DÖNEM:
22 CİLT: 104 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
36 ncı Birleşim
19 Aralık 2005 Pazartesi
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
l.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S.Sayısı: 1028, 1029, 1030)
A) SAĞLIK
BAKANLIĞI
1.- Sağlık Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Sağlık Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
B) HUDUT VE
SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
C)
ULAŞTIRMA BAKANLIĞI
1.- Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Ulaştırma Bakanlığı 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
D)
TELEKOMÜNİKASYON KURUMU
1.- Telekomünikasyon Kurumu 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
E)
DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI
1.- Denizcilik Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Denizcilik Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
F) ADALET
BAKANLIĞI
1.- Adalet Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Adalet Bakanlığı 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
G) CEZA VE
İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU
1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) TÜRKİYE
ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı
2004 Malî Yılı Bütçesi
İ) YARGITAY
BAŞKANLIĞI
1.- Yargıtay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Yargıtay Başkanlığı 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
IV.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Makedonya'daki Atatürk Müzesinin ihtiyacına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/9847)
2.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'nın,
protestolu senetlere ve karşılıksız çeklere ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Ali BABACAN'nın cevabı (7/9906)
3.- İzmir Milletvekili Türkân
MİÇOOĞULLARI'nın, bürokrat atamalarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/10043)
4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Elazığ İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla
KOÇ'un cevabı (7/10047)
5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bolu İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla
KOÇ'un cevabı (7/10048)
6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bitlis İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla
KOÇ'un cevabı (7/10049)
7.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Antalya Limanında yeni hizmetler verilmesine,
Antalya Limanının yenilenmesine,
İlişkin soruları ve Ulaştırma Bakanı
Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/10175, 10176)
8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Adıyaman İlindeki yatırımlara,
Aksaray İlindeki yatırımlara,
Amasya İlindeki yatırımlara,
Erzurum İlindeki yatırımlara,
Siirt İlindeki yatırımlara,
Şırnak İlindeki yatırımlara,
Rize İlindeki yatırımlara,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/10739, 10740, 10741, 10742, 10743, 10744,
10745)
9.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün,
mesken altındaki oto galerilerinin şehir dışına taşınmasına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Ali BABACAN'nın cevabı (7/10884)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
11.00'de açılarak dört oturum yaptı.
Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı Müsteşarı Adem Şahin'in Fransa, Belçika ve Hollanda'ya,
Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla Koç'un Çin Halk Cumhuriyetine,
Yaptıkları resmî
ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri kabul
edildi.
2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve
İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085,
3/908) (S. Sayıları: 1028, 1029,
1030) görüşmelerine devam olunarak;
Diyanet İşleri
Başkanlığı,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü,
Özürlüler İdaresi
Başkanlığı,
Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü,
Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü,
2006 yılı bütçeleri ile;
Diyanet İşleri
Başkanlığı,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü,
2004 malî yılı
kesinhesapları;
Kabul edildi.
Alınan karar gereğince,
19 Aralık 2005 Pazartesi günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 17.12'de
son verildi.
Sadık Yakut |
|
|
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Ahmet Küçük |
|
Mehmet Daniş |
|
Çanakkale |
|
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Türkân Miçooğulları |
|
|
|
İzmir |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 50
II. - GELEN KÂĞITLAR
19 Aralık 2005 Pazartesi
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Atatürk Havaalanında ABD
yolcusu milletvekillerine uygulanan güvenlik kontrolüne ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/9589)
2. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, TMSF'nin iki medya
kuruluşunun satışı ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9592)
3. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Başbakanlık Tanıtma Fonundan
yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9595)
4. - İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, bazı özelleştirmelerle ilgili
iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9597)
5. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, özelleştirme
uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9598)
6. - İstanbul Milletvekili Birgen KELEŞ'in, Müzakere Çerçeve Belgesinin
bir maddesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9600)
7. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, İstanbul'daki bazı arazilerin
bir yabancı yatırımcıya tahsisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/9603)
8. - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, vekil ve geçici görevli
bürokrata ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9605)
9. - Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, naklen atanan ve geçici
görevlendirilen bazı personele ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/9606)
10. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in,
Karadeniz otoyolu için yapılan kamulaştırmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/9607)
11. - İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın,
personel bilgi formundaki bir soruya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/9608)
12. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, yükseköğretim kurumlarının akademik ve idari personel ihtiyacına
ve bir uygulamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9610)
13. - İstanbul Milletvekili Halil AKYÜZ'ün,
özelleştirme uygulamalarına ve TMSF'nin yaptığı satışlara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/9611)
14. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
tamamlanmamış yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9621)
15. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali ÖZPOLAT'ın,
Çatalca'daki orman köylülerinin maktalarının durdurulmasına ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9622)
16. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, bir
firmanın Uşak-Ulubey'deki çalışmalarının çevreye etkilerine ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9624)
17. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
tamamlanmamış yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9625)
18. - Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, bazı şirketlerin
SSK prim borçlarına ve denetimine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/9627)
19. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, kayıt dışı
istihdama yönelik çalışmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/9630)
20. - Bursa Milletvekili Ertuğrul YALÇINBAYIR'ın,
Avrupa Konseyinde ve AB'de alınan sözde Ermeni iddialarıyla ilgili kararlara
ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi
(7/9631)
21. - İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın,
Japonya'daki bir fuarda protokol düzenine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/9632)
22. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
tamamlanmamış yatırımlara ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
yazılı soru önergesi (7/9633)
23. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, İzmir'deki
tamamlanmamış yatırımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/9634)
24. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
tamamlanmamış yatırımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/9635)
25. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in,
Adıyaman'ın Kahta İlçesinde yapılan bir yarışmada iki sporcunun hayatını kaybetmesine
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru
önergesi (7/9636)
26. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
tamamlanmamış yatırımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/9638)
27. - Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat
YÜCESAN'ın, su kaynaklarının sürdürülebilir kullanımına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/9649)
28. - Antalya Milletvekili Atila EMEK'in,
Antalya'daki madencilik faaliyetlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9650)
29. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
tamamlanmamış yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/9651)
30. - Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün,
Çerkezköy Belediyesinin spor kompleksi ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/9652)
31. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Ankara-Altındağ'daki bir kamulaştırma işlemiyle ilgili iddialara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9653)
32. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Antalya-Alanya karayolunda trafik kazalarına karşı alınacak tedbirlere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9654)
33. - Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in,
bireysel silahlanmaya karşı yapılacak bazı girişimlere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9655)
34. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Valiliğinin nakit mevcuduna ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9657)
35. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in,
İstanbul'daki bazı arsa ve arazilerin bir yatırımcıya tahsisine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9658)
36. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bir
büyükşehir belediyesinin kaldırım ve bordür taşı çalışmalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9660)
37. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bir
büyükşehir belediyesinin kaldırım ve bordür taşı çalışmalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9661)
38. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bir
büyükşehir belediyesinin kaldırım ve bordür taşı çalışmalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9662)
39. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bir
büyükşehir belediyesinin kaldırım ve bordür taşı çalışmalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9663)
40. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bir
büyükşehir belediyesinin kaldırım ve bordür taşı çalışmalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9664)
41. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bir
büyükşehir belediyesinin kaldırım ve bordür taşı çalışmalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9666)
42. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bir
büyükşehir belediyesinin kaldırım ve bordür taşı çalışmalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9667)
43. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bir
büyükşehir belediyesinin kaldırım ve bordür taşı çalışmalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9669)
44. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bir
büyükşehir belediyesinin kaldırım ve bordür taşı çalışmalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9670)
45. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
tamamlanmamış yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9671)
46. - Gaziantep Milletvekili Abdülkadir ATEŞ'in,
Kilis eski Belediye Başkanı ve oğlunun öldürülmesi olayına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9672)
47. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
tamamlanmamış yatırımlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9688)
48. - Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin,
okullarda bağış adı altında toplanan paralara ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/9689)
49. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in,
üniversiteye giriş sınavlarındaki başarısızlık oranına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9690)
50. - Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, hizmet içi
eğitime ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/9699)
51. - İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın, Selçuk
Üniversitesi Meram Tıp Fakültesine alınacak uzmanlarda aranan şartlara ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/9700)
52. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
tamamlanmamış yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9702)
53. - Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin,
bürokrat atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9704)
54. - Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, Eğitim
Teknolojileri Genel Müdürlüğü personeline ve mali işlemlerine ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/9705)
55. - İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, kan ve kan
ürünlerinin teminine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9706)
56. - Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun,
bir hastanenin firmalardan bağış talep ettiği iddiasına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9707)
57. - Denizli Milletvekili Mehmet U. NEŞŞAR'ın,
üniversite mezunu yardımcı sağlık personeline ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/9709)
58. - İzmir Milletvekili Bülent BARATALI'nın, Urla
Devlet Hastanesindeki bir ihaleye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9710)
59. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Sur Devlet Hastanesinin kapatılacağı iddiasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9711)
60. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Sur Devlet Hastanesinin kapatılacağı iddiasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9712)
61. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır'da sağlık alanındaki yeniden yapılandırmaya ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9713)
62. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Devlet Hastanesi harcamalarının denetimine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9714)
63. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır'da yeni açılacak bir hastaneye ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9715)
64. - Diyarbakır Milletvekili
Mesut DEĞER'in, Diyarbakır Sur Devlet Hastanesinin kapatılacağı iddiasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9716)
65. - İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın,
personel sicil fişindeki bir soruya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9717)
66. - İzmir Milletvekili Hakkı AKALIN'ın, personel
bilgi formundaki bir soruya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9718)
67. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, Sincan
Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9719)
68. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, bir
doktorun kamu görevlisi iken şirket yönetiminde bulunduğu iddiasına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9720)
69. - Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN'ın,
personel sicil bilgi formunda yer alan bir soruya ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/9721)
70. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
tamamlanmamış yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9722)
71. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in,
Havacılık Tazminatı uygulamasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9737)
72. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
İstanbul-Ankara hızlı tren projesiyle ilgili bir iddiaya ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9738)
73. - Ordu Milletvekili Kazım TÜRKMEN'in,
Ankara-Samsun uçak seferlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9740)
74. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
tamamlanmamış yatırımlara ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9742)
75.- İstanbul
Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, bir bakanın tatiliyle ilgili iddiaya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9743)
76. - İstanbul Milletvekili Mehmet Ali ÖZPOLAT'ın,
Başbakanlık Basın Merkezinin muhabirlere yönelik düzenlemesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9744)
77. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Başbakanlık
Basın Merkezinin muhabirlere yönelik düzenlemesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/9745)
78. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Siirt
Belediyesine çeşitli yardımlar yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/9746)
79. - Hatay Milletvekili Gökhan DURGUN'un, bazı
hastanelerde personele dağıtılan bilgi formlarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/9747)
80. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya
Öğretmenevi binasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9748)
81. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın,
TÜBİTAK yönetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9749)
82. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Siirt gezisinde asılan bir pankarta ve kullanılan otobüse ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9750)
83. - Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, ailesine
ait konutlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9751)
84. - Antalya Milletvekili Tuncay ERCENK'in,
Beydağları Sahil Millî Parkı sınırlarının değiştirilmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/9752)
85. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü Tesisler Daire Başkanlığının ihalelerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9753)
86. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
Diyarbakır ziyaretinden sonraki terör olaylarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/9754)
87. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, terör
konusunun TBMM Gündemine getirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/9755)
88. - Mersin Milletvekili Şefik ZENGİN'in,
Muğla'nın Datça İlçesindeki pansiyonlara yönelik bazı uygulamalara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9757)
89. - Mersin Milletvekili Şefik ZENGİN'in,
Muğla'nın Datça İlçesinde pansiyonların yön levhalarının kaldırılmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9758)
90. - Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin,
Sağlık Bakanlığındaki kadrolaşma iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/9759)
91. - Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin,
Suriye sınırındaki mayınlı araziye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/9760)
92. - İstanbul Milletvekili Ahmet Sırrı ÖZBEK'in,
İstanbul'un Fatih İlçesindeki bir imar değişikliğine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/9761)
93. - Mersin Milletvekili Şefik ZENGİN'in, Çevik
Kuvvet polislerinin bazı olumsuz tutum ve davranışlarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/9762)
94. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Konya'daki
atıl bir kamu tesisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9766)
95. - Trabzon Milletvekili M. Akif HAMZAÇEBİ'nin,
Emlak Bankasının denizcilik sektörüne açmış olduğu kredilere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/9767)
96. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, basını
yönlendirmeye çalıştığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/9769)
97. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, İzmir'deki
kamu binalarının depreme dayanıklılık durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/9770)
98. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, İzmir'deki
okulların depreme karşı güçlendirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/9771)
99. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan
ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/9778)
100. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan
ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/9779)
101. - Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün,
yabancı işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9783)
102. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan
ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9785)
103. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan
ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9786)
104. - Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in,
Karadeniz'deki zehirli atık dolu varillere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/9787)
105. - İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in,
kapatılacak orman fidanlıklarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9788)
106. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Antalya'daki bir köy arazisine otel atıklarının döküldüğü
iddiasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/9789)
107. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan
ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardıncısından yazılı soru önergesi (7/9790)
108. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan
ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/9791)
109. - İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in,
Barzani'nin bir röportajdaki ifadelerine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/9792)
110. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, iptal
edilen proje kredilerine ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru
önergesi (7/9799)
111. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan
ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/9810)
112. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan
ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/9811)
113. - Şırnak Milletvekili Abdullah Veli SEYDA'nın,
Şırnak'ın Silopi İlçesindeki termik santralin çevreye etkilerine ilişkin Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/9812)
114. - Şırnak Milletvekili Abdullah Veli SEYDA'nın,
Şırnak'ın İdil İlçesindeki termik santralin çevreye etkilerine ilişkin Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/9813)
115. - Trabzon Milletvekili M. Akif HAMZAÇEBİ'nin,
akaryakıt ürünlerinin fiyatlandırılmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9814)
116. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe
ve köylerinin yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9819)
117. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe
ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9820)
118. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe
ve köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9821)
119. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe
ve köylerinin yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9822)
120. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe ve
köylerinin içme suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9823)
121. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe
ve köylerinin yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9824)
122. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe
ve köylerinin yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9825)
123. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, EGO Genel
Müdürlüğünün hurda malzeme satışıyla ilgili iddialara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9826)
124. - Antalya Milletvekili Tuncay ERCENK'in,
Emniyet Genel Müdürlüğünün bir genelgesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/9830)
125. - İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un, Kilis
eski belediye başkanı ve oğlunun öldürülmesi olayına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9831)
126. - Çorum Milletvekili Feridun AYVAZOĞLU'nun,
Çorum Belediyesindeki rüşvet iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/9832)
127. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, oto
galerilerinin şehir dışına çıkarılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/9835)
128. - Nevşehir Milletvekili Osman SEYFİ'nin,
belediyelerin ağırlama ve harcırah giderlerine ilişin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/9838)
129. - Nevşehir Milletvekili Osman SEYFİ'nin, il
belediyelerinin Ankara'da irtibat büroları olduğu iddiasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9839)
130. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Konya
merkezdeki bir arsaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/9841)
131. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir
şahsın ülkeye girişine izin verilmemesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/9842)
132. - Afyonkarahisar Milletvekili
İbrahim Hakkı AŞKAR'ın, bazı illere vergi denetimi için gönderilen görevlilere
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/9867)
133. - Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in,
yatırımların teşviki amacıyla yapılan arazi tahsislerine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9868)
134. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan
ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9878)
135. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan
ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9879)
136. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe
ve köylerinin sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9880)
137. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe
ve köylerinin sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9881)
138. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe
ve köylerinin sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9882)
139. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe
ve köylerinin sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9883)
140. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe
ve köylerinin sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9884)
141. - Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, bazı
birimlerin belediye binasında hizmet vermesine ve personel işlemlerine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/9887)
142. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, devralınan
SSK Hastanesi personeline dağıtılan sicil formuna ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/9888)
143. - İstanbul Milletvekili Ali Kemal
KUMKUMOĞLU'nun, Ankara-İstanbul Hızlı Tren Projesinin ikinci etap ihalesine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/9902)
144. - Nevşehir Milletvekili Osman SEYFİ'nin,
Nevşehir'e THY seferlerinin başlatılıp başlatılmayacağına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9903)
145. - Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un,
ABD Ankara Büyükelçisiyle ilgili basında yer alan iddiaya ilişkin Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/10888)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 11.00
19 Aralık 2005 Pazartesi
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36 ncı Birleşimini
açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve
Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca, bugün
iki tur görüşme yapacağız.
Sekizinci turda, Sağlık
Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Ulaştırma Bakanlığı,
Telekomünikasyon Kurumu ve Denizcilik Müsteşarlığı bütçeleri yer almaktadır.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve
İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085,
3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030)
(x)
A) SAĞLIK BAKANLIĞI
1.- Sağlık Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sağlık Bakanlığı
2004 Malî Yılı Kesinhesabı
B) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
C) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI
1.- Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Ulaştırma Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
D) TELEKOMÜNİKASYON KURUMU
1.- Telekomünikasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
E) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI
1.- Denizcilik Müsteşarlığı
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Denizcilik Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
(x) 1028,1029,1030 S.Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 14.12.2005 tarihli 31 inci Birleşim
Tutanağına eklidir.
BAŞKAN -Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın Milletvekilleri,
6.12.2005 tarihli 27 nci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz
olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla
sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle
ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine
kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak izlerini
tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.
Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin
söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten
sonra soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden soracaklardır.
Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10
dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde
geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Sekizinci turda, grupları
ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Sekizinci turda söz
alanlar:
AK Parti Grubu: Yusuf
Selahattin Beyribey, Kars Milletvekili; İbrahim Köşdere, Çanakkale
Milletvekili; Fahri Çakır, Düzce Milletvekili; Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu, Muğla
Milletvekili; Cengiz Kaptanoğlu, İstanbul Milletvekili.
Anavatan Grubu: Muzaffer
Kurtulmuşoğlu, Ankara Milletvekili; Turan Tüysüz, Şanlıurfa Milletvekili.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu: Nurettin Sözen, Sivas Milletvekili; Ali Arslan, Muğla Milletvekili;
Osman Coşkunoğlu, Uşak Milletvekili; Mehmet Sevigen, İstanbul Milletvekili.
Şahısları adına; lehinde,
Nihat Eri, Mardin Milletvekili; Medeni Yılmaz, Muş Milletvekili; Murat
Yıldırım, Çorum Milletvekili. Sadece bir kişiye söz verilecektir. Aleyhinde;
İdris Sami Tandoğdu, Ordu Milletvekili.
Sayın milletvekilleri,
hatip arkadaşlarımız sürelerini tamamladıktan sonra kendilerine sadece 2 dakika
eksüre vereceğim, 2 dakika sonra kendiliğinden kapandığında mikrofonu tekrar
açmayacağım. Onun için, arkadaşlarımızın konuşmalarını buna göre ayarlamalarını
istirham ediyorum.
Sekizinci turda ilk söz,
Ak Parti Grubu adına, Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey'in.
Sayın Beyribey, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Grubun planlamalarına
göre süreniz 9 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
sözlerime, Osmanlının büyük padişahlarından birisinin, Avrupalıların
"muhteşem" dedikleri Kanunî Sultan Süleyman'ın bir beytiyle başlamak
istiyorum:
"Halk içinde muteber
bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir
nefes sıhhat gibi."
Gerçekten de, insanların
beden sağlığının her şeyden daha değerli olduğunu ve yaşama hakkının dogmatik
bir hak olduğunu düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar,
insanlarımızın sağlığını koruma göreviyle meşgul olan Sağlık Bakanlığının 2006
bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; sözlerime
başlamadan evvel, huzurunuzu saygılarımla selamlarım.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Sayın Beyribey, şiir okumakla geçirdiniz vaktinizi.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ekonomik ve kültürel olarak gelişmiş
toplumlar sağlıklı bireylerden oluşur. Sağlıklı toplumlar daha çok çalışır,
daha çok araştırır ve daha çok üretirler. Bu üretimin de daha adil bir şekilde
bölüşülmesinin sağlanması da, yine, sağlıklı düşünebilen insanlardan oluşan
toplumların yapabileceği bir şeydir.
Plan ve Bütçe Komisyonu
üyesi bir doktor olmam hasebiyle, Sağlık Bakanlığının bütçesi üzerinde
söyleyeceğim çok sözüm var; ancak, 9 dakikada bunları anlatmak mümkün değildir.
Anayasamızın 56 ncı
maddesinde ifadesini bulan toplum sağlığını koruma görevi Sağlık Bakanlığınca
ifade edilmekte olup, bu görev son derece önemli bir görevdir. Devletimizin,
bu, aslî görevlerinden bir tanesidir. Sosyal devletler, insanların halk
sağlığını, daha doğrusu sağlığını korumakla mükelleftirler. 59 uncu AK Parti
Hükümetimiz de, göreve geldiği günden itibaren, devletin bu aslî görevini
layıkıyla yerine getirmek için elinden geleni yapmaktadır.
Bundan önceki yıllarda…
Ben, 1990'lı yıllardan beri siyaset yapmaktayım ki, daha öncesini de biliyorum.
1979 yılından beri de hekimlik yapmaktayım. O gün ile bugün arasındaki
mukayeseyi ortaya koyunca -zaman zaman, Plan ve Bütçe Komisyonunda, başka
alanlarda da eleştiriler oluyor- o günü de görmek lazım, bugünü de görmek
lazım; ama, son üç yıl içerisinde Türkiye'deki değişimleri görmemek, doğruların
üzerini kapatmaktan öteye bir şey değildir. Bundan on yıl evvel, hastanelere
gidildiği zaman, insanlar rehin de kalıyorlardı, paraları olmadığı için
hastaneye de kabul edilemiyordu, cenazelerin… Ben, hekim olarak, cenazenin
çıkması için cebimden para verdiğim, gönderdiğim, hastanenin parasını ödediğim
hastalar vardır. Onların hepsi tarih oldu. Son üç yıldan beri çok ciddî
değişimler oldu. Bundan üç yıl önce, yeşilkartlılar sadece ve sadece
hastanelere giderler, hastanede tedavi olurlardı, yatarlarsa tedavi olurlardı;
ne reçete bedelleri ne hastanedeki protezleri ne gözlük bedelleri ne diş
bedelleri, bunların hiçbir tanesi ödenmezdi. İlaçlarını mutlaka ceplerinden
alırlardı. Son üç yıldan beri, özellikle son bir yıldır, Sağlık Bakanlığının
uygulamasıyla, yeşilkartlılar, tıpkı devlet memurları gibi, tıpkı SSK'lılar
gibi, tıpkı Bağ-Kurlular gibi, gidip, eczanelerden ilaçlarını alabiliyorlar,
gidip, müracaat edip gözlüklerini alabiliyorlar, gidip, müracaat edip dişlerini
yaptırabiliyorlar. Bunlar çok önemli şeyler, sosyal devlette olması gereken
şeyler.
Peki, Türkiye Cumhuriyeti
bugün mü sosyal devlet veya üç yıldır mı sosyal devlet? Kurulduğu günden bugüne
kadar; yani, cumhuriyetin ilanından, Anayasamızda belirlendiği, Anayasada ifade
edildiği günden bugüne kadar sosyal bir devlet bütünlüğü içerisindeydi ve
bunları yine yapması gerekiyordu.
Ambulanslarla ilgili,
gider, paranızı yatırırsanız ambulansla gidebilirdiniz, bunlar tarih oldu.
112'ler köylere kadar gidebiliyor.
Tabiî, her şey tamamlandı
mı; tamamlanmadı, süreç var. Bu süreci tamamlamak için de Sağlık Bakanlığı
elinden geldiği şekilde çalışıyor. En ücra köşelerimize kadar -şu anda, ben,
herkesle, bütün kamuoyuyla da paylaşmak istiyorum- Türkiye'nin her köşesinde,
her ilde, bundan üç yıl öncesinin üç katı, iki katı uzman doktor vardır; her
ilde; ifade ediyorum.
Pratisyen hekimle ilgili
sıkıntılarımız oldu. Burada da sözleşmeli personeller, maalesef, gitmediler.
Ben bir hekim olarak mecburî hizmete karşı olmama rağmen, Doğu Anadoluda birçok
yerde, Batı Anadoluda, İç Anadoluda birçok yerde hekim, pratisyen hekim
sıkıntısı çektik; doktorları buralara gönderemeyince, yeniden mecburî hizmeti
getirdik ve bu doğrultuda da, bütün taşra, her taraf hekimlerle dolacaktır.
Buraya gelmişken, kendime
ait bir fikrimi de ifade etmek istiyorum. Türkiye'de, doğu-batı, güney-kuzey
arasında dengesizlikler vardır. Maalesef, başarısız olanlar, sürgün olarak
değerlendirdiklerimiz, doğuya, güneydoğuya ve mahrum yerlere gönderilmektedir.
Bununla ilgili yeni politikalar geliştirmemiz gerektiği kanaatini taşıyorum.
Bence, doğuya gitmeden ödüllendirme yapılmamalıdır. Bir kişi Kars'ta sağlık il
müdürlüğü yapmadan Ankara il müdürü olamamalıdır, İstanbul il müdürü
olamamalıdır. Buna statü getirilmesi gerektiği kanaatini taşıyorum. Orada
başarılı olursa olmalıdır. Onun da altını çizerek söylemek istiyorum. Bunu da
önemsediğimi ifade etmek istiyorum.
SSK, Bağ Kur, hepsi bir
çatı altında toplandı. AK Parti "herkes işiyle uğraşsın" diyor; bu
felsefeyle gidiyor. Bu doğrultuda da bakanlığımızı ve hükümetimizi tebrik
ediyorum.
Ne yaptı; Sağlık
Bakanlığı, gıda kontrollerini "Tarım Bakanlığının işidir" dedi, oraya
devretti.
Ne yaptı; Çalışma
Bakanlığı, kendisine ait hastaneleri "hastanecilik işi bana ait değildir,
ben hastanelerimi Sağlık Bakanlığına devrediyorum" dedi, Sağlık
Bakanlığına devretti; doğru karardır.
Bundan bir yıl evvelki
konuşmaları takip ettim, o günler ile bugünleri mukayese ettim. O günlerde
"hastaneler birleşince Türkiye'de felaketler olacak" deniliyordu;
ama, bugün, bu noktaya geldi ki, poliklinik sayılarımız arttı, hasta
sayılarımız arttı, hizmet sayısı arttı ve daha iyi hizmet görüldüğü görüldü ve
Plan Bütçedeki konuşmalarda, şimdi, bugün de, bu konuşmalarda, geçmişle ilgili,
SSK, Bağ-Kur furyasından, devrinden dolayı, özellikle SSK'nın devrinden dolayı
burada konuşmalar olmayacak.
Rehin kalanlar… Rehin kalanlarla
ilgili de şuna derhal… Zaten, buna da hükümetimiz çözüm getiriyor. SSK ve
Bağ-Kurla ilgili, Bağ-Kurlu olanlar veya SSK'lı olanlar, bunlar primlerini
ödemezlerse sağlık güvencesinden yararlanamıyorlar. Bunlarda bir mağduriyet
vardır. Bağ-Kura 20 milyar, 30 milyar borcu olup da, hasta olan, kalp ameliyatı
olan, şu ameliyatı olan bu ameliyatı olan insanlar var, bunlarla ilgili
sıkıntılar var. Bunu da, inşallah, önümüzdeki günlerde, genel sağlık sigortası
içerisinde eriteceğiz, o potada hamur edeceğiz ve buna da çözüm getireceğiz. AK
Parti Hükümeti, işte, reform denilen şeylerin, Türkiye'de değişim denilen
şeylerin de bunlar olduğuna inanıyor ve bunları yapıyor. Bu doğrultuda da,
yine, hükümetimizi, Başbakanımızı, Sağlık Bakanımızı, hepsini tebrik ediyorum.
İlimle ilgili, Kars'ta
sağlık problemlerimiz tabiî ki var. Bunlardan en önemlisi pratisyen hekimdi,
onlar yerine geliyor. Burada, sırası gelmişken, Kağızman Devlet Hastanemizi ve
Kars Devlet Hastanemizi, on yıllardır bitmeyen, oniki yıldır bitmeyen devlet
hastanelerimizi iki yılda bitiren hükümetimize ve Sağlık Bakanlığımıza teşekkür
ediyorum. Tefrişatı devam ediyor. İnşallah, önümüzdeki günlerde, Kars
halkımızın hizmetine bunu da sunmuş olacağız.
Sırası gelmişken, atıl
yatırımlarla ilgili çalışmam var. Sağlık Bakanlığının da, kullanılmayan
sağlıkocakları, sağlıkevleri, lojmanları vardır. Bunlarla ilgili, mutlaka,
envanterler çıkarılması -diğer kurumların da var- bu envanterlere göre,
kullanmıyorsak, bunları kullanıcılara devretmek lazım; çünkü, bunlar atıl
yatırımlar; kamu vicdanını, vatandaş vicdanını, benim vicdanımı, buradaki
herkesin vicdanını rahatsız ettiği kanaatindeyim, o doğrultuda da bir çalışma
yapılması gerektiği kanaatini taşıyorum.
Sağlık, artık, tek çatı
altında toplanmıştır. Sağlık, artık, bütünüyle, Bağ-Kurlusuyla, SSK'lısıyla,
kurumların doktorlarının kalkmasıyla, kurumların hastanesinin kalkmasıyla,
denetlemesinin daha kolay olacağı, hizmetlerin daha kolay alınacağı bir statüye
kavuşturulmuştur. Ondan dolayı, hükümetin bu çalışmalarını olumlu bulduğumu ve
çalışmalarının devamını temenni ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Beyribey,
eksürenizi başlatıyorum; 2 dakikalık süre içerisinde konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Devamla) - Hemen toparlıyorum efendim.
Şimdi, burada, tabiî,
özellikle sözleşmeli personelle ilgili uygulamalarda standartlar kesin
konulmalıdır, süresi mutlaka konulmalıdır. Hülleli yollarla, o bölgedeki
hekimlerin, sağlık memurlarının, çalışanların statüsü, daha doğrusu
çalışanların pozisyonu belli olmalıdır ve onlarla ilgili yer değiştirmelerde
katı tedbirler alınması gerektiği kanaatini taşıyorum.
Burada, Sağlık
Bakanlığımızın, özellikle, dönersermaye yoluyla veya sözleşmeli personelle
çalışan hastanelerimizin birkısım çalışanlarının ücretlerini almadıkları,
birkaç aydır alamadıkları doğrultusunda duyumlarımız var. Bunlarla ilgili
hassasiyetini rica ediyorum; çünkü, çok güzel bir yol aldık, ciddî bir çalışma
alanı aldık, poliklinik sayısını artırdık, ameliyat sayısını artırdık, bunlarla
ilgili çalışanların da bir şevki var, o şevkin devam ettirilmesi gerektiği ve
bu doğrultudaki tıkanıklıkları bir an evvel ortadan kaldırmamız lazım.
Birkaç kelimeyle de aile hekimliğinden bahsetmek istiyorum. Aile
hekimliğini önemsiyorum. Mutlaka koruyucu hekimlik hizmetlerinin daha iyi
kontrol edilmesi, hükümetin aslî görevinin denetleme fonksiyonu olduğunu...
Meclisin aslî görevinin denetleme fonksiyonu olduğunu, bu doğrultuda da mutlaka
denetlemenin iyi yapılması lazım. Özel sektörden ve diğer kurumlardan aldığımız
hizmetleri iyi denetlememiz lazım.
Ben, sözlerimi
bitirirken, özellikle, Türkiye'de sağlığın daha iyi noktalara taşındığını, o
doğrultuda, AK Parti Hükümetini, Sağlık Bakanlığımızı tebrik ettiğimi ifade
ediyorum ve Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Beyribey.
AK Parti Grubu adına
ikinci konuşmacı, Çanakkale Milletvekili İbrahim Köşdere.
Sayın Köşdere; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Köşdere, süreniz 9
dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale)- Sayın Başkan, sayın bakanlarım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 2006 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı çerçevesinde
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü özel bütçeli ve Sağlık Bakanlığımıza
bağlı bir kuruluştur. Başlıca görevi hastalıkların yayılmasını önlemek temeline
dayanan Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, 1924 yılında bu adı almasına
ve faaliyetlerini bu ad altında sürdürmesine rağmen, bulaşıcı hastalıkların
önlenmesi konusunda ülkemizde yapılan mücadeleyle yaşıttır. Bu mücadelenin
başlıcası 1800'lü yıllara kadar gitmektedir. II. Mahmut'un emriyle, karantina
için Meclis toplanarak 1838 yılında göreve başlamıştır. 1839 yılında Meclis-i
Umuru Sıhhiye adını almıştır. Meclis-i Umuru Sıhhiye 1914 yılında kapitülasyonlarla
beraber kaldırılmış, yerine bağımsız Türk doktor ve bilim adamlarının
yönetiminde Hudut Sıhhiye Müdüriyeti kurulmuştur. İstanbul itilaf devletleri
tarafından işgal edilince, 1918 yılında bu kez çoğunluğu yabancılardan oluşan
Beynelmüttefikin Sıhhiye Kontrol İdaresi kurulmuştur. Bu gelişmeler ışığında
ülkemiz Lozan'da bu kapitülasyonu kaldırmak için 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan
Barış Anlaşmasının 10 uncu layihasını anlaşma metnine ekletmiş ve bu
kapitülasyon kaldırılarak, Beynelmüttefikin Sıhhiye Kontrol İdaresi
dağıtılarak, yerine, İstanbul Limanı ve Boğazları Sıhhiye Müdüriyeti
kurulmuştur. Lozan Anlaşması Montrö Boğazlar Sözleşmesiyle kuruluşu tamamlanan
Dünya Sağlık Örgütü Anayasanın 21 inci ve 22 nci maddeleri uyarınca hazırlanmış
Uluslararası Sağlık Tüzüğü ve Umumî Hıfzıssıhha Kanunuyla görevleri şekillenmiş
Genel Müdürlük, kara hudut kapıları, limanlar ve havalimanlarında hizmetlerini
sürdürmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz ve dünya sağlığının korunmasına katkıda bulunmak
amacıyla, uluslararası anlaşmalardan ve mevzuattan kaynaklanan yetki ve
gelirler kullanan, Türk Boğazları,
hudutlarımız ve sahillerimizde sağlık denetimleri yapan, uluslararası
geçerliliği olan sertifikaları düzenleyen ve uluslararası yayılma gösteren bulaşıcı
ve salgın hastalıkların sınırlarımızdan girmesini ve çıkmasını önleme misyonu
taşıyan Genel Müdürlüğün görev ve faaliyetlerinden bazıları şunlardır:
Ulusal ve uluslararası
mevzuatla belirlenen karantina gerektiren bulaşıcı ve salgın hastalıklardan
korunmak ve bunların yayılmasını önlemek için uluslararası giriş ve çıkışa açık
limanlar, boğazlar, karasularımız, havaalanları, kara hudut kapıları, gümrük
sahaları, serbest bölgelerde alınacak tedbirlerin karantina hizmetlerinin
hizmeti gerektirdiği prensip ve politikalarının tespit edilmesi, araştırma ve
projelerinin yayılması ve bunların uygulanması;
Başlıca hastalıkların
yayılmasını önlemek amacıyla, başta deniz araçları olmak üzere, hava, kara,
ulaşım ve taşıma araçlarının dezenfeksiyonu, deratizasyonu, dezensektizasyonu
işlemlerinin yapılması, yaptırılması ve bu konuda belgelerin düzenlenmesi;
Gemilerin, ulusal ve
uluslararası mevzuat çerçevesinde alınması gereken ve Genel Müdürlüğün en
önemli gelir kaynağı olan gemi sağlık rüsumunun tarh, tahakkuk ve
tahsilatlarının gerçekleştirilmesi;
Gemilere sağlık
sorgusunun yapılması sonucunda, kıyı ve limanlarımıza yanaşmasında bir sakınca
bulunmadığına ilişkin bir belge olan pratikanın düzenlenmesi, gemilerin yolcu
ve mürettebatlarının yaşam mahalleri ile revirlerinin denetlenmesi, gemi
personelinin sağlık eğitimi alıp almadığının, gemilerin gerekli ilaç ve sağlık
teçhizatlarının bulunup bulunmadığının ve de bütün bunların uluslararası
standartlara uygun olup olmadığının tespit edildiği medikal sertifikalarının
düzenlenmesi;
Gemi adamlarının
sağlıklarının denize açılmaya elverişli olup olmadığının tespit edilecek
raporlarının ve bu raporları verecek olan sağlık kuruluşlarının tabi olacağı
usul ve esasların belirlenmesi;
Yurt dışına çeşitli
amaçlarla çıkarılan bulaşıcı hastalıklar ve korunma yolları hakkında 26 ayrı
bölgede oluşturulan seyahat sağlığı danışmanlığı hizmetleri verilmesi ve bu
kişilere uluslararası mevzuat çerçevesinde yapılan aşılara ilişkin uluslararası
aşı sertifikasının düzenlenmesi;
Türk limanları arasında
çalışan, kabotaj hakkına sahip ve belli bir tona kadar olan Türk gemileri için
bir yıl geçerliliği olan yıllık gemi sağlık cüzdanının düzenlenmesi;
Yurda giriş yapacak
cenazelerin kontrollerinin yapılarak, yurda giriş belgesinin düzenlenmesi ve
izin verilmesi;
Sınır kapılarındaki hac
ve göç gibi toplu nüfus hareketleri ile turizm ve iş amaçlı seyahat sağlığının
sağlanmasıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Sağlık Bakanlığının dışa açılan bir penceresi
konumunda olan Genel Müdürlük, hükümetimizce yayımlanan acil eylem planı ve
5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrolü Kanununda belirtilen ve tüm kamu
kuruluşlarınca yapılması zorunlu olan stratejik planı bir kamu kuruluşunda ilk
kez gerçekleştiren Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü gelecek yıllarını
planlamıştır. Stratejik plan doğrultusunda hazırlanan teşkilat kanunu
tasarısının Yüce Meclisimizin desteğiyle yasalaşması, kurumumuzun günümüz
koşullarına uygun ve daha kaliteli hizmet sunması açısından son derece önem arz
etmektedir. Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, 2548 sayılı Gemi Sağlık
Resmi Kanunuyla elde edilen gelirlerinden yıl içinde artan gelir fazlalarıyla
ülkemizin sağlık standartlarını yükseltmek için hastanelere tıbbî cihaz
almaktadır. Bu vesileyle, ülke sağlığına yapmış oldukları desteklerden dolayı
teşekkür ederim.
Hudut ve Sahiller Sağlık
Genel Müdürlüğünün 2006 malî yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlara
vesile olmasını temenni etmeden önce, ben, muhalefet partilerinin birtakım
konuşmacılarının ve arkadaşların, buraya çıktığında maddeler üzerinde
konuşmalar yapacaklarına ikide bir AK Parti Grubuna Söylev'i hatırlatmaları,
son derece beni üzmüştür. Unutmasınlar ki, bu Söylev'i en iyi okuyan bu
gruptur. Bu Söylev'i çok iyi okudukları için de bu desturla bu çoğunluğu almış
ve halkımızın büyük bir desteğini kazanmıştır. Benim tavsiyem, kendilerinin
okuduklarını anlamaları, anladıkları zaman da daha desturlu, daha halka sevecen
bir yaklaşımla yürümeleridir. Bu Söylev hepimizin evinde mevcuttur. Mevcut
olmakla beraber biz ve çocuklarımız okuyoruz ve okumaya da devam edeceğiz.
Ben, sözlerimi
bitirirken, Yüce Meclisimize tekrar saygı ve selamlarımı iletiyorum. İnşallah
bütçemiz hayırlara vesile olur.
Hepinizi tekrar en içten
duygularımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Köşdere.
AK Parti Grubu adına
üçüncü konuşmacı, Düzce Milletvekili Sayın Fahri Çakır.
Sayın Çakır, buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Çakır, süreniz 9
dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı
bütçesi üzerine, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ülkemizin
kalkınması açısından ulaştırma ve haberleşme büyük bir önemi haizdir. Ülkemiz,
coğrafî konumu itibariyle, Avrupa, Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya ülkeleri
arasında ulaşım açısından önemli bir yerdedir. Bu önemledir ki, Ulaştırma
Bakanlığımız 2006 yılı bütçesi toplam 998 555 000 YTL olarak belirlenmiştir.
Yatırım ödenekleri,
demiryolu inşaatı için 500 trilyon, liman altyapı inşaatları için 25 trilyon,
balıkçı barınakları için 29, limanlar için 9,5; havameydanları için 22 trilyon,
kamulaştırma için 60 trilyon olarak öngörülmüştür.
Bu bütçenin yaklaşık
yüzde 66'sının yatırımlara ayrılması, Ulaştırma Bakanlığımızın ve dolayısıyla
hükümetimizin yatırımlara verdiği önemin açık bir göstergesidir.
Değerli milletvekilleri,
Avrupa ülkelerinde ulaşımın yaklaşık yüzde 50'sinin deniz, hava ve demiryoluyla
yapılmasına rağmen, ülkemizde, maalesef, yüzde 90'ından fazlası karayoluyla
yapılmaktadır. Bu yüzden ülkemizde yıllardır ulaşımda planlı, programlı bir
gelişme sağlanamamış. Bu plansız gelişme de ulaşım çeşitleri arasındaki dengeyi
bozmuştur. Bu sebepledir ki, AK Parti acil eylem planında ve hükümetimizin
programında öngörülen ulaşım anaplanından da anlaşılacağı gibi, on yıllık
sürede ulaştırma çeşitleri arasında dengeyi ve entegrasyonu sağlamayı
hedefleyerek, ulaştırmaya verdiğimiz önemi bir kere daha ortaya koymaktayız.
Değerli milletvekilleri,
bilindiği gibi, en etkin toplu taşıma türlerinden birisi de demiryolu
taşımacılığıdır. Çok önem verdiğimiz demiryollarına, Ulaştırma Bakanlığımızın
bütçesinden yatırıma ayrılan ödeneğin yüzde 77'si demiryollarımızın altyapı
inşaatlarına ayrılmış, 2002 yılında ayrılan ödenek 247 trilyonken, bizim üç
yıllık iktidarımız döneminde 2 katrilyon 637 trilyon 321 milyar lira olarak
gerçekleşmiştir. Böylece, demiryollarımızın ödeneğinde 10 kattan daha fazla bir
artış sağlanmış durumdadır.
Bakanlığımızın önemli
projelerinden birisi de Hızlı Tren Projesidir. Ankara-İstanbul arasını 3 saate
düşürecek olan Hızlı Tren Projesinin, Ankara-Eskişehir bölümünün yüzde 80'i
tamamlanmıştır. Yine, Ankara-Konya
arası Hızlı Tren Projesi için çalışmalar devam etmektedir. Böylece, en kısa
sürede, 1 000 kilometrelik hızlı demiryolu ağı sisteme kazandırılmış olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
Ulaştırma Bakanlığımızın havayolu taşımacılığında geliştirdiği proje ve
sağladığı imkânlar, sektörde büyük gelişme kaydetmiştir. Bunun sonucunda, 2003
yılında, sadece 110 adet uçağımız varken, bugün 219 adet uçak sayısına
ulaşılmıştır. Bu durum, Türk Hava Yollarının dışında, özel sektöre ait 5
havayolu şirketinin yurt içinde tarifeli seferlere başlamasına ayrıca neden
olmuştur. Geçmişte özenli bir çalışma yapılmadan, sadece siyasî hesaplarla
yapılan havaalanları, uzun yıllardan beri ciddî bir sorundu; çünkü, ya
havaalanı küçük ya ulaşım sorunu var ya da yolcu talebi yoktu. Yani, işin
fizibilitesi yapılmadan havaalanları inşa edilmiş; filomuz da büyük gövdeli
uçaklardan oluşmuş; dolayısıyla, seferler yapılamıyordu. Çözüm için ya
havaalanını büyüteceksiniz ya da ona uygun uçak temin edeceksiniz. Havaalanını
büyütmek hem zaman işi hem kaynak işi. O nedenle, Bakanlığımız, özel sektörü,
bu meydanlara uygun uçaklar almaya teşvik etmiş; örneğin, Siirt Havaalanı
yapıldığından bu yana hiç çalışmamış; ancak, Bakanlığımız özel sektörü teşvik
ederek, bu meydanlara uygun küçük gövdeli uçaklar temin ettirmek suretiyle,
seferlere başlatmıştır. Bugün, haftanın 4 günü, yüzde 100 dolulukla, bu
meydanlarımıza uçuşlar gerçekleşmektedir. Bu tür açılımların sonucunda 6 500
kişiye iş alanı sağlanmış, oluşan 550 trilyon cirodan kamuya, KDV ve Kurumlar
Vergisi olarak 180 trilyon kaynak ayrılmıştır.
Değerli arkadaşlar,
hükümetimiz, havayolundan daha fazla istifade edebilmek için, ÖTV'siz yakıt
temin ederek ve uçak biletlerindeki bazı vergileri kaldırarak, bilet
fiyatlarının ucuzlamasını sağlamıştır. Bugün 49 000 000 liradan başlayan
fiyatlarla ülkemizin birçok yerine seferler yapılabilmektedir.
Biz, iktidara
geldiğimizden bu yana, toplam yolcu miktarı 32 000 000'dan 59 000 000’a
ulaşmıştır. Bu da gösteriyor ki, Uluslararası Havayolları Birliğinin 2015
yılına yönelik Türkiye'nin yolcu tahminleri 59 000 000 olarak öngörülürken,
biz, bu rakamı 2005 yılında yakalamış durumdayız. Bu yükseliş, Türk sivil
havacılığının büyük bir başarısı olup, ülkemizi dünyada en hızlı büyüyen 5
ülkeden birisi haline getirmiştir.
Ayrıca, hükümetimizce
sipariş edilen 59 adet yeni uçağın 3 tanesi de geçen hafta, bilindiği gibi,
Sayın Başbakanımız tarafından, filomuza ve halkımızın hizmetine sunulmuştur.
Değerli milletvekilleri,
deniz taşımacılığında önemli gelişmeler kaydedilmiştir. 2004'ün başından bu
tarafa, ÖTV'siz yakıt temin edilmesi suretiyle sektör teşvik edilmiş, önemli
ölçüde yolcu artışı sağlanmış, kabotaj hattında koster taşımacılığı gelişmeye
başlamış, böylece, yük ve yolcu taşımacılığının karayolundan deniz, hava ve
demiryoluna yönelmesi çalışmaları hız kazanmıştır.
Ayrıca, denizciliğimizde
mevzuatla ilgili çok ciddî iyileştirmeler yapılmış, gemiadamlarının sağlık
muayeneleri ve sınavlarıyla ilgili yaşanan sorunlar giderilmiş, sektör,
denizcilikte geçmişi olan tecrübeli personelle takviye edilmiştir.
Deniz güvenliğiyle ilgili
İspanya'yla yapılan Eşleşme Projesi tamamlanmış ve böylece, 2003 yılı
itibariyle, gemilerimizin Avrupa limanlarında tutulma oranları yüzde 30'lardan
yüzde 6'lar mertebesine çekilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
haberleşme sektörümüzde, bildiğiniz gibi, yıllardır özelleştirilemeyen Türk
Telekom başarılı bir şekilde özelleştirilerek, ekonomimize büyük bir kaynak
sağlanmıştır.
Diğer yandan, posta
sektörüyle ilgili PTT Bank konseptinin 2004 Martında başlamasıyla birlikte,
Posta İşletmelerinin 6 kalem olan işlem sayısı 50 kalemin üzerine çıkarılmış;
2002 yılında zarar eden bir posta işletmesi varken, bugün 100 trilyonun
üzerinde kâr eden bir kuruluş haline getirilmiştir. Yine, haberleşme alanında,
bildiğiniz gibi, Türk Telekom hisse devrinden önce, Rekabet Kurumunun istekleri
doğrultusunda, kablo platformu ve uydunun ayrılması öngörülmüş, bunların
Türksat AŞ'ye devri gerçekleşmiştir.
Değerli arkadaşlar,
bilindiği gibi, ülkemizde yolcu taşımacılığının yüzde 94'ü karayolundan
yapılmaktadır. Bu yoğun trafiğin sonucunda da yılda yaklaşık 5-6 bin
vatandaşımız hayatını kaybetmekte, 150-200 bin vatandaşımız yaralanmakta,
yaklaşık 2 milyar dolar tutarında maddî hasar meydana gelmektedir. Bu yüzden,
taşıma türleri arasında dengesizlik giderilerek, Avrupa Birliği standartlarına
getirilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca, ülkemizde yük taşıması yapan 800 000
aracın yaklaşık 250 000'inin yaşı 22'nin üzerindedir; bunların belirli bir
takvim içerisinde trafikten çekilmesi için gerekli çalışmalar yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
karayolu taşımacılığında büyük mesafeler kat etmiş bulunmaktayız. Yakın
geçmişte Parlamentomuzun büyük tasvibiyle Karayolu Taşıma Kanunu çıkarılarak,
karayolu taşımacılığı kurumsal bir niteliğe kavuşturulmuştur. Bu Kanunla,
Avrupa Birliği normlarına uygun, kurumsallaşmayı esas alan ve taşımacılık
mesleğine girişin üç ana temelini teşkil eden malî ve meslekî yeterlilik,
meslekî saygınlık ilkelerinin karayolu taşımacılık mevzuatına girmesi
hedeflenmiştir. Kısacası, modern bir taşıma mevzuatının temeli atılmış; ayrıca,
daha önce kayıt altına alınamayan, ancak taşımacılık yapan kamyon, otobüs ve
otobüs terminalleri, nakliyat ambarları, kargo işletmeleri gibi tüm sektör kayıt
altına alınmaya başlanmıştır. Yine, bu yasa ve hazırlanan yönetmeliklerle 39
farklı belge tanımlanmış; K1, K2, K3, D1, D2, D3 lojistik ve uluslararası yetki
belgelerinin alınması sağlanmış, taşıyanların ve taşınanların hakları,
sorumlulukları, hem de yaptırımlarla belirlenmiştir. "Ulaşamadığınız yer
sizin değildir" düsturundan hareketle denizden, havadan, karadan isteyenin
istediği şekilde ulaşımını ve haberleşmesini sağlamakla yükümlü olan Ulaştırma
Bakanlığımız, üzerine düşen çalışmaları azamî titizlikle yerine getirmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çakır, 2
dakikalık eksürenizi başlatıyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
FAHRİ ÇAKIR (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti İktidarının üç yılda sağladığı
başarıyı, millî gelirdeki artıştan, kalkınma hızından, enflasyon ve faizdeki
düşüşlerden, Türk Telekom gibi yapılan başarılı özelleştirmelerden görebilmek
mümkündür.
Bu duygu ve düşüncelerle,
daha fazla kalkınmış ve gelişmiş bir Türkiye için, Ulaştırma Bakanlığımızın
2006 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çakır.
AK Parti Grubu adına
dördüncü konuşmacı, Muğla Milletvekili Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu.
Buyurun Sayın
Terzibaşıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 9 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2006 malî yılı Telekomünikasyon Kurumu bütçesi hakkında, AK
Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizin değerli üyeleri ve
Türk Milletini saygıyla selamlıyorum.
2006 yılına çok
yaklaştığımız şu günlerde ve içinde bulunduğumuz yüzyılın başı itibariyle,
insanoğlu, iletişim alanında, çok büyük ilerlemeler katetmiştir. Küreselleşme
süreciyle birlikte, devletler, kurumlar, organizasyonlar ve bireyler, dünyanın
şu anda sahip olduğu en yüksek iletişim olanaklarını, günlük hayatın işlerliği
içerisinde, çok rahat bir şekilde kullanabilmektedirler. Kullanılan teknolojik
öğeler, her an yenilenen ar-ge faaliyetleriyle daha da ilerleme kaydetmekte,
yeryüzü üzerindeki binlerce kilometrelik uzaklıklar ortadan kalkmaktadır. Tarih
boyunca, her yüzyılın bir tanımlaması yapılmıştır. Bu bağlamda, şunu,
rahatlıkla söyleyebiliriz: Bu yüzyıl, tartışmasız, telekomünikasyon ve bu
sektörün sunduğu teknolojiler yüzyılı olacaktır. Böylesine önemli ve günlük
sıradan yaşantımızda bile vazgeçilmez olan bu sektör içerisinde, çok tabiî ki,
sektörel rekabet bir o kadar canlı ve hızlı seyretmektedir. Bu rekabet ortamı,
hem ulusal hem uluslararası alanda, hem kurumlar hem de özel girişimler
alanında çok ciddî ve küresel bir şekilde devam etmektedir. Bu küresel rekabet
içerisinde, ülkemizin sahip olduğu güç, özellikle kendi coğrafyasında yapılan
ilerlemelerle daha da anlamlı hale gelecektir.
Şunu da ifade etmek
isterim ki, çok şükür, ülkemizin makro ekonomik sıkıntılarının her geçen gün ve
an giderilmekte olduğu ve özellikle Avrupa Birliği sürecinde tarihimizin en
etkin günlerini yakaladığımız bu periyot içerisinde, telekomünikasyon
alanındaki ilerlemelerle Orta Asya cumhuriyetleri, Doğu Avrupa, Ortadoğu gibi
bir çemberde örnek alınan ve örneklerini yayan bir ülke olma hedefimiz bu
alandaki ana gayemizdir.
Artık net bir şekilde
ifade edebiliriz ki, iktisadî alanda hedeflerine ulaşma yolunda siyasî ve
sosyal perspektiflerini her geçen gün genişleterek Avrupa Birliği sürecinde
varış noktasına yaklaşan Türkiye, bu başarılarını teknolojinin ve bilimin
ışığında sahip olduğu kurumlarla daha da kuvvetlendirmektedir. İktidarımızın
yapılandırdığı uyum yasaları neticesinde, spesifik alanlarda da mevzuatımızı
yenileyerek pekiştirmekteyiz.
Telekomünikasyon
Kurumunun, telekomünikasyon hizmetlerinin kullanıcılara en etkin ve verimli
şekilde ulaştırılabilmesi için, var olan altyapının düzenini sağlamak ve
korumak, kaynağına doğrudan giden bu hizmetlerde teknolojideki en son
ilerlemeleri takip etmek ve elde edilen bilgiler ışığında bu gelişmeleri
yaygınlaştırmak, hiç kuşkusuz, en önemli görevlerinden biridir.
Telekomünikasyon
Kurumunun diğer bir önemli görevi de, hukukî mevzuata uygunluğu denetlemek ve
bu uygunluğun esas olduğu şartları kontrol etmektir. Bu çerçevede, artan
rekabet ortamı ve hiç durmaksızın ilerleyen teknolojinin yanında,
Telekomünikasyon Kurumu, dinamik yapısını her an korumakla mükellef bir konum
içerisindedir. 4502 sayılı Kanunla 2000 yılında göreve başlayan
Telekomünikasyon Kurumunun, sahip olduğu stratejik durum gereği, her geçen gün
önemi artış göstermektedir.
Kurumun, bağımsız ve
idarî açıdan özerk bir kuruluş olarak, sektörde, düzenleyicilik, denetleyicilik
ve yetki vermeye sahip bir kuruluş olması, hem sektörün önünü açarak güvenli ve
düzenli bir şekilde gitmesini hem de ülkemize kazandırmış olduğu gelir ve her
şeyden önemlisi istihdam alanı yaratıyor oluşu, önemli hususlardandır.
İktidarımız döneminde,
kurumun hazineye sağladığı net gelir 1 600 000 000 YTL seviyelerindedir. 2006
yılında, Telekomünikasyon Kurumunun ülke ekonomisine yapacağı katkı, kurumun
harcamalarından sonra 570 000 000 YTL seviyelerinde olması beklenmektedir.
Bu veriler bize açıkça
şunu gösteriyor ki, kurum, sektör bazında sağlamış olduğu yüksek verimlilik
yanında, kârlılığı ve hazineye kazandırmış olduğu değerlerle de takdire değer
bir yapı arz etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Telekomünikasyon Kurumu, telekomünikasyon, radyo komünikasyon
ve her türlü verici istasyonları dahil olmak üzere, ulusal ve uluslararası
frekans planlaması, koordinasyonu, ulusal esasların tespiti ve
ruhsatlandırılması, uygunluğunun denetimi gibi faaliyetleri, devletin ilgili
tüm kurumlarıyla koordineli bir şekilde yürütmeye devam etmektedir. Bu alandaki
sistematik çalışmalar, stratejik birçok nedenden dolayı çok büyük yararlar
sağlamaktadır.
En son kanunlaşan ve ülke
gündemindeki yeri önemli bir durum teşkil eden mobil telefonlarla ilgili 5392
sayılı Yasasının hazırlanmasında ve yasanın uygulanmasında, Telekomünikasyon
Kurumunun gayretli çalışmaları ve uygulamaları olmuştur. Kurum yetkililerine ve
çalışanlarına ve özellikle, bilhassa Sayın Ulaştırma Bakanımıza ve ilgili
bakanlara teşekkürü buradan tekrarlamakta yarar görüyorum. 5392 sayılı Yasanın
yürürlüğe girmesiyle, ülkemizde, mobil telefona yönelik kapkaç, gasp, darp
hemen hemen ortadan kalkmıştır.
Bir de şunu ifade etmek
istiyorum: Terör olaylarında, kayıtdışı IMEI numaraları değiştirilmiş veya
klonlanmış telefonlar, bombaların uzaktan patlatılmasında kullanılıyordu. Bu
yasanın yürürlüğe girmesiyle, bu tehlike de büyük ölçüde ortadan kalkmış
olacaktır. Ayrıca, kayıtdışı elektronik kimlik bilgisi değiştirilmiş cihazlarla
ortaya çıkan büyük vergi kaçakçılığı -ki, bu milyarlar seviyesindedir- gümrük
kaçakçılığı, karapara aklama gibi organize suçlar önlenerek, bu alanda çok
büyük miktarlarda elde edilen haksız kazanç da engellenmiş, temiz toplum, temiz
sektör özlemimizin gerçekleşmesinde önemli bir adım daha atılmıştır.
Son aldığım bilgiye göre,
ülkemizde kullanılan 45 000 000 mobil telefonun, ne yazık ki, 19 000 000'u
kayıtdışı olduğu için, bunlar kayıt altına alınmıştır. Çok az bir telefon, ne
yazık ki, görüşmeye kapatılmıştır.
Ülkemizin, yıllık, 1 -
1,5 milyon adet yeni mobil telefon cihazına ihtiyacı vardır. Ümit ediyorum ki,
ilgili sektör ve sektörler, bundan sonra mobil telefon üretiminde ağırlıklı
çalışmalar yapacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun,
eksürenizi başlattım; konuşmanızı tamamlayınız.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Önümüzdeki yıllarda,
Türkiye, mobil telefon ithal eden değil, mobil telefon ihraç eden bir ülke
olacaktır.
Sektörde, ikinci el mobil
telefonlar da, teknik bakımı yapılarak, garanti belgeli ve cazip fiyatlarla,
ikinci el kullananlara sunulacaktır.
Avrupa Birliği
ülkelerinde, mobil telefon kullanım ömrü iki-ikibuçuk yıl; oysa, ülkemizde,
bir-birbuçuk yıla kadar düşmüştür. Oysa, bu kanunun yürürlüğe girerek, ikinci
el cep telefonlarının kontrollü, bakımlı ve garanti belgeli, ikinci el
kullanıcılara sunulmasıyla, ülkemiz, çok önemli bir savurganlıktan da kurtulmuş
olacaktır.
Telekomünikasyon
Kurumunun, önümüzdeki dönemde daha etkin, daha kaliteli ar-ge çalışmalarına
ağırlık vereceğine inanıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2006 malî yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyor,
hepinizi, tekrar, saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Terzibaşıoğlu.
AK Parti Grubu adına son
konuşmacı, İstanbul Milletvekili Cengiz Kaptanoğlu.
Sayın Kaptanoğlu, buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 9 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
2006 bütçesi, Denizcilik
Müsteşarlığıyla ilgili görüşlerimi sizlere ifade etmek istiyorum. Konuşmama
başlamadan evvel, hem Ulaştırma Bakanlığımıza hem Sağlık Bakanlığımıza ve diğer
zevatına huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Evet, denizciler,
denizcilik doludizgin gidiyor. Sizlere, müsaade ederseniz, Denizcilik
Müsteşarlığımızın kısa bir yaptıklarını anlattıktan sonra, denizciliğe,
birlikte, üç senede nereye geldik, kısaca onları anlatmaya çalışacağım; ama,
üstüne basarak şunu söyleyeyim: Denizcilik Müsteşarlığı bir örnek çalışmayı gösteriyor. Denizcilik
Müsteşarlığı, bu dar bütçesinde üç senede yaptığı faaliyetlerle, hem
uluslararası hem ulusal fevkalade çalışmalar örneği vermiş. Ne yapmış; evet,
denizi, denizciler yönetmeye başlamış. Artık, herhangi bir limana vardığınızda
karşınızda bir denizci buluyorsunuz, (A) demeden B'yi kendileri söylüyor. Onun
için, kendilerini kutluyorum.
İkincisi, uluslararası
arenada başarılarına başarı katıyorlar. Nedir bu; evet, kara sayfalardan ak
sayfalara geçiyorlar. Neydi bu; 2000'li senelerde 2 011 tane gemilerimiz dışarıda tutuklanırken, bugün sayı 40'a;
öyle inanıyorum ki, seneye, bunlar sıfıra inecektir.
Ama, bakın, esasında
Denizcilik Müsteşarlığı ne yaptı. Hiç Cengiz Kaptanoğlu'ndan, üç senedir
"yedi kocalı Hürmüz tarafından idare ediliyoruz" diye duydunuz mu? Denizcilik
neydi; yedi sekiz tane bakanlık, o kadar müsteşarlıktı; ama, Sayın
Müsteşarımızın sayesinde, hiç müsteşarlık kisvesini öne almadan, adım adım,
bütün denizcilikle ilgili olan -bunlardan biri de Sağlık Bakanlığıdır- bütün
bakanlıklararası koordinasyonu sağladı ve bunların, korkuyorum, ismini saymaya
başlayacağım; unuttuklarım beni affetsin; başta Turizm Bakanlığımız, başta
Maliye Bakanlığımız, başta Bayındırlık Bakanlığımız ve kendi Ulaştırma
Bakanlığı ve Gümrük Müsteşarlığı, DPT Müsteşarlığı... Ne yaptılar diyeceksiniz;
bakın, ufacık bir misal; koruma kurulundan izin alınır, tarihse tarihinden izin
alınır, belediyeyse belediyesinden izin alınır; bir marina yapmak istiyorsanız,
bir liman yapmak istiyorsunuz, altı ayda bütün izinler biter ve onun için,
bakın, Türkiye'ye ne kadar neler kattık; onları arz edeceğim.
Şimdi, biraz denizciliği
kısaca anlatayım ve burada iki konuda arkadaşlarımın dikkatini çekeceğim; çok
önemli. Bakın, deniz ticaret filomuz ne oldu biliyor musunuz; 15 000 000
deadweight oldu Türk sahipli. Bu nedir biliyor musunuz; 2004 senesi dünya
pastası 400 milyar dolar. 750 000 000 deadweight dünyada gemi var. Yüzde 2'si
400 milyar doların ne eder; 8 milyar dolar ve deniz ticaret filomuz hızlıca da
yenileşmeye gidiyor. 15 000 000 ton geminin de yaklaşık 10 000 000 deadweight'i
yeni ve çevreci gemilerdir.
Bunu kısaca bir şey
yapayım. Ro-Ro taşımacılığında, Türkiye, dünyada 3 üncü, Avrupa'da 1 inci
bugün. Türkiye'de, evet, Türkiye'de, senelerdir, petrolümüz yok, ama, taşıyacak
vasıtamız yoktur derdik; ama, bugün, Türkiye'de, hem hampetrolü hem ürünleri
taşıyacak kapasitede filomuzun olmasının gururunu taşıyoruz. Apaçık ortada bu
deniz ticaret filosu.
Geliyorum limanlara…
Senelerdir bu limanlar özelleştirilmeliydi, bir tane yatırım yapılmıyordu.
Sizlerden Allah razı olsun, Özelleştirme İdaresinden Allah razı olsun. Sevgili
Bakanımızla beraber çalışmalar yapıyorduk; onbeş sene evvel dedim ki, bu Devlet
Demiryolları özelleştiği zaman, hem Türkiye'ye katkısı büyük olacak hem kendi
yenilenmesini yapacak hem aynı kârı elde edeceğiz. TDİ'de de özelleşirseniz,
işte deniz turizmi patlayacak. Neticede, limanlar özelleşti, özel limanlar
yapıldı ve Türkiye bir liman cenneti oldu. Nasıl oldu; rekabeti ortaya koyduk.
Devlet oradan çekildi; kaliteli bir yükleme boşaltma ve limancılık anlayışını
getirdik. Ne yaptık, Türkiye bundan ne kazandı; bakın tarihe, 2000'li yılların
evveline gidin; Türkiye'ye gelen gemiler, iki ay, üç ay, onbeş gün veya bir
hafta sıra beklerlerdi, ceza olarak demoraj verirdik. Neydi demoraj; yani,
ödenen cezaydı. Bu, Türkiye'den çıkan dolardı; ama, şimdi, ne oluyor biliyor
musunuz; Türkiye'ye, yine, 150 000 000 ton yükler geliyor, aksine, demoraj
değil, dispeç alıyoruz şimdi; yani, onun tersi, prim alıyoruz ve döviz
tasarrufu sağlıyoruz. İşte, Türkiye'nin limancılığı bu anlayışta.
Gelin, bundan sonra iki
tane parlayan yıldızımız var; birisi deniz turizmidir, birisi gemi inşa sanayii
ve yat inşa sanayiidir. Ne yaptık gemi inşa sanayiinde; evet, bugün, Ulaştırma
Bakanlığımız, Denicilik Müsteşarlığımızın koordinesinde hem tersane, Tuzla
mevkiini hatırlarsınız, ona 4 tane daha yer ilave edildi en aşağı ve bakın,
Trabzon'dan en aşağı İskenderun'a kadar ve bunların Ordu'da olanı işine
başladı; Karadeniz- Ereğli, inşallah, nisanda başlıyor; İzmit'tekiler
haziranda, martta gemi inşaına başlıyor; Yalova'da önümüzdeki yılın ikinci
çeyreğinde başlar.
Yat inşaına gelince;
aynı, Milas-Ören'de 400 dönüm yer, Yalova- Hersek'te 400 dönüm yer ve
diğerleriyle beraber 1 000 000 dönüm daha yer yatçılara tahsis yapıldı; ama,
yatçılara… Dün boat şow vardı, devam ediyor. Denizciliğe sevgisi olan
arkadaşlarımı -ki, bu Meclisin var- boat şow'a davet ediyorum. Dün orada bir
arkadaşıma rastladım. Bu yatı nerede yaptın diyor; "Tuzla'nın Aydınlık
mevkiinde, dağda dere içinde yaptım" diyor.
Ne yaptık; bakın, ne
yaptık; şimdi, size en büyüğünü anlatayım. Gemi inşada, bugün, 0 ile 25 000 ton
gemi arasındaki kimyevî madde gemilerinde Avrupa'da birinciyiz. Ne yapıyoruz; 1
050 000 ton gemi inşa etmişiz 2004'te, yüzde 60'ını ihraç etmişiz, 15 000
tonluk bir kimyasal gemiyi 25 000 000 dolar ile 35 000 000 dolar arası ihraç
etmişiz. İyi mi bu; kötü demek mümkün değil.
Gelin, yat inşaat
sanayiine bakın ne diyeyim, gelin Tuzla'ya misafirim olun, gidelim Yıldız'a.
İşte yabancı sermayenin önemine değineceğim. Yıldız'a yabancı sermaye gelmiş
İtalyan. 1987'den bu yana dünyada yapılan 40 metreden büyük yatların yüzde 60'ı
Yıldız Tersanesinde yapılıyor. Bugün, Yıldız Tersanesinde 45 metre 2 tane, 50
metre 2 tane; yanlış anlamayın, 80 metre yelkenli yat yapılıyor; a'dan, z'ye
burada yapılıyor. 55 000 000 euroya ihracat yapılıyor. Bunun içindeki diyelim
ki ne kadar, 5,5 milyon euroluk tesisatı var, 8,5 milyon euroluk kendi donanım
şeyleri var; 14'ü çıkarırsanız 41 000 000
euro Türkiye'de katmadeğer yaratıyor ve orada 500 kişi çalışıyor. 1,80
metrelik yatta 500 kişi çalışıyor.
Allahaşkına deniz
turizmine gelelim. Deniz turizminde yat turizmi, günübirlik turizm ve kruvazör
turizm. İşte liman masraflarını bir korkusuz indirdik.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Kaptanoğlu, 2 dakikalık eksüre veriyorum size; konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
CENGİZ KAPTANOĞLU
(Devamla) - Liman masraflarını indirdik, hiçbir, Devlet Demiryolu zarar etmedi
ve dolayısıyla ne oldu; Devlet Demiryolları da bu liman masrafı indirilen
kârından daha fazla kâr etti ve limanların özelleştirilmesiyle, iki limanının
özelleştirilmesiyle 825 000 000 dolar, 7'si bittiği zaman 2 milyar doları
geçer. Demiryolları bunu kendi rehabilitasyonunda kullanır; yine, her sene
oradan alacağı ücretlerle o kârını yapmış olur. Bakın, gelin, TDİ özelleşti,
bunun içinde Kuşadası var, Galataport var, onu söylemem lazım, söyleyeyim;
bakın 2 tane kruvazör limanımız vardı bizim; bir tanesi Kuşadası'ydı, bir
tanesi İstanbul'du. İstanbul'da Salıpazarına gidin şimdi, o gün Kuşadası da
öyleydi, yolcu salonlarınıza hayvan bağlasanız durmazdı. Özelleştirmenin manası
neydi; o özelleştirmeyi alan kişi orayı çok güzel, günün şartlarına göre, o
zengin turistin geleceği gibi daha
modern yapmasıydı ve o modern yatırımı yapmalıydı. Gemi bağlıyordu, kıçı
bağlıyordu başı açıkta kalıyordu ve bunları düzenlemek için yapılan
yatırımlar... Sonra ne oldu, 2 tane yer 8'e çıktı.
Bakın, biz Bodrum'da,
Halk Partili belediye başkanı olmasına rağmen, kruvazör liman yapıyoruz.
Efendim, Halk Partisi olmasına rağmen, 400 dönüm yere, orada yat inşa sanayi
yapıyoruz.
HALİL AKYÜZ (İstanbul)-
Hemşerim, neye rağmen?!
CENGİZ KAPTANOĞLU
(Devamla) - Bir dakika, söyleyeyim. Neye rağmen, onu söyleyeyim.
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) -
Onu geç…
CENGİZ KAPTANOĞLU
(Devamla) - Onu söyleyeyim, onu söyleyeceğim. Bütçe konuşmalarına geleceğim…
Bunları bilin. Belki…
BAŞKAN - Sayın
Kaptanoğlu, süreniz doluyor; lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
CENGİZ KAPTANOĞLU
(Devamla) - Belki sizin belediye başkanlarınız haber vermiyor bunları.
Göcek'te arıtma tesisleri
yapılıyor şimdi. Antalya'da -Deniz Beyin bunları bilmesi lazım- Antalya
Limanında kruvazör liman kapatılmıştı. Alanya'ya bir tane kruvazör gemi gelmiyordu.
Antalya'nın serbest bölgesi kapatılmak üzereydi. Antalya'ya, şimdi, günde 7
tane, günde 600 000 dolar getiren kruvazör gemi geliyor. Alanya'ya geliyor...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Kaptanoğlu…
CENGİZ KAPTANOĞLU
(Devamla) - Bitti Başkanım.
BAŞKAN - Şimdi, şöyle;
prensipleri bozarsak, herkesde aynı şey olabilir. Ben teşekkür etmenizi
istirham ediyorum. Kalanını Sayın Bakan tamamlar efendim. Teşekkür ediyorum
sizlere, sağ olun.
Mikrofondan teşekkür
ederseniz Sayın Kaptanoğlu... Açtım, buyurun.
CENGİZ KAPTANOĞLU
(Devamla) - Efendim, çok teşekkür ediyorum.
2006 bütçesinin
memleketimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Çok teşekkür
ederim Sayın Kaptanoğlu.
Sayın milletvekilleri, AK
Parti Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Anavatan Partisi Grubu
adına ilk konuşmacı, Ankara Milletvekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu; buyurun.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Sayın Kurtulmuşoğlu,
Sayın Tüysüz'le ortak kullanacaksınız sürenizi. Buyurun efendim, 23 dakikalık
süreniz var.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
2006 yılı bütçesi verilerine bakıldığında, sağlığa ayrılan payın, sağlık
hizmetlerini karşılamanın çok gerisinde olduğu açıkça görülecektir. Sağlık, her
geçen yıl bir önceki yıla göre daha fazla yatırım isteyen, hızla gelişen
teknolojiye ayak uydurmayı gerektiren ve personelin sürekli eğitimini kapsayan
bir alandır. Eğer insanlarımıza dünya normlarında ve gerçek anlamda sağlık
hizmeti vermek istiyorsanız, bunları yapmak zorundasınız. Ne yazık ki, her
alanda olduğu gibi sağlık alanında da bir iyileşme var gibi gözükse de, gerçek
tablo ve yaşananlar, olayın hiç de böyle olmadığını göstermektedir.
1990'lı yılların başında
ülkemizin gayri safî millî hâsıladan yatırımlara ayrılan payı yüzde 10'lar
düzeyinde seyrederken, bugün bu oran yüzde 4'ün altına düşmüştür. Yatırım
öngörmeyen bir bütçenin sorunları çözmesi, istihdam yaratması, işsizliği
önlemesi olası değildir. Gelir dağılımındaki dengesizlik ve adaletsizlik,
yoksulluk ve işsizlik, tüm ülke gündeminin yakıcı sorunları arasında yer almaya
devam etmektedir. İşsizlik ve yoksulluk, bir diğer ifadeyle, daha fazla sağlık
hizmeti ihtiyacı demektir; sağlık şemsiyesi altında bulunanların sayısının
azalması demektir; bir diğer ifadeyle, çaresizlik demektir.
Bugün sağlık alanında
reform yaptığını söyleyenlere sormak istiyorum; iktidara geldiğiniz günden bu
yana, kaç Bağ-Kurlu primini ödeyemediği için sağlık hizmetlerinden faydalanamaz
duruma düşmüştür, kaç SSK'lı işsiz kaldığı için sağlık hizmeti alamaz
durumdadır; bu vatandaşlarımızın aileleri ve çocukları, bakmakla yükümlü
oldukları yakınları ne durumdadırlar?! Siz, ne hastane sayısında ne hekim ve
hemşire sayısında ciddî bir artış ve iyileşme yapmayacaksınız ne de sağlık
hizmetlerinde bir yenilik getirmeyeceksiniz, sağlık çalışanlarının özlük
haklarıyla oynayacaksınız ve ortaya çıkıp birtakım yasal düzenlemeler adı
altında sağlıkta reform yaptım diye bahsedeceksiniz! Bir hekim olarak, bunu
nasıl gerçekleştirdiğinizi gerçekten çok merak ediyorum. Yoğun bakım
ünitelerinde ayda 8-9 nöbet tutan hemşire ve doktorların nöbet sayıları mı
düştü?! Hastanelerde yeni üniteler mi açıldı?! Sağlık yatırımlarında bir artış
mı yaptınız?! Ulaşılmayan randevu telefonlarından başka, gözle görülür bir
değişiklik yoktur sevgili arkadaşlarım. AKP Hükümetinin yaptığı, Ali'nin
külahını Veli'ye, Veli'nin külahını Ali'ye giydirmekten öte bir şey değildir.
Gelelim, hükümetin
deyimiyle "ülkemizin değişen ve gelişen yüzüne!" Uzağa gitmeyelim.
Ramazan ayında, yerel yönetimler tarafından açılan, yürekleri parçalayan,
dramatik görüntüler oluşturan iftar çadırları bile ekonomik tablonun
çarpıklığını gözler önüne sermektedir. Resmî verilere göre, Türkiye'de, nüfusun
yüzde 43'ü yoksulluk, yüzde 12'si de açlık sınırı altında yaşamaktadır. Yapılan
araştırmalar, Türkiye'de, yaşanan ekonomik kriz ve uygulanan sosyoekonomik
politikalar sonucu, gelir dağılımındaki adaletsizliğin alt gelir grubunda
bulunanlar aleyhine geliştiğini, bozulduğunu ortaya koymaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
IMF, Türkiye'nin sağlık ve sosyal güvenlik
sistemini liberalizmle uyumlu hale getirecek adımların 2005 yılında -yıl
bitmeden- atılmasını, 2006 bütçesinin de buna göre hazırlanmasını istiyor. Çalışanların,
yoksul kesimlerin sorunlarını görmezden gelen, toplumun bu kesiminin
çığlıklarına kulağını kapatan AKP İktidarı, IMF'nin direktiflerini hiç tereddüt
etmeden, gözünü bile kırpmadan yerine getirmektedir. AKP Hükümetinin, IMF ve
Dünya Bankası istemleri doğrultusunda, emekli yaşının yükseltilmesi, emekli
aylıklarının vergilendirilmesi, aylık bağlama oranlarının düşürülmesi yönündeki
icat ve icraatlarını yakından takip etmekteyiz.
Bütçeler, sadece
rakamlardan ibaret değildir. Bütçeler, aynı zamanda, malî ve sosyal yönleri de
ifade ederler, toplumu ve insan yaşamını ifade ederler. Bütçelerin sosyal
boyutu, sokaktaki insanın nasıl bir hayat süreceğinin göstergesidir. AKP'nin
bütçesinde, sokaktaki insan yoktur, toplum yoktur. AKP'nin, IMF borçlarının
kıskacında, insan yaşamını, toplum yaşamını görmezden gelen bir borç ödeme
bütçesi vardır. Ne yazık ki, bu hükümet, iktidara gelirken, borçları ödeme ve
azaltma konusundaki bu sözünü de unutmuş, bütçedeki bu acı tabloya rağmen, AKP
iktidara geldiği günden bu yana, iç ve dış borçlarımız yüzde 40 - 45 artmıştır.
Değerli milletvekilleri,
asıl kıyametin ise, sosyal güvenlikte yapılmak istenilen değişiklikler
noktasında kopacağı şimdiden görülmektedir. AKP Hükümeti, SSK hastanelerini
Sağlık Bakanlığına devrederek, start vermeyi düşündüğü genel sağlık sigortasını
yasalaştırmaya çalışıyor. Kamu kurum ve kuruluşlarına ait sağlık ünitelerinin
Sağlık Bakanlığına devredilmesine dair kanun tasarısı yasalaştıktan sonra,
sağlık kurum ve kuruluşlarına ait hastaneler ve sağlık birimleri, çalışan personel
ve taşınır, taşınmaz malları dahil olmak üzere, her türlü hak ve yükümlülükleri
ve bütçe ödenekleriyle birlikte Sağlık Bakanlığına devredildi. Bu devirle
birlikte, sağlığın tek elden yönetimi yapılırken, altyapısı tam
hazırlanmadığından çok büyük israflar yapılmış, arkasından gelen özel sağlık
kuruluşlarına sevk istemiyle aynı israf devam etmiş olup, özde doğru olan
politikalar, yanlış uygulanmıştır.
Sevgili arkadaşlarım,
bundan bir misal vereyim. SSK ve Sağlık Bakanlığı hastaneleri birleştirildiğinde,
depoda bulunan ilaçlar, SSK'da bulunan ilaçlar, nasıl olmuş ise, bürokratik
engellere takılarak harcanamamış, miadı geçmiştir, devleti 6 trilyon zarara
sokmuştur. Bu da şunu gösterir; bir şey yaparken, ilkönce temeli, altyapıyı
hazırlayacaksınız, ondan sonra bir yere bağlayacaksınız hastaneleri; altyapısı
nasıl olursa olsun deyip yapamazsınız. Mallarını aldınız; ama, ilacı
dağıtamadınız, bu devleti 6 trilyon zarara soktunuz. Bu vesileyle geri ödeme
kuruluşları hastanelerin parasını ödeyemez hale gelmiştir ve yüzlerce hastane
icra muamelesiyle karşı karşıyadır, SSK açığı da 4 katrilyon daha artmıştır.
Sayın milletvekilleri,
önemli olan, sistemi bozan, sistemin yapısına uymayan uygulamaların ve
ödemelerin sisteme uygulanması ve bir daha dışarıdan müdahale edilmeyecek bir
yapıya kavuşturulmasıdır. Sağlık sigortası sisteminin, sözde tüm toplumu içine
alan bir sistem olacağı, herkesin ödediği prim karşılığında hizmet satın
alacağı, ödeyemeyenlerin primlerinin ise devlet tarafından karşılanacağı,
böylece tüm toplumu içine alan bir sağlık ağının oluşturulacağı ileri
sürülüyor. 2006 yılı bütçe verilerine göz atıldığında, AKP'nin ne yapmaya
çalıştığı açıkça görülmektedir. Devlet, sağlığa ayırdığı payı kayda değer
oranlarda artırmak zorundadır. Avrupa Birliği ülkelerinden Almanya'da genel
bütçeden sağlığa ayrılan pay yüzde 17, Fransa'da yüzde 16, Hollanda'da yüzde
15, İngiltere'de yüzde 14 iken, Türkiye'de yüzde 5'ler düzeyinde devam
etmektedir. Bu oranları kişi başına düşen sağlık harcaması olarak tabloya
dökersek, Amerika Birleşik Devletlerinde kişi başına 5 400 dolar, Hollanda'da 2
555 dolar, Yunanistan'da 1 500 dolarken, Türkiye'de 180 dolar civarındadır. Bu
nedenle sağlığa ayrılacak payın mutlaka artırılması gerekir diyoruz. Aksi
durumda, uygulama şansı toplumsal eşitsizliğe yol açacaktır, yani parası olan,
primi ödeyen hizmeti satın alacak, ödeyemeyen ise ölmeyi bekleyecektir.
Özelleştirmelerde, insan
ya da toplumsal fayda değil, kâr önplandadır.
Ancak parası olanın
sağlık hizmetinden yararlanacağı bu sistemde, kâr ve toplumsal fayda iki zıt
grup gibi birbirini itecek, geniş halk kesimleri için sağlık, Anayasanın 56 ncı
maddesine rağmen herkesin eşit yararlanması gereken, toplumsal bir hak olma
özelliğini kaybedecektir.
Sayın Bakan, hastanelerde
performans uygulamasına geçtiniz. Hem sağlık personelinin ücretlerinin
iyileştirilmesi hem de personelin daha verimli çalışması için bu uygulamaya
geçtiniz.
Niyetiniz başlangıçta iyi
olması için idi; fakat, bire bir konuşmalarımda zamanında sizleri uyardım. Bu
performans uygulaması ilk bakışta iyi gibi gözükmesine rağmen sorunları çok
olur demiştim. İşte, bugün onları yaşamak üzereyiz. Hastanelerde servislerdeki
klinik şefleri huzursuzdur, birbirlerine karşı tatsız muameleler
uygulamaktadırlar. Bunun sebebi neydi; şimdi, olay ağır ağır kendini
gösterdiğine göre, çoğu hastanelerde bunlardan en göze çarpanlar, servisler
arasındaki huzursuzluklar had safhalardadır. Örneğin, bu arada onu da
söylemeden geçemeyeceğim Sayın Bakanım, eczacılar da bu hastanelerde çalışıyorlar.
Bu hastanelerde çalışan eczacıların çalışma koşullarına rağmen ücretlerinin ve
performanslarının eşit olduğuna kani değilim; bunlara da bir bakıp,
düzeltmenizde yarar var diye düşünüyorum.
Sayın Bakan, performans
uygulaması çok yerinde bir önlem değildir. Bunların çok mahzurları vardır.
Hekimleri suçlamak istemem; ama, hastanın şikâyetine göre, basit bir grip
hastalığının teşhisini koymak için direkt akciğer, tam kan ve tam idrar tahlili
isteyerek, teşhis konulabileceği halde, bugün, şimdi ne oluyor; performans var
diye, rutin biyokimya ve tomografi MR istenmektedir. Kimden çıkıyor bu para;
devletten çıkıyor. Sonuçta, bunu yine, devlet ödeyeceğine göre, bu performans
uygulaması yerine doktorların ve sağlık personelinin özlük haklarını
düzeltseydiniz de, sağlık personeli emekli olduklarında ömrünün kalan kısmını
insanca yaşasalar daha iyi olmaz mıydı.
Aile hekimliği sistemini
üç aylık acil eylem planında olmasına rağmen, üç yılınız dolduğu halde
uygulamadınız, uygulayamadınız. Pilot uygulamanızda dahi başarılı değilsiniz.
Bu arada, bütçe
konuşmanızda, ülkemizde görülen ve turizmi çok olumsuz şekilde etkileyen salgın
hastalıklardan hiç bahsetmediniz, Malatya'dan hiç bahsetmediniz. Ankara'da
geçen sene ishal var denildi ve yetkilileriniz ayrı ayrı beyanlar verdi, bunu
Sağlık Bakanı olarak sizden beklerdik.
Sayın Bakan, zamanında
çakılı kadro dediniz, yanlış yaptınız. Şimdi, antidemokratik bir uygulama olan
mecburî hizmet yasasını doğu ve güneydoğuya doktor gönderebilmek için
getirdiniz; ona da sesimiz çıkmadı. Kuralar çekildi, kuraya katılan 990 hekimin
çoğu doğuya giderken, ne tesadüftür ki, 4 hekime, kuradan, çalıştıkları
hastaneler çıkmıştır. Bu nasıl hakkaniyetse, onu da anlamış değilim.
Sağlık Bakanlığına
geldiğiniz günden beri bürokrasi üzerinde çok oynamalar yaptınız. Gerek merkez
teşkilatınızda ve gerekse taşrada üçüncü periyot kadrolaşma hareketine
başladınız.
Sayın Bakan, bu da
yetmedi; siz bir bilim adamısınız, bilimde siyaset olur mu? Yeni çıkardığınız
ve Anayasa Mahkemesinde olan yasayla, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi ile Atatürk
Üniversitesindeki kendi siyaset anlayışınızda olan doçent ve profesörleri,
Ankara, İstanbul ve İzmir'de klinik şefi olarak atadınız; bu atamalarda da
hangi bilimsel kriterleri gözönüne aldığınızı merak ediyorum doğrusu.
Yani, ne olmuş oluyor
Sayın Bakan; bal tutan parmağını yalar mı olmuş oluyor şimdi!
Değerli arkadaşlarım,
bizim muhalefet anlayışımızın gereği, iktidarın eksiklerini, uygulamada
yaptıkları yanlışları yapıcı eleştirilerle burada dile getirmek ve alternatif
öneriler sunmaktır. Bunun yanında, yapılan doğruları söyleyerek takdir etmek,
desteklemek de bu anlayışımızın bir gereğidir.
AKP Hükümeti döneminde
sağlıkta KDV'nin yüzde 8'e düşürülmesi, ilaç fiyatlarında 5 ülke içinde en
düşük fiyatın esas alınması, yeşilkartlıların kapsamına ayakta tedavi
masraflarının dahil edilmesi, semt polikliniklerinin çoğaltılması tarafımızca
takdirle karşılanan hizmetler olup, tüm emeği geçen ve bu hizmetlerde görev
alan arkadaşlara şükran ve teşekkürlerimi sunuyorum.
Sayın milletvekilleri,
insanların bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik halinde olması için
herkese adil sağlık hizmeti verilmelidir diyoruz. Bunun için de, devlet,
herkese adil ve erişilebilir, yeterli sağlık hizmeti sunmalıdır. Yoksulların
primleri devlet tarafından karşılanmalıdır.
Farklı gelişmişlik ve
gelir düzeyine sahip, sağlık yönetimi konusunda yeterli bilgi birikimi ve
altyapısı olmayan yerel yönetimlere hastaneler devredilmemelidir.
İnsan kaynaklarının
dağılımını olumsuz etkileyecek, müdahalelere izin verilmeyecek yasal
düzenlemeler yapılmalıdır.
Hastane yönetimleri
yetkilendirilerek konunun uzmanı profesyonel yöneticilere verilmelidir.
Özel hastanelerden satın
alınacak sağlık hizmetlerinde kamu kurumlarını büyük zarara uğratacak, dürüst
yatırımcıların aleyhlerine olacak olası yolsuzlukların önlenmesi için satın
almada standartlar ve etkin denetim oluşturulmalıdır.
SSK, Bağ-Kur ve Emekli
Sandığı tarafından farklı normlarda sunulan sosyal sigorta yardım ve
şartlarında birliktelik için kurumların kendi içindeki farklılıklar
giderilmelidir.
Kamu kaynaklarını adil
ölçülerde kullanıma sunabilen, ulaşılabilir ve çağdaş hizmet verebilen sosyal
yardım ve sosyal hizmetler sistemi ivedilikle harekete geçirilmelidir.
Mevcut işçi ve işverene dayalı
primli sistem, devleti de kapsayacak şekilde, yeniden yapılandırılmalıdır.
Konuşmamı tamamlarken,
uyarılarımızın iktidar tarafından dikkate alınması temennisiyle, herkesin
sağlıktan eşit olarak faydalandığı ve hastane kapılarında kuyrukların olmadığı,
insanlarımızın ölmediği günlerin özlemiyle, 2006 yılı bütçesinin, artısıyla
eksisiyle, ülkemize hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım.
Hürmetlerimle. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kurtulmuşoğlu.
Anavatan Partisi Grubu
adına ikinci konuşmacı, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Turan Tüysüz; buyurun.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkanım, Sayın Hocamdan kalan süreyi de
kullanabilir miyim?
BAŞKAN - Kullanırsınız,
kullanırsınız.
Buyurun.
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) -
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
SUAT KILIÇ (Samsun) - 23
dakikan var…
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) -
Teşekkür ediyorum, sağ olun arkadaşlar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2006 yılı Ulaştırma Bakanlığı ve bağlı kuruluşların
bütçeleriyle ilgili olarak Anavatan Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; şahsım ve Grubum adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, bugüne kadar,
gerek ulusal ve gerekse uluslararası alana, öğretimden eğitime, sağlıktan
çalışma hayatına, dışpolitikadan güvenliğe kadar pek çok konuda istenilen
gelişmeyi gösterememiştir. Yapılması gereken, yeni bir heyecan ve anlayışla,
tüm alanlarda reorganizasyona gitmektir.
Türkiye, özellikle, son
yıllarda, kalkınma politikaları üretimi yerine, finans rantçılığına, insan
hakları ve demokratikleşmede esnek bir devlet ve hukukun üstünlüğü yerine, katı
bir devlet yapısına, temel sosyal politikalarda ise, âdeta, insanını sefalete
terk etmiş bir yönetim anlayışına doğru hızla kaymıştır. Yani, Türkiye,
içerisinde bulunduğu problemleri, kendi özkaynaklarıyla çözme imkânlarını
kullanamamaktadır. Bunun yerine, günü kurtarma, çıkarcılık ve kamuda pay kapma
yarışına endekslenmiş bir yapısal sistemin yarattığı bütçe gerçeğiyle karşı
karşıyayız.
Değerli milletvekilleri,
bu bütçe vesilesiyle yapılan ekonomik tartışmalarda, enflasyonun düştüğü,
büyümenin artmış olduğu ve enflasyondaki düşmeye bağlı olarak da faizlerin
düştüğü ifade ediliyor; bunlar doğrudur ve gerçekten sevindirici sonuçlardır.
Bu süreç, 2000'li yıllarda, zaten, izlenen malî istikrar programının doğal bir
sonucudur. 2002 yılında enflasyon yüzde 70'ten yüzde 30'lara düşmeye başlamış
ve büyüme 2002 yılında ortaya çıkmıştır. Bu süreç, 2003, 2004 yıllarında aynı
istikâmette devam etti. 2005 yılında ise, bu büyümenin ve düşen enflasyonun
halk kesimlerine sanal olarak yansıdığını görmekteyiz, gerçek anlamda
yansımadığını görüyoruz.
Hükümetin getirdiği bu
bütçenin, yeni bir IMF anlaşmasının gölgesinde hazırlandığı ortadadır. Bugüne
kadar IMF'yle anlaşma yapan bütün ülkelerde, ekonomik ve toplumsal dokunun
iyileşmediği, tam tersine zarar gördüğü anlaşılmıştır. Bu toplumsal dokunun en
önemli kesimleri de, ortadirek diye adlandırdığımız memur, işçi, emekli, çiftçi,
esnaf ve sanatkârlardan oluşan kesimlerdir.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'de 8 333 kilometrelik kıyı şeridinde -ufak çapta olanlar hariç-
yaklaşık, 300 liman ve kıyı tesisi mevcuttur. Yapı şekillerine göre, bunlar,
liman, iskele, yat limanı, balıkçı barınağı ve çekek şeklindedir. Bunların
toplamından geçen mal ise yılda 200 000 000 ton kadardır. Singapur limanında
yılda yüklenip boşaltılan mal ise 425 000 000
tondur. Üç yanı denizlerle çevrili Türkiye'nin toplam limanları, bir
Singapur limanı kadar değildir.
Ülkemizin limanları,
yaklaşık olarak yılda 140 000 000 ton yük elleçleme kapasitesine sahip olup,
toplam gemi yanaşma uzunluğu 33 kilometreyi geçmemektedir. Ayrıca, yılda 180
000 000 ton kapasiteli petrol ve petrol ürünleri yükleme, boşaltma tesisleri
bulunmaktadır. Türkiye'de İzmir, Haydarpaşa ve Mersin Limanları dışında,
limanların iç bölgelerle bağlantısını sağlayan demiryolları bağlantısı yoktur.
Arkasında yeterli ulaşım ağı bulunamayan kıyı tesisi beklenen hizmeti
sağlayamaz. Liman yatırımı, karayolu, demiryolu altyapı iyileştirilmesi veya
yeni hatların inşaıyla paralel yürütülerek, eşzamanlı olarak hizmete
açılmalıdır.
Ülkemizde bu yatırımlar,
farklı kurumlar tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu konuda koordinasyon büyük
önem arz etmektedir. Bu konuda DLH'ya büyük görev düşmektedir.
Ülkemizin liman
altyapısının iyileştirilmesinde de, yeni yatırımların gerçekleştirilmesinde de
en önemli darboğaz malî kaynak teminidir. Bu nedenle, büyük liman
yatırımlarının genel bütçe dışında dışkredili ve yap-işlet-devret modeliyle
gerçekleştirilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir.
3348 sayılı Yasa
çerçevesinde kamu limanlarının inşaından sorumlu kuruluş olarak DLH Genel
Müdürlüğü, 3996 sayılı Yap-İşlet-Devret Kanunu ve eki yönetmelikler
çerçevesinde, Türkiye ekonomisine önemli katkılar getirecek olan, özellikle
kısa vadede getirisi yüksek projelerin, özel sektör tarafından ele alınmasına
imkân sağlanmalıdır. Bu konunun olması gerekir. Bu konuda Galataport, Kuşadası
ve Yarımca Limanı ihaleleri hâlâ hafızalarımızdadır. Bu hükümetin, özellikle
Ulaştırma Bakanlığının bu konudaki karnesi çok zayıftır.
Değerli milletvekilleri,
yük ve yolcu taşımacılığında karayolu dışında, demiryolu, deniz ve havayolu
gibi alanlara öncelik verilmek istense de, her ülkede değişen oranlarda çeşitli
nedenlerle, karayolunu kullanma zorunluluğu vardır. Mademki karayolunu belli
ölçüde kullanma mecburiyetimiz var, o zaman, bu konuda ne gibi tedbirler
alınması gerektiğini konuşmalıyız.
Birinci ve vazgeçilmez
unsur, yolculuğun ve taşımacılığın ekonomik olabilmesi; yani, en az maliyetle
yapılabilmesidir. Gelişmiş ülkelerin eskiyen teknolojilerini ülkemize getirerek
ulaştırma sorununu çözemeyiz. Yapmamız gereken acil bir ulaştırma modeli
geliştirmektir.
1983-1993 yılları
arasında, rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal'ın çabalarıyla, ülkemiz
tarihinde ilk defa ulaştırma anaplanı yapılmıştır. Bu plan, ilgili tüm
sektörleri kapsayan ve somut kararlar dizisiyle sonuçlanan ilk ve son plan
olması sebebiyle, bizim açımızdan çok önemlidir. 15 bakanlık, 40 kuruluş ve
özel sektörün katılımıyla koordine edilmiştir. Rahmetli Özal da bu toplantılara
bizzat kendisi iştirak etmiştir.
Bugün gelinen noktada,
Ulaştırma Bakanlığının ulaştırma anaplanı stratejileriyle ilgili projesini
büyük memnuniyetle karşılıyoruz. Bu projenin uygulanması için kamu kurum ve
kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin katılımının en yüksek seviyede olması
projenin uygulanması açısından önemlidir.
Değerli milletvekilleri,
hükümetin acil eylem planında yer verdiği duble yolların, karayollarına ait
toplam 60 000 kilometre civarında olan yolların dörtte 1'ine tekabül eden 15
000 kilometrelik bölünmüş yol ihtiyacının nasıl tespit edildiği halen
bilinmemektedir; ancak, süre içinde yapılarak tamamlanmaya çalışılan duble yollarda
mühendislik ikinci plana atılıp, yolların bir an evvel bitirilmesi öne çıkınca,
sorunlar da kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Bu yolların siyasî yatırım
malzemesi olarak yapılmasının neticesi mal ve can kaybı olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bir bakınız, 1983 yılında Anavatanla başlayan otoyol projelerine,
bir de AK Partinin 2003 yılında başlayan duble yol projelerine, buna
dikkatinizi çekmek istiyorum.
Bir başka nokta ise,
Karayolu Taşıma Kanunundaki değişikliklerin yönetmeliklerle uygulamaya
konulmasında karşılaşılan zorluklardır. 100
kilometreye kadar şehirlerarası yolcu taşımayla ilgili düzenlemelerinde,
özellikle D1 yetki sahibi olanların mağdur edilmemesi gerekmektedir.
Karayoluyla yolcu taşımanın en önemli ayaklarından biri de, ülkemizi baştan
başa kateden, gece gündüz demeden hizmet üreten, 3 milyar dolar iş hacmi, 7,5
milyar dolar yatırım ve 350 000 insana istihdam yaratan otobüsçülerimizin
sektörde ayakta kalmaları için, şehirlerarası yolcu taşımacılığı yapan
firmalara, ÖTV ve KDV oranlarının düşürülmesi yönünde hükümetin çalışma
yapmasının, karayolu taşımacılığını rahatlatacağına inanıyoruz.
Ülkemizdeki kadar
otobüsle yolcu taşımacılığı ve kamyon yük taşımacılığı yapan başka bir ülke
yok. 500'den çok firma, 10 000'e yakın otobüsle, kentlerarası yolcu
taşımacılığı yapıyor. 1970 ile 2004 yılları arasında kamyon sayısı yüzde 8,5
oranında artmıştır. Bu kamyonların önemli bir bölümü de ekonomik ömrünü
doldurmuş durumda. AB standartlarına göre, bizim kamyonların Avrupa ülkelerinde
çalışması mümkün değil. Karayollarımızda, 20 yaş üstü taşıma ve yük araçlarıyla
çıkılan trafikte, hem çevre sorunları hem de trafik sorunlarıyla
karşılaşılmaktadır. Bu araçların trafikten çekilmesi veya araçların yenilenmesi
için bir teşvik sistemi oluşturulmalıdır. Hurda indirimi veya KDV, ÖTV
indirimleri söz konusu olursa, karayollarımızda, daha güvenli, teknolojisi yeni
araçlarla seyahat ve taşıma imkânı bulunacak, bu da, ülke ekonomisine 1,3
milyar dolar ciddî bir katkı sağlayacaktır.
Avrupa-Asya transit
taşımacılığının sadece karayollarıyla olması halinde ortaya çıkacak
olumsuzluklar gözönünde tutularak, ülkemiz, Avrupa-Asya trafiği için tüm
ulaştırma sektörlerini kapsayan kombine taşımacılığının terminali haline
getirilmelidir. AB ülkeleri, özellikle Trans Avrupa Projesinin ülkemiz
üzerindeki ağının güçlendirilmesi önem arz etmektedir.
2003 yılı Katılım
Ortaklığı Belgesinin kısa vadeli hedefleri arasında, ulaştırma konusundaki
Avrupa Birliği mevzuatına uyum ve uygulama için bir program kabul edilmesi
bulunmaktadır. Türk karayolu taşımacılık pazarının AB taşımacılık pazarına
entegrasyonu için çalışmalar hızlandırılmalı ve karayollarında tehlikeli,
yanıcı madde nakli ile Türkiye Otobüs ve Otokarlarla Uluslararası Arazi Yolcu
Taşımacılığı Anlaşması (INTERBUS) ile birlikte, ASOR Anlaşmasının
yükümlülükleri konusunda, Bakanlık, gerekli denetim ve uyum yönetmelikleri,
acilen çıkarmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
gelelim havacılık sektörüne. 1900'lü yılların başında kendini göstermeye
başlayan sivil hava taşımacılığı, ilerleyen teknolojinin olanaklarıyla
birlikte, gelişmesini hızlı bir şekilde günümüze kadar sürdürmüştür.
Bugün, birçok ülke, 1944
yılında düzenlenmiş olan Chicago Konvansiyonunun kendilerine hava taşımacılığı
konusunda tanıdığı korumacı hakları kullanarak, gerek ulusal gerekse
uluslararası taşımacılıkta, ulusal mülkiyet koşulu gibi sınırlamalarla, kendi
ulusal taşıyıcılarını tercih etmekte, yabancı şirketlerin kendi taşıyıcılarının
kontrolünü ele geçirmesine izin vermemektedir.
Ülkemizde ise, sivil
havacılık sektörü, 1983 tarihinde kabul edilen 2920 sayılı Sivil Havacılık
Kanununun yürürlüğe girmesiyle büyük bir gelişme göstermiştir. 1990 yıllarından
sonra, havaalanları yatırımlarının daha çok mevcut standartların
iyileştirilmesine harcanmasıyla, sivil havacılığın önü açılmıştır. Sektörde,
1990 Körfez krizinin getirmiş olduğu durgunluğun çok kısa sürede atlatılması,
ülkemizin bu sektörde canlanmanın sonucu olarak yeni taşıma şirketleri piyasaya
girmiştir. Türk Hava Yolları da yeni uçaklar alarak kapasitesini artırmıştır.
Ülkemizde, artık, uzun
menzilli uçuşlar da yapılmaktadır. Hava ulaşım ihtiyacı artıyor. Buna bağlı
olarak da hava personeli, pilot, teknik eleman ve ara eleman ihtiyacı da
artmaktadır. Artık, hava ulaşımında yeni stratejiler geliştirmek zorundayız.
Hava taşımacılığında uçucu personele yeni düzenlemeler getiren Hava İş Kanunu
Tasarısı bir an önce yasalaşmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
havayollarının havaalanlarına iniş ve kalkışları için sahip olmaları gereken
havaalanı slotlarının önemi gün geçtikçe artmaktadır. Bunun nedeni ise,
havaalanlarının kapasitelerinin sınırlı olması ve yeni giren havayollarının
slot taleplerinin, her zaman, hele hele, sıkışık havaalanlarında ve işlek
saatlerde karşılanmasının güç olmasıdır. Oysa, pazara yeni giren havayollarının,
özellikle kısa mesafeli hatlarda rekabet edebilmek için daha sık sefer
düzenlemeleri gerekeceğinden, slot talepleri fazla olacak ve ayrıca, işlek
saatler içinde slota sahip olmaları hayli önem kazanacaktır.
Değerli milletvekilleri,
dışhat yolcu taşımacılığında azımsanamayacak bir paya sahip olan Türk özel
havayolları, kendilerine yeterli devlet desteği sağlandığı takdirde, pazardaki
ağırlıklarını artırabileceklerini ve Türkiye'ye daha çok turist yolcu
getirebileceklerini savunmaktadırlar.
Ülkemizde uçak yakıtı
fiyatlarının ekonomik koşullardan dolayı hızlı değişiminden ve havaalanlarında
kendilerinden tahsil edilen yüksek vergi ve diğer ücretlerden olumsuz
etkilendiklerini ifade ediyorlar. Bu nedenle, birçok şirket, kurulup, kısa süre
sonra, maliyet dezavantajlarından dolayı kapanmak zorunda kalmaktadır.
Türk Hava Yollarının
özelleştirilmesi ve sektörün serbestleştirilmesi aşamasında, tarifeli hizmetler
pazarına yeni girecek taşıyıcıların önündeki yasal engeller kaldırılmalı, yeni
havayollarına, kuruluşlarından itibaren belirli bir süre vergi avantajı
sağlanmalıdır. Bu sayede, sektörde tutunabilecek havayolu sayısı artacak ve
böylece, rekabetin gelişimine katkı sağlanacaktır.
Türk şirketlerinin
gelecekte dünya hava taşımacılık pazarında gerekli payı alabilmesi ise,
Türkiye'deki pazarın rekabetçi bir yapıya kavuşmasıyla ve Türk taşıyıcılarının
dünyada sayıları hızla büyüyen havayolu ittifaklarına girmeleriyle mümkün
olabilecektir.
AB otoritelerinin
tecrübelerinden yararlanması, Türk sivil hava taşımacılığı pazarının gelişimine
katkı sağlayacaktır. Uluslararası havayolu ittifaklarına Türk sivil havacılık
şirketlerinin katılmaları, tüketicilerin dışhatlarda uçuş seçeneklerini
artırabileceği gibi, fiyat rekabetini artırarak yolcuların daha düşük
ücretlerle seyahat edebilmelerini sağlayabilecektir.
Bir diğer konu da,
bağımsız slot kontrolü olduğunda, özel sektör şirketlerinin verimsiz hatlara
itilmesi de önlenecektir. Slot Koordinasyon Merkezi, rötarlı hareket eden
şirketlere ceza verme yetkisine de sahip olacak, havaalanlarında bekleme çilesi
azalacak. Bağımsız slot kontrolü ile, Türk Hava Yollarının yolcu yoğun ve kârlı
hatlardaki uçuşlarındaki ayrıcalıklarının kaldırılması, yani tam rekabet ortamı
gereklidir.
Değerli milletvekilleri,
biraz da telekomünikasyon bütçesinden bahsedeyim. Bilgi ve teknoloji,
telekomünikasyon sektöründe son yirmi yılda yaşanan gelişmeler sayesinde her
gün önümüze yeni ufuklar açmaktadır.
Öte yandan,
telekomünikasyon sektörü, AB ülkeleri için yapılan hesaplamalara göre toplam
istihdamın ortalama yüzde 1,5'ini, gayri safî millî hâsılanın yüzde 1,5-3'ünü
sağlayarak, başlıbaşına istihdam ortamı yaratan çok önemli bir sektördür.
Türkiye için rekabetçi
bir telekomünikasyon sektörü, ekonomik gelişmenin çok önemli bir parçasıdır.
Türkiye'nin dünya pazarında rekabet gücünü sağlamlaştırması için sağlam bir
hukukî zemine sahip ve aynı zamanda teknolojiyi takip eden bir telekomünikasyon
sektörü, olmazsa olmaz koşul olarak kabul edilmelidir.
Ancak, telekomünikasyon
sektöründe rekabetin tesis edilmesini kolaylaştırıcı bir etken olarak
Türkiye'de yapılması gereken, sektörün geleneksel kalıplar dışında ele
alınarak, çağımızın değişen koşulları çerçevesinde tartışılmasıdır. Ancak, bu
hükümetin tutunduğu tavırdan dolayı, kamuoyunda telekom sektöründeki reform
ihtiyacının IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşların
zorlamaları sonucunda ortaya çıktığı gibi yanlış bir düşünce oluşmuştur.
Oysa, dünyadaki
telekomünikasyon sektöründeki gelişmeler incelendiğinde, özelleştirmenin,
kamuya ait malların devlete gelir elde etmek amacıyla özel sektöre devrinden
çok daha farklı amaçlarla gerçekleştirildiği görülecektir. Özelleştirmenin en
temel gerekçesi, kamunun elinde etkin olarak işletilemeyen ve kamu hizmeti olarak
nitelendirilen telekomünikasyon hizmetleri sunan ve çoğunlukla devletlerin
bütçelerinde büyük bir yük oluşturan hantal işletmelerin özel sektöre devriyle,
daha etkin olarak işletileceği ve bu şekilde kaynak dağılımında etkinliğin
sağlanacağıdır. Ayrıca, gelişmiş ülkelerin deneyimlerinden elde edilen sonuçlar
da bu gerçekleri doğrular niteliktedir.
1983 yılında işbaşına
gelen Anavatan Hükümetinin izlediği ekonomik model ve devletin ekonomideki
ağırlığının azaltılması politikası çerçevesinde, haberleşme, enerji ve
ulaştırma gibi altyapı yatırımlarına ağırlık verilmiştir. Bu dönemde hız
kazanan altyapı yatırımları çerçevesinde, özellikle telekomünikasyon sektöründe
büyük gelişmeler yaşanmış, 1982-1992 döneminde Türkiye, ITU üyesi Avrupa
ülkeleri arasında ana hat sayısı artışında en yüksek gelişme hızını gösteren
ülke olmuştur. Bugün okullarımızda teknoloji sınıfları varsa, Sayın Başbakanın
da ifade ettiği gibi, Şemdinli'de internet varsa, bunun altyapısında Türkiye,
Anavatana ve rahmetli Turgut Özal'a birçok şey borçludur. O dönemde
"sattırmam" diyenler, karşı çıkanlar, bugün gelinen noktada en
hararetli özelleştirmeci babalar gibi satıcı ve pazarlamacı olmuşlardır.
Uydu haberleşmeleri
hizmetleri ülkelerin stratejik operasyon noktalarından biridir. Ülkemizin millî
uydu filosunu güçlendirmeli, uydularımızdan yararlanmalı, en yüksek şekilde
verim almalı, uydu teknolojileri üzerine üniversitelerin çalışmalarından
yararlanmalıyız. Ulusal uydu projelerimizin çağın gereği olarak teknolojik
yeniliklere birlikte süratle… Teknolojik ömrü kısalan TÜRKSAT 1C uydusu yerine
yeni uydunun süratle tedarik edilmesi gerekir. Bu konuda gerekli malî
kaynakların bütçe tasarısında pek yeterli olmadığı görülmüştür.
Değerli arkadaşlar, biraz
da Devlet Demiryolları bütçesinden bahsedeceğim; ama, zamanım az kaldı. Devlet
Demiryolları bütçesi yatırım ödeneği tutarı 2,482,7 milyon YTL'dir. DPT
Müsteşarlığı yetkilileriyle yapılan görüşmelerden, kuruluşun 2006 yılı yatırım
tavanının 850 000 000 YTL'yi aşmayacağı anlaşılmıştır. Dolayısıyla, Devlet
Demiryolları tarafından hazırlanan yatırım programı, ancak, 1 / 3 oranında
hayata geçirilme şansı bulacaktır. Bu durum, hükümet tarafından 2004 ve 2005
yıllarında Devlet Demiryollarına sağlanan desteğin çekildiğinin de bir
göstergesidir.
2004 ve 2005 yıllarında
Devlet Demiryolları yatırımlarında görülen artış, Ankara-İstanbul Hızlı Tren
Projesine ayrılan ödeneklerden kaynaklanmakta olup, söz konusu proje 58 inci ve
59 uncu hükümetten önceki hükümetler tarafından hazırlanmış, gerekli müsaadeleri
verilmiş olan hazır bir proje olarak 58 inci ve 59 uncu hükümetin önüne hazır
konulan bir projedir.
Devlet Demiryollarının
yatırım programından Ankara-İstanbul Hızlı Tren Projesi çıkarıldığında, Devlet
Demiryolları yatırımlarında söylendiği gibi bir artışın olmadığı görülmektedir.
Devlet Demiryolları için
planlanan yatırımlar sistemi ayakta tutmaya bile yetmemektedir. Kuruluşça
belirlenen ve Devlet Planlama tarafından onaylanan projeler ile kuruluşun
gerçek yatırım ihtiyaçları da örtüşmemektedir. Mevcut 8 400 kilometrelik ana
demiryolu hattının yaklaşık 6 000 kilometresinin periyodik bakım süresi, ray
temin edilmediği için geçmiştir.
Gerekli izinler
alınmasına karşın birbuçuk yıldır ray ihalesine çıkılmamıştır. Acil ray
ihtiyaçları Kardemirin ürettiği ve bugün için uzmanlarca "ana yollarda
kullanılamaz" denilen raylarla giderilmeye çalışılmaktadır.
Dünyanın geri kalmış
ülkelerinde bile bu koşullarda tren çalıştırılmamaktadır. Bakımsız yollar
üzerinde yapılmaya çalışılan işletmecilik, çeken-çekilen araçların teknik bakım
süresinin, önce arızalanmalarına ve tren kazalarına yol açtığı bilinen bir
gerçektir. Kuruluş, her gün, ortalama 3-4 adet raydan çıkma hadisesiyle karşı
karşıya kalmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) -
Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun; Sayın
Kurtulmuşoğlu'nun da eksüresini ilave ettim size.
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Gelişmiş ülkelerde bu
rakam, yıllık ortalamaya karşılık gelmektedir.
Ankara-İstanbul Hızlı
Tren Projesi: Projenin bugün için zikredilen bedeli 1 615 000 000 euro olmakla
birlikte Ankara-Esenkent, Köseköy-Gebze hatları ile ikinci etap istimlak
bedelleri, İstanbul ve Ankara'da inşa edilecek henüz projelendirilmemiş ve
hiçbir hazırlığı yapılmamış yolcu garları ve bakım onarım tesisleri, araç
maliyetleri bu rakamın içerisinde yer almamaktadır.
Bu işlerle birlikte
düşünüldüğünde projenin toplam maliyeti yaklaşık olarak 2,5 milyar euroya kadar
çıkmaktadır. Öte yandan, projenin 5 Aralık 2005 tarihinde işletmeye alınacağı,
bizzat Başbakan tarafından temel atma töreninde ilan edilmiş olmasına karşın,
bugün gelinen noktada, 2006 yılı sonuna sadece birinci etabın tamamlanabilmesi
bile mucize kabilindendir. Projeye ilişkin olarak üzerinde dikkatle durulması
gereken husus, projenin tamamlanmasından sonra, iddia edildiği üzere, her
kesimde saatte 250 kilometre hızın yapılamayacak olmasıdır. Proje
tamamlanabilse bile, mevcut konvansiyonel trenlerde yaşanan seyir esnasındaki
sık sık hız değişim problemi, bu trenlerde de olacak ve en küçük hatalarda
hızlandırılmış tren faciası benzeri olaylar yeniden yaşanabilecektir.
Hükümetin başlangıçta
maliyeti 1 615 000 000 euro olarak lanse ettiği, fakat, açıkladığım şekilde 2,5
milyar euroya çıkan bu proje yerine, Ayaş Tünelini de içine alan, güzergâhı 160
kilometre kısaltan ve DLH Genel Müdürlüğü web sayfasında tamamlanması için 2,8
milyar dolara ihtiyaç duyulduğu belirtilen gerçek hızlı tren projesinin neden
düşünülmediği ciddî bir soru işaretidir.
Bu sorulara Kuzey Anadolu
fay hattıyla getirilmeye çalışılan açıklamalara ilişkin olarak da,
arkadaşlarım, halen inşaatını sürdürdükleri güzergâhta fay hattını acaba uçarak
mı geçecekler?! Aynı paralelde yürütülen Marmaray ve tüpgeçiş projelerinde de
hızlı trenlerin son noktalarının hiçbir şekilde dikkate alınmadığı
görülmektedir. Tüpgeçiş, ikili planlandığı için hızlı trenlerin Avrupa yakasına
geçme şansı kalmamaktadır. Aynı şekilde, demiryolu taşımacılığı Marmaray
sonrasında tek hatta düşeceği için projenin fizibl çıkması gerekli 15 dakikada
karşılıklı olarak işletilmesi gereken trenlerin hangi noktada sona ereceği de
bir muammadır.
Hükümetiniz döneminde
yerel yönetimlerle demiryolu sistemi üzerinden geliştirilen ilişkiler üzerinde
de dikkatle durulmalıdır. Samsun'da belediyeye yapılan devir, Adapazarı'nda
Karadeniz-Ereğli bağlantısını engelleyecek şekilde hızlanmış ve Kayseri'de
çığırından çıkarak, yolcu hizmetleri de dahil olmak üzere, tüm demiryolu
sisteminin şehir merkezinden çıkarılmasına kadar dayanmıştır.
Uzun zamandır
tekrarladığınız blok tren uygulamasının da çıkmaz bir sokak olduğu
görülmektedir. Bunu ticarî hız ve rotasyon sürelerinizde iyileşme sağlanmaması
açıkça göstermektedir. Aynı paralelde, ortalama taşıma mesafesi, blok tren
uygulamasıyla birlikte hızla gerilemektedir.
Sayın Bakan, sizden
özellikle öğrenmek istediğimiz husus, yılda 4,5 trilyon TL kâr edeceğiz diye
özel sektöre devrettiğiniz yemekli vagonları şu an kimin işlettiğidir ve hangi
firma işletmektedir?
Bir de vicdanınıza
hitaben size tüm Türk Halkının merak ettiği bir hususu sormak istiyorum.
Sayın Bakan,
hızlandırılmış tren faciasının sorumlularını işten attığınız ve altyapınızda
hiçbir sorun olmadığını, dost ülkelerden gelen heyetlere doğrulattığınız halde,
niçin bir yılı aşan bu sürede hızlandırılmış tren işletmeye devam etmediniz? Bu
soruma, kazada hayatını kaybeden insanlar adına, hemen şimdi sözlü olarak bir
yanıt bekliyorum. Ölen insanların ailelerine ne kadar tazminat ödediğinizi
merak ediyorum.
Evet, Sayın Bakanım,
satıyorsunuz, elden çıkarıyorsunuz, on yılda, yetmiş yılda örülemediğini iddia
ettiğiniz demiryolu sistemini hükümet politikası haline getiriyorsunuz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kamu yönetimi, havayolu, denizyolu, demiryolu, karayolu ve
boru hattı taşımacılığı konusunda beş yıllık kalkınma planları dahilinde,
ulaştırma…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
…özel ihtisas
komisyonları tarafından raporlar hazırlanmıştır. Problemler ve gelecek için yol
haritaları, bu raporlarda bellidir ve tüm yetkili organlarca bilinmektedir.
Önemli olan, ulaştırma anaplanını, ülke gerçeklerini gözönüne alarak reel
yaklaşımlarla çözüme ulaştırmaktır. Bu güç elinizde vardır. Bu gücü kullanmakta
türeddüte düştüğünüzde, Anavatan Partisinin bilgi ve birikimiyle, ülkemiz adına
size yardımcı olabileceğimizi belirtmek isterim.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diler, Yüce Meclise sayılar
sunarım.
Teşekkür ediyorum
arkadaşlarım. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tüysüz.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, Anavatan Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Saat 14.00'te toplanmak
üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 12.50
İKİNCİ OTURUM
Açılma saati : 14.04
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36 ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve
İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve
İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085,
3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030)
(Devam)
A) SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam)
1.- Sağlık Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sağlık Bakanlığı
2004 Malî Yılı Kesinhesabı
B) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
C) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI (Devam)
1.- Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Ulaştırma Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
D) TELEKOMÜNİKASYON KURUMU (Devam)
1.- Telekomünikasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
E) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Denizcilik Müsteşarlığı
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Denizcilik Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Sekizinci tur
görüşmelerine, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuyla devam ediyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ilk söz, Sivas Milletvekili Nurettin Sözen'e aittir.
Sayın Sözen, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Sözen, Grubun
önerisi üzerine, süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sağlık bütçesine ilişkin
düşüncelerimi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sunuyorum; bu sunuşumdan
evvel, hepinizi, sevgilerle, saygılarla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bütçe müzakereleri, Parlamentomuz için son derece büyük önem taşımaktadır. Bu
müzakerelerde, hükümetin çalışmalarını değerlendiriyoruz ve de geleceğe dönük,
eleştiri ve önerilerimizi sunuyoruz. Şimdi, sağlık bütçesini tartışacağız,
görüşeceğiz. Sağlık konularının ve sorunlarımızın sosyal ve ekonomik
politikalardan soyutlanamayacağını herkes kabul eder. Örneğin, yurttaşlarımızın
yaklaşık 1 000 000'u açlık sınırının altında, 20 000 000'u da yoksulluk
sınırının altında ise, insan sağlığından, koruyucu hekimlikten, özellikle
çocuklarımızın ve insanlarımızın dengeli beslenmesinden söz etmekten büyük bir
sıkıntı, büyük bir acı ve zorluk çekmekteyiz. Sağlık Bakanımızın bu konudaki
yaklaşımlarını öğrenmek şansını yakalayamadık, ne Plan ve Bütçe Komisyonunda ne
diğer konuşmalarında. Açlıktan, yoksulluktan ve bunların toplum sağlığına olan
etkilerinden hiçbir şekilde söz etmemektedir.
Hükümetin bütün
bakanlarında, aslında ortak bir davranış tipi var; umursamamak, en ciddî
toplumsal olaylar karşısında duyarsız davranmak, meslek odalarıyla kavga etmek,
diyalog kurmamak, olumsuz gelişmeleri ya örtmeye kalkmak veya da küçültmek;
eğer kendilerince bir başarı varsa, bunu da abartarak halka sunmak. Bu,
özellikle kulakları çınlasın, Erbakan Hocanın öğretisi ve uygulaması. Bir küçük
anıyı iletmeden geçemeyeceğim. İstanbul'un meşhur bir Istranca Dereleri öyküsü
vardır; 5 derenin regülatörlerle Terkos'a aktarılması olayıdır. Ama, beş yıl
süreyle, Değerli Hocamız -Allah uzun ömürler versin- her kurultayın açılışında
"İstanbul'a 7 baraj yaptık" diye başlamıştır. Projesini bizim
yaptığımız, ihalesini bizim yaptığımız, temelini bizim attığımız ve büyük
bölümünü tamamladığımız bu büyük projenin, Hocanın ağzından "7 baraj İstanbul'da
hizmete girdi" diye hep anlatırdı. Bu, ortak bir tutum, AKP yönetim
anlayışı; tabiî, intikal etmiş yönetim anlayışı.
Bu anlayışın Sağlık
Bakanıyla ilgili olan birkaç örneğini sizlere sunmak istiyorum. Sağlık Bakanı,
hekimlerin en üst kuruluşu olan Türk Tabipler Birliğiyle diyalog kurmaz,
konuşmaz, görüş almaz, randevu taleplerine, isteklerine yanıt vermez; dahası
var, aslî görevi olmasına karşın, Türk Tabipler Birliğinin yasasını Türkiye
Büyük Millet Meclisine getirmez. Yani, görevini yapmaz, başka bir deyişle de
görevini kötüye kullanır.
İkinci bir örnek: Bazı
münferit olayları ele alarak "bıçak parası" adı altında tartışma
başlatır, hekimleri halka şikâyet eder, "kötü emsal emsal olmaz"
deyimini yok sayarak, münferit kötü olayları genelleştirerek, tüm hekimleri
suçlar. Hekimleri suçlayarak eline ne geçecek, bu bilinmez. Hâkim ve savcıları
suçlayan Adalet Bakanı, ordunun komutanlarıyla anlaşamayan Millî Savunma Bakanı
veya sporcularıyla kavgalı kulüp başkanı başarılı olabilir mi? Sadece, bu konuda,
bu yaklaşımlarıyla bile Sağlık Bakanının başarısız olduğu söylenebilir.
İlgisiz ve duyarsızdır
dedim, önemli toplumsal olaylar karşısında duyarsız kalıyor dedim, buna da bir
örnek vereyim, müsaadenizle. Malatya'da, yaklaşık 10 000 insan hasta. Kentin su
şebekeleri hasta; ancak, Sağlık Bakanında, ne bir ses ne bir nefes. Bir
değerlendirme yaptı önce, olayların ciddî ve ölümcül olmadığını bildirdi. Önce,
bürokratlara, şebeke sağlam, şebekede bir şey yok dedirtti; her şey ortaya
çıkıp, şebekenin kirliliği kanıtlandıktan sonra, olayı kabul etmek zorunda
kaldı, olayı yerinde inceleme zahmetinde de hiç bulunmadı. Bakana sormak
gerekiyor, Malatya'ya gitmek için, acaba tüm Malatyalıların hasta olması mı
gerekiyordu?
Olayı küçümseme ve
örtmeye de bir örnek vereyim müsaade ederseniz. Kuş gribi örneği. Zamanımız
sınırlı, ayrıntılara girmeyeceğim; ancak, Sağlık Bakanlığı, "virüsün
kuluçka süreci tamamlandı, salgın tehlikesi ortadan kalktı" diye bir fetva
verdi.
Değerli arkadaşlarım,
Meclisimizde hekim arkadaşlar var. Bulaşma, bildiğiniz gibi, kuş gribinde,
göçmen kuşlar aracılığıyla oluyor. Göçmen kuşlar, kuzeyden, değişik bölgelerden
geliyorlar, 170 tür kuş geliyor bu bölgeye. Literatürde, en çok taşıyıcı olarak
bildirilen ördekler, o tarihte, henüz bu yedi yıldızlı kuş oteline gelmemişler.
Daha ördekler gelmemiş, "kuluçka süresi doldu, salgın da bitti"
diyor. Oysa, herkes bilir ki, kuluçka süresi bir canlıya virüsün veya mikrobun
girmesinden sonra başlar. Dolayısıyla, her gün, her zaman yeni bir salgın
olabilir. Buna hazır olmak gerekiyor. Üstelik, sadece Manyas'taki gibi yedi
yıldızlı kuş cennetinin oteli değil, ama beş yıldızlı ülkemizde çok delta, çok
göl ve deniz kenarı var, bu salgınlara sebebiyet verebilecek çok alan var; bu
da cabası.
Şimdi, bu bilim dışı, akıl
dışı bir gerekçenin, Sağlık Bakanlığı tarafından ifade edilmiş olması,
fevkalade yanlıştır. İşte, biraz evvel söylediğim duyarsız ve abartma
örneklerinin tipik gerçekleşenlerinden birisidir.
Bakanlığın veya Sayın
Bakanın davranışlarına bir nitelik daha eklemek istiyorum: Bakanın
uygulamalarından gördük ki, öngörüsü yok veya öngörüsü olmamasını bir fırsat,
bir avantaj olarak kullanmak istiyor. Meclise gelen sağlıkla ilgili tasarılara
bakınız; Bakanlar Kurulundan geçmiş olmasına karşın, AKP Grubunun önerileriyle,
1 maddelik yasada bile ek önergeyle değişiklik yapılmıştır, tek maddelik
yasada. Diğer yasalarda, beş -on değişiklik yapılmıştır. Anlaşılacak şey değil!
Bir bakanlığın, bir partinin politikası, o partinin iktidar olduğu hükümetin
kararı; ama, AKP Grubu tarafından değiştiriliyor. Bu neyi gösteriyor; bir,
toplumu yanıltma amacını kapsıyor; iki, özen gösterilmediğini gösteriyor,
yasalar hazırlanırken yeterince özen gösterilmediğini gösteriyor, kendi partisi
ve grubuyla yeteri koordinasyon yapmadığını gösteriyor. Bu açıkça gözüküyor.
Ama bunu, toplumu yanıltmak suretiyle, farklı önergelerle, toplumu mevcut
tasarı üzerinde konuştururken, mevcut önergelerle yasayı değiştirmiş oluyor.
Şimdi, bakın, örnekleri
vereyim size. 9.7.2003'te, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülen eleman
temininde güçlük çekilen yerlerde sözleşmeli sağlık personeli çalıştırmayla
ilgili yasa tasarısı yasalaştı bildiğiniz gibi. O zaman anlattık; burada
yanlışlıklar var, atama, ücret, çalışma koşulları, sosyal güvenlik, iş güvencesi
burada yetersiz, bu yasayla bu iş olmaz dedik. Şimdi, 22 ay geçti; Bakanın
bütçe plan konuşmasında görüyoruz ki -aynen kendi ifadesi- "az gelişmiş bu
illerimizde, hekim sayısı bakımından düşündüğümüz hedeflere ulaşamadık"
demektedir. Bunu size söyledik, ulaşamayacağınızı söyledik; ama, dinlemediniz,
bu yasayı çıkardınız. İki yıl sonra, kendi yasanızı, başarısız olarak kendiniz
ilan ediyorsunuz.
İkinci bir örnek daha
vereyim: Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9.7.2003 tarihli oturumunda, 21.8.1981
tarih ve 2514 sayılı Bazı Sağlık Personelinin Devlet Hizmeti Yükümlülüğüne Dair
Kanunun İptalini Öngören Tasarı burada tartışıldı, kabul edildi. Bu yasayla
ilgili olarak, biliyorsunuz, Bakan, gerek Türk Tabipler Birliğinin büyük
kongresinde "zorunlu hizmet diye bilinen uygulama yerine, gönüllü hizmet
esasını getirmeye çalışıyoruz" dedi. Sonra, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 9.7.2003 tarihli oturumunda "sadece şunu söylemek isterim,
gerçekten, 21 inci Yüzyıla yakışmayan bir uygulamayı bugün birlikte ortadan kaldıracağız"
dedi. Sonra ne oldu; sonra, 22 ay sonra, Parlamento huzurunda bütün bunları
söyleyen siyaset adamı, bir Bakan, 24 yıl evvel faşist bir yönetim döneminde
çıkarılmış olan bir yasayı, daha kötü biçimiyle, daha eksik ve daha büyük
yanlışlarla tekrar Meclise getirdi ve bu Meclisten, kuşkusuz, o yasa da geçti
parti çoğunluğu oylarıyla. O günkü oturumda demiştim ki, Allah, hiçbir siyaset
adamını Sağlık Bakanımızın durumuna düşürmesin. Şimdi, bu dileğimi,
anlattıklarımla beraber yineliyorum.
Üçüncü örnek de vereyim
de, zamanımız sınırlı: Biliyorsunuz, öğretim üyelerinin, hastanelerde şef ve
muavini kadrolarına atanması işlemi, burada konuşuldu. Bunun Anayasaya aykırı
olduğu sözcülerimiz tarafından ifade edildi. Yetmedi, Cumhurbaşkanı Anayasaya
aykırı buldu ve yasayı iade etti; yetmedi, şimdi Anayasa Mahkemesi iade etti
yasayı ve bu arada, kanuna karşı hile yapılarak "Anayasa Mahkemesi
kararları yayınlanmadı" diye atamaya devam etmektedir. Bu, yakışmaz; bu
Bakanlığa da yakışmaz, siyasî partiye de yakışmaz, hükümete de yakışmaz.
Hukukun üstünlüğünü savunacağız, onunla devletimizin varlığını koruyacağız.
Onu, sağından solundan delerek, hukuka karşı hileler yaparak hiçbir yere
gidilmez. Dolayısıyla, şu anda oraya atanmış çok değerli meslektaşlarım da,
böylesine Anayasaya aykırı bir iradeyle, siyasî iradeyle atanmış oldukları
psikolojisi içerisinde verimli çalışmalar yapamayacaklardır.
Değerli arkadaşlarım,
kısacası, bunları söyledikten sonra şunu ifade etmek istiyorum. Biz, sağlığı
temel bir hak olarak görüyoruz. Bilginin gelişimi, teknolojinin gelişimiyle
ortaya çıkan sağlık hizmetlerinin herkese ve adil bir biçimde verilmesini
istiyoruz; yeşilkartı olana da olmayana da, işsize de zengine de aynı kalitede
ve sürdürülebilir biçimde sağlık hizmeti verilmesini istiyoruz. İstediğimiz şey
budur. Bu, çağdaş sosyal demokrasinin sağlıkla ilgili olarak olmazsa olmaz
koşuludur. Bu, tüm insan toplumlarının da temel ilkesi ve inancı ve de
beklentisi olmalıdır. Bu, devletin görevidir; Sağlık Bakanı bunu
gerçekleştirmekle görevlidir.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, kısaca, bir de sağlıktaki durumumuz nedir, ona göz atalım. Türkiye
Cumhuriyetinin kuruluşundan bugüne sağlık hizmetlerinde önemli gelişmeler
sağlanmıştır. Ülkemizde yapılan tüberküloz, sıtma, trahom mücadelelerini -daha
etkin bir sözle, sözcükle- savaşımını Türkiye kazanmıştır ve bu savaşımlar,
Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından takdirle karşılanmıştır.
Ayrıca, Prof. Fişek'in
Türk tıbbına kazandırdıklarını hiç
kimse unutamaz; hele sağlık personeli hiçbir şekilde unutamaz ve onun getirdiği
sağlıkocakları hâlâ sağlık hizmetlerimizin, örgütlenmemizin temelini
oluşturmaktadır.
Sistemin batırılması
için, en azından geliştirmemek için, sağcı yönetimler ellerinden gelen her
türlü çabayı göstermişlerdir. Yeni sağlıkocakları açılmamıştır, harap olan
sağlıkocakları onarılmamıştır, sağlıkocaklarına doktor, hemşire, ebe
atanmamıştır; doktor, hemşire atanması bir yana, yerine de yeni bir sistem
ikame edilmemiştir. Yeni bir sistem gibi varsayılan aile hekimliği konusunda
hiçbir altyapı hazırlığı yapılmamıştır. Dolayısıyla, aile hekimliği sisteminin
Türkiye boyutunda hayata geçmesi belki elli sene gerektirecektir.
Bazı sayı ve oranlara da
göz atalım. Türkiye'de kamu sektörü ve özel sektörün toplam sağlık
harcamalarının gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 6 ila 7 oranındadır.
Ülkenin gelir düzeyi dikkate alındığında, aslında, bu oran kötü bir oran değil;
ama, hedeflediğimiz Avrupa ülkeleriyle ve ileri ülkelerle kıyaslanmayacak
durumda.
Kişi başına sağlık
harcamasında ise içler acısı bir durum var. Türkiye'de kişi başına düşen sağlık
harcaması, Dünya Sağlık Teşkilatı verilerine göre, 2000'li yıllarda 100 doların
biraz üzerine çıkmaktadır. Türkiye, 192 ülkenin kişi başına sağlık harcaması
ortalaması olan 224 doların da altında kalmıştır. Bizden daha üst düzeyde olan
ülkeler arasında Brezilya, İran, Polonya, Romanya ve Güney Afrika gibi, Güney
Kore ve Uganda gibi gelişmekte olan ülkeler mevcuttur.
Daha da vahimi, OECD
verilerine göre, Türkiye, satın alma gücü esas alınırsa, kişi başına sağlık
harcamasında üye ülkeler arasında sonuncu sırada yer almaktadır. 30 ülke içinde
Türkiye'de satın alma gücüne göre kişi başına sağlık harcaması 446 dolar
düzeyinde iken, bu tutar Türkiye hariç OECD ortalamasında 2 000 dolara
çıkmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sözen,
size, bütün arkadaşlarıma olduğu gibi, ek 2 dakikalık süre veriyorum;
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
- Teşekkür ederim efendim.
Şimdi, en acısı, ülke
olarak ayıbımız diyebileceğimiz oranlara göz atalım. Bebek ölüm hızı 1 000
canlı doğumda bizde 30'un üstünde iken, bu sayı gelişmiş ülkelerde ortalama
olarak 5'in altında çıkmaktadır. Yakınım bir çocukçu hocayı rahmetle anmak
istiyorum burada. Alet ve ilaç yetersizliği yüzünden bir bebeği kaybetmesinden
büyük acı duyar ve derdi ki, bu bebek Stokholm'de doğsaydı ölmeyecekti. İşte,
Türkiye'nin bu acı gerçeğini Sağlık Bakanlığı gözönünde bulundurmak
durumundadır. Ülkemizde sağlık bakanları bu oranı makul düzeye indirmedikçe
görevlerini tam yapmış sayılamaz.
Yine, ilginç bir oran
veriyorum: 100 000 canlı doğumda anne ölümü Türkiye'de 100'ün üzerindeyken, bu
sayı gelişmiş ülkelerde 10'un altındadır.
2004 yılı sonu itibariyle
bir doktor başına düşen nüfus 735, diş hekimi başına düşen nüfus 17 282,
hemşire başına düşen nüfus ise 850'dir.
Kısaca sunduğum bu
göstergeler, Türkiye'de sağlık politikalarının oluşturulmasında, kaynak
kullanımında, önceliklerin kullanılmasında önemli problemler olduğunu ortaya
koymaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
sadece -bir büyük bölümü atlayarak- sağlık harcamalarının yüzde 70'inden biraz
fazlasını oluşturan kamu sağlık harcamalarının fonksiyonel dağılımında koruyucu
sağlık hizmetlerinin payının düşüklüğü, bu durumu en iyi yansıtan göstergelerdendir.
Kamunun yapmış olduğu toplam sağlık harcamaları içinde koruyucu nitelikteki
harcamaların payı 90'ların ikinci yarısında yüzde 11 oranında iken, bugün ise
yüzde 5 ve 6'lara kadar düşmüştür.
Özetle söylemek
istediğimiz şey -önerilerimizi bir başka toplantıda Sağlık Bakanımıza
sunacağız- sağlık alanındaki tercihler, öncelikler, yatırımlar yetersizdir,
yersizdir ve yanlıştır; o yüzden Türkiye'de…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN - Lütfen teşekkür
eder misiniz Sayın Sözen.
Buyurun.
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
- …hiçbir şekilde sağlık problemlerimizi aşabilecek düzeyde ve konumda
değildir.
Sağlık Bakanlığı
bütçesinin, bütün hastalarımız için ve hasta olmayanlar için hayırlı olmasını
diliyorum.
Hepinizi saygılar ve
sevgilerle tekrar selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Sözen.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ikinci konuşmacı, Muğla Milletvekili Ali Arslan.
Sayın Arslan, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Arslan, süreniz 10
dakika.
CHP GRUBU ADINA ALİ
ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte
olan 2006 Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Nurettin Hocam da anlattı, çağdaş sosyal devlet, sağlığı bir temel hak olarak
görüyor. Özellikle bilgide ve teknolojideki ilerlemeler nedeniyle sağlık,
artık, günümüzde son derece pahalı bir hizmet haline gelmiştir; o nedenle, bu
noktada devlete büyük görevler düşmektedir. Devlet, talebi olan herkese, zengin
ya da yoksul talep ettiği anda, hangi koşulda olursa olsun sağlığı eşit olarak, hakkaniyet ölçüleri
içinde sunmak zorundadır.
Bütçe konuşmasında Sayın
Başbakan da sağlığa ne kadar önem verdiklerini ballandıra ballandıra anlattı.
Sağlık, eğitim, emniyet ve adalete çok önem verdiklerini, bu konuda devrim niteliğinde çalışmalar yaptıklarını ballandıra
ballandıra anlattı. Uzun, yoğun yurtdışı gezilerinden yurda döndükten sonra
kendisini, özellikle sağlık alanına dikkatini çevirmiş olmaktan, ilgisini başka
alanlardan ülkemizin ihtiyacı olan alanlara çevirdiğini görmüş olmaktan
gerçekten memnun oldum.
Değerli arkadaşlarım,
sevgili hocam anlattı, sağlık göstergelerimiz çok bozuk. Anne ölüm oranı, çocuk
ölüm oranı... Yani, hangi göstergeye bakarsanız bakın, dünya ortalamasının çok
çok altında, OECD ülkeleri içinde de en sonuncuyuz. Sağlık harcamalarımızda da
en kötüyüz. Çok büyük sorunlarımız var sağlıkta. Cumhuriyet kurulduğu günden
beri sağlıkla ilgili iktidara gelen bütün başbakanlar, bakanlar sağlığı nasıl
çözeriz konusunda kafa yormuşlar. Ben yeri gelmişken, bu alanda tarih yazmış
olan Refik Saydamları, Behçet Uzları, sosyalizasyonun atası, babası Nusret
Fişek Hocaları saygıyla anıyorum. Sürem yetmediği için birçoğunu sayamayacağım
belki; hepsine şükranlarımı sunuyorum Türk Halkı adına.
Değerli arkadaşlarım,
ancak, son on onbeş yıldan beri Türkiye'nin sağlık sorunlarının çözümüyle
ilgili başka bir reçete uygulanıyor. Önce adı sağlıkta reform projesiydi;
Adalet ve Kalkınma Partisi adını değiştirdi, Sağlıkta Dönüşüm Projesi. Sağlıkta
Dönüşüm Projesinin son on onbeş yıldan beri iktidara gelen partiler içindeki en
hızlı uygulayıcısı, hakkını teslim etmek gerekirse, Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarı.
Değerli arkadaşlarım,
Sağlıkta Dönüşüm Projesi nedir, Sağlıkta Dönüşüm Projesiyle ne amaçlanmaktadır?
Konuşmamın başında anlatmaya çalıştım, artık sağlık hizmetleri çok pahalı hale
gelmiştir ve büyük bir ekonomik pastadır. Bu pastayı "sağlıkta
dönüşüm" adı altında yapacağımız dönüşümlerle ulusal ve uluslararası
sermayenin kucağına atacağız, onlara kaynak ayıracağız. Aslında, Sağlıkta
Dönüşüm Projesinin temel hedefi budur. Bunun için yapılması gerekenler
bellidir; önce, birinci basamak sağlık hizmetlerinde aile hekimliği modeli.
Şimdi, sağlıkta dönüşüm,
tabiî, toplamda büyük sıkıntılar yaratacak. Bu konuda her yöntemi deneyerek de
propagandasını yapmak gerekiyor. Bakın, Sağlık Bakanımız bu konuda Sayın Nusret
Fişek'i bile kullanıyor. Bir konuşmamızda bana "Nusret Fişek de aile
hekimliği modelini öneriyor, siz niye karşı çıkıyorsunuz" diye bir laf
etmişti. Ben araştırdım, Nusret Fişek böyle bir lafı nasıl eder, bu sosyalizasyonun
atası, babası; getirdiği model hâlâ bütün dünya ülkelerinde örnek olarak
gösterilen bir adam nasıl böyle bir laf eder diye. Referans aldığı kitabı
buldum. Kitabın adı: "Halk Sağlığına Giriş." Meclis kütüphanesinde
var, dileyen arkadaşlarımız bulabilir. Ben o sayfasının fotokopisini çektirdim,
sizlere buradan okuyorum. Bakın, Sağlık Bakanımıza ben bu konuda bu kürsüden
cevap vermiştim aile hekimliği görüşülürken; ancak, ikna olmadı ya da o
toplantıda yok muydu bilemiyorum, daha geçtiğimiz cuma günü yapılan Türk
Eczacılar Birliği Kongresinde aynı, bu Nusret Fişek Hocanın aile hekimliği
modelini istediğini, orada da söyledi.
Değerli arkadaşlarım,
Nusret Fişek Hoca aynen şöyle diyor; aile hekimliği modelini tarif ettikten
sonra -ki, aile hekimliğinin yaptığı hizmetleri sağlıkocaklarında hekimler
aynen yapıyor- onları okumayacağım süre yetmeyecek diye, bakın, cümlenin
sonunda aynen şöyle diyor: "Bu biçim çağdaş örgütlenmenin azgelişmiş
ülkeler için daha gerçekçi -daha gerçekçi- modeli, sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesinde
öngörülen sağlıkocaklarındaki ekip hizmetidir" diyor. Nusret Fişek'in aile
hekimliği tanımı bu. Yani, Nusret Fişek bu sözüyle, sağlıkocaklarını terk edin,
sosyalizasyon modelini bırakın, aile hekimliğine geçin mi diyor, öyle mi diyor?!
Her şeyi kullanıyorsunuz.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sağdan sola okumuştur o; tersten okumuştur!
ALİ ARSLAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, yazık, Nusret Fişek Hocanın kemiklerini sızlatıyorsunuz.
Lütfen, bu konuda, Sayın Sağlık Bakanını, daha saygılı, daha duyarlı olmaya
davet ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yine, Sayın Başbakan bütçe sunuş konuşmasında, SSK ve devlet hastanelerinin tek
elde toplandığını, işte, övüne övüne anlattı.
Değerli arkadaşlarım, bu
zaten bizim Anayasamızın amir hükmü; yıllardan beri bütün hükümetler de buna
uğraşıyor; ancak, koalisyon hükümetleri olduğu için, hiçbir parti kendi
bakanlığındaki hakları bir başkasına devretmek istemedi ve gerçekleşemedi.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi bu projeyi gerçekleştirdi; sonuçlarını zaman
içinde göreceğiz. Bizim de projemizde vardı; SSK ve devlet hastanelerinin tek
elden sağlık hizmetini sunması projesi; ancak, bizim projemizde, SSK
hastanelerinin malına mülküne el koymak yok.
Şimdi bakın, Sosyal
Sigortalar Kurumu sağlık hizmetini kendi hastanelerine ucuza mal ediyordu.
Bugün, en küçük kasabadaki devlet hastanelerinin bile -çoğunuz biliyorsunuzdur,
başhekimler sizi arıyordur mutlaka- en küçük devlet hastanelerinin bile Sosyal
Sigortalar Kurumundan trilyonlarca alacağı var; sekiz aydan beri, altı aydan
beri ödenmeyen alacakları var. Neredeyse iflas etmek durumunda bu sağlık
işletmeleri. Öyle diyorsunuz, bazı hastanelerinize yazdınız işletme diye.
Sağlıkta dönüşümün önemli şeylerinden biri de o; hastaneleri işletme haline
getireceksiniz, çalışanları sözleşmeli hale getireceksiniz, hastaları da
müşteri haline getireceksiniz; ee, hayırlı olsun bakalım!
Değerli arkadaşlarım,
kendi hastanelerinde sigortalılara ucuz- elbette kalitesi tartışılabilir,
zamanla düzelebilirdi, uzun yıllardan beri ihmal edildi- sağlık hizmeti sunan
SSK, bugün, devlet hastanelerinden hizmet satın alıyor; ama, parasını
ödeyemiyor. Ne oluyor o zaman? Yine, övünerek anlatıyoruz... Hekimlere
muayenehanelerini kapattıran bir uygulamanız var biliyorsunuz, bu hükümet
döneminde başlayan; performansa dayalı dönersermayeden pay alma uygulaması.
Sağlık Bakanlığına, sanıyorum, yürüyerek 5 dakikadır Numune Hastanesi; öyle
midir?
Değerli arkadaşlarım,
Numune Hastanesindeki hekim arkadaşlarımız, muayenehanelerini kapattırmakla
övündüğünüz hekim arkadaşlarımız, iki aydan beri, performansa dayalı
dönersermaye paralarını alamıyorlar; çoğunun çeki var, senedi var, çoğu icraya
gitmek üzere. Göreceğiz bakalım, SSK ile devlet hastanelerinin
birleştirilmesinin sonuçlarını. Elbette, kuyruklarda azalma oldu, daha rasyonel
yatak kullanımı var, Başbakanın dediği doğru; ama, süreç içinde göreceğiz ki,
bunun sonuçları olumlu mudur, değil midir.
Değerli arkadaşlarım,
yine, Başbakanımız, bu kürsüden, yetmiş milyonun gözünün içine baka baka,
bizlere de baka baka "artık, eczaneler, paralarını almak için beş ay, altı
ay beklemiyor, paralarını hemen ödüyoruz" dedi. Hemen o sırada telefonlar
çalmaya başladı, eczacılar bizi arıyordu "Başbakan doğruları
söylemiyor" diye. İki gün sonra Türk Eczacılar Birliğinin kongresi vardı
-Sayın Bakanımız da oradaydı- Eczacılar Birliğinin Genel Başkanı kürsüye çıktı,
Sayın Bakana baka baka "biz eczacılar, ağustos ayından beri
yeşilkartlıların reçete bedellerini alamıyoruz, bu konuda çalışmalar yaptık -o
da, yükünü başkasına atacak- Sayın Bakana gittik, Sayın Bakan da bize 'gidin
Maliye Bakanına, hem kendi alacağınızı alın hem de Sağlık Bakanının
alacaklarını alıverin' dedi" dedi. Doğru mudur, Sayın Bakanım? (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
yani, güneş balçıkla sıvanamıyor. Bakın, yine, Sayın Başbakanım "hastanede
rehin kalma yok" dedi. Yani, gerçekten, eskisi kadar basına yansımıyor.
Tam o sırada, Antalya'dan bir telefon geldi Sayın Atila Beye.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan, 2
dakikalık süre içinde konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
ALİ ARSLAN (Devamla) -
Bir özel hastanede, dört günlük bir bebek -SSK'lı bu hasta- devlet hastanesinde
kuvöz olmadığı için özel hastaneye sevk ediliyor, dört günün sonunda çıkan
fatura 4,5 milyar. SSK diyor ki "ben bunun 1 milyarını öderim, gerisini
ödeyemem, benim paketimde yok." Ee?.. "Senet vereceksin." Adam
senet veriyor, hastaneden -rehin
kalmamış- senet vererek kurtuluyor. Sayın Atila Emek o sırada dile getirdi. O
zamana kadar çocuğun adını "çaresiz" koymayı düşünen baba, Başbakanın
bu himayesiyle 3,5 milyardan kurtuldu, özel hastane borçları affetti, şimdi
çocuğun adını "çare" koymayı düşünüyormuş. Ben olsam "Recep
Tayyip" koyarım; 3,5 milyar az para değil!
Değerli arkadaşlarım,
peki, bu, tesadüfen, o görüşme sırasında Başbakana ulaşan bir olay. Ya
ulaşamayanlar ne olacak? Ya, adını "çare" değil de
"çaresiz" koymayı düşünen babalar ne olacak? (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Onlar bizden değil!
ALİ ARSLAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, sürem azalıyor. Bakın, bir başka şey, çarpıcı bir şey.
Biliyorsunuz, yoksullar
daha çok hasta oluyor, daha çok ölüyor; çünkü, bu hastaları sadece tedavi
ederek kurtaramıyorsunuz. Hastalık, barınmayla, beslenmeyle de yakından ilgili.
Daha çok hasta oluyorlar. Bakın, gene, Resmî Gazetede yayımlanan 2006
programına göre, çocuklarımızın yüzde 15'i beslenme yetersizliği içinde. Bu
büyük bir rakam, utanç verici bir rakam. Yüzde 15 çocuğumuzun önemli bir bölümü
de aç yatıyor. Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, mucize bir çözüm
bulmuşlar, bu programda da yayınlıyorlar. Özellikle sosyoekonomik alanda zayıf
olan illerden başlayarak, ilkokullarda ve liselerde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan,
teşekkür ediyorum.
ALİ ARSLAN 'Devamla) -
Bağlayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hayır,
bağlayacaksınız da, son cümlenizi alacağım, teşekkür için; çünkü, baştan ifade
ettim. Son cümlenizi istiyorum, lütfen.
Buyurun.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Yani,
eve ekmek götüremeyen yoksul babanın çocuklarına, nasıl dengeli beslenirimin
dersini vereceğiz.
BAŞKAN - Sayın Arslan,
teşekkür eder misiniz efendim.
ALİ ARSLAN (Devamla) -
Saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
aslında, bu programa bakınca AKP'nin sağlığa zararlı olduğunu görüyoruz.
İnşallah, tedavisini halkımız bulur.
Çok teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Arslan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına üçüncü konuşmacı, Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu.
Buyurun Sayın Coşkunoğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Coşkunoğlu, süreniz
10 dakika.
CHP GRUBU ADINA OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı ve Telekomünikasyon Kurumu bütçesi
üzerine, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak için huzurunuzdayım.
Bütçeyi değerlendirmeden
önce, ısrarla vurgulamak istediğim bir nokta var. Bugünlerde sık sık, belki de
çok fazla içeriğini düşünmeden edilen laflardan, kullanılan kavramlardan iki
tanesi, bilgi çağı ve küreselleşme kavramıdır. Bu kavramların egemen olduğu
dünyamızda, ortamımızda en önemli, en heyecan verici, en iddialı, yaşamımızın
her boyutunu en derinden etkileyen teknolojiler, ulaştırma ve haberleşme
sektöründe olmaktadır. Bunun farkına vararak Ulaştırma Bakanlığı bütçesini
değerlendirmemiz gerekiyor. Ulaştırma Bakanlığı bütçe rakamları etkileyiciydi
zaten, etkileyici olmaya da devam ediyor. AKP Hükümeti, Ulaştırma Bakanlığı
bütçesinin üç özelliğinde üç yıldır tutarlı davranıyor. Bunlardan birinci
özelliği, bir önceki yıla göre yüksek oranda artmasıdır Ulaştırma Bakanlığı
bütçesinin. 2006 bütçe teklifi, yaklaşık 990 000 000 Yeni Türk Lirasıdır. Bu,
2005 yılı bütçe başlangıç ödeneğinin yüzde 43 üstündedir. Üstelik, 2005 bütçesi
de 2004 bütçesinin yaklaşık yüzde 58 üstündeydi. Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin
tutarlı bir şekilde yüksek oranlarla artmasının yanında, ikinci bir özelliği ve
etkileyici yönü daha vardır. O da, bütçenin önemli bir kısmının yatırımlara
ayrılmış olmasıdır. 2006 bütçe teklifinin yüzde 65'i yatırım giderlerine
ayrılmıştır, 2005 bütçesinde de, yaklaşık yüzde 88'i yatırım giderlerine
ayrılmıştı. Yani, AKP Hükümeti, hem Ulaştırma Bakanlığı bütçesini çok yüksek
oranlarda artırmakta hem de bütçenin çok yüksek kısmını yatırımlara
ayırmaktadır. Bu bütçenin üçüncü özelliği de, bu yatırımların önemli bir
kısmının demiryollarına ayrılmasıdır. Bu, tabiî, bir Cumhuriyet Halk Partili
olarak, benim için özellikle kıvanç verici bir gözlemdir.
Değerli milletvekilleri,
AKP Hükümetinin, demiryollarına önem verme niyetini, bütçe rakamlarındaki
niyetini görmek, elbette, sevindiricidir, mutluluk vericidir. 55 yıllık
gecikmeyle de olsa, Cumhuriyet Halk Partisinin ısrarla üzerinde durduğu
demiryolları konusunu, şimdiye kadar inanılmaz bir inat ve bağnazlıkla reddeden
sağ iktidarlardan bir tanesi olarak AKP İktidarı, nihayet, demiryollarını
benimsemek zorunda kalmıştır. Acaba, neden diye düşünmek, benim kafama gelen
bir sorudur. Bunca yıl "komünist işi" dedikleri demiryollarına bir sağ
iktidar neden sahip çıkmaya başlamıştır? Bu niyet de, acaba, Avrupa Birliği
baskısı sonucu mudur diye düşünmeden edemiyorum. Avrupa Birliği Katılım
Ortaklığı Belgesinde, ilerleme raporlarında, Türkiye'nin demiryollarıyla ilgili
yakınmalar ve önerileri gördükten sonra böyle bir düşünceye kapılmaktan kendimi
alamıyorum; yine de, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ulusal çıkarlarımız ve
ülke yararına olduğu için savunduğumuz demiryollarına AKP İktidarının, AB
baskısı, velevki AB baskısı nedeniyle de olsa, önem vermesini memnuniyetle
karşılıyoruz. Fakat, değerli milletvekilleri, bir de kaygımız var. Bunu da
sizlerle paylaşmalıyız. AKP İktidarı, Ulaştırma Bakanlığı bütçesini artırmakta,
bu bütçenin önemli bir kısmını yatırımlara ayırmakta ve yatırımların çok büyük
bir kısmıyla demiryollarını yapmak niyetinde tutarlı bir politika yürütüyor;
fakat, aynı AKP İktidarı, maalesef, benzer bir tutarlı politikayı
yolsuzluklarla mücadelede yürütemediği gibi, yolsuzluklara karşı pek de duyarlı
oldu denemez. Dolayısıyla, söz konusu yatırımlarda gerek altyapı yatırımlarının
ihalesinde gerekse de kamulaştırmalarda saydamlığa ve dürüstlüğe, AKP
İktidarının, şimdiye kadar gösterdiğinin çok üstünde bir özen göstermesi
gerekmektedir. Bunun gerekliliğini ifade etmenin ötesinde, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, bunu izleyeceğimizi, hem de çok yakından ve ısrarla izliyor
olacağımızı da belirtmek isterim. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kamu
yatırımlarının ihalelerinin, AKP İktidarına yakın olanları daha da zengin etmek
için değil, kamu yararına gerçekleşmesini sağlamak için dikkatimiz hükümetin
üzerinde olacaktır.
Bu vesileyle, konuyla
ilgili bir noktayı da çok kısa olarak dikkatlere getirmek isterim. Yaklaşık 10
yıldır Devlet Hava Meydanları İşletmesi, havalimanı inşaat işine sokulmuştur.
Oysa, adı üstünde, Devlet Hava Meydanları İşletmesi, bir işletme kuruluşudur,
inşaat kuruluşu değildir.
Yine, Ulaştırma Bakanlığı
bünyesinde bir de Devlet Hava Meydanları ve Limanları İnşaatı Genel Müdürlüğü
vardır. Sayıştay denetiminin dışında kalan Devlet Hava Meydanları İşletmesine,
inşaat işlerini, gerek ihalesini gerek yapmayı vermeyi doğru bulmadığımızı
ifade ederim. Bu konuda birtakım hoş olmayan kokular da çıkmaya başlamıştır.
Değerli milletvekilleri,
Ulaştırma Bakanlığı, bir ulaştırma anaplanı hazırlamak amacıyla İstanbul Teknik
Üniversitesi araştırmacılarına bir çalışma yaptırmış. "Ulaştırma Anaplanı
Stratejisi" başlığıyla 3 ciltlik ve 1 000 sayfanın üstünde bir rapor
ortaya çıkmıştır. Saygın bir üniversitemizin, İstanbul Teknik Üniversitesinin
ciddî bir çalışması var elimizde. Sayın Bakanı ve diğer ilgilileri, böyle bir
çalışmaya önayak olmaktan ve yaptırmak yönündeki iyi niyetleri nedeniyle
kutlarım. Bu önemli çalışma, daha öncekiler gibi raflarda toz tutmamalıdır.
Göstermelik olarak yapılmış bir duruma düşmemelidir. Dolayısıyla, şimdi bu
çalışmanın ciddiyetle uygulandığını görmemiz gerekir. Aslında bu çalışma, bu 3
ciltlik, 1 000 sayfanın üstündeki çalışma ortaya tek bir somut ana plan
koymuyor. Böyle bir uygulama planının geliştirilmesi için gerekli altyapıyı
sağlıyor ve çeşitli senaryolar üretiyor. Dolayısıyla, Ulaştırma Bakanlığının,
hızla, bir anaplanla ortaya çıkması gerekiyor. Yoksa, birtakım başarılı
çalışmalar ve yatırımlar olmuş olmasına karşın, bir yandan önümüze
demiryollarına önemli yatırım kaynaklarının ayrıldığını gösteren bir bütçe
konmasına rağmen, bir yandan da önümüzde böyle bir strateji çalışması olmasına
rağmen, şu anda, başarılı bir ulaştırma politikasının uygulandığını
söyleyemeyiz. Bunun için Devlet Planlama Teşkilatının 2006 programına bakmak
bile yeterlidir. Birtakım işler yapılıyor, birtakım yasalar çıkarılıyor; fakat,
bunlar, başarılı bir ulaştırma ve haberleşme politikası olduğunu göstermez.
Ortada bir vizyon yoktur; ulaştırma ve haberleşme konularının önemine yakışır,
heyecan verici bir iddia yoktur; heyecan verici hedefler, projeler yoktur.
Değerli milletvekilleri,
yaşadığımız bilgi çağında, insanların, ürünlerin, enformasyonun, verinin,
bilginin dünyanın üstünde hızla dolaşmasını sağlayan teknolojiler gelişmiştir.
Bunlardan yararlanmak, önemli bir rekabet üstünlüğü elde etmenin yoludur.
Ürünlerin hangisine bakarsak bakalım, dünyanın bir yerinde, bir köşesinde
tasarlanıyor, başka bir köşesinde üretiliyor, bambaşka bir köşesinde
pazarlanıyor olabilir. Bu yoğun trafiğin altyapısını oluşturan, ulaştırma ve
haberleşmedir. Diğer bir deyişle, ulaştırma ve haberleşme, tüm diğer sektörleri
ayağa kaldıracak bir manivela olarak görülmelidir. Vizyoner yaklaşımı ben böyle
tanımlıyorum. Yaşamımızın tüm boyutlarını zenginleştirici ve güçlendirici,
âdeta, bir vitamin gibi görülmelidir. Orada burada yapılmış birtakım başarılı
projeler ve uygulamalardan ibaret görülmemelidir. Üstelik üstelik, ülkemizin
coğrafî konumu, böyle bir trafiğin, uluslararası ürün ve bilgi, veri trafiğinin
çok önemli bir noktasındadır. Bundan yararlanmamız, kendi rekabet üstünlüğümüz
ve gücümüz açısından çok önemlidir. Bunu sağlayacak olan da, başarılı ulaştırma
ve haberleşme politikalarıdır. Bunları başarılı…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Coşkunoğlu, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun efendim.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ederim.
Çok kısa olarak, neden
başarılı görmediğimi, bir konuya, bir özelleştirme konusuna değinmekle
açıklamaya çalışacağım. Özelleştirme, kendi başına bir amaç, kendi başına bir
hedef veya politika değildir. Özelleştirme, belli amaçları, hedefleri,
iddiaları gerçekleştirmek için bir araçtır, bu şekilde görülmelidir. Oysa,
gerek Türk Hava Yollarına gerek Türk Telekoma, özelleştirme tutkusuyla, âdeta,
onu bir amaç haline getirme tutkusuyla yaklaşılmış olduğunu görüyoruz. Sık sık
övünüldüğü için, çok başarılı dendiği için, Türk Telekom özelleştirmesi,
teknolojik sıçramamız bakımından son derece yanlıştı. Ayrıca, başarılı mıydı?
İşte, daha evvelki gün, küçücük Danimarka'nın Telekomu özelleştirildi 13 milyar
avroya. Yani, birçok rakam daha verebilirim. Bunlar başarılı değildir. Önemli
olan, rekabet ortamını yaratmaktır. Bunun için, serbestleşmenin bir an önce
sağlanması lazım. Yasalara göre 2004 başında gerçekleştirilmiş olan
serbestleşme, 2006 başına geldiğimiz halde, hâlâ, tam anlamıyla lisanslarının
verilmesiyle başarılamamıştır; bir.
İkincisi; etkin bir
piyasa düzenini kurması gereken Telekom kurumu, o etkin güce hâlâ
kavuşmamıştır. Bakın, bir iki hafta önce ECTA tarafından, Avrupa Serbest
Telekomünikasyon Derneği tarafından Avrupa'da yayınlanan bir raporda, bir
ülkede düzenleyici kuruluş ne kadar güçlüyse, piyasayı ne kadar etkin olarak
düzenliyorsa, o ülkede, yatırımların, telekom yatırımlarının daha fazla olduğu
aşikâr bir biçimde görülmektedir. İngiltere'de, Danimarka'da, en güçlü
düzenleyici kuruluşların bulunduğu ülkelerde…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Coşkunoğlu, teşekkür cümlenizi alabilir miyim efendim.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - … yatırımlar…
BAŞKAN - Sayın
Coşkunoğlu, sadece teşekkür cümlenizi alacağım.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Lütfen, bir iki cümle kaldı.
BAŞKAN - Buyurun.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - … ne kadar fazladır, öte yandan, Almanya gibi, düzenleyici
kuruluşun iyi çalışmadığı ülkelerde, yatırımlar düşüktür. Düzenleyici kuruluşu,
Telekomu güçlendirmek, serbestleştirmeyi bir an önce geliştirmek; bunlardır
başarılı politika. Satmak, arsa satar gibi Telekomu satmak değildir.
Bu görüşlerle, yine de,
Ulaştırma Bakanlığına, çalışmalarında başarılar diler, hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına son konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Sevigen; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi, Ulaştırma
Bakanlığına bağlı Denizcilik Müsteşarlığı bütçesi üzerinde yapacağım konuşmadan
önce, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
İnanıyorum ki, bütçe
konuşmaları, genelde, komisyonlarda, işte bakanlıklarda geçer. Eğer sayısal
çoğunluğunuz da varsa, dilediğiniz kadar çaba sarf edin, dilediğiniz kadar
konuşun, anlatmaya çalışın, işte, çoğunlukla oylanır, geçer gider; formalite
işlerdir; ama, bütçe konuşmalarında, değişik konuşmalarda da, esas, biz ne
yaptık şimdiye kadar… Bu bir imtihan. Bu dönemde bu hükümet ne yaptı, bu
bakanlık ne yaptı. Halkı için, memleketi için, kendisi için... Bir de kendisi
için var tabiî. Bu dönemde bunu da anladık. Devlette görev yapanların…
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) -
Ahiret için...
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Ahiret için de yapıyorlar tabiî, onu da yapanlar var. O, Allah ile kulun
arasında, onu kimse bilmiyor; ama, hem memleket için çalışmaya, memleketin,
vatandaşın oyuyla geliyoruz; ama, bir de kendimiz için çalışıyoruz. Bu dönemde
biz bunları da yaşadık. Kendimiz için olmasa, çocuklarımız için çalışmaya
başladık. Yani, toplumdaki diğer garibanların, fakir fukaranın, garip gurebanın
çocukları için çalışacağımıza, kendi evlatlarımızın, şanslı çocuklarımız için,
bunlar için çalışmaya başladık ve böyle bir dönem yaşıyoruz maalesef; buradan
bizi izleyenler biliyorsa, böyle bir dönemin içindeyiz. Yani, seçilen bakanlar,
hükümette görev alan arkadaşlarım, halk adına, millet adına, o fakir fukaranın
oyuyla geldikleri halde, maalesef, onları bir tarafa bırakıp -her konuda ama,
yaptıkları işler dahil- kendileri için, kendi çocukları için kanunlar çıkarmaya
başladılar.
Burada denizciliği
konuşacağız; denizciliği konuşmamız gerekir, onu anlatmamız gerekir.
Türkiye'deki denizcilik olayı, Tayyip Erdoğan Hükümeti başladığı gün bitmiştir
sevgili arkadaşlarım. Tayyip Erdoğan, şov olsun diye, topluma karşı, insanlara
karşı önce gelip lojmanları bırakmıştır. Milletvekili arkadaşlarımın yüzde
90'ları rahatsızdır. Devlet büyük zarara uğramıştır o lojmanlardan sonra.
Yıllardır mücadele ediyoruz; turizm kadar ciddî geliri olan denizcilik
sektörünün... Çok ciddî bir geliri var, Turizm Bakanlığı kadar geliri var
-araştırdığımız zaman, gemi yapımından, tersaneden, deniz ulaşımından,
ticaretinden, yatçılıktan- inanın; ama, maalesef, onu Başbakanlıktan alıp -biz
bakanlık diye uğraşıyorduk- getirip, kendini yönetemeyen, kendi kendini
yönetemeyen, kendi içindeki kadroları fesheden bir bakanlığın eline teslim
etmiştir maalesef. Maalesef, bir konum... Şahsiyla ilgili söylemiyorum Sayın
Bakanın, Bakanlığındaki ilgili konumlar için söylüyorum. Getirip, o
"bakanlık kurulması gerekir" derken, basbas bağırırken bütün
hükümetler, yalnız biz değil; ama, maalesef, getirip, küçük bir genel müdürlük
olarak, müsteşarlık olarak Bakanlığa devredilmiştir.
Bakın, o dönemden bu
döneme -Sayın Cengiz Kaptanoğlu burada olsaydı da keşke!.. Söylediklerine
karşı, o burada yokken cevap vermeye çalışıyorum- çok belgesiz, bilgisiz
kadroların eline bırakılmıştır. Bu dönemde denizcilikle ilgili, Cengiz
Kaptanoğlu anlatırken, o kendi sektörünün
yaptıklarını, sektörde çalışan arkadaşlarımın yaptıklarını anlattı ama,
hükümetin bu konuda ne yaptığına dair hiçbir şey söylemedi; çünkü, hükümet,
gerçekten bu konuda hiçbir şey yapmadı. Eski dönemden beri tahsisler yapıldı,
yeni tahsislerde hükümet, sadece, sevgili arkadaşlarım, bu yeni tahsislerin
devamına yol verdi; ama, eski dönemden beri bu gelinen... Tuzla Tersanesi, bizden önceki dönem, bizim
dönemimizde o insanlara verildi, yapılıyorsa...
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Hazır yiyor, hazır! AKP hazırdan yiyor!.. Pişmiş pilavı kaşıklıyorsunuz Sayın
Bakan!
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Bu kadar kadrolar geldi ki sevgili arkadaşlarım, Güney Kıbrıs'a Doğu
Akdeniz'in tüm gemi trafiğini yönetme yetkisi veren raporu imzalayan bir
arkadaşımız, Denizcilik Müsteşarlığından görevli bir arkadaşımız bu raporun
altına imza atıyor, Dışişleri Bakanlığımızın büyük baskısı nedeniyle, uğraşması
nedeniyle bu rapor belli bir süre askıya alınıyor. Yani, maalesef, kadrolarımız
böyle.
Yalova Tersanesi aynı,
Karedeniz Ereğlisi Tersanesi, Sakarya aynı… Samsun'da, yine, arazi verildi,
ortada bir şey yok. Hazine Müsteşarlığı… Deniz doldurmalar yapılmaktan başka hiçbir
konuda denizcilikle ilgili tek bir adım atılmadı.
CENGİZ KAPTANOĞLU
(İstanbul) - Bunlar başka bir Türkiye'de yaşıyorlar!
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Hah, Cengiz Kaptanoğlu geldi değil mi! Cengiz Ağabey hoş geldin; sen de
yaşıyorsun…
CENGİZ KAPTANOĞLU
(İstanbul) - Sizi davet ediyorum, tek tek bu yerleri gezeceğiz, göreceğiz.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Beraber gezeceğiz… Gezeceğiz beraber…
CENGİZ KAPTANOĞLU
(İstanbul) - O yerlere gelmeden, Türkiye'yi görmeden söylemek sizlere
yakışmıyor. Karadeniz Ereğlisini görmeden…
BAŞKAN - Sayın
Kaptanoğlu, lütfen… Sayın Kaptanoğlu, lütfen…
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Bakın Cengiz Bey… Bitti mi?! Bak Cengiz Ağabey…
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım.
Sayın Kaptanoğlu…
Sayın Sevigen, buyurun.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Cengiz Bey, bakın, beni iyi dinlerseniz; ben, sizinle ilgili, birinci
bayraktan ikinci bayrağa geçtiğinizi, gemilerinizin başka bayraklardan vergi
ödememek için yaptıkları... Bunları anlatmak istemiyorum; bu, sizinle ilgili
bir şey değil.
CENGİZ KAPTANOĞLU
(İstanbul) - Anlat kardeşim, anlat!
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Ben sizinle uğraşmıyorum.
CENGİZ KAPTANOĞLU
(İstanbul) - Anlat anlat, ne dersen de!..
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Ama, bakın, ben sizinle uğraşmıyorum. Bakın, burada, elimde var.
CENGİZ KAPTANOĞLU
(İstanbul) - Başka!
BAŞKAN - Sayın
Kaptanoğlu, müdahale etmeyiniz efendim.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Ben, Bakanla uğraşıyorum. Ben, Bakanın devlete hizmet etmesi gerekirken,
kendi çocuklarına niye iki tane gemiyi kiralattığını, onu sormaya çalışıyorum;
bu topluma bunu soruyorum ben. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu soracağım…
Bırakmasın… Fakir fukaranın... Binlerce müracaat eden insan var. O garibanların
çocuklarına vereceksin, o garibanların çocuklarına da vereceksin, onları da
eşit koruyacaksın, sırf kendi çocuklarını korumayacaksın.
Ben, buradan soruyorum:
Unakıtan niye kendine özgü bir kanun çıkararak, kendi evladına 4 000 ton, sırf
tavuklara yedireceğim diye mısır ithalatı yapıyor?! Niye yapıyor bunu
arkadaşlar, bunu niye yaptırıyorsunuz?! Rica ediyorum, size soruyorum,
milletvekilisiniz; hiç mi yüreğiniz, vicdanınız sızlamadı allahaşkına?!
Allahaşkına soruyorum size, hiç mi yüreğiniz, vicdanınız sızlamadı bu kanunları
çıkartırken?!
Yetim, fakir fukaranın
çocukları aç susuz kalacak, üniversitede yurt bulamayacak, okul bulamayacak,
parasızlıktan tedavi olamayacak -sağlık konusunu anlattı arkadaşlarım- hastane
kuyruklarında bekleyecek, rehin kalacaklar; siz iki tane bakanı getireceksiniz
buraya, birisi kendi evladına mısır ithalatı, bir tanesi kendi evladına gemi
bırakacak, siz de bunu seyredeceksiniz, bana laf atacaksınız; yakışıyor mu bu
size yahu?! Biz, hepimiz milletvekilleriyiz sevgili arkadaşlarım.
CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Böyle bir şey yok…
Böyle bir şey yok…
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Biz, hepimiz milletvekilleriyiz; biz, hükümetlerin yaptıkları şeylerin
hesabını sormak zorundayız. Soracağım ona. O hesabı millet adına soruyorsunuz,
kendi adınıza sormuyorsunuz ki. Kendi içinizdeki milletvekilleri, sağduyulu
insanlar, çıktılar, Maliye Bakanıyla ilgili ciddî şeyler söylediler, uzun süre.
Sağduyulu milletvekilleri de var içinizde; herkes, böyle, körü körüne hükümete
bağlı değil; ama, şunu anlatmaya çalışıyorum: Bizler milletvekiliyiz; bizler,
Türkiye'nin kaderini belirlemek için Parlamentodayız, hükümeti denetlemekle
ilgili görevlerimiz var; ille de hükümet tarafında olmamız şart değil. Bunu
anlatmaya çalışıyorum. Yoksa, başka bir şey yok. Eğer, Bakanınız doğru yaptıysa
çocuklarına bu gemileri kiralamayla ilgili, devletin Ulaştırma Bakanlığının
imkânlarını kendi çocuklarına fırsat tanıdıysa, siz de bunlara eyvallah
diyorsanız, sizi Allah'a havale ediyorum, başka bir şey söyleyecek halim yok.
Eğer razıysanız gerçekten... Yürekten söylüyorum.
CENGİZ KAPTANOĞLU
(İstanbul) - Böyle bir şey yok…
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Ama, razı değilseniz, lütfen, bunun karşısında durun diye söylüyorum ben de.
(CHP sıralarından alkışlar)
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Millete havale edeceğiz, millete...
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Millete havale ediyorum; doğru söylüyorsunuz.
AHMET SIRRI ÖZBEK
(İstanbul) - Gemiler ile akaryakıt kaçakçılığını da anlat.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Yani, o akaryakıt kaçakçılarıyla ilgili, diğer konularla ilgili sormuyorum.
Yani, bizim denizcilikle
ilgili konuşmamız gerekir gerçekten. Cengiz Bey, burada, geldi, anlattı; Deniz
Ticaret Odası eski başkanıdır. Onunla ilgili konuları ben bir tarafa
bırakıyorum; kendi yaptıkları ticarî ilişkidir, o kendisiyle ilgili bir
konudur. Yabancı bayraklar taşıyan gemiler yaşlı olduğu için, vergiden kaçmak
için… Aynı zamanda, Türk Deniz Ticaret Odasının başkanlığını yapan arkadaşlarla
dolu, bu hükümet sayesinde, maalesef.
BAŞKAN - Sayın Sevigen,
lütfen, Genel Kurula hitap ediniz efendim.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Yine, sevgili arkadaşlarım, Ulaştırma Bakanlığımızın, Sayın Bakanın hırsı, o
görev yapan arkadaşların… Biliyorsunuz, bir hızlandırılmış tren faciası
yaşadık. 28 tane vatandaşımız vefat etti, gitti; çocukları perişan.
MEHMET ALİ ARIKAN
(Eskişehir) - 39 kişi.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Geçen gün uğradım, sordum, birkaç kişiye de telefon ettim; dedim ki: Ya, ateş
düştüğü yeri yakıyor, ateş biraz soğudu, küllendi; acaba, Ulaştırma
Bakanlığından sizi ziyaret eden var mı? Onun başı bakan, baba… Baba bakan.
Bakan ne demek; baba. O işin, o ulaştırmada çalışanların, kendi personelinin,
denizciliğin üstündeki bir kurumun, halk tarafından aldığı yetkiye dayanarak, o
insanlara iyi ve kötü gününde sahip çıkmak, anlatmak, ülkeyi, memleketi yönetmekle
ilgili. 28… Acaba dedim, küllendi mi, hiç gelen oldu mu; artık, kızgınlığınız
geçti, küskünlüğünüz geçmiştir; oldu, kazadır... Bir tek kişi, insanın kapısını
çalmamışlar. Böyle bir şey olur mu ya?! Sayın Bakan, hiç mi vicdanınız
sızlamadı allahaşkına?! Sizden rica ediyorum ya, insan olarak; siz de
babasınız. O insanların çoğu yetim kaldı, çocuklar okullarından oldu, bu
demiryollarında, bu insanlar öldü. İçinizden böyle, biraz sızlayarak,
"yahu, gideyim de buradaki garibanların çocuklarına bakayım, o çocuklar ne
oldu; yetim mi, aç mı, susuz mu? Bunlara sebep biz olduk; doğru; dolaylı veya
dolaysız biz sebep olduk" diye, hiç sormadınız mı ya?! İnanın buna
üzülüyorum, canım sıkılıyor ya! Yürekten söylüyorum.
Ben, buradan, Parlamento
olarak, oradaki bütün ailelerden özür diliyorum, milletvekili olarak, bu Sayın
Bakan adına. Samimî olarak söylüyorum sevgili arkadaşlarım. (CHP sıralarından
alkışlar) Ülkemizin insanları bu kadar sahipsiz değil.
Sevgili milletvekili
arkadaşlarım, yabancı ülkelerde birisi hastalandığı zaman, özel uçaklar
gidiyor, özel uçaklar. Özel helikopterler gönderiyor kendi vatandaşlarını
getirmek için; ama, bizim vatandaşlarımız ölüyor, kahroluyor, yetim kalıyor,
öksüz kalıyor, okullardan atılıyor, kadınlarımız sokaklarda, ailesi sokaklarda,
gidip bir geçmiş olsun bile demiyoruz ya! Böyle bir uygulama olur mu?! Böyle
bir yönetim şekli olur mu sevgili arkadaşlarım?!
Bunu burada
anlatmayacağız da nerede anlatacağız; bunu burada söylemeyeceğiz de, Sayın
Bakan, bunu, aklını başına almayacak da, bugüne kadar yapmadıysa eğer, bundan
sonra yapması için teşvik etmezsek, bunu nerede konuşacağız?! Maalesef, böyle
yönetiliyoruz; bunu anlatmaya çalışıyorum.
Sevgili arkadaşlarım,
yine, duble yollar diye bölünmüş yollar tamamen perişan olmuştur. Ulaştırma
Bakanlığımızın, yarım yarım... Hiç belli değildir. Kazalar orada yapılıyor.
Yapıldığı belli değil, yapılmadığı belli değil.
ALİ İBİŞ (İstanbul) -
Onlar Ulaştırma Bakanlığına bağlı değil.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Bayındırlık Bakanlığının bütçesinde, biliyorum, kesin katılıyorum; ama,
Ulaştırma Bakanlığının ulaşım yolları bunlar. Bir denetler, Sayın Bakanla
arkadaştır, der ki "arkadaş, ya, biz ulaşıyoruz, buradan yola gidiyoruz.
Bu yolların yapımıyla ilgili, bu yolların ihalesiyle ilgili, birisi alçak,
birisi yüksek, birisi asfaltlı, birisi çakıltaşı dolu..." Bunlarla
ilgilenmez mi diye düşünüyorum. Ben olsam ilgilenirim; yani, sıradan bir
vatandaş bile, milletvekili, nasıl ilgileniyorsunuz; ama, ben olsam, Ulaştırma
Bakanı siz olsanız, gideriz, deriz ki, arkadaşlar siz şunlara bakın deriz,
şunlarla ilgilenin diye sorarız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sevigen,
lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun; ek 2 dakikalık
süre.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Ben sözlerimi bitiriyorum.
En son, bu, Sayın
Başbakanımızın gezisi; herkesin dilinde, uzun uzun konuşuluyor.
Sayın Bakan genel müdürdü
o zaman, zannediyorum, belediyede, İDO genel müdürüydü, Sayın Başbakan da
belediye başkanıydı. O dönemlerde 2 tane gemi almışlardı.
Cengiz Kaptanoğlu burada
söylüyor "bunları yapıyoruz, gemiler yapıyoruz, tersaneler yapıyoruz"
diye. Yapıyoruz; ama, siz yapmıyorsunuz onu, sektör yapıyor, sektör; kendinize
mal etmeyin. Türk insanları, Türk işadamları yapıyor, sizin hiçbir katkınız yok;
bunu anlatmaya çalışıyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) - Önceden de vardı. Yok muydu? Özel sektöre verilmiyor muydu
yani? Şimdi de aynısını yapıyorlar.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Vardı tabiî. Eskiden de yapıyorlardı. Şimdi yapmıyorlar mı; yine yapıyorlar,
o insanlar yapıyorlar; ama, bunu hükümet yapmıyor.
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) - Önünü açtık! Önleri açıldı!
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
-Şimdi, o zaman, diyorlardı ki, bu gemi… Niye bunları yapmıyoruz da, gidip de
Avustralya'dan alıyoruz? Neden?.. Neden bunu yapacak tersaneler yapmıyoruz?
Madem, bu kadar çok, her şeyi yapıyoruz arkadaş, niye bunları yapmıyoruz da,
bütün paramızı, 115 000 000 dolarımızı götürüp de onlara veriyoruz Sayın Bakan?
Niye veriyoruz bu paraları? Niye yapmıyoruz? Madem öyle, bu işleri yapıyoruz,
becerikliyiz, bu hükümet, böyle, gelince büyük fırsatlar tanıdı insanlarımıza,
niye bu feribotları yapacak imkânları sağlamıyoruz? Ee, sağlayamıyoruz; çünkü,
yok, yapma ufkumuz geniş değil, ilerisi değil… Biz, sadece…
Halk diyor ki sevgili
arkadaşlarım… (AK Parti sıralarından gürültüler)
CENGİZ KAPTANOĞLU
(İstanbul) - Yaparız, yaparız…
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Dinleyin, dinleyeceksiniz… Dinleyin… Ben size hiçbir şey söylemiyorum;
dinleyin!
Halk diyor ki… "Ben,
nerede Türk varsa oraya gidiyorum" diyor; Sayın Başbakan nerede Türk varsa
oraya gidiyorum hikâyesini bıraksın; Sayın Başbakan, nerede ihale varsa, nerede
para kokusu varsa oraya gidiyor maalesef. Bu, böyle… Bu, böyle… (CHP sıralarından
alkışlar)
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) - Parayı ülkeye getirmek için gidiyor herhalde; cebine koymak
için getirmiyor.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Ülkeye mi getiriyor, başka şirketlere mi getiriyor, yandaşlarına mı
getiriyor, çocuklarına mı getiriyor; kime getiriyor, bilemiyorum.
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) - Herhalde, ülkeye getiriyor.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Bilemiyorum… Getiriyor demiyorum.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Hakaret ediyorsun!
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Bak, getiriyor demiyorum. Bilemiyorum nereye…
ALİ İBİŞ (İstanbul) - Biz
Başbakana sonuna kadar güveniyoruz.
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) - Başbakana çok güveniyoruz.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Belli, Oferlerle belli…
İhalelerle ilgili,
allahaşkına, hiç, kulağınıza… Rica ederim, böyle, rahatsız etmiyor mu sizi?!
Ofer ihalesi bu kadar konuşuldu, geceler görüşüldü, gündüz görüşüldü, günde üç
defa görüşüldü; o Başbakan bu görüşmeleri yaparken hiç rahatsız olmuyor
musunuz?! Eve gidince, çocuklarınızın yüzüne bakarken, ya, biz bu hükümete
destek veriyoruz körü körüne… Aynı hükümette olsak, inanın, ben olsam, kendi
Genel Başkanım olsa, kendi hükümetimden bir arkadaş yapsa bunu, inanın, o
partide bir an durmam; en azından, kalkarım, aslan gibi düşüncemi söylerim. Ben
inanıyorum ki, içinizde…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- …bunu yapan arkadaşlarım var, namuslu ve şerefli insanlar da var; ama,
maalesef…
BAŞKAN - Sayın Sevigen,
teşekkür ediyorum…
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Sevgili arkadaşlarım, bu hükümet, maalesef…
BAŞKAN - Sayın Sevigen,
süreniz doldu efendim; teşekkür ediyorum sizlere.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Bitiriyorum.
…bu hükümet, maalesef, bu
millete layık bir hükümet değil sevgili arkadaşlarım.
ALİ İBİŞ (İstanbul) - Ona
millet karar verecek, millet…
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Bu millete layık değil…
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - Millet karar verecek.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Bu millet karar verecektir tabiî; ama, düşmez kalkmaz bir Allah…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, bir teşekkür etsin.
BAŞKAN - Hayır, süresi
doldu efendim.
Sayın Sevigen…
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- …ama, bir gün gelecek ki, bu sayılar da bitecek…
BAŞKAN - Sayın Sevigen,
mikrofon kapalı efendim…
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- …bu parmak sayıları da bitecek…
BAŞKAN - Sayın Sevigen!..
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Efendim, teşekkür edip bitiriyorum.
….başbakanlar Yüce
Divanda yargılanacak.
BAŞKAN - Efendim,
mikrofon kapalı… İstirham ediyorum… Buyurun efendim…Süreniz doldu efendim…
Teşekkür ediyorum;
buyurun Sayın Sevigen…
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - Kamuoyu yoklamalarına bak.
MEHMET SEVİGEN (Devamla)
- Kamuoyu yoklamalarına da bakarız. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür etsin canım…
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - Kamuoyu yoklamalarına bak.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Bırakın kamuoyu yoklamalarını, sokağa çıktığınızda insanların yüzlerine
bakamıyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) - Bir
dakika Mehmet Bey, bir dakika…
Sayın Başkan, teşekkür
etmeden ayrılması İçtüzüğe aykırı.
BAŞKAN - Hayır efendim…
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Tartışmayı bırakın da, müsaade edin, teşekkür edeyim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Efendim, teşekkür etmesi lazım.
BAŞKAN - O teşekkür etti
efendim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, İçtüzük açık; kürsüye çıktığında, Genel Kurulu ve Başkanı
saygıyla selamlar, konuşmasının sonunda da teşekkür eder.
BAŞKAN - Sayın Koç,
İçtüzükte böyle bir madde yok; istirham ederim yani…
HALUK KOÇ (Samsun) - Var
efendim; var.
BAŞKAN - Yok efendim,
yok.
Sayın Sevigen…
Saygıdeğer arkadaşlarım,
buraya çıkan hatip sözünü hiç bitirmezse, teşekkür etmezse, Başkanlık Divanı
onu ilanihaye bekleyecek değildir. Böyle…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür edecek efendim.
BAŞKAN - Sayın Koç,
istirham ediyorum, İçtüzükte böyle bir madde yok efendim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Hayır efendim, var. Teşekkür edecek.
BAŞKAN - Hayır efendim,
yok öyle bir şey. Teşekkür etmesi ayrı bir şey, İçtüzükte böyle bir şey yok,
yanlış bilgilendirmeyin lütfen…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür etmesi lazım, etmezse saygısızlık olur efendim.
BAŞKAN - Teşekkür etmesi
lazım, ayrı; İçtüzükte böyle bir madde yok yani…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Efendim, biz Genel Kurula saygılıyız, teşekkür etmeden kürsüden inmeyiz.
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Sayın Başkanın toleransı için çok teşekkür ediyorum. Eksik olmasınlar. Sağ
olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
(AK Parti sıralarından "Yine teşekkür etmedi" sesleri)
Sayın milletvekilleri,
gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, bir arkadaşımıza
lehte, bir arkadaşımıza aleyhte söz vereceğim.
Lehinde, Mardin
Milletvekili Nihat Eri.
Sayın Eri, buyurun efendim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika Sayın
Eri.
NİHAT ERİ (Mardin) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığının 2006 malî yılı
bütçesi lehinde görüşlerimi açıklamak üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum;
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
sağlık, insanoğlunun doğumundan ölümüne kadarki dönemi kapsayan en önemli
varlığımızdır. Sağlık alanında hizmet kalitesinin yükseltilmesi ve sağlık
harcamalarının karşılanması, gelişmiş ülkeler dahil, tüm ülkelerin öncelikli
hedefidir.
Kısıtlı bütçe olanakları
ve giderek artan sağlık harcamaları gözönüne alındığında, sağlık sorunlarını
tamamen çözmüş bir ülke neredeyse yok gibidir. Sağlık alanları tüm iktidarlar
için sorunlu alanlardır.
AK Parti Hükümetimiz ve
Sağlık Bakanlığımız, uyguladığı Sağlıkta Dönüşüm Projesiyle, 3 yıl gibi kısa
sürede bu alanda devrim niteliğinde düzenlemeler yapmıştır. Kamu sağlık
hizmetleri ilk kez AK Parti İktidarı döneminde tek çatı altında toplandı. Artık
SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığına bağlı hastalarımız sağlık sistemi içinde yer
alan bütün sağlık kuruluşlarından hizmet alabilmektedirler.
SSK, 35 000 000 sigortalı
ve yakınına 150 hastane ve toplam yatak kapasitemizin sadece yüzde 20'siyle
hizmet vermeye çalışıyordu. Nüfusumuzun neredeyse yarısını oluşturan SSK'lılar
açısından bu durum inanılmaz sıkıntılar içeriyordu. SSK'lılar kurum
hastanelerinde muayene olabilmek için günün çok erken saatlerinde kayıt
yaptırmak zorundaydılar. Aşırı izdiham nedeniyle bazen saatler sonra ancak
muayene olup reçetelerini alabiliyorlardı. Ama, asıl çile ilaç kuyruklarında
yaşanıyordu. Bu öyle bir çileydi ki, ancak çeken bilir. Sanki "garibin
çilesi ölünce biter" özdeyişi, ilaç kuyruklarında çile çeken SSK
mensupları için söylenmiş.
Peki, şimdi neler
yapıldı, bir de ona bakalım. Bir kere, hastanelerin tek çatı altında
birleşmesiyle, SSK'lı, Bağ-Kurlu, Emekli Sandığı mensubu, hatta yeşilkartlı,
istediği hastaneye başvurma imkânına kavuştu. Özellikle SSK'lılar sınırlı
sayıdaki hastaneye mahkûm olmaktan kurtulmuş oldular. Uygulamanın
başlangıcından sonraki ilk 8 ayda devlet hastanelerinde 25 000 000 SSK'lıya
hizmet verildi.
En büyük sıkıntının
çekildiği ilaç temini konusunda yapılanlar ise âdeta reform niteliğindedir. 300
eczacının çalıştığı kurum eczanelerinden ilaç alabilen SSK'lılar şu anda
Türkiye genelinde faaliyet gösteren pırıl pırıl 20 030 eczaneden ilaçlarını
alabilmektedirler. SSK'lıların serbest eczanelerden ilaçlarını almaları
uygulamasını belki hayal edenler olmuştur; ama, bu hayalı gerçeğe dönüştürme
cesaretini hiçbir iktidar gösterememiştir. Devrim niteliğindeki bu uygulamayı
AK Parti İktidarı hayata geçirmiştir. Böylece, ilaca erişim büyük ölçüde
kolaylaşmıştır. Sağlık harcamaları içinde en büyük harcama kalemini oluşturan
ilaç fiyatlarının tespitinde de yeni bir yöntem uygulanmakta ve ilaç fiyatları,
Avrupa Birliği ülkelerinden ilacın en ucuz olduğu 5 ülkedeki fiyatlar referans
alınarak tespit edilmektedir. Bu yöntemle, ilaçta ortalama yüzde 30 indirim
sağlanmış, ilaca uygulanan KDV oranı yüzde 18'den yüzde 8'e düşürülmüş, kan
ürünlerinde ise bu oran yüzde 1'e kadar indirilmiştir. İlaçta sağlanan büyük
indirimle, devletin sırtında milyar dolarlarla ifade edilen ilaç yükü, yüzde 30
oranında düşürülmüştür.
Geçen hafta, Ankara'da
toplanan Türk Eczacılar Birliği Genel Kurulunda konuşan TEB Genel Başkanı,
mesleğe başladığı 1972 yılından bu yana ilaç fiyatlarının düştüğünü ilk kez
gördüğünü söylemiştir. Ben de 30 yıl serbest eczacılık yapmış biri olarak bu
durumun canlı şahidiyim.
Özel sağlık kurumlarından
hizmet satın alma dönemi de, bizim zamanımızda başlamıştır. SSK'lılar, Emekli
Sandığı mensupları ve Bağ-Kurlular özel sağlık kurumlarından nitelikli sağlık
hizmeti alabilme olanağına bizimle kavuştular.
Anayasamız, devletin
temel niteliklerini sayarken devletin sosyal niteliğine vurgu yapmaktadır.
Sosyal devlet, yurttaşının her sorunundan kendini sorumlu gören devlettir.
Hiçbir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olmayan yurttaşlara yeşilkart verme
uygulaması, gerçi bizden önceki dönemlerde başladı; ama, bizim dönemimizde bu
uygulamanın hem kapsamı alabildiğine genişletildi hem de nitelikli hale
getirildi.
Bugün, birçok ilimizde
yeşilkartlı sayısı, il nüfusunun neredeyse yüzde 50'sinin üzerine çıkmıştır.
Yeşilkartlılar ayakta tedavilerinde bizden önce sahip olmadıkları ilaç alma
hakkına bizim dönemimizde kavuştular. Şu anda, toplumun en yoksul kesimini
oluşturan yeşilkartlılar, serbest eczanelerden, onurlu yurttaşlar olarak,
sosyal güvenlik kuruluşuna mensup olanlar gibi, ilaçlarını serbest eczanelerden
rahatlıkla alabilmektedirler.
Devletimiz, bu
uygulamayla, milyonlarca yurttaşına karşı hiçbir dönemde yerine getiremediği
bir büyük sosyal sorumluluğu böylece yerine getirmiş oluyor. Sosyal devlet
olmanın gereği de budur. Amacımız, sağlık alanında tüm vatandaşlarımızın yaşam
kalitesini yükseltmek ve sağlıklarını güvence altına almaktır.
Bu arada, sağlık
personelimizin ücretlerinde de önemli iyileştirmeler sağladık. Dönersermaye
katkı paylarının artırılmasıyla sağlık personelinin gelirlerinde önemli
artışlar sağlandı. Böylece bıçak parasının önüne büyük oranda geçildi. Artık
doktorlar muayenehanecilik yapmak zorunda değildir. Hastanelerde hastalarına
özel hizmet veren ve çalışan doktorlar muayenehane geliri kadar eködeme
alabilmektedirler.
Değerli arkadaşlar,
Sağlık Bakanlığımız, üç yıldır, sağlık hizmetlerine en çok gereksinim duyulan
geri kalmış yörelere doktor ve yardımcı sağlık personeli atamalarında öncelik
tanımakta ve bu yörelere pozitif ayırım uygulamaktadır. Bu nedenle Sayın Bakanımıza
ve değerli bürokratlarına huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Sağlıkta getirilen bir
önemli yenilik de aile hekimliği uygulamasıdır. Aile Hekimliği Yasa Tasarısı
değerli oylarınızla kabul edilerek pilot bölgelerde hayata geçirildi. Etkili
bir sağlık sistemi kurulabilmesi ve genel sağlık sigortasının uygulanabilmesine
zemin hazırlanabilmesi için aile hekimliği uygulamasına geçilmesi
gerekmekteydi.
Sevgili arkadaşlar,
birçok gelişmiş Batı ülkelerinde uygulamalarını hayranlıkla izlediğimiz ve
hepimizin hayalini süsleyen genel sağlık sigortası, yani tüm vatandaşların
sağlık güvencesi altına alınması çalışması da Sağlıkta Dönüşüm Programımızın
temel hedeflerinden birisidir. Bu sistemde herhangi bir sosyal güvenlik
kuruluşuna tabi olmayan ve yoksul olan vatandaşlarımızın primleri devletin
sosyal yardımlaşma kurumları tarafından karşılanacaktır. Bu adım da atıldıktan
sonra sağlık hizmetlerinin yaygınlığı artık hedefine ulaşacaktır. Böylece,
kutsal olan sağlık hizmetine ulaşamayan tek fert bile kalmayacaktır.
Aslında Sağlık
Bakanlığının icraatlarını burada tek tek anlatmak mümkün değildir. Ancak,
burada birkaç tanesini zikretmekte fayda vardır.
Bu dönemde hastaların
hastanelerde rehin tutulması rezaletine son verilmiştir. Acil müdahalelerde
artık hiçbir sosyal güvence aranmaksızın tedavi işlemlerine başlanmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak yeterli bir güvence sayılmaktadır.
Ambulans hizmetlerinden
ücret alınması uygulamasına da son verilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
Bakanlığımız, bir yandan daha etkin ve verimli bir sağlık hizmeti vermek için
insan unsuru odaklı kanun, yönetmelik ve yönerge çalışmaları yaparken, bir
yandan da fizikî koşulları geliştirmek için yeni yatırımlar yapmaktadır. Bu
kapsamda, bu yıl sonu itibariyle, 36 adedi müstakil ve 12 adedi ek olmak üzere, toplam 48 adet devlet
hastanesi inşaatı tamamlanarak, yatak kapasitemize 4 251 yatak ilave edilmiş
olacaktır. Gururla söylüyorum, tamamlanan bu hastanelerin 5 tanesi benim ilim
olan Mardin'dedir. Bunlar, Mardin merkez, Derik, Savur, Mazıdağı, Dargeçit ve
Ömerli İlçe Devlet Hastaneleridir. Ayrıca, Kızıltepe İlçemize, 200 yataklı bir
devlet hastanesi 2005 yılı programına alınmış olup, Midyat İlçemiz için de 200
yataklı bir hastanenin 2006 yılı programına teklifi yapılmıştır.
Değerli arkadaşlar,
Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde, Sağlık Bakanımız, yanına bürokratlarını
da alarak Türkiye'yi il il gezmekte ve yerel yöneticilerle birlikte, illerin
sağlık sorunlarını, gece yarılarına kadar devam eden ucu açık toplantılarla
tespit etmeye çalışmaktadır. Sorunlar ve çözümler, Ankara'da masa başında
değil, mahallinde ve arazide tespit edilmektedir. Gerek Sayın Bakanımız ve
elbette diğer bakanlarımızın halkla iç içe olmaları ve sorunları birinci
ağızdan dinlemeleri, halkta büyük memnuniyet uyandırmaktadır. Yıllardır ilaçta
ucuzluğu ve kolay erişilebilirliği, sağlıkta da kaliteyi hayal eden birçok
doktor ve eczacı, bu alanda yapılanları tek bir cümleyle özetliyor ve "bu
bir sessiz devrimdir" diyor. Halkımızsa, yapılanlardan son derece mutlu
"Sağlık Bakanlığının yaptığı yüzümüzü güldürüyor" demektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eri, 2
dakika içinde konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
NİHAT ERİ (Devamla) -
Peki.
Değerli milletvekilleri,
sağlık konusunu görüşürken, elli yıllık bir geçmişe sahip olan 6197 sayılı
Eczacılar ve Eczane Sahipleri Hakkındaki Kanundan söz etmeden geçemeyeceğim. Bu
kanun, günümüz koşullarında ihtiyaca cevap verememektedir. Sağlık Bakanlığı
tarafından, meslek odaları, eczacılık fakülteleri ve eczacı milletvekillerinin
katkısıyla, katılımcı bir anlayış güdülerek, eczacılık mesleğini daha çağdaş
bir görüntüye kavuşturacak bir yasa tasarısı hazırlanmıştır. Tasarının en kısa
zamanda yasalaşacağına inanıyorum.
Değerli milletvekilleri,
sözlerime son verirken, yurtiçinde ve yurtdışında yaşayan Süryani hemşerilerim
başta olmak üzere tüm Hıristiyan âleminin önümüzdeki günlerde kutlanacak doğuş
bayramını ve tüm yurttaşlarımızın yeni yılını kutlar, yeni yılın ülkemize ve
dünyaya barış, huzur, mutluluk ve sağlık getirmesini diler, 2006 yılı
bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olması temennisiyle saygılar
sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Eri.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.17
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma saati: 15.27
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36 ncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve
İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve
İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085,
3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030)
(Devam)
A) SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam)
1.- Sağlık Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sağlık Bakanlığı
2004 Malî Yılı Kesinhesabı
B) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
C) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI (Devam)
1.- Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Ulaştırma Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
D) TELEKOMÜNİKASYON KURUMU (Devam)
1.- Telekomünikasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
E) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Denizcilik Müsteşarlığı
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Denizcilik Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Sekizinci tur
görüşmelerde, şimdi, Hükümet adına ilk söz, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ'a
aittir.
Sayın Bakan, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Bakanlığımın 2006 malî
yılı bütçesini sunmaya başlarken, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Hepinizin bildiği gibi,
Hükümetimiz, üçüncü hizmet yılını geçtiğimiz ay tamamladı. Bu vesileyle,
konuşmamda, 2005 yılı faaliyetlerimiz yanında, Sağlıkta Dönüşüm Programımız
çerçevesinde, üç yıl içerisinde başarmış olduğumuz iyileştirmeleri ve
hedeflerimizi de sizlere arz edeceğim.
Değerli arkadaşlarım,
Hükümetimiz göreve geldiği ilk günden itibaren, aslî görevlerini yerine
getirmek üzere, hummalı bir faaliyet içerisine girmiştir. Sağlık Bakanlığımızda
da, bu gayretin bir ifadesi olarak, bütün icraatlarımızın merkezine insanı
yerleştirerek "önce insan" diyerek, insanımıza hizmet etmeye başladık
ve vatandaşımızın hakkı olan hizmetin, ciddiyetle, hassasiyetle verilmesini,
lütuf olarak değil de, en önemli vazifemiz olarak gördük. Vatandaşlarımızın
yıllar içinde birikmiş ve kördüğüm haline gelmiş meselelerine, süratle,
rahatlatıcı çözümler oluşturmak üzere, planlamalarımızı yaptık ve yola
koyulduk.
Değerli milletvekilleri,
bunlardan önemli birisi vardı ki, daha icraatımızın ilk aylarında
gerçekleştirdik bunu. Bunun için, geçmişe dönüp, öncesi nasıldı, bunu, bir
hatırlamak lazım. Ben, siyaset yoluyla milletime hizmete başlamadan önce, bir
üniversite hastanesinde öğretim üyeliği yapmaktaydım ve gün olmazdı ki, bir
hasta yakını bize gelmesin, rehin kalmış bir hastasını, hatta morgda rehin
tutulmuş bir cenazesini evine götürmek için bizden yardım istemesin. Üstelik,
hekimler olarak, sağlık çalışanları olarak da büyük sıkıntı içerisindeydik;
çünkü, yanımıza gelen hasta yakınları "Hocam, lütfen, bize bir babalık
yapın" diyordu; sanki bu meseleyi, hekim olarak, bizim çözebileceğimizi
zannediyorlardı. Kesinlikle bu meseleyi sonlandırmak üzere, gerekli düzenlemeleri
yaparak bunu bütün sağlık teşkilatlarına ilettik.
Şimdi, zaman zaman, çok
enteresan bir biçimde, şu hastanede bir kişi rehin kaldı mı diye, âdeta böyle
bir iz sürme yapılıyor. Değerli arkadaşlarım, biz, Hükümet olarak sistematik
bir yanlışı tamamen ortadan kaldırdık. Tamamen ortadan kaldırılmış bir
sistematik yanlışı, eğer birileri münferit vakalar olarak devam ettiriyorlarsa,
kuşkusuz ki, onların da üzerlerine hassasiyetle gidiyoruz; ama, burada önemli
olan nokta, işin sistematik olmaktan kalkması, ancak yanlış yapanların yanlışı
olarak belki tek tük istisnai vakalar olarak kalmasıdır. Kuşkusuz ki, yanlış
yapanlar her zaman olabilir, önemli olan, hükümet olarak, yönetim olarak,
sosyal devlet olarak sizin nasıl bir tavır aldığınızdır.
Şimdi, bu Meclis
kürsüsünde Sayın Başbakanımız konuşurken bir tartışma yaşandı; Antalya'da bir
yavrumuzun bir özel hastanede rehin alındığından bahsedildi. Hâlâ bu iddia
devam ettirilmeye çalışılıyor. Değerli arkadaşlarım, Türkçede belirli
ifadelerin, belirli tanımlamaların anlamları var, rehin kalma şu demektir: Bir
hasta, herhangi bir biçimde veya Allah korusun, bir hasta cenazesi -geçmiş
yıllarda olduğu gibi- işlemleri bittiği halde bir hastanede tutulur; yani,
tedavi edilmiştir, tedavi işlemleri bitmiştir, bir gün, iki gün, beş gün…
Bakın, ben kendi yaşadıklarımdan biliyorum, bir ay boyunca üniversite
hastanemizde yenidoğan ünitemizde, tutmak zorunda kaldığımız bebekler olurdu o
günkü uygulamalardan dolayı. İşi bitmiştir, evine gitmesi gerekmektedir; ama,
evine gönderilmez. Rehin kalma böyle bir şeydir.
Oysa, burada, Sayın
Başbakanımız, kürsüden konuşulurken kendisine bahsedilen meselede,
incelediğimizde gördük ki, yavrumuz, bebeğimiz, o esnada bir devlet
hastanesinde tedavisine devam edilen bir hastadır.
Değerli arkadaşlarım,
tedavisine devam edilen bir hastanın rehin kaldığından bahsetmek, kusura
bakmayın ama, Türkçenin kavramlarını biraz da çok iyi değerlendirememekten
ileri geliyor diye düşünmek zorundayım artık ben.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Değil Sayın Bakan, senet…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Meselenin diğer detayını başka türlü tartışabiliriz.
Bakın, tekrar söylüyorum,
değerli arkadaşlar, Türkçeyi bilerek konuşalım, Türkçeyi bilerek kullanalım.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Türkçeyi bilerek konuşuyoruz. Belgeler burada!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Rehin kalmak, bir hastanede, tedavisi bittiği halde bir kişinin
tutulması demektir.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Bitmiyor efendim; 3,5 milyarın belgesi de burada!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Siz Türkçeyi öğrenin, sonra yine konuşalım.
Değerli milletvekilleri,
halkımız acil servislerden, para ödeyemediği için veya bir sigorta evrakı
olmadığı için geri çevriliyordu. Vatandaşımız, bir ambulansa hastasını
bindireceği zaman, kendisinden para isteniyordu. Bunlar, bugün, bu ülkede
tarihe karışmıştır.
Tekrar ifade ediyorum;
herhangi bir hastanede, istisnai ve yanlış bir uygulama, sistematik bir
yanlışın ortadan kaldırılmadığı anlamına gelmez. Siz, ısrarla bunun
peşindesiniz. Gidip, hastane hastane dolaşıp, yanlış bir iş yapan, bir tane
hastane yöneticisi veya oradaki bir idareciyi arıyorsunuz değerli arkadaşlarım;
böyle bir yanlışın içine düşmeyin. Sizin göreviniz, bu ülkenin milletvekilleri
olarak bu değildir. Yanlış bir işin peşindesiniz.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Yüzlerce örnek geldi bize!
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Eskişehir'de doktorlara zimmet geldi.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Biz, herhangi bir şekilde, bu uygulamalar konusunda kimin kusuru
varsa, hassasiyetle onun üzerine gitmeye ve gerekli muameleyi yapmaya devam
edeceğiz, vatandaşımızın sağlık hizmeti alması adına.
Değerli arkadaşlarım,
sağlık alanında tespit ettiğimiz problemlere çare olarak, Sağlıkta Dönüşüm
Programımızı ortaya koyduk. Bu program, birçok ülkedeki değerlendirmelerin ve
teorik bir birikimin sonucu olarak, tamamen yerli ve millî bir program olarak,
Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin, Türkiye Cumhuriyetinin bir programıdır ve
bu programa hepimizin sahip çıkması lazım. Bakınız, bu program, öncelikle
Sağlık Bakanlığımızın, belli bir süreç içerisinde, aslî hizmetlerine dönüş
yapan, sağlığı planlayan, standartları düzenleyip denetleyen bir bakanlık
haline gelmesini öngörüyor. Bu maksatla, yine hepinizin bildiği gibi, gıdayla
ilgili işlemleri Tarım Bakanlığımıza, okullarımızla, sağlık meslek
liselerimizle ilgili yönetimi Millî Eğitim Bakanlığımıza devrettik. Yine,
çevreyle ilgili birçok hizmeti de Çevre Bakanlığımıza ve belediyelerimize
devrederek, kendi aslî işimizi daha mükemmel bir biçimde yapmanın gayreti
içerisindeyiz. Bundan sonra da, 2006 yılında, teşkilat kanunu tasarımızı Yüce
Meclisimize sunarak, Sağlık Bakanlığımızı yeniden örgütleyeceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
koruyucu sağlık hizmetlerinden bahsedildi ve koruyucu sağlık hizmetlerine az
pay ayrıldığından bahsedildi. Oysa, Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, şu anda,
koruyucu sağlığa, bütçelerinin üçte 1'ine yakın bir kısmını harcamaktadırlar.
Burada, tanımlamaya nereden baktığınız çok önemlidir. Bugün, verem savaş
dispanserleri için, ana-çocuk sağlığı merkezleri için, kanser savaşla ilgili
çalışmalar için, buralarla ilgili merkezler için ve bütün sağlıkocaklarımıza,
şimdi pilot çalışmalarını başlattığımız aile hekimliğimize aktarılan personel
kaynaklarını da, burada, birinci basamak sağlık hizmetleri, koruyucu sağlık hizmetleri
içerisinde düşünmek gerekir. Çünkü, bu değerli arkadaşlarımızın, buradaki
değerli personelimizin birinci önceliği bunlardır. Yalnızca, burada bir örnek
vererek ben size şunu ifade edeyim: 2002 yılında, aşılama hizmetleri için,
cumhuriyet hükümetinin ayırdığı toplam miktar, bugünün rakamlarıyla ifade
ediyorum, 10 000 000 YTL iken, bu rakam, 2006 bütçesinde 100 000 000 YTL'yi
aşacaktır; yalnızca aşılama hizmetlerine ayırdığımız para. Değerli
arkadaşlarım, üç yıl içerisinde, aşılama hizmetleriyle ilgili olarak, 10 katı
bir para ayırıyoruz koruyucu sağlık hizmetleri açısından.
Sağlıkocaklarımızı bir
taraftan aile hekimliğine hazırlarken, diğer taraftan da, altyapılarını
güçlendirmeye devam ediyoruz. Biz buralarda yapılan hizmeti çok önemli
görüyoruz. İster sağlıkocağı modellemesiyle yapılansın isterse aile
hekimliğiyle yapılansın, buralarda yapılan hizmeti çok önemsediğimiz için,
sağlıkocaklarımızın altyapılarını, insan kaynaklarını sürekli olarak
geliştiriyoruz. Nitekim, sağlıkocaklarındaki muayene odası sayımız,
geldiğimizde 6 200'lerdeyken, bugün 13 000'lere yaklaşmıştır. Artık,
vatandaşlarımız, 10 tane hekimin çalıştığı, ama, 2 tane hekimin kendisine
hizmet ettiği bir sağlıkocağı modelinden de kurtulmuştur.
Bağışıklamayla ilgili
olarak, Avrupa'nın en büyük kızamık aşı kampanyasını, daha doğrusu, en büyük
kampanyasını geçtiğimiz yıl içerisinde gerçekleştirdik ve 18 000 000 yavrumuzu
aşıladık. Bu arada…
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Sürekli olması gerekir.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Elbette sürekli olacak Sayın Milletvekilim.
Bakınız, sizlere… Belki
elinizde var konuşmamızla ilgili kitapçıklar. 2001 yılından itibaren, daha
doğrusu, 1999 yılından itibaren düşme eğiliminde olan aşılama oranları, 2005
yılı itibariyle yüzde 90'a ulaşmıştır. Bundan daha önemlisini söyleyeyim size:
Öyle şehirlerimiz vardı ki doğuda ve güneydoğuda, yavrularımızın aşılama
oranları bu şehirlerde yüzde 40'ların altına düşmüştü. Şu anda, 2005 yılı sonu
itibariyle, yüzde 80'den daha düşük aşılama oranı olan ilimiz yoktur. Bu çok
önemlidir. Sadece ortalamayı tutturmak da yetmez. Dolayısıyla, şu anda aşılama
hizmetleri açısından, gerçekten, bir mükemmel noktaya doğru gitmekteyiz ve daha
önemlisi -onu da ifade edeyim- üçlü aşı diye bilinen, kızamık-kızamıkçık
aşısını, menenjit aşısı diye bilinen hemofilus influenza B aşısını ve hepatit B
aşısını okul çağında yapmak suretiyle, aşılama şemamızı, Avrupalı birçok
gelişmiş ülkenin aşılama şemasına 2006'da kavuşturmuş oluyoruz. Ben, bu kararı
verirken, bu hususta bilimsel kurulumuzla, Bağışıklama Kurulumuzla toplantı
yaptığımda bu teklifi kendilerine yaptığım zaman çok değerli bir meslektaşım
bana şunu söyledi, dedi ki: "Sayın Bakanım, benim, bu karar üzerine
gözlerim yaşardı. Biz, yirmi senedir bu Bakanlıkta, onbeş senedir, bu Bağışıklama
Danışma Kuruluna geliriz, her zaman bunu teklif ederiz; her Bakanlık döneminde
boynumuzu büker, Bakanlıktan çıkarız. 'Kaynak yok' derler, 'bu iş yapılamaz'
derler ve biz de, bilim adamı olarak, çaresiz buna katlanmak zorunda
kalırız." Bugün, hamdolsun, bütün yavrularımız, gelişmiş Batı Avrupa
ülkelerindeki aşılama imkânlarına 2006 yılı içerisinde, inşallah, kavuşmuş
olacaklar.
Değerli arkadaşlarım,
acil yardım hizmet kapasitemiz, biz göreve geldikten itibaren yaklaşık olarak 2
misline çıkmıştır. 481 noktada hizmet verilirken, bugün 971 noktada hizmet
vermekteyiz ve artık, köylerimizde de 112 acil sağlık hizmetleri veriliyor.
Kırsalda hâlâ eksiğimiz olan bazı bölgeler var; ama, bu bölgelerde de süratle
hizmeti yaygınlaştırıyoruz. Bundan üç sene önce kırsaldan bir köyden bir
ambulans gidip hasta getirecek denseydi, bu ülkede hiçbirimiz inanmazdık. İşte,
AK Parti Hükümeti, birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da büyük bir başarıya
imzasını atmış durumdadır.
Değerli arkadaşlarım,
anne ve bebekler için hakikaten çok ciddî adımlar attık. Değerli arkadaşlarım,
konuşmacı arkadaşlarım Türkiye'de bebek ölümlerinin yüksekliğinden, anne
ölümlerinin yüksekliğinden bahsettiler; haklılar; bunu bildiğimiz için, bu
konuda daha önceden başlatılmış olan programları güçlendirdiğimiz gibi birçok
yeni programı da biz devreye soktuk.
Bakınız değerli
arkadaşlarım, bütün yavrularımıza koruyucu demir damlası ve D vitamini damlası
vermeye başladık ücretsiz olarak. Yenidoğan taramaları konusunda, ilk defa,
hipotroidi taramalarını, Türkiye'de biz başlattık. Yenidoğan canlandırma
kurslarıyla ilgili olarak geçtiğimiz dönemde on yılda, oniki yılda yapılmış
olanları, biz, üç yıl içerisine sığdırdık. Şartlı nakit transferiyle, yoksul
ailelere, nüfusun en yoksul kesimi olan yüzde 6'lık kısma gebelik esnasında ve
6 yaşına kadar bebeklerimize, sağlık kontrolüne getirilmesi şartıyla kişilerin,
ayda 16,5 milyon Türk Lirası yardım yapıyoruz. Biz bunu yaparken de karşı
çıkanlar oldu. Efendim, bu, doğumların oranını artırırmış... Çok yanlış bir
yaklaşım, değerli arkadaşlar. Bu kesime ulaşmak, bu kesimin hamilelerine
yardımcı olmak, bu kesimin bebeklerine yardımcı olmak ve ulaştığınız zaman da,
mutlaka, onları eğitmek gerekiyor. Bu kişiler doğumlarını bir sağlık
kuruluşunda yaptıkları zaman, kendilerine 50 000 000 Türk Liralık da nakit
yardımı yapıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
hastaların hastane kapılarından yoksul oldukları için çevrildikleri dönemleri
hatırlarsanız, bugün verilen hizmetin önemi daha iyi anlaşılacaktır.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Şimdi de senet verip dönüyorlar!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, Sağlıkta Dönüşüm Programımızda, hepinizin
bildiği gibi, aile hekimliği var. Şimdi, yine, bu kürsüden, biraz önce,
gereksiz bir tartışma alevlendirilmek istendi. Acaba, daha önce sosyalizasyonu
yapmış olan, Sosyalizasyon Kanununda büyük emeği geçmiş olan bir değerli
hocamız, aile hekimliği Türkiye için çağdaş bir model olur dedi mi demedi mi
tartışması. Artık, Türkiye, aile hekimliğini tartışmıyor.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Tartışıyor!..
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Siz, onu, kendiniz tartışabilirsiniz.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Siz
tartışmıyorsunuz!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Artık, Türkiye, aile hekimliğini tartışmıyor.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Tartışıyor... Tartışıyor...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Bize, bütün şehirlerden, ne zaman bizim şehrimizde aile hekimliğine
başlayacaksınız; bu talep geliyor.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Ballandıra ballandıra anlatırsanız, öyle gelir tabiî!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Tartışılan artık budur.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Ballandıra ballandıra anlatıyorsunuz...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, siz, vatandaşı meseleleri anlamaz, anlayamaz
mı zannediyorsunuz?!
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Estağfurullah…
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Estağfurullah…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Kusura bakmayın, öyle ballandıra ballandıra anlatırsanız öyle olur
falan dediğiniz zaman, biraz da demokrasiye inancınız ortaya çıkıyor! Vatandaş
neyi isteyeceğini herhalde en az sizin kadar biliyor. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Nusret Fişek'in söylediği burada Sayın Bakan...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Burada, aile hekimliği çalışmalarını yürütürken, toplum sağlığı merkezlerimizi
de kuruyoruz. Bir taraftan bireye yönelik koruyucu sağlık hizmetlerini ve
tedavi edici sağlık hizmetlerini güçlendiriyoruz; ama, öte taraftan çevre
sağlığı hizmetlerini, sanitasyon hizmetlerini, toplum sağlığıyla ilgili diğer
hizmetleri güçlendirmek için de toplum sağlığı merkezlerimizi kuruyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
afetlerle ilgili olarak 1 500 kişiden oluşan özel bir ekip yetiştirdik. Bunlar
sağlık personelidir. Gönüllü olarak bir eğitimden geçmekte ve bu eğitimleri
sürekli olarak yenilenmektedir. Bu projenin yürütülmesinde, Yüce Meclisin
huzurunda teşekkürü bir borç bildiğim Kocaeli Milletvekili arkadaşım Dr. Nevzat
Doğan'ın ismini de zikretmeliyim. Bu projeye kendisi öncülük yapmıştır ve
yetişmiş olan bu 1 500 kişi hem Pakistan'daki depremde hem tsunami sırasında
hem daha önce İran depreminde ve Türkiye'de Bingöl'de Karlıova'da, Erzurum'daki
depremlerde mükemmel başarılara imza atmışlardır. Şu anda, Avrupa'da, afetlere
müdahale anlamında yetişmiş olan muhtemelen en büyük ve en iyi yetişmiş ekip
UMKE diye isimlendirdiğimiz bu acil ekipleridir. Hakikaten arkadaşlarımız büyük
bir özveriyle bu meselenin içerisindedirler ve Pakistan depremi sırasında 4
saat içerisinde havaalanında hazır hale gelmişler ve uçaklarla kendilerinin
Pakistan'a gönderilmesini beklemişlerdir.
Değerli arkadaşlarım,
burada sağlık işletmelerinden bahsedildi benden önce. Elbette biz sağlık
işletmeleri oluşturacağız. Sağlık işletmeleri oluşturmazsanız, maalesef, sağlık
çiftliklerine fırsat tanımış olursunuz. Elbette işletme oluşturacağız. Elbette
aldığını sattığını bilen, hesabını bilen, verimli bir biçimde çalışan,
performans gösterdikçe daha çok kazanan personelin çalıştığı, hizmet ettiği
müesseseler oluşturacağız. Buradan performans sistemine tenkit yönelten değerli
milletvekillerimiz, aslında, muhtemelen bazı gerçekleri bilmiyorlar.
Değerli milletvekilleri,
performansa dayalı katkı payı ödemeleri başladıktan sonra, 2002 yılı içerisinde
biz devraldığımızda, muayenehanesi olmayan hekim oranımız yüzde 11 iken;
bakınız, hekimlerin yüzde 89'u muayenehane çalıştırıyordu, uzman hekimlerin;
2003 yılında, bu yüzde 11 olan oran yüzde 25'e, 2004 yılında yüzde 42'ye, 2005
yılı aralık başı itibariyle de yüzde 53'e çıkmıştır.
ALİ ARSLAN (Muğla) - İki
aydan beri alamıyorlar ama!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Artık, bu ülkede, hekimler, günlerinin tamamını, tam zamanlı olarak
insanımızın hizmetine sunmak üzere, devletin kendilerine verdiği parayla benim
vatandaşıma hizmet etmektedir. Birilerinin, AK Parti sağlığı piyasalaştırıyor
iddiaları tamamen havada kalmıştır değerli arkadaşlarım.
Bu Meclis kürsüsünde, biz
sağlık kuruluşlarını bir çatı altında toplarken, vatandaşlarımızın ilaçlarını
serbestçe, rahatça, onurlu bir biçimde gidip eczanelerden almasının önünü
açarken de bize karşı çıkıldı; Yüce Meclis çatısı altındaki ifadeler,
tutanaklar, bunların en mükemmel delilidir; bize karşı çıkıldı; efendim, siz bu
ilaçları niye dışarı çıkıyorsunuz?! Eğer siz, sağlık hizmetini verirken
vatandaşın sağlık hizmetine erişmesini engelleyecek bir yöntemi
benimsiyorsanız, tabiî ki, buna karşı çıkarsınız. Şöyle bir geriye dönüp
bakalım; bir SSK'lı vatandaş olacaksınız, bir işçi yakını olacaksınız veya bir
işçi emeklisi olacaksınız, bir hastaneye gideceksiniz; yanı başınızda
sağlıkocağı var, ondan hizmet alamazsınız; yanı başınızda bir başka devlet
hastanesi var, ondan da hizmet alamazsınız; sadece kapısında SSK yazan yere
sizi mahkûm etmiştir bir zihniyet; buraya gidersiniz, sizi muayene ederler,
eğer edebilmişlerse, belki de yalnızca o kalabalık içerisinde yüzünüze bakarak
bir reçete yazmışlardır, ona da eyvallah dersiniz; yani, reçetemi aldım,
şükürler olsun dersiniz, size bir kuyruk gösterirler.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
son 3 dakikanız; lütfen, toparlayın.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Bu kuyrukta, gidecekseniz, saatlerce bekleyeceksiniz; 4 tane ilaç
yazılmışsa, 2'si vardır, 2'sini alacaksınız. Peki, öbür 2'sini nereden
alacağım?! "Başka bir SSK eczanesinin kuyruğuna git" derler size.
Oraya gideceksiniz, oradan ilacınızı almaya çalışacaksınız, 2 saat de orada
bekleyeceksiniz; eğer, yine ilacın 1'i yoksa, dışarıda, az sayıdaki sözleşmeli
eczanelerden ilacı almaya çalışacaksınız.
Biz bu sistemi
değiştirirken, bize karşı çıktınız; tutanaklar bunun şahididir.
MAHMUT DUYAN (Mardin) -
Siz, bu hizmete de karşı çıkmıştınız Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Siz dediniz ki, değerli Anamuhalefet Partisi konuşmacıları dediler
ki: "Bunu yapmayın böyle, bu SSK eczanelerinin sayısını artırın."
Değerli arkadaşım, neyin sayısını artıracaksın? Bu ülkede 22 000 tane eczacı
var; 22 000 tane eczacının bu ülkenin işçisine ilaç vermesini niye
engelleyeceksiniz, niye?!.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Ne münasebet?!.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Biz bunu yaparken bunun karşısına çıkacaksınız... Tabiî, bunları
unuttunuz şimdi. Bunları unuttunuz şimdi, hepsini unuttunuz.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Eczacıların feryadı burada Sayın Bakan.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Kendi kendinize söylüyor, kendi kendinize cevap veriyorsunuz. Ayıp oluyor ama!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Bakın, bugün, bu ülkede…
ATİLA EMEK (Antalya) -
Eczacıların hepsi de sizden şikâyetçi.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Soruyorlar hep bize!..
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, eczacıların da işi çözülür, önce vatandaşın
işini çözeceksiniz. Biz, vatandaş için hizmet ediyoruz. Bir sosyal devlet,
vatandaşının ilacını verir. Onun için…
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
45 gün içinde ödeme sözü verdiniz...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Onu, eczacılarla biz konuşalım.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Eczacı arkadaşlarımız var burada...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Biz konuşalım onu eczacılarla.
Türk eczacılığı altın
yılını yaşamaktadır, altın yıllarını yaşamaktadır. Her karşılaşmamızda, bize,
bunu, kendileri ifade ediyorlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Sayın Bakan, çok ayıp oluyor ama!
ALİM TUNÇ (Uşak) - Doğru
söylüyor.
MAHMUT DUYAN (Mardin) -
Yüzde 40'ı kaldırdın, niye bir daha getirdin?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, sosyal bir devlet olarak, bugün, bu ülkedeki
10 000 000 yeşilkartlı, ülkenin onurlu insanı olarak, bir hastaneye gidip
reçetesini alıp eczaneden de gidip o ilacını alabilmektedir.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Yüzde 20 katkı payı veriyor Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Bakınız, değerli arkadaşlarım, hatta, bu işin kolaylaşması için,
hastane başhekimlerinin, reçeteler yazıldıktan sonra vurdukları hastane
başhekimi kaşesi, imzası, görülmüştür şartını bile ortadan kaldırdık benim
vatandaşım gereksiz yere kuyruklarda beklemesin diye. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de, sağlıkta çok önemli şeyler oluyor. Üç sene içerisinde, bu ülkede
bir çeyrek asırdır konuşulmuş ama bir çeyrek adım bile ilerlenememiş
meselelerde büyük ilerlemeler kaydettik. Bu, aslında, bizi, daha önceki
hükümetler ve daha önceki zihniyet sahiplerinden ayıran en önemli farktır.
Birileri konuşur, biz AK Partililer olarak icra ederiz, yaparız, vatandaşa
hizmet ederiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Nasıl yapıyorsunuz; eczacılara, 45 günde ödeyeceğiz dediniz, ödemediniz;
yeşilkartlılar da mağdur, eczacılar da mağdur.
BAŞKAN - Sayın Ercenk, lütfen!..
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Başkan, şikâyet ediyorlar, biz de burada söylüyoruz.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
süreniz tamamlandı. Sayın Bakanım, iki bakan olarak süreyi ortak olarak
kullanacaksınız. Daha sonra Sayın Ulaştırma Bakanına da söz vereceğim. Lütfen,
birkaç dakika içerisinde konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Sayın milletvekilleri, gerçekten sağlığa ayrılan pay Hükümetimiz
döneminde artmaktadır. Detaylarına girmiyorum. Elinizdeki kitapçığın 92 nci
sayfasından itibaren dökümler ve grafikler bunları gösteriyor; ama, açıkça
ifade etmeliyim, sağlığa ayırdığımız payı mutlaka daha da artırmalıyız. Bunun
da yolu ülkenin zenginleşmesinden geçer. Hükümetimiz döneminde ekonomi ciddî
bir iyileşme dönemine girmiştir, büyük başarıların altına imza atıyoruz. Bu,
hem yoksulluğu ortadan kaldırmakta hem de sağlık hizmeti gibi sosyal
hizmetlerin, önümüzdeki beş yıllar içerisinde halkımıza daha mükemmel bir
biçimde verilmesini sağlamak noktasında en önemli gelişmedir ve ben inanıyorum
ki, bu ülkenin sağlığına, Sağlıkta Dönüşüm Programımızda, bundan sonra da
güzellikler katmaya devam edeceğiz. Bu güzellikleri oluştururken Yüce
Meclisimizin de arkamızda olacağına, bizi destekleyeceklerine yürekten
inanmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi, tekrar, saygılarımla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Hükümet adına ikinci
konuşmacı, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım.
Sayın Bakan buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma
Bakanlığı, Denizcilik Müsteşarlığı ve Telekomünikasyon Kurumunun, 2006 malî
yılı bütçesi vesilesiyle şahsım ve Bakanlığım çalışanları adına yüce
milletimizi ve Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir ülkenin
kalkınmasında, halkının refahının yükseltilmesinde, ticaretin, turizmin,
sanayiin, tarımın, kısacası her türlü sektörün gelişmesinde, olmazsa olmaz
sektör ulaştırma ve haberleşmedir. Başka bir deyişle, Bakanlığımız, kara,
deniz, demiryolu ve hava taşımacılığı yanında, telefon, bilgisayar, internet,
uydu hizmetleri, televizyon yayınları gibi hizmetlerle, halkımızın her gün 24
saat günlük yaşantısında onlarla beraber, onların hizmetindedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aslında, ben, burada, Ulaştırma Bakanlığımızın 58 ve 59 uncu
hükümetler döneminde yaptığı çalışmaları sizlerle paylaşmak istiyordum. Ancak,
buna, çok şükür ihtiyaç kalmadı; çıkan arkadaşlarımız, yapılan çalışmaları en
güzel şekilde ifade ettiler. Şimdi, değerli konuşmacılarımızın, partileri
adına, burada, dile getirdikleri gerek tenkit gerek öneri ve dilekleri
cevaplamak istiyorum.
Anavatan Partisi Grubu
adına konuşma yapan Sayın Turan Tüysüz, sivil havacılık faaliyetlerinin büyük
bir atılım içerisinde olduğunu ifade etti. Bu atılım, beklenen ve beklenmeyen
tüm istatistikleri alt edecek bir noktaya ulaştırmıştır. İsterseniz birkaç
örnek verelim; 2002 yılında Türk sivil havacılığında iç ve dış hat toplam
taşınan yolcu sayısı 31 000 000, 2005'te bu rakam ne oldu dersiniz Sayın
Sevigen; 59 000 000; neredeyse 2 katı, üç yılda. Hizmet budur, sonuç budur. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Daha bitmedi.
Bu sektörde göreve
başladığımızda 110 uçağımız vardı Sayın Sevigen, şimdi 222 uçak.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Özelleştirmeyle çelişmiyor mu Sayın Bakan?!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Günlük takip ediyoruz, günlük; iki gün sonra 225 olacak.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Özelleştirme politikanızla çelişmiyor mu?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Dinleyin, dinleyin; her şeyi söyleyeceğim. Her şeyi, her
detayı söyleyeceğim; yalnız sabır rica ediyorum.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Kamuda küçülüyoruz, burada niye büyüyoruz?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Şimdi, 110 uçaktan 222 uçağa çıkacaksınız üç yılda; 31 000
000'dan 59 000 000 yolcuya çıkacaksınız; 200 000 000 bilet ücretinden 50 000
000 bilet ücretine geleceksiniz, hiçbir iş yapılmıyor diyeceksiniz... İnsaf ve
merhamet diyorum, insaf! (AK Parti sıralarından alkışlar) Halkımız neyin
yapıldığını, neyin yapılmadığını çok iyi görüyor Sayın Sevigen.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Bu arada, Başbakanın uçağından ve pas biletlerden bahsedin biraz.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
lütfen Genel Kurula hitap ediniz.
Buyurun.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Evet, şimdi, bununla da kalmadık; devam ediyorum.
Çağdaş bir ulaştırma
altyapısı için sadece sivil havacılığın gelişmesi yetmez, havaalanlarını da
modernleştirmek lazım, havaalanlarının da ihtiyaçlarını görmek lazım. İşte,
bugün Antalya'da 2 uçağın aynı anda indiği, modern 2 terminaliyle, bir
havaalanı on ayda hizmete sokulmuşsa, hizmet budur, başarı budur, AK Partinin
vardığı sonuç da budur değerli arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bugün, Antalya dünyanın
en modern havaalanına kavuşmuştur. 5 000 000 yolcu kapasitesinden 15 000 000
yolcu kapasitesine ulaştırdık. Eğer bunu yapmamış olsaydık, size söylüyorum, bu
sene Antalya Havaalanı tıkanmıştı. İşte, problemi görüp, üzerine gidip çözmek
budur, iş yapmak budur değerli arkadaşlar.
Bununla kalmadık, işte,
her gün gelip geçiyorsunuz, Ankara'da Esenboğa Havaalanı, köy meydanıydı, köy
meydanı. Türkiye'ye yakışıyor muydu değerli arkadaşlar?!
AHMET IŞIK (Konya) -
Yakışmıyordu.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Önümüzdeki 28 Ekimde bu havaalanı muhteşem bir törenle
açılacak, sizi de davet ediyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Ve bunu yaparken hiçbir kamu kaynağı da kullanmadık. Tamamen
özel sektörün dinamiklerini harekete geçirerek yap-işlet modeli çerçevesinde,
sadece Ankara değil, sadece Antalya değil, Muğla Dalaman, İzmir Adnan Menderes
buna dahil ve bundan sonra da diğer ihtiyaç olan bütün alanlarda aynı şeyi
yapacağız.
70'e yakın havaalanı
yapmışız. İn cin top oynuyor. Bugün, bu havaalanlarından yüzde 50'sinden
fazlasına uçak seferi yapılır hale geldi. Üç yıl içerisinde bütün bunlar oldu.
15 tane havaalanımızda şu anda iyileştirme, genişletme çalışmaları var;
Şanlıurfa, Gaziantep, Kayseri, Malatya, Trabzon, Denizli…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Her şey bitmiş!..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - …daha birçoğu var, Ağrı…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Her şey bitmiş!..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Elazığ…
AHMET IŞIK (Konya) -
Saymakla bitmez Sayın Bakanım!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Her şey bitmedi.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Ne
yaptınız Trabzon'da?!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Sayın Vekilim, her şey bitmedi, hayat devam ediyor.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Trabzon'da ne yaptınız?!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Hayat devam ettikçe ihtiyaçlar da devam edecek, bizim
vazifemiz de halkımızın ihtiyaçlarını geciktirmeden yapmaktır. (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Ben, bu yaşıma geldim,
bir şey öğrendim, sizlerle paylaşmak istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi söyler,
bizler yaparız. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Farkımız budur değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından gürültüler)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Biz yaparız, siz satarsınız.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Bizim yaptıklarımızı teker teker satıyorsunuz Sayın Bakan.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Trabzon Havaalanına ne yaptınız, onu söyleyin!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Teşekkür ediyorum; hatırlatıyorsunuz, söylüyorsunuz, biz
de yapıyoruz. Tabiî, bir söyleyen olacak, bir de yapan olacak; öyle değil mi
arkadaşlar... (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Cumhuriyetimizin değerlerini teker teker satıyorsunuz.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Trabzon Havaalanına ne yaptın, onu söyle!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Evet, şimdi, gelelim…
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Limanlarımızı, tersanelerimizi teker teker peşkeş çekiyorsunuz.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Trabzon Havaalanına ne yaptıysan onu söyle!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım lütfen.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Trabzon Havaalanına ne yaptın onu söyle!
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Sayın Bakan, ölenlerin ruhu çarpacak, çarpacak!
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Bakan, ne yaptın!..
BAŞKAN - Sayın Ercenk…
Sayın Tandoğdu…
Sayın Bakan, Genel Kurula
hitap ediniz efendim.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Arkadaşlar, lütfen, dinleyin; daha söyleyeceğim çok şey
var; lütfen, dinleyin.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Trabzon Havaalanına ne yaptın, onu söyle!
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Ölenlerin ruhu çarpacak sizi!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Lütfen, dinleyin.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Yalanla peynir gemisi yürümez!
BAŞKAN - Sayın Arz,
lütfen…
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Trabzon Havaalanına yaptım diyor; nesini yapmış, onu söylesin!
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
Genel Kurula hitap edin.
Buyurun efendim.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Sayın Başkan…
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Ne
yaptığını söyle; hiçbir şey yok!..
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Ne zaman yeni gemi alacaksınız?!.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, sükûnetle dinleyelim.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Ölenlerin ruhu sizi yakacak, yakacak!
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Daha bu sabah bindim geldim uçakla Trabzon Havaalanından; ne yaptıysa, bir
söylesin!
BAŞKAN - Sayın Arz,
lütfen…
Buyurun Sayın Bakan.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Ne
yapmış?.. Ben bu sabah geldim Trabzon Havaalanından; ne yapmış, allahaşkına,
söylesin yahu!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Trabzon'dan yeni geldiysen, bir şey söyleyeyim sana:
Trabzon'a, günde sadece 5 uçak iniyordu, bugün 30 uçak iniyor, 30! (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Bunun seninle ne ilgisi var?!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - İnsaf ve merhamet!.. İnsaf ve merhamet!..
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Uçaklar uluslararası havaalanından geliyor; bunun seninle ne ilgisi var?!
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Bunun sizinle ilgisi yok.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Onlar dün de geliyordu, bugün de geliyor; bunun seninle ne alakası var?!
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
sürenizi olumlu kullanınız; Genel Kurula hitap ediniz.
Buyurun efendim.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Onların uçması için, gereken teşvikleri, gereken destekleri
biz verdik de onun için alakası var. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yaa,
gördün mü?!.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Bunun seninle alakası yok! CIA uçakları geliyor, Afganistan'a gidiyor; sizinle
ilgisi yok.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Bir dakika müsaade edin de, şu işleri anlatalım; bak,
zamanımı çalıyorsunuz ha!
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Ama sizinle ilgisi yok, onlar dün de geliyordu, sizden önce de geliyordu.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Vatandaşımıza yaptıklarımızı anlatmamız lazım; zamanımızı
çalmayın lütfen.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Ama, Trabzon'a bir şey göndermiyorsunuz, palavra atma!
BAŞKAN - Sayın Bakan,
Genel Kurula hitap ediniz efendim.
Buyurun.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sivil havacılıkta iş bununla da
kalmıyor. Başka ne var? Başka ne var, onu size söyleyeyim.
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - CIA var, CIA; ondan da bahset.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Hepsini söyleriz, merak etmeyin.
Bakın, bir şirketimizin
uçuşunu 4 ülke durdu, hatırlarsınız, geçen yazın başında ve süresiz uçma yasağı
getirdiler. Kim; Almanya, Hollanda, İsviçre ve Belçika. İşte, bu hükümet, onun
ulaştırma bakanı, süresiz yasak edilen bu uçuşu 12 günde başlattı. (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) İşte, Türkiye'nin gücü, onuru
budur. Onur Havayollarının onurunu da, bu ülkenin onurunu da bu hükümet, bu
hükümetin bakanı kurtardı. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Bu sizin göreviniz, bunu da mı anlatıyorsunuz?!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Bunlar, bizim, kaşımıza gözümüze meraklı değil.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Sayın Bakan, bu sizin göreviniz, bunu anlatma.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Ülkenin gücüne, ülkenin iktidarının iktidarına göre iş
yapıyorlar.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Sizin bunu 12 gün bile bekletmeniz büyük hata, bunu bir günde çözecektiniz,
bir günde, 12 gün bile bekletmeyecektiniz.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Bırakın bunları; 4 aylık, denizcilikten sorumlu Devlet
Bakanı oldunuz. SHP'nin Ankara Belediyesinde seçim kaybetmiş bütün kadrolarını
oraya aktardınız. Denizciye hasrettik Denizcilik Müsteşarlığında Sayın Bakan.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Denizciliğe hasret kalmıştı. İşte, şimdi,
denizcilikte 230 uzman var.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Sayın Bakan, yalan söylüyorsunuz!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Yüzde 3'ten yüzde 21'e çıkardık. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Siz yalan söylüyorsunuz! Yalan söylüyorsunuz! Bir tek adam aldıysam, bir tek…
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Açın, arşivlere bakın.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Arşivi inceleyin.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - İbrahim Tez, sizden önceki Bakan…
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Yalan söylüyorsunuz!
ALİM TUNÇ (Uşak) -
Konuşma...
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Sen sus oradan.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Hepsinin bende listesi var.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Siz yalan söylüyorsunuz!
BAŞKAN - Sayın Bakanım…
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Benim bakanlığım döneminde bir tek adam alınmamıştır. Bir tek adam
alınmamıştır benim Bakanlığım döneminde Sayın Bakan. Orada çalışan arkadaşlarım
var, lütfen, getirsinler listeyi; yoksa sözünüzü geri alın.
BAŞKAN - Sayın Sevigen…
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Sayın Sevigen, burada…
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Benim dönemimde bir tek adam alınmamıştır.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - ... çıkıp, denizcilik alanında hiçbir şey yapılmadığını
söylediniz. . Sizi insafa davet ediyorum, sizi insafa davet ediyorum. Bakın,
denizcilikte neler yapmışız…
İ.SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Karadeniz'e ne yaptınız?,
ŞEVKET ARZ (Trabzon)-
Karadeniz'e bir tane gemi yolladın mı, söyle? Ne yapmışsın Karadeniz'de?
Durmadan anlatıyorsun. (AK Parti sıralarından gürültüler)
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Denizcilikte neler yaptığımızı milletimiz biliyor değerli
arkadaşlar… (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, sayın milletvekilleri…
Sayın Bakanım, müsaade
eder misiniz…
İ.SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Karadeniz'de hükümet olarak ne yaptınız?
BAŞKAN -Sayın Bakanım…
Sayın Tunç, Sayın Arz,
Sayın Tandoğdu…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)-
Karadeniz melül melül bakıyor…
FARUK ÇELİK (Bursa) - Durun, lütfen yahu! Sayın Bakanı
anlayamıyoruz.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri,..Sayın Çelik… Sayın Çelik…(Gürültüler)
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YLILDIRIM (Devamla) - Arkadaşlar,
böyle…
FARUK ÇELİK (Bursa) - Bu
hizmetlerden niye rahatsız oluyorsunuz? Soru varsa sorun!
BAŞKAN -Sayın Bakan, bir
beş saniyenizi rica edeyim.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
Sayın Tandoğdu, Sayın Arz, eğer, izin verirseniz karşılıklı konuşulmazsa Sayın
Bakan görüşlerini, düşüncelerini anlatacak… Lütfen, istirham ediyorum...
İktidar grubundan
arkadaşlar, lütfen…
Buyurun Sayın Bakanım.
İ.SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Ama Sayın Başkan, doğruyu söylesin, en mağdur bölge Karadeniz Bölgesi
SALİH GÜN (Kocaeli) - Köy
meydanında miting yapar gibi konuşuyor. Bakan gibi konuş. (Gürültüler)
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Ayıp, ayıp!
SALİH GÜN (Kocaeli)-
Avukatı mısın Bakanın?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bakın biraz daha
…(Gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Bakanı
dinleyelim sayın milletvekilleri...
Sayın Bakan, Genel Kurula
hitap ediniz.
Buyurun efendim.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi, Bakanlığımızın
yaptığı çalışmalarla ilgili...(Gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
siz konuşun efendim; buyurun, Genel Kurula konuşun.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Sayın Coşkunoğlu'na çok teşekkür ediyorum. Sayın
Coşkunoğlu çıktı, burada güzel güzel, yapılanları anlattı; takdir ediyorum.
Yapılmayanları da, yapıcı bir eleştiriyle dile getirdi, bunu da takdir
ediyorum, bu bizim için bir hedeftir ve
(AK Parti sıralarından alkışlar) biz bunu hedef görüp gereğini yaparız. Ancak,
yapılanları hiç yok farz edip, tamamen, burada kalkıp hilafı hakikat birsürü
konuları dile getirerek, yapılanları yapılmamış gibi göstermeye çalışmak, ne
kadar gayret etseniz boştur arkadaşlar. Yapılanları milletimiz görüyor. Bu
iktidar, bu iktidarın bakanları, milletvekillerimiz tarihin hiçbir döneminde
görülmediği kadar halkın içindedir. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
MUHSİN KOÇYİĞİT
(Diyarbakır) - Tüm milletvekilleri… Hepsi öyle…
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Sayın Sözen "bakanlar bir umursamazlık,
vurdumduymazlık içerisindeler" diyor. Tamamen yanlıştır. Sivil toplum
örgütlerinin, sektörde faaliyet gösterenlerin sesine hiçbir dönemde bu kadar
kulak verilmemiştir.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Hızlı trende?..
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) -
İşadamları için öyle!..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, demiryollarımız cumhuriyet tarihimizin
en hazin günlerini yaşamıştır.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Sayenizde!..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Cumhuriyet tarihinde, cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte
Büyük Atatürk "demiryolları ümran ve refah yoludur" demiş ve talimatı
vermiş. Bu talimatla, 1946 yılına kadar, bildiğiniz gibi, demiryollarında çok
büyük atılım var.
Bunu herkes takdir ediyor ve biz de takdir
ediyoruz gayet tabiî, herkes takdir ediyor; ama, 1946'dan sonra ulaşım
politikasında fevkalade yanlış bir yola girildiğini görüyoruz. Gerçi, bunda,
1950'den sonra otomotiv sektörünün gelişmesi ve havayolu taşımacılığının
hayatımıza girmesinin de rolü var; ancak, her şeye rağmen, bu duruma gelmememiz
lazımdı.
Bugün yurtiçi
taşımalarında yüzde 90'ı karayoluna bağımlı bir taşıma sistemimiz var. Bunun
daha fazla sürdürülebilir olma imkânı yoktur. İşte, biz, bunu gördük ve ilk
işimiz ulaşım anaplan stratejisini yaptırdık. 4 üniversiteden 40'a yakın
bilimadamı, 29 ilgili kuruluştan uzmanlar, iki yıl zahmetli ve fedakârca bir
çalışma yaptılar.
Peki, bunun sonuçları ne;
sonuçları şu: Avrupa Birliğine uyumlu, ulaşım türleri arasındaki dengeyi
sağlayacak ve ulaşım modları arasındaki bütünlüğü sağlayacak bir ulaşım
politikasının ortaya konulması ve buna uygun proje önceliklerinin belirlenmesi.
Şimdi, buradan çıkalım,
sokakta bir vatandaşımıza soralım; herkes, bu ülkede, ulaşımda karayolunu çok
ağırlıklı kullandığını zaten söylüyor. Onun için bir keşif, bir buluş yapmaya
ihtiyacımız yok. İhtiyacımız, bir yandan bu planı yaparken, diğer yandan da
projeleri, öncelikli projeleri teker teker hayata geçirmektir. Biz, geçen bu üç
yıl içerisinde, bekleyelim de ulaşım ana plan stratejisi çıksın, ondan sonra ne
lazımsa yaparız demedik. Ne yaptık; denizcilikte ÖTV'yi kaldırdık. Bunun manası
ne; bunun manası, 2 YTL civarında olan
mazotun 70 kuruşa denizcilerimize verilmesi demektir. Bundan kim yararlanıyor; balıkçılarımız yararlanıyor. Peki,
yararlanıyor da ne oluyor; daha önce, bu tedbir alınmadan önce,
balıkçılarımızın işletme maliyetleri içerisinde yakıtın payı yüzde 55'ti. Onun
için, sahilden birkaç mil açılıp, yavru, ne bulurlarsa trolleri çekip
getiriyorlardı; hem balık nesli tükeniyor hem de halkımız ucuz balık yiyemiyor,
çeşitler yok oluyor, eko dengesi bozuluyordu. Peki, şimdi ne oldu; verdik
mazotu, şimdi, taa Akdeniz'e, Tunus'un yakınına kadar balıkçılarımız
gidiyorlar, aylarca orada avlanıp, onu da ihraç ediyorlar, bir kısmını da
ülkemize getiriyorlar. Bugün, ülkemizde, artık, palamut yemeyeni dövüyorlar
arkadaşlar; 1 YTL; işte sonuç bu, işte sonuç bu.
Bununla kalıyor mu;
karayolumuzdaki trafiği denize çekiyoruz, kosterlerimizle taşıma yapıyoruz,
karayolundaki trafik yükünü alıyoruz.
Değerli arkadaşlar,
karayollarındaki kazaların yüzde 55'i yük kamyonlarından kaynaklanıyor ve otuz
yıllığına yapılan yollarımız, ne yazık ki, ikibuçuk yılda gidiyor.
Yine, çevreye verilen
karbonmonoksit, azotmonoksit gazlarının tamamen yüzde 84'ü karayollarındaki
araçlardan meydana gelir.
İşte, karayollarındaki
yükü denize almak için yaptığımız en önemli iki şey var; birisi, yakıtı yüzde
65 ucuzlatmak; birisi de, liman ücretlerini yüzde 75 ucuzlatmak, fener
ücretlerini yüzde 30 ucuzlatmak. Daha ne yapacaktık?! Bizim yapmamız gereken
bu. Bundan sonrası denizcilerimizin, girişimcilerimizin işi. Onlar, artık,
denizi de daha çok kullanacaklar, denizi de daha çok kullanacaklar, daha çok
taşıma olacak, karayollarımız da rahatlayacak.
Denizciliğimizde hiçbir
şey yapılmadı deniliyor.
Sayın Sevigen, yurtdışına
giden her 4 gemimizden 1 tanesi tutuluyordu; şimdi bu oran kaça düştü dersiniz;
yüzde 6'ya; iki yılda yüzde 25'ten yüzde 6'ya düştü. Bu da yetmez, Avrupa
Birliği ortalaması yüzde 3'e getireceğiz. Bu nasıl oldu dersiniz; bu, işte,
ehliyetli, tecrübeli denizci kadroların Denizcilik Müsteşarlığında
çalıştırılmasıyla oldu.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Sayın Bakan... Sayın Bakan, sizin genel müdür atadığınız arkadaş, sizin
yaptığınız bu politikalardan istifa etti, gitti.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Bu, lafla olmuyor, lafla peynir gemisi yürümez değerli
arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sizin mahdumun gemisi yürüyor.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Şimdi, onu çok söyleyip durdunuz. Madem açtın, onu da
söyleyeyim.
Bu konuyu, siz, gensoru
olarak da getirdiniz ve gensorunuzun altında kaldınız. Grubunuzdan 15 kişi bile
buna karşı oy kullandı. Grubunuz bile, tam olarak... Bunun karşısında, gerekli
oyu bulamadınız.
Bırakın onu, bir kere, defalarca,
ben, bu yanlışı düzelttim. Benim çocuğum, oğlum, devletten ne bir gemi kiraladı
ne de devletle hiçbir işi oldu.
AHMET IŞIK (Konya) -
Bravo...
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Bunu bir kez daha tekrar ediyorum. Bu konuda yanlış beyanlarda
bulunanları, iftira etmeye devam edenleri de Allah'a havale ediyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Bunlar iftira mı Sayın Bakan?! Bunlar iftira mı, gemilerin kiralanması?!.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Bununla da kalmıyorum, bu konuda...
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Gemilerin kiralanması iftira mı?!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Dinleyin…
Bu konuda 20 tane dava
açtım, 20 tane…
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Bunlar iftira mı?!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - ..ve hepsini de kazandım; milyarlarca da tazminat aldım.
İstersen, bunun listesini sana vereyim biraz sonra.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Tamam, alırım. Ulaştırma Bakanının oğlunun aynı şirketle iş yapması etik mi,
doğru mu?!
BAŞKAN - Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap
ediniz.
Buyurun efendim.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Ulaştırma Bakanının oğlu…
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Devletin gemisini kiralayarak, şirketine… Etik olarak doğru mu?!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - …devletin hiçbir kurumundan, ne kendi bağlı olduğu
kurumdan ne bir başka kurumdan, hiçbir şekilde bir ticarî ilişkiye girmemiştir.
Bunu, burada ilan ediyorum. Aksini ispat edenin…
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Göndereceksiniz bana; ben, onun fotokopisini çıkaracağım.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Aksini ispat ediyorsanız, buyurun, ispat edin; yoksa,
halkın gözünde mahkûm olursunuz.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- İspat edeceğiz… Hepsi burada Sayın
Bakan, bütün hepsi burada; şirketin adı soyadı, yaptığı iş, hepsi burada.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, niyet okumayı bırakın. CHP'nin niyet
okuma konusunda mahir olduğunu biz biliyoruz…
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Niyet okumayla ilişkisi yok; hepsi burada, kayıtta, sicilde; şirketin ismi,
adı soyadı, hepsi burada.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - …ama, bizim işimiz, değerli arkadaşlar, bu işlerle vakit
geçirmek değil. Başbakan Avustralya'ya gitmiş de, filancayla falancayla bilmem
ne olmuş da… Bunlar, bakanlık yapmış olan bir değerli arkadaşımıza yakışacak
şeyler değil.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Görüşmediniz mi Sayın Bakan?! Görüşmediniz mi?!. Niye gittiniz Avustralya'ya?
Görüşmediniz mi gemi alınması için?! Niye gittiniz?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Biz, Avustralya'ya gittik, gemi alımıyla da, hiçbir
konuyla görüşmedik; biz, orada, bizi sabırsızca, heyecanla, umutla…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir
dakika…
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - ...bekleyen 200 000 vatandaşımızla kucaklaştık… (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
bir dakika…
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Daha önce 2 tane gemi almadınız mı oradan?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - 2 tane gemi almadım daha önce, çok gemi aldım. O gemiler
şimdi Marmara'dalar…
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Almadınız mı? Şimdi, aynı gemileri
almak için gitmediniz mi? Madem bu kadar büyük tersane yapıyordunuz da, oraya
niye gemi almaya gittiniz?
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
Buyurun.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Sayın Sevigen, bilmediğin bir şeyi söyleyeyim: Ben, o
kurumda deniz otobüslerinde genel müdürlük yaptım.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Evet, doğru.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Sayın Sözen döneminden sonra. 9 gemiden 26 gemiye, 11
iskeleden 31 iskeleye çıkardım. Orayı dünyanın en büyük şirketi yaptım. 1 tane
değil, 16 tane gemi aldım ve bunun 2 tanesini de Türkiye'de yaptırdım. Siz
bunları bilmezsiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Peki, şimdi, niye almaya gidiyorsunuz? Madem Türkiye'de bunlar yapılıyor da,
niye bunları dışarıdan alıyorsunuz?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Şimdi, niye dışarıdan alıyorsunuz diye soruyorsun değil
mi; bütün tersanelerimiz 2010'a kadar dolu…
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Nasıl dolu?..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Dolu. 1 kayık bile yapamıyorlar, kayık.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Sayın Bakan, yanlış bilgi veriyorsunuz.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Biz, kıyı emniyetinde 2 tane romorkör yaptıracağız, 3 tane
ihale yaptık, 3' üne de yerli imalatçılar teklif veremedi, işlerinin yoğunluğu
dolayısıyla. Bu deniz otobüsleri için de kendilerine teklif götürüldü ve
yapamayacaklarını söylediler. İşte budur.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Biraz önce "Türkiye'de her şey yapılıyor" demediniz mi?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Türk tersanesinde her şey yapılır, biz bunu yaparak
gösterdik zaten; ama, işleri doluysa, tersaneleri yoğunsa, onlara zorla mı
yaptıracağız arkadaşlar? Önemli olan vatandaşımızın beklediği hizmeti
geciktirmeden vermektir değerli arkadaşlar. Bizim görevimiz budur. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Sayın Bakan, yabancı şirketlere 3 tane gemi yaptırmadınız mı?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - 1975 yılından beri "hızlı tren" demişsiniz, 21
hükümet, 29 bakan geçmiş, hiçbir adım atılmamış; bunu konuşmuyorsunuz burada.
Biz, geldik yaptık. Seneye o hızlı trene beraber bineceğiz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız?
MEHMET SEVİGEN (İstanbul)
- Siz ne yaptınız?
Trenyolunda insanlarımızı
öldürdünüz, başka ne yaptınız Sayın Bakan? Başbakana saltanat uçağı aldınız? 28
tane vatandaş öldü, daha başka ne yapacaksınız? Limanlarımızı peşkeş çektiniz,
Galataport'a kadar; başka ne yaptınız Sayın Bakan? Yandaşlarınızı zengin
ettiniz, daha başka ne yapacaksınız?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar…
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen, Sayın Bakanı dinleyelim. Lütfen…
Buyurun Sayın Bakanım.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar…
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sayın Başkan, köy kahvesi gibi oldu burası.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, gayet tabiî ki, Anamuhalefet
Partimizin her türlü yapıcı tenkitlerine her zaman bizim kulak vermemiz lazım ve
buradan gereken öğretileri de alıp, yapmamız gerekeni de yapacağız. Muhalefet
iktidarı gözetleyecek; yaptıklarını yapmadıklarını izleyecek. Sizin bizi takip
etmeniz, izlemeniz, olsa olsa bizim heyecanımızı artırır, yanlış yapmamamıza
sebep olur. Bunun için teşekkür ediyoruz. İzlemeye devam edin bizi, bizi
izlemeye devam edin! (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)-
39 insan da öbür dünyadan izliyor sizi Sayın Bakanım!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla)- Şimdi, son olarak… "Bu kazalarda hiç kimseyle
ilgilenilmedi" denildi. Sayın Başkan, lütfen 1 dakika verirseniz
toparlıyorum.
BAŞKAN- Birkaç dakika
içinde toparlayın Sayın Bakanım.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla)- Efendim, bir tren kazası oldu.
YILMAZ KAYA (İzmir)-
Sayın Bakan, göz göre göre...
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla)- Dünyanın her tarafında kazalar oluyor değerli arkadaşlar.
Bakın, Japonya'da geçen sene yine kaza oldu, 102 insan öldü. Japonya,
demiryollarında en gelişmiş ülke. Orada da "bakan istifa etsin"
dediler. Kazaya bakıyoruz... Bakan çıktı dedi ki: Bu kaza bize göstermiştir ki,
demiryolu personelimizin daha fazla eğitime ihtiyacı var. Neden; hıza uymamış.
Bizim kaza da hıza uymamaktan oluşmuş bir kazadır. Hepsi budur.
MEHMET SEVİGEN
(İstanbul)- Altyapı eksikliği.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla)- Ama, keşke olmasaydı. Ama, unutmayın, 78-79'da CHP
yönetiminde 5 gün arayla 55 insanımızın öldüğü iki büyük kaza yaşadık. Demek
ki, kaza her zaman olabilir.
Kazada ölenlere Allah'tan
rahmet diliyoruz. Kazadan sonra ben Sayın Başbakanla beraber bütün ölenlerin
bazılarının, ulaşabildiğimizin yakınlarına… Yaralıları teker teker hastanede
ziyaret ettik. Devlet Demiryollarından arkadaşlar, Genel Müdür ve yardımcıları
bütün yaralananların evlerine gitti, ziyaret etti, ihtiyaçlarını gördü ve şu
anda da, 14 ölenin yakınlarına 1 trilyon tazminat ödendi. Şu anda, ayrıca, 4
başvuru sahibinin başvuruları değerlendiriliyor; 6 başvuru sahibi, teklifleri
kabul etmedi, yargıya gitti. Yani, bu konuda insaflı olmak lazım, gereken her
şey yapılmıştır.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Sayın Bakan, cebinizden mi ödüyorsunuz!
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - Efendim, cebimizden falan… Bırakın bu polemikleri; önemli
olan insanların ihtiyaçlarını görmektir.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Başkanım; şunu söylemek istiyorum: Ülkemizin ulaştırma ve haberleşme
ihtiyaçlarını görmek için gece gündüz vargücümüzle çalışıyoruz. Cumhuriyet Halk
Partisinin ortaya koyduğu öneriler ve tenkitler de, tabiî, hakkaniyet
içerisinde değerlendirilecektir. Yapıcı olanlar, önemli olanlar gerekli şekilde
gündemimize girecek, yapmaya devam edeceğiz. Ancak, hiç aslı astarı olmayan
konuları burada sürekli, sürekli, sürekli gündeme getirmeniz, sizin partinizin
de siyaset anlayışına zarar veriyor. Ben bunu söylemek istiyorum ve Yüce
Meclisi, yüce milletimizi saygıyla selamlarken…
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Kuşadası?!.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (Devamla) - …Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin ülkemize hayırlı, uğurlu
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bu turda, aleyhte, son söz, Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu'ya
aittir.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Sayın Bakan, o arkadaşlarınız size yanlış bilgi vermişler, Trabzon'a günde 5
değil, 15 uçak iniyor!..
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Tamam, yeter artık, yeter!
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Öğrensin, öğrensin; bakandır, öğrensin başka yerde söylemesin!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen, karşılıklı konuşmayalım.
Sayın Arz, Sayın
Tandoğdu'yu dinleyelim.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Yahu ayıp be, koskoca adamsın!
BAŞKAN - Sayın Ünal,
lütfen…
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Öğrensin, bakandır, yanlış söylemesin diye söylüyorum.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Ders versin sana!
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
buyurun efendim.
Süreniz 10 dakika. (CHP
sıralarından alkışlar)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Sayın Başkanım, sayın milletvekili arkadaşlarım, 2006 malî yılı Sağlık
Bakanlığı bütçesi hakkında konuşma yapmak üzere şahsım adına söz almış
bulunmaktayım.
Saygıdeğer Sağlık ve
Ulaştırma Bakanlarımızın Türkiye için kendi alanlarında çizmiş oldukları pembe
tablo karşısında, çok güzel tablo karşısında, bir muhalefet milletvekili olarak
buradan ne söyleyeceğimi ben de bilemiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisarkarahisar) - Söyleyecek bir şey yok.
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Devamla) - Ama, sayın bakanlarımız "yapıcı muhalefete karşı boynumuz
kıldan incedir" dediği için, ben de yapıcı, yapamadıkları, eksik, taraflı
yönlerini dile getirmeye çalışacağım. Bilhassa Sağlık Bakanlığının yapmış
olduğu yanlışları ve doğruları gene dile getireceğim.
Sağlık Bakanlığının
yürürlüğe sunduğu Sağlıkta Dönüşüm Programı, sağlık politikalarının temelini
oluşturmaktadır. Bu programla birlikte birçok alanda büyük değişiklikler
planlanmıştır. Aile hekimliği uygulaması da bu değişikliklerin başında
gelmektedir.
Aile hekimliği sistemiyle
şunu söylemek istiyoruz: Her vatandaşa bir doktor olacak, bir doktor
görevlendirilecek; vatandaşlarımıza kendi doktorunu seçme hakkını vermiş
olacağız. Aile hekimliğinin özü, anası, yapısı budur ve biz bunun takipçisiyiz.
Zaten aile hekimliği, Cumhuriyet Halk Partisinin seçim bildirgesinde, seçim
sırasında dilimizden düşürmediğimiz bir programdır; ama, aile hekimliğinin
başarılı olabilmesi için, daha önceki, mevcut olan, rahmetli Nusret Fişek'in
programı olan sağlık sisteminin iyileştirilmesi gerekir, onun altyapısının
güzel bir şekilde hizmete sunulması ve devam ettirilmesi gerekir.
Aile hekimliği
uygulamasına geçilmesinin çok sağlıklı olmadığını görmekteyim ve düşünmekteyim;
zira, bunun için pilot bölge olarak seçilen Düzce'ye gittiğimde, bu
aksaklıkları gördüm. Aile hekimliği için gerekli olan doktor kadrosunun
kurulmadığını, altyapı hizmetlerini verecek olan sağlık kadrolarının, yardımcı
personelin mevcut olmadığını gördüm. 104 doktor kadrosu açmasına rağmen ve
etraftaki ve çevredeki doktorları tehdit ederek aile hekimliğine çağırmasına
rağmen, hâlâ, Düzce'de, aile hekimliği kadrosu tamamlanamamıştır.
Esas önemli olan en
önemli konulardan biri de, Sayın Bakanımızın, 2005 yılında, bu kürsüde, yetmiş
milyon insanın gözüne baka baka ve sizlere baka baka anlatmış olduğu
programlarla, 2006 yılında anlatmak istediği ve anlattığı programlar arasındaki
farklar çok önemlidir.
2005 malî yılı bütçe
programını anlatırken, Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde, Türkiye'nin
sağlık envanteri çıkardığını söylemişti. İşte, bunu, bizim görmemiz, inanmamız
ve gördüğümüzde hiçbir şeyin ortalıkta olmadığını müşahede etmiş durumdayız.
2006'da da, bu konuya, hiç değinmedi bu kürsüden; programında da zaten yer
vermemiş.
Ben, bilhassa, bölgemin
milletvekili olarak, senelerden beri, üç yıldan beri, Çernobil olayından dolayı
Karadeniz Bölgesindeki kanser vakalarındaki artışa, hükümetin ilgisini çekmeye
çalıştım. 2006 programında, Karadeniz Bölgesinde, risk faktörleri araştırması
yapılacağını söylüyor. Yirmi yıldan beri, Çernobil olayına karşın, 4 tane
çalışma programıyla karşımıza çıkıyor; birincisi, biyolojik doz tayiniymiş;
ikincisi, guatr kanserlerinde, yani tiroit kanserlerinde radyasyon etkisinin
araştırılması; üçüncüsü olarak da Karadenizdeki tüm hastanelerde tedavi edilen
ve ölen kanserli hastaların arşiv taramasını tamamlayacakmış ve bunların
dışında, dördüncü olarak da, kanser yapan risk faktörlerinin araştırılacağını
söylüyor.
Karadeniz Bölgesinde,
herkes, Çernobil'den sonra kanser vakasının arttığını, ailelerinde kanser
vakalarının çoğaldığını söylerken, Sayın Bakanımız "bu bölgede değil,
Türkiye genelinde kanser vakalarında artış vardır" diyor ve bunu da şuna
bağlıyor: Bir, sigara içme faktörünün, sigara içmenin arttığını, sigaradan
kaynaklandığını; ikincisi de, yanlış beslenmeden bahsediyor. Hadi, sigaradan
anladık da, yanlış beslenme olayını anlayamadım. Sağlıksız beslenme diyebilir;
ama, yanlış beslenme ne demektir?! Sayın Bakanın, burada, bunu açıklamasını da
beklerdim; ama, maalesef, benden önce konuştuğu için, bu şansınızı kaybetmiş
bulunuyorsunuz.
Karadeniz halkı,
Karadeniz mağdurları ve ben, Sağlık Bakanlığı ve Kanser Araştırma Merkezi
Başkanlığına inanmıyoruz. Karadeniz Bölgesinde Çernobil, kanseri artırmıştır.
"Çernobil'den dolayı kanser olayı artmamıştır" sözüne inanmamız
mümkün değildir. Bu konu üzerinde hassasiyetimizi devam ettiriyoruz ve bu konu
üzerindeki Meclis araştırma önerimin bir an evvel gündeme gelerek, Meclise
gelerek tahakkuk etmesini istiyorum.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ
göreve geldiğinde, şu anda hekimlerin üzerinde, maalesef, son derece olumsuz
bir uygulama olan mecburî hizmeti kaldırmıştı. Hakikaten, bir doktor olarak,
bunun mağduriyetini yaşayan bir arkadaşınız olarak, zamanın koşullarında bu
konunun sıkıntısını yaşamış bir doktor olarak ve yaşayan arkadaşlarımın adına,
Sağlık Bakanının, bu başarısından dolayı kendisini tebrik etmiş, hatta,
öpmüştüm; ama, bir süre sonra, yine, beceriksizliklerinden bir örnek olarak,
tekrar, bu mecburî hizmeti geri getirmesi üzerine, sizlerin huzurunda, yetmiş
milyonun huzurunda, 100 000'in üzerinde olan doktorların huzurunda, Sağlık
Bakanından tebrikimi de öpücüğümü de geri istiyorum, istiyorum!..
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) - Bu,
yakışmadı!..
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Devamla) - Çünkü, beceremeyeceği şeyi, altyapısını hazırlamamış olduğu bir
konuyu birdenbire ortadan kaldırmasının sıkıntısını, halen, doktorlarımız
yaşamakta ve halkımız yaşamaktadır.
Şimdi, Sağlık Bakanımız,
her fırsatta, sağlık personelinin bütün atama ve yer değiştirmelerinin,
kayırmadan değil, puanlamayla yapıldığını söylüyor. Hakikaten, bunun da çok
önemli bir konu olduğunu, Sayın Müsteşarın ve Sayın Bakanın da bu konuda
hassasiyetlerini gösterdiklerini, ilk yıllarda, ilk aylarda gördüm; ama,
maalesef, daha, 25 Kasım 2005 tarihinde yapılan mecburî hizmet kuralarının
çekiminde yapmış olduğu kayırmacılığı, yapmış olduğu tüyo, kendisinin vermiş
olduğu tüyolarla 4 doktoru istediği hastaneye göndermesi, 900 doktoru mecburî
hizmet kurallarına tabi tutması beni çok üzmüştür. Buradaki şeffafsızlığı,
buradaki adam kayırmayı, Sağlık Bakanının yapmış olduğu bu anlaşmalı hileyi
doktorlar camiasında affetmemiz mümkün değil.
Yine, aynı şekilde,
Bakandan tüyo alarak Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinden 8 öğretim üyesinin bazı
olaylara tepki göstererek istifa ettiğini söylüyorlar ve sonradan, bu
kişilerin, Sayın Bakan tarafından, yine Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük
şehirlerdeki hastanelere şef ve şef yardımcısı olarak atamaları yapılmaktadır;
bunu da anlamak mümkün değil. Sağlık Bakanım, burada, tarafsız, masumiyet
içerisinde yaptığı hizmetleri anlatırken, ben olduğum yerde zor duruyorum;
televizyon ekranı başındaki meslektaşlarım da zor duruyorlar. Bu haksızlıklara
sizlerin de göz yumacağını zannetmiyorum. Bunun bir an evvel düzeltilmesi ve
hakkın, hukukun yerine gelmesi gerekmektedir.
Eğitim hastanelerindeki
kliniklerde 1-2 şef ve şef yardımcıları varken, şimdi şef ve şef yardımcıları
sayısı 5, 6, 7, 8… Evet, Sayın Bakana buradan sesleniyorum; hastanelerdeki
kliniklerde hakikaten şefler çok, elini sallasan şeflere rast geliyorsun; ama,
maalesef, hizmet veren klinik yok, klinikler yok, hizmet veremiyorlar. 8 şefin
olduğu bir yerde, bir Numune Hastanesinde, bir Yüksek İhtisas Hastanesinde
-daha sabahleyin Yüksek İhtisasa uğradım- Anayasanın bu olayları reddetmesi ve
ayın 12'sindeki yürütmeyi durdurma kararına rağmen, atadığı kişilerin haddi
hesabı yok. Bu haksızlığın nedenini, bu kayırmanın nedenini anlamak mümkün
değil! Neden?! 700 tane hastanenin başhekimini hangi özelliklerine dayanarak,
hangi vasıflara dayanarak yer değiştiriyorsunuz, onları görevden alıp
başkalarını atıyorsunuz ve o doktorlar hasta bakıyorlar arkadaşlar, neden
görevinden alınıyorlar?! 700 tane hastanenin başhekimi görevden alınmış.
Sağlıkta dönüşüm bu mudur?! Öyle zannediyorum ki…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Devamla) - Ambulansa değiniyor... Sağlık Bakanım "ambulanslardan ücret
almadık" diyorsunuz. Arkadaşlar, belki bilginiz dahilinde değildir; ama,
hiçbir ambulansın kaskosu yok, trafik kaskosu yok; hiçbir ambulansın kadrolu
şoförü yok. Benim, Akkuş'tan, hastam, acilen Ünye'ye gidecek, Samsun'a gidecek,
doğum hastası, ambulansın şoförü yok. Vatandaşlardan veyahut da sağlık
personelinden biri ambulansı kullanıyor ve ambulans kaza yapıyor. Ambulansın kaskosu
olmadığı için, sağlık personeli, kendi arasında toplamış olduğu paralarla
ambulansı tamir ettiriyor.
Yine, aynı şekilde,
SSK'yla birleşmeden sonra, hasta sevklerinde, özel muayenehanelere veyahut da
özel hastanelere, ağır vaziyetteki hastalar sevk edilirken, ambulansın önünde,
hemşiresi veyahut da doktoru olur, hastaya refakat ederlerdi. Şimdi, bunu da,
yasayla kaldırdılar. Şimdi, hasta, ambulans içerisinde kendi kaderine terk
ediliyor.
Biraz evvel,
konuşmalarında, hastaların rehin kalmadığından bahsediyor; ama, gel gelelim,
hastaların hizmet almadaki sıkıntılarını gündeme getirmiyor. Hastaların
sübjektif değerlendirmelerini gündeme getiriyor, objektif sıkıntılarından
bahsetmiyor. Hepatit B'den, Hepatit C'den, aşılamadan bahsediyor. Aynı, belediye
hizmetleri gibi, kanalizasyon hizmetlerinde, nasıl ki, belediyeler, hizmetleri
kanalizasyona yığdık derlerse, Sağlık Bakanlığı da, devamlı olarak,
mazeretlerini veyahut da yapmış olduğu hizmetlerini aşılamaya yıkarlar. Aşılama
yapılacaktır; halk sağlığı en önemli faktörlerden biridir bizim için; ama,
halka vereceğin hizmet de, yapacağın hizmetin tarafsız, hekimi memnun
etmeden... Hekimler arasındaki bu denli kayırma devam ettiği müddetçe, Sağlık
Bakanlığının hizmet alması mümkün değildir. 2005 bütçesindeki en büyük
sıkıntılardan biri de, doktor atamalarında, biraz evvel anlattığım bu
sıkıntıların dışında, bilhassa doktor sıkıntısını halletmemiş olan bir
Bakanlığın, aile hekimliğinde başarılı olması…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
2 dakikalık eksüreniz de tamamlandı...
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
Sağlık Bakanlığının bütün sorunlarını 10-12 dakika içinde halletmeniz mümkün
değil. Onun için, son 1 dakikalık, mikrofonunuzu açıyorum; lütfen, teşekkür
cümlenizle birlikte konuşmanızı tamamlayın.
Buyurun.
İ. SAMİ TANDOĞDU
(Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.
Benim bölgemde, Ordu'da,
19 tane ilçemde, beldesinde, Akkuş'un 6 tane beldesinde 1 tane doktor yokken, 1
tane ebe ve hemşire yokken, aile hekimliğinin başarısından bahsetmesi beni çok
üzmüştür; beni üzmüştür, yüreğimi de yaralamıştır; ama, bütçenin de ülkemiz
için hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (CHP ve Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, gruplar adına ve şahıslar adına, sekizinci tur üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, 20 dakikalık süre
içerisinde soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz. İlk 10 dakikası soru soracak
milletvekili arkadaşlarımız içindir, diğer 10 dakikalık süre içerisinde de
Sayın Bakanlar milletvekili arkadaşlarımıza cevap vereceklerdir.
Soru soracak milletvekili
arkadaşlarımdan, sorularını seri bir biçimde sormalarını istirham ediyorum;
çünkü, kendileri sürelerini ne kadar uzatırlarsa, kendilerinden sonra sıraya
girmiş olan milletvekilleri soru sorma hakkını kaybedeceklerdir. Bunu da
takdirlerinize arz ediyorum. Yani, her arkadaş 1 dakikalık süre içerisinde soru
sorarsa, 10 kişi soru sormuş olur; ona göre hesaplayınız.
İsimleri okuyorum: Sayın
Ahmet Işık, Sayın Haluk Koç, Sayın Süleyman Sarıbaş, Sayın Muhsin Koçyiğit,
Sayın Atila Emek, Sayın Muharrem Doğan, Sayın Şevket Arz, Sayın Ensar Öğüt,
Sayın Osman Akman, Sayın Enis Tütüncü, Sayın Hüseyin Özcan, Sayın Yılmaz Kaya,
Sayın Dursun Akdemir, Sayın Ali Yüksel Kavuştu, Sayın Kemal Sağ, Sayın Hasan
Ören, Sayın Sami Tandoğdu, Sayın Ümmet Kandoğan, Sayın Osman Coşkunoğlu ve
Sayın Mustafa Ilıcalı; ilk 20 kişilik liste.
Birinci sıradan başlamak
üzere mikrofonu açacağım efendim.
Buyurun Sayın Işık.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Benim Sağlık Bakanımıza
ve Ulaştırma Bakanımıza kısa sorularım var, şöyle ki: Sayın Bakanım,
güneydoğuda 5 ilde sıtma vakaları görülmüştür. Halen, bu sıtma vakaları ulusal
medyamızın gündeminde. Bu konuda Bakanlığınızın çalışmaları nelerdir?
Ulaştığınız sonuçla ilgili bilgi almak istiyoruz.
Bakanlığınızın en büyük
projelerinden bir tanesi de, sizin de kürsüden zikrettiğiniz gibi, Aile
Hekimliği Projesidir. Düzce İlimizdeki pilot uygulamanın sonuçlarını almak
istiyorum. 81 ildeki genel uygulama ne zaman başlayacaktır? Bununla ilgili
suallerim...
Ulaştırma Bakanımıza, PTT
hizmetleriyle ilgili yenilikleri sormak istiyorum. PTT hizmetlerindeki
ulaştığımız veya gelecek günlerde kamuoyunun bilgilenmesine aktaracağınız
hizmetler nelerdir?
Bir de Sayın Bakanım,
hızlı tren…(CHP sıralarından gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya) -
Yeter ama; ayıp, bu kadar suiistimal edilmez!
AHMET IŞIK (Konya) -
Müsaade eder misiniz, hakkımızı kullanmaya müsaade eder misiniz! (CHP
sıralarından gürültüler)
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Hakkını kullan, devam et!..
ATİLA EMEK (Antalya) -
Ayıp, ayıp!..
AHMET IŞIK (Konya) -
Aynaya bakınız! Lütfen, müsaade edin hakkımı kullanayım arkadaşlar. (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Işık,
lütfen sorunuzu sorunuz.
AHMET IŞIK (Konya) -
Saygı istiyoruz. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, karşılıklı konuşmayın…
HASAN ÖREN (Manisa) -
Devam edin!..
AHMET IŞIK (Konya) -
Sizin beyanınızla kesecek değilim; lütfen!..
BAŞKAN - Sayın Işık,
sorunuzu sorunuz lütfen; süremiz geçiyor.
Buyurun.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Devam edin!
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, muhalefetin bu tutumunu anlamak mümkün değil.
BAŞKAN - Anladım efendim,
siz sorunuzu sorunuz efendim.
AHMET IŞIK (Konya) -
Kendileri konuyla alakalı alakasız dakikalarca soru soruyor, bizim konuyla
direkt alakalı sorumuza tahammül edemiyorlar. Arkadaşların bu tutumunu
kınıyorum! (CHP sıralarından gürültüler)
HASAN ÖREN (Manisa) -
Devam et! Hiç eleştiri getirdin mi?! Yeterince, Sayın Bakana yağ çeken var.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Bakan, Ulaştırma Bakanlığınızda, çağı yakalama ve modernleşme noktasında tarihî projelere imza
atmaktasınız. Bunlardan bir tanesi, Marmaray Projesi, bir tanesi
Ankara-İstanbul arası Hızlı Tren Projesi…(CHP sıralarından alkışlar[!]) Bir
diğeri de, malumunuz Konya-Ankara arası Hızlı Tren Projesi
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Denetim mi yapıyorsunuz siz böyle?!
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Bakanım, Konya-Ankara arası Hızlı Tren Projesi, 105 yıllık mazisi var.
Yani, siz bu projede geldiğiniz noktayla Konya insanının rüyalarını,
hayallerini gerçekleştiriyorsunuz. Konyamızın en büyük kızıl elmalarından bir
tanesine imza atıyorsunuz. Konya-Ankara arası Hızlı Tren Projesinde gelinen
noktayı değerlendirmenizi ve bundan sonraki süreçle ilgili net, somut şeyler
almak istiyorum.
Teşekkür ediyorum; sağ
olun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Sayın Bakanın gönderdiği soruları soruyorsun!
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Senden başka adam yok mu?!
AHMET IŞIK (Konya) - Siz
kendinize bakın!. Otur yerine!.. Yettiniz artık! (CHP sıralarından gürültüler)
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Otur yerine!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen, yerinize oturunuz.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Terbiyesiz adam! Her sefer aynı şeyi yapıyorsun!
BAŞKAN - Sayın Arz,
lütfen, yerinize oturunuz.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, bu davranışları kınıyorum!
BAŞKAN - Sayın Işık,
lütfen…
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Senden başka adam yok mu! Bir tane arkadaşın destek çıkmıyor!
AHMET IŞIK (Konya) -
Haddinizi bilin, oturun yerinize!
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Senden başka terbiyesiz var mı?!
AHMET IŞIK (Konya) -
Tahammülleri yok Sayın Başkan bunların! Tahammülleri yok!.. (CHP sıralarından
gürültüler)
Sayın Bakan, şunların bu
davranışlarına bakın yahu! Sorulara tahammül edemiyorlar!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen…
Sayın Koç, buyurun
efendim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, sükûneti sağlayabilirseniz sorumu soracağım ama...
BAŞKAN - Müsaade edin,
Sayın Koç sorusunu sorsun efendim.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - 10
dakika konuştu!
BAŞKAN - Sayın Arz,
lütfen…
ATİLA EMEK (Antalya) -
Süreyi yeniden başlat!
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Sayın Başkan, çok önemli sorularımız vardı, artık soramıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Koç,
buyurun efendim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, parlamenter adap içerisinde… (CHP sıralarından gürültüler)
Müsaade eder misiniz…
BAŞKAN - Arkadaşlar, Grup
Başkanvekiliniz soru soracak. Lütfen, müsaade edin…
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, parlamenter adap içerisinde, bu tip, İçtüzükte milletvekillerine
belirtilen haklar, doğal olarak muhalefet tarafından ağırlıklı olarak
kullanılması gerekir. Yani, sayın bakanlar, zaten, sizin de toleransınızla,
diğer konuşmacılara tanımadığınız ölçüdeki sürelerle, mesela, Sayın Binali
Yıldırım 6 dakika 12 saniye fazla konuştu, hiç uyarı olmadan.
Şimdi, bakın, soru sorma
noktasında, Sayın Işık devamlı bir parlamenterdir, kendisini ben takdir ederim,
söylerim; ama, bu soru sorma noktasında bir özeleştiri yapması lazım; çünkü,
soruyu, daha çok muhalefetin sorması gerekir ve birtakım hazır sorularla, sayın
bakanların hoşuna gidecek, icraatın içinden'i aktarma noktasında çanak tutacak
bir tarz olmaması gerekir.
Ben, bu tutumu protesto
ediyorum; ben ve Grubumdaki arkadaşlarım sayın bakanları rahatlatıyoruz; soru
sormuyoruz size! (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Anlatmaya devam etsin!
HALUK KOÇ (Samsun) -
Devam edin!
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Ahlaksız!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri… Sayın Arz…
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Ayıptır ya!
AHMET IŞIK (Konya) - Bu
hak milletvekillerine tanınmıştır.
BAŞKAN - Sayın Işık,
lütfen, oturun efendim…
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Konuşsun efendim, konuşsun!
HARUN AKIN (Zonguldak) -
Her Genel Kurulda aynı şeyi yapıyor!
BAŞKAN - Saygıdeğer
arkadaşlarım, buradaki bütün milletvekili arkadaşlarımızın soru sorma hakları
vardır, ben bu soru sorma hakkını engelleyemem.
Konuşmamın başında, bütün
milletvekili arkadaşlarıma hitaben yapmış olduğum konuşmada, arzımda ifade
ettim, dedim ki, arkadaşlarımızın her birisi 1 dakika içinde soru sorarsa,
sadece 10 arkadaşımız soru sorma hakkına sahip olur dedim. Daha önceden
söyledim, yaptım, Başkanlık olarak gereğini yerine getirdim; ama, bunun öbür
tarafında, resen müdahale edip sizin sözlerinizi kesmemiz lazım. Böyle bir yola
da tevessül etmek istemiyorum.
Sayın Sarıbaş, buyurun
efendim.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Çok anlamsız bir tartışma
yaşıyoruz. Ne güzel, bütçemizi tartışırken bunlara hiç gerek yok. Ben
sorularımı soracağım Sayın Başkan.
Önce Sağlık Bakanımıza
sormak istiyorum. Bildiğiniz gibi, SSK ile devlet hastanelerimizin birleşmesi
ve serbest eczane uygulamasıyla 2005 yılı bütçesinde meydana gelen ek maliyet
ne hesaplanıyordu, sonuçta maliyet ne oldu? Bunu öğrenmek istiyorum.
Sayın Ulaştırma
Bakanımıza soruyorum: Ankara'dan doğu ve güneydoğu illerine özel havayolları ne
zaman uçuşa başlayacak; bunda geç kalmadık mı Sayın Bakanım? Çünkü, kış
şartları da geldi. Bir an önce başlasalar çok iyi olur diye düşünüyorum.
Başka bir sorum: Malatya
Havameydanından hac seferleri ne zaman başlayacak Sayın Bakanım? Bildiğim
kadarıyla apronda bir sorun vardı, giderilmesi isteniyordu iki sene evvel. Bu,
aşılıp, ne zaman başlayacak? Çünkü, Malatya hacılarının bu konuda mağdur
olduklarını düşünüyorum.
Bir başka sorum Sayın
Bakanım: Geçen konuşmanızda Ankara - Eskişehir Hızlı Tren Projesinin 2000
yılında ihale edildiğini ve bu iktidar geldiğinde temel atıldığını söylediniz.
Bu doğrudur; ancak, bu gecikme, bilindiği gibi, ihaleyi alan firmanın kredi
anlaşmalarının bir türlü çözülememesinden, maliyetin düşmemesinden
kaynaklanmıştı. Ama, sizden de kaynaklanan var. 2005 Aralık ayında hizmete
açılacağına söz vermiştiniz, neden sözünüzde durmadınız?
Başka bir soru efendim,
aynı mahiyette…
BAŞKAN - Sayın Sarıbaş,
şu anda soru sayınız 6'yı geçti efendim. Diğer arkadaşlarınız da bekliyor!
İstirham edeyim yani!.. Aynı hatalara düşmeyelim.
Buyurun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Son sorum efendim; aynı mahiyette: O proje değiştirildi; yani, 2000
yılında ihale edilen proje, yeni bir projeyle revize edildi, değiştirildi ve
250 000 000 euroluk ek bir maliyet geldi. Neden yeniden ihale yapılmadı?
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Koçyiğit, buyurun.
MUHSİN KOÇYİĞİT
(Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Bakanlarıma birer
sorum var.
Diyarbakır'ın Ergani
İlçesi Devlet Hastanesi, komşu ilçeler Çermik, Çüngüş, Dicle ve Maden'le
birlikte yaklaşık 300 000 nüfusa, ilkel ve yetersiz koşullarda sağlık hizmeti
vermektedir. İlçemizin, komşu ilçelerle birlikte, asgarî 150 yataklı yeni bir
devlet hastanesine acilen ihtiyacı bulunmaktadır. Millî Emlak Genel Müdürlüğünce
Sağlık Bakanlığına hastane yapımı için tahsis edilmiş bulunan 43 dönümlük
arsaya hastane yapmayı düşünüyor musunuz?
Ayrıca, Ergani Devlet
Hastanesinde boş bulunan nöroloji, psikiyatri, göz, anestezi, biyokimya ve
ikinci dahiliye doktorluk kadrolarına atama yapmayı düşünüyor musunuz?
Ulaştırma Bakanımıza
sorum: Ülkemizin Ortadoğu'ya açılan kapısı olan Diyarbakır'ın uluslararası
standartlarda sivil havaalanı yoktur. Diyarbakır'a, ILS sistemi de dahil, yeni
bir sivil havaalanı yapmayı düşünüyor musunuz?
Ayrıca, yapımı devam eden
Adana-Gaziantep ve Urfa otobanını,
projede değişiklik yaparak Diyarbakır'a kadar uzatmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koçyiğit.
Sayın Emek, buyurun.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Sayın Başkan, ben, sadece, Sayın Sağlık Bakanın bir eksik bilgilendirmesine
ışık tutmak amacıyla kısa bir açıklama yapacağım ve noktalayacağım.
Sayın Bakan, Atay bebek,
Anadolu Özel Hastanesinden 3,5 milyarlık senet karşılığı serbest bırakılmıştır;
bu senet karşılığı rehin olmaktan kurtulmuştur ve sonra, girişimlerinizle,
Sayın Bakan -belgesi burada- ibranamenizi de…
İbraname burada; 3,5 milyarlık senedin karşılığından da çocuk
kurtulmuştur. Çaresiz olan çocuğa, sayenizde "Çare" ismi verilmiştir.
Bu katkılarınızdan dolayı, bizim girişimlerimizden dolayı bu sonucun
alınmasından ben size teşekkür ediyorum; ama,
telefonlarla ulaşan yüzlerce, binlerce insanın Anadolu'daki ıstırabının
devam ettiğini de saygıyla bilgilerinize sunuyorum.
Çözüm merciindesiniz;
şikâyet ve olayları saptırarak açıklamak durumunda değilsiniz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Doğan, buyurun.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) -
Teşekkür ediyorum.
İlk sorumu Sayın Sağlık
Bakanımıza soruyorum.
Sayın Bakanım, standart
yatak ihtiyacı, Mardin'in, 300 yataktır, biliyorsunuz. Yeni hastane 150 yatak
olarak faaliyete geçti; ancak, 150 yataklı eski hastane poliklinik olarak
kullanılınca diğer hastanenin yükü artmaktadır ve talebi karşılayamamaktadır. Eski hastanenin acil servis olarak
açılması sizce uygun değil midir?
Sayın Ulaştırma Bakanıma
bir soru sormak istiyorum.
Mardin Havaalanına büyük
uçakların iniş ve kalkış yapmasını size borçluyuz; teşekkür ediyorum.
Havaalanının pist uzunluğu ve
genişliğinin artırılarak daha büyük çapta uçakların iniş-kalkışına uygun hale
getirilmesi için söz verebilir misiniz?
Son sorum yine Sayın
Ulaştırma Bakanımıza. Demiryollarını seven bir bakan olarak, Mardin'de,
istasyon ve organize sanayi bölgesi arasında 4,5 kilometrelik bir demiryolu
var. Bunu daha önceden de size arz etmiştik. Onun da sözünü verirseniz çok
mutlu olurum.
Çok teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Sayın Doğan,
teşekkür ediyorum.
Sayın Arz, buyurun.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Ahmet Beye sözümü devrediyorum!..
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
AHMET IŞIK (Konya) - Sağ
ol.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Grup Başkanvekilinize saygılı olun yahu! Konuşmayacağız deyin; Ahmet Beye niye
devrediyorsun?!
BAŞKAN - Sayın Öğüt?..
Yok.
Sayın Akman, buyurun.
OSMAN AKMAN (Antalya) -
Sayın Başkanım, Sağlık Bakanımıza bir soru sormak istiyorum.
Bu, son günlerde
Antalya'yı biraz fazla gündemde tutan rehin bebek meselesiyle ilgili sormak
istiyordum; ama, biraz önce Sayın Emek de rehin olmadığını kendi diliyle ikrar
etmiş oldu; yani, öyle bir şeyin olmadığını biz takip ettik zaten.
BAŞKAN - Sorunuzu sorunuz
Sayın Akman.
OSMAN AKMAN (Antalya) -
Şimdi, Sayın Emek ve biraz önce konuşan Muğla Milletvekili arkadaşımız da
serbest çalışmış olan arkadaşlarımız. Acaba, özel çalışmalarında ücretsiz mi
çalışıyorlar diye Sağlık Bakanımıza sormak istiyorum; yani, hekimler, özel
hastaneler ücretsiz mi çalışıyorlar diye sormak istiyorum.
Şimdi, bu şekilde
yaparak, acaba, özel veya kamu hastanelerinde çalışanları, özel hastaneleri
sağlık hizmetinden alıkoymak olmuyor mu bu şekilde çalışan hastanelere hücum
etmek diye sormak istiyorum. Özel hastanelerin çalışmalarına engel mi olalım
yani?
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Akman.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Sayın Bakana sormadı, bana sordu; ben cevap vereyim!
BAŞKAN - Soru sorma
işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi, Sayın Bakanların
cevap işlemini başlatıyorum.
Buyurun.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU
(Çorum) - Başkan, bize sıra yok mu?
BAŞKAN - Süre doldu
efendim.
Buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Güneydoğuda sıtma
vakalarıyla ilgili bir soru soruldu. 2002 yılında güneydoğudaki 5 ilimizde
sıtma vakası 10 000 iken, Hükümetimiz döneminde yapılan ciddî çalışmalarla,
2005 yılındaki vaka sayısı 2 000'in altına indirilmiştir. 2006 ve 2007 için hedefimiz,
sıtmayı artık Türkiye'de problem alanı olmaktan büyük ölçüde çıkarmaktır.
Aile hekimliğiyle ilgili
olarak Düzce'deki çalışmalarımız -son konuşmacı da buna temas etmişti, Sayın
Tandoğdu- büyük bir başarıyla devam etmektedir. Gerçekten, hem hekimlerimiz hem
aile sağlığı çalışanlarımız gayet iyi bir biçimde motive olmuşlardır,
vatandaşımızın memnuniyeti ciddî bir noktaya ulaşmıştır ve hastanelere müracaat
sayısı da azalmıştır. 2006 yılı içerisinde 10 ilimizde daha uygulamayı
başlatacağız. Muhtemelen, 2006'nın ilk yarısı sonlarına doğru veya ilk yarısını
hemen takiben bu şehirlerde uygulamayı başlatacağız.
Sayın Sarıbaş'ın, SSK
hastanelerinin devlet hastaneleriyle birleşmeleriyle alakalı olarak ek maliyet
konusunda bir sorusu var. Ben, reel rakamlarla Sayın Sarıbaş'a cevap vereyim.
Nominal olarak, yani, gerçekleşen tahsilat rakamları itibariyle -ki, burada
enflasyon rakamlarını da tabiî ki dikkate alıp düzeltmek lazım ama- nominal
rakamlar olarak baktığımızda, kamunun sağlık harcaması… Yalnız, burada, SSK'lı
personele, daha doğrusu SSK hastaneleri ve dispanserlerindeki personele ödenen
maaşlar bu hesaplardan çıkarılmıştır; çünkü, devirden sonra bu maaşları Maliye
Bakanlığı ödüyor; dolayısıyla, doğru bir değerlendirme yapmak için bunu bu
şekilde değerlendirdik. SSK personeline ödenen maaşlar çıkarıldığında, 2003
yılında 13 katrilyon 192 trilyon lira olan tahsilat rakamları, 2004 yılında 15
katrilyon 456 trilyon olmuştur. 2005 yılı itibariyle 11 aylık gerçekleşmeler
de, kasım ayı sonu itibariyle 14 katrilyon 929 trilyon Türk Lirasıdır.
Dolayısıyla, bu rakamlardan da görüleceği gibi, aslında sağlık
harcamalarımızda, kamu sağlık harcamalarımızda ciddî bir artış olmamıştır;
çünkü, bu süreç içerisinde ilaçta ciddî ucuzlamalar oluşturabildik, diğer geri
ödeme kurumları için de indirimler aldık. Tabiî, yıl sonunda bu rakamları daha
doğru bir biçimde iletmemiz mümkün olabilir.
Ergani için bir hastane
-Sayın Koçyiğit'in sorusuna cevaben ifade ediyorum- 2007 yılı yatırım
programına alınmış durumdadır. Devlet Planlama Teşkilatımızla birlikte yatırım
programımıza aldık.
MUHSİN KOÇYİĞİT
(Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Eksik uzmanları da, bildiğiniz gibi, öncelikli olarak doğu ve
güneydoğudaki 26 ilimize olmak üzere, devlet hizmeti yükümlülüğüyle göndermeye
devam ediyoruz. Bu, önceliklerimiz arasındadır.
Yalnız, burada, sayın
milletvekilleri, bir gerçeğe işaret etmeliyim; Yüce Meclis, Türkiye'de hekim
sayısının artırılması konusundaki çabalarımıza mutlaka destek vermelidir;
çünkü, maalesef, bu konu tartışmaya açıldığı günden beri, şahsım tarafından
tartışmaya açıldığı günden beri, tabipler örgütü ve bazı üniversite
yöneticileri Türkiye'de hekim sayısının artırılmasına karşı çıkıyorlar. Bu,
yıllardır süregelen büyük bir yanlıştır; mutlaka bu yanlışı elbirliğiyle
önleyip, Türkiye'de hekim sayısını artırmalıyız.
Sayın Emek'in açıklaması,
aslında -tekrar ifade ediyorum- kavramlar üzerinde çok iyi anlaşamadığımızdan
oluşuyor. Sayın Emek, bir kere daha ifade ediyorum; rehin kalmak demek, işi
bitirilmiş olan, artık hastanede yatması gerekmeyen bir vatandaşın, bir bebeğin
hastanede tutulmaya devam edilmesi demektir. Bu vatandaşlarımızdan para
istenmiş olması bir özel hastanede yattığı için, hatta kendilerine senet
yapılmış olması, rehin kalmayla uzaktan yakından ilgisi olan bir durum
değildir. Ancak, şunu da ifade edeyim; bir şekilde ödeme güçlüğü çeken
vatandaşlarımız, özel hastanelerde bile yatıp tedavi görseler, bize
ulaştıklarında mutlaka sorunlarını çözüyoruz, çözmemiz gerekir; gerek Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun imkânlarıyla gerekse özel
hastanelerin aslında yerine getirmeleri gerekli olan bir yükümlülük gereği
yüzde 3 ücretsiz hasta bakmaları şartından dolayı, bu meseleleri bu şekilde
çözüyoruz. Söz konusu bebeğimizde bir rehin kalma olayı yoktur; ödemesiyle
ilgili sorun da çözülmüş durumdadır.
Sayın Doğan'ın sorusuna
cevaben söylüyorum; Mardin'de, bizim dönemimizde bitirilmiş olan 150 yataklı
bir hastane vardır. Yıllarca inşaatı devam ettirilen, ancak, AK Parti
Hükümetimiz döneminde sonuçlanarak Mardinlimizin hizmetine sunulan bu hastane
ile eski hastanemiz şu anda birlikte hizmet vermektedir, bundan sonra birlikte
hizmet verecektir.
Sayın Akman'ın sorusuna
cevabı da, Sayın Emek'in sorusuna cevap verirken zannediyorum vermiştim.
Çok teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım, Yüce Meclisimize ve size.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Ulaştırma Bakanımız Sayın
Yıldırım, buyurun efendim.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ
YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Muharrem Doğan'ın
sorusuyla başlamak istiyorum; Mardin Havaalanının pist boyunun uzatılması,
genişliğinin artırılması konusu. Bu konuyla ilgili, Bakanlığımız uzmanları
gerekli incelemeleri yaptılar; önümüzdeki yıllarda bütçe imkânları nispetinde
bu çalışmayı gerçekleştireceğiz. Ancak, bizim genel olarak yaptığımız bir şey
var; havaalanları, öyle veya böyle, büyük kaynaklar harcanarak yapılmış. Bu
havaalanlarını uçaklara uydurmak yerine, uçakları buna uydurmanın,
havaalanlarını daha çabuk faaliyete geçireceğini ve daha az maliyetli olacağını
düşünüyoruz. O yüzden de, Siirt'te yaptığımız gibi, Mardin'e de, küçük gövdeli
uçaklarla seferleri artıracağız.
Diğer bir soru, Sayın
Süleyman Sarıbaş'ın; doğu illerine seferler ne zaman başlayacak demişti. Esasında,
Ankara'dan Siirt'e, Ankara'dan Erzincan'a, Ankara'dan Adıyaman'a, Ankara'dan
Diyarbakır'a, Mardin'e, Urfa'ya, Ağrı'ya, Elazığ'a, Erzurum'a, Kars'a, Van'a,
Muş'a, şu anda, seferler yapılmaktadır; ancak, havaalanının, Ankara Esenboğa
Havaalanının bitmesiyle beraber, daha fazla sefer yapma imkânı olacaktır.
Diğer bir soru da,
Ankara-İstanbul demiryolu projesinin birinci etabında neden geç kalındığı
yönündedir. Şunu ben Sayın Sarıbaş'a hatırlatmak istiyorum: Bu projenin ilk
başlangıç tarihi 1994; ancak, ihale edilmesi 2000 ve 2000 ile 2003 arasında,
maalesef, hiçbir şey yapılmamış. 2003'te, biz geldiğimizde, hemen çalışmalara
başladık. Burada bir altı aylık gecikmemiz var, doğrudur; ama, bu da, kredi
görüşmelerinin uzamasından olmuştur. Keşif artışı diye ifade edilen rakam,
keşif artışı değildir; projeyle ilgili çok köklü, teknik yanlışlar vardı,
bunlar düzeltildi. Bununla ilgili çok detaylı bilgiyi Sayın Sarıbaş'a yazılı
olarak vereceğim, burada zamanımız yoktur.
Diğer bir sorumuz Sayın
Ahmet Işık'ın sorusu; demiryollarıyla ilgili projeler. Malum, tüpgeçiş inşaatı
devam ediyor, Türkiye'nin yüz yıllık rüyası olan projedir, 2008 yılı sonunda
bitecektir. Ankara-İstanbul birinci etap 2006'da, ikinci etap da 2008 sonunda
tamamen bitmiş olacak ve yine Ankara-Konya projesinde ihaleye çıkılmıştır, şu
anda, bunun değerlendirme çalışmaları yapılıyor, 40'a yakın teklif gelmiştir,
bu da sevindiricidir. Bu, altyapı inşaatıdır; üstyapıyı da önümüzdeki yılın
başından itibaren çıkacağız ve iki yıl içerisinde Konya hızlı tren yolu
tamamlanacak. Böylece, Konya'ya git gel altı saat yerine, Konya'ya git gel
ikibuçuk saat olacak.
Diğer bir soru da yine
Sayın Muhsin Koçyiğit'in sorusu. Bu da, Diyarbakır Havaalanının uluslararası
bir havaalanı olması ve yeni bir sivil havaalanı yapılması. Bunun için gerekli
etütler yapıldı, yer tespiti de yapıldı; ancak, mevcut havaalanı şu anda askerî
amaçlı olup, sivil maksatlı da kullanılmaktadır. Bütçe imkânlarımız
elverdiğinde, bu konuda ihtiyaçlar artması durumunda da yeni bir havaalanı yapımı
gündeme gelecektir; fakat, bu çok yakın vadede olması söz konusu değildir. Şu
anda ILS, yani aletli inişle ilgili cihaz alımı da 2006 programına dahil
edilmiştir.
Bir soru yine Sayın Ahmet
Işık'a ait. "PTT hizmetlerinde ne gibi yenilikler yaptınız?" Şunu
söyleyeyim: 2002 yılında otomasyona açık şube sayısı 707 iken, günümüz
itibariyle 2 644'e yükselmiştir. PTT'de 6 kalem işlem yapılırken şu anda 53
kalem işlem yapılır hale gelmiştir. 11 trilyon zarar eden PTT, şu anda 103
trilyon kâr eder bir kuruma gelmiştir. Bu kâr da 26 000 çalışandan 3 000-4
000'inin, emekliye ayrılmasına rağmen, hem personel azalmış; ancak, PTT'nin
değişen, gelişen yeni anlayışıyla, PTT Bank Projesiyle ve işyerleriyle ilgili
yaptığı çalışmalarla halkımızın günlük ihtiyacını gören çok seçkin bir kuruluş
haline gelmiştir ve bu çalışmalarımızı artırarak devam edeceğiz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri,
şimdi sırasıyla sekizinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Sağlık Bakanlığı 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
15.- SAĞLIK
BAKANLIĞI
1.- Sağlık Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod Açıklama (YTL)
01 |
|
Genel Kamu Hizmetleri |
27.153.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
02 |
|
Savunma Hizmetleri |
311.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
03 |
|
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
500.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
07 |
|
Sağlık Hizmetleri |
7.316.140.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
09 |
|
Eğitim Hizmetleri |
133.367.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
TOPLAM |
7.477.471.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sağlık Bakanlığı 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sağlık Bakanlığı 2004
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Sağlık Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
Sağlık Bakanlığı 2004
Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
|
4.259.600.169.730.000 |
- Toplam Harcama |
: |
|
4.461.250.318.100.000 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
|
361.133.384.200.000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
|
159.471.349.530.000 |
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
|
33.546.396.800.000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sağlık Bakanlığı 2004
malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Hudut ve Sahiller Sağlık
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.19 - HUDUT VE SAHiLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Malî Yılı
Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod Açıklama (YTL)
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
4.259.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
37.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
07 |
Sağlık Hizmetleri |
89.582.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
93.878.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
Kod Açıklama (YTL)
01 |
Vergi Gelirleri |
58.853.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Vergi Dışı Gelirler |
1.147.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
60.000.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hudut ve Sahiller Sağlık
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Hudut ve Sahiller Sağlık
Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Hudut ve Sahiller Sağlık
Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
|
64.747.540.000.000 |
- Toplam Harcama |
: |
|
12.504.976.700.000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
|
52.242.563.300.000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B - C
E T V E L İ
Lira
- Bütçe tahmini : 7.072.000.000.000
- Yılı tahsilatı : 93.781.758.100.000
BAŞKAN- (B) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hudut ve Sahiller Sağlık
Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Ulaştırma Bakanlığı 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
16- ULAŞTIRMA BAKANLIĞI
1.- Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
- C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod |
Açıklama (YTL) |
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
4.871.550 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
223.250 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Ekonomik işler ve Hizmetler |
993.460.200 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
998.555.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ulaştırma Bakanlığı 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Ulaştırma Bakanlığı 2004
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Ulaştırma Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Ulaştırma Bakanlığı 2004
Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira |
|
|
|
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
|
378.230.007.000.000 |
- Toplam Harcama |
: |
|
242.083.151.650.000 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
|
1.956.828.300.000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
|
138.103.683.650.000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ulaştırma Bakanlığı 2004
malî yılı kesinhesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Telekomünikasyon Kurumu
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.02 - TELEKOMÜNİKASYON KURUMU
1.- Telekomünikasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod |
Açıklama (YTL) |
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
83.734.183 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
625.811.879 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir |
|
|
|
TOPLAM |
709.546.062 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
Kod |
Açıklama (YTL) |
|
02 |
Vergi Dışı Gelirler |
709.546.062 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
709.546.062 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Telekomünikasyon Kurumu
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Denizcilik Müsteşarlığı
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
16.81 - DENİZCİLİK
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Denizcilik Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod |
Açıklama (YTL) |
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
4.589.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
377.400 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
44.834.100 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir |
|
|
07 |
Sağlık Hizmetleri |
118.500 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
49.919.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Denizcilik Müsteşarlığı
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Denizcilik Müsteşarlığı
2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Denizcilik Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Denizcilik Müsteşarlığı
2004 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
(TL) |
|
|
|
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
|
49.380.711.900.000 |
- Toplam Harcama |
: |
|
30.401.799.450.000 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
|
2.793.330.750.000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
|
21.772.243.200.000 |
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
|
20.055.180.200.000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Denizcilik Müsteşarlığı
2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
böylece, Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Ulaştırma
Bakanlığı, Telekomünikasyon Kurumu, ve Denizcilik Müsteşarlığının 2006 malî
yılı bütçeleri ile Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü,
Ulaştırma Bakanlığı ve Denizcilik Müsteşarlığının 2004 malî yılı kesinhesapları
kabul edilmiştir; milletimiz için hayırlı olmalarını temenni ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, sekizinci tur görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 17.16
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma saati : 17.35
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36 ncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve
İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve
İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085,
3/908) (S.Sayısı: 1028, 1029, 1030)
(Devam)
F) ADALET BAKANLIĞI
1.- Adalet Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Adalet Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
G) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI
KURUMU
1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
İ) YARGITAY BAŞKANLIĞI
1.- Yargıtay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Yargıtay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN -
Komisyon?..Burada.
Hükümet?.. Burada.
Şimdi, dokuzuncu tur
görüşmelere başlayacağız.
Dokuzuncu turda, Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı, Yargıtay Başkanlığı bütçeleri yer
almaktadır.
Sayın milletvekilleri,
6.12.2005 tarihli 27 nci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz
olarak -burasını vurgulayarak tekrar arz ediyorum Heyetinize- gerekçesiz olarak
yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla
sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle
ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin görüşmelerin bitimine kadar
sorularını sorabilmeleri için şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan
sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki
kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul
edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra soru sahipleri
ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi
10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre
verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan
süre için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Dokuzuncu turda grupları
ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar: Anavatan Partisi
Grubu adına, Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Niğde Milletvekili Orhan Eraslan, İstanbul Milletvekili Mehmet Ali
Özpolat, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin, Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer;
AK Parti Grubu adına, Samsun Milletvekili Mehmet Kurt, Bursa Milletvekili Zafer
Hıdıroğlu, Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün, Ağrı Milletvekili Halil Özyolcu.
Şahısları adına: Lehinde,
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali Bulut, Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı;
aleyhinde, Aydın Milletvekili Mehmet Boztaş, Artvin Milletvekili Orhan Yıldız.
Şimdi, görüşmelere,
Anavatan Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş'la
başlıyoruz.
Sayın Sarıbaş, buyurun
efendim. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Sayın Sarıbaş, süreyi tek
başınıza kullanacaksınız.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, güneydoğu ve doğuda
neden çocuk sayısını çok yaptıklarını biliyorsunuz değil mi Sayın Başkan; sayı
az olunca, işte, 45 dakikayı ben kullanacağım.
BAŞKAN - Estağfurullah.
Buyurun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Adalet Bakanlığımızın 2006
bütçesi üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum, televizyonları başında bizi izleyen
vatandaşlarıma hayırlı akşamlar diliyorum.
Değerli arkadaşlar, gerek
devlet organizasyonunun gerekse siyaset kurumunun temel aldığı tek hedef insan;
yani, devlet organizasyonunun neden oluştuğu, siyaset kurumunun ne için var
olduğunu anlamak için, önce bir insana bakmamız lazım. Yani, bütün bunlar, Jean
Jacques Rousseau'nun dediği gibi, daha
iyi hizmet, daha güvenli hizmet, daha sağlıklı bir hizmet için devlet
organizasyonunu zımnî bir sözleşmeyle kurmuşuz ve bu organizasyonun iyi
çalışması için var olan siyaset kurumu da, insana hizmeti hedef alan bir kurum
olarak karşımıza çıkmış.
Tabiî, hedef insansa,
insanın hak ve hukuku en başta gelen sorunlarımızdan biri; yani, insan, sağ
doğmak kaydıyla, daha ana rahmine düştüğü günden, cenin olduğu andan itibaren
hak kavramıyla anılan, hak kavramıyla bütünleşen bir varlık. O halde, bu
insanın hakları ve hukuku olacak. Ne hakları olacak; en başta ve en tabiî olan
şey, insanın yaşama hakkıdır. Yani, insan, öncelikle yaşayacak, yaşayan bir
varlık olarak var olacak. Nasıl yaşayacak; sağlıklı yaşayacak; yani, doğduğu
günden ömrünün sonuna kadar, devlet ona sağlıklı bir yaşama hakkını kılacak.
Nasıl yaşayacak; kültürlü ve bilgili yaşayacak. Devlet ona ne yapacak;
eğitimini, kültürünü öğrenmeyi, bilimi önüne sunacak ve yaşadığı çevreyi,
yaşadığı dünyayı, yaşadığı ülkeyi, yaşadığı dünyanın gerçeklerini algılama
fırsatını verecek. Nasıl yaşayacak; düşüncelerini özgürce ifade etme hak ve
hukukuyla yaşayacak; yani, insan denilen şey hizmetin esası olan şeyse, hakkı
ve hukukuyla, özgürlükleriyle, kültürel donanımıyla ve sağlıklı yaşamasıyla
yaşadığı zaman mutlu olacak.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, insanın olduğu yerin en alt başlığı, hemen alt başlığında hak
gelir. Zaten, hakkın olduğu yerde adalet kavramından bahsedilir; yani,
hakların, evrensel hakların insanlar için önem arz ettiği yerlerde adalet de
önemli bir olgu, önemli bir kavram olarak karşımıza çıkar.
Rahmetli Özal'ın... Bu
haklar bölümüne gelmişken, yine, insanların düşünce hakkı… Yani, son günlerde,
kamuoyunda enteresan davalar var. Bunların özü de, işte, düşünce hakkı. Yani
kişilerin düşüncelerini söylemelerinden doğan hakları olarak yorumlanan davalar
var. Düşünce hakkı, çok önemli bir hak olarak karşımıza çıkar ve demokrasinin
temel özelliği de insanların düşündüklerini özgürce ifade edebilme hakkının
esasına dayanır.
Yine teşebbüs hakkı var.
Teşebbüs hakkı, insanların özgürce ticaret yapabilmeleri, istedikleri alanda
faaliyet gösterebilmeleri, bu açıdan herhangi bir kısıtlamaya tabi
tutulmamaları gibi, çok önemli bir hak olarak karşımıza çıkar.
Bir diğer hak da, inanç
ve ibadet hakkı. Yani, kişilerin inandıkları şeylere, istedikleri şekilde
ibadet edebilmeleri, devletin de bunlara engellemeden yardımcı olmasını sağlama
hakkıdır.
Bu üç teşebbüs hakkı,
düşünce hakkı, inanç ve ibadet hakkının tecavüze uğradığı yerlerde, yaşama
hakkının tecavüze uğradığı yerlerde, işte, hakkın korunmasının esasını meydana
getiren adalet kavramı ortaya çıkar ki, adalet kavramı dediğimiz kavramın esası
da bir organizasyonla; yani, yargı organizasyonuyla, modern devletlerde yargı
organizasyonuyla tekâmül eden bir durum ortaya çıkarmıştır.
Değerli arkadaşlar,
Adalet Bakanlığımız, üç yıllık süre içerisinde, çok önemli olaylar yaptı.
Bunlardan en büyük ve benim önemsediğim hadiselerden biri, Adalet Akademisinin
kurulmasıdır. Hakikaten, adlî personelimizin, yani, hâkimlerimiz ve
savcılarımız, hukukçular, avukatlar, noterler, hukuk düşünürlerinin, mutlaka,
hukuk eğitiminden sonra, bir akademik formasyona tabi tutulması ve mutlaka
kendilerini çağın değişen şartlarına göre geliştirmeleri için eskiden beri
hayal edilen; ama, bir türlü kurulamayan Adalet Akademisinin kurulmasını
önemsiyorum ve bu konuda çalışmalarını devam ettiren Sayın Bakanıma ve Adalet
Bakanlığı bürokratlarımıza da çok teşekkür ediyorum. Tabiî, Yüce Meclisimiz bu
kanunu çıkarmakla da çok önemli bir görev yaptı.
Bir diğer husus; temel
yasalar geçirdik bu Meclisten. Bence en önemlisi, Bilgi Edinme Yasasıydı;
çünkü, insanların bilgiye ulaşmada, doğru bilgiye ulaşmasında, hak ve hukukun
korunması ve belli kıstaslara bağlanması önemliydi. Bilgi Edinme Yasası da,
önemli bir temel yasa olarak bu Meclisten geçti. Bu, Sayın Bakanımın
çalışmalarıyla oldu. Ben, o hususta da Sayın Bakanıma çok teşekkür ediyorum.
Ancak, diğer yasalarımız,
Ceza Yasamız ve diğer geçen temel yasalarımız, Adalet Bakanlığımızın çok uzun
süredir üzerinde çalıştığı, komisyonların çalıştığı yasalardı. Sayın Bakanım,
bu çalışmaları duraksatmadan, bu çalışmaları bir kenara bırakmadan, yine bu
Meclisin önüne getirmekle çok doğru bir iş yaptı. Hukuku çağın şartlarına
uydurmak, gelişen hukuksal kavramları, yeni olayları, yeni alanları hukuka
dahil etmek, yeni suç tiplerini suç unsuru olarak ortaya koymak çok önemliydi.
Bu konuda da, yapılan çalışmaları hepimiz takdirle karşılıyoruz.
Yani, biz, Anavatan
Partisi olarak, yapılanlara, doğru yapılanlara, doğru yapılıyor demek zorundayız.
Adalet Akademisinin kurulması doğru bir işti, Ceza Yasasının yeniden değişmesi
doğru bir işti, Bilgi Edinme Yasasının değişmesi doğru bir işti; ama,
yapılmayan şeyler de var. Yani, hak dediğiniz zaman, karşılığında haksızlıklar
var; adalet dediğiniz zaman, bu ülkede adaletsizlikler var; hukuk dediğiniz
zaman, bu ülkede yaşanan hukuksuzluklar da var. Dolayısıyla, Adalet
Bakanlığımızın yaptıklarına teşekkür ederken, yapamadıklarını da, süreç
içerisinde yapması gerekenleri de buradan anlatmak durumundayız.
Değerli arkadaşlar,
adalet dediğimiz zaman aklımıza ilk gelen olaylardan biri, gelir adaleti diye
bir adalet var. Sayın Bakanımın belki konusu değil; ama… Gelir adaleti olmayan
ülkelerde yargısal adaleti sağlamakta maalesef zorlanırsınız. Bugün, ülkemizin
sokaklarında, caddelerinde, kapkaçlar, hırsızlıklar… Daha bugün üç tane vaka
oldu. Bir arkadaşım aradı, otomobilinin camını kırmışlar; bir arkadaşım aradı,
evine hırsız girmiş. Bunlar, gelir adaletsizlikleri bu ülkede var olduğu
müddetçe; yani, ülkenin millî gelirinin yüzde 51'ini ülke nüfusunun ilk yüzde
20'lik dilimi aldığı müddetçe, bir ülkede 20 000 000'a yakın yoksul, 1 000
000'a yakın açlık sınırının altında insanlar yaşadığı müddetçe, yargısal
adaleti sağlamakta da zorlanırsınız. Diyebilirsiniz ki, Adalet Bakanlığının bu
konularda ne gibi çalışması olabilir; Adalet Bakanı aynı zamanda hükümet
sözcüsü arkadaşlar; yani, hükümet sözcüsü olarak, hükümetin aldığı kararlarda
ve onları kamuoyuna duyuran, arkasında durduğunu ifade eden bir yapıda ki,
geçen günkü konuşmamda bunu eleştirmiştim, dünyanın hiçbir ülkesinde adalet
bakanları hükümet sözcüsü olmazlar. Bu, Sayın Bakanımın, hükümet sözcülüğünü
yapamadığından veya yapma vasfına ehil olmadığından değil; ama, bağımsız bir
yargı kuruluşunun, idarî işleriyle, özlük işleriyle görevli bir bakanısınız.
Sizin ağzınızdan çıkan her söz, sizin teşkilatlarınızda, yani, yargı
teşkilatlarında yankı bulur. Dolayısıyla, siyasî kimliğinizle hükümetin
icraatlarını anlatırken, sanki yargıya yol gösteriliyormuş gibi de bir anlam
ifade eder zannı, şüphesi, adalet bakanlarını, dünya demokrasilerinde hükümet
sözcülüğüne getirmemiştir. Dolayısıyla, Sayın Bakanımın şahsını ilgilendiren
bir sorun olarak söylemiyorum; ama, bunu bir sistem sorunu olarak görüyorum ve
bağımsız yargının başında bulunan Sayın Bakanın, hükümet icraatlarını
anlatmakta, bunun arkasında durmakta doğru bir iş yapmadığını… Örnek vermek
istiyorum. İşte, Millî Eğitim Bakanlığımızın bir uygulaması vardır; doğrudur,
yanlıştır. Meslek lisesi mezunlarına açık lise diploması vermek suretiyle,
yeniden üniversiteye giriş yolu açma şeklinde bir uygulamaya girmek istiyor.
Geçenlerde Sayın Bakanımı televizyonda dinledim; Adalet Bakanı olarak bu
uygulamanın doğru bir uygulama olduğunu, arkasında duracağını ifade ettiler;
ama, diğer taraftan, YÖK Başkanımız, bunu yargıya götüreceğini ifade etti.
Şimdi, yargıya götüreceğini iddia eden bir YÖK Başkanı var; demek ki, konu
yargıda çözülecek. Nihaî kararı yargı verecekse, yargının en tepesinde bulunan
Sayın Adalet Bakanımızın, bu uygulamayı hakka, hukuka uygun olarak izah etmesi,
belki karar verecek yargıçlar açısından hiçbir şey ifade etmeyecektir; ama, şık
değildir, etik değildir. Bunu da ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, güzel
yapılan işlerden bir tanesi de cezaevlerimiz. Bakın, 1996'larda, 1997'lerde,
hatta 1991'lerden beri F tipi cezaevleri için Türkiye'nin her tarafında
yürüyüşler oldu. Efendim, kişiler hücrelere hapsedilecek, kişilerin
özgürlükleri ellerinden alınacak, zindanlarda, hücrelerde çürüyecekler şeklinde,
Türkiye'nin her tarafında belirli fraksiyonlar, belirli görüşler nümayişler
yaptılar, haykırışlar yaptılar. Hatta, o günün bir bakanı Eskişehir F tipi
cezaevini kapatmakla övündü. Daha sonra gelen iktidarlar -ki, isim vereceğim; o
günlerin Adalet Bakanı Sayın Oltan Sungurlu'nun projesidir bu F tipi
cezaevleri- bu projelerin arkasında durdular ve bugün geldiğimiz noktada F tipi
cezaevlerimiz artık tartışma odağından çıktı; daha doğrusu, cezaevlerimiz de
tartışılır halden çıkmaya başladı. Ölüm oruçları kalktı, isyanlar kalktı; artık
buralarda insanların hücrelerde öldüğünü, öldürüldüğünü, yok sayıldığını kimse
tartışmaz oldu ve inanıyorum ki, mahkûmlarımız bu cezaevlerini de sevdiler;
çünkü, iki üç kişinin bir koğuşta kaldığı daha çağdaş koşullarda cezalarının
infaz edilmesini bekler hale geldiler. Bu durum memnuniyet verici bir durumdur.
Cezaevleri hakikaten kanayan bir yaraydı. Türkiye'nin gündemini de uzun süre
meşgul etmişti bu isyanlar. Bildiğiniz gibi, daha geçen bakan döneminde
İstanbul Bayrampaşa'da bir isyanı bastırmak için jandarma kullanılmıştı, polis
kullanılmıştı, ölüm oruçlarında 50-100 vatandaşımız ölmüştü; ama, bugün bu
durumlar ortadan kalktı. Bu uygulamayı başlatan geçmiş iktidarlara da, bu
uygulamayı bugün kararlı bir şekilde devam ettiren cezaevi yönetimimiz ve Sayın
Bakanımıza da teşekkür etmek istiyorum huzurlarınızda.
Değerli arkadaşlar,
yargının fiziksel problemleri var, yargının araç gereç problemleri var,
yargının hâkim ihtiyacı var, savcıya ihtiyacı var. Yani, gelişmiş ülkelerde
-geçen bütçede Sayın bakanım söylemişti- bir İngiltere'de 26 000-27 000 yargıç görev yapıyor; Almanya'da keza 25
000'e yakın yargıç var. O ülkeler de, nüfusları bizim kadar ülkeler; ama, bizim
ülkemizde 8 000 yargıç var ve ben inanıyorum ki, o ülkelerdeki hukuksal
anlaşmazlıklar, daha doğrusu, dava sayısı da, bizim ülkemizdeki dava
sayılarının belki -kesin rakamları bilmiyorum, ama- yarısı kadardır. Bu şunu
gösteriyor: Yargılamada nitelikli personel eksikliğimiz, yargılamadaki hâkim,
savcı eksikliğimiz, maalesef, yargının uzamasına vesile olan durumlardan biri.
Şimdi, klasik bir laf
var; "geç gelen adalet, adalet değildir." Evet, çok erken adalet,
yani, hemen karar verelim şeklinde bir adalet, adaleti zedeler; ama, geç gelen
adaletin de adalet olmadığını burada söylemek istiyorum. İşte, örnek,
geçenlerde birkaç dava zamanaşımı nedeniyle düşmek zorunda kaldı. Şimdi, bu, 7
sene, 7,5 sene bir davaya karar veremeyen mahkemelerimizin, işyükü altında
boğulan mahkemelerimizin suçu değil. Bu suç, adlî teşkilatımızı yeniden
yapılandırmayan, karar verme mekanizmalarının karar verme süreçlerini
kolaylaştıramayan, onlara teknik imkânları sunamayan, mutlaka, Adalet
Bakanlığımızın olmalıdır.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, konu Adalet Bakanlığı olunca, bir başka konu, iş yurtlarımız. İş
Yurtları Kanunumuz 1997 yılında çıktı. Daha evvel bir tane çıkmıştı; ama,
Anayasa Mahkememiz iptal etmişti. 97-98 yıllarında, o günkü Sayın Bakan Oltan
Sungurlu Bey zamanında yeniden bu kanun çıkarıldı. Bu kanun, çok önemli bir
kanundu. İş yurtlarımızın parasal kaynaklarını, yani, dönersermaye
işletmelerini düzenleyen bir kanundu. Bugün, adliyelerimizin fizikî
onarımlarında bu iş yurtlarından gelen 300-350 trilyon lira bütçedışı paranın
çok rahat bir şekilde kullanılması, zaman içerisinde adliyelerimizin fizikî
altyapısının, teknik altyapısının, bilgisayar donanımlarının sağlanmasına
vesile oldu. Bu vesileyle de, bu kanunu o gün çıkaran ve arkasında duran Sayın
Oltan Sungurlu'ya da huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, son
günlerde iki dava ülkemizin gündemini işgal etti. Bunlardan bir tanesi Van'da,
Yüzüncü Yıl Üniversitemizin Rektörünün tutuklanma davasıdır, bir tanesi de bu
hafta içerisinde İstanbul'da görülmeye başlanan Sayın Orhan Pamuk'un davasıdır.
Orhan Pamuk'un davasına
kısaca değinmek istiyorum. Sayın Orhan Pamuk 100 000 000 dolar reklam ücreti
verseydi, kendini dünyada bu kadar reklam ettiremezdi. Sayın Orhan Pamuk,
yazarımız, iyi bir yazarımız, okuyanlarımız var, sevenlerimiz var; ama,
Avrupa'da Sayın Orhan Pamuk'un ismi bilinmiyordu. Orhan Pamuk'a, herhalde,
Avrupa'da kendisini tanıtması için, dünyada kendini tanıtması için, insan
hakları savunucusu rolüne soyunmasının fayda sağlayacağını birileri söyledi,
herhalde iletişimciler söyledi, fayda sağlayacağını birileri söyledi. Bunun
için ne lazımdı; Orhan Pamuk'un çok sivri bir laf etmesi lazımdı. Türkiye'de en
sivri laf nedir; Türkiye'nin gerçeklerinin dışında bir laf söylemek. Ne dedi
Orhan Pamuk; "efendim, 1 500 000 Ermeni'yi biz Türkler kestik" dedi.
Yani, ne tarihsel ne hukuksal ne belgesel, hiçbir dayanağı olmayan bir laf
söyledi ortaya. Tabiî, Türkiye'nin içeride düşmanları var, dışarıda düşmanları
var; bunu fırsat bilecek çok düşmanı olan bir ülkeyiz. Hemen bunu aldılar,
"bak, en büyük yazarınız bu lafı söyleyebiliyor. Bravo, Türkiye'nin resmî
tezine rağmen söyleyebiliyor bu lafı. Ne yapalım; bunu insan hakları savunucusu
ilan edelim...” Akıllı bir savcı da çıktı, ekmeğine yağ sürdü, kıytırık bir
dava açtı. Yani, dava öyle hale geldi ki, şimdi Avrupa'da bunu savunanlar,
basın, televizyon, sanki Orhan Pamuk idam safhasında, ip boynunda, sabah
asılacak "aman bunu asmayın!" Arkadaşlar, yok böyle bir şey. Bir
savcının kendine göre açtığı bir iddianame var. Türkiye'de günde milyonlarca
iddianame hazırlanır, açılır, süreç devam eder, insanlar beraat eder, ceza
alsalar Yüksek Yargıtaya gider. Sonuçta, insan haklarına bir tecavüz olsaydı,
hepimiz Orhan Pamuk'un düşünce özgürlüğünün sonuna kadar arkasında dururduk;
yani, hepimiz, bu Mecliste bulunan herkes, düşünce özgürlüklerini savunmak
konumunda. Ama, Orhan Pamuk'un, bu düşüncesinden dolayı, ortada mağdur olduğu
henüz bir durum yok. Evet, bir dava açılmıştır.
Burada, Sayın Bakanımın
açıklamasına iştirak etmiyorum. Sayın Bakanım "dosya bana gelmedi"
diyor. Bu, çok doğru değil, çok doğru değil. Böyle hassasiyet gösteren
dosyalarda, birsürü mübaşirimiz var, odacımız var; İstanbul'dan kuryeyle dosya
istetilir, gereği yapılır ve Türkiye'nin düşmanlarına bu fırsat verilmezdi;
ama, sanki, Türkiye Patagonya'ymış gibi, Şili'de, Arjantin'de bile Orhan
Pamuk'un duruşması, davası, o hengame, kimlerin nereden getirdiği, nasıl
getirdiği belli olmayan insanların hukuka saygısızlıkları, sanki Türkiye'nin
gerçekleriymiş gibi bütün dünyaya anlatılmaya çalışılması da hiç şık ve hiç
doğru olmadı.
Avrupa Birliği üyeleri,
maalesef, bu konuda da, çifte standartlarını bu davada da gösterdiler. Kendi
mahkemelerine gitmeleri, böyle nümayiş yapmaları, baskı yapmaları, Avrupa'nın
hiçbir mahkemesinde kabul görmez. Orada adamı salondan dışarı ederler; ama,
sanki, Türkiye, müstemlekeymiş gibi, Türkiye… Nihayet açıkladı;
"Türkiye'yi yargılıyoruz" dedi. Türkiye'yi aslında, Lozan'da
yargıladılar ve yargılayamadılar. Şimdi, "Türkiye'yi yeniden
yargılıyoruz" demek, herhalde, o günkü sıkıntılarını, bugün başka bir
şekilde "ipi elimize aldık, nasıl olsa bunun hesabını, Lozan'da
soramadığımız hesabı sorarız" noktasına getirmek gibi bir anlayışla karşı
karşıya bıraktılar Türkiye'yi. Buna, biz, fırsat vermeyebilirdik. Bir an önce
dosyayı Adalet Bakanlığımıza getirip, bir an önce nihaî kararı verip -dava
devam edecek mi etmeyecek mi kararı verip- Türkiye'yi kötülemeye çalışanların
elinden bu fırsatı alabilirdik; ama, maalesef alamadık; çok vahim gösteriler,
çok vahim Türkiye imajı üzerinde karalamalar oldu. İnsanlar, tabiî, kendi
reklamlarını yapmakta serbesttirler; bu en doğal hakları; ama, insanların kendi
ülkelerine, ekmeklerini yedikleri ülkelerine, özgürlüklerin Avrupa Birliği
sürecinde bu kadar önü açıldığı bir süreçte bu kadar ihanet etmelerini beklemek,
doğrusu, garipsediğimiz bir durum. Ne demek; yani, sen, reklamını yapacaksın
diye, sen, uluslararası arenada meşhur olacaksın diye, ülkenin tarihsel
gerçeklerini saptırarak bir şeyler ifade etmek neyi kazandırdı sana? Başka
yollar deneseydi. Meşhur olması, ülkemin bir yazarının uluslararası arenada
meşhur olması, itibar sahibi olması övünç duyacağımız bir şey; ama, bunun başka
yolları olmalıydı. Kendi ülkemizin gerçeklerini saptırarak bu noktaya
varmamalıydık diye düşünüyorum.
Burada yargıya da düşen
görevler var. Bir an önce, Sayın Bakanımızın…. Dosya neredeyse, postadaysa
postada, postada bulunamıyorsa yeni bir suretini istemek suretiyle, bir an önce
burada kararın verilmesini ve Türkiye aleyhine şakşakçılara fırsat
tanınmamasını, eğer, kişi düşünce ve özgürlükleri üzerinde, yani, Orhan
Pamuk'un düşüncesini açıklama özgürlüğü üzerinde bir engel varsa da, yani,
yasadan kaynaklanan bir engel varsa da, o türlü düzenlemelerin de bir an önce
sağlanmasını istiyorum.
Tabiî, Avrupa, kendi
ülkelerinde, gitseniz Fransa'ya veya İsviçre'ye, deseniz ki: "Türkler,
1915 yılında Ermeni soykırımı yapmamıştır, bu bir tehcir olayıdır, Ermenilerin
faaliyetlerinden kaynaklanan bir tehcir olayıdır, tarihsel belgeler budur"
deseniz, sizin hakkınızda dava açarlar. Nihayet, bir sayın parti liderimize ve
Türk Dil ve Tarih Kurumu Başkanımıza İsviçre dava açtı.
Şimdi, bu insan hakları
savunucuları, yani, o parlamenterler, Avrupa Komisyonu üyeleri, bu davalar
İsviçre'de açılırken, Fransa'da açılırken, ortaya çıkıp "ya, bu bir
düşünce suçudur, insanlar düşüncelerini söylemişler, kimse düşüncesinden dolayı
yargılanamaz" şeklinde bir beyanlarına biz tanık olmadık; ama, adamların
niyeti belli. Adam diyor ki: "Biz, Türkiye'yi yargılayacağız." Ben de
diyorum ki: Sizin Türkiye'yi yargılamaya gücünüz yetmez; Türkiye, bin yıllık
tarihiyle, kendini, üçbeş kendini bilmeze, tarihsel gerçekleri saptıranlara
yargılatma fırsatını vermemiştir, vermeyecektir diyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bir
başka dava… Aslında, yargımızda milyonlarca çok önemli davalar var; ama, iki
tane anlamsız dava öne çıktı. Biraz önce söylediğim dava hakikaten anlamsızdır
ve yargının o kutsal görevi içerisinde hiçbir anlam ifade etmemektedir; ama,
sanki, bütün yargımız sadece bu işle uğraşıyormuş gibi bir kâbusun, töhmetin
altına sürüklendi; buna hakkımız yoktu. Birsürü kaçakçılık davaları var,
birsürü mafya davaları var, birsürü insan hakları, hakikaten insan hak ve
özgürlüklerinin zedelendiği birçok dava var ismi duyulmayan insanların; ama,
onların reklam yapacak güçleri olmadığı için, onları burada tartışamıyoruz;
ama, kıytırık bir davayı Türkiye'nin gündeminde… Bütçe görüşmelerini dahi
etkiledi; düşünün, Orhan Pamuk'un duruşmasının olduğu gün, liderler burada
konuştular, 3 siyasî partimizin lideri konuştu, Başbakan konuştu; ama, akşam
televizyonlarda, Orhan Pamuk'un davasından başka bir haber yoktu; Türkiye'nin
tek gerçeği sanki oymuş gibi ortaya çıktı. Bu konu üzerinde fazla durmak
istemiyorum.
İkinci bir dava, Van'da
yaşanan davadır. Dosya kapsamını bilmiyorum; dosya kapsamı üzerinde değişik
görüşler var. Sonuçta, o, yargıya intikal etmiş bir durumdur; yani,
yargıçlarımız oradaki delillere göre neticeye varacaklardır; ancak, YÖK'ün ta
olayın başından beri ortaya koyduğu tavır yanlıştır, yanlıştır.
MEHMET YILMAZCAN
(Kahramanmaraş) - Bravo...
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Niye yanlıştır; yargı, bu ülkenin yargısı, başka bir yargımız da
yok; sonuçta, oradaki hâkimlerimiz, savcılarımız geç davranmış olabilirler,
hazırlık tahkikatı oranın şartlarına göre -çünkü, çok iyi şartlarda görev
yapmıyorlar- gecikmiş olabilir, bu bir kusurdur…
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Adam öldü, adam öldü!
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Bu bir kusurdur; kusurdur diyorum.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Adam intihar etti!
MEHMET KARTAL (Van) - Bir
insanın hayatına mal oldu!
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Bu bir kusurdur diyorum. Adam öldü; ama, rektörlerin Van'a
gitmesine rağmen adam öldü; rektörler gidip kurtarmadılar ki adamı. (CHP
sıralarından gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya) -
Çifte standart oldu.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Arkadaşlar, devletin hiçbir kurumunun başka bir kuruma müdahale
hakkı yok; hele hele yargıya hiç kimsenin müdahale hakkı yok.
MEHMET YILMAZCAN
(Kahramanmaraş ) - Bravo...
ATİLA EMEK (Antalya) -
Keşke öyle olsa!
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Hepimiz yargının içinden geliyoruz; bu, hepimizi zedeler.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Devlet, insanını yaşatacak!
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Bu yol, bu yöntem başlarsa, her davası olan insan arkasına
aşiretini, tebaasını, dostlarını toplar adliyenin önlerinde nümayişler yaparsa,
yargı bunda karar veremez.
TUNCAY ERCENK (Antalya )
- Yapıyorlar işte, yapmadılar mı?!
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Bu doğru değil ama, yapıyorlarsa doğru değil. YÖK, elbette kendi
personelini hukuksal anlamda savunma gücüne sahip, elbette Memurin Muhakematı
kapsamında, YÖK kapsamında, davanın kendi önüne gelmesini, kendisinin
yargılamaya izin verip vermemesini tartışabilir; ama, bunun için, yargının
üzerine baskı yapması doğru değildi. Haa, yargının da, bunu, bir baskı unsuru
olarak görüp "rektörler geldi, biz de yapmayalım o zaman" anlayışı da
doğru değildi. Sonuçta, sayın rektör hastadır, sayın rektörün hastanede
tedavisi görülmektedir; olay da ciddîdir, deliller toplanmıştır, delillerin
toplanmasına karar veren de savcıdır. Ben, mahkemenin kararını tartışmak
istemiyorum; sonuçta, mahkemenin kararına saygı göstermek durumundayız; ancak,
artık, verilen kararların, vicdanları fazla rahatsız etmemesi, toplumun bunca
meselesi varken, kurumlarımızın bunca problemleri varken, böyle, anlamsız
davalarla da toplumun meşgul edilmemesi gerektiği kanaatindeyim. Bir an önce,
yargılamanın, süratle, sağlıklı bir şekilde devam etmesi ve ne karar
verilecekse, artık, insanların mağdur edilmemesini de düşünmekteyim. Bunu da,
böylece, anlatmış oluyorum.
Değerli arkadaşlar,
burada bütçesini görüştüğümüz diğer kurumumuz Yargıtayımız. Ben, Ankara'da,
yirmi yıl avukatlık yaptım; Yargıtayın da hemen hemen her dairesinde davalarım
oldu. Yargıtay üyelerinin nasıl seçildiğini, Yargıtaydaki görev dağılımının ne
olduğunu, hangi aşamalardan geçtiğini bilen bir arkadaşınızım. Değerli
arkadaşlar, bu sistem yanlış; yani, Yargıtaya üye seçim sistemi yanlış, baştan
sona yanlış. Niye yanlış; 8 000
hâkimimizden yaklaşık 2 000'e yakını, 1 500-1 600'ü, birinci derecede hâkim ve
altışar yılını da doldurmuş arkadaşlarımız; yani, Yargıtaya seçilme niteliği
kazanmış arkadaşlarımız. Şimdi, 7 kişilik Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulumuz
toplanıyor, bu 2 000 kişi arasından, kaç kişi seçilecekse, 10 kişi, 15 kişi, 20
kişi, 20 arkadaşımızı Yargıtay üyesi seçiyor. Neye göre seçiyor, hangi
nitelikleri öne alıyor?.. Efendim, birinci sınıf hâkim olması önemli, altı
yılını doldurmuş olması önemli. Önemli değil arkadaşlar, önemli değil… Yani,
yüksek yargıç seçtiğiniz kişilerin vasıflarını, niteliklerini ortaya koymanız
lazım. Türkiye'de, onbaşılıktan çavuşluğa geçişin nitelikleri belli; yani, bir
onbaşı nasıl çavuş olur, talimatnamelerde yazılı; ama, birinci sınıf hâkimin,
altı yılını doldurmuş birinci sınıf hâkimin nasıl Yargıtay üyesi olacağına dair
bir nitelikler belgesi, maalesef, yok. Sayın Bakanım da bilir, bütün bakanlar
bilir ki, Yargıtay üyeleri seçilirken, Yüksek Kurulun üyeleri arasında bir
paylaşım olur; 2 kişi 1 tanesine, 3 kişi 1 tanesine, 5 tane bakana, bir
paylaşım olur, bir uzlaşı olur, herkes kendi adamlarını seçtirir ve Yargıtay
üyesi yapar. Bu böyle. Şimdi, herkes bunu yalanlayabilir, olur mu canım öyle
şey diyebilir; ama, ben biliyorum, bu böyle, bu böyle. Haa bu doğru bir sistem
mi?.. Birsürü nitelikli hâkimimiz, birsürü, hukuka kendini adamış hâkimimiz,
tavassuta boyun eğmediği için, tavassutu kendi onuruyla bağdaştırmadığı için
kimsenin kapısına gitmez, kimseden bir talepte bulunmaz. O arkadaşlarımız, mahallî
adliyelerin koridorlarında erir giderler; ama, bu işin tekniğini bilen, her gün
bir kapı aşındıran ve kovsanız da kapıdan gitmeyen insanlar, bir bakarsınız ki
Yargıtay üyesi olmuş. Bu, doğru bir sistem değil arkadaşlar. Bunun
niteliklerini belirleyecek bir düzenleme, artık yapmak zorundayız. 2 000 kişiyi
nitelik elemesiyle 60-70'e düşürüp, ondan sonra da bunların içerisinden
sağlıklı bir seçim yapmak zorundayız; yani, 2 000 kişi değil, 70 kişi kendinin
Yargıtay üyesi olabileceğini bilebilmeli. Bu, aynı zamanda, Hâkimler ve
Savcılar Kurulumuzun üzerindeki baskıyı da, bu tavassut baskısını da eksiltir,
onlara daha rahat çalışma imkânı da
verir diye düşünüyorum.
Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulumuzun, tabiî, oluşumu hep tartışıldı. 1982 Anayasasıyla oluşan son
durum, maalesef, o günden bugüne değiştirilmedi. Değişik partiler iktidara
geldi, bunun yargı üzerinde baskı olduğunu, yargının tam bağımsızlığına gölge
düşürdüğünü herkes dillendirdi, sağ partiler de dillendirdi, sol partiler de
dillendirdi;ama, hangi parti iktidara geldiyse bundan vazgeçmedi.
Şimdi, ben geçmiş
bakanların birçoğuyla da konuştum, sayın bakanların da söylediği, bunu kimse
değiştirmez; çünkü, yerine konulacak sistemin çok sağlıklı olacağını söylemek
de mümkün değil. Yani, evet, o heyette adalet bakanları ama, şimdiye kadar
hiçbir adalet bakanımızın, hâkim savcı atamalarında "şu hâkimi şuraya
atayalım" şeklinde Kurula bir baskı yapacaklarını asla düşünmüyorum,
olmamıştır da diye düşünüyorum. Yerine koyacağımız sistemi çok iyi tartışmamız
lazım. Eğer Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısını gerçekten
değiştireceksek, yerine koyacağımız sistemi çok sağlıklı tartışmamız lazım. Ya
yargının sadece teknik alanlarını, yani cezaevlerimizi, Adlî Tıp Kurumumuzu ve
Adlî Sicil Kurumumuzu Bakanlıkta bırakıp, tamamen özlük haklarıyla, teftiş
haklarıyla, idarî haklarıyla Hâkimler Savcılar Kurulunun emrinde ayrı bir
müessese yapacağız veya Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulumuz ile Bakanlığımız
iç içe çalışma kararı verirsek, buna göre bir düzenleme yapmak zorundayız.
Şimdi, seçimini
geçenlerde söyledim, yine söylüyorum: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulumuz;
Yargıtayımızdan 3 üye, Danıştayımızdan 2 üye, 2 üye de bakan ve müsteşar olmak
üzere 7 üyeden oluşuyor. Şimdi, Yargıtayımız ne yapıyor; 250 kişilik heyet, 126
oyu alanlardan 3 üye seçiyor, bunları Sayın Cumhurbaşkanının önüne gönderiyor.
Sayın Cumhurbaşkanı şöyle bir bakıyor, mesela "3 üncü sıradaki olsun"
diyor. Bu, çok doğru değil arkadaşlar. 250 kişilik heyetin kanaatiyle 1 inci sırada
seçilen insanlar dururken, 3 üncü sırada seçilenin -Sayın Cumhurbaşkanının tek
başına yaptığı irade bildirimiyle- atanması, yargıda sorunlar meydana
getiriyor. Çünkü, elenen, elimine olan 2 üye, sanki bu ülkenin yüksek yargıcı
değilmiş gibi bir tavır ortaya çıkıyor ki, bunun acilen değişmesi lazım ve
Yargıtayımızın kendi içinde seçtiği üyenin, Cumhurbaşkanının imzasına dahi
gerek kalmadan kurul üyeliğine oturması lazım. Yani, evet, Cumhurbaşkanımız,
yargının da başıdır, bütün kurumları temsil eder; ama, Yargıtayın mademki seçim
usulüyle kendi içinde seçmesi esas ise, Yargıtayın birinci sırada seçtiği
üyenin -başsavcılıkta da bu böyle,
başsavcılıkta da 3 kişi belirleniyor ve sonuçta Cumhurbaşkanımız 1 tanesini
atıyor- seçilmesi lazım. Yani, bunu da, tamamen Yargıtayın özgür iradesine göre
seçeceği insanlara bırakmak lazım.
Değerli arkadaşlar, bir
başka husus, Yargıtayda her hafta bir seçim olur; daire başkanlığı seçimi olur,
Anayasa Mahkemesi üyeliği seçimi olur, Yüksek Seçim Kurulu üyeliği seçimi olur;
Yargıtay üyelerimiz, mesailerinin hemen hemen haftanın bir güne yakınında bu
işlerle uğraşırlar.
Seçim olan yerde mutlaka
propaganda olur, seçim olan yerde mutlaka adam kayırma olur, seçim olan yerde
mutlaka kendini öne atma olur.
Başka bir şey olur seçim
olan yerde; adayları kötüleme de olur; yani, kendini öne çıkarmak için, diğer
adayları kötüleme usulü de olur.
Peki, 250 kişilik bir
heyetin içerisinde bu tür hadiselerin yaşanması yargıya fayda mı getirir;
hayır, hiçbir fayda getirmez. Ben, Yargıtayda, sırf bu oy yüzünden senelerce
birbiriyle konuşmayan, birbirine husumet besleyen arkadaşlar gördüm. O halde,
bunu değiştirelim, bu çok zor değil.
Yargıtaya seçtiğimiz
bütün üyelerimiz, birinci sınıf hâkimdirler, kürsü yönetme yetenekleri vardır.
Ne yapar Yargıtayda daire başkanı; duruşmaları yönetir, dosyaları tanzim
ettirir, tetkik hâkimlerine dağıtır ve müzakerede heyete başkanlık yapar. Bütün
üyelerimiz bu niteliklere sahiptir zaten.
O halde, bir kıdem
usulüyle, bütün arkadaşlarımıza, kıdemine göre veya dönerli sistemle -bu
tartışılabilir- bu seçimlerden Yargıtayın kurtulması lazım. İl ve ilçe seçim
kurulu hâkimlerini atarken, il seçim kurulu başkanı en kıdemli hâkimdir, ilçe
başkanı da ondan sonra gelen hâkimdir diyoruz da, bir Yargıtay dairemizde daire
başkanlığı boşaldığında, en kıdemli hâkim başkan olur, o emekli olunca da diğer
kıdemli olur şeklinde bir düzenlemenin kime zararı var; hiç kimseye. Pratik
yolu var. Haa, demokrasi seçim diyorsa o zaman baştan başlayalım; Yargıtay
üyeliği seçimini de, Türkiye'de 8 000 hâkim varsa, 8 000 hâkimin oyuyla
yapalım. İnternet ortamında, aday olanlara 8 000 hâkim bassın oyu, bütün
hâkimlerimiz oy kullanmış olsun. Demokrasi arayacaksak, demokrasinin tabana
yayılımı bu. Bunu yapamadığımıza göre, Yargıtaydaki bu seçimlere de, bir an
önce son vermek lazım.
Değerli Bakanım, bir
başka konu, Yüksek Seçim Kurulu. Bildiğiniz gibi, Yüksek Seçim Kurulu,
hakikaten demokrasinin önemli kurumlarından biri. Eğer bir ülkede, seçimler
adil değilse, seçmen kütükleri adil değilse, seçimler adil yapılamıyorsa,
seçimin masrafları, seçimin harcamaları -yani adayların harcamaları, partilerin
harcamaları- şeffaf değilse, bunlar denetlememiyorsa… Ki, Anayasa Mahkememiz
yapıyor bugün bu görevi; ama, yapmıyor, yapamıyor daha doğrusu. Çünkü, Anayasa
Mahkememiz, iş yükü altında bunları yapabilecek durumda değil. 50 tane siyasî
parti var, hangi partinin geliri nedir, makbuzu nedir, nereye harcanmıştır,
usullü müdür usulsüz müdür; bunları denetleyecek zamanı da yok. 250'ye yakın
davası var, 7 - 8 tane de Yüksek Adalet Divanı olarak davası var, bunları yapma
şansı yok zaten.
Müstakil seçim
kurullarımızı, seçim hâkimliklerimizi oluşturmak, elektronik ortamda partilerin
üyelerini, elektronik ortamda seçmen listelerimizi, elektronik ortamda sandık
kurullarımızı oluşturmak… Şimdi, Malatya'da 450 000 oy gözüküyor kütükte, bütün
seçimlerde 250 000 - 300 000'i geçmiyor. Ben biliyorum ki, yarısı mükerrer.
Niye mükerrer; ee, polis gelmiş yazılmış, tayini çıkmış, gitmiş, orada da
duruyor; öğretmen gelmiş, yazılmış, duruyor; mahalle değiştirmiş, oraya da
yazılmış, oraya da veya belediye reisliği seçimlerinde, kasabasında oy
kullanacak kasabasına yazılmış, muhtar oyunda kasabasında kullanıyor oraya
yazılmış, zaten şehirde oturuyor, normal oyunu da şehirde kullanacak. Yani,
seçim sisteminizi, seçim sistemi organizasyonunu yapan Yüksek Seçim Kurulunuzu
çağdaş, denetlenebilir -yani seçimin denetlenebildiği- müstakil hâkimlerin bu
hususta ihtisaslaştığı bir yapıya getirmediğiniz müddetçe, adil bir seçimden
bahsedemezsiniz. Haa, siyasî iktidarlar diyebiliyorlarsa ki "adil seçime
gerek yok canım, ne var, yani biz iktidar partisiyiz, nasıl olsa bizden tarafa
biraz fazla basar" derseniz, bu doğru değil, bu doğru değil; sizden sonra
iktidar olanlar da aynı yolu kullanırlar. Bir an önce, hâkimlerimizin en
azından illerde, yüzbini geçen ilçelerde müstakil hâkimlikler haline gelmesi ve
elektronik ortamda bu seçimlerin adil yapılması noktasındaki çalışmalarına
düzenli bir şekilde başlamaları gerektiği kanaatindeyim. Sadece seçimler değil,
odalar seçimi, sivil toplum kuruluşları seçimleri, sendikalar seçimleri,
birsürü seçim oluyor, bu seçimlerde de her zaman itirazlar oluyor; ama, en
önemlisi, siyasî partilerin üyelik formları sağlıklı tutulamadığı için,
sağlıklı olmadığı için, rahatlıkla siyasî parti liderleri önseçim yapmadan,
aday yoklamasını, merkezden, kendi adamlarını göndermek suretiyle bunu
yapabiliyorlar. Halbuki, seçim kurullarımız müstakil olsa, partilerin üye
kayıtlarını, o kurulların nezaretinde, o kurullar vasıtasıyla yapabilsek, seçim
kanunumuzda da bu noktada bir düzenleme yapabilsek, daha katılımcı bir
demokrasiyi de ülkemize yerleştirmiş oluruz diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bir
başka konu, istinaf mahkemeleri. Biliyorsunuz, bu Meclisten çıkardık, istinaf mahkemelerimiz
2007 yılında faaliyete başlayacaklar. Altyapı çalışmaları nedir, bilmiyorum.
Sayın Bakanım mutlaka o çalışmaları yapıyordur; ama, ben, şahsî fikrimi
söylüyorum; istinaf mahkemeleri, maalesef, istediğimiz neticeyi alacağımız
mahkemeler olmadığı, olamayacağı şimdiden gözüküyor. Süreç içerisinde oturulur
mu, süreç içerisinde değişikliklerle revize edilebilir mi, bilmiyorum; ancak,
Yargıtay sistemimizde, yani, mahallî mahkemeden Yargıtayın denetimi sistemiyle
gelişen prosedürde, evet, sıkıntılar vardır, davalar belki geç sürüyordu; ama,
bunu revize edebilseydik, yani, daha, Yargıtayımızı yapılandırsaydık, yapılı
bir hale getirebilseydik, daire sayılarımızı artırmak, bilgisayar donanımıyla,
dosyaların geliş gidişini hızlandırmak suretiyle, belki, 15-20 sene daha bu
sistemin sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlayabilirdik. Haa, diğer sistem,
istinaf mahkemeleri sistemi işleyecek midir; inşallah, işleyecektir; ama, iki
üç yıl yaşanacak bir kaosun, hele hele toplum nüfusumuzun dinamikliği,
gelişmesi, Avrupa Birliği süreci dikkate alındığında az bir zaman kaybı
olmayacağı kanaatindeyim; ama, umarım, ben yanılmış olurum. Bu mahkemeler,
inşallah, beklediğimiz gibi, umduğumuz gibi bir netice verir diye düşünüyorum.
Şimdi, diyeceksiniz ki,
Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine konuşuyorsunuz; ama, geçen bir sayın bakan da
söyledi, geldi buraya, dedi ki: "Efendim, biz isterdik ki, muhalefet bütçe
rakamlarını konuşsun, bütçe rakamlarıyla değerlendirme yapsın; oysa, muhalefet,
hiç bütçe rakamlarına değinmedi." O sayın bakanın konuşmalarını aldım.
Adalet Bakanlığı üzerine konuşmuş geçmişte; önümde, aldım, burada, yanımda. 6
tane konuşması var ve hiçbirinde bütçe rakamlarına değinmemiş o sayın bakan.
Hepsinde, biraz önce benim konuştuğum yargının sorunlarını konuşmuş; ama,
muhalefette başka iktidarda başka konuşmak, herhalde, Türk siyasî geleneğinde
var. O sayın bakanın konuşmalarını da
sayın bakanıma vereceğim, içinde hiçbir rakam olmayan konuşmalarını.
Bir başka şey, adalete
ayrılan pay. Değerli arkadaşlar, maalesef, bu yine değişmedi. Cumhuriyetin ilk
kurulduğu yıllarda yüzde 3,5-4 civarında genel bütçeden pay alırken, daha
sonraları bu pay yüzde 1'lere kadar düştü. Bugünkü bütçede de, zannediyorum,
171 katrilyonluk bütçede -eski rakamla söyleyeyim- 1,7 katrilyonluk bir bütçe
payı var; bu da, hemen hemen yine yüzde 1'ler civarında, çok küçük bir artış
var; ama, bu arada Sayın Bakanım diyebilir ki, iş yurtlarından iyi para
geliyor. İş yurtlarındaki parayla biz bu aradaki açığı kapatıyoruz diyebilir. O
zaman, Sayın Bakanım, bu iş yurtları kanununu çıkaran ve bunu, bugün Adalet
Bakanlığımızın işlevsel faaliyetlerini çok iyi duruma getiren geçmiş
hükümetlere teşekkür etmek de Sayın Bakanımın, herhalde, nezaketi olacak diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'nin yargı sorunları, maalesef, bitmez. Türkiye… Üç önemli erkten biri
zaten yargı. Bunun başında da, yargıdaki arkadaşlarımızın en büyük
şikâyetlerinden biri, neden, idare, yani yürütme, kendi bütçesini kendi yapar,
kendi atamasını kendi yapar, kendi araç gereç ihtiyacını kendi görür; neden,
Meclis, kendi bütçesini kendi idare eder, kendi araç gereceğini kendi alır da,
biz, üç erkten biri olan yargı, niye Maliye Bakanının eline bakarız, niye
Maliye Bakanlığının açtığı ödenekleri kullanma şansına sahibiz de açmadıkları
için beklemek zorunda kalırız; yani, bize güvenilmez mi, bu fırsat bize niye
yaratılmaz diye bir serzenişleri var. Bu serzenişi, burada, Sayın Bakanımın
huzurunda da ifade etmek istiyorum.
Ben, bu duygularla, 2006
yılı bütçesinin, Adalet Bakanlığı bütçemizin milletimize, devletimize hayırlı
uğurlu olmasını temenni ediyorum ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Sarıbaş.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ilk söz, Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'a aittir.
Sayın Eraslan, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA ORHAN
ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer
üyeleri; Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
Adalet Bakanlığına ayrılan bütçe, gayri safî millî hâsılanın onbinde 33'ü
oranındadır. Bu büyüklük, ancak 1999 yılında Adalet Bakanlığına ayrılan
kaynağın büyüklüğüne ulaşabilmiştir. 2006 yılında konsolide bütçe bazında
toplam bütçe harcamalarının yüzde 1,12'si Adalet Bakanlığına ayrılmıştır. 2006
yılı merkezî yönetim bütçesindeki artış oranı, birçok kurumun artış oranının
altında kaldığı gibi, genel bütçe kapsamındaki kuruluşların ortalamasının da
altındadır. 2006 yılını izleyen ödenek tahminlerinde ise, 2007 yılı için yüzde
9,7 oranında artış öngörülürken, 2008 yılında yüzde 1 azalışa yönelinmiştir. Bu
bütçe rakamlarıyla, temel kamu hizmetleri içerisinde yer alan ve sosyal faydası
maliyetinden yüksek olan, toplumsal yaşamın ve piyasa sisteminin teminatı olan
adaletin bütçeden yeterli payı alamadığını görmekteyiz.
Değerli arkadaşlarım, bu
büyüklükteki bütçeyle adalet hizmetlerinin pek çoğunu yerine getirebilme,
iyileştirebilme olanağı yoktur. Örneğin, ülkemizde çağdaş ihtiyaçlara uygun
adalet binaları, fizikî mekânlar yapabilme olanağı yoktur; çağdaş infaz
kurumlarını gerçekleştirebilme olanağı yoktur; adlî ve idarî yargıda çalışan yargıç
ve savcılarımızın ekonomik ve sosyal durumlarını iyileştirebilme olanağı
yoktur; infaz kurumlarımızda hakikaten insanüstü özveriyle çalışan infaz koruma
memurları ve cezaevi personelinin ekonomik ve sosyal durumlarını
iyileştirebilme olanağı yoktur; mutlak yoksulluk sınırının altında bir ücretle
çalışan kâtip, mübaşir ve adliye çalışanlarının durumlarını düzeltebilme
olanağı yoktur. Anlaşıldığı kadarıyla, bu yıl da bu konularda bir düzelme
olmayacaktır.
Sayın milletvekilleri,
adalet, insanlığın çağlar boyu ortak mirasıdır. Adalet kavramı, ancak insan
tabiatına kenetli bir kavramdır, başka hiçbir canlıda rastlanamaz. Adalet,
kişinin değil, bütün insanlığın şuurudur. Bu itibarla, adalet duygusunu ayakta
tutmamız gerekir. Adalete inancını yitiren toplumlar ayakta kalamazlar.
Değerli arkadaşlarım,
Adalet Bakanlığı bütçesini değerlendirirken, hükümetinizin adaletin önüne
koyduğu iki önemli engele de değinmek istiyorum. Bunlardan birisi yolsuzlukla
mücadele ve dokunulmazlıklar, diğeri ise yargı bağımsızlığı ve yargıç
güvencesi.
Sayın milletvekilleri,
İktidar Partisi halka seçim öncesi söz vererek, dokunulmazlıkları kaldıracağı
vaadinde bulunmuştu. İktidar üçüncü yılını doldurduğu halde, İktidar Partisi
taahhüdünü yerine getirmeye yanaşmıyor. "Yolsuzluklara damardan
girdik" sözleri ise, inandırıcı olmaktan uzaktır. Düşünün, Maliye Bakanına
4 kez af çıkaran, halen, başta Sayın Başbakan ve Maliye Bakanı olmak üzere
hükümetin pek çok bakanı ve milletvekilleri hakkında çeşitli yolsuzluk
dosyaları TBMM'de beklerken, "yolsuzluğa damardan girdik" sözü olsa
olsa şaka olur. Hiçbir iktidar, iktidarınız kadar yolsuzluklara batmamıştı.
Dokunulmazlıkların
kaldırılması, yolsuzlukla mücadelenin temel koşuludur. Bu husus, toplumsal
beklenti haline gelmiştir; bundan kaçamazsınız. Şimdiye kadar kaçırdıklarınızı
kaçırdınız, affettiklerinizi affettiniz; bu da yetmiyormuş gibi, dokunulmazlığı
olmayan kimi büyükşehir belediye başkanlarınızı yargıdan kaçırabilmek için,
4483 sayılı Yasada değişiklik yaptınız; ama, toplumsal beklenti,
dokunulmazlıkların kaldırılmasıdır, hem de derhal.
Sayın milletvekilleri,
her şeyin sonunda adil bir mahkemenin bulunabileceği ve yapanın asla yanına
kalmayacağı inancı, toplumda en büyük güven duygusunu sağlar. Adalete güven
duygusu, toplumu tutan bağların başında gelir. Bundan kaçamazsınız.
Dokunulmazlıkların kaldırılmamasına bahane yaratmaya hakkınız yok; üstelik bu
dürüst de değildir.
Değerli arkadaşlarım, bu
noktada değerlendirmek istediğim bir diğer husus da, hukuk devleti, yargı
bağımsızlığı ve yargıç güvencesidir. Merhum Faruk Erem hocamız "yargı
bağımsızlığı hukuk devletinin şartıdır" derdi. Ülkemizde hakikaten yargı
bağımsız mıdır; bu soruya ne yazık ki olumlu cevap verebilme olanağı yoktur. Bu
konu açıldığında Sayın Bakan, hemen cevaben Avrupa'dan çeşitli örnekler vermeye
çalışarak bizim ülkemizde yargının ne kadar bağımsız olduğunu açıklamaya
çalışır; ancak, her ülkenin kendine özgü koşulları olduğu gerçeğini henüz
bertaraf edebilmiş değildir. Sayın Adalet Bakanının yargı bağımsızlığının olduğu
iddiasına başta yargı olmak üzere hiç kimse inanmamaktadır.
Sayın milletvekilleri,
adil yargılama ancak bağımsız yargılama ve yargıç güvencesiyle sağlanabilir.
Yargıç güvencesi, yani hâkim teminatı, yargı bağımsızlığının, bağımsız yargı da
ulusun güvencesidir. Yargı bağımsızlığını ve yargıç güvencesini zedeleyen
hususlar nelerdir; birincisi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı.
Adalet Bakanı bu Kurulun Başkanı, Müsteşarı da Kurulun tabiî üyesidir. 7
kişilik Kurulun 2 üyesi Bakan ve Müsteşar, diğer 5 üyesi ise Yargıtay ve
Danıştaydan seçilen üyelerdir. Siyasî bir kişilik olan Bakanın ve Müsteşarın
Kuruldan ayrılması zorunludur. Yargının yapısı, kendi iradesine yabancı
iradelerin etkisine, yani, müdahalesine açıksa, burada yargı bağımsızlığının korunduğundan
söz edilemez. Anayasanın 159 uncu maddesinde Yüksek Kurulun görevleri, adlî ve
idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici
yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma gibi hâkim ve savcıların meslek
yaşamındaki tüm değişiklikler ve bunun yanında özlük hakları konularında karar
verme olarak sayılmıştır. Düşünebiliyor musunuz, yüksek yargı organı üyesi
olmayan birisi, yüksek yargı organına hangi kıstasa göre üye seçebilir; bu
açıkça yargıya yürütmenin müdahalesidir. Bakan ve Müsteşarının Kuruldan
ayrılması doğru olanıdır.
İkincisi, yargıç ve
savcıların mesleğe alınma yöntemi. Yargıç ve savcı adaylarının sınav ve staj
dönemi tamamen Bakanlık merkez teşkilatınca yapılmaktadır. Bakanlıkça yapılan
sınav ve staj işlemleri yargıçlık ve savcılık mesleğine alınacakların yürütme
organına karşı bağımsız kalmalarını gölgeleyecek niteliktedir. Her ne kadar,
Sayın Bakan, kendilerinin sınavla aldıklarının 2802 sayılı Yasaya göre hâkim
olmayıp, 657 sayılı Yasaya göre hâkim adayı olduğunu söylemekteyse de, bu,
gerçekte basit bir mantık oyunudur. Yüksek Kurul, hâkim ve savcıları sadece
adaylar arasından atayabilmektedir. Kaldı ki, Anayasa Mahkemesi Sayın Bakanla
aynı kanıda değildir. Daha 1995 yılında Sayın Bakanın eski partisinin yaptığı
başvuru üzerine verdiği kararda "ister adaylıktan ister avukatlıktan geçiş
yoluyla olsun, yargıçlık ve savcılık mesleğine girmek isteyenlerin yürütmenin
etkili olamayacağı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenecek bir sınav
kurulunca, objektif ölçme ve değerlendirme esaslarına göre yapılmasını zorunlu
kılmaktadır" demektedir. Karardan anlaşılacağı üzere, Anayasa Mahkemesi,
sınavın Bakanlıkça yapılmasını, Anayasanın 138, 139, 140 ve 159 uncu
maddelerine aykırı bulmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekte uygulama da hukuk çevrelerinin endişelerini haklı çıkarır
niteliktedir. Sınavların, özellikle mülakatın bakanlıkça yapılması, bir siyasî
kişi olan bakanın ve emrindeki bakanlık bürokrasisinin objektif ölçme ve
değerlendirme yapamadıklarının örnekleriyle doludur. Özellikle mülakat tam
anlamıyla böyle bir seleksiyonun, yani, siyasî davranışın gerekçesi haline
gelmektedir. Öyle ki, yazılı sınavda 3 üncü, 5 inci, 7 nci, 8 inci, 10 uncu, 14
üncü olan başarılı adaylar mülakatta başarısız olmaktadır. Yazılı sınavda 94
alanların, görüşme anlamına gelen ve bilimsel hiçbir soru sorulmayan mülakatta
70'in altında değerlendirilmesinin hangi objektif kıstasa uyduğunu sormak
isterim. Adalet Bakanlığı, derhal, ya mülakat uygulamasından vazgeçmelidir ya da
mülakatı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna yaptırmalıdır.
Sayın milletvekilleri,
hâkim adaylarının sınav ve mülakatlarının Adalet Bakanlığınca yapılmasının
yargı bağımsızlığını zedelediğini sadece Anayasa Mahkemesi söylemiyor. Sayın
Cumhurbaşkanı, Hâkimler ve Savcılar Kanununda değişiklik yapan 5375 sayılı
Kanunun iade gerekçesinde de, açıkça, mülakatın Adalet Bakanlığınca
yapılmasının Anayasaya uygun olmadığını belirtmektedir. AKP İktidarı, yargı
bağımsızlığının temel koşulu yargıç ve savcının siyasî iktidarın tüm
tasarruflarının dışında kalabilmesi ilkesine riayet etmemekte, yargıyı da
kadrolaşılacak bir alan olarak görmektedir; önümüzdeki süreçte, almayı
düşündüğü 4 000 yeni hâkim ve savcı adayı için önüne çıkacak pürüzleri
temizlemek amacıyla yasal düzenlemeler yapmaktadır. Temmuz ayının başında,
hemen, Yargıtay Başkanlar Kurulu, konuya tepki göstererek, hâkim adaylığına
atamaların Adalet Bakanlığı tarafından yerine getirilmesinin yargıda
siyasallaşma yaratacağına dikkat çekmişlerdir. Aynı doğrultuda, Türkiye Barolar
Birliği ve 60 baro başkanı, bildiri yayımlayarak, iktidarınıza "yargıyı
siyasallaştırmayın" çağrısında bulunmuşlardır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun tarihinde ilk kez, seçilmiş 5 asil ve 5 yedek üyesi bir açıklama yaparak,
Anayasanın kuvvetler ayrılığı ilkesine dikkat çekerek, yargı üzerinde
yürütmenin denetim ve vesayetinin yargı bağımsızlığını ve hâkim teminatını
zedelediğini belirtmiştir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; konuyla ilgili tepkiler sadece bu kadar da değildir. Danıştay
Başkanlar Kurulu, yaptığı açıklamayla, yapılanların yargının
siyasallaştırılması olduğunu belirtmiştir. Danıştay İdarî Dava Daireleri
Kurulu, Hâkimler ve Savcılar Kanununun mülakatla ilgili 8 ve 9 uncu
maddelerinin iptali için itiraz yoluna gitmişlerdir. YÖK'ün ve bilim
çevrelerinin, hukuk fakültelerinin açıklamaları da bu yöndedir. Buna rağmen,
hükümet, yargıyı siyasallaştırma çabasına büyük bir inatla devam etmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 15.12.1985 günlü ve 46/146 sayılı Kararı da
bu doğrultudadır. Yine, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin hâkimlerin rolü,
etkinliği ve bağımsızlığı konusunda almış oldukları 13.10.1994 günlü ve 518
inci toplantı kararı da bu doğrultudadır. Yurt içinde ve yurt dışında, tüm
hukuk çevrelerinin belirlemelerine karşın, inatla yargıya müdahale ve
siyasallaştırma devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yargıya müdahale, yargı bağımsızlığını ve hâkim teminatını
zedeleyen diğer hususlar şunlardır: Zaman yetersizliği nedeniyle sadece
başlıklarını sayacağım.
Yargıçların denetimini
yapan müfettişler, Adalet Bakanlığının emrindedir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu, ancak ve sadece bu raporları inceleyebilmektedir. Bu durum, yürütme
üyesi olan Adalet Bakanının, yargıçlar üzerinde denetim ve gözetim hakkının
olduğunu göstermektedir. Yargıçların sicilinin doldurulması, teftişi ve
soruşturması, Bakanlıktan alınarak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna
bağlanmalıdır.
Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu sekreteryasını, Bakanlık Personel Genel Müdürlüğü yapmaktadır.
Atama kararnameleri, Personel Genel Müdürlüğünün hazırladığı taslak üzerinden
yapılmaktadır. Kurul, ancak, önüne gelen taslak üzerinde çalışabilmektedir,
önüne nelerin gelmediğini bilebilmek durumunda değildir.
Diğer bir nokta da,
yargıçların maaşları; Anayasanın 140/3 maddesine göre, ayrı bir yasayla
düzenlenmesi gerekirken, siyasal gücün istek ve değerlendirmeleri
doğrultusunda, her yıl, diğer kamu personeliyle birlikte belirlenmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu
konuda söylenecek çok söz var; ancak, zaman yokluğu nedeniyle bu kadarını
söyleyebiliyoruz. Hem şunu da unutmayın, yargıya her kim egemen olmak
istemişse, sonu hüsran olmuştur; hiç kimsenin buna heveslenmemesi gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Eraslan, konuşmanızı tamamlayınız.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Unutmayalım ki, adil yargılama, ancak, bağımsız yargılama ve yargıç
güvencesiyle sağlanır.
Değerli arkadaşlarım,
zaman yokluğu nedeniyle, avukatların sosyal güvenliklerine, kamu avukatlarının
ücret ve maaş durumuna, noterlerin durumuna, Adalet Bakanının hükümet sözcüsü
olarak yargıya müdahale anlamına gelen demeçlerine, yurt dışından yargıya
yapılan müdahalelere, yargı güvenliğinin sağlanamamasına, zamanaşımı nedeniyle
düşen davalara, vilayet vilayet gezen davalara, hukuk facialarına, hukuk
fakültelerinin durumuna ve kapkaçların artmasına değinemedim.
Hepinize, hukuk ve adalet
dolu günler diler, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Eraslan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ikinci konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Özpolat;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
ALI ÖZPOLAT (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Grubum adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, Türk yargısı
siyasallaşma tehlikesi altında, bina, personel, donanım yetmezliği içinde ve
ağır iş yükü altında ezilmektedir. Günü kurtarma anlayışı, yargının sorunlarını
büyütmek dışında bir işe yaramamıştır. Oysa iyi işleyen bir adalet sistemi,
toplumsal barışın ve demokrasinin temelini oluşturur. Çağdaş demokrasilerde
hukukun üstünlüğü ilkesi geçerlidir. Biz de ise, devleşen sorunlar yargı
bağımsızlığını etkiliyor ve adalete güven duygusunu giderek azaltıyor. Yargının
genel bütçeden aldığı payın azlığı, yargılamanın ağır işlemesi, adaletin
gecikmesi, bu nedenle zamanaşımı durumuyla sıkça karşılaşılması, vatandaşın
yargıya güveninin azalması, hakkını bizzat almaya kalkması, yargı, savcı,
avukat ve diğer adliye personelinin özlük sorunları, adliyelerimizin yeterli
fizikî koşullara sahip olmaması, cezaevlerinin fizikî koşullarının insan
haklarına uygun olmaması, yargı bağımsızlığının tartışılır olması, işte, dünden
bugüne büyüye gelen temel yargı sorunlarıdır. Bu sorunların çözülemediği bir
ülkede hukuk devletinden söz edilemez.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; adaletin en çok gerektiği yerlerden birisi de cezaevleridir.
Cezaevlerine ilişkin sorunlar siyasî, ekonomik ve sosyal süreçten bağımsız
değildir. Hukuk devleti, kendi elindeki kişilerin haklarını sonuna dek koruyan
devlettir. Suçun niteliği ne olursa olsun, cezaevine giren adaletin şemsiyesi
altındadır. Hukuk devletine düşen görev, suçlunun adil biçimde yargılanmasını
ve insan onuruna yakışır biçimde cezasını çekmesini sağlamaktır. 21 inci
Yüzyılın Türkiyesinde cezaevlerindeki fizikî koşulların yetersizliği sorunu
henüz çözülememiştir. Van Kapalı Cezaevinde beş ay süreyle yargı önüne
çıkarılmayı bekleyen Ender Arpalı'nın intiharı, cezaevlerindeki fiziksel ve
psikolojik ortamı anlatan en dramatik olaylardan birisidir. Bir kere,
cezaevleri çok kalabalıktır, temizlik, beslenme, sağlık ve güvenlik
sorunlarında bir iyileşme yoktur. F tipi cezaevlerinde tecrit ve işkence bitmiş
değildir. Basın ilgi göstermiyor diye buralarda sorunların bittiği anlamına
gelmiyor. Tutuklu ve hükümlülerin yakınlarıyla görüşmeleri çağdışı şartlarda
yapılıyor. Paraya ve güce sahip çete mensupları cezaevlerinde krallık ilan ederken,
diğerleri son derece kötü şartlarda çile dolduruyorlar. Devlet, cezaevlerine
düşeni kaderine terk ettiği için, eğitim işi suç çetelerine düşüyor. Böylece,
içeriye düşen kişi, yetişmiş bir suç elamanı olarak dışarıya çıkıyor.
Avukatların cezaevlerine
girişleri konusu da cezaevleri sorununun önemli bir uzantısıdır. En ufak madenî
parçaya duyarlı cihazlar sayesinde avukatların cezaevlerine girişleri bir
işkenceye dönüşmektedir. Kemer tokasından, çamaşırdaki madenî düğmeye,
ayakkabıdaki çiviye kadar duyarlı olan bu cihazlar sayesinde avukatlar,
içeriye, âdeta, soyunarak giriyorlar. Bir savunma mensubu, bu cihazlarından cep
telefonuyla geçtiği için ağır cezada yargılanmıştır. Dolayısıyla,
cezaevlerindeki uygulamaların insan haklarına uygun hale getirilmesi, yargı
reformunun bir parçasıdır ve acilen ele alınmalıdır.
İstanbul'da kent içine
sıkışmış bir durumdaki Bayrampaşa Cezaevi kent dışına taşınabilir ve boşalan
yer bölge adalet sarayı yapılabilir. Baronun bu önerisini Adalet Bakanlığımız
değerlendirmelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yargının en önemli sorunu olan yargı bağımsızlığı ve yargının
siyasallaştırılması konusunun altını önemle çizmek gerekiyor. Özelikle bu
dönem, yargının siyasallaştırılması girişimlerinin zirveye ulaştığı bir dönem
olarak tarihimize geçecektir. Bunun en tipik uygulaması da Van'daki trajedidir.
Burada siyasî baskı, yargı araç yapılarak uygulanıyor; yani, yargı üzerinden
bir hesaplaşmaya gidiliyor. Hortumcular ve toplu katliam sanıkları
dokunulmazlık zırhıyla veya başka himayeler altında itibarla cirit atarken,
üniversite rektörü demir parmaklıklı hastane odasında tutuluyor, kaçar,
delilleri karartır diye salıverilmiyor. Bu durum, Türk yargısı üzerinde
siyasetin yarattığı bir kara lekedir ve hiçbir şekilde de temize çekilemeyecektir.
Değerli arkadaşlar, eğer
gizlilik kararı alınmamışsa, bütün duruşmalar, kimliklerine ve statülerine
bakılmaksızın herkese açıktır. Herkes duruşmaları izleyebilir, tutanakları
inceleyebilir. Hatırlayınız, 12 Eylül darbesinden sonra DİSK, barış, aydınlar
dilekçesi davaları yerli ve yabancı gözlemciler ve basın mensuplarınca
izlenmişti. O günün darbecileri bile duruşmaları izlemeye gelenlere yargıya
müdahaledir demediler. Yani, bugünkü iktidar darbecilerin bile gerisine
düşmüştür. Yargıya bir müdahale varsa, o da AKP Hükümetinin müdahalesidir.
Acaba, bu tutumun altında duruşmaların gizli yapılması yönünde bir zemin
çalışması mı yatıyor? Bundan böyle yargıya siyasî müdahalenin rahatça
yapılabilmesi mi hedefleniyor? Demokrasimiz için en büyük tehdit, siyasetin,
yargıyı kullanarak, kendinden olmayana siyasî baskı uygulamasıdır.
İyi işleyen tam bağımsız
bir yargı için, yargı, siyasî vesayet boyunduruğundan çıkarılmalı, yurttaşın
adalete güveni yeniden tesis edilmelidir.
Hâkim ve savcılar bilgi edinme
hakkından yararlanabilmeli, Adalet Bakanlığı müfettişlerinin kendileri hakkında
yazdıkları fişleri ömür boyu bir yazgı gibi taşımaktan kurtarılmalıdırlar. Bu
yöndeki yargı denetiminin hâkim ve savcılara da açık olması sağlanmalıdır.
Savunma makamının
bağımsızlığı sağlanmalı, özlük, sosyal güvenlik sorunları çözülmelidir.
Ceza Muhakemesi Kanunu
uygulaması nedeniyle baroların görevlendirdiği avukatlar ücretlerini
alamamaktadır. Yasa çıkmıştır; ama, ekonomik altyapısı hazırlanamamıştır.
Sonuçta mağdur olan taraf avukatlar ve avukatlara para ödemeyen barolar
olmaktadır. Staj yapan avukatlara ücret ödenmelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yasa yapmakla iş bitmiyor. İlgili düzenlemeleri yapmak,
fiziksel ve ekonomik altyapısını oluşturmak gerekiyor. Yasa değil, hukuk
devleti olmak gerekiyor. Örneğin, Ceza Muhakemeleri Kanunuyla hayatımıza giren
uzlaşma uygulamasının çalıştığını söyleyebilen var mı? Yasası var ama,
düzenlemesi, altyapısı yok. Bir kere, bu kurumu çalıştırmak için adliyelerde yer
yok. Uzlaşma nerede olacak, uzlaştırıcının ücretini kim ödeyecek belli değil.
Oysa, bu müessese, hukuk devletlerinde davaların yüzde 60'ını çözüyor. Adaletin
yükünü azaltıyor. Ama, bizde, bu, sorunlar yumağına dönüşmüştür.
Sayın Adalet Bakanına
sormak istiyorum: Uzlaşma kurumu işler durumda mıdır ve altı ayda adaletin
yükünü ne ölçüde azaltmıştır?
Adliyelerimizin durumu da
içler acısıdır. Durumunu iyi bildiğim İstanbul Adliyesinin birçoğu bir apartman
katına sığınmış ve izbe haldedir. Üç yıl önce Sayın Adalet Bakanı
"Adaletin bütçesinden zırnık bile kesilmemeli" demişti "hâkim
odaları bekçi kulübelerinden daha kötü" demişti. Oysa, dosyalar yığılmaya,
adalet, pul parasına muhtaç olmaya devam ediyor.
Adliyelerdeki güvenlik
sorunları da sürüyor. Kim olursa olsun, durumu adliyeye intikal etmiş kişinin
güvenlik içinde yargılanması gerekir.
Değerli arkadaşlarım,
adaletimizin devrimsel nitelikte bir yargı reformuna ihtiyacı vardır. Yargıyı
siyasî çıkarlarına kurban edenlere Konfüçyüs'ün anlamlı bir sözünü anımsatarak
konuşmamı bitirmek istiyorum: Hukuksuz bir hükümdar zalim bir kaplandan daha
tehlikelidir.
Saygılar sunuyorum
hepinize. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özpolat.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına üçüncü konuşmacı, İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET
ERSİN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken,
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bir ülkede, kuşkusuz, en
son eleştirilecek kurum Adalet Bakanlığı ve onun gözetimindeki yargı olmalıdır;
çünkü, bir toplumda en saygın, en güvenilir kurumlardan biridir yargı ve öyle
olması da gerekir. Yargının her türlü etkiden, yönlendirmelerden ve hele siyasî
müdahalelerden uzak olması, kararlarının güvenilir olması esastır.
Değerli milletvekilleri,
halk arasında yaygın olan "et kokarsa tuzlarsın; peki, tuz kokarsa ne
yapacaksın" özdeyişi, aslında, bir çaresizliğin ifadesidir. Toplumda hak
ve adalet dağıtan bir kurum, eğer, haksızlığın ve adaletsizliğin nedeni
oluyorsa, daha doğrusu, toplumda hak ve adalet dağıtan kurum, eğer, haksızlığa
ve adaletsizliğe analık yapıyorsa, ne yapmak lazım? İnsanların hak arayacağı,
adalet talep edeceği tek merci olan yargı güven erozyonuna uğramışsa, insanlar
hakkını yargıda değil mafyada arıyorsa, hatta "avukat değil, hâkim
tut" anlayışı kamuoyunda ciddî biçimde yer etmeye başlamışsa ve
benimseniyorsa, o zaman, ne yapmak lazım?
Değerli milletvekilleri,
ne yazık ki, son birkaç yıldan beri, yargı kurumu, yapılan müdahalelerle,
dahası siyasî müdahalelerle ve yargının siyasallaştırıldığı iddiaların
yaygınlaşması ve bu iddiaları haklı çıkaran icraatlar, davranışlar ve kararlar
nedeniyle, maalesef, büyük bir kan kaybına uğramıştır. Yargıda, hem de en üst
düzey yargı kurumunda yaşanan aracılık ve rüşvet skandalları, ne yazık ki,
yargıyı tartışılır konuma getirmiştir, güven erozyonuna uğratmıştır.
Hiç tartışılmaması
gereken yargı, birbirleriyle çelişen kararları, mahkemelerde bir türlü
sonuçlanmayan, yıllarca süren davaları, bazen ideolojik olduğu, siyasî erkin
etkisinde kaldığı izlenimi veren hazırlık soruşturmaları ve hatta kararları ve
icraatlarıyla, maalesef, tartışılıyor.
Önemli ve maddî değeri
çok yüksek olan bazı davalarda, yargıçların, beklentilerin ve olması gerekenin
aksine karar verip, sonra da, hemen emeklilik talebinde bulunmaları nasıl izah
edilebilir? Yani, değerli milletvekilleri, tuz kokmaya mı başladı?
Bu arada, aklıma gelmiş
Sayın Bakana sorayım: Uzunca bir süre "Neşter 1, Neşter 2" şeklindeki
manşetlerle kamuoyuna yansıyan Yargıtaydaki o soruşturma, Hâkim ve Savcılar
Yüksek Kurulunun bazı üyelerinin de adı geçtiği o soruşturma ne oldu
allahaşkına?
Biz Sayın Bakana
soruyoruz; ama, Sayın Bakan arkadaşlarıyla sohbet ediyor. Lütfen, bu
sohbetinizi başka zaman yapın Sayın Bakan, şimdi, sizin bütçenizi konuşuyoruz
burada.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Bu da sizin için, size bilgi veriyor.
AHMET ERSİN (Devamla) -
Öyle mi?
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Sayın Bakana bilgi veriyor.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Bilgi veriyor, Sayın Milletvekili.
AHMET ERSİN (Devamla) -
Yahu, siz karışmayın; ben size bir şey söylemedim. Hayret yani!..
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Niye karışmayalım?..
AHMET ERSİN (Devamla) -
Hayır, size bir şey mi söyledim ben? Niçin siz müdahale ediyorsunuz? Bakanla
şakalaşıyorum ben karşılıklı.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Ama milletvekili değil o, bürokrat. Sayın Bakan sizin için çalışıyor.
AHMET ERSİN (Devamla) -
Teşekkür ederim bilginize, sağ olun.
Yargıtayda yaşanan bir
aracılık ve rüşvet iddialarını içeren ve kamuoyuna da "Neşter 1, Neşter
2" şeklinde manşetlerle duyurulan o soruşturmanın sonucunda ne oldu? Aynı
soruşturmaya uğrayan bir başka kişi, sıradan bir kişi olsaydı, sonuç ne olurdu?
Sayın Bakanım, bu konuda bilginizi çok rica ediyorum sizden.
Değerli arkadaşlarım,
yargının ve yargının ilk ayağı olan savcılıkların verdiği birbiriyle çelişen
kararlara ilişkin olarak, kendi seçim çevrem olan İzmir'den bir örnek
vereceğim. İzmir'de, geçtiğimiz günlerde -geçtiğimiz günlerde dediysem de, bir
ay kadar önce- bir sanık, gece yarısı 04.15'te Alsancak'ta geziyorken, polis
tarafından gözaltına alındı. Yanında taşıdığı çantada bir kaleşnikof tüfek,
mermiler bulundu. Sonra, mahkeme kararıyla, bu şahsın evinde yapılan aramada,
tabanca, mermiler, 5 kilogram esrar, 450-500 civarında ecstasy hap tespit
edildi, bulundu ve 30'dan fazla da sabıkası olan bu şahıs, savcılıktan ifadesi
alındıktan sonra salıverildi ve bu olay basına yansıdıktan sonra tekrar bir
yakalama kararı çıkarıldı ve bir aydan fazla bir süreden beri de, maalesef,
yakalanamıyor; Sayın İzmir Milletvekilimiz bu konuyu mutlaka iyi biliyordur.
Şimdi, bir böylesi var,
bir de Van'daki savcının zorlama yöntemlerle çete icat etmeye çalışıp koskoca
rektörü tutuklaması var. İşte, çelişkiyi göstermek bakımından söylüyorum.
Değerli milletvekilleri,
şu son günlerde yine yargıdaki, yargıyı yıpratan bir başka konu; zamanaşımı
nedeniyle davaların düşmüş olması. Şimdi, dava açılmış, yürüyor, ama her
nedense, zamanaşımı nedeniyle bu dava düşürülüyor.
Şimdi, bununla ilgili en
çarpıcı örnek, işte, Adnan Hoca denilen şahsın yargılandığı dava; nedir o;
Bilim Araştırma Vakfı davası. O dava beş yıl görüldükten sonra, beş yıl
mahkeme, mahkeme gezdikten sonra sonuçta zamanaşımına uğrama nedeniyle düştü;
ama, bu Bilim Araştırma Vakfı bir mektup göndermiş, bana geldi, bilmiyorum
sizlere geldi mi; onlar da bu davanın zamanaşımı nedeniyle düşürülmesinden
şikâyetçiler. "Biz kendimizin aklanmamızı istiyorduk, yargılanıp sonuçta
beraat etmemizi istiyorduk, ama, savcıların ve yargıçların beceriksizliği
yüzünden biz bu hakkımızı kaybettik, zamanaşımı nedeniyle bu dava düştü ve biz
hakkımızı, beraat etme, aklanma hakkımızı kaybettik" diyorlar. Şu üç
sayfalık bir yazı.
Şimdi Sayın Bakana
soralım. Bu zamanaşımı nedeniyle düşürülen bu davayla ilgili bir çalışma
başlattınız mı, bir soruşturma başlattınız mı? Acaba neden bu kadar, beş yıl
mahkeme mahkeme geziyor ve sonuçta bu dava zamanaşımı nedeniyle düşürülüyor,
üstelik de, kamuoyunun çok da ilgisini çeken bir dava, neden zamanaşımı
nedeniyle düşürülüyor? Herhalde, Sayın Bakan bu konuda bir açıklama yapar, biz
de tatmin oluruz, aydınlanmış oluruz.
Bir diğer konu, değerli
milletvekilleri; Sayın Bakanımdan bir itiraz bekliyordum, Sayın Başbakan, Anayasa
Mahkemesinin, Danıştayın ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu türbanla
ilgili verdiği karara itiraz ederken, bu karara tepkisini gösterirken, bu tür
konularda ulemanın yetkili olduğunu, hak ve yetki sahibinin ulema olduğunu
söylemişti.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Öyle söylemedi!.. Öyle söylemedi!.. Yanlış söylüyorsun!
AHMET ERSİN (Devamla) -
Bekledik ki, Sayın Bakan, Türkiye laik bir cumhuriyettir, Türkiye'de yasalar
var, yargı var, bu ulema da neyin nesidir diye itiraz etmesini bekliyorduk;
ama, böyle bir itirazını görmedik, duymadık.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Siz, burada hesap soruyorsunuz Sayın Vekilim.
AHMET ERSİN (Devamla) -
Hesap soracağız tabiî biz burada; muhalefetim ben.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Siz uyduruyorsunuz, ondan sonra da sanki hesap soruyorsunuz.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Öyle söylemedi, Sayın Başbakan öyle bir şey söylemedi!
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Öyle bir şey yok!
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Sen devam et, devam et…
AHMET ERSİN (Devamla) -
İzin verirseniz ben sözümü tamamlayayım, siz, sonra gerekiyorsa cevap
verirsiniz.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım.
Buyurun Sayın Ersin.
AHMET ERSİN (Devamla) -
Şimdi, Sayın Başbakanın yargının yerine ikâme etmek istediği bu ulemanın ne
olduğunu biz biliyoruz. Yıllar öncesi, birkaç yıl öncesi bu ulema diye
tanımlanan kişilerin Başbakanlık konutunda ağırlandığını biliyoruz.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Ne alakası var?!
AHMET ERSİN (Devamla) - O
sarıklı, cüppeli, şalvarlı kişilerin, büyücülerin, muskacıların, üfürükçülerin
ulema diye takdim edildiğini biz biliyoruz.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Ayıp, ayıp, çok ayıp!
AHMET ERSİN (Devamla) -
Nitekim, bir süre önce, birkaç gün önce de Sayın Başbakan, bu ulema diye
tanımladığı bir kişiyi ziyaret etti, ondan feyz aldı.
Değerli
milletvekilleri…(AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) -
Eski bir milletvekili o, parlamenter o.
OSMAN KILIÇ (Sivas) -
Cumhuriyeti kuranlar da sarıklı, Sivas'ta cumhuriyeti kuranlar da sarıklı.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
Sayın Kılıç… Sayın Kılıç, biraz sonra… Saygıdeğer arkadaşlarım, biraz sonra
grup sözcüleri gelip cevap verirler; lütfen müdahale etmeyelim.
Buyurun.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Şevki Yılmaz da milletvekili, söyle Ahmet Bey.
AHMET ERSİN (Devamla) -
Şimdi, bakın, değerli arkadaşlarım, itiraz…
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) -
Kişiliğinize yakışmıyor, şahsiyetinize yakışmıyor, kimliğinize yakışmıyor…
BAŞKAN - Sayın Ersin,
lütfen Genel Kurula hitap edin.
Sayın Çiçek, karşılıklı
konuşmayalım.
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) -
Biz sizi böyle biliyoruz.
AHMET ERSİN (Devamla) -
Şimdi, bakın, ben size buradan bir şey söylerim, sonra üzülürsünüz.
BAŞKAN - Arkadaşlar,
lütfen karşılıklı konuşmayalım.
AHMET ERSİN (Devamla) -
Ben de buradan size bir şey söylerim üzülürsünüz, onun için hiç karşılıklı
konuşmayalım. Ben sözümü tamamlayayım, az bir sürem kaldı. Sözümü de fazla
uzatmayacağım, tamamlayayım, geçeyim, sonra cevap verecek arkadaşlar çıkar
herhalde.
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) -
Siz Adalet Bakanlığı bütçesini tenkit edin.
AHMET ERSİN (Devamla) -
Şimdi, değerli milletvekilleri, yargı, cumhuriyet tarihinin en ağır
bunalımlarından birini yaşıyor. Yargı, siyasî erkin etkisinde ve siyasî erk
tarafından yönlendiriliyor imajı var. Bu imaj…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ersin, 2
dakikalık süre içinde konuşmanızı tamamlayın.
Buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla) -
Tamamlıyorum.
Böyle bir imaj var.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Van Rektörüne yapılanda da aynı kanaat çıktı; doğru söylüyorsunuz!
AHMET ERSİN (Devamla) -
Şimdi "Van Rektörü" dediniz madem, bir şey söyleyeyim size…
BAŞKAN - Sayın Ersin,
lütfen, Genel Kurula hitap edin; süreniz doluyor çünkü, sizin sürenizden
gidiyor.
Buyurun.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Sayın Başkanım, soruya yanıt veriyor.
AHMET ERSİN (Devamla) -
Tamam Sayın Başkanım; kimseyle muhatap
olmayacağım.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Mahkemesi devam eden kişi için yapmadığınız çalışma kalmadı.
AHMET ERSİN (Devamla) -
Şimdi, Sayın Orhan Pamuk'la ilgili davada yine bir sorun yaşadık. Bu dava, 30
Haziran 2005'te açıldı diye biliyorum. Yargılaması birkaç gün önce yapıldı ve
Türkiye'nin imajını da son derecede zedeleyecek biçimde sonuçlandı o günkü
duruşma.
Şimdi, gerek yargıç
gerekse savcı, bu davayı açarken, eski, değiştirilmeden önceki Ceza Yasasına
dayanarak, Adalet Bakanlığından izin alınması gerektiğini düşünüyorlar; ama,
izin talebini duruşmadan birkaç gün önce ve postayla gönderiyorlar. Burada şuna
dikkat etmek lazım: Altı ay öncesinden bu davanın görülebilmesi için Adalet
Bakanlığının izni gerekiyor idiyse, bu izin talebini neden duruşmaya birkaç gün
kala istediler ve Sayın Adalet Bakanı, altı ay önce açılmış olan bir davayı
neden takip ederek, bu izin talebiyle ilgili gelişmeleri, girişimleri
sonuçlandırmadı ve Türkiye'nin imajının bu denli bozulmasına neden olacak
davranışlara sebep oldular?
Orhan Pamuk'un
söylediklerini kabul etmiyorum, onun söylediği sözlere asla katılmıyorum; ama,
söylemesi gerekiyor idiyse, eğer, bir düşünce özgürlüğü itibariyle olaya baktığımızda,
bu sözleri söylemesinden gocunmuyorum. Katılmıyorum söylediklerine; ama,
söylemesini de engelleyici bir tavır içinde bulunulmasından...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET ERSİN (Devamla) -
Teşekkür edip, bitireceğim.
BAŞKAN - Son cümlenizi
alayım Sayın Ersin.
Buyurun efendim.
AHMET YENİ (Samsun) - O
sözlerden rahatsız olmuyor musunuz?
AHMET ERSİN (Devamla) -
Söyledim.
AHMET YENİ (Samsun) -
Anlaşılmadı.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Ersin.
AHMET ERSİN (Devamla) -
Söyledim, Orhan Pamuk'un söylediklerini kabul etmediğimi söyledim, doğru
bulmadığımı söylüyorum.
AHMET YENİ (Samsun) -
Türk Halkı rahatsızlık duyuyor.
BAŞKAN - Sayın Ersin,
konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla) -
Ama, söylemesinden de rahatsızlık duymuyorum.
AHMET YENİ (Samsun) - Biz
duyuyoruz.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Sayın Başbakan da duymuyor.
AHMET ERSİN (Devamla) -
Yani, bir düşünce özgürlüğü içinde bu sözleri söylemesi beni rahatsız etmiyor;
ama, sözlerine de hiçbir şekilde katılmıyorum.
Değerli milletvekilleri,
dolayısıyla, gerek Sayın Adalet Bakanının ilgisizliği gerekse yargıç ve
savcıların ilgisizliği nedeniyle, sorun, bütün dünyanın sorunu haline geldi ve
Türkiye'nin imajına büyük bir darbe vurdu.
Değerli arkadaşlarım,
benim bu kısa süre içerisinde sizlere aktaracağım, sunacağım görüşlerim bu
kadar.
Adalet Bakanlığı
bütçesinin ülkemize ve adalet camiasına, yargı camiasına hayırlı olmasını
diliyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına son söz, Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer'in.
Buyurun Sayın Değer. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MESUT
DEĞER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının Yargıtay Başkanlığı Genel Kurul
görüşmelerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun düşüncelerini ifade etmek
üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, Sayın Başkan, sizi, değerli
milletvekillerimizi, içten sevgilerle, saygılarla selamlıyorum.
Yargıtay, adliye
mahkemelerince verilen ve yasanın başka bir adlî yargı merciine bırakmadığı
karar ve hükümlerin son inceleme mercii olup, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile
Yargıtay Yasası ve diğer yasaların hükümlerine göre görev yapan bağımsız yüksek
mahkemedir.
Yargıtay Birinci
Başkanlığı, Cumhuriyet Başsavcılığı ile 21 hukuk dairesi, 11 ceza dairesi,
Hukuk Genel Kurulu, Ceza Genel Kurulu, Büyük Genel Kurul, Başkanlar Kurulu,
Birinci Başkanlık Kurulu, Yüksek Disiplin Kurulu, Yönetim Kurulu gibi karar
organlarından oluşur.
Bu birimlerde... 250
Yargıtay üyesi, 439 hâkim, 135 savcı ile 1 104 diğer personel -yani, yazı
işleri müdürü, şef, zabıt kâtibi, mübaşir, şoför, hizmetliler, teknik personel
gibi- toplam 1 928 kişiden oluşan Yargıtay Başkanlığı, azamî tasarruf
anlayışına uyarak görev yapmaktadır ve hizmetlerin mevcut bütçe ödenekleriyle
yürütülmesine özen göstermektedirler.
Yargıtayda görev yapan
tüm personelin oldukça fazla mesai yaptıkları da aşikârdır.
Yargıtayda çalışan
kesimin maaş olarak pek tatminkâr olmadığı da görülmektedir. Örneğin, 1/4
derecedeki 7 600 ekgöstergeli bir daire başkanının aldığı maaş 3 047 YTL, bir
Yargıtay üyesinin maaşı 2 965 YTL, 1/4 derecedeki bir müdürün maaşı 1 100
YTL'dir. Diğer personelin maaşları ise, unvan ve derecelerine göre 600-800 YTL
arasında değişmektedir.
Yargıtayda görev yapan
Yargıtay üyesi ve diğer personelin, tazminat, havuz gibi herhangi bir
eködenekleri de bulunmamaktadır.
Yargıtay
Başkanlığının 2006 yılı bütçesi 32 499 000 YTL'dir. Bunun yüzde 69,18'i olan 22
160 000 YTL personel
giderleridir, yüzde 8,36'sı olan 2 716 000 YTL sosyal güvenlik kurumuna devlet
primi giderleridir, yüzde 4,15'i olan 1 350
000 YTL sermaye yatırım giderleridir, yüzde 0,42'si olan 135 000 YTL cari
transferlerdir -yani, öğle yemeği katkısı- geriye kalan yüzde 17,89'una tekabül
eden 6 138 000 YTL mal ve hizmet alımları olarak tahsis edilmiş bulunmaktadır.
2006 bütçesi budur.
Para bitti ve soruyorum,
Yargıtayımızda, daire başkanlarının, Yargıtay üyelerinin, hâkim ve savcıların,
mesai saati dışında dahi, gece ve gündüz çalışmakta olmalarının yanı sıra,
günümüzdeki zor ekonomik koşullarda maaşları sizce gerçeği yansıtıyor mu?
Personelin maaşı ise yoksulluk sınırı içindedir. Bu maaşla Yargıtayda
çalışanlar yüzbinlerce dava dosyasıyla mı uğraşsınlar, yoksa ay sonunu nasıl
getiririz düşüncesiyle mi çalışsınlar? Günümüz bilgisayar çağıdır. Yargıtayın
teknik şartlar açısından da eksikliklerinin olduğu bilinen bir gerçek. 2006'da,
bu bütçeyle, eksikliklerin varlığıyla çalışma ortamı daha da zorlaşacaktır.
2006 yılı Yargıtay bütçesinin yetersiz olduğunu vurguluyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; yargıdan söz açılmışken, yargıdaki sorunlara da değinmeden
geçemeyeceğim. Yargının bağımsızlığının sağlanması için Hâkim ve Savcılar
Yüksek Kurulunda Adalet Bakanı ve Müsteşarının görev almaması gerekirken, görev
almaları; Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararlarına karşı yargı yolunun
açılmamış olması; 2802 sayılı Kanunun 24 üncü maddesinde yer alan, teftiş
kurulu müfettişlerince, hâkim ve cumhuriyet savcıları hakkında hal kâğıdı
doldurulması uygulamasının devam etmiş olması; meslekte yükselmeyi büyük ölçüde
iş çıkarma oranına bağlayan uygulamanın sürmekte olduğu; terfi ve not
sistemindeki zorlukların halen sürdüğü; adlî yargıda görev yapan hâkim ve
savcıların maaşları arasındaki dengesizlik, yetersizlik ve az olması nedeniyle,
insan onuruna yaraşır şekilde yaşamayı mümkün kılacak yönde iyileştirici
adımların atılmadığı; yine, personelin maaşlarıyla geçinemedikleri; hâkim ve savcıların
yaptıkları işin önemi ve özelliği dikkate alınırsa, fiilî hizmet süresine
ilişkin yıpranma payı düzenlemesinin getirilmediğidir. Bu sorunları daha da
sıralayabiliriz.
Gelelim en önemli
konulardan birine, yargının siyasallaşması. Yargı bağımsızlığı, yargı güvencesi
ve yargıda siyasallaşma tartışmaları için yine canlılığını korumaktadır.
Yargıda siyasallaşma, bağımsız olmayan
ve güvencesiz bir yargı zemininde mantarlaşmaktadır. Siyasallaşmanın
sonraki adımları ise, kadrolaşmak ve giderek yargıdan beklentilere uygun karar
elde etmek; yani, meyveleri toplamaktır. Yargıç ve savcıların siyasal iktidarın
ilgilendiği dosyaları bekler duruma girerek, kararlarını kendilerine referans
yapmaları yanında, siyasal gücü de tatmin etmeleri ise, yargıdaki siyasallaşmanın
son aşamasıdır.
2004 yılında 4 000 yargıç
kadrosu alınmıştı. Halen görevde yaklaşık 9 000 hâkim ve savcı bulunduğu
dikkate alınırsa, Adalet Bakanlığı bu kadroları büyük bir istekle doldurmak
için işe koyulmuştur ve 1 500 kişi mesleğe alınmıştır. Çünkü, Adalet Bakanlığı
bürokratları özellikle mülakatta tek seçici konumundadırlar. Bürokratlar yargı
sınıfından olsalar bile Bakana bağlıdırlar ve Bakana karşı güvenceleri de
yoktur. 35 inci madde gereğince, Bakan istediğinde kürsüdeki bir göreve atanmak
zorundadırlar. Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu yargıç alımında söz sahibi
olmalıdır.
Bugüne kadar adlî
teşkilatta bu derece alım yapılan bir başka dönem olmamıştır. İktidar yargıyı
şekillendirmektedir. Bu yolun sonu tehlikelidir. Laik hukuk düzeninin kurulmasıyla
yargının hukuk ötesi normlara dayanması sonlanmıştır. Yasanın önceden çıkmış
olması yanlışlığın sürdürülmesini haklı göstermemektedir. Kısaca, yargı
siyasallaşmaktadır. Burada Sayın Bakanın tarih önünde büyük bir sorumluluğu
olduğunu, yargının siyasallaşması yönünde sorumluluğu olduğunu vurgulamak
isterim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Yargıtayın bütçesi konusundaki görüşlerimi ve yargıdaki
sorunları sizlerle paylaşmak istedim.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür
ediyorum.
HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın
Başkan, kalan süreyi kullanabilir miyim?
BAŞKAN- 2,5 dakika için
mi?
HALUK KOÇ (Samsun)- Evet
Sayın Başkan.
BAŞKAN- Buyurun.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ
(Samsun)- Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Hazırlıksız bir konuşma.
Süre doldurmak için değil değerli arkadaşlarım. Öncelikle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Ben, sadece, Sayın Adalet
Bakanının demokrat kimliğine dönük bir tespitimi onunla paylaşmak istiyorum ve
sizlerin de huzuruna getirmek istiyorum. Gerçi Sayın Eraslan çok kısa bir
biçimde değindi buna ama…
Değerli arkadaşlarım,
Adalet Bakanları, Dışişleri Bakanları ve Millî Savunma Bakanları günlük
siyasetin içinde olmamalılar.
Sizler de katılacaksınız
bu işe, bu önerime. Neden diyeceksiniz; günlük siyasetin içerisine, ister
istemez, Sayın Adalet Bakanı katılmak zorunda kalıyor ve siyasî polemiklerde
taraf olma noktasına itiliyor. Ne için mi; hükümet sözcülüğü görevi
dolayısıyla.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bir siyasî yürütmenin, yürütmenin siyasî kararlarını, siyasî erkin bu
konuda, çeşitli konularda aldığı kararları -ki, bunların içerisinde idarî
kararlar da var- Sayın Adalet Bakanının bu konularda tartışmaya girmesi başında
olduğu yargı sisteminin siyasî baskı altında kalmasına sebep oluyor. Bilhassa,
idarî konularda siyasî polemiklerin Adalet Bakanının Hükümet Sözcüsü olarak
içinde bulunması, dolayısıyla, yargı sistemini böyle dolaylı değil belki; ama,
bir şekilde etki altına alıyor. Bu önemli bir konu. Mutlaka, Sayın Adalet Bakanı
bunu değerlendirecektir.
Diyeceksiniz ki, bütün
Kabine üyeleri hükümetin siyasî sözcülüğünü yapabilir; gayet doğaldır,
olabilir; ama, ben bir kere daha sizlerin de dikkatinizi çekmek istiyorum.
Bakın, Millî Savunma Bakanlarının, Dışişleri Bakanlarının ve Adalet
Bakanlarının, hükümet sözcülüğü görevinde bulunmaması gerekir.
Ben bu konuda
düşüncelerimi, bu şekilde düşünen birçok yargı mensubu, birçok insan adına da
dile getirmeyi bir görev bildim ve sizin de dikkatlerinize bunu arz etme
şansını elde ettim.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
Sayın milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yapılan görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 19.14
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma saati: 19.21
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân
MİÇOOĞULLARI(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36 ncı Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve
İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084,3/907; 1/1085,
3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030)
(Devam)
F) ADALET BAKANLIĞI (Devam)
1.- Adalet Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Adalet Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
G) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI
KURUMU (Devam)
1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
H) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
İ) YARGITAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Yargıtay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Yargıtay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Şimdi, sıra AK Parti
Grubunda.
AK Parti Grubu adına ilk
konuşmacı, Samsun Milletvekili Mehmet Kurt.
Sayın Kurt, buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 12 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET KURT (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 Malî Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısındaki Adalet Bakanlığı Bütçesi hakkında, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Değerli arkadaşlar,
bilindiği üzere, Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Yasa,
Bakanlığın görevlerini ve üstlendiği sorumluluğun çerçevesini çizmiştir. Bu
kanunun amacı, adalet kurumlarının açılması, geliştirilmesi ve denetimi, adalet
hizmetleriyle ilgili araştırma ve hukukî düzenlemelerin yapılması,
bakanlıklarca hazırlanan kanun ve kanun hükmündeki kararname taslaklarının Türk
hukuk sistemi ve kanun yapma tekniğine uygunluğunun incelenmesi ve kanunlarla
verilen diğer görevleri yerine getirmektir.
Değerli milletvekilleri,
çıkarılan her yasa, dönemin anlayışını yansıtmakta ve ihtiyaçlarını
karşılamaktadır; ancak, son yıllarda ülkemiz açısından hızlı bir değişim
yaşanmakta, buna karşılık, yasalar bugünün ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır.
Özellikle 1963 Ankara Anlaşmasıyla birlikte, Türkiye, Avrupa Birliği üyeliğini
gündeme almış ve çalışmalarını bu yönde yapmaya özen göstermiştir. Bu nedenle,
zaman içerisinde çok sayıda yasada değişiklik yapılmak suretiyle kanunların
bütünlüğü bozulmuş, parça parça değişiklikler, günün ihtiyacını karşılar diye
düşünülmüştür. Bunun tabiî bir sonucu olarak da, birkısım temel yasaları yeni
baştan ele almak mecburiyeti doğmuştur.
Özellikle son üç yıl
içerisinde, Meclisimiz, iktidar ve muhalefet olarak önemli bir uzlaşma örneği
göstererek, demokrasi ve hukuk adına gayretle çalışmış ve geniş kapsamlı
çerçeve yasalar çıkarılmıştır. Bunun sonucunda, 2003-2004 yıllarında Türk Ceza
Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanun; 2005 yılı içerisinde, İcra ve İflas Kanunu, Adlî Sicil Kanunu gibi
önemli yasalar Meclisimizden geçmiştir. Yine, önümüzdeki zaman diliminde de,
ülke geleceğimiz için çok önemli gördüğümüz ve Avrupa Birliği müktesebatıyla
doğrudan doğruya ilgili Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, İdarî Yargılama
Usulü Yasası, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve Hâkimler ve Savcılar Kanunu da
Meclis gündemine gelmiştir. Biliyoruz ki, Hâkimler ve Savcılar Kanunu, daha
önceki yasama döneminde Meclisten geçmiş; fakat, Cumhurbaşkanlığı makamınca
veto edilmiş ve Meclise iade edilmişti. Bu yasa komisyonlarda görüşülerek
Meclis gündemindedir. İnşallah, bu yasa, yasa haline geldiğinde,
gerçekleştiğinde, bilhassa adlî personel içerisinde özlük hakları noktasında
güzel düzeltmeler, gelişmeler olacağını umuyoruz.
Değerli arkadaşlar,
Meclisten çıkarılan kanunlar ile Meclis gündemine gelmek üzere olan kanunlar,
Avrupa Birliği ve çağdaşlaşma yolunda ülkemize önemli katkılar sağlamış ve
sağlamaya da devam edecektir. Görülen şu ki, Adalet Bakanlığı yasa çalışmaları
konusunda büyük özveri göstermiştir. Çalışmalarından dolayı, başta Sayın Adalet
Bakanımız olmak üzere, Bakanlık bürokrat ve personeline, akademisyen
arkadaşlara ve emeği geçen herkese huzurlarınızda Grubumuz adına teşekkürlerimi
arz ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
biliyoruz ki, yargının üzerinde çok ağır bir yük ve çok önemli bir sorumluluk
vardır. Ülke nüfusunun artışı, ekonomik ve sosyal nedenler sonucu mahkemelerin
iş yükünde önemli artışlar meydana gelmektedir. Şöyle ki: Hâkim ve Savcılar Yüksek
Kurulu bir asliye ceza mahkemesi hâkiminin yılda ortalama 1 000 dosyaya
bakabileceğini öngörmüşken, maalesef, bu sayı, ülkemizde 3 000 dosya
civarındadır. Bu hizmet, değerli yargı mensupları tarafından büyük bir özveri
içerisinde, 81 il ve 851 ilçede 5 081 adlî, 129 da idarî mahkeme tarafından
yürütülmektedir. Bu mahkemelerdeki adlî ve idarî yargı hâkimi ile savcı sayısı
şu anda 8 875'tir. Buna karşılık, mevcut kadro sayısı ise 14 683'tür. Bu da
demek oluyor ki, halen 5 808 hâkim ve savcı açığı bulunmaktadır.
Avrupa ülkeleriyle
kıyaslayacak olursak, durumun ciddiyeti, vahameti daha da ortaya çıkmaktadır.
Şöyle ki: Nüfusu bize yakın olan ülkelerden Almanya'da 26 000 hâkim ve savcı,
İngiltere'de 35 000 hâkim ve savcı vardır.
Değerli milletvekilleri,
bu kadro açığını birdenbire kapatmak, öncelikle kalite açısından mümkün
olmamaktadır. Çözüm, sadece hâkim ve savcı almaktan da ibaret değildir. Hâkim
ve savcılık mesleğinde adaylığa alınmış bir kişinin stajını bitirip hâkim
sıfatını kazanması için en az iki yıl süre gerekmektedir; yani, bir zaman
sıkıntısı söz konusudur. Bir diğer önemli durum da, maalesef, ülkemizdeki hukuk
eğitimindeki giderek düşen kalitedir.
Değerli milletvekilleri,
Adalet Bakanlığının hâkim ve savcılık mesleğine verdiği önem ve bu doğrultuda
yaptığı çalışmalar giderek artmaktadır. Bunun en somut adımı olarak Türkiye
Adalet Akademisinin kurulması, Yüce Meclisin oylarıyla gerçekleşmiştir. Burada
mesleğe başlayacak adaylar ciddî bir staj döneminden geçmekte, özellikle
yabancı dil eğitimine de ağırlık verilmektedir. Ayrıca, bilgisayar kullanımında
son derece üstün bir gayret gösterilmekte. Bilgisayarı olmayan hâkim ve
savcılarımız kalmamış denebilir. Hatta, şu an itibariyle, hâkim ve
savcılarımızın bir an evvel istifade etmeleri ve böylece, yargının
hızlandırılması için, daha staj döneminin başında tüm stajyerlere bilgisayar
hediye olarak verilmektedir.
Eğitim imkânları için,
hem Bakanlık bütçesinden ve hem de Avrupa Birliği fonlarından
yararlanılmaktadır. 2005 yılında 1 Haziran tarihinde yürürlüğe giren Türk Ceza
Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanun üzerinde yargı teşkilatlarında gerekli eğitimin yapılabilmesi için, ülke
genelinde 19 bölgede, hâkim ve savcılarımıza seminerler düzenlemek suretiyle
gerekli eğitimler verilmiştir.
Ayrıca, Bakanlığın
önümüzdeki zaman dilimi içerisinde hayata geçireceği önemli projeler mevcuttur.
Bunlardan biri, 11 000 000 euro kaynağı Avrupa Birliği fonlarından sağlanan
yargının modernizasyonu ve ceza reformu projesidir. Böylelikle, fizikî mekân
itibariyle çok olumsuz olan adliyelerimiz, illerde adliye sarayları, ilçelerde
ise modern adliye binalarına kavuşturulmaktadır. Bir diğeri ise, 1 Haziran 2007
tarihi itibariyle kurulacak olan istinaf, yani, bölge adliye mahkemeleridir. O
zamana kadar, bu mahkemelerde görev yapacak hâkim ve savcıların eğitimlerinin
tamamlanması için 1,5 milyon euro tutarında bir kaynak kullanılacaktır. Bölge
adliye mahkemelerinin kurulmasıyla, Yargıtayın yıllık 450 - 500 bin dava
dosyasından ibaret olan iş yükü büyük ölçüde hafifleyecektir. Bunun sonucunda,
Yargıtayın aslî görevi olana içtihat görevini eksiksiz yerine getirmesi
konusunda sıkıntı da ortadan kalkmış olacaktır.
Yine, diğer bir gelişme
de, bilinen adıyla ombudsmanlık olan, Yedinci ve Sekizinci Beş Yıllık
Planlarda yer verilen kamu denetçiliği
yasa tasarısı da, Bakanlık çalışmaları neticesinde Meclis gündemine gelmiş
önemli projelerdendir.
Adalet Bakanlığının bir
başka gündem konusu da kapatılan adliye ve cezaevleridir. Burada mesele,
buraları sadece kapatmaktan ibaret değildir. Geçmiş düşüncenin ürünü olan,
neredeyse her ilçeye bir adliye ve bir cezaevi uygulaması, bugünün koşullarına
bakıldığı zaman, bugünün koşullarında önce gereksiz, daha sonra da yetersiz
görülmektedir. Çağdaş ceza ve infaz hukukunda çözüm, her ne sebeple olursa
olsun suç işlemiş kişilerin topluma yeniden kazandırılmasından geçmektedir; o
da, infaz kurumlarına olumlu tarafından
baktığımızda, suçluların meslek edindiği, topluma daha faydalı hale
gelebildiği mekân olarak düşünmekten geçer.
İşte bunun sağlanabilmesi
için, küçük ve elverişsiz ilçe cezaevlerinin kapatılarak, yerlerine daha büyük,
modern ve meslek kurslarının da hizmet verebileceği cezaevlerinin kurulması
şarttır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - 2 dakikalık süre
içinde konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET KURT (Devamla) -
Türkiye'de önemli ölçüde cezaevi kapatılmasına rağmen, halen, 447 cezaevi
mevcuttur. Bu sayı da nüfus olarak eşdeğer Avrupa ülkelerinden neredeyse iki
kat daha fazladır.
Yine, aynı şekilde, bu
düşünce doğrultusunda 137 adliye teşkilatı kapatılmıştır. Bunun nedeni de,
yukarıda da bahsettiğim gibi, ülkemizde büyük şehirlerde bir hâkim yılda
ortalama 3 000 dosyaya bakarken, bu
sayı birçok küçük ilçe adliyesinde 30'a, hatta 20'ye kadar düşmektedir. Bütün
bunlar önemli bir maliyet unsuru teşkil etmekte ve aynı zamanda hâkim ve
savcıların terfi noktasında da sıkıntıya sebep olmakta idi. Yukarıda bahsetmiş
olduğum Yargıtayın modernizasyonu ve ceza reform projesi de bunlara yöneliktir.
Şunun da unutulmaması
gerekir ki, hükümetimiz, popülist bir siyaset izleseydi, bu adliye ve
cezaevlerini kapatmaması gerekirdi; ama, biz iktidar olarak popülizmi değil,
ülke menfaatlarını tercih ederek, bu işi gerçekleştirdik. Bunu yaparken de
hiçbir zaman ayırımcılığa gitmeden, objektif kurallar içerisinde bu kapatmalar
gerçekleşmiştir. Bu adliyelerin kapatılma işlemi yapılırken, burada kamu
hizmeti veren noterlik gibi, icra daireleri gibi kurumlar burada devam etmektedir,
yöre halkının hizmetindedir, yöre halkının daha mahrumiyetine sebep vermemek
için böyle bir yol tercih edilmiştir.
Değerli arkadaşlar,
devletin yapısının küçülmesi ve sosyal devlet hüviyetini kazanabilmesi için,
devletin dört ana görevi vardır...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kurt,
süreniz doldu, ek süreniz de doldu. Teşekkür cümlenizi almak istiyorum; çünkü,
bütün arkadaşlarımıza aynı şeyi uyguladım. Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET KURT (Devamla) -
... eğitim, sağlık, adalet ve emniyettir. İşte, bu dört ayaktan biri adalet
olduğuna göre, adaletin tam anlamıyla gerçekleştirilebilmesinin, hâkim, savcı
ve adliye yardımcı personelinin özlük haklarının düzeltilmesiyle mümkün
olabileceğini düşünmekteyiz. İşte, kıt bütçe imkânlarıyla hâkim ve
savcılarımızın ve yardımcı personelimizin özlük haklarının düzeltilmesine
gayret ediyoruz. İnşallah bunu da başaracağımıza inanıyorum.
Bugün görüşülerek kabul
edilecek olan Adalet Bakanlığı bütçesinin, Adalet Bakanlığı camiasına, ülkemize
ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kurt.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Bursa Milletvekili Zafer Hıdıroğlu.
Sayın Hıdıroğlu, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; Adalet
Bakanlığı bütçesi ve buna bağlı olarak Ceza ve İnfaz Kurumları ile İş Yurtları
Kurumuyla ilgili Grubum adına konuşmak üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle,
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bütçe görüşmeleri
esnasında birçok şeyler duyduk. Bakanlarımızın icraatlarını dinlerken, hepsini
de anlatamadıklarına şahit oldum; ama, tenkitler sınırlarını o derece aştı ki,
yapılanlar bile yapılmamış gibi, belgeleriyle yapılanlar da yapılmamış gibi
gösterilmeye çalışıldı zaman zaman.
Değerli arkadaşlar, ben
konuşmama başlarken, özellikle bu anlamda şu hususu da belirtmek istiyorum:
Kasım 2002 seçimlerinden önce, başta Başbakanımız olmak üzere bizler seçmenden
oy isterken, üç beş ayda ülkenin sorunlarını halledeceğiz, 100 günde bu işi
çözeceğiz filan gibi uçuk kaçık vaatlerde bulunmadık. Aksine, ülkenin devasa
problemlerini bildiğimiz için, bizden üç sene bir şey beklemeyin, üç sene sonra
ülkede birtakım sorunların halledildiğini, çözüme kavuşturulduğunu görmeye
başlayacaksınız dedik. Sizler, bizler, bütün vatandaşlar izlediler; sayın
bakanlarımızın yaptığı icraatlardan anlaşılıyor ki, hükümetimizin tarihî rekorlar
kıran 100'ün üzerinde "en"lerin, "ilk"lerin bu ülkede
yaşandığı bir ortama geldik.
Değerli arkadaşlar, bunun
yanında, bütün bunlar yapılırken, millî eğitimden sağlığa, ulaştırmaya,
enerjiye, maliyeye, ekonomiye varana kadar, birçok şeyler başarıldı. Hani,
Atatürk demişti ya: "Az zamanda çok iş başardık." Bu bütçe
görüşmeleri vesilesiyle şahit olduk ki, üç sene içinde, biz de, gerçekten, az
zamanda çok iş başardık; ama, bundan sonraki az zamanlarda da çok işler
başarmamız gerektiğini biliyoruz.
Arkadaşlarımız bütçenin
yetersiz olduğunu söylüyorlar; ama, Adalet Bakanlığı bütçemiz, 2005 yılında ilk
defa yüzde 1'in üzerine çıktı ve bu yıl yüzde 1,03 olan bütçe, 2006 yılında
1,12 civarına çıktı. Bununla birlikte, demin arkadaşım söyledi, birçok yasa,
yani 55 tane Avrupa Birliğine uyum yasası çıkarıldı ve bu yasaların tamamı, hem
adliyemizin iyi çalışabilmesi, zamanında kararların verilebilmesi için yapılan
çalışmalar hem de cezaevleriyle ilgili Avrupa standartlarında oluşumların
sağlanması idi.
Sayın milletvekilleri,
adliyede yeniden yapılanma ve cezaevleri konusundaki yeniden yapılanma, Adalet
Bakanlığımız bünyesinde ülkemize çok şeyler kazandırdı. 137 tane ilçe
adliyesinin kapatılmasından ne doğdu?..
Değerli arkadaşlarım,
ülkenin küçük ilçelerinde yılda 35-40 tane davaya bakan hâkimler varken, bir
taraftan da 3 000'in üzerinde dosyaya bakan hâkimler vardı. Bu dengesizliğin
ortadan kaldırılması ve hukukun tam işleyebilmesi için, adalet mekanizması
içindeki hâkim ve savcılarımız arasında da dengeli bölüşüm gerekiyordu. Onun
için, yeni adliye binalarımızın yapılması ve ilçe adliye binalarının birçoğunun
kapatılması, uluslararası normlarda çalışmanın bir sonucudur.
Sayın milletvekilleri,
bazı adliye binalarının kapatılmasıyla ceza ve infaz kurumlarında da bu yola
gidildi. Geçmişte, ne hikmetse, her ilçeye bir cezaevi politikasıyla hareket
edilmiş. Yani, ibret alınsın "sen bu suçu işledin, öyleyse, karşılığında
da biz seni buraya kapatalım" gibi bir mantıkla hareket edilmiş. Oysa,
devletin ve hükümetin görevi, birilerinin, ibret alması veya suç karşılığı bir
yere kapatılmasından ziyade, o suçun işlenmediği ortamların sağlanması ve
mümkün olduğu kadar, suçu bir daha işlememesinin sağlanması ve çıktıktan sonra
da, rehabilite edilerek iş sahibi olabilmesinin sağlanmasıdır. Yani,
cezaevlerimiz toplama kampları değil; oradan, topluma faydalı olan insanların
da çıkabilmelerinin sağlanması gerekmektedir. Yeni yapılan cezaevleri -44 tane
cezaevimiz yapılmış- bilgisayar sistemleriyle donatılmış, 2, 4, 6, 8'er kişilik
koğuşlarda, bir taraftan, cezasını evrensel hukuk normları içerisinde çekerken,
bir taraftan da, tabiî ki, insan hakları çerçevesinde çok önemli gelişmeler
sağlanmıştır.
Bir de, Türkiye'deki
cezaevlerini diğer ülkelerle kıyasladığımızda da çarpıcı bir örnek karşımıza
çıkıyor; cezaevlerinin kapatılmasında ve yerine, modernize edilmiş yenilerinin
eklenmesindeki bir haklılık da şuradan çıkıyor: Ülkemizde şu anda 440 civarında
cezaevi var. Bizimle nüfusu aynı olan ülkelere baktığımızda, bu sayı, Fransa'da
182, İngiltere'de 139, nüfusu 80 000 000'u geçen Almanya'da bile 248 adet
olduğuna göre, 2006 yılında, bu konuda daha da yapmamız gereken işler olduğunu
düşünüyoruz.
Tabiî, değerli
arkadaşlar, cezaevi personelinde de önemli sıkıntılar bu vesileyle aşılıyor. Yani,
eksik personelden dolayı birtakım sıkıntılar vardı; 2 000'in üzerinde cezaevi personeli alındı ve bunun büyük bir
çoğunluğu infaz koruma memuru. Bunlarla beraber, yani, hem adliye binalarının
yenilenmesi hem cezaevlerinin yenilenmesi ve modernize edilmesinden sonra insan
haklarına daha saygılı, daha düzenli bir bakanlık görmeye başladık.
Aynı zamanda, personel,
hizmet eğitimine tabi tutulmuş ve şu ana kadar 18 500 civarında personel, insan
haklarına, aynı zamanda psikoloji ve insan hakları dersi görerek cezaevindeki
psikolojik havanın değişikliğine uyum sağlanan bir yönetim ve idare tarzı da bu
arada dikkate alınmıştır.
Değerli arkadaşlar,
30.11.2005 tarihi itibariyle cezaevlerimizde 55 640 hükümlü ve tutuklu
bulunmaktadır. Niye hükümlü ve tutuklu diyorum; çünkü, bunların bir kısmının
cezası henüz kesinleşmemiş. Cezası kesilenlerle birlikte rakam bu.
Açık cezaevlerinde 4 335,
kapalı cezaevlerinde 3 500, toplam, 7 835 tutuklu iş yurtlarında çalışmakta ve
bunlar, iş yurtlarında çalışarak hem gündelik 4,5 YTL ödenek alıyorlar hem
çıktıktan sonra yemek paralarını geri iade etmiyorlar hem edilen kârdan yüzde
25 pay sahibi oluyorlar hem de yani cezaevlerinin, bir zamanlar terör yuvası
halinde, adı geçen cezaevlerinin de, yani sanatsal faaliyetlerle, iş yurtlarıyla
ilgili yapılanlardan sonra artık bu adlarla anılmadıklarını da görüyoruz.
Çünkü, biz, zaman zaman cezaevlerine gittiğimizde veya çağrıldığımız zaman,
programlarda, artık, tiyatrolar, müzik ve bunun yanında birçok sanat dallarında
faaliyetlere kendimiz de şahit oluyoruz. Yani, bizim amacımız cezaevlerinde
birilerinden intikam almak değil, cezaevinden çıktıktan sonra o insanların
sanat sahibi olmaları ve yeni çıkan yasayla da, bunun, 2006 yılında, bu
mahkûmların dışarıya çıktıktan sonra izlenmelerini sağlamaktır. Yani, mümkün
olduğu kadar toplumla tekrar entegrasyonunun sağlanması lazımdır.
Değerli arkadaşlar, bu iş
yurtlarının çalışmasıyla, 2003 yılında 15 trilyon civarında, 2004 yılında da 25
trilyon civarındaki cezaevlerimizin kârı, yine, cezaevlerimizin ve adliye
kuruluşlarının modernizasyonunda kullanılmıştır. Bütün bunlarla birlikte, suçlu
cezasını çekerken, şahsın, tekrar suç işleyen değil, topluma kazandırılan kişi
olmasına gayret edilmiştir.
İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu üyesi olarak, birçok cezaevini gezdik; hatta, yurt dışında da birçok
gezilerimiz oldu; muhalefet partisinden milletvekili arkadaşlarımız da vardı.
Bizim, sonuç olarak vardığımız kanaat şu ki, birtakım eksiklikler olabilir
tabiî ki; ama, İtalya'da Opera Cezaevini incelediğimizde, Türkiye'deki
şartların Avrupa'daki cezaevi şartlarından daha kötü olmadığını gördük.
Değerli arkadaşlar, bu
cezaevleriyle ilgili, demin söylediğim gibi, bir önemli konu da, ceza ve
tutukevlerinin mümkün olduğu kadar birbirlerinden ayrılması, yani, hüküm giyen
ile…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hıdıroğlu,
2 dakika içinde konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.
Buyurun.
ZAFER HIDIROĞLU (Devamla)
- Cezaevlerimizde, hükümlüler ile tutukluların ayrışması konusunda epeyi şeyler
yapılmış. Bazı cezaevlerimiz, sadece tutukluların kaldığı cezaevleri; tabiî,
koğuş sistemine geçildikten sonra da, mümkün olduğu kadar, bu ayırıma tabi
tutulmuş; ama, 2006 yılından itibaren bu konuya daha fazla dikkat edileceğini
biz biliyoruz, aldığımız bilgilerle; çünkü, düşünün ki, iki sene, üç sene, beş
sene, hatta on sene içeride yatıp, sonunda suçsuz bulunan insanların haklarını
ödeyebilmemiz mümkün değildir. Ben, bu konuda, bundan sonraki çalışmalarda,
özellikle Sayın Bakanımızdan ve yetkili kurullardan bu çalışmaların devam
etmesini istirham ediyorum, yapılan çalışmalara ek olarak.
Değerli kardeşlerim,
şimdi, şu cümlelerle bitirmek istiyorum: Bu bütçe münasebetiyle dile getirilen,
ağza devamlı sakız edilen, dillere pelesenk edilen konu, Başbakanın yurtdışı
seyahatleri, kimlik tartışması… Başbakanla biz de yurt dışına gittik,
muhalefetten arkadaşlarımız gitti. Çok şey söylemek istiyordum; ama, zamanım
yok. Güney Afrika'ya seyahatimizde, bir zamanlar ırkçılıkla yaptığı mücadeleden
dolayı on sene içeride yatmış, kendi ülkesinde halkın kahramanı olmuş Mandela
ile şiir okuduğu için içeride yatmış bir devlet adamının buluşmasında yaşanan
duygusal anlardan sonra, o ülkeyle ikili görüşmeler başlamış ve ticaret
hacmimiz büyümüştür. Yani, bu ülkeye gidildi, kötü mü oldu?! Atatürk Barış
Ödülünü almamış olan bir Mandela'nın ülkesinde bu işler oluyor.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Yakandaki rozete bak!
ZAFER HIDIROĞLU (Devamla)
- Birçok yerde güzel gelişmeler oluyor. Eğer, suyun akışına göre değirmenin
taşına tahılı vermezseniz, taş kendi kendine döner, boşuna döner, sadece
gürültü yapar, ondan da rahatsız olursunuz; ama, bizim amacımız, o değirmenden
un elde etmek. Bu unu elde etmeye devam edeceğiz diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Hıdıroğlu.
AK Parti Grubu adına,
üçüncü konuşmacı, Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün.
Sayın Akgün, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Adalet
Akademisi bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünyada, her alanda çok
hızlı bir değişim ve gelişim yaşanmakta, her beş yılda, dünyada var olan tüm
bilginin ikiye katlandığı ifade edilmektedir. Böyle bir ortamda, hukukî
sorunlar ve uyuşmazlıklar da, nitelik ve nicelik yönünden değişim göstermekte,
daha karmaşık bir hal almakta, bu sorunlara ve uyuşmazlıklara çözüm üretmek,
yeni bilgiler edinme ihtiyacını ortaya koymaktadır.
Günümüzde, lisans
düzeyinde eğitim veren hukuk fakültelerinde, genelde, uygulamadan kopuk, teorik
ve akademik eğitim verilmektedir. Hukuk fakültelerinden mezun olanlar, meslek
alanlarına göre yaptıkları staj eğitimleriyle, seçtikleri meslek dalında
yetiştirilmektedir. Özellikle, ülkemizde, son yıllarda ve gelişigüzel şekilde
çok sayıda hukuk fakültesi açılmış olması ve hukuk eğitiminin kalitesinin
giderek düşmesi, yargı sistemimizi de olumsuz etkilemiştir. Bu durum karşısında,
hukuk ve adalet alanında görev üstlenenlere hukuk fakültelerinde verilen teorik
ve akademik eğitim ve öğretimin yanında, meslek öncesi ve meslekiçi eğitimde
uzmanlık programları, seminer, sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler
düzenlemek yoluyla yeni bilgilerin kazandırılmasının bu meslek mensuplarını
daha verimli ve üretken kılacağı kuşkusuzdur.
Bu ihtiyacı karşılamak
üzere yeni bir eğitim kurumunun kurulması zorunluluğu ortaya çıkmış ve diğer
gelişmiş ülkelerdeki örnekler de dikkate alınarak Türkiye Adalet Akademisi
kurulmuştur. 31 Ekim 2003 tarihinde; yani, AK Parti iktidarı döneminde
yürürlüğe girmiş olan 4954 sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanunuyla kurulmuş
olan Türkiye Adalet Akademisinin görevleri kanunla sayılmıştır.
Türkiye Adalet Akademisi,
kurulduğu günden bugüne kadar, özellikle 1987 yılından bu yana, adlî yargı
hazırlık dönemi eğitiminde 6 799, son dönem eğitiminde 6 543, idarî yargı
hazırlık dönemi eğitiminde 620, son dönem eğitiminde ise 564 hâkim ve savcı
adayına meslek öncesi eğitim vermek suretiyle, bunları mesleklerine
hazırlamıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kaliteli ve iyi bir yargı bakımından gerekli olan, kaliteli ve
yeterli sayıda hâkim ve savcı ile adalet personelinin istihdam edilmesidir.
Bunların mesleğe alınmalarında gerekli titizlik her zaman gösterildiği gibi,
ayrıca, meslek öncesi ve meslekiçi eğitim yoluyla da günün şartlarına göre
değişebilen kalite standardının altında kalınmamasına da özen gösterilmesi
gerekmektedir.
Burada, adalet
hizmetlerinde görev alan yargıç ve savcılar ile yardımcı adalet personelinin
meslek öncesi ve meslekiçi eğitim hizmetlerinin en iyi şekilde yürütülmesi ve
en iyi şekilde yetiştirilmeleri asıl amaç olup, bu amacın gerçekleşmesi için
öncelikle adlî ve idarî yargı yargıç ve savcılarının çok iyi yetişmeleri
gerekmektedir. Adaletin daha hızlı, etkin ve doğru şekilde gerçekleşmesi için
hem uzmanlık mahkemelerine hem de bu mahkemelerde görev yapacak yetişmiş uzman
hukukçulara ihtiyaç bulunmaktadır. Kuruluş amacı doğrultusunda çalışmakta olan
Adalet Akademisi, özellikle yargıç ve savcıların ve yardımcı adalet
personelinin uzmanlık alanlarında yetiştirilmelerine katkı sağlaması bakımından
önemli bir sıkıntıyı çözmektedir.
Değerli milletvekilleri,
hukuk ve adalet, toplumun ve devletin temelidir; hukuk ve adalet, devletin
amaçlarıdır; hukuk ve adalet, devlet yönetiminin egemen unsurlarıdır. Bu
özdeyişler, hukukun ve adaletin en önemli güvencesi olan yargıyı ve yargının
işlevselliğini önplana çıkarmaktadır. Bu çerçevede, yargının işlevselliğinin
sağlanması ise devletin en önemli görevleri arasındadır. "Yargıda
işlevsellik" kavramı, Anayasanın 141 inci maddesindeki ifadeyle, adalet
hizmetlerinin hızlı, güvenli, etkin ve ekonomik olarak yürütülmesini ifade
etmektedir.
Demokratik hukuk devletinde,
bağımsız ve hızlı bir yargı, devletin ve toplumun güvencesidir. Devlete olan
güvenin temel kaynağını yargı oluşturur. Yargıya karşı güvensizlik duyulması,
aynı zamanda, devlete olan güven duygusunu da zaafa uğratacaktır. Geciken
adaletin, devletin temel değerlerini yıpratacağı, halkın adalete karşı güven
duygusunu zayıflatacağı kuşkusuzdur. Sağlıklı bir yargılama sisteminin
oluşturulması, hızlı ve etkin bir adalet işleyişinin gerçekleştirilmesi, devlet
ve toplum arasındaki bağları da güçlendirecektir.
Bu bağlamda, yargının
işlevselliğini sağlayacak üç önemli araç bulunmaktadır. Bunlardan ilki,
kaliteli yasal düzenlemeler; ikincisi, hâkim, savcı ve yardımcı personelin
kaliteli eğitimi ve özellikle meslekiçi eğitimde sürekliliğin sağlanması; sonuncusu
ise, yargının kaliteli fizikî altyapı ihtiyaçlarının karşılanmasıdır.
Avrupa Birliği üyelik
sürecimizde yol haritamız olan Türkiye Ulusal Programında "Yargının
İşlevselliği ve Verimliliği" başlığı altında, adalet hizmetlerinin modern
toplumun gereklerine uygun şekilde etkili hale gelmesinin önemi vurgulanarak,
yargı reformunun, demokratikleşme sürecinin temeli olduğu belirtilmektedir.
Bu tarihî görevin
bilincinde olan Adalet Bakanlığımız, Türkiye'de bir hukuk ve yargı reformu
gerçekleştirme çabası içindedir. Bu çaba, hem Anayasamızın gereklerine uygun
hem Avrupa Birliği müktesebatının üstlenilmesine ilişkin Türkiye Ulusal
Programında öngörülen hedefler doğrultusundadır. Adalet Akademisi de bu
hedefler doğrultusunda kurulmuştur.
Ülkemizde ekonomik krizlerin
de etkisiyle artan ağır iş yükü, personel sayısındaki yetersizlik, haberleşme
ve bilgi alışverişinde yaşanan aksaklıklar, harici birimlerden gelmesi gereken
bilgilerin geç gelmesi ve teknolojik imkânlardan yoksun olması gibi nedenlerle
yargı faaliyetinin işleyişi yavaşlamaktadır. Bütçeden yargıya ayrılan pay,
mutlaka, daha yükseğe çıkarılmalıdır.
Aynı zamanda, Adalet
Akademisinin bütçesinin de tek başına yeterli olduğunu söylemek mümkün
değildir. Bu nedenle, akademinin ihtiyaçlarının mutlaka karşılanması
gerekmektedir.
Yine bir plan dahilinde,
adalet binaları, yargının saygınlığına yakışır olanaklara ve düzeye
kavuşturulmalıdır. Adliyeler, başta bilgisayar ve faks olmak üzere, çağın
teknolojisine en kısa zamanda kavuşturulmalı, her adliyede ihtiyaca yeterli
kütüphaneler mutlaka kurulmalı, idarî sınırlara bağlı kalınarak, en küçük
ilçelerde adliye açılması yerine, düzenli ve düzeyli yargı dağıtımı
yapılabilecek merkezî yerlerde adliye açılması yolu tercih edilmelidir. Bu
anlamda, Adalet Bakanlığımızın tüm adliyeleri bilgisayar altyapısıyla
donatması, küçük yerlerde verimsiz hale gelen, işlevini yitirmiş olan adliye
binalarının kapatılması suretiyle, merkezî ilçelere, merkezî yerlere
adliyelerin toplanması düşüncesi, çok doğru bir adımdır.
Geç kalınmış adalet
adalet değildir ilkesi esas alındığında, devletin, vatandaşına zamanında adalet
dağıtabilmesi, en önemli görevlerinden biridir. Bu görevi yerine getirebilmenin
yegâne yolu da bilgi toplumu içerisinde yer alabilmektir.
Hukukun evrensel ilkelerine
saygı, kanun önünde eşitlik, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması ile hak
arama yollarının açık tutulması ve yönetimin hukuka bağlılığının sağlanması,
tüm demokratik ülkelerde olduğu gibi, devletimizin de temel değerleri
arasındadır ve ancak, bu değerlerin hayata geçirilmesiyle hukuk devleti
anlayışı yerleşebilecektir.
Türkiye Cumhuriyetinin
kanunlarını hukuka, hukukunu evrensel adalet ve insan hakları esaslarına
dayandıran bir devlet olması ve adalet hizmetlerinin etkin, verimli ve hızlı
bir biçimde yürütülmesi Adalet Bakanlığımızın önde gelen görevleri arasındadır.
Adalet Bakanlığımızın, bu
dönemde, Avrupa Birliği müktesebatına uyum çerçevesinde çıkarmış olduğu uyum
yasaları, diğer taraftan, toplumun yıllardan beri beklediği Ceza Yasası, Ceza Usul
Yasası gibi çok temel, ana yasaları Meclisin gündeminden geçirmesi, toplum
hayatına sunması ve devrim niteliğinde sayılabilecek birçok uygulamayı hayata
geçirmesi sebebiyle, başta Bakanımız olmak üzere, tüm Bakanlık personelini,
ben, huzurlarınızda kutlamak istiyorum.
Devletin, toplum ve
bireylere, hiçbir ayırım gözetmeksizin, eşit ve adil bir biçimde yaklaşmasını
sağlamak temel hukuk ve adalet anlayışımızdır.
Bu düşüncelerle, Adalet
Akademisi Başkanlığının bütçesinin hayırlara vesile olmasını temenni ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Akgün.
AK Parti Grubu adına son
konuşmacı Ağrı Milletvekili Halil Özyolcu.
Sayın Özyolcu, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 11 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 Malî Yılı
Bütçe Yasa Tasarısının Yargıtay bütçesiyle ilgili bölümünde AK Parti Grubum
adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
yargı meselesi, bir iktidar meselesi olmasından öte, Türkiye'nin en önemli ve
en öncelikli konusudur. Bilindiği gibi, devlet, Anayasaya göre, yasama, yürütme
ve yargı organlarından oluşmaktadır ve bu organların işbirliği içinde çalışması
da öngörülmüştür. Bu organlar arasında üstünlük sıralaması da yoktur.
Yargı, demokratik bir
hukuk devletinde, hukukun son sözünü söyleyen, soyut yasa kurallarını
somutlaştırıp yaşama geçiren, devletin üç erkinden birisidir.
Hukuk devleti olmak,
hukukun, toplum hayatına uygulanmasıyla mümkündür. Hukuk devletinin önde gelen
niteliklerinden biri yargı bağımsızlığı, diğeri yargıç güvencesidir; çünkü,
adil yargılama hakkı için bağımsız ve tarafsız mahkemelerin varlığı her zaman
şarttır. Bağımsız, tarafsız, adil ve hızlı işleyen bir yargı, sosyal barışın,
güven ve huzurun da teminatıdır.
Sosyal bilim eğitimi alan
hâkimlerin, siyasî düşüncelerinin olmaması olanaksızdır. Önemli olan,
hâkimlerin siyasal düşüncelerini kararlarına yansıtmamalarıdır. Hâkimlerin
siyasî görüntüden uzak olmaları gerekir; yani, yargının siyasallaşmaması için
yargı mensuplarının da sorumlulukları vardır.
Zaman zaman yargıçların,
özellikle Yüksek Mahkeme Başkanları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılarının
beyanları ve verdikleri kararlarla siyasî görüntü çizdikleri; dolayısıyla,
yargıyı siyasallaştırdıklarını da görmekteyiz. Örneğin, Anayasa Mahkemesinin
emekli son başkanının, giderayak yaptığı "şu konuda Parlamento yasa
yapamaz" gibi talihsiz beyanı, yargının yasamaya karışması şeklinde
yorumlara neden oldu. Yine, eski cumhuriyet başsavcılarından birisinin, Sayın
Başbakanla ilgili olarak, bir televizyon programında "biz, onun önünü
kesmek için çok uğraştık; ama, olmadı" gibi beyanları ve yine, Anayasa
Mahkemesinin 7.3.1989 tarihli kararında, Yasamanın yerine geçerek, yasa
koyucuymuş gibi yorum yapması; bütün bunlar, yasamaya müdahale şeklinde
yorumlanmıştır. Bu talihsiz ve şık olmayan beyan ve kararlar, tarafsızlığı da
zedelemektedir.
Ayrıca, bu karar binlerce
vatandaşı da haksız bir şekilde mağdur etmiştir. Yine, yakın geçmişte, bir
yüksek mahkemede, bir sanığın, kılık kıyafetinden dolayı, seferberlikte bile
kısıtlanması mümkün olmayan, en temel haklardan biri olan savunma hakkı elinden
alınmıştır. Böylece, bu şekilde, yargı, sahip olduğu devlet yetkisini
kullanırken tarafsız kalmamıştır. Bu marjinal tutum ve davranışların ülkenin
birlik ve bütünlüğü açısından zarar verici olduğunun da gözden kaçırılmaması
gerekiyor.
Sayın milletvekilleri,
adalet devletin temelidir, Yargıtay bu temelin çimentosudur. Yargıyı yıpratmak
kimseye bir yarar sağlamaz. Adaletin güçlü olması yargılananlar için bir
güvencedir. Anayasanın 138 inci maddesi gereği, görülmekte olan bir davayla
ilgili yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili olarak soru sorulması veya
görüşme yapılması yasaklanmıştır. Bu, aynı zamanda yeni Türk Ceza Kanununun 277
nci maddesi ve 288 inci maddelerinde de düzenlenmiştir. Yine Basın Kanununun 14
üncü maddesinde "görülmekte olan davalarla ilgili etkileyici ve
yönlendirici yayın yapılması yasaktır" denildiği halde, görüyoruz ki, bazı
kurumların, grupların, siyasî kişilerin, birkısım basının köşeyazarlarının
yargıyı etkileme teşebbüsleri vardır. Bu, yargının bağımsızlığını, yargı
görevini yapanı ve adil yargılamayı etkileme teşebbüsleridir.
Şurada şunu söylemek
istiyorum. Bu Van Ağır Cezada yargılanan bir sanıkla ilgili herkes burada bir
konuşma yaptı. Burada, ihaleye fesat karıştırma, resmî evrakta sahtecilik,
usulsüz kadrolaşma, çıkar amaçlı suç örgütü oluşturmak, yanlış mal bildirimi,
öğretim üyelerini fişleme, görevini kötüye kullanma suçlarıyla ilgili
yargılanan bir sanıkla, bu sanığa destek vermek için gerek Parlamentoda bir
grup milletvekili arkadaşlar gerekse YÖK'ten bir heyet gerekse birkısım basın
mahkemenin hukuka ve vicdanî kanaate göre karar vermesini etkilemeye ve
engellemeye çalışmaktadırlar. Sorumluluk taşıyan kişi ve kurumların bu şekilde
mahkemeyi etkilemeye çalışmalarını açıkçası üzücü görmekteyim.
Değerli arkadaşlar, şimdi
Van'a gidip mahkemeyi etkilemeye çalışacaksınız, ondan sonra gelip Ankara'da bu
kürsüde mahkemelerin bağımsızlığından ve hâkimlerin teminatından
bahsedeceksiniz. Yok böyle bir şey. Yani, halkın her şeyi gözlediğini veya
izlediğini, takip ettiğini de unutmamamız gerekiyor. Zamanı ve yeri gelince de
halkımızın hesap sorma bilinciyle kararını verdiğini veya değişik bir ifadeyle,
Osmanlı tokadını da yapıştırdığını, hep bunları görmüşüzdür. Dolayısıyla, eğer
geçmişi biraz hatırlamaya çalışırsak, işte "dün dündür, bugün
bugündür" düşünceleriyle, zihniyetleriyle ayakta olanlar ya da "benim
memurum işini bilir" zihniyetlerine ne olduğuna, hep beraber, burada karar
vermemiz lazım. Bunlardan hiçbir eserin kalmadığını da burada görüyoruz.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Sıra kadayıfın altında üstünde!..
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Siz daha önce hangi partidendiniz?
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) -
Evet, yine...
Ben siyaseti ilk defa,
hayatımda ilk defa AK Partide siyaset yaptım.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Daha yeni mi siyaset yapıyorsunuz?
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) -
Evet. Şimdi, şöyle diyeyim ben size…
BAŞKAN - Sayın Özyolcu,
Sayın Küçükaşık, karşılıklı konuşmayalım.
Sayın Özyolcu, Genel
Kurula hitap edin efendim.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) -
Şimdi, orada laf…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Üç yıl öncesini de savunun? Kendi düşüncenizin üç yıl öncesini
savunamıyorsanız, konuşmayın.
BAŞKAN - Sayın Küçükaşık,
lüfen…
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) -
Efendim?
BAŞKAN - Sayın Özyolcu,
siz Genel Kurula hitap edin.
Sayın Özyolcu, lütfen…
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) -
Şimdi, şunu söyleyeyim: Evet, diğer bir tarafta…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Üç yıl öncesine gidemiyorsanız, konuşmayın.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Rektöre Ermenidir diyen…
BAŞKAN - Arkadaşlar,
hatibe müdahale etmeyelim lütfen.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) -
Bakınız, ben size bir şey söyleyeyim: Sayın Ali Topuz'un bir sözünü size
hatırlatmak istiyorum. Bir ara gazetelere de çıktı bu, yani, basına çıktı.
Diyor ki: "Seçimler her zaman doğru sonuç vermeyebilir. Demokrasi, zaman
zaman yanlış sonuçları da doğurabilir."
Sizin, halkçılık ya da
demokrasiye saygınız, işte, bu şekilde ifade edilmiştir.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Halkçılıkla o farklı şeyler.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) -
Evet, diğer bir tarafta, YÜK'ün de buradaki müdahalesini…
AHMET ERSİN (İzmir) -
YÖK, YÖK…
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) -
Bana göre, YÖK'ün kendi işi, mahkemeleri izleme ve etkileme değildir. YÖK,
bilim öğretecektir, bilimle uğraşacaktır, kaliteli bilim adamı yetiştirecektir.
Siyasî ve ideolojik mülahazalarla bilim adamlarını harcama mekanizmasından
çıkacak, bilimsel proje üretip, Avrupa Birliği fonlarından yararlanarak,
ülkenin kalkınmasında katkı sağlaması lazım.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Ömer Dinçer gibi!..
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) -
Dolayısıyla, yeni üniversitelerin kurulmasında hükümet YÖK'e sorduğunda YÖK
"benim, efendim, bilim adamım yok ya da eğitim görevlisi yok" diyor.
Sormazlar mı, sen orada ne iş yapıyorsun?!.
KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) -
Yapma ya!..
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) -
Evet.
Sayın milletvekilleri,
yargı hizmetlerinin en uygun şeklinde yerine getirilmesi için kaliteli
yasaların olması gerekiyor. Adalet Bakanlığımızın bu konuda şimdiye kadar
yaptığı çalışmaları, reform niteliğindeki çalışmaları ve bununla beraber,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, büyük bir uğraşıyla toplumun değişen ve gelişen
çağdaş normlara uygun yasal düzenlemeleri kabul etmiştir. Bunlara örnek vermek
gerekirse; Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Yasası, Ceza ve Tedbirlerin İnfazı
Hakkında Kanunu sayabiliriz işte hâkimler ve savcılarla ilgili kanunlar, Bölge
Adliye Mahkemeleri Kanunu vesaire. Dolayısıyla, burada, bizim, övünmemiz
gereken bir şey var ya da alkışlamamız gereken bir şey var, o da, bu yasaları,
bu temel yasaları yaparken, kendi hukukçularımızla ve kendi bilim adamlarımızla
yapmamızdır. Çünkü, cumhuriyet tarihinde, ilk, bu temel kanunlar alınırken,
bunlar iktibasla alınmıştı; ama, bu süreçlerde, bu üç yıllık süreç içerisinde,
bu kanunlar, bu temel kanunlar, kendi bilim adamlarımızla beraber yapmış ve
çıkarmış olduğumuz temel yasalardır.
Değerli arkadaşlar,
yargının diğer bir sorunu da, fizikî mekânlar ve donanımların, Batı
standartlarına kavuşturulması gereğidir. Bu açıdan, Türkiye'nin ihtiyacı büyük
ölçüde değerlendirilmiştir ve giderilmiştir. Ülkenin dört bir yanında yeni
adliye sarayları yapılmakta, projeler üretilmekte. Bakınız, kendi yöremden bir
örnek vermek istiyorum; Türkiye'nin en doğusu, en sınır ilçesi Doğubeyazıt
İlçemiz, bu yıl, yeni bir adliye sarayına kavuşmuştur. Diğer ilçelerimiz
-Patnos gibi, Ağrı Merkez gibi, bunların da yeni adliye saraylarına kavuşması-
önümüzdeki yıllarda da bunlar planlanmaktadır. Bunun için uğraş veren Adalet
Bakanımıza, gerçekten, burada teşekkürlerimizi sunmak istiyorum.
Diğer bir husus, yargının
diğer bir sorunu da personel açığıdır. Yetişmiş ve yardımcı personel açığı hâlâ
devam etmektedir. Nitelikli personel, sadece hâkim ve savcılar değildir
elbette; bunlarla beraber, yardımcı personel, mübaşirler ya da zabıt kâtipleri
ve diğer personel açığı da yine mevcut ve devam etmektedir. Bunun için,
yardımcı personeli yetiştiren, özellikle meslek liselerinin sayısını da
artırmamız gerekiyordu. Ancak, biz bir şey görüyoruz ki… Bu meslek liseleriyle
ilgili de bir şey söylemek istiyorum; çünkü, 28 Şubat süreciyle beraber, sadece
ve sadece, bir imam-hatip liselerinin kapatılması ya da burada eğitim, öğretim
gören öğrencilerin yükseköğrenimlerinin yapılmaması sebebiyle, bütün meslek
liseleri kapatılmaya maruz bırakıldı. Bu konuda, iş çevrelerine bakıyorsunuz,
onların da, kalifiye eleman alma açısından, bu ihtiyaç açısından birçok
şikâyetleri vardır. Bu açıdan, diyorum ki, bu süreç 28 Şubatla başladı; ama, şu
anda bu Parlamentonun da bir görevi...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyolcu,
lütfen konuşmanızı tamamlayın.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) -
… bu vebalin altından kalkması gerekiyor; çünkü, millet bize hesap soracak,
iktidar ve muhalefete; aynı zamanda, tarih de bu konuda bizden hesap
soracaktır.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Meslek liselerini kim kapattı?!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) -
Evet; işte, yargının sorunları hukuk fakültelerinden başlar, meslek
liselerinden başlar. Meslek öncesi eğitim ve meslekiçi eğitimin üstün düzeye
çıkarılması gerekmekte bu manada. Adalet Akademisi üstün eğitim ve öğretim
verecek duruma getirilmeli, Avrupa hukukunu daha iyi takip edebilmek için yeterli
sayıda yargıç ve cumhuriyet savcısı, lisan öğrenme ve kendisini yetiştirme
olanakları bulunmalı.
Sayın milletvekilleri,
bir ülkenin ve toplumun sorunlarını sıralamada, yargı birinci sırada yer
almalı. Bu, nitelikli yasa itibariyle, bu, imkân donanım itibariyle böyledir.
Bakınız, Avrupa Birliğine giriş ve müzakere sürecinde yargı, vereceği bir
kararla Türkiye'nin itibarını yükseltebileceği gibi, Türkiye'yi tartışmalı bir
hale de getirebilir. Yargının, bugün böyle tarihî sorumlulukla da karşı karşıya
olduğunu belirtmek gerekir.
Yargı, kararlarında adil
ve tarafsız olmalıdır. Hani, kral sormuştur; işte, bahçıvana, bir bahçesini
almak için. Bedava bahçesini almak isteyince, bu kişi buna karşı çıkmıştır
"veremem" demiştir. Kral da demiş ki, ben bunu senden zorla satın
alabilirim. O da demiş ki "ben, seni, Berlin'deki yargıçlara şikâyet
ederim" demiştir. Bu noktada, yargının güven vermesi lazım. Yani, bizde de
haksızlığa uğrayanın… Eğer ki, bir haksızlık yapana, biz de gider, seni hâkime
şikâyet edebilirim güvencesine acaba sahip miyiz değil miyiz, bunu da ayriyeten
düşünmemiz lazım. Yoksa, istediğin yere beni şikâyet edebilirsiniz ya da diğer
bir şekilde, efendim "avukat tutma, hâkim tut" gibi şeklinde mi
acaba; bunlar da ayrıyeten üzerinde düşünmemiz gereken bir konudur.
Değerli arkadaşlar,
nitelikli yasa gereği, bana göre, yeni bir anayasanın da yapılması lazım;
çünkü, 61 ve 82 Anayasaları, bunlar, darbe ürünü tepki Anayasalarıdır.
Dolayısıyla, bu Meclisin bu tablosu, ikili partili bir tabloya sahip olan Meclisin
bu şansını kullanarak, yeni bir anayasayı ortaya koymaları lazım.
Değerli milletvekilleri,
bir şey daha belirtmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) -
Sayın Başkanım, son cümlem. Toparlayacağım…
BAŞKAN - Sayın Özyolcu,
lütfen, son cümlenizi alayım.
Arkadaşlar, önceden
söyledim; konuşmalarınızı ona göre ayarlayınız.
Lütfen, son cümlenizi
alayım.
Buyurun.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) -
Sayın Başkanım, hemen bitiriyorum.
Yargılama birliği ve adil
yargılama hakkı açısından Anayasa Mahkemesine verilen Yüce Divan yetkisinin,
kanımca, bundan alıp Yargıtaya verilmesi lazım. Neden diyeceksiniz; çünkü,
buradaki yargılama ceza yargılamasıdır, ceza yargılaması yapacak hâkimler de
ceza hâkimleri olması lazım, hukukçu olmaları lazım ve yine, bu adil yargılama
açısından da iki dereceli bir yargılamanın olması lazım. Bakıyorsunuz ki,
Anayasa Mahkemesi yapısına ve üyelerine, bu şartların mevcut olmadığını
görüyoruz.
BAŞKAN - Sayın Özyolcu,
konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım, bitiriyorum… Hakikaten bitiriyorum…
Şimdi, buradaki hâkimlere
bakıyorsunuz, ya hukukçu değiller ya da hukukçu olanları ceza hâkimi değiller.
Dolayısıyla, bu Yüce Divan yetkisini bu yargılama birliği ve adil yargılama
hakkı açısından bundan alıp Yargıtaya vermemiz lazım ve beraberinde… Şimdi,
Yüce Divan bir tutuklama kararı verse, bunun itiraz mercii var mı yok mu ya da
bunların temyiz mercii var mı yok mu?
Ceza yargılamasında temyiz ve merci olmayan bir ceza yargılamasının olması
düşünülemez diye düşünüyorum. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin varlığı veya
olması gerekiyor mu gerekmiyor mu; bunu da tartışabiliriz. Neden; çünkü, bazı
modern ülkelere bakıyorsun, mesela Fransa'ya, Anayasa Mahkemesi yoktur; orada
Anayasa Konseyi var. Amerika'ya bakıyorsun, Federal Yüksek Mahkeme var; ama,
Anayasa gereği, bu, yüksek mahkeme değildir.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Bunlar sizin grubunuzun görüşleri mi?!
BAŞKAN - Sayın Özyolcu,
bu, çok akademik bir tartışma; çok tartışıyor bunu Yargıtay, Anayasa Mahkemesi… Lütfen efendim…
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım. Tamam.
Evet, değerli arkadaşlar…
Açıkçası Sayın Başkanım, ben sözlerimi bitirmeden… Bitirmek de istiyorum,
bağlamak istiyorum; ancak, zaman yetmiyor.
BAŞKAN - Sayın Özyolcu,
ikinci sürenizi doldurdunuz. Bakın, ilk defa sizin zamanınızda 1 dakikalık
süreyi bugün aştık, ilk defa… Lütfen, istirham ediyorum, sözünüzü tamamlayın;
çünkü, bu tartışmalar akademik; yıllardır yapılıyor. Yargıtayın açılışında,
diğer yerlerde hep duyduk bunları; neticelendiremeyiz bunları yani.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) -
Peki Sayın Başkanım.
Bu bütçe vesilesiyle bir
daha bu kürsüde de tartışmakta yarar var diye düşündüm. Onun için, özellikle
Yargıtayı da konuştuğumuz için, bu Yargıtayla da ilgili bir konudur; onun için,
bunları dile getirdim burada.
Peki, teşekkür ediyorum.
Ben, sözlerimi, hem
yarıda kalmakla beraber, bütün bu duygu ve düşüncelerle, ben de 2006 yılı
bütçesinin Adalet Bakanlığımıza, Yargıtayımıza ve Türkiye'ye hayırlı ve uğurlu
olmasını istiyorum ve dolayısıyla, bu düşüncelerle de hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
Sayın Halil Özyolcu'yla birlikte AK Parti adına grup konuşmaları
tamamlanmıştır.
Şimdi, şahsı adına,
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali Bulut.
Sayın Bulut, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
MEHMET ALİ BULUT
(Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu,
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı ve Yargıtay Başkanlığı bütçesi hakkında
şahsî görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Adalet ve Kalkınma Partimiz, hukuku, korkutmanın ve cezalandırmanın değil,
adaleti sağlamının aracı olarak görmektedir ve bu parti programımızda
belirtildiği üzere, amacımız, toplumumuzu suçun azaldığı, korkunun olmadığı bir
barış toplumu haline getirmektir. İhtilafları çıkmadan önlemek amacıyla,
koruyucu hukuk uygulamaları ve hukukî konularla ilgili danışmanlık
hizmetlerinin geliştirilip sosyal hizmet olarak halkımıza sunma amacı vardır.
Adalet sisteminin
işleyişi konusunda hukuk devleti ilkesiyle tam uyumlu bir görüntü verdiğimizi
söylememiz mümkün değildir. Yavaş işleyen bir adalet sistemi, adalete olan
güven duygusunu da zedelemektedir. Ülkemizde adalet hizmetlerinin aksamasının
temelinde, bütçeden bu hizmetlere ayrılan payın yetersizliği, yargılama
sürecinin yavaş işlemesi, mevzuatın çok geniş olması, yargılama mevzuatının
çağdaş gelişmelere uygun olarak yenilenmemesi, teknik altyapı eksiklikleri,
personel yetersizliği gibi sebepler sıralanabilir.
Bu dönemde, yani, bizim
bu dönemimizde mevzuatın geliştirilmesi ve yenilenmesi konusunda pek çok
değişiklik yapılmasına rağmen, yine de eksikliğimiz çoktur. Geciken adaletin
adalet olmayacağından hareketle, yargı sistemindeki eksikliklerin giderilmesi
için, genel bütçeden adalet hizmetlerine ayrılan payın verilen hizmetleri
karşılayacak oranda yükseltilmesi gerekmektedir.
2006 yılı için Adalet
Bakanlığına ayrılan tahmini gider bütçesi 1 771 982 Yeni Türk Lirası olup,
toplam bütçe içerisinden aldığı pay yüzde 1 civarındadır. Elbette bu yeterli
görülemez.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Adalet Bakanlığının görevleri kanunlarda öngörülen her derece
ve türdeki adalet kurumlarını planlamak, kurmak ve idarî görevleri yönünden
gözetim ve denetimini yapmak ve geliştirmek; adalet hizmetlerinde adil, hızlı,
etkin ve en az giderle sonuç almayı sağlayacak tüm yasal değişikliğin
gerçekleştirilmesi; yargı güvencesi ilkelerinin eksiksiz uygulanması; suç
örgütleriyle etkili ve kararlı bir biçimde mücadele edilmesi; yargı
teşkilatının yeniden yapılandırılması; vatandaş ile idare arasındaki
uyuşmazlıkların azaltılması; insan haklarının çağdaş, evrensel ölçülere uygun
bir anlayışla korunması ve geliştirilmesi olarak özetlenebilir.
Bugün adlî hizmetler,
Adalet Bakanlığı verilerine göre, 949 binada yerine getirilmektedir. Bu
binaların hepsinin adalete yaraşır şartları taşıdığı söylenemez. Adaletin
zamanında ve hızlı bir şekilde tesisi ve mahkemelerin görevlerini gereği gibi
yapabilmesi için yeteri sayıda personel ve fizikî imkânların sağlanması gerekmektedir.
Bu kapsamda, yeterli adliye binaları tesis edilmeli, ceza ve tutukevleri çağın
şartlarına uygun hale getirilmeli ve yargının esaslı unsuru olan hâkim ve
cumhuriyet savcıları ile adliye personellerinin yeterli sayıda istihdamı
sağlanmalıdır.
Bu konuda, Sayın
Bakanımızın ve Bakanlığın değerli bürokratlarının büyük gayretlerini görüyor ve
bundan dolayı da kendilerini kutluyorum. Hakikaten yerel özellikler de dikkate
alınarak, orijinal projelerle modern adliye sarayları planlanıp inşa edilmektedir.
Bunlardan biri de, bizim dönemimizde, Pazarcık Adliyemizin inşaatına başlandı
ve 2005 yılı içinde de hizmete açıldı, gayet de güzel oldu; ancak,
Kahramanmaraş merkez adliyesi ile Göksun ve Afşin adliye saraylarının da bir an
önce başlanıp bitirilmesini, Sayın Bakanımızdan ve bakanlık bürokratlarından
istirham ediyoruz, arz ediyoruz.
Değerli milletvekilleri,
Adalet Bakanlığının verilerine göre, halihazırda toplam 14 683 hâkim ve
cumhuriyet savcısı kadrosunun 8 875'i dolu olup, 5 808 hâkim ve cumhuriyet savcısı
kadrosu boş bulunmaktadır.
Türkiye, adalet ve
yargıda da Avrupa Birliği kriterlerini tutturmak zorundadır. Hükümetimiz
döneminde kurulmuş bulunan bölge adliye mahkemeleri, yargı sistemimizde olması
gereken bir mekanizmadır; fakat, kanunun çıkarılmış olmasına rağmen bölge
adliye mahkemelerinin faaliyete geçirilemediğini de görüyoruz.
Türkiye'de toplam hâkim
ve savcı sayısı yukarıda da belirttiğim gibi
8 875 iken, Türkiye ile benzer nüfusa sahip Almanya'da 26 000,
İngiltere'de ise 36 000 civarındadır. Demek ki, adaletin AB standartlarında
yerine getirilebilmesi için hâkim ve savcı sayısını bu miktara çıkarmamız
gerekmektedir. Halen, 36 676 adliye personeli kadrosundan 10 252'si boştur; bu
durum, adalet hizmetlerinin işleyişinde aksaklıklara ve gecikmelere de sebep
olmaktadır.
Diğer yandan gerek
Yargıtayın gerekse ceza, hukuk ve idarî mahkemelerin iş yüküne baktığımızda
altından kalkılması güç bir durumla karşı karşıya kaldıkları görülmektedir.
2003 yılı verilerine göre, ceza mahkemelerine açılan dava sayısı toplam 2 820
000 civarında, hukuk mahkemelerine ise açılan dava sayısı 1 347 000 ve idarî
mahkemelerine açılan dava sayısı ise 300 632 olarak gerçekleşmiştir.
Yargıtayın 2004 yılı
verilerine göre iş yüküne baktığımızda hukuk dairelere gelen dava sayısı 320
515; bunların, 270 595'i görüşülerek karara bağlanmış, 64 000'i ise bir sonraki yıla aktarılmıştır. Ceza dairelerine
ise, yine bu yıl gelen dava sayısı 195 000; bunların, 139 000'i karara
bağlanmış, 189 000'i ise bir sonraki yıla aktarılmıştır.
Aslında Yargıtayın aslî
görevi içtihat mahkemesi olması ve bütün mahkemelerde kanunların aynı şekilde
uygulanmasının sağlanmasıdır. Bu kadar
iş yükü baskısı altında olan Yargıtayın içtihat mahkemesi olma fonksiyonunu
yerine getirmesi elbette ki düşünülemez; bu sebepten olacak ki, Yargıtayın,
maalesef, birbirini nakzeden, çelişkili kararlar verebildiği görülmektedir.
Hatta, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2005 yılı içinde Şevket Eygi ve Selahattin
Aydar davalarıyla ilgili olarak kısa aralıklarla verdiği birbirinin tam zıttı
kararlar, bunun en tipik örnekleridir. Bu bakımdan, Yargıtayın iş yükünün
azaltılarak, tamamen içtihat mahkemesi haline dönüşmesi için bir an önce bölge
adliye mahkemelerinin faaliyete geçirilmesi gerekmektedir. Bu sebeple, Sayın
Bakanımızın, hem mevcut hâkim ve savcı açığının hem de bölge adliye
mahkemelerinin faaliyete geçmesi halinde meydana gelecek açığın kapatılması
için yeterince hâkim ve savcı adayını bir an önce göreve başlatması gerektiğini
vurgulamak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; insan hak ve özgürlükleri üzerinde geniş tasarruf yetkileri
olan hâkim ve savcılarımızın çok iyi yetişmiş, mesleğin gerektirdiği onur ve
tarafsızlık ilkesini içten benimsemiş ve adalet duygusuna ulaşmış olmaları
gerekir. Çağın gerektirdiği evrensel hukuk ilkelerini özümsemiş, fikri hür,
vicdanı hür ve irfanı hür yargıçlar, temel hak ve özgürlüklerin olduğu kadar,
hukuk düzenimizin de teminatıdır. Bu sebeple, hâkim ve savcı adaylarının daha
iyi şartlarda yetiştirilmesi için 2003 yılında çıkarılan kanunla Türkiye Adalet
Akademisi faaliyete geçirilmiştir. Oysa, örneğin Almanya Hâkim Akademisi
1968'de, Fransa Hâkimlik Mesleği Millî Okulu 1958 yılında, Japonya'da ise
Adalet Eğitim ve Araştırma Enstitüsü 1947 yılında kurulmuştur. Bu konuda da,
demek ki geç kalmış bulunmaktayız.
Değerli milletvekilleri,
demokrasinin hukuk yoluyla varlık kazandığı demokratik hukuk devletinde hukukun
evrensel ilkelerine saygı, hak arama yollarının açık tutulması, kanun önünde
eşitlik, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması, devletin hukuka bağlılığının
güvence altına alınması temel değerlerdir. Yargının itibarı, devletin ve
milletin de itibarıdır. Yargıya yönelik sarf edilen fikir, görüş ve beyanlar,
yargıya olan güven ve saygının daha çok artması içindir. Elbette, karar
sürecini etkileyecek girişimler değil; ama, adalet mekanizmasına yardımcı
olacak, doğru karar sürecine destek olacak bilgi ve belgelerin mahkemelerle
paylaşılması, bu maksatla yapılan araştırmaları, Türk Milleti adına yargı
yetkisini kullanan yargının problemlerine çözüm üretmesi bakımından faydalı
gelişmeler olarak görmek mümkündür.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sonuç olarak, adalet hizmetlerinin adil, hızlı, etkin ve en az
giderle sonuçlanması, adalet hizmetlerinin toplum nezdinde güven sağlaması
için, kısaca, yargının ihtiyaçlarının giderilmesi, tüm adliye binalarının
adalete yakışır hale getirilmesi, hâkim ve savcı kadrolarının Avrupa Birliği
standartlarına çıkarılması…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bulut, 2
dakikalık süre içinde konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET ALİ BULUT
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
…adliye personelinin boş
olan kadrosunun tamamlanması, öncelikle ve ivedilikle de adalet personeline ek
tazminat ödenmesine dair kanun tasarısının yasalaşması gerekir diye
düşünüyorum.
2006 yılı bütçesinin,
öncelikle yargı camiasına, milletimize ve ülkemize hayırlı olması dileğiyle,
hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bulut.
Şahsı adına, aleyhinde,
Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Boztaş; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET BOZTAŞ (Aydın) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının Adalet Bakanlığı bütçesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum;
sizleri, yargı mensuplarını ve televizyonları başında bizleri izleyen
vatandaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti, Anayasamızın 2 nci maddesinde belirtildiği üzere,
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Hukuk devletinin anlamı,
yargıya ve yargı mensuplarına verdiğimiz değerle pekişmektedir. Bütçeden
ayrılan paya ve çözüm bekleyen sorunlara baktığımızda ise, yargının ve yargı
mensuplarının sorunları çözülmediği gibi, artarak devam edeceği gözükmektedir.
Mevcut hükümet, yargının içinde bulunduğu sorunları anlamamış gözükmektedir.
2006 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısında, Adalet Bakanlığının bütçedeki
payı yüzde 1 civarındadır.
Değerli arkadaşlarım,
yargı, sav, savunma ve yargıç ayağı üzerine oturmuş bir kurumdur. Az önce,
buraya çıkmadan önce, bir baro temsilcisi arkadaşım, telefonla ulaşıp, Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu gereğince zorunlu müdafi olarak görevlendirilen
avukatlara ekim ayından bu tarafa ödeme yapılmadığını, bunun da, avukat
camiasında sorunlarla boğuşan avukatların, ekstradan, bir de, zorunlu alması
gereken, kanundan doğan haklarını da alamadığını, isyan edercesine dile
getirmişti.
Çok değerli arkadaşlarım,
her seferinde bunlar konuşulur, yargının içinde bulunduğu sorunlar dile
getirilir; ama, avukat camiası, her seferinde üvey evlat muamelesine tabi
tutulur, bir taraftan serbest çalışan avukatların sorunları, bir taraftan kamu
avukatlarının sorunları görmezlikten gelinir. Bir yığın sorunları olmasına
rağmen, devasa sorunları olmasına rağmen, çözüm konusunda herhangi bir gayret
sarf edilmediğini bugüne kadar gözlemledik.
Değerli arkadaşlarım, bu
bütçeyle, ne yargının ne de yargı mensuplarının sorunlarına bir çözüm getirmek
mümkün olmadığı gibi, yargının fizikî şartlarını düzeltmek de mümkün
olmayacaktır. Gerek Yargıtay gerekse diğer yargı alanlarında görev yapan yargı
mensupları, en olumsuz koşullarda, özveriyle görevlerini sürdürmeye
çalışmaktadırlar. Yargıtayın iş yükü her yıl artarak devam etmektedir. Mevcut
hükümetin bugüne kadar izlediği, sosyal yönü gözardı edilen ve tüccar siyaset
anlayışıyla izlediği ekonomik politikalar, işsizliğin, yoksulluğun ve
yolsuzlukların artmasına sebep olmuştur. Bu durum, suç işleme oranlarını da
hızla artırmaktadır. Gerek suç oranlarındaki artışın gerekse yeni yapılan köklü
yasal değişikliklerin dava dosyası sayılarını artıracağı kuvvetle muhtemeldir.
Bu, yargıda ve dolayısıyla da Yargıtayda görev yapan başkan, üye, hâkim ve
savcıların, zor koşullarda yaptıkları özverili çalışma yükünü daha da
ağırlaştıracaktır.
Değerli milletvekilleri,
süratli ve doğru gerçekleştirilmesi gereken bir adalet... Geciken adalet,
bizatihi, adaletsizliğin ta kendisidir; ancak, davaların gecikmesinin tek
nedeni hâkimler değildir; fizikî şartlar ve iş yoğunluğu da bu durumun temel
nedenlerindendir. Yargı binalarını ve özellikle de Yargıtayın dışa açılan yüzü
ve asıl işlev alanı olan duruşma salonlarını, içinde bulunduğu olumsuz
koşullardan kurtararak Avrupa standartları ölçüsüne ve çağdaş bir görünüme
taşımamız gerekmektedir. Bugün, Yargıtay, üç ayrı yerde, beş bloktan oluşan
dağınık bir alanda, kısıtlı bütçe ve personel olanaklarıyla hizmet vermeye
çalışmaktadır.
Devlet dairelerimizin
içinde en yoğun ve en ağır iş yükü altında, zor koşullarda çalışan, buna
karşılık, hakkı olan maaş ve sosyal hakları, özlük haklarını elde edemeyen
adliye personelinin kadro sıkıntısını gidermek ve maaşlarında işgücüyle
orantılı iyileştirmeyi sağlamak zorundayız; ancak, bu bütçeyle bu zorlukları
aşmak mümkün görünmemektedir.
Değerli arkadaşlarım,
burada, AKP Grubu adına konuşan konuşmacı arkadaşlarımızdan bazıları da, ne
kadar modern cezaevleri yaptıklarıyla övündüler. Gönül istiyor ki, cezaevlerine
hiç kimse düşmesin. Cezaevleriyle övüneceğimize, eğitim yuvalarıyla övünmemiz
gerekir. Sosyal politikalarımızdan hızla uzaklaştığımız Türkiye'de,
insanlarımızın sokakta aç ve açıkta kaldığını düşünmeden, işsizlik oranının her
geçen gün arttığı bir Türkiye'de, suç işleme oranları da artmaktadır.
Cezaevlerini ne kadar modern hale getirdiğimizle övünmek yerine, onları
yapalım, kader mahkûmları diye baktığımız o insanlar cezaevlerine düştüğünde,
çağdaş bir cezaevinde cezalarını çekmelerini sağlayalım; ancak, onların
cezaevlerine düşmesini önleyecek tedbirleri de, sosyal devlet anlayışı
içerisinde almamız gerekir. İşin bu boyutu, ciddî anlamda gözardı edilmiştir.
Çok değerli arkadaşlarım,
içinde bulunduğu sıkıntı, sadece fizikî şartlardan, maaş ve sosyal haklardan
kaynaklanmamaktadır; en az onlar kadar önemli hâkim bağımsızlığı ve teminatı
gelmektedir. Anayasada da belirtildiği gibi, yargı bağımsızlığı hukuk devleti
için en temel unsurdur. Yargı bağımsızlığının temel koşulu hâkim teminatıdır.
Gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse Anayasamızda, bağımsız ve tarafsız
mahkemelerin varlığı adil yargılanma için temel koşul olarak görülmektedir.
Hâkim, yürütme organlarına karşı bağımsız olmalıdır. Hâkim bağımsızlığı, aynı
zamanda, yargılananlar için adil yargılanma hakkının güvencesidir. Bağımsız,
tarafsız, adil ve hızlı işleyen bir yargı, sosyal barışın, güven ve huzurun
teminatı olduğu kadar, devletin de varlık nedenidir.
Bağımsız ve tarafsız bir
yargıdan söz edilebilmesi, hâkim ve savcıların soruşturmalarında bağımsız
kurulların yetkili olmasını zorunlu kılar. Bağımsız kurullar, hâkim ve savcılar
yönünden yürütme organına karşı güvence oluşturur. Anayasanın 144 üncü maddesi
"hâkim ve savcıları denetleme görevlerinden dolayı veya görevleri
sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri
icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve
soruşturma, Adalet Bakanlığının izni ile adalet müfettişleri tarafından
yapılır" demektedir. Yargının tam bağımsız olabilmesi için yeni bir
düzenlemeye ihtiyaç vardır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bağlı teftiş
kurulu oluşturulmalı, hâkim ve savcıların denetimi, haklarında soruşturma
yapılması, kurulun izniyle, kurul müfettişleri tarafından yapılmalıdır.
Hâkim ve savcıların
mülakatlarının Adalet Bakanlığı bürokratlarınca yapılması, yargı bağımsızlığına
gölge düşüren bir başka düzenlemedir. Bu durumun da acilen düzeltilmesi
gerekmektedir.
Çok değerli milletvekili
arkadaşlarım, son dönemde yaşadığımız olaylar yargı bağımsızlığının önemini bir
kez daha ortaya koymuştur. Az önce burada, benden önce konuşan, AKP Grubu adına
konuşan çok değerli sözcü arkadaşlarım birkaç olaya girdikleri için, ben de
burada bu olaylara, kenarından da olsa, girmeyi gerekli görüyorum.
Değerli arkadaşlar,
Anayasanın 138/3 üncü maddesi uyarınca, görülmekte olan bir dava hakkında yargı
yetkisinin kullanılmasıyla ilgili olarak soru sorulması ve görüşme yapılması
yasaklanmıştır. Bu yasak, hâkim ve savcılara rahat çalışma ortamı sağlamak
amacıyla, Anayasaya, kanunlara, adalet duygusuna uygun, hür vicdanıyla karar
vermesini sağlamak adına konmuştur; ancak, kararın içeriğine girmeksizin, temel
insan hak ve özgürlüklerini korumak, adil yargılamaya uygun davranma konusunda
azamî gayret sarf etmek, hâkim arkadaşlarımızın aslî görevi olmalıdır.
Bugün, gündeme oturmuş
olan iki dava var. Bunlardan bir tanesi, Van'da yaşanan, hepimizin yüreğini
burkan bir olay; Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörünün başına gelenler, Genel
Sekreter Yardımcısının aynı anlamda cezaevinde bulunduğu sırada hayatını
kaybetmiş olması. Bir taraftan, bu olayla ilgili olarak garip çelişkilerin
yaşandığını sizlerle paylaşmak isterim.
Bir tanesi de, en son
gündeme gelen Orhan Pamuk davasıdır. Orhan Pamuk davasıyla ilgili Adalet
Bakanlığından gönderilen yazıya yanıt gelmediğinden bahisle, Adalet Bakanlığı
tarafından gönderilmesi gereken bir yazı gelmediği için, Orhan Pamuk'la ilgili
dava durdurulmuştur; ancak, aynı içerikte olmasına rağmen -aynı ülkede aynı
kanunlar var, aynı yargıçlar var; fakat- Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü
Yücel Aşkın'a ilişkin yargılamada ise, Anayasanın 129 uncu maddesi ve 2547
sayılı Yükseköğretim Kanununa rağmen, Yükseköğretim Kuruluna gönderilmemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET FEHMİ UYANIK
(Diyarbakır) - Orhan Pamuk'ta hırsızlık yoktur.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) -
Siz, hükmünüzü peşinen verdiniz galiba.
BAŞKAN - Sayın Boztaş,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) -
Yapılan tutuklamanın neticesinde, uygulamayı içine sindiremeyen Genel Sekreter
Yardımcısı Enver Arpalı, Adalet Bakanlığının sorumluluğundaki cezaevinde
yaşamına son vermiştir. Çağdaş bir
hukuk anlayışını egemen kılmaya çalışan her insanın vicdanını sızlatması
gereken bir olaydır.
Bir değerli arkadaşım
"Orhan Pamuk hırsızlıktan yargılanmıyor" diyor. Biz, davaların
içeriğiyle ilgili fikir yürütmüyoruz. Bugün, burada, Anayasanın 129 uncu
maddesi…
YEKTA HAYDAROĞLU (Van) -
O da hakâret ediyor.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) -
İzin verirseniz anlatayım.
…şunu amirdir:
"Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen
suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar
dışında, kanunun gösterdiği idarî merciin iznine bağlıdır." Burada, rektör
hakkında böyle bir izin aranmamıştır. Orhan Pamuk'un ya da rektörün işlediği
suçlarla ilgili bir yorum getirmiyorum; ancak, iki olayda birbiriyle çarpışan,
birbiriyle çelişen iki ayrı uygulama, hukuk devleti kavramıyla bağdaşmıyor.
Bugün, çağdaş Türkiye Cumhuriyetini hukuk devletiyle yoğurmamız gereken bir
ortamda, bu çelişkiyi, hiçbir milletvekili arkadaşımızın şu ya da bu düşünceyle
içine sindiriyor gözükmesini kabul etmemiz mümkün değil.
YEKTA HAYDAROĞLU (Van) -
Orhan Pamuk şov yapıyor, kendini tanıtmak istiyor.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) -
O ayrı. Parlamenter sistemde bizim aslî
görevimiz nedir?
Çok değerli arkadaşlarım,
bugün, bu çelişkileri ben yadırgamıyorum. Zira, bir ulemaya danışma fikrini
ortaya atan bir Başbakanın olduğu bir hükümette, bu olayların herkes tarafından
içine sindirilmesi çok kolay olabilir.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Ulema ne demek?! Bir bilene danışmak...
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) -
Ama, Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri olarak, biz, bunları içimize
sindiremeyiz.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Kime danışacağız?
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) -
Ulemalarla değil, Parlamentonun çıkardığı yasalarla yönetilen bir Türkiye
istiyoruz çünkü.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Bir bilene danışacağız.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Nereden çıkarıyorsun?.. Sana bu tarz konuşmak yakışmıyor.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri…
Sayın Boztaş, lütfen,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Böyle konuşmak yakışıyor mu?
BAŞKAN - Sayın Boztaş,
süreniz doluyor, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
YEKTA HAYDAROĞLU (Van) -
Muz cumhuriyeti değil Türkiye.
BAŞKAN - Sayın Boztaş,
son 1 dakikalık sürenizi açacağım ve ondan sonra mikrofon kendiliğinden
kapanacak. Lütfen, teşekkür konuşmanızı yapar mısınız.
Buyurun.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) -
Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlarım,
bizim Cumhuriyet Halk Partililer olarak bu kürsüden dile getirdiğimiz olaylar,
sizin yaptığınız olaylardır. Eğer, bizim söylediklerimizden rahatsız
oluyorsanız, bizim burada söylediklerimizden yapmamaya gayret sarf edin,
kaçının.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Rahatsız değiliz.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) -
Az önce, AKP Grubu adına konuşan bir değerli arkadaşım, mahkemelerin
bağımsızlığından, tarafsızlığından ne anladığını burada dile getirdi; anayasa
mahkemelerinin gerekirse kaldırılabileceğini...
Bunu, Meclis Başkanı da,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Meclis Başkanı da kısmen dile getirmişti.
Yolsuzluklarla ilgili bir konu gündeme geldiğinde, görüşmeler sırasında, Sayın
Başbakan, adalete güvenmeyebileceği anlamına gelen sözcükler sarf etmişti. Çok
değerli arkadaşlarım… (AK Parti sıralarından gürültüler)
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Niyet okuyorsun! Fal bakıp niyet okuyorsun; ne diyelim size!
YEKTA HAYDAROĞLU (Van) -
Orhan Pamuk'u savunma.
BAŞKAN - Sayın Baştopçu,
lütfen…
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) -
Okumuyoruz.
Bunlar, sizin
tarafınızdan dile getirilen hadiselerdir. Rahatsız olacağınız şeyleri
yapmazsanız, biz de, burada bunları dile getirmek zorunda kalmayız.
BAŞKAN - Peki... Sağ
olun.
Sayın Boztaş, teşekkür
konuşmanızı yapar mısınız.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) -
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkürler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Peki... Sağ
olun. Sayın milletvekilleri, gruplar ve şahısları adına yapılan konuşmalar sona
ermiştir.
Hükümet adına, Adalet
Bakanı Sayın Cemil Çiçek.
Sayın Bakan, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Adalet Bakanlığı bütçesi
vesilesiyle burada görüşlerini ifade eden çok değerli arkadaşlarıma, sözlerimin
başında, hassaten teşekkür etmek istiyorum.
Burada dile getirilen
hususlar -katılırız ya da katılmayız- kısmen doğru, kısmen yanlış da olabilir;
ama, hepsi iyi niyetle dile getirilmiş olan hususlardır. Belki bir kısmı eksik
bilgilere dayanmaktadır. Bu bilgileri, burada, huzurlarınızda vermek suretiyle,
doğru bir kanaate ulaşabilmek açısından bir görev ifa edeceğiz. Onun için, dile
getirilen hususlar, benim bakımımdan, önemle üzerinde durulan, durulması
gereken konulardır.
Hepimiz biliyoruz ve
inanıyoruz ki, bir demokratik ülkede alternatifi olmayan kurumların başında
yargı gelmektedir; çünkü, yargı, bir ülkenin geleceğidir. Yargı olmadan,
toplumda huzuru, barışı, hak ve özgürlükleri teminat altına almak da mümkün
değil. Yargının ne kadar önemli olduğunu burada uzun uzun anlatıp vaktinizi
almaya gerek görmüyorum; çünkü, yargı adına, hukuk devleti adına, yargı
bağımsızlığı adına bu ülkede çok şey söylenmiştir. Bu sözler esas itibariyle
doğrudur. Eksik olan, bunların gereği yeterince yapılmamıştır. Biz de, zaten,
Hükümet olarak, olabildiğince, eldeki imkânlar ölçüsünde, bunların gereğini
yerine getirmeye gayret ediyoruz.
Hiç şüphesiz, yargının
itibarı, en fazla üzerinde durulan, tartışılan ve bizim de üzerinde durmamız
gereken bir konu. Elbette, kurumlar eleştirilebilir, eleştiri herkesin
hakkıdır; ama, bu eleştirilerin hududunu, dozunu iyi belirlemek lazım.
Kurumların yıpratılmış olması bu ülkede çok ciddî sorunlara sebebiyet verir. O
nedenle, son zamanlarda, yargı adına, yargıyla ilgili konuşmaların biraz
dozunun kaçtığını, yargının bu anlamda sessiz kalmasının bu suçlamaları kabul
ettiği gibi bir sonuca varılmaması gerektiğini, yargının bazı tartışmalar
karşısında bir şey söylememiş olmasının hukuka saygının gereği olduğunu burada
ifade etmek istiyorum; ama, müsaade ederseniz, bir tespiti de yapmamız gerekir.
Şimdi, burada sıkça vurgu yapılıyor; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda
Adalet Bakanının bulunmasından, müsteşarın katılmasından tutun, yargı
bağımsızlığına, hâkim teminatına varıncaya kadar, arkadaşlarımız burada
görüşlerini dile getirdiler, dışarıda da bu konular dile geliyor.
Acaba, bu mahkemelerin
bağımsızlığı, yargının bağımsızlığı, hâkim teminatı niçindir? Bütün demokratik
ülkelerde, yargının bağımsız olması, hâkimlerin -Türkiye'de savcıları da buna
dahil ediyoruz, başka ülkelerde savcılık belki farklı statüdedir; ama, bizde
savcılık da hâkim statüsünde olduğu için, bunların- teminat altına alınmasının
en önemli sebebi, önüne gelen ihtilaflarda, herhangi bir tesir altında
kalmaksızın, hukuka, yasalara, dosyadaki delil durumuna ve vicdanî kanaatine
göre karar vermesini temin etmek içindir. Eğer bunu temin edebiliyorsak, mesele
yok; ama, bunu temin etmek sadece yasal düzenlemelerden ibaret kalmıyor.
Bakınız, belki de mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkim teminatıyla ilgili en özgün, en önemli düzenlemeler,
bizim 138 inci maddemizde var. Şimdi bu 138 inci maddeyi, son günlerdeki
tartışmalara da bu anlamda cevap teşkil etmesi açısından ifade etmek istiyorum.
"Mahkemelerin
Bağımsızlığı
Madde 138.- Hâkimler,
görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî
kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam,
merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir
ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Görüşmekte olan bir dava
hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru
sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz."
Şimdi, bu cümleler o
kadar açık ve net ki... Şimdi, bu kadar açık hükümler karşısında, bu ülkede iki
aydır olup bitenlere bir bakın.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, Türkiye'de herhangi bir ihtilaf yargının önüne geldiği zaman, dava
açılıp açılmaması o konuda, doğrudan doğruya yargı yetkisiyle ilgilidir;
tutuklama veya tahliye kararı, doğrudan doğruya yargı yetkisinin
kullanılmasıyla alakalıdır; o davayla ilgili olup, mahkûmiyet kararı verilmesi
ya da beraat kararı verilmesi, doğrudan doğruya yargı yetkisinin
kullanılmasıyla ilgilidir. Eğer bunlar yargı yetkisinin kullanılması değilse, o
zaman nedir yargı yetkisinin kullanılması? Birilerinin gelip bunları izah
etmesi lazım; ama, son zamanlarda, herkes, belli davalar sebebiyle, kendisini
hâkimin, savcının yerine koydu, beraat ettirdi, mahkûm ettirdi, sanıkları
buldu. O kadar çok olaylar oldu ki şu son iki ay içerisinde... O zaman, biz,
burada... Bugün ben düşünüyorum Adalet Bakanı olarak; eğer bu böyle olacaksa,
daha dosyalar bilinmeden, içeriğinde ne var bilinmeden hükümler verilecek,
sanıklar mahkûm haline getirilecek, tahliyeler gerçekleşecek, mahkûmiyetler
gerçekleşecekse, gerçekten Adalet Bakanlığının bütçesine ne gerek var, hâkime,
savcıya ne gerek var, yargı teşkilatına ne gerek var! Maşallah, herkes, her
mesleğin mensubu kendisiyle ilgili aklamayı yapıyor, mahkûmiyetleri yapıyor,
kararları da veriyor, geriye dönük olarak da, yargıya, bunları onaylarsa yargı
görevini yapmış oluyor, bunların gereğini yapmazsa ya da onlar gibi bir karar
vermezse yargı gereğini yapmamış oluyor.
Şimdi, bakınız, bu
çelişkileri her gün yaşıyoruz. Bir olay oluyor, bravo yargıya, hukuk dersi
verdi, demokrasi dersi verdi; ertesi gün, tu kaka, böyle yargı olmaz... Ee,
böyle değerlendirme de olmaz!
Şimdi, bakınız, bu, yargının işine müdahale
boyutu, konusu, giderek Türkiye hudutlarını da aşıyor, önüne gelen, Avrupa
Birliği makamlarından, dosyayı bilmeden, alelusul, yarım yamalak bilgilerle,
Türkiye'deki yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili beyanlarda bulunuyor.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Bravo.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Şimdi, bir dava açılıyor, iki gün içerisinde karar verilsin
isteniyor.
Değerli arkadaşlarım,
suçta kullanılan bir tabancanın otomatik mi, yarı otomatik mi olduğuna Belçika
yargısı iki senedir karar veremedi, iki senedir!.. Filanca davada, bugün
savcılık davayı açmış, ertesi gün karar verilsin isteniyor.
Arkadaş, onlarınki
yargıysa, bizimki de yargıdır; bizimki müstemleke yargısı değil. Bizim
yargıçlarımız, savcılarımız, müstemleke savcısı, müstemleke yargıcı değildir.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Yabancılara bu anlamda çanak tutarak
Türkiye'nin yargı yetkisini kullanmasına müdahaleye hiç kimsenin imkân
vermemesi gerekir. Yargının hatası olmaz mı?..
ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Siz imkân verdiniz, başkası değil; ama, siz imkân verdiniz.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Şimdi, Orhan Bey, benim âdetim değildir. Biz, sizinle, yukarıda,
bunları hep konuşuyoruz. Bakınız, ben, burada, siyasî bir konuşma yapmıyorum.
Biz bunları vermiyoruz. Şimdi, dinleyeceksin, ona göre... Gelirsen, bunu her
yerde de tartışırız. Ben, gayet açık ve net, bazı şeyleri bilerek konuşuyorum.
Tabiatıyla, yargı da hata
yapar, her kurum gibi hata yapar, her kurum gibi hata yapar… Biz, yargının bu
noktadaki hatasını ne savunuruz ne de onu örtbas etmek gibi bir niyetin
içerisine gireriz; çünkü, bu, bizatihi yargıya en büyük kötülük olur. Onun
için, dedim ki: Yargı bağımsızlığını, hâkim teminatını sağlamak, yargıya
itibarı sağlamak, hem bizim görevimizdir, bunun gereğini yapmalıyız hem de bu
görevi yapan hâkim ve savcılarımız yaptıkları görevin ne kadar kutsî olduğunu,
özellikle, şu geçtiğimiz süreç içerisinde, herkesin gözünün yargı üzerinde
olduğunu bilerek, o dikkat içerisinde, o hassasiyet içerisinde çaba
göstermeleri lazım, kararlarını ona göre vermeleri lazım. Bilmeleri lazım ki,
yaptıkları her iş, Türkiye'de tartışma konusu olabilecektir bundan sonra; ama,
ne olursa olsun, bunu bir eleştiri hududu içerisinde tutarak değerlendirmek
ayrıdır; ama, bu ülkenin içişlerine müdahale edecek tarzda, bu işleri bu
noktaya getirmek daha farklı bir olaydır.
Şimdi, Türkiye'nin, o
ülkelerden istediği teröristler var. Bizim hukukumuza göre bunlar teröristtir
ya da o suçtan yargılanıyor. Biz diyoruz ki: Bunu verin; bak iki tane, üç tane
kişiyi öldürmüş; kendisine iş veren kişiyi öldürmüş, oradaki masum sekreteri
öldürmüş; bunu verin bize. Şimdi, bakın, her celsede zafer işaretleri yaparak,
bunlar o mahkemelerde boy gösteriyorlar. Peki, tartışılan konu ne; suçta
kullanılan silah, orada, üzerinde taşıdığı silah otomatik miydi, yarı otomatik
miydi? Bizim burada hayatını kaybeden insanlar oranın yargısı için bir anlam
ifade etmiyor ve bunun kararının verilmesi için iki sene geçti ve halen temyiz
safhasında, ne karar verilecek bilemiyoruz, muhtemelen de olumsuz karar
verecekler; yani, Türkiye'ye iadesi noktasında karar vermeyecekler. "Verin
bunu" diyoruz; her platformda bunları dile getiriyoruz.
Bir başka ülkeden...
"Terör örgütünün yöneticisi, Türkiye'de pek çok kanlı eylemin teşvikcisi,
karar vericisi durumunda olan falanca kişiyi bize iade edin" diyoruz,
"yargı bağımsızdır, biz karışamayız…" Peki, sizin yaptığınız ne
şimdi; yargının işine karışmanın
ötesinde, yargı yetkisinin kullanılmasına karışmanın ötesinde ne anlam ifade
ediyor?
Bu ülkede, yargı
bağımsızlığı adına çok şey söylendi, çok büyük laflar edildi; ama, son iki
aydan beri yaşanan olayları yargı bağımsızlığıyla bağdaştırmak mümkün değil,
yargıyla bağdaştırmak, yargının işleviyle bağdaştırmak mümkün değil. Herkes
konuşuyor; ama, bu dönemde konuşması gerekenler de, maalesef, susuyor. O da,
bir başka calibi dikkat husustur.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)-
Sadece konuşmuyor, baskı da yapıyor.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla)- Evet, şimdi, bunu, yeri gelmişken bu vesileyle ifade etmek isterim.
Tabiatıyla, yargı,
yaptığı yargılama işinde bir hata yapıyorsa, bunu düzeltmenin yolu yine yargı
yolundandır; mitinglerle, protestolarla, eylemlerle değil, yargı yolundan
gidilecektir. Onun içindir ki, Ceza Muhakemesi Yasasında itiraz yolları var,
kanun yolları var, olağanüstü kanun yolları var. Bu da olmuyorsa, İnsan Hakları
Mahkemesi gibi birden fazla süreç var. Bunların hepsini kullanmak mümkün; ama,
şimdi öyle bir noktaya getirildi ki, terazinin bir tarafına yargı oturtuldu,
öbür tarafına başka kesimler oturtuldu, birisi vicdandan, insaftan yana, yargı
ise insafsızlığı, kanunsuzluğu, kuralsızlığı vesaireyi temsil eder noktaya
getirilmeye çalışılıyor. Bu doğru değildir. Bu yargı hepimizin yargısıdır.
Eksiğini kendisi düzeltecektir. Biz ona yardımcı olacağız. Bununla ilgili
düzenlemeleri yapacağız, bu süreci çalıştıracağız. O nedenle, yargıyı, bu
anlamda, olduğundan çok daha fazla hırpalamak, bu devlete, bu topluma çok büyük
zarar verir, bunun sıkıntısını hep beraber çekeriz.
Bakınız, eğer devletin
kurumlarını çalışamaz, işleyemez, işletilemez hale getirirsek, bu Anayasada
düzenlenmiş olan hakları ve özgürlükleri kullanmamız da mümkün olmaz, teminat
altına almamız da mümkün olmaz. Buna özellikle dikkat etmemiz gerektiğini bu
vesileyle ifade etmek istiyorum.
Tabiatıyla, yargının
sorunları var. Bu sorunların eğer bir dönemde, bir defada çözülmesi mümkün
olsaydı zaten şimdiye kadar bunları herkes çözerdi; ama, şunu iddia ediyorum,
çok açık ve net iddia ediyorum: Yargı bugün dünden daha iyidir; yarın bugünden
daha iyi olacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi birçok hâkim ve
savcımız Anadolu'nun ücra köşelerinde bunları dinliyorlar, bunları görüyorlar.
Doğubeyazıt'tan Bodrum'a, Marmaris'e, Lüleburgaz'dan Mardin'e, Diyarbakır'a
varıncaya kadar Türkiye fizikî mekânlar itibariyle bir şantiyeye dönmüştür.
Bunu herkes biliyor. Mesela, biraz evvel konuşan değerli arkadaşımızın
memleketinde şu an 2 tane, 3 tane adliyeyi bitirdik, bitirmek üzereyiz.
Bunlardan bir tanesi geçmiş dönemde yapılamıyordu. Şu an bizim üç sene içerisinde
yargı alanında yaptığımız yatırımlar, geriye dönük yirmi yılın, otuz yılın
yatırımından çok daha fazladır, bunu da iddia ediyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Belki, Türkiye'de şuna
karşı çıkılamadı; ilk defa, bu anlamda, yargı bağımsızlığı adına, buna karşı
çıkan da bizleriz. Dikkat ederseniz, yargı teşkilatları büyük ölçüde hükümet
konaklarının içerisindedir. Bu, Türkiye'de adaletin, yargı bağımsızlığının
anlaşılabilmesi, toplum açısından algılanabilmesi açısından çok önemli bir
eksiklik olarak ortaya çıkmaktadır; çünkü, bakınız bu hükümet konaklarına,
yürütmeye en mutena yerler ayrılmıştır; valinin odası deniz manzaralıdır, hukuk
işleri müdürünün odası deniz manzaralıdır… Bunları küçümsediğimden değil,
bunların da hepsi devletin organlarıdır, kamu görevlileridir, hepsi de
saygıdeğer işler yapıyorlar; ama, yargıya gelince, ilave bir yük vagonu gibi,
kuzeye bakan yerler, zemin katlar, en olumsuz yerler yargıya ayrılmıştır.
Bugüne kadar da, sadece senede bir defa bunları konuşmanın ötesinde kimse bir
adım atmamıştır.
Biz, artık, şu gün
geldiğimiz nokta itibariyle -bunu herkes biliyor- fizikî mekân noktasında belli
bir çıta koyduk ve bu çıtayı bugün yakaladık. Önümüzdeki iki sene içerisinde
göreceksiniz, her gün bir ihale yaparak -bugün Konya'nın ihalesi yapıldı, yarın
Eskişehir'in ihalesi yapılıyor, yarın; hep de büyük ihaleler; Manisası,
Antalyası dahil olmak üzere -il bazında hepsini teker teker belli bir noktaya
getiriyoruz. İnşallah, en büyük proje İstanbul içindir. Bugün Devlet Planlamadan
onayı çıktıysa, Anadolu yakasını büyük ölçüde rahatlatacak, Türkiye'nin en
büyük kapalı alan projesi, yaklaşık 300 000 metrekare; 250-300 trilyona mal
olacak bir projeyi, biz, ihaleye çıkarmış olacağız. Arkasından da, inşallah,
önümüzdeki yılın belli bir tarihinde, inanıyoruz ki, Avrupa yakası için de
böyle bir projeyi gerçekleştirmiş olacağız.
Bununla mesele tabiatıyla
bitmiyor, yargının başkaca da sorunları var; ama, sorunları tekrar ederek günü
kapatmak yerine, her gün çözerek, her gün bu sorunları küçülterek, azaltarak
geleceğe yürümek lazım. Bu noktada da, müsaade ederseniz şunu söyleyeyim:
Başkaları, hukukun üstünlüğünün, yargının bağımsızlığının, hâkim teminatının,
yargının öneminin lafını etti, işini biz yapıyoruz; evet, işini biz yapıyoruz,
işini biz yapıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu ülkede uzun süre görev
yapanların kendi vilayetlerinde bile bir adliye binası yoktu, adalet sarayı
yoktu, onları dahi biz yapıyoruz bugün. Çünkü, onlar için, adalet hizmetleri,
seçim kazandıran hizmetler değildi. Ben hep ifade ettim, bugün bir defa daha
ifade ediyorum; adalet hizmeti, hiçbir iktidara seçim kazandırmaz. Bir yere, 20
trilyon, 30 trilyonluk bina yapacaksınız, vallahi o bina, vatandaş bakımından
ne ölçüde değerlendirilir onu bilemem; ama, 30 trilyonu özel idareye verseniz,
o ilin içme suyu problemi de ortadan kalkar, yol problemi de. Ama, biz şuna
inanıyoruz: Her şey, her karar, her yatırım seçim için önemli değil. Yargı,
yargıya verilen önem, Türkiye'nin geleceği için önemlidir. Belki seçimi kazandırır
ya da kazandırmaz; ama, ülkenin geleceğini teminat altına alır. Biz, bu
inançla, bu anlayışla, olabildiğince, sizlerin de katkısıyla, bunları
gerçekleştirmeye çalıştık.
Değerli arkadaşlarım,
Adalet Bakanlığı olarak, sadece fizikî mekân, bilgisayar vesaire, bunların
üzerinde durmuyoruz. Bugün, Türkiye'de, bilgisayarı olmayan hiçbir hâkim ve
savcımız yoktur. Devlet örgütü içerisinde de, teknolojiyle bu kadar yüz yüze
gelmiş ve bu imkâna kavuşmuş bir başka devlet örgütü de yoktur. Artık, değil
hâkim ve savcılarımıza, stajyerlerimize dahi biz bunları temin etmeye çalıştık,
çalışıyoruz; kurayı çekip tayin edildiği yere giderken, eline de, mutlaka bir
dizüstü bilgisayarı verip gönderiyoruz. Bunlar, şu iki üç sene içerisinde olan
hadiseler.
Tabiatıyla, bundan evvel
yapılan çalışmalar da var. Ben, siyasî hayatımda, hiçbir zaman, benden evvel
yapılmış bir işi görmezlikten gelmedim, bunu çok doğru da bulmuyorum. Hepimiz,
hangi hükümet olursa olsun, herkes imkân ölçüsünde, gücü yettiğince bu ülkeye
hizmet etmeye çalışıyor. Bizden evvelkiler de, ister yasal bazda, ister
kurumsal bazda, isterse imkân olarak, bu yargıya bir şey verebilmenin gayreti
ve çabası içerisinde olmuşlardır; onlara da, ister bakan olarak, ister bakanlık
bürokrasisi olarak, emeği geçenlere teşekkür ediyorum.
Ama, bir şey daha var
bakınız: Şu üç yıllık dönemde, Türkiye'nin, 1963, hatta bir bakıma 1959'dan
beri yürütülen bir devlet politikası var; Avrupa Birliğiyle beraber olmak,
Avrupa çatısı altında yer alabilmek. Bu bir devlet politikasıdır; tek başına
iktidarların veya koalisyonların, hepsinin hedefi bu olmuştur, bu noktada da
belli ölçüde katkılar sağlanmıştır; ama, hepimiz biliyoruz ki, bugün Türkiye,
eğer Avrupa Birliği konusunda bir statü değişikliğine geldiyse, bir sınıf
atladıysa, lig atladıysa, ikinci ligden birinci lige çıkma noktasında önemli
bir ivme yakaladıysa, ümit ediyorum ve takdir ediyorsunuzdur ki, şu üç yıllık
parlamento çalışması içerisinde, en çok yasa gönderen Bakanlık biziz, bizim
Bakanlığımızdır. Ondan sonra, bu tasarılar üzerinde Adalet Komisyonumuz çok
büyük gayret sarf etmiştir, çok büyük çaba sarf etmiştir. Yine bazı yasalar
açısından, Plan ve Bütçe Komisyonumuz ve Anayasa Komisyonumuz da önemli katkı
sağladı ve sizlerin de teker teker ve gruplar olarak katkınızla, bugün Türkiye,
müzakere sürecini başlatmıştır, 7 konuda tarama sürecini bitirmiştir ve 2006
içerisinde bu süreci de tamamlayacak yeni bir safhaya, yeni bir merhaleye
gelmiş olacaktır. Bu da, Adalet Bakanlığının şu iki üç sene içerisinde yaptığı
en önemli hususların başında gelmektedir. Hatta, bu iki üç sene içerisinde
yaptığımız bazı düzenlemeler var ki, bunlardan bir tanesi, iki tanesi dahi, bu
ülkede dört yıllık iktidar döneminde yapılamamış olan reformlardır.
Hiç şüphesiz, bu kadar
köklü değişikliğin, köklü yasal düzenlemelerin olduğu bir yerde, yargının,
zaman zaman, bu değişiklikleri özümsemede, bu değişiklikleri hayata ve önündeki
ihtilaflara uygulamada eksiklikleri, aksaklıkları olabilecek. Bunun için de
demokratik sabır gerekir, bunun için biraz tahammül gerekir. Hiçbir yerde, bir
gecede davalar bitmiyor.
Bakınız, şu yaşadığımız
tartışmalara baktığınızda, bu kadar, bir bardak suda fırtına koparılmasaydı,
fırsatçılık yapılmasaydı, bu davalar üzerinden siyaset yapılmasaydı, muhalefet
yapılmasaydı -muhalefeti kastetmiyorum; Meclis içerisindeki muhalefeti
kesinlikle kastetmiyorum- başka türlü hesaplarla bu meseleye yaklaşım söz
konusu olmasaydı ve dosyanın içeriği bilinerek bu meseleye bakılabilseydi,
bugünkü sıkıntılar hiç de olmazdı. Bu konuyu gündeme getiren iktidar değil. Bu
konuyu sizler de getirmediniz. Filanca yerde bir konuşma, bir mülakat basın
tarafından gündeme geliyor. Bu konuyla ilgili, önümüzdeki günlerde, incelemeyi
yaptırıyoruz. Teferruatlı bir açıklamayı da, kamuoyunun doğru bilgi sahibi
olması açısından, kimi kendi vicdanında yargılayacaksa ona imkân verme
açısından teferruatlı bir açıklamayı da biz burada yapacağız veya dışarıda
yapacağız, bu çatı altında yapacağız.
Şimdi, konuyu gündeme
getiren sizler değilsiniz, bizler değiliz. Yazılıp çizilmelerden sonra bir
kısım insanlar, Türkiye'nin muhtelif yerlerinden, muhtelif savcılıklara
başvurmuşlar. İki noktada takipsizlik kararı var, iki cumhuriyet savcılığı
takipsizlik kararı vermiş. Sanki, bu takipsizlik kararlarını veren bu ülkenin yargısı
değil, bu ülkenin savcıları değilmiş gibi, o iki takipsizlik kararı yok farz
edilerek, taa Brüksellerden açıklama yapılıyor. Yahu burada iki tane karar var;
bir tanesi "Basın Kanunu açısından zamanaşımı dolmuş" diyor, bundan
dolayı takipsizlik kararı veriyor; öbürü, gerekli savunmayı da aldıktan,
Bakanlığa da sorduktan sonra, Bakanlık bu konudaki cevabını verdikten sonra
"bu eleştiri hududu içerisinde kalıyor, kalmaktadır; bundan dolayı dava
açmaya gerek yoktur" diyor, takipsizlik kararı veriyor. Bunu da veren bu
ülkenin yargısıdır, bu ülkenin savcılarıdır. Bir başka yerde de bir başka
vatandaş grubunun açtığı dava sebebiyle bugün tartışılan konu gündeme geliyor.
Bize tekrar sormuş mahkeme, bugün sabah 09.00; 9'a 20 kala geldi.
Arkadaşlarımızı çağırdık. Ayrıca, üniversitelerden de bu konuda uzman olan
insanları, çok değişik
üniversitelerden, fakültelerden bilim adamlarımızı da bu konuda davet ediyoruz,
bunların da görüşlerini alıyoruz; ama, arkadaşlarımızın şunu bilmesinde fayda
var; Bakınız, Adalet Bakanlığı bu konuda bir gecikmeye maruz kaldığı için
-bugün gelinen nokta hangi noktaysa, nasıl değerlendiriyorsak- bize
atfedilebilecek bir ihmal burada söz konusu değil; çünkü, dava 30 Haziranda
açılıyorsa, biz, zaten 8 Haziran 2005 tarihi itibariyle demişiz ki, bakınız, 1 Haziranda yeni
yasalar yürürlüğe giriyor. Aynı yazıyı İstanbul Başsavcılığının açtığı
soruşturmaya da vermişiz; yani, takipsizlikle sonuçlanan, "eleştiri hududu
içerisinde kalıyor" denilen karara mesnet teşkil eden soruşturma açısından
da demişiz ki… O yazı bize 31 Mayıs akşamı gelmiş, 31 Mayıs günü; ertesi gün, 1
Haziranda yeni Ceza Yasası, Ceza Muhakemesi Yasası yürürlüğe giriyor.
Arkadaşlarımız incelemişler ve hemencecik diyorlar ki: Bu bir usulî hükümdür
-mealen söylüyorum- usul hükmüdür; yeni yasaya göre, yeni düzenlemelere göre,
bu tip suçlardan dolayı artık Adalet Bakanlığı izni gerekmiyor; siz bakın,
gereği neyse onu takdir edin diyoruz. Cevap vermeyerek işin uzaması, işin bu
noktaya gelmesi diye, bizim, bir arzumuz, bir beklentimiz asla söz konusu
olamaz. Mahkeme neden dolayı tekrar ihtiyaç duymuş bu yazı varken, bu yazıyı
cevaben göndermiş olmamıza rağmen?
Tabiatıyla, dosya
gelmiştir; şimdi bakacağız, inceleyeceğiz, verilmesi gereken cevap neyse onu da
vereceğiz. İşi askıda bırakmayız; çünkü, bu işten istifade etmek isteyen
fırsatçılar var, bir bardak suda fırtına koparmak isteyenler var. Onlara fırsat
vermemek adına, ama, yargı sürecinin de kafasına gözüne vurarak değil, kendi
usulü çerçevesinde yapıldığını hesaba katarak, herkesin bu noktada bir
demokratik sabır, bir demokratik anlayışı göstermesini, özellikle, ben, buradan
rica ediyorum.
Tabiatıyla, yargıyla
ilgili olarak, zaman zaman, basında yazılar çıkıyor, haberler çıkıyor,
değerlendirmeler çıkıyor. Sizi temin ederim, biz, bunların hepsini dikkate
alıyoruz, hepsini dikkate alıyoruz. Eğer bir konu bizim Bakanlık olarak, Bakan
olarak yetki alanımıza giriyorsa, onunla ilgili önce inceleme başlatıyoruz;
çünkü, yazılan birkısım bilgiler eksik olabiliyor. Eksik bilgiye dayalı, kamuoyunda
yanlış kanaatler oluşuyor. O oluşuma meydan vermemek adına da, acaba, bu işin
aslı nedir, esası nedir diye, önce inceleme başlatıyoruz. Aksi halde, bu ülkede
hâkim ve savcılar soruşturmalardan başını alamaz. Aşağıda duruşma yapacak,
yukarıda müfettişlere hesap verecek. O zaman, bu yargı, bu işin içerisinden
çıkamaz. Yerli yersiz de hâkimi, savcıyı soruşturmalarla bezdirmenin doğru
olmadığı kanaatini taşıyorum ve üç yıldır da bu tecrübeyi yaşıyoruz; ama,
yazılan çizilen önemliyse, onu önemsiyoruz, onunla ilgili bir inceleme
başlatıyoruz.
Mesela şu zamanaşımı
konusuyla ilgili bir arkadaşımızın dile getirdiği; 5.12.2005 gün ve 51112
sayıyla biz bu zamanaşımı olayını sormuşuz, basında çıktığı için, önemli
bulunduğu için. Nedir burada; evvela bunu soruyoruz, bilgi alıyoruz, eğer,
burada, bu kararları verenlerin hukukî bir sorumluluğu varsa, tabiatıyla bunun
gereğini yapma adına da bundan sonraki işlemi başlatacağız; ama, ben şunu da
biliyorum: Hatırlarsınız, daha geçen sene bu zamanaşımı konusu, Türkiye'de en
çok suiistimal edilen konuların başında geliyor, en çok suiistimal edilen;
çünkü, hep biliyoruz ki, birkısım hazırlık soruşturmalarını doğrudan doğruya
savcılarımız yapmıyor; eğer kamu görevlileri işin içerisine girdiyse, bu
soruşturmalar o ilgili bakanlıklarda vesairelerde yapılıyor veya o kurumun
kendi yasasındaki usullere göre yapılıyor.
Şimdi, bizim bildiğimiz
bazı dosyalar sebebiyle, dört sene on ay bekletilip, onbir ay bekletilip,
zamanaşımının dolmasına bir ay kala bu dosyaların yargının önüne gönderildiğini
gördük. Şimdi, bir ay içerisinde, zamanaşımının dolmasına bir ay kalmış,
savcının onu araştırması, sanıkları bulması, ifadesini alması ve ona uygun bir
iddianame tanzim etmesi âdeta imkânsızdır ya da gelişigüzel bir iddianame
tanzim edilerek dava açılacaktır; sonuçta da, uzun yargılamalardan, uzun
masraflardan sonra kişi beraat edecektir veya zamanaşımı sebebiyle mahkeme o
kişiyle ilgili vermesi gereken kararı veremeyecektir. Bunu dikkate almak
suretiyle, o tarih itibariyle, ben, bütün savcılıklara bu zamanaşımı konusuna
dikkat çekerek, bu konuda hassas olunması gerektiğini bir bakan olarak da ifade
etmeye çalıştım.
Şimdi, burada, üzerinde
durmamız gereken husus şu: Bakınız, konuşmaların önemli bir kısmında, Adalet
Bakanından bu işlere müdahale etmesi, bu işlerle ilgili karar vermesi, bu
işlerle ilgili cevap vermesi, bu işlerle ilgili işlem yapması isteniyor. Peki,
buna karşılık söylenen ne; adalete siyaset karışmasın. Şimdi, bir taraftan
"yargının siyasetle ilişkisini keselim" deniliyor, öbür tarafta bir
siyasî kişi olan Adalet Bakanını, şunu niye yapmadın, bununla ilgili niye karar
vermedin, şunu neden yapmadın... Bu çelişkiyi en çok Avrupa Birliği yaşıyor.
Şimdi, ilerleme raporuna
bakarsanız, bu söylediğim konuyla ilgili olarak önemli tespitleri var.
Önümüzdeki tarama süreci içerisinde, müzakere süreci içerisinde, yargının tam
bağımsız olması adına, şunlar, şunlar, şunlar olmasın diyor; ama, somut bir
davaya geldiği zaman, hükümetten, adaletten, Adalet Bakanından, bu konulara
müdahale edip bu konuyla ilgili karar vermesi isteniyor. Biz bunları yaşadık.
İkili görüşmelerimizde -bunlar
tutanaklarda var- nezaket hudutları içerisinde biz bunları ikaz ettik;
hatta, tam tersi bazen bu ölçüye kaçırırcasına da, evsahipliğimizin gereği olan
gösterdiğimiz misafirperverliği lütfen yanlış anlamayın, kusura bakmayın,
yargının işine müdahale etmeyin demişizdir; bunun da kaç tane örnekleri vardır.
Gayet açık. "Filancalar niye tutuklu, niye tahliye etmiyorsunuz?.."
Biz bunları yaşadık. "Falanca niye tutuklu, niye tahliye
etmiyorsunuz?.." Cezaevlerinin önüne varıncaya kadar protestolar yapıldı.
Altında yatan ne; bunları tahliye ettirin. Kim tahliye ettirecek; Adalet Bakanı
mı; cezaevinin anahtarı bende mi; olması doğru mu?! Bu kararı verecek Türk yargısıdır.
Bakın, demin misallerini
verdim; dört sene, beş sene, birkısım işlere karışmış olduğu iddia edilen
kişileri istiyoruz. O mahkeme, bu mahkeme, dört sene, beş sene, o ülkenin mahkemelerinde top geziyor. En sonunda
bir gecede bir ilham geliveriyor "sabahleyin gelin alın"
deyiveriyorlar. Hani, bu iş bu kadar kolay idiyse, bu kararı verecek idiyseniz,
dört senedir niye top gezdirdiniz; niye o mahkeme, niye bu mahkeme?!
Bakınız şimdi Roj TV,
terör örgütüne resmen destek veriyor. Gayet açık ve nettir. Şimdi Med TV
İngiltere'de kapatılıyor -Almanların televizyonu- Fransa'da kapatılıyor teröre
destek verdiği için, sabahtan akşama terörle mücadelede işbirliği toplantıları
yapıyoruz; ama, halen Roj TV'yi kapatmama adına "benim yetkim yok, benim
haberim yok; biz bu işe karışmayız, ötekine karışmayız..." Ama,
Türkiye'deki somut bir davaya gelince, her türlü saygı ölçüsünü aşarcasına ve
Türkiye'nin kurumlarını, en başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere, hiçbir
zaman hak etmediği birkısım uygun olmayan ifadelerle, Türk yargısının işine
karışma gayreti içerisinde oluyorlar. Eğer bu yaptığınız doğruysa, o zaman
ilerleme raporunda yazdıklarınızın tümü yanlıştır. Evet, tümü yanlıştır. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Tabiatıyla biz Avrupa Birliğine girmeyi arzu ediyoruz,
bunun için de bu çatı altında çok önemli yasaları yaptık; ama, çifte standarda
hiçbir zaman razı olmayacağımızı da herkesin iyi bilmesi lazım. Hukuk her yerde
aynı uygulanacak. Brüksel'de de aynı, Paris'te de aynı, Ankara'da da aynı
şekilde uygulanırsa, bu Birliğin bir anlamı vardır. Eğer, orada farklı, burada
farklı, işimize gelince metreyle ölçeceksek, işimize gelince arşınla
ölçeceksek, o zaman bu Avrupa Birliği benim inandığım değerleri de temsil
etmiyor demektir.
O
nedenle, bir şeyi daha burada yeri gelmişken ifade edelim. Adalet
Komisyonundaki arkadaşlarımız…
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Sayın Bakan, bir an önce ilerleme raporunun gereğini de yapmamız gerekiyor
yalnız.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Yapacağız, yapacağız. Neyi, nasıl yapacağımızı, birlikte yapacağız.
Şimdi, yeri gelmişken,
Adalet Komisyonundaki arkadaşlarımız biliyor, orada zaman zaman bunları gündeme
gelen tasarılar sebebiyle konuşuyoruz; ama, Değerli Genel Kurul üyelerimizin
bilgi sahibi olması, bizi dinleyen vatandaşlarımızın bu anlamda bilgi sahibi
olması adına bir konuya da açıklık getirmemiz lazım. O da şu: Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu meselesidir.
Şimdi, Türkiye'de
yargının tek problemi o, siyasallaşma buradan oluyor düşüncesiyle -Sayın
Cumhurbaşkanımızın burada yaptığı konuşmada da var, 2 nci sayfada- Adalet
Bakanı ve Müsteşarı bu kuruldan çıksın... Eyvallah, çıkması gerekiyorsa çıkar.
Buna bir itirazımız yok da; ama, fotoğrafı doğru görmek lazım, doğru okumak
lazım. Şimdi, 1980 öncesi, Kurulda, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda,
Adalet Bakanı da yoktu, Müsteşarı da yoktu; ama, tutanaklar var, açın bakın;
durup dururken, o sistem çok iyi işliyordu da, her şey dört dörtlük de, hiçbir
sıkıntı yoktu da bugünkü sisteme geçilmedi ki. O sistemin de kendine göre sıkıntıları
oldu, çok iyi işlemedi; işlemediği için, sonra bugünkü sisteme geldi. Bugünkü
sistem iyi işliyor mu; bunun da kendi içerisinde aksaklıkları var. Onları da
müsaade ederseniz söyleyeceğim; ama, burada bir şeye dikkat etmemiz lazım.
Bakınız, burada deniliyor ki: "Keza bir şikâyet konusu daha vardı, bu da
1961 Anayasasıyla kurulmuş olan Yüksek Hâkimler Kurulu. Fonksiyonunu iyi bir
şekilde yerine getirememişti, birçok şikâyetler vardı, birçok huzursuzluklar,
tedirginlikler vardı. Bunların hepsinin halledilmesi için" diye başlayan,
burada görüşmeler olmuş. Demek ki, 1980 öncesi de bakanın ve müsteşarın
olmadığı kurulda da işler iyi gitmiyordu. Eğer bugün bundan dolayı iyi gitmiyor
diyorsak, o zaman da iyi gitmiyordu.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Etik değil.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Ama, burada bir yaklaşım var; ona dikkatinizi çekmek istiyorum.
Şimdi, nedense, sık sık darbelere muhatap olduğumuzdan mıdır nedendir, kendi
mesleğini kötüleyen, kendi yaptığı işi kötüleyen bir zümre haline geldik.
Bakınız, bu ülkede en büyük sıkıntıyı siyasetçi çeker; yeri gelir idama da
gider. Her türlü işi yaparsınız, her gün buraya onbinlerce insan gelir,
binlerce insan gelir, bunlarla ilgili, görevimiz gereği, hiç yüksünmeden, gece
gündüz koştururuz; ama, tu kaka yapılmak gerektiğinde en evvel siyasetçi.
Şimdi, buraya nasıl geldik, neden geldik; bunda bizim biraz hatamız var. Hani
onun için dedim ki, demiri çürüten biraz kendi pasıdır. Biz, kendi kendimizi
tükettik; iktidar-muhalefet dalaşıyla, ben iyiyim sen kötüsün dalaşıyla, bir
defa, siyaseti, siyaset kurumunu, yaptığımız yanlışlar da var şüphesiz, yüzüne
bakılamaz hale geldik. Sanki bu ülkede herkes dürüst, herkes görevini dört
dörtlük yapıyor, bütün haksızlığı, hukuksuzluğu, yolsuzluğu yapan bu kurummuş gibi,
siyaseti ve siyasetçiyi sokağa çıkamaz hale getirdik ve sonuçta da şu oldu:
Siyasetçiler her şeyi berbat eder, biz düzeltiriz.
Şimdi, bu Anayasadaki
birkısım hükümler bu mantıkla hazırlanmışlardır; ne olur ne olmaz, bu
siyasetçiye bu imkânları bırakmayalım, bunlar her şeyi berbat eder, her şeyi
yanlış yapar... Değil arkadaşlar; bu ülkede, filanca mesleğin mensupları ne
kadar dürüstse, biz de o kadar dürüstüz; filanca mesleğin mensupları görevini
ne kadar liyakatle yapıyorsa, biz de o kadar yapıyoruz; çünkü, biz, bir
ortalamayız; bu toplumun ne en iyileriyiz ne de en kötüleriyiz. Gelin, bu
noktada bir birleşelim. Ondan sonra da siyasetçi burada kalsın mı kalmasın mı
veya falanca kurumda...
Şimdi, Adalet
Komisyonunda bir nebze, Plan ve Bütçe Komisyonunda da ifade etmeye çalıştım; şu
hâkimler ve savcılarla ilgili olarak, başka ülkelerde; şimdi, Avrupa Birliği
diyoruz ya, Avrupa Birliğini birçok noktada; şimdi, bakınız, birkaç tane
ülkeden size okuyacağım.
Fransa: Fransa,
tabiatıyla, bizim bakımımızdan, en fazla üzerinde önemle durulması gereken bir
ülke. Niye; üniter devlet demişiz, birçok kurumu oradan almışız, birçok
aydınımız orada yetişmiş, 1982 Anayasası da büyük ölçüde Fransız Anayasasından
önemli kurumlar, önemli ilkeler almış. Dolayısıyla, bu kurul, büyük ölçüde
oraya benzetilmiş, Fransa'ya. Şimdi, Kurulun Başkanı Cumhurbaşkanı -bir partiye
dayalı olarak seçilir Cumhurbaşkanı- Başkan Yardımcısı Adalet Bakanı. 16 üyeli
Yüksek Yargı Konseyinin 6 üyesi kürsü hâkimliğinden, 6 üyesi savcılardan, 1
üyesi Millet Meclisinden, 1 üye Senatodan seçilen üyelerden oluşur. Bakın,
Senatonun ve Meclisin seçtiği, milletvekillerinin seçtiği üyeler var orada.
Biz, bir tek bakanı çıkarmaya çalışıyoruz, orada bunlar var. Peki, hâkimlik
mesleğine kabulleri kim veriyor? Orada da, ilkönce staj için alıyorlar, sonra
"siz hâkim olabilirsiniz" diyorlar. Kim veriyor; 5'i asıl, 2'si yedek
üyeden oluşan komisyon yapar, komisyona 2 üyeyi Adalet Bakanlığı, 2 üyeyi Millî
Hâkimlik Okulu, 1 üyeyi Danıştay, 1 üyeyi Yargıtay Başsavcısı, 1 üyeyi de
Yargıtay Başkanı seçer. Yani, Hâkimlik Okulu Müdürünü ise, yine Adalet Bakanı
yargıçlık mesleğinden seçer.
ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Biz de öyle yapalım…
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Demek ki, eğer, siyaset karışıyor diyorsak, yargıçlık okulundan
seçilen de, bir siyasetçinin tayin ettiği kişi seçecek.
Şimdi, İsveç'e geçiyoruz:
İsveç Yüksek Yargı Konseyi, hükümet tarafından atanan 6 hâkim. Hükümet…
Parlamento değil, hükümet…2 parlamenter, 2 de sendika temsilcisi ve 1 genel
müdürden oluşuyor İsveç'te.
İngiltere: Hadi, biraz
farklı sistem. 25 000'i bulan sulh hâkimleri ile diğer hâkimleri Adalet Bakanı
atar. Ne kurulu var ne şusu var ne busu var.
Almanya: Eyalet sistemi;
Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamı Parlamento tarafından seçilir, tamamı.
Şimdi, hiç dahlimiz
olmayan, bu hükümetin, benim mensup olduğum partinin dahli olmadan, Anayasa
Mahkemesi, kendisinin hazırladığı bir taslakta "5 tane üye de
Parlamentodan seçilsin" dedi, biz, buna karşı çıktık. Böyle bir şey olur
mu?! Bir Parlamento, kendi yetkisini… Bakın, Almanya'da tamamını seçiyor. Haa,
şu söylenebilirdi: Eğer, 5 kişi seçilecekse, 3'ünü iktidardan, 2'sini
muhalefetten seçelim denilebilirdi veya başka türlü formüller bulunurdu; ama
"seçim işini Parlamento yaparsa, kötü yapar" tarzındaki bir mantığa
bir ders verilmiş olurdu. (AK Parti sıralarından alkışlar) Tam tersi bir
anlayışla; biz kötü yaparız, siz iyi yaparsınız…
Şimdi, Avusturya:
Hâkimler, hükümetin teklifi üzerine, Federal Başkan ya da Adalet Bakanınca
atanır.
Belçika: Hâkimler,
istinaf mahkemesi başkan ve üyeleri hükümet tarafından sunulacak 2 aday
arasından Kral tarafından seçilir. Yargıtay üyeleri Kral tarafından atanır.
Belçika'da, Yüksek Yargı Konseyi üyelerini Adalet Bakanı atar.
İspanya: Hâkimlerin
mesleğe kabul, atanma ve disiplin işlerinde yetkili Yargı Konseyi Kral
tarafından atanan, 12'si hâkim ve savcılardan, 8'i Temsilciler Meclisi ve
Senatonun önermesiyle olur; orada da, Parlamento, yani siyasîler...
İsterseniz listeyi
uzatabilirim; ama, yorucu bir çalışma yaptınız, çok fazla söylemiyorum, burada
hepsinin var, Polonya'nın var, Portekiz'in var, İtalya'nın var, Hollanda'nın
var, Danimarka'nın var, her taraftan var; ama, şunu bilmemiz lazım, şuna bu
ülkede artık son vermemiz lazım...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Partizanlığa!..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Bugün biz iktidarız, yarın bir başkası olabilir; ama, siyasetçi
yaparsa…
MEHMET SOYDAN (Hatay) -
İyi yapar…
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - … kötü yapar, başkaları yaparsa iyi yapar; siyasetçi yaparsa,
siyaset sokar; başkaları olursa, objektif karar verir. Arkadaşlar, bir gerçeği
kabul etmemiz lazım; bugün, siyaset kurumu olarak, çoğumuz, başkalarından
artakalan siyaseti yapıyoruz, size de çok fazla siyaset alanı kalmıyor. Bunu
anlayabildiğimiz an, bunu gerçekten anlayabildiğimiz an, bu ülkede demokrasi
kökleşmiş olacak. (AK Parti sıralarından alkışlar) Onun için, benim, şahsımla
ilgili hiçbir endişem yok, gayet net ve açık söylüyorum; olabildiğince, bu
görevde objektif davranmaya da gayret ediyorum, hakka, hukuka riayet etmeye
gayret ediyorum; çünkü, biri bir yere gelecek diye, vicdanen kendimi sorumlu
tutacağım bir yanlışı yapmamaya elimden geldiği kadar gayret ediyorum; ama,
bilelim ki, dünyada insan varsa, problem de vardır. Sistemleri, mümkün olduğu
kadar objektif kurallara bağlamamız lazım.
Arkadaşlarımızın
birisinin haklı olarak söylediği bir husus var; Yargıtay üyeliğine seçim. Evet,
bugün, Yargıtay üyeliğine seçim noktasında, şahsen, benim de isyan ettiğim,
doğru bulmadığım; bunu kuruldaki arkadaşlarımız da bilir, Bakanlık bürokratları
da bilir… İstedik ki, bununla ilgili düzenlemeyi Yargıtayın kendisi yapsın.
Çünkü, ben, hükümet olarak karıştığımda, yargının işine karışmış gibi olur. Ben
de, hem bugünkü Sayın Başkanımızdan hem bundan evvelki Sayın Başkanımızdan rica
ettim. Çünkü, istinaf mahkemeleriyle ilgili, bölge adliye mahkemeleriyle ilgili
yasa da yürürlüğe girince, mutlak suretle, Yargıtay Kanununda da bir değişiklik
yapılması gerekiyor. Onun için, bu uyumu sağlamak adına, gelin fırsat varken,
fırsatı değerlendirerek… Adalet Komisyonundaki arkadaşlar olarak da -hani
yüzleri için söylemiyorum, bu türlü bir şeye de hiç ihtiyacımız yok-
olabildiğince parti kimliklerimizi dışarıda bırakarak, olabildiğince doğruyu
yapmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla şöyle bir dönemde, gerçekten, objektif
kriterlere bağlı bir Yargıtay Yasası yapalım. Yargıtaya seçilirken kulise
dayalı olmasın, hemşericiliğe dayalı olmasın; başka türlü kriterler değil,
meslekî yetenek, bilgisi, birikimi, objektif değerler öne çıksın. Yani, adamın
doktorası varsa; iki tane, üç tane, beş tane hâkim almış, bir tanesinin
doktorası varsa gelin ona 10 puan verelim, 20 puan verelim. Master yaptıysa 15
puan verelim. Çünkü, Yargıtay hukuk üretecek. Yeni sistemde bölge adliye mahkemeleri
de devreye girince, büyük ölçüde, Yargıtay içtihat mahkemesi olacak. Buna
inanıyoruz, bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Yabancı dili varsa, buna ilave
imkân verelim. Bakınız, şimdi Avrupa Birliği süreci başladı, bizim, şu an, en
az 300 tane, yabancı dil bilen hâkime ihtiyacımız var, savcıya ihtiyacımız var;
bütün yargı teşkilatına baktığınızda, bu müzakereleri bire bir yürütecek 50
tane hâkim ve savcıyı zor buluruz. Böyle bir sıkıntı var. Biz bunları
giderebilmek adına Adalet Akademisini kurduk. Orada lisan kursları açmaya
çalıştık. Bazı üniversitelerle işbirliği yapmaya çalışıyoruz. Eğer Yargıtaya
seçilecek bir kişi bir yabancı dil biliyorsa ona ayrı bir puan verelim, iki dil
biliyorsa ona ayrı puan verelim. Yargıtayda geçirdiği dosya sayısı, onanan
dosya sayısı, bilimsel eserler… Olabildiğince bunları kriterlere bağlayalım, o
takdirde, bunlar olur üstelik. Bakın, bunlar benim düşüncem; ama, size net
olarak söyleyeyim, Sayın Genel Sekreterimiz de burada, herhalde burada sizlerin
dile getirdiği, benim dile getirdiğim hususlar da Yargıtayımızca
değerlendirilecektir. Bize gönderdikleri taslakta bu konularla ilgili bir
düzenleme söz konusu değil. Ümit ederim… Çünkü, biz, taslakla ilgili
düşüncelerimizi kısmen ifade etmeye çalıştık. Tekrar bir araya gelip bunları
değerlendirmemiz lazım. İşte, o takdirde, sadece Adalet Bakanlığının bulunup
bulunmamasıyla ilgili mesele değil. Yargının bu anlamda pek çok problemi var.
Arkadaşlar haklı şeyler söylediler. Objektif kriterlere bağlarsak, işte, o
zaman, bir kısım indî, keyfî, şahsî ölçüler, değerlendirmeler ortadan kalkar ve
bugün dile getirdiğimiz şikâyetlerin önemli bir kısmını da ortadan kaldırmış
oluruz diye düşünüyoruz.
Tabiatıyla, Adalet
Bakanlığı, sadece yargı ve yargılama işlemiyle uğraşmıyor. Adaletin yavaş
işlediği noktasında yargıya yönelik çok da doğru olmayan, belli ölçüde doğruluk
payı var; ama, çok da doğru olmayan bir değerlendirme var.
Değerli arkadaşlarım,
yargı, sonuçtur. Bir ülkenin tapu teşkilatı iyi çalışıyorsa, bir ülkenin nüfus
teşkilatı iyi çalışıyorsa, gümrük teşkilatı iyi çalışıyorsa -bunları misal
olarak veriyorum- yargıyla bağlantılı olan kurumlardan istenilen cevaplar
süratle geliyorsa…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Çok teşekkür ediyorum.
…eğer hemen geliyorsa
-hâkimin, aynı şahısları ayda bir, iki ayda bir görmesinden dolayı bir menfaatı
yok, bir faydası yok- kararı derhal verecek; ama, o müesseselerden yazılar
zamanında gelmediği için, ister istemez, dosyalar talik ediliyor. Eksik
belgelere dayalı da hüküm verilemeyeceği için, verilmiş olması halinde hak
kaybına sebebiyet vereceği için, davalar biraz gecikiyor. O nedenle, e-devlet
projesi, belki yargının hızlandırılması açısından da önem arz edecektir diye
düşünüyorum.
Tabiatıyla,
cezaevlerimizin konusu var, orada çalışan infaz memurlarımızın problemleri var.
Onların bir kısmını… Özellikle bu fiilî hizmet zammı, herkesin beklentisidir;
yani, yirmi yıl çalışıp yirmibeş yıl üzerinden emekli olması… İnşallah,
bütçeden sonra, Genel Kurul gündemine gelecek yasa tasarısı içerisinde, Sosyal
Güvenlik Yasa Tasarısı içerisinde… Arkadaşlarımız da dile getirdi; Süleyman Bey
de, başka arkadaşlarımız da. Dolayısıyla, onları da gerçekleştiremeye
çalışıyoruz; ama, ne kadar şey yapılırsa yapılsın, bugün, yargıya karşı olan
borcumuzu yeterî kadar ödeyebildiğimiz kanaatini, samimî olarak taşımıyorum;
hiç, ne yargıya yağcılık, ne şudur, ne budur… Yargı adına, burada, inanmadığım
hiçbir şeyi söylemedim. İster doğru bulun ister yanlış bulun, ister eksik bulun
ister fazla bulun; içimden gelen, gönlümden gelen sözleri söyledim. Ben yargıya
şükran borçluyum.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Bakan, bu tavrı siz koyacaksınız.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Sizin huzurunuzda, yargıya, yargı mensuplarına teşekkür ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti ve Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri,
tur üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
20 dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapacağız.
Sisteme giren, soru
sormak isteyen milletvekili arkadaşlarımın isimlerini heyetinize arz ediyorum.
Dursun Akdemir, Osman Özcan, Atila Emek, Atilla Kart, Hüseyin Ekmekcioğlu,
Ahmet Işık, Muharrem Kılıç, Osman Kaptan, Mehmet Özlek, Fikret Badazlı, Orhan
Eraslan, Mehmet Yergök ve Ahmet Ersin.
Tabiî, bütün bunları 20
dakikalık süre içerisinde gerçekleştireceğiz. Soru sormak için de vakit 10
dakikadır. Arkadaşlarımız ne kadar seri sorarsa, diğer arkadaşlarımıza da
konuşma hakkı, soru sorma hakkı doğacaktır.
Sayın Dursun Akdemir,
buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Adalet Bakanı Çiçek'ten sorularım şunlar.
Önce, kendisini biz de
alkışladık bu güzel konuşmasından dolayı, Adalet Bakanı olarak takdire değer.
Sorularım şunlar: Adliye
ve infaz kurumlarında çalışan gardiyan ve kâtiplerin ekonomik durumları ne
zaman düzeltilecektir?
Iğdır Köy Hizmetleri
uygulama alanını, eski Köy Hizmetleri uygulama alanını açık cezaevine çevirecek
şekilde çalışmalar devam ediyordu; ne zaman gerçekleştireceksiniz ya da
kararınızda bir değişiklik oldu mu?
Üçüncü sorum, hekimler,
sağlık üzerinedir. Türk Ceza Kanununda değişiklik olduktan sonra, özellikle
hastanelerden merkezlere, büyük merkezlere taşradan sevkler olmaya başladı.
Bunun ana nedenlerinden birisi, hekimlerin çekingen davranmaları; çünkü,
çıkacak komplikasyonlardan hekimler sorumlu tutulmaya başlandılar.
Bu şekilde, sizin
kanaatiniz, bu davranışların doğru olup olmadığı üzerinde midir? Bu konuda bir
çalışmanız var mıdır?
Keza, hekimlere karşı,
son aylarda, tazminat davalarının arttığını görmekteyiz. Bu tazminat
davalarının artışında hekimin bilgisi, becerisi, meslekî uygulamasına ve
ihmaline bağlı olmadan ortaya çıkan komplikasyonlardan ki, bir kısmı hastalığın
tabiatından bir kısmı hastane ve fizikî şartlardan bir kısmı ekonomik ve
personel yetersizliğinden olmaktadır. Bu konuda hekimlerin suçlanması bir
Adalet Bakanı olarak sizin tarafınızdan nasıl değerlendiriliyor? Bu konuda
toplumu aydınlatıcı bir çalışmanız var mıdır?
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
lütfen sorunuzu sorar mısınız efendim veya kısaca… Şu anda 2 dakika oldu.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Sayın Başkanım, müsaade ederseniz sorularıma devam ediyorum.
Anestezi uzmanı olmayan
yerlerde anestezi teknisyeni anestezi veriyor ve hekim ceza yiyor; bunu nasıl
karşılıyorsunuz?
Klinik şef ve şef
yardımcılığı atamalarında, Anayasa Mahkemesi yasayı durdurduğu halde, şu anda
atamalar devam ediyor. Atanan klinik şef ve şef yardımcılarının hukukî durumu
ne olacaktır? Bu konuda sözlü olarak açıklama rica edeyim.
BAŞKAN - Tamam mı?
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Bir de, üniversitelerde… Özellikle üniversitelerimizde Van'daki olaydan dolayı
yüzbinlerce öğrenci, asistan ve öğretim üyesi töhmet altında kaldı. Buradan, bu
üniversite mensuplarına, ben, olumlu bir mesaj göndermek istiyorum Adalet
Bakanımızın ağzından…
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
şu anda 3 dakika süre doldu.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
…çünkü, Van'da adalet gecikti. Adaletin gecikmesine sebep olan ve adliyeye
götürülürken… Kalbinden müdahale görmüş bir öğretim üyesinin, üniformalı
güvenlik görevlileri arasında, adliye kapısına sandalyeyle götürülmesini, bir
Adalet Bakanı olarak, insan hakları açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben…
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
teşekkür edebilir miyim size efendim.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) -
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Özcan,
buyurun.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) -
Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum:
1- Cezaevlerinde görev
yapan infaz koruma memurları, adliyede zabıt kâtipleri, mübaşirler ve icra
dairesinde çalışanların yaşam şartları düzeltilecek midir? Neden adliyede fazla
çalışanlara tam karşılığı verilmiyor?
2- Hâkimleri birinci
sınıfa ayırırken hangi objektif ölçüler uygulanmaktadır? Birinci sınıfa ayırma
konusunda çok şikâyet var. Bu konuda görüşleriniz nedir?
3- Özelleştirilen
kurumlardan Bakanlığınıza gönderilen işçilere kadro vererek, sürekli çalışmalarını
sağlayacak mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın ÖZcan.
Sayın Emek, buyurun.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Sayın Başkan, teşekkür ederim. Sayın Bakana aracılığınızla sormak istiyorum.
Sayın Bakan, son
günlerde, Türk kamuoyunda, yaygın bir kanı olarak, adaletin, yargının
siyasallaştığı yaygınlaştı. Bu konuda biraz önceki konuşmalarınızda da bazı
vurgular yaptınız; ama, kamuoyunda, özellikle çeşitli kesimlerden gelen bu
kaygıya ve yaygınlaşan bu duruma karşı ne düşünüyorsunuz? Bunun ortadan
kalkması için ne gibi bir çalışma yapılması gerektiğine inanıyorsunuz?
İkinci sorum: Van'da
devam eden bir yargı olayında -ki, deneyimli bir hukukçusunuz, ben de hukuk
tatbikatının içinden geliyorum- bir tahliye kararında olumlu tahliye görüşü
belirten bir yargıcın, müdahil vekilleri tarafından, bu görüşünden dolayı,
davadan çekilmesi talebi yapılıyor, 2 hâkim de bu talebi kabul ediyor. Şimdi,
sanık tarafı açısından düşünürsek, onların da tutukluluğun devamına karar
vermiş olması bir ihsası rey mi
sayılacak ve bugüne kadar hukuk tatbikatımızda hiç karşılaşmadığımız bu
durum, eğer, hukuk tatbikatımız içinde yerleşecek olursa, bunun ilerideki
uygulamadaki sıkıntılarının, sakıncalarının ne olacağı hususunda nasıl bunu
ortadan kaldırabiliriz, neler düşünürsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Emek.
Sayın Kart, buyurun.
ATİLLA KART (Konya) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
İki konuda sorularım
olacak.
Birinci konu şu: İstanbul
Büyükşehir Belediyesi iştiraki olan İGDAŞ bünyesinde 1994-2001 yılları arasında
199 trilyonluk yolsuzluk yapıldığına ilişkin dava, Eyüp 2. Ağır Ceza
Mahkemesinde devam ediyor. Bu dosya sanıkları arasında, 159 kişinin arasında,
Enerji Bakanı Sayın Hilmi Güler ve Başbakanlık Müsteşarı da var. Bu dosyayı milletvekili
olarak ve Karma Komisyon üyesi sıfatıyla da inceleyemiyoruz. "Bilgi Edinme
Yasası" denildi, "Anayasa 138" denildi, incelememiz engellendi.
Burada yaptığımız talebin 138'i ihlal eden bir yönünün olmadığı açık. Yargı
yetkisini niye böyle kullanıyorsunuz diye talepte bulunmuyoruz, sadece bilgi
almak istiyoruz.
Burada, İGDAŞ bünyesinde,
ayrıca, Gasprom ile İGDAŞ arasındaki ilişkiler de gözönüne alındığında, şu
soruyu soruyorum Sayın Bakanım: İGDAŞ ile ilgili yargılama sürecinin kamuoyu
denetiminden kaçırılmak istenildiği yolunda endişe ve eleştirilerimiz var; buna
açıklık getirilmesini istiyoruz; neden bu dosya incelettirilmiyor?
İkinci olay da şu
efendim: Bugün, biraz evvel konuşmanızda ifade ettiniz, Konya Adliye Sarayı
ihalesinin yapıldığını söylediniz. Elbette, böyle bir hizmet, hepimizin arzusu;
ama, bakın, Ankara 12. İdare Mahkemesinin kararı; Eylül 2004 tarihinde devlet
orman fidanlığı olan bu arazinin tahsis işlemlerinin iptal edildiğini
biliyoruz; yani, Adalet Bakanlığı, şu anda, yolsuz olarak tescil edilen bir
arazi üzerine, yolsuz olarak tescil edilen bir arazi üzerine adliye binasını
inşa ediyor. Bu kadar ironik bir durum olamaz. Burada -Eylül 2004 efendim,
dikkatinize sunuyorum- bu karara rağmen, bu yolsuz tescil uygulamasını nasıl göze
alıyoruz, başka alternatifleri neden düşünmüyoruz -mevcut alternatifler var- ve
bu olayın geriye dönüşünün hazinede yaratacağı zararı neden değerlendirmiyoruz,
gözönüne almıyoruz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kart.
Sayın Ekmekcioğlu,
buyurun.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, 4959
sayılı Topluma Kazandırma Yasası, halk arasında, PKK ve Hizbullah af yasası
olarak bilinmektedir. Bu konuda vermiş olduğum soru önergesinden, ilgili yasadan
2 912 kişinin faydalanmış olduğunu öğrendim.
Bu yasa, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak karşı olmamıza rağmen, iktidar tarafından ısrarla
çıkarılmıştır. Bu kanunun ne kadar problemli olduğu yaşanarak da görülmüştür.
Bu insanlar, şu anda, topluma başarıyla kazandırılmış mıdır? Bu konuda
Bakanlığınız tarafından yapılmış bir istatistik, bir çalışma var mıdır? Eve mi,
yoksa, dağa mı dönmüşlerdir? Bu insanların son zamanlarda terör olaylarındaki
artışa katkısı olduğunu düşünüyor musunuz?
İkinci sorum: Antalya'da
adliye alanı olarak anılan arsanın devamı olan Karayollarına ait yer üç kez
ihaleye çıkmıştır; ama, maalesef, satın alınamamıştır. Satın almayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
10 dakikalık soru sorma
işlemi tamamlandı.
Sayın Bakanım, buyurun.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; çalışanların durumuyla ilgili olarak, zaten, infaz koruma
memurlarıyla ilgili, onların, cezaevlerini ziyaretimde bana sordukları en
önemli husus, bu fiilî hizmet zammının; yani, bazı meslek mensupları gibi,
yirmi yıl çalışıp yirmibeş yıl üzerinden bu imkânın sağlanmasıdır.
Şimdi, talep bir tek
cümleden ibaret; ama, ben geçen sene bu hesabı yaptırmıştım; aşağı yukarı 1,5
katrilyonluk, bütçeye de önemli bir yük getiriyor. Hatta, acaba bir hesap
hatası mı vardır dedik; iki defa, üç defa, Emekli Sandığıyla da, oturduk,
konuştuk. Ama, neticede haklı bir talep, parasal boyutu bu kadar yüksek olsa
dahi. Onun için, şu an, Plan ve Bütçe Komisyonundaki sosyal güvenlikle ilgili
yasa tasarısı içerisinde, bu çalışanların, bu anlamdaki durumunu gidermeye
çalışıyoruz.
Yine, ister infaz
kurumunda çalışanlar isterse adliyede çalışanlarla ilgili olarak, geçtiğimiz
sene, bir kısmına fazla mesai ücreti adı altında bir miktar imkân sağlamaya
çalıştık; bir kısmına da, yan ödeme kararnamesinden ilave bir imkân temin
etmeye çalıştık. Şüphesiz yeter mi derseniz; yetmez; ama, hükümetin
kararlılığını göstermek ve onların taleplerini olumlu karşıladığımızı ortaya
koymak adına da, başka kurumlarda sağlanmayan bu imkânları, bu kadarcık dahi
olsa, burada, çalışanlara getirmeye çalıştık.
Şimdi, Sayın Akdemir'in
sorduğu; hekimlerle ilgili bir durum. Bu, kanaatimce yasanın yanlış
yorumlanmasından kaynaklanan bir husustur. Tabiatıyla, vakit kısa, bununla
ilgili, icap ediyorsa size yazılı cevap vereyim. Belki, siz, bunu, o meslek
gruplarıyla da paylaşabilirsiniz; ama, şunu yapmamız gerekiyordu; Ceza Kanunu
çıktıktan sonra, esas itibariyle her meslek odasının, kendi mensuplarıyla
ilgili, bu bölümlerle, hiç olmazsa, alakalı olarak bir bilgilendirme
çalışmalarını yapmış olmaları gerekir. Biz de kendilerine yardımcı oluruz;
yani, hâkim, savcı arkadaşlarımız veya Bakanlıktan arkadaşlarımız gelmek
suretiyle, bu bilgileri verebilirler. Biz, televizyonlarda imkân ölçüsünde
bunları anlatmaya çalıştık; ama, herkes dinlememiş olabilir, mesaide olanlar
olabilir. Onun için, bu konuyla ilgili size, ayrıca bir yazılı cevap vereyim.
Van'daki olaylarla ilgili
hem sizin hem de Sayın Emek'in sorduğu soru var. Demin okuduğum 138 inci madde
çerçevesinde, benim o konuyla ilgili, yazılıp çizilenin dışında -çok samimî ve
net olarak söylüyorum- şu basında yazılanın dışında, hiçbir bilgim yoktur, hiç
de merak etmedim, bunu doğru da bulmuyorum; çünkü, demin söyledim, oradaki
arkadaşlarımız, aynen, diğer yerlerde olduğu gibi, kendi vicdanî kanaatlerine
göre, hukuka göre karar vereceklerdir, vermeleri gerekir; kanaatim de budur,
beklentim de budur, inancım da budur. O konuda bir şey söylemem doğru olmaz.
Şimdi, geçici personelin
durumu var. Bunlar 2 000 kadardır. Bunlar özelleştirme mağduru diye her yerde
karşımıza çıkan vatandaşlarımızdır, görevlilerdir. Biz Hükümet olarak bugünkü
mevzuat içerisinde bunlara böyle bir çözüm bulduk. Yani, daha evvel bu
imkânları da yoktu. Bunlar bize "bu statüde dahi olsa bir imkân verilmiş
olması halinde biz buna razıyız" dediler. Bunlardan 2 000 kadar
arkadaşımız Bakanlığımıza tahsis edilmiştir. Biz de bunları mümkün olduğu kadar
kendi isteklerine uygun olarak, çalıştıkları yerlere veya oturdukları yerlere
uygun yerlere taşımaya çalıştık. Bunları 657 anlamında işe alma imkânımız
maalesef yoktur; çünkü, 657'nin şartları farklıdır. Bizim hâkim ve savcılar
2802 sayılı Yasaya tabi, diğerleri ise 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa
tabidir. Halbuki bu özelleştirme mağdurları işçi statüsündedir. Statüleri
farklı. Bu imkânla bunları değerlendirmeye çalıştık.
Bir başka arkadaşımız
"birinci sınıfa ayrılma koşulları nedir" diyor. 2802 sayılı Yasanın
32 nci maddesi: "Birinci sınıfa ayrılabilmek için:
Birinci dereceye
yükselmek.
Hâkimlik ve savcılık
mesleğinde on yılını doldurmak.
Bilimsel güç ve yeteneği
ile hizmet ve meslekteki başarısına göre emsali arasında temayüz etmiş olmak.
Yer değiştirme cezası
almamış olmak.
Kınama, kademe
ilerlemesinin durdurulması veya derece yükselmesinin durdurulması cezalarını
aynı neviden olmasa bile birden fazla almamış olmak.
Mesleğin vakar ve onuruna
dokunan veya kişisel haysiyet ve itibarını kıran veya bir görevle ilgili
herhangi bir suçtan affa uğramış olsa bile hüküm giymemiş olmak" gibi
burada bazı ilkeler var. Birinci sınıfa ayrılma hususları da böyle
gerçekleşmektedir.
Şimdi sizden tekrar bir
şeyi rica edeceğim, şu siyasallaşma olayı. İster Van ister başka türlü. Şimdi
bunu düz cümle olarak "siyasallaşmadır" deyip söylemek yerine, birisi
bana desin ki… Adalet Bakanı olarak ben bunun hesabını burada da vermeye, her
yerde de vermeye hazırım. Şu Van'daki olayda "siyasallaşma" ne demek?
Ortada bir olay var. Bu olay şöyle yürütülsün, böyle karar verilsin, şunlar
yapılmasın, bunlar yapılsın tarzında benden ve benim Hükümetimden doğrudan ya
da dolaylı oradaki hâkim ve savcılara, bunları tutuklayın veya tahliye edin
tarzında veya davayı şöyle yapın böyle yapın tarzında, doğrudan ve dolaylı bir
tek cümle, bir tek beyan, bir tek şahit gösterilebilirse, ben burada söylediğim
sözlerin hepsini geri almaya hazırım; ama, bunların hiçbirisi yoksa, varit
değilse, yazıktır; orada canı pahasına, kanı pahasına görev yapan insanları da
yerli yersiz zan altında bırakmaya hakkı yok kimsenin. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Çünkü, bu savcılar, bu hâkimler, kendi vicdanlarını askıya alacak
kadar meslekî bilgiden, meslekî yetenekten, ahlakî ölçülerden, etik kurallardan
yoksun insanları mı biz yargıya hâkim ve savcı olarak tayin ediyoruz ki,
gelişigüzel, "biz kimseye bir şey demek istemiyoruz ama…" Peki, ne
diyoruz o zaman "yargı siyasallaşmış" ne demek; yargı vicdanî
kanaatine göre karar vermiyor, dosyaya göre karar vermiyor, hukuka göre karar
vermiyor, kendisine açılan telefona göre karar veriyor demektir. Kim telefon
açmış, kim ne söylediyse, gelin bunu bir slogan, bir muhalefet -sizleri tenzih
ediyorum, sizler ne söylerseniz, biz burada konuşuruz, dostça konuşuruz,
iktidar-muhalefet içerisinde- ama, önüne gelen yazıyor, önüne gelen çiziyor.
Peki, belgesi nerede, bilgisi nerede, şahidi nerede, bu işin delili nerede?!
"E canım, biz böyle algılıyoruz, bize böyle geliyor…" "Ee, böyle
geliyor" esasına göre konuşulursa, o zaman herkesin aklına çok değişik
şeyler gelir. Bunların hiçbirisi doğru değil. Yargıyı bu kadar zan altında
bırakmayı da, ben şahsen doğru bulmuyorum.
Şimdi, Sayın Kart'ın
söylediği iki konu var, bunlardan bir tanesi, Konya Adliyesiyle ilgili olarak.
Bu konuyla ilgili olarak, biz, kendi dosyamızda bu konuyu araştırdık. Hatta,
biz, başlangıçta, bu adliye sarayına -bilebildiğim kadarıyla, yanlışsam
düzeltirsiniz- Et Balık Kurumunun Meram tarafında muhtemelen bir 50 dönümlük
yerden - Konyalı milletvekili arkadaşlarımız ilkönce gündeme getirdiler- bir 25
dönüm tahsis edilebilir mi diye uğraştık; sonra orası mümkün olmadı. Ondan
sonra, bir başka yerde, şehrin merkezinde, bu garajlara filan yakın bir yerde
-ben gittim, kendim de gördüm, milletvekili arkadaşlarımızla- orası olabilir
mi…
AHMET IŞIK (Konya) -
Beraber gittik Sayın Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Şimdi, orası üzerinde de duruldu; fakat, giderek şehir merkezinin
yoğunlaşması sebebiyle, en uygun yer olarak burası bulundu.
Tabiatıyla, kurallara
riayet eden, etmesi gereken bir Bakanlık olarak, bir yerde yargı kararı var,
bunun olması imkânsız ise, biz onu durup dururken kuralları ihlal pahasına, biz
bunu yapmayız; çünkü, biz, kural ihlal etmek için adalet sarayı yapmıyoruz.
Konya'da, siz de
biliyorsunuz, arkadaşlarımız ne kadar sıkışık ortamda çalışıyorlar. Bunca
sıkıntı içerisinde, bugün, yaklaşık teklifler de verildi; 25 trilyon ile 44
trilyon arasında verilmiş teklifler var. Neresinden bakarsanız bakın,
ortalaması 30 trilyondur, bu tekliflere baktığımızda. Biz, 30 trilyon bir para
harcayacağız. Orası bir eski başkenttir, Selçuklu başkentidir, onu düşünerek,
onun için biz, arkadaşlarımız inceledi; çünkü, bizim Bakanlığımız…
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Bakan…
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Sayın Kart, siz de biliyorsunuz, diğer bakanlıklardan farklı olarak,
bana bilgi veren, bana karar veren, bana bu konuda şöyle yapalım diyenlerin
hepsi hâkim ve savcıdır; yani, kararı uygulayan, bu mesleğin içinden gelmiş
olanlardır. Herhalde, göz göre göre de bana, böyle bir hukuksuzluğu
yaptırmazlar, bir Anayasa hükmünü çiğnettirmezler.
ATİLLA KART (Konya) -
Yargı kararı var efendim.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Dosyadaki duruma bir defa daha bakarız. Onu ifade etmek istiyorum.
Arkadaşlarımızın
söylediği şu var; onu size yazılı olarak da veririm: Konya Adliyesi iptal
kararı, orman fidanlığının kapatılmasına yöneliktir. Burada, adliye yerinin
seçimi tartışılmamıştır. Fidanlık, bir başka yerde de açılarak mahkeme
kararının uygulanması sağlanmaktadır diye, böyle bir şey yapılmış.
ATİLLA KART (Konya) -
Yasal dayanağı bulunmuyor efendim, tescil haline geliyor.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Yani, arkadaşlarımız, bu kararı verenler de, dediğim gibi, müsaade
ederseniz, hâkim arkadaşlardır, savcı arkadaşlardır, meslekî tecrübeleri de bu
noktada benden daha fazladır.
Şimdi, İGDAŞ dosyasıyla
ilgili olarak; tabiî, yargıda görülmekte olan bir dosya. Ben bu dosyayı
bilmiyorum. Siz bir defa daha burada gündeme getirdiniz. Eğer bu dosya sizin
için önemliyse -ki, önem arz ediyor- bu dosyanın içerisinde ne var; bunu bilme
imkânına, tabiatıyla bilgi edinme hakkı çerçevesinde ne kadar olabiliyorsa, ona
bir baktıralım. Çünkü, bununla ilgili itiraz kurulu da var, oraya itiraz
yaptınız mı onu bilemiyorum.
ATİLLA KART (Konya) -
Sonuç alamadım Sayın Bakanım.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Ama siz hukukçusunuz, avukatsınız. Pekâla siz bu dosyayı…
ATİLLA KART (Konya) - Şu
anda avukat değilim Sayın Bakanım.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Yani, sizin o dosyayı okuma imkânınız var. Söylemek istediğim odur.
Avukat kimliğinizle o dosyayı okuma imkânınız var, o dosyayı
inceleyebilirsiniz.
ATİLLA KART (Konya) - Şu
anda avukat kimliğim yok Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Ama, haklı olarak şunu söyleyebilirsiniz; ben buradan kalkıp, oraya
gidip o dosyayı okumak yerine, o bilginin buraya verilmesini istiyorum
diyebilirsiniz. Bunda da haklı olabilirsiniz. Eğer, Bilgi Edinme Hakkı Yasası
bakımından buna imkân varsa, bunun verilmesinden yanayım; çünkü, yargılama açıktır.
Herkese açık olan bir dosyanın size kapatılması diye bir şey yok, gizlilik
kararı da yok; üstelik de, ağır ceza gibi önemli bir mahkemede ve alenî
yargılama yapılan bir yerde, milletvekilinden bu bilgi esirgenemez.
Şimdi, son olarak
vereceğim husus şudur: Bu, Topluma Kazandırma Yasası…Sayın Ekmekcioğlu…
BAŞKAN - Sayın Bakan,
süreniz doldu; çok kısa…
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Hemen bitiriyorum. Bu çok önemlidir; çok da, seçimler öncesi
kullanıldı.
Bu, anlaşılabilir bir
şeyle, açıkça şunu söyledim: Biz, 18 Kasım 2002'de hükümet olduğumuzda, bizim
seçim beyannamemizde, Hükümet Programımızda bu konu yoktu; ama, hatırlarsanız,
bir başka vesileyle bu kürsüde yaptığım konuşmada dedim ki ben, eğer bu konu
sizler için çok önem arz ediyorsa -çünkü, bana gelen yazıların üzerinde
gizlilik damgası var; bu gizlilik damgasını aşarak, burada, alenî açıklama
yapmamda zorluk var- eğer arzu ediliyorsa, bir kapalı oturum yapılır, ben, o
bilgilerin tamamını şurada size veririm; çünkü, gayet açık: Devlet yönetiyoruz,
devletin birkısım bilgilerinin belli usullerle, belli yerlerde konuşulması
gerekiyor; ama, şu kadarını söyledim ve söylüyorum: Bu, bir devlet ihtiyacı
olarak, bizden evvelki hükümetin önüne gelmiş; biz göreve geldikten sonra da,
devletin ihtiyacı olarak, devletin kurumlarının talebi olarak önümüze
gelmiştir. Bunda, ülkenin barışı, huzuru, birliği, dirliği açısından yarar
görülmüş, ilgili birimler, devletin güvenlik birimleri, canı pahasına orada
görev yapan kurumların talebi olarak bizim önümüze gelmiştir. Biz de, durup
dururken, hiçbir hükümet, böyle dikenli bir yasayı gündeme getirmez. Şahsen de
çok arzu ederek evet dediğim bir yasa da değil; ama, devleti yönettiğimize
göre, içimizden geçenler başkadır, hayatın realitesi başkadır, devletin
ihtiyacı başkadır. Bir devlet ihtiyacı olarak bu yasa çıkmıştır. Çıkaran Adalet
Bakanlığı değil; biliyorsunuz, İçişleri Bakanlığının tasarısıdır.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Bu
söyledikleriniz bizi hiç mi hiç ikna etmiyor Sayın Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Bu konuda bilgi, bu safhada bu kadar veriyorum; ama, arzu edilirse,
bu olayın safahatıyla ilgili bir kapalı oturum yapılır, devletin elindeki,
arşivindeki, bilgisindeki…
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Talep edin efendim, yapalım. Bu söyledikleriniz bizi hiç tatmin, ikna etmedi;
kusura bakmayın.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Hayır… Ben, şimdi bu kadarının ikna etmeyeceğini biliyorum. Gayet
açık söylüyorum; daha ötesini söyleyerek ben suç işleyemem; ben hukuk adamıyım,
hiç de gaza da gelmem, tahrike de hiç gelmem. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bak, size bir şey
söylüyorum, diyorum ki, bu konu önemliyse sizin açınızdan… Bak, çok demokratik,
çok İçtüzüğe uygun bir yol teklif ediyorum.
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Savunulacak ne tarafı var?! Hangi devlet görevlisi?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Bu konu önemliyse, bunu verebilirim ben size; çünkü, bir şey
saklayacak değilim. Neticede, bir eksik, bir kusur vesaire de değil. Bu
Parlamento her şeye kadirdir. Kapalı oturum yapar, bizim elimizde ne bilgi var,
geliriz, bunu sizlere veririz, siz de takdir edersiniz; doğru yapılmıştır,
yanlış yapılmıştır; o oturumda da bunları konuşuruz diyorum. Benim söylediğim
İçtüzüğe uygun bir şey. Bunun ötesinde bir bilgiyi benim bu safhada vermem
mümkün değil; doğru da değil. Bu da benim hakkım, bu da benim yükümlülüğüm,
yasal yükümlülüğüm. Onu ifade etmeye çalışıyorum.
Teşekkür ederim Sayın
Başkan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri,
soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi, sırasıyla
dokuzuncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve
bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Adalet Bakanlığı 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
08- ADALET BAKANLIĞI
1.- Adalet Bakanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod |
Açıklama (YTL) |
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
348.496.500 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
1.350.500 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
1.420.672.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir |
|
|
09 |
Eğitim Hizmetleri |
1.463.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
1.771.982.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet Bakanlığı 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Adalet Bakanlığı 2004
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Adalet Bakanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Adalet Bakanlığı 2004
Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
|
1.274.311.261.400. 000 |
- Toplam Harcama |
: |
|
1.348.315.063.550 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
|
116.769.547.600 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
|
42.765.745.450.000 |
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
|
7.160.676.950. 000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet Bakanlığı 2004
malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Ceza ve İnfaz Kurumları
ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.41 - CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI
KURUMU
1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod |
Açıklama (YTL) |
|
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
926.320.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
926.320.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
Kod |
Açıklama
(YTL) |
|
02 |
Vergi Dışı Gelirler |
105.160.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Sermaye Gelirleri |
215.200.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar |
260.550.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
09 |
Ret ve İadeler (-) |
- 150.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
580.760.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.10 - TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod |
Açıklama (YTL) |
|
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
5.503.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir |
|
|
|
TOPLAM |
5.503.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
Kod Açıklama (YTL)
02 |
Vergi Dışı Gelirler |
385.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar |
4.833.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
5.218.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Yargıtay Başkanlığı 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
04- YARGITAY BAŞKANLIĞI
1.- Yargıtay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
- C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod Açıklama (YTL)
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
7.374.255 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
25.124.745 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
32.499.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yargıtay Başkanlığı 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Yargıtay Başkanlığı 2004
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Yargıtay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Yargıtay Başkanlığı 2004
Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira |
|
|
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
26.352.005.000.000 |
- Toplam Harcama |
: |
25.948.870.850.000 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
786.245.250.000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
1.189.379.400.000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yargıtay Başkanlığı 2004
malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu,
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı ve Yargıtay Başkanlığı 2006 yılı merkezî
yönetim bütçeleri ile Adalet Bakanlığı ve Yargıtay Başkanlığının 2004 malî yılı
kesinhesapları kabul edilmiştir; milletimize ve adalet camiamıza hayırlı
olmasını diliyorum.
Programa göre,
kuruluşların bütçe ve kesinheseplarını sırasıyla görüşmek için, 20 Aralık 2005
Salı günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 22.04