DÖNEM: 22 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 101
26 ncı Birleşim
1 Aralık 2005 Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkan'ın, veteriner hekimlik mesleğinin kuruluşunun 163 üncü yıldönümü
münasebetiyle, veteriner hekimlerin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündemdışı konuşması
2.- Erzurum Milletvekili Mustafa
Ilıcalı'nın, tamamlanmış bulunan ulaştırma anaplanı stratejisi çalışmalarına,
taşımacılığın ekonomideki itici gücüne, ulaştırmada karşılaşılan sorunlara ve
bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Ulaştırma
Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı
3.- Konya Milletvekili Remzi Çetin'in,
Lozan Konferansına başlanılmasının yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in
Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/341)
2.- Van Milletvekili Cüneyit Karabıyık'ın
Çevre Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/343)
3.- Zonguldak Milletvekili Polat
Türkmen'in Çevre Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/342)
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu,
Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı: 920)
3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve
Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı
Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S.
Sayısı: 1009)
V.- SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın,
İzmir Arkeoloji Müzesinde yolsuzluk yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/6806)
2.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
tamamlanmamış yatırımlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı
(7/8529)
3.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
58 ve 59 uncu hükümetler döneminde Başbakanlık Tanıtma Fonundan alınan desteğe
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/8547)
4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
1999-2002 yılları arası Başbakanlık Tanıtma Fonundan alınan desteğe ilişkin sorusu
ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/8548)
5.- Kırşehir Milletvekili Hüseyin
BAYINDIR'ın, Türk bayrağının tabutlara sarılmasına ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/8607)
6.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın,
terörle mücadelede verilen şehitlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/8611)
7.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in,
bazı icra ve iflas dairelerinde resmî görevli olmayan kişilerin çalıştığı
iddiasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/9613)
8.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, alınan ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin soruları ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/9793, 9794)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
15.00'te açılarak beş oturum yaptı.
Van Milletvekili Mehmet
Kartal, Van İlindeki hayvan yetiştiricilerinin,
Malatya Milletvekili
Ahmet Münir Erkal, Malatya İlinde yaşanan sağlık,
Sorunları ile alınması
gereken önlemlere ilişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Şanlıurfa Milletvekili
Mehmet Faruk Bayrak'ın, korsan yayınlarla ilgili yaşanan sorunlara ve çözüm
önerilerine ilişkin gündemdışı konuşmasına, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç
cevap verdi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi ile Bahreyn Temsilciler Meclisi arasında parlamentolararası dostluk
grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Plan ve Bütçe
Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik
için, Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı,
Millî Savunma
Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik
için Kayseri Milletvekili Muharrem Eskiyapan,
Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubuna düşen 1 üyelik için Erzincan Milletvekili Talip Kaban,
Kamu İktisadî
Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna
düşen 2 üyelik için Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen ve Van Milletvekili
Cüneyit Karabıyık,
Seçildi.
Gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan,
Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S.
Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
2 nci sırasında bulunan,
Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında (1/950) (S.
Sayısı: 920),
3
üncü sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin
(1/1030) (S. Sayısı: 904),
Kanun Tasarılarının
görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4 üncü sırasında bulunan,
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/1121) (S. Sayısı: 1014) görüşmelerinin
tamamlanmasından sonra,
5 inci sırasında bulunan,
Tehlikeli Malların Karayolu ile Uluslararası Taşımacılığına İlişkin Avrupa
Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/1055) (S. Sayısı: 1010), görüşmelerini müteakiben,
Elektronik cihazla
yapılan açıkoylamalarından sonra, kabul edildiği açıklandı.
6 ncı sırasında bulunan,
Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına
Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
(1/1050) (S. Sayısı: 1009), tümü üzerinde bir süre görüşüldü.
1 Aralık 2005 Perşembe
günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.09'da son verildi.
|
|
Nevzat Pakdil |
|
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Bayram Özçelik |
|
Yaşar Tüzün |
|
|
Burdur |
|
Bilecik |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
No.: 39
II.- GELEN KÂĞITLAR
1 Aralık 2005 Perşembe
1.- Manisa Milletvekili Hakan Taşçı'nın; Türkiye Emekli Subaylar,
Emekli Astsubaylar, Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri ile Muharip
Gaziler Dernekleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/629) (Millî Savunma ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
24.11.2005)
Tasarılar
1.- Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu Tasarısı (1/1147) (Avrupa
Birliği Uyum, Adalet ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2005)
2.- Konut Finansmanı Sistemine İlişkin Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/1148) (Adalet;
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2005)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 15.05
1 Aralık
2005 Perşembe
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26 ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın
milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümetin
konuşmalara cevap verme hakkı vardır; süresi 20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz, veteriner hekimlik
mesleğinin kuruluşunun 163 üncü yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'a aittir.
Sayın Özkan, buyurun.
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, veteriner hekimlik mesleğinin kuruluşunun
163 üncü yıldönümü münasebetiyle, veteriner hekimlerin sorunlarına ve alınması
gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde veteriner hekimlik mesleğinin
kuruluşunun 163 üncü yıldönümü nedeniyle, veteriner hekimlik mesleği ve
sorunlarıyla ilgili olarak söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğine
giriş sürecinde olan ülkemiz, bilindiği üzere, en düşük notu tarım ve
hayvancılık alanında almıştır. Avrupa Birliği mevzuatında, veteriner hekimlik
mesleğiyle ilgili kanunların toplam mevzuatın yaklaşık yüzde 35'ini teşkil
etmesi, mesleğimizin önemini daha fazla ortaya çıkarmaktadır.
Özellikle son zamanlarda, ülkemiz kanatlı
sektörünü ciddî bir şekilde tehdit eden tavuk vebası ya da halk arasında kuş
gribi olarak tanımlanan hastalığın mahallinde söndürülmesi, veteriner
hekimlerin başarılı bir çalışmasıyla sonuçlanmıştır. Bugüne dek hayvan
hastalıklarında yaşanmış olan tüm problemler, veteriner hekimlerimizin başarılı
çalışmalarıyla çözümlenmiştir. Ayrıca, bu başarılı çalışmalar uluslararası
düzeyde kabul görmüştür. Ancak, veteriner hekimlerimizin özlük ve ekonomik
sorunları, günümüzde hâlâ devam etmektedir.
Değerli arkadaşlarım, yıllarca ülkemize ve
diğer ülkelere de hizmet vermiş olan veteriner kontrol ve araştırma
enstitülerinde, yeni veteriner hekim alınmaması ve uzmanlık yönetmeliğinin
iptal edilmesi nedeniyle, yetişmiş personel konusunda sıkıntılar yaşanmaktadır.
2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun
yürürlüğe girmesiyle, mesleğimizin uzmanlık eğitimi, maalesef, kesintiye
uğramıştır. Bakanlıkça yaptırılan uzmanlık eğitiminin, Maliye Bakanlığı, YÖK ve
dolayısıyla fakülteler tarafından kabul edilmemesiyle veteriner hekimlik
mesleğinin bilimselleşmesi engellenmiştir.
Dünyanın yöneldiği uzmanlaşma eğitimine,
ülkemizde vurulan darbeler neticesinde, araştırma enstitülerinde, ciddî
boyutlarda bir uzman eksikliği vardır. Bu nedenle, 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanunu metninde geçen "tıpta uzmanlık" ifadelerinin "beşerî veya
veteriner tıp uzmanlığı" şeklinde değiştirilmesi veya eklenmesiyle
mesleğimizde uzmanlığın yolu açılacak ve bu bilimsel eksiklik ortadan
kaldırılacaktır. Bu nedenle, uzmanlık eğitimi, şu anda bulunduğu bakanlık
uhdesinden çıkarılmalıdır. Bu yönetmeliğin, şu anda APK bünyesinde hazırlanan
taslak halinde çıkarılması bile yeterli olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İçişleri Bakanlığına bağlı olan ve belediyelerde görev yapan veteriner
hekimlerin durumları da içler acısıdır. Bazı belediyeler, belediye bütçesine
yük getirdiği gerekçesiyle, kadrolu veteriner hekim çalıştırmaktan kaçınmakta,
bunun yerine, 200 - 250 milyon gibi bir ücretle sözleşmeli personel
çalıştırmaktadır. Bu nedenle, mezbahası olan her belediyeye kadrolu veteriner
hekim çalıştırma zorunluluğu getirilmelidir. Belediyeler, mezbahalara kâr eden
değil, sağlıklı et üreten kuruluşlar olarak bakmalıdır. Ayrıca, belediye
veteriner hekimleri, gerek kesim öncesi gerekse kesim sonrası yaptıkları
muayenelerle, hayvanlardan insanlara geçen hastalıkları kontrol etmekte ve
kendileri bu hastalığa maruz kalmalarına rağmen fiilî hizmet tazminatı
alamamaktadırlar. Bu adaletsizliğin önüne geçilmesi amacıyla gerekli yasal
düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır; belediye veteriner hekimlerinin fiilî hizmet
tazminatı almaları sağlanmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, yine ziyaret ettiğim
hayvan sağlığı şube müdürlüklerindeki meslektaşlarımın ve veteriner sağlık
teknisyenlerinin sığırlarda kulak küpelemesi ve bu hayvanların veri tabanına
işlenmesiyle ilgili olarak yoğun çalışmalarda bulunduklarını gözlemlemiş
bulunuyorum. Bundan dolayı, meslektaşlarım, aslî görevleri olan koruyucu
veteriner hekimlik alanında yoğunlaşamıyorlar; bu nedenle, bu tür işler için
Bakanlık yeterli teknik eleman bulundurmalıdır. Veteriner hekimler ve veteriner
sağlık teknisyenleri aslî görevlerine döndürülmelidir.
Veteriner hekim meslektaşlarımız özverili
çalışmaları ve bağlı bulundukları dönersermayelerine büyük miktarlarda katkıda
bulunmalarına rağmen dönersermayeden pay alamamaktadırlar. Bu da, doğal olarak
eşdeğer görevler yapan ve dönersermayelerden pay alan meslek gruplarıyla
kıyaslandığında, ciddî sıkıntılar yaratmaktadır, dolayısıyla da,
meslektaşlarımızın çalışma arzusunu ve şevkini kırmaktadır. İlgili yasal
düzenleme, Plan Bütçede beklemektedir, Sayın Bakanın imzası da bulunmaktadır,
acilen görüşülmesi tüm meslektaşlarımızın isteğidir. Ancak, dün Plan ve Bütçe
Komisyonunda Maliye Bakanlığı bütçesi görüşmelerinde, kontrol araştırma
laboratuvarlarında çalışan personelin dönersermayeden pay almaları konusundaki
önergemiz tamamen AKP oylarıyla kaldırılmıştır.
Yine, sunî tohumlama konusunda
meslektaşlarımızın birtakım sıkıntıları vardır; sıkıntılar, Bakanlık tarafından
bilinmektedir ve çözüm beklenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özkan.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) -
Belediyelerde çalışan veteriner hekimlerimiz eskiden daimî encümen üyesi
olurken, yeni çıkarılan Belediyeler Yasasıyla encümen üyelikleri ellerinden
alınmıştır. Bu konuda acilen bir yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bir başka konu da,
veteriner hekimlik mesleğinin icraı hakkındaki 6343 sayılı Yasanın 1954
yılından beri güncellenmemiş olmasıdır. Yasamız 51 yaşındadır. Dolayısıyla,
meslektaşlarımızın yetki ve sorumlulukları, halen, dar bir kapsamda
bulunmaktadır. Bu yasanın bir an önce günümüz şartlarına uygun bir hale
getirilmesi için düzenlemeler acilen yerine getirilmelidir. Zira, 1983 yılında
uygulanmaya başlanan reorganizasyondan sonra, gerçekten, meslektaşlarımız ciddî
sorunlar yaşamaktadır. Her türlü vakaya acil müdahale etmesi gereken veteriner
hekimler, tekniker ve teknisyenleri, araç, gereç ve eleman sıkıntısı
çekmektedirler. Bu konuları Sayın Bakanımızın da çok iyi bildiğinden ve
irdeleyerek yakında bir çözüm arayışı içerisinde olacağından hiç kuşkumuz
yoktur. Bir veteriner hekim bakanın olduğu bir dönemde hak kaybına uğramamız
biz meslektaşlarımızı üzmektedir.
Birçok meslek grubuna taşıma ruhsatlı
silah verilmektedir. Gece gündüz demeden dağ, bayır dolaşan veteriner hekimlere
de, yapılacak bir yasal düzenlemeyle bu hak tanınmalıdır. Özel çalışan
arkadaşlarımıza, ilaç, aşı, araç, gereç, malzeme alma ve klinik açma
koşullarını yerine getirmesi için, Halk Bankasından özel faiz indirimli
krediler sağlanmalıdır.
Şu anda uygulanan sunî tohumlama teşvik
ücretleri haziran ayından itibaren ödenmemiştir; acilen ödeme beklenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
veteriner hekim bir milletvekili olarak, bugün, ülkemizde 163 üncü öğretim
yılını tamamlamış bir meslek grubu ve bu grubun bir üyesi olmam nedeniyle, bu
163 yılda, ülkemiz adına, gerek hayvan hastalıklarının kontrol ve
eradikasyonunda gerekse de ülke hayvancılığının geliştirilmesinde birçok
özverili çalışmalarla, hayvanlardan insanlara bulaşabilecek hastalıkları
engellediğimizi, çözümlediğimizi belirtiyoruz. Yalnız, meslektaşlarımız, en
azından, veteriner hekimlik mevzuatının Avrupa Birliği ülkeleri normlarına
uydurulmasını ve Batılı meslektaşlarının yararlandığı özlük haklarına sahip
olmalarını bekliyorlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yıllardır Bakanlığımız tarafından veteriner hekim atamaları yapılmamaktadır. Bu
arada, baba harçlığına son vermek isteyen genç bir arkadaşımın başından geçen
bir olayı sizlerle paylaşmak isterim.
Veteriner hekim bir arkadaşım iş
aramaktadır. Bir şantiye önünden geçerken, ağır vasıta ehliyeti olan bir şoför
arandığını görür. Hemen şantiyeye girer ve yetkiliye ulaşır. Ağır vasıta
ehliyetinin olduğunu söyler ve çalışmak istediğini belirtir. Yetkili okey verir
ve en kısa zamanda işe başlayabileceğini söyler. Bu arada, başka bir mesleği
olup olmadığını sorar. Arkadaş da veteriner hekim olduğunu söyler. O zaman
yetkili arkasını döner ve işe alamayacağını belirtir. Arkadaş gerekçesini sorar.
Yetkili "kusura bakmayınız, ben üniversite mezunu birisine emir veremem ve
emrimde çalıştıramam, onun kıymetini ben bilirim" der. Veteriner
hekimlerimizin kıymetlerini bizler de bilelim, seslerine kulak verelim.
Veteriner hekimlik mesleğinin yıldönümü
dolayısıyla, tüm meslektaşlarımı, öğretmenlerimi en içten dileklerimle
kutluyorum, bugüne dek ülke hayvancılığı için yapılan özverili ve başarılı
çalışmalarının bundan sonrasında da süreceği inancıyla, Yüce Meclise
saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Gündemdışı ikinci söz, tamamlanmış bulunan
Ulaştırma Ana Planı Stratejisi hakkında söz isteyen Erzurum Milletvekili
Mustafa Ilıcalı'ya aittir.
Sayın Ilıcalı, buyurun.
2.- Erzurum
Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın, tamamlanmış bulunan ulaştırma anaplanı
stratejisi çalışmalarına, taşımacılığın ekonomideki itici gücüne, ulaştırmada
karşılaşılan sorunlara ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Temmuz 2005'te tamamlanan Ulaştırma Ana Planı
Stratejisi çalışması hakkında Yüce Meclisimizi bilgilendirmek amacıyla
gündemdışı söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Ulaştırma Bakanlığımızın önerisi, Bakanlar
Kurulu kararı, Başbakanlığın teklifi ve Yüce Meclisimizin 28.4.2004 tarihli 81
inci Birleşimindeki onayıyla Ulaştırma Ana Planı Stratejisi çalışmasının
koordinatörlüğünü yürütmem ve bu çalışmanın tamamlanması sebebiyle sizlere
bilgi vermek için huzurunuzdayım. Yani, bu çalışmaya oylarınızla başlamıştım.
"Ne oldu" diye, bu konuda bilgilendirmek için hazırlanan dokümanlarla
beraber huzurlarınızdayım.
Dünya ticareti, İkinci Dünya Savaşından
sonra ilk kez 1980'li yılların ilk yarısında daralmış; ancak, 1984 yılında
başlayan canlanmayla 1980 yılındaki ticaret hacminin yaklaşık 2,5 katına ulaşan
bir büyüme göstermiştir. Bu zenginleşme, zamanın değerini artırmış, ulaşımın
hızlandırılmasını zorlayan bir etki olmuştur. Yani, ekonomik canlanmanın
olabilmesi için ulaştırma itici bir güç. Ekonomisi gelişmiş ve gelişmemiş
ülkelere baktığımız zaman, aradaki, aynen ekonomik kriterler gibi, ulaştırma
türleri arasında, dağılımları arasında, uzunlukları arasındaki farkı da görmüş
oluyoruz.
Bilim ve teknolojideki atılımların
yönlendirdiği ekonomik, toplumsal, kültürel gelişmeler, küreselleşmenin ortaya
çıkardığı ulaştırmaya yönelik sonuçlara bir bakacak olursak, yüksek hızlar, hem
kentsel hem ulusal bağlamda hem de küreselleşme koşullarında uluslararası
ulaştırmada mesafelerin uzaması sonucunu doğurduğunu, ayrıca, hammadde ve
işlenmiş ürünlerin talep edilen yere düşük maliyetli ve zamanında
ulaştırılmasının önemini artırdığını, özellikle, karayolu trafiğinin neden
olduğu trafik sıkışıklığı, kazalar, gürültü, hava kirliliği gibi çevre
sorunları ile küresel iklim değişimleri olgusu karşısında, çevreye olumlu
gelişmelerinin yönlendirilerek, sürdürülebilir ulaştırma politikalarının önem
kazandığını, akıllı ulaştırma sistemlerinin araçlardan yola, sinyalizasyon
sisteminden talep tahminine kadar birçok işletimde, çok alanda yararlı olduğunu
söyleyebiliriz.
Günümüzün ulaştırması karayolu ve otomobil
egemenliği altındadır. Bu yüzden, diğer olumsuzluklara ek olarak çevreye
zararları yaşamsal önemdedir. Hemen her ülke için karayolu, demiryolu,
denizyolu, havayolu, boru hatlarının kullanıldığı bütün ülkelerde
sistemlerarası dengesizlik görünmektedir. Tabiî, bu dengesizlik birçok ülkede,
örneğin, ülkemizde oldukça yüksektir. Ülkemizin üyelik süreci içinde bulunduğu
Avrupa Birliğine dahil ülkelerde de bu sıkıntılar yaşanmaktadır. Gösterilen tüm
çabalara karşın, Avrupa Birliğinde ulaştırmanın durumu kaygı verici olarak
belirtilebilir. Çünkü, genelde, sistem dengesiz gelişmiştir, anaarterler,
karayolu, demiryolu, havayolu olarak sıkışık durumdadır, kentlerdeki sorunlar
daha ağırdır, toplum sağlığına, çevreye olumsuz etkiler artmış, ulaşım
güvenliği yetersiz bir duruma düşmüştür.
Ekonomik gelişmeye bağlı olarak Birliğin
genişlemesi nedeniyle sorunların daha da artacağı tahmin edilmektedir. Müzakere
sürecinde ulaştırma konusu ülkemiz için de önemli bir başlık olacaktır. Ülkemiz
ulaştırmasında birçok sorun vardır. Bu durumu irdelemek için sektörün kuvvetli,
zayıf yönlerine, fırsatlar ve tehditlerin bazılarına bakmamız gerekmektedir.
Ülkemizdeki ulaşım sektörünün kuvvetli
yönlerine bakacak olursak; karayolu taşımacılığını disiplin altına alarak
denetimdışı büyümesini önleyebilecek Karayolu Taşıma Kanunu sizlerin oylarıyla,
Hükümetimizin getirmiş olduğu Taşıma Kanunu yürürlüğe girmiştir.
AB'ye uyum gelişmeleri doğrultusunda
ulaştırma türlerinin, etkin hizmet sunmalarını sağlayacak biçimde yapısal
dönüşüm süreci içine girmiş olmaları, yatırım, işletme konularında iyileştirmelerin
başlatılmış olması... Bu da kuvvetli bir yanımızdır. Kombine taşımacılığın
gelişmesi için gerekli olan lojistik alanda gelişmeler başlamış, siyasal
iktidarın ulaştırma türleri arasındaki dengenin oluşması için denizyolu,
demiryolu, havayoluna destek verme söylemlerinin somut yönde uygulanması, çıkan
yasalar, alınan bazı tedbirler… Bu manada hepsini söylemem tabiî mümkün değil,
birkaç tane daha önemli başlık söyleyeceğim: Marmaray Projesiyle İstanbul
kentsel…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ilıcalı,
konuşmanızı tamamlayınız.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) - …
ulaştırmasında; ayrıca, Avrupa-Asya ulaştırmasında kesintisiz demiryolu
bağlantıları sağlanacak, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde stratejik
konumları sayesinde limanlarımızın, iyileştirmeler yapılması koşuluyla, kombine
taşımacılığa elverişli, aynı zamanda Akdeniz'de ana liman olacak kapasiteye
sahip bulunması, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattıyla ilgili olarak Mersin ve
İskenderun limanlarının daha büyük önem kazanması... Tabiî, bu arada sektörün
zayıf yanlarına da bakacak olursak, birkaç maddeyle sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Ulusal ve kentsel ulaştırma yatırımlarında
işletmecilik alanlarında genelde ulaştırma yönetim ve denetiminde çok sayıda
kamu kuruluşunun söz sahibi olması, aralarında eşgüdüm zayıflığı nedeniyle
ulaştırma sisteminin verimsiz işletilmesi, ulaştırma türlerinin taşıma payları
arasında denge bulunmaması gibi daha birçok madde sayılabilir. Tabii, burada
daha fazla zamanınızı almamak için atlıyorum bu maddeleri.
Fırsat olarak... Birkaç tane de fırsat söylemek gerekirse; ülkemiz
ulaştırma altyapısı verimli, yüksek kapasiteli, çağdaş teknolojilerle
donatılmış, evrensel özelliğe kavuşturulması halinde, uluslararası transit taşımalar
için cazip hale gelebilecektir.
Avrupa Bakanlar Konseyi tarafından
planlanmış olan yüksek hızlı demiryolu ağının -ülkemizden geçecek şekilde-
ülkemiz ile Avrupa-Ortadoğu arasındaki köprüyü oluşturacağı, Türkiye'nin
lojistik üs olması için uygun olan konumunun iyi değerlendirilmesi ve
kararlılıkla uygulamaya geçilmesi gibi önemli hususlar sayılabilir.
Sonuç olarak diyoruz ki: Günümüze kadar
izlenen kötü politikalar sayesinde kalıcı bir ulaştırma politikamız olmaması,
hükümetlerin çok sık değişmesi, Ulaştırma Bakanlarının, hükümetlerin ömrünün az
olması yüzünden kalıcı bir ulaştırma politikası geliştirilememiş ve
uygulanamamıştır. Sonuç olarak da ülkemizde yükte yüzde 92, yolcuda yüzde
95'lik pay karayoluyla neredeyse tek başına ulaştırma sistemini karşılama
durumuna gelmiştir.
Avrupa Birliğine giriş hazırlıkları
ulaştırma sistemimizde öne çıkan bir gelişme olmuştur. Bu bağlamda önemli ve
yoğun çalışmalar yapılması gerekmektedir. Bu çalışmaları sorunlarımızın çözümü
yönünde değerlendirmek ve hızlandırmak zorunda kalmaktayız. Bizden önceki
dönemde, 21 inci Dönemde de ulaşım ve trafik sorunlarına yönelik, Ahmet Tan'ın
Başkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir araştırma komisyonu
kurulmuş, hazırlanan raporda da ulaştırma sistemleri arasında dengenin
sağlanacağı bir çalışmanın yapılması yer almıştır.
Bundan önce, yine, 1983-1993 yılları
arasında hazırlanan Ulaştırma Ana Planının yine sonuçlarına ulaşılamamış, amaç,
karayolu, demiryolu ve denizyolları arasında dengeyi sağlamakken, yine,
karayolu lehinde, olumsuz bir şekilde karayolunun aldığı pay artmıştır.
Geçtiğimiz yıllara baktığımızda, Devlet Planlama Müsteşarlığımızca hazırlanan
beş yıllık kalkınma planlarının, genellikle dikkate alınmadığını, bunun yerine
yıllık ve politik ağırlıklı planların benimsendiğini görmekteyiz. Ama,
hükümetimiz, iktidara gelir gelmez, Ulaştırma Bakanımızın gayretleriyle,
ülkemizdeki ulaşım sistemleri arasındaki dengesizliğin ortadan kaldırılması
yönünde çok önemli bir adım atılmış, ulaşım ana planı hazırlanması için önemli
bir atıf teşkil edecek strateji çalışmasına başlanmıştır. Sayın Bakanımız
Binali Yıldırı m Bey göreve başladıktan daha bir hafta sonra, makamında, bu
konunun uzmanı üniversitelerin öğretim üyeleri, bürokratlarıyla bir toplantı
yapmış ve sonuçta, uzun bir hazırlıktan sonra, Ulaştırma Ana Planı Stratejisi
çalışmasının yapılması, İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlüğüyle, 18 Aralık
2003 tarihinde imzalanmıştır ve bu, geçtiğimiz aylarda, bu kadar üniversitenin
desteğiyle, 200'e yakın uzmanla beraber üç cilt, bir tane de özet raporu olarak
tamamlanmış. Bakanımız, bundan bir ay önce, bunu, medyayla, bir basın
toplantısıyla paylaşmıştır.
BAŞKAN - Sayın Ilıcalı, konuşmanızı
tamamlar mısınız lütfen.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Hemen
tamamlıyorum.
Bu rapor üç rapordan oluşmuş olup, birinci
raporda projenin dünyadaki gelişimi, Avrupa Birliğindeki ulaştırma
politikaları, ikinci raporda birinci raporda yer alan veri bilgilerinin
analizi, üçüncü raporda ise, ulaştırma türleri için kuvvetli, zayıf yanlar,
fırsatlar, tehditler ile sonuçlar geliştirilmiş.
Sonuç olarak, ulaştırma türleriyle ilgili
kurumları tek çatı altında toplayacak, koordinasyon sağlayacak yönetim
yapısının gerçekleştirilmesi; ulusal stratejik ulaştırma planının
hazırlanmasının, yürütülmesinin güncelleştirilmesi; ulaştırmaya yönelik
verilerin toplanması, güncelleştirilmesi; ulaştırma yatırımlarının finansmanı
konusunun çözüme kavuşturulması; ulaştırma eğitim çalışmalarının
etkinleştirilmesi... Bu manada çok önemli bir adım atılmış olup, bundan sonra,
Bakanlığımızın bu projenin üzerine, yapacağı diğer çalışmalarla beraber,
ülkemizdeki önemli bir problem ortadan kalkacaktır. Tabiî, bu projenin
hazırlanmasında çok büyük emeği olan Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali
Yıldırım'a, hükümetimize, destek veren bürokratlara ve proje yürütücümüz
İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emine Ağar'a, projeye
destek veren diğer öğretim üyelerine, Ulaştırma Bakanlığımızın Müsteşarına,
bürokratlarına, APK Daire Başkanına, bu projeye destek veren Çevre Bakanlığına,
Karayolları Genel Müdürlüğüne, Millî Savunma Bakanlığına, Genelkurmay
Başkanlığıma, emeği geçen herkese ve siz değerli milletvekillerimize, gerek
yasalarda gerek görevlendirmelerde bu konuda verdiğiniz destekten dolayı
teşekkür ediyorum. Konuşma süremi artırmama rağmen göstermiş olduğunuz sabra,
bu önemli konu için gösterdiğiniz sabra teşekkür edip, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. Ülkemize hayırlı olsun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ilıcalı.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı
konuşmaya Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakanım.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Erzurum Milletvekilimiz
Sayın Mustafa Ilıcalı'nın, çalışmaları tamamlanmış olan Ulaştırma Ana Planı
Stratejisi hakkındaki gündemdışı konuşmasıyla ilgili söz almış bulunuyorum;
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bildiğimiz gibi,
ülkemizde, ulaşım sektörü, ne yazık ki, yıllardan beri bir plana bağlı olarak
değil, ihtiyaçların günübirlik karşılanması anlayışıyla, kendi doğal akışı
seyrinde bugüne kadar gelmiştir. Geçmişe baktığımızda, ulaşımla ilgili tek
planlamanın 1983-1993 yıllarını kapsayan Ulaştırma Ana Planı olduğu; ancak,
bunun da, maalesef, hiçbir uygulama yapılmadan raflarda tozlanmaya terk
edildiği bir gerçektir. Ülkede bir ulaşım ana planı olmayınca, ulaşım türleri
arasında bir entegrasyonun, bir birlikteliğin sağlanması da, doğal olarak,
mümkün olmadı ve ulaşım modları, birbirinden bağımsız olarak, dengesiz bir
şekilde gelişti. 1950'ye kadar demiryollarında yaşanan hamle, 1950'den sonra,
karayollarının -yoğunluklu olarak- gelişmesine ve böylece 2000'li yıllara
geldiğimizde, yurtiçi yolcu ve eşya taşımacılığında, yüzde 90'ın üzerinde
karayolu bağımlı bir ulaşım sistemi gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bunun kötü
sonuçları, olumsuz sonuçları, bugün, hepimizin hayatında görülmeye başlandı.
Yılda, Avrupa Birliği ortalamasının 6 katı trafik kazası, her yıl, bir kasaba
büyüklüğünde insanımızın hayatını kaybetmesi, 100-150 bin insanımızın yaralı ve
sakat kalması ve milyarlarla ifade edilen bir kamu kaynağının yok olup gitmesi.
Üstüne üstlük, yolların, yirmibeş yıl gibi bir süreyle kullanılması, dayanması
öngörülürken, yıllar içindeki aşırı trafik yükü nedeniyle, ikibuçuk üç yıl gibi
bir sürede yolların tekrar yenilenme ihtiyacı doğmaktadır.
İşte, bu plansız gidiş, bu gelişigüzel
ulaşım politikası, daha doğrusu politikasızlığı, sürdürülebilir bir şey
değildi. Bu yüzden de, Hükümetimizin, gerek programında gerekse acil eylem
planında, bir Ulaşım Ana Plan Stratejisi yapılması ve buna göre, ulaşım türleri
arasındaki dengeyi gözetecek bir proje önceliğinin belirlenmesi öngörülmüştü.
Bu amaca yönelik olarak, Bakanlığımız, çalışmalara başladı. 18 Aralık 2003 tarihinde
İstanbul Teknik Üniversitesinin koordinatörlüğünde, Yıldız Teknik Üniversitesi,
Süleyman Demirel Üniversitesi ve Erzurum Atatürk Üniversitesinin konuyla ilgili
değerli bilim adamlarının oluşturduğu bir çalışma grubuyla bu çalışmalara
başladık. Meclisimiz de, Erzurum Milletvekili ulaştırma uzmanı Prof. Dr.
Mustafa Ilıcalı Hocamızı bu çalışma grubuna koordinatör olarak tayin etti ve bu
çalışmalar, geçtiğimiz bir iki ay öncesi tamamlandı.
Bu safahatta yapılan çalışmalar, Birinci
Ara Rapor, İkinci Ara Rapor ve Nihaî Rapor olarak, şurada gördüğünüz 4 cilt
halinde tamamlandı ve bundan sonra bu çalışmalar, değerli milletvekilleri,
ulaşım projeleri, ulaşım planlamaları için önümüzdeki on yıl süreyle, bizim,
âdeta bir uygulama dokümanımız haline geldi.
Peki, bu çalışmalarda ne var; bunlara
kısaca değinmek istiyorum. Mustafa Ilıcalı Vekilimiz söyledi; ama, şu kadarını
söyleyeyim: Burada, dünyadaki ulaşım politikaları ve uygulamaları, dünyadaki
mevcut durum, Türkiye fotoğrafının çekilmesi ve yapılması gereken hususlar, hem
genel hem de ulaşım alt modları itibariyle neler yapılmalı; onlar belirlendi ve
buna yönelik proje öncelikleri de belirlendi.
Şimdi, biz, Bakanlık olarak bu işleri
yaparken, sadece, bu plan bitsin de, ondan sonra biz işleri yaparız demedik.
Aslında, sorunu hepimiz biliyoruz. Sorun, Türkiye'de ulaştırma alt modları
arasında, türleri arasında bir bağlantı yok. Bu, ulaşım sisteminin yönetiminin
dağınık olmasından kaynaklanıyor. Örneğin, karayolları, Bayındırlık Bakanlığı;
balıkçılık, Tarım Bakanlığı; yol güvenliği, İçişleri Bakanlığı; trafikle ilgili
konular yerel yönetimlerde, bazılarının mahallî idarelerde olması dolayısıyla,
ne yazık ki projelerin birbiriyle entegrasyonu, birbirini desteklemesi ve
öncelik belirlemesinde istenen sonucu sağlamamış. Bu nedenle de, bu çalışmada
en önemli üzerinde durulan husus, ulaşım modları arasında dengeyi sağlayacak,
buna göre öncelikleri belirleyecek tedbirlerin ne olduğu tüm ayrıntısıyla yer
almıştır. Kısaca, çok fazla zamanınızı almadan, bu hususta, sektör sektör,
Ulaşım Ana Plan Stratejisini hazırlayan yönlendirme komitesi ve çalışma
grubunun yaptığı tespitleri ve önerileri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Genel olarak, ulaştırma sektörü için,
ulaşım modları arasındaki dengesizliğin giderilmesi. Az önce söyledim, yurt
içinde karayolu ağırlıklı bir ulaşım sistemi var; bunun sürdürülebilir olması
da artık mümkün değil.
Peki, bunun için biz ne yaptık; hemen,
deniz taşımacılığında, gerek deniz güvenliğinin artırılması gerekse
limanlarımızın daha fazla kullanılması için liman ücretlerini yüzde 50
düşürdük. Ayrıca, kabotaj hattımızda taşımacılık için ÖTV'yi kaldırdık. Bunun
anlamı şu: Bugün, mazot, pompada 2 liraysa, bunu 70 kuruşa düşürdük. Amacımız,
8 400 kilometre sahilimiz olan bu ülkede, deniz taşımacılığını, balıkçılığı,
turizm tekne taşımacılığını ve koster taşımacılığını geliştirmek, yolcu
taşımacılığını geliştirmek, yolcu taşımacılığını geliştirmek. Bunun pratik
sonuçlarını da almaya başladık. Bu yolla, 200 trilyon liralık bir teşvik
sağladık; ancak, bu, ucuzlayan yolcu taşıma ve İDO'nun, TDİ'nin taşıdığı yolcu
ve araç sayısındaki artışla, balıkçılarımızın daha fazla avlanma ve daha ucuza
balık temin etme, turizmle uğraşan guletlerin, teknelerin yıllardan sonra ilk
defa kâr eder hale gelmesiyle pratik sonuçlarını vermeye başladı. Geçtiğimiz
iki yıl içerisinde, Türkiye'de sadece 2 limanı ziyaret eden kruvazör, yani
turist gemileri, bugün 7 limanımıza düzenli sefer yapmaktadırlar ve gelen gemi
sayısı, bir yıl önce 349 iken bu sene 430'a çıktı, yolcu sayısında yüzde 130'un
üzerinde artış oldu. Bu da, turizmimize önemli bir artı kaynak sağladı. Bu,
denizcilikte alınan tedbirler sonucu, bu kısa sürede geldiğimiz nokta.
Aynı şekilde, karayolu taşımacılığı
konusunda da, yine, bu Mecliste, muhalefet-iktidar, birlikte, ilk defa, elli
yıldan beri mevzuatı olmayan bir sektörü düzenledik; Karayolu Taşıma Kanununu
çıkardık ve bu kanun, bu Mecliste, sadece 10 dakikada çıkan bir kanun; çünkü,
bu konuda, gerek muhalefetimiz gerek iktidar gerekse sektör tam bir işbirliği halinde
çalıştı. Ona bağlı olarak yönetmelik getirdik.
Burada, üç temel ilke var: Karayolu
taşımacılığında, malî yeterlilik, meslekî yeterlilik ve meslekî saygınlığı esas
alan, kurumsal taşımacılığa geçiş sağlayan bir altyapıyı oluşturduk.
Kara taşımacılığımız, bu ülkenin kanayan
yarasıdır. 70 yaş ile 22 yaş arasındaki kamyon sayısı 250 000 değerli
milletvekilleri. Toplam 890 000 kamyon var yurt içinde taşıma yapan, bunların
300 000'i her an boş; yani, bir arz fazlası var. Bu da, sektörün olumsuz ve
sağlıksız gelişmesinin en önemli, en vahim sonuçlarını oluşturuyor. İşte, bunu
belirli bir süre diliminde dengeye getirecek, yaşlı araçları sistemden çekecek,
sektöre yeni girişlere belirli usuller getirecek bir düzenlemedir.
Önceden, taşımacılık yapmak için hiçbir
kriter yoktu; 3-5 milyar cebinde parası olan, bir galeriden bir kamyon alıp
taşıma işine girebiliyor ve çile de ondan sonra başlıyordu. Ömür bitiyor, bu
çile bitmiyor; aileden çocuğa, çocuktan çocuğa geçer şekilde devam eden,
bitmeyen, hazin bir öyküye dönüşmüştü. İşte, bu kanunla, sektör, önümüzdeki
2009 yılına kadar, kademe kademe, mevcut yapıda da insanların mağdur olmamasını
da dikkate alarak, bir sistematik yapıya kavuşacak ve denge sağlanması için
tedbirler geliştirilecektir. Karayolu taşımacılığında da bu tedbirlerle
birlikte nihaî hedefimiz, on yıllık süre içerisinde yüzde 92 yük, yüzde 95
yolcu taşımacılığını yüzde 70 seviyelerine çekmek, aradaki payı da deniz,
demiryolu, hava taşımacılığına yaymak suretiyle bir denge sağlamayı
hedefliyoruz.
Diğer bir alan da, tabiî, hava
taşımacılığıdır. Ülkemizin coğrafî durumu malum. Hava taşımacılığı da, ne yazık
ki, fevkalade sınırlı bir şekildeydi. Esasen, hava taşımacılığının, taşımacılık
bütünlüğü içerisinde çok büyük pay alması beklenemez; ancak, Amerika gibi, çok
uzun mesafeleri olan, büyük, Rusya gibi, bu bölgelerde hava taşımacılığının
payı daha fazladır; ama, ülkemizde gerçekçi olan oran yüzde 5 ile 10
arasındadır. Bu amaca yönelik de, bildiğiniz gibi, 2003 yılında bölgesel hava
taşımacılığı projesi başladı. Bununla ilgili bazı vergi teşvikleri, meydan
ücretlerindeki teşvikler sonucu iki yıl içerisinde geldiğimiz nokta çok
çarpıcıdır değerli milletvekilleri. IATA Uluslararası Havayolları Taşıma
Birliğinin yaptığı tahminlere göre, Türkiye 2015 yılında toplam hava
taşımacılığındaki yolcu sayısının 55 000 000 olacağı öngörülüyor. Biz göreve
başladığımızda toplam taşıma 31 000 000'du, bu sene 59 000 000 olarak seneyi
tamamlayacağız; yani, IATA'nın on yıl sonra öngördüğü rakamı biz 2005'te aşmış
oluyoruz ve yine uluslararası tahminlere göre dünyada en hızlı büyüyen hava
taşımacılığındaki beş ülkeden üçüncüsü Türkiye. Bu, tabiî, çok güzel bir şey.
Halkımız, artık, daha rahat uçağa biner hale geldi. Bir yıl içerisinde 9 000
000 yolcu artışı olmuş; bunların yarısı ilk defa uçağa binen insanlarımız.
Tabiî, bunun beraberinde getirdiği
sorunlar yok değil. Birdenbire uçak sayısı iki katına, yolcu sayısı iki katına
çıkınca meydanlarımızda sıkışıklıklar oluyor, yetişmiş personel karşılamada
sıkıntılarımız oluyor ve sivil havacılık yönetiminin kadrosunun yetersizliği de
bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bundan şu anlaşılmasın: Şartlar ne olursa
olsun, uçuş güvenliği, havaalanı emniyeti bizim vazgeçemeyeceğimiz, taviz
veremeyeceğimiz en önemli konulardan bir tanesidir. O bakımdan, yine bu
Meclisin gayretleriyle Sivil Havacılık Kanununu yeniledik, çıkardık; şimdi,
bunun yönetmeliklerini yapıyoruz. Burada uzman personel istihdamının önü
açıldı; onların malî şartlarını iyileştirdik. Bunu da beklemeden, şimdi hizmet
alımı suretiyle de, denetimleri daha sık yapacak bir yapılanmayı, bir ekibi de
oluşturduk.
Son günlerde hava sahamızın bazı uçuşlarda
güvenliği olmadığı, gayrimeşru uçuşların yapıldığı yönünde, basında, maalesef,
haberler alıyorum. Bunları, yeri gelmişken, bu hususu, aracılığınızla, Yüce
Meclisin bilgisine ve kamuoyunun bilgisine sunmak istiyorum.
Türk hava sahası, Ankara'nın batısı,
Ankara'nın doğusu olmak üzere, iki FIR alanına bölünmüştür; yani, uçuş emniyet
bölgesi. Batı bölgesi birinci FIR hattı, doğu bölgesi ikinci FIR hattı. Bu
bölge, 780 000 kilometrekarelik hava sahamızı, sınırlarımızdan yukarıya doğru
sonsuza kadar çizilen dikey bir düzlemle tamamen Türkiye Cumhuriyetinin
kontrolünde olduğu anlamına geliyor. Sınırlarımızın belirli noktalarından giriş
yapan -her yerden giriş yapma şansınız yok; nasıl karada sınır kapılarımız
varsa, havada da sınır kapılarımız var- uçaklar kendilerine tahsis edilen
güzergâhları izleyerek ya istediği meydana iner yahut da ülkemizi transit geçiş
yaparak terk eder. Bu uygulamanın dışına taşan, bilgi vermeden, kendini
tanıtmadan, kim uçuş yaparsa yapsın, anında tedbiri alınır. Tedbir nedir;
tedbir, uyarılır; uyarılara cevap vermezse Türkiye'nin hava savunma unsurları
bunlara refakat eder, herhangi bir kötü niyetli faaliyet olmadığı kanaati hâsıl
oluncaya kadar eskort ederler, takip ederler, gereğini yaparlar. Durum bu kadar
nettir.
Hava sahamız yolgeçen hanı değildir. Öyle,
şu istihbaratın uçağı gelecek, bu gelip geçecek… Burası muz cumhuriyeti değil
değerli arkadaşlar! (AK Parti sıralarından alkışlar) Kimse, başkalarının
işbirliğini, Türkiye'nin üzerinden siyaset yaparak yapma gayreti içinde
olmasın.
Bir uçak Türkiye'de bir meydana inecekse,
önce tayin ettiği acente vasıtasıyla izin alacak ve o izne göre gelip uçuşunu
tamamlayacak, gidecek. Uçuşların çeşitleri var, business flight dediğimiz iş
uçuşu, VIP uçuşu, tarifeli uçuş, tarifesiz uçuş, teknik uçuş, daha birçok uçuş
türleri var. Bunların hangisini tercih ettiyse, bunları belirtecek, gelecek.
Herhangi bir zararlı faaliyete katılması da mümkün değil.
Esasen, diyelim ki, bir ülkenin bir
istihbarat kuruluşu bizde uçuş yapmak istiyor; bunun da prosedürü var. Bir
askerî uçak kendi hava sahamızda uçuş yapmak istiyor, bunun da prosedürü var.
Nedir; orada da, diplomatic clearance dediğimiz, diplomatik yollardan bu izin
talepleri bize ulaşır, bizim Dışişlerimiz buna olur verirse, bu uçuş da
gerçekleşir. Bunun yolu da budur. Yoksa, sivil amaçlı uçuşların tamamen sevk ve
idaresi Bakanlığımız Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün kontrolündedir.
Herhalde bu konuyla ilgili oluşan tereddütler de böylece giderilmiş olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, sektörümüzün
diğer önemli bir alanı da demiryolu. Demiryollarımızın…
BAŞKAN - Sayın Bakanım, konuşmanızı
tamamlar mısınız; 21 dakika oldu.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Peki.
Efendim, ikaz geldi. Ben, isterseniz
demiryollarına girmeyeyim. Özetle şunu söylemek istiyorum: Demiryollarında da
yıllardır ihmal edilen projelere birer birer başlanmıştır. Bu ülkenin yüzyıllık
hayali Marmaray Projesi -ki, sadece uluslararası Doğu-Batı İpek Yolu koridorunu
değil, aynı zamanda İstanbulumuzun da günlük trafik problemini büyük oranda
çözecek proje- süratle devam ediyor.
Bu proje, sadece İstanbul'un ulaşım
projesi değil, aynı zamanda İstanbul'un tarihini, kültür zenginliğini de su
yüzüne, günışığına çıkaran bir proje. Bugüne kadar altı gemi bulduk. Bu
gemileri şimdi bir müzede toplayıp, 11 inci Yüzyılda zeytinyağı taşıyan
tekneler... Buna benzer çok çeşitli zenginlikleri günışığına çıkarıyoruz, böyle
de bir artısı var.
Diğer proje Ankara-İstanbul demiryolu
projesidir.
AHMET IŞIK (Konya) - Konya-Ankara…
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Eskişehir-Ankara etabını, 2006 sonunda, inşallah, açacağız.
Eskişehir-İstanbul etabını da 2008 yılında tamamlamış olacağız.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Siz
tamamlayın, biz açacağız.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) -
Burdur-Antalya ne zaman?..
AHMET IŞIK (Konya) - Konya-Ankara hattı?..
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Konya-Ankara hattını ihaleye çıkardık, inşallah, iki yıl, iki buçuk yıl
içerisinde onu da tamamlayacağız.
AHMET IŞIK (Konya) - Sağ olun, çok
teşekkür ederiz.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
- Demiryollarında yapacağımız çok iş var; ama, şunu söyleyeyim: Demiryollarının
geliştirilmesini istemeyen hiçbir Allah'ın kulu yok; en büyük destek, başta
Meclisimiz, sizler; ama, halkımızın tamamı, ülkede, demiryollarının tekrar
geliştirilmesini ve her yere demiryolu yapılmasını istiyor. Bu, bizim için en
büyük destektir, bizi heyecanlandıran en büyük unsurdur diyorum; sizlere
saygılar sunarken, hazırlanan bu Ulaşım Ana Plan Stratejisinin önümüzdeki on
yıllık dönem içinde bir kesintiye uğramadan uygulanması için desteklerinizi
bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Gündemdışı üçüncü söz, Lozan
müzakerelerinin başlangıcının yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Konya
Milletvekili Remzi Çetin'e aittir.
Sayın Çetin, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
3.- Konya
Milletvekili Remzi Çetin'in, Lozan Konferansına başlanılmasının yıldönümüne
ilişkin gündemdışı konuşması
REMZİ ÇETİN (Konya) - Muhterem Başkan,
muhterem milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlarım.
Birinci Cihan Harbinden en büyük zararla
çıkanlardan biri de bizdik. Muhakemesiz bir şekilde büyük devletlerin güdümünde
basiretsiz yöneticilerin ne kadar büyük hatalar yapabileceklerini gördük.
30 Ekim 1918'de Mondoros Mütarekesi
imzalandı. Bu anlaşma çok ağır maddeler ihtiva ediyordu. Buna göre, bütün
ordularımız terhis edildi, bütün Osmanlı toprakları işgal edildi.
15 Mayıs 1919'da İzmir işgal edildi.
10 Ağustos 1920'de Sevr Anlaşması yapıldı.
433 maddelik Sevr Anlaşmasına göre, Büyük
Türk Milleti neredeyse tarihin derinliklerine intikal ettiriliyordu. Her ne
kadar Meclis onaylamadığı için resmen geçerli olmasa da, Sevr'in öngördüğü
bütün işgaller itilaf devletleri tarafından gerçekleştirilmişti.
Millî mücadele bu şartlar altında
başlıyordu. Bütün millî imkânlar seferber edilmişti. Kahraman Türk Silahlı
Kuvvetleri, Mustafa Kemal ve kurmay heyetimizin büyük sevk ve idare kabiliyeti
altında, İstiklal Harbimiz zaferle gerçekleşmiştir.
Nihayet, işgalci güçler, 11 Ekim 1922'de
Mudanya Ateşkes Anlaşmasını imzalamak zorunda kalmışlardır. Mudanya Anlaşması
Türk Milleti adına İsmet Paşa tarafından imzalanmıştır ve dönüm noktası
oluşturur.
Büyük Türk Milletinin bu yüksek azim ve
kararlılığı karşısında işgalci devletler, milletimizin uluslararası arenada
varlığını kabul ve tescil eden Lozan Anlaşmasını yapmaya mecbur olmuşlardır.
Lozan Konferansı 20 Kasım 1922'de törenle
açılmış, 21 Kasımda alt komisyonlar kurulmuş, 22 Kasımda da fiilen müzakereler
başlamıştır. Toprak, borç, ekalliyet, ekonomi başta olmak üzere, bütün
meseleler ele alınmış, çok çetin müzakereler yapılmıştır.
4 Şubat 1923'te müzakerelere mecburen ara
verilmiştir; çünkü, itilaf devletleri, yeni kurulacak Türk Devletini iki mühim
alanda kıskaca almak istiyorlardı:
1- Ekonomi.
2- Savunma.
Bu yüzden, misakımillî sınırlarımıza dahil
olmakla beraber, Batum, Musul, Kerkük, Erbil, Süleymaniye ve Halep, ısrarla
sınırlarımız dışında bırakılmaya çalışıldı. Çünkü, buralar, aynı zamanda büyük
ekonomik değere sahipti. Genç Türk devletinin bu büyük ekonomik değere sahip
olmasını asla istemediler ve maalesef, her türlü hileye müracaat ederek
muvaffak da oldular. Bu topraklar üzerinde hâlâ devam eden ihtilaller, harpler,
sonu gelmez kavgalar göstermektedir ki, Lozan'da yapılan haksızlıklar kimseye
yaramamıştır. Asırlardır varlıklarını garanti altına aldığımız toplumların
basiretsiz yöneticilerinin ağır hataları sömürgecilerin heveslerini hep uyanık
tutmuştur. Lozan'da yapılan bu büyük haksızlıkla milyonlarca insanımız
ıstıraplara duçar edilirken, genç Türk Devleti de ekonomik açıdan büyük zarara
uğruyordu; çünkü, sözünü ettiğimiz topraklar dünya enerji hammaddesinin yüzde
70'ini ihtiva etmektedir.
Savunma açısından, bu alanda da Lozan
heyetimizin büyük ve üstün çabalarına rağmen Ege Denizinde ve Trakya'da büyük
kayıplarımız olmuştur. Çanakkale Boğazının girişindeki Limni bize çok görüldüğü
yetmiyormuş gibi, Ege Denizindeki irili ufaklı 3 000'in üzerindeki ada, çok
haksız bir şekilde Yunanistan'a verilmiştir ve bu yüzden hâlâ devam edip gelen
bir Ege problemi mevcuttur.
İsmet Paşa başkanlığındaki 38 kişilik Türk
heyeti, büyük gayretler sarf ederek ve birçok alanda başarılı sonuçlar elde
ederek, 24 Temmuz 1923'te, itilaf devletleriyle beraber Lozan Anlaşmasını
imzalamıştır. Böylece, 22 Kasım 1922'de başlayan müzakerelere 4 Şubat 1923'te
ara verilmiş, 23 Nisan 1923'te tekrar başlanmış ve nihayet 24 Temmuz 1923'te
anlaşmayla sonuçlanmıştır.
Hepimizin ciddî bir vicdan muhasebesi
yapmamız gerekir. Bugünlere Mondros ve Sevr'den geçerek geldik. Bu mücadeleyi
veren kahraman ecdadımızı hayırla ve rahmetle anıyoruz. Bugünümüzü ve
geleceğimizi, bu büyük mücadelenin ışığı altında değerlendirmeliyiz.
Bakınız, Türk Heyeti İkinci Başkanı ve
Azınlıklar Altkomisyonu Türk heyeti Başkanı Dr. Rıza Nur'un bir değerlendirmesi
şöyledir: "Frenkler ekalliyet diye üç nevi biliyorlar: Irkça ekalliyet,
dilce ekalliyet, dince ekalliyet. Bu, bizim için gayet vahim bir şey, büyük bir
tehlike. Aleyhimize olunca şu adamlar ne derin ve ne iyi düşünüyorlar… Irk
tabiriyle Çerkez, Abaza, Boşnak, Kürt gibi kardeşlerimizi, Rum ve Ermeni'nin
yanına koyacaklar. Dil tabiri ile Müslüman olup başka dil konuşanları da
ekalliyet yapacaklar. Din tabiri ile halis Türk olan bazı Türkmen boylarını da
ekalliyet yapacaklar… Yani, bizi hallaç pamuğu gibi dağıtıp atacaklar. Bu taksimi
işittiğim vakit tüylerim ürperdi. Kıllarım sanki birer kazık oldu. Bileklerimi
sıvadım bütün kuvvetimi bu tabirleri kaldırmaya verdim. Pek uğraştım, pek
müşkülat ile fakat kaldırdım…"
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.
REMZİ ÇETİN (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Dr. Rıza Nur'un da açık bir şekilde
anlattığı bu konuyla ilgili zorluklar, İsmet Paşa'nın tahmin ettiği gibi, daha
altkomisyon toplanmadan başlamıştı. İsmet Paşa, 13 Aralık 1922 tarihli raporunda
"bugünlerde ekalliyetler sebebiyle vaziyetin buhranlı olduğunun
ehemmiyetle nazarı dikkate alınmasını rica ederim" diyordu.
Bu şartların ışığı altında günümüzdeki
gelişmeleri değerlendirdiğimiz zaman, acı acı tebessüm etmemek elde değildir.
İşte bu yüzden, hepimiz aklımızı başımıza alalım ve ciddî bir vicdan muhasebesi
yapalım.
Osmanlı İmparatorluğu, büyük oranda
Batılıların dayatmalarını yerine getirerek battı. Ayrıca, bu çöküşün sebepleri
arasında teknolojideki yetersizlikler, niteliksiz yöneticiler ve çokuluslu
siyasî yapının ayrışması da vardır.
Varlığı insanlık tarihi kadar eski Büyük
Türk Milleti, tarihî yürüyüşünü ve kararlılığını kıyamet sabahına kadar
sürdürecektir. Yüzlerce yıldan beri güçlü ortak paydalar altında, bir potanın
içinde birbirine iyice kaynaşmış seksen milyonluk Anadolu insan varlığı, yani
Büyük Türk Milleti, hiçbir hileye ve tuzağa takılmadan tarihî misyonunu ifaya
devam edecektir.
Herkese düşen görev, bu onurlu yolda
yerini almaktır. Herkesi buna davet ediyorum; hepinizi, tekrar, saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.
Saygıdeğer milletvekilleri, gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Komisyondan istifa önergeleri vardır; ayrı
ayrı okutuyorum:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/341)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe
Komisyonu üyeliğinden çekildiğimi belirtir, gereğinin yapılmasını arz ederim.
Saygılarımla. 30.11.2005
Emin Şirin
İstanbul
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer önergeyi okutuyorum:
2.- Van
Milletvekili Cüneyit Karabıyık'ın Çevre Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin
önergesi (4/343)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Çevre Komisyonu üyeliğinden istifa
ediyorum.
Gereğini arz ederim.
Cüneyit Karabıyık
Van
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer önergeyi okutuyorum:
3.-
Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen'in Çevre Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/342)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Çevre Komisyonundaki üyeliğimden istifa
ediyorum.
Gereğini arz ederim.
Polat Türkmen
Zonguldak
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası
Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi
(Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun
teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden,
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sırada yer alan, Kalkınma
Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/950) (S. Sayısı: 920)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.
3 üncü sırada yer alan, Bazı Kamu
Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Komisyon olmadığından, tasarının
görüşülmesi ertelenmiştir.
4 üncü sırada yer alan, Kamu Kurum ve
Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
4.- Kamu
Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
tasarının tümü üzerinde, gruplar, hükümet ve şahsı adına bir kişi konuşmuştu.
Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Mustafa
Ataş, Şırnak Milletvekili İbrahim Hakkı Birlik, Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan, Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan'ın talepleri vardır; kendileri
burada yok.
Dün, soru-cevap işlemi için sisteme giren
arkadaşlarımız vardı; kendilerinin isimlerini okuyup, Genel Kurulda olup
olmadıklarını arayacağım.
Sayın Muharrem İnce?.. Burada.
Sayın Engin Altay?.. Burada.
Sayın Mustafa Gazalcı?.. Burada.
Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Dün, Sayın Bakan, burada, tasarıyı
açıklarken, özel ve devlet okullarında çocuk okutmayı, harcanacak para
açısından, zarar ve kazanç açısından ele aldı; yani, ne kadar çok çocuğumuz
özel okullarda okursa, o kadar kazançlı olur dedi. Bir bakıma, her zaman
yaptığı gibi, özel okulların Bakanıymış gibi davrandı.
Ben, şimdi soruyorum: Bu öğretim birliği
önemli değil mi eğitimde? Yani, özel okullarda bu birlik ne kadar sağlanabilir?
Eğitimin niteliği önemli değil mi Sayın
Bakan?
Bir de kişiliğin eğitimi yapılır insan
üzerinde. Onun görevi, devlet okullarında niteliği artırmak değil midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.
Sayın Altay...
ENGİN ALTAY (Sinop) -Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Dün sisteme girdiğimde, Sayın Bakan,
kürsüde bazı iddialarda bulunuyordu. Bu çerçevede de ücretsiz ders kitabı
dağıtımıyla ilgili olarak bir polemik yaşamıştık. Burada Sayın Bakan
"yaptığımız her doğru ise karşı çıkmayın" dedi. Biz, tabiî ki, fakir
fukaraya ücretsiz ders kitabı dağıtılmasına karşı değiliz; ancak, bir
hükümetin... Mesela, benim kızıma bile bu bakanlık ücretsiz kitap verdi;ama,
aynı bakanlık, okullarda bir araştırma tezine göre -ki, doğrudur- 26 ayrı
fasıldan para satıyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!
İki: Yine, Sayın Bakan, ders kitapları
dağıtımıyla "millet, iki ayda kitaplara kavuşamıyordu, bulamıyordu"
dedi, şu an, daha dün telefon aldım, Babaeski'de bugün itibariyle, 3 üncü sınıf
kitapları dün geldi ve halen fen bilgisi, rehber kitapları ve kılavuz kitapları
yok; birçok okulda da kitaplar tümüyle dağıtılmış değildir.
Yani, Sayın Bakana buradan soruyorum; siz
"bu kitap dağıtımını bir an önce bitirip, eskiden millet, yayınevi yayınevi
geziyordu, bunu önledik" diyorsunuz; önleyemediniz, üç ay bitti, sömestir
olacak, daha birçok dersin okullarda kitabı yok.
Kaldı ki, tekrar altını çizerek
söylüyorum: Biz, ücretsiz kitap dağıtımına karşı değiliz; ama, burada belli
ölçülerin olması lazım; milletvekilinin çocuğuna, Vehbi Koç'un torununa bu
hükümet kitap dağıtamaz da diye düşünüyorum.
Sayın Bakan, şu anda komisyonda; İçişleri
Bakanımız buna herhalde cevap vermeyecektir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Altay.
Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova)- Çok teşekkür
ederim Sayın Başkan. Geciktiğim için çok özür diliyorum; komisyondan ancak
yetişebildim.
BAŞKAN - Estağfurullah, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova)- Aracılığınızla,
Sayın Bakan da komisyonda olması dolayısıyla, gerçi Sayın İçişleri Bakanına
ileteceğiz ama, bence Sayın İçişleri Bakanını da yakından ilgilendiren bir konu
bu. Öğretmenler Gününde öğretmenlerin dayak yemesinden acaba, Sayın Milli
Eğitim Bakanının yüreği incindi mi, acaba bundan üzüldü mü, bir bakan olarak
yüreği kanadı mı,ciğeri acıdı mı? Sayın İçişleri Bakanı da öğretmenlere ve
diğer devlet memurlarına, dayak yemek istemiyorlarsa, gösterilerini Fatih
Camiinin avlusunda yapmalarını salık veriyor mu?
Yine, Millî Eğitim Bakanlığı Personel Genel
Müdürlüğü, 12 Temmuz 2004 tarihinde bir genelge yayımlıyor ve genelgesinde
"öğretmenlerimize seviyeli yaklaşılması, yardımcı olunması, yol
gösterilmesi, saygılı olunması, hak ettiği değerin verilmesi
gerekmektedir" diyor; Personel Genel Müdürlüğünün 12 Temmuz 2004 tarihli
genelgesinde.
26.11.2004 tarihinde ise, Kanal 7
Televizyonunda, Sayın Bakan "800 000 000'u az buluyorsan istifa et, zorla
öğretmenlik yaptıran yok" diyor. "Beğenmiyorsanız istifa edin, geride
bu maaşa çalışmak isteyen çok öğretmen adayı var" diyor ve zaman zaman,
lise mezunlarının bir ayda öğretmen yapılmasını eleştiriyor Sayın Bakan; ama,
bütün üniversite mezunlarının, herkesin öğretmen olabilmesinin yolunu açan
Sayın Mehmet Sağlam'ı da bu hükümet ödüllendirerek, kendisini Etik Kurulu
başkanı yapıyor. Bunun doğru olduğunu düşünüyor mu?
Yine, Sayın Millî Eğitim Bakanı, Plan ve
Bütçe Komisyonundaki konuşmasında "öğretmenler haftada 15 saat çalışıyor;
bu 7,5 saatten iki gündür. Bu nedenle, dikkat ederseniz -aynen tutanaklardan
okuyorum- genellikle üst kademelerdeki insanların çoğu öğretmenlerle evlidir.
Özellikle ve haftada iki güne sığdırırlar derslerini. Giderler, müdür beyi
görürler, bilmem ne ederler, iki güne sığdırırlar. İki gün okula gider birçok
öğretmen arkadaşımız, beş gün evinde oturur" diyor.
Millî Eğitim Bakanı, Türkiye'de bu sözü
söyleyecek en son kişidir diye düşünüyorum. Bu açıklamalarla, Millî Eğitim
Bakanlığı, kendi genelgesine aykırı davrandığını düşünüyor mu? Öğretmenleri
incittiğini, üzdüğünü düşünüyor mu?
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnce.
Sayın Bakanım, soru işlemi sonuçlandı.
Cevap verecek misiniz, yazılı mı cevap vereceksiniz?
Buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Efendim, müsaade ederseniz, yazılı cevap vereceğim; ancak, Öğretmenler
Gününde yapılan toplantıyla ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum.
Şimdi, tabiî, öğretmenler bizim
öğretmenlerimiz. Biz, polisin hiç kimseye dayak atmasına taraftar değiliz ve bu
konuda sürekli genelgelerimiz var, sürekli ikazlarımız var. Ancak, şunu ifade
edeyim ki, bakın, birbuçuk veya iki gün, Eğitim-Sen, kanunsuz bir toplantı
yapmak istedi ısrarla. Bir hafta önce vilayete müracaat ettiklerinde, Ankara
Valiliği, kendilerine "Kızılay'da, Bakanlığın önünde yapacağınız toplantı
veya yürüyüş yasalara aykırıdır, bunu yaptırmamız mümkün değil; gelin, yasalara
uygun toplantı, Abdi İpekçi Parkında, Kurtuluş Parkında veya Tandoğan
Meydanında yapabilirsiniz" diye de cevap verdi. Buna rağmen, yetkililer,
ilgililer, ısrarla "hayır, biz yurdun dört bir tarafından geleceğiz
Kızılay'a, yürüyüp, Millî Eğitim Bakanlığının önünde bu açıklamayı
yapacağız…" Ee, müsaade edin de, kimsenin yasalara karşı meydan okuma
hakkı yok! Türkiye hukuk devletiyse, biz o yasaları uygulamak zorundayız. Israrla,
kendilerine, defalarca, hem yazılı hem şifahî "buyurun, gelin, Abdi
İpekçi'yi verelim, açıklamanızı yapın veya miting yapın, gelin Tandoğan
Meydanını verelim, gelin Kurtuluş Meydanını verelim…" "Hayır, biz
Kızılay'a geleceğiz, oradan da Bakanlığın önüne yürüyeceğiz, Bakanlığın önünde
de miting yapacağız." Kusura bakmayın; ama, buna da, dediğim gibi, yasalar
çerçevesinde müsaade etmemiz mümkün değil. Polis de bunu yaptı; müsaade etmedi,
edemezdi de. Ama, yasa varken neden yapmıyorlar, bunu da bir türlü anlayamadım.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
KAMU KURUM
VE KURULUŞLARINA BAĞLI OKULLARIN MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞINA DEVREDİLMESİ İLE BAZI
KANUNLARDA VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TASARISI
Amaç
MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, kamu kurum ve
kuruluşlarına bağlı okullar, eğitim merkezleri ve kurslar ile bunların
bünyesindeki döner sermaye işletmelerinin Millî Eğitim Bakanlığına
devredilmesine ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.
BAŞKAN - Tasarının 1 inci maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı
konuşacak. Sayın Gazalcı'nın şahsı adına da söz talebi var; yalnız, arada diğer
gruplar adına da konuşmalar var.
Sayın Gazalcı, siz konuşmanıza başlayınız.
Umut ederim, sizin tamamlayacağınız kadar bir süreyi ben size veririm. Böylece,
konuşmanızı yapmış olursunuz.
Buyurun Sayın Gazalcı.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce İçişleri Bakanını dinlerken
çok üzüldüm. Ben, doğrudan madde üzerinde konuşacaktım; ama, Millî Eğitim
Bakanı burada yok, olsaydı daha da iyi olurdu; komisyonda.
Değerli arkadaşlar, öğretmenlerin her ne
gerekçeyle olursa olsun dövülmesi, coplanması, gaz bombalarıyla dizlerinin
parçalanması, yerlerde sürüklenmesi ve Ankara'nın kilometrelerce ötesinde
durdurulması, onaylanacak, kabul edilecek bir şey değildir. Sayın Bakanın da,
sanki öğretmenleri yasa çiğneyen insanlarmış, dayağı hak eden insanlarmış gibi
sunmasını da kınıyorum.
Hiç kimsenin Ankara'ya gelişi izinle
değildir. Şimdi, hangi yasa, hangi yetki Polatlı'da öğretmeni durduruyor?
Öğretmen miting yapmak için değil, basın açıklaması yapmak için toplanıyor. 24
Kasımda İstanbul'da başlıyor, İstanbul'da bir şey yapmıyorsunuz, dövmüyorsunuz;
ama, nedense, Ankara'da öğretmen coplanıyor ve dövülüyor.
Bakın, elimde Millî Eğitim Bakanlığının
bir genelgesi var; 18.11.2005. Daha yürüyüş olmamış, toplantı ayın 26'sında.
"Birkısım öğretmenler…" Meşhurdur bu laf. "Birkısım"
derler; illegal, bu genelgede, izlenimi veriyor. Yasalara aykırı davranacakmış
gibi. Millî eğitim müdürlerine diyor ki: "Bunları engelleyin."
"24 Kasım Öğretmenler Gününü kutlayın" deniyor, günü gösteriliyor,
cop vuruluyor.
Arkadaşlar, İstanbul'daki yasa neyse,
buradaki yasa da odur. Mahkemeler vardır. Polis, jandarma, İçişleri Bakanı,
Millî Eğitim Bakanı, hiç kimseyi suçlu duyuramaz, mahkemeden karar çıkıncaya
kadar. Demokrasiyi içimize sindireceğiz. Sizin gibi düşünmeyen insanların
düşüncelerini açıklamasına olanak vereceksiniz. Ben o zaman size soruyorum:
İstanbul'da Fatih Camiinde mikrofonu kurarak, şeriat çağrısı yapan adama,
polislerin de gözü önünde olurken, niye küçük bir müdahale olmuyor, yakalama
bile yapılmıyor? Ankara Hacıbayram'da yapılmıyor?.. 200 000 üyeli yetkili bir sendika
o. Beğenirsiniz, beğenmezsiniz. Mahkemelerde sürünmüş; önce tüzüğünü kabul
etmişsiniz, sonra Genelkurmayın yazısı üzerine uzun süre ha kapandı, ha
kapanacak izlenimi verilmiş; olmayınca, dayak yiyen öğretmen, coplanan
öğretmen, sanki yasalara karşı çıkan bir öğretmen!.. Olmaz arkadaşlar!..
Televizyondan açıklama yapılıyor:
"Bunlar öğretmen değil." Kimliğini çıkarıyor, "ben
öğretmenim" diyor, haykırıyor. Yani, öğretmen değilse, bir avuç insansa,
senin görevin tabiî ki olayların çıkmasını önlemektir; ama, potansiyel suçlu
gibi görmek, suç işleyecek izlenimi yaratmak, genelge çıkarmak... Polis, devlet
iddialaşamaz; devlet birey hakkını korur, siz onun için maaş alıyorsunuz; yani,
benim, özgürlük içinde demokratik haklarımı kullanmak için siz Bakansınız. Siz
bazılarına bu hakkı, hem de böyle… Ülkenin anayasal düzenini, gerçekten, laik,
demokratik düzenini yıkmaya çalışan, bildiri dağıtan, web sitesi kuran,
Ankara'da adres veren şeriatçı kuruluşlar var; ama, Eğitim-Sen yasal bir
kuruluş, yetkili bir sendika, Türkiye'nin dört bir yanından gelmiş öğretmenler
ve bu öğretmenler paralarıyla otobüslerini tutuyorlar 50 kilometre, 60
kilometre ötede bekletiliyorlar gece, dövülüyorlar ve toplanamadan boynu bükük
gidiyorlar. Sana güven kalır mı, inanabilir mi sizin tarafsız olduğunuza,
yansız olduğunuza... Onun için, ben, Bakanın bu açıklamasını kınıyorum,
öğretmenlere vuranlardan hatta hesap sorulmasını istiyorum, onlar hakkında,
polis şefi mi, kim öğretmenin orada yolunu kesmiş, dizini parçalamışsa, yerde
sürüklemişse ve yaralamışsa, burnunu kırmışsa hukuka teslim edilmesini; yoksa,
Türkiye'de hukuk devleti olduğuna kimse inanmaz, Bakanın yansız olduğuna
inanmaz.
Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz yasa
tasarısı kamu kurum ve kuruluşlarındaki resmî okulların Millî Eğitim
Bakanlığına bağlanmasını ilgilendiren bir tasarı. Bu, ilk olarak 3 Mart
1924'de, cumhuriyetin duyurulmasından hemen dört ay sonra 430 sayılı Yasayla
öğretim birliği adı altında yapılmıştı. Anayasamızın 174 üncü maddesinde bugün
için de koruma altındadır o yasa, Tevhidi Tedrisat yasası; buradaki birleştirme
salt, fizikî bir birleşme değildir. Buradaki, Millî Eğitim Bakanlığına
bağlanmasındaki amaç, program birliğidir, bilimsel bir birliktir aynı zamanda.
Kimileri der ki: Bu öğretim birliği, tek tip adam yetiştiriyor. Tam tersine,
bilimsel bir anlayışla öğretim birliği, çoğulcu bir anlayışla öğretim
birliği... O yasaya uymayanlar, Atatürk döneminde, cumhuriyetin ilk yıllarında,
azınlık okulları olsa da hemen kapatıldı. Bakın, Osmanlı, ikili bir eğitim yapısıyla
geldi, özellikle Tanzimattan sonra; bir, dinsel eğitim süren eğitim kurumları,
bilimsel eğitim kuran eğitim kurumları. İttihat Terakki bunu düzeltmek için
uğraştı, Osmanlı uğraştı; ama, daha cumhuriyetin başında, öğretim birliğiyle,
Millî Eğitim Bakanlığına okullar bağlandı. Bu yasanın en önemli özelliği, Millî
Eğitim Bakanlığına bağlanmasındaki amaç, program birliğidir, bilimsel bir
birliktir; yani, Türk çocuklarının laik, demokratik, Atatürk ilkelerine bağlı,
özgür yetiştirilmesi için, Anayasanın 42 nci maddesinde öngörülen, Millî Eğitim
Temel Yasasında öngörülen ilkeler çerçevesinde, birlik içinde bir eğitim
anlayışıdır. Maalesef, son yıllarda, bu, çok çiğnenmiştir, bozulmuştur ve
öğretim birliği, Millî Eğitimin okullarında bile kalmamıştır.
Değerli arkadaşlar, ikinci önemli konu,
buradaki eğitimin niteliği konusudur. Yani, Millî Eğitim Bakanlığı, eğitimi
nitelikli verecektir. Ne acı ki, Millî Eğitim Bakanlığının okullarında, bu
nitelik de kalmamıştır, öğretim birliği gibi. Örneğin, OECD'nin, 41 ülkede,
öğrenciler üzerinde yaptığı bir araştırmada -250 000 öğrenci katılmıştır bu
araştırmaya, bu sınava, değerlendirmeye- okuma üzerine, matematik üzerine, fen
bilgisi üzerine ve sorun çözme üzerine ilköğretimi bitiren çocuklar üzerinde
bir değerlendirme yapmıştır. Türkiye çocukları, bu değerlendirmede -250 000
çocuk- 41 ülke içinde okumada 37 nci, matematikte 36 ncı, fen bilgisinde 36
ncı, sorun çözmede 31 inci oluyor; genel değerlendirmede, 41 ülkenin 36 ncısı
oluyor. Yani, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda öğretim birliğine özen
gösterilmediği gibi, eğitimin niteliği açısından da bir düşüklük vardır;
maalesef, okullar, ezberci, eleyici bir eğitim birliğinden yoksun, paralı bir
eğitimi uygulamaktadır. Özellikle, ortaöğretim…
Değerli arkadaşlar, bakın, 16 ncı Millî
Eğitim Şûrası, en son 1999 yılında yapıldı. Bu iktidar, nedense, birçok
eğitimle ilgili kararlarını masa başında alır, kimlerle alır; öğretmene sormaz,
uzmana sormaz; ama, durmadan yasa değiştirir, yönetmelik değiştirir. Şimdi, o 1
000 kişinin üstündeki şûrada karar alınmıştı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Denilmişti ki;
ortaöğretimde yeniden bir yapılanma gerekir, meslekî ve teknikeğitime ağırlık
vermek gerekir, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması gerekir. 1999, 2005;
aradan 6 yıl geçiyor, her bütçe gelişinde Millî Eğitim Bakanlığı
"çalışmalar yapılmaktadır" yazıyor 12 yılla ilgili. Bu yıl, Avrupa
Birliğine uyum için liseleri 4 yıla çıkardı; ama, zorunlu eğitimi çıkarmadı, o
yerinde sayıyor. Peki, liseler zorunlu değil, sen 4 yıl yapıyorsun; kim
yararlanıyor bundan; köy çocukları yararlanabiliyor mu, yoksul çocukları
yararlanabiliyor mu?! Peki, ortaöğretimdeki okul türlerinde bir değişiklik
yapabildin mi? Bakın, Bakanlığın, elimde bir listesi var; bu, Bakanlık da
bunların sayılarını artırdı. Tam 89 çeşit lise var arkadaşlar!.. Bu yasanın
gerekçesinde deniyor ki: "Artık, okul türleri yerine, program türlerine
geçilecektir." Niye geçmiyorsun, niye yapmıyorsun?! Niçin şûra kararlarını
yapmıyorsun?!
Şimdi, bu tasarıyla, Tarım Bakanlığının
elindeki, Sağlık Bakanlığının elindeki, Turizm Bakanlığının elindeki okulları
kendine bağlıyorsun. Peki, ne yapacaksın o okulları? O okullarda… Ben, bütün
olarak, Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmasını savunuyorum; ama, bir içerikten
söz etmek istiyorum. Şimdi, bir ziraat lisesi, tarım lisesi tarımla ilgili
işlerin, sağlık lisesi sağlıkla ilgili işlerin, uygulamalı işlerin yapıldığı
yerlerdir; eğer, alıp, kendine benzeteceksen, ezberci bir eğitim yapacaksan,
çocuğu topraktan kurtarıp masa başında…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, lütfen,
konuşmanızı tamamlar mısınız. İstirham ediyorum…
Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Benim kişisel
söz hakkım da var herhalde Başkanım; ben, o zaman…
BAŞKAN - Arada, gruplar adına konuşmalar
olduğu için, ben, toparlayasınız diye, size ilaveler verdim.
Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki… Orada
devam edeyim.
Ben, Başkanın hoşgörüsünü sömürmek istemiyorum.
Sıra geldiğinde tekrar konuşmak üzere, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına,
Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan.
Sayın Özdoğan, buyurun. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ben, ümit ederdim ki, Sayın Millî Eğitim
Bakanı da burada bulunsun. Dün, bu kürsüden, Erzurum Millî Eğitim Müdürlüğüyle
alakalı olarak birtakım yanlış beyanatlarda bulundu. Bir Erzurum Milletvekili
olarak, onu düzeltmek istiyordum, yine de burada anlatacağım; fakat, olmaması
gerçekten üzüntü verici bir durum.
Sayın Millî Eğitim Bakanımızın en önemli
özelliklerinden birisi de, kelamı kibara ve atasözlerine hâkim olmasıdır. Ben
de, buna paralel olarak bir atasözüyle sözlerime başlamak istiyorum.
Deveye sormuşlar ki, boynun neden eğri;
demiş ki; nerem doğru ki.
Değerli arkadaşlar, yaşları 6 ile 18
arasında, yaklaşık 15 000 000 çocuğumuz Millî Eğitim Bakanlığına bağlı
okullarda tahsil görmektedir, okumaktadır. Hal böyle iken, Kamu İhale Kurumunun
Kasım 2004'te Başbakanlığa, Millî Eğitim Bakanının ihalelerinde tespit edilen
usulsüzlükler hakkında yollamış olduğu yazıyla ilgili neticelendirme henüz
yapılmamıştır. Bu nasıl bir ülke yönetimidir ki, hakkında usulsüz ihale
iddiaları olan bir Bakanla ilgili bir yıldır bir netlik sağlanamamıştır.
Değerli arkadaşlarım, bizler, Avrupa
Birliğine girme yolundayız; fakat, devlet yönetiminde, siyasette yaptıklarımız
tamamen Avrupa Birliği ilkelerine aykırıdır. Avrupa Birliğinde bir bakan
hakkında en küçük bir şaibe olduğu zaman, o bakan derhal istifa etmektedir. Biz
de beklerdik ki, hakkında şaibe olan diğer sayın bakanlarımız ve Sayın Millî
Eğitim Bakanımız da istifa etseydi, yerine başka bir sayın bakanımız gelseydi;
fakat, maalesef yapılmadı.
Değerli arkadaşlar, çağdaş dünyada
başarısız, adı yolsuzluğa karışan, kamuoyuyla ters düşen politikacılar derhal
istifa ederler. Aklandıktan veya kendilerini kamuoyuna kabul ettirdikten sonra,
daha güçlü olarak politikaya devam ederler. Şimdi, dünyaya ait bu konularla
alakalı olarak, istifalardan örnekler sunmak istiyorum değerli arkadaşlar.
Zaman Gazetesinin 23.12.2002 tarihli bir
haberini burada okumak istiyorum: "Norveç'te, yolsuzlukla suçlanan eski
Sağlık Bakanı Tore Toenne intihar etti."
Bir Fransa örneğinden bahsetmek istiyorum;
Hürriyet Gazetesinin 26.02.2005 tarihli nüshasında çıkıyor: "Fransa Maliye
Bakanı Herve Gaymard, ev tercihine yönelik suçlamalar sonrası istifa etti.
Gaymard, Fransızların vergileriyle yılda 200 000 dolardan fazla maliyetle dev
bir apartmanda oturduğu için suçlanıyor ve mal varlığı hakkındaki çelişkili
beyanlar nedeniyle eleştiriliyordu. Herve Gaymard yazılı açıklamasında, ciddî
bir muhakeme hatası yaptığını kabul ettiğini belirtti. Fransa'da merkez sol
eğilimli Liberation Gazetesi, daha önce, Herve Gaymard'la ilgili bir haber
yayımlamıştı. Haberde, Gaymard'ın Paris dışında ikişer daire ve ev, Paris'te
lüks bir dairesi olduğunu belirtmişti. Herve Gaymard, sadece üç ay önce
bakanlık görevini üstlenmişti."
Başka bir örneği bilgilerinize sunmak
istiyorum değerli arkadaşlar. Bu da, Hürriyet Gazetesinin 16.12.2004 tarihli
nüshasından: "İngiltere İçişleri Bakanı David Blunkett, yasak aşkının
evindeki Filipinli bir dadıya torpilli vize sağladığının ortaya çıkması
üzerine, dün istifa etti. Spectator Dergisinin yayıncısı Kimberly Fortier'le
evlilik dışı bir ilişki yaşayan ve görevini suiistimal ederek Fortier'in
Filipinli dadısına hızlı vize sağladığı iddia edilen Blunkett'in yerine, Eğitim
Bakanı Charles Clarke'ın atanacağı bildirildi. Konu hakkındaki soruşturma
sürerken, Blunkett, vize işleminin hızlandırılmasının sehven yapıldığını iddia
etti."
Değerli arkadaşlar, dünyadaki istifa
örneklerinden birkaçını sizlere sıraladım.
Değerli arkadaşlar, ahlakî olmayan üç şey
vardır siyasette, bütün dünya siyasetinde ve Türkiye'de. Bunlardan birisi,
hakkında şaibe bulunan bakanların bakanlıktan istifa etmemesi veya başbakanlar
tarafından alınmamasıdır. Diğer birisi de, iktidar partilerinde bulunan
milletvekillerinin, siyasî erki, ekonomik ve ticarî rantla kullanması. Bu da
ahlakî değildir arkadaşlar. Ahlakî olmayan bir şey daha vardır; iktidar
partilerinin, muhalefet partilerinden, işadamı kökenli, sanayici kökenli
milletvekilleriyle anlaşarak onları kendi partilerine almasıdır değerli
arkadaşlar. Vatan ve milletleri için istifa eden, partilerinden istifa eden
milletvekilleri, benim kanaatimce, en şerefli işleri yapmışlardır değerli arkadaşlar.
Ben, şunun için bu açıklamayı yapmak
istiyorum değerli arkadaşlarım: Bir gün, Molla Kasım gelir, iktidardan hesap
sorar, hakkında şaibe bulunan sayın bakanlardan hesap sorar. Molla Kasım
gelmeden önce, sayın bakanların durumlarını gözden geçirmelerinde, son derece
büyük faydalar olduğu kanaatindeyim. Bunlar, kulaklarınıza küpe olsun diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, dün, Sayın Millî
Eğitim Bakanı, Erzurum eski Millî Eğitim Müdürü olan Fevzi Budak'ın -ismini ben
veriyorum, tabî kendisi bilmiyordu- 7 defa alındığını, 8 defa geldiğini
söylediler. Bu, her zaman, Türk siyasetinde bir örnek olmuştur. Şuna benziyor:
"Namaza yaklaşmayın" derken cümlenin tamamı "sarhoşken namaza
yaklaşmayın"dır; baş tarafı maalesef söylenmemiştir. Bu eski Millî Eğitim
Müdürü neden 8 defa görevden alındı değerli arkadaşlarım? Sayın Bakan diyor ki:
"89'dan beri Millî Eğitim Müdürlüğündeydi." Hayır arkadaşlar, 87'den
beri… Benim bugün üniversite bitirmiş oğlum, ortaokula 1987'de başladı,
üniversiteyi bitirdi, askerliğini yaptı geldi, o hâlâ daha Millî Eğitim
Müdürüydü. Ben, eski Millî Eğitim Müdürünü savunmuyorum; ben, sadece, yapılan
bir usulsüzlüğü burada anlatmak istiyorum. Onun yerine kim getirildi değerli
arkadaşlar; onun yerine, benim de şahsen arkadaşım olan, iyi hukukî ilişkilerim
olan ve Sayın Başbakanımızın Recep Tayyip Erdoğan'ın Tuzla Piyade Okulundan
asker arkadaşı olan Ahmet Er isminde birisi getirilmiştir. Ahmet Er kimdir
değerli arkadaşlar; Ahmet Er, çok değerli bir kardeşimizdir, arkadaşımızdır ve
ben, bugün bilgisayar mühendisi oğluma, lise sondayken, ondan matematik kursu
aldırmışımdır. Hayatında, hep özel öğretmenlik… Tabiî, fen lisesinde öğretmendi
ve özel dersler vermiştir; hayatında bir gün değil, yarım gün dahi idarecilik
yapmamıştır değerli arkadaşlarım okullarda. Niye eski müdür 8 defa geldi;
çünkü, Sayın Başbakanımızın asker arkadaşı Ahmet Er, müdürlük yapmadığı için
vekâleten de atanmamıştır, tedviren atanmıştır. Dolayısıyla, hukukî açıdan,
eski Millî Eğitim Müdürü Fevzi Budak boşluk bulduğu için 8 defa geldi; ama,
Ahmet Er de, çantada keklik gibi, her alınışında buraya gelmiştir ve alındı
belgesini alıp gitmiştir, tekrar makamına oturmuştur.
Değerli arkadaşlar, hayatında yarım gün
dahi okul idareciliği yapmayan, müdür muavinliği dahi yapmayan bir insanın, 1
000 000 nüfuslu Erzurum Kentinde Millî Eğitim Müdürü olması doğru bir şey
midir?! İşte, devenin bir eğri tarafı da budur değerli arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özdoğan,
konuşmanızı tamamlayınız.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Bitiriyorum.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; ben, AK Parti Kurucu İl Başkanıydım. Erzurum'u ve olayları
avucumun içi gibi biliyorum. Olay budur. Asker arkadaşı olduğu için ve 3 Kasım
seçimlerinde de, Erzurum, Türkiye ikincisi olmuştur. Birinci Konya, yüzde
54,89; ikinci Erzurum, yüzde 54,65. Yalnız, bugün o oylar yok.
AHMET IŞIK (Konya) - Daha fazla, Sayın
Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Ahmetçiğim,
siz cici anketler yaptırıyorsunuz.
AHMET IŞIK (Konya) - Tarafsız anketler.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - O
anketlerinizi severim, o anketlerinizi severim; yanaklarından öperim o
anketlerinizin. Hiç kimse inanmıyor değerli arkadaşlarım.
İşte, bunun ödülü, ikinci gelmenin ödülü,
Erzurum'a asker arkadaşını, idarecilik tecrübesi olmayan asker arkadaşını,
Sayın Başbakanımız, Millî Eğitim İl Müdürü olarak vermiştir. Yazıktır
Erzurum'a, yazıktır Türkiye'ye arkadaşlar. Asker arkadaşı, hastane arkadaşı,
pastane, arkadaşı, hapishane arkadaşlarından idareci olur mu?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Sayın Özdoğan, buyurun,
tamamlayın konuşmanızı lütfen.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, böyle bir idarecilik anlayışı olmaz ve Türkiye ikincisi gelen
Erzurum'a ödül olarak da, diğer alanlarda negatif ödüller olduğu gibi, bu
alanda da ödül olarak Millî Eğitim Müdürlüğü; 1 000 000 nüfuslu... Total nüfusu
1 000 000 Erzurum'un.
Değerli arkadaşlarım, böyle bir anlayışla
devlet ve ülke yönetilir mi?! Bu skandal değil midir değerli arkadaşlarım?!
Ben, buradan, hakkında şaibe olan bütün sayın bakanlarımızı, Molla Kasım hesap
sormadan önce istifaya davet ediyorum, Sayın Millî Eğitim Bakanımızı da
istifaya davet ediyorum. Bu, erdemli bir davranış olur.
Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
AK Parti Grubu adına, Ordu Milletvekili
Sayın Hamit Taşcı?.. Yok.
Sayın Gazalcı, konuşacak mısınız efendim?
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Evet.
BAŞKAN - Yalnız, bu defa 5 dakika içinde
tamamlayacaksınız.
Buyurun Sayın Gazalcı. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmama, kaldığı yerden devam etmek istiyorum.
Millî Eğitim Bakanlığına okulların ilk
bağlanması 3 Mart 1924'te Öğretim Birliği Yasasıyla olduğunu ve bunun yalnız
fizikî bir bağlılık değil, program birliği, bilimsel bir birlik olduğunu; ama,
bunun zaman içinde bozulduğunu, Millî Eğitim Bakanlığının eğitimin niteliğini
de büyük ölçüde düşürdüğünü, uluslararası OECD araştırmalarının bunu
gösterdiğini, Türkiye'de yapılan sınavların, uluslararası yapılan sınavların
niteliği düşürdüğünü söylemiştim ve maalesef, 1999'dan bu yana da bir şûra
yapılmadığını, ortaöğretimde de köklü bir değişikliğin yapılmadığı ve genel
lise oranı ile meslekî teknik lise arasındaki oran çarpıklığının da
düzeltilmediğini söylemiştim.
Şimdi, bu tasarıyla, birtakım
bakanlıklardan okullar, kamu okulları alınıyor, Millî Eğitim Bakanlığına
bağlanıyor. İlke olarak bir şey söylemiyoruz; ama, arkadaşlar, bu ülkenin
tarımı çöküyor, bu ülkede tarım önderlerine gereksinim var; yani, toprakla
bizzat uğraşacak insanlara da gereksinim var, sağlıkçılara da gereksinim var.
Köylerde sağlıkocakları var, oralarda eleman yok. Millî Eğitim Bakanlığında da
ezberci bir eğitim var. Sürekli olarak çocukları testle ölçtüğümüz ve bilgiye
dayanan bir eğitim var. Bu okulların kurulma amaçları, kendi alanlarında
uygulamalı bir eğitim yapmasıdır.
Bakın, bir zamanlar köy enstitüleri
kurulmuştu. Ben, burada sıkça söz ediyorum. 1940'lı yıllarda, ülkemizin 21
yerinde, her üç ilin ortasında insanı ve toplumu içinden canlandıran okullardı
bu okullar; yani, yalnız öğretmen yetiştiren okullar değildi, yalnız üretime
dönük değildi, yalnız bilinçlendiren değildi; her bakımdan insan kişiliğini
olumlu geliştiren ve yaşamda da başarılı olmasını sağlayan kuruluşlardı. Aradan
altmışbeş yıl geçiyor, hâlâ diyoruz ki, köy enstitüleri sistemi gibi bir
sistem; eğitim sistemini özlüyoruz. Bunun altında yatan nedir; eğitimin işe
yarar bir biçimde yapılmasıdır, eğitimin üretime dönük yapılmasıdır, eğitimin
ezberci olmamasıdır.
Ben, Millî Eğitim Bakanlığı kendine bağlı
okullar yaparken, kendi eğitim sisteminde de başarılı olamadığını gösteriyorum.
Plan ve Bütçe Komisyonunda, kimi zaman, Bakanla karşı karşıya geliyoruz,
konuşmalar yapılıyor, durmadan, bize, şu kadar, işte, bilgisayar işi, okullara
koyduk, şunları yaptık, bunları yaptık falan diye sürekli anlatıyor; ama,
sonuçta, değerli arkadaşlar, insandır önemli olan. Bilgisayar önemlidir,
internet önemlidir, okulun yapımı önemlidir; ama, oradaki eğitimin içeriği
önemlidir. Bakın, eğitimde nitelik yoksa, dünyayla yarışacak insanlar
yetiştiremezsiniz. Benim buradaki kaygım, bu bağlanmalara karşı çıkmıyoruz;
ama, eğer devraldığımız okulların işlevlerini kendi bakanlığımız içinde
yetiştiremiyorsak, o okullara yazık ederiz.
Bakın, şimdiye kadar, bazı bakanlıklar
birleştirildi. Öğretmenlerin sağlık tesisleri, Sağlık Bakanlığına verildi.
Bundan öğretmen ne kadar şey kaybetti bilmiyorum; ama "biz de onların
okullarını alıyoruz" diyor Bakan; güzel! Yönetmelik de yaptı, Danıştay
durdurdu; şimdi yasayla onu aşıyoruz. Bu yasada önemli olan, oradan gelecek
kadroları da korumaktır; yani, yeni bir kadrolaşma olmasın. Ben, şimdi, sözümü
kadrolaşma temeline dayandırmak istemiyorum; ama, bu Millî Eğitim Bakanlığının
yaptığı en başarılı iş -ünlem işaretiyle söylüyorum- partizanca
kadrolaşmasıdır. Yani, en uç okuldan Millî Eğitim Bakanlığındaki Müsteşara
kadar… Sayın Müsteşar burada.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - 2 dakika
eksüre veriyorsunuz…
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, 1 dakika ilave
ediyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayın.
Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki Sayın
Başkanım; çok teşekkür ederim hoşgörünüz için.
Bu Millî Eğitim Bakanlığından akılda
kalacak iş, Millî Eğitim Temel Kanununu sık sık değiştirmek, yönetmelikleri
değiştirmek, öğretmenlerin yükselmesini, yer değiştirmesini ve ilgili yönetmelikleri
değiştirmek ve sonuçta kadrolaşmak. Bakın, gerçekten onu başarılı yaptı. Bu
Hüseyin Çelik'i, Sayın Çelik'i o bakımdan kutluyorum. Akıl almaz bir şekilde
kadrolaşma yapıldı. Geçici görevle insanları aldı, yine, geçici görevle verdi.
Hatta başka bakanlıklardan aldı, Diyanet İşleri Başkanlığından aldı, yetmedi,
kilit noktalara, 600 000'lik Millî Eğitim kadrosunun içinden eğitim yöneticisi
seçilmedi, başka yerlerden getirdi. O konuda başarısını ben de veriyorum
kendisine; ama, mahkemeler var, mahkemeler. Bu ülke, bir hukuk devleti. O
mahkemelerde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, teşekkür edebilir
miyim sizlere.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki, ben de
teşekkür ediyorum. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sağ olun.
Şahsı adına, Sayın Mustafa Ataş?..
Sayın Alaettin Güven, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün görüşmekte olduğumuz 1009 sıra sayılı
Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına
Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
1 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, burada, eğitimin,
Millî Eğitim Bakanlığının işi olması hasebiyle ve başka bakanlıkların kendi
alanlarında yoğunlaşması yönünden, başka kurum ve kuruluşlardaki, Millî Eğitim
Bakanlığı dışındaki kurum ve kuruluşlardaki okulların Millî Eğitim Bakanlığına
devredilmesi kadar uygun ve gerekli başka bir şey yoktur desem yanılmış
olmayız.
Böylelikle Millî Eğitim Bakanlığı eğitim
ve öğretim işini bizzat yüklenerek, kalkınmamızın ve hayat standardımızın
yükselmesi için gerekli olan insan gücümüzün kaliteli, nitelikli ve nicelikli
olabilmesi konusunda gerekli gayreti göstermiş olacaktır. Bu neyi getirecektir;
nitelikli insan nitelikli üretimi, nitelikli üretim nitelikli kalkınmayı, bu da
topyekûn kalkınmayı getirecek olduğundan, isabetli bir kanundur diye düşünüyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarında alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güven.
Konuşmalar tamamlanmıştır.
Sayın Işık, mikrofonunuzun ışığı yanıyor,
soru sormak istiyor musunuz?
AHMET IŞIK (Konya) - Evet.
BAŞKAN - Buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, çok
kısa sorularım olacak Sayın Bakana.
Üç yıllık süreçte, kapalı bulunan
okulların yeniden derse başlamasındaki sayı nedir; ne kadar okul bu süreçte
eğitime başlamıştır?
Taşımalı eğitim uygulamalarında
iyileştirmeler yapılmış mıdır? Ödenek miktarlarında artışlar söz konusu mudur;
yıllara, tedricen, 2003, 2004 ve 2005'te?
Üç yıllık süreçte, malî durumu iyi olmayan
kaç öğrenciye karşılıksız burs desteği sağlanmıştır?
2003, 2004 ve 2005'te, yıllar itibariyle,
burs alan öğrenci sayısı ve miktarlarını kıyaslar mısınız?
"Haydi Kızlar Okula"
kampanyasından elde edilen sonuçlar nelerdir?
Son olarak, eğitim çağına gelip de, özürlü
oldukları için eğitim imkânından yararlanamayan çocuklara yönelik
çalışmalarınız ve sonuçları nelerdir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.
Sayın Bakanım, şimdi mi cevap
vereceksiniz, yazılı mı cevap vereceksiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Cevap vereceğim.
BAŞKAN - Buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Ben, Konya Milletvekilimiz Sayın Ahmet Işık Beye teşekkür ediyorum.
Daha önce, Sayın Başkan, Türkiye'de
özellikle 8 yıllık kesintisiz eğitim yasasının devreye girmesiyle birlikte,
taşımaya tabi olan öğrenci mevcudu azaldığı için kapatılan okullardan 3 000'i,
bizim dönemde onarılarak yeniden eğitim-öğretime açılmıştır. Bu, bundan sonra
da devam edecektir. Buralarda ilköğretime devam eden öğrenci olmasa bile, bütün
illere gönderdiğimiz bir genelgeyle, bu okulların tamir edilerek okulöncesi
eğitimde kullanılması, her okulun, o köyde bir deniz feneri olduğu, köyün
sosyokültürel hayatında çok önemli bir yerinin olduğu belirtilmiştir.
Dolayısıyla, kapalı olan köy okulumuz kalmayıncaya kadar bu çabamız sürecektir;
bunu belirtmek istiyorum.
Taşımalı eğitimde, bildiğiniz gibi,
özellikle öğrencilerin yemeklerinde ve kumanyalarında ciddî problemler vardı.
Daha önce, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu tarafından yapılıyordu
bu ihaleler, organizasyon, şimdi Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yapılıyor ve
öğrenci sayısı 650 000'in üzerindedir. Gerek taşıma araçlarının vasfı gerekse
burada çalışan sürücülerin durumu… Bunlar kurslara tabi tutulmuştur ve
çocuklarımızı en iyi şekilde götürüp getirmeleri sağlanmıştır. Bunu da
belirtiyorum.
Öğrencilerimize burs verilmesiyle ilgili,
Hükümetimiz, gerçekten, önemli adımlar atmıştır. Ortaöğretim bursları, biz
başladığımızda 13 000 000'du, 42 000 000'a çıkarılmıştır. Yani, miktarda çok
önemli bir artırım yapılmıştır. Yüzde 50 oranında da, özellikle, burs verilen
öğrenci sayısında artma olmuştur. “Haydi Kızlar Okula” Kampanyası çerçevesinde
de, 17 Haziran 2003'ten 2005 yılının kayıt mevsimine kadar, 160 000 öğrencimiz,
şu veya bu sebepten dolayı okulun dışında olduğu halde, okullu hale gelmiştir.
Özürlü çocuklarımızla ilgili olarak da,
ben, buradan, Devlet Bakanımız Sayın Beşir Atalay'a teşekkür etmek istiyorum.
Birçok öğrenci okula gidip gelme problemi yaşıyor, özellikle özürlü çocuklar.
Bunlar ortopedik özürlü olabilir, diğer özür türlerinden olabilir. Bunlara,
özellikle taşıma imkânı getirilmiştir, ailelere maddî katkıda bulunulmuştur,
onların ücretleri fon tarafından karşılanmaktadır.
Biraz önce size verdiğim cevapla ilgili,
burslarla ilgili arkadaşlarım bana daha detaylı, açıklayıcı bir bilgi
getirdiler. Hemen, bakın, şunun altını çizmek istiyorum: 2003 yılında 100 000,
2004 yılında 125 000, 2005 yılında ise 150 000 olmak üzere toplam 375 000
öğrenciye -ortaöğretim öğrencisinden söz ediyorum- burs verilmiştir.
Özürlü öğrencilerle ilgili, onların
eğitimiyle ilgili iyileştirme çabalarımız devam edecektir.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Soru-cevap işleminde süremiz
tamamlanmadığı için, Sayın Ekmekcioğlu'na söz…
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan,
karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Soru-cevap işlemindeki süre
tamamlanmadığı için Sayın Ekmekcioğlu sisteme girdi, ona soru sorma hakkı
vereceğim.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Acemiliğime
verin… Pardon!..
BAŞKAN - Sayın Ekmekcioğlu buyurun.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın
Başkan teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, her konuşmasında, parasız
verilen kitaplardan defalarca bahsetmiştir; ama, maalesef, öğretim yılının
ortalarına geldik, okullarımızda hâlâ ders kitabı dağıtımında noksanlıklar
vardır, okullara kitaplar tam olarak dağıtılamamıştır. Bunun sebepleri
nelerdir?
Bunu öğrenmek için sorumu yönelttim. Çok
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Ekmekcioğlu.
Sayın Bakanım, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Değerli arkadaşlar, ben, dün, aslında bu soruya cevap verdim. Üç yılda 270 000
000 kitap ya bizzat Bakanlığımız tarafından basılarak, hazırlanarak
çocuklarımıza dağıtılmış veyahut da özellikle hazırlayıcı firmalara ihale
edilmiştir ve 270 000 000 kitap
dağıtılmıştır.
Dün de belirttim arkadaşlar, bu sene
müfredat değiştiği için, birçok ders kitabı, öğrencilerimize ait birçok kitap
üçlü set olarak verilmiştir. Diyelim ki, Türkçe Ders Kitabı, Türkçe Çalışma
Kitabı ve Türkçe Öğretmen Kılavuz Kitabı olarak hazırlanmıştır. Bunların
paketlemeleri esnasında, özellikle paketleyen insanlardan kaynaklanan -ki,
bunlar, çoğunlukla, biliyorsunuz, hizmetli kadrolarında insanlardır. Paketleme
esnasında, diyelim ki, Ders Kitabı yerine Çalışma Kitabı, Çalışma Kitabı yerine
Kılavuz Kitabı gönderilen, bakın, çok az sayıda, yüzde 1 bile değildir- bir
sıkıntı yaşanmıştır ve bu da giderilmiştir.
Ben, dün de söyledim arkadaşlar; dedim ki,
2002 yılında, 2001 yılında ücretsiz ders kitaplarının dağıtımında hiçbir
problem yaşanmıyordu; çünkü, böyle bir uygulama yoktu. Eğer, bir sistem varsa,
bir hizmet varsa, bir şey çalışıyorsa, yüzde 99'luk başarıyı görmeyip de yüzde
1'lik aksamaya takılırsanız, o zaman bütünü görmemiş olursunuz derim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
1 inci maddeyi oylarınıza sunup, karar
yetersayısını arayacağım.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yetersayısı yoktur; birleşime 10
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.56
Açılma
Saati: 17.14
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 26 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
1009 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Kamu
Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1050) (S.Sayısı: 1009) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 1 inci maddesinin oylamasında
karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 1 inci maddeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Kapsam
MADDE 2.- Bu Kanun, Türk Silâhlı
Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı okullar hariç olmak üzere kamu
kurum ve kuruluşlarına bağlı okullar, eğitim merkezleri ve kurslar ile bunların
personelini, bünyelerindeki döner sermaye işletmelerini, motorlu taşıtlar dahil
taşınır ve taşınmazlarını ve bunlara ait bütçe ödeneklerini kapsar.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Sinop Milletvekili Engin Altay. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Altay, şahsınıza ait olan süreyi
birleştiremiyorum; çünkü, Sayın Sarıbaş'ın söz talebi var.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli mesai arkadaşlarım;
1009 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz aldım, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Millî Eğitim Bakanlığı, yıllardan beri,
kuruluşu teşkilat yasası gereği, Türkiye'nin en hantal, en gereğinden fazla
büyük ölçekli bakanlıklarından biridir. 16 tane genel müdürlüğü olan başka
bakanlık sanıyorum yoktur. Toplam 40 tane ciddî ana birimi olan bir kuruluş ve
bu kuruluşlar arasında da ciddî bir görev ve yetki kargaşasını iç bünyesinde
barındırmaktadır. Öyle ki, her okul türü için Millî Eğitim Bakanlığında bir
genel müdürlük ihdas edilmiştir. Şimdi, biraz önce, Millî Eğitim Komisyonunda
Sayın Bakan da bu konuyla ilgili şikâyetini belirtmişti.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
konuya geçmeden önce, Sayın Başkanın izniyle, bir hususla ilgili kısa bir
açıklama yapmak istiyorum. Bugün saat 10.00 itibariyle, Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonunda yeni kurulacak üniversiteleri görüştük. Yaklaşık
6,5-7 saat süren bir ciddî çalışma yapıldı ve maalesef, bu çalışma esnasında
bazı iller sevinirken, bazı iller, hak eden birçok il gerçekten büyük bir
üzüntü yaşıyor bu saat itibariyle. Seçim bölgem olan Sinop da, şu anda AKP
İktidarının 15 ili kapsayan tasarıda Sinop'u bu tasarı dışında tutmasını bir
türlü kabullenemiyor. Nasıl da kabullensin ki?! Kastamonu, Düzce, Rize,
Giresun, Çorum, Ordu, Amasya; bu illerimizin hepsi Karadeniz Bölgemizin güzel
ve güzide illeridir. Bu illerimizin hepsi de bugün biraz önce komisyondan geçen
şekliyle bu üniversiteleri hak etmişlerdir; hayırlı olsun. Bununla beraber,
Karadeniz Bölgesinde olmayan ve bugün itibariyle üniversitelerine kavuşmuş
sayabileceğimiz diğer illerimize de üniversiteleri hayırlı olsun diyorum.
Ancak, gerek kriterler itibariyle gerek
YÖK'ün görüşü itibariyle Sinop İlinin, ben, bu 15 il içerisinde mutlaka
hakkıyla olduğu kanaatindeyim. Bu konuda ne oldu, nasıl oldu bilmiyorum; ama,
Sinop İline İktidarınızca bir büyük haksızlık yapıldığını düşünüyorum ve Sinop
halkının duygularını burada size naklediyorum: Sinopluları üzdünüz, Sinop'u
üzdünüz ve bu üzüntü öyle çok çabuk affedilecek türde bir üzüntü değildir. Yüce
Heyetinizin bilgisine sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, Millî Eğitim
Bakanlığına devredilecek okullarla ilgili dün görüşmelere başladık ve dünden
beri görüşüyoruz. Dün, Sayın Hacı Biner burada konuşurken "ben yoksa
öğretmen değil miyim" diye düşündüm. Öyle güzel, öyle muhteşem bir tablo
çizdi ki, yani, ben başka bir Türkiye'de yaşadığımı zannettim.
Biz, rakamları ezbere konuşmuyoruz. Tabiî
ki, Bakan ve Bakanlık yetkilileri de ezbere konuşmuyor; ama, İktidar Partisinin
değerli milletvekilleri, hepinizin seçim bölgesinde okul var, hepinizin seçim
bölgesinde öğrenci var, öğretmen var. Bakın, şu 2006 programı da hepinizin
odasında var. Size, acizane tavsiye ediyorum beyler, 137 nci sayfadan itibaren
5-6 sayfalık bir eğitim bölümü var burada, burayı açın okuyun. Burada, iyiye
dönük, iyileşmeye dönük bir satır bulabilirseniz, ne güzel; ama, yok. Yani,
okullaşma oranı öyleydi, böyleydi… Sayın Bakan diyor ki: "İşte, bir çocuk,
bir ilin (A) ilçesinde yazılmış, sonra (B) ilçesine gitmiş." Yahu, şimdi,
Türkiye'de çağ nüfusu Devlet İstatistik Enstitüsünde total olarak belli değil
mi; belli. Millî Eğitim Bakanlığında, ilköğretimdeki, ortaöğretimdeki ve
okulöncesi öğretimdeki öğrenci sayıları da total olarak belli değil mi; belli.
Bunu geçen sene de tartışmıştık; gene, iki gündür bunu tartışıyoruz.
Değerli arkadaşlar, ben, size, bu kitaptan
-bu, Resmî Gazetedir; bunun üstünde daha resmî, yetkili basılmış bir şey de
yok- bir şey okuyacağım. 2006 Yılı Programında "ilköğretime geç kayıtlar
ve erken terkler, okullaşma oranının artmayışının başlıca sebebi. Hiç okula
gitmeyen çocukların yüzde 72,2'sini kız çocukları oluşturuyor" deniliyor.
Kim söylüyor; Resmî Gazete söylüyor. Siz ne söylüyorsunuz; bambaşka şeyler;
çocuk oradaymış da, buradaymış da…
Şimdi, büyük debdebeyle, şaşaayla, Sayın
Başbakan ve Bakan "Haydi Kızlar Okula" diye bir kampanya başlattı. Ne
oldu?
EYÜP AYAR (Kocaeli) - Okula gittiler.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Nerede kızlar?
EYÜP AYAR (Kocaeli) - Okulda.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Kardeşim, gel,
Resmî Gazeteye bak, öyle konuş. Kızlar okulda falan değil, kızlar dışarıda.
Değerli arkadaşlar, her ilçeye,
Türkiye'nin 850 ilçesine, güzel, birinci sınıf pankart yazdınız "1 Yılda
1001 Okul" diye; araştırdım, Türkiye'nin her ilçesine de asmışsınız.
Şimdi, iyi de, 1 yılda 1001 okul
yaptınız. 1001 okul az bir sayı değil. Derslik başına düşen öğrenci sayısı
2003-2004'te 38, 2004-2005'te 37. Yani, nedir, nasıl olmuş, nerede bu 1001
okul?!
EYÜP AYAR (Kocaeli) - Artıyor…
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bana Millî Eğitim
Bakanı gelsin, burada, 1 001 tane okulu söylesin. Nasıl olmuş, nasıl açılmış ya
da bu okulları deprem mi yutmuş?!. Böyle şey olmaz değerli arkadaşlar!
Eğitim, ciddî bir iştir. Türkiye, bir
büyük eğitim zafiyeti içindedir. Bakın, ben size iki şikâyet söyleyeceğim.
Sayın Bakan, Sinop Fen Lisesinde yaşanan bir olay ve Türkiye'de birçok yatılı
okulda da yaşanıyor. Bir kız çocuğu babasını arıyor, feryat ediyor, bunalıma
girmiş "beni buradan alın" diyor. Niye diyor; çocuğu sabah 03.00'te,
04.00'te kaldırıyorlar "kalk, namaz kılacaksın…" Türkiye'de kimse
Cenabı Allah'ın tahsildarlığını yapmaya kalkmasın beyler! Laik, çağdaş Türkiye
Cumhuriyetinin okullarında, yatılı okullarında 12-13 yaşındaki kızı, kız
çocuğunu, kimsenin, gecenin 03.00'ünde, sabahın 05.00'inde kaldırıp namaz
kılmaya zorlaması, bir kere, günahtır.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - İstismar
etmeyelim.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Ankara Demetevler
12 nci sokaktan bir örnek vereyim. Yer Ankara, Türkiye Cumhuriyetinin Başkenti.
Semt Demetevler, cadde 12 nci Cadde. Kreşin ismini vermiyorum. Bu kreşe giden 4
yaşındaki çocuk, eve gidiyor "anne sen ne yapıyorsun, televizyon seyretmek
günah" diyor. Bu mu çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin eğitim anlayışı?!
Bunlara dikkat edin. Ben, hepiniz böyle düşünüyorsunuz demiyorum; ama,
Türkiye'de böyle olaylar var. Lütfen, Sayın Bakanı ve İktidar Partisinin saygıdeğer
milletvekillerini uyarıyorum. Türkiye Cumhuriyetinin, laik, çağdaş demokratik
yapısı, dokusuyla kimse oynamaya kalkmasın. Yerinizden laf atmakla olmuyor,
birsürü örnek olay var elimizde. Bunlara, fırsat buldukça tek tek değineceğiz.
Değerli arkadaşlar, Millî Eğitim
Bakanlığı, ihale, katsayı, türban üçgenine kilitlenmiştir. Millî Eğitim
Bakanlığının bu üçgenden kendini dışarı atması lazım. Adı üzerinde… Millî,
ulusal eğitim sistemimizle ilgili, daha sağlıklı, daha doğru dürüst işler
yapması lazım.
Şimdi bakın, uzman öğretmenlik,
başöğretmenlik sistemi getirdiniz. Komisyonda ve burada bu konuyla ilgili
gördüğümüz aksaklıkları size söyledik. 10 Ekim 2005'te Sinop Milletvekili Engin
Altay bir önerge vermiş; 1 inci sorusunda demiş ki: "Uzman öğretmenlik
sınavına önlisans mezunu öğretmenlerin girmemesinden ne amaçlanmıştır?
Öğretmenlikte asıl olan liyakattir. Türk millî eğitim sistemi içerisinde
bulunan önlisans mezunu yaklaşık 200 000 öğretmenimizin büyük kısmı onbeş yılın
üstünde meslek tecrübesi ve liyakate sahipken, iki yıl daha fazla eğitim
alanların tercih edilmesi, eğitim bilimlerinin ve öğretim tekniklerinin hangi
yaklaşımıyla açıklanabilir?"
Biz bunu 10 Ekimde vermişiz; 25 Kasımda da
Danıştay tokat gibi şamarı vurmuş uygulamaya;. demiş ki: Bunu yapamazsın, bu
birçok bakımdan sakıncalı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Başkan,
bitiriyorum.
BAŞKAN - Sayın Altay, size 1 dakikalık
süre vereyim; daha sonra şahsınız adına da tekrar söz vereceğim size.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bizim, kulakları
çınlasın, bir lise müdürümüz vardı, Cevdet Özdoğru; her pazartesi içtimada,
toplardı bizi, ellerini de böyle arkaya atardı "aksayan yönleriniz
var" derdi ve her pazartesi 5-10 dakika konuşurdu. O konuşurdu, biz o gençlik
çağları içinde bildiğimizi yapardık ve şimdi ben diyorum ki, keşke onu biraz
dinleseydik! Keşke dinleseydik!
Biz de burada üç yıldır, Cumhuriyet Halk
Partisine mensup milletvekilleri olarak, size ve hükümete diyoruz ki, aksayan
yönler var, kötü giden şeyler var, bazı şeylerden ülke rahatsız, millet
rahatsız, anayasal kuruluşlar rahatsız, bu konuda biraz daha derli toplu
olmaya, makul olmaya sizi davet ediyoruz; bir türlü anlamıyorsunuz.
Sürem bitiyor; biz söylemeye devam
edeceğiz. Biraz sonra tekrar huzurunuzda olacağım.
Saygılarımla. (CHP sıralarlından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Altay.
Anavatan Partisi Grubu adına, Grup
Başkanvekili ve Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş, buyurun. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan 1009 sıra sayılı Millî Eğitim dışındaki okulların Millî
Eğitime bağlanmasına dair kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerine söz aldım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün bütün
bakanlıklarımızda aksayan yönler var; ama, maalesef, Millî Eğitim Bakanlığımız
içler acısı ve hicran dolu; çünkü, onun başında hicran dolu bir bakan var.
Niye hicran dolu bir bakan var; İstanbul
Menkul Kıymetler Borsasının verdiği 400 küsur trilyon lirayla, Sayın Bakan,
okul ihaleleri açtı ve 34 üncü sıradaki, 35 inci sıradaki, 33 üncü sıradaki
teklif atan şahıslara, firmalara ihaleyi onayladı.
İhale Üst Kurulumuz, bu ihalelerin
hakkaniyet taşımadığına, hukuka uygun olmadığına, hukuka aykırı olduğuna,
kanunsuz olduğuna ve durdurulması gerektiğine karar verdi.
Şimdi, İhale Üst Kurulu Kanunumuzu
inceledim, İhale Üst Kurulumuzun vermiş olduğu bu karar, bir durdurma
kararıdır, tedbir kararıdır.
Şimdi, tedbir kararının aleyhine idare
mahkemesinden devamına dair bir karar almadığınız müddetçe, müteahhitlerin bu
işi yapmaya devam etmeleri hukuken suçtur, görevi kötüye kullanmadır.
Şimdi, Sayın Bakan, bu ihaleler yapıldı,
İhale Üst Kurulumuzun kararına rağmen de uygulama devam ediyor, idare
mahkemelerimizden de bir durdurma kararı yok; yani, İhale Üst Kurulu kurmuşuz,
bağımsız kurul kurmuşuz, ihalelerdeki yolsuzlukları önlesin diye kurmuşuz; ama,
o kurulun kararlarına uymadan devam ediyoruz.
Buradan uyarıyorum, bürokratları da
uyarıyorum: Bunlar devam etsin diye emir veren bakan kanunsuz emir vermiştir.
Hiçbir bürokrat kanunsuz emri yerine getirmek zorunda değildir, yazılı olsa da
değildir; çünkü, kanuna aykırı emir, yazılı da olsa, hukuka aykırı emirdir.
Bunların hesabı sorulacak arkadaşlar, bürokratlardan da sorulacak.
Ben, 1 inci ihale ile 34 üncü teklif
arasındaki ödemelerin zimmet olarak bu bürokratların boynuna asılacağını ve
onların şahsî mal varlıklarına rücu edileceğini, o gün Bakanın da kendilerini
kurtaramayacağını; çünkü, Sayın Bakanın, o gün, Yüce Divanda fitil fitil bunun
hesabını vereceğini buradan huzurunuzda söylüyorum.
Arz ediyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
CEMAL UYSAL (Ordu) - Hesap veriyorlar
orada, hesap veriyorlar…
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Hükümet adına, Millî Eğitim
Bakanı Sayın Hüseyin Çelik; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısı üzerinde
Hükümet adına görüşlerimizi ve değerli milletvekili arkadaşlarımızın
eleştirilerini cevaplandırmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Bazı milletvekili arkadaşlarım, burada,
derslik başına düşen öğrenci sayısında herhangi bir ilerleme olmamış, okullaşma
oranlarında bir ilerleme olmamış gibi beyanlarda bulundular.
Şimdi, her birimiz bir yörenin
milletvekilleriyiz ve yörelerimize gittiğimiz zaman… Bakın, ben daha -hemen
kestirme şunu söyleyeyim- geçen pazar günü Ağrı Vilayetindeydim. Pazar günü,
sadece bir gün, orada açılışını yaptığımız okul sayısı 15'tir arkadaşlar. 15
okul bir günde açılmıştır. Bakın, önümüzdeki günlerde Şırnak'a ve Mardin'e gidiyorum;
oralarda aynı şeyler yapılacaktır. Bunu kamuoyu çok iyi biliyor.
Aslında, 1 001 okul açtığımız gün… "1
001 okul açılıyor" derken, o, bir sembolik ifadeydi, 1 001 değildi, o gün 1 247 okul açıldı
değerli arkadaşlar.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Biz de 1 001 gece
masalı sanmıştık onları, yanlış anlamışız...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Bakın, o gün ilan ettiğimiz rakam 60 000'di, bugün 70 900 olmuştur
bu.
Netice itibariyle, bakın, şunu hesaba
katmak zorundasınız: Ben göreve başladığım zaman, Türkiye'de, genelde, değerli
arkadaşlar, sınıf başına düşen öğrenci mevcudu 39'du, bu, 36'ya inmiştir.
Diyeceksiniz ki, peki, bu arada bu kadar okul yaptınız, niçin 36'ya indi, daha
aza inmesi gerekiyordu. Bakın, sadece benim dönemimde açılan bilgi teknolojisi
sınıfı, yani, bilgisayar sınıfı 19 000'dir arkadaşlar. 19 000 sınıf, okuldaki
derslik, normal, bildiğimiz nizamî derslik olmaktan çıkarılmış, bunlar bilgi
teknolojisi sınıfı haline getirilmiş ve Türkiye'de -bakın, sadece 300 okuldan söz
ediyorum, 300 derslik değil- 300 okul, depreme karşı dayanıklı olmadığı için,
çürük raporu verildiği için yıkılmıştır ve bunların yerine yenileri
yapılmaktadır.
Şimdi, bu hesapları iyi yapmamız lazım.
Öte taraftan, gidiyorum ben bir okula, her taraf, bütün sınıflar derslik haline
getirilmiş, laboratuvar hesaba katılmamış, fizik, kimya, biyoloji
laboratuvarları ortada yok, kütüphane yok, bilgisayar sınıfı yok; yok, yok,
yok; ama, bunun adı da eğitim... Böyle bir eğitim olmaz.
Şimdi, netice itibariyle, bütün
milletvekili arkadaşlarım, elini vicdanına basan bütün arkadaşlarım, bakın,
fizikî altyapıda, okullaşma oranında, müfredatta, teknolojik altyapıda,
müfredat sisteminde ne olup bittiğini çok iyi biliyor. Haydi Kızlar Okula
Kampanyasında -ben söylemiyorum ki arkadaşlar; bakın, uluslararası kuruluşlar
var, UNICEF'in rakamları ortada- uluslararası kuruluşlar, gelip, bizim gibi,
kız çocuklarını okula göndermekte problemi olan ülkelere bu kampanyayı örnek
gösteriyorlar. Dolayısıyla, ben, arkadaşlarıma, düşüncelerini bu doğrultuda
tashih etmelerini teklif ediyorum.
Bir başka şey, biraz önce Millî Eğitim
Komisyonunda, Millî Eğitim Bakanlığının bütçesi Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşülürken komisyonda, dün yine bu kürsüde, ben, okullaşma oranlarının nasıl
hesaplandığını arkadaşlarıma açıkladım. Bugün komisyonda da söyledim; dedim ki:
Bakın, ben bunu izah ediyorum. Ben okullaşma oranının ne olduğunu söylüyorum;
ama, siz her fırsatta bunu söyleyecekseniz, ben de, bıkmadan, usanmadan size
cevap vereceğim.
Arkadaşlar, köy bazında, belde, ilçe, il
bazında okullaşma oranlarını yaptığınız zaman, çağ nüfusu ile okullaşma
oranları arasında bir tezat ortaya çıkıyor. Niçin; özellikle, birçok yerde,
insanlar büyük şehirlerde oturduğu için ikametlerini köyde gösteriyorlar,
beldede gösteriyorlar, muhtar seçimi için, belediye başkanlığı seçimi için.
İkametlerini de orada gösteriyorlar. Bir bakıyorsunuz, bir beldede ilköğretim
çağındaki nüfus, kâğıt üzerinde 1 200 kişi görünüyor, okula giden öğrenci 700
kişi. Peki, ilçede okula gitmeyen çocuk var mı; hayır. Niye; o 500 tanesi
İstanbul'da oturuyor da, orada görünüyor. İstanbul'un bazı ilçelerinde,
Ankara'nın bazı ilçelerinde okullaşma oranı yüzde 110 çıkıyor. Yüzde 110 olur
mu?! 100 öğrenciden 110 öğrenci okula gider mi?! Niye; çağ nüfusu 100 kişi
görünüyor, ama 110 öğrenci okula gidiyor.
Onun için, Türkiye çapında, ilköğretim
çağındaki öğrenci nedir, okul öncesindeki nedir, ortaöğretimdeki nedir; bunun
bir bütün hesabını alırsanız, okula giden öğrencilerle bunun mukayesesini
yaparsanız, ortaya okullaşma oranı çıkar.
Bakın, değerli arkadaşlar, ben, göreve
başladığım zaman, okulöncesi eğitimde okullaşma oranı yüzde 11 idi, bugün bu
rakam yüzde 20'ye ulaşmıştır; yüzde 90'ın üzerinde bir artış var. Bugün,
ilköğretimde -açık ilköğretim dahil- okullaşma oranı yüzde 98'i aşmıştır.
Ortaöğretimde okullaşma oranı -açıköğretim lisesi dahil- yüzde 80'i aşmıştır;
ama, açıköğretim lisesini çıkarır, brütü değil, neti alırsanız, yüzde 54'tür.
Şimdi, şunu ifade etmek isterim; değerli
arkadaşlar, biz, eğer, ille de durumumuz kötüdür, felakettir gibi bir söylemle
toplumun karşısına çıkmaktan hoşlanıyorsak, bunu yapalım; ama, buna gerek yok.
Biraz önce, değerli arkadaşım, Sayın
Altay, burada, ortaöğretimde, 2006 raporunu gösterdi, 2006 raporunda yanlış
yapıldığını… Devlet İstatistik Kurumu ve Devlet Planlama Teşkilatı
yetkilileriyle görüştük ve bize resmî yazıyla bildirdiler; burada, bir maddî
hata yapılmıştır. Şimdi, maddî hata yapıldığı ifade edildikten sonra, bunu,
tekrar tekrar temcit pilavı gibi…
ENGİN ALTAY (Sinop) - Tamamı mı hatalı
Sayın Bakan?! Burada hiç müspet bir şey yok ki.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Efendim, tamamı hata değil, verdiğiniz rakamlar hata. Neyse, siz o
şekilde değerlendirin.
Bir başka mesele, arkadaşlar, bakın,
değerli arkadaşlarım, bu öğretmen kariyer sistemiyle ilgili bir sınav yaptık.
Daha doğrusu, bu kanunu buradan geçirdik, öğretmenliğin bir kariyer meslek
olması için bunu yaptık. Öğretmen uzman öğretmen olsun, başöğretmen olsun.
Şimdi, arkadaşlarımız dediler ki: "Efendim, önlisans mezunu olanlar, yani,
iki yıllık eğitim enstitüsü mezunu, iki yıllık eğitim yüksekokulu mezunları
niçin buna dahil olmasın?" Arkadaşlar, bütün dünyada uzmanlık kavramı
mastırla eşdeğerdir. Önce lisans mezunu olacak. Biz dilerdik ki, bu
arkadaşlarımız yıllardır… Bakın Açık Öğretim Fakültesi tarafından, birçok
üniversite tarafından lisans tamamlama programları açılıyor.
MUHARREM İNCE (Yalova)- Danıştay ne dedi
buna?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Hayır, bir dakika…
Lisanslarını tamamlasınlar ve gelsinler.
Tabiî, Danıştay bir hukukî gerekçe ortaya koymuş. Önlisans mezunlarını buna
dahil etmediniz diye o maddeyle ilgili yürütmeyi durdurma kararı verdiler.
Yasada "önlisans mezunları hariç lisans mezunları" denilmediği için
Danıştay böyle bir gerekçe oluşturdu. Ancak, biz bu yasayı çıkarırken, Millî
Eğitim Komisyonunda da bunlar konuşulurken herkesin üzerinde ittifak ettiği şey
şuydu arkadaşlar: Bakın, biz, üniversitelerde mastır derecesi alanlar ayrıca
bir de bu sınava girmeyecek diyoruz. Doktora derecesi alanlar başöğretmenlik
sınavına ayrıca girmeyecek. Performansı, kriterleri, sicili ayrıca
değerlendirilir. Eğer mastır uzmanlığın karşılığıysa, eğer doktora
başöğretmenliğin karşılığıysa… Bakın, bizde ilköğretmen okulu mezunları var,
ilköğretmen okulu mezunu olup da öğretmenlik yapan arkadaşlarımız var. Eskiden,
biliyorsunuz, ortaokuldan sonra dört yıl ilköğretmen okuluna giderseniz
öğretmen oluyordunuz. Hâlâ bu şekilde olan, sayısı çok olmamakla birlikte,
öğretmenlerimiz var. Şimdi lise mezununu da o zaman uzman öğretmen veya
başöğretmen yapmak gibi bir durumla karşı karşıyasınız. Danıştay, dediğim gibi,
yasada açıkça bu lisans meselesi ifade edilmediği için burada sadece bu
maddeyle ilgili yürütmeyi durdurma kararı verdi ve biz de bunun gereğini yerine
getirdik.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Anayasa
Mahkemesinin kararı belli değil daha…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Gelelim… Bakın, burada konuşma yapan bazı konuşmacılar, gerçekten,
buraya yakışmayan, milletvekilliğine yakışmayan bir üslupla şahsımla ilgili
olarak beyanlarda bulundular…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sen Bakanlığa
yakışıyor musun?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, Kamu İhale Kurumu 62 dosyayla
ilgili olarak bir inceleme yaptı. Bu inceleme sonucunda 14 dosyayla ilgili
olarak Başbakanlığa bir yazı yazdı, gerekirse inceleme yapılmasıyla ilgili,
bakın, gerekirse inceleme yapılmasıyla ilgili yazı yazdı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Tamamlıyorum.
Bu 14 dosyayla ilgili mesele, yargıya
intikal ettiği zaman, yargının, bakın, yargının durdurma kararı verdiği hiçbir
meseleyle ilgili, hiçbir ihaleyle ilgili, tarafımdan, siz bunu yapın, siz bunu
yürütün şeklinde yazılı veya sözlü bir talimat verilmemiştir. Yargının
durdurduğu ne varsa durmuştur, devam etsin dediği ne varsa da devam etmiştir.
Ben, Sayın Başbakanımıza şunu arz ettim:
Malumunuz muhalefete mensup değerli milletvekili arkadaşlar, bana soruşturma
önergesi verdiler. O soruşturma önergesi esnasında da, bu ihalenin nasıl
yapıldığını, tercihlerin nasıl yapıldığını, aşırı düşük fiyat sorgulamasının
nasıl yapıldığını, ben, burada huzurlarınızda ifade ettim. Başbakanlık… Bakın,
ben, Sayın Başbakandan bizzat kendim istedim, dedim ki, Sayın Başbakanım, eğer,
siz, benimle ilgili olarak bu soruşturmayı, bu araştırmayı yapmazsanız, ben,
şaibe altında kalırım dedim ve birçok kurumdan, bakın, Başbakanlık Teftiş
Kurulu tarafından, birçok kurumdan da müfettişin dahil olduğu bir teftiş
heyeti, bir müfettiş heyeti, denetçi heyeti bütün ihale evrakları üzerinde
aylar süren bir araştırma yaptılar, aylar süren bir inceleme yaptılar ve Millî
Eğitim Bakanlığının bu ihale sürecindeki bütün iş ve işlemlerinin hukuka uygun
olduğunu, İhale Yasasına uygun olduğunu ifade ettiler ve bizimle ilgili olarak
en ufak bir uyarı bile getirmediler. Bunu bütün kamuoyu biliyor, herkes biliyor.
Değerli arkadaşlarım, bakın, 2004 yılında
Millî Eğitim Bakanlığında yapılan ihale sayısı 18 000'dir, 18 000 kalemde ihale
yapılmıştır ve bu konuda bizim alnımız açık, yüzümüz aktır. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Bizi şaibeyle suçlayan arkadaşların bu yakışıksız
ifadelerini kendilerine misliyle iade ediyorum. Çok ayıp bu!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Yüce Divana
iade edersin.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Bakın, bizim, yargıya karşı boynumuz kıldan incedir. Hukuk
devletinde hukukun prensipleri çalışır. Bakın, epeyden beri birçok arkadaşımız
kalkıyor burada, "şaibeli bakanlar istifa etmelidir…" Bir kere, bu
ifadenin bizatihi kendisi… Hukukun vermediği bir cezayı şahıslar bir başkasına
veremez. Millî Eğitim Bakanlığının hangi konulara kilitlendiği, hangi konuları
öncelikli meselesi haline getirdiğini de kamuoyu çok iyi biliyor. Biz, bugüne
kadar, halının altına süpürülen, ortada bırakılmadan kenara itilen; ama,
problem değilmiş gibi gösterilen ne kadar problem varsa bunları ortaya döküyoruz
ve bunların teker teker hepsini çözüyoruz. Mızrak çuvala girmez arkadaşlar.
Biz, burada, eğitim alanında da sağlık alanında da her alanda ne yaptığımızı
çok iyi biliyoruz ve kanunsuz bir emir, tarafımdan -bakın, tekrar altını
çiziyorum- kanunsuz bir emir kesinlikle verilmemiştir. Bakın, idare mahkemesine
intikal eden bazı dosyalar var. Yargı bu durmalıdır diyorsa, o durmuştur;
yürüyor demişse, o da yürümektedir. Dolayısıyla, hukuk devletinde, kanun böyle
diyor, yargı böyle diyor, mahkeme de şöyle diyor, ben de onun tersini yaparım
gibi bir tavır içerisinde olmak elbette devlet adamına yakışmaz, biz de o tür
devlet adamlığını kendimize ve partimize yakıştırmayız.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Sinop Milletvekili Sayın
Engin Altay; buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, siyaset hayatında
siyasetçilerin en iyi yaptığı işlerden biri rakamlarla oynamaktır. Rakamlar
istenildiği şekilde yorumlanabilir, bu gayet doğal; yalnız, bir şeyin
bilinmesini isterim ki, benim, burada ya da çeşitli vesilelerle çeşitli
ortamlarda verdiğim rakamlar benim kendi özel arşivimin rakamları değildir.
Mesela, bugün bahsettiğim rakamlar şu kitapçıktan alınma rakamlardır. Millî
Eğitim Bakanlığı İstatistikleri 2004-2005 Ankara. Bu, Millî Eğitim
Bakanlığımızın yayın organıdır. Hadi, 2006 programı, Resmî Gazetede yanlışlık
yapıldı, istatistiğe yazdınız, düzelttiniz; Sayın Bakanım, bunu da düzelttirin.
Yani, ben belgeyle konuşuyorum.
Şimdi, derslik başına öğrenci... "Az
önce siz konuşurken Sinop'un Boyabat İlçesinden İnönü İlköğretim Okulu Aile
Birliği Başkanı aradı "ikinci sınıfta 56 kişilik çocuklar ders
yapıyor" diyor. Yani, siz şunu diyebilirsiniz: Biz bu birikmiş sorunları
üç yılda çözemezdik diyebilirsiniz; ama, az zamanda çok ve büyük işler yaptık
edasında bir şeyler söylerseniz, biz de deriz ki, yapmadınız. Yani, muhalefetin
iktidarı alkışlaması mı bekleniyor! Demin, Sayın Bakar diyor ki: "Yüzde
99'u görmüyorsunuz yüzde 1'i görüyorsunuz." Yahu, ne yüzde 99'u
arkadaşlar, Millî Eğitim Bakanlığının kendi kitapçığı işlerin kötü gittiğini
söylüyor; ne yüzde 99'u. Kaldı ki, Sayın Bakan "yargı kararına
saygılıyız" diyor. Yahu, güzel, saygılısın; Sinop'ta, döneminizde, bir yıl
içinde 9 defa müdür değişti, aynı günde 3 tane millî eğitim müdürü, il millî
eğitim müdürü. Sinop'ta koltuğu hangisi sabah önce boş bulursa oturdu. Sinop
Millî Eğitim Müdürü Fahrettin Gün bir gayretle Sinop'ta çalıştı; görevden
aldınız; mahkemeye başvurdu; mahkeme "yanlış yapmışsınız bu adamı verin
yerine" dedi, verdiniz; ondan sonra adama daha büyük bir şey yaptınız,
aldınız, Tunceli'ye gönderdiniz. Bunu anlamak mümkün değildir.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Daha büyük il.
EYÜP FATSA (Ordu) - Tunceli daha büyük bir
yer Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bu itiş kakışın
kimseye faydası yoktur.
Sizden önceki dönemlerde de kadrolaşma
vardı, bizim Sinop'ta, mekanı cennet olsun, Adalet Partisi Milletvekili Mustafa
Kaptan vardı, adamın bütün işi memurla uğraşmaktı ve öyle anılırdı. Yalnız,
sizden önceki hükümetlerde yapılan kadrolaşma, insaf ölçüleriyle zaman zaman
bağdaşabilirdi; sizinki öyle değil ki.
Karabük'te, bir yere imam tayin oluyor.
Adalet Partisi Karabük İl Yönetim Kurulu üyesi diyor ki: "Kardeşim sen
buraya nasıl geldin?" "Geldim, sınavı kazandım geldim. Gözümüz seni
görmesin, ayağını kırarız." Diyen kim?! Karabük Cumhuriyet Başsavcılığında
belgeli bunlar beyler. "Biz müftüye gidelim" diyor adam. "O
müftüyü biz ikibuçuk yıl hapisten kurtardık" diyor. "Ee, benden ne
istiyorsunuz?" "Sen, bizimle aynı tarikattan değilsin. Biz burada
zikir yapacağız, sen bize zikir yaptırmazsın." Beyler, bunlar realite,
realite. Bu ay itibariyle, Karabük Cumhuriyet Başsavcılığında, daha bu konuda
evrak var.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Onlar geçti
artık.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Arkadaşlar, bir
şey söylüyorum; ben bir şey söylüyorum…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ne zaman olmuş,
ne zaman?
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bu ay, bu ay…
Ben bir şey söylüyorum. Türkiye'yle
oynamayın.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Adalet Partisinden
bize ne?
ENGİN ALTAY (Devamla) - Ben ne konuştuğumu
biliyorum. Türkiye'yle fazla oynamayın. Bu, kimseye iyi şey sağlamaz.
Şimdi, Yönetici Atama ve Yer Değiştirme
Yönetmeliğinin, Danıştay, yürürlüğünü durduruyor, Sinop Anadolu Öğretmen Lisesi
Müdürü -ki Türkiye'nin en başarılı okullarından biridir- Bektaşağa Yatılı
İlköğretim Bölge Okuluna gönderiliyor. Böyle şey var mı ya?! Bu memleket, yani,
sekseniki, seksenüç yıldır ciddî şekilde yönetilmiştir, yönetilmektedir; ama,
yani, yasama-yürütme-yargı üçgeni içerisinde, yürütmenin yetkisi, hududu
bellidir; yürütmenin yapacağı şeyler bellidir, gücü de bellidir. Kimse, yürütme
dahil, Başbakan dahil, kaynağını Anayasadan almadığı bir yetkiyi kullanamaz
değerli arkadaşlar.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Biz ne dedik?!
ENGİN ALTAY (Devamla) - Böyle bir şey yok!
Ondan sonra, Anayasa Mahkemesiyle kavga, YÖK'le kavga, üniversitelerle kavga,
kavga, kavga; Cumhurbaşkanıyla, kavga…
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Kavga falan yok.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Yani, ben diyorum
ki, değerli arkadaşlar, bu çatı önemli bir çatıdır. Bu çatı, top sesleri
altında görev yapmış bir çatıdır; bir kutsal müessesedir; yetmiş milyona
aittir. Türkiye'yi kamplara bölmeyin. Sizden…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bitiyor; son 30
saniye
BAŞKAN - Buyurun, 1 dakika içinde
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Teşekkür ederim.
Sizden önce, Türkiye, vatan cephesi
kamplaşmasına getirilmişti; bunun bedelini ödedik. Şimdi başka kamplaşmalar
var. Buna gerek yok. Bu ülkede yaşayan herkes -inanarak, içtenlikle söylüyorum-
kardeştir. Lütfen, uygulamalarınızı bu çerçevede yürütün.
Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Altay.
Madde üzerinde, şahsı adına Kütahya
Milletvekili Alaettin Güven; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 1009 sayılı yasa
tasarısı üzerinde, şahsî görüşlerimi açıklamak üzere buraya geldim,
huzurunuzdayım.
Ancak, gecikmiş de olsa, yeri gelmişken,
2005-2006 eğitim-öğretim yılını… Bütün illerimiz güzel, Kütahyamız da güzel,
güzel Kütahyamızda 2005-2006 eğitim-öğretim yılını, Bakanımız ve Başbakanımızla
beraber açma fırsatını bize tanıyan, bağışlayan ve bu vesileyle, orada, hem de
Kütahyamıza, Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyasından güzel bir fen lisesi
kazandırmak ve ayrıca, Konuralp Fen Lisesi diye ikinci bir liseyi -ikisi de
özeldir- açma fırsatını veren, bizimle beraber olan Sayın Millî Eğitim
Bakanımıza ve bürokratlarına ve Değerli Başbakanımıza, huzurlarınızda, gecikmiş
olan teşekkürlerimi, şahsım ve Kütahyamız adına arz ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar [!])
2 nci madde kapsam maddesi. Kapsam, bu
maddede, neler içine alıyor. Burada, bu madde güzel düzenlenmiş; çünkü, kendine
özgü eğitim ve öğretim gereken, nitelikleri biraz daha hassasiyet arz eden iki
kurum, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı kurum ve
kuruluşlara ait okullar hariç bırakılarak, diğer okullar Millî Eğitim
Bakanlığına bağlanmak üzere düzenlenmiş, bunu kapsamış.
Kaynak israfını önleme adına yapılan bu
kanun ve düzenlenen madde yerindedir; başarılar diliyor, teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - 10 dakika süreyle soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Önergemiz vardı
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Milletvekilim, önergenizi
sırası geldiğinde okutacağım.
Buyurun Sayın Işık.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, benim
kısa bir sorum olacak.
Bu yurtlarda gece zorla namaza
kaldırıldığına yönelik Sinop Milletvekilinin bir iddiası var; bunun doğruluk
derecesini soracağım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bize böyle bir iddia intikal etmemiştir,
böyle bir meseleden de haberimiz yoktur; eğer, böyle bir şey olursa, bize
intikal ederse yasalar çerçevesinde gereği yapılır. Ben, böyle bir şeyi ilk defa
duyuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Madde üzerinde 1 önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı
Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair 1009 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin birinci
cümlesindeki "Emniyet Genel Müdürlüğü" sözcüklerinden sonra gelmek
üzere "Tarım ve Köyişleri Bakanlığına" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Necati Uzdil |
Mehmet Parlakyiğit |
Haşim Oral |
|
Osmaniye |
Kahramanmaraş |
Denizli |
|
Ali Kemal Deveciler |
Halil Tiryaki |
Cevdet Selvi |
|
Balıkesir |
Kırıkkale |
Eskişehir |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutuyorum Sayın
Uzdil?
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Konuşacağım.
BAŞKAN - Konuşacaksınız; buyurun Sayın
Uzdil.
Süreniz 5 dakika.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, çok değerli arkadaşlarım;
öncelikle, sözlerime başlamadan önce, sizleri, saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 2 nci maddede bir
değişiklik önergesi vererek, yasanın özüne dönme olanağı yarattığım
düşüncesindeyim. Değerli arkadaşlarım, bu yasayla, tüm meslek okulları, teknik
okullar, diğer bakanlıklara bağlı teknik okullar Millî Eğitim Bakanlığına
devrediliyor; ama, devredilmeyen -dikkatinizi çekerim- Genelkurmay Başkanlığına
bağlı okullar ve de Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı okullar. Gerekçemiz ne;
geniş tabanlı temel eğitim için, Millî Eğitim Bakanlığına devri şart bu
okulların, diyor yasamızın gerekçesinde. Değerli arkadaşlarım, peki,
Genelkurmay Başkanlığına bağlı okullar, Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı
okullarda temel eğitim için belli bir şart yok mu? Bu ayırım niye acaba?..
Millî Eğitim Bakanımız bu konuda açıklama yaparsa sevinirim.
Peki, geniş tabanlı meslekî eğitim için,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı okulların Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
bünyesinde kalması şart değil mi? Bence, bu da şart. Eğer temel bir meslekî
eğitim yapmak istiyor isek, esas şart olan budur diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu okulları şöyle
bir düşünelim; az çok sizler de takdir edersiniz, bu okullar, bugün TİGEM'lerin
içinde, araştırma kurumlarının içinde; çünkü, bu okullar teknik meslek okulları
değerli arkadaşlarım. Şunu hiç unutmayalım: Bilmek başka şey arkadaşlar, yapmak
başka şey. Bilgi verirsiniz; ama, meslek okulunda, bir de yapmayı öğrenmek
zorunda bu insanlar.
Sevgili arkadaşlarım, bu ayırımı bir de
tarıma getirerek sözlerimi sonlandırmaya çalışacağım.
Değerli arkadaşlarım, bizim Sevgili Tarım
Bakanımız, mısır fiyatlarının belli seviyede kalması gerekliliğini biliyor.
Kendi çapında 260 + 50, mısır fiyatlarını açıkladık Toprak Mahsulleri olarak;
ama, yapmayı bilmediği için, bu bildiği şeyin hayata geçmesini sağlayamamıştır.
Şurada demin gördüm, Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal, herhalde dışarı
çıktı… Değerli arkadaşlarım, Osmaniye'de, Toprak Mahsulleri Ofisi 235 liraya
mısır almakta. Yüzde 15 rutubet olursa en büyük fiyat bu; ama, bir kart giderse
veya başka şeyler olursa, bu fiyat kaç lira biliyor musunuz arkadaşlar; 252
lira. Evet, buradan sesleniyorum, o bölgenin milletvekilleri bunu araştırsın.
Rutubet 18'e düşerse, serbest piyasada kaç lira arkadaşlar; serbest piyasada şu
an mısır fiyatı 210 lira. Net olarak düşünürsek, 205 lira, sevgili
arkadaşlarım.
Ayrıca, hemen şunu söylemek istiyorum…
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Rutubet oranını
dikkate almasınlar mı?
NECATİ UZDİL (Devamla) -Şu anda
Çukurova'da rutubet, ortalama yüzde 18. Yüzde 18 rutubetli mısırın fiyatı, şu
an Çukurova'da 180 lira ile 190 lira arasında değişmekte sevgili arkadaşlarım.
Evet, bildiğimiz şeyi yapmalıyız, yapabilmeliyiz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzdil, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Tamamlıyorum
efendim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Rutubeti kale
almadan mı fiyat versinler?
NECATİ UZDİL (Devamla) - Değerli
arkadaşım, bilmiyorsan bir bilene, Çukurovalı milletvekillerine sor. Şu anda
yağış bekliyoruz, yağmur geliyor, buğday ekeceğiz, rutubet var Çukurova'da. Bu
rutubeti yüzde 15'lere düşürmek neredeyse imkânsız; ama, biz ne yaptık; kurutma
tesislerini çalıştırmadık, depoları beyazeşyacılara kiraya verdik. Şu anda,
özel sektörün kurutma tesislerinde 22 000 liraya kurutmaya çalışıyoruz, şu anda
özel sektörün depolarını tutuyoruz. Toprak Mahsulleri Ofisinin depolarını
beyazeşyacılara kiraya verdik; ama, kendi mısırımızı koymak için kiralıyoruz.
Çukurovalı milletvekilleri itiraz etsin; ama, bari sen sus; çünkü, yeteri kadar
bilmiyorsun.
Değerli arkadaşlarım, bu duygu ve
düşüncelerle 35 000 000 adına söylüyorum, tekrar yasaya dönüyorum. Tabanlı bir
millî eğitim için…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzdil, lütfen konuşmanızı
tamamlayınız.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Köy ve orman…
BAŞKAN - Mikrofonunuzu açayım Sayın Uzdil,
lütfen, teşekkür edin.
Buyurun.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Cümlemi
bağlıyorum.
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Konuş, konuş!
NECATİ UZDİL (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, meslek eğitimi için nasıl ki Genelkurmay Başkanlığına bağlı
okulları dışarıda bırakıyoruz, nasıl ki Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı
okulları dışarıda tutuyoruz, 35 000 000 kırsal alan nüfusu adına, sizlerden bu
önergeye olumlu oy bekliyor, tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uzdil.
Sayın Kastal burada.
Sayın İnce, sisteme girdiniz; ama,
soru-cevap işlemini tamamladık, şu anda önerge üzerinde görüşüyoruz, bir
sonraki maddede sorunuzu yöneltirsiniz.
Evet, önerge üzerindeki görüşmeler
tamamlandı. Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum…
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Maddeyi oylayacağım ve karar
yetersayısını arayacağım.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yetersayısı yoktur; birleşime 5
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.03
Açılma
Saati: 18.13
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 26 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
1009 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Kamu
Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S.Sayısı: 1009) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 2 nci maddesinin oylamasında
karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 2 nci maddeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 3.- Bu Kanunda yer alan;
a) Bakanlık : Millî Eğitim Bakanlığını,
b) Kurum : Eleman yetiştirmek üzere okul,
eğitim merkezi ve kurs açmış kamu kurum ve kuruluşlarını,
c) Okul : Kurumların eleman yetiştirmek
üzere açtıkları Anadolu Meteoroloji Meslek Lisesi, Anadolu Tapu ve Kadastro
Meslek Lisesi ile sağlık, tarım ve adalet meslek liselerini,
d) Personel : Okullar, eğitim merkezleri
ve kurslar ile bunların bünyelerinde bulunan döner sermaye işletmelerine ait
kadrolarda bulunanları,
e) Komisyon : Devredilecek okullar ile
eğitim merkezleri ve kurslar için Bakanlıktan iki, devreden kurumdan iki,
Maliye Bakanlığından bir olmak üzere beş temsilciden oluşan ve başkanlığını
Maliye Bakanlığı temsilcisinin yürüttüğü komisyonu,
f) Eğitim merkezleri ve kurslar : Kültür
ve Turizm Bakanlığınca eleman yetiştirmek amacıyla açılmış olan eğitim
merkezlerini ve rehberlik kursları hariç diğer kursları,
İfade eder.
BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce…
Buyurun Sayın İnce.(CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın İnce, şimdi Grup adına konuşacaksınız;
sonra, size, tekrar, şahsınız adına söz vereceğim.
CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sayın Başkan…
Konuşmaya uygun mu, Sayın Başkanım, ortam;
konuşabilir miyim, başlayabilir miyim?
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, hatibi dinleyelim.
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Az önce yerimden sorduğum bir soruda,
Sayın Millî Eğitim Bakanı komisyonda olduğu için, Sayın İçişleri Bakanını da
yakından ilgilendirdiği için, Öğretmenler Gününde öğretmenlerin dayak yemesini
gündeme getirmiştim ve Sayın İçişleri Bakanı da bana, öğretmenlerin izinsiz bir
yürüyüş yaptıklarını, Kızılay Meydanında ya da Millî Eğitim Bakanlığının önünde
değil de, Abdi İpekçi Parkında bu gösteriyi yapsalardı, böyle bir sorunun
olmayacağını söyledi.
Sayın Bakan, öğretmenlerin sorunu Abdi
İpekçi'yle değil, öğretmenlerin sorunu Abdi İpekçi Parkındaki ağaçlarla da
değil; öğretmenlerin sorunu, Millî Eğitim Bakanlığının uygulamalarıyla.
Öğretmenlerin sorunu neredeyse, oraya gitmek istiyorlar. Yani, Millî Eğitim
Bakanlığının önüne gitmek istediklerinde illegal bir gösteri, Abdi İpekçi
Parkına giderlerse legal olur! Böyle bir mantığı anlamış değilim.
Bir de şunu anlamış değilim arkadaşlar: Bu
ülkenin dört bir yanından otobüsler kalktı. PKK bayraklarını açtılar, bölücü
örgüt liderinin posterlerini açtılar ve bu ülkenin dört bir yanından insanlar
Gemlik'e doğru otobüslerle gittiler. O insanlara bile böyle muamele etmediniz.
Öğretmenlerin kafasına cop indirdiniz, dizlerini parçaladınız; ama, bu ülkede
bölücü örgüt bayrağı açanlara bile böyle davranmadınız. Öğretmenler bunu hak
etmedi diyorum ve bir öğretmen olarak, yine bir öğretmen olan Sayın Millî
Eğitim Bakanına, bu görüntüler sizin yüreğinizi incitmedi mi, ciğerinizi
acıtmadı mı, yüreğinize dokunmadı mı, vicdanınız sızlamadı mı diyorum.
Değerli arkadaşlarım, yine bir klasik
Millî Eğitim Bakanlığı uygulamasıyla karşı karşıyayız. Üç yıldır bu komisyonda
çalışıyoruz. Sürekli olarak birkaç maddelik kanun teklifleri… Burada bir sorun
var, hadi gelin, hep birlikte bunu çözelim... Böyle bir anlayış olmaz. Belki
bir başka bakanlıkta olur; ama, Millî Eğitim Bakanlığında olmaz. Bu işin bir
planı, programı yok mu?! Hepsini bir araya getirip, derleyip toparlansa, böyle
bir çözüm bulunsa… Günübirlik... Bu akşam sorun var, hadi gelin, yarın birlikte
bu sorunu çözelim... Böyle bir anlayışla Millî Eğitim Bakanlığı yönetilemez.
Bundan bir yıl önce, Sağlık Bakanlığına
bağlı okulları protokolle devrettiniz. İşin içinden çıkılmaz hale geldi, şimdi
kanun tasarısı getiriyorsunuz. O zaman getirseydiniz bu kanun tasarısını da,
burada çalışan öğretmenler mağdur olmasaydı. Ne oldu bakınız; bu öğretmen
arkadaşlarımız, sağlık meslek liselerinde çalışan bu arkadaşlarımız Sağlık
Bakanlığının personeli sayıldıkları için müdür yardımcılığı sınavına
giremediler. Onları mağdur ettiniz Sayın Bakan. Yine, sağlık liselerinin,
yardımcı hizmetler sınıfında sayılan bir daire başkanlığına bağlanması teşkilat
kanununa uygun değildir. Burada yanlış yapıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz pazar
günü Sayın Bakana göre bir öğretmen kariyer sınavı, bize göre ise bir öğretmen
bariyer sınavı yapıldı. Sayın Bakan hâlâ daha uygulamaları savunuyor. Danıştay
kararı ortada iki yıllık önlisans mezunlarıyla ilgili. Cumhuriyet Halk
Partisinin, bizim, Anayasa Mahkemesine başvurumuz var. Peki, Anayasa
Mahkemesinden bizim istediğimiz türde bir karar çıkarsa ne olacak? Bunu hiç
düşündünüz mü, Sayın Bakan, ne olacak? Anayasa Mahkemesi kararları geriye doğru
işlemeyeceği için, o sınavı kazanan bazı arkadaşlarımız bu hakları ömür boyu
kazanmış olacak, diğer arkadaşlarımız ise bu sınava bir daha giremeyecekler.
Böyle bir mantıkla bu işleri çözeceğimize inanmıyorum.
Burada, yine, yönetmeliğin 10 uncu maddesi
çok ilginç. 10 uncu maddede diyor ki… Merkez Sınav Değerlendirme Komisyonunun
şekillenmesi açıklanıyor. Burada, Millî Eğitim Bakanlığının üst düzey
yöneticilerinden oluşuyor bu komisyon. Ben soru önergesi verdim bu konuda,
sendikaları niye davet etmiyorsunuz bu komisyona, öğretmen örgütleri neden
burada yok diye; verilen cevap çok ilginç; konunun özelliğine uygun değilmiş.
Değerli arkadaşlarım, burada, Millî Eğitim
Bakanlığının üst düzey yöneticilerinin politik kararlarla atandığını hepimiz
biliyoruz. Onların verecekleri, onların değerlendirecekleri, onların
değerlendirme yapacakları bir komisyonun tarafsız olması mümkün değildir.
Bakınız, ILO'nun 1966'da, öğretmenlere
tavsiye sözleşmesinde diyor ki: "Öğretmenlerin statüleriyle ilgili her
türlü değişimde örgütleriyle işbirliğini öngörür." Türkiye Cumhuriyeti
1968'de imza atıyor Sayın Bakan. Aradan yıllar geçmiş, siz, bunu
tanımıyorsunuz. İlle böyle bir tanımanın gerçekleşmesi için Avrupa Birliğinin
bize bir dayatma yapması mı gerekiyor?!
Yine ilginç bir şey; veterinerlik
fakültesinden, diş hekimliği fakültesinden, eczacılıktan -bunlar beş yıllık
okullar- bu okullardan mezun arkadaşlarımız şu anda sınıf öğretmeni olarak
görev yapıyorlar. Bu arkadaşlarımızın öğretmen olarak atamalarını yaparken, 9'a
1'den yapmadınız, 8'e 1'den yaptınız; yani, onların yükseklisans yapmalarını
bir anlamda kabul ettiniz. Bunlara ekders ücreti öderken yüzde 25 fazla
ödediniz; doğru da yaptınız, böyle yapmanız gerekiyordu; ama, kariyer sınavına
geldiğinde, siz yükseklisansınızı başka bir alanda yaptınız, sınıf öğretmenliği
alanında yapmadınız deyip kabul etmiyorsunuz. Ekders ücretinde kabul
ediyorsunuz, ilk atamalarını yaparken kabul ediyorsunuz, kariyer sınavında
kabul etmiyorsunuz. Bütün bunlar açmazlarınız diye düşünüyorum.
Yine, bu ülkede, hepimiz biliyoruz ki,
Mehmetçikler var. İlkokul mezunu, ortaokul mezunu, lise mezunu, iki yıllık
yüksekokul mezunu çocuklarımız, Mehmetçik olarak askerlik yapar 16 ay. Biz
şöyle tanımlardık; Mehmetçik var, Mehmet Ağa var, bir de Mehmet Bey var diye.
Mehmet Beyler de, bizim gibi, dört yıllık, beş yıllık, altı yıllık üniversite
mezunları; bunlar da 6 ay askerlik yapar. Bir de Mehmet Ağalar var; cebinde
parası olup, 29 günde Burdur'da askerlikten kurtulanlar var.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - 21 güne
düştü.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bu uygulama doğru değil. Aynısını öğretmenliğe getirdiniz; asıl
öğretmenler var, vekil öğretmenler var, şimdi bir de sözleşmeli öğretmenler
çıktı. Aynı işi yapacak bir öğretmen; ama, öğretmenevlerinden misafir olarak
yararlanacak!
Şimdi, Sayın Bakan mucizeler yarattığını
sanıyor; ama, çok yanılıyor. İlköğretimde ilk beş sınıfta bir öğretmenin devam
etmesi esası vardır. Siz, bir öğretmeni, sözleşmeli öğretmeni sekiz aylığına
alacaksınız, önümüzdeki yıl çalışıp çalışmayacağı belli değil, sigortalı olduğu
için dört ay sağlık haklarından yararlanamayacak, öğretmenevlerinden misafir
olarak yararlanacak, şehiriçi otobüslerden indirimli bilet alamayacak, okulunda
yemek çıkıyorsa indirimli yemek yiyemeyecek. Böyle bir şey olabilir mi?! Aynı
işi yapan aynı ücreti alır; bu en temel çalışma prensibidir. Yani,
İngilizceyle, bilgisayar branşıyla başlayan bu sözleşmeli öğretmenliği bu kadar
genişleterek, yurdun her bir yanına yayarak sorunları çözdüğünüzü sanıyorsanız
yanılıyorsunuz. Sorunlar katlanarak büyüyecektir.
Değerli arkadaşlarım, mademki bu
sözleşmeli öğretmenlik çok iyi bir şey, mademki bu sizin buluşunuz, Sayın Bakan
size öneriyorum, sözleşmeli müsteşar, sözleşmeli genel müdür, sözleşmeli daire
başkanı yapın. Onları da sözleşmeli yapın, sekiz aylığına yapın, görelim; yaz
tatilinde, beğenmezseniz, onları değiştirin. Öğretmenlere reva gördüğünüzü üst
düzey yöneticilere yapın, onu da bir görelim.
Değerli arkadaşlarım…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın İnce, size 1 dakikalık
eksüre vereyim, daha sonra şahsınız adına konuşmanıza devam edersiniz.
Buyurun efendim.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Yine, son günlerde çok gündemde olan bir
ekders olayı var. Değerli arkadaşlar, bilmemenizi doğal karşılıyorum. Ekders
ücreti almış bir öğretmen olarak konuşuyorum ben. Bu işten en fazla Sayın
Müsteşar yararlanacaktır. Sayın Bakan gelsin, aksini iddia etsin. Bu ekders
ücretini Maliye Bakanı kabul ederse, ne olacak biliyor musunuz; ne olacağını
söyleyeyim. Örneğin, Bakanlık Müsteşarı haftada 15 saat, ayda 60 saat ekders
ücreti alır, derse girmeden ekders ücreti alır; yani, ayda 600 000 000 lira
alır. Türkiye'nin hiçbir okulunda, iddia ediyorum, felsefe öğretmeni, coğrafya
öğretmeni, müzik öğretmeni, hiçbirisi ekders ücreti alamaz, biyoloji öğretmeni
alamaz. Öğretmenler arasında ayırımcılığa yol açarsınız. Bütün daire
başkanları, bütün genel müdürler, müsteşar, il millî eğitim müdürleri, ilçe
millî eğitim müdürleri, tümü ekders ücreti alacaktır. Bu işin çözümü -ben
sadece eleştirmiyorum, öneri de getiriyorum- mesai uygulamasıdır. Öğretmenlere
yazın ekders ücreti ödemezsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Başkan, 1
dakika müsaade eder misiniz?
BAŞKAN - Buyurun.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, öğretmenler, ekders ücreti alan öğretmenler bile yazın ek ders
ücreti alamazlar; ama, bu yöneticilerin tümü almaya devam eder. Ayrıca, okul
müdürlerinin elindeki en büyük silahtır ekders ücreti; istediğine dağıtır onu.
Lütfen, bunu yapmayınız. Aslolan öğretmeni sınıfa girmeye özendirmektir.
Öğretmeni yönetici olmaya özendirmek eğitim sisteminin en büyük açmazıdır, en
büyük yanlışıdır. İnanın bunu bir siyasî amaçla söylemiyorum, muhalefet
partisinin bir milletvekili olarak söylemiyorum; bunları yaşamış birisi olarak
söylüyorum. Bizim amacımız, müsteşarın, daire başkanının, genel müdürün
ücretini artırmak mı, yoksa Yalova'daki, Kayseri'deki, Edirne'deki,
Trabzon'daki, Van'daki öğretmenin ücretini yükseltmek mi?!
Bunun doğrusu mesai uygulamasına
geçmektir, bunun doğrusu ücretlerini toptan artırmaktır. Bu uygulamayı
yapmadığımız sürece okul müdürlerinin öğretmen üzerindeki baskısı artacaktır,
bütün öğretmenler yönetici olmaya özenecektir, sorunlar daha da içinden
çıkılmaz hale gelecektir.
Millî Eğitim Bakanlığının merkez
teşkilatında, Bakan hariç, hizmetliler hariç hepsi ek ders ücreti alır.
BAŞKAN - Sayın İnce…
MUHARREM İNCE (Devamla) - Çok teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım, saygılar sunuyorum Yüce Meclise. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sağ olun.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Sayın Başkanım, müsaadenizle, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
Sayın İnce'nin konuşması sırasındaki bazı
cümleleriyle ilgili olarak, İçişleri Bakanı kısa bir açıklama yapacaklar.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz önce burada konuşan
değerli milletvekilimiz, öğretmenlerin yapmak istediği toplantıyla ilgili
olarak, engellemelerden bahsettiler.
Ben biraz önce de -Sayın Bakan yokken-
Komisyon sırasında otururken yine bu konuya temas etmiştim. Ülkemizde yasalar
var ve bu yasalara hepimizin uymak zorunluluğu var. Bir Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Yasası var. Bu yasa, toplantıların nerede, nasıl yapılacağını,
gösteri yürüyüşlerinin nasıl yapılacağını tadat etmiş, saymış ve illerde,
ilçelerde komisyonların önceden ilan ettiği meydanlarda toplantılara müsaade
ediyoruz. Bugüne kadar da, hemen hemen, müsaade etmediğimiz, yasal olarak
müracaat edilip de müsaade etmediğimiz tek toplantı yok.
Biz, üstelik, bütün bu toplantılar olsun,
diğer yasal gösteri yürüyüşleri, gösterilerde olsun, polisimize de,
jandarmamıza da çok dikkatli davranmaları, cop kullanmamaları, ölçüsüz tepki
koymamaları için hem genelge yayınladık hem sürekli bunlar söyleniyor ve
devamlı da hizmet içi eğitim yapılıyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, deniliyor ki:
"Bunlar toplantı yapmayacaklardı, basın açıklaması yapacaklardı."
Doğru; biz basın açıklaması da yaptırıyoruz. Bugün Ankara, İstanbul başta olmak
üzere hemen hemen her ilimizde, her gün birkaç basın açıklaması oluyor. Bu toleransı
gösteriyoruz; ama, bakın, yayımladığımız genelgeyle ona da bir ölçü getirmişiz.
Basın açıklaması yapılır, makul sayıda üyesiyle veya mensubuyla gider basın
açıklaması yapar. 50 kişi, bilemediniz 100 kişi, hadi bilemediniz 200 kişiyle
basın açıklaması yapar; ama, değerli arkadaşlarım, 5 000, 10 000 kişiyle buna
nasıl basın açıklaması…
MUHARREM İNCE (Yalova) - PKK'lılar kaç
kişi yaptı?!
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla)
- Bir dakika Hocam, söylüyorum şimdi.
Bakın, burada öğretmenlerimiz hepimizin
öğretmenleri, eli öpülesi öğretmenler…
MUHARREM İNCE (Yalova) - Cami avlusunda 50
kişiyle…
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla)
- …ama, bu, geleceğimizi yetiştiren öğretmenlerimizin hem kendileri hem
yetiştirecekleri insanlara önce yasalara da saygıyı öğretmesi lazım.
Biz, birinci gün, Kızılay'a ve oradan
Bakanlığa yürümek isteyen öğretmenlere dedik ki, bulunduğunuz yerde, Ziya
Gökalp Caddesinde yapın basın açıklamanızı. "Hayır. İlle Kızılay'a
yürüyeceğiz. Kızılay'dan da Bakanlığa geçeceğiz, orada yapacağız..."
Değerli arkadaşlarım, yine o basın
açıklamasıyla ilgili genelgemizde, valilerimizin mahzurlu gördükleri yerler
dışında basın açıklaması yapılır ve makul sayıda üye veya sempatizan veya
katılımcıyla yapılır deniliyor; ama, takdir edersiniz ki, 10 000 kişiyle, 7 000
kişiyle, 8 000 kişiyle de basın toplantısı yapılmaz. Bu, toplantıdır; ona da,
eyvallah, buyurun yapın dedik; verin müracaatınızı, bildirimde bulunun,
istediğiniz, Ankara'daki bu iş için ayrılmış olan yasal meydanda yapın dedik;
ama, kabul etmediler.
İkincisi; şunu ifade edeyim: Gemlik'teki
toplantıya giden otobüslere de müsaade edilmemiştir. Bütün illerimiz tedbir
almıştır, illerin daha çıkışından itibaren tedbir alınmıştır. O pankartları,
yasadışı bayrağı, posteri asanlar hakkında işlem yapılmıştır. Gemlik önüne
gelen o birkaç otobüs de Gemlik'e sokulmamıştır. Onu da bilgilerinize arz
ediyorum efendim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Anavatan Partisi Grubu adına, Gaziantep
Milletvekili Sayın Ömer Abuşoğlu; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ÖMER ABUŞOĞLU
(Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz, Kamu
Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesine
Dair Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz almış
bulunuyorum.
Tabiî, konu millî eğitimi ilgilendiren bir
konu olunca, millî eğitimi ilgilendiren tüm meselelerin bu kürsüden gündeme getirilmemesi
mümkün değil. Millî Eğitim Bakanlığı da, geçmişte olduğu gibi bugün de,
Türkiye'nin en önemli problemlerini, en zor problemlerini içeren bir bakanlık.
Millî Eğitim Bakanlarının, diğer bakanlardan daha özverili çalışması gereği
var, çalışması zarureti var. Daha özverili çalışırken, aynı zamanda, daha da
kanunlara, daha da mevzuata dayalı olarak çalışma gereği var; çünkü, millî
eğitimin temel meseleleri, bir taraftan Millî Eğitim personeli olan
öğretmenlerin meseleleri, bir taraftan Millî Eğitimden hizmet alan
ilköğretiminden, anaokulundan taa yükseköğretime, hatta lisansüstü eğitim
düzeyine kadar toplumun genelini, tümünü ilgilendiren ve aynı zamanda, bir
toplumun millî eğitimden elde edeceği başarı dolayısıyla gelecek nesillerin
bundan etkilenmesi hasebiyle, toplumun geleceğini de ilgilendiren ciddî bir
bakanlığımız. Bu doğrultuda, her Millî Eğitim Bakanlığının ve aynı zamanda, her
Millî Eğitim Bakanının bu görev anlayışı içerisinde hizmet vermeye
çalıştığından şüphemiz yok; ancak, hizmet vermeye çalışmak yeterli olmuyor çoğu
zaman.
Özellikle, siyasetçilerin de zaman zaman
karşısına çıkan, sadece bugün Sayın Millî Eğitim Bakanı için değil, diğer
siyasetçilerin de zaman zaman karşısına çıkan ve âdeta, siyaset kurumu üzerinde
ciddî bir gölge oluşturan yolsuzluklar meselesi. Daha geçtiğimiz dönemde,
üzerinden bir yıl geçmedi zannedersem, Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili
işlemler dolayısıyla, özellikle ihale işlemleri dolayısıyla, Millî Eğitim
Bakanı hakkında soruşturma önergesi verildi ve bu önerge Yüce Meclis tarafından
görüşüldü. Ben, bu meseleye biraz daha sonra geleceğim; ama, Sayın Millî Eğitim
Bakanı, gerçekten, bilgi birikimi ve siyasetten önceki meslekî kariyeri
itibariyle, oldukça kürsüye hâkim, esprili konuşmalarıyla sözünü dinletebilen bakanlarımızdan
birisi; ama, bu özellik, Millî Eğitimin meselelerini çözmek için yetmiyor. Bu
Yüce Meclis, daha öncelerden de, çok güçlü hatipleri bu kürsüden Yüce Türk
Milletine dinletti. Refik Koraltanlar geçti buradan, merhum Adnan Menderesler
geçti, merhum Bölükbaşılar geçti. Güzel konuşmak, kürsüye hâkim olmak,
meseleleri çözmek için yetmiyor. O bakımdan, biz, Millî Eğitim Bakanından şunu
bekleriz siyasetçi olarak -ama, bir vatandaş olarak da beklentimiz biraz daha
farklı- Millî Eğitim Bakanı gelsin, burada, Millî Eğitim Bakanlığının
icraatlarını bize ve toplumumuza anlatsın, milletimize anlatsın; ama, bunu
anlatırken, bir taraftan da "muhalefet acaba ne diyor, dedikleri şeyler
arasında, doğru, işime yarayan bir iki ipucu bulabilir miyim" noktasında,
muhalefetin sözüne de kulak vermesi gerekir; çünkü, muhalefet, burada dile
getirdiği sorunları kendi cebinden, kendi torbasından çıkarmıyor. Bu toplumun
tek tek bireyleriyle, seçmenlerle, vatandaşlarla günübirliğine konuşarak,
bunların dertlerini buraya getiriyor. O bakımdan, biz, Sayın Millî Eğitim
Bakanından, muhalefetin sesine biraz daha fazla kulak vermesini rica ediyoruz.
Ayrıca, Millî Eğitim Bakanlığının, bugün,
çözülememiş birtakım meseleleri var. Bunlar, gerek muhalefet ve gerekse de
zaman zaman iktidar partisi sözcüleri tarafından dile getirilir. Bakın, sayın
milletvekilinin yüksek müsaadelerine sığınarak, bir İktidar Partisi
milletvekilinin daha önce yapmış olduğu bir konuşmadan birtakım alıntılar
okuyacağım burada: "Herkesin evinde suyu var, okulun içerisinde su var;
ama, tuvaletlerde yok. Köylerde, tuvaletlerde, içeriye girdiğiniz zaman,
tuvaletin içerisinde kullanabileceğiniz boş 5 santimetrekarelik alan
bulamazsınız." Bu milletvekilimiz, kendi seçim bölgesindeki okulları
dolaşmış, bazı okullarda bu eksiklikleri görmüş. "Yine, gezdiğim bütün
köylerde, okulların camları kırık. Bir başka problem, bu köylerimizde,
özellikle, öğretmenlerimiz, sabahları merkezden okula, köye gidip, akşamları
ise merkeze geliyorlar. Öğretmenevi veya şeyde kalıyorlar, hatta, öyle ki,
köyde kalanları da, kalmamaları doğrultusunda diğer öğretmen arkadaşları irite
ediyor. Sebebi; o kalınca kendileri de kalacak. Lojmanı olan köylerimiz de var
tabiî bu arada. Şu problem çıkıyor: Kış olunca yollar kapalı, sabahleyin saat
08.00'de derse gidecek; ancak 10.00'da gidebiliyor. Öğleden sonra, akşam kar
yağacak, yol kapanacak, erken gidiyor; yani, böyle sıkıntılarımız var. Ondan
sonra, Türkiye genelinde eğitimin sıkıntıları var."
Şimdi, Sayın Millî Eğitim Bakanını
buradan, bu kürsüden dinleyince, sanki Türkiye'de eğitimin hiçbir problemi
yokmuş gibi, devamlı olarak icraatlarından, elektronik gelişmelerin millî
eğitime aktarıldığından bahsediyor ve biz de bunları dinlediğimiz zaman
zannediyoruz ki, Türk millî eğitiminin hiç meselesi yok. Bu bakış açısıyla veya
bu söylemle, Sayın Bakanın "şu öğrenciler olmasa okulları ne güzel idare
ederdik" diyen Sayın Millî Eğitim Bakanından, benim nazarımda hiçbir farkı
yok. Bir tarafta "öğrenciler olmasa şu okulları ne güzel idare ederdik"
diyen bakan var, bir tarafta da, sanki millî eğitimde hiçbir problem yokmuş
gibi meseleleri, gelip burada, sadece güzel taraflarıyla anlatan bir Sayın
Bakan var.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bir tarafta da 1
001 okul açan Bakan var!
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Evet, Sayın Ünal
Kacır, siz laf atmadan duramıyorsunuz. Herhalde siz, Grubun maaşlı laf atıcısı
tayin edildiniz oradan!
ÜNAL KACIR (İstanbul) 1 001 okul açan
Bakan var, nasıl kıyaslıyorsunuz! Bütün okullara bilgisayar alan Bakan var!
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - İlk başta
-zamanım da yetmiyor, sana cevap vermekle zamanı geçiremem- değindiğim konuya
geleceğim.
Bu bakanlık döneminde, İstanbul Menkul
Kıymetler Borsasının kaynaklarıyla, Millî Eğitim Bakanlığı, birtakım okullar
yapmak üzere, ihale açtı ve o gün, ben, İktidar Partisi sıralarında olduğum
için, konunun hangi çerçevede geliştiğini, hangi çerçevede döndüğünü, muhalefet
partisinin soruşturma önergesiyle konuya vâkıf oldum ve o günün şartlarında, AK
Partisinin oylarıyla bu soruşturma önergesi reddedildi; ancak, o görüşmeler
esnasında benim vâkıf olduğum birkaç husus var. Bunları, özellikle AK Partisi
milletvekillerinin bilgilerine sunmakta fayda görüyorum. O günün şartlarında,
müzakereler esnasında, milletvekillerinin fısıltıları çerçevesinde öğrendiğim
-AK Partili milletvekillerinin fısıltıları- birkaç husus var. Meğerse, bir
İktidar Partisi milletvekili, bu olayların hangi çerçevede yürütüldüğünden
ciddî olarak sıkıntı duymuş ve gitmiş, Millî Eğitim Bakanlığı koridorlarında
"ne oluyor, işler hangi çerçevede dönüyor" diyerek, bu işin kavgasını
vermiş. Millî Eğitim Bakanlığı koridorlarında, İktidar Partisi milletvekili,
yapılan işlerin yanlış olduğunu dile getirerek, bu işin kavgasını verme
gereğini duymuş.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) -
Fısıltılara fazla inanma.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - İsim vermek
istemiyorum, hangi milletvekilinin nerede, ne kavgası verdiğini…
Ayrıca, Sayın Millî Eğitim Bakanı -ben
herhangi bir suçlamaya girişmiyorum, sadece bir iki ufak anekdot kabilinden
olay anlatıyorum- soruşturma önergesinin görüşülmesi sırasında, bazı
milletvekillerine "önerge aleyhine konuşur musunuz" teklifi
götürüldüğünde, bazı arkadaşların bundan kaçındığını…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Abuşoğlu, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan,
bitireceğim.
BAŞKAN - Buyurun.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - ... bazı
milletvekillerinin bundan kaçındığını ve ben de, niçin kaçındıklarını
sorduğumda "kalben mutmain değilim" cevabıyla karşı karşıya kaldım.
Buradan, herhangi bir suçlama yapmak istemiyorum, herhangi bir kişi veya kurum,
kuruluş üzerinde şaibe, gölge bırakmak istemiyorum; ama, bu tür olaylar,
siyaset kurumu üzerinde yeteri kadar gölge bırakıyor, yeteri kadar şaibe
bırakıyor. Gelin, siyasetçiler olarak şunu yapalım: Yürütme organına seçilen
milletvekilleri -dikkatle, tekrar ediyorum- yürütme organına seçilen; yani,
bakan olan milletvekilleri, bakanlık koltuğuna oturdukları anda, dokunulmazlık
zırhından arınsınlar. Biz, Anavatan Partisi olarak bunu teklif ediyoruz.
Milletvekillerinin dokunulmazlığı, kürsü dokunulmazlığı noktasında
söyleyeceğimiz herhangi bir şey yok; ama, yürütme organına seçilen kişiler
icraatları dolayısıyla dokunulmazlık zırhı arkasına saklanmasınlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Abuşoğlu…
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Son cümlem Sayın
Başkan.
Eğer bunu gerçekleştirebilirsek, sadece
kendimiz için değil Türk siyasetinin üzerindeki gölgeyi de kaldırma noktasında
çok önemli ve ciddî bir adım atmış oluruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Abuşoğlu.
Şahsı adına, Sayın Muharrem İnce; buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; öncelikle Sayın Bakana Yalovalılardan gelen bir sitemi
iletmek istiyorum. İki saat önce komisyonda görüşülürken, Atatürk'ün benim
kentim dediği Yalova'ya; İstanbul'a, Kocaeli'ne, Bursa'ya bir saat mesafede,
hiçbir öğretim üyesi bulma sorunu olmayan, eğitim düzeyiyle, kültürel
düzeyiyle, ilin sosyolojik yapısıyla, insanî gelişmişlik açısından ön sıralarda
bulunmasıyla, Yalova üniversitesini, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin
verdiği önerge Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri tarafından
reddedildiği için size sitemlerini iletiyorlar. Ben, Yalovalıların bir aracısı,
temsilcisi, vekili olarak… Ve sizi de dört gözle Yalova'ya bekliyorlar Sayın
Bakanım. Size çiçek vereceklermiş Yalova'da (!)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
En kısa zamanda.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Şimdi, sayın
milletvekilleri, az önce öğrendiğim bir şey oldu. Dün Sayın Bakan bu kürsüden
konuşurken dedi ki, Erzurum Millî Eğitim Müdürünün görevden alınmasını,
yıllardır orada görev yaptığını söyledi. Ben, Sayın Bakana bir örnek daha
vereceğim; İstanbul Millî Eğitim Müdürü de öyle, o da yıllardır orada, acaba
düşünüyor musunuz?..
Ayrıca, şu anda Personel Genel Müdürünüz
olan Sayın Remzi Kaya'nın, geçmişte, müfettişliği döneminde, İstanbul Millî
Eğitim Müdürüyle ilgili yazdığı bir de rapor var. Ben, Millî Eğitim Komisyonu
üyesi olarak bunu biliyorum da, herhalde, bu raporu, siz, hemen, isteseniz
şimdi okuyabilirsiniz; takdirlerinize sunuyorum Sayın Bakan.
Ayrıca, bir kişinin görevden alınması,
onun görev süresinin çok uzamasının bir gerekçesi olamaz. Örnek mi istiyorsunuz;
Fevzi Çakmak 22 yıl Genelkurmay Başkanlığı yapmıştır, Rüştü Uzel Millî Eğitim
Bakanlığında 23 yıl genel müdürlük yapmıştır. Yine, Talim ve Terbiye Kurulunda
başkanlık eden Kadri Yörükoğlu, 22 yıldır görev süresi, 22 yıl… Başarılıysa
kalabilir de; ama, az önce, değerli Erzurum Milletvekili Sayın Özdoğan'dan
öğrendim ki, yerine atadığınız kişi hiçbir gün okul yöneticiliği yapmamış, en
büyük özelliği de Sayın Başbakanın asker arkadaşı olmasıymış. Bu ne derece
doğrudur; inanın, bunu açıklamanızı istiyorum. Bunu bir soru önergesi de
yapabiliriz, yani, Genelkurmay Başkanı da, Millî Savunma Bakanı da
açıklayabilir o dönemde askerlik yapanları. Eğer, doğruysa bu… İnanın buna
cevap vermenizi istiyorum, ben, bunu yeni öğrendim.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Ayıp oluyor, ayıp!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Bakan, bir
şey daha sormak istiyorum size. Ben, zaman zaman öğretmenleri incittiğinizi
düşünüyorum. Bakınız, 12 Temmuz 2004 tarihinde, Personel Genel Müdürlüğü,
öğretmenlere saygılı davranılması konusunda bir genelge gönderdi ve siz,
26.11.2004 tarihinde bir televizyon programında "800 000 000'u az
buluyorsan istifa et, sana zorla öğretmenlik yaptıran yok" dediniz.
Yine, geçtiğimiz günlerde, öğretmenlerin
iki gün çalıştığını söylediniz. Ben, öğretmenleri incittiğinizi düşünüyorum.
Ben, eski bir öğretmen olarak sizden şunu beklerdim: Bu ülkede Fatih Terim'e
110 milyar lira maaş vereceğiz, sekreterine 35 milyar lira prim vereceğiz,
öğretmenlere -800 000 000 değil o, 715 000 000 lira- 715 000 000 lirayı ise burada
tartışmaya açacağız! Buna bir tek şey söylenir: Çok teessüf ederim!
ALİ İBİŞ (İstanbul) - Hükümet mi tayin
ediyor maaşlarını?!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, yine, Sayın Bakanın, geçtiğimiz günlerde, Yüzüncü Yıl
Üniversitesinin Sayın Rektörü Yücel Aşkın'a, hiç kimse layüsel değildir, yani
sorumsuz olma ayrıcalığına sahip değildir, yargıya güveneceğiz diyor. Tamam, ne
güzel, biz de aynı şeyi söylüyoruz; ama, Sayın Bakan kendi bürokratlarının
yargılanmasına izin vermiyor. Onlara geldi mi, yok. Kendisinin dokunulmazlık
zırhına bürünmesini tartışmıyorum, onu biliyoruz artık, Türk Milleti biliyor
sizin dokunulmazlık arkasına sığındığınızı, bir de bürokratları dahil
ediyorsunuz buna. Gönder, bürokratlarına izin ver, yargılansın, aklansınlar
suçları yoksa; ona izin vermiyorsunuz.
Şimdi, bir taraftan görevden aldığınız
kişileri mahkeme kararıyla geri döndüklerinde tekrar onları görevden
alacaksınız, yargı kararlarını…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın İnce, konuşmanızı tamamlar
mısınız.
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkanım.
Burada bir çelişki içindesiniz.
Dünyanın beğendiği Halil İnalcık'ı
beğenmiyorsunuz; Talim ve Terbiyeyi bir gecede bitiriyorsunuz; hemşerilerinizi
yönetici yapıyorsunuz; öğretmenleri incitiyorsunuz; üç yıl boyunca cumhuriyet
tarihinin en fazla yönetmelik değiştiren bakanısınız, yönetmelik değiştirme
şampiyonusunuz; üniversitelerle, YÖK'le kavgalısınız; Türkçe dışında başka
sözcükleri kullanmaya çok meraklısınız; mahkeme kararlarını hiçe sayıyorsunuz.
Doğrusu, eğitim tarihini yazanlar sizden iyi bahsetmezlerse, üzülürüm Sayın
Bakan. Sizinle burada bir dostluğumuz, aynı çatı altında görev yapmışlığımız
var. Bu, size bir dostça uyarıdır, bu size bir öğretmen uyarısıdır.
Sayın Başkanım, size de eski bir öğretmen
olarak gösterdiğiniz anlayış için çok teşekkür ediyorum.
Yüce Meclis’e saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnce.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkanım, bu
kanun maddeleri üzerinde ne zaman görüşeceğiz?! Maddeler üzerinde hiç görüşme
yok!..
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Maddeler
üzerinde, çık, sen konuş Ünal Bey!
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Sayın İnce'nin, benim
istikbalde nasıl anılacağımla ilgili kaygı duymasına teşekkür ederim. Tabiî,
tarih, şüphesiz, herkesi, her şahsı, her grubu değerlendirecektir. En büyük
açıklayıcı unsur, şüphesiz ki, zamandır. Zaman kimin haklı, kimin haksız
olduğunu çok iyi gösterecektir.
Bir kere, şunun altını çizmek isterim
değerli milletvekili arkadaşlarım: Ben, bakın, Bakan olduğum günden beri,
bugüne kadar, öğretmenlik mesleğini, öğretmen arkadaşlarımı hep el üstünde
tuttum, bu mesleğe hep saygı duydum ve saygı duyulmasını istedim. Ben, bir
genelge yayınladım. Bu genelgeyle ilgili, biraz önce konuşan bazı konuşmacı
arkadaşlarımız da demişler ki: "Sayın Bakan, Öğretmenler Gününün
kutlanması için değil, kutlanmaması için genelge gönderdi." Aksine, büyük
bir coşkuyla, mesleğin problemlerinin tartışıldığı, meslekî dayanışmanın en üst
düzeyde olduğu, velilerle, öğrencilerle çok çok üst düzeyde kaynaşmanın olduğu
bir fırsat olarak değerlendirilmesi için genelge gönderdim; ancak, bu genelgede
dedim ki, öncelikle, hukukun üstünlüğü kavramını, biz, eğitimciler, topluma ve
çocuklarımıza, gençlerimize öğretmeliyiz, kamu nizamı nedir, bunu öğretmeliyiz.
Biraz önce, Sayın İçişleri Bakanımız,
burada, gerekli açıklamaları yaptı. Ben, bana müracaat eden eğitim
sendikalarına dedim ki: Arkadaşlar, gerekli izni alın ve size gösterilen yerde
eylemlerinizi yapın; ben, gelip, sizin eyleminize katılayım ve sizinle birlikte
olayım; bana gelecekseniz, ben, sizi kapıda karşılayayım, misafirim olarak
kabul edeyim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ancak, izinsiz bir şey
yaparsanız, çocuklarımıza bu yanlış örnek olur.
Başka bir vesileyle, bakın, yine,
Öğretmenler Günü dolayısıyla, Hürriyet Gazetesinin bir ekinde yayımlanan bir
yazımda şunu ifade -ifade, üç aşağı beş yukarı şöyle- ettim: "Şüphesiz ki,
öğretmenlik, bu mesleği icra eden insanlar için bir maişet kapısıdır, bir geçim
kaynağıdır; ancak, öğrencinin huzurunda, veliye yansıtacak şekilde, her yerde,
her zaman öğretmenin maaşının, ücretinin çok sıklıkla gündeme getirilmesi,
öğretmenliğin çok fazla maddileştirilmesi, öğretmenin saygınlığına, bu mesleğin
saygınlığına gölge düşürür ve öğretmenlerin öğrencileri nezdindeki etkinliğini
azaltır." Bu ifademi bugün tekrarlamak istiyorum.
Elbette, öğretmen arkadaşlarım, yetkili
merciler nezdinde, yetkililere giderek -Anamuhalefet Partisine gelsinler,
İktidar Partisine gelsinler, Grup Başkanvekillerimize gitsinler,- bana
Bakanları olarak gelsinler, Maliye Bakanımıza, personelden sorumlu Devlet
Bakanımıza gitsinler- bunu dile getirsinler; ama, her şeyin bir şekli var ve
öğretmene yakışan bir nezaketi vardır bu işin. Biz, bunun her zaman yanında
olduk, bunun karşısında olmamız söz konusu değildir.
Elbette, bu yürüyüşler esnasında -değerli
arkadaşlarım, bakın, tespitler vardır- gözaltına alınan birçok kişinin öğretmen
olmadığı ortaya çıkmıştır, bunlar, polis kayıtlarında vardır; ama, bırakın
öğretmeni, herhangi bir şekilde ortaya demokratik tepki koyan insanların
dövülmesini istemek, bundan hoşlanmak, bundan haz duymak, ben aydınım, ben
mürekkep yaladım diyen bir insanın kabul edebileceği bir şey mi? Biz, bu
ülkede, her zaman şiddetin karşısında olduk değerli arkadaşlarım.
Şimdi, ben, bakın, bir televizyon
programında öğretmene demişim ki, bu maaşı beğenmiyorsan, çek git. Arkadaşlar,
benim söylediğim şudur: Değerli arkadaşlar, öğretmenlik mesleğini seçen insan…
Bakın, fakülteyi bitirdiniz. Siz öğretmenlerin şu anda ne kadar maaş aldığını
bilen insansınız ve diyorsunuz ki, ben, maaşın bu kadar olduğunu, ekders
ücretinin şu kadar olduğunu, özlük haklarımın bu kadar olduğunu, şu kadar yıl
çalışarak emekliye ayrılacağımı biliyorum ve ben bilerek bu mesleği seçiyorum
diyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, eğer, İngiltere düzeyinde, Finlandiya
düzeyinde, Danimarka düzeyinde millî gelire sahip olsaydı, şüphesiz,
doktorlarımız da, ebelerimiz de, öğretmenlerimiz de, diş hekimlerimiz de, bütün
kamu çalışanlarımız da çok daha iyi ücretler alacaklardı.
Ben, öğretmenlere duyduğum saygıdan
dolayı, öğretmenlik mesleğine duyduğum saygıdan dolayı, öğretmen arkadaşlarımla
çok açık bir şekilde bir gerçeği paylaştım; halk dalkavukluğu asla yapmadım,
bundan sonra da yapmayacağız. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Ben şu ucuzculuğa kaçabilirdim; derdim ki, değerli öğretmenler
-bakın, Türkiye'de iyi polis-kötü polis oyunu oynamak maalesef siyasetin kara
lekelerinden birisidir- ben, deseydim ki: "Arkadaşlar, ben sizin adınıza
net 3 milyar maaş alın diye bir talepte bulundum; ama, Maliye Bakanı
vermedi." Hükümetin bir mensubu olarak bu bana yakışır mı?!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Öyle mi
oldu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Bakın, ben öğretmenlere "istemiyorsanız, çekin gidin"
demedim. Türkiye'de şu an öğretmenlik bekleyen 170 000 insan, öğretmen adayı
var değerli arkadaşlar. Bakın, bu insanlar diyorlar ki, 800 000 000 da olsa 900
000 000 da olsa ben buna talibim, çalışmak istiyorum. Keşke, öğretmenlerimize
bugünkünün 5 katı fazla para verebilsek.
Arkadaşlar, birbirimizi aldatmanın manası
yok. Bakın, biz yola çıktığımız gün Sayın Genel Başkanımız her meydanda şunu
söyledi: "Biz aldatan da olmayacağız, aldanan da olmayacağız." Mesele
budur; yoksa, öğretmenleri incitmek…
Bakın, ben "iki gün çalışıyor
öğretmen" demişim!. Plan-Bütçe Komisyonunda yaptığım konuşma ortadadır,
milletvekili arkadaşlarımın da elindedir burada, bakın, tutanaklarda vardır bu;
ben, öğretmen iki gün çalışıyor dedim mi?!
Dediğim şudur: Bir eğitim sendikası bir
araştırma yapmış, öğretmenler, iddiaya göre, Türkiye'de 1 800…
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - OECD yapıyor
efendim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Müsaade edin, OECD'nin…
Bakın, Sayın Gazalcı, bir dakika müsaade
edin; OECD'nin 2004 yılı raporunda, Türkiye'deki öğretmenlerin ortalama 656
saat derse girdiği, yıllık olarak 656 saat derse girdiği ifade ediliyor. Bir
eğitim sendikası diyor ki -bakın, ben, 656 saati de az buluyorum, daha fazla
giriyor öğretmenlerimiz- 1 816 saat derse giriyor diyor.
Arkadaşlar, biz yönetmelik gereği, yılda
180 işgünü eğitim-öğretim yaparız. 180 işgünü, 36 hafta eder. Bir öğretmenimiz
maksimum, bakın, haftada 30 saat derse girerse bu, yılda 1 080 saat derse
girerse, bu, yılda 1 080 saat eder.
Bakın, bir öğretmenin 1 816 saat bir yılda
derse girmesi eşyanın tabiatına aykırıdır, böyle bir şey söz konusu olamaz.
Bakın değerli arkadaşlarım, diyelim ki,
hesap yaptığımız zaman şunu diyebiliriz: Ben evde derse hazırlandım, yazılı
kâğıdı okudum, yolda şu kadar süre geçirdim, bunu da sayın derseniz, o zaman,
siz, 2 000 saate de çıkarırsınız bunu; ama, netice itibariyle, bana bu
söylendiği zaman dedim ki, öğretmenlerimiz maaş karşılığı, bakın, branş
öğretmenleri maaş karşılığı haftada 15 saat derse girer. İşte Plan Bütçe
Komisyonunda olan arkadaşlarım, orada dedim ki, bu da 2 günlük mesainin
karşılığıdır. Hatta, bazı öğretmenlerimiz, bakın bazı öğretmenlerimiz…
MUHARREM İNCE (Yalova) - Milletvekilleri
de 3 gün geliyor buraya, bizim görevimiz bitiyor mu?! Öğretmenin de bitmez,
milletvekilinin de bitmez!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Efendim, müsaade edin… Bakın, dedim ki… Değerli arkadaşlar, bazı
öğretmen arkadaşlarımız…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sen 3 gün
geliyorsun, biz 3 gün gelmiyoruz ki, her gün buradayız; muhalefet olunca
gelmeye gerek yok!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karşılıklı
konuşmayalım. Lütfen efendim…
Sayın Bakanım, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, müsaade eder misiniz…
Şimdi, değerli arkadaşlar, dedim ki, bazı
öğretmen arkadaşlarımız haftadaki 15 saati de 2 güne topluyor. Bakın, bazı
öğretmen arkadaşlarımız bunu yapıyor demek başka şeydir, bütün öğretmenler
haftada 2 gün çalışıyor demek başka bir şeydir.
Ertesi gün bir gazetede "Sayın Millî
Eğitim Bakanından Şaka Gibi Sözler, Öğretmen 2 Gün Çalışıyor" diye bir
manşet çıktı.
Ben, genel yayın yönetmenini aradım, dedim
ki, bu, basın ahlakına aykırıdır, bu bir çarpıtmadır, bu ayıptır.
O da özür beyan etti, özür diledi
"siz haklısınız" dedi. Ben, bunu, defalarca, bütün öğretmenlere
gönderdiğim e-mail'le yalanladığım halde, bunu tekzip ettiğim halde; ama,
bunun, Meclis kürsüsünde sadece siyaset yapıyoruz diye ifade edilmesini
açıkçası şık bulmuyorum.
Bir başka şey. Şimdi, değerli arkadaşlar,
bakın, ekders ücreti eğer artarsa, bürokratlar, müsteşardan başlamak üzere,
ekders ücreti alacaklar... Şimdi, bizim yöneticilerimiz, okul müdürlerimiz, en
tepeye kadar, yöneticilik yapmazsa öğretmenlik yapacak insanlardır. Şimdi, ona,
elle tutulur bir yöneticilik maaşı vermiyorsunuz. Diyorsunuz ki, gel, okul
müdürü ol, eskiden aldığın ders ücretini de alma. Peki, okul müdürlüğünün bir
cazibesi kalır mı arkadaşlar?! Ben, yatılı ilköğretim bölge okullarına müdür
bulamıyorum. Niçin; çünkü, trilyonlarca, milyarlarca harcama yapıyor, riske
giriyor; ama, karşılığında bir avantajı olmadığı zaman buraya yönetici gelir
mi?!
Artı, bakın arkadaşlar, ekders ücretleri
idarecilerin makam tazminatından kesiliyor; bunu Sayın İnce'nin bilmesi
gerekiyor. Bunu da buradan ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapandı)
MUHARREM İNCE (Yalova) - Bürokratlarınız
size öyle bilgi vermiş olabilir Sayın Bakan.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun efendim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - "Millî Eğitim Bakanlığında, hizmetlilerin dışında herkes ders
ücreti alıyor" denildi.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Bakan ve
hizmetliler hariç, hepsi alıyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Peki arkadaşlar.
Bakın, 657'ye tabi sağlık hizmetleri
sınıfında, genel hizmetler sınıfında; yani, oradaki memur olan insanlar, teknik
hizmetler sınıfında olan insanlar ekders ücreti almıyor.
Bir başka; kadrolaşma iddiaları burada
herkes tarafından dile getirildi. Arkadaşlar, bakın, ben, Plan ve Bütçe
Komisyonunda da bunu çok net bir şekilde ifade ettim. Türkiye'de 75 000 küsur
eğitim yöneticisi var. Müsteşardan başlayın, okul müdürüne, müdür yardımcısına
kadar 75 000 insan eğitim yöneticisidir. Bizim üç yıllık iktidarımız döneminde
-bakın, kendi verdikleri rakamlar var- toplam 5 000 kişinin yeri değişmiş,
bakın, 5 000 küsur. Bakın, 75 000 idareciden 5 000 küsur kişinin yeri
değiştirilmiş. Kaldı ki, bakın, ben okul müdürlerini tayin etmiyorum, okul
müdür yardımcılarını tayin etmiyorum. Bu yetki illere devredilmiştir ve orada
oluşturulan komisyonlar marifetiyle bu atama yapılır. 75 000… Bakın, bunların
içinde, geçmiş hükümetler döneminde sınavı yapılan, şube müdürlüğü sınavını
kazanan hak insanların atamaları da buna dahildir. Öğretmen sınava giriyor,
müdürlük sınavını kazanıyor; bu atamalar da dahildir, toplamı 5 000 küsurdur. Şimdi,
75 000 kişinin hepsi politik amaçlı yapılsa bile…Yapmayın arkadaşlar, insanlar
buna güler.
ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Bakanım,
Antalya'da il başkanınız bu işi götürüyor; çok açık ve net.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Arkadaşlar, yapmayın…
BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen,
karşılıklı konuşmayın.
Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar
mısınız efendim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bir başka şey: Şimdi, efendim, öğretmen
kariyer sistemiyle ilgili olarak, biliyorsunuz, merkezde -arkadaşlar ifade
ettiler- Merkez Değerlendirme Komisyonu diye bir komisyon var. Şimdi, Sayın
Milletvekili diyor ki: "Millî Eğitim Bakanlığının üst düzey personeli
politik tercihlerle atandığı için, bunlar bu işi yapamaz; yapsa, şöyle yapar,
böyle yapar…"
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sendikaları da
alsaydınız Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Peki, şimdi soruyorum ben size: Arkadaşlar, emniyet müdürleri, il
valileri politik tercihlerle atanmıyor mu? Şimdi, bunlar politik tercihle
atanıyor diye, siz, valinize, emniyet müdürünüze güvenmezseniz nereye
varırsınız?!
Bir başka şey: Bakın, değerli arkadaşlar,
biraz önce Sayın Necati Uzdil Bey -buradaysa, beni dinliyorsa, kendisine de
hitap etmek istiyorum- "efendim, niçin askerî liseleri buna dahil
etmiyorsunuz; onu etmediğinize göre, niye tarım meslek liselerini
alıyorsunuz..."
Değerli arkadaşlar, biz, Millî Eğitim
Bakanlığı olarak, sadece kalemli eğitim yapıyoruz; biz silahlı eğitim yapmıyoruz;
polis okullarını da onun için dahil etmiyoruz. Artı, bakın, Tevhidi Tedrisat
Kanununda -ki, birçok Cumhuriyet Halk Partili arkadaşım bunu "Eğitimde
Birlik Yasası" diye tercüme ediyor- deniliyor ki: "Bütün askerî
liseler Millî Savunma Bakanlığına -tamamen Müdafaai Milliye Nezaretine-
bağlanmıştır." Yani, Millî Savunma Bakanlığına bağlanmıştır deniliyor.
Hani, Tevhidi Tedrisat Kanununu biz
deliyorduk; şimdi bunu delmemizi teklif ediyorsunuz! Orada silahlı eğitimli
yapılır. Polis silahlı eğitim yapar; asker, polis silahlı eğitim yapar, biz
sadece kaleme dayalı eğitim yaparız; bunu böyle bilmenizi isteriz arkadaşlar.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, konuşmanızı
tamamlar mısınız efendim; lütfen…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
- Bir iki cümleyle bitiriyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Asker
arkadaşlığı… Asker arkadaşlığına gel.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Efendim, asker arkadaşlığı meselesi… Bakın, sizi bütün
samimiyetimle temin ediyorum, bu sözü edilen "Ahmet Er" isimli
arkadaşın Sayın Başbakanın asker arkadaşı olduğunu, ilk defa, bu salonda, bugün
öğreniyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Soyadı
"Er" diye hemen asker mi olacak?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Bakın, sizi kesinlikle temin ediyorum; bugün, burada öğreniyorum.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sizden de
saklamışlar Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Şimdi, ben bu atamayı yaptım. Sayın Başbakanın bana bu yönde en
ufak bir telkini olmamıştır ve bu tür…
Bakın, geçmişte arkadaşım diyorsunuz, bu
insanın iyi bir insan olduğunu söylüyorsunuz, sonra bunları söylüyorsunuz.
Bunlar ayıp şeylerdir.
Efendim, değerli arkadaşlar, bakın, biraz
önce, Sinop Millî Eğitim Müdürüyle ilgili olarak -Sayın Altay burada mı- Fahrettin
Gün isimli arkadaş, Sayın Metin Bostancıoğlu zamanında -benim seleflerim olan
bakanlar- Sayın Necdet Tekin zamanında iki sefer görevden alınmış ve bu
arkadaş, yapılan bir soruşturma sonucu görevden alınmış, tekrar göreve iade
edildiği zaman, bize gelip şifahen "ben, burada yıprandım, benim yerimi
değiştirin" demiştir; ama, arkadaşlarımız, maalesef, bunları, çoğu zaman,
bildikleri halde, acaba, biz, Sayın Bakanı zor durumda bırakır mıyız
mülahazasıyla, gelip, bunları, burada söylüyorlar. Arkadaşlar, biz, polemikten
ziyade iş yapıyoruz; ama, ille de, biz, Sayın Bakanı zor durumda bırakalım
niyetindeyseniz eğer, biz, öyle, kolay kolay zor durumda kalmayız.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Sayın Ataş?.. Yok.
Sayın Güven, konuşacak mısınız?
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Evet.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Alaettin Güven. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 1009 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü
maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî Eğitim Bakanlığımız 67 000 okulu, 20
000 000'a yakın öğrencisi, 790 999 öğretmeniyle devasa bir bakanlık. Bir
anlamda 1 000 kişiye bir okul, yaklaşık olarak, 4 kişiden birimiz öğrenci, 1
000 kişiden birimiz de, yine, yaklaşık olarak öğretmen.
3'üncü maddede, kanun tasarısı içinde
geçen kavramların tanımları, tarifleri yapılıyor. Burada, bakanlık, kurum,
okul, personel, komisyon diyor. "Personel" sonunda da, ait kadrolarda
bulunan kimselerden bahsediyor. Bunlardan birisi de öğretmen. Ben, kısa
zamanda, affınıza sığınarak, ayrıca, öğretmeni de bir tarif ederek, sözlerime
son vermek istiyorum.
"Her öğretmen bir çiçektir
O, bazen yalçın kayalıklarda boy atan direnç
timsali lale
Bazen baharın, dirilişin habercisi çiğdem
Bazen soğuk, dondurucu kar yığınlarını,
zorlukları delip geçen baharın, barışın bayrağı kardelen
Fakat, fakat, o hep veren, hep veren,
özveri abidesi yediveren gülü."
Öğretmenlerimizi ve sizleri saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Güven.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 10
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Özcan, buyurun efendim.
OSMAN ÖZCAN (Antalya)- Sayın Başkanım, aracılığınızla
Sayın Bakana 2 soru yöneltmek istiyorum.
İstanbul Bahçelievler Anadolu Lisesinde
Müdür emekli oldu. 2 yıllık bir öğretmen Müdür Vekili olarak atanıyor. Halbuki
orada 20-25 yıllık öğretmenlerimiz var. Bu bizim ananemize, geleneğimize uygun
bir şey değil. Lütfen, ilgilenmenizi diliyorum.
İkincisi: 14 Ekimde Antalya İlinin
Gazipaşa İlçesine bir İlköğretim Müdürü atanıyor. Çocuğu Anadolu Lisesine
kayıtlı, evini kiralamış. Fakat, bir hafta önce oradan alınıyor, Gündoğmuş
İlçesine veriliyor. Tahkikat yok, dilekçesi yok. Bununla da ilgilenmenizi
diliyorum.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)-
Müdürün adı ne Sayın Özcan?
OSMAN ÖZCAN (Antalya)- Adını bilmiyorum.
Bilmeme gerek yok zaten, İlköğretim Müdürü.
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Özcan.
Sayın Baloğlu, buyurun.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya)- Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, demin, Öğretmenler Günü
nedeniyle sevgili öğretmenlerimize uygun görülen bu coplu ve toplu uygulamayı
ve nedenlerini anlattılar. Pek ikna edici olmadı. Ben onunla ilgili bir şey
sormak istiyorum. Sayın Bakan şunu söyledi: "Öğretmenler toplu basın
açıklaması yapmıştır" dedi. Yargıtayın birçok kararında, bu tür basın
açıklamalarının izne tabi olmadığı çok açıkça belirlenmiş bulunuyor; ama, Sayın
Bakana göre, çok kalabalıkmışlar, o yüzden böyle bir uygulama yapılmış.
Şimdi, ben, Sayın Bakana şunu öneriyorum
ve soruyorum: Millî Eğitim Bakanlığı bürokratları, öğretmenlerin ne tür basın
açıklaması yapabileceklerine ilişkin bir yönetmelik hazırlamakta mıdır?
O yönetmeliğin içerisinde, öğretmenlerin o
gün hangi renk kıyafet giyecekleri, kravat takıp takmayacakları da belirlenecek
midir? Bu yapılırsa, öğretmen kitlemiz, muhtemel coplu ikramlardan da kurtulma
imkânına kavuşacaktır.
İkincisi, bu Kızılay'da basın açıklaması
yapılması konusunda öğretici bir açıklamayı Sayın Millî Eğitim Bakanından
bekliyorum; çünkü, eğitimin başıdır, bizi eğitecektir ve öğretecektir.
Şu, benim sorum: Sayın Başbakan, şu
bilinen Avrupa Birliği zaferi dönüşü sonrası, Kızılay'da, benim de izlediğim
bir miting yaptı. O miting, Adalet ve Kalkınma Partisi yöneticileri ve AKP'li
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından düzenlendi, izin de alınmamıştı.
Şimdi, Sayın Başbakanın, aynı meydanı,
aynı, benzer siyasal gerekçelerle kullanmasını hoş gören iktidarın ve bunu bir
eşitlik kavramı içerisinde sunmaya çalışan iktidarın, öğretmenlere aynı
meydanda reva gördüğü uygulamayı Sayın Bakan içine sindirebiliyor mu, bunu
öğrenmek istiyorum.
Sağ olun.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baloğlu.
Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Ben de Sayın Bakandan şunları öğrenmek
istiyorum: Başbakan "gözaltına alınan hiçbir öğretmen yok" dedi. Az
önce, Sayın Bakan "birçokları" dedi. Hiçbiri mi, birçokları mı, bu
açıklığa kavuşsun istiyorum; birincisi.
İkincisi, konuşmasında, yani, öğretmen
maaşı belli, öğretmen olacağı belli… Bir sendikacılık diye bir şey var.
Öğretmenlerin özlük hakları mücadelesi yapmasını, Sayın Bakan doğru görmüyor
mu?
Biraz önce burada, yine, çalışma saati ile
derse girme saatini karıştırdı Sayın Bakan. OECD'nin 2003'te yaptığı bir
araştırma var elimde. Zaman almamak için okumuyorum; kendisine onu takdim
edeceğim, göndereceğim. Bir kere daha söylüyorum, bu araştırmayı OECD, 2003 yılında
yapmıştır. Türk öğretmeninin yılda 1 816 saat... Ders hazırlama dahil, sosyal
etkinlikler dahil, bütün odur. İrlanda öğretmeni 915 saat çalışıyor. Yarısı
çalıştığı halde onun 3-4 katı fazla maaş alıyor. Yani, bu araştırma… Bakan,
derse girme olarak niye yorumluyor, onu anlamıyorum.
Son soru: Bir genelgesinden az önce
kendisi de söz etti; güya, öğretmenlerin iyi kutlaması için bu genelgeyi
gönderdiğini söylüyor. 18.11.2005, 1231 sayılı genelge; şimdi, buradan iki
satır okuyacağım: "Çok az da olsa öğretmen, veli ve öğrenciler arasında
mevcut huzur ve güven ortamını zedeleyici davranışların meydana gelmesine yol
açmaktadır." Öğretmen, öğrenci, veli, huzur ortamını bozucu davranışlar!..
Son bir cümle, bitiriyorum: "Bu konuda örnek olmaları beklenen eğitimcilerimizin,
illegal etkinlikler içerisinde olmaları kabul edilemez." Eğitimcilerin,
illegal!.. Bu mu Öğretmenler Gününün daha iyi kutlanması için ortaya konan
genelge; bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, maddeyle,
yasayla alakalı soru sorsa anlarım ama!..
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Buradaki
konuşmayı dinledin mi Sayın Kapusuz?!
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Meclisi bu kadar
uzun zaman meşgul etmesi kadar yanlış bir şey olamaz! (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Meclisi kim
yönetiyor Sayın Başkan?!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Siyasal
konular tabiî!..
BAŞKAN - Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Başkanlık Makamının, Sayın Kapusuz'un talimatları
doğrultusunda hareket etmeyeceğine yürekten inanıyorum.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Konu bu değil.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan,
ben, bir şeyi merak ediyorum. Şurada, değerli bürokratların olduğu yerde, hangi
bakanlıkla ilgili bir kanun görüşülürse görüşülsün her birinde mutlaka bir iki
tane bayan bürokrat vardır. Ne yazıktır ki, Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili
daha bir tane şurada bayan bürokrat görmedim. Bu, Millî Eğitim Bakanlığının
yapısını açıklar diye düşünüyorum.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bırak
Allahaşkına, konu bu değil!
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Ne alakası
var?!
MUHARREM İNCE (Yalova)- Bir diğeri;
gösterilerle ilgili diyorsunuz ki: "İzinsiz gösteri!" Sayın Bakan,
izni verecek olan sizsiniz. İzni verirseniz izinli olur, vermezseniz izinsiz
olur. İzni bizden istediler de biz vermedik mi?!
Bir diğeri; şu mantığı demokrasi açısından
çok tehlikeli buluyorum: "Öğretmenliğe giren, 710 000 000 lira maaş alacağını bilir. Bunu bile bile giriyor
kardeşim, daha ne istiyorsunuz?" Bunun sonu gelemez… Böyle bir şeyi
demokratik bulmuyorum; çok da tehlikeli buluyorum. Bir öğretmen adayı 710 000
000 lira alacağını bilir, bile bile girer, hakkını da sonra ister. Demokratik
talep bunu gerektirir.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Soru nerede?
MUHARREM İNCE (Yalova) - Burada Sayın
Bakana şunu sormak istiyorum: Siz öğrencilere, öğretmenlere bir etik sözleşme
imzalattınız; uyacakları kurallar bir anlamda. Sayın Bakan, siz imzaladınız mı?
Siz kendinize bir etik sözleşme hazırlasanız da bunu imzalasanız, deseniz ki:
Ben kadrolaşma yapmayacağım, partizanlık yapmayacağım, hemşerilerimi müdür
yapmayacağım, laiklikten taviz vermeyeceğim… Bütün bunları tek tek yazsanız.
Siz bir etik sözleşme imzalamayı düşünüyor musunuz? Anadolu Eğitim-Sen
Sendikasının bu türde size bir talebi oldu, hâlâ randevu vermemişsiniz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hiç verme…Katiyen
verme…
MUHARREM İNCE (Yalova) - Randevuyu siz mi
veriyorsunuz?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hayır, sizin bu
konuşmanıza... Soru soracaksın, soru, Muharrem! Akıl veriyorsun!..
BAŞKAN - Sayın İnce, sorunuzu sorar
mısınız.
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Son sorum: Pazar
günü yapılan kariyer sınavında 50 tane Türkçe sorusu, 60-70 civarı eğitim
psikolojisi sorusu, genel kültür, mevzuat soruları var. Türkçe ve edebiyat
öğretmenleriyle psikoloji öğretmenlerinin bu sınavda şanslı olacağını düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnce.
Buyurun Sayın Bakanım.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Yazılı verin.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)-
Değerli arkadaşlar, özellikle, Sayın İnce'nin sorduğu son sorulara cevap
vereyim: Bakın, bu sınavın yapılması, bunun içeriği, soruların ağırlığı,
tamamen ÖSYM tarafından tespit edilir ve uygulanır. Hatta, bir eğitim sendikası
kalktı dedi ki: "Efendim, Atatürk ilke ve inkılaplarıyla ilgili olarak
hiçbir soru sorulmamış; bu skandaldır, Millî Eğitim Bakanı da bundan
sorumludur."
Bakın, kanun gereği ÖSYM yapar. Yanlış
adreste cevap aramayın. Madde bir.
İki: Arkadaşlar, ben, etik sözleşmeyi, Hüseyin
Çelik olarak, bakın, etik sözleşmeyi, Hüseyin Çelik olarak, parti olarak
milletle yaptım ve millet bunun hesabını soruyor bana. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Artı, ben burada milletin huzurunda yemin
ettim, bakın, bir kez daha milletin huzurunda, yasalara, Anayasaya, genel,
cumhuriyetin temel ilkelerine sadık kalacağıma, bağlı kalacağıma dair yemin
ettim.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Siz Doğru Yolla
da yapmıştınız o sözleşmeyi.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Efendim, bakın, ben partiyle yapılan sözleşmeden söz etmiyorum Sayın İnce.
ATİLA EMEK (Antalya) - Partiyi köprü
yaptınız ama.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Eğer, ben bu dediğiniz etik kurallara uymazsam onun hesabını benim seçmenim
benden sorar, millet sorar. Biz millete hesap veriyoruz, kusura bakmayın.
Teşekkür ederim.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Bizim hesap sorma
hakkımız yok mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Diğer sorulara yazılı cevap vereceğim arkadaşlar. Bazıları temenni zaten.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Madde üzerinde 1 önerge vardır, önergeyi
okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1009 sıra sayılı Kamu
Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi
ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin (f) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih
Kapusuz |
Gülseren
Topuz |
Ayhan
Sefer Üstün |
|
Ankara |
İstanbul |
Sakarya |
|
Hüseyin
Tanrıverdi |
|
Yekta
Haydaroğlu |
|
Manisa |
|
Van |
"f) Eğitim Merkezleri ve Kurslar: Kültür ve Turizm Bakanlığınca turizm sektörüne eleman yetiştirmek amacı ile açılmış olan eğitim merkezlerini ve kursları,"
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN
YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe: Kültür ve Turizm Bakanlığınca
devri öngörülen eğitim kurumları sadece turizm sektörüne eleman yetiştirmek
amacı ile açılmış olan eğitim merkezleri ve kurslardır. Kültür ve Turizm
Bakanlığının görev alanı içinde diğer konulara yönelik kurs açma yetkisi devam
etmektedir. Yapılması öngörülen bu değişiklikle bu hususa açıklık
getirilmektedir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Karar
yetersayısı istiyorum.
BAŞKAN - Tamam Sayın Kandoğan, karar
yetersayısını arayacağım.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar
yetersayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yetersayısı yoktur; birleşime 5
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.23
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.30
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 26 ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
1009 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Kamu
Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının 3 üncü maddesi üzerinde verilen
önergenin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
3 üncü maddeyi kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde
kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
Okulların ve döner sermaye işletmelerinin
devri
MADDE 4.- Komisyonlarca verilecek karar
sonucunda taşınmazları devir dışı bırakılanlar hariç; okullar, eğitim
merkezleri ve kurslar ile bünyelerinde bulunan döner sermaye işletmeleri,
taşıtlar dahil her türlü taşınır ve taşınmazları ve bütçe ödenekleri hak ve
yükümlülükler ile birlikte bedelsiz olarak Bakanlığa devredilir. Komisyonlar
tarafından devrine karar verilen okullar ile eğitim merkezleri ve kursların
devre konu taşınırları, taşınmazları ve taşıtları tespit edilip tutanağa
bağlanarak işlemler yürütülür.
Komisyonlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren onbeş gün içinde kurulur ve çalışmalarını en geç üç ay içerisinde
sonuçlandırır.
Bu Kanunla Bakanlığa devredilen okullar,
eğitim merkezleri ve kurslar ile bunlara ait döner sermaye işletmelerinin
kullanımındaki taşınmazlardan tapu sicilinde mülkiyeti kamu kurum ve
kuruluşlarına ait olanlar tapuda resen Hazine adına tescil edilir. Devredilen
okullar ile bunlara ait döner sermaye işletmeleri ve taşınmazları Bakanlığa
tahsis edilmiş sayılır.
Kurumlardan devredilen okullar, eğitim
merkezleri ve kurslarda istihdam edilen personele ait ödenekler ile buralardaki
her türlü mal ve hizmet alımları ve sermayeye ilişkin olarak belirlenmiş bütçe
ödeneklerinin devir tarihi itibarıyla kalan tutarı, devirle birlikte Bakanlık
bütçesine aktarılır.
Devredilen okullar, eğitim merkezleri ve
kurslar ile bunların bünyelerinde bulunan döner sermaye işletmeleriyle ilgili
olarak; kurumlar tarafından yapılmış olan sözleşmeler, kredi anlaşmaları, devam
eden yatırım projeleri, kurumların leh ve aleyhine açılmış ve açılacak olan
davalar ile icra takipleri, bütün hak, yetki, yükümlülük, alacak ve borçlarıyla
birlikte Bakanlığa geçer.
Bu Kanunda öngörülen bütün geçiş, devir,
temlik ve intikal işlemleri ile bunlara ilişkin kâğıtlar, her türlü vergi,
resim, harç, ücret ve fondan müstesnadır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Haşim Oral; buyurun.
CHP GRUBU ADINA V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Ben, konuşmama başlamadan önce, sondan
başa doğru gitmek istiyorum. Biraz önce Sayın Bakanımızın burada yaptığı
konuşmadan, bir milletvekili değil, Türkiye Cumhuriyeti kimliği taşıyan bir
yurttaş olarak çok rahatsız olduğumu özellikle belirtmek istiyorum.
Sayın Bakanım, lütfen, bu söylediklerimi
bir kenara not alın ve biraz önce yaptığınız konuşmayı tutanaktan iyice okuyun.
Eğer ben yanlış hatırlamıyorsam, bu atamalarla ilgili yapılan şeyin ne kadar
ayıp olduğunu Sayın Bakanım buradan söyledi ve dedi ki: "Valilerin,
emniyet müdürlerinin atanması politik bir tercih değil midir?" Bakın, bu,
ayıpların en büyüğüdür. Benim valim, benim belediye başkanım değil; benim
emniyet müdürüm, benim belediye başkanım değil. Siz, atanmış ile seçilmişi
karıştırdığınız takdirde, o, Genel Başkanın söylediği "gettolaşma..."
O, benim valimin Adalet ve Kalkınma Partisinin düşüncesinde olduğunu, siz,
hangi hakla, hangi cüretle söyleyebilirsiniz?! Siz, emniyet müdürünü, sizin
Adalet ve Kalkınma Partisi zihniyetinde olduğunu, hangi güçle
söyleyebilirsiniz?! Size bu yetkiyi kim veriyor?! Ve bunu, üzülerek, size düzeltmeniz
için, size şans vermek için söylüyorum. Belki hafızalardan, belki gözlerden,
dikkatlerden kaçtı; ama, lütfen, bu sözünüzü geri alın. Sizin yaptığınız,
politik tercihler olmamalı; sizin yaptığınız, liyakate uygun tercihler olmalı.
Ben, sizin tercihlerinizin politik olduğunu çok iyi biliyorum; ama, biraz da
insanî olmalı.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Ona göre
atıyorlar…
V. HAŞİM ORAL (Devamla) -
"Öğretmenler maaşlarından bahsedemez" derken, bir insan kimliğinden
bahsediyorsunuz; hakkıyla eğitimini almış, devlet memuru olma sıfatına sahip,
bu hakkı almış... Yasalarla almış; Adalet ve Kalkınma Partisi zihniyetiyle
değil, başka bir zihniyetle de değil. Ondan sonra, bu öğretmenin maaşının
artırılması konusunda "öğrencinin huzurunu bozmamak için, velilerin
huzurunu bozmamak için bir talepte bulunamayacak" demek kadar insanî
duygulardan uzak bir yaklaşım düşünemiyorum ben.
Siz biliyor musunuz öğretmenlerin limon
sattığını; Siz biliyor musunuz öğretmenlerin, geceleri, dolmuşlarda, taksilerde
şoförlük yaptığını?! Siz, bu gerçeklerden haberdar mısınız Sayın Bakanım?
Siz bunları biliyorsunuz; ama, sizin
istediğiniz, aynı 24 Kasımda olduğu gibi, öğretmenlerin taleplerinin size kadar
bire bir gelmesini engellemek. Bunu niye söylüyorum; bunu şu yüzden söylüyorum:
Öğrenciler neden moralsiz olur biliyor musunuz, veliler neden moralsiz olur
biliyor musunuz Sayın Bakanım? Eğer, pazara gittiğinde öğretmeni soğan… Çünkü,
öğretmen kutsaldır. Öğretmen onun gözünde büyülü insandır. Hani o sizin
dediğiniz gibi tüfekle, topla ders veren değil, kalemle, bilgiyle ders veren
kişidir; ama, orada limon satarken, portakal satarken öğrencisi öğretmenini
gördüğü zaman, acaba, siz, o öğretmenin hangi durumda, ruh halinde olduğunu
veya öğrencinin hangi ruh hali içinde olduğunu tasarlayabiliyor musunuz? Ben
size söyleyeyim. Siz tasarlayamıyorsunuz ki, bunu bu şekilde deklare
edebiliyorsunuz.
Sayın Bakanım, burada, samimiyetten
bahsetti, iyi polis-kötü polisten bahsetti. Tarih 20.11.2005; "Sayın
meslektaşım" diye başlayan bir mektup… Sayın Bakanım, sizin mektubunuz
değil mi?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Evet.
V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Sizin
mektubunuz. Çok güzel.
Bu mektup niye yazıldı biliyor musunuz? Bu
mektup, Sayın Bakanın öğretmenler tarafından yanlış anlaşılmaması gerektiğini
vurgulamak için veya kendine göre birtakım düzeltmeleri yapmak için
öğretmenlere tek tek gönderilmiş bir mektup.
Benim Sayın Bakana bir önerim var: Burada,
birçok bakanımla, milletvekilimle birlikteyim. Siz, çok konuşurken çok hata yapıyorsunuz
ve bu hatanızı her telafi noktasında da daha çok hata yapıyorsunuz. Siz,
öğretmenlerin 15 saat, en fazla iki gün çalıştığını söylerken… Burada da
söylemişsiniz; okuyorum: "Türkiye'deki öğretmenler 1 800 saat derse
giriyormuş. Kendisine yanlış bilgi verilmiş bu değerli milletvekilimize.
Ülkemizde 180 gün, yani 36 hafta ders yapılır. Öğretmenlerimiz 30 saat derse
girse, 1 080 saat eder. Bakın, 30 saat, yani tamamen girerse. 1 800 saati nasıl
buldunuz bilmiyorum.
Ben, sorumlu biri olarak, öğretmenlerimizin
mutlu olmalarını, gönül huzuruyla eğitim yapmalarını hepinizden çok istiyorum.
Öğretmenlerimiz haftada zorunlu olarak 15
saat derse girer; 15 saat maaş karşılığı derse girer, 6 saat de ücret karşılığı
girer ve ücretini alır. 15 saat, 2 günlük mesaidir" demiş Sayın Bakan
burada.
Şimdi, siz bana bir tane meslek erbabı
söyleyin, evine gittiği zaman okuldaki ödevleri veyahut okulda yapması
gerekenleri evine taşısın, bir tane meslek dalı gösterin bana?!
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Hâkimler.
V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Bu
öğretmenlerin, özellikle nöbetçi oldukları süreler vardır; öğretmenler nöbet de
tutarlar. Öğretmenlerin nöbet tutmasını Sayın Bakan eğer mesaiden saymıyorsa, o
zaman bu zihniyette, bu yaklaşımda bir çarpıklık var diye düşünüyorum. Yani,
öğretmenlerin aldıkları paranın fazlasını talep etme haklarını alıyorsunuz,
öğretmenlerin derse girmelerinin haricindeki bütün emeklerini sadece derse
girmekle eşdeğer, orantılı tutuyorsunuz, ondan sonra da "benden daha
fazlasını isteyemez" diyorsunuz. Ben, Sayın Bakanın söylediklerinden yola
çıkarak konuşuyorum, kendim bir şey katmıyorum.
Yine, aynı mektupta Sayın Bakan diyor ki:
"Ekders ücretlerinin artırılmasına yönelik ilk girişim, Sayın
Başbakanımızın başkanlık ettiği 26 Eylül 2005 Pazartesi günü Bakanlar Kuruluna
tarafımdan verilen brifingle gerçekleşmiştir. Bu tarihte Sayın Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, ekders ücretlerinin iyileştirilmesi için bir çalışma
başlatılması talimatını vermiştir. Bunun üzerine, Bakanlığımız tarafından
ekders ücretlerinin, net 9,82 YTL'ye yükseltilmesi talebiyle bir kanun tasarısı
taslağı hazırlanmış ve bu taslak, benim imzamla, Başbakanlığa 20 Kasım 2005
tarihinde gönderilmiştir.
Daha sonra, Maliye bürokratları, taslağın
kanunlaşması halinde bütçeye 3 katrilyon yük getireceğini ifade etmişlerdir. 23
Kasım 2005'te yaptığım basın toplantısında kullandığım 'ancak, şunu da
belirteyim: Ülkemin kaynakları ve imkânları hepimizin malumudur' ifadesi,
aslında bu durumu izah etmeye yöneliktir."
Demin, hani söyledi ya Sayın Bakan, ben
iyi polis-kötü polis... Şimdi ben soruyorum size: Bu mektubu yazan Sayın Bakan,
Maliye Bakanına bunu ilettiğini ve Maliye bürokratlarının buna
"hayır" dediğini söylerken, acaba kime yaranmaya çalışıyor? Yani, şu
mektubu siz yazma ihtiyacı hissettiyseniz, sizin talebinizin Maliye
bürokratları tarafından veya Maliye Bakanı tarafından desteklenmediğini söyleme
zafiyetini gösteriyorsanız, bununla ilgili, sadece yasak savma adına böyle bir
girişiminiz varsa, siz, konuştukça sıkıntıya giren bir bakan görüntüsü
veriyorsunuz Sayın Bakanım.
Bunları, ben, dediğim gibi, tamamen sizin
mektuplarınızdan okuyorum ve daha sonra, o sizin "çok ayıp" dediğiniz
konularda, benim kendi ilime ait bazı özel durumlardan bahsetmek istiyorum.
Benim ilimde 9 tane şube müdürü vardı;
bunun 1 tanesi kaldı, 8 tanesinin yeri değişti. Bunu söylemek ayıp. Benim
ilimde 19 tane ilçe millî eğitim müdürü vardı; 1'i kaldı, 18'i değişti.
Şimdi, benim Denizli'ye gider gitmez ilk
yapacağım şey şu olacak: İlçe millî eğitim müdürlerine gideceğim; gel bakalım
AKP'li millî eğitim müdürü, gel bakalım, sen gerçekten AKP'li misin değil misin
diye sorma hakkını ben kendimde buluyorum. Bu konuda da, herhalde, Sayın
Bakanın millî eğitim müdürlüğüne atamasını yaptığı, o 70 000 kişinin içinden 5
kişi diye, 5 000 kişi veya 7 000
kişi diye nitelendirdiği kişilere karşı bir borcu var. Onlar eğer AKP'li
değillerse, Sayın Bakan onları AK Partili yapmak istiyorsa, ben, bütün o
bürokratlara, bu devrin bir gün biteceğini ve bu devir bittiği takdirde de,
kendilerinin bir devlet memuru olarak değil…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Oral, konuşmanızı tamamlar
mısınız efendim.
Buyurun; şahsınız adına da söz talebiniz
var.
V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
… Adalet ve Kalkınma Partisinin, illerdeki
eğitim uzmanı, Adalet ve Kalkınma Partisinin illerdeki valisi, emniyet müdürü
olarak anılacaklarını hatırlatmak istiyorum; çünkü, eminim, onlar da bu konuda
yeterince rahat değillerdir.
Ben, Sayın Başkanın toleransını daha fazla
hor kullanmak istemiyorum. Şahsım adına da konuşacağım için, o süreyi oraya
saklıyorum. 24 Kasımın Öğretmenler Gününün, öğretmenler günü olmayıp, daha
farklı bir gün olduğunu bundan sonraki konuşmamda yansıtacağımı iletiyorum.
Yüce Meclisi, sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum; bütün Denizlili hemşerilerime ve bütün ulusumuza da saygılar,
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.
Anavatan Partisi Grubu adına, Bitlis
Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EDİP SAFDER
GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sözlerime
başlarken, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Saygıdeğer Millî Eğitim Bakanımız, Millî
Eğitim Bakanı olduğunun ya onuncu veya onbeşinci günüydü, velhasıl, henüz bir
aylık Millî Eğitim Bakanı olmamıştı, televizyonu bir gün açtığımda Sayın Millî
Eğitim Bakanımızı gördüm, izlemek istedim. Burada, Çok Değerli Millî Eğitim
Bakanımız, benim milletvekili olduğum ilin civar illerinden birinde "hangi
tepeyi görsem bir okul yaptırmışlar, yatılı okullar yaptırmışlar; bunları bir
araştırdık, içlerinde öğrenci yok" diyordu. Şimdi, Sayın Millî Eğitim
Bakanımıza, buradan, milletin kürsüsünden sormak istiyorum: Sayın Millî Eğitim
Bakanımız, bu il, acaba hangi ildir? Bunu, buradan açıklar mısınız ve bu talebe
olmayan il diye bahsettiğiniz, yani okulları olup da içinde öğrenci olmayan
ile, siz, kendi Millî Eğitim Bakanlığınız zamanında kaç tane ilave okul daha
yaptırdınız? Bunu da buradan, lütfen, açıklamanızı rica edeceğim.
Değerli Bakanım, değerli arkadaşlarım;
bütün bakanlıkların adının önünde hiçbir ibare yoktur; ne Cumhurbaşkanlığının
ne Başbakanlığın ne devlet bakanlarının ne diğer bakanların; ama, iki
bakanlığımız vardır ki, bunların başında "millî" kelimesi gelir.
Bunlardan biri Millî Eğitim Bakanlığıdır, biri Millî Savunma Bakanlığıdır. Bu
millîlik acaba neyi ifade ediyor, bunu çok iyi irdelememiz lazım. Burada, Millî
Eğitim Bakanı, yetmiş milyonun Millî Eğitim Bakanı olması lazım. Partizanlığın
en az olduğu, en az yapıldığı iki bakanlık olması lazım Millî Eğitim ve Millî
Savunma Bakanlığının. Millî Savunma Bakanlığımızı tenzih ederim; orada…
HACI BİNER (Van) - 30 000 öğretmen sürüldü
sizin döneminizde; 30 000 insan, 30 000!.. Burada nasıl konuşuyorsunuz siz?!
BAŞKAN - Sayın Biner, lütfen, hatibe
müdahale etmeyiniz. Sayın Biner, lütfen efendim…
EDİP SAFDER GAYDALI (Devamla) - Hayır…
Öğretmenlerimiz için ne dedim?
HACI BİNER (Van) - 30 000 tane öğretmeni
sürdünüz.
BAŞKAN - Sayın Biner, lütfen…
Sayın Gaydalı, buyurun efendim; Genel
Kurula hitap ediniz.
EDİP SAFDER GAYDALI (Devamla) - Değerli
milletvekili arkadaşımın heyecanına veriyorum. Tabiî, yavaş yavaş
milletvekilliğini öğrenecek değerli arkadaşım; ama, bu da bir zaman alacak
tabiî. Dilerim, önümüzdeki dönem de buraya gelir de, yine de arkadaşımızla
çalışma imkânı buluruz. Hezeyanını da anlamış değilim. Özür diliyorum…
HACI BİNER (Van) - Yani, siz de bunu
söyletmeyin Sayın Bakanım.
BAŞKAN - Sayın Biner… Sayın Biner,
istirham ediyorum efendim; lütfen…
Sayın Gaydalı, buyurun.
EDİP SAFDER GAYDALI (Devamla) - Efendim,
bakın, biz, yaptıklarımızın hesabını seçimlerde verdik. Biz hesap vererek
geldik, biz hesap vererek geldik.
HACI BİNER (Van) - Nasıl verdiğinizi ben
biliyorum.
EDİP SAFDER GAYDALI (Devamla) - Bakın, her
gelen, burada, 57 nci cumhuriyet hükümetini hep kötüleyerek geldi. 57 nci
cumhuriyet hükümeti hiç iyi bir şey yapmadı mı?!
HACI BİNER (Van) - Çok iyi şeyler yaptı!
EDİP SAFDER GAYDALI (Devamla) - Yapmadı
mı?! Ya, hiçbir şey yapmadıysa, 57 nci cumhuriyet hükümeti erken seçim kararı
aldı, sizi de mebus yaptı ya! Hiçbir şeye teşekkür etmeseniz, hiç olmazsa ona
edin. Haa, 57 nci cumhuriyet hükümetinin niye aynı ekonomik politikasını
uyguluyorsunuz. Yani, el insaf! Elinizi biraz vicdanınıza koyun. Burada aksi
bir şey söylemedim, burada partizanlık da yapmıyorum, burada sadece gerçekleri
anlatıyorum. Bu gerçekleri anlatmaktan niye rahatsızlık duyuyorsunuz Değerli
Milletvekili?
Evet, bakın, Sayın Millî Eğitim Bakanımız
buradan bir şeye daha değindi; dedi ki: "Biz kürsülere çıktık, ne dedik;
ne aldatan olacağız ne de aldanan." Şimdi, bunları diğer milletvekilleri,
diğer bakanlar konuşsa hiçbir şey söylemeyeceğim; ama, bulunduğu Bakanlığın
önünde "millî" kelimesi var, onun için biraz değinmek istiyorum,
kusura bakmasınlar. Şimdi, bu meydanlarda dolaştığınızda -elimizde var, yazılı;
kasetler de var- Niğde meydanında, Nevşehir meydanında oradaki halka demediniz
mi "bakın, mazotu 1 000 000 liraya alıyorsunuz, biz gelince 500'e
alacağız" diye? Bunu söyleyen siz değil miydiniz?! Bir de çay ve simit
hesabı yapmadınız mı?! Bir kişi bu kadar çay içer, bu kadar simit, dört kişilik
bir aile, ayda bu kadar tutar! Şimdi bunlardan ne değişti?! Tütün üretimi
bölgesine gidip de "tütün kotalarını kaldıracağız" demediniz mi?!
Şekerpancarı bölgesine gidip de "şekerpancarı kotalarını
kaldıracağız" demediniz mi?! Dediniz de neler yaptınız; şimdi, gelin,
biraz da bunları tartışalım.
Şimdi, yaz ayları durdu, bütün koca yaz
geçti, 15 Eylülde okullar açıldıktan sonra bir baktık ki, bilhassa Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde okullara kazmalar vuruluyor, baltalar vuruluyor.
Ne yapılıyor dedik; "efendim, deprem kuvvetlendirme için ihaleler yapılıyor..."
Peki, orada iki ay eğitim yapılmadı. Sayın Bakan, bunların haziran ayında
ihalelerini yapsaydınız daha iyi olmaz mıydı?! Buradaki çocuklar iki ay eğitim
yapmadı.
Şimdi, geçen dönemden bir sözü hatırlatmak
istiyorum. Çok Değerli Bakanım bu kürsüden konuşurken, Sayın Hüseyin Çelik,
milletvekili olarak, dedi ki: "Eğer, bir ülkede kral adilse kanuna gerek
yoktur". Eğer, kral adil değilse, zaten kanuna ihtiyaç yoktur."
Şimdi, bu, benim çok hoşuma gitmişti. Ben de sordum, o da bana yazılı olarak
vermişti. O zamandan aklıma takıldı, geldi. Şimdi, ben, Sevgili Bakanıma sormak
istiyorum: Kral adil mi, kral adil değil mi, yoksa kral çıplak mı?
Hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.
(Anavatan Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gaydalı.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkanım, bir açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN - Hükümet adına, Sayın Hüseyin
Çelik…
Buyurun Sayın Bakanım kürsüye.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Yerimden bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN - Yerinizden mi yapacaksınız?
Buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Öncelikle, biraz önce Cumhuriyet Halk
Partisi adına konuşma yapan değerli milletvekili arkadaşım, ben, valiler,
emniyet müdürleri siyasî makamlar değil midir, siyasî olarak atanmıyor mu
deyince, bunu yadırgadığını ifade etti.
Bakın, 5442 sayılı İller İdaresi
Kanunundan sadece bir bölümü, 9 uncu maddeyi okuyorum; der ki: "Vali ilde
devletin ve hükümetin temsilcisi ve ayrı ayrı her bakanın mümessili ve bunların
idarî ve siyasî yürütme vasıtasıdır."
Şimdi, bir şeyin politik olması, bir şeyin
siyasî olması bizi rahatsız etmemesi lazım arkadaşlar; biz, hepimiz siyasî
organlarız. Siyaset, devleti yönetme sanatıdır. Bundan dolayı bir rahatsızlık
duymanın bir anlamı yok.
Haa, öte yandan, Sayın Gaydalı'ya ben
teşekkür ediyorum. Ben, bu boş olan okullar var derken, bunların teker teker
hepsinin kaydını kuydunu çıkarıp kendisine gönderebilirim. Gerçekten yapılmış,
yüzde 30 kapasiteyle çalışan, yüzde 20 kapasiteyle çalışan, hiç öğrenci
bulunamayan yatılı okullar var. Bu da, popülizm adına ve maalesef, bakın,
kasaba siyaseti adına yapılanlardır. Sayın Gaydalı dedi ki: "Gittim, kazma
vuruyorlardı okullara…" Sayın Gaydalı, özür diliyorum; ama, sizin döneminizde
o çürük yapılan okulları biz sağlamlaştırdığımız için oralara kazma vuruyorduk.
Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına,
Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral; buyurun.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkanım,
sayın milletvekilleri; yani, Sayın Bakan beni teyit etme konusunda gerçekten
çok üstat. Ben, demin söyledim Sayın Bakan konuştukça hata yapıyor diye. Şimdi,
Sayın Bakanın açıklamasını yetmiş milyon duydu, biz milletvekilleri de duyduk. Sayın
Bakanımın kısa, öz olarak yönetmelikten okuduğu, daha doğrusu genelgeden
okuduğu şey, sayın vali, Başbakanın, bakanların o illerdeki temsilcisi ve buna
göre, bunlar, tamamen... Yani "Sayın Başbakan veya sayın bakanların
oradaki temsilcileri" denildiği zaman, çok affedersiniz ama, burası muz
cumhuriyeti değil, burası Türkiye Cumhuriyeti. Bu ülkenin yasaları var. Bu
ülkenin Anayasası var. Bu ülkenin yönetmelikleri var. Yani, siz "bunlar
bizim temsilcimizdir" demek ve "biz, bizim tercihlerimize uygun tercihler
yapacağız" dediğiniz zaman, siz yine yanlış içinde yanlış yapıyorsunuz
Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Öyle bir şey demedim.
V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Ben, size
öneriyorum: Lütfen... Lütfen, az konuşun; çünkü, konuştukça yanlış şeyler
söylüyorsunuz. Yani, sizin temsilciniz olarak orada olmaları, sizin
düşüncenizin temsilcisi olması manasına gelmez, gelmemelidir. Dolayısıyla,
sizin bu konudaki söylediklerinizin, ben, tekrar, bir gaf olduğunu, buradan,
yetmiş milyona ve zatıâlinize bir kere daha söylemekten üzüntü duyuyorum.
24 Kasımdaki Öğretmenler Günü nedeniyle,
demin, Sayın Bakanım bununla ilgili de buradan ciddî şeyler söyledi. Tabiî,
ben, bunları gayri ciddî bulduğumu açıkça söylemek istiyorum; çünkü, benim
Denizlimden çıkan öğretmenlerim, Polatlı'da tam bir gün bekletildiler, bir gün,
bir gün bekletildiler. Bu nasıl demokrasi anlayışı?!
Haa, Sayın Bakanım, Sayın Başbakanım
derler ki: "Bunların, tutuklananların içinde öğretmen yok." Şart mı
öğretmen olması?! Bunlar kanunsuz insanlar mı?! Bu insanların… Eğer bir veli
öğretmenine destek vermek için geliyorsa suç mu işliyor?! Siz, hangi cüretle
bunları orada tutuyorsunuz?! Siz, aslında, yasaları çiğneyen bizzat
kendinizsiniz. Siz, insanların… Yani, bu insanlar, düşünüyorum, demin bir
arkadaşım söyledi; buradan; adam takıyor Mardin'den… Bunu inkâr edemezsiniz;
ben, Denizli'den gelirken yolda gördüm arkadaşlar. Ankara'nın girişinde,
dolmuşların üzerinde sarı yeşil çaputlar vardı. Benim gözümde bayrak değil.
Bayrak, bir tek bayrak vardır; o da ayyıldızlı bayraktır. Bunlar taa
Mardin-Kızıltepe'den çıkıyor, Bursa'ya gidiyor, oradan geri dönüyor ve bunları
biz dolaştırmamış, biz bunlara karşı toleranslı olmamış oluyoruz. Siz kendinizi
aldatıyorsunuz, Türk insanını aldatamıyorsunuz. Neden; çünkü, PKK'ya,
Hizbullaha çıkan Eve Dönüş Yasasında da bu vardı; ama, bunu, artık, hiç kimse,
hiç kimse sizin baktığınız gözle görmüyor. Bunu, lütfen, bilin.
Bu okullarla ilgili benim altını çizmek
istediğim özel bir konu var. Bakın, Türkiye'de en çok sıkıntı çekilen konu, ara
kadroların yetiştirilmesidir. Milyonlarca, binlerce insanımız, üniversiteli
öğrencimiz, üniversite kapılarında bekliyorlar. Ben bir demiryolcu çocuğuyum.
Eskiden demiryollarının meslek okulları vardı. Bunlar, demiryolu içinde,
demiryoluna uygun, demiryolunu daha iyi çalıştıracak, belli bir kalite
getirecek okullarda yetişen öğrencilerdi. Şimdi, bunlar yok. Çırak okulları
vardı, işçilik öğretirlerdi ve bütün bunların hepsinin bir amacı vardı, ara
kadroları yetiştirmek.
Şimdi, ben... Demin bir arkadaşım, bir
önergeyle buna bir renk getirmek istedi; dedi ki: Tarımla ilgili konularda,
yine, ara kadroların yetişmesi için, bizim ve bu ülkenin gerçekten eğitimli
insanlara ihtiyacı var. Şimdi, bütün bunların bu eğitim içinde düşünülmesi ve
gereğinin yapılmasını istiyoruz; yoksa, devredin bana, ben gereğini yaparım
dediğiniz zaman, şu ana kadar yaptıklarınızla eşdeğer şeylerden fazla bir şey
olamaz.
Ben birtakım değerlerimizin
yitirilmemesinden yanayım; yani, meslek okullarının, bu meslek okullarının
özellikle o mesleğe uygun olan kadroların yetişmesi konusunda Türkiye'nin
yükünü aldığını düşünüyorum ve o meslek okullarından mezun olanlar daha sonra
devlet memuriyeti konusunda çok daha fazla, çok daha erken şans buluyorlar ve
askerliklerini yaptıktan sonra da, çok kısa zaman sonra, yine, kendi
işyerlerinde çalışmaya devam ediyorlar.
Aynı şeyi sağlık okulları, sağlık meslek
liseleri için de söyleyebiliriz; çünkü, buralarda da yetişen insanların
özellikle ara kadrolar konusunda ciddî bir ihtiyacı karşıladıklarını
düşünüyorum.
Ben sözümü daha fazla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Teşekkür
edeceğim Sayın Bakan, pardon, Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Oral.
V. HAŞİM ORAL (Devamla) - İnşallah siz de
bir gün bakan olursunuz Sayın Başkanım; bakın, ağzımdan çıktı.
Ben, tekrar Yüce Meclisi ve yüce halkımı
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
24 Kasımda Ankara'ya giremeyen,
başkentlerine giremeyen ve hiç hak etmedikleri şekilde karşılanan öğretmenlerime
ve öğretmenlerimin yanında olan tüm insanlara geçmiş olsun diyorum; hepsini,
sevgiyle saygıyla kucaklıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Oral.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
Genel Kurulumuzun almış olduğu karar gereğince çalışma süremiz dolmuştur. Bütün
milletvekili arkadaşlarıma, iyi hafta sonları diliyorum.
Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim
konularını sırasıyla görüşmek için, 6 Aralık 2005 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 20.01