BIM 2 10 2006-01-16T09:48:00Z 2006-01-16T09:48:00Z 100 61214 348922 TBMM 2907 697 428500 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22       CİLT: 104       YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

33 üncü Birleşim

16 Aralık 2005 Cuma

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

l.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı:  1028, 1029, 1030)

A) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

B) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

C) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1.- Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gümrük Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

D) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

E) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ

1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

F) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

G) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

H) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI

1.- Devlet Personel Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

İ) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU

1.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

J) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI

1.- Danıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Danıştay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

III.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bolu İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/9937)

2.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Ağrı İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/9939)

3.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Düzce İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/9943)

4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kayseri İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/9944)

5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/9945)

6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kütahya İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/9946)

7.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Nevşehir İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/9948)

8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Sakarya İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/9949)

9.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Adıyaman İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/10669)

10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Aksaray İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/10670)

11.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Erzurum İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/10672)

12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Adıyaman İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/10711)

13.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa İlindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/10824)

14.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya Müzesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/10864)

15.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya-Karaveliler'deki Kocain Mağarasının tanıtımına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/10865)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak beş oturum yaptı.

2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler  ve  İdareler  Kesinhesap  Kanunu  Tasarılarının  (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) görüşmelerine devam olunarak;

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı,

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu,

Cumhurbaşkanlığı,

Sayıştay Başkanlığı,

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı,

Başbakanlık,

Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı,

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği,

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı,

2006 yılı bütçeleri ile;

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı,

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu,

Cumhurbaşkanlığı,

Sayıştay Başkanlığı,

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı,

Başbakanlık,

2004 malî yılı kesinhesapları;

Kabul edildi.

İstanbul Milletvekili Göksal Küçükali, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, konuşmasında, şahsına sataştığı,

İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi,

Nedeniyle birer açıklamada bulundular.

16 Aralık 2005 Cuma günü, alınan karar gereğince saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 20.48'de son verildi.

Nevzat Pakdil

Başkanvekili

 

 

 

Yaşar Tüzün

Mehmet Daniş

 

Bilecik

Çanakkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

Harun Tüfekci

Ahmet Küçük

 

Konya

Çanakkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.05

16 Aralık 2005 Cuma

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK(Burdur), Ahmet Gökhan SARIÇAM(Kırklareli)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız.

Üçüncü turda, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı, Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi bütçeleri yer almaktadır.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler  ve  İdareler  Kesinhesap  Kanunu  Tasarıları  (1/1119; 1/1084,3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) (x)

A) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim        Bütçesi

B) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

C) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1.- Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gümrük Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

D) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

E) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ

1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

BAŞKAN- Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

                             

(x) 1028, 1029, 1030 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 14.12.2005 tarihli 31 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

Sayın milletvekilleri, 6.12.2005 tarihli 27 nci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların, gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içerisinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Üçüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Gruplar: Anavatan Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Hüseyin Güler, İstanbul Milletvekili Göksal Küçükali; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Yakup Kepenek, İstanbul Milletvekili Ersin Arıoğlu, İstanbul Milletvekili Birgen Keleş, Denizli Milletvekili Haşim Oral; AK Parti Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu, Elazığ Milletvekili Abdulbaki Türkoğlu, Gaziantep Milletvekili Mehmet Sarı, Karabük Milletvekili Ali Öğüten, Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer.

Şahsı adına; lehinde, Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir; aleyhte, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı.

Şimdi, TÜBİTAK, Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi bütçeleri üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Mersin Milletvekili Hüseyin Güler; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Sayın Güler, süreniz 22,5 dakikadır.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; TÜBİTAK üzerine Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Başbakanlığa bağlı TÜBİTAK'la ilgili görüşlerimizi açıklamak üzere aranızdayız.

Evet, bütçenin geneli üzerine tarttığımızda, ruhuna, özüne aykırı olan bir bütçeyi içimize sindirmediğimiz gibi, bugün, bilimsel araştırma için yapılan katkıyı da, bütçeyi de onaylamak mümkün değil.

Avrupa Birliği süreci içerisine girilirken, resmî istatistiklerin verdiği bir rakam gayri millî hâsılanın binde 65'idir. Bugün 2003 yılını, gayri millî hâsıla bütçesini gözönünde bulundurduğumuzda 238 milyar dolar olan gayri millî hâsılanın binde 65'i yaklaşık 1,6 milyar dolardır.

Hükümetin TÜBİTAK'taki tasfiye operasyonundan sonra gerçekleştirilen Bilim Teknolojik Yüksek Kurulunun toplantılarında alınan karar gereğince 2010 yılına kadar gayri millî hâsıladan hedeflenen oran yüzde 2 civarında, yani bugünkü rakamları gözönünde bulundurduğumuzda 2010 yılında, yaklaşık 8 milyar dolar bir hedef kitlesi hedef olarak karşımıza çıkmaktadır.

2005 yılında sağlandığı iddia edilen 300 000 000 Amerikan Dolarıyla oranın 2005 yılında binde 70, yani binde 0,5 puan artış sağlamıştır sadece 300 000 000 doların katkısıyla. Öngörülen hedeften ne kadar uzaksa da, yine de mevcut göstergelerde küçük bir artış sağlayacaksa da bu küçük artışın gerçekleşmesi için bile, kuşkusuz, sağlanan bu ek kaynağın nasıl kullanıldığına bakmak gerekir. Mesela, şimdiye kadar hep düşüklüğünden yakınılan patent sayısının ve patent sayısının artırılmasında bu ekbütçenin ne kadarının kullanıldığını gözardı etmemek gerekir. Bugün TÜBİTAK için ayrılan bursların iki katına çıkarılması, TÜBİTAK'ta çalışan araştırma görevlisinin maaşının yaklaşık iki katı, orada tezleri denetleyen ve kontrol eden doçent düzeyindeki hocaların maaşının üzerinde olan bir katkı payının, bununla ne kadar bilimsellikten uzak, etik değerlerin ve yaşamsal süreç içerisinde hayata geçirilebilecek kadar da bir etik dışı olduğunu unutmamak gerekir; yani, kısaca, bir burslunun, oradaki görevli bir hocanın maaşından fazla almasının ne kadar sağlık ve adalet ilkesine uygun olduğunu sizin göz ardı etmemeniz gerektiğini düşünüyoruz.

2004 yılında gerçekleştirilen yaklaşık 300 milyar Amerikan Doları civarındaki gayri millî hâsılanın binde 65'ini kıyasladığımızda, artan yüzde 5'lik artışı da gözönüne alırsak, yaklaşık, 2010 yılında da, 400 milyar civarında bir gayri millî hâsılanın hedeflendiği bir ortamda, araştırma ve geliştirme için aktarılacak payın 8 milyar dolar olduğunu hatırlatmıştık. Bugünkü miktarı gözönünde bulundurduğumuzda, özel sektörün katkı payının yüzde 35, yüzde 65'inin de kamu aracılığıyla olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, bütçeye olan katkısı yaklaşık 4 milyar civarındadır. Bu yıl yapıldığı öngörülen artış net bir artış mıdır; yoksa, bütçe bir manipülasyonla tüm kaynakların tek bir havuzda toplanmasıyla yapılan kozmetik bir işlem midir?!

Daha önce Devlet Planlamanın, üniversitelere aktardığı araştırma payları, Savunma Sanayii Müsteşarlığının üniversitelere aktardığı araştırma projeleri ve Merkez Bankası kaynaklarından ödenen sermaye ve sanayi yardımları havuz içine alınmış mıdır? Bunları gözönünde bulundurmak gerekir. Üniversitelere doğrudan tahsis edilen araştırma fonlarında bir değişiklik olmuş mudur? Bu ilke, artıştan kastedilen bu şekildeki kaynakları tek bir havuzda toplamaktansa, bu, bir şekilde kendimizi kandırmak değil midir?! Bu şekilde, 2010 yılındaki yüzde 2'lik artışla yaklaşık 8 milyar Amerikan Doları hedefe nasıl ulaşılabilir?! Geçtiğimiz bir yıl içinde bu kadar gürültüyle ilan edilen ekkaynak gerçek olsaydı, hedef doğrultusunda, yalnız, binde 5'lik artış için bir artış sağlardı. Böyle mi ulaşacağız resmen taahhüt ettiğimiz hedefe?!

Arkadaşlar, bu işler ciddî işlerdir. Bilim ve araştırma ciddî iştir. Avrupa Birliği süreciyle ilgili müzakere ciddî bir iştir. Uluslararası piyasada, inandırıcı olmak çok önemlidir. Yapamayacağımız taahhüdün altına girmezsiniz. O zamana kadar ya at ölür ya padişah ölür anlayışıyla bu müzakere süreci işlemez.

Diyelim ki, daha önce söylediğimiz gibi, araştırma geliştirme göstergesi bu yıl sağlanan ekkaynaklarla binde 70'e yükseldi. 2010'da yüzde 2'ye ulaşmak için her yıl bu göstergenin yaklaşık binde 26 oranında artması gerekmekte; yani, hemen önümüzdeki bütçe yılında bulunan binde 96'ya yükselmesi gerekir. Bu ne kadar, para olarak, biliyor musunuz; yaklaşık 3 milyar Amerikan Doları. Demek ki, 2004'ten günümüze taşırsak, 1,6 milyar doların üzerine 1,4 milyar dolar daha ilave etmemiz gerekir. Üzerine, yine, ilave olarak da, resmî istatistiklerde, özel sektörün payının yüzde 35 olduğu söyleniyor, yüzde 35 civarında. O zaman, isterseniz, kamu istatistiğini de gözönünde bulundurduğumuzda, kamunun katkı payı da yüzde 65 olduğunda, Türkiye'ye maliyeti, o zaman, 1 milyar dolardan 2 milyar dolara çıkarmanız gerekmektedir.

Eğer, bu ilavelerin, merkezî bir havuz olarak değerlendirildiği anlaşılan TÜBİTAK'ın bütçesine konulma eğilimi sürdürülecekse, şu anda konuşulan TÜBİTAK bütçesi bu söylediklerimizle uyumlu mu? Yorumu, siz değerli arkadaşlara bırakıyoruz.

Daha önce belirttiğimiz gibi, yüzde 5'lik büyüme hızı ile 2005 yılı sonunda gerçekleşmesini beklediğimiz gayri millî hâsıla 315 milyar doları bulacaktır.

2010 yılına kadar da gerçekleştirmemiz öngörülen artış miktarları ülkemiz için çok önemli boyutlardadır. Yine de, ulaşılması öngörülen miktarlar… Avrupa Birliğinde, orta derecede gayri millî hâsılasından pay aktaran Fransa'dan bir örnek vermek istiyorum: Bu boyutuyla 30 milyar Amerikan Doları bütçeden kaynak aktarmıştır; 2010 yılına kadar yaklaşık 40-45 milyar dolar civarında kaynak aktarması bekleniyor.

Bunu bir kıyasladığımızda, ne kadar mütevazı ne kadar cüzî olduğu görülmektedir.

Uluslararası karşılaştırmalarda oldukça düşük kalsa bile, 2010 yılı için ülkemizde yapılması öngörülen, gerçekten çok ciddî miktarlara ulaşan bir artıştan bahsediyoruz. Bu kadar ciddî kaynakları kimlerle, hangi politikalarla, hangi öncelikli alanlarda ve hangi projeler çerçevesinde kullanacağız? Bu kaynakların ülkeye sosyoekonomik katkıyı sağlaması, planlama, odaklanma ve iyi organize olmanın önemini ortaya koymaktadır.

Odaklanma ve iyi organize olma boyutlarında, acaba, hangi durumdayız? Daha önce zikredilen Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun 2005 yılı kapsamında belirlenen öncelikler yeterince odaklanma sayılabilir mi? Bu konuda olumlu bir yanıt vermek, maalesef, olanaklı değildir. Konu ve alan bazında yapıldığı ileri sürülen önceliklendirme, öngörülen harcama düzeyleri dikkate alındığında, son derece yetersizdir. Bu noktayı sormadan geçemiyoruz: Geleceğe yönelik bu tür planlama çalışmalarında bilim-araştırma sisteminin kırk-elli yıllık kısa tarihindeki en önemli projelerinden olan ve önceki TÜBİTAK yönetiminin bu ülkeye verdiği mega hizmetlerden biri olan Vizyon 2023 Projesi, tam anlamıyla anlaşılmakta ve kullanılmakta mıdır? Üniversiteler, kamu, özel, sivil toplum, ülkemizdeki tüm ilgili kurum, kuruluş ve bireylerden oluşan çok büyük bir kitlenin eseri olan bu mega planla, cumhuriyetimizin 100 üncü yılında, çağdaş uygarlık düzeyinde hak ettiği saygın yere ulaşmış bir Türkiye tasarımlanmaktadır. Geleceğe ilişkin her türlü öngörü ve planlama çalışmasında bu eserlerden yararlanmak, en azından zihinsel emeğe saygının bir gereğidir.

Avrupa Birliğiyle gerçekleştirilen bilim-araştırma tarama sürecinde konulan çok iddialı ar-ge hedefleri, bir anlamda, bu hükümetin bu konulara ne kadar büyük önem verdiği anlamına da çekilebilir. Bu, çok yanıltıcı bir yorum olur. Bu noktada, hemen TÜBİTAK'ın yaklaşık iki yıldır çektiği sıkıntıyı hatırlatmak isterim.

Bilim araştırmaya önem vermek, hiçbir toplumsal, siyasî talep olmadan salt kendi ileri görüşlülükleri ve evrensel yetişmişlik düzeyleriyle 1991 yılından beri ülkemizi bilim ve teknolojiyle çağdaşlaştırma yolunda çok büyük adımlar atmış olan bir kurumu çökertip, bu fedakâr ve şerefli insanları, Yüce Meclis çatısı dahil olmak üzere, karalayıp, mahkemelerde süründürmek değildir. Hukuk Gündemi Dergisinin Ağustos 2005 tarihli 2 nci sayısını açın ve bu insanların hiçbir talep olmadan gerçekleştirdiği, internetten popüler bilim kitaplarına, uydu yapım teknolojisini transferinden Vizyon 2023 Projesine ve Avrupa Birliğiyle bilim-araştırma alanında gerçekleştirilen entegrasyona bakın. Bu ekibin gerçekleştirdiklerine bakıldığında, yapılanlar karşısında vicdanınız sızlıyor mu?!

Bilim ve araştırmaya önem vermek, üniversitelerin araştırma fonlarıyla oynamak, üniversitelerin burs verme haklarını elinden almak ya da araştırma görevlisi kadrolarını kısmak değildir. Önem vermek, çeşitli siyasî amaçlı konular bahane edilerek, üniversitelerle sürekli kavga etmek; hele, Anayasa Mahkemesi ve idarî yargı kararları hiçe sayılarak, TÜBİTAK'ta de facto gerçekleştirdikleri, özerkliğin kaldırılmasından sonra, yasayı değiştirerek üniversite özerkliğini kaldırmaya çalışmak hiç şeydir.

Avrupa Birliği ile  tarama süreci, bilim ve araştırma konusuyla başlamıştır ve pürüzsüz bir şekilde tamamlanmıştır. Bu konunun hükümet tarafından Avrupa Birliğiyle uyumu sağlamış en gelişkin alan olarak belirlendiği, dolayısıyla, Avrupa Birliğiyle en rahat ve sorunsuz görüşülecek alan olarak seçildiği anlaşılmaktadır. Değerli arkadaşlar, ülke bilim ve araştırma sistemini 1990 Kasımından başlayarak olağanüstü bir emekle bu noktaya taşımış insanları karalamak ve mahkemelerde süründürmek, vicdan sahibi bir insanın içine sindirilebileceği bir şey değildir.

TÜBİTAK'ta bu olanları, Sayın Başbakanın çok sıklıkla kullandığı "taş taş üstüne koyanları baş tacı ederiz" söylemiyle kıyasladığımızda, bağdaştırabilmek mümkün değildir. TÜBİTAK'ta tüm bu yapılanlar, yetişkin insan kaynağı açısından son derece kısıtlı olan bir ülkede, bu tür insanlara ihtiyacın çok yükseldiği günümüzde, hukukî ve etik ihlallerin yanında, bir entelektüel israf değil midir?

Avrupa Birliğiyle uyumda özerklik, hak ve özgürlükler gibi kavramlar çok öne çıkan kavramlar olacaktır. Özerkliği vesayet altına sokulmuş bir kurum ve iki  kanun değişikliği girişiminin Anayasa Mahkemesi tarafından yürürlüğünün durdurulmasıyla meşruiyetleri tartışmalı hale gelmiş yöneticileriyle bilim ve araştırma konusunu görüşmeye gitmiş olmak tutarlı bir tavır mıdır? Bu yapılanlar, müzakere sürecinin genel çerçevesiyle bağdaşmakta mıdır?

Değerli arkadaşlar, Yüce Meclisin çok iyi bildiği, bir insanlık ve hukuk trajedisini, bu münasebetle, bir kez daha dikkatlerinize sunmak isterim: TÜBİTAK'ın, aynı zamanda Bilim Kurulunun Başkanı olan Prof. Namık Kemal Pak'ın görev süresi 30.5.2003 tarihinde  dolması nedeniyle, Bilim Kurulunun 1.2.2003 tarihli toplantısında yeniden başkan seçilmesiyle, bu süreçte, yasal olarak sadece olur amacıyla Cumhurbaşkanına iletmekten başka bir sorumluluğu olmayan Sayın Başbakan, Cumhurbaşkanı makamına iletmeyerek, atanma gerçekleştirilmemiştir.

Bunun üzerine Başbakanlığa karşı Ankara 1. İdare Mahkemesinin 2004/237 esasına kayıtlı dava açılmıştır. Yürütmenin durdurulması kararının ardından, kararın uygulanması Başbakanlıktan 14.5.2004 günlü ve 23298 ve 27.7.2004 günlü 35830 sayılı dilekçelerle istenilmişse de, hiçbir yanıt alınamamıştır. Yani, ne yargı ne hukuk!.. Ankara 24 üncü Noterliğinden yapılmış başvuruya da yine olumsuz bir yanıt verilmiştir.

Malumları olduğu üzere, yenilerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmeye başlanmış olan 904 sıra sayılı torba kanun da -hepimiz hatırlarız- yeniden gündemimize gelecektir. Bu torba kanun içerisinde, bir anayasa değişikliği paketi konusunda, partilerarası uzlaşma arayışı nedeniyle, bu kanunun görüşülmesi geriye çekilmiştir; ancak, herhalde bu nokta yeniden gündeme gelecektir. Herkesin kolayca anlayacağı gibi, 4 üncü maddede… Diğer maddelerin de, hem Yüce Meclisi hem de çok mercii uzun bir süre meşgul edeceğini de görebiliyoruz.

Bu kanun yürürlüğe girdiğinde, TÜBİTAK'taki 38 inci madde uygulamasından hükümetin sorumlu tuttuğu herkes affedilecek, açılmış davalar varsa düşecek. Görünüşe göre, bu affın kapsamı dışında bırakılanlar, ita amiri sıfatıyla TÜBİTAK başkanları; ancak, aynı yasal uygulamayı, Mayıs 1990'dan beri yapan başkanların tümü değil. Bu da işin enteresan tarafı ve on yıllık zamanaşımı nedeniyle, herhalde, bu grubun dışında bırakılıyor…  Hemen sonraki grup,  TÜBİTAK başkanları -3 tane isim geçmektedir- bunların, yargı süreci içerisinde, maalesef, karşı karşıya kalacakları malum; ama, özetle, şu anda TÜBİTAK'ta olan bilimsel süreci değerlendirdiğimizde, bir bilimsel kuruma haksızlık kadar, bana göre, travma düzeyinde de müdahaleler olmakta. Evet, yaşamın her alanında siyasal inisiyatifin taraf almasından yanayız; ama, bugünkü doğrultuda, bugün kaş yapalım derken göz çıkarıldığını unutmamak lazım.

Siyasal süreç içerisinde yaptığınız partizanlık tüm kamuoyunca bilinmektedir. Kamuoyuna, her alanda işinize geldiği müddetçe de yasalara ve kanunlara uyum içerisinde ve hatta yargının aldığı kararlara son derece saygılı olduğunuzu iddia etmektesiniz; ama, birçok alanda olduğu gibi, TÜBİTAK'ta da bu çelişkilerle baş başa kaldınız. Yani, kısaca, gerek Anayasa Mahkemesinin gerekse yürütme organının aldığı kararlar, size göre hiçbir anlam ifade etmemekte, yine bildiğiniz yolda devam etme kararındasınız. Bu süreci gözönünde bulundurduğumuzda, ifade ettiğimiz gibi, Yüce Meclisin bu bütçe görüşmelerinde inisiyatifinin olmadığı görüşündeyiz. Siz, belki çoğunluğun vermiş olduğu yetkiye göre… Daha düne kadar, seçim alanlarında iktidar süreci içerisinde, ne pahasına olursa olsun, bugün IMF'nin dayattığı, IMF'nin vermiş olduğu tüm kararların karşısında direneceğinizi; ama, buna karşın ilk iktidar sürecinde, ne yapalım, devletin birlikteliği ve devamlılığı anlayışında bundan başka bir alma kararımızın olmadığını; ama, bugün, tekrar, IMF ile stand-by anlaşmaları yapabilmenin arayışı içerisindesiniz. Bunlar, sizin seçim sürecinde vermiş olduğunuz mesajların kamuoyunca nasıl algılandığı çok iyi şekilde dikkate alınmakta. Ama, temennimiz, tabiî ki önümüzdeki süreç içerisinde karşımıza gelecek birçok kanunda olduğu gibi, burada yapacağınız tek şey var, kabul etmek. Bu, bana göre, maalesef insafsızlık. Eğer burada Yüce Meclis inisiyatifini ve iradesini koyamamakta ise, size verilen her direktifi bir emireri gibi algılayıp burada onaylamaktan başak bir şansınız yoksa, bundan da üzüntü duyuyoruz. Ama, inanıyorum ki, Yüce Meclisimizin, bu aldığınız kararların hayırlı olmasını dilemekten başka bir seçme şansı yok. Ülkemiz adına hayırlı uğurlu olsun diliyoruz. İnşallah, bu araştırmaların ülkemizin yarınlarına bir ışık tutması için, bu bilimsel kurumla çok fazla oynanmadan, travma düzeyinde müdahale edilmeden, sadece onlara imkân sunulması, daha iyi kaynakların aktarılması, bu ülkenin yarınları için bir umut olacaktır. Bunda da, inanıyorum ki, Yüce Meclis gerekeni yapacaktır.

Hayırlı olmasını diliyorum. Başarılar diliyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.

Anavatan Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Sayın Abuşoğlu, konuşma süreniz, Sayın Güler'den kalan süreyle birlikte 27 dakikadır.

Buyurun.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük Müsteşarlığı ve benzer kuruluşlar bütçeleri üzerine, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere kürsüde bulunuyorum.

Bütçe görüşmeleri, bilindiği gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli ve yoğun faaliyetlerinden birisidir. Geçtiğimiz dönemlerde bütçe görüşmeleri daha uzun sürelerde yapılır ve yoğun olarak da toplumun ilgisi, bütçe görüşmeleri dolayısıyla siyasetin ve siyasetle ilgili olarak ülkenin geleceği üzerine, en azından önümüzdeki bir yılı üzerine yoğunlaşırdı.

Bu sene uygulanan, uygulamaya konulan yeni bir bütçe politikasıyla -ki, bu politikanın oldukça yerinde olduğunu belirtmek lazım, çünkü- sadece bir yıllık değil, hükümetlerin icraatlarını, en azından önümüzdeki birkaç yıl içerisinde değerlendirmek bakımından, üç yıllık bütçeler çerçevesine oturtulması önemli bir gelişmedir. Bu çerçevede, hükümetin, sadece gelecek yıl değil, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde Türkiye'ye bakış açısını ve vizyonunu ortaya koymak açısından da, 2006 yılı bütçesinde birtakım işaretler, birtakım vizyon belirtilerinin ortaya konulması gerekirdi. Hükümetin, gerek Maliye Bakanının bütçe sunuşunda gerek Sayın Başbakanın, bütçe sunuşundan sonra, kürsüden yaptığı bütçenin geneli üzerindeki konuşmada, bu bütçeye oldukça önem atfettiklerini görüyoruz; fakat, ne yazık ki, hükümetin çok önem vererek üzerinde durduğu ve Meclise sunduğu bu bütçeye, İktidar Partisi milletvekilleri yeterince önem vermiyor.

AHMET YENİ (Samsun) - Çay içiyorlar.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Acaba, bu önem vermeme, bütçe içerisinde öngörülen birtakım hedeflerin ve ortaya konan birtakım vizyonun, İktidar Partisi içinde de yeteri kadar ciddiyet ve hassasiyetle algılanmadığı için mi, yoksa bu ölçüde hassasiyetle üzerinde durulmasını gerektirecek özellikler taşımadığı için midir; bunu merak ediyorum. İktidar Partisi, bu konudaki tutumunu, en azından, önümüzdeki on günlük süre içerisinde, bütçe görüşmelerinde, burada bulunan milletvekili sayısıyla ortaya koyması gerekir.

Eğer biz, muhalefet olarak, bu görüşmeleri engellemeye kalkışacak olursak -gerek Anavatan Partisi gerek CHP; onlar adına konuşmuyorum ama- Anavatan Partisi olarak, biz bu görüşmeleri engellemeye kalkışacak olursak... Bunun yollarını biliyorsunuz; ama, biz bu yola tevessül etmiyoruz.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Allah razı olsun.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Allah sizden de razı olsun.

Ancak, beklentimiz şudur: İktidar Partisi milletvekilleri, bu işe biraz daha önem versinler. Biraz önce arkadaşımız, dışarıda çay içiyorlar dedi. Dışarıda çay içecek vakit buldur, aralar veriliyor, dinlenme araları veriliyor, molalar veriliyor; ama, lütfen, birazcık şu sıraları doldursunlar.  Vatandaşlarımız televizyondan izliyor bu görüşmeleri; İktidar Partisi sıralarına baktığımız zaman, herhalde, burada yüzde 10'u ancak ya var ya yok İktidar Partisi Grubunun.

Siyasete, bu dönemde, AK Partisi, saygınlık kazandırmak gibi bir iddiayla geldi. Siyasete saygınlık kazandırmanın bir yolu da, unutmamak gerekir ki, siyasetçinin üstlendiği görevi ciddiyetle yerine getirmesinden geçer. Eğer siyasetçi, bu görevleri ikincil veya üçüncül plana atacak olursa, siyasete saygınlık kazandırma hedefi veya iddiası boşta kalır, boş laf olarak bir sonraki seçim dönemine ertelenmiş olur. O bakımdan, İktidar Partisine düşen, muhalefetten daha fazla düşen görev, Meclisin çalışmalarında, İktidar Partisin, güçlü grubunu, sayıca güçlü -irade olarak bilemiyorum, onu tayin edecek kendileridir- görünümünü bu sıralara, bu koltuklara yansıtması gerekir. Aksi takdirde, biz, muhalefet olarak şunu anlarız: Ya Grup, hükümetin politikalarını yeterince benimsemiyor veya desteklemiyor yahut da Grup, hükümetin getirdiği politikaları yeterince kavrayamadı.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ya da konuşmacıların konuşmalarını tasvip etmiyorlar.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Sizin konuşmacılar da mı dahil bunun içerisine?!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Genellikle aynı tenkitler yöneltiliyor, onlar da dışarıda oturuyorlar.

BAŞKAN - Sayın Demirbağ, lütfen…Sayın Demirbağ…

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Efendim, şimdi, Mecliste görüş belirtmenin ve görüş ileriye sürmenin yolu açık; söylenecek herhangi bir görüşü olan -kayda değer ama- kayda değer bir görüşü olan, Meclisin İçtüzük hükümleri çerçevesinde, konuşma sırası alır, gelir burada konuşur; ama, onun dışında, böyle, yerinizden, oturarak laf atmaların ne size ne de partinize herhangi bir faydası olmadığını defalarca biz burada belirttik.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bu laf atma değil ki; düzeltiyorum.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - O bakımdan, kürsüdeki hatibe laf atarak ne İktidar Partisi ne de laf atan milletvekili bundan herhangi bir kazanç elde edemez; bunu anlayın.

BAŞKAN - Sayın Abuşoğlu, Genel Kurula hitap eder misiniz lütfen.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Eğer, kürsüde ifade edilen görüşleri benimsemiyorsanız, kabul etmiyorsanız, dinlemek istemiyorsanız, dışarıda rahatlıkla çay içmeye devam edebilirsiniz diğer arkadaşlarınız gibi; ama, burada ciddî bir iş yapılıyor, ciddî yapılan bir işte de, öyle, yerinden, oturarak laf atmak ciddiyetle bağdaşmayacak bir iştir.

Şimdi, gelelim bütçenin görüşülme çerçevesine. Sayın Başbakan kürsüye çıktığında dedi ki, hükümet adına söz aldıktan sonra kürsüye çıktığında dedi ki: "Muhalefet bütçenin rakamlarıyla, bütçenin hedefleriyle falan ilgili değildi; dolayısıyla, ben de, bu çerçevede, muhalefetin tarzını takip edeceğim." Bu tarzı benimsemediğini, ilkönce, iddia etti, söyledi; fakat, aynı tarzı benimsedi. O zaman, Başbakanın cümlesinin birinci yarısı ile ikincisi arasında bir çelişki ortaya çıktı. Madem bütçede birtakım rakamlarla konuşmak gerekiyor, bütçenin hedefleri üzerinde durmak gerekiyor, birazcık onlar üzerinde duralım.

Bu, Maliye Bakanlığının bütçeyle ilgili hazırlıkları çerçevesinde sizlere dağıttığı 2005 ekonomik raporu. Bu raporda ortaya konan rakamları -biz, yanlışlığı veya doğru olmadığı gibi herhangi bir iddia içerisinde değiliz- esas alarak bir iki konudan bahsedeceğim.

Şimdi, burada, konumuzla ilgisi açısından Dış Ticaret Müsteşarlığının bütçesiyle ilgili birtakım rakamlar verilmiş. Bu rakamların, ilk bakışta, konuyla yakından ilgisi olmayan kişilere oldukça sevimli, oldukça gösterişli ve şaşaalı rakamlar olduğunu belirteyim. İlk baktığınız zaman, oh ne güzel, ihracatta, dışticarette ve bununla ilgili meselelerde geçen yıl ve daha önceki yıllarda -yani, iktidarın oluştuğu yıllardan, 2003-2004 de dahil olmak üzere- ne güzel gelişmeler olmuş; bu, ilk bakışta ortaya çıkar; fakat, biraz derinlemesine incelediğimiz zaman rakamları, rakamların gerisindeki birtakım ilişkileri dikkate aldığımız zaman, durumun hiç de o ölçüde parlak olmadığı karşımıza çıkar.

Dışticaretle ilgili genellikle bizim gibi ülkelerin; yani, az gelişmiş ve gelişmekte olan, yarı sanayileşmiş ülkelerin özellikle üzerinde durmaları gereken birtakım kriterler vardır. Meseleyi bu kriterlere göre değerlendirmek lazım. Sadece ihracat rakamlarını global olarak alırsınız, ithalat rakamlarını global olarak alırsınız, karşınıza sevindirici bir tablo çıkar; ama, buradaki kriter, ihracatın veya ithalatın global olarak ulaşmış olduğu seviye değildir. Buradaki kriter nedir; dışticaret dengesidir.  Bir ülkenin ihracatı ile ithalatında meydana gelen gelişmeler birbiriyle ilişkilendirildiği zaman ne gibi sonuç ortaya çıkmaktadır? Böyle bir ilişkilendirme içerisine girdiğimizde, iki kavram karşımıza çıkıyor; birincisi dışticaret dengesi, ikincisi de ihracatın ithalatı karşılama oranı. Bu iki ölçü açısından baktığımızda, siz, ihracatı ne kadar yükselttik diye övünürseniz övünün, göklere çıkarırsanız çıkarın, dışticaret dengesine baktığımız zaman, sonucun hiç de öyle olmadığı ortada. İhracatımız artmış; kabul ediyoruz. Hangi çerçevede, hangi şartlarla arttı; ona da geleceğim biraz sonra; ama, ithalatla ilişkilendirdiğimiz zaman, ithalat ihracattan daha hızlı artmış.

Dışticaretin ekonomide şu anlamı vardır; ekonomiyle ilgisi olmayan arkadaşlara birazcık konunun analizinde yardımcı olması açısından şunu ifade etmek istiyorum: Bir ülke, ihtiyaç duyduğu malların tamamını kendisi üretmez, üretme çabasına da girmez. En iyi şartlarla, en ucuz şartlarla, en düşük maliyetle üretebildiği malların üretimine girer, pahalıya ürettiği veya üretemediği, teknolojik olarak, sermaye olarak yetersiz olduğu alanlardaki üretimleri de, malları da ithalat yoluyla karşılar.

Burada esas olan, ülkenin üretim ve tüketiminin dengede olmasıdır. Birkısım mallar üretirsiniz, içeride tüketirsiniz, ihtiyaç fazlanızı da ihraç edersiniz. Bu ihracatın karşılığında da, üretemediğiniz malları veya pahalıya ürettiğiniz malları ithal edersiniz. Burada bir denge ortaya çıkar. Eğer, dışticarette -biraz sonra geleceğim- cari işlemler hesabı içerisine giren birtakım kalemleri de işin içerisine kapsadığınız zaman ortaya şöyle bir durum çıkması esastır: Bir ülkenin üretimi ile tüketiminin dengede olması gerekir. Eğer bir ülke ürettiğinden daha fazla tüketiyorsa, bu ülke kazandığından daha fazla harcayan kişinin durumuna düşer belli bir zaman sonra.

Şimdi, bakalım, Türkiye ürettiği kadar mı tüketiyor, ürettiğinden azını mı tüketiyor, yoksa, ürettiğinden daha fazlasını mı tüketiyor? Eğer bir ülke ürettiğinden daha fazlasını tüketiyorsa, buna bir kaynak bulmak zorundadır. Nasıl tüketeceksiniz, gelirinizden fazla nasıl harcayabilirsiniz; ancak borçlanarak harcayabilirsiniz. Öyleyse, bir ülke ürettiğinden daha fazla tüketiyorsa, bunu, ancak borçlanma yoluyla karşılayabilir.

Dışticaretle konunun ilgisine bakalım. Bir ülkenin üretim ve tüketimi arasındaki denge, dışticaret dengesini gerektirir. Biraz daha çerçevesini genişlettiğiniz zaman, cari işlemler dengesini gerektirir. Her ikisi açısından bakalım, dışticaret dengesi açısından da bakalım, cari işlemler dengesi açısından da bakalım. Her iki açıdan incelediğimizde, rakamlara, sonuçlara, Maliye Bakanlığının dağıttığı bu rapordaki rakamlara baktığımızda, Türkiye'nin durumu yürekler acısı. Niçin yürekler acısı; ürettiğinden daha fazlasını tüketiyoruz ve giderek de bu hızlanıyor. Türkiye ürettiğinden daha fazlasını tüketme noktasında öyle bir şevkle, öyle bir iştiyakla hareket ediyor ki, cari işlemler dengesindeki açık devamlı olarak büyüyor, dışticaret dengesindeki açık devamlı olarak büyüyor, ihracatın ithalatı karşılama oranı devamlı olarak düşüyor.

2004 yılında ne olmuş; ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 64, 2005'te ne olmuş; yüzde 61. Nerede bu yoğurdun bolluğu?! Nereden geliyor bunun kaynağı?! İhracatımızdan, yani ürettiğimizden daha fazlasını tüketmenin kaynağı nereden geliyor?! Hükümetin çeşitli sözcüleri, Sayın Maliye Bakanı, gerek sunuşunda gerekse bugüne kadarki müzakerelerde hükümetin ortaya arttığı iddia, ülkeye yabancı sermaye girişi. Ülkeye giren bu kadar yabancı sermaye nereye gidiyormuş; ürettiğimizden daha fazlasını tüketme imkânı veriyormuş bize. Ne olarak; borçlanarak. Hangi maliyetle borçlanarak; uluslararası piyasalarda bir  başka ülkenin borçlandığından daha yüksek maliyetle borçlanarak. Hükümetin öncelikle iktisadî olarak -iktisat, biliyorsunuz bir dengeler manzumesidir, dengeler dizinidir- bu dengeyi sağlama şartı vardır, sağlama görevi vardır. Bir ülkenin üretimi ile tüketimini; yani, ihracatı ile ithalatını, dışticaret dengesini; yani, cari işlemler dengesini dengeye oturtma görevi vardır. Aksi takdirde bu dengeyi sağlayamıyorsanız, bu dengeyi sağlama yönünde herhangi bir ciddî çaba içerisine girmiyorsanız, sizden sonraki gelecek iktidarlara ve sizden sonraki gelecek nesillere bunun yükünü bırakıyorsunuz demektir.

Bu dengeyi sağlamadığınız sürece, 2007'de olacağını iddia ettiğiniz seçimden sonra ortaya çıkacak, iktidara gelecek partiye, siyasî heyete çok ciddî yükler bırakarak gideceksiniz.

YAHYA BAŞ (İstanbul) - Zaten biz geleceğiz.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - O zaman yükünüz ağırlaşıyor, şimdiden bilin. Bunun tedbirini şimdiden alın.

ENVER YILMAZ (Ordu) - Aldık, aldık…

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Buna benzer tedbirleri almayan iktidarların sonuçlarının ne olduğunu, siyasî partiler mezarlığına döndüğünü Türk siyasî hayatının, bir kere daha hatırlatmak isterim.

Gerek 2007'de siz iktidara gelecekseniz sizin bir sonraki dönemdeki başarınız için gerekse bir başka siyasî heyetin iktidara gelmesi durumunda o siyasî heyetin başarısı için, ama neticede Türkiye Cumhuriyetinin başarısı için, Türk insanının, Türk Milletinin refahı ve mutluluğu için şimdiden  buna tedbir alın; almadığınız sürece, borçla, harçla, ülkeye giren sıcak sermayeyle, yabancı sermayeyle beslediğiniz bu tüketim çılgınlığı, Türkiye'nin başına çok ciddî belalar açacaktır. Muhalefet olarak bunu hatırlatmak bizim görevimizdir. Bugün de hatırlatacağız, gelecekte de hatırlatacağız.

Dışticaretle ilgili problem sadece ithalat-ihracat dengesinin giderek kötüleşmesi mi, ihracatın ithalatı karşılama oranının giderek küçülmesi mi, cari işlemler açığının devamlı olarak büyümesi mi; hayır. Konu sadece orada kalmıyor. Aynı zamanda, bakıyoruz, dışticaret işlemlerinde bir başka önemli kriter... Aldığınızı kaça alıyorsunuz, sattığınızı kaça satıyorsunuz? Acaba, ihracat ve ithalat fiyatları arasında denge nedir?

Bir ülke ihraç ettiği malların fiyatlarının devamlı olarak yükselmesini ister, yükseltmeye çalışır. Bir tişörtü bugün 5 dolara satıyorsanız, gelecek sene 6 dolara satma çabası içerisine girmelisiniz ki, ihracatınız sizin için giderek daha kârlı olsun. Aldığınız, diyelim ki bir uçak yedekparçasını bu sene 10 dolara aldıysanız, gelecek sene 9,5 dolara almaya çalışmalısınız ki, siz bu dışticaretten kârlı çıkasınız. Aksi takdirde, dışticaretten kâr ve dışticaret yoluyla elde edilecek, topluma sağlanacak refah ortaya çıkmamış olur.

Bu çerçevede, meselenin ölçüsü, iktisatta dışticaret hadleri dediğimiz bir kavramla ölçülür, bir terimle ölçülür. Dışticaret haddi nedir; bir ülkenin ihracat ettiği mal fiyatı ile ithal ettiği mal fiyatının birbirine oranlamasıdır. Bakalım, bu noktada durum ne; bu konuda sevindiğimiz, ihracatımız, dışticaretimiz çok genişledi, çok büyük rakamlara ulaştı dediğimiz şeyin arkasında, geri planında ne gibi bir batak var, ne gibi bir tuzak var, ona bakalım. Dışticaret hadleri rakamına bakmamız lazım. Ben hesapladım, 2004 yılı başından, 2004 yılı ocağından bu yana, 2005 yılının mevcut ayına göre, Merkez Bankası rakamları… Kendim de uydurmadım bu rakamları. Dışticaret hadleri Türkiye'nin aleyhine gelişmiş. Yani, Türkiye, mal ihraç ederken, eskisine oranla giderek daha ucuza satıyor, tişörtünü, pantolonunu, otomobilini daha ucuza satıyor, ithal ettiği malların fiyatı eskiye göre giderek daha da pahalanıyor. Aradaki fark ne kadar; yüzde 5. Dışticarette attığımız her adımın bize maliyeti yüzde 5'lik bir fiyat dengesizliği olarak yansıyor. Siz bu şartlarda ihracatını ne oranda artırırsanız artırın, uğradığınız zarar da o ölçüde büyüyor demektir. Bu durumda, Türkiye'nin dışticaretinde, bırakınız dışticaretle ilgili diğer kalemlerini, hizmet sektörünü bırakın, sadece mal sektörüne, ithalat ve ihracata baktığınız zaman, rakamların gerisinde yatan birtakım sonuçlar bize diyor ki, Türkiye bu işten kârlı çıkmıyor. Giderek dışticaret mekanizması, Türkiye'nin aleyhine işleyen bir mekanizma oluşturmuş. Bunu Türkiye'nin lehine çevirme görevi kimindir; hükümetindir, özellikle de dışticaret işlerinden sorumlu Bakanındır; ama, Sayın Bakan, ne yazık ki, bu işlerle uğraşmak bir yana, daha bugün gazetelerde çıkan bir resim, Sayın Bakanın resmi; reklam yapıyor. Bir bakanın, herhangi bir markanın reklamıyla ne alakası olabilir?! İşte, buyurun…

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) - Marka değil, ürün…

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - İşin ciddiyeti, bakanlığın ve siyaset yapmanın ciddiyetine ne ölçüde değer verildiği ve bu işlerin hangi çerçeveye oturtulduğu ortaya çıkmış oluyor.

AHMET YENİ (Samsun) - Rahmetli Sabancı da gömlek reklamı yapmıştı.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Ondan sonra kalkıp deniliyor ki, ihracatımız arttı, dışticaret hacmimiz arttı… Dışticaret hacmimiz arttı ama, ihracatımız arttı ama, mekanizma bizim aleyhimize çalışıyor.

ENVER YILMAZ (Ordu) - Hangi marka?

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Şimdi, markayla yaptığımız zaman...

Markasını ifade ettiğim zaman burada, ben de o kervana katılmış olurum. Onun için, markaya girmiyorum.

ENVER YILMAZ (Ordu) - Türkiye'yi tanıtım grubunun…

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri…

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Değil efendim, marka var burada.

BAŞKAN - Hatibe söz atmayalım.

Buyurun Sayın Abuşoğlu.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Marka var burada.

Hükümetin bu konuya acil ve ciddiyetle eğilmesi lazım. Dışticarette Türkiye aleyhine işleyen bu mekanizmayı neresinden döndürürsek kârdır kabilinden, Türkiye lehine değiştirecek tedbirleri alması gerekir.

Dışticaretle ilgili, Türkiye'nin aleyhine seyreden gelişmeler sadece bundan ibaret değil. Biraz da döviz kurlarıyla ilişkilendirmek lazım bu işi.

Şimdi, iktisat kitaplarınızı açın; iktisat kitaplarında der ki, bir ülkenin millî parası aşırı değerlenmişse, yani TL aşırı değerlenmişse, genellikle dışticaret hadleri ile bunun arasında ülke lehine gelişme yaşanması gerekir. Yani, aşırı değerlenmiş bir para, dışticaret hadlerini ülke lehine çevirir, çevirme gücü vardır, ülke lehine çevirecek mekanizmaları harekete geçirir. Yani, millî parası aşırı değerlenen bir ülkenin ihracat birim fiyatlarında yükselme görülür. Bunun tersi, millî parası düşük değerlenen bir ülkenin ihracat birim fiyatları ülke aleyhine gelişir. Millî paramız, şu anda, Merkez Bankasının verilerine göre yüzde 65 oranında aşırı değerlenmiş durumda. Yani, Türk Parası, olması gereken fiyatın yüzde 65 altında. Buna göre, TL-dolar kuru olarak baktığımızda, doların 2 liraya yaklaşması lazım; ama, şu anda 1,3 küsurlarda seyrediyor. Bu durumda, ihracat birim fiyatlarının Türkiye'nin lehine gelişmesi gerekir. Maalesef, burada da, iktisat kitaplarının öngördüğü, olması gerekenin tersine bir gelişme söz konusu. Hem millî paramız aşırı değerlenmiş hem de ihracat birim fiyatlarımız aleyhimize gelişmiş. Öyleyse, bu açıdan da baktığımızda, sistemde bir yanlışlık olduğu ortaya çıkıyor. Yani, Türkiye'nin, hükümetin takip ettiği dışticaret politikasındaki… İktisat politikasının temel sacayağından birisi de dışticaret politikasıdır, ülke lehine gelişmelerin sebebi oluyor. Öyleyse, dışticaret politikasında, öncelikle, Türkiye aleyhine meydana gelen bu gelişmelerin önlenmesi için gerekli tedbirin acilen alınması gerekir. Türkiye, yol geçen hanı gibi, isteyen ithalatçı istediği ülkeden mal ithal edebiliyor.

Bunun -iktisat kitaplarında- engellenmesi, bunun nispeten kısıtlanması için serbest ticaretten vazgeçmeden, liberal dışticaret ilkesinden vazgeçmeden, ithalatınızı kısacak, engelleyecek birtakım tedbirler alınır, her ülke bunu alır. Öyleyse, Çin mallarının, Türkiye sınırlarından elini kolunu sallayarak rahatça girişini, Türkiye'deki sanayiin rekabet edemeyeceği ölçüde, birtakım ülke mallarının Türk sınırlarından, Türk gümrüklerinden rahatlıkla geçmesini engelleyecek birtakım teknik engelleri -görünmez engeller deriz biz bunlara- uygulamaya koyun. Allah için, şu ithalatı bir durdurmaya çalışın. İthal ettiğiniz her birim mal, bu ülkedeki Hasan'ın, Mehmet'in işinden olmasına yol açıyor, bunu durdurmaya çalışın. Bir taraftan işsizlikten bahsediyorsunuz, bir taraftan ithalatı, düşük kur politikasıyla alabildiğine teşvik ediyorsunuz. "Düşük kur politikası ne demek; dalgalı kur uygulanıyor, kura müdahale etmiyoruz" diyecek hükümet. Dalgalı kurun, bir de kontrollü kur sistemi var, onu da hatırlatayım bu arada. Lütfen, müdahale edin bu işe. Hasanların, Mehmetlerin, Ahmetlerin işini kaybetmemesi için, işsizliğin daha fazla büyümemesi için, ithalatı durduracak tedbirleri alın, ithalatı kısıtlayacak tedbirleri alın.

İthal ettiğiniz her birim mala ödediğiniz döviz, bugün, dolar ifadesiyle, 1 dolar eşittir 1,35; 1,36; dalgalanıyor. Bu ne demektir biliyor musunuz, aşırı değerlenmiş bir millî paranın ifadesi ne demektir; siz, doları, dövizi, olması gerekenin altındaki bir fiyatla ithalatçıya satıyorsunuz demektir; yani, ithalat yapmayı özendiriyorsunuz, ithalat yapmayı teşvik ediyorsunuz. Aşırı değerlenmiş kur politikasının iktisattaki anlamı budur, aşırı değerlenmiş bir kur politikası ithalatı teşvik eder, ithalatçıyı ödüllendirir, ithalatı cazip hale getirir, ülkeiçi üretimi baltalar. Bunun tersine, aşırı değerlenmiş kur, bir ülkenin ihracatçısını cezalandırır. 1 doları 2 liraya almanız gerekirken, denge döviz kurunda siz kaça alıyorsunuz; 1,3'e alıyorsunuz. Yani, yüzde 65 oranında, ihracatçıyı cezalandırıyorsunuz demektir.

Türkiye gibi ülkelerde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Abuşoğlu.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Aslında daha konuşacak çok şey var.

Türkiye gibi ülkelerde olması gereken denge döviz kurudur. Denge döviz kuru derken de, bu, döviz kurunun hangi şartlarda oluşturulan, hangi şartların oluşturduğu… Denge döviz kuru derken, bu tanımı da ortaya koymak lazım. Cari işlemler dengesini dengeye getirmeye yetecek bir denge döviz kuru. Yani, serbest piyasada piyasa oyuncularının insafına terk edilmiş, karaparanın, sıcak paranın girerek piyasaları allak bullak ettiği bir piyasa rejiminde oluşan denge döviz kuru değil. Öyleyse, Türkiye'nin…

Biraz da Merkez Bankasına seslenmek istiyorum burada. Bu konuya yarınki Hazine bütçesinde yapacağım konuşmada daha etraflıca değineceğim; ama, dışticaretle ilgisi olduğu için bu konuya şimdi de değiniyorum. Merkez Bankası da bu işe müdahale etmelidir. Merkez Bankası kalkıp, benim görevim sadece fiyat istikrarını sağlamaktır diyemez. Merkez Bankasının başka görevleri de vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Abuşoğlu, lütfen teşekkür eder misiniz.

Buyurun.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - O bakımdan, Türkiye'nin, sadece iktidarıyla değil, iktidardaki siyasî partisiyle değil, bakanıyla değil, bir bütün olarak devleti oluşturan, toplumu oluşturan tüm kesimleriyle beraber elbirliği içerisinde, birbiriyle uyumlu politikalarla 2001 krizinin ortaya çıkardığı sonuçları şimdiye kadar atlatabilirdi; ama, bu uyum ne yazık ki bugüne kadar ortaya çıkmadı, bugüne kadar görülmedi. O bakımdan, gerekiyorsa Merkez Bankası Kanununu değiştirirsiniz. Merkez Bankasına yeni görevler verirsiniz. "Ekonomik büyümeden ve kalkınmadan sorumludur" görevi de Merkez Bankasının görevleri arasına katılır. Vardır dünyada bunun örnekleri. Merkez Bankalarının sadece fiyat istikrarından sorumlu olmadığı, ülkenin ekonomik kalkınmasından ve büyümesinden sorumlu olduğu ülkeler de vardır. Türkiye'nin böyle bir lüksü yoktur; Merkez Bankasına, sadece, fiyat istikrarını sağlama görevi verme gibi bir lüksü yoktur. O bakımdan, tüm kurumlarımızı aynı hedefe kilitleyecek politikalara ihtiyacımız vardır. Bu çerçevede, bunu da, bahsedemediğim diğer konuları da yarınki Hazine bütçesinde ifade edeceğim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Abuşoğlu.

Sayın milletvekilleri, soru sormak isteyen arkadaşlarımızın, bir sonraki oturumda da, aynı yerlerine oturmalarını rica ediyorum.

Birleşime 12.30'a kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 11.56

İKİNCİ OTURUM

Açılma saati: 12.33

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK(Burdur), Ahmet Gökhan SARIÇAM(Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Üçüncü turda yer alan kurumların bütçelerinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler  ve  İdareler  Kesinhesap  Kanunu  Tasarıları  (1/1119; 1/1084,3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) (Devam)

A) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim        Bütçesi

B) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

C) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gümrük Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

D) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

E) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ (Devam)

1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek'te.

Buyurun Sayın Kepenek. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kepenek, süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum; TÜBİTAK'ın 2006 bütçesi üzerinde CHP Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım.

Sözlerime başlarken, toplumumuzun bilimsel ve teknolojik gelişmesi için çaba harcayan, özveriyle çalışan, onca yokluk ve sıkıntı içinde bilime katkı yapmayı amaçlayan bilim insanlarımızın hepsini, hepimizin adına, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum, onlara teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, dünya, bilimsel ve teknolojik bir devrim, daha doğrusu, köklü bir dönüşüm geçiriyor. Bu tepki, bilgi üretiminin ve iletiminin yeni boyutlar kazanmasıdır. Gelişmiş ülkeler ve kimi gelişmekte olan ülkeler, bu altyapı üzerine kendi bilimsel konumlarını oluşturuyor, kendi bilimsel binalarını yapıyor. Bu binanın adı "ulusal yenilik sistemidir."

Ulusal yenilik sistemi, çağımızda, en başta gelişmiş toplumlar olmak üzere, ekonominin, daha doğrusu toplumun bütününün, teknolojiyi ve bilimsel üretimi içselleştirmesi esasına dayanıyor ve böylelikle toplumun yalnız üretimi artmıyor, yaşam kalitesi de güçleniyor, gelişiyor.

Ulusal yenilik sistemi, bir bütünlüktür. Eğitimden çevreye, özel girişimlerden dış pazarlara kadar, insan gücünden diğer kaynaklara kadar pek çok şeyi içerir. Türkiye, 1960'lı yıllardan başlayarak, bu alanda, özellikle temel bilimlerde, tıpta, mühendislik bilimlerinde belli bir aşama, belli bir gelişme kaydediyordu.

Üzülerek şu noktayı söylememe izin verin: Siyaseten en çalkantılı dönemlerde bile, TÜBİTAK, kendi iç evrimini, gelişimini çok da zedelenmeden sürdürmeyi başardı. Demokratik yoldan işbaşına gelen ve tek başına iktidar olan hükümetimiz döneminde ise -yine şunu söylememe izin verin- TÜBİTAK, olağanüstü çalkantılı bir dönem yaşamaktadır. Kurumun şu andaki Başkanı, değerli arkadaşımız, değerli bilim insanı -yine üzülerek belirteyim- kurum vekâletle yönetilmektedir ve en son temmuzda çıkardığımız yasayla da TÜBİTAK'ın en üst yönetim birimi olan Bilim Kurulunun üyelerinin çoğunluğu, Başbakanın tek seçici olarak seçmesiyle atanmaktadır. Böyle bir uygulama -yine altını çizerek vurgulamak zorundayım- dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Bilimin bu ölçüde siyasallaşması, yalnız bilimi yıkmakla kalmaz, onu yıkar, onu zedeler; ama, ayrıca, toplumun gelişmesini de zedeler, siyaseti de zedeler, siyaseti yanlış yere çeker. Bu anlayıştan kurtulmak durumundayız. Bu durum, aynen -ki, içki yasağı dedikoduları veya gerçeğinde olduğu gibi- dış basında, doğa ve bilim dergilerinde, ülkemiz aleyhine yazılar yazılmasına yol açıyor; Türkiye bilimi yurt dışında da bundan zarar görüyor. Bu zarara yol açılmamalıydı diye düşünüyorum ve Yüce Meclisin TÜBİTAK Yasasını -ki, mahkemelik, tartışmaları sürüyor, ben o konuda daha fazla konuşmayacağım- bu meseleyi, kökünden, gelişmiş ülkelerin kurumsal yapıyı koruyan anlayışına uygun olarak ele almasını ve bu yanlışı düzeltmesini özellikle istiyorum, diliyorum.

Burada şunu da vurgulamama izin verin: Ziya Gökalp, 1910'larda -buralarda şiir okumak epey bir moda oldu- şöyle diyor:

"Diyorsunuz hükümetin idarî,

Velâyeti fenlere de şâmildir.

Ben derim ki idare her hüneri,

Bilmez çünkü mütehassıs değildir.

 

Üniversite emirlerle düzelmez,

Onu yapar ancak serbest bir ilim.

Bir mesleğe haricinden fer gelmez,

Bırakınız ilmi yapsın muallim."

Değerli arkadaşlar, neler yapılıyor, neler yapılmalıdır?.. Hükümetimiz, geçen yıl, TÜBİTAK'a çok büyük bir kaynak ayırdı ve şu anda araştırma geliştirme harcaması olarak ulusal gelirimizin yüzde 0,65 (binde 6,5) dolayında olan oranının 2010'da yüzde 2'ye çıkmasını amaçlayan bir girişime geçti, başlattı. Kuşkusuz, bu doğru bir tutumdur. Aynı şekilde, Türkiye'nin şimdi 24 000 dolayında olan araştırmacı personel sayısını da, yine 2010'da, 40 000'in üzerine çıkarmayı, 16 000 daha artırmayı öngörüyor bu düşünce. Ayrıca, araştırma-geliştirmenin şimdilerde çoğu üniversitelerce yapılmasına karşın, 2010'da, bunun, büyük ölçüde, yüzde 50 oranında özel sektörce yapılması öngörülüyor.

Şimdi, burada birkaç noktanın altını çizmek gerekiyor. Bu tür bir para aktarılması, değerli arkadaşlar, tek başına sorunu çözmeye yetmiyor. Neden yetmiyor; çünkü, Türkiye'nin kurumsal yapısı ve kurumlar içindeki anlaşmazlıklar, hiçbir biçimde, bu tür dayanışma, birlikte çalışma, eşgüdüm içinde çalışma olanaklarını, maalesef -üzülerek belirteyim- sağlamaya şimdiye kadar yetmedi, yine de yetmeyecek gibi görünüyor. Kaldı ki, Türkiye'nin en çok ihmal ettiği, hükümetiniz dönemi dahil, en çok ihmal ettiğimiz konu, nitelikli araştırmacı, öğretim üyesi yetiştirilmesi. En iyimser tahminlerle, Türkiye üniversiteleri, sosyal bilimler dahil, yılda 3 000-4 000 kişiye doktora verebiliyor. Beş yıl içinde, önümüzdeki beş yıl içinde -teknik noktaya girmeyeceğim- tamgün çalışma eşdeğeri bağlamında 16 000 kişiyi yetiştirme şansımız görünmüyor. Bu, dışarıdan gelecek gibi değil. Bunu, bizim, programlı bir biçimde yapmamız gerekirdi; üç yıldan beri -üzülerek belirteyim- bu iş yapılmıyor.

Yine, Türkiye, bu konuda, geçmişte de çok yüksek hedefler koymuştur, 1960'lı yıllardan başlayarak, 1983'te, 1990'larda filan; ama, şimdiye kadar, bu iş, yine vurgulamam gerekiyor ki, gerçekleşmemiştir.

TÜBİTAK, eski yönetimiyle mahkemelik olmuştur. O eski yönetimiyle mahkemelik olması, kurumsal yapıyı zedelemiştir. Şimdi, bütün, bu eksikli başlamanın, ayrıca, YÖK ve diğer kurumlarla olan diyalog yetersizliğinin verdiği bir gecikme, bir geri düşme, bir yavaşlama söz konusudur.

2010 yılına kadar, bu yılki bütçe artışı oranlarıyla gitsek bile -ki, bu yıl yüzde 16 artırılıyor, gelecek yıllarda yüzde 6,5-7 dolayında TÜBİTAK bütçesi artırılıyor- bu biçimde gidilse bile, Türkiye'nin, 2010'da tek başına parasal destek hedefini gerçekleştirme şansı -yine üzülerek belirteyim- bulunmuyor.

Şimdi, bilim ve araştırmaya önem vermek, bir toplumsal birlikteliği gerektirir. Geçmişi karalayarak, bilime hizmet vermiş, uluslararası düzeyde Türkiye bilimini yukarılara taşımış, 40 ıncı sıralardan 19 uncu sıraya getirmiş bilim insanlarını dışlayarak, onları mahkemelere sürükleyerek ve onları haksız tazminat davalarıyla koşturarak bir yere varmamız mümkün değil.

Bilim ve araştırmaya önem vermek için ar-ge gücünün yüzde 60'ını gerçekleştiren -beğenelim beğenmeyelim- bugünkü Türkiye üniversitelerini karşımıza almak değil, kurumlararası dayanışma ve dostluğu güçlendirmek, bilime, araştırmaya önem vermek, araştırma görevlisi, araştırmacı kadrolarını kısmak, onun tek atama yetkisini Başbakanlıkta toplamak ya da tümüyle durdurmak değil; tam tersini yapmak, destekleyici olmak, onlara çıkış yolları sağlayacak, ülkemizin insanının beyin gücüyle, yaratıcılığıyla gelişmesini sağlayacak yolları açmak ve bunu hiçbir ayırım gözetmeksizin, toplumsal…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Kepenek, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

YAKUP KEPENEK (Devamla)- Sayın Başkan, teşekkür ediyorum ek süreniz için.

Değerli arkadaşlar, bilimsel araştırma ve geliştirme bir toplumsal seferberliği -biz seferberlik lafını çok seviyoruz- bu alanda da seferberliği gerektiriyor. Bunu yapmanın yolu şuradan geçiyor. Şu ana kadar Türkiye toplumunun bilim ve teknoloji alanında geldiği nokta yeterli değildir. Dolayısıyla, yapılması gereken, toplumumuz insanının yeteneklerini en üst düzeye kadar geliştirmesinin yollarını açmaktır. TÜBİTAK ileriye bakmalıdır. Ama, ileriye bakmak için eski yanlışlarından, eski eksiklerinden, yetersizliklerinden, son iki yıllık uygulamalarındaki bozukluklarından kesinlikle kurtulmalıdır. Öncelikle, var olan yapısal, hukuksal bozuklukların, haksızlıkların bir an önce giderilmesi gerekir. Bunu yapacak olan Yüce Meclistir, bunu yapacak olan hükümettir.

TÜBİTAK, bu ülkenin eğitiminin her basamağına bilim, araştırma ve teknoloji açısından bakmak zorundadır. Özel sektör ve kamu birimlerini, üniversiteleri bir arada çalıştırmak zorundadır ve insanımızın güçlenmesini, gelişmesini, beyniyle mal ve hizmet üretmesini sağlayacak yolları açmak zorundadır. Siyasetçinin ya da bilimdışı güçlerin emrine girmek çok sakıncalıdır. Ama, önemli olan, siyasetçiyi bilime saygılı duruma getirmektir, toplumun tüm kesimlerini bu noktaya çekmektir. Sorumluluğumuz budur.

Bilim ışık hızıyla gelişiyor. Bizim toplum olarak zaman kaybetmeye hiç hakkımız yoktur. Dar, tutucu görüşlerden bir an evvel kurtulmalı ve toplumun çağdaşlaşma isteğini karşılamak zorunda olduğumuzu bilmemizi isterim.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Ersin Arıoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ERSİN ARIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygı ve sevgiler sunarak selamlarım; 2006 yılı Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı özel bütçesi üzerinde Grubumuz görüşlerini özetlemek üzere söz aldım.

Türkiye Bilimler Akademisi, kısa adıyla TÜBA, 1993 yılında kurulan çok genç bir akademidir. Akademinin kuruluş amacı, bilimci kişiliğini geliştirmek, gençleri bilim ve araştırma alanına özendirmek, bilime emek verenleri onurlandırmak, bilim ve araştırma standartlarımızın uluslararası düzeye çıkarılmasına yardım etmektir. Kurum, bilimsel, idarî ve malî özerkliğe sahip, bilim alanında Türkiye'nin en saygın ve gözbebeği niteliğinde bir kuruluştur.

Değerli arkadaşlar, Akademimizin, üstün bilimsel liyakat esasına göre seçilmiş 116 üyesi vardır. Ayrıca, 2001 yılında Akademi faaliyeti olarak başlatılan üstün başarılı genç bilimcileri ödüllendirme programı GEBİP ile, bir tür genç bilim adamları akademisi oluşturmak üzere 37 yaş altı başarılı bilim insanlarının araştırmalarını TÜBA doğrudan ödüllendirmektedir. Bu program çerçevesinde ödül alan bilim insanlarının sayısı bugün 114'e ulaşmıştır. Böylece, Türkiye araştırman gücünden bilimsel mükemmeliyet esasına göre seçilerek gelen 230 bilim insanı Akademi bünyesinde toplanmıştır.

Uluslararası yayınlarımızın yüzde 5'i Akademi üyesi ve GEBİP ödülü sahipleri tarafından üretilmektedir.

2006 Akademi bütçesi, yüzde 90'ı Hazine yardımı ve yüzde 10'u Akademinin diğer faaliyetlerinden elde edilen giderlerle 4 541 000 Türk Lirası olarak  bağlanmıştır. Bu bütçenin tamamına yakın kısmı, çeşitli burslara, bilimsel toplantılara, bilimsel araştırmalara ve sürdürülmekte olan projelere sarf edilecektir.

Sürdürülen bazı çok yararlı projeler arasında, Türkiye Kültür Envanterleri Projesi, Türkiye Bilim Terimleri Sözlüğü, Bilimde Öngörü Projeleri ve Mimar Sinan Enstitüsü Kurma Projeleri vardır. Aslında, TÜBA'ya tahsis edilen bütçe, çok, ama çok mütevazı boyutlardadır; ama, Türk siyaseti ne yazık ki, bilime yeteri kadar cömert olamıyor. Ancak, kesinlikle biliyoruz ki, bilime yapılan yatırımlardan daha fazla getirisi olabilen, yeryüzünde başka bir yatırım da yoktur.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bütçe genel görüşmelerinde muhalefet ile iktidar arasındaki anlayış farkı, çok basit bir kavram kargaşasından doğmaktadır. Teknik anlamda, büyüme ve gelişme kavramları aynı değildir. İktidar, istikrar programının makroekonomik sonuç değerlerini göstererek, "büyüdük" demektedir. Muhalefet ise "gelişemedik, kalkınamadık, büyümenin sonuçları ülkeye yayılmadı" demektedir. Bir beton veya çöp yığını gibi büyüme olabilir; ama, gelişme olamaz. Büyümenin karşıtı küçülmedir. Gelişmenin eşanlamlısı kalkınma ve karşıt anlamlısı düşüştür.

Büyüme her zaman değil, ancak gelişmeye katkıda bulunursa talep edilir. Küçülürken de gelişebilirsiniz. Bazı durumlarda birçok işletme özel nedenlerle bu yolu seçiyor. İktidarlar ekonomide küçülerek, diğer kelimelerle, özelleştirme yaparak gelişme yolu açmayı umuyor. Bu konu biraz daha açılırsa, büyüme, kaynaklardaki fiziksel ve nicel artışlardır. Gelişme veya kalkınma ise, kaynaklardaki fiziksel artışın yanı sıra, zihnî mülkiyetteki artışın da talep edilmesidir. Diğer bir deyişle, gelişme, kişinin veya toplumun ihtiyaçlarını ve meşru isteklerini karşılama yeteneğindeki nicel ve nitel kapasite artışlarıdır.

Değerli arkadaşlar, gelişmenin dört temel bileşeni vardır. Anlamlı bir gelişmeyi sağlamak için;

1- Bilim ve eğitim yoluyla doğruları bulup yapacaksınız,

2- Üretim ve teknoloji yoluyla yeterli üretim bolluğunu ve kalitesini sağlayacaksınız,

3- Toplumsal sorumluluk ve ahlak yoluyla üretimden doğan nimetleri adil dağıtacaksınız,

4- Estetik yoluyla güzeli elde edeceksiniz.

Bunların her birini gerçekleştirmek, gelişme ve kalkınma için gereklidir. Bu eylemlerin hepsi bir arada topyekûn yapılırsa, kovalanırsa, gerçekleştirmek için peşine düşülürse, ancak bu yolla sürdürülebilir gelişme veya kalkınma oluşur.

Görüş farkı, AK Partinin, yetersiz ve dışa bağımlı teknolojimiz ve borç ve cari açık kıskacındaki özürlü demokrasimizi de gerekli düzeltmeleri ve bileşenleri harekete geçirmeden, yeterli bolluğa ulaşmayı ummasından kaynaklanıyor. İktidarın topyekûn kalkınmanın diğer bileşenlerini çoğu zaman ihmal ettiğini, bilime, estetiğe, adalete âdeta duyarsız kaldığını görüyor ve zaman kaybettirdiğini, gidilen yolun çıkmaz olduğunu gördüğümüzden üzülüyoruz.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi, Türk Milleti adına iktidardan, bilimin kılavuzluğunda adalet ve etik kurallarla yönetilen topyekûn kalkınma hamleleri bekliyor. Bu kalkınma hamlelerinin biraz önce belirttiğim şablonu yeni değildir. Az zamanda çok işler yaparken uygulanan, denenmiş, başarılı bir modeldir. Topyekûn kalkınma hamleleri tekniği içinde uygulanırsa mutlaka somut sonuç alınır. Aksi halde, artan yoksulluk ve işsizlik, güvensiz kentler, istikrardan uzak bir ekonomik yapı bizi sürekli tehdit altında tutacaktır. Her türlü fedakârlığa katlanan çalışkan Türk Milleti, tedirginlik içinde sürdürülen mutsuz ve huzursuz bir yaşamı hak etmemiştir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, 21 inci Yüzyılda, hâlâ, kendine yakışır bütünsel bilim, teknoloji politikalarından yoksundur. Partimiz, böyle bir ulusal politika mastır planının içeriğini ana başlıklar halinde şöyle özetlemektedir: Bilim ve teknoloji yatırımları için üç yıl içinde kademeli olarak millî gelirden yüzde 3'e ulaşacak pay ayrılması -bugün bu AB kriteridir- bilim ve teknoloji bakanlığının kurulması, öğretmen ve öğretim üyelerinin özlük haklarının çağdaş ülkeler seviyesine çıkarılması, teknoloji üretme seferberliğinin başlatılması, teknoloji okuryazarı bir neslin yetiştirilmesi, temel eğitimin 12 yıla çıkarılması, etkin bir üniversite-sanayi işbirliği, Türkiye'nin teknoparklarla donatılması, teknoparkların fiber optik bilgi yoluyla birbirine bağlanması, ulusal savunma endüstrimizde ulusal teknoloji payının yükseltilmesi, bilim merkezlerinin yaygınlaştırılması, küresel iklim değişikliklerinin Türkiye tarımına, sularına, barajlarına olan etkisinin araştırılması, denizlerden daha çok faydalanmayı sağlayacak araştırmalar yapılması, kırsaldan kente göç hızının yavaşlatılması, Türkiye'nin deprem risklerinden arındırılması, Türkiye rekabet gücünün artırılması, yenilikçilik için ortamlar hazırlanması, araştırman sayısının 150 000'e çıkarılması, ülke ve bölge lokomotif sektörlerinin belirlenmesi, bölgesel gelir farklarının azaltma planlarının yapılması gibi temel konulardır.

Sayın Başkan, Türk bilim kurullarının bütçelerinin görüşülmesi vesilesiyle, büyük bilim adamı Sagan'ın "hem cahil olacaksınız hem özgür. Bu ikisinin aynı anda olması mümkün değildir" sözünü, “siyasette, hem bilime duyarsız olacaksınız hem toplumu geliştireceksiniz; bu da mümkün değildir” haline dönüştürerek dikkatlere sunmak istiyorum.

Çağımızda bilime gereksinimimizin hayatî önemini vurgulayarak özveri içinde çalışan bilim ordumuzun tüm mümtaz üyelerine, ülke bilimini geliştirmek üzere yaptıkları çalışmalarında başarılar diliyor ve tüm katkılarına, Partimiz adına teşekkürlerimizi sunuyorum.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arıoğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, İstanbul Milletvekili Birgen Keleş.

Buyurun Sayın Keleş. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Gümrük Müsteşarlığı bütçeleri üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak için söz almış bulunuyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Üç yıldır iktidarınız tarafından uygulanan politikaları sürekli olarak destekleyen bazı çevreler vardı, bazı bilim adamları, bazı kuruluşlar -örneğin TÜSİAD gibi- ve bazı medya mensupları; ancak, bunlar, bugün, hükümeti uyarmaktadır; cari işlemler açığının çok hızlı arttığını söylemektedirler, ithalatın frenlenememesine değinmektedirler, ihracatın da yeterince artırılmadığına dikkat çekmektedirler. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, yıllardır, üretimin ve yatırımın dışlandığını ve sanayileşmenin gündem dışına çıkarıldığını söyleyegeldik ve bunun çok sakıncalar yaratacağını hep ileri sürdük. Bugün geldiğimiz nokta, bu eleştirilerimizde ne kadar haklı olduğumuzu ortaya koymaktadır.

IMF gibi uluslararası kuruluşlar bile, son hazırladıkları raporlarda, cari işlemler açığının büyüklüğüne, bu açığın sıcakparayla finanse edilmesinin bir kırılganlık yarattığına ve ileriye dönük olarak risk oluşturduğuna dikkat çekmektedirler. 2006 yılı bütçe çalışmaları, birkaç konuyu çok açık bir şekilde ortaya çıkarmıştır. Birincisi, iktidar, cari işlemler açığının hızla artmasını, önemli boyuta ulaşmasını ve bunun birkaç yıl sürmesini önemli görmemektedir. İkincisi, ithalattaki artışı da önemsememektedir; ara malı-yatırım malı oranına dikkat çekmekte ve bunun bir canlılık işareti olduğunu ileri sürmektedir. Üçüncüsü de, yabancı sermayeye bir Mevlana yaklaşımıyla yaklaşmakta ve "nasıl gelirsen gel, nereye gelirsen gel baş tacımsın" demektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu üç değerlendirmeye de katılmak mümkün değildir. Bir defa, cari işlemler açığı sadece artmamaktadır; her türlü öngörüyü aşacak şekilde artmaktadır. 11 milyar dolar diye beklediğiniz bir cari işlemler açığı 21-22 milyar dolar gerçekleşebilmektedir.

Bugün, dışticaret açığı 42,6 milyar dolar. Türkiye gibi dışborcu büyük olan bir ülkede böyle bir dışticaret açığını ve 22,4 milyar dolarlık bir cari işlemler açığını önemsememe lüksümüz yoktur.

Cari işlemler açığı kadar önemli olan, onun finanse ediliş şeklidir. Bu da "sıcak parayla yapıldığı için rahat karşılıyoruz" diye yanıtlanamaz ileri sürülen endişeler; çünkü, bu sıcak para, geçici koşullardan yararlanarak buraya gelmektedir. Ayrıca, çok büyük oranda reel faiz uygulanmaktadır.

Amerika Birleşik Devletlerinin ve Avrupa Birliğinin çok önemli şekilde bu konularda baskılar yaptığı bir dönemde, bu kadar borçlu olan bir Türkiye, cari işlemler açığını ve dışticaret açığını bu kadar doğal karşılamamalıdır, karşılayamaz.

Şimdi, cari işlemler açığının yol açtığı kırılganlık yanında, tabiî, bütçedeki borçların büyüklüğünün de yol açtığı bir kırılganlık vardır. Ayrıca, borçların döviz kurundaki düşüşten, faizlerin aşağıya inmesinden, vadelerin uzatılmasından yararlandığı açıktır; ama, şu gerçek hiç unutulmamalıdır: Türkiye, sadece borçlarını ödemek için borç almıyor. Türkiye borçlarının stokunu sürekli olarak artırmaktadır ve üstelik de, bugün, borçlarını ödeyebilmek için en değerli tesislerini ve en önemli arazilerini yabancılara satmaktadır. Bu, hepimizi çok derin bir şekilde düşündürmesi gereken bir konudur.

Şimdi, son yıllarda özel sektörün de borcu çok artmaktadır, bu da izlenmesi gereken bir noktadır.

İthalatın büyük bir hızla artması da küçümsenecek bir konu değildir; çünkü, cari işlemler açığının önemli bir nedenidir. Üstelik, bütün ülkeler bu konuda çok duyarlıyken, Türkiye'nin bu konuda duyarlılık göstermemesi, ülkenin ve toplumun yararıyla bağdaşacak bir davranış biçimi değildir.

IMF de bu tür kırılganlıklara değinmektedir ve demektedir ki: "Siz, dikkatli olarak borçlarınızı ve özel sektörün de borcunu izleyin. Aksi halde, yurt dışında faizler bir artma dönemine girmiştir. Borç bulmakta güçlükle karşılaşabilirsiniz veyahut da bunu çok pahalıya ancak sağlayabilirsiniz."

İthalatın artış hızını da küçümsemememiz lazım; çünkü, ara malı ve yatırım malları ithalatı nedeniyle önemli değildir diyoruz; ama, yatırımın artmadığı dönemlerde de ithalat artmaktadır, yurt içindeki üretimin yerine geçmektedir ithal malları; bir.

İkincisi de; mesela, ekim ayında 9,9 milyar dolarlık bir ithalat yapılmıştır; bunun içinde yatırım malı ithalatı sadece 1,7 milyar dolardır.

Değerli arkadaşlarım, bütçede birtakım rakamlarla ithalat, ihracat veriliyor; fakat, sonunda da, 2006 yılında 45,4 milyar dolarlık bir dışticaret açığı olacak deniliyor; ama, bunun arkasına baktığınız zaman, varsayımlar gerçekçi değil. İhracatın yüzde 9,1 oranında, ithalatın ise yüzde 8,2 oranında artması öngörülüyor. Halbuki, baktığınız zaman, geçtiğimiz üç yıl bundan çok yüksek oranlarda artmış hem ihracat hem ithalat. Bunun bu orana inmesi…

BAŞKAN - Sayın Keleş, bir saniye…

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz tamamlanmıştır.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Ama vaktim gidiyor.

BAŞKAN - Bir saniye Sayın Keleş.

Çalışma süremizin Sayın Keleş ve Sayın Oral'ın konuşma sürelerinin tamamlanmasına kadar uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Buyurun.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - O geçen süreyi vereceksiniz herhalde değil mi?

BAŞKAN - Merak etmeyin Sayın Keleş; buyurun.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Şimdi, mesela bir örnek vereyim: 2002 yılında 1,5 milyar dolar olan cari işlemler açığının, bu yıl sonunda 21,3 milyar dolar olması, 2006'da da 22 milyar dolar olması öngörülmüştür; ama, ne var ki, kasım ayında cari işlemler açığı 22,4 milyar dolar olmuştur; yani, sadece bu yılın son rakamını değil, hedefini değil, 2006 yılının hedefini de aşmış durumdadır.

Şimdi, bu, dışticaretin kontrol edilemediğini gösteriyor. Bakın, kontrol edilmek için gayret de sarf edilmediğini iddia ediyorum; çünkü, örnek olarak Çin'le ithalat-ihracat durumunu düşünelim; sadece 391 000 dolarlık bir ihracat, 5 milyara yakın bir ithalat söz konusudur, 4 milyar 850 bin dolar ve üstelik, Çin, bizim ürünlerimize yüksek gümrük uyguladığı halde, biz onlara düşük gümrük uyguluyoruz ve bunu da, Bakan "efendim, biz topluluğun vergilerini uyguladığımız için böyle oluyor, ortak gümrük tarifesini uyguladığımız için böyle oluyor" diye açıklıyor.

Şimdi,  sayın milletvekilleri, insafınıza hitap etmek istiyorum: Topluluk, tam üye olmak için başvurmuş olan, kırk yıldır bu uğurda çalışan ve müzakerelerine başlamak üzere olan bir ülkeye, Türkiye'ye, dönüp, diyebiliyor ki; "ben, senin tarım ürünlerini kısıtlayacağım ve bu kalıcı olacaktır." Biz ise, Topluluğa, ben, Çin'le olan dışticaretimde ortak gümrük tarifesini uygulama nedeniyle güç durumda kalıyorum, bir çaresi yok mudur diyemediğimiz gibi, Çin'e de dönüp, ben, bir tek ülkeden 5 milyara yakın bir dışticaret açığını karşılayamam kardeşim, üstelik, Gümrük Vergilerinde de bir nispet yoktur, bir hakkaniyet yoktur; o bakımdan, seninle, gel, bir anlaşma yapalım diyemiyoruz. Demememiz için bir sebep var mıdır?.. Bence, hiçbir sebep yoktur; çünkü, ortak gümrük tarifesi, Avrupa Birliği ülkelerinin bir tanesinin daha düşük gümrükle ithalat yapıp, onun, ticareti, dışticareti saptırmasını engelleyecek bir unsurdur. Biz, bunu düşürmek değil, artırmak istediğimiz için, Avrupa Birliğinin bundan zarar görmesi söz konusu değildir.

Yabancı sermayeyle ilgili politika da doğru değildir değerli arkadaşlarım; şunun için doğru değildir: Ülkenin ihtiyaç duyduğu bir sektöre, bir yabancı sermayenin, ileri teknolojiyle üretim yapmak için gelmesi başka bir şey, herhangi bir tesisi almak için veyahut da dünyanın en güzel kenti olan İstanbul'da bir otel kurmak için gelmesi başka şeydir. Buna da, biz, farklı muamele yapmalıyız. Neden; çünkü, bunun ekonomiye ve ülkenin geleceğine olan etkileri, bu iki tür yatırımın, farklı olacaktır. Bunu yapmıyoruz; yapamadığımızdan değil, arkadaşlarımız, bunu gerekli görmediği için yapmıyoruz; tıpkı, ithalat ve ihracatta olduğu gibi. Yabancı sermaye, üstelik, geldiği yıllarda bir şeye sebep olabilir, artışa sebep olabilir; ancak, UNTAD'ın bir araştırmasına göre, gelişmekte olan ülkelere giden yabancı sermaye, önce, sekiz yıl içerisinde, getirdiği dövizin yarısını yurtdışına çıkarmıştır. Kaldı ki, gelen bir yabancı sermaye, kendisinin ülkesinden bir girdiyi veyahut da kendi şirketinden bir girdiyi, yurt dışındaki bir şirketinden bir girdiyi, daha pahalıya alarak, başka kanallarla da yurtdışına kaynak aktarabilir.

Sayın Milletvekilleri, Türkiye, altyapısını tamamlamış ve ara malı, yatırım malı yapmaya hazır bir ülke durumundaydı 70'li yıllarda, ihracata da önem veriyordu. Yalnız o tarihlerde, ihracatı artırmak için sadece kur ve teşvikler söz konusu ediliyordu. Oysa, bunların yeterli olmadığını yaşayarak gördük.

Bugün için, dışticaretteki sorunları çözecek olan tek şey imalat sanayii yatırımlarına ağırlık vermektir. Şimdi, programda, ithalatla ilgili herhangi bir kısıtlama gibi bir politika öngörülmediği gibi, imalat sanayii yatırımlarına ağırlık vermek de söz konusu değildir; çünkü, örneğin, 2005 yılında imalat sanayi sektöründeki artış hızı, sermaye yatırımlarının artış hızı yüzde 12,2 olduğu halde, 2006 yılında yüzde 9,3'e inmesi öngörülmektedir. Kapasite kullanım oranlarının yüzde 80'i aştığı bir dönemde imalat sanayii yatırımı yapmaktan başka bir çare yoktur; çünkü, imalat sanayii sektörüne yatırım yapıp da, belli nitelikte ve maliyette ürün üretmek, hem ihracatı artırmak için hem ithalatı frenlemek için hem kalkınma hızını istikrarlı bir şekilde yükseltmek için tek çözümdür.

Şimdi, yaptığınız özelleştirmenin de -vaktim olmadığı için giremiyorum ama- bu ödemeler dengesi sorunlarını çözecek bir şekilde yürümediğini söylemek durumundayım; hem vergiler azalmaktadır, özelleştirme yapıldığı zaman, o kuruluşlarda -daha önce iyi vergi veren kuruluşlarda- hem de bir süre sonra dışarıya kâr transfer edilecek ve bu da ödemeler dengesine yardımcı olmayacaktır.

Sayın milletvekilleri, dışticaret politikaları, bütün ülkelerin çok özenle oluşturdukları ve de çok özenle izledikleri politikalardır.

Şimdi, Türkiye, tam üye olmadığı için, Avrupa Birliğinin dışticaret politikalarını oluşturmasına katılamamaktadır; ama, aynı Türkiye, gümrük birliği üyesi olduğu için, bu politikaları uygulamakla yükümlüdür. Şimdi, bir diğer deyişle, kendi katkısı olmadan oluşturulan politikaları uygulamaktadır. Nitekim, biz gümrük birliğine girdiğimiz zaman, hem Avrupa Birliği ülkelerinin kendi aralarındaki kuralları uyguladık hem de Avrupa Birliğinin ortak gümrük tarifesini uyguladık -halen Çin'de bile uyguladığımız gibi- ayrıca da Avrupa Birliğinin ikili anlaşmalar yaptığı ülkelerle aynı koşulları içeren ikili anlaşmalar yaptık.

Şimdi, sanıyorum o tarihte, kısa bir süre sonra tam üyelik müzakereleri başlar diye düşünüldüğü için, bu konuya önem verilmedi; ama, 17 Aralık kararlarını anımsarsanız, şimdi, dokuz yıldır uyguladığımız bir dışticaret politikasını, hiçbir katkımız olmadan oluşturulan bir dışticaret politikasını, onbeş yıl daha uygulayabilir miyiz? Uygulamalı mıyız? Sanıyorum, hepimiz bu soruları kendi kendimize sormak durumundayız. Aslında, birlikte tartışmak durumundayız aynı zamanda. Çünkü, değerli arkadaşlarım, dışticaret politikası, sadece bir sektörü ilgilendiren politika değildir. Dışticaret politikası, bütün sektörleri ilgilendiren ve ayrıca da, ülkenin ekonomik ve sosyal diğer politikalarını da etkileyen politikalardır. Dolayısıyla bunları küçümsemek ve önemini yadsımak mümkün değildir.

Avrupa Birliğinin bu konudaki talepleri de bitmek bilmemektedir. Örneğin, 17 Aralık vesilesiyle hazırlanan birtakım raporlarda, Avrupa Birliği demektedir ki: "Türkiye, Dış Ticaret Örgütünde bizimle birlikte hareket etmiyor, gelişme yolunda ülkelerin yanında yer alıyor. Bu tutumunu derhal değiştirmelidir." Dolayısıyla bu talepleri de biraz frenlemek gerekir diye düşünüyorum.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde ele alınması için geçen yıl, Kasım 2004'te bir Meclis araştırması önergesi verdik ve bunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışılmasını önerdik. Tabiî, bütün kanun tekliflerimiz gibi ve Meclis araştırması önergelerimiz gibi, bu da bir yıldır gündeme gelmedi. Ama, ben diyorum ki, bu cari işlemler açığının alıp başını gittiği bir dönemde, gerçekten fevkalade kritik bir durumda olduğumuzun uluslararası kuruluşlar tarafından bile itiraf edildiği bir dönemde, biz bu Meclis araştırmasını gündeme alalım ve böyle bir çalışmayı yapalım; çünkü, inanıyoruz ki, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bugün kamuoyunda tartışılmayan, medyada ele alınmayan pek çok yönü vardır Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin ve bunun milletvekilleri tarafından araştırılması fevkalade önem taşımaktadır ilerisi için. Yapılacak olan çalışma, hem aydınlanmaya yol açacaktır ve bu konuda gerçek bilgilere ulaşmamızı sağlayacaktır hem milletvekillerimiz sanıyorum bundan memnun olacaklardır hem de yapacağımız çalışma, aynı zamanda müzakere heyetine de çok önemli katkı sağlayacaktır diye düşünüyorum.

Bu düşüncelerle sizleri selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Keleş.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Denizli Milletvekili Haşim Oral.

Buyurun Sayın Oral.

CHP GRUBU ADINA V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Konuşacağım konu, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi. Yani, Türkiye'nin, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi diye bir birimi var. Türkiye'de olanlara şöyle bir bakalım hep birlikte. Yani, bu Etüd Merkezi ne yapıyor, ne yapmıyor.

Şimdi, ihracat, özellikle ülkenin geliri açısından çok önemli bir faktör, önemli bir enstrüman. Dolayısıyla, ihracatın artması konusunda, Etüd Merkezinin haricinde iktidarların da tasarrufu olduğu, hepimizin bildiği bir gerçek.

Tabiî, ben, Denizli'den geldiğim için tekstil piyasasını da çok iyi bildiğimi iddiayla söylüyorum. Dolayısıyla, ihracatın da yüzde 25'i tekstil olduğu için, bu konunun altını özenle çizmek istiyorum.

Tekstil, istihdam açısından çok önemli bir unsur; çünkü, tekstilde, özellikle Denizli'de, şu anda, Organize Sanayi Bölgesinde yaklaşık  20 000 kişi çalışıyor.  Siz, bunu  4'le çarptığınız zaman 80 000 kişi eder; yani, bir şehir nüfusu kadar ciddî bir ölçek ve İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi ve İktidarımızın başarılı çalışmalarıyla, bu senenin ocak ayından beri, Denizli'de, Organize Sanayi Bölgesinde yaklaşık 10 000 kişi işten çıkarılmıştır. Bu ölçü, Gaziantep'te daha büyüktür, Maraş'ta, yine, ona keza, bir o kadar büyüktür.

Tabiî, bununla ilgili uygulamalar var. Ne var? Hepimizin bildiği gibi, hepimizin çok yakından bilgilendiği gibi, dünyada eşi benzeri olmayan bir teşvik uygulaması, Türkiye'de yaşama geçti. O teşvik uygulamasında ne var? Bunlar bizim gerçeklerimiz. Ben, bunları konuşurken, Denizli'deki ihracatçının, Denizli'deki sanayicinin yüreğinin güp güp ettiğini biliyorum; yani, bu yüzden de bu konunun altını özenle çizmek ve bu konunun muhataplarının da benim söylediklerimi dikkatle dinlemeleri gerektiğini özellikle söylüyorum. Teşvik Yasası diye bir yasa çıkardık. Teşvik Yasasında şunu yaptık: Dedik ki, ihracatı biz geliştirmek istiyoruz; o halde biz, ihracatın olmadığı yerlere, illere teşvik uygulayalım. Nasıl yapalım? Baktık, Denizli'nin yanında ne var, Uşak var; Antep'in yanında neresi var, Maraş var; şimdi, bunlara teşvik verdik. Teşvik verince ne oldu -bu tutanaklarda vardır, daha önce söylediğim gibi- buralarda yatırım yapmak isteyen enstrümanlar, sanayiciler, işverenler SSK ve diğer teşviklerden yararlandılar, vergi indiriminden yararlandılar. Bu ne demekti; bir malın maliyetinin yüzde 50 düşmesi demekti. Eyvallah, yüzde 50 düşmesi güzel. İyi ama, sonuç itibariyle, siz, Denizli'de yüzde 50 pahalıya mal ettiğiniz ürünü, bir başka yerde yüzde 50 ucuza imal ederseniz, Denizli'deki piyasayı bitirirsiniz, Antep'teki piyasayı bitirirsiniz. Peki, bana bir örnek gösterebilir misiniz, böyle bir uygulama dünyada denenmiş midir, yapılmış mıdır; yok. Çünkü, teşvikler, genellikle sektörel ve bölgesel bazda yapılır. Bu, dünyanın da bir gerçeğidir, ekonominin de bir gerçeğidir, ihracatın da bir gerçeğidir.

Şimdi ben bakıyorum, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi ve mevcut İktidarın uygulamasının sonucunda, bugün, Denizli'de, çok ciddî sıkıntılar yaşanmaktadır.

Biliyorsunuz, dalgalı kur diye bir uygulamamız var. Lütfen bunu not alın Sayın Başbakan Yardımcım ve sayın ilgililer. Dalgalı kur deniyor, serbest kur deniyor. Merkez Bankası, dört yılda -ki, bunun üçbuçuk yılından siz tabiî ki sorumlusunuz- 38 milyar dolar doğrudan alım yapıyor. Bakın, serbest döviz uygulaması, dalgalı kur, Merkez Bankası 38 milyar dolar doğrudan alım yapıyor! Bunun neresi serbest kur?!

Bir de, size başka bir oran daha vermek istiyorum. Herhalde bu oranları herkes kontrol edip, en azından burada açıklama ihtiyacını duyacaktır. Verilere göre, 2003 enflasyonu yüzde 19 civarında, 2004 yüzde 9,5; 2005 de yüzde 8 civarında; enflasyon oranlarından bahsediyorum.

Şimdi, kurlara bakıyorum, kurlara. 2003-2004'te kurlar yüzde 6 gerilemiş; kurlar, yüzde 6 gerilemiş; 2004-2005'te kurlar yüzde 5 gerilemiş. Şimdi bakıyorsunuz, 38 milyar dolar doğrudan para çekiyorsunuz, Amerika'ya ihracat yapan sanayici arkadaşım, kardeşim, dostum, hepimizin medarı iftiharı insanlar, enflasyon artarken, maliyetler artarken, doların kuru yüzde 6, yüzde 5 düşüyor. Şimdi, zaten bir tekstilcinin kârı yüzde 10'dan fazla değildir. Şimdi, hem zararına satış yapan hem dolar kurundan kaybeden hem maliyetlerin arttığı hem de Teşvik Yasasıyla, böyle, arkasına geçip de üç puan alınan tekstil sanayicisinden siz ne bekliyorsunuz allahaşkına; sizi alkışlamasını mı bekliyorsunuz veya bunun doğru olduğunu söylemeniz için elinizde hangi enstrümanlar, hangi doğrular var; çok merak ediyorum.

Dünyanın en pahalı enerjisini tekstil üreticisi kullanıyor. Yüzde 18 gibi bir KDV oranı var ki, tekstilcinin, sanayicinin belini büküyor. Ki, açıkça söylüyorum, buradan iddiayla söylüyorum -Sayın Başbakan Yardımcım, lütfen bunu Sayın Başbakana da sorun; çünkü, Denizli'de bunu herkes biliyor- Sayın Başbakan benim şehrime 8 kere geldi, 8 kere geldi; kendisine teşekkür ediyorum geldiği için; ama, açık kalplilikle söylüyorum, tüm samimiyetimle söylüyorum, muhalefet anlayışıyla söylemiyorum, Sayın Başbakanın Denizli'ye 8 kuruşluk katkısı olmadı ve Denizli'ye, Başbakan olduktan sonra ilk geldiğinde -kendi beyanıdır Sayın Başbakanın, açın, ihracatçı derneklerine sorun, açın ticaret odasına sorun, açın sanayi odasına sorun- bilmediğinden, "adamakla mal tükenmez, Allah vermekten saklasın" düşüncesiyle hareket ettiği için "KDV'yi yüzde 8'e düşüreceğim" diye söz vermiştir Denizli'de. Açın, sorun; sanayi odasına sorun, ticaret odasına sorun, kendi partililerinize sorun.

Şimdi, bakın, bu sözler ve bu gerçekler…

SONER AKSOY (Kütahya) - Doğalgaz gelmedi mi?!

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Hiç bana laf atma, bilmediğin konuda da otur, sus, konuşma!

SONER AKSOY (Kütahya) - Doğalgaz gelmedi mi?!

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Ondan sonra… Ondan sonra…

Arkadaşlar, duble yollar, doğalgazlar; bunlar, periyodik çalışmalardır; bunlar, bir senede, iki senede gelmez. Bir senede, iki senede getirenler de, bunu söylerken, hem utanmalı, hem düşünmeli.

Şimdi…

SONER AKSOY (Kütahya) - Sen utan!..

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Söylediğin lafa dikkat et.

BAŞKAN - Sayın Milletvekilim, lütfen…

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Sen, konuştuğun lafa dikkat et sen!..

BAŞKAN - Sayın Oral…

SONER AKSOY (Kütahya) - Sen dikkat et.

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Sen, konuştuğun lafa dikkat et sen!.. Sen haddini aşma!..

BAŞKAN - Sayın Oral, lütfen…

SONER AKSOY (Kütahya) - Sen haddini aşma!..

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Sana haddini bildiririm ben. Senin haddini bildiririm ben. Sen, benim şehrimle ilgili bana öğretemezsin hiçbir şey.

SONER AKSOY (Kütahya) - Bilmiyorsun doğalgaz geldiğini…

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Sen konuşma!.. Sen konuşma!.. Yüzde 65'i bitmişti o duble yolların, yüzde 65'i bitmişti.

BAŞKAN - Sayın Oral, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz.

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Konuşma fazla…

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sayın Hocam, muhatap olma; bırak…

SONER AKSOY (Kütahya) - Değmez…

BAŞKAN - Sayın Milletvekilim, lütfen…

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Evet, artan ihracat görüntüsünden bahsediyorum.

Şimdi, Denizli'de…

Arkadaşlar, gerçekten muhatap olmayın; çünkü, neden; bu iktidarın müsteşarı milletvekilleriyle muhatap olmayacak, Sayın Başbakan Meclisle muhatap olmayacak, bir gün gelecek sizlerle muhatap olacak birileri olacak; o zaman da, bunu, hep birlikte göreceğiz.

Şimdi, ihracattaki artışın altını çizmek ve nedenini açıklamak istiyorum. İhracatçıların tümü, özellikle daha fazla mal satmaya çalışarak; ama, bu, zararına yapılan satışlardır ve sürümden kazanmak için faturalarda artış görülmektedir. Bakın, bu, gerçek manada artış değildir; zaten, öyle olsa, şu oran ortaya çıkmaz.

Bugün, 2004'te, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 66'dır. Rakamlara bakın; ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 66'dır. 2005'te bu oran yüzde 60'lara düşmüştür. Şimdi, eğer, buradaki artış böyle olsaydı, bu karşılama böyle olmazdı. Elhak, vicdan var; hesap ortada; yani, dolayısıyla, Türkiye'deki sıcak parayla, istihdamın işine yaramayan, üretime dönüşmeyen, istihdamı güçlendirmeyen bir sıcakparanın Türkiye'nin ekonomisindeki adı, altını çizerek söylüyorum, tehlikeli istikrardır, tehlikeli istikrardır; yani, siz, yarın o sıcakparayı çektiğiniz zaman, Allah korusun, bu Türkiye'nin başına gelecekleri varın gelin siz düşünün.

Bütün bunları söyledikten sonra, tabiî, pamukla ilgili sübvansiyonların da… Tekstilin ana maddesi pamuk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Oral, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Siz, eğer, pamuk eken insanın pamuk ekilen alanını daraltırsanız, pamuk ekenlerin de sayısını azaltırsanız, pamuğu da siz ithal edilen bir meta haline dönüştürürseniz, Denizlili, Afyonlu, Gaziantepli, Maraşlı kim gelirse gelsin aklınıza, bunların yaşamını bitirirsiniz. Bunu, şimdiden, ben, size söylüyorum; çünkü, önümüzdeki sene bunların hepsini göreceğiz.

Şunu da açıkça söylemek istiyorum, konuşmamı bitirirken: Öncelikle Sayın Başkanın da toleransını kötü kullanmak istemiyorum. Burada yapılan açıklamalar, muhalefetin eleştirileri kadar, vatandaşın beklentilerine de cevap vermeli. Ben, burada, sadece sizi ikna etmek için değil, sizlere Denizli'yi anlatmak için konuştum. Dolayısıyla, buraya çıkan Başbakan da, buraya çıkan Başbakan Yardımcısı da, buraya çıkan bakanlar da, sadece buradaki 550, 549 kişiyi hedef kitle olarak görmemeli, Türkiye'nin yetmiş milyonuna hesap verdiğinin hesabını hiç aklından çıkarmamalı. Dolayısıyla "elinize çanak çömlek verdim, bilmem ne verdim…" Bu tarz konuşmalar bir Başbakana yakışmaz. Bunu da kınadığımı özellikle söylemek istiyorum.

Sayın Başkan, bana gösterdiğiniz tolerans için teşekkür ediyorum. Buradan Denizlili bütün sanayicilerime, hemşerilerime, Denizlili hemşerilerime de, burada konuştuklarıma karşılık, Adalet ve Kalkınma Partili Denizlili olmayan milletvekillerinin gösterdiği tepkinin de kulaklarına küpe olmasını diliyorum.

Yüce Meclisi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.

Sayın milletvekilleri, birleşime saat 14.00'e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 13.24


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma saati: 14.05

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Üçüncü turda yer alan kurumların bütçelerinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler  ve  İdareler  Kesinhesap  Kanunu  Tasarıları  (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) (Devam)

A) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim        Bütçesi

B) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

C) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gümrük Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

D) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

E) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ (Devam)

1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

BAŞKAN- Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Şimdi, söz sırası AK Parti Grubu adına söz isteyen Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu'da. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kısa adı TÜBİTAK olan Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumumuzun 2006 yılı bütçesiyle ilgili olarak AK Parti Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle de, hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

TÜBİTAK bütçemiz, başta ülkemiz olmak üzere, Kurumumuza ve hepimize hayırlı ve bereketli olsun; insanımızın yıllarca özlemle beklediği müjdeli haberlere neden olsun; bütçemizin hazırlanmasında emeği olan herkese bizden, yürekten teşekkürler olsun.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yeryüzünde bilgi temeline dayanmayan hiçbir güç olmadığı gibi, araştırmadan, sorgulamadan, özgür düşünmeksizin de bilgi üretilememiştir. Eğer, toplumsal yaşamımızda çağdaş bilim ve teknoloji ne kadar çok yer alıyorsa, dünyadaki refah pastasından da o kadar çok pay alıyoruz demektir. Eğer, pastadan daha çok pay almak istiyorsak, ülkemizin rekabet gücünü artırmak, sürekli kılmak, toplumun bütün kesimleri ve ilgili kurumlarla işbirliği içerisinde, ulusal önceliklerimiz doğrultusunda bilim ve teknoloji politikaları üretip geliştirmek zorundayız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; üzülerek ifade ediyorum ki, bundan önceki dönemlerde ülkedeki bilim ve teknoloji alanındaki çalışma yılları, durağan, verimsiz, çağla yarışmayan, üretimsiz, kayıp yıllar olarak anılacaktır. Hükümetimiz, her alanda olduğu gibi bilim ve teknoloji alanında da, toplumumuzun yaşam kalitesini yükseltmek, ülkenin sürdürülebilir kalkınmasına çağdaş, yenilikçi, yönlendirici, katılımcı ve paylaşımcı bir anlayışla yaklaşmaktadır. Toplumla bilim ve teknolojiyi buluşturup ortak kültürü oluşturmak asıl amaçtır.

Bu konudan olarak, hükümetimizce bu dönemde ulusal bilim ve teknoloji stratejisi uygulamaya konulmuş olup, buradaki hedefimiz, 2010 yılına kadar bilim ve teknolojide Avrupa ortalamasını yakalamaktır.

Hedef deyince aklıma geldi. Bir gün Dursun Temel'e gelmiş, sormuş: "Temel uşağum, de bana bakayum, hedefe nişan alurken niye bir gözümüzü kapıyuruk?" Temel cevap vermiş: "Dursun uşağum, eğer iki gözünü kapatur isen hedefi göremezsun da!" Evet, hepimiz bilmeliyiz ki, gözlerimizi kapatırsak gerçekleri göremeyiz. Ülkemizdeki mevcut durumu ve her şeyi olumsuz, kötü, başarısız görerek, geleceğe de niyet okuyup kötümser olarak bakarsak, bu, hiç kimseye hiçbir şekilde bir şey kazandırmaz. Biz, iktidar olarak, toplumumuzun istediği doğrularla yolumuza devam ederiz. Nasıl olsa, sağduyulu halkımız, zamanı geldiğinde her şeyi en doğru şekilde değerlendirecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; aydınlık yarınlarımız için önümüze hep ışık olacak TÜBİTAK, ülkemizin gereksinimi olan bilim ve teknoloji politikalarını üretmekte olup, bütün kamu kurum ve kuruluşlarıyla ortaklaşa çalışmakta, ülkedeki bütün ar-ge çalışmalarına her tür akademik desteği vermekte, geleceğin bilim adamlarını bulup, onları teşvik edip yetiştirmekte, ülkemiz için çok önemli olan üniversiteler ile sanayi ve iş dünyası işbirliğini sağlamakta ve gelişmesine katkıda bulunmakta, ulusal önceliklerimiz doğrultusunda araştırma ve teknoloji geliştirme programı uygulayan ar-ge birimlerini işletmekte ve desteklemekte, her yıl başarılı araştırmacı bilim adamlarımıza ödüller vermekte olup, bilimsel yayımlar yaparak uluslararası etkinlikler düzenlemektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bundan bir süre önce, Sayın Başbakanımız, TÜBİTAK Gebze merkezine bir ziyarette bulundular. Öğleden sonra başlayıp akşama kadar süren uzun ziyarette, kendilerine, yetkililer tarafından merkez ve enstitülerle ilgili ayrıntılı bilgiler aktarıldı; hepimizin gurur duyduğu, gerçekleşen projeler aktarıldı, bundan sonra yapılacaklar ve projeler dile getirildi ve merkez özkaynaklarının bu yeni dönemde ne denli verimli bir şekilde kullanıldığı ortaya konuldu. Sayın Başbakanımız, TÜBİTAK'a ve bütün birimlerine, bilim adamlarımız ve araştırmacılarımıza, bu hükümet tarafından, istenen her türlü desteğin verildiğini ve bundan sonra da verilmeye devam edileceğini belirttiler.

Sevinçle görüyoruz ki, hükümetimiz döneminde, kalite ve rekabet için araştırma ve geliştirmeye yönelen sanayi kuruluşlarımıza verilen ar-ge destekleri katlanarak artmıştır. Şöyle ki: 2002 yılında 25 000 000 dolar olan destek, 2003'te 39 000 000 dolara, 2004'te 46 000 000 dolara yükselmiştir. Bu yıl sonu itibariyle, bu destek 110 000 000 doları bulacaktır. Bu miktar, 4 yılda sanayi ar-gesine verilen 4 kat artışı ifade etmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hükümetimiz döneminde yıllardır beklediği ilgi ve desteği görerek, bilim ve teknoloji seferberliğini başlatan TÜBİTAK, 2005 yılında anabaşlıklarla şunları yapmıştır:

Uluslararası ar-ge standartlarını içeren Fraskati, Oslo, Canberra kılavuzlarının terminolojisi benimsenerek Türkçe'ye çevrilmiş ve ilgili bütün kurum ve kuruluşlar ile özel sektörümüze dağıtılmıştır.

Mevcut araştırma destek programları yeniden düzenlenerek, hem kapsam hem de sayıları artırılmıştır.

Üniversitelere gösterilen yakın ilgi ve sağlanan işbirliği sonucu, akademisyenlerin katılımıyla, araştırma grupları yeniden yapılandırılarak yeni gruplar oluşturulmuştur.

Yeni oluşturulan panel yöntemiyle, proje değerlendirme ve seçim süreçleri için yeni ölçütler konulmuş, bu yöntemle de objektiflik, şeffaflık ve katılımcılık artırılmıştır. Daha önce birkaç sınırlı üniversiteden gelen, ancak 100'lerle ifade edilen panel üyesi akademisyen sayısı, 70 üniversitemizden gelenlerle 1 000'i aşmış ve 200'den fazla panel gerçekleşmiştir.

TÜBİTAK, 2005 yılında hedeflediği araştırma ve proje kültürünün oluşması için, yoğun, etkili ve verimli alt ve üstyapı çalışmaları yaparak, ülkemizdeki kamu, özel sektör ve üniversite araştırmacılarına daha güçlü destekler vermeye başlamıştır. Bu gelişmelere bağlı olarak, TÜBİTAK'a önerilen proje sayısı 2003 yılında 850 iken, 2005 yılında 5 kat artarak 4 000'i bulmuştur. TÜBİTAK'ın desteklediği proje sayısı 2003 yılında 330 iken, 2005 yılında 3 kat artarak 1 000'i geçmiştir.

TÜBİTAK'ın, eskiden proje başına 7 000 YTL olan destekleme miktarı, 2005 yılında 10 kat artırılarak 70 000 YTL'ye yükseltilmiş; 2006 yılında ise, bu miktarın 100 000 YTL'ye artırılması hedeflenmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çok geçte olsa, bizim hükümetimizin yönlendirmesiyle, kamu kurum ve kuruluşlarımız, araştırma-geliştirme programları oluşturmaya başlamışlardır. Sorunların çözümünde, ar-ge çalışmaları artık ilk sırada olacaktır. Bu konudan olarak, 2005 yılı içinde, TÜBİTAK'a 30 kamu kurum ve kuruluşlarından 257 proje başvurusu yapılmış, bu projelerden 30 adedinin desteklenmesine karar verilmiş, diğerlerinin ise değerlendirme çalışmalarına devam edilmektedir.

TÜBİTAK tarafından, ulusal güvenliğimiz bağlamında, savunma ve uzay araştırmaları öncelikli alanlar olarak belirlenmiş olup, bu konulardaki projeler de devam etmektedir.

Ülkemizde yıllardır hep ihmal ve gözardı edilmiş sosyal bilimler araştırma alanı, artık, üvey evlat muamelesi görmeyecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Baştopçu, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Devamla) - Tamamlıyorum Başkanım.

Avrupa Birliği sürecindeki ülkemiz için temel disiplinleri içeren bu alan TÜBİTAK tarafından en iyi şekilde değerlendirilmeye başlanmış olup, bu alana 2003 yılında gelen proje sayısı 50 iken, bugün bu sayı 6 kat artarak 3 000'i geçmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilenlerle bilmeyenlerin hiçbir zaman bir olmadığı bilinciyle, hükümetimiz, bilenlere değer veren, araştırmacılara saygı duyan, üretenlere destek veren bir anlayışı bu ülkede kökleştirecektir. Türkiye'de her gün her şey daha iyiye gitmekte olup, bu böyle devam edecektir. Kardeşlik, barış, huzur ve refahın egemen olduğu, yarınların aydınlık Türkiyemize, bilgiyle donanmış insanımız, üretimimiz ve yönetimimizle hep birlikte gideceğiz.

Bu yürüyüşte biz inanıyoruz ki, başta yöneticileri olmak üzere, TÜBİTAK ve çalışanları üzerlerine düşeni fazlasıyla yerine getireceklerdir. Diliyoruz ki, onların yolları hep açık olsun.

Önümüzdeki yıllarda büyük başarılarını hep birlikte sevinçle kutlayacağımız TÜBİTAK'ımızın daha kocaman bütçeleri olması dileğimizle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baştopçu.

AK Parti Grubu adına söz isteyen Elazığ Milletvekili Abdulbaki Türkoğlu.

Buyurun Sayın Türkoğlu. (AK Parti sıralarından akışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Elazığ) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Türkiye Bilimler Akademisinin 2006 yılı bütçesiyle ilgili Grubum adına söz almış bulunuyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Bilimler Akademisi 2 Eylül 1993 tarih ve 497 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle kurulmuştur. Kurucu üyelerin Başbakan tarafından atanması, ilk genel kurulun oluşturulması, başkan ve akademik konseyin seçilmesi, başkanın atanmasıyla, Türkiye Bilimler Akademisi, 7 Ocak 1994 tarihinde çalışmalarına başlamıştır.

497 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci maddesinde belirtildiği üzere, Türkiye'de tüm bilim alanlarındaki araştırmaları, bilimci kişiliği ve araştırmacılığı özendirmek, bu alanlarda emeği geçenleri onurlandırmak, gençleri bilim ve araştırma alanlarına yöneltmek, Türkiye'deki bilimcilerin ve araştırmacıların toplumsal statülerinin yükseltilmesi ve korunmasına çalışmak, bilim ve araştırma standartlarının uluslararası düzeye çıkarılmasına yardım etmek, Türkiye Bilimler Akademisinin gayeleri arasındadır.

Yine, 497 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde belirtildiği üzere, bilimsel konularda ve bilimsel önceliklerin saptanması amacıyla incelemeler ve danışmanlık yapmak, toplumda bilimsel yaklaşım ve düşüncenin yayılmasını sağlamak; hükümete, Türk bilimcileri ve araştırmacılarının toplumsal statüleri, yaşam düzeyleri, gelirleri ve bu tür faaliyetlerin gereği olan özel kolaylık ve ayrıcalıklara ilişkin mevzuat değişiklikleri önermek; bilimin öneminin ülke kamuoyunca takdir ve kabulünü sağlamak ve bilim adamlığını özendirmek için ödüller vermek; söz konusu gayelerin gerçekleştirilmesi ve görevlerin yerine getirilebilmesi için her türlü faaliyette bulunmak, Türkiye Bilimler Akademisinin görevleri içindedir.

Türkiye Bilimler Akademisinin, halen, üstün bilimsel liyakat esasına göre seçilmiş 116 üyesi bulunmaktadır. Ayrıca, 2001 yılında başlatılmış olan Üstün Başarılı Genç Bilim İnsanlarını Ödüllendirme Programı (GEBİP), bir tür genç bilim akademisi oluşturmak üzere, ülkemize 37 yaş altı en başarılı ilim adamlarının araştırmalarına ödül biçiminde destek sağlamaktadır.

2005 yılı itibariyle, genç bilim insanlarını ödüllendirme programı doğrultusunda ödüllendirilen bilim insanlarının sayısı 114'e ulaşmıştır. Buna göre, Akademi, bilimsel mükemmeliyet esasına göre ülkemizin en başarılı 230 bilim adamını, bilim insanını bünyesinde toplamıştır. Ayrıca, bu sayı, her yıl, yeni seçilen bilim insanlarıyla artmaktadır.

2004 yılında, Türkiye'nin, yaklaşık 30 000 kişiden oluşan araştırmacı gücünün, toplam uluslararası yayınlarının yaklaşık yüzde 5'ini, bu, Türkiye Bilimler Akademisi üyesi ve ödül sahibi olan bilim insanlarının yapmış olduğu bilimsel faaliyetlerinden kaynaklanmıştır.

Türkiye Bilimler Akademisinin, kuruluşundan bugüne, ulusal ve uluslararası faaliyetleri nitelik ve nicelik olarak çok artmıştır. Yılda en az 12 kez Akademi Konseyi, 2 kez Genel Kurul, 2 kez de Akademi Genel Kurul toplantısı yapılmakta, Akademi üyeleri, ülkemizin çeşitli üniversitelerinde konferanslar vermektedir.

Akademi, ayrıca, yasada belirlenmiş bağımsız ve yetkin danışmanlık görevi kapsamında, bilimsel ve toplumsal konularda özgür ve eleştirel bir tartışma platformu ve kültürü oluşturmaya katkı amacıyla “akademi konferansları” adı altında toplantılar düzenlemekte ve bu program kapsamında verilen konuşmaları da “akademi forumu” dizisi çerçevesinde yayınlamaktadır.

Türkiye Bilimler Akademisi, yine, 497 sayılı Yasada belirtilen, gençleri bilim ve araştırma yalanına yöneltmek amacı doğrultusunda, genç bilim insanlarını ödüllendirme programının yanı sıra, sosyal bilimlerde yurtiçi ve yurtdışı bütünleştirilmiş burs programı, sosyal bilimlerde, yine, yurtiçi ve yurtdışı burs programının dışında, uluslararası bilimsel etkinliklere katılma desteği gibi programlarla, genç bilim insanlarına yönelik destek faaliyetleri yürütmektedir.

Akademi, sürdürdüğü burs, destek ve ödül programlarının ötesinde, çok sayıda projeyi de yürürlüğe koymuştur. Özellikle, bu programlar arasında, Türkiye kültür envanteri girişimi, ki, bu girişim bağlamında Kültür ve Turizm Bakanlığıyla birlikte hazırlanan Güneydoğu Anadolu Bölgesinde kültür varlıklarının coğrafî bilgi sistemlerinin bilişim teknolojileri destekli belgelenmesi amaçlı bir proje teklifi, Avrupa Birliği Türkiye Temsilciliği tarafından da desteklenmek üzere kabul edilmiştir.

Türkiye Bilim Terimleri Sözlüğü, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından destekli olan bir proje. Bilimde öngörü projesi, yine, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından desteklenmiş. Ders kitaplarının Türkçe'ye çevrilmesi, yine, DPT tarafından desteklenmiş. Nüfus ve kalkınma stratejileri, Birleşmiş Milletler Nüfus ve Kalkınma Fonu tarafından desteklenmektedir. Bu gibi projeler sayılabilir.

Ayrıca, halen, yine, Kültür ve Turizm Bakanlığıyla ortaklaşa olarak, Süleymaniye Külliyesinde Mimar Sinan Araştırma Enstitüsü kurma projesi çalışması da sürdürülmektedir.

Geçen 12 yılda, Türkiye Bilimler Akademisi, dünya bilim akademileriyle çok yoğun ilişkiler içerisine girmiş, bu bağlamda 14 bilim akademisiyle işbirliği anlaşması imzalanmış, bellibaşlı akademilerarası kuruluş ve örgüte de üye olarak katılınmıştır.

Türkiye Bilimler Akademisi, halen, Akademilerarası Konsey üyeliği, Avrupa Bilim Akademileri Birliği Yürütme Kurulu üyeliği, Asya Bilim Akademileri Birliği üyeliği ve Genel Sekreterliği, ayrıca, Uluslararası Sosyal Bilimler Konseyi Yürütme Kurulu üyeliği ve Başkan Yardımcılığı görevlerini yürütmektedir.

Biz, bilime, özellikle ar-ge çalışmalarına önem veren bir hükümetiz.

Şimdi, biraz önce -ben, Hocamı burada göremiyorum- Yakup Kepenek Hocam, araştırma görevlilerinin alım şekli ve ar-ge çalışmalarına verilen desteğin ne oranda olduğuyla ilgili, burada, bir bilgilendirme, bir sunum yapmışlardı. Ben, o konuda bir düzeltme yapmak isterdim Hocanın da huzurunda; keşke burada olsalardı. Özellikle, araştırma görevlilerinin Başbakan tarafından alındığıyla ilgili Hocanın bir söylemi olmuştu.

Şimdi, araştırma görevlilerinin, bugün, üniversitelerde ne şekilde alındığı herkes tarafından bilinmektedir. Özellikle araştırma görevlisi dediğimiz, lisansüstü eğitimde, yani, yüksek lisans ve doktora programlarına kabul edilecek öğrenciler ya enstitüler tarafından, yani, sağlık bilimleri enstitüsü, sosyal bilimler enstitüsü ve fen bilimleri enstitüsü tarafından alınmakta ya da ilgili olan fakülteler 33/a kadrosuyla -yani, enstitüler alıyorsa 50/d kadrosuyla, eğer fakülteler alıyorsa 33/a kadrosuyla- almaktadır. Bunun dışında, Başbakanın, kalkıp da, bir enstitünün alımına müdahale etmesi ya da bir fakülte dekanının alımına müdahale etmesi söz konusu değildir. Hoca belki yanlış anlamış olabilir.

Ar-ge çalışmalarıyla ilgili, üniversitelerin karşıya alınmamasıyla ilgili bir söz sarf etmişlerdi Hoca. Şimdi, benim, bizim TÜBİTAK Başkanlığından aldığım bir bilgi, 2002 yılında bizim ar-ge çalışmalarına ne denli önem verdiğimizin en açık göstergesi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Türkoğlu, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.

2002 yılında, TÜBİTAK, enstitüler hariç olmak üzere, üniversiteler için 9,4 trilyon ar-ge harcaması, toplam harcama olarak da 159,3 trilyon harcama yapmıştır. Rakamları, çarpıcı olması bakımından dikkatlerinize arz ediyorum.

2003 yılında, bu 257,4 trilyon toplam harcama TÜBİTAK'ın, üniversitelerin ar-ge çalışmaları için ayrılan kaynak 10,6 trilyon. 2004 yılında 280,5 trilyon toplam bütçe harcaması ve üniversitelerin ar-ge'leri için ayrılan kaynak 17 trilyon. Yine, 2005 yılına geldiğimizde, TÜBİTAK'ın genel bütçesi 440 trilyon, üniversitelerin ar-ge çalışmalarına ayrılan kaynak 100 trilyon. Yani, biz, üç yıl içerisinde, 9,4 trilyondan -üniversitelerin ar-ge çalışmaları için ayırdığımız paydır bu- 100 trilyona çıkmışız.

Önümüzdeki yıl ayrılacak olan ödeneğin 415 trilyona… Yani, bu sadece üniversiteler değil, diğer kamu kuruşlarının harcamaları için de öngörülen, ar-ge çalışmaları için öngörülen rakam 415 trilyon. Bunu dikkatlerinize sunmak istemiştim.

Türkiye Bilimler Akademisinin, daha birçok genç bilim adamımızın ülkemizin bilimine katkıda bulunmasına zemin hazırlamasıyla ilgili, gerek ulusal ve gerekse uluslararası bilimsel etkinliklere, daha çok scientation indekslere girecek olan yayın yapılmasıyla ilgili çalışmalara destek verilmesi ve özellikle, atıfta bulunacak eserler oluşturmalarına kaynak teşkil etmeleri bakımından büyük hizmetler sağlayacağı temennisiyle, 2006 yılı bütçesinin ülkemize ve Türkiye Bilimler Akademimize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Türkoğlu.

AK Parti Grubu adına söz isteyen Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Sarı; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET SARI (Gaziantep) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan Gümrük Müsteşarlığı 2006 yılı bütçesiyle ilgili, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye, Avrupa, Asya ve enerji deposu Kafkaslar ile petrolün anavatanı Ortadoğu'nun dibinde, siyasî ve ticarî geçiş noktasında yer alan stratejik bir ülkedir. Hiç kuşku yok ki, bu kadar önemli bir coğrafyaya sahip olan bir ülkede, çok güçlü bir gümrük teşkilatının bulunması da bir zorunluluktur.

Çağdaş bir gümrük idaresi için sadece mevzuatın yenilenmesi yeterli değildir; bu yeniliğin ve değişimin fizikî ve teknik altyapıyla da desteklenmesi gerekmektedir. Özellikle, artarak gelişen iş hacmine paralel olarak, gümrük idarelerinin bina ve altyapı tesislerinin de günümüz koşullarına uygun hale getirilmesi zorunludur.

Bilindiği üzere, sınırlarımızda bulunan gümrük kapılarına ait tesisler, genellikle cumhuriyetin ilk yıllarında inşa edilmiş ve günümüzün artan ihtiyaçlarına cevap veremediği gibi, ülkemizin imajını da olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle, gümrük teşkilatı, son yıllarda, çalışmalarını, gümrük kapılarının yenilenmesi, modernizasyonu üzerinde yoğunlaştırmıştır.

Ancak, bütçe imkânlarıyla bütün bu yatırımların yapılması imkânsızdır. Bu amaçla, gümrük teşkilatı, özel sektörle işbirliği içerisinde, yap-işlet-devret modelini devreye sokmuştur.

Bazı dönemlerde kamuoyunda sık sık uzun araç kuyruklarıyla gündeme gelen Habur Gümrük Kapısı ve tesislerinin yenilenmesi yönündeki çalışmalar sonuçlanmış ve inşaatına başlanmıştır. 2006 Mayıs-Haziran aylarında da inşaatın tamamlanarak hizmete girmesi planlanmaktadır. Bugün ortalama 4 500-5 000 civarında aracın giriş-çıkış yaptığı Habur Kapımızda, yenileme çalışmaları bittikten sonra, giriş-çıkış yapan araç sayısının 6 000 ilâ 7 000 civarında olması beklenmektedir.

Öte yandan, Karkamış Sınır Kapısının modernizasyonuyla ilgili olarak Devlet Planlama Teşkilatından ve diğer ilgili kurumlardan gerekli izinler çıkmış olup, inşaata başlamak için gerekli altyapı hazırlanmıştır. Sanıyorum, önümüzdeki günlerde, Gümrük Müsteşarlığı, bu konuda da çalışmalara başlayacaktır.

Bugün, Gaziantep, 130 ülkeye ihracat yapmaktadır. Öte yandan, 2005 yılı içerisinde İstanbul Sanayi Odası tarafından açıklanan ülke genelindeki ilk 500 sanayi kuruluşu sıralamasında ve Türkiye İhracatçılar Meclisi tarafından yayımlanan "Türkiye'nin En Büyük 1 000 İhracatçısı" listesinde Gaziantep'ten birçok firmanın yer alması, bu şehirdeki ticarî potansiyeli apaçık ortaya koymaktadır. Bu itibarla, Karkamış Sınır Kapısının modernizasyonu, Gaziantep için, ekonomik ve ticarî bir zorunluluk halini almıştır.

Ayrıca, Suriye'ye açılan Cilvegözü, Gürcistan'a açılan Sarp ve Bulgaristan sınırında bulunan Kapıkule ile Dereköy gümrük tesislerinin de yap-işlet-devret modeliyle yapılması için çalışmalar son aşamaya gelmiş olup, en kısa sürede inşaatlarına başlanıp, hizmete girmesi sağlanacaktır. Bunlara ilaveten, Halkalı Gümrük Müdürlüğünün bina ve altyapı tesisleri de programlara alınmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dünya ticaretindeki hızlı gelişmeler ve özellikle 11 Eylülle başlayan süreçte, gümrük idarelerine, ülkelerin dışticaret politikalarının şekillendirilmesinden uluslararası terörizm tehdidine, silah ve uyuşturucu madde kaçakçılığından karapara ve kayıtdışı ekonomiyle mücadeleye kadar birçok alanda yeni bazı görevler düşmüştür. Gümrük Müsteşarlığı ise, bilgisayar ve özellikle de yüksek teknolojinin olanaklarından yararlanarak, daha da genişleyen ve zorlaşan bu görevlerini yerine getirmeye çalışmaktadır.

Gümrük İdaresinin Modernizasyonu Projesiyle, özellikle ticareti kolaylaştırma misyonu kapsamında idarenin tamamı bilgisayarlarla donatılmıştır. İlk elektronik imza gümrüklerde dahilde işleme belgelerinde başlatılmıştır. 2005 yılında yeni ilavelerle otomasyona dahil olan gümrük idaresi sayısı 71'e ulaşmış ve Kasım 2005 itibariyle gümrük işlemlerinin yüzde 99'u artık elektronik ortamda gerçekleştirilir hale gelmiştir. 2005 yılı sonuna kadar gümrük işlemlerinin yüzde 100'ü elektronik ortamda gerçekleştirilir hale gelecektir.

Gümrük işlemlerini kolay ve hızlı hale getirmek modern ekonomilerin de gereğidir. Gümrük idaremiz, 190 milyar dolarlık dışticaret hacmine transit ticareti de eklediğimizde yaklaşık 300 milyar dolarlık bir işlem hacmine sahip ülkemizde bürokratik formaliteleri azaltıp işlemleri hızlandırırken, şüphesiz ki, girdi maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle zor durumlara düşen ihracatçılarımız için de zaman ve maliyet açısından çok önemli faydalar sağlamaktadır.

Otomasyonun getirdiği bu yeni açılımların yanı sıra, yasadışı ticaretin önlenmesi yolunda da çok ciddî çalışmalar yapılmıştır. Bugün bu çerçevede gerçekleştirilen en önemli proje, 8 gümrük kapımızda uygulanmakta olan Gümrük Kapıları Güvenlik Sistemleri Projesidir. Avrupa Birliği malî yardım programı kapsamında 2003 yılında başlatılan Gümrük Kapıları Güvenlik Sistemleri Projesinin tüm kara, deniz ve hudut kapılarımızda yaygınlaştırılmasına ilişkin ihale de sonuçlandırılmış ve söz konusu sistemlerin kurulumuna başlanmıştır. Böylece, tüm hudut kapıları kapalı devre televizyon sistemiyle merkezden izlenecektir. Kapılara plaka okuma sistemi kurulacak ve transit geçen şüpheli TIR'ların GPS kurulu araçlarla tüm güzergâh boyunca takibi yapılabilecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gümrük kapılarının fizikî altyapısının yenilenmesinin yanında, ülkemizin kalkınması açısından çok önemli olduğuna inandığım diğer bir konu da, sınır ticaret merkezleridir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerine komşu ülkelere sınırı bulunan illerde sınır ticaret merkezleri kurulması için Bakanlar Kurulu kararı yayımlanmıştır. Bu karar kapsamında sınır ticaret merkezlerinin Artvin, Ardahan, Ağrı, Kars, Iğdır, Van, Hakkâri, Şırnak, Mardin, Şanlıurfa, Hatay, Kilis ve Gaziantep İllerindeki gümrük hatlarında kurulması, ayrıca, bu illere komşu Erzurum, Muş, Bitlis, Siirt, Diyarbakır, Batman ve Adıyaman illerinin de, mücavir alan kapsamında uygulamadan yararlandırılmaları amaçlanmaktadır.

Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde bölge halkının gelir ve refah seviyesini artırmak, istihdam yaratmak ve bölgeye ekonomik canlılık getirmek yanında, gelir düzeyi düşük olan bölge halkının ihtiyaçlarının daha düşük maliyetle karşılanmasını sağlamayı amaçlayan sınır ticaret merkezlerine bu dönemde büyük önem verilmiştir.

Bu bağlamda, Türkiye'nin en önemli sanayi ve ticaret merkezlerinden biri olan Gaziantep'te bir an önce açılacak sınır ticaret merkezi, hem bölgemize ve hem de ülkemiz ekonomisine çok büyük katkılar sağlayacaktır. Bu konuda, Sayın Bakanımız Kürşad Tüzmen'in büyük gayret ve desteklerine, gerçekten, şükranlarımızı sunmak istiyorum.

Bunlara ilaveten, İran'la yapılan görüşmeler sonucunda, Ağrı Sarısu, Van Kapıköy ve Hakkâri Esendere'de sınır ticaret merkezleri kurulmuş, karşılıklı ticarete konu ürün listeleri belirlenmiş ve söz konusu kapılarda ticarî faaliyetlere başlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğiyle müzakerelere başladığımız şu günlerde, Türkiye gibi stratejik bir coğrafyada yer alan ve gelişen teknolojisiyle birlikte sürekli değişen ve karmaşık bir yapıya kavuşan ekonomik ve ticarî hayatta başarılı çalışmalara imza atan gümrük teşkilatımızı kutluyorum, Sayın Bakanımıza da çalışmalarından dolayı başarılar diliyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, Gümrük Müsteşarlığı 2006 yılı bütçesinin ülkemiz ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sarı.

AK Parti Grubu adına söz isteyen Karabük Milletvekili Sayın Ali Öğüten; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ ÖĞÜTEN (Karabük) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel, Yüce Heyetinizi ve bizleri televizyonları başında izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum

Dış ticaretin ülke ekonomisi için öneminin giderek daha da belirginleştiği bir dönemden geçmekteyiz. İşte, bu yüzden Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesi hakkındaki görüşlerimi Parti Grubum adına arz etmek üzere, huzurlarınıza gelmiş bulunmaktayım.

Türkiye, bugün, geleceğe güvenle bakan dinamik bir ülke olma yolunda hızla ilerlemektedir. Avrupa Birliğiyle ilişkilerde gelinen nokta, bunun temel göstergelerinden biri olarak kabul edilmelidir. Türkiye'nin Avrupa Birliği serüveninde yıllar sonra çok önemli bir aşamaya gelmesinin ekonomik ve siyasî hayata yansımaları kaçınılmazdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ihracatımız 2003 yılında yüzde 31, 2004 yılında ise yüzde 33,6 oranında artış kaydetmiş, üstelik, bu artışlar, daha önceki dönemlerin aksine, Türk Lirasının değer kazandığı bir dönemde yaşanmıştır. Bunun altını çiziyoruz. Hepimizin bildiği üzere, Türkiye'nin ihracatı 2005 yılında da iki haneli artış hızını devam ettirmiştir. İçinde bulunduğumuz yılın ilk on aylık döneminde ihracat artış hızı küçümsenmeyecek bir düzeyde olup, yaklaşık yüzde 17 civarında gerçekleşmiştir. Bu artışın önceki dönemlerdeki yüksek oranlı artışları takip eden bir artış olduğu dikkate alınırsa, ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır. 2005 yılı ocak-ekim döneminde gerçekleştirilen artış sonucu, ihracat yaklaşık 60 milyar dolar seviyesine yükselmiştir. Bu rakam, 2001 yılındaki, yani, Türk Lirasının çok yüksek bir oranda devalüe edildiği, dolayısıyla da önemli bir rekabet avantajımızın olduğu dönemdeki 31 milyar dolarlık ihracat rakamının, henüz yıl sonuna gelinmeden ikiye katlandığını göstermektedir. Bu ise, ihracatın bu dönem içinde, deyim yerindeyse, çağ atladığının göstergeleridir. Bugün Türkiye'nin, dünyanın en büyük 25 ihracatçı ülkesi arasında yer alması, hepimiz açısından gurur vericidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 yılında, ithalatımızda yüzde 21 oranında bir büyüme kaydedilmiştir. Bu büyüme sonrasında ilk on aylık dönem sonunda, ithalat 95 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Ancak bu gelişme, Türkiye gibi son yıllarda üst üste yüksek oranlı büyüme hızlarını yakalayan, yani özellikle şu son yıllarda yüzde 10 oranında bir büyümenin gerçekleştiği Türkiye gibi bu hızı yakalayan bir ülke için bu ithalat şaşırtıcı değildir. Türkiye, artan üretimi için gerekli girdileri yurtdışı kaynaklarından sağlayarak, ürünlerinin daha geniş bir yelpazede ve dünyanın birçok ülkesinde satılması açısından önemli bir avantaj sağlamıştır. Zaten ithalatın dağılımına bakıldığında ortaya çıkan ara malı ithalatının toplam ithalat içindeki payının yüksek olması, ithalatın daha çok girdi olarak kullanıldığını göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; rakamsal olarak rekor üstüne rekorların kırıldığı bu dönemde ihracatın niteliği de giderek değişmektedir. İhraç edilen ürün yelpazesi genişlerken, ihracat yapılan pazarlarımız çeşitlenmektedir. Geçtiğimiz yıllarda belli ürünleriyle belli pazarlarda tanınan ülkemiz, bugün tişörtünden televizyonuna, buzdolabından otomobiline kadar pek çok ürünle, geleneksel pazarların dışında da tanınan bir ülke haline gelmiştir. Bu durum, Dış Ticaret Müsteşarlığımızın geliştirdiği ve uygulamaya koymuş olduğu çeşitli stratejilerle mümkün olmuştur. Bu çerçevede, 2000 yılında uygulanmaya konulan komşu ve çevre ülkeler stratejisi, 2003 yılından bu yana uygulanan Afrika ülkeleri stratejisi, 2005 yılında hayata geçirilen Asya Pasifik ülkeleri stratejisi ve nihayet 2006 yılı başından itibaren uygulamaya konulmak üzere hazırlıkları sürdürülen Amerika ülkeleri stratejisiyle, pazar genişletme politikaları somut hale getirilmiştir. Anılan ülkelere Türkiye'nin ihracatı 2000 yılında 6,9 milyar dolar iken bu rakam 2004 yılında 18,9 milyar dolara yükselmiştir. Asıl dikkat çekici olan nokta, bu ülkelerle 2000 yılında 19,9 milyar dolar düzeyinde gerçekleşen ticaret hacminin 2004 yılında 44,9 milyar dolara ulaşmasıdır.

Öte yandan, Türk müteahhitlik firmalarıyla, bugüne kadar, komşu ve çevre ülkelerde 60,6 milyar dolar düzeyinde proje üstlenilmiştir. 2003 yılında söz konusu bölgede üstlenilen proje tutarı 3,1 milyar dolar düzeyinde gerçekleşirken, 2004 yılında üstlenilen proje tutarı yaklaşık 5 milyar dolara yükselmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ihracatın ve ihracatçımızın desteklenmesi ve yönlendirilmesi, uluslararası rekabetin giderek daha da çetinleştiği bir dönemde son derece büyük önem arz etmektedir. Bu bağlamda, sivil toplum örgütleri, özel sektör ve üniversite temsilcilerinin katılımıyla geniş bir çerçevede çalışma grupları oluşturularak, kısa vadeli stratejilerin ilki olan “İhracat Strateji Planı 2004-2006” başarılı bir şekilde uygulamaya başlanmıştır. Bu gelişmeye en güzel örnek, Türk otomotiv sektörüyle beyaz eşya sektörü. Her iki sektörün toplam ihracattan aldıkları pay giderek yükselmiş ve 2005 yılı itibariyle toplam ihracatın yaklaşık beşte 1'ine ulaşmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin uluslararası alanda çeşitli ürünlerde marka haline gelmesi, bu çerçevede Turquality Projesi uygulamaya başlanmıştır. Uygulamanın sonuçlarının en kısa sürede görüleceğine dair inancım sonsuzdur.

Takdir edeceğiniz üzere ihracatımızdaki artışın sürdürülebilir hale gelmesi, hükümetimizin sağlayabileceği desteğin azamisini Dış Ticaret Müsteşarlığına sunması ve ihracatımızın önünü açmasıyla mümkündür; ancak, bugüne kadar ihracata dayalı büyüme modeli takip edildiği ülkemizde, ihracatçımıza yeterli desteğin verildiğini söylemek güçtür. Özellikle nakdî ödemelerin gerçekleştiği devlet yardımları kapsamında yapılan ödemelerin, ihracatçımıza zorlu dışpazar koşullarında verilmesi gereken desteğin çok uzağında olduğu bir gerçektir. 2002, 2003 ve 2004 yıllarında Destekleme Fiyat İstikrar Fonu kapsamında ihracata destek vermek üzere ayrılan kaynak, toplam ihracatımızın, sırasıyla, sadece binde 5,5, binde 4,5 ve binde 3,4'üne tekabül etmektedir. Oniki aylık ihracat rakamının şimdiden 72 milyar dolar seviyesine ulaştığı dikkate alınarak, bu yıl için ayrılan 258 000 000 dolar tutarındaki kaynağın ihracata oranının binde 3,1 gibi son derece düşük bir seviyede olduğu görülecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ihracatın geliştirilmesinde finansman maliyetleri önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. İhracatçının, uygun faiz şartlarıyla yeterli miktarda kredi bulabilmesi çok önemlidir. Bu kapsamda, Eximbank'ın, 2003 yılından bu yana TL kredi faiz oranlarını 38 puan, döviz cinsi kredi oranlarını ise 2,25 puan düşürmüş olmasına karşın, 2003-2005 döneminde kullandırılan kredi miktarının 10,5 milyar dolar olması, aynı dönemde gerçekleştirilen yaklaşık 106 milyar dolar tutarındaki ihracatın sadece yüzde 10'nun finansman maliyeti açısından desteklendiğini ortaya koymaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Öğüten.

ALİ ÖĞÜTEN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ihracatın artırılması temel amacına yönelik olarak kurulmuş bulunan İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından belirlenen stratejiler doğrultusundaki çalışmalara önemli destek sağlamaktadır. Bu çerçevede, İGEME, 2003 yılından bu yana, 14 ülkede, yerinde pazar araştırması gerçekleştirmiş. İGEME, ihracata yönelik devlet yardımlarında, pazar araştırması desteğinde, eğitim yardımı desteğinde uygulamacı kuruluş olarak görev almaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu faaliyetlerin en iyi şekilde yerine getirilmesi, sürdürülebilir ihracat artışının gerçekleştirilmesi açısından son derece önemlidir. Bu kapsamda, Dış Ticaret Müsteşarlığının mevcut yurtdışı teşkilatının güçlendirilmesi, en azından diğer ülkelerin seviyesine yaklaşması için çalışılması büyük önem arz etmektedir.

Ancak, bu temsilciliklerin daha geniş bir yelpazede ve ihracatçımıza çok daha geniş bir perspektifte yardımcı ve yol gösterici olabilmeleri, sayılarının artmasına ve imkânlarının geliştirilmesine bağlıdır.

Bu düşüncelerle sözlerime son verirken, dışticaretteki bu başarıdan dolayı Bakanımız Sayın Kürşad Tüzmen ve Dış Ticaret Müsteşarlığı mensuplarını tebrik eder, Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni eder, 2006 yılının ülkemiz ekonomisi adına daha da olumlu geçmesini diler, hepinize saygılarımı sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüten.

AK Parti Grubu adına söz isteyen Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET UZER (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 bütçesi üzerinde, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi bütçesi hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 1960 yılında kurulmuş ve bugüne kadar gerçekleştirdiği önemli çalışmalarla Türkiye ihracatının geliştirilmesine doğrudan katkıda bulunmuştur.

Özellikle 1980'li yıllardan sonra, ihracata yönelik kalkınma politikası çerçevesinde, Dış Ticaret Müsteşarlığına bağlı olarak sürdürdüğü çalışmalarıyla dışticaret politikalarının oluşturulmasına destek sağlamış ve faaliyetlerini, günün gelişen koşullarına göre, uzman kadrolarıyla geliştirmiştir.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezinin, ihracatımızın geliştirilmesinde, gerek firmalarımıza gerekse ilgili meslek kuruluşlarına destek sağlayan önemli faaliyetleri ve etkinlikleri mevcuttur. Söz konusu faaliyetler, konularında uzmanlaşmış, üniversite mezunu, yabancı dil bilen, uluslararası ticareti takip eden, sektörlerinde ve uluslararası pazarlarda ve uygulamalarda uzmanlaşmış bir kadroyla yürütülmektedir.

Bugün İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, önemli bir ticarî bilgi merkezidir. Uluslararası pazarlar, ticarî uygulamalar, potansiyel sektörler ve benzeri konular, uzman kadrosu tarafından yakından takip edilmekte ve üretilen tüm bilgiler, web sitesi, basılı ve elektronik yayıncılık imkânlarıyla firmalarımıza ulaştırılmaktadır.

Organize ettiği eğitim programlarıyla dışticaret alanında firmalarımıza eğitim hizmeti veren ve yurt çapında aranan uzmanlaşmış bir kurum haline gelmiştir. Son üç yılda, 312 eğitim programı organizasyonu gerçekleştirilmiş ve 81 ilde 22 500 kişiye dışticaret alanında eğitim verilmiştir.

Yurt dışına yönelik Türk ihracatçılarını ve ürünlerini tanıtan CD, katalog ve broşür gibi çok amaçlı tanıtım materyallerini üreten tek merkez konumundadır. Yurt dışında millî düzeyde iştirak edilen uluslararası fuarlarda ticarî heyet ve benzeri tüm etkinliklerde bu materyaller kullanılmaktadır.

Türkiye ile diğer ülkeler arasındaki ticaret ve yatırım alanında işbirliğinin sağlanmasını teminen, işadamlarını bir araya getirerek ticaret ve yatırım imkânları ve işbirliği platformu organizasyonlarını gerçekleştirmektedir.

Diğer taraftan, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, KOBİ'lerin ihracata yönelmesi ve yurt dışındaki pazar paylarının artırılmasına yönelik olarak ihtiyaç duydukları bilgileri sağlamak amacıyla, araştırma ve geliştirme faaliyetleri yürütmektedir. Bu kapsamda, ihracatçılarımıza, dış pazar bilgileri, yurtdışı pazarlama becerilerinin geliştirilmesine yönelik danışmanlık destek bilgileri ve ihracatın her aşamasında uygulanmakta olan prosedürler ile finansal desteklere ilişkin ek bilgiler sunmaktadır.

Ayrıca, tanıtım faaliyetleri çerçevesinde, son üç yıllık dönemde 113 adet İngilizce ürün tanıtım broşürü hazırlanmış olup, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi web sitesinde 80 adet İngilizce ürün profili, yeni üretim ve dışticaret verileriyle düzenli olarak güncellenmektedir. KOBİ'lerin bilgi ve iletişim teknolojilerini daha etkin kullanarak küresel ticaret ağı oluşturulmasını hedefleyen Dünya Ticaret Noktaları Federasyonunun üyesi konumunda olan İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, federasyon tarafından sunulan elektronik bilgi dağıtımı ile talep eşleştirme faaliyetlerini ve hedeflenen küresel e-ticaret sistemi konusundaki çalışmalarını federasyon paralelinde devam ettirmektedir. İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi web sitesi üzerinde, Türk ihracatçısı ile yabancı ithalatçının buluşma noktası olan talep eşleştirme hizmeti başarıyla sürdürülmektedir. Sistemde, 16 000  yerli ve 3 000 yabancı firma olmak üzere 19 000 firma kayıt yaptırmış durumdadır. Girilen toplam alım-satım talebinin 5 000'e ulaştığı sistemde 3 000 civarında otomatik talep eşleştirmesi yapılmış ve firmalara elektronik olarak bildirimde bulunulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak, bu merkezimizin sorunlarına görüş ve önerilerimizi ekleyerek sözlerimi tamamlamak istiyorum. İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, kırk yıldan fazla süredir, Türk ihracatına hizmet veren bir kuruluştur. Firmalarımızın, özellikle de KOBİ'lerin, ihracat yapabilmeleri için gerekli ticarî bilgi, eğitim, tanıtım gibi ihtiyaçlarını, bu konularda yetişmiş uzman kadrosuyla karşılamaktadır. İhracatı Geliştirme Etüd Merkezinin tüm bu hizmetleri etkin bir şekilde sürdürebilmesi için, nitelikli uzman kadrosunun genişletilmesi gerekmektedir. Değişik süreçlerde Türkiye ihracatının geliştirilmesi amacıyla yürüttüğü çalışmalar ve verdiği değerli hizmetler, öncülük ettiği alanlar ve tecrübeli uzman kadrosuyla, kurumsal bazda önem verilmesi gereken bir kuruluştur. Dünya ülkelerindeki benzer kurumlarda olduğu gibi, imkânları genişletilmelidir. İhracatın geliştirilmesiyle ilgili olarak, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezine kanunla verilen görevlerin layıkıyla yerine getirilebilmesi için, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezinin kuruluşuna ait hususların, özel bir kanunla, dünya ticaretinde yaşanan gelişmeler de dikkate alınmak suretiyle, çağın gereklerine göre gözden geçirilerek, yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, özellikle son üç yılda, ihracatımızın 30 milyar dolarlardan 75 milyar dolarlar seviyesine çıkarılmasında çok önemli katkıları bulunan AK Partinin 58 inci ve 59 uncu hükümetine ve bu görevi layıkıyla yapan dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Kürşad Tüzmen'e ve onun Bakanlıktaki çalışma arkadaşlarına çok teşekkür ediyorum ve 2006 bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzer.

Tasarının lehinde söz isteyen, Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısıyla ilgili olarak, TÜBİTAK, TÜBA, Gümrük Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi bütçeleriyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 2002 yılında yapılan genel seçimlerden sonra, ülkemizde, her alanda gerçekleştirilen büyük değişim ve gelişmeler ışığında yeni bir sayfa açılmıştır. Seçimlerden sonra kurulan AK Parti Hükümetlerinin gerçekleştirdiği çalışmalar ve icraatlar neticesini vermiş ve ülkemiz, özellikle de Türkiye ekonomisi toparlanma sürecine girmiştir. Şüphesiz, ekonomik ve sosyal pek çok alanda gerçekleşen bu başarılarda, AK Parti Hükümetlerinin gerçekleştirdiği güven ve istikrar ortamı itici bir güç olmuştur. Sağlanan bu güven ortamı sayesinde önünü görebilen Türk Halkı ve sanayicisinden esnafına, işçisinden memuruna her kesim, geleceğe güvenle bakmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bilim ve teknolojide ülkemizin ihtiyaç duyduğu atılıma bir zemin hazırlamak amacıyla, TÜBİTAK, pek çok kurumsal, idarî ve yasal çalışmalar yürütmüş ve bunları tamamlamıştır.

Ulusal bilim ve teknoloji konularında 2010 yılı için iki hedef tespit edilmiştir:

1-Gayri safî yurtiçi harcama içindeki ar-ge harcamalarının oranını yüzde 2'ye çıkarmak,

2-Tam zaman eşdeğer bilim insanı sayısını 40 000'e yükseltmek.

Dolayısıyla 2005 yılında tahsis edilen ve tarihî bir kaynak olan 416 000 000 YTL'lik ekbütçe, bu stratejinin uygulanmasında bir ilk adımı teşkil etmiştir.

TÜBİTAK, 2005 yılının ilk yarısındaki yoğun ve verimli çalışmalar sonrasında da, yeni ve şeffaf bir sistemle ülkemizin kamu, üniversite ve özel sektör araştırmacılarını daha güçlü bir şekilde desteklemeye başlamıştır.

TÜBİTAK'a bu yıl içinde önerilen projeler, her alanda tarihî artışlar göstermiştir. Üniversitelerimizdeki araştırmacılarımızdan gelen proje önerileri, 2003 yılında 850 iken, bu yıl 4 000'e yaklaşmıştır. Bu, 5 katı bir artışı ifade etmektedir. Aynı şekilde, bu proje başvurularından TÜBİTAK'ın desteklediği proje sayısı 2003 yılında 330 iken, bu yıl 1 000'i aşmıştır; yani, 3 kat bir artış söz konusudur. 2003 yılında 1 200 olan proje stoku da, yaklaşık 2 katına çıkarak, bu yıl 2 200'ü geçmiştir.

Ayrıca, önem taşıyan bir husus da, projelerin yeterli kaynaklarla desteklenebilmesidir. Bu konuda da çarpıcı bir gelişme sağlanmıştır. Önceden proje başına ortalama destek 7 000 YTL iken, 2005 yılında 70 000 YTL'ye yükselmiştir. 2006 yılında da bu miktarın, ortalama 100 000 YTL'ye çıkması hedeflenmektedir.

TÜBİTAK'ın bu dönemde ortaya koyduğu ilklerden birisi de, şimdiye kadar gereken önem verilmeyen sosyal bilimler alanındaki araştırmalara yoğun bir desteğin verilmeye başlamasıdır. Sosyal bilimler alanındaki çalışmalar ve araştırmaların, hem ülkemizde hem toplumsal konulardaki gelişmeleri anlamada ve buna dayalı olarak sosyal politikaları belirlemede önemli bir faktör olduğu unutulmamalıdır. TÜBİTAK'ın başlattığı bu atılım, ülkemizin geleceğiyle ilgili bir atılımdır. Ülkemizin, her alanda olduğu kadar, teknolojide de yeniliğe ihtiyacı vardır. Bu yenilik, bu üstünlük, insanımızın, toplumumuzun ve ülkemizin geleceğinin teminatıdır; yani, bu alan, hayatî bir alandır.

Sayın milletvekilleri, daha önce de temas ettiğim gibi, hükümet, her alanda olduğu gibi bilimsel araştırma ve teknoloji alanlarında da ilgili kurum ve kuruluşlara gereken desteği vermeye devam edecektir. Her alanda ilkleri gerçekleştiren iktidarımız, bilimsel araştırmaları destekte de bir ilk gerçekleştirerek, cumhuriyet tarihinde ilk defa araştırma çalışmalarına ve Türkiye'nin ar-ge politikasının gelişimine, bütçeden 456 000 000 YTL'lik pay ayırmıştır.

Değerli arkadaşlar, hepinizin de bildiği gibi, üniversiteler, bilimsel araştırma ve çalışmaların yapıldığı önemli kurumlarımızdandır. Bu nedenle, hükümetimiz, hızla gelişen ülkemizin yeni üniversitelere ihtiyacı olduğunu tespit etmiş ve üniversite sayısını artırmak üzere, yeni üniversitelerin kurulması için gereken çalışmayı başlatmıştır. Bu ne demektir; bu, daha çok proje üretimi, bu, daha çok ar-ge çalışması; bu, daha çok gencimizin eğitim alması ve yeni teknolojik alanların keşfi demektir.

Üniversitelerin kurulduğu illeri şöyle bir düşünürsek, bu illerde mevcut fakültelerin, o ilin sanayiiyle, tarımıyla, işgücüyle, beyin gücüyle direkt ilgili olması nedeniyle illerimiz hızla gelişmekte ve hak ettikleri seviyeye gelmektedir.

Bu durum, benim seçim bölgem Çankırı'da ise, maalesef, hak ettiği seviyeye gelememiştir. 1 fakülte, 2 meslek yüksekokuluyla 4 000 öğrencisi olan ilimizde, ar-ge çalışması yapacak, maalesef, farklı fakülteler bulunmamaktadır.

Oysa, Çankırı İli bir maden yatağı gibidir. Jeotermal kaynağı, yeraltı şehirleri, tuz mağaraları, yedi katlı ve yedi kapılı mağaraları ve Ilgaz Dağı dağ turizmiyle, büyük bir ar-ge potansiyelini ihtiva etmektedir. Bunların araştırılması, Türk ekonomisine kazandırılması gerekmektedir.

Bu nedenle, Çankırı'ya yeni fakültelerin ve üniversitelerin kurulmasına, ilin, ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan gelişmesi için şiddetle ihtiyaç vardır. Üniversitelerin bilim teknolojisi ve politikasındaki önemini ve katkısını bilen Çankırı, bu nedenle üniversite ve yeni fakülteler istemekte haklıdır. Ankara'ya banliyö uzaklığındaki bu ilimize üniversite kurmak Ankara'yı rahatlatacak ve Çankırı'da kalkınmayı sağlayacaktır.

Çankırı üniversitesi, yeni üniversite kurulacak 10 ilin içerisindedir. Birinci etapta 15 üniversite kararı Genel Kurula inmiştir. İkinci etapta bulunan 10 ilin içerisinde Çankırımız da bulunmaktadır. Çankırı üniversitesi, bağlı olarak kurulacak fakültelerle birlikte, bu fakir bölgenin kalkınmasını sağlayacaktır ve buranın gelişmesine katkı yapacaktır.

Ülke olarak hepimizin yakından takip ettiği Avrupa Birliği süreci içerisindeyiz. Bu süreçte teknoloji, iletişim, hukuk, yönetim, uluslararası ilişkiler, ihracat, üretim, yatırım ve sanayileşme gibi pek çok alanda yapılan yapısal ve köklü değişiklik ve çalışmalarla, birçok yeniliği ve değişimi hep beraber yaşamaktayız. Bu alanlardaki gelişmeler ve çalışmalar, Avrupa Birliği müzakereleri öncesindeki ilerleme raporlarına olumlu yansımış ve bu yansımanın sonucunda müzakereler başlamıştır.

TÜBİTAK, TÜBA, Gümrük Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, sahip olduğu birikimli, tecrübeli ve çalışkan uzmanlarıyla, çok önemli hizmet ve projeleri gerçekleştirmektedirler. Ülkemiz, AK Parti İktidarının izlediği akılcı ve istikrarlı politikalar sayesinde, ihracatta büyük başarılar elde etmiştir; 2005 yılı sonunda, hedeflenen 71 milyar doları aşıp, 75 milyar dolara yaklaşmıştır.

Yirmibeş yıl önce, dışticaretin toplam gayri safî millî hâsıla içerisindeki payı yüzde 13'lerde iken, bugün, Türkiye, gayri safî millî hâsılanın yüzde 55'ine yakın bir bölümünü dışticaretten sağlayan bir seviyeye gelmiştir. Hükümetimizin büyük önem gösterdiği sürdürülebilir ve sağlıklı büyüme ortamında, teknolojik gümrük ve dışticaret alanlarında gelişme ve büyüme devam edecektir.

Bu gelişme ve büyümelerden, şüphesiz ki, nasibini almamış illerin de nasiplendirilmesi gerekmektedir. Nasip olursa, biliyorsunuz, hepinizin bildiği gibi, 25 il üniversiteyle taçlandırılacaktır; bunlardan 15 tanesinin kararı Genel Kurulumuza inmiştir; diğer 15 tanesi, 2007 bütçesinden yararlandırılmak suretiyle, inşallah, bunlar da kurulmuş olacaktır. Bu vesileyle, Çankırımız gibi, diğer 10 ilimiz de, üniversiteden nasibini alarak, en güzel şekilde, memleketimize hizmetine katkı yapacak ve bu hizmetlere devam edecektir.

Bu vesileyle, 2006 malî yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi sevgi ve saygılarımla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.

Tasarılar üzerinde, Hükümet adına, Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin söz istemişlerdir; buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.

Bu turda, bilindiği gibi, TÜBİTAK, Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı ve İhracatı Geliştirme Etüd Merkezinin bütçelerini görüşüyoruz. Bu bütçeler üzerinde söz alan, gerek İktidar Partimize mensup gerekse muhalefet partilerine mensup arkadaşlarımız değerli düşüncelerini ortaya koydular; seviyeli, yol gösterici yaklaşımlarda bulundular, öneriler ortaya koydular; her birine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Bu önerilerden, bu değerlendirmelerden, gerek Hükümet olarak biz gerekse burada, kurumlarımızın üst düzey yöneticileri, kuşkusuz ki, istifade edeceğiz.

Ben, şu anda bütçelerini görüşmekte olduğumuz kurumlarımızın bütçeleriyle ilgili, Hükümet adına, kısa ve özet halinde bir değerlendirme yapmak istiyorum. Bütçesiyle ilgili düşüncelerimi arz edeceğim ilk kuruluşumuz TÜBİTAK, yani, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu.

Değerli arkadaşlarım, birçok bakanlığımız, kuruluşumuz var; bunların tamama yakını ülkemiz insanının var olan sorunlarını çözmek, onların yaşam kalitesini yükseltmektir. Zaten, biz de, iktidar-muhalefet olarak ve bu partilere mensup insanlar olarak insanımızın yaşam kalitesini yükseltmek için ve ülkemizin rekabet gücünü artırmak için siyaset yapıyoruz ve halkımıza hizmet için buradayız. Bu alanda başarılı olmak, kuşkusuz ki, çok çalışarak, çağdaş gelişmeleri takip ederek olacaktır; ancak, bu hedefleri yakalamada TÜBİTAK ve TÜBİTAK'ın görevleri o kadar önemli ki; yani, insanımızın yaşam kalitesini eğer yükseltmek istiyorsak, rekabet gücünü ülkenin artırmak istiyorsak, yapmamız gereken şeylerin başında, bilim ve teknolojiye her zamankinden daha çok önem vermemiz gerekir. Ar-ge çalışmalarına, özellikle araştırma ve geliştirme çalışmalarına bütçemizden daha fazla kaynak ayırmak zorundayız; bilim insanı sayısını artırmak zorundayız ve bilim insanlarımızın niteliklerini daha da güçlendirmek, daha da yükseltmek zorundayız. Sanayiyle işbirliği yaparak bilim ve teknolojiyi ürüne dönüştürmek zorundayız. İşte, TÜBİTAK, bu tür hedefleri yakalamak için kurulmuş Türkiye'nin en önemli kurumlarından biridir; onun bütçesini bu turda ilk ele almam da, herhalde, bu açıdan, isabet teşkil etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, 8 anaişler çerçevesinde çalışmalar yapıyor TÜBİTAK. Ayrıca, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun da sekreteryası işini yürütüyor. Biz, Hükümet olarak, göreve geldiğimiz günden beri, TÜBİTAK'ın çalışmalarına ve hedeflerini yakalamasına büyük önem verdik. Bunun için, bütçesini artırmayı, hatta diğer kurumlardan daha fazla artırmayı ve özellikle araştırma geliştirme çalışmalarına daha fazla kaynak ayırmayı hep önde tuttuk. Hükümet olarak, bu desteğimizin boşa gitmediğini görmenin mutluluğu içerisindeyiz.

Özellikle, şu anda Meclisimizde, Genel Kurulumuzda TÜBİTAK'ı temsilen bulunan TÜBİTAK Başkanvekili Prof. Dr. Sayın Nükhet Yetiş'e, Bilim Kurulu üyelerine ve TÜBİTAK'ın değerli mensuplarına gerçekten teşekkür ediyorum; çünkü, ayırmış olduğumuz bu bütçeyi, ar-ge çalışmaları için ayırmış olduğumuz o kaynakları yerli yerine kullanmak için yoğun bir çaba sarf ediyorlar.

Özellikle 2005 yılında başlattıkları iki ayrı programdan sizlere kısaca bahsetmek istiyorum. Biraz önce de ifade etmiştim, bilim insanı sayımızı artırmak ve onların kalitelerini daha da yükseltmek zorundayız demiştim. Örneğin, bu sene üniversite giriş sınavında ilk 5 000'e girmiş olan ve daha önceden belirlenmiş alanları tercih eden öğrencilerden seçimler yaparak, bunlara 250 YTL, yani, 250 000 000 Türk Lirası karşılıksız burs verme kararını aldılar. Bu, kendisini iyi yetiştirmiş ve üniversite giriş sınavında da ilk 5 000'in arasına girmiş olan öğrencilerimize ileride başarılı birer bilim insanı olmaları konusunda başlatmış oldukları bir destektir. Bu destek, ileride de devam edecektir, almış oldukları karara göre; master yapsalar da, doktora yapsalar da bu ekonomik destek devam edecektir.

Ben, bunu fevkalade önemsiyorum. Hatta, bundan iki gün önce, yine TÜBİTAK'ta, ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarımızda, okullarımızda okuyan öğrencilerimiz arasında da kimya, matematik, fizik, biyoloji gibi alanlarda yarışmalar yapmışlar; onların ödül törenine gitmiştim. Böylece, çocuklarımızın şimdiden bilimsel buluş konusunda kendilerini yönlendirmeleri için, TÜBİTAK, öncülük görevini yapıyor, daha ilköğretim sıralarına kadar bu heyecanı indiriyor, liselerimize kadar indiriyor. Oradaki çocuklarımızın heyecanını yaşadım, hâlâ o heyecanı yaşıyorum. Eğer, biz bu heyecanı biraz daha artırabilirsek, ben inanıyorum ki, önümüzdeki yıllarda, gerçekten, dünyada ses getiren bilim adamları bizden de çıkacaktır. İşte, TÜBİTAK böylesine önemli bir görevi yerine getiriyor.

Ayrıca, yine, TÜBİTAK, bu yıl, önemli bir projeyi -ki, geçtiğimiz yıl başlamıştı- sanayie ar-ge destek programı; yani, sanayi kuruluşlarımız var; ancak, onlar, çağdaş bilim dünyası onların uğraş alanında hangi noktalara gelmiş, bunları bilmeye, hatta onların ötesine geçecek araştırma ve geliştirme yapmaya ihtiyaçları var. İşte, TÜBİTAK, bu alanda da sanayi kuruluşlarıyla işbirliği yapıyor. Hatta bunu yaparken, yine, bu sene, Dış Ticaret Müsteşarlığıyla işbirliği yaptı. Böylece, hem sanayi kesiminin ar-ge harcamalarına katkı sağlamış oldu hem de sanayi kesiminde teknoloji geliştiren ve buna bağlı olarak ticarî başarı sağlayan firmaların artmasına neden oldu. Sadece 2005 yılında, bunun için, 150 000 000 Yeni Türk Lirası, yani, 150 trilyon Lira gibi bir kaynağı seferber etti. Bu, Türk sanayiinin gelişmesi için de önemli bir ivmedir, önemli adımdır ve özellikle bu sene 150 trilyon Türk Liralık, yani, 150 000 000 Yeni Türk Liralık bu kaynak, geçtiğimiz yılların toplamının 3 mislinden fazladır. Böylece, TÜBİTAK hem bilim insanı sayımızı artırmak hem de Türkiye'de sanayiinin bilimle işbirliği yaparak gelişmesini temin etme bakımından ciddî adımlar atıyor. O bakımdan, kendilerine, bir kez daha, teşekkür etmeyi görev biliyorum.

Ayrıca, tabiî, bilim dünyasına yayıncılık alanında da hizmetleri var. Bilim Teknik ve Bilim Çocuk, Popüler Bilim Dergileri -ki, aylık ortalama toplam net baskıları 75 000 adet civarındadır- bu alanda da ilgili olan herkese hizmet etmeye devam ediyorlar.

TÜBİTAK'ımızın bütçesi 2006 yılında 768 378 000 Yeni Türk Lirasına yükseltilmiştir. Ekonomik imkânlarımız elverdiğince, tabiî ki, bu oran daha da artacaktır.

Ben, 2006 yılı bütçesinin TÜBİTAK'ımıza hayırlı olmasını ve başarılı hizmetlerinin artarak devamını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Türkiye Bilimler Akademisinin bütçesi de biliyorsunuz, artık, müstakil olarak değerlendiriliyor 5018 sayılı Yasa gereği. Gerek Sayın Arıoğlu, gerekse Sayın Türkoğlu -ikisi de birer bilim adamadır- Türkiye Bilimler Akademisi, yani, TÜBA niçin vardır, niçin kurulmuştur, ne yapar; bu soruların cevabını burada gayet veciz cümlelerle ifade ettiler. Ben de aynı şeyleri tekrar etmek istemiyorum.

Kuşkusuz, Türkiye Bilimler Akademisi önemli görevler ifa ediyor. Bütçesi de 2006 yılı için 4 451 000 Yeni Türk Lirasıdır. Bu kurumumuza da  çalışmalarında başarılar diliyoruz.

Şimdi önemli bir müsteşarlığımıza geldim; o da, Dış Ticaret Müsteşarlığı. Hemen şunu ifade edeyim, gerek dışticaretten gerekse gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanı arkadaşımız Kürşad Tüzmen Bey, Dünya Ticaret Örgütünün bir toplantısı nedeniyle yurt dışında, Hongkong'da bulunuyor; o bakımdan, bütçe görüşmeleri esnasında burada hazır bulunamadı. Ben de bir Bakan arkadaşı olarak onun bütçesini burada takip ediyorum ve sorumlu olduğu alanlarla ilgili sizlerle bazı tespitleri paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, siyasî istikrarla birlikte doğru ekonomi yöntemi, ülkemize, yıllardır özlemini duyduğu ekonomik istikrar ortamını da sağlamıştır; bu sayede, Türkiye ekonomisi, son birkaç yılda geçtiğimiz dönemde yaşadığı krizleri telafi etmekte başarılı olmuştur. Enflasyonla mücadele  programında, malî disiplinde, özelleştirme alanında, yatırım hamlelerinde ve dışticaret performansında gelinen nokta bu başarının somut örneklerini teşkil etmektedir. Güçlü iç ve dış talep sürmekte, yeni sanayi yatırımlarının ve piyasa açılımlarının temelleri atılmaktadır. Daha önceden öngördüğümüz yüzde 5'lik büyüme hedefinin de tutacağı, artık, şimdiden belli olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, ihracatçı birlikleri kayıt rakamlarına göre, ihracatımız 1 Ocak 2005-15 Aralık 2005 döneminde, 2004 yılının aynı dönemine göre yüzde 15 oranında artarak, 69,6 milyar dolara yükselmiştir. Böylece, 15 Aralık tarihi itibariyle son oniki aylık ihracat rakamı, ekonomik program hedefi olan 71 milyar doları geride bırakarak 73 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmesi beklenmektedir.

Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre 2005 yılının ocak-ekim döneminde ithalat, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 21 oranında artarak 95 milyar dolar olmuştur. 2005 yılının ilk on ayında yüzde 11,7'lik bir bölümün tüketim malları ithalatından oluştuğu, yüzde 88'lik kısmınsa yatırım ve aramalı ithalatından oluştuğu görülmektedir. Değerli arkadaşlarım, büyümekte ve ihraç etmekte olan bir ülkede bu gelişme -sanırım- şaşırtıcı bir sonuç olarak algılanmamalıdır.

Şimdi, muhalefet partilerimize mensup değerli arkadaşlarımız burada düşüncelerini açıklarlarken, şu değerlendirmelerde bulundular; özellikle Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili arkadaşımız Sayın Keleş "cari işlemler açığı artmaktadır" dedi. Kuşkusuz, bizim gibi ekonomik problemleri olan, bu problemleri aşmak için yoğun bir çalışma içerisinde olan ülkelerde cari açığın olmasını biraz doğal karşılamak gerekir; çünkü, kalkınmakta olan ülkelerin hepsinin en temel sorunlarından bir tanesi, bu cari açık gerçeğidir. Ancak, önemli olan sanıyorum şudur: Cari açığın finanse edilip edilemeyeceği gerçeğidir. Evet, böyle bir açık var; yani, sattığınız var, aldığınız var; ama, dışarıdan aldığınız sattığınızdan daha fazla, işte, bu aradaki fark cari açık. Peki, bunu Türkiye şu anda finanse edebiliyor mu; önemli olan budur. Tabiî ki, önemli olan bu açığı kapatmaktır; ama, şu anda içinde bulunduğumuz konjonktürde, acaba, bunu finanse edebiliyor muyuz. Cari işlemler açığı, 2005 yılı sonunda 22 milyar dolar seviyesine ulaşacaktır; biraz önce söyledim; ancak, son bir yılda, 32,3 milyar dolar Türkiye'ye sermaye girişi olmuştur. Bu miktarın 3,4 milyar doları doğrudan yabancı sermaye, 11,1 milyar doları portföy yatırımları, 12,2 milyar doları şirketlerin sağladığı kaynaklardan oluşmaktadır. Bu 32,3 milyar dolarlık sermayenin 22 milyar dolarıyla cari açık finanse edilmiştir; 10,3 milyar dolarlık bir bölüm de döviz rezervine ilave edilmiştir. Kuşkusuz, aldığımız ile sattığımızın eş olması tercih edilir; hatta, aldığımızdan daha fazla satacak bir noktaya gelelim; ama, bu, birden bire olacak bir şey değildir.

Değerli arkadaşlarım, ithalattaki artışın diğer önemli bir nedeni de, hammadde fiyatlarındaki artışlardır. Sadece petrol ve doğalgazdaki fiyat artışının ithalata getirdiği yük 10 milyar doları aşmaktadır. Bu, bizim dışımızda cereyan ediyor; tüm ülkeler bundan etkilenmişlerdir. Genel ithalat artışı yüzde 21 iken, petrol ürünlerindeki artış yüzde 45'tir. Bunu, son yıllarda dünya petrol fiyatlarındaki artışın Türk ekonomisine yansıması olarak değerlendirmek durumundayız. Tabiî ki, diğer yandan, antidamping, korunma ve gözetim önlemlerini de ilgili bakanlığımız ve müsteşarlıklarımız ihmal etmemektedir; bu alanda da tedbirler alınmaktadır.

Şimdi, Sayın Haşim Oral Bey, tabiî, Denizlili olması dolayısıyla ve Denizli'nin de bir tekstil merkezi olması dolayısıyla burada değerlendirmeler yaptı. Kendisine değerlendirmeleri için, kuşkusuz ki, teşekkür ediyorum. Ancak, bazı hatalı bilgiler verdiler; bu bilgileri düzeltmek durumundayım. Denizli İlinde, tekstilcilerimizin çok zor durumda olduğunu, işçi çıkardıklarını, 10 000 civarında çalışanın bu ekonomik krizler nedeniyle işinden olduğunu ve dolayısıyla, ihracatlarının düştüğünü filan ifade ettiler.

MEHMET KARTAL (Van) - KDV'yi yüzde 8'e düşürecektiniz…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Denizli İlinin 2004 yılı ocak-eylül döneminde 849 000 000 dolar olarak gerçekleşen ihracatı, 2005 yılının aynı döneminde yüzde 19 artış kaydederek 1 milyar doları geçmiştir. Yani, 2005 yılını 2004'le kıyasladığımızda, ihracatta yüzde 19 oranında bir artış var. Sayın Oral, tam aksi "düşüş var" diyor; ama, bunlar, bizim elimizdeki, resmî kurumlarımızın gerçek rakamlarıdır ve bu yüzde 19'luk artış, Türkiye genel ihracat artışının da üzerindedir arkadaşlar. Yani, ihracatta bir artış yakalıyoruz biz, genel oranda; ama, bunun da üzerindedir.

Sayın Oral bir şey daha söylediler; "10 000 kişi işinden oldu…" Şöyle bir bakıyorum, elimde resmî veriler var; 2002 Eylül ayında sigortalı çalışan sayısı 106 126, 2003'te 120 838, 2004'te 124 611. Sayın Oral'ın dediği olsaydı, bu 124 611'in 114 611 olması gerekirdi, değil mi?! İşte, şu anda, en son rakam 134 120. Yani, söylediğinin tam aksidir, azalmamış artmıştır. O nedenle, yani, evet, seçmene selam kabilinden burada konuşma yapılabilir, ben buna saygı duyuyorum; ama, rakamları da çarpıtmayalım. Elimdeki rakamlar, Sosyal Sigortalar Denizli İl Müdürlüğünün rakamlarıdır. O bakımdan, böyle, işte, ortada yangın var, yanıyoruz, yıkılıyoruz gibi birtakım yaklaşımlarla gerçekleri örtmek mümkün değildir diye düşünüyorum.

MEHMET KARTAL (Van) - Başbakan KDV oranını yüzde 8'e düşüreceğini söylemişti…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ihracatımızda son yıllarda hızlı bir artış trendinin yakalanmasında ve pazar bağımlılığının azaltılmasında Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından geliştirilen ve birbiri ardına uygulamaya konulan bölgesel ticareti geliştirme stratejilerinin payının büyük olduğunu da bu arada ifade etmek istiyorum.

Bu çerçevede, 2000 yılında uygulamaya konulan “Komşu ve Çevre Ülkeler Stratejisi”, 2003 yılından bu yana uygulanan “Afrika Ülkeleri Stratejisi” ve 2006 yılı başından itibaren uygulamaya konulmak üzere hazırlıkları sürdürülen “Amerika Ülkeleri Stratejisi ile Pazar Çeşitlendirme Politikaları” somut hale gelmiştir. Söz konusu bölgesel stratejiler kapsamında şimdiye kadar alınan sonuçlar oldukça başarılıdır; nitekim, komşu ve çevre ülkelere olan ihracatımız, 2000 yılında 6,9 milyar dolar iken, 2004 yılında 18,9 milyar dolara yükselmiştir. Yani, Hükümetimiz döneminde -şunu ifade etmek istiyorum- komşu ülkelerle alışverişimiz, ihracatımız önemli ölçüde artmıştır. Bunda, Dış Ticaret Müsteşarlığımızın ve tabiî ki Hükümetimizin almış olduğu önlemlerin ve yapmış olduğu girişimlerin payı büyüktür. 2005 yılının on aylık döneminde de, genel ihracatımız yüzde 16,8 oranında artış gösterirken, komşu ve çevre ülkelere ihracatımızdaki artış yüzde 29,4 oranındadır. Asıl dikkat çekici olan nokta, bu ülkelerle, 2000 yılında 19,9 milyar düzeyinde geçekleşen ticaret hacminin, 2004 yılında 44,9 milyar dolara ulaşmış olmasıdır. Hükümetimizin, ihracattaki en önemli dikkat çeken yönlerinden biri, komşu ülkelerle ticarette sağlamış olduğu büyük artıştır.

Öte yandan, Türk müteahhitlik firmaları, bugüne kadar, komşu ve çevre ülkelerde 60,6 milyar dolar düzeyinde proje üstlenmişlerdir. 2003 yılında, söz konusu bölgede üstlenilen proje tutarı 3,1 milyar dolar düzeyinde gerçekleşirken, 2004 yılında üstlenen proje tutarı yaklaşık 5 milyar dolara yükselmiştir. İfade ettiğim bütün rakamlar, bir başarının açık göstergesidir.

Değerli arkadaşlarım, dünya pazarlarında rekabet gücümüzün daha da artırılarak girilen pazarlarda kalıcı bir yer edinilebilmesi için yürütülen diğer bir önemli çalışma ise, ihracat stratejik planıdır. 2004 yılı başında uygulamaya konulan ihracat stratejik planıdır. 2004 yılı başında uygulamaya konulan ihracat stratejik planı 2004-2006 ile sürdürülmektedir. İhracat artışını sağlayacak ihracat yapısının oluşturulması ve ihracatımızın yapısal sorunlarına kalıcı çözümler üretmeye yönelik sistematik çalışmaların tek bir çatı altında toplanması hedeflenmiştir.

Bu çerçevede, 2005 yılının geride bıraktığımız ilk onbir ayında Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından yürürlüğe konulan faaliyet ve projelerden birkaçına değinmek istiyorum:

Marka yaratma ve tutundurma faaliyetleri, diğer bir deyişle kaliteli, yenilikçi ve özgün Türk tasarımlarının ve markalarının dünya pazarlarına egemen olması çabalarının etkinliğini artırmak üzere proaktif çalışmalar.

Diğeri, tekstil ve konfeksiyon sektöründe KOBİ'lerin yer alacağı kümeler oluşturmak ve kümelere hizmet vermek üzere bir moda enstitüsü. 53 ülkeden 938 ülke temsilcisi ülkemize getirilmiş ve 212 uluslararası fuara millî düzeyde iştirak edilerek bir performans ortaya konmuştur.

Türk ihraç ürünlerinin tanıtımının yapılması amacıyla yurtdışı zincir mağazalara yönelik bir program başlatılmıştır.

Hedef pazarlara giriş eylem planları hazırlanması hızlandırılmış ve ilk etapta Çin Halk Cumhuriyeti pazarına giriş eylem planı uygulamaya konmuştur.

Kamuda ilk e-imza uygulaması olan Dahilde İşleme Rejimi Otomasyon Projesi tamamlanarak 1 Ağustos 2005 tarihinde uygulamaya başlanmıştır.

İpekyolu Türk İhraç Ürünleri Fuarı Organizasyonu düzenlenmesi. 24 Nisan - 31 Mayıs 2005 tarihleri arasında gerçekleştirilen bu anılan fuar, 10 560 kilometrelik tren güzergâhı üzerinde yer alan İran, Türkmenistan, Tacikistan ve Kazakistan'ı kapsamıştır.

İhracatımıza sağlanan destekleri genel bütçe içerisinde yer alan Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonuna tahsis edilen ödenek oluşturmaktadır. 2005 yılı için Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonuna genel bütçeden 217 000 000 dolar, yani, 350 000 000 Yeni Türk Lirası tahsis edilmiştir. Bu önemli bir rakamdır.

Değerli arkadaşlarım, ihracatımıza en uygun koşullarda ve uzun vadeli kredi temini, ihracatçılarımıza en uygun koşullarda ve en uzun vadeli kredi temini, ihracat risklerine karşı sigorta ve garanti programları vasıtasıyla yol desteği sağlamaya çalışıyoruz.

Son ikibuçuk yıl zarfında, Eximbank kredilerinin ihracatçımıza maliyeti yaklaşık 38 puan azalmıştır. Programlara ilişkin son derece etkin reformlara gidilmiş, bürokrasi azaltılmış, işlemler hızlandırılmıştır. Bu yılın ilk onbir aylık döneminde Eximbank tarafından ihracatçıya sağlanan toplam kredi desteği 7 milyar dolardır. Bu miktarın 3,8 milyar doları, sigortalanan sevkıyat tutarıdır.

Aynı dönemde, yüzde 70'i KOBİ niteliğindeki firmalar olmak üzere, piyasadaki en düşük vadeli faiz haddinden ve en uygun koşullarda toplam 1,5 milyar YTL'lik kısa vadeli kredi kullandırılmıştır; 2005 yılı itibariyle hedeflenen toplam destek oranının yüzde 90'ına ulaşılmış bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, uluslararası ticarette çetinleşen rekabet şartlarına paralel olarak, Türk Eximbank'ın daha çağdaş ve proaktif bir yasal yapıya kavuşturulması çalışmaları da büyük bir hızla sürdürülmüş ve nihaî aşamaya gelmiş bulunmaktadır.

Avrupa Birliği, toplam ihracatımızda yüzde 52'lik ve toplam ithalatımızda yüzde 42'lik payla ülkemizin en önemli ticarî ortağı durumundadır. Avrupa Birliğiyle kurulan gümrük birliği, Türkiye'nin dışticaret rejimini yeniden yapılandırmakla kalmamış, Avrupa Birliğiyle geleneksel olarak sürdürülen ticarî ilişkilerin geliştirilmesi ve üçüncü ülkelerle yapılan ticaretin düzenlenmesi bakımından da önemli sonuçlar doğurmuştur.

Doğrudan yabancı yatırımı çekmek ve dışa açılma politikaları uygulamak isteyen gelişme yolundaki ülkeler için takip edilen önemli yollardan biri olan ve ülkemizde ilk uygulaması 1988 yılında başlayan serbest bölgeler, önemli bir yatırım ve istihdam alanıdır. Halihazırda, ülkemizde, 21 adet serbest bölge faaliyettedir. Bu serbest bölgelerden yapılan dışticaretin hacmi, yılın ilk dokuz aylık döneminde 17 milyar dolara ulaşmıştır.

Dış Ticaret Müsteşarlığının 2006 yılı bütçesi toplam 84,6 milyon Yeni Türk Lirası olup, bunun 56,3 milyon Yeni Türk Lirası personel giderlerine ve diğer kalemlere ayrılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, Dış Ticaret Müsteşarlığı, tüm bu faaliyetlerini, 7 genel müdürlük, 3 danışma ve denetim birimi, 4 yardımcı birim, 21 serbest bölge müdürlüğü, 8 dışticarette standardizasyon bölge müdürlüğü, 59 ülkede 83 ticaret müşavirliğiyle sürdürmektedir.

Hükümet olarak, dışticaret politikalarını belirlerken ve uygularken, amacımız, ülkemiz insanının hayat standardına katkıda bulunmaktır, yılların içe kapanıklığını, son yıllardaki atılımlarıyla üzerinden atan Türk insanına, en büyük desteğimiz, her şeyden önce, öngörülebilir, şeffaf, tutarlı ve sorumlu bir idare sunmak olmuştur. Asıl başarı, özgüveniyle yurtdışı pazarlarda var olmasını bilen müteşebbislerimize aittir. Kısacası, bütçe imkânları ne olursa olsun, bizim, kendimize, insanımıza ve ülkemizin geleceğine olan güvencimiz tamdır.

Ben, Dış Ticaret Müsteşarlığımızın bütçesinin de, bu kısa ve özet değerlendirme ışığında, hayırlı olmasını diliyorum ve tüm Dış Ticaret çalışanlarına, 2006 yılında da başarılar diliyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, önüme bir not geldi, onu söylemeden geçemeyeceğim.

Biraz önce, Sayın Oral "Sayın Başbakan 8 defa Denizli'ye geldi; ama, 8 kuruşluk faydası olmadı" demişti. Tabiî, ona…

MEHMET KARTAL (Van) - KDV'yi de yüzde 8 düşüreceğini söylemişti.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - …bir cevap vermem lazım. Biz ne yapmışız şimdi Denizli'ye.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Notu kim göndermiş Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Şimdi, bir defa, 125 kilometrelik Denizli-Aydın duble yolu bitti. Denizli-Çardak, 60 kilometre -ki, bu havaalanı yoludur aynı zamanda- bitti.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Başbakan gitmese yapılmayacak mıydı acaba?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Kuşkusuz ki, o Başbakanın başında bulunduğu hükümet bunları yapıyor.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Havaalanını kullanamıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, lütfen…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Daha önce de başbakanlar vardı, adliye binası bir türlü bitmemişti; ama, şimdi, Tayyip Erdoğan Başbakan, AK Parti iktidar, bitti. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET KARTAL (Van) - KDV'yi de yüzde 8'e düşüreceğini söylemişti.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yani, daha önce hiçbir şey yapılmadı; ama, şimdi her şey tamam, öyle mi?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Servergazi Devlet Hastanesi başka hükümetler döneminde başladı, bir türlü bitmemişti; ama, şimdi, bitti. Cezaevi bitmemişti, şimdi bitti. Niye; Tayyip Erdoğan Başbakan, AK Parti iktidar.

Denizli-İstanbul havayolu seferleri var mıydı? Var mıydı; yoktu; başladı, her gün değil mi?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Vardı, vardı.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Salı ve cuma günleri şimdi çift ve üstelik yolunu da yaptık.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Vardı vardı; uçak seferleri vardı Sayın Bakan, kaç sefer gittik.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bunları görmüyor musunuz Sayın Oral?

Bakın, şu anda Pamukbank Üniversitesine 1,5 trilyon lira aktarmaya karar verdik.

Eski cezaevinin…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, Pamukbank değil, Pamukkale Üniversitesi.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Affedersiniz… Tabiî… Özür dilerim… Yanlış bir şey söylemişsem hemen düzeltirim; çok teşekkür ediyorum. Pamukkale Üniversitesi...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, Sayın Bakan, uçak seferleri vardı; öyle, yanlış bilgileri burada vermeyin!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Eski cezaevinin bulunduğu alan ile eski Sümerbank Fabrikasının bitişiğinde bulunan 55 dekarlık alan yeşilalan ve park yapılmak üzere Denizli Belediyesine verildi. Böylece, Denizli, artık, Türkiye'nin en modern kentlerinden biri olmaya hazırlanıyor ve şu anda da bu konuda oldukça mesafe aldığını ifade edebilirim.

Ayrıca, biliyorsunuz, çevre yoluyla ilgili, belediyeye yardımcı oluyoruz ve çevre yolunu da, inşallah, en kısa sürede bitireceğiz.

TOKİ tarafından 3 500 konutluk bir proje başlatıldı. 448 tanesi bitmek üzere, onların dağıtımını önümüzdeki günlerde yapacağız, diğerleri de, tabiî, arkadan bitecek bir yıllık süre içerisinde.

Ayrıca, kooperatiflere kredi desteği olarak 2002 yılında 16 trilyon verilmişken, bizim dönemimizde 131 trilyon bir yılda verildi.

Bütün bunlar, Hükümetimizin, Denizlimize, Denizli halkına, Denizlili çalışanlara desteğidir. Ben, sadece birkaç tanesini okudum, birkaç tanesinden bahsettim; benim Bakanlığıma bağlı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün faaliyetlerinden bir sonraki oturumda bahsedeceğim, Denizli'ye yönelik.

Şimdi…

HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Sayın Bakan, Gazalcı gülüyor, memnun halinden!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Gazalcı'nın ilçesine bir spor tesisi yapacağız, onu biliyor, onu bilir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - 80 il var Sayın Bakan, hepsini burada sayarsanız!..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ama, yani, Haşim Bey dostumuz gündeme getirdi; tabiî, biz de cevap vermek durumundayız Hükümet olarak.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yalnız, o uçak seferleri bilgisi yanlış Sayın Bakan.

MEHMET KARTAL (Van) - Bir de KDV'yi yüzde 8'e çekeceğinizi söylemiştiniz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Havaalanı yok, askerî havaalanı kullanılıyor; maalesef, sivil havaalanı yeterince kullanılmıyor.

MEHMET KARTAL (Van) - Başbakan KDV'yi yüzde 8'e düşüreceğini söylemişti.

BAŞKAN - Sayın Bakan, Genel Kurula hitap eder misiniz, lütfen.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Gazalcı, sorunu biliyoruz, o da bitecek, hiç merak etmeyin, sivil bir havaalanına da sahip olacak Denizli.

Değerli arkadaşlar, izin verirseniz, ben, kısaca -zamanım 13 dakika kalmış- Gümrük Müsteşarlığı faaliyetlerinden de bahsedeyim.

Etkili bir ekonomi yönetiminin en önemli faktörlerinden biri de, kuşkusuz ki, gümrüklerdir. Bu çerçevede, gümrüklerin, hem meşru ticareti kolaylaştırmada hem de kaçakçılıkla mücadelede çok önemli roller oynadığı hepinizin malumudur.

Bugün gümrüklerin karşı karşıya kaldığı en büyük sorun, yasal ticaretin önündeki mevcut engelleri asgarî seviyeye indirirken, aynı zamanda, yaptırımcı ulusal mevzuatın birbiriyle çelişen hedeflerini uzlaştırmaktır. Gümrüklerde, yasal ticaretin hızlı yürütülmesini temine yönelik çalışmaların yanı sıra, ülkemizin ekonomik ve toplumsal yapısını olumsuz yönde etkileyen, başta uyuşturucu ve silah olmak üzere, yasadışı eşya ve araç trafiğini önlemeye yönelik çalışmalara da hız verilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Gümrük Müsteşarlığı, yasal olmayan kaçak eşya ve kaçakçılık faaliyetleriyle mücadelede idarenin etkinliğini ve caydırıcılığını artırmak bakımından, modern teknolojinin imkânlarından yararlanmayı hedef kabul etmiştir. Bu çerçevede, gümrük idaresinin otomasyonu ve yasadışı araç ve eşya trafiğiyle daha etkin mücadele etmek amacıyla, gümrük kapılarının güvenlik sistemleriyle donatılmasına yönelik çalışmalar sonuçlanma aşamasına gelmiştir. Rekabetin yoğunlaştığı ve değişimin ivme kazandığı bir ortamda, gümrüklerimizin yönetim yapısını sürekli geliştirmek, gümrük hizmetlerini çağdaş standartlara kavuşturmak, böylece, mükelleflerin talep ve beklentilerine etkin bir şekilde cevap vermek amacıyla, gümrüklerin yönetiminde, yeniden yapılanma çerçevesinde, önemli yapısal reformlara imza atılmıştır.

Diğer yandan, yasal ticaretin kolaylaştırılması ve yasadışı ticaretle mücadele amacıyla, Gümrük Müsteşarlığınca, kaçakçılık ve yolsuzlukla mücadele, Avrupa Birliğine uyum, idarî kapasitenin güçlendirilmesi gibi çalışmaların yanı sıra, özellikle ihracatı olumsuz yönde etkileyen bürokratik engellerin kaldırılması, dışticaret işlemlerinin basitleştirilmiş usullerle tamamlanması ve ihracata yönelik ithalatın desteklenmesi, Hükümetimizin üzerinde en çok durduğu konular arasında yer almaktadır. Bu suretle, ülkemiz ihracatçılarının uluslararası piyasalarda rekabet güçleri artacak ve ihracat yolunda belirlenen hedeflere ulaşmak daha da kolaylaşacaktır.

Bu konuda Gümrük Müsteşarlığına büyük görev düşmektedir, bunun bilinci içerisindeyiz. Nitekim, yasal ticarette en kolay, yasadışı ticarette ise en zor gümrükler prensibinden hareketle, dışticareti ve özellikle ihracatı kolaylaştırıcı pek çok düzenleme yapılmıştır. Bu dinamik süreçte, Gümrük Müsteşarlığı, her zaman etkin ve efektif bir rol oynamaya devam edecektir.

Değerli arkadaşlarım, bu doğrultuda yapılan çalışmalardan birkaç örnek sunmak istiyorum. 2005 yılında, yeni ilavelerle otomasyona dahil olan gümrük sayısı 71'e ulaşmış ve Aralık 2005 tarihi itibariyle, gümrük işlemlerinin yüzde 99'u elektronik ortamda gerçekleşir hale gelmiştir. 2005 yılı sonuna kadar da dışticaret işlemlerinin yüzde 100'ü elektronik ortamda gerçekleşir hale gelecektir. Mükelleflerin, gümrük idaresine gelmeksizin, kendi bürolarından elektronik yolla gönderdiği beyan oranı, 2004 yılı sonu itibariyle yüzde 65 iken, Kasım 2005 itibariyle yüzde 75'e ulaşmıştır.

Gümrük idaresi, 10'dan fazla kurum ve kuruluşla veri paylaşımı ve değişimini gerçekleştirerek, Türkiye'de, e-devlet çalışmalarında öncü kurum olma özelliğini kazanmış bulunmaktadır.

Bu çerçevede, 2005 yılında başlatılan en önemli uygulama, dahilde işleme belgelerinin otomasyonudur. Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından başlatılan, elektronik ortamda dahilde işleme belgelerinin verilmesi ve takibi projesi, e-gümrük projesiyle entegre edilerek, dahilde işleme belgelerinin etkin kontrolü ve vergi kayıplarının önüne geçilmesi sağlanmıştır.

Ayrıca, bu uygulamayla, ihracat taahhütlerinin kapatılmasında kâğıt ortamındaki teyit ve takipler kaldırılarak, işlemler hızlanmış ve ihracatçımıza büyük kolaylık getirilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Müsteşarlığımızın diğer bir görevi de kaçakçılıkla mücadeledir. Özellikle denizlerdeki kaçakçılıkla mücadelede etkin olabilmek için 10 adet deniz botuna ilave olarak, Savunma Sanayii Müsteşarlığı kanalıyla, 62 knot hız yapabilen 3 adet deniz botu yaptırılarak, 2004 yılı içerisinde hizmete sokulmuştur. Söz konusu bot kullanılarak, 2005 yılı içerisinde, 9 olayda, 805 küsur milyar Türk Lirası değerinde kaçak eşyaya el konulmuştur. 2005 malî yılı yatırım programına konulan ödenekle de, 3 adet denizbotu alımı için Savunma Sanayii Müsteşarlığıyla protokol imzalanmıştır, bu botların yapımı devam etmektedir. Ayrıca, 2006 malî yılı bütçesine de 1 adet deniz botu alımı ödeneği konulmuştur.

Söz konusu botların hizmete girmesiyle, özellikle akaryakıt kaçakçılığıyla mücadelede çok daha etkin hale gelinecektir. Söz konusu otomasyon çalışmaları, teknik cihazlarla donanım ve son teknoloji ürünü araç ve gereç takviyesiyle yapılan kaçakçılıkla mücadeledeki başarı her geçen gün artmaktadır. Bu çerçevede, 2005 yılı aralık ayı sonu itibariyle, akaryakıt kaçakçılığı, silah, uyuşturucu madde ve ticarî eşya kaçakçılığı... Bunların toplamından 298 000 000 küsur Yeni Türk Lirası -ki, 298 trilyon demektir- kaçak mal yakalanmıştır.

Vaktim çok sınırlı olduğu için bazı konularla ilgili düşüncelerimi maalesef paylaşamıyorum; ama, önemli bir konuya geliyorum.

Değerli arkadaşlar, devlet tarafından, bütçe kaynakları dışında, özel sektörün de yatırım yapabileceği bir ortamın sağlanması yönünde çalışmalara hız verilmiştir. Bunun nedeni ise, özellikle çok büyük sermaye gerektiren altyapı yatırım ve hizmetlerinin sınırlı bütçe imkânlarıyla yürütülmesinde karşılaşılan sıkıntılardır. Gümrük kapılarında yap-işlet-devret modelinin ilk uygulamaları, Yunanistan sınırında bulunan İpsala ve İran sınırında bulunan Gürbulak Gümrük Kapılarıdır. Sayın Ayağ bunu yakinen biliyor. İnşaatları çok kısa sürede tamamlanarak işletmeye başlanılan bu modellerde, söz konusu yöntemden beklenilen amaçlar gerçekleşmiştir. Bu yöntemle, bütçeye yük olunmamakta, ticarî işlemlere sağladığı fayda ve kolaylıklar da gözardı edilmemektedir.

Yüksek Planlama Kurulunun Gümrük Müsteşarlığına verdiği yetki çerçevesinde çalışmalara 2005 yılında başlanılan Habur Gümrük Kapısı bina ve altyapı tesislerinin yeniden yapılandırılması konusunda 30.12.2004 tarihinde, Suriye sınırda bulunan Cilvegözü Gümrük Kapısının yapım ve işletilmesi hususunda da 28 Nisan 2005 tarihinde Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Müsteşarlığımız arasında iki ayrı sözleşme imzalanmıştır. Ağustos ayı içerisinde Habur Gümrük Kapısında inşaat çalışmalarına başlanmıştır. İnşaatın, yer tesliminin yapıldığı 25 Nisan 2005'ten itibaren, bir yıl içinde tamamlanması planlanmıştır. Demek ki, önümüzdeki yılın nisan ayında Habur Gümrük Kapısı da işletmeye açılmış olacaktır. Halen, Cilvegözü Gümrük Kapısının uygulama projeleri devam etmektedir. Gürcistan sınırında bulunan Sarp Gümrük Kapısının yapım ve işletilmesi hususunda Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin görevlendirilmesi, Yüksek Planlama Kurulunun onayına sunulmak üzeredir. Bulgaristan sınırında bulunan Kapıkule ve Dereköy Gümrük Kapılarının avan projelerinin hazırlanmasına ilişkin çalışmalar sürdürülmektedir. Halkalı Gümrük Müdürlüğü tesislerinin de yap-işlet-devret modeliyle yeniden yapılandırılması hususunda Yüksek Planlama Kurulu Gümrük Müsteşarlığına yetki vermiş bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bunların yanında, Irak sınırında, Ovaköy mevkiinde ikinci bir gümrük kapısı açılması ve burada yapılacak bina ve altyapı tesislerinin yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirilmesi hususunda Yüksek Planlama Kurulundan yetki talep edilmiştir.

Söz konusu projelerde, işletme süresince her türlü teknik donanım, yapımcı ve işletmeci kuruluş tarafından karşılanacak ve belirlenen işletme süresince bakım ve onarımları da işletmeci kuruluşa ait olacaktır. Böylelikle projelerin hazineye hiçbir malî külfeti olmayacağı gibi işletme süresi boyunca da kamuya malî destek verecektir.

Değerli arkadaşlarım, 2005 Aralık ayı itibariyle 3 800 personelin hizmetiçi eğitime tabi tutulduğunu da bu arada belirtmeden geçemeyeceğim. Önceki yıllarda olduğu gibi, 2006-2008 yılları arasında da gümrük hizmetlerinin değişim ve gelişmelere uygun olarak kaliteli, etkin ve süratli bir şekilde sunulabilmesi için, hizmetiçi eğitim etkinliklerine devam edilecek, yaklaşık 5 000 kişinin katılacağı değişik konularda hizmetiçi eğitim programları hedeflenmektedir…

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Bakanım, Iğdır Borualan Sınır Kapısını unuttunuz.

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Milletvekili…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Gümrük Müsteşarlığı bütçesi üzerinde yapmış olduğum konuşmamı burada noktalamak istiyorum. Şu cümlelerle, şu hususları sizlere arz ederek, sözlerimi tamamlamak istiyorum. Vergi gelirlerinin yüzde 15'ini toplayan Gümrük Müsteşarlığının 2006 yılı konsolide bütçe tasarısı içerisindeki payı binde 10'dur. Toplam 186 220 000 YTL olan bütçenin 110 969 000 YTL'si personel giderlerine, 15 993 000 YTL'si sosyal güvenlik kurullarına devlet primi olarak ayrılmakta ve diğer kalemlere de yeteri kadar ayrılmaktadır. Gümrük Müsteşarlığı bu bütçenin çok üstünde hizmetler gerçekleştirmektedir. O bakımdan, Gümrük Müsteşarlığımıza, başta Sayın Bakanımıza, Müsteşarımıza ve Gümrük Müsteşarlığı çalışanlarına bu bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. Var olan sorunları kısa sürede çözmelerini ve gerçekten gümrük kapılarımızın herkesin özenerek gelip geçeceği kapılar haline getirilmesini temenni ediyorum ve hayırlı olsun dileklerimi ifade ediyorum.

2 dakika gibi bir sürem var. İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi…

DURSUN AKDEMİR (Iğdır)- Sayın Bakanım, Borualan Sınır Kapısını unuttunuz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)- Şimdi, bir kişi konuşurken diğeri söz almadan konuşursa Meclis adabına uygun olmaz. Meclis Başkanından söz istersiniz, verir, konuşursunuz veya biraz sonra, 10 dakika soru faslı var, orada sorarsınız. Ben de 10 dakikalık sürem içerisinde onu cevaplandırırım. Oradan söz atarak benden bir cevap almanız mümkün değil Değerli Milletvekili arkadaşım.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi var. Bu konuda da biraz önce gruplar adına konuşan arkadaşlarımız düşüncelerini ifade ettiler. Bu merkezimiz ihracata yönelik ciddî çalışmalar yapıyor. 2006 yılı bütçesi 12 255 000 Yeni Türk Lirasıdır. 1960'lı yıllarda kurulmuştur. Kısa adı İGEME, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezidir. Başta ticaret ve sanayi odaları olmak üzere Odalar Birliği ve ihracat birlikleriyle ihracata yönelik konularda işbirliği yapmaktadır. Ülkelerin en önemli sorunlarından olan ödemeler dengesi açığının kronikleşmesini önlemenin en etkin yolunun istikrarlı, sağlıklı ve artan ihracat olduğu her düzey ve her çevrede kabul edilen bir gerçektir ve İGEME de -temel amacı ihracatın artırılmasına yardımcı olmaktır- bir kamu görevi yapmaktadır. Bu kuruluşumuza da ve çalışanlarına da bütçelerinin hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, sanıyorum, 5'e yakın kuruluşumuzun bütçeleriyle ilgili bir değerlendirme yapma imkânı buldum. Yoksa, bu bilgileri vermeden huzurunuzda, beş on dakikalık, muhalefet partilerine mensup arkadaşlarımızın düşüncelerine cevap vererek oturabilirdim; ama, tabiî ki, 2006 yılıyla ilgili, bu kurumlarımız hangi hedefleri ortaya koydular, geçmişte neler yaptılar; bunlarla ilgili, siz değerli milletvekili arkadaşlarımı bilgilendirmeyi bir görev bildim. Vakitlerinizi aldım, sürem de doldu, 24 saniye var.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Oral, Sayın Bakanın konuşması dolayısıyla, Tüzüğün 69 uncu maddesi gereğince söz istediniz; ancak, Sayın Bakan, sizin konuşmanızda geçen, Denizli'ye hiçbir hizmet götürülmediğine ilişkin cevap verdi. Dolayısıyla, Tüzüğün 69 uncu maddesi gereğince bu kapsam içerisinde değerlendirdiğimiz zaman, sataşma veya cevap verme hakkınız olmadığı için dilekçeniz değerlendirilememiştir.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkanım, yalnız, Sayın Bakan yanlış bilgiler verdi. Yanlış bilgiler verdi derken ben şunu kastediyorum: Gülümsüyor kendisi; kendisi de biliyor; duble yol, cezaevi, adliye; bunlar, Sayın Bakanlardan önce başlayan işler, yüzde 65'i de bitmiş işler.

BAŞKAN - Sayın Bakan düzeltti, cevabını verdi.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) -  Bunlar, daha önceden başlamış işler. Sayın Bakanın bunları, sanki, dönemlerinde başlamış gibi…

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.

MEHMET YÜKSEKTEPE (Denizli) - Yanlış bilgi verme, bizim dönemimizde bitti.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Doğru bir yaklaşım değil.

BAŞKAN - Sayın Oral, lütfen…

Tasarının aleyhinde söz isteyen, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.

MEHMET YÜKSEKTEPE (Denizli) - Sekiz ayda bitti bunlar.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Hayır, daha önce yüzde 65'i bitirilmişti.

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, işin etiği -benim anladığım- şuydu: Tabiî, Dış Ticaretten sorumlu bir Bakanımın -bütçe görüşmeleri 10 gün. Dünya Ticaret Örgütünün toplantıları iki yıl önceden belli- kendi bütçesine burada sahip olmasını yürekten isterdim. Örneğin, 10 günün ilk başına konulurdu, sonuna konulurdu. Onun için, etik olarak bunu kabullenmediğimi arz ediyorum.

Tabiî, bilim konuşuyoruz, TÜBİTAK’ı konuştuk, ilim konuşuyoruz. Tabiî, Sayın Bakanım, açıklamalarında, hakikaten, o kadar güzel şeyler söylediler ki… Sayın Bakanım, Malatya İnönü Üniversitesi de otuz yıllık bir üniversite… Otuz yıllık!.. Otuz yıllık üniversiteler içinde kadro kanunu olmayan tek üniversite. Bir yıl önce, iki yıl mücadeleden sonra Meclis Plan Bütçe Komisyonundan geçmesine rağmen, temizlik şirketi kadrosunda çalışan 1 000 tane ebe, hemşire ve sağlık memuruna saygımız yok mu?! Bir yıl olmasına rağmen, her nedense, Genel Kurula indirilmiyor. Bunun neresi bilim, neresi ilim! Bilime saygımız bu mudur, ilme saygımız bu mudur! Bu mudur üniversitelere sahip çıkmamız!

Değerli Çankırı milletvekillerim üzülmeyin, diğer üniversite kurulmayan şehirlerimiz üzülmesin; çünkü, üniversite kurulsa ne olacak; kadro vermiyorlar. 1 000 kişi temizlik şirketi kadrosunda! Bu mudur saygı! Bilime saygı bu mudur, ilme saygı bu mudur arkadaşlar! (CHP sıralarından alkışlar)

Onun için... Demin, Denizli örneğini dinledim, Haşim kardeşime cevap verdiniz, her şeyi halletmişsiniz. O zaman, Malatya'nın günahı mı var Başkanım! Malatya size ihanet mi etti, Malatya size bir şey mi yaptı?! Yani, yazıktır, o çocuklar hepimizin çocuğu. Bilim adına, ilim adına, eğer, o çocuklara bir başka türlü düşünüyorsanız, buna anlam veremiyorum Sayın Bakanım. Onun için, ben bilime, ilme saygı göstermediğinizi buradan bir kez daha ilan ediyorum! O çocuklar hepimizin çocuğu. Oradaki hastalar, hepimizin hastası. Otuz yıldır, Sayın Bakanım, kadro kanunu olmayan tek üniversite ve Meclis Genel Kuruluna her nedense gelmiyor. Bunu çıksın birisi açıklasın, niçin gelmiyor?! Yani, niçin getirmiyorsunuz, bir yıl önce geçti Plan Bütçe Komisyonundan arkadaşlar?!.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Gene biz getiriyoruz ama!.. Otuz yıldır neredeydiniz?! Otuz yılın hesabını biz mi vereceğiz!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Gelmiyor kardeşim, getirin, getirin…

Değerli arkadaşlarım, onun için, ben bir kez daha söylüyorum: Değerli arkadaşlarım, ekonomik bağımsızlık, ülkenin ekonomik  bağımsızlığı bağımsızlıkla eşittir. Eğer, bir ülkenin ekonomik bağımsızlığı varsa, o ülke bağımsızdır. Bunu bir kere, artık, küreselleşen dünyada bunu hepimizin bilmesi lazımdır.

Şimdi, bir ülkede devletin haberi olmadan hiçbir şey yapılmaz. Hayalî ihracat, akaryakıt yolsuzluğu… Devlet soruşturuyor, yapanlara ceza veriyor. Buradan soruyorum: Hayalî ihracatta gümrük çıkış beyannamesinde "evet, bu mal geçmiştir" diye kim diyor; devlet diyor, devlet!.. Devlet diyor!.. Hayalî ihracatta gümrük çıkış beyannamelerini kim imzalıyor; devlet imzalıyor. Hayalî ihracatta döviz alım bordrolarını, yetki verdiğin bankalardan alıyorsun. Peki, bunların hepsini yargılıyorsun, sen niye kendini yargılamıyorsun ey devlet?! Ey devlet, sen niye kendini yargılamıyorsun?!

ENGİN ALTAY (Sinop) - Devlet değil, ey hükümet, ey hükümet…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)- Kim yapıyorsa…

Bunu yapan kim? Sen de varsın bunun içinde, sen de kendini yargıla. Yani, senin kontrolünde yapılıyor.

Değerli arkadaşlarım, söylüyorum yine; gümrük çıkış beyannamesi olmadan bir şey ihraç edilemez; döviz alım bordrosu olmadan o ihracat kapatılamaz. Kim yapıyor bunları yahu?! Sen imzalıyorsun!.. Akaryakıt kaçakçılığında, içinde, sensin, sen de varsın, kendini de yargıla.

Yok, biz yapanları yargılayalım, topu taca atalım, ondan sonra öbür sefer iki tane bürokratı yargılayalım… Hayır arkadaş! Bunun içinde siyaset vardır. Önce siyaset kendini yargılamalı.

ALİ İBİŞ (İstanbul) - İspat lazım. İspat var mı?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - İspatlı efendim. Gümrük çıkış beyannamelerini kim imzalıyor Sayın İbiş; devlet memuru imzalıyor, devlet imzalıyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, ihracatta artış var diyoruz. Birbirimizi kandırmayalım. 71 milyar dolar geliyor, doğrudur; ama, bilin ki ihracatçı ölüyor, artık, katmadeğer yaratmıyor. Eskiden yüzde 20 kârlılığı vardı, şimdi ölmemek için savaşıyor; bunu herkes bilsin. İhracatta Türkiye'nin birtakım kaynakları birilerinin cebine veriliyor; yani, eskiden 10 liralık ihracatta... Bir tişört 14 dolara ihraç ediliyorsa şu anda 6 dolara ihraç ediliyor. Türkiye'nin kaynakları, aşağı yukarı 1’e 1,5 şeklinde, Türkiye'nin birtakım kaynakları gidiyor, bundan haberiniz yoktur.

İhracatçı ölüyor. İhracatçıya bu koşullarla, biz… İhracatımız artsa bile ülkemizin birtakım kaynakları çok ucuz fiyatla birilerinin mezat pazarı oldu. Niye; ihracatçılar zor durumda, satmak zorunda; çünkü, bu insanlar çarkını döndüremiyor.

Bir ülkede eğer finansman modeli yoksa, bu ülkede bir finansman politikası yoksa o ülkede ihracatın, o ülkenin üretiminin bağımsız olması diye bir şey düşünülemez arkadaşlar. Bu ülkede bir finansman politikası yoktur; bu ülkede sadece bir tüketim ekonomisi, tüketim toplumu yaratma politikası vardır. Size örneklerini vereceğim. Ziraat Bankası diyoruz değil mi, ziraatçının bankası, üreticinin bankası; nerede? Verdiği para tüm kaynaklarının yüzde 6'lık kısmı. O da, diyor ki, biliyor musunuz, çiftçiye: "Şehirden ipotek vereceksin, bir de 2 memur kefil getireceksin."

Sayın milletvekilleri, bu, yaşamın gerçeği. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Efendim, eğer bu mantaliteyi değiştirmezsek, dünden gelen mantaliteyi…

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Değişti, eskisi gibi değil.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bugün de aynı, değişen bir şey yok. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Beni ne ilgilendirir yahu, beş altı yıl önce ayrılmışım.

Beyefendi, ürüne ve üretime eğer biz kredi vermezsek, köylüye değil... Ürünü değerlendirmezsek bu haliyle bu ülkede köylünün ve tarımın sorununu çözemeyiz ve bağımsız bir ülkenin kalkınmasında, finansman modeli olmayan bir ülke hiçbir yere gidemez; bir kere bunu bilin. İhracatçıyı desteklemiyoruz. Bir Eximbank var; ben, Eximbank yetkililerine teşekkür ediyorum; elindeki kaynaklarla azamî hizmeti veriyorlar. Bunu inkâr etmek son derece yanlıştır; ama, bu kaynakla, bu finansman modeliyle, Türkiye'deki mevcut finansman yapısı içinde, eğer, ihracata ve yatırıma özel kaynak ayrılmazsa, eğer, ihracat ve yatırıma, onları yönlendirici kaynaklar artırılmazsa, biz, bu ülkenin sorununu çözemeyiz. Sadece tüketim toplumu yaratıyoruz. Nedir; kredi kartı kredisi ver, tüketici kredisi ver, bir de ev kredisi ver.

Şimdi, geçen ay büyüme hızı arttı dedik. Sayın milletvekilleri, lütfen irdeleyin. Hepimiz seviniriz ülkenin büyümesinden; ama, büyüme hızı nerede arttı?! Büyüme hızını artıran faktör, inşaat sektörüdür. İnşaat sektörü, üretici bir sektör değil. İnşaat sektöründeki büyüme, ülkenin üretimine, sadece piyasa ekonomisine bir katkı yapıyor.

ALİ İBİŞ (İstanbul) - 350 kaleme tesir ediyor Sayın Aslanoğlu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen toparlar mısınız.

Buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ama, bu ülke, üretmeli ve satmalı. İçerideki 350 kalem doğrudur; hiç ben bunu inkâr etmiyorum; ama, ülkenin daha çok mal ihraç… Sadece tüketiyoruz. Dışarıdan gelen malın, o 350 kalemin içinde ithalatda var. Biz, ülkeyi, ithalat mezarlığına çevirmeyelim arkadaşlar. Bu ülke ithalatla bir yere gidemez; ben, eğer, tekstil ve… Tekstil ölüyor. Otomobilin katmadeğeri sadece yüzde 10.

Değerli arkadaşlar, bu Teşvik Kanununu değiştirmezsek, bu Teşvik Kanununda, eğer, yüzde yüz Türk malı, yani "yerli malı" dediğimiz katmadeğer yaratan malı teşvik etmezsek, bunların ihracatında kolaylık sağlamazsak, biz, bir ithalat cenneti oluruz. Bugünkü cari açığı Sayın Bakanım izah etti; ben, bir kısmına katılmıyorum. Bugünkü cari açık 23 katrilyon; ama, seneye 40 katrilyon olursa, bu, finanse edilemez. Sayın Bakanım, o dediğiniz sıcakparanın önemli bir kısmı, yarın öyle bir sıcakpara alıp götürecek ki, ülkenin dövizini de götürecek. Bugün sıcakparayı çok sıcak olarak görüyorsunuz; ama, yarın, o geldi ya, çıkarken, bu ülkeden dönerken, bir de katlamalı götürecek.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Soğur, soğur…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Onun için, değerli arkadaşlarım, bu Teşvik Yasasıyla, yine söylüyorum, ihracatı özellikle ve yüzde yüz katmadeğer yaratan mallarda teşvik etmezsek, bu Teşvik Yasasını değiştirmezsek… Gördük, beş yıla… Kim gitti, Hakkâri'ye kim gitti, Siirt'e kim gitti, Ağrı'ya kim gitti?!

ALİ AYAĞ (Edirne) - Başbakan, Başbakan…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Kaç kişi çalıştı, kaç kişi çalıştı? Kaç tane sanayi üretildi? Efendim, Malatya'ya gelenler, Antep'e gelenler, hepsi, arkadaşlarım biliyor... Hayır arkadaşlar, mesele ülkenin tamamı. Malatya, Antalya, Denizli meselesi değil. Bu ülke bizim.

Eğer, bu kanunu değiştirmezsek, bu Teşvik Kanununu sadece üretime yönelik, bir yerleri kalkındırmak amacıyla; ama, istihdam yaratmak amacıyla, evet, ama, beş yılla, sadece beş yıl vererek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Aslanoğlu, teşekkür eder misiniz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bu Teşvik Yasası, bu ülkenin ekonomisine, ayağına bağlanmış bir dinamittir. Bu dinamit bir gün patlayacaktır, ülke ekonomisini yok edecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum; teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Sayın milletvekilleri, üçüncü turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.04


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma saati: 16.17

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Üçüncü turda yer alan kurumların bütçelerinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler  ve  İdareler  Kesinhesap  Kanunu  Tasarıları  (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) (Devam)

A) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim        Bütçesi

B) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

C) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gümrük Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

D) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

E) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ (Devam)

1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, soru-cevap işlemine başlıyoruz.

Soru sorma süresi 10 dakika.

Buyurun Sayın Kaptan.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başbakan Yardımcımıza sorularım var.

Bunlardan bir tanesi şu: İhracatçılara teşvik indirimi ve KDV iadesi yapılırken, turizmcilere bu olanak sağlanmamaktadır. Turizmcilerin de ülkemize döviz kazandırdığı dikkate alınırsa, bu teşvik ve iadelerden turizmcileri de yararlandırmayı düşünüyor musunuz?

İkinci soru: TÜBİTAK'ta, kendilerine fazla ödeme yapıldığı gerekçesiyle mahkemeye verilen bilim insanı sayısı ne kadardır? Hükümetin önerisiyle çıkarılan 5234 sayılı Yasanın 25 inci maddesiyle eski uygulamaya dönülmesi, önceki ödemelerin hukuka uygun olduğunu kanıtlamıyor mu? Bu, bir yönetim çelişkisi değil midir?

Bir başka soru: TÜBİTAK Bilim Kurulu üyeleri, geçmişte, aylık toplantı başına 200 000 000 lira alırlarken, şimdi bu paranın 1 milyar liraya çıkarıldığı doğru mudur?

Son soru: Ar-ge desteklerinin ne kadarının devlet, ne kadarının vakıf üniversitelerine verildiği konusunda açıklama yapar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaptan.

Sayın Öğüt, buyurun.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, biraz önce, gümrük sınır kapılarını saydığınız zaman, Posof Türkgözü Sınır Kapısını unuttunuz mu, bilinçli mi söylemediniz? Şimdi, Posof Türkgözü Sınır Kapısına, hep, bu hükümet de, geçmiş hükümetler de, üvey evlat gözüyle baktılar. Posof Sınır Kapısının elemanları, eskiden Gürbulak Kapısından geliyordu; şimdi, Sarp Kapısından geliyor. Gürbulak'tan geliyordu, iki yıllık kalıyordu, bazen işlemler yapıyordu. Şimdi, Sarp'tan geldiği için, iki aylık geliyor, sorumluluk da üzerine almıyor, iş de yapmıyor. Ben sizden istirham ediyorum; Posof Türkgözü Kapısına devamlı personel ataması yapacak mısınız ve ne zaman yapacaksınız? Bir an evvel de yapılmasını istiyorum.

2- Posof Sınır Kapısından özel faturalı bir işlem yapılması için gerekli işlemler yapıldı, her şey tamamlandı. Şu anda, sadece, fatura basımı için, Gelirler Genel Müdürü Sayın Osman Arıoğlu Beyin imzasına kalmıştır. Bu dosyanın bir an evvel tamamlanması ve Ardahan'a gitmesini istirham ediyorum.

3- Gürcistan'dan gelen kamyon, özel işlem için, Erzurum'a gidip, evrak almak mecburiyetinde kalıyor. Bu işlemi Posof Türkgözü Kapısında ne zaman yaptıracaksınız? Bunu, demin, Sayın Genel Müdüre de arz etmiştim.

4- "TÜBİTAK'ta, 5 000 kişiye, ayda 250 000 000 lira burs veriyoruz" dediniz. Benim bildiğim kadarıyla, TÜBİTAK'ta, 5 000 kişiye değil 500 kişiye burs verildiğini biliyorum. Bu, doğru mu? Doğrusunu söyler misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.

Sayın Koçyiğit, buyurun.

MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sorumu soruyorum: Özellikle önümüzdeki dönem içerisinde, küresel batı ekonomilerinde, yapılan tahminlere göre faiz hadleri yükselecek. Oysa bugün, son üç yıldaki cari işlemler açığımız 22 milyar dolar -toplamı 24 milyar dolar oluyor- dışticaret açığı 44 milyar dolar. Bu gelişmeler karşısında, cari açığın finansmanında sıcakpara yurtdışına giderse- faizler hadlerinin yükselmesinden dolayı- ek önlemleriniz var mı? Cari açığın finansmanı için ne gibi ek önlemler almayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koçyiğit.

Sayın Aslanoğlu?.. Yok.

Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Başbakan yardımcısı siyaset konusunda oldukça deneyimli. Dün yönelttiğim sorulara, diğer cevapları uzatarak, can alıcı noktasında "sürem bitti" dedi, cevap vermedi; ama, ben bir şans daha vermek istiyorum Sayın Bakana!

Sayın Bakan, Başbakanlığa bağlı birçok kuruluş var. Bugün de Sayın Müsteşarı aranızda göremiyoruz. Yani, cumhuriyetin en temel kurumu olan Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altına, Sayın Ömer Dinçer, gelmekten neden sarfınazar ediyor? Çok açık bir soru…

İkicisi, TÜBİTAK'la ilgili. TÜBİTAK'a geçen yıl sağlanan kaynakların kullanımına bakacak olursak;

1- Ar-ge projelerine, (bunların içerisinde üniversite, özel sektör, diğer kamu kurumları var ayrı ayrı),

2- Burslara,

3- Hakemlere,

4- Panelistlere,

5- Telif ücretlerine,

6- Yardımcı personele,

Göre bu kaynakların kullanımının dağılımı nasıldır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Sayın Gazalcı, buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben, Denizli'yle başlamak istiyorum soruma: Denizli, devlete ilk 10 sırada vergi ödediği halde, devletten 36 ncı sıranın üstünde yararlanmaktadır. Üstelik, komşuları Teşvik Yasasından yararlanırken, Denizli halkı cezalandırılmaktadır. Gereksinimini karşılayacak sivil bir havaalanı ne zaman yapılacaktır?

Bütün Türkiye'de olduğu gibi, Denizli'de de elektrik ve akaryakıtın indirimi sözü verildiği halde bu ne zaman gerçekleştirilecektir?

Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi, Denizli tarımcısı ve sanayicisi de, KDV'nin ve ÖTV'nin indirilmesini beklemektedir; bu ne zaman olacaktır?

İkinci sorum TÜBİTAK'la ilgili. TÜBİTAK özerkliği, üç yıldır uygulamalarla yok edildi. Bu durum, yani mahkeme kararlarının TÜBİTAK'ta uygulanmaması ve TÜBİTAK'ın ülkemizi temsilen Avrupa Birliği tarama sürecine katılması, hem hukuku ve hem de ülke saygınlığını gölgelemiyor mu? Niçin mahkeme kararları uygulanamadı? Son hukukî durum nedir?

Son sorum da, TÜBİTAK'ta iki yıldır onarım, donatım olarak ne harcamaları yapılmıştır oradaki yerlere, yapma-bozma açısından, tefrişat açısından?

Bir de, ev kirası olarak yöneticilere bir şeyler ödeniyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Sayın Doğan, buyurun.

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Sayın Kürşad Tüzmen, Mayıs 2004 tarihinde, beraberinde bir heyetle Suriye'yi ziyaret etmişlerdi. Dönüşte bir basın açıklamasıyla Mardin-Nusaybin Sınır Kapısını uluslararası hale getireceklerini ve burada sınır ticaret merkezleri oluşturacaklarını, bu arada da 200 işyerinin açılacağını, bu işyerlerinin de esnafa dağıtılacağını, böylece Suriye ve Türkiye arasındaki ticarî ilişkilerin daha geniş bir düzeye getirileceğine söz vermişti. Bugüne kadar bu çalışmalarla ilgili hiçbir şey yoktur. Nusaybin Sınır Kapısı uluslararası hale getirilecek mi? Sınır ticaret merkezleri açılacak mı, açılmayacak mı?

İkinci bir sorum: Iğdır-Aralık İlçesinde, yine, sınır ticaret merkezi açılacak mı açılmayacak mı?

İran ile Iğdır arasındaki Borualan Sınır Kapısı niçin açılmıyor?

Nahcivan-İran-Iğdır-Kars arası demiryolu inşaatlarına ne zaman başlanacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

Sayın Kepenek, buyurun.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Benim iki sorum var. Birincisi, üniversite araştırma görevlilerinin atanmasıyla ilgili, Sayın Türkoğlu'yla aramızda bir uyumsuzluk var, düşünce itibariyle. Şöyle: Bu yaz, mayıs ve temmuz aylarında, Başbakanlık iki genelge çıkararak, araştırma görevlilerinin atanmasını, ek bürokratik işlemlerle kendi uhdesine almak istedi mi? Bu iki genelge Danıştay tarafından iptal edildi mi? Üçüncü genelgenin, atama genelgesinin iptali üzerine, araştırma görevlilerinin tahsisi, üniversitelere verilmesi işlemleri tamamen durduruldu mu? Bu noktanın mutlaka açıklık kazanması gerekiyor.

İkincisi de, yeni yasayla, sosyal bilimler TÜBİTAK bünyesine alındı. Şu anda, Bilim Kurulunda, sosyal bilimlerden hiçbir üye var mı? Varsa, hangi dallarda ve kaç kişiler?

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Sayın Bakan, buyurun.

Cevap verme süresi 10 dakikadır.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim. Soru soran arkadaşlarımıza da ayrıca şükranlarımı sunuyorum.

Önce, Sayın Kaptan'ın sorusundan başlıyorum. İhracatçılarımıza teşvik indirimi uygulanıyor, aynı zamanda KDV indiriminden de yararlanıyorlar. Acaba, turizmcilerimiz de bu iki imkândan yararlandırılamaz mı, diye soru yönelttiniz.

Doğrusu, şu anda Hükümetimizin programında, turizmcilerimiz için teşvik indirimi uygulaması ve KDV indirimi uygulaması bulunmamaktadır; ama, siz, bir milletvekili olarak böyle bir öneriyi getirdiniz, ben de, burada kurumlarımızı temsil eden ilgili müsteşarlarımıza ve genel müdürlerimize, bu konuyla ilgilenmeleri ve bize de sonuçla ilgili bir rapor vermeleri talebini ilettim. Kendileri bir çalışma yapsınlar. Ancak, Hükümetimizin, şu anda, böyle bir planı ve programı bulunmamaktadır.

TÜBİTAK'ta mahkemeye verilen kişi sayısını sordunuz. Fazla ödeme yapıldığı için mahkemeye verilen bilim insanı sayısı 30 civarındadır. 2547 sayılı Yasanın 38 inci maddesine göre yapılan ödeme, yasaya aykırı şekilde yapılmıştır. Sonra, yasanın bu maddesi değiştirildiği için, af maddesi getirilerek, geçmişte yapılan hatalı ödemeler af kapsamına girmiştir. Şu anda, açılmış olan bu davaların, demek ki, hukuken herhangi bir sonucu da bulunmamaktadır.

Bir de, TÜBİTAK Bilim Kurulu üyelerine oturum başı ne kadar ödeniyor denildi. 2003 yılında 800 YTL, 2004 yılında 1 000 YTL, 2005 yılında da 1 200 YTL.

Bir başka soru, ar-ge için kullanılacak paranın, vakıf üniversiteleri - devlet üniversiteleri bağlamındaki durumu nedir? Bunun da cevabını, izin verirseniz vermeye çalışayım. Önce, ar-ge destekleri bağlamında,  devlet veya vakıf üniversitesi ayırımı yapılmıyor. Projeler, bilimsel liyakate göre seçiliyor. Desteklerde ilk 5'e giren üniversiteler, bugün itibariyle, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi olarak sıralanmış. Bunun dışındakileri öğrenmek için, TÜBİTAK'ın web sitesine girildiği takdirde, bütün bu bilgileri teferruatlı şekilde öğrenmek mümkündür.

Sayın Kaptan'ın, böylece, dört tane yöneltmiş olduğu soruya kısa kısa cevap vermeye çalıştım; teşekkür ediyorum.

Sayın Öğüt'ün bir sorusu var. Demin, restore edilecek, yap-işlet-devret modeline göre yeniden yapılandırılacak olan gümrük sınır kapılarını sayarken Posof Türkgözü Sınır Kapısını saymadınız dediniz; çünkü, orayla ilgili henüz böyle bir proje olmadığı için saymadım. Yoksa, yani, gümrük kapılarını saymak için o konuşmayı yapmamıştım.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Oraya da bir şeyler yapılsın efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Şimdi, Türkgözü'ne personel atamasının yapılacağını ilgili arkadaşlarımız ifade ettiler. "İki ayda değişimi söz konusu olmayacaktır" diyorsunuz. Ne demek; yani, iki ay sonra mı yapacağız demek istiyorsunuz?

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sarp'tan gelenler iki ayda bir değişiyor Sayın Bakanım, onun için de iş yapılmıyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Evet…

Bu özel fatura konusunu arkadaşlarımız takip edecekler, not aldılar.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Personel konusunu netleştirdiniz mi?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ayrıca, önemli bir konuyu gündeme getirdiniz; doğrusu, benim bundan haberim yoktu. İşte, Sarp'tan gelen kamyonların Erzurum'a gitmesi ve sonra, işte, oradan belge almaları falan. Tabiî, bu, vatandaşa eziyettir. Bunun, Ulaştırma Bakanlığının görev alanına girdiğini sanıyorum; hem ben hem ilgili arkadaşlar bu konuyu kısa sürede ilgili bakanlıklara ileterek takipçisi olacaklar. Böyle bir konuyu gündeme getirdiğiniz için, size ayrıca teşekkür ediyorum.

Bir de, Sayın Öğüt, ben demin konuşmamda bilim insanı yetiştirmek için üniversite giriş sınavlarında ilk  5 000 arasına girenlerin içinden TÜBİTAK tarafından belirlenmiş alanları seçenlerden bir liste oluşturulduğu…

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayısı ne kadar efendim?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) -  Şimdi, onları da vereceğim.

…ona göre bir burs verildiğini ifade etmeye çalışmıştım. Bunların sayısıyla ilgili olarak; şu anda 500 lisans, burs da 2 000 civarında. Demek ki, 500'ü lisans öğrencisi, 2 000'i de normal öğrenci olmak üzere, bunlara, şu anda, TÜBİTAK tarafından burs verilmektedir.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Teşekkür ediyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Evet, izin verirseniz, devam ediyorum.

Sayın Koçyiğit, cari açıkla ilgili bir soru sordunuz; ama, diğer bir arkadaşımızın sorusunu not ederken, doğrusu, sizin sorunuzu tam anlayıp not edememişim. Tabiî, zabıtlara geçti bu. İzin verirseniz, sorunuzun tam teferruatını orada öğrenelim ve yine, sorunuza göre daha teferruatlı size yazılı olarak cevap göndereyim; olur mu efendim.

MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Yazılı da olabilir Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Koç "Sayın Müsteşarı bugün de burada göremiyoruz" dediler.

HALUK KOÇ (Samsun) - Merak ediyorum…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Dün de burada hep vekiller vardı. Ben de vekilim, biliyorsunuz. Sayın Başbakan yok; ben de, Başbakan vekili olarak buradayım veya onun yardımcısı olarak buradayım. Dün de, aşağı yukarı, burada, herkes vekildi. Niye onlardan birini değil de, Müsteşarı sordunuz; ben de size soruyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Üç yıldır niye gelmiyor Sayın Bakan?! Yani, en önemli cumhuriyet kurumu olan Meclisi ret mi ediyor? Yani, ben, bütün arkadaşlarım adına soruyorum. Benden başka milletvekilleri de merak ediyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Efendim, şimdi, Başbakanlık bütçesi görüşülüyor; ama, şu ana kadar buraya Başbakan hiç gelmedi; mutlaka, bir Başbakan yardımcısı veya bir devlet bakanı geldi.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, ben Başbakanı sormuyorum; Başbakanlık Müsteşarını soruyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Başbakan Müsteşarı da yerine müsteşar yardımcılarından birini gönderdi; o da, dün buradaydı.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşrif etsin Meclisi, lütfen…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ben "niçin gelmedi" sorusunun cevabını, Müsteşarın yerine kendimi koyarak veremem. Müsteşar öyle takdir etmiş, yerine yardımcısını göndermiş. Niye kendin gelmedin de yardımcını gönderdin…

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bakan, Meclise saygısı yok mu?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Efendim, diğer vekillerini gönderenlerin saygısı yok mudur diyeceğiz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Dördüncü bütçe bu.

BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen… Sayın Bakan cevap veriyor sorunuza.

HALUK KOÇ (Samsun) - Dört senedir gelmiyor buraya.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Koç, Sayın Müsteşar belki bu görüşmeyi izliyordur; ama, izlemiyorsa eğer, ben döndükten sonra, sizin bu sorunuzu kendisine yönelteceğim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Gelsin efendim, tanışalım!

ATİLA EMEK (Antalya) - Bir görelim efendim!

HARUN AKIN (Zonguldak) - Sevdiğinden yani Sayın Bakan, yanlış anlamasın.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ben, Sayın Koç'un, Müsteşarımızı ne kadar sevdiğini biliyorum.

Sayın Gazalcı, siz, Denizli ilk sırada vergi veriyor; ama…

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - İlk 10 sırada…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - İlk 10 sırada vergi veriyor; ama, 36 ncı sırada da devlet imkânlarından yararlanıyor demek istediniz değil mi?

Ben de İstanbul Milletvekiliyim, İstanbul hep ilk sıradadır; ama, yararlanmada tabiî ilk sırada değildir. Ben, tabiî, Denizli'ye, Denizli sanayicisine, esnafına teşekkür ediyorum; sadece Denizli'ye katmadeğer meydana getirmiyorlar, Türkiye'ye katmadeğer meydana getiriyorlar.

"TÜBİTAK'ın özerkliğini yok ettiniz" dediniz de, buna katılmıyorum. Bir defa, bağlı kuruluştu, ilgili kuruş haline getirdik; yani, biliyorsunuz, yönetimden, idareden, siyasetten bağını biraz daha gevşettik, biraz daha o bağı uzağa attık diyebilirim. Biz, hükümet olarak, yasada yaptığımız değişiklikle, böyle bir mantıkla olaya yaklaştık. Dolayısıyla, özerkliğini yok ettiniz şeklindeki düşünceye katılmadığımı ifade etmek  istiyorum.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Mahkeme kararı var.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yargı sizden farklı düşünüyor!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Doğan "sınır ticaret merkezleri açılacaktı…" Herhalde Suriye sınırıyla ilgili demiştiniz, değil mi efendim? Şimdi, ilgili arkadaşların bana verdiği bilgiye göre "Boralan Kapısı açılacak mı" demişsiniz, değil mi efendim; doğru mu bu soru?

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Mardin-Nusaybin efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Şu aşamada hem İran hem bizim tarafımızdan ekonomik bulunmuyor, ileride düşünülebilir diye arkadaşlarımızın bir değerlendirmesi var.

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Nusaybin-Mardin efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Şimdi, Suriye'yle bu konuda görüşmeler yapılıyordu; ancak, Suriye Hükümeti bu konuda birazcık çekingen davranıyor. Biz, Türkiye tarafı olarak, böyle bir bölümün; yani, sınır ticaret merkezinin açılmasını düşünüyoruz samimî olarak. Suriyeli komşularımızla bu konudaki münasebetlerimiz eğer anlaşma noktasına gelirse, sizin bu talebiniz de gerçekleşir diye umut ediyorum.

Sayın Başkanım, herhalde sürem de doldu değil mi?

BAŞKAN - Evet, Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Kepenek'in bir sorusu vardı üniversite araştırma görevlileriyle ilgili.

Sayın Kepenek, biliyorsunuz, bütçe kanununda bir hüküm var; bundan sonra, zaten öğretim üyeleriyle ilgili, üniversitelerimiz, YÖK herhangi bir izin almaya gerek duymuyor; ama, araştırma görevlileriyle ilgili 2006 yılı bütçesine bir hüküm koyduk. İşlemden çıkan her araştırma görevlisinin yerine üniversitelerimiz, hükümetten, ilgili bakanlıktan, Devlet Personelden, Maliyeden izin almaksızın atama yapabilecekler. Yeni bir hüküm koyduk, bu sorun çözüldü efendim.

Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

HALUK KOÇ (Samsun) - Daha eksik sorular var efendim; yazılı cevap vereceksiniz herhalde.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Evet, diğerlerine yazılı vereceğiz efendim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Tabiî, bekliyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, sırasıyla, üçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığının 2006 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum…

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısıyla beraber arayalım lütfen.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Koç.

Kabul edenler… (AK Parti sıralarından "Var, var…" sesleri)

Lütfen, sayın milletvekilleri, Kâtip Üye Arkadaşlar zaten gereğini yapıyorlar.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, ben saydım, arkadaşlara yardımcı olayım, 119…

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Geliyorlar… Geliyorlar…

HALUK KOÇ (Samsun) - Yetmez… 129…

5 dakika sonra tamam olur!..

BAŞKAN - Kabul etmeyenler… Karar yetersayısı vardır; kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.08- TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod

Açıklama

(YTL)

 

                                                                                                                             

 

 

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

930.510.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

1.156.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

07

Sağlık Hizmetleri

300.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

09

Eğitim Hizmetleri

33.192.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

                                                                                                             

 

 

 

                             TOPLAM

965.158.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

      Kod

Açıklama

(YTL)

 

                                                                                                                             

 

 

 

 

02

Vergi Dışı Gelirler

108.650.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

03

Sermaye Gelirleri

10.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Alınan Bağış ve Yardımlar

778.498.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

                                                                                                             

 

 

 

                             TOPLAM

887.158.000

         BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.09- TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod

Açıklama

    (YTL)

 

                                                                                                                             

 

 

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

4.641.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

                                                                                                             

 

 

 

                             TOPLAM

4.641.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

(B) cetvelini okutuyorum:

 

 

 

B - C E T V E L İ

 

 

 

      Kod

Açıklama

(YTL)

 

                                                                                                                             

 

 

 

 

02

Vergi Dışı Gelirler

70.00

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Alınan Bağış ve Yardımlar

4.471.000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

                                                                                                             

 

 

 

                             TOPLAM

4.541.000

         BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.84 - GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1.- Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod

Açıklama

(YTL)

 

                                                                                                                             

 

 

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

183.077.500

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

232.000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

2.910.500

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

                                                                                                             

 

 

 

                             TOPLAM

186.220.000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Gümrük Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Gümrük Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

Gümrük Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

   

       Lira

 

 

 

 

 

                                                                                    

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

142.670.684.550.000

 

- Toplam Harcama

:

138.658.592.300.000

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

3.351.747.700.000

 

- İptal Edilen Ödenek

:

7.363.839.950.000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

07.83 - DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1.-  Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod

Açıklama

(YTL)

 

                                                                                                                             

 

 

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

32.932.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

185.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

51.529.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

                                                                                                             

 

 

 

                             TOPLAM

84.646.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.


2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Dış Ticaret Müsteşarlığı  2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

   

       Lira

 

 

 

 

 

                                                                                     

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

69.107.369.900.000

 

- Toplam Harcama

:

65.699.458.650.000

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

4.310.245.100.000

 

- İptal Edilen Ödenek

:

7.718.156.350.000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.31 - İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ

1.-  İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod

Açıklama

    (YTL)

 

                                                                                                                             

 

 

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

2.843.000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler...

 

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bu sefer kesin gittiler…

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Koç…

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Geldiler, geldiler…

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yok…

BAŞKAN - Kabul etmeyenler… Karar yetersayısı vardır; kabul edilmiştir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, sen yapma bari!

 

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

40.000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

 

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yani sen yapma bunu!

BAŞKAN - Kabul edilmiştir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Ama, göz göre göre… İlk başta oy kullanıp gitti arkadaşlar…

BAŞKAN - Sayın Koç, buradaki sayımı Kâtip Üye yapmaktadır. Ben, Kâtip Üyenin söylediğine itimat etmek zorundayım.

         

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

9.372.000

 

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

                                                                                                             

 

 

 

                             TOPLAM

12.255.000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

      Kod

Açıklama

     (YTL)

 

                                                                                                                             

 

 

 

 

02

Vergi Dışı Gelirler

5.130.000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Alınan Bağış ve Yardımlar

5.495.000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

                                                                                                             

 

 

 

                             TOPLAM

10.625.000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığının, Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığının, Gümrük Müsteşarlığının, Dış Ticaret Müsteşarlığının ve İhracatı Geliştirme Etüd Merkezinin 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ile Gümrük Müsteşarlığının ve Dış Ticaret Müsteşarlığının 2004 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, üçüncü tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, dördüncü tur görüşmeler başlayacağız.

Dördüncü turda, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Devlet Personel Başkanlığı, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Danıştay Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.

F) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.-  Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-  Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

G) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.-  Vakıflar Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-  Vakıflar Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

H) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI

1.-  Devlet Personel Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

İ) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU

1.-  Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu  2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

J) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI

1.-   Danıştay Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Danıştay Başkanlığı  2004 Malî Yılı Kesinhesabı

 

 

 

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, 6.12.2005 tarihli 27 nci Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.

Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Dördüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Zonguldak Milletvekili Harun Akın, Hatay Milletvekili Gökhan Durgun, Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı, Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe, Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık.

AK Parti Grubu adına, Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan, İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem, Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali, Kastamonu Milletvekili Sinan Özkan, Ankara Milletvekili Nur Doğan Topaloğlu.

Anavatan Partisi Grubu adına, Muğla Milletvekili Hasan Özyer, Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan.

Şahısları adına, lehinde söz isteyen, Burdur Milletvekili Bayram Özçelik, aleyhte söz isteyen, Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Zonguldak Milletvekili Harun Akın…

Buyurun Sayın Akın.

Sayın Akın, süreniz 9 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HARUN AKIN (Zonguldak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2006 yılı bütçesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ülkemizin bütün illerinde örgütlenmesini tamamlamış, hatta ilçelerine kadar dağılmış, Anayasamızın da 58 ve 59 uncu maddelerinde görevleri tanımlanmış çok önemli bir kuruluşumuzdur.

Böylesine önemli bir kuruluşumuzun gerçek amacına yönelik hizmet verebilmesinin karşılığı olarak 2006 yılı bütçesinde ayrılan rakamın 320 trilyon civarında olmasını kabul etmek mümkün değildir. Bu rakam, bütçenin tamamının yaklaşık binde 2'sine isabet etmektedir. Geçmiş yılların hükümetlerinin bütçeleriyle karşılaştırıldığında 2006 yılında sporumuza ayrılan rakam bizi gerçekten üzmektedir.

AKP Hükümetinin seçim bildirgesinde "gençlik geleceğimizdir" diye ifade edilmiştir. Gençlerimizin spora yönelmesi ve kazandırılması için bütçedeki bu rakamın ne kadar faydalı olabileceğinin takdirini sizlere bırakıyorum.

Seçim meydanlarında geleceğin gençlerin olduğunu söylerken, gençlerin beden ve ruh sağlığını geliştirecek, onları kötü alışkanlıklardan koruyacak olan spora bütçeden bu kadar para ayırmak ne kadar gerçekçidir.

Bilindiği gibi, ülkemiz, genç bir nüfusa sahiptir. Gençlik, bütün çağdaş toplumlarda, özgürlük, dinamizm ve yenileşme demektir. Ülkemizin de genç bir nüfusa sahip olduğu gerçeğine paralel olarak, spor yönetimlerinin yeniden yapılanmaya, gelişmeye ve yeni bir sinerji yaratılmasına ihtiyacı kaçınılmazdır. 21 inci Yüzyılın başında, Türkiye, dünyaya örnek olan bir gençlik ve spor modeli yaratmak zorundadır. Geleceğimizin güvencesi olan gençlerimizi, sorunlarından arınmış bir şekilde, ülkemizin kalkınma sürecine katmak zorundayız.

Üzülerek, bir gerçeği sizlerle paylaşmak istiyorum Sayın Başkan, değerli arkadaşlar. Ülkemizde amatör sporlara ve amatör spor kulüplerine gereken ilgi gösterilmemektedir. Amatör spor kulüpleri devlet yardımlarından tamamen yoksundur. Müessese veya belediye amatör spor kulüpleri hariç, diğer amatör kulüpler perişan haldedir. Birçok amatör kulüp kapanmak için başvurmuş, birçoğu da, birkaç cefakâr yöneticinin gayretiyle, kapanma veya ayakta kalma arasında gidip gelmektedir.

Ben de amatör lisansı bulunan ve geçmişte, amatör kümelerde top oynamış bir milletvekili olarak, amatör sporun çilesini ve sıkıntılarını yaşamış ve çok iyi bildiğimi de iddia ediyorum.

2006 bütçesine baktığımızda, amatör spor kulüplerinin yardım fonu 1 400 000 YTL'dir. Ülkemizde tescilli 6 444 spor kulübü bulunmaktadır ve spor kulübü başına 200 YTL ödenek düşmektedir.

Yine, ülkemizde 1 200 000 civarında lisanslı sporcumuz vardır. 70 000 000 nüfusu olan bir ülkede bu rakam çok azdır diye düşünüyorum. Nüfusumuzun yakın olduğu Almanya'yla kıyaslarsak, daha korkunç bir uçurum ortaya çıkmaktadır. Almanya 27 000 000 lisanslı sporcuya sahiptir -nüfuslarımız yaklaşık aynı- Türkiye'de, bu rakam, 1 200 000 civarındadır.

Değerli arkadaşlar, bütçedeki rakamlar, kulüplere ayrılan rakamlar ortada. Ülkemizdeki antrenör sayılarına bakıyoruz, 30 000’leri geçmiyor. Lisanslı sporcu sayımız komik rakamlarda. İllerimizdeki spor tesislerimizin içler acısı durumu var. Kendi ilim Zonguldak'tan bir örnek vermek istiyorum. Koskoca Zonguldak İlinin Merkez İlçesinde, 1964 yılında yapılmış bir kapalı spor salonu var. Zonguldak'ın da 5 700 lisanslı sporcusu var. Bütün bu sporcular, 1 000 seyirci kapasiteli o Merkez İlçedeki kapalı spor salonunda bütün idmanlarını yapıyorlar, bütün müsabakalarını orada gerçekleştiriyorlar. Bunun yanında, amatör takımlar, her sene, hangi sahada yapacaklarını bilemeden, bir iki tane toprak zemin sahada müsabakalarını tamamlıyorlar.

Değerli arkadaşlar -Sayın Bakanım burada, bilmesi açısından fayda var- beş aydır, Zonguldak'ta, hiçbir amatör sporcu Türkiye şampiyonalarına gidemiyor; beş aydır ödenekleri yok. Judo takımı, boksörleri, hiçbiri Türkiye şampiyonalarına gidemiyorlar. Üstelik, Zonguldak'ta, bir de dünya şampiyonu bir judocumuz var.

Böyle bir durumda yani Türkiye'nin spor manzarası. Ben, diğer illerin de Zonguldak'tan çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Bu tabloyla, Türk gençliğini sporda iyi bir yere getirmek çok zor. Bütün bu zor şartlara rağmen, bugüne kadar ülkemizin yüzünü güldüren, göğsümüzü kabartan birçok başarılı sporcu da yetiştirmişizdir. Atletizmde, halterde, güreşte, voleybolda, basketbolda, futbolda, bütün bu kısıtlı imkânlara rağmen başarılara imza atan tüm sporcularımızı, antrenörlerimizi ve yöneticilerimizi de yürekten kutlamak gerektiğine inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanımız burada, bizden sonra, bizleri dinleyecek, tabiî, haliyle çıkacak, konuşacak. Plan ve Bütçe Komisyonunda da izledim Sayın Bakanı; haliyle, bugün de, UEFA Şampiyonlar Ligi Finalinin İstanbul'da yapıldığını, tanıtım konusunda büyük bir iş başardıklarını söyleyecek, Dünya Üniversite Oyunlarından bahsedecek, Formula 1 Otomobil Yarışlarından söz edecek. Tabiî ki, bunları, biz de, gerçekten yadsımıyoruz, bunlar çok büyük organizasyonlar, emeği olanları tebrik ediyoruz, bunlar büyük organizasyonlar. Şampiyonlar Ligi Finali, Formula 1 Otomobil Yarışları, İzmir Üniversite Oyunları…

İzmir Üniversite Oyunları demişken de, sevgili Ahmet Piriştina'yı rahmetle anıyorum, çok büyük emeği olduğuna inanıyoruz; İzmir Büyükşehir Belediyesine de, katkılarından ötürü, Başkan ve herkese teşekkür ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, bütün bu organizasyonun gurur verici olduğunu söyledik; ancak, biz, ülkemizin gençliğinin spora ilgisinin artması ve bunun desteklenmesi için mücadele edilmesi gerçeğinin altını çiziyoruz.

Şimdi,  lisanslı  sporcu  sayılarımızı  söyledik.  Bunların  1 200 000'lerden  10 000 000'lara, 20 000 000'lara, Almanya seviyesine çıkması gerektiğine inanıyoruz; bu gücümüzün de olduğunu görüyoruz ülke olarak.

Bugün sabah, spor gazetelerinin bütün manşetlerine Millî Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim'in dünkü basın toplantısı yansıdı. Çok büyük bir proje ortaya koydu Sayın Fatih Terim. Tabiî ki, kendisinin başarısına ve Türk sporuna katkısına diyeceğimiz yok, projesine de katılıyoruz; ama, Sayın Fatih Terim'in Türk Futbolu Gelişim Projesine -gazeteye yansıyan şekliyle- baktığım zaman, gençlerin eğitiminde, okullarda beden eğitimi derslerine kadar girilmesi gerektiğini söylüyor; çok doğru. Bol organizasyondan, toprak sahaların çim saha olmasından bahsediyor, 100'ün üzerinde toprak saha çim saha olacak diyor; ama, Fatih Terim diyor.

Sayın Fatih Terim, burada, yanına Gençlik ve Spor Genel Müdürünü almadan, Bakanını almadan, Federasyonu olmadan nasıl böyle bir projeyi açıklıyor; üstelik, Federasyon da olağanüstü genel kurul kararı almışken?! Bununla ilgili Sayın Bakanımın bir cevap vermesini bekliyorum. Yani, bu projenin doğruluğunu, olması gerektiğini ben de söylüyorum; ama, içindeki yapılacak işlerin devlet desteği olmadan yapılmayacağını görüyorum. Gençlik ve Spor Müdürlüğünün bütçesine baktığımız zaman da, öyle 100'ün üstünde toprak sahanın çimlendirilmesi diye bir şey de göremediğimi ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçede malî katkılar artmadığı ve bu işaret ettiğimiz sorunlar giderilmediği sürece amatör spor kalkınmaz, profesyonel spora da katkı sağlamaz.

Bakın, Türkiye futbol liglerinin durumu ortada; Avrupa'da Şampiyonlar Liginde takımımız yok, UEFA Kupasında takımımız yok, Dünya Kupasına gidemedik…

Türkiye-İsviçre maçını hep beraber, büyük üzüntüyle seyrettik ve maç sonucu oluşan olaylarla ülkemize ne fatura kesileceğini daha kestiremiyoruz; Avrupa şampiyonasıyla, dünya şampiyonasıyla ilgili belki problemler karşımıza çıkacak.

Halterde yaşanan doping olayları ortada, atletizmde keza öyle. Ata sporu güreşimize ne oldu,  eskisi gibi değil? Olimpiyat hedefimiz belli değil. Sayın Bakan, herhalde, bunların hepsine yanıt vermeniz gerekir diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akın, lütfen tamamlar mısınız.

Buyurun.

HARUN AKIN (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Bu Meclis, 1992 yılında, olimpiyatlarla ilgili bir kanun çıkarmış, İstanbul Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Denetleme Kurulu oluşturulmuş. KİT Komisyonu üyesi olduğum için, denetimini yaptığım için, birkaç çarpıcı şeyi söylemek istiyorum. 2008 olimpiyatlarında yokuz, 2012'de yokuz, 2016'yla ilgili hiçbir çalışma göremiyoruz. Olimpiyatlara katılmak için yapılan tesisleşme yolunda milyonlarca doları gitmiş bu ülkenin, Hazine garantili. Hâlâ, daha, ödeyeceği paralar, borçlar ortada duruyor. Bir bakıyoruz, denetimlerde, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin ödemekle yükümlü olduğu ve ödemediği çok ciddî rakamda borçlar var. Bunların hepsini halletmemiz gerekir diye düşünüyoruz.

Hepimiz biliyoruz değerli arkadaşlar, 28.4.2005 tarihinde bu Yüce Meclise sporla ilgili bir kanun getirdi hükümet. Ben de, Türk sporunda şiddet ve şike, haksız rekabet iddialarını araştırmak için kurulan komisyonda Partim adına görev yapıyordum. O zaman da söyledik; keşke, komisyon sonunda böyle bir kanun ihtiyacı hissedilip buraya gelseydi dedik. Şiddeti önleyeceğinizi iddia ettiniz ve kanunu çıkardınız. Peki, şiddet niye önlenemiyor? Son günlerde, Türkiye'nin her yerinde yapılan futbol karşılaşmalarında, seyirci kavgaları, futbolcu kavgaları, hakemlere yapılan saldırılar hepimizin gözlerinin önünde artarak devam ediyor. Üzülerek söylüyorum; Türkiye ligleri güvenirliğini yitirdi. Futbolda, artık, masa başındaki oyunlar sahadaki oyunları geçti inancı ağır basmaya başladı. Maalesef, çoğu insan böyle söylüyor, böyle düşünüyor. Türkiye ligi şampiyonluğu değer kaybetmeye başladı. Şaibeler öne çıktı; lig henüz bitmeden şampiyon ilan edilmesi, artık, Türk spor camiasında alışkanlık haline geldi. Ne yazık ki, sahalarda, tribünlerde, üzülerek söylüyorum bir milletvekili olarak, kan akmaya başladı. Şike tespit ediliyor, kimse ceza almıyor; şiddet önlenecek diyoruz, yasa çıkarıyoruz, şiddet her geçen gün artıyor.

Futbol Federasyonunu istediğiniz gibi şekillendirmek için o gün o yasayı çıkardığınızı biz o gün de söyledik. Türk futbolunu dünya üçüncüsü yapmış bir federasyon...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akın, 1 dakika istediniz, ben 2 dakika verdim.

Lütfen, teşekkür eder misiniz.

HARUN AKIN (Devamla) - Bitiriyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Fenerbahçe'ye de başarılar dileyecek.

BAŞKAN - Teşekkür için Sayın Akın.

Buyurun.

HARUN AKIN (Devamla) - Sayın Başkanım, 1 dakikalık bir müsaade ve bu bütçe görüşmelerinin başından beri; yani, bu süreyi 1 dakika aşan bir tek ben değilim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Harun, devam et, çalışıyor süre.

BAŞKAN - Sayın Akın, 2 dakika fazla kullandınız.

HARUN AKIN (Devamla) - Evet Sayın Başkanım.

Şimdi, bu futbol federasyonu seçimleri gerçekten çok önemli hale geldi. Ocağın 19'unda genel kurulu yapılacak ve Sayın Bakanım, gerçekten, Türk futbolunu kendi haline bırakın diyoruz. Bu federasyonu siz istediniz, kanunu da çıkardınız; ama, bu federasyonun istifasını da, geçtiğimiz hafta, siz istediniz. O yüzden, Türk sporuna katkı sağlamak istiyorsak, lütfen federasyon seçimlerine müdahale etmeyelim diye düşünüyorum. Kim seçilirse seçilsin, siz, sporun bakanı olarak, destek olunuz, seçilenlere ve seçilmek isteyenlere moral veriniz.

Son söz olarak, Sayın Bakanım, Türk sporu iyi gitmiyor; halteri, atletizmi, futbolu, judosu parasızlık içinde kıvranıyor; doping suçlamaları, şike söylentileri, bahisler, şiddet görüntüleri bize yakışmıyor. Bu tabloyu düzeltmek zorundayız. Bunu düzeltecek olan da şahsınız, bakanlığınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALUK KOÇ (Samsun) - Bitir artık.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akın.

Buyurun, teşekkür edin.

HARUN AKIN (Devamla) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum; ama, her konuşmamda da, özellikle, şahsınızın, şahsımla ilgili böyle bir müdahalesi olduğunu da belirtmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Akın, lütfen... 3 dakika fazla konuştunuz; hakkın suiistimali bu Sayın Akın.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Gökhan Durgun; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi hakkındaki görüşlerimizi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Vakıf, bir malı, bir gayrimenkulü, bir akarı ya da bir hayrı, kamu hizmetlerinin görülmesine tahsis etmek amacıyla ve bu hizmetin devamı niyetiyle, vakfeden kişinin mülkiyetinden çıkarıp, özel bir mülkiyet kategorisine aktarma ve orada tutma anlamına gelmektedir.

Tarihimizde vakıfların önemli bir yeri vardır. En fazla da Osmanlı döneminde vakıflar gelişmişlerdir; çünkü, Osmanlı İmparatorluğunda devlet, sadece iç ve dış güvenlikten sorumluydu. Tabiî, böyle olması durumunda da, vakıflar, önemli toplumsal hizmetleri üstlenmişlerdi. Dolayısıyla, eğitim, sağlık, bayındırlık, şehircilik, askerlik, dinî ve bazı özel alanlarda vakıflar büyük önem taşımaktaydı.

Günümüzde ise, devlet, eğitimi, sağlığı, bayındırlık hizmetlerini ve diğer hizmetleri, sosyal devlet ilkesiyle, kendisi üstlenmiştir. Geçmişte de bu hizmetleri yapan vakıfları, tabiî ki, o günkü işlevlerini bugün yapmaları mümkün olmadığı için, bir özel kanunla bu statüye oturtmuştur; çünkü, bugün, artık, devletin yapısı değişmiştir.

Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte devlete intikal etmiş olan vakıfların mallarını işletmek, tarihî vakıf eserlerini korumak, vakıfları amaçları doğrultusunda desteklemek ve diğer vakıflara da devlet adına denetleme yapma görevi, tüzelkişiliği olan, katma bütçeli Vakıflar Genel Müdürlüğüne, 1924 yılında, kurulmasıyla devredilmiştir.

1967 yılında vakıflara vergi muafiyeti getirilmiştir. Bu kanunun çıkmasıyla, birdenbire, 3 000'in üzerinde vakıf kurulmuştur. Tabiî, vakıflardaki bu artış, bazı önemli problemleri de beraberinde getirmiştir.

Öyle vakıflarla karşılaşıyoruz ki, hayır hizmeti için mi kurulmuş, yoksa, kamu hizmeti için mi kurulmuş, yoksa, Türkiye Cumhuriyetinin temellerine dinamit koymak için mi kurulmuş, anlamakta güçlük çekiyorum. Öyle vakıflar var ki, dernek gibi, üyeleri var, aidat topluyorlar. Halbuki, vakıfların en büyük özelliği, mal topluluğu olmasıdır. Yine, öyle vakıflar var ki, şirket kurmuş; sanki, o şirketlerde vakıf hizmeti yapıyormuş gibi görünüyorlar. Halbuki, durum öyle değil. Vakıf ile vakfın iktisadî işletmelerini birbirine karıştırmamak gerekir. Bu iktisadî işletmeler, hayır ve karşılıksız kamu hizmeti yapmıyor; tam tersi, bu şirketler, normal piyasa kurallarında, koşullar neyi gerektiriyorsa o faaliyette bulunuyor. Bu şirketlere, toplumumuzda, hatta, kamuda, madem vakıf hizmetidir, vakıf görevidir veya vakıf şirketi tarafından yapılmaktadır, güvenilirdir diye başlangıçta bir güvenilirlik damgası vuruluyor ve piyasa koşullarında çalışan diğer şirketlerle haksız bir rekabete giriliyor.

Yine, öyle vakıflar var ki, dershane, okul, üniversite kuruyor. Üzücü olan yanı, bunların bir kısmının Türkiye Cumhuriyetinin eğitim birliği felsefesine hizmet etmedikleri; laik, demokratik, sosyal devlet ve Atatürk İlkelerine sıkı sıkıya bağlı yetişmesi gereken evlatlarımızı yanlış saplantılara kanalize ettikleri de önemli bir husustur.

Bu yılki Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesi 400 000 000 YTL. Bu bütçenin 122 845 000 YTL'si hayrî ve sosyal hizmetlere ayrılmış; yani, dörtte 1'den biraz fazlası hayır işlerine ayrılmış. Ayrıca, 81 ilde, 94 merkezde imaretler açılmış. İlk defa yardıma muhtaç vatandaşlarımızdan, 51 000 ailenin her gün evine sıcak yemek teslim edilmiş. Bu sayı 2006 yılında 76 000 kişiye çıkacak. Yine, sosyal yardım kapsamında muhtaç maaşından yararlanacak kişi sayısı 1 500'den 3 000'e çıkarılmış. Bu sayı 2006'da 5 000'e çıkarılacak.

Şimdi, Sayın Başbakan, Sayın Bakan, dün, burada, Türkiye'nin çok iyi olduğunu söylüyordu, Türkiye'de yoksulluğun bittiğini söylüyordu, işsizliğin bittiğini söylüyordu. İşte rakamlar... 51 000 aileye her gün sıcak yemek gidiyor, bu sayı 76 000'e çıkacak. Madem yoksulluk bitiyor, işsizlik bitiyor, niye bu yardımdan, imaretten faydalanmak isteyen insanların sayısı artıyor, neden hayır ve sosyal yardım için…

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Yanlış bilgi... İşsizliği söylemediniz. Yüzde 9'u düşmüş mü?!.

GÖKHAN DURGUN (Devamla) - Neyse... Tamam. Yani, siz de gelir, konuşursunuz, düşüncenizi söylersiniz. Ben fikrimi söylüyorum.

Demek ki, gün geçtikçe, bu hayır kurumlarından faydalanan insan sayısı yükseliyor, büyüyor.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, hükümet, Başbakan, kömür, giyecek yardımı yaptığını belirtiyor, vakıflara bağlı imarethanelerin bütçesi büyüyor. Geçen sene 206 000 000 YTL imiş, bu sene 400 000 000 YTL'ye çıkmış. Keşke, sağlıkta da, eğitimde de, diğer alanlarda da bu yüzde 100'lük artan bir bütçe karşımıza gelmiş olsa.

Değerli milletvekilleri, yine, vakıflarla ilgili önemli gördüğüm bir konuya da değinmek istiyorum. Hatay'ın Dörtyol İlçesi var. Bu ilçede Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün çok önemli miktarda gayrimenkulü var. Özellikle de Gazi Çiftliği, tarihimiz açısından çok büyük önem taşıyor. Çünkü, Gazi Çiftliğine Mustafa Kemal Atatürk üç defa geliyor ve üçünde de sabahlara kadar çalışarak Hatay'ın anavatana katılması üzerinde projeler ve fikirler üretiyor. Daha sonra, Atatürk kendi vasiyetinde -vasiyet de elimde, tapusu da burada- bunu Türk Milletine vakfediyor. Bu da bir vakıftır. Ancak, daha sonra, Atatürk'ün ölümünden sonra bu, Devlet Üretme Çiftliği Genel Müdürlüğüne devrediliyor. Devlet Üretme Çiftliği bu binayı restore ediyor. Bugün durum nedir biliyor musunuz değerli arkadaşlarım; çok acı. Biz Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesini konuşuyoruz; ama, Atatürk'ün Gazi Çiftliği 30 yıllığına kiraya verilmek üzere ihaleye açılmıştır ve ayın 22'sinde bu ihale sonuçlanacaktır. Yine birtakım kokular alıyoruz, ihaleye giren firmalarla ilgili birtakım ciddî iddialar var. Bunları da araştıracağız, çıkartacağız tabiî; ama, çok acıdır. Bunun önüne geçilmesini istiyorum. Gazi Çiftliğini kiraya vermemelidir. Zarar ediyor gerekçesiyle, böyle bir kültürel, tarihsel değer, Hatay için önemi olan bir değer, Hatay'ın anavatana katılması için karar alınan bir yer böyle bir özelleştirme mantığıyla ortaya konulmamalıdır.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, sadece AKP zihniyetinin özelleştirme anlayışı bu değil. Şimdi, yine Hatay İskenderun'da demir-çelik fabrikası özelleşti, OYAK'a satıldı. Şimdi, oradan aldığım bilgileri de sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu bir uyarı niteliğinde. Yani, böyle devam ederse bu işin içinden çıkılmaz hale gelecek, alanlar da sıkıntı yaşayacak. İhale bitti. İhale bittikten sonra, henüz daha OYAK fabrikayı teslim almadan, orada, yönetim bölümünde stratejik görev yapan mühendis, başmühendis konumunda önemli atamalar yapıldı. Hani kadrolaşmıyorsunuz ya, hani böyle bir şey yok ya! Orada esas o görevi yapması gereken insanlar o görevinin başında değil şu anda. O görevle hiç ilgisi alakası olmayan, hiçbir deneyimi olmayan insanlar orada şimdi başmühendis, mühendis konumunda yerleştiriliyor. Peki, ne olacak; yakın sürede, kısa sürede orayı OYAK devralacak. OYAK devraldıktan sonra bu kadroyla bu işletmeyi götürmesi mümkün değil. Şimdi OYAK'a da zarar veriyorsunuz. O işletmeyi sattınız. Biz satılmaması için her türlü mücadeleyi yaptık. Ben de o komisyonda görevliydim. Ama, olmadı, size karşı koyamadık, siz sayısal üstünlüğünüze dayanarak bunu sattınız; ama, şimdi, orada çok ciddî bir sıkıntı yaşanıyor. Görevi layıkıyla yapan insanlar görevlerinin başında değil, bu konuda hiçbir deneyimi olmayan insanlar, şu anda, o görevin başında.

Ben bir de şunu merak ediyorum: Son günlerde CIA Başkanı, FBI Başkanı Türkiye'de ziyaretler yapıyorlar. Herhalde, bunlar, Sayın Tayyip Erdoğan'ın hatırını sormaya gelmediler ya da kahvaltı yapmak için de gelmediler. Bunlarla ne konuşulduğunu gazetelerden okuyoruz. Yani, önümüzdeki dönemde bir hava harekâtı İran'a, Suriye'ye yapılabileceğini, burada hükümetin görevlilerinin de bu konuda "İran çok önemli bir ülke değildir; ilişkilerimizi sizinle bozmamıza değmez" diye, basında haberler çıkıyor. Ben, basından okuduklarımı sizlerle paylaşıyorum; ama, ne yazık ki, hiçbir hükümet yetkilisi, hiçbir bakan, Başbakan, bu konuda bir yalanlama, bir tekzip yapmadı. Demek ki, bu tür hesaplar yapılıyor. Lütfen, bunları da dikkate alın. Bu doğru bir yol değildir, iyi bir yol değildir. Irak'ta neler yaşandığını görüyoruz; yarın, İran, Suriye de bu noktada bir sıkıntıya düşerse, Türkiye'nin yaşayacağı koşullar çok farklı olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Durgun, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

GÖKHAN DURGUN (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Durgun.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 2006 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Devlet Personel Başkanlığı bütçesiyle ilgili söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, devlet personel rejiminin temel ilkelerini belirlemek, kamu kurum ve kuruluşlarının teşkilat, görev ve yetkilerini tespit etmek, kamu hizmetinde çalışacak aslî ve sürekli kamu görevlilerinin tabi olacakları personel rejimlerini hukukî olarak düzenlemek, personel rejimleri arasında denge ve koordinasyon sağlamak, tüm mevzuatı ve esasları bilimsel ve tarafsızlık esaslarına göre yürütmek amacıyla Devlet Personel Başkanlığı kurulmuştur.

Böylesi önemli rolü ve işlevi olan bu kurum, kuruluş kanunu ve daha sonra çıkan yönetmeliklerde belirtilen görevlerinden ziyade, artık, Başbakanlığın sekreteryası ve özelleştirme kapsamına alınan kurum personelinin dağıtımı için bir havuz görevi yapmaktadır. Kamu çalışanlarının durumu, bu kurumun görevlerini yerine getirmediğini çok açık ortaya koymaktadır. Aynı işi yapan farklı statüye sahip, farklı ücret alan sayısız kamu çalışanı sınıfı, "arpalık" olarak adlandırılan kurumların ortaya çıkması, içinde bulunduğumuz tabloyu tanımlamaktadır.

Kamu personel yapısının düzeltilmesi için önceki hükümetler ve AKP Hükümeti birçok söz vermesine rağmen, hiçbir adım atılamamıştır. Hatta, yapılan her girişim, farklı bir kesimin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bugün en yakınımızda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bile yaklaşık 10 farklı statüde çalışan, ama, aynı işi yapmasına karşılık farklı ücret alan çalışanlar vardır. Bu durum, artık, içinden çıkılmaz bir hal almıştır ve mutlaka çözülmesi gereken önemli bir sorun olarak önümüzde durmaktadır.

Kuruma yüklenen bir başka sorumluluk ise, bakanlık oluruyla kurulmuş bir birim aracılığıyla, özelleştirme kapsamına alınan kurumların personelini havuza alıp, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakillerini yapmaya çalışmasıdır. Bu görevi yerine getirirken, özellikle, kamu iktisadî teşebbüslerinde uzun yıllar görev yapmış, konularında uzmanlaşmış personeli hiçbir uyum eğitimine tabi tutmadan diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakletmiş, buna maruz kalan personelin çoğunun unvanları gasbedilmiş, aldıkları ücretler dondurulmuş, yeni görevleri kendilerine uygun olmaması nedeniyle uyum problemleri de yaşanmıştır.

Bakınız, ben bu konuşma için gelirken bir telefonda dediler ki: "Ne olur bunu söyleyin; bu tanımladığımız kesimden 657 4/C'ye göre, ilköğretim mezunu olanlara net 450 YTL, lise mezunlarına 500 YTL, yüksekokul mezunlarına 560 YTL maaş verilmektedir ve önümüzdeki yıl için yüzde 2,5'luk bir ücret artışı öngörülmektedir. O herkesin yararlandığı 40 YTL'lik seyyanen zamlardan da, bu çalışanlarımızın yararlanması söz konusu olamamaktadır. "

Dolayısıyla, yaşanan bu sıkıntılar kimi zaman da "bankamatik memuru" denilen sınıfı oluşturmuştur; ama, bu  durum, çalışanların kabahati değildir. Dolayısıyla, bu konularda ivedilikle çözüm arayacak, bulacak olan hükümetler ve biziz; ama, AKP Hükümeti ve Başbakan, konu kamuda çalışan memurlardan açılınca, zaman zaman onları aşağılayıcı ifadeler kullanmaktan geri durmamaktadır; ama, kendi vücut dilinden anlayanlara sıra gelince, olabildiğince esnek davranılmış, diğer çalışanlar ise, kariyer ve unvanları dikkate alınmadan acımasızca kıyıma uğratılmıştır. Hükümetin bu konudaki çarpık anlayışı, devleti, hizmet organlarından oluşmuş bir yapı olarak değil, kadro alanı olarak görmesinden ileri gelmektedir. Bu durum, kamu çalışanlarının hem hizmet gücünü hem de hizmet kalitesini olumsuz etkilemiştir.

Ayrıca, Başbakan ve hükümet üyeleri tarafından, sürekli kamuda çalışan memur sayısının fazla olduğu, bu nedenle memurların çoğunun yan gelip yattığı ifade edilmektedir. Aslında AKP, kamu istihdamını taşeronlaştırmak için bu söylemini sık sık dile getirmektedir, yoksa gerçek bu değildir. Çünkü, OECD ülkeleri arasında kamu çalışanlarının nüfusa oranı en düşük ülke Türkiye'dir. Her 100 kişiye Fransa'da 8,2; Macaristan'da 7,8; ABD'de 7,5; Türkiye'de ise 3,2 kamu çalışanı düşmektedir.

Biz, AKP'nin bu söyleminin altında farklı düşüncelerin olduğunu biliyoruz. Örneğin, "kamunun yeniden yapılandırılması" adı altında çalışanların taşeronlaştırılması, personelin tasfiyesi hedeflenmiş, 657 sayılı Kanun ile 1475 sayılı Kanun arasında bir sınıf oluşturulmak istenmiştir, sendikalaşma ve sendikaların hak alma mücadelesi yıpratılmaya çalışılmıştır. Bugün kamuda kaç kişinin taşeron olarak asgarî ücretle çalıştığı bilinmemektedir.

Acil eylem planlarında yer almasına ve birçok kez söz verilmesine karşın, hükümetiniz, kamu çalışanlarının özlük haklarına, malî haklarına, grevli toplusözleşme haklarına yönelik üç yıldır hiçbir ciddî adım atmamış, çalışanları sürekli oyalamıştır. O meşhur toplugörüşmelerde imza atılan ve altına hükümet tarafından imza atılmasına rağmen verilmiş olan sözler ve taahhütler niye bir türlü yerine getirilmez; bunu anlamak da mümkün değildir.

Kaldı ki, bırakınız kamu çalışanlarının grevli toplusözleşme haklarının verilmesini, mevcut sendikal haklarını kullanarak insanca yaşamanın mücadelesini sürdürmeye çalışan memurlarımızın kimi eylem ve etkinliklerinde onları kılıçtan geçirir gibi coptan geçirdiğinizi de unutmuş değiliz. Bu tavrınız bile, AKP İktidarının demokrasi ve insan hakları söylemlerinin ne kadar boş olduğunu göstermeye yeter.

Değerli arkadaşlarım, bugünkü sözleşmeli memur, performansa göre ücret, esnek çalışma gibi kuralsız bir çalışma ve sendikasızlaştırma ortamı personel politikalarının doğurduğu acı sonuçlardır.

Son dönemde devletin birçok kurumunda, deneyimli, tecrübeli, yetişmiş yönetici personel erozyona uğratılmaktadır. Bu kadrolarda yer almak için ÖSYM'nin zorunlu sınavları yetersiz hale getirilmiştir. Kadrolaşmakta AKP kriterleri her şeyin önüne geçmiş, kendi vücut dilinizden anlayanlar kamu yönetiminin tepe noktalarına getirilmiştir. Bu alanda o kadar ileri gitmiştir ki hükümetiniz, bir parça siyasetin dışında kalması gereken bilim kurumları, spor kurumları ve hayır kurumları bile iktidarınızın hışmından kurtulamamıştır. Gün gelmiştir, parlak bürokratlarınız hızlandırılmış tren facialarına imza atmıştır; ama, hiçbirinizin gıkı çıkmamıştır. Eş, dost, akraba atamaları günlerce manşetlerden inmemiştir. Kimi yönetici atamalarında belli tarikat bağlantılarının olduğu ise ısrarla söylenmektedir; ama, yine ses yoktur. Açıkçası, bu üç yıllık dönem, feleğin çemberinden geçmiş kamu çalışanlarımızın bir de AKP'nin eleğinden geçtiği dönem olarak hatırlanacaktır.

Bir diğer önemli konu ise, kamu çalışanları arasındaki ücret dengesizliğidir. Bu durum içler acısı bir hal almıştır. Aynı odada aynı işi yapan aynı okul mezunu iki çalışandan biri diğerinden neredeyse yüzde 100'e varan oranda farklı ücret almaktadır. AKP, acil eylem planında, bir yıl içerisinde kamu çalışanları arasındaki ücret dengesizliğini çözeceğini de vaat etmiştir; ancak, verilen tüm sözlere ve aradan üç yıl geçmesine karşın bu konuda da bir iyileştirme sağlanmış değildir.

Değerli arkadaşlarım, uygulanan ekonomik politikalar sonucunda, her gün artan istihdam ve işsizlik sorunuyla karşı karşıya kalmış durumdayız. Devletin ekonomideki rolünü aza indirip sorunun çözümünü serbest piyasa işleyişine terk etme eğilimi, işsizlikle mücadeleyi çözmek yerine, sosyal devlet anlayışını ortadan kaldırmış, sosyal adaletsizliği daha da yaygınlaştırmıştır.

Bakınız, ülkemiz OECD ülkeleri arasında nüfusuna göre en az memur çalıştıran ülke olmasına karşın, memurumuza, hedeflerine ulaşmaya çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerinin üçte 1'i kadar ücret verebilmekteyiz. Bugün memurlarımız, ortalama yoksulluk sınırı olan 940 YTL'nin altında, ortalama 750 YTL civarında ücret almaktadırlar. Küçük bir örnek: Millî Eğitim Bakanı 165 000 öğretmen açığından bahsediyor; ama, öte yandan, onbinlerce mezun olmuş öğretmenimiz iş bekliyor; AKP, iki ay az maaş vermek için, 20 000 sözleşmeli öğretmen alıyor; üstelik iş güvencesi yok. Sayın Maliye Bakanı da, bunları görmezlikten gelip "millî eğitime büyük önem veriyoruz" diye böbürleniyor. Bu çelişkiyi de anlamakta, biz, doğrusu, zorluk çekiyoruz .

Değerli arkadaşlarım, AKP'nin üç yıllık iktidarı döneminde 100 000 civarında atama adına kadrolaşma yaşandı. Binlerce kamu görevlisi sürülmüş, mağdur edilmiş, aileler ayrılmıştır. Millî Eğitimde, 1 141 yönetici, hastanelerimizde 50 başhekim bir gecede görevden alınmış, Talim Terbiye Kurulu bir gecede tasfiye edilmiştir. Sağlık Bakanı, klinik şefi ve yardımcılıklarının atamaları için yönetmeliği değiştirip, kendisine yetki verilmesini sağlamaya çalışmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akıncı, buyurun; lütfen toparlar mısınız.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Diyanet İşleri Başkanlığının bir başka havuz olarak kullanılması da, hiç böylesine istismar edilmemiştir.

Sayın Maliye Bakanı, yine, bütçe sunuş konuşmasında, millî eğitime ve sağlığa özel önem verdiklerini söylemişti; tekrar hatırlatıyorum; ama, biz biliyoruz ki, AKP İktidarı neye özel önem veriyorsa, orada kadrolaşma girişimi ve kamu yönetiminin tahribatı o oranda yüksek olmuştur. Millî Eğitim Bakanının verdiği önem de, imam-hatip liselerinin önünü açma girişimlerinin ötesine gitmemiştir. Son icadı Açık Lise Yönetmeliğidir. Onun sonucunu da hep birlikte göreceğiz.

Kimi zaman, iktidarınız, kadrolaşmak için hülle yöntemlere başvurmaktan da kaçınmamıştır. Birçok kurumda, sınavla atanması gereken müdürlüklere atanacaklar, önce daire başkanı yapılıp, sonra, boş bulunan müdürlüklere atanmışlardır. Bakanlar, bazen, hızlarını alamamış, kendi getirdiği bürokratları bile kısa süre sonra görevlerinden almışlardır. Örneğin, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunda 4 kez genel müdür değişikliği yaşanmıştır.

İnanıyoruz ki biz, AKP, devlette kadrolaşmak için kafa yorduğu kadar devlete hizmet için kafa yormuş olsaydı, Türkiye, bugün, başka bir noktada olabilirdi; ama, bütün bu çabalar da -geçen günlerde yaşadık- yurtlarımızın içler acısı durumdan kurtulmasına yetmedi.

AKP'nin bir diğer özelliği de, devletin bazı üst düzey görevlerine vekâletle getirilen kişilerin orada ısrarla tutulması olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanının uygun görmediği bazı atamaların, Cumhurbaşkanlığıyla âdeta inatlaşarak bu kişilerin görevde tutulması devlet geleneğiyle bağdaşmamaktadır. Acaba, bu kişilerin özellikleri nedir ki, ısrarla göreve devam ettirilmektedirler?!

Arkadaşlarım, değerli arkadaşlarım; neresinden bakarsanız bakın, kamu yönetiminde içler acısı bir durum var. Bu olumsuzlukların düzelmesi için de AKP'nin kimi saplantılarından kurtulması gerekiyor.

Biz biliyoruz ki, AKP'nin kadrolaşma girişimleri, aslında, devlete nüfuz etme, onu ele geçirme düşüncesinin üzerinde oturmaktadır; ama, bunu yapamayacaksınız, sadece yarattığınız tahribat yanınıza kâr kalacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Lütfen Sayın Akıncı…

Buyurun.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, çünkü, bizim köklü bir devlet geleneğimiz var, sekseniki yıllık cumhuriyetimiz var. Sizden önce 57 hükümet görev yapmış ve çok önemli işler de yapılmıştır bu ülkede. Türkiye, yine, sizin iktidarınızdan önce 22 başbakan tanımıştır.

Elinizin altındaki 174 katrilyonluk bütçeyle elbette bir şey yapılıyor, yapılacak da; ama, biliniz ki, yaptıklarınız Türkiye'nin temel sorunlarını çözmekten çok uzaktır. Sizi halkımız, boş böbürlenmeler ve acı gerçeklerin gizlenmesi için çizdiğiniz pembe tablolarla hatırlayacaktır.

Siz, milat falan değilsiniz. Siz, zembille gökten de inmediniz. Demokratik sistem içinde geldiniz ve gideceksiniz. İnanıyorum ki, önümüzdeki ilk seçimlerde işbaşına gelecek Cumhuriyet Halk Partisi iktidarının en önemli görevlerinden birisi de, sizin devlet yapısında yarattığınız tahribatı gidermek olacaktır.

Bu duygularla, tümünüzü sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akıncı.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe; buyurun.

CHP GRUBU ADINA EROL TINASTEPE (Erzincan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluyla ilgili bölümü hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan evvel, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; içinde bulunduğumuz şartlar, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun bütçesi ve buna ilişkin rakamlardan ziyade, elden çıkarılan KİT'lerle birlikte, ekonomide devletin ve denetimde de bu kurumunun zayıflayan etkinliğiyle kaybolmaya yüz tutan bir iktisadî misyonu konuşmayı gerektirmektedir.

Geçtiğimiz yılın rakamlarını referans vererek "ihracatta rekorlar kırıyoruz" diyen AK Parti anlayışı, asıl rekorun ithalatta kırıldığını aynı cesaretle telaffuz edememektedir; çünkü, KİT'lerin gözden çıkarılması, ülkemizin ithalatının bileşiminde yaşandığı bir süreç başlatmıştır. Yapılan ithalatın tamamına yakın kısmı, hammadde ve ara mallardan oluşmaktadır; buna, son yıllarda, tüketim malları ithalatındaki artış da eklenmiştir. Bunun anlamı şudur: Zengin yeraltı ve yerüstü kaynakları, doğal zenginlikleriyle tanınan Türkiye, iktisadî altyapısı kurutulmuş, çölleştirilmiş, tipik bir Ortadoğu ülkesine dönüştürülmüştür.

Değerli arkadaşlarım, biz, bir petrol denizinin üzerinde oturmuyoruz; yaptığımız ithalatın finansman kaynağı petrol değildir. İhracat yaptığımız ölçüde ithalat yapabiliyoruz; ikisi arasında oluşan açığı da dışkaynakla telafi edip kapatıyoruz; yani, borçlanıyoruz. Bu ilişki, sadece döviz gelirleri bakımından geçerli değildir. Aynı nedenden kaynaklanan bir başka yapısal sorunumuz da, ithal girdilere mahkûm edilen ekonomimizin mevcut eğilimlere göre ithalatı artırmadan üretim hacmimizi artıramayacak durumda olmamızdır. Bugünlerde çok konuşulan cari açık sorunu ve ardından gelecek olan döviz kuru krizinin nedeni de budur. Yine, bu yapısal sorunlar nedeniyledir ki, ortalama 5 ilâ 7 yılda bir finansal krizler yaşıyoruz. Sonuçta, kur değişiklikleri aracılığıyla da pahalı alıp, ucuz satıyoruz; yani, aslında küçülüyoruz; işin gerçeği de budur.

2001 yılında gerçekleşen sadece bir ekonomik kriz değildir, taşıma suyla döndürülen değirmenin suyunun kesilmesidir; yani, sıcakparayla çekilip çevrilen ekonominin, sıcakparanın ülkeyi terk etmesi sonucunda, kendi dinamikleriyle baş başa kalmasıdır. 2001 yılı sonrasında gördüğümüz tablo, Türkiye ekonomisinin reel çapını ortaya koyan, gerçek bir resimdir; dolayısıyla, bu iktisadî şartlar, ülkemiz gerçeğiyle denk düşen olağan şartlardır.

Değerli arkadaşlarım, siz, istediğiniz kadar, kendi döneminizde ekonominin makro göstergelerindeki olumlu gidişi öne çıkarın, istediğiniz kadar, döneminizdeki ihracat artışıyla övünün; önemli olan, bütün bunların hangi maliyetlerle yapıldığı ve iyileştirdiğinizi söylediğiniz göstergelerin sizi memnun eden yerde kalıcı olup olmadığıdır. Kendimizi kandırmayalım.

Son iki yıldaki büyümenin gerçek sebebi iç tüketimdir. 2001 yılı ve sonrasında alım gücü önemli ölçüde düşen halkın bastırılmış ve ertelenmiş talebinin kredi ve borçlanmalar yoluyla efektif hale gelmesine bağlı olarak gerçekleşen harcama artışlarının itici etkisiyle oluşan bir büyümedir. Ekonomik canlanma olarak sunulan ve halka yansımayan temel göstergelerdeki iyileşmeler de, sıcakpara girişiyle ilgilidir. "Ekonomide iyileşme" dediğiniz şeyin, halkın refah seviyesine somut bir katkısının olmaması, üretim ve istihdam artışına neden olan reel bir büyümeye tekabül etmesidir; ki, bu kendinden menkul iyileşmeyi, sadece makro göstergeler ile malzemesi bundan ibaret birkaç malum iktisatçı bilmekte ve yine, sadece AK Partili politikacı arkadaşlarımız bilmektedir.

Bu tespitleri yapmamızın nedeni, ara malı ve hammadde üreten KİT'lerimizin, bu iktisadî fonksiyonlarıyla birlikte, aynı zamanda, yarattıkları katmadeğer de yok edilmektedir. Bu ekonomik ve siyasî politikalar, kendi ülkemizde işsizlik, enerji fazlası gibi problemleri meydana getirirken, yabancı ülkelerde üretilmiş katmadeğerin karşılığı olarak döviz bazında ödemelerle o ülkelerin istihdam ve üretim artışına, enerji üretimine ve tüketimine katkı yapmakta olmanızdır. Zor kazandığınız dövizi kolay harcamakta ve heba etmektesiniz. Bu uyarıları yapmak, bizim temel görevimizdir.

Değerli arkadaşlarım, bu görüntü, üretici KİT'lerin bir kısmının tasfiyesi, kalanların da özel sektör eliyle işletilmek üzere özelleştirilerek ithal girdilere mahkûm edilmesinin doğal ve kaçınılmaz bir sonucudur.

Devleti doğrudan üretim ve işletme faaliyetlerinden çekeceğim diye, onun piyasayı ve kurallarını düzenleyici ve denetleyici fonksiyonunu ortadan kaldıramazsınız. Bir otoritenin boşalttığı yeri, bir başka otorite, doğrudan, bir biçimde doldurur. Bu temel prensibin serbest piyasa anlayışı içerisinde gerçekleşme şekli, sadece ekonomik kargaşa ve anarşi olacaktır.

Buradan Sayın Maliye Bakanına sormak istiyorum. Enerji ve ulaştırma sektöründeki özelleştirmelerde, satışa çıkardığı tesislerimize talip olan batılı yabancı firmaların mülkiyet şekilleri hiç ilgisini çekti mi? Merak edip sordu mu, bu firmaların kaçı kendi ülkelerinde kamu kuruluşudur diye? Sayın Bakanın aşina olduğu üslupla soralım yine: Elâlemin akıllısı siz misiniz; bizim kamu malı diye elden çıkardıklarımızı, batılının kamu girişimleri alıyor ya da almak istiyor!

 Ekonomide devlete ait girişim bırakmıyorsunuz. Politik kaygılarla vergi almadığınız geniş bir iktisadî alanın yanı sıra, kayıtdışı ekonominin ulaştığı boyut, bizi dünyanın ilkleri arasına sokmuş. Kayıt altında olanlar mevcut vergi yükünü taşıyamıyor ve kayıtdışına kaçıyor. Enformal sektörler genişlemeye doymuyor ve biz 2006 yılı bütçesi üzerinde yaptığımız görüşmelerde, AK Partinin sözümona başarı öykülerini dinliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu, aslında basit bir matematik hesaba dayanır. Dünyanın en ünlü iktisatçılarına, dünyanın en kusursuz malî ve iktisadî politikalarını da hazırlatsanız, sonuçta, etkinliğiniz, hâkimiyetiniz kadardır; yani, politikanız hükmü, ekonominin kayıt altındaki kısmında geçerlidir. Kayıtdışı ekonominin boyutu yüzde 50'lerde olduğuna göre, demek ki, başarı dereceniz de yüzde 50'lerdedir.

Bu nedenle, 1938 yılından beri bu nitelikteki üretime dayalı sistem içerisinde yaptığı verimlilik ve kârlılığın artırılması amaçlı iktisadî denetim anlayışıyla önemli tecrübe ve birikimler edinmiş bir cumhuriyet kurumu olan Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun bir yılını kurtaran birkaç bütçe rakamı yerine, tarihî geçmişiyle birlikte bugünü değerlendirme yolunu seçtim.

KİT'lerin tasfiye edildiği bu süreçte, onların denetimiyle görevli bir kuruluşun bu süreçte yara almaması eşyanın tabiatına aykırı bir durumdur. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu da, bu gelişmelerden payını almış, bütçesi KİT kaynaklarından oluştuğu için, kurum malî bakımdan zayıflamıştır.

Ayrıca, ülke genelinde olduğu gibi, Yüksek Denetleme Kurulu da Başkanlığa vekâleten atama yoluyla yönetilmek suretiyle etkinlik zafiyeti yaratılmış, bununla da kalınmamış ve Sayıştayla birleşme, Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlanma ve benzeri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tınastepe, lütfen toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

EROL TINASTEPE (Devamla) - … kararsız idarî düzenleme niyet ve girişimleriyle kurumun önü karartılarak, denetim personelinin motivasyonunun bozulmasına yol açılmıştır.

KİT Komisyonu üyesi olduğum için yakînen bildiğim bir diğer husus da, komisyon çalışmasına hâkim olan AK Parti anlayışının ve bu anlayışın denetim faaliyetlerine nasıl yansıdığının bir sonucu olarak Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna 2004 yılı denetimleriyle ilgili olarak hazırlayacakları raporların teslimi için KİT Komisyonunca verilen takvimin de bir denetim zafiyeti sorunu yaratmasıdır. 2004 yılı denetim raporları üzerindeki ilk incelemelerimiz, ilgili yılda denetim yapmaktan çok, bir faaliyet raporu niteliğinde denetim raporlarının yazıldığını göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fazla zamanınızı almak istemiyorum; yalnız, bahsetmek istediğim bazı konular var, Başkanım müsaade ederse bu konulara da değinmek istiyorum.

5018 sayılı Yasayla başlatılan ülke denetim sistemini zayıflatma çabaları, fiilen denetlenmeyen kuruluş sayılarını artırmak şeklinde devam edeceğe benzemektedir. Usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarının arttığı şu günlerde sessiz kalmanız, yolsuzlukla mücadele vaat ve iddialarınıza uygun girişimlerin sadece birkaç siyasî muarızınız hakkında komisyonlar kurmakla sınırlı olduğunu göstermektedir.

Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülecek Sayıştay Yasa Tasarısı, kamu kurum ve kuruluşlarının üst denetiminin gelişmiş ülkelerdeki örneklere uygun olarak tek elden yapılması ve bu denetimin etkinliğinin artırılması için bir fırsat olarak önümüzde durmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, gelin, bu iki güzide kurumun denetim, tecrübe ve birikimlerini birleştirelim. Varlık nedenlerinin yanı sıra, aralarındaki meslekî bağın da bir tamamlayıcılık ilişkisi içerisinde olduğu gözönüne alındığında, yapay kurumsal ayrımın söz konusu olduğu bu alandaki yılların eksikliği giderilirken, anlamsız, içi boş tartışmaların da önünü alalım.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tınastepe.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı, Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık.

CHP GRUBU ADINA MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştay bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Günümüz çağdaş demokrasilerinin en önemli özelliği, hukuk devleti ilkesinin tüm kurum ve kurallarıyla hayata geçirilmiş olmasıdır. Bir ülkenin hukuk devleti olduğunu gösteren ve onu diğer devlet biçimlerinden ayıran en önemli kıstas, devletin tüm eylem ve işlemlerinde önceden belirlenmiş kurallara bağlı olarak hareket etmesidir.

Hukuk devleti kavramı, hem Anayasada yer alan üstün hukuk kurallarını hem de Anayasanın sözü ve özüne egemen olan ve onun da üstünde bulunan evrensel hukuk kurallarını kapsar. Hukukun üstünlüğü prensibini kendisine şiar edinmiş bir devlette kişinin hak ve özgürlükleri güvence altına alındığı gibi, yasama ve yürütme organlarının da yetkileri sınırlandırılmıştır.

Yine, günümüz çağdaş demokrasilerinin en önemli özelliği, kuvvetler ayrılığı ilkesinin kabul görmüş olmasıdır. Egemenlik, yasama, yürütme ve yargı organları arasında paylaştırılmış ve günümüzde, iktidarın gücünün dengelenmesi için, yargının, yasama ve yürütmeden bağımsız yapılandırılmasına özel önem verilmiştir. Özellikle, yürütmenin yasamanın da üstünde yer aldığı ve katı parti disiplini nedeniyle yürütmenin tüm taleplerinin iktidar çoğunluğunca kayıtsız şartsız yerine getirildiği ve anayasal ve parlamenter denetimin yapılamadığı ülkelerde, yargının bağımsızlığı daha da önem kazanmaktadır.

Yargı, cumhuriyetin ve demokrasinin korunmasında, hukuka saygılı devlet anlayışının yaşama geçirilmesinde, şahsın temel hak ve hürriyetlerinin evrensel standartlara uygun olarak karşılanmasında, önemli ve ayrıcalıklı bir konuma sahiptir.

137 yıllık onurlu bir geçmişi olan Danıştay, Türk Milleti adına yargı yetkisini kullanan, hem yargısal hem de idarî görevleri olan bir yüksek mahkemedir. Danıştay, diğer bağımsız yargı organlarıyla birlikte, yasama ve yürütme organı gibi egemenliği millet adına kullanan devlet organlarındandır.

Ülkemizdeki yargı sistemimize baktığımızda, daha öncelerden bu yana gelen sorunların ve aksaklıkların, yargı bağımsızlığını zedeleyecek ve yargıya müdahale edecek politikaların izlendiği hükümetler döneminde daha da arttığı gözlenmektedir.

Bu hükümet döneminde "torba yasa" tabir edilen kanunlarla önemli değişiklikler yapılmıştır. Çıkarılan yasalar yanında, yapılan yasa değişikliklerinin zorunlu bulunup bulunmadığı, Anayasa ve hukukun genel ilkeleriyle uyum sağlayıp sağlamadığı, yasa tekniğine uygun olup olmadığı ya da toplumsal yarar içerip içermediği yeterince tartışılmadan yasama faaliyetine girişildiği görülmektedir. Toplumsal tabanda çoğunluk desteğine sahip olmamasına karşın, yasama organında çoğunluk gücüne sahip olan siyasî iktidar, yasalarda yaptığı ve yapmaya giriştiği değişikliklerle, kendini, âdeta toplumu yeniden şekillendirme konularında aslî kurucu unsur olarak kabul etmektedir.

Siyasî geçmişi çok kısa olan bu iktidarın bu özelliği yanında, tüm yasaları ve atamaları Başbakanlık adına süzgeçten geçiren en yetkili bürokratın Müsteşar Ömer Dinçer olması nedeniyle, yaklaşımında, kamuoyunda var olan kuşku nedeniyle, hukuk sistemini tümden değiştirecek bu anlayış ve girişimler, son derece yanlış ve tehlikelidir.

Kendisini aslî kurucu unsur olarak algılayan iktidarın kaldırmak istediği ve yeniden kurmaya çalıştığı hukuk düzeni, iktidarın gerçek sahibi olan ulusun büyük çoğunluğunun istek ve beklentilerine uygun mudur? Bu sorunun yanıtı alınmadan, ortak tavırlar belirlenmeden, toplumsal konsensüs sağlanmadan yapılan değişiklikler, zaman içerisinde büyük sorunlar yaratacak ve aynı yöntemlerle, gelecek iktidarlar tarafından yeni değişikliklere muhatap olacaktır.

Hükümetin, şahsî, keyfî, partizan yönetim anlayışı ve kadrolaşma çabaları, bugün, idarî mahkemelere ve Danıştaya iş yükü olarak yansımaktadır.

Kamu çalışanlarının hukukî durumlarını belirleyen yasal düzenlemelerde, kariyer ve liyakat ilkeleri esastır. İşe alınmada olduğu gibi, meslek içinde ilerleme, yükselme ve görevin sona erdirilmesinde de ehliyet ve başarının, kamu yararının ve hizmette yararlılık ilkesinin esas alınması öngörülmüştür; ancak, ülkemizdeki iktidar değişikliklerinde, üst düzey devlet memurları ve kamu görevlileri görevlerinden alınmakta, yerlerine, İktidar Partisiyle daha uyumlu çalışacaklarına inanılan, yandaş olduğu düşünülen kişiler atanmaktadır. Görevlerinden alınanlar ise pasif görevlere atanarak, hizmet yönünden etkisiz ve işlevsiz hale getirilmektedir. AKP İktidarı döneminde de üst düzey kamu görevlileriyle başlayan bu haksız, hukuksuz ve yanlış uygulama, giderek daha alt görevlere inmiş bulunmaktadır. Bu durumda, görevden alınanlar, görev yeri değiştirilenler, haklı olarak idarî yargıya gitmekte, iktidarın bu uygulamaları nedeniyle idarî yargının iş yükü sürekli artmaktadır. Dairelerin yılda 60 000 dosyayı karara çıkardığı gözönüne alındığında, bu ağır iş yükünün altından kalkmak için büyük bir özveriyle çalışıldığı da ortaya çıkmaktadır.

İktidarın yargı kararlarını uygulamaması, yürütmenin durdurulması ve göreve iade yerine yeniden tayin yoluna başvurularak yargı kararlarının uygulanılmasını imkânsız kılması ise, hukuk ve bu muameleye uğrayanlar açısından bir cinayettir. Hükümeti, özellikle Emniyet Genel Müdürlüğündeki bazı atamalar gibi, yargı kararlarını işine geldiği zamanda uygulayıp, işine gelmediği zamanda da uygulamaması konusunda bir kez daha ciddiyetle uyarıyoruz.

Bölge idare mahkemeleri de ağır iş yüküyle karşı karşıyadır. Son yasal düzenlemelerle, idarî para cezalarıyla ilgili itirazlara bakma görevlerinin de bu mahkemelere verilmesi, bu mahkemelerde tıkanmalara yol açmaktadır. Bu mahkemelerde, Danıştayda olduğu gibi, çalışma koşullarının olumsuzluğundan, iş yükünün ağırlığından, hizmet binaları yetersizliğinden, hâkim ve personel eksikliğinden kaynaklanan önemli sorunlar çözüm beklemektedir.

Bugün, Danıştayın hizmet binası yetersiz durumdadır. Danıştay, yargılama faaliyetini, ana hizmet binası ile buna ek olarak kiraladığı ve mülkiyeti Türkiye İş Bankası Anonim Şirketi Mensupları Munzam Sosyal Güvenlik ve Yardımlaşma Sandığı Vakfına ait iki binada 200 odada, yaklaşık 10-12 bin metrekare kullanım alanı içerisinde yerine getirmektedir; ancak, 700 çalışanın olduğu Danıştay Başkanlığı binasının yetersiz olması nedeniyle faaliyetini güçlükle yürütmekte, Danıştay Daire Başkanlarının makam odalarında yargılama yapılmakta, müzakere ve toplantı odası olarak kullanılmakta, yalnızca üyelerin bir kısmı tek kişilik odalarda çalışmakta, savcı ve tetkik hâkimlerinin tamamıysa, 2, 3 ve hatta 4 kişi aynı odada görev yapmaktadır. Toplam kadronun yüzde 25'inin bugün için boş olduğu dikkate alınıldığında, Danıştayın tüm kadrolarının dolu olması halinde yerleşmek hiç mümkün olmayacaktır. Bunun için, Danıştayın hizmet ihtiyacını karşılamak üzere, en az bugünkünün 5 katı tutarında kullanım alanına sahip hizmet binasına da ihtiyaç bulunmaktadır.

2005 bütçesi esnasında da bu talepler dile getirilmiş ve Danıştayın hizmet binasının sağlanacağı belirtilmiş olmasına karşın bugüne kadar yerine getirilmemiştir. Bu da, Danıştayın, yürütmenin hukuk dışı eylem ve işlemlerine geçit vermemesinin cezası olmadığına da gerçekten inanmak istiyoruz. Bu konuda parasal bir sıkıntının olmadığını da biliyoruz. Yargının onurunu taşıyacak ve Danıştay gibi bir yüksek mahkemeye yakışacak, çağdaş mimarîye ve her türlü donanıma sahip bir hizmet binasına acil ihtiyaç vardır. Örneğin, bizzat Başbakanın da belirttiği ve söz verdiği gibi, Türkiye Halk Bankası binası bu amaçla tahsis olunabilir ve bu ihtiyaçlar kısa sürede giderilmiş olur.

Anayasada kendileri için teminat hükümleri getirilerek farklı bir statüye oturtulan hâkim ve savcıların özlük hakları da, teminatlı statülerinin bir gereği olarak ve yürüttükleri hizmetin önemi, ağırlığı ve saygınlığına uygun bir biçimde tekrar belirlenmelidir.

Danıştay Kanunu ve İdarî Yargılama Usulü Kanunlarında etkin ve yaygın bir yargısal denetimi gerçekleştirmek, hızlı ilerleyen ve sonuçlanan bir yargılamaya olanak sağlamak için gerekli değişiklikler süratle yapılmalıdır. Bugün, Danıştaya temyizden gelen bir dosyanın, dairesine göre, 1 ile 3 yıl arasında beklediği bilinmektedir. Makul süre geçtikten sonra verilen yargı kararları, dava lehine sonuçlanmış olsa bile, ilgilisi için değerini yitirmektedir; bu, aynı zamanda ağır bir hak ihlalidir.

İdarî yargı konusunda her zaman dile getirdiğimiz en önemli sorun, kuşkusuz, hukuk fakültesi öğrenimi görmemiş kişilerin yargıç ve savcı olabilmeleri sorunudur. “İdarî yargıç olarak atanabilmek için programlarında hukuk ve hukuk bilgisine yeterince yer veren” hükmü nedeniyle, hukuk fakültesi mezunu olma koşulu aranmadığından, çeşitli sosyal bilimler fakültelerinden mezun olanlar idarî yargıç olabilmektedir. Hukuk eğitimi kalitesinin bile tartışma konusu edildiği günümüz Türkiyesinde, yetersiz ve sınırlı hukuk dersleriyle hâkim kimliğinin kazandırılması, ciddî sakıncalar doğurmaktadır. Bugün toplam idarî yargı içerisinde hukuk fakültesi mezunlarının oranı yaklaşık yüzde 30 civarındadır; yani, her 3 hâkimden 1 tanesi ancak hukuk fakültesi mezunudur ve kimi idare mahkemelerinde 3 yargıcın da hukuk fakültesi mezunu olmadığı somut gerçeği karşısında, sorunun önemi ve aciliyeti ortadadır. Vergi mahkemeleri dışında, hukuk fakültesi mezunu olmayanların hâkim olarak atanmasını engellemek zorundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Küçükaşık, lütfen toparlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Görüşmekte olduğumuz 2006 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısıyla, Danıştay bütçesi için toplam 21 954 000 Yeni Türk Lirası ödenek konulması teklif edilmiştir. Her ne kadar bu ödenek bir önceki yıl ödeneğine göre yüzde 11,4'lük bir artış ortaya koysa da, 2006 bütçesi faizdışı harcama artış oranının yüzde 11,9 olduğu dikkate alındığında, Danıştay bütçesinin yerinde saydığı ve ilave bir kaynak aktarımı olmadığı da görülmektedir.

Bu arada, bugün özellikle söylemek istediğim bir şey var. Bugün Türkiye'de bir yargılama oldu, Orhan Pamuk davası, yargılaması. Türkiye mahkemelerindeki, Avrupalı yabancı parlamenterlerin, bu yargılamaya gösterdiği ilgi, onların Türk hukukuna ve adalet sistemine olan güveninden mi kaynaklandı, yoksa, Türkiye'yi hâlâ bir müstemleke gibi görme anlayışından mı kaynaklandı?! Hâlâ hepinizin vicdanının son derece yaralandığını sanıyorum. Bugün burnumun direği sızladı bir hukukçu olarak, bir Türk vatandaşı olarak vicdan azabı duydum.

Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Küçükaşık.

Sayın milletvekilleri, birleşime 20 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.53

 


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma saati: 18.15

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33 üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Dördüncü turda yer alan kurumların bütçelerinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler  ve  İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları  (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı:  1028, 1029, 1030) (Devam)

F) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.-  Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-  Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

G) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.-  Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-  Vakıflar Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

H) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)

1.-  Devlet Personel Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

İ) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU (Devam)

1.-  Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu  2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

J) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)

1.-   Danıştay Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Danıştay Başkanlığı  2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, söz sırası, AK Partisi Grubu adına söz isteyen Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan'da.

Buyurun Sayın Erdoğan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 9 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Spor, günümüzde sosyal hayatın vazgeçilmez unsurlarından biri haline gelmiş, toplumsal yapıya göre biçim almıştır. Spor, büyük bir toplumsal dinamiktir aynı zamanda; çünkü, tüm dünyada spor giderek daha çok kişi tarafından doğrudan veya dolaylı olarak ilgi görmeye başlamış, organize hale gelmiş ve uluslararası saygınlık ve prestij konumunu almıştır.

Tüm bu evrensel özelliklerin yanı sıra spor, gençlere ulaşabilmenin en etkili yoludur. Ayrıca, spor, bireye yaptığı olumlu katkıların yanında, bir ülkenin uluslararası alanda sosyal ve kültürel yapısının tanıtılabileceği bir propaganda ve reklam aracı haline gelmiştir.

Dünyanın gelişmiş ülkelerinde vazgeçilmez bir yaşam biçimi olan sporun, ülkemizde de çok önemli bir sosyal faaliyet olarak hak ettiği yeri alabilmesi için yoğun bir çaba ve çalışma gerekmektedir. Bu amaçla bedenen ve ruhen sağlıklı bir toplum yetiştirilmesinin temel unsurlarından biri olan sporun geniş kitlelerce yapılması teşvik edilmelidir. Gençlerimizin sporun tüm alan ve branşlarında başarılı olabilmeleri için, devletin desteği kadar özel sektörün de katkısı sağlanmalıdır.

Sporun bunca önemli işlevleri dikkate alındığında Türkiye, anayasasında sporla ilgili hükümler bulunan dünyadaki ender ve geleceği parlak ülkelerden biridir. Anayasamızda yer alan hükümler sporun kitlelere yayılmasının teşvik edilmesi görevini devlete vermiştir. Devletimiz adına bu görevi ifa eden kuruluş ise Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüdür. Bu kurum, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi "ben, sporcunun zeki, çevik, aynı zamanda ahlaklısını severim" düsturuyla hizmetlerine devam etmektedir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün 2005  yılı içerisinde gerçekleştirdiği yoğun çalışmalar, bir yandan var olan spor kulüplerini geliştirmek ve güçlendirmek, diğer yandan ise yurt genelinde faal olan kulüp sayısını artırmak yönünde olmuştur. Bu noktadaki çalışmalar sonucunda 2003 yılında 6 122 olan tescilli kulüp sayısı, 2005 yılında 6 644'e yükselmiştir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türk spor teşkilatının 2005 yılı içerisindeki en önemli kazanımlarından biri de Okul Sporları Federasyonunun kurulmasıdır. Ülkemiz, 2005 yılı içerisinde dünya sporunun en büyük turnuvalarına, yarışlarına ve karşılaşmalarına evsahipliği yaparak, düzenlediği her organizasyondan başarıyla çıkan bir ülke haline gelmiştir. Bu organizasyonlardan birkaçına değinmek istiyorum:

Olimpiyatlardan sonra tüm dünyada en  büyük spor organizasyonu olarak kabul edilen, iki yılda bir düzenlenen Dünya Üniversite Yaz Spor Oyunlarının 23 üncüsü 11-21 Ağustos 2005 tarihleri arasında İzmir'de gerçekleştirilmiştir. Olimpiyatlara aday bir ülke olarak, ülkemiz adına önemli bir referans oluşturan bu organizasyon, gerek sportif sonuçları ve gerekse izleyici sayılarıyla önemli ilklere imza atmış, üniversite oyunlarına ilişkin tüm bilet satış rekorları kırılmıştır.

Dünyanın en fazla izlenen spor organizasyonlarından biri olma özelliğiyle sporun prestij yarışlarından olan Formula 1, 21-23 Ağustos 2005 tarihinde İstanbul Parkta yapılmıştır. Sadece final günü 110 000 kişi bizzat biletli olarak orada yarışları izlemiştir. 20 trilyon gelir bırakmıştır. Bu, bizim 18 takımla mücadele ettiğimiz süper ligde bir sezon gişelerinden elde edilen paraya eşittir.

Futbolun zirve müsabakası olarak adlandırılan ve dünya kupasının önüne geçtiği futbol otoritelerince de kabul edilen şampiyonlar ligi finali, 25 Mayıs 2005 tarihinde Atatürk Olimpiyat Stadında oynanmıştır. Dünya televizyonları aracılığıyla 200 ülkede canlı olarak yayınlanın UEFA Şampiyonlar Ligi finali, 3 milyara yakın izleyicisini ekranlara kilitlemiştir. İstanbul'un dünya çapında, parasal değeri 5,5 milyar doları bulan tanıtımının yapılması sağlanmıştır. Ülkemizin 2005 yılı tanıtım bütçesine 100 000 000 dolar gibi bir rakamı ayırdığımızda, bunun, Türkiye'nin ellibeş yıllık tanıtımına eşdeğer olduğunu görmemiz mümkün.

Gençlerimizin serbest zamanlarını çeşitli kültürel, sosyal ve sportif faaliyetlerle değerlendirmesini sağlamak amacıyla ülke genelinde 125 gençlik merkezî faaliyet göstermekte olup, bu merkezlerde yürütülen etkinliklere 40 000 genç katılmış, ayrıca, yaz aylarında düzenlenen gençlik kampları faaliyetlerine de katılan gençlerle bu sayı 50 000'lere ulaşmıştır.

Sporu tümüyle bilimsel gerçekler doğrultusunda yaptırma gayreti içinde olan spor teşkilatı, eğitim konusunda da büyük mesafe almıştır. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün özellikle 2003 yılından bu yana yürüttüğü yoğun çalışmalar neticesinde 2002 yılında 278 000 olan lisanslı sporcu sayısı, 2005 yılının ekim ayına kadar 868 000'lere ulaşmıştır. Biraz önce Zonguldak Milletvekilimizin 1 200 civarında olduğunu söylemesi, benim Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünden aldığım bu rakamla her ne kadar olumlu bir çakışmada ise de, dileğimiz, Almanya'nın nüfusuna göre 27 000 000 olan bu rakamın, Türkiyemizin, tabiî ki, millî gelirden aldığı pay oranına, 2 500 dolar ile 25 000 dolar arasında kıyaslamasını yaparsak, sporda da nerelerde olduğumuzu ve bunun bedelinin de bu hükümete ait olduğu kadar, bundan önce seksenüç yıllık Türkiye Cumhuriyetini yöneten hükümetlere de ait olduğunu belirtmekten kendimi alıkoyamıyorum.

Aynı zamanda, antrenör sayısı da 2002 yılında 10 000 iken, şu anda 30 000'lere ulaşmıştır. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce çocuk ve gençlerimizi spora kanalize etmek amacıyla her yıl uygulamaya konulan İl Spor Merkezleri Projesi 81 ilde başarıyla gerçekleştirilmiştir. 2005 yılında, il spor merkezlerinde yaklaşık 180 000 öğrencimiz ve gencimiz ilgili branşlarında spor yapma imkânını bulmuştur.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün 2006 yılı bütçesine baktığımız zaman, bu kanun tasarısıyla, 2005 yılı bütçesi 73 trilyon iken, yatırımlar olarak yüzde 30 artırılarak 96 trilyona yükseltilmiştir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün bütçesi 232 trilyondan şu anda 319 trilyona gelirken, Türkiye bütçesinin geneline baktığımız zaman, 2003 yılında 8 katrilyon olan yatırım bütçesi, 2006 yılında 15 katrilyona yükseldiği zaman, aradaki bu başarı, bu yansıma spora da aynı şekilde yansıyacaktır.

Yatırım programında yer alan ya da bugüne kadar yer almış yapılamayan bu işleri Türkiye sathında yapabilmek için 1 katrilyona ihtiyaç vardır. İşte, hükümetler bunu planladığı zaman, bu iş için, bu parayı bulması için, en az on yıla ihtiyaç vardır. Bunu, hükümetimizin temel projesi, halkla bütünleşme, özellikle özel sektörle bütünleşme, bunun yanında, yerel yönetimlerle de bütünleşerek birtakım özel protokollerle bunun tamamlanması hedefi her zaman gündemde tutulacaktır.

Yeni üretilen projelerle ve fonksiyonel olarak yeni estetik olan projeleri her branşa hitap edecek şekilde oluşturulan bu projeler tasarruflara da yönelerek Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce bugüne kadar 30 ilde ve ona bağlı büyük ilçelerde spor salonları yoktu. Bunlardan bir tanesi de kendi bölgemiz Zonguldak-Karadeniz Ereğli idi. İlk defa, Zonguldak'ta mevcut bulunan, biraz önce Zonguldak Milletvekilimizin de bahsettiği konu ki, hepimiz için önemli, 450 milyar civarında bir para merkezdeki stadyum salonumuzun tamamlanması için harcanmış, 400 milyara yakın bir para Ereğli'ye spor salonu için gönderilmiş, Devrek'teki yeşil çimlendirme sahasına 150 milyar, Alaplı'daki yine çim saha için de yaklaşık olarak 350 milyar gönderilerek, Zonguldak'a, bu hükümet -Türkiye'deki olan dağılım oranında- 1,5 trilyon civarında bir katkıda bulunmuştur. Bundan sonraki çalışmalar da aynı oranda devam edecektir.

Değerli arkadaşlar, 2006 yılı bütçesinin temel hedefi şudur:

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erdoğan, toparlayabilir misiniz.

Buyurun

FAZLI ERDOĞAN (Devamla) - Tamam Saygıdeğer Başkanım.

Bundan önceki konuşmalara, özellikle muhalefetteki arkadaşlarımızın genel değerlendirmesine baktığım zaman, gerek kamu elemanlarının yerleştirilmesinde gerek ekonominin değerlerinde, hep olumsuzlukları bir muhalefet anlayışıyla dile getiriyorlar, saygı duyuyorum. Tabiî ki, muhalefetin gereği hep muhalefet etmek olduğu kadar, doğruları da sürekli olarak paylaşma anlayışını Türkiye yakalamıştır. Bunlardan bir tanesi şudur: Gerçekten, sistemin nasıl işlediğini, sistemin eksiklerini korumak için hangi kurum ve kuruluşların devrede olduğunu kimse iddia edemez. Bütün kurum ve kuruluşlar, bu sistemi daha iyi işletmeye yöneliktir.

Şimdi, bundan önceki konuşmalarda, işte, Genel Başkanımızın ve Başbakanımızın oturduğu binanın tadilatına harcanan paralar, bunlar sorgulanıyor. Burada, herkes, geldi, bunları sorguladı. Baktığımız zaman, gerçekten, bir başbakanın makamına harcanmıştır, bir partinin genel merkezine falan harcanmamıştır. Birileri kalkıyor, renklerle reddi miras yapıyor. Gönlüm istiyor ki, o reddi mirası oturduğu bina üzerinde de yapsın. İşte, geçmişte, o binalar hangi kaynaklarla yapılmışsa, bugün, AK Partinin öyle bir genel merkez binası yok, elbette yapması da gereklidir; çünkü, partilerin devamında en az 150-200 senelik mazileri olursa, Türkiye'yi ve dünyayı yönetme noktasında da daha güçlü oluruz. Bunu hedeflediğimiz zaman, biz, reddi miras yapan bir konumda bu ülkeyi yönetenlerden çok çektik. O nedenle, herkes, bulunduğu noktada kendine çekidüzen versin, ifadelerini, buradaki bütün, Mecliste bulunan arkadaşların da ruhuna hitap ederken, kimse kimseyi incitmekte fazla kendini gayret içerisinde görmesin.

Ben, şunu özellikle vurgulamak istiyorum: OYAK'a Erdemir satıldı. Daha doğrusu, Erdemir OYAK'la paylaşıldı; ama, bugün, yabancı sermaye, OYAK eliyle, Arselor'la, Ereğli ve dünyaya tabiî ki tanıtılıyor.

Biraz önce, burada konuşan -iki önceki- arkadaşımız, İsdemirdeki yapılaşmadan bahsediyor. Diğer konulara baktığımız zaman…

İfadelerimi bitiriyorum; Değerli Başkanım, müsaade ettiğiniz için teşekkür ediyorum.

OYAK ve Arselor veya başka bir firma…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FAZLI ERDOĞAN (Devamla) - Teşekkür edip bitireceğim Sayın Başkanım, 1 dakika müsaade ederseniz…

Şimdi, bu hükümet, yabancı sermayeyi kendi eliyle taşıdığı zaman, herkes burada çok farklı noktalara geldi; ama, satın alınan firma aracılığıyla bu sermaye Türkiye'ye gelirken, hiç kimsenin gerçekten sözü ve ifadesi yok. Onunla biz iftihar ediyoruz, getirecektir, Erdemirin geleceği çok önemli; ama, bizim hükümet olarak spor alanında yaptığımız önemli bir şey daha var. Kurumların elinde spor salonları olduğu halde, Berlindeki Berlin duvarı yıkıldığı halde, o spor sahalarını kullananlar, kafalarındaki ve beyinlerindeki o duvarları yıkmadığı için, halk onlara giremiyordu. İşte, biz, Ereğli'de, o spor salonlarını halka açtık. Halk, o spor salonlarından, normal, demir-çelik personeli gibi yararlanmaya başladı. Bu, ilk defa bu dönemde olmuştur. Bunun için, o yöneticiler, OYAK'ta da olsa, bir başka kurumda da olsa, işi bildikleri için çıtayı yükseltmişler, Erdemirin kârını, üç sene içerisinde 1,5 milyar dolar artırmışlardır. Dileriz ki, o kurumları alanlar, hem sporda hem ekonomide geldiği noktadan daha iyi noktalara Erdemiri ve Türkiye'yi taşısınlar.

Ben, bu duygu ve düşünceler içerisinde, bütün milletvekillerini ve Saygıdeğer Başkanımı selamlıyor, hepinize saygılar sunuyorum.

2006 yılı bütçesi hayırlı olsun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğan.

AK Parti Grubu adına, söz isteyen İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem.

Buyurun Sayın Erdem. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA EKREM ERDEM (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 2006 malî yılı Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Vakıflar, yaratılanı, Yaradandan dolayı seven bir anlayışın, insanlara hizmet etmeyi en büyük ibadet sayan bir kültürün, komşusu açken tok yatanı kendisinden kabul etmeyen bir medeniyetin ürünüdür. Vakıflar, ihtiyaç sahibi her canlının yardımına sevgiyle koşan, sahip olduğu varlığından başkalarını da faydalandıran güzel bir hasletin tezahürü olarak ortaya çıkan müesseselerdir.

Yüce milletimiz de kendisinden önceki benzeri uygulamaları kendi kültürü ve inançları çerçevesinde değerlendirerek hayır veya yardımseverliği şahsî bir meziyet ve üstünlük vasıtası olmaktan çıkarmış, vakıf yoluyla kurumsallaşmasını sağlamıştır. Bundan dolayıdır ki, vakıflar, tarihimizde önemli bir yere sahiptir. Atalarımız bir vakıf medeniyeti kurmuşlar, gittikleri her yerde vakıf yoluyla sayısız medrese, cami, mescit, han, hamam, kervansaray, imaret, darülşifa, çeşme, kale, su yolu ve külliyeler yaptırmışlardır.

Asırlardır bu topraklarda hizmetleriyle çok önemli bir konumda olan vakıflar, günümüz dünyasında da devlet ve özel sektörün yanında üçüncü sektör olarak eğitim, sağlık, kültür gibi sahalarda önemli hizmetler görmeye devam etmektedir.

Bugüne kadar ülkemizde vakıfların önemi yeterince kadar kavranamadığından ata yadigârı birçok tarihî eserimiz ihmal ve bakımsızlıktan yok olup gitmiştir. Üç yıllık iktidarımızda bu sahada çok güzel hizmetlere imza atılmış, elde kalanların yok olmaması için yoğun bir çalışmaya girilmiştir. Zamanımın elverdiği ölçüde bu güzel çalışmaları sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Başbakanlığa bağlı özel bütçeli bir kuruluş olan Vakıflar Genel Müdürlüğü, günümüzde, 41 720 adet mazbut, 300 adet mülhak, 4 470 adet de yeni, 161 cemaat ve esnafa mahsus vakfın iş ve işlemleri ile denetimini, ecdat yadigârı 18 500 adet tarihî eserin bakımı, onarımı ve yaşatılması ile vakıfların vakfiye amaçlarını gerçekleştirme faaliyetlerini yürütmektedir.

2002'de 37 000 000 YTL olarak öngörülen bütçe, 2006'da 400 000 000 YTL olarak öngörülmüştür; başka bir ifadeyle, Vakıflar Genel Müdürlüğü, tamamı özkaynaklardan karşılanan bütçesini, üç yılda, 10 kat artırmıştır.

Bütçesi hep açık veren bir ülkenin çocukları olarak bugüne kadar alışık olmadığımız başka bir güzellik de, yılsonu gerçekleşmesinin, öngörülenin çok üzerinde, yüzde 94'lere varan artışlarla kapatılmasıdır. Bu, gerçekten, alkışlanacak büyük bir başarıdır.

44 000 000 YTL olarak öngörülen 2003 bütçesi yüzde 34 artışla 59 000 000 YTL, 48 000 000 YTL olarak öngörülen 2004 bütçesi ise yüzde 94'lük bir artışla 93 000 000 YTL olarak gerçekleşmiştir.

2006 malî yılı bütçesinin yüzde 11'i personel giderlerine, yüzde 1'i sosyal güvenlik harcamalarına, yüzde 7'si mal ve hizmet alımına, yüzde 31'i hayır ve sosyal hizmetlere ayrılırken, yüzde 50'si yatırıma ayrılmıştır.

Sizlere arz ettiğim bu tablo bile, tek başına, Vakıflar Genel Müdürlüğünün sağlıklı bir yolda olduğunun göstergesi olarak algılanmalıdır; çünkü, bütçenin harcama kalemlerine bakıldığında, vakıfların aslî görevi olan hayrî, sosyal hizmetler ve yatırımlara ayrılan payın, bütçenin yüzde 80'ine tekabül ettiği görülecektir. Bu bütçe, hizmet bütçesidir; bu bütçe, yatırım bütçesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vakıfların vakfiyeleri gereği, ihtiyaç duyulan yerlere imaret yapmak ve bu imaretlerde, fakir ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlarımıza yemek vermek, Vakıflar Genel Müdürlüğünün aslî görevleri arasındadır.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, 2002 yılında 57 olan imaret sayısını 2005 yılı sonu itibariyle 94'e çıkarmış; öte yandan, 2002'de 13 825 olan evlerine günlük sıcak yemek servisi yapılan insan sayısı yüzde 270'lik artışla 2005'te 51 000 kişiye ulaşmıştır, 2006 yılında ise bu sayının 76 000'e çıkarılması hedeflenmiştir.

Aynı şekilde, nakit yardımı yapılan muhtaç sayısı 1 500'den yüzde yüz artışla 3 000'e çıkarılmış, 2006'da bu sayının 5 000'e yükseltilmesi planlanmıştır.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, 2006 yılında, ilk ve ortaöğretimde okuyan, şehit, dul, yetim ve tabiî afetlerden zarar gören ailelerden 2 000 çocuğa burs vermeyi planlayarak, sosyal içerikli hizmetlerine bir yenisini daha eklemiştir.

Daha önce on yıl süreyle SSK'ya tahsis edilmiş olan Bezmiâlem Vakıf Gureba Hastanesi, tekrar, Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredilmiştir, hastane, geçmişte olduğu gibi, vakfiye şartlarına uygun, çağdaş bir anlayışla, fakir vatandaşlara hizmet vermeye devam edecektir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, ecdat yadigârı eski eserlerin bakım, onarım ve korumasını yaparak insanlığın hizmetine sunmakta ve gelecek kuşaklara intikalini sağlamaya çalışmaktadır. Bu amaçla, 2003 yılında onarımı yapılan eski eser sayısı 140 iken, 2004 yılında bu sayı 282'ye çıkarılmış, ayrıca, 51 adet eski eserin onarım projesi de yapılmıştır. 2005 yılı sonuna kadar ise, 419 adet eski eserin onarımı ile 306 adet eski eserin onarım proje ihalesi tamamlanmış olacaktır. 2006 yılında ise, 2005 yılındaki projesi tamamlanmış 306 eski eserin onarımı yapılacaktır.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, kendi özkaynaklarıyla yaptırdığı bakım ve onarımların dışında, geçmişte atıl durumda bırakılmış 38 adet gayrimenkul yap-işlet-devret, 60 adet gayrimenkul restore et-işlet-devret, 107 adet gayrimenkul ise, kat karşılığı modeliyle değerlendirilmek üzere ihale edilerek, 408 000 000’luk yatırımı gerçekleştirmiş olacaktır.

2003 yılında çıkarılan 4916 sayılı Kanun kapsamında yer alan, üzerinde toplu yapılaşma bulunan işgalli vakıf taşınmazlarının hazine mülkiyetindeki taşınmazlarla trampa işlemleri devam etmektedir.

Vakıflar Genel Müdürlüğünün denetim ve korumasında bulunan eski eserlerin üç boyutlu, ayrıntılı video çekimleri yapılarak, vakıf eserleri video film arşivi oluşturulması projesi devam etmektedir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, taşınmazlarının sayısını, halihazır durumunu tespit etmek ve sağlıklı bir envantere sahip olmak amacıyla, coğrafik bilgi sistemi (CBS) projesi başlatılmıştır. Bu arada, yıllarca, bugünkü dile çevrilemeyen çeşitli arşivlerde dağınık ve bakımsız bir şekilde bulunan vakfiye, hüccet, berat, temessük gibi belgelerin derlenerek bilgisayar ortamına aktarılması, Selçuklular, beylikler ve Osmanlı döneminin kültür medeniyetine ait bilgi ve belgelerin internet ortamında Türk ve dünya kamuoyuyla paylaşılmasını kapsayan Vakıf Arşiv Yönetim Sistemi (VAYS) Projesinin çalışmaları da devam etmektedir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, paha biçilemeyen nadide taşınır eserlerin teşhirleri için de, vakıf eserlerinin yoğun olduğu İstanbul, Ankara, Edirne, Bursa, Konya, Sivas, Kayseri, Kastamonu, Gaziantep, Erzurum ve Antalya'da vakıf eserleri müzesi açılmasına karar vermiş ve çalışmalara da başlamıştır.

Ayrıca, yurtdışına kaçırılmış olan eski eserlerimizden Bursa-Yenişehir Sinan Paşa Camii çinisi ile Nevşehir Kurşunlu Camiinin Kâbe örtüleri Londra'dan, Elazığ-Harput Arapbaba Mescidi çinileri İsviçre'den, Genel Müdürlük deposundan 10 yıl önce çalınmış olan bir halımız da ABD'den, kararlı bir takiple geri alınmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erdem, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

EKREM ERDEM (Devamla) - Böylece, çalıntı eski eserlerle olan iç ve dış piyasadaki talep de kırılmıştır.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, bütün bu güzel çalışmalarını 24 bölge, 15 il şube, 2 işletme müdürlüğü, toplam 1 681 personelle yürütmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, 2006 yılı bütçesinin öncelikle Genel Müdürlüğümüze ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, güzel hizmetlerinden sadece ufak bir demet sunduğum Vakıflar Genel Müdürlüğünün başta Genel Müdürü olmak üzere emeği geçen bütün personelini tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.

AK Parti Grubu adına söz isteyen Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ OSMAN SALİ (Balıkesir) - Sayın Başkan, sacayın milletvekilleri; Devlet Personel Başkanlığı bütçesiyle ilgili olarak, AK Parti Grubu adına huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, kamu yönetimi dediğimiz yapı, personel, malî kaynaklar, teşkilat ve mevzuat unsurlarından oluşmaktadır. Kamu hizmetinin daha iyi yürütülebilmesi, yönetimin insan unsurunun iyileştirilmesini, etkinleştirilmesini, teşkilatlanmada hedefe dönük dinamik bir yapının kurulmasını ve nihayet, kamu hizmetinin işleyiş kurullarının basitleştirilip, tekrarlardan ayrıştırılmasını gerekli kılmaktadır. Bu anlamda, Devlet Personel Başkanlığı, kamu yönetiminin, malî kaynaklar hariç, üç unsuruna ilişkin fonksiyon ve yetkileriyle merkezî bir önem taşımaktadır.

Teşkilat yasası, Başkanlıkta, teşkilatlanma, kadrolaşma, mevzuat, eğitim, personel kayıtları ve bilgiişlem konularında birimler oluşturmuştur. Ayrıca, Devlet Personel Başkanlığında, merkezî sınav, sendika, özelleştirme, dışilişkiler işlemleri, idarî işlemle oluşturulmuş birimler tarafından yürütülmektedir. Bu yapılanmaya rağmen, Başkanlık, sadece kadro alınıp verilen, rutin işlemlerin yapıldığı bir kurum olarak algılanmaktadır. Oysa, kamu yönetimi açısından yapılacak düzenlemeler için, Başkanlık, önemli fonksiyonlar ifa edecek merkezî bir role sahiptir.

Sayın milletvekilleri, teşkilatlanmanın rasyonel temellere kavuşturulması ve hedefe dönük dinamik bir yapının oluşturulması, kadro sisteminin karmaşıklıktan kurtarılıp, esnekliğe imkân verecek bir yapıya kavuşturulması, kamu yönetiminin insan unsuruna ilişkin planlamalarının yapılması ve insan kaynaklarının verimli bir şekilde kullanılması ya da var olan insan kaynağı kalitesinin iyileştirilmesi ve nihayet, personel yönetiminin planlanmasına imkân verecek verilerin depolanması açısından Devlet Personel Başkanlığında hukukî yapı mevcuttur.

Sayın milletvekilleri, son yıllarda, personel sistemiz açısından önemli yenilikler getiren düzenlemeler yapılmıştır. Özetle bunlardan bahsetmek istiyorum.

Personel alımında merkezî sınav yöntemine geçiş, kamu hizmetine girmede kayırmacılığı önleyen önemli bir projedir. İkinci önemli gelişme, görevde yükselme sisteminde yapılan yeniliktir. Şube müdürüne kadar olan hiyerarşik kadrolara yapılan atamaların eğitim ve sınav şartına bağlanması hem kayırmacılığı önlemekte hem de kendilerine yetki verilen personelin, alanlarıyla ilgili konularda temel eğitimlerden geçirilmelerini sağlamaktadır. Nihayet, 2001 yılında çıkarılan kanunla, kamu görevlilerine, örgütlenme ve toplugörüşme yapma hakkı verilmiştir. Memur sendikacılığımızın içinde bulunduğu durum ve toplusözleşme anlayışı çerçevesinde kimi eleştiriler yapılmakla birlikte, içinde bulunduğumuz durumu katedilmiş bir aşama olarak değerlendirmek gerekmektedir.

Devlet Personel Başkanlığı, merkezî sınav sistemi, görevde yükselme ve memur sendikacılığı açısından önemli görevler ifa etmektedir. On yıldan fazla bir süredir, özelleştirilen kuruluşlardaki istihdam fazlası personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarından nakli de bu Başkanlığımız tarafından gerçekleştirilmektedir.

Son yıllarda yapılan bu kısmî düzenlemeler, belli konular itibariyle bir rahatlama sağlasa da, personel rejimimizin sorunları devam etmektedir.

Özelde pek çok sorundan bahsedilebilir. Ancak, genel olarak, personel rejimimizin iki önemli sorunu bulunmaktadır: Bir, kurumlararası ücret farklılıkları ve ücret kalemlerinin çokluğu; iki, personel dağılımının kurumsal ve bölgesel dengesizliği.

Sayın milletvekilleri, son yıllarda bazı kurumlarda ücretlerin farklılaştırılması, ücret açısından cazibe odağı kurumlar oluşturmuştur. Aynı işi yapan personel, bir kurumda farklı, diğerinde farklı ücret alabilmektedir. Oysa, ücret sisteminde temel yaklaşım, personelin görev yaptığı kurumu değil, yaptığı görevin taşıdığı önemi önceleyen bir anlayışa dayanmasıdır.

Sayın milletvekilleri, yine ödeme kalemleri o kadar artmıştır ki, artık, işin uzmanı olan kişiler dahi işin ucunu kaçırmıştır. Bir maaş onlarca unsurdan oluşmaktadır; gösterge aylığı, ekgösterge aylığı, taban aylık, kıdem aylığı, iş güçlüğü, teminde güçlük, iş riski, özel hizmet tazminatı, denetim tazminatı... Yani, bunların tamamını saymaya gerek yoktur, liste uzayıp gitmektedir. Maaşların hesaplanmasında üç ayrı gösterge ve üç ayrı katsayı bulunmaktadır. Hangi ödemeden vergi kesintisi ya da emeklilik kesintisi yapılacağı, ancak özel mevzuatına bakılarak bilinebilmektedir.

Bunun yanında, kurumsal düzenlemelerle, her kurum kendi personeline dönük ödeme yapılmasına imkân sağlamaya çalışmaktadır. Bütün bunlar birlikte değerlendirildiğinde, kamu çalışanlarının maaş hesabında dikkate alınan ödeme kalemlerinin 100'leri aştığı rahatça söylenebilir.

Sayın milletvekilleri, hükümetimizin, ilgili akademik çevrelerin katılımını da sağlayarak, üç yıllık bir hazırlık aşamasından sonra kamuoyuna deklare ettiği personel rejiminin yeniden düzenlenmesine ilişkin kanun tasarısı taslağı, bu açıdan büyük önem taşımaktadır. 2005 yılı haziran ayı içerisinde Bakanlar Kuruluna sunulan ve eylül ayında da kamu kurum ve kuruluşları ile memur sendikaları başta olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının bilgi ve eleştirilerine sunulan kanun tasarısı taslağı yukarıda bahsedilen sorunlara yönelik çözümler sunmaktadır.

Ana hatları itibariyle, Personel Rejimi Kanun Tasarısı Taslağı, eşit işe eşit ücret sistemini getirmekte, aylıkların hesaplanmasını kolaylaştırmakta, bütün kamu çalışanlarını malî haklar açısından tek bir çatı altında toplamaktadır. Devletin, artık, personel giderlerine ilişkin tek bir yasası olacaktır. Bunu olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Kurumlararası ücret farklılıklarının zaman içinde ortadan kaldırılmasının öngörülüyor olması da olumlu bir gelişme olarak not edilmelidir.

Sayın milletvekilleri, kamu personel sistemimizin sağlam temellere kavuşturulması için yapılması gereken bir diğer iş, kadroların gözden geçirilmesi ve görev tanımlarının yapılmasıdır. Personel dağılımını adil bir yapıya kavuşturacak norm kadro çalışmaları tamamlanamadığı için, kurumlararası ya da bölgelerarası geçiş talepleri, belli kurumlarda ya da belli bölgelerde personel açığı oluşmasına sebebiyet vermektedir. Genel personel azlığına kurumlararası ve bölgelerarası dağılım sorunu da eklendiğinde, ciddî bir sorun alanı oluşmaktadır. İş analizlerine dayalı görev tanımları ve norm kadro çalışmaları tamamlandığında, sağlam bir personel sistemi kurulmuş olacaktır. Kurumların personel ihtiyaçları, hâlâ ve maalesef, el yordamıyla belirlenmektedir.

Sayın milletvekilleri, bu bakımdan, norm kadro veya bunu ikame edecek kadro standardı ve görev tanımları çalışmalarına hız verilmelidir.

Değerli arkadaşlar, bu teşkilatımızın, ağırlıklı olarak maaş ödemelerinden oluşan mütevazı bir bütçesi vardır; 8 947 000 YTL.

Bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sali.

AK Parti Grubu adına söz isteyen Kastamonu Milletvekili Sinan Özkan.

Buyurun Sayın Özkan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SİNAN ÖZKAN (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun 2006 malî yılı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz aldım; konuşmama başlarken Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, 1930'lu yılların ikinci yarısından itibaren devlet teşebbüslerinin ekonomik hayatta daha etkin görevler üstlenmesi ve sosyoekonomik nedenlerle giderek yaygınlaşması, bu kuruluşların çalışma usul ve esasları ile denetimlerinin kanunla düzenlenmesini bir ihtiyaç olarak gündeme getirmiş ve 1938 yılında 3460 sayılı Kanunla Yüksek Denetleme Kurulu Umumî Murakabe Heyeti adıyla hayata geçirilmiştir.

Kamu iktisadî teşebbüslerinin işletmecilik kurallarına ve ekonominin genel ilkelerine uygun, kârlı ve verimli çalışmalarına yönelik tespit ve önerilerde bulunmak amacıyla, anılan kuruluşları sürekli gözetim ve denetim altında bulunduran, bilanço ve sonuç hesaplarını inceleyen, yöneticilerin aklanmasına veya aklanmamasına ilişkin raporlar düzenleyen Yüksek Denetleme Kurulu, daha sonra, 1960 yılında 23 sayılı Kanunla Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlanmıştır. Ancak, bu uygulama uzun sürmemiş, 1964 yılında 468 sayılı Kanunla tekrar Başbakanlığa bağlanmıştır.

Anayasamızın 165 inci maddesiyle "sermayesinin yarısından fazlası doğrudan doğruya veya dolaylı olarak devlete ait olan kamu kuruluş ve ortaklıklarının Türkiye Büyük Millet Meclisince denetlenmesi esasları kanunla düzenlenir" kuralı getirilmiştir. Buna istinaden çıkarılan, 2.4.1987 tarih ve 3346 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye Büyük Millet Meclisince Denetlenmesinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda da, Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonunun kamu iktisadî teşebbüslerini Yüksek Denetleme Kurulu raporlarını inceleyerek denetleyeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Anayasanın 165 inci maddesi, denetlenen kuruluşları “sermayelerinin yarıdan fazlası doğrudan doğruya veya dolaylı olarak devlete ait olan istisnasız bütün kamu kuruluş ve ortaklıkları” şeklinde tasnif etmiş ve kapsamına almıştır.

3346 sayılı Kanunun 2 nci maddesinde "ödenmiş sermayesinin yarısından fazlası kamu tüzelkişilerince sağlanmış olan kurumlar ile bu kurumların ödenmiş sermayesinin yarısından fazlasını sağlamış oldukları diğer kurumlar ve yukarıda sayılanlardan olmamakla beraber kendilerine bazı kamu yetki ve görevleri verilmiş olup, galip vasıfları bu kamu hizmetlerini yürütmek olan kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından olmayan özel kanunlara tabi kurumlar ve İller Bankası, bu kanunla konulan denetime tabidirler" denilmiş ve denetlenen kuruluşların kapsamı daha da genişletilmiştir.

Bir kuruluşun çalışma programının, faaliyetlerinin veya fonksiyonlarının tarafsız bir gözle incelenerek, kârlılık, verimlilik, ekonomiklik durumlarını belirlemeyi amaçlayan performans denetimi, sermaye araçlarının, kullanılan fonların ve insan kaynaklarının yönetiminde hesap verme sorumluluğu mekanizmasının işlerliğine yardım eden bir denetim türüdür. Yüksek Denetleme Kurulu, kuruluşundan bu yana performans denetimi kavramını ekonomik denetimin önemli bir parçası olarak değerlendirmiş ve performans denetimini kârlılık, verimlilik, ekonomiklik kavramları ve analizleriyle tanımlamış ve denetimlerinde bu hususları gözönünde bulundurmuştur.

Yüksek Denetleme Kurulunun denetim kapsamına kamu iktisadî teşebbüsleri, özel kanunlarında Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine tabi olduğu belirtilen kurum ve kuruluşlar, fonlar, sosyal güvenlik kuruluşları, 4046 sayılı Özelleştirme Kanununun 11 inci maddesine göre özelleştirme kapsamına alınan kuruluşlar ile 3346 sayılı Kanun çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından denetimi Yüksek Denetleme Kuruluna verilen kuruluşlar girmektedir.

Yüksek Denetleme Kurulu, 72 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre, Başbakanlığa bağlı, tüzelkişiliğe sahip yüksek bir denetleme organıdır. 22 nci Yasama Döneminde Parlamentomuzun çıkardığı 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunuyla genel bütçe kapsamındaki kuruluşlar arasına alınmış olup, 1.1.2006'dan itibaren bu kapsamda faaliyet gösterecektir.

Değerli milletvekilleri, 2005 yılında, 2004 yılı işlemlerinin denetimi kapsamında 25 adet iktisadî devlet teşekkülünün, 4 adet kamu iktisadî kuruluşunun, 4 adet sosyal güvenlik kuruluşunun, 19 adet özel kanunlarına göre denetlenen kurum ve kuruluşların, 3 adet fon yönetiminin, 3346 sayılı Kanun uyarınca 18 adet kuruluşun, Özelleştirme İdaresine devredilen 37 adet kuruluşun, Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonu kararına istinaden denetlenen 5 kuruluşun, toplam 146 kuruluşun denetimi, Yüksek Denetleme Kurulunca gerçekleştirilmiştir.

Yüksek Denetleme Kurulunun denetiminde bulunan kamu bankalarından Türkiye Halk Bankasının 1996 yılı işlemlerinin denetimine ait rapor kapsamında belirtilen bazı işlemlerle ilgili soruşturma, bazılarıyla ilgili inceleme, yine, 1997 ve 1998 yılları denetimlerine ait raporlarda da soruşturma talep edilmiştir.

Burada belirtilen soruşturma konularının bir kısmının gereği zamanında yapılmamıştır. Bu yüzden, hükümetimizin, iktidara geldiği ilk günlerde, Türkiye Büyük Millet Meclisi, yolsuzlukların sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırma komisyonu raporunda konular incelenmiş, yine aynı konuyla ilgili olarak kurulan soruşturma komisyonu raporunda da soruşturmaların geciktirilmesine neden olan sorumluların Yüce Divana sevk edilmelerine karar verilmiştir. Karar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun takdirleriyle uygun bulunmuş olup, sorumlu bakanlar hakkında Anayasa Mahkemesinde dava açılmış ve halen süreç devam etmektedir.

Özetle, Yüksek Denetleme Kurulu, hataların, usulsüzlüklerin, yolsuzlukların üzerine kararlılıkla gitmiş ve sonuçlarını, gereği yapılmak üzere ilgili ve yetkili makamların bilgilerine sunmuştur.

Yüksek Denetleme Kurulunun geleceğiyle alakalı da birkaç kelime söyleyip konuşmama son vermek istiyorum. Ülkemizde uzun yıllardan beri kamu kaynaklarının kullanılması ve yönetiminde ortaya konulan savurgan tutum ve usulsüzlükler, devletin malî dengesinin ciddî şekilde bozulmasına, ekonominin dengesini bozan aşırı iç ve dış borçlanmalara sebep olmuştur.

İktisadî yapının bu şekilde olumsuz etkilenmesi, uzun vadede, bu ülke kaynaklarıyla ülke insanına yapılacak hizmetleri ve kamu yatırımlarını da direkt olarak etkilemiştir. Bu nedenle, bugün, Türk Milletinin en hassas olduğu konulardan biri, kamu kaynaklarının çok dikkatli kullanılması, harcanmasında titiz davranılması, usulsüzlük ve yolsuzluklara prim verilmemesi, kamu kaynağı kullanan ve yöneten devlet kuruluşlarının denetiminin çok titiz ve hassas bir şekilde yapılmasıdır.

Bugüne kadar, özellikle, kamu iktisadî teşekküllerinin denetimini yapan Yüksek Denetleme Kurulu, bu fonksiyonunu titizlikle yerine getirmiştir. Ancak, 22 nci Yasama Döneminde Parlamentomuzca kabul edilen 5227 sayılı Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanunla, Yüksek Denetleme Kurulunun üstlendiği fonksiyon, tek dış denetim organı olarak tasarlanan Sayıştay bünyesine devredilmiştir. Ancak, 5227 sayılı Kanun, Sayın Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edildiğinden, şu anda Yüksek Denetleme Kurulu görev ve fonksiyonlarını ifaya devam etmektedir. Bu denetim faaliyetlerinin bundan sonra hangi kurum tarafından devam ettirileceği, elbetteki, Yasama Organımızın takdirindedir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özkan, lütfen, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

SİNAN ÖZKAN (Devamla) - Ancak, hangi kurum tarafından yürütülürse yürütülsün, AK Parti Hükümeti, usulsüzlük ve yolsuzluklarla mücadeleye bütün kararlılığıyla  devam etmektedir. Bu dönemde, yıllarca kötü yönetim ve suiistimaller nedeniyle her yıl zarar ettirilen kamu bankaları, iktidarımız döneminde, özel sektör bankalarıyla bile kârlılıkta yarışmaktadır ve yıllardır olmadığı kadar uygun şartlarla ve uzun vadelerle yatırımcıya, ziraatla uğraşan vatandaşlarımıza, esnafımıza kredi kullandırabilmektedir. Bunların ekonomiye yansımalarını, yatırıma katkılarını görüyoruz, önümüzdeki dönemde daha net görmeye de devam edeceğiz.

Yine, bu dönemde birlikte çıkardığımız 5020 sayılı Kanun ve bu kanunun uygulanmasıyla kamudan çalınan kaynakların yeniden nasıl kamuya döndürüldüğü, fakir fukarının hakkının nasıl bunu gasbedenlerden alınıp millete aktarıldığı aziz milletimizin malumudur.

Konuşmamı tamamlarken, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

AK Parti Grubu adına söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Nur Doğan Topaloğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştayımızın 2006 malî yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına konuşmak üzere huzurunuzdayım; Partim ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, Danıştayımızın kuruluşundan bu tarafa 137 yıl geçmiştir. Dava sayılarındaki gelişmeler sonunda bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri kurulmuştur. Bunların hepsi birden idarî yargının bütününü oluşturmaktadır.

Danıştay, aslında, Osmanlıdan kalan bir mirastır; ama, 1961 Anayasasında daha etkili hale gelmiş, 1982 Anayasasında da bu etkinliğini korumuştur.

Danıştayın görevleri Anayasamızın 155 inci maddesinde bayağı ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Esas 2575 sayılı Kanun ise Danıştayın görevlerini tümüyle ortaya koymaktadır.

Danıştayımız bir yüksek idare mahkemesidir. Kendisine doğrudan gelen ve karara bağlanan konularla ilgili, aynı zamanda idare mahkemelerinin temyiz merciidir, ikinci bir basamak olarak. Bunun dışında da, görüş bildirmek için, kanunlar üzerinde istişarî görüşte bulunmak için ayrıca yetkileri vardır, sözleşmeler üzerinde yetkileri vardır. Bu bakımdan da Danıştay görev ifa etmeye devam etmektedir.

Danıytayımızın, Başkanlık, Başsavcılık, 13 daire ve Genel Sekreterlik olmak üzere önemli birimlerini bu şekilde saymamız mümkündür. Şu anda 406 hâkim-savcı kadrosu vardır, bunun 328'i doludur, 78'i boştur. Toplam 912 kamu görevlisi kadrosundan da 689'u dolu, gerisi boş bulunmaktadır. Bunu kısaca özetlemek gerekirse, yüzde 25 noksanıyla hizmet yapmaktadır. Buna karşılık Danıştaya yılda 60-65 bin dosya gelmektedir. Halbuki, bir yıl içerisinde de 55-60 bin dosya karara bağlanmaktadır.

Elimizdeki istatistiklere göre, 31.10.2005 tarihinde dava dairelerinde 84 558 dosyanın bulunduğu, idarî dosyanın da 94 000 olduğu ortadır. Danıştayın ne kadar büyük yük altında olduğunu göstermek için sizlere bu bilgileri sunmak gereğini duydum.

2006 bütçesi geçmiş yıla nazaran yüzde 12 artırılmıştır; daha sonraki iki yılda da yüzde 10'ar artırılması prensip olarak kabul edilmiştir. Ayrıca, Danıştayımızın köklü bir problemi vardır, hizmet binasıdır. Şu anda, 1974'te yapılan bina yetmediği gibi, İş Bankasından kiralanan bina da hizmete cevap vermemektedir. Bunda, geçmiş Danıştay Başkanlarının, idarecilerinin hatası vardır. İki kere devlet imkân vermiş, onu kullanamamışlardır. Onların beğenmediği, taşınmaya erindikleri bina, bugün bakanlık olarak hizmet görmektedir. Eğer Danıştay yöneticileri idareyle el ele verselerdi, bu problem o zaman kendiliğinden çözülmüş olacaktı.

İlk kurulduğu yıllarda yüksek istişare organı olarak Şûrayı Devlet ismiyle kurulmuştu; ama, o günden bugüne Danıştayda büyük gelişmeler olmuştur. Danıştayın Fransa'dan örnek alınmasına rağmen, Fransa'da dairelerin üçte 2'si idarî, 1’i dava daireleri olmasına rağmen, şu anda Danıştayımızda 13 daire bulunmaktadır; 12'si dava dairesidir, sadece 1'i idarî daire haline gelmiştir. Bunda da, Batı’yı örnek aldığımız halde, Batı’dan ne derece ayrıldığımızı görmek mümkündür.

Vaktimizin sınırlı olması nedeniyle, fazla, konuya girmek istemiyorum. Kamu yönetiminde, kaymakamlık, müfettişlik, valilik yaptım; onbuçuk yıl da Danıştay üyeliği yaptım; orada üye olmaktan, bulunmaktan da gurur duyuyorum; ama, bu konuşmayı yaparken, bazı misaller verirken, kendimi de içine alarak, tenkit etmekten ziyade, bir otokritik olarak değerlendirilmesini düşünüyorum; bu şekilde, bilginize, takdirinize sunuyorum.

Bugün, davalar, gittikçe artmaktadır dedik. Neden; başta nüfus artışı. 1927 yılında, nüfus sayımıyla, 13 000 000’ken nüfusumuz, bugün 70 000 000’u geçmiştir. Bu kadar vatandaşın davası da, elbette çok olur. Bunun dışında, kuvvetler ayırımı ilkesinden hareketle, öncelikle yürütmenin içinde bulunan yöneticilerin, sorumlulukları, hatalı uygulamaları çoktur; bu da davaları artırmaktadır. Yürütmeden gelen birisi olarak, o bakımdan da kendimizi tenkitte yarar görüyorum.

İkinci bir konu ise, idarenin uygulama ve kararlarını değerlendiren ve karara bağlayan yargının da bunda önemli payı vardır; bu da, kendi uygulamasıyla dava sayısını artırmaktadır; o bakımdan da, yargı olarak, yine kendimizi denetlememiz gerekmektedir.

Üçüncü bir faktör ise, bilhassa geçmiş dönemde, büyük yolsuzluklar, hortumlamalar sonunda meydana gelen davalar, açılan davalar, ortaya çıkan dosyalar, bunun aldığı zaman iş hacmini artırmış, zaman kaybını çoğaltmış, diğer davaların karara bağlanmasını zorlaştırmıştır. Bütün bunları düşünerek, tedbir almakta yarar olduğu kanısındayım.

Şimdi, bir hatıramı anlatarak otokritiği yapmak istiyorum. Ben, 1990 yılında Danıştay üyeliğine seçildim; eski valim, müsteşarım, Danıştay Başkanvekilliğinden emekli merhum Osman Meriç'i ziyarete gittim. Bana şu tavsiyede bulundu; dedi ki: "Ben, Danıştayda olduğum sürece, sınıf arkadaşlarım da dava açsa, valilik için olumlu karar vermedim. Danıştay kararıyla valilik yapılmaz, hükümet isterse valilikte tutar, isterse tutmaz."

Zaten, İl İdaresi Kanununda "vali, her bakanın hem idarî hem siyasî temsilcisidir" diyor. Buna rağmen, şu anda Danıştayımızın, bazen birkaç kere iade ettiği valilerden dolayı, hükümetin valileri, Danıştayın valileri gibi bir ikilem oluşmuştur. Ben, bu konuyu 13. Dairenin kuruluşunda da tekrar ettim, tekrar etmekte de yarar görüyorum. Artık, idarenin her türlü eylem, işlemi yargıya tabidir; ama, yargı organı da idarenin yerini alacak kadar hatalı uygulama yapmamalıdır.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Devletin valisi olur, AKP'nin valisi olmaz!

NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Devamla) - Bir başka konuyu daha söyleyeyim. Ben de Danıştaya seçildiğimde merkez valisiydim, beni de merkeze almışlardı. Dava açmaktan hicap duydum. Beni istemeyen, vali… "İstenmeyen birisi olarak valilik yapmam, niçin haber vermediniz, dilekçe verirdim" dedim, arkadaşlarım mahcup oldular; ama, aynı hükümet zamanında, ben, Danıştay üyeliğine seçildim.

Şu anda tipik bir misal vereyim. Çok sevdiğim, takdir ettiğim, kabiliyetini de beğendiğim bir kardeşimiz, iktisadî görüşü devletçilik olan bir partinin resmen milletvekili adayı oluyor. Bu hükümet onu merkeze alıyor. Danıştay "liberal görüşlü bir hükümetin programını uygulamaya sen gideceksin, orada valiliğe devam edeceksin" diyor. Danıştay kararıyla bu da devam ediyor. O bakımdan da, ben, bu durumların düzeltilmesi gerektiğine inanıyorum.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Yakında parti devleti de kurarsınız…

NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Devamla) - Ayrıca, Avrupa Birliği yolunda birçok yasal çalışma yapılmıştır; fakat, bunların yasalaşması tek başına yeterli olmamıştır.

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - İl başkanları vali olur o zaman…

NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Devamla) - Bu yasaları uygulayıcıların da, yasama organı iradesi doğrultusunda işlem yapması, yürütmenin bu iradeye uygun icraat ve iş yapması, bir ihtilaf halinde de yargı erkinin, bu üstün iradeyi gözönünde bulundurması gerekmektedir.

Yargı, hiçbir zaman olumlu bir icraatın önünde engel olmamalı, kendisi yasa koyucu gibi veya yürütme gibi, yürütme erki gibi davranmamalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Topaloğlu, lütfen, toparlar mısınız.

NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Devamla) - Danıştay Başkanının da bu seneki 137 nci yıldönümünde dile getirdiği bir konuyu tekrar ederek sözlerimi bitiyorum. Sayın Danıştay Başkanı, haklı olarak, 137 nci yıldönümünde, kamu idare birimleri arasında uygulama birliğinin sağlanması -bakın, idareyi de tenkit ediyor- demokratik, çağdaş devlet anlayışının gereği olan saydamlık, katılımcılık ve birey-devlet ilişkisinde keyfîliğin ve kayırıcılığın önlenmesi; böylece, istikrarın yakalanması yolunda benim de katıldığım öneride bulunuyor.

Ben, tekrar ediyorum, bu öneriyi aynen kabul ediyorum ve yalnız, bunu bir parti mensubu gibi değil, aynı zamanda o camianın bir mensubu olarak dile getiriyorum; hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Topaloğlu, teşekkür ediyorum.

Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen, Muğla Milletvekili Sayın Hasan Özyer; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HASAN ÖZYER (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum; Anavatan Partisi adına, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle şunu belirtmek istiyorum; malum olduğu üzere, şu anda ülkede bir, tek parti iktidarı vardır. Ülkemiz siyasî pratiği bize göstermektedir ki, tek parti iktidarları döneminde koalisyon dönemlerine göre kat be kat fazla hizmet üretilmektedir. Tek parti iktidarları, kalıcı çözümlere yönelik reformların hayata geçirildiği dönemlerdir; geçmişte böyle olmuştur, bugün de aynı beklenti içindeyiz. Ancak, halen işbaşında olan ve üçüncü yılını geride bırakan hükümete baktığımızda, böyle bir durum, ne yazık ki, görememekteyiz; ortada ne ciddî bir proje ne köklü bir reform vardır. Yapılan işler, geçmiş dönemlerde başlatılan projeleri sürdürmek, reformları devam ettirmekten ibarettir. Üstelik bu devam ettirme işi, geçmişin bütün yanlışları, hastalıkları, eksikleriyle birlikte sürdürülmektedir. Doğru işleri devam ettirmek elbette gerekli ve önemlidir; ama, yeterli değildir. Bütçe üzerinde ifade edeceğim görüşlerimin bu temel eleştirim gözönünde bulundurularak değerlendirilmesini istirham ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün faaliyetleri üzerinde durulurken, ister istemez "spor" konusu önplana çıkmaktadır; oysa "gençlik" kısmı, en az spor kadar önemli ve ondan daha hayatî bir konudur. Bunun için, ben, öncelikle, gençlik konusuyla başlamak istiyorum.

Genç nüfus yapısı, bir ülkenin sahip olabileceği zenginliklerin en büyüklerinden biridir. Türkiye, bu büyük potansiyele sahip bir ülkedir; ancak, bu zenginliğin kalkınma yarışında avantajımız haline gelebilmesi, kendiliğinden olacak bir şey değildir. Bunun için, yapmamız gereken işler, kurmamız gereken altyapılar vardır.

Türkiye'nin, eskiden beri, bu yöndeki politikaları gerektiği gibi oluşturamadığını üzüntüyle tespit etmek durumundayız. Türkiye'nin bugün yaşadığı sorunların temelinde, gençlik politikalarındaki zaaflar vardır. Türkiye'de 1960'lı ve 1970'li yıllarda yaşanan olaylar, sadece sınırlı grupları değil, topyekûn nesilleri heba etmiştir. Aymazlık sebebiyle, 1990'ların ve hatta 2000'lerin nesli de, aynı akıbete doğru gitmektedir. Türkiye, 1980 sonrası, her alanda olduğu gibi, gençlik konusunda da büyük bir dönüşüm yaşamıştır. Önü açılan, ufku genişleyen, hareket kabiliyeti artan Türkiye'nin genç insanlarının talepleri de, buna bağlı olarak, değişmiş ve çoğalmıştır; ancak, 1990'lardan itibaren, ülkemizde, değişim süreci kesintiye uğramıştır. Bu dönemde, gençliğin sorunları da giderek büyümüştür.

Dünyadaki değişime uygun, geleceği kucaklayan, gençliğin dinamizmini değerlendiren bir gençlik politikasına, maalesef, bugün de sahip değiliz. Gençlerimiz, bu ülkedeki sorunları, her kesimden çok daha yoğun bir şekilde yaşamaktadır. Enerjilerini, etnik, ideolojik veya inanç temelli mücadelelerde kullanma zeminine itilen bir gençlik profiliyle karşı karşıyayız. Hayatta başarılı olabilmesinin önündeki bütün yolları tıkanan gençlerimiz, ister istemez, başka alternatiflere yönelmektedir. Bugün, gençlerimizin bir bölümünü, sporda, okulda, siyasette ve hayatın her alanında, tehlikeli bir şiddet yöneliminin içinde görüyoruz. Gençlerimizin bir diğer bölümü ise, ülkenin ve dünyanın gerçeklerinden kopuk, günlerini, karanlık, izbe mekânlarda geçirmektedir. Bunlar, her türlü tehlikeli alışkanlığa yatkın bir durumdadır. Ancak skandal çapında olaylar yaşanması durumunda gündemimize gelen satanizm, uyuşturucu gibi, tehlikeli, sapık eğilimlere, gençlerimiz arasında giderek daha fazla rastlanmasının gerisinde de aynı sebep vardır. Tabiî ki, tüm olumsuzluklara rağmen özlediğimiz, hedeflediğimiz gençlik profilini yakalamış önemli bir gençlik kitlesi de bulunmaktadır; ama, bunlar, diğerlerine göre, maalesef, azınlıkta kalmaktadır.

Üzülerek tespit ve kabul etmek zorundayız ki, Türkiye, sahip olduğu büyük gençlik potansiyelini, kelimenin tam anlamıyla heba etmektedir. Sonuçta, değerlendirilemeyen her potansiyel gibi, genç nüfus yapımız da, ülkemizin en önemli sorunlarından biri haline gelmiştir. Halbuki, Türkiye'nin, gençlerimizin enerji ve birikimlerinden her alanda etkin şekilde yararlanmadan sorunlarını çözme, demokratik gelişimini sürdürme imkânı yoktur. Devletin gençlik politikasındaki zafiyet yanında, bazı kesimlerin gençliği militan olarak kullanma eğilimi, sorunu daha da ağırlaştırmıştır. Halbuki, gençliğin sıkıntıları çok somuttur ve açıkça ortadadır. Gençlerimiz, ülkenin ve kendilerinin geleceklerine umutla bakmak istemektedirler. Gençlerimiz, bu ülkedeki çalışkan, bilgili, beceri sahibi herkesin önünün açık olmasını beklemektedir. İyi bir öğrenim görmek istemektedir, buna uygun bir eğitim altyapısı istemektedir. Eğitimini tamamladıktan sonra kariyerine uygun iş sahibi olmak istemektedir. Yükseköğrenim imkânı bulamayan gençlerimiz, kendilerini doğrudan iş hayatına hazırlayacak meslekî eğitim sistemi istemektedir. Hayata atılırken, kendilerine maddî-manevî destek ve en önemlisi vizyon verilmesini istemektedir. Her türlü sportif ve sosyal faaliyeti yürütebilecekleri bir ortama kavuşmak istemektedirler. Köyde, kentte, okulda, iş hayatında, her yerde ve her zaman hak ettiği değeri görmek istemektedirler.

Bu istek ve beklenti listesini olabildiğince uzatmak mümkündür. Montaigne'in kendilerini "güç de akıl da onlardan yana" diye tarif ettiği gençlerimiz, tüm bu isteklerinde sonuna kadar haklıdırlar. Buna karşılık onlara sunulanlar, isteklerini karşılamanın, ne yazık ki çok uzağındadır. Üstelik, Türkiye, gençlik olgusunu bütün boyutlarıyla kavrayıp çözmeye çalışmak yerine, gençlerini askerî bir disiplin altında tutma yolunu seçmiştir. Burada, Türkiye'nin kendine özgü sosyoekonomik ve jeopolitik şartlarının belirleyici olduğu düşünülebilir; ancak, asıl sorun, devletin çağdaş anlamda bir gençlik politikasının bulunmamasıdır.

Değerli milletvekilleri, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün, mevcut yapısı, kadrosu ve işleyişiyle gençlerimizin sorunlarına çözüm getirecek çalışmaları gerçekleştirmesi mümkün değildir; gençlik konusunda çalışma yapmayı yaz kampı açmaktan ibaret sayan bir anlayışla hiç mümkün değildir. Söz konusu kurumun, gerçek anlamda, ülkenin gençlik politikalarının oluşturulması ve uygulanması işlevini yerine getirebilecek şekilde yeniden yapılandırılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, spor, geleneksel bir uğraş olmanın yanında, modern yaşam biçiminin de ayrılmaz bir parçası haline dönüşmüştür. Hem kitlesel hem de bireysel alanda sporun insan hayatında sahip olduğu yer, hepimizin malumudur. Büyük kitleleri kendisine bağlayan, futbol başta olmak üzere, sporda başarılı olmanın şartı, yetenek, inanç ve azim kadar, iyi bir altyapıya sahip olmaktır. Geçmişle kıyasladığımız zaman ülkemizde spor alanında büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. Kulüplerimizin ve Millî Takımımızın elde ettiği başarılar yediden yetmişe tüm insanlarımızda spora büyük bir ilgi ve merak uyandırmıştır. Bu vesileyle, başarı kazanan bütün sporcularımızı tebrik ediyorum.

Spor, uluslararası alanda propaganda ve tanıtım açısından da büyük öneme ve işleve sahiptir.

Türk Milleti, her alanda olduğu gibi, sporda da yeni uluslararası başarılara imza atmalıdır. Başarının temel şartı ise, altyapıdır, çocuklarımızı spora teşvik etmektir. Eskiden çocukların futbolcu olmak istemeleri haylazlık olarak değerlendirilirdi. Bugün, anneler, babalar, çocuklarının ellerinden tutup futbolcu olmaları için onları spor okullarına göndermekte, kulüplere kaydettirmektedirler; ancak, altyapı geliştirme çalışmalarının bu ilgiye orantılı yürüdüğünü söyleyebilmemiz mümkün değildir. Ülkemizin her ilinin, ilçesinin, beldesinin, en modern şekilde inşa edilmiş, her türlü araç-gereçle donatılmış spor komplekslerine ihtiyaçları vardır. Gençlerimizi ancak bu şekilde spora teşvik edebiliriz, yetenekli çocuklarımızı ancak bu şekilde ortaya çıkarabiliriz.

Değerli milletvekilleri, yakın dönemde sporda yaşanan olumlu gelişmeleri gölgeleyecek boyutlara ulaşan sıkıntıların çözümü için ciddî adımlar atılmadığı görülmektedir.

Sporda şiddet sorunu, sadece futbolla sınırlı olmaktan çıkmış, her branşta amatör karşılaşmalara kadar yayılmıştır.

Ödül sisteminin sağlıklı işletilmemesi, Türkiye'yi defalarca doping utancıyla yüz yüze getirmiştir.

Federasyon seçimlerinde ve atamalarda spora siyaset karıştırılmasının ortaya çıkardığı sıkıntılar ayyuka çıkmıştır.

Çok övünülerek ifade edilen lisanslı sporcu sayısındaki artış, ne yazık ki fiktiftir. Bu artışın, okul etkinliklerine katılan öğrencilere 1-2 YTL karşılığı lisans belgesi verilmesinden kaynaklandığını hepimiz biliyoruz.

Türkiye, diğer birçok alan gibi, gençlik ve sporda da millî siyasî perspektifini kaybetmiştir. Çözüm için, önce sorunun varlığı kabul edilmelidir. Sonra, ilgili taraflarla işbirliği içinde yapılabilecekler belirlenmeli ve nihayet kararlı bir şekilde uygulamaya geçilmelidir. Önümüzdeki yılların, sporda bu çerçevede gerçekleşen çalışmaları konuştuğumuz bir dönem olmasını temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, vakıflar, geçmişimiz ile geleceğimiz arasındaki önemli köprülerden biridir. Bu kurumlar, milletimizin yardımlaşma ve dayanışma duygularını hayata aktarma işlemini üstlenmişlerdir. Medeniyetimizin insana verdiği önemi, vakıflarımızda ve vakıf anlayışımızda görmek mümkündür. Bugün, yüzlerce yıllık vakıf birikimimizin ürünü olan binlerce vakıf eserine sahibiz. Ülkemizdeki vakıf eserleri manevî bakımdan olduğu kadar, maddî, kültürel ve tarihî açıdan da son derece değerlidir. Vakıf mallarının amacına uygun değerlendirilmesini sağlamak, vicdanî ve millî sorumluluğumuzdur.

Değerli milletvekilleri, vakıf müesseselerinin bir diğer özelliği de, gönüllü veya sivil toplum kuruluşu ya da üçüncü sektör diye ifade edilen yapının önemli bir unsuru olmalarıdır. Sivil toplum yaklaşımı, vatandaşların dernek ve vakıf çatısı altında özgürce örgütlenebilmelerini gerektirir. Bilindiği gibi, bilgi ve emek örgütlenmesini sağlayan kişi topluluklarına dernek, parasal örgütlenmeyi sağlayan mal topluluklarına da vakıf adı verilmektedir.

Vakıf sayısındaki patlamanın sebebi, 1980 öncesinde dernekler konusunda yaşanan olumsuzlukların yasaklarla önlenmeye çalışılmasıdır. Derneklerin önündeki engeller çoğaltılınca, insanlar, örgütlenme konusunda daha esnek olan vakıflara yönelmişlerdir. Dernek veya kulüp çatısı altında yapılması gereken pek çok faaliyet, vakıf kimliği altında yürütülmeye başlanmıştır. Dernekler ile vakıflar arasındaki çizginin yeniden belirginleştirilmesi gerekmektedir. Yeni vakıf kanununda bu durum gözönünde bulundurulmalıdır.

Öte yandan, yakın dönemde kurulan vakıflar arasında, elbette vakıf ruhuna ve amacına uygun olanlar da vardır. Sadece Amerika'da, vakıfların aralarında bulunduğu kâr amacı gütmeyen gönüllü kuruluşlara yapılan bağışların yıllık tutarı 200 milyar doları bulmaktadır. Bu kuruluşların faaliyetlerine yapılan gönüllü katılımların parasal karşılığı da 225 milyar dolara ulaşmaktadır. Nitekim, ülkemizde de, toplumun doğruluğuna ve hasbîliğine inandığı ciddî projeler yürüten gönüllü kuruluşlar finansman sıkıntısı çekmemektedirler.

Değerli milletvekilleri, Batı ülkeleri vakıf müessesesini Türkleri örnek alarak kurmuşlardır. Anadolu'yu fethettiğimizde ilk kurduğumuz müesseselerin başında vakıflar gelmektedir. Osmanlı vakıf sistemi bu alanda bir zirveyi ifade etmektedir.

Ülkemizde vakıf geleneği gelir kaynağı bakımından da kendine has özelliklere sahiptir. Türk vakıf sistemi, faaliyetlerini kişilerin ve devletin yardımına ihtiyaç kalmaksızın kendi kaynaklarıyla yürütebilme esasına dayalıdır. Son yıllarda bu güzel gelenek bozulmaya başlamıştır. Ülkemiz şartlarında kendi gelir kaynaklarının üzerinde yükselmeyen vakıfların sivil olma özelliklerini kaybetmeleri tehlikesi vardır.

Maalesef, Türkiye'nin devlet ve toplum olarak yaşadığı bütün hastalıklar bir şekilde vakıflara da yansımıştır. Toplumsal hastalıklarımız olan kamu hakkına tecavüz, bir sistemi en kısa zamanda dejenere etme, kendisine ait olmayana gayrimeşru bir şekilde el koyma, hakkı suiistimal, yardım duygularını istismar etme, israf, hırsızlık, hepsi vakıf sisteminde ne yazık ki vardır. Devletimizin hastalığı olan vur deyince öldürme, önce laçkalık ve denetimsizlik, sonra yararlı ile zararlıyı ayırt etmeden toptan imha hastalığı, milletin hakkına ve hukukuna riayet emmeme, kazanılmış hakların çiğnenilmesi, hepsi vakıflarda söz konusudur.

Ecdat yadigârı vakıf mallarının kapanın elinde kalması söz konusudur. Vakıfları bizlere emanet eden atalarımızın ruhaniyetine yapılan bu kötülüğün önüne geçmek, sorumluluk mevkilerindekilerin boyunlarının borcudur.

Değerli milletvekilleri, vakıflar, kamusal bir görev olduğu halde kamunun yürütmediği işleri yapan, ama özel sektör gibi kendi geliri bulunan kuruluşlardır. Devletin ve özel sektörün ilgilenmediği alanlarda faaliyet gösteren vakıflar, böylece büyük bir toplumsal ihtiyacı da karşılarlar. Bunun için, vakıfları, ne kamunun katı kurallarıyla ne de özel sektörün sadece kârı esas alan yaklaşımıyla değerlendirmek mümkün değildir. Vakıfların sosyal sigorta işlevi, ekonomik sıkıntı dönemlerinde daha iyi anlaşılmaktadır. Türk toplumu, vakıf organizasyonlarının sayesinde dayanışma geleneğini hâlâ canlı tutabilmektedir.

Diğer boyutlarıyla birlikte, vakıflarda oluşmuş asırlık birikimlerin günlük kaygılarla tarumar edilmesi, toplum yapımız üzerinde onarılması zor yaralar açabilmektedir. Unutulmamalıdır ki, devletin görevi, vakıfları yönetmek değil, vakıf çalışmalarının yasalara ve kuruluş senetlerine uygun yapılıp yapılmadığını denetlemektir. Kamu kuruluşları ile vakıflar arasındaki ilişkiler bu çerçevede gözden geçirilmeli ve sağlıklı bir zemine oturtulmalıdır. Vakıflarla ilgili işlemler, bu kurumların manevî konumlarına uygun şekilde yürütülmelidir. Vakıfların denetiminde, mevcut mevzuat yanında, yüzlerce yıllık süreç içinde olgunlaşarak günümüze kadar ulaşan vakıf anlayışı da gözönünde bulundurulmalıdır. Vakıfların denetimi ayrı ayrı kuruluşlar tarafından değil, merkezî bir denetim kurumu tarafından yapılırsa, halen yaşanan birçok sıkıntının önüne geçilebilir.

Batı'da özellikle eğitim ve sağlık alanındaki projeler vakıflar tarafından desteklenmektedir. Ülkemizdeki vakıflar da, sosyal yardım, eğitim, kültür, sağlık ve hayır işleri yanında, Batı'da olduğu gibi, projelere destek verecek çalışmalar konusunda teşvik edilmelidir.

Türkiye'nin, kamu mallarını ve hizmetlerini özelleştirmeye çalıştığı bir dönemde, vakıf mallarının ve hizmetlerinin devletleştirilmesi gibi bir yola gidilmemelidir.

Kişisel hatalar için kurumların cezalandırılmayacağı anlayışı, vakıflar konusunda da geçerlidir.

Malî konulardaki istismarların önüne geçmek için yapılacak en doğru iş, vakıf yönetim kurullarının, malî faaliyetlerinin sonuçlarından ekonomik bakımdan sorumlu olmalarıdır. En etkin denetim budur.

Değerli milletvekilleri, bugün, vakıf eserlerimize sahip çıkmak, onları yaşatmak, işlevlerini sürdürecek dirilikte tutmak, geliştirmek ve gelecek nesillere aktarmak konusunda ciddî eksikliklerimiz vardır. Vakıflar Genel Müdürlüğümüzü bu görevi yerine getirebilecek donanım ve kaynağa kavuşturmak zorundayız; daha doğrusu, Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün zaten var olan kaynağını bu doğrultuda kullanmasını sağlamak mecburiyetindeyiz.

Binlerce vakıf eserinin vakıf mantığına tamamen aykırı şekilde satılmasına veya tahsis adı altında peşkeş çekilmesine milletimizin vicdanı izin vermemektedir. Türk insanı, geçmişte satılan vakıf eserlerinin çoğunu satın alıp yeniden vakfetmiştir. Aynı hata yeniden tekrarlanmamalıdır.

Vakıflarla ilgili sorumluluğu bulunanlar, vakıf faaliyetleri baltalamak anlamına gelen gayretlerden uzak durmalıdırlar. Topluma ait organizasyonları olan vakıflar, devlet-millet bütünleşmesinin simgesidir.

Sorunu, vakıflardan önce, devlet yapısındaki bozuklukta aramalı, bunları düzeltmeye çalışmalıyız. Ülkemize kazandıracağımız her bir vakıf, daha mutlu, huzurlu ve müreffeh gelecek için konulmuş bir tuğladır. Vakıflar ihtiyaçlardan doğmuştur, bu ihtiyaç, bugün olduğu gibi, yarın da devam edecektir. Bunun için, vakıflar konusunda, en kısa sürede toplumsal bir uzlaşma sağlamalıyız.

İfrat ile tefrit arasında gidip gelen vakıflar konusu, artık, aklıselimle ele alınmalıdır. Türkiye, devlet ve millet hayatı için hayatî kıymeti haiz bu kurumlarını, ölçülü ve dengeli bir şekilde ayakta tutmanın yolunu bulacağına inanıyorum.

Bu düşüncelerle, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyer.

Anavatan Partisi Grubu adına, ikinci konuşmacı, Iğdır Milletvekili Sayın Dursun Akdemir; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Personel Başkanlığı, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ve Danıştay Başkanlığıyla ilgili söz almış bulunmaktayım. Anavatan Partisi adına, Yüce Meclisimize ve Büyük Türk Milletimize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, Devlet Personel Başkanlığı, Türk kamu idaresinde, personel politikası ve devlet teşkilatıyla ilgili uygulamalarda stratejik önemi haiz kurumlarımızdan bir tanesidir.

Bu Başkanlık, devlet personel rejiminin temel ilke ve politikalarını, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin hukukî, malî statülerini belirlemek maksadıyla, niteliklerini, atanmalarını, görev ve yetkilerini, haklarını ve yükümlülüklerini ve diğer özlük işlerini düzenleyen bir uzmanlık kurumudur.

Bu kurum, kamu kurum ve kuruluşlarında personel mevzuatımızın uygulanmasını sağlayan ve mevzuatın öngördüğü düzenleyici işlemleri hazırlayan, Bakanlar Kuruluna yardımcı olmak üzere kurulmuş değerli bir kurumdur.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin Bey, sizi, gazetelerde, hep, spordan sorumlu Devlet Bakanı olarak görüyoruz; ama, sporumuzun çıkmazını da görüyoruz. Ancak, keşke, isterdik ki orada başarılı olunsaydı; fakat, bu durum, kamu yönetimini önemsediğinizi ya da önemsemediğinizi mi gösteriyor, yoksa, sportmen bir kişi olduğunuzu mu gösteriyor?! Bakanlığınız döneminde Devlet Personel Başkanlığının gereken önemini anlamadığınızı ve önem vermediğinizi görmekteyiz. Sizin gibi hukukçu birisinin böyle davranmasını yadırgamadım desem yalan olur. Bununla birlikte, Bakanlığınıza bağlı Devlet Personel Başkanlığının faaliyetleriyle ilgili olarak çalışmalarınızın neler olduğunu, neler yaptığınızı burada açıklarsanız memnun oluruz?

Değerli arkadaşlarım, hükümet programında ve acil eylem planında devlet teşkilatının yeniden yapılandırılması ve kamu personel reformunun gerçekleştirilmesi öncelikli konular arasında yer almasına rağmen, bütçe gerekçelerinde bunların yer almaması bütçe tekniği açısından eksiklik olarak göze çarpmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca şunu da ifade etmek istiyorum ki, Devlet Personel Başkanlığı ile Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bütçesi hariç diğer bütün bütçelerin fazla olduğu göze çarpmaktadır. Devlet Personel Başkanlığı ile Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bütçesinin neden azaldığını burada sormamız gerekiyor?

Reformlarda amaç, kamu hizmetini görebilecek etkin ve verimli kamu yönetimini gerçekleştirmektir. Bu çerçevede, Türk kamu yönetiminde yeniden yapılanmaya karşı olunamaz, yapılması gerekir diye söylemek istiyorum buradan. Hükümetin hazırladığı ve gündemde tuttuğu kamu temel kanunu kamu personel rejimi taslağında, Türkiye Cumhuriyetinin üniter yapısı, Anayasada ifadesini bulan sosyal hukuk devleti prensipleri ve Atatürk ilkelerinin ışığında hazırlanması ve üzerinde devletin tüm kurumlarının, sivil toplum kuruluşlarının ve en önemlisi, toplumun uzlaşmasının sağlanması gerekirken, hükümet, âdeta, toplumsal uzlaşmaya karşı çıkmış durumdadır.

Değerli arkadaşlarım, son yıllarda, hiçbir yasa tasarısının olmadığı kadar ülke gündemine giren ve tartışılan, neredeyse her meslek kuruluşu ve sivil toplum örgütü tarafından karşı çıkılan ve Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen kamu yönetimi temel kanununun maddeleri, kurumların teşkilat kanunlarına ve çeşitli diğer kanunlara serpiştirilerek uygulanmaya çalışılmaktadır. Kurumlara görüş alınmak üzere gönderilen kamu personel rejimi tasarılarına şöyle bir baktığımızda şaşkınlığımız ortaya çıkacaktır. Hükümetinizce reform diye kamuoyuna sunulan tasarının birsürü maddelerinin, yürürlükte bulunan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun maddelerinin tekrarından ibaret olduğu gözden kaçmamaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kamu personel rejiminde reform diye sunulan, Başbakanlık tarafından kamu kurumlarına gönderilen taslakların ekinde, malî haklara ilişkin ücret ve görev ücret grupları boş bırakılmış bulunmaktadır. Sayın Bakandan, söz konusu cetvellerin, taslak ekinde neden var olmadığını öğrenmek istiyorum. Kamu kurum ve kuruluşlarındaki personelin ve sosyal tarafların ücret grupları arasındaki görüşünü almadan tasarılar Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulduğundan, ciddî sıkıntılar doğuracak ve sosyal taraflarla çatışmaların gerçekleşmesi kaçınılmaz olacaktır. Burada hata yaptığınızı açıklamak istiyorum.

Ayrıca, söz konusu tasarıda, personel rejiminde önemli değişmelere gidilmektedir. Boyutu ve sayısı şimdiden tahmin edilmeyen personel devrine ve kadrolaşmaya yol açacak olan düzenlemeler getiren tasarı, üst düzey yöneticilerin atanmasını iktidar değişimine bağlayarak, hem tarafsız olması öngörülen memurluk kavramını siyasallaştırmakta hem de memurların denetimini üst yöneticilerinin performans denetimine bağlayarak, Türk kamu personel sistemini yığma sistemine dönüştürmektedir.

Ayrıca, istihdam şeklinde farklılaşma yaratılarak, diğer kamu görevlisi tanımı değiştirilmekte, Anayasaya aykırı şekilde, tam zamanlı ve kısmî zamanlı memurluk getirilmektedir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, hükümet, bu hükümlerle, devlet örgütlenmesinde değişiklik yapmakta, bu düzenlemelerle hukuk devleti ve sosyal devlet ilkesine karşı durmaktadır. Sosyal adalet ilkesi, düzenleyici devlet ilkesiyle değiştirilmekte ve kamu hizmetlerinin özel sektöre devriyle sonuçlanabilecek kısıtlamalara gidilmektedir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın Başkanım; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun aksayan yönü malî kısmıdır ve önemli kısmı da ücret dengesizliğidir. Kurumlar arasında, personele verilen ek ödeme, ücret dengesizliğinin başlıca nedenlerindendir. Ek ödeme almayan kurumların sayısı azınlıkta kalmıştır. Bütün kamu kurum ve kuruluşlarını kapsayan ek ödemeye ilişkin çerçeve kanunu çıkarıldığında, ek ödeme almayan kurumlara ek ödemenin verilmesine ilişkin kademeli geçiş gerçekleştiğinde, ücret dengesizliğinin büyük kısmını bütçeye yük olmadan karşılayabilirsiniz. Böylece bunlar arasından naklen geçiş talepleri de azalmış olacaktır.

Kamudaki ücret dengesizliği, en çok dile getirilen konulardan biridir.

Biz, Anavatan Grubu olarak, kamu personel rejiminde gerekli düzenlemeler yapılarak, eşit işe eşit ücretin hızla gerçekleştirilmesi gerektiğini savunuyoruz ve bunu gerçekleştirmek isteriz.

Kamu yönetiminde yeniden düzenlemeye ihtiyaç bulunduğu bir gerçektir; ancak, bu reformları gerçekleştirirken, üniter yapıyı bozucu, Anayasanın temel ilkelerine aykırı bir sistem değişikliği hedef alınmamalıdır. Hükümetinizce hazırlanacak, Türkiye'nin sorunlarının çözümüne yönelik, anayasal sistemin temel ilkelerini oluşturan sosyal devlet, hukuk devleti ve laiklik ilkelerine uygun, toplumsal uzlaşmaya varılmış tasarılara Anavatan Grubu olarak destek verebileceğimizi de belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Devlet Personel Başkanlığının kamu kurum ve kuruluşlarına memur alımını planlayan bir kurum olduğunu, sendikalarla toplusözleşme pazarlığında sekreterya hizmetlerini gerçekleştiren, toplusözleşme süreci içerisinde devrede olan, sendikalı memurlarla ilgili sorunları tespit eden ve çözümlerine yönelik katkılar sağlayan bir kurum olduğunu da gördük; ancak, bu tür hizmetlerin daire başkanlığı bünyesinde gerçekleştirilemeyeceği tespit edilmiş durumdadır.

Değerli Bakanım, Devlet Personel Başkanlığı Teşkilat Kanununda değişiklik yapılması gerektiğini de tespit etmiş vaziyetteyiz. Sendikalar daire başkanlığı ve merkezî sınav daire başkanlığı gibi yeni kurumların kurulması gerektiği açıkça ortadadır. Hatta, sosyal taraf olan sendikaların, Devlet Personel Başkanlığında sendikalar daire başkanlığının kurulması yönünde size talepleri de olmuştur. Bu çerçevede, sendikaların taleplerine duyarsız kalınmaması gerektiğini bu kürsüden seslendirmek istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yaptığınız konuşmanızda, kamu personeline ve milletvekillerimize şöyle demiştiniz Değerli Bakanım: "Başbakanlığa bağlı kuruluşlardaki tüm bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarındaki kariyer uzmanları ve denetim elemanları ile üniversitelerdeki daire başkanlıkları, genel sekreter yardımcıları, hukuk müşavirleri ve belediye müfettişleri ekgöstergeleri arasındaki dengesizliği aralık ayında gidereceğiz." Söz konusu çalışmaların ne aşamada olduğunu ve bu sözünüzü ne zaman yerine getireceğinizi öğrenmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Devlet Personel Başkanlığına daha fazla zaman ayırmanız, hukukçu kimliğinizle kamu yönetimine ayrı bir dinamizm kazandırmanız gerekmez mi Değerli Bakanım? Edindiğim izlenime göre, Devlet Personel Başkanlığı çalışanları da, sorunlarının giderilmesi için, umutla sizi beklemektedir.

Şimdi, özelleştirme mağdurlarına gelelim. Değerli Bakanım, özelleştirme mağdurları olan işçilerin zaman zaman bize ulaşan talepleri, feryatlara ulaşmıştır. Özelleştirme mağduru olan işçiler atandıkları kurumlarda büyük sıkıntılar yaşamaktadırlar. Bu kurumlarda iller arasında naklen atama talepleri mevzuatta düzenleme olmaması nedeniyle kurumca yerine getirilememektedir. Kamu personelinden sorumlu bir bakanımız olarak bu konuda mevzuatta değişiklik yapmanız, özelleştirme mağdurları olan işçiler tarafından sevinçle karşılanacaktır.

Bu arada teberru konusuna  değinmek istiyorum. Bakanlığınız olarak, Maliye Bakanlığında düzenleme olursa, tüm kurumlardaki çalışanların teberrudan faydalanacağından söz etmiştiniz. Bu konu ne zaman gerçekleşecek?

Ayrıca, liyakat ve kariyer ilkelerini öne çıkaracak şekilde Devlet Personel Başkanlığında kurumlararası eğitim merkezinin kurulması birçok sorunu çözecektir. Buradan bunu önermek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; konuşmamın diğer bölümü de Yüksek Denetleme Kuruludur. Yüksek Denetleme Kurulu, kamu iktisadî teşebbüslerinin ekonomik alanda etkin işlevler üslenmeye başladığı 1930'lu yılların ikinci yarısında, anılan kuruluşların çalışma usul ve esasları ile denetimlerini düzenleyen 1938 tarih ve 3460 sayılı Kanunla ve Umumî Murakabe Heyeti adıyla Başbakanlığa bağlı olarak kurulmuştur.

Yüksek Denetleme Kurulu, Kamu İktisadî Teşebbüslerinin işletmecilik kurallarına ve ekonominin genel ilkelerine uygun, kârlı ve verimli çalışmalarına yönelik tespit ve önerilerde bulunan ve bu kuruluşları sürekli gözetim ve denetim altında tutan, bilanço ve sonuç hesaplarını inceleyen yöneticilerin aklanmasına veya aklanmamasına ilişkin rapor düzenleyen önemli büyük bir devlet kurumudur.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Yüksek Denetleme Kurulu raporlarına göre, aklanmayan kamu iktisadî teşebbüsleri var mıdır? Var ise bu KİT'ler nelerdir ve hangi olaylardan dolayı bu raporlar Yüksek Denetleme Kurulu tarafından onaylanmamıştır? Bu soruların cevabını bu kürsüden Sayın Bakanımızın ağzından duymak istiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, 1982 Anayasasının 165 inci maddesinde, sermayesinin yarısından fazlası doğrudan doğruya ve dolaylı olarak devlete ait olan kamu kuruluş ve ortaklıklarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde denetlenme esaslarının kanunla düzenleneceği kural altına alınmıştır. İlgili maddede, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu denetimini, Yüksek Denetleme Kurulu aracılığıyla yapması öngörülmüştür. Anayasanın bu maddesi, öngörülen Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapacağı denetimin Yüksek Denetleme Kurulu raporlarını esas alarak yapılması zorunluluğunu koyar. Anayasanın ilgili maddesi, ifade edilmeyen Yüksek Denetleme Kurulunu, madde gerekçesinde belirtilen bir anayasal kuruluş konumuna getirmektedir. Yüksek Denetleme Kurulu tarafından yürütülen denetim faaliyetlerinde beklenen amaca ulaşılması için bu kurumun yapısının sağlam temele oturtulması gerekmektedir.

Kamu kurum ve kuruluşlarında performans yönetiminin oluşturulması ve geliştirilmesi yönündeki çabalara katkı sağlanması, performans ve finansal kadroların denetiminde çağdaş uygulamaların yerleştirilmesi, geliştirilmesi ve bu konudaki birikimlerin kamuoyuyla paylaşılması kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Yüksek Denetleme Kurulunun uluslararası genel kabul görmüş denetim standartlarıyla uyumlu denetim raporları hazırlaması ve sunması sağlanmalıdır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin tümünde denetim anlayışı ve uygulamalarının performans denetimine doğru hızla gittiği bir aşamadayız. 1938 yılından bu yana performans denetimi yapmakta olan Yüksek Denetleme Kurulu, bu konudaki birikim ve deneyimini buna yapısal anlamda hazır ya da uygun durumda olan sadece KİT'ler üzerinde uygulayarak değil, sermaye ve organizasyon yapıları ve faaliyet alanları birbirinden son derece farklı kamusal üretim ve hizmet kuruluşlarında, dikkate alarak uygulanmalıdır. Üstelik, KİT'lerin, denetime tabi kuruluşlar içerisinde oranının giderek azaldığı şu dönemlerde daha faydalı olacaktır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada, yönetimde istikrarın kaybolmasına ve performansın düşmesine neden olan bazı durumlar vardır. Üst yönetim görevlilerinin çok sık değiştirilmesinin olumsuz etkileri aşağı kademelere kadar yansımakta, çoğu zaman, orta ve alt düzey yönetim kadrolarında da aynı paralelde değişiklikler yapılmasıyla istikrarsızlık artmaktadır. Bu anlamda, iktidarınız döneminde tarihin en büyük kadrolaşması yaşanmıştır; buna dikkatinizi çekmek istiyorum.

Anayasanın 165 inci maddesinde tanımlanan tüm kamu iktisadî teşebbüslerinin ve il özel idareleri ile belediyelerin sermayelerinin yarısından fazlasına sahip oldukları iktisadî teşebbüslerin, Eximbank ve fonların Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetimine tabi olması sağlanmalıdır.

Türk Ticaret Kanununa veya özel kanunlarına tabi şirket ve kurumların bilanço ve netice hesaplarının ibra edilmesi veya edilmemesi hususunda Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda karar verilmelidir.

Özelleştirme programında bulunan kuruluşlar, müessese ve işletmelerin bağlı ortaklık statüsüne dönüştüren KİT'lerde, sermayeye hâkim kuruluşlara geçmesi önemli bir vakıadır. Bu durumda, yürütmenin, kendi bürokratlarını yine kendisinin ibra etmesi gibi durum ortaya çıkmakta ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin, mal sahibinin vekili sıfatıyla kamu adına yaptığı denetim yetkisi sınırlandırılmaktadır. Bağlı şirket haline getirilen kuruluşların da Türkiye Büyük Millet Meclisince ibralarına imkân sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında yer alan ve ilgili bakanlıklarca yerine getirilmesi gereken çeşitli konularla ilgili soruşturma ve inceleme taleplerinin yerine getirilmesinde gecikmeler ortaya çıkmakta ve bu çalışmalar, zamanında sonuçlandırılamamaktadır. Bunun neden sonuçlandırılamadığını Sayın Bakandan öğrenmek istiyoruz.

Yüksek Denetleme Kurulunca tespit edilen inceleme ve soruşturma konularının, ilgili teftiş ve denetim organlarına intikalinde ve rapor sonuçlarının değerlendirilmesinde, özellikle, adlî mercilere suç duyurusunda bulunulmasının gerektiği durumlarda hızla hareket edilmesi ortaya çıkmaktadır. Soruşturma sürecinde ortaya çıkan gecikme ve aksaklıklar, yargılama sürecinde ortaya çıkan gecikme ve aksaklıklarla birleşince, yolsuzluklarla mücadele etkinliğinin sağlanamaması kaçınılmaz hale gelmektedir. Bu anlamda, bu tedbirler hükümetinizce niçin alınmamıştır? Yine, bu çerçevede KİT'lerde yolsuzlukla mücadelede Yüksek Denetleme Kurulu raporları neden gözardı edilmektedir? Özellikle, organize bir şekilde yürütülen yolsuzlukların kimi zaman siyasetle bağlantılı olduğu görülmektedir. Ancak, Anayasanın 83 üncü maddesiyle düzenlenmiş olan yasama dokunulmazlığının suç teşkil edebilecek her türlü eylemi kapsaması nedeniyle, yolsuzlukların sonuna kadar gidilmesi mümkün olamamaktadır. O nedenle, yolsuzluklar, Meclis gündemine gelmişken, bu konunun üzerinde durulması gerekiyor. Ayrıca, tüm kamu fonları, kaynakları ve faaliyetleri ulusal bütçeye dahil edilip edilmediğine ve anılan fon ve kaynakların kim tarafından kullanıldığına bakılmaksızın denetlenmeli ve yetkileri ilgili yasada açıkça yer almalıdır.

Yüksek Denetleme Kurulu raporları Parlamentoda görüşülmeli ve kamunun bilgisine açılmalıdır. Bu süreç sağlandığında, yolsuzlukla mücadelede büyük adım atılacaktır. Hortumları kesiyordunuz, ak hortumlar oluştu; o nedenle bunun üzerinde durmak gerekiyor.

AHMET YENİ (Samsun) - İspat etmeniz lazım o ak hortumları!

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Efendim, gelir, buradan cevaplandırırsınız. Ak hortumların hesabını günü geldiğinde belli iktidarlar soracaktır. Buradan cevap verirsiniz benim sözüme.

AHMET YENİ (Samsun) - İspat etmeniz lazım onu!

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, konuşmamın bu aşamasında Danıştay Başkanlığıyla ilgili konuşmama başlamak istiyorum.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Anayasamızın 155 inci maddesiyle yüksek mahkemeler arasında yer alan Danıştay, laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye'nin en önemli kurumlarından bir tanesidir. Anayasamızda yer alan ve devletimizin temel yapısını oluşturan hukuk devleti ilkesi sonucu vatandaşlarımızın hürriyetlerinin korunmasında, özellikle idareyle birey arasındaki ilişkilerde adaletin sağlanmasında Danıştayın görevi takdire şayandır.

1968 yılında Şûrayı Devlet adıyla kurulan Danıştay, ülkemizde hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilmesinde oldukça destekler vermiş ve önemli işler becermiştir.

Danıştayın en önemli sorunlarından bir tanesi, çağdaş bir ülkenin yargı sistemine uygun bir hizmet binasının olmamasıdır. 1974 yılında kullanıma alınan bir binada ve mülkiyeti bir başka kuruma ait ek hizmet binasında faaliyet gösteren Danıştayda, Danıştay üyeleri, tetkik hâkimleri ve savcıları görevlerini 3 veya 4 hâkim aynı odayı paylaşarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akdemir, lütfen tamamlar mısınız.

Buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Yeterli zamanım var efendim, arta kalan zamanı da kullanacağım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Akdemir.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - … sağlıklı olmayan bir şekilde çalışmalarını sürdürmektedir.  Bütün özverilere rağmen,  bu fizikî imkânsızlıklar sonucu,  hâkimlerin kapasitesinin yüzde 80 ile çalıştığı bir gerçektir.

Değerli arkadaşlarım, yasama ve yürütme organlarının hukuka uygunlukları yargı tarafından onaylandığı oranda güvenilirlik kazanır. Hükümetin zaman zaman yargı denetiminden yakınması hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmamaktadır. İdarenin yargısal denetimini düzenleyen Anayasanın 125 inci maddesinde "idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır" denmektedir. Bu hüküm çerçevesinde açılan davalarda mahkemelerce verilen yargı kararlarının idarelerce uygulanmama yönünde davranılması ya da etkisizleştirme yönünde adımlar attığı bir vakıadır. Bu durum hukuk devleti niteliğiyle bağdaşmayan durumlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargı bağımsızlığının önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı ve işleyişi değiştirilmelidir.

Danıştayda dava sayısı bakımından yaşanan yoğunluğa göre kadro ve yetersizlikler vardır. Hâkim ve savcı sayısıyla idarî personel sayısı süratle artırılmalıdır. Bunun sağlanamaması davaların uzamasına sebep olmakta ve yargılama hızını engellemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akdemir, Sayın Özyer'in kullanmadığı 5 dakikalık süreyi veriyorum; buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Peki, teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, Danıştay Kanununda hızla değişiklik yapılarak Danıştayda bakılmakta olan bazı davaların idarî mahkemelerce ve bölge idare mahkemelerinde görüşülmek suretiyle Danıştayın yükü azaltılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; önemli bir görev yaptığımız bu saatlerde sayın iktidar milletvekillerinin konuşmama dikkatlerini çekmek istiyorum; çünkü, ben bütün dikkatimle ülkeye hizmet etmek için milletvekilliği görevimi buradan yapmak istiyorum. Arkadaşlarım eğer aralarında sohbet etmezse, dinlerlerse belki kendilerine faydalı olur.

Türkiye'deki tüm hâkim ve savcılar gibi, Danıştayda görev yapan hâkim ve savcıların en büyük sorunlarından birisi de mesleğe uygun bir ücret almamalarıdır. Hâkim ve savcıların ücretlerinin iyileştirilmesi, yargı için beklenen önemli adımlardan bir tanesidir.

Danıştayın iki önemli görevi bulunmaktadır; bunlardan birincisi, yargısal alanda yüksek yargı mahkemesi olarak idare ve vergi mahkemelerinden gönderilen kararların temyiz incelemesini yapmak ve kendisinin ilk derece mahkemesi olarak bakması gereken işlere bakmak; ikincisi ise, danışma ve inceleme görevi olarak idarî faaliyetlerle ilgili görüşler bildirmektedir.

Hukuk üstünlüğü olan devlette, kişinin vazgeçilmez hak ve özgürlükleri güvence altına alınmıştır. Bununla birlikte, yargı bağımsızlığı, hukuk devletinin en belirgin özelliği ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir gereği olmalıdır. Yargı bağımsızlığına saygı göstermek, bütün devlet kurum ve kuruluşlarının görevidir. Bu arada, mahkeme kararlarını uygulamak da hükümetin görevidir.

Şu anda, eğitim hastanelerine atanmış olan, sınavsız atanmış olan doçent ve profesörlerin, Anayasa Mahkemesince idarenin yürütmeyi durdurması kararı verdiği halde, uygulamalar devam etmektedir; açıkça yasaya aykırı bir harekettir; buradan tüm kamuoyuna bunu seslendirmek istiyorum.

Mahkemelerin bağımsızlığı, yargı erki olarak yasama ve yürütme organına karşı bağımsızlığı ifade ederken, hâkim ve savcı bağımsızlığıyla, maddî ve manevî baskıdan uzak, Anayasaya, kanunlara ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaat doğrultusunda karar verilmesi anlamını taşımaktadır. Hâkimlik ve savcılık teminatı yargıya tanınan bir ayrıcalık değildir; mahkemeye başvuran vatandaşlar için kabul edilmiş bir güvencedir. Mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkim teminatının sağlanması bakımından, Anayasa ve diğer yasalarda değişiklikler yapılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı emrinde çalışan bir müfettişin hâkim ve savcılar üzerinde söz sahibi olması, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatıyla açıkça bağdaşmamaktadır. Yargıtay ve Danıştay üyelerinin, hâkim ve savcılık teminatının sağlanması açısından yüksek yargı organlarının genel kurullarınca seçilmesi hızla gerçekleştirilmelidir.

Danıştayın idarî yönü, her geçen gün anayasa ve yasalarda yapılan değişikliklerle zayıflatılmaktadır. Bununla birlikte, mevzuatta yer alan, işletilmesi idarenin inisiyatifinde bulunan başvuru yolları çoğu zaman kullanılmamaktadır.

Değerli arkadaşlar, adalet, devletin asla vazgeçemeyeceği bir kamu hizmetidir. Adalet herkese lazımdır. Yarın iktidar sırasında oturanlara da adalet lazım olacaktır. İktidar, idare hukukunun kurallarına uymayı içine sindirmeli ve her zaman hukuk içerisinde kalmayı kendi içine tekrar sindirmelidir.

2006 malî yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Sözlerimi tamamlarken, Yüce Meclise, bizi izleyen yüce milletimize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.58

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.09

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM(Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK(Burdur)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33 üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Dördüncü turda yer alan kurumların bütçelerinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

l.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler  ve  İdareler Kesinhesap Kanunu  Tasarıları  (1/1119; 1/1084,3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) (Devam)

F) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü2004 Malî Yılı Kesinhesabı

G) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

H) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Devlet Personel Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Personel Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

İ) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU (Devam)

1.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu  2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu  2004 Malî Yılı Kesinhesabı

J) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Danıştay Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Danıştay Başkanlığı  2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Söz sırası, şahsı adına lehinde söz isteyen Burdur Milletvekili Bayram Özçelik'e aittir.

Buyurun Sayın Özçelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik Spor Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Devlet Personel Başkanlığı ve Danıştay Başkanlığı kuruluşlarının 2006 yılı bütçe kanunu tasarısı üzerinde, lehte, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Spor, gençlere ulaşabilmenin en kolay, belki de en etkili yoludur. Gençlere, enerjilerini doğru şekilde kullanma imkânı sağlarken, kurallara uymayı, birlik, dayanışma, işbirliği ve paylaşma ilkelerini yerleştirerek, bireyin topluma uyumunu sağlar; aynı zamanda, spor, toplumsal gelişmişliğin de ifadesidir. Bunun yanı sıra, evrensel bir olgu olan spor, bireye yaptığı olumlu katkıların yanında, bir ülkenin uluslararası alanda, sosyal ve kültürel yapısının tanıtılabileceği bir propaganda ve reklam aracı haline gelmiştir. Ülkelerin birbirleriyle yakınlaşmalarında bir araç olduğu gibi,  tüm insanların kaynaşmalarında ve dünyada kalıcı barışın sağlanmasında da önemli rol oynamaktadır.

Geçen zaman içerisinde, Bakanlığımızın ve Gençlik Spor Genel Müdürlüğümüzün, temennilerimizi gerçekleştirmeye yönelik çalışmalarını takdirle izliyoruz. Bizim beklentilerimiz, genç bir nüfusa sahip olmamıza rağmen spor yapan genç sayımızın yeterli olmaması nedeniyle, bu sayının artırılması için gerekli çalışmaların yapılmasını istiyorduk; var olan spor tesislerimizin en verimli olarak kullanılmasını istiyorduk; rasyonel planlama istiyorduk, gereksiz tesis yapımına başlanılmamasını istiyorduk; sporda ve sporcuda, sosyal güvenliğin sağlanmasını, millî eğitim, spor ve sporcu ilişkisinin sağlıklı bir zemine oturtulmasını istiyorduk. Eğitimcilerimizin niteliklerinin artırılması, devletin sporda planlayıcı, denetleyici görevini üstlenmesi ve sporda demokrasi anlayışının yerleşmesi başlıklarını içermekteydi taleplerimiz. Şu anda, görüyoruz ki, bu beklentilerimizi giderecek çalışmalar, başarılı bir  şekilde sürdürülmektedir. Gecesini gündüzüne katan, sorunların peşinde, tespit ederek çalışmalarını sürdüren, popülizmden uzak, liyakatli bir ekibin işbaşında olduğunu söylememiz gerekmektedir ve kendilerine teşekkür etmemiz gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kulüplerin aşırı ticarîleşmeleri, sporun sadece kâr amaçlı olarak yapılmasının sürekli önplana çıkması kötü sonuçlar doğuracaktır. Yeni ekonomik çerçeve buna imkân sağlasa da, bu gelişim, spor etik prensiplerine göre ve sporcu yararına yapılmalıdır.

Spor ve sağlık ilişkisinde başarılı çalışmalardan da bahsetmek istiyorum. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bağlı federasyonlardan lisanslı olup herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşunun sağlık yardımından yararlanmayan amatör sporculara Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarından sağlık hizmeti alınmasının önünün açılması, spor-sağlık ilişkisinin sağlam zeminlere oturtulması açısından son derece önemlidir.

Yatırım projelerinin teklif edilmesinde, özellikle, yapılabilirliğini ve önceliğini kaybetmiş olan projeler teklif edilmemektedir artık. Ülkemizde düzenlenecek olan spor organizasyonlarında kullanılacak tesislere birinci derecede öncelik verilmektedir. Yıl içinde tamamlanarak ekonomiye kazandırılabilecek projeler teklif edilmektedir; uygulamasında önemli fizikî gerçekleşme sağlanmış öncelikli projeler teklif edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vakıf, şahısların sahip olduğu imkânları, kendi istekleri ve iradeleriyle, hayır amacıyla kamunun hizmetine sunmaktır. Vakıflar, dinî, sosyal, kültürel ve hukukî müesseselerdir. Bugün gelişen dünyada kamu ve özel sektörün ardından üçüncü sektör olarak kabul edilen vakıflar, toplumun her alanında ve hayatın her anında farklı ve kalıcı hizmetler vermektedirler. Üçüncü sektör, bugünkü modern dünya devletlerinin sosyal boyutunu teşkil etmekte ve güçlendirilmektedir.

Türk İslam medeniyetinde önemli bir yere sahip olan vakıfların, Osmanlı medeniyetinde de en parlak dönemini yaşadığını söylemek mümkündür. Osmanlıda bütün kamu hizmetleri vakıflar marifetiyle yapılırdı. Devlet ise, aslî işleriyle, yani savunma, adalet ve emniyetle uğraşırdı. Osmanlının başarıyla uyguladığı bu modeli gören gelişmiş Batı ülkelerinde ve özellikle Amerika'da, bugün sağlık ve eğitim hizmetlerinde vakıfların önemli roller üstlendiğini görmekteyiz.

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz "Vakıf Müessesesi" adlı eserinde "vakıf, karşılıklı yardım esasına dayanan medenî bir müessesedir. Toplum hayatının temeli ise karşılıklı yardımlaşmadan doğar. Zayıflarda daima bir sığınma hissi mevcuttur. Kuvvetlilerde ise, sahip çıkma ve himaye duygusu gözükür. Bu hisler, insanları toplum halinde yaşamaya sevk eder. Bu yüzden zayıflarda, kuvvetlilere hürmet, itaat ve sevgi yelleri eser; kuvvetlilerden de, zayıflara iyilik ve merhamet esintileri gider. Karşılıklı yardımlaşma, medenî olmanın birinci şartıdır. Vakıf anlayışında karşılıksız yardım esastır" demektedir.

Vakıf müessesinin temelinde gaye vardır. Bu nedenle, denetim odak noktasında bu gaye yatmalıdır. Vakıflar Genel Müdürlüğünce tam amaca uygunluk denetimi mutlaka sağlanmalıdır. Artık vakıfların şeklî anlamda denetimine son verilerek, vakfedenin vakıf senediyle belirttiği amaçların gerçekleşme durumu, vakfın amaçları ile faaliyetlerinin birbirine uyumu, özellikle yapılan ticarî faaliyetlerin vakfın amacına katkısı değerlendirilmelidir.

Yurdumuzun hangi bölgesine giderseniz gidin, karşınıza mutlaka bir vakıf eseri çıkacaktır. Bu eserlere sahip çıkmak, onları yaşatmak, yıkılmaya yüz tutmuş ise onları tamir etmek, restore etmek, ihya etmek bizim görevimiz; ama, bir görevimiz daha olduğunu düşünüyorum; o da, vakfın ruhunu ve vakfın anlayışını diri tutmaktır ve gelecek nesillere bu ruhu, bu anlayışı aktarabilmektir. Bir de, bu vakfın ruhunun anlayışının istismar edilmesine engel olmaktır.

Son zamanlarda bazı uygulamalar, sanki vakıf müessesesinin dejenere edilmesi anlamına gelen veriler ortaya koyuyor. Aslında vakıf, vermek içindir; vakfeden kendi mal varlığından bir şeyi başkalarına verir, karşılıksız olarak verir, başkaları istifade etsin, yararlansın diye verir.

Vakfın temel prensibinde, insanın varoluş nedeni olan hayatın korunması ruhsal ve bedensel gayesi yatar. Öncelikle yardımlaşma ve dayanışmanın kurumsallaşmış şekilleri olarak vakıflar, çok önemli sosyal etkiye sahiptir. İnsanın binbir emekle kazandığı bir malı kutsal saydığı değerleri için insanların hizmetine sunması, psikolojik bir terbiye mekanizmasıdır. Vakıfların hizmet alanı, hangi dilden, hangi dinden ve hangi renkten olursa olsun bütün insanlığı kuşatmıştır; hatta, insanları kuşatmakla kalmamış, doğadaki tüm canlıları sahiplenerek, onların hayat haklarını da vakfın hizmet alanı içerisine almıştır.

Vakıflar Genel Müdürlüğünün faaliyet alanı, diğer kamu kuruluşlarından daha kapsamlı ve çeşitlilik arz etmektedir. Ülkemiz, medeniyetlerin harmanlandığı bir açık hava müzesidir. Bu tarihî zenginliğin en önemli bölümünü, vakıf abide ve eski eserleri teşkil etmektedir.

Değerli milletvekilleri, vakıf eserlerinin korunması Vakıflar Genel Müdürlüğünün görevi olması yanında, sorumluluk tüm toplum katmanları tarafından üstlenilmeli ve bu eserlerin yaşatılması için her türlü seferberlik başlatılmalıdır. Ayrıca, yurt dışına kaçırılmış olan tüm eserlerimizi tek tek geri getirmeliyiz. Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulan kaçakçılıkla mücadele birimi çok itinalı çalıştırılmalıdır.

Sözlerimi Kanunî Sultan Süleyman Vakfiyesinden bir duayla bitirmek istiyorum: "Her kimse ki, vakıflarımın bekasına özen ve gelirlerinin artırılmasına itina gösterirse, bağışlayıcı olan Allahüteala'nın huzurunda ameli güzel ve makbul olup, mükâfatı sayılamayacak kadar çok olsun, dünya üzüntülerinden korunsun ve muhafaza edilsin."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle, 2006 yılı bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, 2006 yılında da büyük başarılara imza atacağımızı belirterek, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özçelik.

Şimdi, hükümet adına Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; bu turda Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Devlet Personel Başkanlığı, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Başkanlığı ve Danıştay Başkanlığı bütçeleri üzerinde görüşmeler yapıyoruz.

Konuşma sürem 45 dakika; ancak, ben, 45 dakikayı kullanmayacağım. Bir 10 dakika içerisinde söyleyeceklerimi toparlamak istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Çünkü, gruplar adına yapılan görüşmelerde saydığım kurumlarımızın hangi amaçla kurulduklarını, hangi görevlerle yükümlü olduklarını ve bizim dönemimizde hangi icraatların ortaya konduğunu gayet güzel anlattılar. Tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Tekrar olmasın diye bunları söylemeyeceğim. Ancak, soru niteliğinde de olsa, eleştiri amaçlı da olsa, tabiî, daha iyisi olsun diye eleştiri niteliğinde de olsa arkadaşlarımızın bazı değerlendirmeleri oldu, onlarla ilgili görüşlerimi arz etmek istiyorum.

Zonguldak Milletvekili arkadaşımız Sayın Harun Akın, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde görüşürken, bütçenin çok düşük olduğunu ifade ettiler; ancak, bir önceki yılla Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün 2006 yılı bütçesini kıyasladığımızda yüzde 19 gibi bir artış olduğunu göreceksiniz. Ancak, spor alanına sadece devletten kaynak aktararak sporun gelişmesini sağlayamazsınız. Mutlaka sponsorluk kapsamını genişletmeniz ve bu alana yatırım yapacak olan kişileri yönlendirmeniz gerekiyor. O nedenle, biz, iktidarımız döneminde, sizlerin de destekleriyle, sponsorluğun kapsam alanını genişlettik, sponsorluk müessesesinden yararlanmak isteyenlerin işlerini kolaylaştırdık. Sanıyorum, şu ana kadar, bu yasa çıktıktan sonra -en son rakamları gelmedi; ama- 20 trilyon Türk Liralık bir kaynağı, sponsorluk yoluyla, spor kulüplerimiz, federasyonlarımız temin etme imkânı buldular. Eğer, tanıtımı çok iyi yapılabilirse, çok iyi değerlendirilebilirse, çok önemli bir kaynağı, böylece, sponsorluk müessesi kanalıyla da kullanmış olacağız. Zaten, çağdaş dünya, sporla ilgili kaynağını daha çok bu yolla temin ediyor.

Amatör spor kulüplerimizin kapanmakta olduğunu ifade etti Sayın Akın. Hemen şunu ifade edeyim ki, bizim dönemimizde, kulüp sayısında bir azalma olmamıştır, 738 adet artmıştır kulüp sayısı. Belki bunun içerisinde, işleri yürütemediği için kapanan kulüpler olmuştur; ama, kulüp sayısında azalma yoktur, neredeyse, 1 000'e yakın bir artış vardır.

Ayrıca, biz göreve geldiğimizde lisanslı sporcu sayımız 278 047'ydi, şu anda 776 000'dir. Bu, yüzde 265 bir artış demektir. Yeterli mi; kuşkusuz ki değil. Nüfusumuza göre, bizim, lisanslı sporcu sayısını daha da artırmamız gerekiyor. İşte, Okul Sporları Federasyonunu kurduk; şimdi okullarımızda spor kulüpleri oluşuyor ve öğrencilerimiz lisanslı sporcu haline getiriliyor. Şu anda, en son rakamlara göre, 1 200 000'e ulaşmıştır lisanslı sporcu sayımız. Bunu 5 000 000'a, 10 000 000'a çıkarmak durumundayız; çünkü -biraz önce Sayın Akın da misal verdi- işte, nüfusu belki 80 000 000 falan Almanya'nın, ama, 30 000 000'a yakın da lisanslı sporcusu var. O bakımdan, bizim, bu açığı mutlaka kapatmamız gerekir. Değerlendirmesine, eleştirisine katılıyorum; ancak, biz, ciddî mesafe aldık. Biz de, kendisi gibi, bu mesafeyi yeterli görmüyoruz. Bunu ifade etmek istiyorum.

Ayrıca diğer arkadaşlarımız da dile getirdiler; şöyle söylendi: Türk sporu iyi gitmiyor... Cevap, Türk Millî Futbol Takımı dünya kupası finallerine katılamadı. Ancak, bu, sporu sadece futboldan ibaret sayan bir mantığın ürünüdür. Spor, sadece futboldan ibaret değildir. Evet, futbolda dünya kupası finallerine gidemiyoruz; ama, Bayan Voleybol Millî Takımımız dünya kupası finallerine gitme hakkını elde etti, gidecek, önümüzdeki yıl dünya kupası finallerine katılacak; kendilerine başarılar diliyoruz.

Erkek Basketbol Millî Takımımız da, önümüzdeki yıl ağustos ayında Japonya'da yapılacak olan dünya kupası finallerine gitme hakkını elde etti; onlara da başarılar diliyoruz. Demek ki, diğer spor dallarında dünya kupasına gidecek performansı bizim sporcularımız göstermişlerdir.

Futbolda niye gösteremedik; bir gol daha atsaydık gösterecektik. Bir gol... Bir golü atamadık.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Grupta yaptığınız dua noksan kaldı demek ki...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Efendim?..

ASIM AYKAN (Trabzon) - Grupta yaptığınız dua noksan kaldı.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Evet. Bir gol daha atsaydık gidiyorduk.

Şiddet Yasası… Tabiî, özellikle futbol maçlarında, hâlâ bizi rahatsız eden birtakım olaylar olmaya devam ediyor. Biliyorsunuz, Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Yasayı buraya sevk etmiş, birlikte, iktidar muhalefet elbirliğiyle o yasayı çıkarmıştık.

Bugün, Emniyet Genel Müdürlüğü sözcüsü arkadaşımız Sayın İsmail Çalışkan bir basın toplantısı yapmış, biraz önce bana metnini gönderdi. Bu konuyla ilgili bir soru üzerine… 5149 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunun uygulanması sonucu 1 002 şahıs hakkında fanatik ve holigan davranışlarda bulundukları gerekçesiyle işlem yapılmıştır, bunların kimine yasanın öngördüğü para cezası verilmiştir, kimi de müsabakalardan men cezasına çarptırılmışlardır. Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde bir bilgi bankası kurduk; çünkü, yasa onu öngörüyordu. Şimdi, kimler hangi maçlarda hadise çıkarır, artık, bu bilgi bankası kanalıyla, biz, bunları tek tek tespit ettik. O bakımdan, bu tür şiddet olaylarının üzerine, Emniyet Genel Müdürlüğü olarak, tabiî ki, İl Güvenlik Kurullarının da kararıyla, daha ciddî şekilde gidilecektir. Hatta, Sayın Çalışkan, Avrupa Konseyi tarafından, Emniyet Genel Müdürlüğünün sporda şiddete yönelik çalışmaları nedeniyle, kendilerine tebrik geldiğini de bugünkü açıklamasında ifade etmiş. Tabiî ki, biraz da insan malzememizle ilgili bunlar değerli arkadaşlar. Yani, ne kadar yasa çıkarırsanız çıkarın, ne kadar ceza öngörürseniz öngörün, eğer insan malzemeniz eğitim yoluyla belirli bir noktaya getirilememişse, işte, bir televizyonu, canlı yayında, ellerinde bira şişeleri, basabiliyorlar. Kim bunlar; bu ülkenin çocukları, İzmir'de, Karşıyaka'da.

Ben, İzmir Universiade'la ilgili Karşıyaka'da birçok spor müsabakasını izledim ve İzmirli seyircilere, İzmirlilere gerçekten hayran olmuştum. Ben, bunların istisna olduğunu düşünüyorum. İzmirlilerin spora ne kadar destek verdiklerini, bir seyircinin bir maçı nasıl izlemesi gerektiği konusunda ne güzel örnekler verdiklerini yakinen biliyorum; ama, işte, birkaç sorumsuz gencin bir televizyonu canlı yayında basmaları, tabiî, hepimizi üzmüştür.

Tabiî, sporun dışında, konunun eğitim boyutu da var. Onu ifade etmek istiyorum. Çocuklarımızı ve gençlerimizi her bakımdan çok iyi yetiştirmek mecburiyetindeyiz, onları başıboş bırakmamalıyız. Yani, Millî Eğitimin görev alalına giren konular da var -onu ifade etmek istiyorum- sporla birlikte.

Sayın Akın, Fatih Terim'in açıklamalarından bahsetti; işte, bugün gazetelere yansımış. Sayın Fatih Terim, aslında, bizim ortaya koymuş olduğumuz bir projeyi dillendirmiştir, dün dile getirmiştir, bizim bilgimiz dahilindedir. "Biz, okullara kadar inerek, başarılı sporcuları tespit edip, Türk sporunu ve futbolunu daha da geliştirmek istiyoruz" demiştir. O, bizim projemizdi. Bizim bilgimiz dahilinde bir açıklamadır, bize rağmen yapılmış bir açıklama değildir. Onu ifade etmek istiyorum.

Hatay Milletvekili arkadaşımız Sayın Gökhan Durgun Bey, yoksulluğun, işsizliğin bittiğini söylüyorsunuz; ama, Vakıflar Genel Müdürlüğünün aşevlerinden de sürekli yardım yapıyorsunuz, işte, sıcak yemek gönderiyorsunuz falan dedi.

Tabiî, yoksulluğun ve işsizliğin bittiğini falan söylemedik, söyleyemeyiz.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Hiç söylemedik.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Dün, ben, buradaki konuşmamda da ifade ettim, Türkiye'nin, tabiî ki, bu alanda problemleri var; işsizlik ülkenin en önemli sorunlarından biri. İşte, bunu önlemek için neler yapılması gerektiğini burada defalarca ifade ettik; ancak, bunlara da ihtiyacımız var.

Benim söylemek istediğim şudur: Bu ülkede bir dilim ekmeğe muhtaç insan varsa -affedersiniz- kursağından bir kaşık sıcak çorba girmeyen insanlar varsa, onlar için bizim bu müesseseleri ayakta tutmamız gerekir. Bu müesseseler onun için vardır. 94 yerde Vakıflar Genel Müdürlüğünün imarethaneleri, aşevleri bunun için vardır. Dün, nitekim, bir arkadaşımıza, eğer, senin seçim bölgende, çöplükten ekmek arayarak karnını doyurmak isteyenler varsa onları bize bildirin, hemen, Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak, evine sıcak yemeği gönderelim derken bunu kastetmiştim.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, Dursun Akdemir Bey, Devlet Personel Başkanlığıyla ilgili çok değerli bir konuşma yaptı. Çok teşekkür ederim; çok iyi incelemişler, işin püf noktalarını tespit etmişler. Önemli bir bölümünü ben not aldım. Bir kısmını kendisine yazılı olarak göndereceğim. Zaten, kendisi de yazılı soru önergeleriyle, sözlü soru önergeleriyle temayüz etmiş bir arkadaşımızdır. Ben, zaman zaman, sorularına da cevap veriyorum.

Ancak, kamunun yeniden yapılanması konusunda, kendisinin de ifade ettiği gibi, biliyorsunuz, Kamu Yönetimi Temel Kanununu çıkardık; ama, Sayın Cumhurbaşkanımız bazı maddeleri sebebiyle geri gönderdi. Orada öngördüğümüz bazı düzenlemeleri biz daha sonra müstakilen yaptık. İşte, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kapatılarak, taşra teşkilatının il özel idareleri bünyesinde değerlendirilmesi; bu konuyla ilgi yasa çıktı, biliyorsunuz; uygulanıyor. Büyükşehir Belediye Yasası, İl Genel Meclisi Yasası, Belediyeler Yasası bu bağlamda çıkması gereken yasalardı, bunları çıkardık. Aynı işi yapan birden fazla kurum olmasın demiştik orada. Nitekim, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünü, biliyorsunuz, Toplu Konut İdaresi bünyesine kattık. Böylece kamuda tasarrufu sağlamak için yaptık bütün bunları.

Mesela, orada, biz, ombudsmanlık müessesesini öngörmüştük. Veto edilmişti; ama, şimdi, işte, Meclise sevk ettik; ombudsmanlık, yani, kamu denetçiliği kurumu kurulmasıyla ilgili kanun tasarısını da buraya sevk ettik. Yani "kamu yönetimi alanında neler yapıyorsunuz" diye sormuştu; işte, bunları yaptık, daha da yapacaklarımız var. Belki, en önemlisi, Kamu Personel Kanunuyla ilgilidir. Bu konuyla ilgili uzun süredir üzerinde çalıştık. Yeni personel kanunu tasarısını, ben, Bakanlık olarak, Başbakanlığa havale ettim. Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü kurumların görüşlerini istedi. Sanıyorum 50'ye yakın görüş geldi. Yüksek yargı organlarımızdan Danıştay, Yargıtay da görüş bildirdi. Ben bizzat kendim inceledim onları. Bütün bu görüşleri inceleyerek, bu tasarıyı yineden gözden geçireceğiz, haklı talepleri bu tasarıya yansıtmak suretiyle, Bakanlar Kurulunun imzasına açarak Parlamentoya göndereceğiz.

Bu, uzun süredir beklenen, gerçekten -arkadaşlarımız dile getirdiler- kamu personeli arasında, haksız şekilde, birtakım farklılıklar uygulanıyor; özellikle maaş ve ücretlerinde; bunları nasıl gideririz sorusunun cevabını teşkil etsin diye hazırlandı.

Ben detaylarına giremeyeceğim; çünkü, size söz vermiştim; 3 dakika da geçti; diğer sorular var, arkadaşlarımızın tespitleri var.

Bütün bunları ilgili arkadaşlarımız tespit ettiler. Aslında, benim de önümde bu notlar var. Bunları kendilerine yazılı olarak takdim edeceğim.

Ben, tüm kurumlarımızın bütçelerinin, kendilerine, 2006 yılı için hayırlı olmasını diliyorum, başarılı hizmetler diliyorum, hepinize hayırlı akşamlar temenni ediyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Şahsı adına, aleyhte söz isteyen, Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlar; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesinin aleyhinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ülke nüfusumuzun yüzde 60'lık bölümünü oluşturan gençlerimizin temsil edildiği Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün bütçesinin sorunlarını, bana ayrılan 10 dakikalık bölümde sizlere aktarmam, gerçekten mümkün değildir.

Sayın Bakanımız az önce konuştular, güzel konulara değindiler; ancak, gençlik ve spor deyince, Türkiye nüfusunun yüzde 60'ı akla geliyor. Dolayısıyla, Sayın Bakanımız, bu 10 dakika gibi bir sürede değil de, süresinin tamamını gençliğe ve spora ayırmalıydı, bu sorunlara değinmeliydi ve bunların çözümü noktasında düşünceleri burada aktarması gerekiyordu.

Değerli arkadaşlar, spordan sorumlu Devlet Bakanımız ve Gençlik ve Spor Genel Müdürü Vekilimizin, beyanatlarından, basın mensuplarının yazılarından öğrendiklerimizi özetlediğimizde, Türk sporunun geleceğinin olmadığını, Atatürk gençliğinin yine sahipsiz kaldığını, ülkemizin geleceği olan çocuklarımızın, gençlerimizin cumhuriyete yabancılaştırıldığını görüyoruz. Aile yapımızın altüst edildiğini, gelecekten beklentisi olmayan, millî değerlerini yitirmiş bir gençlik yaratılmak istendiğini görüyoruz. Gittikçe fakirleşen, fakirleştikçe suça itilen gençlik görüyoruz değerli arkadaşlarım.

Bunun örnekleri ortada. Madde bağımlılığı yaşı ilköğretim çağına indi. Her gün ama her gün, ulusal ve görsel, yazılı basında, tinerci çocuklar, kapkaççı gençler haberlerini okuyor ve izliyoruz. Bunlar da bir örneği değil mi?

Bakanlığımız ve Gençlik Spor Genel Müdürü Vekilimiz ve ekibi tam anlamıyla görevlerini yapmış olsalar, bu gençlerimiz, doğuda, güneydoğuda PKK'nın kucağına itilir mi arkadaşlar? Tarikat yuvalarına katılırlar mı değerli arkadaşlar? Bence katılmazlar. Bu, yetkililerin görevini yeterince yapmadığının somut göstergesidir değerli arkadaşlarım.

Bakın, bir örnek vereceğim. 2002 yılında göreve geldiğinizde, lisanslı sporcu sayısı 278 000'di diyorsunuz. Doğrudur. Bunu 750 000-800 000'lere çıkardınız. Hatta, okul sporlarını, yani, öğrencileri de buna kattığınızda, bu rakamın 1 200 000'lere çıktığını görüyoruz.

Peki, sizlere soruyorum: Sizden önceki idareciler, 278 000 lisanslı sporcudan, dünya şampiyonları, olimpiyat şampiyonları, Balkan şampiyonları çıkardı değerli arkadaşlarım. Süreyya Ayhanlar, Halil Mutlular, Hamza Yerlikayalar, Nurcanlar, daha ismini sayamadığım yüzlerce şampiyon çıkardılar değerli arkadaşlarım. Ya siz, ne çıkardınız? Sizin döneminizde yetiştirdiğiniz bir sporcuyu burada gelip söyleyebilir misiniz?!.. Mevcut şampiyonlarımıza bile sahip çıkmadınız değerli arkadaşlar ve dolayısıyla, bunun nesine başarı diyorsunuz?

Geçtiğimiz yıl 45 federasyon başkanlığının seçimleri oldu. Seçimlerde öyle veya böyle siyasî olarak rol aldınız. İl müdürlerine baskı yaptınız. Kendi adamlarınızı seçtirdiniz. "Sporda çağ atlayacağız" dediniz, biz de açıkçası ümitlendik…

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Yalan…

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Yalan olmadığını az sonra söylerim ama… Yalan diyorsun da Sayın üstadım...

Bu açıklamalardan, gerçekten, bir vatandaş olarak biz de ümitlendik. Ama, bir yıl sonra Sayın Bakanımız gerçekçi -bu yönünü çok sevdiğim, saygı duyduğum, gerçekten çok değerli bir insan- bir özeleştiri yaptı. Şu özeleştiride gördük ki "başarısız olan federasyon başkanları istifa etsin, yoksa yetkilerimi kullanarak ben görevden alırım" dedi. Bu, ne anlama geliyor değerli arkadaşlar; sporda, futbolda başarısız olduğumuz anlamına gelmiyor mu? Sayın Bakanım, başarısız federasyonları görevden alıyorsunuz, sizi gerçekten destekliyorum. Peki, başarısız genel müdür vekillerini, şube müdürlerini, il müdürlerini görevden almayı düşünmüyor musunuz değerli arkadaşlar, Sayın Bakanım?

Şimdi, Sayın Başbakanımız, açıkçası, tüm bakanlar üzerinde şöyle bir yetkiyi kullanıyor: Sayın Başbakan, geçmişte kendisiyle yakın arkadaşlık yapmış, siyasî akrabalık ilişkisinde olan, partisinden gerek büyükşehir belediye başkan adayı gerekse milletvekili adaylarını, ilgili bulunan, sorumlu olan bakana hiç sormadan, vekâleten, o bakanlıklara genel müdür vekilleri olarak atamasını gerçekleştiriyor değerli arkadaşlar. Dolayısıyla, burada bakanlarımız by-pass oluyor. Bunu siz de çok iyi biliyorsunuz. Bu özeleştiriyi de kendi içinizde yapmak durumundasınız.

Değerli arkadaşlar, 2002 yılında spor teşkilatının merkezde çalışan personel sayısı 800 civarındayken bugün 1 300'lere yaklaştı. Yani, başka belediyelerden, kurum ve kuruluşlardan sadece Ankara merkez teşkilatına 500'e yakın adam transfer edildi. Hani merkezî hükümetin ve merkezî iktidarın yetkilerini yerele dağıtacaktık?!

Değerli arkadaşlar, futbol ve spor federasyonlarını özerkleştirdiniz. Kendi gelirleriyle kendi faaliyetlerini kendi genel kurullarında seçilen yöneticilerle sürdürsün dediniz, devlete yük olmasın dediniz. Biz de bu düşüncenize destek verdik. Peki ne oldu; hepsi devletten aldıkları paylarla ayakta duruyor. Göstermelik genel kurullara soktunuz; siyaset yüzünden, hiç yerine, çalışma huzurları maalesef kalmadı. Başarı düştü ve düşmeye devam ediyor. Daha yeni seçilen, destek verdiğiniz Futbol Federasyonu, trilyonluk gelirlerine rağmen, müfettiş raporlarıyla tespit edilen hovardaca harcamaları yüzünden, ayakta, maalesef duramıyor ve Futbol Federasyonunda yeniden genel kurul hazırlıkları yapılıyor. Federasyonların hesaplarını denetlemeye kimsenin gücü yetmiyor. Sayın Bakan bile "ben bir şey yapamam, Başbakana yaptırırım" demekle maalesef yetinmektedir. Böyle bir yerde başarıdan söz edilebilir mi değerli arkadaşlarım?! İşte futbolun durumu ortada. Ne kadar hazin verici bir durum değil mi değerli arkadaşlar?

Son günlerde Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün kapatılması gündemde. Gençlik ve spor teşkilatını neden kapatmak istiyorsunuz? Sayın Bakanımızın, bu Genel Kurulda bunlara net olarak cevap vermesi gerekiyor.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün yetkilileri yapmış oldukları açıklamalarda, Avrupa, dünya ve olimpiyat şampiyonalarında madalyalar kazandığımızı söylediler. Milletçe sevindik, sporcularımızla gurur duyduk. Bununla yetinmedik, trilyonlarca ödül dağıttık. Sonra ne oldu değerli arkadaşlar; sporcuların dopingli olduğu ortaya çıktı, bütün madalyalar ellerimizden geri alındı. Bununla da yetinilmedi, uluslararası müsabakalardan men edildik. Peki, kim bunların sebebi; açgözlü ödül avcısı birkaç antrenör mü, yoksa, bugünkü sporu yönetenler mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tüzün, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Bu sporcuları spor tarihinden ve gönüllerimizden sildik. Kim bunun sebebiyse, neden bu yetkililer çıkıp bu milletten özür dilemiyorlar, neden makamlarını terk etmemekte de direniyorlar? Türk Milleti, günü ve saati geldiğinde de bunlardan hesabını soracaktır.

Değerli arkadaşlar, sporda şiddeti önlemek için yasa çıkaralım dediniz, çıkardık, yetki istediniz, verdik. Peki, kanun çıktı, ne oldu; sporda şiddet bitti mi; hayır, daha da arttı, önü alınmaz hale geldi. Azmış seyirci grupları, polisimizle, jandarmamızla çatışır hale geldi, daha da ileri giderek, maalesef, spor stüdyolarını basmaya başladılar.

Şimdi, böyle bir ortamda spor teşkilatı kapatılıp, belediyelere devredilse, daha politik, siyasî bir zemine itilmez mi? Bugün şiddetin önüne geçemiyorsak, yarın nasıl geçeceğiz?

Spor-mafya ilişkileri için bu Mecliste araştırma komisyonu kuruldu. Bu komisyon aylarca araştırma yaptı, müfettiş kanalıyla raporlar hazırladı, bu raporları Genel Kurula sundu. Bütün bu işlemlerin sonucu ne oldu, kimler cezalandırıldı, yoksa, böyle bir şey yok muydu, basın bizi yanlış mı bilgilendirdi?

Gençlik ve spor teşkilatında devamlı ihaleler yapılmakta. Geçenlerde basında ihaleyle ilgili bir haber yer aldı. Vatan gazetesi, 26 Ağustos Cuma günü manşetten bir haber verdi: "Resmî Gazetede Yolsuzluk... İzmir Halkapınar spor salonu ihalesiyle ilgili yolsuzluk" dedi. Bu haberi okudunuz mu? Bu haberle ilgili gelişmenin ne aşamada olduğunu sormak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, hepimiz, bu Meclis, Olimpiyat Kanunu çıkardı, Olimpiyat Komitesine kaynak sağladı. Büyükşehir belediye gelirlerinden, şans oyunlarından trilyonlarca kaynak aktarıldı, hâlâ da kaynak aktarımına devam ediliyor; ne oluyor, bu paralar nereye gidiyor?..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tüzün.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Bu paralara ne oluyor, hangi kaynaklarda kullanılıyor? Eğer, bu ülkede olimpiyat yapılmayacaksa, bu paraları başka yerde kullanmayı düşünüyor musunuz?

Değerli arkadaşlar, hepimiz, geçmişte, çocukluk yıllarında veya bulunduğumuz kentte, beldede futbolla, sporla yakından ilgilendik. Değerli arkadaşlar, hepimizi yakından ilgilendiren bir önemli konu da amatör spor kulüpleridir. Spor kulüpleri maddî sıkıntılardan dolayı tek tek kapanmaktadır. Bunların desteklenmesi için bir çalışma yapıyor musunuz? Spor kulüpleri, hâlâ, Dernekler Yasasına göre kurulup idare edilmektedir. Spor kulüpleri yasasını bu Meclise getirmeyi düşünüyor musunuz? Bu konuda da bir çalışmanız var mıdır?

Değerli arkadaşlar, amatör kulüplerin durumu gerçekten içler acısı. 5 000'e yakın amatör spor kulübümüz var. Bunlar yıllık 70 000'e yakın müsabaka yapıyorlar. Müsabakalarda doktor yok, ambülans yok, müdahale yok, herhangi bir savunma yok; hepsi gerçekten Allah'a emanet. 365 000 000 dolarlık yayın ihalesinden sadece…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tüzün, lütfen, son 1 dakika...

Buyurun.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, 365 000 000 dolarlık yayın ihalesinden, sadece profesyonel takımlara yardım var; amatörlere 1 lira yardım edilmemesi düşündürücüdür. İddaa, spor toto ve spor loto gelirlerinden mutlaka amatör spor kulüplerine pay ayrılmalıdır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, şu önemli konuya da değinip sözlerimi tamamlamak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Tüzün, lütfen…

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Bildiğiniz gibi, Türkiye liglerinin adları değiştiriliyor. Türkiye Süper Ligi “Turkcell Ligi” ve şu anda da Türkiye Kupası, maalesef “Fortis Kupası” olarak adlandırıldı ve önümüzdeki yıllarda bu şekilde, bu isimle müsabakalara devam edecektir. Ben burada net olarak şunu söylemek istiyorum: Türkiye Kupası ismi değiştirilerek “Fortis Kupası” adı altında müsabakalar oynanacaksa, ben bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve ferdi olarak o maçlara katılmayacağım ve o maçları izlemeyeceğim.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Aferin Yaşar.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, işte bunca sorunların içerisinde Türk sporuna gerçekten hizmet etmek isteyen bir anlayışı …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Tüzün…

Sayın Tüzün, sadece teşekkür etmek için, buyurun.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Sayın Bakanımızın, Sayın Şahin'in yükü çok fazla değerli arkadaşlar. Ona da değinip sözlerimi tamamlayacağım.

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Tüzün, teşekkür eder misiniz.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Bakınız, 5 tane genel müdürlüğün bütçesi ve yönetimi kendisinde bulunuyor. İki gündür burada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tüzün, lütfen…

Teşekkür eder misiniz Sayın Tüzün…

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Yüce Meclise saygılar sunuyorum. Başkanımızın şahsıma gösterdiği müsamahasına teşekkür ediyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün.

Sayın milletvekilleri, dördüncü turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi sorulara geçiyoruz. 10 dakika süreyle soru sorma işlemi yapacağız.

Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Arkadaşlarımın da dikkatini çekerek sözlerime başlamak istiyorum. Ciddî bir soru, önemli bir soru: Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluyla ilgili… Tekelin içki bölümünün satışının ortaya koyduğu bir manzara var. Lütfen iyi dinleyin. 26 Aralık 2003 tarihinde Özelleştirme Yüksek Kurulu satış işlemini onaylıyor. Tesis, özel bir içki firmasına iki ay sonra devrediliyor. İlgili kurul tarafından yapılan soruşturma gösteriyor ki, devirden bir ay önce 1 trilyon liraya şişe alınıyor -bunlar satış sırasında söz konusu olan değerler- devirden iki gün önce 507 milyar liraya ambalaj malzemesi alınıyor, üç ay önce 37,3 trilyon liraya kuru üzüm, 15 trilyon liraya yaş üzüm, 15,3 trilyon liraya da anason alınıyor. Bütün bunlar olmadan önce değer tespiti yapılmış, ona göre fiyatları alınmış, ona göre satış gerçekleştirilmiş.

Şimdi, bu denetleme kurulu raporunda, devir işlemine birkaç gün kala Tekel A.Ş.’nin 100 trilyon liralık alım yaparak bunu kendi gideriymiş gibi göstermesi Tekeli zarara sokma olarak değerlendirilmiş; Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun da bu konudaki raporu çok net ve açık.

Sorum şu Sayın Bakan: Devir işleminden bir gün önce şirketin 10 trilyonluk KDV giderini de Tekel üstleniyor, bu arada bir de borç silme operasyonu yapılıyor. Yapılan denetlemede, 2003 yılında yaklaşık 400 trilyon liraya özelleştirilen alkollü içecekler ve Tekele olan 307 trilyonluk borcun devirden önce silinerek, ihaleyi alan şirkete avantaj sağlandığını gösteriyor. Şimdi bu konu Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunca soruşturulmak üzere Başbakanlığa gönderildi. Bu soruşturmanın sonucu ne olmuştur? Başbakanlık Teftiş Kuruluna gidiyor "soruşturmaya gerek yoktur" deniyor, tıpkı Ofer'e ve Hariri'ye yüzde 10 Kurumlar Vergisiyle gelecek dönemde sağlanacak 200 000 000 dolarlık avantajlar gibi. Yani, yapılan soruşturmada, soruşturulması istenen konuların tümü soruşturma kapsamına alınmış mıdır? Bu ciddî bir konudur, sonuçta ülkenin parasıdır. Burayı satın alana Tekelin çok büyük bir şekilde avantaj sağladığını görüyoruz; yazıktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Soru? Ne demek istiyorsunuz, sorunuz ne?

HALUK KOÇ (Samsun) - İşte burada, size takdim edeyim.

BAŞKAN - Sayın Öğüt, buyurun.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Ardahan il merkezinde, Ardahan gençleri ve il spor müdürlüğümüzün büyük gayretleriyle, Ardahan Stadı çim saha yapıldı. Ancak, orada bazı eksikler var; çok cüzî bir para, 100 milyar civarında bir para gönderirseniz, diğer eksikler de tamamlanacak. Burada söz vermenizi istihdam ediyorum; bir.

İki; Ardahanlı spor kulüplerine, gençlerimizin tek sosyal hayatı olan spor kulüplerine ne gibi yardımlar yaptınız?

Üç; dünyanın en kaliteli karına sahip Ardahan Yalnızçam Uğurlu Dağındaki kayak tesislerimiz, şu anda belli bir düzeye getirilmiş; ancak, ne yazık ki, orada eksik olan tesisler nedeniyle çalışma yapılmamıştır. Bu nedenle, Ardahan'ın Yalnızçam Uğurlu Dağının kayak tesislerinin yaptırılması için 4 trilyon para lazım. Bu parayı ayırma şansınız var mı? Doğu Anadoludan bunu esirgemeyin.

Dördüncüsü; Ardahan'ın Çıldır İlçesinin kenarında spor tesisleri var; konaklama ve restoran; ancak, voleybol, futbol, basketbol oynayacak sahaları yok. Bu sahalar için, bütçeden herhangi bir pay ayırdınız mı? Bununla ilgili herhangi bir çalışma var mı?

Teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.

Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başbakan Yardımcım, üç yıldır, biz, Antalya'ya şehir stadyumu istedik. Siz de "ihtiyaç var Antalya'da" dediniz; bir ara da ilgili genel müdürümüz "sponsor bulun, yapalım" dedi. Şimdi, efendim, stadyum istedik de, stadyumu yapın dedik de, şehrin de göbeğine yapın demedik. Şimdi, duyduğumuz kadarıyla, bu, Antalya'da, planı, programı yapılan, şehrin tam ortasında -100 üncü Yılda; bir tarafında oteller, bir tarafında devlet hastanesi, bir tarafında Meltem Mahallesi- 30 000 kişilik stat yapılacak. Stadın yapılmasına seviniyoruz; fakat, yer seçimi; özellikle, 40 000 metrekarelik bir iş alanı, stadı yapana 40 000 metrekarelik bir iş alanı yeri verileceğini öğrendik. Bu da 5M'li 4 tane Migros yeri demektir. Yani, bunun şehrin ortasında yapılmaması için, bir; Yeşilbayır'da 300 dönüm, Antalya Valiliği bir yer tahsis etmişti. Hadi, orası uzak densin; Antalya'nın içinde, Kızıltoprak'ta 180 000 metrekare, Vakıfların yeri var. Sayın Vakıflar Genel Müdürümüz de orada. Eğer, uygun görülürse, bu yine şehrin içinde olsun; ama, şehrin tam ortasında, şehrin tam göbeğinde olmasın. İzninizle…

BAŞKAN - Sayın Kaptan, sorunuzu sorar mısınız lütfen.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkan, soruyu… Stadyumun şehrin ortasında değil, Kızıltoprak'ta veya Yeşilbayır'da yapılması mümkün müdür; soru bu, Antalya şehir stadyumunun.

İkincisi: Bu Danıştay kararlarıyla ilgili; bazı bakanlıklar, ısrarla, Danıştay kararlarını uygulamıyorlar. Bunlardan bir tanesi, Balıkesir SEKA Fabrikası. Bu konudaki Danıştay kararı neden uygulanmıyor; o konuda da bilgi verirseniz memnun oluruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaptan.

Sayın Akdemir, buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanımdan sormak istiyorum.

Birinci sorum: Eğitim ve araştırma hastanelerindeki şef ve şef yardımcılığına sınavsız, hiçbir kritere bağlı olmadan bakanın takdiriyle atama yapılan ve bu yetkiyi veren kanun teklifini Anayasa Mahkemesi bozdu, yürütmeyi durdurdu daha doğrusu. Yürütme durdurulduktan sonra kaç kişinin ataması yapıldı? Bu atamayı yapmaya devam edecek misiniz? Anayasa Mahkemesinin kararına ne zaman uyacaksınız?

İkinci sorum: Doğu Anadolu Bölgesini, kış sporları açısından cazibe haline getirmek üzere ne kadar yatırım yapmayı planladınız?

Özellikle, şu anda, Erzurum'a ve Ağrı Dağı civarına kar yağıyor. Ağrı Dağında, Iğdır tarafında, doğa sporları ve kış turizm merkezi olarak planlanmış. Bu yıl Ağrı Dağı kış turizm merkezine ne kadar ödenek ayırmayı planladınız?

Bir diğer sorum: Memurlar ile diğer kamu görevlileri hakkında geçen yıl Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kanun teklifi sunduk; bu kanun teklifini benimsiyor musunuz? Eğer benimsiyorsanız ne zaman yasalaştıracaksınız?

Toplumda saydamlığı ortaya koymak ve hükümetinizin topluma güvenini tazelemek için milletvekilliği dokunulmazlığı sınırlamasını ne zaman Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.

Sayın Kavuştu, buyurun.

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Sayın Başkan, vasıtanızla Sayın Bakanımıza şu soruları yöneltmek istiyorum.

Sayın Bakanım;

1- Azınlık vakıflarından alınmadığı halde ecdat yadigârı olan vakıflarımızdan alınmakta olan teftiş ve denetleme payı 2006 yılında alınacak mı?

2- Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, 2004 yılında, 3 000 muhtaç vatandaşımıza maaş ödemesi yapılmıştır. Bu sayı 2005 yılında hangi seviyeye ulaşmıştır; 2006 yılında kaç muhtaç vatandaşımıza maaş ödemesi yapılması hedeflenmektedir?

Son sorum: Ecdat yadigârı vakıflarımızın 2004 ve 2005 yıllarında bakım ve onarımları ne kadar yapılmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kavuştu.

Sayın Çetin, buyurun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, devlet personelinden sorumlu kuruluş Devlet Personel Başkanlığıdır; ancak, bilindiği kadarıyla, kamu personel rejimi kanun taslağı bir Başbakanlık müsteşar yardımcısının başkanlığında kurulan komisyon koordinatörlüğünde götürülüyor. Devlet personelinden sorumlu kuruluş olan Devlet Personel Başkanlığı, bu tasarının neresinde duruyor, tasarının hazırlığındaki katkıları nedir? Bilindiği kadarıyla, Danıştay başta olmak üzere, üniversitelerimiz, resmî olarak bu tasarıya olumsuz görüş bildirdiler; bir kısmı da, bu tasarıyı görüş bildirmeye bile değer görmediler. Kamu çalışanlarını sözleşmeliliğe zorlayacak, onları iş güvencesinden yoksun bırakacak bu tasarıyı bu haliyle Meclise indirmeyi düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: Bildiğiniz gibi, özelleştirilen kuruluşlarda çalışan işçilerin kamu kurum ve kuruluşlarına devri, hükümet ile Türk-İş arasında 2002 yılında imzalanan bir protokolle başladı; 1 750 kişi o dönemde yerleştirildi; daha sonra, hükümetleriniz döneminde, yaklaşık 8 000 civarında bir işçi de, yine, kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştirildi. Bu görevi de, Devlet Personel Başkanlığımızın oluşturduğu havuzdan yapıyorsunuz. Bunlar göreve başlarlarken, onbir ay çalışacakları, kendilerine tebliğ edilmişti. Şimdi, on ay çalıştıktan sonra zorunlu izne çıkarılırken, sekiz ay çalışanlara, 1 Ocaktan itibaren izne çıkarılacakları…

BAŞKAN - Sayın Çetin, süre tamamlanmıştır; lütfen, sorunuzu sorar mısınız.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Tamamlayayım cümlemi…

BAŞKAN - Lütfen, ama…

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - … tamamlanmıştı; yani, devlet, yurttaşına verdiği sözden niçin cayıyor; bir, bunu sormak istiyorum.

Üçüncüsü; bunlar, fabrikalarda, o kamu kuruluşlarında, usta, ustabaşı, formen gibi görevlerde bulunuyorlardı. İçlerinde, lise mezunu, üniversite mezunu olanlar var. Tahsillerine göre, 450, 500, 560 lira sabit maaş alıyorlar ve gittikleri kurumlarda müstahdem olarak çalıştırılıyor, tuvalet temizliği yaptırılıyor, onurları inciniyor. Bu konuya müdahale etmeyi düşünüyor musunuz? Tahsillerine, konumlarına uygun işe yerleştirilmeleri için, bir ikaz, uyarı yapacak mısınız? Siz böyle bir konumda olsanız, gururunuz, onurunuz incinmez mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Oldukça çok sayıda soru var; 10 dakika içerisinde, bunları, özetlemeye çalışacağım.

Sayın Yaşar Tüzün Bey, demin, kürsüde, bana sorular yöneltmişti. İzin verirseniz, önce ondan başlayıp, sonra, diğer arkadaşlarımıza doğru, soruları cevaplandırmaya çalışacağım. Efendim "doğulu gençlere sahip çıksaydınız Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak, işte, terör örgütüne bu gençler gitmezdi" dediniz. Gençlik Spor Genel Müdürlüğünün Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesine yönelik hiçbir faaliyetinin olmadığını ifade ettiniz. Tabiî, bu konuda eksik bir bilgiye sahipsiniz. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki 23 il ve ilçelerini kapsayan Sporla Tanış Projesini biz başlattık, 23 ildir. 2004 yılında başlattık, 2005 yılında da bu devam etti ve bu projemizden, geçtiğimiz yıl da, bu yıl da, 25 000 gencimiz yararlandı. Tabiî, bu, diğer bölgelerdeki gençlerimizden farklı bir uygulamadır. Bunu kısaca hatırlatma ihtiyacını hissettim.

"Sizden önceki dönemde bizim sporcularımız dünya şampiyonu oluyordu, olimpiyat şampiyonu oluyordu, Avrupa şampiyonu oluyordu, siz hiç şampiyonluk çıkaramadınız" dediniz. İnsaf! Sayın Tüzün, neredesin? İnsaf! Geçtiğimiz yıl Atina'da yapılan olimpiyatlarda, spordan sorumlu Bakan bendim ve olimpiyat süresince oradaydım. Bak, 10 tane madalyayla döndük.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sizin döneminizde yetişen…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) -  2 tane de paralimpik olimpiyatlarında madalya kazandı sporcumuz, 12 eder. Olimpiyat tarihimizin madalya rekorudur, hatırlatırım.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sizin döneminizde yetiştirdiğiniz sporcu, Sayın Bakan…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) -  2005 yılında, olimpiyat, dünya ve Avrupa şampiyonalarında, sporcularımızın -diğer uluslararası müsabakalar dahil- kazanmış oldukları madalya sayısı 405'tir. Bunun 123 tanesi altın madalyadır.

"Güreşte ne yapıyorsunuz" dediniz…

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Güreş demedim…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) -  Son dünya şampiyonasında 2 tane altın madalya kazandı güreşçilerimiz, göndere Türk Bayrağını çektirdiler, İstiklal Marşını söylettiler. Herhalde, siz bunları takip etmediniz.

"Federasyon seçimlerine baskı yaptınız" dediniz. Kime yapmışım? Kime yapmışım, bir tane örnek verin. Hangi federasyon seçimine Mehmet Ali Şahin baskı yapmıştır, talimat vermiştir, bana bir tane örnek getir. Efendim, siz "başarısız federasyonu görevden alacağız" dediniz… Görevden alacağız demedim; çünkü, görevden alma yetkim yok.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Yetkim yok dediniz…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) -  Özerk federasyonlarla ilgili yasa diyor ki, özellikle Futbol Federasyonuyla ilgili: Başbakanlık Teftiş Kurulu görevde kalmasında sakınca görürse, spordan sorumlu Bakan olağanüstü kongreye götürür o federasyonu. Ben de bu yolu tercih etmiştim; ama, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu olağanüstü kongre kararı aldı; hayırlı olsun.

Efendim "merkezin personel sayısı arttı" dediniz. Bakın, 2002'de 823 imiş, şu anda 788; azalmış efendim.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Kitapta öyle değil, kitapta 1 300, Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Merkezden bahsediyorum.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Bu sizin kitabınız değil mi Sayın Bakanım?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Hepsine cevap vereceğim efendim.

Tabiî, dopingden bahsettiniz. Evet, tüm dünya sporcularının ve sporunun en baş belası işlerinden biri dopingdir. Doping kullanımı konusunda Türk sporcuları dünya ortalamasının altındadır.

BAŞKAN - Sayın Bakan, sorulara cevap verir misiniz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Veriyorum efendim, işte soru sordu, cevap veriyorum.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sorulara cevap verin, konuşmalara değil.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bu da soru; arkadaşımızın kürsüde sorduğu soruyla yerinden sorduğu soru arasında ne fark var?!

Bakın, Başbakanlığa bir yasa taslağı sevk ettim, dopingle mücadele kurulu kuruyoruz, 9 maddelik bir taslağı Parlamentoya gönderiyorum. Tıpkı, dünyada faaliyette bulunan Antidoping Ajansı gibi, kısa adı "TADA" olan Türkiye Anti Doping Ajansı diye bir kurum kuruyoruz. Artık, sporcularımızı, millî sporcularımızı habersiz kontrol edecek, onları sık sık takip edecek bir mekanizmayı bizim kurmamız gerekiyordu; şimdi onu kuruyoruz.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Sporcu hangi ilacın doping olduğunu bilmesi lazım; sorun bu.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Tabiî, çok haklısınız Sayın Akın; eğitim çok önemli. Bu konuda tüm Federasyonumuz ve Genel Müdürlüğümüz, eğitimi ilk sıraya aldı; ama, bunun dışında, mutlaka, demin söylediğim kurumsal yapıyı da kurmak zorundayız. Bu konuda da dünyada örnek olacağız. Bir gün, Uluslararası Anti Doping Ajansı şunu söyleyecek: Türkiye'ye biz kontrol için adam göndermeyelim, Türkler bu işi bizden daha iyi yapıyor. Bunu dedirteceğiz inşallah.

Efendim, Sayın Koç, tabiî bir rapordan bahsetti, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun, Başbakanlık Teftiş Kurulunun o raporla ilgili "sorumluluk yoktur" diye bir rapor verdiğini söyledi. Benim bundan haberim yok doğrusu, yani malumatım yok.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yeni başladı.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - O zaman, bakın, şimdi Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Başkanvekilimiz, not göndermiş, izin verirseniz okuyorum:

"Yüksek Denetleme Kurulu raporunda soruşturma istenmemiştir. Konu, devredilen şirketin bilançosunun değerlendirilmesiyle ilgili olduğundan, raporda Maliye Bakanlığınca incelenmesi istenmiştir; aynı konuda, KİT Komisyonunda, Maliye Teftiş Kurulunca inceleme talep edilmiştir; her iki konu birleştirilerek, Maliye Bakanlığınca konunun incelenmesi başhesap uzmanlığınca sürdürülmektedir." Cevap bu.

HALUK KOÇ (Samsun) - Devam ediyor yani?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Evet, devam ediyor demek ki.

HALUK KOÇ (Samsun) - Aman, Maliye Bakanımızın haberi olmasın, bağımsız kurullar takip etsin.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Öğüt, Ardahan'da bir çim saha yapıldığını söylediniz; “ama 100 milyar lira daha ihtiyacımız var, bunun sözünü verin” dediniz. Böyle bir söz burada veremem; çünkü, ben, böyle padişah değilim.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Bakan, 100 milyar lira ne para!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Yani, kamunun kuralları var, nereye, ne zaman, ne parayı göndereceğiz, bu işin kuralları var, ben padişah değilim. Lütfen… Yani, cülusundan bağışladım şu kadar kese altın... O devirler geride kaldı. Böyle bir şey yapamam.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Bakanım, Maliye Bakanı baba baba satıyor, biraz oraya…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Yok, bizde öyle bir usul yok.

“Ardahan spor kulüpleri için ne gibi yardım yaptınız?” Herhalde amatör spor kulüplerini kastediyorsunuz. Biliyorsunuz, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçemizde, amatör spor kulüplerine yardım faslı var; müracaat eden ve futbol dışında da branşta faaliyette bulunan kulüplerimize imkânlar nispetinde yardımcı oluyoruz. Ardahan için böyle bir yardımımız olmuş mu; tabiî, şu anda bilgiler yanımda değil, müracaat olmuş mu, olmuşsa yapmış mıyız. Onu, ben, size yazılı olarak takdim edeceğim.

4 trilyon lira kayak için para istediniz. Tabiî, ona da deminki soruya verdiğim cevabı ancak verebilirim; ama, biz, Türkiye'de spor tesislerini mümkün olduğu kadar tamamlamak için yeni bir proje çalışmasını bitirdik. Örnek tip projeler geliştirdik, daha ucuza mal olan projeler geliştirdik. Yeni yılda, özellikle nüfusu fazla olan ilçelerden başlamak üzere, tüm ülkemizdeki ilçelerimiz -illerimizde var, çünkü- spor tesislerine sahip olacaklar; sizin ilinizi ve ilçelerinizi de bu bakımdan inceleyip, size ayrıca yazılı olarak bilgi takdim edeceğim.

“Antalya şehir stadı var, acaba başka bir yere şehir stadı yapacak mısınız?” Bu konuyla ilgili, biz, Antalya Büyükşehir Belediyesiyle bir protokol imzaladık Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak; ancak, siz diyorsunuz ki: “Bu, şehrin içinde olmamalı, yine şehrin içinde yapılıyor.” Ama, Sayın Kaptan, UEFA ve FIFA yapılacak olan statların şehrin dışında olmasını istemiyor. İllâ halkın, yani, seyircinin kolaylıkla gidip gelebileceği bir yerde olmasını arzu ediyor.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Kızıltoprak öyle efendim…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Çünkü, biz, Avrupa şampiyonalarına talibiz, dünya şampiyonalarına talibiz, Antalya da bu işin ayaklarından biri olacak. Yani, Antalya'da yapmayı planladığımız bu stadyum mutlaka…

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Bakan, trafik felç olur.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Tabiî ki, trafiği aksatmayacak, uygun bir eğimde yapılmalıdır. Ben yapılacak yeri gidip doğrusu görmedim; ama, Antalya'yı yönetenler, başta Büyükşehir Belediye Başkanımız, Büyükşehir Belediye Meclisi, herhalde bu işin nereye daha uygun olarak yapılacağını takdir ederler diye düşünüyorum.

Danıştay kararlarını bazı bakanlıklar uygulamıyor diyor.. Yargı kararları uygulanır, uygulayamamanın zaten müeyyidesi var. Uygulamazsan sonuçlarına da katlanırsın.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Balıkesir SEKA…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Akdemir… Sağlık Bakanlığında, işte, bir yasa çıktı yürütmesi durduruldu, hâlâ atama yapılıyor dendi. Tabiî, bunu Sağlık Bakanımıza sorarsanız daha net cevap alırsınız. Ancak, eğer, yürütmenin durdurulması kararı Resmî Gazetede yayımlanmış ise, ondan sonra bir işlem yapılması mümkün değil zaten. O mümkün değil. Yani, hükmen batıldır o.

Kış sporları için ne yapıyorsunuz?.. Doğrusu, Erzurum, 2011 Üniversiade Kış Oyunlarına talip. En şanslı illerimizden biri olduğunu düşünüyorum.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Ağrı Dağında da kış sporlarıyla ilgili tesis var Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - 2006 yılı bütçesine bir, bu sporları salonu yapmayı programımıza aldık. Yani, ciddî bir harcamayı gerektirir. Böylece, Erzurum'un böyle bir kış oyunları için gerekli olan tesislerini yapmaya önümüzdeki yıldan itibaren başlıyoruz.

Diğer illerimizle ilgili, inşallah, cevabı size yazılı olarak takdim edeceğim.

Sürem doldu mu Sayın Başkan? Oo dolmuş!

Sayın Başkanım, diğer sorulara izin verirseniz yazılı cevap vereyim, sürem dolmuş.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Peki, Sayın Bakan.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkanım, az önceki konuşmamda sözlerim Sayın Bakan tarafından çarpıtıldı; İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Tüzün, biliyorsunuz ki, Tüzüğümüzde öyle bir uygulama yok. Size…

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - 69'a göre…

BAŞKAN - Buyurun, lütfen Sayın Tüzün…

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan, sözlerimi çarpıttı.

BAŞKAN - Hayır, Tüzük gereği mümkün değil Sayın Tüzün.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - 69'a göre söz istiyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Gel burada konuş.

BAŞKAN - Tüzük gereği mümkün değil.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Oturur musunuz Sayın Tüzün.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Boş kadroyla dolu kadroyu karıştırıyorsun Yaşar Bey!..

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bir harf değişik; biri Tüzük biri Tüzün!

BAŞKAN - Şimdi, sırasıyla, dördüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

Bölümleri okutuyorum:

40.14 - GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod

Açıklama

   (YTL)

 

                                                                                                                             

 

 

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

17.327.700

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

138.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

07

Sağlık Hizmetleri

878.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

08

Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri

301.466.300

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

                                                                                                             

 

 

 

                             TOPLAM

319.810.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

      Kod

Açıklama

   (YTL)

 

                                                                                                                             

 

 

 

 

02

Vergi Dışı Gelirler

32.540.997

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

03

Sermaye Gelirleri

403.003

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Alınan Bağış ve Yardımlar

283.866.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

                                                                                                             

 

 

 

                             TOPLAM

316.810.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

   

          Lira

 

 

 

 

                                                                                            

 

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

271.345.924.000.000

 

- Toplam Harcama

:

232.280.933.400.000

 

- İptal Edilen Ödenek

:

28.802.781.250.000

 

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

 

 

 

Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

 

 

 

Devreden Ödenek

:

10.262.209.350.000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  -  C E T V E L İ

   

          Lira

 

 

 

 

                                                                                            

 

 

 

- Bütçe tahmini

:

254.715.000.000.000

 

- Yılı tahsilatı

:

247.774.145.850.000

BAŞKAN-  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezî Yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.92 -  VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.-Vakıflar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod

Açıklama

   (YTL)

 

                                                                                                                             

 

 

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

8.075.100

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

93.750

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

330.500

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

07

Sağlık Hizmetleri

46.180.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

08

Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri

222.475.200

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

10

Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri

122.845.450

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

                                                                                                             

 

 

 

                             TOPLAM

400.000.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

      Kod

Açıklama

   (YTL)

 

                                                                                                                             

 

 

 

 

02

Vergi Dışı Gelirler

359.998.800

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

03

Sermaye Gelirleri

1.200

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

                                                                                                             

 

 

 

                             TOPLAM

360.000.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2006 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Genel toplamı okutuyorum:

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

   

          Lira

 

 

 

 

                                                                                           

 

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

112.992.580.000 000

 

- Toplam Harcama

:

92.474.702.100 000

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

290.688.750.000

 

-İptal Edilen Ödenek

:

20.808.566.650 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B  -  C E T V E L İ

   

          Lira

 

 

 

 

                                                                                            

 

 

 

- Bütçe tahmini

:

48.394.000 000 000

 

- Yılı tahsilatı

:

154.444.909.600 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Personel Başkanlığı 2006 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.78 - DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI

1.-  Devlet Personel Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod

Açıklama

   (YTL)

 

                                                                                                                             

 

 

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

8.895.500

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

51.500

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

                                                                                                             

 

 

 

                             TOPLAM

8.947.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Devlet Personel Başkanlığının 2006 Malî Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.79 - BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU

1.-  Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod

Açıklama

   (YTL)

 

                                                                                                                             

 

 

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

9.235.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

                                                                                                             

 

 

 

                             TOPLAM

9.235.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

05 - DANIŞTAY BAŞKANLIĞI

1.- Danıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod

Açıklama

   (YTL)

 

                                                                                                                             

 

 

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

4.423.083

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

17.429.017

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

09

Eğitim Hizmetleri

101.900

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

                                                                                                             

 

 

 

                             TOPLAM

21.954.000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

Danıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

2.- Danıştay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Danıştay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

 

 

 

 

          Lira

 

                                                                                           

 

 

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

16.050.620.000

 

 

- Toplam Harcama

:

16.419.023.000

 

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

665.888.000

 

 

- İptal Edilen Ödenek

:

297.485.000

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün, Vakıflar Genel Müdürlüğünün, Devlet Personel Başkanlığının, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun ve Danıştay Başkanlığının 2006 malî yılı bütçeleri ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün, Vakıflar Genel Müdürlüğünün ve Danıştay Başkanlığının 2004 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir.

Hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, programa göre, kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için, 17 Aralık 2005 Cumartesi günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.21