DÖNEM:
22 CİLT: 101 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
28 inci Birleşim
7 Aralık 2005 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - YOKLAMA
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
İnsan Hakları Haftası münasebetiyle dünyada temel insan hakları ihlallerine
ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
2.- İstanbul Milletvekili Bülent H.
Tanla'nın, Avrupa Birliği üyeliği müzakere sürecinde Türkiye'nin izlemesi
gereken halkla ilişkiler politikasına ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut
Koçak'ın, Siyasî Partiler Yasası ve seçim sisteminin değiştirilmesinin önemine
ilişkin gündemdışı konuşması
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Başkanlığının (2/461) esas numaralı 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Geçici Madde
Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (S. Sayısı: 970) komisyona geri verilmesine
ilişkin tezkeresi (3/939)
2.- Avrupa Kıtası Habitat Global
Parlamenterleri Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz'ün TBMM Çevre Komisyonu
Başkanı Münir Erkal'ı, Belçika'da yapılacak olan Habitat Düzeyinde Global
Parlamenterlerin Avrupa Kıtası Başkanlar Kurulu Toplantısına davetine icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/940)
IV.-
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin CHP Grup önerisi
V.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Çanakkale Milletvekili İbrahim
Köşdere'nin, Ankara Milletvekili Bayram Ali Meral'in, konuşmasında, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
VI.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Danışma Kurulu önerisinin lehinde veya
aleyhinde söz almak isteyen milletvekillerinin, söz taleplerini, Genel Kurulda,
Danışma Kurulu önerisi okunmaya başladığı andan itibaren verebilmeleri
konusundaki uygulamanın Başkanlıkça milletvekillerinin tamamına duyurulmadığı
hakkında
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu,
Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı:920)
3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve
Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı
Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S.
Sayısı: 1009)
VIII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Berhan
ŞİMŞEK'in, Giresun'daki bir arsanın kamulaştırılmasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı
(7/8500)
2.- Antalya Milletvekili Feridun
BALOĞLU'nun, Antalya Varsak Beldesindeki antik kente ilişkin sorusu ve Kültür
ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/8620)
3.- Antalya Milletvekili Feridun
BALOĞLU'nun, Antalya Varsak Beldesindeki turizmin geliştirilmesine ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/8622)
4.- İstanbul Milletvekili Bihlun
TAMAYLIGİL'in, Galataport Projesinde koruma kurulunun görüşünün alınıp
alınmadığına ilişkin Ulaştırma Bakanından sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/8737)
5.- Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün,
Bilecik'de çöken bir köprünün yapım çalışmalarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık
ve İskân Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/9617)
6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
bölünmüş yol çalışmaları ödeneklerine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/9618)
7.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
tamamlanmamış yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in
cevabı (7/9640)
8.- Denizli Milletvekili Mehmet
U.NEŞŞAR'ın, bir derneğin Pakistan depremi kurtarma ekibine katılmasına izin
verilmediği iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun
cevabı (7/9673)
9.- Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, Diyarbakır surlarının restorasyonuna ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/9676)
10.- Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, İç kale projesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla
KOÇ'un cevabı (7/9677)
11.- Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, Ergani Tarım Müzesi projesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/9679)
12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
tamamlanmamış yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla
KOÇ'un cevabı (7/9683)
13.- Adana Milletvekili N. Gaye
ERBATUR'un, altın üretiminde bulunmuş yabancı bir firmaya ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/9687)
14.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
Nevşehir merkezindeki tamamlanmamış yatırımlara,
Bir ilçedeki tamamlanmamış yatırımlara,
İlişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/9776,9777)
15.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
ÖZKAN'ın, AKUT'un Pakistan Depremi yardım ekibinde görev alma talebinin
reddedilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı
(7/9837)
16.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
alınan ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla KOÇ'un cevabı (7/9845)
17.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
alınan ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla KOÇ'un cevabı (7/9846)
18.- Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, Diyarbakır TEDAŞ Bölge Müdürlüğünün nakit mevcuduna ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/9851)
19.- Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, Diyarbakır'ın bazı mahallelerindeki elektrik hizmetlerine ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/9852)
20.- Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, Diyarbakır'ın bazı mahallelerindeki elektrik hizmetlerine ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/9853)
21.- Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, Diyarbakır'ın bazı mahallelerindeki elektrik hizmetlerine ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/9854)
22.- Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, Diyarbakır'ın bazı mahallelerindeki elektrik hizmetlerine ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/9860)
23.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
alınan ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin soruları ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/9862, 9865)
24.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Antalya'da elektrik kablolarının yeraltına alınmasına ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/9863)
25.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Antalya'da elektrik kablolarının yeraltına alınmasına ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/9864)
26.- İzmir Milletvekili Türkân
MİÇOOĞULLARI'nın, bürokrat atamalarına,
- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Ağrı İlindeki yatırımlara,
Bingöl İlindeki yatırımlara,
Bitlis İlindeki yatırımlara,
Bolu İlindeki yatırımlara,
Elazığ İlindeki yatırımlara,
Bartın İlindeki yatırımlara,
Çankırı İlindeki yatırımlara,
Kars İlindeki yatırımlara,
Kayseri İlindeki yatırımlara,
Gümüşhane İlindeki yatırımlara,
Kütahya İlindeki yatırımlara,
Düzce İlindeki yatırımlara,
Kilis İlindeki yatırımlara,
Nevşehir İlindeki yatırımlara,
Sakarya İlindeki yatırımlara,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nimet
ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/10007, 10008, 10009, 10010, 10011, 10012, 10013, 10014,
10015, 10016, 10017, 10018, 10019, 10020, 10021, 10022)
27.- İzmir Milletvekili Türkân
MİÇOOĞULLARI'nın, bürokrat atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad
TÜZMEN'in cevabı (7/10194)
28.- Diyarbakır Milletvekili Mesut
DEĞER'in, Diyarbakır'ın bazı köylerinin yol sorununa ilişkin soruları ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/10398, 10399, 10400, 10401,
10402, 10403, 10404, 10405, 10406, 10407, 10408, 10409, 10410, 10411, 10412,
10413, 10414, 10415, 10416, 10417, 10418, 10419, 10420, 10421, 10422, 10423,
10424, 10425, 10426, 10427, 10428, 10429, 10430, 10431, 10432, 10433, 10434,
10435, 10436, 10437, 10438, 10439, 10440, 10441, 10442, 10443, 10444, 10445,
10446, 10447, 10448, 10449, 10450, 10451, 10452, 10453, 10454, 10455, 10456,
10457, 10458, 10459, 10460, 10461, 10462, 10463, 10464, 10465, 10466, 10467,
10468, 10469, 10470, 10471, 10472, 10473, 10474, 10475, 10476, 10477, 10478,
10479, 10480, 10481, 10482, 10483, 10484, 10485, 10486, 10487, 10488, 10489,
10490, 10491, 10492, 10493, 10494, 10495, 10496, 10497, 10498, 10499, 10500,
10501, 10502, 10503, 10504, 10505, 10506, 10507, 10508, 10509, 10510, 10511,
10512, 10513, 10514, 10515, 10516, 10517, 10518, 10519, 10520, 10521, 10522,
10523, 10524, 10525, 10526, 10527, 10528, 10529, 10530, 10531, 10532, 10533,
10534, 10535, 10536, 10537, 10538, 10539, 10540, 10541, 10542, 10543, 10544,
10545, 10546, 10547, 10548, 10549, 10550, 10551, 10552, 10553, 10554, 10555, 10556,
10557, 10558, 10559, 10560, 10561, 10562, 10563, 10564, 10565, 10566, 10567,
10568, 10569, 10570, 10571, 10572, 10573, 10574, 10575, 10576, 10577, 10578,
10579, 10580, 10581, 10582, 10583, 10584, 10585, 10586, 10587, 10588, 10589,
10590, 10591, 10592, 10593, 10594, 10595, 10596, 10597, 10598, 10599, 10600,
10601, 10602, 10603, 10604, 10605, 10606, 10607, 10608, 10609, 10610, 10611,
10612, 10613, 10614, 10615, 10616, 10617, 10618, 10619, 10620, 10621, 10622,
10623, 10624, 10625, 10626, 10627, 10628, 10629, 10630, 10631, 10632, 10633,
10634, 10635, 10636, 10637, 10638, 10639, 10640, 10641, 10642, 10643, 10644,
10645, 10646, 10647, 10648, 10649, 10650, 10651, 10652, 10653, 10654, 10655,
10656, 10657, 10658, 10659, 10660, 10661)
TBMM Genel Kurulu saat
15.00'te açılarak dört oturum yaptı.
İstanbul Milletvekili
Güldal Akşit, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 71 inci
yıldönümüne,
Tekirdağ Milletvekili
Tevfik Ziyaeddin Akbulut, vatan şairi Namık Kemal'in doğumunun 165 inci,
ölümünün ise 117 nci yıldönümüne,
İlişkin gündemdışı birer
konuşma yaptılar.
Giresun Milletvekili
Mehmet Işık'ın, fındıkta yaşanan sorunlar ile fındık üreticilerinin içinde
bulunduğu sıkıntılara ve çözüm önerilerine ilişkin gündemdışı konuşmasına,
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun cevap verdi.
933 sıra sayılı
Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı;
Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı;
Manisa Milletvekili Hasan Ören'in 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Yalova Milletvekili Şükrü Önder'in,
Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi;
Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut'un, Karayolları Trafik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Erdal
Karademir ile 18 milletvekilinin, 13.10.1983 Tarihli ve 2918 Sayılı Karayolları
Trafik Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği
Uyum ve İçişleri Komisyonları Raporları (1/905, 1/347, 2/287, 2/330, 2/353,
2/507) Türk Ceza Kanununda yapılan değişiklikler ve Yeni Türk Lirası uygulaması
nedeniyle güncelliğini yitirmiş bulunduğundan, Türk Ceza Kanunu ve Türk Lirası
ile ilgili güncellemelerin yapılması amacıyla 933 sıra sayılı Kanun Tasarısının
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 88 inci maddesi uyarınca bir defaya
mahsus geri verilmesine ilişkin İçişleri Komisyonu Başkanlığı tezkeresi okundu,
tasarının komisyona geri verildiği açıklandı.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri Prof.
Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu'nun Suudi Arabistan'da yapılacak olan İslam Konferansı
Örgütü 3. Olağanüstü Zirvesine resmî davetine beraberinde parlamento heyetiyle
icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi,
2006 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmının
1 inci, 2 nci ve 3 üncü sıralarında yer almasına; bütçe görüşmelerine
14.12.2005 Çarşamba günü saat 11.00'de başlanmasına ve bitimine kadar, resmî
tatil günleri dahil, her gün saat 11.00'den 13.00'e ve 14.00'ten günlük
programın tamamlanmasına kadar çalışmalara devam olunması ve görüşmelerin onüç günde
tamamlanmasına; başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve Hükümet adına
yapılacak konuşmaların (Hükümetin sunuş konuşması hariç) 1'er saat (bu süre
birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10'ar dakikayla
sınırlandırılmasına; kamu idare bütçeleri üzerindeki görüşmelerin 16 turda
tamamlanmasına; İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde, her
turda gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların 45'er dakika (bu süre
birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10'ar
dakika olmasına, kişisel konuşmalarda her turda İçtüzüğün 61 inci maddesine
göre biri lehte biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesi ve bir üyenin
birden fazla turda söz kaydı yaptıramamasına; bütçe görüşmelerinde soruların
gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20
dakikayla sınırlandırılmasına; bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve
Hükümete 1'er saat süreyle söz verilmesine (bu süre birden fazla konuşmacı
tarafından kullanılabilir); İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel
konuşmaların 10'ar dakika olmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi,
Kabul edildi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündeminin, "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler" kısmının, 125 inci sırasında yer alan (10/170), 133 üncü
sırasında yer alan (10/177), 212 nci sırasında yer alan (10/263) ile 244 üncü
sırasında yer alan (10/295) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin
görüşmelerinin Genel Kurulun 6.12.2005 Salı günkü birleşiminde ve birlikte
yapılması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışmaların uzatılmasına ilişkin
CHP Grup önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği,
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 293
üncü sırasında yer alan 1018 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 7 nci
sırasına alınmasına; kanun tasarı ve tekliflerinin buna göre teselsül ettirilmesine;
Genel Kurulun 6.12.2005 Salı günkü birleşiminde çalışma süresinin 15.00-20.00
saatleri arasında olmasına; 7.12.2005 Çarşamba, 8.12.2005 Perşembe ve
13.12.2005 Salı günleri 15.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine;
6.12.2005 Salı ve 13.12.2005 Salı günkü birleşimlerde sözlü sorular ile diğer
denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine;
7.12.2005 Çarşamba günkü birleşimde de sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin
AK Parti Grup önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği,
Açıklandı.
Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, Hükümet
icraatlarını hedef alan konuşması nedeniyle açıklamada bulundu.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkanvekili Haluk Koç'un, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve
Bankalar Kanunu Hükümlerine İstinaden Bankacılık İşlemleri Yapma ve Mevduat
Kabul Etme İzni Kaldırılan Türkiye İmar Bankası T.A.Ş. Hakkında Tesis Edilecek
Bazı İşlemler Hakkındaki Kanuna Bir Fıkra Eklenmesine Dair (2/509),
Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt'ün, Orköy Genel Müdürlüğü Tarafından Orman Köylülerine, Tarımsal
Kalkınma Kooperatiflerine ve Birliklerine Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen
Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin (2/383),
Kanun Tekliflerinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra,
kabul edilmediği açıklandı.
Hakkâri merkez, Yüksekova
ve Şemdinli ilçelerinde meydana gelen olayların araştırılması amacıyla Genel
Kurulun 23.11.2005 tarihli 22 nci Birleşiminde kurulan (10/322, 323, 324) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine, siyasî parti gruplarınca
gösterilen adaylar seçildiler.
Başkanlıkça, Komisyonun
başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere toplanacağı gün,
saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan,
Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S.
Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
2 nci sırasında bulunan,
Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında (1/950) (S.
Sayısı: 920),
3 üncü sırasında bulunan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),
Kanun Tasarılarının
görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4 üncü sırasında bulunan,
Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına
Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
(1/1050) (S. Sayısı: 1009), görüşmelerine devam olunarak 6 ncı maddesine kadar
kabul edildi.
7 Aralık 2005 Çarşamba
günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.58'de son verildi.
İsmail Alptekin
Başkanvekili
Harun Tüfekci Ahmet Küçük
Konya Çanakkale
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Yaşar Tüzün
Bilecik
Kâtip
Üye
BİRİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 15.00
7 Aralık
2005 Çarşamba
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
28 inci Birleşimini açıyorum.
II.-
YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin, elektronik oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
görevli personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın
milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, İnsan Hakları Haftası
nedeniyle söz isteyen, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'ya aittir.
Buyurun Sayın Uzunkaya. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, İnsan Hakları Haftası münasebetiyle dünyada temel
insan hakları ihlallerine ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu'nun cevabı
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 7-13 Aralık tarihlerinin İnsan Hakları Haftası olması
nedeniyle, Türkiye ve dünyada insan hakları ve hak ihlalleri üzerinde
gündemdışı söz almış bulunuyorum. Rengi, dili, ırkı, dini, cinsiyeti, yaşı,
eğitimi, vatanı ve sahibi olduğu tüm değerleri ne olursa olsun, başta hakkı
hayatı olmak üzere, şu veya bu sebeple temel insan hakları ihlal edilmiş alemi
insaniyetin affına sığınıyor, bu noktada irtikap edilen zulme yeterince tepki
veremeyenlerin mahcubiyetinden korunma, kardeşlik, sevgi, paylaşma ve
kaynaşmanın egemen olduğu dünya dileğiyle, mümtaz şahsiyetinizde aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk
insandan günümüze kadar, fert, aile, toplum, kabile, millet, devlet ve kıtalar
üzerinde yaşayan toplumlar, fıtratlarının tabiî sonucu birbirlerinin hukukuna
tecavüz etme ihtimali karşısında belli kural ve sistemlerle kontrol altına
girme zaruretine inanarak, ister ilahî ve isterse beşeri sistemlerin daimî
murakabesini hissetmişlerdir.
İnsan ruh dokusunun tabiî muktezası, can,
mal, aile, akıl ve inanç yani din ve emniyet güveninin sağlanması hep temel
haklar manzumesinde ele alınmış ve bizim değerlerimiz çerçevesinde de en büyük
hak, insan, yani kul hakkı olarak tarif edilmiştir. Can, bir diğer ifadeyle,
hayat ve yaşama emniyeti olmadan malın da, ailenin de, devletin de var ve
devamlı olması mümkün değildir.
Osmanlı Devletinin banisi Osman Gazi'ye,
Şeyh Edebali'nin vasiyetindeki "insanı yaşat ki devlet yaşasın" sözü,
temel insan hakları zirvesini ortaya koyma bakımından, bugün dahi kabına
ulaşılamayacak bir sözdür.
Hak, hukuk, kural ve nizam tanımazlığın
ilk sembol ismi Kabil'in, zulmen akıttığı kardeş kanı Habil ile günümüze kadar,
belki milyarca insanın nahak yere akıtılan kanında, genel manada hep o
haksızlık, zulüm ve isyanı görüyoruz.
Miladî 6 ncı Asırda kurulan Hılful Fudul,
yani Büyükler Meclisinden Roma Justinyen Mektebine, 1789 Fransız İhtilali ve
Kurucu Meclisince yayımlanan İnsan ve Yurttaş Hakları demecinden, 1948'de
yayımlanmış olan, ülkemiz dahil onlarca ülkenin altına imza atıp kabul ettiği
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine kadar tüm ulusal ve uluslararası insan
hakları ihlallerini önleyici düzenlemelerin neyi, ne kadar önlediğini
görebilmemiz ve bu haftayı hangi duygular içerisinde kutlamamız gerektiğini
tespit sadedinde birkaç önemli hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Roma Caton'unun "Kartaca imha edilmelidir" emri, Milattan Önce 5 inci
ve 2 nci Yüzyıllar arası amansız savaşlar, Kabil'in yere döktüğü kardeş kanının
sele çeviren haince işkence ve zulümler ile Hanibal'in intikam savaşlarını
ateşlemekten başka hiçbir işe yaramamıştır.
Keza, Fransız İhtilali, İnsan ve Yurttaş
Hakları demecinin yayımlandığı 1789'dan sonra, bir Balkan iki de dünya
savaşının önlenememiş olması bir tarafa, Fransa'nın kendi içindeki, ne o gün ne
de bugünkü insan hakları ihlallerine de engel olamamıştır.
Nitekim, 1830'da, Cezayir'i işgal eden,
âdeta taş üstüne taş, boyun üstüne baş bırakmayan, hayatta kalanların
mallarının yağmalanıp ana dillerinin dahi yasaklanıp zorla Fransızca
öğretilmeye mahkûm edilmeleri ve aradan geçen yüz yıl sonra, 1945'te ikinci bir
işgalle 40 000 insanın katledilmesi "eşitlik, kardeşlik ve özgürlük"
diye tarif edilen devrimlerin tahrifi, Cezayir'de kurulan "Hizbi
Fransa" cuntasıyla 200 000'den fazla Cezayirlinin öldürülmesi maalesef
yurttaşlık haklarının gereği olarak âdeta tecelli etmiştir.
Ruanda'da Hutu rejimi aracılığıyla 1 000
000 Tutsi'nin canına kastedilerek Fildişi sahillerinin kan denizine dönüşmesi,
Bosna-Hersek faciasında daha dün Sırplara senelerce destek verilmesi, 20 nci Yüzyılın başında hasta adam ilan
ettikleri Osmanlının topraklarında miras ve ganimet bölüşümü için itilaf
devletleriyle girilip etnisitenin tahrik ve teşvik edilmesi ve bugün
parlamentolarında sözde soykırım kararı çıkarabilme cüreti, bunca katliam ve
şenaati işleyenlere doğrusu yakışabilmektedir!..
Maalesef yaşanan Birinci Cihan Harbinin
faturası 10 000 000 insanın ölümü ve 40 000 000 insanın kaybolup gerideki
milyonlarca insanın mağdur ve sefaleti…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, toparlayabilir
misiniz…
Buyurun.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - İkinci Cihan
Harbinde ise, katledilen insan sayısı 36 000 000 ve 10 milyonlarca kayıp,
yaralı, geride aç ve sefil kalan dünya coğrafyası…
Ne garip tecellidir ki, bütün bu olayların
uluslararası insan hakları duyarlılığını gündeme taşıması ve 1948'de yayımlanan
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine rağmen, Macaristan, Kore, Vietnam, Süveyş,
Ortadoğu, Arap-İsrail Savaşları, Çekoslovakya, Eritre, Kamboçya, Afganistan,
Irak-İran, Irak-Kuveyt, Bosna-Hersek, Makedonya, Balkanlar ve Kafkaslar
faciasıyla, Ermenistan-Karabağ ve sayısız sorun, en önemli hak olan insanın
yaşama hakkının yok edildiği, güçlülerin güç ve kuvvet, silah sanayii kuvvetli
olanların can ve kan üzerinde pazar, zulümle inşa edilen sayısız toplu mezar
mucitleri…
Elbette, özü itibariyle, İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesinin varlığı ve ülke olarak, bizim de, bugün, 1954'te kabul
ettiğimiz çok önemli bir olaydır; ancak, bu beyannamenin altında imzası bulunan
çoğu ülkelerde insan haklarının ihlal edildiği gerçeğiyle, bugün, maalesef,
karşı karşıyayız.
Kıta Avrupasında yıllardır yaşanan
siyah-beyaz ve Kızılderili ayırımı az önce örneklerinden bahsettiğim kara
Avrupasının uygulamaları, daha bugün en temel insan hakkı olan yaşama hakkı
ortadan kaldırılmış bir işadamımızın katilini sorgulamaktan uzak bir Belçika
örneği, asrın başında Anadolu'da, asrın sonunda da Karabağ'da binlerce insanın
ölümüne, hâlâ, vatansız, evsiz barksız yaşamasına sebep olan ASALA terör
örgütünün, kendi ülkelerinde güvenliklerinden sorumlu oldukları
diplomatlarımızın şahadetine neden olan onlarca şehidimize karşı taraf
olmaları, yirmi yılı aşkın bir süredir sadece Anadolu insanının değil, bölgenin
huzurunu kaçırmış, 150 milyar dolara varan ekonomik kayıp ile 40 000'e varan insanımızın
ölümüne sebep olan bir terörist gruba lojistik destek dahil, maalesef, her
alanda cesaretlendirici ilişki kurmaları, insan hakları şampiyonluğu
iddiasındaki ülkeleri, kanaatim odur ki, sınıfta bırakmıştır.
Değerli Başkan, çok değerli
milletvekilleri; bir damla petrolü, binlerce insanın kanından daha kıymetli
addedebilen, bunun uğrunda toprak ve ülke işgalinden çekinmeyen, dün Vietnam'da
hangi asılsız gerekçelerle yıllarca kan akıtılmışsa, bugün de Ortadoğu'da aynı
asılsız gerekçelerle kan akıttığını kendi teşkilat ve sözcülerinin itiraf
ettiği pragmatist ve materyalist felsefenin, insan hakları ve mukaddesleri
konusunda başka diyeceği hiçbir şey olamaz.
"Yumurtasını pişirmek için komşusunun
evini yakabilecek" bu felsefenin ürettiği, milyonların gözyaşı ve akıtılan
kanıyla, Afrika'da yüzbinlerin açlıktan öldüğü bir dünyada lüks ve sefahate
dalabilen, insan öldürme amaçlı makinelerin, yani, en gelişmiş silahların
icadıyla satılmasına imkân hazırlayan bir ilişkiler yumağı…
Yaşatmaktan çok öldürmeyi, güldürmekten
çok ağlatmayı seven bir dünyada idrak edilen, işte, bugün, insan hakları!..
4.11.1950'de, Roma'da akdedilen Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına
İlişkin Metninin 19 uncu maddesiyle; her türlü ayırımcılık ve hak ihlalleri
karşısında bir uluslararası mahkemenin kurulmasının, arkasından teselsül
ettirilen maddeleriyle de hâkimlerin sayısı, seçimi, görev süreleri, yargılama
usulleri, komite, büyük daire gibi birimlerinin oluşumuyla tarafsızlığı ve
adaletine güvenilmesi istenen bir mahkeme halen mevcut ve faaliyetlerini
sürdürmektedir.
Değerli Başkanım, kısaca sözümü
toparlarken şunu ifade etmek istiyorum: Kısaca adı AİHM olan, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin, kendi ülkelerinde iç hukuk mekanizmalarını tüketmiş
şahısların ferdî başvurularıyla adil ve tarafsız karar veren bir mahkeme olması
beklenir ve gerekirken, gerek Lahey Adalet Divanı -ki, Sırplı katillerin, 20
nci Yüzyılın jübilesini…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Gündemdışı
konuşmalar 10 dakika mı oldu?
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sayın Başkan, tam
10 dakika oldu.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - …Avrupa'nın
ortasında kan içerek kutlayan canilerin hâlâ hesabını soramamıştır- gerekse
AİHM'in beklenen adil, yansız ve tarafsız kararları maalesef görülememiş,
Avrupa Birliği üyelik süreci başlamış bir ülke insanının, belki genel kabul ve
değerine sebep olabilecek, ülkelerinde aradıkları temel hak ve özgürlüklerde
karşılaştıkları başta eğitimde imkân ve fırsat eşitliği ihlali olmak üzere
birçok alanda daraltılmış hakların korunmasına dair, onlarca başvuruya belli
bir ideolojik yaklaşımla kararların verilmiş olması mahkemeye de, insan
haklarının korunmasına da güvenin, büyük oranda zedelenmesine sebep olmuştur.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Cihaz mı
bozuk?...
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - En son yaşanan
Leyla Şahin olayı bunların bariz olanlarından birisidir.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Leyla Şahin'e
ne olmuş?
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli
Başkanım, sözlerimi bitirirken kısaca şunu arz etmek istiyorum: İnsan
haklarının ihlal edildiği, insan haklarının maalesef görmezden gelindiği,
mahkemelerinde bile taraflı ve yanlı sayısız kararların verilebildiği bu günde,
bir insan hakları senei devriyesini hep beraber kutluyoruz.
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, lütfen…
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sözümü
bitiriyorum Sayın Başkanım, özür dileyerek.
Ajanların uçaklarla cirit atmadığı,
insanların işkenceye maruz bırakılmadığı, toprakların işgal edilmeyip, inanç ve
beyinlerin baskı ve zulüm altında bulunmadığı mutlu ve müreffeh bir dünyayla,
kardeşliğin, sevginin, adaletin paylaşıldığı, her şeyin değerler manzumesinde
paylaşıldığı kutlu bir gelecekle, aydınlık bir insan haklarının yaşanması
dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyor, sabrınızdan dolayı teşekkür ediyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.
Gündemdışı konuşmaya Hükümet adına
İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Samsun Milletvekili Sayın Musa
Uzunkaya arkadaşımızın "Türkiye'de ve dünyada insan hakları" konulu
gündemdışı konuşması üzerine söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum; bu vesileyle de, tüm vatandaşlarımızın
İnsan Hakları Haftasını da tebrik ediyorum.
Değerli arkadaşlar, 10 Aralık 1948'de
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca kabul edilen İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi, tüm insanların, hiçbir ayırım gözetilmeksizin, yalnızca insan
oluşlarından dolayı eşit, hür ve onurlu yaşama hakkına sahip olmasını garanti
altına almıştır. Buna göre, herkesin, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, yaş,
tabiyet, düşünce farkı, ulusal veya toplumsal köken, zenginlik gibi fark
olmaksızın, kanun karşısında eşit olduğu kabul edilmiştir.
Bilindiği üzere, insan hakları, bütün
ülkelerin, bütün insanların sorunudur. Bütün devletlerin amacı insanların
mutluluğunu sağlamaktır.
Türkiye'de de insan haklarına saygının
gerçekleştirilmesi, devletimizin hiçbir biçimde ihmal edemeyeceği bir
görevidir. Ülkemiz de, insan hakları alanında gerçekleştirilen uluslararası
çalışmalara her zaman aktif olarak katılmış ve Birleşmiş Milletler, Avrupa
Konseyi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası kuruluşlar
çerçevesinde hazırlanan çok sayıda önemli uluslararası sözleşme ve belgeleri
onaylamış bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti, anayasalarında, insan haklarına, bugüne kadar, gereken
önemi vererek, geniş yer ayırmıştır. 1982 Anayasası da, devletimizin insan
haklarına saygı temeli üzerine kurulduğunu ve bu özelliğin değiştirilemez
hükümler arasında yer aldığını ilan etmiştir. Anayasamızda yapılan son
değişikliklerle, taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde yer alan
birçok önemli norma uygunluk sağlanmıştır.
Hepimizin üzerinde birleştiği evrensel
kural gereğince, insanlar, doğuştan, devredilemez ve vazgeçilemez temel hak ve
özgürlüklere sahiptir. İnsanlığın ortak değerleri olan bu hak ve özgürlükler,
onurlu bir yaşam sürdürebilmenin vazgeçilmez öğeleridir.
Demokratik yönetim anlayışımızın hedefi,
insanımız için temel hak ve özgürlüklerin çağdaş standartlarda güvenceye
kavuşturulması ve insanların, korku ve endişeden uzak olarak, bireysel
gelişimini sağlayacak özgür bir ortamın oluşturulmasıdır.
Hükümetimiz, insan haklarına dayanan ve
eksiksiz işleyen demokratik bir yönetimin hayata geçirilmesinde, öngördüğümüz
reformlar çerçevesinde, öncelik taşıyan üç temel güvencenin geliştirilmesine
özel önem vermektedir. Bunlar, sivil toplumun güçlendirilmesi, düşünce ve ifade
özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması ve kamu yönetiminde saydamlığın
sağlanmasıdır.
AK Parti Hükümetimiz, işbaşına geldiğinden
beri, sivil toplum kuruluşlarının yönetime daha aktif katılımını katılımcı
demokrasinin geliştirilmesi yönünde teşvik ediyor. Elbette ki, demokratik
gelişimimiz için, vatandaşlarımız, iradesini yönetim süresince her zaman
yansıtma imkânına sahip olmalıdırlar. Gelişmiş demokratik ülkelerde olduğu
gibi, sivil toplum, bir taraftan, yönetim üzerinde denetim ve eleştirel
işlevini yerine getirirken, diğer taraftan, gönüllü kuruluşlar aracılığıyla,
toplumun zayıf gruplarına insancıl yardımları ve hizmetleri götürecektir.
İnsanların sivil toplum örgütlerinde bir
araya gelmelerini toplum ve devlet için yararlı, katılımcı bir güç olarak
değerlendiriyoruz. Bu nedenle, sivil toplumun örgütlenmesinin ve gelişmesinin
önündeki yasal engelleri, çağdaş ölçütlere uygun olarak, tamamen kaldırarak,
bunlara kamu kesiminin işbirliğini ve desteğini sağlamaya yönelik çalışmalar da
yapıyoruz. İnanıyoruz ki, sivil toplumun taleplerine ve eleştirilerine
duyarlılık gösteren bir demokratik devlet, halkını yönetme meşruiyetini kazanır
ve güçlendirir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; insan hakları alanında çağdaş standartlara ulaşmak öncelikli
hedefimizdir. Bu bağlamda, insan haklarının eğitim boyutuna da değinmek
istiyorum. Hepimizin malumları olduğu üzere, gerek haklardan yararlanan
bireylerin gerekse kanun uygulayıcılarının yeterli bilgi ve eğitimden yoksun
bulunmaları halinde, bu alanda sorunlar yaşanması kaçınılmaz olmaktadır. Esas
itibariyle, bu konuda karşımızda duran en büyük ve öncelikli ödev, insanların
bilgilendirilmesi ve eğitilmesi suretiyle, insan hakları bilincinin tüm
ülkemizde yaygınlaştırılmasıdır.
Burada altı çizilmesi gereken bir nokta,
bu alanda tam bir başarıya ulaşılması için öncelikle medya, sivil toplum
örgütleri ve üniversitelerin katkılarının da sağlanması gerekir.
Kamu yönetiminde saydamlığın sağlanması
yönünde de tüm tedbirleri almaya kararlıyız. Bu çerçevede, vatandaşın Bilgi
Edinme Hakkı Kanununu da çıkardık. Böylece, kamu kuruluşlarının hizmet ve
işlemleri halka duyurulmakta, kamu yöneticilerinin hesap verme sorumluluğu
sağlanmakta ve kamu yönetimi ile toplum arasında diyalog ve işbirliği
geliştirilmektedir.
Sonuç olarak, sivil toplumun güçlenmesi ve
katılımcılığı ile ifade özgürlüğünün genişletilmesi ve kamu yönetiminde
saydamlığın sağlanması, ülkemizde insan haklarının sürekli şekilde güvenceye
kavuşturulması ve aynı sorunların tekrar yaşanmaması yönünde yapısal bir
dönüşümün temellerini oluşturmaktadır.
Düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki
engellerin tamamen kaldırılması için yasal düzenlemeler de yapılmıştır. Bu
meyanda, Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanunda, Dernekler Kanununda,
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda bir dizi değişiklik yapılmış, buna
paralel olarak, uygulamada eksikliklerimiz konusunda başlatılmış olan eğitim ve
bilgilendirme çalışmaları her geçen gün daha da yoğunlaştırılmaktadır.
İnsan hakları eğitimi ve toplumda insan
hakları bilincinin güçlendirilmesi, temel hak ve özgürlüklerin uygulamada
güvenceye alınmasına en temel katkıyı yapmaktadır. İnsan hakları bilincinin
ülke genelinde güçlendirilmesi ve uygulamaların iyileştirilmesinde insan
hakları il ve ilçe kurullarının etkin çalışmalar yapmaları önemsenmekte ve
beklenmektedir. Bundan dolayı da, yönetmeliklerinde yapılan düzenlemelerle,
Danışma Kuruluna ve insan hakları il ve ilçe kurullarına sivil toplum
örgütlerinin daha etkili katılım ve katkılarına imkân verecek ve özendirecek
değişiklikler de yapılmıştır.
Diğer taraftan, Avrupa Birliği adaylık
sürecinde kabul edilmiş olan uyum yasalarının uygulamaya yansıması durumlarına
ilişkin tespit ve değerlendirmelerin yapılması çok önemli bir konudur. Bu
çerçevede, Sayın Dışişleri Bakanımız, Sayın Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanı
olarak benim katılımımla, Reform İzleme Grubu oluşturulmuştur. Gerek sivil
toplumda gerek kanun uygulayıcılarında insan hakları bilincinin geliştirilmesi
amacıyla başlatılmış bulunan çalışmalar yaygınlaştırılmak suretiyle de devam
ettirilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; gerek hükümet programı gerek acil eylem planı ve Avrupa Birliğine
tam üyelik sürecinde yürütülen ve bir kısmını biraz önce ifade ettiğim
çalışmalar, sorumlusu bulunduğum İçişleri Bakanlığımızda da âdeta hummalı bir
şekilde yürütülmektedir.
Bunlardan bir kısmını daha özetlemek
istiyorum. İşkenceye sıfır tolerans yaklaşımı temel olarak kabul edilmiştir. Bu
kapsamda herhangi bir yerden gelen tüm şikâyet ve iddialar titizlikle
incelenmiş ve mülkiye müfettişleri görevlendirilerek, ödünsüz bir tutum
takınılmıştır. Başta Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi ve Avrupa Birliği
Komisyonu olmak üzere pek çok Batılı kuruluş, bu kararlı duruşa bağlı olarak
sağlanan iyileşmeler nedeniyle Türkiye'de sistematik işkencenin bulunmadığını
dünya kamuoyuna açıklamışlardır. Bu konuda tüm güvenlik güçlerimiz hassas
hareket etmektedirler. Bundan hareketle, insan hakları ihlalleri iddialarıyla
ilgili şikâyet ve müracaatları kabul etmek ve bu iddiaları araştırmak amacıyla
Jandarma Genel Komutanlığımız bünyesinde, herkesin ulaşabileceği Jandarma İnsan
Hakları İhlallerini İnceleme ve Değerlendirme Merkezi kurulmuştur. Yine, aynı
şekilde, bu görev, Emniyet Genel Müdürlüğümüzde de, İnsan Hakları Şube
Müdürlüğü tarafından titizlikle yürütülmektedir.
Yine, Bakanlığımız Mülkiye Teftiş Kurulu
Başkanlığı bünyesinde de özel insan hakları ihlal iddialarını inceleme bürosu
kurulmuştur. İlave olarak, bu büro kapsamında insan hakları ihlal iddialarını
elektronik yolla almak ve şikâyet sahibine, hiçbir devlet dairesine uğramadan
bilgi vermeye imkân sağlayan bir web sitesi de kurulmuştur. Ayrıca, mülkiye
müfettişlerinin karakol ve nezarethane denetimi yapması için de genel
yetkilendirme yapılmıştır.
İnsan hakları konusunda güvenlik
güçlerimizin bilhassa, eğitimine de büyük önem vermekteyiz. Bu bağlamda, polis
koleji, polis meslek yüksekokulları ve jandarma sınıf okullarında hizmet
öncesinde verilen insan hakları eğitiminin yanı sıra, hizmet içi eğitimlere de
ağırlık verilmektedir. Bu konuda Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyiyle işbirliği
yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliğinin bazı
maddeleri, işkence ve kötü muameleye karşı tedbirlerin daha da güçlendirilmesi
amacıyla, 3 Ocak 2004 tarihinde değiştirilmiştir. Bu değişikliklerle söz konusu
yönetmelik, gözaltına alma ve ifade almada Avrupa normlarına uyumlu hale
getirilmiştir. "Basın açıklamaları" adı altında sivil toplum
kuruluşları ve vatandaşlar tarafından yapılan faaliyetler, toplantı ve gösteri
yürüyüşleri kapsamından çıkarılarak düşünce ve düşünceyi ifade hürriyeti
kapsamına alınmış, böylece de, suç işlenmemesi şartıyla bu eylemler serbest
bırakılmıştır. Daha önce yüzde 94,6 oranında adlî makamlarca takipsizlik kararı
verilen bu eylemler, idarî bir tasarrufla serbest bırakılarak sivil toplum
kuruluşları ve vatandaşların demokratik haklarının kullanım alanı böylece
genişletilmiştir.
Vali ve kaymakamlarımız eğitim,
sağlık, sokak çocukları ve insan
hakları alanında çalışan dernek, vakıf ve diğer sivil toplum kuruluşlarının
çalışmalarını desteklemek ve çalışmalarını kolaylaştırmakla sorumlu tutulmuşlardır.
Bu amaçla, vali ve kaymakamların sivil toplum kuruluşlarıyla düzenli diyalog
mekanizmaları oluşturmaları zorunluluğu getirilmiştir. Ayrıca, kolluk
güçlerinin sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkilerinde daha dikkatli ve duyarlı
olmaları zorunlu kılınmıştır. İnsan hakları temelinde, zaman darlığı nedeniyle
burada hepsini ifade edemeyeceğim daha birçok yenilik ve gelişme sağlanmıştır.
Şüphesiz, ülkemizin Avrupa Birliği tam üyeliği çerçevesinde yürütülen uyum
çalışmalarında, Bakanlığımın görev alanına giren konularda yaptığımız
çalışmaların önemli katkıları da olmuştur.
Değerli arkadaşlar, öncelikli alan olarak
belirlediğimiz siyasî kriterlerin tamamlanması çalışmaları çerçevesinde, sivil
toplum hizmetlerinin ve faaliyet alanının genişletilmesi, düşünce ve ifade
özgürlüğünün, toplanma ve gösteri yürüyüşü yapma özgürlüğünün geliştirilmesi
gibi temel hak ve özgürlüklerle ilgili kapsamlı düzenlemeleri de yapmış
bulunuyoruz. Nitekim, Mayıs 2004 tarihli anayasa değişikliğiyle, idam cezası,
Türk hukuk sisteminden tamamen çıkarılmış, kadınlar ve erkeklerin eşit haklara
sahip olduğu ve devletin bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlü
olduğu belirtilmiştir.
Anayasamızın 90 ıncı maddesinin son
fıkrasına, "usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere
ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler
içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükümleri
esas alınır" hükmü eklenerek hak ve özgürlüklere önemli bir güvence
getirilmiştir.
Sonuç olarak şunu da söylemek istiyorum:
Avrupa Birliği, Türkiye'yle tam üyelik müzakerelerine başlayarak ülkemizin
Kopenhag Kriterlerinde ifadesini bulan insan hakları standartlarına sahip
olduğunu teyit etmiştir. Bunun anlamı, Türkiyemizde insan haklarının, artık,
ulaşılmak istenen hedeften çok, korunması gereken bir değer noktasına
geldiğidir.
Ben, tekrar, tüm vatandaşlarımızın İnsan
Hakları Haftasını tebrik ediyor, Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gündemdışı ikinci söz, Avrupa Birliği
müzakere süresince halkla ilişkiler konusunda söz isteyen İstanbul Milletvekili
Bülent Tanla'ya aittir.
Buyurun Sayın Tanla. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.-
İstanbul Milletvekili Bülent H. Tanla'nın, Avrupa Birliği üyeliği müzakere
sürecinde Türkiye'nin izlemesi gereken halkla ilişkiler politikasına ilişkin
gündemdışı konuşması
BÜLENT H. TANLA (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; Türkiye'nin kırk yıldan günümüze sürdürdüğü, toplumumuzu,
insanımızı değiştirmeyi, dönüştürmeyi amaçlayan, ileri, çağdaş ve modern bir
proje olarak tanımladığım Avrupa Birliği sürecinde, Avrupa Birliğiyle müzakere
sürecinde Türkiye'nin izlemesi gereken halkla ilişkiler politikası üzerinde söz
almış bulunuyorum; Yüce Meclisi ve sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye-Avrupa Birliği
ilişkilerinin üç temel grup arasında geçtiğini ve bu grupların davranışlarının
sonuçlarını tümüyle doğrudan biçimde etkilediklerini düşünüyorum. Bunlar,
birinci olarak kamuoyu, ikinci olarak politikacılar, üçüncü olarak bürokratlar
ve bürokrasilerdir. Burada araştırmaların bize göstermiş olduğu sonuçlar
üzerinden gittiğimiz zaman, kamuoylarının yeterince bilgili olmadıklarını,
doğru ve gerçek bilgilerle, yeterli bilgilerle bilgilendirilmediklerini, eksik
ve zaman zaman da yanlış bilgilerle bilgilendirildikleri sonucunu görüyoruz.
Halbuki, Avrupa Birliğine üye ülkelerin ve Türkiye'de yaşayan insanların,
Avrupa Birliği gelişmelerini, bilgilenmek istedikleri ve süratle gerçek
bilgilere, doğru bilgilere ulaşmak istedikleri de yine araştırma sonuçlarında
ortaya çıkan bir sonuçtur; fakat, kamuoyu, zaman zaman eksik, zaman zaman
yanlış, zaman zaman da yanlı bilgilerle yönlendirilmektedir. Birinci tespitim
budur.
İkinci tespitim ise, kamuoyu,
kamuoylarını, en fazla siyasetçilerin göz önüne aldığı ve siyasetçilerin Avrupa
Birliği konusunda karar verirken kamuoylarının görüşlerini öne alarak, onlara
öncelik vererek siyasetlerini oluşturduklarıdır. Hem kamuoyları eksik ve yanlış
bilgilerle oluşturulmakta, sonra da siyasetçiler, kamuoyunun bu yanlış
oluşturduğu kanaatler ve bilgiler üzerinde, eğilimler üzerinde, beklentiler
üzerinde sonuç almaktadırlar.
Üçüncü olarak ise, buradaki bürokratların
davranışlarına, Avrupa Birliği ve Türkiye'deki bürokratların davranışlarına
değinmek istiyorum.
Bürokratlar ise hazırlıklarını, daha
ziyade, masa başında, tasarladıkları kanunları masa başında, kamuoyu
önderlerinin veya kamuoyu oluşturucularının fikirleri altında veyahut da çevre
ülkelerdeki deneyim, bilgi ve tarihsel bilgilerin perspektifi altında
oluşturduklarını düşünüyorum. Bu üç karşı karşıya gelen, üçgenin üç
noktasındaki zaman zaman meydana gelen karşılaşmalar, birçok yapay, gergin,
uzun süreli ve gerçeklerle bağlantısı olmayan sorunları gündeme getirmektedir.
İşte, bu durumun çözümü, Türkiye'ye,
buradan, birlikte sizlere duyurmak istiyorum, ilan etmek istiyorum ki,
Türkiye'nin Avrupa Birliği sürecinde, müzakere sürecinde yapması gereken en
önemli konu ve birinci işi, Türkiye'nin çok geniş biçimde tanıtılması ve
kültürel değerlerimizi, kültür varlıklarımızı ve sanatımızı, folklorik
değerlerimizi Avrupa'ya tanıtmak ve Avrupalıların değerlerini de Türk Halkına
tanıtmaktır. Burada, müzakere sürecinde birinci olarak yapmamız gereken işin,
sizlerle birlikte, Türkiye'nin tanıtımı olduğunu dile getirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, 2005 yılının, yani,
bu yıl mayıs-haziran aylarında 30 ülkede, 29 328 kişi üzerinde yapılan
Eurobarometre çalışmaları, halkın, Türk halkının, Avrupa Birliği politikaları
ve kurumları hakkında en az bilgili millet olduğunu göstermektedir. Türk
Halkının buradaki notu 10 üzerinden 3,7'dir; ama, birden bire kızmayalım.
Avrupa Birliği üye ülkelerinden, üye ülke sayıları… Bakın, Avrupa Birliği
halklarına sorulmuş "Avrupa Birliğine kaç üye ülke vardır" diye
veyahut da Avrupa Birliğinin millî marşı hakkında soruları içeren bir araştırma
sonucunda, Avrupa halklarının notu da 10 üzerinden 4,7'dir. Yani, hem Türkiye
hem Avrupa Birliği halkları geçer not alamamışlardır; yani, her iki kamuoyu da
bu konuda bilgisizdir.
Bu, Türkiye'nin de, Avrupa Birliğinde
yaşayan insanların da, bu birlikle ilgili bilgi düzeylerinin çok düşük olduğunu
ve kamuoyu oluşturan kitlelerin elinde veya onun önünde, bir farklı, güdülen
topluluklar olduğu ortaya çıkmaktadır.
Değerli arkadaşlar, 9 Ekim 2005 günü,
bildiğiniz gibi, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Sayın Rene van
der Linden, bu kürsüden bizlere hitap etti ve dedi ki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tanla, lütfen,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
BÜLENT H. TANLA (Devamla) - Türkiye'yi, Avrupa Konseyinin çokkültürlü,
çokdinli formunu teşkil etmekte ve teşkilatımızın zenginliği değerlendirmesini
yaptı. Ayrıca, daha dün, dünya otobüs üretiminin devlerinden olan MAN yetkililerinin,
Ankara'da, dünya yöneticilerinin yapmış olduğu bir toplantı sonunda yapmış
oldukları açıklama, bu toplantının Ankara'da yapılmış olması, hem Türkiye'yi
hem de Mustafa Kemal Atatürk'ü daha iyi tanımamız için büyük bir vesile olmuştur
deklarasyonunu Türk kamuoyuna yapmışlardır.
Değerli arkadaşlar, Türk kamuoyunun yüzde
65'i, bildiğiniz gibi, Avrupa Birliğine üye olmak istemektedir; ama, Avrupa
Birliğine tam üye olabileceğimizi düşünenlerin oranı 37, düşünmeyenlerin oranı
ise yüzde 47'dir. Yani, Türk kamuoyu, Avrupa Birliğine girmeyi arzulamakta;
fakat, girebileceğini, tam üye olabileceğimizi düşünmemektedir,
düşünememektedir. Yani, Türk Halkındaki umutlu arayış, kaygılı bekleyişe
dönüşmüştür.
Arkadaşlar, bu durumu olumlu hale
dönüştürebilmemiz gerekmektedir. İşte, burada, bizler, birinci dereceden
sorumlu ve görevliyiz. Türkiye'nin Avrupa kamuoyuna tanıtılması ve Avrupa
Birliğinin de Türkiye'ye tanıtılması konusu, ilişkilerin sağlıklı bir temele
oturtulabilmesi için, Eurobarometre araştırmalarının göstermiş olduğu bir
gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Kültürümüzü, sanatımızı, folklorumuzu öne
alarak, iç siyaset kavgalarından uzak, sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği
içinde, bu büyük tanıtımı gerçekleştirmemiz gerekmektedir. Kültürümüzü,
kültürel değerlerimizi, kültür varlıklarımızı, yani, kültürel zenginliklerimizi
Avrupalılara tanıtmak, onların değerlerini tanımak, halkların bir arada
yaşayabilmelerinin altyapısını oluşturarak, kültürel harmonizasyonu bir an
evvel sağlamamız gerekmektedir.
Arkadaşlarım, Türkiye'nin yeri,
bulunduğunuz veya baktığınız yere göre değişir. Türkiye'nin yeri, Asya'dan
bakarsanız Asya'nın en batısındaki bir ülke gibi gözükür, Avrupa'dan bakarsanız
Avrupa'nın en doğusundaki bir ülke gibi gözükür.
Avrupa Birliği, siyasî bir düştür. Bu
düşün gerçekleşmesinde, ben Türkiye'ye güveniyorum, ben ülkeme ve Türk
Milletine de güveniyorum. Ben korkmuyorum; korkuya dayalı, korkutmaya dayalı
siyasete, kavgaya, çatışmaya son verelim diyorum ve Türkiye'yi,
cumhuriyetimizin 100 üncü yılı olan 2023 yılında, AB'nin diğer ülkeleriyle eşit
statüde bir üyesi yapmak üzere, son çabamıza kadar çalışmamız gerekir diyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize ve Yüce
Meclise saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tanla.
Gündemdışı üçüncü söz, siyasal partiler ve
seçim sistemleri konusunda söz isteyen, Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut
Koçak'a aittir.
Buyurun Sayın Koçak.
3.-
Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut Koçak'ın, Siyasî Partiler Yasası ve seçim
sisteminin değiştirilmesinin önemine ilişkin gündemdışı konuşması
MAHMUT KOÇAK (Afyonkarahisar) - Yüce
Meclisimizin Değerli Başkanı ve kıymetli milletvekili arkadaşlarım; sözlerimin
başında, hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Atatürk'ün çağdaş uygarlık seviyesine
ulaşma hedefi, gelişmiş ülkelerle aramızdaki mesafenin kapatılması meselesi,
Türkiye'nin temel sorunu olma özelliğini korumaktadır. Dünya, aynı yerde
durmadığına ve ilerlediğine göre, bu aranın kapatılması kolay değildir.
Türkiye'nin, tarihinden bugüne taşıdığı
sorunları vardır, coğrafyasından kaynaklanan sorunları vardır. Temel mesele, bu
sorunların kimler tarafından, hangi yöntemlerle ve nasıl çözüleceğidir.
Anayasamız, 2 nci maddesinde "Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve
sosyal bir hukuk devletidir" der. Cumhuriyetimizin niteliklerinden birisi,
demokratik devlet olmasıdır.
Anayasamızın 68 inci maddesinde, siyasî
partilerin, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları olduğu belirtilir.
O halde, demokrasimiz, bir partiler demokrasisidir. Ancak, halk ile siyasî
partiler arasındaki güven bunalımı hâlâ aşılamamıştır. Türkiye hem istikrarlı
bir yönetim içinde yaşamalı hem de toplumdaki farklı eğilimlerin demokratik
temsili sağlanmalıdır. Güven bu şekilde tesis edilebilir. Bu güveni tesis
etmek, bütün partilerimizin ortak görevidir.
Anayasamızın 67 nci maddesi, seçim
sistemiyle ilgili olarak, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkesini
getirmiştir. Seçim yasalarıyla düzenlenmesi gereken seçim ilkeleri, anayasa
hükmü haline getirilmiştir; ancak, seçim sistemimiz açısından, bu anayasal
rehberlik de bir çözüm olamamıştır. Siyasal istikrarı sağlamak amacıyla
konulmuş yüzde 10'luk ülke barajı, son seçim sonuçlarına bakıldığında,
Parlamento aritmetiği açısından bir istikrar sağlamıştır; ama, bu sefer de,
temsilde adalet prensibi yara almıştır. Son seçimlerde, seçmenin yaklaşık yüzde
45'inin iradesi Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil imkânı bulamamıştır. Bu
da, siyasal sistemin demokrasi açığı olarak önümüzde durmaktadır.
Politika yapmak için, siyasal parti
lideriyle uyumlu çalışmak, ona eleştiri getirmemek gerekmektedir. Kurumsallaşma
sağlanamadığından, başka bir anlatımla, parti tüzelkişiliği ile liderin
kişiliği birbirinden ayrılamadığından, birinin adamı olmak, siyasette geçer bir
yol olarak varlığını sürdürmektedir. Partilerde düşünce ve program değil,
liderin kişiliği ön plana çıkmaktadır.
Demokrasimizin en acil meselesi, siyasette
reform yapmaktır; Siyasî Partiler Yasasını ve seçmen ile parti arasında
demokratik ilişkiyi kuracak şekilde, Milletvekili Seçim Kanununu
değiştirmektir. Siyasî Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu Anayasa kadar önemlidir;
zira, demokrasi, öncelikle bu iki kanun aracılığıyla soluk almakta ve
yaşamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, parti içi demokrasi
işler hale getirilmelidir. Demokrasinin olmazsa olmazlarından birisi,
muhalefetin kurumsallaşması ve muhalefetin varlığını güvence altına alacak
mekanizmaların işlemesidir. Parti içinde muhalefete tahammül edilmelidir. Parti
içi demokrasi işlemediğinden, Türkiye'deki siyasî partilerin demokratik
yollarla kendilerini, kadrolarını yenileyememekte, artan toplumsal sorunlara
yeterli çözümler sunamamaktadırlar. İlişkiler kişiselleşmekte, kamu yararı,
ehliyet ve liyakatin yerini, ne yazık ki, menfaat ilişkileri almaktadır. Bu ise
parti içinde ve partinin yer aldığı zeminde yozlaşmaya ve patronaj ilişkisine
yol açmaktadır.
Siyasî partilerimiz ile sivil toplum
kuruluşlarımızın proje ve politika üretme konusunda iletişim içinde olmamaları
büyük bir kayıptır. Sivil toplum, hem zengin bir alternatif kaynak hem de
dinamik bir denetleyici ve düzenleyicidir. Bu alanda önyargıları ve ideolojik
saplantıları hâlâ bir kenara bırakabilmiş değiliz. O halde en büyük sorun,
parti içi demokrasinin işletilmesi ve partilerin fikirleriyle, programlarıyla,
kadrolarıyla gerçek anlamda kurumsallaşması sorunudur. Liderlik süresi
sınırlandırılmalıdır. Bu süre, en fazla üç kongre dönemi ya da üç seçim dönemi
olarak sınırlandırılmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koçak, toparlayabilir
misiniz.
Buyurun.
MAHMUT KOÇAK (Devamla) - Parti içi
demokrasinin varlığı, ayrım gözetmeksizin partinin tüm üyelerinin haklarının
korunması, parti içi yarışın ve kongrelerin parti genel başkanı ve merkez karar
organlarından bağımsız gerçekleşebilmesidir. Seçimlerde ana kural, nitelikli
üyelerle önseçimin işletilmesi ve tüm adaylara zorunlu hale getirilmesi
olmalıdır. Önseçimin demokrasi açısından önemli bir sonucu da, halkın siyasete
ilgisini artırmasının ve siyasetin tabana yayılmasının önünü açması olacaktır.
Anayasa Mahkemesince iptal edilen Türkiye milletvekilliğinin yeniden
getirilmesi ki, ben, bunu, temsilde adalet ilkesi açısından savunuyorum; o
zaman, ülke seçim çevresi yoluyla siyaset dışında kalmış, Parlamento çalışması
için gerekli nitelikli kişilerin seçilmeleri sağlanacaktır.
Üst kademe organlarınca el çektirilen alt
kademe organlarına yargı yolu mutlaka açılmalıdır. Bu, hem parti içi demokrasi
ve hem de cumhuriyetin temel niteliklerinden olan hukuk devleti olmanın bir
gereğidir.
Seçimler öncesinde, partiler arasında
seçim ittifakları yapabilmenin yolu açılmalıdır. Siyasî partilere ciddî bir
malî denetim getirilmelidir. Denetlemeye yetkili kurum Anayasa Mahkemesidir.
Anayasa Mahkemesinin yapısı bunu yeterince gerçekleştirebilecek durumda
değildir. Bu konuda genel temayüller de, bu konudaki denetimin Sayıştaya
verilmesi yönündedir.
Dokunulmazlıklara ilişkin Anayasanın 83'e
2 nci maddesinde gerekli değişikliğin yapılması, kapsamın daraltılması
zorunludur. 83'e 1'de düzenlenen ve "kürsü masumiyeti" de denilen
yasama sorumsuzluğu aynen korunmalıdır.
Milletvekili dağılımı nüfus esasına göre
yapılmalıdır. Mevcut sistem Anayasanın 67 nci maddesine aykırıdır, eşit oy
ilkesiyle uyumlu görülmemektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin
5 yılda bir yapılması öngörülmüştür. Seçim dönemi 4 yıl olarak düzenlenmelidir.
Seçilme yaşı 25'e indirilmelidir. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar) Tercihli oy sistemine yeniden dönülmelidir. Seçmene tercih hakkı
mutlaka, ama, mutlaka sağlanmalıdır. Demokrasi ve siyasî katılım açısından, bu,
oldukça önemlidir.
BAŞKAN - Sayın Koçak, toparlar
mısınız lütfen.
MAHMUT KOÇAK (Devamla) - Toparlayacağım
Başkanım.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, ülke
barajı düşürülmelidir. Millet Meclisi, ülkemizdeki demokratik sistemin temel
kurumudur. Milletvekillerinin yasama görevini yerine getirirken güçlü olması,
inandığını, düşündüğünü hür bir şekilde dile getirebilmesi, kurumlar ve
bürokrasi karşısında sözünü dinletmesi, millet iradesinin gerçekleşmesinin
temel şartlarıdır. Parti içi demokrasinin işlemeyişi, milletvekillerini,
liderler, bürokrasi, hatta halk nezdinde yıpratmakta, bu tablo demokratik rejim
açısından hoş bir görünüm arz etmemektedir. Partiler ve liderler, sürekli
gelişen, işleyen demokratik siyasî yapıyı yaşatmakla mükelleftir. Ülkemiz ve
insanlarımız için bazı düzenlemeleri, uluslararası kuruluşlar, Avrupa Birliği
ilerleme raporları gibi dış telkinlerle değil, gecikmeden, onurumuzu
zedelettirmeden yapmalıyız. Çağdaş demokratik normlara kavuşmalı ve demokratik
ehliyetimiz konusunda tartışmalara son vermeliyiz.
Değerli arkadaşlarım, yolsuzluklara geçit
vermeyeceğiz diye söz verdik. (CHP, Anavatan Partisi ve Bağımsızlar
sıralarından alkışlar) Demokrasimizi
geliştirme ve koruma görevini gerçek sahibi olan milletimize emanet edeceğiz
diye söz verdik. Egemenlik haklarını aracısız, doğrudan kullanma yetkisine bu
milleti kavuşturacağız diye söz verdik.
Değişimin zamanı gelmiştir. Her seçim
döneminde gündeme gelen, seçim sonrası rafa kaldırılan milletin milletvekilinin
millete seçtirilme konusu bir başka bahara bırakılamaz. Bu konuda tüm olup
bitenleri milletimiz ayıplamaktan artık yorulmuştur. Ülke gündeminde seçim
yokken, demokratik haklar büyük milletimize verilmeli, çağdaş, demokratik
siyasî parti yapısına sistemimiz mutlaka kavuşturulmalıdır. Aksi takdirde,
seçim öncesinde başka, seçimden sonra başka uygulamalarla, âdeta eskinin
siyaset anlayışlarında olduğu gibi "üttük, oynamıyoruz" anlayışıyla
siyaset yapmak bu Parlamentoya yakışmaz. (CHP, Anavatan Partisi ve Bağımsızlar
sıralarından alkışlar) Hatta, bu gelişmeler, ülkenin demokratik geleceği
açısından aynı vebali paylaşmaktan da bizi kurtaramayacaktır.
Çözüm, siyasî irade ortaya koymaktır,
çözüm, samimî olmaktır diyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP,
Anavatan Partisi ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koçak.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları
vardır.
Kâtip üyenin oturarak okumasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanlığının (2/461) esas numaralı
2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun Bir Maddesinin
Değiştirilmesi ve Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (S. Sayısı:
970) komisyona geri verilmesine ilişkin tezkeresi (3/939)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
970 sıra sayılı kanun teklifinin İçtüzüğün
88 inci maddesi uyarınca Komisyonumuza geri verilmesi hususunda gereğini arz
ederim.
Saygılarımla. 7.12.2005
Tayyar Altıkulaç
İstanbul
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Başkanı
BAŞKAN - Teklif Komisyona geri
verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
2.- Avrupa
Kıtası Habitat Global Parlamenterleri Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz'ün
TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Münir Erkal'ı, Belçika'da yapılacak olan Habitat
Düzeyinde Global Parlamenterlerin Avrupa Kıtası Başkanlar Kurulu Toplantısına davetine icabetine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/940)
7 Aralık 2005
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa Kıtası Habitat Global
Parlamenterleri Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz tarafından Belçika'nın
Başkenti Brüksel'de yapılacak olan Habitat Düzeyinde Global Parlamenterlerin
Avrupa Kıtası Başkanlar Kurulu Toplantısına Malatya Milletvekili ve TBMM Çevre
Komisyonu Başkanı A. Münir Erkal ismen davet edilmiştir.
Söz konusu davete icabet edilmesi hususu,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620
sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Sadık Yakut
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Vekili
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım.
IV.-
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grup önerisi
7.12.2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
7.12.2005 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasî parti grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Haluk Koç
Samsun
Grup Başkanvekili
Öneri: Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 143 üncü sırasında yer alan 719 sıra sayısının
bu kısmın 5 inci sırasına alınması önerilmiştir.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Böyle bir şey olabilir mi Sayın Başkan?! Böyle bir şey olabilir mi?!
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen oturur musunuz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Böyle bir anlayış olabilir mi?! Böyle bir uygulama olabilir mi Sayın Başkan?!
Olabilir mi böyle bir şey?! Böyle bir uygulama olmaz Sayın Başkan!
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen oturur musunuz!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Böyle bir uygulama olmaz Sayın Başkanım!
BAŞKAN - Uygulamada
herhangi bir yanlışlık yok burada!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Var yanlışlık!
BAŞKAN - Lütfen oturur
musunuz!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Yanlışlık var!
BAŞKAN - Oturur musunuz
lütfen!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Yanlışlık yapıyorsunuz Sayın Başkanım!
BAŞKAN - Yanlışlık
yapmıyor Başkanlık Divanı!
FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak)
- Sakin ol!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Niye sakin olacağım! Böyle bir uygulama olabilir mi?!
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisinin lehinde söz isteyen, Yaşar Tüzün Bilecik Milletvekili,
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Tüzün.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) -
Sayın Aslanoğlu konuşacak.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli milletvekilleri; bir kez
daha sizlerin vicdanına sunuyorum, bir kez daha sizlerin vicdanına sunuyorum,
Türkiye'de faizler yüzde 15. Hazine, yüzde 15'ten borçlanıyor.
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) -
İlk defa gördün yüzde 15'i değil mi?!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Beyefendi, müsaade eder misin… Dinle ama…
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) -
Tenkit ediyorsun, ayıp ya…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ne?!.
BAŞKAN - Sayın
Milletvekili lütfen… Hatibin konuşmasına niye müdahale ediyorsunuz?!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Dinle ama; ondan sonra müdahale et. Neyi ilk defa gördük?!
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) -
Önce bir teşekkür et, ondan sonra…
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Bahaneleri kalmadı ya...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - İki, konut kredileri artık yüzde 1'e geldi aylık; bu, yıllık
bileşik faizi yüzde 13 demektir. Hazine bonosu borçlanmasının altında. Bir daha
dikkatinizi çekiyorum, aylık yüzde 1… Tüketici kredisi faizleri aylık yüzde 1,5
ile aylık yüzde 2 arasında; yani, bunun da yıllık bileşik faizi yüzde 27 ile
yüzde 30 arasına gelir.
Şimdi, öbür taraftan, kredi kartlarının
faizi ise, ortalaması, bankaların ortalaması yüzde 100. Dikkatinizi çekiyorum,
bankaların ortalaması yüzde 100.
Değerli arkadaşlar, iki yıldır halkı
soyduruyoruz, hep beraber soyduruyoruz. Bu Yüce Mecliste bu yasanın gündeme
alınmasını hep beraber kabul ettik, herkese teşekkür ediyorum; ancak, birbuçuk
yıldır getirilmiyor, gündeme alınmıyor. Bir hesap veriyorum; yıllık 12
katrilyon, iki yıldır 25 katrilyon, bu insanların cebinden parayı aldık.
Değerli arkadaşlarım, kredi kartı bir
tüketim aracıdır. Mobilya alacaksınız, gidiyorsunuz bankaya tüketici kredisi
alıyorsunuz aylık yüzde 1,5 faizle; yani, yıllık yüzde 25'le. Onu mobilyacıya
peşin veriyorsunuz, alıyorsunuz. Aynı mobilyayı kredi kartıyla alıyorsunuz,
yıllık yüzde 130, yıllık yüzde 120 faiz ödüyor bu insanlar. Etmeyin, günahtır
bu insanlara, günah işliyoruz!
Değerli arkadaşlar, iki yıldır, burada,
her seferinde konuşuyoruz. En son, Mecliste, geçen dönem yasama yılı kapanırken
Sayın Grup Başkanvekillerimizin hepsi buradaydı, mutabık kaldılar, Meclis
açılır açılmaz, bizim verdiğimiz yasa teklifini getireceğiz diye. Ne olursunuz,
çalışma süremiz iki gün kaldı, bunu bu araya sokmayalım dediler ve AK Parti
Grup Başkanı ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanları mutabık kaldılar;
açılır açılmaz…
Siz değil efendim, Sayın Grup
Başkanvekilimiz İrfan Gündüz Bey söz verdi burada ve bunun şahidi de Sayın
Ahmet Yeni'dir buradaysa eğer, beraber mutabık kaldık. Söz verdiler, Meclis
açılır açılmaz getireceğiz diye.
EYÜP FATSA (Ordu) - Yasa geldi, Mecliste…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) -
Gelmedi…
EYÜP FATSA (Ordu) - Komisyonda…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bir
daha getirdik. Sayın Kapusuz'un ifadesi aynı; birbuçuk ay önce, bir hafta sonra
geliyor yasası, bir hafta sonra, buraya, Meclise, Genel Kurula. Sayın Fatsa, bu
kanunu, bu yasa teklifini, kredi kartları mağduru insanların sorununu
çözecekse... Bu Meclise getirmeyin, yırtıp atalım, bu Meclisi oyalamayın.
EYÜP FATSA (Ordu) - O yasayı
yırtamazsınız…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bu,
hiçbir çözüm getirmiyor. Bu yasa, kredi kartı sorunlarına çözüm getirmiyor,
sadece yasal bir şeye oturtuyor; ama, sorun olan faizler konusunda tek bir
kelime yoktur Sayın Fatsa. Tek kelime yoktur… Size, olan kelimeyi söylüyorum:
Bir tek "gecikme faizini yasal faizin yüzde 30'uyla sınırlar"
deniliyor. Bir tek "gecikme faizi…" Onun dışında, faizle ilgili tek
kelime yoktur Sayın Fatsa. Onun için, bu kanunu getirip de, bu Mecliste, kredi
kartı mağdurlarının, kredi kartından zarar gören insanların, iki yıldır
cebinden 25 katrilyon aldığınız insanların sorununu bu kanunla çözeceksek…
Meclisi oyalamayın…
Değerli arkadaşlarım, bu, bir tüketim
aracıdır. Bir tek kelime istiyoruz burada, bir tek kelime… "Kredi
kartları…" Bir tek kelime diyorum, başka bir kelime istemiyoruz bu
kanunda. Bundan iki yıl önce, yine, bu Yüce Meclis bir yasa çıkardı; Tüketiciyi
Koruma Kanunu. Tek bir kelime "kredi kartları, Tüketiciyi Koruma Yasasına
tabidir." Başka bir şey istemiyoruz sizden. İstediğimiz iki kelime.
Bununla ne olacak; bununla şu olacak: Tüketici kredisi kapsamına girecek. Olay
bu kadar basit. Yine, bu yasayı getirin. Bu yasa, olayın bir başka boyutunu
düzenliyor. Eğer, biz, kredi kartlarını Tüketiciyi Koruma Yasası içine
almazsak, hiçbir sorunu çözemeyiz. Burada, faizle ilgili tek kelime yoktur.
MEHMET KARTAL (Van) - Faiz de haramdır!..
Yüksek faize niye evet diyorlarsa, anlamıyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, belki, birileri bir tüyo aldı. Birçok banka, el altından, kredi
kartı borçlularına, şu anda "15.12'ye kadar eğer borcunuzu kapatırsanız,
yüzde 20 indirim yapıyoruz size" diyor. Gün gösteriyor, gün… Niye, biliyor
musunuz; ola ki… Bu yasayı herhalde 15.12'den önce getirmeyeceksiniz Meclise,
öyle anlaşılıyor; çünkü, herkes, 15.12'yi deadline almış. Yaklaşık iki aydır,
bunu yapıyorlar; yüzde 20 eksiğini alıp, o yüksek, aylık yüzde 5-6 faizle
aldıkları paraların, alacakları paranın, yüzde 20 eksiğini alıp borcu kapatmaya
çalışıyorlar.
EYÜP FATSA (Ordu) -Tüketicinin korunmasını
istemiyor musunuz?!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ne
ilgisi var?! Ne ilgisi var Sayın Fatsa?! Ne ilgisi var?!
İki; yine, birkaç banka yeni uyandı.
Türkiye POS mezarlığı -yani, o POS cihazı dediğimiz- her dükkânda 10 ayrı
bankanın POS cihazı var, bunların hepsine bu ülke dolar ödüyor, Türkiye'de
bunlar yapılmıyor, hepsini ithal ediyoruz. Git bir benzinciye, 10 tane bankanın
POS cihazı var. Yazıktır ya! Bu ülkeye yazıktır! Şimdi, yeni yeni uyanıyorlar,
2 tane büyük bankamız, POS cihazlarını kendileri oluşturacak, 1 taneye
düşürecekler. Ya, arkadaşlar, bu ülke bizim. Bu POS cihazlarına milyar dolar
para ödüyoruz, yazıktır; ama, bunun bedelini kime ödetiyoruz; fakir fukaraya.
Arkadaşlar, 16 katrilyon kredi kartı borcu
var Türkiye'de, bir de, taksitle alınanlar daha yok, 16 katrilyon şu anda ve
ödememe oranı yüzde 20'ye çıktı. İnsanlar ekmek alıyor, çocuğunu okula
göndermek için önlük alıyor bunlarla, geçinmek için bunu kullanıyorlar. Onun
için, günah işliyoruz arkadaşlar. 25 katrilyonu bu insanların cebinden biz
aldık! Duyarsız kaldı bu Meclis!
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, 16
katrilyonla… Sizin kredi kartınız var, biz alışveriş yapıyoruz, bir kuruş para
ödemiyoruz günü gelip ödediğimiz için. Bizden bir şey alamıyor, kredi kartını
gününde ödeyenden bir şey alamıyor. Kimden alıyor; ödeyemeyenden, fakirden.
Ayrıca, işyerine diyor ki, kredi kartını alan işyerlerine "ben senin
paranı bir ay ödemem ha" bir de senden komisyon alıyor oradan. Bir de,
ayrıca, o üye işyerine "bu kredi kartını bir ay sonra paraya çeviririm,
ama yüzde 1 de komisyon alırım" diyor. Zaten oradan alıyorsun, parayı bir
ay geç ödemekle zaten oradan komisyon alıyorsun sen. Bir ay geç ödüyorsun karşı
müşteriye parayı. Daha ne istiyorsun yahu?! Bir tek takas komisyonu ödüyor.
Bunu da, 24 ay bu kredi kartı müşterisi bunu kullanıyorsa, bir ay ödediği takas
komisyonu 24 ay, ömrü billah bundan yüzde 6 faizle alıyor. Yazık, günah değil
mi?! Yazıktır arkadaşlar, yazık ediyoruz.
Onun için, Yüce Meclisten bir tek şey rica
ediyorum bu insanlar için… Sayın Fatsa'ya demin gittim, rica ettim; Sayın
Fatsa, bak, bu hepimizin sorunu, bu siyasî bir mesele değil, bir tek kelime
ilave edelim. Kendileri bu yasanın çözeceğini söylüyor.
Sayın Fatsa, bana inanıyorsanız, benim bu
konudaki deneyimime inanıyorsanız, bu getirilen yasa şu şekliyle, ama Yüce
Meclis… Çok geç kaldık, 15.12'de tüm bankalar paraları toplamış olacak, yine bu
insanlar yüksek faizle insanlardan parayı almış olacaklar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen toparlar
mısınız…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ben,
bir kez daha sizden rica ediyorum. Yine, bu yasanın kabul edilmesine bu Yüce
Meclis, hepiniz destek verdiniz o zaman; ama, ne hikmettir ki, birbuçuk yıldır
gelmiyor Genel Kurula. Ya, etmeyin, tutmayın! Bu hepinizin sorunu, hepimizin
fakiri, mağdurları bir görseniz… Gelin, bu insanların mağduriyetlerini bu Yüce
Meclis… Bunun siyaseti olmaz. Ama, eğer, birileri, 15.12'ye kadar siz paraları
toparlayın, biz bu yasayı 15.12'den sonra getireceğiz diyorsa, onu da hepinizin
vicdanına bırakıyorum.
Saygılar sunarım. (CHP ve Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Aslanoğlu.
Önerinin aleyhinde söz isteyen Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin
aleyhinde söz aldım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Danışma Kuruluna konu olan kanun teklifi, Malatya Milletvekili
Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve arkadaşlarının vermiş olduğu bir kanun
teklifidir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - İki yıl
önce…
EYÜP FATSA (Devamla) - İçerik itibariyle,
kredi kartlarını kullanan vatandaşlarımızın mağduriyetinin giderilmesine
yönelik bir taleptir. Biz -bu taleple ilgili Sayın Aslanoğlu da biraz önce
ifade etti- Genel Kurulda bunun gündeme alınmasını kabul ettik ve o kabul etme
esnasında, hükümetimizin de bu konuyla ilgili bir çalışma içerisinde olduğunu,
dolayısıyla, bu konuya karşı bir duyarlılık olduğunu, kamuoyunda da bilinen
şekliyle, kredi kartı kullananların bir mağduriyet yaşadığını, o gün de, bugün
de, fikirlerimizde bir değişiklik olmadan ifade ettik ve fikirlerimizin de
arkasındayız.
Şimdi, hükümetimiz, Sayın Aslanoğlu ve
arkadaşlarının vermiş olduğu kanun teklifinin daha ötesinde, bu işin daha
hukukî çerçevesini çizen, daha kapsamlı bir kanun tasarısını Türkiye Büyük
Millet Meclisine sevk etmiştir. Önümüzdeki perşembe günü, tali komisyon olan
Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda, hemen akabinde de Sanayi, Ticaret
Komisyonunda görüşülerek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
getirilecektir.
Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve
arkadaşlarının kanun teklifiyle ilgili talepleri, eğer, kanun tasarısında kredi
kartlarını kullanan vatandaşlarımızın mağduriyetini giderme noktasında eksiklik
varsa, birtakım yeni ilaveler ve düzenlemeler yapılması gerekiyorsa -elbette
ki, henüz komisyon safhasındadır- iki ayrı komisyonda görüşülecek, sonra da
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelecek ve nihaî şeklini burada
alacaktır. Elbette ki, komisyonlarda bunun üzerinde değişiklik yapılabilir.
Mümkündür ki, bu kanun teklifi ile bu kanun tasarısı derç edilebilir, birlikte
mütalaa edilebilir; yani, bunun önünde bir engel yok.
MEHMET KARTAL (Van) - Evet, doğrularda
birleşelim.
EYÜP FATSA (Devamla) - Ancak, ben, Sayın
Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun getirmiş olduğu, arkadaşlarıyla beraber vermiş
olduğu kanun teklifini, genel olarak, bir cümle olarak ifade etmek istiyorum:
"Hesap özetinde yer alan asgarî ödeme tutarı, son ödeme tarihinde
ödenmediği takdirde, kart hamili, ödenmeyen tutar için sözleşmede öngörülen
gecikme faizi dışında bir yükümlülük altına sokulmaz" deniliyor ve
devamında da "faiz oranının yüzde 30'u aşmayacağı" ifade ediliyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Gecikme
faizinin yüzde 30'u, faiz oranının değil. Önce anaparayı konuşalım.
EYÜP FATSA (Devamla) - Evet, gecikme
faizinin yüzde 30'unu aşmayacağı ifade ediliyor.
Hatırlanacağı üzere, 3.14.2003 tarihinde,
yine, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu kredi kartlarından mağdur olmuş,
sıkıntıya düşmüş vatandaşlarımızın bu sıkıntısını giderme noktasında bir kanun
çıkardık ve orada, özet olarak, şu düzenleme yapıldı: Bu düzenlemeyle, kredi
kartında, aynen tüketici kredisinde olduğu gibi, gerek gecikme faizi gerekse
sair cezaî şartlar ve gerekse sözleşme hükümleri tüketici aleyhine olmayacak
şekilde, ayrıca, vadesinde ödenmeyen kredi kartlarında tüketici gecikme faizi
dışında bir yükümlülüğe tabi olmayacağı, o kanunda, yani, 3.14.2003 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen kanunda hükme bağlanmıştır.
Tabiî, bu kredi kartı kullanımı, biraz,
bizim cep telefonu kullanımı gibi algılandı; dolayısıyla, korkunç bir arz ve
talep oldu. Finans kuruluşları, bankalar, çoğu zaman, talep etmediğimiz halde,
hamilin bir talebi olmadığı halde, adresine, evine, işyerine sürekli kredi
kartları gönderdi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) -
Maçlarda…
EYÜP FATSA (Devamla) - Yani…
Sonuçta, bunu kullanan insanlar da,
vatandaşlarımız da, sanki bir gün bunlar geriye ödenmeyecekmiş gibi sorumsuzca
bir kredi kartı kullanımına gittiler; hatta, bir kredi kartının borcunu diğer
kredi kartlarıyla, yapmış oldukları nakit çekilişlerle gerçekleştirdiler,
müteselsil olarak bütün kredi kartlarını birbirine kefil yaptılar. Sonra ödeme
tarihi gelince de ödeme zorlukları oldu.
Tabiî, sadece, burada, kanun yapıcıyı,
Türkiye Büyük Millet Meclisini… Elbette ki sorumluluğu vardır, yükümlülüğü
vardır, bir yanlışlık varsa, bir usulsüz uygulama, özellikle vatandaşın
aleyhine işleyen bir sistem varsa, bunu düzeltmek, elbette ki, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin görevidir.
Şimdi, bu görüldü ve netice itibariyle,
Türkiye Büyük Millet Meclisine… Her ne kadar "yırtın atın" dediyse
de, kanunlar yırtılıp atılmak için değil, uygulanmak içindir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Çözüm
getirmeyen kanunlar bir işe yaramaz ki!
EYÜP FATSA (Devamla) - Haa, eksiklik varsa
düzeltilir, bakın Sayın Aslanoğlu eksiklik varsa düzeltilir. Bir kanun tasarısı
geldi, Meclise hükümetimiz bir kanun tasarısı gönderdi.
Ben, müsaade ederseniz, bu gönderilen
kanun tasarısının içeriğiyle ilgili de Genel Kurulu ve kamuoyunu bilgilendirmek
istiyorum. Bu tasarıya göre, gecikme faiz oranı, aktif faiz oranının yüzde 30
fazlasını geçmeyecektir. Bir kişiye iki yıl için tanınacak kredi kartları
limiti, aylık ortalama gelirinin iki katını aşmayacaktır. Ek kart limiti, asıl
kart limitini aşmayacaktır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın
Fatsa, faiz yok, gecikme faizi var, anası yok!..
EYÜP FATSA (Devamla) - Şimdi, müsaade
edin, yasanın içeriğini ifade ediyorum: Talepte bulunmayan ve sözleşme
imzalamayan kişiler adına hiçbir şekilde ve surette kart çıkarılmayacaktır.
Kredi kartıyla yapılan işlemlere, son ödeme tarihinden itibaren 10 gün içinde,
kart çıkaran kuruluşa başvurmak suretiyle itiraz edilebilecektir. Kredi kartını
veya şifresini kaybeden kişi, kartın kullanılması halinde, yapılan harcamanın
150 YTL'sinden sorumlu olacaktır... Müsaade edin.
Aynı kartla aynı ödeme işlemi için birden
fazla harcama belgesi düzenlenmeyecektir.
Kredi kartı borcunun asgarî tutarı dönem
borcunun yüzde 10'undan aşağı olmayacaktır.
Kart sahibinin işlemlerinde, faiz,
komisyon veya masraf gibi adlar altında hiçbir şekil ve surette ödeme talep
edilmeyecek ve kart hamilinin hesabından kesinti yapılmayacaktır.
Kartın limitinin yükseltilmesine ilişkin
olarak kefilin yazılı onayı alınacaktır.
Kart uygulamasından doğan borçlarda
bileşik faiz uygulanmayacaktır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın
Fatsa, bir cümle ilave edin…
EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)
-"Tüketici Kredisi Kanununa tabidir" deyin, tamam.
EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin Sayın
Aslanoğlu.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu…
EYÜP FATSA (Devamla) - Kişinin aylık
gelirinin 2 katından fazla limitte kart veren kuruma, 5 000 YTL'den az olmamak
üzere, aykırılık oluşturan tutarın yüzde 1'i tutarında ceza verilecektir.
Kartını kaybettiği ya da çaldırdığı
yönünde gerçeğe aykırı beyanda bulunarak, kartı bizzat kullanan veya
kullandıranlara da üç yıla kadar hapis cezası verilecektir.
Parasal tutar ve sınırlardan her biri, her
yıl, Devlet İstatistik Enstitüsü fiyatları endeksindeki artış oranının
gerektirdiği miktarı geçmemek üzere, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu
kararıyla artırılabilecektir.
Tasarının kanunlaşması halinde, faiz
hesaplamasına ilişkin hükümler bir ay, diğer hükümler ise bir yıl içinde kanun
hükümlerine uygun hale getirilecektir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Bunlara
bir itirazımız yok. Faiz oranı…
EYÜP FATSA (Devamla) - Şimdi, Hükümetin
Meclise sevk etmiş olduğu tasarının genel olarak içeriği budur. Komisyondadır,
iki ayrı komisyonda görüşülecektir.Genel Kurulda da görüşülecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Fatsa, lütfen,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
EYÜP FATSA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkan.
Hem komisyonlarda hem de Genel Kurulda,
eğer eğer gözardı edilen, eksik bırakılan bir husus varsa, elbette ki, bunu
giderme imkânımız vardır.
Ayrıca, Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve
arkadaşlarının kanun teklifindeki taleplerinin de, mümkündür, komisyonlarda
birleştirilmek suretiyle, bu kanunun Genel Kurulda birlikte görüşülme imkânı da
vardır; yani, hükümetimizin, kredi kartı mağdurlarını ve kredi kartı
kullanımından kaynaklanan sıkıntıları giderme noktasında, işi yavaşlatma veya
görmeme gibi bir tutumu da söz konusu değildir, bir hassasiyet vardır ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmiştir.
Ancak, ben -Sayın Başkan, son sözümdür- dün,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi Danışma Kurulu önerileriyle -ki, burada
oylanarak belirlendi, gündem bellidir, bir hafta önceki gündemdir esasında-
belirlenmiş ve gündem görüşülürken ve konuyla ilgili de, Bakanlar Kurulu
tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kanun tasarısı gönderilmişken ve
bunlar da komisyonlarda gündeme alınmışken, muhalefetin, bunu, gündemi sabote
etmeye yönelik, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarını engellemeye
yönelik ve kredi kartı mağdurları üzerinden prim yapmaya yönelik bir gayret
olduğunu düşünüyor, buna destek vermeyeceğimizi ifade ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın
Fatsa, ikibuçuk yıl oldu; iki buçuk yıl! İnsaf edin!
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Bir saniye...
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, Grup
Başkanvekilliğini yaptığım Anamuhalefet Partisini, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışmalarını sabote etmekle suçladı arkadaşım; cevap hakkı
istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç. (CHP
sıralarından alkışlar)
V.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun
Milletvekili Haluk Koç'un, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında,
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, zor bir görev içerisinde muhatap
arkadaşım Eyüp Fatsa, ki, benim oldukça da yakın görüştüğüm bir arkadaşım, aynı
bölgenin de milletvekilleriyiz, komşu illerin. Tabiî, siyasetteki görevlerimiz,
şu anda karşılıklı bir tavır içinde olmamızı da gerektiriyor.
Ben şunu söylemek istiyorum: Burada bizim
dile getirdiğimiz sorunlar, toplumun, uzun zamandır, çok geniş bir kesiminin,
sorunlarına çare bulmak için beklediği konular. Bunları buraya getirmemizin bir
yararı var sizler için; sizlerin duyarlılığına getiriyoruz konuyu. Hükümet
tarafından, olayın, bir yasama görevi çerçevesinde, Türkiye Büyük Millet
Meclisine indirilmesinde gecikme olmamasına çalışıyoruz. Yani, toplumun bundan
mağdur olan kesimlerinin beklentisi de bu. Yani, Anamuhalefet Partisinin Meclis
çalışmalarını sabote etmek gibi bir girişimi olmadığı gibi, tam tersine,
iktidarın atması gereken adımları çabuklaştırma gibi bir görevi yerine
getirmeye çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, onun için, Sayın
Fatsa'nın "sabote etme" deyimini ben kabul etmiyorum.
Bakın, dün, burada, yine benzer bir konudaki bir toplumsal
duyarlılığı sizlerle paylaşmak istedim. Bir gece vakti, bence sehven yapılan;
ama, hükümetin üst noktalarından başka bir yönlendirmeyle, Plan ve Bütçe
Komisyonundan geçtiği şeklin dışında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir kalıp
verilen İmar Bankası olayında, bakın, şimdi, Anadolu Ajansından, saat 16.13
itibariyle düşen bir haber; iki cümle, yanlışınızı söylemek istiyorum:
"Danıştay 13. Dairesi el konulan İmar Bankasından hazine bonosu satın
alanların zararlarının tazmin edilmesine karar verdi." Bir üst yargı
kararı daha.
Değerli arkadaşlarım, burada, Sayın Şahin, 72 000 000'un
hakkını savunurken, eğer, olayı o boyutta, bir demagoji boyutunda alırsanız, o
zaman, 72 000 000'un hakkıyla, nerelere, ne şekilde gidildiğini, neler
yapıldığını bizler de siyaset olarak tartışırız.
Bu insanlar mağdur, bu insanlar sorunlarına çözüm bekliyor.
İmar Bankası mağdurları ayrı bir kesim, kredi kartı mağdurları ayrı bir kesim.
Türkiye'de bir soygun yaşanıyor. Sayın Aslanoğlu, bunu, hançeresini
yırtarcasına, defalarca ifade ediyor. Bizim görevimiz sabotaj değil; bizim
görevimiz, bir an önce, bir an önce, bunun Plan ve Bütçe Komisyonuna ve
dolayısıyla, Genel Kurula gelmesi.
Biz görevimizi yapıyoruz, size katkı vermeye çalışıyoruz,
mağdurların sorunlarının çözümüne bir an önce ışık tutacak girişimlerin, çözüm
olacak girişimlerin önünü açmaya çalışıyoruz. Oldukça önemli bir görev
yapıyoruz. Ben, bunun, bu şekilde takdir edilmesini beklerdim. Sayın Eyüp
Fatsa, herhalde sehven söyledi. Onu geri alacaktır umuyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
VI.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Danışma
Kurulu önerisinin lehinde veya aleyhinde söz almak isteyen milletvekillerinin,
söz taleplerini, Genel Kurulda, Danışma Kurulu önerisi okunmaya başladığı andan
itibaren verebilmeleri konusundaki uygulamanın Başkanlıkça milletvekillerinin
tamamına duyurulmadığı hakkında
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, dünden beri Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bir uygulama başladı. Siyasî parti
gruplarının veya Danışma Kurulu önerisinin lehinde ve aleyhinde söz almak
isteyen milletvekilleri, söz taleplerini, Genel Kurulda, Danışma Kurulu önerisi
okunmaya başladığı andan itibaren verebilirler şeklinde bir uygulama; ancak, bu
uygulama Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekillerinin tamamına
duyurulmamıştır. Bugün, biraz önce, ben, Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin aleyhinde söz almak için müracaat etmeye gittiğimde, AK Parti Grup
Başkanvekili Sayın Sadullah Ergin, tam 20 dakika orada ayakta bekleyerek, kendi
adına da değil, iki farklı milletvekilinin konuşma talebini Başkanlık Divanına
iletmiştir. Buradaki konuşmalar grup adına yapılan konuşmalar değildir.
Milletvekilleri, şahısları adına, grup önerisi lehinde ve aleyhinde söz talep
edebilirler. Bir grup adına konuşma olsaydı, Sayın Sadullah Ergin'in bu
uygulamasına karşı herhangi bir söz söylemek mümkün değildi; ancak, kendi adına
olmayan, farklı iki milletvekili adına verilen bu konuşma tekliflerinin sizin
tarafınızdan gündeme alınıp, benimkinin değerlendirilmemesi karşısında;
İçtüzüğün 63 üncü maddesine göre, bir usul tartışması açılmasını istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, öncelikle, Tüzüğün 61 inci maddesi;
söz, kayıt veya istem sırasına göre verilir diyor. Yalnız, söz isteme şekli,
Tüzükte belirtilmemiştir.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
Ama; bu…
BAŞKAN - Bir saniye Sayın Kandoğan... Sayın milletvekilleri,
söz istemeyi, zaman zaman kendileri yapmak suretiyle, zaman zaman grup
başkanvekillerinin gönderdiği dilekçeleri göndermek suretiyle, zaman zaman da
kavaslarla dilekçe göndermek suretiyle yapmaktadırlar.
Bu, Genel Kurulda teamül haline gelmiştir. Sizin
bahsettiğiniz konuda ise, AK Parti Grubu Başkanvekili Sayın Sadullah Ergin, 2
milletvekili adına dilekçe vermişlerdir. Uygulamamda herhangi bir yanlışlık
yok; ama, buna rağmen, Tüzüğün 63 üncü maddesine göre, buyurun Sayın
Kandoğan.(CHP sıralarından "Bravo Başkan" sesleri)
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Yargıç olduğun
nasıl da belli.
BAŞKAN - Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkanımıza, bu
konudaki göstermiş olduğu duyarlılıktan dolayı da kendilerine şükranlarımı
sunuyorum.
Düne kadar, grup önerilerinin lehinde veya
aleyhinde veya Danışma Kurulu önerisinin lehinde ve aleyhinde yapılacak olan
konuşma talepleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmaya başlamadan önce
veriliyor ve oradaki sıralamaya göre milletvekilleri söz hakkına sahip
oluyorlardı. Ancak, dünden itibaren yeni bir uygulama başlatıldı; ama, bu yeni
uygulamadan ben öyle inanıyorum ki, burada bulunan veya bulunmayan 547 milletvekilimizin çok büyük
çoğunluğunun haberi yok. Öncelikle, böyle bir uygulamaya geçilmeye
başlanacaksa, bunun milletvekillerine münasip bir yolla iletilmesi gerektiği
inancındayım. Ancak, bugün burada görmüş olduğumuz manzara, Adalet ve Kalkınma
Partisi İktidarının, muhalefetin sesine tahammülünün olmadığının çok açık bir
göstergesi. Sayın Grup Başkanvekili, 20 dakika orada bekledi, ben izledim;
orada 20 dakika bekleyerek, acaba, muhalefetten başka birisi gelir bir söz
talebinde bulunursa, belki o söz talebinin içerisinde de üç beş kelime,
iktidara eleştiri olursa biz bunlara cevap veremeyiz düşüncesi ve endişesinden
kaynaklanan bir uygulama. Kaldı ki…
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Allah'tan
kork, sen hiç konuşmuyor musun!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben çok
konuşuyorum; ama, gel bir de bana sor Sayın Erzurum Milletvekili, o konuşmaları
ne zorluklarla yapıyorum. Bakınız, millî eğitimle ilgili biraz sonra kanun
tasarısı gelecek. Bakınız, oradaki konuşmaların nasıl doldurulduğunu, Ümmet
Kandoğan'ın konuşturulmaması için nasıl tedbirler alındığını herkes çok iyi
biliyor. Kütahya Milletvekilimiz çıkıyor, millî eğitimle ilgili -tutanakları da
getireceğim- ben dördüncü sıradayım, benim konuşma yapmamı engellemek üzere
çıkıyor -tutanaklardan da okuyacağım- "bu kanun çok güzel bir kanun
tasarısıdır; memleketimize, milletimize hayırlı olsun" diyor, oturuyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri, Meclis çalışmalarının böyle mi olması lazım?! O
milletvekili gelip o maddeyle ilgili katkılarını niye Mecliste yapmıyor da
sadece bir başka milletvekilinin konuşma hakkını elinden almak, konuşmasını
engellemek için bu kürsüye geliyor?
Bakınız, bütün ülkelerde iktidar vardır;
ancak, sadece demokrasiyle yönetilen ülkelerde muhalefet vardır. Siz
muhalefetin sesini kısmaya çalışırsanız, muhalefetin buradaki haklı
eleştirilerine tahammül edemez hale gelirseniz, bu, iktidarınızın yavaş yavaş
bitişinin bir işaretidir. Ben, dün, burada da çıktım, Türkiye'nin üç yıllık
döneminin, üç yıllık perspektifinin bir değerlendirmesini yaptım ve o
değerlendirmede…
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Bir saniye Sayın Ergin… Bir
saniye Sayın Ergin…
SADULLAH ERGİN (Hatay) - 63'e göre
tutumunuz hakkında söz istedi, lütfen, tutumunuzla ilgili konuşsun.
BAŞKAN - Sayın Ergin, oturur musunuz
lütfen…
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) - Usul hakkında
söz istedi...
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Başkanlık
Divanının tutumuyla ilgili söz istedi.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, Başkanlık
Divanının tutumuyla ilgili konuşur musunuz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım,
ben konuşmamın başlangıcında benim o talebime karşı gösterdiğiniz duyarlıktan
dolayı sizlere teşekkür ettim. Ancak, bakınız, şu anda bile, bir Grup
Başkanvekili, burada, son derece doğal şeyler, tabiî şeyler söylüyorum; ona
bile tahammül göstermekten âciz bir durum içerisindesiniz. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Âciz sensin,
edepli konuş!
Sayın Başkan, lütfen!..
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen, konuşma
talebinizle ilgili konuşur musunuz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben zaten…
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum.
MEHMET SARI (Osmaniye) - En çok konuşan
adamsın hâlâ "konuşmuyorum" diyorsun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben demin onu
söyledim. Meclisin en çok konuşanıyım; ama, ben o konuşmaları ne zorluklarla,
ne sıkıntılarla, yani İçtüzüğün şartlarını zorlayarak yaptığımı ifade ettim.
Bakınız, şunu söylüyorum: Burada
muhalefete tahammül edeceksiniz, muhalefetin eleştirilerine tahammül
edeceksiniz. Biz, sizin doğrularınız varsa onları da gelip burada rahatlıkla
söylüyoruz. Benim bütün konuşma tutanaklarım arşivdedir, isteyen girip onları
alabilir.
Ben, birçok kanunda da o kanunun faydalı
olduğu, verimli olduğu, mutlak çıkarılması gerektiği düşüncemi, inancımı burada
gelip açıklıkla, rahatlıkla ifade ettim. O bakımdan, Sayın Başkanım, ben
sizlere tekrar teşekkür ediyorum; yalnız, bu uygulamanın bundan sonra bu tür
sıkıntılara sebebiyet vermemesi için Başkanlık Divanı olarak bu konunun mutlaka
bir çözüme kavuşturulması gerektiği inancımı ifade ediyor sizleri saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
Sayın milletvekilleri, Sayın Kandoğan'ın
bu konuşmasından sonra şu açıklamayı yapma gereğini hissettim. Danışma Kurulu
toplantısında, önerilerden sonra lehte ve aleyhte söz isteyen
milletvekillerinin, daha önceki uygulamada, Danışma Kurulu toplantısı
yapılırken verildiği için, sadece grubu bulunan partilerin milletvekillerinin
konuşma imkânı olduğundan dolayı burada grubu bulunmayan milletvekillerine
konuşma imkânı sunmak için bu uygulama getirilmiştir; yani, Danışma Kurulu
toplantısında, grubu bulunan milletvekilleri, söz talep edip, burada
konuşurken, lehte ve aleyhte söz isterken, grubu bulunmayan milletvekilleri
konuşamadığı için Sayın Kandoğan ve bunun haricindeki grubu bulunmayan milletvekili
arkadaşlarımıza Genel Kurul kürsüsünde konuşma hakkı tanımak için böyle bir
uygulama başlatılmıştır. Uygulamamızın doğru olduğunu tekrar ediyorum.
Biraz önceki açıklamanın ışığında, 61 inci
maddede "Söz, kayıt veya istem sırasına göre verilir" diyor. Ancak,
milletvekilinin nasıl söz isteyeceğinin şekli Tüzükte belirtilmemiştir.
Sayın Sadullah Ergin, 2 milletvekili
arkadaşın adına söz istemiştir; uygulamada herhangi bir yanlışlık yoktur.
Teşekkür ediyorum.
IV.-
ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grup önerisi (Devam)
BAŞKAN - Grup önerisinin lehinde söz
isteyen, Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisinin
lehinde söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, öneriye geçmeden önce,
bugün Genel Kurulumuzda ve dün de, zannediyorum, Adalet ve Kalkınma Partisinin
gizli oturumunda Türkiye'nin sorunlarının tartışılması ve Siyasî Partiler
Kanunuyla ilgili özeleştirilerin Yüce Mecliste yapılması, gerçekten, muhalefet
partisi olarak, hem bizleri hem de şahsımı son derece memnun etmiştir.
Biz, dönem dönem, Sayın Başbakanın
yurtdışı gezilerini eleştiriyorduk. Ancak, bugünkü Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekillerinin konuşmalarını duyduktan sonra, yurtdışı gezilerinin biraz
daha artmasında fayda olacağını düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bizim önerimiz, Türkiye'de, yaklaşık 30 000 000 insanı ilgilendiren bir
önemli konuya değinmek istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, eğer, herhangi bir
banka tarafından size kredi kartı gönderilmiş ise, bilin ki, mağdursunuz;
gerçekten söylüyorum; yani, hiçbir talebiniz olmadan, hiçbir imzanız olmadan,
sadece kredi kartını cebinize, cüzdanınıza koyuyorsanız, bilin ki mağdursunuz;
dolayısıyla, bugün, ülkemizde kredi kartlarından mağdur olan 1 000 000'a yakın
insanımız var; ama, 28 000 000 insanımız da kredi kartı kullandığına göre,
onlar da mağdurdur. Tabiî ki, bu durum, aile bireylerini perişan etmiş,
yuvaların dağılmasına, ruh sağlığının bozulmasına, can ve mal kayıplarına neden
olmuştur. Değerli arkadaşlar, her gün yazılı ve görsel basında görüyor ve
okuyorsunuz. Türkiye'de, subay, assubay, emekli, işçi, memur, esnaf, her
kesimden insanlar ve milletvekillerimiz de buna dahil olmak üzere, bu
mağduriyeti yaşıyor ve insanlar, can ve mal kaybına uğramakla birlikte, aile
bireylerini öldürerek, bu dünyadan ayrılıyorlar. Böylesine önemli bir konuyu
konuşuyoruz.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinin
yetkilileri gelip, diyorlar ki: "Efendim, bu konuyla ilgili, bizim
hazırlamış olduğumuz, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulunun bir tasarısı
var; bu tasarı, önümüzdeki günlerde Genel Kurula gelecek; eğer, bir eksikliği
var ise burada düzeltirsiniz." Değerli arkadaşlar, kredi kartlarında
yaşanan sorunun yüzde 80'i yüksek faiz, değerli arkadaşlar, yüzde 20'si diğer
konuları oluşturmaktadır; yani, ayrıntıları oluşturmaktadır. Dolayısıyla, gelen
tasarıya baktığınızda, faizlerin yeniden düzenlenmesi ve mevcut borçların
yeniden yapılandırılması konusunda herhangi bir madde yoktur değerli
arkadaşlar; yani, tekrar söylüyorum, kredi kartlarının mağdurlarının en büyük
nedeni, yüksek faiz, değerli arkadaşlar ve tasarının yüzde 20'sini oluşturan,
yani, ayrıntılar bölümünü oluşturan maddelerden Genel Kurula gelmektedir. Şunu
net olarak söylüyoruz: Bu birikmiş borçlara ve faizlere, Adalet ve Kalkınma
Partisinin içinden oluşan bu hükümet çözüm bulacak mı bulmayacak mı; bu konuda
düzenleme yapacak mı yapmayacak mı? 30 000 000 vatandaşımız bunu bekliyor
değerli arkadaşlar. Hükümetin topu taca
atmasının anlamını öğrenmiş değiliz.
Bugüne kadar gelen bu tasarılarda,
hükümet, gerekli düzenlemeyi yapıp getiriyordu. Bu maddelerle ilgili, hükümetin
bir metni söz konusu değildir.
Geçtiğimiz ay, Cumhuriyet Halk Partisinin
grup önerisi dışında, gündemdışı yapmış olduğum konuşmadan sonra, Başbakan
Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener kalktı, buradan, benim gündemdışı konuşmama
cevap verdi. Dedi ki: "Sayın Tüzün'ün söyledikleri tamamen doğrudur. Bu
konuda, faizler ve birikmiş borçlar hakkında, yasada bir düzenleme yoktur;
ancak, Genel Kurula geldiğinde, milletvekillerimiz, bu konuda, düzenlemelerini
önergeyle gündeme getirebilir." Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyetini
biz yönetmiyoruz, hükümet yönetiyor, icraatın başında olan bunlar. Eğer biz,
mevcut borçların ve faizlerin yeniden belirlenmesi konusunda yetkiliysek, o
zaman bırakın hükümeti, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak yönetmeye talibiz.
Bu, bu kadar da nettir.
Değerli arkadaşlar, yine bu durum,
aslında, İktidarın "faizleri indirdik, enflasyonu düşürdük" dediği,
bozuk ekonominin sonuçlarıdır, bozuk ekonominin… Yani, insanlarımız, kredi
kartı mağdurları, bozuk ekonomiden bu hale gelmiştir. Bakın, ben size
söyleyeyim; son üç yılda, reel faizler, yüzde 97 artış gösterdi değerli
arkadaşlar. Kredi kartında, kart başına borç 450 dolara yaklaştı değerli
arkadaşlar. Kredi kartında, kişi başına borç -bakın, altını çizerek söylüyorum-
750 dolara ulaştı. Toplam bireysel kredi kartı alacakları, yüzde 4,3'ten, yüzde
7,5'e çıktı; yani, yüzde 100 oranında arttı. Böylesine bir sorunu, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bu yüce çatısı çözmeyecek de hangi birim çözecek değerli
arkadaşlarım?!
Türkiye'de aylık faiz, bu bankaların,
yani, 21 bankanın ağırlıklı ortalaması 5,82; yıllık yüzde 97'ye, yüzde 100'e
yaklaşıyor. Bankalar devlete yüzde 25 faizle para verirken, vatandaşa yüzde 100
faizle para verir hale gelmesini anlamış değiliz.
Değerli arkadaşlar, bakın, 3 Kasım
seçimlerinin, 3 Kasım erken seçiminin temel sebeplerinden bir tanesi, ülkede
yaşanan ekonomik krizdir. Yani, o, 2001 yılındaki malum krizdir. 2001 yılı kriz
rakamı 1,2 milyar YTL iken, bugünkü, bu kredi kartlarının ödenmeyen borcu, bu
rakamdan daha fazlasına ulaştı. Yani, aslında, şu anda yaşanan kriz, 2001
yılından daha fazla bir kriz söz konusudur; ancak, yanınızda bulunan görsel ve
-maalesef- yazılı kartel medya hep lehinizde haberler yaptığı için, ülkede
yaşanan gerçekleri gündeme getirmediği için, bu sorunlar da halkımızdan,
maalesef, saklanmaktadır.
Değerli arkadaşlar, batık kredi
kartlarının toplamı, dokuz ayda yüzde 98'e ulaştı, yani, yüzde 100'e ulaştı.
Şimdi, diyeceksiniz ki, ya kardeşim, efendim, bu kredi kartını kullanan
vatandaş, borcunu yaparken, borçlanırken, masraf ederken bize mi sordu; yani,
dolayısıyla, biz bu düzenlemeden sorumlu değiliz; bu borcu yaparken bizim bir
haberimiz yoktu da, ödenmesi konusunda mı biz bir kolaylık göstermek zorundayız
diye düşünebilirsiniz. Evet, değerli arkadaşlar, burası yüce çatı, burası
Meclis; bu sorunu elbette biz çözeceğiz. Biz, bu vatandaşa bu kredi kartlarını
dağıtırken, bunları verirken, vatandaşımızı bilgilendirdik mi; bu konuda, nasıl
kullanılacağını öğrettik mi, bilgi sahibi verdik mi?! Dolayısıyla, elbette, bu
konuyu düzenlemek bizim görevimizdir.
Değerli arkadaşlar, şimdi, sorun ortada;
siz, Adalet ve Kalkınma Partisinin üyeleri olarak 21 tane bankanın isteğini mi
yerine getireceksiniz, yoksa, gerçekten, 10 000 000 vatandaşımızı birinci
derecede ilgilendiren bir sorunu çözmek için yüce çatıda görev mi yapacaksınız?
Yani, bu çok önemli; ya bu banka kredi faizlerinin, 21 bankanın dediğini
yapacaksınız veyahut bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak vermiş olduğumuz
teklifi gündeme getirip burada oylayacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tüzün, lütfen, toparlar
mısınız.
Buyurun.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, durum gözüküyor ki, siz, Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli
üyeleri; 10 000 000 vatandaşımızı yakından ilgilendiren bu konuyu değil, 21
tane bankayı ilgilendiren, bu, yüksek faiz düzeyindeki, yüzde 7,5'ten yüzde
3,5'e kadar, 21 bankanın da ayrı ayrı uyguladığı kredi kartı faizlerini
herhalde yerine getireceksiniz diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar -sözlerimi
toparlayacağım Sayın Başkanım- esas olarak, bankalarla ilgili temel sorunu 3
Kasım seçimlerinde, meydanlarda siz de halka söz verdiniz. Dediniz ki:
"Bankaları hortumlayanlardan, bankaların içerisini boşaltanlardan,
yolsuzluk yapanlardan hesap soracağız" dediniz. İktidara geldiniz, söz
verdiniz; verdiğiniz sözlerden birçoğunu tutmadığınız gibi, maalesef, bunu da
yerine getirmediniz. Şu anda, bankaların içinden boşalan 50 milyar dolarlık
parayı heba ettiniz, göz yumdunuz; yolsuzluklarla uğraşacağız derken, inanın,
yolsuzluk yapanlara göz yumdunuz. Böylesine önemli bir konuyu Türkiye'de ve
Yüce Mecliste konuşmanın ve gündeme getirmenin hiçbir sıkıntısı olmadığını
düşünüyorum.
Bir konuya daha değinip sözlerimi
tamamlayacağım.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de yaşanan
sorunları Anamuhalefet Partisi olarak veyahut muhalefet partileri olarak
bizlerden daha çok Türkiye'de var olan sivil toplum örgütleri, meslek odaları
ve sendikaların da gündeme getirmesi gerekiyor. Anlayamadığım bir konu da
budur; maalesef, hiçbir sivil toplum örgütünden, hiçbir sendikadan, hiçbir
meslek odasından bir ses çıkmıyor; yani, yaşanan sorunları gündeme getirmekte,
söylemekte veya eyleme geçirmekte ne sakınca vardır, bunu da anlamış değilim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Ankara
Ticaret Odası yapıyor; haksızlık etme.
BAŞKAN - Sayın Tüzün, lütfen…
Teşekkür eder misiniz Sayın Tüzün.
Buyurun.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Son söz Başkanım.
Evet, bu konuda bir duyarlı olan Ankara
Ticaret Odasının başta çalışanları, üyeleri ve Başkanı Sayın Sinan Aygün'e
gerçekten bu mağduriyeti, kredi kartı mağduriyetini, Türkiye'de ulusal ve
yazılı basında gündeme getirdiği için kendisine huzurunuzda teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, son sözüm: Biz,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak böyle bir kanayan yaraya parmak basmak istiyoruz
ve vermiş olduğumuz Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun kanun teklifinde, benim de
imzamın bulunduğu kanun teklifinin bugün, derhal, en kısa zamanda görüşülmesini
talep ediyor, Sayın Başkanımızın ve Başkanlık Divanının şahsıma göstermiş
olduğu bu anlayışa ve zaman açısından verdiği süreye teşekkür ediyorum. Yüce
Meclise saygılar sunuyor ve şunu çok iyi bilmenizi istiyorum ki, bu şarkı
burada bitmeyecek değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin
aleyhinde söz isteyen Kütahya Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Kinay; buyurun.
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Mevlüt Aslanoğlu ve arkadaşları
tarafından hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde doğrudan görüşülmek
üzere kredi kartlarının mağdurlarıyla ilgili teklifin, Danışma Kurulu önerisinin
aleyhinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Mevlüt Aslanoğlu, müktesebatına
uygun olarak, Türkiye'de yaşanan çok ciddî, özellikle kredi kartı
müşterilerini, yaklaşık 29 000 000 vatandaşımızı ilgilendiren ya da kart
sahibini ilgilendiren önemli bir konuyu, sorunu gündeme getirmiştir.
Haluk Koç'un da biraz evvel ifade etmiş
olduğu gibi, bu konuda en az Sayın Aslanoğlu kadar heyecan duyduğumuzu, bu
heyecana, bu soruna ilişkin, AK Parti Grubunun ve AK Parti İktidarının, benzeri
bir heyecanla, benzeri bir ısrarla eğildiğini özellikle ifade etmek istiyorum.
Bu doğrultuda, hükümetimiz, 24.11.2005 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine
hazırlamış olduğu yasa tasarısını iletmiştir.
Biraz evvel, Değerli Grup Başkanvekilimiz
Eyüp Fatsa Bey, yasayla ilgili, özellikle kredi kartı mağdurlarını ilgilendiren
konulara ilişkin bir değerlendirmede bulundu. Aslında, kredi kartı, bir ödeme
aracı olarak Türkiye'de ve dünyada tüketicilerin yararlandığı bir teknolojik
araçtır, ödeme araçlarından biridir.
Şimdi, Türkiye'de ve dünyada çek de
uygulanmaktadır bir ödeme aracı olarak, bildiğiniz gibi, senet de
uygulanmaktadır. Dolayısıyla, herhangi bir enstrümanı, ödeme enstrümanını hedef
alarak "senet mağdurları", "çek mağdurları" diyemeyeceğimiz
gibi "kredi kartı mağdurları" ifadesini de belki de bankacılık
sektörü ve bu ödeme aracını geliştiren, bu teknolojik değişimi, dönüşümü
insanlık tarihine kazandıranlar açısından belki de bu noktada bir düzeltme
yapma ihtiyacı söz konusudur. Zira, kredi kartlarıyla ilgili kullanımda
yaklaşık yüzde 98'inin kredi kartını kendi doğasına uygun olarak kullanmakta
olduğunu, yüzde 2'sinin de -bugün Bankalar Birliği tarafından basına intikal
eden bir haberi aktararak ifade ediyorum; bu bilgi Bankalar Birliğine
aittir- yaklaşık yüzde 2'sinin de
mağdur kesim, işte, bu sizin vermiş olduğunuz yasa teklifinde ve hükümet
tarafından hazırlanan çok daha geniş kapsamlı, Bankalar Birliğimizin de,
BDDK'nın da katkı sağlayarak, hükümetin diğer ilgili bakanlarının da katkı
sağlayarak hazırlanış olduğu tasarı metninde de büyük ölçüde bu sorunun
giderilmesine ilişkin değerlendirmeler bulunmaktadır. Bu süre elverdiği ölçüde,
bunlara da, tabiî ki, değineceğim; ancak, aslında, belki de, kredi kartı
mağdurları ifadesinden öte, Türkiye'de ödeme güçlüğü sorunu üzerinde daha
kapsamlı bir değerlendirme yapma ihtiyacı vardır. Zira her ay yaklaşık 1,2
katrilyonluk bir ödeme güçlüğü yaşanıyor. Kredi kartı, bu ödeme güçlüğü
içerisinde olan vatandaşlarımızın yaşadığı sorunlardan sadece biri. Karşılıksız
çıkan çekler var, protestolu senetler var, tüketici kredileri var.
Sevindirici olan şudur değerli arkadaşlar:
Özellikle 2001 yılı krizi sonrasında Türkiye'de faiz oranlarının düşmesiyle
birlikte tüketim eğilimi büyük ölçüde artmıştır. Piyasalarda refah düzeyini
ilgilendiren, beyaz eşya başta olmak üzere, otomobil ihtiyacı vatandaşlarımızın
başta olmak üzere, refah düzeyini ilgilendiren ve nihayet konut tüketimi, konut
talebi başta olmak üzere, refahını doğrudan ilgilendiren önemli bir talep
ortaya çıkmıştır ve bu talep de, düşen faiz oranlarıyla finanse edilmektedir.
Bundan, iktidarıyla muhalefetiyle tüm Türkiye'nin mutlaka memnuniyet ifade
etmesi gerekir. Sayın Koç, biraz evvel, böyle bir sorunu getirdikleri için
kendilerini takdir etmemiz gerektiğini ifade ettiler; ancak, buraya çıkan
Değerli Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarım, faiz oranlarındaki
bu düşmenin, talebin karşılanması ve finanse edilmesinde çok önemli bir imkân
yarattığını ve bu imkândan özellikle üreticilerimizin istifade ettiklerine
ilişkin bir vurgu, maalesef, yapmadılar.
Değerli arkadaşlar, henüz 22 nci Dönem
yeni başlamıştı, çok iyi hatırlıyorsunuz, AK Parti Hükümeti, iktidarı ve
muhalefetiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi, kredi kartı ve diğer… Birçok
mağduru vardı Türkiye'nin, sadece kredi kartı değil… O günkü faiz koşulları hem
kamu alacakları açısından çok yüksek nispetlerde mağduriyete sebebiyet verecek
ölçülerde artmıştı hem de kredi kartı gibi, tüketici kredileri gibi ve hatta
işletme kredileri gibi çok büyük ölçüde insanları mağduriyete uğratmıştı.
Hatırlayacaksınız, gelir gelmez ilk yapmış olduğumuz işlerden birisi
-elbirliğiyle tabiî ki- Türkiye Büyük Millet Meclisinde kredi kartı
mağdurlarının hem faiz oranlarını düşürdük hem de taksitlendirme kolaylığı
sağlayarak, bu sorunu önemli ölçüde giderdik.
Şimdi, benzeri bir sorun varlığını devam
ettiriyor. Kredi kartıyla ilgili düzenlemeleri zaten çok daha geniş çaplı,
sadece faiziyle ilgili değil, sadece oraya odaklanarak değil çok daha genel
anlamda bir kurumsal işleyiş de öngörüsüyle bir tasarı ya da kanun şeklinde
ortaya koymak gerekiyor. Siz de gayet iyi biliyorsunuz, Basel Kriterleriyle
birlikte zaten bu yönde, müşteri ilişkilerini, müşteri odaklı finansman
ilişkilerini düzenleyici tedbirleri sektör olarak almak da gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, ödeme güçlüğüyle
ilgili bir değerlendirme yapmak gerekirse, bunun nedenleri üzerinde biraz daha
durmak gerekir. Yapmış olduğumuz bir araştırmada, bir çalışmada, ödeme
güçlüğünü doğuran en önemli etkenin gelir yetersizliği olduğunu tespit ettik.
Türkiye, ne yazık ki, 2002 yılına 2 000 dolar seviyesinde millî gelirle girmiş
bir ülke. İnşallah 2005 yılında 5 000 dolar seviyesini yakalamış olacağız. 2006
yılı itibariyle bunu gerçekleştirmiş olacağız.
Bu, temel bir sorunu, daha doğrusu,
sorunun temel kaynağını bize işaret etmektedir. Türkiye, millî gelir açısından
borçlanma ihtiyacını ve borcun faizini ödeme konusunda gelir yetersizliği
sorunu nedeniyle bir sarmal yaşamaktadır. Ancak, Türkiye, bu sarmaldan, millî
gelir seviyesini 10 000 dolar ve bunun üzerindeki bir değere taşıyarak
aşabilir. Bununla ilgili olarak, bir sosyal istikrar, bir ekonomik istikrar
sağlanmıştır.
1996 yılından 2005 yılına kadar geçen
sürede, reel sektörü, ücret açısından, reel ücretler açısından, iş dünyasının
elde etmesi gereken reel kâr açısından, mevduat sahiplerinin, tasarruf
sahiplerinin getirisi olarak faiz açısından ve bununla birlikte enflasyonla
değerlendirdiğimizde, çok ilginç bir tablo ortaya çıkmıştır. 1996 yılından 2003
yılına kadar, enflasyon, reel kesimlerde elde edilen reel ücretler başta olmak
üzere, reel kâr başta olmak üzere ve tasarruf sahiplerinin mevduat getirisi,
yani, faiz başta olmak üzere, tüm reel kesimlerin elde etmeye çalıştığı kârdan,
maalesef, üste çıkmıştır. Enflasyon, hepsini ezen bir unsur olarak ortaya
çıkmıştır; taa ki 2003 yılına kadar bu tablo değişmemiştir. Enflasyon büyüktür
reel ücret, enflasyon büyüktür reel kâr, enflasyon büyüktür mevduat faizi. Bu
doğrultuda, ancak 2003 yılından itibaren sosyal bir istikrar zeminine Türkiye
kavuşmuştur ve bu doğrultuda da bu denge, enflasyonun en altta kalacak şekilde,
reel kâr, reel ücret, faiz ve enflasyon ilişkisi bir sosyal istikrar zinciri
olarak ortaya çıkmıştır. Bu tabloyu korumak ve ortaya çıkabilecek birtakım
sorunların da kaynağına inerek, yine iktidarıyla muhalefetiyle çözümler üretmek
durumundayız.
Ben, bu temel değerlendirmeyi yaptıktan
sonra... Biraz evvel, değerli Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekilimiz Yaşar
Tüzün Bey "faize ilişkin, yasa tasarısında herhangi bir hüküm
bulunmamaktadır" dediler.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Evet,
yok.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Sayın
Aslanoğlu da, bu değerlendirmeyi teyit edecek bir ifadede bulunuyorlar; ancak,
tasarının 26 ncı maddesi, doğrudan faizin hesaplanmasına ilişkindir.
Değerli arkadaşlar, şimdi, faiz oranının
hangi nispette olacağına ilişkin değerlendirmeler, Parlamento dışında bu
sektörün temsilcileri, bu konuyla ilgili, Bankalar Kanunuyla ilgili sorumluluğu
olan BDDK ve tabiî ki, siyasîler olarak, milletvekilleri hep beraber oturup,
derinlemesine düşünmemiz gereken bir sorundur.
Değerli arkadaşlar, elbette ki, şu anda,
bankalar arasında yüzde 7,5'lardan yüzde 2,5'lara kadar değişen bir oranda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Aylık…
Aylık yüzde 7,5… Bileşik faizle yüzde 150'ye geliyor!..
BAŞKAN - Sayın Kinay, lütfen, toparlar
mısınız.
Buyurun.
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - …aylık faiz
uygulanması, tüketicilerin de kafasını karıştırmaktadır. Aslında, sektörün bu
sorunu çözmesi gerekiyordu. Temel olarak, sektörün bu sorunu çözmesi
gerekiyordu, bir faize ilişkin kanunî müdahale gerekmeden bunu çözmesi
gerekiyordu; ama, çözemediğine göre, bazı müdahaleler, kanun yapıcı olarak,
elbette ki, bizlere düşmektedir; ancak, faizle ilgili herhangi bir hüküm
bulunmaması yönünde yapılan eleştiri de yersizdir, bunu da buradan ifade etmek
istiyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) -
Tasarıda yok ki…
HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Sözlerime
son verirken, inşallah, kısa bir süre sonra, ülkemizde, bu mağduriyete uğrayan,
kredi kartı nedeniyle mağduriyete uğrayan değerli vatandaşlarımızın sorununun,
yine, AK Parti Hükümeti tarafından hazırlanmış olan tasarı kapsamında yapılacak
bazı değerlendirmeler ve düzeltmelerle birlikte çözümlenmesi yönünde umudumu
ifade etmek istiyorum. Bu konuyu gündeme getirdikleri için de, Sayın Mevlüt
Aslanoğlu ve arkadaşlarına teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kinay.
Grup önerisini oylarınıza sunuyorum…
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın Koç.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı
yoktur; birleşime 15 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.04
Açılma
Saati: 17.25
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 28 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
IV.-
ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grup önerisi (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grup
önerisinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, öneriyi yeniden oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar
yetersayısı vardır; öneri reddedilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Hakkâri merkez,
Yüksekova ve Şemdinli İlçelerinde meydana gelen olayların araştırılması
amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin
7.12.2005 Çarşamba günü (bugün) saat 17.30'da, AK Parti Grup salonu arkasındaki
bahçe içindeki araştırma komisyonu toplantı salonunda toplanarak başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmalarını rica ediyorum.
Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca
plazma ekranlarda da ilan edilmiştir.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun
teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden,
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sırada yer alan, Kalkınma
Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/950) (S. Sayısı:920)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3 üncü sırada yer alan, Bazı Kamu
Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
4 üncü sırada yer alan, Kamu Kurum ve
Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
4.- Kamu
Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Eğitim ve öğretimde işbirliği
MADDE 6.- Kurumlar, insan gücü planlaması,
öğretim programlarının hazırlanması ve geliştirilmesi ile programların
uygulanması konusunda Bakanlıkla işbirliği yapar.
Okullar, eğitim merkezleri ve kursların
meslek dersleri öğretmeni ihtiyacının karşılanamaması durumunda ilgili
kurumlar, ihtiyaç duyulan alanlarda nitelikleri Bakanlıkça belirlenen
personelin bu okullarda, eğitim merkezlerinde ve kurslarda görevlendirilmesi
için gerekli desteği sağlar.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Hatay Milletvekili Gökhan Durgun; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÖKHAN DURGUN (Hatay) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı
Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Millî Eğitim
Bakanı, maalesef, şu anda burada yok. Kendisiyle ilgili bu kanun tasarısı
görüşülüyor; ancak, Millî Eğitim Bakanımız öğretmenlerden, eğitim sistemimizden
sorumlu Bakan, Sayın İçişleri Bakanımız ona bugün vekâlet ediyor, o da,
Ankara'ya haklarını aramaya, sağlıklı bir eğitim sistemi istemlerini dile
getirmeye çalışan öğretmenlerimizin dövülmesiyle ilgili kurumun, kuruluşların
bağlı olduğu Bakanlık; ortaklaşa çalışıyorlar herhalde, herkes sorumluluğunu
yerine getirmeye çalışıyor.
Değerli arkadaşlarım, eğitim sistemimizin
sorunları, her gün geçtikçe ağırlaşarak devam ediyor. Okulların teknik altyapı
yetersizlikleri, devlet okullarında velilerden talep edilen yüksek düzeydeki
bağış miktarları, öğretmen açıkları ve eksikleri gibi sorunlar, geçmiş yıllarda
olduğu gibi, bu yıl da, eğitim sistemimizin temel sorunudur.
Her şeyden öte, eğitim sistemimizin
giderek toplumdaki eşitsizlikleri tüm açıklığıyla görünür hale geldiği bir yapı
da, ne yazık ki, önümüzde duruyor.
Öte yandan, bağış skandalları yine
gündemimizdedir. Üstelik, geçtiğimiz yıl yaptığı bir yasa değişikliğiyle,
okullarda bağış uygulamasını yasallaştıran AKP Hükümeti ve Sayın Millî Eğitim
Bakanı, bu değişiklikten habersizmiş gibi, kamuoyu önünde, bağış uygulamasını
eleştirmektedir. Ne yazık ki, hükümet, Millî Eğitim Temel Kanununun 16 ncı
maddesinde yaptığı değişiklikle, okulları birer işletmeye çevirmiş ve bağış
uygulamaları konusunda okul idarecilerini cesaretlendirmiştir. Aynı zamanda,
bu, kamusal eğitim anlayışının da sonuna geldiğinin göstergesidir. Artık,
devlet, okullarına, kendi başlarının çaresine bakmalarını öğütlemektedir.
Buna, kendi seçim bölgemden bir okuldan
örnek vermek istiyorum. Antakya merkezde bir ilköğretim okulunda eski müdür 9,5
milyar bir borç bırakarak okuldan ayrılıyor, başka bir göreve gidiyor. Yerine
gelen okul müdürü de, bu borcu ödemek üzere her bir öğrenciden 30 ile 40 milyon
civarında para istiyor. Bu 9,5 milyar borcun da 7,5 milyarı elektrik borcu. Bir
ilkokul, elektrik borcunu ödemek üzere öğrencilerden para toplama noktasına
gelmişse, kayıt yapılırken bağış alınma noktasındaysa, kendi başlarının
çaresine bakmaları öğütlenmekteyse, vay haline bu millî eğitim sisteminin!
Sayın Bakan bağış uygulamalarını çözüme
kavuşturacak bir zihniyet taşımamaktadır. Geçtiğimiz günlerde de basına
yansıdığı üzere, Sayın Bakan aklını özel okulların gelirlerinin artırılmasına,
devlet okullarındaki öğrencilerin bu okullara kaydırılmasına takmıştır. Vergi
indirimleri yoluyla, devlet okullarında okuyan 256 000 öğrencinin daha özel
okullara kaydırılacağını düşünen Sayın Bakan, bu durumu, kamuoyuna tasarruf
olarak açıklamaktadır.
Sayın Bakana soruyorum; mevcut haliyle
bile yetersizken eğitimin bütçedeki payının arttığını söylüyorsunuz, diğer
yandan da tasarruftan söz ediyorsunuz! Anlaşılan ya Sayın Bakanın kafası
karışık ya da kamuoyunun kafasını karıştırmak istiyor.
Sayın Bakan, ücretsiz kitap dağıtımıyla
ilgili, öğrencilere, velilere müjdeler vererek böyle bir uygulama başlatmış;
fakat, bu uygulama görünürde katkı sağlayıcı bir nitelik taşısa da, biz, bu
konunun altında bir rant kavgası olduğunu görüyoruz. Bakanlık, bu uygulamayı,
kitapları yayınevlerinden satın alarak gerçekleştirmiştir, kendi ürettiği
kitapların basımını da bir özel matbaaya vermiştir. Daha önce vatandaşın cebine
el atan özel yayınevleri, bu kez vatandaşın vergileriyle oluşan kamusal
kaynaklardan nemalanmaktadır. Uygulama yeni zenginler yaratacak ya da var
olanları daha palazlandıracaktır. Oysaki, en ekonomik yol, hem kitap üretimi
hem de basımının ve dağıtımının kamunun kendi olanaklarıyla
gerçekleştirilmesidir.
Okullarımızın sorunları bunlarla da
sınırlı değildir. Bir diğer sorun da okullarımızın fizikî koşullarıdır. Öyle
ki, bugün Türkiye'de 8 325 okulda ikili, 17 636 okulda ise birleştirilmiş
sınıflarda eğitim verilmektedir. İlköğretimde ve ortaöğretimde toplam derslik
açığı binlerle ifade edilmeye başlamıştır. Bugün ülkemizde okul başına 1 tane
fen laboratuvarı bile düşmemekte, 1 324 öğrenci tek bir laboratuvardan hizmet
almaya çalışmaktadır.
Bilgisayar laboratuvarları açısından durum
daha da kötüdür. Bu yıl itibariyle 8 624 öğrenciye bir tek bilgisayar
laboratuvarı düşmektedir.
Eğitim sistemimizin diğer bir önemli
sorunu ise, öğretmen açıklarıdır. Okullarımızdaki öğretmen açığı artık
yüzbinlerle ifade edilmektedir. Binlerce okul, öğretmen yokluğu nedeniyle bugün
kapalı durumdadır. Son on yılda, 335 311 öğretmen atanmışken, 130 673 öğretmen
de emekli olmuştur. Bu durumda, reel anlamda ataması yapılan öğretmen sayısı
205 000'dir. Eğitime gereken önemin verilmediği, bütçeden yeterli kaynakların
aktarılmadığı, nitelikli ve deneyimli kadrolar bir yandan emekli olurken, öte
yandan kadrolu öğretmen atanmaması çok büyük bir kayıptır.
Var olan öğretmen açığını gidermek için
sözleşmeli öğretmenlik yöntemini tercih eden hükümet, henüz, sözleşme
kapsamında göreve başlayacak öğretmenlerle ilgili sosyal hakları da
belirlememiş, bu konuyu belirsiz bırakmıştır; performanslarına göre
derecelendirilmesi yöntemini uygun görmektedir. Bu da, öğretmenlerin kazanılmış
haklarını hiçe saymak demektir.
Kadrolaşma ise tüm hızıyla devam
etmektedir. Üç yıllık AKP İktidarı döneminde yapılan yönetici atamalarında,
atanan idarecilerin büyük çoğunluğunun erkek olması, kadrolaşmanın cinsiyetçi
boyutunu ortaya çıkarmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, kadrolaşmayla ilgili
yine kendi bölgemden bir örnek vermek istiyorum. Yine, Antakya merkezde bir
ilköğretim okulunda beden eğitimi öğretmeni doğum iznine ayrılıyor. Yerine bir
vekil öğretmen atanıyor. Onbeş gün sonra bu vekil öğretmen de görevinden
alınıyor. Yerine, yine başka bir ilçemizden bir beden eğitimi öğretmeni,
görevlendirmeyle bu okula geliyor. Araştırıyoruz, bu öğretmen, bizim AKP İlçe
Başkanının kardeşi. Onun boşalttığı kadroya ise, bir başka arkadaşımız vekil
öğretmen olarak atanıyor. Yani, bu kadrolaşma konusunda akıl sır ermeyecek
yöntemler gündeme getiriliyor, uygulanıyor.
Millî Eğitim Bakanlığı Genel Müdürlüğünün
2004/91 numaralı genelgesiyle, başta Ankara olmak üzere, tüm illerde,
yöneticilikte beş yılını dolduran okul müdürleri, bulundukları yeri kanıksamaya
başladıkları gerekçesiyle zorunlu rotasyona; yani, yer değiştirmeye tabi
tutulmuştur. Böylelikle, bu kadrolardan boşalan kadrolar da AKP yandaşlarıyla
doldurulmaya başlanmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bugün basında da
var; çok ciddî bir olay; ben onun üzerinde de durmak istiyorum. Mersin'de, bir
okulda, 5 öğretmene, öğrencilerini dinden soğuttukları suçlamasıyla,
görevlerinin yer değiştirilmesi ve maaş kesme cezası veriliyor. Bu dinden
soğutma işlemini bu öğretmenler nasıl yapmış?.. Bu öğretmenlerin suçu,
derslerinde evrim teorisini anlatmak ve ezan okunduğu zaman da sınıfın
pencerelerini kapatmak... Suçları, bugün herkesin bildiği, herkesin okuduğu
evrim teorisini anlatmak ve ders yaparken gürültü olan bir mekânda gürültüyü
ortadan kaldırıp dersi vermeyi sağlamak. Bu öğretmenlerimizin suçu da bu. Bu
öğretmenlerimizin durumunu da Sayın Bakanın dikkatine sunmak istiyorum; buna
bir an önce bir çözüm bulunması gerekiyor.
Burada görevli müfettişin şu ifadesi de
çok önemlidir: Bu soruşturmayı yürüten müfettiş "bu okulu temizleyeceğim,
laiklerden temizleyeceğim" ifadesini kullanan bir müfettiştir. Bunun da
araştırılmasını ve bu insan hakkında da gerekli işlemin yapılmasını ben buradan
diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de eğitim
sistemi var olan sorunlarıyla devam etmektedir. Bu kanunun çıkmasıyla birlikte,
bu sisteme yeni okullar da dahil edilecektir. AKP Hükümetiyle birlikte bu
sorunlar kalıcılaşmakta ve derinleşmektedir. Yaşadığımız çağda, Türkiye'de,
eğitimin içler acısı görünümü sürmektedir.
Tüm öğrencilerin sağlık ve sosyal güvenlik hakkından yararlanabileceği
bir sistemin kurulmasını, çocuklarımızın yılda iki kez sağlık taramasından geçirilmesini,
çocuklarımızın bedensel ve zihinsel açıdan sağlıklı gelişimini sağlamak için
süt ve temel gıda dağıtımının ücretsiz gerçekleştirilmesini sağlamak,
devletimizin sorumlu olduğu bir konudur. Yetersiz beslenme sebebiyle ortaya
çıkan rahatsızlıkların önünün alınması, okullarda ısınma sorununa çözüm
bulunması, karda kışta kilometrelerce yürümek zorunda bırakılan
öğrencilerimizin, evlerinden okullarına, okullarından evlerine güvenli biçimde
ulaşmalarının garanti altına alınması, uyuşturucu kullanma yaşının 12'ye
düştüğü okullarda buna karşı önlemlerin artırılarak çocuklarımızın karanlığa
mahkûm edilmeyecekleri, ruhsal gelişimlerinin her aşamasında psikolojik destek
görebilecekleri sistemleri geliştirmek, yaymak ve bu sorunlara çözüm bulmak
gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Durgun, lütfen toparlar
mısınız.
Buyurun.
GÖKHAN DURGUN (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Durgun.
Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu
adına söz isteyen, Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan; buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÖZCAN
(Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1009 sıra sayılı Kamu Kurum
ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi hakkında Anavatan
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, iki gün önce,
kadınlarımıza seçme ve seçilme haklarının verilmesinin 71 inci yılını kutladık.
Birçok Avrupa ülkesinde kadınlara bu hak verilmemişken, Büyük Atatürk ve
arkadaşları kadınlarımıza bu hakları vermiştir, Meclis kanalıyla. Tümünü
saygıyla anıyoruz.
Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine
baktığımızda 24 tane bayan milletvekilimiz var. Oysa, Türkiye nüfusunun yüzde
51'ine yakın kadınlarımız yaşıyor ve bu oran, Meclise baktığımızda, yüzde 4,27
civarında bir oran ki, gerçekten, bizim millî eğitime bakış açımızın ve
kadınlara bakış açımızın bir örneği olarak görüyoruz; bunların düzeltilmesinde
yarar vardır diyoruz.
Değerli milletvekilleri, kurumların
insangücünün kalkınma hamlesine hız kazandıran bir faktör haline dönüşmesi,
nitelik ve nicelik açısından yeterli bir eğitimin verilmesi mümkün olmalıdır.
Okulöncesi eğitimden başlamak üzere, eğitimin her kademesinde, halkımızı, 21
inci Yüzyılda çağdaşlarıyla rekabet edebilecek düzeye getirecek nitelikte
yetiştirmek hayatî önem taşımaktadır.
Eğitimin, verimlilikte artış yaparak,
ekonomik büyümeye en büyük katkıyı sağlayabileceği bir gerçektir. Üretim ve
hizmet sektöründeki teknolojik gelişmeler ve kalite yarışı, içgücünden
beklenilen nitelikleri etkilemektedir. Değişikliklere uyum sağlayan,
problemleri çözen, iyi yönetimlere ve benzeri yeteneklere sahip olmayı
hedeflemiştir.
Eğitim hizmetleri konusunda esas görevli
olan kurum Millî Eğitim Bakanlığıdır. Eğitim Birliği Kanununun amacı ise,
eğitimi dağınıklıktan kurtarmak ve tek elden yürütmek iken ve objektif üreten
ve eğitim sistemimizde birlik çabası göstermesine rağmen, maalesef, bazı
istisnaî durumlar ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı, bu yasa, var olan
dağınıklığı, aksaklıkları gidermek için iyi bir çalışmadır.
Değerli milletvekilleri, durum böyle
olunca; Türkiye'de eğitim emekçilerinin yıllardır, ciddî ekonomik ve sosyal
sorunlarla yaşamaya çalıştığı bilinen bir gerçektir. Öğretmenlerin ekonomik,
özlük ve demokratik sorunları her yıl birikerek büyümektedir. Ekonomik açıdan
çökertilen öğretmenler, memur ve hizmetliler geçinebilmek için ek iş yapmak
zorundadırlar.
Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde çalışan
eğitim ve bilim emekçilerinin sorunlarının, ülkenin genel sorunlarından ayrı ve
bağımsız olmadığını düşünmekteyiz. Eğitimin ve eğitim emekçilerinin yaşadığı
sorunların çözülmesi için gerekli olan ekonomik koşulların düzeltilmesi
yanında, demokratikleşme yolunda da acil adımlar atılmasında fayda vardır.
Değerli milletvekilleri, herkes için temel
bir insan hakkı olarak kabul ettiğimiz eğitim hakkı, bugün Türkiye'de sadece
ekonomik gücü olanların yaratabildiği bir fırsat haline gelmiştir. Oysa, parası
olmayan öğrenciler ne dershanelerden ne araç ve gereçlerden
faydalanamamaktadır. Bu sebeple, eğitimde bir eşitsizlik oluşmaktadır.
Sayın milletvekilleri, üniversite
imtihanlarına baktığımızda, 2004 yılında sıfır puan alan 32 177 iken, 2005
yılında 57 163 olarak kaydedilmiştir. İşte, bu durum, eğitimdeki fırsat
eşitsizliğinin en güzel örneğidir.
Binbir güçlük içerisinde çocuklarını
üniversitede okutan ailelerin durumları yürekler acısı. Üniversiteyi bitiren
çocuklarımız aş ve iş bulamamanın sıkıntısı içindeler. Hem aileleri hem de
kendileri psikolojik sıkıntı içerisinde siyasetçilerden yardım
beklemektedirler. Oysa, bizler de, yardımcı olamamanın üzüntüsü içerisindeyiz.
Hükümetin gerekli girişimde bulunmasında, bu konuda duyarlı olarak çalışmasında
ve uğraşmasında yarar var düşüncesindeyiz.
Değerli milletvekilleri, fen-edebiyat
fakültesi mezunlarının öğretmen olmaması binlerce öğrenci ve ailelerinin mağdur
olmasına neden olmaktadır. Bu mağduriyetin kaldırılması ve öğretmen açığının da
bir nebze olsun giderilmesi için öğretmen olarak atanmalarında yarar vardır
diye düşünüyoruz.
Vekil öğretmenlerin çeşitli sosyal
haklardan mağdur olmaları da ayrı bir sorundur. Bu öğretmenlerimizi de
sahiplenmeliyiz.
Sayın milletvekilleri, Türkiye'deki eğitim
sisteminin acilen nitelikli hale getirilmesi gerekmektedir. Bunun için de,
öncelikle ikili eğitimden tekli eğitime geçilmelidir. Yurdumuzda 8 325 okulda ikili,
17 636 okulda da birleştirilmiş sınıflarda eğitim verilmektedir. Bu rakamlarla,
yaklaşık 7,5 milyon öğrencinin, bu okullarda ve olumsuz koşullar altında
eğitimini sürdürmeye çalıştığını görmekteyiz. Nitelikli eğitimin önünde ciddî
bir engel olarak duran ikili eğitim sorunu çözülmeden, ikili eğitim yapan
okullarda yaşanan sıkıntıların artması kaçınılmazdır. Bu sıkıntının aşılmasının
tek yolu, okul ve derslik açıklarının kapatılması ve tüm eğitim kademelerinde
tekli eğitime geçilmesidir.
İki; sınıf mevcutları 60 değil, en fazla
30'u geçmemelidir. Kalabalık sınıflar, Türkiye'deki eğitim hizmetinin yıllardan
bu yana yaşadığı temel sorunların başında gelmektedir. Pek çok Avrupa ülkesinde
sınıf mevcutları 24 iken, ülkemizde hâlâ 50-60 civarında olması, gerçekten
eğitimi bir sıkıntıya sokmaktadır.
Üç; eğitimde kadrolaşma değil
demokratikleşme yöntemi anlayışı benimsenmelidir. Eğitim yöneticileri,
siyasîlerin bireysel istek ve takdirlerine göre değil, önceden belirlenmiş
bilimsel esaslara göre ve yapılacak demokratik seçimlerle belirlenmelidir. Her
iktidar değişikliği döneminde yaşanan yoğun siyasal kadrolaşmanın önüne ancak
bu şekilde geçilebilir. Memurlar siyasî tayinlerle yıpratılarak bezdirilmekte,
istifaya zorlanmakta ve hatta, eşleri farklı illere atanarak aile birliği
sarsılmaktadır. Siyasî kadrolaşmayı bırakıp, eğitim kurumları kendi içlerinde
özerk olarak çalıştırılmalıdır.
Buna örnek olarak, dünkü, bilmiyorum,
basından takip ettiyseniz, Kültür Bakanımızın, Millî Eğitim Bakanlığına
"ben, bu sanatçıları buralara atadım, sizler de bunların eşlerini bu
illere atayın" diye bir yazı geçmişti.
Değerli milletvekilleri, Mersin
Milletvekili olduğum için, bugün, basında -ki, önceden de öğrendiğimiz
kadarıyla- "Mersin'de 5 öğretmenin görev yeri cami imamının şikâyeti
üzerine değiştirildi" diyor ve "Evrim
Sürgünü..." Bu öğretmenlerin hepsini yakından tanıyorum. Gerçekten,
Atatürk ilkelerine bağlı, çağdaş, demokratik ve çalışkan arkadaşlarımızdır.
Hatta, Yalınayak Beldesindeki bu okul da örnek okul seçilmiştir. Bu
arkadaşlarımızın projesi de on güne kadar ödül alacak. Bu ödül alan
arkadaşlarımız, bunları hak etmediler. Suçları ne?.. Bunların çok çalışmaları
galiba. Bir de, aynı mezhepten olmaları mı?.. Tesadüf değil bunlar. Artık,
bunları bırakın, insanları bölmeyin. Yazık, Millî Eğitimde bu memurların
onuruyla, çalışmasıyla, hareketleriyle, şevklerini kırmayın, bölücülük
yapmayın. Çünkü, bu arkadaşlarımız, her yönüyle cumhuriyet değerlerine sahip
olan arkadaşlarımız.
Diğer bir konu ise, yargıya saygınız olduğunu
savunuyorsunuz. Soruyorum, Mersin Millî Eğitim Müdürü mahkemeyi kazanarak
döndüğü halde, tekrar neden göreve başlatılmadı? Bunları, Millî Eğitim Bakanı
olsa da, keşke cevaplandırsa diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, hizmetli ve memurlar
için özel hizmet tazminatı ödenmelidir. Kamu kurumlarımızın en önemli yapı
taşlarından birisi olan memurlar, ciddî sorunlarla karşı karşıyadır. Diğer
eğitim çalışanlarıyla aynı ortamda bulunan, ancak eşit haklara sahip olmayan
memurlar, kendilerine yüklenen her türlü angaryayı tartışmasız yerine
getirmeyle yükümlü saymaktadırlar kendilerini. Hizmetli ve memurların yıllardır
süren mağduriyetlerini gidermek amacıyla, yaptıkları işlerin niteliği ve
çalışma koşulları göz önünde bulundurularak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özcan, toparlayabilir
misiniz.
Buyurun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - … ek özel hizmet
tazminatı ödenmelidir. Ayrıca net
olarak ellerine geçen 3,3 YTL'lik ders ücretlerinin 10 YTL'ye çıkarılmasında
yarar vardır diyoruz.
Ayrıca, memurlarımızın çok sıkıntılı
durumda olduklarını biliyoruz. Öncelikle bu memurlarımıza kira ve yakacak
yardımları yapılmasında yarar vardır diyoruz. Örneğin, 9/1'deki memur 560 YTL,
14/2'deki memur 556 YTL, 1/4'deki öğretmen 880 YTL, 7/1'deki kaymakam ise 1 142
YTL almaktadır. Değerli arkadaşlar, bu memurlarımız kira parası mı ödesin,
elektrik parası mı ödesin, çocuklarının eğitim parasını mı ödesin?! Bu konu,
gerçekten yürekler acısıdır.
Değerli arkadaşlar, biz, 24 Kasım günü
Öğretmenler Gününü kutladık. Sayın Bakanımız burada olsaydı… O gün
öğretmenlerimizin elini öptü. Öğretmenlerimizin elini öptü; ama, Kızılay'da da
öğretmenlerimiz coplandı. Sayın Bakan, öğretmenlerin ellerini öpmeyeydiniz, ama
bu insanları coplatarak hastanelik de yapmayaydınız. Bunlar, gerçekten çok
üzücü tablolardır, eğitimcilerimize en büyük kötülüktür. Sayın Bakan, bu
öğretmenlerimize karşı, biraz daha, hükümet olarak da duyarlı olmamızda yarar
vardır diye düşünüyorum.
Sayın Millî Eğitim Bakanımıza sormak
istiyorum; hangi öğretmen, öğrencisinin ve velisinin yanında açlık sınırının
altında çalıştığından bahsetmiştir? Ayrıca, hangi öğretmen 15 saatlik dersi 1
gün içerisine sığdırmıştır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özcan, lütfen!
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - 2 dakika daha
müsaade eder misiniz...
BAŞKAN - Hayır, lütfen Sayın Özcan, ek
sürenizi verdim ben size.
Teşekkür eder misiniz lütfen.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Çok teşekkür
ediyorum.
Saygılar sunuyorum Yüce Heyete.(Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.
Madde üzerinde, şahsı adına, Malatya
Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın
Başkan, Yüce Meclisin değerli milletvekilleri; ben bir eğitimci değilim; ama,
işin öbür bacağına, öbür perdesine bakmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, çağdaş dünya
diyoruz, gelişmiş ülkeler, gelişmiş medeniyetler seviyesine ulaşmak istiyoruz;
hepimizin dilinde. Sadece bugün için söylemiyorum; biz çocuklarımızı katlediyoruz.
Yabancı dil eğitimi bilmeyen, bilgisayarı bilmeyen çocuklar geleceğin
dünyasında ekmek parası bulamayacaklardır. Sadece bugün değil, dün de; ama, bu
mantıkla yarın da. Eğer benim çocuğum en az bir lisan bilmiyorsa…
MEHMET ALİ SUÇİN (Batman) - Merak etme,
herkes bilecek, öğrenecek.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Hangi
herkes biliyor?!
MEHMET ALİ SUÇİN (Batman) - Herkesin
evinde bilgisayar var.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Nerede
evinde?!
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Milletvekili,
hatibe söz atmayalım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Lütfen,
Sayın Milletvekilim, ben burada siyaset yapmıyorum, sadece çocuklarımızın
geleceğini konuşuyorum.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, Genel Kurula
hitap eder misin lütfen!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Sizin
çocuğunuz alabilir, benim çocuğum alamıyor Beyefendi. O zaman, bu ülkede bir
fırsat eşitliği varsa, benim de çocuğum bunu öğrenmek zorundadır.
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) -
Sinirlenme Mevlüt...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) -
"Öğrenecek" diyorsun da!.. Türkiye'de kaç tane öğrenci var; bırakın
liseleri, kaç üniversite bitiren öğrencimiz lisan biliyor arkadaşlar? Dünyanın
az gelişmiş ülkelerine dahi baksanız, Arabistan'a bakın, Hindistan'ına bakın,
Pakistan'ına bakın, yabancı dil bilmeyen bir tane insan bulamazsınız.
Eğer benim çocuğum, sizin çocuğunuz,
hepimizin çocuğu, hepimizin geleceği, Millî Eğitim Temel Kanununda, ilkokuldan
itibaren en az bir yabancı dil mecbur edilmezse… Liseyi bitiren bir çocuk
üniversiteye girme şansı bulamıyorsa dahi, en az bir lisanı öğrense, o lisan
kendisine bir ekmek kazandırır arkadaşlar. Bu çocukların geleceğini düşünün.
Yani, ben, burada... Bugünün meselesi değil, yıllardır bu çocuklarımız
katlediliyor. Yıllardır bu çocuklarımıza verilen eğitim yasak savmacı bir
eğitimdir, hiçbir işe yaramıyor.
Değerli arkadaşlarım, eğer, ülkemizi
seviyorsak, eğer, çocuklarımızın geleceğini seviyorsak, ilkokuldan… Çok mu
zordur bu; yapanlar nasıl yapıyor, çok mu zor; ilkokulda… Tabiî, bir günde
olmaz bu. Millî Eğitim Temel Kanununda, ilköğretimde bir yabancı dil mecburdur.
Lisede ikinci yabancı dil saati getirsek, en azından, liseyi bitiren
çocuklarımız iki tane yabancı dil bilse, bu ülke çağdaş dünyayla kolay entegre
olur, bu ülke dünyadaki ticaret hacminden çok kolay büyük paylar alır
arkadaşlar.
Bakın Hindistan'a… Hindistan'da yazılım
paketlerinden yılda 50 milyar dolar para kazanıyorlar. Neden biliyor musunuz;
lisan bilen, çok iyi yetişmiş bir gençliği var.
Üniversiteyi bitiriyor gençlerimiz; lisanı
yok, bilgisayarı yok, hiçbir şeyi yok. Gidiyor bir avukat, Adalet Bakanlığının
açtığı memurluk sınavında kâtip olmaya çalışıyor arkadaşlar. Yazıktır
arkadaşlar, yasak savmayalım. Bu ülkenin gerçeklerini perdeyi örterek
gidermeyelim. Hiç değilse, bugünden sonraki çocuklarımızı düşünelim.
Bu ülkede yasak savıyoruz. Bu
çocuklarımızı -yine söylüyorum- katlediyoruz, Türkiye'nin geleceğini
karartıyoruz hep beraber. Bu mantıkla Türkiye bir yere gidemez arkadaşlar.
Yetişmiş ve eğitimli insan; ama, yetişmiş insan derken, her türlü çağdaş,
teknolojik bilgileri almış, en az iki yabancı dil bilen bir insanı dünyaya
çıkar bakayım, dünyayı devirir. Türkiye, dünyadaki ekonomik olaylardan çok
büyük pay alır arkadaşlar; lütfen, bunu
gözardı etmeyelim. Bilemiyorum, ben eğitimci değilim; ama, işin bu tarafında,
bu eksiklik çok büyük.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, olayın sosyal
ve ekonomik tarafına bakalım. Ben, yine söylüyorum, çocuklarımız katlediliyor.
Ülkemizi biz sevmiyoruz; ülkemizin geleceğini çok iyi yetişmiş insanlara
bırakmak için, dün de çaba gösterilmedi, bugün de çaba gösterilmiyor.
Bilgisayar... 20 000 tane bilgisayar Tekstil Vakfı veriyor. Bilgisayarı olan
okullardaki çocuklar bilgisayar öğrenecek; ama, diğer çocuklarımız ne olacak?..
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen…
Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Onlar bunu hak etmiyor mu?.. Onlar bunu hak
etmiyor mu?.. Köydeki öğrencim, taşımalı eğitim, köy yollarında 3 saat çamura
saplanan insanlara yazık değil mi bu ülkede?..
Değerli arkadaşlarım, ne olursunuz, Millî
Eğitim Temel Kanununu… Bu Meclis bir devrim yapsın, devrim; Türk çocuklarının
geleceği için, Millî Eğitim Temel Kanununu değiştirelim. İlkokulda en az bir
yabancı dil, lisede en az ikinci yabancı dil koyalım, zorunlu okutalım. En
azından, geleceğimizin, ülkemizin geleceği çocukları dünyaya entegre edelim.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Aslanoğlu.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen
İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş?..
Yok.
Kütahya Milletvekili Sayın Alaettin Güven;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın
Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 1009 sıra sayılı yasa tasarısının 6 ncı
maddesi üzerinde şahsî görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Madde konusunda görüşlerimi sizlere
ulaştırmadan önce, bugün bir hatip, buradan "bu kanun görüşülürken Kütahya
Milletvekili" diyerek -şahsımı kastederek- "kürsüye çıkıyor 'kanun
güzeldir, uygundur, milletimize hayırlı olsun' deyip iniyor" dedi. Ben,
yine, millet adına siyaset yapan bir iktidarın üyesi olan milletvekili olarak,
her zaman, her şeyin milletimize hayırlı uğurlu olmasını dilemeye devam
edeceğim. İkincisi, güzeldir diyeceğim. Güzeli sevmek aynı zamanda yine güzeldir.
Başka bir deyişle, sözcükler, hiçbir zaman israf edilmeyi sevmezler.
Sözcüklerin, kelimelerin, cümlelerin en korktuğu şey israf edilmektir.
Keçiboynuzunu sevmiyorsam, bir dirhem bal için bir batman odunu çiğnemeyi
sevmiyorsam, bu benim tercihimdir ve burada, milletin kürsüsünde, milletvekili
olarak, benim, söz hakkımı bir başkası kullansın diye kullanmamamın, hiçbir
milletvekili arkadaşımın kullanmaması anlamını taşıdığını zannetmiyorum, öyle
bir şey yok; kanaatimi herhalde paylaşıyorsunuz.
Bu yasanın 6 ncı maddesinde, Adalet
Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü,
Sağlık Bakanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm
Bakanlığının şu anda bünyelerinde bulunan meslek liselerinin Millî Eğitim
Bakanlığına devredildikten sonra eğitim ve öğretim alanında işbirliği
yapılmasını düzenlenmektedir. Teorik bilgilerin elde edilmesi ve davranış
haline getirilmesi için insan gücünün planlanması, öğretim programlarının
hazırlanması, programların geliştirilmesi ve uygulanması konusunda ilgili
kurumlar ile Millî Eğitim Bakanlığının işbirliği yapması, dayanışma içinde
bulunması gerekli ve önemlidir.
Ayrıca, devredilen okulların meslek
dersleri öğretmenleri ihtiyacı karşılanmazsa, karşılanamazsa, yine ilgili
kurumlar ihtiyacın giderilmesi için görevlendirmeyle destek sağlamasını hükme
bağlamaktadır. Yine söylüyorum: Güzel bir maddedir, güzel bir tasarı üzerinde
çalışıyoruz. Milletimize hayırlı, uğurlu olsun.
Saygıyla. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven.
Şimdi, madde üzerinde 10 dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Öncelikle bu görüşmeyi çok yadırgadığımı
belirtmek istiyorum. Millî Eğitim Bakanının burada olmasını isterim, ben
sorularıma yeterli yanıt alacağımı sanmıyorum. Millî Eğitim Bakanı, Plan ve
Bütçe Komisyonundaki görüşmesini bırakabilir, pekâla da buraya gelebilir diye
düşünüyorum. Ama, yerine hep ya İçişleri Bakanı ya eski İçişleri Bakanı
bakıyor. Herhalde, öğretmenler dövüldükten sonra böyle bir gelenek başlayacak;
Millî Eğitim Bakanının yerine eski İçişleri Bakanları ya da yeni İçişleri
Bakanı bakacak!
BAŞKAN - Sayın İnce, lütfen sorunuza geçer
misiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Tabiî, Sayın
Başkanım.
Efendim, Millî Eğitimde yeni tip
uygulamalar başladı. Bunlardan birisi şu: 2 trilyon liraya bir okul yapılıyor,
hayırsever bir yurttaşımız 70 milyar lira, 80 milyar lira para veriyor, okulun
adı o hayırseverin oluyor. Bu çok yanlış. Yani, 2 trilyonluk bir okula 50
milyar lira vererek
-örneklerini verebilirim- 100 milyar lira vererek, okula ismini vermenin
çok yanlış olduğunu sanıyorum. Cumhuriyetin ilk yıllarında okullara
öğretmenlerin ismi verilirdi; ne yazık ki, artık bu gelenek ortadan kalktı,
hele hele bu iktidarın döneminde.
Bir ilginç olayı size anlatmak istiyorum,
o da, Aralık İlçe Millî Eğitim Müdürüyle ilgili. İlçe Millî Eğitim Müdürü, ilde
şube müdürü olarak görevlendiriliyor. Burada amaç, yolluk almak. İlçe millî
eğitim müdürünün yerine de, bir okul müdürü görevlendiriliyor. Bu örnekleri
çoğaltmak mümkün. Bunlar doğru mudur?
Son sorum da; her yıl rutin olarak, sınıf
öğretmeni olarak atanmış öğretmenler, başvuruları uygun bulunursa branşlarına
geri dönebiliyorlardı; ama, bu isteğe bağlıydı. Bu, kez, hepsini geriye
döndürdünüz. Kimisi dönmek istemiyordu, sınıf öğretmenliğinde kalmak istiyordu;
çünkü, ekders ücreti alıyordu ya da Türkçe öğretmenliği, edebiyat öğretmenliği
branşlarını kaybettiler, coğrafya öğretmeni ilköğretimdeydi, sosyal bilgiler
öğretmeni olarak bunları bıraktırdınız. Bunların doğru olduğunu düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
Sayın Karademir, buyurun.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Tabiî, Millî Eğitim Bakanının burada
olmaması, gerçekten bir talihsizlik; çünkü, bizim sorularımıza ancak o cevap
verebilirdi.
Ben, her şeye rağmen sorumu sormak
istiyorum.
Sayın Bakan, 2.4.1993 tarih 21540 sayılı
Resmî Gazete ile Ekim 2002 tarih 2541 sayılı Tebliğler Dergisinde yayımlanan
Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Kurumlara Ait Açma, Kapatma ve Ad Verme
Yönetmeliğine göre, ilimiz okullarında ad vermede değerlendirilmek üzere, İzmir
İl Millî Eğitim Müdürlüğü, 24 Kasım 2005 tarihli bir yazıyı okul müdürlüklerine
fakslamıştır. Bu yazıda, okullarda ad vermede değerlendirilmek üzere, okul
isimlerinin 28.11.2005 tarihine kadar müdürlüğümüze iletilmesi istenmiştir.
Yazının, 24 Kasım Öğretmenler Gününde gönderilmesi, mükemmel bir jest olarak
algılanabilir; ancak, bu yazının 24 Kasım Öğretmenler Gününde öğretmenler
tarafından değerlendirilmesi ve önerilerde bulunulması mümkün değildir; çünkü,
o gün okullarda tören var, yöneticilerin yarısı devlet töreni için AKM gibi
diğer salonlarda. 25 Kasım Cuma günü bu yazı öğretmenlere açıklansa dahi, hangi
öğretmen, düşünerek, tartışmadan bir fikir üretebilir merak ediyorum. 26, 27
Kasım ise tatil günleri, 28 Kasım ise son gündür. Bu bağlamda;
1- Bu yazının cevabının acele edilmesi ve
zamanının kısa tutulmasının nedeni nedir.
2- Bu yazının amacı, ileride, il millî
eğitim müdürüne sorulacak sorulara "bu konuyu öğretmenlerime
danıştım" demenin bir altyapısının hazırlanması mıdır?
3 - Buna tam bir köylü kurnazlığı
diyebilir miyiz?
4- Öğretmenler Gününde Ankara'da hak
arayan öğretmenleri, polis tarafından coplatmak, diğer yandan, öğretmenlerin
görüşlerini göstermelik olarak almak girişimleri, AKP Hükümetinin takıyye
anlayışının bir göstergesi midir; merak ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karademir.
Soru sorma süresi tamamlanmıştır.
Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Millî Eğitim Bakanımız, Bütçe Komisyonunda, yeni
kurulacak üniversitelerle ilgili kanun tasarısının görüşmelerinde bulunmak
üzere Bütçe Komisyonunda; o sebeple, şu anda Meclis Genel Kurulunda bulunamadı.
Yoksa, elbette, bu önemli kanunun görüşülmesinde Sayın Bakanımız da burada
bulunmak isterdi.
Değerli milletvekillerimizden tevcih
edilen sorulara ilişkin konular yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
Arkadaşlarımızın da araştırmasını gerektiren konulardır. O sebeple, belki benim
vermiş olduğum cevaplar şu anda sayın milletvekillerini tatmin etmeyebilir;
ama, yazılı olarak, daha kapsamlı bir şekilde, Bakanlık tarafından,
kendilerine, sormuş oldukları sorular cevaplandırılacaktır.
Yalnız, şu ifadeyi paylaşmadığımı, kabul
etmediğimi ifade edeyim; yani, öğretmenler polisler tarafından coplandı gibi
maksadını aşan bir ifade oldu; bu, yanlış bir şeydir.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Gerçek öyle,
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Yani, sanki, bu, bir emir verildi, bir talimat
verildi, öğretmenler bu şekilde oldu gibi bir algılama oldu. Bu, kesinlikle
yanlıştır. Polis de memurdur, öğretmen de memurdur, onlar bu devletimizin aslî
görevlileridir; yani, böyle bir anlayışa, öğretmen ile polisi karşı karşıya
gibi gösterecek anlayışlardan da kaçınmak lazım; bunu ifade etmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Çalışma Bakanımız, iyi niyetiyle,
hiç olmazsa, öğretmenin coplatılmadığını söyledi; ama, Millî Eğitim Bakanlığı,
o eylemden önce bir genelge gönderdi ve bazı öğretmenlerin, işte, illegal
eylemlere katılabileceği gibi, genelgede, böyle, sanki, ortam hazırlayan bir
durum yaratmıştı. O yüzden kınıyorduk Sayın Bakan.
Kaç okul Millî Eğitim Bakanlığına
bağlanıyor, bir yaklaşık hesap yapıldı mı? Sağlık meslek liselerine YÖK ile
olan anlaşmaya karşın öğrenci alınacak mı, Danıştay kararına karşın? Turizm
Eğitim Merkezindeki eğitici-öğretici durumdaki kişilerin bu yasa çıktığı
takdirde iş güvenceleri sağlanıyor mu? Buradan sormuştuk, yineliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.
Sayın Kepenek, buyurun.
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Benim iki sorum var. Birincisi, 24 Kasım
Öğretmenler Gününde kaç öğretmen gözaltına alınmıştır ve tutuklu öğretmen var
mıdır şu anda?
İkinci sorum -bugün basında yer aldı,
biraz evvel de dile getirildi- Mersin Yalınayak İlköğretim Okulundan, derslerinde
evrim teorisini anlattıkları için 1'i müdür 5 öğretmen sürgün ve maaş kesilmesi
cezası almışlar mıdır? Bu sorulara yanıt istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.
Sayın Kamacı?.. Yok.
Sayın Baloğlu, buyurun.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Bu yasayla birleştirilecek olan bütün
okullarda da ders kitaplarına Sayın Başbakanın ve Sayın Millî Eğitim Bakanının
fotoğrafları konulacak mıdır? Dün, Sayın Millî Eğitim Bakanı bu kitaplara bu
resimlerin konmasının nedenini motivasyon olarak niteledi; yani, okulların ders
kitaplarına Başbakanı ve Sayın Bakanlarını koyarak öğrencileri motive ediyoruz.
Bu yeni öğrenim biçimi Avrupa Birliğinin hangi ülkelerinde geçerli bir
anlayıştır? Bu motivasyon anlayışınızın bilimsel temeli nedir?
Ayrıca, şunu öğrenmek istiyorum: Acaba,
öğrenciler başka iç açıcı resimlerle de motive edilebilir mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baloğlu.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum. Sayın Bakanıma şu soruyu yöneltmek istiyorum:
Türkiye'de 57 000 okul bulunmaktadır.
Derslik ihtiyacının giderilmesi amacıyla eğitim tarihinin en büyük gönüllü
katılımı hedeflenmiştir. Bu kapsamda, Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyası
başlatılmış ve devam etmektedir. Bu kampanyayla 2 katrilyon kaynak sağlanmıştır
bugüne kadar; gerek bu kampanyayla gerekse de Bakanlığın kendi çalışmalarıyla
fizikî altyapı sorunu ne zaman sonuçlanacaktır?
Teşekkür ederim.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Işık, dün
sormuştunuz bu soruyu; tekrar ediyorsunuz; karıştırdınız…
AHMET IŞIK (Konya) - Her seferinde
soracağım bu cevabı almak için.Siz Aynaya bakın, kendinize bakın…
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.
Sayın Bakan, buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; değerli
milletvekillerimizin de mutlaka bilgisinde olan hangi meslek liseleri Millî
Eğitim Bakanlığına devrediliyor konusu veyahut da sorusunu şöyle cevaplandırmak
istiyorum: Adalet meslek lisesi 3 adet, tarım meslek liseleri 12 okul, tapu ve
kadastro meslek lisesi 1 okul, meteoroloji meslek lisesi 1 okul, sağlık meslek
liseleri 280 okul; toplam 309 meslek lisesi, diğer bakanlıkların bünyesinde
olan bu meslek liseleri Millî Eğitim Bakanlığımıza devredilmiş olacak bu yasa
Yüce Kurulumuzdan onay gördüğü takdirde. Bu meslek liselerinde de toplam 36 952
öğrenci bulunmaktadır. Sağlık meslek liselerine de bu yıldan itibaren öğrenci
alınmadı.
Diğer sorulara yazılı olarak cevap verilecek
Sayın Başkanım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum…
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın Koç.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı
yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.15
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.26
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 28 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
1009 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Kamu
Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 6 ncı maddesinin oylamasında
karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi yeniden oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar
yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7.-
3.6.1938 tarihli ve 3423 sayılı Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Meslekî
ve Teknik Öğretim Okulları Döner Sermayesi Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin
ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Okulların döner sermayelerinin
toplamı yüzmilyon Yeni Türk Lirasına (YTL)
çıkarılmıştır. Bu miktar,
Bakanlar Kurulunca on katına kadar artırılabilir. Sermaye artırımları;
döner sermaye işletmelerinin yıl sonu bilançosunda görülen kârlarının üçte
birinin doğrudan sermayeye eklenmesi suretiyle karşılanır. Döner sermaye
işletme faaliyetlerinden elde edilecek kârın en çok üçte biri, bu kârın
gerçekleşmesini sağlayan personele katkıları oranında üretimi teşvik primi
olarak dağıtılır. Ancak, her personele verilecek primin yıllık tutarı en yüksek
asgari ücretin yıllık tutarından fazla olamaz. Bakanlıkça uygun bulunan
alanlarda, çalışma saati göz önünde bulundurulmaksızın parça başı ücret ödenmek
suretiyle mal ve hizmet üretimi yaptırılabilir. Okulların atölye, makine parkı
ve tesisleri özel sektörle işbirliği yapılarak işletilebilir. Bu fıkranın
uygulanması ile ilgili hususlar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle düzenlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Muharrem İnce, aynı zamanda şahsı adına da söz
istediği için ve başka grup adına söz isteyen olmadığından dolayı, konuşma
süreniz, Sayın İnce 15 dakikadır.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gönül isterdi ki, Millî Eğitim Bakanı
burada olsun, dünkü tartışmalardan cevaplayamadıklarımızı burada cevaplayalım.
Dün, Sayın Bakana bir soru sormuştum, demiştim ki: Siz, Bakanlığınız döneminde
40 tane anadolu öğretmen lisesi açtığınızı söylüyorsunuz. Öğretmen yetiştirmeye
özel önem verdiğinizi söylüyorsunuz.
Sayın Başkan, iktidar tarafındaki
arkadaşlarımın sohbetinden rahatsız oluyorum.
BAŞKAN - Bir saniye Sayın İnce.
Sayın milletvekilleri… Lütfen, sayın
milletvekilleri…
Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Anadolu öğretmen
liselerine verilen önemden söz etmişti. Ben de Sayın Bakana, bu konudaki,
anadolu öğretmen liselerinin ekstra puanları, ilave puanları vardı, onu yok
ettiğinizi söylemiştim. O da, bana, bu işi bildiğimi; ama, siyaset yaptığımı,
bunu YÖK'ün yaptığını söylemişti. Ben oysa geçmişten bahsetmiştim. Bakınız,
4.5.2004 tarihinde gelen kanun tasarısının 5 inci maddesi… Dün yanımda olmadığı
için Sayın Bakana gösteremedim, artık değerli bürokratlar Bakana iletirler
bunu. Yani, ben haklıydım. Sayın Bakan kürsüye benden sonra çıktığı için,
burada yine her zamanki gibi, konuları saptırarak işi değiştirmeye çalıştı.
Şimdi, 21 inci Dönem Parlamentosunda,
Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik muhalefet milletvekili. Onun
konuşmalarını araştırdım biraz, ne söylemiş; çünkü, Sayın Bakan, benim burada
bir konuşmama da, "İnce" olan soyadıma değinerek, soyadıma
yakışmadığını söylemişti. Ben de, Sayın Bakanın soyadı üzerinde bir değişiklik
yapacağım, "Çelik" değil de "çelişik" diyeceğim ona; çünkü,
21 inci Dönemdeki konuşmalarından birkaç tane alıntı…
Tabela üniversiteleri… "Bugün vakıf
üniversitelerimiz dahil, 72 üniversitemiz vardır. Bu üniversitelerin -üzülerek
söylüyorum- birçoğunun çok ciddî boyutta eksiklikleri vardır, çok ciddî boyutta
aksaklıkları vardır ve ben bu tabiri kullanmak istemiyorum; ama, bunların bir
kısmı tabela üniversiteleridir." Hüseyin Çelik, Doğru Yol Partisi Van
Milletvekili.
Yine, aynı Sayın Bakan… "Polisimiz,
ya gösteri yapan vatandaşları, öğrencileri, işçileri öldüresiye coplar veya
bazı toplumsal olaylar karşısında, sanki acze düşmüşcesine bir tavır sergiler.
Bence, bu iki tutum da yanlıştır; bunlar, mutlaka ortayolu bulmamız gerektiğini
gösteren örneklerdir." Hüseyin Çelik, 26 Ağustos 1999.
"İdareci atamalarında partizanlıklar
vardır."Van Milletvekili Hüseyin Çelik. 25 Aralık 1999.
Bunlar, Sayın Bakanın muhalefet
milletvekili olduğu dönemde bu kürsüden ettiği sözlerdir.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Şimdi de
siz söylüyorsunuz!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Benim soyadımla
yakışmadığını söyledi; ben de ona diyorum ki, siz, Hüseyin Çelik değil, 1999'la
kıyasladığımızda, Hüseyin Çelişik oluyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, belki bilmeyen
arkadaşlarımız olabilir; ama, bu ülkede, sanki sadece AKP Hükümeti döneminde ücretsiz
kitap verilmiş... Yok böyle bir şey. Bu her zaman vardı, ücretsiz kitap
uygulaması hep vardı; sadece, siz, tümünü genişlettiniz, herkese yaydınız bunu.
Bu doğru değildi; eleştirilerimizde biz haklıydık. Bakınız, millî eğitim
müdürlerinin kontenjanları vardı, şu kadar yoksul öğrenciye verilir diye. Bunu
artırırdınız, yüzde 30, yüzde 40, yüzde 50, yüzde 60 yapabilirdiniz; ama, yüzde
100 yapmak... Bu doğru değildir.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, iktidarın
bürokratları bile artık iktidarı eleştiriyor. Talim Terbiye Kurulu Başkanı
diyor ki Eğitim ve Bilim Dergisine "müfredatlar aceleye getirildi,
eksiklikler ve yanlışlıklar var"; bunların da adresini politikacılar
olarak gösteriyor.
Yine burada, tartışmamız gereken, belki de
bakanlığın en büyük ayıplarından biri, Kültür Bakanlığı ile Millî Eğitim
Bakanlığı arasında yaşanıyor. Kültür Bakanlığı, Güzel Sanatlar Genel
Müdürlüğüne bağlı sanat kurumlarında sözleşmeli çalışan personeli, kadrolarının
bulunduğu yerlere atıyor. Bu devlet memurlarının 12 tanesinin eşi de öğretmen.
Bakanlığa…
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın)
- Başkanım, Hükümet adına konuşacağım…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Daha
şimdi geldin!..
MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Bakan, dur
biraz, bitirelim.
Kültür Bakanlığı, bu personeli
kadrolarının olduğu yere atıyor, sonra Millî Eğitim Bakanlığına yazı yazıyor;
diyor ki: Bunların 12 tanesinin eşi öğretmendir. Ben, Kültür Bakanı olarak, bu
personeli şu şu şu illere atadım; sen de onların öğretmen olan eşlerini o ile
ata diyor Millî Eğitim Bakanlığına.
Değerli arkadaşlarım, burası bir hukuk
devleti; böyle bir şey olabilir mi?! Böyle bir tayin isteği yok. Bunlar zorunlu
hizmetlerini tamamlamış öğretmenler, buraya gelmişler. Eşini gönderirseniz, o
ister gider, ister gitmez. Yani, Millî Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığının
böyle bir isteğine nasıl olumlu yanıt veriyor, anlayabilmiş değilim.
Nokta konuşmak istiyorum, nokta… Okul
kantinleri, mafya ilişkisiyle anılır hale gelmiştir. Okul ismi mi istiyorsunuz;
işte size okul ismi: Mersin'de Piri Reis İlköğretim Okulu, Zeki Sabah, Osman
Gazi okullarında ve Sakarya'da Bahçelievler Gazi İlköğretim Okulunda inceleme
yapmanızı istiyorum, sonuçtan da bu Genel Kurulu bilgilendirmenizi istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakana
25.4.2005 tarihine kadar Bakanlığın verdiği rakamlara göre, 1 müsteşar
yardımcısı, 2 kurul başkanı, 7 genel müdür, 7 genel müdür yardımcısı, 4
bağımsız daire başkanı, 2 bağımlı daire başkanı, 7 şube müdürü, 3 şef, merkez
teşkilatında vekâleten görev yapmaktadır. Neden bunlar vekâleten görev yapıyor
derseniz, bunların büyük çoğunluğunun, üçlü kararnameyle atanması gerekenlerin
asaleten atanmamasının en önemli nedeninin, Sayın Cumhurbaşkanının kendileriyle
ilgili kararnameleri geri gönderme gerekçesi olduğunu hepimiz biliyoruz; çünkü,
bunların sicillerinde, irticaî faaliyette bulunmaktan ya da geçmiş dönemde
soruşturma geçirmiş olduklarını hepimiz yakından biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu kürsüden
defalarca söylediğim bir şeyi tekrarlamak istiyorum. İmam-hatip lisesi
mezunlarına biz cüzamlı gibi bakmıyoruz.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Nasıl
bakıyorsunuz?!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Hayır,
bakmıyoruz… Ben, orada ikibuçuk sene öğretmenlik yaptım.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Ne cici
çocuklar, değil mi...
MUHARREM İNCE (Devamla) - Ama, siz,
Oxfordlu gibi bakıyorsunuz.
Evet, bakın, bir örnek mi istiyorsunuz;
onlar ne cüzamlıdır ne Oxfordludur. Konya'da 70 tane okul müdürü atıyorsunuz,
53 tanesi din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni.
Değerli arkadaşlarım, işte, yanlışlık
burada. 53 tanesi matematikçi olsaydı da, yine itiraz ederdim, 53 tanesi Türkçe
öğretmeni olsaydı yine itiraz ederdim. Yani, din dersine karşı özel bir
antipatimiz yok; ama, şunu söylemek istiyorum: 70 öğretmenin 53 tanesi herhangi
bir branştan olamaz; onlarca branş var. O zaman, taraf tuttuğunuz ortaya
çıkıyor. Yani, 70 tane okul müdürünün 53 tanesi fizik öğretmeni olsaydı, yine
karşı çıkardım; mantığımı bilmem anlatabiliyor muyum?
Değerli arkadaşlarım, ayrıca, Sayın
Bakanın hemşerilerini de özel olarak müdür yaptığını, Yalova'ya da gönderdiğini
-isimlerini vermek istemiyorum şimdi- herhalde, her ilde, Sayın Bakanın
akrabalarının ve hemşerilerinin müdür olduklarını, Millî Eğitim Bakanlığında
üst düzey yönetici olduklarını hepimiz yakından biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, mevzuatla
ilgili bazı değişikliklerden de örnek vermek istiyorum size. Onlardan birisi,
Yönetici Atama ve Görevde Yükselme Yönetmeliğinde yapılan değişiklik. Genel bir
bilgi de vermek istiyorum izninizle. Hüseyin Çelik, Sayın Bakan, cumhuriyet
tarihinin yönetmelik değiştirme şampiyonudur, 78 yönetmelik değiştirmiştir.
Kişiye özel yönetmelik değişikliği yapılmıştır. Kişinin şartları tutmuyorsa,
önce yönetmelik değiştirilmiştir, o kişi oraya atanmıştır, sonra yönetmelik
tekrar eski haline getirilmiştir. Örnek mi istiyorsunuz; bakınız, 11 Haziran
2003 tarihinde yapılan değişiklikle, personelin son beş yılda aldığı sicil
önemliydi, bunu üç yıla düşürdü. Yani, şunu diyorsunuz siz: Bizim iktidarımız
döneminde verilen siciller önemlidir, ondan önce verilen sicilleri hiç
önemsemiyoruz. Bu, çok tehlikeli bir yoldur.
Yine, yurtdışı teşkilatına sürekli görevle
atanacak personelin seçimine ilişkin yönetmelikti. Burada bir değişiklikle -24
Şubat 2004 tarihinde yapılan değişiklik- personelde aranacak şartlardan,
Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılık, laik, demokratik, çağdaş davranışlara
sahip olma kriterleri kaldırılmıştır. Bu kriterler aranıyordu yurt dışına
gidecek personelde, bunlar kaldırıldı; bunun yerine ise, hizmetin gerektirdiği
temsil yeteneğine sahip olmak gibi, belirsiz, muğlak, kişiye göre değişebilen
ölçüler ortaya konmuştur.
Değerli arkadaşlarım, yine, burada,
Öğrenci Yurtları Yönetmeliğinde bir değişiklik yapıldı. Bu çok kötü bir
değişiklik. 3 Aralık 2004 tarihinde yapılan değişiklikle, yurttan çıkarılma
cezasında eski yönetmelikte bulunan "inancı kötüye kullanma" hükmü
kaldırılmıştır. Yani, eski yönetmelikte inancı kötüye kullanma suçu
işlemişseniz, yurttan çıkarılma gerekçesiydi bu; yeni yönetmelikte, inancı
kötüye kullanabilirsiniz diyor yani bir anlamda, sizi yurttan çıkarmayacağız
diyor.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, yine bir
değişiklikle ilköğretimin dördüncü ve beşinci sınıflarındaki bazı derslere
branş öğretmenleri girdi. Bunlardan birisi de din dersi öğretmenleridir.
Geçtiğimiz günlerde Yalova'da yaşanan bir olayı gördünüz. Olay şudur; izninizle
anlatmak istiyorum: Bir öğretmen, yetkili kurulların izni olmadan,
öğrencilerini alıp camiye, kiliseye, cemevine, sinagoga, Nazım Hikmet'in
mezarına, Türkeş'in mezarına, Deniz Gezmiş'in mezarına gidemez, izne tabidir.
Yoksa, bu işin içinden çıkılmaz, herkes alır bir yerlere götürür çocukları.
Okul bahçesinin dışına çıktığınız anda izne tabidir. İlçe ya da il millî eğitim
müdüründen izin almanız gerekir. İzin almak yetmez, bir de müfredatta böyle bir
olay var mı yok mu; buna bakmak lazım. Müfredatta böyle bir uygulama yok.
Bunun nasıl soruşturulacağını, doğrusu,
çok merak ediyorum. Bugün, Valilik bu konuda soruşturma açınca bir köşeyazarı
-şöyle yazmış- "göreceksiniz, zaman içinde o öğretmenin
ödüllendirileceğini göreceksiniz" diyor. Ben de, Büyük Millet Meclisinin
kayıtlarına not düşmek için bunları söylüyorum. Gerçekten merak ediyorum, bir
ödüllendirme olacak mı.
Yine, Millî Eğitim Bakanlığının bir
bülteni var. Değerli arkadaşlarım, böyle bir bülten olur mu, bir eğitim bülteni
bu olur mu. Yani, olmamalı bence. Benim partimin Genel Başkanı da başbakan
olsa, benim partimin Genel Başkanı da burada olmamalı...
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Olmaz da zaten.
MUHARREM İNCE (Devamla) - ... sizin
partinizin Genel Başkanı da olmamalı...
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Eğitimi o
idare ediyor.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bir eğitim
bülteninde böylesine bir şey olmaz.
Yine, eğitim bülteni; saydım, 48 sayfa, 40
tane Millî Eğitim Bakanının resmi var. Böyle bir şey olamaz!
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Resim
çektirmeyi seviyor; ne yapalım?!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Efendim, yani,
bu, AKP'nin yaygın organı değil ki?!
İLYAS ARSLAN (Yozgat) - CHP'nin de değil.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Evet, değil;
tabiî ki, CHP'nin de değil.
Böyle bir şey olamaz! Yani, eğitim, bu
ülkedeki çocukların eğitimi, partilerimizin geleceğinden daha önemlidir.
Değerli arkadaşlarım, bir konuda hep
eleştiri getiriyoruz; bir de çözüm önereyim izninizle, size katkı sağlayacağıma
inanıyorum. Bir, türbanla ilgili sıkıntıdasınız; bir de, katsayıyla ilgili.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Aynen
katılıyorum.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Anlatıyorum
şimdi, bakın; size katsayıyı çözeyim.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Türbanı da çöz!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Onu da
çözeceğim, çözeceğim. Katsayıyı çözeyim.
Değerli arkadaşlarım, siz, endüstri meslek
lisesi, imam-hatip, ticaret…
SONER AKSOY (Kütahya) - Çözerseniz, sizin
CHP…
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bir dinlerseniz
Soner Bey…
Katsayı olayı şudur değerli arkadaşlarım:
Meslek lisesi mezunu öğrencinin sahip olduğu diplomayı etkili hale
getireceksiniz. Para ve diploma arasında bir ilişki var bu ülkede. Ne yazık ki,
paranın lehine gelişmiş, ülkedeki koşullar. Şimdi, biz, bu Meclis…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın İnce, 1 dakikalık eksüre
veriyorum.
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Başkan,
bitiriyorum. Bu, çok önemli bir konu; hemen bitirmek istiyorum efendim.
Biz, para ve diploma arasındaki bu
ilişkiyi diploma lehine çevireceğiz; paran varsa, hemen şoför olamazsın, bir
araba alamazsın -ticarî aracı kastediyorum- paran varsa hemen bir kasap dükkânı
açıp kasap olamazsın, hemen elektrikçi dükkânı açamazsın; bunun için şu
diplomaya sahip olman gerekir diyeceğiz, meslek lisesi mezununun sahip olduğu
diplomayı geçerli hale getireceğiz. O diplomayı geçerli hale getirdikten sonra,
mesleği değerli hale gelmiş olacak, mesleği değerli hale gelince; yani, biz
diplomadan yana tavır koyunca, o zaten üniversiteye gitmek istemeyecek, o zaman
katsayı diye bir problem ortadan kalkacak zaten. Siz, torna tesviye bölümünde
okutacaksınız çocuğu, sonra, alacaksınız tıp fakültesine göndereceksiniz, ben
eşitlik, adalet yaptım diyeceksiniz... Bir, onun sahip olduğu diplomayı etkili
hale getireceksiniz; iki, ilgili mühendislik hakkında önünü açacaksınız. Çözüm
bu.
SONER AKSOY (Kütahya) - Üniversiteye
gidemedikten sonra çözüm mü olur?
MUHARREM İNCE (Devamla) - İkinci konudaki
çözümü mü istiyorsunuz?
SONER AKSOY (Kütahya) - Evet.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bu konuda hiç
konuşmamanızı istiyorum. O da bir çözümdür.
Teşekkür ediyorum -Sayın Başkanın sabrını
zorlamak istemiyorum-saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
Madde üzerinde, Hükümet adına, Kültür ve
Turizm Bakanı Atilla Koç söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biraz önce konuşan Sayın Milletvekili
İnce'nin iddialarının birçoğu, daha önceleri Millî Eğitim Bakanımız tarafından
cevaplandırılmıştır, daha sonra kendisi de cevaplandırır; ama, benimle ilgili
bir meselede ileri sürdüklerini, kendilerine arizamik açıklamak istiyorum.
1 -
Geçici görevle İzmir ve Ankara kadromuzda koro elemanı olarak, -çalma elemanı ve söyleme elamanı olarak
-her birinde 120'şer kişi vardı ve…
MUHARREM İNCE (Yalova) - Bu ülkede çalma
elemanı daha fazladır[!]
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ
(Devamla) - Vallahi sizin aklınız hep çalmalarda galiba! (Gülüşmeler)
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sizi görünce
aklıma geldi!
BAŞKAN - Lütfen, Sayın İnce…
Buyurun Sayın Bakan.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ
(Devamla) - Tamam…
Normal olarak, bir koro -solisti, koristi-
35 ile 44 kişi arasında olması gerekir; daha az olursa da çalışamaz, daha fazla
olursa da çalışamaz. O yüzden, İzmir ve Ankara korolarımız hiçbir performans
gösteremiyordu. Bunun yanında, Elazığ koromuzun sayısı 14'e düşmüştü; nefesli
sazlardan da bir tek çalan kimse kalmamıştı; ama, anlı şanlı insanlar,
kadroları orada olmalarına rağmen İzmir'deydi ve İzmir'de ve Ankara'da koro
faaliyetlerine tam katıldıkları da söylenemezdi.
Ben, memleketin bu kadar ihtiyacı olan
yerlerde kullanılmak üzere, bu arkadaşların tayinini yaptım. -dün akşam
hepinizi davet ettim; ama, bir kısmınız geldi, bir kısmınız gelmedi- ve Ankara
korusu, gerçekten, çok iyi bir performans verir hale geldi. Niye; çünkü, normal
kadrosuna erişti.
Bunun fevkalade münakaşaları yapıldı.
Bunun münakaşaları yapılırken de bir şey unutuldu. Elazığ'daki bir kadronun 15
yıldır boş kalması içinize siniyorsa, ben bu işten dönerim; ama, zannediyorum,
Sayın İnce, sizin de içinize sinmez.
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Siner, siner;
İnce'nin içine siner...
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ
(Devamla) - Sinmez, sinmez...
EYÜP FATSA (Ordu) - Siner, siner; Muharrem
İnce'nin içine siner...
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ
(Devamla) - Neticede, bu arkadaşlarımızdan, tayin ettiğimiz arkadaşlarımızdan
12 tanesinin eşi öğretmenmiş. Genel yönetmelik gereği, öğretmenlerin nakilleri
yarıyıl ve yaz tatilinde yapılmakta; ama, bu tarihlerin dışında nakillerin
yapılması için, zorunlu olan, vali, kaymakam eşleri için İçişleri Bakanlığı,
yargı mensupları için Adalet Bakanlığı, askerî personel için Genelkurmayın
talebiyle, eşlere, geçici görevle, eşlerinin yanına gitme talebini bu
bakanlıklar yapıyor. Ben de, bu yönetmelikteki hakkı Bakanlığım elemanlarının
eşleri için kullandım. Kusur mu işledim?! Yani, bir gazete yazıyor diye sizin
buraya getirmenize hiç de gerek yoktu; ama, getirmişsiniz, bana da izah imkânı
verdiniz, teşekkür ederim.
12 öğretmenden -isteğe bağlıdır-
istemeyenlerin bu gibi tayinlerinin iptali de yapılmıştır.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sizi suçlamıyorum
ki ben, Millî Eğitim Bakanlığını suçluyorum; sizi dinleyerek nasıl tayin
yapıyorlar?!
BAŞKAN - Sayın İnce, lütfen…Sayın İnce…
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ
(Devamla) - Bir dakika…
BAŞKAN - Sayın Bakan…
MUHARREM İNCE (Yalova) - Siz öğretmen
tayini yapamazsınız. Siz kimsiniz ki?!. Siz yetkili değilsiniz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ
(Devamla) - Bir dakika... Bir dakika…
BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen, Genel Kurula
hitap eder misiniz...
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ
(Devamla) - Genel Kurula hitap ediyorum.
BAŞKAN - ... ve bu maddeyle ilgili konuşur
musunuz Sayın Bakan.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ
(Devamla) - Burada bir şey daha söylüyorum: Millî Eğitim Bakanlığı, bu işleri
İçişleri Bakanlığı isterse yapıyor, suç olmuyor, Genelkurmay isterse suç
olmuyor, Adalet Bakanlığı isterse suç olmuyor; ee, ben istediğim zaman mı suçlu
duruma düşüyorlar?! Yok canım, benim üstünlüğüm vardır!
Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen İstanbul
Milletvekili Sayın Mustafa Ataş?.. Yok.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Hep söz
istiyor, konuşmuyor. Sayın Başkan, bunun müeyyidesi yok mu? Her maddede söz
istiyor, konuşmuyor.
BAŞKAN - Kütahya Milletvekili Sayın
Alaettin Güven; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 1009 sıra sayılı yasa
tasarısının 7 nci maddesi üzerinde şahsî görüşlerimi açıklamak üzere
huzurlarınıza çıkmış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir düşünürün ifadesiyle
"vusulsüzlüğümüz usulsüzlüğümüzdendir"; yani, sonuca gidemeyişimiz,
sonucu net elde edemeyişimiz, yöntem yanlışlığındandır diyor.
Şu ana kadar, bu 1009 sıra sayılı yasa
tasarısının bütün maddeleri yöntem yönünden doğru. Bu madde de öyle, doğru ve
yerinde; çünkü, bu maddeyle, 3.6.1938 tarih 3423 sayılı Millî Eğitim
Bakanlığına Bağlı Meslekî ve Teknik Öğretim Okulları Döner Sermayesi Hakkında
Kanunun 1 inci maddesinin
değiştirilmesi öngörülüyor. Bu değişiklikle, okulların dönersermayelerinin
toplamının 100 000 000 Yeni Türk Lirasına çıkarılması, Bakanlar Kurulunca 10
katına kadar artırılabilmesi bu sermayenin, bu dönersermaye işletmesi
faaliyetlerinden elde edilecek kârın üçte 1 inin personele teşvik primi olarak
dağıtılması, okulların, atölye, makine parkı ve tesisleri özel sektörle
işbirliği yapılarak işletilmesi konularını içermektedir. Tüm bunlara baktığımız
zaman, bu konular itibariyle, kârın 1/3'ünün, üçte 1'inin personele teşvik
olarak verilmesi, üretimin sağlıklı olmasını ve paylaşımcılıkta adaleti gündeme
getirmesiyle çalışmada verimliliği artıracağından, ben şahsen önemsiyorum.
Ayrıca, özel sektör ile kamunun işbirliği
yaparak dayanışmayı gündeme getirmesini de önemli bulduğumu ifade ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven.
Madde üzerinde 10 dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Bu öğretmen atamalarında birsürü genç
öğretmen adayı sıra bekliyor. Özellikle eğitim fakültesini bitirmiş adayların,
çeşitli branşlarda, başta Türkçe olmak üzere, öncelikle atanması gerektiği
belirtildiği halde, Danıştay kararı olduğu halde, buna atamalarda uyulmadığı
gözlemleniyor. Niçin Danıştay kararına karşın böyle bir yöntem kullanılıyor?
İkincisi: Şimdiye değin, okullarda,
çözümleme, yani, cümle yöntemiyle okuma yazma öğretiliyordu, şimdi bireşim
yöntemine, yani, harf yöntemine geçildi. Bu cümle yöntemi, çözümleme yöntemi
yüzde 98 başarılı olduğu halde, pilot uygulamalarının sonucu ne çıktı da, siz,
bunca büyük masraflara, harcamalara girerek bu yöntem değişikliğini yaptınız?
Yani, bir tümce yöntemi vardı, şimdi "e" harfiyle başlayan bir
yönteme geçildi. Bundaki bilimsel dayanak nedir, gerekçe nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.
Sayın Ayvazoğlu, buyurun.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
Sayın Bakana aracılığınızla şu soruları yöneltmek istiyorum:
Millî Eğitimle ilgili bir tasarı
görüşülüyor. Mutlaka, bu çerçevede olmak üzere, ilköğretim öğrencilerinin ve
dolayısıyla velilerinin, şimdiye kadar uygulanagelen taşımalı sistemlerdeki
sıkıntıları bellidir. Bu sıkıntılar ile yatılı olarak adlandırılan, kısaca
"YİBO" dediğimiz okullar arasındaki öğrenci ve yine, dolayısıyla
velilerinin, öğretmen, ulaşım, barındırma ve beslenmeleri gibi zorunlu
ihtiyaçlar konusunda ilimiz Çorum'da ve ülkemizin çoğu bölgelerinde büyük
eşitsizlikler yaşandığı da bir gerçektir. Bakanlığınızca, bu konuları kapsayan
ciddî bir taramayla, tespit ve acil çözümler için somut, çağdaş eğitim ve
öğretime uygun olarak, icraata dönük çalışma veya çalışmalar ile yine bu doğrultuda
olmak üzere, gerekirse bazı yer ve bölgelerdeki taşımalı sistemden
vazgeçilerek, yerleşik bir eğitim ve öğretime geçilecek midir? Bunu soruyorum.
Arz ederim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Ayvazoğlu.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Benimki soru değil; sadece, gördüğüm
kadarıyla Sayın Kültür Bakanı bir travma veya kaza geçirmiş. Ben, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına kendisine geçmiş olsun dileklerimi iletmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Sayın Kepenek...
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan. Aracılığınızla Sayın Bakanımıza geçmiş olsun dileklerimle, bir
soru yönelteceğim.
Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığının
devralacağı okulların öğrencilerinin kız - erkek ayrımı nasıldır? Bu ayrım,
daha sonra nasıl devam edecektir?
Bakanlık olarak, kız liselerinin ayrı
olması konusunda ne düşünüyorlar?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.
Sayın Karademir?..
Sayın Altay...
ENGİN ALTAY (Sinop) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Özelleştirme uygulamaları çerçevesinde
bazı personel, bilindiği üzere, Millî Eğitim Bakanlığına devredilmiştir. Bu
devredilen personelden bir kısmı yolluk ve harcırah alabilme imkânı bulmuş, bir
kısmı bulamamıştır. Bunun çok ciddî ve somut bir gerekçesi var mıdır? Yoksa,
harcırah alamayanlar bir kazaya kurban mı gitmiştir? Bunu merak ediyorum.
Diğer bir sorum: Kasım ayı ortalarında,
okullar açıldıktan yaklaşık üç ay sonra, seçmeli derslerde bir tadilata
gidilerek, rehberlik saati konulmuştur. Böylesine ciddî bir işin, eğitim ve
öğretim yılı başlamadan planlanması gerekmez miydi? Eğitim-öğretimin neredeyse
ortalarında böyle bir çalışmaya neden gerek duyulmuştur? Ki, bana göre de
rehberlik gereklidir; ama, niye böyle, yılın ortasında yapılmıştır? Bunu merak
ediyorum.
Ayrıca, Türk Dili edebiyatı, tarih,
coğrafya, matematik, İHL meslek dersi öğretmenlerinden fizik, kimya, biyoloji
lisansındaki öğretmenlere sorulmadan, onlarla istişare yapılmadan resen branş
değişikliğine gidilmiştir. Bu alandaki fazlalığın sorumlusu öğretmenler olmasa
gerek diye düşünüyorum. Öğretmenlerle bu konuda görüşme yapılmadan böyle
emrivaki bir branş değişikliği de hakkaniyete çok uymaz diye düşünüyorum.
BAŞKAN- Sayın Altay, sorunuzu sorar
mısınız.
ENGİN ALTAY (Sinop)- İşte soruyorum Sayın
Başkanım.
Zira, sırf bu konuda onlarca telefon
aldım. Bu yanlış mıdır doğru mudur? Bunu da öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
Açıklamanızı yapın Sayın Bakan, buyurun.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ
(Aydın)- Yazılı olarak cevap vereceğim.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya)- Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Ben de Sayın Bakanımızdan yazılı olarak da
alabilirim sorularımın cevabını.
Okulların depreme karşı güçlendirilmesine
yönelik çalışmalar nelerdir? Bugüne kadar ayrılan ödenek ne kadardır?
Bakanlığın geleceğe yönelik planlaması nedir?
İkinci sorum: Geçtiğimiz süreçte
"Umut Adımları Projesi" adıyla engelli çocukların ailelerine
rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilerek bilinçlendirilmesi hedeflenmektedir
ailelerin. Bu çalışma başlatılmıştır. Bu projenin aşamasını ve varsa kısmî
sonuçlarını öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Sayın Öğüt, buyurun.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan)- Sayın Bakanım,
Ardahan başta olmak üzere Doğu Anadolu üniversiteye talebe veremiyor.
Verememesinin nedeni de, ağır kış şartları altında olan bölgemize öğretmen
gitmiyor. Devlet de, inadına, tecrübeli değil tecrübesiz, stajyer, yeni mezun
olmuş genç çocuklarımızı gönderiyor. Onların da çoğu rapor alarak, izin alarak
orada görev yapmıyorlar ve bu dersler boş geçiyor ve sonuçta da, çocuklarımız
üniversiteyi kazanamıyor. Bunların kazanabilmesi için, Ardahan ve diğer doğu ve
güneydoğudaki illere, yani, üniversiteye talebe veremeyen, öğrenci veremeyen
illere tecrübeli öğretmenleri ne zaman göndereceksiniz; bu bir.
İki: Üniversiteye öğrenci
kazandırabilmemiz için Ardahan merkeze çok acil fen lisesi yapılması gerekiyor.
Bir tane fen lisesini ne zaman yapacaksınız? 2006 bütçesine koyarak bu fen
lisesi yapılacak mı?
Üç: Orada, kış şartları altında,
öğretmenlerimiz kalacak yer bulamadıkları için bazen köylerde kalıyorlar.
Öğretmenlerimize kalacak lojmanlar yapılacak mı, bu lojmanlar ne zaman
yapılabilir, 2006 yılı içerisinde bitirilebilir mi?
Dört: Ardahan merkezde beş yıldır
bitirilemeyen yükseköğretim yurdu var. Yurt olmadığı için öğrenciler Ardahan'da
kalmıyor ve Ardahan'a gelmiyor. Bu yurdun tamamlanması, bu yurtla birlikte orta
dereceli, Hoçivan bölgesine bir yurt yapılması, Hanak ve Posof'taki yurtların
da bir an evvel tamamlanması ne zaman olacaktır?
Bunu, yazılı da verebilirsiniz, olmazsa,
sözlü de söyleyebilirsiniz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.
Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Yalnız, Sayın Başkan, ben üç yıldır Millî
Eğitim Komisyonundayım. Buradaki bütün görüşmelerde "yazılı olarak cevap
vereceğiz" deniliyor ve şu ana kadar hiçbir tane yazılı olarak cevap
gelmedi. Ben, yazılı olarak, gerçekten istiyorum bunu; onu, belirtmek istiyorum
öncelikle.
Bugün bir gazetede bir köşeyazarı,
Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener'in adının bir okula verildiğini
söyledi. Sayın Bakan bunu, kendi cebinden parasıyla mı yaptırmıştır, yoksa,
devletin parasıyla yaptırıldıysa, ismini vermek vicdana sığar mı, doğru bir
davranış mı? Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik, bunların doğru olmadığını
defalarca burada açıklamıştır.
Bir diğeri: Dün sorduğum bir soruyu burada
yinelemek istiyorum. Şu anda, Millî Eğitim Bakanlığının sekizinci katında, 5
metrekarelik odada, kaç tane il millî eğitim müdürü, sabah akşam imza atıyor,
görevliymiş gibi gösteriliyor? Kaç tane millî eğitim müdürü bu odada; bunların
yerine, kaç tane il millî eğitim müdürü vekâleten görev yapıyor?
Bir konuyu da düzeltmek istiyorum; dün,
Sayın Bakana, Sayın Müsteşarın yargı kararını uygulamamak suretiyle görevde
keyfî işlem yapmaktan, Türk Ceza Kanununun 228, 80 ve 35 inci maddeleri
uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Nuri Ok tarafından açılan davayı
sormuştum. Sayın Bakan da, bana "böyle değil; yargı kararını
etkisizleştirmekten" dedi. İkisi aynı şey. Sanki, ben farklı bir şey
söylemişim gibi!.. Bunun da ayrıntılarını yazılı olarak istiyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
Sayın Bakan, buyurun.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın)
- Yazılı olarak cevap vereceğiz.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde 2 adet önerge vardır;
önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre
işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1009
sıra sayılı Kanun Tasarısının 7 nci maddesindeki "yüz milyon Yeni Türk
Lirasına" ibaresinin "1 milyar Yeni Türk Lirasına" şeklinde
değiştirilmesini ve madde metninden Bu miktar Bakanlar Kurulunca on katına
kadar artırılabilir" ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Ümmet Kandoğan |
Halil Tiryaki |
Muharrem İnce |
|
|
Denizli |
Kırıkkale |
Yalova |
|
|
Feridun Baloğlu |
Vezir Akdemir |
|
|
|
Antalya |
İzmir |
|
|
BAŞKAN - İkinci ve aykırı
önergeyi okutup, işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1009
sıra sayılı "Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim
Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın 7 nci maddesi 2 nci
fıkrasının 6 ncı cümlesinden sonra gelmek üzere, aşağıdaki hükmün eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Gülseren Topuz |
Ayhan Sefer Üstün |
|
Ankara |
İstanbul |
Sakarya |
|
Yekta Haydaroğlu |
Soner Aksoy |
|
|
Van |
Kütahya |
|
"Her personelin bir
ayda alacağı parça başı ücretin toplamı, asgarî ücretin iki aylık tutarından
fazla olamaz. Aynı iş için hem parça başı ücret hem de fazla çalışma ücreti
aynı anda ödenemez."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN
YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın)
- Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Fatsa?..
EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçe okunsun Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu hüküm ile üretimde fiilen çalışan bir
personelin, bir ayda alacağı parça başı ücretin tavanının belirlenmesi ve aynı
iş için, aynı zamanda hem parça başı ücret hem de fazla çalışma ücreti
alınmasının önlenmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1009 sıra sayılı kanun
tasarısının 7 nci maddesindeki "yüz milyon Yeni Türk Lirasına"
ibaresinin "1 milyar Yeni Türk Lirasına" şeklinde değiştirilmesini ve
madde metninden "bu miktar Bakanlar Kurulunca on katına kadar artırılabilir"
ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ümmet Kandoğan (Denizli)
ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN
YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın)
- Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konuşacak
mısınız, gerekçe mi?..
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Konuşacağım
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Kanun tasarı ve teklifleri görüşülürken
hükümet sıralarında, komisyon sırasında mutlaka ilgili bakanın olması
gerektiği, bir formalite olarak, lütfen, kabul edilmesin. İşte böyle bir kanun
tasarısı görüşülürken sorulan sorularla ilgili, çok sevdiğim ve saygı duyduğum
ve birlikte görev yaptığım Çok Değerli Bakanımın "bunları yazılı olarak
cevaplandıracağım" şeklindeki ifadesi, açıkçası, bizleri huzursuz ediyor,
rahatsız ediyor ve yine, bir milletvekilimizin, geçmişte, bu konuyla ilgili
yazılı olarak cevap verileceğini…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, önergeyle ilgili
konuşur musunuz lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Geliyorum… Geliyorum…
BAŞKAN - Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ama, bu çok
önemli, Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - …bu cevapların gelmediğini söylemesi de,
benim bu sözlerimin ne kadar haklı olduğunu çok açık bir şekilde ortaya
koymaktadır.
Değerli milletvekilleri, 7 nci maddeyle
ilgili vermiş olduğumuz önerge hakkında konuşmadan önce… Burada, bu kanun
tasarısı görüşüldüğü andan itibaren, AK Parti Grubu adına değil, şahsı adına
konuşan -ve konuşma tutanaklarını da buraya getirdim- bir değerli
milletvekilimizin -kendisini de son derece seviyorum, saygı duyuyorum, ancak-
konuşmalarında -burada tutanaklar- sadece, demin de söyledim "çok güzel
bir kanun tasarısı, memlekete hayırlı olsun" şeklindeki ifadelerden sonra
konuşma tamamlanıyor.
Adalet ve Kalkınma Partisi, grup adına
konuşma hakkına sahip. Grup adına konuşma hakkı boş tutuluyor, mahfuz
tutuluyor, grup adına kimse konuşmuyor, sadece, muhalefetten bir
milletvekilinin konuşmasını nasıl engelleriz diye, bir milletvekili otomatik
olarak buraya geliyor ve sadece… İşte tutanaklardan okumak da istemiyorum;
keşke okusam, çok güzel cümlelerini burada sizlerle paylaşsam; ama, ben, bu
konuşmaları Kütahya Millî Eğitim Müdürüne de göndereceğim. Çok da özür dileyerek
söylemek istiyorum; bunları dilbilgisi, gramer yönünden bir incelesinler,
okusunlar.
Değerli milletvekilleri, ben isterim ki,
böyle bir kanunda, millî eğitimle ilgili kanunda, buraya gelen milletvekili
katkı yapsın; bu kanunun daha iyi nasıl olması lazım geldiği hususunda, gelsin,
burada katkı sağlasın.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Sen ne katkı
yapıyorsun?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben
söyleyeceğim, katkılarımı söyleyeceğim.
Yoksa, muhalefetin sesini kesmek için,
sadece klasik cümlelerle, gelip…
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Milletvekili…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - …burada
görüşmelerde, konuşmalarda bulunmanın, bu Meclise, ne milletimize ne de
çıkarmakta olduğumuz bu kanuna, en küçük katkısı yok.
Şimdi, ben, bu maddeyle ilgili olarak bir
değişiklik önergesi verdim. Bu değişiklik önergesinde "yüzmilyon YTL"
ibaresinin "1 milyar YTL'ye" şeklinde değiştirilmesini ve buradaki
"Bakanlar Kurulu on katına kadar çıkarmaya yetkilidir" ibaresinin
metinden çıkarılmasını istedim. Niye istedim; şimdi, Bakanlar Kurulu,
Türkiye'de o kadar yoğun, o kadar çok işlerle meşgul oluyor ki. Şimdi, Bakanlar
Kurulu oturacak, bakanlarımız oturacak, bu kanunun 7 nci maddesinde, bunu 10 katına
kadar artıralım mı, 5 katına kadar mı artıralım, oturacaklar, konuşacaklar…
Böyle bir şey olabilir mi?!
ALİM TUNÇ (Uşak) - Olur… Her hafta,
Bakanlar Kurulu toplanıyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakanlar
Kurulunda bakanlık yapanlar var; soruyorum: Bunlar tartışılıyor mu? Sadece bir
formalite yerine getiriliyor, imzaya açılıyor, o kadar iş yükü arasında sayın
bakanlar neye imza attığının da farkında olmadan, bunlara rutin işlemler olarak
imza atılıyor.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Bir tane örnek
verseniz…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben diyorum ki,
geliniz, bundan vazgeçelim. Zaten 10 katına kadar artırma yetkisini Bakanlar
Kuruluna veriyorsak, bunu 1 miyar YTL yapalım, Bakanlar Kuruluna artırma
ibaresini de çıkaralım. Hiç olmazsa Bakanlar Kurulu Türkiye'nin çok önemli
işleriyle uğraşsın, Türkiye'nin meselelerine çözüm bulma noktasında daha fazla
zaman bulsunlar, böyle işlerle uğraşmasınlar düşüncesinden yola çıkarak bu
önergemi bu maksatla verdim.
İşte, ben, kanuna katkı yapmaya
çalışıyorum Sayın Milletvekilim.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Bakmadan imza
atıyor diyorsun ama…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, Sayın
Bakanımız burada.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen, Genel
Kurula hitap edelim.
Lütfen, sayın milletvekilleri…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Bakanımız
otuz yıl valilik yapmış, benim de çok saygı duyduğum, emrinde çalıştığım bir
valimdi. Şimdi, Bakanlar Kurulunda Sayın Valim oturacak, bu konuyla ilgili
tartışacaklar, görüşecekler, konuşacaklar… Bakanlar Kurulunda o kadar
tartışılacak, o kadar görüşülecek, o kadar konuşulacak mevzular arasında, ben,
bunun yer almamasını istiyorum, bakanlarımız daha rahat çalışsınlar istiyorum…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - O bakımdan,
ben, böyle bir önergeyi Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirdim. Sağ
olsun, Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerimiz de bu önergemize imza atarak
bize destek oldular. İnşallah, Genel Kurulumuzun da, meseleye bu açıdan
yaklaşarak, vermiş olduğumuz önerge lehinde oy kullanacakları inancımı ifade
ediyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum…
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın Koç.
Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.15
Açılma
Saati: 19.27
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 28 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
1009 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Kamu
Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 7 nci maddesi üzerinde verilen
ikinci önergenin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan
ve arkadaşlarının önergesini yeniden oylarınıza sunacağım ve karar
yetersayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın
milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8.- 19.7.1943 tarihli ve 4486 sayılı
Teknik Ziraat ve Teknik Bahçıvanlık Okulları Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi
saygıyla selamlarım.
1009 sıra sayılı Kamu Kurum ve
Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 8 inci maddesi
üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz,
ülkemizin en önemli sorunlarından biri de tarım sorunudur. Geçmişte, Osmanlı
döneminden bugüne kadar, halkımız çoğunlukla tarımla uğraşmıştır ve o
dönemlerde kendi imkânlarıyla, kendi olanaklarıyla, kendi düşüncesiyle, kendi
gelenekleriyle ekmiştir, biçmiştir.
İlk ziraat okulu, 1846 yılında,
İstanbul'da Halkalı'da kurulmuştur ve bunu takiben, ziraat fakülteleri,
veteriner fakülteleri, ziraat okulları açılmıştır; Türk köylüsüne, Türk
çiftçisine, daha verimli hizmetler üretebilmesi için, daha verimli mahsul
alabilmesi için gayret sarf edilmiştir, yol gösterilmiştir.
Bunu takiben, 1943-1946 yıllarında, köy
enstitülerinin hızlı bir şeklide gelişmesiyle, meslek okullarıyla birlikte
dayanışma sağlanmış, yalnızca tarımda değil, el aletleriyle ilgili, birçok
konuyla ilgili, arıyla ilgili, birçok eğitimsel konular gündeme getirilmiş ve
halkın hizmetine sunulmuştur.
Gelişen teknoloji karşısında, yeni yeni
gelişmeler olmuş, Türk köylüsü, daha üretken olabilmek için biçerdövere
geçmiştir; ne yazık ki, geçmişte kullandığı birçok araçtan elde ettiği
mutluluk, verim, gelir, bugünkünden daha fazla olmuştur. Geçmişte, Türk
köylüsünün kağnı arabası, karasaban, tırpan, orak, tapan, dirgen, yaba gibi
eski usullerle yaptığı tarım, Türk köylüsüne soracak olursan, bugünkünden daha
verimliydi, Türk köylüsü köyüne bugünkünden daha bağlıydı. Ne yazık ki, bugün
uygulanan politikalar, IMF'nin ortaya koyduğu talep ve teklifler, Türk
köylüsünü canından bıktırmıştır.
Değerli arkadaşlarım, iktidar işbaşına
geldiği zaman, halkımıza verdiği birçok
vaat vardır. Nedir; "işsizliğe çözüm bulacağım" demiştir,
"çiftçinin sorununu çözeceğim" demiştir, "emeklinin yüzünü
güldüreceğim" demiştir, "memurun yüzünü güldüreceğim" demiştir,
"işçinin haklarını vereceğim" demiştir, "esnafın gelirini
artıracağım" demiştir, "talancıdan, vurguncudan, soyguncudan hesap
soracağım" demiştir; ama, değerli arkadaşlarım, bunların hepsi stop
etmiştir. Ne olmuştur Türk köylüsü; ekip biçmeyi unutmuştur. Halen daha,
emekli, ucuz ekmek kuyruğundan kurtulmamıştır, pazarlardan artık sebze
toplamaya devam etmektedir. Memur, yüzde 3, yüzde 5 zamlara mahkûm edilmiştir.
Öğretmenleri görüşüyoruz biraz önce değerli arkadaşlarım. Nedir bugün
öğretmenlerin durumu; perişandır, yazıktır; içinizde öğretmen olan da vardır.
Bunları eğer sıralayacak olursak, AK Parti
Hükümeti, tabiî ki, verdiği vaatleri yerine getiremediği için, yeni yeni
gündemler yaratmaya çalışmıştır. Söz verdiniz değerli arkadaşlarım halka; ne
dediniz: "Yeni yeni yatırımlar yapacağız." Bir yatırım yok. Dün
burada, Sayın Başbakan Yardımcım konuşurken "2 250 000 kişiyi işe aldık" dedi.
Yanlış söylemek istemiyorum, şurada notum
vardı.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Yanlış,
yanlış!..
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Düzeltiyorum
efendim.
"2 500 kişiyi işe aldık" dedi.
Değerli arkadaşlarım, hangi fabrikayı
kurdunuz, hangi işyerini açtınız; bunları, ne zaman imtihan açtınız, işe
aldınız? Herhalde, içinizden birçoğunun haberi yoktur.
Değerli arkadaşlarım, bunlar, bu sorunlar,
Türkiye'nin sorunları bu ölçülerde çözülmez, çözülemez.
Ne yapıyorsunuz?! Müesseseler tarif
ediliyor. Keşke, Çalışma Bakanımız gitmeseydi. Burada Sosyal Sigortalar Kurumu
tarif edilirken "vatandaş hangi hastanenin kapısını açarsa, orada muayene
olacaktır, orada tedavi olacaktır, orada ilacını alacaktır" demediniz mi?
Yapılıyor mu bunlar değerli arkadaşlarım?
Köy Hizmetlerini burada tahrip ederken
isyan ettik, şimdi daha fazla verim mi alıyorsunuz?
EYÜP FATSA (Ordu) - Evet…
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Daha fazla
verim alıyorsunuz… Hayrını görün.
Muhterem arkadaşlarım, bırakalım şimdi
bunları; ne yapıyorsunuz; okullara kitap dağıtacağız, defter dağıtacağız…
Yaptığınız başka ne, biliyor musunuz -yazık, hiç vicdanınız sızlamıyor mu-
iftar sofrasına çağırdığınız o insanlar televizyon karşısında yüzünü kapatıyor
ya tanınmamak için; bu sizi rahatsız etmiyor mu? Daha yakın bir tarihte,
ilkokul öğrencisinin ağzına mikrofonu dayattırıyorsunuz; size defter vereceğiz,
kitap vereceğiz… O da diyor ki "verin, babamın zaten maddî durumu iyi
değildir..."
Değerli arkadaşlarım, halkı yoksulluğa
alıştırdınız. Bırakınız bunu, niye kömür dağıtıyorsun, odun dağıtıyorsun, erzak
dağıtıyorsun, defter dağıtıyorsun? Bu kadar fakir mi bu halk? Evet, fakir;
fakir ettiniz. Adamın kazancı yok ki, kazanamıyor ki çocuğuna defter alsın,
kalem alsın, ayakkabı alsın, okuluna huzurla göndersin. Nedir; bir vatandaşın,
paketle erzak gönderttiriyorsunuz evine. Kimin parasıyla oluyor bu?
BAŞKAN - Sayın Meral, maddeyle ilgili
konuşur musunuz…
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Sayın
Başkanım, işime bunlar geliyor bunu konuşuyorum, müsaade edersen.
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkan,
tarım eğitimiyle ilgili bu madde de.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bu da madde
değil mi yani?
Daha soracaklarım var Sayın Başkanım.
Ülkenin ciddî sorunu var. Madde ne; kapattım, açtım. Madde bu. Bunun neyini
konuşayım ben?! Maddeyi kapattım! Hayrını gör. Nereyi kapatmadın ki?! Kapattın
da neyi açtın?! Getirdiğin ne?!
Sayın Başkanım, bakınız, bir şey
yapamıyorsunuz, yaptığınız nedir, gündemi değiştirmek. Bu halk, size, Anayasayı
değiştirecek sayıda milletvekili çıkarttırdı. Ne dediniz meydanlarda biliyor
musunuz; türban sorununuzu halledeceğiz, etseniz ya, etseniz ya… Edin, edin…
Etseniz ya… Edin, edin…
EYÜP FATSA (Ordu) - Varsa burada bir şey,
konuşun…
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Niye
edemiyorsunuz; sesleniyorum, niye edemiyorsunuz?!
EYÜP FATSA (Ordu) - Seni ne kadar enterese
ediyor bu olay?!
BAŞKAN - Sayın Meral…
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Haa,
meydanlarda istismar edeceksiniz değil mi?! İmam-hatip okullarını çözecektik;
çözseniz ya! Vatandaş size bu yetkiyi verdi; çözün.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Maddeyle ne
alakası var?!.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi, o
yetmedi; alt kimlik, üst kimlik…
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Ne ilgisi
var bununla?!.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Var, var,
var; geleceğim, merak etme, daha sorulara geleceğim.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Bunun,
maddeyle ne ilgisi var?!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bununla muhatap
olmayın, niye muhatap oluyorsunuz!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Alt kimlik,
üst kimlik; bu da yetmedi…
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Maddeyle ne
alakası var?!.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Muhatap olmayın;
muhatap olacak biri değil ki!
BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen…
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, bu
da yetmedi…
BAŞKAN - Maddeye döner misiniz Sayın
Meral.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İçki içer
misin içmez misin; sana ne!
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Maddeye
gel!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İçerse günahı
ona, sağlığı ona, sana ne! Bunlar, gündem değiştirmek değerli arkadaşlarım.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Maddeye gel,
maddeyle ilgili konuş!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Vatandaşın
sorununu çözün, sorununu. İşsize iş bulun, emeklinin yüzünü güldürün, memurun
yüzünü güldürün, talancıdan, hortumcudan hesap sorun, bunları sorun.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Soruyoruz.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Maddeyle
ilgili konuş!
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri…
Sayın Meral, lütfen, maddeyle ilgili
konuşun.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Açtım
kapattım; madde bu Sayın Başkanım. Madde o; maddenin bir şeyi yok ki!
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Maddeyi
konuş, maddeyi!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Yok kardeşim;
yalan mı?!.
Bakınız, beyler, dinleyelim, ciddî
sorunlar konuşuyoruz burada.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Maddeyle
ilgili konuş!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Beyler, daha
geleceğim, müsaade edin…
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Maddeyi
konuş!
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri…
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bunlar sizin
de sorununuz, bizim de sorunumuz. Ben bir milletvekiliyim. Geçen, bir vatandaş
bana telefon ediyor…
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Maddeyle
ilgili konuş!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Dinleyin
sayın milletvekilleri.
Bana "Sayın Meral, niye
konuşmuyorsun, AK Parti sana da ihale mi verdi" diyor, vatandaş telefonda
bana söylüyor; canlı şahitleri var. Vatandaş bunu bana soruyor; ben de
konuşacağım burada. Şimdi, soruyorum: Ülkenin sorunu -kızmayın- ortak sorunumuz, değerli milletvekilleri, alınmayın…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen, toparlar
mısınız.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Sürem 15
dakika değil miydi Sayın Başkanım?
BAŞKAN - Sayın Meral, Anavatan Partisi
Grubu adına da söz isteme talebi var; size daha sonra söz vereceğiz.
Buyurun Sayın Meral.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İkisini
birleştirsen olmaz mı?
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Meral…
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, şahsı
adına da söz talebi var; birleştirin isterseniz.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, 5 dakika sonra yine Sayın Başkanım söz verecek; yalnız, şunu
söylemek istiyorum: Bakınız, laflardan alınganlık göstermeyin. Bu sorun, bizim
sorunumuz. Ben, bütün Türkiye'yi gezdiğimde hem Türk-İş Başkanıyken hem de
şimdi, diyorum ki: Bu ülkeye bir çivi çakanın, bir işsize iş bulanın, bir
vatandaşın güler yüzle evine gitmesini sağlayanın başımın üstünde yeri var
diyorum. Dinliyor musunuz bunu!..
OSMAN KILIÇ (Sivas) - İşte, onu AK Parti
yapıyor.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Yapıyorsunuz,
yapıyorsunuz; TÜPRAŞ'taki vurgunu anlatsana burada. Sendikalara teşekkür edin;
devlete trilyonlar kazandırdı Petrol-İş, bunları söyleseniz ya burada.
Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim, 5
dakikam daha var.
Sayın arkadaşlarım, birbirimizin sözlerine
kulak verelim. Ortak bulduğumuz, çözüm gerektiren sorunların üzerine gidelim.
Biri konuşuyor şöyle, biri konuşuyor şöyle… Etmeyin kurban olduğum kardeşim.
Sayın Başbakan yılın yarısını yurt dışında
geçiriyor. Gelsin buraya, gelsin, ülkenin ciddî sorunları var; 5 dakikada şimdi
soracağım. Bunları öğrenmek…
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Türkiye'yi
anlatıyor.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Türkiye'yi
tanıtmasın; Atatürk ve Türk Ordusu Türkiye'yi Dumlupınar'da tanıttı onlara, Çanakkale'de
tanıttı, Şanlıurfa'da tanıttı, Kahramanmaraş'ta tanıttı. (CHP sıralarından
alkışlar) Anlıyor musun şimdi?
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Anlıyorum;
ben Çanakkale Milletvekiliyim.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Yazıklar
olsun öyle Çanakkale Milletvekiline!
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Sana
yazıklar olsun.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, sataşma
var, cevap vermek istiyor.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sataşma var, cevap
hakkı doğdu Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, bir sayın
milletvekiline sataşma varsa, o sayın milletvekili kendisini ifade edebilecek
durumda.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Biz arkadaşız.
BAŞKAN - Lütfen.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Köşdere.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Çanakkale
Milletvekili olarak söz istiyorum.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Çanakkale
Şehitleri adına konuş.
BAŞKAN - Sayın Milletvekili, niye
acelecisiniz?!
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Cevap hakkı doğdu.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Köşdere. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
V.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.-
Çanakkale Milletvekili İbrahim Köşdere'nin, Ankara Milletvekili Bayram Ali
Meral'in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tabiî, tecrübeli bir hatibin
sözünden sonra söz almam, muhakkak, halkımın ve milletvekillerimin arzusudur;
ama "Çanakkale" kelimesi geçtikten sonra, en doğal hak da Çanakkale
milletvekiline aittir. Çanakkale, şehitler diyarı, Çanakkale, destan yazmıştır.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Türkiye
yazdı…
İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - Bu destanı siz
mi sadece biliyorsunuz?! Sadece bu destanı yazan sizler misiniz?! Bu destanı
Türkiye yazmıştır.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Onu söyledi
zaten!
İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - Çanakkale'de,
biz, il olarak, Türkiye'nin 81 ilini temsil niteliğini taşıyoruz…
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Bilecik'ten sonra…
İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - …konuşurken
bile dikkat etmeye gayret ediyoruz; çünkü, Çanakkale'ye kimlerin ne için
geldiğini herkes çok iyi biliyor; ama, nasıl bir ders aldığını da herkes çok
iyi biliyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı…
SALİH GÜN (Kocaeli) - Atatürk'ün ismi
geçtiği için mi rahatsız oluyorsunuz; rahatsızlığınız niye?!
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri…
İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanının işgalci güçlerin ülkesine gitmesi, dost bir devlet
adına ve büyük Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına ziyaret etmesi kadar doğal bir
şey yoktur.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sizi niye
götürmedi?!
İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - Biz, artık,
memleketinde ve ülkesinde oturan başbakanlara değil; ama, ülkemi her köşede
tanıtan başbakanlara ihtiyaç olduğunu çok iyi tahmin ettik değil, çok iyi
biliyoruz. Bırakın da, Sayın Başbakanımı burada temsil eden grubu var; neden
sizin başbakanınız memlekette oturmuyor, neden ülkeyi geziyor diye sorma size
ait değil.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) -
Muhalefet, sorar onu!
İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - Biz iktidar
milletvekiliyiz, iktidarız, iktidara geldiğiniz zaman da sizin başbakanınızın
daha çok dolaşmasını tavsiye ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Başbakan sadece
AKP'nin Başbakanı mı?!
İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - Şimdi,
Çanakkale'ye geldiğimde; Sayın Meral, siz, senelerdir bir toplumu temsil
ettiniz, o toplumu da temsil edenler, sizi, milletin temsilcisi sıfatıyla
Parlamentoya gönderdi. Ben beklerdim ki, o toplumun sorunlarını bir bilen ve
tecrübeyle konuşan bir milletvekili olarak konuşun.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Biz ne yaptık!
İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - Ama, buraya
çıkıyorsunuz, bir madde hakkında söz alıyorsunuz, madde hakkında hiç
konuşmadan, partiniz hakkında ve İktidar Partisine muhalefet yapıyorsunuz. Ben,
şahsen tecrübenize yakıştıramıyorum.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Teşekkür
ederim.
İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - Eğer, burada
konuşulacaksa milletin adına, milletin adına, hakları ve maddeler üzerinde
konuşulur. Burası milletin kürsüsüdür; ama, milletin vaktini alma ve çalma
kürsüsü değildir. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Benim, buradan, Çanakkale olarak sizden
istirhamım… Çanakkale ve Çanakkale'de yapılan olaylar, artık, tarihe mal
edilmiştir. Tarih, bunu, her konusuyla, her kademesiyle de yargılıyor.
Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
Büyük Türk Milleti olarak, eskilere gitmektense, bugün ve bundan sonra neler
yapabileceğimizi en iyi tartışan ve en çok çalışan bir grubun ve AK Partinin
temsilcileriyiz. Halk da bizi onun için gönderdi.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bravo!..
İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - Anayasayı
değiştirecek çoğunluktan bahsediyorsunuz.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Değiştirin...
İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - Biz, Anayasayı
değiştirmeye gelmedik. Anayasanın maddelerinde eğer değişiklik yapılacaksa,
uzlaşıyı önce size götürdük.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Yok öyle...
İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - İktidar
Partisi olarak, muhalefete değer verdik ve sizin karşı çıktığınız hiçbir madde
üzerinde de, biz, yaptırım gücümüzü çoğunluğumuzla vermedik.
Bakın, üç yıldır, burada -dördüncü yıla
giriyoruz- milletvekilliği yapıyoruz; en sakin oturan milletvekillerindenim.
Bugün sakinliğimi bozdunuz. Neden, biliyor musunuz; çünkü, sizin tecrübenize
hiç yakıştıramadım.
Lütfen, bundan sonra, hatipler, söz
alanlar, hangi madde üstünde söz almışlarsa o madde üstünde fikirlerini ve
görüşlerini bildirsinler; ama, milletin kürsüsünden milletin hakkını ve
zamanını çalmamasını tavsiye ediyorum.
Grup başkanvekillerine de sözüm o
yöndedir.
Saygılar sunuyorum.
Bize söz verdiğiniz için Başkanım,
teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Köşdere.
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Kamu
Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009) (Devam)
BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan Partisi
Grubu adına söz isteyen Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan; buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi en
derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, eğitim ciddî bir
iştir. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti Devleti eğitime ne kadar pay ayırırsa,
milletimize ve devletimize o kadar büyük iyilik yapmış oluruz.
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - ... eğitim
aldık, onu da söyleyin.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Teşekkür
ederim öyle olduğu için.
Değerli arkadaşlar, bir vakayı burada size
sunmak istiyorum. İkinci Dünya Savaşı bitmiş, Alman Parlamentosu toplanmış ve
Almanya, İkinci Dünya Savaşının külleri arasında nasıl tekrar ayağa
kalkacağını, nasıl toparlanacağını görüşüyor Parlamentoda. Bütün
milletvekilleri fikirlerini söylüyor. En arka sıralarda oturan yaşlı bir
profesör milletvekili kalkıyor, diyor ki: "Beyler, eğer Almanya'yı tekrar
toplamak, derlemek ve kalkındırmak istiyorsak, bu işe eğitimden
başlamalıyız." Ve hakikaten, bugün Almanya en yüksek seviyeye gelmiştir.
Değerli arkadaşlar, ben, bugünkü
konuşmamda -tabiî ki, demokrasi için sivil toplum örgütleri çok önemlidir-
eğitim çalışanlarının görüşlerini huzurlarınızda anlatmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, eğitim çalışanları en
önemli problem olarak Hüseyin Çelik'in Millî Eğitim Bakanlığı makamında hâlâ
oturduğunu söylemektedirler; çünkü, Sayın Bakan döneminde iptal edilen
yönetmeliklerin çokluğu, ortaya konulan hukuksuzluğun boyutlarını net olarak
ortaya koymaktadır. Normal olarak, iptal edilen bir yönetmelikten sonra
çıkarılan yeni yönetmeliğin iptal gerekçelerinden arındırılmış olması
gerekirken, hiç de öyle olmamış, çıkan yeni yönetmelik eskisini mumla aratır
bir halde, hatalarla dolu olarak çıkarılmıştır. Buna en iyi örnek yönetici
atama yönetmeliğidir. Bu yönetmelik iki kere iptal edilmiştir ve şu anda yerine
yeni bir yönetmelik konmamıştır. Müdürlerin beş yılını doldurmaları sebebiyle
rotasyona tabi tutulması, iptal edileceği bilinerek yaklaşık 1 500 okul
müdürünün yerlerinin değiştirilmesi, mahkemenin iptal kararıyla birlikte işin
içinden çıkılmaz bir hal alması, okulların müdürsüz bırakılması, birçok
müdürün, eski müdürün dava açarak dönmesi ihtimaline karşı, atandığı okulda kaç
gün müdürlük yapabileceğini bilmemesi, binlerce okulda huzursuzluk yaşanmasına
sebep olmuştur.
Millî Eğitim Bakanlığı, mahkemenin iptal
kararına rağmen bir tedbir almamış, şu anda, dava açan okul müdürleri tek tek
davayı kazanarak eski görev yerlerine dönmektedir. Açılan ve kazanılan
davaların masrafları devlet tarafından ödenmektedir. Ayrıca, tayin olan birçok
müdür il dışına yolluklu olarak gitmiş, geri dönüşünde ikinci bir yolluk
alarak, bu uygulama sebebiyle devlet zarara uğratılmıştır.
Müdür atamaları bir yana, şube
müdürlerinin de hukuksuz bir şekilde vekâleten atanmaları da yargı duvarına
çarpmış, Millî Eğitim Bakanlığının mahkeme kararı doğrultusunda işlem
yapılmasına dair yazılarına rağmen, vekâleten atanan, atanma şartlarını
taşımayan birçok şube müdürü hâlâ o makamlarda tutulmaktadır.
Sayın Hüseyin Çelik dönemi, hukuksuzluğun
hukuk yapıldığı bir dönem olarak tarihe geçecektir. Bu dönem, ayrıca, Millî
Eğitim Bakanlığının âdeta yönetmelik mezarlığına döndüğü bir dönem olarak kayıt
altına alınmıştır. Öyle şeyler olmuştur ki, Millî Eğitim Bakanlığı, kendi
çıkardığı yönetmeliği bile, bir iki kişinin çıkarına ters düştüğü için iptal
etmek zorunda kalmıştır. Yani, bu dönem, birkaç kişiye yönelik genelgelerin
çıkarıldığı bir dönem olmuştur aynı zamanda.
Millî Eğitim Bakanlığında böylesine
olumsuzluklar yaşanırken, hükümetin kılı bile kıpırdamamaktadır. Her çıkardığı
yönetmelikle hukuk duvarına çarpmayı alışkanlık haline getiren Sayın Bakan,
bundan hiçbir ders çıkarmamaktadır. Bir Avrupa ülkesinde olsa bakanların anında
istifasına sebep olacak bu olumsuz gelişmeler karşısında, Sayın Bakanın gıkı
bile çıkmamaktadır. Aynı, hatta, daha da artan bir pişkinlikle, yapacağını
yapmaya devam etmektedir. Son hatası, öğretmenlikte kariyer basamaklarıyla
ilgili yönetmeliktir. Bu yönetmeliğe göre, her biri yirmi yirmibeş yıldır
öğretmenlik yapan binlerce iki üç yıllık eğitim enstitüsü mezunu
öğretmenlerimiz, sırf lisans mezunu olmadıkları için bu sınava alınmamaktadır.
Hatta, Sayın Bakanı okutan, emek veren öğretmenleri bile bu sınava
giremeyecektir; çünkü, o yıllarda eğitim fakülteleri yoktu. Bu nasıl bir
vefasızlıktır?!
Ayrıca, bu sınavda, alan bilgisinden hiç
soru sorulmayacak olması son derece anlamsızdır; çünkü, esas olan öğretmenin
alan bilgisinin ölçülmesi olmalıdır. Aksi takdirde, öğretmen, neyin uzmanı veya
neyin baş öğretmeni olacaktır?
Göreve yeni başlayan bir öğrenmen
Lüksemburg'ta yıllık 44 712 dolar, İsviçre'de yıllık 37 540 dolar,
Avustralya'da yıllık 28 000 dolar, Almanya'da 38 000 dolar, Hollanda'da 30 000
dolar kazanırken, Türkiye'de yıllık 6 240 dolar kazanmaktadır. Öğretmenlerin
yıllık çalışma saati ise, ücretlerinin tam aksine, OECD ülkelerinden fazladır.
OECD ülkelerinde bir öğretmen ortalama 1 675 saat çalışırken, Türkiye'de 1 840
saat çalışmaktadır.
Değerli arkadaşlar, eğitim çalışanlarının
belirttikleri diğer problemler şunlardır: 59 uncu Hükümetin, acil eylem
planında yapılacak çalışmalarda sivil toplum kuruluşlarının desteğinin ve
görüşlerinin alınacağı belirtilmesine rağmen, uygulamada sivil toplum kuruluşu
denilince, TOBB gibi patron kulüplerin muhatap alındığı görülmektedir.
Öncelikle Sayın Bakan ve Millî Eğitim
Bakanlığı yöneticileri şeffaf olmalı, mevzuat değişikliklerinde sendikaların
görüşlerini almalıdır.
190 000 gencimiz görev beklerken, Millî
Eğitim Bakanlığı tarafından 30 000 sözleşmeli öğretmen istihdam edilmek
istenmesi, iç hukukumuza ve insan haklarına tamamen aykırıdır.
Gerek öğretmen ve gerekse idareci
atamalarında yaşanan kargaşa ve yönetmelik karmaşasına bir son verilmelidir.
Sayın Hüseyin Çelik dönemi, Millî Eğitim bünyesinde en çok karışıklığın
yaşandığı, yönetmeliklerin birbirine karıştığı bir dönem olarak tarihe
geçecektir.
Diğer bakanlık ve kurumlarda çalışanlara
çeşitli adlar altında yapılan eködemeler, Millî Eğitimde çalışan hizmetli,
memur ve teknisyen gibi personele de yapılmalıdır. Bu konuda, Bakanlık, gerekli
çalışmaları ortaya koymalıdır. Millî Eğitim Bakanı Sayın Çelik'in üç yıl
boyunca öğretmen ve diğer personeli adına ortaya koyduğu tek bir iyileştirme
olmamış, aksine, verilen ücretin fazla olduğu, öğretmenlerin haftada iki gün
derse girerek 15 saat karşılığı ücret aldığı iddia edilmiş, öğretmenliğin evde
de devam eden bir meslek olduğu, hazırlıkların ders öncesinde yapıldığı gerçeği
gözardı edilmiştir. Bu açıklamalarından dolayı şu anda tüm eğitim çalışanları
Sayın Bakana kızgın ve kırgındır.
Hizmetli, şoför ve teknisyenlerin görev
tanımları yeniden yapılmalı, fazla çalışma süreleri, diğer kurumlarda olduğu
gibi, mesai ücretiyle değerlendirilmelidir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 64
üncü maddesiyle kalkınmada öncelikli bölgelerde çalışanlara verilen iki yılda 1
kademe uygulaması o bölgedeki tüm çalışanlara eşit şekilde uygulanmalıdır. Şu
anki uygulamaya göre, zorunlu olarak bu bölgelere gidenlere bu hak verilmekte,
isteğe bağlı olarak gidenlere ise verilmemektedir. Aynı bölgede aynı şartlar
altında çalışanlara yönelik olarak yapılan bu farklı uygulamanın hiçbir mantığı
olamaz.
Her eğitim-öğretim yılı başında verilen
hazırlık ödeneği, hizmetli, şoför, memur, teknisyen ve benzeri tüm eğitim
çalışanlarına verilmelidir.
Başöğretmen, uzman öğretmen gibi kademeli
öğretmenlik anlayışı öğretmenler arasında huzursuzluk yaratacağından, bu
uygulamaya başlanmadan vazgeçilmelidir.
Öğretmenevlerinde Danıştayın kararı
doğrultusunda aidat kesilmesine ve bandrol ücreti uygulamasına son verilmeli,
indirimli fiyat uygulamasından bütün eğitim çalışanları faydalanmalıdır.
Danıştay kararına rağmen ortaya konulan kanunsuz uygulamalar rahatsızlık
yaratmaktadır. Bu konuda mahkeme kararına uygun bir düzenleme bugüne kadar
yapılmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Özdoğan, buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Okul ihtiyaçları bütçeden karşılanmalı,
veli ile okul yönetimi karşı karşıya getirilmemelidir. Bunun için, genel
bütçeden eğitime ayrılan pay günün şartlarına uygun hale getirilmelidir.
İdarî kademelere vekâleten görevlendirme
uygulamasına son verilmeli, yerine, asaleten atama yapılmalıdır. Bu konuda
Danıştay tarafından verilen karar titizlikle uygulanmalıdır. Bu konuda
valilikler yeniden uyarılmalı, mahkeme kararına uymayanlarla ilgili gerekli
işlemler yapılmalıdır.
YÖK Kanunu değiştirilmeli, üniversite
çalışanlarının eğitim ödeneğinden ve dönersermayeden adil bir şekilde
faydalanması sağlanmalıdır.
Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesinde ve
bağlı Amasya Eğitim Fakültesinde 81 doktor ve araştırma görevlisinin
görevlerine son verilmek istenmesi hukuksuzdur ve insan haklarına aykırıdır.
Üniversite Rektörü Ferit Bernay, bu hukuksuzluğa derhal son vermeli ve
üniversitede çalışanların huzurunu tekrar sağlamalıdır.
Liselerin dört yıla çıkarılması sebebiyle
ortaya çıkacak bina ve öğretmen ihtiyacıyla ilgili bugünden tedbir alınmalı,
ihtiyaç olan 120 000 öğretmen ve yaklaşık 90 000 dersliğin nasıl sağlanacağı
açıklanmalıdır.
Meslek liselilerin üniversiteye
girişindeki engeller kaldırılmalı, üniversiteye girişte fırsat eşitliği
sağlanmalıdır.
2006 yılında uygulanacak olan yeni ÖSS
sistemi iptal edilmeli, bu değişiklik, dört yıllık liselerin ilk mezun vereceği
2008 yılına bırakılmalıdır.
Üstün zekâlı ve yetenekli öğrencilerin
eğitimlerine önem verilerek okullar açılmalı ve tüm ülkede yaygın hale
getirilmelidir.
Eş durumu tayinlerinde hassasiyet
gösterilmeli, ailelerin parçalanmamasına özel önem verilmelidir. Ailenin
bütünlüğünün korunması için her türlü tedbir alınmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan, lütfen…
Buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Bu durumdan mağdur olan yüzlerce öğretmen
bulunmaktadır.
Mesai saatleri dışında veya cumartesi,
pazar günlerinde yapılan seminer, öğretmenler kurulu, veli toplantısı, bayram
kutlamaları gibi görevlerde, idareci, öğretmen ve personele ekders ücreti
ödenmelidir.
Öğretmenlerin maaş karşılığı girdikleri
ders saatlerindeki farklılıklar giderilmelidir.
Avrupa Birliği dayatmasıyla, müfredat ve
ders kitaplarında millî bütünlüğümüze aykırı ve zarar verici değişikliklerden
vazgeçilmeli, öncelikle kimlik kargaşasına neden olacak ifadeler yerine,
çocuklarımızın Türklük bilincini artırıcı konulara yer verilmelidir. Vatan,
bayrak ve millet gibi kavramlar özellikle işlenmeli, Atatürk ilke ve
inkılaplarına önem verilmelidir.
Birilerinin AB'ye girme sevdası yüzünden,
ülkemizde misyonerlik faaliyetleri son derece hız kazanmıştır. Misyonerlik
faaliyetlerini dinî özgürlükler çerçevesinde değerlendirenler, büyük bir
yanılgı içerisindedir. Birtakım vaatlerle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan, lütfen… Çalışma
süremiz tamamlanmak üzeredir.
Teşekkür için, buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Son cümlemi
söylüyorum Sayın Başkanım.
Din eğitimi devlet eliyle verilerek,
çocuklarımızın din eğitimini sağlıklı ve doğru bir şekilde almaları
sağlanmalıdır. Televizyon programları milletimizin değerlerine aykırı olmamalı,
toplumu eğitici programlara ağırlık verilmelidir.
Sayın Başkanım, sabrınız için teşekkür
ediyorum.
Diğer görüşlerimizi, diğer maddelerde
açıklayacağız.
Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özdoğan.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, müsaade
ederseniz, çok kısa, yerimden bir açıklama yapabilir miyim.
BAŞKAN - Sayın Koç, çalışma süremiz
tamamlandı.
HALUK KOÇ (Samsun) - Çok kısa bir açıklama
yapacağım, bir cümle…
BAŞKAN - Sayın Koç, çalışma süresi
tamamlandı.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkanım, kabul
ediyorum; ama, kısa bir açıklama yapacağım yerimden. Ben grup başkanvekiliyim,
bazı şeyler ifade edildi…
BAŞKAN - Sayın Koç'un açıklamasını
yapmasına kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ederim.
Diğer arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum.
Ömer Bey, konuşması sırasında, Samsun
Ondokuz Mayıs Üniversitesindeki birtakım sorunları dile getirdi. Şu anda zaten
bir araştırma komisyonu çerçevesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim
faaliyeti içerisinde konu inceleniyor.
Herhalde, bir sendikadan ya da eğitim
çalışanlarının bulunduğu, bir... Hazır, matbu bir şey almış Ömer Bey. Ben şunu
ifade etmek istiyorum: Bakın, öğretim üyeliğinden geliyorum. Üniversitelerde,
doktora öğrencisi ve yardımcı doçentlik kalıcı bir kadro değildir değerli
arkadaşlar. Doktora öğrencisi, doktorasını tamamladığı zaman, öğretim üyesi
olmak için, o üniversitede eğer kadro yoksa başka bir üniversiteye gider ve o
üniversitede, o bilim dalında, yeni gelen doktora öğrencilerine veya araştırma
görevlilerine uzmanlık ve doktora öğrencisi, doktor olma fırsatı tanınır. O
kadrolar kalıcı kadro değildir, doçent, profesör kadroları gibi. İtham edilen
konu budur. Hiçbir üniversitede, yardımcı doçent kadroları da, doktora
kadroları da kalıcı değildir, dönüşümlü kadrolardır, öğretim elemanı
yetiştirmek için kullanılır o kadrolar. Samsun'daki itham budur.
Ondokuz Mayıs Üniversitesiyle ilgili bu
açıklamayı yapmayı gerekli gördüm; teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Sayın milletvekilleri, çalışma süresi
tamamlandığı için, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 8
Aralık 2005 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 20.02