DÖNEM:
22 CİLT: 104 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
33 üncü Birleşim
16 Aralık 2005 Cuma
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
l.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030)
A) TÜRKİYE
BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
B) TÜRKİYE
BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
C) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1.- Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Gümrük Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
D) DIŞ
TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 Malî
Yılı Kesinhesabı
E) İHRACATI
GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ
1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
F) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004
Malî Yılı Kesinhesabı
G) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2004 Malî
Yılı Kesinhesabı
H) DEVLET
PERSONEL BAŞKANLIĞI
1.- Devlet Personel Başkanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
İ)
BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU
1.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu
2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
J) DANIŞTAY
BAŞKANLIĞI
1.- Danıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Danıştay Başkanlığı 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
III.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI Sorular ve CevaplarI
1.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bolu İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/9937)
2.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Ağrı İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/9939)
3.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Düzce İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/9943)
4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Kayseri İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/9944)
5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Gümüşhane İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/9945)
6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Kütahya İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/9946)
7.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Nevşehir İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/9948)
8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Sakarya İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/9949)
9.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Adıyaman İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/10669)
10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Aksaray İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/10670)
11.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Erzurum İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/10672)
12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Adıyaman İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla
KOÇ'un cevabı (7/10711)
13.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/10824)
14.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Antalya Müzesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla
KOÇ'un cevabı (7/10864)
15.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Antalya-Karaveliler'deki Kocain Mağarasının tanıtımına ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/10865)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak
beş oturum yaptı.
2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve
İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarılarının (1/1119; 1/1084,
3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) görüşmelerine devam
olunarak;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı,
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu,
Cumhurbaşkanlığı,
Sayıştay Başkanlığı,
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı,
Başbakanlık,
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği,
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı,
2006 yılı bütçeleri ile;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı,
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu,
Cumhurbaşkanlığı,
Sayıştay Başkanlığı,
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı,
Başbakanlık,
2004 malî yılı kesinhesapları;
Kabul edildi.
İstanbul Milletvekili Göksal Küçükali,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, konuşmasında, şahsına
sataştığı,
İstanbul Milletvekili Ali Kemal
Kumkumoğlu, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in,
konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine
atfetmesi,
Nedeniyle birer açıklamada bulundular.
16 Aralık 2005 Cuma günü, alınan karar
gereğince saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 20.48'de son verildi.
Nevzat
Pakdil
Başkanvekili |
|
|
|
Yaşar
Tüzün |
Mehmet
Daniş |
|
Bilecik |
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
Harun
Tüfekci |
Ahmet
Küçük |
|
Konya |
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.05
16 Aralık 2005 Cuma
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK(Burdur), Ahmet Gökhan
SARIÇAM(Kırklareli)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 33 üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve
Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca, bugün
iki tur görüşme yapacağız.
Üçüncü turda, Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı, Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme
Etüd Merkezi bütçeleri yer almaktadır.
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler
ve İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084,3/907; 1/1085, 3/908) (S.
Sayısı: 1028, 1029, 1030) (x)
A) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
B) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
C) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1.- Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Gümrük Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
D) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
E) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ
1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
BAŞKAN- Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
(x) 1028, 1029, 1030 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek
Cetvelleri 14.12.2005 tarihli 31 inci Birleşim Tutanağına eklidir.
Sayın milletvekilleri,
6.12.2005 tarihli 27 nci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların, gerekçesiz
olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla
sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle
ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine
kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini
tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.
Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin
söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten
sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerlerinden
soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içerisinde tamamlanacaktır. Cevap
işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce
bitirildiği takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru sahiplerine söz
verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Üçüncü turda grupları ve
şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar: Anavatan Partisi
Grubu adına, Mersin Milletvekili Hüseyin Güler, İstanbul Milletvekili Göksal
Küçükali; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Yakup Kepenek,
İstanbul Milletvekili Ersin Arıoğlu, İstanbul Milletvekili Birgen Keleş,
Denizli Milletvekili Haşim Oral; AK Parti Grubu adına, Kocaeli Milletvekili
Muzaffer Baştopçu, Elazığ Milletvekili Abdulbaki Türkoğlu, Gaziantep
Milletvekili Mehmet Sarı, Karabük Milletvekili Ali Öğüten, Gaziantep
Milletvekili Ahmet Uzer.
Şahsı adına; lehinde,
Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir; aleyhte, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu, Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı.
Şimdi, TÜBİTAK, Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı,
İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi bütçeleri üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.
Anavatan Partisi Grubu
adına söz isteyen Mersin Milletvekili Hüseyin Güler; buyurun. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
Sayın Güler, süreniz 22,5
dakikadır.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
TÜBİTAK üzerine Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, Başbakanlığa bağlı
TÜBİTAK'la ilgili görüşlerimizi açıklamak üzere aranızdayız.
Evet, bütçenin geneli
üzerine tarttığımızda, ruhuna, özüne aykırı olan bir bütçeyi içimize
sindirmediğimiz gibi, bugün, bilimsel araştırma için yapılan katkıyı da,
bütçeyi de onaylamak mümkün değil.
Avrupa Birliği süreci
içerisine girilirken, resmî istatistiklerin verdiği bir rakam gayri millî
hâsılanın binde 65'idir. Bugün 2003 yılını, gayri millî hâsıla bütçesini
gözönünde bulundurduğumuzda 238 milyar dolar olan gayri millî hâsılanın binde
65'i yaklaşık 1,6 milyar dolardır.
Hükümetin TÜBİTAK'taki
tasfiye operasyonundan sonra gerçekleştirilen Bilim Teknolojik Yüksek Kurulunun
toplantılarında alınan karar gereğince 2010 yılına kadar gayri millî hâsıladan
hedeflenen oran yüzde 2 civarında, yani bugünkü rakamları gözönünde
bulundurduğumuzda 2010 yılında, yaklaşık 8 milyar dolar bir hedef kitlesi hedef
olarak karşımıza çıkmaktadır.
2005 yılında sağlandığı
iddia edilen 300 000 000 Amerikan Dolarıyla oranın 2005 yılında binde 70, yani
binde 0,5 puan artış sağlamıştır sadece 300 000 000 doların katkısıyla.
Öngörülen hedeften ne kadar uzaksa da, yine de mevcut göstergelerde küçük bir
artış sağlayacaksa da bu küçük artışın gerçekleşmesi için bile, kuşkusuz,
sağlanan bu ek kaynağın nasıl kullanıldığına bakmak gerekir. Mesela, şimdiye
kadar hep düşüklüğünden yakınılan patent sayısının ve patent sayısının
artırılmasında bu ekbütçenin ne kadarının kullanıldığını gözardı etmemek
gerekir. Bugün TÜBİTAK için ayrılan bursların iki katına çıkarılması,
TÜBİTAK'ta çalışan araştırma görevlisinin maaşının yaklaşık iki katı, orada
tezleri denetleyen ve kontrol eden doçent düzeyindeki hocaların maaşının
üzerinde olan bir katkı payının, bununla ne kadar bilimsellikten uzak, etik
değerlerin ve yaşamsal süreç içerisinde hayata geçirilebilecek kadar da bir
etik dışı olduğunu unutmamak gerekir; yani, kısaca, bir burslunun, oradaki
görevli bir hocanın maaşından fazla almasının ne kadar sağlık ve adalet
ilkesine uygun olduğunu sizin göz ardı etmemeniz gerektiğini düşünüyoruz.
2004 yılında
gerçekleştirilen yaklaşık 300 milyar Amerikan Doları civarındaki gayri millî
hâsılanın binde 65'ini kıyasladığımızda, artan yüzde 5'lik artışı da gözönüne
alırsak, yaklaşık, 2010 yılında da, 400 milyar civarında bir gayri millî
hâsılanın hedeflendiği bir ortamda, araştırma ve geliştirme için aktarılacak
payın 8 milyar dolar olduğunu hatırlatmıştık. Bugünkü miktarı gözönünde
bulundurduğumuzda, özel sektörün katkı payının yüzde 35, yüzde 65'inin de kamu
aracılığıyla olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, bütçeye olan katkısı
yaklaşık 4 milyar civarındadır. Bu yıl yapıldığı öngörülen artış net bir artış
mıdır; yoksa, bütçe bir manipülasyonla tüm kaynakların tek bir havuzda
toplanmasıyla yapılan kozmetik bir işlem midir?!
Daha önce Devlet
Planlamanın, üniversitelere aktardığı araştırma payları, Savunma Sanayii
Müsteşarlığının üniversitelere aktardığı araştırma projeleri ve Merkez Bankası
kaynaklarından ödenen sermaye ve sanayi yardımları havuz içine alınmış mıdır?
Bunları gözönünde bulundurmak gerekir. Üniversitelere doğrudan tahsis edilen
araştırma fonlarında bir değişiklik olmuş mudur? Bu ilke, artıştan kastedilen
bu şekildeki kaynakları tek bir havuzda toplamaktansa, bu, bir şekilde
kendimizi kandırmak değil midir?! Bu şekilde, 2010 yılındaki yüzde 2'lik artışla
yaklaşık 8 milyar Amerikan Doları hedefe nasıl ulaşılabilir?! Geçtiğimiz bir
yıl içinde bu kadar gürültüyle ilan edilen ekkaynak gerçek olsaydı, hedef
doğrultusunda, yalnız, binde 5'lik artış için bir artış sağlardı. Böyle mi
ulaşacağız resmen taahhüt ettiğimiz hedefe?!
Arkadaşlar, bu işler
ciddî işlerdir. Bilim ve araştırma ciddî iştir. Avrupa Birliği süreciyle ilgili
müzakere ciddî bir iştir. Uluslararası piyasada, inandırıcı olmak çok
önemlidir. Yapamayacağımız taahhüdün altına girmezsiniz. O zamana kadar ya at
ölür ya padişah ölür anlayışıyla bu müzakere süreci işlemez.
Diyelim ki, daha önce
söylediğimiz gibi, araştırma geliştirme göstergesi bu yıl sağlanan
ekkaynaklarla binde 70'e yükseldi. 2010'da yüzde 2'ye ulaşmak için her yıl bu
göstergenin yaklaşık binde 26 oranında artması gerekmekte; yani, hemen
önümüzdeki bütçe yılında bulunan binde 96'ya yükselmesi gerekir. Bu ne kadar,
para olarak, biliyor musunuz; yaklaşık 3 milyar Amerikan Doları. Demek ki,
2004'ten günümüze taşırsak, 1,6 milyar doların üzerine 1,4 milyar dolar daha
ilave etmemiz gerekir. Üzerine, yine, ilave olarak da, resmî istatistiklerde,
özel sektörün payının yüzde 35 olduğu söyleniyor, yüzde 35 civarında. O zaman,
isterseniz, kamu istatistiğini de gözönünde bulundurduğumuzda, kamunun katkı
payı da yüzde 65 olduğunda, Türkiye'ye maliyeti, o zaman, 1 milyar dolardan 2
milyar dolara çıkarmanız gerekmektedir.
Eğer, bu ilavelerin,
merkezî bir havuz olarak değerlendirildiği anlaşılan TÜBİTAK'ın bütçesine
konulma eğilimi sürdürülecekse, şu anda konuşulan TÜBİTAK bütçesi bu
söylediklerimizle uyumlu mu? Yorumu, siz değerli arkadaşlara bırakıyoruz.
Daha önce belirttiğimiz
gibi, yüzde 5'lik büyüme hızı ile 2005 yılı sonunda gerçekleşmesini
beklediğimiz gayri millî hâsıla 315 milyar doları bulacaktır.
2010 yılına kadar da
gerçekleştirmemiz öngörülen artış miktarları ülkemiz için çok önemli
boyutlardadır. Yine de, ulaşılması öngörülen miktarlar… Avrupa Birliğinde, orta
derecede gayri millî hâsılasından pay aktaran Fransa'dan bir örnek vermek
istiyorum: Bu boyutuyla 30 milyar Amerikan Doları bütçeden kaynak aktarmıştır;
2010 yılına kadar yaklaşık 40-45 milyar dolar civarında kaynak aktarması
bekleniyor.
Bunu bir
kıyasladığımızda, ne kadar mütevazı ne kadar cüzî olduğu görülmektedir.
Uluslararası
karşılaştırmalarda oldukça düşük kalsa bile, 2010 yılı için ülkemizde yapılması
öngörülen, gerçekten çok ciddî miktarlara ulaşan bir artıştan bahsediyoruz. Bu
kadar ciddî kaynakları kimlerle, hangi politikalarla, hangi öncelikli alanlarda
ve hangi projeler çerçevesinde kullanacağız? Bu kaynakların ülkeye
sosyoekonomik katkıyı sağlaması, planlama, odaklanma ve iyi organize olmanın
önemini ortaya koymaktadır.
Odaklanma ve iyi organize
olma boyutlarında, acaba, hangi durumdayız? Daha önce zikredilen Bilim ve
Teknoloji Yüksek Kurulunun 2005 yılı kapsamında belirlenen öncelikler yeterince
odaklanma sayılabilir mi? Bu konuda olumlu bir yanıt vermek, maalesef, olanaklı
değildir. Konu ve alan bazında yapıldığı ileri sürülen önceliklendirme,
öngörülen harcama düzeyleri dikkate alındığında, son derece yetersizdir. Bu
noktayı sormadan geçemiyoruz: Geleceğe yönelik bu tür planlama çalışmalarında
bilim-araştırma sisteminin kırk-elli yıllık kısa tarihindeki en önemli
projelerinden olan ve önceki TÜBİTAK yönetiminin bu ülkeye verdiği mega
hizmetlerden biri olan Vizyon 2023 Projesi, tam anlamıyla anlaşılmakta ve
kullanılmakta mıdır? Üniversiteler, kamu, özel, sivil toplum, ülkemizdeki tüm
ilgili kurum, kuruluş ve bireylerden oluşan çok büyük bir kitlenin eseri olan
bu mega planla, cumhuriyetimizin 100 üncü yılında, çağdaş uygarlık düzeyinde
hak ettiği saygın yere ulaşmış bir Türkiye tasarımlanmaktadır. Geleceğe ilişkin
her türlü öngörü ve planlama çalışmasında bu eserlerden yararlanmak, en azından
zihinsel emeğe saygının bir gereğidir.
Avrupa Birliğiyle
gerçekleştirilen bilim-araştırma tarama sürecinde konulan çok iddialı ar-ge
hedefleri, bir anlamda, bu hükümetin bu konulara ne kadar büyük önem verdiği
anlamına da çekilebilir. Bu, çok yanıltıcı bir yorum olur. Bu noktada, hemen
TÜBİTAK'ın yaklaşık iki yıldır çektiği sıkıntıyı hatırlatmak isterim.
Bilim araştırmaya önem
vermek, hiçbir toplumsal, siyasî talep olmadan salt kendi ileri görüşlülükleri
ve evrensel yetişmişlik düzeyleriyle 1991 yılından beri ülkemizi bilim ve
teknolojiyle çağdaşlaştırma yolunda çok büyük adımlar atmış olan bir kurumu
çökertip, bu fedakâr ve şerefli insanları, Yüce Meclis çatısı dahil olmak
üzere, karalayıp, mahkemelerde süründürmek değildir. Hukuk Gündemi Dergisinin
Ağustos 2005 tarihli 2 nci sayısını açın ve bu insanların hiçbir talep olmadan
gerçekleştirdiği, internetten popüler bilim kitaplarına, uydu yapım
teknolojisini transferinden Vizyon 2023 Projesine ve Avrupa Birliğiyle
bilim-araştırma alanında gerçekleştirilen entegrasyona bakın. Bu ekibin
gerçekleştirdiklerine bakıldığında, yapılanlar karşısında vicdanınız sızlıyor
mu?!
Bilim ve araştırmaya önem
vermek, üniversitelerin araştırma fonlarıyla oynamak, üniversitelerin burs
verme haklarını elinden almak ya da araştırma görevlisi kadrolarını kısmak
değildir. Önem vermek, çeşitli siyasî amaçlı konular bahane edilerek,
üniversitelerle sürekli kavga etmek; hele, Anayasa Mahkemesi ve idarî yargı
kararları hiçe sayılarak, TÜBİTAK'ta de facto gerçekleştirdikleri, özerkliğin
kaldırılmasından sonra, yasayı değiştirerek üniversite özerkliğini kaldırmaya
çalışmak hiç şeydir.
Avrupa Birliği ile tarama süreci, bilim ve araştırma konusuyla
başlamıştır ve pürüzsüz bir şekilde tamamlanmıştır. Bu konunun hükümet
tarafından Avrupa Birliğiyle uyumu sağlamış en gelişkin alan olarak
belirlendiği, dolayısıyla, Avrupa Birliğiyle en rahat ve sorunsuz görüşülecek
alan olarak seçildiği anlaşılmaktadır. Değerli arkadaşlar, ülke bilim ve
araştırma sistemini 1990 Kasımından başlayarak olağanüstü bir emekle bu noktaya
taşımış insanları karalamak ve mahkemelerde süründürmek, vicdan sahibi bir
insanın içine sindirilebileceği bir şey değildir.
TÜBİTAK'ta bu olanları,
Sayın Başbakanın çok sıklıkla kullandığı "taş taş üstüne koyanları baş
tacı ederiz" söylemiyle kıyasladığımızda, bağdaştırabilmek mümkün
değildir. TÜBİTAK'ta tüm bu yapılanlar, yetişkin insan kaynağı açısından son
derece kısıtlı olan bir ülkede, bu tür insanlara ihtiyacın çok yükseldiği
günümüzde, hukukî ve etik ihlallerin yanında, bir entelektüel israf değil
midir?
Avrupa Birliğiyle uyumda
özerklik, hak ve özgürlükler gibi kavramlar çok öne çıkan kavramlar olacaktır.
Özerkliği vesayet altına sokulmuş bir kurum ve iki kanun değişikliği girişiminin Anayasa Mahkemesi tarafından yürürlüğünün
durdurulmasıyla meşruiyetleri tartışmalı hale gelmiş yöneticileriyle bilim ve
araştırma konusunu görüşmeye gitmiş olmak tutarlı bir tavır mıdır? Bu
yapılanlar, müzakere sürecinin genel çerçevesiyle bağdaşmakta mıdır?
Değerli arkadaşlar, Yüce
Meclisin çok iyi bildiği, bir insanlık ve hukuk trajedisini, bu münasebetle,
bir kez daha dikkatlerinize sunmak isterim: TÜBİTAK'ın, aynı zamanda Bilim
Kurulunun Başkanı olan Prof. Namık Kemal Pak'ın görev süresi 30.5.2003
tarihinde dolması nedeniyle, Bilim
Kurulunun 1.2.2003 tarihli toplantısında yeniden başkan seçilmesiyle, bu
süreçte, yasal olarak sadece olur amacıyla Cumhurbaşkanına iletmekten başka bir
sorumluluğu olmayan Sayın Başbakan, Cumhurbaşkanı makamına iletmeyerek, atanma
gerçekleştirilmemiştir.
Bunun üzerine Başbakanlığa
karşı Ankara 1. İdare Mahkemesinin 2004/237 esasına kayıtlı dava açılmıştır.
Yürütmenin durdurulması kararının ardından, kararın uygulanması Başbakanlıktan
14.5.2004 günlü ve 23298 ve 27.7.2004 günlü 35830 sayılı dilekçelerle
istenilmişse de, hiçbir yanıt alınamamıştır. Yani, ne yargı ne hukuk!.. Ankara
24 üncü Noterliğinden yapılmış başvuruya da yine olumsuz bir yanıt verilmiştir.
Malumları olduğu üzere,
yenilerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmeye başlanmış
olan 904 sıra sayılı torba kanun da -hepimiz hatırlarız- yeniden gündemimize
gelecektir. Bu torba kanun içerisinde, bir anayasa değişikliği paketi
konusunda, partilerarası uzlaşma arayışı nedeniyle, bu kanunun görüşülmesi
geriye çekilmiştir; ancak, herhalde bu nokta yeniden gündeme gelecektir.
Herkesin kolayca anlayacağı gibi, 4 üncü maddede… Diğer maddelerin de, hem Yüce
Meclisi hem de çok mercii uzun bir süre meşgul edeceğini de görebiliyoruz.
Bu kanun yürürlüğe
girdiğinde, TÜBİTAK'taki 38 inci madde uygulamasından hükümetin sorumlu tuttuğu
herkes affedilecek, açılmış davalar varsa düşecek. Görünüşe göre, bu affın
kapsamı dışında bırakılanlar, ita amiri sıfatıyla TÜBİTAK başkanları; ancak,
aynı yasal uygulamayı, Mayıs 1990'dan beri yapan başkanların tümü değil. Bu da
işin enteresan tarafı ve on yıllık zamanaşımı nedeniyle, herhalde, bu grubun
dışında bırakılıyor… Hemen sonraki
grup, TÜBİTAK başkanları -3 tane isim
geçmektedir- bunların, yargı süreci içerisinde, maalesef, karşı karşıya
kalacakları malum; ama, özetle, şu anda TÜBİTAK'ta olan bilimsel süreci
değerlendirdiğimizde, bir bilimsel kuruma haksızlık kadar, bana göre, travma
düzeyinde de müdahaleler olmakta. Evet, yaşamın her alanında siyasal
inisiyatifin taraf almasından yanayız; ama, bugünkü doğrultuda, bugün kaş
yapalım derken göz çıkarıldığını unutmamak lazım.
Siyasal süreç içerisinde
yaptığınız partizanlık tüm kamuoyunca bilinmektedir. Kamuoyuna, her alanda
işinize geldiği müddetçe de yasalara ve kanunlara uyum içerisinde ve hatta
yargının aldığı kararlara son derece saygılı olduğunuzu iddia etmektesiniz;
ama, birçok alanda olduğu gibi, TÜBİTAK'ta da bu çelişkilerle baş başa
kaldınız. Yani, kısaca, gerek Anayasa Mahkemesinin gerekse yürütme organının
aldığı kararlar, size göre hiçbir anlam ifade etmemekte, yine bildiğiniz yolda
devam etme kararındasınız. Bu süreci gözönünde bulundurduğumuzda, ifade
ettiğimiz gibi, Yüce Meclisin bu bütçe görüşmelerinde inisiyatifinin olmadığı
görüşündeyiz. Siz, belki çoğunluğun vermiş olduğu yetkiye göre… Daha düne
kadar, seçim alanlarında iktidar süreci içerisinde, ne pahasına olursa olsun,
bugün IMF'nin dayattığı, IMF'nin vermiş olduğu tüm kararların karşısında
direneceğinizi; ama, buna karşın ilk iktidar sürecinde, ne yapalım, devletin
birlikteliği ve devamlılığı anlayışında bundan başka bir alma kararımızın
olmadığını; ama, bugün, tekrar, IMF ile stand-by anlaşmaları yapabilmenin
arayışı içerisindesiniz. Bunlar, sizin seçim sürecinde vermiş olduğunuz
mesajların kamuoyunca nasıl algılandığı çok iyi şekilde dikkate alınmakta. Ama,
temennimiz, tabiî ki önümüzdeki süreç içerisinde karşımıza gelecek birçok
kanunda olduğu gibi, burada yapacağınız tek şey var, kabul etmek. Bu, bana
göre, maalesef insafsızlık. Eğer burada Yüce Meclis inisiyatifini ve iradesini
koyamamakta ise, size verilen her direktifi bir emireri gibi algılayıp burada
onaylamaktan başak bir şansınız yoksa, bundan da üzüntü duyuyoruz. Ama,
inanıyorum ki, Yüce Meclisimizin, bu aldığınız kararların hayırlı olmasını
dilemekten başka bir seçme şansı yok. Ülkemiz adına hayırlı uğurlu olsun
diliyoruz. İnşallah, bu araştırmaların ülkemizin yarınlarına bir ışık tutması
için, bu bilimsel kurumla çok fazla oynanmadan, travma düzeyinde müdahale
edilmeden, sadece onlara imkân sunulması, daha iyi kaynakların aktarılması, bu
ülkenin yarınları için bir umut olacaktır. Bunda da, inanıyorum ki, Yüce Meclis
gerekeni yapacaktır.
Hayırlı olmasını
diliyorum. Başarılar diliyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Güler.
Anavatan Partisi Grubu adına
ikinci konuşmacı, Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
Sayın Abuşoğlu, konuşma
süreniz, Sayın Güler'den kalan süreyle birlikte 27 dakikadır.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Gümrük Müsteşarlığı ve benzer kuruluşlar bütçeleri üzerine,
Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere kürsüde bulunuyorum.
Bütçe görüşmeleri,
bilindiği gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli ve yoğun
faaliyetlerinden birisidir. Geçtiğimiz dönemlerde bütçe görüşmeleri daha uzun
sürelerde yapılır ve yoğun olarak da toplumun ilgisi, bütçe görüşmeleri
dolayısıyla siyasetin ve siyasetle ilgili olarak ülkenin geleceği üzerine, en
azından önümüzdeki bir yılı üzerine yoğunlaşırdı.
Bu sene uygulanan,
uygulamaya konulan yeni bir bütçe politikasıyla -ki, bu politikanın oldukça
yerinde olduğunu belirtmek lazım, çünkü- sadece bir yıllık değil, hükümetlerin
icraatlarını, en azından önümüzdeki birkaç yıl içerisinde değerlendirmek
bakımından, üç yıllık bütçeler çerçevesine oturtulması önemli bir gelişmedir.
Bu çerçevede, hükümetin, sadece gelecek yıl değil, önümüzdeki birkaç yıl
içerisinde Türkiye'ye bakış açısını ve vizyonunu ortaya koymak açısından da,
2006 yılı bütçesinde birtakım işaretler, birtakım vizyon belirtilerinin ortaya
konulması gerekirdi. Hükümetin, gerek Maliye Bakanının bütçe sunuşunda gerek
Sayın Başbakanın, bütçe sunuşundan sonra, kürsüden yaptığı bütçenin geneli
üzerindeki konuşmada, bu bütçeye oldukça önem atfettiklerini görüyoruz; fakat,
ne yazık ki, hükümetin çok önem vererek üzerinde durduğu ve Meclise sunduğu bu
bütçeye, İktidar Partisi milletvekilleri yeterince önem vermiyor.
AHMET YENİ (Samsun) - Çay
içiyorlar.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) -
Acaba, bu önem vermeme, bütçe içerisinde öngörülen birtakım hedeflerin ve
ortaya konan birtakım vizyonun, İktidar Partisi içinde de yeteri kadar ciddiyet
ve hassasiyetle algılanmadığı için mi, yoksa bu ölçüde hassasiyetle üzerinde
durulmasını gerektirecek özellikler taşımadığı için midir; bunu merak ediyorum.
İktidar Partisi, bu konudaki tutumunu, en azından, önümüzdeki on günlük süre
içerisinde, bütçe görüşmelerinde, burada bulunan milletvekili sayısıyla ortaya
koyması gerekir.
Eğer biz, muhalefet
olarak, bu görüşmeleri engellemeye kalkışacak olursak -gerek Anavatan Partisi
gerek CHP; onlar adına konuşmuyorum ama- Anavatan Partisi olarak, biz bu
görüşmeleri engellemeye kalkışacak olursak... Bunun yollarını biliyorsunuz;
ama, biz bu yola tevessül etmiyoruz.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Allah razı olsun.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) -
Allah sizden de razı olsun.
Ancak, beklentimiz şudur:
İktidar Partisi milletvekilleri, bu işe biraz daha önem versinler. Biraz önce
arkadaşımız, dışarıda çay içiyorlar dedi. Dışarıda çay içecek vakit buldur,
aralar veriliyor, dinlenme araları veriliyor, molalar veriliyor; ama, lütfen,
birazcık şu sıraları doldursunlar.
Vatandaşlarımız televizyondan izliyor bu görüşmeleri; İktidar Partisi
sıralarına baktığımız zaman, herhalde, burada yüzde 10'u ancak ya var ya yok
İktidar Partisi Grubunun.
Siyasete, bu dönemde, AK
Partisi, saygınlık kazandırmak gibi bir iddiayla geldi. Siyasete saygınlık
kazandırmanın bir yolu da, unutmamak gerekir ki, siyasetçinin üstlendiği görevi
ciddiyetle yerine getirmesinden geçer. Eğer siyasetçi, bu görevleri ikincil
veya üçüncül plana atacak olursa, siyasete saygınlık kazandırma hedefi veya
iddiası boşta kalır, boş laf olarak bir sonraki seçim dönemine ertelenmiş olur.
O bakımdan, İktidar Partisine düşen, muhalefetten daha fazla düşen görev,
Meclisin çalışmalarında, İktidar Partisin, güçlü grubunu, sayıca güçlü -irade
olarak bilemiyorum, onu tayin edecek kendileridir- görünümünü bu sıralara, bu
koltuklara yansıtması gerekir. Aksi takdirde, biz, muhalefet olarak şunu
anlarız: Ya Grup, hükümetin politikalarını yeterince benimsemiyor veya
desteklemiyor yahut da Grup, hükümetin getirdiği politikaları yeterince
kavrayamadı.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Ya da konuşmacıların konuşmalarını tasvip etmiyorlar.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) -
Sizin konuşmacılar da mı dahil bunun içerisine?!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Genellikle aynı tenkitler yöneltiliyor, onlar da dışarıda oturuyorlar.
BAŞKAN - Sayın Demirbağ,
lütfen…Sayın Demirbağ…
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) -
Efendim, şimdi, Mecliste görüş belirtmenin ve görüş ileriye sürmenin yolu açık;
söylenecek herhangi bir görüşü olan -kayda değer ama- kayda değer bir görüşü
olan, Meclisin İçtüzük hükümleri çerçevesinde, konuşma sırası alır, gelir burada
konuşur; ama, onun dışında, böyle, yerinizden, oturarak laf atmaların ne size
ne de partinize herhangi bir faydası olmadığını defalarca biz burada belirttik.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Bu laf atma değil ki; düzeltiyorum.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) -
O bakımdan, kürsüdeki hatibe laf atarak ne İktidar Partisi ne de laf atan
milletvekili bundan herhangi bir kazanç elde edemez; bunu anlayın.
BAŞKAN - Sayın Abuşoğlu,
Genel Kurula hitap eder misiniz lütfen.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) -
Eğer, kürsüde ifade edilen görüşleri benimsemiyorsanız, kabul etmiyorsanız,
dinlemek istemiyorsanız, dışarıda rahatlıkla çay içmeye devam edebilirsiniz
diğer arkadaşlarınız gibi; ama, burada ciddî bir iş yapılıyor, ciddî yapılan
bir işte de, öyle, yerinden, oturarak laf atmak ciddiyetle bağdaşmayacak bir
iştir.
Şimdi, gelelim bütçenin
görüşülme çerçevesine. Sayın Başbakan kürsüye çıktığında dedi ki, hükümet adına
söz aldıktan sonra kürsüye çıktığında dedi ki: "Muhalefet bütçenin
rakamlarıyla, bütçenin hedefleriyle falan ilgili değildi; dolayısıyla, ben de,
bu çerçevede, muhalefetin tarzını takip edeceğim." Bu tarzı
benimsemediğini, ilkönce, iddia etti, söyledi; fakat, aynı tarzı benimsedi. O
zaman, Başbakanın cümlesinin birinci yarısı ile ikincisi arasında bir çelişki
ortaya çıktı. Madem bütçede birtakım rakamlarla konuşmak gerekiyor, bütçenin
hedefleri üzerinde durmak gerekiyor, birazcık onlar üzerinde duralım.
Bu, Maliye Bakanlığının
bütçeyle ilgili hazırlıkları çerçevesinde sizlere dağıttığı 2005 ekonomik
raporu. Bu raporda ortaya konan rakamları -biz, yanlışlığı veya doğru olmadığı
gibi herhangi bir iddia içerisinde değiliz- esas alarak bir iki konudan
bahsedeceğim.
Şimdi, burada, konumuzla
ilgisi açısından Dış Ticaret Müsteşarlığının bütçesiyle ilgili birtakım
rakamlar verilmiş. Bu rakamların, ilk bakışta, konuyla yakından ilgisi olmayan
kişilere oldukça sevimli, oldukça gösterişli ve şaşaalı rakamlar olduğunu
belirteyim. İlk baktığınız zaman, oh ne güzel, ihracatta, dışticarette ve
bununla ilgili meselelerde geçen yıl ve daha önceki yıllarda -yani, iktidarın
oluştuğu yıllardan, 2003-2004 de dahil olmak üzere- ne güzel gelişmeler olmuş;
bu, ilk bakışta ortaya çıkar; fakat, biraz derinlemesine incelediğimiz zaman
rakamları, rakamların gerisindeki birtakım ilişkileri dikkate aldığımız zaman,
durumun hiç de o ölçüde parlak olmadığı karşımıza çıkar.
Dışticaretle ilgili
genellikle bizim gibi ülkelerin; yani, az gelişmiş ve gelişmekte olan, yarı
sanayileşmiş ülkelerin özellikle üzerinde durmaları gereken birtakım kriterler
vardır. Meseleyi bu kriterlere göre değerlendirmek lazım. Sadece ihracat
rakamlarını global olarak alırsınız, ithalat rakamlarını global olarak
alırsınız, karşınıza sevindirici bir tablo çıkar; ama, buradaki kriter,
ihracatın veya ithalatın global olarak ulaşmış olduğu seviye değildir. Buradaki
kriter nedir; dışticaret dengesidir.
Bir ülkenin ihracatı ile ithalatında meydana gelen gelişmeler birbiriyle
ilişkilendirildiği zaman ne gibi sonuç ortaya çıkmaktadır? Böyle bir ilişkilendirme
içerisine girdiğimizde, iki kavram karşımıza çıkıyor; birincisi dışticaret
dengesi, ikincisi de ihracatın ithalatı karşılama oranı. Bu iki ölçü açısından
baktığımızda, siz, ihracatı ne kadar yükselttik diye övünürseniz övünün,
göklere çıkarırsanız çıkarın, dışticaret dengesine baktığımız zaman, sonucun
hiç de öyle olmadığı ortada. İhracatımız artmış; kabul ediyoruz. Hangi
çerçevede, hangi şartlarla arttı; ona da geleceğim biraz sonra; ama, ithalatla
ilişkilendirdiğimiz zaman, ithalat ihracattan daha hızlı artmış.
Dışticaretin ekonomide şu
anlamı vardır; ekonomiyle ilgisi olmayan arkadaşlara birazcık konunun
analizinde yardımcı olması açısından şunu ifade etmek istiyorum: Bir ülke,
ihtiyaç duyduğu malların tamamını kendisi üretmez, üretme çabasına da girmez.
En iyi şartlarla, en ucuz şartlarla, en düşük maliyetle üretebildiği malların
üretimine girer, pahalıya ürettiği veya üretemediği, teknolojik olarak, sermaye
olarak yetersiz olduğu alanlardaki üretimleri de, malları da ithalat yoluyla
karşılar.
Burada esas olan, ülkenin
üretim ve tüketiminin dengede olmasıdır. Birkısım mallar üretirsiniz, içeride
tüketirsiniz, ihtiyaç fazlanızı da ihraç edersiniz. Bu ihracatın karşılığında
da, üretemediğiniz malları veya pahalıya ürettiğiniz malları ithal edersiniz.
Burada bir denge ortaya çıkar. Eğer, dışticarette -biraz sonra geleceğim- cari
işlemler hesabı içerisine giren birtakım kalemleri de işin içerisine
kapsadığınız zaman ortaya şöyle bir durum çıkması esastır: Bir ülkenin üretimi
ile tüketiminin dengede olması gerekir. Eğer bir ülke ürettiğinden daha fazla
tüketiyorsa, bu ülke kazandığından daha fazla harcayan kişinin durumuna düşer
belli bir zaman sonra.
Şimdi, bakalım, Türkiye
ürettiği kadar mı tüketiyor, ürettiğinden azını mı tüketiyor, yoksa,
ürettiğinden daha fazlasını mı tüketiyor? Eğer bir ülke ürettiğinden daha
fazlasını tüketiyorsa, buna bir kaynak bulmak zorundadır. Nasıl tüketeceksiniz,
gelirinizden fazla nasıl harcayabilirsiniz; ancak borçlanarak
harcayabilirsiniz. Öyleyse, bir ülke ürettiğinden daha fazla tüketiyorsa, bunu,
ancak borçlanma yoluyla karşılayabilir.
Dışticaretle konunun
ilgisine bakalım. Bir ülkenin üretim ve tüketimi arasındaki denge, dışticaret
dengesini gerektirir. Biraz daha çerçevesini genişlettiğiniz zaman, cari
işlemler dengesini gerektirir. Her ikisi açısından bakalım, dışticaret dengesi
açısından da bakalım, cari işlemler dengesi açısından da bakalım. Her iki
açıdan incelediğimizde, rakamlara, sonuçlara, Maliye Bakanlığının dağıttığı bu
rapordaki rakamlara baktığımızda, Türkiye'nin durumu yürekler acısı. Niçin
yürekler acısı; ürettiğinden daha fazlasını tüketiyoruz ve giderek de bu
hızlanıyor. Türkiye ürettiğinden daha fazlasını tüketme noktasında öyle bir
şevkle, öyle bir iştiyakla hareket ediyor ki, cari işlemler dengesindeki açık
devamlı olarak büyüyor, dışticaret dengesindeki açık devamlı olarak büyüyor,
ihracatın ithalatı karşılama oranı devamlı olarak düşüyor.
2004 yılında ne olmuş;
ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 64, 2005'te ne olmuş; yüzde 61. Nerede
bu yoğurdun bolluğu?! Nereden geliyor bunun kaynağı?! İhracatımızdan, yani
ürettiğimizden daha fazlasını tüketmenin kaynağı nereden geliyor?! Hükümetin
çeşitli sözcüleri, Sayın Maliye Bakanı, gerek sunuşunda gerekse bugüne kadarki
müzakerelerde hükümetin ortaya arttığı iddia, ülkeye yabancı sermaye girişi.
Ülkeye giren bu kadar yabancı sermaye nereye gidiyormuş; ürettiğimizden daha
fazlasını tüketme imkânı veriyormuş bize. Ne olarak; borçlanarak. Hangi
maliyetle borçlanarak; uluslararası piyasalarda bir başka ülkenin borçlandığından daha yüksek maliyetle borçlanarak.
Hükümetin öncelikle iktisadî olarak -iktisat, biliyorsunuz bir dengeler
manzumesidir, dengeler dizinidir- bu dengeyi sağlama şartı vardır, sağlama
görevi vardır. Bir ülkenin üretimi ile tüketimini; yani, ihracatı ile
ithalatını, dışticaret dengesini; yani, cari işlemler dengesini dengeye oturtma
görevi vardır. Aksi takdirde bu dengeyi sağlayamıyorsanız, bu dengeyi sağlama
yönünde herhangi bir ciddî çaba içerisine girmiyorsanız, sizden sonraki gelecek
iktidarlara ve sizden sonraki gelecek nesillere bunun yükünü bırakıyorsunuz
demektir.
Bu dengeyi sağlamadığınız
sürece, 2007'de olacağını iddia ettiğiniz seçimden sonra ortaya çıkacak,
iktidara gelecek partiye, siyasî heyete çok ciddî yükler bırakarak
gideceksiniz.
YAHYA BAŞ (İstanbul) - Zaten
biz geleceğiz.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) -
O zaman yükünüz ağırlaşıyor, şimdiden bilin. Bunun tedbirini şimdiden alın.
ENVER YILMAZ (Ordu) -
Aldık, aldık…
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) -
Buna benzer tedbirleri almayan iktidarların sonuçlarının ne olduğunu, siyasî
partiler mezarlığına döndüğünü Türk siyasî hayatının, bir kere daha hatırlatmak
isterim.
Gerek 2007'de siz
iktidara gelecekseniz sizin bir sonraki dönemdeki başarınız için gerekse bir
başka siyasî heyetin iktidara gelmesi durumunda o siyasî heyetin başarısı için,
ama neticede Türkiye Cumhuriyetinin başarısı için, Türk insanının, Türk
Milletinin refahı ve mutluluğu için şimdiden
buna tedbir alın; almadığınız sürece, borçla, harçla, ülkeye giren sıcak
sermayeyle, yabancı sermayeyle beslediğiniz bu tüketim çılgınlığı, Türkiye'nin
başına çok ciddî belalar açacaktır. Muhalefet olarak bunu hatırlatmak bizim
görevimizdir. Bugün de hatırlatacağız, gelecekte de hatırlatacağız.
Dışticaretle ilgili
problem sadece ithalat-ihracat dengesinin giderek kötüleşmesi mi, ihracatın
ithalatı karşılama oranının giderek küçülmesi mi, cari işlemler açığının
devamlı olarak büyümesi mi; hayır. Konu sadece orada kalmıyor. Aynı zamanda,
bakıyoruz, dışticaret işlemlerinde bir başka önemli kriter... Aldığınızı kaça
alıyorsunuz, sattığınızı kaça satıyorsunuz? Acaba, ihracat ve ithalat fiyatları
arasında denge nedir?
Bir ülke ihraç ettiği
malların fiyatlarının devamlı olarak yükselmesini ister, yükseltmeye çalışır.
Bir tişörtü bugün 5 dolara satıyorsanız, gelecek sene 6 dolara satma çabası
içerisine girmelisiniz ki, ihracatınız sizin için giderek daha kârlı olsun.
Aldığınız, diyelim ki bir uçak yedekparçasını bu sene 10 dolara aldıysanız,
gelecek sene 9,5 dolara almaya çalışmalısınız ki, siz bu dışticaretten kârlı
çıkasınız. Aksi takdirde, dışticaretten kâr ve dışticaret yoluyla elde
edilecek, topluma sağlanacak refah ortaya çıkmamış olur.
Bu çerçevede, meselenin
ölçüsü, iktisatta dışticaret hadleri dediğimiz bir kavramla ölçülür, bir
terimle ölçülür. Dışticaret haddi nedir; bir ülkenin ihracat ettiği mal fiyatı
ile ithal ettiği mal fiyatının birbirine oranlamasıdır. Bakalım, bu noktada
durum ne; bu konuda sevindiğimiz, ihracatımız, dışticaretimiz çok genişledi,
çok büyük rakamlara ulaştı dediğimiz şeyin arkasında, geri planında ne gibi bir
batak var, ne gibi bir tuzak var, ona bakalım. Dışticaret hadleri rakamına
bakmamız lazım. Ben hesapladım, 2004 yılı başından, 2004 yılı ocağından bu
yana, 2005 yılının mevcut ayına göre, Merkez Bankası rakamları… Kendim de
uydurmadım bu rakamları. Dışticaret hadleri Türkiye'nin aleyhine gelişmiş.
Yani, Türkiye, mal ihraç ederken, eskisine oranla giderek daha ucuza satıyor,
tişörtünü, pantolonunu, otomobilini daha ucuza satıyor, ithal ettiği malların
fiyatı eskiye göre giderek daha da pahalanıyor. Aradaki fark ne kadar; yüzde 5.
Dışticarette attığımız her adımın bize maliyeti yüzde 5'lik bir fiyat
dengesizliği olarak yansıyor. Siz bu şartlarda ihracatını ne oranda
artırırsanız artırın, uğradığınız zarar da o ölçüde büyüyor demektir. Bu
durumda, Türkiye'nin dışticaretinde, bırakınız dışticaretle ilgili diğer
kalemlerini, hizmet sektörünü bırakın, sadece mal sektörüne, ithalat ve
ihracata baktığınız zaman, rakamların gerisinde yatan birtakım sonuçlar bize
diyor ki, Türkiye bu işten kârlı çıkmıyor. Giderek dışticaret mekanizması,
Türkiye'nin aleyhine işleyen bir mekanizma oluşturmuş. Bunu Türkiye'nin lehine
çevirme görevi kimindir; hükümetindir, özellikle de dışticaret işlerinden
sorumlu Bakanındır; ama, Sayın Bakan, ne yazık ki, bu işlerle uğraşmak bir
yana, daha bugün gazetelerde çıkan bir resim, Sayın Bakanın resmi; reklam
yapıyor. Bir bakanın, herhangi bir markanın reklamıyla ne alakası olabilir?!
İşte, buyurun…
DEVLET BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) - Marka değil, ürün…
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) -
İşin ciddiyeti, bakanlığın ve siyaset yapmanın ciddiyetine ne ölçüde değer
verildiği ve bu işlerin hangi çerçeveye oturtulduğu ortaya çıkmış oluyor.
AHMET YENİ (Samsun) -
Rahmetli Sabancı da gömlek reklamı yapmıştı.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) -
Ondan sonra kalkıp deniliyor ki, ihracatımız arttı, dışticaret hacmimiz arttı…
Dışticaret hacmimiz arttı ama, ihracatımız arttı ama, mekanizma bizim
aleyhimize çalışıyor.
ENVER YILMAZ (Ordu) -
Hangi marka?
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) -
Şimdi, markayla yaptığımız zaman...
Markasını ifade ettiğim
zaman burada, ben de o kervana katılmış olurum. Onun için, markaya girmiyorum.
ENVER YILMAZ (Ordu) -
Türkiye'yi tanıtım grubunun…
BAŞKAN - Lütfen, sayın
milletvekilleri…
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) -
Değil efendim, marka var burada.
BAŞKAN - Hatibe söz
atmayalım.
Buyurun Sayın Abuşoğlu.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) -
Marka var burada.
Hükümetin bu konuya acil
ve ciddiyetle eğilmesi lazım. Dışticarette Türkiye aleyhine işleyen bu
mekanizmayı neresinden döndürürsek kârdır kabilinden, Türkiye lehine
değiştirecek tedbirleri alması gerekir.
Dışticaretle ilgili,
Türkiye'nin aleyhine seyreden gelişmeler sadece bundan ibaret değil. Biraz da
döviz kurlarıyla ilişkilendirmek lazım bu işi.
Şimdi, iktisat
kitaplarınızı açın; iktisat kitaplarında der ki, bir ülkenin millî parası aşırı
değerlenmişse, yani TL aşırı değerlenmişse, genellikle dışticaret hadleri ile
bunun arasında ülke lehine gelişme yaşanması gerekir. Yani, aşırı değerlenmiş
bir para, dışticaret hadlerini ülke lehine çevirir, çevirme gücü vardır, ülke
lehine çevirecek mekanizmaları harekete geçirir. Yani, millî parası aşırı
değerlenen bir ülkenin ihracat birim fiyatlarında yükselme görülür. Bunun
tersi, millî parası düşük değerlenen bir ülkenin ihracat birim fiyatları ülke
aleyhine gelişir. Millî paramız, şu anda, Merkez Bankasının verilerine göre
yüzde 65 oranında aşırı değerlenmiş durumda. Yani, Türk Parası, olması gereken
fiyatın yüzde 65 altında. Buna göre, TL-dolar kuru olarak baktığımızda, doların
2 liraya yaklaşması lazım; ama, şu anda 1,3 küsurlarda seyrediyor. Bu durumda,
ihracat birim fiyatlarının Türkiye'nin lehine gelişmesi gerekir. Maalesef,
burada da, iktisat kitaplarının öngördüğü, olması gerekenin tersine bir gelişme
söz konusu. Hem millî paramız aşırı değerlenmiş hem de ihracat birim
fiyatlarımız aleyhimize gelişmiş. Öyleyse, bu açıdan da baktığımızda, sistemde
bir yanlışlık olduğu ortaya çıkıyor. Yani, Türkiye'nin, hükümetin takip ettiği
dışticaret politikasındaki… İktisat politikasının temel sacayağından birisi de
dışticaret politikasıdır, ülke lehine gelişmelerin sebebi oluyor. Öyleyse,
dışticaret politikasında, öncelikle, Türkiye aleyhine meydana gelen bu
gelişmelerin önlenmesi için gerekli tedbirin acilen alınması gerekir. Türkiye,
yol geçen hanı gibi, isteyen ithalatçı istediği ülkeden mal ithal edebiliyor.
Bunun -iktisat
kitaplarında- engellenmesi, bunun nispeten kısıtlanması için serbest ticaretten
vazgeçmeden, liberal dışticaret ilkesinden vazgeçmeden, ithalatınızı kısacak,
engelleyecek birtakım tedbirler alınır, her ülke bunu alır. Öyleyse, Çin
mallarının, Türkiye sınırlarından elini kolunu sallayarak rahatça girişini,
Türkiye'deki sanayiin rekabet edemeyeceği ölçüde, birtakım ülke mallarının Türk
sınırlarından, Türk gümrüklerinden rahatlıkla geçmesini engelleyecek birtakım
teknik engelleri -görünmez engeller deriz biz bunlara- uygulamaya koyun. Allah
için, şu ithalatı bir durdurmaya çalışın. İthal ettiğiniz her birim mal, bu
ülkedeki Hasan'ın, Mehmet'in işinden olmasına yol açıyor, bunu durdurmaya
çalışın. Bir taraftan işsizlikten bahsediyorsunuz, bir taraftan ithalatı, düşük
kur politikasıyla alabildiğine teşvik ediyorsunuz. "Düşük kur politikası
ne demek; dalgalı kur uygulanıyor, kura müdahale etmiyoruz" diyecek
hükümet. Dalgalı kurun, bir de kontrollü kur sistemi var, onu da hatırlatayım
bu arada. Lütfen, müdahale edin bu işe. Hasanların, Mehmetlerin, Ahmetlerin
işini kaybetmemesi için, işsizliğin daha fazla büyümemesi için, ithalatı
durduracak tedbirleri alın, ithalatı kısıtlayacak tedbirleri alın.
İthal ettiğiniz her birim
mala ödediğiniz döviz, bugün, dolar ifadesiyle, 1 dolar eşittir 1,35; 1,36;
dalgalanıyor. Bu ne demektir biliyor musunuz, aşırı değerlenmiş bir millî
paranın ifadesi ne demektir; siz, doları, dövizi, olması gerekenin altındaki
bir fiyatla ithalatçıya satıyorsunuz demektir; yani, ithalat yapmayı
özendiriyorsunuz, ithalat yapmayı teşvik ediyorsunuz. Aşırı değerlenmiş kur
politikasının iktisattaki anlamı budur, aşırı değerlenmiş bir kur politikası
ithalatı teşvik eder, ithalatçıyı ödüllendirir, ithalatı cazip hale getirir,
ülkeiçi üretimi baltalar. Bunun tersine, aşırı değerlenmiş kur, bir ülkenin
ihracatçısını cezalandırır. 1 doları 2 liraya almanız gerekirken, denge döviz
kurunda siz kaça alıyorsunuz; 1,3'e alıyorsunuz. Yani, yüzde 65 oranında,
ihracatçıyı cezalandırıyorsunuz demektir.
Türkiye gibi ülkelerde…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Abuşoğlu.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) -
Aslında daha konuşacak çok şey var.
Türkiye gibi ülkelerde
olması gereken denge döviz kurudur. Denge döviz kuru derken de, bu, döviz
kurunun hangi şartlarda oluşturulan, hangi şartların oluşturduğu… Denge döviz
kuru derken, bu tanımı da ortaya koymak lazım. Cari işlemler dengesini dengeye
getirmeye yetecek bir denge döviz kuru. Yani, serbest piyasada piyasa
oyuncularının insafına terk edilmiş, karaparanın, sıcak paranın girerek
piyasaları allak bullak ettiği bir piyasa rejiminde oluşan denge döviz kuru
değil. Öyleyse, Türkiye'nin…
Biraz da Merkez Bankasına
seslenmek istiyorum burada. Bu konuya yarınki Hazine bütçesinde yapacağım
konuşmada daha etraflıca değineceğim; ama, dışticaretle ilgisi olduğu için bu
konuya şimdi de değiniyorum. Merkez Bankası da bu işe müdahale etmelidir.
Merkez Bankası kalkıp, benim görevim sadece fiyat istikrarını sağlamaktır
diyemez. Merkez Bankasının başka görevleri de vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Abuşoğlu,
lütfen teşekkür eder misiniz.
Buyurun.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) -
O bakımdan, Türkiye'nin, sadece iktidarıyla değil, iktidardaki siyasî
partisiyle değil, bakanıyla değil, bir bütün olarak devleti oluşturan, toplumu
oluşturan tüm kesimleriyle beraber elbirliği içerisinde, birbiriyle uyumlu
politikalarla 2001 krizinin ortaya çıkardığı sonuçları şimdiye kadar
atlatabilirdi; ama, bu uyum ne yazık ki bugüne kadar ortaya çıkmadı, bugüne
kadar görülmedi. O bakımdan, gerekiyorsa Merkez Bankası Kanununu
değiştirirsiniz. Merkez Bankasına yeni görevler verirsiniz. "Ekonomik
büyümeden ve kalkınmadan sorumludur" görevi de Merkez Bankasının görevleri
arasına katılır. Vardır dünyada bunun örnekleri. Merkez Bankalarının sadece
fiyat istikrarından sorumlu olmadığı, ülkenin ekonomik kalkınmasından ve
büyümesinden sorumlu olduğu ülkeler de vardır. Türkiye'nin böyle bir lüksü
yoktur; Merkez Bankasına, sadece, fiyat istikrarını sağlama görevi verme gibi
bir lüksü yoktur. O bakımdan, tüm kurumlarımızı aynı hedefe kilitleyecek
politikalara ihtiyacımız vardır. Bu çerçevede, bunu da, bahsedemediğim diğer
konuları da yarınki Hazine bütçesinde ifade edeceğim.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Abuşoğlu.
Sayın milletvekilleri,
soru sormak isteyen arkadaşlarımızın, bir sonraki oturumda da, aynı yerlerine
oturmalarını rica ediyorum.
Birleşime 12.30'a kadar
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 11.56
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
saati: 12.33
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK(Burdur), Ahmet Gökhan SARIÇAM(Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 33 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Üçüncü turda yer alan kurumların
bütçelerinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler
ve İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084,3/907; 1/1085, 3/908) (S.
Sayısı: 1028, 1029, 1030) (Devam)
A) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
B) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
C) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Gümrük Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
D) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
E) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ (Devam)
1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde.
Şimdi, söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek'te.
Buyurun Sayın Kepenek. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Kepenek, süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum; TÜBİTAK'ın 2006 bütçesi üzerinde CHP Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere söz aldım.
Sözlerime başlarken, toplumumuzun bilimsel
ve teknolojik gelişmesi için çaba harcayan, özveriyle çalışan, onca yokluk ve
sıkıntı içinde bilime katkı yapmayı amaçlayan bilim insanlarımızın hepsini,
hepimizin adına, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum, onlara teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, dünya, bilimsel ve
teknolojik bir devrim, daha doğrusu, köklü bir dönüşüm geçiriyor. Bu tepki, bilgi
üretiminin ve iletiminin yeni boyutlar kazanmasıdır. Gelişmiş ülkeler ve kimi
gelişmekte olan ülkeler, bu altyapı üzerine kendi bilimsel konumlarını
oluşturuyor, kendi bilimsel binalarını yapıyor. Bu binanın adı "ulusal
yenilik sistemidir."
Ulusal yenilik sistemi, çağımızda, en
başta gelişmiş toplumlar olmak üzere, ekonominin, daha doğrusu toplumun
bütününün, teknolojiyi ve bilimsel üretimi içselleştirmesi esasına dayanıyor ve
böylelikle toplumun yalnız üretimi artmıyor, yaşam kalitesi de güçleniyor,
gelişiyor.
Ulusal yenilik sistemi, bir bütünlüktür.
Eğitimden çevreye, özel girişimlerden dış pazarlara kadar, insan gücünden diğer
kaynaklara kadar pek çok şeyi içerir. Türkiye, 1960'lı yıllardan başlayarak, bu
alanda, özellikle temel bilimlerde, tıpta, mühendislik bilimlerinde belli bir
aşama, belli bir gelişme kaydediyordu.
Üzülerek şu noktayı söylememe izin verin:
Siyaseten en çalkantılı dönemlerde bile, TÜBİTAK, kendi iç evrimini, gelişimini
çok da zedelenmeden sürdürmeyi başardı. Demokratik yoldan işbaşına gelen ve tek
başına iktidar olan hükümetimiz döneminde ise -yine şunu söylememe izin verin-
TÜBİTAK, olağanüstü çalkantılı bir dönem yaşamaktadır. Kurumun şu andaki
Başkanı, değerli arkadaşımız, değerli bilim insanı -yine üzülerek belirteyim- kurum
vekâletle yönetilmektedir ve en son temmuzda çıkardığımız yasayla da TÜBİTAK'ın
en üst yönetim birimi olan Bilim Kurulunun üyelerinin çoğunluğu, Başbakanın tek
seçici olarak seçmesiyle atanmaktadır. Böyle bir uygulama -yine altını çizerek
vurgulamak zorundayım- dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Bilimin bu ölçüde
siyasallaşması, yalnız bilimi yıkmakla kalmaz, onu yıkar, onu zedeler; ama,
ayrıca, toplumun gelişmesini de zedeler, siyaseti de zedeler, siyaseti yanlış
yere çeker. Bu anlayıştan kurtulmak durumundayız. Bu durum, aynen -ki, içki
yasağı dedikoduları veya gerçeğinde olduğu gibi- dış basında, doğa ve bilim
dergilerinde, ülkemiz aleyhine yazılar yazılmasına yol açıyor; Türkiye bilimi
yurt dışında da bundan zarar görüyor. Bu zarara yol açılmamalıydı diye
düşünüyorum ve Yüce Meclisin TÜBİTAK Yasasını -ki, mahkemelik, tartışmaları
sürüyor, ben o konuda daha fazla konuşmayacağım- bu meseleyi, kökünden,
gelişmiş ülkelerin kurumsal yapıyı koruyan anlayışına uygun olarak ele almasını
ve bu yanlışı düzeltmesini özellikle istiyorum, diliyorum.
Burada şunu da vurgulamama izin verin:
Ziya Gökalp, 1910'larda -buralarda şiir okumak epey bir moda oldu- şöyle diyor:
"Diyorsunuz hükümetin idarî,
Velâyeti fenlere de şâmildir.
Ben derim ki idare her hüneri,
Bilmez çünkü mütehassıs değildir.
Üniversite emirlerle düzelmez,
Onu yapar ancak serbest bir ilim.
Bir mesleğe haricinden fer gelmez,
Bırakınız ilmi yapsın muallim."
Değerli arkadaşlar, neler yapılıyor, neler
yapılmalıdır?.. Hükümetimiz, geçen yıl, TÜBİTAK'a çok büyük bir kaynak ayırdı
ve şu anda araştırma geliştirme harcaması olarak ulusal gelirimizin yüzde 0,65
(binde 6,5) dolayında olan oranının 2010'da yüzde 2'ye çıkmasını amaçlayan bir
girişime geçti, başlattı. Kuşkusuz, bu doğru bir tutumdur. Aynı şekilde,
Türkiye'nin şimdi 24 000 dolayında olan araştırmacı personel sayısını da, yine
2010'da, 40 000'in üzerine çıkarmayı, 16 000 daha artırmayı öngörüyor bu
düşünce. Ayrıca, araştırma-geliştirmenin şimdilerde çoğu üniversitelerce
yapılmasına karşın, 2010'da, bunun, büyük ölçüde, yüzde 50 oranında özel
sektörce yapılması öngörülüyor.
Şimdi, burada birkaç noktanın altını
çizmek gerekiyor. Bu tür bir para aktarılması, değerli arkadaşlar, tek başına
sorunu çözmeye yetmiyor. Neden yetmiyor; çünkü, Türkiye'nin kurumsal yapısı ve
kurumlar içindeki anlaşmazlıklar, hiçbir biçimde, bu tür dayanışma, birlikte
çalışma, eşgüdüm içinde çalışma olanaklarını, maalesef -üzülerek belirteyim-
sağlamaya şimdiye kadar yetmedi, yine de yetmeyecek gibi görünüyor. Kaldı ki, Türkiye'nin
en çok ihmal ettiği, hükümetiniz dönemi dahil, en çok ihmal ettiğimiz konu,
nitelikli araştırmacı, öğretim üyesi yetiştirilmesi. En iyimser tahminlerle,
Türkiye üniversiteleri, sosyal bilimler dahil, yılda 3 000-4 000 kişiye doktora
verebiliyor. Beş yıl içinde, önümüzdeki beş yıl içinde -teknik noktaya
girmeyeceğim- tamgün çalışma eşdeğeri bağlamında 16 000 kişiyi yetiştirme
şansımız görünmüyor. Bu, dışarıdan gelecek gibi değil. Bunu, bizim, programlı
bir biçimde yapmamız gerekirdi; üç yıldan beri -üzülerek belirteyim- bu iş
yapılmıyor.
Yine, Türkiye, bu konuda, geçmişte de çok
yüksek hedefler koymuştur, 1960'lı yıllardan başlayarak, 1983'te, 1990'larda
filan; ama, şimdiye kadar, bu iş, yine vurgulamam gerekiyor ki,
gerçekleşmemiştir.
TÜBİTAK, eski yönetimiyle mahkemelik
olmuştur. O eski yönetimiyle mahkemelik olması, kurumsal yapıyı zedelemiştir.
Şimdi, bütün, bu eksikli başlamanın, ayrıca, YÖK ve diğer kurumlarla olan
diyalog yetersizliğinin verdiği bir gecikme, bir geri düşme, bir yavaşlama söz konusudur.
2010 yılına kadar, bu yılki bütçe artışı
oranlarıyla gitsek bile -ki, bu yıl yüzde 16 artırılıyor, gelecek yıllarda
yüzde 6,5-7 dolayında TÜBİTAK bütçesi artırılıyor- bu biçimde gidilse bile,
Türkiye'nin, 2010'da tek başına parasal destek hedefini gerçekleştirme şansı
-yine üzülerek belirteyim- bulunmuyor.
Şimdi, bilim ve araştırmaya önem vermek,
bir toplumsal birlikteliği gerektirir. Geçmişi karalayarak, bilime hizmet
vermiş, uluslararası düzeyde Türkiye bilimini yukarılara taşımış, 40 ıncı sıralardan
19 uncu sıraya getirmiş bilim insanlarını dışlayarak, onları mahkemelere
sürükleyerek ve onları haksız tazminat davalarıyla koşturarak bir yere varmamız
mümkün değil.
Bilim ve araştırmaya önem vermek için
ar-ge gücünün yüzde 60'ını gerçekleştiren -beğenelim beğenmeyelim- bugünkü
Türkiye üniversitelerini karşımıza almak değil, kurumlararası dayanışma ve
dostluğu güçlendirmek, bilime, araştırmaya önem vermek, araştırma görevlisi,
araştırmacı kadrolarını kısmak, onun tek atama yetkisini Başbakanlıkta toplamak
ya da tümüyle durdurmak değil; tam tersini yapmak, destekleyici olmak, onlara
çıkış yolları sağlayacak, ülkemizin insanının beyin gücüyle, yaratıcılığıyla
gelişmesini sağlayacak yolları açmak ve bunu hiçbir ayırım gözetmeksizin,
toplumsal…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Kepenek, tamamlayabilir
misiniz.
Buyurun.
YAKUP KEPENEK (Devamla)- Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum ek süreniz için.
Değerli arkadaşlar, bilimsel araştırma ve
geliştirme bir toplumsal seferberliği -biz seferberlik lafını çok seviyoruz- bu
alanda da seferberliği gerektiriyor. Bunu yapmanın yolu şuradan geçiyor. Şu ana
kadar Türkiye toplumunun bilim ve teknoloji alanında geldiği nokta yeterli
değildir. Dolayısıyla, yapılması gereken, toplumumuz insanının yeteneklerini en
üst düzeye kadar geliştirmesinin yollarını açmaktır. TÜBİTAK ileriye
bakmalıdır. Ama, ileriye bakmak için eski yanlışlarından, eski eksiklerinden,
yetersizliklerinden, son iki yıllık uygulamalarındaki bozukluklarından
kesinlikle kurtulmalıdır. Öncelikle, var olan yapısal, hukuksal bozuklukların,
haksızlıkların bir an önce giderilmesi gerekir. Bunu yapacak olan Yüce
Meclistir, bunu yapacak olan hükümettir.
TÜBİTAK, bu ülkenin eğitiminin her
basamağına bilim, araştırma ve teknoloji açısından bakmak zorundadır. Özel
sektör ve kamu birimlerini, üniversiteleri bir arada çalıştırmak zorundadır ve
insanımızın güçlenmesini, gelişmesini, beyniyle mal ve hizmet üretmesini
sağlayacak yolları açmak zorundadır. Siyasetçinin ya da bilimdışı güçlerin
emrine girmek çok sakıncalıdır. Ama, önemli olan, siyasetçiyi bilime saygılı
duruma getirmektir, toplumun tüm kesimlerini bu noktaya çekmektir.
Sorumluluğumuz budur.
Bilim ışık hızıyla gelişiyor. Bizim toplum
olarak zaman kaybetmeye hiç hakkımız yoktur. Dar, tutucu görüşlerden bir an
evvel kurtulmalı ve toplumun çağdaşlaşma isteğini karşılamak zorunda olduğumuzu
bilmemizi isterim.
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci
konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Ersin Arıoğlu; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ERSİN ARIOĞLU (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına saygı ve sevgiler sunarak selamlarım; 2006 yılı Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı özel bütçesi üzerinde Grubumuz görüşlerini
özetlemek üzere söz aldım.
Türkiye Bilimler Akademisi, kısa adıyla
TÜBA, 1993 yılında kurulan çok genç bir akademidir. Akademinin kuruluş amacı,
bilimci kişiliğini geliştirmek, gençleri bilim ve araştırma alanına özendirmek,
bilime emek verenleri onurlandırmak, bilim ve araştırma standartlarımızın
uluslararası düzeye çıkarılmasına yardım etmektir. Kurum, bilimsel, idarî ve
malî özerkliğe sahip, bilim alanında Türkiye'nin en saygın ve gözbebeği
niteliğinde bir kuruluştur.
Değerli arkadaşlar, Akademimizin, üstün
bilimsel liyakat esasına göre seçilmiş 116 üyesi vardır. Ayrıca, 2001 yılında
Akademi faaliyeti olarak başlatılan üstün başarılı genç bilimcileri
ödüllendirme programı GEBİP ile, bir tür genç bilim adamları akademisi
oluşturmak üzere 37 yaş altı başarılı bilim insanlarının araştırmalarını TÜBA
doğrudan ödüllendirmektedir. Bu program çerçevesinde ödül alan bilim
insanlarının sayısı bugün 114'e ulaşmıştır. Böylece, Türkiye araştırman
gücünden bilimsel mükemmeliyet esasına göre seçilerek gelen 230 bilim insanı
Akademi bünyesinde toplanmıştır.
Uluslararası yayınlarımızın yüzde 5'i Akademi
üyesi ve GEBİP ödülü sahipleri tarafından üretilmektedir.
2006 Akademi bütçesi, yüzde 90'ı Hazine
yardımı ve yüzde 10'u Akademinin diğer faaliyetlerinden elde edilen giderlerle
4 541 000 Türk Lirası olarak
bağlanmıştır. Bu bütçenin tamamına yakın kısmı, çeşitli burslara,
bilimsel toplantılara, bilimsel araştırmalara ve sürdürülmekte olan projelere
sarf edilecektir.
Sürdürülen bazı çok yararlı projeler
arasında, Türkiye Kültür Envanterleri Projesi, Türkiye Bilim Terimleri Sözlüğü,
Bilimde Öngörü Projeleri ve Mimar Sinan Enstitüsü Kurma Projeleri vardır.
Aslında, TÜBA'ya tahsis edilen bütçe, çok, ama çok mütevazı boyutlardadır; ama,
Türk siyaseti ne yazık ki, bilime yeteri kadar cömert olamıyor. Ancak,
kesinlikle biliyoruz ki, bilime yapılan yatırımlardan daha fazla getirisi
olabilen, yeryüzünde başka bir yatırım da yoktur.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bütçe
genel görüşmelerinde muhalefet ile iktidar arasındaki anlayış farkı, çok basit
bir kavram kargaşasından doğmaktadır. Teknik anlamda, büyüme ve gelişme
kavramları aynı değildir. İktidar, istikrar programının makroekonomik sonuç
değerlerini göstererek, "büyüdük" demektedir. Muhalefet ise
"gelişemedik, kalkınamadık, büyümenin sonuçları ülkeye yayılmadı"
demektedir. Bir beton veya çöp yığını gibi büyüme olabilir; ama, gelişme
olamaz. Büyümenin karşıtı küçülmedir. Gelişmenin eşanlamlısı kalkınma ve karşıt
anlamlısı düşüştür.
Büyüme her zaman değil, ancak gelişmeye
katkıda bulunursa talep edilir. Küçülürken de gelişebilirsiniz. Bazı durumlarda
birçok işletme özel nedenlerle bu yolu seçiyor. İktidarlar ekonomide küçülerek,
diğer kelimelerle, özelleştirme yaparak gelişme yolu açmayı umuyor. Bu konu
biraz daha açılırsa, büyüme, kaynaklardaki fiziksel ve nicel artışlardır.
Gelişme veya kalkınma ise, kaynaklardaki fiziksel artışın yanı sıra, zihnî
mülkiyetteki artışın da talep edilmesidir. Diğer bir deyişle, gelişme, kişinin
veya toplumun ihtiyaçlarını ve meşru isteklerini karşılama yeteneğindeki nicel
ve nitel kapasite artışlarıdır.
Değerli arkadaşlar, gelişmenin dört temel
bileşeni vardır. Anlamlı bir gelişmeyi sağlamak için;
1- Bilim ve eğitim yoluyla doğruları bulup
yapacaksınız,
2- Üretim ve teknoloji yoluyla yeterli
üretim bolluğunu ve kalitesini sağlayacaksınız,
3- Toplumsal sorumluluk ve ahlak yoluyla
üretimden doğan nimetleri adil dağıtacaksınız,
4- Estetik yoluyla güzeli elde
edeceksiniz.
Bunların her birini gerçekleştirmek,
gelişme ve kalkınma için gereklidir. Bu eylemlerin hepsi bir arada topyekûn
yapılırsa, kovalanırsa, gerçekleştirmek için peşine düşülürse, ancak bu yolla
sürdürülebilir gelişme veya kalkınma oluşur.
Görüş farkı, AK Partinin, yetersiz ve dışa
bağımlı teknolojimiz ve borç ve cari açık kıskacındaki özürlü demokrasimizi de
gerekli düzeltmeleri ve bileşenleri harekete geçirmeden, yeterli bolluğa
ulaşmayı ummasından kaynaklanıyor. İktidarın topyekûn kalkınmanın diğer
bileşenlerini çoğu zaman ihmal ettiğini, bilime, estetiğe, adalete âdeta
duyarsız kaldığını görüyor ve zaman kaybettirdiğini, gidilen yolun çıkmaz
olduğunu gördüğümüzden üzülüyoruz.
Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk
Partisi, Türk Milleti adına iktidardan, bilimin kılavuzluğunda adalet ve etik
kurallarla yönetilen topyekûn kalkınma hamleleri bekliyor. Bu kalkınma
hamlelerinin biraz önce belirttiğim şablonu yeni değildir. Az zamanda çok işler
yaparken uygulanan, denenmiş, başarılı bir modeldir. Topyekûn kalkınma
hamleleri tekniği içinde uygulanırsa mutlaka somut sonuç alınır. Aksi halde,
artan yoksulluk ve işsizlik, güvensiz kentler, istikrardan uzak bir ekonomik
yapı bizi sürekli tehdit altında tutacaktır. Her türlü fedakârlığa katlanan
çalışkan Türk Milleti, tedirginlik içinde sürdürülen mutsuz ve huzursuz bir
yaşamı hak etmemiştir.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, 21 inci
Yüzyılda, hâlâ, kendine yakışır bütünsel bilim, teknoloji politikalarından
yoksundur. Partimiz, böyle bir ulusal politika mastır planının içeriğini ana
başlıklar halinde şöyle özetlemektedir: Bilim ve teknoloji yatırımları için üç
yıl içinde kademeli olarak millî gelirden yüzde 3'e ulaşacak pay ayrılması
-bugün bu AB kriteridir- bilim ve teknoloji bakanlığının kurulması, öğretmen ve
öğretim üyelerinin özlük haklarının çağdaş ülkeler seviyesine çıkarılması,
teknoloji üretme seferberliğinin başlatılması, teknoloji okuryazarı bir neslin
yetiştirilmesi, temel eğitimin 12 yıla çıkarılması, etkin bir üniversite-sanayi
işbirliği, Türkiye'nin teknoparklarla donatılması, teknoparkların fiber optik
bilgi yoluyla birbirine bağlanması, ulusal savunma endüstrimizde ulusal
teknoloji payının yükseltilmesi, bilim merkezlerinin yaygınlaştırılması,
küresel iklim değişikliklerinin Türkiye tarımına, sularına, barajlarına olan
etkisinin araştırılması, denizlerden daha çok faydalanmayı sağlayacak
araştırmalar yapılması, kırsaldan kente göç hızının yavaşlatılması, Türkiye'nin
deprem risklerinden arındırılması, Türkiye rekabet gücünün artırılması,
yenilikçilik için ortamlar hazırlanması, araştırman sayısının 150 000'e
çıkarılması, ülke ve bölge lokomotif sektörlerinin belirlenmesi, bölgesel gelir
farklarının azaltma planlarının yapılması gibi temel konulardır.
Sayın Başkan, Türk bilim kurullarının
bütçelerinin görüşülmesi vesilesiyle, büyük bilim adamı Sagan'ın "hem
cahil olacaksınız hem özgür. Bu ikisinin aynı anda olması mümkün değildir"
sözünü, “siyasette, hem bilime duyarsız olacaksınız hem toplumu
geliştireceksiniz; bu da mümkün değildir” haline dönüştürerek dikkatlere sunmak
istiyorum.
Çağımızda bilime gereksinimimizin hayatî
önemini vurgulayarak özveri içinde çalışan bilim ordumuzun tüm mümtaz
üyelerine, ülke bilimini geliştirmek üzere yaptıkları çalışmalarında başarılar
diliyor ve tüm katkılarına, Partimiz adına teşekkürlerimizi sunuyorum.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arıoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
isteyen, İstanbul Milletvekili Birgen Keleş.
Buyurun Sayın Keleş. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, Dış Ticaret
Müsteşarlığı ve Gümrük Müsteşarlığı bütçeleri üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisinin görüşlerini açıklamak için söz almış bulunuyorum ve Yüce Meclise
saygılar sunuyorum.
Üç yıldır iktidarınız tarafından uygulanan
politikaları sürekli olarak destekleyen bazı çevreler vardı, bazı bilim adamları,
bazı kuruluşlar -örneğin TÜSİAD gibi- ve bazı medya mensupları; ancak, bunlar,
bugün, hükümeti uyarmaktadır; cari işlemler açığının çok hızlı arttığını
söylemektedirler, ithalatın frenlenememesine değinmektedirler, ihracatın da
yeterince artırılmadığına dikkat çekmektedirler. Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, biz, yıllardır, üretimin ve yatırımın dışlandığını ve sanayileşmenin
gündem dışına çıkarıldığını söyleyegeldik ve bunun çok sakıncalar yaratacağını
hep ileri sürdük. Bugün geldiğimiz nokta, bu eleştirilerimizde ne kadar haklı
olduğumuzu ortaya koymaktadır.
IMF gibi uluslararası kuruluşlar bile, son
hazırladıkları raporlarda, cari işlemler açığının büyüklüğüne, bu açığın
sıcakparayla finanse edilmesinin bir kırılganlık yarattığına ve ileriye dönük
olarak risk oluşturduğuna dikkat çekmektedirler. 2006 yılı bütçe çalışmaları,
birkaç konuyu çok açık bir şekilde ortaya çıkarmıştır. Birincisi, iktidar, cari
işlemler açığının hızla artmasını, önemli boyuta ulaşmasını ve bunun birkaç yıl
sürmesini önemli görmemektedir. İkincisi, ithalattaki artışı da
önemsememektedir; ara malı-yatırım malı oranına dikkat çekmekte ve bunun bir
canlılık işareti olduğunu ileri sürmektedir. Üçüncüsü de, yabancı sermayeye bir
Mevlana yaklaşımıyla yaklaşmakta ve "nasıl gelirsen gel, nereye gelirsen
gel baş tacımsın" demektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu üç
değerlendirmeye de katılmak mümkün değildir. Bir defa, cari işlemler açığı
sadece artmamaktadır; her türlü öngörüyü aşacak şekilde artmaktadır. 11 milyar
dolar diye beklediğiniz bir cari işlemler açığı 21-22 milyar dolar
gerçekleşebilmektedir.
Bugün, dışticaret açığı 42,6 milyar dolar.
Türkiye gibi dışborcu büyük olan bir ülkede böyle bir dışticaret açığını ve
22,4 milyar dolarlık bir cari işlemler açığını önemsememe lüksümüz yoktur.
Cari işlemler açığı kadar önemli olan,
onun finanse ediliş şeklidir. Bu da "sıcak parayla yapıldığı için rahat
karşılıyoruz" diye yanıtlanamaz ileri sürülen endişeler; çünkü, bu sıcak
para, geçici koşullardan yararlanarak buraya gelmektedir. Ayrıca, çok büyük
oranda reel faiz uygulanmaktadır.
Amerika Birleşik Devletlerinin ve Avrupa
Birliğinin çok önemli şekilde bu konularda baskılar yaptığı bir dönemde, bu
kadar borçlu olan bir Türkiye, cari işlemler açığını ve dışticaret açığını bu
kadar doğal karşılamamalıdır, karşılayamaz.
Şimdi, cari işlemler açığının yol açtığı
kırılganlık yanında, tabiî, bütçedeki borçların büyüklüğünün de yol açtığı bir
kırılganlık vardır. Ayrıca, borçların döviz kurundaki düşüşten, faizlerin
aşağıya inmesinden, vadelerin uzatılmasından yararlandığı açıktır; ama, şu
gerçek hiç unutulmamalıdır: Türkiye, sadece borçlarını ödemek için borç
almıyor. Türkiye borçlarının stokunu sürekli olarak artırmaktadır ve üstelik
de, bugün, borçlarını ödeyebilmek için en değerli tesislerini ve en önemli
arazilerini yabancılara satmaktadır. Bu, hepimizi çok derin bir şekilde
düşündürmesi gereken bir konudur.
Şimdi, son yıllarda özel sektörün de borcu
çok artmaktadır, bu da izlenmesi gereken bir noktadır.
İthalatın büyük bir hızla artması da küçümsenecek
bir konu değildir; çünkü, cari işlemler açığının önemli bir nedenidir. Üstelik,
bütün ülkeler bu konuda çok duyarlıyken, Türkiye'nin bu konuda duyarlılık
göstermemesi, ülkenin ve toplumun yararıyla bağdaşacak bir davranış biçimi
değildir.
IMF de bu tür kırılganlıklara
değinmektedir ve demektedir ki: "Siz, dikkatli olarak borçlarınızı ve özel
sektörün de borcunu izleyin. Aksi halde, yurt dışında faizler bir artma
dönemine girmiştir. Borç bulmakta güçlükle karşılaşabilirsiniz veyahut da bunu çok
pahalıya ancak sağlayabilirsiniz."
İthalatın artış hızını da küçümsemememiz
lazım; çünkü, ara malı ve yatırım malları ithalatı nedeniyle önemli değildir
diyoruz; ama, yatırımın artmadığı dönemlerde de ithalat artmaktadır, yurt
içindeki üretimin yerine geçmektedir ithal malları; bir.
İkincisi de; mesela, ekim ayında 9,9
milyar dolarlık bir ithalat yapılmıştır; bunun içinde yatırım malı ithalatı
sadece 1,7 milyar dolardır.
Değerli arkadaşlarım, bütçede birtakım
rakamlarla ithalat, ihracat veriliyor; fakat, sonunda da, 2006 yılında 45,4
milyar dolarlık bir dışticaret açığı olacak deniliyor; ama, bunun arkasına
baktığınız zaman, varsayımlar gerçekçi değil. İhracatın yüzde 9,1 oranında,
ithalatın ise yüzde 8,2 oranında artması öngörülüyor. Halbuki, baktığınız zaman,
geçtiğimiz üç yıl bundan çok yüksek oranlarda artmış hem ihracat hem ithalat.
Bunun bu orana inmesi…
BAŞKAN - Sayın Keleş, bir saniye…
Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz
tamamlanmıştır.
BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Ama vaktim
gidiyor.
BAŞKAN - Bir saniye Sayın Keleş.
Çalışma süremizin Sayın Keleş ve Sayın
Oral'ın konuşma sürelerinin tamamlanmasına kadar uzatılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Buyurun.
BİRGEN KELEŞ (Devamla) - O geçen süreyi
vereceksiniz herhalde değil mi?
BAŞKAN - Merak etmeyin Sayın Keleş;
buyurun.
BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Şimdi, mesela bir
örnek vereyim: 2002 yılında 1,5 milyar dolar olan cari işlemler açığının, bu
yıl sonunda 21,3 milyar dolar olması, 2006'da da 22 milyar dolar olması
öngörülmüştür; ama, ne var ki, kasım ayında cari işlemler açığı 22,4 milyar
dolar olmuştur; yani, sadece bu yılın son rakamını değil, hedefini değil, 2006
yılının hedefini de aşmış durumdadır.
Şimdi, bu, dışticaretin kontrol
edilemediğini gösteriyor. Bakın, kontrol edilmek için gayret de sarf
edilmediğini iddia ediyorum; çünkü, örnek olarak Çin'le ithalat-ihracat
durumunu düşünelim; sadece 391 000 dolarlık bir ihracat, 5 milyara yakın bir
ithalat söz konusudur, 4 milyar 850 bin dolar ve üstelik, Çin, bizim
ürünlerimize yüksek gümrük uyguladığı halde, biz onlara düşük gümrük
uyguluyoruz ve bunu da, Bakan "efendim, biz topluluğun vergilerini
uyguladığımız için böyle oluyor, ortak gümrük tarifesini uyguladığımız için
böyle oluyor" diye açıklıyor.
Şimdi,
sayın milletvekilleri, insafınıza hitap etmek istiyorum: Topluluk, tam
üye olmak için başvurmuş olan, kırk yıldır bu uğurda çalışan ve müzakerelerine
başlamak üzere olan bir ülkeye, Türkiye'ye, dönüp, diyebiliyor ki; "ben,
senin tarım ürünlerini kısıtlayacağım ve bu kalıcı olacaktır." Biz ise,
Topluluğa, ben, Çin'le olan dışticaretimde ortak gümrük tarifesini uygulama
nedeniyle güç durumda kalıyorum, bir çaresi yok mudur diyemediğimiz gibi, Çin'e
de dönüp, ben, bir tek ülkeden 5 milyara yakın bir dışticaret açığını
karşılayamam kardeşim, üstelik, Gümrük Vergilerinde de bir nispet yoktur, bir
hakkaniyet yoktur; o bakımdan, seninle, gel, bir anlaşma yapalım diyemiyoruz.
Demememiz için bir sebep var mıdır?.. Bence, hiçbir sebep yoktur; çünkü, ortak
gümrük tarifesi, Avrupa Birliği ülkelerinin bir tanesinin daha düşük gümrükle
ithalat yapıp, onun, ticareti, dışticareti saptırmasını engelleyecek bir
unsurdur. Biz, bunu düşürmek değil, artırmak istediğimiz için, Avrupa
Birliğinin bundan zarar görmesi söz konusu değildir.
Yabancı sermayeyle ilgili politika da
doğru değildir değerli arkadaşlarım; şunun için doğru değildir: Ülkenin ihtiyaç
duyduğu bir sektöre, bir yabancı sermayenin, ileri teknolojiyle üretim yapmak
için gelmesi başka bir şey, herhangi bir tesisi almak için veyahut da dünyanın
en güzel kenti olan İstanbul'da bir otel kurmak için gelmesi başka şeydir. Buna
da, biz, farklı muamele yapmalıyız. Neden; çünkü, bunun ekonomiye ve ülkenin
geleceğine olan etkileri, bu iki tür yatırımın, farklı olacaktır. Bunu
yapmıyoruz; yapamadığımızdan değil, arkadaşlarımız, bunu gerekli görmediği için
yapmıyoruz; tıpkı, ithalat ve ihracatta olduğu gibi. Yabancı sermaye, üstelik,
geldiği yıllarda bir şeye sebep olabilir, artışa sebep olabilir; ancak,
UNTAD'ın bir araştırmasına göre, gelişmekte olan ülkelere giden yabancı
sermaye, önce, sekiz yıl içerisinde, getirdiği dövizin yarısını yurtdışına
çıkarmıştır. Kaldı ki, gelen bir yabancı sermaye, kendisinin ülkesinden bir
girdiyi veyahut da kendi şirketinden bir girdiyi, yurt dışındaki bir
şirketinden bir girdiyi, daha pahalıya alarak, başka kanallarla da yurtdışına
kaynak aktarabilir.
Sayın Milletvekilleri, Türkiye,
altyapısını tamamlamış ve ara malı, yatırım malı yapmaya hazır bir ülke
durumundaydı 70'li yıllarda, ihracata da önem veriyordu. Yalnız o tarihlerde,
ihracatı artırmak için sadece kur ve teşvikler söz konusu ediliyordu. Oysa,
bunların yeterli olmadığını yaşayarak gördük.
Bugün için, dışticaretteki sorunları
çözecek olan tek şey imalat sanayii yatırımlarına ağırlık vermektir. Şimdi,
programda, ithalatla ilgili herhangi bir kısıtlama gibi bir politika
öngörülmediği gibi, imalat sanayii yatırımlarına ağırlık vermek de söz konusu
değildir; çünkü, örneğin, 2005 yılında imalat sanayi sektöründeki artış hızı,
sermaye yatırımlarının artış hızı yüzde 12,2 olduğu halde, 2006 yılında yüzde
9,3'e inmesi öngörülmektedir. Kapasite kullanım oranlarının yüzde 80'i aştığı
bir dönemde imalat sanayii yatırımı yapmaktan başka bir çare yoktur; çünkü,
imalat sanayii sektörüne yatırım yapıp da, belli nitelikte ve maliyette ürün
üretmek, hem ihracatı artırmak için hem ithalatı frenlemek için hem kalkınma
hızını istikrarlı bir şekilde yükseltmek için tek çözümdür.
Şimdi, yaptığınız özelleştirmenin de
-vaktim olmadığı için giremiyorum ama- bu ödemeler dengesi sorunlarını çözecek
bir şekilde yürümediğini söylemek durumundayım; hem vergiler azalmaktadır,
özelleştirme yapıldığı zaman, o kuruluşlarda -daha önce iyi vergi veren
kuruluşlarda- hem de bir süre sonra dışarıya kâr transfer edilecek ve bu da
ödemeler dengesine yardımcı olmayacaktır.
Sayın milletvekilleri, dışticaret
politikaları, bütün ülkelerin çok özenle oluşturdukları ve de çok özenle
izledikleri politikalardır.
Şimdi, Türkiye, tam üye olmadığı için,
Avrupa Birliğinin dışticaret politikalarını oluşturmasına katılamamaktadır;
ama, aynı Türkiye, gümrük birliği üyesi olduğu için, bu politikaları
uygulamakla yükümlüdür. Şimdi, bir diğer deyişle, kendi katkısı olmadan
oluşturulan politikaları uygulamaktadır. Nitekim, biz gümrük birliğine
girdiğimiz zaman, hem Avrupa Birliği ülkelerinin kendi aralarındaki kuralları
uyguladık hem de Avrupa Birliğinin ortak gümrük tarifesini uyguladık -halen
Çin'de bile uyguladığımız gibi- ayrıca da Avrupa Birliğinin ikili anlaşmalar
yaptığı ülkelerle aynı koşulları içeren ikili anlaşmalar yaptık.
Şimdi, sanıyorum o tarihte, kısa bir süre
sonra tam üyelik müzakereleri başlar diye düşünüldüğü için, bu konuya önem
verilmedi; ama, 17 Aralık kararlarını anımsarsanız, şimdi, dokuz yıldır
uyguladığımız bir dışticaret politikasını, hiçbir katkımız olmadan oluşturulan
bir dışticaret politikasını, onbeş yıl daha uygulayabilir miyiz? Uygulamalı
mıyız? Sanıyorum, hepimiz bu soruları kendi kendimize sormak durumundayız.
Aslında, birlikte tartışmak durumundayız aynı zamanda. Çünkü, değerli
arkadaşlarım, dışticaret politikası, sadece bir sektörü ilgilendiren politika
değildir. Dışticaret politikası, bütün sektörleri ilgilendiren ve ayrıca da,
ülkenin ekonomik ve sosyal diğer politikalarını da etkileyen politikalardır. Dolayısıyla
bunları küçümsemek ve önemini yadsımak mümkün değildir.
Avrupa Birliğinin bu konudaki talepleri de
bitmek bilmemektedir. Örneğin, 17 Aralık vesilesiyle hazırlanan birtakım
raporlarda, Avrupa Birliği demektedir ki: "Türkiye, Dış Ticaret Örgütünde
bizimle birlikte hareket etmiyor, gelişme yolunda ülkelerin yanında yer alıyor.
Bu tutumunu derhal değiştirmelidir." Dolayısıyla bu talepleri de biraz
frenlemek gerekir diye düşünüyorum.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde ele
alınması için geçen yıl, Kasım 2004'te bir Meclis araştırması önergesi verdik
ve bunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışılmasını önerdik. Tabiî, bütün
kanun tekliflerimiz gibi ve Meclis araştırması önergelerimiz gibi, bu da bir
yıldır gündeme gelmedi. Ama, ben diyorum ki, bu cari işlemler açığının alıp
başını gittiği bir dönemde, gerçekten fevkalade kritik bir durumda olduğumuzun
uluslararası kuruluşlar tarafından bile itiraf edildiği bir dönemde, biz bu Meclis
araştırmasını gündeme alalım ve böyle bir çalışmayı yapalım; çünkü, inanıyoruz
ki, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bugün kamuoyunda tartışılmayan, medyada ele
alınmayan pek çok yönü vardır Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin ve bunun
milletvekilleri tarafından araştırılması fevkalade önem taşımaktadır ilerisi
için. Yapılacak olan çalışma, hem aydınlanmaya yol açacaktır ve bu konuda
gerçek bilgilere ulaşmamızı sağlayacaktır hem milletvekillerimiz sanıyorum
bundan memnun olacaklardır hem de yapacağımız çalışma, aynı zamanda müzakere
heyetine de çok önemli katkı sağlayacaktır diye düşünüyorum.
Bu düşüncelerle sizleri selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Keleş.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
isteyen, Denizli Milletvekili Haşim Oral.
Buyurun Sayın Oral.
CHP GRUBU ADINA V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Konuşacağım konu, İhracatı Geliştirme Etüd
Merkezi. Yani, Türkiye'nin, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi diye bir birimi
var. Türkiye'de olanlara şöyle bir bakalım hep birlikte. Yani, bu Etüd Merkezi
ne yapıyor, ne yapmıyor.
Şimdi, ihracat, özellikle ülkenin geliri
açısından çok önemli bir faktör, önemli bir enstrüman. Dolayısıyla, ihracatın
artması konusunda, Etüd Merkezinin haricinde iktidarların da tasarrufu olduğu,
hepimizin bildiği bir gerçek.
Tabiî, ben, Denizli'den geldiğim için
tekstil piyasasını da çok iyi bildiğimi iddiayla söylüyorum. Dolayısıyla,
ihracatın da yüzde 25'i tekstil olduğu için, bu konunun altını özenle çizmek
istiyorum.
Tekstil, istihdam açısından çok önemli bir
unsur; çünkü, tekstilde, özellikle Denizli'de, şu anda, Organize Sanayi
Bölgesinde yaklaşık 20 000 kişi
çalışıyor. Siz, bunu 4'le çarptığınız zaman 80 000 kişi eder;
yani, bir şehir nüfusu kadar ciddî bir ölçek ve İhracatı Geliştirme Etüd
Merkezi ve İktidarımızın başarılı çalışmalarıyla, bu senenin ocak ayından beri,
Denizli'de, Organize Sanayi Bölgesinde yaklaşık 10 000 kişi işten
çıkarılmıştır. Bu ölçü, Gaziantep'te daha büyüktür, Maraş'ta, yine, ona keza,
bir o kadar büyüktür.
Tabiî, bununla ilgili uygulamalar var. Ne
var? Hepimizin bildiği gibi, hepimizin çok yakından bilgilendiği gibi, dünyada
eşi benzeri olmayan bir teşvik uygulaması, Türkiye'de yaşama geçti. O teşvik
uygulamasında ne var? Bunlar bizim gerçeklerimiz. Ben, bunları konuşurken,
Denizli'deki ihracatçının, Denizli'deki sanayicinin yüreğinin güp güp ettiğini
biliyorum; yani, bu yüzden de bu konunun altını özenle çizmek ve bu konunun
muhataplarının da benim söylediklerimi dikkatle dinlemeleri gerektiğini
özellikle söylüyorum. Teşvik Yasası diye bir yasa çıkardık. Teşvik Yasasında
şunu yaptık: Dedik ki, ihracatı biz geliştirmek istiyoruz; o halde biz,
ihracatın olmadığı yerlere, illere teşvik uygulayalım. Nasıl yapalım? Baktık,
Denizli'nin yanında ne var, Uşak var; Antep'in yanında neresi var, Maraş var;
şimdi, bunlara teşvik verdik. Teşvik verince ne oldu -bu tutanaklarda vardır,
daha önce söylediğim gibi- buralarda yatırım yapmak isteyen enstrümanlar,
sanayiciler, işverenler SSK ve diğer teşviklerden yararlandılar, vergi
indiriminden yararlandılar. Bu ne demekti; bir malın maliyetinin yüzde 50
düşmesi demekti. Eyvallah, yüzde 50 düşmesi güzel. İyi ama, sonuç itibariyle,
siz, Denizli'de yüzde 50 pahalıya mal ettiğiniz ürünü, bir başka yerde yüzde 50
ucuza imal ederseniz, Denizli'deki piyasayı bitirirsiniz, Antep'teki piyasayı
bitirirsiniz. Peki, bana bir örnek gösterebilir misiniz, böyle bir uygulama
dünyada denenmiş midir, yapılmış mıdır; yok. Çünkü, teşvikler, genellikle
sektörel ve bölgesel bazda yapılır. Bu, dünyanın da bir gerçeğidir, ekonominin
de bir gerçeğidir, ihracatın da bir gerçeğidir.
Şimdi ben bakıyorum, İhracatı Geliştirme
Etüd Merkezi ve mevcut İktidarın uygulamasının sonucunda, bugün, Denizli'de,
çok ciddî sıkıntılar yaşanmaktadır.
Biliyorsunuz, dalgalı kur diye bir
uygulamamız var. Lütfen bunu not alın Sayın Başbakan Yardımcım ve sayın
ilgililer. Dalgalı kur deniyor, serbest kur deniyor. Merkez Bankası, dört yılda
-ki, bunun üçbuçuk yılından siz tabiî ki sorumlusunuz- 38 milyar dolar doğrudan
alım yapıyor. Bakın, serbest döviz uygulaması, dalgalı kur, Merkez Bankası 38
milyar dolar doğrudan alım yapıyor! Bunun neresi serbest kur?!
Bir de, size başka bir oran daha vermek
istiyorum. Herhalde bu oranları herkes kontrol edip, en azından burada açıklama
ihtiyacını duyacaktır. Verilere göre, 2003 enflasyonu yüzde 19 civarında, 2004
yüzde 9,5; 2005 de yüzde 8 civarında; enflasyon oranlarından bahsediyorum.
Şimdi, kurlara bakıyorum, kurlara.
2003-2004'te kurlar yüzde 6 gerilemiş; kurlar, yüzde 6 gerilemiş; 2004-2005'te
kurlar yüzde 5 gerilemiş. Şimdi bakıyorsunuz, 38 milyar dolar doğrudan para
çekiyorsunuz, Amerika'ya ihracat yapan sanayici arkadaşım, kardeşim, dostum,
hepimizin medarı iftiharı insanlar, enflasyon artarken, maliyetler artarken,
doların kuru yüzde 6, yüzde 5 düşüyor. Şimdi, zaten bir tekstilcinin kârı yüzde
10'dan fazla değildir. Şimdi, hem zararına satış yapan hem dolar kurundan
kaybeden hem maliyetlerin arttığı hem de Teşvik Yasasıyla, böyle, arkasına
geçip de üç puan alınan tekstil sanayicisinden siz ne bekliyorsunuz
allahaşkına; sizi alkışlamasını mı bekliyorsunuz veya bunun doğru olduğunu
söylemeniz için elinizde hangi enstrümanlar, hangi doğrular var; çok merak
ediyorum.
Dünyanın en pahalı enerjisini tekstil
üreticisi kullanıyor. Yüzde 18 gibi bir KDV oranı var ki, tekstilcinin,
sanayicinin belini büküyor. Ki, açıkça söylüyorum, buradan iddiayla söylüyorum
-Sayın Başbakan Yardımcım, lütfen bunu Sayın Başbakana da sorun; çünkü,
Denizli'de bunu herkes biliyor- Sayın Başbakan benim şehrime 8 kere geldi, 8
kere geldi; kendisine teşekkür ediyorum geldiği için; ama, açık kalplilikle
söylüyorum, tüm samimiyetimle söylüyorum, muhalefet anlayışıyla söylemiyorum, Sayın
Başbakanın Denizli'ye 8 kuruşluk katkısı olmadı ve Denizli'ye, Başbakan
olduktan sonra ilk geldiğinde -kendi beyanıdır Sayın Başbakanın, açın,
ihracatçı derneklerine sorun, açın ticaret odasına sorun, açın sanayi odasına
sorun- bilmediğinden, "adamakla mal tükenmez, Allah vermekten
saklasın" düşüncesiyle hareket ettiği için "KDV'yi yüzde 8'e
düşüreceğim" diye söz vermiştir Denizli'de. Açın, sorun; sanayi odasına
sorun, ticaret odasına sorun, kendi partililerinize sorun.
Şimdi, bakın, bu sözler ve bu gerçekler…
SONER AKSOY (Kütahya) - Doğalgaz gelmedi
mi?!
V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Hiç bana laf
atma, bilmediğin konuda da otur, sus, konuşma!
SONER AKSOY (Kütahya) - Doğalgaz gelmedi
mi?!
V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Ondan sonra…
Ondan sonra…
Arkadaşlar, duble yollar, doğalgazlar;
bunlar, periyodik çalışmalardır; bunlar, bir senede, iki senede gelmez. Bir
senede, iki senede getirenler de, bunu söylerken, hem utanmalı, hem düşünmeli.
Şimdi…
SONER AKSOY (Kütahya) - Sen utan!..
V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Söylediğin lafa
dikkat et.
BAŞKAN - Sayın Milletvekilim, lütfen…
V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Sen, konuştuğun
lafa dikkat et sen!..
BAŞKAN - Sayın Oral…
SONER AKSOY (Kütahya) - Sen dikkat et.
V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Sen, konuştuğun
lafa dikkat et sen!.. Sen haddini aşma!..
BAŞKAN - Sayın Oral, lütfen…
SONER AKSOY (Kütahya) - Sen haddini
aşma!..
V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Sana haddini
bildiririm ben. Senin haddini bildiririm ben. Sen, benim şehrimle ilgili bana
öğretemezsin hiçbir şey.
SONER AKSOY (Kütahya) - Bilmiyorsun
doğalgaz geldiğini…
V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Sen konuşma!..
Sen konuşma!.. Yüzde 65'i bitmişti o duble yolların, yüzde 65'i bitmişti.
BAŞKAN - Sayın Oral, lütfen Genel Kurula
hitap eder misiniz.
V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Konuşma fazla…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sayın Hocam,
muhatap olma; bırak…
SONER AKSOY (Kütahya) - Değmez…
BAŞKAN - Sayın Milletvekilim, lütfen…
V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Evet, artan
ihracat görüntüsünden bahsediyorum.
Şimdi, Denizli'de…
Arkadaşlar, gerçekten muhatap olmayın;
çünkü, neden; bu iktidarın müsteşarı milletvekilleriyle muhatap olmayacak,
Sayın Başbakan Meclisle muhatap olmayacak, bir gün gelecek sizlerle muhatap
olacak birileri olacak; o zaman da, bunu, hep birlikte göreceğiz.
Şimdi, ihracattaki artışın altını çizmek
ve nedenini açıklamak istiyorum. İhracatçıların tümü, özellikle daha fazla mal
satmaya çalışarak; ama, bu, zararına yapılan satışlardır ve sürümden kazanmak
için faturalarda artış görülmektedir. Bakın, bu, gerçek manada artış değildir; zaten,
öyle olsa, şu oran ortaya çıkmaz.
Bugün, 2004'te, ihracatın ithalatı
karşılama oranı yüzde 66'dır. Rakamlara bakın; ihracatın ithalatı karşılama
oranı yüzde 66'dır. 2005'te bu oran yüzde 60'lara düşmüştür. Şimdi, eğer,
buradaki artış böyle olsaydı, bu karşılama böyle olmazdı. Elhak, vicdan var;
hesap ortada; yani, dolayısıyla, Türkiye'deki sıcak parayla, istihdamın işine
yaramayan, üretime dönüşmeyen, istihdamı güçlendirmeyen bir sıcakparanın
Türkiye'nin ekonomisindeki adı, altını çizerek söylüyorum, tehlikeli
istikrardır, tehlikeli istikrardır; yani, siz, yarın o sıcakparayı çektiğiniz
zaman, Allah korusun, bu Türkiye'nin başına gelecekleri varın gelin siz
düşünün.
Bütün bunları söyledikten sonra, tabiî,
pamukla ilgili sübvansiyonların da… Tekstilin ana maddesi pamuk.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Oral, tamamlayabilir
misiniz.
Buyurun.
V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Siz, eğer, pamuk
eken insanın pamuk ekilen alanını daraltırsanız, pamuk ekenlerin de sayısını
azaltırsanız, pamuğu da siz ithal edilen bir meta haline dönüştürürseniz,
Denizlili, Afyonlu, Gaziantepli, Maraşlı kim gelirse gelsin aklınıza, bunların
yaşamını bitirirsiniz. Bunu, şimdiden, ben, size söylüyorum; çünkü, önümüzdeki
sene bunların hepsini göreceğiz.
Şunu da açıkça söylemek istiyorum,
konuşmamı bitirirken: Öncelikle Sayın Başkanın da toleransını kötü kullanmak
istemiyorum. Burada yapılan açıklamalar, muhalefetin eleştirileri kadar,
vatandaşın beklentilerine de cevap vermeli. Ben, burada, sadece sizi ikna etmek
için değil, sizlere Denizli'yi anlatmak için konuştum. Dolayısıyla, buraya
çıkan Başbakan da, buraya çıkan Başbakan Yardımcısı da, buraya çıkan bakanlar
da, sadece buradaki 550, 549 kişiyi hedef kitle olarak görmemeli, Türkiye'nin
yetmiş milyonuna hesap verdiğinin hesabını hiç aklından çıkarmamalı.
Dolayısıyla "elinize çanak çömlek verdim, bilmem ne verdim…" Bu tarz
konuşmalar bir Başbakana yakışmaz. Bunu da kınadığımı özellikle söylemek
istiyorum.
Sayın Başkan, bana gösterdiğiniz tolerans için
teşekkür ediyorum. Buradan Denizlili bütün sanayicilerime, hemşerilerime,
Denizlili hemşerilerime de, burada konuştuklarıma karşılık, Adalet ve Kalkınma
Partili Denizlili olmayan milletvekillerinin gösterdiği tepkinin de kulaklarına
küpe olmasını diliyorum.
Yüce Meclisi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.
Sayın milletvekilleri, birleşime saat
14.00'e kadar ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 13.24
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
saati: 14.05
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 33 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Üçüncü turda yer alan kurumların bütçelerinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler
ve İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S.
Sayısı: 1028, 1029, 1030) (Devam)
A) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
B) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
C) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Gümrük Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
D) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
E) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ (Devam)
1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
BAŞKAN- Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Şimdi, söz sırası AK Parti Grubu adına söz
isteyen Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu'da. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kısa adı TÜBİTAK olan Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumumuzun 2006 yılı bütçesiyle ilgili olarak
AK Parti Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle de, hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
TÜBİTAK bütçemiz, başta ülkemiz olmak
üzere, Kurumumuza ve hepimize hayırlı ve bereketli olsun; insanımızın yıllarca
özlemle beklediği müjdeli haberlere neden olsun; bütçemizin hazırlanmasında
emeği olan herkese bizden, yürekten teşekkürler olsun.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
yeryüzünde bilgi temeline dayanmayan hiçbir güç olmadığı gibi, araştırmadan,
sorgulamadan, özgür düşünmeksizin de bilgi üretilememiştir. Eğer, toplumsal yaşamımızda
çağdaş bilim ve teknoloji ne kadar çok yer alıyorsa, dünyadaki refah
pastasından da o kadar çok pay alıyoruz demektir. Eğer, pastadan daha çok pay
almak istiyorsak, ülkemizin rekabet gücünü artırmak, sürekli kılmak, toplumun
bütün kesimleri ve ilgili kurumlarla işbirliği içerisinde, ulusal
önceliklerimiz doğrultusunda bilim ve teknoloji politikaları üretip geliştirmek
zorundayız.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
üzülerek ifade ediyorum ki, bundan önceki dönemlerde ülkedeki bilim ve teknoloji
alanındaki çalışma yılları, durağan, verimsiz, çağla yarışmayan, üretimsiz,
kayıp yıllar olarak anılacaktır. Hükümetimiz, her alanda olduğu gibi bilim ve
teknoloji alanında da, toplumumuzun yaşam kalitesini yükseltmek, ülkenin
sürdürülebilir kalkınmasına çağdaş, yenilikçi, yönlendirici, katılımcı ve
paylaşımcı bir anlayışla yaklaşmaktadır. Toplumla bilim ve teknolojiyi
buluşturup ortak kültürü oluşturmak asıl amaçtır.
Bu konudan olarak, hükümetimizce bu
dönemde ulusal bilim ve teknoloji stratejisi uygulamaya konulmuş olup, buradaki
hedefimiz, 2010 yılına kadar bilim ve teknolojide Avrupa ortalamasını
yakalamaktır.
Hedef deyince aklıma geldi. Bir gün Dursun
Temel'e gelmiş, sormuş: "Temel uşağum, de bana bakayum, hedefe nişan
alurken niye bir gözümüzü kapıyuruk?" Temel cevap vermiş: "Dursun
uşağum, eğer iki gözünü kapatur isen hedefi göremezsun da!" Evet, hepimiz
bilmeliyiz ki, gözlerimizi kapatırsak gerçekleri göremeyiz. Ülkemizdeki mevcut
durumu ve her şeyi olumsuz, kötü, başarısız görerek, geleceğe de niyet okuyup
kötümser olarak bakarsak, bu, hiç kimseye hiçbir şekilde bir şey kazandırmaz.
Biz, iktidar olarak, toplumumuzun istediği doğrularla yolumuza devam ederiz.
Nasıl olsa, sağduyulu halkımız, zamanı geldiğinde her şeyi en doğru şekilde
değerlendirecektir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
aydınlık yarınlarımız için önümüze hep ışık olacak TÜBİTAK, ülkemizin
gereksinimi olan bilim ve teknoloji politikalarını üretmekte olup, bütün kamu
kurum ve kuruluşlarıyla ortaklaşa çalışmakta, ülkedeki bütün ar-ge
çalışmalarına her tür akademik desteği vermekte, geleceğin bilim adamlarını
bulup, onları teşvik edip yetiştirmekte, ülkemiz için çok önemli olan
üniversiteler ile sanayi ve iş dünyası işbirliğini sağlamakta ve gelişmesine
katkıda bulunmakta, ulusal önceliklerimiz doğrultusunda araştırma ve teknoloji
geliştirme programı uygulayan ar-ge birimlerini işletmekte ve desteklemekte,
her yıl başarılı araştırmacı bilim adamlarımıza ödüller vermekte olup, bilimsel
yayımlar yaparak uluslararası etkinlikler düzenlemektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bundan bir süre önce, Sayın Başbakanımız, TÜBİTAK Gebze merkezine bir ziyarette
bulundular. Öğleden sonra başlayıp akşama kadar süren uzun ziyarette,
kendilerine, yetkililer tarafından merkez ve enstitülerle ilgili ayrıntılı
bilgiler aktarıldı; hepimizin gurur duyduğu, gerçekleşen projeler aktarıldı,
bundan sonra yapılacaklar ve projeler dile getirildi ve merkez özkaynaklarının
bu yeni dönemde ne denli verimli bir şekilde kullanıldığı ortaya konuldu. Sayın
Başbakanımız, TÜBİTAK'a ve bütün birimlerine, bilim adamlarımız ve
araştırmacılarımıza, bu hükümet tarafından, istenen her türlü desteğin
verildiğini ve bundan sonra da verilmeye devam edileceğini belirttiler.
Sevinçle görüyoruz ki, hükümetimiz
döneminde, kalite ve rekabet için araştırma ve geliştirmeye yönelen sanayi
kuruluşlarımıza verilen ar-ge destekleri katlanarak artmıştır. Şöyle ki: 2002
yılında 25 000 000 dolar olan destek, 2003'te 39 000 000 dolara, 2004'te 46 000
000 dolara yükselmiştir. Bu yıl sonu itibariyle, bu destek 110 000 000 doları
bulacaktır. Bu miktar, 4 yılda sanayi ar-gesine verilen 4 kat artışı ifade
etmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hükümetimiz döneminde yıllardır beklediği ilgi ve desteği görerek, bilim ve
teknoloji seferberliğini başlatan TÜBİTAK, 2005 yılında anabaşlıklarla şunları
yapmıştır:
Uluslararası ar-ge standartlarını içeren
Fraskati, Oslo, Canberra kılavuzlarının terminolojisi benimsenerek Türkçe'ye
çevrilmiş ve ilgili bütün kurum ve kuruluşlar ile özel sektörümüze
dağıtılmıştır.
Mevcut araştırma destek programları
yeniden düzenlenerek, hem kapsam hem de sayıları artırılmıştır.
Üniversitelere gösterilen yakın ilgi ve
sağlanan işbirliği sonucu, akademisyenlerin katılımıyla, araştırma grupları
yeniden yapılandırılarak yeni gruplar oluşturulmuştur.
Yeni oluşturulan panel yöntemiyle, proje
değerlendirme ve seçim süreçleri için yeni ölçütler konulmuş, bu yöntemle de
objektiflik, şeffaflık ve katılımcılık artırılmıştır. Daha önce birkaç sınırlı
üniversiteden gelen, ancak 100'lerle ifade edilen panel üyesi akademisyen
sayısı, 70 üniversitemizden gelenlerle 1 000'i aşmış ve 200'den fazla panel
gerçekleşmiştir.
TÜBİTAK, 2005 yılında hedeflediği
araştırma ve proje kültürünün oluşması için, yoğun, etkili ve verimli alt ve
üstyapı çalışmaları yaparak, ülkemizdeki kamu, özel sektör ve üniversite
araştırmacılarına daha güçlü destekler vermeye başlamıştır. Bu gelişmelere
bağlı olarak, TÜBİTAK'a önerilen proje sayısı 2003 yılında 850 iken, 2005
yılında 5 kat artarak 4 000'i bulmuştur. TÜBİTAK'ın desteklediği proje sayısı
2003 yılında 330 iken, 2005 yılında 3 kat artarak 1 000'i geçmiştir.
TÜBİTAK'ın, eskiden proje başına 7 000 YTL
olan destekleme miktarı, 2005 yılında 10 kat artırılarak 70 000 YTL'ye
yükseltilmiş; 2006 yılında ise, bu miktarın 100 000 YTL'ye artırılması
hedeflenmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çok
geçte olsa, bizim hükümetimizin yönlendirmesiyle, kamu kurum ve kuruluşlarımız,
araştırma-geliştirme programları oluşturmaya başlamışlardır. Sorunların
çözümünde, ar-ge çalışmaları artık ilk sırada olacaktır. Bu konudan olarak,
2005 yılı içinde, TÜBİTAK'a 30 kamu kurum ve kuruluşlarından 257 proje
başvurusu yapılmış, bu projelerden 30 adedinin desteklenmesine karar verilmiş,
diğerlerinin ise değerlendirme çalışmalarına devam edilmektedir.
TÜBİTAK tarafından, ulusal güvenliğimiz
bağlamında, savunma ve uzay araştırmaları öncelikli alanlar olarak belirlenmiş
olup, bu konulardaki projeler de devam etmektedir.
Ülkemizde yıllardır hep ihmal ve gözardı
edilmiş sosyal bilimler araştırma alanı, artık, üvey evlat muamelesi
görmeyecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Baştopçu, tamamlayabilir
misiniz.
Buyurun.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Devamla) - Tamamlıyorum
Başkanım.
Avrupa Birliği sürecindeki ülkemiz için
temel disiplinleri içeren bu alan TÜBİTAK tarafından en iyi şekilde
değerlendirilmeye başlanmış olup, bu alana 2003 yılında gelen proje sayısı 50
iken, bugün bu sayı 6 kat artarak 3 000'i geçmiştir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bilenlerle bilmeyenlerin hiçbir zaman bir olmadığı bilinciyle, hükümetimiz,
bilenlere değer veren, araştırmacılara saygı duyan, üretenlere destek veren bir
anlayışı bu ülkede kökleştirecektir. Türkiye'de her gün her şey daha iyiye gitmekte
olup, bu böyle devam edecektir. Kardeşlik, barış, huzur ve refahın egemen
olduğu, yarınların aydınlık Türkiyemize, bilgiyle donanmış insanımız,
üretimimiz ve yönetimimizle hep birlikte gideceğiz.
Bu yürüyüşte biz inanıyoruz ki, başta
yöneticileri olmak üzere, TÜBİTAK ve çalışanları üzerlerine düşeni fazlasıyla
yerine getireceklerdir. Diliyoruz ki, onların yolları hep açık olsun.
Önümüzdeki yıllarda büyük başarılarını hep
birlikte sevinçle kutlayacağımız TÜBİTAK'ımızın daha kocaman bütçeleri olması
dileğimizle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baştopçu.
AK Parti Grubu adına söz isteyen Elazığ
Milletvekili Abdulbaki Türkoğlu.
Buyurun Sayın Türkoğlu. (AK Parti
sıralarından akışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elazığ) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Türkiye Bilimler
Akademisinin 2006 yılı bütçesiyle ilgili Grubum adına söz almış bulunuyor ve
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Bilimler Akademisi 2 Eylül 1993
tarih ve 497 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle kurulmuştur. Kurucu üyelerin
Başbakan tarafından atanması, ilk genel kurulun oluşturulması, başkan ve
akademik konseyin seçilmesi, başkanın atanmasıyla, Türkiye Bilimler Akademisi,
7 Ocak 1994 tarihinde çalışmalarına başlamıştır.
497 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 1
inci maddesinde belirtildiği üzere, Türkiye'de tüm bilim alanlarındaki
araştırmaları, bilimci kişiliği ve araştırmacılığı özendirmek, bu alanlarda
emeği geçenleri onurlandırmak, gençleri bilim ve araştırma alanlarına
yöneltmek, Türkiye'deki bilimcilerin ve araştırmacıların toplumsal statülerinin
yükseltilmesi ve korunmasına çalışmak, bilim ve araştırma standartlarının
uluslararası düzeye çıkarılmasına yardım etmek, Türkiye Bilimler Akademisinin
gayeleri arasındadır.
Yine, 497 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 2 nci maddesinde belirtildiği üzere, bilimsel konularda ve
bilimsel önceliklerin saptanması amacıyla incelemeler ve danışmanlık yapmak,
toplumda bilimsel yaklaşım ve düşüncenin yayılmasını sağlamak; hükümete, Türk
bilimcileri ve araştırmacılarının toplumsal statüleri, yaşam düzeyleri,
gelirleri ve bu tür faaliyetlerin gereği olan özel kolaylık ve ayrıcalıklara
ilişkin mevzuat değişiklikleri önermek; bilimin öneminin ülke kamuoyunca takdir
ve kabulünü sağlamak ve bilim adamlığını özendirmek için ödüller vermek; söz
konusu gayelerin gerçekleştirilmesi ve görevlerin yerine getirilebilmesi için
her türlü faaliyette bulunmak, Türkiye Bilimler Akademisinin görevleri
içindedir.
Türkiye Bilimler Akademisinin, halen,
üstün bilimsel liyakat esasına göre seçilmiş 116 üyesi bulunmaktadır. Ayrıca,
2001 yılında başlatılmış olan Üstün Başarılı Genç Bilim İnsanlarını
Ödüllendirme Programı (GEBİP), bir tür genç bilim akademisi oluşturmak üzere,
ülkemize 37 yaş altı en başarılı ilim adamlarının araştırmalarına ödül
biçiminde destek sağlamaktadır.
2005 yılı itibariyle, genç bilim
insanlarını ödüllendirme programı doğrultusunda ödüllendirilen bilim
insanlarının sayısı 114'e ulaşmıştır. Buna göre, Akademi, bilimsel mükemmeliyet
esasına göre ülkemizin en başarılı 230 bilim adamını, bilim insanını bünyesinde
toplamıştır. Ayrıca, bu sayı, her yıl, yeni seçilen bilim insanlarıyla
artmaktadır.
2004 yılında, Türkiye'nin, yaklaşık 30 000
kişiden oluşan araştırmacı gücünün, toplam uluslararası yayınlarının yaklaşık
yüzde 5'ini, bu, Türkiye Bilimler Akademisi üyesi ve ödül sahibi olan bilim
insanlarının yapmış olduğu bilimsel faaliyetlerinden kaynaklanmıştır.
Türkiye Bilimler Akademisinin,
kuruluşundan bugüne, ulusal ve uluslararası faaliyetleri nitelik ve nicelik
olarak çok artmıştır. Yılda en az 12 kez Akademi Konseyi, 2 kez Genel Kurul, 2
kez de Akademi Genel Kurul toplantısı yapılmakta, Akademi üyeleri, ülkemizin
çeşitli üniversitelerinde konferanslar vermektedir.
Akademi, ayrıca, yasada belirlenmiş
bağımsız ve yetkin danışmanlık görevi kapsamında, bilimsel ve toplumsal
konularda özgür ve eleştirel bir tartışma platformu ve kültürü oluşturmaya
katkı amacıyla “akademi konferansları” adı altında toplantılar düzenlemekte ve
bu program kapsamında verilen konuşmaları da “akademi forumu” dizisi
çerçevesinde yayınlamaktadır.
Türkiye Bilimler Akademisi, yine, 497
sayılı Yasada belirtilen, gençleri bilim ve araştırma yalanına yöneltmek amacı
doğrultusunda, genç bilim insanlarını ödüllendirme programının yanı sıra,
sosyal bilimlerde yurtiçi ve yurtdışı bütünleştirilmiş burs programı, sosyal
bilimlerde, yine, yurtiçi ve yurtdışı burs programının dışında, uluslararası
bilimsel etkinliklere katılma desteği gibi programlarla, genç bilim insanlarına
yönelik destek faaliyetleri yürütmektedir.
Akademi, sürdürdüğü burs, destek ve ödül
programlarının ötesinde, çok sayıda projeyi de yürürlüğe koymuştur. Özellikle,
bu programlar arasında, Türkiye kültür envanteri girişimi, ki, bu girişim
bağlamında Kültür ve Turizm Bakanlığıyla birlikte hazırlanan Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde kültür varlıklarının coğrafî bilgi sistemlerinin bilişim
teknolojileri destekli belgelenmesi amaçlı bir proje teklifi, Avrupa Birliği
Türkiye Temsilciliği tarafından da desteklenmek üzere kabul edilmiştir.
Türkiye Bilim Terimleri Sözlüğü, Devlet
Planlama Teşkilatı tarafından destekli olan bir proje. Bilimde öngörü projesi,
yine, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından desteklenmiş. Ders kitaplarının
Türkçe'ye çevrilmesi, yine, DPT tarafından desteklenmiş. Nüfus ve kalkınma
stratejileri, Birleşmiş Milletler Nüfus ve Kalkınma Fonu tarafından
desteklenmektedir. Bu gibi projeler sayılabilir.
Ayrıca, halen, yine, Kültür ve Turizm
Bakanlığıyla ortaklaşa olarak, Süleymaniye Külliyesinde Mimar Sinan Araştırma
Enstitüsü kurma projesi çalışması da sürdürülmektedir.
Geçen 12 yılda, Türkiye Bilimler
Akademisi, dünya bilim akademileriyle çok yoğun ilişkiler içerisine girmiş, bu
bağlamda 14 bilim akademisiyle işbirliği anlaşması imzalanmış, bellibaşlı
akademilerarası kuruluş ve örgüte de üye olarak katılınmıştır.
Türkiye Bilimler Akademisi, halen,
Akademilerarası Konsey üyeliği, Avrupa Bilim Akademileri Birliği Yürütme Kurulu
üyeliği, Asya Bilim Akademileri Birliği üyeliği ve Genel Sekreterliği, ayrıca,
Uluslararası Sosyal Bilimler Konseyi Yürütme Kurulu üyeliği ve Başkan
Yardımcılığı görevlerini yürütmektedir.
Biz, bilime, özellikle ar-ge çalışmalarına
önem veren bir hükümetiz.
Şimdi, biraz önce -ben, Hocamı burada göremiyorum-
Yakup Kepenek Hocam, araştırma görevlilerinin alım şekli ve ar-ge çalışmalarına
verilen desteğin ne oranda olduğuyla ilgili, burada, bir bilgilendirme, bir
sunum yapmışlardı. Ben, o konuda bir düzeltme yapmak isterdim Hocanın da
huzurunda; keşke burada olsalardı. Özellikle, araştırma görevlilerinin Başbakan
tarafından alındığıyla ilgili Hocanın bir söylemi olmuştu.
Şimdi, araştırma görevlilerinin, bugün,
üniversitelerde ne şekilde alındığı herkes tarafından bilinmektedir. Özellikle
araştırma görevlisi dediğimiz, lisansüstü eğitimde, yani, yüksek lisans ve
doktora programlarına kabul edilecek öğrenciler ya enstitüler tarafından, yani,
sağlık bilimleri enstitüsü, sosyal bilimler enstitüsü ve fen bilimleri
enstitüsü tarafından alınmakta ya da ilgili olan fakülteler 33/a kadrosuyla
-yani, enstitüler alıyorsa 50/d kadrosuyla, eğer fakülteler alıyorsa 33/a
kadrosuyla- almaktadır. Bunun dışında, Başbakanın, kalkıp da, bir enstitünün
alımına müdahale etmesi ya da bir fakülte dekanının alımına müdahale etmesi söz
konusu değildir. Hoca belki yanlış anlamış olabilir.
Ar-ge çalışmalarıyla ilgili,
üniversitelerin karşıya alınmamasıyla ilgili bir söz sarf etmişlerdi Hoca.
Şimdi, benim, bizim TÜBİTAK Başkanlığından aldığım bir bilgi, 2002 yılında
bizim ar-ge çalışmalarına ne denli önem verdiğimizin en açık göstergesi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Türkoğlu, tamamlayabilir
misiniz.
Buyurun.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Devamla) - Sayın
Başkan, bitiriyorum.
2002 yılında, TÜBİTAK, enstitüler hariç
olmak üzere, üniversiteler için 9,4 trilyon ar-ge harcaması, toplam harcama
olarak da 159,3 trilyon harcama yapmıştır. Rakamları, çarpıcı olması bakımından
dikkatlerinize arz ediyorum.
2003 yılında, bu 257,4 trilyon toplam
harcama TÜBİTAK'ın, üniversitelerin ar-ge çalışmaları için ayrılan kaynak 10,6
trilyon. 2004 yılında 280,5 trilyon toplam bütçe harcaması ve üniversitelerin
ar-ge'leri için ayrılan kaynak 17 trilyon. Yine, 2005 yılına geldiğimizde,
TÜBİTAK'ın genel bütçesi 440 trilyon, üniversitelerin ar-ge çalışmalarına
ayrılan kaynak 100 trilyon. Yani, biz, üç yıl içerisinde, 9,4 trilyondan
-üniversitelerin ar-ge çalışmaları için ayırdığımız paydır bu- 100 trilyona
çıkmışız.
Önümüzdeki yıl ayrılacak olan ödeneğin 415
trilyona… Yani, bu sadece üniversiteler değil, diğer kamu kuruşlarının
harcamaları için de öngörülen, ar-ge çalışmaları için öngörülen rakam 415
trilyon. Bunu dikkatlerinize sunmak istemiştim.
Türkiye Bilimler Akademisinin, daha birçok
genç bilim adamımızın ülkemizin bilimine katkıda bulunmasına zemin
hazırlamasıyla ilgili, gerek ulusal ve gerekse uluslararası bilimsel
etkinliklere, daha çok scientation indekslere girecek olan yayın yapılmasıyla
ilgili çalışmalara destek verilmesi ve özellikle, atıfta bulunacak eserler oluşturmalarına
kaynak teşkil etmeleri bakımından büyük hizmetler sağlayacağı temennisiyle,
2006 yılı bütçesinin ülkemize ve Türkiye Bilimler Akademimize hayırlı olmasını
diliyor, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Türkoğlu.
AK Parti Grubu adına söz isteyen Gaziantep
Milletvekili Sayın Mehmet Sarı; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET SARI
(Gaziantep) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan
Gümrük Müsteşarlığı 2006 yılı bütçesiyle ilgili, AK Parti Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkiye, Avrupa,
Asya ve enerji deposu Kafkaslar ile petrolün anavatanı Ortadoğu'nun dibinde,
siyasî ve ticarî geçiş noktasında yer alan stratejik bir ülkedir. Hiç kuşku yok
ki, bu kadar önemli bir coğrafyaya sahip olan bir ülkede, çok güçlü bir gümrük
teşkilatının bulunması da bir zorunluluktur.
Çağdaş bir gümrük idaresi için sadece
mevzuatın yenilenmesi yeterli değildir; bu yeniliğin ve değişimin fizikî ve
teknik altyapıyla da desteklenmesi gerekmektedir. Özellikle, artarak gelişen iş
hacmine paralel olarak, gümrük idarelerinin bina ve altyapı tesislerinin de
günümüz koşullarına uygun hale getirilmesi zorunludur.
Bilindiği üzere, sınırlarımızda bulunan
gümrük kapılarına ait tesisler, genellikle cumhuriyetin ilk yıllarında inşa
edilmiş ve günümüzün artan ihtiyaçlarına cevap veremediği gibi, ülkemizin
imajını da olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle, gümrük teşkilatı, son
yıllarda, çalışmalarını, gümrük kapılarının yenilenmesi, modernizasyonu
üzerinde yoğunlaştırmıştır.
Ancak, bütçe imkânlarıyla bütün bu
yatırımların yapılması imkânsızdır. Bu amaçla, gümrük teşkilatı, özel sektörle
işbirliği içerisinde, yap-işlet-devret modelini devreye sokmuştur.
Bazı dönemlerde kamuoyunda sık sık uzun
araç kuyruklarıyla gündeme gelen Habur Gümrük Kapısı ve tesislerinin
yenilenmesi yönündeki çalışmalar sonuçlanmış ve inşaatına başlanmıştır. 2006
Mayıs-Haziran aylarında da inşaatın tamamlanarak hizmete girmesi
planlanmaktadır. Bugün ortalama 4 500-5 000 civarında aracın giriş-çıkış
yaptığı Habur Kapımızda, yenileme çalışmaları bittikten sonra, giriş-çıkış
yapan araç sayısının 6 000 ilâ 7 000 civarında olması beklenmektedir.
Öte yandan, Karkamış Sınır Kapısının
modernizasyonuyla ilgili olarak Devlet Planlama Teşkilatından ve diğer ilgili
kurumlardan gerekli izinler çıkmış olup, inşaata başlamak için gerekli altyapı
hazırlanmıştır. Sanıyorum, önümüzdeki günlerde, Gümrük Müsteşarlığı, bu konuda
da çalışmalara başlayacaktır.
Bugün, Gaziantep, 130 ülkeye ihracat
yapmaktadır. Öte yandan, 2005 yılı içerisinde İstanbul Sanayi Odası tarafından
açıklanan ülke genelindeki ilk 500 sanayi kuruluşu sıralamasında ve Türkiye
İhracatçılar Meclisi tarafından yayımlanan "Türkiye'nin En Büyük 1 000
İhracatçısı" listesinde Gaziantep'ten birçok firmanın yer alması, bu
şehirdeki ticarî potansiyeli apaçık ortaya koymaktadır. Bu itibarla, Karkamış
Sınır Kapısının modernizasyonu, Gaziantep için, ekonomik ve ticarî bir
zorunluluk halini almıştır.
Ayrıca, Suriye'ye açılan Cilvegözü,
Gürcistan'a açılan Sarp ve Bulgaristan sınırında bulunan Kapıkule ile Dereköy
gümrük tesislerinin de yap-işlet-devret modeliyle yapılması için çalışmalar son
aşamaya gelmiş olup, en kısa sürede inşaatlarına başlanıp, hizmete girmesi
sağlanacaktır. Bunlara ilaveten, Halkalı Gümrük Müdürlüğünün bina ve altyapı
tesisleri de programlara alınmıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dünya
ticaretindeki hızlı gelişmeler ve özellikle 11 Eylülle başlayan süreçte, gümrük
idarelerine, ülkelerin dışticaret politikalarının şekillendirilmesinden
uluslararası terörizm tehdidine, silah ve uyuşturucu madde kaçakçılığından
karapara ve kayıtdışı ekonomiyle mücadeleye kadar birçok alanda yeni bazı
görevler düşmüştür. Gümrük Müsteşarlığı ise, bilgisayar ve özellikle de yüksek
teknolojinin olanaklarından yararlanarak, daha da genişleyen ve zorlaşan bu
görevlerini yerine getirmeye çalışmaktadır.
Gümrük İdaresinin Modernizasyonu
Projesiyle, özellikle ticareti kolaylaştırma misyonu kapsamında idarenin tamamı
bilgisayarlarla donatılmıştır. İlk elektronik imza gümrüklerde dahilde işleme
belgelerinde başlatılmıştır. 2005 yılında yeni ilavelerle otomasyona dahil olan
gümrük idaresi sayısı 71'e ulaşmış ve Kasım 2005 itibariyle gümrük işlemlerinin
yüzde 99'u artık elektronik ortamda gerçekleştirilir hale gelmiştir. 2005 yılı
sonuna kadar gümrük işlemlerinin yüzde 100'ü elektronik ortamda
gerçekleştirilir hale gelecektir.
Gümrük işlemlerini kolay ve hızlı hale
getirmek modern ekonomilerin de gereğidir. Gümrük idaremiz, 190 milyar dolarlık
dışticaret hacmine transit ticareti de eklediğimizde yaklaşık 300 milyar
dolarlık bir işlem hacmine sahip ülkemizde bürokratik formaliteleri azaltıp
işlemleri hızlandırırken, şüphesiz ki, girdi maliyetlerinin yüksekliği
nedeniyle zor durumlara düşen ihracatçılarımız için de zaman ve maliyet
açısından çok önemli faydalar sağlamaktadır.
Otomasyonun getirdiği bu yeni açılımların
yanı sıra, yasadışı ticaretin önlenmesi yolunda da çok ciddî çalışmalar
yapılmıştır. Bugün bu çerçevede gerçekleştirilen en önemli proje, 8 gümrük
kapımızda uygulanmakta olan Gümrük Kapıları Güvenlik Sistemleri Projesidir.
Avrupa Birliği malî yardım programı kapsamında 2003 yılında başlatılan Gümrük
Kapıları Güvenlik Sistemleri Projesinin tüm kara, deniz ve hudut kapılarımızda
yaygınlaştırılmasına ilişkin ihale de sonuçlandırılmış ve söz konusu
sistemlerin kurulumuna başlanmıştır. Böylece, tüm hudut kapıları kapalı devre
televizyon sistemiyle merkezden izlenecektir. Kapılara plaka okuma sistemi
kurulacak ve transit geçen şüpheli TIR'ların GPS kurulu araçlarla tüm güzergâh
boyunca takibi yapılabilecektir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
gümrük kapılarının fizikî altyapısının yenilenmesinin yanında, ülkemizin
kalkınması açısından çok önemli olduğuna inandığım diğer bir konu da, sınır
ticaret merkezleridir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerine komşu ülkelere
sınırı bulunan illerde sınır ticaret merkezleri kurulması için Bakanlar Kurulu
kararı yayımlanmıştır. Bu karar kapsamında sınır ticaret merkezlerinin Artvin,
Ardahan, Ağrı, Kars, Iğdır, Van, Hakkâri, Şırnak, Mardin, Şanlıurfa, Hatay,
Kilis ve Gaziantep İllerindeki gümrük hatlarında kurulması, ayrıca, bu illere
komşu Erzurum, Muş, Bitlis, Siirt, Diyarbakır, Batman ve Adıyaman illerinin de,
mücavir alan kapsamında uygulamadan yararlandırılmaları amaçlanmaktadır.
Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinde bölge halkının gelir ve refah seviyesini artırmak, istihdam yaratmak
ve bölgeye ekonomik canlılık getirmek yanında, gelir düzeyi düşük olan bölge
halkının ihtiyaçlarının daha düşük maliyetle karşılanmasını sağlamayı amaçlayan
sınır ticaret merkezlerine bu dönemde büyük önem verilmiştir.
Bu bağlamda, Türkiye'nin en önemli sanayi
ve ticaret merkezlerinden biri olan Gaziantep'te bir an önce açılacak sınır
ticaret merkezi, hem bölgemize ve hem de ülkemiz ekonomisine çok büyük katkılar
sağlayacaktır. Bu konuda, Sayın Bakanımız Kürşad Tüzmen'in büyük gayret ve
desteklerine, gerçekten, şükranlarımızı sunmak istiyorum.
Bunlara ilaveten, İran'la yapılan
görüşmeler sonucunda, Ağrı Sarısu, Van Kapıköy ve Hakkâri Esendere'de sınır
ticaret merkezleri kurulmuş, karşılıklı ticarete konu ürün listeleri
belirlenmiş ve söz konusu kapılarda ticarî faaliyetlere başlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Avrupa Birliğiyle müzakerelere başladığımız şu günlerde, Türkiye gibi stratejik
bir coğrafyada yer alan ve gelişen teknolojisiyle birlikte sürekli değişen ve
karmaşık bir yapıya kavuşan ekonomik ve ticarî hayatta başarılı çalışmalara
imza atan gümrük teşkilatımızı kutluyorum, Sayın Bakanımıza da çalışmalarından
dolayı başarılar diliyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, Gümrük
Müsteşarlığı 2006 yılı bütçesinin ülkemiz ve milletimize hayırlı olmasını
temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sarı.
AK Parti Grubu adına söz isteyen Karabük
Milletvekili Sayın Ali Öğüten; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ ÖĞÜTEN (Karabük)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel, Yüce
Heyetinizi ve bizleri televizyonları başında izleyen vatandaşlarımızı saygıyla
selamlıyorum
Dış ticaretin ülke ekonomisi için öneminin
giderek daha da belirginleştiği bir dönemden geçmekteyiz. İşte, bu yüzden Dış
Ticaret Müsteşarlığı bütçesi hakkındaki görüşlerimi Parti Grubum adına arz
etmek üzere, huzurlarınıza gelmiş bulunmaktayım.
Türkiye, bugün, geleceğe güvenle bakan
dinamik bir ülke olma yolunda hızla ilerlemektedir. Avrupa Birliğiyle
ilişkilerde gelinen nokta, bunun temel göstergelerinden biri olarak kabul
edilmelidir. Türkiye'nin Avrupa Birliği serüveninde yıllar sonra çok önemli bir
aşamaya gelmesinin ekonomik ve siyasî hayata yansımaları kaçınılmazdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ihracatımız 2003 yılında yüzde 31, 2004 yılında ise yüzde 33,6 oranında artış
kaydetmiş, üstelik, bu artışlar, daha önceki dönemlerin aksine, Türk Lirasının
değer kazandığı bir dönemde yaşanmıştır. Bunun altını çiziyoruz. Hepimizin
bildiği üzere, Türkiye'nin ihracatı 2005 yılında da iki haneli artış hızını
devam ettirmiştir. İçinde bulunduğumuz yılın ilk on aylık döneminde ihracat
artış hızı küçümsenmeyecek bir düzeyde olup, yaklaşık yüzde 17 civarında
gerçekleşmiştir. Bu artışın önceki dönemlerdeki yüksek oranlı artışları takip
eden bir artış olduğu dikkate alınırsa, ne demek istediğim daha iyi
anlaşılacaktır. 2005 yılı ocak-ekim döneminde gerçekleştirilen artış sonucu,
ihracat yaklaşık 60 milyar dolar seviyesine yükselmiştir. Bu rakam, 2001
yılındaki, yani, Türk Lirasının çok yüksek bir oranda devalüe edildiği,
dolayısıyla da önemli bir rekabet avantajımızın olduğu dönemdeki 31 milyar
dolarlık ihracat rakamının, henüz yıl sonuna gelinmeden ikiye katlandığını
göstermektedir. Bu ise, ihracatın bu dönem içinde, deyim yerindeyse, çağ
atladığının göstergeleridir. Bugün Türkiye'nin, dünyanın en büyük 25 ihracatçı
ülkesi arasında yer alması, hepimiz açısından gurur vericidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2005 yılında, ithalatımızda yüzde 21 oranında bir büyüme kaydedilmiştir. Bu
büyüme sonrasında ilk on aylık dönem sonunda, ithalat 95 milyar dolar olarak
gerçekleşmiştir. Ancak bu gelişme, Türkiye gibi son yıllarda üst üste yüksek
oranlı büyüme hızlarını yakalayan, yani özellikle şu son yıllarda yüzde 10
oranında bir büyümenin gerçekleştiği Türkiye gibi bu hızı yakalayan bir ülke
için bu ithalat şaşırtıcı değildir. Türkiye, artan üretimi için gerekli
girdileri yurtdışı kaynaklarından sağlayarak, ürünlerinin daha geniş bir
yelpazede ve dünyanın birçok ülkesinde satılması açısından önemli bir avantaj
sağlamıştır. Zaten ithalatın dağılımına bakıldığında ortaya çıkan ara malı
ithalatının toplam ithalat içindeki payının yüksek olması, ithalatın daha çok girdi
olarak kullanıldığını göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
rakamsal olarak rekor üstüne rekorların kırıldığı bu dönemde ihracatın niteliği
de giderek değişmektedir. İhraç edilen ürün yelpazesi genişlerken, ihracat
yapılan pazarlarımız çeşitlenmektedir. Geçtiğimiz yıllarda belli ürünleriyle
belli pazarlarda tanınan ülkemiz, bugün tişörtünden televizyonuna,
buzdolabından otomobiline kadar pek çok ürünle, geleneksel pazarların dışında
da tanınan bir ülke haline gelmiştir. Bu durum, Dış Ticaret Müsteşarlığımızın
geliştirdiği ve uygulamaya koymuş olduğu çeşitli stratejilerle mümkün olmuştur.
Bu çerçevede, 2000 yılında uygulanmaya konulan komşu ve çevre ülkeler
stratejisi, 2003 yılından bu yana uygulanan Afrika ülkeleri stratejisi, 2005 yılında
hayata geçirilen Asya Pasifik ülkeleri stratejisi ve nihayet 2006 yılı başından
itibaren uygulamaya konulmak üzere hazırlıkları sürdürülen Amerika ülkeleri
stratejisiyle, pazar genişletme politikaları somut hale getirilmiştir. Anılan
ülkelere Türkiye'nin ihracatı 2000 yılında 6,9 milyar dolar iken bu rakam 2004
yılında 18,9 milyar dolara yükselmiştir. Asıl dikkat çekici olan nokta, bu
ülkelerle 2000 yılında 19,9 milyar dolar düzeyinde gerçekleşen ticaret hacminin
2004 yılında 44,9 milyar dolara ulaşmasıdır.
Öte yandan, Türk müteahhitlik
firmalarıyla, bugüne kadar, komşu ve çevre ülkelerde 60,6 milyar dolar
düzeyinde proje üstlenilmiştir. 2003 yılında söz konusu bölgede üstlenilen
proje tutarı 3,1 milyar dolar düzeyinde gerçekleşirken, 2004 yılında üstlenilen
proje tutarı yaklaşık 5 milyar dolara yükselmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ihracatın ve ihracatçımızın desteklenmesi ve yönlendirilmesi, uluslararası
rekabetin giderek daha da çetinleştiği bir dönemde son derece büyük önem arz etmektedir.
Bu bağlamda, sivil toplum örgütleri, özel sektör ve üniversite temsilcilerinin
katılımıyla geniş bir çerçevede çalışma grupları oluşturularak, kısa vadeli
stratejilerin ilki olan “İhracat Strateji Planı 2004-2006” başarılı bir şekilde
uygulamaya başlanmıştır. Bu gelişmeye en güzel örnek, Türk otomotiv sektörüyle
beyaz eşya sektörü. Her iki sektörün toplam ihracattan aldıkları pay giderek
yükselmiş ve 2005 yılı itibariyle toplam ihracatın yaklaşık beşte 1'ine
ulaşmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye'nin uluslararası alanda çeşitli ürünlerde marka haline gelmesi, bu
çerçevede Turquality Projesi uygulamaya başlanmıştır. Uygulamanın sonuçlarının
en kısa sürede görüleceğine dair inancım sonsuzdur.
Takdir edeceğiniz üzere ihracatımızdaki
artışın sürdürülebilir hale gelmesi, hükümetimizin sağlayabileceği desteğin
azamisini Dış Ticaret Müsteşarlığına sunması ve ihracatımızın önünü açmasıyla
mümkündür; ancak, bugüne kadar ihracata dayalı büyüme modeli takip edildiği
ülkemizde, ihracatçımıza yeterli desteğin verildiğini söylemek güçtür.
Özellikle nakdî ödemelerin gerçekleştiği devlet yardımları kapsamında yapılan
ödemelerin, ihracatçımıza zorlu dışpazar koşullarında verilmesi gereken
desteğin çok uzağında olduğu bir gerçektir. 2002, 2003 ve 2004 yıllarında
Destekleme Fiyat İstikrar Fonu kapsamında ihracata destek vermek üzere ayrılan
kaynak, toplam ihracatımızın, sırasıyla, sadece binde 5,5, binde 4,5 ve binde
3,4'üne tekabül etmektedir. Oniki aylık ihracat rakamının şimdiden 72 milyar
dolar seviyesine ulaştığı dikkate alınarak, bu yıl için ayrılan 258 000 000
dolar tutarındaki kaynağın ihracata oranının binde 3,1 gibi son derece düşük
bir seviyede olduğu görülecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ihracatın geliştirilmesinde finansman maliyetleri önemli bir unsur olarak
karşımıza çıkmaktadır. İhracatçının, uygun faiz şartlarıyla yeterli miktarda
kredi bulabilmesi çok önemlidir. Bu kapsamda, Eximbank'ın, 2003 yılından bu
yana TL kredi faiz oranlarını 38 puan, döviz cinsi kredi oranlarını ise 2,25
puan düşürmüş olmasına karşın, 2003-2005 döneminde kullandırılan kredi
miktarının 10,5 milyar dolar olması, aynı dönemde gerçekleştirilen yaklaşık 106
milyar dolar tutarındaki ihracatın sadece yüzde 10'nun finansman maliyeti
açısından desteklendiğini ortaya koymaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Öğüten.
ALİ ÖĞÜTEN (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ihracatın artırılması temel amacına yönelik olarak
kurulmuş bulunan İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, Dış Ticaret Müsteşarlığı
tarafından belirlenen stratejiler doğrultusundaki çalışmalara önemli destek
sağlamaktadır. Bu çerçevede, İGEME, 2003 yılından bu yana, 14 ülkede, yerinde
pazar araştırması gerçekleştirmiş. İGEME, ihracata yönelik devlet
yardımlarında, pazar araştırması desteğinde, eğitim yardımı desteğinde
uygulamacı kuruluş olarak görev almaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
faaliyetlerin en iyi şekilde yerine getirilmesi, sürdürülebilir ihracat
artışının gerçekleştirilmesi açısından son derece önemlidir. Bu kapsamda, Dış
Ticaret Müsteşarlığının mevcut yurtdışı teşkilatının güçlendirilmesi, en
azından diğer ülkelerin seviyesine yaklaşması için çalışılması büyük önem arz
etmektedir.
Ancak, bu temsilciliklerin daha geniş bir
yelpazede ve ihracatçımıza çok daha geniş bir perspektifte yardımcı ve yol
gösterici olabilmeleri, sayılarının artmasına ve imkânlarının geliştirilmesine
bağlıdır.
Bu düşüncelerle sözlerime son verirken,
dışticaretteki bu başarıdan dolayı Bakanımız Sayın Kürşad Tüzmen ve Dış Ticaret
Müsteşarlığı mensuplarını tebrik eder, Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesinin
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni eder, 2006 yılının ülkemiz
ekonomisi adına daha da olumlu geçmesini diler, hepinize saygılarımı sunarım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüten.
AK Parti Grubu adına söz isteyen Gaziantep
Milletvekili Ahmet Uzer; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET UZER
(Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 bütçesi üzerinde,
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi bütçesi hakkında Grubum adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 1960
yılında kurulmuş ve bugüne kadar gerçekleştirdiği önemli çalışmalarla Türkiye
ihracatının geliştirilmesine doğrudan katkıda bulunmuştur.
Özellikle 1980'li yıllardan sonra,
ihracata yönelik kalkınma politikası çerçevesinde, Dış Ticaret Müsteşarlığına
bağlı olarak sürdürdüğü çalışmalarıyla dışticaret politikalarının
oluşturulmasına destek sağlamış ve faaliyetlerini, günün gelişen koşullarına
göre, uzman kadrolarıyla geliştirmiştir.
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezinin,
ihracatımızın geliştirilmesinde, gerek firmalarımıza gerekse ilgili meslek kuruluşlarına
destek sağlayan önemli faaliyetleri ve etkinlikleri mevcuttur. Söz konusu
faaliyetler, konularında uzmanlaşmış, üniversite mezunu, yabancı dil bilen,
uluslararası ticareti takip eden, sektörlerinde ve uluslararası pazarlarda ve
uygulamalarda uzmanlaşmış bir kadroyla yürütülmektedir.
Bugün İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi,
önemli bir ticarî bilgi merkezidir. Uluslararası pazarlar, ticarî uygulamalar,
potansiyel sektörler ve benzeri konular, uzman kadrosu tarafından yakından
takip edilmekte ve üretilen tüm bilgiler, web sitesi, basılı ve elektronik
yayıncılık imkânlarıyla firmalarımıza ulaştırılmaktadır.
Organize ettiği eğitim programlarıyla
dışticaret alanında firmalarımıza eğitim hizmeti veren ve yurt çapında aranan
uzmanlaşmış bir kurum haline gelmiştir. Son üç yılda, 312 eğitim programı
organizasyonu gerçekleştirilmiş ve 81 ilde 22 500 kişiye dışticaret alanında
eğitim verilmiştir.
Yurt dışına yönelik Türk ihracatçılarını
ve ürünlerini tanıtan CD, katalog ve broşür gibi çok amaçlı tanıtım
materyallerini üreten tek merkez konumundadır. Yurt dışında millî düzeyde
iştirak edilen uluslararası fuarlarda ticarî heyet ve benzeri tüm etkinliklerde
bu materyaller kullanılmaktadır.
Türkiye ile diğer ülkeler arasındaki
ticaret ve yatırım alanında işbirliğinin sağlanmasını teminen, işadamlarını bir
araya getirerek ticaret ve yatırım imkânları ve işbirliği platformu
organizasyonlarını gerçekleştirmektedir.
Diğer taraftan, İhracatı Geliştirme Etüd
Merkezi, KOBİ'lerin ihracata yönelmesi ve yurt dışındaki pazar paylarının
artırılmasına yönelik olarak ihtiyaç duydukları bilgileri sağlamak amacıyla,
araştırma ve geliştirme faaliyetleri yürütmektedir. Bu kapsamda,
ihracatçılarımıza, dış pazar bilgileri, yurtdışı pazarlama becerilerinin
geliştirilmesine yönelik danışmanlık destek bilgileri ve ihracatın her
aşamasında uygulanmakta olan prosedürler ile finansal desteklere ilişkin ek
bilgiler sunmaktadır.
Ayrıca, tanıtım faaliyetleri çerçevesinde,
son üç yıllık dönemde 113 adet İngilizce ürün tanıtım broşürü hazırlanmış olup,
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi web sitesinde 80 adet İngilizce ürün profili,
yeni üretim ve dışticaret verileriyle düzenli olarak güncellenmektedir.
KOBİ'lerin bilgi ve iletişim teknolojilerini daha etkin kullanarak küresel
ticaret ağı oluşturulmasını hedefleyen Dünya Ticaret Noktaları Federasyonunun
üyesi konumunda olan İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, federasyon tarafından
sunulan elektronik bilgi dağıtımı ile talep eşleştirme faaliyetlerini ve
hedeflenen küresel e-ticaret sistemi konusundaki çalışmalarını federasyon
paralelinde devam ettirmektedir. İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi web sitesi
üzerinde, Türk ihracatçısı ile yabancı ithalatçının buluşma noktası olan talep
eşleştirme hizmeti başarıyla sürdürülmektedir. Sistemde, 16 000 yerli ve 3 000 yabancı firma olmak üzere 19
000 firma kayıt yaptırmış durumdadır. Girilen toplam alım-satım talebinin 5
000'e ulaştığı sistemde 3 000 civarında otomatik talep eşleştirmesi yapılmış ve
firmalara elektronik olarak bildirimde bulunulmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son
olarak, bu merkezimizin sorunlarına görüş ve önerilerimizi ekleyerek sözlerimi
tamamlamak istiyorum. İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, kırk yıldan fazla
süredir, Türk ihracatına hizmet veren bir kuruluştur. Firmalarımızın, özellikle
de KOBİ'lerin, ihracat yapabilmeleri için gerekli ticarî bilgi, eğitim, tanıtım
gibi ihtiyaçlarını, bu konularda yetişmiş uzman kadrosuyla karşılamaktadır.
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezinin tüm bu hizmetleri etkin bir şekilde sürdürebilmesi
için, nitelikli uzman kadrosunun genişletilmesi gerekmektedir. Değişik
süreçlerde Türkiye ihracatının geliştirilmesi amacıyla yürüttüğü çalışmalar ve
verdiği değerli hizmetler, öncülük ettiği alanlar ve tecrübeli uzman
kadrosuyla, kurumsal bazda önem verilmesi gereken bir kuruluştur. Dünya
ülkelerindeki benzer kurumlarda olduğu gibi, imkânları genişletilmelidir.
İhracatın geliştirilmesiyle ilgili olarak, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezine
kanunla verilen görevlerin layıkıyla yerine getirilebilmesi için, İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezinin kuruluşuna ait hususların, özel bir kanunla, dünya
ticaretinde yaşanan gelişmeler de dikkate alınmak suretiyle, çağın gereklerine
göre gözden geçirilerek, yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, özellikle son üç
yılda, ihracatımızın 30 milyar dolarlardan 75 milyar dolarlar seviyesine
çıkarılmasında çok önemli katkıları bulunan AK Partinin 58 inci ve 59 uncu
hükümetine ve bu görevi layıkıyla yapan dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanımız
Sayın Kürşad Tüzmen'e ve onun Bakanlıktaki çalışma arkadaşlarına çok teşekkür
ediyorum ve 2006 bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzer.
Tasarının lehinde söz isteyen, Çankırı
Milletvekili Hikmet Özdemir; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2006 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısıyla ilgili olarak,
TÜBİTAK, TÜBA, Gümrük Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi
bütçeleriyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 2002 yılında yapılan
genel seçimlerden sonra, ülkemizde, her alanda gerçekleştirilen büyük değişim
ve gelişmeler ışığında yeni bir sayfa açılmıştır. Seçimlerden sonra kurulan AK
Parti Hükümetlerinin gerçekleştirdiği çalışmalar ve icraatlar neticesini vermiş
ve ülkemiz, özellikle de Türkiye ekonomisi toparlanma sürecine girmiştir.
Şüphesiz, ekonomik ve sosyal pek çok alanda gerçekleşen bu başarılarda, AK
Parti Hükümetlerinin gerçekleştirdiği güven ve istikrar ortamı itici bir güç
olmuştur. Sağlanan bu güven ortamı sayesinde önünü görebilen Türk Halkı ve
sanayicisinden esnafına, işçisinden memuruna her kesim, geleceğe güvenle
bakmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
bilim ve teknolojide ülkemizin ihtiyaç duyduğu atılıma bir zemin hazırlamak
amacıyla, TÜBİTAK, pek çok kurumsal, idarî ve yasal çalışmalar yürütmüş ve
bunları tamamlamıştır.
Ulusal bilim ve teknoloji konularında 2010
yılı için iki hedef tespit edilmiştir:
1-Gayri safî yurtiçi harcama içindeki
ar-ge harcamalarının oranını yüzde 2'ye çıkarmak,
2-Tam zaman eşdeğer bilim insanı sayısını
40 000'e yükseltmek.
Dolayısıyla 2005 yılında tahsis edilen ve
tarihî bir kaynak olan 416 000 000 YTL'lik ekbütçe, bu stratejinin
uygulanmasında bir ilk adımı teşkil etmiştir.
TÜBİTAK, 2005 yılının ilk yarısındaki
yoğun ve verimli çalışmalar sonrasında da, yeni ve şeffaf bir sistemle
ülkemizin kamu, üniversite ve özel sektör araştırmacılarını daha güçlü bir
şekilde desteklemeye başlamıştır.
TÜBİTAK'a bu yıl içinde önerilen projeler,
her alanda tarihî artışlar göstermiştir. Üniversitelerimizdeki
araştırmacılarımızdan gelen proje önerileri, 2003 yılında 850 iken, bu yıl 4
000'e yaklaşmıştır. Bu, 5 katı bir artışı ifade etmektedir. Aynı şekilde, bu
proje başvurularından TÜBİTAK'ın desteklediği proje sayısı 2003 yılında 330
iken, bu yıl 1 000'i aşmıştır; yani, 3 kat bir artış söz konusudur. 2003
yılında 1 200 olan proje stoku da, yaklaşık 2 katına çıkarak, bu yıl 2 200'ü
geçmiştir.
Ayrıca, önem taşıyan bir husus da,
projelerin yeterli kaynaklarla desteklenebilmesidir. Bu konuda da çarpıcı bir
gelişme sağlanmıştır. Önceden proje başına ortalama destek 7 000 YTL iken, 2005
yılında 70 000 YTL'ye yükselmiştir. 2006 yılında da bu miktarın, ortalama 100
000 YTL'ye çıkması hedeflenmektedir.
TÜBİTAK'ın bu dönemde ortaya koyduğu
ilklerden birisi de, şimdiye kadar gereken önem verilmeyen sosyal bilimler
alanındaki araştırmalara yoğun bir desteğin verilmeye başlamasıdır. Sosyal
bilimler alanındaki çalışmalar ve araştırmaların, hem ülkemizde hem toplumsal
konulardaki gelişmeleri anlamada ve buna dayalı olarak sosyal politikaları
belirlemede önemli bir faktör olduğu unutulmamalıdır. TÜBİTAK'ın başlattığı bu
atılım, ülkemizin geleceğiyle ilgili bir atılımdır. Ülkemizin, her alanda
olduğu kadar, teknolojide de yeniliğe ihtiyacı vardır. Bu yenilik, bu üstünlük,
insanımızın, toplumumuzun ve ülkemizin geleceğinin teminatıdır; yani, bu alan,
hayatî bir alandır.
Sayın milletvekilleri, daha önce de temas
ettiğim gibi, hükümet, her alanda olduğu gibi bilimsel araştırma ve teknoloji
alanlarında da ilgili kurum ve kuruluşlara gereken desteği vermeye devam
edecektir. Her alanda ilkleri gerçekleştiren iktidarımız, bilimsel
araştırmaları destekte de bir ilk gerçekleştirerek, cumhuriyet tarihinde ilk
defa araştırma çalışmalarına ve Türkiye'nin ar-ge politikasının gelişimine,
bütçeden 456 000 000 YTL'lik pay ayırmıştır.
Değerli arkadaşlar, hepinizin de bildiği
gibi, üniversiteler, bilimsel araştırma ve çalışmaların yapıldığı önemli
kurumlarımızdandır. Bu nedenle, hükümetimiz, hızla gelişen ülkemizin yeni
üniversitelere ihtiyacı olduğunu tespit etmiş ve üniversite sayısını artırmak
üzere, yeni üniversitelerin kurulması için gereken çalışmayı başlatmıştır. Bu
ne demektir; bu, daha çok proje üretimi, bu, daha çok ar-ge çalışması; bu, daha
çok gencimizin eğitim alması ve yeni teknolojik alanların keşfi demektir.
Üniversitelerin kurulduğu illeri şöyle bir
düşünürsek, bu illerde mevcut fakültelerin, o ilin sanayiiyle, tarımıyla,
işgücüyle, beyin gücüyle direkt ilgili olması nedeniyle illerimiz hızla
gelişmekte ve hak ettikleri seviyeye gelmektedir.
Bu durum, benim seçim bölgem Çankırı'da
ise, maalesef, hak ettiği seviyeye gelememiştir. 1 fakülte, 2 meslek
yüksekokuluyla 4 000 öğrencisi olan ilimizde, ar-ge çalışması yapacak,
maalesef, farklı fakülteler bulunmamaktadır.
Oysa, Çankırı İli bir maden yatağı gibidir.
Jeotermal kaynağı, yeraltı şehirleri, tuz mağaraları, yedi katlı ve yedi kapılı
mağaraları ve Ilgaz Dağı dağ turizmiyle, büyük bir ar-ge potansiyelini ihtiva
etmektedir. Bunların araştırılması, Türk ekonomisine kazandırılması
gerekmektedir.
Bu nedenle, Çankırı'ya yeni fakültelerin
ve üniversitelerin kurulmasına, ilin, ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan
gelişmesi için şiddetle ihtiyaç vardır. Üniversitelerin bilim teknolojisi ve
politikasındaki önemini ve katkısını bilen Çankırı, bu nedenle üniversite ve
yeni fakülteler istemekte haklıdır. Ankara'ya banliyö uzaklığındaki bu ilimize
üniversite kurmak Ankara'yı rahatlatacak ve Çankırı'da kalkınmayı
sağlayacaktır.
Çankırı üniversitesi, yeni üniversite
kurulacak 10 ilin içerisindedir. Birinci etapta 15 üniversite kararı Genel
Kurula inmiştir. İkinci etapta bulunan 10 ilin içerisinde Çankırımız da
bulunmaktadır. Çankırı üniversitesi, bağlı olarak kurulacak fakültelerle
birlikte, bu fakir bölgenin kalkınmasını sağlayacaktır ve buranın gelişmesine
katkı yapacaktır.
Ülke olarak hepimizin yakından takip
ettiği Avrupa Birliği süreci içerisindeyiz. Bu süreçte teknoloji, iletişim,
hukuk, yönetim, uluslararası ilişkiler, ihracat, üretim, yatırım ve sanayileşme
gibi pek çok alanda yapılan yapısal ve köklü değişiklik ve çalışmalarla, birçok
yeniliği ve değişimi hep beraber yaşamaktayız. Bu alanlardaki gelişmeler ve
çalışmalar, Avrupa Birliği müzakereleri öncesindeki ilerleme raporlarına olumlu
yansımış ve bu yansımanın sonucunda müzakereler başlamıştır.
TÜBİTAK, TÜBA, Gümrük Müsteşarlığı, Dış
Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, sahip olduğu birikimli,
tecrübeli ve çalışkan uzmanlarıyla, çok önemli hizmet ve projeleri
gerçekleştirmektedirler. Ülkemiz, AK Parti İktidarının izlediği akılcı ve
istikrarlı politikalar sayesinde, ihracatta büyük başarılar elde etmiştir; 2005
yılı sonunda, hedeflenen 71 milyar doları aşıp, 75 milyar dolara yaklaşmıştır.
Yirmibeş yıl önce, dışticaretin toplam
gayri safî millî hâsıla içerisindeki payı yüzde 13'lerde iken, bugün, Türkiye,
gayri safî millî hâsılanın yüzde 55'ine yakın bir bölümünü dışticaretten
sağlayan bir seviyeye gelmiştir. Hükümetimizin büyük önem gösterdiği
sürdürülebilir ve sağlıklı büyüme ortamında, teknolojik gümrük ve dışticaret
alanlarında gelişme ve büyüme devam edecektir.
Bu gelişme ve büyümelerden, şüphesiz ki,
nasibini almamış illerin de nasiplendirilmesi gerekmektedir. Nasip olursa,
biliyorsunuz, hepinizin bildiği gibi, 25 il üniversiteyle taçlandırılacaktır;
bunlardan 15 tanesinin kararı Genel Kurulumuza inmiştir; diğer 15 tanesi, 2007
bütçesinden yararlandırılmak suretiyle, inşallah, bunlar da kurulmuş olacaktır.
Bu vesileyle, Çankırımız gibi, diğer 10 ilimiz de, üniversiteden nasibini
alarak, en güzel şekilde, memleketimize hizmetine katkı yapacak ve bu
hizmetlere devam edecektir.
Bu vesileyle, 2006 malî yılı bütçesinin
ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi sevgi ve
saygılarımla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.
Tasarılar üzerinde, Hükümet adına,
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin söz istemişlerdir; buyurun Sayın Bakanım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize
saygılar sunuyorum.
Bu turda, bilindiği gibi, TÜBİTAK, Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı ve
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezinin bütçelerini görüşüyoruz. Bu bütçeler
üzerinde söz alan, gerek İktidar Partimize mensup gerekse muhalefet partilerine
mensup arkadaşlarımız değerli düşüncelerini ortaya koydular; seviyeli, yol
gösterici yaklaşımlarda bulundular, öneriler ortaya koydular; her birine ayrı
ayrı teşekkür ediyorum. Bu önerilerden, bu değerlendirmelerden, gerek Hükümet
olarak biz gerekse burada, kurumlarımızın üst düzey yöneticileri, kuşkusuz ki,
istifade edeceğiz.
Ben, şu anda bütçelerini görüşmekte
olduğumuz kurumlarımızın bütçeleriyle ilgili, Hükümet adına, kısa ve özet
halinde bir değerlendirme yapmak istiyorum. Bütçesiyle ilgili düşüncelerimi arz
edeceğim ilk kuruluşumuz TÜBİTAK, yani, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu.
Değerli arkadaşlarım, birçok bakanlığımız,
kuruluşumuz var; bunların tamama yakını ülkemiz insanının var olan sorunlarını
çözmek, onların yaşam kalitesini yükseltmektir. Zaten, biz de,
iktidar-muhalefet olarak ve bu partilere mensup insanlar olarak insanımızın
yaşam kalitesini yükseltmek için ve ülkemizin rekabet gücünü artırmak için
siyaset yapıyoruz ve halkımıza hizmet için buradayız. Bu alanda başarılı olmak,
kuşkusuz ki, çok çalışarak, çağdaş gelişmeleri takip ederek olacaktır; ancak,
bu hedefleri yakalamada TÜBİTAK ve TÜBİTAK'ın görevleri o kadar önemli ki;
yani, insanımızın yaşam kalitesini eğer yükseltmek istiyorsak, rekabet gücünü
ülkenin artırmak istiyorsak, yapmamız gereken şeylerin başında, bilim ve
teknolojiye her zamankinden daha çok önem vermemiz gerekir. Ar-ge
çalışmalarına, özellikle araştırma ve geliştirme çalışmalarına bütçemizden daha
fazla kaynak ayırmak zorundayız; bilim insanı sayısını artırmak zorundayız ve
bilim insanlarımızın niteliklerini daha da güçlendirmek, daha da yükseltmek
zorundayız. Sanayiyle işbirliği yaparak bilim ve teknolojiyi ürüne dönüştürmek
zorundayız. İşte, TÜBİTAK, bu tür hedefleri yakalamak için kurulmuş Türkiye'nin
en önemli kurumlarından biridir; onun bütçesini bu turda ilk ele almam da,
herhalde, bu açıdan, isabet teşkil etmektedir.
Değerli arkadaşlarım, 8 anaişler
çerçevesinde çalışmalar yapıyor TÜBİTAK. Ayrıca, Bilim ve Teknoloji Yüksek
Kurulunun da sekreteryası işini yürütüyor. Biz, Hükümet olarak, göreve
geldiğimiz günden beri, TÜBİTAK'ın çalışmalarına ve hedeflerini yakalamasına
büyük önem verdik. Bunun için, bütçesini artırmayı, hatta diğer kurumlardan
daha fazla artırmayı ve özellikle araştırma geliştirme çalışmalarına daha fazla
kaynak ayırmayı hep önde tuttuk. Hükümet olarak, bu desteğimizin boşa
gitmediğini görmenin mutluluğu içerisindeyiz.
Özellikle, şu anda Meclisimizde, Genel
Kurulumuzda TÜBİTAK'ı temsilen bulunan TÜBİTAK Başkanvekili Prof. Dr. Sayın
Nükhet Yetiş'e, Bilim Kurulu üyelerine ve TÜBİTAK'ın değerli mensuplarına
gerçekten teşekkür ediyorum; çünkü, ayırmış olduğumuz bu bütçeyi, ar-ge
çalışmaları için ayırmış olduğumuz o kaynakları yerli yerine kullanmak için
yoğun bir çaba sarf ediyorlar.
Özellikle 2005 yılında başlattıkları iki
ayrı programdan sizlere kısaca bahsetmek istiyorum. Biraz önce de ifade
etmiştim, bilim insanı sayımızı artırmak ve onların kalitelerini daha da
yükseltmek zorundayız demiştim. Örneğin, bu sene üniversite giriş sınavında ilk
5 000'e girmiş olan ve daha önceden belirlenmiş alanları tercih eden
öğrencilerden seçimler yaparak, bunlara 250 YTL, yani, 250 000 000 Türk Lirası
karşılıksız burs verme kararını aldılar. Bu, kendisini iyi yetiştirmiş ve
üniversite giriş sınavında da ilk 5 000'in arasına girmiş olan öğrencilerimize
ileride başarılı birer bilim insanı olmaları konusunda başlatmış oldukları bir
destektir. Bu destek, ileride de devam edecektir, almış oldukları karara göre;
master yapsalar da, doktora yapsalar da bu ekonomik destek devam edecektir.
Ben, bunu fevkalade önemsiyorum. Hatta,
bundan iki gün önce, yine TÜBİTAK'ta, ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarımızda,
okullarımızda okuyan öğrencilerimiz arasında da kimya, matematik, fizik,
biyoloji gibi alanlarda yarışmalar yapmışlar; onların ödül törenine gitmiştim.
Böylece, çocuklarımızın şimdiden bilimsel buluş konusunda kendilerini
yönlendirmeleri için, TÜBİTAK, öncülük görevini yapıyor, daha ilköğretim
sıralarına kadar bu heyecanı indiriyor, liselerimize kadar indiriyor. Oradaki
çocuklarımızın heyecanını yaşadım, hâlâ o heyecanı yaşıyorum. Eğer, biz bu
heyecanı biraz daha artırabilirsek, ben inanıyorum ki, önümüzdeki yıllarda,
gerçekten, dünyada ses getiren bilim adamları bizden de çıkacaktır. İşte,
TÜBİTAK böylesine önemli bir görevi yerine getiriyor.
Ayrıca, yine, TÜBİTAK, bu yıl, önemli bir
projeyi -ki, geçtiğimiz yıl başlamıştı- sanayie ar-ge destek programı; yani,
sanayi kuruluşlarımız var; ancak, onlar, çağdaş bilim dünyası onların uğraş
alanında hangi noktalara gelmiş, bunları bilmeye, hatta onların ötesine geçecek
araştırma ve geliştirme yapmaya ihtiyaçları var. İşte, TÜBİTAK, bu alanda da
sanayi kuruluşlarıyla işbirliği yapıyor. Hatta bunu yaparken, yine, bu sene,
Dış Ticaret Müsteşarlığıyla işbirliği yaptı. Böylece, hem sanayi kesiminin
ar-ge harcamalarına katkı sağlamış oldu hem de sanayi kesiminde teknoloji
geliştiren ve buna bağlı olarak ticarî başarı sağlayan firmaların artmasına
neden oldu. Sadece 2005 yılında, bunun için, 150 000 000 Yeni Türk Lirası,
yani, 150 trilyon Lira gibi bir kaynağı seferber etti. Bu, Türk sanayiinin
gelişmesi için de önemli bir ivmedir, önemli adımdır ve özellikle bu sene 150
trilyon Türk Liralık, yani, 150 000 000 Yeni Türk Liralık bu kaynak, geçtiğimiz
yılların toplamının 3 mislinden fazladır. Böylece, TÜBİTAK hem bilim insanı
sayımızı artırmak hem de Türkiye'de sanayiinin bilimle işbirliği yaparak
gelişmesini temin etme bakımından ciddî adımlar atıyor. O bakımdan,
kendilerine, bir kez daha, teşekkür etmeyi görev biliyorum.
Ayrıca, tabiî, bilim dünyasına yayıncılık
alanında da hizmetleri var. Bilim Teknik ve Bilim Çocuk, Popüler Bilim
Dergileri -ki, aylık ortalama toplam net baskıları 75 000 adet civarındadır- bu
alanda da ilgili olan herkese hizmet etmeye devam ediyorlar.
TÜBİTAK'ımızın bütçesi 2006 yılında 768
378 000 Yeni Türk Lirasına yükseltilmiştir. Ekonomik imkânlarımız elverdiğince,
tabiî ki, bu oran daha da artacaktır.
Ben, 2006 yılı bütçesinin TÜBİTAK'ımıza
hayırlı olmasını ve başarılı hizmetlerinin artarak devamını diliyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Türkiye Bilimler
Akademisinin bütçesi de biliyorsunuz, artık, müstakil olarak değerlendiriliyor
5018 sayılı Yasa gereği. Gerek Sayın Arıoğlu, gerekse Sayın Türkoğlu -ikisi de
birer bilim adamadır- Türkiye Bilimler Akademisi, yani, TÜBA niçin vardır,
niçin kurulmuştur, ne yapar; bu soruların cevabını burada gayet veciz
cümlelerle ifade ettiler. Ben de aynı şeyleri tekrar etmek istemiyorum.
Kuşkusuz, Türkiye Bilimler Akademisi
önemli görevler ifa ediyor. Bütçesi de 2006 yılı için 4 451 000 Yeni Türk
Lirasıdır. Bu kurumumuza da
çalışmalarında başarılar diliyoruz.
Şimdi önemli bir müsteşarlığımıza geldim;
o da, Dış Ticaret Müsteşarlığı. Hemen şunu ifade edeyim, gerek dışticaretten
gerekse gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanı arkadaşımız Kürşad Tüzmen Bey, Dünya
Ticaret Örgütünün bir toplantısı nedeniyle yurt dışında, Hongkong'da bulunuyor;
o bakımdan, bütçe görüşmeleri esnasında burada hazır bulunamadı. Ben de bir
Bakan arkadaşı olarak onun bütçesini burada takip ediyorum ve sorumlu olduğu
alanlarla ilgili sizlerle bazı tespitleri paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, siyasî istikrarla
birlikte doğru ekonomi yöntemi, ülkemize, yıllardır özlemini duyduğu ekonomik
istikrar ortamını da sağlamıştır; bu sayede, Türkiye ekonomisi, son birkaç
yılda geçtiğimiz dönemde yaşadığı krizleri telafi etmekte başarılı olmuştur.
Enflasyonla mücadele programında, malî
disiplinde, özelleştirme alanında, yatırım hamlelerinde ve dışticaret
performansında gelinen nokta bu başarının somut örneklerini teşkil etmektedir.
Güçlü iç ve dış talep sürmekte, yeni sanayi yatırımlarının ve piyasa
açılımlarının temelleri atılmaktadır. Daha önceden öngördüğümüz yüzde 5'lik
büyüme hedefinin de tutacağı, artık, şimdiden belli olmuştur.
Değerli arkadaşlarım, ihracatçı birlikleri
kayıt rakamlarına göre, ihracatımız 1 Ocak 2005-15 Aralık 2005 döneminde, 2004
yılının aynı dönemine göre yüzde 15 oranında artarak, 69,6 milyar dolara
yükselmiştir. Böylece, 15 Aralık tarihi itibariyle son oniki aylık ihracat
rakamı, ekonomik program hedefi olan 71 milyar doları geride bırakarak 73
milyar dolar düzeyinde gerçekleşmesi beklenmektedir.
Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine
göre 2005 yılının ocak-ekim döneminde ithalat, geçen yılın aynı dönemine göre
yüzde 21 oranında artarak 95 milyar dolar olmuştur. 2005 yılının ilk on ayında
yüzde 11,7'lik bir bölümün tüketim malları ithalatından oluştuğu, yüzde 88'lik
kısmınsa yatırım ve aramalı ithalatından oluştuğu görülmektedir. Değerli
arkadaşlarım, büyümekte ve ihraç etmekte olan bir ülkede bu gelişme -sanırım-
şaşırtıcı bir sonuç olarak algılanmamalıdır.
Şimdi, muhalefet partilerimize mensup
değerli arkadaşlarımız burada düşüncelerini açıklarlarken, şu değerlendirmelerde
bulundular; özellikle Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili arkadaşımız
Sayın Keleş "cari işlemler açığı artmaktadır" dedi. Kuşkusuz, bizim
gibi ekonomik problemleri olan, bu problemleri aşmak için yoğun bir çalışma içerisinde
olan ülkelerde cari açığın olmasını biraz doğal karşılamak gerekir; çünkü,
kalkınmakta olan ülkelerin hepsinin en temel sorunlarından bir tanesi, bu cari
açık gerçeğidir. Ancak, önemli olan sanıyorum şudur: Cari açığın finanse edilip
edilemeyeceği gerçeğidir. Evet, böyle bir açık var; yani, sattığınız var,
aldığınız var; ama, dışarıdan aldığınız sattığınızdan daha fazla, işte, bu
aradaki fark cari açık. Peki, bunu Türkiye şu anda finanse edebiliyor mu;
önemli olan budur. Tabiî ki, önemli olan bu açığı kapatmaktır; ama, şu anda
içinde bulunduğumuz konjonktürde, acaba, bunu finanse edebiliyor muyuz. Cari
işlemler açığı, 2005 yılı sonunda 22 milyar dolar seviyesine ulaşacaktır; biraz
önce söyledim; ancak, son bir yılda, 32,3 milyar dolar Türkiye'ye sermaye
girişi olmuştur. Bu miktarın 3,4 milyar doları doğrudan yabancı sermaye, 11,1
milyar doları portföy yatırımları, 12,2 milyar doları şirketlerin sağladığı
kaynaklardan oluşmaktadır. Bu 32,3 milyar dolarlık sermayenin 22 milyar
dolarıyla cari açık finanse edilmiştir; 10,3 milyar dolarlık bir bölüm de döviz
rezervine ilave edilmiştir. Kuşkusuz, aldığımız ile sattığımızın eş olması
tercih edilir; hatta, aldığımızdan daha fazla satacak bir noktaya gelelim; ama,
bu, birden bire olacak bir şey değildir.
Değerli arkadaşlarım, ithalattaki artışın
diğer önemli bir nedeni de, hammadde fiyatlarındaki artışlardır. Sadece petrol
ve doğalgazdaki fiyat artışının ithalata getirdiği yük 10 milyar doları
aşmaktadır. Bu, bizim dışımızda cereyan ediyor; tüm ülkeler bundan etkilenmişlerdir.
Genel ithalat artışı yüzde 21 iken, petrol ürünlerindeki artış yüzde 45'tir.
Bunu, son yıllarda dünya petrol fiyatlarındaki artışın Türk ekonomisine
yansıması olarak değerlendirmek durumundayız. Tabiî ki, diğer yandan,
antidamping, korunma ve gözetim önlemlerini de ilgili bakanlığımız ve
müsteşarlıklarımız ihmal etmemektedir; bu alanda da tedbirler alınmaktadır.
Şimdi, Sayın Haşim Oral Bey, tabiî,
Denizlili olması dolayısıyla ve Denizli'nin de bir tekstil merkezi olması
dolayısıyla burada değerlendirmeler yaptı. Kendisine değerlendirmeleri için,
kuşkusuz ki, teşekkür ediyorum. Ancak, bazı hatalı bilgiler verdiler; bu
bilgileri düzeltmek durumundayım. Denizli İlinde, tekstilcilerimizin çok zor
durumda olduğunu, işçi çıkardıklarını, 10 000 civarında çalışanın bu ekonomik
krizler nedeniyle işinden olduğunu ve dolayısıyla, ihracatlarının düştüğünü
filan ifade ettiler.
MEHMET KARTAL (Van) - KDV'yi yüzde 8'e
düşürecektiniz…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Denizli İlinin 2004 yılı
ocak-eylül döneminde 849 000 000 dolar olarak gerçekleşen ihracatı, 2005
yılının aynı döneminde yüzde 19 artış kaydederek 1 milyar doları geçmiştir.
Yani, 2005 yılını 2004'le kıyasladığımızda, ihracatta yüzde 19 oranında bir artış
var. Sayın Oral, tam aksi "düşüş var" diyor; ama, bunlar, bizim
elimizdeki, resmî kurumlarımızın gerçek rakamlarıdır ve bu yüzde 19'luk artış,
Türkiye genel ihracat artışının da üzerindedir arkadaşlar. Yani, ihracatta bir
artış yakalıyoruz biz, genel oranda; ama, bunun da üzerindedir.
Sayın Oral bir şey daha söylediler;
"10 000 kişi işinden oldu…" Şöyle bir bakıyorum, elimde resmî veriler
var; 2002 Eylül ayında sigortalı çalışan sayısı 106 126, 2003'te 120 838,
2004'te 124 611. Sayın Oral'ın dediği olsaydı, bu 124 611'in 114 611 olması
gerekirdi, değil mi?! İşte, şu anda, en son rakam 134 120. Yani, söylediğinin
tam aksidir, azalmamış artmıştır. O nedenle, yani, evet, seçmene selam
kabilinden burada konuşma yapılabilir, ben buna saygı duyuyorum; ama, rakamları
da çarpıtmayalım. Elimdeki rakamlar, Sosyal Sigortalar Denizli İl Müdürlüğünün
rakamlarıdır. O bakımdan, böyle, işte, ortada yangın var, yanıyoruz,
yıkılıyoruz gibi birtakım yaklaşımlarla gerçekleri örtmek mümkün değildir diye
düşünüyorum.
MEHMET KARTAL (Van) - Başbakan KDV oranını
yüzde 8'e düşüreceğini söylemişti…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ihracatımızda son yıllarda
hızlı bir artış trendinin yakalanmasında ve pazar bağımlılığının azaltılmasında
Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından geliştirilen ve birbiri ardına uygulamaya
konulan bölgesel ticareti geliştirme stratejilerinin payının büyük olduğunu da
bu arada ifade etmek istiyorum.
Bu çerçevede, 2000 yılında uygulamaya
konulan “Komşu ve Çevre Ülkeler Stratejisi”, 2003 yılından bu yana uygulanan
“Afrika Ülkeleri Stratejisi” ve 2006 yılı başından itibaren uygulamaya konulmak
üzere hazırlıkları sürdürülen “Amerika Ülkeleri Stratejisi ile Pazar
Çeşitlendirme Politikaları” somut hale gelmiştir. Söz konusu bölgesel
stratejiler kapsamında şimdiye kadar alınan sonuçlar oldukça başarılıdır;
nitekim, komşu ve çevre ülkelere olan ihracatımız, 2000 yılında 6,9 milyar
dolar iken, 2004 yılında 18,9 milyar dolara yükselmiştir. Yani, Hükümetimiz
döneminde -şunu ifade etmek istiyorum- komşu ülkelerle alışverişimiz,
ihracatımız önemli ölçüde artmıştır. Bunda, Dış Ticaret Müsteşarlığımızın ve
tabiî ki Hükümetimizin almış olduğu önlemlerin ve yapmış olduğu girişimlerin
payı büyüktür. 2005 yılının on aylık döneminde de, genel ihracatımız yüzde 16,8
oranında artış gösterirken, komşu ve çevre ülkelere ihracatımızdaki artış yüzde
29,4 oranındadır. Asıl dikkat çekici olan nokta, bu ülkelerle, 2000 yılında
19,9 milyar düzeyinde geçekleşen ticaret hacminin, 2004 yılında 44,9 milyar
dolara ulaşmış olmasıdır. Hükümetimizin, ihracattaki en önemli dikkat çeken
yönlerinden biri, komşu ülkelerle ticarette sağlamış olduğu büyük artıştır.
Öte yandan, Türk müteahhitlik firmaları,
bugüne kadar, komşu ve çevre ülkelerde 60,6 milyar dolar düzeyinde proje
üstlenmişlerdir. 2003 yılında, söz konusu bölgede üstlenilen proje tutarı 3,1
milyar dolar düzeyinde gerçekleşirken, 2004 yılında üstlenen proje tutarı
yaklaşık 5 milyar dolara yükselmiştir. İfade ettiğim bütün rakamlar, bir başarının
açık göstergesidir.
Değerli arkadaşlarım, dünya pazarlarında
rekabet gücümüzün daha da artırılarak girilen pazarlarda kalıcı bir yer
edinilebilmesi için yürütülen diğer bir önemli çalışma ise, ihracat stratejik
planıdır. 2004 yılı başında uygulamaya konulan ihracat stratejik planıdır. 2004
yılı başında uygulamaya konulan ihracat stratejik planı 2004-2006 ile
sürdürülmektedir. İhracat artışını sağlayacak ihracat yapısının oluşturulması
ve ihracatımızın yapısal sorunlarına kalıcı çözümler üretmeye yönelik
sistematik çalışmaların tek bir çatı altında toplanması hedeflenmiştir.
Bu çerçevede, 2005 yılının geride
bıraktığımız ilk onbir ayında Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından yürürlüğe
konulan faaliyet ve projelerden birkaçına değinmek istiyorum:
Marka yaratma ve tutundurma faaliyetleri,
diğer bir deyişle kaliteli, yenilikçi ve özgün Türk tasarımlarının ve
markalarının dünya pazarlarına egemen olması çabalarının etkinliğini artırmak
üzere proaktif çalışmalar.
Diğeri, tekstil ve konfeksiyon sektöründe KOBİ'lerin
yer alacağı kümeler oluşturmak ve kümelere hizmet vermek üzere bir moda
enstitüsü. 53 ülkeden 938 ülke temsilcisi ülkemize getirilmiş ve 212
uluslararası fuara millî düzeyde iştirak edilerek bir performans ortaya
konmuştur.
Türk ihraç ürünlerinin tanıtımının
yapılması amacıyla yurtdışı zincir mağazalara yönelik bir program
başlatılmıştır.
Hedef pazarlara giriş eylem planları
hazırlanması hızlandırılmış ve ilk etapta Çin Halk Cumhuriyeti pazarına giriş
eylem planı uygulamaya konmuştur.
Kamuda ilk e-imza uygulaması olan Dahilde
İşleme Rejimi Otomasyon Projesi tamamlanarak 1 Ağustos 2005 tarihinde
uygulamaya başlanmıştır.
İpekyolu Türk İhraç Ürünleri Fuarı
Organizasyonu düzenlenmesi. 24 Nisan - 31 Mayıs 2005 tarihleri arasında
gerçekleştirilen bu anılan fuar, 10 560 kilometrelik tren güzergâhı üzerinde
yer alan İran, Türkmenistan, Tacikistan ve Kazakistan'ı kapsamıştır.
İhracatımıza sağlanan destekleri genel
bütçe içerisinde yer alan Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonuna tahsis edilen
ödenek oluşturmaktadır. 2005 yılı için Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonuna
genel bütçeden 217 000 000 dolar, yani, 350 000 000 Yeni Türk Lirası tahsis
edilmiştir. Bu önemli bir rakamdır.
Değerli arkadaşlarım, ihracatımıza en
uygun koşullarda ve uzun vadeli kredi temini, ihracatçılarımıza en uygun
koşullarda ve en uzun vadeli kredi temini, ihracat risklerine karşı sigorta ve
garanti programları vasıtasıyla yol desteği sağlamaya çalışıyoruz.
Son ikibuçuk yıl zarfında, Eximbank
kredilerinin ihracatçımıza maliyeti yaklaşık 38 puan azalmıştır. Programlara
ilişkin son derece etkin reformlara gidilmiş, bürokrasi azaltılmış, işlemler
hızlandırılmıştır. Bu yılın ilk onbir aylık döneminde Eximbank tarafından
ihracatçıya sağlanan toplam kredi desteği 7 milyar dolardır. Bu miktarın 3,8
milyar doları, sigortalanan sevkıyat tutarıdır.
Aynı dönemde, yüzde 70'i KOBİ
niteliğindeki firmalar olmak üzere, piyasadaki en düşük vadeli faiz haddinden
ve en uygun koşullarda toplam 1,5 milyar YTL'lik kısa vadeli kredi
kullandırılmıştır; 2005 yılı itibariyle hedeflenen toplam destek oranının yüzde
90'ına ulaşılmış bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, uluslararası
ticarette çetinleşen rekabet şartlarına paralel olarak, Türk Eximbank'ın daha
çağdaş ve proaktif bir yasal yapıya kavuşturulması çalışmaları da büyük bir
hızla sürdürülmüş ve nihaî aşamaya gelmiş bulunmaktadır.
Avrupa Birliği, toplam ihracatımızda yüzde
52'lik ve toplam ithalatımızda yüzde 42'lik payla ülkemizin en önemli ticarî
ortağı durumundadır. Avrupa Birliğiyle kurulan gümrük birliği, Türkiye'nin
dışticaret rejimini yeniden yapılandırmakla kalmamış, Avrupa Birliğiyle
geleneksel olarak sürdürülen ticarî ilişkilerin geliştirilmesi ve üçüncü
ülkelerle yapılan ticaretin düzenlenmesi bakımından da önemli sonuçlar
doğurmuştur.
Doğrudan yabancı yatırımı çekmek ve dışa
açılma politikaları uygulamak isteyen gelişme yolundaki ülkeler için takip
edilen önemli yollardan biri olan ve ülkemizde ilk uygulaması 1988 yılında
başlayan serbest bölgeler, önemli bir yatırım ve istihdam alanıdır.
Halihazırda, ülkemizde, 21 adet serbest bölge faaliyettedir. Bu serbest
bölgelerden yapılan dışticaretin hacmi, yılın ilk dokuz aylık döneminde 17
milyar dolara ulaşmıştır.
Dış Ticaret Müsteşarlığının 2006 yılı
bütçesi toplam 84,6 milyon Yeni Türk Lirası olup, bunun 56,3 milyon Yeni Türk
Lirası personel giderlerine ve diğer kalemlere ayrılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, Dış Ticaret
Müsteşarlığı, tüm bu faaliyetlerini, 7 genel müdürlük, 3 danışma ve denetim
birimi, 4 yardımcı birim, 21 serbest bölge müdürlüğü, 8 dışticarette
standardizasyon bölge müdürlüğü, 59 ülkede 83 ticaret müşavirliğiyle
sürdürmektedir.
Hükümet olarak, dışticaret politikalarını
belirlerken ve uygularken, amacımız, ülkemiz insanının hayat standardına
katkıda bulunmaktır, yılların içe kapanıklığını, son yıllardaki atılımlarıyla
üzerinden atan Türk insanına, en büyük desteğimiz, her şeyden önce,
öngörülebilir, şeffaf, tutarlı ve sorumlu bir idare sunmak olmuştur. Asıl
başarı, özgüveniyle yurtdışı pazarlarda var olmasını bilen müteşebbislerimize
aittir. Kısacası, bütçe imkânları ne olursa olsun, bizim, kendimize, insanımıza
ve ülkemizin geleceğine olan güvencimiz tamdır.
Ben, Dış Ticaret Müsteşarlığımızın
bütçesinin de, bu kısa ve özet değerlendirme ışığında, hayırlı olmasını
diliyorum ve tüm Dış Ticaret çalışanlarına, 2006 yılında da başarılar
diliyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, önüme bir not
geldi, onu söylemeden geçemeyeceğim.
Biraz önce, Sayın Oral "Sayın
Başbakan 8 defa Denizli'ye geldi; ama, 8 kuruşluk faydası olmadı" demişti.
Tabiî, ona…
MEHMET KARTAL (Van) - KDV'yi de yüzde 8
düşüreceğini söylemişti.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - …bir cevap vermem lazım. Biz ne yapmışız şimdi
Denizli'ye.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Notu kim
göndermiş Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Şimdi, bir defa, 125 kilometrelik Denizli-Aydın
duble yolu bitti. Denizli-Çardak, 60 kilometre -ki, bu havaalanı yoludur aynı
zamanda- bitti.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Başbakan
gitmese yapılmayacak mıydı acaba?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Kuşkusuz ki, o Başbakanın başında bulunduğu
hükümet bunları yapıyor.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Havaalanını
kullanamıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, lütfen…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Daha önce de başbakanlar vardı, adliye binası bir
türlü bitmemişti; ama, şimdi, Tayyip Erdoğan Başbakan, AK Parti iktidar, bitti.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET KARTAL (Van) - KDV'yi de yüzde 8'e
düşüreceğini söylemişti.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yani, daha önce
hiçbir şey yapılmadı; ama, şimdi her şey tamam, öyle mi?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Servergazi Devlet Hastanesi başka hükümetler
döneminde başladı, bir türlü bitmemişti; ama, şimdi, bitti. Cezaevi bitmemişti,
şimdi bitti. Niye; Tayyip Erdoğan Başbakan, AK Parti iktidar.
Denizli-İstanbul havayolu seferleri var
mıydı? Var mıydı; yoktu; başladı, her gün değil mi?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Vardı, vardı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Salı ve cuma günleri şimdi çift ve üstelik yolunu
da yaptık.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Vardı vardı;
uçak seferleri vardı Sayın Bakan, kaç sefer gittik.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bunları görmüyor musunuz Sayın Oral?
Bakın, şu anda Pamukbank Üniversitesine
1,5 trilyon lira aktarmaya karar verdik.
Eski cezaevinin…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın
Bakanım, Pamukbank değil, Pamukkale Üniversitesi.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Affedersiniz… Tabiî… Özür dilerim… Yanlış bir şey
söylemişsem hemen düzeltirim; çok teşekkür ediyorum. Pamukkale Üniversitesi...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, Sayın
Bakan, uçak seferleri vardı; öyle, yanlış bilgileri burada vermeyin!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Eski cezaevinin bulunduğu alan ile eski Sümerbank
Fabrikasının bitişiğinde bulunan 55 dekarlık alan yeşilalan ve park yapılmak
üzere Denizli Belediyesine verildi. Böylece, Denizli, artık, Türkiye'nin en
modern kentlerinden biri olmaya hazırlanıyor ve şu anda da bu konuda oldukça
mesafe aldığını ifade edebilirim.
Ayrıca, biliyorsunuz, çevre yoluyla
ilgili, belediyeye yardımcı oluyoruz ve çevre yolunu da, inşallah, en kısa
sürede bitireceğiz.
TOKİ tarafından 3 500 konutluk bir proje
başlatıldı. 448 tanesi bitmek üzere, onların dağıtımını önümüzdeki günlerde
yapacağız, diğerleri de, tabiî, arkadan bitecek bir yıllık süre içerisinde.
Ayrıca, kooperatiflere kredi desteği
olarak 2002 yılında 16 trilyon verilmişken, bizim dönemimizde 131 trilyon bir
yılda verildi.
Bütün bunlar, Hükümetimizin, Denizlimize,
Denizli halkına, Denizlili çalışanlara desteğidir. Ben, sadece birkaç tanesini
okudum, birkaç tanesinden bahsettim; benim Bakanlığıma bağlı Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünün faaliyetlerinden bir sonraki oturumda bahsedeceğim,
Denizli'ye yönelik.
Şimdi…
HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Sayın Bakan,
Gazalcı gülüyor, memnun halinden!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Gazalcı'nın ilçesine bir spor tesisi
yapacağız, onu biliyor, onu bilir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - 80 il var Sayın
Bakan, hepsini burada sayarsanız!..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ama, yani, Haşim Bey dostumuz gündeme getirdi;
tabiî, biz de cevap vermek durumundayız Hükümet olarak.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yalnız, o uçak
seferleri bilgisi yanlış Sayın Bakan.
MEHMET KARTAL (Van) - Bir de KDV'yi yüzde
8'e çekeceğinizi söylemiştiniz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Havaalanı yok,
askerî havaalanı kullanılıyor; maalesef, sivil havaalanı yeterince
kullanılmıyor.
MEHMET KARTAL (Van) - Başbakan KDV'yi
yüzde 8'e düşüreceğini söylemişti.
BAŞKAN - Sayın Bakan, Genel Kurula hitap
eder misiniz, lütfen.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Gazalcı, sorunu biliyoruz, o da bitecek, hiç
merak etmeyin, sivil bir havaalanına da sahip olacak Denizli.
Değerli arkadaşlar, izin verirseniz, ben,
kısaca -zamanım 13 dakika kalmış- Gümrük Müsteşarlığı faaliyetlerinden de
bahsedeyim.
Etkili bir ekonomi yönetiminin en önemli
faktörlerinden biri de, kuşkusuz ki, gümrüklerdir. Bu çerçevede, gümrüklerin,
hem meşru ticareti kolaylaştırmada hem de kaçakçılıkla mücadelede çok önemli
roller oynadığı hepinizin malumudur.
Bugün gümrüklerin karşı karşıya kaldığı en
büyük sorun, yasal ticaretin önündeki mevcut engelleri asgarî seviyeye
indirirken, aynı zamanda, yaptırımcı ulusal mevzuatın birbiriyle çelişen
hedeflerini uzlaştırmaktır. Gümrüklerde, yasal ticaretin hızlı yürütülmesini
temine yönelik çalışmaların yanı sıra, ülkemizin ekonomik ve toplumsal yapısını
olumsuz yönde etkileyen, başta uyuşturucu ve silah olmak üzere, yasadışı eşya
ve araç trafiğini önlemeye yönelik çalışmalara da hız verilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, Gümrük Müsteşarlığı,
yasal olmayan kaçak eşya ve kaçakçılık faaliyetleriyle mücadelede idarenin etkinliğini
ve caydırıcılığını artırmak bakımından, modern teknolojinin imkânlarından
yararlanmayı hedef kabul etmiştir. Bu çerçevede, gümrük idaresinin otomasyonu
ve yasadışı araç ve eşya trafiğiyle daha etkin mücadele etmek amacıyla, gümrük
kapılarının güvenlik sistemleriyle donatılmasına yönelik çalışmalar sonuçlanma
aşamasına gelmiştir. Rekabetin yoğunlaştığı ve değişimin ivme kazandığı bir
ortamda, gümrüklerimizin yönetim yapısını sürekli geliştirmek, gümrük
hizmetlerini çağdaş standartlara kavuşturmak, böylece, mükelleflerin talep ve
beklentilerine etkin bir şekilde cevap vermek amacıyla, gümrüklerin
yönetiminde, yeniden yapılanma çerçevesinde, önemli yapısal reformlara imza
atılmıştır.
Diğer yandan, yasal ticaretin
kolaylaştırılması ve yasadışı ticaretle mücadele amacıyla, Gümrük
Müsteşarlığınca, kaçakçılık ve yolsuzlukla mücadele, Avrupa Birliğine uyum,
idarî kapasitenin güçlendirilmesi gibi çalışmaların yanı sıra, özellikle
ihracatı olumsuz yönde etkileyen bürokratik engellerin kaldırılması, dışticaret
işlemlerinin basitleştirilmiş usullerle tamamlanması ve ihracata yönelik
ithalatın desteklenmesi, Hükümetimizin üzerinde en çok durduğu konular arasında
yer almaktadır. Bu suretle, ülkemiz ihracatçılarının uluslararası piyasalarda
rekabet güçleri artacak ve ihracat yolunda belirlenen hedeflere ulaşmak daha da
kolaylaşacaktır.
Bu konuda Gümrük Müsteşarlığına büyük
görev düşmektedir, bunun bilinci içerisindeyiz. Nitekim, yasal ticarette en
kolay, yasadışı ticarette ise en zor gümrükler prensibinden hareketle,
dışticareti ve özellikle ihracatı kolaylaştırıcı pek çok düzenleme yapılmıştır.
Bu dinamik süreçte, Gümrük Müsteşarlığı, her zaman etkin ve efektif bir rol
oynamaya devam edecektir.
Değerli arkadaşlarım, bu doğrultuda
yapılan çalışmalardan birkaç örnek sunmak istiyorum. 2005 yılında, yeni
ilavelerle otomasyona dahil olan gümrük sayısı 71'e ulaşmış ve Aralık 2005
tarihi itibariyle, gümrük işlemlerinin yüzde 99'u elektronik ortamda
gerçekleşir hale gelmiştir. 2005 yılı sonuna kadar da dışticaret işlemlerinin
yüzde 100'ü elektronik ortamda gerçekleşir hale gelecektir. Mükelleflerin,
gümrük idaresine gelmeksizin, kendi bürolarından elektronik yolla gönderdiği
beyan oranı, 2004 yılı sonu itibariyle yüzde 65 iken, Kasım 2005 itibariyle
yüzde 75'e ulaşmıştır.
Gümrük idaresi, 10'dan fazla kurum ve
kuruluşla veri paylaşımı ve değişimini gerçekleştirerek, Türkiye'de, e-devlet
çalışmalarında öncü kurum olma özelliğini kazanmış bulunmaktadır.
Bu çerçevede, 2005 yılında başlatılan en
önemli uygulama, dahilde işleme belgelerinin otomasyonudur. Dış Ticaret
Müsteşarlığı tarafından başlatılan, elektronik ortamda dahilde işleme
belgelerinin verilmesi ve takibi projesi, e-gümrük projesiyle entegre edilerek,
dahilde işleme belgelerinin etkin kontrolü ve vergi kayıplarının önüne
geçilmesi sağlanmıştır.
Ayrıca, bu uygulamayla, ihracat
taahhütlerinin kapatılmasında kâğıt ortamındaki teyit ve takipler kaldırılarak,
işlemler hızlanmış ve ihracatçımıza büyük kolaylık getirilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, Müsteşarlığımızın diğer
bir görevi de kaçakçılıkla mücadeledir. Özellikle denizlerdeki kaçakçılıkla
mücadelede etkin olabilmek için 10 adet deniz botuna ilave olarak, Savunma
Sanayii Müsteşarlığı kanalıyla, 62 knot hız yapabilen 3 adet deniz botu
yaptırılarak, 2004 yılı içerisinde hizmete sokulmuştur. Söz konusu bot
kullanılarak, 2005 yılı içerisinde, 9 olayda, 805 küsur milyar Türk Lirası
değerinde kaçak eşyaya el konulmuştur. 2005 malî yılı yatırım programına
konulan ödenekle de, 3 adet denizbotu alımı için Savunma Sanayii
Müsteşarlığıyla protokol imzalanmıştır, bu botların yapımı devam etmektedir.
Ayrıca, 2006 malî yılı bütçesine de 1 adet deniz botu alımı ödeneği
konulmuştur.
Söz konusu botların hizmete girmesiyle,
özellikle akaryakıt kaçakçılığıyla mücadelede çok daha etkin hale gelinecektir.
Söz konusu otomasyon çalışmaları, teknik cihazlarla donanım ve son teknoloji
ürünü araç ve gereç takviyesiyle yapılan kaçakçılıkla mücadeledeki başarı her
geçen gün artmaktadır. Bu çerçevede, 2005 yılı aralık ayı sonu itibariyle, akaryakıt
kaçakçılığı, silah, uyuşturucu madde ve ticarî eşya kaçakçılığı... Bunların
toplamından 298 000 000 küsur Yeni Türk Lirası -ki, 298 trilyon demektir- kaçak
mal yakalanmıştır.
Vaktim çok sınırlı olduğu için bazı
konularla ilgili düşüncelerimi maalesef paylaşamıyorum; ama, önemli bir konuya
geliyorum.
Değerli arkadaşlar, devlet tarafından,
bütçe kaynakları dışında, özel sektörün de yatırım yapabileceği bir ortamın
sağlanması yönünde çalışmalara hız verilmiştir. Bunun nedeni ise, özellikle çok
büyük sermaye gerektiren altyapı yatırım ve hizmetlerinin sınırlı bütçe
imkânlarıyla yürütülmesinde karşılaşılan sıkıntılardır. Gümrük kapılarında
yap-işlet-devret modelinin ilk uygulamaları, Yunanistan sınırında bulunan
İpsala ve İran sınırında bulunan Gürbulak Gümrük Kapılarıdır. Sayın Ayağ bunu
yakinen biliyor. İnşaatları çok kısa sürede tamamlanarak işletmeye başlanılan
bu modellerde, söz konusu yöntemden beklenilen amaçlar gerçekleşmiştir. Bu
yöntemle, bütçeye yük olunmamakta, ticarî işlemlere sağladığı fayda ve
kolaylıklar da gözardı edilmemektedir.
Yüksek Planlama Kurulunun Gümrük
Müsteşarlığına verdiği yetki çerçevesinde çalışmalara 2005 yılında başlanılan
Habur Gümrük Kapısı bina ve altyapı tesislerinin yeniden yapılandırılması
konusunda 30.12.2004 tarihinde, Suriye sınırda bulunan Cilvegözü Gümrük
Kapısının yapım ve işletilmesi hususunda da 28 Nisan 2005 tarihinde Türkiye
Odalar ve Borsalar Birliği ile Müsteşarlığımız arasında iki ayrı sözleşme
imzalanmıştır. Ağustos ayı içerisinde Habur Gümrük Kapısında inşaat
çalışmalarına başlanmıştır. İnşaatın, yer tesliminin yapıldığı 25 Nisan
2005'ten itibaren, bir yıl içinde tamamlanması planlanmıştır. Demek ki,
önümüzdeki yılın nisan ayında Habur Gümrük Kapısı da işletmeye açılmış
olacaktır. Halen, Cilvegözü Gümrük Kapısının uygulama projeleri devam
etmektedir. Gürcistan sınırında bulunan Sarp Gümrük Kapısının yapım ve
işletilmesi hususunda Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin görevlendirilmesi,
Yüksek Planlama Kurulunun onayına sunulmak üzeredir. Bulgaristan sınırında
bulunan Kapıkule ve Dereköy Gümrük Kapılarının avan projelerinin hazırlanmasına
ilişkin çalışmalar sürdürülmektedir. Halkalı Gümrük Müdürlüğü tesislerinin de
yap-işlet-devret modeliyle yeniden yapılandırılması hususunda Yüksek Planlama
Kurulu Gümrük Müsteşarlığına yetki vermiş bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bunların yanında, Irak
sınırında, Ovaköy mevkiinde ikinci bir gümrük kapısı açılması ve burada
yapılacak bina ve altyapı tesislerinin yap-işlet-devret modeliyle
gerçekleştirilmesi hususunda Yüksek Planlama Kurulundan yetki talep edilmiştir.
Söz konusu projelerde, işletme süresince
her türlü teknik donanım, yapımcı ve işletmeci kuruluş tarafından karşılanacak
ve belirlenen işletme süresince bakım ve onarımları da işletmeci kuruluşa ait
olacaktır. Böylelikle projelerin hazineye hiçbir malî külfeti olmayacağı gibi
işletme süresi boyunca da kamuya malî destek verecektir.
Değerli arkadaşlarım, 2005 Aralık ayı
itibariyle 3 800 personelin hizmetiçi eğitime tabi tutulduğunu da bu arada
belirtmeden geçemeyeceğim. Önceki yıllarda olduğu gibi, 2006-2008 yılları
arasında da gümrük hizmetlerinin değişim ve gelişmelere uygun olarak kaliteli,
etkin ve süratli bir şekilde sunulabilmesi için, hizmetiçi eğitim
etkinliklerine devam edilecek, yaklaşık 5 000 kişinin katılacağı değişik
konularda hizmetiçi eğitim programları hedeflenmektedir…
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Bakanım,
Iğdır Borualan Sınır Kapısını unuttunuz.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Milletvekili…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Gümrük Müsteşarlığı bütçesi
üzerinde yapmış olduğum konuşmamı burada noktalamak istiyorum. Şu cümlelerle,
şu hususları sizlere arz ederek, sözlerimi tamamlamak istiyorum. Vergi
gelirlerinin yüzde 15'ini toplayan Gümrük Müsteşarlığının 2006 yılı konsolide
bütçe tasarısı içerisindeki payı binde 10'dur. Toplam 186 220 000 YTL olan
bütçenin 110 969 000 YTL'si personel giderlerine, 15 993 000 YTL'si sosyal
güvenlik kurullarına devlet primi olarak ayrılmakta ve diğer kalemlere de
yeteri kadar ayrılmaktadır. Gümrük Müsteşarlığı bu bütçenin çok üstünde
hizmetler gerçekleştirmektedir. O bakımdan, Gümrük Müsteşarlığımıza, başta
Sayın Bakanımıza, Müsteşarımıza ve Gümrük Müsteşarlığı çalışanlarına bu
bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. Var olan sorunları kısa sürede çözmelerini
ve gerçekten gümrük kapılarımızın herkesin özenerek gelip geçeceği kapılar
haline getirilmesini temenni ediyorum ve hayırlı olsun dileklerimi ifade
ediyorum.
2 dakika gibi bir sürem var. İhracatı
Geliştirme Etüt Merkezi…
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)- Sayın Bakanım,
Borualan Sınır Kapısını unuttunuz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)- Şimdi, bir kişi konuşurken diğeri söz almadan
konuşursa Meclis adabına uygun olmaz. Meclis Başkanından söz istersiniz, verir,
konuşursunuz veya biraz sonra, 10 dakika soru faslı var, orada sorarsınız. Ben
de 10 dakikalık sürem içerisinde onu cevaplandırırım. Oradan söz atarak benden
bir cevap almanız mümkün değil Değerli Milletvekili arkadaşım.
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi var. Bu
konuda da biraz önce gruplar adına konuşan arkadaşlarımız düşüncelerini ifade
ettiler. Bu merkezimiz ihracata yönelik ciddî çalışmalar yapıyor. 2006 yılı
bütçesi 12 255 000 Yeni Türk Lirasıdır. 1960'lı yıllarda kurulmuştur. Kısa adı
İGEME, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezidir. Başta ticaret ve sanayi odaları
olmak üzere Odalar Birliği ve ihracat birlikleriyle ihracata yönelik konularda
işbirliği yapmaktadır. Ülkelerin en önemli sorunlarından olan ödemeler dengesi
açığının kronikleşmesini önlemenin en etkin yolunun istikrarlı, sağlıklı ve
artan ihracat olduğu her düzey ve her çevrede kabul edilen bir gerçektir ve
İGEME de -temel amacı ihracatın artırılmasına yardımcı olmaktır- bir kamu
görevi yapmaktadır. Bu kuruluşumuza da ve çalışanlarına da bütçelerinin hayırlı
olmasını diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, sanıyorum, 5'e yakın
kuruluşumuzun bütçeleriyle ilgili bir değerlendirme yapma imkânı buldum. Yoksa,
bu bilgileri vermeden huzurunuzda, beş on dakikalık, muhalefet partilerine
mensup arkadaşlarımızın düşüncelerine cevap vererek oturabilirdim; ama, tabiî
ki, 2006 yılıyla ilgili, bu kurumlarımız hangi hedefleri ortaya koydular,
geçmişte neler yaptılar; bunlarla ilgili, siz değerli milletvekili
arkadaşlarımı bilgilendirmeyi bir görev bildim. Vakitlerinizi aldım, sürem de
doldu, 24 saniye var.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Oral, Sayın Bakanın konuşması
dolayısıyla, Tüzüğün 69 uncu maddesi gereğince söz istediniz; ancak, Sayın
Bakan, sizin konuşmanızda geçen, Denizli'ye hiçbir hizmet götürülmediğine
ilişkin cevap verdi. Dolayısıyla, Tüzüğün 69 uncu maddesi gereğince bu kapsam
içerisinde değerlendirdiğimiz zaman, sataşma veya cevap verme hakkınız olmadığı
için dilekçeniz değerlendirilememiştir.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkanım,
yalnız, Sayın Bakan yanlış bilgiler verdi. Yanlış bilgiler verdi derken ben
şunu kastediyorum: Gülümsüyor kendisi; kendisi de biliyor; duble yol, cezaevi,
adliye; bunlar, Sayın Bakanlardan önce başlayan işler, yüzde 65'i de bitmiş
işler.
BAŞKAN - Sayın Bakan düzeltti, cevabını
verdi.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bunlar, daha önceden başlamış işler. Sayın
Bakanın bunları, sanki, dönemlerinde başlamış gibi…
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.
MEHMET YÜKSEKTEPE (Denizli) - Yanlış bilgi
verme, bizim dönemimizde bitti.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Doğru bir
yaklaşım değil.
BAŞKAN - Sayın Oral, lütfen…
Tasarının aleyhinde söz isteyen, Malatya
Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.
MEHMET YÜKSEKTEPE (Denizli) - Sekiz ayda
bitti bunlar.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Hayır, daha önce
yüzde 65'i bitirilmişti.
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın
Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, işin etiği -benim anladığım- şuydu:
Tabiî, Dış Ticaretten sorumlu bir Bakanımın -bütçe görüşmeleri 10 gün. Dünya
Ticaret Örgütünün toplantıları iki yıl önceden belli- kendi bütçesine burada
sahip olmasını yürekten isterdim. Örneğin, 10 günün ilk başına konulurdu,
sonuna konulurdu. Onun için, etik olarak bunu kabullenmediğimi arz ediyorum.
Tabiî, bilim konuşuyoruz, TÜBİTAK’ı
konuştuk, ilim konuşuyoruz. Tabiî, Sayın Bakanım, açıklamalarında, hakikaten, o
kadar güzel şeyler söylediler ki… Sayın Bakanım, Malatya İnönü Üniversitesi de
otuz yıllık bir üniversite… Otuz yıllık!.. Otuz yıllık üniversiteler içinde
kadro kanunu olmayan tek üniversite. Bir yıl önce, iki yıl mücadeleden sonra
Meclis Plan Bütçe Komisyonundan geçmesine rağmen, temizlik şirketi kadrosunda
çalışan 1 000 tane ebe, hemşire ve sağlık memuruna saygımız yok mu?! Bir yıl
olmasına rağmen, her nedense, Genel Kurula indirilmiyor. Bunun neresi bilim,
neresi ilim! Bilime saygımız bu mudur, ilme saygımız bu mudur! Bu mudur
üniversitelere sahip çıkmamız!
Değerli Çankırı milletvekillerim
üzülmeyin, diğer üniversite kurulmayan şehirlerimiz üzülmesin; çünkü,
üniversite kurulsa ne olacak; kadro vermiyorlar. 1 000 kişi temizlik şirketi kadrosunda!
Bu mudur saygı! Bilime saygı bu mudur, ilme saygı bu mudur arkadaşlar! (CHP
sıralarından alkışlar)
Onun için... Demin, Denizli örneğini
dinledim, Haşim kardeşime cevap verdiniz, her şeyi halletmişsiniz. O zaman,
Malatya'nın günahı mı var Başkanım! Malatya size ihanet mi etti, Malatya size
bir şey mi yaptı?! Yani, yazıktır, o çocuklar hepimizin çocuğu. Bilim adına,
ilim adına, eğer, o çocuklara bir başka türlü düşünüyorsanız, buna anlam
veremiyorum Sayın Bakanım. Onun için, ben bilime, ilme saygı göstermediğinizi
buradan bir kez daha ilan ediyorum! O çocuklar hepimizin çocuğu. Oradaki
hastalar, hepimizin hastası. Otuz yıldır, Sayın Bakanım, kadro kanunu olmayan
tek üniversite ve Meclis Genel Kuruluna her nedense gelmiyor. Bunu çıksın
birisi açıklasın, niçin gelmiyor?! Yani, niçin getirmiyorsunuz, bir yıl önce
geçti Plan Bütçe Komisyonundan arkadaşlar?!.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Gene biz
getiriyoruz ama!.. Otuz yıldır neredeydiniz?! Otuz yılın hesabını biz mi
vereceğiz!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) -
Gelmiyor kardeşim, getirin, getirin…
Değerli arkadaşlarım, onun için, ben bir
kez daha söylüyorum: Değerli arkadaşlarım, ekonomik bağımsızlık, ülkenin
ekonomik bağımsızlığı bağımsızlıkla
eşittir. Eğer, bir ülkenin ekonomik bağımsızlığı varsa, o ülke bağımsızdır.
Bunu bir kere, artık, küreselleşen dünyada bunu hepimizin bilmesi lazımdır.
Şimdi, bir ülkede devletin haberi olmadan
hiçbir şey yapılmaz. Hayalî ihracat, akaryakıt yolsuzluğu… Devlet soruşturuyor,
yapanlara ceza veriyor. Buradan soruyorum: Hayalî ihracatta gümrük çıkış
beyannamesinde "evet, bu mal geçmiştir" diye kim diyor; devlet diyor,
devlet!.. Devlet diyor!.. Hayalî ihracatta gümrük çıkış beyannamelerini kim
imzalıyor; devlet imzalıyor. Hayalî ihracatta döviz alım bordrolarını, yetki
verdiğin bankalardan alıyorsun. Peki, bunların hepsini yargılıyorsun, sen niye
kendini yargılamıyorsun ey devlet?! Ey devlet, sen niye kendini
yargılamıyorsun?!
ENGİN ALTAY (Sinop) - Devlet değil, ey
hükümet, ey hükümet…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)- Kim
yapıyorsa…
Bunu yapan kim? Sen de varsın bunun
içinde, sen de kendini yargıla. Yani, senin kontrolünde yapılıyor.
Değerli arkadaşlarım, söylüyorum yine;
gümrük çıkış beyannamesi olmadan bir şey ihraç edilemez; döviz alım bordrosu
olmadan o ihracat kapatılamaz. Kim yapıyor bunları yahu?! Sen imzalıyorsun!..
Akaryakıt kaçakçılığında, içinde, sensin, sen de varsın, kendini de yargıla.
Yok, biz yapanları yargılayalım, topu taca
atalım, ondan sonra öbür sefer iki tane bürokratı yargılayalım… Hayır arkadaş!
Bunun içinde siyaset vardır. Önce siyaset kendini yargılamalı.
ALİ İBİŞ (İstanbul) - İspat lazım. İspat
var mı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - İspatlı
efendim. Gümrük çıkış beyannamelerini kim imzalıyor Sayın İbiş; devlet memuru
imzalıyor, devlet imzalıyor.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, ihracatta
artış var diyoruz. Birbirimizi kandırmayalım. 71 milyar dolar geliyor,
doğrudur; ama, bilin ki ihracatçı ölüyor, artık, katmadeğer yaratmıyor. Eskiden
yüzde 20 kârlılığı vardı, şimdi ölmemek için savaşıyor; bunu herkes bilsin.
İhracatta Türkiye'nin birtakım kaynakları birilerinin cebine veriliyor; yani,
eskiden 10 liralık ihracatta... Bir tişört 14 dolara ihraç ediliyorsa şu anda 6
dolara ihraç ediliyor. Türkiye'nin kaynakları, aşağı yukarı 1’e 1,5 şeklinde,
Türkiye'nin birtakım kaynakları gidiyor, bundan haberiniz yoktur.
İhracatçı ölüyor. İhracatçıya bu
koşullarla, biz… İhracatımız artsa bile ülkemizin birtakım kaynakları çok ucuz
fiyatla birilerinin mezat pazarı oldu. Niye; ihracatçılar zor durumda, satmak
zorunda; çünkü, bu insanlar çarkını döndüremiyor.
Bir ülkede eğer finansman modeli yoksa, bu
ülkede bir finansman politikası yoksa o ülkede ihracatın, o ülkenin üretiminin
bağımsız olması diye bir şey düşünülemez arkadaşlar. Bu ülkede bir finansman
politikası yoktur; bu ülkede sadece bir tüketim ekonomisi, tüketim toplumu
yaratma politikası vardır. Size örneklerini vereceğim. Ziraat Bankası diyoruz
değil mi, ziraatçının bankası, üreticinin bankası; nerede? Verdiği para tüm
kaynaklarının yüzde 6'lık kısmı. O da, diyor ki, biliyor musunuz, çiftçiye:
"Şehirden ipotek vereceksin, bir de 2 memur kefil getireceksin."
Sayın milletvekilleri, bu, yaşamın
gerçeği. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Efendim, eğer bu mantaliteyi
değiştirmezsek, dünden gelen mantaliteyi…
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Değişti, eskisi
gibi değil.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bugün
de aynı, değişen bir şey yok. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Beni ne ilgilendirir yahu, beş altı yıl
önce ayrılmışım.
Beyefendi, ürüne ve üretime eğer biz kredi
vermezsek, köylüye değil... Ürünü değerlendirmezsek bu haliyle bu ülkede
köylünün ve tarımın sorununu çözemeyiz ve bağımsız bir ülkenin kalkınmasında,
finansman modeli olmayan bir ülke hiçbir yere gidemez; bir kere bunu bilin. İhracatçıyı
desteklemiyoruz. Bir Eximbank var; ben, Eximbank yetkililerine teşekkür
ediyorum; elindeki kaynaklarla azamî hizmeti veriyorlar. Bunu inkâr etmek son
derece yanlıştır; ama, bu kaynakla, bu finansman modeliyle, Türkiye'deki mevcut
finansman yapısı içinde, eğer, ihracata ve yatırıma özel kaynak ayrılmazsa,
eğer, ihracat ve yatırıma, onları yönlendirici kaynaklar artırılmazsa, biz, bu
ülkenin sorununu çözemeyiz. Sadece tüketim toplumu yaratıyoruz. Nedir; kredi
kartı kredisi ver, tüketici kredisi ver, bir de ev kredisi ver.
Şimdi, geçen ay büyüme hızı arttı dedik.
Sayın milletvekilleri, lütfen irdeleyin. Hepimiz seviniriz ülkenin
büyümesinden; ama, büyüme hızı nerede arttı?! Büyüme hızını artıran faktör,
inşaat sektörüdür. İnşaat sektörü, üretici bir sektör değil. İnşaat
sektöründeki büyüme, ülkenin üretimine, sadece piyasa ekonomisine bir katkı
yapıyor.
ALİ İBİŞ (İstanbul) - 350 kaleme tesir
ediyor Sayın Aslanoğlu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen toparlar
mısınız.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ama, bu
ülke, üretmeli ve satmalı. İçerideki 350 kalem doğrudur; hiç ben bunu inkâr
etmiyorum; ama, ülkenin daha çok mal ihraç… Sadece tüketiyoruz. Dışarıdan gelen
malın, o 350 kalemin içinde ithalatda var. Biz, ülkeyi, ithalat mezarlığına
çevirmeyelim arkadaşlar. Bu ülke ithalatla bir yere gidemez; ben, eğer, tekstil
ve… Tekstil ölüyor. Otomobilin katmadeğeri sadece yüzde 10.
Değerli arkadaşlar, bu Teşvik Kanununu
değiştirmezsek, bu Teşvik Kanununda, eğer, yüzde yüz Türk malı, yani
"yerli malı" dediğimiz katmadeğer yaratan malı teşvik etmezsek,
bunların ihracatında kolaylık sağlamazsak, biz, bir ithalat cenneti oluruz.
Bugünkü cari açığı Sayın Bakanım izah etti; ben, bir kısmına katılmıyorum.
Bugünkü cari açık 23 katrilyon; ama, seneye 40 katrilyon olursa, bu, finanse
edilemez. Sayın Bakanım, o dediğiniz sıcakparanın önemli bir kısmı, yarın öyle
bir sıcakpara alıp götürecek ki, ülkenin dövizini de götürecek. Bugün
sıcakparayı çok sıcak olarak görüyorsunuz; ama, yarın, o geldi ya, çıkarken, bu
ülkeden dönerken, bir de katlamalı götürecek.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Soğur, soğur…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Onun
için, değerli arkadaşlarım, bu Teşvik Yasasıyla, yine söylüyorum, ihracatı
özellikle ve yüzde yüz katmadeğer yaratan mallarda teşvik etmezsek, bu Teşvik
Yasasını değiştirmezsek… Gördük, beş yıla… Kim gitti, Hakkâri'ye kim gitti,
Siirt'e kim gitti, Ağrı'ya kim gitti?!
ALİ AYAĞ (Edirne) - Başbakan, Başbakan…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Kaç
kişi çalıştı, kaç kişi çalıştı? Kaç tane sanayi üretildi? Efendim, Malatya'ya
gelenler, Antep'e gelenler, hepsi, arkadaşlarım biliyor... Hayır arkadaşlar,
mesele ülkenin tamamı. Malatya, Antalya, Denizli meselesi değil. Bu ülke bizim.
Eğer, bu kanunu değiştirmezsek, bu Teşvik
Kanununu sadece üretime yönelik, bir yerleri kalkındırmak amacıyla; ama,
istihdam yaratmak amacıyla, evet, ama, beş yılla, sadece beş yıl vererek...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Aslanoğlu, teşekkür
eder misiniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bu
Teşvik Yasası, bu ülkenin ekonomisine, ayağına bağlanmış bir dinamittir. Bu
dinamit bir gün patlayacaktır, ülke ekonomisini yok edecektir.
Hepinize saygılar sunuyorum; teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Aslanoğlu.
Sayın milletvekilleri, üçüncü turdaki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.04
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
saati: 16.17
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 33 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Üçüncü turda yer alan kurumların
bütçelerinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler
ve İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S.
Sayısı: 1028, 1029, 1030) (Devam)
A) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
B) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
C) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Gümrük Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
D) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
E) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ (Devam)
1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde.
Şimdi, soru-cevap işlemine başlıyoruz.
Soru sorma süresi 10 dakika.
Buyurun Sayın Kaptan.
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Başbakan Yardımcımıza sorularım var.
Bunlardan bir tanesi şu: İhracatçılara
teşvik indirimi ve KDV iadesi yapılırken, turizmcilere bu olanak
sağlanmamaktadır. Turizmcilerin de ülkemize döviz kazandırdığı dikkate
alınırsa, bu teşvik ve iadelerden turizmcileri de yararlandırmayı düşünüyor
musunuz?
İkinci soru: TÜBİTAK'ta, kendilerine fazla
ödeme yapıldığı gerekçesiyle mahkemeye verilen bilim insanı sayısı ne kadardır?
Hükümetin önerisiyle çıkarılan 5234 sayılı Yasanın 25 inci maddesiyle eski
uygulamaya dönülmesi, önceki ödemelerin hukuka uygun olduğunu kanıtlamıyor mu?
Bu, bir yönetim çelişkisi değil midir?
Bir başka soru: TÜBİTAK Bilim Kurulu
üyeleri, geçmişte, aylık toplantı başına 200 000 000 lira alırlarken, şimdi bu
paranın 1 milyar liraya çıkarıldığı doğru mudur?
Son soru: Ar-ge desteklerinin ne kadarının
devlet, ne kadarının vakıf üniversitelerine verildiği konusunda açıklama yapar
mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaptan.
Sayın Öğüt, buyurun.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, biraz önce, gümrük sınır
kapılarını saydığınız zaman, Posof Türkgözü Sınır Kapısını unuttunuz mu,
bilinçli mi söylemediniz? Şimdi, Posof Türkgözü Sınır Kapısına, hep, bu hükümet
de, geçmiş hükümetler de, üvey evlat gözüyle baktılar. Posof Sınır Kapısının
elemanları, eskiden Gürbulak Kapısından geliyordu; şimdi, Sarp Kapısından
geliyor. Gürbulak'tan geliyordu, iki yıllık kalıyordu, bazen işlemler yapıyordu.
Şimdi, Sarp'tan geldiği için, iki aylık geliyor, sorumluluk da üzerine almıyor,
iş de yapmıyor. Ben sizden istirham ediyorum; Posof Türkgözü Kapısına devamlı
personel ataması yapacak mısınız ve ne zaman yapacaksınız? Bir an evvel de
yapılmasını istiyorum.
2- Posof Sınır Kapısından özel faturalı
bir işlem yapılması için gerekli işlemler yapıldı, her şey tamamlandı. Şu anda,
sadece, fatura basımı için, Gelirler Genel Müdürü Sayın Osman Arıoğlu Beyin
imzasına kalmıştır. Bu dosyanın bir an evvel tamamlanması ve Ardahan'a
gitmesini istirham ediyorum.
3- Gürcistan'dan gelen kamyon, özel işlem
için, Erzurum'a gidip, evrak almak mecburiyetinde kalıyor. Bu işlemi Posof
Türkgözü Kapısında ne zaman yaptıracaksınız? Bunu, demin, Sayın Genel Müdüre de
arz etmiştim.
4- "TÜBİTAK'ta, 5 000 kişiye, ayda
250 000 000 lira burs veriyoruz" dediniz. Benim bildiğim kadarıyla,
TÜBİTAK'ta, 5 000 kişiye değil 500 kişiye burs verildiğini biliyorum. Bu, doğru
mu? Doğrusunu söyler misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.
Sayın Koçyiğit, buyurun.
MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Teşekkürler
Sayın Başkanım.
Sorumu soruyorum: Özellikle önümüzdeki
dönem içerisinde, küresel batı ekonomilerinde, yapılan tahminlere göre faiz
hadleri yükselecek. Oysa bugün, son üç yıldaki cari işlemler açığımız 22 milyar
dolar -toplamı 24 milyar dolar oluyor- dışticaret açığı 44 milyar dolar. Bu
gelişmeler karşısında, cari açığın finansmanında sıcakpara yurtdışına giderse-
faizler hadlerinin yükselmesinden dolayı- ek önlemleriniz var mı? Cari açığın
finansmanı için ne gibi ek önlemler almayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koçyiğit.
Sayın Aslanoğlu?.. Yok.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Sayın Başbakan yardımcısı siyaset
konusunda oldukça deneyimli. Dün yönelttiğim sorulara, diğer cevapları
uzatarak, can alıcı noktasında "sürem bitti" dedi, cevap vermedi;
ama, ben bir şans daha vermek istiyorum Sayın Bakana!
Sayın Bakan, Başbakanlığa bağlı birçok
kuruluş var. Bugün de Sayın Müsteşarı aranızda göremiyoruz. Yani, cumhuriyetin
en temel kurumu olan Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altına, Sayın Ömer
Dinçer, gelmekten neden sarfınazar ediyor? Çok açık bir soru…
İkicisi, TÜBİTAK'la ilgili. TÜBİTAK'a
geçen yıl sağlanan kaynakların kullanımına bakacak olursak;
1- Ar-ge projelerine, (bunların içerisinde
üniversite, özel sektör, diğer kamu kurumları var ayrı ayrı),
2- Burslara,
3- Hakemlere,
4- Panelistlere,
5- Telif ücretlerine,
6- Yardımcı personele,
Göre bu kaynakların kullanımının dağılımı
nasıldır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Ben, Denizli'yle başlamak istiyorum soruma:
Denizli, devlete ilk 10 sırada vergi ödediği halde, devletten 36 ncı sıranın
üstünde yararlanmaktadır. Üstelik, komşuları Teşvik Yasasından yararlanırken,
Denizli halkı cezalandırılmaktadır. Gereksinimini karşılayacak sivil bir
havaalanı ne zaman yapılacaktır?
Bütün Türkiye'de olduğu gibi, Denizli'de
de elektrik ve akaryakıtın indirimi sözü verildiği halde bu ne zaman
gerçekleştirilecektir?
Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi,
Denizli tarımcısı ve sanayicisi de, KDV'nin ve ÖTV'nin indirilmesini beklemektedir;
bu ne zaman olacaktır?
İkinci sorum TÜBİTAK'la ilgili. TÜBİTAK
özerkliği, üç yıldır uygulamalarla yok edildi. Bu durum, yani mahkeme
kararlarının TÜBİTAK'ta uygulanmaması ve TÜBİTAK'ın ülkemizi temsilen Avrupa
Birliği tarama sürecine katılması, hem hukuku ve hem de ülke saygınlığını
gölgelemiyor mu? Niçin mahkeme kararları uygulanamadı? Son hukukî durum nedir?
Son sorum da, TÜBİTAK'ta iki yıldır
onarım, donatım olarak ne harcamaları yapılmıştır oradaki yerlere, yapma-bozma
açısından, tefrişat açısından?
Bir de, ev kirası olarak yöneticilere bir
şeyler ödeniyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.
Sayın Doğan, buyurun.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, Sayın Kürşad Tüzmen, Mayıs
2004 tarihinde, beraberinde bir heyetle Suriye'yi ziyaret etmişlerdi. Dönüşte
bir basın açıklamasıyla Mardin-Nusaybin Sınır Kapısını uluslararası hale
getireceklerini ve burada sınır ticaret merkezleri oluşturacaklarını, bu arada
da 200 işyerinin açılacağını, bu işyerlerinin de esnafa dağıtılacağını, böylece
Suriye ve Türkiye arasındaki ticarî ilişkilerin daha geniş bir düzeye
getirileceğine söz vermişti. Bugüne kadar bu çalışmalarla ilgili hiçbir şey
yoktur. Nusaybin Sınır Kapısı uluslararası hale getirilecek mi? Sınır ticaret
merkezleri açılacak mı, açılmayacak mı?
İkinci bir sorum: Iğdır-Aralık İlçesinde,
yine, sınır ticaret merkezi açılacak mı açılmayacak mı?
İran ile Iğdır arasındaki Borualan Sınır
Kapısı niçin açılmıyor?
Nahcivan-İran-Iğdır-Kars arası demiryolu
inşaatlarına ne zaman başlanacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.
Sayın Kepenek, buyurun.
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Benim iki sorum var. Birincisi, üniversite
araştırma görevlilerinin atanmasıyla ilgili, Sayın Türkoğlu'yla aramızda bir
uyumsuzluk var, düşünce itibariyle. Şöyle: Bu yaz, mayıs ve temmuz aylarında,
Başbakanlık iki genelge çıkararak, araştırma görevlilerinin atanmasını, ek
bürokratik işlemlerle kendi uhdesine almak istedi mi? Bu iki genelge Danıştay
tarafından iptal edildi mi? Üçüncü genelgenin, atama genelgesinin iptali
üzerine, araştırma görevlilerinin tahsisi, üniversitelere verilmesi işlemleri
tamamen durduruldu mu? Bu noktanın mutlaka açıklık kazanması gerekiyor.
İkincisi de, yeni yasayla, sosyal bilimler
TÜBİTAK bünyesine alındı. Şu anda, Bilim Kurulunda, sosyal bilimlerden hiçbir
üye var mı? Varsa, hangi dallarda ve kaç kişiler?
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.
Soru sorma süresi tamamlanmıştır.
Sayın Bakan, buyurun.
Cevap verme süresi 10 dakikadır.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim. Soru soran
arkadaşlarımıza da ayrıca şükranlarımı sunuyorum.
Önce, Sayın Kaptan'ın sorusundan
başlıyorum. İhracatçılarımıza teşvik indirimi uygulanıyor, aynı zamanda KDV
indiriminden de yararlanıyorlar. Acaba, turizmcilerimiz de bu iki imkândan
yararlandırılamaz mı, diye soru yönelttiniz.
Doğrusu, şu anda Hükümetimizin
programında, turizmcilerimiz için teşvik indirimi uygulaması ve KDV indirimi
uygulaması bulunmamaktadır; ama, siz, bir milletvekili olarak böyle bir öneriyi
getirdiniz, ben de, burada kurumlarımızı temsil eden ilgili müsteşarlarımıza ve
genel müdürlerimize, bu konuyla ilgilenmeleri ve bize de sonuçla ilgili bir
rapor vermeleri talebini ilettim. Kendileri bir çalışma yapsınlar. Ancak,
Hükümetimizin, şu anda, böyle bir planı ve programı bulunmamaktadır.
TÜBİTAK'ta mahkemeye verilen kişi sayısını
sordunuz. Fazla ödeme yapıldığı için mahkemeye verilen bilim insanı sayısı 30
civarındadır. 2547 sayılı Yasanın 38 inci maddesine göre yapılan ödeme, yasaya
aykırı şekilde yapılmıştır. Sonra, yasanın bu maddesi değiştirildiği için, af
maddesi getirilerek, geçmişte yapılan hatalı ödemeler af kapsamına girmiştir.
Şu anda, açılmış olan bu davaların, demek ki, hukuken herhangi bir sonucu da
bulunmamaktadır.
Bir de, TÜBİTAK Bilim Kurulu üyelerine
oturum başı ne kadar ödeniyor denildi. 2003 yılında 800 YTL, 2004 yılında 1 000
YTL, 2005 yılında da 1 200 YTL.
Bir başka soru, ar-ge için kullanılacak
paranın, vakıf üniversiteleri - devlet üniversiteleri bağlamındaki durumu
nedir? Bunun da cevabını, izin verirseniz vermeye çalışayım. Önce, ar-ge
destekleri bağlamında, devlet veya
vakıf üniversitesi ayırımı yapılmıyor. Projeler, bilimsel liyakate göre
seçiliyor. Desteklerde ilk 5'e giren üniversiteler, bugün itibariyle, Orta Doğu
Teknik Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, İstanbul
Teknik Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi olarak sıralanmış. Bunun
dışındakileri öğrenmek için, TÜBİTAK'ın web sitesine girildiği takdirde, bütün
bu bilgileri teferruatlı şekilde öğrenmek mümkündür.
Sayın Kaptan'ın, böylece, dört tane
yöneltmiş olduğu soruya kısa kısa cevap vermeye çalıştım; teşekkür ediyorum.
Sayın Öğüt'ün bir sorusu var. Demin,
restore edilecek, yap-işlet-devret modeline göre yeniden yapılandırılacak olan
gümrük sınır kapılarını sayarken Posof Türkgözü Sınır Kapısını saymadınız
dediniz; çünkü, orayla ilgili henüz böyle bir proje olmadığı için saymadım.
Yoksa, yani, gümrük kapılarını saymak için o konuşmayı yapmamıştım.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Oraya da bir şeyler
yapılsın efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Şimdi, Türkgözü'ne personel atamasının
yapılacağını ilgili arkadaşlarımız ifade ettiler. "İki ayda değişimi söz
konusu olmayacaktır" diyorsunuz. Ne demek; yani, iki ay sonra mı yapacağız
demek istiyorsunuz?
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sarp'tan gelenler
iki ayda bir değişiyor Sayın Bakanım, onun için de iş yapılmıyor.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Evet…
Bu özel fatura konusunu arkadaşlarımız
takip edecekler, not aldılar.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Personel konusunu
netleştirdiniz mi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ayrıca, önemli bir konuyu gündeme getirdiniz;
doğrusu, benim bundan haberim yoktu. İşte, Sarp'tan gelen kamyonların Erzurum'a
gitmesi ve sonra, işte, oradan belge almaları falan. Tabiî, bu, vatandaşa
eziyettir. Bunun, Ulaştırma Bakanlığının görev alanına girdiğini sanıyorum; hem
ben hem ilgili arkadaşlar bu konuyu kısa sürede ilgili bakanlıklara ileterek
takipçisi olacaklar. Böyle bir konuyu gündeme getirdiğiniz için, size ayrıca teşekkür
ediyorum.
Bir de, Sayın Öğüt, ben demin konuşmamda
bilim insanı yetiştirmek için üniversite giriş sınavlarında ilk 5 000 arasına girenlerin içinden TÜBİTAK
tarafından belirlenmiş alanları seçenlerden bir liste oluşturulduğu…
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayısı ne kadar
efendim?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Şimdi,
onları da vereceğim.
…ona göre bir burs verildiğini ifade
etmeye çalışmıştım. Bunların sayısıyla ilgili olarak; şu anda 500 lisans, burs
da 2 000 civarında. Demek ki, 500'ü lisans öğrencisi, 2 000'i de normal öğrenci
olmak üzere, bunlara, şu anda, TÜBİTAK tarafından burs verilmektedir.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Teşekkür ediyorum.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Evet, izin verirseniz, devam ediyorum.
Sayın Koçyiğit, cari açıkla ilgili bir
soru sordunuz; ama, diğer bir arkadaşımızın sorusunu not ederken, doğrusu,
sizin sorunuzu tam anlayıp not edememişim. Tabiî, zabıtlara geçti bu. İzin
verirseniz, sorunuzun tam teferruatını orada öğrenelim ve yine, sorunuza göre
daha teferruatlı size yazılı olarak cevap göndereyim; olur mu efendim.
MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Yazılı da
olabilir Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Koç "Sayın Müsteşarı bugün de burada
göremiyoruz" dediler.
HALUK KOÇ (Samsun) - Merak ediyorum…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Dün de burada hep vekiller vardı. Ben de vekilim,
biliyorsunuz. Sayın Başbakan yok; ben de, Başbakan vekili olarak buradayım veya
onun yardımcısı olarak buradayım. Dün de, aşağı yukarı, burada, herkes vekildi.
Niye onlardan birini değil de, Müsteşarı sordunuz; ben de size soruyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) - Üç yıldır niye
gelmiyor Sayın Bakan?! Yani, en önemli cumhuriyet kurumu olan Meclisi ret mi
ediyor? Yani, ben, bütün arkadaşlarım adına soruyorum. Benden başka
milletvekilleri de merak ediyor.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Efendim, şimdi, Başbakanlık bütçesi görüşülüyor;
ama, şu ana kadar buraya Başbakan hiç gelmedi; mutlaka, bir Başbakan yardımcısı
veya bir devlet bakanı geldi.
HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, ben
Başbakanı sormuyorum; Başbakanlık Müsteşarını soruyorum.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Başbakan Müsteşarı da yerine müsteşar
yardımcılarından birini gönderdi; o da, dün buradaydı.
HALUK KOÇ (Samsun) - Teşrif etsin Meclisi,
lütfen…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ben "niçin gelmedi" sorusunun cevabını,
Müsteşarın yerine kendimi koyarak veremem. Müsteşar öyle takdir etmiş, yerine
yardımcısını göndermiş. Niye kendin gelmedin de yardımcını gönderdin…
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bakan, Meclise
saygısı yok mu?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Efendim, diğer vekillerini gönderenlerin saygısı
yok mudur diyeceğiz.
HALUK KOÇ (Samsun) - Dördüncü bütçe bu.
BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen… Sayın Bakan
cevap veriyor sorunuza.
HALUK KOÇ (Samsun) - Dört senedir gelmiyor
buraya.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Koç, Sayın Müsteşar belki bu görüşmeyi
izliyordur; ama, izlemiyorsa eğer, ben döndükten sonra, sizin bu sorunuzu
kendisine yönelteceğim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Gelsin efendim,
tanışalım!
ATİLA EMEK (Antalya) - Bir görelim
efendim!
HARUN AKIN (Zonguldak) - Sevdiğinden yani
Sayın Bakan, yanlış anlamasın.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ben, Sayın Koç'un, Müsteşarımızı ne kadar sevdiğini
biliyorum.
Sayın Gazalcı, siz, Denizli ilk sırada
vergi veriyor; ama…
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - İlk 10 sırada…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - İlk 10 sırada vergi veriyor; ama, 36 ncı sırada
da devlet imkânlarından yararlanıyor demek istediniz değil mi?
Ben de İstanbul Milletvekiliyim, İstanbul
hep ilk sıradadır; ama, yararlanmada tabiî ilk sırada değildir. Ben, tabiî,
Denizli'ye, Denizli sanayicisine, esnafına teşekkür ediyorum; sadece Denizli'ye
katmadeğer meydana getirmiyorlar, Türkiye'ye katmadeğer meydana getiriyorlar.
"TÜBİTAK'ın özerkliğini yok
ettiniz" dediniz de, buna katılmıyorum. Bir defa, bağlı kuruluştu, ilgili
kuruş haline getirdik; yani, biliyorsunuz, yönetimden, idareden, siyasetten
bağını biraz daha gevşettik, biraz daha o bağı uzağa attık diyebilirim. Biz,
hükümet olarak, yasada yaptığımız değişiklikle, böyle bir mantıkla olaya
yaklaştık. Dolayısıyla, özerkliğini yok ettiniz şeklindeki düşünceye
katılmadığımı ifade etmek istiyorum.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Mahkeme kararı
var.
HALUK KOÇ (Samsun) - Yargı sizden farklı
düşünüyor!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Doğan "sınır ticaret merkezleri
açılacaktı…" Herhalde Suriye sınırıyla ilgili demiştiniz, değil mi
efendim? Şimdi, ilgili arkadaşların bana verdiği bilgiye göre "Boralan
Kapısı açılacak mı" demişsiniz, değil mi efendim; doğru mu bu soru?
MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Mardin-Nusaybin
efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Şu aşamada hem İran hem bizim tarafımızdan
ekonomik bulunmuyor, ileride düşünülebilir diye arkadaşlarımızın bir
değerlendirmesi var.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Nusaybin-Mardin
efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Şimdi, Suriye'yle bu konuda görüşmeler
yapılıyordu; ancak, Suriye Hükümeti bu konuda birazcık çekingen davranıyor.
Biz, Türkiye tarafı olarak, böyle bir bölümün; yani, sınır ticaret merkezinin
açılmasını düşünüyoruz samimî olarak. Suriyeli komşularımızla bu konudaki
münasebetlerimiz eğer anlaşma noktasına gelirse, sizin bu talebiniz de
gerçekleşir diye umut ediyorum.
Sayın Başkanım, herhalde sürem de doldu
değil mi?
BAŞKAN - Evet, Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Kepenek'in bir sorusu vardı üniversite araştırma
görevlileriyle ilgili.
Sayın Kepenek, biliyorsunuz, bütçe
kanununda bir hüküm var; bundan sonra, zaten öğretim üyeleriyle ilgili,
üniversitelerimiz, YÖK herhangi bir izin almaya gerek duymuyor; ama, araştırma
görevlileriyle ilgili 2006 yılı bütçesine bir hüküm koyduk. İşlemden çıkan her
araştırma görevlisinin yerine üniversitelerimiz, hükümetten, ilgili
bakanlıktan, Devlet Personelden, Maliyeden izin almaksızın atama yapabilecekler.
Yeni bir hüküm koyduk, bu sorun çözüldü efendim.
Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
HALUK KOÇ (Samsun) - Daha eksik sorular
var efendim; yazılı cevap vereceksiniz herhalde.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Evet, diğerlerine yazılı vereceğiz efendim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Tabiî, bekliyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi,
sırasıyla, üçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve
bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu Başkanlığının 2006 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum…
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar
yetersayısıyla beraber arayalım lütfen.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın Koç.
Kabul edenler… (AK Parti sıralarından
"Var, var…" sesleri)
Lütfen, sayın milletvekilleri, Kâtip Üye
Arkadaşlar zaten gereğini yapıyorlar.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, ben
saydım, arkadaşlara yardımcı olayım, 119…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Geliyorlar…
Geliyorlar…
HALUK KOÇ (Samsun) - Yetmez… 129…
5 dakika sonra tamam olur!..
BAŞKAN - Kabul etmeyenler… Karar
yetersayısı vardır; kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.08-
TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
930.510.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
1.156.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
07 |
Sağlık Hizmetleri |
300.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
09 |
Eğitim Hizmetleri |
33.192.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
965.158.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
|
|
|
02 |
Vergi Dışı Gelirler |
108.650.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Sermaye Gelirleri |
10.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar |
778.498.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
887.158.000 |
BAŞKAN- Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.09-
TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
4.641.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
4.641.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
(B) cetvelini okutuyorum: |
|
|
|
B - C E T V E L İ |
|
|
|
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
|
|
|
02 |
Vergi Dışı Gelirler |
70.00 |
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar |
4.471.000 |
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
4.541.000 |
BAŞKAN - Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.84 -
GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1.- Gümrük
Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
183.077.500 |
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
232.000 |
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
2.910.500 |
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
186.220.000 |
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 2004 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Gümrük
Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Gümrük Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
Lira |
|
|
|
|
|
|
|
|
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
142.670.684.550.000 |
|
- Toplam Harcama |
: |
138.658.592.300.000 |
|
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
3.351.747.700.000 |
|
- İptal Edilen Ödenek |
: |
7.363.839.950.000 |
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 2004 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.83 - DIŞ
TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
32.932.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
185.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
51.529.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
84.646.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Dış
Ticaret Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
Lira |
|
|
|
|
|
|
|
|
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
69.107.369.900.000 |
|
- Toplam Harcama |
: |
65.699.458.650.000 |
|
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
4.310.245.100.000 |
|
- İptal Edilen Ödenek |
: |
7.718.156.350.000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.31 -
İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ
1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
2.843.000 |
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... |
|
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bu
sefer kesin gittiler…
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Koç…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Geldiler,
geldiler…
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yok…
BAŞKAN - Kabul etmeyenler… Karar
yetersayısı vardır; kabul edilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, sen
yapma bari!
|
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
40.000 |
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… |
|
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yani
sen yapma bunu!
BAŞKAN - Kabul edilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) - Ama, göz göre göre…
İlk başta oy kullanıp gitti arkadaşlar…
BAŞKAN - Sayın Koç, buradaki sayımı Kâtip
Üye yapmaktadır. Ben, Kâtip Üyenin söylediğine itimat etmek zorundayım.
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
9.372.000 |
|
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
12.255.000 |
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
|
|
|
02 |
Vergi Dışı Gelirler |
5.130.000 |
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar |
5.495.000 |
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
10.625.000 |
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu Başkanlığının, Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığının,
Gümrük Müsteşarlığının, Dış Ticaret Müsteşarlığının ve İhracatı Geliştirme Etüd
Merkezinin 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ile Gümrük Müsteşarlığının ve
Dış Ticaret Müsteşarlığının 2004 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir;
hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, üçüncü tur
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, dördüncü tur görüşmeler
başlayacağız.
Dördüncü turda, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Devlet Personel Başkanlığı, Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu, Danıştay Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
F) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 Malî
Yılı Kesinhesabı
G) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
H) DEVLET
PERSONEL BAŞKANLIĞI
1.- Devlet Personel Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
İ)
BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU
1.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
J) DANIŞTAY
BAŞKANLIĞI
1.- Danıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Danıştay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Sayın milletvekilleri, 6.12.2005 tarihli
27 nci Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden
sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır.
Buna göre, turda yer alan bütçelerle
ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine
kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini
tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.
Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin
söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra,
soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerlerinden soracaklardır.
Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10
dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde,
geri kalan süre için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Dördüncü turda grupları ve şahısları adına
söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Zonguldak Milletvekili Harun Akın, Hatay Milletvekili Gökhan Durgun, Ankara
Milletvekili Zekeriya Akıncı, Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe, Bursa
Milletvekili Mehmet Küçükaşık.
AK Parti Grubu adına, Zonguldak
Milletvekili Fazlı Erdoğan, İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem, Balıkesir
Milletvekili Ali Osman Sali, Kastamonu Milletvekili Sinan Özkan, Ankara Milletvekili
Nur Doğan Topaloğlu.
Anavatan Partisi Grubu adına, Muğla
Milletvekili Hasan Özyer, Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan.
Şahısları adına, lehinde söz isteyen,
Burdur Milletvekili Bayram Özçelik, aleyhte söz isteyen, Bilecik Milletvekili
Yaşar Tüzün.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz isteyen Zonguldak Milletvekili Harun Akın…
Buyurun Sayın Akın.
Sayın Akın, süreniz 9 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HARUN AKIN (Zonguldak) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2006 yılı
bütçesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım;
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü ülkemizin bütün illerinde örgütlenmesini tamamlamış, hatta ilçelerine
kadar dağılmış, Anayasamızın da 58 ve 59 uncu maddelerinde görevleri
tanımlanmış çok önemli bir kuruluşumuzdur.
Böylesine önemli bir kuruluşumuzun gerçek
amacına yönelik hizmet verebilmesinin karşılığı olarak 2006 yılı bütçesinde
ayrılan rakamın 320 trilyon civarında olmasını kabul etmek mümkün değildir. Bu
rakam, bütçenin tamamının yaklaşık binde 2'sine isabet etmektedir. Geçmiş
yılların hükümetlerinin bütçeleriyle karşılaştırıldığında 2006 yılında
sporumuza ayrılan rakam bizi gerçekten üzmektedir.
AKP Hükümetinin seçim bildirgesinde
"gençlik geleceğimizdir" diye ifade edilmiştir. Gençlerimizin spora
yönelmesi ve kazandırılması için bütçedeki bu rakamın ne kadar faydalı
olabileceğinin takdirini sizlere bırakıyorum.
Seçim meydanlarında geleceğin gençlerin
olduğunu söylerken, gençlerin beden ve ruh sağlığını geliştirecek, onları kötü
alışkanlıklardan koruyacak olan spora bütçeden bu kadar para ayırmak ne kadar
gerçekçidir.
Bilindiği gibi, ülkemiz, genç bir nüfusa
sahiptir. Gençlik, bütün çağdaş toplumlarda, özgürlük, dinamizm ve yenileşme
demektir. Ülkemizin de genç bir nüfusa sahip olduğu gerçeğine paralel olarak,
spor yönetimlerinin yeniden yapılanmaya, gelişmeye ve yeni bir sinerji
yaratılmasına ihtiyacı kaçınılmazdır. 21 inci Yüzyılın başında, Türkiye,
dünyaya örnek olan bir gençlik ve spor modeli yaratmak zorundadır.
Geleceğimizin güvencesi olan gençlerimizi, sorunlarından arınmış bir şekilde,
ülkemizin kalkınma sürecine katmak zorundayız.
Üzülerek, bir gerçeği sizlerle paylaşmak
istiyorum Sayın Başkan, değerli arkadaşlar. Ülkemizde amatör sporlara ve amatör
spor kulüplerine gereken ilgi gösterilmemektedir. Amatör spor kulüpleri devlet
yardımlarından tamamen yoksundur. Müessese veya belediye amatör spor kulüpleri
hariç, diğer amatör kulüpler perişan haldedir. Birçok amatör kulüp kapanmak
için başvurmuş, birçoğu da, birkaç cefakâr yöneticinin gayretiyle, kapanma veya
ayakta kalma arasında gidip gelmektedir.
Ben de amatör lisansı bulunan ve geçmişte,
amatör kümelerde top oynamış bir milletvekili olarak, amatör sporun çilesini ve
sıkıntılarını yaşamış ve çok iyi bildiğimi de iddia ediyorum.
2006 bütçesine baktığımızda, amatör spor
kulüplerinin yardım fonu 1 400 000 YTL'dir. Ülkemizde tescilli 6 444 spor
kulübü bulunmaktadır ve spor kulübü başına 200 YTL ödenek düşmektedir.
Yine, ülkemizde 1 200 000 civarında
lisanslı sporcumuz vardır. 70 000 000 nüfusu olan bir ülkede bu rakam çok azdır
diye düşünüyorum. Nüfusumuzun yakın olduğu Almanya'yla kıyaslarsak, daha
korkunç bir uçurum ortaya çıkmaktadır. Almanya 27 000 000 lisanslı sporcuya
sahiptir -nüfuslarımız yaklaşık aynı- Türkiye'de, bu rakam, 1 200 000
civarındadır.
Değerli arkadaşlar, bütçedeki rakamlar,
kulüplere ayrılan rakamlar ortada. Ülkemizdeki antrenör sayılarına bakıyoruz,
30 000’leri geçmiyor. Lisanslı sporcu sayımız komik rakamlarda. İllerimizdeki
spor tesislerimizin içler acısı durumu var. Kendi ilim Zonguldak'tan bir örnek
vermek istiyorum. Koskoca Zonguldak İlinin Merkez İlçesinde, 1964 yılında
yapılmış bir kapalı spor salonu var. Zonguldak'ın da 5 700 lisanslı sporcusu
var. Bütün bu sporcular, 1 000 seyirci kapasiteli o Merkez İlçedeki kapalı spor
salonunda bütün idmanlarını yapıyorlar, bütün müsabakalarını orada
gerçekleştiriyorlar. Bunun yanında, amatör takımlar, her sene, hangi sahada
yapacaklarını bilemeden, bir iki tane toprak zemin sahada müsabakalarını
tamamlıyorlar.
Değerli arkadaşlar -Sayın Bakanım burada,
bilmesi açısından fayda var- beş aydır, Zonguldak'ta, hiçbir amatör sporcu
Türkiye şampiyonalarına gidemiyor; beş aydır ödenekleri yok. Judo takımı,
boksörleri, hiçbiri Türkiye şampiyonalarına gidemiyorlar. Üstelik,
Zonguldak'ta, bir de dünya şampiyonu bir judocumuz var.
Böyle bir durumda yani Türkiye'nin spor
manzarası. Ben, diğer illerin de Zonguldak'tan çok farklı olduğunu
düşünmüyorum. Bu tabloyla, Türk gençliğini sporda iyi bir yere getirmek çok
zor. Bütün bu zor şartlara rağmen, bugüne kadar ülkemizin yüzünü güldüren,
göğsümüzü kabartan birçok başarılı sporcu da yetiştirmişizdir. Atletizmde,
halterde, güreşte, voleybolda, basketbolda, futbolda, bütün bu kısıtlı
imkânlara rağmen başarılara imza atan tüm sporcularımızı, antrenörlerimizi ve
yöneticilerimizi de yürekten kutlamak gerektiğine inanıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Bakanımız burada, bizden sonra, bizleri dinleyecek, tabiî, haliyle
çıkacak, konuşacak. Plan ve Bütçe Komisyonunda da izledim Sayın Bakanı;
haliyle, bugün de, UEFA Şampiyonlar Ligi Finalinin İstanbul'da yapıldığını,
tanıtım konusunda büyük bir iş başardıklarını söyleyecek, Dünya Üniversite
Oyunlarından bahsedecek, Formula 1 Otomobil Yarışlarından söz edecek. Tabiî ki,
bunları, biz de, gerçekten yadsımıyoruz, bunlar çok büyük organizasyonlar,
emeği olanları tebrik ediyoruz, bunlar büyük organizasyonlar. Şampiyonlar Ligi
Finali, Formula 1 Otomobil Yarışları, İzmir Üniversite Oyunları…
İzmir Üniversite Oyunları demişken de,
sevgili Ahmet Piriştina'yı rahmetle anıyorum, çok büyük emeği olduğuna
inanıyoruz; İzmir Büyükşehir Belediyesine de, katkılarından ötürü, Başkan ve
herkese teşekkür ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, bütün bu
organizasyonun gurur verici olduğunu söyledik; ancak, biz, ülkemizin
gençliğinin spora ilgisinin artması ve bunun desteklenmesi için mücadele
edilmesi gerçeğinin altını çiziyoruz.
Şimdi,
lisanslı sporcu sayılarımızı söyledik. Bunların 1 200 000'lerden 10 000 000'lara, 20 000 000'lara, Almanya seviyesine çıkması
gerektiğine inanıyoruz; bu gücümüzün de olduğunu görüyoruz ülke olarak.
Bugün sabah, spor gazetelerinin bütün
manşetlerine Millî Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim'in dünkü basın
toplantısı yansıdı. Çok büyük bir proje ortaya koydu Sayın Fatih Terim. Tabiî
ki, kendisinin başarısına ve Türk sporuna katkısına diyeceğimiz yok, projesine
de katılıyoruz; ama, Sayın Fatih Terim'in Türk Futbolu Gelişim Projesine
-gazeteye yansıyan şekliyle- baktığım zaman, gençlerin eğitiminde, okullarda
beden eğitimi derslerine kadar girilmesi gerektiğini söylüyor; çok doğru. Bol
organizasyondan, toprak sahaların çim saha olmasından bahsediyor, 100'ün
üzerinde toprak saha çim saha olacak diyor; ama, Fatih Terim diyor.
Sayın Fatih Terim, burada, yanına Gençlik
ve Spor Genel Müdürünü almadan, Bakanını almadan, Federasyonu olmadan nasıl
böyle bir projeyi açıklıyor; üstelik, Federasyon da olağanüstü genel kurul
kararı almışken?! Bununla ilgili Sayın Bakanımın bir cevap vermesini
bekliyorum. Yani, bu projenin doğruluğunu, olması gerektiğini ben de
söylüyorum; ama, içindeki yapılacak işlerin devlet desteği olmadan
yapılmayacağını görüyorum. Gençlik ve Spor Müdürlüğünün bütçesine baktığımız
zaman da, öyle 100'ün üstünde toprak sahanın çimlendirilmesi diye bir şey de
göremediğimi ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bütçede malî katkılar artmadığı ve bu işaret ettiğimiz sorunlar giderilmediği
sürece amatör spor kalkınmaz, profesyonel spora da katkı sağlamaz.
Bakın, Türkiye futbol liglerinin durumu
ortada; Avrupa'da Şampiyonlar Liginde takımımız yok, UEFA Kupasında takımımız
yok, Dünya Kupasına gidemedik…
Türkiye-İsviçre maçını hep beraber, büyük
üzüntüyle seyrettik ve maç sonucu oluşan olaylarla ülkemize ne fatura
kesileceğini daha kestiremiyoruz; Avrupa şampiyonasıyla, dünya şampiyonasıyla
ilgili belki problemler karşımıza çıkacak.
Halterde yaşanan doping olayları ortada,
atletizmde keza öyle. Ata sporu güreşimize ne oldu, eskisi gibi değil? Olimpiyat hedefimiz belli değil. Sayın Bakan,
herhalde, bunların hepsine yanıt vermeniz gerekir diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akın, lütfen tamamlar
mısınız.
Buyurun.
HARUN AKIN (Devamla) - Teşekkür ederim
Başkanım.
Bu Meclis, 1992 yılında, olimpiyatlarla
ilgili bir kanun çıkarmış, İstanbul Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Denetleme
Kurulu oluşturulmuş. KİT Komisyonu üyesi olduğum için, denetimini yaptığım için,
birkaç çarpıcı şeyi söylemek istiyorum. 2008 olimpiyatlarında yokuz, 2012'de
yokuz, 2016'yla ilgili hiçbir çalışma göremiyoruz. Olimpiyatlara katılmak için
yapılan tesisleşme yolunda milyonlarca doları gitmiş bu ülkenin, Hazine
garantili. Hâlâ, daha, ödeyeceği paralar, borçlar ortada duruyor. Bir
bakıyoruz, denetimlerde, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin ödemekle yükümlü
olduğu ve ödemediği çok ciddî rakamda borçlar var. Bunların hepsini halletmemiz
gerekir diye düşünüyoruz.
Hepimiz biliyoruz değerli arkadaşlar,
28.4.2005 tarihinde bu Yüce Meclise sporla ilgili bir kanun getirdi hükümet.
Ben de, Türk sporunda şiddet ve şike, haksız rekabet iddialarını araştırmak
için kurulan komisyonda Partim adına görev yapıyordum. O zaman da söyledik;
keşke, komisyon sonunda böyle bir kanun ihtiyacı hissedilip buraya gelseydi
dedik. Şiddeti önleyeceğinizi iddia ettiniz ve kanunu çıkardınız. Peki, şiddet
niye önlenemiyor? Son günlerde, Türkiye'nin her yerinde yapılan futbol
karşılaşmalarında, seyirci kavgaları, futbolcu kavgaları, hakemlere yapılan
saldırılar hepimizin gözlerinin önünde artarak devam ediyor. Üzülerek
söylüyorum; Türkiye ligleri güvenirliğini yitirdi. Futbolda, artık, masa
başındaki oyunlar sahadaki oyunları geçti inancı ağır basmaya başladı. Maalesef,
çoğu insan böyle söylüyor, böyle düşünüyor. Türkiye ligi şampiyonluğu değer
kaybetmeye başladı. Şaibeler öne çıktı; lig henüz bitmeden şampiyon ilan
edilmesi, artık, Türk spor camiasında alışkanlık haline geldi. Ne yazık ki,
sahalarda, tribünlerde, üzülerek söylüyorum bir milletvekili olarak, kan akmaya
başladı. Şike tespit ediliyor, kimse ceza almıyor; şiddet önlenecek diyoruz,
yasa çıkarıyoruz, şiddet her geçen gün artıyor.
Futbol Federasyonunu istediğiniz gibi
şekillendirmek için o gün o yasayı çıkardığınızı biz o gün de söyledik. Türk
futbolunu dünya üçüncüsü yapmış bir federasyon...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akın, 1 dakika istediniz,
ben 2 dakika verdim.
Lütfen, teşekkür eder misiniz.
HARUN AKIN (Devamla) - Bitiriyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) - Fenerbahçe'ye de
başarılar dileyecek.
BAŞKAN - Teşekkür için Sayın Akın.
Buyurun.
HARUN AKIN (Devamla) - Sayın Başkanım, 1
dakikalık bir müsaade ve bu bütçe görüşmelerinin başından beri; yani, bu süreyi
1 dakika aşan bir tek ben değilim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Harun, devam et,
çalışıyor süre.
BAŞKAN - Sayın Akın, 2 dakika fazla
kullandınız.
HARUN AKIN (Devamla) - Evet Sayın
Başkanım.
Şimdi, bu futbol federasyonu seçimleri
gerçekten çok önemli hale geldi. Ocağın 19'unda genel kurulu yapılacak ve Sayın
Bakanım, gerçekten, Türk futbolunu kendi haline bırakın diyoruz. Bu federasyonu
siz istediniz, kanunu da çıkardınız; ama, bu federasyonun istifasını da,
geçtiğimiz hafta, siz istediniz. O yüzden, Türk sporuna katkı sağlamak
istiyorsak, lütfen federasyon seçimlerine müdahale etmeyelim diye düşünüyorum.
Kim seçilirse seçilsin, siz, sporun bakanı olarak, destek olunuz, seçilenlere
ve seçilmek isteyenlere moral veriniz.
Son söz olarak, Sayın Bakanım, Türk sporu
iyi gitmiyor; halteri, atletizmi, futbolu, judosu parasızlık içinde kıvranıyor;
doping suçlamaları, şike söylentileri, bahisler, şiddet görüntüleri bize
yakışmıyor. Bu tabloyu düzeltmek zorundayız. Bunu düzeltecek olan da şahsınız,
bakanlığınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HALUK KOÇ (Samsun) - Bitir artık.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akın.
Buyurun, teşekkür edin.
HARUN AKIN (Devamla) - Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum; ama, her konuşmamda da, özellikle, şahsınızın, şahsımla
ilgili böyle bir müdahalesi olduğunu da belirtmek istiyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Akın, lütfen... 3 dakika
fazla konuştunuz; hakkın suiistimali bu Sayın Akın.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Hatay
Milletvekili Sayın Gökhan Durgun; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÖKHAN DURGUN (Hatay) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi hakkındaki görüşlerimizi belirtmek üzere söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Vakıf, bir malı, bir gayrimenkulü, bir
akarı ya da bir hayrı, kamu hizmetlerinin görülmesine tahsis etmek amacıyla ve
bu hizmetin devamı niyetiyle, vakfeden kişinin mülkiyetinden çıkarıp, özel bir
mülkiyet kategorisine aktarma ve orada tutma anlamına gelmektedir.
Tarihimizde vakıfların önemli bir yeri
vardır. En fazla da Osmanlı döneminde vakıflar gelişmişlerdir; çünkü, Osmanlı
İmparatorluğunda devlet, sadece iç ve dış güvenlikten sorumluydu. Tabiî, böyle
olması durumunda da, vakıflar, önemli toplumsal hizmetleri üstlenmişlerdi.
Dolayısıyla, eğitim, sağlık, bayındırlık, şehircilik, askerlik, dinî ve bazı
özel alanlarda vakıflar büyük önem taşımaktaydı.
Günümüzde ise, devlet, eğitimi, sağlığı,
bayındırlık hizmetlerini ve diğer hizmetleri, sosyal devlet ilkesiyle, kendisi
üstlenmiştir. Geçmişte de bu hizmetleri yapan vakıfları, tabiî ki, o günkü
işlevlerini bugün yapmaları mümkün olmadığı için, bir özel kanunla bu statüye
oturtmuştur; çünkü, bugün, artık, devletin yapısı değişmiştir.
Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte devlete
intikal etmiş olan vakıfların mallarını işletmek, tarihî vakıf eserlerini
korumak, vakıfları amaçları doğrultusunda desteklemek ve diğer vakıflara da
devlet adına denetleme yapma görevi, tüzelkişiliği olan, katma bütçeli Vakıflar
Genel Müdürlüğüne, 1924 yılında, kurulmasıyla devredilmiştir.
1967 yılında vakıflara vergi muafiyeti
getirilmiştir. Bu kanunun çıkmasıyla, birdenbire, 3 000'in üzerinde vakıf
kurulmuştur. Tabiî, vakıflardaki bu artış, bazı önemli problemleri de
beraberinde getirmiştir.
Öyle vakıflarla karşılaşıyoruz ki, hayır
hizmeti için mi kurulmuş, yoksa, kamu hizmeti için mi kurulmuş, yoksa, Türkiye
Cumhuriyetinin temellerine dinamit koymak için mi kurulmuş, anlamakta güçlük
çekiyorum. Öyle vakıflar var ki, dernek gibi, üyeleri var, aidat topluyorlar.
Halbuki, vakıfların en büyük özelliği, mal topluluğu olmasıdır. Yine, öyle
vakıflar var ki, şirket kurmuş; sanki, o şirketlerde vakıf hizmeti yapıyormuş
gibi görünüyorlar. Halbuki, durum öyle değil. Vakıf ile vakfın iktisadî
işletmelerini birbirine karıştırmamak gerekir. Bu iktisadî işletmeler, hayır ve
karşılıksız kamu hizmeti yapmıyor; tam tersi, bu şirketler, normal piyasa
kurallarında, koşullar neyi gerektiriyorsa o faaliyette bulunuyor. Bu
şirketlere, toplumumuzda, hatta, kamuda, madem vakıf hizmetidir, vakıf
görevidir veya vakıf şirketi tarafından yapılmaktadır, güvenilirdir diye
başlangıçta bir güvenilirlik damgası vuruluyor ve piyasa koşullarında çalışan
diğer şirketlerle haksız bir rekabete giriliyor.
Yine, öyle vakıflar var ki, dershane,
okul, üniversite kuruyor. Üzücü olan yanı, bunların bir kısmının Türkiye
Cumhuriyetinin eğitim birliği felsefesine hizmet etmedikleri; laik, demokratik,
sosyal devlet ve Atatürk İlkelerine sıkı sıkıya bağlı yetişmesi gereken
evlatlarımızı yanlış saplantılara kanalize ettikleri de önemli bir husustur.
Bu yılki Vakıflar Genel Müdürlüğünün
bütçesi 400 000 000 YTL. Bu bütçenin 122 845 000 YTL'si hayrî ve sosyal
hizmetlere ayrılmış; yani, dörtte 1'den biraz fazlası hayır işlerine ayrılmış.
Ayrıca, 81 ilde, 94 merkezde imaretler açılmış. İlk defa yardıma muhtaç
vatandaşlarımızdan, 51 000 ailenin her gün evine sıcak yemek teslim edilmiş. Bu
sayı 2006 yılında 76 000 kişiye çıkacak. Yine, sosyal yardım kapsamında muhtaç
maaşından yararlanacak kişi sayısı 1 500'den 3 000'e çıkarılmış. Bu sayı
2006'da 5 000'e çıkarılacak.
Şimdi, Sayın Başbakan, Sayın Bakan, dün,
burada, Türkiye'nin çok iyi olduğunu söylüyordu, Türkiye'de yoksulluğun
bittiğini söylüyordu, işsizliğin bittiğini söylüyordu. İşte rakamlar... 51 000
aileye her gün sıcak yemek gidiyor, bu sayı 76 000'e çıkacak. Madem yoksulluk
bitiyor, işsizlik bitiyor, niye bu yardımdan, imaretten faydalanmak isteyen
insanların sayısı artıyor, neden hayır ve sosyal yardım için…
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Yanlış
bilgi... İşsizliği söylemediniz. Yüzde 9'u düşmüş mü?!.
GÖKHAN DURGUN (Devamla) - Neyse... Tamam.
Yani, siz de gelir, konuşursunuz, düşüncenizi söylersiniz. Ben fikrimi
söylüyorum.
Demek ki, gün geçtikçe, bu hayır
kurumlarından faydalanan insan sayısı yükseliyor, büyüyor.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, hükümet,
Başbakan, kömür, giyecek yardımı yaptığını belirtiyor, vakıflara bağlı
imarethanelerin bütçesi büyüyor. Geçen sene 206 000 000 YTL imiş, bu sene 400
000 000 YTL'ye çıkmış. Keşke, sağlıkta da, eğitimde de, diğer alanlarda da bu
yüzde 100'lük artan bir bütçe karşımıza gelmiş olsa.
Değerli milletvekilleri, yine, vakıflarla
ilgili önemli gördüğüm bir konuya da değinmek istiyorum. Hatay'ın Dörtyol
İlçesi var. Bu ilçede Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün çok önemli miktarda
gayrimenkulü var. Özellikle de Gazi Çiftliği, tarihimiz açısından çok büyük
önem taşıyor. Çünkü, Gazi Çiftliğine Mustafa Kemal Atatürk üç defa geliyor ve
üçünde de sabahlara kadar çalışarak Hatay'ın anavatana katılması üzerinde
projeler ve fikirler üretiyor. Daha sonra, Atatürk kendi vasiyetinde -vasiyet
de elimde, tapusu da burada- bunu Türk Milletine vakfediyor. Bu da bir
vakıftır. Ancak, daha sonra, Atatürk'ün ölümünden sonra bu, Devlet Üretme
Çiftliği Genel Müdürlüğüne devrediliyor. Devlet Üretme Çiftliği bu binayı
restore ediyor. Bugün durum nedir biliyor musunuz değerli arkadaşlarım; çok
acı. Biz Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesini konuşuyoruz; ama, Atatürk'ün
Gazi Çiftliği 30 yıllığına kiraya verilmek üzere ihaleye açılmıştır ve ayın
22'sinde bu ihale sonuçlanacaktır. Yine birtakım kokular alıyoruz, ihaleye
giren firmalarla ilgili birtakım ciddî iddialar var. Bunları da araştıracağız,
çıkartacağız tabiî; ama, çok acıdır. Bunun önüne geçilmesini istiyorum. Gazi
Çiftliğini kiraya vermemelidir. Zarar ediyor gerekçesiyle, böyle bir kültürel,
tarihsel değer, Hatay için önemi olan bir değer, Hatay'ın anavatana katılması
için karar alınan bir yer böyle bir özelleştirme mantığıyla ortaya
konulmamalıdır.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, sadece AKP
zihniyetinin özelleştirme anlayışı bu değil. Şimdi, yine Hatay İskenderun'da
demir-çelik fabrikası özelleşti, OYAK'a satıldı. Şimdi, oradan aldığım
bilgileri de sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu bir uyarı niteliğinde. Yani,
böyle devam ederse bu işin içinden çıkılmaz hale gelecek, alanlar da sıkıntı
yaşayacak. İhale bitti. İhale bittikten sonra, henüz daha OYAK fabrikayı teslim
almadan, orada, yönetim bölümünde stratejik görev yapan mühendis, başmühendis
konumunda önemli atamalar yapıldı. Hani kadrolaşmıyorsunuz ya, hani böyle bir
şey yok ya! Orada esas o görevi yapması gereken insanlar o görevinin başında
değil şu anda. O görevle hiç ilgisi alakası olmayan, hiçbir deneyimi olmayan
insanlar orada şimdi başmühendis, mühendis konumunda yerleştiriliyor. Peki, ne
olacak; yakın sürede, kısa sürede orayı OYAK devralacak. OYAK devraldıktan
sonra bu kadroyla bu işletmeyi götürmesi mümkün değil. Şimdi OYAK'a da zarar
veriyorsunuz. O işletmeyi sattınız. Biz satılmaması için her türlü mücadeleyi
yaptık. Ben de o komisyonda görevliydim. Ama, olmadı, size karşı koyamadık, siz
sayısal üstünlüğünüze dayanarak bunu sattınız; ama, şimdi, orada çok ciddî bir
sıkıntı yaşanıyor. Görevi layıkıyla yapan insanlar görevlerinin başında değil,
bu konuda hiçbir deneyimi olmayan insanlar, şu anda, o görevin başında.
Ben bir de şunu merak ediyorum: Son
günlerde CIA Başkanı, FBI Başkanı Türkiye'de ziyaretler yapıyorlar. Herhalde,
bunlar, Sayın Tayyip Erdoğan'ın hatırını sormaya gelmediler ya da kahvaltı yapmak
için de gelmediler. Bunlarla ne konuşulduğunu gazetelerden okuyoruz. Yani,
önümüzdeki dönemde bir hava harekâtı İran'a, Suriye'ye yapılabileceğini, burada
hükümetin görevlilerinin de bu konuda "İran çok önemli bir ülke değildir;
ilişkilerimizi sizinle bozmamıza değmez" diye, basında haberler çıkıyor.
Ben, basından okuduklarımı sizlerle paylaşıyorum; ama, ne yazık ki, hiçbir
hükümet yetkilisi, hiçbir bakan, Başbakan, bu konuda bir yalanlama, bir tekzip
yapmadı. Demek ki, bu tür hesaplar yapılıyor. Lütfen, bunları da dikkate alın.
Bu doğru bir yol değildir, iyi bir yol değildir. Irak'ta neler yaşandığını
görüyoruz; yarın, İran, Suriye de bu noktada bir sıkıntıya düşerse, Türkiye'nin
yaşayacağı koşullar çok farklı olur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Durgun, toparlayabilir
misiniz.
Buyurun.
GÖKHAN DURGUN (Devamla) - Hepinizi
saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Durgun.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
isteyen, Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA AKINCI (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 2006 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının
Devlet Personel Başkanlığı bütçesiyle ilgili söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, devlet personel
rejiminin temel ilkelerini belirlemek, kamu kurum ve kuruluşlarının teşkilat,
görev ve yetkilerini tespit etmek, kamu hizmetinde çalışacak aslî ve sürekli kamu
görevlilerinin tabi olacakları personel rejimlerini hukukî olarak düzenlemek,
personel rejimleri arasında denge ve koordinasyon sağlamak, tüm mevzuatı ve
esasları bilimsel ve tarafsızlık esaslarına göre yürütmek amacıyla Devlet
Personel Başkanlığı kurulmuştur.
Böylesi önemli rolü ve işlevi olan bu
kurum, kuruluş kanunu ve daha sonra çıkan yönetmeliklerde belirtilen
görevlerinden ziyade, artık, Başbakanlığın sekreteryası ve özelleştirme
kapsamına alınan kurum personelinin dağıtımı için bir havuz görevi yapmaktadır.
Kamu çalışanlarının durumu, bu kurumun görevlerini yerine getirmediğini çok
açık ortaya koymaktadır. Aynı işi yapan farklı statüye sahip, farklı ücret alan
sayısız kamu çalışanı sınıfı, "arpalık" olarak adlandırılan
kurumların ortaya çıkması, içinde bulunduğumuz tabloyu tanımlamaktadır.
Kamu personel yapısının düzeltilmesi için
önceki hükümetler ve AKP Hükümeti birçok söz vermesine rağmen, hiçbir adım
atılamamıştır. Hatta, yapılan her girişim, farklı bir kesimin ortaya çıkmasına
neden olmuştur. Bugün en yakınımızda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bile
yaklaşık 10 farklı statüde çalışan, ama, aynı işi yapmasına karşılık farklı
ücret alan çalışanlar vardır. Bu durum, artık, içinden çıkılmaz bir hal
almıştır ve mutlaka çözülmesi gereken önemli bir sorun olarak önümüzde
durmaktadır.
Kuruma yüklenen bir başka sorumluluk ise,
bakanlık oluruyla kurulmuş bir birim aracılığıyla, özelleştirme kapsamına
alınan kurumların personelini havuza alıp, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına
nakillerini yapmaya çalışmasıdır. Bu görevi yerine getirirken, özellikle, kamu
iktisadî teşebbüslerinde uzun yıllar görev yapmış, konularında uzmanlaşmış
personeli hiçbir uyum eğitimine tabi tutmadan diğer kamu kurum ve kuruluşlarına
nakletmiş, buna maruz kalan personelin çoğunun unvanları gasbedilmiş, aldıkları
ücretler dondurulmuş, yeni görevleri kendilerine uygun olmaması nedeniyle uyum
problemleri de yaşanmıştır.
Bakınız, ben bu konuşma için gelirken bir
telefonda dediler ki: "Ne olur bunu söyleyin; bu tanımladığımız kesimden
657 4/C'ye göre, ilköğretim mezunu olanlara net 450 YTL, lise mezunlarına 500
YTL, yüksekokul mezunlarına 560 YTL maaş verilmektedir ve önümüzdeki yıl için
yüzde 2,5'luk bir ücret artışı öngörülmektedir. O herkesin yararlandığı 40
YTL'lik seyyanen zamlardan da, bu çalışanlarımızın yararlanması söz konusu
olamamaktadır. "
Dolayısıyla, yaşanan bu sıkıntılar kimi
zaman da "bankamatik memuru" denilen sınıfı oluşturmuştur; ama,
bu durum, çalışanların kabahati
değildir. Dolayısıyla, bu konularda ivedilikle çözüm arayacak, bulacak olan
hükümetler ve biziz; ama, AKP Hükümeti ve Başbakan, konu kamuda çalışan
memurlardan açılınca, zaman zaman onları aşağılayıcı ifadeler kullanmaktan geri
durmamaktadır; ama, kendi vücut dilinden anlayanlara sıra gelince, olabildiğince
esnek davranılmış, diğer çalışanlar ise, kariyer ve unvanları dikkate alınmadan
acımasızca kıyıma uğratılmıştır. Hükümetin bu konudaki çarpık anlayışı,
devleti, hizmet organlarından oluşmuş bir yapı olarak değil, kadro alanı olarak
görmesinden ileri gelmektedir. Bu durum, kamu çalışanlarının hem hizmet gücünü
hem de hizmet kalitesini olumsuz etkilemiştir.
Ayrıca, Başbakan ve hükümet üyeleri
tarafından, sürekli kamuda çalışan memur sayısının fazla olduğu, bu nedenle
memurların çoğunun yan gelip yattığı ifade edilmektedir. Aslında AKP, kamu
istihdamını taşeronlaştırmak için bu söylemini sık sık dile getirmektedir,
yoksa gerçek bu değildir. Çünkü, OECD ülkeleri arasında kamu çalışanlarının
nüfusa oranı en düşük ülke Türkiye'dir. Her 100 kişiye Fransa'da 8,2;
Macaristan'da 7,8; ABD'de 7,5; Türkiye'de ise 3,2 kamu çalışanı düşmektedir.
Biz, AKP'nin bu söyleminin altında farklı
düşüncelerin olduğunu biliyoruz. Örneğin, "kamunun yeniden
yapılandırılması" adı altında çalışanların taşeronlaştırılması, personelin
tasfiyesi hedeflenmiş, 657 sayılı Kanun ile 1475 sayılı Kanun arasında bir
sınıf oluşturulmak istenmiştir, sendikalaşma ve sendikaların hak alma
mücadelesi yıpratılmaya çalışılmıştır. Bugün kamuda kaç kişinin taşeron olarak
asgarî ücretle çalıştığı bilinmemektedir.
Acil eylem planlarında yer almasına ve
birçok kez söz verilmesine karşın, hükümetiniz, kamu çalışanlarının özlük
haklarına, malî haklarına, grevli toplusözleşme haklarına yönelik üç yıldır
hiçbir ciddî adım atmamış, çalışanları sürekli oyalamıştır. O meşhur
toplugörüşmelerde imza atılan ve altına hükümet tarafından imza atılmasına
rağmen verilmiş olan sözler ve taahhütler niye bir türlü yerine getirilmez;
bunu anlamak da mümkün değildir.
Kaldı ki, bırakınız kamu çalışanlarının
grevli toplusözleşme haklarının verilmesini, mevcut sendikal haklarını
kullanarak insanca yaşamanın mücadelesini sürdürmeye çalışan memurlarımızın
kimi eylem ve etkinliklerinde onları kılıçtan geçirir gibi coptan geçirdiğinizi
de unutmuş değiliz. Bu tavrınız bile, AKP İktidarının demokrasi ve insan
hakları söylemlerinin ne kadar boş olduğunu göstermeye yeter.
Değerli arkadaşlarım, bugünkü sözleşmeli
memur, performansa göre ücret, esnek çalışma gibi kuralsız bir çalışma ve
sendikasızlaştırma ortamı personel politikalarının doğurduğu acı sonuçlardır.
Son dönemde devletin birçok kurumunda,
deneyimli, tecrübeli, yetişmiş yönetici personel erozyona uğratılmaktadır. Bu
kadrolarda yer almak için ÖSYM'nin zorunlu sınavları yetersiz hale
getirilmiştir. Kadrolaşmakta AKP kriterleri her şeyin önüne geçmiş, kendi vücut
dilinizden anlayanlar kamu yönetiminin tepe noktalarına getirilmiştir. Bu
alanda o kadar ileri gitmiştir ki hükümetiniz, bir parça siyasetin dışında
kalması gereken bilim kurumları, spor kurumları ve hayır kurumları bile
iktidarınızın hışmından kurtulamamıştır. Gün gelmiştir, parlak bürokratlarınız
hızlandırılmış tren facialarına imza atmıştır; ama, hiçbirinizin gıkı
çıkmamıştır. Eş, dost, akraba atamaları günlerce manşetlerden inmemiştir. Kimi
yönetici atamalarında belli tarikat bağlantılarının olduğu ise ısrarla
söylenmektedir; ama, yine ses yoktur. Açıkçası, bu üç yıllık dönem, feleğin
çemberinden geçmiş kamu çalışanlarımızın bir de AKP'nin eleğinden geçtiği dönem
olarak hatırlanacaktır.
Bir diğer önemli konu ise, kamu
çalışanları arasındaki ücret dengesizliğidir. Bu durum içler acısı bir hal
almıştır. Aynı odada aynı işi yapan aynı okul mezunu iki çalışandan biri
diğerinden neredeyse yüzde 100'e varan oranda farklı ücret almaktadır. AKP,
acil eylem planında, bir yıl içerisinde kamu çalışanları arasındaki ücret
dengesizliğini çözeceğini de vaat etmiştir; ancak, verilen tüm sözlere ve
aradan üç yıl geçmesine karşın bu konuda da bir iyileştirme sağlanmış değildir.
Değerli arkadaşlarım, uygulanan ekonomik
politikalar sonucunda, her gün artan istihdam ve işsizlik sorunuyla karşı
karşıya kalmış durumdayız. Devletin ekonomideki rolünü aza indirip sorunun
çözümünü serbest piyasa işleyişine terk etme eğilimi, işsizlikle mücadeleyi
çözmek yerine, sosyal devlet anlayışını ortadan kaldırmış, sosyal adaletsizliği
daha da yaygınlaştırmıştır.
Bakınız, ülkemiz OECD ülkeleri arasında
nüfusuna göre en az memur çalıştıran ülke olmasına karşın, memurumuza,
hedeflerine ulaşmaya çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerinin üçte 1'i kadar ücret
verebilmekteyiz. Bugün memurlarımız, ortalama yoksulluk sınırı olan 940 YTL'nin
altında, ortalama 750 YTL civarında ücret almaktadırlar. Küçük bir örnek: Millî
Eğitim Bakanı 165 000 öğretmen açığından bahsediyor; ama, öte yandan,
onbinlerce mezun olmuş öğretmenimiz iş bekliyor; AKP, iki ay az maaş vermek
için, 20 000 sözleşmeli öğretmen alıyor; üstelik iş güvencesi yok. Sayın Maliye
Bakanı da, bunları görmezlikten gelip "millî eğitime büyük önem
veriyoruz" diye böbürleniyor. Bu çelişkiyi de anlamakta, biz, doğrusu,
zorluk çekiyoruz .
Değerli arkadaşlarım, AKP'nin üç yıllık
iktidarı döneminde 100 000 civarında atama adına kadrolaşma yaşandı. Binlerce
kamu görevlisi sürülmüş, mağdur edilmiş, aileler ayrılmıştır. Millî Eğitimde, 1
141 yönetici, hastanelerimizde 50 başhekim bir gecede görevden alınmış, Talim
Terbiye Kurulu bir gecede tasfiye edilmiştir. Sağlık Bakanı, klinik şefi ve
yardımcılıklarının atamaları için yönetmeliği değiştirip, kendisine yetki
verilmesini sağlamaya çalışmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akıncı, buyurun; lütfen
toparlar mısınız.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Diyanet İşleri
Başkanlığının bir başka havuz olarak kullanılması da, hiç böylesine istismar
edilmemiştir.
Sayın Maliye Bakanı, yine, bütçe sunuş
konuşmasında, millî eğitime ve sağlığa özel önem verdiklerini söylemişti;
tekrar hatırlatıyorum; ama, biz biliyoruz ki, AKP İktidarı neye özel önem
veriyorsa, orada kadrolaşma girişimi ve kamu yönetiminin tahribatı o oranda
yüksek olmuştur. Millî Eğitim Bakanının verdiği önem de, imam-hatip liselerinin
önünü açma girişimlerinin ötesine gitmemiştir. Son icadı Açık Lise
Yönetmeliğidir. Onun sonucunu da hep birlikte göreceğiz.
Kimi zaman, iktidarınız, kadrolaşmak için
hülle yöntemlere başvurmaktan da kaçınmamıştır. Birçok kurumda, sınavla
atanması gereken müdürlüklere atanacaklar, önce daire başkanı yapılıp, sonra,
boş bulunan müdürlüklere atanmışlardır. Bakanlar, bazen, hızlarını alamamış,
kendi getirdiği bürokratları bile kısa süre sonra görevlerinden almışlardır.
Örneğin, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunda 4 kez genel müdür
değişikliği yaşanmıştır.
İnanıyoruz ki biz, AKP, devlette
kadrolaşmak için kafa yorduğu kadar devlete hizmet için kafa yormuş olsaydı,
Türkiye, bugün, başka bir noktada olabilirdi; ama, bütün bu çabalar da -geçen
günlerde yaşadık- yurtlarımızın içler acısı durumdan kurtulmasına yetmedi.
AKP'nin bir diğer özelliği de, devletin
bazı üst düzey görevlerine vekâletle getirilen kişilerin orada ısrarla
tutulması olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanının uygun görmediği bazı atamaların,
Cumhurbaşkanlığıyla âdeta inatlaşarak bu kişilerin görevde tutulması devlet
geleneğiyle bağdaşmamaktadır. Acaba, bu kişilerin özellikleri nedir ki, ısrarla
göreve devam ettirilmektedirler?!
Arkadaşlarım, değerli arkadaşlarım;
neresinden bakarsanız bakın, kamu yönetiminde içler acısı bir durum var. Bu
olumsuzlukların düzelmesi için de AKP'nin kimi saplantılarından kurtulması
gerekiyor.
Biz biliyoruz ki, AKP'nin kadrolaşma
girişimleri, aslında, devlete nüfuz etme, onu ele geçirme düşüncesinin üzerinde
oturmaktadır; ama, bunu yapamayacaksınız, sadece yarattığınız tahribat yanınıza
kâr kalacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Akıncı…
Buyurun.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, çünkü, bizim köklü bir devlet geleneğimiz var, sekseniki yıllık
cumhuriyetimiz var. Sizden önce 57 hükümet görev yapmış ve çok önemli işler de
yapılmıştır bu ülkede. Türkiye, yine, sizin iktidarınızdan önce 22 başbakan
tanımıştır.
Elinizin altındaki 174 katrilyonluk
bütçeyle elbette bir şey yapılıyor, yapılacak da; ama, biliniz ki,
yaptıklarınız Türkiye'nin temel sorunlarını çözmekten çok uzaktır. Sizi
halkımız, boş böbürlenmeler ve acı gerçeklerin gizlenmesi için çizdiğiniz pembe
tablolarla hatırlayacaktır.
Siz, milat falan değilsiniz. Siz, zembille
gökten de inmediniz. Demokratik sistem içinde geldiniz ve gideceksiniz.
İnanıyorum ki, önümüzdeki ilk seçimlerde işbaşına gelecek Cumhuriyet Halk
Partisi iktidarının en önemli görevlerinden birisi de, sizin devlet yapısında
yarattığınız tahribatı gidermek olacaktır.
Bu duygularla, tümünüzü sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akıncı.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
isteyen Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe; buyurun.
CHP GRUBU ADINA EROL TINASTEPE (Erzincan)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluyla ilgili bölümü hakkında,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan
evvel, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
içinde bulunduğumuz şartlar, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun bütçesi ve
buna ilişkin rakamlardan ziyade, elden çıkarılan KİT'lerle birlikte, ekonomide
devletin ve denetimde de bu kurumunun zayıflayan etkinliğiyle kaybolmaya yüz
tutan bir iktisadî misyonu konuşmayı gerektirmektedir.
Geçtiğimiz yılın rakamlarını referans
vererek "ihracatta rekorlar kırıyoruz" diyen AK Parti anlayışı, asıl
rekorun ithalatta kırıldığını aynı cesaretle telaffuz edememektedir; çünkü,
KİT'lerin gözden çıkarılması, ülkemizin ithalatının bileşiminde yaşandığı bir
süreç başlatmıştır. Yapılan ithalatın tamamına yakın kısmı, hammadde ve ara
mallardan oluşmaktadır; buna, son yıllarda, tüketim malları ithalatındaki artış
da eklenmiştir. Bunun anlamı şudur: Zengin yeraltı ve yerüstü kaynakları, doğal
zenginlikleriyle tanınan Türkiye, iktisadî altyapısı kurutulmuş,
çölleştirilmiş, tipik bir Ortadoğu ülkesine dönüştürülmüştür.
Değerli arkadaşlarım, biz, bir petrol
denizinin üzerinde oturmuyoruz; yaptığımız ithalatın finansman kaynağı petrol
değildir. İhracat yaptığımız ölçüde ithalat yapabiliyoruz; ikisi arasında
oluşan açığı da dışkaynakla telafi edip kapatıyoruz; yani, borçlanıyoruz. Bu
ilişki, sadece döviz gelirleri bakımından geçerli değildir. Aynı nedenden
kaynaklanan bir başka yapısal sorunumuz da, ithal girdilere mahkûm edilen
ekonomimizin mevcut eğilimlere göre ithalatı artırmadan üretim hacmimizi
artıramayacak durumda olmamızdır. Bugünlerde çok konuşulan cari açık sorunu ve
ardından gelecek olan döviz kuru krizinin nedeni de budur. Yine, bu yapısal
sorunlar nedeniyledir ki, ortalama 5 ilâ 7 yılda bir finansal krizler
yaşıyoruz. Sonuçta, kur değişiklikleri aracılığıyla da pahalı alıp, ucuz
satıyoruz; yani, aslında küçülüyoruz; işin gerçeği de budur.
2001 yılında gerçekleşen sadece bir
ekonomik kriz değildir, taşıma suyla döndürülen değirmenin suyunun
kesilmesidir; yani, sıcakparayla çekilip çevrilen ekonominin, sıcakparanın
ülkeyi terk etmesi sonucunda, kendi dinamikleriyle baş başa kalmasıdır. 2001
yılı sonrasında gördüğümüz tablo, Türkiye ekonomisinin reel çapını ortaya
koyan, gerçek bir resimdir; dolayısıyla, bu iktisadî şartlar, ülkemiz
gerçeğiyle denk düşen olağan şartlardır.
Değerli arkadaşlarım, siz, istediğiniz
kadar, kendi döneminizde ekonominin makro göstergelerindeki olumlu gidişi öne
çıkarın, istediğiniz kadar, döneminizdeki ihracat artışıyla övünün; önemli
olan, bütün bunların hangi maliyetlerle yapıldığı ve iyileştirdiğinizi
söylediğiniz göstergelerin sizi memnun eden yerde kalıcı olup olmadığıdır.
Kendimizi kandırmayalım.
Son iki yıldaki büyümenin gerçek sebebi iç
tüketimdir. 2001 yılı ve sonrasında alım gücü önemli ölçüde düşen halkın
bastırılmış ve ertelenmiş talebinin kredi ve borçlanmalar yoluyla efektif hale
gelmesine bağlı olarak gerçekleşen harcama artışlarının itici etkisiyle oluşan
bir büyümedir. Ekonomik canlanma olarak sunulan ve halka yansımayan temel
göstergelerdeki iyileşmeler de, sıcakpara girişiyle ilgilidir. "Ekonomide
iyileşme" dediğiniz şeyin, halkın refah seviyesine somut bir katkısının
olmaması, üretim ve istihdam artışına neden olan reel bir büyümeye tekabül
etmesidir; ki, bu kendinden menkul iyileşmeyi, sadece makro göstergeler ile
malzemesi bundan ibaret birkaç malum iktisatçı bilmekte ve yine, sadece AK
Partili politikacı arkadaşlarımız bilmektedir.
Bu tespitleri yapmamızın nedeni, ara malı
ve hammadde üreten KİT'lerimizin, bu iktisadî fonksiyonlarıyla birlikte, aynı
zamanda, yarattıkları katmadeğer de yok edilmektedir. Bu ekonomik ve siyasî
politikalar, kendi ülkemizde işsizlik, enerji fazlası gibi problemleri meydana
getirirken, yabancı ülkelerde üretilmiş katmadeğerin karşılığı olarak döviz
bazında ödemelerle o ülkelerin istihdam ve üretim artışına, enerji üretimine ve
tüketimine katkı yapmakta olmanızdır. Zor kazandığınız dövizi kolay harcamakta
ve heba etmektesiniz. Bu uyarıları yapmak, bizim temel görevimizdir.
Değerli arkadaşlarım, bu görüntü, üretici
KİT'lerin bir kısmının tasfiyesi, kalanların da özel sektör eliyle işletilmek
üzere özelleştirilerek ithal girdilere mahkûm edilmesinin doğal ve kaçınılmaz
bir sonucudur.
Devleti doğrudan üretim ve işletme
faaliyetlerinden çekeceğim diye, onun piyasayı ve kurallarını düzenleyici ve
denetleyici fonksiyonunu ortadan kaldıramazsınız. Bir otoritenin boşalttığı
yeri, bir başka otorite, doğrudan, bir biçimde doldurur. Bu temel prensibin
serbest piyasa anlayışı içerisinde gerçekleşme şekli, sadece ekonomik kargaşa
ve anarşi olacaktır.
Buradan Sayın Maliye Bakanına sormak
istiyorum. Enerji ve ulaştırma sektöründeki özelleştirmelerde, satışa çıkardığı
tesislerimize talip olan batılı yabancı firmaların mülkiyet şekilleri hiç
ilgisini çekti mi? Merak edip sordu mu, bu firmaların kaçı kendi ülkelerinde
kamu kuruluşudur diye? Sayın Bakanın aşina olduğu üslupla soralım yine:
Elâlemin akıllısı siz misiniz; bizim kamu malı diye elden çıkardıklarımızı,
batılının kamu girişimleri alıyor ya da almak istiyor!
Ekonomide devlete ait girişim bırakmıyorsunuz. Politik kaygılarla
vergi almadığınız geniş bir iktisadî alanın yanı sıra, kayıtdışı ekonominin
ulaştığı boyut, bizi dünyanın ilkleri arasına sokmuş. Kayıt altında olanlar
mevcut vergi yükünü taşıyamıyor ve kayıtdışına kaçıyor. Enformal sektörler
genişlemeye doymuyor ve biz 2006 yılı bütçesi üzerinde yaptığımız görüşmelerde,
AK Partinin sözümona başarı öykülerini dinliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu, aslında basit
bir matematik hesaba dayanır. Dünyanın en ünlü iktisatçılarına, dünyanın en
kusursuz malî ve iktisadî politikalarını da hazırlatsanız, sonuçta,
etkinliğiniz, hâkimiyetiniz kadardır; yani, politikanız hükmü, ekonominin kayıt
altındaki kısmında geçerlidir. Kayıtdışı ekonominin boyutu yüzde 50'lerde
olduğuna göre, demek ki, başarı dereceniz de yüzde 50'lerdedir.
Bu nedenle, 1938 yılından beri bu
nitelikteki üretime dayalı sistem içerisinde yaptığı verimlilik ve kârlılığın artırılması
amaçlı iktisadî denetim anlayışıyla önemli tecrübe ve birikimler edinmiş bir
cumhuriyet kurumu olan Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun bir yılını
kurtaran birkaç bütçe rakamı yerine, tarihî geçmişiyle birlikte bugünü
değerlendirme yolunu seçtim.
KİT'lerin tasfiye edildiği bu süreçte,
onların denetimiyle görevli bir kuruluşun bu süreçte yara almaması eşyanın
tabiatına aykırı bir durumdur. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu da, bu
gelişmelerden payını almış, bütçesi KİT kaynaklarından oluştuğu için, kurum
malî bakımdan zayıflamıştır.
Ayrıca, ülke genelinde olduğu gibi, Yüksek
Denetleme Kurulu da Başkanlığa vekâleten atama yoluyla yönetilmek suretiyle
etkinlik zafiyeti yaratılmış, bununla da kalınmamış ve Sayıştayla birleşme,
Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlanma ve benzeri…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tınastepe, lütfen
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
EROL TINASTEPE (Devamla) - … kararsız
idarî düzenleme niyet ve girişimleriyle kurumun önü karartılarak, denetim
personelinin motivasyonunun bozulmasına yol açılmıştır.
KİT Komisyonu üyesi olduğum için yakînen
bildiğim bir diğer husus da, komisyon çalışmasına hâkim olan AK Parti
anlayışının ve bu anlayışın denetim faaliyetlerine nasıl yansıdığının bir sonucu
olarak Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna 2004 yılı denetimleriyle ilgili
olarak hazırlayacakları raporların teslimi için KİT Komisyonunca verilen
takvimin de bir denetim zafiyeti sorunu yaratmasıdır. 2004 yılı denetim
raporları üzerindeki ilk incelemelerimiz, ilgili yılda denetim yapmaktan çok,
bir faaliyet raporu niteliğinde denetim raporlarının yazıldığını
göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
fazla zamanınızı almak istemiyorum; yalnız, bahsetmek istediğim bazı konular
var, Başkanım müsaade ederse bu konulara da değinmek istiyorum.
5018 sayılı Yasayla başlatılan ülke
denetim sistemini zayıflatma çabaları, fiilen denetlenmeyen kuruluş sayılarını
artırmak şeklinde devam edeceğe benzemektedir. Usulsüzlük ve yolsuzluk
iddialarının arttığı şu günlerde sessiz kalmanız, yolsuzlukla mücadele vaat ve
iddialarınıza uygun girişimlerin sadece birkaç siyasî muarızınız hakkında
komisyonlar kurmakla sınırlı olduğunu göstermektedir.
Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görüşülecek Sayıştay Yasa Tasarısı, kamu kurum ve kuruluşlarının üst
denetiminin gelişmiş ülkelerdeki örneklere uygun olarak tek elden yapılması ve
bu denetimin etkinliğinin artırılması için bir fırsat olarak önümüzde
durmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, gelin, bu iki güzide
kurumun denetim, tecrübe ve birikimlerini birleştirelim. Varlık nedenlerinin
yanı sıra, aralarındaki meslekî bağın da bir tamamlayıcılık ilişkisi içerisinde
olduğu gözönüne alındığında, yapay kurumsal ayrımın söz konusu olduğu bu
alandaki yılların eksikliği giderilirken, anlamsız, içi boş tartışmaların da
önünü alalım.
Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Tınastepe.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son
konuşmacı, Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık.
CHP GRUBU ADINA MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştay bütçesi üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum.
Günümüz çağdaş demokrasilerinin en önemli
özelliği, hukuk devleti ilkesinin tüm kurum ve kurallarıyla hayata geçirilmiş
olmasıdır. Bir ülkenin hukuk devleti olduğunu gösteren ve onu diğer devlet
biçimlerinden ayıran en önemli kıstas, devletin tüm eylem ve işlemlerinde
önceden belirlenmiş kurallara bağlı olarak hareket etmesidir.
Hukuk devleti kavramı, hem Anayasada yer
alan üstün hukuk kurallarını hem de Anayasanın sözü ve özüne egemen olan ve
onun da üstünde bulunan evrensel hukuk kurallarını kapsar. Hukukun üstünlüğü
prensibini kendisine şiar edinmiş bir devlette kişinin hak ve özgürlükleri
güvence altına alındığı gibi, yasama ve yürütme organlarının da yetkileri
sınırlandırılmıştır.
Yine, günümüz çağdaş demokrasilerinin en
önemli özelliği, kuvvetler ayrılığı ilkesinin kabul görmüş olmasıdır.
Egemenlik, yasama, yürütme ve yargı organları arasında paylaştırılmış ve
günümüzde, iktidarın gücünün dengelenmesi için, yargının, yasama ve yürütmeden
bağımsız yapılandırılmasına özel önem verilmiştir. Özellikle, yürütmenin
yasamanın da üstünde yer aldığı ve katı parti disiplini nedeniyle yürütmenin
tüm taleplerinin iktidar çoğunluğunca kayıtsız şartsız yerine getirildiği ve
anayasal ve parlamenter denetimin yapılamadığı ülkelerde, yargının bağımsızlığı
daha da önem kazanmaktadır.
Yargı, cumhuriyetin ve demokrasinin
korunmasında, hukuka saygılı devlet anlayışının yaşama geçirilmesinde, şahsın
temel hak ve hürriyetlerinin evrensel standartlara uygun olarak
karşılanmasında, önemli ve ayrıcalıklı bir konuma sahiptir.
137 yıllık onurlu bir geçmişi olan
Danıştay, Türk Milleti adına yargı yetkisini kullanan, hem yargısal hem de
idarî görevleri olan bir yüksek mahkemedir. Danıştay, diğer bağımsız yargı
organlarıyla birlikte, yasama ve yürütme organı gibi egemenliği millet adına
kullanan devlet organlarındandır.
Ülkemizdeki yargı sistemimize
baktığımızda, daha öncelerden bu yana gelen sorunların ve aksaklıkların, yargı
bağımsızlığını zedeleyecek ve yargıya müdahale edecek politikaların izlendiği
hükümetler döneminde daha da arttığı gözlenmektedir.
Bu hükümet döneminde "torba
yasa" tabir edilen kanunlarla önemli değişiklikler yapılmıştır. Çıkarılan
yasalar yanında, yapılan yasa değişikliklerinin zorunlu bulunup bulunmadığı,
Anayasa ve hukukun genel ilkeleriyle uyum sağlayıp sağlamadığı, yasa tekniğine
uygun olup olmadığı ya da toplumsal yarar içerip içermediği yeterince
tartışılmadan yasama faaliyetine girişildiği görülmektedir. Toplumsal tabanda
çoğunluk desteğine sahip olmamasına karşın, yasama organında çoğunluk gücüne sahip
olan siyasî iktidar, yasalarda yaptığı ve yapmaya giriştiği değişikliklerle,
kendini, âdeta toplumu yeniden şekillendirme konularında aslî kurucu unsur
olarak kabul etmektedir.
Siyasî geçmişi çok kısa olan bu iktidarın
bu özelliği yanında, tüm yasaları ve atamaları Başbakanlık adına süzgeçten
geçiren en yetkili bürokratın Müsteşar Ömer Dinçer olması nedeniyle,
yaklaşımında, kamuoyunda var olan kuşku nedeniyle, hukuk sistemini tümden
değiştirecek bu anlayış ve girişimler, son derece yanlış ve tehlikelidir.
Kendisini aslî kurucu unsur olarak
algılayan iktidarın kaldırmak istediği ve yeniden kurmaya çalıştığı hukuk
düzeni, iktidarın gerçek sahibi olan ulusun büyük çoğunluğunun istek ve
beklentilerine uygun mudur? Bu sorunun yanıtı alınmadan, ortak tavırlar
belirlenmeden, toplumsal konsensüs sağlanmadan yapılan değişiklikler, zaman
içerisinde büyük sorunlar yaratacak ve aynı yöntemlerle, gelecek iktidarlar
tarafından yeni değişikliklere muhatap olacaktır.
Hükümetin, şahsî, keyfî, partizan yönetim
anlayışı ve kadrolaşma çabaları, bugün, idarî mahkemelere ve Danıştaya iş yükü
olarak yansımaktadır.
Kamu çalışanlarının hukukî durumlarını
belirleyen yasal düzenlemelerde, kariyer ve liyakat ilkeleri esastır. İşe
alınmada olduğu gibi, meslek içinde ilerleme, yükselme ve görevin sona
erdirilmesinde de ehliyet ve başarının, kamu yararının ve hizmette yararlılık
ilkesinin esas alınması öngörülmüştür; ancak, ülkemizdeki iktidar
değişikliklerinde, üst düzey devlet memurları ve kamu görevlileri görevlerinden
alınmakta, yerlerine, İktidar Partisiyle daha uyumlu çalışacaklarına inanılan,
yandaş olduğu düşünülen kişiler atanmaktadır. Görevlerinden alınanlar ise pasif
görevlere atanarak, hizmet yönünden etkisiz ve işlevsiz hale getirilmektedir.
AKP İktidarı döneminde de üst düzey kamu görevlileriyle başlayan bu haksız,
hukuksuz ve yanlış uygulama, giderek daha alt görevlere inmiş bulunmaktadır. Bu
durumda, görevden alınanlar, görev yeri değiştirilenler, haklı olarak idarî
yargıya gitmekte, iktidarın bu uygulamaları nedeniyle idarî yargının iş yükü
sürekli artmaktadır. Dairelerin yılda 60 000 dosyayı karara çıkardığı gözönüne
alındığında, bu ağır iş yükünün altından kalkmak için büyük bir özveriyle
çalışıldığı da ortaya çıkmaktadır.
İktidarın yargı kararlarını uygulamaması,
yürütmenin durdurulması ve göreve iade yerine yeniden tayin yoluna başvurularak
yargı kararlarının uygulanılmasını imkânsız kılması ise, hukuk ve bu muameleye
uğrayanlar açısından bir cinayettir. Hükümeti, özellikle Emniyet Genel
Müdürlüğündeki bazı atamalar gibi, yargı kararlarını işine geldiği zamanda
uygulayıp, işine gelmediği zamanda da uygulamaması konusunda bir kez daha
ciddiyetle uyarıyoruz.
Bölge idare mahkemeleri de ağır iş yüküyle
karşı karşıyadır. Son yasal düzenlemelerle, idarî para cezalarıyla ilgili
itirazlara bakma görevlerinin de bu mahkemelere verilmesi, bu mahkemelerde
tıkanmalara yol açmaktadır. Bu mahkemelerde, Danıştayda olduğu gibi, çalışma
koşullarının olumsuzluğundan, iş yükünün ağırlığından, hizmet binaları
yetersizliğinden, hâkim ve personel eksikliğinden kaynaklanan önemli sorunlar
çözüm beklemektedir.
Bugün, Danıştayın hizmet binası yetersiz
durumdadır. Danıştay, yargılama faaliyetini, ana hizmet binası ile buna ek
olarak kiraladığı ve mülkiyeti Türkiye İş Bankası Anonim Şirketi Mensupları
Munzam Sosyal Güvenlik ve Yardımlaşma Sandığı Vakfına ait iki binada 200 odada,
yaklaşık 10-12 bin metrekare kullanım alanı içerisinde yerine getirmektedir;
ancak, 700 çalışanın olduğu Danıştay Başkanlığı binasının yetersiz olması
nedeniyle faaliyetini güçlükle yürütmekte, Danıştay Daire Başkanlarının makam
odalarında yargılama yapılmakta, müzakere ve toplantı odası olarak
kullanılmakta, yalnızca üyelerin bir kısmı tek kişilik odalarda çalışmakta,
savcı ve tetkik hâkimlerinin tamamıysa, 2, 3 ve hatta 4 kişi aynı odada görev
yapmaktadır. Toplam kadronun yüzde 25'inin bugün için boş olduğu dikkate
alınıldığında, Danıştayın tüm kadrolarının dolu olması halinde yerleşmek hiç
mümkün olmayacaktır. Bunun için, Danıştayın hizmet ihtiyacını karşılamak üzere,
en az bugünkünün 5 katı tutarında kullanım alanına sahip hizmet binasına da
ihtiyaç bulunmaktadır.
2005 bütçesi esnasında da bu talepler dile
getirilmiş ve Danıştayın hizmet binasının sağlanacağı belirtilmiş olmasına
karşın bugüne kadar yerine getirilmemiştir. Bu da, Danıştayın, yürütmenin hukuk
dışı eylem ve işlemlerine geçit vermemesinin cezası olmadığına da gerçekten
inanmak istiyoruz. Bu konuda parasal bir sıkıntının olmadığını da biliyoruz.
Yargının onurunu taşıyacak ve Danıştay gibi bir yüksek mahkemeye yakışacak,
çağdaş mimarîye ve her türlü donanıma sahip bir hizmet binasına acil ihtiyaç
vardır. Örneğin, bizzat Başbakanın da belirttiği ve söz verdiği gibi, Türkiye
Halk Bankası binası bu amaçla tahsis olunabilir ve bu ihtiyaçlar kısa sürede
giderilmiş olur.
Anayasada kendileri için teminat hükümleri
getirilerek farklı bir statüye oturtulan hâkim ve savcıların özlük hakları da,
teminatlı statülerinin bir gereği olarak ve yürüttükleri hizmetin önemi,
ağırlığı ve saygınlığına uygun bir biçimde tekrar belirlenmelidir.
Danıştay Kanunu ve İdarî Yargılama Usulü
Kanunlarında etkin ve yaygın bir yargısal denetimi gerçekleştirmek, hızlı
ilerleyen ve sonuçlanan bir yargılamaya olanak sağlamak için gerekli
değişiklikler süratle yapılmalıdır. Bugün, Danıştaya temyizden gelen bir
dosyanın, dairesine göre, 1 ile 3 yıl arasında beklediği bilinmektedir. Makul
süre geçtikten sonra verilen yargı kararları, dava lehine sonuçlanmış olsa
bile, ilgilisi için değerini yitirmektedir; bu, aynı zamanda ağır bir hak ihlalidir.
İdarî yargı konusunda her zaman dile
getirdiğimiz en önemli sorun, kuşkusuz, hukuk fakültesi öğrenimi görmemiş
kişilerin yargıç ve savcı olabilmeleri sorunudur. “İdarî yargıç olarak
atanabilmek için programlarında hukuk ve hukuk bilgisine yeterince yer veren”
hükmü nedeniyle, hukuk fakültesi mezunu olma koşulu aranmadığından, çeşitli
sosyal bilimler fakültelerinden mezun olanlar idarî yargıç olabilmektedir.
Hukuk eğitimi kalitesinin bile tartışma konusu edildiği günümüz Türkiyesinde,
yetersiz ve sınırlı hukuk dersleriyle hâkim kimliğinin kazandırılması, ciddî
sakıncalar doğurmaktadır. Bugün toplam idarî yargı içerisinde hukuk fakültesi
mezunlarının oranı yaklaşık yüzde 30 civarındadır; yani, her 3 hâkimden 1
tanesi ancak hukuk fakültesi mezunudur ve kimi idare mahkemelerinde 3 yargıcın
da hukuk fakültesi mezunu olmadığı somut gerçeği karşısında, sorunun önemi ve
aciliyeti ortadadır. Vergi mahkemeleri dışında, hukuk fakültesi mezunu
olmayanların hâkim olarak atanmasını engellemek zorundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Küçükaşık, lütfen toparlar
mısınız.
Buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Görüşmekte
olduğumuz 2006 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısıyla, Danıştay bütçesi için toplam
21 954 000 Yeni Türk Lirası ödenek konulması teklif edilmiştir. Her ne kadar bu
ödenek bir önceki yıl ödeneğine göre yüzde 11,4'lük bir artış ortaya koysa da,
2006 bütçesi faizdışı harcama artış oranının yüzde 11,9 olduğu dikkate
alındığında, Danıştay bütçesinin yerinde saydığı ve ilave bir kaynak aktarımı
olmadığı da görülmektedir.
Bu arada, bugün özellikle söylemek
istediğim bir şey var. Bugün Türkiye'de bir yargılama oldu, Orhan Pamuk davası,
yargılaması. Türkiye mahkemelerindeki, Avrupalı yabancı parlamenterlerin, bu
yargılamaya gösterdiği ilgi, onların Türk hukukuna ve adalet sistemine olan
güveninden mi kaynaklandı, yoksa, Türkiye'yi hâlâ bir müstemleke gibi görme
anlayışından mı kaynaklandı?! Hâlâ hepinizin vicdanının son derece
yaralandığını sanıyorum. Bugün burnumun direği sızladı bir hukukçu olarak, bir
Türk vatandaşı olarak vicdan azabı duydum.
Hepinizi sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Küçükaşık.
Sayın milletvekilleri, birleşime 20 dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.53
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
saati: 18.15
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 33 üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Dördüncü turda yer alan kurumların
bütçelerinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
II.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- 2006
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S.
Sayısı: 1028, 1029, 1030) (Devam)
F) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 Malî
Yılı Kesinhesabı
G) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
H) DEVLET
PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Devlet Personel Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
İ)
BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU (Devam)
1.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
J) DANIŞTAY
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Danıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Danıştay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Şimdi, söz sırası, AK Partisi Grubu adına
söz isteyen Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan'da.
Buyurun Sayın Erdoğan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 9 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA FAZLI ERDOĞAN
(Zonguldak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Spor, günümüzde sosyal hayatın vazgeçilmez
unsurlarından biri haline gelmiş, toplumsal yapıya göre biçim almıştır. Spor,
büyük bir toplumsal dinamiktir aynı zamanda; çünkü, tüm dünyada spor giderek
daha çok kişi tarafından doğrudan veya dolaylı olarak ilgi görmeye başlamış,
organize hale gelmiş ve uluslararası saygınlık ve prestij konumunu almıştır.
Tüm bu evrensel özelliklerin yanı sıra
spor, gençlere ulaşabilmenin en etkili yoludur. Ayrıca, spor, bireye yaptığı
olumlu katkıların yanında, bir ülkenin uluslararası alanda sosyal ve kültürel
yapısının tanıtılabileceği bir propaganda ve reklam aracı haline gelmiştir.
Dünyanın gelişmiş ülkelerinde vazgeçilmez
bir yaşam biçimi olan sporun, ülkemizde de çok önemli bir sosyal faaliyet
olarak hak ettiği yeri alabilmesi için yoğun bir çaba ve çalışma gerekmektedir.
Bu amaçla bedenen ve ruhen sağlıklı bir toplum yetiştirilmesinin temel
unsurlarından biri olan sporun geniş kitlelerce yapılması teşvik edilmelidir.
Gençlerimizin sporun tüm alan ve branşlarında başarılı olabilmeleri için,
devletin desteği kadar özel sektörün de katkısı sağlanmalıdır.
Sporun bunca önemli işlevleri dikkate
alındığında Türkiye, anayasasında sporla ilgili hükümler bulunan dünyadaki
ender ve geleceği parlak ülkelerden biridir. Anayasamızda yer alan hükümler
sporun kitlelere yayılmasının teşvik edilmesi görevini devlete vermiştir.
Devletimiz adına bu görevi ifa eden kuruluş ise Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğüdür. Bu kurum, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal
Atatürk'ün dediği gibi "ben, sporcunun zeki, çevik, aynı zamanda
ahlaklısını severim" düsturuyla hizmetlerine devam etmektedir. Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğünün 2005 yılı
içerisinde gerçekleştirdiği yoğun çalışmalar, bir yandan var olan spor
kulüplerini geliştirmek ve güçlendirmek, diğer yandan ise yurt genelinde faal
olan kulüp sayısını artırmak yönünde olmuştur. Bu noktadaki çalışmalar
sonucunda 2003 yılında 6 122 olan tescilli kulüp sayısı, 2005 yılında 6 644'e yükselmiştir.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Türk spor teşkilatının 2005 yılı içerisindeki en önemli kazanımlarından biri de
Okul Sporları Federasyonunun kurulmasıdır. Ülkemiz, 2005 yılı içerisinde dünya
sporunun en büyük turnuvalarına, yarışlarına ve karşılaşmalarına evsahipliği
yaparak, düzenlediği her organizasyondan başarıyla çıkan bir ülke haline
gelmiştir. Bu organizasyonlardan birkaçına değinmek istiyorum:
Olimpiyatlardan sonra tüm dünyada en büyük spor organizasyonu olarak kabul edilen,
iki yılda bir düzenlenen Dünya Üniversite Yaz Spor Oyunlarının 23 üncüsü 11-21
Ağustos 2005 tarihleri arasında İzmir'de gerçekleştirilmiştir. Olimpiyatlara
aday bir ülke olarak, ülkemiz adına önemli bir referans oluşturan bu
organizasyon, gerek sportif sonuçları ve gerekse izleyici sayılarıyla önemli
ilklere imza atmış, üniversite oyunlarına ilişkin tüm bilet satış rekorları
kırılmıştır.
Dünyanın en fazla izlenen spor
organizasyonlarından biri olma özelliğiyle sporun prestij yarışlarından olan
Formula 1, 21-23 Ağustos 2005 tarihinde İstanbul Parkta yapılmıştır. Sadece
final günü 110 000 kişi bizzat biletli olarak orada yarışları izlemiştir. 20
trilyon gelir bırakmıştır. Bu, bizim 18 takımla mücadele ettiğimiz süper ligde
bir sezon gişelerinden elde edilen paraya eşittir.
Futbolun zirve müsabakası olarak
adlandırılan ve dünya kupasının önüne geçtiği futbol otoritelerince de kabul
edilen şampiyonlar ligi finali, 25 Mayıs 2005 tarihinde Atatürk Olimpiyat
Stadında oynanmıştır. Dünya televizyonları aracılığıyla 200 ülkede canlı olarak
yayınlanın UEFA Şampiyonlar Ligi finali, 3 milyara yakın izleyicisini ekranlara
kilitlemiştir. İstanbul'un dünya çapında, parasal değeri 5,5 milyar doları
bulan tanıtımının yapılması sağlanmıştır. Ülkemizin 2005 yılı tanıtım bütçesine
100 000 000 dolar gibi bir rakamı ayırdığımızda, bunun, Türkiye'nin ellibeş
yıllık tanıtımına eşdeğer olduğunu görmemiz mümkün.
Gençlerimizin serbest zamanlarını çeşitli
kültürel, sosyal ve sportif faaliyetlerle değerlendirmesini sağlamak amacıyla
ülke genelinde 125 gençlik merkezî faaliyet göstermekte olup, bu merkezlerde
yürütülen etkinliklere 40 000 genç katılmış, ayrıca, yaz aylarında düzenlenen
gençlik kampları faaliyetlerine de katılan gençlerle bu sayı 50 000'lere
ulaşmıştır.
Sporu tümüyle bilimsel gerçekler
doğrultusunda yaptırma gayreti içinde olan spor teşkilatı, eğitim konusunda da
büyük mesafe almıştır. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün özellikle 2003
yılından bu yana yürüttüğü yoğun çalışmalar neticesinde 2002 yılında 278 000
olan lisanslı sporcu sayısı, 2005 yılının ekim ayına kadar 868 000'lere
ulaşmıştır. Biraz önce Zonguldak Milletvekilimizin 1 200 civarında olduğunu
söylemesi, benim Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünden aldığım bu rakamla her ne
kadar olumlu bir çakışmada ise de, dileğimiz, Almanya'nın nüfusuna göre 27 000
000 olan bu rakamın, Türkiyemizin, tabiî ki, millî gelirden aldığı pay oranına,
2 500 dolar ile 25 000 dolar arasında kıyaslamasını yaparsak, sporda da
nerelerde olduğumuzu ve bunun bedelinin de bu hükümete ait olduğu kadar, bundan
önce seksenüç yıllık Türkiye Cumhuriyetini yöneten hükümetlere de ait olduğunu
belirtmekten kendimi alıkoyamıyorum.
Aynı zamanda, antrenör sayısı da 2002
yılında 10 000 iken, şu anda 30 000'lere ulaşmıştır. Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünce çocuk ve gençlerimizi spora kanalize etmek amacıyla her yıl
uygulamaya konulan İl Spor Merkezleri Projesi 81 ilde başarıyla
gerçekleştirilmiştir. 2005 yılında, il spor merkezlerinde yaklaşık 180 000
öğrencimiz ve gencimiz ilgili branşlarında spor yapma imkânını bulmuştur.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün 2006
yılı bütçesine baktığımız zaman, bu kanun tasarısıyla, 2005 yılı bütçesi 73
trilyon iken, yatırımlar olarak yüzde 30 artırılarak 96 trilyona
yükseltilmiştir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün bütçesi 232 trilyondan şu
anda 319 trilyona gelirken, Türkiye bütçesinin geneline baktığımız zaman, 2003
yılında 8 katrilyon olan yatırım bütçesi, 2006 yılında 15 katrilyona yükseldiği
zaman, aradaki bu başarı, bu yansıma spora da aynı şekilde yansıyacaktır.
Yatırım programında yer alan ya da bugüne
kadar yer almış yapılamayan bu işleri Türkiye sathında yapabilmek için 1
katrilyona ihtiyaç vardır. İşte, hükümetler bunu planladığı zaman, bu iş için,
bu parayı bulması için, en az on yıla ihtiyaç vardır. Bunu, hükümetimizin temel
projesi, halkla bütünleşme, özellikle özel sektörle bütünleşme, bunun yanında,
yerel yönetimlerle de bütünleşerek birtakım özel protokollerle bunun
tamamlanması hedefi her zaman gündemde tutulacaktır.
Yeni üretilen projelerle ve fonksiyonel
olarak yeni estetik olan projeleri her branşa hitap edecek şekilde oluşturulan
bu projeler tasarruflara da yönelerek Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce bugüne
kadar 30 ilde ve ona bağlı büyük ilçelerde spor salonları yoktu. Bunlardan bir
tanesi de kendi bölgemiz Zonguldak-Karadeniz Ereğli idi. İlk defa, Zonguldak'ta
mevcut bulunan, biraz önce Zonguldak Milletvekilimizin de bahsettiği konu ki,
hepimiz için önemli, 450 milyar civarında bir para merkezdeki stadyum
salonumuzun tamamlanması için harcanmış, 400 milyara yakın bir para Ereğli'ye
spor salonu için gönderilmiş, Devrek'teki yeşil çimlendirme sahasına 150
milyar, Alaplı'daki yine çim saha için de yaklaşık olarak 350 milyar
gönderilerek, Zonguldak'a, bu hükümet -Türkiye'deki olan dağılım oranında- 1,5
trilyon civarında bir katkıda bulunmuştur. Bundan sonraki çalışmalar da aynı
oranda devam edecektir.
Değerli arkadaşlar, 2006 yılı bütçesinin
temel hedefi şudur:
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erdoğan, toparlayabilir
misiniz.
Buyurun
FAZLI ERDOĞAN (Devamla) - Tamam Saygıdeğer
Başkanım.
Bundan önceki konuşmalara, özellikle
muhalefetteki arkadaşlarımızın genel değerlendirmesine baktığım zaman, gerek
kamu elemanlarının yerleştirilmesinde gerek ekonominin değerlerinde, hep
olumsuzlukları bir muhalefet anlayışıyla dile getiriyorlar, saygı duyuyorum.
Tabiî ki, muhalefetin gereği hep muhalefet etmek olduğu kadar, doğruları da
sürekli olarak paylaşma anlayışını Türkiye yakalamıştır. Bunlardan bir tanesi
şudur: Gerçekten, sistemin nasıl işlediğini, sistemin eksiklerini korumak için
hangi kurum ve kuruluşların devrede olduğunu kimse iddia edemez. Bütün kurum ve
kuruluşlar, bu sistemi daha iyi işletmeye yöneliktir.
Şimdi, bundan önceki konuşmalarda, işte,
Genel Başkanımızın ve Başbakanımızın oturduğu binanın tadilatına harcanan
paralar, bunlar sorgulanıyor. Burada, herkes, geldi, bunları sorguladı.
Baktığımız zaman, gerçekten, bir başbakanın makamına harcanmıştır, bir partinin
genel merkezine falan harcanmamıştır. Birileri kalkıyor, renklerle reddi miras
yapıyor. Gönlüm istiyor ki, o reddi mirası oturduğu bina üzerinde de yapsın.
İşte, geçmişte, o binalar hangi kaynaklarla yapılmışsa, bugün, AK Partinin öyle
bir genel merkez binası yok, elbette yapması da gereklidir; çünkü, partilerin
devamında en az 150-200 senelik mazileri olursa, Türkiye'yi ve dünyayı yönetme
noktasında da daha güçlü oluruz. Bunu hedeflediğimiz zaman, biz, reddi miras
yapan bir konumda bu ülkeyi yönetenlerden çok çektik. O nedenle, herkes,
bulunduğu noktada kendine çekidüzen versin, ifadelerini, buradaki bütün,
Mecliste bulunan arkadaşların da ruhuna hitap ederken, kimse kimseyi incitmekte
fazla kendini gayret içerisinde görmesin.
Ben, şunu özellikle vurgulamak istiyorum:
OYAK'a Erdemir satıldı. Daha doğrusu, Erdemir OYAK'la paylaşıldı; ama, bugün,
yabancı sermaye, OYAK eliyle, Arselor'la, Ereğli ve dünyaya tabiî ki
tanıtılıyor.
Biraz önce, burada konuşan -iki önceki-
arkadaşımız, İsdemirdeki yapılaşmadan bahsediyor. Diğer konulara baktığımız
zaman…
İfadelerimi bitiriyorum; Değerli Başkanım,
müsaade ettiğiniz için teşekkür ediyorum.
OYAK ve Arselor veya başka bir firma…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FAZLI ERDOĞAN (Devamla) - Teşekkür edip
bitireceğim Sayın Başkanım, 1 dakika müsaade ederseniz…
Şimdi, bu hükümet, yabancı sermayeyi kendi
eliyle taşıdığı zaman, herkes burada çok farklı noktalara geldi; ama, satın
alınan firma aracılığıyla bu sermaye Türkiye'ye gelirken, hiç kimsenin
gerçekten sözü ve ifadesi yok. Onunla biz iftihar ediyoruz, getirecektir,
Erdemirin geleceği çok önemli; ama, bizim hükümet olarak spor alanında
yaptığımız önemli bir şey daha var. Kurumların elinde spor salonları olduğu
halde, Berlindeki Berlin duvarı yıkıldığı halde, o spor sahalarını kullananlar,
kafalarındaki ve beyinlerindeki o duvarları yıkmadığı için, halk onlara
giremiyordu. İşte, biz, Ereğli'de, o spor salonlarını halka açtık. Halk, o spor
salonlarından, normal, demir-çelik personeli gibi yararlanmaya başladı. Bu, ilk
defa bu dönemde olmuştur. Bunun için, o yöneticiler, OYAK'ta da olsa, bir başka
kurumda da olsa, işi bildikleri için çıtayı yükseltmişler, Erdemirin kârını, üç
sene içerisinde 1,5 milyar dolar artırmışlardır. Dileriz ki, o kurumları
alanlar, hem sporda hem ekonomide geldiği noktadan daha iyi noktalara Erdemiri
ve Türkiye'yi taşısınlar.
Ben, bu duygu ve düşünceler içerisinde,
bütün milletvekillerini ve Saygıdeğer Başkanımı selamlıyor, hepinize saygılar
sunuyorum.
2006 yılı bütçesi hayırlı olsun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğan.
AK Parti Grubu adına, söz isteyen İstanbul
Milletvekili Ekrem Erdem.
Buyurun Sayın Erdem. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA EKREM ERDEM
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 2006 malî yılı Başbakanlık
Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Vakıflar, yaratılanı, Yaradandan dolayı
seven bir anlayışın, insanlara hizmet etmeyi en büyük ibadet sayan bir
kültürün, komşusu açken tok yatanı kendisinden kabul etmeyen bir medeniyetin
ürünüdür. Vakıflar, ihtiyaç sahibi her canlının yardımına sevgiyle koşan, sahip
olduğu varlığından başkalarını da faydalandıran güzel bir hasletin tezahürü
olarak ortaya çıkan müesseselerdir.
Yüce milletimiz de kendisinden önceki
benzeri uygulamaları kendi kültürü ve inançları çerçevesinde değerlendirerek
hayır veya yardımseverliği şahsî bir meziyet ve üstünlük vasıtası olmaktan
çıkarmış, vakıf yoluyla kurumsallaşmasını sağlamıştır. Bundan dolayıdır ki,
vakıflar, tarihimizde önemli bir yere sahiptir. Atalarımız bir vakıf medeniyeti
kurmuşlar, gittikleri her yerde vakıf yoluyla sayısız medrese, cami, mescit,
han, hamam, kervansaray, imaret, darülşifa, çeşme, kale, su yolu ve külliyeler
yaptırmışlardır.
Asırlardır bu topraklarda hizmetleriyle
çok önemli bir konumda olan vakıflar, günümüz dünyasında da devlet ve özel
sektörün yanında üçüncü sektör olarak eğitim, sağlık, kültür gibi sahalarda
önemli hizmetler görmeye devam etmektedir.
Bugüne kadar ülkemizde vakıfların önemi
yeterince kadar kavranamadığından ata yadigârı birçok tarihî eserimiz ihmal ve
bakımsızlıktan yok olup gitmiştir. Üç yıllık iktidarımızda bu sahada çok güzel
hizmetlere imza atılmış, elde kalanların yok olmaması için yoğun bir çalışmaya
girilmiştir. Zamanımın elverdiği ölçüde bu güzel çalışmaları sizlerle
paylaşmaya çalışacağım.
Başbakanlığa bağlı özel bütçeli bir
kuruluş olan Vakıflar Genel Müdürlüğü, günümüzde, 41 720 adet mazbut, 300 adet
mülhak, 4 470 adet de yeni, 161 cemaat ve esnafa mahsus vakfın iş ve işlemleri
ile denetimini, ecdat yadigârı 18 500 adet tarihî eserin bakımı, onarımı ve
yaşatılması ile vakıfların vakfiye amaçlarını gerçekleştirme faaliyetlerini
yürütmektedir.
2002'de 37 000 000 YTL olarak öngörülen
bütçe, 2006'da 400 000 000 YTL olarak öngörülmüştür; başka bir ifadeyle,
Vakıflar Genel Müdürlüğü, tamamı özkaynaklardan karşılanan bütçesini, üç yılda,
10 kat artırmıştır.
Bütçesi hep açık veren bir ülkenin çocukları
olarak bugüne kadar alışık olmadığımız başka bir güzellik de, yılsonu
gerçekleşmesinin, öngörülenin çok üzerinde, yüzde 94'lere varan artışlarla
kapatılmasıdır. Bu, gerçekten, alkışlanacak büyük bir başarıdır.
44 000 000 YTL olarak öngörülen 2003
bütçesi yüzde 34 artışla 59 000 000 YTL, 48 000 000 YTL olarak öngörülen 2004
bütçesi ise yüzde 94'lük bir artışla 93 000 000 YTL olarak gerçekleşmiştir.
2006 malî yılı bütçesinin yüzde 11'i
personel giderlerine, yüzde 1'i sosyal güvenlik harcamalarına, yüzde 7'si mal
ve hizmet alımına, yüzde 31'i hayır ve sosyal hizmetlere ayrılırken, yüzde
50'si yatırıma ayrılmıştır.
Sizlere arz ettiğim bu tablo bile, tek
başına, Vakıflar Genel Müdürlüğünün sağlıklı bir yolda olduğunun göstergesi
olarak algılanmalıdır; çünkü, bütçenin harcama kalemlerine bakıldığında,
vakıfların aslî görevi olan hayrî, sosyal hizmetler ve yatırımlara ayrılan
payın, bütçenin yüzde 80'ine tekabül ettiği görülecektir. Bu bütçe, hizmet
bütçesidir; bu bütçe, yatırım bütçesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
vakıfların vakfiyeleri gereği, ihtiyaç duyulan yerlere imaret yapmak ve bu
imaretlerde, fakir ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlarımıza yemek vermek,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün aslî görevleri arasındadır.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, 2002 yılında 57
olan imaret sayısını 2005 yılı sonu itibariyle 94'e çıkarmış; öte yandan,
2002'de 13 825 olan evlerine günlük sıcak yemek servisi yapılan insan sayısı
yüzde 270'lik artışla 2005'te 51 000 kişiye ulaşmıştır, 2006 yılında ise bu sayının
76 000'e çıkarılması hedeflenmiştir.
Aynı şekilde, nakit yardımı yapılan muhtaç
sayısı 1 500'den yüzde yüz artışla 3 000'e çıkarılmış, 2006'da bu sayının 5
000'e yükseltilmesi planlanmıştır.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, 2006 yılında,
ilk ve ortaöğretimde okuyan, şehit, dul, yetim ve tabiî afetlerden zarar gören
ailelerden 2 000 çocuğa burs vermeyi planlayarak, sosyal içerikli hizmetlerine
bir yenisini daha eklemiştir.
Daha önce on yıl süreyle SSK'ya tahsis
edilmiş olan Bezmiâlem Vakıf Gureba Hastanesi, tekrar, Vakıflar Genel
Müdürlüğüne devredilmiştir, hastane, geçmişte olduğu gibi, vakfiye şartlarına
uygun, çağdaş bir anlayışla, fakir vatandaşlara hizmet vermeye devam edecektir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, ecdat yadigârı
eski eserlerin bakım, onarım ve korumasını yaparak insanlığın hizmetine
sunmakta ve gelecek kuşaklara intikalini sağlamaya çalışmaktadır. Bu amaçla,
2003 yılında onarımı yapılan eski eser sayısı 140 iken, 2004 yılında bu sayı
282'ye çıkarılmış, ayrıca, 51 adet eski eserin onarım projesi de yapılmıştır.
2005 yılı sonuna kadar ise, 419 adet eski eserin onarımı ile 306 adet eski
eserin onarım proje ihalesi tamamlanmış olacaktır. 2006 yılında ise, 2005
yılındaki projesi tamamlanmış 306 eski eserin onarımı yapılacaktır.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, kendi
özkaynaklarıyla yaptırdığı bakım ve onarımların dışında, geçmişte atıl durumda
bırakılmış 38 adet gayrimenkul yap-işlet-devret, 60 adet gayrimenkul restore
et-işlet-devret, 107 adet gayrimenkul ise, kat karşılığı modeliyle
değerlendirilmek üzere ihale edilerek, 408 000 000’luk yatırımı gerçekleştirmiş
olacaktır.
2003 yılında çıkarılan 4916 sayılı Kanun
kapsamında yer alan, üzerinde toplu yapılaşma bulunan işgalli vakıf
taşınmazlarının hazine mülkiyetindeki taşınmazlarla trampa işlemleri devam
etmektedir.
Vakıflar Genel Müdürlüğünün denetim ve
korumasında bulunan eski eserlerin üç boyutlu, ayrıntılı video çekimleri
yapılarak, vakıf eserleri video film arşivi oluşturulması projesi devam
etmektedir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, taşınmazlarının
sayısını, halihazır durumunu tespit etmek ve sağlıklı bir envantere sahip olmak
amacıyla, coğrafik bilgi sistemi (CBS) projesi başlatılmıştır. Bu arada,
yıllarca, bugünkü dile çevrilemeyen çeşitli arşivlerde dağınık ve bakımsız bir
şekilde bulunan vakfiye, hüccet, berat, temessük gibi belgelerin derlenerek
bilgisayar ortamına aktarılması, Selçuklular, beylikler ve Osmanlı döneminin
kültür medeniyetine ait bilgi ve belgelerin internet ortamında Türk ve dünya
kamuoyuyla paylaşılmasını kapsayan Vakıf Arşiv Yönetim Sistemi (VAYS)
Projesinin çalışmaları da devam etmektedir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, paha biçilemeyen
nadide taşınır eserlerin teşhirleri için de, vakıf eserlerinin yoğun olduğu
İstanbul, Ankara, Edirne, Bursa, Konya, Sivas, Kayseri, Kastamonu, Gaziantep,
Erzurum ve Antalya'da vakıf eserleri müzesi açılmasına karar vermiş ve
çalışmalara da başlamıştır.
Ayrıca, yurtdışına kaçırılmış olan eski
eserlerimizden Bursa-Yenişehir Sinan Paşa Camii çinisi ile Nevşehir Kurşunlu
Camiinin Kâbe örtüleri Londra'dan, Elazığ-Harput Arapbaba Mescidi çinileri
İsviçre'den, Genel Müdürlük deposundan 10 yıl önce çalınmış olan bir halımız da
ABD'den, kararlı bir takiple geri alınmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erdem, toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
EKREM ERDEM (Devamla) - Böylece, çalıntı
eski eserlerle olan iç ve dış piyasadaki talep de kırılmıştır.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, bütün bu güzel
çalışmalarını 24 bölge, 15 il şube, 2 işletme müdürlüğü, toplam 1 681
personelle yürütmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime son verirken, 2006 yılı bütçesinin öncelikle Genel Müdürlüğümüze ve
milletimize hayırlı olmasını diliyor, güzel hizmetlerinden sadece ufak bir
demet sunduğum Vakıflar Genel Müdürlüğünün başta Genel Müdürü olmak üzere emeği
geçen bütün personelini tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyor, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.
AK Parti Grubu adına söz isteyen Balıkesir
Milletvekili Ali Osman Sali; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ OSMAN SALİ
(Balıkesir) - Sayın Başkan, sacayın milletvekilleri; Devlet Personel Başkanlığı
bütçesiyle ilgili olarak, AK Parti Grubu adına huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, kamu yönetimi
dediğimiz yapı, personel, malî kaynaklar, teşkilat ve mevzuat unsurlarından
oluşmaktadır. Kamu hizmetinin daha iyi yürütülebilmesi, yönetimin insan
unsurunun iyileştirilmesini, etkinleştirilmesini, teşkilatlanmada hedefe dönük
dinamik bir yapının kurulmasını ve nihayet, kamu hizmetinin işleyiş
kurullarının basitleştirilip, tekrarlardan ayrıştırılmasını gerekli
kılmaktadır. Bu anlamda, Devlet Personel Başkanlığı, kamu yönetiminin, malî
kaynaklar hariç, üç unsuruna ilişkin fonksiyon ve yetkileriyle merkezî bir önem
taşımaktadır.
Teşkilat yasası, Başkanlıkta,
teşkilatlanma, kadrolaşma, mevzuat, eğitim, personel kayıtları ve bilgiişlem
konularında birimler oluşturmuştur. Ayrıca, Devlet Personel Başkanlığında,
merkezî sınav, sendika, özelleştirme, dışilişkiler işlemleri, idarî işlemle
oluşturulmuş birimler tarafından yürütülmektedir. Bu yapılanmaya rağmen,
Başkanlık, sadece kadro alınıp verilen, rutin işlemlerin yapıldığı bir kurum
olarak algılanmaktadır. Oysa, kamu yönetimi açısından yapılacak düzenlemeler
için, Başkanlık, önemli fonksiyonlar ifa edecek merkezî bir role sahiptir.
Sayın milletvekilleri, teşkilatlanmanın
rasyonel temellere kavuşturulması ve hedefe dönük dinamik bir yapının
oluşturulması, kadro sisteminin karmaşıklıktan kurtarılıp, esnekliğe imkân
verecek bir yapıya kavuşturulması, kamu yönetiminin insan unsuruna ilişkin
planlamalarının yapılması ve insan kaynaklarının verimli bir şekilde
kullanılması ya da var olan insan kaynağı kalitesinin iyileştirilmesi ve
nihayet, personel yönetiminin planlanmasına imkân verecek verilerin depolanması
açısından Devlet Personel Başkanlığında hukukî yapı mevcuttur.
Sayın milletvekilleri, son yıllarda,
personel sistemiz açısından önemli yenilikler getiren düzenlemeler yapılmıştır.
Özetle bunlardan bahsetmek istiyorum.
Personel alımında merkezî sınav yöntemine
geçiş, kamu hizmetine girmede kayırmacılığı önleyen önemli bir projedir. İkinci
önemli gelişme, görevde yükselme sisteminde yapılan yeniliktir. Şube müdürüne
kadar olan hiyerarşik kadrolara yapılan atamaların eğitim ve sınav şartına
bağlanması hem kayırmacılığı önlemekte hem de kendilerine yetki verilen
personelin, alanlarıyla ilgili konularda temel eğitimlerden geçirilmelerini
sağlamaktadır. Nihayet, 2001 yılında çıkarılan kanunla, kamu görevlilerine,
örgütlenme ve toplugörüşme yapma hakkı verilmiştir. Memur sendikacılığımızın
içinde bulunduğu durum ve toplusözleşme anlayışı çerçevesinde kimi eleştiriler
yapılmakla birlikte, içinde bulunduğumuz durumu katedilmiş bir aşama olarak
değerlendirmek gerekmektedir.
Devlet Personel Başkanlığı, merkezî sınav
sistemi, görevde yükselme ve memur sendikacılığı açısından önemli görevler ifa
etmektedir. On yıldan fazla bir süredir, özelleştirilen kuruluşlardaki istihdam
fazlası personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarından nakli de bu
Başkanlığımız tarafından gerçekleştirilmektedir.
Son yıllarda yapılan bu kısmî
düzenlemeler, belli konular itibariyle bir rahatlama sağlasa da, personel
rejimimizin sorunları devam etmektedir.
Özelde pek çok sorundan bahsedilebilir.
Ancak, genel olarak, personel rejimimizin iki önemli sorunu bulunmaktadır: Bir,
kurumlararası ücret farklılıkları ve ücret kalemlerinin çokluğu; iki, personel
dağılımının kurumsal ve bölgesel dengesizliği.
Sayın milletvekilleri, son yıllarda bazı
kurumlarda ücretlerin farklılaştırılması, ücret açısından cazibe odağı kurumlar
oluşturmuştur. Aynı işi yapan personel, bir kurumda farklı, diğerinde farklı
ücret alabilmektedir. Oysa, ücret sisteminde temel yaklaşım, personelin görev
yaptığı kurumu değil, yaptığı görevin taşıdığı önemi önceleyen bir anlayışa
dayanmasıdır.
Sayın milletvekilleri, yine ödeme
kalemleri o kadar artmıştır ki, artık, işin uzmanı olan kişiler dahi işin ucunu
kaçırmıştır. Bir maaş onlarca unsurdan oluşmaktadır; gösterge aylığı,
ekgösterge aylığı, taban aylık, kıdem aylığı, iş güçlüğü, teminde güçlük, iş
riski, özel hizmet tazminatı, denetim tazminatı... Yani, bunların tamamını
saymaya gerek yoktur, liste uzayıp gitmektedir. Maaşların hesaplanmasında üç
ayrı gösterge ve üç ayrı katsayı bulunmaktadır. Hangi ödemeden vergi kesintisi
ya da emeklilik kesintisi yapılacağı, ancak özel mevzuatına bakılarak
bilinebilmektedir.
Bunun yanında, kurumsal düzenlemelerle,
her kurum kendi personeline dönük ödeme yapılmasına imkân sağlamaya
çalışmaktadır. Bütün bunlar birlikte değerlendirildiğinde, kamu çalışanlarının
maaş hesabında dikkate alınan ödeme kalemlerinin 100'leri aştığı rahatça
söylenebilir.
Sayın milletvekilleri, hükümetimizin,
ilgili akademik çevrelerin katılımını da sağlayarak, üç yıllık bir hazırlık
aşamasından sonra kamuoyuna deklare ettiği personel rejiminin yeniden
düzenlenmesine ilişkin kanun tasarısı taslağı, bu açıdan büyük önem
taşımaktadır. 2005 yılı haziran ayı içerisinde Bakanlar Kuruluna sunulan ve
eylül ayında da kamu kurum ve kuruluşları ile memur sendikaları başta olmak
üzere sivil toplum kuruluşlarının bilgi ve eleştirilerine sunulan kanun
tasarısı taslağı yukarıda bahsedilen sorunlara yönelik çözümler sunmaktadır.
Ana hatları itibariyle, Personel Rejimi
Kanun Tasarısı Taslağı, eşit işe eşit ücret sistemini getirmekte, aylıkların
hesaplanmasını kolaylaştırmakta, bütün kamu çalışanlarını malî haklar açısından
tek bir çatı altında toplamaktadır. Devletin, artık, personel giderlerine
ilişkin tek bir yasası olacaktır. Bunu olumlu bir gelişme olarak
değerlendiriyorum. Kurumlararası ücret farklılıklarının zaman içinde ortadan
kaldırılmasının öngörülüyor olması da olumlu bir gelişme olarak not
edilmelidir.
Sayın milletvekilleri, kamu personel
sistemimizin sağlam temellere kavuşturulması için yapılması gereken bir diğer
iş, kadroların gözden geçirilmesi ve görev tanımlarının yapılmasıdır. Personel
dağılımını adil bir yapıya kavuşturacak norm kadro çalışmaları tamamlanamadığı
için, kurumlararası ya da bölgelerarası geçiş talepleri, belli kurumlarda ya da
belli bölgelerde personel açığı oluşmasına sebebiyet vermektedir. Genel
personel azlığına kurumlararası ve bölgelerarası dağılım sorunu da
eklendiğinde, ciddî bir sorun alanı oluşmaktadır. İş analizlerine dayalı görev
tanımları ve norm kadro çalışmaları tamamlandığında, sağlam bir personel
sistemi kurulmuş olacaktır. Kurumların personel ihtiyaçları, hâlâ ve maalesef,
el yordamıyla belirlenmektedir.
Sayın milletvekilleri, bu bakımdan, norm
kadro veya bunu ikame edecek kadro standardı ve görev tanımları çalışmalarına
hız verilmelidir.
Değerli arkadaşlar, bu teşkilatımızın,
ağırlıklı olarak maaş ödemelerinden oluşan mütevazı bir bütçesi vardır; 8 947
000 YTL.
Bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyor,
hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sali.
AK Parti Grubu adına söz isteyen Kastamonu
Milletvekili Sinan Özkan.
Buyurun Sayın Özkan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SİNAN ÖZKAN
(Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulunun 2006 malî yılı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına söz aldım; konuşmama başlarken Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, 1930'lu yılların
ikinci yarısından itibaren devlet teşebbüslerinin ekonomik hayatta daha etkin
görevler üstlenmesi ve sosyoekonomik nedenlerle giderek yaygınlaşması, bu
kuruluşların çalışma usul ve esasları ile denetimlerinin kanunla düzenlenmesini
bir ihtiyaç olarak gündeme getirmiş ve 1938 yılında 3460 sayılı Kanunla Yüksek
Denetleme Kurulu Umumî Murakabe Heyeti adıyla hayata geçirilmiştir.
Kamu iktisadî teşebbüslerinin işletmecilik
kurallarına ve ekonominin genel ilkelerine uygun, kârlı ve verimli
çalışmalarına yönelik tespit ve önerilerde bulunmak amacıyla, anılan
kuruluşları sürekli gözetim ve denetim altında bulunduran, bilanço ve sonuç
hesaplarını inceleyen, yöneticilerin aklanmasına veya aklanmamasına ilişkin raporlar
düzenleyen Yüksek Denetleme Kurulu, daha sonra, 1960 yılında 23 sayılı Kanunla
Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlanmıştır. Ancak, bu uygulama uzun sürmemiş,
1964 yılında 468 sayılı Kanunla tekrar Başbakanlığa bağlanmıştır.
Anayasamızın 165 inci maddesiyle
"sermayesinin yarısından fazlası doğrudan doğruya veya dolaylı olarak
devlete ait olan kamu kuruluş ve ortaklıklarının Türkiye Büyük Millet
Meclisince denetlenmesi esasları kanunla düzenlenir" kuralı getirilmiştir.
Buna istinaden çıkarılan, 2.4.1987 tarih ve 3346 sayılı Kamu İktisadî
Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye Büyük Millet Meclisince Denetlenmesinin
Düzenlenmesi Hakkında Kanunda da, Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonunun
kamu iktisadî teşebbüslerini Yüksek Denetleme Kurulu raporlarını inceleyerek
denetleyeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
Değerli milletvekilleri, Anayasanın 165
inci maddesi, denetlenen kuruluşları “sermayelerinin yarıdan fazlası doğrudan
doğruya veya dolaylı olarak devlete ait olan istisnasız bütün kamu kuruluş ve
ortaklıkları” şeklinde tasnif etmiş ve kapsamına almıştır.
3346 sayılı Kanunun 2 nci maddesinde
"ödenmiş sermayesinin yarısından fazlası kamu tüzelkişilerince sağlanmış
olan kurumlar ile bu kurumların ödenmiş sermayesinin yarısından fazlasını
sağlamış oldukları diğer kurumlar ve yukarıda sayılanlardan olmamakla beraber
kendilerine bazı kamu yetki ve görevleri verilmiş olup, galip vasıfları bu kamu
hizmetlerini yürütmek olan kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından
olmayan özel kanunlara tabi kurumlar ve İller Bankası, bu kanunla konulan
denetime tabidirler" denilmiş ve denetlenen kuruluşların kapsamı daha da
genişletilmiştir.
Bir kuruluşun çalışma programının,
faaliyetlerinin veya fonksiyonlarının tarafsız bir gözle incelenerek, kârlılık,
verimlilik, ekonomiklik durumlarını belirlemeyi amaçlayan performans denetimi,
sermaye araçlarının, kullanılan fonların ve insan kaynaklarının yönetiminde
hesap verme sorumluluğu mekanizmasının işlerliğine yardım eden bir denetim
türüdür. Yüksek Denetleme Kurulu, kuruluşundan bu yana performans denetimi
kavramını ekonomik denetimin önemli bir parçası olarak değerlendirmiş ve
performans denetimini kârlılık, verimlilik, ekonomiklik kavramları ve
analizleriyle tanımlamış ve denetimlerinde bu hususları gözönünde bulundurmuştur.
Yüksek Denetleme Kurulunun denetim
kapsamına kamu iktisadî teşebbüsleri, özel kanunlarında Yüksek Denetleme
Kurulunun denetimine tabi olduğu belirtilen kurum ve kuruluşlar, fonlar, sosyal
güvenlik kuruluşları, 4046 sayılı Özelleştirme Kanununun 11 inci maddesine göre
özelleştirme kapsamına alınan kuruluşlar ile 3346 sayılı Kanun çerçevesinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından denetimi Yüksek Denetleme Kuruluna
verilen kuruluşlar girmektedir.
Yüksek Denetleme Kurulu, 72 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye göre, Başbakanlığa bağlı, tüzelkişiliğe sahip yüksek bir
denetleme organıdır. 22 nci Yasama Döneminde Parlamentomuzun çıkardığı 5018
sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunuyla genel bütçe kapsamındaki
kuruluşlar arasına alınmış olup, 1.1.2006'dan itibaren bu kapsamda faaliyet
gösterecektir.
Değerli milletvekilleri, 2005 yılında,
2004 yılı işlemlerinin denetimi kapsamında 25 adet iktisadî devlet
teşekkülünün, 4 adet kamu iktisadî kuruluşunun, 4 adet sosyal güvenlik
kuruluşunun, 19 adet özel kanunlarına göre denetlenen kurum ve kuruluşların, 3
adet fon yönetiminin, 3346 sayılı Kanun uyarınca 18 adet kuruluşun,
Özelleştirme İdaresine devredilen 37 adet kuruluşun, Türkiye Büyük Millet
Meclisi KİT Komisyonu kararına istinaden denetlenen 5 kuruluşun, toplam 146
kuruluşun denetimi, Yüksek Denetleme Kurulunca gerçekleştirilmiştir.
Yüksek Denetleme Kurulunun denetiminde
bulunan kamu bankalarından Türkiye Halk Bankasının 1996 yılı işlemlerinin
denetimine ait rapor kapsamında belirtilen bazı işlemlerle ilgili soruşturma,
bazılarıyla ilgili inceleme, yine, 1997 ve 1998 yılları denetimlerine ait
raporlarda da soruşturma talep edilmiştir.
Burada belirtilen soruşturma konularının
bir kısmının gereği zamanında yapılmamıştır. Bu yüzden, hükümetimizin, iktidara
geldiği ilk günlerde, Türkiye Büyük Millet Meclisi, yolsuzlukların
sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırma komisyonu raporunda
konular incelenmiş, yine aynı konuyla ilgili olarak kurulan soruşturma
komisyonu raporunda da soruşturmaların geciktirilmesine neden olan sorumluların
Yüce Divana sevk edilmelerine karar verilmiştir. Karar, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunun takdirleriyle uygun bulunmuş olup, sorumlu bakanlar
hakkında Anayasa Mahkemesinde dava açılmış ve halen süreç devam etmektedir.
Özetle, Yüksek Denetleme Kurulu,
hataların, usulsüzlüklerin, yolsuzlukların üzerine kararlılıkla gitmiş ve
sonuçlarını, gereği yapılmak üzere ilgili ve yetkili makamların bilgilerine
sunmuştur.
Yüksek Denetleme Kurulunun geleceğiyle
alakalı da birkaç kelime söyleyip konuşmama son vermek istiyorum. Ülkemizde
uzun yıllardan beri kamu kaynaklarının kullanılması ve yönetiminde ortaya
konulan savurgan tutum ve usulsüzlükler, devletin malî dengesinin ciddî şekilde
bozulmasına, ekonominin dengesini bozan aşırı iç ve dış borçlanmalara sebep
olmuştur.
İktisadî yapının bu şekilde olumsuz
etkilenmesi, uzun vadede, bu ülke kaynaklarıyla ülke insanına yapılacak hizmetleri
ve kamu yatırımlarını da direkt olarak etkilemiştir. Bu nedenle, bugün, Türk
Milletinin en hassas olduğu konulardan biri, kamu kaynaklarının çok dikkatli
kullanılması, harcanmasında titiz davranılması, usulsüzlük ve yolsuzluklara
prim verilmemesi, kamu kaynağı kullanan ve yöneten devlet kuruluşlarının
denetiminin çok titiz ve hassas bir şekilde yapılmasıdır.
Bugüne kadar, özellikle, kamu iktisadî
teşekküllerinin denetimini yapan Yüksek Denetleme Kurulu, bu fonksiyonunu
titizlikle yerine getirmiştir. Ancak, 22 nci Yasama Döneminde Parlamentomuzca
kabul edilen 5227 sayılı Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden
Yapılandırılması Hakkında Kanunla, Yüksek Denetleme Kurulunun üstlendiği
fonksiyon, tek dış denetim organı olarak tasarlanan Sayıştay bünyesine
devredilmiştir. Ancak, 5227 sayılı Kanun, Sayın Cumhurbaşkanınca bir daha
görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edildiğinden, şu anda
Yüksek Denetleme Kurulu görev ve fonksiyonlarını ifaya devam etmektedir. Bu
denetim faaliyetlerinin bundan sonra hangi kurum tarafından devam ettirileceği,
elbetteki, Yasama Organımızın takdirindedir…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkan, lütfen,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
SİNAN ÖZKAN (Devamla) - Ancak, hangi kurum
tarafından yürütülürse yürütülsün, AK Parti Hükümeti, usulsüzlük ve
yolsuzluklarla mücadeleye bütün kararlılığıyla
devam etmektedir. Bu dönemde, yıllarca kötü yönetim ve suiistimaller
nedeniyle her yıl zarar ettirilen kamu bankaları, iktidarımız döneminde, özel
sektör bankalarıyla bile kârlılıkta yarışmaktadır ve yıllardır olmadığı kadar
uygun şartlarla ve uzun vadelerle yatırımcıya, ziraatla uğraşan
vatandaşlarımıza, esnafımıza kredi kullandırabilmektedir. Bunların ekonomiye
yansımalarını, yatırıma katkılarını görüyoruz, önümüzdeki dönemde daha net
görmeye de devam edeceğiz.
Yine, bu dönemde birlikte çıkardığımız
5020 sayılı Kanun ve bu kanunun uygulanmasıyla kamudan çalınan kaynakların
yeniden nasıl kamuya döndürüldüğü, fakir fukarının hakkının nasıl bunu gasbedenlerden
alınıp millete aktarıldığı aziz milletimizin malumudur.
Konuşmamı tamamlarken, Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.
AK Parti Grubu adına söz isteyen Ankara
Milletvekili Sayın Nur Doğan Topaloğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NUR DOĞAN TOPALOĞLU
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştayımızın 2006 malî yılı
bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına konuşmak üzere huzurunuzdayım; Partim ve
şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, Danıştayımızın
kuruluşundan bu tarafa 137 yıl geçmiştir. Dava sayılarındaki gelişmeler sonunda
bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri kurulmuştur. Bunların hepsi birden
idarî yargının bütününü oluşturmaktadır.
Danıştay, aslında, Osmanlıdan kalan bir
mirastır; ama, 1961 Anayasasında daha etkili hale gelmiş, 1982 Anayasasında da
bu etkinliğini korumuştur.
Danıştayın görevleri Anayasamızın 155 inci
maddesinde bayağı ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Esas 2575 sayılı Kanun ise
Danıştayın görevlerini tümüyle ortaya koymaktadır.
Danıştayımız bir yüksek idare
mahkemesidir. Kendisine doğrudan gelen ve karara bağlanan konularla ilgili,
aynı zamanda idare mahkemelerinin temyiz merciidir, ikinci bir basamak olarak.
Bunun dışında da, görüş bildirmek için, kanunlar üzerinde istişarî görüşte
bulunmak için ayrıca yetkileri vardır, sözleşmeler üzerinde yetkileri vardır.
Bu bakımdan da Danıştay görev ifa etmeye devam etmektedir.
Danıytayımızın, Başkanlık, Başsavcılık, 13
daire ve Genel Sekreterlik olmak üzere önemli birimlerini bu şekilde saymamız
mümkündür. Şu anda 406 hâkim-savcı kadrosu vardır, bunun 328'i doludur, 78'i
boştur. Toplam 912 kamu görevlisi kadrosundan da 689'u dolu, gerisi boş
bulunmaktadır. Bunu kısaca özetlemek gerekirse, yüzde 25 noksanıyla hizmet
yapmaktadır. Buna karşılık Danıştaya yılda 60-65 bin dosya gelmektedir.
Halbuki, bir yıl içerisinde de 55-60 bin dosya karara bağlanmaktadır.
Elimizdeki istatistiklere göre, 31.10.2005
tarihinde dava dairelerinde 84 558 dosyanın bulunduğu, idarî dosyanın da 94 000
olduğu ortadır. Danıştayın ne kadar büyük yük altında olduğunu göstermek için
sizlere bu bilgileri sunmak gereğini duydum.
2006 bütçesi geçmiş yıla nazaran yüzde 12
artırılmıştır; daha sonraki iki yılda da yüzde 10'ar artırılması prensip olarak
kabul edilmiştir. Ayrıca, Danıştayımızın köklü bir problemi vardır, hizmet
binasıdır. Şu anda, 1974'te yapılan bina yetmediği gibi, İş Bankasından
kiralanan bina da hizmete cevap vermemektedir. Bunda, geçmiş Danıştay
Başkanlarının, idarecilerinin hatası vardır. İki kere devlet imkân vermiş, onu
kullanamamışlardır. Onların beğenmediği, taşınmaya erindikleri bina, bugün
bakanlık olarak hizmet görmektedir. Eğer Danıştay yöneticileri idareyle el ele
verselerdi, bu problem o zaman kendiliğinden çözülmüş olacaktı.
İlk kurulduğu yıllarda yüksek istişare
organı olarak Şûrayı Devlet ismiyle kurulmuştu; ama, o günden bugüne Danıştayda
büyük gelişmeler olmuştur. Danıştayın Fransa'dan örnek alınmasına rağmen,
Fransa'da dairelerin üçte 2'si idarî, 1’i dava daireleri olmasına rağmen, şu
anda Danıştayımızda 13 daire bulunmaktadır; 12'si dava dairesidir, sadece 1'i
idarî daire haline gelmiştir. Bunda da, Batı’yı örnek aldığımız halde, Batı’dan
ne derece ayrıldığımızı görmek mümkündür.
Vaktimizin sınırlı olması nedeniyle,
fazla, konuya girmek istemiyorum. Kamu yönetiminde, kaymakamlık, müfettişlik,
valilik yaptım; onbuçuk yıl da Danıştay üyeliği yaptım; orada üye olmaktan,
bulunmaktan da gurur duyuyorum; ama, bu konuşmayı yaparken, bazı misaller
verirken, kendimi de içine alarak, tenkit etmekten ziyade, bir otokritik olarak
değerlendirilmesini düşünüyorum; bu şekilde, bilginize, takdirinize sunuyorum.
Bugün, davalar, gittikçe artmaktadır
dedik. Neden; başta nüfus artışı. 1927 yılında, nüfus sayımıyla, 13 000 000’ken
nüfusumuz, bugün 70 000 000’u geçmiştir. Bu kadar vatandaşın davası da, elbette
çok olur. Bunun dışında, kuvvetler ayırımı ilkesinden hareketle, öncelikle
yürütmenin içinde bulunan yöneticilerin, sorumlulukları, hatalı uygulamaları
çoktur; bu da davaları artırmaktadır. Yürütmeden gelen birisi olarak, o
bakımdan da kendimizi tenkitte yarar görüyorum.
İkinci bir konu ise, idarenin uygulama ve
kararlarını değerlendiren ve karara bağlayan yargının da bunda önemli payı
vardır; bu da, kendi uygulamasıyla dava sayısını artırmaktadır; o bakımdan da,
yargı olarak, yine kendimizi denetlememiz gerekmektedir.
Üçüncü bir faktör ise, bilhassa geçmiş
dönemde, büyük yolsuzluklar, hortumlamalar sonunda meydana gelen davalar,
açılan davalar, ortaya çıkan dosyalar, bunun aldığı zaman iş hacmini artırmış,
zaman kaybını çoğaltmış, diğer davaların karara bağlanmasını zorlaştırmıştır.
Bütün bunları düşünerek, tedbir almakta yarar olduğu kanısındayım.
Şimdi, bir hatıramı anlatarak otokritiği
yapmak istiyorum. Ben, 1990 yılında Danıştay üyeliğine seçildim; eski valim,
müsteşarım, Danıştay Başkanvekilliğinden emekli merhum Osman Meriç'i ziyarete
gittim. Bana şu tavsiyede bulundu; dedi ki: "Ben, Danıştayda olduğum
sürece, sınıf arkadaşlarım da dava açsa, valilik için olumlu karar vermedim.
Danıştay kararıyla valilik yapılmaz, hükümet isterse valilikte tutar, isterse
tutmaz."
Zaten, İl İdaresi Kanununda "vali,
her bakanın hem idarî hem siyasî temsilcisidir" diyor. Buna rağmen, şu
anda Danıştayımızın, bazen birkaç kere iade ettiği valilerden dolayı, hükümetin
valileri, Danıştayın valileri gibi bir ikilem oluşmuştur. Ben, bu konuyu 13.
Dairenin kuruluşunda da tekrar ettim, tekrar etmekte de yarar görüyorum. Artık,
idarenin her türlü eylem, işlemi yargıya tabidir; ama, yargı organı da idarenin
yerini alacak kadar hatalı uygulama yapmamalıdır.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Devletin valisi
olur, AKP'nin valisi olmaz!
NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Devamla) - Bir başka
konuyu daha söyleyeyim. Ben de Danıştaya seçildiğimde merkez valisiydim, beni
de merkeze almışlardı. Dava açmaktan hicap duydum. Beni istemeyen, vali…
"İstenmeyen birisi olarak valilik yapmam, niçin haber vermediniz, dilekçe
verirdim" dedim, arkadaşlarım mahcup oldular; ama, aynı hükümet zamanında,
ben, Danıştay üyeliğine seçildim.
Şu anda tipik bir misal vereyim. Çok
sevdiğim, takdir ettiğim, kabiliyetini de beğendiğim bir kardeşimiz, iktisadî
görüşü devletçilik olan bir partinin resmen milletvekili adayı oluyor. Bu
hükümet onu merkeze alıyor. Danıştay "liberal görüşlü bir hükümetin
programını uygulamaya sen gideceksin, orada valiliğe devam edeceksin"
diyor. Danıştay kararıyla bu da devam ediyor. O bakımdan da, ben, bu durumların
düzeltilmesi gerektiğine inanıyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Yakında parti
devleti de kurarsınız…
NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Devamla) - Ayrıca,
Avrupa Birliği yolunda birçok yasal çalışma yapılmıştır; fakat, bunların
yasalaşması tek başına yeterli olmamıştır.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - İl başkanları vali
olur o zaman…
NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Devamla) - Bu
yasaları uygulayıcıların da, yasama organı iradesi doğrultusunda işlem yapması,
yürütmenin bu iradeye uygun icraat ve iş yapması, bir ihtilaf halinde de yargı
erkinin, bu üstün iradeyi gözönünde bulundurması gerekmektedir.
Yargı, hiçbir zaman olumlu bir icraatın
önünde engel olmamalı, kendisi yasa koyucu gibi veya yürütme gibi, yürütme erki
gibi davranmamalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Topaloğlu, lütfen, toparlar
mısınız.
NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Devamla) - Danıştay
Başkanının da bu seneki 137 nci yıldönümünde dile getirdiği bir konuyu tekrar
ederek sözlerimi bitiyorum. Sayın Danıştay Başkanı, haklı olarak, 137 nci
yıldönümünde, kamu idare birimleri arasında uygulama birliğinin sağlanması
-bakın, idareyi de tenkit ediyor- demokratik, çağdaş devlet anlayışının gereği
olan saydamlık, katılımcılık ve birey-devlet ilişkisinde keyfîliğin ve
kayırıcılığın önlenmesi; böylece, istikrarın yakalanması yolunda benim de
katıldığım öneride bulunuyor.
Ben, tekrar ediyorum, bu öneriyi aynen
kabul ediyorum ve yalnız, bunu bir parti mensubu gibi değil, aynı zamanda o
camianın bir mensubu olarak dile getiriyorum; hepinize saygılar, sevgiler
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Topaloğlu, teşekkür
ediyorum.
Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen,
Muğla Milletvekili Sayın Hasan Özyer; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HASAN ÖZYER
(Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum; Anavatan Partisi adına, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile
Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz
almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle şunu
belirtmek istiyorum; malum olduğu üzere, şu anda ülkede bir, tek parti iktidarı
vardır. Ülkemiz siyasî pratiği bize göstermektedir ki, tek parti iktidarları
döneminde koalisyon dönemlerine göre kat be kat fazla hizmet üretilmektedir.
Tek parti iktidarları, kalıcı çözümlere yönelik reformların hayata geçirildiği
dönemlerdir; geçmişte böyle olmuştur, bugün de aynı beklenti içindeyiz. Ancak,
halen işbaşında olan ve üçüncü yılını geride bırakan hükümete baktığımızda,
böyle bir durum, ne yazık ki, görememekteyiz; ortada ne ciddî bir proje ne
köklü bir reform vardır. Yapılan işler, geçmiş dönemlerde başlatılan projeleri
sürdürmek, reformları devam ettirmekten ibarettir. Üstelik bu devam ettirme
işi, geçmişin bütün yanlışları, hastalıkları, eksikleriyle birlikte
sürdürülmektedir. Doğru işleri devam ettirmek elbette gerekli ve önemlidir;
ama, yeterli değildir. Bütçe üzerinde ifade edeceğim görüşlerimin bu temel eleştirim
gözönünde bulundurularak değerlendirilmesini istirham ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünün faaliyetleri üzerinde durulurken, ister istemez
"spor" konusu önplana çıkmaktadır; oysa "gençlik" kısmı, en
az spor kadar önemli ve ondan daha hayatî bir konudur. Bunun için, ben,
öncelikle, gençlik konusuyla başlamak istiyorum.
Genç nüfus yapısı, bir ülkenin sahip
olabileceği zenginliklerin en büyüklerinden biridir. Türkiye, bu büyük
potansiyele sahip bir ülkedir; ancak, bu zenginliğin kalkınma yarışında
avantajımız haline gelebilmesi, kendiliğinden olacak bir şey değildir. Bunun
için, yapmamız gereken işler, kurmamız gereken altyapılar vardır.
Türkiye'nin, eskiden beri, bu yöndeki
politikaları gerektiği gibi oluşturamadığını üzüntüyle tespit etmek
durumundayız. Türkiye'nin bugün yaşadığı sorunların temelinde, gençlik
politikalarındaki zaaflar vardır. Türkiye'de 1960'lı ve 1970'li yıllarda
yaşanan olaylar, sadece sınırlı grupları değil, topyekûn nesilleri heba
etmiştir. Aymazlık sebebiyle, 1990'ların ve hatta 2000'lerin nesli de, aynı
akıbete doğru gitmektedir. Türkiye, 1980 sonrası, her alanda olduğu gibi,
gençlik konusunda da büyük bir dönüşüm yaşamıştır. Önü açılan, ufku genişleyen,
hareket kabiliyeti artan Türkiye'nin genç insanlarının talepleri de, buna bağlı
olarak, değişmiş ve çoğalmıştır; ancak, 1990'lardan itibaren, ülkemizde,
değişim süreci kesintiye uğramıştır. Bu dönemde, gençliğin sorunları da giderek
büyümüştür.
Dünyadaki değişime uygun, geleceği
kucaklayan, gençliğin dinamizmini değerlendiren bir gençlik politikasına,
maalesef, bugün de sahip değiliz. Gençlerimiz, bu ülkedeki sorunları, her
kesimden çok daha yoğun bir şekilde yaşamaktadır. Enerjilerini, etnik,
ideolojik veya inanç temelli mücadelelerde kullanma zeminine itilen bir gençlik
profiliyle karşı karşıyayız. Hayatta başarılı olabilmesinin önündeki bütün
yolları tıkanan gençlerimiz, ister istemez, başka alternatiflere yönelmektedir.
Bugün, gençlerimizin bir bölümünü, sporda, okulda, siyasette ve hayatın her alanında,
tehlikeli bir şiddet yöneliminin içinde görüyoruz. Gençlerimizin bir diğer
bölümü ise, ülkenin ve dünyanın gerçeklerinden kopuk, günlerini, karanlık, izbe
mekânlarda geçirmektedir. Bunlar, her türlü tehlikeli alışkanlığa yatkın bir
durumdadır. Ancak skandal çapında olaylar yaşanması durumunda gündemimize gelen
satanizm, uyuşturucu gibi, tehlikeli, sapık eğilimlere, gençlerimiz arasında
giderek daha fazla rastlanmasının gerisinde de aynı sebep vardır. Tabiî ki, tüm
olumsuzluklara rağmen özlediğimiz, hedeflediğimiz gençlik profilini yakalamış
önemli bir gençlik kitlesi de bulunmaktadır; ama, bunlar, diğerlerine göre,
maalesef, azınlıkta kalmaktadır.
Üzülerek tespit ve kabul etmek zorundayız
ki, Türkiye, sahip olduğu büyük gençlik potansiyelini, kelimenin tam anlamıyla
heba etmektedir. Sonuçta, değerlendirilemeyen her potansiyel gibi, genç nüfus
yapımız da, ülkemizin en önemli sorunlarından biri haline gelmiştir. Halbuki,
Türkiye'nin, gençlerimizin enerji ve birikimlerinden her alanda etkin şekilde yararlanmadan
sorunlarını çözme, demokratik gelişimini sürdürme imkânı yoktur. Devletin
gençlik politikasındaki zafiyet yanında, bazı kesimlerin gençliği militan
olarak kullanma eğilimi, sorunu daha da ağırlaştırmıştır. Halbuki, gençliğin
sıkıntıları çok somuttur ve açıkça ortadadır. Gençlerimiz, ülkenin ve
kendilerinin geleceklerine umutla bakmak istemektedirler. Gençlerimiz, bu
ülkedeki çalışkan, bilgili, beceri sahibi herkesin önünün açık olmasını
beklemektedir. İyi bir öğrenim görmek istemektedir, buna uygun bir eğitim
altyapısı istemektedir. Eğitimini tamamladıktan sonra kariyerine uygun iş
sahibi olmak istemektedir. Yükseköğrenim imkânı bulamayan gençlerimiz,
kendilerini doğrudan iş hayatına hazırlayacak meslekî eğitim sistemi
istemektedir. Hayata atılırken, kendilerine maddî-manevî destek ve en önemlisi
vizyon verilmesini istemektedir. Her türlü sportif ve sosyal faaliyeti
yürütebilecekleri bir ortama kavuşmak istemektedirler. Köyde, kentte, okulda,
iş hayatında, her yerde ve her zaman hak ettiği değeri görmek istemektedirler.
Bu istek ve beklenti listesini
olabildiğince uzatmak mümkündür. Montaigne'in kendilerini "güç de akıl da
onlardan yana" diye tarif ettiği gençlerimiz, tüm bu isteklerinde sonuna
kadar haklıdırlar. Buna karşılık onlara sunulanlar, isteklerini karşılamanın,
ne yazık ki çok uzağındadır. Üstelik, Türkiye, gençlik olgusunu bütün
boyutlarıyla kavrayıp çözmeye çalışmak yerine, gençlerini askerî bir disiplin
altında tutma yolunu seçmiştir. Burada, Türkiye'nin kendine özgü sosyoekonomik
ve jeopolitik şartlarının belirleyici olduğu düşünülebilir; ancak, asıl sorun,
devletin çağdaş anlamda bir gençlik politikasının bulunmamasıdır.
Değerli milletvekilleri, Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünün, mevcut yapısı, kadrosu ve işleyişiyle gençlerimizin sorunlarına
çözüm getirecek çalışmaları gerçekleştirmesi mümkün değildir; gençlik konusunda
çalışma yapmayı yaz kampı açmaktan ibaret sayan bir anlayışla hiç mümkün
değildir. Söz konusu kurumun, gerçek anlamda, ülkenin gençlik politikalarının
oluşturulması ve uygulanması işlevini yerine getirebilecek şekilde yeniden
yapılandırılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, spor, geleneksel
bir uğraş olmanın yanında, modern yaşam biçiminin de ayrılmaz bir parçası
haline dönüşmüştür. Hem kitlesel hem de bireysel alanda sporun insan hayatında
sahip olduğu yer, hepimizin malumudur. Büyük kitleleri kendisine bağlayan,
futbol başta olmak üzere, sporda başarılı olmanın şartı, yetenek, inanç ve azim
kadar, iyi bir altyapıya sahip olmaktır. Geçmişle kıyasladığımız zaman
ülkemizde spor alanında büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. Kulüplerimizin ve
Millî Takımımızın elde ettiği başarılar yediden yetmişe tüm insanlarımızda
spora büyük bir ilgi ve merak uyandırmıştır. Bu vesileyle, başarı kazanan bütün
sporcularımızı tebrik ediyorum.
Spor, uluslararası alanda propaganda ve
tanıtım açısından da büyük öneme ve işleve sahiptir.
Türk Milleti, her alanda olduğu gibi,
sporda da yeni uluslararası başarılara imza atmalıdır. Başarının temel şartı
ise, altyapıdır, çocuklarımızı spora teşvik etmektir. Eskiden çocukların
futbolcu olmak istemeleri haylazlık olarak değerlendirilirdi. Bugün, anneler,
babalar, çocuklarının ellerinden tutup futbolcu olmaları için onları spor
okullarına göndermekte, kulüplere kaydettirmektedirler; ancak, altyapı
geliştirme çalışmalarının bu ilgiye orantılı yürüdüğünü söyleyebilmemiz mümkün
değildir. Ülkemizin her ilinin, ilçesinin, beldesinin, en modern şekilde inşa
edilmiş, her türlü araç-gereçle donatılmış spor komplekslerine ihtiyaçları
vardır. Gençlerimizi ancak bu şekilde spora teşvik edebiliriz, yetenekli
çocuklarımızı ancak bu şekilde ortaya çıkarabiliriz.
Değerli milletvekilleri, yakın dönemde
sporda yaşanan olumlu gelişmeleri gölgeleyecek boyutlara ulaşan sıkıntıların
çözümü için ciddî adımlar atılmadığı görülmektedir.
Sporda şiddet sorunu, sadece futbolla
sınırlı olmaktan çıkmış, her branşta amatör karşılaşmalara kadar yayılmıştır.
Ödül sisteminin sağlıklı işletilmemesi,
Türkiye'yi defalarca doping utancıyla yüz yüze getirmiştir.
Federasyon seçimlerinde ve atamalarda
spora siyaset karıştırılmasının ortaya çıkardığı sıkıntılar ayyuka çıkmıştır.
Çok övünülerek ifade edilen lisanslı
sporcu sayısındaki artış, ne yazık ki fiktiftir. Bu artışın, okul
etkinliklerine katılan öğrencilere 1-2 YTL karşılığı lisans belgesi
verilmesinden kaynaklandığını hepimiz biliyoruz.
Türkiye, diğer birçok alan gibi, gençlik
ve sporda da millî siyasî perspektifini kaybetmiştir. Çözüm için, önce sorunun
varlığı kabul edilmelidir. Sonra, ilgili taraflarla işbirliği içinde
yapılabilecekler belirlenmeli ve nihayet kararlı bir şekilde uygulamaya
geçilmelidir. Önümüzdeki yılların, sporda bu çerçevede gerçekleşen çalışmaları
konuştuğumuz bir dönem olmasını temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri, vakıflar,
geçmişimiz ile geleceğimiz arasındaki önemli köprülerden biridir. Bu kurumlar,
milletimizin yardımlaşma ve dayanışma duygularını hayata aktarma işlemini
üstlenmişlerdir. Medeniyetimizin insana verdiği önemi, vakıflarımızda ve vakıf
anlayışımızda görmek mümkündür. Bugün, yüzlerce yıllık vakıf birikimimizin
ürünü olan binlerce vakıf eserine sahibiz. Ülkemizdeki vakıf eserleri manevî
bakımdan olduğu kadar, maddî, kültürel ve tarihî açıdan da son derece
değerlidir. Vakıf mallarının amacına uygun değerlendirilmesini sağlamak,
vicdanî ve millî sorumluluğumuzdur.
Değerli milletvekilleri, vakıf
müesseselerinin bir diğer özelliği de, gönüllü veya sivil toplum kuruluşu ya da
üçüncü sektör diye ifade edilen yapının önemli bir unsuru olmalarıdır. Sivil
toplum yaklaşımı, vatandaşların dernek ve vakıf çatısı altında özgürce
örgütlenebilmelerini gerektirir. Bilindiği gibi, bilgi ve emek örgütlenmesini
sağlayan kişi topluluklarına dernek, parasal örgütlenmeyi sağlayan mal
topluluklarına da vakıf adı verilmektedir.
Vakıf sayısındaki patlamanın sebebi, 1980
öncesinde dernekler konusunda yaşanan olumsuzlukların yasaklarla önlenmeye
çalışılmasıdır. Derneklerin önündeki engeller çoğaltılınca, insanlar,
örgütlenme konusunda daha esnek olan vakıflara yönelmişlerdir. Dernek veya
kulüp çatısı altında yapılması gereken pek çok faaliyet, vakıf kimliği altında
yürütülmeye başlanmıştır. Dernekler ile vakıflar arasındaki çizginin yeniden
belirginleştirilmesi gerekmektedir. Yeni vakıf kanununda bu durum gözönünde
bulundurulmalıdır.
Öte yandan, yakın dönemde kurulan vakıflar
arasında, elbette vakıf ruhuna ve amacına uygun olanlar da vardır. Sadece
Amerika'da, vakıfların aralarında bulunduğu kâr amacı gütmeyen gönüllü
kuruluşlara yapılan bağışların yıllık tutarı 200 milyar doları bulmaktadır. Bu
kuruluşların faaliyetlerine yapılan gönüllü katılımların parasal karşılığı da
225 milyar dolara ulaşmaktadır. Nitekim, ülkemizde de, toplumun doğruluğuna ve
hasbîliğine inandığı ciddî projeler yürüten gönüllü kuruluşlar finansman
sıkıntısı çekmemektedirler.
Değerli milletvekilleri, Batı ülkeleri
vakıf müessesesini Türkleri örnek alarak kurmuşlardır. Anadolu'yu
fethettiğimizde ilk kurduğumuz müesseselerin başında vakıflar gelmektedir.
Osmanlı vakıf sistemi bu alanda bir zirveyi ifade etmektedir.
Ülkemizde vakıf geleneği gelir kaynağı
bakımından da kendine has özelliklere sahiptir. Türk vakıf sistemi,
faaliyetlerini kişilerin ve devletin yardımına ihtiyaç kalmaksızın kendi
kaynaklarıyla yürütebilme esasına dayalıdır. Son yıllarda bu güzel gelenek
bozulmaya başlamıştır. Ülkemiz şartlarında kendi gelir kaynaklarının üzerinde
yükselmeyen vakıfların sivil olma özelliklerini kaybetmeleri tehlikesi vardır.
Maalesef, Türkiye'nin devlet ve toplum
olarak yaşadığı bütün hastalıklar bir şekilde vakıflara da yansımıştır. Toplumsal
hastalıklarımız olan kamu hakkına tecavüz, bir sistemi en kısa zamanda dejenere
etme, kendisine ait olmayana gayrimeşru bir şekilde el koyma, hakkı suiistimal,
yardım duygularını istismar etme, israf, hırsızlık, hepsi vakıf sisteminde ne
yazık ki vardır. Devletimizin hastalığı olan vur deyince öldürme, önce laçkalık
ve denetimsizlik, sonra yararlı ile zararlıyı ayırt etmeden toptan imha
hastalığı, milletin hakkına ve hukukuna riayet emmeme, kazanılmış hakların
çiğnenilmesi, hepsi vakıflarda söz konusudur.
Ecdat yadigârı vakıf mallarının kapanın
elinde kalması söz konusudur. Vakıfları bizlere emanet eden atalarımızın
ruhaniyetine yapılan bu kötülüğün önüne geçmek, sorumluluk mevkilerindekilerin
boyunlarının borcudur.
Değerli milletvekilleri, vakıflar, kamusal
bir görev olduğu halde kamunun yürütmediği işleri yapan, ama özel sektör gibi
kendi geliri bulunan kuruluşlardır. Devletin ve özel sektörün ilgilenmediği
alanlarda faaliyet gösteren vakıflar, böylece büyük bir toplumsal ihtiyacı da
karşılarlar. Bunun için, vakıfları, ne kamunun katı kurallarıyla ne de özel
sektörün sadece kârı esas alan yaklaşımıyla değerlendirmek mümkün değildir.
Vakıfların sosyal sigorta işlevi, ekonomik sıkıntı dönemlerinde daha iyi
anlaşılmaktadır. Türk toplumu, vakıf organizasyonlarının sayesinde dayanışma
geleneğini hâlâ canlı tutabilmektedir.
Diğer boyutlarıyla birlikte, vakıflarda
oluşmuş asırlık birikimlerin günlük kaygılarla tarumar edilmesi, toplum yapımız
üzerinde onarılması zor yaralar açabilmektedir. Unutulmamalıdır ki, devletin
görevi, vakıfları yönetmek değil, vakıf çalışmalarının yasalara ve kuruluş
senetlerine uygun yapılıp yapılmadığını denetlemektir. Kamu kuruluşları ile
vakıflar arasındaki ilişkiler bu çerçevede gözden geçirilmeli ve sağlıklı bir
zemine oturtulmalıdır. Vakıflarla ilgili işlemler, bu kurumların manevî
konumlarına uygun şekilde yürütülmelidir. Vakıfların denetiminde, mevcut
mevzuat yanında, yüzlerce yıllık süreç içinde olgunlaşarak günümüze kadar
ulaşan vakıf anlayışı da gözönünde bulundurulmalıdır. Vakıfların denetimi ayrı
ayrı kuruluşlar tarafından değil, merkezî bir denetim kurumu tarafından
yapılırsa, halen yaşanan birçok sıkıntının önüne geçilebilir.
Batı'da özellikle eğitim ve sağlık
alanındaki projeler vakıflar tarafından desteklenmektedir. Ülkemizdeki vakıflar
da, sosyal yardım, eğitim, kültür, sağlık ve hayır işleri yanında, Batı'da
olduğu gibi, projelere destek verecek çalışmalar konusunda teşvik edilmelidir.
Türkiye'nin, kamu mallarını ve
hizmetlerini özelleştirmeye çalıştığı bir dönemde, vakıf mallarının ve
hizmetlerinin devletleştirilmesi gibi bir yola gidilmemelidir.
Kişisel hatalar için kurumların
cezalandırılmayacağı anlayışı, vakıflar konusunda da geçerlidir.
Malî konulardaki istismarların önüne
geçmek için yapılacak en doğru iş, vakıf yönetim kurullarının, malî
faaliyetlerinin sonuçlarından ekonomik bakımdan sorumlu olmalarıdır. En etkin
denetim budur.
Değerli milletvekilleri, bugün, vakıf
eserlerimize sahip çıkmak, onları yaşatmak, işlevlerini sürdürecek dirilikte
tutmak, geliştirmek ve gelecek nesillere aktarmak konusunda ciddî
eksikliklerimiz vardır. Vakıflar Genel Müdürlüğümüzü bu görevi yerine
getirebilecek donanım ve kaynağa kavuşturmak zorundayız; daha doğrusu, Vakıflar
Genel Müdürlüğümüzün zaten var olan kaynağını bu doğrultuda kullanmasını
sağlamak mecburiyetindeyiz.
Binlerce vakıf eserinin vakıf mantığına
tamamen aykırı şekilde satılmasına veya tahsis adı altında peşkeş çekilmesine
milletimizin vicdanı izin vermemektedir. Türk insanı, geçmişte satılan vakıf
eserlerinin çoğunu satın alıp yeniden vakfetmiştir. Aynı hata yeniden
tekrarlanmamalıdır.
Vakıflarla ilgili sorumluluğu bulunanlar,
vakıf faaliyetleri baltalamak anlamına gelen gayretlerden uzak durmalıdırlar.
Topluma ait organizasyonları olan vakıflar, devlet-millet bütünleşmesinin
simgesidir.
Sorunu, vakıflardan önce, devlet
yapısındaki bozuklukta aramalı, bunları düzeltmeye çalışmalıyız. Ülkemize
kazandıracağımız her bir vakıf, daha mutlu, huzurlu ve müreffeh gelecek için
konulmuş bir tuğladır. Vakıflar ihtiyaçlardan doğmuştur, bu ihtiyaç, bugün
olduğu gibi, yarın da devam edecektir. Bunun için, vakıflar konusunda, en kısa
sürede toplumsal bir uzlaşma sağlamalıyız.
İfrat ile tefrit arasında gidip gelen
vakıflar konusu, artık, aklıselimle ele alınmalıdır. Türkiye, devlet ve millet
hayatı için hayatî kıymeti haiz bu kurumlarını, ölçülü ve dengeli bir şekilde
ayakta tutmanın yolunu bulacağına inanıyorum.
Bu düşüncelerle, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü ile Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyer.
Anavatan Partisi Grubu adına, ikinci
konuşmacı, Iğdır Milletvekili Sayın Dursun Akdemir; buyurun. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA DURSUN
AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Personel
Başkanlığı, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ve Danıştay Başkanlığıyla
ilgili söz almış bulunmaktayım. Anavatan Partisi adına, Yüce Meclisimize ve
Büyük Türk Milletimize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, Devlet Personel
Başkanlığı, Türk kamu idaresinde, personel politikası ve devlet teşkilatıyla
ilgili uygulamalarda stratejik önemi haiz kurumlarımızdan bir tanesidir.
Bu Başkanlık, devlet personel rejiminin
temel ilke ve politikalarını, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin hukukî,
malî statülerini belirlemek maksadıyla, niteliklerini, atanmalarını, görev ve
yetkilerini, haklarını ve yükümlülüklerini ve diğer özlük işlerini düzenleyen
bir uzmanlık kurumudur.
Bu kurum, kamu kurum ve kuruluşlarında
personel mevzuatımızın uygulanmasını sağlayan ve mevzuatın öngördüğü
düzenleyici işlemleri hazırlayan, Bakanlar Kuruluna yardımcı olmak üzere
kurulmuş değerli bir kurumdur.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın
Mehmet Ali Şahin Bey, sizi, gazetelerde, hep, spordan sorumlu Devlet Bakanı
olarak görüyoruz; ama, sporumuzun çıkmazını da görüyoruz. Ancak, keşke,
isterdik ki orada başarılı olunsaydı; fakat, bu durum, kamu yönetimini önemsediğinizi
ya da önemsemediğinizi mi gösteriyor, yoksa, sportmen bir kişi olduğunuzu mu
gösteriyor?! Bakanlığınız döneminde Devlet Personel Başkanlığının gereken
önemini anlamadığınızı ve önem vermediğinizi görmekteyiz. Sizin gibi hukukçu
birisinin böyle davranmasını yadırgamadım desem yalan olur. Bununla birlikte,
Bakanlığınıza bağlı Devlet Personel Başkanlığının faaliyetleriyle ilgili olarak
çalışmalarınızın neler olduğunu, neler yaptığınızı burada açıklarsanız memnun
oluruz?
Değerli arkadaşlarım, hükümet programında
ve acil eylem planında devlet teşkilatının yeniden yapılandırılması ve kamu
personel reformunun gerçekleştirilmesi öncelikli konular arasında yer almasına
rağmen, bütçe gerekçelerinde bunların yer almaması bütçe tekniği açısından
eksiklik olarak göze çarpmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, ayrıca şunu da ifade
etmek istiyorum ki, Devlet Personel Başkanlığı ile Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği bütçesi hariç diğer bütün bütçelerin fazla olduğu göze
çarpmaktadır. Devlet Personel Başkanlığı ile Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği bütçesinin neden azaldığını burada sormamız gerekiyor?
Reformlarda amaç, kamu hizmetini
görebilecek etkin ve verimli kamu yönetimini gerçekleştirmektir. Bu çerçevede,
Türk kamu yönetiminde yeniden yapılanmaya karşı olunamaz, yapılması gerekir
diye söylemek istiyorum buradan. Hükümetin hazırladığı ve gündemde tuttuğu kamu
temel kanunu kamu personel rejimi taslağında, Türkiye Cumhuriyetinin üniter
yapısı, Anayasada ifadesini bulan sosyal hukuk devleti prensipleri ve Atatürk
ilkelerinin ışığında hazırlanması ve üzerinde devletin tüm kurumlarının, sivil
toplum kuruluşlarının ve en önemlisi, toplumun uzlaşmasının sağlanması
gerekirken, hükümet, âdeta, toplumsal uzlaşmaya karşı çıkmış durumdadır.
Değerli arkadaşlarım, son yıllarda, hiçbir
yasa tasarısının olmadığı kadar ülke gündemine giren ve tartışılan, neredeyse
her meslek kuruluşu ve sivil toplum örgütü tarafından karşı çıkılan ve
Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen kamu yönetimi temel kanununun maddeleri, kurumların
teşkilat kanunlarına ve çeşitli diğer kanunlara serpiştirilerek uygulanmaya
çalışılmaktadır. Kurumlara görüş alınmak üzere gönderilen kamu personel rejimi
tasarılarına şöyle bir baktığımızda şaşkınlığımız ortaya çıkacaktır.
Hükümetinizce reform diye kamuoyuna sunulan tasarının birsürü maddelerinin,
yürürlükte bulunan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun maddelerinin
tekrarından ibaret olduğu gözden kaçmamaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kamu
personel rejiminde reform diye sunulan, Başbakanlık tarafından kamu kurumlarına
gönderilen taslakların ekinde, malî haklara ilişkin ücret ve görev ücret
grupları boş bırakılmış bulunmaktadır. Sayın Bakandan, söz konusu cetvellerin,
taslak ekinde neden var olmadığını öğrenmek istiyorum. Kamu kurum ve
kuruluşlarındaki personelin ve sosyal tarafların ücret grupları arasındaki
görüşünü almadan tasarılar Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulduğundan, ciddî
sıkıntılar doğuracak ve sosyal taraflarla çatışmaların gerçekleşmesi kaçınılmaz
olacaktır. Burada hata yaptığınızı açıklamak istiyorum.
Ayrıca, söz konusu tasarıda, personel
rejiminde önemli değişmelere gidilmektedir. Boyutu ve sayısı şimdiden tahmin
edilmeyen personel devrine ve kadrolaşmaya yol açacak olan düzenlemeler getiren
tasarı, üst düzey yöneticilerin atanmasını iktidar değişimine bağlayarak, hem
tarafsız olması öngörülen memurluk kavramını siyasallaştırmakta hem de
memurların denetimini üst yöneticilerinin performans denetimine bağlayarak,
Türk kamu personel sistemini yığma sistemine dönüştürmektedir.
Ayrıca, istihdam şeklinde farklılaşma
yaratılarak, diğer kamu görevlisi tanımı değiştirilmekte, Anayasaya aykırı
şekilde, tam zamanlı ve kısmî zamanlı memurluk getirilmektedir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
hükümet, bu hükümlerle, devlet örgütlenmesinde değişiklik yapmakta, bu
düzenlemelerle hukuk devleti ve sosyal devlet ilkesine karşı durmaktadır.
Sosyal adalet ilkesi, düzenleyici devlet ilkesiyle değiştirilmekte ve kamu
hizmetlerinin özel sektöre devriyle sonuçlanabilecek kısıtlamalara gidilmektedir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın
Başkanım; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun aksayan yönü malî kısmıdır ve
önemli kısmı da ücret dengesizliğidir. Kurumlar arasında, personele verilen ek
ödeme, ücret dengesizliğinin başlıca nedenlerindendir. Ek ödeme almayan
kurumların sayısı azınlıkta kalmıştır. Bütün kamu kurum ve kuruluşlarını
kapsayan ek ödemeye ilişkin çerçeve kanunu çıkarıldığında, ek ödeme almayan
kurumlara ek ödemenin verilmesine ilişkin kademeli geçiş gerçekleştiğinde, ücret
dengesizliğinin büyük kısmını bütçeye yük olmadan karşılayabilirsiniz. Böylece
bunlar arasından naklen geçiş talepleri de azalmış olacaktır.
Kamudaki ücret dengesizliği, en çok dile
getirilen konulardan biridir.
Biz, Anavatan Grubu olarak, kamu personel
rejiminde gerekli düzenlemeler yapılarak, eşit işe eşit ücretin hızla
gerçekleştirilmesi gerektiğini savunuyoruz ve bunu gerçekleştirmek isteriz.
Kamu yönetiminde yeniden düzenlemeye
ihtiyaç bulunduğu bir gerçektir; ancak, bu reformları gerçekleştirirken, üniter
yapıyı bozucu, Anayasanın temel ilkelerine aykırı bir sistem değişikliği hedef
alınmamalıdır. Hükümetinizce hazırlanacak, Türkiye'nin sorunlarının çözümüne
yönelik, anayasal sistemin temel ilkelerini oluşturan sosyal devlet, hukuk
devleti ve laiklik ilkelerine uygun, toplumsal uzlaşmaya varılmış tasarılara
Anavatan Grubu olarak destek verebileceğimizi de belirtmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Devlet
Personel Başkanlığının kamu kurum ve kuruluşlarına memur alımını planlayan bir
kurum olduğunu, sendikalarla toplusözleşme pazarlığında sekreterya hizmetlerini
gerçekleştiren, toplusözleşme süreci içerisinde devrede olan, sendikalı
memurlarla ilgili sorunları tespit eden ve çözümlerine yönelik katkılar
sağlayan bir kurum olduğunu da gördük; ancak, bu tür hizmetlerin daire
başkanlığı bünyesinde gerçekleştirilemeyeceği tespit edilmiş durumdadır.
Değerli Bakanım, Devlet Personel
Başkanlığı Teşkilat Kanununda değişiklik yapılması gerektiğini de tespit etmiş
vaziyetteyiz. Sendikalar daire başkanlığı ve merkezî sınav daire başkanlığı
gibi yeni kurumların kurulması gerektiği açıkça ortadadır. Hatta, sosyal taraf
olan sendikaların, Devlet Personel Başkanlığında sendikalar daire başkanlığının
kurulması yönünde size talepleri de olmuştur. Bu çerçevede, sendikaların
taleplerine duyarsız kalınmaması gerektiğini bu kürsüden seslendirmek
istiyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yaptığınız konuşmanızda, kamu
personeline ve milletvekillerimize şöyle demiştiniz Değerli Bakanım:
"Başbakanlığa bağlı kuruluşlardaki tüm bakanlıklar ile kamu kurum ve
kuruluşlarındaki kariyer uzmanları ve denetim elemanları ile üniversitelerdeki
daire başkanlıkları, genel sekreter yardımcıları, hukuk müşavirleri ve belediye
müfettişleri ekgöstergeleri arasındaki dengesizliği aralık ayında
gidereceğiz." Söz konusu çalışmaların ne aşamada olduğunu ve bu sözünüzü
ne zaman yerine getireceğinizi öğrenmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Devlet Personel
Başkanlığına daha fazla zaman ayırmanız, hukukçu kimliğinizle kamu yönetimine
ayrı bir dinamizm kazandırmanız gerekmez mi Değerli Bakanım? Edindiğim izlenime
göre, Devlet Personel Başkanlığı çalışanları da, sorunlarının giderilmesi için,
umutla sizi beklemektedir.
Şimdi, özelleştirme mağdurlarına gelelim.
Değerli Bakanım, özelleştirme mağdurları olan işçilerin zaman zaman bize ulaşan
talepleri, feryatlara ulaşmıştır. Özelleştirme mağduru olan işçiler atandıkları
kurumlarda büyük sıkıntılar yaşamaktadırlar. Bu kurumlarda iller arasında
naklen atama talepleri mevzuatta düzenleme olmaması nedeniyle kurumca yerine
getirilememektedir. Kamu personelinden sorumlu bir bakanımız olarak bu konuda
mevzuatta değişiklik yapmanız, özelleştirme mağdurları olan işçiler tarafından
sevinçle karşılanacaktır.
Bu arada teberru konusuna değinmek istiyorum. Bakanlığınız olarak,
Maliye Bakanlığında düzenleme olursa, tüm kurumlardaki çalışanların teberrudan
faydalanacağından söz etmiştiniz. Bu konu ne zaman gerçekleşecek?
Ayrıca, liyakat ve kariyer ilkelerini öne
çıkaracak şekilde Devlet Personel Başkanlığında kurumlararası eğitim merkezinin
kurulması birçok sorunu çözecektir. Buradan bunu önermek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; konuşmamın diğer bölümü de Yüksek Denetleme Kuruludur. Yüksek
Denetleme Kurulu, kamu iktisadî teşebbüslerinin ekonomik alanda etkin işlevler
üslenmeye başladığı 1930'lu yılların ikinci yarısında, anılan kuruluşların
çalışma usul ve esasları ile denetimlerini düzenleyen 1938 tarih ve 3460 sayılı
Kanunla ve Umumî Murakabe Heyeti adıyla Başbakanlığa bağlı olarak kurulmuştur.
Yüksek Denetleme Kurulu, Kamu İktisadî
Teşebbüslerinin işletmecilik kurallarına ve ekonominin genel ilkelerine uygun,
kârlı ve verimli çalışmalarına yönelik tespit ve önerilerde bulunan ve bu
kuruluşları sürekli gözetim ve denetim altında tutan, bilanço ve sonuç
hesaplarını inceleyen yöneticilerin aklanmasına veya aklanmamasına ilişkin
rapor düzenleyen önemli büyük bir devlet kurumudur.
Sayın Bakana sormak istiyorum: Yüksek
Denetleme Kurulu raporlarına göre, aklanmayan kamu iktisadî teşebbüsleri var
mıdır? Var ise bu KİT'ler nelerdir ve hangi olaylardan dolayı bu raporlar
Yüksek Denetleme Kurulu tarafından onaylanmamıştır? Bu soruların cevabını bu
kürsüden Sayın Bakanımızın ağzından duymak istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, 1982 Anayasasının
165 inci maddesinde, sermayesinin yarısından fazlası doğrudan doğruya ve
dolaylı olarak devlete ait olan kamu kuruluş ve ortaklıklarının Türkiye Büyük
Millet Meclisinde denetlenme esaslarının kanunla düzenleneceği kural altına
alınmıştır. İlgili maddede, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu denetimini,
Yüksek Denetleme Kurulu aracılığıyla yapması öngörülmüştür. Anayasanın bu
maddesi, öngörülen Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapacağı denetimin Yüksek
Denetleme Kurulu raporlarını esas alarak yapılması zorunluluğunu koyar.
Anayasanın ilgili maddesi, ifade edilmeyen Yüksek Denetleme Kurulunu, madde
gerekçesinde belirtilen bir anayasal kuruluş konumuna getirmektedir. Yüksek
Denetleme Kurulu tarafından yürütülen denetim faaliyetlerinde beklenen amaca
ulaşılması için bu kurumun yapısının sağlam temele oturtulması gerekmektedir.
Kamu kurum ve kuruluşlarında performans
yönetiminin oluşturulması ve geliştirilmesi yönündeki çabalara katkı
sağlanması, performans ve finansal kadroların denetiminde çağdaş uygulamaların
yerleştirilmesi, geliştirilmesi ve bu konudaki birikimlerin kamuoyuyla
paylaşılması kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım, Yüksek Denetleme
Kurulunun uluslararası genel kabul görmüş denetim standartlarıyla uyumlu
denetim raporları hazırlaması ve sunması sağlanmalıdır. Gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkelerin tümünde denetim anlayışı ve uygulamalarının performans
denetimine doğru hızla gittiği bir aşamadayız. 1938 yılından bu yana performans
denetimi yapmakta olan Yüksek Denetleme Kurulu, bu konudaki birikim ve
deneyimini buna yapısal anlamda hazır ya da uygun durumda olan sadece KİT'ler
üzerinde uygulayarak değil, sermaye ve organizasyon yapıları ve faaliyet
alanları birbirinden son derece farklı kamusal üretim ve hizmet kuruluşlarında,
dikkate alarak uygulanmalıdır. Üstelik, KİT'lerin, denetime tabi kuruluşlar
içerisinde oranının giderek azaldığı şu dönemlerde daha faydalı olacaktır diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, burada, yönetimde
istikrarın kaybolmasına ve performansın düşmesine neden olan bazı durumlar
vardır. Üst yönetim görevlilerinin çok sık değiştirilmesinin olumsuz etkileri
aşağı kademelere kadar yansımakta, çoğu zaman, orta ve alt düzey yönetim
kadrolarında da aynı paralelde değişiklikler yapılmasıyla istikrarsızlık
artmaktadır. Bu anlamda, iktidarınız döneminde tarihin en büyük kadrolaşması
yaşanmıştır; buna dikkatinizi çekmek istiyorum.
Anayasanın 165 inci maddesinde tanımlanan
tüm kamu iktisadî teşebbüslerinin ve il özel idareleri ile belediyelerin
sermayelerinin yarısından fazlasına sahip oldukları iktisadî teşebbüslerin,
Eximbank ve fonların Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetimine tabi olması
sağlanmalıdır.
Türk Ticaret Kanununa veya özel kanunlarına
tabi şirket ve kurumların bilanço ve netice hesaplarının ibra edilmesi veya
edilmemesi hususunda Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda karar
verilmelidir.
Özelleştirme programında bulunan
kuruluşlar, müessese ve işletmelerin bağlı ortaklık statüsüne dönüştüren
KİT'lerde, sermayeye hâkim kuruluşlara geçmesi önemli bir vakıadır. Bu durumda,
yürütmenin, kendi bürokratlarını yine kendisinin ibra etmesi gibi durum ortaya
çıkmakta ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin, mal sahibinin vekili sıfatıyla kamu
adına yaptığı denetim yetkisi sınırlandırılmaktadır. Bağlı şirket haline
getirilen kuruluşların da Türkiye Büyük Millet Meclisince ibralarına imkân
sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında yer alan ve ilgili
bakanlıklarca yerine getirilmesi gereken çeşitli konularla ilgili soruşturma ve
inceleme taleplerinin yerine getirilmesinde gecikmeler ortaya çıkmakta ve bu
çalışmalar, zamanında sonuçlandırılamamaktadır. Bunun neden
sonuçlandırılamadığını Sayın Bakandan öğrenmek istiyoruz.
Yüksek Denetleme Kurulunca tespit edilen
inceleme ve soruşturma konularının, ilgili teftiş ve denetim organlarına
intikalinde ve rapor sonuçlarının değerlendirilmesinde, özellikle, adlî
mercilere suç duyurusunda bulunulmasının gerektiği durumlarda hızla hareket
edilmesi ortaya çıkmaktadır. Soruşturma sürecinde ortaya çıkan gecikme ve
aksaklıklar, yargılama sürecinde ortaya çıkan gecikme ve aksaklıklarla
birleşince, yolsuzluklarla mücadele etkinliğinin sağlanamaması kaçınılmaz hale
gelmektedir. Bu anlamda, bu tedbirler hükümetinizce niçin alınmamıştır? Yine,
bu çerçevede KİT'lerde yolsuzlukla mücadelede Yüksek Denetleme Kurulu raporları
neden gözardı edilmektedir? Özellikle, organize bir şekilde yürütülen
yolsuzlukların kimi zaman siyasetle bağlantılı olduğu görülmektedir. Ancak,
Anayasanın 83 üncü maddesiyle düzenlenmiş olan yasama dokunulmazlığının suç
teşkil edebilecek her türlü eylemi kapsaması nedeniyle, yolsuzlukların sonuna
kadar gidilmesi mümkün olamamaktadır. O nedenle, yolsuzluklar, Meclis gündemine
gelmişken, bu konunun üzerinde durulması gerekiyor. Ayrıca, tüm kamu fonları,
kaynakları ve faaliyetleri ulusal bütçeye dahil edilip edilmediğine ve anılan
fon ve kaynakların kim tarafından kullanıldığına bakılmaksızın denetlenmeli ve
yetkileri ilgili yasada açıkça yer almalıdır.
Yüksek Denetleme Kurulu raporları
Parlamentoda görüşülmeli ve kamunun bilgisine açılmalıdır. Bu süreç
sağlandığında, yolsuzlukla mücadelede büyük adım atılacaktır. Hortumları
kesiyordunuz, ak hortumlar oluştu; o nedenle bunun üzerinde durmak gerekiyor.
AHMET YENİ (Samsun) - İspat etmeniz lazım
o ak hortumları!
DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Efendim, gelir,
buradan cevaplandırırsınız. Ak hortumların hesabını günü geldiğinde belli
iktidarlar soracaktır. Buradan cevap verirsiniz benim sözüme.
AHMET YENİ (Samsun) - İspat etmeniz lazım
onu!
DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, konuşmamın bu aşamasında Danıştay Başkanlığıyla ilgili konuşmama
başlamak istiyorum.
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
Anayasamızın 155 inci maddesiyle yüksek mahkemeler arasında yer alan Danıştay,
laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye'nin en önemli
kurumlarından bir tanesidir. Anayasamızda yer alan ve devletimizin temel
yapısını oluşturan hukuk devleti ilkesi sonucu vatandaşlarımızın
hürriyetlerinin korunmasında, özellikle idareyle birey arasındaki ilişkilerde
adaletin sağlanmasında Danıştayın görevi takdire şayandır.
1968 yılında Şûrayı Devlet adıyla kurulan
Danıştay, ülkemizde hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilmesinde oldukça
destekler vermiş ve önemli işler becermiştir.
Danıştayın en önemli sorunlarından bir
tanesi, çağdaş bir ülkenin yargı sistemine uygun bir hizmet binasının
olmamasıdır. 1974 yılında kullanıma alınan bir binada ve mülkiyeti bir başka
kuruma ait ek hizmet binasında faaliyet gösteren Danıştayda, Danıştay üyeleri,
tetkik hâkimleri ve savcıları görevlerini 3 veya 4 hâkim aynı odayı paylaşarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akdemir, lütfen tamamlar
mısınız.
Buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Yeterli zamanım
var efendim, arta kalan zamanı da kullanacağım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Akdemir.
DURSUN AKDEMİR (Devamla) - … sağlıklı
olmayan bir şekilde çalışmalarını sürdürmektedir. Bütün özverilere rağmen,
bu fizikî imkânsızlıklar sonucu,
hâkimlerin kapasitesinin yüzde 80 ile çalıştığı bir gerçektir.
Değerli arkadaşlarım, yasama ve yürütme
organlarının hukuka uygunlukları yargı tarafından onaylandığı oranda
güvenilirlik kazanır. Hükümetin zaman zaman yargı denetiminden yakınması hukuk
devleti anlayışıyla bağdaşmamaktadır. İdarenin yargısal denetimini düzenleyen
Anayasanın 125 inci maddesinde "idarenin her türlü eylem ve işlemlerine
karşı yargı yolu açıktır" denmektedir. Bu hüküm çerçevesinde açılan davalarda
mahkemelerce verilen yargı kararlarının idarelerce uygulanmama yönünde
davranılması ya da etkisizleştirme yönünde adımlar attığı bir vakıadır. Bu
durum hukuk devleti niteliğiyle bağdaşmayan durumlardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargı
bağımsızlığının önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Hâkim ve Savcılar
Yüksek Kurulunun yapısı ve işleyişi değiştirilmelidir.
Danıştayda dava sayısı bakımından yaşanan
yoğunluğa göre kadro ve yetersizlikler vardır. Hâkim ve savcı sayısıyla idarî personel
sayısı süratle artırılmalıdır. Bunun sağlanamaması davaların uzamasına sebep
olmakta ve yargılama hızını engellemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akdemir, Sayın Özyer'in
kullanmadığı 5 dakikalık süreyi veriyorum; buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Peki, teşekkür
ederim.
Değerli arkadaşlarım, Danıştay Kanununda
hızla değişiklik yapılarak Danıştayda bakılmakta olan bazı davaların idarî
mahkemelerce ve bölge idare mahkemelerinde görüşülmek suretiyle Danıştayın yükü
azaltılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli üyeler; önemli bir
görev yaptığımız bu saatlerde sayın iktidar milletvekillerinin konuşmama
dikkatlerini çekmek istiyorum; çünkü, ben bütün dikkatimle ülkeye hizmet etmek
için milletvekilliği görevimi buradan yapmak istiyorum. Arkadaşlarım eğer
aralarında sohbet etmezse, dinlerlerse belki kendilerine faydalı olur.
Türkiye'deki tüm hâkim ve savcılar gibi,
Danıştayda görev yapan hâkim ve savcıların en büyük sorunlarından birisi de
mesleğe uygun bir ücret almamalarıdır. Hâkim ve savcıların ücretlerinin
iyileştirilmesi, yargı için beklenen önemli adımlardan bir tanesidir.
Danıştayın iki önemli görevi
bulunmaktadır; bunlardan birincisi, yargısal alanda yüksek yargı mahkemesi
olarak idare ve vergi mahkemelerinden gönderilen kararların temyiz incelemesini
yapmak ve kendisinin ilk derece mahkemesi olarak bakması gereken işlere bakmak;
ikincisi ise, danışma ve inceleme görevi olarak idarî faaliyetlerle ilgili
görüşler bildirmektedir.
Hukuk üstünlüğü olan devlette, kişinin
vazgeçilmez hak ve özgürlükleri güvence altına alınmıştır. Bununla birlikte,
yargı bağımsızlığı, hukuk devletinin en belirgin özelliği ve kuvvetler ayrılığı
ilkesinin bir gereği olmalıdır. Yargı bağımsızlığına saygı göstermek, bütün
devlet kurum ve kuruluşlarının görevidir. Bu arada, mahkeme kararlarını
uygulamak da hükümetin görevidir.
Şu anda, eğitim hastanelerine atanmış
olan, sınavsız atanmış olan doçent ve profesörlerin, Anayasa Mahkemesince
idarenin yürütmeyi durdurması kararı verdiği halde, uygulamalar devam
etmektedir; açıkça yasaya aykırı bir harekettir; buradan tüm kamuoyuna bunu
seslendirmek istiyorum.
Mahkemelerin bağımsızlığı, yargı erki
olarak yasama ve yürütme organına karşı bağımsızlığı ifade ederken, hâkim ve
savcı bağımsızlığıyla, maddî ve manevî baskıdan uzak, Anayasaya, kanunlara ve
hukuka uygun olarak vicdanî kanaat doğrultusunda karar verilmesi anlamını
taşımaktadır. Hâkimlik ve savcılık teminatı yargıya tanınan bir ayrıcalık
değildir; mahkemeye başvuran vatandaşlar için kabul edilmiş bir güvencedir.
Mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkim teminatının sağlanması bakımından, Anayasa
ve diğer yasalarda değişiklikler yapılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Adalet Bakanlığı emrinde çalışan bir müfettişin hâkim ve savcılar üzerinde söz
sahibi olması, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatıyla açıkça bağdaşmamaktadır.
Yargıtay ve Danıştay üyelerinin, hâkim ve savcılık teminatının sağlanması
açısından yüksek yargı organlarının genel kurullarınca seçilmesi hızla
gerçekleştirilmelidir.
Danıştayın idarî yönü, her geçen gün
anayasa ve yasalarda yapılan değişikliklerle zayıflatılmaktadır. Bununla
birlikte, mevzuatta yer alan, işletilmesi idarenin inisiyatifinde bulunan
başvuru yolları çoğu zaman kullanılmamaktadır.
Değerli arkadaşlar, adalet, devletin asla
vazgeçemeyeceği bir kamu hizmetidir. Adalet herkese lazımdır. Yarın iktidar
sırasında oturanlara da adalet lazım olacaktır. İktidar, idare hukukunun
kurallarına uymayı içine sindirmeli ve her zaman hukuk içerisinde kalmayı kendi
içine tekrar sindirmelidir.
2006 malî yılı bütçesinin ülkemize hayırlı
olmasını diliyorum. Sözlerimi tamamlarken, Yüce Meclise, bizi izleyen yüce
milletimize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.
Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.58
ALTINCI
OTURUM
Açılma
Saati: 20.09
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM(Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK(Burdur)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 33 üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
Dördüncü turda yer alan kurumların
bütçelerinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
II.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
l.- 2006
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1119; 1/1084,3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030)
(Devam)
F) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü2004 Malî Yılı Kesinhesabı
G) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
H) DEVLET
PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Devlet
Personel Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Devlet
Personel Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
İ)
BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU (Devam)
1.-
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu
2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu
2004 Malî Yılı Kesinhesabı
J) DANIŞTAY
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Danıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Danıştay
Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Söz sırası, şahsı adına lehinde söz
isteyen Burdur Milletvekili Bayram Özçelik'e aittir.
Buyurun Sayın Özçelik. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Gençlik Spor Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel
Müdürlüğü, Devlet Personel Başkanlığı ve Danıştay Başkanlığı kuruluşlarının
2006 yılı bütçe kanunu tasarısı üzerinde, lehte, şahsım adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.
Spor, gençlere ulaşabilmenin en kolay,
belki de en etkili yoludur. Gençlere, enerjilerini doğru şekilde kullanma
imkânı sağlarken, kurallara uymayı, birlik, dayanışma, işbirliği ve paylaşma
ilkelerini yerleştirerek, bireyin topluma uyumunu sağlar; aynı zamanda, spor,
toplumsal gelişmişliğin de ifadesidir. Bunun yanı sıra, evrensel bir olgu olan
spor, bireye yaptığı olumlu katkıların yanında, bir ülkenin uluslararası
alanda, sosyal ve kültürel yapısının tanıtılabileceği bir propaganda ve reklam
aracı haline gelmiştir. Ülkelerin birbirleriyle yakınlaşmalarında bir araç
olduğu gibi, tüm insanların
kaynaşmalarında ve dünyada kalıcı barışın sağlanmasında da önemli rol
oynamaktadır.
Geçen zaman içerisinde, Bakanlığımızın ve
Gençlik Spor Genel Müdürlüğümüzün, temennilerimizi gerçekleştirmeye yönelik
çalışmalarını takdirle izliyoruz. Bizim beklentilerimiz, genç bir nüfusa sahip
olmamıza rağmen spor yapan genç sayımızın yeterli olmaması nedeniyle, bu
sayının artırılması için gerekli çalışmaların yapılmasını istiyorduk; var olan
spor tesislerimizin en verimli olarak kullanılmasını istiyorduk; rasyonel
planlama istiyorduk, gereksiz tesis yapımına başlanılmamasını istiyorduk;
sporda ve sporcuda, sosyal güvenliğin sağlanmasını, millî eğitim, spor ve
sporcu ilişkisinin sağlıklı bir zemine oturtulmasını istiyorduk.
Eğitimcilerimizin niteliklerinin artırılması, devletin sporda planlayıcı,
denetleyici görevini üstlenmesi ve sporda demokrasi anlayışının yerleşmesi
başlıklarını içermekteydi taleplerimiz. Şu anda, görüyoruz ki, bu
beklentilerimizi giderecek çalışmalar, başarılı bir şekilde sürdürülmektedir. Gecesini gündüzüne katan, sorunların
peşinde, tespit ederek çalışmalarını sürdüren, popülizmden uzak, liyakatli bir
ekibin işbaşında olduğunu söylememiz gerekmektedir ve kendilerine teşekkür
etmemiz gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kulüplerin aşırı ticarîleşmeleri, sporun sadece kâr amaçlı olarak yapılmasının
sürekli önplana çıkması kötü sonuçlar doğuracaktır. Yeni ekonomik çerçeve buna
imkân sağlasa da, bu gelişim, spor etik prensiplerine göre ve sporcu yararına
yapılmalıdır.
Spor ve sağlık ilişkisinde başarılı
çalışmalardan da bahsetmek istiyorum. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bağlı
federasyonlardan lisanslı olup herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşunun sağlık
yardımından yararlanmayan amatör sporculara Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık
kurum ve kuruluşlarından sağlık hizmeti alınmasının önünün açılması,
spor-sağlık ilişkisinin sağlam zeminlere oturtulması açısından son derece
önemlidir.
Yatırım projelerinin teklif edilmesinde,
özellikle, yapılabilirliğini ve önceliğini kaybetmiş olan projeler teklif
edilmemektedir artık. Ülkemizde düzenlenecek olan spor organizasyonlarında
kullanılacak tesislere birinci derecede öncelik verilmektedir. Yıl içinde
tamamlanarak ekonomiye kazandırılabilecek projeler teklif edilmektedir;
uygulamasında önemli fizikî gerçekleşme sağlanmış öncelikli projeler teklif
edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
vakıf, şahısların sahip olduğu imkânları, kendi istekleri ve iradeleriyle,
hayır amacıyla kamunun hizmetine sunmaktır. Vakıflar, dinî, sosyal, kültürel ve
hukukî müesseselerdir. Bugün gelişen dünyada kamu ve özel sektörün ardından
üçüncü sektör olarak kabul edilen vakıflar, toplumun her alanında ve hayatın
her anında farklı ve kalıcı hizmetler vermektedirler. Üçüncü sektör, bugünkü
modern dünya devletlerinin sosyal boyutunu teşkil etmekte ve
güçlendirilmektedir.
Türk İslam medeniyetinde önemli bir yere
sahip olan vakıfların, Osmanlı medeniyetinde de en parlak dönemini yaşadığını
söylemek mümkündür. Osmanlıda bütün kamu hizmetleri vakıflar marifetiyle
yapılırdı. Devlet ise, aslî işleriyle, yani savunma, adalet ve emniyetle
uğraşırdı. Osmanlının başarıyla uyguladığı bu modeli gören gelişmiş Batı
ülkelerinde ve özellikle Amerika'da, bugün sağlık ve eğitim hizmetlerinde
vakıfların önemli roller üstlendiğini görmekteyiz.
Prof. Dr. Ahmet Akgündüz "Vakıf
Müessesesi" adlı eserinde "vakıf, karşılıklı yardım esasına dayanan
medenî bir müessesedir. Toplum hayatının temeli ise karşılıklı yardımlaşmadan
doğar. Zayıflarda daima bir sığınma hissi mevcuttur. Kuvvetlilerde ise, sahip
çıkma ve himaye duygusu gözükür. Bu hisler, insanları toplum halinde yaşamaya
sevk eder. Bu yüzden zayıflarda, kuvvetlilere hürmet, itaat ve sevgi yelleri
eser; kuvvetlilerden de, zayıflara iyilik ve merhamet esintileri gider.
Karşılıklı yardımlaşma, medenî olmanın birinci şartıdır. Vakıf anlayışında
karşılıksız yardım esastır" demektedir.
Vakıf müessesinin temelinde gaye vardır.
Bu nedenle, denetim odak noktasında bu gaye yatmalıdır. Vakıflar Genel
Müdürlüğünce tam amaca uygunluk denetimi mutlaka sağlanmalıdır. Artık
vakıfların şeklî anlamda denetimine son verilerek, vakfedenin vakıf senediyle
belirttiği amaçların gerçekleşme durumu, vakfın amaçları ile faaliyetlerinin
birbirine uyumu, özellikle yapılan ticarî faaliyetlerin vakfın amacına katkısı
değerlendirilmelidir.
Yurdumuzun hangi bölgesine giderseniz
gidin, karşınıza mutlaka bir vakıf eseri çıkacaktır. Bu eserlere sahip çıkmak,
onları yaşatmak, yıkılmaya yüz tutmuş ise onları tamir etmek, restore etmek,
ihya etmek bizim görevimiz; ama, bir görevimiz daha olduğunu düşünüyorum; o da,
vakfın ruhunu ve vakfın anlayışını diri tutmaktır ve gelecek nesillere bu ruhu,
bu anlayışı aktarabilmektir. Bir de, bu vakfın ruhunun anlayışının istismar
edilmesine engel olmaktır.
Son zamanlarda bazı uygulamalar, sanki
vakıf müessesesinin dejenere edilmesi anlamına gelen veriler ortaya koyuyor.
Aslında vakıf, vermek içindir; vakfeden kendi mal varlığından bir şeyi
başkalarına verir, karşılıksız olarak verir, başkaları istifade etsin,
yararlansın diye verir.
Vakfın temel prensibinde, insanın varoluş
nedeni olan hayatın korunması ruhsal ve bedensel gayesi yatar. Öncelikle yardımlaşma
ve dayanışmanın kurumsallaşmış şekilleri olarak vakıflar, çok önemli sosyal
etkiye sahiptir. İnsanın binbir emekle kazandığı bir malı kutsal saydığı
değerleri için insanların hizmetine sunması, psikolojik bir terbiye
mekanizmasıdır. Vakıfların hizmet alanı, hangi dilden, hangi dinden ve hangi
renkten olursa olsun bütün insanlığı kuşatmıştır; hatta, insanları kuşatmakla
kalmamış, doğadaki tüm canlıları sahiplenerek, onların hayat haklarını da
vakfın hizmet alanı içerisine almıştır.
Vakıflar Genel Müdürlüğünün faaliyet
alanı, diğer kamu kuruluşlarından daha kapsamlı ve çeşitlilik arz etmektedir.
Ülkemiz, medeniyetlerin harmanlandığı bir açık hava müzesidir. Bu tarihî
zenginliğin en önemli bölümünü, vakıf abide ve eski eserleri teşkil etmektedir.
Değerli milletvekilleri, vakıf eserlerinin
korunması Vakıflar Genel Müdürlüğünün görevi olması yanında, sorumluluk tüm
toplum katmanları tarafından üstlenilmeli ve bu eserlerin yaşatılması için her
türlü seferberlik başlatılmalıdır. Ayrıca, yurt dışına kaçırılmış olan tüm
eserlerimizi tek tek geri getirmeliyiz. Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde
kurulan kaçakçılıkla mücadele birimi çok itinalı çalıştırılmalıdır.
Sözlerimi Kanunî Sultan Süleyman
Vakfiyesinden bir duayla bitirmek istiyorum: "Her kimse ki, vakıflarımın
bekasına özen ve gelirlerinin artırılmasına itina gösterirse, bağışlayıcı olan
Allahüteala'nın huzurunda ameli güzel ve makbul olup, mükâfatı sayılamayacak
kadar çok olsun, dünya üzüntülerinden korunsun ve muhafaza edilsin."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) - Bu duygu ve
düşüncelerle, 2006 yılı bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, 2006 yılında da
büyük başarılara imza atacağımızı belirterek, Yüce Heyetinize saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özçelik.
Şimdi, hükümet adına Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali Şahin söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; bu turda
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Devlet Personel
Başkanlığı, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Başkanlığı ve Danıştay
Başkanlığı bütçeleri üzerinde görüşmeler yapıyoruz.
Konuşma sürem 45 dakika; ancak, ben, 45
dakikayı kullanmayacağım. Bir 10 dakika içerisinde söyleyeceklerimi toparlamak
istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Çünkü, gruplar adına yapılan
görüşmelerde saydığım kurumlarımızın hangi amaçla kurulduklarını, hangi
görevlerle yükümlü olduklarını ve bizim dönemimizde hangi icraatların ortaya
konduğunu gayet güzel anlattılar. Tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Tekrar
olmasın diye bunları söylemeyeceğim. Ancak, soru niteliğinde de olsa, eleştiri
amaçlı da olsa, tabiî, daha iyisi olsun diye eleştiri niteliğinde de olsa
arkadaşlarımızın bazı değerlendirmeleri oldu, onlarla ilgili görüşlerimi arz
etmek istiyorum.
Zonguldak Milletvekili arkadaşımız Sayın
Harun Akın, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde görüşürken,
bütçenin çok düşük olduğunu ifade ettiler; ancak, bir önceki yılla Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğünün 2006 yılı bütçesini kıyasladığımızda yüzde 19 gibi bir
artış olduğunu göreceksiniz. Ancak, spor alanına sadece devletten kaynak aktararak
sporun gelişmesini sağlayamazsınız. Mutlaka sponsorluk kapsamını genişletmeniz
ve bu alana yatırım yapacak olan kişileri yönlendirmeniz gerekiyor. O nedenle,
biz, iktidarımız döneminde, sizlerin de destekleriyle, sponsorluğun kapsam
alanını genişlettik, sponsorluk müessesesinden yararlanmak isteyenlerin
işlerini kolaylaştırdık. Sanıyorum, şu ana kadar, bu yasa çıktıktan sonra -en
son rakamları gelmedi; ama- 20 trilyon Türk Liralık bir kaynağı, sponsorluk
yoluyla, spor kulüplerimiz, federasyonlarımız temin etme imkânı buldular. Eğer,
tanıtımı çok iyi yapılabilirse, çok iyi değerlendirilebilirse, çok önemli bir
kaynağı, böylece, sponsorluk müessesi kanalıyla da kullanmış olacağız. Zaten,
çağdaş dünya, sporla ilgili kaynağını daha çok bu yolla temin ediyor.
Amatör spor kulüplerimizin kapanmakta
olduğunu ifade etti Sayın Akın. Hemen şunu ifade edeyim ki, bizim dönemimizde,
kulüp sayısında bir azalma olmamıştır, 738 adet artmıştır kulüp sayısı. Belki
bunun içerisinde, işleri yürütemediği için kapanan kulüpler olmuştur; ama,
kulüp sayısında azalma yoktur, neredeyse, 1 000'e yakın bir artış vardır.
Ayrıca, biz göreve geldiğimizde lisanslı
sporcu sayımız 278 047'ydi, şu anda 776 000'dir. Bu, yüzde 265 bir artış
demektir. Yeterli mi; kuşkusuz ki değil. Nüfusumuza göre, bizim, lisanslı
sporcu sayısını daha da artırmamız gerekiyor. İşte, Okul Sporları Federasyonunu
kurduk; şimdi okullarımızda spor kulüpleri oluşuyor ve öğrencilerimiz lisanslı
sporcu haline getiriliyor. Şu anda, en son rakamlara göre, 1 200 000'e ulaşmıştır
lisanslı sporcu sayımız. Bunu 5 000 000'a, 10 000 000'a çıkarmak durumundayız;
çünkü -biraz önce Sayın Akın da misal verdi- işte, nüfusu belki 80 000 000
falan Almanya'nın, ama, 30 000 000'a yakın da lisanslı sporcusu var. O
bakımdan, bizim, bu açığı mutlaka kapatmamız gerekir. Değerlendirmesine,
eleştirisine katılıyorum; ancak, biz, ciddî mesafe aldık. Biz de, kendisi gibi,
bu mesafeyi yeterli görmüyoruz. Bunu ifade etmek istiyorum.
Ayrıca diğer arkadaşlarımız da dile
getirdiler; şöyle söylendi: Türk sporu iyi gitmiyor... Cevap, Türk Millî Futbol
Takımı dünya kupası finallerine katılamadı. Ancak, bu, sporu sadece futboldan
ibaret sayan bir mantığın ürünüdür. Spor, sadece futboldan ibaret değildir.
Evet, futbolda dünya kupası finallerine gidemiyoruz; ama, Bayan Voleybol Millî
Takımımız dünya kupası finallerine gitme hakkını elde etti, gidecek, önümüzdeki
yıl dünya kupası finallerine katılacak; kendilerine başarılar diliyoruz.
Erkek Basketbol Millî Takımımız da,
önümüzdeki yıl ağustos ayında Japonya'da yapılacak olan dünya kupası
finallerine gitme hakkını elde etti; onlara da başarılar diliyoruz. Demek ki,
diğer spor dallarında dünya kupasına gidecek performansı bizim sporcularımız
göstermişlerdir.
Futbolda niye gösteremedik; bir gol daha
atsaydık gösterecektik. Bir gol... Bir golü atamadık.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Grupta yaptığınız
dua noksan kaldı demek ki...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Efendim?..
ASIM AYKAN (Trabzon) - Grupta yaptığınız
dua noksan kaldı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Evet. Bir gol daha atsaydık gidiyorduk.
Şiddet Yasası… Tabiî, özellikle futbol
maçlarında, hâlâ bizi rahatsız eden birtakım olaylar olmaya devam ediyor.
Biliyorsunuz, Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Yasayı buraya
sevk etmiş, birlikte, iktidar muhalefet elbirliğiyle o yasayı çıkarmıştık.
Bugün, Emniyet Genel Müdürlüğü sözcüsü
arkadaşımız Sayın İsmail Çalışkan bir basın toplantısı yapmış, biraz önce bana
metnini gönderdi. Bu konuyla ilgili bir soru üzerine… 5149 sayılı Sporda Şiddet
ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunun uygulanması sonucu 1 002 şahıs
hakkında fanatik ve holigan davranışlarda bulundukları gerekçesiyle işlem
yapılmıştır, bunların kimine yasanın öngördüğü para cezası verilmiştir, kimi de
müsabakalardan men cezasına çarptırılmışlardır. Emniyet Genel Müdürlüğü
bünyesinde bir bilgi bankası kurduk; çünkü, yasa onu öngörüyordu. Şimdi, kimler
hangi maçlarda hadise çıkarır, artık, bu bilgi bankası kanalıyla, biz, bunları
tek tek tespit ettik. O bakımdan, bu tür şiddet olaylarının üzerine, Emniyet
Genel Müdürlüğü olarak, tabiî ki, İl Güvenlik Kurullarının da kararıyla, daha
ciddî şekilde gidilecektir. Hatta, Sayın Çalışkan, Avrupa Konseyi tarafından,
Emniyet Genel Müdürlüğünün sporda şiddete yönelik çalışmaları nedeniyle,
kendilerine tebrik geldiğini de bugünkü açıklamasında ifade etmiş. Tabiî ki,
biraz da insan malzememizle ilgili bunlar değerli arkadaşlar. Yani, ne kadar
yasa çıkarırsanız çıkarın, ne kadar ceza öngörürseniz öngörün, eğer insan
malzemeniz eğitim yoluyla belirli bir noktaya getirilememişse, işte, bir
televizyonu, canlı yayında, ellerinde bira şişeleri, basabiliyorlar. Kim
bunlar; bu ülkenin çocukları, İzmir'de, Karşıyaka'da.
Ben, İzmir Universiade'la ilgili
Karşıyaka'da birçok spor müsabakasını izledim ve İzmirli seyircilere,
İzmirlilere gerçekten hayran olmuştum. Ben, bunların istisna olduğunu
düşünüyorum. İzmirlilerin spora ne kadar destek verdiklerini, bir seyircinin
bir maçı nasıl izlemesi gerektiği konusunda ne güzel örnekler verdiklerini
yakinen biliyorum; ama, işte, birkaç sorumsuz gencin bir televizyonu canlı
yayında basmaları, tabiî, hepimizi üzmüştür.
Tabiî, sporun dışında, konunun eğitim
boyutu da var. Onu ifade etmek istiyorum. Çocuklarımızı ve gençlerimizi her
bakımdan çok iyi yetiştirmek mecburiyetindeyiz, onları başıboş bırakmamalıyız.
Yani, Millî Eğitimin görev alalına giren konular da var -onu ifade etmek
istiyorum- sporla birlikte.
Sayın Akın, Fatih Terim'in
açıklamalarından bahsetti; işte, bugün gazetelere yansımış. Sayın Fatih Terim,
aslında, bizim ortaya koymuş olduğumuz bir projeyi dillendirmiştir, dün dile
getirmiştir, bizim bilgimiz dahilindedir. "Biz, okullara kadar inerek,
başarılı sporcuları tespit edip, Türk sporunu ve futbolunu daha da geliştirmek
istiyoruz" demiştir. O, bizim projemizdi. Bizim bilgimiz dahilinde bir
açıklamadır, bize rağmen yapılmış bir açıklama değildir. Onu ifade etmek
istiyorum.
Hatay Milletvekili arkadaşımız Sayın
Gökhan Durgun Bey, yoksulluğun, işsizliğin bittiğini söylüyorsunuz; ama,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün aşevlerinden de sürekli yardım yapıyorsunuz, işte,
sıcak yemek gönderiyorsunuz falan dedi.
Tabiî, yoksulluğun ve işsizliğin bittiğini
falan söylemedik, söyleyemeyiz.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Hiç
söylemedik.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Dün, ben, buradaki konuşmamda da ifade ettim,
Türkiye'nin, tabiî ki, bu alanda problemleri var; işsizlik ülkenin en önemli
sorunlarından biri. İşte, bunu önlemek için neler yapılması gerektiğini burada
defalarca ifade ettik; ancak, bunlara da ihtiyacımız var.
Benim söylemek istediğim şudur: Bu ülkede
bir dilim ekmeğe muhtaç insan varsa -affedersiniz- kursağından bir kaşık sıcak
çorba girmeyen insanlar varsa, onlar için bizim bu müesseseleri ayakta tutmamız
gerekir. Bu müesseseler onun için vardır. 94 yerde Vakıflar Genel Müdürlüğünün
imarethaneleri, aşevleri bunun için vardır. Dün, nitekim, bir arkadaşımıza,
eğer, senin seçim bölgende, çöplükten ekmek arayarak karnını doyurmak
isteyenler varsa onları bize bildirin, hemen, Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak,
evine sıcak yemeği gönderelim derken bunu kastetmiştim.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, Dursun
Akdemir Bey, Devlet Personel Başkanlığıyla ilgili çok değerli bir konuşma
yaptı. Çok teşekkür ederim; çok iyi incelemişler, işin püf noktalarını tespit
etmişler. Önemli bir bölümünü ben not aldım. Bir kısmını kendisine yazılı
olarak göndereceğim. Zaten, kendisi de yazılı soru önergeleriyle, sözlü soru
önergeleriyle temayüz etmiş bir arkadaşımızdır. Ben, zaman zaman, sorularına da
cevap veriyorum.
Ancak, kamunun yeniden yapılanması
konusunda, kendisinin de ifade ettiği gibi, biliyorsunuz, Kamu Yönetimi Temel
Kanununu çıkardık; ama, Sayın Cumhurbaşkanımız bazı maddeleri sebebiyle geri
gönderdi. Orada öngördüğümüz bazı düzenlemeleri biz daha sonra müstakilen
yaptık. İşte, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kapatılarak, taşra teşkilatının
il özel idareleri bünyesinde değerlendirilmesi; bu konuyla ilgi yasa çıktı,
biliyorsunuz; uygulanıyor. Büyükşehir Belediye Yasası, İl Genel Meclisi Yasası,
Belediyeler Yasası bu bağlamda çıkması gereken yasalardı, bunları çıkardık.
Aynı işi yapan birden fazla kurum olmasın demiştik orada. Nitekim, Arsa Ofisi
Genel Müdürlüğünü, biliyorsunuz, Toplu Konut İdaresi bünyesine kattık. Böylece
kamuda tasarrufu sağlamak için yaptık bütün bunları.
Mesela, orada, biz, ombudsmanlık
müessesesini öngörmüştük. Veto edilmişti; ama, şimdi, işte, Meclise sevk ettik;
ombudsmanlık, yani, kamu denetçiliği kurumu kurulmasıyla ilgili kanun
tasarısını da buraya sevk ettik. Yani "kamu yönetimi alanında neler
yapıyorsunuz" diye sormuştu; işte, bunları yaptık, daha da yapacaklarımız
var. Belki, en önemlisi, Kamu Personel Kanunuyla ilgilidir. Bu konuyla ilgili
uzun süredir üzerinde çalıştık. Yeni personel kanunu tasarısını, ben, Bakanlık
olarak, Başbakanlığa havale ettim. Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel
Müdürlüğü kurumların görüşlerini istedi. Sanıyorum 50'ye yakın görüş geldi.
Yüksek yargı organlarımızdan Danıştay, Yargıtay da görüş bildirdi. Ben bizzat
kendim inceledim onları. Bütün bu görüşleri inceleyerek, bu tasarıyı yineden
gözden geçireceğiz, haklı talepleri bu tasarıya yansıtmak suretiyle, Bakanlar
Kurulunun imzasına açarak Parlamentoya göndereceğiz.
Bu, uzun süredir beklenen, gerçekten
-arkadaşlarımız dile getirdiler- kamu personeli arasında, haksız şekilde,
birtakım farklılıklar uygulanıyor; özellikle maaş ve ücretlerinde; bunları
nasıl gideririz sorusunun cevabını teşkil etsin diye hazırlandı.
Ben detaylarına giremeyeceğim; çünkü, size
söz vermiştim; 3 dakika da geçti; diğer sorular var, arkadaşlarımızın
tespitleri var.
Bütün bunları ilgili arkadaşlarımız tespit
ettiler. Aslında, benim de önümde bu notlar var. Bunları kendilerine yazılı
olarak takdim edeceğim.
Ben, tüm kurumlarımızın bütçelerinin,
kendilerine, 2006 yılı için hayırlı olmasını diliyorum, başarılı hizmetler
diliyorum, hepinize hayırlı akşamlar temenni ediyorum efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Şahsı adına, aleyhte söz isteyen, Bilecik
Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlar; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesinin
aleyhinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Ülke nüfusumuzun yüzde 60'lık bölümünü
oluşturan gençlerimizin temsil edildiği Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
bütçesinin sorunlarını, bana ayrılan 10 dakikalık bölümde sizlere aktarmam,
gerçekten mümkün değildir.
Sayın Bakanımız az önce konuştular, güzel
konulara değindiler; ancak, gençlik ve spor deyince, Türkiye nüfusunun yüzde
60'ı akla geliyor. Dolayısıyla, Sayın Bakanımız, bu 10 dakika gibi bir sürede
değil de, süresinin tamamını gençliğe ve spora ayırmalıydı, bu sorunlara
değinmeliydi ve bunların çözümü noktasında düşünceleri burada aktarması
gerekiyordu.
Değerli arkadaşlar, spordan sorumlu Devlet
Bakanımız ve Gençlik ve Spor Genel Müdürü Vekilimizin, beyanatlarından, basın
mensuplarının yazılarından öğrendiklerimizi özetlediğimizde, Türk sporunun
geleceğinin olmadığını, Atatürk gençliğinin yine sahipsiz kaldığını, ülkemizin
geleceği olan çocuklarımızın, gençlerimizin cumhuriyete yabancılaştırıldığını
görüyoruz. Aile yapımızın altüst edildiğini, gelecekten beklentisi olmayan,
millî değerlerini yitirmiş bir gençlik yaratılmak istendiğini görüyoruz.
Gittikçe fakirleşen, fakirleştikçe suça itilen gençlik görüyoruz değerli
arkadaşlarım.
Bunun örnekleri ortada. Madde bağımlılığı
yaşı ilköğretim çağına indi. Her gün ama her gün, ulusal ve görsel, yazılı
basında, tinerci çocuklar, kapkaççı gençler haberlerini okuyor ve izliyoruz.
Bunlar da bir örneği değil mi?
Bakanlığımız ve Gençlik Spor Genel Müdürü
Vekilimiz ve ekibi tam anlamıyla görevlerini yapmış olsalar, bu gençlerimiz,
doğuda, güneydoğuda PKK'nın kucağına itilir mi arkadaşlar? Tarikat yuvalarına
katılırlar mı değerli arkadaşlar? Bence katılmazlar. Bu, yetkililerin görevini
yeterince yapmadığının somut göstergesidir değerli arkadaşlarım.
Bakın, bir örnek vereceğim. 2002 yılında
göreve geldiğinizde, lisanslı sporcu sayısı 278 000'di diyorsunuz. Doğrudur.
Bunu 750 000-800 000'lere çıkardınız. Hatta, okul sporlarını, yani, öğrencileri
de buna kattığınızda, bu rakamın 1 200 000'lere çıktığını görüyoruz.
Peki, sizlere soruyorum: Sizden önceki
idareciler, 278 000 lisanslı sporcudan, dünya şampiyonları, olimpiyat
şampiyonları, Balkan şampiyonları çıkardı değerli arkadaşlarım. Süreyya
Ayhanlar, Halil Mutlular, Hamza Yerlikayalar, Nurcanlar, daha ismini
sayamadığım yüzlerce şampiyon çıkardılar değerli arkadaşlarım. Ya siz, ne
çıkardınız? Sizin döneminizde yetiştirdiğiniz bir sporcuyu burada gelip
söyleyebilir misiniz?!.. Mevcut şampiyonlarımıza bile sahip çıkmadınız değerli
arkadaşlar ve dolayısıyla, bunun nesine başarı diyorsunuz?
Geçtiğimiz yıl 45 federasyon başkanlığının
seçimleri oldu. Seçimlerde öyle veya böyle siyasî olarak rol aldınız. İl
müdürlerine baskı yaptınız. Kendi adamlarınızı seçtirdiniz. "Sporda çağ
atlayacağız" dediniz, biz de açıkçası ümitlendik…
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Yalan…
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Yalan olmadığını
az sonra söylerim ama… Yalan diyorsun da Sayın üstadım...
Bu açıklamalardan, gerçekten, bir vatandaş
olarak biz de ümitlendik. Ama, bir yıl sonra Sayın Bakanımız gerçekçi -bu
yönünü çok sevdiğim, saygı duyduğum, gerçekten çok değerli bir insan- bir
özeleştiri yaptı. Şu özeleştiride gördük ki "başarısız olan federasyon
başkanları istifa etsin, yoksa yetkilerimi kullanarak ben görevden alırım"
dedi. Bu, ne anlama geliyor değerli arkadaşlar; sporda, futbolda başarısız
olduğumuz anlamına gelmiyor mu? Sayın Bakanım, başarısız federasyonları
görevden alıyorsunuz, sizi gerçekten destekliyorum. Peki, başarısız genel müdür
vekillerini, şube müdürlerini, il müdürlerini görevden almayı düşünmüyor
musunuz değerli arkadaşlar, Sayın Bakanım?
Şimdi, Sayın Başbakanımız, açıkçası, tüm
bakanlar üzerinde şöyle bir yetkiyi kullanıyor: Sayın Başbakan, geçmişte
kendisiyle yakın arkadaşlık yapmış, siyasî akrabalık ilişkisinde olan,
partisinden gerek büyükşehir belediye başkan adayı gerekse milletvekili
adaylarını, ilgili bulunan, sorumlu olan bakana hiç sormadan, vekâleten, o
bakanlıklara genel müdür vekilleri olarak atamasını gerçekleştiriyor değerli
arkadaşlar. Dolayısıyla, burada bakanlarımız by-pass oluyor. Bunu siz de çok
iyi biliyorsunuz. Bu özeleştiriyi de kendi içinizde yapmak durumundasınız.
Değerli arkadaşlar, 2002 yılında spor
teşkilatının merkezde çalışan personel sayısı 800 civarındayken bugün 1
300'lere yaklaştı. Yani, başka belediyelerden, kurum ve kuruluşlardan sadece
Ankara merkez teşkilatına 500'e yakın adam transfer edildi. Hani merkezî
hükümetin ve merkezî iktidarın yetkilerini yerele dağıtacaktık?!
Değerli arkadaşlar, futbol ve spor
federasyonlarını özerkleştirdiniz. Kendi gelirleriyle kendi faaliyetlerini
kendi genel kurullarında seçilen yöneticilerle sürdürsün dediniz, devlete yük
olmasın dediniz. Biz de bu düşüncenize destek verdik. Peki ne oldu; hepsi
devletten aldıkları paylarla ayakta duruyor. Göstermelik genel kurullara
soktunuz; siyaset yüzünden, hiç yerine, çalışma huzurları maalesef kalmadı.
Başarı düştü ve düşmeye devam ediyor. Daha yeni seçilen, destek verdiğiniz
Futbol Federasyonu, trilyonluk gelirlerine rağmen, müfettiş raporlarıyla tespit
edilen hovardaca harcamaları yüzünden, ayakta, maalesef duramıyor ve Futbol
Federasyonunda yeniden genel kurul hazırlıkları yapılıyor. Federasyonların
hesaplarını denetlemeye kimsenin gücü yetmiyor. Sayın Bakan bile "ben bir
şey yapamam, Başbakana yaptırırım" demekle maalesef yetinmektedir. Böyle
bir yerde başarıdan söz edilebilir mi değerli arkadaşlarım?! İşte futbolun
durumu ortada. Ne kadar hazin verici bir durum değil mi değerli arkadaşlar?
Son günlerde Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün kapatılması gündemde. Gençlik ve spor teşkilatını neden kapatmak
istiyorsunuz? Sayın Bakanımızın, bu Genel Kurulda bunlara net olarak cevap
vermesi gerekiyor.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
yetkilileri yapmış oldukları açıklamalarda, Avrupa, dünya ve olimpiyat
şampiyonalarında madalyalar kazandığımızı söylediler. Milletçe sevindik,
sporcularımızla gurur duyduk. Bununla yetinmedik, trilyonlarca ödül dağıttık.
Sonra ne oldu değerli arkadaşlar; sporcuların dopingli olduğu ortaya çıktı,
bütün madalyalar ellerimizden geri alındı. Bununla da yetinilmedi, uluslararası
müsabakalardan men edildik. Peki, kim bunların sebebi; açgözlü ödül avcısı
birkaç antrenör mü, yoksa, bugünkü sporu yönetenler mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tüzün, tamamlayabilir
misiniz.
Buyurun.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Bu sporcuları spor
tarihinden ve gönüllerimizden sildik. Kim bunun sebebiyse, neden bu yetkililer
çıkıp bu milletten özür dilemiyorlar, neden makamlarını terk etmemekte de
direniyorlar? Türk Milleti, günü ve saati geldiğinde de bunlardan hesabını
soracaktır.
Değerli arkadaşlar, sporda şiddeti önlemek
için yasa çıkaralım dediniz, çıkardık, yetki istediniz, verdik. Peki, kanun
çıktı, ne oldu; sporda şiddet bitti mi; hayır, daha da arttı, önü alınmaz hale
geldi. Azmış seyirci grupları, polisimizle, jandarmamızla çatışır hale geldi,
daha da ileri giderek, maalesef, spor stüdyolarını basmaya başladılar.
Şimdi, böyle bir ortamda spor teşkilatı
kapatılıp, belediyelere devredilse, daha politik, siyasî bir zemine itilmez mi?
Bugün şiddetin önüne geçemiyorsak, yarın nasıl geçeceğiz?
Spor-mafya ilişkileri için bu Mecliste
araştırma komisyonu kuruldu. Bu komisyon aylarca araştırma yaptı, müfettiş
kanalıyla raporlar hazırladı, bu raporları Genel Kurula sundu. Bütün bu işlemlerin
sonucu ne oldu, kimler cezalandırıldı, yoksa, böyle bir şey yok muydu, basın
bizi yanlış mı bilgilendirdi?
Gençlik ve spor teşkilatında devamlı
ihaleler yapılmakta. Geçenlerde basında ihaleyle ilgili bir haber yer aldı.
Vatan gazetesi, 26 Ağustos Cuma günü manşetten bir haber verdi: "Resmî
Gazetede Yolsuzluk... İzmir Halkapınar spor salonu ihalesiyle ilgili
yolsuzluk" dedi. Bu haberi okudunuz mu? Bu haberle ilgili gelişmenin ne
aşamada olduğunu sormak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, hepimiz, bu Meclis,
Olimpiyat Kanunu çıkardı, Olimpiyat Komitesine kaynak sağladı. Büyükşehir
belediye gelirlerinden, şans oyunlarından trilyonlarca kaynak aktarıldı, hâlâ
da kaynak aktarımına devam ediliyor; ne oluyor, bu paralar nereye gidiyor?..
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Tüzün.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Bu paralara ne
oluyor, hangi kaynaklarda kullanılıyor? Eğer, bu ülkede olimpiyat
yapılmayacaksa, bu paraları başka yerde kullanmayı düşünüyor musunuz?
Değerli arkadaşlar, hepimiz, geçmişte,
çocukluk yıllarında veya bulunduğumuz kentte, beldede futbolla, sporla yakından
ilgilendik. Değerli arkadaşlar, hepimizi yakından ilgilendiren bir önemli konu
da amatör spor kulüpleridir. Spor kulüpleri maddî sıkıntılardan dolayı tek tek kapanmaktadır.
Bunların desteklenmesi için bir çalışma yapıyor musunuz? Spor kulüpleri, hâlâ,
Dernekler Yasasına göre kurulup idare edilmektedir. Spor kulüpleri yasasını bu
Meclise getirmeyi düşünüyor musunuz? Bu konuda da bir çalışmanız var mıdır?
Değerli arkadaşlar, amatör kulüplerin
durumu gerçekten içler acısı. 5 000'e yakın amatör spor kulübümüz var. Bunlar
yıllık 70 000'e yakın müsabaka yapıyorlar. Müsabakalarda doktor yok, ambülans
yok, müdahale yok, herhangi bir savunma yok; hepsi gerçekten Allah'a emanet.
365 000 000 dolarlık yayın ihalesinden sadece…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tüzün, lütfen, son 1
dakika...
Buyurun.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, 365 000 000 dolarlık yayın ihalesinden, sadece profesyonel
takımlara yardım var; amatörlere 1 lira yardım edilmemesi düşündürücüdür.
İddaa, spor toto ve spor loto gelirlerinden mutlaka amatör spor kulüplerine pay
ayrılmalıdır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, şu önemli konuya da
değinip sözlerimi tamamlamak istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Tüzün, lütfen…
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Bildiğiniz gibi,
Türkiye liglerinin adları değiştiriliyor. Türkiye Süper Ligi “Turkcell Ligi” ve
şu anda da Türkiye Kupası, maalesef “Fortis Kupası” olarak adlandırıldı ve
önümüzdeki yıllarda bu şekilde, bu isimle müsabakalara devam edecektir. Ben
burada net olarak şunu söylemek istiyorum: Türkiye Kupası ismi değiştirilerek
“Fortis Kupası” adı altında müsabakalar oynanacaksa, ben bir Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı ve ferdi olarak o maçlara katılmayacağım ve o maçları
izlemeyeceğim.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Aferin Yaşar.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, işte bunca sorunların içerisinde Türk sporuna gerçekten hizmet
etmek isteyen bir anlayışı …
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Tüzün…
Sayın Tüzün, sadece teşekkür etmek için,
buyurun.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Sayın Bakanımızın,
Sayın Şahin'in yükü çok fazla değerli arkadaşlar. Ona da değinip sözlerimi
tamamlayacağım.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Tüzün, teşekkür
eder misiniz.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Bakınız, 5 tane
genel müdürlüğün bütçesi ve yönetimi kendisinde bulunuyor. İki gündür burada…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tüzün, lütfen…
Teşekkür eder misiniz Sayın Tüzün…
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. Başkanımızın şahsıma gösterdiği müsamahasına teşekkür
ediyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün.
Sayın milletvekilleri, dördüncü turdaki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi sorulara geçiyoruz. 10 dakika
süreyle soru sorma işlemi yapacağız.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Arkadaşlarımın da dikkatini çekerek
sözlerime başlamak istiyorum. Ciddî bir soru, önemli bir soru: Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kuruluyla ilgili… Tekelin içki bölümünün satışının ortaya
koyduğu bir manzara var. Lütfen iyi dinleyin. 26 Aralık 2003 tarihinde
Özelleştirme Yüksek Kurulu satış işlemini onaylıyor. Tesis, özel bir içki firmasına
iki ay sonra devrediliyor. İlgili kurul tarafından yapılan soruşturma
gösteriyor ki, devirden bir ay önce 1 trilyon liraya şişe alınıyor -bunlar
satış sırasında söz konusu olan değerler- devirden iki gün önce 507 milyar
liraya ambalaj malzemesi alınıyor, üç ay önce 37,3 trilyon liraya kuru üzüm, 15
trilyon liraya yaş üzüm, 15,3 trilyon liraya da anason alınıyor. Bütün bunlar
olmadan önce değer tespiti yapılmış, ona göre fiyatları alınmış, ona göre satış
gerçekleştirilmiş.
Şimdi, bu denetleme kurulu raporunda,
devir işlemine birkaç gün kala Tekel A.Ş.’nin 100 trilyon liralık alım yaparak
bunu kendi gideriymiş gibi göstermesi Tekeli zarara sokma olarak
değerlendirilmiş; Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun da bu konudaki raporu
çok net ve açık.
Sorum şu Sayın Bakan: Devir işleminden bir
gün önce şirketin 10 trilyonluk KDV giderini de Tekel üstleniyor, bu arada bir
de borç silme operasyonu yapılıyor. Yapılan denetlemede, 2003 yılında yaklaşık
400 trilyon liraya özelleştirilen alkollü içecekler ve Tekele olan 307
trilyonluk borcun devirden önce silinerek, ihaleyi alan şirkete avantaj
sağlandığını gösteriyor. Şimdi bu konu Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunca
soruşturulmak üzere Başbakanlığa gönderildi. Bu soruşturmanın sonucu ne
olmuştur? Başbakanlık Teftiş Kuruluna gidiyor "soruşturmaya gerek
yoktur" deniyor, tıpkı Ofer'e ve Hariri'ye yüzde 10 Kurumlar Vergisiyle
gelecek dönemde sağlanacak 200 000 000 dolarlık avantajlar gibi. Yani, yapılan
soruşturmada, soruşturulması istenen konuların tümü soruşturma kapsamına
alınmış mıdır? Bu ciddî bir konudur, sonuçta ülkenin parasıdır. Burayı satın
alana Tekelin çok büyük bir şekilde avantaj sağladığını görüyoruz; yazıktır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Soru? Ne demek istiyorsunuz, sorunuz ne?
HALUK KOÇ (Samsun) - İşte burada, size
takdim edeyim.
BAŞKAN - Sayın Öğüt, buyurun.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, Ardahan il merkezinde,
Ardahan gençleri ve il spor müdürlüğümüzün büyük gayretleriyle, Ardahan Stadı
çim saha yapıldı. Ancak, orada bazı eksikler var; çok cüzî bir para, 100 milyar
civarında bir para gönderirseniz, diğer eksikler de tamamlanacak. Burada söz
vermenizi istihdam ediyorum; bir.
İki; Ardahanlı spor kulüplerine,
gençlerimizin tek sosyal hayatı olan spor kulüplerine ne gibi yardımlar
yaptınız?
Üç; dünyanın en kaliteli karına sahip
Ardahan Yalnızçam Uğurlu Dağındaki kayak tesislerimiz, şu anda belli bir düzeye
getirilmiş; ancak, ne yazık ki, orada eksik olan tesisler nedeniyle çalışma
yapılmamıştır. Bu nedenle, Ardahan'ın Yalnızçam Uğurlu Dağının kayak
tesislerinin yaptırılması için 4 trilyon para lazım. Bu parayı ayırma şansınız
var mı? Doğu Anadoludan bunu esirgemeyin.
Dördüncüsü; Ardahan'ın Çıldır İlçesinin
kenarında spor tesisleri var; konaklama ve restoran; ancak, voleybol, futbol,
basketbol oynayacak sahaları yok. Bu sahalar için, bütçeden herhangi bir pay
ayırdınız mı? Bununla ilgili herhangi bir çalışma var mı?
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.
Sayın Kaptan…
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başbakan Yardımcım, üç yıldır, biz,
Antalya'ya şehir stadyumu istedik. Siz de "ihtiyaç var Antalya'da"
dediniz; bir ara da ilgili genel müdürümüz "sponsor bulun, yapalım"
dedi. Şimdi, efendim, stadyum istedik de, stadyumu yapın dedik de, şehrin de
göbeğine yapın demedik. Şimdi, duyduğumuz kadarıyla, bu, Antalya'da, planı,
programı yapılan, şehrin tam ortasında -100 üncü Yılda; bir tarafında oteller,
bir tarafında devlet hastanesi, bir tarafında Meltem Mahallesi- 30 000 kişilik
stat yapılacak. Stadın yapılmasına seviniyoruz; fakat, yer seçimi; özellikle,
40 000 metrekarelik bir iş alanı, stadı yapana 40 000 metrekarelik bir iş alanı
yeri verileceğini öğrendik. Bu da 5M'li 4 tane Migros yeri demektir. Yani,
bunun şehrin ortasında yapılmaması için, bir; Yeşilbayır'da 300 dönüm, Antalya
Valiliği bir yer tahsis etmişti. Hadi, orası uzak densin; Antalya'nın içinde,
Kızıltoprak'ta 180 000 metrekare, Vakıfların yeri var. Sayın Vakıflar Genel
Müdürümüz de orada. Eğer, uygun görülürse, bu yine şehrin içinde olsun; ama,
şehrin tam ortasında, şehrin tam göbeğinde olmasın. İzninizle…
BAŞKAN - Sayın Kaptan, sorunuzu sorar
mısınız lütfen.
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkan,
soruyu… Stadyumun şehrin ortasında değil, Kızıltoprak'ta veya Yeşilbayır'da
yapılması mümkün müdür; soru bu, Antalya şehir stadyumunun.
İkincisi: Bu Danıştay kararlarıyla ilgili;
bazı bakanlıklar, ısrarla, Danıştay kararlarını uygulamıyorlar. Bunlardan bir
tanesi, Balıkesir SEKA Fabrikası. Bu konudaki Danıştay kararı neden
uygulanmıyor; o konuda da bilgi verirseniz memnun oluruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaptan.
Sayın Akdemir, buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan,
aracılığınızla, Sayın Bakanımdan sormak istiyorum.
Birinci sorum: Eğitim ve araştırma
hastanelerindeki şef ve şef yardımcılığına sınavsız, hiçbir kritere bağlı
olmadan bakanın takdiriyle atama yapılan ve bu yetkiyi veren kanun teklifini
Anayasa Mahkemesi bozdu, yürütmeyi durdurdu daha doğrusu. Yürütme
durdurulduktan sonra kaç kişinin ataması yapıldı? Bu atamayı yapmaya devam
edecek misiniz? Anayasa Mahkemesinin kararına ne zaman uyacaksınız?
İkinci sorum: Doğu Anadolu Bölgesini, kış
sporları açısından cazibe haline getirmek üzere ne kadar yatırım yapmayı
planladınız?
Özellikle, şu anda, Erzurum'a ve Ağrı Dağı
civarına kar yağıyor. Ağrı Dağında, Iğdır tarafında, doğa sporları ve kış
turizm merkezi olarak planlanmış. Bu yıl Ağrı Dağı kış turizm merkezine ne
kadar ödenek ayırmayı planladınız?
Bir diğer sorum: Memurlar ile diğer kamu
görevlileri hakkında geçen yıl Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kanun teklifi
sunduk; bu kanun teklifini benimsiyor musunuz? Eğer benimsiyorsanız ne zaman
yasalaştıracaksınız?
Toplumda saydamlığı ortaya koymak ve
hükümetinizin topluma güvenini tazelemek için milletvekilliği dokunulmazlığı
sınırlamasını ne zaman Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.
Sayın Kavuştu, buyurun.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Sayın Başkan,
vasıtanızla Sayın Bakanımıza şu soruları yöneltmek istiyorum.
Sayın Bakanım;
1- Azınlık vakıflarından alınmadığı halde
ecdat yadigârı olan vakıflarımızdan alınmakta olan teftiş ve denetleme payı
2006 yılında alınacak mı?
2- Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından,
2004 yılında, 3 000 muhtaç vatandaşımıza maaş ödemesi yapılmıştır. Bu sayı 2005
yılında hangi seviyeye ulaşmıştır; 2006 yılında kaç muhtaç vatandaşımıza maaş
ödemesi yapılması hedeflenmektedir?
Son sorum: Ecdat yadigârı vakıflarımızın
2004 ve 2005 yıllarında bakım ve onarımları ne kadar yapılmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kavuştu.
Sayın Çetin, buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, devlet personelinden
sorumlu kuruluş Devlet Personel Başkanlığıdır; ancak, bilindiği kadarıyla, kamu
personel rejimi kanun taslağı bir Başbakanlık müsteşar yardımcısının
başkanlığında kurulan komisyon koordinatörlüğünde götürülüyor. Devlet
personelinden sorumlu kuruluş olan Devlet Personel Başkanlığı, bu tasarının
neresinde duruyor, tasarının hazırlığındaki katkıları nedir? Bilindiği
kadarıyla, Danıştay başta olmak üzere, üniversitelerimiz, resmî olarak bu
tasarıya olumsuz görüş bildirdiler; bir kısmı da, bu tasarıyı görüş bildirmeye
bile değer görmediler. Kamu çalışanlarını sözleşmeliliğe zorlayacak, onları iş
güvencesinden yoksun bırakacak bu tasarıyı bu haliyle Meclise indirmeyi
düşünüyor musunuz?
İkinci sorum: Bildiğiniz gibi,
özelleştirilen kuruluşlarda çalışan işçilerin kamu kurum ve kuruluşlarına
devri, hükümet ile Türk-İş arasında 2002 yılında imzalanan bir protokolle
başladı; 1 750 kişi o dönemde yerleştirildi; daha sonra, hükümetleriniz
döneminde, yaklaşık 8 000 civarında bir işçi de, yine, kamu kurum ve
kuruluşlarına yerleştirildi. Bu görevi de, Devlet Personel Başkanlığımızın
oluşturduğu havuzdan yapıyorsunuz. Bunlar göreve başlarlarken, onbir ay çalışacakları,
kendilerine tebliğ edilmişti. Şimdi, on ay çalıştıktan sonra zorunlu izne
çıkarılırken, sekiz ay çalışanlara, 1 Ocaktan itibaren izne çıkarılacakları…
BAŞKAN - Sayın Çetin, süre tamamlanmıştır;
lütfen, sorunuzu sorar mısınız.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Tamamlayayım
cümlemi…
BAŞKAN - Lütfen, ama…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - … tamamlanmıştı;
yani, devlet, yurttaşına verdiği sözden niçin cayıyor; bir, bunu sormak
istiyorum.
Üçüncüsü; bunlar, fabrikalarda, o kamu
kuruluşlarında, usta, ustabaşı, formen gibi görevlerde bulunuyorlardı.
İçlerinde, lise mezunu, üniversite mezunu olanlar var. Tahsillerine göre, 450,
500, 560 lira sabit maaş alıyorlar ve gittikleri kurumlarda müstahdem olarak
çalıştırılıyor, tuvalet temizliği yaptırılıyor, onurları inciniyor. Bu konuya
müdahale etmeyi düşünüyor musunuz? Tahsillerine, konumlarına uygun işe
yerleştirilmeleri için, bir ikaz, uyarı yapacak mısınız? Siz böyle bir konumda
olsanız, gururunuz, onurunuz incinmez mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Oldukça çok sayıda soru var; 10 dakika
içerisinde, bunları, özetlemeye çalışacağım.
Sayın Yaşar Tüzün Bey, demin, kürsüde,
bana sorular yöneltmişti. İzin verirseniz, önce ondan başlayıp, sonra, diğer
arkadaşlarımıza doğru, soruları cevaplandırmaya çalışacağım. Efendim
"doğulu gençlere sahip çıksaydınız Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak,
işte, terör örgütüne bu gençler gitmezdi" dediniz. Gençlik Spor Genel
Müdürlüğünün Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesine yönelik hiçbir faaliyetinin
olmadığını ifade ettiniz. Tabiî, bu konuda eksik bir bilgiye sahipsiniz. Doğu
ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki 23 il ve ilçelerini kapsayan Sporla Tanış
Projesini biz başlattık, 23 ildir. 2004 yılında başlattık, 2005 yılında da bu
devam etti ve bu projemizden, geçtiğimiz yıl da, bu yıl da, 25 000 gencimiz
yararlandı. Tabiî, bu, diğer bölgelerdeki gençlerimizden farklı bir
uygulamadır. Bunu kısaca hatırlatma ihtiyacını hissettim.
"Sizden önceki dönemde bizim
sporcularımız dünya şampiyonu oluyordu, olimpiyat şampiyonu oluyordu, Avrupa
şampiyonu oluyordu, siz hiç şampiyonluk çıkaramadınız" dediniz. İnsaf!
Sayın Tüzün, neredesin? İnsaf! Geçtiğimiz yıl Atina'da yapılan olimpiyatlarda,
spordan sorumlu Bakan bendim ve olimpiyat süresince oradaydım. Bak, 10 tane
madalyayla döndük.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sizin döneminizde
yetişen…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - 2 tane de
paralimpik olimpiyatlarında madalya kazandı sporcumuz, 12 eder. Olimpiyat
tarihimizin madalya rekorudur, hatırlatırım.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sizin döneminizde
yetiştirdiğiniz sporcu, Sayın Bakan…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) - 2005 yılında,
olimpiyat, dünya ve Avrupa şampiyonalarında, sporcularımızın -diğer
uluslararası müsabakalar dahil- kazanmış oldukları madalya sayısı 405'tir.
Bunun 123 tanesi altın madalyadır.
"Güreşte ne yapıyorsunuz"
dediniz…
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Güreş demedim…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Son dünya
şampiyonasında 2 tane altın madalya kazandı güreşçilerimiz, göndere Türk
Bayrağını çektirdiler, İstiklal Marşını söylettiler. Herhalde, siz bunları
takip etmediniz.
"Federasyon seçimlerine baskı
yaptınız" dediniz. Kime yapmışım? Kime yapmışım, bir tane örnek verin.
Hangi federasyon seçimine Mehmet Ali Şahin baskı yapmıştır, talimat vermiştir,
bana bir tane örnek getir. Efendim, siz "başarısız federasyonu görevden
alacağız" dediniz… Görevden alacağız demedim; çünkü, görevden alma yetkim
yok.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Yetkim yok
dediniz…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Özerk
federasyonlarla ilgili yasa diyor ki, özellikle Futbol Federasyonuyla ilgili:
Başbakanlık Teftiş Kurulu görevde kalmasında sakınca görürse, spordan sorumlu
Bakan olağanüstü kongreye götürür o federasyonu. Ben de bu yolu tercih
etmiştim; ama, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu olağanüstü kongre kararı aldı;
hayırlı olsun.
Efendim "merkezin personel sayısı
arttı" dediniz. Bakın, 2002'de 823 imiş, şu anda 788; azalmış efendim.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Kitapta öyle
değil, kitapta 1 300, Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Merkezden bahsediyorum.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Bu sizin kitabınız
değil mi Sayın Bakanım?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Hepsine cevap vereceğim efendim.
Tabiî, dopingden bahsettiniz. Evet, tüm
dünya sporcularının ve sporunun en baş belası işlerinden biri dopingdir. Doping
kullanımı konusunda Türk sporcuları dünya ortalamasının altındadır.
BAŞKAN - Sayın Bakan, sorulara cevap verir
misiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Veriyorum efendim, işte soru sordu, cevap
veriyorum.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sorulara cevap
verin, konuşmalara değil.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bu da soru; arkadaşımızın kürsüde sorduğu soruyla
yerinden sorduğu soru arasında ne fark var?!
Bakın, Başbakanlığa bir yasa taslağı sevk
ettim, dopingle mücadele kurulu kuruyoruz, 9 maddelik bir taslağı Parlamentoya
gönderiyorum. Tıpkı, dünyada faaliyette bulunan Antidoping Ajansı gibi, kısa
adı "TADA" olan Türkiye Anti Doping Ajansı diye bir kurum kuruyoruz.
Artık, sporcularımızı, millî sporcularımızı habersiz kontrol edecek, onları sık
sık takip edecek bir mekanizmayı bizim kurmamız gerekiyordu; şimdi onu
kuruyoruz.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Sporcu hangi
ilacın doping olduğunu bilmesi lazım; sorun bu.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Tabiî, çok haklısınız Sayın Akın; eğitim çok
önemli. Bu konuda tüm Federasyonumuz ve Genel Müdürlüğümüz, eğitimi ilk sıraya
aldı; ama, bunun dışında, mutlaka, demin söylediğim kurumsal yapıyı da kurmak
zorundayız. Bu konuda da dünyada örnek olacağız. Bir gün, Uluslararası Anti
Doping Ajansı şunu söyleyecek: Türkiye'ye biz kontrol için adam göndermeyelim,
Türkler bu işi bizden daha iyi yapıyor. Bunu dedirteceğiz inşallah.
Efendim, Sayın Koç, tabiî bir rapordan
bahsetti, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun, Başbakanlık Teftiş Kurulunun
o raporla ilgili "sorumluluk yoktur" diye bir rapor verdiğini
söyledi. Benim bundan haberim yok doğrusu, yani malumatım yok.
HALUK KOÇ (Samsun) - Yeni başladı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - O zaman, bakın, şimdi Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu Başkanvekilimiz, not göndermiş, izin verirseniz okuyorum:
"Yüksek Denetleme Kurulu raporunda
soruşturma istenmemiştir. Konu, devredilen şirketin bilançosunun
değerlendirilmesiyle ilgili olduğundan, raporda Maliye Bakanlığınca incelenmesi
istenmiştir; aynı konuda, KİT Komisyonunda, Maliye Teftiş Kurulunca inceleme
talep edilmiştir; her iki konu birleştirilerek, Maliye Bakanlığınca konunun
incelenmesi başhesap uzmanlığınca sürdürülmektedir." Cevap bu.
HALUK KOÇ (Samsun) - Devam ediyor yani?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Evet, devam ediyor demek ki.
HALUK KOÇ (Samsun) - Aman, Maliye
Bakanımızın haberi olmasın, bağımsız kurullar takip etsin.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Öğüt, Ardahan'da bir çim saha yapıldığını
söylediniz; “ama 100 milyar lira daha ihtiyacımız var, bunun sözünü verin”
dediniz. Böyle bir söz burada veremem; çünkü, ben, böyle padişah değilim.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Bakan, 100
milyar lira ne para!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Yani, kamunun kuralları var, nereye, ne zaman, ne
parayı göndereceğiz, bu işin kuralları var, ben padişah değilim. Lütfen… Yani,
cülusundan bağışladım şu kadar kese altın... O devirler geride kaldı. Böyle bir
şey yapamam.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Bakanım, Maliye
Bakanı baba baba satıyor, biraz oraya…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Yok, bizde öyle bir usul yok.
“Ardahan spor kulüpleri için ne gibi
yardım yaptınız?” Herhalde amatör spor kulüplerini kastediyorsunuz. Biliyorsunuz,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçemizde, amatör spor kulüplerine yardım
faslı var; müracaat eden ve futbol dışında da branşta faaliyette bulunan
kulüplerimize imkânlar nispetinde yardımcı oluyoruz. Ardahan için böyle bir
yardımımız olmuş mu; tabiî, şu anda bilgiler yanımda değil, müracaat olmuş mu,
olmuşsa yapmış mıyız. Onu, ben, size yazılı olarak takdim edeceğim.
4 trilyon lira kayak için para istediniz.
Tabiî, ona da deminki soruya verdiğim cevabı ancak verebilirim; ama, biz,
Türkiye'de spor tesislerini mümkün olduğu kadar tamamlamak için yeni bir proje
çalışmasını bitirdik. Örnek tip projeler geliştirdik, daha ucuza mal olan
projeler geliştirdik. Yeni yılda, özellikle nüfusu fazla olan ilçelerden
başlamak üzere, tüm ülkemizdeki ilçelerimiz -illerimizde var, çünkü- spor
tesislerine sahip olacaklar; sizin ilinizi ve ilçelerinizi de bu bakımdan
inceleyip, size ayrıca yazılı olarak bilgi takdim edeceğim.
“Antalya şehir stadı var, acaba başka bir
yere şehir stadı yapacak mısınız?” Bu konuyla ilgili, biz, Antalya Büyükşehir
Belediyesiyle bir protokol imzaladık Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak;
ancak, siz diyorsunuz ki: “Bu, şehrin içinde olmamalı, yine şehrin içinde
yapılıyor.” Ama, Sayın Kaptan, UEFA ve FIFA yapılacak olan statların şehrin
dışında olmasını istemiyor. İllâ halkın, yani, seyircinin kolaylıkla gidip
gelebileceği bir yerde olmasını arzu ediyor.
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Kızıltoprak öyle
efendim…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Çünkü, biz, Avrupa şampiyonalarına talibiz, dünya
şampiyonalarına talibiz, Antalya da bu işin ayaklarından biri olacak. Yani,
Antalya'da yapmayı planladığımız bu stadyum mutlaka…
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Bakan,
trafik felç olur.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Tabiî ki, trafiği aksatmayacak, uygun bir eğimde
yapılmalıdır. Ben yapılacak yeri gidip doğrusu görmedim; ama, Antalya'yı
yönetenler, başta Büyükşehir Belediye Başkanımız, Büyükşehir Belediye Meclisi,
herhalde bu işin nereye daha uygun olarak yapılacağını takdir ederler diye
düşünüyorum.
Danıştay kararlarını bazı bakanlıklar
uygulamıyor diyor.. Yargı kararları uygulanır, uygulayamamanın zaten müeyyidesi
var. Uygulamazsan sonuçlarına da katlanırsın.
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Balıkesir SEKA…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Akdemir… Sağlık Bakanlığında, işte, bir
yasa çıktı yürütmesi durduruldu, hâlâ atama yapılıyor dendi. Tabiî, bunu Sağlık
Bakanımıza sorarsanız daha net cevap alırsınız. Ancak, eğer, yürütmenin
durdurulması kararı Resmî Gazetede yayımlanmış ise, ondan sonra bir işlem
yapılması mümkün değil zaten. O mümkün değil. Yani, hükmen batıldır o.
Kış sporları için ne yapıyorsunuz?..
Doğrusu, Erzurum, 2011 Üniversiade Kış Oyunlarına talip. En şanslı illerimizden
biri olduğunu düşünüyorum.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Ağrı Dağında da
kış sporlarıyla ilgili tesis var Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - 2006 yılı bütçesine bir, bu sporları salonu
yapmayı programımıza aldık. Yani, ciddî bir harcamayı gerektirir. Böylece,
Erzurum'un böyle bir kış oyunları için gerekli olan tesislerini yapmaya
önümüzdeki yıldan itibaren başlıyoruz.
Diğer illerimizle ilgili, inşallah, cevabı
size yazılı olarak takdim edeceğim.
Sürem doldu mu Sayın Başkan? Oo dolmuş!
Sayın Başkanım, diğer sorulara izin
verirseniz yazılı cevap vereyim, sürem dolmuş.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN - Peki, Sayın Bakan.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkanım, az
önceki konuşmamda sözlerim Sayın Bakan tarafından çarpıtıldı; İçtüzüğün 69 uncu
maddesine göre söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Tüzün, biliyorsunuz ki,
Tüzüğümüzde öyle bir uygulama yok. Size…
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - 69'a göre…
BAŞKAN - Buyurun, lütfen Sayın Tüzün…
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan,
sözlerimi çarpıttı.
BAŞKAN - Hayır, Tüzük gereği mümkün değil
Sayın Tüzün.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - 69'a göre söz
istiyorum.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Gel burada konuş.
BAŞKAN - Tüzük gereği mümkün değil.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Oturur musunuz Sayın Tüzün.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Boş kadroyla dolu kadroyu karıştırıyorsun Yaşar
Bey!..
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bir
harf değişik; biri Tüzük biri Tüzün!
BAŞKAN - Şimdi, sırasıyla, dördüncü turda
yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezî Yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.14 -
GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
17.327.700 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
138.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
07 |
Sağlık Hizmetleri |
878.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
08 |
Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri |
301.466.300 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
319.810.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
|
|
|
02 |
Vergi Dışı Gelirler |
32.540.997 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Sermaye Gelirleri |
403.003 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar |
283.866.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
316.810.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezî Yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 malî
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
Lira |
|
|
|
|
|
|
|
|
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
271.345.924.000.000 |
|
- Toplam Harcama |
: |
232.280.933.400.000 |
|
- İptal Edilen Ödenek |
: |
28.802.781.250.000 |
|
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel |
|
|
|
Kanunlar Ger.Ertesi Yıla |
|
|
|
Devreden Ödenek |
: |
10.262.209.350.000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - C E T V E L İ
Lira |
|
|
|
|
|
|
|
|
- Bütçe tahmini |
: |
254.715.000.000.000 |
|
- Yılı tahsilatı |
: |
247.774.145.850.000 |
BAŞKAN-
(B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 malî
yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî
Yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.92
- VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
8.075.100 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
93.750 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
330.500 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
07 |
Sağlık Hizmetleri |
46.180.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
08 |
Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri |
222.475.200 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
10 |
Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri |
122.845.450 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
400.000.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
|
|
|
02 |
Vergi Dışı Gelirler |
359.998.800 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Sermaye Gelirleri |
1.200 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
360.000.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2006 malî yılı
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2004 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.-
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- Genel toplamı okutuyorum:
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
Lira |
|
|
|
|
|
|
|
|
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
112.992.580.000 000 |
|
- Toplam Harcama |
: |
92.474.702.100 000 |
|
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
290.688.750.000 |
|
-İptal Edilen Ödenek |
: |
20.808.566.650 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
Lira |
|
|
|
|
|
|
|
|
- Bütçe tahmini |
: |
48.394.000 000 000 |
|
- Yılı tahsilatı |
: |
154.444.909.600 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2004 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Personel Başkanlığı 2006 malî yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.78 -
DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
1.- Devlet Personel Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
8.895.500 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
51.500 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
8.947.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
Devlet Personel Başkanlığının 2006 Malî
Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.79 -
BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU
1.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2006
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
9.235.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
9.235.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2006
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Danıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
05 -
DANIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.-
Danıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
|
|
|
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
4.423.083 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
17.429.017 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
09 |
Eğitim Hizmetleri |
101.900 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
21.954.000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
Danıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Danıştay Başkanlığı 2004 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.-
Danıştay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Danıştay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
|
|
|
|
Lira |
|
|
|
|
|
|
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
16.050.620.000 |
|
|
- Toplam Harcama |
: |
16.419.023.000 |
|
|
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
665.888.000 |
|
|
- İptal Edilen Ödenek |
: |
297.485.000 |
|
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay Başkanlığı 2004 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün, Vakıflar Genel Müdürlüğünün, Devlet Personel Başkanlığının,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun ve Danıştay Başkanlığının 2006 malî yılı
bütçeleri ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün, Vakıflar Genel Müdürlüğünün
ve Danıştay Başkanlığının 2004 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir.
Hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, programa göre,
kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için, 17 Aralık 2005
Cumartesi günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 21.21