DÖNEM: 22 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
CİLT : 104
32 nci
Birleşim
15 Aralık 2005 Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı
Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
B) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
C) CUMHURBAŞKANLIĞI
1.- Cumhurbaşkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
D) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.- Sayıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
F) BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK
KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Göksal Küçükali'nin, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu'nun, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu
görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
VI.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI
Sorular ve CevaplarI
1.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, TCDD'nin bazı belediyelere hurda
malzeme sattığı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
YILDIRIM'ın cevabı (7/9590)
2.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT'in, Diyarbakır-Ergani Ziraat
Bankası şubesinin yeniden açılıp açılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/9596)
3.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, sergilenmek üzere
yurtdışına gönderilen eserlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/9609)
4.- Adana Milletvekili N.Gaye ERBATUR'un, hak ettiği tarihten önce
emekli olanların durumuna ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/9628)
5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bir büyükşehir belediyesinin
kaldırım ve bordür taşı çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/9665)
6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bir büyükşehir belediyesinin
kaldırım ve bordür taşı çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/9668)
7.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, bir ilköğretim okulundaki zorunlu
bağış uygulamasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/9691)
8.- Balıkesir Milletvekili Orhan SÜR'ün, bir ilköğretim ders kitabındaki
bölüm başlığı değişikliğine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK'in cevabı (7/9696)
9.- Balıkesir Milletvekili Orhan SÜR'ün, bir ilköğretim ders kitabının
içeriğindeki bazı değişikliklere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK'in cevabı (7/9694)
10.- Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, okul yönetimlerine merkezden
yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/9697)
11.- İzmir Milletvekili Abdurrezzak ERTEN'in, İzmir-Güzelbahçe PTT
Müdürlüğünün kaldırılmasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
YILDIRIM'ın cevabı (7/9736)
12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, tamamlanmamış yatırımlara
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/9739)
13.- Mersin Milletvekili Şefik ZENGİN'in, bir antik kentin bulunduğu
koya iskele yapılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla KOÇ'un cevabı (7/9756)
14.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan ve hurdaya çıkarılan
araçlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/9781)
15.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan ve hurdaya çıkarılan
araçlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/9782)
16.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Bingöl ve Diyarbakır
arasındaki bir köy yoluna ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun
cevabı (7/9815)
17.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir ilçe ve bağlı köylerinin
içme suyu ihtiyacına ilişkin soruları ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun
cevabı (7/9816, 9817)
18.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'in, bir ilçe ve bağlı köylerinin
içme suyu ihtiyacına ilişkin soruları ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun
cevabı (7/9818)
19.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan ve hurdaya çıkarılan
araçlara ilişkin soruları ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı
(7/9828, 9829)
20.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, belediyelerin altyapı
çalışmalarında alınacak önlemlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
AKSU'nun cevabı (7/9834)
21.- Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, bir ders kitabında yer alan
hemşirelerle ilgili öyküye ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK'in cevabı (7/9874)
22.- Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, Adana'daki bir ilköğretim
okuluyla ilgili bir iddiaya ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK'in cevabı (7/9876)
23.- Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Rektörünün tutuklanmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK'in cevabı (7/9877)
24.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan ve hurdaya çıkarılan
araçlara ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/9900)
25.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan ve hurdaya çıkarılan
araçlara ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/9901)
26.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, bölünmüş yol
projesiyle ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı
Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/9917)
27.- Uşak Milletvekili Osman COŞKUNOĞLU'nun, Uşak'ta ne zaman üniversite
kurulacağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/10077)
28.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya Limanının
atık sorununa ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı
(7/10177)
29.- İzmir Milletvekili Türkân MİÇOOĞULLARI'nın, bürokrat atamalarına
ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/10197)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak üç oturum yaptı.
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel
ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/1119;
1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı: 1028, 1029, 1030) tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi ve tasarıların 1
inci maddeleri okundu.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Isparta Milletvekili Erkan Mumcu'nun,
Isparta Milletvekili Erkan Mumcu, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli'nin,
Şahsına sataştığı nedeniyle birer açıklamada bulundular.
Alınan karar gereğince, 15 Aralık 2004 Perşembe günü saat 11.00'de
toplanmak üzere, birleşime 20.14'te son verildi.
Bülent Arınç
Başkan
|
Türkân Miçooğulları |
Harun Tüfekci |
|
İzmir |
Konya |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
II. - GELEN KÂĞITLAR No.: 47
15 Aralık
2005 Perşembe
Tasarılar
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fas Krallığı
Hükümeti Arasında Karayolları Ulaşımı Alt Yapısı Teknik ve Bilimsel İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1155)
(Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 6.12.2005)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Hollanda Krallığı
Arasında Gümrük Mevzuatının Doğru Bir Şekilde Uygulanması ve Gümrük Suçlarının
Önlenmesi, Soruşturulması ve Bu Suçlarla Mücadele Konularında Karşılıklı İdari
Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/1156) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
7.12.2005)
Teklif
1.- Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu'nun; Orman
Kanununun 2. Maddesine 1 Fıkra Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/632) (Adalet
ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
6.12.2005)
Yazılı Soru
Önergeleri
1.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet
binalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11284)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2005)
2.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa İlindeki arkeolojik
kazılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11285)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2005)
3.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kütahya İlindeki arkeolojik
kazılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11286)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2005)
4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Rize İlindeki arkeolojik
kazılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11287)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2005)
5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Amasya İlindeki arkeolojik
kazılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11288)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2005)
6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Şırnak İlindeki arkeolojik
kazılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11289)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2005)
7.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Siirt İlindeki arkeolojik
kazılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11290)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2005)
8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kilis İlindeki arkeolojik
kazılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11291)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2005)
9.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Elazığ İlindeki arkeolojik
kazılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11292)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2005)
10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bingöl İlindeki arkeolojik
kazılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11293)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2005)
11.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bitlis İlindeki arkeolojik
kazılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11294)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2005)
12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Çankırı İlindeki arkeolojik
kazılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11295)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2005)
13.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kayseri İlindeki arkeolojik
kazılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11296)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2005)
14.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Gümüşhane İlindeki arkeolojik
kazılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11297)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2005)
15.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bartın İlindeki arkeolojik
kazılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11298)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2005)
16.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Erzurum İlindeki arkeolojik
kazılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11299)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2005)
17.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bolu İlindeki arkeolojik
kazılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11300)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2005)
18.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Aksaray İlindeki arkeolojik
kazılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11301)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2005)
19.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Sakarya İlindeki arkeolojik
kazılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11302)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2005)
20.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Düzce İlindeki arkeolojik
kazılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11303)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2005)
21.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Nevşehir İlindeki arkeolojik
kazılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11304)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2005)
22.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Kars İlindeki arkeolojik kazılara
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11305) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.11.2005)
23.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Adıyaman İlindeki arkeolojik
kazılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11306)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2005)
24.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Ağrı İlindeki arkeolojik
kazılara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11307)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2005)
25.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet
binalarına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11308)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2005)
26.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet
binalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11309)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2005)
27.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet
binalarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11310) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29.11.2005)
28.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet
binalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11311) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2005)
29.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet binalarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11312) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29.11.2005)
30.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet
binalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11313)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2005)
31.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet
binalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11314)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2005)
32.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet
binalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11315) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2005)
33.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet
binalarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/11316)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2005)
34.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet
binalarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11317) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2005)
35.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet
binalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11318)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2005)
36.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet
binalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/11319)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2005)
37.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet
binalarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru
önergesi (7/11320) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2005)
38.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet
binalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11321) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29.11.2005)
39.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet
binalarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER)
yazılı soru önergesi (7/11322) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2005)
40.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet
binalarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN)
yazılı soru önergesi (7/11323) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2005)
41.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet
binalarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı soru önergesi
(7/11324) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2005)
42.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet
binalarına ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi
(7/11325) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2005)
43.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet
binalarına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi
(7/11326) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2005)
44.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet
binalarına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi
(7/11327) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2005)
45.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, depremden etkilenen hizmet
binalarına ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi
(7/11328) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2005)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma saati: 11.00
15 Aralık 2005 Perşembe
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik),
Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 32 nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız.
Birinci turda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler
Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı:
1028, 1029, 1030) (x)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
B) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2006
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2004
Malî Yılı Kesinhesabı
C) CUMHURBAŞKANLIĞI
1.- Cumhurbaşkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
D) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.- Sayıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2004
Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
(x) 1028, 1029, 1030 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek
Cetvelleri 14.12.2005 tarihli 31 inci Birleşim Tutanağına eklidir.
Sayın milletvekilleri, 6.12.2005 tarihli 27 nci Birleşimde bütçe
görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için
soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna
göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen
milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için,
şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme
butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp
sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur
üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre,
sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde
tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi
10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru
sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Birinci turda Türkiye Büyük Millet Meclisi, RTÜK, Cumhurbaşkanlığı,
Sayıştay, Anayasa Mahkemesi bütçeleri yer almaktadır.
Birinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin
isimlerini okuyorum:
Gruplar: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, Konya Milletvekili Atilla Kart,
Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş, Adana Milletvekili Ziya Yergök, Adana
Milletvekili Kemal Sağ, Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç; AK Parti Grubu,
Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam, Kayseri Milletvekili Mustafa
Duru, Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can,
Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan; Anavatan Partisi Grubu, Şanlıurfa
Milletvekili Turan Tüysüz, Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş.
Şahıslar: Lehinde, İstanbul Milletvekili Zeynep Karahan Uslu; aleyhinde,
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe.
Şimdi, milletvekili arkadaşlarıma sıraya göre söz vereceğim.
Milletvekili arkadaşlarımızın, konuşmaları sırasında kendileri için
ayrılan süreye, grupları tarafından taksim edilen süreye riayet etmelerini
özellikle istirham ediyorum.
İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Atilla
Kart'a aittir.
Sayın Kart, buyurun. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 9 dakika.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Meclis bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini beyan etmek üzere söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, süreyi yerinde kullanmak amacıyla Meclisin fizikî
durumu, personel durumu, bütçe harcamaları gibi teknik konulara girmeyeceğim.
Bu konular yerine, şu sorulara cevap arayacağım: Devletin temel ve kurucu
unsurlarının başında gelen Meclis, 22 nci Yasama Döneminde nasıl bir faaliyet
içinde? Seksenbeş yıl evvel ulusal Kurtuluş Savaşını gerçekleştiren ve Türkiye
Cumhuriyetini inşa eden Meclis, bu misyonu yanında, yasama ve denetim
faaliyetini hakkıyla yerine getiriyor mu? Meclis, kuvvetler ayrılığı
yapılanması içinde görev ve sorumluluklarına sahip çıkma konusunda gerekli
hassasiyete, kıskançlığa ve sorumluluk anlayışına sahip mi? Yasama ve denetim
faaliyetlerinde milletvekilleri ve Meclis Başkanı üstüne düşen görevi yapıyor
mu? En nihayet, Meclis Başkanı, Anayasa ve İçtüzükten doğan temsil görevini
tarafsız bir şekilde yerine getiriyor mu; yoksa, siyasî iktidarın icraatlarını
savunma çabası yanında, zafiyetlerini giderme gayreti içinde mi?
Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, 1961 Anayasası kuvvetler ayrılığı
ilkesini ve bunu koruyacak yapılanmaları getirmiştir. Egemenliğin kaynağını
"millet iradesi" olarak düzenleyen bu anayasada, bu iradenin yetkili
organlar aracılığıyla ve hukuk kurallarına uygun bir şekilde kullanılmasının
şartları hazırlanmıştır. 1982 Anayasasında ise yürütme organı güçlendirilmiş,
yargı bağımsızlığı ve yargıç teminatı zaafa uğratılmış, temel yapı ve denge
bozulmuştur. 1961 Anayasasındaki "insan haklarına dayanan demokratik hukuk
devleti" tanımının yerine, 1982 Anayasasında "insan haklarına saygılı"
düzenlemesinin getirilmiş olması sıradan bir düzenleme değildir, maksatlı ve
bilinçli bir tercihtir. Bu sonuç, 1982 Anayasasının temel özelliklerinden
birisidir.
İşte, 22 nci Yasama Döneminde bu özellik ustalıkla kullanılarak yürütme
organının gücü ve tahakkümü istisnaî olaylar dışında geçmiş dönemlerle
kıyaslanmayacak ölçüde artmıştır.
Mecliste sadece yasa tasarıları kanunlaşabilmekte, hükümetin bilgisi
dışındaki yasa teklifleri ise gündeme dahi alınmamaktadır. Önergeler muhalefet
milletvekilleri tarafından verildiğinde kabul edilme ihtimali genellikle söz
konusu olmamaktadır. Saat 22.00-23.00 sularında madde metni bir sayfayı aşan,
gerekçesi ise iki satırdan ibaret olan değişikliklere bu Meclisin gözü kapalı
evet dediğini maalesef biliyoruz.
Elbette bu değerlendirmeleri yaparken Avrupa Birliği sürecinde ve
yararına inandığımız konularda yapılan yasal ve anayasal değişikliklere
Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği desteği ayrı bir paragraf altında
değerlendirmek gerekiyor. Ben daha farklı bir süreçten söz ediyorum değerli
arkadaşlarım.
Bu süreç nedir; bakın, Sayın Başbakan, bırakın demokrasi kültürünü,
asgarî ölçülerdeki kamu yönetimi kültürüyle bile bağdaşmayacak bir şekilde,
grup toplantılarında "bizim sevk ettiğimiz kanunları birtakım önergelerle
değiştirmeye çalışıyorsunuz; biz bunları okuyarak hazırlamıyor muyuz;
tasarıların virgülüne bile dokunmayacaksınız" diyebilmektedir ve maalesef,
kritik ve ihtilaflı konularda bu söylem aynen gerçekleşebilmektedir.
İşte, değerli arkadaşlarım, böyle bir anlayış ve uygulama, yetki aşımı
ve tecavüzü niteliğinde olmakla zaman içinde rejim sorununu yaratması
kaçınılmazdır. Türkiye'de bu süreç başlamıştır; sistem, artık, başbakancı
parlamenter rejim niteliğine dönmüştür. Avrupa Birliği süreci de bu gerçeği değiştirememektedir.
Değerli arkadaşlarım, hükümetin bu yanlış tavrı ile seçim sisteminin
yetersizliği sonucu Meclis yapılanmasında doğmuş olan aritmetik yapı gözönüne
alındığında Sayın Meclis Başkanı nasıl
bir tavır içinde olmalıdır; bunu sormamız, bunu irdelememiz gerekiyor.
Bakın, Sayın Meclis Başkanının, yürütmenin bu tahakkümünün önlenmesi ve
bu dengesizliğin giderilmesi noktasında katkı sağlaması gerekirken, Sayın
Başkanın, tamamen kişisel ve siyasî hesaplarla, siyasî iktidarın bir organı
gibi davrandığını görüyoruz.
Sayın Başkanın siyasî birikimini ve hukuk bilgisini objektif ölçülerle
ve tarafsız bir şekilde kullanması gerekirken, son derece rahat bir şekilde
siyasî iktidarın yanında saf tuttuğunu görüyoruz. Bunun en dramatik ve çarpıcı
örneğini Ceza Kanunu sürecinde yaşadık. Sayın Başbakan Avrupa'dan olağanüstü
toplantı gününü tespit etti, basın aracılığıyla Sayın Başkana duyurdu, Sayın
Başkan da bunun gereğini hemen yaptı. Bu sürecin Meclisin saygınlığını nasıl
zedelediğini ayrıca anlatmaya gerek görmüyorum.
Daha vahimi ise, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun usule uygun
başvurusunu işleme dahi koymadı değerli arkadaşlarım. "Efendim, toplantı
yetersayısını nasıl olsa sağlayamayacaksınız." Böyle bir gerekçe olabilir
mi değerli arkadaşlarım?! Siz, hangi sıfatla, hangi yetkiyle kendinizi Meclisin
iradesi yerine koyup, bu şekilde irade beyan edebilirsiniz?! Bu -en hafif
deyimiyle söylüyorum- büyük bir hukuk ayıbı ve siyasî gaftır. Bunu yaptığınız
anda Meclis iradesi yerine geçmiş ve en üst düzeyde İçtüzük ve Anayasa ihlali
yapmış olursunuz. Böylesine vahim bir ihlal yapılabilmiştir.
Bakın değerli arkadaşlarım, Sayın Meclis Başkanının 3 Haziran 2003
tarihinde Tokyo'daki camii ziyaret esnasında yapmış olduğu beyan, dokunulmazlık
ve uzlaşma komisyonu konularındaki engelleyici, taraflı ve yanlış tutumu,
İçtüzüğün 14/6 ncı maddesini açıkça ihlal etmesi, basınla ve bazı
milletvekilleriyle olan ilişkilerinde kullanmış olduğu üslup ve polemiğe yol
açan tavırları, 23 Ocak 2004 tarihinde Avusturya Televizyonuna verdiği mülakat,
Anayasa Mahkemesine yönelik beyanları, türban ve AİHM konusundaki
değerlendirmeleri, Avrupa Birliği sürecinde hükümet sözcüsü gibi konuşmalar
yapması ve gerçekleri kamuoyundan saklama gayreti içine girmesi gibi konular
hep birlikte değerlendirildiğinde, Sayın Başkanın inandırıcılığı ve
tarafsızlığı konularında ciddî kuşkular ve bulgular ortaya çıkmaktadır. Bu
uygulamalar, Meclis Başkanının göreviyle bağdaşmayan tavırlardır, her şeyden
önce de etik değildir değerli arkadaşlarım.
Meclis bünyesinde geçici statüde çalışmakta olan personelin özlük
hakları ve izin konularının askıda bırakılması -hemen yeri gelmişken ifade
ediyorum- kabul edilebilir bir hal olamaz. Meclisin saygınlığıyla ve
ciddiyetiyle bağdaşmayan bu konunun askıda bırakılmadan kalıcı bir çözüme
kavuşturulması gerekir.
Yine, meslek odalarının çalışması kapsamında faaliyet gösteren, ama,
bununla beraber hizmette tarafsızlık ilkesini ihlal etmeyen Meclis personeline
yönelik ayırımcı tavrı da kınadığımı, yeri gelmişken ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir diğer temel konu şu: Soru önergelerimizin
cevaplandırılması sürecinde de İçtüzüğün 10/2 ve 14/10 uncu maddelerinin açıkça
ihlal edildiğini görüyoruz. Neyi soruyoruz orada; şunu soruyoruz değerli
arkadaşlarım; orman oylamasında vazodan oy çalınmasını soruyoruz, Sayın
Başbakanın temiz toplum ve temiz siyasetle bağdaşmayan ticarî ilişkilerini
soruyoruz, bedelli askerlik konusunda kamuoyunun neden yanlış
bilgilendirildiğini ve beklenti içine sokulduğunu soruyoruz, Maliye Bakanının
ve oğlunun sahte belge ve vergi imtiyazlarını soruyoruz değerli arkadaşlarım.
Seydişehir Eti Alüminyumun özelleştirilmesi sürecinde Sayın Başbakanın
hukukdışı ilişkilerini, Sayın Maliye Bakanının hukukdışı ilişkilerini ve
görüşmelerini 9 defa soruyoruz. Bunları, yine bu yaklaşımlar içinde, Sayın
Kemal Anadol…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kart, bir dakikanızı rica edeyim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gruplar adına ve şahsı adına
konuşma yapan arkadaşlarımız, belki konuşmaların çok parçalı olması sebebiyle,
konuşmalarını istedikleri zamanda tamamlayamıyorlar. Şu anda, bütün
arkadaşlarımız açısından şöyle bir uygulama yapacağım ve bunu kürsüden sizlere
arz ediyorum. Bütün arkadaşlarıma azamî 2 dakikalık süre vereceğim. Bu süre
bittiğinde, mikrofon otomatik olarak kapatıldığında hiçbir arkadaşımın konuşma
süresini uzatmayacağım. Bunu bilgilerinize arz ediyorum ve şu anda Sayın Kart
için ek 2 dakikalık süreyi veriyorum.
Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, bu soruları muhalefete mensup milletvekilleri
sıkça soruyor. Sayın Kemal Anadol'un, Sayın Emin Koç'un, Sayın Emin Şirin'in bu
yöne ilişkin, Meclisteki kadrolaşma ve bağlı konuları sorduklarını hep biliyoruz;
ama, neyi görüyoruz; bu sorularımıza ya hiç cevap verilmiyor ya da ilgisiz
cevap veriliyor yahut Sayın Başkan bu soruları özel ve istişarî nitelikte kabul
ederek işleme koymuyor.
Bakın, değerli arkadaşlarım, bu soruların hepsi kamu görevi ve kamu yetkisinin
kullanılmasıyla ilgilidir, kamuoyunun bilgilendirilmesini gerektiren konular
söz konusudur, güncel konular söz konusudur. İşte, böyle bir önemli aşamada,
Sayın Meclis Başkanı, yine, tarafsızlığını ihlal etmekten ve siyasî iktidar
yanında saf tutmaktan kaçınmıyor. Bunu üzülerek ve kaygıyla izliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bir diğer önemli husus, soru önergesinde 5 ayrı
bölüm halinde soru soruyoruz. Sayın Başkan bu 5 bölümden 2'sinin özel ve
istişarî nitelikte olduğunu ifade ederek, soru önergemizi bütünüyle iade
ediyor. Oysa, yapılması gereken gayet açık; 3 soru yönünden o zaman önergeyi
işleme koyarsınız, diğerleri yönünden önergenin düzeltilmesini talep edersiniz,
ifade edersiniz veya yeni önerge verilmesini söylersiniz, yazarsınız; ama, bu
yapılmıyor. Niye yapılmıyor; amaç, yine biraz evvel ifade ettiğim gibi, siyasî
iktidar yanında saf tutmak ve öbür taraftan da önergelerin işlerliği noktasında
savsaklamaya yol açmak, sürüncemeye yol açmak. Bu, Meclis Başkanının göreviyle
bağdaşmıyor değerli arkadaşlarım.
Bu düşünce ve değerlendirmelerle ve ihtirazî kayıtlarla, Meclis
bütçesinin verimli ve yararlı olmasını diliyor, sizleri yasama ve denetim
görevinizi hakkıyla yapmaya davet ediyor, Sayın Meclis Başkanını da temsil
görevini tarafsız bir şekilde yapmaya bir defa daha davet ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşma, Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateş'e aittir.
Sayın Ateş, buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun görüşlerini Yüce Meclise arz etmek üzere huzurunuzdayım, Yüce
Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Sayın Milletvekilleri, bu bölümde, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunu,
bütçesini ve bunun üzerinde de medyamızın genel durumunu sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Sayın milletvekilleri, yapılan bir araştırmaya göre, günde 4 saat
televizyon izleniyor. Cumartesi, pazar demeden, tatil demeden, yetmiş milyon,
günde ortalama 4 saatini olarak televizyon izlediğine göre, acaba, bu yetmiş
milyon 4 saatte ne izliyor, ne izletiyoruz; buna bakmakta büyük yarar var.
Özel yayınlar, bildiğiniz gibi, 1991 yılında başladı, o gün korsan
olarak başladı, aradan geçen onbeş yıllık süre içerisinde de korsan olarak
sürdürmeye devam etmektedirler. 1995 yılında yasası çıktı, bugüne kadar, oniki
yıllık süre içerisinde bu yasa üzerinde 5 tane değişiklik yapıldı, bu
değişikliklerin 3'ü de bu iktidar döneminde yapıldı; ama, maalesef, sayın
milletvekilleri, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun ne önemini biz topluma
kavratabildik ne sağlıklı işlevine kavuşturabildik ne de görevlerini yapma
noktasına getirebildik.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun yapısal sorunları vardır, altyapı
sorunları vardır; altyapı eksiklikleri nedeniyle, radyo ve televizyon yayınları
sağlıklı olarak izlenememektedir, değerlendirilememektedir RTÜK tarafından.
Bir diğer önemli konusu ise, sayın milletvekilleri, Ankara'da dahi,
Türkiye'nin, Avrupa'nın en pahalı suyunu gariban vatandaşa satabilen devlet,
parasını tahsil edebilen devlet; ama, her ne hikmetse, radyo-televizyon
yayınlarını elinde bulunduran o etkili, yetkili çevrelerden, frekans ücretini
alamamaktadır; bırakın almayı, almaya dahi cesaret edememektedir, bu konuda bir
adım atılamamaktadır.
Değerli arkadaşlar, 2002'de yapılan yasal düzenlemeyle o hale getirildi
ki, eskiden bu ihale yapma yetkisi RTÜK'ün elindeyken, 2002'de yapılan bir
değişiklikle, şimdi, ihale yapma yetkisi, ihale yapma kararını Haberleşme Üst
Kurulu verecek, Frekans ayarlamasını Telekomünikasyon Üst Kurulu verecek,
ihaleyi de RTÜK yapacak.
Şimdi, sayın milletvekilleri, bunun anlamı, biz, bu yayını elinde
bulunduran güçlerden bu parayı almıyoruz demektir.
Yetkililerin ifadelerinden anlıyorum ki, 2006 yılında da dijital yayına
geçilecekmiş. Şimdi, dijital yayına geçince yayın yapma sahası
genişleyeceğinden, arz kadar talep edilenden daha fazla bir alan olduğu için
de, bu, artık, ihale yapma gereği de ortadan kalkıyormuş.
Şimdi, bu demektir ki, bugünkü iktidar da, tıpkı kendisinden önceki
iktidarlar gibi, maalesef, medyayı elinde bulunduran o büyük, güçlü, etkili,
yetkili çevrelere teslim olmuştur.
Şimdi, radyolarda aynı düzen devam edecek, gerek de kalmayacak ihale
yapımına; demek ki, bu süre böyle gidecek.
Efendim, 2006 yılında deniyor ki -yetkililerin ifadelerinden- biz
frekans kullanma ücreti alacağız. Sayın milletvekilleri, şunun şurasında
2006'ya onbeş gün kaldı. Şimdi, bu onbeş gün kalmasına rağmen, ortada ne neye
göre?.. Bir kriter yok, bir ölçü yok. Bu frekans kullanma izninin, ücretinin
nasıl belirlendiği, nasıl tahsil edileceğine dair de ortada herhangi bir
müeyyide yok, bir yaptırım yok, bir kriter yok. O nedenle, şimdi, 2006 yılı
bütçesinin 100 000 000 Yeni Türk Lirası, yani, 100 trilyon dolayında olduğu
söyleniyor, kaydedilmiş.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bu bütçe de şuradan kaynaklanıyor: Reklam,
televizyon sahiplerinin beyanına göre, o reklam gelirlerinden yüzde 5 alınıyor.
Şimdi, böyle bir devlet kurumu, devletin genel işleyişi açısından da doğru bir
yaklaşım değildir. Doğru olan yaklaşım, genel bütçeden giderlerinin
karşılanmasıdır; gelirlerinin de bir yasal çerçeve altına alınmasıdır.
Televizyon sahiplerinin iki dudağının arasındaki beyana göre RTÜK'ün bütçesi
oluşuyor, bundan da belirli kurumlara veriliyor ve bu şekilde, al gülüm ver
gülüm devam ediyor. Şimdi, bu doğru bir olay değildir, bunun mutlaka
düzeltilmesi gerekir.
Sayın milletvekilleri, yapılan bir araştırmaya göre, Avrupa'da 8 saatlik
bir mesai verimli şekilde 8 saat kullanılıyor; ama, Türkiye'de bu oran -Avrupa
Birliğinin ilk 15 üyesi için söylüyorum- 8 saatlik mesaide, 4 saat verimli
olarak kullanılıyor. Şimdi, bu 4 saatlik verimli çalışmaya karşılık da yetmiş
milyon... Tabiî, bir de tatili, bayramı, haftasonu tatilini çıkardığımız zaman,
bu 4 saat de ister istemez düşüyor. Şimdi, yani, bir mesai gününden fazla zaman
harcanılan bu televizyonlarda yetmiş milyon ne izliyor; bu da çok önem arz
etmektedir.
Plan Bütçe tutanaklarına baktım; iktidar milletvekilleri muhalefet
milletvekillerinden daha çok dert yanmış, daha çok sitem etmiş. Hepsi de
haklıdırlar, doğru, katılıyorum, aynı tespiti yapıyoruz; ama, sayın
milletvekilleri, iktidar makamı çözüm üretme makamıdır; bunları dert yanarak
biz geçiştiremeyiz.
Sayın milletvekilleri, şimdi, maalesef, dilimiz bir katliam yaşıyor,
diziler bir facia. Hele bir de bir parti genel başkanının yaşamını anlatan bir
dizi var ki, evlere şenlik; ama, herhalde, siyaset, bu kadar yerin dibine
sokulur. Yani, burada, siyasîlerin çektiği eziyet, o iş bulmalar, o yoksulluk,
talepleriyle gelen vatandaşların sorunları yok, varsa yoksa bir lüks içerisinde
yaşam sürdürülüyor. Bu, maalesef, bizim televizyonlarımızda yapılıyor.
Diziler, televoleler, üretimi, kaliteyi, ahlakımızı, dilimizi,
kültürümüzü, değer yargılarımızı esir almış durumdadır.
Yine, yapılan bir araştırmaya göre, 25 yaş altı her 3 gencimizden
1'inin, sayın milletvekilleri, ruhsal sorunu var; yani, ruh hastası. Şimdi, bu
dizileri, bu televizyonları izleyip de ruh hastası olmamak elde değil zaten.
Yine de iyi bir direncimiz var demektir.
Sayın milletvekilleri, Radyo Televizyon Üst Kurulunun, mutlaka, bu yayın
kuruluşlarıyla diyalog kurarak, bu dizilere bir çekidüzen vermesi lazım.
Eğitime, kültüre, sağlığa, aydınlanmaya yönelik program saatlerini mutlaka öne
çekmesi lazım. Çok ileri saatlere konuluyor; Türkiye'nin 70 000 000'u,
maalesef, bu televole kültürüne mahkûm ediliyor. Bunu mutlaka sağlamamız lazım.
Bu konuda, iktidarın, gerekli yasal düzenlemelerle, bir kez daha -üç kez
düzenleme yaptı; ama, öyle görünüyor ki, hiç sorunu çözmemiş- gerekli yasal
düzenlemeyi getirip, mutlaka, toplumumuzu, hem bu kültürel erozyondan hem de
mutlaka…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ateş, eksürenizi başlatıyorum.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, bunlara, bir de,
maalesef, TRT'nin, iktidarın zihinsel karışıklığından kaynaklanan, demokratik,
laik cumhuriyetin temel kurumları olan kadın hakları, insan hakları, laiklik
konusundaki, Medenî Kanun konusundaki çok sağlıklı olmayan yayınları da
eklenmek durumundadır.
Burada bir garip olay var. Radyo Televizyon Üst Kurulu, TRT'nin Yönetim
Kurulunu belirliyor, Genel Müdürünü de belirliyor; ama, yayınlarını
denetleyemiyor. Şimdi, bu doğru bir yaklaşım değildir. O nedenle, önümüzdeki
dönemde, iktidarın bütün bu boşlukları bertaraf edecek bir yasal düzenlemeyi
getirmesi halinde, bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak da, bu desteği
vereceğimizi burada ifade ediyor; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Bütçemizin ulusumuza ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulumuza hayırlı olmasını
diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ateş.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, Adana Milletvekili
Mehmet Ziya Yergök.
Sayın Yergök; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
değerli üyeleri; Cumhurbaşkanlığı Bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına görüş ve düşüncelerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce
Meclisimizi ve yüce milletimizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak
istiyorum.
Cumhurbaşkanlığının 2006 malî yılı bütçesinin de, daha önceki yıllarda
olduğu gibi ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik durum ve uygulaması sürdürülen
istikrar programı gözönünde bulundurularak hazırlandığı anlaşılmaktadır. Bu
bütçe kalemindeki harcamaların da Sayın Cumhurbaşkanının kamu harcamalarında
gösterdiği özen, titizlik ve tasarruf anlayışına uygun olarak yapılacağından
hiç kimsenin kuşkusu bulunmamaktadır. Bu konulardaki duyarlılığı ve örnek
tutumu için Sayın Cumhurbaşkanına şükranlarımızı sunuyoruz.
1982 Anayasasında da parlamenter sistem Türk devlet sisteminin temel
niteliği olarak yer almıştır. Ancak, 1982 sistemiyle getirilen
Cumhurbaşkanlığını, klasik parlamenter sistemdeki Cumhurbaşkanından ayıran
önemli özellikler vardır. Bunlar da 1982 Anayasasında yetkilerinin biraz daha
genişletilmiş olması noktasında toplanmaktadır.
Sayın milletvekilleri, Anayasamıza göre, Cumhurbaşkanı devletin başıdır.
Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder.
Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını
gözetir. Bu temel görevlerin hangi yetkiler kullanılarak yerine getirileceği de
Anayasada açıkça belirtilmiştir. Bu yetkiler, 103 üncü maddedeki
Cumhurbaşkanlığı andına konulmuş olan tanımlarla, devletin varlığı ve
bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve
şartsız egemenliğini korumaya yönelik yetkilerdir. Sayın Cumhurbaşkanı,
seçildiği günden bu yana bu yetkilerini kararlılıkla ve tutarlılıkla
kullanmakta ve nitelikleri Anayasanın 2 nci maddesinde yazılı olan Türkiye
Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini, andına tam bir bağlılık içinde
başarıyla temsil etmektedir. İşte bunun içindir ki, Sayın Cumhurbaşkanı bugün
saygınlığın ve güvenilirliğin doruğunda bulunmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanı, bu
anlayışını, seçildiği 16 Mayıs 2001 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunda yaptığı teşekkür konuşmasında net ve kesin bir dille ortaya
koymuştur. Sayın Cumhurbaşkanı, yaptığı konuşmasında "kuşku yok ki,
egemenliğin asıl kaynağı ve kayıtsız, koşulsuz sahibi Türk Ulusudur ve ebediyen
öyle kalacaktır. Demokrasinin temelini oluşturan laiklik ilkesi olmadan
özgürlükten ve demokrasiden söz edilemez. Din kurallarıyla devlet ve toplumsal
yaşam düzenlenemez. Siyasal yaşamımızın dokusuna çağdaş demokrasiyi, devlet
yapımızın dokusuna da hukuk devleti ilkesini yerleştirme görevimizi daha fazla
geciktiremeyiz" demiştir.
Sayın Cumhurbaşkanı daha ilk günden bu yana tüm çalışmalarını ve
uygulamalarını bu temel eksen üzerine oturtmuştur. Yine tüm açıklamalarında ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinde her yasama yılının açılışında yaptığı
konuşmalarında da aynı tutarlılıkla görüş ve düşüncelerini, tespitlerini açık
ve anlaşılır biçimde ortaya koymuştur. Ancak, iktidar çoğunluğu, türban
takıntısı ve kamusal alan tartışmaları gibi önyargılarıyla Sayın
Cumhurbaşkanının bu mesajlarını iyi okuyamamış, anlamamış ve anlamak istememiş,
aksine, sürekli eleştiri konusu yapmıştır. Daha da ötesi, Meclisteki sayısal
gücüne dayanarak, çoğu kez yeterince incelenmeden ve tartışılmadan özensizce
yasalar çıkarmıştır. Sayın Cumhurbaşkanı da haklı olarak bu yasaları hukuka ve
Anayasaya uygunluk açısından doyurucu ve inandırıcı gerekçelerle geri
göndermiştir. Ne var ki, Sayın Cumhurbaşkanının bu yol göstericiliğinden de
yeterince yararlanılmamıştır. Geri gönderme gerekçesi bile öğrenilmeden
"aynen iade edeceğiz", "virgülüne dokunmadan iade edeceğiz"
gibi beyanlarda bulunulmuş, çoğu kez yanlışta ısrar edilmiş, bundan da ülkemiz
zarar görmüştür.
Ayrıca, liyakat, yetenek, yeterlilik gözetilmeden hazırlanan birkısım
atama kararnameleri de Sayın Cumhurbaşkanınca haklı olarak onaylanmayınca, bu
bürokratların aynı görevlerde vekâleten görevlerini sürdürmelerinde ısrar
edilmiştir.
Diğer taraftan, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunca titiz bir
inceleme ve araştırma sonucu hazırlanan raporlar da, hükümetçe, ne yazık ki,
dikkate alınmamış ve yeterince değerlendirilmemiştir. Aksine, başkanlık sistemi
tartışmaları açılarak ve Cumhurbaşkanının görev süresiyle ilgili 5 + 5
formülleri ortaya atılarak sunî gündemler oluşturulmuştur.
Yılların uygulaması ortaya koymuştur ki, parlamenter sistem, Türkiye'nin
gerçeklerine ve geleneklerine en uygun sistemdir. Siyasî Partiler Yasasında ve
seçim yasalarında gerekli düzenlemeler yapılarak, özellikle yargı
bağımsızlığının önündeki yasal ve anayasal engeller ortadan kaldırılarak, parlamenter
sistemin daha iyi çalıştırılması varken, bunları yapmayıp, ortaya çıkan
aksaklıkların sorumlusu olarak parlamenter sistemi göstermek, haklı ve
inandırıcı değildir. Hele, Türkiye'nin bünyesine hiç uymayacağı açık olan
başkanlık sistemi arayışları, biraz da demokrasi dışı özlemlerin ve padişahlık
özentilerinin bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, yargı bağımsızlığı konusu yaşamsal önem
taşımaktadır. Sayın Başbakan, dün bu kürsüde bütçeyle ilgili eleştirileri
yanıtlarken, çok sayıda adliye binası yaptıklarından söz etti. Kuşkusuz,
yargının onurunu taşıyacak, çağdaş mimariye sahip adliye hizmet binaları
gereklidir. Yapılanları da memnuniyetle ve teşekkürle karşılıyoruz; ancak,
sorun, binayla bitmiyor. Bugün sorun, bağımsız yargı ve güvenceli yargıç
sorunudur. Bağımsız ve güvenceli yargıç, hukuk devletinin olmazsa olmaz
koşuludur. Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun bugünkü yapısı ve işleyişi
içerisinde bunu sağlamak da, ne yazık ki, mümkün değildir. Bu nedenle, acilen
yapılması gereken Anayasa değişikliklerinden biri, yasama dokunulmazlığının
sınırlandırılması ise, bir diğeri de yargı bağımsızlığıyla ilgili olanıdır.
Bugün, yargı sorununun en acı ve açık örneğini Van'da yaşıyoruz. Van'da
aylardır tüm Türkiye'nin ve tüm dünyanın gözleri önünde bir hukuk trajedisi
yaşanmaktadır. Van, artık, yargıdaki olumsuzlukların ve huzursuzlukların
başkenti konumundadır. Van, artık, bu durumdan çıkmalıdır. Olay, ne yazık ki,
Van'la da sınırlı değildir. Bugün, kamuoyuna mal olmuş birçok davaya siyasî
iktidarın gölgesi düşmekte, inisiyatif kullanabilmek için siyasî iktidardan
işaret beklenmektedir. Böyle bağımsız yargı olur mu! Böyle hukuk devleti olur
mu! Yargı bu ölçüde siyasallaştırılır mı!
Yine, iktidar partisi yöneticileri başta olmak üzere, birkısım çevreler
Sayın Cumhurbaşkanının, kaynağını Anayasadan, yasalardan ve yargı kararlarından
alan uygulamalarını hedef almakta "Türkiye, bu Cumhurbaşkanından bir an
önce kurtulmalı" diye açıklamalar yapılmakta, Cumhurbaşkanlığı Köşkü
önünde dinsel gösteriler düzenlenmekte, Mayıs 2007'de yeni seçilecek
Cumhurbaşkanıyla birlikte Köşkteki uygulamaların sona ereceği belirtilerek,
belli çevrelere mesajlar iletilmektedir. Ancak, yanılgı içerisindedirler.
Sayın Cumhurbaşkanımızın kamuoyuna yansıyan çeşitli açıklamalarında da
sürekli vurgulandığı üzere, Anayasamızda cumhuriyetin nitelikleri sayılmış, bu
niteliklerin değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği
belirtilmiş, Türk Ulusunun bağımsızlığını ve birliğini, ülkenin bölünmez
bütünlüğünü, cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak devletin amaç ve görevleri
arasında sayılmış, hak ve özgürlüklerin hiçbirinin laik cumhuriyeti ortadan
kaldırmayı amaçlayan etkinlikler biçiminden kullanılamayacağı açıkça
vurgulanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Eksürenizi başlatıyorum Sayın Yergök, lütfen, konuşmanızı
tamamlayınız.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.
Anayasa koyucu, ayrıca, milletvekilleri ile Cumhurbaşkanının laik ve
demokratik cumhuriyet ile Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı kalacaklarına
yemin ederek göreve başlamalarını ve Atatürkçü düşünce temelinde doğan
cumhuriyetin korunup sonsuza kadar yaşatılması sorumluluğunu üstlenmelerini
sağlamıştır. Bu kurallar, devleti yönetenleri her şeyden önce laik cumhuriyet
yönünde taraf olmak zorunda bırakmaktadır. İşte bu nedenledir ki, 2007
Mayısında seçilecek yeni Cumhurbaşkanı da laik cumhuriyeti koruma doğrultusunda
bugün sürdürülen uygulamaları devam ettirme durumunda olacaktır. Aksine bir uygulamaya
Anayasanın yanında milletimizin de izin vermeyeceği bilinmelidir. Kimse bu
nedenle başka bir hesap yapmasın.
Bir önemli olaya da değinerek sözlerimi tamamlamak istiyorum. Bu yıl
Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri dağıtılmıştır. Tarihçi Prof.
Dr. Sayın Halil İnalcık, Edebiyatçı Sayın Oktay Akbal, Ressam Sayın Ferruh
Başağa, Fotoğraf Sanatçısı Sayın Ara Güler ve Sevda-Cenap And Müzik Vakfı,
Sayın Cumhurbaşkanının elinden ödüllerini almıştır. Bu olay, Sayın
Cumhurbaşkanının bilime, sanata ve kültüre verdiği büyük önemi göstermektedir
ve her türlü takdirin üzerindedir.
Bugün ülkemizin içeride ve dışarıda imajını bozan kimi olumsuz
görüntülere karşın ülkemizin aydınlık yüzünü ve çağdaş görüntüsünü yansıtan
Sayın Cumhurbaşkanına kalan görev süresi içerisinde de başarılar ve esenlikler
diliyorum.
2006 malî yılı bütçesinin ülkemize ve ulusumuza hayırlı olmasını temenni
ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yergök.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı, Adana
Milletvekili Kemal Sağ.
Sayın Sağ, buyurun.
CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Yasa Tasarısının Sayıştayla
ilgili bölümünde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçen yıl yine bu kürsüden 2005 malî yılı bütçesi hakkında da Sayıştayla
ilgili bölümde birçok uyarıda ve eleştiride bulunmuştum. Bu eleştirilerimizin
bazılarının dikkate alındığını memnuniyetle görüyoruz. 5018 sayılı Yasa
tamamıyla 2006 yılbaşında yürürlüğe girecek. Bu yüzden, bugün daha çok,
Sayıştayın bundan böyle üstlenmesi gereken yeni misyonuna ve gündemdeki
Sayıştay Yasa Tasarısıyla ilgili, yeni değişikliklerle ilgili görüşlerimizi
açıklamaya çalışacağım.
Bilindiği gibi, Cumhuriyet Halk Partisinin desteğiyle Anayasamızda
gerekli değişiklikler yapılarak 5018 sayılı Yasayla uyum sağlanmıştır. Yapıcı
muhalefet anlayışımızla, 5018 sayılı Yasaya ilişkin olarak 2003 yılında yine bu
kürsüden yaptığımız eleştiriler maalesef iki yıl içerisinde bizi haklı
çıkarmıştır ve AKP Hükümeti, o yasayı, hiçbir değişiklik yapmadan, hiçbir
uygulama yapmadan değiştirmek zorunda kalmıştır ve yasama tarihinde bir ilkin de
sahibi olmuştur. Evet, bu onur size yeter değerli AKP'li arkadaşlarım...
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay mevcut yapısıyla diğer
çağdaş ülke sayıştayları için çizilen hukukî ve teorik çerçeveyle genelde uyum
içerisindedir. Bu nedenle, bize göre, Sayıştay Yasasında çok kapsamlı ve köklü
değişiklikler yapmaya gerek yoktur.
Sayıştayın bugünkü statüsü Anayasamızın 160 ıncı maddesinde
belirlenmiştir. Bu bağlamda, Sayıştay denetimini, uygunluk denetimi, malî
denetim ve performans denetimi şeklinde gerçekleştirmektedir. Gerek uygunluk,
gerek malî ve gerekse performans denetimlerinin yapılabilmesi, Sayıştaya hesap
vermekle sorumlu olanların kamu adına yaptıkları işlemler sonucunda
düzenleyecekleri belgeleri sunmasıyla mümkün olabilecektir; ama, ne var ki,
5018 sayılı Yasada hesap vermekle sorumlu olanlar belirtilmemiştir. Bu durumun
uygulamada kargaşaya yol açması kaçınılmazdır. Bu konudaki uyarılarımızı, yine,
Genel Kuruldaki görüşmeler sırasında, AKP'liler olarak dikkate almadınız.
Umarız ki, Sayıştay Yasası değişikliklerinde uyarılarımızı dikkate alırsınız.
Değerli arkadaşlar, malî denetimin yapılabilmesinin ana unsuru muhasebe
düzenliliğidir; yani, kayıt nizamıdır. Yasayla muhasebe yetkililerine verilen
bu görevin layıkıyla yerine getirileceğine inanıyoruz. Bu inancımı da,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bütün uğraşlarımıza rağmen, AKP'nin
duyarsızlığı, ilgisizliği ve önergelerimizi dikkate almamaları sebebiyle, her
ne kadar 5018 sayılı Yasa değişikliği sırasında hakları korunmamış olsa bile, bu
görevi sayman sıfatıyla bugüne kadar layıkıyla yapan ve bundan böyle muhasebe
yetkilisi olarak görevlerini sürdürecek olan kamu görevlilerinin geçmişteki
gayretli ve azimli çalışmalarına dayanarak belirtiyorum.
"Performans denetimi" kavramı, ilk defa, 4149 sayılı Kanunla
Sayıştay mevzuatına girmiş; ancak, yapının yetersizliği nedeniyle, birkaç pilot
uygulama dışında bugüne kadar pek uygulama alanı bulamamıştır. 5018 sayılı
Yasayla, performans denetimi için gerekli olan altyapı oluşturulmaktadır. Bugün
görüşülmekte olan merkezî yönetim bütçe yasasıyla da, performans esaslı bütçe
hazırlandığı hükümetçe iddia edilmektedir. Böylece, Sayıştayın performans
denetiminin önü açılmış olmaktadır. Bundan böyle, Sayıştayımızın, ciddî olarak,
performans denetimi yapmasını bekliyor ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak da, bu
hususun takipçisi olacağımızı, buradan belirtiyorum.
Önümüzdeki günlerde Meclis gündemine girecek olan Sayıştay Yasa Teklifi
hakkında da iki önemli uyarımızın, sorumlu muhalefet anlayışımız dolayısıyla ve
bunun yeni bir örneği olarak tutanaklara geçmesini arzu ediyorum.
Birinci uyarımızı Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun geleceği
hakkında yapmak istiyorum. AKP Hükümetinin, bir kısmını satarak, birçoğunu
kapatarak ve bazılarını da peşkeş çekerek, özelleştirme adı altında tasfiye
sürecine giren KİT'ler sayıca azalmaktadır ve bunların denetimini yapan Yüksek
Denetleme Kurulunun fonksiyonu da, dolayısıyla, azalmaktadır.
1938'den beri KİT'lerin her bakımdan denetimini yapan ve 5018 sayılı
Yasayla yapılan değişiklikten sonra Sayıştayın genişleyen denetim portföyü ve
merkezî yönetim bütçesinin 2 nolu cetveline dahil edilen kuruluşlardaki denetim
tecrübeleri Sayıştay denetimine de olumlu katkı yapacağından, bundan böyle her
iki kuruluşun aynı çatı altında görev yapması doğru olacaktır. Ancak, bunu
yaparken, YDK üye ve denetçilerinin özlük haklarının da Sayıştay üye ve
denetçilerine paralel olarak iyileştirilmesi şarttır.
İkinci uyarımızı, Sayıştayın denetim yetkisi genişletilirken, yargı
yetkisinin daraltılmasına ilişkin olarak yapmak istiyorum. Anayasamızın 160
ıncı maddesindeki "sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme
bağlamak" şeklindeki hüküm, 5018 sayılı Yasanın 68 inci maddesindeki yeni
düzenlemeyle, Sayıştayın yargı yetkisini, sadece bir durum tespiti yapmak
haline getirmiştir ve bir nevi elinden almış olmaktadır.
Sayıştayın yargı yetkisinin kaldırılması düşünülüyorsa, bu bir siyasî
tercihtir, kabul etmesek bile bir şey diyemeyiz. Yalnız, burada yanlış olan
husus, bu tercihin net bir siyasî tercih olarak ortaya konulmayıp, yapılan
düzenlemelerle yargı yetkisinin dolaylı olarak zaafa uğratılmaya
çalışılmasıdır.
Eğer, Sayıştayın yargı yetkisi elinden alınmak isteniyorsa, buna ilişkin
hükümler taslaktan tümüyle çıkartılmalı, eğer, bu yetki korunacaksa, doğru ve
kesin bir hüküm konularak siyasî tercih açıkça ortaya konulmalıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim görüşümüz, Sayıştayın yargı
yetkisinin korunması ve genişletilmesi yönündedir; çünkü, Sayıştayın yargı
yetkisi, 1862'de Divanı Âli Mahkemei Kübra olarak kurulan Sayıştay tarafından
bugüne kadar doğru ve yerinde kullanılmıştır. Bugün kaldırılmasını gerektiren
bir husus olmadığı gibi, AKP Hükümetinin uygulamaları dikkatle izlendiğinde,
bilakis, devamını gerektiren önemli birçok neden ortaya çıkmaktadır.
Anayasamızın 125 inci maddesindeki "idarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolu açıktır" hükmü karşısında bütçe uygulamaları
yargı denetimi dışında bırakılamaz. Bu uygulamaların Sayıştayca kesin hükme
bağlanmaması halinde, sorumlulukların adlî yargıda hükme bağlanması gerekeceği
tabiîdir. Bu durum, mahkemeler açısından ek bir iş yükü, sorumlular açısından
içinse katlanılması güç bir külfet oluşturacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay ve Maliye Bakanlığının
kamu maliyesi konusundaki uzmanlığı, deneyimli kadrolarının fedakârca
çalışmaları ve ciddî bir meslekî eğitimden geçmesinden kaynaklanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Sağ, konuşmanızı tamamlayınız.
KEMAL SAĞ (Devamla) - Ancak, AKP Hükümetinin kadrolaşma anlayışı
yüzünden bu deneyimli kadrolar her iki kurumdan da hızla uzaklaşmakta veya
uzaklaştırılmaktadır; çünkü, AKP, bu kadrolardan rahatsızlık duymaktadır.
Sadece bu kadrolardan rahatsızlık duymakla kalmayıp, cumhuriyetin temel
kurumlarından da rahatsızlık duymaktadır. Bu nedenle de, söz konusu bu
kurumları teker teker tahrip ederek, parçalayarak, yok etmeye çalışmaktadır.
Şimdi, bu tahribatı Sayıştayda yapmak üzeresiniz. Bu konunun detayına şimdilik
girmiyorum; ancak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, tasarı Meclise geldiğinde, o
zaman, konuşacağız.
Arkadaşlar, lütfen eleştirilerimize kulak veriniz; unutmayın ki,
eleştiri varsa iyileştirmeye açık alanlar var demektir. Sonuç olarak, 5018
sayılı Yasayla denetim işlevi genişletilen; ancak, yargısal işlevi ortadan
kaldırılmak istenen Sayıştay, Anayasamızın 160 ıncı maddesiyle verilen görevini
tam olarak yerine getiremeyecektir; bu nedenle, yakında Parlamento gündemine
gelecek olan Sayıştay Kanun Teklifinde bu hususların dikkate alınarak,
Sayıştayın tarihî misyonuna uygun şekilde yapılandırılması sağlanmalıdır.
Değerli arkadaşlar, vaktim biraz kaldığı için kullanmak istiyorum
izninizle. Tekelin Adana Sigara Fabrikasının, 700 işçisiyle, bugün,
Özelleştirme İdaresinde, kapatılma kararı alınmak üzere toplanılmaktadır.
2000-2005 yılında, 1 trilyon para harcanarak yenileştirilen bu tesisin
kapatılması, bana göre, cinayettir. Bunun, lütfen, dikkate alınmasını, Adana
Sigara Fabrikasının kapatılmasından vazgeçilmesini, bu kürsüden, tüm millet
huzurunda duyurmak istiyorum. Değerli arkadaşlar, bir de örnek vermek
istiyorum: Bitlis kapatıldı, yeniden açıldı. Adana'nın da kapatılmamasını,
lütfen, arz ediyorum.
Sözlerimi tamamlarken, 2006 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını
diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sağ.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, son konuşmacı, Malatya Milletvekili
Muharrem Kılıç.
Sayın Kılıç, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 2006 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısındaki Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı bütçesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına, Yüce
Meclisin saygıdeğer üyelerini ve ekranları başında bütçe görüşmelerini izleyen
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamızın 2 nci maddesinde
"Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir" denilmektedir. Bu devlet
şeklinin esası, ülkede yaşayan kişilere hukuk güvenliği sağlanması ve
yöneticilerin de hukuka bağlı davranmasıdır. Bu devlet sisteminin zıttı ise
polis devletidir. Buradaki polis, zabıtayı değil zorbalığı, devlet gücünün keyfî
ve sınırsız kullanılmasını ifade eder. Hukuk devletinin karşılığı kanun devleti
de değildir; çünkü, en baskıcı rejimlerde bile uyulması zorunlu yasalar
bulunmaktadır. Hukuk devleti olmak, bir devlette, yürürlükte olan normların
yanında, evrensel nitelik kazanmış değerlere de uygun hareket etmeyi
gerektirir.
Değerli milletvekilleri "hukuk devleti" kavramı Anayasamıza
1961 Anayasasıyla girmiştir. Bu kavramın 1961 yılında Anayasamıza girmesi
tesadüfî değildir. 1960 öncesindeki iktidarın, Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki çoğunluğuyla, muhalefeti ve basını susturmak üzere kurduğu
tahkikat komisyonlarıyla, Osman Bölükbaşı'yı milletvekili seçen Kırşehir İlini
ilçe yapması ve benzeri keyfî yönetim anlayışıyla rejimi tehdit etmesi
nedeniyle, 1960 hareketinden sonra, 1961 Anayasasıyla, hem hukuk devleti
kavramı hem de hukuk devleti sistemine uygunluğu denetlemek üzere Anayasa
Mahkemesi kurumu Anayasamıza girmiştir. Anayasa Mahkemesi gibi iktidarı
frenleyecek kurumlar olsaydı, muhtemeldir ki, 1960 ihtilali de olmayacaktı.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamızın 6 ncı maddesinde
"Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir. Türk Milleti, egemenliğini,
Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır"
denilmektedir. Anayasamızın 7 nci maddesinde yasama yetkisi, 8 inci maddesinde
yürütme yetkisi ve görevi, 9 uncu maddesinde ise yargı yetkisi
düzenlenmektedir. Anayasamızın “Başlangıç” kısmında ise, bu kuvvetlerin
konumuyla ilgili olarak, "kuvvetler ayrımının, devlet organları arasında
üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli devlet yetki ve görevlerinin
kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbirliği olduğu ve
üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu belirtilmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamızda durum bu kadar açık ve
net iken ve seçildikten sonra hepimiz Anayasaya sadakatten ayrılmayacağımıza
yemin etmiş olmamıza karşın, AKP İktidarı ve parti kimliğinden sıyrılamamış
Sayın Meclis Başkanı tarafından, hukuk devleti olgusu, Anayasa Mahkemesi olgusu,
Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin ve bağlayıcılığı olguları benimsenmiş
görünmemektedir. Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanının türbanla ilgili bir
değerlendirmesi, Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç'ın hoşuna gitmemiş olacak
ki, bir televizyon programında, "Bu Anayasa Mahkemesini ben Meclisin
yapabileceği bir anayasa değişikliğiyle kaldırabilir miyim; kaldırabilirim. Üye
sayısını değiştirebilir miyiz; değiştirebiliriz. Görev sahasını değiştirebilir
miyiz; değiştirebiliriz. Yüce Divan yetkisini alabilir miyiz; alabiliriz. Her
yasanın Anayasa Mahkemesine gitmesini engelleyebilir miyiz; engelleyebiliriz.
Her şeyi yapabilirim. Ben Meclisim. Ben, yasama organı olarak istediğim yasa
değişikliğini yaparım, istediğim yasağı koyarım, istediğim yasağı kaldırırım"
demektedir. Bunlar, Sayın Meclis Başkanının sözleri.
Bu değerlendirmeleri eleştirenlere de "Meclisimiz sahipsiz
değildir. Meclis, kimsenin şamar oğlanı değildir" diyerek, çok ünlü bir
özdeyiş geliştirmiş oluyor.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu sözler, Sayın Meclis Başkanının
hukukçu kişiliğine yakışmamaktadır. Bu beyanlar, Meclisi yücelten sözler de
değildir. Anlaşılıyor ki, ya parlamenter sistemimiz ve Anayasamızın özü ve ruhu
yeterince anlaşılamamış ya da Parlamento diktatörlüğü, çoğunluk diktatörlüğü
özlemi anlaşılmaktadır. Bu anlayış, kuvvetlerden birisini mutlak hâkim görmek
anlayışından kaynaklanmakta olup, doğru bir anlayış değildir.
Sayın Arınç'a şunu sormak gerekiyor: Aynı doğrultuda görüş açıklayan
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığını da kapatacak mısınız?! Barolar Birliğini de
mi kapatacaksınız?! Yine, Sayın Arınç'a şunları da sormak gerekiyor:
Anayasamızın 174 üncü maddesinde sayılan Atatürk devrimlerini de Meclis
çoğunluğuyla kaldırabilir misiniz?! Kadınlarla erkekler aynı işyerinde çalışamaz,
kadınların seçme ve seçilme haklarını kaldırıyorum diye bir kanun çıkarabilir
misiniz?! Hilafeti yeniden getirebilir misiniz?! Çünkü, Sayın Meclis Başkanı
"ben her şeyi yaparım, her yasağı koyarım, her yasağı kaldırırım"
diyor. Bu anlayış bunu gerektiriyor. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Meclis çoğunluğunun her istediğini yapabildiği, denetimin yapılmadığı
bir rejime demokrasi diyebilir miyiz?! Böyle bir rejimin adı demokrasi olabilir
mi? Olsa olsa parlamenter diktatörlük olur. Devletin tek gücü, sadece yasama
gücü değildir.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - 1950'den önceki halinizi anlatıyorsun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; aynı
hukuk dışı anlayışı sık sık hükümette de görüyoruz. Kanun tasarı ve
tekliflerinin hazırlık aşamalarında, komisyon ve Meclis çalışmalarında yeterli
özen gösterilmemekte, Anayasamız, Anayasa Mahkemesi kararları ve hukukun genel
ilkeleri gözardı edilmektedir. Uyarılarımız yeterince dikkate alınmamaktadır.
Bu nedenledir ki, bu iktidar döneminde çıkarılan kanunlardan 41 kanun,
hukuk devleti ilkelerine özen gösteren Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından veto
edilerek, geri gönderilmiştir. 67 kanun hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından Anayasa Mahkemesinde dava açılmış, bu davalardan, 12 davayla ilgili
iptal, 5 dava hakkında da yürürlüğün durdurulması kararı verilmiştir.
Bunlar da AKP İktidarını uyarmaya yetmemektedir. Sayın Cumhurbaşkanının
vetosundan sonra, çoğunlukla veto gerekçeleri dikkate alınmadan iade edilen
kanun aynen Meclisten geçirilmeye çalışılmakta, Anayasa Mahkemesince kanun
iptal edilinceye kadar da icraat sürdürülmektedir.
Nitekim, Sağlık Hizmetleri ve Sağlık Bakanlığı Teşkilat Kanununda da
aynı uygulamayı somut olarak gördük. Cumhurbaşkanımızın vetosundan sonra, kanun
aynı mahiyette yeniden çıkarıldı, Anayasa Mahkemesince yürürlüğün durdurulması
kararı verilinceye kadar da, Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma
hastanelerindeki şef ve şef yardımcılıkları siyasî kadrolaşma anlayışıyla
dolduruldu.
Değerli milletvekilleri, hukuk devleti anlayışından uzak yöntemler, AKP
İktidarı için olağan bir durum haline gelmiştir. Bu da, Anayasa Mahkemesinde
açılan dava sayısını giderek çoğaltmaktadır. Bir de Yüce Divan olarak baktığı
kapsamlı dosyaları dikkate alacak olursak, Anayasa Mahkemesinin iş yükü giderek
artmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2005 malî yılına göre, 2006 malî
yılı bütçesiyle, Anayasa Mahkemesi Başkanlığının bütçesi, önemli ölçüde
artmıştır. Anayasa Mahkememizin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Tamam…
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Daha bitmedi. (AK Parti sıralarından
"devam et" sesleri)
Siz de gelip konuşursunuz beyefendi.
BAŞKAN - Sayın Kılıç, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Anayasa Mahkememizin iş yoğunluğu ve hukuk
devletinin gerçekleşmesi noktasındaki önemi dikkate alındığında, bu artışın az
bile olduğu ortadadır.
Anayasa Mahkemesi dışında, genel olarak adalet sistemimizi ilgilendiren
Adalet Bakanlığı bütçesi de, ne yazık ki, yüzde 1'in altındadır. Hükümet,
adalet teşkilatını ve yargıyı sorunlarıyla baş başa bırakmıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hukuk devletinin olmazsa olmaz
koşullarından birisi de, bağımsız yargıdır. Bağımsız yargı, hem birey için hem
de devlet için bir güvencedir; ancak, ülkemizde, yargı tam anlamıyla bağımsız
değildir. Yargı, yürütmenin baskısı altındadır. Adalet Bakanı ve Müsteşarı,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanı ve üyesidir. Hâkim ve Savcıların
mesleğe alınmaları Adalet Bakanlığınca yapılmaktadır. Teftiş ve denetim,
disiplin işleri de Adalet Bakanlığının yetkisindedir. Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun binası ve ayrı sekreteryası olmadığından, Kurul üyesi olan
bakan ve müsteşar, kurulda büyük etkinlik içindedir. Bu koşullarda görev yapan
bir kurumda, hâkim ve savcıların etki altında kalmadan, bağımsız biçimde karar
vermeleri zorlaşmaktadır. Hâkim ve savcılar, giderek bürokratlaşmaktadırlar.
İktidarların hoşuna gidecek kararlar vermeleri ve uygulamalar yapmaları durumunda
ödüllendirileceklerini düşünür olmuşlardır.
Anayasa Mahkemesinin 1995'te vermiş olduğu karar gereğince, Adalet
Bakanlığının hâkim alımlarını yapmaması gerekirken, Anayasa Mahkemesi kararına
karşın, aynı uygulama devam etmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hükümetin, bundan böyle yapacağı
çalışmalarda, hukuk devleti olmanın gereğini yerine getirmesini, Anayasamızı,
Anayasa Mahkemesi kararlarını, Cumhurbaşkanımızın veto gerekçelerini,
muhalefetin ve sivil kitle örgütlerinin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç, cümlenizi tamamlayınız; çünkü, istisnalar olduğu
zaman çalışmayı yürütemeyiz.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Bir cümle Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun, son cümlenizi alayım yalnız; teşekkür edin.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Muhalefetin ve sivil kitle örgütlerinin
önerilerini dikkate alarak hareket etmesi dileğiyle, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu ve şahsım adına, Yüce Heyeti selamlıyorum ve bütçenin hayırlı uğurlu
olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıç.
Sayın milletvekilleri, birinci turda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ilk konuşmacı, Kırklareli
Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam…
Sayın Sarıçam, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi 2006 malî yılı bütçesiyle
ilgili, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve
şahsım adına hepinizi saygıyla selamlarım.
Milletimizin temsil makamı, demokrasimizin sembolü Meclisimiz, ülkemizin
kalkınması, gelişmesi için yoğun bir tempoda çalışıyor ve çok önemli yasaları
hayata geçiriyor. Hükümetimizin yaptığı atılımlar, Meclisimizin aldığı
kararlarla bütünleşince, ülkemizin üzerindeki kara bulutlar dağıldı ve kâbus
dolu günler geride kaldı. Gerçekleştirdiği sessiz devrimlerle dünya ülkelerinde
hayranlık uyandıran Türkiye, Avrupa Birliğine tam üyelik yolunda önemli
dönemeçleri aşarak, medeniyet yürüyüşünü başarıyla sürdürmektedir.
Yaşanan değişimin lokomotifi haline gelen Meclisimiz, ortaya konulan
vizyon ve hayata geçirilen projelerle, itibarı her gün yükselen bir kurum
haline gelmektedir. Bir taraftan, ülkemizin yıllardır birikmiş sorunlarına
çözüm üreten Meclisimiz, diğer taraftan da altyapısını yenileyerek, daha etkin
ve hızlı işleyen bir yapıya kavuşmaktadır. Meclis Başkanımız Sayın Bülent
Arınç, başlattığı güzel bir gelenekle, her yasama yılında düzenlediği
bilgilendirme ve değerlendirme toplantılarıyla, Parlamentoda yürütülen
faaliyetler hakkında bizlere ve kamuoyuna ayrıntılı bilgiler sunmaktadır. Bu,
şeffaf ve açık yönetim anlayışının en iyi göstergesidir. Başkanlık Divanı Üyesi
bir milletvekili olarak, Meclis yönetiminin milletin parasını harcarken
gösterdiği hassasiyetten duyduğum memnuniyeti, buradan, özellikle ifade etmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Meclisimizin yaptığı çalışmaların daha iyi
anlaşılmasını sağlayacağına inandığım 2005 malî yılı bütçesiyle ilgili bazı
bilgileri sizlere sunmak istiyorum. 2005 yılı bütçesi 283 275 000 YTL olarak
kanunlaşmıştı. Bütçe Kanununda yapılan değişiklikle yaklaşık 809 000'lik
blokeden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi 2005 malî yılı bütçesi 282 466 558
YTL olarak kesinleşmişti. Bu bütçenin 229 100 000 YTL'lik kısmı 30 Kasım 2005
tarihi itibariyle harcanmış olup, bu tutar ödeneğin yüzde 81'ine tekabül
etmektedir. Yıl sonu itibariyle de bütçenin yaklaşık yüzde 90 oranında
gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Bu rakamların ortaya koyduğu tablo başarılı
bir bütçe uygulamasının gerçekleştirildiğidir.
Bütçe üzerindeki genel bilgilerin ardından, 2005 yılı içerisinde
Meclisimizin gerçekleştirdiği projelerden de bahsetmek istiyorum.
2005 yılı içerisinde Meclisimizin en önemli çalışmalarından biri,
kuşkusuz, Millî Egemenlik Yılı kutlamaları ve etkinlikleri olmuştur. Türkiye
Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 85 inci yılı nedeniyle ülkemizin dörtbir
köşesinde, konferanstan sempozyuma, konserden sergiye, spordan uçurtma
şenliğine kadar yaklaşık 70 ayrı etkinlik başarıyla gerçekleştirilmiştir.
Türkiye'nin en büyük iletişim kampanyalarından biri olan Millî Egemenlik Yılı
etkinlikleri Meclisimizin halkımızla kaynaşmasına da büyük bir katkı
sağlamıştır. Kutlama etkinlikleri kapsamında 2005 yılında ikincisi düzenlenen
Demokrasi Eğitimi ve Okul Meclisleri Projesi, Birleşmiş Milletlerde yapılan
Dünya Parlamento Başkanları Toplantısında tüm dünyaya örnek olarak gösterildi.
Başkanından milletvekillerine, komisyonlarından dostluk gruplarına kadar
parlamenter diplomasi atağını sürdüren Meclisimiz, 2005 yılında da tüm dünya
ülkelerinin ilgi odağı olmaya devam etti. Bu kapsamda 3 üncü Olağanüstü İslam
Konferansı Örgütü zirvesinde ülkemizi temsil eden Meclis Başkanımız Sayın Bülent
Arınç, Türkiye'nin, İslam dünyası ve İslam Konferansı Örgütündeki reform
çalışmalarına aktif olarak katılımını sağlamıştır. Zirve, ülkemizin arzu ettiği
gibi, başarılı bir şekilde tamamlanmıştır. Yine, Barselona'da düzenlenen 5 inci
Akdeniz-Avrupa Parlamento Başkanları Konferansına katılan Sayın Başkanımız,
ülkemizin medeniyetler ittifakına en güzel örnek olduğunu vurgulamıştır.
Değerli arkadaşlar, bu arada, Meclis kampusümüz içerisinde ciddî tadilat
ve yenileme çalışmaları da yapıldı. Bu yıl içerisinde yapılan en önemli teknik
proje, ısı merkezinin yenilenmesidir. Yapımı sürmekte olan bu binanın
tamamlanmasıyla birlikte günde 1 000 YTL, 360 günde 360 000 YTL tasarruf
sağlanmış olacaktır.
Ayrıca, Meclisimizde, yangın ve içmesuyu hattının yapımından
milletvekili ofislerinin parkeyle kaplanmasına, park ve bahçelerdeki sulama
sisteminin yenilenmesinden aydınlatma sistemlerinin değiştirilmesine kadar
birçok düzenleme de hayata geçirilip istifadelerinize sunulmuştur.
2005 malî yılında alınan kararlar sonucunda, telefon giderlerinde,
geçtiğimiz yılların aynı dönemlerine oranla yüzde 17'lere varan tasarruf
sağlanmıştır. Zaten, Meclisimizin son yıllarda yasama ve denetim faaliyetlerini
aksatmadan tüm harcamalarda ciddî oranlarda tasarruf sağlaması, dikkat
çekilmesi gereken bir konudur.
Bakınız, cari harcamalarda 2003 yılında yüzde 25, 2004 yılında yüzde 11
oranında bir tasarruf sağlanmıştır. Böylece, karadelikleri kapatarak elde
edilen gelirlerin yeni yatırımlara yönlendirilmesi şeklinde özetlenebilecek tasarruf
politikasıyla, Meclisimiz ciddî yatırımlar yapma imkânına kavuştu. Geçmiş
yıllarda sağlanan tasarruflar sayesinde, 2006'nın Meclisimiz için tam bir
yatırım yılı olması sağlandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2006 malî yılı bütçe teklifi 340 866 000
YTL olup, bu rakamın 2005 malî yılı kullanılabilir bütçe ödeneğine göre artış
oranı yüzde 21'dir. 2006 malî yılı bütçesinin yüzde 48'ini personel giderleri,
yüzde 17'sini mal ve hizmet alımları giderleri, yüzde 17'sini sermaye
giderleri, yüzde 14'ünü cari transferler, yüzde 4'ünü ise sosyal güvenlik
kurumlarına ödenen devlet prim giderleri oluşturmaktadır.
Kıymetli milletvekilleri, ben, 2006 malî yılı bütçesinde yer alan,
Meclisimizin işleyişine önemli katkılar sağlayacak olan yeni projeler üzerinde
de kısaca durmak istiyorum. Sayın Başkanımızın daha önce yaptığı açıklamalarda
da yer aldığı gibi, geçtiğimiz üç yasama yılında elde edilen tasarruflarla,
Meclisimizin ihtiyacı olan iki yeni binanın yapımı planlanıyor. Bunlarda birisi
prestij kütüphanesi binası, diğeri de kampus içindeki yerleşim sorununu büyük
oranda giderecek olan yeni genel sekreterlik binasıdır. Başkanlık Divanında
oybirliğiyle yapımına karar alınan personel binasının 2006, kütüphane binasının
da 2007 yılında tamamlanması hedeflenmektedir.
Yapılacak yeni personel binasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama
arşivi, sağlık ünitesi, sağlıklı yaşam merkezi, matbaa ve otopark gibi
Meclisimizin ihtiyacı olan birimler de yer alacaktır. Tamamlandığı zaman ana
binada önemli oranda yerin boşalmasına neden olacak projeyle
milletvekillerimize, komisyonlara ve siyasî partilere daha fazla çalışma alanı
kazandırılmış olacaktır.
Yapılması planlanan ikinci bina ise, içerisinde araştırma merkezinin de
yer alacağı prestij kütüphanesi binasıdır. Uluslararası bir proje yarışması
sonucunda yapılacak bu binayla, Meclisimiz, dünya parlamentoları arasında en
ciddî elektronik kütüphaneye kavuşmuş olacaktır.
Meclisimizde 2006 yılı için öngörülen diğer önemli bir yatırım ise,
dijital-analog mikrofilm arşivleme sistemidir. Bu şekilde, tarihsel belgelerin
mikrofilm ortamında taranarak kaydedilmesiyle orijinal görüntülerinin
saklanması, yedeklenmesi, dijital depolama yapılması mümkün hale gelecektir.
Değerli milletvekilleri, Meclisimize bağlı olan millî saraylarda da 2006
yılında yeni çalışmalar yapılması planlanmaktadır. Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz
dönemlerde hep olumsuz haberlerle gündeme gelen Meclisimize bağlı millî
saraylarımızla ilgili de çok önemli restorasyon ve yenileme çalışmaları
sürdürülmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Sarıçam, konuşmanızı tamamlayınız.
AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.
Tarih ve kültür hazinelerimiz olan saraylarımız, modern, bilimsel ve
teknoloji destekli bir yönetim anlayışıyla çok sayıda sanatsal ve kültürel
etkinliğe ev sahipliği yaptı. Dolmabahçe Sarayının açılışının 150 nci yılı olan
2006'da, uluslararası tanıtımı için geniş bir kutlama çalışması
planlanmaktadır. Böylece, milletimizin Meclisimize emaneti olan bu eşsiz
sarayımız tüm dünyaya tanıtılmış olacaktır.
Sayın milletvekilleri, Meclisimizin 2006 malî yılı bütçesinde yer alan
tüm bu düzenleme ve yatırımların hedefi, daha iyi işleyen bir Parlamentoya
sahip olmak içindir. Kuşkusuz, özgürlüklerin ve demokrasinin kalbi olan
Meclisimizin yaptığı yasama çalışmaları, tüm maddî değerlerin üzerinde ayrı bir
anlam ve öneme sahiptir. Ülkemizin geleceğini şekillendiren kararların alındığı
tek kurum olan Meclisimizin görevini en iyi şekilde yapması için, her türlü
gayreti elbirliğiyle, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da göstermeliyiz.
Başkanlık Divanımızın 2006 bütçesini, Türkiye Büyük Millet Meclisini
ülkemizin en iyi işleyen kurumu haline getirme gayretiyle hazırladığını
bilmenizi isterim. Ben, huzurlarınızda, milletin bizlere emanet ettiği
kaynakları kullanmak konusunda gösterdiği hassasiyet ve ortaya koyduğu başarılı
çalışmalar nedeniyle, başta Meclis Başkanımız olmak üzere tüm Başkanlık Divanı
üyesi arkadaşlarımı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışanlarını kutluyorum.
Son yıllarda çıkardığı reform niteliğindeki kanunlarla rekorlar kırarak
büyük bir performans gösteren Meclisimizin, yeni dönemde de aynı performansı
göstereceğine yürekten inanıyorum. Burada görüşmelerini sürdürdüğümüz bütçenin
kabulü yönünde kullanacağınız oyların Meclisimizin çalışmalarına çok önemli
katkılar sağlayacağını düşünüyorum.
Bu duygularla, 2006 malî yılı bütçemizin Meclisimize hayırlı olmasını
diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sarıçam.
AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Kayseri Milletvekili Sayın
Mustafa Duru; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA DURU (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 2006 malî yılı bütçesi bünyesinde
yer alan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Bütçesiyle ilgili olarak AK Parti Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Yüce Meclisi Grubum ve şahsım
adına saygıyla selamlıyorum.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, sorumlu olduğu görev alanı itibariyle
ülkemizin en stratejik kurumlarında biri olma özelliğine sahiptir. Bilindiği
gibi, içinde bulunduğumuz 2005 yılının temmuz ayında, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin ortak iradesiyle Anayasamızda ve kurum yasasında gerekli
değişiklikler yapılmıştır. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, çok şükür ki,
anayasal bir kurum haline getirilmiştir. Yeni Üst Kurul üyeleri de Yüce
Meclisin iradesiyle seçilmiş ve görevlerine başlamışlardır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde 24 ulusal, 16 bölgesel ve
213 yerel olmak üzere toplam 253 televizyon kuruluşu; 36 ulusal, 102 bölgesel,
952 yerel olmak üzere de 1 090 radyo kuruluşu bulunmaktadır. Bunların dışında,
çeşitli illerde kablo üzerinden 66 kuruluş televizyon yayını yapmaktadır. 1
kuruluş da uydu platform işletmecisi olarak faaliyetlerini sürdürmektedir. Uydu
üzerinden televizyon yayını yapan 87, radyo yayını yapan da 48 radyo kuruluşu
bulunmaktadır. Bu kuruluşların yasaya uygun yayın yapıp yapmadıkları Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu tarafından denetlenmektedir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, kamuoyunun ve Yüce Meclis üyelerinin
şikâyetlerine neden olan yayınların da daha sıkı denetlenmesine yönelik olarak
da çalışmalar yapmaktadır. Bu kapsamda, Türkiye'de yayın yapmakta olan bütün
yerel ve bölgesel yayın kuruluşlarını da, ulusal yayın kuruluşları gibi
Ankara'daki merkezden takip edebilmelerine yönelik bir proje, Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu ve TÜBİTAK'ın işbirliğiyle yürütülmektedir. Bu projenin
hayata geçirilmesi halinde, yayın denetiminin daha etkili hale getirilmesinin,
daha az sayıda uzmanla daha fazla yayının denetlenmesinin, böylece kamuoyunun
yayınlarla ilgili bütün şikâyetlerinin takip edilebilmesi mümkün olabilecektir.
Türk Telekomünikasyon Kurumunun verilerine göre, ülkemizde yaklaşık 5
000 000 çanak anten olduğu ifade edilmektedir. Uydu kanalıyla iletilen ve çanak
antenlerle alınabilen yurtdışı kaynaklı yüzlerce sakıncalı yayın evlerimize
serbestçe ulaşmaktadır. Çanak antenler, gelişmemiş yörelerde daha yaygın olarak
kullanılmakta ve bu yayınlar çoluk çocuk herkes tarafından izlenmektedir. Bu
yayınları izleyebilmek için gereken şifre çözücüler, piyasada hiçbir kısıtlama
olmaksızın satılmaktadır. Yalnızca ülkemizde yayın yapan radyo ve televizyonları
denetlemekte görevli olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun çanak antenlerle
iletilen yurtdışı kaynaklı yayınları denetlemesi veya önleyebilmesi hukuken de
teknik olarak da mümkün değildir. Bu konuda, İçişleri Bakanlığı tarafından veya
ilgili kurumlar tarafından gerekli tedbirlerin alınmasını özellikle temenni
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yazılı ve görsel basın,
demokrasimizin, demokratik toplumların vazgeçilmez, olmazsa olmaz
kurumlarındandır. Ancak, kültürel yaşamımızın, toplumsal yaşamımızın, manevî
değerlerimizin ve günlük yaşam değerlerimizin, maalesef, ulusal veya mahallî
televizyon veya basın yoluyla aile yapımız ve ahlakî değerlerimiz tahrip
edilmektedir. Bazı ulusal televizyonlar, millî ve manevî değerlerimizle, sözde
yarışma programı adıyla toplumumuzun değerlerini tahrip etmektedir. Bu tür
kurum ve kuruluşların tek amacı ve gayesi reyting yapmaktır. Türk Milleti var
olduğundan beri kullanmakta olduğumuz güzel Türkçemiz dejenere edilmekte,
tahrip edilmektedir. Bu kurum ve kuruluşların başında olan yönetenler veya
sahiplenenler, Türk Dili, Türkçemiz ve manevî, kültürel değerlerimizle hiçbir
bağı yok gibi davranmakta, tek gaye ve amaç olarak da reklam gelirleri ve
reyting düşünülmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; etik ve kültürel değerlerimizi
tahrip eden bu anlayış, maalesef, ahlakî dejenerasyona da sebep olmaktadır.
Bazı programlarda yayınlanan aile içi konular, seyirciyle diyalog kurma adına,
istenmeyen birçok olaya sebep olmakta, hatta cinayetler işlenmektedir. Bu tür
programları yapanlar, acaba, bu olayların neticelerinden dolayı vicdanî
sorumluluk adına neler yapıyorlar; şahsen ben ve bütün Türk Milleti, bu
konuları merak etmekte ve kınamaktadır. Televizyon yayınları konusunda,
gerçekten halkımız çok şikâyetçi. Burada, şikâyetçi olduğu konuları tek tek
söylemekten, inanın ki, üzüntü duyuyorum; şikâyet edilen o kadar çok program
var ki!
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Üst
Kurulunun, ekranları işgal eden bu kötü ve çirkin yayınlarla mücadele konusunda
da gerekli kanunî düzenlemelerinin yaptırım ve caydırıcılık gücünün artırılması
gerekmektedir. Eğer, bu konuyla ilgili olarak Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun
yasasında bir eksiklik veya noksanlık varsa, en kısa zamanda düzenlemesi yapılmalıdır.
Bizler, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, hiçbir zaman ekranların
karartılmasını isteyen bir anlayışta olmadığımız gibi, ekranların ve medyanın
ak bir görüntü vermesini arzu etmekteyiz. Türk Halkının televizyon programları
konusunda seçiciliğinin artırılması için çalışmalar yapılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun
yıllardır yapamadığı frekans ihaleleri hâlâ yapılamamıştır. Bu ihalelerin
yapılamamasından dolayı, ülkemiz kaynakları yıllardır heba edilmektedir. Bu
kaynakların parasal büyüklükleri milyarlarca YTL ile ifade edilmektedir. Bu
paralar anılan kuruluşlardan alınamamıştır; fakat, bu güzel ülkemin, dış
kaynaklardan ve malum iç rant çevrelerinden yüzde 100'e varan faizlerle
borçlanmasına sebebiyet verilmiştir. Bu borçlanmaların vebalini acaba kimler
üzerine alacak ve hesaplarını nasıl vereceklerdir?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak da, TRT kurumu
hakkında birkaç söz söylemek istiyorum.
Maalesef, TRT, şişirilmiş kadrosuyla, atıl hale gelmiş çalışanlarıyla,
Türk Milletinin istediği çalışma performansını gösterememektedir. Halen, Genel
Müdürlük için teklif edilen değerli Genel Müdür adayımızın kararnamesi
Cumhurbaşkanınca geri gönderilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın duru, konuşmanızı tamamlayınız.
MUSTAFA DURU (Devamla) - Kurum bir kaos ortamına çekilmekte ve geri
gönderme sebebi olarak da, basından öğrendiğimize göre, Yüce Meclisin seçmiş
olduğu bir üyenin yaş sebebi ileri sürülmektedir. Bu konuda endişelerimi ifade
etmekten üzüntü duymaktayım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 malî yılı bütçesinin Türk
Milletine hayırlar getirmesini diliyor, AK Parti ve şahsım adına hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Duru.
AK Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak.
Sayın Toprak, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhurbaşkanlığı makamı bütçesinin öncelikli Cumhurbaşkanlığı makamına
hayırlar ve ülkemize de hizmetler getirmesini, buna aracılık etmesini
diliyorum.
Geçmişte, tarihin hiçbir döneminde, bugün dünyanın, yeryüzünün hiçbir
ülkesinde sıfır hatalı, kusursuz işleyen bir devlet düzeni yoktur. İdeali arama
anlayışı egemendir. Bu, geçmişte de böyledir, bugün de böyledir, gelecekte de
böyle olacaktır. Devlet düzenleri konusunda asla ve kata geriye dönüş yoktur. Bunun
istismarı da hiçbir dönemde yapana kâr getirmemiştir, getirilmemesini
diliyorum.
Tarihin her döneminde devlet etme, yönetme anlayışları muhtelif
aşamalardan geçmiştir. Bu, değişim ve gelişim sürecini devam ettirmektedir.
Yani, gelecekte de çok daha gelişmiş devlet düzenlerine ulaşmak mümkün
olacaktır.
Kuvvetler birliği ilkesinin egemen olduğu totaliter dönemleri bir kenara
bırakıyorum. İlk kez kuvvetler ayrılığı denebilecek adımlar akabinde egemen
olan ilk devlet anlayışı polis devletidir. Yani, gücün ve zorun egemen olduğu
devlettir. Diğeri kanun devleti. Yani, bu anlayışa göre, kanunlar toplum ve
şartlara göre şekillenmez, toplum kanuna göre şekillenir. Bunu, diğer bir
ifadeyle belirtmek gerekirse, bir hakkın sahibine teslim edilmesini sağlamasa da
kanun hükümlerinin mutlak hâkimiyeti vardır. Bu aşama da geçilmiştir. Bundan
sonraki aşama hukuk devleti aşamasıdır; objektif hukuk kurallarının egemen
olduğu anlayışı ifade eder; bugün fiilen geçerli anlayıştır. Bu anlayışın
üzerine hukukun egemenliği, üstünlüğü ilkesi, devlet düzenlerine henüz
oturmamış, ilke bazında yerleşmiş, teoride, doktrinde yerleşmiş bir anlayıştır.
Bu anlayışa göre, hukuk devleti anlayışının tıkandığı noktalarda mutlak adaleti
sağlamak için hakkaniyete ve yasaların ruhuna uygun davranma anlayışıdır. Son
yıllarda dillendirilmektedir ve oldukça yaygın bir anlayıştır. Çağdaş, modern
devlet anlayışlarında bugün için egemen olan anlayıştır. Bu anlayışı bir öz
ifadeyle sizlere belirtelim. Hukukun üstünlüğü ilkesinde kural hakkın teslimini
sağlamıyorsa, teslimi sağlayacak bir uygulama mutlaka konulur. Bu da hukukun
üstünlüğü ilkesinin bir doğal sonucudur; yani, kuralların yetersiz olduğu,
toplumun ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kaldığı durumlarda yeni kural tesis
edersiniz, toplum tesis edilen yeni kurala uyarak, yine bu bütünlük, devlet ve
millet bütünlüğü bu surette sağlanır ve bu, devlet sistemine egemen hale
getirilir.
Hukuk devleti sistemi bugün için egemen olan anlayış dedik. Hukuk
devletine gelinirken, tabiî, ciddî süreçler yaşandı, ciddî sorunlar yaşandı.
Sayın Cumhurbaşkanımızın Anayasa Mahkemesi Başkanı olduğu dönemde,
ülkemizin kanun devleti ile hukuk devleti arasında gelgit yaptığı konusunda
birkaç ciddî tespitleri var, aynen katılıyorum ve sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımızın, 25 Nisan 2000 tarihi; yani, henüz Cumhurbaşkanlığı
makamına gelmeden, bir ay öncesi itibariyle ifadesi: "12 Eylül 1980
öncesinde yaşananlara bir tepki olarak, 1982 Anayasasında, hukuk devleti
ilkesiyle bağdaşmayan, bu ilkeyi zedeleyen kimi kurallara yer verilmiştir.
Bunun sonucu olarak, cumhuriyetin hukuk devleti niteliğine ilişkin önemli
sorunlar ortaya çıkmıştır ve siyasal kararlılığı korumak adına, hukuksal
kararlılık ve güvenlik bozulmuş…" Yine, bir diğer ifade: "Hukuk
devletinin olmazsa olmaz koşulu idarenin yargısal denetimidir" şeklinde
tespitleri vardır.
Sayın Cumhurbaşkanımız değerli bir hukukçudur, pek çok tespitlerine
aynen katılıyorum. Hukuk devleti anlayışının egemen olduğu sistemimizde
kuvvetler ayrılığı ilkesi egemendir.
Şimdi, kuvvetler ayrılığı ilkesi üzerinde, çok keskin ifadelerden
ziyade, ben, izninizle, bu konuyu, toplumsal bir barışın, devlet ve millet
barışının zemini olması açısından, daha hukukçu diliyle, yapıcı bir dille ifade
edeyim. Kuvvetler ayrılığı dediğimiz zaman, yasama, yürütme, yargı erklerini
ifade eder. Yasama kanun koyucudur, yürütme uygulayıcıdır, yargı ise kanunlara
aykırılığı ve suçları yargılar. Bu denge, yani, bu üçlü denge, rejimin,
sistemin otokontrol mekanizmasıdır. Varsa, bu otokontrol mekanizmasını sağlayan
dengeler üzerinde, rasgele, gelişigüzel konuşmalar sistemi ve dengeyi sarsar.
Bu dengenin, üçlü ayağın, yargının, yürütmenin ve yasamanın herhangi birisiyle
ilgili olarak herhangi bir icraat yapmak gerektiğinde, bu dengeyi tehdit ettiğinizi
düşünerek, bu hassasiyeti korumak hepimizin görevi; sadece siyasîler olarak
değil, sorumlu sorumsuz tüm mevkide olanların görevi. Bu üçlü sacayağındaki
denge içinden bir tanesini alarak bunu öne çıkarırsanız…
Bakın, bir sistem oturtulurken, anayasal rejim oturtulurken, kendi temel
dengeleri kurularak oturtulmuştur. Siz bunlardan bir tanesiyle oynadığınız
zaman, sanmayın ki, sadece o konuyu değiştiriyorsunuz; hayır. Koskoca bir
binanın temel bir yapıtaşını aldığınız zaman, sadece o taşı almış olmazsınız,
bütün yapıyı tehdit edersiniz. Atılacak adımlar, söylenecek sözler, bilmeden,
bileyerek ya da bilmeyerek ifade edilen hususlar, sistemi ve rejimi tehdit
eder. Bunlar ayaküstü söylenecek cümleler olamaz.
Tabiî, pek çok kavramlar var. Bu kavram kargaşalarına son verme adına,
çok temel evrensel kabullerden birer cümleyle bahsetmek istiyorum. Cumhuriyet
ve demokrasi kavramları çoğu kez birbirine karıştırılır. Zaman zaman ifade
ediyoruz, bunun toplumda iyi algılanması için de ifade ediyorum.
Cumhuriyet kavramı, kim yönetir sorusunun cevabıdır. Demokrasi ise,
nasıl yönetir sorusunun cevabıdır. Nasıl yönetir sorusunu, işte, biz, biraz
önce ifade ettik, kuvvetler ayrılığı; yasama, yürütme ve yargı. Peki, bu
yasama, yürütme ve yargının ilişkileri nasıl tesis edilir? İşte, bu söz konusu
olduğunda, yine çok dikkatli konuşmak lazım. Erklerden hiçbiri diğerinin astlık
üstlük ilişkisiyle ilişki kurulamaz, bunlar yan yanadırlar, eşdeğerdedirler;
birbirlerinden tümden kopuk, ilişkisiz, bağımsız değillerdir; karşılıklı ve
dengeli bağımlılık ilişkisiyle kendi görevlerini icra ederler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Toprak, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
RAMAZAN TOPRAK (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkanım.
Yasama, çıkardığı yasalarla diğer erkler üzerinde üstünlük kuramadığı
gibi, yargı da, her konuda en son sözü ben söylerim diyerek, yasama ve
yürütmenin faaliyet alanlarını daraltıcı kararlar veremez.
Aynı ilkeler, yürütme için de geçerli. Bu anlayışlar, sistemin, rejimin
dengesidir. Bu dengeler üzerinde rasgele konuşmamak, sistemimize yapılacak en
iyi, en sağlıklı hizmettir.
Türk Devleti ve Türk Milleti, belki son yüzyılın en kritik dönemecinden
geçiyor. Burada herkese ciddî sorumluluk düşüyor. Burada, bilerek ya da bilmeyerek
AK Parti üzerinden veya bir siyasî muarızına muhalefet etme, onu ekarte etme
amacıyla söylenen sözler rejimi tehdit etmesin. Bir iktidarı yıpratma adına
söylenecek sözler Türk Devleti ve Milletini de yıpratıcı nitelik taşımasın. Bu
hassas ayrıma, çizgiye çok iyi dikkat edilmeli. Kişilerin kendi siyasî geleceği
uğruna Türk Devleti ve Milletinin siyasî geleceğini tehdit edici, sıkıntıya
sokan konuşmalardan şiddetle sakınmalarını salık veriyorum. yirmi yıl sonra
geriye dönüp baktığımızda pişman olacağımız, keşke söylemeseydim diyeceğimiz,
hatırladığımızda utanacağımız davranışlardan hepimizin kaçınması şarttır.
Bu amaçla, dosta düşmana karşı diyeyim, devletiyle milletiyle,
yöneteniyle yönetileniyle, kurumlarıyla kurallarıyla, kamu ve özel sektörüyle,
askeriyle siviliyle, iktidarıyla muhalefetiyle, içeride dışarıda bir ve
bütünlüğün en büyük gücümüz olduğunu ifade ediyorum.
Ve 2006 bütçesinin tüm Türk Milletine, Türk Devletine ve bizi ekranları
başında dinleyen herkese hayırlar getirmesini temenni ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Toprak.
AK Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı, Kırıkkale Milletvekili Ramazan
Can.
Sayın Can, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN CAN (Kırıkkale)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayıştay Başkanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Sayıştayın tarihine baktığımızda, kuruluşuyla,
Osmanlı İmparatorluğunda girişilen yenilik hareketleri arasında sıkı bir bağ
mevcuttur. Malum olduğu üzere, 1839 Gülhane Hattı Hümayunu ile 1856 Islahat
Fermanıyla girişilen yenilik hareketlerinin temelini idarî ve malî reformlar
oluşturmaktadır. Malî olanları ise, devletin gelir ve giderlerinin Batılı
anlamda ıslahı ve bir disiplin altına alınmasıyla ilgilidir.
İmparatorluğun kuruluşundan beri görülen odur ki, devlet hazinesi ciddî
manada açık vermektedir. Denetim süzgecinden geçmeyen hazine, alınan tedbirler gerçek
bir sonuç vermediğinden iflasa sürüklenmiştir. Modern devletler bu çıkmazı,
içlerinde oluşturdukları, mazisi çok eskilere dayalı sayıştaylar vasıtasıyla
aşmışlardır. Devlet, gelir toplama ve harcama yetkisini kullanırken bu yetkinin
kaynağını millî iradeye hesap verme gereğini duymuş, bunu da bağımsız
sayıştaylara bırakmıştır. Böylece, yasama, yürütme ve yargı güçleri dışında ve
genelde parlamentolar adına görev yapan bağımsız sayıştaylar devlet hayatındaki
yerini almıştır.
Aynı zamanda, Sayıştayın faaliyeti, diğer yandan kazaî bir faaliyettir.
Bu manada Sayıştay, bir mahkeme olarak da değerlendirilebilir. İşte, bizde
bunun ilk örneğini, 1862 tarihinde Divanı Âlii Muhasebe adı altında kurulan
bugünkü Sayıştayımız teşkil etmektedir. Padişah Sultan Abdülaziz'in
talimatlarıyla kurulan Türk Sayıştayının Kurucu Başkanı Ahmet Vefik Paşadır.
Bilahara, yani, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduktan sonra 1924, 1961 ve
1982 Anayasalarında yer alan Sayıştayımız, anayasal statüsünü bugüne kadar
koruyagelmiştir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; netice itibariyle Sayıştay, esas
itibariyle bir anayasal teşkilat olup, millî egemenlik ilkesini benimseyen
ülkelerde, milletin bütçe ve malî imkânlar üzerinde etkili bir denetim icra
edebilmesi, bu teşkilat sayesinde mümkün olabilmektedir.
Sayıştayın bugün için en esaslı görevi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına devletin bütçesini denetlemektir, bu bütçelerin uygulamasını
denetlemektir. Sayıştayın denetimi idarî bir mahiyette kalmaz, aynı zamanda,
kazaî bir niteliği de haizdir. O halde, Sayıştayın yönetim ve hiyerarşi
içerisinde bir yeri yoktur. Sayıştay, icra ve idare uzvundan tamamen bağımsız
olup, devletin gelirlerinin harcanmasını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetlemekle görevlidir. Bu bakımdan bağımsız olup Meclise de bağımlı değildir,
istisnalar baki olmak üzere.
Sayıştayın yetki alanına giren konularda verdiği yargı kararlarına karşı
da herhangi bir itiraz yoluna müracaat vuku olamaz. Hulasa ve netice olarak,
bir yüksek malî denetim kurulu olarak Sayıştay, yasama, yürütme ve yargı
erklerinin emir, talimat ve tesir sahası dışında bağımsız bir anayasal
kuruluştur.
Denetimde amaç, harcamaların şeffaf olması ve her kurumun hesap
verebilmesidir. Bu hesabın da, Meclis adına Sayıştay tarafından verilmesi gerekir.
Anayasamızın 160 ıncı maddesi Sayıştayı, genel ve katma bütçeli dairelerin
bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak,
kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla
görevlendirilmiştir.
Ayrıca, Yüce Meclisimiz, Anayasada yapılan değişiklikle "Türk
Silahlı Kuvvetlerinin elinde bulunan devlet mallarının Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına denetlenmesi usulleri, millî savunma hizmetlerinin gerektirdiği
gizlilik esaslarına uygun olarak kanunla düzenlenir" hükmünü eklemiştir.
Ayrıca, 5018 sayılı Kanunla, Sayıştayın, dolayısıyla, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin denetim kapsamı genişlemiştir; genel bütçe kapsamındaki kamu
idarelerinin, özel bütçe kapsamındaki idarelerin, düzenleyici ve denetleyici
kurumların, sosyal güvenlik kurumlarının, mahallî idarelerin Sayıştay
tarafından denetlenmesi öngörülmüştür.
Bütün dünyada parlamentolar adına kamu kaynaklarının denetimi ve
gözetimi görevini icra eden sayıştaylar kamusal hesap vermenin, sorumluluğun ve
şeffaflığın tam anlamıyla gerçekleştirilmesinde önemli işlevler üstlenmiştir.
Sayıştaylar ayrıca günümüzde demokrasinin önemli güvencelerinden biri kabul
edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis, son değişiklikle
Sayıştayın, dolayısıyla, Meclisin denetim alanını genişletmiştir; merkezî
yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idarelerinin, sosyal güvenlik kurumlarının ve
mahallî idarelerin denetimini anayasal teminat altına alarak, yolsuzluk alanını
daraltarak, hayırlı bir işe imza atmıştır.
Bütün dünyada klasik denetimin yanı sıra, çağdaş denetim türü olarak
uygulanan performans denetimiyle, genel hatlarıyla, kamu kaynaklarının ne
derece etkin, verimli ve tutumlu kullanıldığı hakkında Meclise tarafsız,
objektif bilgi vermek gerekir. Bunun uygulanması için Meclise arz edilen
teklifin kanunlaşması gerekiyor. Teklifin kanunlaşması halinde performans
denetimi de kurumsallaştırılmış olacaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayıştayın raporlarının hangi
işleme tabi tutulacağı konusunda Meclis İçtüzüğünde herhangi bir düzenleme
yoktur. Bu düzenlemenin yapılması zarurettir. Öte yandan, Sayıştaya 4963 sayılı
Kanunla, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının talebi üzerine -talep, ihtisas
ve araştırma komisyonları kararlarına binaen talep edilen konuyla sınırlı
kalmak kaydıyla- denetim yetkisi dışındaki kuruluşların da hesap ve işlemlerini
denetlemek yetkisi verilmiştir. Bu manada, Sayıştayın denetleme yetkisi
alabildiğince genişlemiş, netice olarak, harcamalarda şeffaflık ve denetim,
hesap verebilmek demokrasimizi de güçlendirmiştir.
Arz ve izah ettiğimiz üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Sayıştay için
gerekli yasal düzenlemeleri yapmaktadır. Ankara'nın en güzel yerinde muhteşem
binası ve imkânlarıyla donatılan Sayıştayımızdan, Türk Milleti adına biz de,
denetim yetkisi dahilinde, azamî gayretle kurumlarda yolsuzluğu ve istismarı,
suiistimali denetlemesini ve bitirmesini talep ediyoruz.
Ayrıca, son zamanlarda saygın birilerinin, kendilerini, anayasal
sınırları ihlal eden ayrıcalık talebiyle, toplu nümayişle, basın toplantısı
yaparak kaynağını Anayasadan almayan yetkiyle bağımsız yargıya müdahalede
bulunmaları, daha da ileriye giderek bu tavırlarına destek arayışlarına girmeleri,
kapılar yüzlerine kapanırken Cumhuriyet Halk Partisinden gelen destek ve
talihsiz bir şekilde Sayın Cumhurbaşkanının, birkısım milletvekillerine bile
çok gördüğü Çankaya'yı, saygın birilerine, örf ve teamüle aykırı bir biçimde
açarak yargıya gözdağı vermeleri karşısında âcizane ben de bir milletvekili
olarak bağımsız yüksek yargı organları, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay
ve Sayıştaydan bağımsız yargı adına açıklama temenni ettim. Belki de temennime
neden olan, üzerlerine elzem olmayan her konuda açıklama yapan bu kurumların
yargıya müdahale konusunda açıklama yapmamalarının zaruret olmasıdır.
Sayın Muharrem Kılıç'ın, yargının bağımsız olmadığı beyanına kısmen
katılmakla birlikte, kendisine soruyorum: Sayın Kılıç, yargının bağımsız
olmasını gerçekten samimî olarak zatıâliniz ve Cumhuriyet Halk Partisi
istiyorsa, Cumhuriyet Halk Partisi komisyonunun duruşma sırasında ve arifesinde
Van'da ne işi var diye soruyorum diyor, bütçenin hayırlı olması temennisiyle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Can.
AK Parti Grubu adına son konuşmacı, Denizli Milletvekili Mehmet Salih
Erdoğan.
Sayın Erdoğan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2006 malî yılı Anayasa Mahkemesi bütçesi üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yüksek mahkemelerimiz arasında yer alan
Yargıtay, Sayıştay ve Danıştayın temelleri cumhuriyetten öncesine dayanmakla
birlikte, Anayasa Mahkememiz, 1961 Anayasasıyla yargı hayatımıza girmiştir ve
25 Nisan 1962 yılında kurularak çalışmalarına başlamıştır. Kırküç yıldan bu
yana Anayasa Mahkemesinin verdiği kararlar, her zaman gündemde en yüksekte
yerini almıştır.
Değerli milletvekilleri, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, insan hakları
ülkemizde en çok konuşulan ve en çok tartışılan kavramlardır. Hukuk devleti,
hukukun üstünlüğü ve insan hakları dediğimizde üzerinde durulan ve vurgulanan
kavram ise hukuktur; çünkü, hukuk devletinde kimse hukukun dışında veya hukukun
üstünde olamaz, herkes; ama, herkes yasama ve yürütme organlarıyla idare
mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organlar ve idare mahkeme kararlarını
hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez, her
kurum hukukun içinde kalmak zorundadır.
Demokratik hukuk devletinde idarenin her işlemi, bireyin her eylemi
hukuk içinde kalmak ve hukuk süzgecinden geçmek zorundadır. Bu bağlamda,
devletin de en önemli ve en öncelikli görevlerinin başında adaletin, yani
hukukun dağıtılması gelmektedir ve bir toplumun gelişmişlik seviyesi de o
ülkede adaletin gerçekleşme seviyesine bağlıdır.
Değerli milletvekilleri, Anayasamız, cumhuriyetle elde ettiğimiz
kazanımları, üstün değerleri korumanın yanında temel hak ve özgürlükleri
teminat altına alan en üstün normdur; devlete karşı bireyi korur; ama, bireye
de sorumluluklar yükler.
Haklar ve özgürlükler hayata geçirilmek, kullanılmak ve yaşanmak için
vardır. Anayasayla bireye tanınan hak ve özgürlüklerin doyasıya birey
tarafından yaşanması, yaşayan anayasanın yasama organı tarafından
kısıtlanmaması, ihlal edilmemesi için yasama organı tarafından çıkarılan
yasaların da tıpkı idarenin işlemleri, bireylerin eylemleri gibi yargı
denetiminden geçmesi hukuk devleti anlayışının, hukuk devleti olmanın zorunlu
bir yöntemidir. Anayasa yargısı işte bu zaruret sonucu ortaya çıkmıştır.
Anayasamız, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunun
denetlenmesi görevini Anayasa Mahkemesine vermiştir. Tabiî, Anayasa
Mahkemesinin görevleri bunlardan ibaret değildir. Yüce Divan sıfatıyla bazı
davalara bakmak, mahkemelerden gönderilen Anayasaya aykırılık iddialarını
karara bağlamak ve parti kapatma davalarını sonuçlandırmak da Anayasa
Mahkemesinin görevleri arasındadır.
Bir taraftan millet iradesini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisi
ve Meclisin bu iradeye dayanarak çıkardığı yasalar, diğer taraftan hukuk
devleti olmanın zorunlu bir sonucu olarak bu yasaların Anayasal denetime tabi
tutulması; işte, bu ince nokta, Anayasa Mahkemesini hukuk ile siyaset arasında
çok önemli bir noktada bulundurmaktadır; çünkü, anayasal denetim, hem hukuku
hem siyaseti etkileyebilmektedir. Anayasa Mahkemesinin bu misyonu, Yüksek
Mahkeme kararlarını çok önemli hale getirmektedir. Bu sebeple, Anayasa
Mahkemesi kararlarının geleceğimize, küresel gücümüze, demokrasi kültürümüze ve
sosyal barışa büyük etki yapacağı aşikârdır. Bu açıdan, Yüksek Mahkemenin
kararlarına baktığımızda, Yüksek Mahkeme, olağan zamanlarda ve normal
işleyişinde Yüksek Mahkemenin verdiği kararlar ve ürettiği çözümler, hukukumuza
ve demokratik hayatımıza cidden önemli katkılar sağlamıştır. Ancak, Yüksek
Mahkemenin büyük değişim ve dönüşüm projelerini ortaya koyan yasaların
denetiminde, demokratik hukuk devletiyle çelişmeyen ve Anayasamızla da
çatışmayan kararlar verdiğini her zaman söylemek de mümkün değildir. Türk
Milleti, milletimiz, bu Yüksek Mahkememizden, gerektiğinde, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine de emsal teşkil edebilecek örnek kararlar vermesini
beklemektedir.
Değerli milletvekilleri, 1961 Anayasası, Türkiye Büyük Millet Meclisine,
Anayasa Mahkemesine üye seçme hakkı tanımışken, 1982 Anayasasıyla, bu seçme
hakkı Meclisin elinden alınmıştır. Yani, yasama organı devre dışı
bırakılmıştır. Neden dersek; çünkü, 1982 Anayasası, bir ihtilal ürünü olarak
siyasete ve yasama organına tepki şeklinde hazırlanmıştır. Dolayısıyla, 12
Eylül rejiminin seçilmiş iradeye, halkın iradesine duyduğu güvensizlik Anayasa
Mahkemesi üyelerinin seçimine de damgasını vurmuş ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi devre dışı bırakılmıştır.
Oysa, yasama organının Yüksek Mahkemeye üye seçmesi yargıyı
siyasallaştırmaz; aksine, Yüksek Mahkemenin kararlarının meşruiyet katsayısını
artırır; çünkü, Anayasa Mahkemesi ile yasama organı, aynı süreci ve aynı
yetkiyi farklı motifte paylaşan, yani, özgür ve daha demokratik bir toplum
yaratılmasına öncülük eden iki ikiz güçtür ve dünyada yasama organının Anayasa
Mahkemesine üye seçmediği tek ülke Türkiye'dir. Almanya, Avusturya, Macaristan,
Polonya ve Portekiz'de Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamını Meclisleri
seçmektedir. Fransa ve İtalya'da Anayasa Mahkemesi üyelerinin üçte 2'si Meclis
tarafından seçilmektedir. Türkiye'de her kurum ve her kuruluş, Anayasa
Mahkemesi üyeleri dahil, tüm hukukçular, anayasa hukukçuları, yasama organının
Yüksek Mahkemeye üye seçmesinde, sayı ve yöntem farklılıkları olmasına rağmen
hemfikirdir. Bu nedenle, yasama organımızın, üye seçmek suretiyle, Anayasa
Mahkemesinin teşkiline demokratik katkı sağlayacak anayasal düzenleme mutlaka
yapılmalıdır.
Yasama erki ve halk iradesini temsil eden yüce bir kurum olarak Meclisin
bu haktan yoksun bırakılması, millet iradesini de küçümsemek demektir.
Değerli milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi 11 asıl, 4 yedek üyeden
oluşmaktadır ve mahkemenin iş yükü her gün artmaktadır. Bu artan iş yükü
altında Yüksek Mahkemenin karar verme süresi de uzamaktadır. Karar verse bile,
gerekçeli karar hemen yazılıp yayımlanamamaktadır. Dava süresinin uzayıp
gitmesi başka sorunları beraberinde getirmektedir.
Değerli milletvekilleri, antrparantez şunu ifade etmek istiyorum:
Türkiye'de davaların sonuçlanması çoğu kez uzun süre almaktadır. Tabiî, bunun
sebebi veya sorumlusu hâkimlerimiz değildir. Hâkimlerimiz ve adliye
çalışanlarımız çok özverili çalışmaktadır. Sebep ne olursa olsun, davaların
makul süre içerisinde sonuçlandırılmaması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
tarafından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde yer alan adil
yargılanma hakkının ihlali olarak kabul edilmekte ve zaman zaman ihlal
kararları verilmektedir. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesinin üye sayısı mutlaka
artırılmalı, mesela 21 asıl üyeye çıkarılmalı ve mahkemede işlerin daha çabuk
karara bağlanması için, 2 kurul halinde çalışmasına imkân sağlayacak yasal
düzenlemeye gidilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET SALİH ERDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Anayasa
Mahkemesinin, iş yükü, üye sayısı yanında, elbette başka sorunları da
bulunmaktadır. AK Parti ve AK Parti Hükümeti olarak, fizikî yapılanmadan özlük
hakkına kadar mahkemelerimizin önemli sorunlarını bilmekteyiz; bu sorunlar, pek
çok kurumumuz için de geçerlidir. Adalet binalarımız yenilenmektedir, bazı
illerimizde adalete yakışır hizmet binaları hizmete girmiştir. Bilgisayar
ağıyla adliyelerimizin donatılması, hâkimlerimize dizüstü bilgisayar verilmesi
ve ilk olarak Adalet Bakanlığı bütçesinin yüzde 1'lerin üzerine çıkarılması, bu
bağlamda Anayasa Mahkemesi bütçesinin de, bu yıl, geçen yıla göre önemli
miktarda artırılmış olması önemli gelişmelerdir.
Ben, bu duygu ve düşüncelerle, 2006 yılı bütçesinin, başta Anayasa
Mahkememiz olmak üzere, tüm halkımıza hayırlı olması dileğiyle, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.
AK Parti Grubu adına birinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, saat 14.00'te toplanmak üzere,
birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 12.59
İKİNCİ OTURUM
Açılma saati: 14.03
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını görüşmeye devam
ediyoruz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler
Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı:
1028, 1029, 1030) (Devam)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
B) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2006
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2004
Malî Yılı Kesinhesabı
C) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
D) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Sayıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2004
Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde.
Şimdi söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili
Turan Tüysüz'de.
Sayın Abuşoğlu, süreyi ortak mı kullanacaklar?
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Süreyi müşterek kullanacaklar.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Tüysüz.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa) - Teşekkürler
Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi
bütçesi ve RTÜK bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Türk Ulusunun bağımsızlık mücadelesi verdiği en zor günlerde kurulmuştur. Cephe
günleri de dahil olmak üzere, Meclisin yasama görevi hiçbir zaman ihmal
edilmemiştir, parlamenter demokrasiyle yönetilen bir ülkede olması gereken ne
varsa uygulamada gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bazıları, Türk Ulusunun büyük bir şevkle kabul
ettiği Atatürk devrimlerinin, zorlama, tepeden inme bir hareket ve hatta
jakobenlere ait olduğunu söylemektedirler. Cumhuriyete, Meclise layıkıyla sahip
çıkamayanlar ve ilk Meclisteki o ruhu anlamayanlar, Türk Milletinin layık
olduğu ve büyük bir heves ve ilgiyle kabul ettikleri devrimleri de
anlayamazlar. Atatürk devrimleri, Kurtuluş Savaşı sonrası cephe gerisinde
Türkiye Büyük Millet Meclisinin zaferidir. O zaferlerden ödün vereceğimizi
zannedenler yanılmaktadır. Anavatan Partisi olarak, Atatürk ilke ve
inkılaplarının takipçisi ve koruyucusu olacağımızın herkes tarafından
bilinmesini isteriz.
Sayın milletvekilleri, dokunulmazlık konusu, bu hükümetin en can alıcı
noktasıdır. Milletimiz, vekiline dokunulmazlık zırhı değil, vekâletini
vermektedir. Asil neyse, vekil de yasalar karşısında aynı konumda olmalıdır. O
yüzden, kürsü dokunulmazlığı hariç, dokunulmazlığın kalkması gerekmektedir. En
azından, Bakanlar Kurulu üyeliğinin, yani bakan olarak atanan kişilerin
dokunulmazlığı otomatikman kalkmalıdır. Bu, bizim millete karşı bir
borcumuzdur. Bunun en fazla sorumluluğu da, sayısal çoğunluğu olan Sayın AK Parti
Grubuna aittir.
Bilindiği gibi, yakın zamanda, Anavatan Partisi Meclisimizde üçüncü bir
parti grubunu oluşturdu. Daha önceki dönemlerde bu çatı altında 5 grup varken,
bu gruplar gayet rahat bir biçimde çalışırken,bugün 3 grup olduğu halde,
Parlamento âdeta dar gelmektedir.
Bununla birlikte, Türkiye'nin son yirmi yılına damgasını vurmuş
partimize, uzun süre, yer tahsisi konusunda çekimser davranan bir anlayışla
karşı karşıyaydık. Anayasal bir hak olmasına rağmen bu hakkın verilmesinde
mütereddit davranan anlayışı, demokrasi adına yanlış ve üzücü buluyoruz.
Kırkdört yıllık Meclis binamızın yeniden onarımına ilişkin yapılanlara,
birkaç ayrıntı dışında, katılmamak mümkün değil. Gerekli tadilatın Meclisimizin
tatile girdiği zaman gerçekleştirilmesinin daha uygun olduğu, (A) ve (B)
blokların onarımında kullanılan malzemelerin çok vasıfsız olduğu iddiaları ile
tadilat masrafları konusundaki şüphelerimizin giderilmesi, bu konuda, Sayın
Meclis Başkanımızın parti gruplarına bir bilgi notu göndermesi veya bir değerlendirme
toplantısı yapması gerekmekteydi.
Personel politikasıyla ilgili olarak, Meclise alınan personelde bir
yabancı dil zorunluluğu aranmaması, AB'ye girme çabası içerisinde olan bir
Türkiye'de, Türkiye Büyük Millet Meclisi için de doğru hareket olmaz. Bununla
birlikte, Meclis harcamalarının, hem Meclis internet sitesinde yayımlanması hem
de bir kitapçık haline getirilerek, milletvekillerimiz başta olmak üzere basın
organlarına gönderilmesi, çok yerinde bir davranış olacaktır.
Milletvekillerinin soru önergeleri bakanlar tarafından
cevaplandırılmaktadır; ancak, bu cevaplandırmaların takibinde, milletvekili
adına Meclis Başkanlığı, kendi imzasıyla giden soru önergelerinin takipçisi
olmalıdır. Değerlendirme içeriyor diye dikkate alınamayan muhalefet önergelerinin,
Sayın Meclis Başkanı tarafından daha titizlikle değerlendirilmesini bekliyoruz.
Oysa, Yasama Organı Başkanı, muhalefetin düşüncelerini, görüşlerini ve
önerilerini, hükümet başkanı yaklaşımıyla değerlendirmektedir. Yüce Meclis
adına demokratik, daha uyumlu bir anlayış sergilenmesi gerekmektedir.
Millî egemenlik, kuşkusuz, milletin tümünün egemenliğidir. Daha
demokratik bir Meclis için ve denetim konularının da daha ağırlıklı ve sağlıklı
yapılabilmesi için, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün değiştirilmesi
gerekmektedir. Bu konuda bir hazırlık içerisinde olduğunu bildiğimiz Sayın
Meclis Başkanımızın da, bilhassa yolsuzluk iddialarının araştırılması için
kurulan Meclis araştırması komisyonlarının yetkilerinin araştırılması ve
güçlendirilmesi için, Grubumuzca verilen İçtüzük değişiklik teklifi de dahil,
diğer tekliflerin de değerlendirilmesi gerekir.
Bir diğer önemli nokta da, Türkiye Büyük Millet Meclisine seçilerek
gelmiş 550 kişinin görev yaptığı binada, böylesi bir binada, gereğinden çok
daha fazla güvenlik görevlisi var. Bunların sürekli değiştirilmesinin de,
Parlamentomuzda güvenlik zafiyeti doğurmadığını kimse iddia edemez. Buraya
alınacak güvenlik görevlilerinin, insan ilişkilerinde kapsamlı bir eğitimden
geçirilmesi ve bunların, en azından, iki dönem burada görevlendirilmesi,
Meclisimizi daha iyi tanımaları ve daha aktif bir görev yapmaları
gerekmektedir.
Yine, Mecliste çalışan milletvekili danışmanlarının aldıkları ücret çok
azdır. Danışman ücretleri az olduğundan, Mecliste, ihtisas sahibi olan
tecrübeli, yetenekli kişilerin danışman olabilmelerinde büyük bir sıkıntı
yaşanmaktadır. Ayrıca, danışmanlar ile diğer kadrolar arasında büyük bir
haksızlık yaşanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, geçmişte olduğu gibi, Sayın Meclis Başkanımızın,
daha demokratik bir anayasa hazırlanması amacıyla, partilerarası uyum
komisyonunun yeniden kurulup işlevsel hale getirilmesine yönelik çalışmalara
öncülük etmesini temenni etmekteyiz. Bu çalışmaların, bir an önce başlatılması,
katılımcı ve daha demokratik bir ortamın sağlanması, halkımızın temsil gücünün
artırılması yönünde önemli bir adım olacaktır.
Ayrıca, siyasî partiler ve seçim kanunlarının değiştirilmesi konusunda,
Anavatan Partisi olarak, her türlü katkıya hazır olduğumuzu bir kez daha beyan
ediyor ve Yüce Meclisimizin bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi de…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Konuşma bitti sandım.
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Bitmedi Sayın Başkanım, daha RTÜK bütçemiz var;
onun üzerinde de birkaç cümle söylemek istiyorum.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hay hay…
BAŞKAN- Buyurun.
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Hepimizin bildiği gibi, iletişim, insanın en çok ihtiyaç duyduğu
olgulardandır. İletişim kurmak, insanın var olduğunu hissetmesi ve
hissettirmesinin en etkili yollarından biridir.
Kuşkusuz, iletişimin birçok yolu vardır; ancak, kitleleri en çok
etkileyen iletişim yolu televizyon yayıncılığıdır. Televizyonlar da,
biliyorsunuz, şu an İktidar Partimizin emrine amadedirler.
Hemen herkesin hiçbir ücret ödemeden kolayca ulaşabilmesi, hem daha
fazla kanalın aynı aletten izlenebilmesi bakımından televizyon yayıncılığı,
bireyden topluma kadar bütün bir ulus üzerinde kalıcı etki, davranış
değişikliğine yol açabileceği bir güce sahiptir.
Dünyada 1940'lı yıllarda başlayan, ülkemizde ise ilk defa 1968 yılında
faaliyete geçen televizyon yayıncılığı, 1970'li yıllardan itibaren, tüm dünyada
olduğu gibi bizde de çok etkili olmuş ve enformasyon çağı diye tanımlanan 20 nci
Yüzyılın son çeyreğinin en önemli enforme aygıtı haline gelmiştir.
Türk televizyon yayıncılığının en önemli dönüm noktası, hiç kuşkusuz,
özel yayınların başlamasıdır. Devletin elinde ve tekelinde olan yayıncılıkta
yaşanan bu olgu, televizyon yayıncılığının Türkiye'deki ikinci miladı kabul
edilebilir. Bilindiği gibi, Türkiye'de TRT'nin tekelinde olan televizyon ve
radyo yayıncılığı, 1 Mart 1990 tarihinde, Star-1 televizyonunun yurt dışından
uydu kiralayıp ülkemize yayın yapmasıyla delinmiştir. Daha sonra, onu diğer
kanallar izlemiştir ve bir kaos ortamı doğarak, kısa sürede birsürü radyo ve
televizyon kanalı ortaya çıkmıştır. Anayasanın 133 üncü maddesindeki,
Türkiye'de radyo ve televizyon yayıncılığını TRT'ye veren hükmün 8 Temmuz
1993'te değiştirilmesiylede, özel radyo ve televizyon yayıncılığı yasal hale
getirilmiştir. Kuşkusuz, demokratik bir ülkede yayıncılıkta da çoğulculuğa
geçilmesi, en olağan ve yapılması gereken bir uygulamadır; ancak, ülkemizde,
bunun hukukî ve teknik altyapısı hazırlanmadan bir oldubittiyle getirilmiş
olması, birçok problemi de beraberinde getirmiştir. Maalesef, bu problem hâlâ
devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, 1994 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi bu
kaos ortamına son vermek ve radyo ve televizyon yayıncılığını düzenlemek üzere,
3984 sayılı "Radyo ve Televizyonların Kuruluşları ve Yayınları Hakkında
Kanun" adıyla yeni bir yasa çıkardı. Bu yasa, öncelikle 1982 Anayasasının
değiştirilen 133 üncü maddesinin amacına uygun olarak özel, ticarî radyo ve
televizyonların kuruluş, işleyiş ve yayınlarını düzenlemekteydi. Ayrıca, bundan
sonra yayıncılık yaşamına damgasını vuracak olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
(RTÜK) oluşturulmuş ve tüm bu düzenlemeler onun denetimine verilmiştir.
Peki, RTÜK kurulduğundan bugüne kadar kendisine yasayla verilmiş olan
görev, yetki ve sorumlulukları yerine getirebilmiş midir? Bu soruya kocaman bir
"hayır" diyelim. Bir defa, tıpkı özel radyo ve televizyon kuruluşları
gibi, RTÜK'ün de bir oldubittiyle, aceleye getirilerek kurulmuş, kurula üye
olarak atama şartları ve üye sayısı siyasî mülahazalarla belirlenmiştir.
Kanun oluşturulurken Türkiye'deki fiilî durumu kabul eden bir yaklaşım
sergilenmiş ve halen sergilenmektedir. Ancak, 3984 sayılı Kanun, bütün
eksikliklerine rağmen, Türkiye'deki frekans kirliliğini yok edecek ve
yayıncıların devletin frekansını bedava kullanmalarına engel olacak bir
düzenlemeyi görev olarak RTÜK'e vermektedir. 2002 yılında çıkan 4756 sayılı
Kanun ile bazı maddeleri değiştirilen 3984 sayılı Kanunun, RTÜK'e tanıdığı bu
yetki ve sorumlulukta da herhangi bir değişiklik yapılmamıştır.
Değerli milletvekilleri, üstüne basarak söylüyorum; 3984 sayılı Kanunun
16 ncı maddesi, kamu ve tüm özel kuruluşlarının kanal ve frekans bandı tahsisi
ile yayın izni ve lisansı vermek ve bu tahsis ve izni iptal etmek yetkisini
RTÜK'e verilmiştir. Aynı kanunun 17 nci maddesi ise, tahsis süresinin beş yılı
aşamayacağını öngörmektedir. Burada gelinen noktada, RTÜK kurulduğundan bugüne
kadar geçen onbir yıllık süre içerisinde, kuruluşunun en önemli nedenlerinden
birisi olan frekans ihalesini gerçekleştirememiştir.
Bu ne demektir biliyor musunuz arkadaşlar; bu, bugün yayın yapmakta olan
24 ulusal, 16 bölgesel, 210 yerel televizyon kanalı ile 36 ulusal, 102
bölgesel, 952 yerel radyo ve kanal olmak üzere toplam 1 344 tane yayın
kuruluşunun devletin frekansını bedava kullanıyor olması demektir. RTÜK, beş
yılda bir olmak üzere, bugüne kadar en az iki defa yapması gereken frekans
ihalesini yapmamakla, devleti yüz milyonlarca dolar zarara uğratmaktadır.
Peki, şimdi, hem İktidar hem Ana Muhalefet Partisine soruyorum:
Yangından mal kaçırır gibi apar topar seçtiğiniz RTÜK yönetimi bu konuda
herhangi bir çalışma yapmış mıdır veya herhangi bir çalışması var mıdır? Bu
konuda bizi bilgilendirirseniz seviniriz. AKP, tıpkı hükümette olduğu gibi
RTÜK'te de iktidar durumundadır; CHP muhalefet etse bile, kendi üyeleriyle,
RTÜK'te istediği kararı aldırabilir. Gerçi, CHP'nin de pek itiraz etmediği,
kendisine verilen 3 üyeyle bu oldu bittiyi kabul ettiği çok açıktır; ama, ben,
yine de AKP üyelerine soruyorum: Devletin uğradığı bu zararı giderme gibi bir
endişeniz var mı; yoksa, frekans ihalesini medya kuruluşlarının başında
Demoklesin kılıcı gibi tutarak onların istediğiniz yönde yayın yapmalarını mı
tercih ediyorsunuz?
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, Anamuhalefet Partisi ve İktidar
Partisi, Anavatan’ın grup kuracağından korkarak, apar topar, tarladan mal
kaçırır gibi, Anavatan Partisine de 1 üye…
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Mirastan…
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Mirastan mı diyelim... Evet, mirastan mal
kaçırır gibi…
SUAT KILIÇ (Samsun) - Yangından…
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) -…bize 1 üye düşmesine rağmen; ama, Cumhuriyet
Halk Partisinin işine geldiği için, hiçbir konuda anlaşamayacağını, içinde
dokunulmazlık maddesi, konusu olmayan hiçbir konuda AK Partiyle anlaşmayacağını
söyleyen Anamuhalefet Partisi, kendi çıkarına uygun olduğu için, RTÜK
üyelerinden kendisine 3 tane düştüğü için bunu çok rahatlıkla kabul etmiştir.
Şunu sormak istiyorum: Acaba İktidar ve Anamuhalefet Partisi tarafından
seçilen bu insanlar, daha doğrusu, siyasilerin emrinde olan bu insanların,
devlet için veya millet için ne kadar iş yapacağını takdirlerinize bırakıyorum,
halkın takdirlerine bırakıyorum.
SUAT KILIÇ (Samsun) - RTÜK üyeleri siyasîlerin emrinde değildir ki.
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Emrinde olmasa dahi…
SUAT KILIÇ (Samsun) - Parlamento, seçmeye yönelik iradesini gösteriyor.
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Emrinde olmasa, niye kendin seçiyorsun, başka
yerden seçtirmiyorsun bunları?!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım lütfen.
SUAT KILIÇ (Samsun) - Parlamentonun seçim yetkisini kullanması,
Parlamentonun emir vereceği anlamına gelmez ki.
BAŞKAN - Sayın Kılıç… Sayın Kılıç, lütfen…
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Bunlar, Parlamentonun emrindedir.
BAŞKAN - Sayın Tüysüz, Genel Kurula hitap ediniz.
Buyurun efendim.
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Sayın Başkanım, müdahale etmesin o da bana.
BAŞKAN - Sayın Kılıç'ı ikaz ettim ben.
Buyurun.
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - O zaman müdahale etmesinler.
SUAT KILIÇ (Samsun) - RTÜK üyeleri Parlamentonun emrinde değildir.
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Ben, o RTÜK üyelerini, AK Parti RTÜK üyelerini
bilmiyorum; ama, tahmin ediyorum, Anayasa bunu iptal edecektir.
SUAT KILIÇ (Samsun) - AK Partinin RTÜK üyesi yok, RTÜK üyesi var.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibe müdahale etmeyelim lütfen.
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Anayasa bunu iptal edecek; çünkü, 65 yaş
üzerinde bir üyenin seçildiğini de biliyoruz. Anayasa bunu iptal edecektir.
SUAT KILIÇ (Samsun) - Hayır, burada önemli olan şu: RTÜK üyesinin
partisi olmaz.
BAŞKAN - Sayın Kılıç…
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Birazdan gelirsin, burada cevap verirsin sen.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Bunu sonra konuşun.
SUAT KILIÇ (Samsun) - Bunu sonra konuşalım.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - İnsicamını bozuyorlar hatibin Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Kılıç… Sayın Yılmaz… Sayın Torun…
Sayın Tüysüz, buyurun; Genel Kurula hitap edin efendim siz.
Sayın milletvekilleri, hatibe müdahale etmeyelim.
Buyurun.
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, sağ olun.
RECEP KORAL (İstanbul) - Konuşmacıyı çok seviyorlar, sataşıyorlar Sayın
Başkanım.
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Teşekkür ediyorum, sağ olun.
SUAT KILIÇ (Samsun) - O da bizi seviyor.
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Aynen.
ENVER YILMAZ (Ordu) - Biz de seni seviyoruz.
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Dikkat ettiyseniz, şu ana kadar biz, RTÜK
üyeleri konusuna temas ettik. Oysa, bu konuda, RTÜK'ün personel profili
konusunda da o kadar çok konuşulacak şey var ki. Ancak, süremin sınırlı oluşu
beni bu konuda, gerçekten, az konuşmaya alıkoyuyor.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Daha 5 dakika var, konuşabilirsin.
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Türkiye'de sadece RTÜK değil, bütün üst
kurullar, ücretlerin iyi oluşu yüzünden siyasîlerin arpalığı olmuştur. Bu
nedenle de, bu kuruluşlara personel alırken liyakatten çok torpil önplana
çıkmıştır. RTÜK personel yapısı incelendiğinde de çok…
SUAT KILIÇ (Samsun) - Torpil değil, puan sıralaması, ehliyet, liyakat.
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Ben puan sıralamasına inanmıyorum.
İncelerseniz, RTÜK'le, televizyonla, basınla hiçbir ilgisi olmayan
arkadaşlarımızın orada olduğunu görürsünüz Sayın Suat Kılıç.
Teşekkür ediyorum.
SUAT KILIÇ (Samsun) - Ben teşekkür ediyorum.
TURAN TÜYSÜZ (Devamla) - Ben de Yüce Meclise teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum; sağ olun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Tüysüz, teşekkür ediyorum.
Sayın Tüysüz'den kalan eksüreyi diğer konuşmacı arkadaşa vereceğim,
merak etmeyiniz.
Anavatan Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Malatya Milletvekili
Sayın Süleyman Sarıbaş; buyurun efendim. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubumuzun, Cumhurbaşkanlığımız,
Sayıştay ve Anayasa Mahkememizin bütçeleri üzerindeki görüşmelerinde sözcüsü
olarak huzurlarınızdayım; hepinize saygılar sunuyorum.
Turan Beyden artakalan süreyi RTÜK için değerlendirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz bundan bir süre önce, RTÜK kurulumuzun
TRT Genel Müdürlüğü için teklif ettiği ismi, Sayın Cumhurbaşkanımız RTÜK
kurulundaki bir üyenin memur olma şartını taşımadığı için, dolayısıyla kurulun
bu almış olduğu kararın mutlak butlan olacağı savıyla tekrar iade etti.
Şimdi ortada bir hukuksal muvazaa konusu var. Konu şu: Anayasamızın son
değişiklikle, bildiğiniz gibi, 132 nci maddesinde dedik ki: "Üst Kurulun
kuruluşu, üyelerinin nitelikleri kanunla belirlenir."
Şimdi, üye niteliklerine baktığımız zaman, yine, RTÜK Kanunumuzda devlet
memuru olma şartını arıyor. Devlet memuru olma şartından bir tanesi de 65
yaşını geçmemiş olmak. Bir seçim yapılmıştır, Meclis bir karar almıştır. Meclis
kararları, biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesine gitmeyen kararlar; ancak, ortada
hukukî bir ayıplı durum var. Ben Cumhuriyet Halk Partisinin bu durumu
düzeltmesini, Sayın Cumhurbaşkanımızı zorda bırakmamasını, hukuka büyük itina
gösteren Sayın Cumhurbaşkanımızın bu gerekçesinin havada kalmamasını, TRT Genel
Müdürlüğümüzün de bu vesileyle boş kalmasının, vekâleten yürütülmesinin kamunun
haber alma özgürlüğünü zedeleyeceği anlayışıyla bir an önce çekmesini... Eğer
bu Anavatan Partisi Grubuna düşüyorsa dahi, biz hükümetin bu lütuflarını
istemediğimizi, yine kendilerinin gösterebileceği bir adayı seçeceğimize
buradan söz veriyorum; ama, bu garabet durum ortadan kalksın, hukuk bir an önce
işlesin diyorum.
Bu üyenin devlet memuru olmama şartını taşıması, o kurulun almış olduğu
bütün kararları da mutlak butlan kılar. Efendim, 8 üye daha var, 1 üye nitelik
taşımasa bile karar karardır diyemezsiniz. Üyelerden biri orada bulunuyorsa ve
niteliksiz olarak bulunuyorsa -diğer üyeleri etkileme gibi de bir görevi
vardır- diğer üyeleri etkileyebileceği düşünülmelidir; hukukun özü bu.
Dolayısıyla, ben Cumhuriyet Halk Partimizin, Anamuhalefet Partimizin,
bu, Cumhurbaşkanımızın ileri sürdüğü gerekçelere riayet ederek, bu arkadaşımızı
çekmesini, eğer bu üyelik tekrar bize düşüyorsa, Anavatan Partisine düşüyorsa
-biz zaten bu hükümetin bu tür şeyleri başa kaktığını biliyoruz- biz
istemiyoruz, yine siz aday gösterin; çünkü, Uzakdoğu'ya giden 3 muhalefet
milletvekili için “sizin milletvekilleriniz de geldi” diye başa kaktıktan
sonra, sizin de üyeniz RTÜK'e seçildi diye bir anlayışı kabul etmeyiz. Onun
için, siz yine adayı bildirin,yine bu Meclis seçsin, en azından o kurul
çalışsın diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, ben, Cumhurbaşkanlığı bütçemiz üzerinde konuşacağım.
Cumhurbaşkanlığımız, biliyorsunuz, devletimizin başı. Türkiye, 10 uncu
Cumhurbaşkanlığıyla, cumhuriyet kurulduğundan beri devam ediyor ve övünerek
söylüyorum ki, bu 10 Cumhurbaşkanından 2 tanesi de benim seçim bölgem
Malatyalı. Rahmetli İsmet İnönü; birkaç gün sonra ölümünün 30 uncu yıldönümünü
kutlayacağız; Allah rahmet eylesin diyorum.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Anacağız!.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Bir tanesi de Partimizin kurucusu, rahmetli
Turgut Özal'dır.
HALUK KOÇ (Samsun) - 32 nci…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Evet, 32 nci yıldönümü, doğru söylüyor
Sayın Koç.
Hakkın rahmetine kavuşmuş bütün Cumhurbaşkanlarımıza, başta Gazi Mustafa
Kemal Paşa olmak üzere, rahmet diliyorum; hayatta olanlara, yaşayanlara da uzun
ömürler diliyorum.
Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanımız, tabiî, devletin başı olması
münasebetiyle, 1961 Anayasamızda Cumhurbaşkanlığı kurumu bir temsil kurumu
olarak düzenlenmiş idi. 1970'li yıllarda yaşadığımız olaylar, siyasî olaylar,
1982 Anayasasını hazırlayan o günkü idare tarafından, o günkü ihtilal
kuvvetleri tarafından 1970'in olaylarına tepki olarak hazırlandığı için,
Cumhurbaşkanına da, gerek yürütme görevlerinde gerek yasamanın görevlerinde ve
gerekse yargının görev alanlarında bazı yetkiler verdi. Zaten, Anayasamızın 104
üncü maddesi de, Cumhurbaşkanının yasamayla ilgili görevleri, yürütmeyle ilgili
görevleri ve yargıyla ilgili görevlerini tek tek saymış bulunuyor.
Şimdi, sorumsuz derken, yani, hukuken sorumsuz bir cumhurbaşkanı, bu
kadar çok yetkiyi, hatta birçoğu kendi tek imzasıyla olan yetkiyi kullanmalı
mıdır, kullanmamalı mıdır; yani, siyasî sorumluluğu olmayan, hukuksal
sorumluluğu olmayan bir cumhurbaşkanının, bu kadar yetkiyi kullanır iken,
devletin kurumları arasında diyaloğu ve koordinasyonu da sağlama görevi var
iken, bu yetkileri kullanması cumhurbaşkanının tartışma konusu olmasını sağlar
mı sağlamaz mı?! 1982 Anayasasından, cumhurbaşkanlığı düzenlemesinden bugüne
kadar tartışma konusu olan şeyin özü budur. Bu, yirmibeş senedir tartışılıyor.
Cumhurbaşkanı seçim sistemi tartışılıyor, cumhurbaşkanının yetkileri
tartışılıyor ve cumhurbaşkanının görev süresi tartışılan bir konu. Dolayısıyla
da, geçmişteki siyasî partiler -yani bu Mecliste bulunan siyasî partiler-
anayasa değişiklikleri yaparken bu konuda mutabakat sağlayamadılar. Bugünkü
Mecliste bulunan siyasî partilerimiz de, maalesef, bu konuda tam bir mutabakat
sağlamış değiller. Biz istiyoruz ki, cumhurun başını, yani cumhurbaşkanını,
cumhurun başını, bırakın, yetkilerini değiştirmeyelim, mevcut yetkileriyle bu
halk seçsin, cumhur seçsin. Yani, "egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir" diye hep söylüyoruz; doğru, cumhurbaşkanı da bu milletin
temsilcisi, bu milletin devletinin başı. O halde, diyoruz ki, bu
cumhurbaşkanını şu cumhura seçtirsek, yani şu cumhur dediğimiz halk, bu cumhur
dediğimiz ahali, kendisini temsil eden, kendisini dışarıda temsil eden, içeride
temsil eden, kendisinin gururunun, haysiyetinin temsilcisi olan cumhurbaşkanını
bu halk kendi seçse ne olur?
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - İyi olur…
MEHMET YILMAZCAN (Kahramanmaraş) - Çok iyi olur…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - İyi olur. O halde, bu Meclis ve AK Parti
Grubu çoğunluğu, bunu yapmaya muktedir, biz de bu konuda açık olarak destek
verelim. Yetkilerini değiştirmeyelim, aynı yetkiler olsun; ama, bu
cumhurbaşkanını halka seçtirdiğimiz zaman, tartışma konusu olacak, önümüzdeki
birbuçuk yılda da tartışma konusu olacak şu cumhurbaşkanlığı seçimi mevzuunu
halletmiş oluruz ve gereksiz, sebepsiz tartışmaların da konusu yapmamış oluruz.
Bir defa mı seçsin, iki defa mı seçsin üst üste, bunu da, yine, bu Yüce Meclis,
tartışarak -hocam beni onaylıyor, sağ olsun- karara bağlar. "Efendim, bu
başkanlık sistemi olur, parlamenter demokrasiye aykırıdır" gibi mutlaka
eleştiriler olacaktır. Başkanlık sistemi olursa, olur. Olursa, olur yani… Bu
yetkiler başkanlık sistemi yetkileriyse, zaten o zaman başkanlık sistemi var
demektir. Hem de siyasal sorumluluğu olmayan, hukuksal sorumluluğu olmayan
cumhurbaşkanının zaten başkanlık yetkileri var demektir. O halde, zaten bugün
uygulanan sistem başkanlık sisteminden farklı bir sistem mi arkadaşlar?! Yani,
yürütme bu Parlamentoya gönderdiği kanun tasarılarının kılına dahi
dokunmayacaksınız dediği takdirde, bu Parlamentonun değişiklik yapamadığını
uygulamalardan biliyoruz. Haa, bu Parlamento olarak da söylemiyorum, geçmiş
parlamentolar da böyle yapmıştır. Zaten bir başkanlık sistemi var ve bu
başkanlık sistemi yürütmenin yasamaya tahakkümü olarak devam ediyor. Zaten
Parlamento ikinci görevi olan denetim görevini maalesef yapamıyor. Kendi
döneminde gensoru geçiren, araştırma önergesini kabul eden kaç tane parlamento
kararı var?! O halde, bu tartışmaları artık geride bırakmak için, biz diyoruz
ki Anavatan Partisi Grubu olarak, cumhurbaşkanını bundan böyle halk seçmelidir.
Mademki halkın başkanıdır, mademki cumhurun başkanıdır, o halde, bu cumhura bu
hakkı, bu tevazuu göstermek lazım diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanlığımızın bütçesi üzerine, rakamlar
üzerine fazla girmeyeceğim. Dün, Sayın Genel Başkanım, burada, “bütçe demek,
rakamlar demek değildir” deyince, eleştiri aldı, iktidar tarafından eleştiri
aldı. Evet, sadece rakamlar değildir; elbette bütçe kanunlarında rakamlar
olacaktır, devletin geliri gideri olacaktır ama, bütçe kanunları, bir siyasî
iktidarın ideolojisini ortaya koyan kanunlardır. Ya bütçe kanunuyla sosyal
sınıflara verdiğiniz haklara bakarak bu iktidarın sosyal sınıfların temsilcisi
olduğunu görürsünüz veyahut da halka koyduğu vergilere bakarak bu iktidarın
veya başka iktidarın halkın elindekini, kursağındakini aldığını görürsünüz. Bu
bir ideoloji meselesidir, tercih meselesidir, tartışılması gereken budur. Yani,
şimdi, Cumhurbaşkanımızın çok mütevazı bütçesini, 32 589 000 liralık bütçesinin
neyini tartışacağız?! Büyük bölümü zaten personel giderlerine giden ve
Cumhurbaşkanlığı Köşkümüzün onarımına giden para. Yani, çok mütevazı bir bütçe.
Dolayısıyla, esas tartışmamız gereken, cumhurbaşkanının önümüzdeki yıl
yapılacak seçimindeki tartışmaları şimdiden sona bağlayacak bir anayasal
değişikliğin yapılmasıdır. Eğer bunları yapamıyorsak, Cumhurbaşkanımızın
yetkilerini de tartışmasın iktidar. İktidar, yetkilerini tartışıyorsa,
çoğunluğu vardır, o yetkileri kısma iradesine sahiptir. Hangi yetkileri;
mesela, ben, başta karşı olduğum, yargının bütün üst kurum atamalarını Sayın
Cumhurbaşkanı tek imzayla yapıyor; Sayın Cumhurbaşkanı, bugün,
yükseköğretimimizin bütün alanlarını tek imzayla düzenliyor ve
yükseköğrenimimiz, Türkiye'de, nereden bakarsanız bakın, direkt 30-40 milyon
vatandaşımızı ilgilendiriyor. Niye ilgilendiriyor; bu vatandaşlarımızın her
birinin çocuğu var üniversitelerde veya aday olarak üniversite kapılarına giden
17 000 000 ortaöğretimde çocuğumuz var. Bunların annelerini, babalarını,
kendilerini düşünürseniz, 40 000 000 insanın çocuklarının geleceğini
ilgilendiren bir alanı, yükseköğretim alanını Sayın Cumhurbaşkanı tek başına
düzenliyor. Yani, bu kadar geniş bir alanda tek bir kişinin iradesine teslim
olmak, parlamenter demokrasinin ruhuna uygun m?! Ben, Sayın Cumhurbaşkanımız
için söylemiyorum; o, çok iyi düzenlemeler yapabilir, çok iyi atamalar
yapabilir; ama, bunlar hep tartışma konusu olacaktır, gelecekte de olacaktır.
Yarın, AK Parti Grubu bir cumhurbaşkanı seçtiğinde, bugünkü muhalefetimiz, o
cumhurbaşkanımızın yapacağı bu tür şeylere tepki göstermeyecek mi; gösterecek.
O halde, göstermemesi için, şimdiden bu yetkileri ya kısıtlayalım veyahut da
cumhurbaşkanını bu halka seçtirelim, kimsenin diyeceği hiçbir şey kalmasın diye
düşünüyorum.
Mesela, Yargıtay, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna 3 tane üye
seçiyor; kendi içinden, her üye boşaldığında, 3 tane zat belirliyor, üye
belirliyor. Sayın Cumhurbaşkanımız, bunlardan 1 tane atıyor. Niye; yani,
Yargıtayın 250 tane yüksek hâkimi bir ismi belirlerken doğru belirleyemiyor da,
Sayın Cumhurbaşkanımız veya cumhurbaşkanlarımız, tek bir imzayla bunu
belirlerken hakkaniyetli mi davranmış oluyor?! İşte, Gazi Üniversitesi
Rektörümüz 1 250 oy aldı arkadaşlarından, 300 küsur oy alan bir şahsı, bir
beyefendiyi, Sayın Cumhurbaşkanımız -kararına saygı duyuyorum, ben, sadece bu
Cumhurbaşkanımız için demiyorum, sistemi eleştiriyorum- Gazi Üniversitemize rektör
yaptı. Haa, niteliklidir, değildir, görevini yapıyordur, yapmıyordur, onu
tartışmıyorum; tartıştığım şey sistemin adı. Dolayısıyla, iktidarın, bu konuda
"efendim, ne yapalım Cumhurbaşkanı yapmıyor, Cumhurbaşkanı müsaade
etmiyor, biz de icra kuvveti olarak yeterli düzenlemeleri yapamıyoruz,
atamaları yapamıyoruz" mantığı da hiç doğru değil. Bütçe tasarısını,
komisyonumuzdan gelen raporu incelediğiniz zaman, Cumhurbaşkanımızın önüne 5
199 müşterek kararname gitmiş, bunlardan 4 503 adedi onaylanmış, 621 adedi iade
edilmiş, geri gönderilmiş, 69 adedini de hükümet geri çekmiş. Demek ki,
gönderilen müşterek kararnamelerin yüzde 90'ı onay görmüş. Yani, yürütme,
mahallinde, merkezde, idarenin başına getireceği bütün bürokratlarının yüzde
90'ını atamış, bir o kadar da atanmayıp, vekâleten yürütülenler var. Yani,
hiçbir hükümet -geçmiş hükümetlere de baktım- Sayın Cumhurbaşkanının önüne bu
kadar müşterek kararname göndermemiş. Şimdi, Cumhurbaşkanı nasıl davranırsa
davransın, iktidarın "bizim gönderdiğimiz kararnameler geri dönüyor, onun
için de, kendi kadrolarımızı kuramıyoruz, çalışamadık, icraat yapamıyoruz"
gibi bir anlayışının, millet tarafından, bu rakamlar karşısında, kabul görmesi
asla mümkün değil.
Değerli arkadaşlar, konuşmamın ikinci bölümünde Sayıştay bütçesine
değinmek istiyorum. Sayıştayımızın da bir yargı kurumu olduğunu ve dolayısıyla,
Meclisin adına, devletin gelirini, giderini, devletin mallarını denetlediğini,
son yaptığımız anayasa değişikliğiyle merkezî bütçeye tabi bütün idarelerin,
özel kuruluşların, yani, sermayesi devlete ait özel kuruluşların bütün
gelir giderlerini, mallarını
denetlediğini düşünürsek ve tarafsız ve bağımsız bir anayasal kurum olduğunu
düşünürsek, fevkalade önemli bir görev yaptığını, fevkalade ciddî bir görev
yaptığını, bu ülkede yolsuzlukların, hırsızlıkların, adam kayırmaların,
devletin gelirini çarçur etmenin ancak böyle bir kurum tarafından, yargısal
görev icra eden bağımsız bir kurum tarafından denetlenmesinin dünya
standartlarında çağdaş bir uygulama olduğunu göreceğiz. Şimdiye kadar da,
Sayıştayımız, bu görevi bihakkın yerine getirmiş bir kuruluşumuz; ancak, daha
da genişleyen sınırlarıyla…
Bence, burada kanun tartışılırken, 5018 sayılı Kanun tartışılırken iki
kurumu, üç kurumu dışarıda bıraktık, doğru da yapmadık. Bunlardan bir tanesi
Toplu Konut İdaresiydi, bir tanesi de TMSF idi. Bakın, ondan sonra, Başbakanlık
Teftiş Kurulunun, Denetleme Kurulunun raporu yayımlandı, Toplu Konutta 1
katrilyona yakın usulsüzlük olduğu ortaya çıktı.
Basın haberleri, soru sorduk, cevap gelir inşallah; ama, basından
öğrendiğimiz bunlar. İnşallah yalandır, yanlıştır; yani, 1 katrilyon lira, bu
milletin alınterinin usulsüz kullanılması, harcanması makul karşılanacak bir
durum değil. Keşke, bu kurumu da, işte, Sayıştayımızın denetimi altına
verseydik. Zira, Sayıştay, zaten, bu Meclis adına, yani parlamenter
demokrasinin meclisi, yani milletin meclisi adına bunu yapıyor ve milletin
meclisine de rapor sunuyor. Nedir görevi, bakın; devletin gelir ve giderleri
ile mallarını, TBMM adına, bağımsız ve tarafsız olarak denetleyen, bu hususta
sorumluların hesap ve işlemlerini yargılama yoluyla kesin hükme bağlayan,
devletin denetim sonuçlarını Parlamentoya raporlamak suretiyle devlet malî
yapısının sağlıklı, düzenli, hukukî ve verimli işlemesine katkıda bulunan
yüksek bir denetim kurulu. Anayasal da bir kurum.
Şimdi, bunun alanını çok daha fazla genişletmemiz lazım. Sayıştayımızın,
bu ülkenin her kuruşunun nasıl harcandığını, nereye harcandığını, verimli
harcanıp harcanmadığını raporlayıp, bu Meclisin iradesine sunması lazım. Sadece
KİT Komisyonunda değil, ben istiyorum ki, Sayıştayımızın bütün raporları bütün
milletvekillerine dağıtılsın. Sadece tartışma konusu olarak da kalmasın,
gerekirse Sayıştay raporlarını denetleyen, yani, onları tartışan bir komisyon
kuralım, gerek gördüğümüzü de, genel görüşme açılmak suretiyle, Meclis
gündeminde de tartışmaya açalım. Yani, mademki, Meclis adına denetim yapıyorsa,
bir denetim raporu hazırlamışsa, bu denetim raporunu bir komisyon
değerlendirsin; değerlendirmeyle de kalmasın, komisyon, eğer gerek görürse,
bunu, Meclis Genel Kurulunun tartışma mevzuu yapabilsin. Şimdi,
Cumhurbaşkanlığı Yüksek Denetleme Kurulumuzun, Başbakanlık Denetleme
Kurulumuzun yolsuzluklara dair birçok raporu yayınlanıyor; ama, üzülerek ifade
ediyorum, Sayıştayımızın, bu konuda, şimdiye kadar, çok önemli bir raporunu ben
müşahede etmiş değilim. Varsa da bizlere gelmedi, görmedik. Ben istiyorum ki,
Sayıştayımızın bu raporları, bu Meclisin genel oturumlarında tartışılabilir
duruma gelsin.
Değerli arkadaşlar, bir üçüncü konu, Anayasa Mahkememiz. Bildiğiniz
gibi, Anayasa Mahkememizin yapısı da, hakikaten, bu ülkede, geçmişten beri
tartışıldı. Şimdi, bir hezeyanımı ifade edeceğim. Hezeyanım şu: 1980 İhtilali
yapıldı; 12 Eylül; Anayasayı ilga etti; o günkü 1961 Anayasasını. O gün görev
yapan sayın üyelerin hiçbiri, efendim, bu Anayasa ortadan kalktığına göre,
bizim varlık sebebimiz sona erdi; biz, artık, bu görevi yapmıyoruz, gidelim
demediler; orada kuzu kuzu iki sene oturdular 1982 Anayasasının hazırlanmasına
kadar. Üstelik, o gün, bir kişinin veya konseyin ağzından çıkan hukukken,
Anayasa Mahkememiz, böyle bir hukuk sistemi olmaz, demokrasiyle yönetilen bir
ülkede böyle bir şeyi hukuk kabul edemem, benim görev alanım bitmiştir,
sorumluluğum bitmiştir, tepki koyuyorum, ben bu işte yokum demedi. Ne yaptı;
iki sene oturdu, maaşını aldı, 1982 Anayasası oylandıktan sonra, önüne
geldikten sonra, o Anayasaya göre kanunları denetler oldu. Denetlediği gibi, o
da yetmedi; iki yıllık süredeki çıkan kanunlarda denetleme yetkisi zaten
elinden alındı; çünkü, onların Anayasaya aykırılığı ileri sürülemedi.
Şimdi, geçmişinde böyle bir arıza var; ama, bugün bu arıza devam ediyor
anlamında söylemiyorum, bunları, bundan sonra böyle şeyler olmasın diye,
hatırlatma anlamında söylüyorum.
Şimdi, Anayasa Mahkememizin 9 aslî üyesi var, 3 tane yedek üyesi var.
Yedek üyelerden bir tanesi onüç, onbeş yıllık, onyedi yıllık. Geçmiş, giden
başkan bana anlatmıştı; ondokuz yıllık yedek üye, anayasa yargısını artık
öğrenmiş, yargılamayı öğrenmiş, pişmiş üye kürsüde, aslî üye, bir günlük,
geliyor, seçiliyor, aslî üye olarak kürsüye oturuyor, ondokuz yıllık yargıcı
biz kenara bırakıyoruz; deneyimli yargıç… Böyle bir şey olur mu! Dolayısıyla,
Anayasa Mahkememizde yedek üyelik diye bir kurum olmamalı. Olmamalı; yani, sen
yedek üye seçildin, ömürbillah yedek üye kalacaksın... Niye?.. Adam ondokuz
yılda her şeyi öğrenmiş; yargılamayı öğrenmiş, anayasal yargılamayı öğrenmiş;
bu deneyimli insanı kürsüden indiriyoruz, hemen, seçilmiş aslî üyeye
"buyur, anayasa yargılaması yap" diyoruz. Bu doğru değil arkadaşlar;
bu, Anayasa Mahkemesinin kuruluş maddesini düzenleyen Anayasa metninde
değişmeli.
Bugün Anayasa Mahkememizde 250'nin üzerinde dava var; mahkemelerden
gelen, siyasî partilerimizin açtığı, Cumhurbaşkanımızın açtığı, 250'ye yakın,
kanunların Anayasaya uygunluğunu denetleyecek dava var. Şimdi, haftada bir
davayı sonuçlandırsa -ki, anayasa yargısında bu mümkün değil- 250 hafta eder.
Yani, Anayasaya aykırı bir kanunun denetlemesini yapan Anayasa Mahkememiz,
bugün bir dava açsanız, altı yıl sonra, beş yıl sonra size bir karar
gönderecek. Gerekçesini de karardan altı ay sonra mı yazıyor, bir sene sonra mı
yazıyor… Böyle bir hukuk sistemi olur mu!
Başka bir şey daha yapıyor, bir görevi daha var, siyasî partilerin gelir
ve giderlerini denetleme yetkisi de Anayasa Mahkememizde. 50 küsur siyasî
partimiz var, 40 000 000 lira alacak AK Parti, 22 000 000 küsur lira alacak
Cumhuriyet Halk Partisi yeni bütçe kanunuyla. Bu paraları nereye harcarlar? Anayasa
Mahkemesi bunu nasıl denetliyor? Hiç, denetlediği filan görülmüş bir şey değil;
ancak savcılıktan bir ihbar gider, bir şey giderse, o konuda bir karar veriyor.
Peki, siyasî partilerin denetlenmediği bir ülkede şeffaf demokrasiden,
çağdaş demokrasiden bahsetmek mümkün mü?! Vermişiz Anayasa Mahkememize, en üst
kuruma; haydi denetle… 250 tane dava var, 7 tane de Yüce Divan sıfatıyla
gitmiş; görüyorsunuz işte ortada, bir seneyi geçmiş, hâlâ tanık dinleme safhası
devam ediyor, ne zaman sonuçlandırılacağı belli değil. Bir de ceza yargılaması
vermişiz. Bu kadar yoğun görevi, 9 üyelik bir yargı merciinden, hele hele
önemli bir yargılama merciinden beklemek mümkün mü arkadaşlar?! Bunun yapısını
değiştirelim. Bu hepimizin elinde. 2 daireli mi yaparız, 25 üyeli yapar, 2-3
daire halinde çalışır hale mi getiririz veya ceza yetkisini, cezalandırma
yetkisini ondan alır, Yargıtayın ceza dairelerine mi veririz; bunların hepsi
tartışılabilir, bunların hepsi oturulur konuşulabilir. Ama, ortada bir sorun
var ve bu sorun çözülmeli. Bu sorun çözülmeli; yani, Anayasa Mahkememizin -her
bir üyesi kabul ediyor ki- bugün, bu yük bu yoğunluğuyla bunların altından
kalkması mümkün değil.
O halde, siyasete düşen görev, yasama görevini yapan siyasete düşen
görev, kurumlarımızı bu kadar yükün altında boğmadan, bunlara birer çıkar yol
aramaktır.
Şimdi, bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu konusunda da birkaç şey
söylemek istiyorum, onların da üyelerini Sayın Cumhurbaşkanımız seçiyor.
Değerli arkadaşlar, orada da bir sakatlık var. Sakatlığın özü şu: Yargıtayımız
oraya 3 tane üye seçiyor, 3 değerli üyeyi seçiyor, Cumhurbaşkanının önüne
gönderiyor ve bunlardan 1 tanesini Cumhurbaşkanımız atıyor. Diğer 2
arkadaşımızın, yüksek yargı üyesi 2 arkadaşımızın onuru revize oluyor, onuru
kırılıyor, seçilmeme nedenini dahi anlayamıyor. Cumhurbaşkanımızı da bu
sıkıntıdan kurtaralım. Yargıtayımız 250 kişiyle seçiyorsa, 1 üye seçsin, o üye
de gitsin, direkt görevine başlasın.
Orada bir şey daha var. Bakın, arkadaşlar, adalet hepimize lazım. Adalet
Bakanımız hükümet sözcüsü; yani, bağımsız yargının başındaki bakanımız, hükümet
sözcüsü. Bakanlar Kurulu toplantısından çıkıyor, hükümetin icraatlarını, görüş
açısını, önerilerini topluma anlatıyor. Aynı zamanda yargımızın bütün idarî
işlemlerini, özlük işlemlerini bu Sayın Bakan yürütüyor ve aynı zamanda bu
Sayın Bakan -ben Cemil Bey için söylemiyorum, sistemin özünü söylüyorum- Yüksek
Hâkimler…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Sarıbaş, bütün hatiplere verdiğim gibi, size de 2 dakikalık
ek süre veriyorum. Konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, hem hükümet sözcüsü olacaksınız; hükümetin icraatlarını öne
çıkartacaksınız, kararlarını, yönetmeliklerini övünerek anlatarak arkasında
olduğunuzu ifade edeceksiniz hem Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna başkanlık
yapacaksınız. Sizin hükümet sözcüsü olarak ifade ettiğiniz her söz, yargının
üzerine bir baskı olarak anlaşılır. En azından hükümet sözcülüğünü bir başka
arkadaşımız yapsın. Yani, 22 tane bakanımız var. Bağımsız yargının özlük ve
idarî işlerini gören bir bakanın hükümet sözcüsü olması demokrasilerde
anlaşılır şey değil. Bunu yarın başkaları da yapar, bunlar hep teamül
oluşturur. Bizim dediğimiz, benim burada konuşmak istediğim şey, bu sistem. Bu
sistem, yanlış bir sistem. Bu sistem, münazaraları var, tartışma konuları var
ve siyasî partilerimizin halkın günlük sorunları yerine bu anlamsız
tartışmalarla zaman öldürme günü değildir gün. Bunları çözelim. Çözecek
çoğunluğunuz var. Eksik kaldığınız yerde katkı sağlayalım. Uzlaşma komisyonuna
falan filan gerek yok. Bu konuda düzenlediklerinizi toplumun önüne sunun. En
azından ortak, müşterek katıldığımız alanları bir çıkartalım. Katılmadığımız
alanlar olur ise onlar bir kenarda kalsın. Geçmişte 5 gruplu, 6 gruplu
parlamentolar 35-36 madde değiştirdiler Anayasada. Fevkalade güzel
değişiklikler yaptılar. Uyum yasası dediğiniz o yasalar o parlamentoların
çıkarttığı anayasa değişikliklerinin uyum yasalarıdır. Şimdi bu çoğunlukla, bu
kadar toleranslı bir muhalefetle bunları ertelemenin, ötelemenin kime faydası
olacak?!
Ben bu duygularla, Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum ve
bütçenin milletimize, devletimize, ilgili kurumlarımıza hayırlı uğurlu olmasını
diliyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbaş.
Sayın milletvekilleri, gruplar adına yapılan görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, şahsı adına, lehinde, İstanbul Milletvekili Sayın Zeynep Karahan
Uslu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
ZEYNEP KARAHAN USLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 2006 malî yılı bütçesi kapsamında Türkiye Büyük Millet
Meclisi, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı ve Radyo
Televizyon Üst Kurulu bütçeleri hakkında şahsım adına lehte görüş bildirmek
üzere söz almış bulunuyorum.
Ancak, devletimizin ve milletimizin temel kurumları arasında yer alan bu
kurumların bütçeleri hakkındaki genel anlamdaki görüşlerimi bildirmeden önce
bazı noktaları da vurgulamak istiyorum.
Bütçe, bildiğiniz gibi, kamu gider ve gelirlerinin öngörülmesi,
yönlendirilmesi ve uygulanması bakımından üzerinde titizlikle durulması gereken
bir belge ve aynı zamanda da, hükümetlerin izlemeyi planladığı sosyoekonomik
politikaların bir aynası ve geçmiş iktidarlar döneminde de gördüğümüz gibi,
bugüne kadar, bütçeyi yönetemeyenler ülkelerini de yönetemediler ve bugün
Türkiye, AK Parti iktidarıyla, 21 inci Yüzyıla açılan fırsat kapılarından geçebilmiş,
Avrupa Birliği sürecinde müzakere eden ülke statüsüne kavuşmuş, bir başka
ifadeyle, dışpolitikada tarihî bir başarı, bir büyük dönemeç atlatılmıştır ve
kanaatimce, bütçe yönetiminde gösterdiğimiz başarı da, ülkemizin yeni bir
geleceğe yelken açtığının açık bir göstergesi olarak karşımızda durmaktadır.
Ülke yönetimindeki başarımız, yakaladığımız büyüme, AK Parti hükümetinin
hazırladığı bu dördüncü bütçede de kendini açıkça göstermektedir. Milletçe
önümüzü daha iyi görmemizi sağlayan çokyıllı ve performansa dayalı bütçe
sistemine geçilmesinin de, konu özelinde bir reform niteliği taşıdığını da
açıkça ifade etmek isterim.
Hükümetimiz, üç yıl içerisinde gerçekleştirmeyi vaat ettiği hedefleri
yakalamış bir hükümettir. Türkiye'nin kaybolan yıllarını nasıl geri
kazandığımızı, 2003 yılındaki 5,9'luk, 2004 yılında hepimize gurur veren
9,9'luk rekor büyümemizin ve önceki gün açıklanan 2005 yılının üçüncü
çeyreğindeki 7,3'lük büyümemizin, 1994'ten bu yana ilk kez üst üste 15 çeyrek
büyüyen bir Türkiye'nin portresinin ne kadar büyük bir başarı anlamına
geldiğini hepimiz bir kez daha görmüş bulunuyoruz ve bu rekorların önümüzdeki
yıllarda da kuşkusuz giderek artacağı açık bir gerçek olarak önümüzde
durmaktadır.
Türkiye, AK Parti İktidarıyla, bütçe açığının nostalji olduğu günlere
doğru yol almaktadır.
Gücünü toplumdan alan AK Parti Hükümeti döneminde hazırlanan bütçeler,
bu amaç doğrultusunda ve bölüşümde etkinliğin, ekonomik istikrarın ve sosyal
refahın yükseltilmesini sağlayacak biçimde millet egemenliğine dayalı olarak
hazırlanmaktadır.
Sayın Başbakanımızın bütçe üzerindeki dünkü konuşmasında da ifade ettiği
gibi, hükümetimiz, sağlık, eğitim, adalet ve emniyete verdiği önemi bütçeye de
yansıtmıştır. Bunun temel göstergelerinden biri, bütçenin sosyal yönünü
vurgulayan göstergelerden biri de, eğitime, geçtiğimiz sene de olduğu gibi,
ayrılan bütçenin en yüksek kalem olarak karşımızda duruyor olmasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer taraftan, konuşmama konu
olan kurumlara gelecek olursak; Yüce Meclisimiz, bildiğiniz gibi, bir yandan
yasama ve denetim faaliyetlerini devam ettirirken, diğer taraftan, Sayın
Başkanımız Bülent Arınç'ın harcamalarındaki titiz, şeffaf ve tasarruf odaklı
yönetim politikasıyla Meclisimizin âdeta çehresi değişmiştir; verimliliği
artmış ve bilhassa 85 inci yıl etkinlikleri kapsamında da Türkiye'de
Parlamentonun halk nezdindeki itibarının da daha da arttığını gözlemlememiz
mümkün.
2006 yılı içinde 340 866 000 YTL'lik bütçeyle, Genel Sekreterlik hizmet
binasının yapılması, yeni kütüphane binası, arşiv yenilenmesi gibi önemli
yatırım projelerinin başlatılması öngörülmektedir ve bu bağlamda, 2006
yılındaki Meclisimizin bütçesi gerçek anlamda bir yatırım bütçesi
görünümündedir. Daha verimli çalışan, daha iyi yasama ve denetim faaliyetlerini
yerine getiren bir Meclise kavuşmak, Meclisimizin halkımız nezdindeki itibarını
daha da güçlendirmek için milletvekilleri olarak da her türlü destek ve gayreti
Meclisimizden esirgemeyeceğimizi düşünüyor ve bu konuda verilecek katkıların da
anlamlı olduğunu ifade etmek istiyorum.
Diğer taraftan, günümüz dünyasında medya çocuklarımızın başlıca
sosyalleşme aracı, tüm vatandaşlarımızın temel bilgi kaynağı ve kültürümüzün
aktarılmasında, insanlık kültürünün de paylaşıma açılmasındaki aslî araçlardan
biri olarak sosyal yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir ve yapılan
araştırmalara göre, vatandaşlarımızın günlük hayatında dört saatlerini de
televizyon izlemeye ayırdıklarını açıklıkla ifade edebiliriz ve bu bağlamda da
ülkemizde halen yerel ve ulusal toplam 253 televizyon, 1 090 radyo kuruluşu ve
66 kablolu televizyon yayını bulunmaktadır. Tüm bu kurumların denetimi ise RTÜK
tarafından yerine getirilmekte olup, bu yıl gerçekleştirilen anayasa
değişikliğiyle kurul üyelerinin Meclis tarafından seçilmesinin sağlanması ve
kuruma anayasal bir kimlik kazandırılmasını da hepimizin ortak başarısı olarak
gördüğümü ifade etmek isterim.
Halihazırda RTÜK, kendi merkezinde kısıtlı teknik imkânlarla merkeze
ulaşan yayınların denetimine çalışmakta, bölgesel ve yerel yayınların denetimi
için de İçişleri Bakanlığının desteğini almaktadır; ancak, bu denetim
mekanizması, çok açıktır ki, çağın gerekleriyle uyumlu bir görünüm arz etmeyip,
bu anlamda sorunun çözümü için de sayısal arşiv ve analiz sisteminin kurulması
için kurumumuz çalışmalarını devam ettirmektedir. Ayrıca, akıllı işaretler
sistemine geçilerek izleyicinin program içerikleri hakkında bilgi sahibi
olmasını ve bu bilgiler çerçevesinde tercihlerini daha doğru bir biçimde
gerçekleştirme imkânına sahip olacağını ifade edip, bu konudaki çalışmaların da
devam ettiğini burada vurgulamak gerekir. Bu koruyucu sembol sisteminin yanı
sıra, 178 Alo RTÜK hattıyla, Kurumun, vatandaşlarımızla, daha interaktif bir
etkileşim içerisine gireceği ve bu hattın da geliştirilmesi hususunda yeni
çalışmaların yapılmakta olduğunu zikretmek isterim. Bu noktada, Radyo
Televizyon Üst Kurulunun, kurulduğu 1994 yılından bu yana herhangi bir ödenek
talebinde bulunmadığını, Kurulun 2006 yılı bütçesinin de -ki 100 767 375 YTL
olarak öngörülmektedir- yine aynı şekilde kendi gelirlerinden oluşturduğunu da
ifade etmek gerekir.
Yine, devletimizin kişiliğini en üst düzeyde temsil eden
Cumhurbaşkanlığı bütçesi de, bu yüce makama ilişkin hizmetlerin aksatılmadan
yürütülmesi ve istikrar programı gözönünde bulundurarak hazırlanmıştır.
Cumhurbaşkanlığı bütçesi de, 2006 yılında, geçen yıla göre yüzde 4,2 oranında
artırılarak 32 589 000 YTL olarak öngörülmüştür.
Kanunların Anayasaya uygunluk denetimini, siyasî partilerin gelir ve
giderlerinin kanuna uygunluk denetimini yapmak, Yüce Divan işlevi görmek gibi
hayatî önemdeki görevleri yerine getiren Anayasa Mahkemesinin 2006 yılı bütçesi
ise 19 687 000 YTL olarak öngörülmüştür.
Son olarak, Sayıştay, devletin gider ve mallarını, gelirlerini, Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına bağımsız ve tarafsız olarak denetleyip, hesap ve
işlemlerini yargılama yoluyla kesin hükme bağlamak ve denetim sonuçlarını
Parlamentoya raporlamak suretiyle, devletin malî yapısının, sağlıklı, düzenli,
hukukî ve verimli işlemesine katkıda bulunan yüksek denetim ve yargı görevini
üstlenmiş olan anayasal bir kurumdur ve bu bağlamda, hükümetimizin, Sayın
Başbakanımızın önderliğinde, dünyada kamu malî yönetimi anlayışında yaşanan
değişiklikler ve yeni uygulamaların ülkemize de yansıması sağlanmıştır. Bu
bağlamda, kamu malî yönetimimizde temel ve köklü reformlar yapan 5018 sayılı
Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunuyla, Sayıştayın denetim alanı, denetiminin
kapsamı, sorumlulukları, Türkiye Büyük Millet Meclisine rapor sunma, uluslararası
denetim standartlarına uyum sağlama gibi konularda önemli değişiklikler ve
gelişmeler sağlanmıştır. Sayıştaylar, günümüzde, demokrasinin önemli
güvencelerinden biridir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uslu, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ZEYNEP KARAHAN USLU (Devamla) - Sayıştaylar, günümüzde, demokrasilerin
önemli ve vazgeçilmez unsurlarından biridir ve Sayıştayın çalışmalarının daha
etkin ve verimli yürütülebilmesi için bu yıl toplam 54 431 000 YTL olarak
öngörülen bütçesinin de onaylanmasının yerinde olacağı kanaatindeyim.
Bu vesileyle, ilk kez uygulanacak olan, daha fazla istikrar ve büyüme
arzumuzun ve vaadimizin göstergesi olan, çokyıllı olarak hazırlanan bütçemizin
ülkemize hayırlı olması temennisiyle, gerek konuşmama konu olan kuruluşların
gerekse bütçenin tamamının onaylanmasının yerinde olacağını düşündüğümü
belirtir, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uslu.
Aleyhinde, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe.
Sayın Ünlütepe, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı, Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bütçeleri üzerinde
düşüncelerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bilindiği gibi, Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin başıdır.
Cumhurbaşkanlığı, Türk Vatanının ve Milletinin bölünmez bütünlüğünün temsil
edildiği, Anayasanın uygulanmasının, devlet organlarının düzenli ve uyumlu
çalışmasının gözetildiği yüce bir kurumdur. Cumhurbaşkanının, Anayasaya,
hukukun üstünlüğüne, laik ve demokratik cumhuriyete sahip çıkma yönünde sorumluluğu
bulunduğu tartışılmazdır. Sayın Cumhurbaşkanımız da üstlendiği görevi,
tarafsızlıkla ve ödün vermez bir kararlılık içinde yerine getirmeye
çalışmaktadır.
Zaman zaman AKP'li yöneticilerin, sürekli olarak Cumhurbaşkanlığı
makamıyla gerilim yaratmaya çalıştıkları bilinen bir gerçektir. Bunda, Adalet
ve Kalkınma Partisinin çatışma ve gerilimden kendisine siyasî fayda sağlama
düşüncesi önemli bir etken olarak dikkat çekmektedir. Bu anlayış, özellikle
türban, geri gönderilen yasalar ve atama kararnameleri konularında önümüze
çıkmaktadır. Cumhurbaşkanının uygulamalarında, hukuk kurallarına uyma ve
cumhuriyetin niteliklerine gösterdiği titizlik hep önplanda yer alırken, Adalet
ve Kalkınma Partisinin samimiyetten uzak, gerilim yaratmaya yönelik eylemleri
ve kadrolaşma çabaları dikkat çekmektedir.
Anayasa gereği, Cumhurbaşkanı, yürütmenin başıdır, devletin başıdır.
Cumhurbaşkanının tarafsızlığı, hiçbir sürece karışmamak biçiminde
algılanmamalıdır. Şurası unutulmamalıdır ki, Cumhurbaşkanlığı, laikliği,
demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, Atatürk ilke ve devrimlerini korumaktan yana
taraf olmak zorundadır ve taraftır da.
Sayın Cumhurbaşkanının hukukun ve yasaların eksiksiz uygulanması
konusunda gösterdiği kararlılığı, Cumhurbaşkanlığı makamının, toplumda en
güvenilir, en saygın kurum olarak ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Yurttaşlarımızca, Cumhurbaşkanlığı makamına en üst seviyede güven
duyulurken, Adalet ve Kalkınma Partisinin ve Partiniz içindeki bazı kişilerin
yaptırdığı kamuoyu anketlerinin sonucuna da bir nebze değinmek istiyorum.
Hükümetten memnun olmayanların oranı yüzde 72, İşsizlikle mücadelede başarısız
bulanların oranı yüzde 78, fakirlikle mücadelede başarısız bulanların oranı
yüzde 72, yolsuzlukla mücadelede başarısız bulanların oranı yüzde 58.
EYÜP FATSA (Ordu) - Oy verenlerin oranı?!.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Bu iki tablo, iki müessese arasındaki farkı,
daha doğrusu bu tablo, iki müessese arasındaki farkı ortaya koymaktadır.
Zaman zaman, yolsuzlukların önüne geçildiğini, damardan girildiğini
övünerek söylüyorsunuz. Buna katılabilmek, pek olanaklı değil. Zaten kamuoyu
da, bu sözlerinize itibar etmemektedir. Özelleştirme işlemlerinin,
yandaşlarınızı gönüllemeye dönüştüğü, birilerine peşkeş çekildiği Devlet
Denetleme Kurulu raporlarıyla ortaya çıkmakta ve hatta hatta, kendi
milletvekillerinizce dahi, yüksek sesle söylenir bir hale gelmiştir. Örneğin,
ilimizden örnek vermek istiyorum; Afyonkarahisar'da Çay İlçesinde kurulu SEKA
kâğıt fabrikası özelleştirilmiştir. Fabrikanın değeri 24 000 000 dolarken, 3,1
milyon dolara satıldı. Özelleştirmelerdeki asıl amaç, eskiyen teknolojiyi
yenilemek, üretimi artırmak, çevresine ekonomik katkıda bulunmaktadır. Bu
fabrika, teknolojik yeniliklerle donatılarak yeniden açılacaktı. Ne oldu;
fabrika kapandı, işçiler kapı önüne bırakıldı. İşletmeyi satın alan kişi,
fabrikanın makinelerini söktü, götürdü, pazarladı, başkalarına sattı. Bununla
da yetinmedi; daha sonra, aldığı fiyatın çok çok üstünde bir parayla burasını
başka birisine sattı. Hani daha çok üretim yapılacak, iş sahaları açılacaktı?!
Bırakın iş sahaları açmayı, fabrikanın kapanmasıyla, Çay İlçesi esnafı açlığa,
Bolvadin İlçesinin köylüleri de fukaralığın içine daha fazla itildi.
Görüşmekte olduğumuz bütçenin komisyon çalışmaları sırasında Sayın
Meclis Başkanımız, Sayın Cumhurbaşkanımızın resepsiyonundaki türban
uygulamasını eleştirerek, Sezer'in görev süresi bittikten sonra seçilecek
cumhurbaşkanının böyle bir uygulama yapmayacağına emin olduğunu söylemiştir.
Sayın Cumhurbaşkanının göreve başladığından bu yana resepsiyonlardaki
uygulaması istikrarlılık göstermektedir; gerekçeleri de bizzat kendisi
tarafından birçok defa dile getirilmiştir. Bu konuyu her defasında gündeme
getirmek kime yarar sağlamaktadır?! Bundan otuz yıl öncesine kadar türban
konusunda ülkemizde ciddî bir sorun yaşanıyor muydu?! Cumhurbaşkanlığı seçimine
daha birbuçuk yıl olmasına rağmen bu konunun türbanla birlikte gündeme
getirilmesi düşündürücüdür.
Bir şeye daha değinmek istiyorum. Bu konuda, Anayasa Mahkemesinin,
Danıştayın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları artık bu olayı hukuksal
açıdan çözmüş olmasına rağmen, ısrarla bu konunun gündemde tutulmasının
hukuksal bir yararı yoktur. Şu bir gerçektir: Türbanın özel alanda özgürlük
kapsamına girdiğinden hiçbir kuşku yoktur; ama, kamusal alanda bu sorun tamamen
çözümlenmiştir. Hatta hatta üzülerek şunu belirtmek istiyorum ki, Avrupa İnsan
Haklarındaki mahkemede bir öğrencimiz davacıydı, davalı Türkiye Cumhuriyeti
Devleti. Bu davada kimin kaybetmesini istediniz; Türkiye'nin; ama, kazanan Türkiye
oldu. Başka bir yoruma gerek var mı! Türkiye'nin Avrupa'da mahkûm edilmemesine
üzülen bir hükümet tablosuyla karşı karşıyayız. Mahkeme kaybedilince, Sayın
Başbakan ulemalara danışılması gerektiğini söyledi. Artık, Türkiye'de, gece
rüyalara giren şeyhlerin devlet işlerine yön verdiği bir dönemi yaşıyoruz.
Hükümetin başı, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına
dinci gerekçe mantığıyla karşı çıkmıştır. Toplumumuzu sürekli germekte olan
türban konusunun, artık, güncel siyasetin malzemesi olmaktan çıkarılması
gerektiğini düşünüyorum.
Ayrıca, bir iki cümleyle de, süremin de azalması nedeniyle, Meclis
Başkanlığı bütçesi üzerinde durmak istiyorum. Sayın Türkiye Büyük Millet
Meclisi, millet adına, milletin egemenliğini kullandığı, demokrasinin hayata
geçirildiği yüce bir kurumdur. Bu kurumun, çağdaş demokrasinin olgunlaşması ve
yüceltilmesi konusunda tartışılmaz bir önemi vardır. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin de devletin diğer kurumlarıyla uyum içerisinde, herhangi bir
çatışmaya mahal vermeden çalışması, kurumlararası işleyişin sağlıklı yürümesi
ve toplumsal huzurun devamı için gereklidir.
Yalnız, bu konuda da zaman zaman Sayın Meclis Başkanımızın bazı
açıklamalarıyla toplumu gerdiğini görmekteyiz. Sayın Meclis Başkanımız yaptığı
açıklamalarla, Cumhurbaşkanlığıyla, Anayasa Mahkemesiyle, YÖK'le, diğer bazı
kurumlarla sürekli çatışmaktadır. Örnek: Erzurum Atatürk Üniversitesindeki
mezuniyet töreninde türbanlı bir velinin törene girişine izin verilmemesi
sonucu, rektörün davranışının faşist zihniyetle uyuştuğu yönündeki sözleri,
Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Mustafa Bumin'in Anayasa Mahkemesinin kuruluş
gününde türbanla ilgili açıklamalarına "Meclis isterse Anayasa Mahkemesini
kaldırabilir" sözleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı makamına
yakışmamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Yanlış mı?!
BAŞKAN - Sayın Ünlütepe, buyurunuz, tamamlayınız.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Meclis Başkanı, davranışlarıyla,
hukuksuzluğu, yargı kararlarına uyulmamasını teşvik eder bir duruma
düşmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, yetkilerini, Anayasanın koyduğu
kural ve ilkelere göre kullanır. Hukuk üstünlüğünün kabul gördüğü ülkelerde
yasama organı dahil, yürütmeyi, yani hükümeti denetleyen yargı organları
vardır. Yasama organı hukuk ve anayasa çizgisi içinde olmalıdır. Çoğunluk her
şeye muktedir değildir, hukukla sınırlıdır. Sayın Meclis Başkanımızın dediği
düşünceyi kabul edersek, o zaman, çoğunluğun diktatörlüğünü savunan bir tür
açıklamayla karşı karşıya kalırız. Bu ise demokrasinin kendisini ortadan
kaldıracak olan bir söylemdir. Bu nedenle, Sayın Meclis Başkanımızın, bu tür
açıklamalarda bulunurken daha özenli davranması gerektiğini düşünüyorum.
Bir konuya daha değinerek sözlerimi bitirmek istiyorum. 22 nci Dönemde
Türkiye Büyük Millet Meclisi yoğun bir tempo içerisinde çalıştı. Çıkardığımız
yasaların çoğunun ya Cumhurbaşkanlığından ya Anayasa Mahkemesinden geri
döndüğünü veya bir kısmının yargı mercilerinde olduğunu biliyoruz. Bu yasalar
üzerinde yeterli tartışma ortamı yaratılmadan yasaların Meclisten
geçirilmesinin sıkıntısını çekiyoruz, ki, bu, Meclise olan güveni zedeleyen bir
unsurdur.
Bir önemli konu da, parlamenterlerin en önemli denetleme yollarından
birisi sözlü ve yazılı soru önergeleridir. Vermiş olduğumuz sözlü soru
önergelerine, aradan iki yıl geçmesine rağmen bir sonuç alınamıyor ve bunu
tartışamıyoruz. Yazılı soru önergelerine ise -yani dilim varmıyor ama- tabiri
caizse baştansavma, birtakım nedenler ileri sürülerek yanıtlanma yöntemine
gidiliyor. Bu konuda, Sayın Meclis Başkanlığının parlamenterlerin bu tür
çalışmalarından yardımcı olması gerektiği kanaatindeyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son cümlenizi alayım.
Buyurun Sayın Ünlütepe.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Sayın Başkan, son cümlemi bağlıyorum.
Bu duygularla, 2006 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını
dilerken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.
Sayın milletvekilleri, tur üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de
10 dakika süre vereceğim. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde,
geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Mazereti nedeniyle sisteme giremeyen İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'a
ilk soru sorma hakkını vereceğim. Sonra, sıradaki diğer arkadaşlarımın soru
sormasına fırsat tanıyacağım.
Sayın Erol, buyurun efendim.
GÜRSOY EROL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aracılığınızla, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına olacak
sorularım.
Birinci olarak, Sağlık Bakanlığı bünyesinde sağlık kurumlarının
birleştirilmesi uygulamasından sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisinde de
bulunan polikliniğimizin çalışma şekli ve mevcut hekim sayısında herhangi bir
düzenleme veya bir değişiklik olmuş mudur?
İkinci olarak da, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında çalışan
sözleşmeli kurumdışı veya geçici personel olarak çalışan arkadaşlarımız var.
Bunlar, kendileri sağlıkla ilgili yararlanıyorlar; ama, eşleri ve çocukları bu
konuda istifade edemiyorlar. Aynı şekilde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
diğer çalışanlarında olduğu gibi, bu personelin de eş ve çocuklarını, gerek
sağlık hizmeti gerekse ilaç noktasında yararlandırmayı düşünüyor muyuz?
Özellikle sormak istediğim sorularım bunlar; teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
İki sorum var; bunlardan bir tanesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına ait, onlara yöneltilmiş. Şu ana kadar, 22 nci Yasama Döneminin
başından itibaren kaç yazılı soru önergesi verildi ve bunlardan İçtüzüğün 96
ncı ve 97 nci maddelerine göre kaç tanesi yerlerine ulaştırılmayarak soru soran
kişilere geri gönderildi? Bunu öğrenmek istiyorum; bu, bir.
İkincisi, herkes burada konuşurken, bilhassa Sayın Toprak'ın
konuşmasında, hukuk devleti ilkelerinin altı çizildi; yasama, yürütme ve
yargının kuvvetler ayrılığı ilkesine göre Anayasamızın temelini oluşturduğu
söylendi. Ben, Anayasa Mahkemesiyle ilgili bir soru yöneltmek istiyorum.
12 Aralık tarihinde, Anayasa Mahkemesi, çıkarılan 5413 sayılı Yasanın
bir bölümünün yürütmesinin durdurulmasıyla ilgili bir karar verdi ve ayın
16'sında, öğrendiğimize göre, Resmî Gazetede yayımlanacak. Yani, bir irade
belirtti Anayasa Mahkemesi. Fakat, Sağlık Bakanlığı, hâlâ daha yürütmenin
durdurulması kararına rağmen eğitim hastanelerine sınav yapmaksızın şef ve şef
yardımcısı kadrolarına profesör ve doçent atıyor; 200'ü geçti. Hani kuvvetler
ayrılığı ilkesi vardı, hani yargı kararları önemliydi?! Efendim, idarî yargı
yolu açık, orayı kullanabilirsiniz!..
Sayın Başkan, ben, ilgili kişilerden bunun açıklanmasını bekliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.
Sayın Emek...
ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana bir
soru sormak istiyorum.
Sayın Bakan, RTÜK Başkanlığının, 2006 yılında, radyo ve
televizyonlardan, kullandıkları frekanslarla ilgili olarak bir kira bedeli
alacağı ifade edilmektedir. Bu ifade, yıllardır beklenen frekans ihalelerinden
vazgeçildiği anlamına mı gelmektedir? Bir televizyon ve radyoyu en değerli
kılan unsurlardan biri onun işgal ettiği frekanstır. Bu kadar değerli olan bir
kamu malı, hangi gerekçeyle ihalesiz olarak onu daha önceden işgal etmiş ve
bugüne kadar ücretsiz kullanmış olanların emrine verilecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Emek.
Sayın Tütüncü…
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim de üç sorum olacak; birincisi: Millet Meclisine,
milletvekillerinin dokunulmazlıklarıyla ilgili 200'ün üzerinde fezlekenin
yollanmış olduğunu biliyoruz. Bunlardan kaç tanesi yüz kızartıcı suçlarla
ilgilidir; yani, dolandırıcılık, rüşvet, irtikap, evrakta sahtecilik, resmî
evrakta sahtecilik gibi yüz kızartıcı suçlarla ilgilidir? Bunların arasında,
parti farkı gözetmeksizin, Meclis grup yönetim kurullarında, Meclis
komisyonlarında görev alan milletvekilleri var mıdır; yine, bunların arasında
bakanlarımız var mıdır; varsa, kimlerdir?
İkinci sorum şu: Güneydoğu Anadolu coğrafyasının, Amerika Birleşik
Devletlerinin Kuzey Irak'a müdahalesinden sonra, Amerika Birleşik Devletleri
asker ve mühimmatının geçişinde kullandırıldığına dair bazı haberler basına
yansımıştır. Meclis iradesi olmadan, böyle bir kullandırılmanın yapılması
mümkün müdür? Böyle bir kullanma varsa, bu ne zaman olmuştur ve kaç kere
olmuştur?
Son sorum şu, Sayın Başkan: TRT'de ramazan boyunca yapılan bazı
yayınlarda, laik ve demokratik cumhuriyet anlayışını tartışmaya açan bazı
programların yayınlandığına tanık olduk. TRT'nin RTÜK denetimine tabi
tutulması, böylesi programların kontrol edilmesi açısından yardımcı olabilir
mi?
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Baloğlu, buyurun.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Milletvekillerinin TBMM binası içindeki günlük yaşamlarıyla ilgili
sorularım olacak. İçinde bulunduğumuz Genel Kurul Salonunun, ışıklandırma ve
havalandırma açısından birtakım sakıncalar taşıdığı söyleniyor yıllardan beri,
bunun sonuçlarını da görüyoruz zaten, zaman zaman çok geriliyoruz. Bu nedenle,
salonun rahatsızlığı nedeniyle, İktidar Partisi Grubu da zaman zaman çoğunluğu
sağlayamıyor, devam etmiyor arkadaşlarımız.
Ayrıca, odalarımız (F) tipi cezaevi diye zaman zaman eleştiriliyor. Bir
de şunu söylemek istiyorum: Hafta sonu çalışmak isteyen milletvekilleri var
-ender de olsa böyle milletvekilleri de oluyor- bunlara, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde daha rahat çalışma imkânı sağlanabilir mi?
Son sorum şu: Sayın Başbakanla ilgili olarak sorduğumuz sorular TBMM
Başkanlık Divanından dönüyor. Sayın Başbakan TBMM Başkanlık Divanı tarafından
korunmayı hak ediyor mu, böyle bir ihtiyacı var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
İki sorum var, ilki Sayıştayla ilgili. Sayıştayın, denetim ve yargı
olmak üzere iki önemli fonksiyonu mevcut. Sayıştayda mesleğe girenler hâkim
statüsünde görev yapmaktadırlar. Gözlemlediğimiz kadarıyla birçok nitelikli
insan Sayıştayda görev yapmak istemekte, imtihanı kazanıp göreve başladığı
halde, başlamazdan önce çok arzuladıkları bu görevden, ağırlıklı olarak, bir
başka kurum veya kuruluşa geçmeye çalışmaktadırlar. Meslekte belli bir noktaya
gelmiş, yetişmiş bu insanların ayrılmasının Sayıştayımızı sıkıntıya soktuğu
kanaatindeyim. Buradaki asıl sorun nedir? Bunu öğrenmek istiyorum.
Son sorum şu: Milletvekillerinin ofis şartları, maalesef, ortadadır. 7-8
metrekarelik odalar çağdaş görüntü vermemekte. AB sürecinde mevcut tablonun bu
şekilde kalıyor olması, hiç de iç açıcı değildir. Sayın Meclis Başkanımızın
zaman zaman beyanları olduğu halde, henüz somutlaşan bir tablo da
gözükmemektedir. Başkanlık Divanının bu konudaki iradesini öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Taşcı, buyurun.
HAMİT TAŞCI (Ordu) - Sayın Başkan, birinci sorum Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanına. Milletvekillerinin verimliliğinin artırılması, güvenliğinin
sağlanması için yeni çalışmalar var mı?
İkinci sorum RTÜK'le ilgili. Millî kimliğimizi oluşturan değerlerin
korunması, bireyin, ailenin ve toplumun değerlerimizle donanımlı kılınması için
bir konseptimiz var mı? Yoksa, nasıl bir konsept düşünülüyor?
Arz ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Taşcı.
Son soru Sayın Kandoğan'ın.
Buyurun efendim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Teşekkür ediyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde geçici görevli olarak çalışan yüzlerce
personelimiz vardır. Bunlar, yıl içerisinde bir ay süreyle işten çıkarılmakta
ve sonra tekrar işe alınmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle bir
uygulamanın olması bu personelimizi son derece rahatsız ve huzursuz etmektedir.
Bunlarla ilgili, bunların kadroya geçirilmesiyle ilgili bir çalışma var mıdır?
Şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekili sekreteri ve
danışmanı olarak çalışanlar Türkiye Büyük Millet Meclisi kadrosu içerisinde
değillerdir. Bunlardan daha fazla verim elde edebilmek için ve Meclisin her
yeni döneminde bunların buradan ayrılıp, tekrar, imkânları varsa, işe
girmelerinin önüne geçmek için milletvekili danışmanları ve sekreterlerinin
kadrolu olarak çalıştırılmaları düşünülmekte midir?
Son olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki görevlilerle ilgili olarak
uygulanan servis uygulaması ilk defa bu dönemde kaldırılmıştır. Burada çalışan
görevlilerimize çok küçük miktarda maaş artışları verilirken, bu uygulama diğer
birçok kurumda devam etmesine rağmen, sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi
çalışanlarına böyle bir uygulama yapılması bir haksızlık olarak
değerlendirilmekte midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Soru işlemi tamamlanmıştır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, iki kişiye daha söz
verin de, yazılı cevap versinler.
BAŞKAN - Yazılı olarak cevap vereceğini beyan ederse, ben, tekrar size
dönüp, soru sorma hakkınızı kullanmanıza fırsat vereceğim.
Sorulara Sayın Bakan ve Sayın Başkanvekilimiz cevap vereceklerdir.
Buyurun.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sadece, RTÜK'le ilgili birkaç soru var, ben, onlarla ilgili cevap vereceğim.
RTÜK'le ilgili, Sayın Emek'in bir sorusu var, frekans tahsisi veya
lisans bedeli konusunda. Bu konu, çok detaylı çalışılan bir konu. Doğrusu, bu
dar vakitte, bütün detayı açıklamamız zor. Yalnız, şunu ifade edeyim:
Türkiye'de bir sistem değişikliğine gidiyoruz; yani, dünyanın büyük mesafe
aldığı, sayısal veya dijital sistem dediğimiz bir sisteme geçiş üzerinde
çalışılıyor. Başkanlığını yürüttüğüm Haberleşme Yüksek Kurulu bu konuda
kararını aldı ve şu anda, RTÜK, Telekomünikasyon Üst Kurulu, Ulaştırma
Bakanlığı Haberleşme Genel Müdürlüğü, TRT, bu konu üzerinde çalışıyor.
Amacımız, bu alandaki frekans darlığını gidermek, hem yayıncıyı hem de
izleyiciyi daha rahat şartlarda, daha çağdaş şartlarda, bu hizmetten yararlanma
içine sokmak.
Şimdi, bu çalışmanın sonucu ne olacak; bir defa, frekans darlığı
giderilecek; yani, frekans sayısı artacak. Bugüne kadar büyük tartışmalar
meydana gelmişti, Danıştay iptal etmişti vesaire. İhalelerin gecikmesinin
sebebini hepimiz biliyoruz. Bu alan genişlemesiyle, ihale ortadan kalkmış
değil. Eğer, genişleyen, elde edilen frekans sayısına göre, halen yayıncı
sayısı fazlaysa, yine ihale olacak. Yayıncı sayısı fazla değilse, bunlardan,
aynen, ihale bedeline yakın tahsilat yapılacak ve ayrıca, bir de yıllık lisans
bedeli alınacak; ama, bunun çalışmaları sürüyor.
2006 yılı başında, inşallah, İstanbul'da, dijital yayının denemesine
başlanacak. 2006 yılının sonuna kadar, bu konuda büyük mesafe alacağımızı
zannediyoruz. Türkiye bu konuda rahatlayacak diyebilirim; ama, ihale bedeli
veya lisans bedelinden vazgeçilmiş değil; onu ifade edeyim.
İkincisi, Sayın Tütüncü'nün sorusu: TRT yayınları da RTÜK denetiminde
olmalı... Bu, biliyorsunuz, kanunun getirdiği... 2002 yılında çıkan kanunla,
TRT yayınlarının denetimi RTÜK'ten alınmıştır; dolayısıyla, şu anda RTÜK'ün
böyle bir yetkisi yoktur, ancak yeni bir düzenlemeyle bu söz konusu olabilir.
Teşekkür ediyorum; saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Sayın Bakanım, Kırıkkale'de yerel
televizyonumuz yok; her tarafta var, Kırıkkale'de yok.
BAŞKAN - Sayın Alptekin, buyurun efendim.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ İSMAİL ALPTEKİN (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu ana kadar devam eden görüşmeler
çerçevesinde, gerek konuşma yapan değerli milletvekili arkadaşlarımızın
konuşmalarının içerisinde sordukları sorular gerekse soru-cevap sırasında
Başkanlığa sorulan sorular çerçevesinde, zaman içerisinde cevap vereceğim.
Sayın Atilla Kart, geçici personelin özlük ve izin hakları konusunda bir
açıklama istemiştir.
Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, 657 sayılı Kanunun 4 üncü
maddesinin (c) fıkrasına göre -bu fıkrada düzenlenmiş bir hüküm- bir yıldan az
süreli görevlerde çalıştırılan ve işçi sayılmayan kimseler olarak
tanımlandığından, bunlara, bir senede ancak onbir ay bir çalışma imkânını
yasanın bu maddesi vermiştir. Başka bir takdir hakkı söz konusu değildir.
Bu maddenin (c) fıkrasına göre Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde
çalışan personele, genellikle, bahçelerde, parklarda, hizmetli, taşıyıcı,
tabldot hizmetleri ve diğer hizmetler yaptırılmakta ve hizmetin ağırlığına ve
özelliğine göre de kendilerine ücret verilmektedir. Bu çerçevede, halen,
çalışan bu personelimizden, en fazla maaş alan 1 100 YTL, en düşük maaş alan
ise 860 YTL'dir.
2005 yılında Başkanlık Divanımızın bu personelle ilgili aldığı lehte bir
karar çerçevesinde, diğer personelimiz gibi, bu çalışanlarımız da tabldot ve
yemek yardımı almaktadırlar. Bu çalışanların, onbir ay hesap edilmek suretiyle,
onbir aylık çalışma karşılığında yirmi gün izinleri vardır.
Sayın Kart'ın, üzerinde ısrarla durduğu bir diğer sorusu, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilen soru önergelerinin iadesiyle ilgili;
özellikle de, kendisini ilgilendiren bir sorusu vardı. Sayın Kart,
Başkanlığımıza 27 Ekim 2005 tarihinde soru önergesini sunmuş ve bu soru
önergesinde üç konuyu sormaktadır…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, konuşmalara cevap
veriyor, sorulara cevap vermiyor.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ İSMAİL ALPTEKİN (Ankara) -
Efendim soruyor. Bunu, izin verirseniz, ben takdir edeyim.
BAŞKAN - Sayın Alptekin, buyurun efendim.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ İSMAİL ALPTEKİN (Ankara) - Bu
üç ayrı sorudan, İçtüzüğün 96 ve 97 nci maddelerine göre, bir tanesinin
cevaplandırılması, bu Tüzük hükümlerine uygun olmadığından, düzeltilerek,
yeniden sorulması için, geri, iade edilmiştir.
Şimdi, Sayın Kart "neden geri kalanlar cevaplandırılmadı"
diyor. Değerli arkadaşlar, bir vekilin bir soru önergesi üzerinde Başkanlığın
herhangi bir tasarrufta bulunması, üzerinde oynaması, herhangi bir fıkrayı, bir
soruyu cevaplandırması mümkün değildir. Geri, iade etmiştir. İstenen şekilde
düzeltildiğinde bu soru önergesi de cevaplandırılacaktır.
Sayın Haluk Koç, yasama dönemi başından bugüne kadar Başkanlığa sözlü ve
yazılı ne kadar soru sorulduğunu ve sonuçlarını sormaktadır…
HALUK KOÇ (Samsun) - Yazılı soru efendim.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANVEKİLİ İSMAİL ALPTEKİN (Ankara) -
Bugüne kadar Başkanlığımıza sözlü soru olarak 1 621 soru önergesi verilmiştir.
Bunun 10 adedi iade edilmiştir, diğerleri işlemdedir veya cevaplandırılmıştır.
Bu iade edilenler de, biraz önce ifade ettiğim, Tüzük hükümleri
çerçevesindedir.
Yazılı soru önergesi olarak da, Başkanlığa 11 460 önerge verilmiş olup,
67 önerge, yine, Tüzük gereğince iade edilmiştir.
Sayın Tüysüz, polislerle ilgili bir soru sordular.
Sayın milletvekilleri, bir yönetmelik yapıldı. Bu yönetmelikten önce bu
Parlamentoda onbeş yıl, onsekiz yıl, yirmi yıl görev yapan emniyet görevlisi
arkadaşlarımız vardı. Yapılan bu yönetmeliğe göre, burada emniyet görevlisi
arkadaşlarımız altı yıl süreyle kalacaklar, altı yıl sonunda diğer görev
yerlerine gönderilecekler. Şu ana kadar da sekiz yılın üzerinde olanlar
gönderilmiş olup… Tabiî ki, eskiden birikme olduğundan yeni gelen personel
eskilerden daha fazla olmuştur. Ancak, Emniyet Teşkilatımızdan gelen bu
personellerimiz doğrudan doğruya görev alanlarına verilmemektedir; önce kursa
tabi tutulmakta, Parlamento, fizikî yapı olarak, hukukî yapı olarak, sosyal
yapı olarak tanıtılmakta; nasıl hareket edecekleri, nasıl davranacakları, nasıl
hizmet verecekleri onlara bu kurslarda anlatılmaktadır. Elbette ki bazı
aksaklıklar vardır. Bunlar zaman içerisinde inşallah çözülecektir.
Yine Sayın Tüysüz danışmanların aldığı ücreti sormakta ve bu konuda bir
şey yapılıp yapılamayacağını ifade etmektedir. Halen milletvekili
danışmanlarının aldığı maaş net 1 268 YTL'dir. Bunların bir kısmı başka
kurumlardan geçici görevli olarak gelmekte, bir kısmı da sözleşmeli olarak
milletvekili arkadaşlarımız tarafından görevlendirilmektedir.
Yine, Sayın Tüysüz -burada açıklanmasında elbette ki önemli yarar var bir
istifhamda kalmaması için- Halkla İlişkiler Binasında çalışma odalarının
zeminlerine kaplanan malzemelerin ucuz ve basit olduğunu ifade ettiler.
Halbuki, bizim ihalemizde ve şartnamemizde... Kanserojen madde ihtiva etmeyen,
klik sistemli, 150 ISO ve DIN diye ifade edilen normlara uygun, suya dayanıklı,
950 kilogram/metreküp yoğunlukta, E1 standardında, kaliteli bir laminant parke
kullanılmaktadır. Koridor zeminleri ise, ateşe ve ısıya dayanıklı, hijyenik
özelliği olan TS 624-1 standardında ve Avrupa standartlarına uygun PVC
kaplamayla kaplanmıştır.
Halkla İlişkiler Binasının yirmi yıllık perdeleri ve aydınlatma
sistemleri değiştirilmiştir malumunuz. Bu sayede, ortalama 100 lüks olan
aydınlatma şiddeti, 500 lükslük aydınlatma şiddeti haline getirilmiştir.
Projesi 1940 yılında yapılan kömürlü sistemle uygulamaya giren ısıtma
sistemimiz, daha sonra fuel oil ve daha sonra da doğalgaza çevrilmişti ve yüzde
70 verimle çalışmaktaydı; ama, kazanımız değiştirilmek suretiyle, yüzde 99
verimli sistemle, doğalgazla çalışan bir sistem oturtulmuştur ve böylece, yılda
900 000 metreküp doğalgaz tasarrufu sağlanmıştır. Sağlanan bu 900 000 metreküp
doğalgazın parasal karşılığı ise, 4 085 000 YTL'dir.
Değerli milletvekilleri, aşağı yukarı kırk yılı aşkın süredir hizmet veren
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, enteresan, yangın söndürme sistemi yok. Burada
çok değerli, bir kütüphanemiz var, bir Parlamento arşivimiz var; ama, yangın
söndürme sistemi yok, unutulmuş, yapılmamış. İlk defa, işin aciliyetine binaen,
Başkanlığımız bunu yaptırmıştır. 985 000 YTL'ye mal olmuştur; ama, çok hayatî
bir hizmet yapılmıştır. Bunu, bu şekilde size ifade etmiş oluyorum.
2005 yılı sonu itibariyle ısı merkezi de bitirilmiş... (A) ve (B)
bloklarımızda sıcak su problemi halledilecektir.
Meclis bahçesinde -40 dönümlük bir bahçemiz var malumunuz- otomatik
sulama sistemi sağlanmış ve bu ay tamamlanmıştır. Bu sayede de, şebeke suyundan
yaklaşık yıllık 200 000 YTL tasarruf sağlanmıştır. Buna karşılık,projenin
bedeli ise 126 000 YTL'dir.
Bir diğer soru sağlık hizmetleriyle ilgili. Bildiğiniz gibi, sağlık
kurumları Sağlık Bakanlığına devredildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Baştabipliğinde 125 personel çalışıyordu. Bu personellerin önemli bir kısmı
Bakanlığa iade edildi, bir kısmı emekli oldu, şimdi 75 personelle 20 küsur bin
milletvekilimiz, emekli milletvekilimiz, onların çocukları, dul ve yetimlerine
hizmet vermekteyiz. 9 personel de Sağlık Bakanlığına devredilmiş, 41
personelimiz emekliye ayrılmıştır. Bu çalışmalar, hizmetler büyük bir gayretle
verilmekte ve devam etmektedir.
Sayın milletvekilleri, bir diğer soru, bildiğiniz gibi, Anayasa
Mahkemesiyle ilgili bir soru. Aslında, Anayasa Mahkemesinin kararları,
kararlarının uygulanmasıyla ilgili burada çok fazla bir şey söyleme gereğini
duymuyorum. Ancak, Anayasamızın 153 üncü maddesi... Anayasa Mahkemesi
kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, idarî makamları, gerçek ve
tüzelkişileri bağlayacağı bir Anayasa hükmüdür. Bu yükümlülüğe aykırı hareket
edenler hakkında da yine Anayasanın 125 inci maddesi gereğince yargı denetimi
vardır, yasal yollara başvurma imkânı vardır.
Bununla birlikte, 5413 sayılı Yasanın, biraz önce bir gerekçe
gösterilerek sorulan yasanın yürütmesinin durdurulması kararı duyulmuştur.
Ancak, bu kararın Resmî Gazetede yayımlanması ise 16 Aralık 2005 tarihinde
yapılacaktır. Yine Anayasa ve yasa gereği, Anayasa Mahkemesi kararlarının
uygulanması, icraya konulması ve uyulması, ancak Anayasa Mahkemesi kararlarının
Resmî Gazetede yayımlanmasıyla olacaktır. Bu hepimizin malumudur. Ben sadece
malum olan bir hususu burada ifade etmiş oldum. Şu ana kadar sorularla ilgili
ifade edebildiğim bunlar, zaman darlığı sebebiyle. Diğer soruları ise değerli
arkadaşlarımıza daha detaylı, daha rakamlı bir şekilde yazılı olarak arz
edeceğim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Alptekin, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, şimdi, sırasıyla, birinci turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum:
02- TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2006
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
|
Fonksiyonel
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
01 |
Genel Kamu
Hizmetleri |
340.450.298 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma
Hizmetleri |
91.560 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
07 |
Sağlık
Hizmetleri |
324.142 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul
edilmiştir |
|
|
|
TOPLAM |
340.866.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2004
Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
|
|
|
|
|
|
L i
r a |
- Genel
Ödenek Toplamı |
: |
239.967.762.700.000 |
|
|
|
|
- Toplam
Harcama |
: |
221.556.855.850.000 |
|
|
|
|
- İptal
Edilen Ödenek |
: |
16.125.900.050.000 |
|
|
|
|
- Ertesi
Yıla Devreden Ödenek |
: |
2.285.006.800.000 |
|
|
|
|
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.01 - RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2006
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
|
Fonksiyonel
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
01 |
Genel Kamu
Hizmetleri |
31.823.820 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma
Hizmetleri |
548.655 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
07 |
Sağlık
Hizmetleri |
19.000 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
08 |
Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri |
68.375.900 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
100.767.375 |
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
|
KOD |
Açıklama |
(YTL) |
|
02 |
Vergi Dışı
Gelirler |
96.400.000 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan
Bağış ve Yardımlar |
4.367.375 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
100.767.375 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
3984 sayılı Kanunun 12 nci maddesine göre Radyo ve Televizyon Üst
Kurulunun 2006 yılı için merkez ve taşra teşkilatına ait kadro cetvelleri Plan
ve Bütçe Komisyonunda karara bağlanmıştır.
Şimdi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun merkez teşkilatında 530, taşra
teşkilatında 136 olmak üzere, toplam 666 kadroyla ilgili kadro cetvellerini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2004
Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
|
|
Lira |
- Genel
Ödenek Toplamı |
: |
85 506 000
000 000 |
- Toplam
Harcama |
: |
43 138 607
441 000 |
- İptal
Edilen Ödenek |
: |
42 367 392
559 000 |
BAŞKAN-
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
(B)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: |
|
|
B -
C E T V E L İ |
|
|
|
|
Lira |
- Bütçe
tahmini |
: |
85 506 000
000 000 |
-Toplam
Tahakkuk |
: |
53 758 487
715 000 |
- Yılı
tahsilatı |
: |
53 758 487
715 000 |
BAŞKAN- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
01 - CUMHURBAŞKANLIĞI
1.- Cumhurbaşkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
|
Fonksiyonel
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
01 |
Genel Kamu
Hizmetleri |
32.589.000 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
32.589.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Cumhurbaşkanlığı 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Cumhurbaşkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
|
|
Lira |
- Genel
Ödenek Toplamı |
: |
26.922.237.000.000 |
- Toplam
Harcama |
: |
19.917.171.300.000 |
- İptal
Edilen Ödenek |
: |
7.005.065.700.000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
06- SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.- Sayıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
|
Fonksiyonel
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
01 |
Genel Kamu
Hizmetleri |
10.092.000 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma
Hizmetleri |
55.000 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
03 |
Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
43.048.000 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
09 |
Eğitim
Hizmetleri |
1.236.000 |
|
|
BAŞKAN -
Kabul edenler… Etmeyenler… |
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
54.431.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.- Sayıştay Başkanlığı 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Sayıştay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
|
|
Lira |
- Genel
Ödenek Toplamı |
: |
53.598.384.000.000 |
- Toplam
Harcama |
: |
36.132.894.150.000 |
- İptal
Edilen Ödenek |
: |
17.465.489.850.000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
03 - ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
|
Fonksiyonel
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
01 |
Genel Kamu
Hizmetleri |
2.208.500 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
03 |
Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
17.478.500 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
19.687.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
BAŞKAN- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2004
Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
|
|
Lira |
- Genel
Ödenek Toplamı |
: |
4.485.286.000.000 |
- Toplam
Harcama |
: |
3.942.626.700.000 |
- Ödenek
Dışı Harcama |
: |
61.400.000 |
- İptal
Edilen Ödenek |
: |
542.720.700.000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Böylece, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Radyo ve Televizyon
Üst Kurulu, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı ve Anayasa Mahkemesi
Başkanlığının 2006 malî yılı bütçeleri ile 2004 malî yılı kesinhesapları kabul
edilmiştir.
Hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, birinci tur görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.55
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma saati: 16.10
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik),
Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Şimdi, ikinci tur görüşmelere başlayacağız.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler
Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı:
1028, 1029, 1030) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Başbakanlık 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLÂTI
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Millî İstihbarat Teşkilâtı
Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK
KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde.
Sayın milletvekilleri, ikinci turda, Başbakanlık, Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurulu Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
Sayın milletvekilleri, 6.12.2005 tarihli 27 nci Birleşimde, bütçe
görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için
soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna
göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen
milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar, sorularını sorabilmeleri için,
şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme
butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp
sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur
üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre,
sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde
tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi
10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru
sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize arz olunur.
İkinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin
isimlerini okuyorum:
AK Parti Grubu adına, Kayseri Milletvekili Taner Yıldız, Denizli
Milletvekili Osman Nuri Filiz, Tekirdağ Milletvekili Ziyaeddin Akbulut, Trabzon
Milletvekili Ali Aydın Dumanoğlu; Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Göksal Küçükali, Bitlis Milletvekili Edip Safder Gaydalı;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Ali Kemal
Kumkumoğlu, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Milletvekili Ayşe
Gülsün Bilgehan.
Şahısları adına: Lehinde, Bartın Milletvekili Hacı İbrahim Kabarık,
Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı, Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas;
aleyhinde, Adana Milletvekili Uğur Aksöz, İzmir Milletvekili Bülent Baratalı.
İlk söz, AK Parti Grubu adına, Kayseri Milletvekili Taner Yıldız'a
aittir.
Sayın Yıldız, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA TANER YILDIZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, çok zor şartlar altında göreve gelmiş olan AK Parti
Hükümetleri ve Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın dirayetli ve
basiretli Başbakanlığıyla, bir yandan halkımızın birikmiş sorunlarına acil
çözüm ararken, diğer yandan da bir daha böylesi bir sorunla karşılaşmamak
üzere, gerekli yapısal değişiklikleri ve son derece önemli olan reformları
gerçekleştirmek üzere ciddî adımlar atılmıştır.
AK Partinin hükümet etme mantığı, genel olarak, devlet ve toplum
arasındaki bağları daha güçlü hale getirmeye, siyaset alanını kırılganlıktan
kurtarmaya, siyasetin itibarını artırmaya ve milletin siyasete güvenini yeniden
tesis etmeye ve halkın taleplerine tam olarak cevap vermeye dönük olarak
işlemektedir; yani, ülkemizin her yönüyle normalleşmesi çalışmasına devam
edilmektedir.
Bir ifadeyle, 3 Kasımla birlikte, sadece Başbakanlık makamındaki hasta
yatağı kaldırılmadı, sadece Başbakanlık önündeki demir parmaklıklar
kaldırılmadı, aynı zamanda millet ile devlet arasındaki demirperde kaldırıldı.
Hatırlayın, koalisyon hükümetleri döneminde Bakanlar Kurulunun iki ay
toplanmadığı dönemler olmuştu. Bakanlar Kurulunun toplanmaması ne demek;
Meclisin çalışmaması, bakanlıkların çalışamaması demek, kısaca sistemin
tıkanması demek.
Hükümetimiz işbaşına gelir gelmez, Başbakanlık kurumunu, görevlerinden
birisi olarak, parlamento ve hükümet arası koordinatör statüsüne kavuşturdu.
Geçmişte siyasî amaçlarla kurulan bakanlıklar tasfiye edildi. Tek kurumdan
sorumlu bakanlık vardı. Hava durumundan sorumlu tek başına bir bakanlık
olabilir miydi; evet, bizden önceki hükümetler döneminde vardı. Başbakanlığa
bağlı 70 tane kuruluş vardı ve bunların büyük çoğunluğunun da Başbakanlıkta gereği
yoktu. İlk iş olarak da bunlar azaltıldı. Bakanlıkların birleştirilmesinin
ekonomiye olan katkılarını hep beraber gözledik.
Değerli arkadaşlar, artık Başbakanlığın önünde, iş yapmak için gelen
müteşebbis var. Hükümet krizleri unutuldu. Türkiye siyasî istikrara kavuştu.
Avrupa Birliğinden tam üyelik tarihi almış ülke olarak bölgenin parlayan
yıldızı oldu. Hasta yatağından kalkan Türkiye, yeni ufuklara koşuyor ve
koşturmaya da devam edecek.
Milletlerarası platformlarda Türkiye'yi hakkıyla temsil eden Başbakandan
kimsenin şikâyeti yok. Millet "aman Ankara'ya, iktidara sahip çık. Siyasî
istikrar bu ülkeye lazım. Bunu biz kolay elde etmedik. Sana emanet ettik.
Sizlere güveniyoruz, iyi koru" diyor. Bu istikrarı bozmak isteyenlere de
bizim müsaade etmemiz mümkün değil.
Başbakanlık makamı, iktidarı kullanma yeridir. Halk ona "başımızı
yastığa koyunca yarın krizin çıkmayacağından emin olarak bu Türkiye'yi sevdik.
Bunun muhafaza edilmesi lazımdır" diyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Partinin 3 Kasım seçimleriyle
tasfiye ettiği siyaset, hantal ve merkeziyetçi yapıyı kurmuş, kendi dar
çıkarları ve Türkiye'nin geleceğini yönetme kaygısından uzak bir siyaset
anlayışıydı. Eski siyaset mantığı ve köhnemiş siyasî akıl tarafından uygulanan
ekonomi politikaları başarısızlıkla sonuçlanmış, cumhuriyet tarihinin en büyük
krizleri yaşanmıştı ve halkımız, görülmemiş bir şekilde yoksulluğa maruz
bırakılmıştı. Bu acı tablodan kurtulma iradesi AK Parti hükümeti zamanında
ortaya çıkmış ve milletimizin aktif desteğine muhatap olmuştur. AK Parti,
milletin verdiği bu krediyi lüzumsuz israf etmemiştir; bunu hep beraber gördük
ve bundan sonra da etmeyecektir inşallah. Başbakanımız ve hükümetimiz, dürüst,
cesur, bilgili ve ehliyetli kadroların öncülüğünde siyaseti ve devleti yeniden
milletle buluşturmak için, kapsamlı bir programla umut ve güven dolu bir
geleceği yeniden tesis etmek üzere yola çıkmıştır.
Değerli arkadaşlar, demokratik ülkelerde, hukukun evrensel ilkelerine
saygı, hak arama yollarının açık tutulması, kanun önünde eşitlik, bireysel veya
örgütlü olarak hak ve özgürlüklerin kullanılması ve idarenin hukuka
bağlılığının sağlanması temel değerlerdir. Bunlar, AK Partinin hükümet etme
mantığının olmazsa olmazlarıdır. AK Parti, kamu yönetiminde güvenin kalıcı olarak
tesis edilmesinin yolunun da bu değerlerden geçtiğine inanmaktadır. Merkezî
idare reformuna Başbakanlıktan başlanmış olup, Başbakanlığa bağlı kuruluşlar
ilgili icracı bakanlıklara devredilmiş ve Başbakanlık önemli oranda icracı bir
bakanlık konumundan çıkarılmıştır. Hükümetimizin reformist yapısını ortaya
koyan bu ilk icraatlar, toplumun geniş kesimlerinden büyük takdirler görmüş ve
piyasalarda güvenin oluşumuna katkıda bulunmuştur.
Ülkemizde kamu yönetimi reformu veya kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması,
bütün hükümetlerin ve halkın gündeminde daima ön sıralarda yer almıştır. Bu
konuda yüzlerce kitap ve makaleler yazılmış ve birçok toplantı, konferans ve
paneller düzenlenmiştir. Son yıllarda ise, kamu yönetimindeki reform
tartışmaları, sistem tartışmaları gibi algılanmıştır. Bütün bu tartışmaların bu
noktaya gelmesinin bir başlangıcı vardır ki, o da, Türk kamu yönetiminden
halkın büyük bir kısmının memnun ve hoşnut olmadığı şeklindeydi.
Arkadaşlar, bir gün işyerimizde ortaklarımızla beraber çalışırken,
bundan beş altı yıl kadar önce, işçilerimizin yedi sekiz saat bir vizite için
gittiğini gördük. Ben de aynı şekilde sıraya girmeye karar verdim. Gittim, 48
inci sırada, Sosyal Sigortalar Kurumu hastanesinde, bir hastanede, midemden
rahatsızım ve onun muayenesini olmaya gittim. Çok enteresandır, iki tane
dahiliye polikliniğinin önünde uzunca kuyruklar ve kuyrukların arkasına ben de
girdim. Normalde, bunun sebebini yerinde tespit etmek için. Böyle, sıra, tık
tık sırayla ilerliyor, çok hızlı bir şekilde ilerliyor. Diyorum ki, içeride
herhalde bir mekanizma kurulmuş, beşerli doktor arkadaşlarımız oturmuşlar ve
ayrı ayrı muayene ediyorlar.
15 dakika kadar sonra sıra bize geldiğinde gördüm ki içeride bir tane
doktor, yanında bir tane hemşire; soruyor hastaya, neyin var; midem diye
başladığında, 3 tane, o sırada ilaç yazıyor ve yanındaki hemşireye veriyor;
hemşire damgalıyor, kaşesini basıyor, işte, doktorun adını yazıyor ve tarihiyle
beraber veriyor. Hemen, bir konverüs sistemi gibi devam ediyor.
İçeride 15 kadar hasta vardı. Bana sıra geldi, işte 7-8 dakikanın
içerisinde. Fakat, bu arada, ben de masanın önüne iyice eğildim. Dedi, sen ne
yapıyorsun yerde? Dedim, belki hastanızı görmek istersiniz, doktora. Dedi,
kardeşim ukalalığı bırak; ben şu anda bunu yetiştirmekle memurum. Neyin var,
çabuk söyle dedi. Midem ağrıyor demeye kalmadan hemen iki üç tane daha ilaç
bize yazdı, yine hemşire hanıma verdi, bizim adımızı, soyadımızı yazdıktan
sonra. İlaç kuyruğuna gittik, sonuna kadar da beklemeye niyetli bir şekilde.
Yaklaşık ikibuçuk saatte de orada geldi. 6 ncı saatte hastaneden çıktık ve
tabiî, işyerine giderken 6-7 saati buluyor.
Başhekim arkadaşlar da tanıdık; gittim, dedim, niye böyle yapılmıştı?
Dedi ki, o, bugün -kayıtları çıkardılar- 143 hastasına ancak görmeyerek
bakabilir, hastasını görmeyerek bakabilir. Geçen, ilimizde, Kayseri'de bir
hastaneyi ziyaret ediyoruz; 36 yaşıma geldim, SSK'lıydım ve ilk defa muayene
oldum diyor.
Şimdi, arkadaşlar, bunlar dile kolay şeyler değil. Bununla alakalı,
sağlık alanında, dün de Başbakanımız genişçe belirtti, bunu birçok sektöre
yaymak mümkün; reform niteliğinde değişiklikler yapılmıştır. Bunları
gözmezlikten gelmemek gerekir.
Tabiî, ayrıca, ülkeyi yönetenler ile halk arasında büyük uçurumlar
meydana gelmiş ve devlet ile milletin arasında büyük bir güven bunalımı
doğmuştu ve çatışmalar, tabiî ki, kaçınılmazdı; bu sebeple de siyasî istikrar
yakalanamamış ve 80 yılda 59 tane hükümete görev vermişti. Türkiye, beraber
yola çıktığı ülkelerden çok, ama çok gerilerde kalmıştı ve o ülkelerin halkı
yıllık fert başına 20-30 bin dolarlar seviyesine ulaşmışken, böyle bir alım
gücüne ulaşmışken, bizim halkımız ise 2-3 bin dolarlık millî gelirle, normal
bir yaşama standardından bile uzaklaşmıştı. İşte, ülkemizin bu geri kalmışlığı,
her hükümeti, kamu yönetimi reformunu programlarına almaya mecbur etmiş; hatta,
bütün beş yıllık kalkınma planlarında bunlar açıkça belirtilmiş; ama, bir
sonraki toplantıda, bunların başarılamadığıyla alakalı da itiraflarda
bulunmuşlardı.
Cumhuriyet öncesi dönemde de ıslahat hareketleri adı altında kamu
yönetimi reformu çalışmaları yapılmış; cumhuriyet döneminde de, her hükümet,
kamu yönetiminde reform yapmak için çeşitli projeler hazırlamıştı.
Kamu yönetiminde ciddî ve kapsamlı bir reform kaçınılmazdır. Kısır
çekişmeleri bir tarafa bırakarak, iktidarıyla, muhalefetiyle bütün siyasî
partiler, sivil toplum örgütleri, bürokrasi ve tüm kurumlarımız bu değişime
destek olmalı ve Türkiye, gerçekten, çağdaş, demokratik, saygın bir hukuk
devleti haline getirilmelidir.
Dün burada bahsedildi -ben, şimdi özellikle rakamlara girmek istemedim-
"bütçe rakamlarını bırakalım, bütçeyi bırakalım; Edirne'den Kars'a,
Hatay'dan Sinop'a kadar, işte, falan yerdeki falan isimli vatandaşımız ne
yapıyor, buna bakalım..." Hay hay; zaten içerisindeyiz, buna bakıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldız, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
TANER YILDIZ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ama, hep beraber dürüst olmak zorundayız. Bir bütçe rakamları,
makroekonomik büyüklükler kötüye gittiğinde bunun halka olumsuz yansıdığını
kabul ediyoruz da, niçin, peki, makroekonomik büyüklükler olumlu bir seyre
girdiğinde, böyle eğrilere ulaştığında halka yansıdığını kabul etmiyoruz?!
HALUK KOÇ (Samsun) - Yansısın, kabul edelim.
TANER YILDIZ (Devamla) - Bunun, hep beraber, aynı şekilde algılanması
gerektiği kanaatindeyim. Bizim -iktidar veya muhalefet- inandırıcılığımızın,
ancak bu tür iyi yapılan işleri de takdir etmekten geçtiği kanaatindeyim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
AK Parti Grubu adına ikinci konuşma, Denizli Milletvekili Osman Nuri
Filiz'e aittir.
Sayın Filiz, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN NURİ FİLİZ (Denizli) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı üzerinde Grubum adına
söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunarım.
Daha önceki yıllarda Başbakanlık bütçesi içerisinde yer alan Millî
İstihbarat Teşkilatı bütçesi, Başbakanlık bütçesi görüşülürken ele alınıyordu.
Bilindiği üzere, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetim ve Kontrol Kanunu uygulamaya
konulmuş bulunmaktadır. Söz konusu kanunun 12 nci maddesiyle, Millî İstihbarat
Teşkilatı bütçesinin de, Başbakanlığa bağlı diğer kuruluşlar gibi ayrı
bütçelendirilmesi öngörülmektedir. Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının
2006 yılı bütçe tasarısı da bu doğrultuda hazırlanmıştır.
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı bütçesi tasarısının rakamlarını
açıklamadan önce, sizlere, Teşkilatın tarihçesi hakkında kısaca bilgi vermek
istiyorum.
Ülkemizde, cumhuriyet döneminde ilk istihbarat teşkilatı 1927 yılında
Millî Emniyet Hizmetleri adıyla kurulmuştur. 1965 yılında 644 sayılı Kanunla
Millî İstihbarat Teşkilatı, 1.11.1983 ve 2937 sayılı Kanunla da günümüzde görev
yapan Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı kurulmuştur.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; amacı, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin millî güvenliğine içeriden ve dışarıdan yönelik mevcut ve muhtemel
tehditler hakkında önceden bilgi sahibi olabilmek, alınacak tedbirler yönünden,
gelişmeleri ilgili makamlara zamanında bildirmektir.
Millî İstihbarat Teşkilatının görevleri ise;
1- Türkiye Cumhuriyetinin ülke ve milletiyle bütünlüğüne, varlığına,
bağımsızlığına, güvenliğine, anayasal düzenine ve millî gücü meydana getiren
bütün unsurlara karşı içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler
hakkında millî güvenlik istihbaratını devlet çapında oluşturmak ve bu
istihbaratı ülke bütünlüğünü sağlayan makam ve kuruluşlara ulaştırmak,
2- Devletin millî güvenlik siyasetiyle ilgili planların hazırlanması ve
yürütülmesinde Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreteri ile ilgili bakanlıkların istihbarat, istek ve
ihtiyaçlarını karşılamak,
3- Kamu kurum ve kuruluşlarının istihbarat faaliyetlerinin
yönlendirilmesi için Millî Güvenlik Kurulu ve Başbakanlığa teklifte bulunmak,
4- Kamu kurum ve kuruluşlarının istihbarat ve istihbarata karşı koyma faaliyetlerine
teknik konularda müşavirlik yapmak ve koordinasyonun sağlanmasında yardımcı
olmak,
5- Genelkurmay Başkanınca Silahlı Kuvvetler için lüzumlu görülecek haber
ve istihbaratı, yapılacak protokole göre, Genelkurmay Başkanlığına ulaştırmak,
6- Millî Güvenlik Kurulunda belirlenecek diğer görevleri yapmak,
istihbarata karşı koymaktır.
Millî İstihbarat Teşkilatına bu görevlerin dışında görev verilemez ve bu
teşkilat, devletin güvenliğiyle ilgili istihbarat hizmetlerinden başka hizmet
istikametlerine yöneltilemez.
Devlet istihbaratının oluşturulmasında bakanlıklar ve diğer kamu kurum
ve kuruluşlarının da görevleri vardır. Bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve
kuruluşlarının kendilerine düşen görevlerini şöyle sıralayabiliriz:
Görevlerinin gerektirdiğinde istihbaratı oluşturmak, Millî İstihbarat
Teşkilatı tarafından istenecek haber ve istihbaratı elde etmek, istihbarata
karşı koymaktır.
Bunun yanında, bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşları, elde
ettikleri, millî güvenliğe ilişkin sorumlulukları yanında, haber ve
istihbaratı, anında Millî İstihbarat Teşkilatına ulaştırmakla görevlidir.
Millî İstihbarat Teşkilatının mensupları, hizmetlerin yerine getirilmesi
sırasında, bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşları, gereken her türlü
yardım ve kolaylığı göstermekle yükümlüdür. Bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve
kuruluşlarının yukarıda belirtilen görev ve yükümlülüklerinin yerine
getirilmesiyle ilgili koordinasyonunun sağlanması, istihbarat çalışmalarının
yönlendirilmesi, temel görüşleri oluşturmak üzere, Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı başkanlığında, Millî İstihbarat Koordinasyon Kurulu
oluşturulmuştur.
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı, kanunlarda belirtilen görevlerin
yerine getirilmesinden Başbakana karşı sorumlu olup, Başbakanın dışında
herhangi bir kişi veya makama karşı sorumlu değildir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yukarıda ifade ettiğim görevleri ve
fonksiyonları yürüten Millî İstihbarat Teşkilatının 2006 yılı bütçe tasarısı şu
şekilde belirlenmiştir: 2006 yılı toplam bütçe ödeneği 352 570 000 Yeni Türk
Lirası olup, bunun 255 000 000 Yeni Türk Lirası personel giderlerine, 23 000
000 Yeni Türk Lirası sosyal güvenlik kurumları prim ödemelerine, 44 570 000
Yeni Türk Lirası mal ve hizmet alımlarına, 30 000 000 Yeni Türk Lirası ise
sermaye giderleri olarak ayrılmıştır.
Millî İstihbarat Teşkilatı bütçesinin son dört yıllık dönemde genel
bütçe içerisindeki payı ise, 2002 yılında binde 1,76; 2003 yılında binde 1,78;
2004 yılında binde 2 olmuştur. 2005 yılında ise, binde 1,93 olmuştur.
Teşkilatın, 2006 yılı tasarısına göre, bütçe rakamlarının merkezî bütçe
tasarısı içerisindeki payı binde 1,93; 2006 yılı genel bütçe içerisindeki payı
ise binde 2 olacaktır. Teşkilatın 2006 yılı içerisinde öngörülen bütçe rakamı
2005 yılına göre yüzde 19 artmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MİT denince ve hizmetleri
dolayısıyla, hep gizlilik akla gelir ve öteden beri spekülasyon yapılır.
Hepimizin bilmesi gereken şunlardır:
Bir; ülkenin iç ve dış güvenliği bakımından en önemli hizmet istihbarat
birimidir. İstihbarat hizmetleri olmadan bir ülkenin güvenliği sağlanamaz ve
karşı tehdit oluşturan faaliyetlerle ilgili konularda tedbir alınamaz.
Millî İstihbarat Teşkilatı, kuruluşundan beri, Türkiye'nin güvenliği
bakımından son derece iyi hizmetleri ifa etmiş önemli bir devlet kuruluşudur.
İkinci olarak; Millî İstihbarat Teşkilatının görevleri dolayısıyla gizli
bir hüviyet taşıması, onun kanundışı, gayrimeşru faaliyette bulunması anlamına
gelmez. Demokratik dönemlerde, Türk İstihbarat Teşkilatı, kanunların kendisine
verdiği yetkiler çerçevesinde hizmetlerini sürdürmüştür; ancak, ararejim
dönemlerinde bazı devlet birimlerinin olağandışı görevler yüklendiği ileri
sürülebilmiştir. MİT'in, kendi görevleri dışında, şahsın özel hayatıyla ilgili
istihbaratta bulunduğu şeklindeki iddialar söylentilerden ibarettir ve hiçbir
zaman da geçerli olmamıştır.
Üçüncü olarak; bazen, kamuoyunda, Millî İstihbarat Teşkilatı denilince
derin devlet akla gelmektedir ve böyle itham edilmektedir. Elbette, devlet
birimlerinin, kendi görevi dışında, gayrimeşru, kanunsuz ve antidemokratik
faaliyetlerde bulunması kabul edilemez, bu mümkün de değildir. Bu tip soyut
ithamlarla, ülkenin güvenliğinin ve bölünmez bütünlüğünün teminatı olan
kuruluşları ve bu arada Millî İstihbarat Teşkilatını yıpratmaktan kaçınmak
gerekir.
Dört; Millî İstihbarat Teşkilatının, dünyadaki sayılı istihbarat
teşkilatlarından biri olarak değer taşıması ve kabul görmesi gurur duyulacak
bir husustur; ancak, uluslararası münasebetler ve küreselleşen dünyamızda, dış
istihbaratın yoğun bir şekilde yapılabilmesi için, Millî İstihbarat
Teşkilatının kadrosunun genişletilmesi ve bütçe imkânlarının artırılması
Türkiye'nin güvenliği bakımından son derece önemlidir.
Beş; Başbakana bağlı olarak faaliyette bulunan Millî İstihbarat
Teşkilatı, Türk demokrasisinin yürütülmesinde herhangi bir aksamaya sebebiyet
verecek iç ve dış müdahaleler konusunda istihbarat çalışmalarına önem
verilmesi, demokratik rejimin devamı bakımından değerli bir teminat olacaktır.
Ortadoğu'daki karışıklık ve huzursuzluk sebebiyle, özellikle,
demirperdenin yıkılmasından sonra, dünya istihbaratının da Türkiye ve Ortadoğu
üzerinde yoğunlaştığını görüyoruz. Bu çerçevede Millî İstihbarat Teşkilatının
karşı istihbarat hizmetlerinin genişletilmesine ihtiyaç duyulduğunu
düşünüyoruz.
Globalleşen dünyamızda iç ve dış güvenlik istihbaratımız dışında,
ekonomik ve yeni icatlar konusunda istihbaratlar önem kazanmaya başlamıştır.
Amerika'da NSA denilen kuruluş, dünya bilim adamlarını davet edip, onlardan
tebliğler almakta, onların fikirlerinden faydalanmaktadır. Bu bilgileri
değerlendirdikten sonra ülkesinin istihbarat kuruluşlarına aktarmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî İstihbarat Teşkilatının
faaliyetlerinin temeli gizlilik ilkesine dayanmaktadır. Teşkilat gücünü
toplumumuzdan alacağı destekle artıracaktır. Günün şartları içinde ortaya çıkan
sorunları değerlendirerek, kendisini yenileme ve genişleme çabaları içinde olan
Millî İstihbarat Teşkilatı, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin devamı ve gelişmesi
için hukukun üstünlüğüne ve insan hakları ilkelerine bağlı bir anlayışla
geleceğe ışık tutmaya devam edecektir.
Bu anlayışla, 2006 yılı Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı
bütçesinin hayırlı, uğurlu olmasını diler; hepinize saygılar sunarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Filiz.
AK Parti Grubu adına, üçüncü konuşmacı, Tekirdağ Milletvekili Tevfik
Ziyaeddin Akbulut.
Buyurun Sayın Akbulut. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Başbakanlık, Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğinin 2006 Malî Yılı Bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî güvenlik, devletin anayasal düzeninin, millî varlığının,
bütünlüğünün, milletlerarası alanda, siyasî, sosyal, kültürel ve ekonomi dahil,
bütün menfaatlarının, her türlü dış ve iç tehditlere karşı korunması ve
kollanmasıdır.
Millî güvenlik kavramını en kısa şekilde bir devletin millî
menfaatlarının gerçekleştirilmesi ve bu menfaatların iç ve dış tehditlere karşı
korunması diye ifade edebiliriz. Millî bütünlük kavramı, toprak bütünlüğünün
yanı sıra, manevî değerlerden olan millî şuuru, millî birlik ve beraberlik
ruhunu, toplumsal ahlak ve fazileti de kapsamaktadır.
Bilindiği üzere, 1982 Anayasasının 117 nci maddesine göre, millî
güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına
hazırlanmasından Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı Bakanlar Kurulu
sorumludur.
Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği,
Türkiye Cumhuriyetinin millî güvenlik ihtiyacı nedeniyle 1933 yılında kurulmuş
ve 72 yıldır hizmet veren bir devlet kuruluşumuzdur.
Hemen her ülkede Millî Güvenlik Kurulu muadili ya da benzeri nitelikte
kuruluşlar bulunmaktadır. Ancak, gerek Amerika Birleşik Devletlerinde gerekse
Avrupa Birliği ülkelerindeki millî güvenlik kurulları Türkiye'dekinden oldukça
farklıdır. Söz konusu ülkelerde millî güvenlik kurulları salt danışma işleri
gören ve sivillerin emrinde olan kuruluşlardır. Bu noktadan hareketle, 59 uncu
AK Parti Hükümeti tarafından hazırlanan Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği Kanununun Bazı Hükümlerinin Yürürlükten Kaldırılmasına
Dair Kanun 10 Aralık 2003 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul
edilmiş ve 17 Aralık 2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Ülkemizde Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğinin yasal dayanağını 1982 Anayasasının 118 inci maddesi ve 2945
sayılı Kanun oluşturmaktadır. Türkiye'de Millî Güvenlik Kurulu, devlet
sisteminin önemli bir anayasal organı niteliğini taşımaktadır.
Ben, öncelikle Millî Güvenlik Kurulunun çalışma usulü hakkında Yüce
Meclisimize kısa bilgi arz etmek istiyorum.
Millî Güvenlik Kurulunun gündemi, 2945 sayılı Kanunun 6 ncı maddesine
göre, Cumhurbaşkanımız tarafından belirlenmektedir. Gündemin hazırlanmasında
Başbakan ve Genelkurmay Başkanının da önerileri dikkate alınmaktadır. Kurul
üyesi bakanlar ile diğer bakanların gündeme girmesini istedikleri konular,
Başbakanın da görüşü alınarak Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri vasıtasıyla
Cumhurbaşkanına iletilir.
2945 sayılı Kanunun 7 nci maddesine göre, kurul, kararlarını çoğunlukla
almakta, eşitlik olması halinde, kurulda başkanın bulunduğu taraf çoğunluğu
sağlamış sayılmaktadır.
Kurulda, üyelerin fikirlerini serbestçe açıklamasına veya alınacak
kararlara itiraz etmesine hiçbir engel bulunmamaktadır.
Kurul kararları, Cumhurbaşkanına ve Bakanlar Kurulunda görüşülmek üzere
Başbakanlığa, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği tarafından
gönderilmektedir. Millî Güvenlik Kurulu kararları, Başbakan tarafından Bakanlar
Kurulu gündemine alınmak suretiyle görüşülür ve değerlendirilir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetimiz, sivil-asker
ilişkilerini, Avrupa Birliği üyesi devletlerindeki uygulamaya yakınlaştırmak ve
demokratik bir açılım sağlamak amacıyla, Millî Güvenlik Kurulu Yasasında köklü
değişikliklere gitmiştir. 30 Temmuz 2003 tarihinde Parlamentomuzda kabul edilen
Yedinci Uyum Paketiyle, Millî Güvenlik Kurulunun görev, işleyiş ve oluşumunda
bazı temel ve önemli değişiklikler yapılmıştır. Yapılan bu değişiklikten önce
Millî Güvenlik Kurulu, Cumhurbaşkanının başkanlığında, Başbakan, Genelkurmay
Başkanı, Millî Savunma, İçişleri ve Dışişleri bakanları, Kara, Deniz ve Hava
Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanından oluşmaktaydı.
Meclisimizde, Anayasanın değişikliğiyle ilgili, Millî Güvenlik Kurulunu
düzenleyen 118 inci maddesinde Anamuhalefet ve İktidar Partisine mensup değerli
bütün milletvekillerimizin katkılarıyla yapılan değişiklikle, Başbakan
yardımcıları ve Adalet Bakanı da Millî Güvenlik Kurulunun tabiî üyeleri haline
getirilmiştir. Böylelikle, Kurulda, başkan hariç 5 asker ve 7 sivil üye yer
almış bulunmaktadır.
Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
Kanununun Bazı Hükümlerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanunun 5 inci
maddesinde yapılan değişiklikle de, yürütmenin işlevselliğinin sağlanması amacıyla,
Kurulun ayda bir toplanma yerine, iki ayda bir toplanacağı hükme bağlanmış
bulunmaktadır.
Aynı amaçla, Cumhurbaşkanı veya Başbakanın talebiyle de Kurulun
toplanabilmesi imkân haline getirilmiştir.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin görev ve yetkileri tek
maddede toplanmıştır. Eski kanunda 10 fıkrada ayrıntılı olarak düzenlenen Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin görev ve yetkileri, çıkarılan kanunla:
1- Millî Güvenlik Kurulunun sekreterlik hizmetlerini yürütür,
2- Millî Güvenlik Kurulunca ve kanunlarla verilen görevler yerine
getirilir, şeklinde iki fıkraya indirilmiştir.
Ayrıca, "bakanlar, kamu kurum ve kuruluşları ile özel hukuk
tüzelkişileri, Millî Güvenlik Kurul Genel Sekreterliğine gerekli olan açık ve
her derecede gizli bilgi ve belgeleri sürekli veya istenildiğinde vermek
zorundadırlar" şeklindeki 19 uncu madde hükmü yürürlükten kaldırılmış
bulunmaktadır. Bu sayede, özel hukuk tüzelkişileri açısından Anayasanın 20 nci
maddesinde öngörülen özel hayatın gizliliği ve 22 nci maddesinde düzenlenen
haberleşme hürriyetinin gereklerine uyum sağlanmış ve bakanlıklar ile kamu
kurum ve kuruluşları açısından da Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin
görev ve yetkilerinin yeniden düzenlenmesine paralel olarak yürütmenin işlevselliği
sağlanmıştır.
Kanun değişmeden önce Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri orgeneral,
oramiral rütbesindeki Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları arasından Genelkurmay
Başkanının inhası ve Başbakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunun kararıyla
atanıyordu. Yapılan değişiklikle, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterinin
Başbakanın teklifi ve Cumhurbaşkanını onayıyla atanması sağlanmış ve söz konusu
atamanın Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları arasından yapılmasının öngörülmesi
halinde ise Genelkurmay Başkanının olumlu görüşü alınması hükmü getirilmiş
bulunmaktadır.
Millî Güvenlik Kurulu kararları, önceden "Bakanlar Kurulunda
öncelikle dikkate alınır" ibaresi, artık bu yasal değişiklikle
"değerlendirilir" ibaresiyle değiştirilmiş bulunmaktadır.
AB Müktesebatına uygun olarak Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği Kanununda gerçekleştirilen bu değişikliklerle genel
sekreterliğin işlevleri de danışma organı niteliğinde bulunan kurulun
sekreterya hizmetlerine uygun bir hale getirilmiş bulunmaktadır.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine ilişkin esas ve usulleri
düzenleyen yönetmelik daha önce gizli olduğundan Resmî Gazetede
yayımlanmıyordu, kanuna eklenen 4 üncü geçici maddeyle Yedinci Uyum Paketinin
yayımı tarihinden itibaren üç ay içinde yeni bir yönetmelik çıkarılması hükme
bağlanmış ve söz konusu yönetmelik 8 Ocak 2004 tarihli Resmî Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Millî Güvenlik Kurulunun
görevlerine, işleyişine ve yapısına ilişkin olarak kabul edilen bu yönetmelikle
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin idarî ve denetleyici güçleri
yürürlükten kaldırılmıştır. Yönetmelikle, Millî Güvenlik Kurulunun bir danışma
kurulu olduğu ve oynadığı rolün sadece gündeminde olan konularda istişarî görüş
belirtmek olduğu ifade edilmiştir.
Diğer bir değişiklik ise, Millî Güvenlik Kurulunun yapısıyla ilgili,
personel ve teşkilat indirimine gidilmesi şeklinde olmuş ve Ağustos 2004
tarihinde Millî Güvenlik Kuruluna ilk kez bir sivil genel sekreter atanmıştır.
Hükümetimiz, Avrupa Birliğine giriş sürecini hızlandırmak ve ülkemizin
daha fazla demokratikleşmesini sağlamak amacıyla yaptığı reform niteliğindeki
bu tarihî değişikliklerle bugünkü Türkiyemiz AB nezdinde ve tüm dünyada 1990'lı
ve 2000'li yılların Türkiyesinden halkımızın arzu ettiği biçimde daha özgür,
daha özgüvenli, daha prestijli ve sivil ve daha demokratik bir hale gelmiş
bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi bitirmeden önce, Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin bütçe rakamları üzerinde de bir şeyler
söylemek istiyorum.
Bilindiği gibi, hükümetimizce hazırlanarak Meclisimizden çıkarılan 5018
sayılı Kanunla, 2006 malî yılından itibaren, ilk kez üç yıllık bir dönemi
kapsayan çokyıllı bütçeleme sistemine geçilmiş ve konsolide bütçe sistemine son
vermek suretiyle, merkezî yönetim ve bütçe uygulamasına başlanılmıştır. Merkezî
yönetim bütçe uygulamasına geçilmesiyle, bütçe sistemimiz uluslararası
standartlara uygun bir kapsama kavuşurken, çokyıllı bütçeleme sisteminin bütçe
sistemimize entegre edilmesiyle de daha saydam ve öngörülebilir bir bütçe
politikası uygulamaya konulmuştur. Bu meyanda, Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğinin bütçe rakamları 2006 yılında 10 971 000 YTL olarak öngörülmüş olup, 2005 yılı
rakamına göre yüzde 6,55 azalış görülmektedir. Ancak, 2007 ve 2008 yılı bütçe
rakamlarındaki artışlarla bir önceki yıllara göre 2007'de yüzde 12,75 ve
2008'de ise yüzde 3,56'lık bir artış öngörülmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Akbulut.
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) - Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğinin 2006 Merkezî Yönetim Bütçesi içerisindeki payı binde 1'dir.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine 2006 Malî Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi içerisinde tahsis edilen 10 971 000 YTL ödenekten 8 135 000 YTL'si
personel, 1 886 600 YTL'si mal ve hizmet alım giderleri, 400 000 YTL ise
sermaye giderleri ve 550 000 YTL ise sosyal güvenlik kurumuna devlet primi
giderleri için ayrılmış bulunmaktadır.
Bu duygu ve düşüncelerle, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin
2006 Malî Yılı Bütçesinin, ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını
diler, Yüce Heyetiniz sevgiyle ve saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akbulut.
AK Parti Grubu adına son konuşmacı, Trabzon Milletvekili Ali Aydın
Dumanoğlu.
Sayın Dumanoğlu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ AYDIN DUMANOĞLU (Trabzon) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2006 bütçe yılı için Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu bütçesi için, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Kültür, bir milletinin başparmağının izidir. O, milletin yaşadığı
coğrafyaya dilini, tarihini, sanatını, edebiyatını, örf ve âdetlerini,
geleneklerini mühürleyerek aidiyetlik kazandırır. Bu anlamıyla, dil kültürün
sözü, tarih ise izidir.
Büyük Önder Atatürk, gerek kültürel gerek tarihî ve gerekse de Türk dili
çalışmalarına bizzat kendisi önderlik etmiş, çalışma planlarını kendisi
hazırlamıştır. Türk ve Türkiye tarihini aydınlatacak araştırmalara yol
gösterici nitelikte, esas olmak üzere, aşağıdaki direktifleri de vermiştir:
"Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir; yazan yapana sadık
kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır" ve
ayrıca "biz, daima hakikat arayan ve onu buldukça ve bulduğumuza kani
oldukça ifadeye cüret gösteren adamlar olmalıyız" demektedir ve bu sözleriyle
de, kurmuş olduğu Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumlarının esas hedeflerini
belirlemiştir.
Anayasamızın 134 üncü maddesine göre, 1983 yılında 2876 sayılı Yasayla,
Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılaplarını, Türk kültürünü, Türk
tarihini ve Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak, yaymak ve bu
konularda yayımlar yapmak amacıyla, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
kurulmuştur. Bu kuruluş, diğer ülkelerde konuyla ilgili bilim akademilerinin de
tam karşılığıdır. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun 4 bağlı
kuruluşu mevcuttur. Bunlardan Türk Tarih Kurumu 1931'de ve Türk Dil Kurumu da
1932 yılında bizzat Atatürk'ün direktifi ve kendi parasıyla kurulmuşlardır.
Bunlara 1983 yılında eklenen Atatürk Araştırma Merkezi ve Atatürk Kültür
Merkezi Başkanlıkları ile Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, millî
kültür, tarih ve dil değerlerinin birleştirici bir gücü olarak görevlendirilmiş
bulunmaktadır.
Türkiye Cumhuriyetinin 1982 Anayasasının 134 üncü maddesinde yer alan
kurumlaşma ihtiyacına cevap veren bir kurum olan Yüksek Kurum hem Avrupa'daki
hem de Amerika'daki hür, demokratik ülkelerin bünyesinde hem de eski Sovyetler
Birliğinin dağılmasından sonra oluşan ülkelerde bulunan bilim akademilerinin de
tam karşılığını oluşturmuştur.
Kuruma bağlı olan Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumlarının Atatürk'ün
İş Bankasındaki hisselerinin malî haklarıyla desteklenmesi saklı kalmış ve her
bir kuruma tüzelkişilik verilerek bilimsel çalışmalarında serbestiyet
sağlanmıştır.
1983 yılında çıkarılan 2876 sayılı Kanuna göre Kurum Başkanları,
kurumların temsil, yürütme organı ve ita amiridir. Bu 4 kurumdan Türk Dil ve
Tarih Kurumları özel bütçeye sahip ve devlet bütçesinden herhangi bir yardım
almamaktadırlar. Atatürk Araştırma ve Atatürk Kültür Merkezleri ile Yüksek
Kurumun giderleri ise Başbakanlık transfer bütçesinden karşılanmaktadır.
Kurumun amacı, bütün dünyada meydana gelen yeni oluşumları, Balkan ve
Kafkasya'daki siyasî gelişmeleri, İran ve Ortadoğu ve Afrika'daki siyasî ve
kültürel gelişmeleri, Kıbrıs ve Ege sorununu, Türk dünyası ve bu yörelere ait
kültür, dil ve tarih araştırmalarının Türkiye için önemi açısından
değerlendirmektir.
Esasen, Türkiye'nin nüfuz ve siyasî sahası içinde yer alan Türk ve
Müslüman coğrafyası, ülkemizi, tarihî olduğu kadar ekonomik ve siyasî açıdan da
ilgilendirmektedir.
Diğer taraftan, çağdaş düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılaplarını, Türk
kültürünün yüceliğini, Türk dilinin zenginliğini yüce milletimizin tüm
fertlerine benimsetmek ve onları bu yüce değerler etrafında toplamak; kaderde,
kıvançta, tasada bir millî birlik, beraberlik duygusuna sahip, bölünmez bir
bütün haline getirmek; başta Türk cumhuriyetleri olmak üzere, Türklerin yoğun
olarak yaşadığı ülkelerdeki soydaşlarımıza sevdirmek, benimsetmek, yayınları ve
diğer faaliyetleriyle onlara götürebilmek de bu amaçlar arasındadır.
Kurum bunları yaparken, kendi iç organlarını organize edip, çeşitli
kitap, dergi yayınları, dokümantasyon merkezleri oluşturmaya önem vermiştir.
Her bir kurumun kendisine mahsus kütüphane ve dokümantasyon merkezlerinde tüm
dünya ile Türk tarihi, dili ve kültürü açısından temas, araştırma,
değerlendirme ve müşterek çalışmalarla oluşturulan binlerce kitap, doküman,
dergi, bülten ve sempozyum kitapçığını da biriktirmiş bulunmaktadırlar. Bu
etkinliğin özünde, Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temeli
kültürdür" sözü yatmaktadır.
Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, bu görevlerini Yüksek Kuruma
bağlı olan 4 özerk başkanlığa bağlı toplam 645 memur kadrosundan sadece 245
dolu kadrosuyla yürütmektedir.
Ayrıca Kurum, üstlendiği tarihî misyonunu, 2006 malî yılında 27 464 000
Yeni Türk Lirası bütçeyle gerçekleştirecektir. Yüksek Kurum, Atatürk Araştırma
Merkezi ve Atatürk Kültür Merkezinin cari giderleri için hazine yardımı ise
sadece 5 843 000 Yeni Türk Lirasıdır.
Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumlarının kendi öz kaynaklarından
oluşan cari giderleri 20 402 000 Yeni Türk Lirasıdır. Bu kadar çok dar bir
bütçe imkânıyla yapılan etkinlikler ise, kıyaslanamayacak derecede fazladır.
Ayrıca, gerek Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumlarının yasal hisse
haklarının Türkiye İş Bankasınca ödenmesi için de Cumhuriyet Halk Partisinin
desteği kaçınılmazdır; zira, Cumhuriyet Halk Partisi, Türk Dil Kurumu ve Türk
Tarih Kurumunun kuruluş dönemlerindeki kurumlar olmadığını, amaçlarından
ayrıldığını, Atatürk kurumları olmaktan çıktıkları iddia edilerek, 1969
yılından bu yana dört defa dava açmış, Atatürk'ün vasiyeti doğrultusunda İş
Bankasındaki hisselerinin yüzde 28,1'lik gelirinin nemasının bu kurumlara
ödenmemesini ve tamamının Cumhuriyet Halk Partisine aktarılmasını sağlamaya
çalışmıştır; ancak, bu davalar, hep Cumhuriyet Halk Partisinin aleyhine, Türk
Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun lehine sonuçlanmıştır. Şu anda da, 18 000 000
Yeni Türk Liralık iki dava halen devam etmektedir. Dileğimiz, bu üç kurum -ki,
hepsi de, Türkiye'nin kurucusu olan Büyük Atatürk tarafından oluşturulmuştur-
millet için pek şık bir yanının olmadığı da hissedilmektedir.
Kurumu ilgilendiren bir diğer sorun ise, 1993 yılında Atatürk Kültür Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesi için
hazırlanmış olan kanun kuvvetindeki kararnamenin özü olan 3911 sayılı Yetki
Yasasının Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi üzerine, Atatürk Kültür Dil ve
Tarih Kurumunun Kuruluş Kanununun 18 tane maddesi iptal olmuş ve kurum, bu
maddeler yüzünden işlerliğini büyük ölçüde yitirmiştir.
Kurumla ilgili başka bir kanun olmadığından, kurum kanununun bir an önce
Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirilmesi de mutlaka gereklidir.
Kurumun 4734 sayılı İhale Kanununa bağlı olarak eleman çalıştırması da
mümkün olmamaktadır. Kurum için uygun yasal düzenlemelerin yapılması da mutlaka
ve mutlaka gereklidir.
2006 malî yılı bütçesiyle, Türk Tarih Kurumu ve diğer bağlı kuruluşlar,
Yüksek Kurum içinde gösterilmiştir; ancak, bu, her bir kurumun bütçe ve harcama
hakkı için özerkliğine engel olmamasını da gerektirmektedir. Zira, Atatürk'ün
vasiyeti, gelirlerin, sadece bu kurumlar; yani, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu
tarafından tasarruf edilmesini zorunlu hale de getirmiştir. Yüksek Kurumun,
siyasette, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin mevcudiyetini, kültür, dil ve tarih
incelemeleriyle bilimsel olarak desteklediği apaçık bir gerçektir; son
senelerdeki siyasî gelişmelerse, bunun açık olarak kanıtıdır.
Böyle bir kurumun, hem personel hem de bütçe olarak, bu sene ve gelecek
senelerde de, artan bir şekilde desteklenmesini diliyor, Yüce Meclisi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dumanoğlu.
Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.00
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma saati: 17.13
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale),
Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel
ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler
Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı:
1028, 1029, 1030) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Başbakanlık 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLÂTI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat Teşkilâtı
Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK
KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi (Devam)
BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde.
İkinci tur görüşmelerine, Anavatan Partisi Grubu adına konuşmalarla
devam edeceğiz.
İlk söz, İstanbul Milletvekili Göksal Küçükali'ye aittir.
Sayın Küçükali, buyurun efendim. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 malî yılı Başbakanlık ve MİT
Müsteşarlığı bütçeleri üzerinde Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, üç yılda AK Parti İktidarında Sayın Başbakan
neler söyledi, neler yaptı; bunlara bir göz atmak istiyorum.
Hatırlarsanız, ilk icraat ilanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi
milletvekili lojmanlarıyla alakalıydı. Siz değerli milletvekillerini de
Bilkent'te toplayıp, konuşmasında "lojmanları satacağız, hiç kimse bu
konuda bir şey söylemesin" dedi, sizler de kendisini ayakta alkışladınız.
Peki, bakalım ne oldu. Bugüne kadar, maalesef, lojmanlardan herhangi bir netice
alınamadığı gibi, mevcut binalar da herhalde çürümeye yüz tutmuştur. Halbuki,
yapılacak iş gayet basitti; asıl ağır yük olan Meclis personelini lojmanlardan
çekerek, oturan milletvekillerinden de ayda 1 milyar lira kira alarak -ki, bu,
senede 5-6 trilyon liranın Meclis bütçesine girmesi demekti; üç yılını da hesap
edersek, 18 trilyon lira Meclis bütçesinin kaybı olduğu buradan da çok açıkça
anlaşılıyor- milletvekilleri de kendi aralarında bir yönetim oluşturarak,
pekâlâ hep bir arada ve güvenlik içerisinde olabilirlerdi; ama, ne oldu; bugün,
milletvekilleri, yaklaşık 1,5 milyar lira kira ödemekte ve güvenlik problemleri
yaşamaktadırlar; ancak, bu kararı veren Başbakan ve Meclis Başkanı özel
konutlarda oturmakta, emrinde uçaklar, arabalar ve koruma ordularıyla
yaşamaktadırlar. İşte Meclis Başkanı, işte Başbakan, işte siz değerli
milletvekili kardeşlerim… Adalet bunun neresinde?!
Sayın Başbakan "İsrail terör devletidir" dedi. Baktı ki,
Başkan Bush yüz vermiyor, Şaron'dan randevu aldı, İsrail'e gitti, Şaron'dan
özür diledi, ağlama duvarının önünde ricacı oldu, ondan sonra da Başkan
Bush'tan randevu aldılar, Amerika Birleşik Devletlerine uçtu, Bush'la 15 dakika
görüştü; hepsi bu kadar. Ne dedi, ne yaptı…
Başbakan, başörtüsü meselesinde ve meslek liseleri meselesinde samimî
değil; her meseleyi istismar ettiği gibi bu meseleyi de istismar ediyor. Bu
ülkenin Başbakanından, her şeyden önce, dürüst, tutarlı ve samimî olması
beklenir. Elbette, samimîyet ve tutarlılık lafla, sözle değil, hayatta icraatla
sınanır.
Başbakan, yıllar yılı YÖK ve onun getirdiği yasaklara karşı olduğunu ve
bu haksızlığı kaldıracağını beyan etti. Milletimiz bu beyana değer verdi,
inandı ve bırakın yasa değiştirmeyi, Anayasa değiştirebilecek bir çoğunluğun
gücünü verdi. Şimdi, sıra geldi hayat ve icraatta samimîyet sınavına.
Başbakan, önce "siyasî irademiz var; ama, toplumsal mutabakat
gerekir" dedi; sonra vazgeçti "toplumsal mutabakat var, kurumlararası
mutabakat arayacağız" dedi; bu sözlerin bir demokrasi ayıbı olduğu
kendisine hatırlatılınca ağız değiştirdi "muhalefetle mutabakat
lazım" dedi; Anavatan Grubu olarak destek vermeye hazır olduğumuzu
kamuoyuna duyurunca yine ağız değiştirdi ve "CHP'yle mutabakat şart"
dedi. Şimdi, ben, size soruyorum: Samimiyet nerede, tutarlılık nerede?! Bir
tarafta Başbakan "başörtüsü kapansın" diyor, siyasî rant bekliyor;
bir tarafta CHP kapanmasın diyor, o da bir siyasî rant bekliyor. Biz de şunu diyoruz;
Anavatan Partisi olarak, evet, milletimize burada çok açıkça ilan ediyoruz:
Anavatan Partisi olarak bizim 22 milletvekilimiz var, 355 de sizin
milletvekiliniz var, yani, AK Partisinin milletvekilleri var; toplam 377
milletvekili eder. Bu sayı, YÖK'le alakalı anayasa değişikliğine kâfidir. Hani
diyorsunuz ya, bizim için yavru muhalefet, biz, baba muhalefetiz, baba! Gelsin
Başbakan, biz anayasa değişikliğini imzalıyoruz.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Size nasıl güvenelim?!
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Nasıl güveneceğinizi şimdi okuyorum,
dinleyin.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Ne babası?!
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Bakın, sabırlı olursanız, nasıl
güveneceğinizi anlayacaksınız. Burada, biz, milletimize ilan ediyoruz.
Milyonlarca insan bizi seyrediyor.
Gelsin Başbakan, biz anayasa değişikliğini imzalıyoruz, siz de imzalayın
ve bu anayasa değişikliğini yapalım. Eğer bunu yapmazsa, kendisini gayri samimî
ilan ediyoruz. Artık, Başbakan, masum milletimizi de, okuma hürriyeti
yasaklanan genç kızlarımızı da kandırmasın, onların dinî inançlarını
sömürmesin, millete hesap veremez; hele hele, Cumhuriyet Halk Partisinin
arkasına hiç ama hiç sığınmasın.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Adını söyle önce mikrofona…
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri, insanlarımız
perişan vaziyette; çöpte ekmek bulamıyorlar, işsizlik sayısı artmış, iki
üniversite mezunu, iki lisan bilen çocuklarımız iş bulamıyorlar. Hatırlarsanız,
siz "bizim milletimiz çöpten ekmek topluyor" diye diye iktidara
geldiniz. Şimdi çöpte ekmek bulamıyorlar; onu söylüyorum. İşsizlik sayısı
artmış; iki üniversite mezunu, iki lisan bilen çocuklarımız iş bulamıyorlar.
Hayvancılık ölmüş, yok; Doğu Anadolu inliyor. Tarım dibe vurmuş. Trakya,
Akdeniz, İç Anadolu, Ege, Güneydoğu, Karadeniz inim inim inliyor. Pamuk perişan,
buğday perişan, ayçiçeği perişan, fındık perişan, çay perişan; milletimiz kan
ağlıyor.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Niye vekil oldunuz?!
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Başbakan, etrafındaki toplasan 100 kişiye
bakıp, onların refah içerisinde, sırça köşkteki yaşantılarına bakıp Türkiye'ye
güllük gülüstanlık diyor. Neresi güllük gülüstanlık?!
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Önce Meclise gelmesi lazım.
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Üniversitede okuyan gençler…
Hiç, bak, hiç kendinizi yormayın, ben bunu okuyacağım.
Yalnız, Sayın Başkan, sizden bir ricam var; bunları dakika olarak tutun,
benim konuşmama ilave edin; istirham ediyorum.
RECEP KORAL (İstanbul) - Sayın Başkan, Vekilimize 5 dakika daha verin.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, dinleyelim.
Sayın Küçükali, Genel Kurula hitap edin.
Buyurun.
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Üniversitede okuyan gençlerimiz üniversite
harçlarını ödemek için binbir badireden geçiyorlar; işçiler perişan, evlerine
ekmekten başka bir şey alamıyorlar; çiftçiler perişan, emekliler perişan, dul
ve yetimler perişan. Başbakan bunların hesabını halkımıza veremez.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - O yazıyı kim yazdı?!
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Kaç kişi okuttun şimdiye kadar?!
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Kredi kartları ayrı bir rezalet.
Senin gibi bin kişiyi okuturum Sayın Milletvekilim; benim adım Göksal
Küçükali! Tanımıyorsanız, tanıyanlara sorarsınız. Bu kadar.
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Kaç kişi okuttun şimdiye kadar?!
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Rica ediyorum…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibi dinleyelim.
Sayın Küçükali, Genel Kurula hitap edin efendim siz.
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Halbuki, ben beklerdim ki, konuşmacıyı
dinleyin de, çıkaracağınız ders varsa, çıkarın.
MEHMET ALP (Burdur) - Sen kendine bak, aklımız bizim var.
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - İşte, sizin de var; ama, dinlemesini
öğrenin, sadece dinleyin ve bu vaziyetinizi halkımız da görüyor. Bu
tahammülsüzlüğün sebebi ne?!
Kredi kartları ayrı bir rezalet. Maalesef, kredi kartlarına aylık yüzde
6, yıllık yüzde 72 faiz bankalar tarafından uygulanmakta, vatandaşlarımızdan
alınmaktadır. Bugüne kadar hiçbir başbakan, hele hele Türkiye'de reel faizin
yüzde 14 olduğunu iddia eden bir başbakan halkının göz göre göre bu kadar
soyulmasına seyirci kalmamıştır. Hiçbir başbakanın hakkı yoktur ki, kredi
kartlarıyla vatandaşlarımız borçlanmasın demeye. Hükümetlerin vazifelerinden
biri de, bu gibi hallerde milletini korumaktır; yani, bununla alakalı acil
kanunlar çıkarmaktır. Maalesef, kredi kartı borçları olan insanlarımız,
tüketici kredisiyle bu borçları kapatıyor ve daha da vahim bir borcun altına
girip mahvoluyorlar. Vatandaşlarımız intihar ediyor, hem de çoluk çocuğuyla
beraber. Daha dün, Erzurum'da kredi kartı borcundan dolayı bir öğretmenimiz,
benzin istasyonunu soymaya kalkıştı. Lütfen, bundan ibret alınsın. Bu kredi
kartlarıyla alakalı kanunu bu Meclise getirin ve geçirin. Çok büyük vebal
altındasınız.
Değerli milletvekilleri, Başbakan güneydoğuya gitti "Kürt sorunu,
benim sorunum" dedi. Sanki güneydoğuda Kürt sorunu varmış gibi.
Güneydoğuyu karıştırdı, daha sonra yurt dışında, Avustralya'daysa "Kürt
sorunu yoktur" dedi. Bu ülkede Kürt kökenli cumhurbaşkanı olmuştur, Kürt
kökenli başbakan olmuştur, Kürt kökenli bakan olmuştur, Kürt kökenli işadamı
olmuştur, Kürt kökenli devlet memuru olmuştur, Kürt kökenli vali olmuştur, Kürt
kökenli avukat olmuştur, Kürt kökenli doktor olmuştur, Kürt kökenli profesör
olmuştur, Kürt kökenli hâkim olmuştur, Kürt kökenli memur olmuştur, Kürt
kökenli belediye başkanı olmuştur. Bu laflar, sadece Türkiye'yi bölmek için
söylenen laflardır. Başbakan bilerek veya bilmeyerek bu ülkede bölücülük
yapmaktadır.
Kürtler bizim kardeşlerimizdir. Evet, Kürtlerin sadece iki problemi
vardır. Birinci problem, Kürt kardeşlerimizin fazla çocuk sahibi olmaları;
ikinci problem, güneydoğuya gerekli fabrikaların, yatırımların yapılmaması.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Bunun da çaresi basittir; fabrika ve
yatırımlar yapacaksınız ve bu yatırımların da Suriye'ye, İran'a, Irak'a,
Lübnan'a, Ürdün'e ve İsrail'e ihracat yapılacak yatırımlar olması şarttır. Bu,
meseleyi kökünden halleder.
Başbakan böyle laflar konuşup ülkeyi karıştıracağına, bu yatırımlar
nasıl yapılır, bunlarla alakadar olsun ve bunları planlasın, işsizlik
problemini böylece güneydoğuda ortadan kaldırsın.
Bakın, Türkiye'de birçok büyük holdingler özelleştirmeye balıklama
dalıyorlar. İşte TÜPRAŞ'ı alıyorlar, işte Ereğli Demir-Çeliği, şunu bunu
alıyorlar. İşte, bunlara en az 25 tane fabrika, bu söylediğim komşu ülkelere
ihracat yapılmak kaydıyla, yapılabilir; en az da 25 000-30 000 işçi istihdam
edilir. İşte, o zaman kökünden PKK'sı da gider, terörü de gider, hepsi de
gider. Burada problem, insanların karnının aç olmasıdır.
Değerli milletvekilleri, ihracat rakamları doğru değil, ithalat
rakamları doğru değil, büyüme rakamları doğru değil, enflasyon rakamları doğru
değil, hepsi yanlış. Bakın, size bir misal vermek istiyorum: Geçen yıl 60
milyar dolar ihracat yapıldığı söyleniyor. Size sadece ismini vermek
istemediğim, Türkiye'nin en büyük ihracat kapasitesine sahip holdinglerinden
biri -ki, bu holdingin yaptığı ihracat 1 milyar dolardır- elektronik cihaz
ihraç eden bir holdingdir ve montaj yapmaktadır. Montaj yapması onun hakkı, onu
suçlamak için söylemiyorum. Halbuki, aslında, Türkiye'ye katkısı ihracat kalemi
olarak 80 000 000 dolardır; ama, bu, kayıtlara 1,2 milyar dolar olarak
geçmektedir. Sadece bir holding için örnek veriyorum, gerisini siz düşünün.
Yani, haddizatında, ihracat demek, bir malın mamul hale getirilip yurt dışına
satılması demektir.
Hangisini anlatayım değerli arkadaşlarım! Başbakan "ben, Türkiye'yi
pazarlıyorum" diyor. Halbuki, kendisi hiçbir zaman ticaretle uğraşmadı,
pazarlamayı pek bilmez. Ondan dolayı da, maalesef, beceremiyor. Kendisini ispat
için yeni dostlar buldu. İşte, dostum Berlusconi… Türkiye'ye bir “dostum” lafı
3,7 milyar dolara mal olmuştur. Bu işin içerisinde dostu Putin de vardır.
Putin, çok iyi bir fiyatla Türkiye'ye doğalgazı satmış ve doğalgaz borusunu da
İtalyanların ENİ firması döşemiştir; yani, Berlusconi'nin alakadar olduğu
firmadır. Burada konuyu fazla açmıyorum. Enerjiyle alakalı, milletvekili
arkadaşımız Sayın Miraç Akdoğan burada konuşacak; çok geniş ve delilli olarak
bilgiler verecektir siz değerli milletvekillerine.
Dostum Jacques Chirac ve dostum Schröder, airbus uçaklarının alınışında
çok iyi, hatta, Başbakanın da ders alması gereken bir pazarlamacılık yaparak,
airbus uçaklarını 3,2 milyar dolara Türkiye'ye satmışlardır ve hâlâ daha
Fransızlar aleyhimizde her şeyi söylüyorlar. Demek ki, o ülkelerin başkanları
kendi ülkelerinin çıkarlarını gözönüne almışlardır. Peki, bizim Başbakana ne
kalmış; sadece dostun fotoğrafı kalmıştır. Şimdi, Yeni Zelanda'da ve
Avustralya'da yeni dostlar edinmiştir. Örneğin, yeni dostları, feribot ve deniz
otobüsü satmak için sıraya girmişlerdir. Bu da en son fotoğraftır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, süratle, 70 000 000 nüfusuyla faiz
ödemeye, ama, sadece faiz ödemeye mahkûm ediliyor. Bugün, fakir fukara, garip
guraba milletimizden toplanan vergiler, ancak faizleri karşılıyor; ama, yarın,
maalesef, karşılayamayacak. Peki, o zaman ne olacak?! Habire, araçlara zam,
telefonlara zam, emlak vergilerine zam, mazota zam, sağlığa zam, eğitime zam,
oturdun zam, kalktın zam, zamoğlu zam!.. Bu millet, bunun için mi Başbakana oy
verdi? Çok yazık! Bunun adı, kul hakkını yemektir.
Değerli arkadaşlarım, dışticaret açığımız da 43 milyar dolar. Bu da işin
cabası.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Yok ya!.. Ne zammı ya?!
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Çok Değerli, Sevgili Milletvekilim, ben
bunları söylüyorum ki, düşünün, Allah rızası için düşünün, bakın, araştırın.
Bir milletvekilinin özellikle vazifesi araştırmaktır. Lütfen…
Özelleştirme. Habire özelleştiriyorsunuz. Bugüne kadar yapılan
özelleştirmeler kimlere verildi biliyor musunuz?! Bunlardan şu ana kadar kaç
para tahsil edildi? Sizler, milletvekili olarak, halkımızın milletvekili
olarak, lütfen, araştırın.
Şimdi, ben size birkaçından bahsedeyim. İsrailli Ofer. Bu zata,
TÜPRAŞ'ın yüzde 14 hissesi, yaklaşık 450 000 000 dolara verildi. Bakın, satıldı
demiyorum, verildi diyorum. Çok yakın bir zaman sonra TÜPRAŞ özelleştirildi ve
bu hisselerin bugünkü değeri 1 milyar doların üzerinde. Yani, çok yakın bir
zamanda Ofer, 600 000 000 dolar para kazandı. Bu iş karşılıksız olmaz, bu böyle
biline. Kimse kimseyi kandırmasın, buna "pazarlama" değil
"tezgâhlama" derler.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Kendi de pazarlamacı…
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Galataport; yine sahnede Ofer. Ödeme
şartları açıklanmadan…
Sayın Milletvekilim, sen hiç düşündün mü; Başbakan Yardımcısı Sayın
Abdüllatif Şener'den özelleştirmenin alınıp da, bir gecede niçin Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan'a devredildiğini? Bir düşünün; lütfen yani ve sözümü kesmeyin,
ben konuşmamı bitireyim, söyleyeceğiniz, bana vereceğiniz bir cevap varsa bu
kürsüden verin. Rica edeceğim, lütfen…
Galataport; yine sahnede Ofer. Ödeme şartları açıklanmadan, elli
yıllığına kullanma hakkını 4,5 milyar dolara verdiler Ofer'e. Daha sonra ödeme
şartları açıklanınca, emekliye ayrılmış Türkiye'nin bir numaralı işadamı
"bilseydim, ben alırdım" dedi. Hakikaten doğru; çünkü, ödemeler 46
ncı yıldan sonra başlıyor. Emekli işadamının dediği gibi "kim öle, kim
kala." Ama, sağ olsun, o değerli bakanımız, bunu Danıştaya gönderdi,
inşallah…
RECEP KORAL (İstanbul) - Emekli işadamını açık deniz çarpmış!
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Onu ben bilemiyorum, bilemiyorum Recepciğim.
Dubaili Şeyh Maktum, büyük işadamı -bak, bu seni alakadar ediyor sayın
milletvekilim- İstanbul'a 5 milyar dolar yatırım yapacak diye Başbakan
tarafından lanse ediliyor. Bu adamların yatırım falan yapacağı yok.
Bakın, Zincirlikuyu-Maslak hattında gökdelenlerin bulunduğu yerde Metro
City'nin yanındaki İETT garajının arazisini yüzde 20'yle Dubai Port'a tahsis
ediyorlar. Adamlar daha belediyeyle mukavele yapmadan televizyon ve gazete
ilanlarına çıkıp yer satmaya başlıyorlar. Yani, çayın taşıyla çayın kuşunu
vuruyorlar. Bugün Metro City'de metrekaresi 5 000 ilâ 8 000 dolar arası yerler
satılıyor. El insaf! Şöyle bir ihaleye çıkarsalar, o araziye işadamları kat
karşılığı yüzde 70 verirler.
Biz, Sayın İstanbul Milletvekili Emin Şirin'le beraber İstanbul halkının
haklarını korumak için buna itiraz ettik ve en az yüzde 50'yle bu araziyi kat
karşılığı vermeyi taahhüt ettik. Bize gelen cevapta, güya Gayrimenkul Yatırım
Ortaklığı kuracaklarmış ve belediye oradan yüzde 20 hisse alacakmış. Daha kötü.
Ancak kendi kendilerini kandırıyorlar. Bu, işin sadece göstermelik tarafı.
Nerede bu 5 milyar dolar?! Sayın Başbakan lanse etmişti ya!.. Nerede? Dubaili
Şeyh Maktum bu parayı nereye yatırdı? Hangi bankaya yatırdı?
Ama, Allah'a şükür ki, bölge idare mahkemesi, bu araziyle ilgili
yürütmeyi durdurma kararı verdi ve İstanbul halkının en az 800 000 000 dolarını
şimdilik kurtarmış oldu. Bu parayla, İstanbul halkına, okul yapılır, yol
yapılır, para yardımı yapılır, trafik rahatlatılır. Hani diyorlar ya 5 milyar
dolar getirdi; bence burada dil sürçmesi var; 5 milyar dolar getirmedi, ama,
götüreceği muhakkak.
Şimdi, size, Şeyh Maktum ile alakalı Yarımca Limanının hikâyesini
anlatayım: Yarımca Limanı, Özelleştirme İdaresi tarafından 30 000 000 dolara
bir firmaya verildi. Daha sonra bu firma ödeme güçlüğü içerisine düştü ve
oradan da Ereğli Demir Çelik fabrikalarına 82 000 000 dolara verildi. Ereğli
Demir Çelik fabrikaları bunu 82 000 000 dolara aldıktan sonra, Şeyh Maktum'a
105 000 000 dolara sattı.
Şimdi burada o bölgeli olan sayın milletvekillerimiz var, İstanbul da o
bölgeye çok yakın, ne güzel değil mi, 30 000 000 dolara vermiş Özelleştirme
İdaresi, adam ödeyememiş, birdenbire 52 000 000 dolar farkla bir başka devlet
kuruluşu almış; kimsenin dikkatini çekmiyor. Bir de 52 000 000 dolar
Özelleştirme İdaresi para kazanmış; fakat, ne oluyor; Şeyh Maktum'a,
Özelleştirme İdaresi burayı 105 000 000 dolara satıyor; yani, 23 000 000 dolar
kârla. Halbuki, alırken de gerekçesi, kendisinin bu yere acil ihtiyacı olduğu
için Yarımca Limanını aldı; sebebi de bu.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Yarısını, yarısını…
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - O, Sayın Bakanın anlattığı; o öyle değil.
Yani, doğrusunu öğrenmek istiyorsanız, burada oturan, Sayın Bakana sorun. O
Sayın Bakan işin farkında değil.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Hayır; yarısını verdi.
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Bakın, ben okuyayım; siz de inanacaksınız yani,
burada inanmayacak bir şey yok ki; gidin araştırın.
Şeyh Maktum'a 105 000 000 dolara satılıyor. Şöyle bir baktığınız zaman
çok kârlı bir satış. Değerli milletvekilleri, araştırdığınızda, Haydarpaşa
Limanının projesinin yapıldığı ve sonra da özelleştirildiği zaman, buradaki
konteyner limanının Yarımca Limanına kaydırılacağı meydana çıkıyor; çünkü, en
yakın liman Yarımca Limanı. Böylelikle de, bu nakliye Yarımca Limanına gidince,
Yarımca Limanının bugünkü değeri milyarlarca dolara çıkıyor. Haydarpaşa Limanının
da Şeyh Maktum'a verileceği bu işlemlerden sonra anlaşılıyor. Değerli
milletvekilleri, vebal altındasınız, vebal! Lütfen, bu işleri araştırın. Bakın,
105 000 000 dolara alacak adam; Haydarpaşa özelleştirildiği zaman, buradaki
konteyner oraya gidecek; oraya gittiği zaman, milyarlarca dolar yapar orası;
bir kişi, yapmaz diyebilir mi? Sayın Kaptanoğlu burada mı; yok; şanssızlık. Bir
kişi diyebilir mi?.. Milyarlarca dolar yapar. Bu imkânlar, demin de söylediğim
gibi, böyle karşılıksız olacak şeyler değil.
Değerli milletvekilleri, maalesef, daha anlatılacak çok şey var; ama,
vaktimiz elvermiyor. Hani diyordu ya Başbakanımız "hortumları kestik,
damardan girdik." Halbuki, şimdi, ana arterlerden yeni hortumlar
döşeniyor.
Değerli milletvekilleri, dün, Başbakan, sadece burada bütçeyle alakalı
hiçbir soruya cevap vermeden, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanıyla
"sen onu dedin, ben bunu dedim" kavgası yaptı. Dün, burada, bizim
Genel Başkanımız Erkan Mumcu sorular sordu; maalesef, bu sorulardan hiçbirine
cevap verilemedi.
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Erkan Mumcu'ya sorulan sorulara o cevap verdi
mi?!
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - En azından, Başbakanlık binalarının tadilatı
konusunda sorulan sorulara cevap vermesini beklerdik. Soru önergesi olarak
soruyoruz, çıt yok. Kürsüden soruyoruz, çıt yok. Şimdi, bir daha soruyoruz;
ister kendisi, ister bakanı, ister grup başkanı, ister milletvekili, kim bize
cevap verecekse… Bu tadilatlar hangi mevzuata göre yapıldı? İhale yapıldı mı?
İş hangi müteahhide verildi? Parası hangi usulle verildi? Ödeneği bütçenin
hangi kaleminden karşılandı? Bütçe ödeneklerinden karşılanmadıysa nereden
karşılandı? Örtülü ödenekten karşılanmış olabilir mi? Yoksa göstermelik
birkısım sözümona sponsorlara ödettirilip, aslan payı örtülü ödenekten ödenmiş
olabilir mi? Bu paralar örtülü ödenekten ödenmişse, ödendiği kimseyle
Başbakanın özel bir yakınlığı veya akrabalığı var mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - 2 dakikalık eksürenizi başlatıyorum Sayın Küçükali, lütfen,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Başbakan bu soruları niye cevapsız bırakıyor? Verecek cevabı yoksa, bunu
da söylemeye cesareti mi yok?
Sayın milletvekilleri, bizim inandığımız dinin büyük halifelerinden olan
Hazreti Ömer ashabı toplayıp sormuş: "Ömer yanlış yaparsa ne
yaparsınız?" Ashap da cevaben: "Seni kılıcımızla doğrulturuz Ya
Ömer" demişler.
ZEYİD ASLAN (Tokat) - Din sömürüsü yapma.
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - İşte, siz, o günkü ashabı kiramın
durumundasınız ve manevî vebal altındasınız. Eğer, kılıcınızla bu Başbakanı
düzeltmezseniz Allah'a hesap veremezsiniz.
ABDULMECİT ALP (Bursa) - Kaç defa Meclise geldin, kaç defa?
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Siz isterseniz bu hükümeti yarım saatte
değiştirir, içinizden birkaç tane başbakan, birkaç tane de yeni hükümet
çıkartabilirsiniz.
ABDULMECİT ALP (Bursa) - Kaç defa geldin Meclise?
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Biz dini… Bakın, bazı laflar çok
tehlikelidir, o konulara girmeyin. Hepiniz benim kardeşimsiniz, hepinizi
biliyorum. Hepinizin yüreği altın gibidir; ama, işte, o vefa duygusu yok mu? O
vefa duygusu, geçmişte, genel başkanlarını da götürdü, partilerini de götürdü,
kendilerini de götürdü. Bakın, ben, hiçbir hakarete matuf bir şey söylemiyorum.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Vefa, vefa…
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Hiçbir şekilde de yanlış bir şey… Sadece
ikaz ediyorum. Sizler, bunları lütfen düşünün, Allah rızası için düşünün.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Vefa, vefa…
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Bunu da, bakın, kişisel olarak söylemiyorum,
Hazreti Ömer hadisesini hepiniz bilirsiniz, bunu ben size öğretecek değilim.
OSMAN KILIÇ (Sivas) - Kardeşim, sen Meclise niye gelmiyorsun, maaş
alıyorsun?!.
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Sadece hatırlatıyorum. Siz Sayın Başbakanın
yanlışlarını düzeltmek mecburiyetindesiniz, siz halkın vekilisiniz, bunun için
vekâlet aldınız.
Sayın Başbakana hakaret edin demiyoruz, şunun yanlış olduğunu, bunun
yanlış olduğunu söyleyin.
Hepinize saygılarımı sunuyorum.
Sağ olun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
OSMAN KILIÇ (Sivas) - Sen Meclise gelmeden maaş alıyorsun ama!
ABDULMECİT ALP (Bursa) - Helal mi sana?!
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - Abdulmecit Bey, 5 sene daha evvel, şimdi de
böyle, Allah'a şükürler olsun milletvekili maaşını görmedim, sadece fakir
fukaraya gitti.
BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Bitlis
milletvekili Edip Safder Gaydalı.
Sayın Gaydalı, buyurun efendim. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
ile Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun 2006 yılı bütçeleri hakkında
Anavatan Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım; Yüce
Meclisinize en derin saygılarımı arz ediyorum.
Yüksek müsaadelerinizle, önce Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumunun bütçesi hakkında görüşlerimizi arz etmek istiyorum.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin en eski kurumlarından biridir. Kurumun temelini, kuruluşlarında
bizzat Atatürk'ün direktif verdiği ve öncülük ettiği 1931 yılında kurulan Türk
Tarihi Tetkik Cemiyeti ve ertesi yıl kurulan Türk Dili Tetkik Cemiyeti
oluşturmaktadır. Bu iki müesseseyi çok önemseyen Atatürk, mirasının bir
kısmını, sürekliliklerini sağlamak amacıyla onlara bırakmıştır.
Cumhuriyetimizin en eski kültür kurumları olma özelliğine sahip
müesseseler, kuruldukları tarihten bu yana çeşitli evreler geçirerek ve çok
kıymetli hizmetler görerek varlıklarını sürdürmüşlerdir. Atatürk'ün çok önem
verdiği bu kurumların kuruluş amacı, Türk tarihinin ve Türk dilinin ilmî
zeminine oturtularak araştırılmasıdır.
Türkçede yapılan sadeleştirme doğrultusunda zamanla adları Türk Tarih
Kurumu ve Türk Dil Kurumu şeklini alan bu iki kardeş kurum, 1980'li yıllara
kadar bu minval üzere gelmiştir. 1982 Anayasasında, bu iki kurum, yeni kurulan
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesi içine alınmıştır. Amaç, Türk
tarihi, Türk dili, Atatürk ve Türk kültürü üzerine yapılan çalışmaların daha
düzenli koordine edilmesiydi. Tabiî, bu düzenlemeyle birlikte, Yüksek Kurum bir
üst kuruluş hüviyeti kazanıyor, alt birimleri ise Türk Tarih Kurumu, Türk Dil
Kurumu ve Atatürk Araştırma Merkezi oluyordu.
Benim şahsî düşüncem, bu yapılanma, her ne kadar alt kurumların
tüzelkişiliğini ortadan kaldırmamış olsa da, bu kurumların hareket
kabiliyetlerini zayıflatmıştır.
Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti, adından da anlaşılacağı üzere, kuruluşundan
itibaren, çalışmalarını, Türk tarihinin karanlıkta kalan özellikle İslamiyetin
kabulünden önceki döneme yoğunlaştırmıştır. Türk ve Türkoloji üzerine çalışan
yabancı bilim adamlarının da katkılarıyla, tarihimizin bu dönemine ait çok önemli
bilgileri doğru olarak gelecek nesillere aktarmasının yolunu açmıştır. Aksi
takdirde, emperyal gayelerle bilimi de siyasete alet eden bazı önyargılı sözde
bilim adamlarının, Türkler ve Türk tarihi hakkında ortaya attıkları yalan
yanlış bilgiler, hâlâ, kitap sayfalarında yer işgal ediyor olacaktı. "Türk
çocuğu ecdadını tanıdıkça kendinden büyük işler yapma cesaretini
bulacaktır" veciz sözüyle tarihe bakış açısını özetleyen Büyük Önder,
düşüncesini uygulamaya koymak için lazım geleni yapmakta asla tereddüt
göstermemiştir.
Tarih yazıcılığının önemine de temas eden Atatürk -ki, biraz önce,
buradan, AK Partisinin çok değerli Trabzon Milletvekili, değerli Hocamız Ali
Aydın Dumanoğlu da bu tarihî sözü buradan söyledi, ben de bir kez tekrar etmek
istiyorum- "tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık
kalmaz ise, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır"
diyerek, bilim adamlarının ne kadar dikkatli olmaları gerektiğini çarpıcı bir
biçimde ifade etmiştir.
Cemiyet çatısı altında başlattığı çalışmalar belli bir aşamaya geldikten
sonra, okullarda okutulmak üzere, dört ciltlik tarih kitabının hazırlatılması
da sağlanmıştır.
Türklerin tarihi süresince kaynaklanan bir başka önemli mesele daha
vardı; o da, Türk dilinin yabancı kelimelerden kurtarılarak sağlıklı bir yapıya
kavuşturulması meselesiydi. Özellikle İslam medeniyeti dairesine intisapla
birlikte, Türk dili, Arapça ve Farsça ile uzun süren bir etkileşim sürecine
girmişti. İçinde bulunulan İslam medeniyetinin etkisiyle, Türk aydını,
neredeyse, Arapça ve Farsça yazmayı ilmî bir üstünlük gibi görmeye başlamıştı.
Bu uzun süreç ve aydınlarımızın yanlış tutumu, mezkûr dillerden pek çok
kelimenin dilimize yerleşmesine sebep olmuştur.
Cumhuriyetin ilanından sonra el atılması gereken en önemli alanlardan
biri de Türk dili meselesiydi. Atatürk, tarih alanındaki çalışmalara paralel
olarak, Türk dili alanındaki çalışmaları da hiç zaman geçirmeden başlattı.
Zira, ortak tarih ve ortak dil, toplumları milletleştiren en önemli iki
faktördü. Zor şartların egemen olduğu bu dönemde, ilmî bir zemin oluşturularak
yürütülen dil alanındaki çalışmaların temel kaynağı, halkın konuştuğu duru,
sade Türkçe kelimeler olmuştur. Ciddî bir araştırma ekibi oluşturularak
yürütülen bu çalışmalar sayesinde, güzel dilimiz, hızla, daha akıcı ve
anlaşılır bir üslup kazanmıştır.
Dil, tıpkı bir organizma gibidir; onu kullanan insanlar var oldukça,
hayatiyetini ve gelişimini sürdürür. İnsanoğlu yaşadıkça, geride bıraktığı
olaylar tarih olmaya mahkûmdur.
Bu gerçekleri çok iyi sezen Büyük Önder, her iki alanda da ilmî zeminden
uzaklaştırılmamasına büyük önem vermiştir. Bunun için oluşturduğu iki araştırma
kurumunun yanında, 1935 yılında, Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesini de
kurdurarak, her iki alanda da ilmî sürekliliğin en sağlam temelini atmayı ihmal
etmemiştir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; az önce açıklamalarımdan
anlaşılacağı üzere, Atatürk ilke ve inkılaplarının benimsetilmesi ve
yaşatılması, Türk tarihi ve Türk dili ile Türk kültürünün araştırılarak ilmî kaynaklara
dayanan bulguların ortaya çıkarılması, kurumun hedefleri ve anayasal görevidir.
Toplumları millet yapan bu değerlerin genç kuşaklara aktarılması ise,
ülkeyi idare edenlerin üzerinde ciddiyetle ve kararlılıkla durmaları gereken en
önemli toplumsal hassasiyetlerdir. Tabiî, bu hassasiyet, hamasî nutuklarla
gösterilemez. Milletimizi millet yapan değerler üzerinden siyaset yapmadan
ortaya somut şeyler konulmasını öneriyorum. Milleti millet yapan değerler
üzerinden siyaset yapmaya çalışmanın doğuracağı sakıncaları artık hepimiz çok
iyi anlamalıyız.
Toplumun ortak değerlerini araştırarak ortaya çıkaran ve bunları Türk
gençlerine aktaran, kalıcılığını sağlayan kurumları bünyesinde toplayan Yüksek
Kurumun hareket kabiliyetini, imkânlarını artırmaya çalışmalıyız. Mesela,
temeli taa Birinci Dünya Savaşı yıllarına giden, sözde Ermeni soykırımı gibi,
milletimizin üzerine atılmış milletlerarası bir iftira kampanyasıyla karşı
karşıya kalmış durumdayız. Avrupa Birliği süreciyle yeniden alevlenen bu ve
bunun gibi meselelerde, şüphesiz, her fert ve devletin her kurumu, üzerine
düşen görevleri en iyi şekilde yerine getirecektir; ama, tarihî bir olay olan
bu meselede Türk Tarih Kurumunun yapacağı çalışmalar ve ortaya koyacağı
argümanlar büyük önem taşımaktadır.
Kendisinden önemli alanlarda büyük hizmetler beklediğimiz kurumlarımızın
çok ciddî kaynak sıkıntısı içinde oldukları hepimizin malumlarıdır. Bu
kurumlarımızın önemi üzerinde mutabık olduğumuzdan şüphem yoktur. Kamu İhale
Yasasından dolayı, bu kurumlarımız, görev alanlarıyla ilgili hizmetleri
yapmakta sıkıntı içindedirler. Yaptıkları işler, uzmanlık isteyen konulardır.
Bu sebeple, bir kitap tercümesi hizmet alımı ile herhangi bir kurumumuzun
temizlik hizmeti alımını aynı mevzuata bağlamak kanımca yanlıştır. Bu sebeple,
bu kurumlarımızın görev alanları sebebiyle yaptıkları alımları kamu ihalesi
dışına çıkarmak doğru olacaktır.
Bu Yüce Meclis, daha önce, bana göre, şüpheye sebep verecek şekilde,
bazı KİT'lerin belli rakama kadar olan alımlarını Kamu İhale Yasası dışına
çıkarmıştı. Bu kurumlarımızın daha hızlı ve verimli bir şekilde hizmet
vermelerini sağlama noktasında Yüce Meclisin duyarlı olacağı kanısındayım.
Türk Tarih Kurumu, az önce örneğini zikrettiğim sözde Ermeni soykırımı
iddiaları gibi çok önemli konularda yürüteceği çalışmalar için, iyi yetişmiş
bilim adamlarına sahip olmalı, ne yazıktır ki, son yıllarda bu alanda çok ciddî
ihmaller söz konusudur.
İlim adamlığının temeli, araştırma görevliliğiyle başlar. Halihazırda
üniversitelerimizde araştırma görevlilerimiz açlık sınırının altında bir
gelirle yaşamlarını sürdürmek ve bilimsel çalışmalarını devam ettirmek
mecburiyetiyle karşı karşıya bırakılmıştır. Bu anlamda, diğer akademisyenlerin
hali de hiç iç açıcı değildir.
Bu ihmallerin bir boyutu şüphesiz geçmişe dayanmaktadır. Ancak, başta
üniversiteler olmak üzere, hiçbir cumhuriyet hükümeti döneminde, ilmî
kuruluşlarla yürütme arasında bugün var olan sorunlar yaşanmamıştır. Mevcut
yürütmenin sahip olduğu dünya görüşünün bilimsel çevrelerle uyuşmamasına
dayanan bu sorunları, onlarla kavgaya dönüştürerek, gerginlik yaratarak,
tahsisat kısarak, bunların da ötesinde onların faaliyet alanlarını daraltmaya
kalkışmaya hiç hakkı yoktur. Neredeyse cumhuriyetle yaşıt olan bu kurumları
geliştirerek yaşatmak durumundayız. Biz, önce, biz olmak zorundayız. Elbette,
Büyük Atatürk'ün gösterdiği çağdaş uygarlık yolunda hızla mesafe katetmeyi
sürdüreceğiz. Ancak, bu yolda, biz olarak yürüyebilmek çok önemlidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin siyasî hayatında, Millî
Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurumu Genel Sekreterliği, üzerinde her zaman
hararetli tartışmaların yapıldığı bir konu olagelmiştir.
İnsanın temel içgüdülerinden birisi de korunma içgüdüsüdür. Bu içgüdü,
toplumların devletleşme sürecinde karşımıza millî güvenlik kavramı olarak
çıkmıştır.
Millî güvenlik kavramına, tarihsel dönemler içinde farklı anlamlar
yüklenmiş olsa da, kavram olarak millî güvenliğin ortaya çıkışı, modern
devletin ortaya çıkışıyla aşağı yukarı eşzamanlıdır. Bugün anladığımız anlamda
millî güvenlik kavramının evrensel boyut kazanması ise, Birinci Dünya Savaşıyla
başlamış, İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında tamamlanmıştır. Millî güvenlik
tanımı, o devletin jeopolitik konumuna, sosyal yapısına, anayasal düzenine ve
gelişmişlik ölçüsüne bağlıdır. Ancak, şartlar ne olursa olsun, her devlet,
millî güvenliğini sağlamak ve var olma mücadelesini sürdürebilecek çareler
bulmak zorundadır.
Soğuk savaşın sonlanmasıyla birlikte millî güvenlik kavramında global
ölçekte kaçınılmaz değişimler olmuştur. Soğuk savaş döneminde devletler,
karşısında bulundukları bloğun yayılmasını, ülkelerine nüfuz etmesini
önleyebilmek için daha ziyade askerî parametrelerle millî güvenlik tanımı
yaparlarken, bu tanımlama, 90'lı yıllarla birlikte, askerî parametreleri de
kapsayan, ama, daha geniş bir perspektifle oluşturulmaya başlanmıştır. Millî
güvenlik kavramı artık, enerjiyle de, ekonomiyle de, demografiyle de, insan
haklarıyla da ilişkili hale gelmiştir. Soğuk savaş döneminde yaşanan gelişmeler
sonucunda millî güvenlik kavramının içeriğinin genişlediği ve dolayısıyla
değişim gösterdiği gözlemlenmektedir. Vietnam Savaşı sonrasında yaşanan yüksek
enflasyon, petrol krizi ve benzeri gelişmeler, millî güvenlik kavramı kapsamını
genişletmiştir. Bu süreçte millî güvenliğe en büyük tehdidin, askerî alanın
dışında enerji krizi, nüfus patlaması ve ekonomik sorunlar gibi konularda
olacağı öngörülmüştür.
Bu değişime somut bir örnek olarak, henüz soğuk savaş bitmemişken
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından düzenlenen silahsızlanma ve
kalkınma arasındaki ilişki üzerine uluslararası konferansta ortaya konulan
millî güvenlik tanımını gösterebiliriz. 24 Ağustos-11 Eylül 1987 tarihleri
arasında düzenlenen bu konferansta benimsenen ve sonuç belgesinde yer verilen
tanımda, millî güvenlik, askerî boyuta ek olarak siyasal, ekonomik, sosyal,
ekolojik ve insan haklarına ilişkin yönleri de bulunan bir kavram olarak
nitelendirilmiştir.
90'lı yıllarla başlayan tek kutupluluk ve küreselleşme sürecinde
devletlerin millî güvenlik algılaması ülkeden ülkeye ve durumdan duruma
farklılıklar göstermekle birlikte ortak bir etkileşimden bahsetmek mümkündür.
Bugün gelinen noktada askerî güvenlik, hâlâ millî güvenlik kavramının anahtar
ölçütlerinden biridir; ancak, zaman içerisinde, ekonomik, enerjik ve çevresel
güvenlik ölçütlerine oranla önemi azalmıştır.
Millî güvenlik kavramında soğuk savaş sonrasında gözlenen bir başka
temel değişim de, ülkelerin millî güvenlik siyasetlerini, uluslararası
sistemden daha az bağımlı olarak yerel çıkar ve tehdit değerlendirmeleri
çerçevesinde tanımlamalarıdır. Bu değişim, aynı zamanda, soğuk savaş döneminde
geri plana atılan iç tehdit algılamalarının millî güvenlik siyasetini oluşturma
aşamasında özel önem kazanmasını da sağlamıştır.
Soğuk savaş sonrası millî güvenlik siyasetlerini ulusal güçlerin
belirlemesi ve iç tehdit algılamalarının önplana çıkması, ülkelerin iç
siyasetleri açısından da önem kazanmasına sebep olmuştur. Bu değişimin
sonucunda, herhangi bir ülkede ulusal güvenlik siyasetini gerek belirleme gerek
uygulama aşamasında hangi kurumların söz sahibi olduğu, yetkilerinin neler
olduğu ve bu karar alma mekanizmalarının iç ve dış siyasette gündemi nasıl
etkilediği gibi temel sorular önem kazanmıştır.
Soğuk savaşın sona ermesi, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'nin de millî
güvenlik anlayışında ve stratejik tehdit algılamalarında köklü değişimlere yol
açmıştır. Örneğin, askerî yetkililer, 1990'lı yılların başlarında geleneksel
tehdit kavramını değiştirerek, bölgesel ve etnik çatışmalar, kitle imha
silahları ve uzun menzilli füzelerin yayılması, köktendincilik, uyuşturucu ve
her türlü silah kaçakçılığı, uluslararası terörizm şeklinde ortaya çıkan yeni
tehdit ve riskleri ihtiva ettiğini belirtmişlerdir; ancak, soğuk savaşın
bitişiyle Türkiye'nin millî güvenlik anlayışında değişiklik zeminini hazırlayan
temel olgu, Türkiye'nin NATO'nun bir kanat ülkesi olması durumundan çıkarak bir
cephe ülkesi konumuna gelmiş olmasındandır. Bu gelişmenin sonucunda millî
güvenlik siyaseti, yeni tehdit algılamalarına, özellikle de iç tehditlere
öncelik verilerek belirlenmeye başlanmıştır. Ulusal güvenlik kavramının yakın
tarihimizdeki değişimine kısaca değinmemin sebebi, ulusal güvenlik kavramının
içeriğinin dinamik bir yapıya sahip olduğunu göstermek içindi. Devletlere
düşen, bu dinamiği doğru kavrayabilmektir. Ama, ben şahsım adına, hükümetimizin
bu noktada sağlıklı bir vizyon sahibi bir kavrayışta olduğu düşüncesinde,
maalesef, değilim.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin web sayfasına girdiğimizde,
giriş sayfasında Atatürk'ün bir sözü yazıyor: "Milletimizin, güçlü, mutlu
ve güvenlik içinde yaşayabilmesi için, devletin tamamen millî bir siyaset
izlemesi ve bu siyasetin, iç kuruluşlarımıza tamamen uygun ve dayalı olması
lazımdır." Bir ülkeye lazım olan da budur.
Dış dünyaya karşı gücümüzü, ancak millî mutabakata dayalı politikalarla
gösterebiliriz. Millî güvenlik, siyasetüstü bir konudur. Bu noktada bir
partinin, bir hükümetin "benim partimin dünyayı algılaması böyle, partimin
politikası bu" diyerek tek başına millî güvenlik siyaseti belirlemesi
beklenemez.
Başında millî sıfatı bulunan politikaların üretilmesi, ancak devletin
bütün kurumlarının mutabakatı ve milletin desteğiyle mümkün olabilir. Aksi
takdirde o politika, amaçlanan hedefe ulaşmakta gücünden yoksun olur. Maalesef,
içinde bulunduğumuz 22 nci Dönemde bu Yüce Parlamentonun bile millî güvenliği
ilgilendiren konularda, bırakınız fikrine başvurulması, bilgilendirilmesi dahi
mümkün olamamıştır.
Ben, bu yaklaşımın, dışarıda hükümetin elini zayıflattığı, pazarlık
gücünü azalttığı düşüncesindeyim. Çünkü, dışpolitikada gücün kaynağı, bireysel
dostluklar değil, milletin ve kurumların desteğini almış millî bir politikaya
sahip olmaktır.
Bir hükümetin istişare mekanizmalarını kullanamamasını anlamak çok güç.
Ortak akıldan yararlanmayan dar kadrolarla siyaset üretmenin ülkemize neler
kaybettirdiğini hükümetin bir an önce fark etmesini diliyorum.
Hükümetin dışpolitikasına ilişkin söyleyecek çok söz var; ama,
zamanınızı almamak için bu konuları Dışişleri Bakanlığının bütçesinin
görüşülmesine bırakmayı tercih ediyorum.
Değerli arkadaşlar, devlette devamlılık nasıl sağlanır? Herhalde, devir
teslim törenlerinde, giden bakanın gelen bakana dönemindeki faaliyetleri ve
görüşleri anlatmasıyla değildir.
Bakınız, Genel Kurulda konuşuyoruz ve konuşmalarımız tutanaklara
geçiyor, bir tereddüt hâsıl olduğunda, bu tutanaklar belge niteliğinde oluyor;
olması gereken de zaten budur.
Devlette kadroları, olayların evveliyatından haberdar etmenin yolu,
tutanaklardır. Çok üzülerek görmekteyim ki, resmî sıfatla yapılan görüşmeleri
tutanak altına alma geleneğimizden bu hükümet döneminde zaman zaman imtina
edilmektedir. Bu son derece yanlıştır.
Meclisimizde görüşülerek yasalaşan 5017 sayılı Millî Güvenlik Kurulu ve
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanununun Bazı Hükümlerinin
Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısının hükümet tarafından belirtilen
gerekçelerinden birisi de demokratik rejimin gereği olan şeffaflıktır. Kanun
tasarısı gerekçesine "şeffaflık" yazmasını bilen hükümetimiz,
maalesef kendi icraatlarında şeffaflık ilkesini pek gözetmemektedir.
Milletvekillerinin en önemli bilgi edinme mekanizması olan soru önergesi
mekanizmasını verimli çalıştırmamaktadır. Sorulara cevap verilmiyor veya
baştansavma cevaplar veriliyor. Şeffaflık ilkesi hükümetimizi kapsamıyor mu
acaba?
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanununda da bu dönemde
değişiklikler yapılmıştır. Benim hatırladığım, bu değişikliklere, ne
muhalefetten ne de askerî yetkililerden, bir itiraz gelmemiştir; çünkü, yapılan
değişiklikler, çağın gereklerine ve insanlarımızın bireysel haklarına uygun
değişikliklerdir. Ülkemizin kurumlarının demokratik gereksinimlere göre
şekillendirilmesi, çağımızın gereği ve insanımızın hakkıdır. Memlekete faydalı
olarak gördüğümüz her icraatı desteklemekten ve desteğimizi açıklamaktan da
çekinmeyiz. Nelerin iç siyasetimize konu olabileceği, nelerin siyaset üstü
tutulması gerektiğinin de bilincindeyiz. Bu noktada, hükümetten, bu duyarlılığı
beklemek hakkımızdır. Gündem belirleme ve değiştirme uğruna millî birliğimizi
zaafa uğratabilecek tartışma ortamlarının yaratılması, bu ülkenin ve bu ülkede
yaşayan herkesin aleyhinedir. Basiretli siyasetçi, ağzından çıkan sözün
gideceği yeri, yaratacağı tartışmaları ve sonuçları iyi hesaplamakla
mükelleftir. Yoksa, bu dönem siyasetimizde sıkça görülmeye başlandığı şeklinde,
her sözün ne anlama geldiğinin bir kez daha açıklanma cihetine gidilmesi
kaçınılmaz olur. Bakanını tenzih eden bakanlık, Başbakanının, aslında, herkesin
anladığını kastetmediğini söyleyen Başbakanlık Sözcüsü... Bu manzaralar, ciddî
bir devlet geleneğine sahip olan Türkiye Cumhuriyetine yakışmamaktadır.
2006 yılı bütçesinin, milletimize hayırlı olması temennisiyle, hepinize
en derin saygılarımı arz ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gaydalı.
Anavatan Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına 3 konuşmacı vardır.
İlk konuşmacı, İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Kumkumoğlu.
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli arkadaşlarım, Başbakanlık bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi, saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu yasada, Başbakan, bakanlar arasında işbirliğini
sağlamak, hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetmek, Anayasa ve
kanunlarla verilen hizmetleri yerine getirmek maksadıyla yürütmeden sorumlu
tutulmuş kişidir. Hiç kimsenin, üstlendiği görevi, yasaların kendisine verdiği
görevin dışında değerlendirme, yorumlama gibi bir hakkı olmamalıdır diye
düşünüyorum.
Buradan bakınca, Başbakan, bu tanımlamalarla ne kadar ilgilidir? Bütün
bakanlar, şu geçtiğimiz iki aya yakın süreç içerisinde, 2006 yılı bütçesiyle
ilgili çalışmalar içerisindedir.
Meclisimizin en önemli komisyonu olan Plan ve Bütçe Komisyonu, bir ayı
aşkın bir süre, gece-gündüz 2006 yılı bütçesiyle ilgilenmiştir, o bütçenin
rakamlarını oluşturmaya çalışmıştır; ama, bu düzenlemelerin yapıldığı süreç
içerisinde, Sayın Başbakanın bu gündemlerle fazla ilgili olduğunu söylemek,
doğrusu pek mümkün değildir.
Sayın Başbakan, Türkiye'nin bu gündemlerle ilgili olduğu süreçte,
aslında, Türkiye'nin çok da alışkın olmadığı, alışık olmadığı, ayrı, apayrı,
Bakanlar Kurulunun çalışmalarından, 2006 yılı bütçesiyle ilgili görüşmelerden
bağımsız, farklı bir gündem oluşturmaya çalışmıştır.
Bir Türkiye'nin gündemi var, bir Sayın Başbakanın gündemi. Ne var
Türkiye'nin gündeminde; Bakanlar Kurulunun gündemini ve Meclisin gündemini
biraz önce saymaya çalıştım. Türkiye'nin gündeminde ne var; İktidar Partisine
mensup kaynaklardan geldiği söylenilen kamuoyu araştırmalarında, vatandaşın
gündeminde açlık, yoksulluk, işsizlik, önemli ölçüde yolsuzluklarla ilgili
mücadele vatandaşın gündeminin esasını oluşturuyor ve bu İktidar Partisi
kaynaklarının oluşturduğu veya sipariş ettiği kamuoyu araştırmalarının sonucu
olarak Türkiye'nin gündemine geliyor. Yani, vatandaş, sadece muhalefet partilerinin
veya iktidara muhalefet etmeye çalışan çevrelerin anlayışından etkilenerek
değil, kendi yaşadıklarını da bire bir seslendirerek, yoksulluğun, işsizliğin,
açlığın ve yolsuzlukların, hâlâ, Türkiye'nin en temel sorunu olduğunu ifade
ediyor.
Sayın Başbakan bu gündemlerle ne kadar ilgili; yani, bu ülkenin
işsizleriyle, bu ülkenin yoksullarıyla, bu ülkede yaşanan yolsuzluklarla, bu
ülkenin üreticilerinin problemleriyle, şu geçtiğimiz iki ay içerisinde ne kadar
ilgili oldu değerli arkadaşlarım?! Dün, burada, Sayın Başbakan, ifadelerinde,
mesela "15 000 000 ton pancar aldık" diyerek, aslında, üreticiyle ne
kadar ilgili olduğunu bir şekilde yansıtmıştır.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakana birisinin söylemesi lazım;
Türkiye'de, bu iktidar döneminde pancar kotası 21,5 milyon tondan 9,7 milyon
tona indirilmiştir. Sayın Başbakan, siz, 9,7 milyon tonun üzerinde pancar
aldıysanız, bunu nasıl aldınız; (C) kotasından. (C) kotası nedir; pancarın
tabanfiyatı 100 000 liraysa, (C) kotasından pancara verilen fiyat 25 000
liradır. Siz, 25 000 liradan pancar alıp, vatandaşın pancarını aldığınızı mı
söylemeye çalışıyorsunuz?! Açlıkla, yoksullukla ne kadar ilgilidir Sayın
Başbakan?!
Son iki yılda, Türkiye'deki en önemli işyerleri nerelerdir değerli
arkadaşlarım hiç düşündünüz mü?! Bakın, ben, bir gözlemimi sizinle paylaşayım:
Son iki yılda, Türkiye'de en fazla yeni işsiz istihdam eden alanlar, kırmızı
ışıklar ve çöpler olmuştur. 7 yaşında, 8 yaşında çocuklar, gece yarılarına
kadar kırmızı ışıklarda bekleyip, o ışıklarda bekleyen arabaların, araçların
içerisindeki insanların zaman zaman tacizine uğrayarak, zaman zaman hakaretine
uğrayarak, gece yarılarında döndükleri evde kendilerinden evin nafakasını
bekleyen aile büyükleri tarafından karşılanmaktadır.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Onların çoğu ihtiyaç sahibi değil!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - İnsanların, sabahın karanlığında yola
çıkarak, yarı gecelere kadar birbiri ardına takip ettikleri, oralardan geçimini
sağlamaya çalıştıkları sizin iktidarınız dönemindeki en önemli iş alanlarından
birisi de çöplerdir. Bu ülkenin bugün en çok insan istihdam eden alanları,
kırmızı ışıklar ve çöplerdir değerli arkadaşlarım. Sizin yarattığınız, Sayın
Başbakanın yarattığı Türkiye budur ve İktidar Partisinin kendi yaptırdığı
kamuoyu araştırmalarında da bunun sonuçları açıkça görülmektedir. Sayın
Başbakan, burada, bize neyi anlatmaya çalışıyor; aslında, benim yaptırdığım
araştırmada bile bu sonuçlar çıkmış olsa da, vatandaş böyle düşünüyor olsa da,
vatandaş böyle yaşıyor olsa da, aslında, vatandaş doğruyu göremiyor, Türk
vatandaşı çok mutlu, çok memnun… Sayın Başbakan, onbinlerce kilometre
uzaklardan, Türkiye'de yaşayan 70 000 000 yurttaşımızın sorunuyla ancak bu
kadar ilgilenebilir!
Devamındakiler neyle ilgilidir; Sayın Başbakan, burada, dün
"benimle beraber İzmir'e gelin, hangi yatırımları yaptığımızı orada
görürsünüz" diye, buradan, muhalefete, kendisine muhalefet eden
milletvekillerine seslendi. Bir de Maliye Bakanına soralım. Sayın Başbakan
Yardımcısı aracılığıyla, Maliye Bakanına soruyorum. Burada, Maliye Bakanının bu
ifadelerine defalarca tanık olmuş Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi arkadaşlarım
var. Maliye Bakanına sorarsanız, devletin hiçbir şekilde yatırım yapmaması
lazım; devletin yaptığı her türlü yatırım anlamsızdır, gerici bir iştir ve
yatırım olarak sayılmamalıdır.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Kamu yatırımları hariç…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Ama, Başbakan, muhalefet
milletvekillerini, kendisiyle birlikte, yapılmış olan yatırımların açılışına
çağırmaktadır. Hangisi doğrudur bunların?!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Kamu yatırımları hariç yalnız…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Hangisi doğrudur bunların?! Devlet
yatırım yapmalı mıdır, yapmamalı mıdır?! Hangisi doğrudur bunların?! Ben, buna
benzer birçok soru sorduğumu düşünüyorum şu kürsüden.
Bir belediye -ismini de vermekte bir mahzur yok- İstanbul'da Pendik
Belediyesi, çöplerden bir şeyler toplayarak geçimlerini sağlamaya çalışanlara 5
milyar lira ceza verme kararı almış değerli arkadaşlar. Sonra, komisyon,
kısmen, bunu çok abartılı bulmuş, sağ olsunlar, cezayı 1 milyar liraya
indirmişler. İstanbul'un Pendik'inde çöplerden çöp toplamanın cezası 1 milyar
lira değerli arkadaşlarım! İnsanları önce çöpten çöp toplamaya mahkûm
ediyorsunuz…
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Biz etmedik…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - …sonra, aynı insanların, o çöpe mahkûm
ettiğiniz insanların çöpten çöp toplamasını cezalandırmaya çalışıyorsunuz...
ALİM TUNÇ (Uşak) - Yeni bir şey mi?!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Niye; çünkü, o çöplerin tümünden
çöplenen başkaları var; onlar, size yakın unsurlar!.. Bütün bunlar varken,
Sayın Başbakan Türkiye'yi nasıl bir gündeme taşıyor değerli arkadaşlarım...
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - En iyi çevreci onlar…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Bizim etnik kökenimiz nedir, biz hangi
etnik kökendeniz...
RECEP KORAL (İstanbul) - Başbakan değil, onu sizin Genel Başkanınız
yapıyor.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - O konuda gereken dersi verdi Başbakan.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Başbakan,
Türkiye'nin gündemine böyle bir etnik köken tartışması taşıma gereğini ve
ihtiyacını hangi sebeple duymuştur?! Bu, bizim hangi sorunumuzun çözümü olarak,
Sayın Başbakanın Türkiye gündemine taşıdığı bir öneridir?!
ALİM TUNÇ (Uşak) - Konuşamama sorunu!..
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Bu sorunu, muhalefet partisi veya
muhalefet milletvekilleri veya Türkiye'nin herhangi bir yasal, siyasal
muhalefet kurumu Türkiye'nin gündemine taşımamıştır. Elbette, Türkiye'nin
gündemine bu tür problemler taşımak isteyen iç ve dış güçler vardır. Onların
belli amaçları, belli hedefleri de vardır. Peki, Sayın Başbakanın amacı nedir?!
Sayın Başbakan, hangi anlayışla, Türkiye'nin bunca problemi varken, 1924
Anayasasından bu yana oluşturulmuş olan bütün anayasalarda var olan ve
Türkiye'nin hiçbir şekilde tartışma konusu olmayan, artık, Türkiye'nin aştığını
düşündüğümüz bir konuyu, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı olarak Türkiye'nin
gündemine taşımıştır?!
Değerli arkadaşlarım, bu tartışmanın yararını, gerekliliğini bilen,
böyle bir tartışmanın Türkiye'de şu ihtiyaç nedeniyle açıldığını kendisiyle
tartıştığı bir tek İktidar Partisi milletvekili, bir tek Bakanlar Kurulu üyesi
var mıdır?!
Şimdi ben buradan, Başbakan adına burada bulunan Sayın Başbakan
Yardımcısına sormak istiyorum: Sayın Başbakan Yardımcım, bu ihtiyaç nereden
doğmuştur? Sayın Başbakan, Türkiye'nin gündemine böyle bir tartışmayı, seksen
yıldan bu yana aştığımızı düşündüğümüz bir tartışmayı, üstelik de içerisinde
yer aldığımız coğrafyada, devletlerin, ulusların, ülkelerin, bu tür
farklılıklar yaratılarak, bu tür ayrışmalar yaratılarak paramparça edildiği bir
süreçte, insanların etnik farklılıklarına dayalı olarak, insanların inanç
farklılıklarına dayalı olarak yıllardır kendi ayakları üzerinde duran ülkelerin,
ulus devletlerin paramparça edilerek, onların yerine belli, güçlü, organize
olmuş devletlerin uydusu haline dönüşebilecek devletlerin kurulmaya çalışıldığı
böyle bir süreçte, Başbakan Türkiye'nin gündemine böyle bir tartışmayı hangi
sebeple getirmiştir?
RECEP KORAL (İstanbul) - Dün yok muydunuz, burada söyledi onu.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Raporunuz var.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, hiç bu soruların
cevabı yoktur. Ben, soruyu muhatabına sordum. Sayın Başbakan, burada böyle bir
tartışmayı hangi sebeple açtığına ilişkin hiçbir şey söylememiştir, böyle bir
şey yoktur.
RECEP KORAL (İstanbul) - Amma yaptın ha!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Şimdi, Sayın Başbakanın asıl hedefi
nedir…
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Dün dersini verdi.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Kim kimin dersini verecek, göreceğiz
onu.
Sayın Başbakanın asıl hedefi nedir?! Sayın Başbakan, Türkiye'deki bu
ulus devlet anlayışını sıkıntıya sokabilecek tartışmaları açtıktan sonra
"elbette bunun yerine bir şey koymak lazım" anlayışını mı acaba
devamında getirmek istemektedir?! Sayın Başbakanın, bu anlamda, şuradan
buradan, zaman zaman mehter takımı gibi, iki ileri bir geri mesafe katetmeye
çalışarak, mesafe almaya çalışarak, bu ulus kavramının yerine yerleştirmeye çalıştığı,
bizi bütünleştirmeye çalışıldığı söylenilen o öğelerin, o unsurların, acaba,
bir başka biçimini, bir başka şeklini biz daha önce hiç duymuş muyduk?!
Değerli arkadaşlarım, bakın, ben bu kürsüden defalarca gündeme getirdim,
taşıdım, komisyonda rica ettim. Bir milletvekili var, bir Anamuhalefet Partisi
var, Anamuhalefet Partisini geçtim, bir milletvekili var, Başbakanlık Müsteşarı
için, hepimizin bildiği malum belgenin arkasında olduğunu söyleyen Başbakanlık
Müsteşarı için "cumhuriyet düşmanı" diyor; beni mahkemeye versin.
Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında Sayın Başbakan Yardımcısından
rica ettim, sizden rica ediyorum Sayın Başbakan Yardımcısı, gidin söyleyin
kendisine, hiçbirinizin arkasında duramadığı bu belgenin arkasında olduğunu söyleyen
Başbakanlık Müsteşarı beni mahkemeye versin dedim. Veremiyor. Niye; şöyle
söylemiş: "Böylece, Türkiye Cumhuriyetinin başlangıçta ortaya koyduğu
bütün temel ilkelerin laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok temel
ilkenin yerini, daha çok katılımcı, daha ademi merkezî, daha Müslüman bir
yapıya devretmesi zorunluluğu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini
taşıyorum".
Değerli arkadaşlarım, bu ifadeler size bir şeyi çağrıştırıyor mu? Bu
ifadeler, Sayın Başbakanın Türkiye'yi taşımaya çalıştığı yer ile Sayın
Başbakanlık Müsteşarının on yıl önce Türkiye için gördüğünü söylediği ve
inandığını söylediği bu düşüncelerle çakıştığını, acaba içinizde düşünen
arkadaşlarımız yavaş yavaş oluşmaya başladı mı? (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Değerli arkadaşlarım, bakın, şimdi, bir başka şey söylüyorum. Bakın,
şimdi bir başka şey söylüyorum.
RECEP KORAL (İstanbul) - Ülkeyi geriden takip etme özelliğini bırak!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Ülkeyi geriden değil…
Bu sorun çözülmüş müdür? Bu ifadeleri kullanan Başbakanlık Müsteşarının
arkasında duran kimse olamadığına göre -bakanlar duramıyor, milletvekilleri
duramıyor- bu ifadelere kimse katılamadığına göre, hangi sebeple, hangi
münasebetle, bu Başbakanlık Müsteşarı hâlâ o görevde duruyor?
Şimdi, yavaş yavaş bu sırrın ne olduğu herkes tarafından görülmeye ve
anlaşılmaya başlanmıştır.
TANER YILDIZ (Kayseri) - Kaç defa konuştuk bunları!..
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, sizin bir şeyleri
unutuyor olmanız, herkesin o şeyleri unuttuğu anlamına gelmez. Bizim bir konuda
ısrarlı oluşumuz, ya, amma adam kardeşim, temcit pilavı gibi her defasında aynı
şeyi gündeme getiriyor anlayışıyla değerlendirilebilecek bir şey değildir. Siz,
bir cumhuriyet düşmanını, orada, Başbakanlık Müsteşarı olarak tutmayı temcit
pilavı gibi algılamıyorsunuz, buna karşı direnen bir milletvekilinin
söylediklerini temcit pilavı diye düşünüyorsunuz; bu nasıl bir anlayıştır,
nasıl bir yaklaşımdır? Daha ne olabilir! (AK Parti sıralarından gürültüler)
O zaman mahkemeye ver! Başbakanlık Müsteşarı için böyle ifadeler
kullandı diye beni mahkemeye ver, varsa yüreğin! O zaman... Verilemiyor…
ALİM TUNÇ (Uşak) - Sen ver mahkemeye!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Benim mahkemeye vermem diye bir şey
yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, eksürenizi başlatıyorum; lütfen konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, içinde
bulunduğumuz coğrafya, dünyanın en kritik coğrafyasıdır; içinde bulunduğumuz
coğrafya, dünyanın en sıkıntılı coğrafyasıdır. İçinde bulunduğumuz coğrafyadaki
bütün ülkeler ya parçalanmıştır ya parçalanmak istenmektedir. Yugoslavya'dan
Ortadoğu'ya kadar bütün ülkeler, bu sürecin doğal bir parçası halindedir.
Türkiye de, bu sürecin bir parçası haline getirilmek istenmektedir. Bakın,
Dışişleri Komisyonu Başkanı, siz unutmuş olsanız da, iki yıl önce neler
söylemişti.
RECEP KORAL (İstanbul) - Hâlâ bugüne gelemedin.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - "Bu oyunun kurallarını biz
koymadık, bu oyunu biz yazmadık, bu oyunda rolleri biz dağıtmıyoruz; bize,
prenses rolü de verilebilir, prensesin hizmetkârı rolü de. Umarım, Türkiye'ye
uygun düşen bir rol verilir."
Değerli arkadaşlarım, bu ifadelerin bugünle ilgili olmadığını söylemek,
bu ifadeleri söylemiş olan bir Dışişleri Komisyonu Başkanının ifadelerini, şu
gün yaşadığımız sıcak gerçekler karşısında, bir milletvekilinin bu kürsüden
seslendirmesini "sen ne zaman bugüne geleceksin" diye değerlendirmek,
nasıl bir anlayışın ürünüdür?! Bu nasıl bir yaklaşımdır?!
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan, değerli ilgililer; bu rolün ne olduğu
hiç olmazsa belli olmuş mudur? Şimdi, buradan, ben, Sayın Dışişleri Komisyonu
Başkanımıza, Sayın Dışişleri Bakanımıza ve Sayın Başbakanımıza seslenmek istiyorum,
Sayın Dışişleri Komisyonu Başkanı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hayır efendim, şöyle: Şimdi, sadece teşekkür cümlenizi
alacağım. Bütün arkadaşlarımıza -bakınız, onlarca arkadaşımız konuştu- hep
2'şer dakika…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Son cümlem Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sadece teşekkür cümlenizi alacağım.
Buyurun.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Cümlemi bitiriyorum ve teşekkür
ediyorum.
Bu rolün ne olduğuna ilişkin, kendileri, en azından bir bilgi sahibi
olabilmişler midir ve bugünkü Türkiye'nin tartıştıklarının, Türkiye'ye biçilen
bu rolle bir ilgisi var mıdır?
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu.
Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk kez çokyıllı bir bütçeyi
görüşüyoruz. Sayın Maliye Bakanımız sunuş konuşmasında bunun çok önemli
olduğunu söyledi; çünkü, üç yılı beraber görme ve üç yılla ilgili gerekirse
tahlil yapma, sorgulama imkânımız olacak.
Dün burada, Sayın Başbakan konuşurken, Adalet ve Kalkınma Partisine
mensup arkadaşlarımız, haklı olarak, Sayın Başbakanı, hemen hemen her sözcüğünü
alkışladılar. Şimdi, şu gerçeği çok kabul etmemiz gerekiyor değerli arkadaşlar:
Eğer hatayı alkışlarsanız, hatayı yapan insana cesaret verirsiniz. Hatayı
alkışlamamak, en azından sessiz kalmak ve Sayın Başbakana bilgi sunanların
"Sayın Başbakanım, bu konuya girmeyin, burada yanlış olabilir"
demeleri gibi bir medenî usulün de olması gerekir.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Hatay'ı alkışlıyoruz; çünkü, Hatay güzel bir
ilimizdir.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Şimdi, Hatay ile hata arasında bir fark
var Sayın Milletvekilim. Eğer bunu kavrayamıyorsanız, doğrusunu isterseniz,
Adalet ve Kalkınma Partisinin Parlamentoya taşıdığı milletvekilinin bilgi
düzeyini göstermesi açısından da acı bir tablo olduğunu belirtmek isterim.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Hatay ile hatayı güzel telaffuz edeceksiniz o
zaman.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Şimdi, bakın değerli milletvekilleri,
Sayın Başbakan burada konuşurken, sağlık reformundan söz etti ve "özel
hastaneleri de devreye aldık; artık, sigortalılar özel hastanelere de
gidiyor" dedi ve bunu alkışladınız.
Değerli arkadaşlar, 1950 yılından bu yana sosyal sigortaya mensup hastalar
özel sağlık kurumlarına giderler; yeni bir şey değildir bu, 1950 yılından bu
yana.
RECEP KORAL (İstanbul) - Kim havale ediyor?!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bir Başbakan hâlâ bu gerçeği bilmiyorsa,
hâlâ bu gerçeği öğrenememişse, siz, buna nasıl diyebilirsiniz, nasıl
alkışlayabilirsiniz bunu?!
Bakın, Sayın Cemal Ünsal burada; sorun kendisine. Sayın Zekai Özcan
genel müdürlük yaptı Sosyal Sigortalar Kurumunda; kaç tane özel hastaneyle
sözleşme yapıldı, kaç tanesine imza attı, size söylesin.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Ama 50 kuruş verirlerdi, 50 kuruş…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım…
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Millet yaşıyor, yaşıyor!..
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Milletin yaşadığını biz de biliyoruz.
Millete doğruyu söylemek, her şeyden önce, bir başbakanın görevidir. Milleti
yanıltmak başbakanların görevi değildir; önce, bunu bileceksiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
İkinci yanlış…İkinci yanlış… Bakın, arkadaşımız diyor ki: "Evet,
gidiyordu; ama, onlara az para veriliyordu."
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - 50 kuruş… 50 kuruş…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Siz, bol kepçeden dağıtıyorsunuz; o,
sizin siyasî politikanız.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Hepsini veriyoruz, hepsini…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - O sizin siyasî politikanız; bol kepçeden
dağıtma politikası; ona da geleceğim… Ona da geleceğim…
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Demagoji yapıyorsun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - İkinci hata… Efendim, Sayın Başbakan
burada diyor ki: "Efendim, SSK'lılar yurt dışına tedaviye gidemiyordu,
şimdi gidiyorlar."
Değerli arkadaşlar, 1950 yılından beri Türkiye'de tedavisi mümkün
olmayan aktif sigortalılar yurt dışına gönderiliyordu; Sayın Başbakan bundan
nasıl haberdar olmaz; kim haber vermez Sayın Başbakana?!.
RECEP KORAL (İstanbul) - Kaç kişi gidiyordu?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Kaç kişi gidiyordu?.. Çok güzel bir soru;
hemen yanıtını vereceğim değerli arkadaşlarım.
Yurt dışına gidenlere yönetim karar vermez, yurt dışına gidenlere
doktorlar karar verirler. Ankara Numune Hastanesi de hakem hastanedir; eğer o
kişinin tedavisi Türkiye'de mümkün değilse, Sosyal Sigortalar Kurumu Yönetim
Kurulu o kişiyi yurt dışına göndermek zorundadır.
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Torpille…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Geçmişte kaç kişi gitmişse aynı
prosedürle gitmiştir, şimdi de aynı prosedür vardır. Dolayısıyla, Sayın
Başbakan burada yetmiş milyon insanı yanıltmıştır; onun da altını çizeyim.
Bir başka konu…
SONER AKSOY (Kütahya) - Senin genel müdürlüğünde kaç kişi SSK?..
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Ben Sosyal Sigortalar Kurumunda Genel
Müdürken aynı kuralı uyguladım. Doktorların "Türkiye'de tedavisi mümkün
değildir" dediği herkesi yurt dışına gönderdik.
RECEP KORAL (İstanbul) - Kaç kişi?!. Kaç kişi?!.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Efendim, ona karar veremeyiz. Bakın, ona
karar verecek olan hekimlerdir. Hekimler diyecek ki, bu hastalığın Türkiye'de
tedavisi mümkün değildir.
RECEP KORAL (İstanbul) - Kaç kişiye karar verdiniz?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bu kişiye kararı biz vermiyoruz, kararı
doktorlar veriyor.
RECEP KORAL (İstanbul) - Kaç kişiye karar verdiniz?!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Güzel… Siz şimdi kaç kişi gönderdiyseniz,
ondan daha fazlasını ben kendim gönderdim. Evet, bunu da bilin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakın, istatistikler sizin elinizde. Bakın, benim genel müdürlük
yaptığım dönemde ben kaç kişiyi gönderdim, siz kaç kişiyi gönderdiniz; gidin
bakın.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Şu anda göndermeye gerek yok, tıp o kadar ilerledi
ki…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bir başka alkışladığınız olaya geliyorum
değerli arkadaşlar. Sayın Başbakan şunu söylüyor: "Efendim, Ofer Ailesinin
kaç kişiden oluştuğunu siz bilemezsiniz."
Bakın, Sayın Başbakan burada çok doğru bir şey söylüyor; gerçekten
kutlamak lazım. Alkışladığınız için sizi de kutlarım ayrıca. Bakın, doğruya
doğru söylüyoruz; çünkü, Cumhuriyet Halk Partililerin, Ofer Ailesinin kaç
kişiden oluştuğunu merak etme gibi bir merakı yok ki.
RECEP KORAL (İstanbul) - Yok canım!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bu merak nereden kaynaklanıyor Sayın
Başbakanda?! Sayın Başbakan Ofer Ailesinin kaç kişiden oluştuğunu niçin bize
sorma gereğini duyuyor?! Acaba, bu soruyu aklıselimle düşünme ihtiyacınız oldu
mu? Kapalı kapılar ardında ihale öncesinde görüşme yapan Sayın Başbakan, Ofer
Ailesiyle ilgili bu ayrıntılara neden merak sarıyor?!
RECEP KORAL (İstanbul) - Siz Oferci oldunuz da ondan.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Evet, biz soruyoruz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayın.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Kapalı kapılar ardında hiçbir Başbakan,
Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir Başbakanı, ihale öncesinde görüşme yapamaz,
yapmamalıdır. Dürüstlük değildir bu, etik değildir; siyasete gölge düşürür,
siyaseti ayıplar. Vatandaş bunu görüyor, biliyor. Siz, nasıl olur da
Başbakanınızı bunun için alkışlarsınız.
RECEP KORAL (İstanbul) - İyi ki, vatandaş hakem yani.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Alkışlamaya hakkınız da yok, yetkiniz de
yok.
RECEP KORAL (İstanbul) - İyi ki, vatandaş hakemlik yapıyor.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Geliyorum bir başka konuya. Sayın
Başbakan dedi ki: "Efendim, millî eğitimde çok önemli merhaleler
aldık." Doğrudur; şu kadar bina yaptık; doğrudur, bina da yapmışlardır.
Bakın, doğruya doğru diyoruz. Yine, Sayın Başbakan dedi ki: "Biz,
özellikle doğu, güneydoğuda kız çocuklarının okula gitmeleri için çaba
harcadık. Ailelere para veriyoruz. Özellikle annelere para veriyoruz
çocuklarını okula göndersinler diye." Acaba 2006 yılının Devlet Planlama
Teşkilatının yayımladığı yıllık ekonomik raporu okuma imkânınız oldu mu değerli
arkadaşlarım?
Bakın, oradaki tablonun, 137 nci sayfadaki tabloda, ilköğretimde
2002-2003 yılında örgün eğitimde okullaşma oranı 94,4; 2004-2005'te okullaşma
oranı 93,3; okullaşma oranı düşmüş. Belki toplamı diyebilirsiniz, toplamda
artmış olabilir. Toplamda 2002-2003'te 96,5; 2004-2005'te 95,7'ye düşmüş
değerli arkadaşlar. Sizin başarı dediğiniz…
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Nüfus artışını nazarı itibara alıyor
musunuz?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Sizin başarı dediğiniz olay bu mu değerli
arkadaşlar?! Okullaşma oranı acaba niye düşüyor; bu soruyu sordunuz mu?!
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Nüfus artışını nazarı itibara alıyor
musunuz?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Yoksullaşma süreci…
Değerli Milletvekilim, sayının azalması okullaşma oranıyla ilgili değil;
o ayrı bir konudur.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Orantı çok önemli.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Lütfedip okullaşma oranının ne olduğunu
araştırırsanız…
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Araştırıyoruz…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - …onun çok farklı olduğunu göreceksiniz.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Şu aşağılama üslubunuzdan da
vazgeçin Sayın Kılıçdaroğlu!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Hay hay… Hay hay efendim.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Milletvekilini aşağılama
üslubunuzdan vazgeçin!
BAŞKAN - Sayın Terzibaşıoğlu, lütfen, karşılıklı konuşmayalım efendim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bakın, özür dilerim, ben, size hiçbir
zaman kötü bir şey söylemedim arkadaşlar. Ben, önümde açtım size bunu
söylüyorum.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Biraz önce bilgisine tecavüz
ettiniz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Hayır…
BAŞKAN - Sayın Terzibaşıoğlu, lütfen…
Sayın Kılıçdaroğlu, Genel Kurala hitap ediniz.
Buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bu fazla haklarımı isteyeceğim Sayın
Başkanım.
Ben hata derken, benimle "Hatay" diye alay edenle, kusura
bakmayın, ben de alay ederim.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Alay etmedim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Alay ederim… Evet…
Geliyorum bir başka konuya, okullaşma oranını artırmak isteyen bir
başbakan önce kendi bakanının kız çocuğunu Türkiye Cumhuriyetinin okullarına
gönderir. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Kendi
bakanının çocuğunu, kız çocuğunu, kendi ülkesinin okuluna gönderemeyen bir
başbakan var bizim ülkemizde. (AK Parti sıralarından gürültüler)
RECEP KORAL (İstanbul) - Sana ne; hürriyetini istediği gibi kullanır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Önce siz bu ayıbı temizleyin… Önce siz bu
ayıbı temizleyin…
Geliyorum bir başka konuya. Sürem çok kısıtlı arkadaşlar. Bir başka
konuya geliyorum.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Muhalefet etmek ne zormuş...
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Sayın Başbakan, yine doğru laflarından
birisini ediyor; diyor ki: "İşsizlikte başarısız olduk." Doğrudur.
Sayın Başbakanı, bu ifadesini kullandığı için de kutluyoruz. Doğrudur, yani,
bir insanın her alanda başarılı olma gibi bir çabasının olmaması lazım. Çaba
sarf eder de, başka koşullar olur, olmayabilir; ama, bakın, Sayın Maliye
Bakanımızın konuşmasından bir bölümü okuyorum: "İstihdam konusunda elde
edilen olumlu sonuçlar kimileri tarafından görülmezden gelinmektedir." Kim
görmezden geliyor; Başbakan görmezden geliyor. Başbakan diyor ki, başarısız olduk.
Maliye Bakanımız da diyor ki, efendim çok başarılı olduk. (CHP sıralarından
alkışlar) Peki, bu ne çelişki. İkisinin de belgesi var.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kumandan doğru söylüyordur, kumandan!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Evet, bir başka konuya geleyim değerli
arkadaşlar. Sayın Başbakan 22 Ekim 2005'te İstanbul Sanayi Odasında bir
toplantı yapıyor, toplantıda diyor ki... Hep bunu sık sık konuşuyor; ama, ben
en son konuşmasından söz ediyorum: "Hayatlarında iki koyun güdemeyenler
bizi eleştiriyorlar."
Şimdi, önce, elinizi vicdanınıza koyup şu sorumun yanıtını verin
arkadaşlar: Bir ülkenin Başbakanına, ülkeyi yönetmeye talip olanlar için “siz
iki koyun yönetemiyorsunuz” deme ihtiyacı var mıdır; duyabilir mi bunu?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Talep olmak ayrı şeydir, yönetmek ayrı şeydir.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bu ne demektir biliyor musunuz; bu ne
demektir, söyleyeyim: Vatandaşı koyun anlamına koyma demektir; çünkü…
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Ne ilgisi var?!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - ... çünkü -bakın, şu ilgisi var değerli
arkadaşlar- ben koyun güttüm, ülkeyi yönetiyorum; çünkü, ülkeyi yönettiğim
kişiler de koyundur; o anlama geliyor. Siz bunu söylüyorsunuz. Sizin bunu
söylemeye, vatandaşı koyun yerine koymaya hakkınız da, yetkiniz de yoktur.
(AKParti sıralarından gürültüler)
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - “Havada bulut” lafını örnek haline
getiriyorsun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Hakkınız da, yetkiniz de yoktur.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Çarpıtıyorsunuz…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bakın, bir başka şey, bir başka konu:
Sayın Başbakan diyor ki, Oferlere gitti, yahu… (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım, istirham
ediyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - ... Araplara gitti, sermaye getiriyor.
Sayın Başbakan -ayrıntıları vereceğim size- diyor ki: "Bu ülkeye Yahudi
sermayesi geliyor, bu Yahudidir; Arap sermayesi geliyor, bu Araptır. Batı
sermayesi geliyor, acaba bu niye geldi deniliyor. Ya, arkadaş, nereden ne gelecek,
allahaşkına söyleyin bana. Siz bugüne kadar kime yağ oldunuz, şunu bir
söyleyin." 10.10.2005’teki konuşması.
Biz hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyetine gelen sermayeye ırkçı gözüyle
bakmadık. Bizim bakış açımız şu: Bir sermaye gelirse, bu ülkeye yatırım için
gelmeli. Burada teknoloji getirmeli, istihdam yaratmalı. Her sermayenin,
yabancı sermayenin... Gerekirse Teşvik Yasası getirirsiniz, biz de size destek
veririz; ama, biz bu sermayenin kapalı kapılar ardında görüşüldükten sonra,
belli avantajlar belli kişilere sağlandıktan sonra Türkiye'ye getirilmesini
istemiyoruz. Bu, siyaset anlayışına aykırıdır, Türkiye Cumhuriyetinin ekonomi
politikasına da aykırıdır, yanlıştır. Yapmayın bunu. Ne ırkçılığı?! Biz, sözde,
sermaye ırkçısıymışız. Nereden çıktı sermaye ırkçılığı?! Böyle bir kavram
olamaz. Böyle bir kavrama kimse izin veremez.
RECEP KORAL (İstanbul) - Maç seyreder gibi ihale seyrediyorsunuz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Diyorsunuz ki Sayın Başbakan: "Şu
anda devlet eliyle zengin olma dönemi bittiği için rahatsız olanlar var. Bu
kapı kapandı."
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Doğru...
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Ne kadar güzel bir laf. Doğru, vatandaş
için böyle bir şans yok zaten; ama, AKP yandaşları için maşallah, herkes zengin
oluyor, herkes köşeyi dönüyor. Nasıl oluyor bu böyle?! Yolsuzluklar almış
başını gidiyor, yolsuzluklar diz boyu. Size anlatacağım biraz sonra, vaktim çok
sınırlı, bunu da böyle geçiyorum.
Bakın, ben bu kürsüden, değerli arkadaşlar, şu ifadeyi kullanmıştım:
Pazarlama sözcüğünü kullanmıştım ve bütün AKP Grubu ayağa kalkmıştı
"nereden çıkarıyorsunuz bunu" diye. Hatta, bir arkadaşım kürsüye
gelip, beni vatan hainliğiyle suçladı ve beni mahkemeye vereceğinizi
söylediniz. Sayın Mehmet Ali Şahin dedi ki: "Söz ağızdan çıktıktan sonra
artık kişiyi esir alır. Onu mahkemeye vereceğiz."
Şimdi, Sayın Başbakan ne diyor: "Siyasette bir marketing vardır.
Bunu bilmiyorlar. Parlamentonun içinde bazı liderlerden de bunu bilmeyenler
var. Bunu, bazı ilim adamlarına müracaat etsinler, özellikle bu alanda ihtisas
yapmış bilim adamlarına müracaat etsinler, siyasette de bir pazarlamanın
olabileceğini, sosyal bilimlerde de bir pazarlamanın olabileceğini öğrensinler.
Evet, ben, ülkemi pazarlıyorum; aynı şeyi KKTC için de yapıyorum."
ASIM AYKAN (Trabzon) - Doğru söylemiş.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Şimdi, Sayın Başbakan doğru söylüyorsa,
bana niye tepki gösterdiniz?!
ASIM AYKAN (Trabzon) - “Satıyorsunuz” dediniz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Hayır, bana niye tepki gösterdiniz?!
Benim burada... “Gel, özür dile” diye bütün hepiniz niye ayağa kalktınız, benim
ne günahım vardı arkadaşlar?!
ASIM AYKAN (Trabzon) - Sizin söylediğiniz tamamen tersiydi.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Haa, geliyorum şimdi, Sayın Başbakanın
hatası şu: Sayın Başbakan, her ne kadar İngilizce bilmiyorsa da, İngilizce
sözcük kullanma gibi bir hatası var. Marketing… Efendim, pazarlama var, niye
marketingi kullanıyorsunuz, zor mu yani bu pazarlamayı ifade etmek?!
Pazarlamayla, Sayın Başbakanın…
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - İngilizce bilmediğini nereden
biliyorsunuz?!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Biliyorum ben!
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Bilmiyorsunuz!..
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Pazarlama ile tanıtımı karıştırıyor
değerli arkadaşlar. Her başbakan ülkesini tanıtır, ülkesini pazarlamaz. Sayın
Başbakan istiyorsa, bilim adamlarına işte bunu sorar. Bilim adamlarına sorsun,
pazarlama nedir, tanıtım nedir... Bir ülkenin başbakanı ülkesini pazarlar mı,
ülkesini tanıtır mı; bunu da sizin vicdanınıza veriyorum. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
ASIM AYKAN (Trabzon) - Amaç hâsıl olduktan sonra…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bir başka konu, Öğretmenler Gününde…
Bakın, pazarlamanın sonucu nedir biliyor musunuz arkadaşlar; en iyi
pazarlayan satış elemanı, en çok satışı yapandır; pazarlama budur.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - O da tanıtımdır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Tanıtım değildir, pazarlama budur bakın.
Pazarlama, çok tehlikelidir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Pazarlamak satmaktır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Siyasette, bir siyaset adamının
kullanmayacağı sözcük budur.
RECEP KORAL (İstanbul) - O kelime kullanılmıştır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Tanıtım sözcüğünü kullanabilir; ama,
pazarlamayı kullanamaz.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Kelimeye takılmayalım.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Sayın Mehmet Ali Şahin, burada,
Öğretmenler Gününde bir konuşma yaptı; dedi ki konuşmasının sonunda: "Ben,
bütün öğretmenlerimizin ellerinden öpüyorum." Daha sonra, ben de söz
aldım, aynı sözcüğü aynı ifadelerle ben de kullandım. Aynı gün Öğretmenler Günü
vardı ve Sayın Başbakan Samsun'daydı. Sayın Başbakan, öğretmen eylemine ne dedi
biliyor musunuz arkadaşlar: "Bindirilmiş kıtalarla sizin Ankara'da ne
işiniz var?!" Öğretmene "bindirilmiş kıta" sözcüğünü kullanmak
Sayın Başbakana yakışır mı?! "Efendim, bunların otobüs paralarını kim
veriyor?!"
SONER AKSOY (Kütahya) - Öğretmen yoktu ki içlerinde!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Ya, Sayın Başbakan bunu bilmiyor mu;
otobüsleri, öğretmenler, kendi ceplerinden çıkardıkları, ödedikleri aidatlarla
tutuyorlar. Eğer, Sayın Başbakanın dediği gibi, Oferler onun otobüs parasını
ödüyorsa veya Hariri Ailesi o öğretmenlerin otobüs parasını ödüyorsa, hep
beraber üzerine gidelim; ama, sizin otobüs paralarınızı ödüyorlar mı, onu bilmiyoruz.
(CHP sıralarından alkışlar)
RECEP KORAL (İstanbul) - OYAK ödüyor…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, Sayın
Başbakanın çok sık kullandığı bir laf daha var: "Efendim, bunların
hayalleri -yani, bizi kastediyor, CHP'lileri- bizim yaptıklarımıza
yetişemez" diyor.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Doğru…
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Doğru…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Ne kadar doğru bir ifade! Gerçekten,
teşekkür ediyorum Sayın Başbakana.
RECEP KORAL (İstanbul) - Ama, anlayış kıtlığı var…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bakın, neden yetişemeyiz, onu arz edeyim
değerli milletvekilleri. Bakın, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, İzmir
Devlet Demiryolları Limanını ihalesiz bir firmaya veremeyiz, aklımıza böyle bir
şey gelmez; ama, sizin hayalleriniz değil, siz bunu gerçekleştirdiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
RECEP KORAL (İstanbul) - İhaleli olduğunu pekâlâ biliyorsunuz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Daha bitmedi… Daha bitmedi arkadaşım…
Daha bitmedi… Daha bitmedi…
RECEP KORAL (İstanbul) - İhaleli işe ihalesiz diyorsun, nasıl dinleyelim
seni?! Yapmayın, etmeyin…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - İhalesiz efendim, ihale yok. İhale olsa,
diyeceğim ihaleyle… Rica ederim… Bakın efendim…
RECEP KORAL (İstanbul) - İhaleli…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Niçin Sayın Binali Yıldırım'a
sormuyorsunuz?!
İhalesiz efendim… Beyefendi, ihalesiz… Altını çiziyorum size…
Bir şey daha var; iki…
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Niye yargıya gitmiyorsunuz?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Efendim, bu konuyla ilgili olarak…
Beyefendi, bir hâkime sorarsanız, içinizde emekli hâkimler var, bu
konuda bizim yargıya gitme şansımız yok; çünkü, doğrudan zarar gören taraf
değiliz. Yoksa, giderdik, siz hiç meraklanmayın.
RECEP KORAL (İstanbul) - Siz, her türlü gidersiniz…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Tabiî…
İkinci konu, aklımıza gelmeyen, bizim hayalimizin yetişmediği bir olay,
Devlet Demiryolları Limanını verdiğimiz firma, bu vermeden iki gün önce
kurulmuş! İki gün önce!.. Aklımıza gelmezdi yani. Adama sorardık, arkadaş, sen
liman işletmesini yaptın mı hiç diye. İki gün önce kurulmuş!..
Yine, hiç aklımıza gelmeyen bir şey…
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Duble yollar…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bu verdiğimiz limanı alan şirketin
kurucularından birisi Bakırköy İlçesi AKP kurucularından birisi…
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Hayret bir şey!..
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - İsmini de vereyim isterseniz… İsmini de
vereyim…
RECEP KORAL (İstanbul) - Milyonlarca insandan birisi!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bir dakika arkadaşlar… Belge olmadan
konuşmayız. Hiçbir zaman, belge olmadan konuşmayız. Belge olacak, gözümüzle
göreceğiz, ondan sonra konuşacağız. Bakırköy örgütünüz bunu veriyor.
Geliyorum bir başka konuya, aklımıza gelmeyen.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - İsmini ver.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Peki.
Firma şundan korkuyor: "Ya, ben iki gün önce kuruldum, Devlet
Demiryollarından aldım bunu, yarın öğrenilirse dava açarlar, dava açılırsa, bu
benim elimden alınır." Ne yapıyor o da; o da, iki gün önce kurulan bir
başka şirkete bunu devrediyor. Şimdi, düşünün, gerçekten de, buna, Cumhuriyet
Halk Partisinin hayalleri yetişir mi arkadaşlar?! Buna, ancak sizin hayaliniz
mümkün, siz bunu yapabilirsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) O açıdan, Sayın
Başbakan bir doğruyu daha söylemiş oluyor.
Bir başka konu…
FİKRET BADAZLI (Antalya) - İSKİ ne oldu İSKİ?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bizim hayalimizin yetmediği bir olay
daha…
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - İSKİ'yi ne yapacaksınız?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bir akademisyen…
Haa, “İSKİ'yi ne yapacaksın...” Bakın, İSKİ konusunda... Dönemin
Büyükşehir Belediye Başkanı buradadır…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, eksürenizi başlatıyorum, lütfen,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - … yargıya çıkmıştır, sonuna kadar, hiçbir
dokunulmazlığın arkasına sığınmamış, hesabını vermiştir. İşte, hesabını verdiği
için bugün buradadır. Siz, hesabınızı veremezsiniz.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Genel Müdür ne oldu?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Siz, Yüce Divana gideceksiniz; daha durun
bakayım arkadaşlar, daha durun. (CHP sıralarından alkışlar)
RECEP KORAL (İstanbul) - Genel Müdürü ne oldu?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Yine, bizim hayalimizin yetmediği bir
olay daha.
RECEP KORAL (İstanbul) - O dönemdeki İSKİ'nin Genel Müdürü ne oldu?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bizim hayalimizin yetmediği bir olay daha
var arkadaşlar.
RECEP KORAL (İstanbul) - Genel Müdür ne oldu?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Arkadaşlar, beni konuşturun; bakın,
vatandaşlar dinleyecek. Niye engel oluyorsunuz?!
RECEP KORAL (İstanbul) - Genel Müdür ceza aldı, siz de biliyorsunuz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bizim hayalimiz, bir akademisyen…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, çok rahatsız etti ama Recep
Bey.
Konuşma süresinden çalıyorlar.
HALUK KOÇ (Samsun) - Kemal Beyden çok konuştu.
RECEP KORAL (İstanbul) - Burada, daha yargıya intikal etmedi diyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…
Sayın Koral…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bizim hayalimizde, bir akademisyenin
gelip, rüyasını anlatıp, Başbakanlığın da bu rüyayı ciddî görüp YÖK'e
göndermesi mümkün değil; dolayısıyla, bu da böyle.
Şimdi, geliyorum bir başka konuya değerli arkadaşlar. Sürem yok; ama,
ben size şunu söyleyeyim.
BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, süreniz doluyor, lütfen, konuşmanızı
tamamlayın.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - 1 dakikadan fazla var Sayın Başkan.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bugün, bu bütçeyi görüşüyoruz. Bütün
değerli milletvekillerime sesleniyorum, bugünkü medyayı okudunuz. Bakın, 2006
bütçesini görüşüyoruz, bugünkü medyayı size sunuyorum: "25 YTL para almak
için Gaziantep'te binlerce kadın kuyrukta." Bu tablo, sizin eserinizdir.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Bizim değil, batıranların eseri!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Üç yıl geçti beyefendi, üç yıl geçti.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Siz batırdınız!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - O zaman gidin, siz, 1980'den bu yana
gelin...
ASIM AYKAN (Trabzon) - Onüç yıldır batırdılar, batıranların bir kısmı da
burada.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Kredi kartları batığı, her evin bir
bombası haline geldi. Her ailede bir işsiz var. Aileler huzursuz, çocuğuna iş
bulamadığı için, kredi kartlarından batmış durumda. Bir milletvekilimiz de
söyledi, bugün bir öğretmen kredi kartları borcundan kurtulmak için gaspa
zorlanıyor, gasp yapmak zorunda kalıyor. Bu da sizin eseriniz!
RECEP KORAL (İstanbul) - Niye borçlanıyor? Ödeyemeyeceği borcun altına
niye giriyor?!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Yine, bir başka şey, borcunu ödemek için,
borcu dolayısıyla böbreğini satan var. Bu da sizin eseriniz değerli arkadaşlar!
RECEP KORAL (İstanbul) - Yapma, etme yahu!..
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bakın, bugün diyor ki Sayın Başbakan:
“Biz çoğu ülkeye örnek olduk”. İşte, siz, Türkiye'yi bu hale getirerek…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, mikrofonunuzu sadece teşekkür etmek için
açacağım.
Buyurun, Genel Kurula teşekkür edin efendim.
RECEP KORAL (İstanbul) - Başkanım, biz, Kılıçdaroğlu'na teşekkür
ediyoruz, çok zevkli geçti.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Daha, bakın, şu kitabım vardı, daha YÖK
vardı; ama, olmadı.
Bu bütçe yolsuzlukları derinleştiren, yoksulluğu derinleştiren, AKP'nin
halka hesap vermesini öngören bir bütçe olacak.
BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sağ olun.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı, Ankara Milletvekili
Ayşe Gülsün Bilgehan.
Sayın Bilgehan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2006 yılı
bütçesi üzerindeki Cumhuriyet Halk Partisi görüşlerini sunmak için söz aldım;
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, kuşkusuz, son ikiyüz yılın en büyük
liderlerinden olan Mustafa Kemal Atatürk, bütün Türk Milletine mal olmuş büyük
bir kahramandır. Bizim kahramanımız olduğu kadar sizin de kahramanınızdır. Türk
Milleti asil ve vefalı bir millettir, kendisine hizmet edenleri unutmaz. Ancak,
kurucusu olduğu parti için, biz, Cumhuriyet Halk Partililer için Atatürk'ün adını
taşıyan her kurumun özel bir önemi vardır. Bu önem, Büyük Atamızın vasiyeti de
söz konusu olunca, daha da artmaktadır; çünkü, gerek Türk Dil Kurumu gerekse
Türk Tarih Kurumu, Atatürk'ün, kuruluşlarını kişisel olarak gerçekleştirdiği,
çalışmalarına büyük emek verdiği ve geleceklerini Cumhuriyet Halk Partisine
emanet bıraktığı kendi eserleridir.
Türk Milletinin büyüklüğüne ve üstün uygarlık yeteneklerine içten
inanmış olan Atatürk, onu en uygar milletlerin düzeyine çıkarmak için, önce,
tarihini iyi bilmesi ve onu inanılır kaynaklardan araştırarak, doğru öğrenmesi
gerektiğine inanıyordu. Atatürk'ün isteği doğrultusunda, Türk tarihini
incelemek ve elde edilen sonuçları dünyaya yaymak amacıyla, 16 üye tarafından
15 Nisan 1931'de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti adı altında kurulan kurum, 3 Ekim
1935'de Türk Tarih Kurumuna çevrildi. Atatürk, kurumun çalışmalarına başından
itibaren önderlik etmişti. Onun döneminde tarih kongreleri düzenlenmeye
başlandı ve uluslararası bir nitelik de kazanarak, bilim dünyası içinde önemli
bir yer aldı.
Gene, aynı şekilde başlatılan dil devrimi sürecinde, Atatürk, 1932'de,
dili sadeleştirmek amacıyla, Türk Dili Tetkik Cemiyetini kurdurdu. Kuruluşundan
kısa bir süre sonra, Türk Dil Kurumu adını alan bu derneğin çalışmalarına da
kişisel olarak katıldı ve Türk dilinin Arapça, Farsça gibi yabancı sözcüklerden
arındırılması için gayret etti. Böylece, 1932'den önce yazı dilinde yüzde 35-40
civarında olan öz Türkçe sözlük kullanımı yüzde 75-80'lere çıktı.
Değerli arkadaşlarım, Atatürk, bir yurttaş olarak, malvarlığını kimlere
ve hangi ölçülerde bıraktığını ölümünden kısa bir süre önce yazılı olarak
hazırladığı ve Beyoğlu 6 ncı Noterine bıraktığı 5 Eylül 1938 günlü
vasiyetnameyle belli etmiştir. Bu vasiyete göre, Büyük Önder, mirasının bir bölümünü,
kültür devriminin oluşturulması ve geliştirilmesi için kurdurduğu bu iki kuruma
verilmek üzere Cumhuriyet Halk Partisine bırakmıştır. Bu iki kurum, Türk Tarih
Kurumu ve Türk Dil Kurumudur.
Ancak, Atatürk, yaşamı boyunca çalışmalarına yön verdiği, koruyup,
kolladığı bu iki derneği; yani, sivil toplum örgütünü, hiçbir zaman, bir resmî
devlet dairesi olarak düşünmemiştir, tam tersine, bundan kaçınmış, devlet
örgütünün dışında, halka açık olarak çalışmalarını sürdürmelerine olanak
sağlamıştır. Dil Kurumunun üyelerinin yaklaşık üçte 1'i dil bilimcilerden, üçte
1'i dili özgün kullanan yazar ve ozanlardan, üçte 1'i de öğretmenlerden
oluşmaktaydı. Yine, aynı şekilde, Tarih Kurumunda da bağımsız tarihçiler
çalışırdı.
Oysa, sayın milletvekilleri, 12 Eylül rejimi, bildiğiniz gibi,
Atatürk'ün üzerine titrediği bu kurumların niteliğini ve konumunu tamamen
değiştirmiştir. Öncelikle, bugün bütçesini görüştüğümüz ve 1983 yılında,
Anayasanın 134 üncü maddesince, Başbakanlığa bağlı hale getirilen Atatürk
Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığının, Atatürk'ün vasiyetine aykırı
bir şekilde kurulduğunu ve bir Anayasa değişikliği yapılarak, bu yanlışlığın
düzeltilmesi gerektiğini vurgulamak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, 22 nci Dönemde, ortak demokratikleşme hedefimiz
doğrultusunda, Parlamento olarak, önemli adımlar attık ve yasalarımızı daha
çağdaş düzeylere getirdik. Aynı doğrultuda, Atatürk'ün vasiyetine saygının
gereği, bu değişimi de birlikte gerçekleştirmeliyiz; bu, kutsal bir görevdir.
Yoksa, bugünkü yasal konumu çerçevesinde de olsa, tabiî ki, Atatürk Kültür Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu gün geçtikçe önem kazanmakta ve sorumluluk
yüklenmektedir. Kurumların başında kişisel olarak da yüksek niteliklerini
takdir ettiğim değerli uzmanlar bulunmaktadır; önemli çalışmalar
üstlenmektedirler.
Özellikle Türk Tarih Kurumu Başkanlığı, geçen yıl, Ermeni meselesi
konusunda girdiği atakla, halkımızdan övgü toplamıştır. Bakın, 2005 yılında 15
kitap yayımlamışlar; bir kısmı İngilizce ve Fransızca, çoğu Ermeni olaylarına
ışık tutan konular üzerinde.
Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu'nu katıldığı
toplantılarda yaptığı cesur çıkışlarda izledik, kendisini kutluyoruz.
Değerli arkadaşlarım, ne yazık ki, bu konuda yapılan çalışmalar, bütün
son gayretlere ve girişimlere rağmen, dünyada son derece zayıf kalmaktadır.
Ermeni meselesinde, dışarıda, gerçeklerimizi hâlâ duyuramıyoruz ve yayamıyoruz.
Biz, dış komisyonlarda görevli milletvekilleri, Ermeni olaylarıyla ilgili Türk
tezlerini sunan yabancı dilde yayın bulmakta zorlanıyoruz.
Artık, iletişim ve basın-yayında hızlı bir dönem yaşanıyor. Bazen kısa,
öz, kolay izlenen modern iletişim araçları daha fazla işe yarıyor; yani, CD'ler
tarzında. Yabancı televizyonlar ve gazetelere özgün kaynaklar, bilgiler sunmak
gerek.
Hedefimiz olan Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde de Türkiye'nin
büyük tanıtım zorlukları bulunuyor. Avrupalılara çağdaş, laik, demokratik bir
ülke olduğumuzu gösteremiyoruz, gelenek ve göreneklerimizi ve özelliklerimizi
doğru olarak anlatamıyoruz. Bu konularda da kuruma büyük görevler düşmektedir.
Tarih Kurumunun yayınları eskiden büyük ilgiyle izlenirdi. Örneğin,
adını Atatürk'ün koyduğu Belleten, Türk tarih biliminin sesini dünyada duyuran
saygın bir yayındı; bugün ne kadar etkili bilemiyorum.
Kurumun kütüphanesi örnek gösterilirdi; hâlâ o kadar zengin midir?
Tarih Kurumunun 1967'de taşındığı binası, 1980 yılında, Uluslararası Ağa
Han Mimarî Ödülünü kazanmıştır. Bu yapı özgün haliyle korunmakta mıdır?
Aynı şekilde, değerli milletvekilleri, Atatürk'ün 1931 yılında Adana'da
belirttiği gibi -kendi sözlerini aktarıyorum- "milliyetin çok belirgin
özelliklerinden biri de dildir. Türk Milletindenim diyen insan, her şeyden
evvel mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan, Türk kültürüne,
topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz." Bu gerçek,
tabiî, günümüzde, bireysel kültürel haklara saygı duymamızı da
engellememektedir.
Türkçe, bugün, yeryüzünde konuşulan ortalama 4 000 dil arasında en fazla
ve en yaygın konuşulan yedinci dildir ve 200 000 000'un üzerinde insan
tarafından konuşulmaktadır. Atatürk'ün, Ruşen Eşref, Yakup Kadri gibi yakın
arkadaşlarına kurdurduğu Dil Kurumunun amacı, dilimizin, ulusal cumhuriyetin
anlatım aracı olarak bir bilim ve kültür dili olması için çalışmaktı.
1930'da "ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk
Milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır" diyen
Atatürk, acaba, günümüzde kullanılan, yozlaşmış, yabancılaşmış, özensizleşmiş
dilimize nasıl tepki gösterirdi? Bu süreçte, Türk Dil Kurumu üzerine düşen
görevi ne kadar yerine getirmektedir? Acaba, Atatürk'ün dilediği gibi,
küreselleşmenin, günlük yaşamımızı, kültürümüzü işgali tehlikesine karşı
durabilmekte midir? Topluma öncülük ederek, dili, gelişen ve değişen koşullara
uygun olarak yenileyebilmekte midir? Örneğin, teknolojik terimleri özdilimize
çevirebilmekte midir? İzleyici değil, yaratıcı olabilmekte midir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, konuşmanızı tamamlayın Sayın Bilgehan.
Buyurun.
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Devamla) - Kurumun diğer merkezlerinin de
çalışmalarını dikkatle izliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Kuruma ayrılan bütçenin, sadece, genel kamu
hizmetleri ve dinlenme, kültür ve din hizmetlerine ayrılarak, diğer harcamalara,
örneğin, eğitim hizmetlerine hiç kaynak ayrılmamasını yadırgadık. Ancak,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak dileğimiz, en kısa zamanda, yargı sürecinde olan
anlaşmazlığın çözülmesi, Kurumun, Atatürk'ün vasiyetine uygun hale getirilerek,
hak ettiği malî güce kavuşmasıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi, Atatürk'ün vasiyetinin diğer yükümlülüklerini
yerine getirdiği gibi, bu konuda da üstüne düşeni yapmaya hazırdır.
Bir diğer dileğimiz de, sık sık Atatürk'ten yanlış alıntılar yapan Sayın
Başbakanımızın, arada bir, doğruları öğrenmek için kendisine bağlı olan bu
kuruma başvurmasıdır. Kurumun görevleri arasında, herhalde, Sayın Başbakanı
aydınlatmak da bulunmaktadır.
Bu düşüncelerle, Kurumun başarılı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bilgehan.
Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahsı adına, ikinci tur görüşmelerde, lehinde, Bartın Milletvekili Hacı
İbrahim Kabarık.
Sayın Kabarık, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HACI İBRAHİM KABARIK (Bartın) - Değerli Başkan ve sayın milletvekilleri;
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının ikinci turunda, lehinde,
şahsım adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan, hepinizi en içten
duygularımla selamlıyorum.
Her şey bir hayalle başladı. Bundan yüzyıl kadar önce, Jules Verne,
Denizler Altında 20 000 Fersah'ı yazdığında, orada, efsanevî bir güçle çalışan
bir denizaltıdan bahsetmişti; yani, günümüz insanının bile anlamakta
zorlanacağı nükleer denizaltı fikrinden hareket etmişti. Bizler, şimdi, onu
eleştirip, yazdıklarına gülenleri değil, Jules Verne'i hatırlıyoruz. Bu
nedenle, dünyanın ilk nükleer denizaltısının adı, Nautilus.
Değerli milletvekilleri, bizim de bu yola başlarken bir hayalimiz vardı.
Halkının çoğunun başka bir ülke parası kullanmadığı, ulaşımın sorun olmadığı,
fabrikaların bacalarının tüttüğü, halkın refah seviyesinin çok yüksek olduğu,
huzurlu ve gülen insanların kardeşçe yaşadığı bir ülkede yaşamayı hayal
etmiştik; ülkemizin böyle olmasını hayal etmiştik. Bu hayalimize ulaşmanın ne
kadar güç olduğunun farkındaydık. Ülkemizin jeopolitik konumu yüzünden
dışgüçlerin sürekli sahneye koydukları oyunların, halkımızdaki güvensizliğin,
borçların, son otuz yılda, tevsi yatırımları hariç, hiçbir yatırım yapılmadığının
farkındaydık. Güvendiğimiz, önce Allah, sonra halkımızdan başka bir şeyimiz
yoktu. Bu yolda çokça çalışmak gerektiğinin de farkındaydık. Konuşmalarımızda,
olumsuzlukları seslendirmek yerine, çok çalışmamız gerektiğini, bu toprakların
bizim olduğunu vurgulayarak seçildik ve günümüze kadar geldik.
Şimdi baktığımızda, geldiğimiz bu nokta, hayalimizin çok gerisinde
olmasına rağmen, seçim konuşmaları sırasında "hayal görüyorsunuz"
diyen bazı kişilerin hayallerinin ötesindedir. Sayın Başbakanımızın da
belirttiği üzere, daha, çok yapacak işimiz var, okuma yazma öğretilecek çok
insanımız, sorunları çözülecek hastalarımız, yolları iyi durumda olmayan
köylülerimiz var; ama, bizler buradayız arkadaşlar; bunları çözmek için,
elimizdeki kıt imkânlarla çözmek için buradayız, bu ülkeyi hayallerimizin
ötesine taşımak için buradayız.
Değerli milletvekilleri, hepimiz, bütçe görüşmeleri için, sabahın geç
saatlerine kadar, bu büyük çatı altında, büyük bir insanüstü gayretle
çalışmaktayız. Amacımız aynı, hayalimiz aynı, bazen sertleşse de,
söylemlerimiz, sonuçlarımız aynı. Gelin, daha fazla el ele verelim, yıllardır
hayali yetmeyen kişiler tarafından uyumaya bırakılmış bu sorun yumağını el ele
çözmeye çalışalım. Avrupa Birliğinin bizim için çıkardığı özel kuralların
ötesine geçelim; onları da geçelim, Mustafa Kemal'in bahsettiği muasır
medeniyet seviyesine çıkalım. Halkımızın kardeş olduğunu anlatalım. Aramızdaki
farklılıklara rağmen, sadece bir harf yüzünden kavga etmemize gerek olmadığını
anlatalım. Sadece Kürt kökenli kardeşlerimizle değil, biz, milletimizin bir
ferdi oldukları için kendimizi çok şanslı gördüğümüz diğer ırk, din ve dildeki
kardeşlerimizle de sorunumuz olmadığını herkese anlatalım. Aksine, çokrenkli ve
çoksesli bir mozaik içinde herkesin kendi parıltısını yansıtması sonucunda
güneşe benzeyen ülkemizi anlatalım. Biz, yapılanları haksız yere eleştirmeyi
bırakıp, çıtayı daha yüksek bir noktaya taşıyalım. Gelin, geçmişi değil,
geleceği tartışalım. Bu büyük milleti oluşturan tüm insanları hayal bile
edemeyecekleri güzelliklere taşımaya yarışalım.
Tabiî ki, hatalarımız, eksiklerimiz olacaktır. "Dünya yuvarlaktır
ve güneşin etrafında dönmektedir" dediği için Galile'yi idam edenlerin
torunları, şu anda, Galile'ye sahip çıkmaktadır. Galile, o zaman için, tam
olarak doğruyu tespit edemedi; ancak, bir yerden başlamak gerektiğini bize
öğretmiş oldu.
Değerli arkadaşlarım, bu yolda ilerlerken etrafımızda gelişen olayların
yanı sıra, içimizde olanları da kaçırmayalım. Dünya globalleşme rüzgârları ve
sürekli pompalanan terör duygusuyla giderek insanlıktan uzaklaşırken,
çevremizde değişik senaryolar sahneye konulan bir coğrafyada bulunuyoruz. Bu
coğrafyada, daha önce yaşayan milletlerde olduğu gibi, ülkemiz üzerinde de
birtakım formüller denenmektedir.
Bizim yaşadığımız topraklar medeniyetin beşiğidir. Zenginliklerimiz
sınırsızdır. Bu zenginlikler derken; bilinen tüm elementlerin yüzde 95'inin
geniş rezervler halinde ülkemizde bulunmasından bahsetmiyorum, yine, bu
zenginlikler derken, tarihî ve turistik kaynaklarımızdan, tarıma elverişli
arazilerimizden, su kaynaklarımızdan bahsetmiyorum. Bizim en büyük
zenginliğimiz Yüce Türk Milletidir. Bu millet kendisinden beklenmeyenleri
yapmış ve sürekli üzerine oynanan oyunları bozmuş, planları altüst etmiştir. Bu
millet sayesinde, Türk Ulusu defalarca yok oluştan dönmüş ve ayakları üzerinde
doğrulmuştur.
İktidara geldiğimizden bu yana seslendirdiğimiz gibi "önce
insan" diyerek, insan ekseninde çözümler bulmak zorundayız. Bizim ulusumuz
sadece bu topraklarda yaşamamaktadır. Dünyanın ta öteki ucunda yaşayan, gerek
Türkiye kurulduktan sonra gerekse daha önce bu topraklara gitmiş olan
insanlarımız bulunmaktadır. Biz, Meclis olarak, sadece bu topraklarda yaşayan
insanların hakları ve hukukları için değil, o topraklarda yaşayan insanların hakları
ve hukuklarını da temsil etmekteyiz. Bu yüzden, oralardaki insanlarımızı
ziyaret etmek veya onlarla ilgilenmek suç olmamalı diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, konuşmamı bitirmeden önce, 1932 yılında, bu
Meclisin seçtiği bir Cumhurbaşkanının, o zamanki adıyla Milletler Cemiyeti,
şimdiki adıyla Birleşmiş Milletlere üye olmak için müracaat gerektiği kendisine
söylendiğinde "davet ederlerse geliriz" dediğini ve Birleşmiş
Milletlerin o zamanki üyelerinin sadece bir kez olmak üzere müracaat gerekmeksizin
davetle bu ülkeyi üyeliğe kabul ettiklerini ve o Cumhurbaşkanının isminin
Mustafa Kemal Atatürk olduğunu hatırlatmak isterim.
Biz, temel olarak devletin küçülmesini, daha etkin ve sorumlu bir idarî
yapıyla merkeziyetçi yönetimden yerel yönetime geçilmesini hedefledik. Denetim
sistemini de getirdik. Denetim sisteminde, sadece işlem denetimi değil, bir
malî denetim anlamıyla uygulama gerçekleşmesi sayesinde yolsuzlukları tespit
edeceğimizi düşünüyoruz. Tabiî ki yasanın eksikleri olabilir.
Bir diğer sorun da, yasa uygulanırken, bu yasayı uygulayacak eğitimli
insan kaynaklarımız yoksa, en mükemmel yasa bile kötü sonuçlar doğuracaktır.
Ancak, önyargılı olarak konuya yaklaşmak, soğukkanlılığımızı kaybederek hüküm
vermek yerine, tribüne oynamak tabir ettiğimiz şov eksenli yaklaşımlar hiçbir
sorunu çözmez.
Son bir cümle olarak, İngiltere Parlamentosunda yazan bir yazıyı da
hatırlatmak isterim: "Birleşik Krallığın dostu yoktur, Birleşik Krallığın
düşmanı yoktur, Birleşik Krallığın menfaatları vardır. Parlamentonun vazifesi,
bu menfaatları korumaktır."
Ülkemizi 2000'li yıllarda, gelişen ve sınırları kaybolan dünyamızın
parlayan yıldızı yapmak için, doğruluk için ve özlemi çekilen güzellikler için
hep birlikte gerçeğe doğru taşımak adına ellerimi size uzatıyorum.
Sözlerime son verirken 2006 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize
hayırlar getirmesini diler, hepinize sevgi ve saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Kabarık.
Hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali
Şahin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul)- Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi sevgiyle, saygıyla,
muhabbetle selamlıyorum. Başbakanlık, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ve Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu bütçeleri üzerinde kısa bir değerlendirme yapmak üzere huzurunuzdayım.
Biraz önce gruplar adına konuşmalar yapıldı. Özellikle, Başbakanlık
bütçesi üzerinde görüşlerini ortaya koyan, Anavatan Partisi Grubu adına konuşan
Sayın Küçükali ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Kumkumoğlu
ve Sayın Kılıçdaroğlu -herhalde dikkatlerinizden kaçmamıştır- Başbakanlık
bütçesiyle ilgili hiçbir cümle kullanmadılar.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Gerek yok kullanmaya! Bütçeyi değiştirebiliyor
muyuz; kullansak ne olacak!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) -
Başbakanlık bütçesi içinde hangi birime, hangi kuruluşa, ne kadar ödenek
ayrılmış, bu ödenekler yeterli mi değil mi, bu konularla ilgili bir tek cümle
söylemediler.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Başbakan da söylemedi.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) Çünkü, bunları söylemek onları herhalde hiç
ilgilendirmiyor.
AHMET IŞIK (Konya) - Kesinlikle.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) -
Muhalefet, "falan kurumun şu hizmetleri var; bu hizmetlerin bir an önce
yapılması için buraya daha fazla ödenek koymalıydınız" diye, iktidarı
sıkıştırmak için vardır. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
Şimdi ne yaptılar; yapılan, Başbakanlık bütçesi konuşması değildi,
Başbakana saldırma konuşmalarıydı.
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Bravo, doğru söylüyorsun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ben,
kendim asla ciddîye almıyorum Sayın Küçükali'nin beyanlarını; ama,
televizyonları başında bizi izleyen vatandaşlarımızdan belki ciddîye alanlar
olur diye, bir iki cümle, izin verirseniz, kullanmak istiyorum.
Sayın Küçükali dedi ki: "Sayın Başbakan falan yerde bir konuşmada
'Meclis lojmanlarından çıkacaksınız' dedi, siz de alkışladınız." Kendisi
de oradaydı o zaman ha! "Efendim, Sayın Başbakan resmî konutta oturuyor,
Sayın Meclis Başkanı resmî konutta oturuyor…"
Sayın Başbakanın nerede oturduğunu cümle âlem biliyor; Keçiören'de
Subayevleri Mahallesinde kendi konutunda oturuyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Çukurambar'da, kendi konutunda oturuyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Çukurambar'da kendi konutunda oturuyor. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Ben de lojmanlarda oturuyordum, şimdi Öveçler'de oturuyorum;
vatandaşla, halkla, komşularımla birlikte, sabah giderken gelirken
selamlaştığım komşularımla birlikte. Son derece de memnunum. Allah nasip etti,
borç harç bir de daire sahibi olduk. (AK Parti sıralarından "hayırlı
olsun" sesleri)
Çok teşekkür ederim, sağ olun.
Öyle ifadeler kullandı ki Sayın Küçükali -burada söylemeye tereddüt
ediyorum- bu, bir kin, düşmanlık, hatta intikam almak amacıyla yapılmış olan
bir konuşmadır. Neyin intikamını alıyor?..
Sayın Küçükali burada mı? Değil. Gıyabında konuşuyorum, çok üzgünüm.
Bundan bir süre önce -o zaman bizim partimizdeydi- Ankara - İstanbul
uçağında yan yana oturduk; dedi ki "Sayın Mehmet Ali Kardeşim, Sayın
Başbakan beni disipline verdi. Hani, şu, Sayın Uğur Dündar'ın Arena
Programında, Kavaklı Belediyesindeki yolsuzlukla ilgili, benimle ilgili bazı
belgeler yayınlandı; işte, birtakım çete ilişkileriyle ilgili iddialar yer
aldı. Disipline sevk etti beni. Beni bir dinle, bir aracı ol, beni buradan
kurtar." Sayın Küçükali dedim, haklı olduğunuza inanıyorsanız gidin
disipline, orada haklılığınızı ispat edin ve aklanın. Ama, tabiî, orada
aklanamayacağını bilince, istifa etti. Şimdi, oraya geçti. Kendisini disipline
veren Başbakana da, tabiî ki, böyle bir konuşma yapacaktır!...
Bunun bir evveliyatı da var. Burada, İstanbul milletvekili
arkadaşlarımız hatırlayacaklardır. Listedeki yerini beğenmeyip telefon açarak
Sayın Başbakana, en ağır hakaretleri yapmış ve yurt dışına gitmiş; seçimler
süresince, bir tek gün dahi seçim bölgesine gelmemiş, kimseden bir tek oy
istememiş, teşkilatların bir tek kapısını çalmamış, hatta seçildikten sonra da…
Tabiî, o bulunduğu yerde seçilemeyeceğini düşünüyordu; ama, halkın yoğun ilgisi
sebebiyle, kendisi o selden buraya kadar geldi.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Öyle milletvekili çok, Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Halka,
teşkilata saygısı olmayanın Başbakana saygısı olur mu?! (AK Parti sıralarından
alkışlar)
İstanbullular kendisini iyi tanır, üçüncü bölgedeki 10 tane ilçede
yaşayan seçmenler kendisini çok iyi tanır; o nedenle, fazla bir şey söylemek
istemiyorum; ancak, Sayın Başbakanın -CHP'li sözcü arkadaşlarım da ifade ettiler-
yurt gezilerini, işte, dünya liderleriyle sık sık konuşmasını eleştirdiler.
Arkadaşlar, Türkiye'nin bir dünya devleti olması için, Türkiye'yi
yönetenlerin, kuşkusuz ki, dünya liderleriyle sık sık görüşerek, gerek dünya
gerekse bölge meselelerini tartışmasında büyük yarar vardır. Bu geleneği
Türkiye'de rahmetli Özal başlatmıştır.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Yani, Anavatan Partisiyle başlıyor.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ve
onun, Türkiye'nin vizyonunu yükseltmek için başlatmış olduğu bu uygulamayı
Sayın Recep Tayyip Erdoğan devam ettiriyorsa, Anavatan Partisi sözcülerine
düşen, bunu tebrik ve takdir etmektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
"Özal ruhu", "ANAP ruhu" falan diyorlar; hiç alakası yok.
Olsaydı, burada, onun başlatmış olduğu bir geleneği devam ettiren insan tebrik
edilirdi.
Efendim, ikide bir "çöplükten insanlar ekmek, işte,
dileniyor…" Sayın Kumkumoğlu aynı şeyi söyledi, Pendik'ten misaller verdi.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Eski alışkanlık...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ben,
Sayın Kumkumoğlu dostuma, arkadaşıma buradan sesleniyorum: Eğer, gerçekten,
imkânı olmadığı, aç olduğu, bir dilim ekmeğe muhtaç olduğu için çöplükte ekmek
arayan tanıdığınız varsa, lütfen bana bildirin; Pendik'teyse, Kartal'daysa,
Maltepe'deyse bildirin. Bizim, Vakıflar Genel Müdürlüğünün Küçükyalı'da aşevi
var; ertesi sabah, evine sıcak yemeği ben gönderteceğim, yeter ki bildirin! (AK
Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ben gönderteceğim…
İllerde, ilçelerde sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarımız var.
Bakın, buradan, bizleri dinleyen vatandaşlarıma sesleniyorum: Eğer gerçekten
bir dilim ekmeğe muhtaçsanız, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları bunun
için vardır; gidin, size yardımcı olunacaktır. Belediyelerimizin, Vakıflar
Genel Müdürlüğünün aşevleri var.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sayın Başbakan Yardımcısı, orası
insanların işyeri oldu, işyeri oldu; oradan topladıklarını satıp evlerini
geçindiriyorlar.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Biz,
her sabah, onların yemeklerini, sıcak yemeklerini evlerine kadar götürüyoruz.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Oradan ille ekmek toplayacak değil…
BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bu bir
vakıf amacıdır.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Hani vatandaşın içindeydiniz?!.
BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, lütfen…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ecdat
yadigârı vakıfların imarethanelerinin vakıf senedinde bu yazılıdır.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Hani vatandaşın içindeydiniz, çok
memnundunuz, her gün görüyordunuz vatandaşı?!.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Hatta,
Fatih'in vakıfnamesinde "sabahleyin, loş bir karanlıkta -rencide olmasın
diye- kimse görmeden vereceksiniz" diyor. Şimdi, biz, onu yapıyoruz. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Öyle, çarpıtmak yok!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ama,
kuşkusuz ki, Türkiye'nin devraldığımız bir gerçeği var. Türkiye'de ekonomik
sıkıntılar bitmiş değil, mücadelemiz devam ediyor. Kuşkusuz ki, 2 tane kriz
atlatmış olan bir ülkeyi devraldık. Bir gecede insanların varlıklarının
yarısını kaybettiği bir ülke devraldık. Fabrikalar kapandı, insanlar işsiz
kaldı kuşkusuz. Bunları bir çırpıda çözemezsiniz. Önce, bu ülkede istikrarı,
ekonomik istikrarı temin etmeniz lazım. Bu ülkede yatırım yapma ortamını
sağlamanız gerekir. İşte, üç yılın sonunda Türkiye artık yatırım yapılabilecek
bir ülke haline gelmiştir. Yerli ve yabancı yatırımcının ilgi duyduğu cazibe
merkezi bir ülke haline gelmiştir. Kuşkusuz ki, bunları, biz, hemen birdenbire
çözeceğimizi söylemedik; zaten kimse de söyleyemez.
O bakımdan, tabiî ki, işsizlik vardır, tabiî ki, işsizlik vardır…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Kaç kişiye iş buldunuz? Hayır, bir
rakam söyleyin.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bakın
"ne kadar kişiye iş buldunuz" diyor.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Efendim, söyler misiniz bir rakam...
Üç yıl geçti…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Tamam,
cevap veriyorum.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Şu kadar kişiye, üç yıldır…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bizim
geldiğimizde işsizlik oranı yüzde 10,7 veya 10,8'di; şu anda 9,6'dır. Diyelim
ki, eşit…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sanki pancar gibi…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Her
yıl işsizler kervanına 750 000 kişi aktarılıyor. Bakın, 750 000 kişiye, her
yıl, işsizlik kervanına eklenen yeni 750 000 kişiye iş bulmak zorundayız. Eğer,
işsizlik oranı sabitse, yerinde saymışsa, biz, üç yıl içerisinde… Arkadaş, 750
000 çarpı 3, ne yapar; 2 000 000 küsur insana iş bulmuşuz demektir. (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Bunu da yapmasaydınız bari!..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Evet,
iş bulduk demektir. Bakın, istatistikler bunu gösteriyor.
O bakımdan… Bakın, bu çöplükte ekmek arama edebiyatı artık prim yapmıyor
Sayın Kumkumoğlu be, yapmıyor…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Çöplükte ekmek değil… Onbinlerce insan
bugün büyük şehirlerdeki çöplüklerden topladıklarını satarak yaşamlarını
sürdürmeye çalışıyorlar.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) -
Gerçekten yapmıyor, gerçekten yapmıyor…
Kuşkusuz ki, ülkemiz insanının sorunları var, problemleri var; ama,
bakın, bizim millet olarak öylesine geleneklerimiz var ki, 2 tane kriz atlatmış
olmamıza rağmen, bu ülkede insanlarımız…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Çöplüklerden topladıklarıyla
yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar Sayın Bakan! (AK Parti sıralarından
"yeter artık, sus" sesleri, gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir dakika…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) -
Konuşsun… Siz oturun arkadaşlar, ben konuşuyorum, millet beni dinliyor. Sayın
Kumkumoğlu kendi kendine orada tepinip duruyor; onu kimse dinlemez, onu kimse
görmüyor. Bırakın siz bu işleri.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Dinliyor millet seni, evet,
dinliyor!..
BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, lütfen…
Buyurun Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap edin.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - İstihdam o kadar artmadı; yanlış
konuşuyorsunuz Sayın Bakan. Çok
yazık!..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) -
Arkadaşlar, bizim insanlarımızın birbirleriyle yardımlaşma, sivil toplum
örgütlerinin, vakıfların, derneklerin kendilerinden daha zayıf durumda olan
insanlara yardım etme duyguları var. Dolayısıyla, kuşkusuz ki, geçmişte yaşanan
bu krizleri atlatırken, vatandaşlarımızın, insanımızın, bu, inancımızdan da
kaynaklanan, kültürümüzden de gelen o güzel duygularını, hamiyetperver
duygularını da taşıdığımızı, bunun da Türkiye'de toplumsal birtakım patlamalara
neden olmadığını takdirlerinize arz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, dediler ki: "Doğuya fabrika kurun."
Evet, bu teşvik yasalarını onun için çıkardık. Bunu söyleyen arkadaşımız
işadamıdır. Ben kendisine çağrıda bulunuyorum, buyurun, gidin.
RECEP KORAL (İstanbul) - Doğuya gitsin…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) -
Buyurun gidin… Bedava arsa, vergi kolaylığı var, prim kolaylığı var; buyurun,
gidin.
Bakın, bir insan birine teklifte bulunurken, önce fedakârlığı kendi
nefsine yüklesin. Sen işadamısın ve üstelik hazır beton fabrikan var. Herhalde
işler de yerindedir; çünkü, inşaat sektörü canlandı. Herhalde işlerin büyümüştür.
Gidin, buyurun. Buyurun, gidin, doğuya yatırım yapın; oradaki insanlara böylece
hep birlikte yardımcı olalım.
Özelleştirmeler kime verildi?.. Arkadaşlar, özelleştirmelerin kime
verildiğini merak edenler, televizyonlara bakarlar, oradaki naklen yayınlardan
izlerler. Her şey şeffaf, her şey açık! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Televizyonları izlemiyor musunuz siz?! İzlemiyor musunuz?!
HALUK KOÇ (Samsun) - Öncesinde ne oldu?!.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - İzlemiyor
musunuz?!
HALUK KOÇ (Samsun) - Öncesini izleyemiyoruz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) -
Arkadaşlar, hiçbir kamu işi ihalesiz verilmez. İdarenin her türlü eylem ve
işlemi yargı denetimine tabidir. Bir gün yakana yapışırlar.
HALUK KOÇ (Samsun) - Yapışılacak!..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - O
nedenle, Türkiye, bir hukuk devletidir; hiç kimse, elinde bulundurduğu birtakım
imkânları kullanarak kendisine haksız menfaat temin edemez; etse bile, bir gün
yakasına yapışırlar. O bakımdan, bu tür sözlerin hiçbir kıymeti harbiyesi
yoktur Türkiye'de.
Sayın Kumkumoğlu, yine, Sayın Başbakanlık Müsteşarı Sayın Dinçer'le
ilgili burada beyanlarda bulundular. Tabiî, Sayın Dinçer adına... Ben onun
vekili falan değilim. Şu anda bir kamu görevlisidir, Başbakanlık Müsteşarıdır.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Amirisiniz efendim.
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Aslanlar gibi de bir müsteşar.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Amirisiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bakın,
size bir basit hukuk kuralını hatırlatıyorum: Hiç kimse hakkında kesinleşmiş
yargı kararı olmadan suçlu ilan edilemez. Siz, allahaşkına, yargıç mısınız ya?!
Siz savcı mısınız ya?!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Efendim, öyle ilan edin, mahkemeye
verin.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bir
insanı hemen suçlu ilan ediyorsunuz…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sayın Başbakan Yardımcısı, o zaman
öyle ilan edin, mahkemeye verin!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) -
…mahkûm ediyorsunuz, bu adamı görevden alın diyorsunuz. Siz kimsiniz
allahaşkına ya?! Siz kimsiniz?! (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Yargıç mısınız, savcı mısınız?!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Efendim, size niye mahkemeye
vermiyorsunuz?!
TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI (İzmir) - Çok ayıp Sayın Bakan, çok ayıp!..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) -
Efendim, diyor ki: "Ben, Sayın Müsteşara cumhuriyet düşmanı diyorum, beni
mahkemeye versin." Sayın Müsteşar seni ciddîye almıyor ki kardeşim! (AK
Parti sıralarından alkışlar)
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Vatandaş ciddîye alıyor; merak etmeyin!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ne
yapayım ben; seni ciddîye almıyor, mahkemeye vermiyor. Ben ne yapayım?! Ciddîye
alınmıyorsunuz demek ki.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, bir söz alacağım
herhalde bu kadar şeyden sonra....
BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, lütfen, karşılıklı konuşmayalım.
Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap ediniz.
Buyurun efendim.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, bu konuşmaya cevap
vermezsem olmaz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bakın,
Sayın Dinçer'le ilgili, özellikle CHP'li arkadaşlarımızın bu öfkesinin
kaynağını ben size söyleyeyim. Eğer Sayın Dinçer etliye sütlüye karışmayan,
gününü gün eden, salla başını al maaşını cinsinden bir bürokrat olsaydı…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sayın Bakan, siz, komisyonda, ben bu
ifadelere katılıyorum diyebildiniz mi?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - … on
yıl önce yazılmış olan o yazı…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sayın Bakan, siz, komisyonda ben bu
ifadelere katılıyorum diyebildiniz mi?! Niye diyemediniz?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - …o
müsteşarın yazmış olduğu bir yazı olsaydı, asla bunlar konuşulamayacaktı; ama,
Sayın Dinçer…
BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, lütfen…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Ama
Sayın Dinçer, kuşkusuz ki ufku olan, devlette yeniden yapılanmayı kafasına
koymuş, vizyon sahibi, acaba şu Başbakanlığı nasıl küçültürüz, acaba yetkileri
başka kurumlara da, özellikle taşraya nasıl aktarabiliriz, böylece ülkedeki
hizmetin kalitesini nasıl yükseltebiliriz, nasıl verimli hale getirebiliriz
diye çabalayan, gece gündüz çalışan bir insandır. Anamuhalefet Partisini
böylesine çalışkan bir bürokrat rahatsız ediyor. O da onun takdiridir; ama,
eğer bir makalesinde bir sözünden dolayı bir suç varsa…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Var…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Eğer
gerçekten cumhuriyeti ve onun ilkelerini rencide edici bir ifade kullanmış, bir
yazı yazmışsa…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Rencide edici değil, karşı…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - …bu
ülkede cumhuriyet savcıları var, cumhuriyet savcıları harekete geçerler.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Efendim, öyle bir suç yok… Öyle bir
suç yok…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Hemen
şunu söyleyeyim: Bakın, bizim Başbakanlığımızda cumhuriyet düşmanı hiç kimse
yoktur. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Var, var; Başbakanlık Müsteşarı!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bu
ülkede cumhuriyet düşmanı hiç kimse yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Kendi ifadesi… Kendisi ifade ediyor…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Yahu,
cumhuriyete karşı olacağız da krallığı mı getireceğiz bu ülkeye; padişahlığı mı
geri getireceğiz?!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Kendi ifadesi.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Aklını
yerim ben öyle bir insanın. (AK Parti sıralarından alkışlar) Öyle bir insan
bizim Başbakanlığın kapısının önünden bile geçemez. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, ayrıca bir soru soruldu; işte, Başbakanlıkta
birtakım tadilatlar yaptınız, bunu örtülü ödenekten mi ödediniz, nereden
ödediniz filan diye sorular soruldu; dün de sorulmuştu. Aslında, milletvekili
arkadaşlarımız bu soruyu yazılı olarak sordular; onlara da cevap verdik. Kaç
tane cevap verdik. İzin verirseniz bir tanesini okumak istiyorum.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Oku, oku, öğrensinler.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Kim
sormuş efendim; Erzincan Milletvekili Sayın Erol Tınastepe sormuş. Cevap
vermişiz:
“Başbakanlık hizmet binaları bakım onarım işleri, her yıl bütçemizin
yatırım programına konulan ödenek çerçevesinde Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
Yapı İşleri Genel Müdürlüğü kanalıyla yaptırılmaktadır.
Başbakanlığın talebine istinaden Bayındırlık ve İskân Bakanlığı İl
Bayındırlık Müdürlüğü tarafından ‘Başbakanlık merkez binası çevre düzenlemesi
ve tadilat işleri ile yemek salonu ve mutfak onarımı işi’ adı altında bir ihale
yapılmış ve ihaleyi 1 135 000 000 TL teklif bedeli ile Adil Gülseren İnşaat
Sanayi ve Dış Ticaret Limitet Şirketi firması kazanmıştır. Söz konusu işin 870
000 000 Türk Liralık kısmı 2003 yılında, 265 milyon Türk Liralık kısmı ise 2004
yılında bitirilmiştir. Başbakanlık İdarî ve Malî İşler Daire Başkanlığı
tarafından 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun doğrudan temin (22-d) ihale
yöntemine göre 47 adet küçük çaplı bina bakım onarım işlerine 2004 yılında
toplam 254 milyon 922 bin 450 milyon Türk Lirası harcanmıştır.
Firma isim ve ihale bedelleriyle ilgili bilgiler ekte sunulmuştur.”
Yani, başka ihaleye giren firmaların isimleri ve ne önerdikleri, hangi
teklifte bulundukları arkadaşımıza yazılı olarak bildirilmiştir.
Bakım ve onarım işini yapan firma sahiplerinin veya ortaklarının herhangi
bir milletvekiliyle yakınlığı var mı diye sormuş; bizim dosyamızda böyle bir
bilgi yoktur diye cevap verilmiştir.
Cevabı yazılı olarak bildiriyoruz; hâlâ bu konuyu gündeme getiriyorlar;
çünkü, böylesine başarılı bir iktidar karşısında muhalefet yapmak gerçekten
zordur arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar) Zor olunca, tabiî ki, böyle, defalarca cevap verdiğimiz soruları
tekrar tekrar gündeme getiriyorlar,başka konuşacak bir şeyleri yok, söyleyecek
bir şeyleri yok.
ALİ AYAĞ (Edirne) - Sermayeleri kalmadı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, zamanımız… Evet, zamanım bayağı var.
Şimdi, izin verirseniz ben Başbakanlık bütçesiyle ilgili bir
değerlendirme yapayım. Herhalde sizler konuşmamı bir an önce bitirmemi, bir an
önce de bu turun tamamlanmasını arzu… (AK Parti sıralarından "hayır hayır,
devam" sesleri)
AHMET IŞIK (Konya) - Devam Sayın Bakanım, devam...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Öyle
mi; peki.
Değerli arkadaşlarım, şunu memnuniyetle belirtmeliyim ki, Türkiye, 2004
yılından sonra yeni bir bütçe uygulamasına geçti, biliyorsunuz. Analitik bütçe
sınıflandırması dediğimiz bir bütçe uygulamasıyla, Türkiye, malî işlemlerinin
kapsamlı ve saydam bir şekilde görünmesini sağlar hale geldi. Türkiye bu
uygulamayla kamu maliyesinde hesap verebilirliği artıran, planlama ve
performansı esas alan çokyıllı bütçelemeye geçti.
Başbakanlık bütçesi -hatırlayacaksınız, geçtiğimiz yıl burada yine
Başbakanlık bütçesi üzerinde ben konuşmuştum- iki ana bölüm halinde
inceleniyordu. Bunlardan bir tanesi Başbakanlık teşkilatı içerisinde yer alan
farklı fonksiyonlardaki birimler -ki, bunların sayısı 22'dir- bir de
Başbakanlık bütçesi içerisinde mütalaa edilen kamu kurum ve kuruluşları. Şimdi,
bu sene farklı bir uygulamaya geçtik. Artık, Başbakanlık bütçesi içerisinde yer
alan kamu kurum ve kuruluşları burada müstakilen bütçelerinin görüşüldüğü,
müstakil bütçeli kuruluşlar haline geldi. Nitekim, bugün görüşmekte olduğumuz
birtakım kamu kurum kuruluşlarının daha önce müstakil olarak görüşülmesi söz
konusu değildi.
Başbakanlığın merkez teşkilatı, yani, işte Teftiş Kurulu Başkanlığı,
Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü gibi birimlerden oluşan, 22 birimden
oluşan Başbakanlık bütçesi bu yıl 160 260 150 Yeni Türk Lirasıdır. Geçtiğimiz
yılla kıyasladığımızda yüzde 34,30'luk bir artış vardır.
Tabiî, ben muhalefet sıralarında olsaydım, iktidara başka bakanlıklarda
artış oranı düşük de Başbakanlıkta neden yüzde 34 gibi bir artış yaptınız diye
sorardım; ama, kendileri tabiî bu işlerle ilgilenmedikleri için, bu soruyu
şimdi ben kendime soruyorum, kendim cevap vereceğim.
Şimdi, ödenekteki bu artışın en önemli nedeni, dikkatinizi çekiyorum,
uluslararası kuruluşlara katkı payı, bir de barışı destekleme ve koruma
harekâtlarına katkı gibi harcama kalemleridir. Bununla ne demek istediğimi
herhalde anladınız; çünkü, Türkiye'nin, Afganistan'da, Bosna-Hersek'te,
biliyorsunuz, askerî güçleri var. Bunlara, kuşkusuz ki, bir yerden para
aktarılması gerekir. İşte bunun için Başbakanlık bütçesine bu ödenekleri
koyduğumuz için bu yüzde 34,30'luk artış gerçekleşmiştir. Bunu da bilgilerinize
sunma ihtiyacını duyuyorum.
Değerli arkadaşlarım, gerek Başbakanlığın ilgili 22 biriminin gerekse
bütçeleri müstakil olarak görüşülen kurumların, tamamının, bu yılki, yani,
önümüzdeki yılki, 2006 yılı bütçesi, 1 317 236 150 Yeni Türk Lirası gibi bir
noktaya gelmiştir. Genel olarak bu artış oranı, topladığımızda, yüzde 5'in
altında bir orandır. Demin söylediğim yüzde 34'lük artışın sebebi biraz önce
ifade ettiğimdir.
Değerli arkadaşlar, Başbakanlık, idarî yapının en üstünde yer alır.
Hükümetimiz, Başbakanlığı, bu fonksiyonları yapan, kamu kurum ve kuruluşlarını
bu doğrultuda yönlendiren bir kurum haline getirmeye çalışmaktadır. Vatandaşın
hayatını kolaylaştırmak, hizmet kalitesini yükseltmek, önce bizim,
Başbakanlığın görevidir. Bunu önce biz üstleneceğiz, sonra bunu dalga dalga tüm
Türkiye'ye yayacağız. Peki, bunun için ne yapıyoruz önce, ne yaptık; özellikle,
işte, içinde bulunduğumuz yıl ne yaptık Başbakanlık olarak?.. Bir Başbakanlık
genelgesi yayınlayarak, kamu kaynaklarının etkin kullanımı ve maliyetlerini
düşürme yılı ilan ettik biz geçtiğimiz yılı; yani, hangi kamu kurum ve kuruluşu
kamu kaynaklarını daha etkin kullanıyor, maliyetlerini düşürüyor; ama, hizmetin
kalitesini de yükseltiyor, bununla ilgili, kamu kurum ve kuruluşları arasında
âdeta bir yarışma başlattık, raporlar aldık, denetlettik ve en sonunda da,
başarılı olan kamu kurum ve kuruluşlarına ödüller verdik. Bunu niye yaptık
Başbakanlık olarak?.. Arkadaşlar, bakın, herkes üstün bir performans sergilemek
ve millete hizmet noktasında âdeta birbirleriyle yarışmak zorundadır. Biz, bunu
bir yarış haline getiriyoruz. Önce, merkezde, merkezî yönetimde bunu yapıyoruz "ey
taşra teşkilatı, ey valilerimiz, ey belediye başkanlarımız, ey kaymakamlarımız,
bunu siz de yapın" mesajını vermek için; çünkü, bizim, Başbakanlık olarak
örnek olmamız gerekirdi. Bunu yaptık, bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz.
Başbakanlık olarak bir genelge yayınladık. Kamuda görev yapan tüm özürlü
vatandaşlarımız 10 ilâ 16 Mayıs Sakatlar Haftasının ilk günü idarî izinli
sayılıyorlar artık. 3 Aralık Dünya Özürlüler Gününde de, Sakatlar Haftası
dolayısıyla, yine idarî izinli sayılıyor kamu görevlilerimiz.
Kamuda görev yapan şehit yakınları 18 Mart Şehitler Gününde, malul
gaziler ile eşleri 19 Eylül Gaziler Gününde idarî izinli sayılıyorlar bir
Başbakanlık genelgesiyle.
Değerli arkadaşlar, tabiî, Başbakanlığa bağlı 22 tane birimden
bahsettim; ama, bunların içerisinde ancak bir tanesinin faaliyetleriyle ilgili
sizlere bilgi vermekte yarar görüyorum. Bunlardan biri, bu 22'den biri, Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğü arkadaşlar; Osmanlı ve cumhuriyet dönemine ait 700
yıllık bir tarihî ve kültürel birikime sahip. Bu zenginliği sağlıklı bir
şekilde muhafaza ederek, dünya bilim çevrelerine hızlı bir biçimde hizmet
sunmaya hükümet olarak karar verdik, bu konuda adımlar attık. Devlet
Arşivlerindeki arşiv belgelerinin yüzde 80'inin tasnifi tamamlandı. Daha önce
böyle bir şey yapılmamış. Yerli ve yabancı ilim adamlarının hizmetine sunuldu
bunlar. Ayrıca, devlet arşivindeki belge kataloglarının büyük bir kısmı
internette yayınlandı. Yine, bu belgelerin dijital ortama aktarılması projesi
tamamlanarak, 5 000 000 belge, şu anda, dijital ortamda, ilgililerin hizmetine
sunuldu.
Dışişleri Bakanlığımızla koordineli bir şekilde yapılan çalışmalar
sonucu, arşivlerimizdeki zenginliği dünyaya tanıtmak için, 28 ülkeyle,
işbirliği protokolü imzalandı.
Bu gayretlerimiz sonucu ne oldu; Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü,
Avrupa Arşivler Birliğinin Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi çok kısa sürede.
Şimdi, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, önümüzdeki yıl, İstanbul'da, yeni ve
modern bir arşiv deposu ve araştırma salonu inşa etmeyi programına aldı.
Değerli arkadaşlar, Başbakanlık bünyesinde, bir de, İdareyi Geliştirme
Başkanlığı var. İdareyi Geliştirme -demin kısaca bahsettim- ne yapar; yürütülen
kanunların uygulama imkânı bulunmayan hükümlerinin ayıklanması ve
sadeleştirilmesini yapar. Bu zamana kadar yapmamış; şimdi, biz yaptırıyoruz.
Birçok kanun var, yönetmelik var; bunlar artık uygulanmıyor, uygulanma
kabiliyetini kaybetmiş. Şimdi, bunlar tek tek ayıklanıyor ve bunlar yürürlükten
kaldırılıyor. Birimlerimiz var, uzun süredir çalışıyor; ama, bir üretim
yapmamış; işte, şimdi, bunlar yapılıyor.
Ayrıca, İdareyi Geliştirme Başkanlığı, vatandaşın en çok hizmet talep
ettiği alanları kendisine çalışma konusu olarak seçtiğini ifade etmek
istiyorum. Diğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla işbirliği yaparak, yönetmelik
değişiklikleriyle, kamu kurumlarında karar ve işlem sürecini hızlandırdı. Kamu
kuruluşlarında işlemlerin daha kısa sürede bitmesiyle ilgili, kamu
kuruluşlarıyla müşterek çalışmalar yaptı. Elektronik ortamda, kamu kurumları
arasında ve vatandaşla yazışma yapılması imkânını getirdi. Mesela, halkın,
sağlık alanında en çok hizmet talep ettiği polikliniklere erişim öncesinde
bulunan 5 adet işlemi, 1'e indirdi. Bunu, İdareyi Geliştirme Başkanlığı, Sağlık
Bakanlığıyla birlikte yapıyor. Yani, Başbakanlık İdareyi Geliştirme Başkanlığı,
o kurumu zorluyor bunları yapalım diye ve bu yönetmelikleri değiştiriyor.
Tapu sicil müdürlüklerinde ön başvuru sistemi kurularak, istenilen belge
sayıları azaltılarak işlem süreleri kısaltıldı.
Sağlık karnesi verilmesi sürecinde istenilen belge sayıları azaltıldı,
böylece, işlem süreci kısaldı. Yine, bunu, İdareyi Geliştirme Başkanlığının
öncülüğünde yaptırıyoruz.
İşyerlerinin açılmasında istenilen belge sayıları azaltıldı.
Ruhsatlandırma süreci kesin sürelere bağlandı. Sıhhî işyerlerinin aynı günde
ruhsatlandırılmasına imkân getirildi, beyana dayalı ruhsatlandırma sistemine
geçiş sağlandı. Bunun öncülüğünü Başbakanlıkta İdareyi Geliştirme Başkanlığı
yapmaya başladı.
Şu alanda da iyileştirme çalışmalarını büyük bir hızla yürütüyor: Gümrük
kapılarında yürütülen hizmetlerin basitleştirilerek daha hızlı sunulması.
Önemli bir ihtiyaç. İnşaat ve iskân ruhsatlarının verilmesi sürecinin
incelenerek iyileştirme alanlarının tespit edilmesi, trafik tescil ve ruhsat
işlemlerinin basitleştirilmesi; bunlar şu anda bizim Başbakanlık İdareyi
Geliştirme Başkanlığının gündeminde olan, diğer bakanlık ve kuruluşlarla
birlikte çalıştığı konulardır.
Yani, ne yapıyor, birçok birim var da, 22 tane, bunlar ne yapıyor
sorusunun cevabı olsun diye bir iki tane örnek vermek için bunları huzurunuza
getirdim.
Değerli arkadaşlar, Başbakanlık bünyesinde faaliyette bulunan Halkla
İlişkiler Daire Başkanlığımız var. Şimdi vatandaşlarımıza daha sağlıklı
bilgiler vermek, daha sağlıklı ilişkiler kurma gibi bir işlev üstlendi. 2005
yılı içerisinde bireysel, toplu ve e-posta olmak üzere 109 271 adet
Başbakanlığa başvuruda bulunuldu. 2005 yılında şu ana kadar 109 000 adet…
Ayrıca, Alo Başbakanlık hattına 53 000 adet telefon başvurusu yapıldı.
Bilgi Edinme Kanununu çıkardık. Başbakanlıktan vatandaşlar bilgi edinme
hakkından yararlanarak bilgiler istiyor. 2004 yılı nisanından bu yana 12 106
başvuru olmuş. Peki, ne yapıyorsunuz bunları? Başvuru oluyor da ne
yapıyorsunuz? Bunların her biri tek tek takip ediliyor arkadaşlar. İlgili
kurumlara gönderiliyor. Cevaplar aranıyor. Böylece, vatandaşın Başbakanlığa
yazıyla, faksla, telefonla, internet aracılığıyla ulaştırmış olduğu her türlü
sorunun takibini Başbakanlık Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı büyük bir
titizlikle yürütüyor. Çünkü, o Başbakanlık bu halk için vardır, bu millet için
vardır. Dolayısıyla, bu alanda atmış olduğumuz adımları da yeterli görmüyoruz.
Bu bakımdan, halkımızı daha da memnun edecek adımları atmayı Başbakanlık olarak
ve Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı olarak önemsediğimizi ifade etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, peki, bu kadar işler yapılıyor; o zaman, yeni
personel almış olmanız lazım diye sorabilirsiniz. Bizden önceki dönemde,
Başbakanlığa geçici görevli olarak 730 kişi alınmıştı. Şimdi, herhalde, siz
bunu yükseltmişsinizdir diye soracaksınız; hayır, şimdi, biz, bunu 331'e
indirdik. Hani, diyorlar ya, kadrolaşıyorsunuz, kadrolaşıyorsunuz; hayır, biz,
kamu kurum ve kuruluşlarını, daha az personelle daha çok hizmet nasıl yapılır
noktasında yönlendirmeye çalışıyoruz.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sağlık Bakanlığında neler oluyor Sayın Bakan? Yapma
allahaşkına!..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sağlık
Bakanımız gelir -Sağlık Bakanlığının bütçesi burada görüşülecek- Sayın Koç,
Sağlık Bakanımıza sorarsın; o da, cevabını size güzel güzel verir.
HALUK KOÇ (Samsun) - O zaman, kadrolaşmıyoruz lafını söylemeyin.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Peki, 86 000 açıktan atamayı kim yaptı?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bak,
ne güzel, ne güzel bir soru sordu, cevap veriyorum şimdi. Bu açıktan atamayı
kim yaptı? Değerli milletvekili arkadaşım, herhalde Türkiye'de yaşıyorsunuz;
kamuya nasıl personel alınıyor allahaşkına?! Şimdi, şükranlarımı sunuyorum,
Allah sağlıklı, uzun ömürler versin, Sayın Ecevit, 1999 yılında, kamuya
personel alımıyla ilgili, bana göre, güzel bir usul başlattı. Biz, onu, AK
Parti İktidarı olarak, aynen devam ettiriyoruz. O nedir; torpili,
kayırmacılığı, adamını bulu ortadan kaldıralım. Kamuya personel alınacaksa, bu,
sınavla olsun. Bu sınavı da ÖSYM yapsın, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi
yapsın. Buna, kamu personeli seçme sınavı diyelim. Kamu kurum ve kuruluşları,
bütçe kanunuyla almış oldukları açıktan atama izinleri sayısında, boş
kadrolarını ÖSYM'ye bildirsinler ve bu kadrolarının derecelerini, alınacak
personelde aranan vasıflarını bildirsinler, sınava girenlere de birer tercih
kitapçığı dağıtılsın tıpkı üniversite giriş sınavında olduğu gibi; hani, öğrenciler,
çocuklarımız girerler ya üniversite sınavına. Sonra, birer de tercih kılavuzu
dağıtılır, onu alırlar, tercihlerini yaparlar; böylece, puanlarına göre,
üniversitelerin değişik bölümlerine yerleşirler. Şimdi, kamuya personel olmanın
yolu da aynen böyledir.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Hiç alakası yok.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) -
Burada, torpilin olması mümkün değil, bunların hiçbiri, personelden sorumlu
Bakan olarak benim önüme gelmez. Kimin alındığını ben bilmem. KPSS sınavına
girmiş, tercih kılavuzunu doldurmuş kişiler, puanlarına göre, ÖSYM tarafından
kamu kurum ve kuruluşlarına gönderilir. O kamu kurum ve kuruluşları da, hangi
personelin kendilerine gönderildiğini o kişi geldiğinde görürler ve bilirler;
şu anda sistem böyledir…
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Hiç alakası yok.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - İşçi
alımı da böyledir.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Hiç alakası yok.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - İŞKUR
kanalıyla yapılıyor.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Kadın eli sıkmayan mühendisleri yerleştirdiniz
DSİ'ye, isim isim söyleyeyim ben size Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Bakın,
bu bir Başbakanlık genelgesiyle yapıldı Sayın Ecevit döneminde, şu anda da, bu
kararname gereğince bunlar yapılıyor; ama, şimdi, biz yeni Personel Kanununa
bir hüküm koyduk, bunu kanunî esasa bağlıyoruz. Yani, kanun maddesi haline
getiriyoruz ki, kolay kolay değiştirilmesin diye. Yani, kamuda personel
alımında kayırmacılığı önleme bakımından, diğerlerinden çok daha titiz
olduğumuzu belirtmek için bu cümleleri kullanıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığımızın hangi
amaçla kurulduğu, neler yaptığı, bu bütçe üzerinde söz alan arkadaşlarımız
tarafından burada dile getirildi. Aşağı yukarı ben de aynı şeyleri
söyleyecektim.
Kuşkusuz ki, Millî İstihbarat Teşkilatımız 1927'li yıllarda kurulmuş
önemli bir istihbarat teşkilatımızdır. Türkiye'nin güvenliği açısından üzerine
düşen görevleri titizlikle yerine getirmektedir; ama, takdir edersiniz ki, işi,
birazcık gizlidir. O nedenle, onun faaliyetleriyle ilgili, takdir edersiniz ki,
burada, teferruatlı bir bilgi vermem mümkün değildir; ama, bütçesinin,
geçtiğimiz yıla nispetle yüzde 19 oranında artırıldığını ve 352 570 000 Yeni
Türk Liralık bir bütçeye 2006'da sahip olduğunu ifade etmek istiyorum.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği konusunda, çok güzel konuşmalar
oldu burada. Benim sizlere söyleyeceklerimle o konuşmada dile getirilenler
aşağı yukarı örtüşüyordu.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin, özellikle üç yıllık dönem
içerisinde, yapısı, işlevi ve fonksiyonu önemli ölçüde değişti. Artık, Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği sivil bir mantıkla yönetilen ve almış olduğu
kararların Resmî Gazetede yayımlanması yasaktı, yayımlanır bir kurum haline
geldi. Şu anda da, biliyorsunuz, burada yapmış olduğunuz yasal bir düzenleme
sonucu, artık, askerlerden de Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri olabiliyor,
sivillerden de olabiliyor; ama, şu anda sivil bir arkadaşımız, Sayın Yiğit,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği görevini yürütmektedir.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bütçesi konusunda da burada
söz alan gruplar adına konuşan arkadaşlarımız düşüncelerini, bu kurumumuzun ve
bu kurum içerisinde yer alan kurumların, kuruluşların hangi görevlerle yükümlü
olduklarını, bunların şu ana kadar hangi hizmetleri ortaya koyduklarını ifade
ettiler. O nedenle, ben, kıymetli vakitlerinizi fazla almamak için, hazırlamış
olduğum konuşma metnini bir tarafa bırakıyorum; çünkü, aşağı yukarı aynı
şeyleri söyleyeceğiz; ama, hemen şunu ifade edeyim ki, Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu ve bu Başkanlık içindeki kuruluşların 2006 yılı bütçeleri
toplamı 27 460 000 Yeni Türk Lirasıdır; geçtiğimiz yıla nispetle bir miktar
daha yüksektir.
Ben, bütçelerini görüşmekte olduğumuz tüm kurumlarımıza 2006 yılında
daha başarılı hizmetler diliyorum, bu ödenekleri daha dikkatli kullanacaklarına
inanıyorum. Böylelikle, milletimize, halkımıza, yasalarında ve
yönetmeliklerinde belirtilen görevleri yerine getirirken onları memnun edici
bir tavır içerisinde, uygulama içerisinde olacaklarına inanıyorum. Şu anda
görüşmekte olduğumuz tüm kurum bütçelerimizin kurumlarımıza hayırlı olmasını
diliyor, katkıda bulunan tüm değerli milletvekili arkadaşlarımıza, gruplarımıza
saygılar sunuyorum.
İyi akşamlar diliyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan benim ismimi
zikrederek hilafı hakikat beyanlarda bulunmuştur cevap vermek istiyorum. 69
uncu maddeye göre…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, yani, çarpıtma 69 uncu
maddenin hükümleri içerisine girmiyor mu? İlla sataşılması mı lazım, illa
hakaret edilmesi mi lazım?
BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu…
HALUK KOÇ (Samsun) - 69, 69…
BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, şimdi, çarpıtma derken, sizler…
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - Sayın Başkan, önce ben konuştum…
BAŞKAN - Peki. Sayın Kumkumoğlu, önce Küçükali konuşsun.
Buyurun efendim.
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - Önce bana cevabı verin.
BAŞKAN - Buyurun, sizi dinliyorum; affedersiniz.
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - Sayın Bakan, bu mikrofondan, benim burada
bulunmadığım halde, hilafı hakikat beyanlarda bulunmuştur; buna cevap vermek
istiyorum. (AK Parti sıralarından "yerinden" sesleri)
Oradan, kürsüden… Buna siz karar veremezsiniz. Yerinden cevap verilecek
bir hal değil bu. Şimdi ben cevap verince siz de dinlersiniz.
BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım…Saygıdeğer milletvekilleri ve şu anda
ayakta bulunan saygıdeğer arkadaşlarım; şimdi, bütün milletvekili
arkadaşlarımız konuşmaları sırasında öyle ifadeler kullanıyorlar ki, bir müddet
sonra, bunlara karşımda cevap verdiği zaman, kişi kendi konuşurken, karşıdaki,
tabiî…
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Müsaade eder misiniz konuşayım Sayın Küçükali, müsaade edin.
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - Müsaade buyurun, sizin söylediğiniz ile
benim söylediğimin alakası yok.
BAŞKAN - Efendim, müsaade buyurun.
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, böyle bir usul mü var?
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - Bakın, bir yerde buluştuğumuzu, kendisinden
ricalarda bulunduğumuzu…
BAŞKAN - Sayın Küçükali,
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - Bir yerde bulunduğumuzu… Yok bilmem ne
esnasında, yok uçakla seyahate gitmişiz…
BAŞKAN - Sayın Küçükali, Sayın Bakanın sizin hakkınızdaki konuştuğu
sözler aynen şu şekilde: Bir uçakta, seyahat sırasında beraber olduğunuzu,
sizin, o gün…
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - Hilafı hakikat…
BAŞKAN - Yahu, müsaade edin de ben söyleyeyim, hilafı hakikatse
söylersiniz şu anda. Sayın Bakan, bu seyahatiniz sırasında, o zaman mensubu
olduğunuz parti…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) -
Uçakta söylemedin mi?
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - Oniki yıllık arkadaşımsın ve hukukçusun;
hiç yakışmadı! Ben şimdi söyleyeceğim, dinleyeceksin.
BAŞKAN - Sayın Küçükali, benimle mi konuşuyorsunuz, Sayın Bakanla mı
konuşuyorsunuz?
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - Sayın Bakan laf atıyor, cevap veriyorum.
Benim yaradılışım bu.
AHMET YENİ (Samsun) - O zaman, bize de dön, cevap ver.
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - Onu siz takdir edemezsiniz ve lütfen sessiz
kalın.
BAŞKAN - Yaradılışlar ayrı tabiî, ona bir şey diyemeyiz biz de...
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - Onu siz takdir edemezsiniz! (AKP
sıralarından gürültüler)
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Nasıl takdir edemeyiz?!
BAŞKAN - Sayın Küçükali... Sayın Küçükali...
Bakınız...
Arkadaşlar, lütfen, sükûneti sağlayalım ve dinleyelim.
Sayın Bakanın söylediği aynen şudur: Sayın Bakan, bir uçakta beraberce
seyahat ettiğinizi, o gün mensubu olduğunuz siyasî parti; yani, AK Partide
disiplin kuruluna sevk edildiğinizi ve bu konuyla ilgili olarak, kendisinden,
bu konunun açıklanmasını istediğinizi söyledi. Sayın Bakan da "efendim,
siz, gidin, orada aklanın, mesele biter" demiş. Sayın Bakanın söylediği
budur.
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - Hilafı hakikat! Hilafı hakikat!
BAŞKAN - Peki, bakınız, bu hilafı hakikatse, şuraya çıkacaksınız, ben
size iki dakikalık süre vereceğim, açıklayacaksınız.
Buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, tarafsızlığınıza güveniyoruz.
BAŞKAN - Sayın Bakan ile sizin aranızda ikili bir görüşme geçmiş, siz,
eğer, böyle bir şey yoksa, buyurun.
Sürenizi başlatıyorum, mikrofonunuzu açıyorum.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, biz sonra mı
görüşeceğiz? Bundan sonra mı?..
BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, bir işi halledelim... Lütfen efendim,
buyurun, istirham ederim.
Buyurun Sayın Küçükali.
V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Göksal
Küçükali'nin, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in,
konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - Sayın Başkan, haddizatında, Sayın Bakanla
oniki yıllık bir dostluğumuz var. Beraber milletvekilliği de yaptık. Ne kıratta
bir adam olduğumuzu fevkalade bilir.
Burada olmadığım bir sürede, Arena programıymış, yok çeteymiş gibi
laflar etmesini şiddetle yadırgadım, fevkalade üzüldüm, hiç şık olmadı; ama,
ben, ona, o şekilde cevap vermeyeceğim.
Bakın, ben isterdim ki... Burada, Sayın Başbakana olan düşmanlığımdan,
hırsımdan ve saldırıdan bahsediyor. (AK Parti sıralarından "aynen öyle,
yalan mı" sesleri)
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Aynen öyle!
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen...
Sayın Küçükali, buyurun lütfen.
Arkadaşlar, lütfen hatibi dinleyelim.
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, sizin hiçbirinizi
burada oturmaya mecbur tutan yok. Bir, iki, üç, dört tane kapı var.
Buyurabilirsiniz. (AK Parti sıralarından gürültüler, Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Şimdi, bakın, Sayın Başkan, ben, burada,
Sayın Başbakan için söylediklerimi başlık başlık tekrarlayacağım: Sayın
Başbakan, İsrail'e terör devleti dedi mi demedi mi; gitti mi gitmedi mi; oraya
gidip özür dileyip, randevu alıp, Amerika'ya gitti mi gitmedi mi? (AK Parti
sıralarından gürültüler)
HASAN KARA (Kilis) - Sayın Küçükali, siz, Sayın Bakanla uçakta
karşılaştınız mı karşılaşmadınız mı?!
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Sayın Bakan... Sayın Bakan... Bakın... (AK
Parti sıralarından gürültüler)
HASAN KARA (Kilis) - Sayın Bakanla uçakta karşılaştınız mı karşılaşmadınız
mı?!
BAŞKAN - Sayın Küçükali, Sayın Bakanla ilgili sataşmaya cevap
vermezseniz, mikrofon otomatik kapandığı zaman açmayacağım bakınız; açmam.
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Veriyorum, işte veriyorum.
Ben arzu ederdim ki, benim söylediklerime Sayın Bakan, gelsin, burada
cevap versin. Beni saldırıyla itham etmesin. Ben bir milletvekiliyim ve bunları
söylemek mecburiyetindeyim. Söyleyeceğim; partim de söyleyecek, söylemeye de
devam edeceğiz.
Gelelim öteki meseleye…
HASAN KARA (Kilis) - Sayın Küçükali, Sayın Bakanla uçakta karşılaştınız
mı karşılaşmadınız mı?
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen…
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Benim, kendisiyle, uçakta, böyle bir konuya
ricacı olmam bahis mevzuu değildir. Şimdi, tutanakları getirtiyorum. Söylenen,
ben ona abi demişim. Hayır, yıllardır o bana abi der, ben ona hiç abi demem.
HASAN KARA (Kilis) - Uçakta ne söylediniz, uçakta?..
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Benden 5-6 yaş küçük. Öyle olduğunu kendisi
de bilir.
Ondan bir minnet dilemem mümkün değil. Bana, hiçbir kimse, hiçbir
şekilde, böyle bir yakıştırmayı yapamaz!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - 2 dakika daha rica ediyorum.
BAŞKAN - Arkadaşlar, bakınız, bundan sonraki arkadaşlar için de
söylüyorum. Şimdi, buraya çıkıp, herkes, istediği…
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - 1 dakika rica ediyorum…
BAŞKAN - Sayın Küçükali, lütfen…
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika rica ediyorum;
bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun; 1 dakikalık sürenizi başlattım.
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Demek ki, Allah'a şükürler olsun,
söylediklerimiz adresini bulmuş ki, bu kadar celallenip, gelip, burada, hiç
mesnedi olmayan iddialarda bulundu.
Söyledikleri külliyen yalandır!
Saygılarımı sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
HASAN KARA (Kilis) - Uçakta ne konuştunuz?
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - Hiçbir şey konuşmadık; yalan söylüyor!
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Küçükali.
HASAN KARA (Kilis) - Beraber gelmediniz mi?
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (Devamla) - Kuran-ı Kerim'e el basarsın... Yalan
söylüyor!
BAŞKAN - Sayın Küçükali, lütfen…
HASAN KARA (Kilis) - Beraber gelmediniz mi?
BAŞKAN - Sayın Kara… Sayın Kara, lütfen…
RECEP KORAL (İstanbul) - Herkesin işi gücü var; bırakın artık!..
Sayın Başkan, Meclisi fuzulî meşgul ettirmeyin allahaşkına.
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - Sayın Bakan, fevkalade üzüldüm.
BAŞKAN - Sayın Küçükali, lütfen…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, 2 dakika müsaade edin...
BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, tamam, söz hakkınız baki.
Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.48
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.58
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik),
Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı
Kesinhesap Kanunu Tasarılarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler
Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı:
1028, 1029, 1030) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Başbakanlık 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLÂTI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat Teşkilâtı
Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK
KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi (Devam)
BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde.
V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Ali Kemal
Kumkumoğlu'nun, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, konuşmasında,
ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle
konuşması
BAŞKAN - Şimdi, Sayın Kumkumoğlu'na, söylediği sözlerin değişik şekilde
anlatıldığı gerekçesiyle açıklama için kısa bir söz vereceğim; sonra,
çalışmalarımıza devam edeceğiz.
Buyurun Sayın Kumkumoğlu.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, bazı şeyler vardır ki, bunları siyasetin kendine
has birtakım söylemleriyle halletmemiz, çözmemiz mümkün değildir. Bakın, burada
tutanaklar var. Plan ve Bütçe Komisyonunda, Başbakanlık Sayın Müsteşarıyla
ilgili olarak söylediklerimiz, bu tutanakta yer almaktadır. Bu tutanakta aynen
şunlar vardır: "Görülmüştür ki, Plan ve Bütçe Komisyonunun hiçbir üyesi ve
Sayın Bakan -o gün yine Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Bakan vardı-
Başbakanlık Müsteşarının kullandığı bu ifadelerin arkasında
duramamaktadır." Ve Sayın Başbakan Yardımcısı da, bu ifadelere katıldığını
Komisyonda göstermiştir, yansıtmıştır. Şimdi ne olduysa, burada, vatandaşın
karşısında, Başbakanlık Müsteşarını savunmak gibi bir durumla karşı karşıyadır.
Değerli arkadaşlar, kabul ederim, siyasetin kendine göre birtakım
alışkanlıkları, gelenekleri, kurnazlıkları vardır; ama, bu, kurnazlık
yapılacak, bu, geçiştirilecek bir konu değildir. Bir Başbakanlık Müsteşarının
Parlamento kürsüsünden kendisiyle ilgili ve kendisinin kullandığı birtakım
değerlendirmelerle ilgili olarak milletvekillerinin yapmış olduğu
değerlendirmeleri, kullandığı ifadeleri dikkate almamak, ciddîye almamak gibi
bir hakkı yoktur. Hele bunu burada, sonuçta bir milletvekili olarak seçilmiş ve
bakanlık gibi bir ciddî sorumluluğa, Başbakan Yardımcılığı gibi ciddî bir
sorumluluğa gelmiş bir arkadaşımızın kullanmaya hiç hakkı yoktur.
V. HAŞİM ORAL (Denizli)- O kim ki ciddîye almayacak.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla)- Sayın Bakan, bu, önce, kendinize
yapılmış bir haksızlıktır. Haksızlığı parantez içerisinde söylüyorum. Bu, önce,
kendinize yapılmış bir haksızlıktır. Hiçbir bürokratın bu kürsüde
konuşulanları, bu kürsüden seslendirilenleri ciddîye almamak, o seslendirenleri
ciddîye almamak gibi bir hakkı olamaz. Bunu bir bakanın, bir, bakan olmadan
önce, milletvekili olarak seçilmiş, bu kürsüde bu arkadaşlarıyla birlikte görev
yapan bir arkadaşımızın söylemeye hiçbir şekilde hakkı yoktur.
V. HAŞİM ORAL (Denizli)- Şık değil.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla)- Komisyonda kabul ettiğiniz şeyin burada
karşısında bir tavrın içerisinde olmanızı da bir milletvekili olarak, sizi
tanıyan bir arkadaşınız olarak yadırgadığımı ifade etmek istiyorum. Komisyonda
sahiplendiğiniz, komisyonda arkasında durduğunuz anlayış neyse, o anlayışa
sahip çıkın. Gidin, Başbakanlık Müsteşarınıza söyleyin; burada söylenen her
şeyi ciddîye almak zorundadır. Kendisine "cumhuriyet düşmanı" diyenleri
ciddîye alsın, onlarla ilgili gerekli başvuruyu yapsın.
Teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler
Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı:
1028, 1029, 1030) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Başbakanlık 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLÂTI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat Teşkilâtı
Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK
KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi (Devam)
BAŞKAN- Şahsı adına, İkinci Tur görüşmelerin aleyhinde Adana
Milletvekili Sayın Uğur Aksöz.
Sayın Aksöz, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Aksöz, peşin peşin 11 dakika yazdı; ben, onun için başlatıyorum,
gerekirse 1 dakika eksüre vereceğim size.
UĞUR AKSÖZ (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi aleyhinde
konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Gecenin son konuşmacısı olmanın bir eksisi, bir artısı var. Eksisi, herkes
yorgun olur, yeterince dikkatle dinlemezler. Artısı da şudur: Yorgun olunca laf
atamazsınız, ben de rahat konuşurum. Gecenin son konuşmasını bu rahatlık
içerisinde yapacağım. (CHP sıralarından alkışlar)
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Kısa kesersiniz…
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Bak, yine durmuyorsunuz işte; yani, baştan
uyarıyorum, yine durmuyorsunuz.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Biz yorulmayız.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bütçeler, muhalefetin
iktidarı eleştirmesi için vardır. Yoksa, buraya niye bütçe gelsin; Maliye
Bakanlığı yapar, geçer gider. Buraya gelirse, muhalefetin iktidarı eleştirmesi
için gelmiş demektir. Bir kere buna alışın artık, üç sene oldu, buna alışın.
Şimdi, değerli arkadaşlar, dün, Başbakan son konuşmacı olduğu için, ona
nasılsa kimse cevap veremez diye, ortalığı boş buldu, epey şeyler söyledi; ama,
bana göre çok yanlış şeyler söyledi. Bakın, hemen söylüyorum; çünkü, vaktim çok
az, kısa kısa söyleyeceğim.
1- Bir Başbakan "elinize çelik çomak verdik, oynayıp duruyorsunuz"
der mi?! O zaman ben de ona derim ki: Ee, biz de sana Türkiye'yi verdik,
boyayıp boyayıp satıyorsun! Böyle şey olur mu?! (CHP sıralarından alkışlar, AK
Parti sıralarından gürültüler)
HASAN KARA (Kilis) - Siz vermediniz, halk verdi.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Peki, bir Başbakan…
Laf atmak yok. Bakın arkadaşlar, laf atmayın, bırakın bu işleri ya,
dinleyin azıcık.
2- Bakın arkadaşlar, bir Başbakan "tereciye tere satmayın" der
mi?! O zaman ben de ona, devleti kuran partiye devleti anlatma, otur yerine
derim. Olur mu; olmaz. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Millet kurdu, millet!
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Bakın, dün Başbakana birkaç şeyi eleştirdik
burada...
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Millet kurdu!
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Tarih oku yavrum, tarih oku sen, tarih oku; bu
devleti Cumhuriyet Halk Partisi kurdu; biraz tarih oku! (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Aksöz…
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Neyse…
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Milletvekiline "yavrum" demek doğru
mu yavrum?!
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Tarihi size öğretiriz.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, böyle laf atarsanız…
BAŞKAN - Sayın Aksöz, affedersiniz…
Sayın milletvekilleri…
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Sayın Başkan, benim saatimi de bir durdurur
musunuz. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Arkadaşlar sakin olur musunuz lütfen… Arkadaşlar…
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Özür dile, özür dile…
BAŞKAN - Halil Bey, lütfen…
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Laf atarsanız karşılığına hazır olacaksınız. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Aksöz… Sayın Aksöz...
Arkadaşlar, bir sükûnetle dinleyin.
Sayın Aksöz, konuşmanız sırasında sürçülisan oldu, bir kelime geçti.
Arkadaşlar da şimdi onu telaffuz ettiler. Tecrübeli bir parlamenter arkadaşımız
olarak onu tashih ederseniz… Rica edeyim
yani…
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Peki, Sayın Başkan, biraz evvel Sayın Bakan,
koskoca devlet bakanı, bir arkadaşıma "sen kimsin" dedi; niye
müdahale etmediniz?! O koca bir milletvekili; niye müdahale etmediniz?! (AK
Parti sıralarından "özür dile" sesleri)
Bakın arkadaşlar, ben devam edeyim, siz dinlemeye devam edin.
BAŞKAN - Peki, buyurun.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Biz, Sayın Başbakanın bazı yanlışlarını
söyleyince, bize "ayıp yahu" dedi, değil mi. Bakın, asıl ayıp,
borcundan ötürü her gün binlerce kişi, yüzlerce kişi, onlarca kişi mahkeme,
icra kapısında sürünürken veya her gün birkaç kişi intihar ederken
"ekonomi çok iyi" diyebilmektir; asıl ayıp budur. (CHP sıralarından
alkışlar)
2- Asıl ayıp, her gün onlarca darp, gasp, hırsızlık varken
"güvenliğimiz çok iyi" diyebilmektir. Asıl ayıp, hiçbir hukuk normuna
sığmadığı halde, bir rektörün tutuklanmasına seyirci kalabilmektir. (CHP
sıralarından alkışlar) Asıl ayıp...
AHMET YENİ (Samsun) - Yargıya niye müdahale ediyorsun?
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Yargı bağımsız.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Ben hukukçuyum, yargıyı bana öğretmeyin
allahaşkına!
GÖKSAL KÜÇÜKALİ (İstanbul) - Yargı bağlı, bağlı…
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, asıl ayıp, turizmden ülkeyi
kurtaracak oranda bir gelir beklerken, içki yasağı koymak suretiyle, Avrupa
gazetelerine ülkeyi manşet etmektir; asıl ayıp odur. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Nerede içki yasağı konulmuş?
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Peki, peki, siz devam edin.
Değerli arkadaşlar, ne dedi dün Başbakan; "biz belediyeciyiz,
altyapıyı iyi biliriz" dedi. İyi bildiğiniz için mi bütün duble yollar
çukur içinde; altyapıyı iyi bildiğiniz için mi Malatya'da 1 000 kişi,
hastanede, altyapıdan dolayı yatıyor; iyi bildiğiniz için mi?! (CHP
sıralarından alkışlar)
Peki, Başbakan bir şeyi daha yanlış söyledi; dedi ki: "Akaryakıta
biz zam yapmıyoruz, piyasa yapıyor."
Değerli arkadaşlar, akaryakıtın yarıdan fazlası vergidir. Sen
hükümetsin, o vergiyi aşağı çekersin, akaryakıt ucuzlar. Böyle yanlış
beyanlarla halkı aldatmayın, ucuzlatmak da sizin işiniz.
Yine geldik başka bir şeye. "Esnaf kredilerini yüzde 52'den yüzde
15'e düşürdük" diyor Sayın Başbakan dün. İyi de, dün de Odalar Birliği bir
bülten yayımlamış, protestolu senet sayısı geçen yıla göre yüzde 80 artmış.
Hoppala!.. Yani, enflasyon düşüyor, protestolu senet artıyor. Şimdi, siz bu
ekonomiye iyi mi diyorsunuz?!
Peki, başka bir şey söyleyeyim: Bizzat sizin yaptırdığınız ankette,
yolsuzluk, yoksulluk ve işsizlikte yüzde 70 oranında başarısız çıkmışsınız. Bu
da mı yanlış? Siz yapmışsınız. Yüzde 35'le iktidara geldiniz, yüzde 70'le
başarısız bulundunuz; hiç bunu düşündünüz mü?!
Peki… Peki... Biraz daha devam edelim. İnsanlar niye siyaset yaparlar;
iktidara gelmek için. Siz iktidara gelmişsiniz, yani hedefe ulaşmışsınız. Peki,
hedefe ulaşan milletvekili muhalefet yapar mı; hedefe ulaşan onlarca, 20
milletvekili istifa eder mi? Bunu bir düşünün bakalım. Niye istifa ediyor
bunlar, niye muhalefet ediyor?! Siz, şimdi, böyle bir partinin gidişatı iyi
diyebilir misiniz?!
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - CHP'den istifa edenler ne olacak?!
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Biz muhalefetiz, normal canım; sen iktidarsın.
Şimdi, bakın arkadaşlar, geçen hafta Kayseri'ye gittik. Kayseri'de
-sizin kaleniz, 8 milletvekili var- bir esnafa sordum: Amca, nasıl vaziyet?
"Nasıl olsun oğlum, bir fatiha bekliyorum" dedi.
TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Okusaydın.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Şimdi, sizin kalenizde vatandaş fatiha
bekliyorsa, bu iktidara fatiha okunma zamanı gelmiş demektir; bunu bilin. (CHP
sıralarından alkışlar)
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Fatiha şifa niyetine de okunur...
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, başka bir şey daha
söyleyeyim.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Fatiha şifa niyetine de okunur; adam şifa
istiyor...
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Ben anlamam, o sizin işiniz.
Bakın, değerli arkadaşlar…
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Her zaman ölüye okunmaz.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Ben duyduğumu söylüyorum canım.
Şimdi, Sayın Başbakan boyuna seyahat ediyor değil mi. Peki, bu seyahat
ettiği ülkelerin turistleri bize akın akın gelmeye mi başladı allahaşkına veya
seyahat ettiği ülkeyle ticaret hacmimiz mi arttı veya bu seyahat ettiği
ülkelerdeki insanlar Birleşmiş Milletlerde, şurada burada, bizim lehimize oy
kullanmaya mı başladılar?! Artımız ne, artımız?! (AK Parti sıralarından
gürültüler)
2- Bu seyahatleri Başbakan neye göre yapıyor, kriteriniz ne; tombaladan
mı çekiyorsunuz ülkeleri, hesap kitap mı yapıyorsunuz?! Hesap kitap
yapıyorsanız, işte burası Meclis; Başbakan bana anlatsın, hangi ülkeye kaç para
harcayarak gitti, oradan ne kâr ettik, bir görelim, bir bakalım bakalım…
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Ticaret mi yapıyorsun ya?!
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Devlette öyle küçük hesaplar olmaz.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, şimdi gene bir şey
söyleyeceğim, kızacaksınız. Kızmayın; yani, ben size, sadece, Sayın Başbakanın
burada söylediklerinin cevabını arz ediyorum. Niye kızıyorsunuz yahu?!
Bakın, Sayın Başbakan her şeyi bir yana bıraktı, bize döndü; diyor ki:
"Değerli arkadaşlar, Nutuk okuyun, Nutuk…" Demedi mi; dedi değil mi?
(AK Parti sıralarından gürültüler)
ASIM AYKAN (Trabzon) - Dedi…
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Dedi. Peki…
Bakın, sırayla gidiyoruz. Dedi…
Şimdi, bakın, ben de Nutuk'tan bir şey okuyacağım; bakayım işinize
gelecek mi.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Hepsini oku ama…
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - O "Nutuk okuyun" dedi.
HASAN KARA (Kilis) - Hepsini oku Başkan.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Tamam, peki… Bakın ne diyor; Nutuk'un son
sayfası… Sizin haberiniz yoktur Nutuk'tan da, belki bu vesileyle okursunuz.
Bakın, Nutuk'un son sayfası…
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Evimizde 2 tane var.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Zeynep, sen sus. Sen sus Zeynep, sen sus. Sen laf
atmaya çok alıştın, ayıp oluyor.
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Allah Allah!..
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Bakın değerli arkadaşlar "Ey Türk
Gençliği" diyor Nutuk'un son sayfasında "Birinci vazifen Türk
istiklalini, Türk cumhuriyetini…" Bakın, alt kimlik, üst kimlik, şudur,
budur demiyor; "Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini muhafaza ve müdafaa
etmektir" diyor; haberiniz var mı bundan?! (AK Parti sıralarından
gürültüler, CHP sıralarından alkışlar)
HASAN KARA (Kilis) - Sen CHP programını…
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Peki… Devam ediyoruz. "İktidar
sahipleri…" Bakın, o kelimeyi kullanmıyorum. O başka kelime kullanıyor,
ben daha kibar kullanıyorum. "İktidar sahipleri yanlışlıklar içinde
olabilirler" diyor, "Millet de fakru zaruret içinde bitap düşmüş
olabilir" diyor…
ASIM AYKAN (Trabzon) - Sizi tarif ediyor.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - …"ama, bu ahval ve şerait içinde dahi
vazifen -bakın, tekrar söylüyorum- Türk istiklal ve cumhuriyetini
kurtarmaktır." "Türk istiklal ve cumhuriyeti" diyor; alt kimlik,
üst kimlik demiyor.
HASAN KARA (Kilis) - CHP programını okudun mu?
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Bakın, oraya da geleyim.
Şimdi, siz bundan bir şey anlar mısınız anlamaz mısınız, ne
çıkarırsınız, bilmem; ama…(AK Parti sıralarından gürültüler)
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Millet çok iyi anlıyor, millet!
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Bakın, o zaman bir söz söylerim, kızmayın. Ben
üçbuçuk yıldır Sayın Başbakanın ağzından "ben Türk'üm, bu millet Türk
Milleti" duymadım, duymadım…(AK Parti sıralarından gürültüler, "geç,
geç" sesleri)
AHMET YENİ (Samsun) - Geç bunları, geç…
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Geç…
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Yuh, yuh, yuh olsun!
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Duymadım… Duymadım…
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Bizim Türk kimliğimizi kimse tartışamaz.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Arkadaş, bakın… Tamam… Tamam…
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Kimsenin gücü yetmez, yüreğiniz yetmez!..
Yüreğiniz varsa…
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Bu da tamam mı? Bitti… Şimdi, bakın…
Tamam, siz bağırın.
AHMET IŞIK (Konya) - Sen dünkü konuşmayı izlemedin mi Başbakanın?
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar…
Neyse, bağırın, bağırın… Yani, bazen iktidarlar susa susa giderler,
bazen bağıra bağıra giderler, bazen vuruşa vuruşa giderler; siz bağırın…
Bağırın…(CHP sıralarından alkışlar)
Bakın arkadaşlar, eğer muhalefeti dinlemeye tahammülünüz yoksa, siz
güçsüzsünüz demektir, güçsüzsünüz
demektir…
HASAN KARA (Kilis) - Çok beklersiniz!..
UĞUZ AKSÖZ (Devamla) - Güçlü iktidar dinler, dinler…
Peki, şimdi, ben, son sözümü söyleyeyim de gecenin bu vaktinde
uzatmayalım. Son sözüm şu: Bakın, ben, bir milletvekili olarak, bu alt kimlik,
üst kimlik…
AHMET YENİ (Samsun) - Geçiniz!..
UĞUR AKSÖZ (Devamlı) - ... CIA, FBI'ın ajanlarının burada cirit atması,
Amerikalı ajanların buraya gelip gitmesini hiç hoş görmüyorum, ülkem için bir
tehlike görüyorum ve sizleri de uyarıyorum... Bakın, uyarıyorum; diyorum ki…
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Denize at onları!..
UĞUZ AKSÖZ (Devamla) - Sen iktidarsın, senin işin; bana ne ya! Senin
işin… Ben eleştiririm, benim işim bu, Anayasa öyle diyor; senin işin de yapmak.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, ülkemiz bölünme ve parçalanma
tehlikesi içindedir. Siz bunu göremiyorsunuz, göremiyorsunuz… Peki,
göremiyorsanız, zamanı gelince tekrar tartışırız. Ben, sadece şunu söylüyorum:
Bu memlekette binlerce şehit yatıyor ve bu şehitler adına bir şairimiz diyor
ki: "Vurulduk ey halkım, unutma bizi." O şehitler niye vuruldu
biliyor musunuz; bu ülkeyi böldürmemek için.
Ben, o şehitleri saygıyla, iktidarı kaygıyla selamlıyorum.
İyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Biz Nutuk’tan anlıyoruz; evimizde
iki tane var; birini Uğur Aksöz'e hediye edeceğim. Nutuk’tan anlamazmışız!..
Biz daha iyi anlarız Nutuk’tan.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ikinci turdaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, sorulara geçiyoruz.
Soru-cevap işlemi 20 dakikalık süre içerisinde gerçekleştirilecektir.
İlk 10 dakikasında sayın milletvekilleri soru soracaklar, diğer 10 dakikada ise
Sayın Hükümet cevap verecektir.
Sayın Öğüt, buyurun.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Bakanım, Atatürk Kültür, Dil ve Tarihi
bütçesiyle ilgili soru var.
Sayın Bakanım, buraya bakabilir misiniz.
Bu, Yüce Atatürk'ün Ardahan'ın Damal Dağlarına düşen silueti. İnsan
eliyle yapılamayacak kadar güzel bir tabloyu Allah lütfetmiş; hiçbir lidere,
kendi kurtarmış olduğu topraklarında böyle bir resim, böyle bir siluet
hakikaten bahşetmemiş. Bu dehşet verici. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, Büyük
Millet Meclisimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü seviyorsanız, Atatürk
Kültür, Dil ve Tarihi bütçesine, Atatürk'ün siluetini izleyecek sosyal tesisler
yapıp, bu alanı koruma altına alır mısınız veya alacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Kaptan…
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkan, Sayın Başbakan Yardımcısına
sorularım var.
Bir: Antalya ferrokrom fabrikası özelleştirildi. İçindeki işlenmiş
madenlerin ve arsasının fiyatına, 15,3 milyon dolara satıldı ve bu arada, o
fabrikada çalışan işçiler de mağdur edildi. Bu işçiler Isparta, Burdur ve
Antalya'nın ilçelerine geçici görevle verildi. Çocukları okuyor, Antalya'da
eşleri… Bu işçilerin mağduriyetlerinin önlenmesi yönünde bir tedbir alacak
mısınız?
İkinci soru: Sayın Başbakan, dünkü konuşmasında, Antalya'da
turizmcilerden toplanan altyapı parasının, 200 trilyon liranın 45 trilyon
lirası Antalya'ya gönderilmiştir dedi. Peki, Antalya'dan toplanan 200 trilyon
lira, altyapı için, hepsi niye Antalya'ya gönderilmiyor da, 155 trilyon lirası başka
il ve ilçelere gönderiliyor? Bu konuda bu sorunun da cevabını bekliyorum.
Üçüncüsü: MİT'in arşivini belli bir süre sonra bilim adamlarına açmayı
düşünüyor musunuz?
Dördüncü soru: Üçlü imzayla göreve atanan Türkiye'de kaç personel
bulunmaktadır?
BAŞKAN - Sayın Kaptan, diğer arkadaşların da soru sorma hakkı var.
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Son soru: Üçlü kararnameyle atanmak için teklif
edilen kararnamelerden Cumhurbaşkanlığınca geri dönüyor. Peki, bu arada, Sayın
Başbakandan geri dönenlerin sayısı kaçtır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Ercenk…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkanım, ben, öncelikle, Başbakanı
gerek Türkiye gerek Antalya konusunda doğru söylemeye davet ediyorum. Dünkü
konuşmasında, Antalya'daki otellerin doluluk oranının yüzde 80 ve 90 olduğunu
söyledi; ancak, bugün yaptığım tespitte ve araştırmada, bu doluluk oranının
yüzde 40-45 olduğunu öğrendim. Çok önemli bir tespit bu; bir.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Mevsimden bahsediyoruz.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - İki: Antalya-Alanya yolunun bittiğini söyledi.
Antalya-Alanya yolu henüz bitmedi; aydınlanması, kavşak noktaları hiç bitmedi
ve 100 trilyonluk ödeneğe ihtiyaç olduğu söyleniyor.
Üç: Antalya-Kundu yolunun kendileri tarafından yapıldığını söyledi.
Oysa, Antalya-Kundu yolu, Cumhuriyet Halk Partisi Muratpaşa Belediyesi
tarafından projelendirilmiş, finansmanı sağlanmış, yapımına başlanmış; sadece
açılışını Başbakan yapmıştır. Açılışı yapılan bir şeyi de ben yaptım diyorsanız
o başka. Sayın Başbakanı doğru söylemeye davet ediyorum.
Kanalizasyon ve altyapı sorununu hallettiğini söylüyor. Oysa
kanalizasyon ve altyapı sorunu daha önceki belediyeler tarafından…
BAŞKAN - Anladım da bunlar soru değil ki Sayın Ercenk, açıklama. Lütfen,
sorunuzu sorunuz yani.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Bitiriyorum; soruya da geleceğim.
…projelendirilmiş, finansmanı sağlanmış, yapımına başlanmış ve
kanalizasyonun birinci bölümü bitmiş, ikinci bölüm etabı ihaleye çıkarılmıştır.
Bunlar gerçek dışı beyanlar. Sayın Başbakanı, bu nedenle, doğru söylemeye davet
ediyorum.
En son olarak da, 37 500 metreküplük arıtma tesisinin üstüne iki kat
daha artırıldığını söyledi Sayın Başbakan. Eğer böyleyse, 8 tane bölgenin mavi
bayrağı iptal edilmiş midir Sayın Başkanım? Başbakanı, yine bu şekilde, doğru
söylemeye davet ediyorum.
AHMET YENİ (Samsun) - Soru soralım, soru…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ayrıca, son olarak, Avrupa Birliği üyesi
ülkelerde, hakkında cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak, resmî evrakta
sahtekârlık, ihaleye fesat karıştırmak ve vergi kaçırmak suçlarını işlediği
iddiasıyla yargılanan ve dokunulmazlık zırhına bürünen bir başbakan veya bakan
var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Enis Tütüncü…
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İki sorum var. Birincisi: Başbakanlık Müsteşarının ünlü makalesindeki
modern devletin şeriatçılık ve Müslümanlık gibi iki farklı kavram varmış gibi
yıllardır bize yanlış bir dayatma içinde bulunduğu, oysa, İslamın hayatın bütün
yönlerini kapsayan bir sistem olduğu ve bu nedenle siyaseten de karar gücüne,
yani, hükümet etmeye yönelik hareketler yapmak zorunda olduğu düşüncesi
-düşüncesi, Sayın Müsteşarın düşüncesi bu- cumhuriyet ve demokrasiye karşı olan
bir anlayışı yansıtmıyor mu?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Hayır.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Bu sözlerin arkasında durduğunu söyleyen Sayın
Müsteşarın makamını korumakta oluşu ne anlama geliyor?
İkinci sorum: Sayın Başkan, Sayın Bakanımız, konuşmasında, Türkiye'de üç
yıllık dönemde bir hesap yaptı; "her yıl 750 000 kişi işgücü piyasasına
giriyor, işsizlik de aynı olduğuna göre, demek ki 3 çarpı 750 000, o kadar
istihdam yaratılmıştır. Bunu da bilin, öğrenin" dedi. Yani, 2 250 000'lik
istihdam yaratılmış üç yıllık dönemde.
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Daha fazla.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Devlet Planlama Teşkilatının resmî belgesi
böyle söylemiyor. Üç yılda 630 000 dolayında, yani, yılda 200 000 dolayında bir
istihdam yaratıldığını burada açıkça söylüyor. Sayın Başbakan Yardımcımız bu
hesabı nereden yaptı, açıklasın da bilelim.
Teşekkür ederim.
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Resmî sektör…
ALİM TUNÇ (Uşak) - Sadece kamuda mı düşünüyorsunuz?! Sadece kamuyu
düşünürseniz yanılırsınız.
BAŞKAN - Sayın Işık…
AHMET IŞIK (Konya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, acil eylem programında, kamu yönetimi reformu, ekonomik
dönüşüm programı, sosyal politikalar, demokratikleşme ve hukuk reformu olmak
üzere 4 temel üzerine oturan 205 faaliyet yer almaktaydı; hükümet öncesi,
hükümetin öngördüğü faaliyetlerin sayısı 205'ti. Üç yılın dolduğu bu süreçte,
iş bu faaliyetlerin ne kadarı hayata geçirilmiştir? Devam etmekte olanları
nelerdir? Bugüne kadar yapılması gerekenler yapılmış mıdır?
Bu bağlamda, ayrıca, özelleştirmede geçmişi baz alarak bugün gelinen
noktayı kıyaslayabilir misiniz?
Teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Ekmekcioğlu…
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Birinci sorum: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, aslında bir
bilim kurulu olarak değerlendirilmektedir; ama, maalesef, günümüzde yetkileri
kısıtlanmış, ama, en önemli sorumlu olarak kabul edilmiştir. Yetkilerinin
artırılması için bakanlığınızca bir çalışma yapılmakta mıdır?
İkinci sorum: Türk Dil Kurumunun, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1936 yılında
belirttiği üzere, bugünkü adıyla Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun
ulusal akademiye dönüştürülmesi düşüncesi hâlâ gerçekleştirilememiştir. Kurumu
ulusal akademiye dönüştürmek için yeni bir yasal düzenleme yapılması
düşünülüyor mu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ekmekcioğlu.
Sayın Koç…
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Başbakan Yardımcısı, konuşması sırasında, biraz laf kalabalığı
arasında bir şeyler söyledi. Ben, biraz açıklık getirmesini talep edeceğim.
Başbakanlıktaki düzenlemelerin 1 milyar liralık bir paket içerisinde
düşünüldüğünü ve bunun 870 000 000'a ihale edildiğini söyledi. Bu, lira mı, YTL
mi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Lira…
HALUK KOÇ (Samsun) - Eğer YTL ise, 1 katrilyon lira demektir bu. 870 000
000'a ihale edildi. Eğer, eski para ise, bununla bir koltuk dahi alamazsınız
Sayın Başbakan Yardımcısı.
İkincisi: Ben, çok merak ediyorum; belki değerli arkadaşlarımın da
dikkatini çekiyordur. Hep Ömer Dinçer'den bahsediyoruz, Sayın Müsteşardan.
Sayın Müsteşar, bu üç yıl içerisinde, atandığı süre boyunca, bir kez olsun -bu
dördüncü bütçe görüşmesi- Başbakanlık bütçesi görüşülürken şurada, şu komisyon
sıralarına oturmadı. Neden, acaba Meclisten kaçıyor? Komisyona da gelmedi…
Neden kaçıyor? Sayın Başbakan Yardımcısı, Başbakanlık bütçesi görüşülürken, en
üst bürokrat olarak, Meclisi neden teşrif etmiyorlar? Çekiniyor mu Sayın
Müsteşar Meclise gelmekten? Sayın Başbakan Yardımcısı, bu çok önemli bir soru.
Üçüncüsü…
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Yoksa, Meclisi ciddîye mi almıyor?
HALUK KOÇ (Samsun) - Yoksa, ciddîye mi almıyor? Ciddîye aldıracak
merciler mutlaka var; demokrasi var ülkede.
Üçüncü soru şu: Çok safiyane bir şekilde, Sayın Başbakanın izinden
gidiyorsunuz, Allah selamet versin.
"Kadrolaşma yapmıyoruz" dediniz. Bakın, Anayasa Mahkemesi
yürütmeyi durdurdu. Bu, Sağlık Bakanından ziyade, devlet kadrolarının başında
bulunan bir insansınız. Anayasa Mahkemesi, Sağlık Bakanlığına bağlı eğitim
hastanelerinde şef ve şef yardımcısı atamalarının sınavsız yapılmasını, Sayın
Bakanın çeşitli ilişkileriyle oraya atanmalarını sağlayacak yürütmeyi durdurdu
ve bu süre zarfında, hem üniversitelerde, doğu illerinde kadro yok diyorsunuz,
oradaki -elimde liste, merak edersiniz sizlere de verebilirim- çeşitli arkadaşlar,
Ankara, İstanbul ve İzmir'de eğitim hastanelerine korsan olarak, şef olarak
atandı. Bunların hepsi idarî yargıya gidecek. Yürütmeyi durdurma kararı çıktı…
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Üniversitelerde sizin arkadaşlarınız var Sayın
Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) - Dinleyin Sayın Ünal, dinleyin.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Hepsi sizin arkadaşlarınız…
HALUK KOÇ (Samsun) - Dinleyin… Dinleyin…
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sana sormuyor ki!
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bana bakıyor…
HALUK KOÇ (Samsun) - Sana sormuyorum… Dinle…
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Herkese bakıyor… Başbakan Yardımcısı
cevaplasın…
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bakan…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Başbakan mısın sen?!
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Başbakan da bu Meclisten çıktı…
BAŞKAN - Sayın Koç, Sayın Ünal, lütfen, karşılıklı atışmayalım.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bakan, bakın, 12 Aralıkta, Anayasa Mahkemesi
yürütmeyi durdurma kararı aldı; Resmî Gazetede 16'sında yayımlanacak.
Şimdi, hukuk devletinin üstünlüğünden bahsediyoruz, kuvvetler
ayrılığından bahsediyoruz. En yüce yargı, en yüksek yargı karar vermiş, hâlâ
atamalar devam ediyor. Bu karardan sonra atananların listesini de merak
ediyorsanız, buyurun, burada. Ayıptır, günahtır!
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, buyurun efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın
Başkanım, çok teşekkür ederim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Ali Ünal'ın yükselmesinde çok katkım var
Şükrü Bey, kardeşinizin... Elimden gelen desteği sağladım kendisine her konuda.
BAŞKAN - Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım, Sayın Bakanı dinleyelim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Soru
sorarak, görüşmekte olduğumuz kurum bütçelerinin daha iyi anlaşılmasına katkıda
bulunan arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Sayın Ensar Öğüt arkadaşımız, Ardahan'daki bir coğrafyaya yansıyan
Atatürk siluetinden bahsederek, “buralara sosyal tesis yapmayı düşünüyor
musunuz” diye bir soru yöneltti. Tabiî, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Başkanımız, sanıyorum, Ankara dışında bir programı nedeniyle ayrıldı;
kendisine bu önerinizi intikal ettireceğim efendim.
Sayın Kaptan, Antalya'da bir fabrikanın özelleştirildiğini ve işçilerin
de başka illere geçici personel olarak görevlendirildiğini söyledi.
Yanlış anlamadım değil mi efendim?
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Evet.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) -
Hemen, şu bilgiyi hafızalarınızda tazelemek isterim: Özelleştirilen
kuruluşlarda kimi personel, memursa ve kadrolu sözleşmeliyse, diğer kamu kurum
ve kuruluşlarına gönderiliyor, biliyorsunuz; işçilere de, ikramiyeleri
veriliyor, altı ay da maaş veriliyor ve böylece, özelleştirme yasasında bu
işçilerle ilgili prosedür bitiyordu; ancak, biz, iktidara geldik, 1992 yılından
beri bu şekilde, emekliliğini de hak etmemiş; ama, özelleştirme sonucu mağdur
duruma düşmüş veya düşürülmüş binlerce vatandaşımızın olduğunu öğrendik, buraya
bir kanun tasarısı sevk ettik; hep birlikte, bu kişilerin, kamu kurum ve kuruluşlarında,
Devlet Memurları Kanunun 4/C maddesine göre, geçici personel olarak istihdamı
sonucunu doğuracak bir yasa çıkardık. Bunun sonucu olarak, şu ana kadar,
sanıyorum 10 000'i aşkın özelleştirme mağduru diye nitelediğimiz
vatandaşlarımız diğer kamu kurum ve kuruluşlarında geçici personel olarak
işbaşı yaptılar.
Siz şunu soruyorsunuz: Bunlar Antalya'da oturuyorlardı, çoluk çocukları
Antalya'daydı, ama, bunlar işte Burdur'a, işte Isparta'ya, işte İzmir
taraflarına nakledildiler, acaba bunları Antalya'da toplayabilir miyiz diye
soruyorsunuz. Eğer, şu anda görev yaptıkları kamu kurum ve kuruluşunun
Antalya'da ihtiyacı var ise, ihtiyaç kadar oraya personel aktarımı o bakanlık
veya kuruluş tarafından yapılabilir diye düşünüyorum. Ancak, kuşkusuz, bir öğretmen,
bir doktor, bir hâkim, bir kaymakam, bir savcı kurada neresi çıkarsa gidip
orada görev yapıyor. Doğuda görev yapıyor, İç Anadoluda görev yapıyor, batıda,
kuzeyde, güneyde görev yapıyor.
Bu arkadaşlarımız bu yasa çıkmadan önce bize "Sayın Bakanım emekliliğimizi
hak edecek kadar bize bir iş verin, yeter ki sigortamız ödensin, emekliliğimizi
bir hak edelim, sizden başka bir şey istemiyoruz" diye geldiler. Biz de,
kendilerine yardımcı olmak için bu yasal düzenlemeyi yaptık. Bundan da son
derece memnunuz. Nerede karşılaşsak bu arkadaşlarımız bize teşekkür ediyorlar.
Ama, tabiî, hepsini daha önce oturdukları yerde toplamamızın, takdir edersiniz
ki, gerçekleştirilmesi o kadar kolay değil. Demin söylediğim çerçevede ancak
yardımcı olunabilir.
Antalya'da -Sayın Başbakanın dünkü konuşmasına atıfta bulunarak- altyapı
parası olarak toplanan işte şu kadar para oldu, şu kadarı gönderildi… Tabiî,
bunun, doğrusu, ayrıntılarını bilmiyorum. Bunu ilgili bakanlık ve kuruluşlardan
öğrendikten sonra, zabıtları da çıkararak, size, izin verirseniz, yazılı olarak
daha ayrıntılı bilgi takdim edeyim.
MİT'in arşivlerini bilim adamlarının tetkikine açacak mısınız diye bir
soru sordunuz. Ben, tabiî, bu soruya, açacağız veya açamayacağız diye şu anda
bir cevap veremem. Ama, MİT'in kuruluş gayesi gereği, böyle bir arşivi bilim
adamlarına açmayı çokça düşünmemiz gerektiği kanaatindeyim.
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Belli bir süre sonra…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) -
MİT'in temsilcisi arkadaşlarımız burada, bunu not aldılar; kuşkusuz ki, kendi
kurumlarında bu sorunun cevabını tartışırlar.
Üçlü kararnameyle atanan ne kadar personel var, geri dönen ne kadar,
Başbakana gelmiş, geri dönmüş ne kadar; bunların sayılarını şu anda size net
olarak verebilecek durumda değilim. İzin verirseniz, bunu da size yazılı olarak
takdim edeyim.
Sayın Ercenk, Antalya'da, otellerin doluluk oranının, kendi tespitine
göre, yüzde 45 olduğunu söyledi. Ben, Antalya Valimizle bundan bir süre önce
görüşmüştüm, ne var ne yok, nasıl geçti bu yaz sezonu, turizm sezonu dediğimde;
geçtiğimiz yıllardan çok daha başarılı geçti ve gelen turist sayısı geçtiğimiz
yıllardan daha fazlaydı, elde edilen turizm geliri daha fazlaydı ve doluluk
oranının yüzde 90'lara dayandığını bizzat Antalya Valimiz bana ifade etti.
HALUK KOÇ (Samsun) - Şu anda…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Konuşma metnini okuyorum: "Şu anda
Antalya'da, tam aksine, bütün otellerde doluluk oranı yüzde 80-90" dedi.
BAŞKAN - Sayın Ercenk, lütfen… Lütfen…
Sayın Bakanım, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) -
Efendim, biliyorsunuz, Antalya gibi turistik yörelerimizde, otellerimizin
doluluk oranı yazın gerçekleşir.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ama "şu anda" diyor Sayın Başbakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Şu
anda kış mevsimindeyiz. Kış mevsiminde, tabiî ki, yüzde 100 olmaz, yüzde 90
olmaz. Burası turistik yerlerdir.
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Şu anda Antalya'da 300 otel kapandı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Siz,
Antalya milletvekili olarak, biraz daha gayret edin de, kışın da otelleri
doldurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Biz de Antalya'da yaşıyoruz herhalde!..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın
Enis Tütüncü, yine, Sayın Müsteşarın makalesine gönderme yaptı. Biraz önce
Sayın Kumkumoğlu da, bir sataşma gerekçesiyle çıkmış, bir değerlendirmede
bulunmuştu ve Sayın Kumkumoğlu, bana bir çağrıda bulunarak "komisyondaki
anlayışınızı muhafaza edin" dedi. Komisyondaki anlayışım şuydu değerli
arkadaşlar: Eğer, Sayın Müsteşar, bu makalesiyle, Türkiye'de mevcut cumhuriyet
rejimini yıkarak, yerine herhangi bir dinin esaslarına göre bir düzen
kurulmasını önermişse, buna katılmam mümkün değildir dedim, burada onu aynen
tekrar ediyorum; ama, Sayın Müsteşarın, makalesiyle bunu kastetmediğini,
bizzat, şifahî olarak bana söylediğini komisyonda da ifade etmiştim, burada da
ifade ediyorum. O amaçla söylenmiş, yazılmışsa, ne ben ne buradaki AK Parti
mensubu arkadaşlarımın hiçbiri, ona katılmaz.
Bunun dışında, Sayın Işık'ın, Sayın Ekmekcioğlu'nun ve Sayın Koç'un,
izin verirseniz, sorularına da yazılı cevap vereyim.
Çok teşekkür ederim.
Sürem doldu değil mi Sayın Başkanım?
BAŞKAN - Doldu.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi ikinci tur için tamamlanmıştır.
Şimdi, sırasıyla, ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.
Başbakanlık 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07 - BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A - C E T V E L İ
|
Fonksiyonel
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
01 |
Genel Kamu
Hizmetleri |
1.280.099.700 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
III. -
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yoklama yapılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir yoklama talebi vardır.
Şimdi, bu talebi yerine getireceğim; ancak, yoklama talebini işleme
koyabilmem için, ayakta olup, yoklama talep eden milletvekillerinin sayısının
20 olup olmadığını tespit edeceğim.
İsimler tutanağa geçeceğinden, ayaktaki her sayın milletvekilinin
sırasıyla isimlerini söylemelerini rica ediyorum.
Sayın Koç?.. Burada.
Sayın Oral?.. Burada.
Sayın Ercenk?.. Burada.
Sayın Özkan?.. Burada.
Sayın Baratalı?.. Burada.
Sayın Artantaş?.. Burada.
Sayın Parlakyiğit?.. Burada.
Sayın Yılmazkaya? Burada.
Sayın Altınorak?.. Burada.
Sayın Durgun?.. Burada.
Sayın Ünlütepe?.. Burada.
Sayın Sağ?.. Burada.
Sayın Öğüt?.. Burada.
Sayın Yücesan?.. Burada.
Sayın Gencan?.. Burada.
Sayın Kart?.. Burada.
Sayın Miçooğulları?.. Burada.
Sayın Baloğlu?.. Burada.
Sayın Çakır?.. Burada.
Sayın Kılıç?.. Burada.
Sayın Aslanoğlu?.. Burada.
Sayın Yıldırım?.. Burada.
Sayın Kaptan?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, yoklama için 5 dakika süre veriyorum.
Adlarını okuttuğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza
girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler
Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1119; 1/1084, 3/907; 1/1085, 3/908) (S. Sayısı:
1028, 1029, 1030) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Başbakanlık 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLÂTI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat Teşkilâtı
Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK
KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi (Devam)
BAŞKAN - Bölümleri okutuyorum:
07 - BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A - C E T V E L İ
|
Fonksiyonel
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
01 |
Genel Kamu
Hizmetleri |
1.280.099.700 |
|
|
|
BAŞKAN -
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... |
|
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
02 |
Savunma
Hizmetleri |
18.488.800 |
|
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
03 |
Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
937.150 |
|
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
04 |
Ekonomik
İşler ve Hizmetler |
16.331.500 |
|
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
07 |
Sağlık
Hizmetleri |
638.000 |
|
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
08 |
Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri |
741.000 |
|
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
TOPLAM |
|
1.317.236.150 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Başbakanlık 2004 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Başbakanlık 2004 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Başbakanlık 2004 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
|
|
Lira |
- Genel
Ödenek Toplamı |
: |
1.364.144.911.000.000 |
- Toplam
Harcama |
: |
1.321.729.415.250.000 |
- Ödenek
Dışı Harcama |
: |
19.316.500.000 |
- İptal
Edilen Ödenek |
: |
42.434.812.250.000 |
- Ertesi
Yıla Devreden Ödenek |
: |
80.868.750.000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2004 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat Teşkilatı Müşteşarlığı 2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.75- MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜŞTEŞARLIĞI
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı
Müşteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
|
Fonksiyonel
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
03 |
Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
352.570.000 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
352.570.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat Teşkilatı Müşteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.76- MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
|
Fonksiyonel
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
01 |
Genel Kamu
Hizmetleri |
10.971.000 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
10.971.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.02- ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH
YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel
Kod |
Açıklama |
(YTL) |
|
|
01 |
Genel Kamu
Hizmetleri |
2.433.109 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
08 |
Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri |
25.030.891 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
27.464.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
|
KOD |
Açıklama |
YTL |
|
02 |
Vergi Dışı
Gelirler |
15.880.000 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
03 |
Sermaye
Gelirleri |
967.980 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan
Bağış ve Yardımlar |
8.407.020 |
|
|
BAŞKAN-
Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
25.255.000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, böylece, Başbakanlık, Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ve
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığının 2006 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçeleri ile Başbakanlığın 2004 malî yılı kesinhesabı kabul
edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, programa göre, kuruluşların bütçe ve
kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için, 16 Aralık 2005 Cuma günü saat
11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.48