BIM 2 5 2006-01-17T09:19:00Z 2006-01-17T09:19:00Z 96 68759 391927 TBMM 3266 783 481313 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22       CİLT: 104       YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

34 üncü Birleşim

17 Aralık 2005 Cumartesi

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 5433 sayılı Kanunun bazı maddelerinin Anayasanın 89 uncu maddesine göre bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/945)

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

l.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084,3/907; 1/1085, 3/908) (S.Sayısı: 1028, 1029, 1030)

A) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI  MÜSTEŞARLIĞI

1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

B) SERMAYE PİYASASI KURULU

1.- Sermaye Piyasası Kurulu  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

C) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU

1.-  Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

D) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

E) TÜTÜN, TÜTÜN MAMULLERİ VE ALKOLLÜ İÇKİLER PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1.- Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1.- Hazine Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Hazine Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

G) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ

1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

H) BASIN-YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

İ) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

J) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

K) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

V.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, 58 ve 59 uncu hükümetler döneminde Başbakanlık Tanıtma Fonundan alınan desteğe ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/8527)

2.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, 1999-2002 yılları arası Başbakanlık Tanıtma Fonundan alınan desteğe ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/8528)

3.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, tamamlanmamış yatırımlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/9616)

4.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, işsizlik sorununa yönelik politikalara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/9626)

5.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, süper liselerin Anadolu Liselerine dönüştürülmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/9693)

6.- Balıkesir Milletvekili Orhan SÜR'ün, bir ilköğretim ders kitabındaki içerik değişikliğine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/9695)

7.- Samsun Milletvekili İlyas Sezai ÖNDER'in, Samsun'un Vezirköprü İlçesinin öğrenci yurdu sorununa ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/9701)

8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Makedonya'daki Türk öğrencilere yönelik bazı çalışmalara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/9703)

9.- Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, Bağ-Kur Sağlık Kurulunun kararlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/9784)

10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/9871)

11.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/9873)

12.- Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, ortaöğretim kurumları öğrenci nakil ve geçiş yönergelerindeki değişikliğe ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/9875)

13.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Elazığ İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/9936)

14.- İzmir Milletvekili Türkân MİÇOOĞULLARI'nın, bürokrat atamalarına,

- Erzincan Milletvekili Erol TINASTEPE'nin, Kur'an kurslarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/10005, 10006)

15.- İzmir Milletvekili Türkân MİÇOOĞULLARI'nın, bürokrat atamalarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/10105)

16.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Bitlis'teki kültürel çalışmalara yapılan katkılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/10863)

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak altı oturum yaptı.

 

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) görüşmelerine devam olunarak;

 

Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı,

Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı,

Gümrük Müsteşarlığı,

Dış Ticaret Müsteşarlığı,

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi,

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü,

Vakıflar Genel Müdürlüğü,

Devlet Personel Başkanlığı,

Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu,

Danıştay Başkanlığı,

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ile

 

Gümrük Müsteşarlığı,

Dış Ticaret Müsteşarlığı,

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü,

Vakıflar Genel Müdürlüğü,

Danıştay Başkanlığı,

2004 Malî Yılı Kesinhesapları;

Kabul edildi.

 

Alınan karar gereğince, 17 Aralık 2005 Cumartesi günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 21.21'de son verildi.

 

 

 

 

 

 

Sadık Yakut

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Bayram Özçelik

 

Ahmet Gökhan Sarıçam

 

Burdur

 

Kırklareli

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

Ê

 

 

 

 

 

No.: 48

II.- GELEN KÂĞITLAR

17 Aralık 2005 Cumartesi

Cumhurbaşkanınca Geri Gönderilen Kanun

 

1.- 30.11.2005 Tarihli ve 5433 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın          89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/1157) (Anayasa ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2005)
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

17 Aralık 2005 Cumartesi

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında 5433 sayılı Kanunun bazı maddelerinin Anayasanın 89 uncu maddesine göre bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/945)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İLGİ: 05.12.2005 günlü, A.01.0.GNS.0.00.02-16105/42601 sayılı yazınız

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca 30.11.2005 gününde kabul edilen 5433 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun incelenmiştir.

1- İncelenen Yasanın 8 inci maddesiyle değiştirilen, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Yasasının 62 nci maddesinde,

 "Muhasebe yetkilisi görevini yürütmek üzere atanacakların, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde belirtilenler ile aşağıdaki şartları taşıması gerekir:

a) En az dört yıllık yükseköğrenim görmüş olmak.

b) Kamu idarelerinin muhasebe hizmetlerinde en az dört yıl çalışmış olmak koşuluyla bu idarelerde muhasebe yetkili yardımcısı veya eşiti görevlerde bulunmak.

c) Muhasebe yetkilisi sertifikası almış olmak.

d) Son üç yıl içerisinde olumsuz sicil almamış olmak.

e) Aylıktan kesme ve kademe ilerlemesinin durdurulması cezası almamış olmak.

f) Görevin gerektirdiği bilgi ve temsil yeteneğine sahip olmak.

9.12.1994 tarihi ve 4059 sayılı Kanun hükümleri saklı kalmak kaydıyla genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinde muhasebe yetkilisi Maliye Bakanlığınca, diğer kamu idarelerinde ise üst yöneticiler tarafından atanır.

Muhasebe yetkilisi olacak görevliler, Maliye Bakanlığınca görevin niteliği dikkate alınarak meslekî konularda eğitime tabi tutulur ve bu eğitimi başarıyla tamamlayanlara sertifika verilir.

Muhasebe yetkililerinin eğitimi, sertifika verilmesi, mahallî idarelerde muhasebe yetkililerinin niteliklerinin birinci fıkrada sayılanlardan farklı olarak belirlenmesi ile çalışma usul ve esasları, Maliye Bakanlığınca hazırlanacak ve Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."

denilmektedir.

Görüldüğü gibi, maddenin birinci fıkrasında, muhasebe yetkilisi görevini yürütmek üzere atanacaklarda aranacak nitelikler tek tek sayılarak belirlenmiş; son fıkrasında ise, yerel yönetimlerde muhasebe yetkilisi olarak atanacakların niteliklerinin, birinci fıkrada sayılanlardan farklı olarak, Maliye Bakanlığınca hazırlanacak ve Bakanlar Kurulunca çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği kurala bağlanmıştır.

5018 sayılı Yasanın 2 nci maddesinin birinci fıkrasında, bu yasanın, kamu yönetimleri, sosyal güvenlik kurumları ve yerel yönetimlerden oluşan genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerine uygulanacağı belirtilmiş; 3 üncü maddesinin (e) fıkrasında da, yerel yönetim, yetkileri belirli bir coğrafî alan ve hizmetlerle sınırlı olarak kamusal etkinlik gösteren kurumlar olarak tanımlanmıştır.

Böylece, yasada yerel yönetimlere genel yönetim kapsamındaki kamusal etkinlik gösteren kurumlar olarak yer verilmiştir.

Öte yandan, 5018 sayılı Yasanın 61 inci maddesinin, 5433 sayılı Yasayla değiştirilen birinci fıkrasında, muhasebe hizmetinin, gelirlerin ve alacakların tahsili, giderlerin hak sahiplerine ödenmesi, para ve parayla ifade edilebilen değerler ile emanetlerin alınması, saklanması, ilgililere verilmesi, gönderilmesi ve diğer tüm malî işlemlerin kayıtlarının yapılması ve raporlanması işlemlerini kapsadığı; ikinci fıkrasında, muhasebe yetkilisinin, bu hizmetlerin yapılmasından ve muhasebe kayıtlarının usulüne uygun, saydam ve erişilebilir biçimde tutulmasından sorumlu olduğu belirtilmiştir.

Bu kurallar, yerel yönetim muhasebe hizmetlerinin kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmeti, yerel yönetimde çalışan muhasebe yetkilisinin de, kamu görevlisi olduğunu göstermektedir.

Anayasanın 128 inci maddesinde,

 Devletin, kamu iktisadî teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevlerin, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği,

Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük işlerinin yasayla düzenleneceği,

kurallara bağlanmıştır.

Bu kural uyarınca, yerel yönetimlerdeki muhasebe yetkililerinin niteliklerinin yasayla belirlenmesi gerekmektedir.

Oysa, incelenen yasada, yukarıda da açıklandığı gibi, yerel yönetimler muhasebe yetkilerinin niteliklerinin, merkezî yönetim kapsamındaki diğer kamu kurum ve kuruluşları muhasebe yetkililerinden farklı olarak, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiştir.

Bu durumda, 5018 sayılı Yasanın, incelenen 5433 sayılı Yasayla değişik 62 nci maddesinin son fıkrası kuralı, Anayasanın 128 inci maddesiyle bağdaşmamaktadır.

Nitekim, Anayasa Mahkemesinin 8.12.2004 günlü, E.2004/84, K.2004/124 sayılı kararıyla, 5225 sayılı Kültür Yatırımları ve Girişimlerini Teşvik Yasasının 11 inci maddesindeki, Bakanlık denetim elemanlarının görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma usul ve esaslarının Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenmesini öngören kural iptal edilmiştir.

Ayrıca, Anayasada erkler ayrılığı ilkesi benimsenmiş; 6 ncı maddesinde, egemenliğin kayıtsız koşulsuz ulusun olduğu, Türk Ulusunun egemenliğini anayasal ilkelere göre yetkili organları eliyle kullanacağı, hiçbir organın kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamayacağı kurala bağlanmış; 7 nci maddesinde de, yasama yetkisinin Türk Ulusu adına Türkiye Büyük Millet Meclisinin olduğu, bu yetkinin devredilemeyeceği belirtilmiştir.

Bu kurallar uyarınca, Anayasada yasayla düzenlenmesi öngörülen bir konunun yönetmeliğe bırakılması olanaksızdır. Bu durumun yasada belirtilmiş olması da sonuca etkili değildir.

Anayasa Mahkemesi kararlarında da vurgulandığı gibi, yasama organınca yürütmeye düzenleme yetkisi verilirken, bunun bir yetki devri niteliğinde olmaması için, konunun temel ilkelerinin yasada düzenlenmesi, çerçevenin belirlenmesi ve yürütmeye, teknik ayrıntıların düzenlenebilmesi için sınırları belli bir yetki alanı tanınması gerekmektedir.

 Yasanın 62 nci maddesinde ise, hiçbir temel ilke konulmadan, çerçeve çizilmeden, yerel yönetimlerde muhasebe yetkililerinde aranacak niteliklerin saptanması yetkisi doğrudan Bakanlar Kuruluna verilmiştir.

Bu nedenle, söz konusu düzenleme, Anayasanın 6 ve 7 nci maddelerine de uygun düşmemektedir.

2- İncelenen yasanın geçici 1 inci maddesinin dokuzuncu fıkrasında,

"Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte Maliye Bakanlığı Bütçe ve Malî Kontrol ile Millî Emlak Genel Müdürlüklerinin Şube Müdürü kadrolarında bulunanlardan en az dört yıllık yüksek öğrenim görmüş olanlar, sırasıyla Devlet Bütçe Uzmanı ve Devlet Malları Uzmanı kadrolarına herhangi bir işleme gerek kalmaksızın atanmış sayılırlar. Bunların müdürlük hizmetinde geçmiş olan süreleri, Devlet Bütçe ve Devlet Malları Uzmanlıklarında geçmiş sayılır ve bunlar aynı malî haklardan yararlanırlar"

düzenlemesine yer verilmiştir.

Düzenlemede, Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü ile Millî Emlak Genel Müdürlüğünün şube müdürü kadrolarında görev yapanların, yalnızca en az dört yıllık yüksek öğrenim görmüş olma koşulu aranarak devlet bütçe uzmanı ve devlet malları uzmanı olarak atanmalarına olanak sağlanmaktadır.

657 sayılı Devlet Memurları Yasasının ek 12 ve 178 sayılı "Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname"nin 43 üncü maddelerinde yer verilen devlet bütçe uzmanlarının görev, yetki ve sorumlulukları, çalışma esasları, seçilme ve ilerleme koşullarına ilişkin düzenlemeleri içeren "Maliye Bakanlığı Devlet Bütçe Uzmanları Görev ve Çalışma Yönetmeliği"nin 11 inci maddesinde, devlet bütçe uzman yardımcılığına atanabilmek için ekonomi, maliye, hukuk, idare ve işletme dallarında en az dört yıllık yükseköğrenim görmüş olmak ve giriş sınavını başarmış bulunmak koşulları getirilmiştir.

Yine, 178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 43 üncü maddesi uyarınca, çalıştırılan devlet malları uzmanlarının görev, sorumluluk, çalışma ve atanmalarına ilişkin ilke ve yöntemlerin düzenlendiği "Maliye Bakanlığı Millî Emlak Genel Müdürlüğü Devlet Malları Uzmanlığı Görev, Çalışma ve Atama Yönetmeliği"nin 9 uncu maddesinde de, devlet malları uzman yardımcılığına atanabilmek için üniversitelerin en az dört yıl süreyle eğitim veren siyasal bilgiler, hukuk, iktisat, işletme, idarî bilimler fakülte ve yüksekokulları ile bunlara denkliği yetkili makamlarca kabul edilen yurtiçi ve yurtdışındaki dört yıl süreli fakülte ya da yüksekokullardan birini bitirmiş olmak ve giriş sınavını başarmış bulunmak koşullarına yer verilmiştir.

Görüldüğü gibi, belirtilen kurallarda, devlet bütçe uzmanlığı ile devlet malları uzmanlığı kariyer meslek olarak öngörülmüştür. Kariyer mesleklere, o meslekle ilgili yükseköğrenim görenlerin sınavla atanması, personel hukukunun yerleşik ilkesidir.

Oysa, Maliye Bakanlığı Personeli Atama ve Görevde Yükselme Yönetmeliğinin 31 inci maddesinde, meslekle ilgili en az dört yıl yükseköğrenimi bitirenler yanında, meslekle ilgili olmayan dört yıllık yükseköğrenimi bitirenlerin de şube müdürü olabilmelerine olanak sağlanmaktadır.

Dolayısıyla, incelenen yasanın söz konusu kuralıyla devlet bütçe uzmanı ve devlet malları uzmanı kadrolarına atanabilmek için gerekli öğrenim koşulunu taşımayanların, sınava girerek başarılı olmadan bu kariyer mesleklere atanmaları olanaklı kılınmaktadır.

Üstelik, yasada "herhangi bir işleme gerek kalmaksızın atanmış sayılırlar" denilerek, dört yıllık yükseköğrenimi bitirmiş tüm şube müdürlerinin devlet bütçe uzmanı ya da devlet malları uzmanı olarak atanması zorunlu duruma getirilmektedir.

Bu nedenlerle, yapılan düzenleme, kariyer ve liyakat ilkeleri ile hizmetin gereklerine uygun düşmemektedir.

Nitekim, incelenen yasanın, yine, geçici 1 inci maddesinin onikinci fıkrasında, bu maddenin yürürlüğe girdiği gün Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü  örgütünde şube müdürü, muhasebe müdürü, mal müdürü, saymanlık müdürü ve muhasebe denetmeni kadrolarında bulunanlardan,

Devlet muhasebe uzman yardımcılığı giriş sınavına katılabilmek için gerekli öğrenim koşulunu taşıyan ve

30.06.2006 gününe kadar bir kez yapılacak, ilke ve yöntemleri Maliye Bakanlığınca saptanacak yazılı ve sözlü sınavlarda başarılı olan, en çok 60 kişinin devlet muhasebe uzmanı kadrolarına atanacakları belirtilerek şube müdürlüğünden kariyer meslek olan devlet muhasebe uzmanlığına geçirilmede hukuksal yolun nasıl olması gerektiğinin örneği verilmiştir.

Bu nedenlerle, şube müdürlerinin, gerekli öğrenim koşulunu taşımadan ve sınava girerek başarılı olmadan birer kariyer meslek olan devlet bütçe uzmanlığı ile devlet malları uzmanlığına atanmalarına olanak sağlayan düzenleme, kariyer ve liyakat ilkeleri, hizmetin gerekleri ve dolayısıyla, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5433 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 8 ve geçici 1 inci maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın değişik 89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.

Ahmet Necdet Sezer

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Kesinhesap Kanun Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız.

Beşinci turda, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu. GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu bütçeleri yer almaktadır.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084,3/907; 1/1085, 3/908) (S.Sayısı: 1028, 1029, 1030) (x)

A) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI  MÜSTEŞARLIĞI

1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

B) SERMAYE PİYASASI KURULU

1.- Sermaye Piyasası Kurulu  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

C) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU

1.-  Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

D) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

E) TÜTÜN, TÜTÜN MAMULLERİ VE ALKOLLÜ İÇKİLER PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1.- Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Sayın milletvekilleri, 6.12.2005 tarihli 27 nci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunuyorum; ancak, soru sormak isteyenlerin cihaza girme saati ve dakikası benim bu açıklamayı yapmamdan sonraki ana rasladığından şu anda ekranda görülenleri sileceğim.

Lütfen cihaza giriniz.

Sayın milletvekilleri, beşinci turda grupları ve şahısları adına söz isteyen sayın milletvekillerimizin isimlerini okuyorum:

Gruplar adına; AK Parti Grubu adına, Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan, İstanbul Milletvekili Muharrem Karslı, Samsun Milletvekili Ahmet Yeni, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Atilla Maraş, Batman Milletvekili Ahmet İnal; Anavatan Partisi Grubu adına, Mardin Milletvekili Muharrem Doğan, Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü, İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil, Şanlıurfa Milletvekili Vedat Melik, Manisa Milletvekili Ufuk Özkan.

Şahısları adına; lehte, Mardin Milletvekili Selahattin Dağ; Aleyhte, Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel

Bilgilerinize arz ediyorum.

Şimdi, Beşinci turla ilgili ilk söz, AK Parti Grubu adına, Karabük Milletvekili Sayın Mehmet Ceylan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK Parti Grubu, sayın milletvekillerinin, süreyi eşit olarak paylaşacaklarını bildirmişlerdir Başkanlığımıza ve 9'ar dakika…

Buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET CEYLAN (Karabük) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunuyla ilgili olarak, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bütçesiyle ilgili, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, ülkemiz, cumhuriyet döneminden itibaren gelişme ve kalkınma çabası içinde olmuştur. Türkiye, bu gelişme ve kalkınma çabasını, cumhuriyet döneminden itibaren belli bir plan anlayışı içinde sürdürmeye çalışmış, bu amaçla çeşitli dönemleri kapsayan kalkınma planları hazırlanmıştır. Ancak, Türkiye, esas kalkınma sürecini, planlı kalkınma sürecini, 1960 yılında kurulan Devlet Planlama Teşkilatıyla başlatmış bulunmaktadır.

Devlet Planlama Teşkilatı, kamuoyunda, daha ziyade, kısa, orta ve uzun vadeli planlar yapan bir kuruluş olarak bilinmektedir. Ancak, bunun dışında, kuruluş kanunu gereğince, Devlet Planlama Teşkilatının yürütmüş olduğu pek çok görev de bulunmaktadır. Bu görevler arasında, kısaca, kuruluş kanununda şunlar ifade edilmektedir: Devlet Planlama Teşkilatı, ülkenin kaynaklarının verimli kullanılması ve kalkınmanın hızlandırılması için ekonomik, sosyal ve kültürel planlama hizmetlerini bir bütünlük anlayışı içerisinde yürütmek amacıyla plan ve programlar hazırlamak, bakanlıklar ve kamu kurum ve kuruluşlarının iktisadî, sosyal ve kültürel politikaları ilgilendiren faaliyetlerinde koordinasyonu sağlamak, hükümete müşavirlik yapmak ve strateji alternatifleri geliştirmekle görevlendirilmiştir.

Diğer taraftan, Devlet Planlama Teşkilatının bu plan, program hazırlıklarının dışında, ayrıca, altyapı ağırlıklı olmak üzere, kamu yatırımlarında doğrudan kaynak tahsisinin yapılması ve ülke düzeyinde kaynakların optimal dağılımının sağlanması amacıyla, kamu kesimi yatırım programı da görevleri arasında bulunmaktadır.

Ülkemiz için strateji oluşturma faaliyeti ile kaynak tahsisi faaliyetini birleştiren bir kurum olarak Devlet Planlama Teşkilatının sorumluluğunun büyüklüğü ve önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Devlet Planlama Teşkilatı 1960 yılında kurulduktan itibaren, bu zamana kadar, uzun ve orta vadeli planlar, programlar hazırlamış ve şu ana kadar, beş yılda bir hazırlanan beş yıllık kalkınma programlarını, planlarını hazırlayarak yürürlüğe sokmuş bulunmaktadır. En son olarak da, şu anda içinde bulunduğumuz Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlanmış bulunmaktadır.

Yine, bu beş yıllık kalkınma planlarının dışında, yıllık programlar da hazırlamış ve yürürlüğe sokmuş bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bunların dışında, belli bir periyoda bağlı olmamakla birlikte, ihtiyaç duyulduğu zaman gündeme gelen bölgesel kalkınma planları, sektörel stratejiler de önemli belgeler arasında bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yine, Devlet Planlama Teşkilatı, Avrupa Birliğine üyelik sürecinde ortaya çıkan ihtiyaçlar çerçevesinde de çok sayıda plan ve program hazırlamış ve yürürlüğe sokmuş bulunmaktadır. Bunlar arasında, katılım öncesi ekonomik programı, stratejik çerçeve oluşturan ulusal kalkınma planlarını sayabiliriz. Yine, 1 Ocak 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu gereğince de, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından bir orta vadeli programın, her yıl yenilenmek üzere, üç yıllık olarak hazırlanması öngörülmüş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüldüğü gibi, Devlet Planlama Teşkilatı, kuruluş kanunu ve görevi gereği, uzun vadeli planlar, orta vadeli planlar hazırlayan bir kuruluş olarak ülkemizin gelişme ve kalkınmasında çok önemli bir görevi, misyonu üstlenmektedir. Ancak, özellikle son yıllarda, Avrupa Birliğine üyelik süreci çerçevesinde zorunluluktan kaynaklanan plan ve programların hazırlanması sebebiyle de, zaman zaman kamuoyunda ve çeşitli kesimler tarafından, âdeta, ortada bir plan, program enflasyonu varmış gibi de eleştiriye muhatap olmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, ekonomimizin reform sürecinde ve AB'ye üyelik sürecinde çok sayıda plan ve program hazırlanması doğaldır ve bunların hemen tamamı bir zorunluluktan kaynaklanmıştır. Önemli olan, bu plan ve programların birbirleriyle tutarlı olmaları ve bu hususta uyum çerçevesinde bir planlama anlayışının hâkim olmasıdır. O açıdan, son zamanlarda zorunluluktan kaynaklanarak hazırlanan bu plan ve programların hazırlanması doğal karşılanmalıdır. Elbette ki, hazırlanan tüm bu plan ve programlar arasında uyumun sağlanabilmesi için, yeni bir planlama anlayışının da oluşturulması gerektiğine inanmaktayız. Bu kapsamda, söz konusu plan ve programlar birbirini tamamlar nitelikte; fakat, farklı işlevlere sahip dokümanlar olarak hazırlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; işte, Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde, dokuzuncu kalkınma planı, artık, yedi yıllık olarak hazırlanacaktır. Bilindiği gibi, bu zamana kadar, Devlet Planlama Teşkilatının kuruluşundan günümüze kadar hazırlanan uzun vadeli planlar, beş yıllık planlar olarak hazırlanmış durumdaydı. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı da bu kapsamda değerlendirilmelidir; ancak, bundan sonra, Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde, özellikle Avrupa Birliği malî programlarıyla uyumlu bir vaziyette olması açısından, uzun vadeli planlarımız, artık, bundan sonra, yedi yıllık olarak hazırlanacaktır. İşte, dokuzuncu kalkınma planı da, bu çerçevede ve bu bakış açısıyla hazırlanacaktır. Dokuzuncu kalkınma planı çalışmaları başlamış ve yürütülmektedir; Mayıs 2006 sonu itibariyle de tamamlanması programlanmıştır. Bir hususa burada dikkatinizi çekmek istiyorum: AK Parti İktidarı döneminde  uzun vadeli bir plan hazırlanmış değildir; dokuzuncu kalkınma planı, inşallah, AK Parti İktidarının hazırlayacağı ilk uzun vadeli plan niteliğini taşıyacaktır.

Değerli arkadaşlarım, kalkınma plan ve programlarında, ülkede ve dünyada gelişen gelişmeler çerçevesinde, plan ve programların kapsamı ve formatı da değişiklik arz etmektedir. Zaman zaman, planların ana felsefesi ve stratejileri de değişmektedir. 1980 öncesi planlarda, daha ziyade, ülkemizde uygulanan ekonomik politikalar çerçevesinde, daha kapsamlı ve kamu kesimi için emredici mahiyette planlar yapılıyordu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET CEYLAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Ancak, 1980'lerden sonra dünyada ve Türkiye'de yaşanan değişim sonucunda, pazar ekonomisi ve rekabete dayalı ekonomi politikaları çerçevesinde hazırlanan planların da ana felsefesi ve stratejileri değişmiştir. Planlar, artık emredici olmaktan ziyade yönlendirici ve yol gösterici mahiyettedir. Bu dönemdeki planlarda perspektif verme, genel çerçeve için tahmin verme, öncelik belirleme, strateji ve politika geliştirme ön plana çıkmıştır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 58 inci ve 59 uncu AK Parti İktidarları döneminde uygulanan politikaların olumlu sonuçlarına bağlı olarak belirsizliklerin ve risklerin azaldığı ve geleceğe dönük beklentilerin iyileştiği gözlenmektedir. Bu yeni ortam, ülkemizin uzun dönemli kalkınma perspektifi için de sağlam bir zemin oluşturmuştur.

Bu dönemde öngördüğümüz uzun dönemli kalkınma stratejimiz, makroekonomik istikrar, kamuda iyi yönetişim, insana yatırım, yatırım ortamının iyileştirilmesi ve bilgi toplumuna dönüşüm başlıkları altında toplanabilir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüldüğü gibi, Devlet Planlama Teşkilatımız, kuruluşundan bugüne kadar ülkemizin gelişme ve kalkınmasında çok önemli görevler üstlenmiş bir kuruluşumuzdur. Bu kuruluşumuz, sadece kuruluş kanunu gereği yapmış olduğu plan ve programların dışında, kurum içinde yetiştirmiş olduğu çok değerli uzmanları aracılığıyla da ve bu uzmanların zaman zaman diğer kamu kuruluşlarında ve özel sektör kuruluşlarında yönetici olarak görev yapmaları nedeniyle de ülkemizin kalkınması ve gelişmesinde çok önemli görevleri üstlenmiş bir kuruluşumuzdur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümlelerinizi lütfen…

MEHMET CEYLAN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, zaman zaman Planlama Teşkilatının görevi ve misyonu tartışma konusu olmaktadır; ancak, bunu, son derece yersiz tartışmalar olarak değerlendiriyorum. Hemen her ülkede Planlama Teşkilatı gibi kuruluşlar bulunmakta ve hemen her ülkede Planlama Teşkilatımızın yapmış olduğu plan ve programlar gibi plan metinleri bulunmaktadır. Bu açıdan, ülkemizde de Planlama Teşkilatına ve planlama kurumuna her zaman ihtiyaç olacaktır diye düşünmekteyim.

Böylesi bir kuruluşta, ben de onüç yıl görev yapmış olmanın mutluluğu ve onurunu yaşamaktayım. Bu kurumda bizleri yetiştiren değerli büyüklerimizi ve kurum yöneticilerini halkın bu kürsüsünden, milletin bu kürsüsünden saygıyla ve hürmetle anıyorum.

Kuruluşumuzu, ülkemizin gelişme ve kalkınmasında göstermiş olduğu görevler nedeniyle tebrik ediyor, teşekkür ediyorum ve bütçemizin ülkemize, milletimize ve Devlet Planlama Teşkilatına hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ceylan.

Sayın Ceylan, sürenizi aştınız, sözünüzü, bir milletvekili olarak kesmemek için mikrofonu kapatmadım; yalnız, bundan sonra söz alacak milletvekili arkadaşlarımıza vereceğim eksürenin dışında mikrofonu açmayacağım, herkes cümlesini ona göre ayarlasın. Çünkü, bütçe çalışmalarını bu şekilde bitiremeyiz.

AK Parti Grubu adına ikinci söz isteği, İstanbul Milletvekili Sayın Muharrem Karslı'ya aittir.

Buyurun Sayın Karslı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUHARREM KARSLI (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 2006 yılı bütçesinde, Sermaye Piyasası Kurulu bütçesiyle ilgili olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sermaye piyasası nedir, önce bir iki kelimeyle onu arz etmek isterim. Sermaye piyasası, tek başına yatırılamayacak, yatırıma dönüştürülemeyecek küçük meblağlı fonların ya da sahipleri tarafından yatırıma dönüştürülemeyen orta ve büyük meblağlı fonların yatırıma dönüştürülmesi için gerekli olan bir piyasadır. Bu piyasaya, biz, genelde malî piyasa diyoruz; çünkü, bu işi bankalar da yapıyor; ama, sermaye piyasasının bankacılık sektöründen farkı, bu işi, yani, küçük meblağları büyük fonlar haline dönüştürüp, yatırılabilir fonlara çevirme fonksiyonunu, menkul kıymetler dediğimiz kıymetli evraklar yardımıyla, aracılığıyla yapar ve sermaye piyasasının teşkilatlı pazarına da borsa diyoruz. Organize edilmiş, kapalı yerde alıcıları ve satıcıları bir araya getiren, arz ve talebi en iyi şekilde karşılaştıran organize pazarına da borsa diyoruz.

Bu piyasanın; yani, sermaye piyasasının düzenlenmesi ve denetlenmesiyle görevli olan kurumumuz da Sermaye Piyasası Kuruludur. Sermaye Piyasası Kurulu, yetkilerini kendi sorumluluğu altında bağımsız olarak kullanır; idarî ve malî özerkliğe sahip, Türkiye'deki ilk bağımsız idarî otorite olarak, 1982 yılında faaliyetlerine başlamıştır.

Sermaye Piyasası Kurulu, dinamik ve saygın bir düzenleyici kurum olma vizyonu çerçevesinde, sermaye piyasasının güvenli, adil, şeffaf ve etkin işlemesini sağlamak üzere, uluslararası norm ve gelişmelere paralel, değişen piyasa ihtiyaçlarını karşılayan, objektif, sade ve anlaşılabilir yaklaşımlarla hesap verebilen, düzenleme ve denetleme yapma misyonuyla düzenlemeler yapmaktadır.

Sermaye piyasamızda, bugün, 312'si İMKB'de; yani, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında kote olmak üzere, Sermaye Piyasası Kurumuna kayıtlı 625 tane büyük şirket bulunmaktadır. İMKB'de işlem gören şirketlerin piyasa değerleri, bugün itibariyle 205 milyar Yeni Türk Lirasıdır. Bunların halka açıklık oranı yüzde 30 civarındadır ve sırf halka açık bölümlerinin piyasa değeri ise, 65 milyar YTL tutarındadır.

Sermaye piyasalarımızda 1 000 000’dan fazla hisse senedi yatırımcısı bulunmaktadır. Yatırımcı sayısı, yatırım fonlarında ise, 3 000 000’a ulaşmıştır. 700 000 civarında da, emeklilik fonlarının yatırımcıları bulunmaktadır. Yatırım fonlarının sayısı 343'e ulaşmış, fon büyüklüğü ise 30 milyar YTL'ye varmıştır. Geçen sene faaliyete geçen emeklilik fonlarının sayısı hızla artış gösterek 91'e çıkmış, fon büyüklüğü ise 1 milyar YTL'yi bulmuştur.

Biliyorsunuz, bugünlerde çok aktüel bir konumuz var, mortgage dediğimiz ipotekli konut kredisi meselesi. Bu da, bir taraftan bankaların konusu olmakla beraber, aynı zamanda sermaye piyasasının da konusudur; çünkü, ipotekli konut kredisini bankalar kendi klasik sistemleri dahilinde verirler, ama, yeni gelmekte olan yasayla verilecek ipotekli borç kredileri, yani mortgage dediğimiz krediler, ipotekli borç senetleri aracılığıyla kullandırılacak ve bu senetler sermaye piyasasında paraya çevrilecektir. Yani, burada, sermaye piyasasının önemli bir katkısı vardır. Bu şekilde, halktan, sermaye piyasası aracılığıyla toplanacak olan fonlar, ipotekli konut kredisi sisteminin işlemesinde kullanılacaktır. 

Sermaye piyasasının, ekonomide büyük bir fon sağlama, sermaye birikimi sağlama fonksiyonu vardır. Sermaye piyasamızın, borsa yoluyla, halka arz yoluyla, kurulduğundan bugüne kadarki otuz yıl içinde sağladığı sermaye birikimi 25 milyar dolar civarındadır; yani, sermaye piyasamız olmasaydı, bu fonların, bu sermayenin önemli bir bölümü halktan sağlanamayacaktı ve bunlar yatırıma dönüştürülemeyecekti. Özellikle özelleştirmede sermaye piyasasının çok önemli bir rolü vardır. Petkim, Petrol Ofisi, Tüpraş, Türk Hava Yolları ve son olarak Vakıflar Bankası özelleştirmelerinde, sermaye piyasası yoluyla halka arz büyük bir fonksiyon yapmıştır ve bu şekilde satılan hisseler halkımızın eline geçmiştir. Yani, millî şirketleri, stratejik şirketleri yabancılara kaptırma kuşkusu olanları rahatlatacak bir fonksiyondur. Ayrıca, sermaye piyasamız, yabancı yatırım sermayesi celbinde de büyük bir fonksiyon icra etmektedir. Gelen yabancı sermaye, genellikle, gelişmiş Batı ülkelerinden geldiği için ve bu ülkelerde de gelişmiş borsalar bulunduğu için, gelen yabancı sermaye, gittiği ülkede borsa var mı, gelişmiş ve işleyen bir sermaye piyasası var mı, bunu titizlikle aramaktadır. Dolayısıyla, borsanın mevcudiyeti ve sermaye piyasamızın işlerliği ve sermaye piyasamızın şeffaf ve adil bir şekilde düzenlenmesi ve denetlenmesi, yabancı sermaye için de bir güvence oluşturmaktadır. Yabancı sermaye Türkiye'ye gelirken, sadece kendi getireceği sermayeyi düşünmemektedir. Türkiye'de kurulu yabancı sermayeli büyük şirketlerin büyük çoğunluğunda, bakarsanız, aynı zamanda yerli sermaye de vardır; çünkü, bunlar, halka açılarak, halk sermayesini de kendi sermayelerine katmışlardır. Dolayısıyla, bunun hem sermaye birikimine hem yabancı sermaye celbine hem sanayi gelişmemize hem de teknolojide ilerlememize önemli katkıları olmuştur.

Sermaye piyasasının bu şekilde, bu yoldan, aynı zamanda istihdama da büyük bir katkısı vardır. Biliyorsunuz, Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri işsizlik. İşsizlik sorunu, enflasyonla mücadele edilen bütün ülkelerde mevcuttur. Enflasyonla mücadeleyi ben bir tahterevalliye benzetiyorum; bir tarafında enflasyon oranı, bir tarafta işsizlik oranı. Enflasyonu aşağıya doğru bastırdığınız zaman, işsizlik yukarı doğru kalkar. Bu, bütün dünyada böyle olmuştur ve ekonomi tarihinde de hep böyle olmuştur. Çünkü, bunun sebebi gayet basit; enflasyonu önlemek, durdurmak isterseniz, devlet israfını önleyeceksiniz, malî disiplin getireceksiniz, sıkı para politikası uygulayacaksınız, bütçe açıklarını kapatacaksınız, lüzumsuz israf niteliğindeki yatırımları durduracaksınız ve de para basmayı durduracaksınız. Ancak bu şekilde enflasyonla mücadele edebilirsiniz; fakat, bu da, piyasadaki para sirkülasyonunu azalttığı için, bir işsizlik ve durgunluk yaratmaktadır; bu, kaçınılmaz bir şeydir.

Ayrıca, Türkiye'nin kendine has şartları var. Türkiye'de hızlı bir nüfus artışı var; yüzde 1,5 oranında yılda nüfusumuz artıyor -ki, Çin'deki nüfus artışı yüzde 0,6'ya indirilmiştir- bizde hâlâ Çin'in 2 katı, 2,5 katı kadar hızlı bir nüfus artışı var.

Ayrıca, doğudan batıya, köyden şehre büyük bir göç hareketi var Türkiye'de ve büyük bir kentleşme olgusu var. Köylü nüfus kente iniyor. Köylü nüfus köyündeyken işsizler sınıfına girmez; ama, şehre indiği zaman, varoşlarda otururken işsizler listesine katılır; böylece, işsizliği artıran bir faktör haline gelir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, tamamlayın konuşmanızı.

MUHARREM KARSLI (Devamla) - Ayrıca, bir olgu daha var. Türk sanayii son yıllarda büyük bir verimlilik artışı içindedir. Verimlilik artışı da -biraz ters gelebilir belki ama- işsizliğe sebep olur. Bunu şöyle bir misalle söyleyeyim: Bir fabrikanız var,  burada  bir  makine var.  O  makine  günde  1 000 parça mal üretiyor; başında da 10 işçi çalışıyor. Bunu atıyorsunuz, yeni teknolojili, yeni, gelişmiş bir makine getiriyorsunuz, üretim miktarını 2 000'e çıkarıyorsunuz ve başında çalışan işçi miktarı da 5 kişiye iniyor. Böylece, üretim artıyor, sanayi üretimi artıyor, ihracat artıyor, büyüme hızı artıyor; ama, bir de bakıyorsunuz ki, işsizlik azalmamış, istihdam istediğimiz kadar artmamış. Bu, memleketimizin katlanması gereken bir sonuç olarak görülüyor.

İşsizliği önlemenin yolu, yeniden yatırımlara hız vermektir ve yabancı sermayeyi celp etmektir. Bu 2005 yılı içinde yabancı sermaye girişlerinde çok büyük bir hızlanma görülüyor. Ayrıca, bütçe açıkları da kapandıkça devletin de yatırım yapma imkânları çoğalacaktır ve sanıyorum, 2006 yılından itibaren işsizliği geniş çapta önleyebilecek şekilde yeni yatırımlara girişebileceğiz ve yine işsizlik konusunda şunu söyleyeceğim: Enflasyonla mücadele edilen her ülkede işsizlik artmıştır; ama, Türkiye'de artmamıştır, hiç olmazsa, yarım puan dahi olsa, 1 puan dahi olsa işsizlikte azalma sağlanmıştır.

Bu konuda söylenecek daha pek çok şey var; ama, benim sürem dolduğu için, hepinize teşekkür ediyorum, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Karslı.

Üçüncü konuşmacı, AK Parti Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni.

Buyurun Sayın Yeni. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun 2006 yılı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, yüce milletimizi ve onun sayın temsilcilerini saygıyla selamlıyorum.

BDDK bütçesinin detaylarına geçmeden önce, BDDK'ca düzenlenip denetlenen ve ülke ekonomisi için hayatî bir rol oynayan bankacılık sektörünün bugün geldiği noktadan bahisle sözlerime başlamak istiyorum. Bankacılık sektörünün son yıllarda geçirdiği değişim ve gelişim, rakamların dilinin ötesinde nitelik anlamında da bir zenginleşmeyi ifade etmektedir. Son yirmi yılda yaşanan makro ekonomik istikrarsızlıklar, Türk bankacılık sektörünü birçok yönden olumsuz etkilemiştir. 1990'lı yılların sonlarına gelindiğinde görünen manzara, çoğu sermayesi yetersiz ve küçük olmak üzere çok sayıda bankanın mevduat toplayıp, bu mevduatı yüksek faizlerle devlete ve grup şirketlerine borç verdiği, etkinliğin ve verimliliğin önemsenmediği, uluslararası rekabet etmek bir yana, dış piyasalardan ancak yüksek faizlerle borçlanabilen bir sektör mahiyetindeydi.

Bu koşullardaki bankacılık sektörü, ekonomide başlı başına bir kırılganlık unsuru haline gelmişti. Bu yapının sürdürülemez olduğu yönündeki yaygın anlayış, idarî ve malî yönden özerk olan BDDK'nın kurulmasına ve düzenleme ve denetim alanında pek çok yeniliği öngören 4389 sayılı Yasanın 1999 yılında yürürlüğe konmasına neden olmuş ve 31 Ağustos 2000 tarihinde faaliyete geçen BDDK, finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışması, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlarının korunmasının yanı sıra, bankacılık sektörünü uluslararası standartlara taşımak gibi işlevleri üstlenmiştir. 2000 yılı sonlarında ilk belirtileri ortaya çıkan ve 2001 yılı şubat ayında patlak veren krizle birlikte kuruluşunun hemen ardından büyük bir iş yüküyle karşı karşıya kalmış olan BDDK'nın yeniden yapılandırma programı, 2003 yılından itibaren sağlanan makroekonomik ve siyasî istikrarla birlikte, bankacılık sektöründe gözle görülür bir değişime yol açmıştır.

Ülkemizde 1994 yılında uygulamaya sokulan ve geçici bir süre kaldırıldıktan sonra, yaşanan krizler nedeniyle 2000 yılında yeniden başlatılan mevduata tam garanti uygulamasıyla ilgili tecrübeler, mevduat garantisi kapsamının küçük tasarrufçuları koruyacak kadar geniş, büyük tasarruf sahiplerinin bankaları izlemeye devam etmesini sağlayacak kadar dar tutulmasının, ahlakî istismarı azaltarak piyasa disiplininin sağlanmasına katkıda bulunduğunu göstermektedir. 50 milyar liralık sınırlı bir garanti öngören yeni sistemde, bugün itibariyle koruma kapsamında tanımlanan tasarruf mevduatının tutar olarak yaklaşık yüzde 55'i korunmaktadır. Geçişin piyasalarda hiçbir tedirginliğe ve dalgalanmaya neden olmadığını, bu yönüyle sektöre yönelik yeniden yapılandırma çabalarının ne denli başarılı olduğunu gösterdiğini vurgulamak isterim.

2004 ve 2005 yılının en önemli gelişmelerinden biri de, yeni Bankacılık Kanununun hazırlanması ve yasalaşması süreci olmuştur. Hızlı değişen finansal piyasalar, ortaya çıkan yeni ihtiyaçlar ve teknolojiler, sektördeki niceliksel ve niteliksel değişimler, uluslararası uygulamalar ışığında daha kapsamlı ve sistematik yepyeni bir bankacılık yasasını zorunlu kılıyordu. Bu nedenle, 2004 yılında yoğunluk kazanan yasa hazırlıkları, başta ulusal program, 59 uncu hükümetin acil eylem planı, Avrupa Birliği İlerleme Raporu, OECD Türkiye raporu, Avrupa Birliği mevzuatı, BIS'in etkin denetim ve gözetim ilkeleri, OECD kurumsal yönetim ilkeleri olmak üzere uluslararası standartların değerlendirildiği ülkemiz ve diğer ülkeler tecrübelerinin dikkatle ele alındığı titiz ve yoğun bir çalışma dönemi olmuştur.

Yeni kanunla Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun yetki alanı ve organizasyon yapısı da değiştirilmiştir. Mevzuat altyapısına ilişkin gündemimizde olan bir diğer önemli çalışma da, kredi kartları ve banka kartlarına ilişkin hazırlanan taslak olmuştur. Gelişen teknolojiler ve büyüyen bankacılık sektörünün etkisiyle hızla gelişen kart piyasasının bugüne dek münhasıran bir düzenlemeye konu olmaması pek çok sorunu da beraberinde getirmiş, zaman içinde biriken sorunlar ekonomik dalgalanma dönemlerinde tasarruf sahiplerinin güvenini azaltıcı ve kırılganlıkları artırıcı rol oynamaya başlamıştır.

Bu nedenle, hazırlanan banka kartları ve kredi kartları kanunu tasarısı önümüzdeki günlerde Meclis Genel Kuruluna inecek ve görüşülecektir.

Üzerinde durulması gereken önemli bir diğer husus da sektöre yönelik artan yabancı ilgisidir.

Sonuç olarak, Türk bankacılık sektörü yeniden büyüme trendine girmiş, 2001 yılında 118 milyar dolar seviyesinde bulunan bilanço büyüklüğü, 2005 yılı eylül ayı itibariyle 272 milyar dolara, 2003 yılında yüzde 70'e kadar gerilemiş bulunan millî gelir içerisindeki payı yüzde 77'ye, krizlerin ardından 124 000'e kadar gerilemiş bulunan personel sayısı 131 000'in üzerine çıkmış ve sektörde istihdam artışı sağlanmıştır. Türk bankacılık sektörü, asıl işlevi olan reel kesimin finansmanına geri dönmüştür. 2001 yılında yüzde 20 olan kredilerin toplam aktifler içerisindeki payı 2005 yılı eylül ayı itibariyle yüzde 37'ye yükselmiştir. Aynı dönemde mevduatın krediye dönüşüm oranı yüzde 31'den yüzde 60'a ulaşmıştır.

Türk bankacılık sektörü tüm bu olumlu gelişmeleri, aynı zamanda daha sağlam bir özkaynak yapısı ve daha sınırlı risklerle gerçekleştirmiştir. Sektör için risk oluşturan zayıf bankalar sistemden temizlenirken, sermaye yeterliliği oranı 2005 yılı eylül ayı itibariyle asgarî sermaye yeterliliği oranı olan yüzde 8'in bir hayli üzerinde bir düzeyde, yüzde 23 seviyesinde bulunmaktadır. Sorunlu kredilerin oranı yüzde 29'dan yüzde 5'e inmiş, kriz yıllarında 15 milyar dolara yaklaşan döviz açık pozisyonu 1-2 milyar dolar seviyesine çekilmiştir.

Bu gelişmeleri destekler mahiyette olmak üzere bankalarımızda etkin iş kontrol ve risk yönetimi sistemlerinin kurulmasına dönük mevzuat altyapısı oluşturulmuştur. Piyasa riskleri sermaye yeterliliğinin hesabına dahil edilmiş, kurumsal yönetişimi iyileştirici ve dolayısıyla şeffaflığı artırıcı uluslararası muhasebe standartlarını benimsemiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1995-2003 yılları arasında 23 banka batmışken, Irak Savaşına rağmen, İstanbul'daki müessif terör saldırılarına rağmen, Kıbrıs sorununa rağmen ve varili 22 dolardan 70 dolara çıkan petrol fiyatlarına rağmen, halkımızın büyük teveccühleri ve desteğiyle iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde, şükürler olsun ki, bankacılık sektöründe herhangi bir kriz yaşanmamıştır. Hiçbir banka batmamış, hiçbir banka Fona devredilmemiştir. (CHP sıralarından "İmarbank!.." sesleri)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 yılında BDDK'yı çok yoğun ve etkileri sadece içinde bulunduğumuz dönemde değil birkaç on yıl boyunca hissedilecek kritik gündem maddeleri beklemektedir. Son derece dinamik bir yapıya sahip olan ve ileri teknolojiler kullanan bankacılık sektörünün etkin bir biçimde düzenlenip denetlenebilmesi, elbette ki ilgili kamu otoritelerinin de benzer bir dinamizme, esnekliğe, yetkinliğe ve yeterli kaynaklara sahip olmasını gerektirmektedir. Bu imkânlardan yoksun kamu otoritelerinin işlevlerini gerektiği gibi yerine getirememesinin maliyetlerine hepimiz yakın tarihimizde açık şekilde tanık olduk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

AHMET YENİ (Devamla) - BDDK bütçesine ilişkin yapılacak değerlendirmelerde bu gerçeklerin de dikkate alınacağını ümit ediyorum.

Bu noktadan itibaren, BDDK bütçesine ilişkin bazı teknik hususlara değinmek istiyorum. 4389 sayılı Bankalar Kanununun 6 ncı maddesinin 3 numaralı fıkrasına göre, BDDK'nın bütçesi, yıllık bazda ve her yılın aralık ayında, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun kararıyla yürürlüğe girmekteydi; ancak, malî sistemde Avrupa Birliği standartlarına uyumu hedefleyen 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu mucibince, diğer düzenleyici kurullar gibi BDDK da adı geçen kanun hükümlerine tabi kılınarak ve yakın zamanda yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Kanunuyla, BDDK bütçesinin hazırlanışı da genel bütçeye paralel hale getirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurum faaliyete geçtiğinde 177 olan personel sayısı, bugün itibariyle 388'dir. BDDK'nın 2006 yılı bütçe büyüklüğü 85 520 000 YTL'dir. Katılım payı gelirlerinin 78 455 000 YTL, diğer gelirlerinin ise 7 065 000 YTL olacağı tahmin edilmektedir. 2006 yılı gider tahmini de 85 520 000 YTL'dir.

BDDK'yla ilgili mevzuat uyarınca, gelir fazlası olarak, genel bütçeye, 2003 yılında 70 trilyon TL, 2004 yılında 90,4 trilyon TL, 2005 yılında ise 37 244 000 YTL aktarılmıştır. 2006 yılı için de gelir fazlasının genel bütçeye aktarılacağı tabiîdir.

Sözlerime son verirken, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun 2006 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yeni.

AK Parti Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Atilla Maraş; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ATİLLA MARAŞ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçesi üzerinde Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlarım.

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin sahip olduğu kaynakları değerlendirerek, bu yörede yaşayan insanlarımızın gelir düzeyini ve yaşam kalitesini yükseltmeyi, bölgelerarası farklılıkları gidermeyi ve ulusal düzeyde ekonomik gelişme ve sosyal istikrar hedeflerine katkıda bulunmayı amaçlayan Güneydoğu Anadolu Projesi, aynı zamanda, ülkemizi uluslararası alanda markalaştıran, son derece önemli ve kapsamlı bir projedir.

Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yaşayan insanlarımızın gelir düzeyini yükseltmek ve yaşam kalitesini artırmak amacıyla uygulanan Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamındaki yatırımların tamamlanması için çalışmalar hızla devam etmektedir. Bir yandan yatırımların birbiriyle koordinasyon içerisinde yürütülmesine yönelik tedbirler alınırken, diğer yandan ödenek artışı sağlanmaktadır. 2001 yılında yüzde 4,9'a kadar düşen bu pay 2003 yılında yüzde 5,8 olmuş, 2004 ve 2005 yıllarında ise yüzde 6,8'e yükselmiştir; ancak, hepimizin bildiği gibi, bu bile projenin tamamlanması için yeterli sayılmamaktadır.

GAP kapsamında yapımı öngörülen hidroelektrik santralların -kurulu güç itibariyle- önemli bir bölümü tamamlanmıştır. 2004 yılı sonunda 7 hidroelektrik santralı, Karakaya, Atatürk, Dicle, Kralkızı, Birecik, Karkamış ve Batman Hidroelektrik santralları işletmeye açılmış olup, Şanlıurfa Hidroelektrik Santralı ise inşaat olarak devam etmektedir.

Ülkemizin ekonomik olarak sulanabilir tarım arazisi miktarı 8,5 milyon hektardır. Bunun yüzde 20'si olan 1,7 milyon hektarı, GAP bölgesinde bulunmaktadır. 2004 sonu itibariyle, bu alanın sadece 223 000 hektarı sulamaya açılmıştır, 124 000 hektarlık alanda da halen sulama şebekesi inşaatları devam etmektedir.

Türkiye'nin bölgesel kalkınmaya yönelik en büyük yatırımı olan GAP'ın sulama projeleri tamamlandığında, Türkiye'de, şimdiye kadar devlet eliyle gerçekleştirilen sulama alanlarına yakın bir kısmı daha sulamaya açılmış olacaktır.

Halihazırda ülkemiz pek çok tarımsal ürünü ithal etmektedir. Sulama yatırımlarının tamamlanmasıyla, birçok ürünü de ihraç eder duruma geleceğiz.

Sayın milletvekilleri, sulama şebekelerinin tamamlanmaması halinde, kamu bütçesinden yapılan harcamalar amacına ulaşamayacak, ölü yatırımlar haline gelecektir. Ayrıca, harcanan yatırımın fırsat maliyeti gözönüne alındığında, sulama projelerinin devreye girmemesi halinde uğranacak kayıpların da çok daha büyük rakamlara ulaşması beklenmektedir. Bugüne kadar tamamlanan barajlarla, toplam 1 000 000 hektar alanı sulayacak su depo edilmiş vaziyettedir. Gerçekleştirilen yatırımların getirisi, kalana sulama projelerinin tamamlanmasıyla daha da artacaktır.

Sulama yatırımlarının fizikî gerçekleşme oranının yüzde 13 olduğuna bakılırsa, maalesef, bu konuda da çok gerilerde olduğumuzu söyleyebiliriz. GAP'ın ana sektörü olan tarım sektörünün gelişmesi için, sulama yatırımlarının acilen tamamlanması gerekmektedir. GAP'ın sağlayacağı gelir artışı, istihdam, eğitim ve sağlık faaliyetleriyle birlikte ortaya çıkacak olan yüksek tarım ve sanayi potansiyeliyle de işsizlik ve yoksulluğun azaltılması mümkün olacaktır. Tarım işçisi olarak başka illere göç eden halk, bu durumda evine ve toprağına dönmüş olacaktır.

Sayın milletvekilleri, sanayi altyapısı olarak bakıldığında ise bölgede, 2004 yılı sonu itibariyle, 7 adet organize sanayi bölgesi ve 22 adet küçük sanayi sitesi tamamlanmış olup, 12 adet organize sanayi bölgesiyle 12 adet küçük sanayi sitesi de inşaat halindedir. Bölgede, Mardin ve Gaziantep olmak üzere, 2 tane serbest bölge mevcuttur. 1998-2004 dönemi itibariyle Türkiye genelindeki ihracat artışına bakıldığında, GAP Bölgesindeki ihracat artışı daha da fazla olmuştur. Bölgede yapılan ihracatın ülke toplamı içindeki payının, 2002 ve 2003 yılları hariç, yüzde 2 civarında seyrettiği görülmektedir. Özellikle Irak ve Ortadoğu ülkelerine yapılan ihracatın artırılması için 225 kilometre uzunluğundaki Gaziantep-Şanlıurfa otoyolunun bir an önce tamamlanması ve faaliyete geçmesi gerekmektedir. Otoyolun genelindeki fizikî gerçekleşme oranı yüzde 72 civarındadır; ancak, ayrılan ödenekle öngörülen tarihte tamamlanabilmesi mümkün görülmemektedir. Otoyolun planlandığı gibi 2006 yılında bitirilebilmesi için yaklaşık 312 trilyonluk bir ödeneğe ihtiyaç vardır; ancak, otoyolun planlanan kesimlerinin trafiğe açılabilmesi için, 157 trilyonluk bir ödeneğin 2006 yılı bütçesine konulduğu da tarafımızca bilinmektedir.

Şanlıurfa-Kızıltepe-Silopi devlet yoluysa, 2005 yılı programına alınmış olup, bu yol toplam 351 kilometre uzunluğundadır; ancak, 6 kesimli bölünmüş yol olarak planlanmış olan bu yolun fizikî gerçekleşme oranı yüzde 3 civarındadır. Bu yolun da, Irak'a ve diğer Ortadoğu ülkelerine ihracat açısından çok büyük önemi vardır. Bunun için de yeterli miktarda ödenek ayrılarak, bir an önce bu yolun mutlaka tamamlanması gerekmektedir.

Bölgenin 7 ilinde havaalanı vardır. Ayrıca, Türkiye'nin en büyük kargo havalimanı olan GAP Uluslararası Havalimanı Şanlıurfa'da inşa edilmektedir. Fizikî gerçekleşmesi yüzde 87,6 olan havaalanının normal iş programına göre bitiş tarihi 2007'dir; ancak, hizmete yönelik tesislerin yapımına ağırlık verilmesi durumunda, havaalanı inşaatının önemli bir kısmı tamamlanarak, bitiş tarihinden itibaren 2006 yılında hizmet verecek hale gelebilecektir; bunun için de yaklaşık 47 trilyon bir ödeneğe ihtiyaç duyulmaktadır. Gerekli altyapının sağlanamaması durumundaysa, ihracatımızın ve uluslararası yatırım olanaklarımızın olumsuz yönde etkileneceği hepimizce malumdur.

Bu konuların bir an önce çözüme kavuşturulması için gerekli tedbirlerin alınması, çalışmaların acilen tamamlanarak, otoyolun ve uluslararası havaalanının trafiğe açılması, bölgede ve ülkede istikrarın sağlanması açısından son derece önemlidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MEHMET ATİLLA MARAŞ (Devam) - Sayın milletvekilleri, sonuç olarak şunları söylemek mümkündür: GAP, kısa sürede kendini amorti edebilecek rantabl bir projedir. GAP'ın toplam proje tutarı 32 milyar dolardır. GAP için bugüne kadar toplam 17 milyar dolar para harcanmıştır. 2005 yılı itibariyle proje kapsamındaki 7 hidroelektrik santralı tamamlanmış olup, enterkonnekte sisteme dahil edilmiştir. GAP için bugüne kadar yapılan toplam harcama miktarı 17 milyar dolar iken, sadece GAP'taki elektrik enerjisinden elde edilen 15 milyar dolar tutarın gözönüne alınması halinde GAP projesinin kendisini amorti etmiş olduğunu da söyleyebiliriz.

GAP, sadece barajlar, hidroelektrik santralları, yollar, kentsel ve kırsal altyapı, sanayi tesisleri gibi yatırımları kapsayan fizikî projeler bütünü değildir. GAP, temelinde yöre halkının gelir düzeyini yükselten, yaşam kalitesini, eğitim ve sağlık hizmetleri düzeyini yükseltmeyi hedefleyen, sürdürülebilir insanî gelişmeyi temel alan bir toplumsal dönüşüm projesidir.

MEHMET KARTAL (Van) - Ama, şu anda sadece 1 santral çalışıyor, 8 tanesi kurulduğundan beri çalışmıyor.

MEHMET ATİLLA MARAŞ (Devamla) - GAP'ın kapsamında toplumun her kesiminin kalkınmaya katılımının sağlanabilmesi ve bu bağlamda girişimcilere, kadınlara, gençlere, sokak çocuklarına, baraj göllerinden etkilenen nüfusa yönelik projeler uygulanmakta, kültürel mirasın geliştirilmesi, biyolojik çeşitlilik ve yaban hayatının korunması gibi konular da GAP kapsamında ele alınmaktadır.

GAP, sürdürülebilir insanî gelişmeye dayalı yapısıyla dünyadaki benzer projeler arasında örnek gösterilmektedir.

Sözlerime, ülkemizin gözbebeği ve yüzakı olan bu projenin bir an önce bitirilip hayata geçirilmesi dileğiyle son verirken, 2006 yılı bütçesinin milletimize hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Maraş.

AK Parti Grubu adına son konuşmacı Batman Milletvekili Sayın Ahmet İnal.

Buyurun Sayın İnal. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET İNAL (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 Yılı Merkezî Bütçe Tasarısı, Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu bütçesi hakkında söz almış bulunmaktayım; devletimize, milletimize hayırlı olmasını dilerim. Ancak, kurumun bütçesinden çok, ülkemizde geniş kitleleri ilgilendiren tütün ziraatına ve tütün ziraatçısının yaşadığı sıkıntılara vurgu yapmak istiyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, dünyada, her yıl, ortalama 5,5-6 milyon ton tütün üretilmektedir. Dünya sigara üretimi ise, yaklaşık 5-5,5 milyon ton civarındadır. Dünya tütün ekim alanlarının daha çok Asya Kıtasında yoğunlaştığını görmekteyiz. Başlıca tütün üreticisi ülkeler, Çin, Hindistan, ABD ve Brezilya'dır. Çin ve ABD, yaprak tütün üretiminde, dünya üretiminin yüzde 40'ını sağlamaktadır.

Ülkemizdeki tütün üretim rakamlarına baktığımızda ise, bu ziraatın, 250 ila 280 bin civarındaki üreticinin geçim kaynağı olduğunu görmekteyiz. Bu alanda geçinenlerin sayısı 1 250 000 ile 1 500 000 arasındadır.

2004 yılı yaprak tütün alımlarının bölgesel ekici ve üretim miktarlarına baktığımızda, Ege Bölgesinde 116 000 ekici, Karadeniz Bölgesinde 40 000 ekici, Marmara Bölgesinde 8 000 ekici, Doğu Anadolu Bölgesinde 20 000 ekici, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ise 98 000 ekici 22 000 ton tütün üretimi gerçekleştirmiştir. Ülkemiz geneli, 2005 yılı yaprak tütün üretiminde, 281 947 ekici 132 828 ton tütün üreterek, karşılığında 623 953 000 YTL tutarında bir gelir sağlamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tütün ziraatı, ülkemiz ihracatında önemli bir yere sahiptir. Toplam tarım ürünleri ihracatımızın yüzde 13-16'sını tütün ihracatı oluşturmaktadır. 2004 yılında 24 000 tonla yüzde 30'luk ihracat payına sahip olduğunu görmekteyiz Avrupa ülkelerine. Dünya ülkelerine yapılan ihracat verilerine baktığımızda ise, 2004 yılında, yaklaşık 115 000 ton yaprak tütün ihraç edilerek, yaklaşık 400 000 000 ABD doları döviz getirisi sağlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, tütün ziraatı ve üretimi 1990'lı yılların başında 300-320 bin tonlar civarında iken, 2000 yılında 208 000 tona düşmüş, 2004 yılında ise, üretim miktarı 125 000 ton olarak gerçekleşmiştir.

4733 sayılı Kanunla, üretici ve alıcı arasında yazılı sözleşme yapılarak, yazılı sözleşme dışında üretilen tütünlerin açık artırma yöntemiyle alım ve satımı öngörülerek, serbest rekabet kuralları çerçevesinde satışlar serbest bırakılmıştır. Üretim planlaması ve kota uygulamasıyla ilgili herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Kısacası, yasaya göre, tütün üretimi serbest olup, isteyen üretici istediği kadar tütün üretebilir; ancak, üretici, ürettiği tütünün kota fazlasını kendisi satmak zorunda bırakılmıştır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tüketici tercihlerinde meydana gelen değişmeler, yabancı sigara ve tütünlerin yoğun olarak dolaylı reklam ve promosyonları sonucu -1990 yılında 3 000 ton olan yabancı yaprak tütün ithalatı- 2004 yılında 46 000 ton tütün ithal edilmiş olup, bunun karşılığında 166 000 000 ABD doları döviz ödenmiştir.

Ülkemizde 1988 yılı verilerine göre tütün ekim alanlarının yüzde 15-20'sini taban arazisi teşkil etmekteyken, 1994 yılından itibaren Bakanlıklararası Tütün Kurulu kararları gereğince, tütün tarımı taban araziden tamamen kaldırılmıştır. Bu bağlamda, üretici sayısı ve üretim rakamlarında ciddî düşüşler olmuştur.

1990 yılında 320 000 hektar alanda 520 000 ekiciyle yapılan üretim, 2004 yılında 192 000 hektar alanda 285 000 ekiciyle yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçmiş hükümetler döneminde tütün tarımında uygulanan yanlışlıklar ve kota uygulaması, sanayi, özel sektör ve kamu yatırımlarından yoksun Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizin ziraatçısını etkilemiştir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde sayıları yüzbinleri bulan, özellikle, Batman, Diyarbakır, Bitlis, Muş, Adıyaman illerindeki tütün ekicilerimiz, evlerini ve sulama tesislerini, tütünün sulanması, kurutulması ve barındırılmasına uygun inşa etmişlerdir. Hayatlarını tütün ziraatına göre dizayn eden bu insanlar, tütüne uygulanan kotayla ciddi bir geçim sıkıntısıyla karşı karşıya bırakılmışlardır.

Sayın Başkan, değerli arkadaş; tütün tarımı, çok meşakkatli ve yoğun emek isteyen bir üründür. Bu ürüne uygulanan kota sistemiyle beraber, alternatif ürünler bakımından iklim, doğa ve coğrafî şartların  elverişsiz olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde tütün ekicisinin geliri minimum seviyeye inmiştir. Tarım Bakanlığı ve Tekel İdaresi yetkilileri, özellikle, dağlık araziler için alternatif ürün konusunda tütün ekicimize kayda değer bir bilgi aktarımı ve eğitimini sağlamadıkları gibi, bu  dağlık ve kıt arazilerde tütünün alternatifi de bulunmamaktadır. Bu bağlamda, tütün tarımıyla ilgili kalite ve ıslah çalışmalarının yapılması ve dünya standartları düzeyine getirilmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; geçmiş yıllarda tütün üretimi, özellikle, işsizliğin had safhada olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerimizde ekonomik olarak çok önemli katkılar yaparak ve bölge insanının yaşam kalitesini etkileyerek, insanca yaşama standardına sahip olmasını sağlamıştır. Yörede had safhaya ulaşan işsizlikle beraber çaresiz kalan bu insanlar yöreyi terk etmek zorunda kalmıştır. Tütün ziraatındaki düşüş, beraberinde yokluk ve göçü getirmiştir. Büyük şehirlere önlenemeyen göç, âdeta, bölgemizin en büyük sorunu haline gelmiştir. Son birkaç yıldır büyük şehirlere devam eden göçler belediyelerin yükünü artırarak hizmetleri aksatmıştır, altyapı yetersizliği, sağlık sorunları, eğitim, iş ve aş sorunu meydana getirmiştir. Büyük şehirlerin varoşlarında insanlarımız suça temayül edecek hale gelmiştir. Ülkemiz maliyesi için daha ağır yükler ve sonuçlar ortaya çıkmıştır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; unutulmamalıdır ki, en ucuz istihdam insanın kendi evi, barkı ve kendi toprağı üzerindeki istihdamıdır. Kamunun her yetişkin bireyi iş sahibi yapması ve işe alması mümkün değildir. Peki, ne yapılması gerekmektedir; öncelikli olarak, sosyal devletin gereği, devlet, vatandaşına yaşlılık aylığı, yeşilkart; öğrenciye burs; yol, su, hastane, okul…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET İNAL (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın İnal, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

AHMET İNAL (Devamla) - …gibi hizmetleri yaparken nasıl ticarî bir amaç taşımıyorsa, geçim darlığı çeken tütün ekicisine vereceği desteğe de bu anlayışla yaklaşmalıdır.

Değerli arkadaşlar, millî gelirden çok az pay alan doğu ve güneydoğu bölgelerindeki insanlar için, sözleşme usulüyle alınan tütüne konulan 200 kilogramlık kota uygulamasını sözleşme başına 400 kilograma çıkarmamız şarttır. Sanayiin hemen hemen hiç olmadığı, teşvik uygulamalarına rağmen yatırımcıların yatırım yapmadığı kırsal ve özellikle bölge insanının refah düzeyinin artırılması için, GAP yatırım bölgesindeki sulama tesislerinin kısa zamanda bitirilmesi gerekmektedir. Bunun için, Devlet Su İşlerinin sulama yatırım bütçesi artırılmalıdır.

Değerli arkadaşlar, belki de çözüm anlamında en önemli husus, geniş kitleleri ilgilendiren tütün endüstrisinin ziraatla ilgili kısmı olan yaprak ve tütün işletmelerinin, tıpkı Et ve Balık Kurumunda olduğu gibi, Özelleştirme İdaresinden alınarak Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlanması çok yerinde olacaktır. Sanıyorum, bu konuya Tarım Bakanlığımız ve Maliye Bakanlığımız sıcak bakmaktadır.

Konuşmama son verirken, geçtiğimiz yasama yıllarında da Parlamentoda vurguladığım bu hayatî meselenin bir kez daha gündeme getirilmesinin faydalı olacağı mülahazası ve inancıyla, 2006 yılı merkezî yönetim bütçesinin hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İnan.

Sayın milletvekilleri, AK Parti Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Anavatan Partisi Grubu adına, ilk konuşmacı, Mardin Milletvekili Sayın Muharrem Doğan.

Anavatan Partisi Grubu, konuşmayı müştereken yapmak istediklerini ifade ettiklerinden, ben, şimdi, 45 dakikalık süreyi toptan kendilerine veriyorum.

Buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatı ve Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumuna ait 2006 yılı bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin, sahip olduğu su kaynaklarından faydalanması fikri, 1936 yılında, Ulu Önder Atatürk döneminde ortaya konulmuştur. "Keban Projesi" adı altında, Dicle ve Fırat suları ile bu iki nehir arasında kalan havzalardaki topraklar en verimli şekilde nasıl kullanılabilir düşüncesinden yola çıkılmıştır. 1964 yılından 1980 yılına kadar enerji ve sulama çalışmaları Devlet Su İşleri Diyarbakır Bölge Müdürlüğünce sürdürülmüştür. 1980 yılında ise, bu iki havza projesinin Güneydoğu Anadolu Projesi şeklinde adlandırılması benimsenmiş olup, koordinasyonu ve yönlendirilmesi Devlet Planlama Teşkilatına verilmiştir.

GAP'ın kuruluş amacı, kapsama giren illerin süratle kalkındırılması için plan, altyapı, ruhsat, konut, sanayi, maden, tarım, eğitim, sağlık, enerji, ulaştırma ve turizm hizmetlerini yapmak ve yaptırmak, yöre halkının eğitim düzeyini yükseltmek, kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak için 1989 tarih ve 388 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, onbeş yıllığına GAP Bölge Kalkınma Teşkilatı kurulmuştur.

GAP, dünyanın en büyük projeleri arasında olup, aynı zamanda, ülke ekonomisine katmadeğer kazandıran çok büyük bir projedir. Bu projeden elde edilen tüm ürünler, Türkiye'nin her bölgesinde üretilmektedir, hammadde olarak gönderilmektedir. Bir örnek verecek olursam, Şanlıurfa İlinde, Ata Çiftliğinde üretilen sütten, geçen yıla kadar, her gün, 26 ton, Tokat'taki Dimes fabrikalarında işlenmekteydi. Bugün ise, aynı sütten, Pınar Tesislerinde işletilmektedir.

GAP'ın toplam maliyeti 32 milyar dolardır. Bu proje kapsamında bulunan Karakaya, Atatürk, Dicle, Kralkızı, Birecik, Karkamış ve Batman hidroelektrik santrallarının hepsi de 1987 ile 2002 yılları arasında işletmeye açılmıştır.

1964'ten 2002 yılına kadar iktidar olmuş tüm hükümetlerin emek ve katkıları inkâr edilemez. Bu dönemlerde, GAP, ödenek bakımından devamlı desteklenmiştir. Kendilerine teşekkür ediyorum.

Bu vesileyle, 8 inci Cumhurbaşkanımız Rahmetli Turgut Özal'ı, buradan, şükranla ve rahmetle anıyorum.

Bu dönemde, yatırım ve projelerin gerçekleşme oranı yüzde 52'ye getirilmiştir. Barajlar dahil tüm yatırımlar için harcanan para 16,6 milyar dolardır. Buna karşılık, GAP'taki hidroelektrik santrallarından 2004 yılı sonu itibariyle 280 milyar kilovat/saat hidroelektrik enerjisi üretimi yapılmıştır, parasal değeri 17 milyar dolardır. O halde, bu proje kendini amorti etmiş ve kâra geçmiş demektir.

Ayrıca, 2004 yılında ülkemizde üretilen 46 milyar kilovat/saat hidrolik enerjinin 22,4 milyar kilovat/saat enerjisi de bu bölgede elde edilmiştir, oran da yüzde 49'dur, parasal değeri 1,3 milyar dolardır. 2004 yılında Türkiye'nin 150 milyar kilovat/saatlik enerji üretimi içinde GAP'ın  payı yüzde 15'tir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elimizde, GAP gibi, kâr eden bir proje varken, bölgesel kalkınma çalışmaları yapmayıp yarıda bırakan bir anlayış, çağdaş anlayış değildir. Üç yılda yüzde 52'den ancak yüzde 54'e… Yani, üç yılda ancak yüzde 2'lik bir oran gerçekleştirebilen bir anlayış, matematiği bilmeyen bir anlayıştır.

3 Kasım 2002 seçimlerine kadar Fırat ve Dicle Havzalarında toplam 222 617 hektar alan sulamaya açılmış olup, 123 550 hektarlık sulama inşaatları ise devam ediyordu.

İktidar olarak, toplukonut yapmaktan başka bir şey bilmiyorsunuz. Banka kredileriyle yapılan bu konutları yatırım ve hizmet olarak vatandaşa kabul ettirmeye çalışıyorsunuz. Bunu yapmışken, bari, banka kredisiyle satılan otomobillerin üretimini de kendi hanenize yazarsanız iyi olur! (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

İnsanlığın en temel paylaşımı sağlıktır. 10 000 nüfusa düşen yatak sayısı, Millî Savunma Bakanlığı kurumları hariç, ülke genelinde 23,2 iken, GAP bölgesinde ise 12,5'tir. Ülke genelinde yeşilkart sahibi olan nüfus, yaklaşık yüzde 16'dır, o da, GAP'ta ikamet etmektedir. GAP'ın odak noktası olan Şanlıurfa İli, yeşil kart sahibi açısından birinci sıradadır, Diyarbakır ve Adıyaman ikinci sıradadır. Bu matematik hesap size acı vermiyor mu arkadaşlar?

Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanımız bütçe sunuş konuşması üzerinde yeşil karta değer verdiği için ve değindiği için, ben de değinmek istiyorum. Herhalde Sayın Başbakanımız, bu konu çok önemli olmamış olsaydı, sanıyorum değinmeyecekti.

Yeşilkart konusunda çok olumsuz şeyler var. Şimdi, biz, muhtarlarımızı neden seçiyoruz; güvendiğimiz için seçiyoruz. Biz, onlara oy verdik, onlar da bize oy vermiş insanlardır; ama, yeşilkart uygulamalarında, maalesef, bazı vali yardımcıları ve bazı kaymakamlar muhtarlarımıza kulak vermiyorlar hatta horlanıyorlar. Özel kalemlerde saatlerce bekletiliyorlar. Daha da ötesi rüşvet kokuları geliyor.

Değerli arkadaşlar, tahkikat yaptırmak üzere polis gönderiliyor. Polis bir vatandaşın evine giderken, evinde buzdolabı var mı, çamaşır makinesi var mı, televizyon var mı... Varsa, onları tespit etmeye çalışıyor ve bir de çok hoşumuza gitmeyen, o bölgeye yakışmayan, o bölge insanının hak etmediği sorular sorulmaktadır. Kaç çocuğunuz var; yedi, sekiz, on… Niye bu kadar çocuk yapıyorsun, başka işin yok mu diye de cevaplar alıyorlar.

Değerli arkadaşlar, bizim, Anavatan Partisi olarak iki teklifimiz var: Birincisi, sosyal yardımların dağıtımında mutlaka İçişleri Bakanlığı genelgesiyle muhtarları da kaymakamlarla beraber görevlendirin.

İkincisi, bunun için, mutlaka, müfettiş gönderilmesini istiyorum, özellikle, Mardin'e.

MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Diyarbakır'a da.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Yeşilkart dağıtımında ve sosyal yardımlaşma konusunda partizanlık yapılıyor mu yapılmıyor mu? kimlere yardım yapılıyor, kimlere yardım edilmiyor? Bu konuda partizanlık olduğuna inanıyorum; çünkü, gelen tepkiler bu yöndedir. Ve ayrıca, yapılan yardımlar adrese ulaşıyor mu ulaşmıyor mu, buna bakmamız gerekiyor.

GAP İdaresi tarafından bölgede yaptırılan Halk Sağlığı Projesi bulgularına göre -bunu da GAP bölgesi yaptırmış- GAP bölgesinde yaşayan 15 yaş ve üzeri erkeklerin yüzde 54'ü, kadınların ise yüzde 71'i gebeliği önleyici yöntemlerden herhangi birisini bilmemektedir. Türkiye için binde 43 olarak gözlenen bebek ölüm oranlarının en yüksek olduğu il yüzde 63'le Sayın Başbakanımızın seçim bölgesi Siirt'tir. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Bu tabloyu matematiği iyi bilenlerin dikkatine sunuyorum. Türkiye genelinde okuryazar oranı erkeklerde yüzde 94,5 iken, kadınlarda yüzde 78,5; GAP'ta ise erkeklerde yüzde 75,5; kadınlarımızda ise bu oran yüzde 44'tür. Bu, gerçeği ortaya koymaktadır değerli arkadaşlar.

GAP kapsamında 9 ilde toplam 1 090 adet sağlıkevi, 436 adet sağlık ocağı yer almaktadır. Sağlık personeli olarak doktor, ebe, hemşire açığı had safhadadır; bazılarında da hiç yoktur, kapalıdır. Özür diliyorum, orada ampul sönmüştür. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, GAP, insanı merkez alan bölgesel kalkınma projesidir. Asıl hedefi insan mutluluğudur; ama, gelin görün ki, hiç kimse mutlu değildir; çünkü, yatırım yok, istihdam yok, teşvik yok. En son ne yaptınız; 24 Kasım 2005 tarihli IMF'ye gönderdiğiniz mektupta "teşvik yok" sözünü verdiniz. Özel sektör yatırımlarına da büyük darbe indirdiğinizin farkında değilsiniz.

Gaziantep hariç, geri kalan 8 il kalkınmada öncelikli oldukları halde, bu hükümet döneminde hiçbir ilde yatırım ve hizmet yapılmamıştır, çiftçi hiç desteklenmemiştir.

Hayvancılık bitme noktasına gelmiştir. Hayvan varlığında önemli düşüşler olmuştur. Sığır varlığında yüzde 44, koyun varlığında yüzde 36, keçi varlığında yüzde 89 oranında düşüşler olmuştur.

Çok amaçlı toplum merkezlerine geleceğiz. Kadının, karar mekanizmasında söz sahibi olabilmesi için ve kendi ayakları üzerinde durabilmesi için GAP'ta ÇATOM'lar kurulmuştur. ÇATOM'ların hedef kitlesi, 14 yaş üstü kız çocuklarımız ve kadınlarımızdır. Özellikle, kırsal alanlarda yaşayan kadınlarımız ve genç kızlarımız, elemeği, göznuru dediğimiz gümüş işlemeciliği, dikiş, nakış, çeyiz, halı, kilim dokumacılığı, tezhip gibi el sanatları öğretimini yaparak, geçimlerini sağlamışlar ve ayakta durmaya çalışmışlardır bugüne kadar.

Bu, fevkalade güzel ve sosyal boyutu olan, gelir getirici bir proje iken, bu projeyi de kaldırıyorsunuz. Bunun yerine dernekleşme ve kooperatifleşme sistemini getiriyorsunuz. ÇATOM'larda, düzenli olarak okuma yazma kursu, okul öncesi eğitim programı, ev ekonomisi ve beslenme kursu, anne eğitim programı, bilgisayar ve sağlık eğitim programı gibi çalışmalar yapılıyordu. Şimdi, kooperatif ve dernekler marifetiyle nasıl yapacaklar, bunu size soruyorum ve size bir örnek sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, şu gördüğünüz kartpostal, GAP Kalkınma Teşkilatı tarafından hazırlanmış, kızlarımıza, kadınlarımıza verilmiş ve kadınlarımız, kızlarımız, gelir getirici olarak bunu işliyorlar ve bunu 1 000 000’a satmaya çalışıyorlar. Halbuki, bundan önceki yönetimlerde buradaki kadınlarımız, kızlarımız halı dokuyordu, kilim dokuyordu, insanca yaşam koşullarını kendi imkânlarıyla yapıyordu; ama, bunu yok ettiniz. Bunu kime satacaklar?..  Soruyorum: Dargeçit'te, Midyat'ta, Ömerli'de, Kızıltepe'deki ÇATOM merkezinde bunu kime satacaklar?! 1 000 000’a bunu kim alacak?! Lütfen, bunu söyleyin. Çıkın burada, Sayın Bakan dahil olmak üzere, buraya gelsin, bunu bize anlatsın.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Soru soruyor, cevap verin!

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Eğitim konusuna gelince değerli arkadaşlar, ben, eğitim derken, sadece GAP'taki fotoğraftan bahsediyorum. Birçok köyümüzde ve mezramızda okul yoktur. Gerek terörden gerek köy boşalmalarından dolayı, henüz, bütün köylerimize elektrik, su, altyapı götüremedik, okul da yaptıramadık; ama, bu taşımalı eğitim var ya, çok yanlış bir düzenleme, onunla ilgili bir şey söylemek istiyorum. Çocuklarımıza, sabahın kör saatinde, uykulu gözlerle, asfaltı olmayan, 20-30 kilometrelik -en yakın köyü söylüyorum- bozuk yolda başka bir yerleşme yerine götürülerek eğitim veriliyor, siz de buna "taşımalı eğitim" diyorsunuz ve alkışlıyorsunuz! Ailelerin çoğu, 13-14 yaşına gelmiş kız çocuklarını uzağa göndermek istemiyor. Hiçbir anne, kız çocuğunu yanından ayırmak istemiyor. Çözüm istiyor musunuz; her köye okul yapın, her köyde çocuklarımız okusunlar. Konut yapacağınıza bunların yanında, her köye de, konut yerine okul yaptırınız. O zaman AKP, AK Parti olur!

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1989 yılında 15 yıllığına kurulan GAP Bölge Kalkınma Teşkilatının yürürlük süresi 6 Kasım 2004'te son buluyordu. En son, Sayın Bakanı da bir hafta kala ben uyandırdım. Sürenin bittiğini, 9 Haziran 2004 tarihinde  35 milletvekili arkadaşımın imzasıyla kanun teklifinde bulundum, es geçildi; fakat, son anda AKP milletvekillerinin verdikleri kanun teklifleriyle birleştirilerek yasalaştırılmış ve süresi 6 Kasım 2007'ye kadar uzatılmıştır.

MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Seçimlerden sonraya kadar.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Verilen üç yıllık süre uzatımının yeterli gelmeyeceğini Sayın Bakanım da biliyor. İktidara mensup bir milletvekili arkadaşımız, bu kürsüden, bütçe görüşmesinde, "ekonominin yüzde 90'ı matematiktir" dedi. Çok doğru, katılıyorum; ama, hesabınız doğru olsaydı, yüzde 54 oran 15 yılda gerçekleştirilmişse, kalan yüzde 46'lık oran için 13 yıl gerektiğinin hesabı kolayca yapılırdı.

Eski Başbakan ve 9 uncu Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel, "GAP için elli yılımı verdim, ömrüm olsa yine buraya veririm" diyerek projenin önemini defalarca vurgulamıştır. Suyu ve tarımı bilip de Sayın Demirel'e katılmamak mümkün değildir. Ben de diyorum ki: Balıklar için su, kuşlar için hava ne kadar gerekli ise, GAP da Türkiye için o kadar gereklidir. Üzüntü veren bir durum ise, Sayın Başbakanımız bütçe görüşmeleri üzerinde tam 1 saat 15 dakika görüştü; ne yazık ki, bir dakikasını GAP'a ayıramadı. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Ve GAP'a bir vizyon getiremediniz. Şimdi soruyorum size: Sayın Bakanım, siz GAP'ı kapatacak mısınız kapatmayacak mısınız? Lütfen, buraya geldiğiniz zaman bunu söyleyiniz.

5 500 hektarlık yaylak sulamasıyla 2 500 hektarlık Yukarı Harran sulaması 2003'ten önce yapılmış olup, bugün itibariyle GAP'ta tarım olarak gerçekleşme oranı yüzde 13'tür, halen de yüzde 13'tür. Bir ilave yapmış değilsiniz.

Sayın Şener tarım sulamasına önem veriyorsa, ben Sayın Bakanıma somut bir proje sunayım. Sulama kanalları Şanlıurfa İlinin Mardin istikametinde 30 uncu kilometresinde durdu. Derik, Kızıltepe, Nusaybin Ovalarına kadar sulama kanallarını yapınız Sayın Bakanım, çiftçilerimiz ve üreticilerimiz 300-400 metre derinlikte sondaj kuyusu açarak pahalı elektrikle ürettikleri ürünleri maliyet fiyatına satmasınlar.

1,3 milyon dekarlık Kızıltepe Ovasında binlerce üretici ve çiftçi, kendi imkânlarıyla 3 500 adet sondaj kuyusu açmış, kendi geçimini sağlamaya çalışmaktadır. Sulama kanallarının yapılması durumunda -öneri bu- üretici daha sağlıklı üretim yapacak, dönüm başına 60 YTL yerine 8-10 YTL'lik ücret ödeyerek yüzü gülecektir.

Sayın Bakanımız, izninizle bir somut proje daha size sunayım. Suruç Baziki Sulama Projesi 1 000 000 dönümdür. Yapın işte, GAP'ta da AKP'nin bir eseri olsun; fena mı.

Ilısu Barajı ne oldu Sayın Bakanım? Ben bunu Enerji Bakanlığında konuşacağım. Sayın Başbakanımız da bunu es geçti, hiç değinmedi.

MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) - Martta temeli atılıyor.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Evet.

Sayın Şener'in -buradayken- 5 Kasım 2003 tarihinde basına yaptığı bir açıklamasını aynen okuyorum: "Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesiyle 30 600 hektarlık bir alan üretime kazandırılacak ve 6 000 aileye iş imkânı sağlayacaktır." Sizin sözünüz değil mi Sayın Bakanım? Aynen destekliyorsunuz. "Bu nedenle mayınlı alanların en kısa zamanda temizlenme işleminin yapılması işine başlanacaktır. Bu araziler en kısa zamanda organik tarıma açılarak araziler ya hibe veya özelleştirme şeklinde yapılacağına karar verilecektir" dedi.

Sayın Bakanım, bugüne kadar bununla ilgili bir şey yapılmış mı? Ben Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim, oraya geldi, Sayın Millî Savunma Bakanına da sorduğum soruya gelen cevapta hiçbir şey olmadığını söyledi.

MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) - İlanda, ilanda; ihale ilanında.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yeni Zelanda Başbakanı Bayan Clark "en büyük sıkıntım, ülkemde işsizlik sorununun yüzde 3 olmasıdır" diyor. Sayın Başbakanımızın da cevabı şu: "Keşke böyle bizde olsa."

Değerli milletvekilleri, buraya gelip de el kaldırıp indirmekle görevinizi yapmış olmuyorsunuz. Keşkelerle ülke yönetilmez. Ülkeyi iyi yönetebilmek için, elbette matematik lazım; ama, daha önemlisi, bilgi, beceri ve deneyim ister. Maalesef, sizde yok.

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Komşu, çok sertleştin bugün.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Bunları gerçekleştirmek için, özkaynaklarımızı mutlaka değerlendirmek zorundayız. Millî ekonomimize verilen zararları ortadan kaldırmak, hükümetin görevidir.

Mardin Mazıdağı fosfat tesisleri, 1994 yılından bu yana atıldır; onbir yıldır, yağmurun ve güneşin altında, çürümeye terk edilmiştir. Fabrika, yan tesisleri hariç, 147 000 000 dolara mal olmuştur. Sayın Maliye Bakanına, bizzat ben soru önergesi verdim ve sorularımda diyorum ki: Bugüne kadar, bu fabrikanın millî ekonomimize verdiği zarar ne kadardır? Gelen cevapta, 257 590 000 dolarken, yapım maliyetiyle birlikte toplam zarar 410 milyar dolara çıkmıştır. Bu parayla, Mardin'de, 2 adet gübre fabrikası, 2 üniversite veya 10 fakülte yapılabilirdi. Yine bu parayla, en az 50 devlet hastanesi veya 10 lise yapılabilirdi; şimdi Mardin'de bir fen lisesi yok. 2 köye sahip ve 6 000 dönüm arazi üzerinde kurulu bulunan bu tesisler özelleştirme kapsamına alınmış ve bu tesisleri, fabrika fiyatına değil, ancak, kıraç arazi fiyatına satabilirsiniz. Bu tesislere, Kuşadası, Galataport gibi bir proje gözüyle bakılıyorsa, yanlış olur.

Biz Anavatan olarak, özelleştirmeye karşı değiliz. Biz, üretimden ve istihdamdan yanayız; ancak, özelleştirme yapılırken, adil ve gerçek değerine göre yapılmasını istiyoruz.

Rahmetli Turgut Özal Boğaz Köprüsünün gelirini sattı; ama, onun yerine ikinci köprüyü yaptı ve otobanları yaptı. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Siz, bakıyoruz ki, özelleştirmelerinizden, bu Boğaz Köprüsü olsun, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü olsun bakımlarını yapamıyorsunuz, otobanların yamalarını yapamıyorsunuz.

MUHARREM KARSLI (İstanbul) - 6 000 kilometre duble yol yaptık, daha ne yapalım?!

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Ona da geleceğiz. Bayındırlık Bakanlığı şeyinde görüşürüz. Sayın Vekilim, sayın adaşım.

Yaşamın kaynağı tarımdır, tarımın da hayat kaynağı gübredir. Gübre ithalatının yüzde 70'i üretici gübre fabrikaları tarafından yapılmaktadır. Gübre ithalatı, 2004 yılında 1 milyar dolar, 2005 yılı sonu itibariyle 1,5 milyar dolara ulaşacağı tahmin edilmektedir.

Türkiye'nin fosfat rezervleri 518 000 000 ton civarındadır. Fosfat rezervlerinin yüzde 98'e yakını da GAP bölgesindedir.

BAŞKAN - Sayın Doğan, Grubunuzun 20 dakikası kaldı.

İkinci konuşmacı Sayın Abuşoğlu'na vereceğiniz süre itibariyle dikkatinizi çekiyorum.

Buyurun.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Ülkemizin en önemli doğalgaz kaynakları da Diyarbakır'ın Hazro İlçesinde mevcuttur. Suriye ve Türkiye sınırlarında, özellikle Mazı Dağına yakın doğalgaz sahaları mevcuttur. Türkiye, Suriye petrol ve doğalgaz aramalarında işbirliği yapabilir; neden yapmıyorsunuz?

Fosfat yataklarının en önemli bölümü de Mardin'in Mazıdağı İlçesinde ve civarındadır. Bu ilçede, sadece, bir ruhsat alanında fosfat rezervleri 71 000 000 tondur. Mevcut hammadde stoku yüz yıllık ihtiyacı karşılamaktadır. Ocak ile tesis arası mesafe de 1 kilometreden azdır.

Sayın Bakanım, size cazibe merkezi… Şöyle diyeyim: Sayın Unakıtan Mardin'e gidiyor ve Mardin'deyken fabrikaları geziyor, böyle bir başlık basında yer alıyor. Kendi deyimiyle, bu Sayın Maliye Bakanımızın beyanatıdır; şöyle diyor: "Unakıtan, fosfat dolu dağ bize bakıyor, biz de ona." Ve burada diyor ki: "Bu serveti çıkaralım, biz enayi miyiz?!"Kendisinin sözleri. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanın bu ifadeleri benim ne kadar haklı olduğumu ifade etmektedir.

Sayın Bakanım, sizce cazibe merkezi demek sorumluluktan kaçmak mıdır, yoksa sorumluluk bilincine varıp ekonomiye katmadeğer kazandırmak mıdır? Buraları cazibe merkezi haline getirmek istiyorsanız, bu tesisleri en kısa zamanda işletmeye açınız.

Mardin'de bir üniversite kuralım; altyapı bakımından hazır değilse, şimdilik tavsiye kararı hazır, mimarlık-mühendislik fakültesi ve güzel sanatlar fakültesini açalım.

MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) - İmzada…

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - 15 ilimizde yeni üniversite açılıyor, hayırlı olsun; ancak, özgün mimarisiyle ve tarihiyle dünya kenti, hoşgörü diyarı olan Mardin'e iki fakülteyi de çok görmeyiniz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumuna gelince; hemen hemen tüm ürünlerde olduğu gibi, yerli üretim yerine ithal ürünlerin daha çok talep edilmesi, ülke üretimini de üreticiyi de olumsuz etkilemiştir. Bu nedenle, ithalatta tarımsal hammadde önemli yer tutmuştur. Bu gelişmelerle birlikte, önemli ihracat kalemleri olan fındık, şekerpancarı, çay, buğday, mısır, tütün olmak üzere üretim ve üretici ciddî bir darboğaza girmiştir. En önemli ziraî ürünlerden olan tütün üzerinde son yıllarda oynanan oyunlar, bugün daha belirgin olarak sonuçlarını vermeye başlamıştır. Uygulanan yanlış politikalar, yabancı menşeli tütünle üretilen sigaralara gösterilen rağbet nedeniyle, yerli sigara olmak üzere, Tekel ciddî bir gerileme sürecine girmiştir. 2000'li yıllara kadar 300 000 ton civarında olan tütün üretimi, AK Parti İktidarında 150 000 ton civarına düşürülmüştür. 4733 sayılı Yasayla, tütünde destekleme kaldırılmış, sözleşmeli üretime geçilmiştir. Yapılan her yeni düzenleme bir öncekini aratmış, ne vergi tahsilatında beklenen rakamlara varılabilmiş ne de üretici ortanyal yerli tütün çıkış yolunu bulabilmiştir. AK Parti Hükümetinin 31 Ocak  2000 tarih ve 8410 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla yaptığı düzenlemeler, şark tipi tütüne büyük bir darbe vurmuştur.

Değerli arkadaşlar, burada da bir örnek vermek istiyorum size. Bu sigara, yerli ve şark tütününden imal edilmiş bir sigaradır. Bunun içeriği, şark tütünüdür, yüzde 100 şark tütünüdür. Eski şeye göre, şark tütünü, yüzde 0 ile yüzde 33, 34, 66, 67 ile 100 arasında olması hallerinde, en az vergiyi bunlar ödüyordu; bu da, Philip Morris'in ürettiği sigaradır.

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sigara reklamına girer o…

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Şimdi, siz, bakın, ne yaptınız, bu düzenlemeyle ne yaptınız…

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Bakın, gençler sizi seyrediyor.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Bu nispî vergi sistemini kaldırıyorsunuz, maktu vergi getiriyorsun. Şimdi, bu sigara…

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Sigara sağlığa zararlıdır.

BAŞKAN - Sayın Doğan, bir dakikanızı rica edebilir miyim.

Sizin, o kürsüdeki hitabınızı asla kesmek istemem. Biliyorsunuz, Genel Kurulumuzun bir teamülü var. Kürsüde, milletvekilleri, elinizdeki madde veya başka bir şeyi almak suretiyle konuşmasına bir ilave yapması bizim teamülümüze aykırı. Bunu rica ediyoruz.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Teşekkür ederim efendim.

Şimdi, efendim, Bahar Sigarası ve diğer sigaralara maktu vergi getirdiniz 1 200 000 lira. Şimdi, bu Bahar Sigarası maliyeti…

BAŞKAN - Sayın Doğan, yine sigaradasınız…

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Efendim, örnek vereceğim, bunu anlatıyorum, konumuz bu.

BAŞKAN - Ama, o kürsüden, bu, çok hoş olmayan bir örnek oluyor.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Efendim, ama, bakın, bu yaptığınız yanlış uygulama…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sigaradan vergi alınca iyi de, konuşunca ayıp mı?..

BAŞKAN - Efendim, tütün üzerine konuşsun; ama, sigara paketiyle bu örnek olmaz.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - O da tütün Sayın Başkan, konu tütün.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - …yanlış uygulama, Türkiye ekonomisine 300 trilyon zarar getirmiştir. Devlet, 300 trilyon zarar etmiştir. Bunu kim kazanmıştır; Philip Morris kazanmıştır.

İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Yukarıda çocuklar izliyor Sayın Başkan; yukarıda çocuklar, öğrenciler var…

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Sigara sağlığa zararlıdır.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Bu sigaranın zararlı olduğunu, öldürücü olduğunu biliyorum, ben, sigara da içmiyorum; ama, sizin hesabınıza gelmiyorsa, beni ilgilendirmez. Ben, gerçeği, Türk Milletine açıklamak zorundayım, bildiklerimi söylemek zorundayım. Siz, bir şeyleri bilip de söylemiyorsanız, o sizin sorununuzdur. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) ve bu yolla, değerli arkadaşlar sizlere soruyorum, şark tipi tütünü desteklemekten neden vazgeçtiniz? Bu hatayı düzeltiniz, kademeli uygulamasına hemen geçiniz; hem tütün üreticisi hem de yerli firmalar rahatlasın. 300 000 tütün üreticisi, 200 000 üzüm üreticisi perişan duruma geldi. 200 000 stok var. Bu stokları nasıl eriteceksiniz; tütünleri yakacaksınız ve böylece kurtulacaksınız, diyeceksiniz ki; yangın çıktı. Bunu da yaparsınız; sizden beklenen o!

ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova) - Bunu geçmişte  siz yaptınız, hem de tonlarca yaktınız!..

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Siz hep AB, AB diyorsunuz. Bakın, AB ne veriyor tütün üreticisine? AB, tütün üreticisine yılda 1 milyar euro destekleme veriyor. Sayın Bakanım, siz ne veriyorsunuz? Buraya gelince açıklarsanız memnun olurum.

Alkollü mamulleri sattınız, üzüm üreticisini perişan ettiniz, üzümler ellerinde kaldı. Kusura bakmayınız, eski Hocanızın sizin için bir sözü var, onu söyleyeceğim: "Üzümdünüz, şarap oldunuz"… (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Bu söz benim sözüm değildir, Hocanızın sözüdür. Hakikaten, size yakıştı. Hoca, talebelerini iyi tanımış.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Hocayı ağzına alma!

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, içki yasaklarıyla ilgili bir söz bombası patlattınız, Türkiye'nin gündemini değiştirdiniz. Sanki, Türkiye'de içki satanların, içki içenlerin fişleneceği gibi bir intiba bıraktınız. Herkes tedirgin, turizmciyi tedirgin, yatırımcıyı tedirgin hale getirdiniz. Yabancı basında bu meselenin geniş yer bulması, ülkemizin imajı için hiç iyi olmadı. Turizme bel bağlamış turizmcilerimizi ve yatırımcılarımızı negatif etkilemiştir. Bu yasak anlayışı devam ederse, turizme kimse yatırım yapmaz, istihdam olmaz. Yasaklara karşıyız diyen sizler yasakları getiriyorsunuz. Çağdışı ve IV.Murat'tan kalma yasaklar, ülkemize kaostan başka bir şey getirmez. Taş devri niye sona erdi, ben size soruyorum. Niye sona erdi biliyor musunuz; taşlar bittiği için değil, kafalar değiştiği için sona ermiştir!

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, bu bütçemizin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

Buyurun Sayın Abuşoğlu.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, Muharrem Bey dertli; GAP konusu olunca, GAP'taki sorunları bilfiil yaşayan insanlarla iç içe olunca, GAP konusundaki sözlerini uzatmasını normal karşılamak lazım. Zaten bizim kendi aramızdaki anlaşma da,  GAP konusundaki sıkıntıları konuşabildiğin kadar konuş, GAP bölgesinin sıkıntılarını Meclis kürsüsünden yeterince ifade etmiş olalım, belki hükümete çözüm üretme noktasında birtakım fikirler, ipuçları verebiliriz şeklindeydi.

Bu durumda, benim 10-12 dakikalık bir sürem kaldı. 3 kuruluş üzerinde konuşma yapmayı düşünüyordum; Devlet Planlama Teşkilatı, SPK ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu. Her birinin üzerinde kısa kısa duracağım. Zaman içerisinde daha bu konuları çok tartışacağız. Ekonominin genel politikalarıyla ilgili konuşulması gereken çok problemler var, üzerinde durulması gereken, Meclisin ve toplumun aydınlanması gereken ciddî meseleler var. Çünkü, ekonomi konusunda hükümet daima parlak bir tablo çiziyor; vatandaşa soruyoruz "durumun, halin nedir" dediğimizde, kapkaranlık bir tablo ortaya çıkıyor. Hükümetin çizdiği tablo mu doğru, yoksa vatandaş mı yalan söylüyor?! Başbakan da ikisi arasındaki farkı anlayamamış ki, önüne gelen her fırsatta "işsizim, yoksulum, fakirim" diyeni azarlamakla meşgul. Bu gerçeğin hiç de rakamlara yansımayan şekilde olduğunun bir şekilde Başbakana anlatılması lazım. Yeri geldiğince bunları anlatmaya devam edeceğiz.

Bu uygulamalardan birisini, Devlet Planlama Teşkilatıyla ilgili olması dolayısıyla, o çerçevede gündeme getirmek istiyorum. Devlet Planlama Teşkilatı, bildiğimiz gibi, devletimizin önemli kurumlarından birisi. Türkiye'nin bugünkü ekonomik seviyesine gelmesine geçmişte ciddî katkıları olmuş, Türkiye'yi yöneten önemli kişilerin yetişmesinde âdeta bir okul ve kişileri de, akademik kariyer yapan ve buradan elde ettikleri bilgi ve tecrübeleri ülke hizmetine sunan bir okul halinde olmuş; ama, bugün için, DPT'nin bu fonksiyonunu ne ölçüde yerine getirdiğini tartışabiliriz. Sayın Mehmet Ceylan o kurumda uzun süreler çalışmıştır ve oradaki yapıyı, geçmişiyle, bugünüyle mukayese edebilecek durumdadır.

Devlet Planlama Teşkilatının fonksiyonlarından birisi, hükümete müşavirlik görevi yapmaktır; ikincisi, alternatif stratejiler hazırlamaktır; üçüncüsü -bunları tek tek sayacak değilim- ülkenin geleceği, toplumun geleceği, ekonominin geleceği konusunda orta ve uzun vadeli planlar hazırlamaktır; ama, dünyada meydana gelen bir akım bu kurumu da çarptı biraz, özel teşebbüsün önünün açılması gibi bir akım bu kurumu da çarptı ve kurum, bu akım içerisinde âdeta fonksiyonsuz hale getirildi. Eskiden kamu kesimi için zorlayıcı, özel sektör için de yol gösterici bir fonksiyon icra eden kurumun, bugün için, bırakınız özel sektörü, kamu kesimi için bile yol gösterici olma fonksiyonu, âdeta ortadan kaldırıldı. Teşkilat, bütün heybetiyle, bütün cüssesiyle orada duruyor; ama, hükümet, icraatlarında başına buyruk gidiyor. Bunun en bariz örneği, teşvik meselesi.

Bildiğimiz gibi, geçen yıl, iyi niyetle -meselelerin, problemlerin çözümünde iyi niyet yetmiyor, bilgi yetiyor- Sayın Başbakan dedi ki: Şu geri kalmış yöreleri, kalkınmamış yöreleri, fakir yöreleri bir kalkındıralım. Bu noktada ne gibi tedbirler alınması gerekir, çaresi nedir, bunun yolu yordamı nedir, ilk sorulması gereken yer Devlet Planlama Teşkilatıdır. Planlama Teşkilatının, bu konuda, geçmişte ciddî çalışmaları olmuştur; ama, bunu yapmak yerine, Sayın Başbakan, kim akıl verdi veya nereden ilham alındıysa "kişi başına geliri 1 500 doların altındaki bölgelerin tamamına teşvik verdim" dedi. O günün şartlarında, çok insan söyledi bunu, bakanlardan bazısı da buna katılmadığını açıkça belirtti. İlk önce -sayılar yanlış olabilir, hatırımda yanlış kalmış olabilir- 13 il, daha sonra da 40 küsur ile çıkarıldı. Ne oldu bu durumda; teşvikin esas, ana unsuru olan selektif olma, bölgesel olma, sektörel olma özelliğini bir çırpıda ortadan kaldırdık; âdeta, her şeyi, her sektörü, her bölgeyi teşvik eder hale getirdik. Siz, geri kalmış bölgelerin teşvikiyle ilgili birtakım tedbirler getiriyorsunuz; Bitlis'in, Muş'un, Van'ın, Mardin'in yanına Düzce'yi de koyuyorsunuz, Uşak'ı da koyuyorsunuz! Neymiş; bunların da geliri 1 500 doların altındaymış. Böyle bir mantık olmaz! Bu mantık, olsa olsa padişah buyruğu olur. "Fermanımdır, teşvik edile" mantığı hakimdir burada.

Böyle bir sistemin iki yıldan beri uygulanması sonucunda, geri kalmış yörelere yönelik yatırımlarda ne ölçüde bir artış olmuştur; beklenen fayda ne ölçüde hâsıl olmuştur; bunun cevabı negatiftir.

Öyleyse, hükümetin icraatlarında, bu kurumun -hiçbir şeyi değil- kamu sektörü için zorlayıcı olma özelliğini kullanmıyorsunuz, hiç olmazsa da danışman olma rolünü aktif hale getirin; Devlet Planlama Teşkilatının birikimini, yeniden bu ülke hizmetine yönlendirin.

O bakımdan, hükümetin buna benzer birtakım icraatlarında, başına buyruk, keyfî, bilimsel temeli olmayan, teknik temeli olmayan uygulamalar şekline dönüşmesi dolayısıyla, iyi niyetle ortaya çıkan… Kötü niyetlisiniz demiyorum; ülkeye hizmet için çaba ve gayret sarf ediyorsunuz; ama, yetmiyor, bunlar yeterli değil, bilenden, erbabından akıl alacaksınız, danışacaksınız "şurada şu yanlışı yaptınız" diyenlerin sesine kulak vereceksiniz, muhalefetin sesine kulak vereceksiniz ki, yanlışta ısrar edilmesin, yanlıştan dönülsün. Yanlış hesap Bağdat'tan döner demişler; ama, hükümet, bazı icraatlarında, yanlışta ısrar ederek, Bağdat'ı dahi göremiyor. O bakımdan, hükümetin, icraatlarında, gerek muhalefetin sesine ve gerekse de konunun erbabı olan insanların sesine kulak vermesinde fayda olduğunu, ülkenin menfaatları açısından fayda olduğunu düşünüyorum.

Bir başka husus, üzerinde durmak istediğim, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluyla ilgili olması açısından, son aylarda yaşadığımız kredilendirme ve bankacılık ilişkisi. Yani, bankacılık kesiminde ortaya çıkan ve giderek de artan riskler.

Bankacılık kesimi, bildiğimiz gibi, 2001 krizinde en fazla hırpalanan ve bundan, krizden en fazla zorluk çeken, en fazla zarar gören bir kesimdi. Bunun sebebi, bankacılık kesiminin ciddiyetten uzak bir yapılanması ve işleyişiydi. Bugün için, bu kriz acaba sektöre ne ölçüde ders olmuştur; bugünkü mekanizmalarını bu krizden aldıkları derslere göre mi işletiyorlar; yoksa, yine, keyfe keder birtakım uygulamalar mı ortaya çıkıyor, kısaca buna göz atmak lazım.

Pek, krizden ders alınmışa benzemiyor bankalar tarafından. Elbette, bunlar özel kuruluşlar, kendi politikalarını kendileri tayin edecek ve gelecekleriyle ilgili stratejilerini kendileri tespit edecek durumdalar; ama, ortada bir de Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu var. Bankacılık kesiminden, malî kesimden ortaya çıkan zararların tamamı bu toplumun sırtına kambur olarak girmiştir; bundan dolayı, konu bizi ilgilendirmektedir.

 Bugün için, bankacılık kesiminde önemli riskler ve bunun kaynakları, bir kredi riski ve kur riski şeklinde yavaş yavaş oluşmaktadır. Bu risklerden birincisi, mevduat vadesi ile kredi vadesi arasında cereyan etmektedir, oluşmaktadır. Siz kalkıp, on yıllık, yirmi yıllık vadelerle konut finansmanı yapıyorsunuz; ama, mevduat yapınıza baktığınız zaman, ortalama vade yapısı mevduatın üçbuçuk küsur ay. Bırakınız, altı ay, bırakınız bir yıl olsun. Siz, bu bir yıllık vadelerle topladığınız mevduatla nasıl yirmi yıllık bir finansman seçeneği sunabiliyorsunuz?! Burada ne gibi riskler oluşuyor; en basitinden şu: Konut finansmanına bankalar bu şekilde girdikten sonra konut fiyatlarında, bildiğiniz gibi, yüzde 100'ün üzerinde artışlar oldu. Bugün, bankalar, aşırı şişirilmiş fiyatlarla konutu, konut kredilerini ve  konut sektörünü finanse ediyor; dolayısıyla, fiktif fiyatlar, fiktif rakamlar ortada. Ciddî bir risk getirmektedir bu. Yarın, bu sektörde meydana gelecek herhangi bir kriz, finansman ve krediyle konut elde eden kişilerin bu borçlarını ödeyemez hale gelmeleri durumunda, bankalar, açtıkları krediyi -el koysalar bile sattıkları gayrimenkule- bu kredileri geri döndürme imkânına sahip değildir. Ciddî  bir, orada risk oluşmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, eksüremi kullanmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Ayrıca, kredi maliyeti ile mevduat maliyeti arasında da ciddî farklar söz konusu. Gerçi, bankalar kendilerini kısmen garanti altına alacak uygulamaları daha kredilendirmenin başında birtakım ilave ücretlerle, yaklaşık, açtıkları kredinin yüzde 5'i oranında bir maliyetle finansmanı kullanana yüklemektedirler. Böylelikle, yıllık yüzde   12-13 olan -en son durumu itibariyle- kredi faiz oranları yüzde 16, yüzde 17'ye çıkmaktadır; ama, bu bile, bankaların kredi maliyeti ve mevduat maliyeti arasındaki oluşan riski ortadan kaldırmalarına yetmemektedir.

Bildiğimiz gibi, Türkiye'de, tasarruf bir darboğaz içerisinde görünmektedir. Türk ekonomisinin ciddî darboğazlarından birisi tasarruf darboğazıdır. Bu darboğaz aşılabilmiş değildir, gayri safî millî hâsılaya tasarrufların oranı hâlâ düşüktür. Bu şartlarda, bankacılık kesiminin girmiş olduğu, girişeceği bu tür geniş ve yaygın kredilendirme işleminde bir mevduat kaynağının da ortaya çıkması gerekir, finansman kaynağının bulunması gerekir. İçeride bu kaynağı hızlı geliştirme imkânı olmayınca, bankalar yabancı kaynaklara müracaat etmektedirler.

Yabancı kaynakların riski şudur: Özellikle günümüzdeki döviz kurunun aşırı değerlenmiş olduğu durumu dikkate aldığımızda, döviz kurlarında en ufak bir oynama bankaların 2001'dekine benzer çok ciddî bir kriz içerisine gireceklerinin açık göstergesidir. Döviz kurunun bu şekilde, aşırı değerli bir şekilde devam etme imkânı giderek azalmaktadır. Cari açıkların büyüklüğü, döviz kurunda bir düzeltmeyi gerekli kılmaktadır. Genellikle literatürde bu konuyu açıklayan yeteri kadar izahat, yeteri kadar bilgi mevcuttur. Aşırı değerlenme 18 aydan fazla devam edemez, etmemesi lazım; ederse, bir yerde şok krizler şeklinde krizler yaşanabilir. O bakımdan, bankacılık kesiminin, dış finansman ağırlıklı bu tür kredilendirme, gerek tüketici ve gerekse de konut kredilendirme işlemini yaygınlaştırmaları halinde kur riski de kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Diyebilirsiniz ki, biz, hükümet olarak, piyasaların kendi işleyişine müdahale etmiyoruz. Evet, etmiyoruz; ama, bunun maliyetini de neticede bu toplum çekiyor herhangi bir kriz anı söz konusu olduğu anda. Hükümetin ve özellikle de BDDK'nın bu konuda ciddî tedbirler alma zarureti ortaya çıkmaktadır. Zaman, tam o zamandır.

Bir başka konu; küçük ve orta ölçekli bankaların bu krizlere ve risklere dayanma gücü azdır ve bankacılık kesimimizdeki bu özelliğinden dolayı yabancılaşma eğilimidir. Malî piyasaları bir ekonominin damarlarında dolaşan kana benzetebiliriz. Siz bu kanın musluğunu yabancıların eline verdiğiniz ölçüde, bu mekanizmanın işleyişinde, yabancılar istedikleri anda müdahil olabilme imkânlarını giderek genişletmektedirler. Bu hususa özellikle dikkat etmek gerekir.

Yabancı sermayeye karşı değiliz; ama, yabancı sermaye ile millî sermaye arasında belli bir oranın, belli bir ağırlığın korunma ihtiyacı vardır. En son Vakıfbank özelleştirmesinde, bunun yüzde kaçı yabancıların eline geçmiştir bilmiyoruz.

Vakıfbank demişken, bir hususu daha ilave etmek istiyorum.

Sayın Başkan, 1 dakika içerisinde bitireceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Abuşoğlu, ben son cümleleriniz için açıyorum; çünkü, size 4 dakika eksüre verdim.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kamu bankaları giderek küçültülüyor. Eğer bunlar özelleştirilecekse, büyütülerek daha yüksek fiyata satılma imkânı varken, bunların küçültülerek özelleştirilmesi toplum açısından herhangi bir yarar sağlamaz. Bu hususu da sayın hükümetin dikkatine sunmak istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Abuşoğlu.

Sayın milletvekilleri, Anavatan Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Saat 14.00'te, tekrar, toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 13.11
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.05

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S.Sayısı: 1028, 1029, 1030) (Devam)

A) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI  MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

B) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)

1.- Sermaye Piyasası Kurulu  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

C) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU (Devam)

1.-  Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

D) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

E) TÜTÜN, TÜTÜN MAMULLERİ VE ALKOLLÜ İÇKİLER PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)

1.- Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, beşinci turda söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü'ye aittir.

Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Tütüncü, bendeki listeye göre, 15 dakikalık süreyi zatıâliniz kullanacak.

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, sözlerime başlarken, hepinizi en iyi dileklerimle, sevgilerimle, saygılarımla selamlıyorum.

Konuşmamı, olabildiğince teknik ağırlıklı, teknik bazda yapmaya çalışacağım.

2006 yılının, bilindiği gibi, dokuzuncu beş yıllık kalkınma planının ilk yılı olması gerekiyordu; ancak, yeni beş yıllık planı AKP bir yıl ertelemeyi uygun gördü. Umarım, bu ertelemenin gereği yapılmaktadır ve dokuzuncu beş yıllık kalkınma planı, Türkiye'nin sorunlarını çözecek bir şekilde hazırlanmaktadır.

Bu aşamada, bir iki noktada hükümetin dikkatini çekmeyi uygun görüyorum. Türkiye'de, her zamankinden daha fazla, planlamaya ihtiyaç duyulmaktadır. Ne var ki, böylesine kritik bir dönemde, hükümetin planlama mantığından giderek uzaklaşmakta olduğuna tanık oluyoruz. Bu durum, Türkiye'nin planlama tecrübesine, planlama birikimine uygun düşmemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu nedenle, Türkiye, planlama alanındaki tüm birikimini kullanmalıdır, ülkenin geleceğini planlama mantığıyla, planlama vizyonuyla oluşturma yoluna bir an önce girmelidir. Ayrıca, Avrupa Birliğiyle entegrasyon sürecinin hızlı ve sağlıklı bir şekilde götürülmesi gereği, planlamaya giderek daha fazla gereksinim göstermektedir. Tabiî ki, yeni planlama anlayışını, strateji ve politika planlama anlayışını, yıllardan bu yana, bu gerçeği her platformda dile getirmeye çalışıyoruz. Burada, strateji ve politika planlaması konusunda ciddî bir engelle Türkiye olarak karşı karşıya olduğumuzu bilmemiz gerekiyor; ancak, karşılaşacağımız engeller, Türkiye'nin kendi iradesiyle kendi geleceği üzerinde olabildiğince söz sahibi olma gücünü, azmini baltalamamalıdır. Türkiye'nin geleceğinin tamamen piyasa güçlerine bırakılması düşüncesini, öyle sanıyorum ki, bu kutsal çatı altında hiç kimsenin düşünmesi mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sermaye piyasasına gelince, şu ana kadar, ne yazık ki, sermaye piyasasında, hisse senedi ve devlet borçlanma senetleri çerçevesinde, ancak işlerlik kazanılmıştır. Diğer sermaye piyasası araçları, mevzuat altyapısı oluşturulmuş olmasına rağmen, geliştirilememiştir.

Şimdi, konut finansman sistemi getirilmeye çalışılıyor; sizi buradan uyarmak istiyorum. Konut finansman sisteminin altyapısı, tamamen finansal boyutta düşünülmektedir, toplumsal boyutun ve insan boyutunun sisteme, mutlaka ve mutlaka dahil edilmesi gerekmektedir.

Ülkemizin, Avrupa Birliği perspektifi çerçevesinde yapmayı taahhüt ettiği yükümlülükler var ve bu yükümlülüklerin sermaye piyasasını nasıl etkileyebileceğini yeterince bilemiyoruz, bu konu boşluktadır; hükümetin, bir an önce, bu konuda gereken hazırlığı bitirmesi ve uyanık olması gerekmektedir. Sermaye piyasasında yer alan altın borsasının etkinliği mutlaka artırılmalıdır, bu sektörün ülkemizde 500 000 kişiye istihdam olanağı yarattığı kesinlikle akıllardan çıkarılmamalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye gerçeklerinden uzak, halkımızın sorunlarına çözüm getirmeyen, klasik, AKP bütçe örneklerinden bir tanesine daha tanık oluyoruz. Oysa, Türkiye'nin, seçim öncesi, 2002 yılındaki ekonomik performansına baktığımızda, AKP'nin, birçok açıdan son derece avantajlı şekilde işe başladığı ortaya çıkıyor. Ne yazık ki, AKP'nin, bu avantajları Türkiye yararına yeterince kullanamadığını üzülerek tespit ediyoruz.

Bu avantajlardan birincisi; Ecevit Hükümeti tarafından 2001'de uygulamaya sokulmuş ve dış çevrelerden büyük destek sağlamış bir istikrar programını AKP'nin hazır bulmuş olmasıdır, hazıra konmuş olmasıdır. Bu istikrar programı, anımsanacağı üzere üç yıllıktı, yaklaşık iki yılı da uygulanmıştı ve bu programın siyasî faturası da, Sayın Ecevit'in koalisyon hükümetine çok ağır bir şekilde ödettirilmişti.

AKP'nin ikinci avantajı, dış dünyada para bolluğunun, dış dünyada finansman bolluğunun, Türkiye'nin önüne, önceki yıllarla karşılaştırılamayacak ölçüde yeni fırsatları yaratmış olmasıdır ve bu fırsatları kullanarak AKP, uluslararası finans piyasalarındaki para bolluğundan yararlanarak, daha düşük reel faiz oranlarında dahi, sıcakparayı Türkiye'ye çekebilmiştir ve bu olanak hâlâ devam etmektedir;ama, ne kadar süreceği belli değildir ve bu olanak, artan carî açıkların finansmanını da sağlamıştır, sağlamaktadır.

AKP'nin üçüncü şansı, Amerika Birleşik Devletlerinde 11 Eylül terör saldırısından sonra dünya siyasetinde oluşan siyasî konjonktürün Türkiye lehine gelişmesiydi. Gerçekten o insanlıkdışı terör saldırısından sonra Türkiye, laik yapısıyla, İslam ile demokrasiyi dünyada en iyi bağdaştıran tek ülke olması nedeniyle uluslararası siyaset kulvarlarında yükselen bir değer haline gelmişti ve bu durum, Türkiye'nin her açıdan güçlendirilmesi düşüncesini önplana çıkarmıştı. İşte AKP, bu üç avantaja dayanarak sorunların çözümünde belli başarılar elde etmiştir.

Sayın Başkan, Başbakanımız, bakanlarımız başta olmak üzere, tüm AKP'lilerin bu başarılarla övünmekte olduğuna, belki haklı olarak övünmekte olduğuna tanık oluyoruz; ama, ben şahsen, bu başarılar için AKP'ye içtenlikle teşekkür edemiyorum, onları içtenlikle tebrik edemiyorum; çünkü, söz konusu başarıların ülkemize maliyeti, insanımıza maliyeti son derece ağır olmuştur.

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Sen de teşekkür et.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - İyileşmeler neye karşılık elde edilmiştir Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız. Örneğin AKP İktidarında işsizlik 11 000 000 kişiye yaklaşmıştır. İş bulabilen yurttaşlarımızın da yarısı sigortasız, kaçak ve son derece düşük ücretlerle günde 14-15 saat, ilkel koşullarda çalışır duruma düşürülmüştür. 1 000 000'a yakın insanımız açlık sınırlarının altında, 20 000 000'u aşkın yurttaşımız ise yoksulluk sınırlarının altında yaşamaya mahkûm edilmiştir.

Eskiden, açlık, fakirlik, fukaralık, işsizlerin, kimsesizlerin, garip gurebanın sorunu idi; şimdi, açlık ve yoksulluk, çalışanları, değerli milletvekilleri, işi gücü olanları, hatta ve hatta Emekli Sandığından, SSK'dan ve Bağ-Kurdan emekli aylığı alanları da pençesine düşürmeye başlamıştır. Çünkü, Türkiye'de açlık sınırı 526 YTL iken, asgarî ücret 350 YTL dolayında seyretmektedir. Asgarî ücret, neredeyse, hâkim ücret, azamî ücret konumuna getirilmiştir. 350 YTL'nin altında çalışanların ve çalışmak isteyenlerin de sayısı hızla artıyor.

Tarım ve hayvancılığın beli tam anlamıyla kırılmıştır. Çiftçimiz perişan edilmiştir. Bilemiyorum, köylere gittiğinizde çiftçilerle nasıl diyalog kurabiliyorsunuz.

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Çok iyi kuruyor.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Her gün görüşüyoruz, her gün.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Herhalde, şimdi, belki, bizim çiftçimizin, köylümüzün o misafirperverliği, konukseverliği, sizi, şu anda rahatlatıyor olabilir; ama, öyle sanıyorum ki, çiftçi, kendisini unutan AKP İktidarından ilk seçimlerde, önümüzdeki seçimlerde…

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Hiç alakası yok.

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Siz, herhalde kendi yaşadığınızı bize aktarıyorsunuz. 

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Önümüzdeki seçimlerde Değerli Milletvekilim, hesabını, bunun hesabına soracaktır.

Değerli arkadaşlarım, küçük esnaf ve sanatkârlara bakıyorsunuz, küçük esnaf ve sanatkârlar, hem vergisini hem de Bağ-Kur primlerini ödeyemez duruma düşmüştür. 2,5 milyon dolayında Bağ-Kur üyesi, prim borçlusu durumuna düşmüştür ve prim borçlusu olma nedeniyle de sağlık yardımlarından yararlanamamaktadırlar. Evet, AKP'nin övündüğü başarıların, gerçekten, maliyeti ağır olmuştur Sayın Başkan, değerli milletvekilleri.

Bakınız, bu kürsüden iddia ediyorum, eğer, 2002 yılında Cumhuriyet Halk Partisi iktidara gelebilmiş olsaydı, o 2002 yılındaki avantajları elinin altında bulabilmiş olsaydı, Türkiye'yi çok dahi iyi konuma getirirdi.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - 2002'de çok mu büyük avantaj vardı?!

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Öylesine büyük avantajlar vardı ki, bu kısa müddette, sürede bu avantajların ne olduğunu size anlatmak isterim; ama, mümkün değil, gerçekten olağanüstü avantajlar vardı; ama, ilk fırsatta, bu kürsüden, 2002'de işbaşına geldiğinizde nasıl olağanüstü avantajlara sahip olduğunuzu kalem kalem size anlatırım.

Evet, değerli arkadaşlarım, şimdi, şu anda dedim ki, Türkiye, gerçekten, eğer, Cumhuriyet Halk Partisi 2002 yılında işbaşına gelmiş olsaydı, hiç kimsenin hayal edemeyeceği noktaya gelirdi.

Şimdi, ben, IMF'e kayıtsız şartsız AKP'nin itaat etmesini, köy kahvelerinde, askerlik anılarımdan yararlanarak şu şekilde anlatıyorum: IMF, önceki hükümetlere, örneğin, bir kez yat komutu verdiğinde, o komut derhal yerine getirilirdi ve bir kez yatılırdı; devri AKP'deyse, IMF bir kez yat komutu veriyor, bizimkiler iki kez yatıyor. IMF -askerlikten yine anımsayalım- 25 metre yüksek sürünme komutu veriyor, bizimkiler 50 metre, 75 metre alçak sürünme yapıyor, dikenli, taşlı arazide, üst baş, kan revan içinde. Peki, üstü başı kan revan içinde olan kimler; halkımızın yüzde 75'ini, 80'ini, hatta 85'ini oluşturan dar ve sabit gelirliler. Az önce bir bölümüne değindim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki dönemde Türkiye'yi hem ekonomik hem de sosyal açıdan sıkıntıya sokacak çok sayıda sorundan sadece üç tanesine, zamanın elverdiği ölçüde, belki de satırbaşları itibariyle değinmeyi yararlı görüyorum. Bunlardan birincisi, işsizlik, yoksulluk, hatta açlık giderek artıyorken, hükümetin, işsizliğin ve fakir fukaralığın azaldığını iddia etmekte oluşudur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullarda işsizliğin, yoksulluğun, açlığın hatta azalmakta olduğunu nasıl iddia edebiliriz?! Efendim, Devlet İstatistik Enstitüsünün işgücü hane halkı anketleri böyle gösteriyor... İşte, yanlışınız burada.

Bakınız, burada bu işlerden anlayan eski bir planlamacı arkadaşınız olarak konuşuyorum. Bir an önce bu yanlışın giderilmesi gerekiyor. İşgücü piyasasına Avrupa güzlüğüyle bakarsanız, Türkiye'de işsizlik oranlarını yüzde 9, yüzde 10 dolaylarında görürsünüz. Oysa, yine bu gözlükle üçer aylık dönemler itibariyle yine Avrupa piyasasına baktığınızda, Türkiye'deki işsizlik oranlarının kimi zaman Fransa'nın ve Almanya'nın işsizlik oranlarına yakın olduğunu görürsünüz. Yani, böyle bir şey olabilir mi?! Yıllardan bu yana bu gerçeği anlatmaya çalışıyoruz; Başbakan, bakanlar ve kusura bakmayın AKP'li yetkililer, milletvekilleri hâlâ Devlet İstatistik Enstitüsünün işgücü hane halkı anketlerine bakarak, işte yüzde 9'dan, yüzde 9,5'e ya da yüzde 10'dan yüzde 9,5'e işsizlik azalmıştır... Böyle bir şey olamaz değerli arkadaşlarım. Bu, kendimizi aldatmak demektir, işsizliğin korkunç tahribatını gözlerden saklamak demektir; bunların hiç kimseye yararı yoktur.

İşsizlik ile istihdam sorununun gerçek boyutunu görebilmek için madalyonun diğer yüzüne bakmalısınız. Madalyonun diğer yüzü işgücüne katılma oranlarıdır. Türkiye'de işgücüne katılma oranları son derece düşüktür ve giderek de düşmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tütüncü, buyurun, eksürenizi veriyorum; ama, konuşmanızı, lütfen, tamamlayın.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Avrupa Birliğinde yüksektir ve giderek de yükselmektedir. Mesela, 1990 yılında Avrupa Birliği ülkelerinde işgücü katılma oranları yüzde 67 idi, bizde yüzde 57 idi, 2004'te bu oran yüzde 71'e çıkmış, bizde ise yüzde 48'lere düşürülmüş.

Değerli arkadaşlarım, işte, bu manipülasyon, bu sıkıntı, Türkiye'de işsizliğin gerçek boyutlarının gizlenmesine neden olmaktadır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; dikkatinizi çekmek istediğim ikinci konu, Türkiye'de sabit sermaye yatırımlarının, kamu sabit sermaye yatırımlarının son derece düşük tutulmasıdır. Biliyorsunuz, sabit sermaye yatırımlarının yapılmaması, bir ülkenin, ileriye dönük, gizli bir şekilde, son derece ağır bir borç yükü altına, gizli bir borç yükü altına sokulması anlamına gelmektedir. Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştırdığımızda, kamu sabit sermaye yatırımları açısından, Türkiye, ne yazık ki, örneğin, Avrupa Birliği 15 ülkelerine göre, kişi başına yüzde 80 daha az kamu sabit sermaye yatırımı yapmaktadır; kilometrekare başına, Avrupa Birliğine göre yüzde 85 daha az kamu sabit sermaye yatırımı yapmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği ülkeleri, biliyorsunuz, kalkınmış ülkeler, altyapı sorunlarını büyük ölçüde ortadan kaldırmış ülkeler. Biz, o ülkelerin düzeyini, kalkınmışlık düzeyini yakalayabilmek için, onlardan çok daha fazla kamu sabit sermaye yatırımı yapmak mecburiyetindeyiz; ama, geliniz görünüz ki, onların yüzde 80'ini, affedersiniz, yüzde 80'ini yapamıyoruz, onların yüzde 20'sini, yüzde 18'ini ancak ve ancak yapabiliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümleniz için mikrofonu açıyorum.

Buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin, önümüzdeki yıllarda ekonomik büyümesini gerçekten sıkıntıya sokacak üçüncü olumsuzluğu, cari işlemler açığının giderek artmakta oluşudur. Burada derin bir analize girmek istemiyorum; yalnız, sözlerime son verirken, şöyle, izin verirseniz Sayın Başkan, bir noktayı sizle paylaşmak istiyorum.

Tabiî ki, marifet, iltifata tabidir demiş atalarımız; ama, marifet fazla olmayınca, iltifatın da fazla olmaması gerekiyor; çünkü, ben, bunu, AKP'li sayın milletvekili arkadaşlarımın, bu kutsal çatı altında girmiş oldukları bir anlayışa dayanarak söylüyorum.

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Yalnız burada hiç AKP'li yok.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Eski devirlerde, bakınız, padişahlara…

BAŞKAN - Sayın Tütüncü, lütfen…

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Kapatıyorum.

…"mağrur olma padişahım, senden büyük Allah vardır" derlerdi.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Şüphesiz, aksini iddia eden yok.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Lütfen, durum, Türkiye'nin durumu o kadar iyi değil. Bu kürsüde konuşan Başbakana ve bakanlara, lütfen, fazla mağrur olmamalarını söyleyiniz, siz…

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Mağrur olan yok.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Lütfen... Görüyoruz...

Mağrur olmamalarını söyleyiniz; eğer, siz söylemezseniz, halkımız seçimlerde şunu söyleyecektir: "Mağrur olma Başbakanım, senden büyük millet var."

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - 28 Martta söylediler, ne çabuk unuttunuz.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Vakti gelince göreceğiz.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi en iyi dileklerimle, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Devlet Planlama Teşkilatı ve Sermaye Piyasası Kurulu bütçelerinin ülkemize ve memleketimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Hepinizi, tekrar, en iyi dileklerimle, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, ikinci konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Bihlun Tamaylıgil; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika Sayın Tamaylıgil; sürenizi ona göre kullanın lütfen.

CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının içeriğinde yer alan BDDK bütçesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, BDDK deyince, tabiî, Türkiye'deki bankacılık krizleri, finansal krizler ve o dönemde ortaya çıkan idarî otoritenin düzenleyici, denetleyici görevlerini dikkate alıyoruz ve bugüne kadar yapılan yasalara da baktığımızda, her kriz ortamında, bir tepki yasası olarak kendini göstermiş olan yasama ve ondan sonra eksikleri tamamlama ve burada da, tabiî, 1999'dan itibaren, el ele, kol kola yürünmüş olan IMF'nin talimatlarıyla bir düzenleme yapma politikasıyla karşı karşıyayız.

Biraz önce AKP Grubu adına BDDK üzerinde görüş bildiren arkadaşımız, değerli milletvekilimiz "çok şükür, bizim zamanımızda bir bankacılık problemi yaşanmadı" dedi. Yalnız, sayın milletvekili, galiba, Türk bankacılık tarihinin en önemli krizini teşkil elden İmar Bankasına el koyma süreci ve sonrasının bu dönemde yaşandığını bir anda unuttu; aynı bu konuda mağdur olan binlerce vatandaşı AKP'nin unuttuğu gibi.

Şimdi, bundan iki sene önce, finansal piyasalarla ilgili, bu çatı altında bir araştırma komisyonu kuruldu ve bu olaydan, İmar Bankası olayından sonra bu komisyon kurulmuştu ve akabinde de bir bankacılık yasası gündeme geldi. Bu komisyon çalıştı, raporunu hazırladı, birbuçuk senedir gelip Mecliste görüşülmedi; ama, ne yapıldı; Türkiye için çok önemli bir başlık olan bankacılık konusunda bir yasa çıkartıldı. Hatta, bu komisyon üyeleri rica edip tasarıyı gördüler ve ortaya çıkan katma- değerle ilgili olarak da yasamada herhangi bir paylaşım, ne yazık ki, kendisi göstermedi. Kim kendini gösterdi; IMF kendini gösterdi. Bankacılık Yasası çalışmaları ortaya çıktığı zaman Değerli BDDK Başkanının, bankaların özellikle tasfiye konusunda ortaya koyduğu bir yaklaşım vardı, dedi ki: "Tasfiye edelim, bankaların yükümlülüklerini üstlenmeyelim..." Ama, IMF "hayır çıkacak olan yasada bütün yükümlülükleri de üzerinize alacaksınız…" Haa, bunun için süre, dokuz ay bir geçiş süresi, olmadı üç ay uzatalım; ama, orada kimleri, neleri güvence altına alıyorsunuz; verilmiş olan dışkaynaklı borçları ve buna imkân yaratıyorsunuz. Bunun karşısında, gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda ortaya konan tavır gerekse bütün bunları açıklayan bugüne kadar yüklenilmiş olan risklerin şu an Türk Halkının üzerinde ve geleceğinde olduğunu dile getirmemize rağmen, ne yazık ki, Meclisin ve Meclis iradesinin değil, IMF'in talimatı, IMF'nin iradesi geçerli olmuştur ve çıkacak olan yasa, IMF'den çıkacak olan kredi diliminin serbestisinin anaşartı olarak ortaya konmuştur.

Bu mudur yasa yapmak, bu mudur "biz bankacılıkta çok güzel, çok olumlu sonuçlara erdik" demek?! Tabiî ereceksiniz; çünkü, bu ülke, 47 milyar dolar, sadece 47 milyar dolar koyduğu kaynakla bu piyasayı finanse etti ve hâlâ baktığınızda, nakit dışı krediler ve diğer başlıklarda ve kamu bankalarını da dahil ettiğinizde, çok önemli meblağda bir yükle dolaşıyor. Artık bunun üzerine, sermaye yeterliliği rasyolarımız şu noktaya geldi dememek, bence zaten çok büyük bir yanlış olur. Hatta, bu rasyolarda bir de güvenirliği sorgulamak lazım. Geçmiş dönemde, üç ayrı denetimde üç farklı rasyo ortaya çıkmıştı. Acaba bu nasıl olmuştur; bunu, çok dikkatli bir şekilde görmek gerekir diye düşünüyorum.

Diğer taraftan, gelin, biraz teknik konudan uzaklaşalım, Türkiye'nin gerçeklerine bakalım. Bugün Türkiye'de kredi kartı mağduru olarak ortaya çıkmış binlerce vatandaş var. Sayıları, 2004 yılında, bir anda, 73 000'den, 2005'te 227 000 kişiye çıkmış; parasını ödeyemeyen kredi kartı mağduru bunlar. Bunlarla ilgili yasal düzenleme için, CHP Milletvekilimiz Sayın Aslanoğlu, aylardır, yıllardır, size, burada gündeme getirip zorluyor. Ne yaptınız? Hayır, ille biz yapacağız, BDDK yapacak, gündeme getireceğiz... Haftaya inşallah gelecek bu kanun. Ne oldu bu süreçte; birçok insanımız intihar etti. Daha dünkü gazetelerde, hırsızlıktan yakalanan vatandaşlarımız var. Neyi bekliyorsunuz; ille böyle kötü örnekler çıksın da mı yasa yapalım diye bekliyorsunuz?!

Peki, bundan sonra, gelen yasa… Gelen yasanın içeriğinde ne oluyor; tüketiciyi disipline etme yaklaşımı. Peki, bankayı nasıl disipline ediyorsunuz?! Gecikme faizinin dışında, bankanın uygulayacağı faiz oranlarını nasıl disipline edeceksiniz?! Bazı bankalar, parasını faiziyle ödeyen kredi kartı borçlusunun parasıyla diğerlerini finanse ediyor. Yüzde 70'ten yüzde 130'a giden marjda kredi kartı faiz uygulamaları var.

Şimdi, bunları, lütfen önemli ölçüde dikkate alın. Türkiye'de bir tüketiciyi koruma kanunu var. Bir baz faiz oranını dikkate alarak, inşallah önümüzdeki dönem -ki, bir hafta sonra, zannedersem, Sanayi Komisyonuna gelecek- böyle bir yasa çıkartın. Artan mağdurlar yaratmak yerine, ölen insanların arkasından ağlamak yerine, onları güldürecek onlara devlet olmanın getirdiği, devletin gücünü kullanma yetkisini ortaya koyalım.

Şimdi, bankacılık sektörüyle ilgili diğer bir konuya gelelim. Yüzde 3'lerden gelen yabancı payı yüzde 12'lerin üzerine çıktı Türkiye'de. Nasıl çıktı bu pay; çünkü, sistemde var olan boşlukları tamamlayan yabancı sermaye geldi. Peki, Avrupa Birliğine giriş sürecindeyiz, Avrupa Birliğinin ana temelini oluşturan ülkelerde bu yabancı payı oranı ne kadar; yüzde 11-12'lerde. Biz ne diyoruz; sınırsız gelsin, her şeyi verelim.

Arkadaşlar, bazı şeyleri konuşurken veya hedeflerken Türkiye'nin gerçekleriyle bakmak lazım. Ekonominin yapı taşı olan KOBİ'ler, bugün, Türkiye'nin yüzde 96'sını oluşturuyor ve iki sene sonra, 2008'de uygulanacak Basel-II kriterlerine göre baktığınızda, gelen yabancı banka, bizim mevcut KOBİ'lerimizin yapısıyla nasıl bir kredilendirme mekanizması uygulayacak; biraz onu düşünelim. Yani, biz her şeyi veriyoruz, özelleştirmede her şeyi veriyoruz, hadi şimdi şirketleri de verelim; çünkü, ne, nasıl olacak, bizim bankalar yabancı bankalarla ne ölçüde yarışabilecek, yabancı banka kriz ortamında bizdeki gibi dirayetle mücadele edecek mi veya buradaki tasarrufları alıp nereye gidecek? Hiç bunları görmek, hiç bunları düşünmek istemiyor musunuz?

Diğer taraftan, bakalım; şimdi, BDDK bütçesine bakıyoruz. Bakın, bir dolaylı vergilendirme uygulanıyor. Nasıl uygulanıyor; bugün, BDDK'nın gelirleri nereden oluşur; bankaların yılık kârlarından, bilanço büyüklüklerinden alınan bir harçla oluşur. Bu para, bu piyasanın düzenleyiciliği için kullanılacağına... Bizim Maliye Bakanı alıştı, benzin istasyonları vergi dairesi gibi çalışıyor, şimdi, bankaların gelirlerini de vergi dairesi olarak kullanacak. Bırakın, bu sektörü güçlendirecek, bu yapıyı daha da ilerletecek bir bütçeyle çalışabilsin bu özel kurumlar. Bu, bir tek BDDK için geçerli değil, diğerleri için de geçerli.

Şimdi, bir konuya daha geliyoruz, bir konumuz daha var ki, çok enteresan. Biliyorsunuz, Bankacılık Kanunu görüşülürken, biz bir konuyu gündeme getirdik ve dedik ki, 2001 yılında faaliyeti durdurulan bir finans kurumuyla, İhlas Finans Kurumuyla ilgili olarak tasfiye süreci gidiyor. Bu tasfiye sürecini bu şekilde götürürseniz -ki, buradaki tasfiye kuruluna verilen süre beş yıldır- beş yılı aşıyor, on, onbeş yıllık hedefler ortaya konuyor. Gelin, TMSF, belli ölçüde kanunî yetkilerle donatılmış, bu tasfiye olayını TMSF götürsün. Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul oldu, o hızlandırılmış yasa yaptığınız süreçte; geldi, Mecliste, artık, birileri ne talimat verdiyse, bu yasa içeriğinden bu madde çıkarıldı.

Peki, aynı günlerde… Şimdi, size bir rapor sunacağım. Bu raporu Sanayi ve Ticaret Bakanlığı hazırlamış ve tarihi de 29 Haziran 2005. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı diyor ki, ilgili kurumla ilgili olarak... Mudilere eşit ve adaletli bir ödeme yapılması için, tasfiye kurulu üyelerinin mahkeme tarafından atanmasının en doğru yol olduğu görüşü bildiriliyor bu raporun içinde. Peki, tasfiye kurulu kimlerden oluşmuş; o kurumu milyarlarca dolar, binlerce yatırımcıyı mağdur etmiş kişilerden oluşmuş. Peki, ne yapıldı; siz, burada, hep beraber, bir yerden emir geldi, vazgeçtiniz; o insanlar hâlâ mağdur olarak devam etsin.

Tabiî, bu kurumun -biliyorsunuz- bağlı olduğu holdingle ilgili açılışlarda, başta Başbakanımız olmak üzere, pek çok kişi de yer almıştı.

Şimdi, bir ülkedeki TMSF Başkanının da dile getirdiği hortumcu kimliğiyle baktığınızda, senin hortumcun benim hortumcum mu var; yani, böyle bir şey olabilir mi? Ve bu da yine sizin kendi Sanayi Bakanlığınızın tespit ettiği rapordan ortaya çıkıyor. Ben onların raporunu dile getiriyorum.

Diğer taraftan, tabiî, hazin hikâye İmar Bankası. İmar Bankasıyla ilgili size defalarca söyledik. Geçen hafta, Grup Başkanvekilimiz Sayın Haluk Koç, bir kanun teklifi verdi hazine bonolarıyla ilgili. Gelin, bunları ödeyin; çünkü, burada suçlu halk değil; suçlu başka; suç, BDDK'ya, geçen sene, bir ay boyunca, benden olsun, bizim düşüncemizde olsun diye üye atamayan hükümette; suç, çarşaf çarşaf ilanlar verip "biz hazine bonosu satıyoruz" diye ortaya çıktığında, buna seyirci kalanda.

Sonra ne oldu; yatırımcı, mağdur olan kişi suçlu oldu. "Bana mı sordunuz? Bol paraya faiz alacaksınız" suçlamasıyla, şu an, otuz aydır mağdur, bekliyor.

Ancak, biz, geçen hafta, o konu üzerinde kanun teklifini konuştuğumuz günün ertesi günü, Danıştay bir karar verdi ve dedi ki: "Burada hizmette kusur vardır ve bunların tazmin edilmesi gerekir."

Bakın, Türkiye bir hukuk devleti. Kanunlar, bu konuda, tek tek size bazı dersler veriyor 2003 Aralık ayında çıkardığınız yasaya içerik ve ondan sonraki Bakanlar Kurulu kararına tamamlayıcı olarak ve deniliyor ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Teşekkür ederim.

...ve deniliyor ki, kanunen, off-shore’dan dönenler için Anayasa Mahkemesi, hazine bonosundan dönenler için Danıştay ve yine Danıştay, hazine bonosu diye devletine güvenip buradan yatırım yapmış vatandaşlar için.

Artık, kanunun hükmüne uymak, bir an önce de gereklerini yerine getirmek zamanıdır Sayın Başbakan Yardımcım. Siz, o zamanlar, çok iyi niyetle, çok destekleyerek bu konuya yaklaştınız; ama, son anda yasa mağdur oldu. Artık, bu mağduriyeti siz gidereceksiniz diye bekliyoruz.

Evet, son olarak, şunu da söylemek istiyorum: Türkiye'de bir malî piyasa var; ama, malî piyasanın düzenleyicisi -yetkilerinde olan- kurumlarda yeterlilik konu olarak yok. Bakın, sigortacılık sektörü… On yıldır, bu ülkede, sigortacılık sektörünün kanunu yok. Factoring, leasing dediğiniz zaman, bu sektörlerle ilgili olarak bir denetim mekanizmasının netliği yok ki. Bunlar bağlıdır, BDDK ile beraberdir. Bunların hepsini dikkate almak gerekiyor. Son Katılım Ortaklığı Belgesinde de bunların altı önemle çizilmiş ve bunları dikkate alan çalışmalar içinde olmak gerektiğini düşünüyorum.

Diğer taraftan, yabancı sermayeli bankalarla ilgili bir örnek daha vermek istiyorum ve buna göre düzenlemeyi yapın diyorum. Bugün, Amerika'da, eyaletler arasında, tasarrufların transferi için sınır vardır. Bugün, Almanya'daki Türk bankaları, Türk vatandaşlarından aldıkları tasarrufun tamamını Türkiye'ye getiremezler, kısıtlama vardır. Bugün, Fransa bile, bellibaşlı konularda kendi bankalarındaki hisse satışına engel olurken, biz, yarınımızı oluşturacak reel sektörün geleceğini riske atacak bir yapıyla tercih göstermeyelim.

Zamanım bitiyor, çok az kaldı; ama, şunu da söylüyorum: Ben 1994'te otomobil tarlaları görmüştüm; ama, şimdi, konutta, marj aşılarak giden inanılmaz bir kredilendirme mekanizması var. Krediler arttı diyorsunuz. Lütfen, sektörlere bakın. Tarıma yüzde 3, tekstil konfeksiyona yüzde 7 pay ayrılan bir kredi mekanizmasında, bugün bireysel kredilerin ağırlığı yüzde 20. Bu tehlikeyi dikkatinize sunmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümleniz efendim.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Bitiriyorum.

Evet, bu gerçeklerle yüzleşelim; var olanı değil, yarını düşünelim. Bu tür, özellikle finans sektörünün, çok önemli, çok hassas ve önümüzün beş on yılını ortaya koyacak düzenlemelere ihtiyacı olduğunu dikkate alalım ve ona göre yasama yapalım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tamaylıgil.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Vedat Melik.

Buyurun Sayın Melik. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığının 2006 yılı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; öncelikle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kısaca, GAP dediğimiz, Güneydoğu Anadolu Projesi, cumhuriyet tarihimizin en kapsamlı ve en önemli bölgesel kalkınma projesidir. Adı her ne kadar bölgesel kalkınma projesi olarak geçse de, zaman içinde yalnız bölgenin değil, aslında, bütün Türkiye'nin projesi olduğu ortaya çıkmıştır.

Peki, niye bütün Türkiye'nin projesidir. Önce, kısaca, buna bakmak lazım. Çünkü, Türkiye'de üretilen hidrolik enerjinin yaklaşık yüzde 50'si, bu proje kapsamında inşa edilen hidroelektrik santrallarından elde edilmektedir. Çünkü, Türkiye'nin, aslında, en önemli sektörü olan; fakat, son yıllarda kendi kaderine terk edilen, tekstil sektörünün ihtiyacı olan pamuğun da yüzde 50'den fazlası bu bölgede üretilmektedir.

Yine, ülkemizin yem ve yağlı tohumlar açığının kapatılması anlamında önemli bir yer tutan ve hükümetin özellikle son aylarda her fırsatta övünerek söylediği mısır üretiminde de Çukurova'dan sonra ikinci gelen bölgedir. Bütün bunların dışında ve belki de hepsinden önemlisi, bölgenin en önemli akarsularının kontrol altına alındığı projedir.

Değerli arkadaşlar, tarihçiler der ki "insanlık tarihi Sümerlerle başlar." Yani, Sümerlerden öncesi karanlıktır, insanoğlu tarafından bilinmemektedir. İşte, değerli milletvekilleri, insanlık tarihinin Türkiye'deki bölümü, yine, bu GAP Bölgesindedir. GAP Projesinin uygulamaya konulmasıyla birlikte hem bölge halkı hem bütün Türkiye hem de bütün dünya bu tarihin daha çok farkına varmıştır. Bu nedenledir ki, Mardin'in bir dünya kenti olduğu ortaya çıkmış, Adıyaman-Nemrut'taki Kommegena Krallığının, Şanlıurfa'daki Harran Şuayb Şehri veya Göbeklitepe'deki günümüzden 13 000 sene öncesine giden insanlık tarihiyle ilgili eserler daha çok önemsenmeye başlanmış, bunun sonucunda da bölgenin şimdiye kadar gözardı edilen turizm potansiyeli de ortaya çıkmıştır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin yaklaşık yüzde 10'undan daha büyük bir alanını kapsayan bu proje, Diyarbakır, Kilis, Gaziantep, Batman, Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak ve Adıyaman İllerinde uygulanmaktadır hepinizin bildiği gibi. Çok amaçlı bir bölgesel kalkınma projesi olan GAP, bölgede altyapı, tarımsal yapı, ulaştırma, sanayi, eğitim, sağlık ve benzeri tüm kesimlerin bir bütün olarak ve birbiriyle bağlantılı bir biçimde geliştirilmesi amacındadır. Ayrıca, ülkemizin her bakımdan en sorunlu olan bu bölgesinde gelir artışı yanında bölgenin ekonomik ve toplumsal yapısında da önemli değişmeler yaratması beklenmektedir. Dolayısıyla, artık, bu projenin yalnız bölgeye özgü bir proje olduğu, ülkenin kaynaklarının yalnız bir bölgeye aktarıldığı gibi temelsiz düşünceler ortadan kalkmalı ve bu projenin tamamlanmasıyla ülke halkının neler kazanacağı tekrar gözler önüne serilmelidir. Çünkü, daha 1930'larda Türkiye'nin sahip olduğu su kaynaklarından faydalanılması fikriyle başlayan bu proje, ülke ve bölge şartlarının o günden bugüne geçirdiği değişiklikler sonucunda bugün hiçbir hükümetin öteleyemeyeceği, gözardı edemeyeceği kadar önem kazanmış, ulusal ve biraz daha geniş düşünecek olursak, ülkemizin dışındaki bölgeleri de kapsayacak bir projedir.

Değerli arkadaşlar, ancak, 3 Kasım 2002 tarihinden bu yana AKP İktidarıyla birlikte GAP Projesiyle ilgili düşünceler tamamen değişmiş, öncelikle, bu proje ülkenin gündeminden düşürülmüş, ardından da yatırımlar tamamen durdurulmuştur. 1989 yılında 388 sayılı yasa gücünde kararnameyle kurulmuş olan; fakat, bugüne kadar kanunu çıkarılamamış olan Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilat Kanununun çıkarılması beklenirken, tam tersi olmuş ve AKP İktidarı döneminde, GAP İdaresinin ortadan kaldırılması yönünde adımlar atılarak, İdarenin kapatılması yönünde kararlar alınmıştır. Bu konudaki en son karar, bir çoğunuzun hatırlayacağınız gibi, benden önceki konuşmacıların da dile getirdiği gibi, GAP İdaresinin görev süresini 2007 tarihine kadar uzatan, 4 Kasım 2004 tarihinde Genel Kurulda görüşülerek kabul edilen yasadır. Bu yasaya göre, 2007 tarihinden sonra GAP İdaresi diye bir kuruluş olmayacaktır.

Biz o zaman, bu düzenlemeye karşı çıkarken ve sürenin 3 yıl değil de, 10 yıl uzatılmasını savunurken, bölgede yatırımlar devam ettiği sürece, bu yatırımları koordine eden İdarenin de görevine devam etmesi gerektiğini söylemiştik. Bu görüşümüze karşı çıkan Sayın Bakan, GAP İdaresinin yatırımcı bir kuruluş olmadığını, yatırımların devam edeceğini, koordinasyonun da, kurulacak olan bölge kalkınma ajansları tarafından veya bölge kalkınma idareleri tarafından yürütüleceğini ifade etmişlerdi.

Değerli arkadaşlar, GAP Projesinin temeli, tarımsal sulamadır. Sulama projeleri tamamlanmadan GAP'ın tamamlanmasından kimse bahsedemez.

Peki, bu hükümetten şimdi tek bir kişi çıkıp da, üç yıllık iktidarları döneminde yeni bir tek metrekareyi sulamaya açtıklarını veya ihalesini yaptıklarını söyleyebilir mi; söyleyemez; çünkü, yoktur.

18 Aralık günü -yani, yarın- Sayın Başbakanın İzmir'de açılışını yapacağı Devlet Su İşlerine ait 27 adet sulama ve enerji tesisi var. Bunların içerisinden 2 tanesi de GAP bölgesinde bulunuyor; Şanlıurfa'daki Yaylak ve Bozova sulamaları. Peki, Yaylak ve Bozova sulamalarını siz mi başlattınız?Bunlar, biri İsrail, diğeri İspanyol firmasının finansmanıyla, geçen hükümet döneminde ihalesi yapılan ve biten işlerdir.

Üç yıldır  söylüyoruz, bütün Suruç halkı ayakta, perişan, sersefil, dört gözle Suruç Ovasının sulanma projesini bekliyor; ama, Suruç Ovasının projesinin ihalesini bile yapamadınız. Proje ihalesini bile yapamadınız! Firmalar teklif bile vermiyor; bunun sebeplerini araştırıyor musunuz? Bakın, demiryolu ihalesi olunca, helikopter, tank ihalesi veya Türk Hava Yollarının uçak alım ihaleleri olunca firmalar sıraya giriyor; ama, sulama işi olunca ortada kimse yok! Halbuki, Suruç Ovasını sulama işi, yaklaşık 1 milyar dolar civarında bir iş. Aslında, müteahhitlerin iştahını kabartması gerekir; ama, maalesef, kimseyi bulamıyorsunuz. İhaleyi yapsanız bile, toplulaştırmaya geçmek için en az 2008 yılını beklemek gerekiyor. Arazi toplulaştırmasını yapabileceksiniz ki, ondan sonra sulama projeleri uygulanabilsin.

Adıyaman ayrı bir olay, Adıyaman İli. Atatürk Barajının bir sahili Urfa ise, diğeri de Adıyaman. Fırat, Urfa ile Adıyaman İli arasında sınır. Adıyaman, Atatürk Barajına 40 kilometre uzaklıkta. Var mı Adıyaman'da sulamaya açtığınız bir tek metrekare yer! Orada da yok.

Tabiî, burada insanın aklına bazı şeyler geliyor. Geçen sefer de söylemiştik, bu, belki tek başına hükümetin de altından kalkabileceği bir iş değil; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinin altından kalkabileceği bir sorundur. Yoksa, ben diyorum ki, acaba 6 Ekim 2004 tarihinde, Avrupa Birliği Türkiye İlerleme Raporunun bir bölümünde yazıldığı gibi GAP bölgesindeki su kaynaklarının kontrolü uluslararası bir yönetimin kararına bırakıldı diye mi kimse bu projelerin ihalesine girmiyor? Tabiî, bunu da yakında göreceğiz. Aynı durum, aynı pozisyon Viranşehir, Ceylanpınar, Kızıltepe Ovaları için de geçerlidir değerli arkadaşlar. Bakın, şimdi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - Viranşehir'deki sorunu biz defalarca dile getirdik. Evvelki sene Viranşehir'de sulama enerjisiyle ilgili çok önemli sorunlar oldu. Yalnız Viranşehir İlçesinde 6 000'den fazla sulama kuyusu var. Kızıltepe'de bu sayı 3 000'den fazla. Bu kuyuların tamamı çiftçiler tarafından açılmış, çiftçilere göre büyük paralarla açılmış. Fakat, bu çiftçilerin çektiği sıkıntıyı hepimiz biliyoruz. Oradaki yerel yöneticiler de biliyor, Bakanlığa da intikal etti. Şimdi, bu çiftçiler hem çok yüksek miktarda elektrik parası ödemekteler hem de yeraltı su seviyesi her sene daha çok düştüğü için her sene pompalarına boy ilave etmek zorunda kalıyorlar. Yakında zaten Viranşehir ovalarındaki yeraltı suları da tükenecektir. Ayrıca, bu çiftçiler, Enerji Bakanlığının gözünde bir de elektrik kaçakçısı muamelesi görmektedirler.

Peki -Viranşehir'deki sorun için söylüyorum; Kızıltepe'deki, Nusaybin'deki sorun için söylüyorum, buna Adıyaman'ı da dahil edebiliriz- bu sorunu kısmen de olsun çözebilmek için üç yıldır Şanlıurfa-Mardin ana sulama kanalı niçin, hiç olmazsa Viranşehir'e kadar uzatılmadı veya devletin olanakları yetmiyorsa, daha önce de Meclis'te gündeme getirildi, Viranşehir'in çok çalışkan, ufku geniş, tarım politikaları üzerine doktora yapmış bir kaymakamı var; onun yalnız Viranşehir değil, Kızıltepe, Nusaybin'le ilgili olarak da hazırladığı ve devletin cebinden beş kuruş para çıkmayacak bir proje var; bu projeyi niçin sahiplenmiyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, GAP kapsamında ilk sulanmaya başlayan bölge bildiğiniz gibi Harran Ovasıdır. Bu yıl Harran Ovasında sulanabilir arazi miktarı 150 000 hektara ulaşmıştır; ama, gelin görün ki bu ovanın yaklaşık 50 000 hektara varan bölümü, yani, 500 000 dekarında yeraltı su seviyesi yükselmesinden dolayı çoraklaşma tehlikesi vardır, hatta birçok köyde bir iki yıldır …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Melik, son cümleniz için açıyorum.

Buyurun efendim.

MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, süre yokluğundan, maalesef, konuşmama daha fazla devam edemiyorum. GAP çok önemli bir konu, saatlerce konuşulabilecek, Türkiye'nin en önemli sorunlarından biridir.

Ben şunu söylüyorum son olarak: 2006 bütçesi oylamasında sırf GAP bütçesine bakarak dahi ret oyu vermek gerekir.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Melik.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, son konuşmacı, Manisa Milletvekili Sayın Ufuk Özkan; buyurun.

CHP GRUBU ADINA UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Şahsım ve Grubum adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, müsaade ederseniz 1984 yılından alarak tütünle, tütüncümüzle ve sigarayla ilgili politikalarımızı sizlerle paylaşmak istiyorum.

1984 yılında ülkemize yabancı sigarayı sokabilmek için mücadeleler yapılırken Meclis Genel Kurulunda 1077 sayılı Tütün Tekeli Yasası görüşme için sıra bekliyordu; fakat, bu esnada bir başka yasayla yabancı sigara ithalatına izin verildi ve Tekel aracılığıyla Anadolu'nun 170 000 tane sigara satıcısına, Anadolu'nun en ücra noktalarına kadar Amerikan tipi sigarayı, rakibimiz olan sigarayı kendi elimizle, Tekelle sigara tiryakimizle buluşturduk.

1991 yılına kadar ithalatını ve dağıtımını Tekel eliyle yapmış olduğumuz yabancı sigara firmaları 1991 yılına kadar yapmış oldukları mücadelenin neticesinde özel firmalara fabrika kurma iznini de 1991 yılında aldılar. Aynı yıl aynı kanunla Tekelin bu fabrikalara ortaklık şartı da gündemden kaldırıldı.

Değerli arkadaşlarım, önce, kaçakçılığı önleme bahanesiyle yabancı sigarayı Tekel vasıtasıyla Anadolu'daki içicimizle tanıştıracaksın, yeni bir damak tadı oluşturacaksın, yeni bir tiryaki kitlesi yaratacaksın, daha sonra, bu kitleyi yarattıktan sonra, istihdam yaratıyorum bahanesiyle sigara fabrikalarını kurmak için yine Anadolu'nun o saf, temiz insanını aldatıp, kandırıp sigara fabrikalarının yatırımlarını Türkiye'ye getireceksin ve daha sonra bu sigara fabrikalarında işlemek için Amerikan tipi tütünü, Türk tütüncüsüne, Türk üreticisine ürettireceğim diye programlar yapacaksın, onların geçerli olmadığını görünce, yine, belirli kapılardan geçerek, Amerikan tipi tütünün, burley, virginia tipi tütünün, Türkiye'ye ithalatına izin vereceksin.

Değerli arkadaşlarım, dünyanın en önde gelen şark tipi tütün üreticisi ülkemiz ve üreticimiz, ulusal çıkarlarımız ve tütün üreticimizin korunması gerekirken, içinde bulunduğumuz durumda, maalesef, korunmadığını ve çok gerilerde kaldığını görüyoruz. Virginia ve burley tipi tütün, yabancı sigaralarda kullanıldığı için ve bununla ilgili damak tadı da oluşturulduğu için, yabancı tütün üreticilerimiz desteklenirken, ülkemiz tütüncüsünün bir bir pazardan çekildiğini, ekimden çekildiğini görüyoruz.

Dünyaca ünlü tütünümüz 6,5 dolara ihraç edilirken, içinde bulunduğumuz dönemde 2 dolarlara kadar ihracat fiyatı düştü. Fabrikalarımıza gerekli yatırımlar, maalesef, yapılmadı. Şark tipi tütün için şu anda Türkiye'de üretim yapan yabancı fabrikalar, ülkemiz tütününü kullanmadıkları gibi, Yunanistan'dan, Yunan tütüncüsünün ürettiği, Yunan çiftçisinin ürettiği ve dünyadaki şark tipi tütün üreten ikinci ülke konumundaki Yunanistan'dan da tütün getirdiler. Böylelikle, Yunan tütüncüsü desteklenirken, Avrupa Birliğinde, şark tipi tütüne ve tütüncüye verilen kilo başına 3 euro destek unutulup, gözardı edilip, Türk tütüncüsü de bir bir pazardan dışarıya itildi, açlığa mahkûm edildi.

4733 sayılı Yasanın 6 ncı maddesinde, sözleşmeli ve açık artırmalı tütünle ilgili bir düzenleme vardır. Hepinize sorarım; bilhassa tütüncü bölgelerimizdeki milletvekillerimize sorarım: Açık artırmayla ilgili, bugüne kadar olumlu bir şey yapılmış mıdır? Açık artırma salonları kurulmuş mudur? Buralarda bir tane tütüncümüz, açık artırmada "ben, tütünümü 3 000 000 liradan açık artırmaya götürdüm; 3,5 milyon liraya, 4 000 000 liraya sattım" ifadesini acaba kullanmış mıdır? Bunu, tütün üreticisi arkadaşlarımız, lütfen bir birbirine sorsunlar.

1990 yılında 521 592 tane ekicimiz varken, 2003 yılına gelindiğinde, 333 842 rakamına inmiştir. Bugün, içinde bulunduğumuz yıl, 260 000 civarında tütün üreticimiz kalmıştır. Tarımsal nüfusun azaltılması için, Avrupa Birliği, Dünya Bankası ve IMF dayatmaları, Türkiye gerçeğiyle hiçbir suretle bağdaşmaz.

Siz, iktidara geldiğinizde, Tekelin yıllık gayri safî satış hâsılatı 4,4 katrilyon liraydı. Yine, siz, iktidara geldiğinizde, kamuya sağladığı fon yıllık 2,9 katrilyon liraydı, günlük hâsılatı yaklaşık 19 trilyon liraydı. Tütüncüye ödediği 2002 yılında 150 trilyon lira, üzümcüye ödediği 80 trilyon liraydı. Bugün, tütün üreticisine ve üzümcüye bu hükümetin kaç para ödediğini sormak istiyorum.

Tekel, 5 Şubat 2001 tarihinde özelleştirme kapsamına alındığında, 2000 yılında pazar payı sigarada yüzde 70 idi; 2001 yılında yüzde 68'e, 2002 yılında yüzde 61'e, 2005 yılına gelindiğinde yüzde 50'lerin altına indi.

Bunun bir tek sebebi var; Tekelin yapması gereken yatırımları ve piyasanın talep ettiği, tercih ettiği yatırımları yapmamak, onların içeceği, damak tadını oluşturdukları sigaraları ve paketi yapmamaktır. Bununla ilgili yapılmış olan düzenlemeden size bahsetmeden önce, her yüzde 1'lik dilim için Tekelin kaybettiği paranın 70 trilyon lira olduğunu size söylersem, bu konudaki rakamın büyüklüğünü de gözünüzün önüne getireceğim.

Değerli arkadaşlarım, 3 Ocak 2002 tarihinde, sizler muhalefetteyken geçen bir tütün kanunu var. Bu kanunda, makinelerin nasıl olması gerektiğini, fabrikaların nasıl yatırım yapması gerektiğini düzenleyen bir madde var. Polemik konusu olan, Tokat Sigara Fabrikasıyla ilgili yatırımların engellendiği bir madde var. Bu maddede belirli tonajları verdikten sonra aynen şunu söylüyor: "Tütün hazırlama bölümleri dahil, tam ve yeni teknolojiyle tesis kurulması şarttır" ifadesi var.

Şimdi, elime geçen bir kanun tasarınız var; Tütün ve Tütün Mamulleri Piyasası Kanun Tasarısı. Bu kanundan bahsederken, şunu da parantez içinde söylemek istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, şu getirmeye çalıştığınız kanun tasarısı, Türkiye gerçeklerine ve Türk tütüncüsünün ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde düzeltilecektir.

Değerli arkadaşlarım, burada getirmiş olduğunuz…

(AK Parti sıralarından "Ne zaman iktidara geleceksiniz" sesi)

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Yakında göreceksiniz ne zaman iktidar olduğumuzu!

Burada getirmiş olduğunuz yeni düzenlemenizi size okumak istiyorum.

MEHMET SEKMEN (İstanbul) - Oku, oku!

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Şimdi okuyorum. Yine devam ediyor: "Tam ve yeni teknoloji ile kullanılmamış makine ekipmanı içeren tesisler kurulması şarttır. Bu şart, mevcut kurulu tesislerin yenilenmesinde de alınır."

Değerli arkadaşlarım, çıkarmaya çalışacağınız şu kanun, hiçbir surette Türk tütüncüsünün ve Türk tütün sanayiinin geleceğiyle ilgili olumlu adımlar atılmasına sebep ve yardımcı olmayacaktır. Muhalefet sırasındayken konuşmuş olduklarınız, dosya dosya sözleriniz var; Sayın Musa Uzunkaya'nın, Sayın Ramazan Toprak'ın, Sayın Eyüp Fatsa'nın, Sayın Bülent Arınç'ın, Sayın Mahfuz Güler'in, Sayın Mehmet Ali Şahin'in konuşmuş olduğu sözler var. Ben, merak ettim, okudum; onların söylemiş oldukları sözlere, o gün söylemiş oldukları sözlerin altına bugün imzayı atarım; ama, muhalefetteyken başka iktidardayken başka oluyorsa, onun da en iyi örneğini siz veriyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, Akhisar sigara fabrikasının açılmasıyla ilgili, seçimlerden hemen sonra, o günkü ilgili Bakan Sayın Abdüllatif Şener'le görüşmemde ve o günkü Tekel Genel Müdürüyle görüşmemde, Akhisar sigara fabrikasının açılması konusunda epey ümitvar idim; ama, maalesef, daha sonra ilgili bakandan başka bir bakanlığa alındı, şimdi de Tekel Genel Müdürlüğü başka birisine verildi. Gelin görün ki, şimdi içinde bulunduğumuz durumda, Malatya fabrikasının kapatılması kararı da alınmak üzere, kâr eden kuruluş olan Adana fabrikasının da kapatılması kararı alınmak üzere.

Değerli arkadaşlarım, Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurulu ne iş yapar; bu, kime iş yapar; Tekelin özelleştirilmesi konusunda Türk Hükümetine vereceği bir beyan var mıdır, bir görüş var mıdır?

Sevgili milletvekillerim, bunun dışında, bir çıkın; bir çıkın, bir gezin; gezmiş olduğunuz yerler, il merkezleri, şehir merkezleri; kaymakamları, valileri, daire başkanlarını peşinize takarak yapmış olduğunuz çalışmalarda, elbette, size, köylümüz, vatandaşımız ulaşıp, tenkitlerini söyleyemez; ama, bir gidin bakalım o tütün köylerine, bir gidin bakalım o çiftçilerin yanına… Bitirdiğiniz sadece Türk tütüncüsü değil, Türk gençliğinin geleceğini de kapattınız; bunları, lütfen dikkate alın.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Kemal Derviş getirdi onları…

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Olabilir; siz de, aynen uyguluyorsunuz.

Devlet denetiminden ve kurallarından kaçarak, yabancıların talepleri doğrultusunda, kendi etki alanlarınızı yapmak ve kalıcı kadroları oluşturmak üzere uğraşıyorsunuz. Dışarıdan gelen talimatlar doğrultusunda ülkemizi yönetmeye çalışıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, Başkanın vereceği eksürede de, biraz, alkol işine değinmek istiyorum. Bu alkollü işlerle ilgili, hepinizin bildiği gibi, satışı 292 000 000 dolara gerçekleştirdiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

UFUK ÖZKAN (Devamla) -  Bununla ilgili, Yüksek Denetleme Kurulunun yapmış olduğu bir rapor var; alın, bu raporu bir inceleyin, harama hile kattınız mı katmadınız mı burada görün. Tekelin içki bölümünü sattığınız zaman "şükür, haramdan kurtulduk" dediniz; ama, haramdan kurtulurken, harama hile kattınız. Buna hile kattığınızın göstergesi elimizdeki raporlarda var; hepiniz de açın bakın…

ALİ AYAĞ (Edirne) - Nasıl oluyor harama hile katmak?!

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Harama hile kattınız… Yapmış olduğunuz işlerde, göstereceksiniz, açacak, bakacaksınız.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Anlat… Anlat…

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Ben anlatıyorum.

Maliye Bakanlığına, aynen, Yüksek Denetleme Kurulu şunu söylüyor; diyor ki: "Teftiş Kurulunca bunu inceleyin" diyor. Açık suiistimaller var… Sorular kısmına geldiğinde, bunlarla da ilgili gerekli şeyi söylerim.

Değerli arkadaşlarım, vergisi yüksek olan bütün ürünlerin kaçağını ortaya çıkardınız. Akaryakıtta, ziraî ilaçta, sigarada, alkolde, bütün her şeyde; kimin, hangisinin vergisi yüksekse, kimde ÖTV, kimde KDV, hangi malda yüksekse bunun kaçağını yarattınız. Kaçağını engelleme konusunda da samimî adım atmadığınızı, hem akaryakıt kaçakçılığı komisyon raporunun devamında görüyorum hem de bu piyasada satılan sahte içki ve sigaralarda görüyorum. Bir bir bütün değerlerimizi satıyorsunuz. Cumhuriyetin kazandırdığı bütün değerlerimizi bir bir satıyorsunuz. Sattığınız yetmiyor, üç yıl içinde, cumhuriyet hükümetlerinin tamamı kadar borçlandınız. 100 milyar dolar ilave borç yaptınız. Bu borçla da, çıkıp burada, bütçe görüşmeleri üzerinde, kendi mutluluklarınızı ve memnuniyetinizi ifade ediyorsunuz. 100 milyar dolar bu ülkeyi borçlandırmak, bu ülkenin geleceğine ipotek koymaktır.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahısları adına söz isteği var, hükümetin de söz isteği var.

Şahısları adına, lehte, ilk söz, Mardin Milletvekili Sayın Selahattin Dağ; buyurun.

Sayın Dağ, süreniz 10 dakika; konuşmanızı ona göre ayarlayın lütfen.

SELAHATTİN DAĞ (Mardin) -  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 malîyılı bütçesinde yer alan GAP Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçesi hakkında görüşlerimi belirtmek üzere, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, GAP, Türk ekonomisinin olduğu gibi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin de hayat kaynağıdır. Bu ülkenin de can damarı olup, son derece önemli ve kapsamlı bir projedir.

GAP bölgesindeki sulanabilir tarım arazisi 1 700 000 000 hektardır. GAP Projesinden ve Atatürk Barajından civar iller faydalanmış, en bereketli ve en verimli topraklara sahip olan Mardin İlimiz faydalanamamıştır. Tüm çiftçilerimiz suyun gelmesini bekliyor. Yıllardır çiftçilerimize söz verildi; ancak, çiftçilerimizin oylarını aldılar, su, sözde kaldı.

Değerli arkadaşlar, çiftçilerimizin sorunlarına acil çözüm yolları bulunması gerekmektedir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yapılacak yatırımlarda ve uygulanacak tedbirlerde bölgenin sosyoekonomik özelliği dikkate alınarak ayrıcalık tanınması en büyük talebimizdir. Bu talebin, AK Parti İktidarımızca derhal dikkate alınarak gereğinin yapılacağından hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Değerli arkadaşlar, AK Parti Hükümetince, kırsal alandan kente göçü önlemede bir tedbir olacak GAP ana kanalı, sulama için acilen Viranşehir, Ceylanpınar ve Mardin Ovasına götürülecektir.

Tarımsal sulamada bütün çiftçilerimizi kapsayacak bir şekilde, bir defaya mahsus olmak üzere, elektrik borçlarının affedilmesi, çiftçilerimizi büyük ölçüde rahatlatacaktır. Aksi takdirde, çiftçilerimiz icralık duruma düşecek ve bu durum da daha vahim olacaktır. Çiftçilerimizin durumu bu hale gelmeden, Sayın Bakanım, bu sorunun çözümünü dikkate alacağını söyledi.

Sahip olduğu doğal kaynaklar, sosyokültürel yapısı, ekonomik ve sosyal açıdan geri kalmışlığı, jeopolitik konumu, geçmişte yaşanan terör olaylarının izleri bölgemi, ülkenin diğer bölgelerinden çok farklı özel bir konuma getirmiştir.

Bölge insanımızın gelir düzeyini artırmak ve yaşam kalitesini yükseltmek amacıyla uygulanan GAP, istihdam, eğitim, sağlık gibi faydalarının yanında, meydana getireceği yüksek tarım ve sanayi potansiyeliyle de işsizlik ve yoksulluğun azaltılmasını mümkün kılacaktır. Tarım işçisi olarak göçen bölge halkı da, evinde, toprağında kalacak ve geri dönüş sağlanacaktır. GAP, temelinde, yöre halkının gelir düzeyini, yaşam kalitesini, eğitim ve sağlık hizmetleri düzeyini yükseltmeyi hedefleyen, sürdürülebilir insanî gelişmeyi sağlamayı temel alan bir toplumsal dönüşüm projesidir.

Değerli arkadaşlar, GAP, ülkemizi uluslararası alanda da markalaştıran ve kısa sürede kendini amorti edebilecek verimli bir projedir. GAP için bugüne kadar yapılan toplam harcama 17 milyar dolar olup, sadece elektrik getirisinin 15 milyar dolar olduğunu gözönünde bulundurursak, GAP kendi kendini amorti etmiştir.

Bölge insanının, 59 uncu hükümet olarak AK Parti İktidarının bu büyük projeyi bitireceğine olan inancı tamdır. Çeşitli dönemlerde uygulanan teşvik tedbirleri, maalesef bazı nedenlerle istenilen hedefe ulaşmada başarılı olamamıştır. Bu nedenle, bölgemizde ekonomik olağanüstü hal uygulaması ihtiyacı kaçınılmaz duruma gelmiştir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri, tarımsal sanayie dayalı yatırımlar açısından pilot bölge seçilmelidir. Sanayi yatırımı yapmak isteyen yatırımcıya özel teşvik edici destekler uygulanarak, büyük şehirlere göç durdurulmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, gelir düzeyi zayıf olan bölge halkı, ekonomisini ve kalkınma hızını felç eden terörün yarattığı sıkıntılardan kurtulmak istemektedir. Benim bölgemde yaşayan çoğu aileler kendi içinde bölünmüş, birbirine düşman aile fertleri haline gelmiştir. Aynı ailenin fertlerinin biri dağda, diğeri askerde, öteki ferdi ise koruculuk görevi yapmaktadır. Devletin yanında yer alan da, devletine karşı yanlış yapan da, aynı ailenin, aynı aşiretlerin fertleridir.

Üstelik, kan davaları, aşiret kavgaları, işsizlik, terör sebebiyle mezra ve köylerinin boşaltılması, bölge insanını göçe zorlamıştır. Göçle gelen bu insanlar, geldikleri yerlerde de çeşitli sıkıntılar ve zorluklarla karşılaşıp, uyum sorunu yaşamaktadırlar. Göç, şehir merkezlerinin de varoş haline gelmesine neden olmuştur. Ayrıca, geçmişte yanlış ve keyfî uygulamalar sonucu, çoğu bölge insanı mağdur olmuştur; ya bir iftirayla işe yerleşemedi ya da işten atıldı ya da bölgede görev yapamaz denildi ya da görevde yükselemez veya yönetici olamaz diye dosyasına not düşüldü. Bu durumdaki mağdur vatandaşlarımızın çoğu bize geliyor. Maalesef, bu uygulamalar, devlete zarar vermiştir. Bölge halkına yapılan bu yanlı tavır ve davranışlardan dolayı devlete olan güveninde zafiyet kaybı olmuştur.

İnsanız, herkes hata yapabilir. Ülke olarak geçmişte uygulanan bir hatamız varsa, bununla yüzleşmeliyiz. Hatadan dönmenin de bir fazilet olduğunu bilmeliyiz. Devlet olmanın gereğini yapmalıyız.

Değerli arkadaşlar, bu ülkede yaşayan, etnik kökeni, dili, dini, mezhebi ne olursa olsun herkes terörden maddî ve manevî zarar görmüştür. Terör, bugünün sorunu değildir. Bu hale gelmesinde, geçmiştekilerin de vebali çoktur. Demokratikleşmede, özgürlüklerde ve değişimde yeni açılımlar oluşturmalıyız. Yaşadığımız sorunlar bizi zorlasa bile, asla geri adım atmamalıyız. Binlerce yıldır aynı coğrafya üzerinde, sevgi, saygı, kardeşlik ve dostluk duygularıyla yaşadık, et ve tırnak gibi birbirimizden ayrılmaz bir bütün olduk. Bölge halkı, ülkemin bölünmesine asla razı değildir, izin de vermeyecektir.

Alparslan, Malazgirt Savaşıyla Anadolu'ya girişinden itibaren, aralarında din bağı bulunan Kürtlerle birlikte savaşarak Anadolu'yu fethetmiştir. Yavuz Sultan Selim döneminde, İran'da Safevi Devletiyle olan savaşta, yine Kürtlerle birlikte savaş kazanılmıştır. Abdülhamit döneminde de, İngilizler, Araplardan sonra Kürtlere gelerek bir Kürt devletini kurabileceklerini söylüyorlar, ancak, Kürtler bu talebi kabul etmeyip, derhal Abdülhamit'e bildiriyorlar.

Değerli arkadaşlarım, Ulu Önder Atatürk de, 24 Haziran 1919 tarihinde Kâzım Karabekir Paşaya gönderdiği şifreli mesajında, Kürtlerin, Türk kardeşlerinden kesinlikle ayrılamayacaklarını, bu uğurda son kişilerine varıncaya kadar ölüme hazır olduklarını; ayrıca, İngilizlerin kendilerine vermek istediği önemli miktardaki parayı da almayarak, namus ve yurtseverliklerini gösterdiklerini belirtmiştir. Çanakkale'de olduğu gibi, tüm Kurtuluş Savaşlarında aynısı olmuştur.

Değerli arkadaşlar, bin yıldır Kürdüyle, Çerkeziyle, Lazıyla, Boşnağıyla, Arabıyla, Arnavuduyla birlikte olmuş, daha bin yıllarca birlikte olacak bu halkı hiç kimse parçalayamayacaktır. (Alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

SELAHATTİN DAĞ (Devamla) - Bilinmelidir ki, bölmeye çalışanlara karşı da bu halk tek vücut olacaktır.

Sorunları birlikte tespit edip, gerçekçi ve samimî bir şekilde çözüm aramalıyız. Birbirimizi yanlış anlamamalıyız.

Devlete olan güveni, ülkede huzuru ve istikrarı Ak Parti İktidarı sağlamaktadır ve sağlamaya da devam edecektir, buna hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Dünyada hiçbir ülke, özgürlükleri daraltarak, baskı yaratacak kanunlar çıkartarak terörün üstesinden gelmemiştir. Bununla mücadelede güvenlik kuvvetlerimizi başarılarından dolayı kutluyorum; ama, bu mücadeleyi sadece güvenlik kuvvetlerimize yüklemek de yanlıştır.

Terörün kaynağı işsizlik, yoksulluk, cehalet ve açlıktır. Açlık ve sefalet de, ancak ekonomik önlemlerle, bölge halkını kazanmakla yok edilecektir. Yatırımların teşvik edilerek istihdam alanlarının açılması gerekmektedir. Ayrıca, birçok bölge insanı cahil ve mağdur durumdadır; kendilerini ifade edemiyorlar. Bu yüzden, bölgede görev yapan yöneticilerin ve kamu görevlilerinin halka hoşgörü göstermesi, güler yüzle, sabırla, tatlı dille halka yardımcı olmaları, devleti, bölge halkına tanıtmalı, kazandırmalı ve sevgiyle kucaklamalıdır. Gerekirse sorunların bire bir değerlendirilip çözülmesi ve güneydoğunun kalkınması için bütçesi olan bir bakanlığın kurulması, siyasî ve ekonomik olarak ülkemizin faydasına olacaktır. Terörün istediği de, devlet yanlış yapsın, bölge halkı yoksul ve cahil kalsın, gençleri saflarına çekebilsin. Terör örgütünün bu beklentisine AK Parti İktidarı fırsat tanımamıştır, tanımayacaktır da.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dağ, mikrofonu açıyorum; konuşmanızı tamamlayın.

SELAHATTİN DAĞ (Devamla) - Hele son olaylarda, Başbakanımızın bölgeye kardeş gözüyle bakması, bölgeye sahip çıkması, terör ve terörden beslenenlerin işine gelmedi.

Bu toplumda etnik kimlikleri kullanarak vatandaşlar arasında gerginlik yaratanlara hepimiz karşı durmalıyız. Etnik çatışmadan siyasî çıkar ve rant elde etmek isteyenlere de bu fırsatı asla tanımamalıyız.

Değerli arkadaşlar, bölge halkı ile devlet arasında en önemli bağın milletvekilleri olduğunu da unutmamalıyız. Bölge milletvekili ve milletvekili ailesi olmak, bölgede siyaset yapmak, gerçekten zordur.

Değerli arkadaşlar, sizler gibi rahat değiliz. Çoğu zaman iki ateş arasında kalıyoruz; kolay değildir. Sayın Başbakanımızın baştan beri yaptığı da, ekonomisi güçlü bir Türkiye için, dostluğu, sevgiyi ve kardeşliği yerleştirmeye çalışmaktır.

Yine, güçlü bir Türkiye'nin gelişmiş ülkeler arasına girmesi ve ekonomisinin büyümesi, demokratikleşmesi, millî birlik ve beraberlik, huzur, barış ve kardeşliğin sağlanması, Sayın Başbakanımızın en büyük arzusudur. İktidarımız, sorun üretme değil, sorunların çözümünde tek adrestir.

Türkiye sevdalısı, halkını seven, halkın güvenini kazanan, ülkede ekonomik istikrarı sağlayan, aç ve yoksulun, işsizin, darda, zorda olanın halini ve bölgesel sorunları bilen Sayın Başbakanımız, bu ülkenin ekonomi ve siyasî alanda tüm sorunlarını, Allah'ın izniyle, çözecektir.

BAŞKAN - Sayın Dağ, lütfen, tamamlayın.

SELAHATTİN DAĞ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bu ülkeyi seven herkesin de Sayın Başbakanımıza destek vermesi lazımdır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Değerli Arkadaşım Sayın Muharrem Doğan, bu kürsüden, Mardin'de bir şeylerin yapılmadığını dile getirdi. Mardin'de ve her ilde, eğitimde, kültürde, sağlıkta, ulaşımda, sosyal yardımlaşmada, yeşilkartta, 59 uncu hükümet olarak yapılanlar, geçmişin yirmi yılında yapılanlara bedeldir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Mardin'de iki fakültenin açılmasıyla ilgili çalışmalar Bakanlar Kuruluna gelmek üzere. Ayrıca, hedefimiz, Mardin'de üniversite kurmaktır.  (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Dağ, lütfen, son cümlelerinizi rica ediyorum.

SELAHATTİN DAĞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, yirmibeş yıldır Mardin'de beyazsu konuşuluyordu. Şu anda, beyazsuyun ikinci etabı ihale edildi. Mardin beyazsuya kavuşuyor.

Değerli arkadaşlar, bunlara, vaktim olsaydı, teker teker Muharrem Kardeşime cevap verecektim.

AK Parti İktidarı, halkımızın bugünden yarınlarına umutla bakabilmesini sağlayacak tedbirleri almakta ve almaya devam edecektir.

Yarınlarımızın bugünden daha iyi olması temennisiyle, 2006 malî yılı bütçesinin tüm milletimize hayırlı olmasını diliyor; bu vesileyle, tüm halkımıza ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Dağ.

MURARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkanım, 69 uncu maddeye göre söz talep ediyorum...

BAŞKAN - Sayın Doğan, her ne kadar isminizden bahsettiyse de, sizi rencide edecek bir şey söylemedi.

REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar) - Yanlış bilgi verdi; aydınlığa kavuşturulması lazım.

BAŞKAN - O da yapılanları anlattı. Bu, tabiî bir şey. Bir sataşma olduğu kanaatinde değilim.

Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

                       

Kapanma Saati: 15.22

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.33

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S.Sayısı: 1028, 1029, 1030) (Devam)

A) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI  MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

B) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)

1.- Sermaye Piyasası Kurulu  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

C) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU (Devam)

1.-  Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

D) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

E) TÜTÜN, TÜTÜN MAMULLERİ VE ALKOLLÜ İÇKİLER PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)

1.- Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, söz sırası, Hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız Sayın Abdüllatif Şener'e aittir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatı, GAP İdaresi Başkanlığı, SPK, BDDK ve Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu bütçeleri üzerindeki müzakereler münasebetiyle sayın üyelerimize en derin saygılarımı sunuyorum.

Bakanlığıma bağlı ve ilgili kuruluş bütçeleri üzerinde söz alan, değerli görüşlerini Genel Kurulla paylaşan Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan, İstanbul Milletvekili Muharrem Karslı, Samsun Milletvekili Ahmet Yeni, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Atilla Maraş, Batman Milletvekili Ahmet İnal, Mardin Milletvekili Muharrem Doğan, Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü, İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil, Şanlıurfa Milletvekili Vedat Melik, Manisa Milletvekili Ufuk Özkan, Mardin Milletvekili Selahattin Dağ ve benden sonra konuşacak olan Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'e şükranlarımı, teşekkürlerimi sunuyorum.

Özellikle, bir cumartesi günü bu kurumların bütçelerine ilgi gösteren, izleyen siz değerli milletvekillerimize de aynı şekilde teşekkürlerimi sunuyorum.

Bildiğimiz gibi bütçesini ele aldığımız kurumlardan biri Devlet Planlama Teşkilatıdır. Devlet Planlama Teşkilatının kuruluşuyla ilgili kanuna baktığımız zaman 2 nci maddede görevleri düzenlenmiştir. Buna göre, kaynakların verimli kullanılması ve kalkınmanın hızlandırılması amacıyla, ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel planlama hizmetlerinin bir bütünlük içerisinde etkin, düzenli ve süratli olarak görülebilmesi için kurulmuş bir teşkilattır. Bu amaçları gerçekleştirebilmek maksadıyla, Devlet Planlama Teşkilatı her şeyden önce hükümete müşavirlik yapan bir kuruluştur. Bunun dışında koordinasyonla ilgili görevleri vardır; ayrıca, politika oluşturulmasına yönelik görevleri vardır. Bu bakımdan, Devlet Planlama Teşkilatı bütçesinden bahsederken ister istemez izlenen ekonomik politikaları değerlendirmek ve buna göre konuyu masaya yatırmak gereklidir diye düşünüyorum.

Ekonomiyle ilgili uluslararası uzun vadeli karşılaştırmalarda en temel ele alınan gösterge ekonominin büyüklüğüdür, ekonominin büyüme hızıdır. Onun için büyüme rakamları bizde de her zaman önemli olmuştur. Dünyadaki büyüme oranları nedir, Türkiye'deki büyüme oranları nedir, ne olmaktadır, bu masaya yatırılmıştır.

2005 yılının üçüncü çeyreğinde gayri safî millî hâsıladaki büyümenin 7,3 oluşuyla birlikte açıkça görülmüştür ki, bu hükümet, daha önceki yıllarda olduğu gibi büyüme hedeflerini gerçekleştirmektedir, hatta büyüme hedefleri öngörülenin üzerinde gerçekleşmektedir. Bu üç çeyrekteki verilere göre yüzde 5'lik büyüme hedefinin aşılacağı anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan, 4 yıllık büyüme oranına baktığımızda, kümülatif olarak ekonomimizin bu 4 yıl içerisinde yüzde 31,9 büyüdüğünü görüyoruz. Böylesine büyük, yüksek bir performans çokpartili siyasî hayata girdiğimiz günden bugüne kadar yaşanmamıştır, görülmemiştir. Hatta bunu tam net olarak ifade edecek olursak, 1953 yılından bugüne kadar yaşanan en kalıcı, sürekli ve en yüksek büyüme Hükümetimiz döneminde gerçekleşmiştir. Üstelik bu büyüme, daha önceki dönemlerde yaşanan 2000-2001 krizlerinden sonra gerçekleşmiştir ve 2001 krizi sonrasında onbeş çeyrektir sağlanan ekonomik büyümenin devam etmekte olduğunu görüyoruz.

2002-2005 döneminde sağladığımız büyümenin özelliklerine baktığımızda da, daha önceki dönemlerde görmediğimiz bazı noktaları belirleyebiliriz, altını çizebiliriz. Bakın, 1990-2001 yılları arasında gayri safî yurtiçi hâsıla büyümesi, yılda ortalama yüzde 3,1 olmuştur. 1990-2001 arasındaki oniki yıllık periyotta yıllık ortalama yüzde 3,1'lik büyümeye karşılık, 2002-2005 dönemindeki yıllık ortalama büyüme oranı yüzde 6,9'dur; 2 katından daha büyük bir orandan söz ediyoruz. Ayrıca, bu yeni büyüme, özel sektör ve ihracat ağırlıklı olarak gelişmektedir ve verimliliğe dayalı olarak gelişmektedir; kalıcı oluşu da bundan kaynaklanmaktadır.

Toplam faktör verimliliği itibariyle bir değerlendirme yapacak olursak, 1990-2001 arasında, ekonomi yıllık ortalama yüzde 3,1'lik büyümüşken, toplam faktör verimliliği yılda ortalama yüzde 0,5 küçülmüştür, azalmıştır. Halbuki, 2002-2005 döneminde ise, toplam faktör verimliliğindeki yıllık ortalama büyüme oranı yüzde 4,6'dır. Kalıcı oluşu, sürdürülebilir oluşu ve daha önceki büyümelerden farklı oluşunun altında, bu verimliliğe dayalı büyüme yatmaktadır. Bu, aynı zamanda, ekonominin rekabet gücünün, küresel rekabet karşısındaki rekabet gücünün arttığını da gösteren bir temel gösterge niteliğindedir.

Bunda en önemli husus, izlenen iktisat politikalarının sağlıklı oluşudur ve kamu sektöründe izlenen malî disiplindir ve sürdürmekte olduğumuz yapısal reformlardır. Diğer taraftan, bu yüksek büyümeye bağlı olarak kişi başına millî gelirde de önemli artışlar yaşanmaktadır. Nitekim, kişi başına millî gelir 2006 sonu itibariyle 9 000 doları aşacaktır, 9 017 dolar olacaktır. Halbuki, daha üç yıl önce, 2002 yılında, kişi başına millî gelirin 2 000 küsur dolar olduğundan bahsederken, dört yıllık bir periyodun sonunda 9 000 dolarlık bir kişi başına millî gelirden bahsedebiliyorsak -satın alma gücü paritesine göre tabiî bu rakam- önemli bir hadisedir, önemli bir gelişmedir diye düşünebiliriz. Burada, enflasyondaki düşüşün önemli etkisi vardır. Klasik iktisat kitaplarında "eğer enflasyonu düşürüyorsanız, ekonomi büyümez; büyümeyi sağlamak istiyorsanız, enflasyona göz yumacaksınız, enflasyon da artacak" denildiği halde, hükümetimiz, hem enflasyonu düşürmektedir hem de büyümeyi artırmaktadır. Bu da çok önemli bir hadisedir ve şu anda, yıllık enflasyon yüzde 7,5 civarındadır ki, 1970 yılı dahil, o günden bugüne kadarki en düşük yıllık enflasyon rakamına ulaşmış bulunmaktayız.

Dışticaret hacmi hızla gelişiyor. İhracat artışı, 2002'den 2005'e 2'ye katlanmış vaziyettedir; ama, çok önemli bir gösterge var; o da, kamu kesimi açıklarıyla ilgilidir. Bildiğiniz gibi, ekonominin en temel sorunlarından biri, yıllarca, bu Mecliste sürekli tartışılan ve tüm siyasî partilerin ısrarla üzerinde durdukları gösterge, kamu kesimi açığıdır, kamu kesimi genel dengesidir. Buna, kamu kesimi borçlanma gereği diyoruz. Bu hesapların tutulduğu yıldan bugüne kadar, kamu kesimi borçlanma gereği sürekli yüksek oranlarda seyretmiştir, hep açıklar ekonomimizin ve malî dengelerimizin temel sorunu olarak görülmüştür, hatta, 2002 yılında gayri safî millî hâsılaya oranı kamu açıklarının yüzde 12,7 olmuştur; ama, bugün geldiğimiz yer itibariyle, 2006 bütçesi önümüze konulduğunda şunu görüyoruz ki, kamu kesimi 2006'da fazla verecektir. Bu, tarihimizde ilk defa gerçekleşen bir makro rakamdır.

Hazine Müsteşarlığımız, 2005 yılında, ilk defa, beş yıl vadeli, sabit ve değişken kuponlu yeni TL cinsinden tahvil ihraç edebilir hale gelmiştir, vadeler uzamıştır, daha önce öngörülemeyecek düzeyde bir uzamadır bu.

Dış borçlanmada, ilk defa, on yıldan daha uzun vadeli euro cinsinden borçlanmalar gerçekleşebilmiştir ve de Hazinenin içborçlanma tarihinde borçlanma faizi oranı, ilk kez 13'lü civarda gerçekleşmiştir, yüzde 14'ün altına düşmüştür ki, bu derecede düşük bir borçlanma, Hazine ihalelerinde, içborçlanma ihalelerinde asla görülmemiş bir hadisedir.

Diğer taraftan, bankacılık sektöründe önemli gelişmeler var. 2001 yılında millî gelirin yüzde 16,9'u düzeyinde olan -bütçe çağında da düşme var- bankacılık kredilerine baktığımızda, gayri safî yurtiçi hâsıla içerisindeki payı, 2002'de yüzde 20'yken, 2005 yılının ilk yarısında bu rakam yüzde 27,5 olmuştur. Bankacılık sektörü niçin vardır; ekonomiyi fonlayabilmek için vardır, piyasadaki kredi taleplerini karşılayabilmek için vardır; ama, yıllarca, Türkiye'de bankacılık sektörü bu temel işlevini yerine getirememiştir. Piyasadan topladığı paraları, Hazineye borç vermek suretiyle, özel sektörü fonlayamayan bir bankacılık sistemi, Türkiye'de temel bir problem olarak yer almıştır; ama, şimdi görüyoruz ki, gayri safî millî hâsılanın yüzde 27,5'i düzeyinde bir bankacılık kredi düzeyi gerçekleşmektedir.

Kredi mevduat oranına baktığımızda da, 2004 yılında toplanan mevduatların yüzde 24'ü kredi olarak verilirken, 18 Kasım 2005 tarihi itibariyle, toplanan mevduatların yüzde 53'ü kredi olarak verilebilir hale gelmiştir. Diğer taraftan, bankacılık sektörü, vermiş olduğu kredileri tahsilde de zorluk çekerdi; şimdi, bu tahsili geciken alacaklarsa, oran itibariyle büyük bir düşüş kaydetmiştir, tahsili geciken alacaklar yüzde 29 düzeyinden yüzde 6 düzeyine inmiş görülmektedir.

Tüm bunlar ifade edilirken hemen birkaç göstergeye dikkat çekilmek suretiyle ekonomide olumsuzlukların bulunup bulunmadığı sorgulanmaktadır. Bu göstergelerden birincisi işsizliktir, bildiğiniz gibi. İstihdamda, işgücüne katılımda yeterli artışın bulunmadığından söz edilmektedir; ancak, rakamlar, veriler dikkatli bir şekilde incelendiğinde hemen şunu tespit ediyoruz ki; tarım dışı istihdam rakamlarına baktığımızda, tarım dışı istihdamda önemli artışlar vardır. Nitekim 2005 yılının üçüncü çeyreği rakamları yeni belli olmuştur. Tarım dışı istihdamda 1 196 000 kişilik bir artış gerçekleşmiştir; ama, toplam istihdamda artışın ortaya çıkmamasındaki temel neden, tarım kesiminden işgücü çekilişidir. Kırsal kesimden kentlere göç devam etmektedir. Bu göçle birlikte, tarım kesiminde işgücüne katılım miktarı azalmaktadır. Bu azalan miktar hesaplara dahil edildiğinde genel istihdam düzeyinin yükselmediği gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Bunu doğru kabul etmek mümkün değil; kırsal kesimden kentlere göçle birlikte, özellikle kadın nüfusun işgücüne katılmayışı nedeniyle toplam istihdam rakamları düşmektedir. Yine rakamsal olarak ifade edecek olursak şunu söyleyebiliriz: 2002-2004 yılları arasında istihdam, tarım dışı sektörlerde yüzde 1,8 artmıştır; ama, tarım sektöründe yüzde 0,4'lük bir azalma vardır ki, bu da, tüm dünyanın yaşadığı bir süreçtir. Avrupa'da ve gelişmiş ekonomilerde tarım nüfusu toplam nüfusun yüzde 3'ü, 5'i düzeyindedir. Bizdeki gibi yüzde 30'luk bir büyük nüfus kesiminin tarımda olduğunu gelişmiş ekonomilerde görmüyoruz. Ekonomi geliştikçe, sanayi geliştikçe, hizmetler sektörü yaygınlaştıkça, bu tarım nüfusu gittikçe azalacaktır ve bu da, istihdam rakamlarını ister istemez etkileyecektir.

Ben, özelleştirmeye bağlı, TMSF tahsilatlarına bağlı bazı değerlendirmeleri yapmak istemiyorum; ama, özellikle bu hükümetin işbaşına gelirken devralmış olduğu konjonktür itibariyle olumlu bir noktada olduğunun ileri sürüldüğünü biraz önceki konuşmalardan aldık; bu yaklaşım tarzını doğru görmüyorum. Yani "AK Parti, iktidarı çok uygun koşullarda devralmıştı, bu uygun koşullar nedeniyle şu andaki makro göstergeler de iyidir" dediğimiz zaman doğru söylemiş olmayız. Neden; 2003 öncesi hangi göstergeye bakarsanız bakın, tüm göstergelerin risk sinyalleri verdiğini görürsünüz ve olumsuz tablolar sergilediğini görürsünüz. Dolayısıyla, bütün göstergelerin olumsuz olduğu bir noktayı hükümet için bir avantaj olarak algılamak mümkün değil. 2002'de aynı program izleniyordu diyemeyiz; çünkü, faizdışı fazla hedefine baktığımızda dahi, o dönemde, yüzde 4 civarında bir faizdışı fazla görüyoruz ki, yani, aynı programın, aynı politikaların izlendiğini söyleyebileceğimiz bir benzerliği, özdeşliği kurmak mümkün değildir.

Diğer taraftan, biz devralırken sosyal politikalar yoktu. Hükümetimizle birlikte ekonomik programın içerisine sosyal politikalar girmiştir. Bu, en önemli hususlardan biridir. Nitekim, sosyal harcamaların gayri safî millî hâsıla içerisindeki oranına bakıyoruz yüzde 16,4'ten yüzde 19'a çıkmıştır ve bu programı sahiplenme, ülke ihtiyaçlarına uygun bir programı ortaya koyma iradesi bugünkü tabloyu ortaya çıkarmıştır. Dış konjonktürün Hükümetimizin lehine olduğunu söyleyebilmek de mümkün değildir, daha önce ifade edildiği gibi. Neden; çünkü, bu hükümet, göreve gelir gelmez cumhuriyet tarihinin en önemli dış politika sorunlarıyla karşılaşmıştır. Dolayısıyla, dış konjonktürün daha uygun olduğunu söyleyebilmek mümkün değil. Irak krizi bu süreçte yaşanmıştır ve her şeyden önce de, petrol fiyatları son derecede önemli bir hadisedir. Bakın, 1973-74 krizinde petrol büyük bir sorun oldu, dünyada petrol fiyatları arttı ve Türkiye ekonomisi, dünyada artan bu petrol fiyatlarından büyük ölçüde etkilendi. Akaryakıt bulunamaz hale geldi; ama, petrol fiyatları dünyada patladı, ekonomimiz zor duruma düştü dediğimiz 1974'te hampetrolün varili 9 dolardır veya daha sonra, 79-80 yıllarında, yine dünyada petrol fiyatlarında çok büyük bir patlama meydana gelmiştir, artış meydana gelmiştir. O dönemde akaryakıt istasyonları önündeki kuyrukları herkes hatırlamaktadır; ama, o dönemdeki petrol fiyatları da, hampetrolün varili de 33 dolardı. Şimdi zaman zaman 60 dolar oluyor, hatta 70 dolara çıkıyor; ama, 2005 yılı ortalaması olarak Türkiye'nin almış olduğu hampetrolün varili, bize maliyeti itibariyle 51,2 dolardır. Böylesine yüksek bir düzey, aslına bakarsanız, ekonomimizin diğer makro dengelerini de etkilemektedir. Sadece bu yüksek petrol fiyatlarının enflasyona etkisi yüzde 1,5'tir. Yani, bu petrol faturası, bizim enflasyon oranlarımızı yüzde 1,5 düzeyinde daha yüksek olarak gerçekleştirmektedir. Büyümeye etkisi ise yüzde 1'dir. Yani, büyümeyi de yüzde 1 aşağıya çekmektedir. Ama, biz neyi konuşuyoruz; enflasyon düştü diyoruz, büyüme sürdürülebilir ve yüksek bir performans sergilemektedir diyoruz ve bunu söylerken, "dünya koşulları da size yardım ediyor" denildiği zaman, bunu kabul etmek mümkün değil. Çünkü, dünya koşulları enflasyonu yukarı doğru çekiyor, büyümeyi aşağıya doğru çekiyor; ama, hükümetin uyguladığı politikalar enflasyonu aşağıya çekiyor, büyümeyi yukarıya doğru çekiyor.

Bu programın en temel özelliklerinden biri sosyal boyutunun olmasıdır dedik. Aslına bakarsanız, enflasyonun aşağıya doğru çekiliyor olması programın sosyal boyutudur işte. Çünkü, enflasyon ortamından dar ve sabit gelirliler mustariptir. Hep sürekli dar ve sabit gelirlileri vuran bir olgudur enflasyon olayı ve enflasyonu aşağıya çekmeye yönelik uygulanmış olan politikalar nedeniyle bundan en fazla yararlananlar da dar ve sabit gelirlilerdir.

Ama, enflasyon ortamının bazı sıcak algılamalar ortaya çıkardığını da kabul ediyorum. Enflasyonsuz bir ortamda zaman zaman bunu hissetmiyorsunuz. Örneğin, bir sabit gelirli, devlet memuruysa, enflasyon bir senede cebindeki parayı eritiyorsa, yüzde 50, yüzde 100 enflasyon varsa, geçmişteki gibi, geliri aşağıya doğru inerken bunun sıkıntısını çekerken, hükümetin biri gelip de yüzde 50 zam verdiği zaman, oo, bu hükümet memuru düşünen hükümettir, cebimize para girdi diye sevindiklerini, bu sıcaklığı hissettiklerini biliyorum. Çünkü, biz de memur olarak bu atmosferleri yaşadık. Ama, aradan altı ay geçmeden bu yüksek enflasyonlar cepteki parayı eritip götürüyordu. Şimdi, yüksek enflasyon yok, aşağıya iniyor ve de bu geçici, yanıltıcı, seraba benzer sıcaklıkları da piyasada insanımız algılamıyor olabilir. Ama, doğru olan dünkü değil, doğru olan bugünküdür.

Birçok şeyin fiyatına bakıyorum, fiyatlar düşmüş. Deterjan malzemelerinde, 2002 sonu ile 2005 Ekimi itibariyle, fiyatlar yüzde 10 civarında düşmüş. Özellikle beyaz eşya fiyatlarında büyük düşüşler var. Buzdolabında, çamaşır makinesinde, televizyonlarda, ilaçlarda önemli ölçüde fiyatlarda düşüş var. Tekstil ürünlerinde, elbisede önemli ölçüde düşüş var. Devlet İstatistik Enstitüsünün enflasyon verilerinden, tablolarından çıkardığım, bir ton üründe 2002 sonu ile 2005 Ekimi arasında fiyat düşüşleri vardır. Bunların hepsini tek tek saymak suretiyle vaktinizi almak istemiyorum; ama, bunu, sıcak olarak, tüketici, hissetse de hissetmese de, bu tablodan yararlanmaktadır. Nitekim, bazı gelir gruplarını, eğer, ürün bazında değerlendirecek olursak, ürün bazında ölçecek olursak, hemen aradaki fark görülmektedir. Örneğin, 14'e 2'den Genel İdare Hizmetleri sınıfından bir memurun maaşını ekmek cinsinden, et cinsinden, süt cinsinden, örneğin, ayakkabı cinsinden ifade edecek olursak hemen tablo görülüyor. 2002 sonunda, Ocak 2003'te 358 kilogram ekmek değerindeyken maaşı, şimdi 485 kilograma çıkmıştır veya et cinsinden ifade edecek olursak, dana eti cinsinden 41 kilograma denk gelen bir maaşa, gelir düzeyine sahipken, şimdi 51 kilogram dana etine denk gelen bir maaşa sahip. Süt cinsinden ifade ederseniz, 291 litre süte eşdeğerken, şimdi 374 litre süte eşdeğerdir veya margarin cinsinden 130 kilogram margarine eşdeğerken, 201 kilogram margarine eşdeğerdir. Ayakkabı cinsinden, İstatistik Enstitüsünün izlemiş olduğu aynı standarttaki ayakkabılara göre 17 ayakkabıya denkken, şimdi 21 ayakkabıya denk düşmektedir. Yani, buna iyileşme demediğimiz zaman, Doğru bir tanımlama yapmış olmayız. Aynı şeyi, asgarî ücretlide çok daha belirgin olarak görmekteyiz. Aynı şeyi, SSK emeklisinde de görmekteyiz, Bağ-Kur emeklisinde de görmekteyiz. Nitekim, maaşlara bakıyoruz. Gelir grupları itibariyle, örneğin, aile yardımı dahil en düşük maaş alan memurun maaşı 2002'de 328 Yeni Türk Lirasıyken, şimdi, 2005'te 608 Yeni Türk Lirası olmuştur ve yüzde 85 artmıştır. Bu arada, enflasyon kaçtır; 2002'den 2005'e enflasyon da yüzde 34,4'tür. Yüzde 35'lik -kabaca söyleyecek olursak- enflasyona karşılık, en düşük memurun maaşı yüzde 85,5 artmıştır. Kamu işçisi, ortalama olarak ifade edecek olursak, 1 012 Yeni Türk Lirası iken, 1 573 Yeni Türk Lirası olmuştur ki, yüzde 55'lik artış var. Net asgarî ücretteki artış ise, yüzde 90'dır, enflasyonun yüzde 34,4 olduğu bir ortamda. SSK'lıya bakıyoruz; en düşük maaş alan SSK'lının maaşı yüzde 75 artmış. Tarım kesiminde en düşük Bağ-Kurlunun maaşı yüzde 254 artmış. Ortalama, Bağ-Kurlu esnafın maaşı yüzde 78 artmış, en düşük Bağ-Kurlu esnafın maaşı yüzde 135 artmış. Emekli Sandığından en düşük maaş alan yurttaşımızın maaşı ise yüzde 83 artmıştır, 2002'den 2005'e.

Diğer taraftan, özellik arz eden gelir grupları var. Örneğin, özürlülerin maaşları. 2002'de 51 Yeni Türk Lirası iken, 193 Yeni Türk Lirası olmuştur özürlü aylıkları, yüzde 282 artış vardır. 65 yaş aylığındaki artış ise yüzde 163'tür. Muhtar aylıklarındaki artış yüzde 155'tir. Öğrenim kredisindeki artış ise yüzde 144'tür. Bu listeyi verdiğimiz zaman şu söyleniyor: "Efendim, yani, öğrenim kredisinin 45 liradan 110 liraya çıkmış olmasını bir artış olarak anlatmak doğru mu" veya" bir asgarî ücretlinin maaşının 184 Yeni Türk Lirasından 350 Yeni Türk Lirasına çıkışını anlatmak doğru mu olur; 350 Yeni Türk Lirası, geçinmek için yeterli midir?" Elbette, yetersiz; bunun yetersiz olduğunu biliyoruz, kabul ediyoruz; ama, yılların birikimiyle ortaya çıkan olumsuzlukları, hemen, kısa dönemde ortadan kaldırmanın mümkün olmadığını da herkesin bildiğine inanıyorum, herkesin takdir ettiğine inanıyorum. O halde, önemli olan şey şudur: Bu olumsuz tabloyu iyileştirecek bir süreç mi takip edilmektedir, yoksa kötüleştiren bir süreç mi izlenmektedir; yani, ortaya koyduğumuz ekonomi politikaları, bu gelir gruplarını daha mağdur hale mi getiriyor, yoksa mağduriyetlerine rağmen daha iyileştiren bir çizgi benimsemiş, bunu mu uygulamaya çalışıyor; asıl değerlendirilmesi gereken hususun bu olduğunu düşünüyorum.

Bakın, çalışanlar açısından yaptığımız en önemli hadiselerden biri, çalışanların tasarruflarının teşvik hesabının tasfiye edilmesidir. Yıllarca kangren haline gelmiş ve hiçbir iktidarın bunu ödeme iradesi göstermediği bir ortamda biz "10 taksitte bunlar ödenecektir" dedik; memurlarımız, diğer çalışanlarımız bu tasarruf hesabındaki paralarını nemalarıyla birlikte almaktadırlar. 10 taksitin 8'i ödenmiştir; Haziran 2006'da da, yani, 6 ay sonra da, bu hesap tamamıyla ödenmiş olacaktır. Toplam, 11 katrilyona yakın bir parayı Hükümet ödemiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bu, şu anlama gelir: En düşük bir gelir düzeyine sahip memurumuz açısından, bu, en azından üçer aylık periyotlar halinde 250-300 milyon liralık bir ilave gelir anlamına gelmektedir.

Diğer taraftan, sosyal politikalara baktığımızda da, benzer şeyleri görüyoruz. Bakın, Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün, Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün, Vakıflar Genel Müdürlüğünün, Sağlık Bakanlığının yeşilkart nedeniyle uyguladığı ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonunun yapmış olduğu yardımları toplu halde değerlendirecek olursak, hemen önümüze net bir rakam çıkmaktadır. Bu net rakam nedir... 2002 yılında 724 000 000 dolar bu sosyal kaynaklardan ödeme yapılmıştır, 2004 sonunda ise 2 milyar dolardır bu ödemeler; ağustos ayı itibariyle ise, 2005 yılında, 1,1 milyar dolar olmuştur. Buna yıl sonu itibariyle baktığımızda, geçen seneyi de geçeceği anlaşılmaktadır. Demek ki, sosyal yardımlarda da önemli bir artış vardır.

Şimdi, böylesine sosyal içerikli bir ekonomi politikası uygulanırken, bütün çalışanların çalışmayanların, topyekûn, tüm halkımızın mağdur olduğu, gelir düzeyinin düştüğü bir geçmiş dönemdeki ekonomik politikalarla bunun benzerliklerinin kurulmaya çalışılmasının hiçbir tutarlı tarafı yoktur.

Diğer sosyal politikalara girmek istemiyorum; ama, birkaç nokta üzerinde duracağım. Tarımda, tarım desteklerinde, yine aynı şekilde, önemli artışlar gerçekleştirilmiştir. Bunlar, genel politikaların bir parçası olduğu için söylüyorum. Tarım Bakanlığı bütçesinden verilen destekler 2002'de 1 katrilyon 868 trilyon lira iken, 2005 yıl sonu gerçekleşme tahmini 3 katrilyon 813 trilyon liradır; yüzde 104'lük bir artış vardır. Buna, Ziraat Bankasından tarımsal kredi desteği, DFİF destekleri, Hazinenin görev zararları dahil edildiğinde, rakamlar daha da büyümektedir.

Diğer taraftan, yine, Ziraat Bankası kredilerinde de aynı hadise var. Yani, üreten kesimlere yönelik Hükümetin bilinçli bir politikası vardır. Nedir; 2002'de kullandırılan kredi 600 trilyon lira iken, 2005 Ekim sonu itibariyle -henüz, yıl sonu hesapları da çıkmamıştır- 2,1 katrilyon lira olmuştur Ziraat Bankasından çiftçimize kullandırılan faizler. Faiz oranı da yüzde 59 iken, yüzde 8 ile 15 arasına inmiştir.

Esnafla bağlantılı olarak çok farklı değerlendirmeler yapılmaktadır; ama, şunu belirtelim: Toplam tüketim harcamalarında 2002'den 2005'e yüzde 74'lük nominal artış vardır; yani, toplam talepte artış var. Bu, reel anlamda yüzde 20'lik bir artışı ifade ediyor. Hatta, sabit sermaye yatırımlarını da toplam talebe dahil edecek olursanız, toplam talepteki artış yüzde 108'dir. Reel anlamda ise, toplam talepteki artış yüzde 64'tür.

Diğer taraftan, açılan, kapanan şirket sayılarına bakıyorsunuz; açılan şirket sayısı, 2002'den 2005'in ekimine, 113 833'tür; kapanan şirket sayısı 19 393'tür; ilave olarak açılan şirket sayısı 94 440'tır. Dolayısıyla, toplam şirketleşme ve işyeri sayısında artış var, toplam talepte artış var; ama, mutlaka, tüketim kalıplarında meydana gelen değişimler nedeniyle, bazı sektörlerdeki kârlılık oranlarının düşmüş olacağı da bir gerçektir.

KOBİ'lere yönelik KOSGEB desteklerine bakıyoruz. 2002 yılında, toplam sadece 7 000 000 Yeni Türk Lirası KOSGEB desteği verilmişken KOBİ'lere, 2004 sonunda 144 000 000 Yeni Türk Lirası KOBİ desteği verilmiştir.

Halk Bankası kredilerinde aynı şeyi görüyoruz. 2002 yılında 154 trilyon lira olan Halk Bankasının kullandırdığı kredi miktarı, ekim itibariyle, 2005 yılında 1,5 katrilyon Türk Lirası olmuştur; yani, kıyaslanmayacak derecede büyük bir artış var. Yararlanan kişi sayısı da, 2002'de 86 000 kişiyken, 226 482 kişi olmuştur. Faiz oranları ise, yüzde 47'den yüzde 16,5'e düşmüştür.

Tüm bunları şunun için ifade ediyorum: Bu hükümetin izlemiş olduğu politika, koşulların iyi olarak devredildiği bir konjonktüre rastlamıyor. Koşulların, iç ve dış koşulların olumsuz yönde zorladığı bir dönemde, malî disipline önem veriyor, yapısal reformlara önem veriyor, istikrara önem veriyor. Bu arada, reel zeminde siyaset yaptığımız için, politika ürettiğimiz için, sosyal içerikli bir politikayı temel hedef olarak benimsiyor ve neticede, göstergelerdeki iyileşmeler buradan kaynaklanıyor.

Bugün bütçesini görüştüğümüz diğer bir konu, bildiğiniz gibi, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatıyla ilgilidir. Burada söz alan arkadaşlarımız "Sayın Bakan, GAP Bölge Kalkınma İdaresini kapatıyor musunuz" diye soru sordular; ama, şunu kendileri çok iyi biliyorlar, Sayın Muharrem Doğan da biliyor: Süresi dolmuş olan bir GAP Bölge Kalkınma İdaresinin, biz, görev süresini uzattık. (AK Parti sıralarından alkışlar) Eğer, dediğiniz gibi bir hadise olsaydı, hiçbir şey yapmazdık, kendiliğinden kapanmış olurdu. Bir şey yaptık; bu da görev süresinin uzamasıyla ilgilidir.

Türkiye'de tek bölge kalkınma idaresi GAP Bölge Kalkınma İdaresidir; ama, dünyanın geldiği nokta şudur ki, hiçbir ülke, tek bir bölgeyi özel alan görmek suretiyle, sadece o bölgenin potansiyelini harekete geçirmek suretiyle, küresel rekabette mesafe alamaz. Tüm bölgelerimizin potansiyelleri vardır, tüm bölgelerimizde harekete geçirilmesi gereken kaynaklar vardır. Sadece GAP bölgesindeki 9 ilimizdeki potansiyeli harekete geçireceğiz, Türkiye'nin diğer kentlerindeki potansiyeller duracaktır diye bir siyaset olamaz. Şimdiye kadar böyle bir siyasetin izlenmiş olması, bizim de aynı şeyi devam ettirmemizi gerektirmez. Onun için, biz diyoruz ki, bütün kentlerimiz ve köylerimiz, her taşımız, her toprağımız önemlidir; Türkiye'nin tamamında, harekete geçirilmesi gereken ne varsa harekete geçireceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İşte bunun için, kalkınma ajanslarıyla ilgili kanun tasarısı Genel Kurulumuzun gündemindedir. Son maddeleri kalmıştır, son 5-6 maddesi kalmıştır, bütçe görüşmelerinden sonra Genel Kurulda görüşülecektir. Türkiye, 26 bölge şeklinde, kalkınma idaresine kavuşacaktır. Bir taraftan yerel kaynaklar kullanılacak, diğer taraftan merkezî bütçeden aktarılan kaynaklar kullanılacak, diğer taraftan Avrupa Birliği fonları kullanılacak ve yerel potansiyel harekete geçirilmek suretiyle, topyekûn, Türkiye'nin tamamında ortaya koyacağımız enerji, Türkiye'yi küresel rekabette güçlü hale getirecektir.

Peki, kalkınma ajansları kurulduğu zaman GAP İdaresi ne olacak; GAP İdaresi devam edecektir. GAP bölgesinde, 9 ilde 3 kalkınma ajansı kurulacaktır. Bu kalkınma ajanslarıyla ilgili koordinasyon görevini de…

BAŞKAN - Sayın Bakanım, 5 dakikalık süreniz var; ona göre ayarlarsanız…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Burada 15 dakika görünüyor.

BAŞKAN - Biz, 10 dakika fazla basmışız; onun için, o, cihazdaki bir hata.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) -  Eyvah, ben buna göre konuşuyorum! (Gülüşmeler)

Dolayısıyla… Nerede kalmıştık; kalkınma ajanslarında.

Ve GAP bölgesindeki 3 kalkınma ajansıyla ilgili -Genel Kurulda bir önerge olacak, kabul edilirse milletvekilleri tarafından- koordinasyon görevini GAP İdaresi Başkanlığı yürütecektir.

Dolayısıyla, GAP bölgesinin milletvekilleri hiç telaşa kapılmasınlar, endişe etmesinler. Böylece, bu yasal düzenlemeyle birlikte, GAP bölgemiz, hem kalkınma ajanslarına kavuşmuş olacak hem de GAP İdaresi devam edecek.

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Bakan, merkezini Gaziantep yapalım bunların.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Buradaki yatırımların azaldığı doğru değildir. GAP bölgesindeki yatırımlar artmıştır. Daha önceki döneme göre sulama yatırımları da artırılmıştır. Tek tek, bunlarla ilgili verileri, şu anda ifade edemiyorum.

BDDK ile ilgili olarak şunu ifade edelim: Kredi kartlarıyla bağlantılı sorunlar var. Bu nedenle de, kredi kartlarıyla ilgili bir kanun tasarısı hazırladık. Plan ve Bütçe Komisyonundadır, ilgili komisyondadır bu, görüşülecek ve yasalaşacaktır.

Şu ana kadar, bu hükümetten başka hiçbir hükümet, Meclise bir kanun tasarısı gönderip de, kredi kartlarıyla ilgili bir çerçeve yasa düzenleyelim dememiştir. Bunu söyleyen biziz.

AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Bakan, daha önce böyle bir sorun yoktu ki, sizin zamanınızda meydana geldi.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bunu biz getiriyoruz. Türkiye'nin gündeminde de 1993 yılından beri vardır. Her iktidar lafını etmiştir, sözünü etmiştir; ama, Meclise gelmemiştir. Biz, Meclise gönderiyoruz. Dolayısıyla, bu konuda doğru iş yaptığımızın söylendiğini zannediyorum. Peki, kredi kartlarında gecikmeler var. Kredi kartlarında, tahsili geciken alacak oranı da yüzde 7,5 civarındadır.

Diğer taraftan, İmar Bankasıyla ilgili, ben, daha önce bu Genel Kurulda -sanırım iki ay kadar önceydi- sorulan bir soru üzerine, son bir ayda bonodan mevduata dönenlerle ilgili olarak ödeme yapılacağını söyledim, Bakanlar Kurulu kararıyla, çıkarılacağını söyledim. Bu cümleyi kullandıktan birkaç gün sonra da Bakanlar Kurulunda bu konu imzaya açılmıştır. Şu anda da imzalar tamamlanmak üzeredir; ama…

HALUK KOÇ (Samsun) - Babacan da imzaladı mı?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Evet, Sayın Bakanımız da imzalamıştır; şimdi bir başka bakanımızdadır. Bu incelemeler nedeniyle, zaman zaman gecikmeler olmaktadır. Bu bakımdan, ben burada söylediğimi gerçekleştirdim, onu belirtmek istiyorum.

Diğer taraftan…

HALUK KOÇ (Samsun) - Kimde kaldı? Maliye Bakanında mı?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Galiba, şu anda, evet, Sayın Bakanda.

Ama, Danıştay yeni bir karar verdi, bildiğiniz gibi. Bu kararda, hizmet kusuruna istinaden bir bono sahibinin açtığı davada ilgili lehine karar verdi. Bu karar değerlendirilmektedir.

Konut kredilerindeki artışı izliyoruz. Sayın Milletvekilinin ifade ettiği konu.

Bu "leasing factoring'de denetim var mıdır" deniliyor. 180 küsur şirket var ve 1.1.2006'da bunlar BDDK'ya transfer edilecek, denetimleri de BDDK tarafından yapılacaktır.

"Sigortacılık sektörünün kanunu yok" denildi. Doğru, bu konuda yürürlükte bulunan kanun çok eskidir, 1920'li yıllara dayanıyor; ama, bu konuda, sigortacılık konusunda bir kanun tasarısı hazırlanmıştır.

Diğer bir konu SPK'yla ilgilidir. Sadece şu kadarını söylemek istiyorum: 2005 yılında, bugüne kadar toplam 8 şirket halka arz edilmiştir. 2001 yılından itibaren halka arz edilen şirket sayısı, bazı yıllarda hiç olmamıştır, bazı yıllarda da bir veya iki şirket halka arz edilmiştir. Ekonomideki olumlu gelişmeye istinaden, 2005 yılında, şu ana kadar 8 şirket halka arz edilmiştir. Halka arz için de 5 şirketin incelemesi devam etmektedir. Toplam 1,7 milyar dolar tutarında halka arz yapılmıştır.

Mortgage yasası Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir; Plan ve Bütçe Komisyonunun gündemindedir. Bu yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte de inşaat sektöründe önemli değişiklikler olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla)- Bütçesini görüştüğümüz diğer bir kuruluş, bildiğiniz gibi, Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçecekler Düzenleme Kurumunun bütçesidir. Bu kurum da görevini tütün piyasasına yönelik ve alkollü içecekler piyasasına yönelik olarak sürdürmektedir. Ancak, bazı arkadaşlarımız, konuşmalar sırasında, daha önceki dönemlerde kullanılan kavramlarla konuyu, tütün konusunu değerlendirmişlerdir; ancak, bildiğiniz gibi, tütün konusu ve piyasasında radikal ve köklü değişiklikler ortaya çıkmıştır. Bu değişikliklerle bağlantılı olarak konunun değerlendirilmesi lazım. Aslında, piyasa rasyonelleşmektedir, gerçekleşmektedir. Bu çerçeve içerisinde değerlendirilirse, daha doğru olacağını düşünüyorum.

Evet, üreticisi sayısı azalmıştır; 405 000'den 2005'te 255 000'e düşmüştür. Sanki, bunu, tütün üreticisi yok oldu gibi, buharlaştı gibi anlatmak doğru değil. Tütün üreticisi sayısı azalmakla birlikte, teşvikler ve başka ürünlere yönlendirmeler nedeniyle bu üreticilerin çoğu, daha kârlı, daha verimli alanlarda üretim yapabilir hale gelmiştir ve de tütün ihracatımızda da önemli, belirgin artışlar ortaya çıkmıştır; çünkü, dünya piyasalarının talep ettiği kaliteli tütünler ekilmeye başlamıştır Türkiye'de.

Diğer taraftan, alkollü içecekler piyasasında da 2002-2005 döneminde 227 firma kayıt altına alınmıştır ve bu işlemler itibariyle, söyleyecek olursak, 2003-2005 döneminde yasalara uygun satış yapmayan 79 889 satıcının belgesi kurul kararıyla iptal edilmiştir. Gündemdeki bir konu olduğu için…

AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Bakan, kırmızı bölgeler…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLATİF ŞENER (Devamla) - İlgili düzenleme ve denetleme kurulumuz tarafından da belgesi iptal edilen yerler var.

Bu vesileyle, bunu ifade etmiş oldum; ama, şunu açıkça söylemek gerekirse, gerek tütün piyasasıyla ilgili olarak gerekse alkollü içecekler piyasasıyla ilgili olarak, konu, rasyonelleşmektedir.

Hepinize saygılarımı sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Aleyhte konuşma talebinde bulunan, Balıkesir Milletvekili Sayın Sedat Pekel; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

SEDAT PEKEL (Balıkesir) -Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 bütçesinin beşinci turu üzerine, aleyhte söz aldım; görüşlerime başlamadan önce, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, kurumlarla ilgili ayrı ayrı söz etmeden önce, 2006 yılı bütçesi üzerinde kısaca bazı konulara dikkat çekmek istiyorum. Anayasanın dördüncü kısmı, malî ve ekonomik bölümleri, hükümleri içermektedir. Bu bölümde hükümetin hazırlayacağı bütçenin esasları belirlenmiş ve  bütçe kanunun hazırlanışıyla ilgili hükümler yer almıştır. Bununla birlikte, yine, Anayasanın 5 inci maddesinde "Devletin temel amaç ve görevleri (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır" hükmü yer almaktadır. 65 inci maddesinde "Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasayla belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek, malî kaynakların yeterliliği ölçüsünde yerine getirir" denilmektedir. Yine, 73 üncü maddesinde de, "Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır" denilmektedir.

Şimdi, Anayasanın bu esaslarına bakarak, başta 2006 yılı bütçesi olmak üzere, AKP Hükümetinin hazırladığı bütçeleri incelediğimizde, gerek gelirler gerekse harcamaların dağılımı açısından, AKP Hükümetinin Anayasa tarafından sınırları çizilerek kendisine verilen toplumsal görev ve sorumluluklarını yerine getirdiğini söyleyemiyoruz. Bunun en açık göstergesi, vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 70'inin dolaylı vergiler üzerinden alınmasıdır. Vergi yükünün önemli bir bölümünün bu dolaylı vergiler nedeniyle dar gelirliye yüklendiği bir ülkede hükümetin toplumsal görevini, sorumluluğunu yerine getirdiğini söylememiz imkânsızdır.

AKP Hükümeti, Anayasanın az önce sözünü ettiğim ilkelerine aykırı davranmaktadır. 2006 yılı bütçe tasarısında Anayasaya aykırı birçok hüküm vardır. Bu konulara yeri geldiğinde arkadaşlarım da değineceklerdir. Ancak, bu bütçe için söylenebilecek en özlü ifade şudur ki, geçmiş yıllarda olduğu gibi, IMF ve Dünya Bankasının dayatmalarıyla ortaya çıkan bu bütçe de, AKP Hükümetinin hazırladığı diğer bütçeler gibi, ne toplumun ihtiyaçlarına ne de Türkiye'nin geleceğine umut vermektedir. Gençlerimiz geleceğe umutla bakamıyorlar; çünkü, ülkenin geleceği, maalesef, bugünden görülemiyor. Bugün görünen tek gerçek, 11 000 000 işsizin olduğu, 20 000 000 insanın yoksulluk, 1 000 000'a yakın insanın açlık sınırının altında yaşadığı, kayıtdışı ekonominin yaklaşık 30 milyar dolar olarak tahmin edildiği ve giderek arttığı, her 10 işçiden 4'ünün kayıtdışı ekonomide çalıştığı, bu yılın ilk ayında sadece 45 000 bakkal olmak üzere birçok esnafın kepenk kapattığı, yani esnafımızın işsiz kaldığı, çok önemli tarım sektörünün 2,4'lük bir gerilemeye sürüklendiği ve Türkiye'de tarımın her alanında çalışan insanların büyük bunalımlarla karşı karşıya kaldığı, yüzde 6,5 faizdışı fazla nedeniyle yatırımların çok düşük kaldığı gerçeğidir ve bu gerçek, milyonlarca insanlarımızı gelecek adına karamsar olmaya itmektedir.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükümetinin halkımızı karamsarlığa iten birçok uygulamasından bir tanesi de, özerk üst kurullar hakkında olumsuz ve kuşkucu bir tavrı ve bunun olumsuz sonuçlarıdır. Bilindiği gibi üst kurullar, yapısal reform sürecinde çok önemli bir rol oynamaktadır. Üst kurullar, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de iktidarın rant dağıtması önündeki en önemli engeldir; ancak, BDDK kurulduktan sonra, hükümetlerin gölgesinde, siyasî çekişmelerin yaşandığı bir ortamda etkin ve verimli çalışamamıştır. Bunun en somut örneği, İmar Bankasına el konulması öncesi ve sonrası yaşanan gelişmelerdir. En son İmar Bankası olayı bir kez daha göstermiştir ki, BDDK sorumluluğunun gereğini ne yazık ki yerine getirmemiştir, BDDK'nın uygulamaları Türk Halkına milyarlarca dolara mal olmuştur.

Bankacılıkta güven esastır, Güveni sağlayacak olan, devletin etkin denetimidir. Hükümet, İmar Bankası konusunda sınıfta kalmıştır. BDDK'nın el koyduğu diğer bankalardaki hazine bonosu, devlet tahvili sahipleri ve mevduat sahipleri hiçbir mağduriyet yaşamazken, AKP Hükümeti döneminde yaşanan bu olayda yatırımcı mağdur olmuştur. Onbinlerce yatırımcı evini, arabasını satarak veya emekli ikramiyesiyle hazine bonosu alarak İmar Bankasına yatırmış, bunu yaparken de devletine güvenmiştir; ama, o dönemde Sayın Başbakan bu mağdur insanlara çıkıp "bana mı sordunuz, neden devlet bankalarına yatırmadınız" diyerek azarlamıştır. Sayın Başbakan, inanıyorum ki, bu azarların yanıtını çok kısa bir zaman sonra yapılacağını düşündüğüm seçimde, sandıktan çıkan oylarla alacaktır.

AKP Hükümeti, devletine güveni sarsılan bu insanlarımızın mağduriyetlerini, yaklaşık ikibuçuk yıldır mücadele veren milletvekillerimiz Sayın Haluk Koç ve Bihlun Tamaylıgil'in önerileri doğrultusunda bir çözüm üreterek mutlaka gidermelidir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin kanını emen bir başka bankacılık olayına daha dikkat çekmek istiyorum. Bankacılık sektörü çok hassas bir sektördür. Bunu, geçmişte, bir çok olayla somut bir şekilde yaşadık. Son on yılda, finans sektöründe yaşanan olumsuz her olayda, reel sektör can çekişir hale gelmiş, ülkedeki üretimin, ülkedeki kalkınmanın önü kesilmiştir. Şimdi, önümüzde duran çok büyük bir tehlike bulunmaktadır. Bu tehlikenin adı kredi kartlarıdır. Milyonlarca kredi kartı mağduru, bu sorunun çözümünü bekliyor. Toplumsal bir sorun haline dönüşen kredi kartı batağına düşmüş insanlar, yeni yeni, akıllara gelmeyecek yöntemlerle borçlarını ödemeye çalışıyor. Kredi kartı borcunu ödeme sıkıntısına düşen ya da borçlarına taze kaynak arayanlar, herhangi bir kuyumcudan ya da beyaz eşyacıdan, kredi kartıyla on ay taksitle mal satın alıyor, sonra da aynı satıcıya, taksitle aldığı malı ikinci el olarak yüzde 20 zararına peşin fiyatına satıyor. Vatandaş, yıllık yüzde 150'lere varan kredi kartı faizinden az bir bedel ödediği için, maalesef bu yola başvuruyor.

Değerli arkadaşlarım, halkımız, sorunları için çözüm üretilmesini bekliyor; özellikle kredi kartı mağdurlarını kastederek söylüyorum. Halkın çözüm beklediği yer, kuyumcular ya da beyaz eşyacılar olmamalıdır; halkın sorunlarına çözüm üretilmesi gereken yer Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Bu nedenle, kredi kartları sorununa çözüm getirecek yasa tasarısının, az önce Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi -son aşamasına geldiği şeklinde, hepimizin paylaştığı bir görüşü oldu; biz kendisine teşekkür ediyoruz ama- bir an önce, Genel Kurul gündemine indirilerek, haklı beklentilere cevap verecek bir yasa olarak buradan çıkmasıdır.

Sayın milletvekilleri, hepimiz biliyoruz ki, tütün ve alkol piyasasını denetleyen, Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu, 2002 yılı temmuz ayı sonlarında faaliyete geçmesine rağmen, kadrolaşmasını,teşkilatını henüz tamamlayamamıştır.

Anayasa Mahkemesinin, teşkilatla ilgili, teşkilat yönetmeliğinin Bakanlar Kurulunca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenmesine ilişkin hükmünü iptal etmesi nedeniyle, yaklaşık birbuçuk yıldır herhangi bir kadro hareketi olmadan, personel almadan, 104 kişiyle faaliyetini sürdürmeye çalışmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

SEDAT PEKEL (Devamla) - Kurumun görevleri arasında bulunan alkol ve tütün sektörü önemli ve stratejik bir sektör olmasından ötürü, bu kurumun denetimlerini sağlıklı ve zamanında yapabilmesi için, personel istihdamını sağlayacak kanunî düzenlemenin bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Özellikle, tütün ve tütün ürünlerinin kullanımı ülkemizde oldukça yaygın. Genç nesillerimizin sigara, alkol ve özellikle uyuşturucu tehdidiyle karşı karşıya kaldığı gerçeği nedeniyle, bu kurumumuza çok büyük sorumluluklar düşmektedir. Bununla birlikte, toplumumuzu tehdit eden sigara kullanımını sınırlayıcı önlemler almak, bu konuda yasal düzenlemeler yapmak gerekmektedir.

Konuyla ilgili 4207 sayılı Kanunda değişiklik yapılması için verdiğim kanun teklifimin, ilgili komisyonlarda görüşülerek, bir an önce Genel Kurula getirilmesi büyük önem arz etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki dönemde Türkiye'yi hem ekonomik hem de toplumsal açıdan ciddî sorunların beklediğini, 2006 yılı bütçesinden çok net bir şekilde görebilmekteyiz; çünkü, Türkiye'de ekonomik kalkınma anlayışı dar ve sabit gelirlilere yansıtılamamakta ve giderek büyük sıkıntılar yaşanmaktadır.

Hükümet ise ekonomik kalkınma, sanayileşme ve geleceğe dönük politikalar açısından, ne yazık ki, sığ kalmaktadır. İşsizlik, yoksulluk, hatta açlık, Türkiye'de giderek artmaktadır.

Bakınız, Türkiye'de her ay sendikaların yaptırdığı yoksulluk ve açlık sınırı araştırmaları var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Pekel, mikrofonu açıyorum; son cümlelerinizi rica ediyorum.

SEDAT PEKEL (Devamla) - Toparlıyorum efendim; sağ olun.

Bunların ortalaması alındığında, yoksulluk sınırı, yaklaşık 1 700 YTL, açlık sınırı ise 520 YTL olarak karşımıza çıkıyor. Bu rakamlar şunu gösteriyor; memurlarımızın yaklaşık yüzde 95'i yoksulluk, yüzde 37'si de açlık sınırı içinde geçimini sağlamaya çalışıyor. Bugün net asgarî ücret 350 YTL; aileleriyle birlikte 20 000 000’a yakın yurttaşımız, açlık sınırının altındaki asgarî ücretle geçinmeye çalışıyor. AKP Hükümetinin sadaka gibi verdiği düşük yüzdeli maaş artışları nedeniyle artık çalışanlarımız AKP'den ümidini kesmiştir. Yaklaşık 3,5 milyon çalışanımız, ücretlerden dokuz yıl boyunca kesilen ve ödeneceği söylenmesine rağmen bir türlü ödenmeyen konut edindirme yardımının, hiç değilse bu yıl ödenmesini bekliyor…

BAŞKAN - Sayın Pekel, konuşmanızı tamamlayın efendim.

SEDAT PEKEL (Devamla) - 3,5 dakika söz verdiniz Sayın Başkan, Sayın Bakana 5 dakika… Toparlıyorum, 1 dakika izin istiyorum.

BAŞKAN - Lütfen, tamamlayın, gereken müsamaha gösterilmiştir.

Buyurun.

SEDAT PEKEL (Devamla) - Bitiriyorum.

Az önce, nema ödemeleri konusunda AKP Grubu Sayın Bakanı alkışladı; ben, bu alkışı, çok kısa sürede yapılacak toplantılarda, burada konut edindirme yardımının ödendiğinde de görmeyi içtenlikle istediğimi belirtmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, Bağ-Kur emeklilerine bakıyoruz, SSK emeklilerine bakıyoruz, bunların da büyük ölçüde açlık sınırının altında emekli maaşı aldıklarını üzülerek görüyoruz. SSK emeklilerimiz de TÜFE farklarının maaşlarına geç yansıtılmasından doğan haklarını bir an önce almayı bekliyorlar. AKP iktidarında işsizlik sorununa çözüm bulunamadığı gibi, çalışan ve üretenlerimizin açlığını yoksulluğunu konuşur olduk. Sayın Bakan, burada, enflasyonun sosyal boyutu olarak gösterdi düşülmesini; ancak, verdiği örneklerin -et, süt, yumurta, ekmek gibi- hepsinin çiftçimizin ürettiği ürünlerin olması, bence, üzerinde son derece düşünülmesi gereken bir örnek; yani, bir anda çiftçiyi nasıl bitirdiğinin kabulü, teslimi anlamında da algılamak lazım; ama, onun yerinde bu olumlu şeyleri sayarken, özellikle bu dargelirlilerin evi olmadığının bilinciyle kira artışlarına bakarak, ısınmadaki, akaryakıttaki artışları da dikkate alarak, o insanların sıkıntılarını, biraz önce konuşmasında dile getirip, çözümü konusunda ümit vermiş olsaydı, ben inanıyorum ki, bu toplantı, daha çok, amacına uygun şekli alırdı.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin bu sıkıntılara daha fazla katlanamayacağı konusunda AKP Hükümetini uyarmak istiyorum. Bu uyarılarımızın dikkate alınması, hepimizin, hepinizin yararına olacaktır. Sayın Bakan, bankalardan örnekler verdi. Kuruluş amacı, sadece çiftçiye,  tarıma destek vermek olan Ziraat Bankasıyla ve yine, esnafa destek vermek olan Halk Bankasıyla ilgili örnekler verdi. O verdiği, sunduğu, geçmişle kıyaslandığında gerilemiş gibi görünen faiz oranları doğrudur; ama, reel faizlerle hesap yapıldığında, iki katı fazla faizin, esnafımızdan da, çiftçimizden de alındığını görüyoruz ve yine, aynı bankaların verdiği kredi oranlarının nispetine baktığımızda…

BAŞKAN - Sayın Pekel… Sayın Pekel… Mikrofonu kapatmak istemiyorum; lütfen…

FİKRET BADAZLI (Antalya) - İnsaf… İnsaf…

SEDAT PEKEL (Devamla) - …çok azının kredi olarak verildiğini ifade ediyor; Sayın Başkanın müsamahası için teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Pekel.

Sayın milletvekilleri, beşinci tur üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, milletvekillerimizin sorularına ve cevaplar kısmına geçeceğiz.

Sayın milletvekilleri, sabah oturumunda cihaza girmiş olan sayın milletvekillerinin isimleri, Başkanlık Divanı tarafından tespit edilmiştir; dolayısıyla, bu çerçevede söz vereceğim söz isteyenlere.

10 dakika soru ve 10 dakika da cevap süremiz var.

İlk söz, Sayın Koç'a ait.

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) -  Teşekkür ediyorum.

Üç sorum var; birincisi, asgarî ücretteki artışlardan bahsettiniz Sayın Bakan. DPT'nin hesaplamalarına göre, reel ücretlerdeki azalış ortada. Örneğin, kamu işçilerinin reel ücretlerinde 2004 yılında yüzde 4,4 oranında azalma var; bu, bir çelişki değil mi?

İkincisi, Çukurova, Kepez ve Aktaş Şirketlerinin imtiyaz sözleşmelerinin feshedilmesi nedeniyle mağdur olan küçük hissedarların -ki, toplam 34 500 kişi- uğradığı zararları karşılamayı düşünüyor musunuz veya -size yardımcı olalım- Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda hazırladığı önergeyi -Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmekte olan bir tasarı nedeniyle- desteklemeyi düşünüyor musunuz?

Üçüncü sorum, klasik sorum Sayın Bakan. Zaman zaman sizinle bu konuda soru-yanıt bölümünde karşı karşıya geldik. Tutanaklar, sizin verdiğiniz sözlere iki yıldır tanık. Vallahi, Sayın Maliye Bakanında kalmış imza, bonodan mevduata dönenler için. Sayın Bakanı biz arada sırada görüyoruz Mecliste, siz daha sık görüyorsunuz; ama, ille bir ricacı lazımsa artık bu kararı imzalamak için, yani, artık bu Ofer Ailesinin bir bireyinden rica etmeyelim biz Sayın Maliye Bakanının bu kararnameyi imzalaması için. Bu insanlar, artık yeter diyorlar.

İkincisi bu bölümde; Anayasa Mahkemesi kararı ortada, yargı kararları ortada, lütfen, off-shore'dan dönen… Eğer içlerinde bir iki tane yüksek meblağlı, soru işaretiyle karşıladığınız hesap varsa soruşturun, takip edin, ayıklayın; ama, hakkı olan insanlara, off-shore'dan dönenlere de ödeme planını yapın Sayın Bakan. Bu insanlar bunu bekliyorlar sizden ve burada yazılı cevap istemiyorum. Lütfen, bu üç bölüm için -bilhassa İmar Bankasından mağdur olan üçüncü bölümün- yapacağınız planla ilgili, burada net, somut bir açıklama yapın. Bu insanlar bekliyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

İkinci soru sorma sırası Şanlıurfa Milletvekilimiz Sayın Vedat Melik'e aittir.

Buyurun.

MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum ve Sayın Bakana, aracılığınızla, derhal üç soru yöneltmek istiyorum. Bunlardan ikisi bankacılıkla ilgili.

Kredi kartlarının sistemsiz dağıtımı ve bilinçsiz kullanımı sonucu ortaya çıkan olumsuz sonuçların bu denli büyümesinde, geç kalınan yasal düzenlemenin etkisi de büyüktür. Hükümetinizin döneminde bu konu nedeniyle hayatını kaybeden vatandaşlarımız hızla arttığı gibi, eşini, işini, düzenini kaybeden binlerce vatandaşımız da bulunmaktadır. Üç yıldır bu konuda bir düzenleme yapmamanızın nedeni nedir?

İkinci sorum; bankaların kredi kartları için uyguladığı temerrüt faizi oranlarının alt ve üst seviyeleri nedir? Bu seviye farkının nedeni, sebebi nedir?

Üçüncü sorum yine GAP'la ilgili. 4 Kasım 2004 tarihinde Sayın Bakan konuşmasının bir yerinde "eğer bir sayın milletvekili GAP bölgesine ilgi gösterilmediği gibi bir izlenimle konuşma yaparsa, bölge için faydalı bir konuşma yapmış olmaz. Onun için, sayın milletvekilinin de, milletvekillerinin de, daha fazla yatırımı, daha fazla desteği alabilmek maksadıyla bir şey yapılmadı yerine, yapılanlara teşekkür etmelidir" demişti. Ben, Sayın Bakandan, bir yıldır GAP bölgesinde ne yapıldı onu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Melik.

Üçüncü soru sorma sırası, Antalya Milletvekili Sayın Fikret Baloğlu'na aittir.

Buyurun efendim.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BDDK, İmar Bankasında izinsiz hazine bonosu işlemleri yapıldığına dair maliye müfettişleri tarafından yapılan uyarıyı bankaya el konulmadan üç ay önce bildiği halde işlem yapmamıştır. Bu kurulun düzenleme ve denetim için hangi otoriteler tarafından uyarılması gerekiyor?

Ayrıca, malî sistemi düzenleyen otoriteler arasında bilgi ve iş paylaşımı neden gerçekleşmiyor, neden bir eşgüdüm sağlanmıyor ve bu kötü sonuçlar ortaya çıkıyor ve malî felaketler yaşanıyor?

Sistemde bir daha hazine bonosu açığa satışına imkân vermeyecek nasıl bir düzenleme yaptınız, yapacak mısınız? Denetim çalışmalarını hangi düzeyde gerçekleştirdiniz?

Danıştay, İmar Bankasından hazine bonosu almış olan yatırımcılarla ilgili olarak, SPK ve BDDK'nın yatırımcıyı bilgilendirme açısından hizmette kusurları bulunduğuna ilişkin bir karar verdi. Bu karardan sonra hangi işlemi yaptınız? Bunun sorumluları hakkında ne yaptınız? Bu kararla ilgili olarak ödeme düzenlemesi yapıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Baloğlu.

Soru sorma sırası, şimdi, Mardin Milletvekili Sayın Muharrem Doğan'a ait.

Buyurun Sayın Doğan.

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanıma sormak istediğim birinci soru, İmar Bankası olayında, Başbakanlık Teftiş Kurulu, SPK yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulundu mu? Bulunduysa, konu hangi aşamadadır?

İkinci soru: Borsada Takasbank diye bir banka, var. Bu banka, parasal işlerle ilgili imtiyazlı ve tekel konumunda; başka bir bankanın aynı işlemleri yapabilme imkânı yok mu?

Sayın Bakanım, izninizle son sorumu soruyorum. Şark tipi tütünü desteklemekten neden vazgeçtiniz? 200 000 ton tütün stokunu nasıl eriteceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

İstanbul Milletvekili Sayın Muharrem Karslı, buyurun.

MUHARREM KARSLI (İstanbul) - Sayın Bakanıma şu soruları sormak istiyorum:

Türkiye'de sermaye piyasasının gelişmesi, hem bir sosyal güvence olarak hem de istihdam ve kalkınma açısından çok yararlı bir şeydir muhakkak; fakat, sermaye piyasasının gelişmesi, piyasada hisse senedi arzının çoğalmasına bağlıdır; bir taraftan talebin artırılmasına bağlıdır; ama, bir taraftan da talebe cevap verecek hisse senedi arzının çoğalmasına bağlıdır. Şimdi, bunun için en büyük kaynaklardan biri de, özelleştirme esnasında yapılan halka arzlardır.

Sayın Bakanıma şunu sormak istiyorum: Bundan sonraki özelleştirmelerde, Türk Hava Yollarında ve Vakıflar Bankasında olduğu gibi, kısmen de olsa halka arz yoluyla özelleştirme devam edecek mi ve böyle bir proje var mı; bu bir.

İkinci sorum: Deniliyor ki, Türkiye'de, yüksek faiz, düşük kur politikası uygulanıyor. Ben, böyle bir politika olduğunu bilmiyorum; ama, faizler düştüğü takdirde kurlar yükselir; çünkü, faizlerin düşmesiyle Türkiye'ye gelen sıcakpara azalır, sıcakpara azalınca da -yani sıcakdöviz azalınca- kurlar da yükselir deniliyor. Oysa, benim bildiğim, 3 Kasım öncesinde, Türkiye'de, son ihale hazine bonosu faizi yüzde 72'ydi, son ilan edilen enflasyon oranı da yüzde 42'ydi; aradaki fark yüzde 30 reel faize tekabül ediyor. O günden bu yana faizler düşüyor. Bugün, nominal faiz yüzde 13,5'e düşmüş, enflasyon da yüzde 8'e düşmüş, reel faiz de yüzde 5,5'e düşmüş vaziyette; ama, buna karşılık döviz kurları yükselmemiş, aksine, o zamanlar 1 600 000 lirayken, bugün 1 350 000 liraya düşmüş. Yani, faizlerin düşmesi ile döviz kurlarının yükselmesi arasında bir illiyet rabıtası var mı?

Üçüncü sorum: Merkez Bankasının ve hükümetin, faizlerle oynama konusunda elinde önemli bir imkân var mı? Merkez Bankası, gecelik faizleri, yüzde 0,25 oranlarında, o da ayda bir olmak üzere ve de çok büyük dikkatle indirmekte; ama, bunun dışında, büyük bir faiz indirimi yapamamaktadır. Dolayısıyla, eğer faizleri düşürelim de döviz kurları yükselsin, dışticaret açığımız kapansın diyorsak, bunun için başka enstrümanlara ihtiyaç var. Serbest piyasa ekonomisinde böyle bir enstrüman var mı?

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Manisa Milletvekilimiz Sayın Ufuk Özkan, buyurun.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İhlas Finansın tasfiye işlemini yürüten kurul üyeleri arasında, hakkında hapis cezası kararı alınan var mıdır? Şayet varsa, bu cezanın dayanağı nedir?

Yine, İhlas Finansta yatırımcılara ödenmesi gereken tutar ne kadardır? Bugüne kadar yapılan ödeme ne kadardır? Kalan tutar ne kadardır? Tasfiye, hangi tarihte bitecektir? Beş yıl olarak Genel Kurulda alınan kararın onbeş yıla uzatılması söz konusu mudur?

Son sorum: "Yabancı sigara şirketleri ve özelleştirmede teklif verecek firmalar, sigara fabrikalarını istemiyorlar. Malatya ve Adana Fabrikalarını onun için kapatıyoruz" diyen kurum genel müdürü kuruma zarar vermez mi? Bu zihniyetin Tekelin başında durması, Tekelin haklarını koruyabilir mi?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Eğer Bakanın cevaplarından sonra süre olursa devam edeceğiz.

Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, soru soran sayın milletvekillerimize de teşekkür ediyorum; ancak, hızla soruların kaydının yapılması ve cevabın hızla hazırlanmasında önemli zorluklar ortaya çıkıyor. Bununla birlikte, alabildiğim notlara istinaden cevap vermeye çalışacağım.

Sayın Haluk Koç'un reel ücretlerle ilgili sorusu var. Reel ücretlerde azalmalar olduğundan bahsettiler; ama, Devlet Planlama Teşkilatının önümdeki verilerine göre, reel ücretlerde azalma yoktur.

HALUK KOÇ (Samsun) - Kendi rakamları efendim. Sayın Tıktık bunları kaçırmaz; ama, ben yine de takdim edeyim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Neyle ilgili rakam bu?

HALUK KOÇ (Samsun) - DPT'nin demin bahsettiğim rakamları.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Net ele geçen ücret endeksi…

Yani, biz, 2002-2005 arasındaki durumu toptan değerlendirdiğimizde…

HALUK KOÇ (Samsun) - İstatistik çok önemli bir bilim zaten.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - …aradaki yılın birinde bir eksi gözüküyor; ama, üç yılı birlikte, toptan değerlendirdiğimizde şunu görüyoruz: Kamu işçi reel ücretleri, ele geçen, 2002'de 100 kabul edersek, 2005 103,7'dir; 2002'ye göre yüzde 3,7'lik reel iyileşme vardır.

ÇEAŞ-Kepezle ilgili konu… "34 500 mağdur var" deniliyor ve bu konuda Plan ve Bütçe Komisyonunda bir kanun tasarısı var. Bu tasarı, dün komisyonda ele alındı; ama, sonra, altkomisyona havale edilmiş. Burada, ÇEAŞ-Kepezde hissesi bulunanların haklarının korunmasıyla ilgili bir düzenleme konusunda altkomisyon çalışmaları tamamlanmadan, Hazineden sorumlu bakanımız, Enerji Bakanımız, Maliye Bakanı ve ben, birlikte bir nihaî karara varmalıyız diye düşünüyorum; çünkü, bu konuda, daha önceden şöyle bir formül üzerinde düşünmüştük: ÇEAŞ ve Kepez devredilirken, satılırken, bu azınlık hisseleri korunmak suretiyle devredilirse, bu azınlık hissesi sahiplerinin de mağduriyetleri giderilmiş olur diye düşünülmüştü. Bu formül, ilk planda, bence, makul gözüküyor; ama, öngörmediğim, belki, mahzurları vardır. Onun için, özellikle Enerji Bakanımızla bu konuda mutabakatın sağlanması gerekir diye düşünüyorum.

Bonolarla ilgili olarak, son bir ayda…

HALUK KOÇ (Samsun) - 3 kesim var efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Evet.

 …bonodan mevduata dönenler konusu… Yani, her bakanımızın, kendince, detaylarıyla  inceleme hakkı vardır diye düşünüyorum. Dolayısıyla, herhangi bir bakanımızda konunun incelemede olmasını normal karşılıyorum. Zaten, bunların ödemeleri daha önceki mevduat ödemeleriyle paralel olacağı için, bir zaman kaybı da olmadığını düşünüyoruz. Şöyle bir kayıp olmayacak; henüz son taksitleri ödenmiş değildir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Off shore?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Dolayısıyla, şu ana kadar geçmiş taksitleri kararname çıkınca hemen alabilecekler, kalan taksitleri mevduatla birlikte alacaklar diye düşünüyoruz.

Off-shore'la ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin iptal etmiş olduğu madde, tamamıyla son bir ayda off-shore'dan dönenlere ödeme yapılmasını zorunlu hale getirmiyor. Orada hukukî bir durum var; yani, TMSF'nin konuyu inceleyeceği ve burada muvazaa olanlara ödeme yapmayacağı, Anayasa Mahkemesinin iptal etmediği kısımda mevcut duruyor.

HALUK KOÇ (Samsun) - Ne zamana kadar?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Dolayısıyla, bu değerlendirmeleri TMSF yapacaktır diye düşünüyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bakan, bekliyorlar. İnsanlar televizyondan izliyorlar; sizin açıklamalarınız onlar için son derece önemli.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Bu konuda bağlayıcı bir şey söylersem, sonunda, o söylediğim lafı ben de izleyemem; yani, takip edemeyeceğim bir şeyi söylemeyi doğru görmüyorum. Burada, TMSF, bağımsız bir…

HALUK KOÇ (Samsun) - Siz Başbakan Yardımcısısınız. Ben, bu halimle takip ediyorum; siz nasıl edemezsiniz?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Şimdi, yasa diyor ki, açık, net bir şekilde yasa diyor ki: "Muvazaa varsa, son bir ayda off shore'dan mevduata dönüşte muvazaa varsa bu ödenmez."

HALUK KOÇ (Samsun) - Hepsi muvazaalı gibi değerlendiriliyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Anayasa Mahkemesi de bu kısmı iptal etmemiştir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Birsürü küçük tasarrufçu muvazaalı kapsamına giriyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Ve de yasa diyor ki: "Muvazaa olup olmadığını da TMSF değerlendirir, karara bağlar." Dolayısıyla, bağımsız bir kuruldur; değerlendirmeyi yapacak olan da kendileridir.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Hiçbir şey değişmemiş oluyor efendim o zaman.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Vedat Melik'in, kredi kartlarında geç kalındığı ifadesine, ben, tam katılmıyorum, geç kalındığı kanaatinde değilim. 30 000 000’a yakın kredi kartı vardır. Bunlardan aşağı yukarı 200 000 civarındakilerde gecikme -vadesinde ödenmeyen kart- vardır. Dolayısıyla, kart itibariyle, kredi kartı kullanan itibariyle oranlama yaparsak, tahsili geciken kart sayısı yüzde 1'in altındadır, yüzde yarım ile 1 arasındadır; ama, tek bir vatandaşımız dahi bu düzensizlikten veya çerçeve yasanın bulunmayışından mağdur oluyorsa, bunu çözmek de görevimiz. Yüzde 1 veya yüzde 10; bu fark etmez. Biz zaten bu düşünceyle yasayı Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdik. Buradan sonra yapılacak iş, bunu hızla yasalaştırmaktır. Hızla yasalaşmasında size de görev düşmektedir, bana da görev düşmektedir.

İkinci soruyu yazamadım, not edemedim; ama, üçüncü soru, "GAP'la ilgili ne yaptınız" diyorsunuz. Şimdi, GAP'la ilgili yapılanların…

MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Son bir yıldır efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Son bir yıldır, evet. GAP'la ilgili yapılanların envanterini, tam liste halinde, GAP İdaresi Başkanlığımız vasıtasıyla size gönderebiliriz.

Sadece yatırım miktarına bakacak olursanız, 2005 yılında yatırım bütçesinin yüzde 6,8'i GAP bölgesine ayrılmıştır ve 1,1 katrilyon liralık yatırım ödeneği GAP bölgesi için kullanılmıştır. Bu, daha önceki yıllara göre de önemli bir artışı içermektedir. Sulama yatırımlarına, ortalama, GAP yatırımlarından, 1994-2002'de yüzde 13 pay ayrılırken, 2003-2005'te yüzde 24 pay ayrılır olmuştur; çünkü, burada en fazla sulama yatırımları konuşuldu. Sulama yatırımlarının payını biz artırdık. Sulama yatırımlarının Türkiye içerisindeki payına baktığımızda da, Türkiye içerisindeki GAP bölgesinin sulama yatırımları payına baktığımızda, 1994-2002 arasında yüzde 17 iken, biz, bunu, 2003-2005 döneminde yüzde 26'ya çıkardık. Dolayısıyla, GAP'a ne yapıldığı, makro rakamlardan da görülüyor; ama, ayrıntılı bir envanter talep ederseniz, onun dökümünü de verebiliriz.

Fikret Baloğlu, Sayın Milletvekili, "İmar Bankasındaki durum üç ay önce bilindiği halde BDDK üyeleri ve ilgililer hakkında ne yapıldı" dediler. İmar Bankasıyla ilgili olarak gerekli soruşturmalar gerekli teftiş incelemeleri ve savcılık çalışmaları, gerek BDDK üzerinde gerekse SPK üzerinde yapılmıştır, hatta bu konudan dolayı da bazı görevliler şu anda yargıdadırlar.

Danıştay son vermiş olduğu kararda hizmet kusuru gördü; bu konuda ne yaptınız dediniz. Danıştayın vermiş olduğu karar henüz bize tebliğ edilmediği için henüz bir işlem yapmış değiliz. Yeni verilmiş bir karar; bu karar geldiğinde konuyu inceleyeceğiz.

Sayın Muharrem Doğan… "İmar Bankası olayında SPK yetkilileri hakkında  suç duyurusunda bulunuldu mu" deniliyor. SPK ve BDDK'da ilgililer hakkında zaten, dediğim gibi, teftiş ve yargıyla ilgili işlemler ve süreç devam ediyor.

Takasbank, tekel…

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz doldu. Çok kısa…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Evet, Takasbank tekel konumundadır.

"Tütün stoku nasıl eritiliyor; şark tipi tütünün desteklenmesinden niçin vazgeçildi" deniliyor? Tütün stokları Tekelle ilgili, Tekel de bana  bağlı değil, özelleştirmeyle bağlantılı; ama, bu konu yazılı olarak cevaplandırılabilir.

Sayın Muharrem Karslı'nın ve Ufuk Özkan'ın soruları da, yetişmediği için Sayın Başkan, yazılı olarak cevaplandırılabilir.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, soru ve cevap işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi, sırasıyla, beşinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

Devlet Planlama Teşkilatı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.81 - DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI

1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel                 Açıklama                      (YTL)

     Kod           

       01               Genel Kamu Hizmetleri               179.921.500

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

       02               Savunma Hizmetleri               148.500

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

       04               Ekonomik İşler ve Hizmetler               35.000.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

       09               Eğitim Hizmetleri               48.998.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                      TOPLAM               264.068.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Şimdi, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Devlet Planlama Teşkilatı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Devlet Planlama Teşkilatı 2004 Mâli Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                  Lira

- Genel Ödenek Toplamı    : 60.841.163.600.000

- Toplam Harcama                 : 49.297.756.250.000

- Ödenek Dışı Harcama                 :         3.038.450.350

- İptal Edilen Ödenek                   :       14.581.857.700

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Sermaye Piyasası Kurulu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.03 - SERMAYE PİYASASI KURULU

1.- Sermaye Piyasası Kurulu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel                 Açıklama                      (YTL)

     Kod           

       01               Genel Kamu Hizmetleri               11.717.000            

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

       03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri               2.496.000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

       04               Ekonomik İşler ve Hizmetler               28.272.000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir                

                      TOPLAM               42.485.000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

KOD Açıklama                      (YTL)

  02 Vergi Dışı Gelirler  40.985.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

       TOPLAM              40.985.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sermaye Piyasası Kurulu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.04 - BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURULU

1.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel                 Açıklama                      (YTL)

     Kod           

        01               Genel Kamu Hizmetleri               5.889.990

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

        02               Savunma Hizmetleri               72.600

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

        04               Ekonomik İşler ve Hizmetler               79.557.410

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                       TOPLAM               85.520.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

KOD Açıklama                      (YTL)

  02 Vergi Dışı Gelirler  85.520.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

       TOPLAM              85.520.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.34 - GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel                 Açıklama                      (YTL)

     Kod           

        01               Genel Kamu Hizmetleri               1.593.743

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

        06               İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri               17.540.257

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

        07               Sağlık Hizmetleri               202.000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

        10               Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri               2.550.000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                       TOPLAM               21.886.000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

KOD                                Açıklama                                (YTL)

  02                                Vergi Dışı Gelirler                                52.000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

  04                                Alınan Bağış ve Yardımlar                                21.184.000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                        TOPLAM                                21.236.000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Böylece, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.09 - TÜTÜN, TÜTÜN MAMULLERİ VE ALKOLLÜ İÇKİLER PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1.- Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel               Açıklama               (YTL)

     Kod           

        01               Genel Kamu Hizmetleri               1.593.743

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

        04               Ekonomik İşler ve Hizmetler               24.463.517

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                       TOPLAM               43.400.712

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

KOD                                Açıklama                                (YTL)

  02                                Vergi Dışı Gelirler                                43.400.712

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                        TOPLAM                                43.400.712

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın Milletvekilleri, böylece, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ve Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumunun 2006 malî yılı bütçeleri ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının 2004 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir; hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri; böylece, beşinci tur üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.12


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.25

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, şimdi altıncı tur görüşmelere başlıyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084,3/907; 1/1085, 3/908) (S.Sayısı: 1028, 1029, 1030) (Devam)

F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1.- Hazine Müsteşarlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Hazine Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

G) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ

1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

H) BASIN-YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

İ) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

J) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

K) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Altıncı turda, Hazine Müsteşarlığı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.

Sayın milletvekilleri, 6.12.2005 tarihli 27 nci Birleşimde bütçe görüşmelerinde, soruların gerekçesiz olarak, yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kabul edilmiştir. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlardaki kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin, söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir. Yüce Heyetin bilgilerine arz ediyorum.

Altıncı turda gruplar ve şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Anavatan Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Ömer Abuşoğlu, Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan, Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güleri; 15'er dakikayla sürelerini paylaşmışlardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi, Hatay Milletvekili Sayın İnal Batu, Antalya Milletvekili Sayın Feridun Baloğlu, Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi. Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, birinci konuşmacıya 15 dakika, diğer konuşmacılara 10’ar dakika süre ayırmıştır.

AK Parti Grubu adına Çankırı Milletvekili Sayın İsmail Ericekli, Antalya Milletvekili Sayın Mevlüt Çavuşoğlu, Kütahya Milletvekili Sayın Alaettin Güven, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Sekmen, Erzurum Milletvekili Sayın Mücahit Daloğlu, Ankara Milletvekili Sayın Ersönmez Yarbay. Sayın AK Parti milletvekilleri, sürelerini eşit ve 7,5'er dakika olarak kullanacaklardır.

Şahısları adına söz isteği: Lehte, Batman Milletvekili Sayın Afif Demirkıran, aleyhte, Antalya Milletvekili Sayın Atila Emek.

Şimdi, Anavatan Partisi Grubu adına ilk söz, Gaziantep Milletvekili Sayın Ömer Abuşoğlu'na aittir. (Anavatan Partisi Grubu sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Abuşoğlu.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığı ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliği üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum.

Tabiî, Hazine Müsteşarlığı deyince, sadece Müsteşarlık bütçesiyle sınırlı değil konu; ekonominin geneli, genel ekonomi politikaları ve ekonominin genel seyriyle ilgili birtakım değerlendirmeler yapma imkânımız var.

Ayrıca, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği bütçesi çerçevesinde de, hükümetin takip ettiği Avrupa Birliği ilişkileri ve Avrupa Birliği üyeliği sürecinin de takip ettiği politikaları değerlendirme imkânı var; ancak, bundan önceki turda Sayın Bakan Şener'in bazı değerlendirmelerini ben yeniden gündeme getirmek istiyorum, hem bu, aynı zamanda, böylelikle, ekonominin geneliyle ilgili değerlendirmeyi de bu çerçevede dikkate alabiliriz.

Şu büyüme meselesini bir halledelim; bir taraftan iktidar diyor ki yüzde 9 büyüdük, muhalefet de diyor ki hormonlu büyüme veya şu büyüme, bu büyüme. Bu büyüme nedir, bunu, biraz da teknik detayına inerek konunun, açıklığa kavuşturmak lazım. Gerçekten, hükümetin dediği gibi ortada çok büyük ve ciddî bir başarı mı vardır, yoksa, bazı gölgelemelerin arkasında başka birtakım olaylar mı yatmaktadır, bunu değerlendirmek istiyorum öncelikle.

Bu değerlendirmelerini yaparken Sayın Şener, enflasyon düşüyor, büyüme hızı artıyor, iktisat kitaplarında bunun tersi yazar, büyümenin hızlanabilmesi enflasyonun artışına bağlıdır, dolayısıyla biz iktisat kitaplarının da fevkinde, oralarda öngörülmeyen başarılar da yakaladık diye meseleyi takdim etti. Acaba gerçekten öyle midir değil midir, konunun başka izah yolları var mı, bunlara birtakım değerlendirmelerle ben katkıda bulunmak istiyorum.

Şimdi, bildiğiniz gibi, 2000 yılı sonu ve 2001 yılı Türkiye ekonomisinde ciddî kriz yılı oldu. Bu kriz niçin çıktı, nerelerden kaynaklandı, yanlış ekonomi yönetiminin sonucu muydu veya başka faktörlerin de bunun üzerinde etkisi var mıydı, bunlar üzerine girmeyeceğim. Bir vakıa olarak krizle karşılaştık, oldukça ciddî bir krizdi. Türk ekonomisi krizlere karşı zayıf bünyeli bir ekonomidir, bunu baştan kabul etmek lazım. Aşağı yukarı üç dört yılda bir ekonomik krizler Türkiye'nin yakasına yapışmıştır. En son olarak 1997'de Güneydoğu Asya krizi -biraz bizimle ilgili olduğu için onu da örnek vererek başlıyorum- arkasından 98 Rusya krizi. Bu, dışarıdan kaynaklanarak Türkiye'yi de etkisine alan krizler. Ama, bunun dışında, Türk ekonomisi, kendisi de kriz üretebilen birtakım mekanizmalara sahip bir yapıya sahip.

2001 yılı krizi tamamen Türk ekonomisinin kendi içerisindeki, krize karşı zayıf bünyesinin sebep olduğu, dışarıdan endüklenmiş veya endüklenmemiş, ona girmiyorum, ama, kendi bünyemizden ürettiğimiz, birilerinin de bunu tetiklemesi sonucunda oluşan bir kriz. Çok önemli bir darbe vurdu ekonomiye, ekonomide bu krizden nasibini almayan hiçbir sektör kalmadı, başta finans sektörü olmak üzere. Dev şirketler, âdeta bir anda kendilerini yüzde 50, yüzde 60 küçülmüş gördüler. Krizin boyutunu, derinliğini ortaya koymak açısından söylüyorum bunları.

Genellikle kriz dönemlerinde ekonomik büyüme düşer. Kriz ve krizi takip eden yılda negatif büyümeler ortaya çıkar. Nitekim, 2001'de de öyle olmuştur. Negatif büyümelere ulaşılmıştır, çok ciddî bir negatif büyüme ortaya çıkmıştır. Yani, ekonomi daralmıştır, küçülmüştür.

Genellikle, gene iktisatta benzer olayların analiz edilmesinden sonra ortaya çıkan bir gerçek vardır, bir sonuç vardır; ekonomiler bu tür krizlere uğradıktan sonra takip eden birkaç yıl içerisinde hızlı büyüme dönemleri yaşarlar. Kriz dönemlerinde ciddî küçülmeler olur, hızla ekonomi küçülür, negatif büyümeler olur, krizin şiddeti ölçüsünde takip eden birkaç yıl içerisinde de ekonomik büyümeler kendisinden beklenmeyecek bir performans göstererek hızla yukarıya doğru yükselir. Bu, şuna benzer: Bir topu, lastik topu yere vurduğunuz zaman tekrar tepki olarak yukarıya doğru bir sıçrama gösterir. İşte, bugün Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı 2003 ve 2004 yılında ortaya çıkan ekonomik büyüme ve bunun da beklenenlerin ötesinde çıkmasının sebebinde, temelinde bu yatıyor; ekonomik olayların doğası gereği, kriz sonrası yıllarda, ekonomide kendiliğinden gerçekleşen hızlı büyüme istidadı. Bu, sürgit gidecek, birkaç yıl içerisinde devam edecek büyümeler değildir; bir yıl olur, ondan sonra -ekonominin normal büyüme seyrine, normal büyüme sürecine- kendi kapasitesi içerisinde sürdürülebileceği büyüme oranı ortaya çıkar; o da yüzde 5'tir bugünkü şartlarda Türkiye ekonomisi için hedeflenen.

Aslında, Türkiye ekonomisinin büyüme kapasitesi daha yüksektir; ama, bugünkü mevcut borç yapısı, finansman imkânları, dışticaret yapısı dikkate alındığında, yıllık yüzde 5-5,5'luk büyüme oranı, normal bir büyüme oranı olarak ortaya çıkar. Nitekim, yüzde 9'luk bir büyümenin hemen akabinde, 2005 yılında da beklenen büyüme oranı bu şekilde gerçekleşmektedir. Öyleyse, hükümet "biz, bu işi, yüzde 9, ekonomiyi büyüttük" söyleminin arkasında, ekonominin bazı gerçekleri yatmaktadır. Ekonomi yönetimi normal seyrinde sürüyor da olsa, herhangi aşırı bir gayret, aşırı birtakım katkılar olmasa bile, ekonomi, zaten, böyle bir büyümeyi kendiliğinden üretebilecek bir yapıya sahiptir. Bunu söylemek istiyorum.

Ayrıca, son iki yılda yaşanan, 2003 ve 2004'te yaşanan ekonomik büyümenin gerisinde bir de şu faktör var; bunu da ihmal etmemek lazım: Dışfinansmanın hızlandığı dönemlerde, dışborçlanmaya dayalı olarak, büyüme de hızlanır; çünkü, ekonomiye dışarıdan kaynak enjekte ediyorsunuz; bu kaynaklar, bir kısmı tüketime, bir kısmı da yatırıma giderek, toplam talebi artırır ve büyüme hızını yükseltir. Öyleyse, dışfinansmana dayalı bir büyümeyi de, biz, aynı dönem içerisinde yaşamışız, hem ekonomik mekanizmanın kendiliğinden ürettiği yüksek büyüme hızları söz konusu hem de dışfinansmana dayalı olarak ortaya çıkacak büyüme hızlarının birleşmesi sonucunda, 2004 yılında yüzde 9 oranında bir büyüme gerçekleşmiş. Büyüme gerçekleşmiş; ama, bakalım, bu büyüme toplum için ne anlama geliyor, toplum için neyi ifade ediyor? Rakam olarak, kâğıt üzerinde, istatistik kitaplarında, ekonomik raporlarda yüzde 9 olarak gözüküyor; ama, gerçek olarak neyi ifade ediyor toplum açısından? Zamanım daraldığı için, ben, kısmen kısa geçeceğim.

Yine, ekonomi kitaplarında fakirleştirici büyüme diye bir kavram var, fakirleştirici büyüme; yani, bir yandan ekonomi büyür, bir yandan toplumun büyük bir kesimi fakirleşir, büyümenin nimetlerinden istifade edemez. İşte, biz, bu dönemde, bunu yaşıyoruz, fakirleştirici büyüme yaşıyoruz. AK Partili milletvekillerinin ve AK Partili yöneticilerin diyelim, gözönünde bulundurmadığı husus budur. Bir taraftan ekonomi büyüyor, bir taraftan çiftçinin şikâyeti artıyor, esnafın şikâyeti artıyor, işçinin, emeklinin şikâyeti artıyor. Nasıl olur; ekonomi büyürken, yüzde 9 gibi bir rakamla büyürken bu şikâyetler nasıl artar? Hiç de inandırıcı gelmiyor. Milletvekilleri bu ifadeleri dile getirdikleri için parti genel başkanından azar dahi işitmişlerdir "uydurmayın böyle şeyler" diye…

RECEP KORAL (İstanbul) - Kendi kendine konuşuyorsun.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Kendi kendime değil.

RECEP KORAL (İstanbul) - Kendi kendine konuşuyorsun, bizim adımıza konuşma hakkını kim veriyor sana?

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Efendim, ben doğruyu ifade ediyorum burada.

RECEP KORAL (İstanbul) - Vahametinle konuşma, bizim adımıza konuşma.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Vahametimle konuşmuyorum, ben gerçekleri ifade ediyorum.

RECEP KORAL (İstanbul) - Kendi görüşlerini söyle. Yok, AK Partili milletvekilleri öyle diyor…

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Yaşadığımız olaylardan bahsediyorum. İster kabul edersiniz, ister etmezsiniz.

RECEP KORAL (İstanbul) - Bu nereden çıkıyor?

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Şimdi, bakın, bu fakirleştirici büyüme nereden kaynaklanıyor, sebebi nedir.

RECEP KORAL (İstanbul) - Bırak şimdi…

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Sadece laftan ibaret değil fakirleştirici büyüme.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Saçma sapan bir laf Sayın Başkan.

RECEP KORAL (İstanbul) - Sayın Başkan, lütfen, bizim adımıza konuşmasın.

BAŞKAN - Sayın Koral, lütfen, hatibe müdahale etmeyin; eğer, bir sataşma varsa, sonunda söz istersiniz. Lütfen...

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Bir ekonomi büyürken, bu büyüme dışticaret hareketlerine dayalı bir büyümeyse, bir ekonomi büyürken, aynı zamanda dışticaret hacmi de artıyorsa… Bakalım, dışticaret hacmi artıyor mu. Rakamları burada, hepsi burada, sizin Bakanlığınız tarafından hazırlanan rakamlar. Dışticaret hacmi büyümüş; hem ihracat büyümüş hem ithalat büyümüş. İthalat ihracattan daha hızlı büyümüş, birinci şart bu.

ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Sermaye de büyümüş.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - İkinci şart, dışticaret hacmi büyürken, dışticaret hadleri kötüye gitmiş mi; bakıyoruz, dışticaret hadleri de kötüye gitmiş. İşte, bu durumda ne oluyor biliyor musunuz; bu iki faktörü, bu iki unsuru bir araya getirdiğimiz zaman, ülke içerisinde gerçekleşen ekonomik büyümenin bir kısmı, nimetleri, refahın bir kısmı buharlaşıp bulut olup, başka ülkelere yağıyor; ülkenin dışticaret yaptığı ülkelere yağmur olarak yağıyor; nimetinden bu ülke istifade edemiyor. Onun için, toplumun bazı kesimleri feryadına devam ediyor.

Bir başka şart, sadece dışticarete dayalı değil, bir başka unsur; ekonomik büyüme hızından daha büyük bir reel faiz gerçekleşiyorsa ekonomide, bu durumda da fakirleştirici büyüme ortaya çıkıyor.

Bakınız reel faizlere; geçen yıl yüzde 10'un üzerinde, 2003'te yüzde 10'un çok daha üzerinde, bu yıl, ekonomik büyüme hızından daha yukarıda. Öyle ise, son üç yıl içerisinde reel faizler, ekonomik büyüme hızından daha yüksek.

Bu durumda ne oluyor; biraz önce dedik, dış finansmana dayalı, dış kaynağa dayalı bir büyüme gerçekleşiyor. Yani, ülkeye büyük ölçüde bir yabancı sermaye girişi var; ister sıcakpara hareketi şeklinde, ister portföy yatırımı şeklinde, ister doğrudan yatırım şeklinde. Böyle bir durumda, reel faizlerin yüksek olması, dış finansmanın veya dış kaynağın ülkeye girişinin artması sonucunda, ekonomik büyümeden ortaya çıkan nimetlerin bir kısmı reel faiz olarak dış finansman sahiplerine, yine dışa akıyor; yani, buharlaşıyor, bulut olup yine başka ülkelere yağmur olarak yağıyor; bu ülkeye faydası olmuyor.

Öyle ise, yüksek büyüme hızını gerçekleştirmişiz, gerçekleşmiş, buna itiraz etmeyelim, kaynaklarının ne olması hiç önemli değil, rakamları da doğru olarak kabul edelim; ama, bu büyümenin nimetlerinden Türk Milleti işçisiyle, köylüsüyle, çiftçisiyle; orta, küçük ölçekli esnafıyla, sanayicisiyle bunun  nimetlerinden yararlanamamış. İşte, bu kesimlerin şikâyetlerinin devamının sebebi budur.

Hükümete düşen görev, burada, bu gidişi önlemektir, bu gidişi önlemektir. Önünüzde daha iki yıl süreniz var; eğer, 2007'de seçimi kazanmak istiyorsanız, işte, size yol; bu durumu, bu kötü gidişi düzeltin. Aksi takdirde, insanların dayanacak hali kalmadı. Kömür yardımı yaparak, yiyecek paketleri yardımı yaparak bu insanların kötüleşen durumunu düzeltemezsiniz.

Evet, bu büyüme meselesini bu şekilde hallettik; herhalde, daha fazla, konu üzerinde durmaya gerek yok "dinleyen anlatandan arif gerek" derler.

Diğer bir iki hususa daha değinmek istiyorum. Şimdi, genel ekonomi politikalarında -Avrupa Birliği konusuna zaman kalmadı- söyleyeceğim bir iki husus var, onları da söyleyerek konuyu bitirmek istiyorum.

Genel ekonomi politikalarında birtakım değişikliklerin zamanı geldi ve geçiyor. Bunlardan biri döviz kuru politikası. Uyguladığımız döviz kuru politikası dalgalı kur sistemi olarak adlandırılıyor ve tamamen Merkez Bankasının yönetimine verilmiş. Fiyat istikrarı sağlama görevinin yanında döviz kurunun, yani, TL'nin değerinin istikrarı konusunda da Merkez Bankası rol üstlenmiş, görev yapıyor; ama, bu politika Türk ekonomisinin ihtiyaçlarına cevap vermiyor. Bu politika Türk ekonomisinin ihtiyaçlarına niçin cevap vermiyor; çünkü, neticede bir aşırı değerlenme ortaya çıkmış. Bu aşırı değerlenmenin sebebi ne; Merkez Bankasının bu işi kötü yönetmesinden mi; hayır. Bu aşırı değerlenmenin sebebi, Türkiye'ye giren, sıcakpara şeklinde, kısa vadeli sermaye şeklinde, daha uzun vadeli sermaye şeklinde hükümetin yapmış olduğu, özel sektörün yapmış olduğu borçlanmalar neticesinde ülkeye gelen sermaye hareketlerinin sonucu. Ülkeye giren sermayenin sonucu, Türk Lirasında bir aşırı değerlenme ortaya çıkıyor. İdeal olan nedir döviz kurunda; ideal olan, gerçekçi denge kuru dediğimiz bir kur seviyesinin ortaya çıkmasıdır. Bunun için de, böyle bir kurun ortaya çıkması için de, sermaye hareketlerini bir tarafta tutarak, cari işlemler hesabı içerisindeki kalemler; yani, mal ve hizmet kalemlerini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Mal ve hizmet hareketlerini dengeye getirecek bir döviz kuruna, kur seviyesine gerçekçi denge kuru denilir. Türkiye'de bugünkü kur seviyesiyle; yani, 1 dolar ifadesiyle ifade edersek, 1 dolar eşittir 1,35-1,36 gibi bir kur seviyesiyle cari işlemler dengesi dengeye gelmiyor. Bu yıl itibariyle, 15 milyar doların üzerinde açık veriyoruz. Öyleyse, gerçekleşen kur, Türkiye için denge kuru değildir, Türkiye'de cari işlemler dengesini sağlayacak bir kura ihtiyaç vardır; çünkü, cari işlemler dengesini sağlayamadığınız sürece, burada ortaya çıkan açığı dış finansmanla; yani, dış borçlanmayla karşılıyorsunuz ve bu, ekonominin hanesine borç olarak yazılıyor demektir. Bu bakımdan, döviz kuru politikasında kontrollü kura geçiş ve kısmen sermaye girişini kontrol altına alarak, özellikle sıcakpara girişlerini vergi yoluyla ve sair yollarla kontrol altına alma ihtiyacı vardır bu ekonominin, Türk ekonomisinin. Böylelikle, denge kuruna, nispeten, buradan bir katkıda bulunabilsin.

Ayrıca, dün de bahsettim, Merkez Bankasının görevleri konusunda, bizim gibi ülkelerde, para politikaları ekonomik kalkınmaya yöneliktir, maliye politikaları ekonomik istikrarı sağlamaya yöneliktir. Bugünkü uygulama itibariyle bunun tamamen tersinedir, para politikaları istikrara yönelik olarak kullanılmaktadır, yanlış bir uygulamadır; bunun da mutlaka düzeltilmesi gerekir.

Bu çerçevede, eğer, ekonomi politikalarında ciddî birtakım değişikliklere gidilmezse, köşe taşı olabilecek birtakım değişimler gerçekleştirilmezse, Türk ekonomisi bu yükünü belki üzerinden atar; ama, bu, daha uzun zaman alır ve bunun maliyeti, ekonomiye, topluma daha büyük olur. Bu maliyetin küçültülmesi ve zamanın da kısaltılması için, mutlaka, politikalarda birtakım değişmeler meydana getirilmesi gerekiyor.

Sürem bittiği için, daha söyleyecek çok şey vardı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, son cümlenizi alayım.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Bu bakımdan, inşallah, daha fazla konuşma imkânlarımız olacaktır ileride; bu hususlarda konuşacağız.

Bu vesileyle, tüm Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Bütçelerimizin Türk Milletine ve Türk ekonomisine hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Abuşoğlu.

Anavatan Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 yılına ait Basın-Yayın Genel Müdürlüğü bütçesi ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçeleri hakkında, Anavatan Grubu adına söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Grubum adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, saygıdeğer halkımıza da sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, iki gün önce, Mersin'in Erdemli İlçesinde, beldelerinde ve köylerinde, dolu, büyük bir hasar meydana getirmiştir. Burada bulunan seralarımızı, narenciye bahçelerimizi ve sebzelerimizi... Gerçekten büyük bir hasarla karşı karşıya kalmıştır köylülerimiz. Burada hasar gören köylülerimize geçmiş olsun diyoruz.

Hükümetimizden de, bir an önce, bu çiftçilerimizin yaralarını sarması için ilaç, gereç ve yardımlarını esirgememelerini diliyorum.

Değerli arkadaşlar, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün kuruluş kanununda, kuruma pek çok görevler yüklenmektedir; ama, aşağı yukarı her kamu kurumunda olduğu gibi, burada da yazılan güzel sözler kâğıt üzerinde kalıyor. Tabiî, kurumların ve bürokrasiyi çalıştırmak, başta hükümetlerin görevi ve sorumluluğundadır.

Burada, izninizle, birkaç cümleyle, basınımızın ve medya kuruluşlarımızın sorunlarına da değinmek istiyorum.

Günümüzde, medyanın önemi, tartışılmaz bir gerçektir. Basın, yasama, yürütme ve yargı erklerinden sonra, dördüncü bir kuvvet olarak ortaya çıkmış ve demokrasilerin vazgeçilmez unsuru haline gelmiştir. Artık, düşünce özgürlüğü ile medya özgürlüğü eşdeğer kabul edilmektedir.

Bugün, ülkemizdeki basın özgürlüğü, ne yazık ki, siyasî iktidarların ve tekelleşme olgusunun tehdidi altındadır. Basın gruplarının başka sektörlere yönelmeleri, onları siyasî erke muhtaç hale getirmekte ve iktidarlarla uzlaşmaya zorlamaktadır. Bu durum, iktidarlara, basını kendi amaçları doğrultusunda yönlendirme imkânı doğurmaktadır. Bu iki güç odağı arasındaki çatışma zamanla uzlaşmaya dönüşmekte ve bu da basının, bilenin ulvî amaçlarını tam anlamıyla yerine getirmesine engel olmaktadır.

Özellikle ulusal kanallar, eğitim ve kamuoyunu bilgilendirme işlevinden uzaklaşmıştır. Artık, televizyonlarda, halkı bilgilendirici, eğitici, kültürel değerler taşıyan programlar ortadan kaldırılmış ve ekranlarda televole programcılığı egemen olmuştur.

Sabun köpüğü gibi diziler, eğlence adı altında yayınlanan dedikodu programları, kadın hakları gibi duygu sömürüsüne yatkın programlar kanalları işgal etmiş durumdadır. Bu programların, ülkemizin kültürel değerlerini yozlaştırmakda önemli etki yaptığı inancındayız.

Yerel düzeyde yayın yapan gazete ve televizyonların da, başta ekonomik olmak üzere, pek çok sorunları bulunuyor. Demokrasimizin kılcal damarları olan bu kuruluşların sorunlarına da eğilmek gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, bu alandaki diğer önemli bir sorun da basın çalışanlarının durumudur. Bugün, basın emekçileri, büyük bir işsizlik tehdidi altında görev yapmaktadır. Medya kuruluşlarında ortaya çıkan ilk ekonomik krizde fatura çalışanlarına kesilmektedir. Asıl mesleği gazetecilik olan pek çok kişi işsiz durumdadır veya başka alanlarda çalışmak durumunda kalmışlardır. Yine, 212 sayılı basın çalışanlarıyla ilgili yasa, lehte hükümleri nedeniyle hiç işletilmemektedir.

Öte yandan, Anadolu Ajansı ve Cumhuriyet Gazetesi hariç, hiçbir medya kuruluşunda sendika bulunmamaktadır. Bir ülkede, gazeteciler gibi, toplumun en aydın ve dinamik kesimi de örgütlenmiyorsa, sendika kuramıyorsa, işsiz kalması patronunun anlık kararına bağlıysa, toplumun diğer kesimlerinde ne olacaktır, bunu ibretle düşünmekteyiz.

Avrupa Birliğine katılmamızı destekleyen medya patronlarımızın Avrupa Birliği normlarını öncelikle kendi gazete ve televizyon çalışanlarına uygulamasını beklemenin de yanlış olmaması gerekir.Sendikanın var olduğu Anadolu Ajansında ise, daha farklı sorunlar yaşanmaktadır. AKP İktidarı, Anadolu Ajansını iktidarın sesi haline dönüştürmüştür. Ajans yöneticileri, bakanların, AKP'li danışmanların baskısı altındadır. Ajansın, Meclis bürosunda bile, sürekli değişiklikler yapıldığı gözden kaçmamalıdır. Bir yandan da Başbakanın özel fotoğrafcısına bu kurumda kadro verildiğine şahit olmaktayız. Hükümetin, basına baskı politikalarını gazeteciye kadar indirgemesi kabul edilmeyecek bir durumdur.

Sayın milletvekilleri, bütün bunlar yaşanırken, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ne yapmaktadır; ne yazık ki, hiçbir şey. Genel Müdürlükte kurulan Basın Kartları Komisyonu, gazetecilere dağıtılan sözleşmeler gündeme geldiğinde, suya sabuna dokunmadan orta yollu bir tavır izliyor. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü sadece gazetecilere basın kartı veren ve onları yenileyen bir kuruma dönüşmüştür. Kurum bu halinden çıkarılarak daha işlevsel bir konuma getirilmelidir.

Burada bir noktayı da belirtmek istiyorum. Genel Müdürlüğün gazetecilere verdiği kartların üzerinde bulunan resmî ibareler, yurt dışına göreve giden gazetecileri zor durumda bırakmaktadır. Muhatapları, gazetecileri resmî bir görevli olarak algılamaktadır, bu sorunun çözümü için basın kartlarının gazetecilerin meslek örgütlerinin de dahil olduğu daha geniş bir organizasyon tarafından verilmesi ve Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün de bu kurulun sekreteryasını yapması uygun olacaktır.

Bu konuda son söz olarak şunu söylemek istiyorum: Hükümet, devletin denetleyicisi ve düzenleyicisi rolünü hatırlayarak, basın çalışanlarının sağlıklı bir şekilde örgütlenmesini sağlayacak tedbirleri bir an önce almalıdır. Bu, sadece gazeteciler için değil, basın özgürlüğü ve ülkemizin demokrasisi için de yararlı bir eylem olacaktır.

Sayın milletvekilleri, ikinci olarak, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün bütçesi hakkında görüşlerimi açıklamaya çalışacağım. Bildiğiniz gibi, ülkemiz, dünya ölçeğinde az gelişmiş ya da yoksul bir ülke kategorisinde değildir; fakat, şu anda 15 000 000 yurttaşımız yoksulluk sınırının altında, 3 000 000 yurttaşımız da açlık sınırının altında yaşamaktadır. Bu nüfus, açlıkla boğuşan bazı Afrika ve Asya ülkelerinden daha fazladır; yani, ülkemiz içerisinde ne yazık ki bir Afrika gerçeği yaşanmaktadır.

Ülkemizde gelir dağılımı adaletsizliği kabul edilemez sınırlara ulaşmıştır. Alt gelir grubundaki nüfusun yüzde 20'si toplam gelirin sadece yüzde 6'sını almaktadır. Buna karşı, üst gelir grubundaki nüfusun yüzde 6'sı da toplam gelirin yüzde 20'sini elde etmektedir. Bölgeler arasındaki gelir dağılımı dengesi de bu şekilde büyük bir uçuruma sebep olmaktadır. Marmara Bölgesinde kişi başına düşen millî gelir 2 500-3 000 dolar iken… Ki, Sayın Maliye Bakanımız bugünkü gelirlerimizi 5 000-6 000 dolar civarında gösterdiyse de, Türkiye gerçeği budur. Hiç kimsenin yaşam seviyesi birden ikiye katlanmadı. Bunu da kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz. Batı illerimizdeki kalkınmışlık düzeyini tüm ülke sathına yaymamızda da yarar vardır diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, yoksulluğun önemli bir diğer sebebi de işsizliktir. Marmara depremi ve ardından peş peşe yaşanan ekonomik krizler sonucu işsizlik çığ gibi büyümüştür. Aradan geçen yıllara karşın istihdamda hâlâ kriz öncesi rakamlara ulaşılmamıştır. Hükümet ne derse desin gerçekler ortadadır. Resmî işsizlik oranı yüzde 10'ları aşıyor. Gerçekteyse bu rakam -eğer incelenirse- yüzde 20'lere kadar da tırmanabilir. İşsizliği önlemek için yeni yatırımlar yaratılması gerekir. Faiz giderleri millî gelirden büyük bir pay götürdüğü için elbette ki yatırımlar yapılmamaktadır.

Önemli çarpıklıklardan biri de, dolaylı vergilerin yüzde 70'lerin üzerine çıkmasıdır. Vur abalıya politikasına devlet devam ettiği sürece vergi yükü yine sabit ve dar gelirlilerin üzerinde kalacaktır.

Değerli milletvekilleri, Maliye Bakanımız bütçeyi sunuş konuşmasında, Sosyal Dayanışmayı Teşvik Fonu ve benzeri kuruluşlar aracılığıyla yapılan aynî ve nakdî desteklerin artırılarak devam edeceği bilgisini vermektedir.

Evet, bu yurttaşlarımıza devletin yardım etmesi gereklidir; ama, bu şekilde onların yoksulluk girdabından kurtulmaları mümkün müdür?...

Devlet Bakanımız Sayın Mehmet Ali Şahin dedi ki: "Biz, aşevlerini artırıyoruz." Amaç, aşevlerini artırmak değil değerli arkadaşlarım; aşevlerine insanları göndermemek için istihdam alanları yaratmaktır. Aşevlerinin önünde saatlerce kuyruk bekleyen o insanlar, ellerinde sefertasıyla, bir parça yiyecek için belki kilometrelerce yol yürüyerek geliyorlar. Acaba, bu insanların cebinde dolmuş parası var mı? Bir kısmı da sakat ve perişan, belki de gelmiyor, bir kısmı da onur meselesi yaparak gelmiyor bu aşevlerine. Biz, aşevlerini değil, istihdam alanlarını çoğaltmakla övünmeliyiz diyorum.

AHMET YENİ (Samsun) - Biz de buna çalışıyoruz.

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Evet, hep birlikte çalışmalıyız ve aç insan bırakmamalıyız; çünkü, bu insanlar, yaşlılar, perişan olan insanlar bizim insanlarımız, ülkemizin insanları. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) - Her ikisini de halledeceğiz.

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Dinleyin, şey yaparsınız.

Evet, değerli arkadaşlarım, tarım zaten yok deniliyor. Tarım denilince, sebzesi, buğdayı, narenciyesi geliyor ve köylüler geliyor. Köylüler deyince, biraz da, sizler hemen, geçenlerde de bir isyankâr gibi… Köylülerden korkmayın; köylülerden oy istediniz.

Memurlar bugün meydanlarda. Ne için geldiler Ankara'ya bu memurlar acaba; Keyiflerinden mi geldiler bu kış gününü teperek, ceplerinden para ödeyerek?..

RECEP KORAL (İstanbul) - Hükümete güveniyorlar, onun için geldiler.

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Evet, hükümete güvendiklerinden değil; o tablo, hükümete güvensizliğin tablosudur.

RECEP KORAL (İstanbul) - Güvendikleri için…

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sosyal güvenceden yoksun yüzbinlerce, milyonlarca yurttaşımız perişan durumdadır. Yeşilkarta muhtaç olan insanların sayısı her geçen gün biraz daha artmaktadır.

SSK ve Bağ-Kur üyesi esnaf ve çiftçilerimizin birçoğu, primlerini dahi ödeyememektedir. Primlerini ödeyemeyecek duruma gelen bu insanlara yardımcı olmak zorundayız ve primlerini ödemedikleri için sosyal yaşamlarında da sıkıntı çekiyorlar ve sağlık konusunda da hizmet alamıyorlar.

Değerli arkadaşlar, ülkemizdeki engelli vatandaşlarımızın durumu da ayrı bir trajedidir. Nüfusumuzun yüzde 12'si kadarını özürlü yurttaşlarımız oluşturmaktadır. İşsizlik ve yoksulluk, özürlü vatandaşlarımızın içinde daha yaygın ve tahribatı daha da derindir. Mevcut kanunların uygulanmaması nedeniyle, resmî işyerlerinde dahi, özürlü kontenjanları az kullanılmaktadır. Özürlülere iş verilmemektedir.

Pembe tablolar çizmekle sorunları çözmüyoruz, çözemiyoruz. İşte, kredi kartları mağdurları ortada, insanlar, ailelerinden, çoluk ve çocuğundan ayrılıyorlar, intihara sürükleniyorlar. Basın yazıyor, kartzedeler feryat ediyor, hükümet hâlâ ayağını sürüyor, ATO Başkanı Sinan Aygün Ankara'nın göbeğinde aylardır bas bas bağırıyor, sade vatandaşın sesini duymuyorsunuz, bari bunların sesini duyun!

Şimdi, ölen insanların kanının hesabını kim verecek?! Neden bu yasayı bir an önce Meclise getirmiyoruz?.. Ölen ve eşlerinden ayrılan, gerçekten mağdur olan bu aileleri, bir an önce Meclise yasaları getirerek, sahiplenmeliyiz; ama, bunun gecikmesi, birkaç tane banka patronunun lehine, halkın zararına oluyor. Bunu da kamuoyu zaten takip ediyor ve görüyor.

İşte, hırsızlık, gasp ve kapkaç olayları görülmemiş boyutlara ulaşıyor. İnsanlarımız büyük şehirlerde güven içinde dolaşamıyor. Hatta, Ankara’da, gündüzün, çok arkadaşımız söylüyor, evleri, bayanlar dahi, artık, hırsızlık için, soygun için dolaşıyorlar. Emniyet güçlerimiz elbette ki kâfi gelmiyordur, onun için de bunu fırsat olarak biliyorlar.

İnsanların, iş ve aş bulmadıkça, sorunlarını çözemeyiz. Bu sorunlar ortada kalacaktır. Konuyu bir asayiş sorunu olarak göremeyiz. Sorun, sosyal bir sorundur ve adlî tedbirlerle çözmek de mümkün değildir.

Sayın milletvekilleri, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün çalışmaları, gerçek amaçlarına uygun bir noktada değildir. Kurumun bütçesi, sayısı her gün biraz daha artmakta olan yoksul vatandaşlarımızın ihtiyacını karşılamaktan uzaktır. Öte yandan, bu kurum, tamamen siyasetin ve hükümetlerin hizmetinde çalışmaktadır. Kurumun bütçesi, âdeta, İktidar Partisinin örtülü ödeneği gibi kullanılmaktadır. Yardım dağıtımında genel ve objektif kriterlerin olmaması, uygulamayı özellikle taşrada tamamen keyfî bir hale getirmektedir. Öte yandan, ülkemizdeki yoksulların saptanması, izlenmesi ve haklarında bilimsel veriler toplanması da gereklidir. Bu görevi …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - … Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürlüğünün yapmasının uygun olacağı kanaatindeyiz.

Sosyal devlet anlayışı ortadan kaldırıldıkça ve hükümet bu politikalarına devam ettiği müddetçe Sosyal Yardımlaşma Kurumuna daha çok iş düşmektedir. Yoksulluk toplumumuzu içten içe çürütmektedir. Hükümet bu sorunlara bir an önce tedbir bulmak için çalışmalıdır, yurtdışı gezilerini de biraz askıya alınmalıdır.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz 12 Eylülde mahalleler parsellenmişti, kurtarılmış bölgeler ilan edilmişti. Bugün de artık belediyeleriniz kanalıyla yeşil ve kırmızı hatlar çizmeye başladınız. İnsanların yaşamlarına müdahale etmeye başladınız. Hatta, bu yetmiyormuş gibi, gıdaları helal ve haram diye ayırarak… Yapmayın, insanlar bugüne kadar nasıl yaşadılarsa, bugün de aynı yaşamlarına devam etmeleri gerekir. Ayırımcılığı bırakın, devleti yönetmeye bakın, Ofer'lerle, bilmem Dubai şeyhleriyle değil, halkla birlikte olup halkı sahiplenmeliyiz diyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) - Onu Cumhuriyet Halk Partisi söylüyor; ANAP'a geçemedin mi hâlâ?

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Biz düşüncelerimizi her yerde savunuruz. Bir günde bir yere gitmek değil, biz onurumuzla, onur kavgasıyla, haysiyetimizle devam ettik ve ona da devam edeceğiz. Biz kimseye onurumuzdan bir ödün vererek bir yere gitmedik. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Biz buradayız, halkımızla iç içeyiz. Halkın vermiş olduğu görevi onurluca yaparız. Onun için, (A) partisi, (B) partisi değil... Dün siz neredeydiniz, gelecekte ne olacağınız belli değil. Dilerim ki gelecekte hiçbiriniz Parlamentoda olmazsınız.

Saygılar sunuyorum.

Bütçemizin de ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) - AK Parti, AK! Bizim adresimiz belli, bizim yerimiz belli; biz AK Partiliyiz.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.

Anavatan Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Grubum adına Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı ve Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum.

Biraz önce ekonomik verileri dinleyince gerçekten farklı bir ülkede mi yaşadım diye düşünüyordum; bu arada bir haber aldım, biz de bir şampiyonluğu elde etmişiz; bu konudaki başarıdan dolayı da sizleri yürekten kutluyorum. IMF'ye borçlar listesinde birinci sıradaymışız. Bu başarı size aittir; bununla övünebilirsiniz.

AHMET YENİ (Samsun) - Devraldık; biz azaltıyoruz...

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Türk toplumunun bir esprisi vardır, borç yiğidin kamçısıdır, ye babam ye. Sizlere de gerçekten bu konuda başarılar diliyorum.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Kredi notlarına bak. Kredi notları artıyor.

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - İnşallah, Sayın Bakanımız da burada, IMF ile stand-by anlaşması gibi bir pazarlık yapmak yerine borcu ödemek gibi ilkeli ve anlayışlı bir duruş gösterirler, bizler de buradan yürekten alkışlarız.

Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı:

2006 yılında, eski adıyla Devlet İstatistik Enstitüsü, yeni adıyla da Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı olan süreç içerisinde görülen bir tablo var ki, sosyal ve ekonomik alanlarda ihtiyaç duyduğu göstergeleri, uluslararası kavram ve yöntemleri kullanarak oluşturan, kullandığı kavram ve yöntemleri akademik çevrelerle de bütünleştirerek olgunlaştırıp ve sağlıklı verileri toplayan kurumun sağlıklı zeminler içerisinde yapılanmasını bekliyoruz.

Avrupa Birliğine uyum sürecinde resmî istatistiklerin önemi her geçen gün daha artmaktadır. Müzakere sürecinde resmî istatistikler merkezî rol oynayacak, kaydedilen gelişmeler de bu verilere dayalı olarak değerlendirilecektir. Bu nedenle ülkemizin resmî istatistiklerinin uluslararası normlara uygun olarak şeffaf, zamanlı ve düzenli biçimde üretilebilmesi son derece önemlidir. Sağlıklı resmî istatistiklerin üretilebilmesi için istatistik alanında uzman bir kurum oluşturmak yeterli değil; çünkü, enerjiden sağlığa, dışticaretten emniyete, turizm bankacılığına kadar geniş bir alanda yapılan resmî istatistiklerin büyük bir kısmı, ülkelerin idarî kayıtlarından gelmektedir. İdarî kayıtlar da, ilgili kamu kurum ve kuruluşları tarafından tutulmaktadır. Bu nedenle, idarî görevi yürüten tüm kurumların kayıtlarını düzenli istatistik üretilebilir hale getirmeden, istatistik alanındaki sorunları tam olarak çözmek mümkün değildir.

Bunun yanı sıra, kurumun, verimli ve yeterli düzeyde kaliteli hizmet verebilmesi için, kurum personelinin teknik kapasitesinin artırılması, çalışmaların yapılmasında önem arz etmektedir. Resmî istatistiklere güvenin oluşması, bu istatistiklerin nasıl hesaplandığının yakından bilinmesiyle ilgilidir. Bu nedenle, bilimsellik, şeffaflık, güvenilirlilik, zamanlılık, ulusal istatistik kurumlarının sahip olması gereken vazgeçilmez özelliklerdir.

Buraya kadar sözünü ettiğimiz bütün çalışmalar, sonuçta bir hizmet üretiminin kalitesinin artırılmasına yönelik değerlendirmelerdir. En az bunun kadar önemli olan bir husus da, hizmet kalitesinde herhangi bir kayba meydan verilmeden, sözü edilen hedeflere varılabilmesidir. Birsürü güçlükler aşılarak, yurdun her yerinde elde edilen ve kullanıcıların hizmetine sunulan verilerin, kurum amaçlarına uygun bir şekilde değerlendirilebilmesi, bu bilgilerin gerek internet ortamına gerekse basılı yayınlara iyi bir vitrinde sergilenmesiyle değil, kullanışlı olma özelliği taşımasına bağlıdır. Bu kapsamda, basılı yayınlara eklenen CD'ler ya da internet ortamında istatistikî sonuçların büyük bölümü, kullanıcılara, PDF -yani, içerdiği bilgilerin sadece okunmasına imkân veren bir nevi bilgisayar programı- formatında sunmak değil; oysa bu ham verilerin kullanılabilir, bilgiye dönüşmesi için sadece okumaya imkân veren bir formatta sunulması, örneğin bu verilerin daha pratik, kolay ve ulaşılabilir şekilde kullanımına imkân veren Excel formatında kullanıma sunulmasının yararlı olacağını düşünmekteyiz.

Sonuç olarak, Türkiye İstatistik Kurumunun yaptığı çalışmalarda, yayınladığı istatistiklerde uluslararası kavram ve yöntemleri kullanan, hatta bu kavram ve yöntemleri daha da ileri hedeflere taşımak yolunda gayret sarf eden, öncesinde olduğu gibi gelecekte de yerli-yabancı tüm kullanıcılara, güvenle ve kolaylıkla kullanabileceği istatistikleri üreten bir kurum olmalıdır.

Son günlerde enteresan bir olay olmakta. Türkiye İstatistik Kurumu, yaklaşık 244 adet uzman yardımcılığı için 21.11.2005 ile 2.12.2005 tarihleri arasında müracaatları kabul etmiştir. KPSS sınavındaki 7, 27, 33, 34, 37, 58, 92 ve 114 puan türleri baz alınarak, 244 adet uzman yardımcılığı için, doğrudan sözlü sınavına girmek üzere, 4 katı olan kişi davet edilmiş.

Burada sormak gerekir; Türkiye İstatistik Kurumu olan ve bu kurum için istatistiğin ne derece önemli olduğunu anlatmaya gerek yoktur. Bu kurumun, çeşitli alanlarda çalışacak, farklı bölümlerden mezun olan insanlara ihtiyacı olmasına rağmen, bu kişilerin muhakkak da olsa istatistik bilmesi gerekmektedir.

Bu konuda şu sorulara da yanıt bekliyoruz Sayın Bakandan: Bu sınavda uygulanan KPSS puan türlerinden bazıları hesaplanırken, kesinlikle istatistik soruları hesaba katılmamıştır. İstatistik biliminin böylesine önemli olduğu bir kurumda, neden KPSS puan türlerinden istatistiği içermeyen puan türleri de seçilmiştir? Bu soruyu şöyle de sorabiliriz: Acaba, alınması gereken kişiler mi var?

Hangi branşlara kaçar kişi alınacağı niye bildirilmedi? Bu, ikinci bir sorumuz.

Üçüncü sorumuz, uzman ve uzman yardımcılıkları kariyer meslekler olduğu için, böyle sınavların yazılı yapılması gerekmez miydi?

Dördüncü sorumuz da, acaba, bu sözlü sınava girecek olan 976 kişiden hiç puan almayıp o listeye de giren var mı?

Bu sorulara net olarak yanıt beklemekteyiz.

Türkiye İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı:

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dağılmasının ardından oluşan yeni bağımsız cumhuriyetlerle birlikte, ardından, yeni ekonomik, kültürel, sosyal ilişkilerin geliştirilmesi ve özellikle Türk Dilinin konuşulduğu ülkelerde, bu alanda daha da yakınlaşma ihtiyacı doğmuştur.

Bu hedef doğrultusunda, başta Türk Dilinin konuşulduğu ülkeler olmak üzere, gelişme yolundaki ülkelerle yapılacak her türlü işbirliği ve yardım programlarının hazırlanması ve uygulanması, sorumluluğun doğrudan bu kuruluşa verilmesi; 480 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Dışişleri Bakanlığına bağlanmıştır. 1999 yılına kadar böyle devam etmiş, 2001 yılında ise Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı olarak değiştirilmiştir.

Başkanlığın kuruluş amacı, başta Türk Cumhuriyetleri olmak üzere, Türk Dilinin konuşulduğu cumhuriyetler ile akraba toplulukları ve kalkınma yolundaki ülkelerin kalkınmalarına yardımcı olma konusunda gerekli adımların atılması ve koordinasyonun sağlanmasıdır. Bu ülkeler ve toplulukların ekonomik, ticarî, teknik, sosyal, kültürel ve eğitim alanlarındaki işbirliğinin çeşitli projeler ve programlarla gelişmesini sağlamak, yapılacak yardımları koordine etmek, bu ülkelerle doğrudan ve takip edilebilir ilişkiler geliştirilip devamını sağlamak Başkanlığın aslî görevlerindendir.

Bu derece önemli görevler üstlenmiş bir kuruluşun bütçesine kısaca bakmak gerekirse; Başkanlığın 2003 yılı bütçesinde ödeneği 19,7 trilyon TL olarak öngörülmüş; ancak, bu ödeneğin sadece 2,1 trilyonu serbest bırakılmıştır. 2004 yılında öngörülen 18,5 trilyon ödeneğin 16,1 trilyonu serbest bırakılmıştır. 2005 yılında ise, bu kuruluşa 26,6 trilyon ödenek ayrılmıştır; 2005 yılı ağustos ayı sonu itibariyle 17,5 trilyon ödeneğin serbest bırakıldığı görülmektedir. 2006 yılı bütçe tasarısı içerisinde TİKA'ya 43 325 000 YTL pay ayrılması öngörülmüştür.

2004 yılından bu yana, ülke ve bölge bazında 461 adet proje gerçekleştirilmiş ve faaliyet yürüttüğü belirlenmiştir. Bu projelerin büyük bir kısmı, büyük bir özveriyle devam ettirilerek başarıya ulaştırılmıştır, tüm ekonomik ve kadro yetersizliğine rağmen. 2005 yılında proje sayısı, hem miktar hem de tutar olarak daha da artmıştır. Bu artışın 2006 yılında da devam etmesini temenni ediyoruz. 2006 yılında TİKA'ya ayrılan ödeneğin yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Zira, TİKA'nın Türkiye adına üstlendiği rol ve Türk Dilinin konuşulduğu ülkelerdeki görevi gözönüne alınırsa, projelerin sorunsuz bir şekilde bitirilmesi ve bu suretle ülke prestijine katkıda bulunması amacıyla, TİKA'ya genel bütçeden sağlanan imkânların artırılması, bunun ödemeye dönüştürülmesi gerekmektedir.

1992 yılından bu yana faaliyet gösteren TİKA'nın belge ve evrak, kayıt gibi kurumsal hafızasını oluşturan bilgilerin önemli bir kısmına kolaylıkla ulaşılamamaktadır. Yürüttüğü projeler itibariyle önemli bir kurum olan ve birçok ülkeyle irtibat kuran TİKA'nın iyi bir kurumsal hafızasının olması gerekmektedir. İmkân bulunması halinde, genel bütçe dışında da ilave kaynak aktarılarak, kurumun malî yapısının güçlendirilmesi sağlanmalıdır. Çağımızın bilişim ve teknoloji çağı gözönünde bulundurulduğunda, özellikle, Türk Dilinin konuşulduğu birçok ülkede faaliyet gösteren TİKA'nın, bu alanda desteklenmesi ve hak ettiği teknik ve malî güce kavuşmasını beklemekteyiz. Stratejik önemi olan bir kurumun etkin çalışabileceği ortamın yaratılması gerekmektedir. Hem genel bütçe hem de ek kaynaklarla desteklenmesi gereken TİKA, Türkiye'yi sadece Türk cumhuriyetlerinde değil, Türk kamuoyunda, dünya kamuoyunda temsil etme gayreti içerisinde olmalıdır. Doğaldır ki bu hedef, ekonomik güç ve ilave çabalarla sağlanabilir. Ülkelerin dünya ölçeğinde tanıtım ve kamuoyu oluşumundaki hassasiyeti gözönüne alındığında, TİKA'nın Türkiye için önemi anlaşılabilir hale gelmektedir.

 Özellikle "Türk cumhuriyetleri" olarak tabir ettiğimiz, dil, din, kültür ve ırk birliği olan devletler ile akraba topluluklar, Türk soylu insanların yaşadığı ülkeler ve Türk Dilinin konuşulduğu ülkelerle koordinasyon ve stratejik projelerin hayata geçirilmesi hususunda, bu kuruma önemli görevler düşmektedir. Bu konuda TİKA'nın başlıca görevlerini, dil birliğinin sağlanması, din değerlerinin doğru algılanması, kültür değerlerinin taşınması ve geliştirilmesi olarak sayabiliriz. Ülkemiz adına, Türk cumhuriyetleri ve akraba topluluklarla gerekli ve yerinde girişimler, ortak projeler, stratejik çalışmalar yapmak zorundayız. Bu zorunluluk, ortak değerlerin işlenmesi, değerlendirilmesi ve ortak kullanıma açılmasını içermektedir.

Bu kurumun üstlendiği görevleri daha etkin olarak yerine getirmesi için, bazı tedbirler alınmalıdır. Genel bütçeden sağlanan imkânların artırılması ve bunun ödemeye dönüştürülmesi sağlanmalıdır. Süreklilik gerektiren işlerde sözleşmeli personel yerine TİKA'nın aslî personeli görev almalı ve bu personelin ise istihdamının yapılması gerekmektedir.

Kurum hafızasını test için, bilgisayar destekli arşiv ünitesi kurulmalıdır. Bu türlü teknik yardımın sağlanması, Kamu İhale Kurumunun ilgili maddelerinden faydalanılması sağlanmalıdır. Kurumun Türk kültürü, dili, tarihi, gelenek ve göreneklerinin tanıtılması için, basın-yayın organlarının desteklenmesini sağlayacak maddî imkânların sunulması ve bu çalışmaların bir an önce faaliyete geçmesinin sağlanması gerekmektedir.

TİKA, kalkınma yolundaki ülke ve topluluklarla ekonomik, ticarî, teknik, sosyal, kültürel ve eğitim işbirliğini, bu ülkelerin kalkınmalarına katkıda bulunacak projeler bazında geliştirmek ve uygulamaya koymak adına çalışmalar da yapmaktadır. 60'ın üzerinde faaliyet gösteren TİKA, mal ve hizmet satın alırken, bu konularda, her ülke için farklı ekonomik, siyasî, geleneksel ve kültürel unsurlarla karşılaşmaktadır.

Bunun yanında, Başkanlıktan acil olarak talep edilen birkısım ihtiyaçların zamanında ve fayda verecek şekilde karşılanabilmesi için, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun istisna maddesinden istifade etmesi sağlanmalıdır.

TİKA'nın bütçe uygulamaları başladıktan sonra, yıl içerisinde de önemli çevrelerde, ülke açısından büyük önem arz eden projeler, önerilmekte ve bu gibi projeler, önceden planlandığı için, bütçe içerisinde yer almaktadır. Bu da kaynak sorununu beraberinde getirmektedir. Bu sorun, 5018 sayılı Kanunun üç yıllık bütçe uygulamasıyla ilgili hükmünün 2006'da yürürlüğe girmesiyle kendini daha da hissettirecektir. TİKA'nın, 5018 sayılı Kanunun 15 ve 16 ncı maddelerinden muaf tutulması, idareye avantaj sağlayacaktır.

Kurumun bütçesinin rekabet edebileceği düzeye çekilmesi, kullanım esnekliğinin sağlanması gerekmektedir.

TİKA projelerinin büyük ölçüde mal ve hizmet alımına dayalı olması ve faaliyette bulunulan ülkelerle bu konuda karşılaşılan güçlükler nedeniyle, yurtdışı alımlarında Kamu İhale Kanunundan muaf tutulmalıdır.

Gizlilik arz eden ve acil yapılması gereken konularda ve projelerde finans, örtülü ödenek tekniğiyle sağlanmalıdır. Ayrıca, dış yardımların, TİKA aracılığıyla, teknik yardım projeleri halinde gerçekleştirilmesi için mevcut mevzuat değiştirilmelidir.

TİKA proje ve yardım faaliyetleri, ülkesel ve bölgesel projeler bazında gerçekleşmektedir. Bu faaliyetlerin artırılarak devam ettirilebilmesi için genel bütçeden iyi bir pay almalı, genel bütçeden aktarılan ödeneklerin önü açılmalıdır.

Başkanlığın, Afganistan, Arnavutluk, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Etiyopya, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Kosova, Moğolistan, Moldavya, Tacikistan, Ukrayna'da toplam 15 program koordinasyon ofisi bulunmaktadır. Bu ofislerin harcama kalemleri, merkezden gönderilen avanslarla karşılanmaktadır. Bu ülkelerle dil, din, kültür, gelenek, eğitim, sosyal, ticarî ilişkiler gözönüne alındığında, TİKA'nın bu ülkelerdeki projeleri desteklenmeli ve bu organizasyonu sağlayan TİKA'nın maddî sıkıntısı olmamalıdır. TİKA, Türk Dilinin konuşulduğu ülkelerde gerekli ve yeterli faaliyette bulunmalıdır. Projesini, diğer kurumlardan yardım alarak tek elden götürmelidir.

2006 yılı bütçesinin, Türkiye'yi temsil eden soy, dil, din, kültür, eğitim ve sosyal yapı birliğimizi geliştirmeyi hedefleyen TİKA'ya ve millete hayırlı olmasını diliyor, başarılar temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi; buyurun.

Süreniz 15 dakika Sayın Hamzaçebi.

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığı bütçesi görüşmelerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hazine Müsteşarlığı bütçesi görüşmeleri nedeniyle, uygulanmakta olan ekonomik program hakkında, zamanın izin verdiği ölçüde, bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği gibi, bu program, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümetinin iş başında olmadığı 2002 yılından bu yana uygulanmaktadır ve 2002 yılı da dahil olmak üzere, o yıldan bu yana, enflasyon oranında düşüş, büyüme, faizlerde düşüş, ihracatın artması gibi konularda olumlu gelişmeler olmaktadır. Bugünkü hükümetimiz de, genellikle bu olumlu göstergelere dayanarak, her şeyin çok iyi olduğu yönünde bir pembe tablo çizmenin gayreti içerisindedir.

Şüphesiz, bu olumlu gelişmelere hepimiz seviniyoruz; ancak, gerçekte, bu rakamların altına indiğimizde, bütün tablo iyi midir, bütün tablo gerçekten iyiye gidecek midir diye baktığımızda, bunu söylemenin çok kolay olmadığını görüyoruz ve bu programın önünde çok büyük riskler olduğunu, özellikle 2006 yılında Türk ekonomisinin çok büyük risklerle karşı karşıya olduğunu görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu riskler nelerdir diye baktığımızda, ben, bunları iki grupta topluyorum ve bu iki grup, programın çok temel varsayımlarıdır.

Birincisi, dalgalı kur. Bu programın temel kabulü dalgalı kurdur; yani, kur, dövizin fiyatı piyasada belirlenecektir. Devlet veya Merkez Bankası, bu kurun oluşmasına herhangi bir şekilde müdahalede bulunmayacaktır.

İkinci nokta da, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu yapısal reformlardır. Program, bu iki ana esasa dayanmaktadır.

Uygulamaya baktığımızda, dalgalı kurun kitaplarda yazıldığı gibi işlemediğini, Türkiye'deki yüksek faizler nedeniyle Türkiye'ye sürekli olarak sıcakpara geldiğini ve sıcakpara nedeniyle bollaşan dövizin, dövizin fiyatını düşürdüğünü ve aynı zamanda ithalata olan talebi artırdığını, artan ithalat talebine rağmen, bu nedenle döviz talep edilmesine rağmen, yüksek faizlerle girmeye devam eden sıcakpara nedeniyle dövizin fiyatı bir türlü yükselmiyor; yani, Türk Lirası dövize kıyasla değerli kalıyor değerli arkadaşlar. Bu nedenle, Türk ekonomisi, ödemeler dengesinde bir açık problemiyle, bir ödeme problemiyle karşı karşıya kalıyor. Buna cari açık diyoruz, hepiniz biliyorsunuz ve cari açık konusunda hükümetin bugüne kadar yapmış olduğu tahminlerin hiçbiri tutmamıştır. Tabiî ki tahminlerde yanılabilir, tahminlerin bire bir tutması mümkün değildir; ama, gerçekleşme rakamlarını tahminlerle kıyasladığımızda, tam yüzde 100'ü aşan oranlarda bir sapma olduğunu görüyoruz.

2003 yılına baktığımızda, bu sapmanın yüzde 129,6; 2004 yılında yüzde 103,9 ve 2005 yılında da yüzde 101,2 olduğunu görüyoruz. Yüzde 100'ü aşan oranlarda sapmayla gerçekleşen programları, bütçeleri, hükümet, her yıl Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmektedir. Değerli arkadaşlar, hükümet, âdeta, sapmada bir istikrar yakalamıştır; bu istikrar, yüzde 100'ü aşan oranlardadır.

Cari açığın gerisine baktığımızda, bunu tetikleyenin, gerçekte dışticaret açığı olduğunu görüyoruz ve dışticaret açığında -hepinizin bildiği- ithalat ihracattan daha fazla artıyor, bu da dışticaret açığını ortaya koyuyor. Ancak, özellik arz eden gelişme nedir, ilk defa bu yıl, yani 2005 yılında, 2001 krizinden bu yana, ihracatın ithalatı karşılama oranı en düşük seviyesine inmiştir değerli arkadaşlar. Bu bir alarmdır. Bakın, Ağustos 2005 rakamı, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 61,9'dur, Ekim 2005'te de, bu rakam yüzde 62,6'dır. 2001 Şubatından bu yana, bunlar en düşük rakamlardır. Yani, artık bu kurla ihracatçı devam etmekte zorlanıyor, bu kurla Türkiye bir ithalat cenneti oluyor. Bunun, büyüme üzerinde ve istihdam üzerinde yarattığı olumsuz etkiyi hepimiz biliyoruz. Büyüme var; ama, bu büyüme işsizlik yaratıyor.

Değerli arkadaşlar, düşük kur- değerli Türk Lirası, hükümete, biraz önce sözünü ettiğim göstergelere dayanarak pembe tablolar ortaya koyma fırsatını belki veriyor; ama, bu tamamen yanıltıcı, sanal bir tablodur. Bu tabloda, bütün sorunlar ertelenmektedir veya bütün sorunlar çözülmüş gibi gösterilmektedir, ama, gerçekte, bütün cesametiyle bu sorunlar ortada durmaktadır.

Türk Lirasındaki değerlenme sorunu varken, Hazineden sorumlu Bakanımız, bir gün bir demeç verebiliyor "Türk Lirasına değerli diyenler, bu işi bilmiyor" diyor. "Türkiye'ye o kadar sıcakparayı getirenler, bu parayı piyasada bozduranlar enayi mi" diyor. Kusura bakmayın, bu kelime benim değil, Sayın Bakanın lafı. Bu şekilde değerlendiriyor. Tabiî, Sayın Bakanın bu demeci verdiği anda, Merkez Bankasının web sayfasına bakıldığında, Merkez Bankasının web sayfasında, Türk Lirasındaki değerlenme oranları gösteriliyor. Şu an itibariyle -bugün için söylüyorum- bu sayfadaki rakamlara göre, Türk Lirasındaki değerlenme oranı, ÜFE endeksine göre yüzde 40'ları aşan düzeydedir ve TEFE endeksine göre de yüzde 70'leri aşan düzeydedir. Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar olduğu 2002 Aralık ayından bu yana, Türk Lirasındaki değerlenme yüzde 30'ları aşan düzeydedir değerli arkadaşlar.

Sayın Bakan belki de Merkez Bankasıyla aynı fikirde değil; ama, bakıyorum ki, hükümetin en son IMF'ye   vermiş olduğu   niyet   mektubunda -Sayın Bakanın da imzası var bu mektupta- hükümet, Türk Lirasındaki değerlenmeyi resmen kabul etmiş. Bakın, niyet mektubundaki cümleyi sizlere aynen okumak istiyorum: "Cari işlemler açığının artmasında güçlü sermaye girişleri ve sonuç olarak ortaya çıkan Türk Lirasının değerli konumunun da payı vardır." Sayın Bakan Türk Lirasındaki değerlenmeyi resmen kabul etmiş, IMF'ye beyan etmiş.

Şimdi, Sayın Bakan Türk Lirasındaki değerlenmeyi resmen kabul ettiğine göre, o zaman, buna göre de, Türk Lirasındaki bu değerlenmeyi bertaraf ederek, onu bir kenara bırakarak, bütün ekonomik göstergeleri ona göre açıklaması gerekir. Ne gerekir örneğin; hükümet diyor ki, Sayın Başbakanımız, Bakanlarımız diyor ki: "Biz, kişi başına millî gelirde, 2005 yılında 5 000 dolara yaklaştık, 2006'da da 5 216 dolara çıkacağız." Kişi başına millî gelir… Şimdi, olması gereken nedir; olması gereken, bu, Türk Lirasındaki değerlenmeyi yok edecek şekilde, kişi başına düşen millî gelir rakamını ortaya koymaktır. Bu rakamlar, devletin elinde var. O rakamları size vermek istiyorum: Sabit fiyatlarla millî gelire baktığımızda, 2005 yılında hükümet 4 964 dolar millî gelire ulaştık derken kişi başına, sabit fiyatlarla bu rakam, Devlet Planlama Teşkilatının rakamı 3 401 dolardır değerli arkadaşlar. Aynı rakam, 1998 yılında 3 156 dolardır. Yani, bizim, 2005 yılında geldiğimiz kişi başına millî gelir rakamı, 98 yılı millî gelir rakamının birazcık üzerindedir. Yani, bir mesafe alınmış; ama, 1998'den bu yana, işte, krizler olmuş, birtakım problemler yaşamış ekonomi; ama, AKP Hükümetinin geldiği noktada, bakın, 2003 başında bu rakam 3 025 dolarken 2005'te 3 401 dolar olmuş, 2006'da da 3 527 dolar; yani, 1998 yılı düzeyini yeni yeni aşıyoruz. Ancak, tabiî ki, değerli Türk Lirası, hükümetin, en başta hükümetin çok işine gelmektedir. Bir kere, kamu finansmanında ihtiyaç duyduğu fonları çok rahatlıkla bulabiliyor. Dışarıdan sıcakpara geldiği için, bu parayı piyasadan bulması son derece kolay.

İki; borç stoku, olduğundan daha az gözüküyor değerli arkadaşlar. Şimdi, hükümete yakışan, borç stokunu, değerli Türk Lirasına göre -madem ki, bunu, IMF'ye verdiği niyet mektubunda hükümet kabul etmiştir- ona göre açıklamalıdır. Ben bir hesap yaptım; yanlışsa, Sayın Bakan düzeltsin. Bugünkü kuru yüzde 10 daha yukarı taşıdığınızda, borç  stokumuz 11 milyar dolar artıyor. Borç stoku içerisinde, biliyorsunuz, dövizli borçlar veya dövize endeksli değişken faizli borçlar var ve  hükümet, bu borçların düzeyini 2005 yılından itibaren artırmaya başlamıştır. 2005 yılından itibaren borçlanma politikasını hükümet değiştirmiş, sabit faizli senetleri ihraç yerine, değişken faizli senetleri ihraç etmeye başlamıştır. Neden; çünkü, bu kur, gerçekten aşırı değerli, borç verenler bu nedenle sabit faizli senetlere çok fazla itibar etmiyor, etmeyebilir; bu nedenle, kısa vadeye mecbur kalıyoruz. Vadeyi uzatmak için, uzun vadeli borçlanabilmek için, değişken faizli senet ihracına yönelmiştir Hazinemiz. Bunun, kur riskinin Hazine tarafından üstlenilmesi anlamına geldiğini hepimiz bilelim. Madem bu programa güven var, o zaman bırakalım, sabit faizlerle devam edelim, sabit faizlerle vadeyi uzatmaya çalışalım. Demek ki, başta hükümetin kendisi, bu programın kendisine pek inanmıyor; o nedenle, bugünü kurtarmaya çalışıyor.

Değerli arkadaşlar, niyet mektubuna devam ediyorum. Niyet mektubu… Hükümetin IMF'ye vermiş olduğu son niyet mektubunda, hükümet, kendisine övgüler düzüyor, basiretli para politikası uyguladığını söylüyor; ama, hemen sonrasında "ama" diye başlayan bir cümleyle "para tabanı hedefine bu yıl uyamadık; onu biraz aşacağız…" Yine devam ediyor "maliye politikası alanındaki basiretli uygulamalarımız 2005 yılında da devam etmiştir" diyor. "Ama" diye başlayan bir cümleyle tekrar orada bir mazeret bildiriyor:  "Bazı nedenlerle, daha önce çıkan af söylentileriyle bağlantılı olarak, prim tahsilatında ortaya çıkan düşüklük nedenleriyle, sosyal güvenlikteki 2005 yılı hedefini tutturamayacağız."

İşte programın önündeki ikinci riskler, birincisi kur rejimi ise, ikincisi de yapısal reformlar dediğimiz alanlardır. Onların da başında sosyal güvenlik gelmektedir. Sosyal güvenlikte hükümet büyük iddialarla işbaşına gelmiş, devraldığı sosyal güvenlik sistemini her zaman kötülemiş, her zaman batmış, çökmüş bir sistemden söz etmiş.

Şimdi, hükümete düşen nedir; bunu düzeltmektir. Ee, tabloya bakıyorum, sosyal güvenlik sistemine bütçeden yapılan transferlere baktığımda, 2002 yılında bunun gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 3,6. Hükümet, 2003'te bunu 4,4'e çıkarmış. 2004'te yine 4,4; 2005'te niyet mektubunda "4,5 hedeflemiştik; ama, bunu biraz aşacağız" diyor. Ne olacak; 4,8 olacak. 3,6'yla aldınız, 4,8'e çıkardınız; hâlâ "sosyal güvenlik sistemini düzelteceğiz" diyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, hükümetin bu konudaki samimiyetine ben inanmıyorum. Hükümet, sosyal güvenlik sistemi konusunda vakit geçirmektedir. Bakın, niyet mektubunda diyor ki: "Af söylentileri nedeniyle prim tahsilatı olumsuz etkilendi."

Af nereden çıktı değerli arkadaşlar; yine Hazineden sorumlu Bakanımız, bu sosyal güvenlik açıklarını azaltmakla görevli olan Bakanımız, bir gün basına dedi ki; 2005 Martından sonraki prim ödemelerine kesinlikle müsamaha göstermeyeceğiz; yani, öncesini prim affı veya primlerin yeniden yapılandırılması kapsamına alacağız.

Şimdi, hükümete yakışan, daha doğrusu, bir bakana, sorumlu bir bakana yakışan nedir; bu cümlenin ertesinde, basında çıkan bu cümlenin ertesinde, hemen prim affına veya primlerin yeniden yapılandırılmasına ilişkin tasarıyı Meclise getirip, buradan çıkarmaktır. Binlerce, onbinlerce prim borçlusu bekliyor ne yapacağız, endişe içerisinde yaşıyor. İşin öbür yanında da, sosyal güvenlik kurumları prim alacaklarını tahsil edemiyor olmaları nedeniyle sorunlarla karşı karşıya.

Bakın, Bağ-Kur tablosundan bir örnek veriyorum, hükümetin bize vermiş olduğu raporlarda bu rakamlar var. Bağ-Kur için 2005 yılında hükümet 4,6 milyar YTL prim tahsilatı öngörmüş, yıl sonu gerçekleşmesi 1 milyar YTL eksiğiyle, yani, 1 katrilyon TL eksiğiyle 3,6 milyar YTL olacak. Bu, 2004 yılı rakamı olan 3,7 milyar YTL'nin altında değerli arkadaşlar. Şimdi, hükümetin sosyal güvenlik açıklarından şikâyet etmeye hiçbir zaman hakkı yok. Bu açıkları yaratan, bizzat hükümetin kendi kararsız, tutarsız tutumudur ve hükümet, primlerin tahsil edilememesi konusunda, IMF'ye, önlem olarak da şunu söylüyor niyet mektubunda: Ben, bunları, avukat tutup onlara vereceğim, öyle tahsil edeceğim diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapısal reformlar konusunda ikinci problem nedir; kayıtdışılık. Türk ekonomisinin büyük bir kayıtdışılık sorunu var. Vergi reformu dediğimiz konu, Türkiye'de kayıtdışılığın kayda alınmasıdır. Birinci öncelik budur değerli arkadaşlar. Oranları, tabiî ki, indirelim, yüksek vergi oranlarını indirelim; ama, kayıtdışılığı önleyecek çözümleri almadığınız sürece oran indirimleri, daima ve daima, vergi gelirlerinde azalışla sonuçlanacaktır. Şimdi, hükümet en son bir indirim paketi açıkladı ve indirim paketi sonrasında kamuoyuna kayıtdışını önleme konusunda verdiği mesaj, herkes vergilerini ödesin, vergi oranlarını indirdik.

Değerli arkadaşlar, oran indirimlerinin başka önlemlerle desteklenmediği sürece, daima vergi gelirlerinde azalışla sonuçlandığını Maliye Bakanlığındaki yetkili arkadaşlar son derece iyi bilirler. Bu indirim de, sadece ve sadece, vergi gelirlerinde azalışla sonuçlanacaktır; ancak, hükümet, onun bir önlemini almış niyet mektubunda onu görüyorum; diyor ki: "Ücretlilerin yararlandığı özel gider indirimini; yani, vergi iadesini reforma tabi tutacağım."

Değerli arkadaşlar, niyet mektuplarında yer alan bu ifadelerin tercümesi şudur: Ben ücretlilerin yararlandığı özel gider indirimini; yani, vergi iadesini kaldıracağım diyor hükümet. Kurumlar Vergisi hâsılatındaki azalışı onunla telefi edecek, öyle gözüküyor.

Değerli arkadaşlar, Merkez Bankasının rezervleri konusuna değinmek istiyordum; zamanım kalmadı, son olarak şunu söylemek istiyorum: Bu hükümet döneminde küçük tasarruf sahiplerinin hesapları erimiştir. Bakın, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun yayımladığı kasım ayı bülteninden size iki rakam vermek istiyorum: 10 000 YTL'ye kadar olan hesapların tutarı 2004 Eylülünde 28,6 milyar YTL iken, bu rakam 2005 eylülünde 23,3 milyar YTL'ye düşmüş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi, lütfen konuşmanızı tamamlayın.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) -  Sayın Başkan, 1 dakika içinde, müsaade ederseniz, toparlıyorum efendim.

Yani, küçük tasarruf sahipleri ki, bunlar 10 000 Yeni Türk Lirasına kadar olan hesapları kapsıyor; onların hesaplarındaki 5,2 milyar YTL'yi bu tasarruf sahibi vatandaşlarımız harcamak zorunda kalmışlar, ayakta kalabilmek için harcamak zorunda kalmışlar.

1 000 000 YTL  ve üzerindeki hesaplara baktığımızda, oradaki hesap tutarı da, 2004 Eylülünde 55,5 milyar YTL iken, bu rakamın 2005 Eylülünde tam 81,5 milyar YTL'ye çıktığını görüyoruz; yani, 26 milyar YTL artmış. Yani, uygulanmakta olan program küçük tasarruf sahibini yok ediyor; ama, yeni milyonerler yaratıyor değerli arkadaşlar. Lütfen, BDDK'nın bu istatistiğini, hükümetimiz, Sayın Bakanımız dikkate alsın, tablo çok açıktır; küçük tasarruf sahibi, küçük esnaf, dar gelirli bu programın altında kalmış, ezilmektedir.

Sözlerimi burada bitiriyorum. Sayın Başkana müsamahası nedeniyle teşekkür ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Hatay Milletvekili Sayın Batu.

Buyurun Sayın Batu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA İNAL BATU (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Genel Sekreterliği bütçesi üzerinde CHP Grubunun görüşlerini sunmak amacıyla huzurunuzdayım; hepinize saygılar sunuyorum.

AKP Hükümetinin dışpolitikamızın tüm alanlarında üç yıldır sergilemekte olduğu dağınık ve kararsız politikalar, AB'yle ilişkilerimize ve bu çerçevede bugün burada bütçesini görüşmekte olduğumuz AB Genel Sekreterliğinin durumuna da yansımış bulunmaktadır. Yıllarca süren bir gecikmeden sonra nihayet tarama sürecine başladığımız bu kritik dönemde AB Genel Sekreterlik makamı aylardır münhal bulunmaktaydı. Yeni Genel Sekreter Değerli Meslektaşım Büyükelçi Oğuz Demiralp'in görevine ancak bugünlerde başlamak üzere olduğu anlaşılmaktadır. Acaba, hükümet bu aylardır devam eden boşluğu nasıl izah edecek böyle bir dönemde, çok merak ediyorum.

Genel Sekreterliğin kadro sorunları da devam etmektedir, ödenek sorunları da devam etmektedir. Bu önemli kuruluşumuzda görev yapan yetkililerin kendilerini devredışı bırakılmış hissettikleri, daha geçtiğimiz günlerde gazete sütunlarına yansımıştır.

Tarama sürecinde etkili olan belli başlı 3 kurum, yani, Dışişleri Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliği arasında etkili bir koordinasyonun sağlanmış olduğunu söylemek mümkün değildir. Esasen, görevine AKP'deki iç çekişmeler nedeniyle çok geç atanmış olan Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan'ın bu kurumlar arasında gerekli koordinasyonu henüz sağlayamadığı görülmektedir.

Tarama sürecine 50'şer kişilik kalabalık heyetlerle katılınmaktadır; bu da çok dikkati çekiyor. En kritik başlıklardan biri olan tarım konusundaki tarama toplantısı sırasında, Sayın Tarım Bakanının, Sayın Başbakanın o meşhur on günlük Yeni Zelanda-Avustralya gezisine katılmış olması ayrı bir dağınıklık örneğidir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin, 3 Ekim 2005 tarihinden itibaren tarama müzakerelerinin başlaması yoluyla da olsa AB tam üyeliği yolunda önemli bir adım atmış olduğu ve statüsünün yükseldiği doğrudur. Ne var ki, 3 Ekimden sonra, biraz evvel değindiğim dağınıklıklar ve diğer bazı gelişmeler nedeniyle -ki, bunlara aşağıda değineceğim- ülkemizin AB'yle yakınlaşma değil, neredeyse AB'den uzaklaşma sürecine girdiği, iki tarafın birbirlerine daha fazla yaklaşması değil, âdeta, bir çatışma ortamına sürüklendiği üzüntüyle görülmektedir. Bir taraftan AKP'nin bu en son içki yasağı girişimleriyle daha da belirgin hale gelen birçok alandaki çağdışı dayatmalarının yarattıkları gerginlikler ve bunların AB ülkelerindeki olumsuz algılanış tarzı, diğer taraftan Türkiye'yle müzakere belgesindeki ayırımcı, önyargılı ve tam üyelik hedefimiz hakkında kuşkuları güçlendiren zihniyet, halkımızın Avrupa Birliği tam üyeliğinin gerçekleşebileceğine yönelik güvenini daha da sarsmış bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükümeti, bugün birinci yıldönümünü idrak ettiğimiz 17 Aralık 2004 tarihinden bugüne kadar geçen süreyi, maalesef, müzakere şartlarını düzeltmek bağlamında iyi değerlendirememiştir. Önümüzdeki yol, hâlâ, önemli zorluklar ve tuzaklarla doludur. AB'nin yıllardır Türkiye'ye karşı uyguladığı çifte standartlar ve haksızlıklar, müzakere çerçeve belgesinde varlıklarını sürdürmüşlerdir. Türkiye'ye son aşamada tam üyelik değil imtiyazlı ortaklık verilmek istendiğini çağrıştıran ifadeler bugün de karşımızdadır. Ucu açık müzakere kavramı, bundan önce hiçbir aday ülkeye karşı kullanılmadığı kadar, âdeta, kafamıza vurulurcasına müzakere belgesinde yerini almıştır. Türk işgücüne ve hatta turistlerine tam üyelikten sonra dahi kalıcı kısıtlamalar uygulanabileceği tehdidi yine gündemdedir. Fransa'nın, Türkiye'nin olası tam üyeliğini referanduma sunma niyeti de, başlıbaşına bir haksızlıktır.

Değerli milletvekilleri, Avrupa'da kuşatma altındaki son halk olan Kıbrıslı Türklere karşı Avrupa Birliğinin yıllardır sergilediği haksızlıklar bütün hızıyla devam etmektedir. Türkiye'nin, çetin pazarlıklardan sonra, 29 Temmuz 2005 tarihinde uyum protokolünü imzalamak zorunda kalmasından sonra, ülkemiz adına yayımlanan bir deklarasyonla, bu protokolün imzasının Türkiye'nin Kıbrıs Rum Yönetimini Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanıdığı anlamına gelmeyeceği dünyaya duyurulmuştu. AB'nin o zamanki Dönem Başkanı İngiltere ve üst düzey AB yetkilileri de, bu tutumumuzu destekleyen açıklamalar yapmışlardı, çok açık vaatler verilmişti Türkiye'ye, bu protokol tanıma anlamına gelmeyecektir Kıbrıslı Rumları diye. Uyum protokolünün daha mürekkebi kurumadan, Fransa, Avusturya, Yunanistan ve tabiî Kıbrıslı Rumlar, Türkiye'nin deklarasyonunu değersiz bir kâğıt parçası haline getirecek bir karşı deklarasyon yayımlama girişimlerine başladılar. Fransa, Kıbrıs Rumlarını dahi şaşırtan ve endişeye sevk eden bir çıkışla, Türkiye Kıbrıs Cumhuriyetini tanımadan tam üyelik müzakerelerinin başlatılmamasını talep eden bir tavır sergiledi. Dönem Başkanı İngiltere'nin çabalarıyla, karşı deklarasyon metninin nispeten makul bir içerik kazanması beklenirken, Fransa'nın başını çektiği cephenin inadıyla, metne önemli olumsuz hükümler ilave edilmiştir. Metnin ilk taslağında, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Türkiye tarafından tanınması konusu "üyelik öncesi gereklilik" şeklinde dile getirilirken, bu kez, Rumların istediği şekilde "tüm üye ülkelerin tanınması katılım sürecinin gerekli bir unsurudur" ibaresi yer almaktadır. Böylece, müzakere sürecine atıfta bulunulmak suretiyle, karşı deklarasyon Türkiye aleyhine kuvvetlendirilmiş olmakta ve Kıbrıslı Rumlar başta olmak üzere, malum ülkelere, tanıma şartını Demokles'in kılıcı gibi başımızın üzerinde tutma imkânı sağlanmış bulunmaktadır.

İkinci bir unsur, ekprotokolün tam olarak tüm üyelere uygulanmasına ilişkin ibaredir. Metinde, protokolün tam olarak uygulanmaması halinde, ilgili müzakere başlıklarının açılamayacağının altı çizilmektedir. Bu hususu daha da ağırlaştıracak şekilde, yükümlülüklerin tam olarak uygulanmasının başarısızlığa uğraması halinde, müzakerelerin genelinin bundan etkileneceği ifadesine yer verilmektedir. Böylece, Türk deniz ve hava limanlarının Rumlara açılması, müzakerelerin başlaması açısından olmasa dahi, bu sürecin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi açısından şart haline getirilmektedir.

Değerli arkadaşlar, böylece, görülüyor ki, sürecin tümü esnasında ve her yeni müzakere başlığı gündeme geldiğinde, Kıbrıs sorunu aleyhimize istismar edilebilecektir; bu olanaklar, bu karşı deklarasyonla Avrupa Birliğine sağlanmış olmaktadır.

Avrupa Birliğinin, Türkiye'ye, defalarca, Kıbrıs sorununun tam üyelik yolunda bir engel oluşturmayacağı yolunda verdiği sözlerin ne kadar büyük bir aldatmaca olduğu, bugün gelinen noktada bir kez daha açıkça görülmektedir. Bazı Avrupalı liderlerin, Kıbrıslı Rumların Avrupa Birliğine alınmasının büyük bir hata olduğu şeklindeki pişmanlık ifadelerini de ciddîye almamak ve bu tür ifadeleri, timsah gözyaşları olarak nitelendirmek gerekmektedir.

Kofi Annan Planının Kıbrıs Rum toplumunca reddedilmesi ve Kıbrıslı Türkler tarafından kabulünden sonra, Kıbrıs Türk Halkına uygulanan tecridin kaldırılacağı sözünü veren Avrupa Birliğinin, bu sözünü de unutarak, şimdi, Türk hava ve deniz limanlarının Rumlara açılması üzerindeki ısrarı ibret vericidir. Yine, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan'ın, Kıbrıslı Türklere uygulanan tecride son verilmesini tavsiye eden raporu, birbuçuk yıldır, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin gündemine dahi getirilememiştir; kabul edilmek şöyle dursun, daha gündeme dahi girememiştir bu önemli rapor ve oradaki sözde dostlarımız, en ufak bir girişimde dahi bulunmamaktadırlar bu raporun Güvenlik Konseyinde kabulü için.

Geçtiğimiz günlerde, Kıbrıslı Türklere uluslararası ticaret olanağı sağlanması karşılığında, hiç de gündemde olmayan, Maraş'ın, Kıbrıslı Rumlara devri ve Kuzey Kıbrıs'taki gayrimenkul satışlarının durdurulması gibi ağır ve insafsız koşullar ileri sürülmesi yeni bir haksızlık örneğidir. Zaten bu koşullar, ticaret ambargosunun kaldırılacağı sözünün tutulmaması için bir bahane olarak yaratılmıştır. Daha sonra bu koşullar geri çekilmiş olsa da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İNAL BATU (Devamla) -  Sayın Başkan, toparlıyorum sözlerimi.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Batu.

İNAL BATU (Devamla) - …Kuzey Kıbrıs'a ticaret ambargosunun sona erdirilmesi vaadi buzdolabına kaldırılmış bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz gerek ülkemizdeki yapılanma ve kurumlar arası koordinasyon zaafları, gerek Avrupa Birliğinin önyargılı ve ayırımcı tutumları dikkate alındığında, maalesef, hiç de iyi gitmemektedir. Avrupa Birliği tam üyeliği konusunda Türk Milletinin haklı beklentilerini tatmin etmek için hükümetin, öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisine bir karar tasarısı getirerek, Avrupa Birliğine tam üyelik hedefimizin netlik kazanması için, müzakere heyetimizin yetkisinin tam üyelik hedefiyle sınırlı olduğunu tüm dünyaya ilan etmesi yararlı olacaktır. Ayrıca, müzakereleri yürüten kurumlarımız arasında bir an evvel etkin bir eşgüdüm sağlanması gereklidir. Nihayet, Kıbrıs konusunda Avrupa Birliğinden gelen haksız dayatmalara karşılık hükümetin, Kıbrıs Rum Yönetiminin tanınmasının nihaî siyasal çözüme ve ülkemiz havaalanı ve limanlarının Kıbrıs Rum uçak ve gemilerine açılmasının ise, Kuzey Kıbrıs'a uygulanan tecridin tümüyle kaldırılmasına bağlı olduğunu daha kararlı bir üslupla ifade etmesini bekliyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, müsamahanız için teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Batu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, üçüncü konuşmacı, Antalya Milletvekili Sayın Baloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün 2006 yılı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz aldım.

Bu genel müdürlük, temelde tanıtma işlerini yürütüyor ülkemizin ve bir kararnameyle de hangi konularda, hangi çalışmaları yapacağı belirlenmiş. Bunlar 9 bentte düzenlenmiş; bunları uzun uzun okuyacak değilim; ama, özellikle iki konu çok önemli. Tanıtma ve ilgili alanlarda hükümet tarafından uygulanacak stratejileri tespite yardımcı oluyor.

İkincisi de, kamuoyunu ve ilgili makamları doğru bilgilerle aydınlatıyor ve bu faaliyetler için de gerekli aydınlatıcı ve tanıtıcı bilgilerin akışını sağlıyor. Bunu ne ölçüde gerçekleştirdiklerini çok ayrıntılı biçimde tartışacağım; ama, buna ilişkin Sayın Başbakanla ilgili örnekleri de Genel Kurulun dikkatine sunacağım; ama, öncelikle, söylemek istediğim şey, kurumun Sayın Genel Müdürünün, kurumun personelindeki kalite yetersizliğine ilişkin düşüncelerinin kamuoyuna yansımış olmasıdır. Bunun hangi ölçüye göre söylendiğini bilmiyorum; ancak, Sayın Genel Müdürün bu saptaması kamuoyuna yansıdıktan sonra buna ilişkin sorulara verilen yanıtlarda da buna benzer sözler tekrar ediliyor. Nitekim, önceki yıllarda yurt dışına gönderilecek olan personel seçilirken, iki aşamalı bir yöntem uygulanıyordu; yazılı ve sözlü sınavlar yapılıyordu. Bu yıl yurt dışına gönderilecek personeli sadece mülakatla belirlediler. Bunun gerekçesi sorulduğu zaman da, personel yazılı sınava alınırsa, sınavı başarabilen çıkmayabilir gibi bir gerekçe öne sürdüler. Bu gerekçeyi, kurumda çalışanlar açısından, hüzün verici bir değerlendirme olarak zabıtlara geçiriyorum.

Bu iki yöntemden birinin belirlenmesi gerekirken veya iki yöntemi birlikte uygulamak gerekirken, neden sadece mülakat belirlenmiştir, kimler alınmıştır, İktidar Partisinin partizanca atama isteklerinin uygulamasının yeni bir yansıması olarak mı gelişmiştir bunu takip edeceğiz; ancak, Sayın Devlet Bakanının, bu konuda Plan ve Bütçe Komisyonunda söyledikleri çok ilginç. Sayın Bakan, her iki yöntemle de sınav yapılabileceğini yazılı ya da sözlü ya da hem sözlü hem yazılı; ancak, bu konuda yeterli bilgiye sahip olmadığını söylüyor. Zabıtlardan okuyorum: "Devlet Bakanı Beşir Atalay - Ben konuyu biraz daha öğreneceğim, soracağım." Aradan epeyce zaman geçti; öğrendiğini ve sorup, yanıt aldığını umut ediyorum, o yanıtları da biraz sonra Genel Kurula açıklayacağını umut ediyorum

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de birtakım gazeteciler düşünceleri nedeniyle yargılanıyorlar. Bunların düşüncelerini beğenmeyebilirsiniz, ben de büyükçe bir bölümünün düşüncelerini hiç beğenmiyorum. Özellikle birtakım köşe yazarlarının Partime yönelik hasmane tavrını hiç beğenmiyorum; ama, onların, bizi eleştirdikleri için yargılanmalarını da hiç istemem, sadece onların düşüncelerine karşı kendi düşüncelerimi söylerim. Bu noktada, Sayın Başbakanın karikatürlerle ilgili tepkisini de pek olumlu bulmadığımı söylemek istiyorum. Karikatür bir şaka olayıdır, bir espridir karikatür, karikatür hiçbir zaman bir hakaret aracı olmaz. Karikatürcüleri şikâyette bulunmak, onların yargılanmasını sağlamak bence biraz fazla alınganlık oluyor. Her zaman hoşgörüsünü bu kürsüde gördüğümüz Sayın Başbakanın bu konuda da aynı hoşgörüyü göstermesini diliyorum.

Sayın milletvekilleri, bir de, Türkiye'de çalışan gazetecilerin sorunları var, bu konu onunla da doğrudan bağlantılı. Dünyanın birçok yerinde sendikasız gazetecileri işe almazlar; çünkü, örgütlü gazetecilerin daha disiplinli olduğunu düşünürler; bizde sendikalı gazeteci istenmiyor. Avrupa Birliğinin 2005 yılı ilerleme raporunda görüyorum, gazeteciler hâlâ sendika oluşturmakta zorlukla karşılaşıyor deniliyor Türkiye'de. Burada bir yanlış bilgi var; Türkiye'de bir gazeteci sendikası var, Türkiye Gazeteciler Sendikası. Ne ki, o sendikaya üye olmak cesaret istiyor. Nedense, Türkiye'deki medyanın oluşumu, o medya içinde sendikalı olmayı çok zor kılıyor.

Yerel basınla ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum. Türkiye'de yerel basın halka en yakın alandır; çünkü, sermaye basını değildir, ekonomik zorunluluklar nedeniyle iktidarlara bağlı değildir, daha özgürdürler, küçük sermayeyle ve emekle yayın yaparlar; ama, yerel basına bu hükümet döneminde yeterli desteğin verilmediğini görüyoruz. Bu konudaki eleştirileri yanımda getirdim, Türkiye'nin 20 ilinde çıkan gazetelerin birçok yazarı, bu konuda ilgi beklediklerini söylüyorlar; bunu bu kadarla yetiniyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi, Sayın Başbakan zaman zaman yurtdışı gezilere çıkıyor, doğal ki ülkemizi Tanıtacak. Ölçü biraz kaçmış olsa da bunu eleştirmek gereği   duymuyorum. Başbakanın takdiridir. Hiç olmazsa  arada sırada Türkiye'ye gelerek bir arada oluyoruz kendisiyle. Yalnız, oraya gittiği zaman Sayın Başbakanın şunu sormasını diliyorum, bekliyorum kendisinden; çünkü, hatırlıyorum, Almanya'ya gittiği zaman Başbakana Almanya Başbakanı "kaç lira maaş alıyorsunuz" diye sormuştu. Aslında şunu sorsa daha iyi olur: Almanya'da siz Başbakan olarak kaç tane gazeteciyi şikâyet ettiniz, karikatür çizdi diye kaç tane gazeteci Almanya'da yargılanıyor? İstirham ediyorum kendisinden, bir dahaki gezisinde, herhangi bir ülkede bunu bir sorsun. Avrupa Birliğine girme iddiasında olan bir hükümetin başındaki Sayın Başbakanımızın, bu konuda, oradan aydınlatıcı bilgilerle geleceğini umut ediyorum.

Şimdi, konuştuğumuz konu, bir aydınlatma konusu; yani, doğru haber iletme konusu, sağlıklı haber iletme konusu. Aslında, Sayın Başbakandan bu kurumun kalacağı çok ders var. Sayın Başbakan bu anlatma ve propaganda konusunda çok anlamlı örnekler veriyor. Çok örnek var burada; ama, süre son derece kısıtlı.

Sayın Başbakanın bütçe konuşmasında söylediği bir söz var; "Kahvelere gidin" diyor, bir de oradan görün Türkiye'yi; biz oradan geldik" diyor. Ben, bu öneriyi memnuniyetle karşıladım. Zaten gidiyordum; fakat, dün, yağmur da yağıyordu, ama,  Şentepe gecekondularına gittim, bütün kahveleri gezdim. Oradaki insanlardan birisi bana şunu söyledi: "Sayın Başbakan, doğru, kahvelerden gelmiş olabilir; ama, uzun süredir gelmiyor. Bir zamanlar gelmiş; şimdi de gelmesini bekliyoruz."

Ben, Sayın Başbakana yer vererek, örnek vererek söylüyorum; Şentepe gecekondularına gitsin. Orada 20'ye yakın kahve var, vatandaşların kendisine söylemek istediği şeyler var. Ben, onların benden Başbakana söylenmesini, iletilmesini istedikleri şeyi bu kürsüden ifade edemiyorum, Sayın Başbakan kendisi dinlesin.

Sayın Başbakan, yine propaganda tekniğinin harika örneklerinden birini verirken geçen günkü bütçe konuşmasında, Cumhuriyet Halk Partisinin tek bir çivi çakmadığını söyledi. Sayın Başbakana Onuncu Yıl Marşını bir kez daha dinlemesini öneriyorum. Orada, ana yurdun hangi ağlarla örüldüğünü ve demiryolu gerçeğini görecektir; ama, çivi çakma konusunda ben, AKP İktidarıyla yarışamayacağımızı da biliyorum; çünkü, İstanbul'un ortasına biz Dubai çivisini çakamayız arkadaşlar. Siz onu başaracaksınız, öyle sanıyorum. Evet, göreceğiz başarıp başarmadığınızı.

Sayın Başbakan propaganda tekniğinin örneklerini sergilerken, bizi Nutuk falan okumaya davet etti bu kürsüde; o falanı bırakalım bir kere, Nutuk okumaya davet etti.

Arkadaşlar,Sayın Başbakanın Nutuk'tan kendisiyle ilgili bölümleri okuduğunu biliyorum. Tümünü okumuş olduğunu da ümit ederim, bu konuda bir tahminde bulunmayacağım; ama, bu sıralarda oturan insanlar, Nutuk okuyarak büyüdüler ve onu özümseyerek büyüdüler. Sayın Başbakan, bize Nutuk okuma konusunda böyle önerilerde bulunmamalıdır. Biz, Cumhuriyet Halk Partililer, Nutuk konusunda son derece hassasız. (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başbakanı bırakın da, bütçeyle ilgili ne konuşacaksınız...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Şimdi, bütçeyle ilgili konuşacağım. Konu propagandadır; Sayın Başbakan da bunun bir parçasıdır.  Siz dinleyin. Başbakan konuşurken, ben bir kez yerimden müdahale ettim, ayağa kalktınız susmamı söylediniz ve şunu söylediniz bana: "Söyleyeceğin varsa, kürsüye çık söyle" dediniz. Çıktım, söylüyorum. Şimdi siz dinleyeceksiniz. Şimdi beni bir dinleyin,  sizin bir söyleyeceğiniz varsa, siz gelin, deyin.

AHMET YENİ (Samsun) - Biraz evvel konuştum.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Peki, onu söylüyorsanız, ben, size çok daha güzel bir şey söyleyeceğim; söylemeyecektim, söyleyeceğim.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibe müdahale etmeyin.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Hayır hayır, müdahale etsinler, onlar özgürlüklerini kullanıyorlar, beni engellemez onların müdahalesi.

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Seni susturamadık ki!

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Bakın, size ben bir şey söyleyeyim arkadaşlar. Sayın Başbakan...

AHMET YENİ (Samsun) - Hâlâ Başbakanı konuşuyorsun.

 FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - ...dün, Konya'da -aynen deyimi söylüyorum- basını atlatarak, ismini vermek istemediğim bir dinî cemaatin önde gelenlerinden biriyle bir görüşme yaptı.(AK Parti sıralarından gürültüler)

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Eski milletvekili yahu!

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Efendim, izin verin, ben başka bir şey söylüyorum, basından bir şey söylüyorum. Hayır...

Bu görüşmeyi niye atlatarak yaptığını soruyorum. Basın özgürlüğünden bahsediyoruz; niye saklıyor efendim?!

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Reklam mı yapsın yahu!

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Hayır, niye kızıyorsunuz? Utanacak bir şey mi yapmış?! Hayır, niye?..

AHMET YENİ (Samsun) - Hani basın yoktu?

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Zaten, basın fark etmiş, yazmış. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibe müdahale etmeyelim.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Şimdi, efendim, izin verin, bakın, siz de gelip konuşursunuz; müsaade edin... Siz bağırmaya devam edin, ben konuşacağım.

Bakın, burada ilginç olan şey şu; basına da yansıdı: Söz konusu kişi "Başbakana bazı tavsiyelerde bulundum" dedi; değil mi?! "Bazı tavsiyelerde bulundum..." (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Hani basın yoktu?!

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) -  Efendim, kendisi yapıyor açıklamayı, "Sayın Başbakana bazı tavsiyelerde bulundum" diyor. Şimdi, -dinleyin-. Nedir o bazı tavsiyeler? Ben umut ediyorum ki, Sayın Başbakana bu kürsüde daha sakin olmasını tavsiye etmiştir. Aynı tavsiyeye sizin de ihtiyacınız var. Sakin olamıyorsunuz. Yani, burada ben bir şey söylüyorum, kızıyorsunuz. Nedir yani, hiç eleştirmeyecek miyiz, konuşmayacak mıyız?!

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Gitme hakkı yok mu, ziyaret etme hakkı yok mu?!

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Burada 350 kişilik grubunuz var; içinizde çoğunuzun konuşmadığını, sadece laf atarak vakit geçirdiğini biliyorum.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Yok, bizde herkes konuşur.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Burayı belediye otobüsüne, kız lisesinin önüne çevirmeyin. Bırakın, biz de özgürce konuşalım…(AK Parti sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RECEP KORAL (İstanbul) - Grupta konuşamayınca, burada konuşuyorsunuz, ne yapalım!

AHMET YENİ (Samsun) - Süren bitti.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Daha mehtere gelmedik, mehtere!

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Bitmedi.

Sayın Başkan, bunları ekleyecek misiniz süreme?

BAŞKAN - Buyurun.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Bu laf atmaları çıkarmanızı istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Baloğlu.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) -Şimdi, ben, çok üzüldüğüm bir şey söylemek istiyorum. Bunu Antalyalılar adına söylemek istiyorum. Çok notum var, söylemeyeceğim. Sayın Başbakan Antalya'ya geldiği zaman yaya yürürse ve korumasız yürürse bunları duyacaktır. Bir tek şey söyleyeceğim. Zabıtlardan okuyorum. Sayın Başbakan diyor ki: "İlginç bir şey var Antalya'da. Falez katlı köprü kavşağını yaptık. Üç ay sonra onun açılışını yapacağız." Üç ay sonra değil açılışı; çünkü, Antalya'daki AKP'li belediye ışıklı levha asmış, üç ay sonrayı göstermiyor o levha. Neyse, önemli değil. "Bakın, Antalya'nın tarihinde köprülü kavşak nedir, katlı köprülü kavşak nedir, böyle bir şey yok; bunu biz getirdik" diyor. Yani, diyor ki, Antalya'ya medeniyeti biz getirdik.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir)- Doğru söylemiş.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Daha Başbakan yokken, Başbakanın geçmişi yokken, hiç kimse yokken, sizin partiniz yokken, Antalya'da medeniyet vardı. Yaptığınız iki tane köprülü kavşakla Antalya'ya medeniyet getirdiğinizi söyleyip bunu kafamıza vuruyorsanız, çok ayıp oluyor. Bu, Antalyalılara çok haksızlık oluyor. Bunu yapmayın… Lütfen yapmayın… Lütfen yapmayın… Ama, merak ediyorsanız, son bir şey söyleyeyim; onu da söyleyeyim size: Siz o köprülü kavşakları, Doğru Yol Partili, Anavatan Partili, Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanlarının tamamladığı, istimlak ettiği, asfaltını döktüğü, kaldırımını yaptığı yolların üzerine yaptınız, siz onları boş bir araziye yapmadınız. Her hizmet yapılacaktır arkadaşlar; ama, yaptığınız hizmeti halkın kafasına vurmayacaksınız. Propagandanın bir ölçüsü var; ama, propagandanın ölçüsünü aşarsanız, o zaman bu sözlere muhatap olursunuz. Bunu Antalyalılar anlıyorlar, ne söylediğimi de çok iyi biliyorlar. Kürsüde bağırarak bugünü kurtarabilirsiniz iktidar olarak; ama, yarın bu zabıtları okuyanlar, kimin doğru söylediğini görecektir, kimin haklı olduğunu görecektir ve halk buna göre takdir edecektir.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - 28 Martta gördük.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Hepinizi sevgiyle kucaklıyorum sevgili AKP'li arkadaşlarım.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baloğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı, Eskişehir Milletvekili Sayın Selvi; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA M.CEVDET SELVİ (Eskişehir)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bütçenin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Türkiye İstatistik Kurumu ile ilgili görüşlerimizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sizlere aktarmak üzere karşınızdayım; hepinizi, saygı ve sevgiyle selamlarım.

Tabiî, sürem yettikçe kısa kısa değineceğim. Bunlardan bir tanesi, hemen, belirtildiği gibi, TİKA. Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığına dönüp baktığımızda, kendi raporlarından da anlaşılacağı gibi, herhangi bir etkinliğin, herhangi bir ciddî çalışmanın olmadığı açıkça ortada. Kısa bir süre önce o yörelerdeki birkaç tarihî eserin düzenlenmesi ve çok pahalıya da mal olmasından öteye akıllarda kalan bir şey de yok. Süremin sonunda vakit olursa buna ayrıca değineceğim; ama, neden olduğunu incelediğimizde açıkça şu ki, Türkiye'nin, dış politika, kendine özgü, özel ve ulusal bir dış politikası olmaması bu TİKA'yı da başarısız hale getiriyor. Doğaldır, ilkönce net politikalar konursa, bu ve benzeri kurumlar istenilen sonucu verecektir. Ona sonra da değinebiliriz.

İkincisi, Türkiye İstatistik Kurumu. Maalesef, Türkiye İstatistik Kurumuyla ilgili olumlu bir şey söylemek mümkün değil. Bu son zamanda Avrupa Birliği yetkilileri tarafından da, uzmanların olmadığı, personelin eksik olduğu, hatta, günün koşullarına uygun sonuç verecek bir sistemin söz konusu olmadığı açıkça söylendi, Türkiye'ye de ev ödevi verildi. Bu konuda da çalışmalar var; ancak, Devlet İstatistik Enstitüsünün gayretiyle, olanaklarıyla yaptığı çalışmaların da hükümet tarafından hiç dikkate alınmadığı veya işine gelenleri çok önemli olarak öne çıkardığı, işine gelmeyenleri de bir kenara bıraktığı belgelerle açıktır. Örneğin, günümüzde de asgarî ücretin söz konusu olduğu bir durumda hiç de pazarlığa vabeste olmayan asgarî ücret, bilimsel olarak ve özellikle Devlet İstatistik Enstitüsünün verileri ve rakamlarıyla saptanması, tespit edilmesi gerekirken, bugüne kadar diğer kuruluşların daha yüksek tespit ettiği ve asgarî geçim sağlayabilecek, asgarî ücretin anlamına uygun hiçbir zaman gerçekleştirilmemiştir.

Şu elimde istatistik rakamları var. Devlet İstatistik Enstitüsü, 2003 yılında, asgarî ücretin 326 602 029 lira olması gerektiğini, bundan aşağı insanların yaşamasının mümkün olmadığını, bir enstitü olarak, görevli olarak vermiştir; buna karşılık, 225 990 000 verilmiştir. Devletin kurumları, bilimsel veriler, insanların bu parayla geçinemeyeceğini, aç kalacağını, asgarî ücretin böyle olmaması gerektiğini söylediği halde, iktidarımız buna da itibar etmemektedir. Devlet İstatistik Enstitüsünün, ancak  toplumu mağdur edebilecek, iktidarın kamufle edebileceği rakamlardan yararlandığını, daha pek çok veriyle anlatabiliriz; ama, en önemlisi de, tabiî ki, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün konumu, durumu ve dolayısıyla bütçesi. 

Değerli arkadaşlarım, bazı şeyleri, bugüne kadar dikkatle, kırmadan, gerçekleri ortaya koyarak uyarma görevimizi yerine getirmeye çalıştık; ama, bu bütçe, iktidarımızın, yani, Türkiye Cumhuriyeti AKP Hükümetinin, üç yıl bütçesini yaptığı, dördüncü ve son yılının da rakamlarıyla ortaya konulduğu bir bütçe üzerinde konuşuyoruz. Öyle güç durumda kaldık ki zaman zaman, uyarılarımızın istismar edilmesi, samimiyetle yanlışların düzeltilmesi konusundaki çabamızın hiç dikkate alınmaması… Anamuhalefet Partisi olarak, belki başka nedenlerle bu tutum ve tavır gösterilebilir; ama, sivil toplum örgütlerinin, sosyal grupların bağırışı, haykırışı, hiç dikkate alınmadı. İşte, üç tane koca yıl ve son dördüncü yılında Türkiye'nin içinde bulunduğu durum ve bu konuda da, Fak Fuk Fon diye kamuoyunda bilinen kurumun, kuruluşun hizmetlerinin çok önemli olduğunu görüyoruz.

Çok çelişki içinde kaldığımızı söyledim. İktidarın, televizyonlarda Türkiye'yi güllük gülistanlık göstermiş olması ve bundan nemalanan işbirlikçilerinin her olanağı kullanarak, halkın gözüne baka baka çok iyiye gittiğini söylemesi, köyde aç, işsiz, yoksul, esnafı, emekliyi, işçiyi, memuru tedirgin etmektedir. Gözüne baka baka iyisiniz derken, Fakir Fukara Fonunun da yetişmediği, yetişmeyeceği açıktır.

Sayın Bakan Şener "elbet yetersizlikler olabilir; yapılan politikalara, uygulanan politikalara bakarak değerlendirilmesi gerekir" dedi, yetersizlikler kendine söylendiği zaman; aynı şeyi yapmaya çalışacağım...

Ve en önemli konulardan bir tanesi de, maalesef, iktidarın gündemi ile halkın gündemi hiç örtüşmüyor. Verilen rakamlarla halkın yaşamı arasında dağlar kadar fark olduğu açıkça ortaya çıkıyor. Bu dördüncü yıl. Uygulanan politikalar ve hemen şöyle hatırımıza gelen tavizler, vaatler; bunlar da resmîdir, istismar değildir.

Garip gureba söylemiyle bir seçim bildirgesi hazırlandı. İşsizliğin çok önemli, yoksulluğunsa çok olumsuzluklar yaratacağı söylenerek çözüm önerileri söylendi tam üç yıl önce. Bu yetmedi; 58 inci hükümetin… Elimde var, sizlerde de olduğunu biliyorum. Sürem nedeniyle hemen bitirmek istiyorum. 58 inci hükümet programında da, işsizlik ve yoksullukla, mutlak ve en etkin şekilde mücadele edileceği, 59 uncu hükümette de bu söylenirken, istihdam vergisinin azaltılacağı, vergi ve primlerin asgarîye çekilerek istihdamı teşvik edeceği söylenmiş. haksız rekabeti önlemek için ve ekonomide olumlu katkı elde edebilmek için, kayıtdışı ve kaçak işçiliği önleyeceği defalarca söylenmiş; bu yetmemiş, acil eylem programı da söylenmiştir, açıklanmıştır. Üç yıl önce, kurtuluşu umut ederek, iyi niyetli, kırda, kentte, emeklisinden işçisine, esnafından memuruna, hele hele işsizine kadar umutla, sabırla beklemiştir. Reel ücretlerde geri gidiş söz konusu olmuştur. Özveriyle, geleceğimiz aydınlık olsun diye sabır göstermiştir bu iyi niyetli oy veren, bu Mecliste üçte 2 çoğunlukla iktidar eden vatandaşımız.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Reel ücretler geri gitmez.

M.CEVDET SELVİ (Devamla) - Yok ya!

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Ücretlerdeki reel artıştan veya eksilişten bahsedilir.

M.CEVDET SELVİ (Devamla) - İşte, mesele bu; olayı saptırmak, kamufle etmek! Böyle üç yılı geçirdiniz, bir üç yıl daha, halkın sabrı kalmadı. Ben, ne söylediğimi gayet iyi biliyorum.

Rakamlar çok yüksek olabilir, brüt rakamlar değerlendirilebilir; gerçek ücret, satın alma gücünün ne kadar geriye gittiğini, şu anda, gittiğinizde size de söyleyecekler var; fakat, samimiyetle şunu söyleyeyim: Bu yurttaşlarımız umutla bekledi, iki yıl, üç yıl. Herhangi bir haklarını alamadıklarını gördükçe rahatsız oldular; ama, sonuçta, bugün, beklentilerin hiçbiri olmadı. Bir taraftan bu yoksulluk, işsizlik, sizin de rakamlarınızda gösterdiğiniz gibi, 20 000 000’dan bahsedilip 1 000 000 açlık sınırının altındaki -ki görünen kısmı- insanlar sabırla beklerken, belki eğitimde, sağlıkta, sosyal güvenlikte bir olumlu gelişme olur diye de sabır gösterdiler; buna rastlamaları mümkün olmadı. Yeni kaosun, yeni ekonomik yükün, yeni külfetlerin geleceğini, rakamlarla, uygulanan ve uygulanacak politikalarla tespit etmiş olduk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Bu özveriye rağmen, bu işsizliğe rağmen, yoksulluğa rağmen, bu sabra rağmen, Şimdi, vatandaşlar soruyor, "siz, alınteriyle, bu halkın kurduğu o KİT'leri, kurumları ve özellikle, iktidarın, hazinenin nakit para kasası olan, teknolojisiyle, verimiyle, kalitesiyle, uluslararası alanda rekabet edebilecek olan KİT'leri niye sattınız" diye. Hem biz yoksulluk çektik, işsiz kaldık, geçinemez duruma geldik hem de bu ülkede, alınteriyle kurulmuş, TÜPRÜŞ’ı, Erdemiri, Telekomu, bunlar yetmedi SEKA'yı, Seydişehir Alüminyumu, bunlar yetmedi Ege Denizinin kıyısını ve Kuşadası Limanını, o yetmedi, İstanbul'da Galataport diye, diğer, o tüccar ticaretin -belki de anlamadığım- gereği, komisyonculuğa soyunup, satılanları da dikkate alıyor. Biz aç susuzuz, her şeyimiz satılıyor ve geleceğe dönük endişeleri artıyor. Bunun sonucunda ne oldu, hepimiz, hoşlanmadığımız olaylarla karşılaştık. Bu işsizlik ve var olanın satılması; bir de, üstelik "bir çivi çakmış mı" diye başkalarına soranları hayretle gördüm. Yapmaya değil, satmaya geldiği, Türkiye'nin, bu üç yıl sonra, gözünün önünde, geleceğe dönük de bütçe ortada ve o zaman, insanlar, şimdi, ıstırap içinde!

Sosyal yaşamımıza dönüp baktığımızda, eminim ki, hiçbirimizin ve hiçbirinizin hoş görmeyeceği, kamu vicdanını sızlatan olaylar, artık, bizim sabrımızı da, vatandaşın sabrını da taşırır hale geldi. Kapkaç, hırsızlık ve gasp... Her gece, 6-7 tane, yansıyan, tespit edilen, cinnet ve cinayet.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Selvi, son cümlelerinizi rica ediyorum.

Buyurun.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Kim bundan memnun olabilir?! İşte, bu uygulanan politikaların sonucu... İşte, can güvenliğinin tehdit edildiğini inkâr eden, büyük şehirlere gider, İstanbul'dan gelenler görür, akşam televizyonda, medyada görür.

Gıda güvenliği kalmadı. -Sayın Başkan, bitiriyorum- gıda güvenliği kalmadı. Uygulanan ve uygulanacak politikalar sahteciliği, sahtekârlığı… Sahte baldan tut, her şeyin sahtesine, sigarasından yiyecek, gıda maddelerine kadar, hiçbiri denetlenemiyor, hiçbiriyle ilgilenilemiyor, kayıtdışı kaldı.

İşte, değerli arkadaşlarım, bunları söylerken kendimizi aldatmayalım diyorum ve kendimizi aldattıkça, halkın tepkisi daha fazla oluyor. Evvelki gün Sayın Maliye Bakanı ve Başbakanın konuşmasından sonra telefonlarımız durmadı; doğru söylemiyor diyor…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Tebrik telefonları…

M.CEVDET SELVİ (Devamla) - O size…

İşbirlikçiler ve bu olumsuzluktan nemalananlar, elbet halkı yanıltmaya çalışıyor; ama, yaşanan gerçekler, hiçbir şeyle örtülemez noktaya geldi.

Fakir Fukara Fonuyla ilgili ise, ben, bu konuda iktidarın biraz daha ciddî ve hassas davranmasını rica ederim. Neden; bu fon, sanki AKP'nin örgütleri tarafından yönlendiriliyor, telefonla, eş dostla gidiyor. İnceleyin, sizin de bu haksızlığa, sizin de bu olumsuzluğa evet demeyeceğinizi sanıyorum. Örgütler listeleri alıyor, bu listelerle de siyasî bir rantın hesabını yapıyor. Bunu ne Allah kabul eder ne devletin o parti olarak cebinden yardım ediyor izlenimi vermesi anlayışını millet kabul eder. Bu konudaki haksızlıkların yapılmayacağını sanıyorum ve şunu tavsiye ediyorum: İnsanlara iş bulamadık, yoksulluk derinleşiyor ve yaygınlaşıyor. Fakir Fukara Fonuna ayrılan paraların yetmeyeceğini, neredeyse ülkenin, nüfusun yarısına yakınının buralara muhtaç olacak şekle geldiğini görmenizi rica ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Selvi, lütfen…

M.CEVDET SELVİ (Devamla) - Üretimden vazgeçen bir iktidarın, ülkeyi kalkındırması söz konusu değildir. İşte, üç yıldır özellikle üretimden vazgeçmenin bedeli halka ödettirilmektedir, dördüncü yıl ortadadır. Halk, ülkenin geleceği, kendisinin ve çocuklarının geleceğinden kaygı duymaktadır. Bu konudaki hassasiyetinizin, bu konudaki lafla değil, IMF'nin, Dünya Bankasının uluslarüstü finans kurumlarının, sermayenin, gelip buraya methetmesi…

BAŞKAN - Sayın Selvi, son cümlenizi rica ediyorum, çok uzattınız.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - … çok iyi demesi Türkiye'yi kurtarmaz, bu iktidarı kurtarmaz, oyunu aldığınız, üç yıldır sabırla bekleyen işçinin, memurun, köylünün demesi ancak anlam ifade eder. Onların dolduruşuna gelmemenizin, hem ülkemize hem size yararlı olacağına inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Selvi.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.23


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.37

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34 üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S.Sayısı: 1028, 1029, 1030) (Devam)

F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Hazine Müsteşarlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Hazine Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

G) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)

1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

H) BASIN-YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

İ) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

J) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

K) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Çankırı Milletvekili Sayın İsmail Ericekli'e aittir.

Buyurun Sayın Ericekli

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL ERİCEKLİ (Çankırı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 Malî Yılı Hazine Müsteşarlığı Bütçesi üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu ve şahsım adına, sizleri ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Hazine Müsteşarlığı, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak göreve başladığımız günden itibaren yaptığı çalışmalarla, ekonomide büyük başarılar elde edilmesine önemli katkılar sağlamıştır.

Hazine Müsteşarlığı, makroekonomik istikrarın temini için atılan adımlarda ve ekonomik temelleri güçlendirmeye yönelik başlattığımız yapısal dönüşüm içerisinde aktif rol almıştır.

Konuşmamda, öncelikle, son ekonomik göstergeler hakkında ve sonrasında, Hazine Müsteşarlığının faaliyetleri hakkında görüşlerimi Yüce Meclisime bildireceğim.

Türkiye ekonomisi, 2002 yılı başından itibaren, 15 çeyrektir kesintisiz ve yüksek oranda büyümektedir. 2005 yılının ilk çeyreğinde ve üçüncü çeyreğinde yüzde 7,5 büyüyen Türkiye ekonomisi, 2005 yılının dokuz aylık bütününde yüzde 5,5 ve 2005 yılının tamamında yüzde 5 oranında büyüyecektir.

Büyümenin kaynaklarına baktığımızda, uzun dönem büyümesi için, çok özel önemi olan özel sektör yatırımlarının hızlı bir şekilde arttığını görüyoruz. Ayrıca, son üç yıldır verimliliğin hızla artması, üretim potansiyelimizi güçlendiren önemli bir unsur olmuştur. Verimlilik artışının, önümüzdeki dönemde de devam edeceği ve büyüme potansiyelimizi artırması beklenmektedir.

Ekonomik büyümede sağlanan bu başarının yanı sıra, ülkemizde unutulmaya yüz tutmuş tek haneli enflasyona ulaşmış bulunuyoruz. Bu sene içerisinde, hepinizin de bildiği gibi, yüksek seyreden enerji fiyatlarına rağmen, yıl sonu hedefi olan yüzde 8'lik tüketici fiyatları enflasyonunun rahatlıkla tutturulması, hatta, bu seviyenin altında bir enflasyona ulaşılması beklenmektedir. Son üç yıldır enflasyon için belirlenen hedeflerin tutturulması, artık, ekonomide dengelerin sağlam şekilde yerine oturduğunu ve eski günlere kolayca dönülmeyeceğini göstermektedir.

Ülke içindeki ve dışındaki ekonomik faaliyetlerde canlılık, Türk Lirasında istikrarlı seyir ve piyasalarda oluşan güven ortamı, dış ticaret hacminin, 2005 yılının on aylık döneminde hızla artmasını sağlamıştır. Dış ticaret hacmi, ocak-ekim döneminde, geçen seneye göre yüzde 19 oranında artarak, 151,7 milyar dolara ulaşmıştır. Dış ticarette yakalanan böylesine yüksek performans, ekonomimizin uluslararası piyasalarla entegre olduğunu göstermiştir.

Ekonomik alanda sağlanan tüm bu gelişmeler, uyum içinde sürdürülen maliye, para ve gelir politikalarının ortak bir sonucudur. Kamu maliyesinde sağlanan disiplin, diğer bir deyişle, millî gelire oran olarak hedeflenen yüzde 6,5'lik faiz dışı fazla, hem borç yükümüzün azalmasını sağlamış hem de borçlanma maliyetini düşürmüştür. Bunların sonucunda, iç ve dış piyasalarda ülkemize olan güven artmıştır.

2001 yılında millî gelire oran olarak yüzde 90,5 olan net kamu borcunun 2005 yılında yüzde 50,7'ye düşmesi beklenmektedir. 2002 yılının başında yüzde 70'lerde seyreden iç borçlanma ortalama faizinin 2005 yılı aralık başı itibariyle 13,9'a düştüğü görülmektedir. Nominal faiz oranlarındaki bu düşüş, reel faiz oranlarını da aşağı çekmiştir. Faiz oranlarının hızla düşmesinin bütçe performansına olumlu yansıması olmuştur. Faiz oranlarının düşmesiyle sağlanan tasarrufun 2005 yılında 10 milyar YTL olması beklenmektedir. Bu çerçevede, bütçe açığında beklenen, 14,1 milyar YTL'den az olması öngörülmektedir.

Bilindiği üzere, Yeni Türk Lirasına geçişin başarıyla gerçekleşmesiyle birlikte, hem yurt içinde hem yurt dışında piyasalarda Türk Lirasına olan güven artmıştır. Nitekim, Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası gibi bazı uluslararası finans kuruluşları ile bazı ülkelerin hazineleri, 2005 yılında, YTL cinsi tahvil ihraç ederek borçlanmış ve borç yönetiminde YTL'yi bir enstrüman olarak kabul etmiştir.

Türkiye ekonomisindeki bu olumlu gelişmelerin kalıcı olabilmesi amacıyla, kamu sektörü, finansal sektör ve özel sektörün faaliyetlerini yakından ilgilendiren birçok düzenleme bugüne kadar hayata geçirilmiştir. Önümüzdeki dönemde yapısal reformlar alanında atılan adımların kararlılıkla uygulaması devam ettirilecektir. Özellikle, bankacılık ve sosyal güvenlik reformu ile gelir idaresinin iyileştirilmesi konusunda sürdürülen çalışmalara ağırlık verilecek ve Yüce Meclisimizin katkıları bu yönde yoğunlaşacaktır. Bundan sonra ekonomi alanındaki en öncelikli hedef, önümüzdeki üç yıllık dönem için hazırlanan orta vadeli ekonomik programın tavizsiz bir şekilde uygulanması olacaktır. Program ve ekonomimizde istikrarlı bir büyüme ortamı hedeflenirken, 2007 ve 2008 yıllarında enflasyonun yüzde 4 oranının altında olması planlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde, ekonomik istikrarın sağlanmasında önemli katkıları olan Hazine Müsteşarlığının yürüttüğü faaliyetlere kısaca değinmek istiyorum. 2005 yılında, makroekonomik hedefler çerçevesinde, sıkı maliye politikaları ve bütçe disipliniyle desteklenen para politikaları, uyumlu bir borç yönetimi stratejisi uygulanmıştır. Hazine Müsteşarlığının, borçlanma, garanti verme, ikraz gibi devlet adına malî yükümlülük yaratıcı işlemleri yanında, alacak tahsilatına ilişkin işlemleri de son derece şeffaf ve hesap verilebilir bir şekilde, kamu borç yönetimi raporuyla, Yüce Meclisimizin ve kamuoyunun bilgisine sunulmuştur.

Piyasalarda ekonomik istikrarın yerleşmesine olan inancın artmasıyla, bu yıl hem iç hem dış ihalelerde en düşük maliyet ve en uzun vadeye ulaşılmıştır. Borçlanmanın ortalama vadesi yaklaşık 27 aya yükselirken, ikincil piyasalarda işlem gören devlet iç borçlanma senetleri faizi, içinde bulunduğumuz günlerde ortalama yüzde 14 seviyesine kadar gerilemiştir. 2005 yılında uluslararası piyasalardan tahvil ihracı yoluyla elde edilmesi planlanan plasman hedefinin aşılmış olmasıyla, yurt içinde yerleşen güvenin benzer şekilde yurt dışında da olduğu kabul görmektedir.

Bilindiği üzere, yeni stand-by düzenlemesi, 11 Mayıs 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Hükümetimizce hazırlanan orta vadeli ekonomik program çerçevesinde, Uluslararası Para Fonundan sağladığımız kaynaktan daha fazla borç geri ödemesi yaparak -yani "Türkiye şampiyon" diyenlerin bu cümlemize dikkatle bakmasını rica ediyorum- Fona olan toplam borcumuzu makul bir seviyeye indirmek, temel ilke olarak benimsenmiştir. 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

İSMAİL ERİCEKLİ (Devamla) - Nitekim, Uluslararası Para Fonuna olan toplam borcumuz, 2002 yılı sonundaki 23 milyar dolarlık seviyeden, bugün itibariyle, 14,7 milyar dolara gerilemiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz üç yıllık dönemde kamu bankalarının malî göstergelerinde çarpıcı bir iyileşme olduğu göze çarpmaktadır. Bankacılık sektörü reformu çerçevesinde kamu bankalarının yeniden yapılandırma ve özelleştirmeye hazırlanma çalışmalarının sürmesi, Ziraat ve Halk Bankalarının 2003-2004 yılları kârlılıklarına olumlu yönde yansımıştır. Bu durum 2005 yılında devam etmiştir. Böylelikle, kamu bankalarının artık ticarî esaslar dahilinde faaliyet göstermekte olduklarını memnuniyetle izlemekteyiz.

Ziraat ve Halk Bankalarının malî yapılarının iyileşmesiyle, çiftçilerimize, esnaf ve sanatkârımıza kullandırdıkları düşük faizli krediler artmıştır. Nitekim, 2005 yılı ocak-kasım döneminde Ziraat Bankası tarafından kullandırılan kredi bakiyesi  1,6 milyar dolar, Halk Bankası tarafından kullandırılan kredi bakiyesi 1,6 milyar YTL olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ericekli, konuşmanızı tamamlamanız için açıyorum; lütfen son cümleleriniz…

İSMAİL ERİCEKLİ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 yılı mart ayı itibariyle yürürlüğe girmiş olan yatırımların ve istihdamın teşviki ve bazı kanunlarda değişiklik yapılması hakkındaki 29.1.2004 tarihli 5084 sayılı Kanun ile bu kanunda değişiklik yapan 5350 sayılı Kanunla toplam 49 ilde yatırım ve istihdamın artırılması amaçlanmıştır. Bu kanun kapsamındaki destek unsurlarından biri olan enerji desteğinin uygulamasıyla ilgili olarak bugüne kadar 34 ilde 671 tesis bundan faydalandırılmıştır.

Hazine Müsteşarlığımızın önümüzdeki dönemde de, bugüne kadar olduğu gibi, ekonomik istikrarın sürdürülmesi ve malî disiplinin devamı yönünde faaliyetlerini kararlılıkla sürdüreceğinden hiç şüphemiz yoktur.

Sözlerime burada son verirken, 2006 Hazine Müsteşarlığı bütçemizin ülkemiz için hayırlı olmasını diliyor; saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ericekli.

AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Antalya Milletvekili Sayın Mevlüt Çavuşoğlu.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 2006 malî yılı bütçesi içinde yer alan Avrupa Birliği Genel Sekreterliği bütçesi hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri, kırkbeş yılı aşkın bir süreçtir. Bu süreç inişli çıkışlı olmuştur; yer yer dışarıdan kaynaklanan sebeplerle, yer yer de Türkiye'nin iç dinamiklerinden kaynaklanan sebeplerle kesintilere uğramıştır; ama, bu süreç bugüne kadar işlemiş gelmiştir. Tabiî ki, bu sürece katkı sağlamak için Türk kamu yönetimi de, gereksinimlere paralel olarak, çeşitli yapılanmalara gitmiştir. Bu yapılanma, 1962-1986 yılında komite, koordinasyon komitesi, AET Koordinasyon Komitesi gibi komiteler şeklinde yapılanmıştır; 1986 yılında ise, bu görev devlet bakanına verilmiştir. 1990-1993 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı bu görevi üstlenmiştir. Yine, 1993-1997 yılları arasında bu görev bir başbakan danışmanına verilmiştir. 1997 yılından sonra 2000 yılına kadar da yine, bir devlet bakanı, Avrupa Birliğiyle ilgili ilişkileri, takip ve koordinasyon ilişkilerini yürütmüştür.

1999 Helsinki Zirvesi Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde bu süreçte önemli bir dönüm noktasıdır. Bu zirvede, Helsinki Zirvesinde, Türkiye'nin adaylık statüsü teyit edilmiş ve Türkiye'ye diğer aday ülkelerle birlikte eşit muamele yapılacağı kabul edilmiştir. Tabiî ki bu süreçten sonra da Türk kamu yönetiminin yapılanmasında da farklı boyutlar ortaya çıkmıştır. Bu süreç sonunda 4 Temmuz 2000 tarihinde 4587 sayılı Kanunla, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği kurulmuştur.

Türk kamu kurum ve kuruluşları ile bu Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin kuruluş amacı, Türkiye'deki yapılan çalışmalar ile Avrupa Birliğinin Avrupa Komisyonu dahil tüm Avrupa Birliği örgütleri arasında koordinasyonu sağlamaktır; fakat, bu süreç içinde Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin, kurulması sırasında, aslında Dışişleri Bakanlığına bağlı olarak kurulması düşünülmüştür; fakat, daha sonra Başbakanlığa bağlanması kararlaştırılmıştır. Sadece kanun tasarısının bu kısmında değişiklik yapılmıştır. Kanun tasarısının diğer kısımlarında değişiklik yapılmadığı için, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği birçok bakımdan eksik kurulmuştur; örneğin, Dışişleri Bakanlığına bağlı şekilde kurulacağı düşünüldüğü için ve Dışişleri Bakanlığında yeterince personel olduğu düşünüldüğü için, o yeni, Başbakanlığa bağlanırken, gerekli personel verilmesi sağlanmamıştır. Yine, teknik olarak da, birçok bakımdan da, altyapı bakımından da eksik olarak kurulmuştur; fakat, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, bu kısıtlı imkânlara rağmen, içeride ve dışarıda yaptığı çalışmalarla kendini kanıtlamış ve belli bir saygınlık kazanmıştır; fakat, bu kurumun mevcut görevlerini etkili bir şekilde yerine getirebilmesi için etkin bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir, gerek altyapı bakımından gerekse uzman dahil personel yapısı bakımından.

Avrupa Birliği Genel Sekreterliği yetkilileriyle görüştüğüm zaman onlardan da memnuniyetle işittim ki, gerek başmüzakerecimiz Devlet Bakanımız Sayın Ali Babacan gerekse hükümetimiz bu konuda kararlıdır. Avrupa Birliği Genel Sekreterliğini daha etkin hale getirmek için her türlü çalışmayı yapmaktadır. Uzman personel gibi altyapı bakımından her türlü ve finansı da dahil, bu bütçede konulan miktar da dahil, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğine her türlü destek verilmektedir.

Tabiî ki, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin desteklenmesi lazım; çünkü, çok önemli görevler üstlenmektedir. Biraz önce bunların bazılarını saydım. Bu görevlere şunları da ekleyebiliriz: Örneğin 2001-2003 Ulusal Programlarının hazırlanması ve bu ulusal programların yürütülmesinin takip edilmesini Avrupa Birliği Genel Sekreterliği yürütmüştür, bunun koordinasyonunu yapmıştır. Yine, reformları izleme grubu içindedir kendisi, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği. Yine, AB malî yardımlarının -özellikle burası çok önemli- hangi alanlara ve bu alanlar içinde hangi projelere gitmesinin tespiti çalışmasını, yine, bu uygulamaya konulan projelerin de takibatını Avrupa Birliği Genel Sekreterliği yapmaktadır. Yine, Avrupa Birliğinin ilerleme raporlarına Türkiye'nin yaptığı katkının hazırlanmasında koordinasyonu yapmaktadır.

Değerli arkadaşlar, Helsinki Zirvesinden sonra Türkiye için önemli bir dönüm noktası da, biliyorsunuz, 2002 Kopenhag Zirvesidir. 2002 Kopenhag Zirvesinde de şu karar alınmıştır: "Türkiye Kopenhag siyasî kriterlerini yeterince yerine getirirse, 2004 zirvesinden sonra müzakereler gecikmeksizin başlar" diye bir karar alınmıştır.

Bu karardan sonra da, yine Türkiye'de yapılanma devam etmiştir, bir taraftan Türkiye Büyük Millet Meclisi içinde var olan Karma Parlamento Komisyonunun yanında Avrupa Birliği Uyum Komisyonu da kurulmuştur ve Başkanlığına, Değerli eski Bakanımız Sayın Yakış getirilmiştir.

Yine, birçok bakanlıklar içinde uygulamayı takip edecek birimler kurulmuştur ve yapılanma süreci devam etmiştir ve 17 Aralık 2004, tam bir yıl önce net bir şekilde müzakere tarihi alınınca da bu sefer başmüzakerecimiz belli olmuştur; Devlet Bakanımız Sayın Ali Babacan başmüzakereci olmuştur ve devlet içindeki yapılanmalar, bakanlıklar içindeki komiteler, komisyonların kurulması devam etmektedir. Şu anda tarama süreci devam etmektedir. Bundan sonra müzakereler başlayacaktır; 35 tane dosya açılacak, kapacaktır. Elbette bu süreç zor ve uzun olacaktır; bunu hepimiz biliyoruz ve bu süreç içinde, tabiî ki, hükümetimiz bugüne kadar gösterdiği kararlılığı gösterecektir; tabiî ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi gerekli reformları çıkaracaktır; tabiî ki, Dışişleri Bakanlığı dahil bütün bakanlıklar, özellikle Tarım Bakanlığı müzakere sürecinde önemli bir yer kapsayacağı için gerekli çalışmaları yapacaktır; ama, bu süreçte parlamenterler diplomasisi de çok önemlidir değerli arkadaşlar; yani, bizlere de çok görev düşmektedir. Özellikle Bülent Tanla'nın geçen hafta içinde yaptığı konuşmaya katılıyorum; biz, milletvekilleri olarak da bu süreçte üzerimize düşeni yapmalıyız, bu lobicilik ve tanıtım faaliyetlerine katkı sağlamak zorundayız.

Değerli arkadaşlar, aslında ben sadece teknik konuşmak istemiştim; ama, benden önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisinin değerli üyesi, çok sevdiğim arkadaşım Sayın Baloğlu, Sayın Başbakanın Antalya'ya bir şey yapmadığını, sadece köprülü kavşaklardan bahsettiğini söylemişti. Elbette köprülü kavşakları yapıyoruz, elbette bugüne kadar hiç yapılmadığı için yapıyoruz. Elbette insanlarımızın ihtiyaç duyduğu yerlere, yani, şehir merkezlerine yapıyoruz; fakat, sadece bunları yapmıyoruz, bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz bu kavşakları; fakat, Antalya'ya yaptıklarımız bundan ibaret değildir. Örneğin, Alanya-Antalya yolunu örnek vermek istiyorum. Bir Alanya-Antalya yolu ondokuz yıldır bitmiyordu, bitirdik. Şu anda çevre düzenlemesini ve peyzajını yapıyoruz. Elbette, daha yapmamız gereken şeyler var çevre düzenlemesiyle ilgili; turizm yolu olduğu için onu da yapacağız; fakat, havalimanı ikinci terminalinin onbir ayda ikinci pistini hemen bitirdik. Diğer taraftan, Kemer yolunu nasıl duble hale getirdiğimizi tüm arkadaşlarımız biliyor. Yine, Demre-Finike yolunu, o dağları taşları nasıl keserek genişlettiğimizi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun, lütfen, konuşmanızı tamamlayın.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Çavuşoğlu, Alanya-Antalya karayolu bitmedi daha!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Çevre düzenlemesini yapıyoruz. Eğer geçtiyseniz, sadece çevre ve peyzaj düzenlemesi yapılıyor. Öncelikle yolu açmamız gerekiyordu, o yolu açtık. Tabiî ki, turizm yolu olduğu için güzelleştireceğiz; çünkü, bazı belediyeler bunu yapıyor, bazı belediyeler yapmıyor, bazı yerlerde de belediyeler yok, hükümet olarak bunu da yapacağız, bunu da yapmak durumundayız.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Kolay gelsin!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Sadece, Antalya'ya paralel olarak, denize paralel yolları yapmadık. Alanya-Mersin yolunu nasıl başlattığımızı Sayın Atila Emek de bilir, orayı da daha güzel bir hale getireceğiz, önümüzdeki yıl oraya da ödenek ayırdık. Burdur yolunun nasıl duble yapıldığını arkadaşlarımız biliyor. Yine, Alanya'dan Karaman'a çıkan yolu nasıl yaptığımızı, ondan sonra Lara-Kundu yolunu nasıl bitirdiğimizi bütün arkadaşlarımız biliyor. Akseki-Seydişehir yolunun o en kötü bölümünü nasıl yaptığımızı ve şu anda duble hale getirdiğimizi o yoldan geçen tüm arkadaşlarımız görüyor. Doğalgazı Antalya'ya getirdik. Antalya'ya adliyeleri yaptık. Alanya Adliyesini bitirdik. Şu anda, Manavgat Adliyesini bitirmek üzereyiz. Yine, Antalya'da hastaneleri yaptık. Yıllardır bitmeyen Kumluca Hastanesini biz bitirdik. Antalya Aşur Aksu Hastanesini yaptık. Elbette, arkadaşlarımız doğru söylüyor, kıskanıyorlar, bunu sık sık da söylüyorlar; çünkü, Başbakanımız ve bakanlarımız Antalya'ya çok önem veriyorlar. (AK Parti sıralarından alkışlar) Neden çok önem veriyorlar; sadece Antalya'nın kara kaşına, kara gözüne değil, Antalya'ya yapılacak 1 lira yatırımın 10 lira olarak Türkiye ekonomisine geri döneceğini biliyor arkadaşlarımız; çünkü, biz, kaynağımızı akıllı yönetiyoruz.

Dolayısıyla, Antalya turizm kentidir, tarım kentidir, ticaret kentidir. Milletvekillerimizle beraber, birçok kere de, birçok yatırımı, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili arkadaşlarımızla da beraber, bakanlarımızla gidiyoruz, dile getiriyoruz; çünkü, onlar da biliyor bunun önemini; fakat, Antalya'ya bir şey yapılmadı demek, doğru değildir. Antalya'ya çok şey yapıyoruz. Bundan sonra da, çok yapmaya devam edeceğiz, bütün arkadaşlarımızla beraber. Bu konuda, Sayın Başbakanımıza ve bakanlarımıza da müteşekkiriz, onlara çok teşekkür ediyoruz ve bu duygularla, 2006 malî yılı bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çavuşoğlu.

AK Parti Grubu adına, üçüncü konuşmacı, Kütahya Milletvekili Sayın Alaettin Güven; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; gazete, dergi gibi basılı yayın ve radyo, televizyon gibi, toplu haberleşme vasıtalarıyla halka duyurulan şeylerin enforme edildiği, danışıldığı, bir anlamda, toplumun, devletin gözü kulağı olan Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün 2006 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi ve yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; insanı insan yapan en önemli özelliği, düşünmesidir. Düşündüğümüz kadar varız desek bilmem yanılır mıyız. Yine, aklımız, bizi, diğer varlıklardan üstün kılan özelliğimiz. Biz, yine, aklımızı kullandığımız kadar bir değeriz desek herhalde yanılmış olmayız. Aklımızı kullanmamız, yani, olaylar, evren ve hayat üzerinde düşünmemiz, kanaatlerimizi oluşturur. Düşünme gayreti, bize, kanaat meyvesini verecektir. İnsanın, düşünce gayretini ve kanaat meyvesini de başkalarıyla paylaşması, en doğal olanıdır. Bu da, gelişimi, dönüşümü ve kalkınmayı beraberinde getirecektir. Takdir edersiniz ki, insanların en iyisi ve hayırlısı, insanlara yararlı olandır.

Değerli arkadaşlarım, demokratik toplumlar, temel hak ve özgürlüklere dayanan toplumlardır. Bu tür toplumlarda devletin görevi, temel hak ve özgürlükleri korumak ve geliştirmektir. Temel hak ve özgürlükler arasında, düşünce özgürlüğü, özellikle düşünceyi açıklama özgürlüğü önemli bir yer tutar. Düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğünün kullanılmasının olağan yollarından biri de, basın, yayın ve enformasyon hizmetleridir.

Basın özgürlüğü, çağdaş anayasalarda, basının, düşünce ve düşüncenin açıklanmasında oynadığı önemli rol gözönünde tutularak, temel hak ve özgürlüklerin özel bir türü olarak düzenlenmiştir.

1982 Anayasasının 26 ncı maddesinde, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün haber alma ve verme özgürlüğünü de kapsadığı, 28 inci maddesinde de, basının özgür olduğu, devletin basın ve haber alma özgürlüğünü sağlayacak önlemleri alacağı belirtilmiştir.

Demokratik toplumlarda basının işlevi, kamu yararını ilgilendiren olay ve konularda açıklamalar yapmak, haber ve bilgi vermek, eleştiri ve değer yargıları sunarak kamuoyunu oluşturmak, toplumu aydınlatmaktır. Basın, kamu yararını ilgilendiren konu ve olaylarda kamuoyunu oluşturma, bu konuda toplumu aydınlatma işlevini yerine getirirken, toplumu ilgilendiren kamu yararıyla ilgili olayları açıklamak, olaylar hakkında haber vermek, değerlendirme ve eleştiriler yapmakla yükümlüdür; ancak, söz konusu olaylar çoğu kez belirli kişilerle ilgili olabilir. Bu gibi durumlarda basın, olayı açıklarken ya da değerlendirme ve eleştirme hakkını kullanırken, kişilik haklarına, özel yaşama, meslekî ve ticarî saygınlığa özen göstermeli, kişinin maddî ve manevî zarara uğramasına neden olmamalıdır. Sorumluluğunu bilen özgür basın, görevini en iyi şekilde yerine getiren basındır. Özgür basın ise, bir ülkenin kalkınmışlığının ve sağlam demokratik düzene sahip olduğunun en önemli göstergesidir.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; basın hakkında bu düşüncelerden sonra bugün bütçesini görüşmekte olduğumuz Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün çalışmaları hakkında bilgiler vermek istiyorum. Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, 7 Haziran 1920 tarihinde 6 sayılı Kanunla ve Atatürk'ün direktifleriyle, Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti Umumiyesi olarak kurulmuştur. Son olarak, 18 Haziran 1984 tarihinde yayımlanan 231 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü adı altında teşkilatlandırılmıştır.

Genel müdürlük, tanıtma ve aydınlatma faaliyetlerini merkez ve taşra teşkilatlarıyla yürütmektedir. Teşkilatın başat görevi, devlete haber hizmetleri sunmaktır. Devletin açık enformasyonunun önemli kaynağını oluşturan Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne, bu amaca yönelik olarak günde yaklaşık 5 000 haber ulaşmaktadır. Bu haberlerin toplanabilmesi için, her gün, Türkçe ve diğer 9 yabancı dilde yayın yapan 12 yabancı radyonun yaklaşık 41 yayını kaydedilmekte ve dinlenmekte olup, 5 yerli, 18 yabancı haber ajansı, büyükelçilikler, basın müşavirlikleri ve internet aracılığıyla elde edilen haberler sürekli takip edilmektedir.

Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Türkiye'de internet üzerinden web sayfası oluşturan ilk kamu kuruluşlarındandır. Türkçe, İngilizce web sayfasında ülkemizi tanıtmaya yönelik çeşitli bilgilerin yanında güncel olaylara ilişkin bilgiler de yer almaktadır. Aylık ortalama 540 000 kişi web sayfasına erişmekte ve yaklaşık 150 000 dosyaya ulaşılabilmektedir.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, basın-yayın faaliyetlerini; yurt dışına yönelik basın-yayın hizmetleri ve yurt içine yönelik basın yayın hizmetleri olmak üzere iki yönlü olarak yürütmektedir. Yurt dışına yönelik hizmetleri, iki ayda bir İngilizce yayımlanan Newspot Dergisi ve günlük gazetelerde yayımlanan siyasî ve ekonomik haberlerin özetini veren İngilizce ve Almanca hazırlanan süreli iki yayınla yerine getirirken, 2001 yılında Avrupa'nın en iyi tanıtım kitabı seçilen Türkiye Yıllığı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güven, eksüre veriyorum; lütfen, tamamlayın efendim.

ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - …Fotoğraflarla Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Basın Rehberi ve ülkemize ait referans kitaplarını da süresiz yayınlar olarak yerine getirmektedir. Genel Müdürlük, Anadolu'nun Sesi gazetesi, Anadolu'dan Haberler Bülteni, Türk Basınından Manşetler ile gazete başlıkları ve Anadolu basınını özendirme yarışmaları ile de iç basına yönelik  basın yayın hizmetlerini yürütmektedir.

Genel Müdürlüğün görevleri arasında basın mensuplarının çalışmalarını kolaylaştırmak için gerekli önlemleri almak ve basın mesleğini teşvik edici unsurları geliştirmek de bulunmaktadır. Bu çalışmalardan iç basına yönelik olanlardan başlıcaları Ayın Tarihi ile Süreli Yayınlar, Belirli Günler Takvimi, Basın Kanunu, Medya Etiği, Türkiye'de Basın ve Yayın ve Tanıtma…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Sayın Güven, son cümlenizi rica edeyim.

ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - ...Fotoğraflarla Türk Demokrasi Tarihidir.

Genel Müdürlüğün bu ve buna benzer birçok önemli hizmetlerini ben takdirle karşılıyor, başarılar diliyorum ve 2006 malî yılı bütçesinin de, Yüce Milletimize ve hepimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven.

AK Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Sekmen.

Buyurun Sayın Sekmen. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET SEKMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçesine ilişkin görüşlerimi açıklamak üzere, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, ülkemiz genelinde yoksullukla mücadele eden en etkin kurumlarımızdan biridir. Bilindiği gibi, yoksulluk, sadece gelişmemiş, azgelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin sorunu olmaktan çıkmıştır. Yoksulluk olgusu, küresel bir sorun olarak bütün ülkelerin üzerinde durması ve çözümü noktasında çeşitli alternatifler geliştirmesi gereken bir olgudur.

Ülkemizde, son yıllarda, ekonomimizde meydana gelen krizler neticesinde yoksulluk yaygınlaşmış, insanlarımız geçim sıkıntısıyla karşı karşıya bırakılmıştır. Yoksullukla mücadele eden hükümetimizin en önemli önceliklerinden birisi, kimsesizlerin kimsesi olma misyonuyla yürüttüğümüz politikaların üç önemli unsuru bulunmaktadır. Bu unsurlardan birincisi, ekonomik kalkınma yoluyla artan geliri, adaletli bir şekilde dağıtmaktır. İkinci unsur, fiyat istikrarını sağlamak suretiyle dargelirli insanlarımızı enflasyonun maddî ve manevî tahribatından korumaktır. Üçüncü unsur ise, zor durumdaki vatandaşlarımıza Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu ve benzeri kuruluşlar aracılığıyla bugüne kadar yapılan aynî ve nakdî desteklerin artırılarak devam ettirilmesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1986 yılında 3294 sayılı Yasayla kurulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, 5263 sayılı Kanunla Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü olarak teşkilatlandırılmıştır. Fonun amacı, muhtaç durumda bulunan vatandaşlar ile Türkiye'ye kabul edilmiş ihtiyaç sahibi kişilere yardım etmektir.

Genel müdürlüğün gelir kaynakları şu kalemlerden oluşmaktadır: Bütçeden aktarılacak kaynaklardan, çeşitli fonlardan Bakanlar Kurulu kararıyla yüzde 10'a kadar aktarılacak miktarlardan, Gelir ve Kurumlar Vergisi tahsilat toplamının yüzde 2,8'inden, trafik para cezalarının yüzde 50'sinden, RTÜK reklam gelirlerinin yüzde 15'inden, her nevi bağış ve yardımlardan ve diğer gelirlerden oluşmaktadır.

Halen 81 il ve 850 ilçe olmak üzere 931 adet yardımlaşma ve dayanışma vakfı Türkiye genelinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Genel Müdürlük yardım faaliyetlerini il ve ilçelerin nüfusuyla Türkiye İstatistik Kurumu tarafından belirlenen sosyoekonomik gelişme endeksini esas alarak yapmaktadır. Bu yardımları sizlere kısa başlıklar altında aktarmak istiyorum. Bunlar periyodik yardımlar. Bu kapsamda fondan vatandaşlarımıza, gıda, ilaç gibi acil ve güncel ihtiyaçların yanında 2003 yılı için 682 500 ton, 2004 yılı için 1 057 000 ton, 2005 yılı için de 1 252 000 ton yakacak yardımı yapılarak il ve ilçe vakıflarına gönderilmektedir. Vakıflara yapılan yardımsal para tutarı 2003, 2004 ve Ekim 2005 tarihi itibariyle 431 000 000 YTL'dir.

Sağlık yardımları: Tedavi giderlerine yönelik destekler, sosyal güvenceden yoksun ve yeşilkart almaya hak kazanamayan vatandaşlarımızın ödeme güçlerini aşan sağlık giderleri, özürlülerimizin el, ayak protezleri, sakat arabası, işitme cihazları gibi yardımcı araç ve gereç ihtiyaçları karşılanmaktadır.

 Fondan, yeşilkartlı hastaların tedavi giderleri için Sağlık Bakanlığına aktarılan kaynak, 2003, 2004 ve 2005 dönemi itibariyle toplan 778 000 000 YTL'dir. Bu dönem itibariyle vakıflara aktarılan sağlık yardımları toplamı ise 115 000 000 YTL'dir ve şartlı nakit transferi sağlık yardımları, nüfusun en muhtaç kesimine dahil olan ailelerin çocuklarına yapılan sağlık yardımlarıdır. Yoksul ailelerinin çocuklarının düzenli olarak sağlık muayenelerini yaptırmak şartıyla ve 0-6 yaş grubu çocukların bakım, temel sağlık ve beslenme hizmetlerinden yararlanabilmeleri için yapılan yardımlardır. Toplam 712 000 çocuğumuz için 56 000 000 YTL kaynak aktarılmıştır. Kısaca, sağlık yardımlarının son üç yıllık toplamı 948 000 000 YTL olup, bu desteklerden yararlanan vatandaşlarımızın sayısı yaklaşık olarak 12 000 000’dur.

Değerli arkadaşlar, diğer bir yardım konusu ise, eğitim yardımlarıdır. Eğitim yardımları, materyal yardımları, ücretsiz verilen ders kitapları, önlük, çanta, kırtasiye gibi yardımlardır. Öğle yemeği yardımları, ilköğretimdeki taşımalı eğitim uygulamasında, okulların bulunduğu merkezlere taşınan öğrencilerimize verilen öğle yemeği yardımlarıdır. Yükseköğrenim bursları, ki, bunlar, aylık burs miktarı, 110 YTL, özürlüler için 120 YTL olarak ödenmektedir. 2003-2005 Ağustos dönemi itibariyle, toplam 456 000 öğrenciye, 334 000 000 YTL kaynak aktarılmıştır. Özürlülere yapılan eğitim yardımları, Özürlüler İdaresi ile Millî Eğitim Bakanlığı işbirliği yapılarak yürütülen taşıma projesi yardımlarıdır.

Şartlı transfer eğitim yardımları: Bu yardımlar da, yine, en muhtaç kesime dahil ailelerin çocuklarının okula gönderilmesinde ödenen yardımlardır. Kız çocuklarımıza, ilköğretimde 22 YTL, ortaöğretimdeyse 39 YTL; erkek çocuklarımıza ilköğretimde 18 YTL, ortaöğretimde 28 YTL verilmektedir. Bu program çerçevesinde, 2003-2004-Ekim 2005 tarihi itibariyle, toplam 1 200 000 öğrencimize, yaklaşık 206 000 000 YTL kaynak aktarılmıştır.

Diğer bir projeyse, Kırsal Alanda Sosyal Destek Projesi ve yine Bilişim Çırakları Projesi. Bu, gelir getirici ve istihdam artırıcı proje destekleri. Yerel girişimler proje destekleri kapsamında gelir getirici, istihdam artırıcı, geçici istihdam ve sosyal hizmet konularında, bugüne kadar yaklaşık 14 826 proje başvurusu yapılmış ve bunlardan 5 443 adedinin desteklenmesi uygun bulunmuştur. Bu projeler için, yaklaşık 180 000 000 kaynak ayrılmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu yardımların 2003, 2004, 2005 tarihi itibariyle toplam parasal değeri 3 108 000 000 YTL'dir.

Bu verilere bakıldığında, üç yıllık hükümetimiz dönemi ile daha önceki üç yıllık dönemi karşılaştırdığımız zaman, yapılan yardımların artışı yüzde 250 oranında olduğu görülmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sekmen, açıyorum mikrofonu; konuşmanızı tamamlayın lütfen.

MEHMET SEKMEN (Devamla) - AK Parti Hükümetleri döneminde, bu yardım faaliyetlerine büyük önem verilmiş, bu amaçla ayrılan kaynak artırılmış, yardım faaliyetleri çeşitlendirilmiştir.

Bildiğiniz gibi, yönetime gelmeden önceki dönemlerde, bu fon kaynaklarının önemli bir kısmı bütçenin açıklarına aktarılmış, bazı yıllarda bu oran yüzde 80'e kadar varmıştır.

Yönetime geldiğimiz 2003 yılından bu tarafa ise, kesin olarak bu fonun kaynaklarının 1 kuruşu bile amacı dışında kullanılmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetimiz döneminde, ayrıca, proje uygulamalarına da önem verilmiştir. Hedef, insanımızı yardıma muhtaç durumdan kurtararak, kendi alınteriyle geçinebilen bireyler haline getirmektir.

Ülkemiz, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında ifade olunan "sosyal bir hukuk devleti" olmasının gereği, ülke çapında geçim sıkıntıları ve zorluklarla mücadele eden vatandaşlara bütçe imkânları içinde yardım etmektir.

Sözlerime son verirken, ekonomik olarak bütün vatandaşlarımızın yaşamlarını refah ve mutluluk içerisinde idame ettirmeleri dileğiyle, Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün 2006 bütçesinin, Grubum ve şahsım adına hayırlı olmasını diler; hepinize sevgi ve saygılarımı sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Sekmen.

AK Parti Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Mücahit Daloğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının 2006 yılı bütçesi ve faaliyetleri hakkında, Grubum adına, söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, kısa adıyla TİKA diye ifade edilen bu güzide kuruluşumuz yurt dışında birçok önemli faaliyete imza attığından dolayı, yurt içinde faaliyetleri zaman zaman az bilinmekte ve dolayısıyla, faaliyetleri yurt dışında olduğu için de, belki, gerçekten, yapılan bu ciddî faaliyetler görülmemektedir. O bakımdan, ben, bu kuruluşumuzun kuruluş amacını ve faaliyetlerini zaman ölçüsünde ifade etmeye çalışacağım.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; 1990'lı yıllarda Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, dünya üzerinde çok ciddî ve büyük değişiklikler meydana geldi. Bu cümleden olarak, hem sınır komşularımıza hem de bize dost, akraba ve soydaş olan bizden uzak noktalarda birçok ülkeye, biz, yıllardır gönül bağıyla, gönül dileklerimizle yakındık; ama, onlara hizmet vermekte uzaktık. Bu amaçla, 1992 yılında TİKA adıyla, bu kardeş, soydaş ve akraba ülkelere ve yardıma muhtaç diğer ülkelere yardım eli uzatmak üzere bu önemli Başkanlık ve idare kurulmuştur. Daha sonra, Cumhurbaşkanlığı tezkeresiyle Başbakanlığa bağlanmış, 2001 yılında da teşkilat yasası çıkarılmıştır ve bugün, Devlet Bakanımız Sayın Beşir Atalay'a bağlı olarak faaliyetlerini yürütmektedir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, kalkınmakta olan bu ülkelere hibe, aynî yardım, proje ve teknik işbirliği gibi destekler konusunda yardım etmektedir. Ülkemiz, bu yardımları, bakanlıklar ile kamu kaynağı kullanan kurum ve kuruluşlar aracılığıyla yapmaktadır. İşte bu amaçla tahsis edilen kaynakların etkin olarak kullanılması için bir koordinasyon ve işbirliği gerekmekteydi. TİKA, bu işbirliğini, bu koordinasyonu, yapılan yardımlarda tekrarların önlenmesi, yapılan yardımların planlanması, sağlıklı olarak ulaştırılması ve önceliklerinin belirlenmesi gibi noktaları planlayarak, hizmetlerini 3 kıtada ve 37 ülkede yürütmektedir.

Değerli arkadaşlar, buradan, biraz evvel konuşan Cumhuriyet Halk Partisi sözcümüz, değerli arkadaşımız Sayın Cevdet Selvi Bey keşke burada olsaydı; ben üzüldüm; çünkü, günlerdir, bu konu için çalıştığımda, biz de daha yakinen tanımış olduk. Tanımamak hakikaten kusur değil; çünkü, yeni bir kuruluş; ama, araştırmak zorundayız. TİKA'nın yurt dışında yaptığı faaliyetleri özetledim 10 sayfa; en son, başlıklar halinde getirdim. Çok ciddî faaliyetler yapılmış. Nedir bu ciddî faaliyetler; değerli arkadaşlar, şimdi, dünyada, gittiğiniz bir yerde, yani, Türkiye'nin dışına çıktığımız zaman, bir ülkede konut yapmışsanız, suyu olmayan bir kardeş, soydaş veya akraba ülkeye su götürmüşseniz, orada organize sanayi bölgeleri oluşturmuşsanız, hepsinden önemlisi, 18 ülkede, değerli arkadaşlarım -altını çiziyorum- 18 ülkenin 18 üniversitesinde Türkoloji bölümleri açılmıştır… Hepimizin, anamızın ak sütü gibi helal, arı, duru konuştuğumuz Türkçemizi, bu ülkelerde, Türkoloji kürsülerinden, bizim hocalarımız okutmaktadır. Bunun dışında, bakın, şöyle, başlıklar halinde ifade edeyim; bilmeyen arkadaşlarımız da, bu vesileyle, belki, bilgi sahibi olmuş olurlar. Afganistan'ın yeniden imarı ve 8 adet okul yapılmıştır burada; bakın, imarda da, rastgele değil, bir eğitim planlamasıyla, sağlık planlamasıyla, 3 tane de hastane yapılmıştır. Kırım'da, değerli arkadaşlar, 1 000 konut yapılmış, bunun 735 tanesi bitirilmiş durumdadır. Şimdi, Kırım'a gelen, daha uzaklara yıllar önce gönderilen sürgün soydaşlarımıza, burada, konutlar yapılmıştır.

Şimdi, Türkiye, bugüne kadar, kendi içine kapanıp, dışarıda olan olaylara duyarsız kaldıkça, dünyayla, aslında, dışpolitikada yalnızlaşıyor ve yalnız kalıyordu. İşte, bu politikalar, mutlaka, devletimizin, hükümetimizin bu gayretleriyle, bu yalnızlıktan kurtarıp, kendisini dışpolitikada gerçekten çok ciddî bir konuma getirmiştir. Moldava'da, Gagavuz bölgesinde içmesuyu, Tacikistan'da Müminabad sulama kanallarının onarımı, Azerbaycan'da ilk defa organize sanayi bölgesi planlaması ve çalışmaları -daha uzatılabilir- Gürcistan'da okullar -biraz evvel ifade ettim- Türkoloji bölümleri ve bunları yapmak için, değerli arkadaşlar, her alanda yüzlerce uzman…

TİKA'yı kuranlara ben buradan minnetlerimi ve şükranlarımı arz ediyorum. 1992 yılında kurulmuş. Belki, onu kuran değerli devlet adamlarının bir kısmı hayatta yok, onları rahmetle anıyoruz, olana da teşekkür ediyoruz; ama, AK Parti İktidarında göreceğiz ki -istatistikler burada- 1992'den 2002 yılına kadar yapılmış 2 100 proje vardır; ama, 2003, 2004 ve 2005 yıllarında ise, hemen hemen ortalama her yıl 500'er proje… Benim, burada bunların isimlerini saymam mümkün değil. Toplam 1 000'in üstünde, 1 500'e yakın bir proje üç yılda gerçekleştirilmiştir; yani, on yılda yapılanı üçe katlayarak. Bu da bizim görevimiz tabiî; ama, bunu görmezden gelen arkadaşlarıma arz etmek için ifade ettim.

Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; TİKA, faaliyetlerini yürütürken, sosyal altyapı çalışmaları, ekonomik altyapıların geliştirilmesi, insanî acil yardım ve enformasyon (tanıtım ve yayım) faaliyetlerini de öncelikleri arasına almıştır. Öte yandan TİKA, görev alanına giren tüm coğrafyada doğal afetler, açlık, kuraklık ve yaygın hastalıklarla da ciddî bir şekilde mücadele etmiş ve yardım elini uzatmıştır. İşte TİKA demek, burada, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin orada hissedilmesi demektir.

Değerli arkadaşlar, TİKA'nın ülkeler bazında uyguladığı projelerin      -biraz evvel saymıştım- çok önemlilerini bir iki satır altında daha ifade etmek istiyorum.

Bugün Türk tarihinin yazılı belgeleri olan Orhun Anıtları, Bilge Kağan Anıtları gibi anıtlarımız arkeoloji uzmanları tarafından çıkarıldı; ama, buralara yol, iz, su vesaire yoktu. Böylece, bu bölgelerde, bakın, Moğolistan-Karakurum-Orhun karayolu yapım çalışması, yine Bilge Kağan yolu, gerek Moğolistan'daki Türk anıtlarının tanıtılması ve gerekse bu bölgenin turizm bölgesi haline gelmesine büyük katkılar sağlamıştır ve böylece TİKA -zamanımızın kısıtlı olması nedeniyle diğerlerini anlatmamız imkânsız- Türk Dışişleri Bakanlığıyla beraber, Türkiye Cumhuriyetinin politikalarını dünyada en aktif, en reel ve gerçekten en insanî bir şekilde gösteren bir ciddî kuruluşumuzdur. Bundan dolayı, AK Parti Hükümeti döneminde, özellikle bu kuruluşa yeni bir ivme kazandıran Değerli Bakanımıza, onun Başkanına ve bütün çalışanlarına şahsım ve Grubum adına teşekkürlerimizi ifade ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı tamamlayın.

MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Onüç-ondört yılı geride bırakan TİKA, çalışmalarına tüm hızıyla devam eden Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, tecrübesi ve uyguladığı 3 000 küsur proje ve faaliyetiyle Türkiye'nin tarihsel sorumluluk ve misyonuna uygun, uluslararası standartlarda hizmet veren etkin bir teknik yardım kuruluşu olmayı hedeflemektedir. Ülkemizin dış politikalarının uygulanmasında en önemli yardımcılarından biri olan TİKA Başkanlığı, büyük misyonunu gerçekleştirmesi amacıyla hükümetimiz tarafından desteklenmekte ve tüm kamuoyunun desteğini de yanında görmektedir.

Teşekkür eder, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Daloğlu.

AK Parti Grubu adına son konuşmacı, Ankara Milletvekili Sayın Ersönmez Yarbay; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Yarbay, süreniz belirli; süreye riayet etmenizi rica ediyorum.

AK PARTİ GRUBU ADINA ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum; AK Parti Grubu adına, Türkiye İstatistik Kurumu bütçesi üzerinde görüşlerimizi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Kısa bir süre önce Meclisimizce kabul edilen Türkiye İstatistik Kanunu ile kurulan Türkiye İstatistik Kurumu, eski adıyla Devlet İstatistik Enstitüsü, ülkemizin köklü ve önemli kuruluşlarından birisidir. AK Parti İktidarı döneminde istatistik alanında da ülkemizde güzel gelişmeler olmuştur. Bu gelişmelerin bir kısmına zamanın elverdiği ölçüde değinmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi, doğru ve güvenilir istatistikler, devlet yönetiminin vazgeçilmez aracıdır. Bu sayede, hükümetler rasyonel kararlar alabilir, araştırmacılar da doğru analizlerle gerçeğin tespitini yapabilirler; halkımız da, hükümetin performansını doğru şekilde değerlendirebilir. Bu durumun farkında olan AK Parti Hükümeti, iktidar olduktan sonra yapmış olduğu ilk bütçede, 2003 yılı bütçesinde, Devlet İstatistik Enstitüsünün bütçesini yüzde 55 artırarak, kurumun önemli bir atılım yapmasını sağlamıştır.

Değerli milletvekilleri, istatistiklerin üretiminde üç temel aşama vardır: Verilerin alandan derlenmesi, bunların istatistik teknikler kullanılarak işlenmesi ve modern araçlar yoluyla kullanıcılarımızın hizmetine sunulması.

Bir süre önce, Türkiye İstatistik Kurumu anketörleri, ellerinde soru formlarıyla hanelerin kapısına gider ve oradan aldıkları bilgileri soru formuna yazarlardı. Bundan sonra da, günlerce, o doldurdukları soru formlarını bilgisayarlara aktarırlardı. Bu süreç, haftalar, bazen aylar alırdı. Bu zaman kaybını ortadan kaldırmak için yeni teknolojiler devreye sokulmuştur. Artık, kurum anketörleri, birçok araştırmada ellerine soru formu yerine el bilgisayarlarını alıyorlar, soruların cevaplarını doğrudan bu bilgisayarlara kaydediyorlar, sonra veri tabanına aktararak, anında merkez bilgisayarına geçiriyorlar. Eskiden haftalar boyu süren bu çalışma, artık birkaç gün içinde tamamlanmaktadır.

Ayrıca, işyerimizin bir kısmında da, kendilerine verilen şifrelerle Türkiye İstatistik Kurumu internet sitesine girerek, kendileriyle ilgili bilgileri doğrudan merkez bilgisayarına aktarıyorlar. Kamu kurumlarımız da, kendi kayıtlarını elektronik ortamda Türkiye İstatistik Kurumuna göndermektedirler. İşte, bu elektronik dönüşüm sayesinde, veri değerlendirmesinde büyük aşamalar kaydedilmiştir. Zamanda, emekte ve maliyetlerde büyük tasarruflar sağlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz yıl, kurum teknolojik altyapısını büyük oranda yenilemiştir. 1 000'in üzerinde bilgisayar, sunucu, yazıcı, projeksiyon cihazı kuruma kazandırılmıştır. Şimdi, işlerin tamamı elektronik ortamda gerçekleştirilmektedir. Kapasiteleri eskiye oranla çok daha fazla olan bu makineler sayesinde, daha güvenli veri, en kısa zamanda üretilebilmektedir. Ayrıca, kurumda, bir de kalite kontrol merkezi oluşturulmuştur. Bu merkez, teknolojik araçlar sayesinde, hem program yoluyla hem de ankete cevap verenlerin aranması sonucunda, her bir çalışma için kalite kontrolü yapmaktadır. Bu sistem sayesinde hatalar giderek azalmakta, veriler daha kaliteli hale gelmektedir.

İstatistiğin üretilmesi kadar, bunların kullanıcılara en kısa sürede ve en etkin yolla ulaştırılması da önemlidir. Bu alanda da, yeni atılımlar gerçekleştirilmiştir. Öncelikle kurum, artık, her yıl veri yayımlama takvimini internet sayfasında ilan ederek, kendi çalışmalarını disipline etmekte ve kullanıcılara taahhütte bulunmaktadır. Artık, hangi verinin ne zaman yayımlanacağı, herkes tarafından bilinmektedir.

Kitap olarak basım yoluyla veri dağıtımı, büyük ölçüde terk edilerek, daha çok internet, CD ve e-mail araçları kullanılır olmuştur. Böylece, daha çok kullanıcıya daha az ve bazen tek bir kuruş masraf yapılmaksızın ulaşılmaktadır. Ayrıca, iki büyük GSM operatörü aracılığıyla, veriler, yayımlandığı anda abonelerin cep telefonlarına iletilmektedir.  Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumuyla yapılan protokolle, veriler, TRT'nin teleteks, telegün sayfalarında, tüm ülkemize ve hatta tüm dünyaya yayımlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye İstatistik Kurumu, yıllar boyunca sanayi, nüfus, tarım sayımları yapmıştır; ayrıca, işgücü, fiyat, sanayi, tarım, gelir, tüketim alanlarında sayısız araştırmalar yapmakta ve sonuçlarını kamuoyuna sunmaktadır. Her gün, bu kurum tarafından üretilen verileri duyuyor ve ülkemiz hakkında yorumları yine bu verilere dayanarak yapıyoruz.

İktidarımız döneminde, bu çalışmalara ek olarak, yeni çalışmalar da yapılmıştır. Örneğin, yıllar boyu eleştiri konusu olan enflasyon sepeti, bilimsel çalışmalar neticesinde değiştirilmiş ve güncelleşmiştir. Avrupa Birliğine uyum çalışmaları paralelinde, toptan eşya fiyat endeksi (TEFE) yerine, üretici fiyat endeksi (ÜFE) hesaplanmaya başlanmıştır. Yine ilk defa, yoksulluk çalışmaları bizim dönemimizde yapılmış ve sonuçları kamuoyuna yansıtılmıştır. Siyasî iktidarlar için oldukça hassas bir konu olan yoksulluk çalışmalarının bizim iktidarımız döneminde yapılması anlamlıdır. Bu, sorunların kaynağının korkusuzca araştırılması ve çözüm önerilerinin ortaya konması açısından, hükümetimizin şeffaf yaklaşımını göstermektedir. Yine, bu kapsamda, halkımızın memnuniyetini ölçmek üzere, ilki 2003 yılında olmak üzere, her yıl, yaşam memnuniyeti araştırması yapılmaktadır.

Ülkemizin en büyük sorunlarından birisinin işsizlik olduğu malumdur. Bu kapsamda, işgücü verileri, daha önce üç aylık olarak açıklanması yerine, aylık periyotlar halinde açıklanmaktadır. Takdir edersiniz ki, böyle hassas bir konunun üç ay yerine her ay hesaplanması büyük çaba gerektirir. Halen yapılmakta olan hane halkı işgücü araştırması, her ay yaklaşık 12 500 haneyle görüşülerek yapılmaktadır. Üç aylık, 36 000 haneyle yapılan görüşme sonuçları, her üç ayın ortalaması olarak, aylık yayımlanmaktadır. Bu yönüyle, ülkemizde düzenli olarak yapılan en büyük araştırmadır.

Değerli milletvekilleri, yeri gelmişken bir konuya daha değinmek istiyorum. Malumudur ki, ülkemizde nüfus sayımlarının sokağa çıkma yasağıyla birlikte yapılması, birçok ulusal ve uluslararası çevrede eleştiri konusu yapılmaktadır. Sayın Bakanımız Beşir Atalay'ın Plan ve Bütçe Komisyonunda değindiği gibi, nüfus sayımlarının, bundan böyle, sokağa çıkma yasağı olmaksızın ve daha kısa aralıklarla kayıtlar üzerinden yapılması çalışmaları tüm hızıyla sürmektedir. Teknik çalışmaların ve mevzuat hazırlıklarının kısa bir süre sonra bitmesi beklenmektedir. Bu sistemin kurulması gecikmiş bir durumdur ve bu konuyu çözmek, AK Parti İktidarına nasip olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken, 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunundan bahsetmiştim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yarbay, mikrofonu açıyorum; yalnız, konuşmanızı toparlayın.

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) - Bu kanun, ülkemizdeki istatistik sisteminin yeniden kurulmasında önemli yenilikler getirmektedir. Bu yeniliklere, süremiz dolduğu için girmiyorum.

2006 yılı bütçesinin hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yarbay.

AK Parti Grup sözcülerinin konuşmaları tamamlanmıştır.

Şahıslar adına söz isteği var.

Lehte söz isteyen Batman Milletvekili Sayın Afif Demirkıran; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

AFİF DEMİRKIRAN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2006 yılı bütçesi altıncı turu üzerinde, lehinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

AK Parti İktidarı üçüncü yılını geride bıraktı. Bu yılların muhasebesini yaptığımızda, siyasî istikrarın temin edilmiş olduğunu, ekonomide güçlü bir performans sergilendiğini ve "çözülemez" diye bakılan kronikleşmiş birçok sorunun çözüldüğünü görüyoruz. Büyümede, enflasyonda, faizde, dışticaret hacminde, özelleştirme gelirlerinde, doğrudan küresel yatırımlarda ve benzeri birçok göstergede cumhuriyet tarihimizin ilkleri başarılmıştır. Ekonomide elde edilen bu başarılar, hükümetimizin cesur, kararlı ve  disiplinli politikaları sayesinde olmuştur. Tabiî ki, siyasî reformlar da ekonomik başarıların kökleşmesi ve devamlı kılınması için gerçekleşme sağlamıştır. Şimdi, halkımız geleceğe daha bir ümitle ve güvenle bakmaktadır. Türkiye, artık, fırsatlar ülkesidir. Çok değil, birkaç sene öncesine kadar krizler ülkesi diye anımsanan Türkiye, artık, bir fırsatlar ülkesi haline gelmiştir.

2002 yılına kadar -ki, üç yıllık dönem içinde, planın üç yıllık döneminde- büyüme yüzde 31'ün üstüne çıkmıştır ve geçmişte, hiçbir zaman inmeyecek diye bakılan enflasyon, 1969 yılından beri ilk kez tek haneli düzeye, yüzde 7,6'ya düşmüştür. Hatırlıyorum, geçmişte, yabancı yatırımcılar Türkiye'ye geldikleri zaman, enflasyon muhasebesi ne zaman çıkacak diye devamlı bir talep içinde bulunuyorlardı. Evet, biz, iktidarımızın ilk yıllarında enflasyon muhasebesi kanununu çıkardık; ancak, buna da, çok şükür, gerek kalmadı; çünkü, enflasyon tek haneli rakamlara düştü. Böylece, bütçe açıkları konusunda Maastricht Kriteri yakalanmış oldu. Tabiî, borcun sürdürülebilirliği endişesi de ortadan kalkmış bulunuyor ülkemizde. Borç yükünün gayri safî millî hâsılaya oranı iktidara geldiğimizde yüzde 93 civarında iken, şu anda yüzde 60'lara hızla inmekte ve ikinci bir Maastricht Kriteri yakalanmış olacaktır. Faiz de yüzde 70'lerden yüzde 14 seviyelerine düşmüş bulunuyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kırkiki yıllık rüyamız nihayet gerçekleşmiş olup, 3 Ekimde Avrupa Birliğiyle müzakere süreci, katılım müzakereleri süreci başlamıştır. Taramalar yıl sonuna kadar 6 fasılda, toplam 35 fasıldan 6 fasılda yıl sonuna kadar gerek tanıtım gerek ayrıntılı taramalar yapılacaktır. Taramaları tamamlanmış olan birkaç fasılda, komisyon, raporunu hazırlamaya başlamış bulunuyor ve ümit ediyoruz ki, beklentimiz odur ki, mart ayından itibaren müzakerelere, bu taramaları tamamlanmış olan fasılların müzakerelerine başlanacaktır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, makroekonomide kaydedilen bu gelişmeler ve Avrupa Birliğiyle ilgili bu genel değerlendirmeden sonra, esasen, bugün üzerinde durmak istediğim konu, doğrudan küresel yatırımlarla ilgili gerek dünyada gerek ülkemizdeki gelişmelerdir. Malumunuz olduğu gibi "doğrudan yabancı yatırım" veya "yabancı sermaye" diye tanımladığımız bu olguyla ilgili  "yabancı" kelimesinin biraz itici vasfı olduğu için "küresel" -Sayın Başbakanımız da, biliyorsunuz, özellikle Fırsatlar Ülkesi Türkiye Konferansından sonra bunu kullanmaya başladı- "doğrudan küresel yatırım" veya "sermaye" kelimelerini kullanacağım konuşmamın içinde.

Bilindiği gibi, ülkelerin ekonomik kalkınmasında ve sanayileşmesinde küresel sermaye yatırımlarının önemli bir yeri vardır. Özellikle Türkiye gibi kalkınması henüz tamamlanmamış; fakat, büyük bir ivmeyle kalkınma hamleleri yürüten ülkelerde fakat kaynağı yetersiz olan ülkelerde yabancı sermaye veya bir başka ifadeyle küresel sermaye, ihtiyaçtan çok bir zorunluluk haline gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, küresel sermaye, bir ülkeye sadece sermaye olarak gelmemekte, teknoloji ve know how transferi, yönetim ve pazarlama becerileri, verimlilik ve kalite standardı, yeni pazarlara ulaşma, daha uygun şartlarda hammadde temin imkânları da sağlamaktadır.

Uluslararası sermayeye baktığımız zaman, küresel sermayeye baktığımız zaman, 1980'lerin başında sadece 50 milyar dolar civarında olan sermaye, 1990'larda 300 milyar civarına ve 2000 yılında ise büyük bir yükselişle 1,4 trilyon dolar seviyesine çıkmıştır; ancak, ondan sonra, büyük ekonomilerdeki durgunluk ve bunun 11 Eylülle daha derinleşmesi, şirket birleşmelerinin ve özelleştirmenin yavaşlaması sonucunda, bu 1,4 trilyon dolara çıkmış olan sermaye, daha sonra bir düşüş trendine girmiş ve 2003 yılında 550 milyar dolara kadar inmiştir; ancak, ondan sonra, tekrar, bir yükseliş trendi başlamış bulunuyor; 2004 yılında 650 milyar dolara yükselmiş bulunmaktadır ve önümüzdeki yıllarda da bunun artacağı tahmin edilmektedir.

Peki, Türkiye, bütün bu gelişmelerden arzu edildiği kadar yabancı sermaye alabiliyor mu, ihtiyacı olan yabancı sermayeyi alabiliyor mu, ihtiyacı olan yabancı sermayeyi alabiliyor mu? Baktığımız zaman, 1954 yılında Yabancı Sermaye Kanunu çıkmış; fakat, 1980 yılına kadar sadece toplam 240 milyar dolar yabancı sermaye veya küresel sermaye Türkiye'ye gelmiş. Ondan sonra, trendi yükselerek devam ediyor; ama, hiçbir zaman 1 milyar doları aşmamış; fakat, AK Parti İktidarıyla, gerek ekonomideki gelişmeler gerek siyasî istikrar gerekse yatırımcının önündeki engellerin bertaraf edilmesi, kaldırılması, yatırımcının önünün açılması sonucunda bugün 2005 yılı on aylık dönemde 4 milyar doları aşmış bulunuyor; 2003 yılında 1,7 milyar dolar; 2004 yılında 2,8 milyar dolar ve 2005 yılı on aylık dönemde 4 milyar dolar.

Tabiî, Türkiye'nin çok daha fazla, çok daha büyük bir kapasitesi var. Türkiye'nin coğrafî konumu, zengin ülkeler ile ihtiyacı yüksek olan Orta Asya ve Ortadoğu ülkeleri arasındaki coğrafî konumu, Ortadoğu ve Orta Asya ülkeleriyle olan kültürel, tarihî bağlarımız nedeniyle Türkiye üzerinden buralara çok malzeme pazarlanabilme imkânı vardır ve dolayısıyla, Türkiye çok daha fazla yabancı sermaye veya küresel sermaye alabilme potansiyelindedir. Ancak, bu potansiyelin harekete geçirilmesi için geçmişte, maalesef, ciddî bir çaba sarf edilmemiştir, gerek bürokratik engeller gerekse... Her ne kadar 1954 yılındaki kanun esasen liberal bir içerikte olsa dahi, yeni şartlara adapte olması, uluslararası standartlara getirilebilmesi için 2003 yılı haziranında malumunuz olduğu gibi, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanununu hükümetimiz çıkardı ve uluslararası yatırımcılara dünyanın herhangi bir yerindeki imkânların aynını bu kanunla veriyoruz; ne yapıyoruz; millî muamele, kamulaştırmaya karşı korunma, taşınmaz edinimi, uluslararası tahkim hakkı gibi çeşitli haklar veriyoruz. Ayrıca, daha önce 50 000 dolarlık bir sermaye getirmek gerekiyordu ve ön izin almak gerekiyordu, şimdi, ona ihtiyaç yok ve sadece bilgilendirme gerekiyor, Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü bilgilendiriliyor.

Tabiî, daha fazla yabancı sermaye çekebilmek için ülkemize bir yatırım promosyon ofisinin veya ajansının -ki, dünyanın hemen hemen her yerinde var- kurulması lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Mikrofonu açıyorum; lütfen konuşmanızı tamamlayın.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Çünkü, maalesef ülkemizin imkânlarını, ülkemizin imajını dünyada biz tanıtamıyoruz. Bunu tanıtabilmemiz lazım ve güçlü bir ajansa ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.

Birçok uluslararası kuruluş Türkiye'nin son üç yıllık AK Parti İktidarları döneminde birçok göstergede ve özelde yatırım ortamı noktasında çok iyi bir yere gelmiş olduğunu ifade ediyorlar. Onların detaylarına girmeyeyim; ancak, bir şeyi ifade etmeden geçemeyeceğim; maalesef, halen bazı çevreler, efendim gelen yabancı sermayenin rengiyle, özelleştirme olsun olmasın gibi olgularla meşgul ediyorlar ülkeyi; bunun yapılmaması lazım.

Bakın, geçenlerde Fırsatlar Ülkesi Türkiye Konferansında Sayın Başbakanımıza denildi ki… Orada 14 tane büyük firmanın, büyük holdingin -ki, Türkiye'den de birkaç holdingin- CEO'su vardı. Sayın Başbakanımıza soru sorulmaları talep edildi; fakat, hiçbiri -Sayın Başbakanımız sabahtan akşama kadar orada oturdu- soru sormadı ve söyledikleri ortak tek şey şuydu: "Biz Türkiye için ne yapabiliriz."

Ben geçmişte hatırlıyorum -yabancı sermayede çalıştığımda, geçmişte, Devlet Planlama ve Hazine Müsteşarlığında- geldiklerinde soru yağmuruna tutarlardı bizi. Demek ki öyle bir noktaya gelmiş ki ülke, artık yabancılar, onlar "sizin için ne yapabiliriz" diye Sayın Başbakana bu şekilde ifade kullandılar. Bir başka şey, orada büyük bir holdingimizin bir yöneticisi aynen şu ifadeyi kullandı, dedi ki: "Bakın, sermayenin dini olmaz, yerlisi yabancısı olmaz. En fazla sermaye kapitalist Amerika Birleşik Devletlerine ve komünist Çin'e gider." Bu da demek ki sermayenin dini, milliyeti, ırkı yoktur, bunu bizi gösteriyor. O zaman ne yapmamız gerekiyor; bir mantalite değişikliği yapılması gerekir ki, bunun önünü Türkiye açmıştır ve işsizliğe, her sene 700 000 kadar olan işsizler ordusuna işsiz katılmakta Türkiye'de; bunlara iş bulmamız lazım. İşte, yabancı sermaye, bu işsizliğe bir çare bulmak için çok önemli bir araçtır.

BAŞKAN - Sayın Demirkıran, lütfen, tamamlayın konuşmanızı.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Bitiriyorum efendim, son cümlem.

Dolayısıyla, biz, olaya ideolojik yaklaşmayıp veyahut da romantik yaklaşmayıp, pragmatik, gerçekçi bir yaklaşım yapar isek, hem Türkiye'nin ihtiyacı olan kalkınmayı sağlamış oluruz, işsizlerimize iş bulmuş oluruz ve böylece dünya ailesinin bir ferdi olan Türkiye, olması gereken yerde olur.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum, bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Demirkıran.

Sayın milletvekilleri, Hükümetin söz isteği var; ancak, iki Sayın bakanımız komisyon sıralarında oturmaktadır. İkisinin de ayrı ayrı söz isteği olduğundan, Hükümet için ayrılmış olan 45 dakikalık süreyi, Sayın bakanlar kendi aralarında takdir ederek kullanacaklardır.

İlk sözü, Devlet Bakanımız Sayın Ali Babacan'a veriyorum.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 Malî Yılı Bütçe Kanunu görüşmeleri vesilesiyle bir arada bulunmaktayız; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Hazine Müsteşarlığı ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin bütçesi konuşmaları vesilesiyle, hem gruplar adına konuşmacıların hem de diğer konuşmacıların görüşlerini, yaklaşımlarını hep beraber dinledik. Ben, kısa kısa, bu konulara değinmek istiyorum müsaade ederseniz.

Öncelikle, belki, şunu vurgulamak lazım ki, Türkiye, son üç yıldır, hem siyasî reformlarda hem de ekonomik reformlarda gerçekten çok önemli adımlar attı. Siyasî reformlarımız, Avrupa Birliğiyle girmiş olduğumuz süreç içinde, özellikle Kopenhag Siyasî Kriterlerinin…

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir dakikanızı rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, özellikle İktidar Grubuna hitap ediyorum, Sayın Bakan bu ana kadar çok önemli konuları ifade eden sayın konuşmacılara hem cevap verecek hem de önemli açıklamalarda bulunacak; ama, ben, Sayın Bakanı dinleyemiyorum. Lütfen, sükûnetle takip edelim, dinleyelim.

Sayın milletvekilleri, ben, herhalde söylediğimi anlatamadım size; hâlâ aramızdaki konuşmalar devam ediyor.

Buyurun.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Tabiî, cumartesi günü, böyle, akşam vakti, aslında, çok da uzun vaktinizi almak istemiyoruz; ama, gerçekten, özellikle muhalefet partisi milletvekilleri tarafından önemli konular gündeme getirildi; bu vesileyle, hem konuları tekrar ele almanın hem de kısa kısa cevap vermenin önemli olacağını düşünüyoruz.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sayın Bakanım, mikrofonu biraz yukarı doğru çekerseniz…

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Daha yakına?.. Yukarı…

Özellikle, kısaca reformlardan bahsederek, başlamak istemiştim. Bu, siyasî…

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkan, ses sistemi bozuk…

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Ben, belki, biraz sesimi yükseltirsem, olur mu?

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Tabiî…

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Tamam.

Özellikle, siyasî alanda yapmış olduğumuz reformlar, Türkiye'nin insan hakları konusunda, demokrasi konusunda, özgürlükler konusunda gerçekten kritik eşik diyebileceğimiz noktayı aşmasını ve böylece de, 17 Aralıktan itibaren, Türkiye'nin artık müzakerelere başlama hakkını elde etmiş bir ülke haline gelmesini sağladı ve 3 Ekimden itibaren de, artık, Türkiye, sadece bir aday ülke değil, katılım sürecine girmiş olan bir ülke.

Bu katılım sürecinin üç önemli ayağı olacak. Birincisi, siyasî kriterlerin uygulanışının daha iyileştirilmesi, uygulamayla ilgili aksaklıkların giderilmesi ve reformların rafine edilmesi, derinleştirilmesi. Bu, en önemli ayaklardan birisi olacak ve tüm sürecin gidişini etkileyebilecek ve Türkiye'nin de bu konuda, gerçekten, daha iyi çaba göstermesi gerekecek önümüzdeki dönemde.

İkinci önemli konu, müktesebatın üstlenilmesi. Bununla ilgili de, 35 ayrı fasılda Avrupa Birliği müktesebatını inceleyeceğiz; kendi mevzuatımızla, kendi kurumlarımızla, Avrupa Birliğinin bu konudaki kurallarını ve kurumlarını karşılaştıracağız ve farkları, müzakereler suretiyle kapatacağız. Müzakerelerde, bu uyumun nasıl yapılacağı ve hangi takvim içerisinde yapılacağı daha çok konuşulacak.

Üçüncü ayak ise, iletişim ayağı; o da, Avrupa Birliği halklarına, Türkiye'nin gerçeklerinin daha iyi anlatılması ve bu müzakere sürecinin, fasıllarla ilgili neler yaptığımızın, Türkiye'ye bunların uzun vadede kazanımlarının, getireceklerinin halkımıza anlatılması.

Zaman olarak, emek olarak, bizi, tabiatı gereği en çok yoracak konu, ikinci ayak; yani, müktesebatın üstlenilmesi. Bununla ilgili çalışmalarımız hemen ekim ayı içerisinde başlamış durumda, 35 fasıldan 4 tanesinde taramalar tamamlanmış durumda, önümüzdeki hafta 2 faslı daha tamamlıyoruz ve bu yıl sonuna kadar 6 faslın tarama çalışmasını bitirmiş olacağız.

Bu çalışmalarda, öncelikle Dışişleri Bakanlığımızın, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğimizin ve Devlet Planlama Teşkilatımızın -aynı zamanda, Başbakanlık Müsteşarlığımızdan da arkadaşlar var çalışmalarımız içerisinde- tüm bu kurumların etkin olarak her fasılda görev aldığı bir yapı oluşturduk. Buradaki temel amacımız, hangi konu olursa olsun, o konuyla direkt ilgili olan, o konuyu direkt uygulayacak olan bakanlıkların, diğer kuruluşların fiilen işin içinde olması, işi sahiplenmesi ve kendi yaptıkları işlerle ilgili Avrupa Birliğine uyum sürecinde ne tür değişiklikler yapmaları gerekeceği konusunda ilk elden bilgi almaları ve kendi değişimlerini, dönüşümlerini, bir bakıma, kendi elleriyle yapmaları.

Burada bu süreci sahiplenmeyi, gerçekten, çok önemsedik. Merkezî bir yapı kurmadık ve Türkiye'de de asla bunu yapmayacağız. Merkezî olmayan bir yapıyla yürüteceğiz ve hiçbir kurum diğer kurumlardan daha ön planda olmayacak. Bu süreç, hiçbir kişinin ya da hiçbir kurumun tekelinde olmayacak.

Tabiî, ki, bu yapı içerisinde Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin de önemli bir görevi olacak; ancak, bu görev ne diğer kurumların önünde ne de gerisinde olan, âdeta diğer kurumlara hizmet edecek ve bir temel sekreterya görevi oluşturacak bir şekilde yürüyecek. Bununla ilgili de, kurumsal yapının güçlendirilmesi, yapının yeniden ele alınması konusundaki çalışmalarımız da zaten bundan sonraki dönemde devam edecek.

Avrupa Birliği Genel Sekreterliğiyle ilgili "aylardır bir boşluk var, Genel Sekreter yok" gibilerden bir eleştiri geldi; ben, şunu özellikle vurgulayayım ki, bundan önceki Genel Sekreter; yani, Murat Sungar Bey, 30 Eylül tarihi itibariyle görevinden ayrılmıştır, ikibuçuk aydır bu görevi vekâleten -Sayın Batu keşke burada olsaydı- kendisinin de çok yakın çalışmış olduğu, değerli bir Büyükelçimiz Ahmet Acet Bey başarıyla yürütmektedir ki, bu dönüşüm sürecinden, daha doğrusu geçiş sürecinden sonra da Oğuz Demiralp Bey yakın bir zaman sonra görevi üstlenecek ve devam ettirecektir.

Bu tarama çalışmalarına ilgili bütün kuruluşlardan arkadaşlarımız katılıyor. Bu çalışmalar tek bir kuruluşun tekelinde olmayacak diye daha önce söyledim. Konuyla ilgili tüm kuruluşlardan mutlaka temsilciler katılıyor ve şu ana kadar 13 heyetimiz -ki, yaklaşık 20 Ekimde başladığını düşünürsek çalışmaların, henüz iki ay bile dolmadı- iki aydan kısa bir süre içerisinde 13 heyetimiz gitti geldi Brüksel'e ve çalışmalar son derece başarılı bir şekilde yürüyor, takvim saat gibi işliyor, en ufak bir aksama yok ve oradaki muhataplarımızın, hem bize hem de kamuoyuna yaptıkları açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, şu ana kadar, çalışmalar, büyük bir heyecanla ve benimsemeyle devam ediyor. Özellikle kurumların, açıkçası, tatlı bir rekabeti var, tatlı bir yarışı var. Bu süre içerisinde herkes daha çok yer almak, daha çok işin içinde olmak istiyor; bu da, tabiî, bizi açıkça çok sevindiriyor.

Ekonomiyle ilgili konulara gelince; bildiğiniz gibi, son üç yıldır, Türkiye ekonomisi, gerçekten, bütün dünyada örnek olarak gösterilen, dünyanın her köşesinden yakından takip edilen bir performans gösterdi. Hangi ekonomik veriye bakacak olursak olalım, enflasyon olsun, büyüme olsun, faizlerdeki düşüş olsun, gelişmeler son derece sevindirici.

Bazı konuşmacıların özellikle büyümeyle ilgili eleştirileri oldu. Ben, şunu burada açıkça ifade etmek istiyorum ki, Türkiye'nin şu son üç yıldır yakalamış olduğu büyüme performansı, daha önceki dönemlerle hiçbir zaman mukayese edilemeyecek bir performanstır. Bu, sadece rakamsal boyutuyla değil... Büyümenin nasıl olduğuna bakacak olursak; büyüme, özel sektör kaynaklı bir büyümedir. Büyümede artık eskisi gibi kamunun bir temel rolü yoktur, bundan sonra çok da olmayacaktır zaten. Eskiden kamunun görevi neydi büyümeyle ilgili; parasal genişleme, bütçede açıklar,  olmayan paraları harcama ve bununla sunî geçici büyümeler sağlama ve bu büyümeler hep saman alevi gibi oluyor. Kısa bir süre için büyüme yakalıyorsunuz, ondan sonra arkasından büyük zorluklar, büyük krizler geliyor. Biz bunu yapmadık. Ne parasal genişlemeye gittik, yani, bunun daha günlük dilde belki kullanımı, ne karşılıksız, plansız, programsız para bastık ne de bütçe hedeflerinde hedeflenenden farklı bir şey yaptık. Haa, evet, hedefler belki tutmadı; ama, hep iyi yöne doğru tutmadı. Bu da, temel olarak üç yıldır arka arkaya faiz ödemelerinin ödeneklerden daha az gerçekleşmesi sonucunda oldu. Kaldı ki, bu yıl da, biliyorsunuz, yaklaşık 10 milyar YTL, yani 10 katrilyon kadar bir bütçe ödeneğinden daha az faiz ödememiz olacaktır. Üç yıllık toplamda da yaklaşık 26 milyar YTL'lik, yani 26 katrilyon liralık,bütçeye göre daha az faiz ödememiz lazım.

Tabiî, bu rakam, sadece bütçede planlanana göre daha az ödeme. Bir de şöyle bir hesap yapıp baktığımızda, yani, eğer, Türkiye'de faizler düşmeseydi -yüzde 66'yla biz devraldık, hükümetin kurulmasından önceki en son Hazine ihalesinin faizi yüzde 66'dır- faizler hiç düşmeseydi, sadece iç borçlanmaya ödeyeceğimiz faiz, bizim üç yılda ödediğimiz rakamdan yaklaşık 100 katrilyon lira daha fazla olacaktı.

Bu ne demek; bakın, banka kredileri, 32 milyar YTL'den, 2002'nin sonunda, 113 milyar YTL'ye çıkmış. Eğer, faizleri  biz düşüremeseydik ya da bütçe açıklarını eskisi gibi yürütseydik, bankaların özel sektöre kolay kolay kullandıracağı para elinde kalmayacaktı. Neden; Hazine gidip bu açıkları piyasadan borçlanmak zorunda kalacaktı. Devletin tasarruf ettiği her 1 lira, finans sisteminde direkt özel sektöre gidiyor, tüketici kredisi oluyor ve şirketlere finansman olarak dönüyor.

Yine, bankacılık sistemimize bakıyoruz; mevduat, 129 katrilyondan 211 katrilyona çıkmış ve daha önemlisi, 2002 yılının sonunda, sadece yüzde 24 olan mevduatın krediye dönüş oranı, 2 Aralık 2005 itibariyle yüzde 53,9. Mevduat krediye niye az dönüyordu eskiden; çünkü, devlet açıklarını gidip piyasadaki kaynaklara saldırarak kapatıyordu. Bu, artık Türkiye'de böyle değil.

Özellikle bütçe konusundaki disiplinimiz, ilan ettiğimiz hedefler doğrultusundaki uygulamalarımız Türkiye'nin ekonomik görünümünü tamamen değiştirdi. Biz, 2002 seçimlerinden önce bir ekonomik program açıkladık, çok detaylı bir ekonomik program açıkladık ve bunu, öncelikle parti programında, ama daha sonra, daha detaylı bir şekilde seçim beyannamesinde, sonra hükümet programında da açık açık ortaya koyduk ve seçimlerden önce de tüm dünya iş çevrelerine, piyasalara ve Türk Halkına, ekonomi konusunda ne yapacağımızı, neyi yapmayacağımızı da açık açık ortaya koyduk. O dokümanlar, o sunuşlar hâlâ belgelerdedir, hâlâ internet sitelerindedir ve dönüp bakacak olursanız, ne söz verdik, ne yaptık; arada fazlaca bir fark kesinlikle göremezsiniz. Sözünde durma, ilan edilen hedefler doğrultusunda politikalar geliştirme ve böylece, güveni artırma, kredibiliteyi artırma, bizim bu üç yıllık dönemimizdeki en büyük başarımız oldu ve şimdi, bana soracak olsanız, şu andaki, Türkiye'nin en büyük değeri nedir, sahip olduğu en önemli varlık nedir derseniz, tek kelimeyle "güven, kredibilite" diye cevap verebilirim. Bunun parasal karşılığı ölçülemez ve bize, mutlaka, bu, büyüme olarak, düşük faizler olarak, istikrar olarak geri dönüyor.

Yine, hükümeti ilk kurduğumuz günlerde bakıyorduk ki, Hazine 9 aydan uzun vadede borçlanamıyordu. Maksimum 9 aydı borçlanma vadeleri. Bugün, beş yıllık iç borçlanma kâğıtları piyasaya sürüldüğünde, çok yüksek talep geliyor. Bu yılki ortalama iç borçlanma vadesi 27 ay. Yine, yurt dışına ihraç etmiş olduğumuz -ki, toplam üç yılda 17,5 milyar dolarlık, yurt dışına tahvil ihraç etmiş durumdayız-tahvilleri yüzlerce, binlerce yatırımcı kuruluş dünyanın her yerinden alıyor, her yerinden talep geliyor. Burada da, yine, vadeler uzuyor; ilk defa 25 yıl, 30 yıl gibi uzun vadede Türkiye'nin borçlanmaları söz konusu oldu.

Bu arada, IMF ile ilgili bazı konular gündeme getirildi. Bakın, 1999'dan 2002'ye kadarki dönemde, yani, bizden önceki hükümet, IMF'ten, net anlamda, tam 23 milyar dolarlık kredi kullanmış. Bunlar, kullandığı krediden ödemeleri geri düştükten sonra kalan net rakamı söylüyorum ve biz, devraldığımızda tam, yaklaşık 23 milyar dolar borç vardı. Biz, bu üç yıl içerisinde 8,5 milyar dolarlık net bir ödeme yaptık. Yani, evet, bir miktar kullandık; ama, geri ödememiz kullandığımızdan tam 8,5 milyar dolar daha fazla oldu. Yani, bizim dönemimizde, Türkiye, IMF'e bir net borç ödeyicisi oldu ki, biz, bunu zaten net borç ödeyicisi olacağız diye de ta baştan söylemiştik.

Carî açıkla ilgili konular gündeme getirildi. Şimdi, cari açık konusunda, özellikle, birkaç dakika durmak istiyorum.

Türkiye'nin şu anda oluşturmuş olduğu cari açık rakamı, bir bakıma, birincisi, uluslararası bu enerji fiyatlarının bir sonucudur; ikincisi de, bizim ekonomik başarımızın bir sonucudur. Ne alakası var diyeceksiniz şimdi, ekonomik başarıyla niye bu cari açık arttı?.. Cevabı çok basit; çünkü, Türkiye'de, bakın, 2002 yılındaki makine-teçhizat ithalatı 8 milyar dolar, geçen sene 17,4 milyar dolar, bu yıl ilk on ayda 16 milyar dolar.

Türkiye, artık, yatırım yapan bir ülke. İlk üç çeyreğin, yani dokuz aylık dönemin toplam yatırım rakamları açıklandı, biliyorsunuz; 66 katrilyon lira, yani, 66 milyar YTL'lik Türkiye'ye dokuz ayda yatırım yapıldı ve bunun ağırlıklı bir kısmı özel sektörden geliyor.

Şimdi, yatırım olan bir ülkede, büyüyen bir ülkede, özellikle yatırım araçlarının ithal edilmesi kadar doğal bir şey yok. Bakıyoruz ki Avrupa Birliğine yeni üye olan bu 10 ülkeye; Macaristan'a, Polonya'ya, Çek Cumhuriyetine, Slovakya'ya; bunların hepsinin, kendi katılım süreleri içerisinde çok yüksek miktarda yatırım ürünü ithal ettiklerini ve yüzde 6, 7, 8 gibi, arka arkaya, altı sene, sekiz sene cari açık verdiklerini görüyoruz. Bu, gayet doğal. Türkiye'de de olacak.

Bizim ilk on aylık carî açığımız 17 milyar dolar. İlk on ayda makine ithalatımız 16 milyar dolar. Keşke 26 milyar dolarlık makine ithal etseydik de cari açığımız da 27 milyar dolar olsaydı; ben hiç korkmazdım, çekinmezdim. Bugünkü makine ithalatı, yarının ürün ihracatıdır. Bundan korkmamak lazım ve bu makineler ithal edilirken, öyle, ne yapıyorlar, kâğıda bakıyorlar, eyvah, ithalat şöyle oldu, böyle oldu! Bu makinelerin büyük kısmı, makineyi üretenin taksitli satışıyla giriyor Türkiye'ye. Japon, Alman Türkiye'ye makine satarken üç yıl, beş yıl, on yıl taksit yapıyor. Bizim sanayicimiz alıyor bunu, üretiyor, ihracat yapıyor, daha makinenin taksiti gelmeden daha fazla dövizi zaten getiriyor Türkiye'ye.

Yine bu 17 milyar doların -yıl sonu itibariyle de 22 milyar dolara çıkacak gibi görünüyor toplam rakam- sadece 7 milyar doları enerji fiyatlarındaki artıştan geliyor. Yani, 2005 yılında eğer enerji fiyatları hiç artmasaydı dünyada, 2004 yılının ortalama fiyatını 2005'te aynen görseydik, bizim bu seneki cari açığımız 7 milyar dolar daha az tutacaktı. Yani, cari açığın tam üçte 1'i enerji fiyatlarından geliyor; bizim makroekonomik politikalarımızla uzaktan yakından ilgisi yok, kurun değeriyle ya da dövizin değeriyle, Türk Lirasının değeriyle uzaktan yakından ilgisi yok.

Peki, bu carî açık oluyor da toplam ödemeler dengesine ne oluyor; bunu pek gündeme getirmiyorlar, dikkat ederseniz. Demiyorlar ki, on ayda Merkez Bankamızın ya da Türkiye'nin diyelim, toplam resmî rezervleri 11,5 milyar dolar artmış. Türkiye'ye üç yıldır giren döviz çıkan dövizden fazla; çünkü, dövizin değerini toplam ödemeler dengesi ağırlıklı olarak belirliyor, sadece carî hareketler değil ve toplama baktığımızda da tam 11,5 milyar dolar rezervlerimiz artmış.

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Bakan, hibe mi ediliyor; bunlar borç hanesine yazılıyor Türkiye'nin! Biraz insaflı olmak lazım.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Bakıyoruz, finansmanı artık daha sıhhatli hale geliyor, içinde daha uzun vadeli finansman var. 25 milyar dolarlık finansmanın tam 14,7 milyar doları bankacılık dışı özel sektörden geliyor. Hani sıcakpara?! Uzun vadeli, bankaların aldığı yurt dışından kredi 4,6 milyar, yine bankacılık dışı özel sektörün yurt dışından uzun vadeli aldığı kredi 5,2 milyar. Uzun vadeli krediye sıcakpara demek kadar yanlış bir yaklaşım yok ve şunu da belki özellikle tekrar vurgulamakta fayda var; doğrudan yabancı sermaye girişi Türkiye'ye çok hızlı bir şekilde artıyor. Son yıllara bıkıyorsunuz, bizim dönemimizden önceki son on yılda 1 milyar doların hep altında seyretmiş ortalama olarak. Bir istisna yıl var, onun haricinde hep düşük. Bizim ilk yılımızda 1,6 milyar dolar, ikinci yıl 2,5; bu yıl ilk on ay itibariyle 3,2 milyar dolar ve yıl sonu itibariyle bunun 5 milyara doğru gideceğini tahmin ediyoruz ve önümüzdeki üç yılda da toplam 15-16 milyar dolarlık bir doğrudan yabancı yatırımlar konusunda, hemen hemen hem bizim kendi beklentilerimiz hem de piyasa analizleri o konuda örtüşüyor.

Gelelim Türk Lirasının değerine. Burada, hiç kelime oyunu yapmaya gerek yok. Bizim dediğimiz şu: Bundan üç sene öncesine, dört sene öncesine göre baktığımızda, Türk Lirası bugün daha değerlidir; bu, doğrudur; ancak, bugünkü Türk Lirasının değeri, olması gereken yere göre daha değerli midir daha değersiz midir konusunda afakî yorumlar yapmayı da çok gereksiz buluyoruz açıkçası. Neden derseniz; bir yandan Türk Lirasına değerli diyenler, bir yandan bu 11,5 milyar dolarlık rezerv artışı nereden gelmiş, neden dünyadaki en büyük yatırımcılar geliyor, Türk Lirası alıyorlar; buna cevap veremiyorlar. Eğer, herhangi bir ürün, gerçek olması gereken değerden çok yükseklerdeyse, bunu kim alır?! Aklı olan alır mı bunu?! Peki, bu  parası olanların hiç aklı mı yok ki, geliyor, harıl harıl dövizini bozduruyor Türk Lirası alıyor, Türk Lirasına yatırım yapıyor, Türk Lirası cinsinden hazine bonosu, hisse senedi alıyor?! Demek ki, o kadar parası olan, milyarlarca dolar, trilyonlarca dolar paraları yönetenler, Türk Lirasının değerini hesap edemiyor, başkaları bunu daha iyi hesap ediyor!...

Ben, yine iddia ediyorum; eğer, serbest piyasa ortamında oluşuyorsa, devletin herhangi bir müdahalesinden uzak bir şekilde oluşuyorsa kur, o kur, o gün için doğru bir kurdur.

BAŞKAN - Sayın Bakan, toparlar mısınız.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Kaldı ki, Türk Lirasının değerinden, değerli olmasından niye gocunuluyor, onu da anlamıyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Gocunmuyor kimse Sayın Bakan, risklerini söylüyor.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Türk Lirasının değeriyle hepimiz övünmeliyiz, Türk Lirasının kıymetinin korunmasından hepimiz gurur duymalıyız. Bir zamanlar paranın pul olduğu günleri unutmayalım.

Bir konu daha var; onu da kısaca vurguladıktan sonra, ben, müsaadenizi isteyeceğim; daha sonra, Sayın Devlet Bakanımız Beşir Atalay'a sözü bırakacağım.

Türkiye'nin borçları, sık sık gündeme gelen bir başka konu. Bir ülke ne kadar borçlu, ne kadar değil, bunun ölçüsü, toplam borcun gayri safî millî hâsılaya oranıdır. Dünyanın en borçlu ülkesi, aynı zamanda dünyanın en büyük ekonomisidir. Amerika Birleşik Devletlerinin kamu borcu, bugün 6 trilyon doların üzerindedir, yüzde 60 civarındadır. Japonya'nın bu oranı yüzde 140'tır; İtalya, Belçika, Yunanistan gibi Avrupa ülkelerinin yüzde 100'ün üzerindedir.

Bizim net borç stokumuzun, toplam kamu net borç stokumuzun gayri safî millî hâsılaya oranı, bu yıl sonu itibariyle yaklaşık yüzde 57-58 gibi bir rakamda kapanacak. 2001'in sonunda bu rakam yüzde 90,5'ti. Burada toplam kamunun net borç stokuna bakmamız gerekiyor. Toplam kamu derken, hazine artı tüm belediyeler, hepsi, KiT'ler, hepsi, bunların elindeki nakit değerleri ya da nakde hemen çevrilebilecek değerleri düştükten sonra kalan rakama da net borç stoku diyoruz ve bu net borç stokundaki düşüştür zaten Türkiye'nin borçlarının riskini azaltan ve Türkiye'deki faizlerin düşmesini sağlayan. Eğer, borçlarla ilgili riskler artıyor olsa, faiz düşer mi?! Bir ülkenin faizi ne kadar yüksekse, o ülkeden o kadar korkuluyor demektir.

Yine, borçların kompozisyonuna bakacak olursak, borçların içerisindeki dövize endeksli ya da faize endeksli kısım da son üç yıl içerisinde tedrici olarak aşağıya doğru indi ve bu, bizim, planlı olarak yaptığımız bir değişiklikti; çünkü, dış etkenlere karşı, yani, döviz kurundaki ya da faiz hadlerindeki dalgalanmalara karşı borç stokumuzu daha korunaklı hale getirmeye zorunluyduk ve bunu da başardık.

Bakın, bugün, toplam borçlar içerisindeki döviz cinsi borç yüzde 37,2'dir. Halbuki, 2002 sonunda bakıyoruz, yüzde 58,1 bu oran; 58,1'den 37,2'ye düşmüş. Değişken faizlide de yüzde 55'ten yüzde 49,8'e düşmüş. Yani, bugünkü borç stokumuz, artık, eskisine göre daha kontrollü, daha dış etkenlere, iç etkenlere karşı korunaklı bir borç stokudur.

Ben, sözlerimi burada bitirmek istiyorum.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Bakanım, 57 nci hükümetin kullandığı IMF kredisini söylediniz; 23 milyar dolar. Siz ne kadar kullandınız üç yıllık süreçte?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Nasıl?..

BAŞKAN - Sayın Özkan, lütfen… Lütfen… Soru sorabilirsiniz.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Onu ben, soru-cevap kısmında cevaplarım.

BAŞKAN -Sayın Bakan, siz, Genel Kurula hitap edin. Böyle bir usulümüz yok efendim.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla)- Ben, tekrar, teşekkür ediyorum; saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Devlet Bakanımız Sayın Atalay; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Kalan süreyi siz kullanıyorsunuz.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye İstatistik Kurumu, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı ile Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçe görüşmeleri üzerinde değerli üyelerin, partileri adına ve şahısları adına konuşmalarını dinledik; değindikleri bazı hususlara ancak açıklık getireceğim.

Önce, tabiî, bütün konuşmacılara çok teşekkür ediyoruz. Bütçe görüşmeleri, aynı zamanda kurumlarımızın bir değerlendirmesidir; Meclisin denetleme yollarından birisidir, denetleme vasıtalarından birisidir; hem muhalefetin hem iktidarın kurumlarımızla ilgili daha geniş bilgilenmesidir aynı zamanda. Onun için, biz, olumlu-olumsuz bütün konuşmalar için teşekkür ediyoruz; bunları not alıyoruz ve bunlarla ilgili değerlendirmeler yapıyoruz.

Ben, bu dört önemli kurumumuzla ilgili geniş bir tanıtma veya faaliyetleriyle ilgili bilgi verme konuşması yapmayacağım; zaten, özellikle Partimiz milletvekillerinden sözcülerimiz, burada, kurumlarımızla ilgili çalışmalardan, olumlu çalışmalardan bahsettiler; kendilerine özellikle teşekkür ediyorum. Ancak, burada ele alınan bazı konulara da kısa kısa açıklık getireceğim; zaten cumartesi akşamının da biraz geç vakti...

Türkiye İstatistik Kurumu, bildiğiniz gibi, bir değişim geçiriyor; daha yakın zamanda Yüce Mecliste yasası kabul edildi ve hem ismi hem de konumu, görevleri, yapısı ciddî şekilde değişti. Yani, Türkiye'nin daha özerk, daha ciddî, daha uluslararası mukayeselere elverir bilgiler üretecek bir kurumu haline geldi ve burada sözü edildiği gibi, önümüzdeki günlerde 244 yeni uzman yardımcısı alınacak kurumumuza; yani, uzmanlık yapısını biraz daha güçlendiriyoruz. Tamamen, merkezî sınavdaki aldıkları puanlara göre, buraya, uzman yardımcıları alınacak; 44’ü merkeze, 200'ü taşraya, bölgelere. Puanlar da başvurularda çok yüksek; yani, 80 ve üstü çağrılmıştı -burada gündeme getirildiği için, sadece onlara değiniyorum- şu anda başvuranların en alt puanı 91,557'dir -merkezî sınavdan aldığı-  bu, merkez için; bölgeler için ise 85,053'tür. Tabiî, her uzmanlık kuruluşunun, aynı zamanda, kendi kurumuna gireceği elemanları bir görme ve mülakat hakkı vardır; onun için, biraz fazla çağrılıyor ve bunlar içinden, mülakatla, uzman yardımcıları alınacaktır. Normal kamu personeli, normal memur alınsa, biliyorsunuz, böyle bir mülakat falan söz konusu olmuyor.

Türkiye İstatistik Kurumunun -biraz önce değerli milletvekilimizin ifade ettiği gibi- şu anda en yoğun çalıştığı konulardan birisi, ikamete dayalı nüfus kayıt sisteminin kurulmasıdır. Bildiğiniz gibi, bir süredir dillendiriyoruz; bu, her on yılda bir yapılan ve bütün vatandaşlarımızı sokağa çıkma yasağıyla evde tutan nüfus sayımına, önümüzdeki yıl içinde, son vermeyi planlıyoruz. Yakında, kanun tasarısı da, İçişleri Bakanlığımız tarafından sunulacak, huzurunuza gelecek. Şu anda, MERNİS Projesi, bildiğiniz gibi, aslında, nüfus kayıt sistemimizi belli oranda oluşturdu; bütün vatandaşlarımızın vatandaşlık numarası var. Şimdi, yeni çalışmayla, biz, bunu, ikamete dayalı hale getireceğiz; yani, adresle bu irtibatlı olacak. Maalesef, 2000 sayımında bu yapılmamış. Biliyorsunuz, nüfus sayımı, sonu 0'la biten on yıllarda yapılıyor; yani, son, 2000 yılında yapıldı. O zaman bu irtibat sağlanabilirdi. Bu sağlanmadığı için, biz, 2010 yılındaki nüfus sayımını da beklemek istemiyoruz ve 2006 yılının sonuna kadar, inşallah, ikamete dayalı nüfus kayıt sistemini oluşturacağız. Bundan sonra artık nüfus sayımı diye bir şey de söz konusu olmayacak. Zaten, bu, devamlı izlenecek, bunun mekanizmaları kuruluyor ve her an nüfusumuzu bilir durumda olacağız. Belki, nüfus sayımı benzeri araştırmalar, artık nüfusun diğer özelliklerini öğrenmek için yapılacak.

Devlet İstatistik Enstitüsüyle ilgili, tabiî, burada, sürekli, konuşmacılar, özellikle de işgücü araştırmalarına ve benzerlerine atıfta bulunarak, sanki, Devlet İstatistik Enstitüsünün -eski- şimdi Türkiye İstatistik Kurumunun verilerini, biraz endişeli, şüpheli karşılıyorlar. Değerli milletvekilleri, tabiî, bu çok önemli. Türkiye İstatistik Kurumu, Türkiye'nin resmî istatistik kurumudur, tek resmî istatistik verisi üreten kurumudur ve uluslararası alanlarda bugün bu veriler çok büyük önem kazanmaktadır. Bu verilere önce kendimiz güveneceğiz. Bunlar çok ciddî, çok karmaşık mekanizmalarla elde edilen verilerdir. Bakın, sadece hane halkı işgücü araştırmasıyla ilgili, üç aylık  dönem içinde yaklaşık 36 000 ila 40 000 hane ziyaret edilmektedir; yani, Türkiye örneklemi içinde bu çalışmalar yapılmaktadır. Buna benzer, şu anda Devlet İstatistik Enstitüsü (Türkiye İstatistik Kurumu) pek çok araştırmayı bir anda yürütmektedir. Tereddütünüz varsa bu verilerle ilgili, benim istirhamım, Kuruma sorulsun ve bilgi alınsın, nerelerde tereddüt varsa. Kurum daima bunu açıklamaya hazırdır. Bu araştırmalar, bu veriler nasıl üretiliyor, endişeler nelerdir; bunların bütün metodolojik sürecini sizlere açıklayacaktır. Bu şekilde, kendi kurumumuzu, istatistik üreten kurumumuzu da yıpratmamış oluruz.

Şimdi, bu işgücü, işsizlik göstergeleriyle ilgili burada çok değişik veriler söylendi. Özellikle muhalefet partilerimizin değerli sözcüleri "11 000 000 işsiz var" gibi ifadeler kullandılar.

Değerli milletvekilleri, bakın, devletimizin tek veri üreten kurumu Türkiye İstatistik Kurumudur. Bunun dışında da elimizde işsizlikle ilgili herhangi bir veri yoktur.

İstatistik Kurumumuz, tamamen uluslararası standartlara uygun olarak; yani, ILO'nun, Birleşmiş Milletlerin öngördüğü standartlara uygun olarak bu verileri üretmektedir. Şu anda, bizim işsizlik oranımız da bu araştırmalara göre açıklanmaktadır. Daha önce bu üç aylık açıklanıyordu; biz, bu yılın başından itibaren, 2005'in başından itibaren bunu aylık hale getirdik.

Şimdi, bu "11 000 000 işsiz var" derken, arkadaşlarımız bunu nereden aldılar; yani, nasıl bir veriye sahipler, bunu biz merak ediyoruz doğrusu. Buraya soru sormak için gelmedim ama, bu verileri açıklarken, tabiî, birazcık kendi kendimizle tutarlı, bunun objektif verilerine, gerekçelerine sahip olmamız gerekiyor. Ülkemizin, neredeyse, nüfusunun dörtte 1'ini işsiz göstermekle kazanacağımız bir şey de yoktur. Biz, iktidar olarak şunu zaten söylüyoruz: Türkiye'de, şu anda en önemli sorunumuz işsizliktir; ama, bunu bu iktidar oluşturmadı. Bakın, bizim kendi verilerimize göre; yani, devletin İstatistik Kurumunun verilerine göre, 2004 yılından itibaren işgücüne katılan sayıda istihdama da katılmaktadır; yani, iş arar duruma gelen nüfusumuz istihdama da katılmaktadır; yani, o kadar nüfusa iş bulunmaktadır. Fakat, eskiden kalma bir birikim vardır, bu, yaklaşık 3 000 000'dur ve o birikimi absorbe etmeniz, eritmeniz zaman almaktadır. Eğer AK Parti Hükümeti sıfırdan başlasaydı, sıfır işsizle başlasaydı, bugün yine sıfır işsizle devam edecekti. O yılları hepimiz hatırlayalım; bu toplumun işsizlik oranını, yoksullaşma oranını; yani, uzun koalisyon dönemlerinin biriktirdiği… Sanki AK Parti Hükümeti geldi, iki yılda işsiz üretti gibi konuşuluyor. AK Parti Hükümeti, 2004 yılından itibaren bir kişi bile işsizliğe ilave etmedi; ben, bunu burada açıkça ifade ediyorum.

Ayrıca, bu yoksulluk konusunda, şimdi, burada veriler söyleniyor. İşte, 1 000 000 civarında açlık sınırının altında, 20 000 000 civarında yoksulluk sınırının altında, 550 000 000 açlık sınırı olarak ilan ediliyor; bu rakamlar, bu veriler, tabiî, tam, yine gerekçesine sahip olmadan ifade ediliyor.

Değerli milletvekilleri, bakın, bunların hepsinin çok açık açıklamaları vardır. Yani, Türkiye İstatistik Kurumundan istense, açlık sınırı nedir, dünyada bu hangi kriterlere göre belirleniyor, Türkiye'de nasıl belirleniyor; biz, bunların hepsinin açıklamasını takdim ederiz.

Bakın, şunu açıkça söylüyorum. Özellikle -tabiî, bu konuda konuşma yapan milletvekillerimiz aramızda yok, ama- Türkiye'de, bizim hükümetimize kadar, yoksullukla ilgili veya nüfusumuzun ne kadarının hangi konumda olduğuyla ilgili -sosyal, ekonomik standart olarak söylüyorum- elimizde bir tane resmî veri yoktu. Sendikalar üretiyordu, spekülatif rakamlar ortalıkta uçuşuyordu.

Değerli arkadaşlar, biz, işimizi ciddî yapıyoruz; yani, biz, yaptığımız işe değer veriyoruz. Bu konular önümüze geldiğinde -hükümet olduğumuzda, zaten büyük bir işsizlik ve yoksulluğu devraldık- o zaman dedik ki, önce, bizim hedef kitleyi iyi tespit etmemiz lazım. Yoksul dediğimizde, kim, hangi kriter, ne kadar, nüfusumuzun hangi kesimi hangi durumda ve ilk defa, 2003 yılında -hemen hükümet olduğumuz yıl sayılabilir- yoksulluk profili diye bir çalışma yaptırdık ve Türkiye'de ilk veri budur. Şu anda kullanılan, işte, bugün sözcülerin hepsinin kullandığı bu verilerdir; ama, bunu, biz üretmedik.

Bakın, bu yoksulluk oranları 2002 verileri üzerine yapılmıştır, 2003 verileri de değil, 2002 verileri üzerine yapılmıştır, hane halkı tüketim harcamaları araştırması üzerine yapılmıştır ve hamdolsun, Türkiye, birçok ülke gibi insanların açlıktan öldüğü bir ülke değildir. Bakın, bu açlık sınırında, FAO falan uluslararası kuruluşlar, günlük 1 dolar alır; bir kişinin gıdaya ayırabildiği 1 doların altındaysa açlık sınırı kabul eder. Türkiye, öyle bir ülke değil. Biz, Türkiye'deki hane halkı tüketim araştırması sonucundan yararlanarak, bunu 3,5 dolar aldık. Bir kişi, günde, 3,5 doların daha altında gıdaya ayırıyorsa -ki, bu da 2 000 kalori falan hesap edilir- o zaman ancak açlık sınırı dedik ve bu da 1 000 000’un altındadır ve 2003 verilerinde de, belli bir düşme olmuştur.

Ama, göreli yoksulluk her ülkede vardır, bizim ülkemizde de vardır. Göreli yoksulluk şudur arkadaşlar: Nüfusun ortalama hayat standardının altında yaşama; yani, konut olarak, sahip olduğu eşyalar olarak, faydalandığı eğitim, sağlık hizmetleri olarak -buna benzer kriterler vardır- bunu ifade eder. Zaten biz, toplumumuzda böyle bir durumu da kabul ediyoruz.

Bu konuda bir veri daha sunacağım, değerli milletvekillerimiz için önemli olduğuna inanıyorum; yani, bunu, bir başarı başarısızlık olarak değil… İnşallah, tabiî, toplumumuzda hayat standardı yükselir, hepimiz onun için çalışıyoruz. Bildiğiniz gibi, yüzde 20'lik dilimlere düşen gelir payı vardır. Bu, tabiî, çok önemli bir göstergedir; yoksullukla ilgili de kullanılır, gelir dağılımıyla ilgili de önemli bir göstergedir. 2002 ile 2003 mukayesesi var elimde. 2004 henüz çıkmadı; ocak veya en geç şubat ayında çıkacak. Birinci dilim dediğimiz, yani nüfusun en düşük gelirli yüzde 20'lik diliminin, ülkemizde, millî gelirden aldığı pay, 2002'de 5,3'tür, 2003'te 6'ya yükselmiştir. Bu, büyük bir yükseliş değil; ama, bir yön veriyor. Biz bundan çok memnunuz. Yani, en alt gelir grubunun millî gelirden aldığı pay birazcık yükseliyor. En yüksek dilim olan -yani beşinci en yüksek gelirli kesimin- yüzde 20'lik nüfus kesiminin millî gelirden aldığı pay 2002'de 50,1'dir, bu 2003'te 48,3'e düşmüştür. Biliyorsunuz bu dilimler -ortada üç dilim daha var- birbirine ne kadar yaklaşırsa, bu gelir dağılımının biraz daha sağlıklı geliştiğini gösterir. Yani, burada gini katsayısı vardır; bu biraz düştükçe, burada daha olumlu bir gösterge var sayılır.

Şimdi, vaktim az kaldı; ama, diğer kurumlarımızla ilgili de ifade edilen birkaç hususu burada dillendirmek istiyorum, cevaplamak istiyorum.

Bir defa, tabiî, TİKA ile ilgili, arkadaşlarımız "hiçbir şey yapmıyor" gibi ifadeler kullandılar. Keşke, böyle muhalefet yapmasak. Yani, siyasette gerçekçilik, tutarlılıktır. Söylediğimiz hususlarda biraz abartı olabilir; ama, hani, muhalefet olunca belki; ama, biraz da insaflı olmak lazım, biraz da ciddî olmak lazım. Şimdi, TİKA hiçbir şey yapmamış derken, ben, değerli milletvekillerime, kendi mektubumla özellikle, TİKA'nın 2004 yılı çalışmalarını, projelerini gönderdim; bir bakılabilseydi o sözler söylenmezdi.

TİKA, bizim, tabiî, dış politikamızın çok önemli bir enstrümanıdır. Türkiye'ye teknik yardım veren bir kuruluştur, teknik yardım alan bir kuruluş değildir ve bizim hedef kitlemiz de, önce, kendi kültür coğrafyamızdır. Orta Asya, Kafkaslar, Balkanlar, başta gelen ülkelerdir. Kendi dönemimizde, biraz alanını genişlettik; Afganistan, Filistin, Addis Ababa, Kosova temsilciliklerimizi açtık; inşallah, ocak ayı içinde de Makedonya temsilciliğimizi açacağız; böylece, 18'e ulaşacak TİKA koordinatörlükleri ve biz, çok önemsiyoruz. Özellikle Türk dünyasıyla, Orta Asya'yla ilgili, yıllarca, bağımsızlık yıllarından beri hep laf üretildi, duygusallık üretildi, hiçbir şey yapılmadı ve şimdi biz, ilk defa, Hükümet olarak, proje bazında, orada çalışmalar yapıyoruz. Kimi şehirlerin su altyapısını, kimi yerlerde ortak kültür eserlerimizi hayata geçiriyoruz, kimi yerlerde konut projeleri; işte, diyelim ki, Azerbaycan'ın, Bakû civarındaki daha yeni yaptıkları tek organize sanayi bölgesinin projesini, Buna benzer ciddî işler yapıyoruz. O çalışmalara, gönderdiğim çalışmalara bir bakılırsa, bu görülür ve şuna gayret ediyoruz: Bu ülkeler desinler ki, Türkiye Cumhuriyeti geldi ve buraya şunu yaptı. Böyle de görünür eserler olsun istiyoruz.

TİKA, tabiî, dışta faaliyet yaptığı için, belki yeterince duyulmuyor. Bütçesini bu yıl yüzde 100'e yakın artırdık. Hükümetimiz, TİKA'nın öneminin farkında ve ayrıca, hibelerinde, Hükümetimizin donörler toplantısında söz verdiği değişik ülkelere hibelerinde proje bazında kullanımı artık TİKA'ya veriliyor ve giderek bütçesi daha da artmış oluyor. Böylece, TİKA, giderek, Türkiye'nin, gerçekten dış politikasının çok önemli bir olumlu enstrümanı haline geliyor.

Bir de, tabiî, burada, konu, daha çok sosyal yardımlaşmayla ilgili. Orada tek şuna değineceğim: Orada mekanizmayı biliyorsunuz değerli milletvekilleri; bir genel müdürlük kurduk 2004 yılının sonunda; sebebi şu: Türkiye'nin sosyal yardım politikası daha uzmanlaşmış bir kuruluş tarafından yürütülsün; çünkü, sosyal yardım çok ciddî bir uzmanlık istiyor ve şu günlerde oraya da 20 kadar uzman yardımcısı alıyoruz. İnşallah, bunları çok iyi yetiştireceğiz; yani, sosyal yardımın psikolojisi de dahil, hedef kitleye ulaştırılmasının yöntemleri de dahil, bunları iyi bilen uzmanlarımız olacak. Çok verimli yürüyoruz. Her ilde, ilçede vakıflarımız var; bunları biliyorsunuz. Sadece şunu söyleyeceğim bu konuda: Sanki, sosyal yardımlar, işte, İktidar Partisinin elinde kullanılıyor, siyasî amaçlı kullanılıyor gibi burada ifadeler oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Sayın Başkan, birkaç dakikanızı rica ediyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum.

Biz, bunu, çok açıkça söylüyoruz; somut şeyler olursa, somut… Burada şu olmuş, bu siyasî amaçlı kullanılmış deniliyorsa, biz, onun üzerine gideriz; hangi ilimizde, hangi ilçemizde, onu araştırırız, gereğini de yaparız; ama, valilerimizin, kaymakamlarımızın başkanlığında, muhtarların içinde olduğu, belediye başkanlarının içinde olduğu bir heyetle yürütülen bu yardımları bu şekilde nitelemek yanlış.

Biz, şuna inanıyoruz: Bu, çok vicdanî de bir boyuttur. Sosyal yardımın, yoksula, yoksul insana, ihtiyacı olan insana ulaştırılacak sosyal yardımın ne siyasî partisi ne dini ne ideolojisi olmaz. Biz, bu şekilde yürütüyoruz büyük bir hassasiyetle; ama, bu yönde bir şey varsa -hepimizin seçim bölgesi bunlar; illerimiz, ilçelerimiz- istirham ediyorum, duyulmuş somut bir şey varsa, bunları bize ulaştırsınlar, biz gereğini yapalım. O konudaki hassasiyetimizi tekrar ifade etmek istiyorum.

Burada hiç gündemde yokken Anadolu Ajansıyla ilgili bir şey söylendi; onunla ilgili cevaplamak istiyorum. Değerli milletvekilleri, tabiî, basın özgürlüğü alanında, önce, bizim AK Parti Hükümeti olarak ve bu Yüce Meclisin, sizlerin oluşturduğu 22 nci Dönem Meclisin nasıl bir Basın Kanunu çıkardığını hepimiz biliyoruz. Biz, ona gayret ettik. Basının alanını rahatlatmak için o kanunda gerçekten çok çaba sarf ettik ve özellikle de burada ifade edilen yerel medyayla ilgili, yerel basınla ilgili, yine, bu Meclisimiz çok ileri adımlar attı. Şöyle ifadeler kullanıldı; yerel medyayla ilgili hiçbir şey yapılmıyor diye.

Biliyorsunuz, bir iki örnek vereyim ben. Yerel basının tek önemli gelir kaynağı ilanlardır, resmî ilanlar. Bildiğiniz gibi, bu Meclisten önce, yani, 2002'nin ortalarında çıkarılan kanunla, İhale Kanunuyla, yerel basının ihale limiti çok düşürülmüştü. O ilde 25 milyar liralık tutarı olan ihalelerin üstündeki ilanları alamıyordu, ancak 25 milyarlık ihalelerin altındakilerin ilanını vermek söz konusuydu. Biliyorsunuz, Hükümetimiz, o konuda çalışma yaptı ve Meclis kabul etti. Bu 13 trilyon Türk Lirasına çıkarıldı ve yerel medyayı yaşatan budur; bu rahatlatmıştır.

İkincisi, bu Basın Kanununda ilk defa yerel, bölgesel ve ulusal basın ayırımı yapılmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Genel basın…

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Genel, evet, genel  diyoruz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Ulusal demeyelim efendim.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Genel diyoruz zaten, evet, haklısınız. Zaten kanunda da "genel" ifadesi… Düzeltiyorum, yerel, bölgesel, genel; yani, Türkiye çapında dağıtımı olan ve müeyyideler de buna göre belirlenmiştir. Daha önceleri bu ayırım yoktu, yerel basının yükü biraz ağır oluyordu. Şimdi, uygulanacak müeyyidelerde, cezalarda, yerel basın için en düşük limitler uygulanıyor. Bu da büyük bir rahatlatmadır. Bunun dışında, tabiî, kurumlarımızın yerel basına dönük çalışmaları epeyce fazla.

Bir de, tabiî, bizim Basın Kanununda, bir istisna dışında, para cezalarının hapis cezasına çevrilmesi kaldırılmıştır, hapis cezası kaldırılmıştır. Bunu, bu Meclis yaptı. Sadece bir istisna, cevap ve düzeltme hakkı. Bunu yerine getirmeyen basın kuruluşlarına para cezası veriliyor ve ödemezse de, hapis cezasına çevriliyor. O niye önemli; o da vatandaşın hakkı, sizin, bizim, hepimizin hakkı; yani, olur olmaz, yalan yanlış haber çıkarsa, onu gazete düzeltmek durumundadır; düzeltmiyorsa da, bunun cezasına razı olacaktır; yani, vatandaşı, bireyi korumak için; onun dışında hapis cezası yoktur.

Anadolu Ajansıyla ilgili son benim ifadem; bakın, "Anadolu Ajansı iktidarın sesi" gibi bir cümle kullanıldı burada. Buna çok üzüldüm. Aynen İstatistik Kurumumuz için söylediğim gibi değerli milletvekilleri, Anadolu Ajansı, Türkiye Cumhuriyetinin, Türkiye'nin âdeta gözbebeği bir haber ajansıdır ve biliyorsunuz, Meclisle yaşıttır, Meclisle yaşıttır, bu kadar eskidir. Millî Mücadelede görev yapmıştır ve daima şu kanaat geçerlidir: Anadolu Ajansının geçtiği habere güvenilir. Yurt dışında da bu böyledir. Hatta bir söz vardır bizde -eskiden, biliyorsunuz, haberlerin adı ajanstı, zaten o buradan gelir- "Anadolu Ajansı geçiyorsa doğrudur" sözü vardır.

Anadolu Ajansı benim ilgili kuruluşum, bir anonim şirkettir, kendi yönetim kurulu vardır; fakat, bizim Hükümet olarak bütün çabamız, Anadolu Ajansını aynı güven içinde sürdürmek. Hatta, Tanıtma Fonundan kaynak ayırarak,destek vererek görüntülü yayına geçmesini sağladık bu dönemde ve titizliğimiz, Anadolu Ajansı o güveni sarsmasın, doğru haber versin. Ne iktidarın sesi, ne muhalefetin, ne şunun ne bunun… Haber, doğru haberdir. Makbul olan, işe yarayan haber doğru haberdir. Bu titizliği arkadaşlarımız koruyorlar; biz de buna destek veriyoruz bundan emin olunsun. Burada, işte, efendim, temsilcileri, muhabirleri değiştirilmiş Meclisteki falan… Tabiî değişti; bunda bir şey yok. Anadolu Ajansının muhabirleri, görev yerleri değiştirilebilir; biz onda herhangi bir problem görmüyoruz.

Ben, bu kadarla yetiniyorum, Sayın Başkanın da müsamahasını istismar etmeyeyim. Çok da geç oldu. Hepinize çok teşekkür ediyorum, tekrar saygıyla selamlıyorum. İyi akşamlar diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

                                                                                                                       

 

Kapanma Saati : 21.43


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.55

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34 üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S.Sayısı: 1028, 1029, 1030) (Devam)

F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Hazine Müsteşarlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Hazine Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

G) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)

1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

H) BASIN-YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

İ) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

J) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

K) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, söz sırası, şahsı adına aleyhte söz isteyen Antalya Milletvekili Sayın Atila Emek'e aittir.

Buyurun (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının altıncı tur görüşmeleri hakkında kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, bütçeye girmeden önce, üç gün evvel Genel Kurulda tartışma konusu olan ve tarafı olduğum bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bütçenin tümü üzerindeki görüşmeler sürerken ve hükümet adına Sayın Başbakan cevaplarını sunarken, sağlık konusunu işlediği sırada, sistemin gereği bütün sosyal güvenlik kurumlarına tabi olan yurttaşlarımızın tüm hastanelerde ve özellikle de özel hastanelerde sağlık konusunda hiçbir engelle karşılaşmadan tedavilerinin yapıldığını ifade etmişti ve kendisi bir Bağ-Kurlunun ameliyatını da örnek vermişti.

Ancak, değerli arkadaşlarım, Antalya'da annesi babası SSK'lı olan bir yenidoğan çocuğun bir özel hastanedeki durumu üç gündür takip ettiğim bir konuydu ve yerimden Sayın Başbakana bunu iletmek durumundaydım; çünkü, Genel Kurula gelmezden önce en son durum, 4,5 milyar olarak çıkan hesabın 1 milyarını SSK'nın karşıladığını hastane başhekimi ifade etmişti ve 3,5 milyarı, çocuğun, hastanın sahiplerinden talep ettiklerini, hasta sahibi baba Ahmet Atay bana bildirmişti; ödeme güçlerinin olmadığını da ifadeyle, ne yapacağımızı bilemiyoruz demişti ve Sayın Baştabiple görüştüğüm zaman "SSK ödemiyor, bizim de yapacak bir durumumuz yok ve bu parayı almak zorundayız" diye ifade kullanmıştı.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, burada…

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Bitti ama o, kalktı!

ATİLA EMEK (Devamla) - Bitmedi, bitmedi; şimdi onu söyleyeceğim ve burada, önemli olan şuydu. Bir tarafta hastane mağdur, bir tarafta SSK'lı mağdur; yani sistem işlemiyor değerli arkadaşlarım. Bunu dile getirdiğimiz zaman, tutanaklarda Sayın Başbakanın tepkisi var ve "araştıralım" diye, Sayın Sağlık Bakanına talimat verdi. Sayın Bakana, ben, nezaket kuralları içinde, notlarımı ilettim; ama, ne acıdır ki, bunu, bu sistemi çalıştırmak zorunda olan Bakan, yanlış bilgileri Sayın Başbakanın önüne getirdi ve Sayın Başbakan, bu Yüce Parlamentoda, milletin kürsüsünden yanlış beyanda bulunmak durumunda kaldı; zabıtlarda hepsi.

Şimdi, bunları düzeltmek istiyorum. Bakınız, orada, yenidoğan, adı konmamış çocuğun, kız çocuğunun adı "Ahmet Atay" oldu ve böyle bir şeyin olmadığı söylendi; ama, o gün akşam, bütün haber ajansları gitti, aileyle görüştü, hastaneyle görüştü ve bir gün sonra da… İşte, ibraname arkadaşlar, işte!.. Şimdi, bunun üzerine, Türkiye'nin dört bir yanından telefonlar aldım ve herkes şu tepkiyi ileri sürüyordu: "İşlemiyor sistem, itilip kakılıyoruz. Hele SSK'lıysan, Bağ-Kurluysan, özel hastanede, hatta devlet hastanelerinde yüzünüze bakan yok" diyorlar. Bunu, bir siyaset adına, muhalefet adına söylemiyorum, bu ülkenin bir derdi ve bununla ilgili olarak, Parlamentoda, Meclis muhabirleri "aylardır biz bu konuyu işliyoruz" dediler.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, çözüm konusunda, Sayın Bakan bunun gereğini yapması gerekirken, Sayın Başbakanı yanlış bilgilendirip, yanlış beyanda bulundu. Bunu, ben, Sayın Başbakana… Gerçekten, zabıtlara geçti. Sayın Başbakanın burada bir dahli yok; kendisine o yanlış bilgileri verenlerindir. Bunu milletin huzurunda düzeltiyorum ve benim söylediğim beyanların haklılığını, geçerliliğini milletimin önünde de tescil ediyorum, zabıtlara da geçiriyorum.

Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; uzun yıllardan beri uygulanan ekonomik politikaların sonucu, ülkemizde, ücretler baskı altına alınmış, çalışanların durumu olumsuz hale gelmiştir. Bu dönemde fakirlik artmış, istihdam azalmıştır. 2002 seçimlerinde, halkımızın büyük umutlarla işbaşına getirdiği AKP İktidarı döneminde de, ne acıdır ki, fakirlik ve işsizlik konusunda bir düzelme olmamış, aksine, durum daha da ağırlaşmıştır.

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Bakanı dinlemediniz mi?

ATİLA EMEK (Devamla) - Dinledim, dinledim, diyeceğim; sabırlı olun Fatma Hanım.

AKP İktidarı döneminde, yoksulluk ve yolsuzluklar önlenememiştir. Birçok farklı araştırma merkezleri tarafından yapılan açıklamalarda, açlık ve yoksulluk sınırıyla ilgili çarpıcı rakamlar ortaya çıkmaktadır. Kasım 2005 hesaplarına göre, insan onuruna yaraşır bir hayatı sürdürebilmek için yapılması gereken harcama 1 610 Yeni Türk Lirasıdır. Oysa, bugün, insanlarımız, bırakınız bu rakama sahip olmayı, asgarî ücretle çalışmak zorunda kalmakta ve o işi bulduğundan dolayı da mutlu olmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde, insanımızın yaşam koşulları bu denli ağırlaşırken, enflasyon konusunda sağlanan düşüş, dar ve sabit gelirli kesimlerin hayatına doğrudan yansımamakta, cebine girmemekte, mutfağa girmemektedir. Yoksulluk ve açlık, ülkenin temel sorunu olmaya devam etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, işsizlik ülkenin temel sorunu olmaya devam ediyor, çözüm konusunda da bir gelişme yok. Şimdi, Sayın Bakanımı dinledim. Sayın Bakana göre, neredeyse, işsizlik, AKP İktidarı döneminde durmuş. Sayın Atalay öyle diyor; ama, bakınız, aynı iktidarın bir bakanı, Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen, bir hafta önce yaptığı bir açıklamada, her yıl 500 insanın işsizler ordusuna katıldığını ifade etti ve durumun ne kadar endişe verici olduğunu söyledi.

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - 500 olur mu, 500 000!..

ATİLA EMEK (Devamla) - Şimdi, Sayın Bakanım, hükümet arasında, bu konuda bir uyum yok mu; yoksa, farklı kaynaklardan farklı bilgiler mi -sizin bizi itham ettiğiniz gibi- alıyorsunuz; bunu nasıl izah edeceğiz?!

Değerli arkadaşlarım, ne acıdır ki, devri iktidarınızda, sosyal yardımlaşma ve dayanışma kaynakları da kendi yandaşlarınıza kullandırılarak siyasî rant elde etme aracı haline gelmiştir.

Sayın Bakan biraz önce dedi ki "efendim, valiler, kaymakamlar…" Biz biliyoruz siyasal iktidarın… Kaymakamları tenzih ediyorum. Çok kişilikli, çok onurlu valiler var bu ülkede, kaymakamlar da var; ama, bunun yanında, iktidarın tutsağı olmuş kaymakamlar da var, valiler de var.

Değerli arkadaşlarım, AKP İktidarı döneminde sosyal devlet kavramının içi boşaltılmıştır.

Sayın milletvekilleri, yine, devri iktidarınızda, yoksullar, kimsesizler, muhtaç çocuklar, yaşlılar sahipsiz bırakılmış ve hatta istismar edilmiştir. Bunları korumakla görevli kurumlar, partizanca atamalarla yozlaştırılmış ve yüz kızartıcı olaylara sahne olmuştur. Malatya'da böyle…

Bayramı ben Şanlıurfa'da geçirdim arkadaşlar. Bakınız, kız yurdunda, ihaleleri merkez ilçe başkanı alabilmek için ve alarak... O zavallı, desteğe muhtaç çocukların ne hale geldiğini bizzat gördüm.

Değerli arkadaşlarım, bölgemle ilgili ve Sayın Başbakanın, yine, yanlış bilgilendirilmesi konusunda bir düzeltmeyi yapmak görevim.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan, burada, bütçenin tümü üzerinde konuşurken "Antalya-Alanya etabını; D-400'ü tamamlandı" dedi. Sayın Başbakanı bir yıl önce helikopterle Alanya'ya götürdüler, açılışı yaptılar. Biz muhalefet milletvekilleri, halka mahcup olmamak için, bitmemiş yolun açılışı yapıldığı için o gün katılmamıştık; ama, bakın, Alanya'nın en büyük tirajlı gazetesi ne anlatıyor; "Bitmedi Sayın Başbakan" diyor. Yurttaşların telefonlarına Sayın Başbakan…(AK Parti sıralarından "bitti, bitti" sesleri)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ATİLA EMEK (Devamla) - Daha bekleyin…

Bakınız arkadaşlarım, yurttaşlarımızın, hemşerilerimizin, Sayın Başbakanımızın yanlış bilgilendirilmesinden dolayı, Sayın Başbakana ifade ettiklerini ben ne Sayın Başbakana yakıştırırım ne de kendim o ifadeleri kullanabilirim; ama, bakınız, yol bitmediği için, bir anda tek yöne girdiği için değerli arkadaşlarım, şu anda Alanya Doğru Yol Partisi İlçe Başkanı ve ilçe sekreteri bu yolda kaza geçirdi. Biraz önce kendisine geçmiş olsun dedik; kolu kırılmış, omuzları kırılmış vaziyette. Tüneller kapalı. İlçe başkanınızın beyanı bunlar.

Değerli arkadaşlarım, samimi olalım. Sayın Başbakanı yanıltmaya kimsenin hakkı yok. O hepimizin başbakanı ve Sayın Başbakan, milletin kürsüsünden beyanda bulunurken, onu zor durumda bırakıp, sonra böylesi başlıklar attırmaya da kimsenin hakkı yok. Bunları ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, şimdi Sayın Devlet Bakanımız Ali Babacan'ı dinleyince, bir dünya cenneti Türkiye; sanki Singapur'dayız, sanki Uzakdoğu'nun o şehir devletlerinden birinde yaşıyoruz; ama, Sayın Bakanım, sizin söylediklerinizle hayatın gerçekleri maalesef örtüşmüyor. Bakınız, ben, geçen hafta Tomarza'daydım, Pınarbaşı'ndaydım Kayseri'nin, bırakın kendi ilimi; ama, sokaklarda insanlarla görüştük, konuştuk; insanlar ağlıyor "mahvolduk" diyor; perişan, arkadaşlar…

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Seçmen, demek ki, sizi görünce ağlıyor!

ATİLA EMEK (Devamla) - Şimdi, bakın, kendi bölgemde…

Sabredin, bakın…

Bugün aldığım fiyatları söylüyorum değerli arkadaşlarım, üreticinin fiyatları, üreticinin fiyatları… Bakın, salatalık 850 000 liraya gidiyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ATİLA EMEK (Devamla) - Sayın Başkanım…(AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Emek, lütfen konuşmanızı tamamlayın.

ATİLA EMEK (Devamla) - Evet, evet, gerçek bunlar.

Bakın arkadaşlar, domates 150 liraya satılıyor arkadaşlar, maliyet fiyatının altında. Şimdi, bu insanlar, Orta Anadolu'nun tahıl üreticisi perişan, hayvan üreticisi perişan.

Sayın Vekilim, Pınarbaşı'nda insanlar, Van'dan giren kaçak hayvanları söylediler. İnanın, abartmıyorum; Pınarbaşı'ndaki insan, bir emekli öğretmen ağladı karşımda. Yapmayın etmeyin, etmeyin; manzara bu!

Değerli arkadaşlarım, evet, Türkiye'nin içine düştüğü, düşürüldüğü durum bu maalesef, Pembe tablolar çiziyorsunuz; ama...

BAŞKAN - Sayın Emek, lütfen, son cümlelerinizi istiyorum.

ATİLA EMEK (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkanım.

...maalesef bu durumları görmezden geliyorsunuz; halktan uzak, halkın gerçeklerinden uzak kalıyorsunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçenin, bütün olumsuzluklarına karşın, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını temenni eder, bu bütçenin milletimizin önüne sandığı ve seçimi getirmesini, AKP döneminin hesabının sandıkta sorulmasını diler, Yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Emek.

Sayın milletvekilleri, bu turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru ve cevap kısmına geçiyoruz; 10 dakika soru, 10 dakika da cevap.

Şimdi, soru soran sayın milletvekillerini, soru sırasına göre okuyorum: Sayın Haluk Koç, Sayın Osman Kaptan, Sayın Hüseyin Ekmekcioğlu, Sayın Feridun Baloğlu…

Sayın Baloğlu, sırasını Sayın Harun Akın'a devretmiştir. Sayın Atila Emek, Sayın Ramazan Özkan, Sayın Musa Uzunkaya, Sayın Ahmet Yeni, Sayın Ensar Öğüt, Sayın Süleyman Sarıbaş.

Şimdi, ilk soru hakkı Sayın Koç'a ait.

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Babacan'a benim iki sorum var. Öncelikle, belki bir düzeltme yapar düşüncesiyle, Sayın Bakana, söylediği bir sözü hatırlatacağım. Sayın Bakan, Türk parasının aşırı değerlenmesinden kimsenin gocunduğu yok. Sadece, Türk parasının olduğundan fazla değerli olmasının önümüze taşıdığı riskleri muhalefet sözcüleri dile getiriyor. Yani, bir bakan düzeyinde, gocunmak gibi, şey gibi bir durumumuz yok. Bunu ifade etmemeniz gerekirdi. Burada bizim söylediğimiz -bakın, Sayın Hamzaçebi de vurguladı- Merkez Bankası verileri ortada. Aşırı değerli duruma gelen paranın... Tüm muhalefet sözcüleriyle siz de aynı görüştesiniz ki, IMF'ye verilen son niyet mektubunda bu durumu tespit edip altına imza atmışsınız Sayın Bakan; yani, gocunanlar kervanına siz de katılmış gözüküyorsunuz. Şimdi, bakın, bunun cari işlemler açığında ve dışticaret açığında etkisi, bütün bütçenin başından itibaren burada değişik sözcüler tarafından dile getirildi ve bu açığın, hem cari açığın hem dışticaret açığının, sıcakparayla finanse edildiğini ve bunun büyük bir risk oluşturduğunu, artık, televizyonda yorum yapan teleekonomistler, hatta TÜSİAD sözcüleri, yani, size destek veren önemli bir kesim de dile getirmeye başladı. Sayın Bakan, bence, pembe değil de, biraz gri yaklaşın bu konuya, biraz olumlu değerlendirmeye çalışın ve bunun dışında, bu sorunun nasıl çözülebileceği konusunda, lütfen, biraz özeleştiri yapın. Bizim demek istediğimiz bu. Burada, acaba neden bu uyarıları yapıyorlar bu ekonomistler ve sizi destekleyen değişik medya, köşe yazarları, TÜSİAD temsilcileri, hiç düşündünüz mü? Birinci soru bu.

İkincisi: İthalatın hızla artması, birçok ara malda da -düşük kur dolayısıyla, dışarıdan getirmenin çok daha ucuz olduğunu bilerek söylüyorum- artık, yurt içinde üretilen çeşitli ürünlerin yerine ithal malların kullanılması. Artık, bunlar gıda maddelerine kadar indi Sayın Bakan, bunlar bizim Mehmetlerin, bizim Ayşelerin ürettiği önemli işkollarında sıkıntı yaratıyor. Acaba, işsizliğin artmasında, sizin bizi gocunmakla suçladığınız bu durumun, bu artan ithalatın etkisi var mı Türkiye'deki işsizliğin de yüksek boyutlarda seyretmesinde? Herhalde bir düzeltme yaparsınız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Sayın Osman Kaptan, buyurun.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Babacan'a iki sorum var.

Sayın Bakanım, Hükümetiniz, 2004 yılında başlattığı bir uygulamayla, denizcilik sektörünü teşvik için taşımacılara ÖTV'siz mazot vermeye başlamıştır; ancak, bu uygulamadan, ticarî olmadığı halde şirketlere kayıtlı olan yat ve kotralar da yararlanmaktadır. Özel yatlara ÖTV'siz mazot verirken, çiftçinin 2004 yılı için hâlâ ödenmemiş olan mazot desteği parasını ne zaman ödemeyi düşünüyorsunuz?

İkinci soru: Sayın Bakan, "Türk Lirasının değerli olmasından niye gocunuyorsunuz" dediniz. Sayın Bakan, siz ihracatçıların ve turizmcilerin içinde bulunduğu durumu biliyor musunuz? Turizmde son iki yılda 50 otel el değiştirmiştir. Otelci turiste satışını dövizle yapıyor, aldıklarını ise Türk parası ile alıyor. Yani, turizmcinin geliri dövizle, gideri Türk Lirasıyla. Döviz kurunun düşük olmasından, Türk Lirasının ise değerli olmasından turizmci zarar ediyor. Ekonominin başındaki bir bakan olarak, turizmcilerin ve ihracatçıların zarar etmemesi için ne türlü önlemler almayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaptan.

Üçüncü soru sırası, Sayın Ekmekcioğlu'na ait; buyurun.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. İlk iki sorum Sayın Bakan Beşir Atalay'adır.

Toplumumuzda yaygın olarak bilinen yeşilkartın gerçek ihtiyaç sahiplerine değil de iktidara yakın olanlara verildiğine dair bir izlenim vardır. Bu izlenimi ortadan kaldırmak için daha şeffaf, daha güvenilir bir sistem getirmeyi gerekli görüyor musunuz? Bu konuda yapılan bir çalışma var mıdır?

İkinci sorum: Sokakta yaşayan çocukların, kapkaç, hırsızlık gibi yasa dışı yollara karıştığı bilinen bir gerçektir. Sokak çocuklarının sayısı da gün geçtikçe artmaktadır. Bu artışta hükümetin uyguladığı ekonomik ve sosyal politikaların yanlışlığı yatmakta mıdır? Bu çocukların aileleri tespit edilip Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonundan kaynak aktarılmış mıdır; aktarıldıysa kaç aile yararlanmıştır?

Diğer sorularım Sayın Ali Babacan'adır.

Bazı malların ihracatında uygulanan teşvik primleri ya kaldırıldı ya sabit kaldı ya da azaltıldı. Öte yandan, uygulanan kur politikası sonucu Türk Lirası aşırı değerli hale geldiğinden, ihracatçı bu kurla ihracat yapmaya zorlanmaktadır. Zaten, bu nedenle, ihracatın ithalatı karşılama oranı giderek düşmektedir. İhracatın önünü açmak için hangi önlemleri almayı düşünüyorsunuz? İhracat yapılamazsa seracılar, elma ve narenciye üreticilerinin zor durumda kalacağını hükümetin dikkatine sunmak istiyorum.

Son sorum: Devlet tahvillerinde ve borsadaki sıcakparanın dışarı çıkması halinde yaşanabilecek sıkıntıları hangi önlemlerle almayı düşünüyorsunuz? Borsadaki yabancı sermayenin payı nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ekmekcioğlu.

Buyurun Sayın Akın.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, iki sorum var; biri TTK ile ilgili, biri TKİ ile ilgili. Öncelikle TKİ'yi sormak istiyorum.

Bakanlar Kurulu kararıyla fakir ailelere kömür yardımı kararı aldınız ve valilikler aracılığıyla ihtiyaç sahibi ailelere dağıtıyorsunuz. TKİ'nin... 2005 yılında, dördüncü aylarda TKİ'ye 135 trilyon borcunuz vardı; bu, kömür borcunuz, ödemeniz gereken. Biz, onu, o zaman, soru önergesi olarak da sorduk; cevabında, 100 trilyon olduğunu ve ödenmediğini söylediniz, 2005 yılında ödeneceğini söylediniz. Bu kömür borcunun TKİ'ye ödenip ödenmediğini sormak istiyorum ve TKİ'nin, bu ödemeler aksadığında, kurumun maaş almada çok büyük sıkıntıya girdiğini de belirtmek istiyorum.

İkinci sorum, TTK'yla ilgili. Zonguldak İlinin ve Türkiye'nin önemli bir kurumu, biliyorsunuz. Sayın Bakan, Enerji Bakanımız, geçen seneki bütçe görüşmelerinde -yine, ben, sormuştum- TTK'ya  üretime yönelik 1 000 işçi alınacağını söylemişti. Yine, Zonguldak'ta, Sayın Bakan, geldiğinde, bunu tekrarladı, ocak ayında, sene başında; ama, sene bitiyor, Zonguldaklı bu sorunun cevabını çok merak ediyor. Sayın Enerji Bakanımız ve diğer bakanlar, topun sizde olduğunu, IMF'nin bu konuda müsaade etmediğini... Haliyle, IMF'yle bu hükümetin sorumlu bakanı siz olduğunuza göre, bu konuda Sayın Bakan, gerçekten, açık, net, samimî bir şekilde... TTK'ya üretime yönelik işçi alma konusunda ne düşünüyorsunuz; buna izin verecek misiniz, müsaade edecek misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akın.

Sayın Emek, buyurun.

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Şimdi, her iki Bakanımıza da soruyorum. Bugün, Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımız, Ankara içinde bir çalışma yaptılar, bütün bölgelerde; bir grup milletvekili arkadaşımız da Modern Çarşı esnafıyla görüştüler. Şimdi, Modern Çarşı esnafı arkadaşlarımız, yurttaşlarımız, kardeşlerimiz, sizin, o dönemde, yangından sonra, her iki bakan olarak sorunların çözümüne yönelik söz verdiğinizi, bugün arkadaşlarımıza ilettiler.

Şimdi, Sayın Bakanlar, her ikinize de soruyorum: Modern Çarşı esnafına verdiğiniz söz ne oldu? Modern Çarşı esnafının sıkıntısı ve yaşadığı bu acı durum ne zaman sona erecek?

Bir diğer sorum da, yine Sayın Babacan'a: AB Genel Sekreterliğinin, tarama ve müzakere sürecindeki işlevi nedir? Tarama süreciyle ilgili olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi vermeyi düşünüyor musunuz?

Tarama devam ediyor; ama, Yüce Meclis hangi fasılların görüşüldüğünü ve tarama sonucunun ne olduğunu bilmiyor. Bunun bir eksiklik olduğunu düşünüyor musunuz?

AB Genel Sekreterliğindeki uzman personel, tarama sürecinde görev almakta mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Emek.

Soru süresi tamamlanmıştır.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, ismimi okudunuz, soruyu sormazsak millet ne soracağımızı merak eder.

BAŞKAN - Efendim, bu tüm müracaat edenler.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - 1 dakika Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Özkan; hadi, sizin de sorunuzu alalım.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanlarımızdan muhtarlarımız adına bilgi almak istiyorum. Avrupa Birliğine giriş sürecinde, en küçük birimlerde görev yapan mülkî amir konumundaki muhtarlarımızın aylık zorunlu masrafları 1 milyarın üzerindedir. Muhtarlarımızın maaşlarını asgarî ücret düzeyine çıkarmayı düşünüyor musunuz?

Muhtarlarımızın görev sürelerini, emeklilik sürelerine ilave hizmet olarak sayacak mısınız?

Mahalle ve köylerde, hazine arazilerinden, yöre ve bölgesine göre muhtarlık binaları için ücretsiz yer tahsis etmeyi düşünür müsün?

Kamu hizmeti yapan muhtarlık binalarında kullanılan elektrik ve su paralarını, kamu harcamaları kaleminde değerlendirecek misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Sayın Bakanlarımızdan hanginiz önce cevap vermek isterseniz…

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Önce ben Sayın Başkan. Ali Beyin sorusu daha fazla.

BAŞKAN - Söz sizin Sayın Bakanım; buyurun.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Önce, Sayın Emek, tabiî, aleyhte, bütçe aleyhinde konuşmasında soru da yöneltmiş oldu; oradan başlıyorum ben değerli milletvekilleri.

Sayın Emek’in son konuşmasında değindiği ve soru olarak da yönelttiği bir hususu önce cevaplıyorum: Sayın Tüzmen'e atıfta bulunarak, "her yıl 500 000 civarında işsizin katıldığını söyledi" dedi.

Şimdi, konu şöyle tabiî: Burada, vakit olmadığı için, maalesef, geniş olmadığı için, bu kavramları yeterince açıklayamıyoruz. Tabiî, bu işgücü alanında özel kavramlar vardır sayın milletvekilleri; bir işgücüne katılma vardır, bir istihdama katılma, bir işsiz, bir istihdam vardır. Burada, tabiî, Sayın Tüzmen'in o konuşmasını bilmiyorum, sizden duyduğum için... Sanıyorum, her yıl işgücüne katılmayı ifade ediyor.

ATİLA EMEK (Antalya) - İşsizler ordusuna katılmayı…

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Hayır, şöyle: Şimdi, ben size buradan rakamları vereyim. Bizim ülkemizde, her yıl, yaklaşık 500 000 kişi işgücüne katılır; yani, iş bulmak üzere hazırdır, okulu bitmiş, askerliği bitmiş vesaire, iş arar konumdadır. Biz, bunlara "işgücüne katılma" deriz. Ben, biraz önce konuşmamda ifade ettim. AK Parti Hükümetleri döneminde, özellikle 2004'ten itibaren, işgücüne katılan nüfus kadarını absorbe ediyoruz her yıl ve bu kamuda değil, kamuda azdır, çoğu özel sektördedir. Dolayısıyla, bakın, ben size, bu vesileyle şu üç veriyi okuyayım, sadece üç veri. Yine, tabiî, İstatistik Kurumumuzun verisi: İşsiz sayısı 2002 yılında 2 464 000,  2003 yılında  2 493 000,  2004  yılında  2 498 000;  2005  yılında -henüz yıl tamamlanmadı; ama- şu ana kadar ki veri, tahminen, 2 381 000 olacağını göstermektedir. Yani, dikkat edilirse, hemen hemen 2002 yılındaki işsizlik sayısı aynen sürüyor.

ATİLA EMEK (Antalya) - Keşke öyle olsa; ama, gerçek bu değil!

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Benim biraz önce ifade etmek istediğim, her yıl işgücüne katılan ortalama 500 000 civarında insan işe giriyor, istihdama katılıyor. Bunu böyle kısaca ifade etmek istedim. Sayın Tüzmen'le de görüşeceğim; ama, onun bu ifadesiyle benim ifadem arasında bir çelişki yok.

Tabiî, burada, Sayın Ekmekcioğlu'nun bir sorusu var. Yeşilkart, doğrusu, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün yürüttüğü bir konu değil, Maliye Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının; ama, daha çok yerel yönetimler, kaymakamlıklar, valilikler yürütüyor. Birazda acele ediyorum ki Ali Beye vakit kalsın; Başkanımız belki bir iki dakika verirler. Ama, o, 2003 yılından itibaren bir yenilendi. Keşke sizin dediğiniz gibi sayı daha az olsa! 13 000 000'du; şimdi, bu yeniden elden geçirildi, yine de çok düşürülemedi; 10 000 000 civarı. Yani, bizim umudumuz, bu sene, Yüce Meclisten -şu anda komisyondadır- genel sağlık sigortası geçsin, yasalaşsın ve bütün bu yeşil kart veya farklı sağlık ödemeleri, sağlık sistemi yardımları da kalkmış olsun. Bunun hepsi zaten tarihe karışacak. Burada bu kadar sayı... Bir de bunun içinden, sadece iktidara yakın olanlar falan seçilse ne kadar olurdu, bilmiyorum tabiî. Bu, biraz önce ifade ettiğim gibi, bu yoksullukta, böyle siyasî şeyleri, suçlamaları, hemen partizanlık falan, olay yapmamak lazım…

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Bakan, bu bir izlenim.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - …ama, örnek varsa... Örnek, (A) ilçesinde, şöyle bir uygulama; biz, bunların üzerine gideriz. Tabiî, bu genel ifadelerle bir şey yapmamız mümkün değil.

Sokak çocuklarıyla ilgili, tabiî, sorunuzun birinci kısmı sizin yorumunuz; ama, ikinci kısmıyla ilgili, sosyal yardımlarda, tabiî, genel manada, kanunun yaptığı bir tanım var. Sosyal yardım almaya hak kazanmış veya o konumda olan ailelere yardım yapılıyor. Bunu, ilçelerimizde, illerimizde vakıflar yapıyor, 931 merkezde; ailelerin durumunu onlar tespit ediyor. Yalnız, şunu söyleyeyim: Son yıllarda, özellikle küçük yörelerde, ihtiyaç sahiplerinin hemen hemen dosyası oluştu, bir envanteri oluştu. Bizim dileğimiz, tabiî, gelip, yardım istemeden, vatandaşların durumunu tespit edip, kendilerine, uygun yöntemlerle ulaşılmasıdır. Özellikle de, yardım etmenin psikolojik boyutlarını da gözönüne alarak... Onun için, o manada, özellikle sokak çocukları konusunda, sosyal yardımlar açısından bir şey söylemiyorum; ama, Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğümüzün, tabiî, çocuk yurtları falan oraya ait, bu konuda verileri olabilir; o konuda, bende veri yok.

Bu, Modern Çarşıyla ilgili, son olarak... Modern Çarşı, acı bir yangındı tabiî. Daha çok, Büyükşehir Belediyesiyle ve Ankara Valiliğiyle, İl Özel İdaresiyle ilgili bir olay. Bizler de, doğrusu, oradaki mağdur olan insanların mağduriyetini giderme yönünde çaba sarf ettik; fakat, içinde, bir kısmına yer temin edilebildi, ticaretlerine devam ettiler; fakat, orada, köklü çözüm şu: Biliyorsunuz, Ankara'nın o merkezi, Hacı Bayram çevresi, Ulus merkezi kentsel yenileme merkezi, şehir yenileme projesi içinde kabul edildi, Bakanlar Kurulu kararı da çıktı. O binaların hepsi belki bu manada değerlendirilecek. Biz şu anda sorunu ilettiğimizde, Büyükşehir Belediye Başkanı da o yorumu getiriyor; ama, ben de biliyorum, küçük bir grubun orada sorunu devam ediyor.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım.

HALUK KOÇ (Samsun) - Söz verilmişti…

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Şimdi, özellikle hızlı geçmeye çalışayım; ama, Türk Lirasının değeriyle ilgili yine bir soru geldi, Sayın Koç yöneltti. Ben tekrar ediyorum burada: Bakın, Türk Lirasının değerini geçmişe göre inceleyen, analizini yapan herkes ne yapıyor; geçmişte bir tarihteki Türk Lirasının değerini baz alıyor, bugüne bakıyor, geçmişe göre artmıştır diyor. Biz de buna katılıyoruz; ancak, geçmişte hiçbir tarihte, baz alınan tarihteki kur, serbest piyasanın belirlediği kur değildir, devlet tarafından şöyle ya da böyle belirlenmiş bir kurdur. Dolayısıyla geçmişteki oluşan kurların rasyonalitesi konusunda elimizde hiçbir somut örnek yoktur. Onun için, bugünkü kura değerli ya da değersiz demenin yanlış olduğunu tekrar özellikle vurguluyorum, kelime oyunlarına da gelmeyelim diyorum.

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - O zaman bildiğiniz gibi yapın…

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Cari açıkla ilgili, biz konuları gayet yakından takip ediyoruz, gerekli tedbirlerimizi de gerektiği zaman alıyoruz ve şu an için de herhangi bir risk görmüyoruz, doğru bildiğimiz yolda da aynen devam ediyoruz. Üç yıl boyunca sürekli gündeme getirildiği halde, hiçbir problem olmadığını... Ve birkaç yıl daha yüksek cari açıkla Türkiye'nin devam edeceğine de herkesin hazır olması lazım. Bu bizim ekonomik başarımızın, büyümemizin doğal bir sonucu. Bir süre daha bu iş böyle devam edecek; ancak, tedbirleri alınmıştır, kontroldedir.

Turizm konusuna gelince; hem Türkiye'ye gelen toplam turist sayısı hem de turizm gelirlerinde zaten çok ciddî bir artış söz konusu. Bu sene de ilk defa 20 000 000 rakamını geçeceğiz gibi görünüyor toplam turist sayısında.

İhracat teşviklerini önümüzdeki seneden itibaren ciddî şekilde artırıyoruz. DFİF'e olan kaynakları 350'den 500 trilyona çıkarıyoruz. Eximbanka yaklaşık 850 000 000 dolarlık ek bir kaynak paketi oluşturduk. Serbest bölgelerdeki vergilerde düşüş var. Artı, Dış Ticaret Müsteşarlığımızın yurtdışı temsilciliklerinde de artışa gideceğiz sayıca.

Borsanın yüzde kaçında yabancı var; şu anda son rakamlar elimde yok. Şu anda halka açık şirketlerin sahipliğine baktığımızda, yüzde 60-65 oranında yabancıları görüyoruz; ama, tam rakam önümde yok, gerekirse daha sonra size sağlayabiliriz.

Türkiye'ye sermaye girişi ve çıkışı serbesttir. Devlet iç borçlanma senetlerine olsun, borsaya olsun her an sermaye girebilir, çıkabilir. Sermaye hareketi serbesttir, bunun önünde de hiçbir şekilde hiçbir kısıtlama olmayacaktır. Ama nedir; Türkiye'de de serbest döviz piyasası vardır, serbest kur rejimi vardır, serbest kur rejimini dosdoğru uyguladıktan sonra sermaye hareketlerinin ne girişinden korkarız ne de çıkışından korkarız.

TTK ile ilgili konuda bizim prensibimiz şu: Herhangi bir KİT zarar ediyorsa, Hazine o KİT için her ay maaşları ödesin diye yüzlerce trilyon para gönderiyorsa, şimdiye kadar o KİT'lere bir tek işçi alımına bile izin vermedik; ancak, bundan sonra gelecek teklifler de yine yeni kararnameler çerçevesinde değerlendirilir, konulara bakılır.

TKİ; 2003 yılında 89 000 000 YTL, 2004'te 163 000 000 YTL ödenmiştir. 2004'e ait bir borç yoktur. 2005 yılıyla ilgili tahakkuk edecek rakam henüz tahakkuk etmemiştir; ama, 210 000 000 YTL civarında beklenmektedir. Bu rakam 2006 bütçesine de konulmuştur; 2006 bütçesinde rakam kesinleşince ödenecektir.

Biliyorsunuz, bizim dönemimizde muhtarların maaşlarına son zamanlarda hiç olmayan bir artış yapıldı, yüzde 100 zam yapıldı. Bütçe imkânları elverdiği sürece ileride özlük haklarıyla ilgili iyileştirmeler yapılmaya devam edecektir.

Bu arada, Antalya-Alanya yoluyla ilgili, yol bitti mi bitmedi mi tartışmalarımız var. Biraz önce Antalya milletvekillerimiz geldi ve yolun açık olduğunu, çalıştığını bana bir kere daha tekrar ettiler.

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Bakanım, 4 tane köprü, tek yönlü çalışıyor.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Siz artık kendi aranızda konuşacaksınız, Antalya'da yol var mı yok mu, çalışıyor mu çalışmıyor mu; bunu bölgenizde zaten takip ediyorsunuz.

ATİLA EMEK (Antalya) - İşte belge burada, yanıltıyorlar; yapmayın.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Haa, nedir; bazı makyaj konuları vardır, bordür çalışması vardır, şu vardır bu vardır, çiçek ekme…

ATİLA EMEK (Antalya) - Başbakanı yanılttılar, sizi de yanıltıyorlar Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Milletvekillerimiz bölgede incelemelerinin sonucunda bana bunu bildiriyor "yol açık, çalışıyor" diyorlar. Ben de onların bana anlattığını size söylüyorum.

ATİLA EMEK (Antalya) - Biz yaşıyoruz… Sayın Bakanım, bu ne?.. (AK Parti sıralarından gürültüler)

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin işlevini anlattım, temel sekretarya görevini görmeye devam edecektir.

ATİLA EMEK (Antalya) - Yapmayın!.. Bu ne?.. Bu ne?..

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Bırak allahaşkına!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, lütfen…

ATİLA EMEK (Antalya) - 4 tane köprü yapılmadı! Bırakın hadi ya! 28 kilometreyi bile yapamadınız!

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Yalan atıyorsun!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri… Sayın Emek…

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan burada açıklama yapıyor. Siz, aranızda eğer bir ihtilaf varsa, dışarıda onu halledersiniz, burada tartışmaya girmeyelim.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Ben, tekrar ediyorum, Antalya-Alanya yolu Sayın Başbakanımız tarafından açılmıştır ve şu anda da çalışmakta olduğunu Antalya milletvekillerimiz bana söylüyor, yol açık.

Sayın Başkanım, bir konu daha var. Mazot ÖTV'siyle ilgili bir soru soruldu. Bu, tamamen Maliye Bakanlığımızın yürüttüğü bir konu; kendilerinden bilgi alıp, size, ayrıca, edindiğimiz bilgiyi daha sonra iletebiliriz arzu ederseniz.

Ben tekrar teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Devlet Bakanımız Sayın Atalay, bir cümleyle ekleme yapacaklar.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, biraz önce, bir milletvekilimiz konuşmasında, Sayın Emek, Sayın Başbakanımızın, burada, bir hastayla ilgili söylediğinin yanlış bilgi olduğunu ifade ettiler. Sağlık Bakanımız tekrar bilgi veriyor.

Olay şudur: Hasta, önce özel hastanede yatıyor, sonra oradan ayrılıyor, devlet hastanesine getiriliyor. Bir yerde rehin alma diye bir olay yok.

ATİLA EMEK (Antalya) -  3,5 milyarlık senet var Sayın Bakan!

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Şimdi, burada, rehin alma suçlaması oldu yahut olay rehin alma olarak ifade edildi. Rehin alma, biliyorsunuz, bir hasta, tedavisi bittiği halde, sırf ödemeyi yapamadığı için alıkonuluyorsa rehin alma olur.

ATİLA EMEK (Antalya) -  3,5 milyarlık senet ne?..

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Burada, Sağlık Bakanımızın ifadesi, bir rehin alma olayı söz konusu değil. Başbakanımızın o gün burada ifade ettiği olay da doğrudur. Tekrar bilgilerinize sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

ATİLA EMEK (Antalya) - Bu belge ne Sayın Bakanım! İbra belgesi var 3,5 milyarlık senedin!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, soru-cevap kısmı tamamlanmıştır.

Şimdi sırasıyla, altıncı turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Hazine Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.82 - HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1.- Hazine  Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel    Açıklama        (YTL)

     Kod           

       01 Genel Kamu Hizmetleri 47.618.661.600

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

       02    Savunma Hizmetleri 914.400

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

       04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 3.537.832.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

       10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 600.000.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

           TOPLAM 51.757.408.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Hazine Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Hazine Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                  Lira

- Genel Ödenek Toplamı    : 74.288.692.530.350.000

- Toplam Harcama                 : 63.053.803.237.950.000

- Ödenek Dışı Harcama                 :  3.094.173.450.000

- İptal Edilen Ödenek                   : 11.237.983.465.850.000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.95 - AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ

1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel    Açıklama        (YTL)

     Kod           

       01 Genel Kamu Hizmetleri   9.362.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

           TOPLAM   9.362.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.77 - BASIN YAYIN ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel    Açıklama        (YTL)

     Kod           

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                2.498.000               

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                69.900

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                                Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetler                                40.704.100

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                 TOPLAM                                43.272.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.90 - SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel    Açıklama        (YTL)

     Kod           

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                183.530                  

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                                Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri                                1.763.470

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                 TOPLAM                                1.947.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.32 - TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel    Açıklama        (YTL)

     Kod           

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                43.325.000             

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                 TOPLAM                                43.325.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

KOD Açıklama                      (YTL)

04                                Alınan Bağış ve Yardımlar                                43.025.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                     TOPLAM                                43.025.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.85 - TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye İstatistik Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel    Açıklama        (YTL)

     Kod           

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                55.354.240             

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                406.960

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                Sağlık Hizmetler                                173.800

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                 TOPLAM                                55.935.000

BAŞKAN- Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye İstatistik Kurumu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2004 Malî Yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

2.- Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN-.(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                  Lira

- Genel Ödenek Toplamı    : 48.296.222.600.000

- Toplam Harcama                 : 44.507.608.350.000

- Ödenek Dışı Harcama                 :       18.285.050.000

- İptal Edilen Ödenek                     3.806.899.300.000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2004 Malî Yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Hazine Müsteşarlığı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı ve Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığının 2006 malî yılı bütçeleri ile Hazine Müsteşarlığı ve Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığının 2004 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Programa göre kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için, 18 Aralık 2005 Pazar günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Hayırlı geceler diliyorum.

                       

Kapanma Saati 22.46