir tek şahit gösterilebilirse, ben burada söylediğim sözlerin hepsini geri almaya hazırım; ama, bunların hiçbirisi yoksa, varit değilse, yazıktır; orada canı pahasına, kanı pahasına görev yapan insanları da yerli yersiz zan altında bırakmaya hakkı yok kimsenin. (AK Parti sıralarından alkışlar) Çünkü, bu savcılar, bu hâkimler, kendi vicdanlarını askıya alacak kadar meslekî bilgiden, meslekî yetenekten, ahlakî ölçülerden, etik kurallardan yoksun insanları mı biz yargıya hâkim ve savcı olarak tayin ediyoruz ki, gelişigüzel, "biz kimseye bir şey demek istemiyoruz ama…" Peki, ne diyoruz o zaman "yargı siyasallaşmış" ne demek; yargı vicdanî kanaatine göre karar vermiyor, dosyaya göre karar vermiyor, hukuka göre karar vermiyor, kendisine açılan telefona göre karar veriyor demektir. Kim telefon açmış, kim ne söylediyse, gelin bunu bir slogan, bir muhalefet -sizleri tenzih ediyorum, sizler ne söylerseniz, biz burada konuşuruz, dostça konuşuruz, iktidar-muhalefet içerisinde- ama, önüne gelen yazıyor, önüne gelen çiziyor. Peki, belgesi nerede, bilgisi nerede, şahidi nerede, bu işin delili nerede?! "E canım, biz böyle algılıyoruz, bize böyle geliyor…" "Ee, böyle geliyor" esasına göre konuşulursa, o zaman herkesin aklına çok değişik şeyler gelir. Bunların hiçbirisi doğru değil. Yargıyı bu kadar zan altında bırakmayı da, ben şahsen doğru bulmuyorum.

Şimdi, Sayın Kart'ın söylediği iki konu var, bunlardan bir tanesi, Konya Adliyesiyle ilgili olarak. Bu konuyla ilgili olarak, biz, kendi dosyamızda bu konuyu araştırdık. Hatta, biz, başlangıçta, bu adliye sarayına -bilebildiğim kadarıyla, yanlışsam düzeltirsiniz- Et Balık Kurumunun Meram tarafında muhtemelen bir 50 dönümlük yerden - Konyalı milletvekili arkadaşlarımız ilkönce gündeme getirdiler- bir 25 dönüm tahsis edilebilir mi diye uğraştık; sonra orası mümkün olmadı. Ondan sonra, bir başka yerde, şehrin merkezinde, bu garajlara filan yakın bir yerde -ben gittim, kendim de gördüm, milletvekili arkadaşlarımızla- orası olabilir mi…

AHMET IŞIK (Konya) - Beraber gittik Sayın Bakan.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Şimdi, orası üzerinde de duruldu; fakat, giderek şehir merkezinin yoğunlaşması sebebiyle, en uygun yer olarak burası bulundu.

Tabiatıyla, kurallara riayet eden, etmesi gereken bir Bakanlık olarak, bir yerde yargı kararı var, bunun olması imkânsız ise, biz onu durup dururken kuralları ihlal pahasına, biz bunu yapmayız; çünkü, biz, kural ihlal etmek için adalet sarayı yapmıyoruz.

Konya'da, siz de biliyorsunuz, arkadaşlarımız ne kadar sıkışık ortamda çalışıyorlar. Bunca sıkıntı içerisinde, bugün, yaklaşık teklifler de verildi; 25 trilyon ile 44 trilyon arasında verilmiş teklifler var. Neresinden bakarsanız bakın, ortalaması 30 trilyondur, bu tekliflere baktığımızda. Biz, 30 trilyon bir para harcayacağız. Orası bir eski başkenttir, Selçuklu başkentidir, onu düşünerek, onun için biz, arkadaşlarımız inceledi; çünkü, bizim Bakanlığımız…

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Bakan…

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Kart, siz de biliyorsunuz, diğer bakanlıklardan farklı olarak, bana bilgi veren, bana karar veren, bana bu konuda şöyle yapalım diyenlerin hepsi hâkim ve savcıdır; yani, kararı uygulayan, bu mesleğin içinden gelmiş olanlardır. Herhalde, göz göre göre de bana, böyle bir hukuksuzluğu yaptırmazlar, bir Anayasa hükmünü çiğnettirmezler.

ATİLLA KART (Konya) - Yargı kararı var efendim.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Dosyadaki duruma bir defa daha bakarız. Onu ifade etmek istiyorum.

Arkadaşlarımızın söylediği şu var; onu size yazılı olarak da veririm: Konya Adliyesi iptal kararı, orman fidanlığının kapatılmasına yöneliktir. Burada, adliye yerinin seçimi tartışılmamıştır. Fidanlık, bir başka yerde de açılarak mahkeme kararının uygulanması sağlanmaktadır diye, böyle bir şey yapılmış.

ATİLLA KART (Konya) - Yasal dayanağı bulunmuyor efendim, tescil haline geliyor.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Yani, arkadaşlarımız, bu kararı verenler de, dediğim gibi, müsaade ederseniz, hâkim arkadaşlardır, savcı arkadaşlardır, meslekî tecrübeleri de bu noktada benden daha fazladır.

Şimdi, İGDAŞ dosyasıyla ilgili olarak; tabiî, yargıda görülmekte olan bir dosya. Ben bu dosyayı bilmiyorum. Siz bir defa daha burada gündeme getirdiniz. Eğer bu dosya sizin için önemliyse -ki, önem arz ediyor- bu dosyanın içerisinde ne var; bunu bilme imkânına, tabiatıyla bilgi edinme hakkı çerçevesinde ne kadar olabiliyorsa, ona bir baktıralım. Çünkü, bununla ilgili itiraz kurulu da var, oraya itiraz yaptınız mı onu bilemiyorum.

ATİLLA KART (Konya) - Sonuç alamadım Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Ama siz hukukçusunuz, avukatsınız. Pekâla siz bu dosyayı…

ATİLLA KART (Konya) - Şu anda avukat değilim Sayın Bakanım.  

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Yani, sizin o dosyayı okuma imkânınız var. Söylemek istediğim odur. Avukat kimliğinizle o dosyayı okuma imkânınız var, o dosyayı inceleyebilirsiniz.

ATİLLA KART (Konya) - Şu anda avukat kimliğim yok Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Ama, haklı olarak şunu söyleyebilirsiniz; ben buradan kalkıp, oraya gidip o dosyayı okumak yerine, o bilginin buraya verilmesini istiyorum diyebilirsiniz. Bunda da haklı olabilirsiniz. Eğer, Bilgi Edinme Hakkı Yasası bakımından buna imkân varsa, bunun verilmesinden yanayım; çünkü, yargılama açıktır. Herkese açık olan bir dosyanın size kapatılması diye bir şey yok, gizlilik kararı da yok; üstelik de, ağır ceza gibi önemli bir mahkemede ve alenî yargılama yapılan bir yerde, milletvekilinden bu bilgi esirgenemez.

Şimdi, son olarak vereceğim husus şudur: Bu, Topluma Kazandırma Yasası…Sayın Ekmekcioğlu…

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz doldu; çok kısa…

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Hemen bitiriyorum. Bu çok önemlidir; çok da, seçimler öncesi kullanıldı.

Bu, anlaşılabilir bir şeyle, açıkça şunu söyledim: Biz, 18 Kasım 2002'de hükümet olduğumuzda, bizim seçim beyannamemizde, Hükümet Programımızda bu konu yoktu; ama, hatırlarsanız, bir başka vesileyle bu kürsüde yaptığım konuşmada dedim ki ben, eğer bu konu sizler için çok önem arz ediyorsa -çünkü, bana gelen yazıların üzerinde gizlilik damgası var; bu gizlilik damgasını aşarak, burada, alenî açıklama yapmamda zorluk var- eğer arzu ediliyorsa, bir kapalı oturum yapılır, ben, o bilgilerin tamamını şurada size veririm; çünkü, gayet açık: Devlet yönetiyoruz, devletin birkısım bilgilerinin belli usullerle, belli yerlerde konuşulması gerekiyor; ama, şu kadarını söyledim ve söylüyorum: Bu, bir devlet ihtiyacı olarak, bizden evvelki hükümetin önüne gelmiş; biz göreve geldikten sonra da, devletin ihtiyacı olarak, devletin kurumlarının talebi olarak önümüze gelmiştir. Bunda, ülkenin barışı, huzuru, birliği, dirliği açısından yarar görülmüş, ilgili birimler, devletin güvenlik birimleri, canı pahasına orada görev yapan kurumların talebi olarak bizim önümüze gelmiştir. Biz de, durup dururken, hiçbir hükümet, böyle dikenli bir yasayı gündeme getirmez. Şahsen de çok arzu ederek evet dediğim bir yasa da değil; ama, devleti yönettiğimize göre, içimizden geçenler başkadır, hayatın realitesi başkadır, devletin ihtiyacı başkadır. Bir devlet ihtiyacı olarak bu yasa çıkmıştır. Çıkaran Adalet Bakanlığı değil; biliyorsunuz, İçişleri Bakanlığının tasarısıdır.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Bu söyledikleriniz bizi hiç mi hiç ikna etmiyor Sayın Bakan.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Bu konuda bilgi, bu safhada bu kadar veriyorum; ama, arzu edilirse, bu olayın safahatıyla ilgili bir kapalı oturum yapılır, devletin elindeki, arşivindeki, bilgisindeki…

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Talep edin efendim, yapalım. Bu söyledikleriniz bizi hiç tatmin, ikna etmedi; kusura bakmayın.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Hayır… Ben, şimdi bu kadarının ikna etmeyeceğini biliyorum. Gayet açık söylüyorum; daha ötesini söyleyerek ben suç işleyemem; ben hukuk adamıyım, hiç de gaza da gelmem, tahrike de hiç gelmem. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bak, size bir şey söylüyorum, diyorum ki, bu konu önemliyse sizin açınızdan… Bak, çok demokratik, çok İçtüzüğe uygun bir yol teklif ediyorum.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Savunulacak ne tarafı var?! Hangi devlet görevlisi?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Bu konu önemliyse, bunu verebilirim ben size; çünkü, bir şey saklayacak değilim. Neticede, bir eksik, bir kusur vesaire de değil. Bu Parlamento her şeye kadirdir. Kapalı oturum yapar, bizim elimizde ne bilgi var, geliriz, bunu sizlere veririz, siz de takdir edersiniz; doğru yapılmıştır, yanlış yapılmıştır; o oturumda da bunları konuşuruz diyorum. Benim söylediğim İçtüzüğe uygun bir şey. Bunun ötesinde bir bilgiyi benim bu safhada vermem mümkün değil; doğru da değil. Bu da benim hakkım, bu da benim yükümlülüğüm, yasal yükümlülüğüm. Onu ifade etmeye çalışıyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi, sırasıyla dokuzuncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Adalet Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

08- ADALET BAKANLIĞI

1.- Adalet Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod                 

Açıklama                                    (YTL)     

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

348.496.500

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

1.350.500

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

1.420.672.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

 

 

09

Eğitim Hizmetleri

1.463.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

TOPLAM

1.771.982.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Adalet Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Adalet Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                          Lira          

- Genel Ödenek Toplamı

:

 

1.274.311.261.400. 000

- Toplam Harcama

:

 

       1.348.315.063.550

- Ödenek Dışı Harcama

:

 

          116.769.547.600

- İptal Edilen Ödenek

:

 

      42.765.745.450.000

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

 

       7.160.676.950. 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.41 - CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU

1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod                 

Açıklama                                    (YTL)     

 

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

926.320.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

TOPLAM

926.320.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

Kod                 

Açıklama                                                            (YTL)     

 

02

Vergi Dışı Gelirler

105.160.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

03

Sermaye Gelirleri

215.200.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Alınan Bağış ve Yardımlar

260.550.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

09

Ret ve İadeler (-)

- 150.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

TOPLAM

580.760.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.10 - TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod                 

Açıklama                                    (YTL)     

 

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

5.503.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

 

 

 

TOPLAM

5.503.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

Kod                                   Açıklama                                                    (YTL)     

02

Vergi Dışı Gelirler

385.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Alınan Bağış ve Yardımlar

4.833.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

TOPLAM

5.218.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Yargıtay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

04- YARGITAY BAŞKANLIĞI

1.- Yargıtay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod                                   Açıklama                                    (YTL)     

01

Genel Kamu Hizmetleri

7.374.255

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

25.124.745

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

TOPLAM

32.499.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yargıtay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Yargıtay Başkanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Yargıtay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Yargıtay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                 Lira            

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

26.352.005.000.000

- Toplam Harcama

:

25.948.870.850.000

- Ödenek Dışı Harcama

:

786.245.250.000

- İptal Edilen Ödenek

:

1.189.379.400.000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yargıtay Başkanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı ve Yargıtay Başkanlığı 2006 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile Adalet Bakanlığı ve Yargıtay Başkanlığının 2004 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; milletimize ve adalet camiamıza hayırlı olmasını diliyorum.

Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesinheseplarını sırasıyla görüşmek için, 20 Aralık 2005 Salı günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 22.04