BIM 2 2 2005-12-25T19:13:00Z 2005-12-25T19:13:00Z 49 32095 182942 TBMM 1524 365 224665 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22       CİLT: 101                                       YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

28 inci Birleşim

7 Aralık 2005 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - YOKLAMA

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, İnsan Hakları Haftası münasebetiyle dünyada temel insan hakları ihlallerine ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

2.- İstanbul Milletvekili Bülent H. Tanla'nın, Avrupa Birliği üyeliği müzakere sürecinde Türkiye'nin izlemesi gereken halkla ilişkiler politikasına ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut Koçak'ın, Siyasî Partiler Yasası ve seçim sisteminin değiştirilmesinin önemine ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanlığının (2/461) esas numaralı 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (S. Sayısı: 970) komisyona geri verilmesine ilişkin tezkeresi (3/939)

2.- Avrupa Kıtası Habitat Global Parlamenterleri Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz'ün TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Münir Erkal'ı, Belçika'da yapılacak olan Habitat Düzeyinde Global Parlamenterlerin Avrupa Kıtası Başkanlar Kurulu  Toplantısına davetine icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/940)

IV.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grup önerisi

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Çanakkale Milletvekili İbrahim Köşdere'nin, Ankara Milletvekili Bayram Ali Meral'in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Danışma Kurulu önerisinin lehinde veya aleyhinde söz almak isteyen milletvekillerinin, söz taleplerini, Genel Kurulda, Danışma Kurulu önerisi okunmaya başladığı andan itibaren verebilmeleri konusundaki uygulamanın Başkanlıkça milletvekillerinin tamamına duyurulmadığı hakkında

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı:920)

3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009)

VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Giresun'daki bir arsanın kamulaştırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/8500)

2.- Antalya Milletvekili Feridun BALOĞLU'nun, Antalya Varsak Beldesindeki antik kente ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/8620)

3.- Antalya Milletvekili Feridun BALOĞLU'nun, Antalya Varsak Beldesindeki turizmin geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/8622)

4.- İstanbul Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL'in, Galataport Projesinde koruma kurulunun görüşünün alınıp alınmadığına ilişkin Ulaştırma Bakanından sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/8737)

5.- Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün, Bilecik'de çöken bir köprünün yapım çalışmalarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/9617)

6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bölünmüş yol çalışmaları ödeneklerine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/9618)

7.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, tamamlanmamış yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/9640)

8.- Denizli Milletvekili Mehmet U.NEŞŞAR'ın, bir derneğin Pakistan depremi kurtarma ekibine katılmasına izin verilmediği iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/9673)

9.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır surlarının restorasyonuna ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/9676)

10.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, İç kale projesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/9677)

11.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Ergani Tarım Müzesi projesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/9679)

12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, tamamlanmamış yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/9683)

13.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, altın üretiminde bulunmuş yabancı bir firmaya ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/9687)

14.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Nevşehir merkezindeki tamamlanmamış yatırımlara,

Bir ilçedeki tamamlanmamış yatırımlara,

İlişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/9776,9777)

15.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN'ın, AKUT'un Pakistan Depremi yardım ekibinde görev alma talebinin reddedilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/9837)

16.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/9845)

17.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/9846)

18.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır TEDAŞ Bölge Müdürlüğünün nakit mevcuduna ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/9851)

19.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır'ın bazı mahallelerindeki elektrik hizmetlerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/9852)

20.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır'ın bazı mahallelerindeki elektrik hizmetlerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/9853)

21.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır'ın bazı mahallelerindeki elektrik hizmetlerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/9854)

22.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır'ın bazı mahallelerindeki elektrik hizmetlerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/9860)

23.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin soruları ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/9862, 9865)

24.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya'da elektrik kablolarının yeraltına alınmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/9863)

25.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya'da elektrik kablolarının yeraltına alınmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/9864)

26.- İzmir Milletvekili Türkân MİÇOOĞULLARI'nın, bürokrat atamalarına,

- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Ağrı İlindeki yatırımlara,

Bingöl İlindeki yatırımlara,

Bitlis İlindeki yatırımlara,

Bolu İlindeki yatırımlara,

Elazığ İlindeki yatırımlara,

Bartın İlindeki yatırımlara,

Çankırı İlindeki yatırımlara,

Kars İlindeki yatırımlara,

Kayseri İlindeki yatırımlara,

Gümüşhane İlindeki yatırımlara,

Kütahya İlindeki yatırımlara,

Düzce İlindeki yatırımlara,

Kilis İlindeki yatırımlara,

Nevşehir İlindeki yatırımlara,

Sakarya İlindeki yatırımlara,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/10007, 10008, 10009, 10010, 10011, 10012, 10013, 10014, 10015, 10016, 10017, 10018, 10019, 10020, 10021, 10022)

27.- İzmir Milletvekili Türkân MİÇOOĞULLARI'nın, bürokrat atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/10194)

28.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER'in, Diyarbakır'ın bazı köylerinin yol sorununa ilişkin soruları ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/10398, 10399, 10400, 10401, 10402, 10403, 10404, 10405, 10406, 10407, 10408, 10409, 10410, 10411, 10412, 10413, 10414, 10415, 10416, 10417, 10418, 10419, 10420, 10421, 10422, 10423, 10424, 10425, 10426, 10427, 10428, 10429, 10430, 10431, 10432, 10433, 10434, 10435, 10436, 10437, 10438, 10439, 10440, 10441, 10442, 10443, 10444, 10445, 10446, 10447, 10448, 10449, 10450, 10451, 10452, 10453, 10454, 10455, 10456, 10457, 10458, 10459, 10460, 10461, 10462, 10463, 10464, 10465, 10466, 10467, 10468, 10469, 10470, 10471, 10472, 10473, 10474, 10475, 10476, 10477, 10478, 10479, 10480, 10481, 10482, 10483, 10484, 10485, 10486, 10487, 10488, 10489, 10490, 10491, 10492, 10493, 10494, 10495, 10496, 10497, 10498, 10499, 10500, 10501, 10502, 10503, 10504, 10505, 10506, 10507, 10508, 10509, 10510, 10511, 10512, 10513, 10514, 10515, 10516, 10517, 10518, 10519, 10520, 10521, 10522, 10523, 10524, 10525, 10526, 10527, 10528, 10529, 10530, 10531, 10532, 10533, 10534, 10535, 10536, 10537, 10538, 10539, 10540, 10541, 10542, 10543, 10544, 10545, 10546, 10547, 10548, 10549, 10550, 10551, 10552, 10553, 10554, 10555, 10556, 10557, 10558, 10559, 10560, 10561, 10562, 10563, 10564, 10565, 10566, 10567, 10568, 10569, 10570, 10571, 10572, 10573, 10574, 10575, 10576, 10577, 10578, 10579, 10580, 10581, 10582, 10583, 10584, 10585, 10586, 10587, 10588, 10589, 10590, 10591, 10592, 10593, 10594, 10595, 10596, 10597, 10598, 10599, 10600, 10601, 10602, 10603, 10604, 10605, 10606, 10607, 10608, 10609, 10610, 10611, 10612, 10613, 10614, 10615, 10616, 10617, 10618, 10619, 10620, 10621, 10622, 10623, 10624, 10625, 10626, 10627, 10628, 10629, 10630, 10631, 10632, 10633, 10634, 10635, 10636, 10637, 10638, 10639, 10640, 10641, 10642, 10643, 10644, 10645, 10646, 10647, 10648, 10649, 10650, 10651, 10652, 10653, 10654, 10655, 10656, 10657, 10658, 10659, 10660, 10661)

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak dört oturum yaptı.

 

İstanbul Milletvekili Güldal Akşit, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 71 inci yıldönümüne,

Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut, vatan şairi Namık Kemal'in doğumunun 165 inci, ölümünün ise 117 nci yıldönümüne,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

 

Giresun Milletvekili Mehmet Işık'ın, fındıkta yaşanan sorunlar ile fındık üreticilerinin içinde bulunduğu sıkıntılara ve çözüm önerilerine ilişkin gündemdışı konuşmasına, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun cevap verdi.

 

933 sıra sayılı Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; Manisa Milletvekili Hasan Ören'in 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Yalova Milletvekili Şükrü Önder'in, Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut'un, Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Erdal Karademir ile 18 milletvekilinin, 13.10.1983 Tarihli ve 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum ve İçişleri Komisyonları Raporları (1/905, 1/347, 2/287, 2/330, 2/353, 2/507) Türk Ceza Kanununda yapılan değişiklikler ve Yeni Türk Lirası uygulaması nedeniyle güncelliğini yitirmiş bulunduğundan, Türk Ceza Kanunu ve Türk Lirası ile ilgili güncellemelerin yapılması amacıyla 933 sıra sayılı Kanun Tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 88 inci maddesi uyarınca bir defaya mahsus geri verilmesine ilişkin İçişleri Komisyonu Başkanlığı tezkeresi okundu, tasarının komisyona geri verildiği açıklandı.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu'nun Suudi Arabistan'da yapılacak olan İslam Konferansı Örgütü 3. Olağanüstü Zirvesine resmî davetine beraberinde parlamento heyetiyle icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi,

2006 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2004 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmının 1 inci, 2 nci ve 3 üncü sıralarında yer almasına; bütçe görüşmelerine 14.12.2005 Çarşamba günü saat 11.00'de başlanmasına ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dahil, her gün saat 11.00'den 13.00'e ve 14.00'ten günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalara devam olunması ve görüşmelerin onüç günde tamamlanmasına; başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların (Hükümetin sunuş konuşması hariç) 1'er saat (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10'ar dakikayla sınırlandırılmasına; kamu idare bütçeleri üzerindeki görüşmelerin 16 turda tamamlanmasına; İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde, her turda gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların 45'er dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10'ar dakika olmasına, kişisel konuşmalarda her turda İçtüzüğün 61 inci maddesine göre biri lehte biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesi ve bir üyenin birden fazla turda söz kaydı yaptıramamasına; bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılmasına; bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve Hükümete 1'er saat süreyle söz verilmesine (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir); İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların 10'ar dakika olmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi,

Kabul edildi.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin, "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının, 125 inci sırasında yer alan (10/170), 133 üncü sırasında yer alan (10/177), 212 nci sırasında yer alan (10/263) ile 244 üncü sırasında yer alan (10/295) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 6.12.2005 Salı günkü birleşiminde ve birlikte yapılması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışmaların uzatılmasına ilişkin CHP Grup önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği,

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 293 üncü sırasında yer alan 1018 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 7 nci sırasına alınmasına; kanun tasarı ve tekliflerinin buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 6.12.2005 Salı günkü birleşiminde çalışma süresinin 15.00-20.00 saatleri arasında olmasına; 7.12.2005 Çarşamba, 8.12.2005 Perşembe ve 13.12.2005 Salı günleri 15.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine; 6.12.2005 Salı ve 13.12.2005 Salı günkü birleşimlerde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 7.12.2005 Çarşamba günkü birleşimde de sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin AK Parti Grup önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği,

Açıklandı.

 

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, Hükümet icraatlarını hedef alan konuşması nedeniyle açıklamada bulundu.

 

Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Haluk Koç'un, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Bankalar Kanunu Hükümlerine İstinaden Bankacılık İşlemleri Yapma ve Mevduat Kabul Etme İzni Kaldırılan Türkiye İmar Bankası T.A.Ş. Hakkında Tesis Edilecek Bazı İşlemler Hakkındaki Kanuna Bir Fıkra Eklenmesine Dair (2/509),

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Orköy Genel Müdürlüğü Tarafından Orman Köylülerine, Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerine ve Birliklerine Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin (2/383),

Kanun Tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği açıklandı.

 

Hakkâri merkez, Yüksekova ve Şemdinli ilçelerinde meydana gelen olayların araştırılması amacıyla Genel Kurulun 23.11.2005 tarihli 22 nci Birleşiminde kurulan (10/322, 323, 324) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine, siyasî parti gruplarınca gösterilen adaylar seçildiler.

Başkanlıkça, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.

 

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden;

2 nci sırasında bulunan, Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında (1/950) (S. Sayısı: 920),

3 üncü sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030)           (S. Sayısı: 904),

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;

Ertelendi.

 

4 üncü sırasında bulunan, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/1050) (S. Sayısı: 1009), görüşmelerine devam olunarak 6 ncı maddesine kadar kabul edildi.

 

7 Aralık 2005 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.58'de son verildi.

                       

İsmail Alptekin

    Başkanvekili

                       

 

Harun Tüfekci           Ahmet Küçük

             Konya                Çanakkale

Kâtip Üye                Kâtip Üye

                                    Yaşar Tüzün

                                             Bilecik

                                       Kâtip Üye


 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

7 Aralık 2005 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

 

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28 inci Birleşimini açıyorum.

II.- YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, elektronik oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, İnsan Hakları Haftası nedeniyle söz isteyen, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'ya aittir.

Buyurun Sayın Uzunkaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, İnsan Hakları Haftası münasebetiyle dünyada temel insan hakları ihlallerine ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 7-13 Aralık tarihlerinin İnsan Hakları Haftası olması nedeniyle, Türkiye ve dünyada insan hakları ve hak ihlalleri üzerinde gündemdışı söz almış bulunuyorum. Rengi, dili, ırkı, dini, cinsiyeti, yaşı, eğitimi, vatanı ve sahibi olduğu tüm değerleri ne olursa olsun, başta hakkı hayatı olmak üzere, şu veya bu sebeple temel insan hakları ihlal edilmiş alemi insaniyetin affına sığınıyor, bu noktada irtikap edilen zulme yeterince tepki veremeyenlerin mahcubiyetinden korunma, kardeşlik, sevgi, paylaşma ve kaynaşmanın egemen olduğu dünya dileğiyle, mümtaz şahsiyetinizde aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk insandan günümüze kadar, fert, aile, toplum, kabile, millet, devlet ve kıtalar üzerinde yaşayan toplumlar, fıtratlarının tabiî sonucu birbirlerinin hukukuna tecavüz etme ihtimali karşısında belli kural ve sistemlerle kontrol altına girme zaruretine inanarak, ister ilahî ve isterse beşeri sistemlerin daimî murakabesini hissetmişlerdir.

İnsan ruh dokusunun tabiî muktezası, can, mal, aile, akıl ve inanç yani din ve emniyet güveninin sağlanması hep temel haklar manzumesinde ele alınmış ve bizim değerlerimiz çerçevesinde de en büyük hak, insan, yani kul hakkı olarak tarif edilmiştir. Can, bir diğer ifadeyle, hayat ve yaşama emniyeti olmadan malın da, ailenin de, devletin de var ve devamlı olması mümkün değildir.

Osmanlı Devletinin banisi Osman Gazi'ye, Şeyh Edebali'nin vasiyetindeki "insanı yaşat ki devlet yaşasın" sözü, temel insan hakları zirvesini ortaya koyma bakımından, bugün dahi kabına ulaşılamayacak bir sözdür.

Hak, hukuk, kural ve nizam tanımazlığın ilk sembol ismi Kabil'in, zulmen akıttığı kardeş kanı Habil ile günümüze kadar, belki milyarca insanın nahak yere akıtılan kanında, genel manada hep o haksızlık, zulüm ve isyanı görüyoruz.

Miladî 6 ncı Asırda kurulan Hılful Fudul, yani Büyükler Meclisinden Roma Justinyen Mektebine, 1789 Fransız İhtilali ve Kurucu Meclisince yayımlanan İnsan ve Yurttaş Hakları demecinden, 1948'de yayımlanmış olan, ülkemiz dahil onlarca ülkenin altına imza atıp kabul ettiği İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine kadar tüm ulusal ve uluslararası insan hakları ihlallerini önleyici düzenlemelerin neyi, ne kadar önlediğini görebilmemiz ve bu haftayı hangi duygular içerisinde kutlamamız gerektiğini tespit sadedinde birkaç önemli hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Roma Caton'unun "Kartaca imha edilmelidir" emri, Milattan Önce 5 inci ve 2 nci Yüzyıllar arası amansız savaşlar, Kabil'in yere döktüğü kardeş kanının sele çeviren haince işkence ve zulümler ile Hanibal'in intikam savaşlarını ateşlemekten başka hiçbir işe yaramamıştır.

Keza, Fransız İhtilali, İnsan ve Yurttaş Hakları demecinin yayımlandığı 1789'dan sonra, bir Balkan iki de dünya savaşının önlenememiş olması bir tarafa, Fransa'nın kendi içindeki, ne o gün ne de bugünkü insan hakları ihlallerine de engel olamamıştır.

Nitekim, 1830'da, Cezayir'i işgal eden, âdeta taş üstüne taş, boyun üstüne baş bırakmayan, hayatta kalanların mallarının yağmalanıp ana dillerinin dahi yasaklanıp zorla Fransızca öğretilmeye mahkûm edilmeleri ve aradan geçen yüz yıl sonra, 1945'te ikinci bir işgalle 40 000 insanın katledilmesi "eşitlik, kardeşlik ve özgürlük" diye tarif edilen devrimlerin tahrifi, Cezayir'de kurulan "Hizbi Fransa" cuntasıyla 200 000'den fazla Cezayirlinin öldürülmesi maalesef yurttaşlık haklarının gereği olarak âdeta tecelli etmiştir.

Ruanda'da Hutu rejimi aracılığıyla 1 000 000 Tutsi'nin canına kastedilerek Fildişi sahillerinin kan denizine dönüşmesi, Bosna-Hersek faciasında daha dün Sırplara senelerce destek verilmesi,     20 nci Yüzyılın başında hasta adam ilan ettikleri Osmanlının topraklarında miras ve ganimet bölüşümü için itilaf devletleriyle girilip etnisitenin tahrik ve teşvik edilmesi ve bugün parlamentolarında sözde soykırım kararı çıkarabilme cüreti, bunca katliam ve şenaati işleyenlere doğrusu yakışabilmektedir!..

Maalesef yaşanan Birinci Cihan Harbinin faturası 10 000 000 insanın ölümü ve 40 000 000 insanın kaybolup gerideki milyonlarca insanın mağdur ve sefaleti…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, toparlayabilir misiniz…

Buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - İkinci Cihan Harbinde ise, katledilen insan sayısı 36 000 000 ve 10 milyonlarca kayıp, yaralı, geride aç ve sefil kalan dünya coğrafyası…

Ne garip tecellidir ki, bütün bu olayların uluslararası insan hakları duyarlılığını gündeme taşıması ve 1948'de yayımlanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine rağmen, Macaristan, Kore, Vietnam, Süveyş, Ortadoğu, Arap-İsrail Savaşları, Çekoslovakya, Eritre, Kamboçya, Afganistan, Irak-İran, Irak-Kuveyt, Bosna-Hersek, Makedonya, Balkanlar ve Kafkaslar faciasıyla, Ermenistan-Karabağ ve sayısız sorun, en önemli hak olan insanın yaşama hakkının yok edildiği, güçlülerin güç ve kuvvet, silah sanayii kuvvetli olanların can ve kan üzerinde pazar, zulümle inşa edilen sayısız toplu mezar mucitleri…

Elbette, özü itibariyle, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin varlığı ve ülke olarak, bizim de, bugün, 1954'te kabul ettiğimiz çok önemli bir olaydır; ancak, bu beyannamenin altında imzası bulunan çoğu ülkelerde insan haklarının ihlal edildiği gerçeğiyle, bugün, maalesef, karşı karşıyayız.

Kıta Avrupasında yıllardır yaşanan siyah-beyaz ve Kızılderili ayırımı az önce örneklerinden bahsettiğim kara Avrupasının uygulamaları, daha bugün en temel insan hakkı olan yaşama hakkı ortadan kaldırılmış bir işadamımızın katilini sorgulamaktan uzak bir Belçika örneği, asrın başında Anadolu'da, asrın sonunda da Karabağ'da binlerce insanın ölümüne, hâlâ, vatansız, evsiz barksız yaşamasına sebep olan ASALA terör örgütünün, kendi ülkelerinde güvenliklerinden sorumlu oldukları diplomatlarımızın şahadetine neden olan onlarca şehidimize karşı taraf olmaları, yirmi yılı aşkın bir süredir sadece Anadolu insanının değil, bölgenin huzurunu kaçırmış, 150 milyar dolara varan ekonomik kayıp ile 40 000'e varan insanımızın ölümüne sebep olan bir terörist gruba lojistik destek dahil, maalesef, her alanda cesaretlendirici ilişki kurmaları, insan hakları şampiyonluğu iddiasındaki ülkeleri, kanaatim odur ki, sınıfta bırakmıştır.

Değerli Başkan, çok değerli milletvekilleri; bir damla petrolü, binlerce insanın kanından daha kıymetli addedebilen, bunun uğrunda toprak ve ülke işgalinden çekinmeyen, dün Vietnam'da hangi asılsız gerekçelerle yıllarca kan akıtılmışsa, bugün de Ortadoğu'da aynı asılsız gerekçelerle kan akıttığını kendi teşkilat ve sözcülerinin itiraf ettiği pragmatist ve materyalist felsefenin, insan hakları ve mukaddesleri konusunda başka diyeceği hiçbir şey olamaz.

"Yumurtasını pişirmek için komşusunun evini yakabilecek" bu felsefenin ürettiği, milyonların gözyaşı ve akıtılan kanıyla, Afrika'da yüzbinlerin açlıktan öldüğü bir dünyada lüks ve sefahate dalabilen, insan öldürme amaçlı makinelerin, yani, en gelişmiş silahların icadıyla satılmasına imkân hazırlayan bir ilişkiler yumağı…

Yaşatmaktan çok öldürmeyi, güldürmekten çok ağlatmayı seven bir dünyada idrak edilen, işte, bugün, insan hakları!..

4.11.1950'de, Roma'da akdedilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Metninin 19 uncu maddesiyle; her türlü ayırımcılık ve hak ihlalleri karşısında bir uluslararası mahkemenin kurulmasının, arkasından teselsül ettirilen maddeleriyle de hâkimlerin sayısı, seçimi, görev süreleri, yargılama usulleri, komite, büyük daire gibi birimlerinin oluşumuyla tarafsızlığı ve adaletine güvenilmesi istenen bir mahkeme halen mevcut ve faaliyetlerini sürdürmektedir.

Değerli Başkanım, kısaca sözümü toparlarken şunu ifade etmek istiyorum: Kısaca adı AİHM olan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, kendi ülkelerinde iç hukuk mekanizmalarını tüketmiş şahısların ferdî başvurularıyla adil ve tarafsız karar veren bir mahkeme olması beklenir ve gerekirken, gerek Lahey Adalet Divanı -ki, Sırplı katillerin, 20 nci Yüzyılın jübilesini…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Gündemdışı konuşmalar 10 dakika mı oldu?

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sayın Başkan, tam 10 dakika oldu.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - …Avrupa'nın ortasında kan içerek kutlayan canilerin hâlâ hesabını soramamıştır- gerekse AİHM'in beklenen adil, yansız ve tarafsız kararları maalesef görülememiş, Avrupa Birliği üyelik süreci başlamış bir ülke insanının, belki genel kabul ve değerine sebep olabilecek, ülkelerinde aradıkları temel hak ve özgürlüklerde karşılaştıkları başta eğitimde imkân ve fırsat eşitliği ihlali olmak üzere birçok alanda daraltılmış hakların korunmasına dair, onlarca başvuruya belli bir ideolojik yaklaşımla kararların verilmiş olması mahkemeye de, insan haklarının korunmasına da güvenin, büyük oranda zedelenmesine sebep olmuştur.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Cihaz mı bozuk?...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - En son yaşanan Leyla Şahin olayı bunların bariz olanlarından birisidir.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Leyla Şahin'e ne olmuş?

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli Başkanım, sözlerimi bitirirken kısaca şunu arz etmek istiyorum: İnsan haklarının ihlal edildiği, insan haklarının maalesef görmezden gelindiği, mahkemelerinde bile taraflı ve yanlı sayısız kararların verilebildiği bu günde, bir insan hakları senei devriyesini hep beraber kutluyoruz.

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, lütfen…

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sözümü bitiriyorum Sayın Başkanım, özür dileyerek.

Ajanların uçaklarla cirit atmadığı, insanların işkenceye maruz bırakılmadığı, toprakların işgal edilmeyip, inanç ve beyinlerin baskı ve zulüm altında bulunmadığı mutlu ve müreffeh bir dünyayla, kardeşliğin, sevginin, adaletin paylaşıldığı, her şeyin değerler manzumesinde paylaşıldığı kutlu bir gelecekle, aydınlık bir insan haklarının yaşanması dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyor, sabrınızdan dolayı teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

Gündemdışı konuşmaya Hükümet adına İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya arkadaşımızın "Türkiye'de ve dünyada insan hakları" konulu gündemdışı konuşması üzerine söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum; bu vesileyle de, tüm vatandaşlarımızın İnsan Hakları Haftasını da tebrik ediyorum.

Değerli arkadaşlar, 10 Aralık 1948'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, tüm insanların, hiçbir ayırım gözetilmeksizin, yalnızca insan oluşlarından dolayı eşit, hür ve onurlu yaşama hakkına sahip olmasını garanti altına almıştır. Buna göre, herkesin, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, yaş, tabiyet, düşünce farkı, ulusal veya toplumsal köken, zenginlik gibi fark olmaksızın, kanun karşısında eşit olduğu kabul edilmiştir.

Bilindiği üzere, insan hakları, bütün ülkelerin, bütün insanların sorunudur. Bütün devletlerin amacı insanların mutluluğunu sağlamaktır.

Türkiye'de de insan haklarına saygının gerçekleştirilmesi, devletimizin hiçbir biçimde ihmal edemeyeceği bir görevidir. Ülkemiz de, insan hakları alanında gerçekleştirilen uluslararası çalışmalara her zaman aktif olarak katılmış ve Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası kuruluşlar çerçevesinde hazırlanan çok sayıda önemli uluslararası sözleşme ve belgeleri onaylamış bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti, anayasalarında, insan haklarına, bugüne kadar, gereken önemi vererek, geniş yer ayırmıştır. 1982 Anayasası da, devletimizin insan haklarına saygı temeli üzerine kurulduğunu ve bu özelliğin değiştirilemez hükümler arasında yer aldığını ilan etmiştir. Anayasamızda yapılan son değişikliklerle, taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde yer alan birçok önemli norma uygunluk sağlanmıştır.

Hepimizin üzerinde birleştiği evrensel kural gereğince, insanlar, doğuştan, devredilemez ve vazgeçilemez temel hak ve özgürlüklere sahiptir. İnsanlığın ortak değerleri olan bu hak ve özgürlükler, onurlu bir yaşam sürdürebilmenin vazgeçilmez öğeleridir.

Demokratik yönetim anlayışımızın hedefi, insanımız için temel hak ve özgürlüklerin çağdaş standartlarda güvenceye kavuşturulması ve insanların, korku ve endişeden uzak olarak, bireysel gelişimini sağlayacak özgür bir ortamın oluşturulmasıdır.

Hükümetimiz, insan haklarına dayanan ve eksiksiz işleyen demokratik bir yönetimin hayata geçirilmesinde, öngördüğümüz reformlar çerçevesinde, öncelik taşıyan üç temel güvencenin geliştirilmesine özel önem vermektedir. Bunlar, sivil toplumun güçlendirilmesi, düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması ve kamu yönetiminde saydamlığın sağlanmasıdır.

AK Parti Hükümetimiz, işbaşına geldiğinden beri, sivil toplum kuruluşlarının yönetime daha aktif katılımını katılımcı demokrasinin geliştirilmesi yönünde teşvik ediyor. Elbette ki, demokratik gelişimimiz için, vatandaşlarımız, iradesini yönetim süresince her zaman yansıtma imkânına sahip olmalıdırlar. Gelişmiş demokratik ülkelerde olduğu gibi, sivil toplum, bir taraftan, yönetim üzerinde denetim ve eleştirel işlevini yerine getirirken, diğer taraftan, gönüllü kuruluşlar aracılığıyla, toplumun zayıf gruplarına insancıl yardımları ve hizmetleri götürecektir.

İnsanların sivil toplum örgütlerinde bir araya gelmelerini toplum ve devlet için yararlı, katılımcı bir güç olarak değerlendiriyoruz. Bu nedenle, sivil toplumun örgütlenmesinin ve gelişmesinin önündeki yasal engelleri, çağdaş ölçütlere uygun olarak, tamamen kaldırarak, bunlara kamu kesiminin işbirliğini ve desteğini sağlamaya yönelik çalışmalar da yapıyoruz. İnanıyoruz ki, sivil toplumun taleplerine ve eleştirilerine duyarlılık gösteren bir demokratik devlet, halkını yönetme meşruiyetini kazanır ve güçlendirir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; insan hakları alanında çağdaş standartlara ulaşmak öncelikli hedefimizdir. Bu bağlamda, insan haklarının eğitim boyutuna da değinmek istiyorum. Hepimizin malumları olduğu üzere, gerek haklardan yararlanan bireylerin gerekse kanun uygulayıcılarının yeterli bilgi ve eğitimden yoksun bulunmaları halinde, bu alanda sorunlar yaşanması kaçınılmaz olmaktadır. Esas itibariyle, bu konuda karşımızda duran en büyük ve öncelikli ödev, insanların bilgilendirilmesi ve eğitilmesi suretiyle, insan hakları bilincinin tüm ülkemizde yaygınlaştırılmasıdır.

Burada altı çizilmesi gereken bir nokta, bu alanda tam bir başarıya ulaşılması için öncelikle medya, sivil toplum örgütleri ve üniversitelerin katkılarının da sağlanması gerekir.

Kamu yönetiminde saydamlığın sağlanması yönünde de tüm tedbirleri almaya kararlıyız. Bu çerçevede, vatandaşın Bilgi Edinme Hakkı Kanununu da çıkardık. Böylece, kamu kuruluşlarının hizmet ve işlemleri halka duyurulmakta, kamu yöneticilerinin hesap verme sorumluluğu sağlanmakta ve kamu yönetimi ile toplum arasında diyalog ve işbirliği geliştirilmektedir.

Sonuç olarak, sivil toplumun güçlenmesi ve katılımcılığı ile ifade özgürlüğünün genişletilmesi ve kamu yönetiminde saydamlığın sağlanması, ülkemizde insan haklarının sürekli şekilde güvenceye kavuşturulması ve aynı sorunların tekrar yaşanmaması yönünde yapısal bir dönüşümün temellerini oluşturmaktadır.

Düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerin tamamen kaldırılması için yasal düzenlemeler de yapılmıştır. Bu meyanda, Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanunda, Dernekler Kanununda, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda bir dizi değişiklik yapılmış, buna paralel olarak, uygulamada eksikliklerimiz konusunda başlatılmış olan eğitim ve bilgilendirme çalışmaları her geçen gün daha da yoğunlaştırılmaktadır.

İnsan hakları eğitimi ve toplumda insan hakları bilincinin güçlendirilmesi, temel hak ve özgürlüklerin uygulamada güvenceye alınmasına en temel katkıyı yapmaktadır. İnsan hakları bilincinin ülke genelinde güçlendirilmesi ve uygulamaların iyileştirilmesinde insan hakları il ve ilçe kurullarının etkin çalışmalar yapmaları önemsenmekte ve beklenmektedir. Bundan dolayı da, yönetmeliklerinde yapılan düzenlemelerle, Danışma Kuruluna ve insan hakları il ve ilçe kurullarına sivil toplum örgütlerinin daha etkili katılım ve katkılarına imkân verecek ve özendirecek değişiklikler de yapılmıştır.

Diğer taraftan, Avrupa Birliği adaylık sürecinde kabul edilmiş olan uyum yasalarının uygulamaya yansıması durumlarına ilişkin tespit ve değerlendirmelerin yapılması çok önemli bir konudur. Bu çerçevede, Sayın Dışişleri Bakanımız, Sayın Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanı olarak benim katılımımla, Reform İzleme Grubu oluşturulmuştur. Gerek sivil toplumda gerek kanun uygulayıcılarında insan hakları bilincinin geliştirilmesi amacıyla başlatılmış bulunan çalışmalar yaygınlaştırılmak suretiyle de devam ettirilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gerek hükümet programı gerek acil eylem planı ve Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde yürütülen ve bir kısmını biraz önce ifade ettiğim çalışmalar, sorumlusu bulunduğum İçişleri Bakanlığımızda da âdeta hummalı bir şekilde yürütülmektedir.

Bunlardan bir kısmını daha özetlemek istiyorum. İşkenceye sıfır tolerans yaklaşımı temel olarak kabul edilmiştir. Bu kapsamda herhangi bir yerden gelen tüm şikâyet ve iddialar titizlikle incelenmiş ve mülkiye müfettişleri görevlendirilerek, ödünsüz bir tutum takınılmıştır. Başta Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi ve Avrupa Birliği Komisyonu olmak üzere pek çok Batılı kuruluş, bu kararlı duruşa bağlı olarak sağlanan iyileşmeler nedeniyle Türkiye'de sistematik işkencenin bulunmadığını dünya kamuoyuna açıklamışlardır. Bu konuda tüm güvenlik güçlerimiz hassas hareket etmektedirler. Bundan hareketle, insan hakları ihlalleri iddialarıyla ilgili şikâyet ve müracaatları kabul etmek ve bu iddiaları araştırmak amacıyla Jandarma Genel Komutanlığımız bünyesinde, herkesin ulaşabileceği Jandarma İnsan Hakları İhlallerini İnceleme ve Değerlendirme Merkezi kurulmuştur. Yine, aynı şekilde, bu görev, Emniyet Genel Müdürlüğümüzde de, İnsan Hakları Şube Müdürlüğü tarafından titizlikle yürütülmektedir.

Yine, Bakanlığımız Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığı bünyesinde de özel insan hakları ihlal iddialarını inceleme bürosu kurulmuştur. İlave olarak, bu büro kapsamında insan hakları ihlal iddialarını elektronik yolla almak ve şikâyet sahibine, hiçbir devlet dairesine uğramadan bilgi vermeye imkân sağlayan bir web sitesi de kurulmuştur. Ayrıca, mülkiye müfettişlerinin karakol ve nezarethane denetimi yapması için de genel yetkilendirme yapılmıştır.

İnsan hakları konusunda güvenlik güçlerimizin bilhassa, eğitimine de büyük önem vermekteyiz. Bu bağlamda, polis koleji, polis meslek yüksekokulları ve jandarma sınıf okullarında hizmet öncesinde verilen insan hakları eğitiminin yanı sıra, hizmet içi eğitimlere de ağırlık verilmektedir. Bu konuda Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyiyle işbirliği yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliğinin bazı maddeleri, işkence ve kötü muameleye karşı tedbirlerin daha da güçlendirilmesi amacıyla, 3 Ocak 2004 tarihinde değiştirilmiştir. Bu değişikliklerle söz konusu yönetmelik, gözaltına alma ve ifade almada Avrupa normlarına uyumlu hale getirilmiştir. "Basın açıklamaları" adı altında sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar tarafından yapılan faaliyetler, toplantı ve gösteri yürüyüşleri kapsamından çıkarılarak düşünce ve düşünceyi ifade hürriyeti kapsamına alınmış, böylece de, suç işlenmemesi şartıyla bu eylemler serbest bırakılmıştır. Daha önce yüzde 94,6 oranında adlî makamlarca takipsizlik kararı verilen bu eylemler, idarî bir tasarrufla serbest bırakılarak sivil toplum kuruluşları ve vatandaşların demokratik haklarının kullanım alanı böylece genişletilmiştir.

Vali ve kaymakamlarımız eğitim, sağlık,  sokak çocukları ve insan hakları alanında çalışan dernek, vakıf ve diğer sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını desteklemek ve çalışmalarını kolaylaştırmakla sorumlu tutulmuşlardır. Bu amaçla, vali ve kaymakamların sivil toplum kuruluşlarıyla düzenli diyalog mekanizmaları oluşturmaları zorunluluğu getirilmiştir. Ayrıca, kolluk güçlerinin sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkilerinde daha dikkatli ve duyarlı olmaları zorunlu kılınmıştır. İnsan hakları temelinde, zaman darlığı nedeniyle burada hepsini ifade edemeyeceğim daha birçok yenilik ve gelişme sağlanmıştır. Şüphesiz, ülkemizin Avrupa Birliği tam üyeliği çerçevesinde yürütülen uyum çalışmalarında, Bakanlığımın görev alanına giren konularda yaptığımız çalışmaların önemli katkıları da olmuştur.

Değerli arkadaşlar, öncelikli alan olarak belirlediğimiz siyasî kriterlerin tamamlanması çalışmaları çerçevesinde, sivil toplum hizmetlerinin ve faaliyet alanının genişletilmesi, düşünce ve ifade özgürlüğünün, toplanma ve gösteri yürüyüşü yapma özgürlüğünün geliştirilmesi gibi temel hak ve özgürlüklerle ilgili kapsamlı düzenlemeleri de yapmış bulunuyoruz. Nitekim, Mayıs 2004 tarihli anayasa değişikliğiyle, idam cezası, Türk hukuk sisteminden tamamen çıkarılmış, kadınlar ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğu ve devletin bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlü olduğu belirtilmiştir.

Anayasamızın 90 ıncı maddesinin son fıkrasına, "usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır" hükmü eklenerek hak ve özgürlüklere önemli bir güvence getirilmiştir.

Sonuç olarak şunu da söylemek istiyorum: Avrupa Birliği, Türkiye'yle tam üyelik müzakerelerine başlayarak ülkemizin Kopenhag Kriterlerinde ifadesini bulan insan hakları standartlarına sahip olduğunu teyit etmiştir. Bunun anlamı, Türkiyemizde insan haklarının, artık, ulaşılmak istenen hedeften çok, korunması gereken bir değer noktasına geldiğidir.

Ben, tekrar, tüm vatandaşlarımızın İnsan Hakları Haftasını tebrik ediyor, Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı ikinci söz, Avrupa Birliği müzakere süresince halkla ilişkiler konusunda söz isteyen İstanbul Milletvekili Bülent Tanla'ya aittir.

Buyurun Sayın Tanla. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Bülent H. Tanla'nın, Avrupa Birliği üyeliği müzakere sürecinde Türkiye'nin izlemesi gereken halkla ilişkiler politikasına ilişkin gündemdışı konuşması

BÜLENT H. TANLA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye'nin kırk yıldan günümüze sürdürdüğü, toplumumuzu, insanımızı değiştirmeyi, dönüştürmeyi amaçlayan, ileri, çağdaş ve modern bir proje olarak tanımladığım Avrupa Birliği sürecinde, Avrupa Birliğiyle müzakere sürecinde Türkiye'nin izlemesi gereken halkla ilişkiler politikası üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin üç temel grup arasında geçtiğini ve bu grupların davranışlarının sonuçlarını tümüyle doğrudan biçimde etkilediklerini düşünüyorum. Bunlar, birinci olarak kamuoyu, ikinci olarak politikacılar, üçüncü olarak bürokratlar ve bürokrasilerdir. Burada araştırmaların bize göstermiş olduğu sonuçlar üzerinden gittiğimiz zaman, kamuoylarının yeterince bilgili olmadıklarını, doğru ve gerçek bilgilerle, yeterli bilgilerle bilgilendirilmediklerini, eksik ve zaman zaman da yanlış bilgilerle bilgilendirildikleri sonucunu görüyoruz. Halbuki, Avrupa Birliğine üye ülkelerin ve Türkiye'de yaşayan insanların, Avrupa Birliği gelişmelerini, bilgilenmek istedikleri ve süratle gerçek bilgilere, doğru bilgilere ulaşmak istedikleri de yine araştırma sonuçlarında ortaya çıkan bir sonuçtur; fakat, kamuoyu, zaman zaman eksik, zaman zaman yanlış, zaman zaman da yanlı bilgilerle yönlendirilmektedir. Birinci tespitim budur.

İkinci tespitim ise, kamuoyu, kamuoylarını, en fazla siyasetçilerin göz önüne aldığı ve siyasetçilerin Avrupa Birliği konusunda karar verirken kamuoylarının görüşlerini öne alarak, onlara öncelik vererek siyasetlerini oluşturduklarıdır. Hem kamuoyları eksik ve yanlış bilgilerle oluşturulmakta, sonra da siyasetçiler, kamuoyunun bu yanlış oluşturduğu kanaatler ve bilgiler üzerinde, eğilimler üzerinde, beklentiler üzerinde sonuç almaktadırlar.

Üçüncü olarak ise, buradaki bürokratların davranışlarına, Avrupa Birliği ve Türkiye'deki bürokratların davranışlarına değinmek istiyorum.

Bürokratlar ise hazırlıklarını, daha ziyade, masa başında, tasarladıkları kanunları masa başında, kamuoyu önderlerinin veya kamuoyu oluşturucularının fikirleri altında veyahut da çevre ülkelerdeki deneyim, bilgi ve tarihsel bilgilerin perspektifi altında oluşturduklarını düşünüyorum. Bu üç karşı karşıya gelen, üçgenin üç noktasındaki zaman zaman meydana gelen karşılaşmalar, birçok yapay, gergin, uzun süreli ve gerçeklerle bağlantısı olmayan sorunları gündeme getirmektedir.

İşte, bu durumun çözümü, Türkiye'ye, buradan, birlikte sizlere duyurmak istiyorum, ilan etmek istiyorum ki, Türkiye'nin Avrupa Birliği sürecinde, müzakere sürecinde yapması gereken en önemli konu ve birinci işi, Türkiye'nin çok geniş biçimde tanıtılması ve kültürel değerlerimizi, kültür varlıklarımızı ve sanatımızı, folklorik değerlerimizi Avrupa'ya tanıtmak ve Avrupalıların değerlerini de Türk Halkına tanıtmaktır. Burada, müzakere sürecinde birinci olarak yapmamız gereken işin, sizlerle birlikte, Türkiye'nin tanıtımı olduğunu dile getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, 2005 yılının, yani, bu yıl mayıs-haziran aylarında 30 ülkede, 29 328 kişi üzerinde yapılan Eurobarometre çalışmaları, halkın, Türk halkının, Avrupa Birliği politikaları ve kurumları hakkında en az bilgili millet olduğunu göstermektedir. Türk Halkının buradaki notu 10 üzerinden 3,7'dir; ama, birden bire kızmayalım. Avrupa Birliği üye ülkelerinden, üye ülke sayıları… Bakın, Avrupa Birliği halklarına sorulmuş "Avrupa Birliğine kaç üye ülke vardır" diye veyahut da Avrupa Birliğinin millî marşı hakkında soruları içeren bir araştırma sonucunda, Avrupa halklarının notu da 10 üzerinden 4,7'dir. Yani, hem Türkiye hem Avrupa Birliği halkları geçer not alamamışlardır; yani, her iki kamuoyu da bu konuda bilgisizdir.

Bu, Türkiye'nin de, Avrupa Birliğinde yaşayan insanların da, bu birlikle ilgili bilgi düzeylerinin çok düşük olduğunu ve kamuoyu oluşturan kitlelerin elinde veya onun önünde, bir farklı, güdülen topluluklar olduğu ortaya çıkmaktadır.

Değerli arkadaşlar, 9 Ekim 2005 günü, bildiğiniz gibi, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Sayın Rene van der Linden, bu kürsüden bizlere hitap etti ve dedi ki…

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tanla, lütfen, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

BÜLENT H. TANLA (Devamla) -  Türkiye'yi, Avrupa Konseyinin çokkültürlü, çokdinli formunu teşkil etmekte ve teşkilatımızın zenginliği değerlendirmesini yaptı. Ayrıca, daha dün, dünya otobüs üretiminin devlerinden olan MAN yetkililerinin, Ankara'da, dünya yöneticilerinin yapmış olduğu bir toplantı sonunda yapmış oldukları açıklama, bu toplantının Ankara'da yapılmış olması, hem Türkiye'yi hem de Mustafa Kemal Atatürk'ü daha iyi tanımamız için büyük bir vesile olmuştur deklarasyonunu Türk kamuoyuna yapmışlardır.

Değerli arkadaşlar, Türk kamuoyunun yüzde 65'i, bildiğiniz gibi, Avrupa Birliğine üye olmak istemektedir; ama, Avrupa Birliğine tam üye olabileceğimizi düşünenlerin oranı 37, düşünmeyenlerin oranı ise yüzde 47'dir. Yani, Türk kamuoyu, Avrupa Birliğine girmeyi arzulamakta; fakat, girebileceğini, tam üye olabileceğimizi düşünmemektedir, düşünememektedir. Yani, Türk Halkındaki umutlu arayış, kaygılı bekleyişe dönüşmüştür.

Arkadaşlar, bu durumu olumlu hale dönüştürebilmemiz gerekmektedir. İşte, burada, bizler, birinci dereceden sorumlu ve görevliyiz. Türkiye'nin Avrupa kamuoyuna tanıtılması ve Avrupa Birliğinin de Türkiye'ye tanıtılması konusu, ilişkilerin sağlıklı bir temele oturtulabilmesi için, Eurobarometre araştırmalarının göstermiş olduğu bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Kültürümüzü, sanatımızı, folklorumuzu öne alarak, iç siyaset kavgalarından uzak, sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği içinde, bu büyük tanıtımı gerçekleştirmemiz gerekmektedir. Kültürümüzü, kültürel değerlerimizi, kültür varlıklarımızı, yani, kültürel zenginliklerimizi Avrupalılara tanıtmak, onların değerlerini tanımak, halkların bir arada yaşayabilmelerinin altyapısını oluşturarak, kültürel harmonizasyonu bir an evvel sağlamamız gerekmektedir.

Arkadaşlarım, Türkiye'nin yeri, bulunduğunuz veya baktığınız yere göre değişir. Türkiye'nin yeri, Asya'dan bakarsanız Asya'nın en batısındaki bir ülke gibi gözükür, Avrupa'dan bakarsanız Avrupa'nın en doğusundaki bir ülke gibi gözükür.

Avrupa Birliği, siyasî bir düştür. Bu düşün gerçekleşmesinde, ben Türkiye'ye güveniyorum, ben ülkeme ve Türk Milletine de güveniyorum. Ben korkmuyorum; korkuya dayalı, korkutmaya dayalı siyasete, kavgaya, çatışmaya son verelim diyorum ve Türkiye'yi, cumhuriyetimizin 100 üncü yılı olan 2023 yılında, AB'nin diğer ülkeleriyle eşit statüde bir üyesi yapmak üzere, son çabamıza kadar çalışmamız gerekir diyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize ve Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tanla.

Gündemdışı üçüncü söz, siyasal partiler ve seçim sistemleri konusunda söz isteyen, Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut Koçak'a aittir.

Buyurun Sayın Koçak.

3.- Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut Koçak'ın, Siyasî Partiler Yasası ve seçim sisteminin değiştirilmesinin önemine ilişkin gündemdışı konuşması

MAHMUT KOÇAK (Afyonkarahisar) - Yüce Meclisimizin Değerli Başkanı ve kıymetli milletvekili arkadaşlarım; sözlerimin başında, hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Atatürk'ün çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma hedefi, gelişmiş ülkelerle aramızdaki mesafenin kapatılması meselesi, Türkiye'nin temel sorunu olma özelliğini korumaktadır. Dünya, aynı yerde durmadığına ve ilerlediğine göre, bu aranın kapatılması kolay değildir.

Türkiye'nin, tarihinden bugüne taşıdığı sorunları vardır, coğrafyasından kaynaklanan sorunları vardır. Temel mesele, bu sorunların kimler tarafından, hangi yöntemlerle ve nasıl çözüleceğidir. Anayasamız, 2 nci maddesinde "Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" der. Cumhuriyetimizin niteliklerinden birisi, demokratik devlet olmasıdır.

Anayasamızın 68 inci maddesinde, siyasî partilerin, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları olduğu belirtilir. O halde, demokrasimiz, bir partiler demokrasisidir. Ancak, halk ile siyasî partiler arasındaki güven bunalımı hâlâ aşılamamıştır. Türkiye hem istikrarlı bir yönetim içinde yaşamalı hem de toplumdaki farklı eğilimlerin demokratik temsili sağlanmalıdır. Güven bu şekilde tesis edilebilir. Bu güveni tesis etmek, bütün partilerimizin ortak görevidir.

Anayasamızın 67 nci maddesi, seçim sistemiyle ilgili olarak, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkesini getirmiştir. Seçim yasalarıyla düzenlenmesi gereken seçim ilkeleri, anayasa hükmü haline getirilmiştir; ancak, seçim sistemimiz açısından, bu anayasal rehberlik de bir çözüm olamamıştır. Siyasal istikrarı sağlamak amacıyla konulmuş yüzde 10'luk ülke barajı, son seçim sonuçlarına bakıldığında, Parlamento aritmetiği açısından bir istikrar sağlamıştır; ama, bu sefer de, temsilde adalet prensibi yara almıştır. Son seçimlerde, seçmenin yaklaşık yüzde 45'inin iradesi Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil imkânı bulamamıştır. Bu da, siyasal sistemin demokrasi açığı olarak önümüzde durmaktadır.

Politika yapmak için, siyasal parti lideriyle uyumlu çalışmak, ona eleştiri getirmemek gerekmektedir. Kurumsallaşma sağlanamadığından, başka bir anlatımla, parti tüzelkişiliği ile liderin kişiliği birbirinden ayrılamadığından, birinin adamı olmak, siyasette geçer bir yol olarak varlığını sürdürmektedir. Partilerde düşünce ve program değil, liderin kişiliği ön plana çıkmaktadır.

Demokrasimizin en acil meselesi, siyasette reform yapmaktır; Siyasî Partiler Yasasını ve seçmen ile parti arasında demokratik ilişkiyi kuracak şekilde, Milletvekili Seçim Kanununu değiştirmektir. Siyasî Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu Anayasa kadar önemlidir; zira, demokrasi, öncelikle bu iki kanun aracılığıyla soluk almakta ve yaşamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, parti içi demokrasi işler hale getirilmelidir. Demokrasinin olmazsa olmazlarından birisi, muhalefetin kurumsallaşması ve muhalefetin varlığını güvence altına alacak mekanizmaların işlemesidir. Parti içinde muhalefete tahammül edilmelidir. Parti içi demokrasi işlemediğinden, Türkiye'deki siyasî partilerin demokratik yollarla kendilerini, kadrolarını yenileyememekte, artan toplumsal sorunlara yeterli çözümler sunamamaktadırlar. İlişkiler kişiselleşmekte, kamu yararı, ehliyet ve liyakatin yerini, ne yazık ki, menfaat ilişkileri almaktadır. Bu ise parti içinde ve partinin yer aldığı zeminde yozlaşmaya ve patronaj ilişkisine yol açmaktadır.

Siyasî partilerimiz ile sivil toplum kuruluşlarımızın proje ve politika üretme konusunda iletişim içinde olmamaları büyük bir kayıptır. Sivil toplum, hem zengin bir alternatif kaynak hem de dinamik bir denetleyici ve düzenleyicidir. Bu alanda önyargıları ve ideolojik saplantıları hâlâ bir kenara bırakabilmiş değiliz. O halde en büyük sorun, parti içi demokrasinin işletilmesi ve partilerin fikirleriyle, programlarıyla, kadrolarıyla gerçek anlamda kurumsallaşması sorunudur. Liderlik süresi sınırlandırılmalıdır. Bu süre, en fazla üç kongre dönemi ya da üç seçim dönemi olarak sınırlandırılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koçak, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

MAHMUT KOÇAK (Devamla) - Parti içi demokrasinin varlığı, ayrım gözetmeksizin partinin tüm üyelerinin haklarının korunması, parti içi yarışın ve kongrelerin parti genel başkanı ve merkez karar organlarından bağımsız gerçekleşebilmesidir. Seçimlerde ana kural, nitelikli üyelerle önseçimin işletilmesi ve tüm adaylara zorunlu hale getirilmesi olmalıdır. Önseçimin demokrasi açısından önemli bir sonucu da, halkın siyasete ilgisini artırmasının ve siyasetin tabana yayılmasının önünü açması olacaktır. Anayasa Mahkemesince iptal edilen Türkiye milletvekilliğinin yeniden getirilmesi ki, ben, bunu, temsilde adalet ilkesi açısından savunuyorum; o zaman, ülke seçim çevresi yoluyla siyaset dışında kalmış, Parlamento çalışması için gerekli nitelikli kişilerin seçilmeleri sağlanacaktır.

Üst kademe organlarınca el çektirilen alt kademe organlarına yargı yolu mutlaka açılmalıdır. Bu, hem parti içi demokrasi ve hem de cumhuriyetin temel niteliklerinden olan hukuk devleti olmanın bir gereğidir.

Seçimler öncesinde, partiler arasında seçim ittifakları yapabilmenin yolu açılmalıdır. Siyasî partilere ciddî bir malî denetim getirilmelidir. Denetlemeye yetkili kurum Anayasa Mahkemesidir. Anayasa Mahkemesinin yapısı bunu yeterince gerçekleştirebilecek durumda değildir. Bu konuda genel temayüller de, bu konudaki denetimin Sayıştaya verilmesi yönündedir.

Dokunulmazlıklara ilişkin Anayasanın 83'e 2 nci maddesinde gerekli değişikliğin yapılması, kapsamın daraltılması zorunludur. 83'e 1'de düzenlenen ve "kürsü masumiyeti" de denilen yasama sorumsuzluğu aynen korunmalıdır.

Milletvekili dağılımı nüfus esasına göre yapılmalıdır. Mevcut sistem Anayasanın 67 nci maddesine aykırıdır, eşit oy ilkesiyle uyumlu görülmemektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin 5 yılda bir yapılması öngörülmüştür. Seçim dönemi 4 yıl olarak düzenlenmelidir. Seçilme yaşı 25'e indirilmelidir. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Tercihli oy sistemine yeniden dönülmelidir. Seçmene tercih hakkı mutlaka, ama, mutlaka sağlanmalıdır. Demokrasi ve siyasî katılım açısından, bu, oldukça önemlidir.

BAŞKAN - Sayın Koçak, toparlar mısınız  lütfen.

MAHMUT KOÇAK (Devamla) - Toparlayacağım Başkanım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, ülke barajı düşürülmelidir. Millet Meclisi, ülkemizdeki demokratik sistemin temel kurumudur. Milletvekillerinin yasama görevini yerine getirirken güçlü olması, inandığını, düşündüğünü hür bir şekilde dile getirebilmesi, kurumlar ve bürokrasi karşısında sözünü dinletmesi, millet iradesinin gerçekleşmesinin temel şartlarıdır. Parti içi demokrasinin işlemeyişi, milletvekillerini, liderler, bürokrasi, hatta halk nezdinde yıpratmakta, bu tablo demokratik rejim açısından hoş bir görünüm arz etmemektedir. Partiler ve liderler, sürekli gelişen, işleyen demokratik siyasî yapıyı yaşatmakla mükelleftir. Ülkemiz ve insanlarımız için bazı düzenlemeleri, uluslararası kuruluşlar, Avrupa Birliği ilerleme raporları gibi dış telkinlerle değil, gecikmeden, onurumuzu zedelettirmeden yapmalıyız. Çağdaş demokratik normlara kavuşmalı ve demokratik ehliyetimiz konusunda tartışmalara son vermeliyiz.

Değerli arkadaşlarım, yolsuzluklara geçit vermeyeceğiz diye söz verdik. (CHP, Anavatan Partisi ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar)  Demokrasimizi geliştirme ve koruma görevini gerçek sahibi olan milletimize emanet edeceğiz diye söz verdik. Egemenlik haklarını aracısız, doğrudan kullanma yetkisine bu milleti kavuşturacağız diye söz verdik.

Değişimin zamanı gelmiştir. Her seçim döneminde gündeme gelen, seçim sonrası rafa kaldırılan milletin milletvekilinin millete seçtirilme konusu bir başka bahara bırakılamaz. Bu konuda tüm olup bitenleri milletimiz ayıplamaktan artık yorulmuştur. Ülke gündeminde seçim yokken, demokratik haklar büyük milletimize verilmeli, çağdaş, demokratik siyasî parti yapısına sistemimiz mutlaka kavuşturulmalıdır. Aksi takdirde, seçim öncesinde başka, seçimden sonra başka uygulamalarla, âdeta eskinin siyaset anlayışlarında olduğu gibi "üttük, oynamıyoruz" anlayışıyla siyaset yapmak bu Parlamentoya yakışmaz. (CHP, Anavatan Partisi ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar) Hatta, bu gelişmeler, ülkenin demokratik geleceği açısından aynı vebali paylaşmaktan da bizi kurtaramayacaktır.

Çözüm, siyasî irade ortaya koymaktır, çözüm, samimî olmaktır diyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP, Anavatan Partisi ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koçak.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Kâtip üyenin oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanlığının (2/461) esas numaralı 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (S. Sayısı: 970) komisyona geri verilmesine ilişkin tezkeresi (3/939)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

970 sıra sayılı kanun teklifinin İçtüzüğün 88 inci maddesi uyarınca Komisyonumuza geri verilmesi hususunda gereğini arz ederim.

Saygılarımla. 7.12.2005

            Tayyar Altıkulaç

           İstanbul

Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor

     Komisyonu Başkanı

BAŞKAN - Teklif Komisyona geri verilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

2.- Avrupa Kıtası Habitat Global Parlamenterleri Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz'ün TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Münir Erkal'ı, Belçika'da yapılacak olan Habitat Düzeyinde Global Parlamenterlerin Avrupa Kıtası Başkanlar Kurulu  Toplantısına davetine icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/940)

7 Aralık 2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Avrupa Kıtası Habitat Global Parlamenterleri Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz tarafından Belçika'nın Başkenti Brüksel'de yapılacak olan Habitat Düzeyinde Global Parlamenterlerin Avrupa Kıtası Başkanlar Kurulu Toplantısına Malatya Milletvekili ve TBMM Çevre Komisyonu Başkanı A. Münir Erkal ismen davet edilmiştir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

     Sadık Yakut

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı Vekili

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

IV.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grup önerisi

        7.12.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 7.12.2005 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

       Haluk Koç

            Samsun

                Grup Başkanvekili

Öneri: Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 143 üncü sırasında yer alan 719 sıra sayısının bu kısmın 5 inci sırasına alınması önerilmiştir.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Böyle bir şey olabilir mi Sayın Başkan?! Böyle bir şey olabilir mi?!

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen oturur musunuz.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Böyle bir anlayış olabilir mi?! Böyle bir uygulama olabilir mi Sayın Başkan?! Olabilir mi böyle bir şey?! Böyle bir uygulama olmaz Sayın Başkan!

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen oturur musunuz!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Böyle bir uygulama olmaz Sayın Başkanım!

BAŞKAN - Uygulamada herhangi bir yanlışlık yok burada!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Var yanlışlık!

BAŞKAN - Lütfen oturur musunuz!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Yanlışlık var!

BAŞKAN - Oturur musunuz lütfen!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Yanlışlık yapıyorsunuz Sayın Başkanım!

BAŞKAN - Yanlışlık yapmıyor Başkanlık Divanı!

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) - Sakin ol!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Niye sakin olacağım! Böyle bir uygulama olabilir mi?!

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde söz isteyen, Yaşar Tüzün Bilecik Milletvekili, Ferit Mevlüt Aslanoğlu Malatya Milletvekili.

Buyurun Sayın Tüzün.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Aslanoğlu konuşacak.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli milletvekilleri; bir kez daha sizlerin vicdanına sunuyorum, bir kez daha sizlerin vicdanına sunuyorum, Türkiye'de faizler yüzde 15. Hazine, yüzde 15'ten borçlanıyor.

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - İlk defa gördün yüzde 15'i değil mi?!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Beyefendi, müsaade eder misin… Dinle ama…

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Tenkit ediyorsun, ayıp ya…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ne?!.

BAŞKAN - Sayın Milletvekili lütfen… Hatibin konuşmasına niye müdahale ediyorsunuz?!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Dinle ama; ondan sonra müdahale et. Neyi ilk defa gördük?!

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Önce bir teşekkür et, ondan sonra…

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Bahaneleri kalmadı ya...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - İki, konut kredileri artık yüzde 1'e geldi aylık; bu, yıllık bileşik faizi yüzde 13 demektir. Hazine bonosu borçlanmasının altında. Bir daha dikkatinizi çekiyorum, aylık yüzde 1… Tüketici kredisi faizleri aylık yüzde 1,5 ile aylık yüzde 2 arasında; yani, bunun da yıllık bileşik faizi yüzde 27 ile yüzde 30 arasına gelir.

Şimdi, öbür taraftan, kredi kartlarının faizi ise, ortalaması, bankaların ortalaması yüzde 100. Dikkatinizi çekiyorum, bankaların ortalaması yüzde 100.

Değerli arkadaşlar, iki yıldır halkı soyduruyoruz, hep beraber soyduruyoruz. Bu Yüce Mecliste bu yasanın gündeme alınmasını hep beraber kabul ettik, herkese teşekkür ediyorum; ancak, birbuçuk yıldır getirilmiyor, gündeme alınmıyor. Bir hesap veriyorum; yıllık 12 katrilyon, iki yıldır 25 katrilyon, bu insanların cebinden parayı aldık.

Değerli arkadaşlarım, kredi kartı bir tüketim aracıdır. Mobilya alacaksınız, gidiyorsunuz bankaya tüketici kredisi alıyorsunuz aylık yüzde 1,5 faizle; yani, yıllık yüzde 25'le. Onu mobilyacıya peşin veriyorsunuz, alıyorsunuz. Aynı mobilyayı kredi kartıyla alıyorsunuz, yıllık yüzde 130, yıllık yüzde 120 faiz ödüyor bu insanlar. Etmeyin, günahtır bu insanlara, günah işliyoruz!

Değerli arkadaşlar, iki yıldır, burada, her seferinde konuşuyoruz. En son, Mecliste, geçen dönem yasama yılı kapanırken Sayın Grup Başkanvekillerimizin hepsi buradaydı, mutabık kaldılar, Meclis açılır açılmaz, bizim verdiğimiz yasa teklifini getireceğiz diye. Ne olursunuz, çalışma süremiz iki gün kaldı, bunu bu araya sokmayalım dediler ve AK Parti Grup Başkanı ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanları mutabık kaldılar; açılır açılmaz…

Siz değil efendim, Sayın Grup Başkanvekilimiz İrfan Gündüz Bey söz verdi burada ve bunun şahidi de Sayın Ahmet Yeni'dir buradaysa eğer, beraber mutabık kaldık. Söz verdiler, Meclis açılır açılmaz getireceğiz diye.

EYÜP FATSA (Ordu) - Yasa geldi, Mecliste…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Gelmedi…

EYÜP FATSA (Ordu) - Komisyonda…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bir daha getirdik. Sayın Kapusuz'un ifadesi aynı; birbuçuk ay önce, bir hafta sonra geliyor yasası, bir hafta sonra, buraya, Meclise, Genel Kurula. Sayın Fatsa, bu kanunu, bu yasa teklifini, kredi kartları mağduru insanların sorununu çözecekse... Bu Meclise getirmeyin, yırtıp atalım, bu Meclisi oyalamayın.

EYÜP FATSA (Ordu) - O yasayı yırtamazsınız…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bu, hiçbir çözüm getirmiyor. Bu yasa, kredi kartı sorunlarına çözüm getirmiyor, sadece yasal bir şeye oturtuyor; ama, sorun olan faizler konusunda tek bir kelime yoktur Sayın Fatsa. Tek kelime yoktur… Size, olan kelimeyi söylüyorum: Bir tek "gecikme faizini yasal faizin yüzde 30'uyla sınırlar" deniliyor. Bir tek "gecikme faizi…" Onun dışında, faizle ilgili tek kelime yoktur Sayın Fatsa. Onun için, bu kanunu getirip de, bu Mecliste, kredi kartı mağdurlarının, kredi kartından zarar gören insanların, iki yıldır cebinden 25 katrilyon aldığınız insanların sorununu bu kanunla çözeceksek… Meclisi oyalamayın…

Değerli arkadaşlarım, bu, bir tüketim aracıdır. Bir tek kelime istiyoruz burada, bir tek kelime… "Kredi kartları…" Bir tek kelime diyorum, başka bir kelime istemiyoruz bu kanunda. Bundan iki yıl önce, yine, bu Yüce Meclis bir yasa çıkardı; Tüketiciyi Koruma Kanunu. Tek bir kelime "kredi kartları, Tüketiciyi Koruma Yasasına tabidir." Başka bir şey istemiyoruz sizden. İstediğimiz iki kelime. Bununla ne olacak; bununla şu olacak: Tüketici kredisi kapsamına girecek. Olay bu kadar basit. Yine, bu yasayı getirin. Bu yasa, olayın bir başka boyutunu düzenliyor. Eğer, biz, kredi kartlarını Tüketiciyi Koruma Yasası içine almazsak, hiçbir sorunu çözemeyiz. Burada, faizle ilgili tek kelime yoktur.

MEHMET KARTAL (Van) - Faiz de haramdır!.. Yüksek faize niye evet diyorlarsa, anlamıyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, belki, birileri bir tüyo aldı. Birçok banka, el altından, kredi kartı borçlularına, şu anda "15.12'ye kadar eğer borcunuzu kapatırsanız, yüzde 20 indirim yapıyoruz size" diyor. Gün gösteriyor, gün… Niye, biliyor musunuz; ola ki… Bu yasayı herhalde 15.12'den önce getirmeyeceksiniz Meclise, öyle anlaşılıyor; çünkü, herkes, 15.12'yi deadline almış. Yaklaşık iki aydır, bunu yapıyorlar; yüzde 20 eksiğini alıp, o yüksek, aylık yüzde 5-6 faizle aldıkları paraların, alacakları paranın, yüzde 20 eksiğini alıp borcu kapatmaya çalışıyorlar.

EYÜP FATSA (Ordu) -Tüketicinin korunmasını istemiyor musunuz?!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ne ilgisi var?! Ne ilgisi var Sayın Fatsa?! Ne ilgisi var?!

İki; yine, birkaç banka yeni uyandı. Türkiye POS mezarlığı -yani, o POS cihazı dediğimiz- her dükkânda 10 ayrı bankanın POS cihazı var, bunların hepsine bu ülke dolar ödüyor, Türkiye'de bunlar yapılmıyor, hepsini ithal ediyoruz. Git bir benzinciye, 10 tane bankanın POS cihazı var. Yazıktır ya! Bu ülkeye yazıktır! Şimdi, yeni yeni uyanıyorlar, 2 tane büyük bankamız, POS cihazlarını kendileri oluşturacak, 1 taneye düşürecekler. Ya, arkadaşlar, bu ülke bizim. Bu POS cihazlarına milyar dolar para ödüyoruz, yazıktır; ama, bunun bedelini kime ödetiyoruz; fakir fukaraya.

Arkadaşlar, 16 katrilyon kredi kartı borcu var Türkiye'de, bir de, taksitle alınanlar daha yok, 16 katrilyon şu anda ve ödememe oranı yüzde 20'ye çıktı. İnsanlar ekmek alıyor, çocuğunu okula göndermek için önlük alıyor bunlarla, geçinmek için bunu kullanıyorlar. Onun için, günah işliyoruz arkadaşlar. 25 katrilyonu bu insanların cebinden biz aldık! Duyarsız kaldı bu Meclis!

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, 16 katrilyonla… Sizin kredi kartınız var, biz alışveriş yapıyoruz, bir kuruş para ödemiyoruz günü gelip ödediğimiz için. Bizden bir şey alamıyor, kredi kartını gününde ödeyenden bir şey alamıyor. Kimden alıyor; ödeyemeyenden, fakirden. Ayrıca, işyerine diyor ki, kredi kartını alan işyerlerine "ben senin paranı bir ay ödemem ha" bir de senden komisyon alıyor oradan. Bir de, ayrıca, o üye işyerine "bu kredi kartını bir ay sonra paraya çeviririm, ama yüzde 1 de komisyon alırım" diyor. Zaten oradan alıyorsun, parayı bir ay geç ödemekle zaten oradan komisyon alıyorsun sen. Bir ay geç ödüyorsun karşı müşteriye parayı. Daha ne istiyorsun yahu?! Bir tek takas komisyonu ödüyor. Bunu da, 24 ay bu kredi kartı müşterisi bunu kullanıyorsa, bir ay ödediği takas komisyonu 24 ay, ömrü billah bundan yüzde 6 faizle alıyor. Yazık, günah değil mi?! Yazıktır arkadaşlar, yazık ediyoruz.

Onun için, Yüce Meclisten bir tek şey rica ediyorum bu insanlar için… Sayın Fatsa'ya demin gittim, rica ettim; Sayın Fatsa, bak, bu hepimizin sorunu, bu siyasî bir mesele değil, bir tek kelime ilave edelim. Kendileri bu yasanın çözeceğini söylüyor.

Sayın Fatsa, bana inanıyorsanız, benim bu konudaki deneyimime inanıyorsanız, bu getirilen yasa şu şekliyle, ama Yüce Meclis… Çok geç kaldık, 15.12'de tüm bankalar paraları toplamış olacak, yine bu insanlar yüksek faizle insanlardan parayı almış olacaklar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen toparlar mısınız…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ben, bir kez daha sizden rica ediyorum. Yine, bu yasanın kabul edilmesine bu Yüce Meclis, hepiniz destek verdiniz o zaman; ama, ne hikmettir ki, birbuçuk yıldır gelmiyor Genel Kurula. Ya, etmeyin, tutmayın! Bu hepinizin sorunu, hepimizin fakiri, mağdurları bir görseniz… Gelin, bu insanların mağduriyetlerini bu Yüce Meclis… Bunun siyaseti olmaz. Ama, eğer, birileri, 15.12'ye kadar siz paraları toparlayın, biz bu yasayı 15.12'den sonra getireceğiz diyorsa, onu da hepinizin vicdanına bırakıyorum.

Saygılar sunarım. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Önerinin aleyhinde söz isteyen Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

EYÜP FATSA (Ordu) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz aldım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Danışma Kuruluna konu olan kanun teklifi, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve arkadaşlarının vermiş olduğu bir kanun teklifidir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - İki yıl önce…

EYÜP FATSA (Devamla) - İçerik itibariyle, kredi kartlarını kullanan vatandaşlarımızın mağduriyetinin giderilmesine yönelik bir taleptir. Biz -bu taleple ilgili Sayın Aslanoğlu da biraz önce ifade etti- Genel Kurulda bunun gündeme alınmasını kabul ettik ve o kabul etme esnasında, hükümetimizin de bu konuyla ilgili bir çalışma içerisinde olduğunu, dolayısıyla, bu konuya karşı bir duyarlılık olduğunu, kamuoyunda da bilinen şekliyle, kredi kartı kullananların bir mağduriyet yaşadığını, o gün de, bugün de, fikirlerimizde bir değişiklik olmadan ifade ettik ve fikirlerimizin de arkasındayız.

Şimdi, hükümetimiz, Sayın Aslanoğlu ve arkadaşlarının vermiş olduğu kanun teklifinin daha ötesinde, bu işin daha hukukî çerçevesini çizen, daha kapsamlı bir kanun tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etmiştir. Önümüzdeki perşembe günü, tali komisyon olan Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda, hemen akabinde de Sanayi, Ticaret Komisyonunda görüşülerek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilecektir.

Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve arkadaşlarının kanun teklifiyle ilgili talepleri, eğer, kanun tasarısında kredi kartlarını kullanan vatandaşlarımızın mağduriyetini giderme noktasında eksiklik varsa, birtakım yeni ilaveler ve düzenlemeler yapılması gerekiyorsa -elbette ki, henüz komisyon safhasındadır- iki ayrı komisyonda görüşülecek, sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelecek ve nihaî şeklini burada alacaktır. Elbette ki, komisyonlarda bunun üzerinde değişiklik yapılabilir. Mümkündür ki, bu kanun teklifi ile bu kanun tasarısı derç edilebilir, birlikte mütalaa edilebilir; yani, bunun önünde bir engel yok.

MEHMET KARTAL (Van) - Evet, doğrularda birleşelim.

EYÜP FATSA (Devamla) - Ancak, ben, Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun getirmiş olduğu, arkadaşlarıyla beraber vermiş olduğu kanun teklifini, genel olarak, bir cümle olarak ifade etmek istiyorum: "Hesap özetinde yer alan asgarî ödeme tutarı, son ödeme tarihinde ödenmediği takdirde, kart hamili, ödenmeyen tutar için sözleşmede öngörülen gecikme faizi dışında bir yükümlülük altına sokulmaz" deniliyor ve devamında da "faiz oranının yüzde 30'u aşmayacağı" ifade ediliyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Gecikme faizinin yüzde 30'u, faiz oranının değil. Önce anaparayı konuşalım.

EYÜP FATSA (Devamla) - Evet, gecikme faizinin yüzde 30'unu aşmayacağı ifade ediliyor.

Hatırlanacağı üzere, 3.14.2003 tarihinde, yine, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu kredi kartlarından mağdur olmuş, sıkıntıya düşmüş vatandaşlarımızın bu sıkıntısını giderme noktasında bir kanun çıkardık ve orada, özet olarak, şu düzenleme yapıldı: Bu düzenlemeyle, kredi kartında, aynen tüketici kredisinde olduğu gibi, gerek gecikme faizi gerekse sair cezaî şartlar ve gerekse sözleşme hükümleri tüketici aleyhine olmayacak şekilde, ayrıca, vadesinde ödenmeyen kredi kartlarında tüketici gecikme faizi dışında bir yükümlülüğe tabi olmayacağı, o kanunda, yani, 3.14.2003 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen kanunda hükme bağlanmıştır.

Tabiî, bu kredi kartı kullanımı, biraz, bizim cep telefonu kullanımı gibi algılandı; dolayısıyla, korkunç bir arz ve talep oldu. Finans kuruluşları, bankalar, çoğu zaman, talep etmediğimiz halde, hamilin bir talebi olmadığı halde, adresine, evine, işyerine sürekli kredi kartları gönderdi.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Maçlarda…

EYÜP FATSA (Devamla) - Yani…

Sonuçta, bunu kullanan insanlar da, vatandaşlarımız da, sanki bir gün bunlar geriye ödenmeyecekmiş gibi sorumsuzca bir kredi kartı kullanımına gittiler; hatta, bir kredi kartının borcunu diğer kredi kartlarıyla, yapmış oldukları nakit çekilişlerle gerçekleştirdiler, müteselsil olarak bütün kredi kartlarını birbirine kefil yaptılar. Sonra ödeme tarihi gelince de ödeme zorlukları oldu.

Tabiî, sadece, burada, kanun yapıcıyı, Türkiye Büyük Millet Meclisini… Elbette ki sorumluluğu vardır, yükümlülüğü vardır, bir yanlışlık varsa, bir usulsüz uygulama, özellikle vatandaşın aleyhine işleyen bir sistem varsa, bunu düzeltmek, elbette ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevidir.

Şimdi, bu görüldü ve netice itibariyle, Türkiye Büyük Millet Meclisine… Her ne kadar "yırtın atın" dediyse de, kanunlar yırtılıp atılmak için değil, uygulanmak içindir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Çözüm getirmeyen kanunlar bir işe yaramaz ki!

EYÜP FATSA (Devamla) - Haa, eksiklik varsa düzeltilir, bakın Sayın Aslanoğlu eksiklik varsa düzeltilir. Bir kanun tasarısı geldi, Meclise hükümetimiz bir kanun tasarısı gönderdi.

Ben, müsaade ederseniz, bu gönderilen kanun tasarısının içeriğiyle ilgili de Genel Kurulu ve kamuoyunu bilgilendirmek istiyorum. Bu tasarıya göre, gecikme faiz oranı, aktif faiz oranının yüzde 30 fazlasını geçmeyecektir. Bir kişiye iki yıl için tanınacak kredi kartları limiti, aylık ortalama gelirinin iki katını aşmayacaktır. Ek kart limiti, asıl kart limitini aşmayacaktır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Fatsa, faiz yok, gecikme faizi var, anası yok!..

EYÜP FATSA (Devamla) - Şimdi, müsaade edin, yasanın içeriğini ifade ediyorum: Talepte bulunmayan ve sözleşme imzalamayan kişiler adına hiçbir şekilde ve surette kart çıkarılmayacaktır. Kredi kartıyla yapılan işlemlere, son ödeme tarihinden itibaren 10 gün içinde, kart çıkaran kuruluşa başvurmak suretiyle itiraz edilebilecektir. Kredi kartını veya şifresini kaybeden kişi, kartın kullanılması halinde, yapılan harcamanın 150 YTL'sinden sorumlu olacaktır... Müsaade edin.

Aynı kartla aynı ödeme işlemi için birden fazla harcama belgesi düzenlenmeyecektir.

Kredi kartı borcunun asgarî tutarı dönem borcunun yüzde 10'undan aşağı olmayacaktır.

Kart sahibinin işlemlerinde, faiz, komisyon veya masraf gibi adlar altında hiçbir şekil ve surette ödeme talep edilmeyecek ve kart hamilinin hesabından kesinti yapılmayacaktır.

Kartın limitinin yükseltilmesine ilişkin olarak kefilin yazılı onayı alınacaktır.

Kart uygulamasından doğan borçlarda bileşik faiz uygulanmayacaktır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Fatsa, bir cümle ilave edin…

EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) -"Tüketici Kredisi Kanununa tabidir" deyin, tamam.

EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin Sayın Aslanoğlu.

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu…

EYÜP FATSA (Devamla) - Kişinin aylık gelirinin 2 katından fazla limitte kart veren kuruma, 5 000 YTL'den az olmamak üzere, aykırılık oluşturan tutarın yüzde 1'i tutarında ceza verilecektir.

Kartını kaybettiği ya da çaldırdığı yönünde gerçeğe aykırı beyanda bulunarak, kartı bizzat kullanan veya kullandıranlara da üç yıla kadar hapis cezası verilecektir.

Parasal tutar ve sınırlardan her biri, her yıl, Devlet İstatistik Enstitüsü fiyatları endeksindeki artış oranının gerektirdiği miktarı geçmemek üzere, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu kararıyla artırılabilecektir.

Tasarının kanunlaşması halinde, faiz hesaplamasına ilişkin hükümler bir ay, diğer hükümler ise bir yıl içinde kanun hükümlerine uygun hale getirilecektir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Bunlara bir itirazımız yok. Faiz oranı…

EYÜP FATSA (Devamla) - Şimdi, Hükümetin Meclise sevk etmiş olduğu tasarının genel olarak içeriği budur. Komisyondadır, iki ayrı komisyonda görüşülecektir.Genel Kurulda da görüşülecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Fatsa, lütfen, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

EYÜP FATSA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Hem komisyonlarda hem de Genel Kurulda, eğer eğer gözardı edilen, eksik bırakılan bir husus varsa, elbette ki, bunu giderme imkânımız vardır.

Ayrıca, Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve arkadaşlarının kanun teklifindeki taleplerinin de, mümkündür, komisyonlarda birleştirilmek suretiyle, bu kanunun Genel Kurulda birlikte görüşülme imkânı da vardır; yani, hükümetimizin, kredi kartı mağdurlarını ve kredi kartı kullanımından kaynaklanan sıkıntıları giderme noktasında, işi yavaşlatma veya görmeme gibi bir tutumu da söz konusu değildir, bir hassasiyet vardır ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmiştir.

Ancak, ben -Sayın Başkan, son sözümdür- dün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi Danışma Kurulu önerileriyle -ki, burada oylanarak belirlendi, gündem bellidir, bir hafta önceki gündemdir esasında- belirlenmiş ve gündem görüşülürken ve konuyla ilgili de, Bakanlar Kurulu tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kanun tasarısı gönderilmişken ve bunlar da komisyonlarda gündeme alınmışken, muhalefetin, bunu, gündemi sabote etmeye yönelik, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarını engellemeye yönelik ve kredi kartı mağdurları üzerinden prim yapmaya yönelik bir gayret olduğunu düşünüyor, buna destek vermeyeceğimizi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Fatsa, ikibuçuk yıl oldu; iki buçuk yıl! İnsaf edin!

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir saniye...

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, Grup Başkanvekilliğini yaptığım Anamuhalefet Partisini, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarını sabote etmekle suçladı arkadaşım; cevap hakkı istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç. (CHP sıralarından alkışlar)

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, zor bir görev içerisinde muhatap arkadaşım Eyüp Fatsa, ki, benim oldukça da yakın görüştüğüm bir arkadaşım, aynı bölgenin de milletvekilleriyiz, komşu illerin. Tabiî, siyasetteki görevlerimiz, şu anda karşılıklı bir tavır içinde olmamızı da gerektiriyor.

Ben şunu söylemek istiyorum: Burada bizim dile getirdiğimiz sorunlar, toplumun, uzun zamandır, çok geniş bir kesiminin, sorunlarına çare bulmak için beklediği konular. Bunları buraya getirmemizin bir yararı var sizler için; sizlerin duyarlılığına getiriyoruz konuyu. Hükümet tarafından, olayın, bir yasama görevi çerçevesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine indirilmesinde gecikme olmamasına çalışıyoruz. Yani, toplumun bundan mağdur olan kesimlerinin beklentisi de bu. Yani, Anamuhalefet Partisinin Meclis çalışmalarını sabote etmek gibi bir girişimi olmadığı gibi, tam tersine, iktidarın atması gereken adımları çabuklaştırma gibi bir görevi yerine getirmeye çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, onun için, Sayın Fatsa'nın "sabote etme" deyimini ben kabul etmiyorum.

Bakın, dün, burada, yine benzer bir konudaki bir toplumsal duyarlılığı sizlerle paylaşmak istedim. Bir gece vakti, bence sehven yapılan; ama, hükümetin üst noktalarından başka bir yönlendirmeyle, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçtiği şeklin dışında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir kalıp verilen İmar Bankası olayında, bakın, şimdi, Anadolu Ajansından, saat 16.13 itibariyle düşen bir haber; iki cümle, yanlışınızı söylemek istiyorum: "Danıştay 13. Dairesi el konulan İmar Bankasından hazine bonosu satın alanların zararlarının tazmin edilmesine karar verdi." Bir üst yargı kararı daha.

Değerli arkadaşlarım, burada, Sayın Şahin, 72 000 000'un hakkını savunurken, eğer, olayı o boyutta, bir demagoji boyutunda alırsanız, o zaman, 72 000 000'un hakkıyla, nerelere, ne şekilde gidildiğini, neler yapıldığını bizler de siyaset olarak tartışırız.

Bu insanlar mağdur, bu insanlar sorunlarına çözüm bekliyor. İmar Bankası mağdurları ayrı bir kesim, kredi kartı mağdurları ayrı bir kesim. Türkiye'de bir soygun yaşanıyor. Sayın Aslanoğlu, bunu, hançeresini yırtarcasına, defalarca ifade ediyor. Bizim görevimiz sabotaj değil; bizim görevimiz, bir an önce, bir an önce, bunun Plan ve Bütçe Komisyonuna ve dolayısıyla, Genel Kurula gelmesi.

Biz görevimizi yapıyoruz, size katkı vermeye çalışıyoruz, mağdurların sorunlarının çözümüne bir an önce ışık tutacak girişimlerin, çözüm olacak girişimlerin önünü açmaya çalışıyoruz. Oldukça önemli bir görev yapıyoruz. Ben, bunun, bu şekilde takdir edilmesini beklerdim. Sayın Eyüp Fatsa, herhalde sehven söyledi. Onu geri alacaktır umuyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

VI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Danışma Kurulu önerisinin lehinde veya aleyhinde söz almak isteyen milletvekillerinin, söz taleplerini, Genel Kurulda, Danışma Kurulu önerisi okunmaya başladığı andan itibaren verebilmeleri konusundaki uygulamanın Başkanlıkça milletvekillerinin tamamına duyurulmadığı hakkında

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, dünden beri Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bir uygulama başladı. Siyasî parti gruplarının veya Danışma Kurulu önerisinin lehinde ve aleyhinde söz almak isteyen milletvekilleri, söz taleplerini, Genel Kurulda, Danışma Kurulu önerisi okunmaya başladığı andan itibaren verebilirler şeklinde bir uygulama; ancak, bu uygulama Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekillerinin tamamına duyurulmamıştır. Bugün, biraz önce, ben, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almak için müracaat etmeye gittiğimde, AK Parti Grup Başkanvekili Sayın Sadullah Ergin, tam 20 dakika orada ayakta bekleyerek, kendi adına da değil, iki farklı milletvekilinin konuşma talebini Başkanlık Divanına iletmiştir. Buradaki konuşmalar grup adına yapılan konuşmalar değildir. Milletvekilleri, şahısları adına, grup önerisi lehinde ve aleyhinde söz talep edebilirler. Bir grup adına konuşma olsaydı, Sayın Sadullah Ergin'in bu uygulamasına karşı herhangi bir söz söylemek mümkün değildi; ancak, kendi adına olmayan, farklı iki milletvekili adına verilen bu konuşma tekliflerinin sizin tarafınızdan gündeme alınıp, benimkinin değerlendirilmemesi karşısında; İçtüzüğün 63 üncü maddesine göre, bir usul tartışması açılmasını istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, öncelikle, Tüzüğün 61 inci maddesi; söz, kayıt veya istem sırasına göre verilir diyor. Yalnız, söz isteme şekli, Tüzükte belirtilmemiştir.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)  Ama; bu…

BAŞKAN - Bir saniye Sayın Kandoğan... Sayın milletvekilleri, söz istemeyi, zaman zaman kendileri yapmak suretiyle, zaman zaman grup başkanvekillerinin gönderdiği dilekçeleri göndermek suretiyle, zaman zaman da kavaslarla dilekçe göndermek suretiyle yapmaktadırlar.

Bu, Genel Kurulda teamül haline gelmiştir. Sizin bahsettiğiniz konuda ise, AK Parti Grubu Başkanvekili Sayın Sadullah Ergin, 2 milletvekili adına dilekçe vermişlerdir. Uygulamamda herhangi bir yanlışlık yok; ama, buna rağmen, Tüzüğün 63 üncü maddesine göre, buyurun Sayın Kandoğan.(CHP sıralarından "Bravo Başkan" sesleri)

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Yargıç olduğun nasıl da belli.

BAŞKAN - Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkanımıza, bu konudaki göstermiş olduğu duyarlılıktan dolayı da kendilerine şükranlarımı sunuyorum.

Düne kadar, grup önerilerinin lehinde veya aleyhinde veya Danışma Kurulu önerisinin lehinde ve aleyhinde yapılacak olan konuşma talepleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmaya başlamadan önce veriliyor ve oradaki sıralamaya göre milletvekilleri söz hakkına sahip oluyorlardı. Ancak, dünden itibaren yeni bir uygulama başlatıldı; ama, bu yeni uygulamadan ben öyle inanıyorum ki, burada bulunan veya  bulunmayan 547 milletvekilimizin çok büyük çoğunluğunun haberi yok. Öncelikle, böyle bir uygulamaya geçilmeye başlanacaksa, bunun milletvekillerine münasip bir yolla iletilmesi gerektiği inancındayım. Ancak, bugün burada görmüş olduğumuz manzara, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının, muhalefetin sesine tahammülünün olmadığının çok açık bir göstergesi. Sayın Grup Başkanvekili, 20 dakika orada bekledi, ben izledim; orada 20 dakika bekleyerek, acaba, muhalefetten başka birisi gelir bir söz talebinde bulunursa, belki o söz talebinin içerisinde de üç beş kelime, iktidara eleştiri olursa biz bunlara cevap veremeyiz düşüncesi ve endişesinden kaynaklanan bir uygulama. Kaldı ki…

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Allah'tan kork, sen hiç konuşmuyor musun!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben çok konuşuyorum; ama, gel bir de bana sor Sayın Erzurum Milletvekili, o konuşmaları ne zorluklarla yapıyorum. Bakınız, millî eğitimle ilgili biraz sonra kanun tasarısı gelecek. Bakınız, oradaki konuşmaların nasıl doldurulduğunu, Ümmet Kandoğan'ın konuşturulmaması için nasıl tedbirler alındığını herkes çok iyi biliyor. Kütahya Milletvekilimiz çıkıyor, millî eğitimle ilgili -tutanakları da getireceğim- ben dördüncü sıradayım, benim konuşma yapmamı engellemek üzere çıkıyor -tutanaklardan da okuyacağım- "bu kanun çok güzel bir kanun tasarısıdır; memleketimize, milletimize hayırlı olsun" diyor, oturuyor. Şimdi, değerli milletvekilleri, Meclis çalışmalarının böyle mi olması lazım?! O milletvekili gelip o maddeyle ilgili katkılarını niye Mecliste yapmıyor da sadece bir başka milletvekilinin konuşma hakkını elinden almak, konuşmasını engellemek için bu kürsüye geliyor?

Bakınız, bütün ülkelerde iktidar vardır; ancak, sadece demokrasiyle yönetilen ülkelerde muhalefet vardır. Siz muhalefetin sesini kısmaya çalışırsanız, muhalefetin buradaki haklı eleştirilerine tahammül edemez hale gelirseniz, bu, iktidarınızın yavaş yavaş bitişinin bir işaretidir. Ben, dün, burada da çıktım, Türkiye'nin üç yıllık döneminin, üç yıllık perspektifinin bir değerlendirmesini yaptım ve o değerlendirmede…

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Bir saniye Sayın Ergin… Bir saniye Sayın Ergin…

SADULLAH ERGİN (Hatay) - 63'e göre tutumunuz hakkında söz istedi, lütfen, tutumunuzla ilgili konuşsun.

BAŞKAN - Sayın Ergin, oturur musunuz lütfen…

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) - Usul hakkında söz istedi...

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Başkanlık Divanının tutumuyla ilgili söz istedi.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, Başkanlık Divanının tutumuyla ilgili konuşur musunuz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım, ben konuşmamın başlangıcında benim o talebime karşı gösterdiğiniz duyarlıktan dolayı sizlere teşekkür ettim. Ancak, bakınız, şu anda bile, bir Grup Başkanvekili, burada, son derece doğal şeyler, tabiî şeyler söylüyorum; ona bile tahammül göstermekten âciz bir durum içerisindesiniz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

 

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Âciz sensin, edepli konuş!

Sayın Başkan, lütfen!..

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen, konuşma talebinizle ilgili konuşur musunuz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben zaten…

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum.

MEHMET SARI (Osmaniye) - En çok konuşan adamsın hâlâ "konuşmuyorum" diyorsun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben demin onu söyledim. Meclisin en çok konuşanıyım; ama, ben o konuşmaları ne zorluklarla, ne sıkıntılarla, yani İçtüzüğün şartlarını zorlayarak yaptığımı ifade ettim.

Bakınız, şunu söylüyorum: Burada muhalefete tahammül edeceksiniz, muhalefetin eleştirilerine tahammül edeceksiniz. Biz, sizin doğrularınız varsa onları da gelip burada rahatlıkla söylüyoruz. Benim bütün konuşma tutanaklarım arşivdedir, isteyen girip onları alabilir.

Ben, birçok kanunda da o kanunun faydalı olduğu, verimli olduğu, mutlak çıkarılması gerektiği düşüncemi, inancımı burada gelip açıklıkla, rahatlıkla ifade ettim. O bakımdan, Sayın Başkanım, ben sizlere tekrar teşekkür ediyorum; yalnız, bu uygulamanın bundan sonra bu tür sıkıntılara sebebiyet vermemesi için Başkanlık Divanı olarak bu konunun mutlaka bir çözüme kavuşturulması gerektiği inancımı ifade ediyor sizleri saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Sayın milletvekilleri, Sayın Kandoğan'ın bu konuşmasından sonra şu açıklamayı yapma gereğini hissettim. Danışma Kurulu toplantısında, önerilerden sonra lehte ve aleyhte söz isteyen milletvekillerinin, daha önceki uygulamada, Danışma Kurulu toplantısı yapılırken verildiği için, sadece grubu bulunan partilerin milletvekillerinin konuşma imkânı olduğundan dolayı burada grubu bulunmayan milletvekillerine konuşma imkânı sunmak için bu uygulama getirilmiştir; yani, Danışma Kurulu toplantısında, grubu bulunan milletvekilleri, söz talep edip, burada konuşurken, lehte ve aleyhte söz isterken, grubu bulunmayan milletvekilleri konuşamadığı için Sayın Kandoğan ve bunun haricindeki grubu bulunmayan milletvekili arkadaşlarımıza Genel Kurul kürsüsünde konuşma hakkı tanımak için böyle bir uygulama başlatılmıştır. Uygulamamızın doğru olduğunu tekrar ediyorum.

Biraz önceki açıklamanın ışığında, 61 inci maddede "Söz, kayıt veya istem sırasına göre verilir" diyor. Ancak, milletvekilinin nasıl söz isteyeceğinin şekli Tüzükte belirtilmemiştir.

Sayın Sadullah Ergin, 2 milletvekili arkadaşın adına söz istemiştir; uygulamada herhangi bir yanlışlık yoktur.

Teşekkür ediyorum.

IV.- ÖNERİLER  (Devam)

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ  (Devam)

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grup önerisi  (Devam)

BAŞKAN - Grup önerisinin lehinde söz isteyen, Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, öneriye geçmeden önce, bugün Genel Kurulumuzda ve dün de, zannediyorum, Adalet ve Kalkınma Partisinin gizli oturumunda Türkiye'nin sorunlarının tartışılması ve Siyasî Partiler Kanunuyla ilgili özeleştirilerin Yüce Mecliste yapılması, gerçekten, muhalefet partisi olarak, hem bizleri hem de şahsımı son derece memnun etmiştir.

Biz, dönem dönem, Sayın Başbakanın yurtdışı gezilerini eleştiriyorduk. Ancak, bugünkü Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin konuşmalarını duyduktan sonra, yurtdışı gezilerinin biraz daha artmasında fayda olacağını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim önerimiz, Türkiye'de, yaklaşık 30 000 000 insanı ilgilendiren bir önemli konuya değinmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, eğer, herhangi bir banka tarafından size kredi kartı gönderilmiş ise, bilin ki, mağdursunuz; gerçekten söylüyorum; yani, hiçbir talebiniz olmadan, hiçbir imzanız olmadan, sadece kredi kartını cebinize, cüzdanınıza koyuyorsanız, bilin ki mağdursunuz; dolayısıyla, bugün, ülkemizde kredi kartlarından mağdur olan 1 000 000'a yakın insanımız var; ama, 28 000 000 insanımız da kredi kartı kullandığına göre, onlar da mağdurdur. Tabiî ki, bu durum, aile bireylerini perişan etmiş, yuvaların dağılmasına, ruh sağlığının bozulmasına, can ve mal kayıplarına neden olmuştur. Değerli arkadaşlar, her gün yazılı ve görsel basında görüyor ve okuyorsunuz. Türkiye'de, subay, assubay, emekli, işçi, memur, esnaf, her kesimden insanlar ve milletvekillerimiz de buna dahil olmak üzere, bu mağduriyeti yaşıyor ve insanlar, can ve mal kaybına uğramakla birlikte, aile bireylerini öldürerek, bu dünyadan ayrılıyorlar. Böylesine önemli bir konuyu konuşuyoruz.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinin yetkilileri gelip, diyorlar ki: "Efendim, bu konuyla ilgili, bizim hazırlamış olduğumuz, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulunun bir tasarısı var; bu tasarı, önümüzdeki günlerde Genel Kurula gelecek; eğer, bir eksikliği var ise burada düzeltirsiniz." Değerli arkadaşlar, kredi kartlarında yaşanan sorunun yüzde 80'i yüksek faiz, değerli arkadaşlar, yüzde 20'si diğer konuları oluşturmaktadır; yani, ayrıntıları oluşturmaktadır. Dolayısıyla, gelen tasarıya baktığınızda, faizlerin yeniden düzenlenmesi ve mevcut borçların yeniden yapılandırılması konusunda herhangi bir madde yoktur değerli arkadaşlar; yani, tekrar söylüyorum, kredi kartlarının mağdurlarının en büyük nedeni, yüksek faiz, değerli arkadaşlar ve tasarının yüzde 20'sini oluşturan, yani, ayrıntılar bölümünü oluşturan maddelerden Genel Kurula gelmektedir. Şunu net olarak söylüyoruz: Bu birikmiş borçlara ve faizlere, Adalet ve Kalkınma Partisinin içinden oluşan bu hükümet çözüm bulacak mı bulmayacak mı; bu konuda düzenleme yapacak mı yapmayacak mı? 30 000 000 vatandaşımız bunu bekliyor değerli arkadaşlar.  Hükümetin topu taca atmasının anlamını öğrenmiş değiliz.

Bugüne kadar gelen bu tasarılarda, hükümet, gerekli düzenlemeyi yapıp getiriyordu. Bu maddelerle ilgili, hükümetin bir metni söz konusu değildir.

Geçtiğimiz ay, Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi dışında, gündemdışı yapmış olduğum konuşmadan sonra, Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener kalktı, buradan, benim gündemdışı konuşmama cevap verdi. Dedi ki: "Sayın Tüzün'ün söyledikleri tamamen doğrudur. Bu konuda, faizler ve birikmiş borçlar hakkında, yasada bir düzenleme yoktur; ancak, Genel Kurula geldiğinde, milletvekillerimiz, bu konuda, düzenlemelerini önergeyle gündeme getirebilir." Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyetini biz yönetmiyoruz, hükümet yönetiyor, icraatın başında olan bunlar. Eğer biz, mevcut borçların ve faizlerin yeniden belirlenmesi konusunda yetkiliysek, o zaman bırakın hükümeti, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak yönetmeye talibiz. Bu, bu kadar da nettir.

Değerli arkadaşlar, yine bu durum, aslında, İktidarın "faizleri indirdik, enflasyonu düşürdük" dediği, bozuk ekonominin sonuçlarıdır, bozuk ekonominin… Yani, insanlarımız, kredi kartı mağdurları, bozuk ekonomiden bu hale gelmiştir. Bakın, ben size söyleyeyim; son üç yılda, reel faizler, yüzde 97 artış gösterdi değerli arkadaşlar. Kredi kartında, kart başına borç 450 dolara yaklaştı değerli arkadaşlar. Kredi kartında, kişi başına borç -bakın, altını çizerek söylüyorum- 750 dolara ulaştı. Toplam bireysel kredi kartı alacakları, yüzde 4,3'ten, yüzde 7,5'e çıktı; yani, yüzde 100 oranında arttı. Böylesine bir sorunu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu yüce çatısı çözmeyecek de hangi birim çözecek değerli arkadaşlarım?!

Türkiye'de aylık faiz, bu bankaların, yani, 21 bankanın ağırlıklı ortalaması 5,82; yıllık yüzde 97'ye, yüzde 100'e yaklaşıyor. Bankalar devlete yüzde 25 faizle para verirken, vatandaşa yüzde 100 faizle para verir hale gelmesini anlamış değiliz.

Değerli arkadaşlar, bakın, 3 Kasım seçimlerinin, 3 Kasım erken seçiminin temel sebeplerinden bir tanesi, ülkede yaşanan ekonomik krizdir. Yani, o, 2001 yılındaki malum krizdir. 2001 yılı kriz rakamı 1,2 milyar YTL iken, bugünkü, bu kredi kartlarının ödenmeyen borcu, bu rakamdan daha fazlasına ulaştı. Yani, aslında, şu anda yaşanan kriz, 2001 yılından daha fazla bir kriz söz konusudur; ancak, yanınızda bulunan görsel ve -maalesef- yazılı kartel medya hep lehinizde haberler yaptığı için, ülkede yaşanan gerçekleri gündeme getirmediği için, bu sorunlar da halkımızdan, maalesef, saklanmaktadır.

Değerli arkadaşlar, batık kredi kartlarının toplamı, dokuz ayda yüzde 98'e ulaştı, yani, yüzde 100'e ulaştı. Şimdi, diyeceksiniz ki, ya kardeşim, efendim, bu kredi kartını kullanan vatandaş, borcunu yaparken, borçlanırken, masraf ederken bize mi sordu; yani, dolayısıyla, biz bu düzenlemeden sorumlu değiliz; bu borcu yaparken bizim bir haberimiz yoktu da, ödenmesi konusunda mı biz bir kolaylık göstermek zorundayız diye düşünebilirsiniz. Evet, değerli arkadaşlar, burası yüce çatı, burası Meclis; bu sorunu elbette biz çözeceğiz. Biz, bu vatandaşa bu kredi kartlarını dağıtırken, bunları verirken, vatandaşımızı bilgilendirdik mi; bu konuda, nasıl kullanılacağını öğrettik mi, bilgi sahibi verdik mi?! Dolayısıyla, elbette, bu konuyu düzenlemek bizim görevimizdir.

Değerli arkadaşlar, şimdi, sorun ortada; siz, Adalet ve Kalkınma Partisinin üyeleri olarak 21 tane bankanın isteğini mi yerine getireceksiniz, yoksa, gerçekten, 10 000 000 vatandaşımızı birinci derecede ilgilendiren bir sorunu çözmek için yüce çatıda görev mi yapacaksınız? Yani, bu çok önemli; ya bu banka kredi faizlerinin, 21 bankanın dediğini yapacaksınız veyahut bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak vermiş olduğumuz teklifi gündeme getirip burada oylayacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tüzün, lütfen, toparlar mısınız.

Buyurun.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, durum gözüküyor ki, siz, Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli üyeleri; 10 000 000 vatandaşımızı yakından ilgilendiren bu konuyu değil, 21 tane bankayı ilgilendiren, bu, yüksek faiz düzeyindeki, yüzde 7,5'ten yüzde 3,5'e kadar, 21 bankanın da ayrı ayrı uyguladığı kredi kartı faizlerini herhalde yerine getireceksiniz diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar -sözlerimi toparlayacağım Sayın Başkanım- esas olarak, bankalarla ilgili temel sorunu 3 Kasım seçimlerinde, meydanlarda siz de halka söz verdiniz. Dediniz ki: "Bankaları hortumlayanlardan, bankaların içerisini boşaltanlardan, yolsuzluk yapanlardan hesap soracağız" dediniz. İktidara geldiniz, söz verdiniz; verdiğiniz sözlerden birçoğunu tutmadığınız gibi, maalesef, bunu da yerine getirmediniz. Şu anda, bankaların içinden boşalan 50 milyar dolarlık parayı heba ettiniz, göz yumdunuz; yolsuzluklarla uğraşacağız derken, inanın, yolsuzluk yapanlara göz yumdunuz. Böylesine önemli bir konuyu Türkiye'de ve Yüce Mecliste konuşmanın ve gündeme getirmenin hiçbir sıkıntısı olmadığını düşünüyorum.

Bir konuya daha değinip sözlerimi tamamlayacağım.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de yaşanan sorunları Anamuhalefet Partisi olarak veyahut muhalefet partileri olarak bizlerden daha çok Türkiye'de var olan sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve sendikaların da gündeme getirmesi gerekiyor. Anlayamadığım bir konu da budur; maalesef, hiçbir sivil toplum örgütünden, hiçbir sendikadan, hiçbir meslek odasından bir ses çıkmıyor; yani, yaşanan sorunları gündeme getirmekte, söylemekte veya eyleme geçirmekte ne sakınca vardır, bunu da anlamış değilim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Ankara Ticaret Odası yapıyor; haksızlık etme.

BAŞKAN - Sayın Tüzün, lütfen…

Teşekkür eder misiniz Sayın Tüzün.

Buyurun.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Son söz Başkanım.

Evet, bu konuda bir duyarlı olan Ankara Ticaret Odasının başta çalışanları, üyeleri ve Başkanı Sayın Sinan Aygün'e gerçekten bu mağduriyeti, kredi kartı mağduriyetini, Türkiye'de ulusal ve yazılı basında gündeme getirdiği için kendisine huzurunuzda teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, son sözüm: Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak böyle bir kanayan yaraya parmak basmak istiyoruz ve vermiş olduğumuz Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun kanun teklifinde, benim de imzamın bulunduğu kanun teklifinin bugün, derhal, en kısa zamanda görüşülmesini talep ediyor, Sayın Başkanımızın ve Başkanlık Divanının şahsıma göstermiş olduğu bu anlayışa ve zaman açısından verdiği süreye teşekkür ediyorum. Yüce Meclise saygılar sunuyor ve şunu çok iyi bilmenizi istiyorum ki, bu şarkı burada bitmeyecek değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz isteyen Kütahya Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Kinay; buyurun.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Mevlüt Aslanoğlu ve arkadaşları tarafından hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde doğrudan görüşülmek üzere kredi kartlarının mağdurlarıyla ilgili teklifin, Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Mevlüt Aslanoğlu, müktesebatına uygun olarak, Türkiye'de yaşanan çok ciddî, özellikle kredi kartı müşterilerini, yaklaşık 29 000 000 vatandaşımızı ilgilendiren ya da kart sahibini ilgilendiren önemli bir konuyu, sorunu gündeme getirmiştir.

Haluk Koç'un da biraz evvel ifade etmiş olduğu gibi, bu konuda en az Sayın Aslanoğlu kadar heyecan duyduğumuzu, bu heyecana, bu soruna ilişkin, AK Parti Grubunun ve AK Parti İktidarının, benzeri bir heyecanla, benzeri bir ısrarla eğildiğini özellikle ifade etmek istiyorum. Bu doğrultuda, hükümetimiz, 24.11.2005 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine hazırlamış olduğu yasa tasarısını iletmiştir.

Biraz evvel, Değerli Grup Başkanvekilimiz Eyüp Fatsa Bey, yasayla ilgili, özellikle kredi kartı mağdurlarını ilgilendiren konulara ilişkin bir değerlendirmede bulundu. Aslında, kredi kartı, bir ödeme aracı olarak Türkiye'de ve dünyada tüketicilerin yararlandığı bir teknolojik araçtır, ödeme araçlarından biridir.

Şimdi, Türkiye'de ve dünyada çek de uygulanmaktadır bir ödeme aracı olarak, bildiğiniz gibi, senet de uygulanmaktadır. Dolayısıyla, herhangi bir enstrümanı, ödeme enstrümanını hedef alarak "senet mağdurları", "çek mağdurları" diyemeyeceğimiz gibi "kredi kartı mağdurları" ifadesini de belki de bankacılık sektörü ve bu ödeme aracını geliştiren, bu teknolojik değişimi, dönüşümü insanlık tarihine kazandıranlar açısından belki de bu noktada bir düzeltme yapma ihtiyacı söz konusudur. Zira, kredi kartlarıyla ilgili kullanımda yaklaşık yüzde 98'inin kredi kartını kendi doğasına uygun olarak kullanmakta olduğunu, yüzde 2'sinin de -bugün Bankalar Birliği tarafından basına intikal eden bir haberi aktararak ifade ediyorum; bu bilgi Bankalar Birliğine aittir-  yaklaşık yüzde 2'sinin de mağdur kesim, işte, bu sizin vermiş olduğunuz yasa teklifinde ve hükümet tarafından hazırlanan çok daha geniş kapsamlı, Bankalar Birliğimizin de, BDDK'nın da katkı sağlayarak, hükümetin diğer ilgili bakanlarının da katkı sağlayarak hazırlanış olduğu tasarı metninde de büyük ölçüde bu sorunun giderilmesine ilişkin değerlendirmeler bulunmaktadır. Bu süre elverdiği ölçüde, bunlara da, tabiî ki, değineceğim; ancak, aslında, belki de, kredi kartı mağdurları ifadesinden öte, Türkiye'de ödeme güçlüğü sorunu üzerinde daha kapsamlı bir değerlendirme yapma ihtiyacı vardır. Zira her ay yaklaşık 1,2 katrilyonluk bir ödeme güçlüğü yaşanıyor. Kredi kartı, bu ödeme güçlüğü içerisinde olan vatandaşlarımızın yaşadığı sorunlardan sadece biri. Karşılıksız çıkan çekler var, protestolu senetler var, tüketici kredileri var.

Sevindirici olan şudur değerli arkadaşlar: Özellikle 2001 yılı krizi sonrasında Türkiye'de faiz oranlarının düşmesiyle birlikte tüketim eğilimi büyük ölçüde artmıştır. Piyasalarda refah düzeyini ilgilendiren, beyaz eşya başta olmak üzere, otomobil ihtiyacı vatandaşlarımızın başta olmak üzere, refah düzeyini ilgilendiren ve nihayet konut tüketimi, konut talebi başta olmak üzere, refahını doğrudan ilgilendiren önemli bir talep ortaya çıkmıştır ve bu talep de, düşen faiz oranlarıyla finanse edilmektedir. Bundan, iktidarıyla muhalefetiyle tüm Türkiye'nin mutlaka memnuniyet ifade etmesi gerekir. Sayın Koç, biraz evvel, böyle bir sorunu getirdikleri için kendilerini takdir etmemiz gerektiğini ifade ettiler; ancak, buraya çıkan Değerli Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarım, faiz oranlarındaki bu düşmenin, talebin karşılanması ve finanse edilmesinde çok önemli bir imkân yarattığını ve bu imkândan özellikle üreticilerimizin istifade ettiklerine ilişkin bir vurgu, maalesef, yapmadılar.

Değerli arkadaşlar, henüz 22 nci Dönem yeni başlamıştı, çok iyi hatırlıyorsunuz, AK Parti Hükümeti, iktidarı ve muhalefetiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi, kredi kartı ve diğer… Birçok mağduru vardı Türkiye'nin, sadece kredi kartı değil… O günkü faiz koşulları hem kamu alacakları açısından çok yüksek nispetlerde mağduriyete sebebiyet verecek ölçülerde artmıştı hem de kredi kartı gibi, tüketici kredileri gibi ve hatta işletme kredileri gibi çok büyük ölçüde insanları mağduriyete uğratmıştı. Hatırlayacaksınız, gelir gelmez ilk yapmış olduğumuz işlerden birisi -elbirliğiyle tabiî ki- Türkiye Büyük Millet Meclisinde kredi kartı mağdurlarının hem faiz oranlarını düşürdük hem de taksitlendirme kolaylığı sağlayarak, bu sorunu önemli ölçüde giderdik.

Şimdi, benzeri bir sorun varlığını devam ettiriyor. Kredi kartıyla ilgili düzenlemeleri zaten çok daha geniş çaplı, sadece faiziyle ilgili değil, sadece oraya odaklanarak değil çok daha genel anlamda bir kurumsal işleyiş de öngörüsüyle bir tasarı ya da kanun şeklinde ortaya koymak gerekiyor. Siz de gayet iyi biliyorsunuz, Basel Kriterleriyle birlikte zaten bu yönde, müşteri ilişkilerini, müşteri odaklı finansman ilişkilerini düzenleyici tedbirleri sektör olarak almak da gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, ödeme güçlüğüyle ilgili bir değerlendirme yapmak gerekirse, bunun nedenleri üzerinde biraz daha durmak gerekir. Yapmış olduğumuz bir araştırmada, bir çalışmada, ödeme güçlüğünü doğuran en önemli etkenin gelir yetersizliği olduğunu tespit ettik. Türkiye, ne yazık ki, 2002 yılına 2 000 dolar seviyesinde millî gelirle girmiş bir ülke. İnşallah 2005 yılında 5 000 dolar seviyesini yakalamış olacağız. 2006 yılı itibariyle bunu gerçekleştirmiş olacağız.

Bu, temel bir sorunu, daha doğrusu, sorunun temel kaynağını bize işaret etmektedir. Türkiye, millî gelir açısından borçlanma ihtiyacını ve borcun faizini ödeme konusunda gelir yetersizliği sorunu nedeniyle bir sarmal yaşamaktadır. Ancak, Türkiye, bu sarmaldan, millî gelir seviyesini 10 000 dolar ve bunun üzerindeki bir değere taşıyarak aşabilir. Bununla ilgili olarak, bir sosyal istikrar, bir ekonomik istikrar sağlanmıştır.

1996 yılından 2005 yılına kadar geçen sürede, reel sektörü, ücret açısından, reel ücretler açısından, iş dünyasının elde etmesi gereken reel kâr açısından, mevduat sahiplerinin, tasarruf sahiplerinin getirisi olarak faiz açısından ve bununla birlikte enflasyonla değerlendirdiğimizde, çok ilginç bir tablo ortaya çıkmıştır. 1996 yılından 2003 yılına kadar, enflasyon, reel kesimlerde elde edilen reel ücretler başta olmak üzere, reel kâr başta olmak üzere ve tasarruf sahiplerinin mevduat getirisi, yani, faiz başta olmak üzere, tüm reel kesimlerin elde etmeye çalıştığı kârdan, maalesef, üste çıkmıştır. Enflasyon, hepsini ezen bir unsur olarak ortaya çıkmıştır; taa ki 2003 yılına kadar bu tablo değişmemiştir. Enflasyon büyüktür reel ücret, enflasyon büyüktür reel kâr, enflasyon büyüktür mevduat faizi. Bu doğrultuda, ancak 2003 yılından itibaren sosyal bir istikrar zeminine Türkiye kavuşmuştur ve bu doğrultuda da bu denge, enflasyonun en altta kalacak şekilde, reel kâr, reel ücret, faiz ve enflasyon ilişkisi bir sosyal istikrar zinciri olarak ortaya çıkmıştır. Bu tabloyu korumak ve ortaya çıkabilecek birtakım sorunların da kaynağına inerek, yine iktidarıyla muhalefetiyle çözümler üretmek durumundayız.

Ben, bu temel değerlendirmeyi yaptıktan sonra... Biraz evvel, değerli Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekilimiz Yaşar Tüzün Bey "faize ilişkin, yasa tasarısında herhangi bir hüküm bulunmamaktadır" dediler.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Evet, yok.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Sayın Aslanoğlu da, bu değerlendirmeyi teyit edecek bir ifadede bulunuyorlar; ancak, tasarının 26 ncı maddesi, doğrudan faizin hesaplanmasına ilişkindir.

Değerli arkadaşlar, şimdi, faiz oranının hangi nispette olacağına ilişkin değerlendirmeler, Parlamento dışında bu sektörün temsilcileri, bu konuyla ilgili, Bankalar Kanunuyla ilgili sorumluluğu olan BDDK ve tabiî ki, siyasîler olarak, milletvekilleri hep beraber oturup, derinlemesine düşünmemiz gereken bir sorundur.

Değerli arkadaşlar, elbette ki, şu anda, bankalar arasında yüzde 7,5'lardan yüzde 2,5'lara kadar değişen bir oranda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Aylık… Aylık yüzde 7,5… Bileşik faizle yüzde 150'ye geliyor!..

BAŞKAN - Sayın Kinay, lütfen, toparlar mısınız.

Buyurun.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - …aylık faiz uygulanması, tüketicilerin de kafasını karıştırmaktadır. Aslında, sektörün bu sorunu çözmesi gerekiyordu. Temel olarak, sektörün bu sorunu çözmesi gerekiyordu, bir faize ilişkin kanunî müdahale gerekmeden bunu çözmesi gerekiyordu; ama, çözemediğine göre, bazı müdahaleler, kanun yapıcı olarak, elbette ki, bizlere düşmektedir; ancak, faizle ilgili herhangi bir hüküm bulunmaması yönünde yapılan eleştiri de yersizdir, bunu da buradan ifade etmek istiyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Tasarıda yok ki…

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Sözlerime son verirken, inşallah, kısa bir süre sonra, ülkemizde, bu mağduriyete uğrayan, kredi kartı nedeniyle mağduriyete uğrayan değerli vatandaşlarımızın sorununun, yine, AK Parti Hükümeti tarafından hazırlanmış olan tasarı kapsamında yapılacak bazı değerlendirmeler ve düzeltmelerle birlikte çözümlenmesi yönünde umudumu ifade etmek istiyorum. Bu konuyu gündeme getirdikleri için de, Sayın Mevlüt Aslanoğlu ve arkadaşlarına teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kinay.

Grup önerisini oylarınıza sunuyorum…

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Koç.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur; birleşime 15 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.04

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.25

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

IV.- ÖNERİLER  (Devam)

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ  (Devam)

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grup önerisi  (Devam)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, öneriyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yetersayısı vardır; öneri reddedilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Hakkâri merkez, Yüksekova ve Şemdinli İlçelerinde meydana gelen olayların araştırılması amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin 7.12.2005 Çarşamba günü (bugün) saat 17.30'da, AK Parti Grup salonu arkasındaki bahçe içindeki araştırma komisyonu toplantı salonunda toplanarak başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmalarını rica ediyorum.

Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca plazma ekranlarda da ilan edilmiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sırada yer alan, Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı:920)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

3 üncü sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

4 üncü sırada yer alan, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Eğitim ve öğretimde işbirliği

MADDE 6.- Kurumlar, insan gücü planlaması, öğretim programlarının hazırlanması ve geliştirilmesi ile programların uygulanması konusunda Bakanlıkla işbirliği yapar.

Okullar, eğitim merkezleri ve kursların meslek dersleri öğretmeni ihtiyacının karşılanamaması durumunda ilgili kurumlar, ihtiyaç duyulan alanlarda nitelikleri Bakanlıkça belirlenen personelin bu okullarda, eğitim merkezlerinde ve kurslarda görevlendirilmesi için gerekli desteği sağlar.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Hatay Milletvekili Gökhan Durgun; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, Millî Eğitim Bakanı, maalesef, şu anda burada yok. Kendisiyle ilgili bu kanun tasarısı görüşülüyor; ancak, Millî Eğitim Bakanımız öğretmenlerden, eğitim sistemimizden sorumlu Bakan, Sayın İçişleri Bakanımız ona bugün vekâlet ediyor, o da, Ankara'ya haklarını aramaya, sağlıklı bir eğitim sistemi istemlerini dile getirmeye çalışan öğretmenlerimizin dövülmesiyle ilgili kurumun, kuruluşların bağlı olduğu Bakanlık; ortaklaşa çalışıyorlar herhalde, herkes sorumluluğunu yerine getirmeye çalışıyor.

Değerli arkadaşlarım, eğitim sistemimizin sorunları, her gün geçtikçe ağırlaşarak devam ediyor. Okulların teknik altyapı yetersizlikleri, devlet okullarında velilerden talep edilen yüksek düzeydeki bağış miktarları, öğretmen açıkları ve eksikleri gibi sorunlar, geçmiş yıllarda olduğu gibi, bu yıl da, eğitim sistemimizin temel sorunudur.

Her şeyden öte, eğitim sistemimizin giderek toplumdaki eşitsizlikleri tüm açıklığıyla görünür hale geldiği bir yapı da, ne yazık ki, önümüzde duruyor.

Öte yandan, bağış skandalları yine gündemimizdedir. Üstelik, geçtiğimiz yıl yaptığı bir yasa değişikliğiyle, okullarda bağış uygulamasını yasallaştıran AKP Hükümeti ve Sayın Millî Eğitim Bakanı, bu değişiklikten habersizmiş gibi, kamuoyu önünde, bağış uygulamasını eleştirmektedir. Ne yazık ki, hükümet, Millî Eğitim Temel Kanununun 16 ncı maddesinde yaptığı değişiklikle, okulları birer işletmeye çevirmiş ve bağış uygulamaları konusunda okul idarecilerini cesaretlendirmiştir. Aynı zamanda, bu, kamusal eğitim anlayışının da sonuna geldiğinin göstergesidir. Artık, devlet, okullarına, kendi başlarının çaresine bakmalarını öğütlemektedir.

Buna, kendi seçim bölgemden bir okuldan örnek vermek istiyorum. Antakya merkezde bir ilköğretim okulunda eski müdür 9,5 milyar bir borç bırakarak okuldan ayrılıyor, başka bir göreve gidiyor. Yerine gelen okul müdürü de, bu borcu ödemek üzere her bir öğrenciden 30 ile 40 milyon civarında para istiyor. Bu 9,5 milyar borcun da 7,5 milyarı elektrik borcu. Bir ilkokul, elektrik borcunu ödemek üzere öğrencilerden para toplama noktasına gelmişse, kayıt yapılırken bağış alınma noktasındaysa, kendi başlarının çaresine bakmaları öğütlenmekteyse, vay haline bu millî eğitim sisteminin!

Sayın Bakan bağış uygulamalarını çözüme kavuşturacak bir zihniyet taşımamaktadır. Geçtiğimiz günlerde de basına yansıdığı üzere, Sayın Bakan aklını özel okulların gelirlerinin artırılmasına, devlet okullarındaki öğrencilerin bu okullara kaydırılmasına takmıştır. Vergi indirimleri yoluyla, devlet okullarında okuyan 256 000 öğrencinin daha özel okullara kaydırılacağını düşünen Sayın Bakan, bu durumu, kamuoyuna tasarruf olarak açıklamaktadır.

Sayın Bakana soruyorum; mevcut haliyle bile yetersizken eğitimin bütçedeki payının arttığını söylüyorsunuz, diğer yandan da tasarruftan söz ediyorsunuz! Anlaşılan ya Sayın Bakanın kafası karışık ya da kamuoyunun kafasını karıştırmak istiyor.

Sayın Bakan, ücretsiz kitap dağıtımıyla ilgili, öğrencilere, velilere müjdeler vererek böyle bir uygulama başlatmış; fakat, bu uygulama görünürde katkı sağlayıcı bir nitelik taşısa da, biz, bu konunun altında bir rant kavgası olduğunu görüyoruz. Bakanlık, bu uygulamayı, kitapları yayınevlerinden satın alarak gerçekleştirmiştir, kendi ürettiği kitapların basımını da bir özel matbaaya vermiştir. Daha önce vatandaşın cebine el atan özel yayınevleri, bu kez vatandaşın vergileriyle oluşan kamusal kaynaklardan nemalanmaktadır. Uygulama yeni zenginler yaratacak ya da var olanları daha palazlandıracaktır. Oysaki, en ekonomik yol, hem kitap üretimi hem de basımının ve dağıtımının kamunun kendi olanaklarıyla gerçekleştirilmesidir.

Okullarımızın sorunları bunlarla da sınırlı değildir. Bir diğer sorun da okullarımızın fizikî koşullarıdır. Öyle ki, bugün Türkiye'de 8 325 okulda ikili, 17 636 okulda ise birleştirilmiş sınıflarda eğitim verilmektedir. İlköğretimde ve ortaöğretimde toplam derslik açığı binlerle ifade edilmeye başlamıştır. Bugün ülkemizde okul başına 1 tane fen laboratuvarı bile düşmemekte, 1 324 öğrenci tek bir laboratuvardan hizmet almaya çalışmaktadır.

Bilgisayar laboratuvarları açısından durum daha da kötüdür. Bu yıl itibariyle 8 624 öğrenciye bir tek bilgisayar laboratuvarı düşmektedir.

Eğitim sistemimizin diğer bir önemli sorunu ise, öğretmen açıklarıdır. Okullarımızdaki öğretmen açığı artık yüzbinlerle ifade edilmektedir. Binlerce okul, öğretmen yokluğu nedeniyle bugün kapalı durumdadır. Son on yılda, 335 311 öğretmen atanmışken, 130 673 öğretmen de emekli olmuştur. Bu durumda, reel anlamda ataması yapılan öğretmen sayısı 205 000'dir. Eğitime gereken önemin verilmediği, bütçeden yeterli kaynakların aktarılmadığı, nitelikli ve deneyimli kadrolar bir yandan emekli olurken, öte yandan kadrolu öğretmen atanmaması çok büyük bir kayıptır.

Var olan öğretmen açığını gidermek için sözleşmeli öğretmenlik yöntemini tercih eden hükümet, henüz, sözleşme kapsamında göreve başlayacak öğretmenlerle ilgili sosyal hakları da belirlememiş, bu konuyu belirsiz bırakmıştır; performanslarına göre derecelendirilmesi yöntemini uygun görmektedir. Bu da, öğretmenlerin kazanılmış haklarını hiçe saymak demektir.

Kadrolaşma ise tüm hızıyla devam etmektedir. Üç yıllık AKP İktidarı döneminde yapılan yönetici atamalarında, atanan idarecilerin büyük çoğunluğunun erkek olması, kadrolaşmanın cinsiyetçi boyutunu ortaya çıkarmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, kadrolaşmayla ilgili yine kendi bölgemden bir örnek vermek istiyorum. Yine, Antakya merkezde bir ilköğretim okulunda beden eğitimi öğretmeni doğum iznine ayrılıyor. Yerine bir vekil öğretmen atanıyor. Onbeş gün sonra bu vekil öğretmen de görevinden alınıyor. Yerine, yine başka bir ilçemizden bir beden eğitimi öğretmeni, görevlendirmeyle bu okula geliyor. Araştırıyoruz, bu öğretmen, bizim AKP İlçe Başkanının kardeşi. Onun boşalttığı kadroya ise, bir başka arkadaşımız vekil öğretmen olarak atanıyor. Yani, bu kadrolaşma konusunda akıl sır ermeyecek yöntemler gündeme getiriliyor, uygulanıyor.

Millî Eğitim Bakanlığı Genel Müdürlüğünün 2004/91 numaralı genelgesiyle, başta Ankara olmak üzere, tüm illerde, yöneticilikte beş yılını dolduran okul müdürleri, bulundukları yeri kanıksamaya başladıkları gerekçesiyle zorunlu rotasyona; yani, yer değiştirmeye tabi tutulmuştur. Böylelikle, bu kadrolardan boşalan kadrolar da AKP yandaşlarıyla doldurulmaya başlanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bugün basında da var; çok ciddî bir olay; ben onun üzerinde de durmak istiyorum. Mersin'de, bir okulda, 5 öğretmene, öğrencilerini dinden soğuttukları suçlamasıyla, görevlerinin yer değiştirilmesi ve maaş kesme cezası veriliyor. Bu dinden soğutma işlemini bu öğretmenler nasıl yapmış?.. Bu öğretmenlerin suçu, derslerinde evrim teorisini anlatmak ve ezan okunduğu zaman da sınıfın pencerelerini kapatmak... Suçları, bugün herkesin bildiği, herkesin okuduğu evrim teorisini anlatmak ve ders yaparken gürültü olan bir mekânda gürültüyü ortadan kaldırıp dersi vermeyi sağlamak. Bu öğretmenlerimizin suçu da bu. Bu öğretmenlerimizin durumunu da Sayın Bakanın dikkatine sunmak istiyorum; buna bir an önce bir çözüm bulunması gerekiyor.

Burada görevli müfettişin şu ifadesi de çok önemlidir: Bu soruşturmayı yürüten müfettiş "bu okulu temizleyeceğim, laiklerden temizleyeceğim" ifadesini kullanan bir müfettiştir. Bunun da araştırılmasını ve bu insan hakkında da gerekli işlemin yapılmasını ben buradan diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de eğitim sistemi var olan sorunlarıyla devam etmektedir. Bu kanunun çıkmasıyla birlikte, bu sisteme yeni okullar da dahil edilecektir. AKP Hükümetiyle birlikte bu sorunlar kalıcılaşmakta ve derinleşmektedir. Yaşadığımız çağda, Türkiye'de, eğitimin içler acısı görünümü sürmektedir.  Tüm öğrencilerin sağlık ve sosyal güvenlik hakkından yararlanabileceği bir sistemin kurulmasını, çocuklarımızın yılda iki kez sağlık taramasından geçirilmesini, çocuklarımızın bedensel ve zihinsel açıdan sağlıklı gelişimini sağlamak için süt ve temel gıda dağıtımının ücretsiz gerçekleştirilmesini sağlamak, devletimizin sorumlu olduğu bir konudur. Yetersiz beslenme sebebiyle ortaya çıkan rahatsızlıkların önünün alınması, okullarda ısınma sorununa çözüm bulunması, karda kışta kilometrelerce yürümek zorunda bırakılan öğrencilerimizin, evlerinden okullarına, okullarından evlerine güvenli biçimde ulaşmalarının garanti altına alınması, uyuşturucu kullanma yaşının 12'ye düştüğü okullarda buna karşı önlemlerin artırılarak çocuklarımızın karanlığa mahkûm edilmeyecekleri, ruhsal gelişimlerinin her aşamasında psikolojik destek görebilecekleri sistemleri geliştirmek, yaymak ve bu sorunlara çözüm bulmak gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Durgun, lütfen toparlar mısınız.

Buyurun.

GÖKHAN DURGUN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Durgun.

Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen, Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan; buyurun.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1009 sıra sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının         6 ncı maddesi hakkında Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, iki gün önce, kadınlarımıza seçme ve seçilme haklarının verilmesinin 71 inci yılını kutladık. Birçok Avrupa ülkesinde kadınlara bu hak verilmemişken, Büyük Atatürk ve arkadaşları kadınlarımıza bu hakları vermiştir, Meclis kanalıyla. Tümünü saygıyla anıyoruz.

Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine baktığımızda 24 tane bayan milletvekilimiz var. Oysa, Türkiye nüfusunun yüzde 51'ine yakın kadınlarımız yaşıyor ve bu oran, Meclise baktığımızda, yüzde 4,27 civarında bir oran ki, gerçekten, bizim millî eğitime bakış açımızın ve kadınlara bakış açımızın bir örneği olarak görüyoruz; bunların düzeltilmesinde yarar vardır diyoruz.

Değerli milletvekilleri, kurumların insangücünün kalkınma hamlesine hız kazandıran bir faktör haline dönüşmesi, nitelik ve nicelik açısından yeterli bir eğitimin verilmesi mümkün olmalıdır. Okulöncesi eğitimden başlamak üzere, eğitimin her kademesinde, halkımızı, 21 inci Yüzyılda çağdaşlarıyla rekabet edebilecek düzeye getirecek nitelikte yetiştirmek hayatî önem taşımaktadır.

Eğitimin, verimlilikte artış yaparak, ekonomik büyümeye en büyük katkıyı sağlayabileceği bir gerçektir. Üretim ve hizmet sektöründeki teknolojik gelişmeler ve kalite yarışı, içgücünden beklenilen nitelikleri etkilemektedir. Değişikliklere uyum sağlayan, problemleri çözen, iyi yönetimlere ve benzeri yeteneklere sahip olmayı hedeflemiştir.

Eğitim hizmetleri konusunda esas görevli olan kurum Millî Eğitim Bakanlığıdır. Eğitim Birliği Kanununun amacı ise, eğitimi dağınıklıktan kurtarmak ve tek elden yürütmek iken ve objektif üreten ve eğitim sistemimizde birlik çabası göstermesine rağmen, maalesef, bazı istisnaî durumlar ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı, bu yasa, var olan dağınıklığı, aksaklıkları gidermek için iyi bir çalışmadır.

Değerli milletvekilleri, durum böyle olunca; Türkiye'de eğitim emekçilerinin yıllardır, ciddî ekonomik ve sosyal sorunlarla yaşamaya çalıştığı bilinen bir gerçektir. Öğretmenlerin ekonomik, özlük ve demokratik sorunları her yıl birikerek büyümektedir. Ekonomik açıdan çökertilen öğretmenler, memur ve hizmetliler geçinebilmek için ek iş yapmak zorundadırlar.

Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde çalışan eğitim ve bilim emekçilerinin sorunlarının, ülkenin genel sorunlarından ayrı ve bağımsız olmadığını düşünmekteyiz. Eğitimin ve eğitim emekçilerinin yaşadığı sorunların çözülmesi için gerekli olan ekonomik koşulların düzeltilmesi yanında, demokratikleşme yolunda da acil adımlar atılmasında fayda vardır.

Değerli milletvekilleri, herkes için temel bir insan hakkı olarak kabul ettiğimiz eğitim hakkı, bugün Türkiye'de sadece ekonomik gücü olanların yaratabildiği bir fırsat haline gelmiştir. Oysa, parası olmayan öğrenciler ne dershanelerden ne araç ve gereçlerden faydalanamamaktadır. Bu sebeple, eğitimde bir eşitsizlik oluşmaktadır.

Sayın milletvekilleri, üniversite imtihanlarına baktığımızda, 2004 yılında sıfır puan alan 32 177 iken, 2005 yılında 57 163 olarak kaydedilmiştir. İşte, bu durum, eğitimdeki fırsat eşitsizliğinin en güzel örneğidir.

Binbir güçlük içerisinde çocuklarını üniversitede okutan ailelerin durumları yürekler acısı. Üniversiteyi bitiren çocuklarımız aş ve iş bulamamanın sıkıntısı içindeler. Hem aileleri hem de kendileri psikolojik sıkıntı içerisinde siyasetçilerden yardım beklemektedirler. Oysa, bizler de, yardımcı olamamanın üzüntüsü içerisindeyiz. Hükümetin gerekli girişimde bulunmasında, bu konuda duyarlı olarak çalışmasında ve uğraşmasında yarar var düşüncesindeyiz.

Değerli milletvekilleri, fen-edebiyat fakültesi mezunlarının öğretmen olmaması binlerce öğrenci ve ailelerinin mağdur olmasına neden olmaktadır. Bu mağduriyetin kaldırılması ve öğretmen açığının da bir nebze olsun giderilmesi için öğretmen olarak atanmalarında yarar vardır diye düşünüyoruz.

Vekil öğretmenlerin çeşitli sosyal haklardan mağdur olmaları da ayrı bir sorundur. Bu öğretmenlerimizi de sahiplenmeliyiz.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'deki eğitim sisteminin acilen nitelikli hale getirilmesi gerekmektedir. Bunun için de, öncelikle ikili eğitimden tekli eğitime geçilmelidir. Yurdumuzda 8 325 okulda ikili, 17 636 okulda da birleştirilmiş sınıflarda eğitim verilmektedir. Bu rakamlarla, yaklaşık 7,5 milyon öğrencinin, bu okullarda ve olumsuz koşullar altında eğitimini sürdürmeye çalıştığını görmekteyiz. Nitelikli eğitimin önünde ciddî bir engel olarak duran ikili eğitim sorunu çözülmeden, ikili eğitim yapan okullarda yaşanan sıkıntıların artması kaçınılmazdır. Bu sıkıntının aşılmasının tek yolu, okul ve derslik açıklarının kapatılması ve tüm eğitim kademelerinde tekli eğitime geçilmesidir.

İki; sınıf mevcutları 60 değil, en fazla 30'u geçmemelidir. Kalabalık sınıflar, Türkiye'deki eğitim hizmetinin yıllardan bu yana yaşadığı temel sorunların başında gelmektedir. Pek çok Avrupa ülkesinde sınıf mevcutları 24 iken, ülkemizde hâlâ 50-60 civarında olması, gerçekten eğitimi bir sıkıntıya sokmaktadır.

Üç; eğitimde kadrolaşma değil demokratikleşme yöntemi anlayışı benimsenmelidir. Eğitim yöneticileri, siyasîlerin bireysel istek ve takdirlerine göre değil, önceden belirlenmiş bilimsel esaslara göre ve yapılacak demokratik seçimlerle belirlenmelidir. Her iktidar değişikliği döneminde yaşanan yoğun siyasal kadrolaşmanın önüne ancak bu şekilde geçilebilir. Memurlar siyasî tayinlerle yıpratılarak bezdirilmekte, istifaya zorlanmakta ve hatta, eşleri farklı illere atanarak aile birliği sarsılmaktadır. Siyasî kadrolaşmayı bırakıp, eğitim kurumları kendi içlerinde özerk olarak çalıştırılmalıdır.

Buna örnek olarak, dünkü, bilmiyorum, basından takip ettiyseniz, Kültür Bakanımızın, Millî Eğitim Bakanlığına "ben, bu sanatçıları buralara atadım, sizler de bunların eşlerini bu illere atayın" diye bir yazı geçmişti.

Değerli milletvekilleri, Mersin Milletvekili olduğum için, bugün, basında -ki, önceden de öğrendiğimiz kadarıyla- "Mersin'de 5 öğretmenin görev yeri cami imamının şikâyeti üzerine değiştirildi" diyor  ve "Evrim Sürgünü..." Bu öğretmenlerin hepsini yakından tanıyorum. Gerçekten, Atatürk ilkelerine bağlı, çağdaş, demokratik ve çalışkan arkadaşlarımızdır. Hatta, Yalınayak Beldesindeki bu okul da örnek okul seçilmiştir. Bu arkadaşlarımızın projesi de on güne kadar ödül alacak. Bu ödül alan arkadaşlarımız, bunları hak etmediler. Suçları ne?.. Bunların çok çalışmaları galiba. Bir de, aynı mezhepten olmaları mı?.. Tesadüf değil bunlar. Artık, bunları bırakın, insanları bölmeyin. Yazık, Millî Eğitimde bu memurların onuruyla, çalışmasıyla, hareketleriyle, şevklerini kırmayın, bölücülük yapmayın. Çünkü, bu arkadaşlarımız, her yönüyle cumhuriyet değerlerine sahip olan arkadaşlarımız.

Diğer bir konu ise, yargıya saygınız olduğunu savunuyorsunuz. Soruyorum, Mersin Millî Eğitim Müdürü mahkemeyi kazanarak döndüğü halde, tekrar neden göreve başlatılmadı? Bunları, Millî Eğitim Bakanı olsa da, keşke cevaplandırsa diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, hizmetli ve memurlar için özel hizmet tazminatı ödenmelidir. Kamu kurumlarımızın en önemli yapı taşlarından birisi olan memurlar, ciddî sorunlarla karşı karşıyadır. Diğer eğitim çalışanlarıyla aynı ortamda bulunan, ancak eşit haklara sahip olmayan memurlar, kendilerine yüklenen her türlü angaryayı tartışmasız yerine getirmeyle yükümlü saymaktadırlar kendilerini. Hizmetli ve memurların yıllardır süren mağduriyetlerini gidermek amacıyla, yaptıkları işlerin niteliği ve çalışma koşulları göz önünde bulundurularak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özcan, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - … ek özel hizmet tazminatı ödenmelidir. Ayrıca  net olarak ellerine geçen 3,3 YTL'lik ders ücretlerinin 10 YTL'ye çıkarılmasında yarar vardır diyoruz.

Ayrıca, memurlarımızın çok sıkıntılı durumda olduklarını biliyoruz. Öncelikle bu memurlarımıza kira ve yakacak yardımları yapılmasında yarar vardır diyoruz. Örneğin, 9/1'deki memur 560 YTL, 14/2'deki memur 556 YTL, 1/4'deki öğretmen 880 YTL, 7/1'deki kaymakam ise 1 142 YTL almaktadır. Değerli arkadaşlar, bu memurlarımız kira parası mı ödesin, elektrik parası mı ödesin, çocuklarının eğitim parasını mı ödesin?! Bu konu, gerçekten yürekler acısıdır.

Değerli arkadaşlar, biz, 24 Kasım günü Öğretmenler Gününü kutladık. Sayın Bakanımız burada olsaydı… O gün öğretmenlerimizin elini öptü. Öğretmenlerimizin elini öptü; ama, Kızılay'da da öğretmenlerimiz coplandı. Sayın Bakan, öğretmenlerin ellerini öpmeyeydiniz, ama bu insanları coplatarak hastanelik de yapmayaydınız. Bunlar, gerçekten çok üzücü tablolardır, eğitimcilerimize en büyük kötülüktür. Sayın Bakan, bu öğretmenlerimize karşı, biraz daha, hükümet olarak da duyarlı olmamızda yarar vardır diye düşünüyorum.

Sayın Millî Eğitim Bakanımıza sormak istiyorum; hangi öğretmen, öğrencisinin ve velisinin yanında açlık sınırının altında çalıştığından bahsetmiştir? Ayrıca, hangi öğretmen 15 saatlik dersi 1 gün içerisine sığdırmıştır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özcan, lütfen!

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - 2 dakika daha müsaade eder misiniz...

BAŞKAN - Hayır, lütfen Sayın Özcan, ek sürenizi verdim ben size.

Teşekkür eder misiniz lütfen.

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum Yüce Heyete.(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.

Madde üzerinde, şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli milletvekilleri; ben bir eğitimci değilim; ama, işin öbür bacağına, öbür perdesine bakmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, çağdaş dünya diyoruz, gelişmiş ülkeler, gelişmiş medeniyetler seviyesine ulaşmak istiyoruz; hepimizin dilinde. Sadece bugün için söylemiyorum; biz çocuklarımızı katlediyoruz. Yabancı dil eğitimi bilmeyen, bilgisayarı bilmeyen çocuklar geleceğin dünyasında ekmek parası bulamayacaklardır. Sadece bugün değil, dün de; ama, bu mantıkla yarın da. Eğer benim çocuğum en az bir lisan bilmiyorsa…

MEHMET ALİ SUÇİN (Batman) - Merak etme, herkes bilecek, öğrenecek.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Hangi herkes biliyor?!

MEHMET ALİ SUÇİN (Batman) - Herkesin evinde bilgisayar var.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Nerede evinde?!

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Milletvekili, hatibe söz atmayalım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Lütfen, Sayın Milletvekilim, ben burada siyaset yapmıyorum, sadece çocuklarımızın geleceğini konuşuyorum.

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, Genel Kurula hitap eder misin lütfen!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Sizin çocuğunuz alabilir, benim çocuğum alamıyor Beyefendi. O zaman, bu ülkede bir fırsat eşitliği varsa, benim de çocuğum bunu öğrenmek zorundadır.

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Sinirlenme Mevlüt...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - "Öğrenecek" diyorsun da!.. Türkiye'de kaç tane öğrenci var; bırakın liseleri, kaç üniversite bitiren öğrencimiz lisan biliyor arkadaşlar? Dünyanın az gelişmiş ülkelerine dahi baksanız, Arabistan'a bakın, Hindistan'ına bakın, Pakistan'ına bakın, yabancı dil bilmeyen bir tane insan bulamazsınız.

Eğer benim çocuğum, sizin çocuğunuz, hepimizin çocuğu, hepimizin geleceği, Millî Eğitim Temel Kanununda, ilkokuldan itibaren en az bir yabancı dil mecbur edilmezse… Liseyi bitiren bir çocuk üniversiteye girme şansı bulamıyorsa dahi, en az bir lisanı öğrense, o lisan kendisine bir ekmek kazandırır arkadaşlar. Bu çocukların geleceğini düşünün. Yani, ben, burada... Bugünün meselesi değil, yıllardır bu çocuklarımız katlediliyor. Yıllardır bu çocuklarımıza verilen eğitim yasak savmacı bir eğitimdir, hiçbir işe yaramıyor.

Değerli arkadaşlarım, eğer, ülkemizi seviyorsak, eğer, çocuklarımızın geleceğini seviyorsak, ilkokuldan… Çok mu zordur bu; yapanlar nasıl yapıyor, çok mu zor; ilkokulda… Tabiî, bir günde olmaz bu. Millî Eğitim Temel Kanununda, ilköğretimde bir yabancı dil mecburdur. Lisede ikinci yabancı dil saati getirsek, en azından, liseyi bitiren çocuklarımız iki tane yabancı dil bilse, bu ülke çağdaş dünyayla kolay entegre olur, bu ülke dünyadaki ticaret hacminden çok kolay büyük paylar alır arkadaşlar.

Bakın Hindistan'a… Hindistan'da yazılım paketlerinden yılda 50 milyar dolar para kazanıyorlar. Neden biliyor musunuz; lisan bilen, çok iyi yetişmiş bir gençliği var.

Üniversiteyi bitiriyor gençlerimiz; lisanı yok, bilgisayarı yok, hiçbir şeyi yok. Gidiyor bir avukat, Adalet Bakanlığının açtığı memurluk sınavında kâtip olmaya çalışıyor arkadaşlar. Yazıktır arkadaşlar, yasak savmayalım. Bu ülkenin gerçeklerini perdeyi örterek gidermeyelim. Hiç değilse, bugünden sonraki çocuklarımızı düşünelim.

Bu ülkede yasak savıyoruz. Bu çocuklarımızı -yine söylüyorum- katlediyoruz, Türkiye'nin geleceğini karartıyoruz hep beraber. Bu mantıkla Türkiye bir yere gidemez arkadaşlar. Yetişmiş ve eğitimli insan; ama, yetişmiş insan derken, her türlü çağdaş, teknolojik bilgileri almış, en az iki yabancı dil bilen bir insanı dünyaya çıkar bakayım, dünyayı devirir. Türkiye, dünyadaki ekonomik olaylardan çok büyük pay alır arkadaşlar;  lütfen, bunu gözardı etmeyelim. Bilemiyorum, ben eğitimci değilim; ama, işin bu tarafında, bu eksiklik çok büyük.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, olayın sosyal ve ekonomik tarafına bakalım. Ben, yine söylüyorum, çocuklarımız katlediliyor. Ülkemizi biz sevmiyoruz; ülkemizin geleceğini çok iyi yetişmiş insanlara bırakmak için, dün de çaba gösterilmedi, bugün de çaba gösterilmiyor. Bilgisayar... 20 000 tane bilgisayar Tekstil Vakfı veriyor. Bilgisayarı olan okullardaki çocuklar bilgisayar öğrenecek; ama, diğer çocuklarımız ne olacak?..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen…

Buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) -  Onlar bunu hak etmiyor mu?.. Onlar bunu hak etmiyor mu?.. Köydeki öğrencim, taşımalı eğitim, köy yollarında 3 saat çamura saplanan insanlara yazık değil mi bu ülkede?..

Değerli arkadaşlarım, ne olursunuz, Millî Eğitim Temel Kanununu… Bu Meclis bir devrim yapsın, devrim; Türk çocuklarının geleceği için, Millî Eğitim Temel Kanununu değiştirelim. İlkokulda en az bir yabancı dil, lisede en az ikinci yabancı dil koyalım, zorunlu okutalım. En azından, geleceğimizin, ülkemizin geleceği çocukları dünyaya entegre edelim.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen İstanbul Milletvekili  Mustafa Ataş?.. Yok.

Kütahya Milletvekili Sayın Alaettin Güven; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım,  değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 1009 sıra sayılı yasa tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde şahsî görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Madde konusunda görüşlerimi sizlere ulaştırmadan önce, bugün bir hatip, buradan "bu kanun görüşülürken Kütahya Milletvekili" diyerek -şahsımı kastederek- "kürsüye çıkıyor 'kanun güzeldir, uygundur, milletimize hayırlı olsun' deyip iniyor" dedi. Ben, yine, millet adına siyaset yapan bir iktidarın üyesi olan milletvekili olarak, her zaman, her şeyin milletimize hayırlı uğurlu olmasını dilemeye devam edeceğim. İkincisi, güzeldir diyeceğim. Güzeli sevmek aynı zamanda yine güzeldir. Başka bir deyişle, sözcükler, hiçbir zaman israf edilmeyi sevmezler. Sözcüklerin, kelimelerin, cümlelerin en korktuğu şey israf edilmektir. Keçiboynuzunu sevmiyorsam, bir dirhem bal için bir batman odunu çiğnemeyi sevmiyorsam, bu benim tercihimdir ve burada, milletin kürsüsünde, milletvekili olarak, benim, söz hakkımı bir başkası kullansın diye kullanmamamın, hiçbir milletvekili arkadaşımın kullanmaması anlamını taşıdığını zannetmiyorum, öyle bir şey yok; kanaatimi herhalde paylaşıyorsunuz.

Bu yasanın 6 ncı maddesinde, Adalet Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığının şu anda bünyelerinde bulunan meslek liselerinin Millî Eğitim Bakanlığına devredildikten sonra eğitim ve öğretim alanında işbirliği yapılmasını düzenlenmektedir. Teorik bilgilerin elde edilmesi ve davranış haline getirilmesi için insan gücünün planlanması, öğretim programlarının hazırlanması, programların geliştirilmesi ve uygulanması konusunda ilgili kurumlar ile Millî Eğitim Bakanlığının işbirliği yapması, dayanışma içinde bulunması gerekli ve önemlidir.

Ayrıca, devredilen okulların meslek dersleri öğretmenleri ihtiyacı karşılanmazsa, karşılanamazsa, yine ilgili kurumlar ihtiyacın giderilmesi için görevlendirmeyle destek sağlamasını hükme bağlamaktadır. Yine söylüyorum: Güzel bir maddedir, güzel bir tasarı üzerinde çalışıyoruz. Milletimize hayırlı, uğurlu olsun.

Saygıyla. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven.

Şimdi, madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın İnce, buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle bu görüşmeyi çok yadırgadığımı belirtmek istiyorum. Millî Eğitim Bakanının burada olmasını isterim, ben sorularıma yeterli yanıt alacağımı sanmıyorum. Millî Eğitim Bakanı, Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmesini bırakabilir, pekâla da buraya gelebilir diye düşünüyorum. Ama, yerine hep ya İçişleri Bakanı ya eski İçişleri Bakanı bakıyor. Herhalde, öğretmenler dövüldükten sonra böyle bir gelenek başlayacak; Millî Eğitim Bakanının yerine eski İçişleri Bakanları ya da yeni İçişleri Bakanı bakacak!

BAŞKAN - Sayın İnce, lütfen sorunuza geçer misiniz.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Tabiî, Sayın Başkanım.

Efendim, Millî Eğitimde yeni tip uygulamalar başladı. Bunlardan birisi şu: 2 trilyon liraya bir okul yapılıyor, hayırsever bir yurttaşımız 70 milyar lira, 80 milyar lira para veriyor, okulun adı o hayırseverin oluyor. Bu çok yanlış. Yani, 2 trilyonluk bir okula 50 milyar lira vererek                 -örneklerini verebilirim- 100 milyar lira vererek, okula ismini vermenin çok yanlış olduğunu sanıyorum. Cumhuriyetin ilk yıllarında okullara öğretmenlerin ismi verilirdi; ne yazık ki, artık bu gelenek ortadan kalktı, hele hele bu iktidarın döneminde.

Bir ilginç olayı size anlatmak istiyorum, o da, Aralık İlçe Millî Eğitim Müdürüyle ilgili. İlçe Millî Eğitim Müdürü, ilde şube müdürü olarak görevlendiriliyor. Burada amaç, yolluk almak. İlçe millî eğitim müdürünün yerine de, bir okul müdürü görevlendiriliyor. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bunlar doğru mudur?

Son sorum da; her yıl rutin olarak, sınıf öğretmeni olarak atanmış öğretmenler, başvuruları uygun bulunursa branşlarına geri dönebiliyorlardı; ama, bu isteğe bağlıydı. Bu, kez, hepsini geriye döndürdünüz. Kimisi dönmek istemiyordu, sınıf öğretmenliğinde kalmak istiyordu; çünkü, ekders ücreti alıyordu ya da Türkçe öğretmenliği, edebiyat öğretmenliği branşlarını kaybettiler, coğrafya öğretmeni ilköğretimdeydi, sosyal bilgiler öğretmeni olarak bunları bıraktırdınız. Bunların doğru olduğunu düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İnce.

Sayın Karademir, buyurun.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabiî, Millî Eğitim Bakanının burada olmaması, gerçekten bir talihsizlik; çünkü, bizim sorularımıza ancak o cevap verebilirdi.

Ben, her şeye rağmen sorumu sormak istiyorum.

Sayın Bakan, 2.4.1993 tarih 21540 sayılı Resmî Gazete ile Ekim 2002 tarih 2541 sayılı Tebliğler Dergisinde yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Kurumlara Ait Açma, Kapatma ve Ad Verme Yönetmeliğine göre, ilimiz okullarında ad vermede değerlendirilmek üzere, İzmir İl Millî Eğitim Müdürlüğü, 24 Kasım 2005 tarihli bir yazıyı okul müdürlüklerine fakslamıştır. Bu yazıda, okullarda ad vermede değerlendirilmek üzere, okul isimlerinin 28.11.2005 tarihine kadar müdürlüğümüze iletilmesi istenmiştir. Yazının, 24 Kasım Öğretmenler Gününde gönderilmesi, mükemmel bir jest olarak algılanabilir; ancak, bu yazının 24 Kasım Öğretmenler Gününde öğretmenler tarafından değerlendirilmesi ve önerilerde bulunulması mümkün değildir; çünkü, o gün okullarda tören var, yöneticilerin yarısı devlet töreni için AKM gibi diğer salonlarda. 25 Kasım Cuma günü bu yazı öğretmenlere açıklansa dahi, hangi öğretmen, düşünerek, tartışmadan bir fikir üretebilir merak ediyorum. 26, 27 Kasım ise tatil günleri, 28 Kasım ise son gündür. Bu bağlamda;

1- Bu yazının cevabının acele edilmesi ve zamanının kısa tutulmasının nedeni nedir.

2- Bu yazının amacı, ileride, il millî eğitim müdürüne sorulacak sorulara "bu konuyu öğretmenlerime danıştım" demenin bir altyapısının hazırlanması mıdır?

3 - Buna tam bir köylü kurnazlığı diyebilir miyiz?

4- Öğretmenler Gününde Ankara'da hak arayan öğretmenleri, polis tarafından coplatmak, diğer yandan, öğretmenlerin görüşlerini göstermelik olarak almak girişimleri, AKP Hükümetinin takıyye anlayışının bir göstergesi midir; merak ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Karademir.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Buyurun Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Millî Eğitim Bakanımız, Bütçe Komisyonunda, yeni kurulacak üniversitelerle ilgili kanun tasarısının görüşmelerinde bulunmak üzere Bütçe Komisyonunda; o sebeple, şu anda Meclis Genel Kurulunda bulunamadı. Yoksa, elbette, bu önemli kanunun görüşülmesinde Sayın Bakanımız da burada bulunmak isterdi.

Değerli milletvekillerimizden tevcih edilen sorulara ilişkin konular yazılı olarak cevaplandırılacaktır. Arkadaşlarımızın da araştırmasını gerektiren konulardır. O sebeple, belki benim vermiş olduğum cevaplar şu anda sayın milletvekillerini tatmin etmeyebilir; ama, yazılı olarak, daha kapsamlı bir şekilde, Bakanlık tarafından, kendilerine, sormuş oldukları sorular cevaplandırılacaktır.

Yalnız, şu ifadeyi paylaşmadığımı, kabul etmediğimi ifade edeyim; yani, öğretmenler polisler tarafından coplandı gibi maksadını aşan bir ifade oldu; bu, yanlış bir şeydir.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Gerçek öyle, Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Yani, sanki, bu, bir emir verildi, bir talimat verildi, öğretmenler bu şekilde oldu gibi bir algılama oldu. Bu, kesinlikle yanlıştır. Polis de memurdur, öğretmen de memurdur, onlar bu devletimizin aslî görevlileridir; yani, böyle bir anlayışa, öğretmen ile polisi karşı karşıya gibi gösterecek anlayışlardan da kaçınmak lazım; bunu ifade etmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Gazalcı, buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Çalışma Bakanımız, iyi niyetiyle, hiç olmazsa, öğretmenin coplatılmadığını söyledi; ama, Millî Eğitim Bakanlığı, o eylemden önce bir genelge gönderdi ve bazı öğretmenlerin, işte, illegal eylemlere katılabileceği gibi, genelgede, böyle, sanki, ortam hazırlayan bir durum yaratmıştı. O yüzden kınıyorduk Sayın Bakan.

Kaç okul Millî Eğitim Bakanlığına bağlanıyor, bir yaklaşık hesap yapıldı mı? Sağlık meslek liselerine YÖK ile olan anlaşmaya karşın öğrenci alınacak mı, Danıştay kararına karşın? Turizm Eğitim Merkezindeki eğitici-öğretici durumdaki kişilerin bu yasa çıktığı takdirde iş güvenceleri sağlanıyor mu? Buradan sormuştuk, yineliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Sayın Kepenek, buyurun.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benim iki sorum var. Birincisi, 24 Kasım Öğretmenler Gününde kaç öğretmen gözaltına alınmıştır ve tutuklu öğretmen var mıdır şu anda?

İkinci sorum -bugün basında yer aldı, biraz evvel de dile getirildi- Mersin Yalınayak İlköğretim Okulundan, derslerinde evrim teorisini anlattıkları için 1'i müdür 5 öğretmen sürgün ve maaş kesilmesi cezası almışlar mıdır? Bu sorulara yanıt istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

Sayın Kamacı?.. Yok.

Sayın Baloğlu, buyurun.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bu yasayla birleştirilecek olan bütün okullarda da ders kitaplarına Sayın Başbakanın ve Sayın Millî Eğitim Bakanının fotoğrafları konulacak mıdır? Dün, Sayın Millî Eğitim Bakanı bu kitaplara bu resimlerin konmasının nedenini motivasyon olarak niteledi; yani, okulların ders kitaplarına Başbakanı ve Sayın Bakanlarını koyarak öğrencileri motive ediyoruz. Bu yeni öğrenim biçimi Avrupa Birliğinin hangi ülkelerinde geçerli bir anlayıştır? Bu motivasyon anlayışınızın bilimsel temeli nedir?

Ayrıca, şunu öğrenmek istiyorum: Acaba, öğrenciler başka iç açıcı resimlerle de motive edilebilir mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baloğlu.

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanıma şu soruyu yöneltmek istiyorum:

Türkiye'de 57 000 okul bulunmaktadır. Derslik ihtiyacının giderilmesi amacıyla eğitim tarihinin en büyük gönüllü katılımı hedeflenmiştir. Bu kapsamda, Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyası başlatılmış ve devam etmektedir. Bu kampanyayla 2 katrilyon kaynak sağlanmıştır bugüne kadar; gerek bu kampanyayla gerekse de Bakanlığın kendi çalışmalarıyla fizikî altyapı sorunu ne zaman sonuçlanacaktır?

Teşekkür ederim.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Işık, dün sormuştunuz bu soruyu; tekrar ediyorsunuz; karıştırdınız…

AHMET IŞIK (Konya) - Her seferinde soracağım bu cevabı almak için.Siz Aynaya bakın, kendinize bakın…

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.

Sayın Bakan, buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; değerli milletvekillerimizin de mutlaka bilgisinde olan hangi meslek liseleri Millî Eğitim Bakanlığına devrediliyor konusu veyahut da sorusunu şöyle cevaplandırmak istiyorum: Adalet meslek lisesi 3 adet, tarım meslek liseleri 12 okul, tapu ve kadastro meslek lisesi 1 okul, meteoroloji meslek lisesi 1 okul, sağlık meslek liseleri 280 okul; toplam 309 meslek lisesi, diğer bakanlıkların bünyesinde olan bu meslek liseleri Millî Eğitim Bakanlığımıza devredilmiş olacak bu yasa Yüce Kurulumuzdan onay gördüğü takdirde. Bu meslek liselerinde de toplam 36 952 öğrenci bulunmaktadır. Sağlık meslek liselerine de bu yıldan itibaren öğrenci alınmadı. 

Diğer sorulara yazılı olarak cevap verilecek Sayın Başkanım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum…

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Koç.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.15

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.26

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

1009 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009)  (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 6 ncı maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7.-  3.6.1938 tarihli ve 3423 sayılı Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Meslekî ve Teknik Öğretim Okulları Döner Sermayesi Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Okulların döner sermayelerinin toplamı yüzmilyon Yeni Türk Lirasına (YTL)  çıkarılmıştır. Bu miktar,  Bakanlar Kurulunca on katına kadar artırılabilir. Sermaye artırımları; döner sermaye işletmelerinin yıl sonu bilançosunda görülen kârlarının üçte birinin doğrudan sermayeye eklenmesi suretiyle karşılanır. Döner sermaye işletme faaliyetlerinden elde edilecek kârın en çok üçte biri, bu kârın gerçekleşmesini sağlayan personele katkıları oranında üretimi teşvik primi olarak dağıtılır. Ancak, her personele verilecek primin yıllık tutarı en yüksek asgari ücretin yıllık tutarından fazla olamaz. Bakanlıkça uygun bulunan alanlarda, çalışma saati göz önünde bulundurulmaksızın parça başı ücret ödenmek suretiyle mal ve hizmet üretimi yaptırılabilir. Okulların atölye, makine parkı ve tesisleri özel sektörle işbirliği yapılarak işletilebilir. Bu fıkranın uygulanması ile ilgili hususlar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle düzenlenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Muharrem İnce, aynı zamanda şahsı adına da söz istediği için ve başka grup adına söz isteyen olmadığından dolayı, konuşma süreniz, Sayın İnce 15 dakikadır.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gönül isterdi ki, Millî Eğitim Bakanı burada olsun, dünkü tartışmalardan cevaplayamadıklarımızı burada cevaplayalım. Dün, Sayın Bakana bir soru sormuştum, demiştim ki: Siz, Bakanlığınız döneminde 40 tane anadolu öğretmen lisesi açtığınızı söylüyorsunuz. Öğretmen yetiştirmeye özel önem verdiğinizi söylüyorsunuz.

Sayın Başkan, iktidar tarafındaki arkadaşlarımın sohbetinden rahatsız oluyorum.

BAŞKAN - Bir saniye Sayın İnce.

Sayın milletvekilleri… Lütfen, sayın milletvekilleri…

Sayın İnce, buyurun.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Anadolu öğretmen liselerine verilen önemden söz etmişti. Ben de Sayın Bakana, bu konudaki, anadolu öğretmen liselerinin ekstra puanları, ilave puanları vardı, onu yok ettiğinizi söylemiştim. O da, bana, bu işi bildiğimi; ama, siyaset yaptığımı, bunu YÖK'ün yaptığını söylemişti. Ben oysa geçmişten bahsetmiştim. Bakınız, 4.5.2004 tarihinde gelen kanun tasarısının 5 inci maddesi… Dün yanımda olmadığı için Sayın Bakana gösteremedim, artık değerli bürokratlar Bakana iletirler bunu. Yani, ben haklıydım. Sayın Bakan kürsüye benden sonra çıktığı için, burada yine her zamanki gibi, konuları saptırarak işi değiştirmeye çalıştı.

Şimdi, 21 inci Dönem Parlamentosunda, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik muhalefet milletvekili. Onun konuşmalarını araştırdım biraz, ne söylemiş; çünkü, Sayın Bakan, benim burada bir konuşmama da, "İnce" olan soyadıma değinerek, soyadıma yakışmadığını söylemişti. Ben de, Sayın Bakanın soyadı üzerinde bir değişiklik yapacağım, "Çelik" değil de "çelişik" diyeceğim ona; çünkü, 21 inci Dönemdeki konuşmalarından birkaç tane alıntı…

Tabela üniversiteleri… "Bugün vakıf üniversitelerimiz dahil, 72 üniversitemiz vardır. Bu üniversitelerin -üzülerek söylüyorum- birçoğunun çok ciddî boyutta eksiklikleri vardır, çok ciddî boyutta aksaklıkları vardır ve ben bu tabiri kullanmak istemiyorum; ama, bunların bir kısmı tabela üniversiteleridir." Hüseyin Çelik, Doğru Yol Partisi Van Milletvekili.

Yine, aynı Sayın Bakan… "Polisimiz, ya gösteri yapan vatandaşları, öğrencileri, işçileri öldüresiye coplar veya bazı toplumsal olaylar karşısında, sanki acze düşmüşcesine bir tavır sergiler. Bence, bu iki tutum da yanlıştır; bunlar, mutlaka ortayolu bulmamız gerektiğini gösteren örneklerdir." Hüseyin Çelik, 26 Ağustos 1999.

"İdareci atamalarında partizanlıklar vardır."Van Milletvekili Hüseyin Çelik. 25 Aralık 1999.

Bunlar, Sayın Bakanın muhalefet milletvekili olduğu dönemde bu kürsüden ettiği sözlerdir.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Şimdi de siz söylüyorsunuz!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Benim soyadımla yakışmadığını söyledi; ben de ona diyorum ki, siz, Hüseyin Çelik değil, 1999'la kıyasladığımızda, Hüseyin Çelişik oluyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, belki bilmeyen arkadaşlarımız olabilir; ama, bu ülkede, sanki sadece AKP Hükümeti döneminde ücretsiz kitap verilmiş... Yok böyle bir şey. Bu her zaman vardı, ücretsiz kitap uygulaması hep vardı; sadece, siz, tümünü genişlettiniz, herkese yaydınız bunu. Bu doğru değildi; eleştirilerimizde biz haklıydık. Bakınız, millî eğitim müdürlerinin kontenjanları vardı, şu kadar yoksul öğrenciye verilir diye. Bunu artırırdınız, yüzde 30, yüzde 40, yüzde 50, yüzde 60 yapabilirdiniz; ama, yüzde 100 yapmak... Bu doğru değildir.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, iktidarın bürokratları bile artık iktidarı eleştiriyor. Talim Terbiye Kurulu Başkanı diyor ki Eğitim ve Bilim Dergisine "müfredatlar aceleye getirildi, eksiklikler ve yanlışlıklar var"; bunların da adresini politikacılar olarak gösteriyor.

Yine burada, tartışmamız gereken, belki de bakanlığın en büyük ayıplarından biri, Kültür Bakanlığı ile Millî Eğitim Bakanlığı arasında yaşanıyor. Kültür Bakanlığı, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğüne bağlı sanat kurumlarında sözleşmeli çalışan personeli, kadrolarının bulunduğu yerlere atıyor. Bu devlet memurlarının 12 tanesinin eşi de öğretmen. Bakanlığa…

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın) - Başkanım, Hükümet adına konuşacağım…

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Daha şimdi geldin!..

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Bakan, dur biraz, bitirelim.

Kültür Bakanlığı, bu personeli kadrolarının olduğu yere atıyor, sonra Millî Eğitim Bakanlığına yazı yazıyor; diyor ki: Bunların 12 tanesinin eşi öğretmendir. Ben, Kültür Bakanı olarak, bu personeli şu şu şu illere atadım; sen de onların öğretmen olan eşlerini o ile ata diyor Millî Eğitim Bakanlığına.

Değerli arkadaşlarım, burası bir hukuk devleti; böyle bir şey olabilir mi?! Böyle bir tayin isteği yok. Bunlar zorunlu hizmetlerini tamamlamış öğretmenler, buraya gelmişler. Eşini gönderirseniz, o ister gider, ister gitmez. Yani, Millî Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığının böyle bir isteğine nasıl olumlu yanıt veriyor, anlayabilmiş değilim.

Nokta konuşmak istiyorum, nokta… Okul kantinleri, mafya ilişkisiyle anılır hale gelmiştir. Okul ismi mi istiyorsunuz; işte size okul ismi: Mersin'de Piri Reis İlköğretim Okulu, Zeki Sabah, Osman Gazi okullarında ve Sakarya'da Bahçelievler Gazi İlköğretim Okulunda inceleme yapmanızı istiyorum, sonuçtan da bu Genel Kurulu bilgilendirmenizi istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakana 25.4.2005 tarihine kadar Bakanlığın verdiği rakamlara göre, 1 müsteşar yardımcısı, 2 kurul başkanı, 7 genel müdür, 7 genel müdür yardımcısı, 4 bağımsız daire başkanı, 2 bağımlı daire başkanı, 7 şube müdürü, 3 şef, merkez teşkilatında vekâleten görev yapmaktadır. Neden bunlar vekâleten görev yapıyor derseniz, bunların büyük çoğunluğunun, üçlü kararnameyle atanması gerekenlerin asaleten atanmamasının en önemli nedeninin, Sayın Cumhurbaşkanının kendileriyle ilgili kararnameleri geri gönderme gerekçesi olduğunu hepimiz biliyoruz; çünkü, bunların sicillerinde, irticaî faaliyette bulunmaktan ya da geçmiş dönemde soruşturma geçirmiş olduklarını hepimiz yakından biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu kürsüden defalarca söylediğim bir şeyi tekrarlamak istiyorum. İmam-hatip lisesi mezunlarına biz cüzamlı gibi bakmıyoruz.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Nasıl bakıyorsunuz?!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Hayır, bakmıyoruz… Ben, orada ikibuçuk sene öğretmenlik yaptım.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Ne cici çocuklar, değil mi...

MUHARREM İNCE (Devamla) - Ama, siz, Oxfordlu gibi bakıyorsunuz.

Evet, bakın, bir örnek mi istiyorsunuz; onlar ne cüzamlıdır ne Oxfordludur. Konya'da 70 tane okul müdürü atıyorsunuz, 53 tanesi din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni.

Değerli arkadaşlarım, işte, yanlışlık burada. 53 tanesi matematikçi olsaydı da, yine itiraz ederdim, 53 tanesi Türkçe öğretmeni olsaydı yine itiraz ederdim. Yani, din dersine karşı özel bir antipatimiz yok; ama, şunu söylemek istiyorum: 70 öğretmenin 53 tanesi herhangi bir branştan olamaz; onlarca branş var. O zaman, taraf tuttuğunuz ortaya çıkıyor. Yani, 70 tane okul müdürünün 53 tanesi fizik öğretmeni olsaydı, yine karşı çıkardım; mantığımı bilmem anlatabiliyor muyum?

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, Sayın Bakanın hemşerilerini de özel olarak müdür yaptığını, Yalova'ya da gönderdiğini -isimlerini vermek istemiyorum şimdi- herhalde, her ilde, Sayın Bakanın akrabalarının ve hemşerilerinin müdür olduklarını, Millî Eğitim Bakanlığında üst düzey yönetici olduklarını hepimiz yakından biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, mevzuatla ilgili bazı değişikliklerden de örnek vermek istiyorum size. Onlardan birisi, Yönetici Atama ve Görevde Yükselme Yönetmeliğinde yapılan değişiklik. Genel bir bilgi de vermek istiyorum izninizle. Hüseyin Çelik, Sayın Bakan, cumhuriyet tarihinin yönetmelik değiştirme şampiyonudur, 78 yönetmelik değiştirmiştir. Kişiye özel yönetmelik değişikliği yapılmıştır. Kişinin şartları tutmuyorsa, önce yönetmelik değiştirilmiştir, o kişi oraya atanmıştır, sonra yönetmelik tekrar eski haline getirilmiştir. Örnek mi istiyorsunuz; bakınız, 11 Haziran 2003 tarihinde yapılan değişiklikle, personelin son beş yılda aldığı sicil önemliydi, bunu üç yıla düşürdü. Yani, şunu diyorsunuz siz: Bizim iktidarımız döneminde verilen siciller önemlidir, ondan önce verilen sicilleri hiç önemsemiyoruz. Bu, çok tehlikeli bir yoldur.

Yine, yurtdışı teşkilatına sürekli görevle atanacak personelin seçimine ilişkin yönetmelikti. Burada bir değişiklikle -24 Şubat 2004 tarihinde yapılan değişiklik- personelde aranacak şartlardan, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılık, laik, demokratik, çağdaş davranışlara sahip olma kriterleri kaldırılmıştır. Bu kriterler aranıyordu yurt dışına gidecek personelde, bunlar kaldırıldı; bunun yerine ise, hizmetin gerektirdiği temsil yeteneğine sahip olmak gibi, belirsiz, muğlak, kişiye göre değişebilen ölçüler ortaya konmuştur.

Değerli arkadaşlarım, yine, burada, Öğrenci Yurtları Yönetmeliğinde bir değişiklik yapıldı. Bu çok kötü bir değişiklik. 3 Aralık 2004 tarihinde yapılan değişiklikle, yurttan çıkarılma cezasında eski yönetmelikte bulunan "inancı kötüye kullanma" hükmü kaldırılmıştır. Yani, eski yönetmelikte inancı kötüye kullanma suçu işlemişseniz, yurttan çıkarılma gerekçesiydi bu; yeni yönetmelikte, inancı kötüye kullanabilirsiniz diyor yani bir anlamda, sizi yurttan çıkarmayacağız diyor.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, yine bir değişiklikle ilköğretimin dördüncü ve beşinci sınıflarındaki bazı derslere branş öğretmenleri girdi. Bunlardan birisi de din dersi öğretmenleridir. Geçtiğimiz günlerde Yalova'da yaşanan bir olayı gördünüz. Olay şudur; izninizle anlatmak istiyorum: Bir öğretmen, yetkili kurulların izni olmadan, öğrencilerini alıp camiye, kiliseye, cemevine, sinagoga, Nazım Hikmet'in mezarına, Türkeş'in mezarına, Deniz Gezmiş'in mezarına gidemez, izne tabidir. Yoksa, bu işin içinden çıkılmaz, herkes alır bir yerlere götürür çocukları. Okul bahçesinin dışına çıktığınız anda izne tabidir. İlçe ya da il millî eğitim müdüründen izin almanız gerekir. İzin almak yetmez, bir de müfredatta böyle bir olay var mı yok mu; buna bakmak lazım. Müfredatta böyle bir uygulama yok.

Bunun nasıl soruşturulacağını, doğrusu, çok merak ediyorum. Bugün, Valilik bu konuda soruşturma açınca bir köşeyazarı -şöyle yazmış- "göreceksiniz, zaman içinde o öğretmenin ödüllendirileceğini göreceksiniz" diyor. Ben de, Büyük Millet Meclisinin kayıtlarına not düşmek için bunları söylüyorum. Gerçekten merak ediyorum, bir ödüllendirme olacak mı.

Yine, Millî Eğitim Bakanlığının bir bülteni var. Değerli arkadaşlarım, böyle bir bülten olur mu, bir eğitim bülteni bu olur mu. Yani, olmamalı bence. Benim partimin Genel Başkanı da başbakan olsa, benim partimin Genel Başkanı da burada olmamalı...

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Olmaz da zaten.

MUHARREM İNCE (Devamla) - ... sizin partinizin Genel Başkanı da olmamalı...

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Eğitimi o idare ediyor.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bir eğitim bülteninde böylesine bir şey olmaz.

Yine, eğitim bülteni; saydım, 48 sayfa, 40 tane Millî Eğitim Bakanının resmi var. Böyle bir şey olamaz!

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Resim çektirmeyi seviyor; ne yapalım?!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Efendim, yani, bu, AKP'nin yaygın organı değil ki?!

İLYAS ARSLAN (Yozgat) - CHP'nin de değil.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Evet, değil; tabiî ki, CHP'nin de değil.

Böyle bir şey olamaz! Yani, eğitim, bu ülkedeki çocukların eğitimi, partilerimizin geleceğinden daha önemlidir.

Değerli arkadaşlarım, bir konuda hep eleştiri getiriyoruz; bir de çözüm önereyim izninizle, size katkı sağlayacağıma inanıyorum. Bir, türbanla ilgili sıkıntıdasınız; bir de, katsayıyla ilgili.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Aynen katılıyorum.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Anlatıyorum şimdi, bakın; size katsayıyı çözeyim.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Türbanı da çöz!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Onu da çözeceğim, çözeceğim. Katsayıyı çözeyim.

Değerli arkadaşlarım, siz, endüstri meslek lisesi, imam-hatip, ticaret…

SONER AKSOY (Kütahya) - Çözerseniz, sizin CHP…

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bir dinlerseniz Soner Bey…

Katsayı olayı şudur değerli arkadaşlarım: Meslek lisesi mezunu öğrencinin sahip olduğu diplomayı etkili hale getireceksiniz. Para ve diploma arasında bir ilişki var bu ülkede. Ne yazık ki, paranın lehine gelişmiş, ülkedeki koşullar. Şimdi, biz, bu Meclis…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın İnce, 1 dakikalık eksüre veriyorum.

Buyurun.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum. Bu, çok önemli bir konu; hemen bitirmek istiyorum efendim.

Biz, para ve diploma arasındaki bu ilişkiyi diploma lehine çevireceğiz; paran varsa, hemen şoför olamazsın, bir araba alamazsın -ticarî aracı kastediyorum- paran varsa hemen bir kasap dükkânı açıp kasap olamazsın, hemen elektrikçi dükkânı açamazsın; bunun için şu diplomaya sahip olman gerekir diyeceğiz, meslek lisesi mezununun sahip olduğu diplomayı geçerli hale getireceğiz. O diplomayı geçerli hale getirdikten sonra, mesleği değerli hale gelmiş olacak, mesleği değerli hale gelince; yani, biz diplomadan yana tavır koyunca, o zaten üniversiteye gitmek istemeyecek, o zaman katsayı diye bir problem ortadan kalkacak zaten. Siz, torna tesviye bölümünde okutacaksınız çocuğu, sonra, alacaksınız tıp fakültesine göndereceksiniz, ben eşitlik, adalet yaptım diyeceksiniz... Bir, onun sahip olduğu diplomayı etkili hale getireceksiniz; iki, ilgili mühendislik hakkında önünü açacaksınız. Çözüm bu.

SONER AKSOY (Kütahya) - Üniversiteye gidemedikten sonra çözüm mü olur?

MUHARREM İNCE (Devamla) - İkinci konudaki çözümü mü istiyorsunuz?

SONER AKSOY (Kütahya) - Evet.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bu konuda hiç konuşmamanızı istiyorum. O da bir çözümdür.

Teşekkür ediyorum -Sayın Başkanın sabrını zorlamak istemiyorum-saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İnce.

Madde üzerinde, Hükümet adına, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biraz önce konuşan Sayın Milletvekili İnce'nin iddialarının birçoğu, daha önceleri Millî Eğitim Bakanımız tarafından cevaplandırılmıştır, daha sonra kendisi de cevaplandırır; ama, benimle ilgili bir meselede ileri sürdüklerini, kendilerine arizamik açıklamak istiyorum.

1 -  Geçici görevle İzmir ve Ankara kadromuzda koro elemanı olarak,  -çalma elemanı ve söyleme elamanı olarak -her birinde 120'şer kişi vardı ve…

MUHARREM İNCE (Yalova) - Bu ülkede çalma elemanı daha fazladır[!]

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) - Vallahi sizin aklınız hep çalmalarda galiba! (Gülüşmeler)

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sizi görünce aklıma geldi!

BAŞKAN - Lütfen, Sayın İnce…

Buyurun Sayın Bakan.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) - Tamam…

Normal olarak, bir koro -solisti, koristi- 35 ile 44 kişi arasında olması gerekir; daha az olursa da çalışamaz, daha fazla olursa da çalışamaz. O yüzden, İzmir ve Ankara korolarımız hiçbir performans gösteremiyordu. Bunun yanında, Elazığ koromuzun sayısı 14'e düşmüştü; nefesli sazlardan da bir tek çalan kimse kalmamıştı; ama, anlı şanlı insanlar, kadroları orada olmalarına rağmen İzmir'deydi ve İzmir'de ve Ankara'da koro faaliyetlerine tam katıldıkları da söylenemezdi.

Ben, memleketin bu kadar ihtiyacı olan yerlerde kullanılmak üzere, bu arkadaşların tayinini yaptım. -dün akşam hepinizi davet ettim; ama, bir kısmınız geldi, bir kısmınız gelmedi- ve Ankara korusu, gerçekten, çok iyi bir performans verir hale geldi. Niye; çünkü, normal kadrosuna erişti.

Bunun fevkalade münakaşaları yapıldı. Bunun münakaşaları yapılırken de bir şey unutuldu. Elazığ'daki bir kadronun 15 yıldır boş kalması içinize siniyorsa, ben bu işten dönerim; ama, zannediyorum, Sayın İnce, sizin de içinize sinmez.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Siner, siner; İnce'nin içine siner...

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) - Sinmez, sinmez...

EYÜP FATSA (Ordu) - Siner, siner; Muharrem İnce'nin içine siner...

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) - Neticede, bu arkadaşlarımızdan, tayin ettiğimiz arkadaşlarımızdan 12 tanesinin eşi öğretmenmiş. Genel yönetmelik gereği, öğretmenlerin nakilleri yarıyıl ve yaz tatilinde yapılmakta; ama, bu tarihlerin dışında nakillerin yapılması için, zorunlu olan, vali, kaymakam eşleri için İçişleri Bakanlığı, yargı mensupları için Adalet Bakanlığı, askerî personel için Genelkurmayın talebiyle, eşlere, geçici görevle, eşlerinin yanına gitme talebini bu bakanlıklar yapıyor. Ben de, bu yönetmelikteki hakkı Bakanlığım elemanlarının eşleri için kullandım. Kusur mu işledim?! Yani, bir gazete yazıyor diye sizin buraya getirmenize hiç de gerek yoktu; ama, getirmişsiniz, bana da izah imkânı verdiniz, teşekkür ederim.

12 öğretmenden -isteğe bağlıdır- istemeyenlerin bu gibi tayinlerinin iptali de yapılmıştır.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sizi suçlamıyorum ki ben, Millî Eğitim Bakanlığını suçluyorum; sizi dinleyerek nasıl tayin yapıyorlar?!

BAŞKAN - Sayın İnce, lütfen…Sayın İnce…

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) - Bir dakika…

BAŞKAN - Sayın Bakan…

MUHARREM İNCE (Yalova) - Siz öğretmen tayini yapamazsınız. Siz kimsiniz ki?!. Siz yetkili değilsiniz.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) - Bir dakika... Bir dakika…

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen, Genel Kurula hitap eder misiniz...

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) - Genel Kurula hitap ediyorum.

BAŞKAN - ... ve bu maddeyle ilgili konuşur musunuz Sayın Bakan.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) - Burada bir şey daha söylüyorum: Millî Eğitim Bakanlığı, bu işleri İçişleri Bakanlığı isterse yapıyor, suç olmuyor, Genelkurmay isterse suç olmuyor, Adalet Bakanlığı isterse suç olmuyor; ee, ben istediğim zaman mı suçlu duruma düşüyorlar?! Yok canım, benim üstünlüğüm vardır!

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Ataş?.. Yok.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Hep söz istiyor, konuşmuyor. Sayın Başkan, bunun müeyyidesi yok mu? Her maddede söz istiyor, konuşmuyor.

BAŞKAN - Kütahya Milletvekili Sayın Alaettin Güven; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 1009 sıra sayılı yasa tasarısının 7 nci maddesi üzerinde şahsî görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınıza çıkmış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir düşünürün ifadesiyle "vusulsüzlüğümüz usulsüzlüğümüzdendir"; yani, sonuca gidemeyişimiz, sonucu net elde edemeyişimiz, yöntem yanlışlığındandır diyor.

Şu ana kadar, bu 1009 sıra sayılı yasa tasarısının bütün maddeleri yöntem yönünden doğru. Bu madde de öyle, doğru ve yerinde; çünkü, bu maddeyle, 3.6.1938 tarih 3423 sayılı Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Meslekî ve Teknik Öğretim Okulları Döner Sermayesi Hakkında Kanunun            1 inci maddesinin değiştirilmesi öngörülüyor. Bu değişiklikle, okulların dönersermayelerinin toplamının 100 000 000 Yeni Türk Lirasına çıkarılması, Bakanlar Kurulunca 10 katına kadar artırılabilmesi bu sermayenin, bu dönersermaye işletmesi faaliyetlerinden elde edilecek kârın üçte 1 inin personele teşvik primi olarak dağıtılması, okulların, atölye, makine parkı ve tesisleri özel sektörle işbirliği yapılarak işletilmesi konularını içermektedir. Tüm bunlara baktığımız zaman, bu konular itibariyle, kârın 1/3'ünün, üçte 1'inin personele teşvik olarak verilmesi, üretimin sağlıklı olmasını ve paylaşımcılıkta adaleti gündeme getirmesiyle çalışmada verimliliği artıracağından, ben şahsen önemsiyorum.

Ayrıca, özel sektör ile kamunun işbirliği yaparak dayanışmayı gündeme getirmesini de önemli bulduğumu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven.

Madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Gazalcı, buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu öğretmen atamalarında birsürü genç öğretmen adayı sıra bekliyor. Özellikle eğitim fakültesini bitirmiş adayların, çeşitli branşlarda, başta Türkçe olmak üzere, öncelikle atanması gerektiği belirtildiği halde, Danıştay kararı olduğu halde, buna atamalarda uyulmadığı gözlemleniyor. Niçin Danıştay kararına karşın böyle bir yöntem kullanılıyor?

İkincisi: Şimdiye değin, okullarda, çözümleme, yani, cümle yöntemiyle okuma yazma öğretiliyordu, şimdi bireşim yöntemine, yani, harf yöntemine geçildi. Bu cümle yöntemi, çözümleme yöntemi yüzde 98 başarılı olduğu halde, pilot uygulamalarının sonucu ne çıktı da, siz, bunca büyük masraflara, harcamalara girerek bu yöntem değişikliğini yaptınız? Yani, bir tümce yöntemi vardı, şimdi "e" harfiyle başlayan bir yönteme geçildi. Bundaki bilimsel dayanak nedir, gerekçe nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Sayın Ayvazoğlu, buyurun.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, Sayın Bakana aracılığınızla şu soruları yöneltmek istiyorum:

Millî Eğitimle ilgili bir tasarı görüşülüyor. Mutlaka, bu çerçevede olmak üzere, ilköğretim öğrencilerinin ve dolayısıyla velilerinin, şimdiye kadar uygulanagelen taşımalı sistemlerdeki sıkıntıları bellidir. Bu sıkıntılar ile yatılı olarak adlandırılan, kısaca "YİBO" dediğimiz okullar arasındaki öğrenci ve yine, dolayısıyla velilerinin, öğretmen, ulaşım, barındırma ve beslenmeleri gibi zorunlu ihtiyaçlar konusunda ilimiz Çorum'da ve ülkemizin çoğu bölgelerinde büyük eşitsizlikler yaşandığı da bir gerçektir. Bakanlığınızca, bu konuları kapsayan ciddî bir taramayla, tespit ve acil çözümler için somut, çağdaş eğitim ve öğretime uygun olarak, icraata dönük çalışma veya çalışmalar ile yine bu doğrultuda olmak üzere, gerekirse bazı yer ve bölgelerdeki taşımalı sistemden vazgeçilerek, yerleşik bir eğitim ve öğretime geçilecek midir? Bunu soruyorum. Arz ederim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayvazoğlu.

Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Benimki soru değil; sadece, gördüğüm kadarıyla Sayın Kültür Bakanı bir travma veya kaza geçirmiş. Ben, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına kendisine geçmiş olsun dileklerimi iletmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Sayın Kepenek...

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla Sayın Bakanımıza geçmiş olsun dileklerimle, bir soru yönelteceğim.

Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığının devralacağı okulların öğrencilerinin kız - erkek ayrımı nasıldır? Bu ayrım, daha sonra nasıl devam edecektir?

Bakanlık olarak, kız liselerinin ayrı olması konusunda ne düşünüyorlar?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

Sayın Karademir?..

Sayın Altay...

ENGİN ALTAY (Sinop) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Özelleştirme uygulamaları çerçevesinde bazı personel, bilindiği üzere, Millî Eğitim Bakanlığına devredilmiştir. Bu devredilen personelden bir kısmı yolluk ve harcırah alabilme imkânı bulmuş, bir kısmı bulamamıştır. Bunun çok ciddî ve somut bir gerekçesi var mıdır? Yoksa, harcırah alamayanlar bir kazaya kurban mı gitmiştir? Bunu merak ediyorum.

Diğer bir sorum: Kasım ayı ortalarında, okullar açıldıktan yaklaşık üç ay sonra, seçmeli derslerde bir tadilata gidilerek, rehberlik saati konulmuştur. Böylesine ciddî bir işin, eğitim ve öğretim yılı başlamadan planlanması gerekmez miydi? Eğitim-öğretimin neredeyse ortalarında böyle bir çalışmaya neden gerek duyulmuştur? Ki, bana göre de rehberlik gereklidir; ama, niye böyle, yılın ortasında yapılmıştır? Bunu merak ediyorum.

Ayrıca, Türk Dili edebiyatı, tarih, coğrafya, matematik, İHL meslek dersi öğretmenlerinden fizik, kimya, biyoloji lisansındaki öğretmenlere sorulmadan, onlarla istişare yapılmadan resen branş değişikliğine gidilmiştir. Bu alandaki fazlalığın sorumlusu öğretmenler olmasa gerek diye düşünüyorum. Öğretmenlerle bu konuda görüşme yapılmadan böyle emrivaki bir branş değişikliği de hakkaniyete çok uymaz diye düşünüyorum.

BAŞKAN- Sayın Altay, sorunuzu sorar mısınız.

ENGİN ALTAY (Sinop)- İşte soruyorum Sayın Başkanım.

Zira, sırf bu konuda onlarca telefon aldım. Bu yanlış mıdır doğru mudur? Bunu da öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Altay.

Açıklamanızı yapın Sayın Bakan, buyurun.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın)- Yazılı olarak cevap vereceğim.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya)- Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben de Sayın Bakanımızdan yazılı olarak da alabilirim sorularımın cevabını.

Okulların depreme karşı güçlendirilmesine yönelik çalışmalar nelerdir? Bugüne kadar ayrılan ödenek ne kadardır? Bakanlığın geleceğe yönelik planlaması nedir?

İkinci sorum: Geçtiğimiz süreçte "Umut Adımları Projesi" adıyla engelli çocukların ailelerine rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilerek bilinçlendirilmesi hedeflenmektedir ailelerin. Bu çalışma başlatılmıştır. Bu projenin aşamasını ve varsa kısmî sonuçlarını öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Öğüt, buyurun.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan)- Sayın Bakanım, Ardahan başta olmak üzere Doğu Anadolu üniversiteye talebe veremiyor. Verememesinin nedeni de, ağır kış şartları altında olan bölgemize öğretmen gitmiyor. Devlet de, inadına, tecrübeli değil tecrübesiz, stajyer, yeni mezun olmuş genç çocuklarımızı gönderiyor. Onların da çoğu rapor alarak, izin alarak orada görev yapmıyorlar ve bu dersler boş geçiyor ve sonuçta da, çocuklarımız üniversiteyi kazanamıyor. Bunların kazanabilmesi için, Ardahan ve diğer doğu ve güneydoğudaki illere, yani, üniversiteye talebe veremeyen, öğrenci veremeyen illere tecrübeli öğretmenleri ne zaman göndereceksiniz; bu bir.

İki: Üniversiteye öğrenci kazandırabilmemiz için Ardahan merkeze çok acil fen lisesi yapılması gerekiyor. Bir tane fen lisesini ne zaman yapacaksınız? 2006 bütçesine koyarak bu fen lisesi yapılacak mı?

Üç: Orada, kış şartları altında, öğretmenlerimiz kalacak yer bulamadıkları için bazen köylerde kalıyorlar. Öğretmenlerimize kalacak lojmanlar yapılacak mı, bu lojmanlar ne zaman yapılabilir, 2006 yılı içerisinde bitirilebilir mi?

Dört: Ardahan merkezde beş yıldır bitirilemeyen yükseköğretim yurdu var. Yurt olmadığı için öğrenciler Ardahan'da kalmıyor ve Ardahan'a gelmiyor. Bu yurdun tamamlanması, bu yurtla birlikte orta dereceli, Hoçivan bölgesine bir yurt yapılması, Hanak ve Posof'taki yurtların da bir an evvel tamamlanması ne zaman olacaktır?

Bunu, yazılı da verebilirsiniz, olmazsa, sözlü de söyleyebilirsiniz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.

Sayın İnce, buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yalnız, Sayın Başkan, ben üç yıldır Millî Eğitim Komisyonundayım. Buradaki bütün görüşmelerde "yazılı olarak cevap vereceğiz" deniliyor ve şu ana kadar hiçbir tane yazılı olarak cevap gelmedi. Ben, yazılı olarak, gerçekten istiyorum bunu; onu, belirtmek istiyorum öncelikle.

Bugün bir gazetede bir köşeyazarı, Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener'in adının bir okula verildiğini söyledi. Sayın Bakan bunu, kendi cebinden parasıyla mı yaptırmıştır, yoksa, devletin parasıyla yaptırıldıysa, ismini vermek vicdana sığar mı, doğru bir davranış mı? Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik, bunların doğru olmadığını defalarca burada açıklamıştır.

Bir diğeri: Dün sorduğum bir soruyu burada yinelemek istiyorum. Şu anda, Millî Eğitim Bakanlığının sekizinci katında, 5 metrekarelik odada, kaç tane il millî eğitim müdürü, sabah akşam imza atıyor, görevliymiş gibi gösteriliyor? Kaç tane millî eğitim müdürü bu odada; bunların yerine, kaç tane il millî eğitim müdürü vekâleten görev yapıyor?

Bir konuyu da düzeltmek istiyorum; dün, Sayın Bakana, Sayın Müsteşarın yargı kararını uygulamamak suretiyle görevde keyfî işlem yapmaktan, Türk Ceza Kanununun 228, 80 ve 35 inci maddeleri uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Nuri Ok tarafından açılan davayı sormuştum. Sayın Bakan da, bana "böyle değil; yargı kararını etkisizleştirmekten" dedi. İkisi aynı şey. Sanki, ben farklı bir şey söylemişim gibi!.. Bunun da ayrıntılarını yazılı olarak istiyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İnce.

Sayın Bakan, buyurun.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın) - Yazılı olarak cevap vereceğiz.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1009 sıra sayılı Kanun Tasarısının 7 nci maddesindeki "yüz milyon Yeni Türk Lirasına" ibaresinin "1 milyar Yeni Türk Lirasına" şeklinde değiştirilmesini ve madde metninden Bu miktar Bakanlar Kurulunca on katına kadar artırılabilir" ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ümmet Kandoğan

Halil Tiryaki

Muharrem İnce

 

 

Denizli

Kırıkkale

       Yalova

 

 

Feridun Baloğlu

Vezir Akdemir

 

 

 

Antalya

İzmir

 

 

 

BAŞKAN - İkinci ve aykırı önergeyi okutup, işleme alıyorum:    

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1009 sıra sayılı "Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın 7 nci maddesi 2 nci fıkrasının 6 ncı cümlesinden sonra gelmek üzere, aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Gülseren Topuz

Ayhan Sefer Üstün

 

Ankara

İstanbul

Sakarya

 

Yekta Haydaroğlu

Soner Aksoy

 

 

Van

Kütahya

 

 

"Her personelin bir ayda alacağı parça başı ücretin toplamı, asgarî ücretin iki aylık tutarından fazla olamaz. Aynı iş için hem parça başı ücret hem de fazla çalışma ücreti aynı anda ödenemez."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Fatsa?..

EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu hüküm ile üretimde fiilen çalışan bir personelin, bir ayda alacağı parça başı ücretin tavanının belirlenmesi ve aynı iş için, aynı zamanda hem parça başı ücret hem de fazla çalışma ücreti alınmasının önlenmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1009 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci maddesindeki "yüz milyon Yeni Türk Lirasına" ibaresinin "1 milyar Yeni Türk Lirasına" şeklinde değiştirilmesini ve madde metninden "bu miktar Bakanlar Kurulunca on katına kadar artırılabilir" ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Ümmet Kandoğan (Denizli) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konuşacak mısınız, gerekçe mi?..

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Kanun tasarı ve teklifleri görüşülürken hükümet sıralarında, komisyon sırasında mutlaka ilgili bakanın olması gerektiği, bir formalite olarak, lütfen, kabul edilmesin. İşte böyle bir kanun tasarısı görüşülürken sorulan sorularla ilgili, çok sevdiğim ve saygı duyduğum ve birlikte görev yaptığım Çok Değerli Bakanımın "bunları yazılı olarak cevaplandıracağım" şeklindeki ifadesi, açıkçası, bizleri huzursuz ediyor, rahatsız ediyor ve yine, bir milletvekilimizin, geçmişte, bu konuyla ilgili yazılı olarak cevap verileceğini…

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, önergeyle ilgili konuşur musunuz lütfen. 

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -  Geliyorum… Geliyorum…

BAŞKAN - Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ama, bu çok önemli, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -  …bu cevapların gelmediğini söylemesi de, benim bu sözlerimin ne kadar haklı olduğunu çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, 7 nci maddeyle ilgili vermiş olduğumuz önerge hakkında konuşmadan önce… Burada, bu kanun tasarısı görüşüldüğü andan itibaren, AK Parti Grubu adına değil, şahsı adına konuşan -ve konuşma tutanaklarını da buraya getirdim- bir değerli milletvekilimizin -kendisini de son derece seviyorum, saygı duyuyorum, ancak- konuşmalarında -burada tutanaklar- sadece, demin de söyledim "çok güzel bir kanun tasarısı, memlekete hayırlı olsun" şeklindeki ifadelerden sonra konuşma tamamlanıyor.

Adalet ve Kalkınma Partisi, grup adına konuşma hakkına sahip. Grup adına konuşma hakkı boş tutuluyor, mahfuz tutuluyor, grup adına kimse konuşmuyor, sadece, muhalefetten bir milletvekilinin konuşmasını nasıl engelleriz diye, bir milletvekili otomatik olarak buraya geliyor ve sadece… İşte tutanaklardan okumak da istemiyorum; keşke okusam, çok güzel cümlelerini burada sizlerle paylaşsam; ama, ben, bu konuşmaları Kütahya Millî Eğitim Müdürüne de göndereceğim. Çok da özür dileyerek söylemek istiyorum; bunları dilbilgisi, gramer yönünden bir incelesinler, okusunlar.

Değerli milletvekilleri, ben isterim ki, böyle bir kanunda, millî eğitimle ilgili kanunda, buraya gelen milletvekili katkı yapsın; bu kanunun daha iyi nasıl olması lazım geldiği hususunda, gelsin, burada katkı sağlasın.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Sen ne katkı yapıyorsun?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben söyleyeceğim, katkılarımı söyleyeceğim.

Yoksa, muhalefetin sesini kesmek için, sadece klasik cümlelerle, gelip…

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Milletvekili…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - …burada görüşmelerde, konuşmalarda bulunmanın, bu Meclise, ne milletimize ne de çıkarmakta olduğumuz bu kanuna, en küçük katkısı yok.

Şimdi, ben, bu maddeyle ilgili olarak bir değişiklik önergesi verdim. Bu değişiklik önergesinde "yüzmilyon YTL" ibaresinin "1 milyar YTL'ye" şeklinde değiştirilmesini ve buradaki "Bakanlar Kurulu on katına kadar çıkarmaya yetkilidir" ibaresinin metinden çıkarılmasını istedim. Niye istedim; şimdi, Bakanlar Kurulu, Türkiye'de o kadar yoğun, o kadar çok işlerle meşgul oluyor ki. Şimdi, Bakanlar Kurulu oturacak, bakanlarımız oturacak, bu kanunun 7 nci maddesinde, bunu 10 katına kadar artıralım mı, 5 katına kadar mı artıralım, oturacaklar, konuşacaklar… Böyle bir şey olabilir mi?!

ALİM TUNÇ (Uşak) - Olur… Her hafta, Bakanlar Kurulu toplanıyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakanlar Kurulunda bakanlık yapanlar var; soruyorum: Bunlar tartışılıyor mu? Sadece bir formalite yerine getiriliyor, imzaya açılıyor, o kadar iş yükü arasında sayın bakanlar neye imza attığının da farkında olmadan, bunlara rutin işlemler olarak imza atılıyor.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Bir tane örnek verseniz…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben diyorum ki, geliniz, bundan vazgeçelim. Zaten 10 katına kadar artırma yetkisini Bakanlar Kuruluna veriyorsak, bunu 1 miyar YTL yapalım, Bakanlar Kuruluna artırma ibaresini de çıkaralım. Hiç olmazsa Bakanlar Kurulu Türkiye'nin çok önemli işleriyle uğraşsın, Türkiye'nin meselelerine çözüm bulma noktasında daha fazla zaman bulsunlar, böyle işlerle uğraşmasınlar düşüncesinden yola çıkarak bu önergemi bu maksatla verdim.

İşte, ben, kanuna katkı yapmaya çalışıyorum Sayın Milletvekilim.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Bakmadan imza atıyor diyorsun ama…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, Sayın Bakanımız burada.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen, Genel Kurula hitap edelim.

Lütfen, sayın milletvekilleri…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Bakanımız otuz yıl valilik yapmış, benim de çok saygı duyduğum, emrinde çalıştığım bir valimdi. Şimdi, Bakanlar Kurulunda Sayın Valim oturacak, bu konuyla ilgili tartışacaklar, görüşecekler, konuşacaklar… Bakanlar Kurulunda o kadar tartışılacak, o kadar görüşülecek, o kadar konuşulacak mevzular arasında, ben, bunun yer almamasını istiyorum, bakanlarımız daha rahat çalışsınlar istiyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - O bakımdan, ben, böyle bir önergeyi Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirdim. Sağ olsun, Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerimiz de bu önergemize imza atarak bize destek oldular. İnşallah, Genel Kurulumuzun da, meseleye bu açıdan yaklaşarak, vermiş olduğumuz önerge lehinde oy kullanacakları inancımı ifade ediyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Koç.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur;  birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.15

 

 

 

 

 

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.27

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

1009 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009)  (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 7 nci maddesi üzerinde verilen ikinci önergenin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan ve arkadaşlarının önergesini yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8.- 19.7.1943 tarihli ve 4486 sayılı Teknik Ziraat ve Teknik Bahçıvanlık Okulları Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlarım.

1009 sıra sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 8 inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, ülkemizin en önemli sorunlarından biri de tarım sorunudur. Geçmişte, Osmanlı döneminden bugüne kadar, halkımız çoğunlukla tarımla uğraşmıştır ve o dönemlerde kendi imkânlarıyla, kendi olanaklarıyla, kendi düşüncesiyle, kendi gelenekleriyle ekmiştir, biçmiştir.

İlk ziraat okulu, 1846 yılında, İstanbul'da Halkalı'da kurulmuştur ve bunu takiben, ziraat fakülteleri, veteriner fakülteleri, ziraat okulları açılmıştır; Türk köylüsüne, Türk çiftçisine, daha verimli hizmetler üretebilmesi için, daha verimli mahsul alabilmesi için gayret sarf edilmiştir, yol gösterilmiştir.

Bunu takiben, 1943-1946 yıllarında, köy enstitülerinin hızlı bir şeklide gelişmesiyle, meslek okullarıyla birlikte dayanışma sağlanmış, yalnızca tarımda değil, el aletleriyle ilgili, birçok konuyla ilgili, arıyla ilgili, birçok eğitimsel konular gündeme getirilmiş ve halkın hizmetine sunulmuştur.

Gelişen teknoloji karşısında, yeni yeni gelişmeler olmuş, Türk köylüsü, daha üretken olabilmek için biçerdövere geçmiştir; ne yazık ki, geçmişte kullandığı birçok araçtan elde ettiği mutluluk, verim, gelir, bugünkünden daha fazla olmuştur. Geçmişte, Türk köylüsünün kağnı arabası, karasaban, tırpan, orak, tapan, dirgen, yaba gibi eski usullerle yaptığı tarım, Türk köylüsüne soracak olursan, bugünkünden daha verimliydi, Türk köylüsü köyüne bugünkünden daha bağlıydı. Ne yazık ki, bugün uygulanan politikalar, IMF'nin ortaya koyduğu talep ve teklifler, Türk köylüsünü canından bıktırmıştır.

Değerli arkadaşlarım, iktidar işbaşına geldiği zaman,  halkımıza verdiği birçok vaat vardır. Nedir; "işsizliğe çözüm bulacağım" demiştir, "çiftçinin sorununu çözeceğim" demiştir, "emeklinin yüzünü güldüreceğim" demiştir, "memurun yüzünü güldüreceğim" demiştir, "işçinin haklarını vereceğim" demiştir, "esnafın gelirini artıracağım" demiştir, "talancıdan, vurguncudan, soyguncudan hesap soracağım" demiştir; ama, değerli arkadaşlarım, bunların hepsi stop etmiştir. Ne olmuştur Türk köylüsü; ekip biçmeyi unutmuştur. Halen daha, emekli, ucuz ekmek kuyruğundan kurtulmamıştır, pazarlardan artık sebze toplamaya devam etmektedir. Memur, yüzde 3, yüzde 5 zamlara mahkûm edilmiştir. Öğretmenleri görüşüyoruz biraz önce değerli arkadaşlarım. Nedir bugün öğretmenlerin durumu; perişandır, yazıktır; içinizde öğretmen olan da vardır.

Bunları eğer sıralayacak olursak, AK Parti Hükümeti, tabiî ki, verdiği vaatleri yerine getiremediği için, yeni yeni gündemler yaratmaya çalışmıştır. Söz verdiniz değerli arkadaşlarım halka; ne dediniz: "Yeni yeni yatırımlar yapacağız." Bir yatırım yok. Dün burada, Sayın Başbakan Yardımcım konuşurken "2 250  000 kişiyi işe aldık" dedi.

Yanlış söylemek istemiyorum, şurada notum vardı.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Yanlış, yanlış!..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Düzeltiyorum efendim.

"2 500 kişiyi işe aldık" dedi.

Değerli arkadaşlarım, hangi fabrikayı kurdunuz, hangi işyerini açtınız; bunları, ne zaman imtihan açtınız, işe aldınız? Herhalde, içinizden birçoğunun haberi yoktur.

Değerli arkadaşlarım, bunlar, bu sorunlar, Türkiye'nin sorunları bu ölçülerde çözülmez, çözülemez.

Ne yapıyorsunuz?! Müesseseler tarif ediliyor. Keşke, Çalışma Bakanımız gitmeseydi. Burada Sosyal Sigortalar Kurumu tarif edilirken "vatandaş hangi hastanenin kapısını açarsa, orada muayene olacaktır, orada tedavi olacaktır, orada ilacını alacaktır" demediniz mi? Yapılıyor mu bunlar değerli arkadaşlarım?

Köy Hizmetlerini burada tahrip ederken isyan ettik, şimdi daha fazla verim mi alıyorsunuz?

EYÜP FATSA (Ordu) - Evet…

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Daha fazla verim alıyorsunuz… Hayrını görün.

Muhterem arkadaşlarım, bırakalım şimdi bunları; ne yapıyorsunuz; okullara kitap dağıtacağız, defter dağıtacağız… Yaptığınız başka ne, biliyor musunuz -yazık, hiç vicdanınız sızlamıyor mu- iftar sofrasına çağırdığınız o insanlar televizyon karşısında yüzünü kapatıyor ya tanınmamak için; bu sizi rahatsız etmiyor mu? Daha yakın bir tarihte, ilkokul öğrencisinin ağzına mikrofonu dayattırıyorsunuz; size defter vereceğiz, kitap vereceğiz… O da diyor ki "verin, babamın zaten maddî durumu iyi değildir..."

Değerli arkadaşlarım, halkı yoksulluğa alıştırdınız. Bırakınız bunu, niye kömür dağıtıyorsun, odun dağıtıyorsun, erzak dağıtıyorsun, defter dağıtıyorsun? Bu kadar fakir mi bu halk? Evet, fakir; fakir ettiniz. Adamın kazancı yok ki, kazanamıyor ki çocuğuna defter alsın, kalem alsın, ayakkabı alsın, okuluna huzurla göndersin. Nedir; bir vatandaşın, paketle erzak gönderttiriyorsunuz evine. Kimin parasıyla oluyor bu?

BAŞKAN - Sayın Meral, maddeyle ilgili konuşur musunuz…

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Sayın Başkanım, işime bunlar geliyor bunu konuşuyorum, müsaade edersen.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkan, tarım eğitimiyle ilgili bu madde de.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bu da madde değil mi yani?

Daha soracaklarım var Sayın Başkanım. Ülkenin ciddî sorunu var. Madde ne; kapattım, açtım. Madde bu. Bunun neyini konuşayım ben?! Maddeyi kapattım! Hayrını gör. Nereyi kapatmadın ki?! Kapattın da neyi açtın?! Getirdiğin ne?!

Sayın Başkanım, bakınız, bir şey yapamıyorsunuz, yaptığınız nedir, gündemi değiştirmek. Bu halk, size, Anayasayı değiştirecek sayıda milletvekili çıkarttırdı. Ne dediniz meydanlarda biliyor musunuz; türban sorununuzu halledeceğiz, etseniz ya, etseniz ya… Edin, edin… Etseniz ya… Edin, edin…

EYÜP FATSA (Ordu) - Varsa burada bir şey, konuşun…

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Niye edemiyorsunuz; sesleniyorum, niye edemiyorsunuz?!

EYÜP FATSA (Ordu) - Seni ne kadar enterese ediyor bu olay?!

BAŞKAN - Sayın Meral…

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Haa, meydanlarda istismar edeceksiniz değil mi?! İmam-hatip okullarını çözecektik; çözseniz ya! Vatandaş size bu yetkiyi verdi; çözün.

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Maddeyle ne alakası var?!.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Şimdi, o yetmedi; alt kimlik, üst kimlik…

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Ne ilgisi var bununla?!.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Var, var, var; geleceğim, merak etme, daha sorulara geleceğim.

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Bunun, maddeyle ne ilgisi var?!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bununla muhatap olmayın, niye muhatap oluyorsunuz!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Alt kimlik, üst kimlik; bu da yetmedi…

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Maddeyle ne alakası var?!.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Muhatap olmayın; muhatap olacak biri değil ki!

BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen…

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, bu da yetmedi…

BAŞKAN - Maddeye döner misiniz Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İçki içer misin içmez misin; sana ne!

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Maddeye gel!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İçerse günahı ona, sağlığı ona, sana ne! Bunlar, gündem değiştirmek değerli arkadaşlarım.

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Maddeye gel, maddeyle ilgili konuş!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Vatandaşın sorununu çözün, sorununu. İşsize iş bulun, emeklinin yüzünü güldürün, memurun yüzünü güldürün, talancıdan, hortumcudan hesap sorun, bunları sorun.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Soruyoruz.

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Maddeyle ilgili konuş!

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri…

Sayın Meral, lütfen, maddeyle ilgili konuşun.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Açtım kapattım; madde bu Sayın Başkanım. Madde o; maddenin bir şeyi yok ki!

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Maddeyi konuş, maddeyi!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Yok kardeşim; yalan mı?!.

Bakınız, beyler, dinleyelim, ciddî sorunlar konuşuyoruz burada.

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Maddeyle ilgili konuş!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Beyler, daha geleceğim, müsaade edin…

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Maddeyi konuş!

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri…

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bunlar sizin de sorununuz, bizim de sorunumuz. Ben bir milletvekiliyim. Geçen, bir vatandaş bana telefon ediyor…

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Maddeyle ilgili konuş!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Dinleyin sayın milletvekilleri.

Bana "Sayın Meral, niye konuşmuyorsun, AK Parti sana da ihale mi verdi" diyor, vatandaş telefonda bana söylüyor; canlı şahitleri var. Vatandaş bunu bana soruyor; ben de konuşacağım burada. Şimdi, soruyorum: Ülkenin sorunu  -kızmayın- ortak sorunumuz, değerli milletvekilleri, alınmayın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen, toparlar mısınız.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Sürem 15 dakika değil miydi Sayın Başkanım?

BAŞKAN - Sayın Meral, Anavatan Partisi Grubu adına da söz isteme talebi var; size daha sonra söz vereceğiz.

Buyurun Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İkisini birleştirsen olmaz mı?

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Meral…

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, şahsı adına da söz talebi var; birleştirin isterseniz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, 5 dakika sonra yine Sayın Başkanım söz verecek; yalnız, şunu söylemek istiyorum: Bakınız, laflardan alınganlık göstermeyin. Bu sorun, bizim sorunumuz. Ben, bütün Türkiye'yi gezdiğimde hem Türk-İş Başkanıyken hem de şimdi, diyorum ki: Bu ülkeye bir çivi çakanın, bir işsize iş bulanın, bir vatandaşın güler yüzle evine gitmesini sağlayanın başımın üstünde yeri var diyorum. Dinliyor musunuz bunu!..

OSMAN KILIÇ (Sivas) - İşte, onu AK Parti yapıyor.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Yapıyorsunuz, yapıyorsunuz; TÜPRAŞ'taki vurgunu anlatsana burada. Sendikalara teşekkür edin; devlete trilyonlar kazandırdı Petrol-İş, bunları söyleseniz ya burada.

Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim, 5 dakikam daha var.

Sayın arkadaşlarım, birbirimizin sözlerine kulak verelim. Ortak bulduğumuz, çözüm gerektiren sorunların üzerine gidelim. Biri konuşuyor şöyle, biri konuşuyor şöyle… Etmeyin kurban olduğum kardeşim.

Sayın Başbakan yılın yarısını yurt dışında geçiriyor. Gelsin buraya, gelsin, ülkenin ciddî sorunları var; 5 dakikada şimdi soracağım. Bunları öğrenmek…

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Türkiye'yi anlatıyor.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Türkiye'yi tanıtmasın; Atatürk ve Türk Ordusu Türkiye'yi Dumlupınar'da tanıttı onlara, Çanakkale'de tanıttı, Şanlıurfa'da tanıttı, Kahramanmaraş'ta tanıttı. (CHP sıralarından alkışlar) Anlıyor musun şimdi?

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Anlıyorum; ben Çanakkale Milletvekiliyim.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Yazıklar olsun öyle Çanakkale Milletvekiline!

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Sana yazıklar olsun.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, sataşma var, cevap vermek istiyor.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sataşma var, cevap hakkı doğdu Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, bir sayın milletvekiline sataşma varsa, o sayın milletvekili kendisini ifade edebilecek durumda.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Biz arkadaşız.

BAŞKAN - Lütfen.

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Köşdere.

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Çanakkale Milletvekili olarak söz istiyorum.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Çanakkale Şehitleri adına konuş.

BAŞKAN - Sayın Milletvekili, niye acelecisiniz?!

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Cevap hakkı doğdu.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Köşdere. (AK Parti sıralarından alkışlar)

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Çanakkale Milletvekili İbrahim Köşdere'nin, Ankara Milletvekili Bayram Ali Meral'in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tabiî, tecrübeli bir hatibin sözünden sonra söz almam, muhakkak, halkımın ve milletvekillerimin arzusudur; ama "Çanakkale" kelimesi geçtikten sonra, en doğal hak da Çanakkale milletvekiline aittir. Çanakkale, şehitler diyarı, Çanakkale, destan yazmıştır.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Türkiye yazdı…

İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - Bu destanı siz mi sadece biliyorsunuz?! Sadece bu destanı yazan sizler misiniz?! Bu destanı Türkiye yazmıştır.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Onu söyledi zaten!

İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - Çanakkale'de, biz, il olarak, Türkiye'nin 81 ilini temsil niteliğini taşıyoruz…

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Bilecik'ten sonra…

İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - …konuşurken bile dikkat etmeye gayret ediyoruz; çünkü, Çanakkale'ye kimlerin ne için geldiğini herkes çok iyi biliyor; ama, nasıl bir ders aldığını da herkes çok iyi biliyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı…

SALİH GÜN (Kocaeli) - Atatürk'ün ismi geçtiği için mi rahatsız oluyorsunuz; rahatsızlığınız niye?!

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri…

İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının işgalci güçlerin ülkesine gitmesi, dost bir devlet adına ve büyük Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına ziyaret etmesi kadar doğal bir şey yoktur.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sizi niye götürmedi?!

İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - Biz, artık, memleketinde ve ülkesinde oturan başbakanlara değil; ama, ülkemi her köşede tanıtan başbakanlara ihtiyaç olduğunu çok iyi tahmin ettik değil, çok iyi biliyoruz. Bırakın da, Sayın Başbakanımı burada temsil eden grubu var; neden sizin başbakanınız memlekette oturmuyor, neden ülkeyi geziyor diye sorma size ait değil.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Muhalefet, sorar onu!

İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - Biz iktidar milletvekiliyiz, iktidarız, iktidara geldiğiniz zaman da sizin başbakanınızın daha çok dolaşmasını tavsiye ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Başbakan sadece AKP'nin Başbakanı mı?!

İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - Şimdi, Çanakkale'ye geldiğimde; Sayın Meral, siz, senelerdir bir toplumu temsil ettiniz, o toplumu da temsil edenler, sizi, milletin temsilcisi sıfatıyla Parlamentoya gönderdi. Ben beklerdim ki, o toplumun sorunlarını bir bilen ve tecrübeyle konuşan bir milletvekili olarak konuşun.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Biz ne yaptık!

İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - Ama, buraya çıkıyorsunuz, bir madde hakkında söz alıyorsunuz, madde hakkında hiç konuşmadan, partiniz hakkında ve İktidar Partisine muhalefet yapıyorsunuz. Ben, şahsen tecrübenize yakıştıramıyorum.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Teşekkür ederim.

İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - Eğer, burada konuşulacaksa milletin adına, milletin adına, hakları ve maddeler üzerinde konuşulur. Burası milletin kürsüsüdür; ama, milletin vaktini alma ve çalma kürsüsü değildir. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Benim, buradan, Çanakkale olarak sizden istirhamım… Çanakkale ve Çanakkale'de yapılan olaylar, artık, tarihe mal edilmiştir. Tarih, bunu, her konusuyla, her kademesiyle de yargılıyor.

Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Büyük Türk Milleti olarak, eskilere gitmektense, bugün ve bundan sonra neler yapabileceğimizi en iyi tartışan ve en çok çalışan bir grubun ve AK Partinin temsilcileriyiz. Halk da bizi onun için gönderdi.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bravo!..

İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - Anayasayı değiştirecek çoğunluktan bahsediyorsunuz.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Değiştirin...

İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - Biz, Anayasayı değiştirmeye gelmedik. Anayasanın maddelerinde eğer değişiklik yapılacaksa, uzlaşıyı önce size götürdük.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Yok öyle...

İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla) - İktidar Partisi olarak, muhalefete değer verdik ve sizin karşı çıktığınız hiçbir madde üzerinde de, biz, yaptırım gücümüzü çoğunluğumuzla vermedik.

Bakın, üç yıldır, burada -dördüncü yıla giriyoruz- milletvekilliği yapıyoruz; en sakin oturan milletvekillerindenim. Bugün sakinliğimi bozdunuz. Neden, biliyor musunuz; çünkü, sizin tecrübenize hiç yakıştıramadım.

Lütfen, bundan sonra, hatipler, söz alanlar, hangi madde üstünde söz almışlarsa o madde üstünde fikirlerini ve görüşlerini bildirsinler; ama, milletin kürsüsünden milletin hakkını ve zamanını çalmamasını tavsiye ediyorum.

Grup başkanvekillerine de sözüm o yöndedir.

Saygılar sunuyorum.

Bize söz verdiğiniz için Başkanım, teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Köşdere.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009)  (Devam)

BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan; buyurun.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, eğitim ciddî bir iştir. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti Devleti eğitime ne kadar pay ayırırsa, milletimize ve devletimize o kadar büyük iyilik yapmış oluruz.

ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - ... eğitim aldık, onu da söyleyin.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ederim öyle olduğu için.

Değerli arkadaşlar, bir vakayı burada size sunmak istiyorum. İkinci Dünya Savaşı bitmiş, Alman Parlamentosu toplanmış ve Almanya, İkinci Dünya Savaşının külleri arasında nasıl tekrar ayağa kalkacağını, nasıl toparlanacağını görüşüyor Parlamentoda. Bütün milletvekilleri fikirlerini söylüyor. En arka sıralarda oturan yaşlı bir profesör milletvekili kalkıyor, diyor ki: "Beyler, eğer Almanya'yı tekrar toplamak, derlemek ve kalkındırmak istiyorsak, bu işe eğitimden başlamalıyız." Ve hakikaten, bugün Almanya en yüksek seviyeye gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, ben, bugünkü konuşmamda -tabiî ki, demokrasi için sivil toplum örgütleri çok önemlidir- eğitim çalışanlarının görüşlerini huzurlarınızda anlatmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, eğitim çalışanları en önemli problem olarak Hüseyin Çelik'in Millî Eğitim Bakanlığı makamında hâlâ oturduğunu söylemektedirler; çünkü, Sayın Bakan döneminde iptal edilen yönetmeliklerin çokluğu, ortaya konulan hukuksuzluğun boyutlarını net olarak ortaya koymaktadır. Normal olarak, iptal edilen bir yönetmelikten sonra çıkarılan yeni yönetmeliğin iptal gerekçelerinden arındırılmış olması gerekirken, hiç de öyle olmamış, çıkan yeni yönetmelik eskisini mumla aratır bir halde, hatalarla dolu olarak çıkarılmıştır. Buna en iyi örnek yönetici atama yönetmeliğidir. Bu yönetmelik iki kere iptal edilmiştir ve şu anda yerine yeni bir yönetmelik konmamıştır. Müdürlerin beş yılını doldurmaları sebebiyle rotasyona tabi tutulması, iptal edileceği bilinerek yaklaşık 1 500 okul müdürünün yerlerinin değiştirilmesi, mahkemenin iptal kararıyla birlikte işin içinden çıkılmaz bir hal alması, okulların müdürsüz bırakılması, birçok müdürün, eski müdürün dava açarak dönmesi ihtimaline karşı, atandığı okulda kaç gün müdürlük yapabileceğini bilmemesi, binlerce okulda huzursuzluk yaşanmasına sebep olmuştur.

Millî Eğitim Bakanlığı, mahkemenin iptal kararına rağmen bir tedbir almamış, şu anda, dava açan okul müdürleri tek tek davayı kazanarak eski görev yerlerine dönmektedir. Açılan ve kazanılan davaların masrafları devlet tarafından ödenmektedir. Ayrıca, tayin olan birçok müdür il dışına yolluklu olarak gitmiş, geri dönüşünde ikinci bir yolluk alarak, bu uygulama sebebiyle devlet zarara uğratılmıştır.

Müdür atamaları bir yana, şube müdürlerinin de hukuksuz bir şekilde vekâleten atanmaları da yargı duvarına çarpmış, Millî Eğitim Bakanlığının mahkeme kararı doğrultusunda işlem yapılmasına dair yazılarına rağmen, vekâleten atanan, atanma şartlarını taşımayan birçok şube müdürü hâlâ o makamlarda tutulmaktadır.

Sayın Hüseyin Çelik dönemi, hukuksuzluğun hukuk yapıldığı bir dönem olarak tarihe geçecektir. Bu dönem, ayrıca, Millî Eğitim Bakanlığının âdeta yönetmelik mezarlığına döndüğü bir dönem olarak kayıt altına alınmıştır. Öyle şeyler olmuştur ki, Millî Eğitim Bakanlığı, kendi çıkardığı yönetmeliği bile, bir iki kişinin çıkarına ters düştüğü için iptal etmek zorunda kalmıştır. Yani, bu dönem, birkaç kişiye yönelik genelgelerin çıkarıldığı bir dönem olmuştur aynı zamanda.

Millî Eğitim Bakanlığında böylesine olumsuzluklar yaşanırken, hükümetin kılı bile kıpırdamamaktadır. Her çıkardığı yönetmelikle hukuk duvarına çarpmayı alışkanlık haline getiren Sayın Bakan, bundan hiçbir ders çıkarmamaktadır. Bir Avrupa ülkesinde olsa bakanların anında istifasına sebep olacak bu olumsuz gelişmeler karşısında, Sayın Bakanın gıkı bile çıkmamaktadır. Aynı, hatta, daha da artan bir pişkinlikle, yapacağını yapmaya devam etmektedir. Son hatası, öğretmenlikte kariyer basamaklarıyla ilgili yönetmeliktir. Bu yönetmeliğe göre, her biri yirmi yirmibeş yıldır öğretmenlik yapan binlerce iki üç yıllık eğitim enstitüsü mezunu öğretmenlerimiz, sırf lisans mezunu olmadıkları için bu sınava alınmamaktadır. Hatta, Sayın Bakanı okutan, emek veren öğretmenleri bile bu sınava giremeyecektir; çünkü, o yıllarda eğitim fakülteleri yoktu. Bu nasıl bir vefasızlıktır?!

Ayrıca, bu sınavda, alan bilgisinden hiç soru sorulmayacak olması son derece anlamsızdır; çünkü, esas olan öğretmenin alan bilgisinin ölçülmesi olmalıdır. Aksi takdirde, öğretmen, neyin uzmanı veya neyin baş öğretmeni olacaktır?

Göreve yeni başlayan bir öğrenmen Lüksemburg'ta yıllık 44 712 dolar, İsviçre'de yıllık 37 540 dolar, Avustralya'da yıllık 28 000 dolar, Almanya'da 38 000 dolar, Hollanda'da 30 000 dolar kazanırken, Türkiye'de yıllık 6 240 dolar kazanmaktadır. Öğretmenlerin yıllık çalışma saati ise, ücretlerinin tam aksine, OECD ülkelerinden fazladır. OECD ülkelerinde bir öğretmen ortalama 1 675 saat çalışırken, Türkiye'de 1 840 saat çalışmaktadır.

Değerli arkadaşlar, eğitim çalışanlarının belirttikleri diğer problemler şunlardır: 59 uncu Hükümetin, acil eylem planında yapılacak çalışmalarda sivil toplum kuruluşlarının desteğinin ve görüşlerinin alınacağı belirtilmesine rağmen, uygulamada sivil toplum kuruluşu denilince, TOBB gibi patron kulüplerin muhatap alındığı görülmektedir.

Öncelikle Sayın Bakan ve Millî Eğitim Bakanlığı yöneticileri şeffaf olmalı, mevzuat değişikliklerinde sendikaların görüşlerini almalıdır.

190 000 gencimiz görev beklerken, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 30 000 sözleşmeli öğretmen istihdam edilmek istenmesi, iç hukukumuza ve insan haklarına tamamen aykırıdır.

Gerek öğretmen ve gerekse idareci atamalarında yaşanan kargaşa ve yönetmelik karmaşasına bir son verilmelidir. Sayın Hüseyin Çelik dönemi, Millî Eğitim bünyesinde en çok karışıklığın yaşandığı, yönetmeliklerin birbirine karıştığı bir dönem olarak tarihe geçecektir.

Diğer bakanlık ve kurumlarda çalışanlara çeşitli adlar altında yapılan eködemeler, Millî Eğitimde çalışan hizmetli, memur ve teknisyen gibi personele de yapılmalıdır. Bu konuda, Bakanlık, gerekli çalışmaları ortaya koymalıdır. Millî Eğitim Bakanı Sayın Çelik'in üç yıl boyunca öğretmen ve diğer personeli adına ortaya koyduğu tek bir iyileştirme olmamış, aksine, verilen ücretin fazla olduğu, öğretmenlerin haftada iki gün derse girerek 15 saat karşılığı ücret aldığı iddia edilmiş, öğretmenliğin evde de devam eden bir meslek olduğu, hazırlıkların ders öncesinde yapıldığı gerçeği gözardı edilmiştir. Bu açıklamalarından dolayı şu anda tüm eğitim çalışanları Sayın Bakana kızgın ve kırgındır.

Hizmetli, şoför ve teknisyenlerin görev tanımları yeniden yapılmalı, fazla çalışma süreleri, diğer kurumlarda olduğu gibi, mesai ücretiyle değerlendirilmelidir.

657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 64 üncü maddesiyle kalkınmada öncelikli bölgelerde çalışanlara verilen iki yılda 1 kademe uygulaması o bölgedeki tüm çalışanlara eşit şekilde uygulanmalıdır. Şu anki uygulamaya göre, zorunlu olarak bu bölgelere gidenlere bu hak verilmekte, isteğe bağlı olarak gidenlere ise verilmemektedir. Aynı bölgede aynı şartlar altında çalışanlara yönelik olarak yapılan bu farklı uygulamanın hiçbir mantığı olamaz.

Her eğitim-öğretim yılı başında verilen hazırlık ödeneği, hizmetli, şoför, memur, teknisyen ve benzeri tüm eğitim çalışanlarına verilmelidir.

Başöğretmen, uzman öğretmen gibi kademeli öğretmenlik anlayışı öğretmenler arasında huzursuzluk yaratacağından, bu uygulamaya başlanmadan vazgeçilmelidir.

Öğretmenevlerinde Danıştayın kararı doğrultusunda aidat kesilmesine ve bandrol ücreti uygulamasına son verilmeli, indirimli fiyat uygulamasından bütün eğitim çalışanları faydalanmalıdır. Danıştay kararına rağmen ortaya konulan kanunsuz uygulamalar rahatsızlık yaratmaktadır. Bu konuda mahkeme kararına uygun bir düzenleme bugüne kadar yapılmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Özdoğan, buyurun.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Okul ihtiyaçları bütçeden karşılanmalı, veli ile okul yönetimi karşı karşıya getirilmemelidir. Bunun için, genel bütçeden eğitime ayrılan pay günün şartlarına uygun hale getirilmelidir.

İdarî kademelere vekâleten görevlendirme uygulamasına son verilmeli, yerine, asaleten atama yapılmalıdır. Bu konuda Danıştay tarafından verilen karar titizlikle uygulanmalıdır. Bu konuda valilikler yeniden uyarılmalı, mahkeme kararına uymayanlarla ilgili gerekli işlemler yapılmalıdır.

YÖK Kanunu değiştirilmeli, üniversite çalışanlarının eğitim ödeneğinden ve dönersermayeden adil bir şekilde faydalanması sağlanmalıdır.

Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesinde ve bağlı Amasya Eğitim Fakültesinde 81 doktor ve araştırma görevlisinin görevlerine son verilmek istenmesi hukuksuzdur ve insan haklarına aykırıdır. Üniversite Rektörü Ferit Bernay, bu hukuksuzluğa derhal son vermeli ve üniversitede çalışanların huzurunu tekrar sağlamalıdır.

Liselerin dört yıla çıkarılması sebebiyle ortaya çıkacak bina ve öğretmen ihtiyacıyla ilgili bugünden tedbir alınmalı, ihtiyaç olan 120 000 öğretmen ve yaklaşık 90 000 dersliğin nasıl sağlanacağı açıklanmalıdır.

Meslek liselilerin üniversiteye girişindeki engeller kaldırılmalı, üniversiteye girişte fırsat eşitliği sağlanmalıdır.

2006 yılında uygulanacak olan yeni ÖSS sistemi iptal edilmeli, bu değişiklik, dört yıllık liselerin ilk mezun vereceği 2008 yılına bırakılmalıdır.

Üstün zekâlı ve yetenekli öğrencilerin eğitimlerine önem verilerek okullar açılmalı ve tüm ülkede yaygın hale getirilmelidir.

Eş durumu tayinlerinde hassasiyet gösterilmeli, ailelerin parçalanmamasına özel önem verilmelidir. Ailenin bütünlüğünün korunması için her türlü tedbir alınmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özdoğan, lütfen…

Buyurun.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu durumdan mağdur olan yüzlerce öğretmen bulunmaktadır.

Mesai saatleri dışında veya cumartesi, pazar günlerinde yapılan seminer, öğretmenler kurulu, veli toplantısı, bayram kutlamaları gibi görevlerde, idareci, öğretmen ve personele ekders ücreti ödenmelidir.

Öğretmenlerin maaş karşılığı girdikleri ders saatlerindeki farklılıklar giderilmelidir.

Avrupa Birliği dayatmasıyla, müfredat ve ders kitaplarında millî bütünlüğümüze aykırı ve zarar verici değişikliklerden vazgeçilmeli, öncelikle kimlik kargaşasına neden olacak ifadeler yerine, çocuklarımızın Türklük bilincini artırıcı konulara yer verilmelidir. Vatan, bayrak ve millet gibi kavramlar özellikle işlenmeli, Atatürk ilke ve inkılaplarına önem verilmelidir.

Birilerinin AB'ye girme sevdası yüzünden, ülkemizde misyonerlik faaliyetleri son derece hız kazanmıştır. Misyonerlik faaliyetlerini dinî özgürlükler çerçevesinde değerlendirenler, büyük bir yanılgı içerisindedir. Birtakım vaatlerle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özdoğan, lütfen… Çalışma süremiz tamamlanmak üzeredir.

Teşekkür için, buyurun.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum Sayın Başkanım.

Din eğitimi devlet eliyle verilerek, çocuklarımızın din eğitimini sağlıklı ve doğru bir şekilde almaları sağlanmalıdır. Televizyon programları milletimizin değerlerine aykırı olmamalı, toplumu eğitici programlara ağırlık verilmelidir.

Sayın Başkanım, sabrınız için teşekkür ediyorum.

Diğer görüşlerimizi, diğer maddelerde açıklayacağız.

Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özdoğan.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz, çok kısa, yerimden bir açıklama yapabilir miyim.

BAŞKAN - Sayın Koç, çalışma süremiz tamamlandı.

HALUK KOÇ (Samsun) - Çok kısa bir açıklama yapacağım, bir cümle…

BAŞKAN - Sayın Koç, çalışma süresi tamamlandı.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkanım, kabul ediyorum; ama, kısa bir açıklama yapacağım yerimden. Ben grup başkanvekiliyim, bazı şeyler ifade edildi…

BAŞKAN - Sayın Koç'un açıklamasını yapmasına kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ederim. Diğer arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum.

Ömer Bey, konuşması sırasında, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesindeki birtakım sorunları dile getirdi. Şu anda zaten bir araştırma komisyonu çerçevesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim faaliyeti içerisinde konu inceleniyor.

Herhalde, bir sendikadan ya da eğitim çalışanlarının bulunduğu, bir... Hazır, matbu bir şey almış Ömer Bey. Ben şunu ifade etmek istiyorum: Bakın, öğretim üyeliğinden geliyorum. Üniversitelerde, doktora öğrencisi ve yardımcı doçentlik kalıcı bir kadro değildir değerli arkadaşlar. Doktora öğrencisi, doktorasını tamamladığı zaman, öğretim üyesi olmak için, o üniversitede eğer kadro yoksa başka bir üniversiteye gider ve o üniversitede, o bilim dalında, yeni gelen doktora öğrencilerine veya araştırma görevlilerine uzmanlık ve doktora öğrencisi, doktor olma fırsatı tanınır. O kadrolar kalıcı kadro değildir, doçent, profesör kadroları gibi. İtham edilen konu budur. Hiçbir üniversitede, yardımcı doçent kadroları da, doktora kadroları da kalıcı değildir, dönüşümlü kadrolardır, öğretim elemanı yetiştirmek için kullanılır o kadrolar. Samsun'daki itham budur.

Ondokuz Mayıs Üniversitesiyle ilgili bu açıklamayı yapmayı gerekli gördüm; teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Sayın milletvekilleri, çalışma süresi tamamlandığı için, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 8 Aralık 2005 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 20.02