BIM 2 4 2005-12-24T09:48:00Z 2005-12-24T09:48:00Z 44 30596 174399 TBMM 1453 348 214174 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22         YASAMA YILI: 4

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 101

26 ncı Birleşim

1 Aralık 2005 Perşembe

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, veteriner hekimlik mesleğinin kuruluşunun 163 üncü yıldönümü münasebetiyle, veteriner hekimlerin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın, tamamlanmış bulunan ulaştırma anaplanı stratejisi çalışmalarına, taşımacılığın ekonomideki itici gücüne, ulaştırmada karşılaşılan sorunlara ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı

3.- Konya Milletvekili Remzi Çetin'in, Lozan Konferansına başlanılmasının yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/341)

2.- Van Milletvekili Cüneyit Karabıyık'ın Çevre Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/343)

3.- Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen'in Çevre Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/342)

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı: 920)

3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009)

V.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, İzmir Arkeoloji Müzesinde yolsuzluk yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/6806)

2.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, tamamlanmamış yatırımlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/8529)

3.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, 58 ve 59 uncu hükümetler döneminde Başbakanlık Tanıtma Fonundan alınan desteğe ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/8547)

4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, 1999-2002 yılları arası Başbakanlık Tanıtma Fonundan alınan desteğe ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/8548)

5.- Kırşehir Milletvekili Hüseyin BAYINDIR'ın, Türk bayrağının tabutlara sarılmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/8607)

6.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, terörle mücadelede verilen şehitlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/8611)

7.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, bazı icra ve iflas dairelerinde resmî görevli olmayan kişilerin çalıştığı iddiasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/9613)

8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, alınan ve hurdaya çıkarılan araçlara ilişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/9793, 9794)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak beş oturum yaptı.

Van Milletvekili Mehmet Kartal, Van İlindeki hayvan yetiştiricilerinin,

Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal, Malatya İlinde yaşanan sağlık,

Sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Faruk Bayrak'ın, korsan yayınlarla ilgili yaşanan sorunlara ve çözüm önerilerine ilişkin gündemdışı konuşmasına, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç cevap verdi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Bahreyn Temsilciler Meclisi arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı,

Millî Savunma Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Kayseri Milletvekili Muharrem Eskiyapan,

Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Erzincan Milletvekili Talip Kaban,

Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 2 üyelik için Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen ve Van Milletvekili Cüneyit Karabıyık,

Seçildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden;

2 nci sırasında bulunan, Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında (1/950) (S. Sayısı: 920),

3 üncü sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;

Ertelendi.

4 üncü sırasında bulunan, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının  (1/1121) (S. Sayısı: 1014) görüşmelerinin tamamlanmasından sonra,

5 inci sırasında bulunan, Tehlikeli Malların Karayolu ile Uluslararası Taşımacılığına İlişkin Avrupa Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/1055)            (S. Sayısı: 1010), görüşmelerini müteakiben,

Elektronik cihazla yapılan açıkoylamalarından sonra, kabul edildiği açıklandı.

6 ncı sırasında bulunan, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/1050) (S. Sayısı: 1009), tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

1 Aralık 2005 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.09'da son verildi.

 

 

Nevzat Pakdil

 

 

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Bayram Özçelik

 

Yaşar Tüzün

 

 

Burdur

 

Bilecik

 

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

No.: 39

II.- GELEN KÂĞITLAR

1 Aralık  2005 Perşembe

Teklif

1.- Manisa Milletvekili Hakan Taşçı'nın; Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri ile Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/629) (Millî Savunma ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.11.2005)

Tasarılar

1.- Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu Tasarısı (1/1147) (Avrupa Birliği Uyum, Adalet ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2005)

2.- Konut Finansmanı Sistemine İlişkin Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/1148) (Adalet; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji  ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2005)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.05

1 Aralık 2005 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26 ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümetin konuşmalara cevap verme hakkı vardır; süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, veteriner hekimlik mesleğinin kuruluşunun 163 üncü yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'a aittir.

Sayın Özkan, buyurun.

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, veteriner hekimlik mesleğinin kuruluşunun 163 üncü yıldönümü münasebetiyle, veteriner hekimlerin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde veteriner hekimlik mesleğinin kuruluşunun 163 üncü yıldönümü nedeniyle, veteriner hekimlik mesleği ve sorunlarıyla ilgili olarak söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğine giriş sürecinde olan ülkemiz, bilindiği üzere, en düşük notu tarım ve hayvancılık alanında almıştır. Avrupa Birliği mevzuatında, veteriner hekimlik mesleğiyle ilgili kanunların toplam mevzuatın yaklaşık yüzde 35'ini teşkil etmesi, mesleğimizin önemini daha fazla ortaya çıkarmaktadır.

Özellikle son zamanlarda, ülkemiz kanatlı sektörünü ciddî bir şekilde tehdit eden tavuk vebası ya da halk arasında kuş gribi olarak tanımlanan hastalığın mahallinde söndürülmesi, veteriner hekimlerin başarılı bir çalışmasıyla sonuçlanmıştır. Bugüne dek hayvan hastalıklarında yaşanmış olan tüm problemler, veteriner hekimlerimizin başarılı çalışmalarıyla çözümlenmiştir. Ayrıca, bu başarılı çalışmalar uluslararası düzeyde kabul görmüştür. Ancak, veteriner hekimlerimizin özlük ve ekonomik sorunları, günümüzde hâlâ devam etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, yıllarca ülkemize ve diğer ülkelere de hizmet vermiş olan veteriner kontrol ve araştırma enstitülerinde, yeni veteriner hekim alınmaması ve uzmanlık yönetmeliğinin iptal edilmesi nedeniyle, yetişmiş personel konusunda sıkıntılar yaşanmaktadır.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun yürürlüğe girmesiyle, mesleğimizin uzmanlık eğitimi, maalesef, kesintiye uğramıştır. Bakanlıkça yaptırılan uzmanlık eğitiminin, Maliye Bakanlığı, YÖK ve dolayısıyla fakülteler tarafından kabul edilmemesiyle veteriner hekimlik mesleğinin bilimselleşmesi engellenmiştir.

Dünyanın yöneldiği uzmanlaşma eğitimine, ülkemizde vurulan darbeler neticesinde, araştırma enstitülerinde, ciddî boyutlarda bir uzman eksikliği vardır. Bu nedenle, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu metninde geçen "tıpta uzmanlık" ifadelerinin "beşerî veya veteriner tıp uzmanlığı" şeklinde değiştirilmesi veya eklenmesiyle mesleğimizde uzmanlığın yolu açılacak ve bu bilimsel eksiklik ortadan kaldırılacaktır. Bu nedenle, uzmanlık eğitimi, şu anda bulunduğu bakanlık uhdesinden çıkarılmalıdır. Bu yönetmeliğin, şu anda APK bünyesinde hazırlanan taslak halinde çıkarılması bile yeterli olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığına bağlı olan ve belediyelerde görev yapan veteriner hekimlerin durumları da içler acısıdır. Bazı belediyeler, belediye bütçesine yük getirdiği gerekçesiyle, kadrolu veteriner hekim çalıştırmaktan kaçınmakta, bunun yerine, 200 - 250 milyon gibi bir ücretle sözleşmeli personel çalıştırmaktadır. Bu nedenle, mezbahası olan her belediyeye kadrolu veteriner hekim çalıştırma zorunluluğu getirilmelidir. Belediyeler, mezbahalara kâr eden değil, sağlıklı et üreten kuruluşlar olarak bakmalıdır. Ayrıca, belediye veteriner hekimleri, gerek kesim öncesi gerekse kesim sonrası yaptıkları muayenelerle, hayvanlardan insanlara geçen hastalıkları kontrol etmekte ve kendileri bu hastalığa maruz kalmalarına rağmen fiilî hizmet tazminatı alamamaktadırlar. Bu adaletsizliğin önüne geçilmesi amacıyla gerekli yasal düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır; belediye veteriner hekimlerinin fiilî hizmet tazminatı almaları sağlanmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, yine ziyaret ettiğim hayvan sağlığı şube müdürlüklerindeki meslektaşlarımın ve veteriner sağlık teknisyenlerinin sığırlarda kulak küpelemesi ve bu hayvanların veri tabanına işlenmesiyle ilgili olarak yoğun çalışmalarda bulunduklarını gözlemlemiş bulunuyorum. Bundan dolayı, meslektaşlarım, aslî görevleri olan koruyucu veteriner hekimlik alanında yoğunlaşamıyorlar; bu nedenle, bu tür işler için Bakanlık yeterli teknik eleman bulundurmalıdır. Veteriner hekimler ve veteriner sağlık teknisyenleri aslî görevlerine döndürülmelidir.

Veteriner hekim meslektaşlarımız özverili çalışmaları ve bağlı bulundukları dönersermayelerine büyük miktarlarda katkıda bulunmalarına rağmen dönersermayeden pay alamamaktadırlar. Bu da, doğal olarak eşdeğer görevler yapan ve dönersermayelerden pay alan meslek gruplarıyla kıyaslandığında, ciddî sıkıntılar yaratmaktadır, dolayısıyla da, meslektaşlarımızın çalışma arzusunu ve şevkini kırmaktadır. İlgili yasal düzenleme, Plan Bütçede beklemektedir, Sayın Bakanın imzası da bulunmaktadır, acilen görüşülmesi tüm meslektaşlarımızın isteğidir. Ancak, dün Plan ve Bütçe Komisyonunda Maliye Bakanlığı bütçesi görüşmelerinde, kontrol araştırma laboratuvarlarında çalışan personelin dönersermayeden pay almaları konusundaki önergemiz tamamen AKP oylarıyla kaldırılmıştır.

Yine, sunî tohumlama konusunda meslektaşlarımızın birtakım sıkıntıları vardır; sıkıntılar, Bakanlık tarafından bilinmektedir ve çözüm beklenmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özkan.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Belediyelerde çalışan veteriner hekimlerimiz eskiden daimî encümen üyesi olurken, yeni çıkarılan Belediyeler Yasasıyla encümen üyelikleri ellerinden alınmıştır. Bu konuda acilen bir yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bir başka konu da, veteriner hekimlik mesleğinin icraı hakkındaki 6343 sayılı Yasanın 1954 yılından beri güncellenmemiş olmasıdır. Yasamız 51 yaşındadır. Dolayısıyla, meslektaşlarımızın yetki ve sorumlulukları, halen, dar bir kapsamda bulunmaktadır. Bu yasanın bir an önce günümüz şartlarına uygun bir hale getirilmesi için düzenlemeler acilen yerine getirilmelidir. Zira, 1983 yılında uygulanmaya başlanan reorganizasyondan sonra, gerçekten, meslektaşlarımız ciddî sorunlar yaşamaktadır. Her türlü vakaya acil müdahale etmesi gereken veteriner hekimler, tekniker ve teknisyenleri, araç, gereç ve eleman sıkıntısı çekmektedirler. Bu konuları Sayın Bakanımızın da çok iyi bildiğinden ve irdeleyerek yakında bir çözüm arayışı içerisinde olacağından hiç kuşkumuz yoktur. Bir veteriner hekim bakanın olduğu bir dönemde hak kaybına uğramamız biz meslektaşlarımızı üzmektedir.

Birçok meslek grubuna taşıma ruhsatlı silah verilmektedir. Gece gündüz demeden dağ, bayır dolaşan veteriner hekimlere de, yapılacak bir yasal düzenlemeyle bu hak tanınmalıdır. Özel çalışan arkadaşlarımıza, ilaç, aşı, araç, gereç, malzeme alma ve klinik açma koşullarını yerine getirmesi için, Halk Bankasından özel faiz indirimli krediler sağlanmalıdır.

Şu anda uygulanan sunî tohumlama teşvik ücretleri haziran ayından itibaren ödenmemiştir; acilen ödeme beklenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; veteriner hekim bir milletvekili olarak, bugün, ülkemizde 163 üncü öğretim yılını tamamlamış bir meslek grubu ve bu grubun bir üyesi olmam nedeniyle, bu 163 yılda, ülkemiz adına, gerek hayvan hastalıklarının kontrol ve eradikasyonunda gerekse de ülke hayvancılığının geliştirilmesinde birçok özverili çalışmalarla, hayvanlardan insanlara bulaşabilecek hastalıkları engellediğimizi, çözümlediğimizi belirtiyoruz. Yalnız, meslektaşlarımız, en azından, veteriner hekimlik mevzuatının Avrupa Birliği ülkeleri normlarına uydurulmasını ve Batılı meslektaşlarının yararlandığı özlük haklarına sahip olmalarını bekliyorlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yıllardır Bakanlığımız tarafından veteriner hekim atamaları yapılmamaktadır. Bu arada, baba harçlığına son vermek isteyen genç bir arkadaşımın başından geçen bir olayı sizlerle paylaşmak isterim.

Veteriner hekim bir arkadaşım iş aramaktadır. Bir şantiye önünden geçerken, ağır vasıta ehliyeti olan bir şoför arandığını görür. Hemen şantiyeye girer ve yetkiliye ulaşır. Ağır vasıta ehliyetinin olduğunu söyler ve çalışmak istediğini belirtir. Yetkili okey verir ve en kısa zamanda işe başlayabileceğini söyler. Bu arada, başka bir mesleği olup olmadığını sorar. Arkadaş da veteriner hekim olduğunu söyler. O zaman yetkili arkasını döner ve işe alamayacağını belirtir. Arkadaş gerekçesini sorar. Yetkili "kusura bakmayınız, ben üniversite mezunu birisine emir veremem ve emrimde çalıştıramam, onun kıymetini ben bilirim" der. Veteriner hekimlerimizin kıymetlerini bizler de bilelim, seslerine kulak verelim.

Veteriner hekimlik mesleğinin yıldönümü dolayısıyla, tüm meslektaşlarımı, öğretmenlerimi en içten dileklerimle kutluyorum, bugüne dek ülke hayvancılığı için yapılan özverili ve başarılı çalışmalarının bundan sonrasında da süreceği inancıyla, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Gündemdışı ikinci söz, tamamlanmış bulunan Ulaştırma Ana Planı Stratejisi hakkında söz isteyen Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'ya aittir.

Sayın Ilıcalı, buyurun.

2.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın, tamamlanmış bulunan ulaştırma anaplanı stratejisi çalışmalarına, taşımacılığın ekonomideki itici gücüne, ulaştırmada karşılaşılan sorunlara ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Temmuz 2005'te tamamlanan Ulaştırma Ana Planı Stratejisi çalışması hakkında Yüce Meclisimizi bilgilendirmek amacıyla gündemdışı söz almış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ulaştırma Bakanlığımızın önerisi, Bakanlar Kurulu kararı, Başbakanlığın teklifi ve Yüce Meclisimizin 28.4.2004 tarihli 81 inci Birleşimindeki onayıyla Ulaştırma Ana Planı Stratejisi çalışmasının koordinatörlüğünü yürütmem ve bu çalışmanın tamamlanması sebebiyle sizlere bilgi vermek için huzurunuzdayım. Yani, bu çalışmaya oylarınızla başlamıştım. "Ne oldu" diye, bu konuda bilgilendirmek için hazırlanan dokümanlarla beraber huzurlarınızdayım.

Dünya ticareti, İkinci Dünya Savaşından sonra ilk kez 1980'li yılların ilk yarısında daralmış; ancak, 1984 yılında başlayan canlanmayla 1980 yılındaki ticaret hacminin yaklaşık 2,5 katına ulaşan bir büyüme göstermiştir. Bu zenginleşme, zamanın değerini artırmış, ulaşımın hızlandırılmasını zorlayan bir etki olmuştur. Yani, ekonomik canlanmanın olabilmesi için ulaştırma itici bir güç. Ekonomisi gelişmiş ve gelişmemiş ülkelere baktığımız zaman, aradaki, aynen ekonomik kriterler gibi, ulaştırma türleri arasında, dağılımları arasında, uzunlukları arasındaki farkı da görmüş oluyoruz.

Bilim ve teknolojideki atılımların yönlendirdiği ekonomik, toplumsal, kültürel gelişmeler, küreselleşmenin ortaya çıkardığı ulaştırmaya yönelik sonuçlara bir bakacak olursak, yüksek hızlar, hem kentsel hem ulusal bağlamda hem de küreselleşme koşullarında uluslararası ulaştırmada mesafelerin uzaması sonucunu doğurduğunu, ayrıca, hammadde ve işlenmiş ürünlerin talep edilen yere düşük maliyetli ve zamanında ulaştırılmasının önemini artırdığını, özellikle, karayolu trafiğinin neden olduğu trafik sıkışıklığı, kazalar, gürültü, hava kirliliği gibi çevre sorunları ile küresel iklim değişimleri olgusu karşısında, çevreye olumlu gelişmelerinin yönlendirilerek, sürdürülebilir ulaştırma politikalarının önem kazandığını, akıllı ulaştırma sistemlerinin araçlardan yola, sinyalizasyon sisteminden talep tahminine kadar birçok işletimde, çok alanda yararlı olduğunu söyleyebiliriz.

Günümüzün ulaştırması karayolu ve otomobil egemenliği altındadır. Bu yüzden, diğer olumsuzluklara ek olarak çevreye zararları yaşamsal önemdedir. Hemen her ülke için karayolu, demiryolu, denizyolu, havayolu, boru hatlarının kullanıldığı bütün ülkelerde sistemlerarası dengesizlik görünmektedir. Tabiî, bu dengesizlik birçok ülkede, örneğin, ülkemizde oldukça yüksektir. Ülkemizin üyelik süreci içinde bulunduğu Avrupa Birliğine dahil ülkelerde de bu sıkıntılar yaşanmaktadır. Gösterilen tüm çabalara karşın, Avrupa Birliğinde ulaştırmanın durumu kaygı verici olarak belirtilebilir. Çünkü, genelde, sistem dengesiz gelişmiştir, anaarterler, karayolu, demiryolu, havayolu olarak sıkışık durumdadır, kentlerdeki sorunlar daha ağırdır, toplum sağlığına, çevreye olumsuz etkiler artmış, ulaşım güvenliği yetersiz bir duruma düşmüştür.

Ekonomik gelişmeye bağlı olarak Birliğin genişlemesi nedeniyle sorunların daha da artacağı tahmin edilmektedir. Müzakere sürecinde ulaştırma konusu ülkemiz için de önemli bir başlık olacaktır. Ülkemiz ulaştırmasında birçok sorun vardır. Bu durumu irdelemek için sektörün kuvvetli, zayıf yönlerine, fırsatlar ve tehditlerin bazılarına bakmamız gerekmektedir.

Ülkemizdeki ulaşım sektörünün kuvvetli yönlerine bakacak olursak; karayolu taşımacılığını disiplin altına alarak denetimdışı büyümesini önleyebilecek Karayolu Taşıma Kanunu sizlerin oylarıyla, Hükümetimizin getirmiş olduğu Taşıma Kanunu yürürlüğe girmiştir.

AB'ye uyum gelişmeleri doğrultusunda ulaştırma türlerinin, etkin hizmet sunmalarını sağlayacak biçimde yapısal dönüşüm süreci içine girmiş olmaları, yatırım, işletme konularında iyileştirmelerin başlatılmış olması... Bu da kuvvetli bir yanımızdır. Kombine taşımacılığın gelişmesi için gerekli olan lojistik alanda gelişmeler başlamış, siyasal iktidarın ulaştırma türleri arasındaki dengenin oluşması için denizyolu, demiryolu, havayoluna destek verme söylemlerinin somut yönde uygulanması, çıkan yasalar, alınan bazı tedbirler… Bu manada hepsini söylemem tabiî mümkün değil, birkaç tane daha önemli başlık söyleyeceğim: Marmaray Projesiyle İstanbul kentsel…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ilıcalı, konuşmanızı tamamlayınız.

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - … ulaştırmasında; ayrıca, Avrupa-Asya ulaştırmasında kesintisiz demiryolu bağlantıları sağlanacak, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde stratejik konumları sayesinde limanlarımızın, iyileştirmeler yapılması koşuluyla, kombine taşımacılığa elverişli, aynı zamanda Akdeniz'de ana liman olacak kapasiteye sahip bulunması, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattıyla ilgili olarak Mersin ve İskenderun limanlarının daha büyük önem kazanması... Tabiî, bu arada sektörün zayıf yanlarına da bakacak olursak, birkaç maddeyle sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ulusal ve kentsel ulaştırma yatırımlarında işletmecilik alanlarında genelde ulaştırma yönetim ve denetiminde çok sayıda kamu kuruluşunun söz sahibi olması, aralarında eşgüdüm zayıflığı nedeniyle ulaştırma sisteminin verimsiz işletilmesi, ulaştırma türlerinin taşıma payları arasında denge bulunmaması gibi daha birçok madde sayılabilir. Tabii, burada daha fazla zamanınızı almamak için atlıyorum bu maddeleri.

 Fırsat olarak... Birkaç tane de fırsat söylemek gerekirse; ülkemiz ulaştırma altyapısı verimli, yüksek kapasiteli, çağdaş teknolojilerle donatılmış, evrensel özelliğe kavuşturulması halinde, uluslararası transit taşımalar için cazip hale gelebilecektir.

Avrupa Bakanlar Konseyi tarafından planlanmış olan yüksek hızlı demiryolu ağının -ülkemizden geçecek şekilde- ülkemiz ile Avrupa-Ortadoğu arasındaki köprüyü oluşturacağı, Türkiye'nin lojistik üs olması için uygun olan konumunun iyi değerlendirilmesi ve kararlılıkla uygulamaya geçilmesi gibi önemli hususlar sayılabilir.

Sonuç olarak diyoruz ki: Günümüze kadar izlenen kötü politikalar sayesinde kalıcı bir ulaştırma politikamız olmaması, hükümetlerin çok sık değişmesi, Ulaştırma Bakanlarının, hükümetlerin ömrünün az olması yüzünden kalıcı bir ulaştırma politikası geliştirilememiş ve uygulanamamıştır. Sonuç olarak da ülkemizde yükte yüzde 92, yolcuda yüzde 95'lik pay karayoluyla neredeyse tek başına ulaştırma sistemini karşılama durumuna gelmiştir.

Avrupa Birliğine giriş hazırlıkları ulaştırma sistemimizde öne çıkan bir gelişme olmuştur. Bu bağlamda önemli ve yoğun çalışmalar yapılması gerekmektedir. Bu çalışmaları sorunlarımızın çözümü yönünde değerlendirmek ve hızlandırmak zorunda kalmaktayız. Bizden önceki dönemde, 21 inci Dönemde de ulaşım ve trafik sorunlarına yönelik, Ahmet Tan'ın Başkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir araştırma komisyonu kurulmuş, hazırlanan raporda da ulaştırma sistemleri arasında dengenin sağlanacağı bir çalışmanın yapılması yer almıştır.

Bundan önce, yine, 1983-1993 yılları arasında hazırlanan Ulaştırma Ana Planının yine sonuçlarına ulaşılamamış, amaç, karayolu, demiryolu ve denizyolları arasında dengeyi sağlamakken, yine, karayolu lehinde, olumsuz bir şekilde karayolunun aldığı pay artmıştır. Geçtiğimiz yıllara baktığımızda, Devlet Planlama Müsteşarlığımızca hazırlanan beş yıllık kalkınma planlarının, genellikle dikkate alınmadığını, bunun yerine yıllık ve politik ağırlıklı planların benimsendiğini görmekteyiz. Ama, hükümetimiz, iktidara gelir gelmez, Ulaştırma Bakanımızın gayretleriyle, ülkemizdeki ulaşım sistemleri arasındaki dengesizliğin ortadan kaldırılması yönünde çok önemli bir adım atılmış, ulaşım ana planı hazırlanması için önemli bir atıf teşkil edecek strateji çalışmasına başlanmıştır. Sayın Bakanımız Binali Yıldırı m Bey göreve başladıktan daha bir hafta sonra, makamında, bu konunun uzmanı üniversitelerin öğretim üyeleri, bürokratlarıyla bir toplantı yapmış ve sonuçta, uzun bir hazırlıktan sonra, Ulaştırma Ana Planı Stratejisi çalışmasının yapılması, İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlüğüyle, 18 Aralık 2003 tarihinde imzalanmıştır ve bu, geçtiğimiz aylarda, bu kadar üniversitenin desteğiyle, 200'e yakın uzmanla beraber üç cilt, bir tane de özet raporu olarak tamamlanmış. Bakanımız, bundan bir ay önce, bunu, medyayla, bir basın toplantısıyla paylaşmıştır.

BAŞKAN - Sayın Ilıcalı, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen.

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Hemen tamamlıyorum.

Bu rapor üç rapordan oluşmuş olup, birinci raporda projenin dünyadaki gelişimi, Avrupa Birliğindeki ulaştırma politikaları, ikinci raporda birinci raporda yer alan veri bilgilerinin analizi, üçüncü raporda ise, ulaştırma türleri için kuvvetli, zayıf yanlar, fırsatlar, tehditler ile sonuçlar geliştirilmiş.

Sonuç olarak, ulaştırma türleriyle ilgili kurumları tek çatı altında toplayacak, koordinasyon sağlayacak yönetim yapısının gerçekleştirilmesi; ulusal stratejik ulaştırma planının hazırlanmasının, yürütülmesinin güncelleştirilmesi; ulaştırmaya yönelik verilerin toplanması, güncelleştirilmesi; ulaştırma yatırımlarının finansmanı konusunun çözüme kavuşturulması; ulaştırma eğitim çalışmalarının etkinleştirilmesi... Bu manada çok önemli bir adım atılmış olup, bundan sonra, Bakanlığımızın bu projenin üzerine, yapacağı diğer çalışmalarla beraber, ülkemizdeki önemli bir problem ortadan kalkacaktır. Tabiî, bu projenin hazırlanmasında çok büyük emeği olan Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım'a, hükümetimize, destek veren bürokratlara ve proje yürütücümüz İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emine Ağar'a, projeye destek veren diğer öğretim üyelerine, Ulaştırma Bakanlığımızın Müsteşarına, bürokratlarına, APK Daire Başkanına, bu projeye destek veren Çevre Bakanlığına, Karayolları Genel Müdürlüğüne, Millî Savunma Bakanlığına, Genelkurmay Başkanlığıma, emeği geçen herkese ve siz değerli milletvekillerimize, gerek yasalarda gerek görevlendirmelerde bu konuda verdiğiniz destekten dolayı teşekkür ediyorum. Konuşma süremi artırmama rağmen göstermiş olduğunuz sabra, bu önemli konu için gösterdiğiniz sabra teşekkür edip, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Ülkemize hayırlı olsun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ilıcalı.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmaya Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakanım.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Erzurum Milletvekilimiz Sayın Mustafa Ilıcalı'nın, çalışmaları tamamlanmış olan Ulaştırma Ana Planı Stratejisi hakkındaki gündemdışı konuşmasıyla ilgili söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğimiz gibi, ülkemizde, ulaşım sektörü, ne yazık ki, yıllardan beri bir plana bağlı olarak değil, ihtiyaçların günübirlik karşılanması anlayışıyla, kendi doğal akışı seyrinde bugüne kadar gelmiştir. Geçmişe baktığımızda, ulaşımla ilgili tek planlamanın 1983-1993 yıllarını kapsayan Ulaştırma Ana Planı olduğu; ancak, bunun da, maalesef, hiçbir uygulama yapılmadan raflarda tozlanmaya terk edildiği bir gerçektir. Ülkede bir ulaşım ana planı olmayınca, ulaşım türleri arasında bir entegrasyonun, bir birlikteliğin sağlanması da, doğal olarak, mümkün olmadı ve ulaşım modları, birbirinden bağımsız olarak, dengesiz bir şekilde gelişti. 1950'ye kadar demiryollarında yaşanan hamle, 1950'den sonra, karayollarının -yoğunluklu olarak- gelişmesine ve böylece 2000'li yıllara geldiğimizde, yurtiçi yolcu ve eşya taşımacılığında, yüzde 90'ın üzerinde karayolu bağımlı bir ulaşım sistemi gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bunun kötü sonuçları, olumsuz sonuçları, bugün, hepimizin hayatında görülmeye başlandı. Yılda, Avrupa Birliği ortalamasının 6 katı trafik kazası, her yıl, bir kasaba büyüklüğünde insanımızın hayatını kaybetmesi, 100-150 bin insanımızın yaralı ve sakat kalması ve milyarlarla ifade edilen bir kamu kaynağının yok olup gitmesi. Üstüne üstlük, yolların, yirmibeş yıl gibi bir süreyle kullanılması, dayanması öngörülürken, yıllar içindeki aşırı trafik yükü nedeniyle, ikibuçuk üç yıl gibi bir sürede yolların tekrar yenilenme ihtiyacı doğmaktadır.

İşte, bu plansız gidiş, bu gelişigüzel ulaşım politikası, daha doğrusu politikasızlığı, sürdürülebilir bir şey değildi. Bu yüzden de, Hükümetimizin, gerek programında gerekse acil eylem planında, bir Ulaşım Ana Plan Stratejisi yapılması ve buna göre, ulaşım türleri arasındaki dengeyi gözetecek bir proje önceliğinin belirlenmesi öngörülmüştü. Bu amaca yönelik olarak, Bakanlığımız, çalışmalara başladı. 18 Aralık 2003 tarihinde İstanbul Teknik Üniversitesinin koordinatörlüğünde, Yıldız Teknik Üniversitesi, Süleyman Demirel Üniversitesi ve Erzurum Atatürk Üniversitesinin konuyla ilgili değerli bilim adamlarının oluşturduğu bir çalışma grubuyla bu çalışmalara başladık. Meclisimiz de, Erzurum Milletvekili ulaştırma uzmanı Prof. Dr. Mustafa Ilıcalı Hocamızı bu çalışma grubuna koordinatör olarak tayin etti ve bu çalışmalar, geçtiğimiz bir iki ay öncesi tamamlandı.

Bu safahatta yapılan çalışmalar, Birinci Ara Rapor, İkinci Ara Rapor ve Nihaî Rapor olarak, şurada gördüğünüz 4 cilt halinde tamamlandı ve bundan sonra bu çalışmalar, değerli milletvekilleri, ulaşım projeleri, ulaşım planlamaları için önümüzdeki on yıl süreyle, bizim, âdeta bir uygulama dokümanımız haline geldi.

Peki, bu çalışmalarda ne var; bunlara kısaca değinmek istiyorum. Mustafa Ilıcalı Vekilimiz söyledi; ama, şu kadarını söyleyeyim: Burada, dünyadaki ulaşım politikaları ve uygulamaları, dünyadaki mevcut durum, Türkiye fotoğrafının çekilmesi ve yapılması gereken hususlar, hem genel hem de ulaşım alt modları itibariyle neler yapılmalı; onlar belirlendi ve buna yönelik proje öncelikleri de belirlendi.

Şimdi, biz, Bakanlık olarak bu işleri yaparken, sadece, bu plan bitsin de, ondan sonra biz işleri yaparız demedik. Aslında, sorunu hepimiz biliyoruz. Sorun, Türkiye'de ulaştırma alt modları arasında, türleri arasında bir bağlantı yok. Bu, ulaşım sisteminin yönetiminin dağınık olmasından kaynaklanıyor. Örneğin, karayolları, Bayındırlık Bakanlığı; balıkçılık, Tarım Bakanlığı; yol güvenliği, İçişleri Bakanlığı; trafikle ilgili konular yerel yönetimlerde, bazılarının mahallî idarelerde olması dolayısıyla, ne yazık ki projelerin birbiriyle entegrasyonu, birbirini desteklemesi ve öncelik belirlemesinde istenen sonucu sağlamamış. Bu nedenle de, bu çalışmada en önemli üzerinde durulan husus, ulaşım modları arasında dengeyi sağlayacak, buna göre öncelikleri belirleyecek tedbirlerin ne olduğu tüm ayrıntısıyla yer almıştır. Kısaca, çok fazla zamanınızı almadan, bu hususta, sektör sektör, Ulaşım Ana Plan Stratejisini hazırlayan yönlendirme komitesi ve çalışma grubunun yaptığı tespitleri ve önerileri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Genel olarak, ulaştırma sektörü için, ulaşım modları arasındaki dengesizliğin giderilmesi. Az önce söyledim, yurt içinde karayolu ağırlıklı bir ulaşım sistemi var; bunun sürdürülebilir olması da artık mümkün değil.

Peki, bunun için biz ne yaptık; hemen, deniz taşımacılığında, gerek deniz güvenliğinin artırılması gerekse limanlarımızın daha fazla kullanılması için liman ücretlerini yüzde 50 düşürdük. Ayrıca, kabotaj hattımızda taşımacılık için ÖTV'yi kaldırdık. Bunun anlamı şu: Bugün, mazot, pompada 2 liraysa, bunu 70 kuruşa düşürdük. Amacımız, 8 400 kilometre sahilimiz olan bu ülkede, deniz taşımacılığını, balıkçılığı, turizm tekne taşımacılığını ve koster taşımacılığını geliştirmek, yolcu taşımacılığını geliştirmek, yolcu taşımacılığını geliştirmek. Bunun pratik sonuçlarını da almaya başladık. Bu yolla, 200 trilyon liralık bir teşvik sağladık; ancak, bu, ucuzlayan yolcu taşıma ve İDO'nun, TDİ'nin taşıdığı yolcu ve araç sayısındaki artışla, balıkçılarımızın daha fazla avlanma ve daha ucuza balık temin etme, turizmle uğraşan guletlerin, teknelerin yıllardan sonra ilk defa kâr eder hale gelmesiyle pratik sonuçlarını vermeye başladı. Geçtiğimiz iki yıl içerisinde, Türkiye'de sadece 2 limanı ziyaret eden kruvazör, yani turist gemileri, bugün 7 limanımıza düzenli sefer yapmaktadırlar ve gelen gemi sayısı, bir yıl önce 349 iken bu sene 430'a çıktı, yolcu sayısında yüzde 130'un üzerinde artış oldu. Bu da, turizmimize önemli bir artı kaynak sağladı. Bu, denizcilikte alınan tedbirler sonucu, bu kısa sürede geldiğimiz nokta.

Aynı şekilde, karayolu taşımacılığı konusunda da, yine, bu Mecliste, muhalefet-iktidar, birlikte, ilk defa, elli yıldan beri mevzuatı olmayan bir sektörü düzenledik; Karayolu Taşıma Kanununu çıkardık ve bu kanun, bu Mecliste, sadece 10 dakikada çıkan bir kanun; çünkü, bu konuda, gerek muhalefetimiz gerek iktidar gerekse sektör tam bir işbirliği halinde çalıştı. Ona bağlı olarak yönetmelik getirdik.

Burada, üç temel ilke var: Karayolu taşımacılığında, malî yeterlilik, meslekî yeterlilik ve meslekî saygınlığı esas alan, kurumsal taşımacılığa geçiş sağlayan bir altyapıyı oluşturduk.

Kara taşımacılığımız, bu ülkenin kanayan yarasıdır. 70 yaş ile 22 yaş arasındaki kamyon sayısı 250 000 değerli milletvekilleri. Toplam 890 000 kamyon var yurt içinde taşıma yapan, bunların 300 000'i her an boş; yani, bir arz fazlası var. Bu da, sektörün olumsuz ve sağlıksız gelişmesinin en önemli, en vahim sonuçlarını oluşturuyor. İşte, bunu belirli bir süre diliminde dengeye getirecek, yaşlı araçları sistemden çekecek, sektöre yeni girişlere belirli usuller getirecek bir düzenlemedir.

Önceden, taşımacılık yapmak için hiçbir kriter yoktu; 3-5 milyar cebinde parası olan, bir galeriden bir kamyon alıp taşıma işine girebiliyor ve çile de ondan sonra başlıyordu. Ömür bitiyor, bu çile bitmiyor; aileden çocuğa, çocuktan çocuğa geçer şekilde devam eden, bitmeyen, hazin bir öyküye dönüşmüştü. İşte, bu kanunla, sektör, önümüzdeki 2009 yılına kadar, kademe kademe, mevcut yapıda da insanların mağdur olmamasını da dikkate alarak, bir sistematik yapıya kavuşacak ve denge sağlanması için tedbirler geliştirilecektir. Karayolu taşımacılığında da bu tedbirlerle birlikte nihaî hedefimiz, on yıllık süre içerisinde yüzde 92 yük, yüzde 95 yolcu taşımacılığını yüzde 70 seviyelerine çekmek, aradaki payı da deniz, demiryolu, hava taşımacılığına yaymak suretiyle bir denge sağlamayı hedefliyoruz.

Diğer bir alan da, tabiî, hava taşımacılığıdır. Ülkemizin coğrafî durumu malum. Hava taşımacılığı da, ne yazık ki, fevkalade sınırlı bir şekildeydi. Esasen, hava taşımacılığının, taşımacılık bütünlüğü içerisinde çok büyük pay alması beklenemez; ancak, Amerika gibi, çok uzun mesafeleri olan, büyük, Rusya gibi, bu bölgelerde hava taşımacılığının payı daha fazladır; ama, ülkemizde gerçekçi olan oran yüzde 5 ile 10 arasındadır. Bu amaca yönelik de, bildiğiniz gibi, 2003 yılında bölgesel hava taşımacılığı projesi başladı. Bununla ilgili bazı vergi teşvikleri, meydan ücretlerindeki teşvikler sonucu iki yıl içerisinde geldiğimiz nokta çok çarpıcıdır değerli milletvekilleri. IATA Uluslararası Havayolları Taşıma Birliğinin yaptığı tahminlere göre, Türkiye 2015 yılında toplam hava taşımacılığındaki yolcu sayısının 55 000 000 olacağı öngörülüyor. Biz göreve başladığımızda toplam taşıma 31 000 000'du, bu sene 59 000 000 olarak seneyi tamamlayacağız; yani, IATA'nın on yıl sonra öngördüğü rakamı biz 2005'te aşmış oluyoruz ve yine uluslararası tahminlere göre dünyada en hızlı büyüyen hava taşımacılığındaki beş ülkeden üçüncüsü Türkiye. Bu, tabiî, çok güzel bir şey. Halkımız, artık, daha rahat uçağa biner hale geldi. Bir yıl içerisinde 9 000 000 yolcu artışı olmuş; bunların yarısı ilk defa uçağa binen insanlarımız.

Tabiî, bunun beraberinde getirdiği sorunlar yok değil. Birdenbire uçak sayısı iki katına, yolcu sayısı iki katına çıkınca meydanlarımızda sıkışıklıklar oluyor, yetişmiş personel karşılamada sıkıntılarımız oluyor ve sivil havacılık yönetiminin kadrosunun yetersizliği de bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bundan şu anlaşılmasın: Şartlar ne olursa olsun, uçuş güvenliği, havaalanı emniyeti bizim vazgeçemeyeceğimiz, taviz veremeyeceğimiz en önemli konulardan bir tanesidir. O bakımdan, yine bu Meclisin gayretleriyle Sivil Havacılık Kanununu yeniledik, çıkardık; şimdi, bunun yönetmeliklerini yapıyoruz. Burada uzman personel istihdamının önü açıldı; onların malî şartlarını iyileştirdik. Bunu da beklemeden, şimdi hizmet alımı suretiyle de, denetimleri daha sık yapacak bir yapılanmayı, bir ekibi de oluşturduk.

Son günlerde hava sahamızın bazı uçuşlarda güvenliği olmadığı, gayrimeşru uçuşların yapıldığı yönünde, basında, maalesef, haberler alıyorum. Bunları, yeri gelmişken, bu hususu, aracılığınızla, Yüce Meclisin bilgisine ve kamuoyunun bilgisine sunmak istiyorum.

Türk hava sahası, Ankara'nın batısı, Ankara'nın doğusu olmak üzere, iki FIR alanına bölünmüştür; yani, uçuş emniyet bölgesi. Batı bölgesi birinci FIR hattı, doğu bölgesi ikinci FIR hattı. Bu bölge, 780 000 kilometrekarelik hava sahamızı, sınırlarımızdan yukarıya doğru sonsuza kadar çizilen dikey bir düzlemle tamamen Türkiye Cumhuriyetinin kontrolünde olduğu anlamına geliyor. Sınırlarımızın belirli noktalarından giriş yapan -her yerden giriş yapma şansınız yok; nasıl karada sınır kapılarımız varsa, havada da sınır kapılarımız var- uçaklar kendilerine tahsis edilen güzergâhları izleyerek ya istediği meydana iner yahut da ülkemizi transit geçiş yaparak terk eder. Bu uygulamanın dışına taşan, bilgi vermeden, kendini tanıtmadan, kim uçuş yaparsa yapsın, anında tedbiri alınır. Tedbir nedir; tedbir, uyarılır; uyarılara cevap vermezse Türkiye'nin hava savunma unsurları bunlara refakat eder, herhangi bir kötü niyetli faaliyet olmadığı kanaati hâsıl oluncaya kadar eskort ederler, takip ederler, gereğini yaparlar. Durum bu kadar nettir.

Hava sahamız yolgeçen hanı değildir. Öyle, şu istihbaratın uçağı gelecek, bu gelip geçecek… Burası muz cumhuriyeti değil değerli arkadaşlar! (AK Parti sıralarından alkışlar) Kimse, başkalarının işbirliğini, Türkiye'nin üzerinden siyaset yaparak yapma gayreti içinde olmasın.

Bir uçak Türkiye'de bir meydana inecekse, önce tayin ettiği acente vasıtasıyla izin alacak ve o izne göre gelip uçuşunu tamamlayacak, gidecek. Uçuşların çeşitleri var, business flight dediğimiz iş uçuşu, VIP uçuşu, tarifeli uçuş, tarifesiz uçuş, teknik uçuş, daha birçok uçuş türleri var. Bunların hangisini tercih ettiyse, bunları belirtecek, gelecek. Herhangi bir zararlı faaliyete katılması da mümkün değil.

Esasen, diyelim ki, bir ülkenin bir istihbarat kuruluşu bizde uçuş yapmak istiyor; bunun da prosedürü var. Bir askerî uçak kendi hava sahamızda uçuş yapmak istiyor, bunun da prosedürü var. Nedir; orada da, diplomatic clearance dediğimiz, diplomatik yollardan bu izin talepleri bize ulaşır, bizim Dışişlerimiz buna olur verirse, bu uçuş da gerçekleşir. Bunun yolu da budur. Yoksa, sivil amaçlı uçuşların tamamen sevk ve idaresi Bakanlığımız Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün kontrolündedir. Herhalde bu konuyla ilgili oluşan tereddütler de böylece giderilmiş olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, sektörümüzün diğer önemli bir alanı da demiryolu. Demiryollarımızın…

BAŞKAN - Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız; 21 dakika oldu.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Peki.

Efendim, ikaz geldi. Ben, isterseniz demiryollarına girmeyeyim. Özetle şunu söylemek istiyorum: Demiryollarında da yıllardır ihmal edilen projelere birer birer başlanmıştır. Bu ülkenin yüzyıllık hayali Marmaray Projesi -ki, sadece uluslararası Doğu-Batı İpek Yolu koridorunu değil, aynı zamanda İstanbulumuzun da günlük trafik problemini büyük oranda çözecek proje- süratle devam ediyor.

Bu proje, sadece İstanbul'un ulaşım projesi değil, aynı zamanda İstanbul'un tarihini, kültür zenginliğini de su yüzüne, günışığına çıkaran bir proje. Bugüne kadar altı gemi bulduk. Bu gemileri şimdi bir müzede toplayıp, 11 inci Yüzyılda zeytinyağı taşıyan tekneler... Buna benzer çok çeşitli zenginlikleri günışığına çıkarıyoruz, böyle de bir artısı var.

Diğer proje Ankara-İstanbul demiryolu projesidir.

AHMET IŞIK (Konya) - Konya-Ankara…

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Eskişehir-Ankara etabını, 2006 sonunda, inşallah, açacağız. Eskişehir-İstanbul etabını da 2008 yılında tamamlamış olacağız.

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Siz tamamlayın, biz açacağız.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Burdur-Antalya ne zaman?..

AHMET IŞIK (Konya) - Konya-Ankara hattı?..

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Konya-Ankara hattını ihaleye çıkardık, inşallah, iki yıl, iki buçuk yıl içerisinde onu da tamamlayacağız.

AHMET IŞIK (Konya) - Sağ olun, çok teşekkür ederiz.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Demiryollarında yapacağımız çok iş var; ama, şunu söyleyeyim: Demiryollarının geliştirilmesini istemeyen hiçbir Allah'ın kulu yok; en büyük destek, başta Meclisimiz, sizler; ama, halkımızın tamamı, ülkede, demiryollarının tekrar geliştirilmesini ve her yere demiryolu yapılmasını istiyor. Bu, bizim için en büyük destektir, bizi heyecanlandıran en büyük unsurdur diyorum; sizlere saygılar sunarken, hazırlanan bu Ulaşım Ana Plan Stratejisinin önümüzdeki on yıllık dönem içinde bir kesintiye uğramadan uygulanması için desteklerinizi bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Gündemdışı üçüncü söz, Lozan müzakerelerinin başlangıcının yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili Remzi Çetin'e aittir.

Sayın Çetin, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Konya Milletvekili Remzi Çetin'in, Lozan Konferansına başlanılmasının yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

REMZİ ÇETİN (Konya) - Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlarım.

Birinci Cihan Harbinden en büyük zararla çıkanlardan biri de bizdik. Muhakemesiz bir şekilde büyük devletlerin güdümünde basiretsiz yöneticilerin ne kadar büyük hatalar yapabileceklerini gördük.

30 Ekim 1918'de Mondoros Mütarekesi imzalandı. Bu anlaşma çok ağır maddeler ihtiva ediyordu. Buna göre, bütün ordularımız terhis edildi, bütün Osmanlı toprakları işgal edildi.

15 Mayıs 1919'da İzmir işgal edildi.

10 Ağustos 1920'de Sevr Anlaşması yapıldı.

433 maddelik Sevr Anlaşmasına göre, Büyük Türk Milleti neredeyse tarihin derinliklerine intikal ettiriliyordu. Her ne kadar Meclis onaylamadığı için resmen geçerli olmasa da, Sevr'in öngördüğü bütün işgaller itilaf devletleri tarafından gerçekleştirilmişti.

Millî mücadele bu şartlar altında başlıyordu. Bütün millî imkânlar seferber edilmişti. Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri, Mustafa Kemal ve kurmay heyetimizin büyük sevk ve idare kabiliyeti altında, İstiklal Harbimiz zaferle gerçekleşmiştir.

Nihayet, işgalci güçler, 11 Ekim 1922'de Mudanya Ateşkes Anlaşmasını imzalamak zorunda kalmışlardır. Mudanya Anlaşması Türk Milleti adına İsmet Paşa tarafından imzalanmıştır ve dönüm noktası oluşturur.

Büyük Türk Milletinin bu yüksek azim ve kararlılığı karşısında işgalci devletler, milletimizin uluslararası arenada varlığını kabul ve tescil eden Lozan Anlaşmasını yapmaya mecbur olmuşlardır.

Lozan Konferansı 20 Kasım 1922'de törenle açılmış, 21 Kasımda alt komisyonlar kurulmuş, 22 Kasımda da fiilen müzakereler başlamıştır. Toprak, borç, ekalliyet, ekonomi başta olmak üzere, bütün meseleler ele alınmış, çok çetin müzakereler yapılmıştır.

4 Şubat 1923'te müzakerelere mecburen ara verilmiştir; çünkü, itilaf devletleri, yeni kurulacak Türk Devletini iki mühim alanda kıskaca almak istiyorlardı:

1- Ekonomi.

2- Savunma.

Bu yüzden, misakımillî sınırlarımıza dahil olmakla beraber, Batum, Musul, Kerkük, Erbil, Süleymaniye ve Halep, ısrarla sınırlarımız dışında bırakılmaya çalışıldı. Çünkü, buralar, aynı zamanda büyük ekonomik değere sahipti. Genç Türk devletinin bu büyük ekonomik değere sahip olmasını asla istemediler ve maalesef, her türlü hileye müracaat ederek muvaffak da oldular. Bu topraklar üzerinde hâlâ devam eden ihtilaller, harpler, sonu gelmez kavgalar göstermektedir ki, Lozan'da yapılan haksızlıklar kimseye yaramamıştır. Asırlardır varlıklarını garanti altına aldığımız toplumların basiretsiz yöneticilerinin ağır hataları sömürgecilerin heveslerini hep uyanık tutmuştur. Lozan'da yapılan bu büyük haksızlıkla milyonlarca insanımız ıstıraplara duçar edilirken, genç Türk Devleti de ekonomik açıdan büyük zarara uğruyordu; çünkü, sözünü ettiğimiz topraklar dünya enerji hammaddesinin yüzde 70'ini ihtiva etmektedir.

Savunma açısından, bu alanda da Lozan heyetimizin büyük ve üstün çabalarına rağmen Ege Denizinde ve Trakya'da büyük kayıplarımız olmuştur. Çanakkale Boğazının girişindeki Limni bize çok görüldüğü yetmiyormuş gibi, Ege Denizindeki irili ufaklı 3 000'in üzerindeki ada, çok haksız bir şekilde Yunanistan'a verilmiştir ve bu yüzden hâlâ devam edip gelen bir Ege problemi mevcuttur.

İsmet Paşa başkanlığındaki 38 kişilik Türk heyeti, büyük gayretler sarf ederek ve birçok alanda başarılı sonuçlar elde ederek, 24 Temmuz 1923'te, itilaf devletleriyle beraber Lozan Anlaşmasını imzalamıştır. Böylece, 22 Kasım 1922'de başlayan müzakerelere 4 Şubat 1923'te ara verilmiş, 23 Nisan 1923'te tekrar başlanmış ve nihayet 24 Temmuz 1923'te anlaşmayla sonuçlanmıştır.

Hepimizin ciddî bir vicdan muhasebesi yapmamız gerekir. Bugünlere Mondros ve Sevr'den geçerek geldik. Bu mücadeleyi veren kahraman ecdadımızı hayırla ve rahmetle anıyoruz. Bugünümüzü ve geleceğimizi, bu büyük mücadelenin ışığı altında değerlendirmeliyiz.

Bakınız, Türk Heyeti İkinci Başkanı ve Azınlıklar Altkomisyonu Türk heyeti Başkanı Dr. Rıza Nur'un bir değerlendirmesi şöyledir: "Frenkler ekalliyet diye üç nevi biliyorlar: Irkça ekalliyet, dilce ekalliyet, dince ekalliyet. Bu, bizim için gayet vahim bir şey, büyük bir tehlike. Aleyhimize olunca şu adamlar ne derin ve ne iyi düşünüyorlar… Irk tabiriyle Çerkez, Abaza, Boşnak, Kürt gibi kardeşlerimizi, Rum ve Ermeni'nin yanına koyacaklar. Dil tabiri ile Müslüman olup başka dil konuşanları da ekalliyet yapacaklar. Din tabiri ile halis Türk olan bazı Türkmen boylarını da ekalliyet yapacaklar… Yani, bizi hallaç pamuğu gibi dağıtıp atacaklar. Bu taksimi işittiğim vakit tüylerim ürperdi. Kıllarım sanki birer kazık oldu. Bileklerimi sıvadım bütün kuvvetimi bu tabirleri kaldırmaya verdim. Pek uğraştım, pek müşkülat ile fakat kaldırdım…"

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.

REMZİ ÇETİN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Dr. Rıza Nur'un da açık bir şekilde anlattığı bu konuyla ilgili zorluklar, İsmet Paşa'nın tahmin ettiği gibi, daha altkomisyon toplanmadan başlamıştı. İsmet Paşa, 13 Aralık 1922 tarihli raporunda "bugünlerde ekalliyetler sebebiyle vaziyetin buhranlı olduğunun ehemmiyetle nazarı dikkate alınmasını rica ederim" diyordu.

Bu şartların ışığı altında günümüzdeki gelişmeleri değerlendirdiğimiz zaman, acı acı tebessüm etmemek elde değildir. İşte bu yüzden, hepimiz aklımızı başımıza alalım ve ciddî bir vicdan muhasebesi yapalım.

Osmanlı İmparatorluğu, büyük oranda Batılıların dayatmalarını yerine getirerek battı. Ayrıca, bu çöküşün sebepleri arasında teknolojideki yetersizlikler, niteliksiz yöneticiler ve çokuluslu siyasî yapının ayrışması da vardır.

Varlığı insanlık tarihi kadar eski Büyük Türk Milleti, tarihî yürüyüşünü ve kararlılığını kıyamet sabahına kadar sürdürecektir. Yüzlerce yıldan beri güçlü ortak paydalar altında, bir potanın içinde birbirine iyice kaynaşmış seksen milyonluk Anadolu insan varlığı, yani Büyük Türk Milleti, hiçbir hileye ve tuzağa takılmadan tarihî misyonunu ifaya devam edecektir.

Herkese düşen görev, bu onurlu yolda yerini almaktır. Herkesi buna davet ediyorum; hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Saygıdeğer milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Komisyondan istifa önergeleri vardır; ayrı ayrı okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/341)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğimi belirtir, gereğinin yapılmasını arz ederim.

Saygılarımla.               30.11.2005

        Emin Şirin

           İstanbul

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2.- Van Milletvekili Cüneyit Karabıyık'ın Çevre Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/343)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Çevre Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim.

           Cüneyit Karabıyık

                  Van

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer önergeyi okutuyorum:

3.- Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen'in Çevre Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/342)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Çevre Komisyonundaki üyeliğimden istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim.

Polat Türkmen

       Zonguldak

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sırada yer alan, Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı: 920)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

3 üncü sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Komisyon olmadığından, tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

4 üncü sırada yer alan, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü üzerinde, gruplar, hükümet ve şahsı adına bir kişi konuşmuştu.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş, Şırnak Milletvekili İbrahim Hakkı Birlik, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan'ın talepleri vardır; kendileri burada yok.

Dün, soru-cevap işlemi için sisteme giren arkadaşlarımız vardı; kendilerinin isimlerini okuyup, Genel Kurulda olup olmadıklarını arayacağım.

Sayın Muharrem İnce?.. Burada.

Sayın Engin Altay?.. Burada.

Sayın Mustafa Gazalcı?.. Burada.

Sayın Gazalcı, buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Dün, Sayın Bakan, burada, tasarıyı açıklarken, özel ve devlet okullarında çocuk okutmayı, harcanacak para açısından, zarar ve kazanç açısından ele aldı; yani, ne kadar çok çocuğumuz özel okullarda okursa, o kadar kazançlı olur dedi. Bir bakıma, her zaman yaptığı gibi, özel okulların Bakanıymış gibi davrandı.

Ben, şimdi soruyorum: Bu öğretim birliği önemli değil mi eğitimde? Yani, özel okullarda bu birlik ne kadar sağlanabilir?

Eğitimin niteliği önemli değil mi Sayın Bakan?

Bir de kişiliğin eğitimi yapılır insan üzerinde. Onun görevi, devlet okullarında niteliği artırmak değil midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.

Sayın Altay...

ENGİN ALTAY (Sinop) -Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün sisteme girdiğimde, Sayın Bakan, kürsüde bazı iddialarda bulunuyordu. Bu çerçevede de ücretsiz ders kitabı dağıtımıyla ilgili olarak bir polemik yaşamıştık. Burada Sayın Bakan "yaptığımız her doğru ise karşı çıkmayın" dedi. Biz, tabiî ki, fakir fukaraya ücretsiz ders kitabı dağıtılmasına karşı değiliz; ancak, bir hükümetin... Mesela, benim kızıma bile bu bakanlık ücretsiz kitap verdi;ama, aynı bakanlık, okullarda bir araştırma tezine göre -ki, doğrudur- 26 ayrı fasıldan para satıyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!

İki: Yine, Sayın Bakan, ders kitapları dağıtımıyla "millet, iki ayda kitaplara kavuşamıyordu, bulamıyordu" dedi, şu an, daha dün telefon aldım, Babaeski'de bugün itibariyle, 3 üncü sınıf kitapları dün geldi ve halen fen bilgisi, rehber kitapları ve kılavuz kitapları yok; birçok okulda da kitaplar tümüyle dağıtılmış değildir.

Yani, Sayın Bakana buradan soruyorum; siz "bu kitap dağıtımını bir an önce bitirip, eskiden millet, yayınevi yayınevi geziyordu, bunu önledik" diyorsunuz; önleyemediniz, üç ay bitti, sömestir olacak, daha birçok dersin okullarda kitabı yok.

Kaldı ki, tekrar altını çizerek söylüyorum: Biz, ücretsiz kitap dağıtımına karşı değiliz; ama, burada belli ölçülerin olması lazım; milletvekilinin çocuğuna, Vehbi Koç'un torununa bu hükümet kitap dağıtamaz da diye düşünüyorum.

Sayın Bakan, şu anda komisyonda; İçişleri Bakanımız buna herhalde cevap vermeyecektir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Altay.

Sayın İnce, buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova)- Çok teşekkür ederim Sayın Başkan. Geciktiğim için çok özür diliyorum; komisyondan ancak yetişebildim.

BAŞKAN - Estağfurullah, buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova)- Aracılığınızla, Sayın Bakan da komisyonda olması dolayısıyla, gerçi Sayın İçişleri Bakanına ileteceğiz ama, bence Sayın İçişleri Bakanını da yakından ilgilendiren bir konu bu. Öğretmenler Gününde öğretmenlerin dayak yemesinden acaba, Sayın Milli Eğitim Bakanının yüreği incindi mi, acaba bundan üzüldü mü, bir bakan olarak yüreği kanadı mı,ciğeri acıdı mı? Sayın İçişleri Bakanı da öğretmenlere ve diğer devlet memurlarına, dayak yemek istemiyorlarsa, gösterilerini Fatih Camiinin avlusunda yapmalarını salık veriyor mu?

Yine, Millî Eğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü, 12 Temmuz 2004 tarihinde bir genelge yayımlıyor ve genelgesinde "öğretmenlerimize seviyeli yaklaşılması, yardımcı olunması, yol gösterilmesi, saygılı olunması, hak ettiği değerin verilmesi gerekmektedir" diyor; Personel Genel Müdürlüğünün 12 Temmuz 2004 tarihli genelgesinde.

26.11.2004 tarihinde ise, Kanal 7 Televizyonunda, Sayın Bakan "800 000 000'u az buluyorsan istifa et, zorla öğretmenlik yaptıran yok" diyor. "Beğenmiyorsanız istifa edin, geride bu maaşa çalışmak isteyen çok öğretmen adayı var" diyor ve zaman zaman, lise mezunlarının bir ayda öğretmen yapılmasını eleştiriyor Sayın Bakan; ama, bütün üniversite mezunlarının, herkesin öğretmen olabilmesinin yolunu açan Sayın Mehmet Sağlam'ı da bu hükümet ödüllendirerek, kendisini Etik Kurulu başkanı yapıyor. Bunun doğru olduğunu düşünüyor mu?

Yine, Sayın Millî Eğitim Bakanı, Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmasında "öğretmenler haftada 15 saat çalışıyor; bu 7,5 saatten iki gündür. Bu nedenle, dikkat ederseniz -aynen tutanaklardan okuyorum- genellikle üst kademelerdeki insanların çoğu öğretmenlerle evlidir. Özellikle ve haftada iki güne sığdırırlar derslerini. Giderler, müdür beyi görürler, bilmem ne ederler, iki güne sığdırırlar. İki gün okula gider birçok öğretmen arkadaşımız, beş gün evinde oturur" diyor.

Millî Eğitim Bakanı, Türkiye'de bu sözü söyleyecek en son kişidir diye düşünüyorum. Bu açıklamalarla, Millî Eğitim Bakanlığı, kendi genelgesine aykırı davrandığını düşünüyor mu? Öğretmenleri incittiğini, üzdüğünü düşünüyor mu?

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnce.

Sayın Bakanım, soru işlemi sonuçlandı. Cevap verecek misiniz, yazılı mı cevap vereceksiniz?

Buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Efendim, müsaade ederseniz, yazılı cevap vereceğim; ancak, Öğretmenler Gününde yapılan toplantıyla ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum.

Şimdi, tabiî, öğretmenler bizim öğretmenlerimiz. Biz, polisin hiç kimseye dayak atmasına taraftar değiliz ve bu konuda sürekli genelgelerimiz var, sürekli ikazlarımız var. Ancak, şunu ifade edeyim ki, bakın, birbuçuk veya iki gün, Eğitim-Sen, kanunsuz bir toplantı yapmak istedi ısrarla. Bir hafta önce vilayete müracaat ettiklerinde, Ankara Valiliği, kendilerine "Kızılay'da, Bakanlığın önünde yapacağınız toplantı veya yürüyüş yasalara aykırıdır, bunu yaptırmamız mümkün değil; gelin, yasalara uygun toplantı, Abdi İpekçi Parkında, Kurtuluş Parkında veya Tandoğan Meydanında yapabilirsiniz" diye de cevap verdi. Buna rağmen, yetkililer, ilgililer, ısrarla "hayır, biz yurdun dört bir tarafından geleceğiz Kızılay'a, yürüyüp, Millî Eğitim Bakanlığının önünde bu açıklamayı yapacağız…" Ee, müsaade edin de, kimsenin yasalara karşı meydan okuma hakkı yok! Türkiye hukuk devletiyse, biz o yasaları uygulamak zorundayız. Israrla, kendilerine, defalarca, hem yazılı hem şifahî "buyurun, gelin, Abdi İpekçi'yi verelim, açıklamanızı yapın veya miting yapın, gelin Tandoğan Meydanını verelim, gelin Kurtuluş Meydanını verelim…" "Hayır, biz Kızılay'a geleceğiz, oradan da Bakanlığın önüne yürüyeceğiz, Bakanlığın önünde de miting yapacağız." Kusura bakmayın; ama, buna da, dediğim gibi, yasalar çerçevesinde müsaade etmemiz mümkün değil. Polis de bunu yaptı; müsaade etmedi, edemezdi de. Ama, yasa varken neden yapmıyorlar, bunu da bir türlü anlayamadım.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

KAMU KURUM VE KURULUŞLARINA BAĞLI OKULLARIN MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞINA DEVREDİLMESİ İLE BAZI KANUNLARDA VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

Amaç

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, kamu kurum ve kuruluşlarına bağlı okullar, eğitim merkezleri ve kurslar ile bunların bünyesindeki döner sermaye işletmelerinin Millî Eğitim Bakanlığına devredilmesine ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.

BAŞKAN - Tasarının 1 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı konuşacak. Sayın Gazalcı'nın şahsı adına da söz talebi var; yalnız, arada diğer gruplar adına da konuşmalar var.

Sayın Gazalcı, siz konuşmanıza başlayınız. Umut ederim, sizin tamamlayacağınız kadar bir süreyi ben size veririm. Böylece, konuşmanızı yapmış olursunuz.

Buyurun Sayın Gazalcı.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce İçişleri Bakanını dinlerken çok üzüldüm. Ben, doğrudan madde üzerinde konuşacaktım; ama, Millî Eğitim Bakanı burada yok, olsaydı daha da iyi olurdu; komisyonda.

Değerli arkadaşlar, öğretmenlerin her ne gerekçeyle olursa olsun dövülmesi, coplanması, gaz bombalarıyla dizlerinin parçalanması, yerlerde sürüklenmesi ve Ankara'nın kilometrelerce ötesinde durdurulması, onaylanacak, kabul edilecek bir şey değildir. Sayın Bakanın da, sanki öğretmenleri yasa çiğneyen insanlarmış, dayağı hak eden insanlarmış gibi sunmasını da kınıyorum.

Hiç kimsenin Ankara'ya gelişi izinle değildir. Şimdi, hangi yasa, hangi yetki Polatlı'da öğretmeni durduruyor? Öğretmen miting yapmak için değil, basın açıklaması yapmak için toplanıyor. 24 Kasımda İstanbul'da başlıyor, İstanbul'da bir şey yapmıyorsunuz, dövmüyorsunuz; ama, nedense, Ankara'da öğretmen coplanıyor ve dövülüyor.

Bakın, elimde Millî Eğitim Bakanlığının bir genelgesi var; 18.11.2005. Daha yürüyüş olmamış, toplantı ayın 26'sında. "Birkısım öğretmenler…" Meşhurdur bu laf. "Birkısım" derler; illegal, bu genelgede, izlenimi veriyor. Yasalara aykırı davranacakmış gibi. Millî eğitim müdürlerine diyor ki: "Bunları engelleyin." "24 Kasım Öğretmenler Gününü kutlayın" deniyor, günü gösteriliyor, cop vuruluyor.

Arkadaşlar, İstanbul'daki yasa neyse, buradaki yasa da odur. Mahkemeler vardır. Polis, jandarma, İçişleri Bakanı, Millî Eğitim Bakanı, hiç kimseyi suçlu duyuramaz, mahkemeden karar çıkıncaya kadar. Demokrasiyi içimize sindireceğiz. Sizin gibi düşünmeyen insanların düşüncelerini açıklamasına olanak vereceksiniz. Ben o zaman size soruyorum: İstanbul'da Fatih Camiinde mikrofonu kurarak, şeriat çağrısı yapan adama, polislerin de gözü önünde olurken, niye küçük bir müdahale olmuyor, yakalama bile yapılmıyor? Ankara Hacıbayram'da yapılmıyor?.. 200 000 üyeli yetkili bir sendika o. Beğenirsiniz, beğenmezsiniz. Mahkemelerde sürünmüş; önce tüzüğünü kabul etmişsiniz, sonra Genelkurmayın yazısı üzerine uzun süre ha kapandı, ha kapanacak izlenimi verilmiş; olmayınca, dayak yiyen öğretmen, coplanan öğretmen, sanki yasalara karşı çıkan bir öğretmen!.. Olmaz arkadaşlar!..

Televizyondan açıklama yapılıyor: "Bunlar öğretmen değil." Kimliğini çıkarıyor, "ben öğretmenim" diyor, haykırıyor. Yani, öğretmen değilse, bir avuç insansa, senin görevin tabiî ki olayların çıkmasını önlemektir; ama, potansiyel suçlu gibi görmek, suç işleyecek izlenimi yaratmak, genelge çıkarmak... Polis, devlet iddialaşamaz; devlet birey hakkını korur, siz onun için maaş alıyorsunuz; yani, benim, özgürlük içinde demokratik haklarımı kullanmak için siz Bakansınız. Siz bazılarına bu hakkı, hem de böyle… Ülkenin anayasal düzenini, gerçekten, laik, demokratik düzenini yıkmaya çalışan, bildiri dağıtan, web sitesi kuran, Ankara'da adres veren şeriatçı kuruluşlar var; ama, Eğitim-Sen yasal bir kuruluş, yetkili bir sendika, Türkiye'nin dört bir yanından gelmiş öğretmenler ve bu öğretmenler paralarıyla otobüslerini tutuyorlar 50 kilometre, 60 kilometre ötede bekletiliyorlar gece, dövülüyorlar ve toplanamadan boynu bükük gidiyorlar. Sana güven kalır mı, inanabilir mi sizin tarafsız olduğunuza, yansız olduğunuza... Onun için, ben, Bakanın bu açıklamasını kınıyorum, öğretmenlere vuranlardan hatta hesap sorulmasını istiyorum, onlar hakkında, polis şefi mi, kim öğretmenin orada yolunu kesmiş, dizini parçalamışsa, yerde sürüklemişse ve yaralamışsa, burnunu kırmışsa hukuka teslim edilmesini; yoksa, Türkiye'de hukuk devleti olduğuna kimse inanmaz, Bakanın yansız olduğuna inanmaz.

Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz yasa tasarısı kamu kurum ve kuruluşlarındaki resmî okulların Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmasını ilgilendiren bir tasarı. Bu, ilk olarak 3 Mart 1924'de, cumhuriyetin duyurulmasından hemen dört ay sonra 430 sayılı Yasayla öğretim birliği adı altında yapılmıştı. Anayasamızın 174 üncü maddesinde bugün için de koruma altındadır o yasa, Tevhidi Tedrisat yasası; buradaki birleştirme salt, fizikî bir birleşme değildir. Buradaki, Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmasındaki amaç, program birliğidir, bilimsel bir birliktir aynı zamanda. Kimileri der ki: Bu öğretim birliği, tek tip adam yetiştiriyor. Tam tersine, bilimsel bir anlayışla öğretim birliği, çoğulcu bir anlayışla öğretim birliği... O yasaya uymayanlar, Atatürk döneminde, cumhuriyetin ilk yıllarında, azınlık okulları olsa da hemen kapatıldı. Bakın, Osmanlı, ikili bir eğitim yapısıyla geldi, özellikle Tanzimattan sonra; bir, dinsel eğitim süren eğitim kurumları, bilimsel eğitim kuran eğitim kurumları. İttihat Terakki bunu düzeltmek için uğraştı, Osmanlı uğraştı; ama, daha cumhuriyetin başında, öğretim birliğiyle, Millî Eğitim Bakanlığına okullar bağlandı. Bu yasanın en önemli özelliği, Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmasındaki amaç, program birliğidir, bilimsel bir birliktir; yani, Türk çocuklarının laik, demokratik, Atatürk ilkelerine bağlı, özgür yetiştirilmesi için, Anayasanın 42 nci maddesinde öngörülen, Millî Eğitim Temel Yasasında öngörülen ilkeler çerçevesinde, birlik içinde bir eğitim anlayışıdır. Maalesef, son yıllarda, bu, çok çiğnenmiştir, bozulmuştur ve öğretim birliği, Millî Eğitimin okullarında bile kalmamıştır.

Değerli arkadaşlar, ikinci önemli konu, buradaki eğitimin niteliği konusudur. Yani, Millî Eğitim Bakanlığı, eğitimi nitelikli verecektir. Ne acı ki, Millî Eğitim Bakanlığının okullarında, bu nitelik de kalmamıştır, öğretim birliği gibi. Örneğin, OECD'nin, 41 ülkede, öğrenciler üzerinde yaptığı bir araştırmada -250 000 öğrenci katılmıştır bu araştırmaya, bu sınava, değerlendirmeye- okuma üzerine, matematik üzerine, fen bilgisi üzerine ve sorun çözme üzerine ilköğretimi bitiren çocuklar üzerinde bir değerlendirme yapmıştır. Türkiye çocukları, bu değerlendirmede -250 000 çocuk- 41 ülke içinde okumada 37 nci, matematikte 36 ncı, fen bilgisinde 36 ncı, sorun çözmede 31 inci oluyor; genel değerlendirmede, 41 ülkenin 36 ncısı oluyor. Yani, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda öğretim birliğine özen gösterilmediği gibi, eğitimin niteliği açısından da bir düşüklük vardır; maalesef, okullar, ezberci, eleyici bir eğitim birliğinden yoksun, paralı bir eğitimi uygulamaktadır. Özellikle, ortaöğretim…

Değerli arkadaşlar, bakın, 16 ncı Millî Eğitim Şûrası, en son 1999 yılında yapıldı. Bu iktidar, nedense, birçok eğitimle ilgili kararlarını masa başında alır, kimlerle alır; öğretmene sormaz, uzmana sormaz; ama, durmadan yasa değiştirir, yönetmelik değiştirir. Şimdi, o 1 000 kişinin üstündeki şûrada karar alınmıştı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gazalcı.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Denilmişti ki; ortaöğretimde yeniden bir yapılanma gerekir, meslekî ve teknikeğitime ağırlık vermek gerekir, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması gerekir. 1999, 2005; aradan 6 yıl geçiyor, her bütçe gelişinde Millî Eğitim Bakanlığı "çalışmalar yapılmaktadır" yazıyor 12 yılla ilgili. Bu yıl, Avrupa Birliğine uyum için liseleri 4 yıla çıkardı; ama, zorunlu eğitimi çıkarmadı, o yerinde sayıyor. Peki, liseler zorunlu değil, sen 4 yıl yapıyorsun; kim yararlanıyor bundan; köy çocukları yararlanabiliyor mu, yoksul çocukları yararlanabiliyor mu?! Peki, ortaöğretimdeki okul türlerinde bir değişiklik yapabildin mi? Bakın, Bakanlığın, elimde bir listesi var; bu, Bakanlık da bunların sayılarını artırdı. Tam 89 çeşit lise var arkadaşlar!.. Bu yasanın gerekçesinde deniyor ki: "Artık, okul türleri yerine, program türlerine geçilecektir." Niye geçmiyorsun, niye yapmıyorsun?! Niçin şûra kararlarını yapmıyorsun?!

Şimdi, bu tasarıyla, Tarım Bakanlığının elindeki, Sağlık Bakanlığının elindeki, Turizm Bakanlığının elindeki okulları kendine bağlıyorsun. Peki, ne yapacaksın o okulları? O okullarda… Ben, bütün olarak, Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmasını savunuyorum; ama, bir içerikten söz etmek istiyorum. Şimdi, bir ziraat lisesi, tarım lisesi tarımla ilgili işlerin, sağlık lisesi sağlıkla ilgili işlerin, uygulamalı işlerin yapıldığı yerlerdir; eğer, alıp, kendine benzeteceksen, ezberci bir eğitim yapacaksan, çocuğu topraktan kurtarıp masa başında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız. İstirham ediyorum…

Buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Benim kişisel söz hakkım da var herhalde Başkanım; ben, o zaman…

BAŞKAN - Arada, gruplar adına konuşmalar olduğu için, ben, toparlayasınız diye, size ilaveler verdim.

Buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki… Orada devam edeyim.

Ben, Başkanın hoşgörüsünü sömürmek istemiyorum. Sıra geldiğinde tekrar konuşmak üzere, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan.

Sayın Özdoğan, buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, ümit ederdim ki, Sayın Millî Eğitim Bakanı da burada bulunsun. Dün, bu kürsüden, Erzurum Millî Eğitim Müdürlüğüyle alakalı olarak birtakım yanlış beyanatlarda bulundu. Bir Erzurum Milletvekili olarak, onu düzeltmek istiyordum, yine de burada anlatacağım; fakat, olmaması gerçekten üzüntü verici bir durum.

Sayın Millî Eğitim Bakanımızın en önemli özelliklerinden birisi de, kelamı kibara ve atasözlerine hâkim olmasıdır. Ben de, buna paralel olarak bir atasözüyle sözlerime başlamak istiyorum.

Deveye sormuşlar ki, boynun neden eğri; demiş ki; nerem doğru ki.

Değerli arkadaşlar, yaşları 6 ile 18 arasında, yaklaşık 15 000 000 çocuğumuz Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda tahsil görmektedir, okumaktadır. Hal böyle iken, Kamu İhale Kurumunun Kasım 2004'te Başbakanlığa, Millî Eğitim Bakanının ihalelerinde tespit edilen usulsüzlükler hakkında yollamış olduğu yazıyla ilgili neticelendirme henüz yapılmamıştır. Bu nasıl bir ülke yönetimidir ki, hakkında usulsüz ihale iddiaları olan bir Bakanla ilgili bir yıldır bir netlik sağlanamamıştır.

Değerli arkadaşlarım, bizler, Avrupa Birliğine girme yolundayız; fakat, devlet yönetiminde, siyasette yaptıklarımız tamamen Avrupa Birliği ilkelerine aykırıdır. Avrupa Birliğinde bir bakan hakkında en küçük bir şaibe olduğu zaman, o bakan derhal istifa etmektedir. Biz de beklerdik ki, hakkında şaibe olan diğer sayın bakanlarımız ve Sayın Millî Eğitim Bakanımız da istifa etseydi, yerine başka bir sayın bakanımız gelseydi; fakat, maalesef yapılmadı.

Değerli arkadaşlar, çağdaş dünyada başarısız, adı yolsuzluğa karışan, kamuoyuyla ters düşen politikacılar derhal istifa ederler. Aklandıktan veya kendilerini kamuoyuna kabul ettirdikten sonra, daha güçlü olarak politikaya devam ederler. Şimdi, dünyaya ait bu konularla alakalı olarak, istifalardan örnekler sunmak istiyorum değerli arkadaşlar.

Zaman Gazetesinin 23.12.2002 tarihli bir haberini burada okumak istiyorum: "Norveç'te, yolsuzlukla suçlanan eski Sağlık Bakanı Tore Toenne intihar etti."

Bir Fransa örneğinden bahsetmek istiyorum; Hürriyet Gazetesinin 26.02.2005 tarihli nüshasında çıkıyor: "Fransa Maliye Bakanı Herve Gaymard, ev tercihine yönelik suçlamalar sonrası istifa etti. Gaymard, Fransızların vergileriyle yılda 200 000 dolardan fazla maliyetle dev bir apartmanda oturduğu için suçlanıyor ve mal varlığı hakkındaki çelişkili beyanlar nedeniyle eleştiriliyordu. Herve Gaymard yazılı açıklamasında, ciddî bir muhakeme hatası yaptığını kabul ettiğini belirtti. Fransa'da merkez sol eğilimli Liberation Gazetesi, daha önce, Herve Gaymard'la ilgili bir haber yayımlamıştı. Haberde, Gaymard'ın Paris dışında ikişer daire ve ev, Paris'te lüks bir dairesi olduğunu belirtmişti. Herve Gaymard, sadece üç ay önce bakanlık görevini üstlenmişti."

Başka bir örneği bilgilerinize sunmak istiyorum değerli arkadaşlar. Bu da, Hürriyet Gazetesinin 16.12.2004 tarihli nüshasından: "İngiltere İçişleri Bakanı David Blunkett, yasak aşkının evindeki Filipinli bir dadıya torpilli vize sağladığının ortaya çıkması üzerine, dün istifa etti. Spectator Dergisinin yayıncısı Kimberly Fortier'le evlilik dışı bir ilişki yaşayan ve görevini suiistimal ederek Fortier'in Filipinli dadısına hızlı vize sağladığı iddia edilen Blunkett'in yerine, Eğitim Bakanı Charles Clarke'ın atanacağı bildirildi. Konu hakkındaki soruşturma sürerken, Blunkett, vize işleminin hızlandırılmasının sehven yapıldığını iddia etti."

Değerli arkadaşlar, dünyadaki istifa örneklerinden birkaçını sizlere sıraladım.

Değerli arkadaşlar, ahlakî olmayan üç şey vardır siyasette, bütün dünya siyasetinde ve Türkiye'de. Bunlardan birisi, hakkında şaibe bulunan bakanların bakanlıktan istifa etmemesi veya başbakanlar tarafından alınmamasıdır. Diğer birisi de, iktidar partilerinde bulunan milletvekillerinin, siyasî erki, ekonomik ve ticarî rantla kullanması. Bu da ahlakî değildir arkadaşlar. Ahlakî olmayan bir şey daha vardır; iktidar partilerinin, muhalefet partilerinden, işadamı kökenli, sanayici kökenli milletvekilleriyle anlaşarak onları kendi partilerine almasıdır değerli arkadaşlar. Vatan ve milletleri için istifa eden, partilerinden istifa eden milletvekilleri, benim kanaatimce, en şerefli işleri yapmışlardır değerli arkadaşlar.

Ben, şunun için bu açıklamayı yapmak istiyorum değerli arkadaşlarım: Bir gün, Molla Kasım gelir, iktidardan hesap sorar, hakkında şaibe bulunan sayın bakanlardan hesap sorar. Molla Kasım gelmeden önce, sayın bakanların durumlarını gözden geçirmelerinde, son derece büyük faydalar olduğu kanaatindeyim. Bunlar, kulaklarınıza küpe olsun diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, dün, Sayın Millî Eğitim Bakanı, Erzurum eski Millî Eğitim Müdürü olan Fevzi Budak'ın -ismini ben veriyorum, tabî kendisi bilmiyordu- 7 defa alındığını, 8 defa geldiğini söylediler. Bu, her zaman, Türk siyasetinde bir örnek olmuştur. Şuna benziyor: "Namaza yaklaşmayın" derken cümlenin tamamı "sarhoşken namaza yaklaşmayın"dır; baş tarafı maalesef söylenmemiştir. Bu eski Millî Eğitim Müdürü neden 8 defa görevden alındı değerli arkadaşlarım? Sayın Bakan diyor ki: "89'dan beri Millî Eğitim Müdürlüğündeydi." Hayır arkadaşlar, 87'den beri… Benim bugün üniversite bitirmiş oğlum, ortaokula 1987'de başladı, üniversiteyi bitirdi, askerliğini yaptı geldi, o hâlâ daha Millî Eğitim Müdürüydü. Ben, eski Millî Eğitim Müdürünü savunmuyorum; ben, sadece, yapılan bir usulsüzlüğü burada anlatmak istiyorum. Onun yerine kim getirildi değerli arkadaşlar; onun yerine, benim de şahsen arkadaşım olan, iyi hukukî ilişkilerim olan ve Sayın Başbakanımızın Recep Tayyip Erdoğan'ın Tuzla Piyade Okulundan asker arkadaşı olan Ahmet Er isminde birisi getirilmiştir. Ahmet Er kimdir değerli arkadaşlar; Ahmet Er, çok değerli bir kardeşimizdir, arkadaşımızdır ve ben, bugün bilgisayar mühendisi oğluma, lise sondayken, ondan matematik kursu aldırmışımdır. Hayatında, hep özel öğretmenlik… Tabiî, fen lisesinde öğretmendi ve özel dersler vermiştir; hayatında bir gün değil, yarım gün dahi idarecilik yapmamıştır değerli arkadaşlarım okullarda. Niye eski müdür 8 defa geldi; çünkü, Sayın Başbakanımızın asker arkadaşı Ahmet Er, müdürlük yapmadığı için vekâleten de atanmamıştır, tedviren atanmıştır. Dolayısıyla, hukukî açıdan, eski Millî Eğitim Müdürü Fevzi Budak boşluk bulduğu için 8 defa geldi; ama, Ahmet Er de, çantada keklik gibi, her alınışında buraya gelmiştir ve alındı belgesini alıp gitmiştir, tekrar makamına oturmuştur.

Değerli arkadaşlar, hayatında yarım gün dahi okul idareciliği yapmayan, müdür muavinliği dahi yapmayan bir insanın, 1 000 000 nüfuslu Erzurum Kentinde Millî Eğitim Müdürü olması doğru bir şey midir?! İşte, devenin bir eğri tarafı da budur değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özdoğan, konuşmanızı tamamlayınız.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Bitiriyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben, AK Parti Kurucu İl Başkanıydım. Erzurum'u ve olayları avucumun içi gibi biliyorum. Olay budur. Asker arkadaşı olduğu için ve 3 Kasım seçimlerinde de, Erzurum, Türkiye ikincisi olmuştur. Birinci Konya, yüzde 54,89; ikinci Erzurum, yüzde 54,65. Yalnız, bugün o oylar yok.

AHMET IŞIK (Konya) - Daha fazla, Sayın Özdoğan.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Ahmetçiğim, siz cici anketler yaptırıyorsunuz.

AHMET IŞIK (Konya) - Tarafsız anketler.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - O anketlerinizi severim, o anketlerinizi severim; yanaklarından öperim o anketlerinizin. Hiç kimse inanmıyor değerli arkadaşlarım.

İşte, bunun ödülü, ikinci gelmenin ödülü, Erzurum'a asker arkadaşını, idarecilik tecrübesi olmayan asker arkadaşını, Sayın Başbakanımız, Millî Eğitim İl Müdürü olarak vermiştir. Yazıktır Erzurum'a, yazıktır Türkiye'ye arkadaşlar. Asker arkadaşı, hastane arkadaşı, pastane, arkadaşı, hapishane arkadaşlarından idareci olur mu?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Sayın Özdoğan, buyurun, tamamlayın konuşmanızı lütfen.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, böyle bir idarecilik anlayışı olmaz ve Türkiye ikincisi gelen Erzurum'a ödül olarak da, diğer alanlarda negatif ödüller olduğu gibi, bu alanda da ödül olarak Millî Eğitim Müdürlüğü; 1 000 000 nüfuslu... Total nüfusu 1 000 000 Erzurum'un.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir anlayışla devlet ve ülke yönetilir mi?! Bu skandal değil midir değerli arkadaşlarım?! Ben, buradan, hakkında şaibe olan bütün sayın bakanlarımızı, Molla Kasım hesap sormadan önce istifaya davet ediyorum, Sayın Millî Eğitim Bakanımızı da istifaya davet ediyorum. Bu, erdemli bir davranış olur.

Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

AK Parti Grubu adına, Ordu Milletvekili Sayın Hamit Taşcı?.. Yok.

Sayın Gazalcı, konuşacak mısınız efendim?

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Evet.

BAŞKAN - Yalnız, bu defa 5 dakika içinde tamamlayacaksınız.

Buyurun Sayın Gazalcı. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama, kaldığı yerden devam etmek istiyorum.

Millî Eğitim Bakanlığına okulların ilk bağlanması 3 Mart 1924'te Öğretim Birliği Yasasıyla olduğunu ve bunun yalnız fizikî bir bağlılık değil, program birliği, bilimsel bir birlik olduğunu; ama, bunun zaman içinde bozulduğunu, Millî Eğitim Bakanlığının eğitimin niteliğini de büyük ölçüde düşürdüğünü, uluslararası OECD araştırmalarının bunu gösterdiğini, Türkiye'de yapılan sınavların, uluslararası yapılan sınavların niteliği düşürdüğünü söylemiştim ve maalesef, 1999'dan bu yana da bir şûra yapılmadığını, ortaöğretimde de köklü bir değişikliğin yapılmadığı ve genel lise oranı ile meslekî teknik lise arasındaki oran çarpıklığının da düzeltilmediğini söylemiştim.

Şimdi, bu tasarıyla, birtakım bakanlıklardan okullar, kamu okulları alınıyor, Millî Eğitim Bakanlığına bağlanıyor. İlke olarak bir şey söylemiyoruz; ama, arkadaşlar, bu ülkenin tarımı çöküyor, bu ülkede tarım önderlerine gereksinim var; yani, toprakla bizzat uğraşacak insanlara da gereksinim var, sağlıkçılara da gereksinim var. Köylerde sağlıkocakları var, oralarda eleman yok. Millî Eğitim Bakanlığında da ezberci bir eğitim var. Sürekli olarak çocukları testle ölçtüğümüz ve bilgiye dayanan bir eğitim var. Bu okulların kurulma amaçları, kendi alanlarında uygulamalı bir eğitim yapmasıdır.

Bakın, bir zamanlar köy enstitüleri kurulmuştu. Ben, burada sıkça söz ediyorum. 1940'lı yıllarda, ülkemizin 21 yerinde, her üç ilin ortasında insanı ve toplumu içinden canlandıran okullardı bu okullar; yani, yalnız öğretmen yetiştiren okullar değildi, yalnız üretime dönük değildi, yalnız bilinçlendiren değildi; her bakımdan insan kişiliğini olumlu geliştiren ve yaşamda da başarılı olmasını sağlayan kuruluşlardı. Aradan altmışbeş yıl geçiyor, hâlâ diyoruz ki, köy enstitüleri sistemi gibi bir sistem; eğitim sistemini özlüyoruz. Bunun altında yatan nedir; eğitimin işe yarar bir biçimde yapılmasıdır, eğitimin üretime dönük yapılmasıdır, eğitimin ezberci olmamasıdır.

Ben, Millî Eğitim Bakanlığı kendine bağlı okullar yaparken, kendi eğitim sisteminde de başarılı olamadığını gösteriyorum. Plan ve Bütçe Komisyonunda, kimi zaman, Bakanla karşı karşıya geliyoruz, konuşmalar yapılıyor, durmadan, bize, şu kadar, işte, bilgisayar işi, okullara koyduk, şunları yaptık, bunları yaptık falan diye sürekli anlatıyor; ama, sonuçta, değerli arkadaşlar, insandır önemli olan. Bilgisayar önemlidir, internet önemlidir, okulun yapımı önemlidir; ama, oradaki eğitimin içeriği önemlidir. Bakın, eğitimde nitelik yoksa, dünyayla yarışacak insanlar yetiştiremezsiniz. Benim buradaki kaygım, bu bağlanmalara karşı çıkmıyoruz; ama, eğer devraldığımız okulların işlevlerini kendi bakanlığımız içinde yetiştiremiyorsak, o okullara yazık ederiz.

Bakın, şimdiye kadar, bazı bakanlıklar birleştirildi. Öğretmenlerin sağlık tesisleri, Sağlık Bakanlığına verildi. Bundan öğretmen ne kadar şey kaybetti bilmiyorum; ama "biz de onların okullarını alıyoruz" diyor Bakan; güzel! Yönetmelik de yaptı, Danıştay durdurdu; şimdi yasayla onu aşıyoruz. Bu yasada önemli olan, oradan gelecek kadroları da korumaktır; yani, yeni bir kadrolaşma olmasın. Ben, şimdi, sözümü kadrolaşma temeline dayandırmak istemiyorum; ama, bu Millî Eğitim Bakanlığının yaptığı en başarılı iş -ünlem işaretiyle söylüyorum- partizanca kadrolaşmasıdır. Yani, en uç okuldan Millî Eğitim Bakanlığındaki Müsteşara kadar… Sayın Müsteşar burada.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - 2 dakika eksüre veriyorsunuz…

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, 1 dakika ilave ediyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayın.

Buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki Sayın Başkanım; çok teşekkür ederim hoşgörünüz için.

Bu Millî Eğitim Bakanlığından akılda kalacak iş, Millî Eğitim Temel Kanununu sık sık değiştirmek, yönetmelikleri değiştirmek, öğretmenlerin yükselmesini, yer değiştirmesini ve ilgili yönetmelikleri değiştirmek ve sonuçta kadrolaşmak. Bakın, gerçekten onu başarılı yaptı. Bu Hüseyin Çelik'i, Sayın Çelik'i o bakımdan kutluyorum. Akıl almaz bir şekilde kadrolaşma yapıldı. Geçici görevle insanları aldı, yine, geçici görevle verdi. Hatta başka bakanlıklardan aldı, Diyanet İşleri Başkanlığından aldı, yetmedi, kilit noktalara, 600 000'lik Millî Eğitim kadrosunun içinden eğitim yöneticisi seçilmedi, başka yerlerden getirdi. O konuda başarısını ben de veriyorum kendisine; ama, mahkemeler var, mahkemeler. Bu ülke, bir hukuk devleti. O mahkemelerde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, teşekkür edebilir miyim sizlere.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki, ben de teşekkür ediyorum. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sağ olun.

Şahsı adına, Sayın Mustafa Ataş?..

Sayın Alaettin Güven, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün görüşmekte olduğumuz 1009 sıra sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada, eğitimin, Millî Eğitim Bakanlığının işi olması hasebiyle ve başka bakanlıkların kendi alanlarında yoğunlaşması yönünden, başka kurum ve kuruluşlardaki, Millî Eğitim Bakanlığı dışındaki kurum ve kuruluşlardaki okulların Millî Eğitim Bakanlığına devredilmesi kadar uygun ve gerekli başka bir şey yoktur desem yanılmış olmayız.

Böylelikle Millî Eğitim Bakanlığı eğitim ve öğretim işini bizzat yüklenerek, kalkınmamızın ve hayat standardımızın yükselmesi için gerekli olan insan gücümüzün kaliteli, nitelikli ve nicelikli olabilmesi konusunda gerekli gayreti göstermiş olacaktır. Bu neyi getirecektir; nitelikli insan nitelikli üretimi, nitelikli üretim nitelikli kalkınmayı, bu da topyekûn kalkınmayı getirecek olduğundan, isabetli bir kanundur diye düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarında alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güven.

Konuşmalar tamamlanmıştır.

Sayın Işık, mikrofonunuzun ışığı yanıyor, soru sormak istiyor musunuz?

AHMET IŞIK (Konya) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, çok kısa sorularım olacak Sayın Bakana.

Üç yıllık süreçte, kapalı bulunan okulların yeniden derse başlamasındaki sayı nedir; ne kadar okul bu süreçte eğitime başlamıştır?

Taşımalı eğitim uygulamalarında iyileştirmeler yapılmış mıdır? Ödenek miktarlarında artışlar söz konusu mudur; yıllara, tedricen, 2003, 2004 ve 2005'te?

Üç yıllık süreçte, malî durumu iyi olmayan kaç öğrenciye karşılıksız burs desteği sağlanmıştır?

2003, 2004 ve 2005'te, yıllar itibariyle, burs alan öğrenci sayısı ve miktarlarını kıyaslar mısınız?

"Haydi Kızlar Okula" kampanyasından elde edilen sonuçlar nelerdir?

Son olarak, eğitim çağına gelip de, özürlü oldukları için eğitim imkânından yararlanamayan çocuklara yönelik çalışmalarınız ve sonuçları nelerdir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.

Sayın Bakanım, şimdi mi cevap vereceksiniz, yazılı mı cevap vereceksiniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Cevap vereceğim.

BAŞKAN - Buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Ben, Konya Milletvekilimiz Sayın Ahmet Işık Beye teşekkür ediyorum.

Daha önce, Sayın Başkan, Türkiye'de özellikle 8 yıllık kesintisiz eğitim yasasının devreye girmesiyle birlikte, taşımaya tabi olan öğrenci mevcudu azaldığı için kapatılan okullardan 3 000'i, bizim dönemde onarılarak yeniden eğitim-öğretime açılmıştır. Bu, bundan sonra da devam edecektir. Buralarda ilköğretime devam eden öğrenci olmasa bile, bütün illere gönderdiğimiz bir genelgeyle, bu okulların tamir edilerek okulöncesi eğitimde kullanılması, her okulun, o köyde bir deniz feneri olduğu, köyün sosyokültürel hayatında çok önemli bir yerinin olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla, kapalı olan köy okulumuz kalmayıncaya kadar bu çabamız sürecektir; bunu belirtmek istiyorum.

Taşımalı eğitimde, bildiğiniz gibi, özellikle öğrencilerin yemeklerinde ve kumanyalarında ciddî problemler vardı. Daha önce, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu tarafından yapılıyordu bu ihaleler, organizasyon, şimdi Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yapılıyor ve öğrenci sayısı 650 000'in üzerindedir. Gerek taşıma araçlarının vasfı gerekse burada çalışan sürücülerin durumu… Bunlar kurslara tabi tutulmuştur ve çocuklarımızı en iyi şekilde götürüp getirmeleri sağlanmıştır. Bunu da belirtiyorum.

Öğrencilerimize burs verilmesiyle ilgili, Hükümetimiz, gerçekten, önemli adımlar atmıştır. Ortaöğretim bursları, biz başladığımızda 13 000 000'du, 42 000 000'a çıkarılmıştır. Yani, miktarda çok önemli bir artırım yapılmıştır. Yüzde 50 oranında da, özellikle, burs verilen öğrenci sayısında artma olmuştur. “Haydi Kızlar Okula” Kampanyası çerçevesinde de, 17 Haziran 2003'ten 2005 yılının kayıt mevsimine kadar, 160 000 öğrencimiz, şu veya bu sebepten dolayı okulun dışında olduğu halde, okullu hale gelmiştir.

Özürlü çocuklarımızla ilgili olarak da, ben, buradan, Devlet Bakanımız Sayın Beşir Atalay'a teşekkür etmek istiyorum. Birçok öğrenci okula gidip gelme problemi yaşıyor, özellikle özürlü çocuklar. Bunlar ortopedik özürlü olabilir, diğer özür türlerinden olabilir. Bunlara, özellikle taşıma imkânı getirilmiştir, ailelere maddî katkıda bulunulmuştur, onların ücretleri fon tarafından karşılanmaktadır.

Biraz önce size verdiğim cevapla ilgili, burslarla ilgili arkadaşlarım bana daha detaylı, açıklayıcı bir bilgi getirdiler. Hemen, bakın, şunun altını çizmek istiyorum: 2003 yılında 100 000, 2004 yılında 125 000, 2005 yılında ise 150 000 olmak üzere toplam 375 000 öğrenciye -ortaöğretim öğrencisinden söz ediyorum- burs verilmiştir.

Özürlü öğrencilerle ilgili, onların eğitimiyle ilgili iyileştirme çabalarımız devam edecektir.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Soru-cevap işleminde süremiz tamamlanmadığı için, Sayın Ekmekcioğlu'na söz…

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Soru-cevap işlemindeki süre tamamlanmadığı için Sayın Ekmekcioğlu sisteme girdi, ona soru sorma hakkı vereceğim.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Acemiliğime verin… Pardon!..

BAŞKAN - Sayın Ekmekcioğlu buyurun.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, her konuşmasında, parasız verilen kitaplardan defalarca bahsetmiştir; ama, maalesef, öğretim yılının ortalarına geldik, okullarımızda hâlâ ders kitabı dağıtımında noksanlıklar vardır, okullara kitaplar tam olarak dağıtılamamıştır. Bunun sebepleri nelerdir?

Bunu öğrenmek için sorumu yönelttim. Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ekmekcioğlu.

Sayın Bakanım, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli arkadaşlar, ben, dün, aslında bu soruya cevap verdim. Üç yılda 270 000 000 kitap ya bizzat Bakanlığımız tarafından basılarak, hazırlanarak çocuklarımıza dağıtılmış veyahut da özellikle hazırlayıcı firmalara ihale edilmiştir ve       270 000 000 kitap dağıtılmıştır.

Dün de belirttim arkadaşlar, bu sene müfredat değiştiği için, birçok ders kitabı, öğrencilerimize ait birçok kitap üçlü set olarak verilmiştir. Diyelim ki, Türkçe Ders Kitabı, Türkçe Çalışma Kitabı ve Türkçe Öğretmen Kılavuz Kitabı olarak hazırlanmıştır. Bunların paketlemeleri esnasında, özellikle paketleyen insanlardan kaynaklanan -ki, bunlar, çoğunlukla, biliyorsunuz, hizmetli kadrolarında insanlardır. Paketleme esnasında, diyelim ki, Ders Kitabı yerine Çalışma Kitabı, Çalışma Kitabı yerine Kılavuz Kitabı gönderilen, bakın, çok az sayıda, yüzde 1 bile değildir- bir sıkıntı yaşanmıştır ve bu da giderilmiştir.

Ben, dün de söyledim arkadaşlar; dedim ki, 2002 yılında, 2001 yılında ücretsiz ders kitaplarının dağıtımında hiçbir problem yaşanmıyordu; çünkü, böyle bir uygulama yoktu. Eğer, bir sistem varsa, bir hizmet varsa, bir şey çalışıyorsa, yüzde 99'luk başarıyı görmeyip de yüzde 1'lik aksamaya takılırsanız, o zaman bütünü görmemiş olursunuz derim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

1 inci maddeyi oylarınıza sunup, karar yetersayısını arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.56

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.14

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

1009 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S.Sayısı: 1009) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 1 inci maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, 1 inci maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Kapsam

MADDE 2.- Bu Kanun, Türk Silâhlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı okullar hariç olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarına bağlı okullar, eğitim merkezleri ve kurslar ile bunların personelini, bünyelerindeki döner sermaye işletmelerini, motorlu taşıtlar dahil taşınır ve taşınmazlarını ve bunlara ait bütçe ödeneklerini kapsar.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sinop Milletvekili Engin Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Altay, şahsınıza ait olan süreyi birleştiremiyorum; çünkü, Sayın Sarıbaş'ın söz talebi var.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli mesai arkadaşlarım; 1009 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Millî Eğitim Bakanlığı, yıllardan beri, kuruluşu teşkilat yasası gereği, Türkiye'nin en hantal, en gereğinden fazla büyük ölçekli bakanlıklarından biridir. 16 tane genel müdürlüğü olan başka bakanlık sanıyorum yoktur. Toplam 40 tane ciddî ana birimi olan bir kuruluş ve bu kuruluşlar arasında da ciddî bir görev ve yetki kargaşasını iç bünyesinde barındırmaktadır. Öyle ki, her okul türü için Millî Eğitim Bakanlığında bir genel müdürlük ihdas edilmiştir. Şimdi, biraz önce, Millî Eğitim Komisyonunda Sayın Bakan da bu konuyla ilgili şikâyetini belirtmişti.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuya geçmeden önce, Sayın Başkanın izniyle, bir hususla ilgili kısa bir açıklama yapmak istiyorum. Bugün saat 10.00 itibariyle, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda yeni kurulacak üniversiteleri görüştük. Yaklaşık 6,5-7 saat süren bir ciddî çalışma yapıldı ve maalesef, bu çalışma esnasında bazı iller sevinirken, bazı iller, hak eden birçok il gerçekten büyük bir üzüntü yaşıyor bu saat itibariyle. Seçim bölgem olan Sinop da, şu anda AKP İktidarının 15 ili kapsayan tasarıda Sinop'u bu tasarı dışında tutmasını bir türlü kabullenemiyor. Nasıl da kabullensin ki?! Kastamonu, Düzce, Rize, Giresun, Çorum, Ordu, Amasya; bu illerimizin hepsi Karadeniz Bölgemizin güzel ve güzide illeridir. Bu illerimizin hepsi de bugün biraz önce komisyondan geçen şekliyle bu üniversiteleri hak etmişlerdir; hayırlı olsun. Bununla beraber, Karadeniz Bölgesinde olmayan ve bugün itibariyle üniversitelerine kavuşmuş sayabileceğimiz diğer illerimize de üniversiteleri hayırlı olsun diyorum.

Ancak, gerek kriterler itibariyle gerek YÖK'ün görüşü itibariyle Sinop İlinin, ben, bu 15 il içerisinde mutlaka hakkıyla olduğu kanaatindeyim. Bu konuda ne oldu, nasıl oldu bilmiyorum; ama, Sinop İline İktidarınızca bir büyük haksızlık yapıldığını düşünüyorum ve Sinop halkının duygularını burada size naklediyorum: Sinopluları üzdünüz, Sinop'u üzdünüz ve bu üzüntü öyle çok çabuk affedilecek türde bir üzüntü değildir. Yüce Heyetinizin bilgisine sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, Millî Eğitim Bakanlığına devredilecek okullarla ilgili dün görüşmelere başladık ve dünden beri görüşüyoruz. Dün, Sayın Hacı Biner burada konuşurken "ben yoksa öğretmen değil miyim" diye düşündüm. Öyle güzel, öyle muhteşem bir tablo çizdi ki, yani, ben başka bir Türkiye'de yaşadığımı zannettim.

Biz, rakamları ezbere konuşmuyoruz. Tabiî ki, Bakan ve Bakanlık yetkilileri de ezbere konuşmuyor; ama, İktidar Partisinin değerli milletvekilleri, hepinizin seçim bölgesinde okul var, hepinizin seçim bölgesinde öğrenci var, öğretmen var. Bakın, şu 2006 programı da hepinizin odasında var. Size, acizane tavsiye ediyorum beyler, 137 nci sayfadan itibaren 5-6 sayfalık bir eğitim bölümü var burada, burayı açın okuyun. Burada, iyiye dönük, iyileşmeye dönük bir satır bulabilirseniz, ne güzel; ama, yok. Yani, okullaşma oranı öyleydi, böyleydi… Sayın Bakan diyor ki: "İşte, bir çocuk, bir ilin (A) ilçesinde yazılmış, sonra (B) ilçesine gitmiş." Yahu, şimdi, Türkiye'de çağ nüfusu Devlet İstatistik Enstitüsünde total olarak belli değil mi; belli. Millî Eğitim Bakanlığında, ilköğretimdeki, ortaöğretimdeki ve okulöncesi öğretimdeki öğrenci sayıları da total olarak belli değil mi; belli. Bunu geçen sene de tartışmıştık; gene, iki gündür bunu tartışıyoruz.

Değerli arkadaşlar, ben, size, bu kitaptan -bu, Resmî Gazetedir; bunun üstünde daha resmî, yetkili basılmış bir şey de yok- bir şey okuyacağım. 2006 Yılı Programında "ilköğretime geç kayıtlar ve erken terkler, okullaşma oranının artmayışının başlıca sebebi. Hiç okula gitmeyen çocukların yüzde 72,2'sini kız çocukları oluşturuyor" deniliyor. Kim söylüyor; Resmî Gazete söylüyor. Siz ne söylüyorsunuz; bambaşka şeyler; çocuk oradaymış da, buradaymış da…

Şimdi, büyük debdebeyle, şaşaayla, Sayın Başbakan ve Bakan "Haydi Kızlar Okula" diye bir kampanya başlattı. Ne oldu?

EYÜP AYAR (Kocaeli) - Okula gittiler.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Nerede kızlar?

EYÜP AYAR (Kocaeli) - Okulda.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Kardeşim, gel, Resmî Gazeteye bak, öyle konuş. Kızlar okulda falan değil, kızlar dışarıda.

Değerli arkadaşlar, her ilçeye, Türkiye'nin 850 ilçesine, güzel, birinci sınıf pankart yazdınız "1 Yılda 1001 Okul" diye; araştırdım, Türkiye'nin her ilçesine de asmışsınız. Şimdi, iyi de, 1 yılda        1001 okul yaptınız. 1001 okul az bir sayı değil. Derslik başına düşen öğrenci sayısı 2003-2004'te 38, 2004-2005'te 37. Yani, nedir, nasıl olmuş, nerede bu 1001 okul?!

EYÜP AYAR (Kocaeli) - Artıyor…

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bana Millî Eğitim Bakanı gelsin, burada, 1 001 tane okulu söylesin. Nasıl olmuş, nasıl açılmış ya da bu okulları deprem mi yutmuş?!. Böyle şey olmaz değerli arkadaşlar!

Eğitim, ciddî bir iştir. Türkiye, bir büyük eğitim zafiyeti içindedir. Bakın, ben size iki şikâyet söyleyeceğim. Sayın Bakan, Sinop Fen Lisesinde yaşanan bir olay ve Türkiye'de birçok yatılı okulda da yaşanıyor. Bir kız çocuğu babasını arıyor, feryat ediyor, bunalıma girmiş "beni buradan alın" diyor. Niye diyor; çocuğu sabah 03.00'te, 04.00'te kaldırıyorlar "kalk, namaz kılacaksın…" Türkiye'de kimse Cenabı Allah'ın tahsildarlığını yapmaya kalkmasın beyler! Laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin okullarında, yatılı okullarında 12-13 yaşındaki kızı, kız çocuğunu, kimsenin, gecenin 03.00'ünde, sabahın 05.00'inde kaldırıp namaz kılmaya zorlaması, bir kere, günahtır.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - İstismar etmeyelim.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Ankara Demetevler 12 nci sokaktan bir örnek vereyim. Yer Ankara, Türkiye Cumhuriyetinin Başkenti. Semt Demetevler, cadde 12 nci Cadde. Kreşin ismini vermiyorum. Bu kreşe giden 4 yaşındaki çocuk, eve gidiyor "anne sen ne yapıyorsun, televizyon seyretmek günah" diyor. Bu mu çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin eğitim anlayışı?! Bunlara dikkat edin. Ben, hepiniz böyle düşünüyorsunuz demiyorum; ama, Türkiye'de böyle olaylar var. Lütfen, Sayın Bakanı ve İktidar Partisinin saygıdeğer milletvekillerini uyarıyorum. Türkiye Cumhuriyetinin, laik, çağdaş demokratik yapısı, dokusuyla kimse oynamaya kalkmasın. Yerinizden laf atmakla olmuyor, birsürü örnek olay var elimizde. Bunlara, fırsat buldukça tek tek değineceğiz.

Değerli arkadaşlar, Millî Eğitim Bakanlığı, ihale, katsayı, türban üçgenine kilitlenmiştir. Millî Eğitim Bakanlığının bu üçgenden kendini dışarı atması lazım. Adı üzerinde… Millî, ulusal eğitim sistemimizle ilgili, daha sağlıklı, daha doğru dürüst işler yapması lazım.

Şimdi bakın, uzman öğretmenlik, başöğretmenlik sistemi getirdiniz. Komisyonda ve burada bu konuyla ilgili gördüğümüz aksaklıkları size söyledik. 10 Ekim 2005'te Sinop Milletvekili Engin Altay bir önerge vermiş; 1 inci sorusunda demiş ki: "Uzman öğretmenlik sınavına önlisans mezunu öğretmenlerin girmemesinden ne amaçlanmıştır? Öğretmenlikte asıl olan liyakattir. Türk millî eğitim sistemi içerisinde bulunan önlisans mezunu yaklaşık 200 000 öğretmenimizin büyük kısmı onbeş yılın üstünde meslek tecrübesi ve liyakate sahipken, iki yıl daha fazla eğitim alanların tercih edilmesi, eğitim bilimlerinin ve öğretim tekniklerinin hangi yaklaşımıyla açıklanabilir?"

Biz bunu 10 Ekimde vermişiz; 25 Kasımda da Danıştay tokat gibi şamarı vurmuş uygulamaya;. demiş ki: Bunu yapamazsın, bu birçok bakımdan sakıncalı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN - Sayın Altay, size 1 dakikalık süre vereyim; daha sonra şahsınız adına da tekrar söz vereceğim size.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bizim, kulakları çınlasın, bir lise müdürümüz vardı, Cevdet Özdoğru; her pazartesi içtimada, toplardı bizi, ellerini de böyle arkaya atardı "aksayan yönleriniz var" derdi ve her pazartesi 5-10 dakika konuşurdu. O konuşurdu, biz o gençlik çağları içinde bildiğimizi yapardık ve şimdi ben diyorum ki, keşke onu biraz dinleseydik! Keşke dinleseydik!

Biz de burada üç yıldır, Cumhuriyet Halk Partisine mensup milletvekilleri olarak, size ve hükümete diyoruz ki, aksayan yönler var, kötü giden şeyler var, bazı şeylerden ülke rahatsız, millet rahatsız, anayasal kuruluşlar rahatsız, bu konuda biraz daha derli toplu olmaya, makul olmaya sizi davet ediyoruz; bir türlü anlamıyorsunuz.

Sürem bitiyor; biz söylemeye devam edeceğiz. Biraz sonra tekrar huzurunuzda olacağım.

Saygılarımla. (CHP sıralarlından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Altay.

Anavatan Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekili ve Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş, buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 1009 sıra sayılı Millî Eğitim dışındaki okulların Millî Eğitime bağlanmasına dair kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerine söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün bütün bakanlıklarımızda aksayan yönler var; ama, maalesef, Millî Eğitim Bakanlığımız içler acısı ve hicran dolu; çünkü, onun başında hicran dolu bir bakan var.

Niye hicran dolu bir bakan var; İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının verdiği 400 küsur trilyon lirayla, Sayın Bakan, okul ihaleleri açtı ve 34 üncü sıradaki, 35 inci sıradaki, 33 üncü sıradaki teklif atan şahıslara, firmalara ihaleyi onayladı.

İhale Üst Kurulumuz, bu ihalelerin hakkaniyet taşımadığına, hukuka uygun olmadığına, hukuka aykırı olduğuna, kanunsuz olduğuna ve durdurulması gerektiğine karar verdi.

Şimdi, İhale Üst Kurulu Kanunumuzu inceledim, İhale Üst Kurulumuzun vermiş olduğu bu karar, bir durdurma kararıdır, tedbir kararıdır.

Şimdi, tedbir kararının aleyhine idare mahkemesinden devamına dair bir karar almadığınız müddetçe, müteahhitlerin bu işi yapmaya devam etmeleri hukuken suçtur, görevi kötüye kullanmadır.

Şimdi, Sayın Bakan, bu ihaleler yapıldı, İhale Üst Kurulumuzun kararına rağmen de uygulama devam ediyor, idare mahkemelerimizden de bir durdurma kararı yok; yani, İhale Üst Kurulu kurmuşuz, bağımsız kurul kurmuşuz, ihalelerdeki yolsuzlukları önlesin diye kurmuşuz; ama, o kurulun kararlarına uymadan devam ediyoruz.

Buradan uyarıyorum, bürokratları da uyarıyorum: Bunlar devam etsin diye emir veren bakan kanunsuz emir vermiştir. Hiçbir bürokrat kanunsuz emri yerine getirmek zorunda değildir, yazılı olsa da değildir; çünkü, kanuna aykırı emir, yazılı da olsa, hukuka aykırı emirdir. Bunların hesabı sorulacak arkadaşlar, bürokratlardan da sorulacak.

Ben, 1 inci ihale ile 34 üncü teklif arasındaki ödemelerin zimmet olarak bu bürokratların boynuna asılacağını ve onların şahsî mal varlıklarına rücu edileceğini, o gün Bakanın da kendilerini kurtaramayacağını; çünkü, Sayın Bakanın, o gün, Yüce Divanda fitil fitil bunun hesabını vereceğini buradan huzurunuzda söylüyorum.

Arz ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

CEMAL UYSAL (Ordu) - Hesap veriyorlar orada, hesap veriyorlar…

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Hükümet adına, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısı üzerinde Hükümet adına görüşlerimizi ve değerli milletvekili arkadaşlarımızın eleştirilerini cevaplandırmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Bazı milletvekili arkadaşlarım, burada, derslik başına düşen öğrenci sayısında herhangi bir ilerleme olmamış, okullaşma oranlarında bir ilerleme olmamış gibi beyanlarda bulundular.

Şimdi, her birimiz bir yörenin milletvekilleriyiz ve yörelerimize gittiğimiz zaman… Bakın, ben daha -hemen kestirme şunu söyleyeyim- geçen pazar günü Ağrı Vilayetindeydim. Pazar günü, sadece bir gün, orada açılışını yaptığımız okul sayısı 15'tir arkadaşlar. 15 okul bir günde açılmıştır. Bakın, önümüzdeki günlerde Şırnak'a ve Mardin'e gidiyorum; oralarda aynı şeyler yapılacaktır. Bunu kamuoyu çok iyi biliyor.

Aslında, 1 001 okul açtığımız gün… "1 001 okul açılıyor" derken, o, bir sembolik ifadeydi,       1 001 değildi, o gün 1 247 okul açıldı değerli arkadaşlar.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Biz de 1 001 gece masalı sanmıştık onları, yanlış anlamışız...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, o gün ilan ettiğimiz rakam 60 000'di, bugün 70 900 olmuştur bu.

Netice itibariyle, bakın, şunu hesaba katmak zorundasınız: Ben göreve başladığım zaman, Türkiye'de, genelde, değerli arkadaşlar, sınıf başına düşen öğrenci mevcudu 39'du, bu, 36'ya inmiştir. Diyeceksiniz ki, peki, bu arada bu kadar okul yaptınız, niçin 36'ya indi, daha aza inmesi gerekiyordu. Bakın, sadece benim dönemimde açılan bilgi teknolojisi sınıfı, yani, bilgisayar sınıfı 19 000'dir arkadaşlar. 19 000 sınıf, okuldaki derslik, normal, bildiğimiz nizamî derslik olmaktan çıkarılmış, bunlar bilgi teknolojisi sınıfı haline getirilmiş ve Türkiye'de -bakın, sadece 300 okuldan söz ediyorum, 300 derslik değil- 300 okul, depreme karşı dayanıklı olmadığı için, çürük raporu verildiği için yıkılmıştır ve bunların yerine yenileri yapılmaktadır.

Şimdi, bu hesapları iyi yapmamız lazım. Öte taraftan, gidiyorum ben bir okula, her taraf, bütün sınıflar derslik haline getirilmiş, laboratuvar hesaba katılmamış, fizik, kimya, biyoloji laboratuvarları ortada yok, kütüphane yok, bilgisayar sınıfı yok; yok, yok, yok; ama, bunun adı da eğitim... Böyle bir eğitim olmaz.

Şimdi, netice itibariyle, bütün milletvekili arkadaşlarım, elini vicdanına basan bütün arkadaşlarım, bakın, fizikî altyapıda, okullaşma oranında, müfredatta, teknolojik altyapıda, müfredat sisteminde ne olup bittiğini çok iyi biliyor. Haydi Kızlar Okula Kampanyasında -ben söylemiyorum ki arkadaşlar; bakın, uluslararası kuruluşlar var, UNICEF'in rakamları ortada- uluslararası kuruluşlar, gelip, bizim gibi, kız çocuklarını okula göndermekte problemi olan ülkelere bu kampanyayı örnek gösteriyorlar. Dolayısıyla, ben, arkadaşlarıma, düşüncelerini bu doğrultuda tashih etmelerini teklif ediyorum.

Bir başka şey, biraz önce Millî Eğitim Komisyonunda, Millî Eğitim Bakanlığının bütçesi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken komisyonda, dün yine bu kürsüde, ben, okullaşma oranlarının nasıl hesaplandığını arkadaşlarıma açıkladım. Bugün komisyonda da söyledim; dedim ki: Bakın, ben bunu izah ediyorum. Ben okullaşma oranının ne olduğunu söylüyorum; ama, siz her fırsatta bunu söyleyecekseniz, ben de, bıkmadan, usanmadan size cevap vereceğim.

Arkadaşlar, köy bazında, belde, ilçe, il bazında okullaşma oranlarını yaptığınız zaman, çağ nüfusu ile okullaşma oranları arasında bir tezat ortaya çıkıyor. Niçin; özellikle, birçok yerde, insanlar büyük şehirlerde oturduğu için ikametlerini köyde gösteriyorlar, beldede gösteriyorlar, muhtar seçimi için, belediye başkanlığı seçimi için. İkametlerini de orada gösteriyorlar. Bir bakıyorsunuz, bir beldede ilköğretim çağındaki nüfus, kâğıt üzerinde 1 200 kişi görünüyor, okula giden öğrenci 700 kişi. Peki, ilçede okula gitmeyen çocuk var mı; hayır. Niye; o 500 tanesi İstanbul'da oturuyor da, orada görünüyor. İstanbul'un bazı ilçelerinde, Ankara'nın bazı ilçelerinde okullaşma oranı yüzde 110 çıkıyor. Yüzde 110 olur mu?! 100 öğrenciden 110 öğrenci okula gider mi?! Niye; çağ nüfusu 100 kişi görünüyor, ama 110 öğrenci okula gidiyor.

Onun için, Türkiye çapında, ilköğretim çağındaki öğrenci nedir, okul öncesindeki nedir, ortaöğretimdeki nedir; bunun bir bütün hesabını alırsanız, okula giden öğrencilerle bunun mukayesesini yaparsanız, ortaya okullaşma oranı çıkar.

Bakın, değerli arkadaşlar, ben, göreve başladığım zaman, okulöncesi eğitimde okullaşma oranı yüzde 11 idi, bugün bu rakam yüzde 20'ye ulaşmıştır; yüzde 90'ın üzerinde bir artış var. Bugün, ilköğretimde -açık ilköğretim dahil- okullaşma oranı yüzde 98'i aşmıştır. Ortaöğretimde okullaşma oranı -açıköğretim lisesi dahil- yüzde 80'i aşmıştır; ama, açıköğretim lisesini çıkarır, brütü değil, neti alırsanız, yüzde 54'tür.

Şimdi, şunu ifade etmek isterim; değerli arkadaşlar, biz, eğer, ille de durumumuz kötüdür, felakettir gibi bir söylemle toplumun karşısına çıkmaktan hoşlanıyorsak, bunu yapalım; ama, buna gerek yok.

Biraz önce, değerli arkadaşım, Sayın Altay, burada, ortaöğretimde, 2006 raporunu gösterdi, 2006 raporunda yanlış yapıldığını… Devlet İstatistik Kurumu ve Devlet Planlama Teşkilatı yetkilileriyle görüştük ve bize resmî yazıyla bildirdiler; burada, bir maddî hata yapılmıştır. Şimdi, maddî hata yapıldığı ifade edildikten sonra, bunu, tekrar tekrar temcit pilavı gibi…

ENGİN ALTAY (Sinop) - Tamamı mı hatalı Sayın Bakan?! Burada hiç müspet bir şey yok ki.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Efendim, tamamı hata değil, verdiğiniz rakamlar hata. Neyse, siz o şekilde değerlendirin.

Bir başka mesele, arkadaşlar, bakın, değerli arkadaşlarım, bu öğretmen kariyer sistemiyle ilgili bir sınav yaptık. Daha doğrusu, bu kanunu buradan geçirdik, öğretmenliğin bir kariyer meslek olması için bunu yaptık. Öğretmen uzman öğretmen olsun, başöğretmen olsun. Şimdi, arkadaşlarımız dediler ki: "Efendim, önlisans mezunu olanlar, yani, iki yıllık eğitim enstitüsü mezunu, iki yıllık eğitim yüksekokulu mezunları niçin buna dahil olmasın?" Arkadaşlar, bütün dünyada uzmanlık kavramı mastırla eşdeğerdir. Önce lisans mezunu olacak. Biz dilerdik ki, bu arkadaşlarımız yıllardır… Bakın Açık Öğretim Fakültesi tarafından, birçok üniversite tarafından lisans tamamlama programları açılıyor.

MUHARREM İNCE (Yalova)- Danıştay ne dedi buna?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Hayır, bir dakika…

Lisanslarını tamamlasınlar ve gelsinler. Tabiî, Danıştay bir hukukî gerekçe ortaya koymuş. Önlisans mezunlarını buna dahil etmediniz diye o maddeyle ilgili yürütmeyi durdurma kararı verdiler. Yasada "önlisans mezunları hariç lisans mezunları" denilmediği için Danıştay böyle bir gerekçe oluşturdu. Ancak, biz bu yasayı çıkarırken, Millî Eğitim Komisyonunda da bunlar konuşulurken herkesin üzerinde ittifak ettiği şey şuydu arkadaşlar: Bakın, biz, üniversitelerde mastır derecesi alanlar ayrıca bir de bu sınava girmeyecek diyoruz. Doktora derecesi alanlar başöğretmenlik sınavına ayrıca girmeyecek. Performansı, kriterleri, sicili ayrıca değerlendirilir. Eğer mastır uzmanlığın karşılığıysa, eğer doktora başöğretmenliğin karşılığıysa… Bakın, bizde ilköğretmen okulu mezunları var, ilköğretmen okulu mezunu olup da öğretmenlik yapan arkadaşlarımız var. Eskiden, biliyorsunuz, ortaokuldan sonra dört yıl ilköğretmen okuluna giderseniz öğretmen oluyordunuz. Hâlâ bu şekilde olan, sayısı çok olmamakla birlikte, öğretmenlerimiz var. Şimdi lise mezununu da o zaman uzman öğretmen veya başöğretmen yapmak gibi bir durumla karşı karşıyasınız. Danıştay, dediğim gibi, yasada açıkça bu lisans meselesi ifade edilmediği için burada sadece bu maddeyle ilgili yürütmeyi durdurma kararı verdi ve biz de bunun gereğini yerine getirdik.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Anayasa Mahkemesinin kararı belli değil daha…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Gelelim… Bakın, burada konuşma yapan bazı konuşmacılar, gerçekten, buraya yakışmayan, milletvekilliğine yakışmayan bir üslupla şahsımla ilgili olarak beyanlarda bulundular…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sen Bakanlığa yakışıyor musun?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, Kamu İhale Kurumu 62 dosyayla ilgili olarak bir inceleme yaptı. Bu inceleme sonucunda 14 dosyayla ilgili olarak Başbakanlığa bir yazı yazdı, gerekirse inceleme yapılmasıyla ilgili, bakın, gerekirse inceleme yapılmasıyla ilgili yazı yazdı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Tamamlıyorum.

Bu 14 dosyayla ilgili mesele, yargıya intikal ettiği zaman, yargının, bakın, yargının durdurma kararı verdiği hiçbir meseleyle ilgili, hiçbir ihaleyle ilgili, tarafımdan, siz bunu yapın, siz bunu yürütün şeklinde yazılı veya sözlü bir talimat verilmemiştir. Yargının durdurduğu ne varsa durmuştur, devam etsin dediği ne varsa da devam etmiştir.

Ben, Sayın Başbakanımıza şunu arz ettim: Malumunuz muhalefete mensup değerli milletvekili arkadaşlar, bana soruşturma önergesi verdiler. O soruşturma önergesi esnasında da, bu ihalenin nasıl yapıldığını, tercihlerin nasıl yapıldığını, aşırı düşük fiyat sorgulamasının nasıl yapıldığını, ben, burada huzurlarınızda ifade ettim. Başbakanlık… Bakın, ben, Sayın Başbakandan bizzat kendim istedim, dedim ki, Sayın Başbakanım, eğer, siz, benimle ilgili olarak bu soruşturmayı, bu araştırmayı yapmazsanız, ben, şaibe altında kalırım dedim ve birçok kurumdan, bakın, Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından, birçok kurumdan da müfettişin dahil olduğu bir teftiş heyeti, bir müfettiş heyeti, denetçi heyeti bütün ihale evrakları üzerinde aylar süren bir araştırma yaptılar, aylar süren bir inceleme yaptılar ve Millî Eğitim Bakanlığının bu ihale sürecindeki bütün iş ve işlemlerinin hukuka uygun olduğunu, İhale Yasasına uygun olduğunu ifade ettiler ve bizimle ilgili olarak en ufak bir uyarı bile getirmediler. Bunu bütün kamuoyu biliyor, herkes biliyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, 2004 yılında Millî Eğitim Bakanlığında yapılan ihale sayısı 18 000'dir, 18 000 kalemde ihale yapılmıştır ve bu konuda bizim alnımız açık, yüzümüz aktır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bizi şaibeyle suçlayan arkadaşların bu yakışıksız ifadelerini kendilerine misliyle iade ediyorum. Çok ayıp bu!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Yüce Divana iade edersin.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, bizim, yargıya karşı boynumuz kıldan incedir. Hukuk devletinde hukukun prensipleri çalışır. Bakın, epeyden beri birçok arkadaşımız kalkıyor burada, "şaibeli bakanlar istifa etmelidir…" Bir kere, bu ifadenin bizatihi kendisi… Hukukun vermediği bir cezayı şahıslar bir başkasına veremez. Millî Eğitim Bakanlığının hangi konulara kilitlendiği, hangi konuları öncelikli meselesi haline getirdiğini de kamuoyu çok iyi biliyor. Biz, bugüne kadar, halının altına süpürülen, ortada bırakılmadan kenara itilen; ama, problem değilmiş gibi gösterilen ne kadar problem varsa bunları ortaya döküyoruz ve bunların teker teker hepsini çözüyoruz. Mızrak çuvala girmez arkadaşlar. Biz, burada, eğitim alanında da sağlık alanında da her alanda ne yaptığımızı çok iyi biliyoruz ve kanunsuz bir emir, tarafımdan -bakın, tekrar altını çiziyorum- kanunsuz bir emir kesinlikle verilmemiştir. Bakın, idare mahkemesine intikal eden bazı dosyalar var. Yargı bu durmalıdır diyorsa, o durmuştur; yürüyor demişse, o da yürümektedir. Dolayısıyla, hukuk devletinde, kanun böyle diyor, yargı böyle diyor, mahkeme de şöyle diyor, ben de onun tersini yaparım gibi bir tavır içerisinde olmak elbette devlet adamına yakışmaz, biz de o tür devlet adamlığını kendimize ve partimize yakıştırmayız.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Şahsı adına, Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay; buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, siyaset hayatında siyasetçilerin en iyi yaptığı işlerden biri rakamlarla oynamaktır. Rakamlar istenildiği şekilde yorumlanabilir, bu gayet doğal; yalnız, bir şeyin bilinmesini isterim ki, benim, burada ya da çeşitli vesilelerle çeşitli ortamlarda verdiğim rakamlar benim kendi özel arşivimin rakamları değildir. Mesela, bugün bahsettiğim rakamlar şu kitapçıktan alınma rakamlardır. Millî Eğitim Bakanlığı İstatistikleri 2004-2005 Ankara. Bu, Millî Eğitim Bakanlığımızın yayın organıdır. Hadi, 2006 programı, Resmî Gazetede yanlışlık yapıldı, istatistiğe yazdınız, düzelttiniz; Sayın Bakanım, bunu da düzelttirin. Yani, ben belgeyle konuşuyorum.

Şimdi, derslik başına öğrenci... "Az önce siz konuşurken Sinop'un Boyabat İlçesinden İnönü İlköğretim Okulu Aile Birliği Başkanı aradı "ikinci sınıfta 56 kişilik çocuklar ders yapıyor" diyor. Yani, siz şunu diyebilirsiniz: Biz bu birikmiş sorunları üç yılda çözemezdik diyebilirsiniz; ama, az zamanda çok ve büyük işler yaptık edasında bir şeyler söylerseniz, biz de deriz ki, yapmadınız. Yani, muhalefetin iktidarı alkışlaması mı bekleniyor! Demin, Sayın Bakar diyor ki: "Yüzde 99'u görmüyorsunuz yüzde 1'i görüyorsunuz." Yahu, ne yüzde 99'u arkadaşlar, Millî Eğitim Bakanlığının kendi kitapçığı işlerin kötü gittiğini söylüyor; ne yüzde 99'u. Kaldı ki, Sayın Bakan "yargı kararına saygılıyız" diyor. Yahu, güzel, saygılısın; Sinop'ta, döneminizde, bir yıl içinde 9 defa müdür değişti, aynı günde 3 tane millî eğitim müdürü, il millî eğitim müdürü. Sinop'ta koltuğu hangisi sabah önce boş bulursa oturdu. Sinop Millî Eğitim Müdürü Fahrettin Gün bir gayretle Sinop'ta çalıştı; görevden aldınız; mahkemeye başvurdu; mahkeme "yanlış yapmışsınız bu adamı verin yerine" dedi, verdiniz; ondan sonra adama daha büyük bir şey yaptınız, aldınız, Tunceli'ye gönderdiniz. Bunu anlamak mümkün değildir.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Daha büyük il.

EYÜP FATSA (Ordu) - Tunceli daha büyük bir yer Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bu itiş kakışın kimseye faydası yoktur.

Sizden önceki dönemlerde de kadrolaşma vardı, bizim Sinop'ta, mekanı cennet olsun, Adalet Partisi Milletvekili Mustafa Kaptan vardı, adamın bütün işi memurla uğraşmaktı ve öyle anılırdı. Yalnız, sizden önceki hükümetlerde yapılan kadrolaşma, insaf ölçüleriyle zaman zaman bağdaşabilirdi; sizinki öyle değil ki.

Karabük'te, bir yere imam tayin oluyor. Adalet Partisi Karabük İl Yönetim Kurulu üyesi diyor ki: "Kardeşim sen buraya nasıl geldin?" "Geldim, sınavı kazandım geldim. Gözümüz seni görmesin, ayağını kırarız." Diyen kim?! Karabük Cumhuriyet Başsavcılığında belgeli bunlar beyler. "Biz müftüye gidelim" diyor adam. "O müftüyü biz ikibuçuk yıl hapisten kurtardık" diyor. "Ee, benden ne istiyorsunuz?" "Sen, bizimle aynı tarikattan değilsin. Biz burada zikir yapacağız, sen bize zikir yaptırmazsın." Beyler, bunlar realite, realite. Bu ay itibariyle, Karabük Cumhuriyet Başsavcılığında, daha bu konuda evrak var.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Onlar geçti artık.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Arkadaşlar, bir şey söylüyorum; ben bir şey söylüyorum…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ne zaman olmuş, ne zaman?

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bu ay, bu ay…

Ben bir şey söylüyorum. Türkiye'yle oynamayın.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Adalet Partisinden bize ne?

ENGİN ALTAY (Devamla) - Ben ne konuştuğumu biliyorum. Türkiye'yle fazla oynamayın. Bu, kimseye iyi şey sağlamaz.

Şimdi, Yönetici Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinin, Danıştay, yürürlüğünü durduruyor, Sinop Anadolu Öğretmen Lisesi Müdürü -ki Türkiye'nin en başarılı okullarından biridir- Bektaşağa Yatılı İlköğretim Bölge Okuluna gönderiliyor. Böyle şey var mı ya?! Bu memleket, yani, sekseniki, seksenüç yıldır ciddî şekilde yönetilmiştir, yönetilmektedir; ama, yani, yasama-yürütme-yargı üçgeni içerisinde, yürütmenin yetkisi, hududu bellidir; yürütmenin yapacağı şeyler bellidir, gücü de bellidir. Kimse, yürütme dahil, Başbakan dahil, kaynağını Anayasadan almadığı bir yetkiyi kullanamaz değerli arkadaşlar.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Biz ne dedik?!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Böyle bir şey yok! Ondan sonra, Anayasa Mahkemesiyle kavga, YÖK'le kavga, üniversitelerle kavga, kavga, kavga; Cumhurbaşkanıyla, kavga…

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Kavga falan yok.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Yani, ben diyorum ki, değerli arkadaşlar, bu çatı önemli bir çatıdır. Bu çatı, top sesleri altında görev yapmış bir çatıdır; bir kutsal müessesedir; yetmiş milyona aittir. Türkiye'yi kamplara bölmeyin. Sizden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bitiyor; son 30 saniye

BAŞKAN - Buyurun, 1 dakika içinde konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Teşekkür ederim.

Sizden önce, Türkiye, vatan cephesi kamplaşmasına getirilmişti; bunun bedelini ödedik. Şimdi başka kamplaşmalar var. Buna gerek yok. Bu ülkede yaşayan herkes -inanarak, içtenlikle söylüyorum- kardeştir. Lütfen, uygulamalarınızı bu çerçevede yürütün.

Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Altay.

Madde üzerinde, şahsı adına Kütahya Milletvekili Alaettin Güven; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 1009 sayılı yasa tasarısı üzerinde, şahsî görüşlerimi açıklamak üzere buraya geldim, huzurunuzdayım.

Ancak, gecikmiş de olsa, yeri gelmişken, 2005-2006 eğitim-öğretim yılını… Bütün illerimiz güzel, Kütahyamız da güzel, güzel Kütahyamızda 2005-2006 eğitim-öğretim yılını, Bakanımız ve Başbakanımızla beraber açma fırsatını bize tanıyan, bağışlayan ve bu vesileyle, orada, hem de Kütahyamıza, Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyasından güzel bir fen lisesi kazandırmak ve ayrıca, Konuralp Fen Lisesi diye ikinci bir liseyi -ikisi de özeldir- açma fırsatını veren, bizimle beraber olan Sayın Millî Eğitim Bakanımıza ve bürokratlarına ve Değerli Başbakanımıza, huzurlarınızda, gecikmiş olan teşekkürlerimi, şahsım ve Kütahyamız adına arz ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar [!])

2 nci madde kapsam maddesi. Kapsam, bu maddede, neler içine alıyor. Burada, bu madde güzel düzenlenmiş; çünkü, kendine özgü eğitim ve öğretim gereken, nitelikleri biraz daha hassasiyet arz eden iki kurum, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı kurum ve kuruluşlara ait okullar hariç bırakılarak, diğer okullar Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmak üzere düzenlenmiş, bunu kapsamış.

Kaynak israfını önleme adına yapılan bu kanun ve düzenlenen madde yerindedir; başarılar diliyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Önergemiz vardı Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Milletvekilim, önergenizi sırası geldiğinde okutacağım.

Buyurun Sayın Işık.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, benim kısa bir sorum olacak.

Bu yurtlarda gece zorla namaza kaldırıldığına yönelik Sinop Milletvekilinin bir iddiası var; bunun doğruluk derecesini soracağım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bize böyle bir iddia intikal etmemiştir, böyle bir meseleden de haberimiz yoktur; eğer, böyle bir şey olursa, bize intikal ederse yasalar çerçevesinde gereği yapılır. Ben, böyle bir şeyi ilk defa duyuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 1009 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin birinci cümlesindeki "Emniyet Genel Müdürlüğü" sözcüklerinden sonra gelmek üzere "Tarım ve Köyişleri Bakanlığına" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Necati Uzdil

Mehmet Parlakyiğit

Haşim Oral

 

Osmaniye

Kahramanmaraş

Denizli

 

Ali Kemal Deveciler

Halil Tiryaki

Cevdet Selvi

 

Balıkesir

Kırıkkale

Eskişehir

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutuyorum Sayın Uzdil?

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Konuşacağım.

BAŞKAN - Konuşacaksınız; buyurun Sayın Uzdil.

Süreniz 5 dakika.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, çok değerli arkadaşlarım; öncelikle, sözlerime başlamadan önce, sizleri, saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 2 nci maddede bir değişiklik önergesi vererek, yasanın özüne dönme olanağı yarattığım düşüncesindeyim. Değerli arkadaşlarım, bu yasayla, tüm meslek okulları, teknik okullar, diğer bakanlıklara bağlı teknik okullar Millî Eğitim Bakanlığına devrediliyor; ama, devredilmeyen -dikkatinizi çekerim- Genelkurmay Başkanlığına bağlı okullar ve de Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı okullar. Gerekçemiz ne; geniş tabanlı temel eğitim için, Millî Eğitim Bakanlığına devri şart bu okulların, diyor yasamızın gerekçesinde. Değerli arkadaşlarım, peki, Genelkurmay Başkanlığına bağlı okullar, Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı okullarda temel eğitim için belli bir şart yok mu? Bu ayırım niye acaba?.. Millî Eğitim Bakanımız bu konuda açıklama yaparsa sevinirim.

Peki, geniş tabanlı meslekî eğitim için, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı okulların Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde kalması şart değil mi? Bence, bu da şart. Eğer temel bir meslekî eğitim yapmak istiyor isek, esas şart olan budur diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu okulları şöyle bir düşünelim; az çok sizler de takdir edersiniz, bu okullar, bugün TİGEM'lerin içinde, araştırma kurumlarının içinde; çünkü, bu okullar teknik meslek okulları değerli arkadaşlarım. Şunu hiç unutmayalım: Bilmek başka şey arkadaşlar, yapmak başka şey. Bilgi verirsiniz; ama, meslek okulunda, bir de yapmayı öğrenmek zorunda bu insanlar.

Sevgili arkadaşlarım, bu ayırımı bir de tarıma getirerek sözlerimi sonlandırmaya çalışacağım.

Değerli arkadaşlarım, bizim Sevgili Tarım Bakanımız, mısır fiyatlarının belli seviyede kalması gerekliliğini biliyor. Kendi çapında 260 + 50, mısır fiyatlarını açıkladık Toprak Mahsulleri olarak; ama, yapmayı bilmediği için, bu bildiği şeyin hayata geçmesini sağlayamamıştır. Şurada demin gördüm, Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal, herhalde dışarı çıktı… Değerli arkadaşlarım, Osmaniye'de, Toprak Mahsulleri Ofisi 235 liraya mısır almakta. Yüzde 15 rutubet olursa en büyük fiyat bu; ama, bir kart giderse veya başka şeyler olursa, bu fiyat kaç lira biliyor musunuz arkadaşlar; 252 lira. Evet, buradan sesleniyorum, o bölgenin milletvekilleri bunu araştırsın. Rutubet 18'e düşerse, serbest piyasada kaç lira arkadaşlar; serbest piyasada şu an mısır fiyatı 210 lira. Net olarak düşünürsek, 205 lira, sevgili arkadaşlarım.

Ayrıca, hemen şunu söylemek istiyorum…

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Rutubet oranını dikkate almasınlar mı?

NECATİ UZDİL (Devamla) -Şu anda Çukurova'da rutubet, ortalama yüzde 18. Yüzde 18 rutubetli mısırın fiyatı, şu an Çukurova'da 180 lira ile 190 lira arasında değişmekte sevgili arkadaşlarım. Evet, bildiğimiz şeyi yapmalıyız, yapabilmeliyiz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uzdil, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Rutubeti kale almadan mı fiyat versinler?

NECATİ UZDİL (Devamla) - Değerli arkadaşım, bilmiyorsan bir bilene, Çukurovalı milletvekillerine sor. Şu anda yağış bekliyoruz, yağmur geliyor, buğday ekeceğiz, rutubet var Çukurova'da. Bu rutubeti yüzde 15'lere düşürmek neredeyse imkânsız; ama, biz ne yaptık; kurutma tesislerini çalıştırmadık, depoları beyazeşyacılara kiraya verdik. Şu anda, özel sektörün kurutma tesislerinde 22 000 liraya kurutmaya çalışıyoruz, şu anda özel sektörün depolarını tutuyoruz. Toprak Mahsulleri Ofisinin depolarını beyazeşyacılara kiraya verdik; ama, kendi mısırımızı koymak için kiralıyoruz. Çukurovalı milletvekilleri itiraz etsin; ama, bari sen sus; çünkü, yeteri kadar bilmiyorsun.

Değerli arkadaşlarım, bu duygu ve düşüncelerle 35 000 000 adına söylüyorum, tekrar yasaya dönüyorum. Tabanlı bir millî eğitim için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uzdil, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Köy ve orman…

BAŞKAN - Mikrofonunuzu açayım Sayın Uzdil, lütfen, teşekkür edin.

Buyurun.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Cümlemi bağlıyorum.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Konuş, konuş!

NECATİ UZDİL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, meslek eğitimi için nasıl ki Genelkurmay Başkanlığına bağlı okulları dışarıda bırakıyoruz, nasıl ki Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı okulları dışarıda tutuyoruz, 35 000 000 kırsal alan nüfusu adına, sizlerden bu önergeye olumlu oy bekliyor, tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uzdil.

Sayın Kastal burada.

Sayın İnce, sisteme girdiniz; ama, soru-cevap işlemini tamamladık, şu anda önerge üzerinde görüşüyoruz, bir sonraki maddede sorunuzu yöneltirsiniz.

Evet, önerge üzerindeki görüşmeler tamamlandı. Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum…

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Maddeyi oylayacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.03

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.13

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

1009 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S.Sayısı: 1009) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 2 nci maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, 2 nci maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 3.- Bu Kanunda yer alan;

a) Bakanlık : Millî Eğitim Bakanlığını,

b) Kurum : Eleman yetiştirmek üzere okul, eğitim merkezi ve kurs açmış kamu kurum ve kuruluşlarını,

c) Okul : Kurumların eleman yetiştirmek üzere açtıkları Anadolu Meteoroloji Meslek Lisesi, Anadolu Tapu ve Kadastro Meslek Lisesi ile sağlık, tarım ve adalet meslek liselerini,

d) Personel : Okullar, eğitim merkezleri ve kurslar ile bunların bünyelerinde bulunan döner sermaye işletmelerine ait kadrolarda bulunanları,

e) Komisyon : Devredilecek okullar ile eğitim merkezleri ve kurslar için Bakanlıktan iki, devreden kurumdan iki, Maliye Bakanlığından bir olmak üzere beş temsilciden oluşan ve başkanlığını Maliye Bakanlığı temsilcisinin yürüttüğü komisyonu,

f) Eğitim merkezleri ve kurslar : Kültür ve Turizm Bakanlığınca eleman yetiştirmek amacıyla açılmış olan eğitim merkezlerini ve rehberlik kursları hariç diğer kursları,

İfade eder.

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce…

Buyurun Sayın İnce.(CHP sıralarından alkışlar)

Sayın İnce, şimdi Grup adına konuşacaksınız; sonra, size, tekrar, şahsınız adına söz vereceğim.

CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan…

Konuşmaya uygun mu, Sayın Başkanım, ortam; konuşabilir miyim, başlayabilir miyim?

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, hatibi dinleyelim.

Buyurun Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Az önce yerimden sorduğum bir soruda, Sayın Millî Eğitim Bakanı komisyonda olduğu için, Sayın İçişleri Bakanını da yakından ilgilendirdiği için, Öğretmenler Gününde öğretmenlerin dayak yemesini gündeme getirmiştim ve Sayın İçişleri Bakanı da bana, öğretmenlerin izinsiz bir yürüyüş yaptıklarını, Kızılay Meydanında ya da Millî Eğitim Bakanlığının önünde değil de, Abdi İpekçi Parkında bu gösteriyi yapsalardı, böyle bir sorunun olmayacağını söyledi.

Sayın Bakan, öğretmenlerin sorunu Abdi İpekçi'yle değil, öğretmenlerin sorunu Abdi İpekçi Parkındaki ağaçlarla da değil; öğretmenlerin sorunu, Millî Eğitim Bakanlığının uygulamalarıyla. Öğretmenlerin sorunu neredeyse, oraya gitmek istiyorlar. Yani, Millî Eğitim Bakanlığının önüne gitmek istediklerinde illegal bir gösteri, Abdi İpekçi Parkına giderlerse legal olur! Böyle bir mantığı anlamış değilim.

Bir de şunu anlamış değilim arkadaşlar: Bu ülkenin dört bir yanından otobüsler kalktı. PKK bayraklarını açtılar, bölücü örgüt liderinin posterlerini açtılar ve bu ülkenin dört bir yanından insanlar Gemlik'e doğru otobüslerle gittiler. O insanlara bile böyle muamele etmediniz. Öğretmenlerin kafasına cop indirdiniz, dizlerini parçaladınız; ama, bu ülkede bölücü örgüt bayrağı açanlara bile böyle davranmadınız. Öğretmenler bunu hak etmedi diyorum ve bir öğretmen olarak, yine bir öğretmen olan Sayın Millî Eğitim Bakanına, bu görüntüler sizin yüreğinizi incitmedi mi, ciğerinizi acıtmadı mı, yüreğinize dokunmadı mı, vicdanınız sızlamadı mı diyorum.

Değerli arkadaşlarım, yine bir klasik Millî Eğitim Bakanlığı uygulamasıyla karşı karşıyayız. Üç yıldır bu komisyonda çalışıyoruz. Sürekli olarak birkaç maddelik kanun teklifleri… Burada bir sorun var, hadi gelin, hep birlikte bunu çözelim... Böyle bir anlayış olmaz. Belki bir başka bakanlıkta olur; ama, Millî Eğitim Bakanlığında olmaz. Bu işin bir planı, programı yok mu?! Hepsini bir araya getirip, derleyip toparlansa, böyle bir çözüm bulunsa… Günübirlik... Bu akşam sorun var, hadi gelin, yarın birlikte bu sorunu çözelim... Böyle bir anlayışla Millî Eğitim Bakanlığı yönetilemez.

Bundan bir yıl önce, Sağlık Bakanlığına bağlı okulları protokolle devrettiniz. İşin içinden çıkılmaz hale geldi, şimdi kanun tasarısı getiriyorsunuz. O zaman getirseydiniz bu kanun tasarısını da, burada çalışan öğretmenler mağdur olmasaydı. Ne oldu bakınız; bu öğretmen arkadaşlarımız, sağlık meslek liselerinde çalışan bu arkadaşlarımız Sağlık Bakanlığının personeli sayıldıkları için müdür yardımcılığı sınavına giremediler. Onları mağdur ettiniz Sayın Bakan. Yine, sağlık liselerinin, yardımcı hizmetler sınıfında sayılan bir daire başkanlığına bağlanması teşkilat kanununa uygun değildir. Burada yanlış yapıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz pazar günü Sayın Bakana göre bir öğretmen kariyer sınavı, bize göre ise bir öğretmen bariyer sınavı yapıldı. Sayın Bakan hâlâ daha uygulamaları savunuyor. Danıştay kararı ortada iki yıllık önlisans mezunlarıyla ilgili. Cumhuriyet Halk Partisinin, bizim, Anayasa Mahkemesine başvurumuz var. Peki, Anayasa Mahkemesinden bizim istediğimiz türde bir karar çıkarsa ne olacak? Bunu hiç düşündünüz mü, Sayın Bakan, ne olacak? Anayasa Mahkemesi kararları geriye doğru işlemeyeceği için, o sınavı kazanan bazı arkadaşlarımız bu hakları ömür boyu kazanmış olacak, diğer arkadaşlarımız ise bu sınava bir daha giremeyecekler. Böyle bir mantıkla bu işleri çözeceğimize inanmıyorum.

Burada, yine, yönetmeliğin 10 uncu maddesi çok ilginç. 10 uncu maddede diyor ki… Merkez Sınav Değerlendirme Komisyonunun şekillenmesi açıklanıyor. Burada, Millî Eğitim Bakanlığının üst düzey yöneticilerinden oluşuyor bu komisyon. Ben soru önergesi verdim bu konuda, sendikaları niye davet etmiyorsunuz bu komisyona, öğretmen örgütleri neden burada yok diye; verilen cevap çok ilginç; konunun özelliğine uygun değilmiş.

Değerli arkadaşlarım, burada, Millî Eğitim Bakanlığının üst düzey yöneticilerinin politik kararlarla atandığını hepimiz biliyoruz. Onların verecekleri, onların değerlendirecekleri, onların değerlendirme yapacakları bir komisyonun tarafsız olması mümkün değildir.

Bakınız, ILO'nun 1966'da, öğretmenlere tavsiye sözleşmesinde diyor ki: "Öğretmenlerin statüleriyle ilgili her türlü değişimde örgütleriyle işbirliğini öngörür." Türkiye Cumhuriyeti 1968'de imza atıyor Sayın Bakan. Aradan yıllar geçmiş, siz, bunu tanımıyorsunuz. İlle böyle bir tanımanın gerçekleşmesi için Avrupa Birliğinin bize bir dayatma yapması mı gerekiyor?!

Yine ilginç bir şey; veterinerlik fakültesinden, diş hekimliği fakültesinden, eczacılıktan -bunlar beş yıllık okullar- bu okullardan mezun arkadaşlarımız şu anda sınıf öğretmeni olarak görev yapıyorlar. Bu arkadaşlarımızın öğretmen olarak atamalarını yaparken, 9'a 1'den yapmadınız, 8'e 1'den yaptınız; yani, onların yükseklisans yapmalarını bir anlamda kabul ettiniz. Bunlara ekders ücreti öderken yüzde 25 fazla ödediniz; doğru da yaptınız, böyle yapmanız gerekiyordu; ama, kariyer sınavına geldiğinde, siz yükseklisansınızı başka bir alanda yaptınız, sınıf öğretmenliği alanında yapmadınız deyip kabul etmiyorsunuz. Ekders ücretinde kabul ediyorsunuz, ilk atamalarını yaparken kabul ediyorsunuz, kariyer sınavında kabul etmiyorsunuz. Bütün bunlar açmazlarınız diye düşünüyorum.

Yine, bu ülkede, hepimiz biliyoruz ki, Mehmetçikler var. İlkokul mezunu, ortaokul mezunu, lise mezunu, iki yıllık yüksekokul mezunu çocuklarımız, Mehmetçik olarak askerlik yapar 16 ay. Biz şöyle tanımlardık; Mehmetçik var, Mehmet Ağa var, bir de Mehmet Bey var diye. Mehmet Beyler de, bizim gibi, dört yıllık, beş yıllık, altı yıllık üniversite mezunları; bunlar da 6 ay askerlik yapar. Bir de Mehmet Ağalar var; cebinde parası olup, 29 günde Burdur'da askerlikten kurtulanlar var.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - 21 güne düştü.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu uygulama doğru değil. Aynısını öğretmenliğe getirdiniz; asıl öğretmenler var, vekil öğretmenler var, şimdi bir de sözleşmeli öğretmenler çıktı. Aynı işi yapacak bir öğretmen; ama, öğretmenevlerinden misafir olarak yararlanacak!

Şimdi, Sayın Bakan mucizeler yarattığını sanıyor; ama, çok yanılıyor. İlköğretimde ilk beş sınıfta bir öğretmenin devam etmesi esası vardır. Siz, bir öğretmeni, sözleşmeli öğretmeni sekiz aylığına alacaksınız, önümüzdeki yıl çalışıp çalışmayacağı belli değil, sigortalı olduğu için dört ay sağlık haklarından yararlanamayacak, öğretmenevlerinden misafir olarak yararlanacak, şehiriçi otobüslerden indirimli bilet alamayacak, okulunda yemek çıkıyorsa indirimli yemek yiyemeyecek. Böyle bir şey olabilir mi?! Aynı işi yapan aynı ücreti alır; bu en temel çalışma prensibidir. Yani, İngilizceyle, bilgisayar branşıyla başlayan bu sözleşmeli öğretmenliği bu kadar genişleterek, yurdun her bir yanına yayarak sorunları çözdüğünüzü sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Sorunlar katlanarak büyüyecektir.

Değerli arkadaşlarım, mademki bu sözleşmeli öğretmenlik çok iyi bir şey, mademki bu sizin buluşunuz, Sayın Bakan size öneriyorum, sözleşmeli müsteşar, sözleşmeli genel müdür, sözleşmeli daire başkanı yapın. Onları da sözleşmeli yapın, sekiz aylığına yapın, görelim; yaz tatilinde, beğenmezseniz, onları değiştirin. Öğretmenlere reva gördüğünüzü üst düzey yöneticilere yapın, onu da bir görelim.

Değerli arkadaşlarım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın İnce, size 1 dakikalık eksüre vereyim, daha sonra şahsınız adına konuşmanıza devam edersiniz.

Buyurun efendim.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Yine, son günlerde çok gündemde olan bir ekders olayı var. Değerli arkadaşlar, bilmemenizi doğal karşılıyorum. Ekders ücreti almış bir öğretmen olarak konuşuyorum ben. Bu işten en fazla Sayın Müsteşar yararlanacaktır. Sayın Bakan gelsin, aksini iddia etsin. Bu ekders ücretini Maliye Bakanı kabul ederse, ne olacak biliyor musunuz; ne olacağını söyleyeyim. Örneğin, Bakanlık Müsteşarı haftada 15 saat, ayda 60 saat ekders ücreti alır, derse girmeden ekders ücreti alır; yani, ayda 600 000 000 lira alır. Türkiye'nin hiçbir okulunda, iddia ediyorum, felsefe öğretmeni, coğrafya öğretmeni, müzik öğretmeni, hiçbirisi ekders ücreti alamaz, biyoloji öğretmeni alamaz. Öğretmenler arasında ayırımcılığa yol açarsınız. Bütün daire başkanları, bütün genel müdürler, müsteşar, il millî eğitim müdürleri, ilçe millî eğitim müdürleri, tümü ekders ücreti alacaktır. Bu işin çözümü -ben sadece eleştirmiyorum, öneri de getiriyorum- mesai uygulamasıdır. Öğretmenlere yazın ekders ücreti ödemezsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika müsaade eder misiniz?

BAŞKAN - Buyurun.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, öğretmenler, ekders ücreti alan öğretmenler bile yazın ek ders ücreti alamazlar; ama, bu yöneticilerin tümü almaya devam eder. Ayrıca, okul müdürlerinin elindeki en büyük silahtır ekders ücreti; istediğine dağıtır onu. Lütfen, bunu yapmayınız. Aslolan öğretmeni sınıfa girmeye özendirmektir. Öğretmeni yönetici olmaya özendirmek eğitim sisteminin en büyük açmazıdır, en büyük yanlışıdır. İnanın bunu bir siyasî amaçla söylemiyorum, muhalefet partisinin bir milletvekili olarak söylemiyorum; bunları yaşamış birisi olarak söylüyorum. Bizim amacımız, müsteşarın, daire başkanının, genel müdürün ücretini artırmak mı, yoksa Yalova'daki, Kayseri'deki, Edirne'deki, Trabzon'daki, Van'daki öğretmenin ücretini yükseltmek mi?!

Bunun doğrusu mesai uygulamasına geçmektir, bunun doğrusu ücretlerini toptan artırmaktır. Bu uygulamayı yapmadığımız sürece okul müdürlerinin öğretmen üzerindeki baskısı artacaktır, bütün öğretmenler yönetici olmaya özenecektir, sorunlar daha da içinden çıkılmaz hale gelecektir.

Millî Eğitim Bakanlığının merkez teşkilatında, Bakan hariç, hizmetliler hariç hepsi ek ders ücreti alır.

BAŞKAN - Sayın İnce…

MUHARREM İNCE (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, saygılar sunuyorum Yüce Meclise. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sağ olun.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkanım, müsaadenizle, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

Sayın İnce'nin konuşması sırasındaki bazı cümleleriyle ilgili olarak, İçişleri Bakanı kısa bir açıklama yapacaklar.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz önce burada konuşan değerli milletvekilimiz, öğretmenlerin yapmak istediği toplantıyla ilgili olarak, engellemelerden bahsettiler.

Ben biraz önce de -Sayın Bakan yokken- Komisyon sırasında otururken yine bu konuya temas etmiştim. Ülkemizde yasalar var ve bu yasalara hepimizin uymak zorunluluğu var. Bir Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası var. Bu yasa, toplantıların nerede, nasıl yapılacağını, gösteri yürüyüşlerinin nasıl yapılacağını tadat etmiş, saymış ve illerde, ilçelerde komisyonların önceden ilan ettiği meydanlarda toplantılara müsaade ediyoruz. Bugüne kadar da, hemen hemen, müsaade etmediğimiz, yasal olarak müracaat edilip de müsaade etmediğimiz tek toplantı yok.

Biz, üstelik, bütün bu toplantılar olsun, diğer yasal gösteri yürüyüşleri, gösterilerde olsun, polisimize de, jandarmamıza da çok dikkatli davranmaları, cop kullanmamaları, ölçüsüz tepki koymamaları için hem genelge yayınladık hem sürekli bunlar söyleniyor ve devamlı da hizmet içi eğitim yapılıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, deniliyor ki: "Bunlar toplantı yapmayacaklardı, basın açıklaması yapacaklardı." Doğru; biz basın açıklaması da yaptırıyoruz. Bugün Ankara, İstanbul başta olmak üzere hemen hemen her ilimizde, her gün birkaç basın açıklaması oluyor. Bu toleransı gösteriyoruz; ama, bakın, yayımladığımız genelgeyle ona da bir ölçü getirmişiz. Basın açıklaması yapılır, makul sayıda üyesiyle veya mensubuyla gider basın açıklaması yapar. 50 kişi, bilemediniz 100 kişi, hadi bilemediniz 200 kişiyle basın açıklaması yapar; ama, değerli arkadaşlarım, 5 000, 10 000 kişiyle buna nasıl basın açıklaması…

MUHARREM İNCE (Yalova) - PKK'lılar kaç kişi yaptı?!

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Bir dakika Hocam, söylüyorum şimdi.

Bakın, burada öğretmenlerimiz hepimizin öğretmenleri, eli öpülesi öğretmenler…

MUHARREM İNCE (Yalova) - Cami avlusunda 50 kişiyle…

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - …ama, bu, geleceğimizi yetiştiren öğretmenlerimizin hem kendileri hem yetiştirecekleri insanlara önce yasalara da saygıyı öğretmesi lazım.

Biz, birinci gün, Kızılay'a ve oradan Bakanlığa yürümek isteyen öğretmenlere dedik ki, bulunduğunuz yerde, Ziya Gökalp Caddesinde yapın basın açıklamanızı. "Hayır. İlle Kızılay'a yürüyeceğiz. Kızılay'dan da Bakanlığa geçeceğiz, orada yapacağız..."

Değerli arkadaşlarım, yine o basın açıklamasıyla ilgili genelgemizde, valilerimizin mahzurlu gördükleri yerler dışında basın açıklaması yapılır ve makul sayıda üye veya sempatizan veya katılımcıyla yapılır deniliyor; ama, takdir edersiniz ki, 10 000 kişiyle, 7 000 kişiyle, 8 000 kişiyle de basın toplantısı yapılmaz. Bu, toplantıdır; ona da, eyvallah, buyurun yapın dedik; verin müracaatınızı, bildirimde bulunun, istediğiniz, Ankara'daki bu iş için ayrılmış olan yasal meydanda yapın dedik; ama, kabul etmediler.

İkincisi; şunu ifade edeyim: Gemlik'teki toplantıya giden otobüslere de müsaade edilmemiştir. Bütün illerimiz tedbir almıştır, illerin daha çıkışından itibaren tedbir alınmıştır. O pankartları, yasadışı bayrağı, posteri asanlar hakkında işlem yapılmıştır. Gemlik önüne gelen o birkaç otobüs de Gemlik'e sokulmamıştır. Onu da bilgilerinize arz ediyorum efendim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Anavatan Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Sayın Ömer Abuşoğlu; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum.

Tabiî, konu millî eğitimi ilgilendiren bir konu olunca, millî eğitimi ilgilendiren tüm meselelerin bu kürsüden gündeme getirilmemesi mümkün değil. Millî Eğitim Bakanlığı da, geçmişte olduğu gibi bugün de, Türkiye'nin en önemli problemlerini, en zor problemlerini içeren bir bakanlık. Millî Eğitim Bakanlarının, diğer bakanlardan daha özverili çalışması gereği var, çalışması zarureti var. Daha özverili çalışırken, aynı zamanda, daha da kanunlara, daha da mevzuata dayalı olarak çalışma gereği var; çünkü, millî eğitimin temel meseleleri, bir taraftan Millî Eğitim personeli olan öğretmenlerin meseleleri, bir taraftan Millî Eğitimden hizmet alan ilköğretiminden, anaokulundan taa yükseköğretime, hatta lisansüstü eğitim düzeyine kadar toplumun genelini, tümünü ilgilendiren ve aynı zamanda, bir toplumun millî eğitimden elde edeceği başarı dolayısıyla gelecek nesillerin bundan etkilenmesi hasebiyle, toplumun geleceğini de ilgilendiren ciddî bir bakanlığımız. Bu doğrultuda, her Millî Eğitim Bakanlığının ve aynı zamanda, her Millî Eğitim Bakanının bu görev anlayışı içerisinde hizmet vermeye çalıştığından şüphemiz yok; ancak, hizmet vermeye çalışmak yeterli olmuyor çoğu zaman.

Özellikle, siyasetçilerin de zaman zaman karşısına çıkan, sadece bugün Sayın Millî Eğitim Bakanı için değil, diğer siyasetçilerin de zaman zaman karşısına çıkan ve âdeta, siyaset kurumu üzerinde ciddî bir gölge oluşturan yolsuzluklar meselesi. Daha geçtiğimiz dönemde, üzerinden bir yıl geçmedi zannedersem, Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili işlemler dolayısıyla, özellikle ihale işlemleri dolayısıyla, Millî Eğitim Bakanı hakkında soruşturma önergesi verildi ve bu önerge Yüce Meclis tarafından görüşüldü. Ben, bu meseleye biraz daha sonra geleceğim; ama, Sayın Millî Eğitim Bakanı, gerçekten, bilgi birikimi ve siyasetten önceki meslekî kariyeri itibariyle, oldukça kürsüye hâkim, esprili konuşmalarıyla sözünü dinletebilen bakanlarımızdan birisi; ama, bu özellik, Millî Eğitimin meselelerini çözmek için yetmiyor. Bu Yüce Meclis, daha öncelerden de, çok güçlü hatipleri bu kürsüden Yüce Türk Milletine dinletti. Refik Koraltanlar geçti buradan, merhum Adnan Menderesler geçti, merhum Bölükbaşılar geçti. Güzel konuşmak, kürsüye hâkim olmak, meseleleri çözmek için yetmiyor. O bakımdan, biz, Millî Eğitim Bakanından şunu bekleriz siyasetçi olarak -ama, bir vatandaş olarak da beklentimiz biraz daha farklı- Millî Eğitim Bakanı gelsin, burada, Millî Eğitim Bakanlığının icraatlarını bize ve toplumumuza anlatsın, milletimize anlatsın; ama, bunu anlatırken, bir taraftan da "muhalefet acaba ne diyor, dedikleri şeyler arasında, doğru, işime yarayan bir iki ipucu bulabilir miyim" noktasında, muhalefetin sözüne de kulak vermesi gerekir; çünkü, muhalefet, burada dile getirdiği sorunları kendi cebinden, kendi torbasından çıkarmıyor. Bu toplumun tek tek bireyleriyle, seçmenlerle, vatandaşlarla günübirliğine konuşarak, bunların dertlerini buraya getiriyor. O bakımdan, biz, Sayın Millî Eğitim Bakanından, muhalefetin sesine biraz daha fazla kulak vermesini rica ediyoruz.

Ayrıca, Millî Eğitim Bakanlığının, bugün, çözülememiş birtakım meseleleri var. Bunlar, gerek muhalefet ve gerekse de zaman zaman iktidar partisi sözcüleri tarafından dile getirilir. Bakın, sayın milletvekilinin yüksek müsaadelerine sığınarak, bir İktidar Partisi milletvekilinin daha önce yapmış olduğu bir konuşmadan birtakım alıntılar okuyacağım burada: "Herkesin evinde suyu var, okulun içerisinde su var; ama, tuvaletlerde yok. Köylerde, tuvaletlerde, içeriye girdiğiniz zaman, tuvaletin içerisinde kullanabileceğiniz boş 5 santimetrekarelik alan bulamazsınız." Bu milletvekilimiz, kendi seçim bölgesindeki okulları dolaşmış, bazı okullarda bu eksiklikleri görmüş. "Yine, gezdiğim bütün köylerde, okulların camları kırık. Bir başka problem, bu köylerimizde, özellikle, öğretmenlerimiz, sabahları merkezden okula, köye gidip, akşamları ise merkeze geliyorlar. Öğretmenevi veya şeyde kalıyorlar, hatta, öyle ki, köyde kalanları da, kalmamaları doğrultusunda diğer öğretmen arkadaşları irite ediyor. Sebebi; o kalınca kendileri de kalacak. Lojmanı olan köylerimiz de var tabiî bu arada. Şu problem çıkıyor: Kış olunca yollar kapalı, sabahleyin saat 08.00'de derse gidecek; ancak 10.00'da gidebiliyor. Öğleden sonra, akşam kar yağacak, yol kapanacak, erken gidiyor; yani, böyle sıkıntılarımız var. Ondan sonra, Türkiye genelinde eğitimin sıkıntıları var."

Şimdi, Sayın Millî Eğitim Bakanını buradan, bu kürsüden dinleyince, sanki Türkiye'de eğitimin hiçbir problemi yokmuş gibi, devamlı olarak icraatlarından, elektronik gelişmelerin millî eğitime aktarıldığından bahsediyor ve biz de bunları dinlediğimiz zaman zannediyoruz ki, Türk millî eğitiminin hiç meselesi yok. Bu bakış açısıyla veya bu söylemle, Sayın Bakanın "şu öğrenciler olmasa okulları ne güzel idare ederdik" diyen Sayın Millî Eğitim Bakanından, benim nazarımda hiçbir farkı yok. Bir tarafta "öğrenciler olmasa şu okulları ne güzel idare ederdik" diyen bakan var, bir tarafta da, sanki millî eğitimde hiçbir problem yokmuş gibi meseleleri, gelip burada, sadece güzel taraflarıyla anlatan bir Sayın Bakan var.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bir tarafta da 1 001 okul açan Bakan var!

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Evet, Sayın Ünal Kacır, siz laf atmadan duramıyorsunuz. Herhalde siz, Grubun maaşlı laf atıcısı tayin edildiniz oradan!

ÜNAL KACIR (İstanbul) 1 001 okul açan Bakan var, nasıl kıyaslıyorsunuz! Bütün okullara bilgisayar alan Bakan var!

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - İlk başta -zamanım da yetmiyor, sana cevap vermekle zamanı geçiremem- değindiğim konuya geleceğim.

Bu bakanlık döneminde, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının kaynaklarıyla, Millî Eğitim Bakanlığı, birtakım okullar yapmak üzere, ihale açtı ve o gün, ben, İktidar Partisi sıralarında olduğum için, konunun hangi çerçevede geliştiğini, hangi çerçevede döndüğünü, muhalefet partisinin soruşturma önergesiyle konuya vâkıf oldum ve o günün şartlarında, AK Partisinin oylarıyla bu soruşturma önergesi reddedildi; ancak, o görüşmeler esnasında benim vâkıf olduğum birkaç husus var. Bunları, özellikle AK Partisi milletvekillerinin bilgilerine sunmakta fayda görüyorum. O günün şartlarında, müzakereler esnasında, milletvekillerinin fısıltıları çerçevesinde öğrendiğim -AK Partili milletvekillerinin fısıltıları- birkaç husus var. Meğerse, bir İktidar Partisi milletvekili, bu olayların hangi çerçevede yürütüldüğünden ciddî olarak sıkıntı duymuş ve gitmiş, Millî Eğitim Bakanlığı koridorlarında "ne oluyor, işler hangi çerçevede dönüyor" diyerek, bu işin kavgasını vermiş. Millî Eğitim Bakanlığı koridorlarında, İktidar Partisi milletvekili, yapılan işlerin yanlış olduğunu dile getirerek, bu işin kavgasını verme gereğini duymuş.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Fısıltılara fazla inanma.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - İsim vermek istemiyorum, hangi milletvekilinin nerede, ne kavgası verdiğini…

Ayrıca, Sayın Millî Eğitim Bakanı -ben herhangi bir suçlamaya girişmiyorum, sadece bir iki ufak anekdot kabilinden olay anlatıyorum- soruşturma önergesinin görüşülmesi sırasında, bazı milletvekillerine "önerge aleyhine konuşur musunuz" teklifi götürüldüğünde, bazı arkadaşların bundan kaçındığını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Abuşoğlu, konuşmanızı tamamlar mısınız.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, bitireceğim.

BAŞKAN - Buyurun.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - ... bazı milletvekillerinin bundan kaçındığını ve ben de, niçin kaçındıklarını sorduğumda "kalben mutmain değilim" cevabıyla karşı karşıya kaldım. Buradan, herhangi bir suçlama yapmak istemiyorum, herhangi bir kişi veya kurum, kuruluş üzerinde şaibe, gölge bırakmak istemiyorum; ama, bu tür olaylar, siyaset kurumu üzerinde yeteri kadar gölge bırakıyor, yeteri kadar şaibe bırakıyor. Gelin, siyasetçiler olarak şunu yapalım: Yürütme organına seçilen milletvekilleri -dikkatle, tekrar ediyorum- yürütme organına seçilen; yani, bakan olan milletvekilleri, bakanlık koltuğuna oturdukları anda, dokunulmazlık zırhından arınsınlar. Biz, Anavatan Partisi olarak bunu teklif ediyoruz. Milletvekillerinin dokunulmazlığı, kürsü dokunulmazlığı noktasında söyleyeceğimiz herhangi bir şey yok; ama, yürütme organına seçilen kişiler icraatları dolayısıyla dokunulmazlık zırhı arkasına saklanmasınlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Abuşoğlu…

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Son cümlem Sayın Başkan.

Eğer bunu gerçekleştirebilirsek, sadece kendimiz için değil Türk siyasetinin üzerindeki gölgeyi de kaldırma noktasında çok önemli ve ciddî bir adım atmış oluruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Abuşoğlu.

Şahsı adına, Sayın Muharrem İnce; buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle Sayın Bakana Yalovalılardan gelen bir sitemi iletmek istiyorum. İki saat önce komisyonda görüşülürken, Atatürk'ün benim kentim dediği Yalova'ya; İstanbul'a, Kocaeli'ne, Bursa'ya bir saat mesafede, hiçbir öğretim üyesi bulma sorunu olmayan, eğitim düzeyiyle, kültürel düzeyiyle, ilin sosyolojik yapısıyla, insanî gelişmişlik açısından ön sıralarda bulunmasıyla, Yalova üniversitesini, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin verdiği önerge Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri tarafından reddedildiği için size sitemlerini iletiyorlar. Ben, Yalovalıların bir aracısı, temsilcisi, vekili olarak… Ve sizi de dört gözle Yalova'ya bekliyorlar Sayın Bakanım. Size çiçek vereceklermiş Yalova'da (!)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - En kısa zamanda.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Şimdi, sayın milletvekilleri, az önce öğrendiğim bir şey oldu. Dün Sayın Bakan bu kürsüden konuşurken dedi ki, Erzurum Millî Eğitim Müdürünün görevden alınmasını, yıllardır orada görev yaptığını söyledi. Ben, Sayın Bakana bir örnek daha vereceğim; İstanbul Millî Eğitim Müdürü de öyle, o da yıllardır orada, acaba düşünüyor musunuz?..

Ayrıca, şu anda Personel Genel Müdürünüz olan Sayın Remzi Kaya'nın, geçmişte, müfettişliği döneminde, İstanbul Millî Eğitim Müdürüyle ilgili yazdığı bir de rapor var. Ben, Millî Eğitim Komisyonu üyesi olarak bunu biliyorum da, herhalde, bu raporu, siz, hemen, isteseniz şimdi okuyabilirsiniz; takdirlerinize sunuyorum Sayın Bakan.

Ayrıca, bir kişinin görevden alınması, onun görev süresinin çok uzamasının bir gerekçesi olamaz. Örnek mi istiyorsunuz; Fevzi Çakmak 22 yıl Genelkurmay Başkanlığı yapmıştır, Rüştü Uzel Millî Eğitim Bakanlığında 23 yıl genel müdürlük yapmıştır. Yine, Talim ve Terbiye Kurulunda başkanlık eden Kadri Yörükoğlu, 22 yıldır görev süresi, 22 yıl… Başarılıysa kalabilir de; ama, az önce, değerli Erzurum Milletvekili Sayın Özdoğan'dan öğrendim ki, yerine atadığınız kişi hiçbir gün okul yöneticiliği yapmamış, en büyük özelliği de Sayın Başbakanın asker arkadaşı olmasıymış. Bu ne derece doğrudur; inanın, bunu açıklamanızı istiyorum. Bunu bir soru önergesi de yapabiliriz, yani, Genelkurmay Başkanı da, Millî Savunma Bakanı da açıklayabilir o dönemde askerlik yapanları. Eğer, doğruysa bu… İnanın buna cevap vermenizi istiyorum, ben, bunu yeni öğrendim.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Ayıp oluyor, ayıp!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Bakan, bir şey daha sormak istiyorum size. Ben, zaman zaman öğretmenleri incittiğinizi düşünüyorum. Bakınız, 12 Temmuz 2004 tarihinde, Personel Genel Müdürlüğü, öğretmenlere saygılı davranılması konusunda bir genelge gönderdi ve siz, 26.11.2004 tarihinde bir televizyon programında "800 000 000'u az buluyorsan istifa et, sana zorla öğretmenlik yaptıran yok" dediniz.

Yine, geçtiğimiz günlerde, öğretmenlerin iki gün çalıştığını söylediniz. Ben, öğretmenleri incittiğinizi düşünüyorum. Ben, eski bir öğretmen olarak sizden şunu beklerdim: Bu ülkede Fatih Terim'e 110 milyar lira maaş vereceğiz, sekreterine 35 milyar lira prim vereceğiz, öğretmenlere -800 000 000 değil o, 715 000 000 lira- 715 000 000 lirayı ise burada tartışmaya açacağız! Buna bir tek şey söylenir: Çok teessüf ederim!

ALİ İBİŞ (İstanbul) - Hükümet mi tayin ediyor maaşlarını?!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yine, Sayın Bakanın, geçtiğimiz günlerde, Yüzüncü Yıl Üniversitesinin Sayın Rektörü Yücel Aşkın'a, hiç kimse layüsel değildir, yani sorumsuz olma ayrıcalığına sahip değildir, yargıya güveneceğiz diyor. Tamam, ne güzel, biz de aynı şeyi söylüyoruz; ama, Sayın Bakan kendi bürokratlarının yargılanmasına izin vermiyor. Onlara geldi mi, yok. Kendisinin dokunulmazlık zırhına bürünmesini tartışmıyorum, onu biliyoruz artık, Türk Milleti biliyor sizin dokunulmazlık arkasına sığındığınızı, bir de bürokratları dahil ediyorsunuz buna. Gönder, bürokratlarına izin ver, yargılansın, aklansınlar suçları yoksa; ona izin vermiyorsunuz.

Şimdi, bir taraftan görevden aldığınız kişileri mahkeme kararıyla geri döndüklerinde tekrar onları görevden alacaksınız, yargı kararlarını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın İnce, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Burada bir çelişki içindesiniz.

Dünyanın beğendiği Halil İnalcık'ı beğenmiyorsunuz; Talim ve Terbiyeyi bir gecede bitiriyorsunuz; hemşerilerinizi yönetici yapıyorsunuz; öğretmenleri incitiyorsunuz; üç yıl boyunca cumhuriyet tarihinin en fazla yönetmelik değiştiren bakanısınız, yönetmelik değiştirme şampiyonusunuz; üniversitelerle, YÖK'le kavgalısınız; Türkçe dışında başka sözcükleri kullanmaya çok meraklısınız; mahkeme kararlarını hiçe sayıyorsunuz. Doğrusu, eğitim tarihini yazanlar sizden iyi bahsetmezlerse, üzülürüm Sayın Bakan. Sizinle burada bir dostluğumuz, aynı çatı altında görev yapmışlığımız var. Bu, size bir dostça uyarıdır, bu size bir öğretmen uyarısıdır.

Sayın Başkanım, size de eski bir öğretmen olarak gösterdiğiniz anlayış için çok teşekkür ediyorum.

Yüce Meclis’e saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnce.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkanım, bu kanun maddeleri üzerinde ne zaman görüşeceğiz?! Maddeler üzerinde hiç görüşme yok!..

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Maddeler üzerinde, çık, sen konuş Ünal Bey!

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Sayın İnce'nin, benim istikbalde nasıl anılacağımla ilgili kaygı duymasına teşekkür ederim. Tabiî, tarih, şüphesiz, herkesi, her şahsı, her grubu değerlendirecektir. En büyük açıklayıcı unsur, şüphesiz ki, zamandır. Zaman kimin haklı, kimin haksız olduğunu çok iyi gösterecektir.

Bir kere, şunun altını çizmek isterim değerli milletvekili arkadaşlarım: Ben, bakın, Bakan olduğum günden beri, bugüne kadar, öğretmenlik mesleğini, öğretmen arkadaşlarımı hep el üstünde tuttum, bu mesleğe hep saygı duydum ve saygı duyulmasını istedim. Ben, bir genelge yayınladım. Bu genelgeyle ilgili, biraz önce konuşan bazı konuşmacı arkadaşlarımız da demişler ki: "Sayın Bakan, Öğretmenler Gününün kutlanması için değil, kutlanmaması için genelge gönderdi." Aksine, büyük bir coşkuyla, mesleğin problemlerinin tartışıldığı, meslekî dayanışmanın en üst düzeyde olduğu, velilerle, öğrencilerle çok çok üst düzeyde kaynaşmanın olduğu bir fırsat olarak değerlendirilmesi için genelge gönderdim; ancak, bu genelgede dedim ki, öncelikle, hukukun üstünlüğü kavramını, biz, eğitimciler, topluma ve çocuklarımıza, gençlerimize öğretmeliyiz, kamu nizamı nedir, bunu öğretmeliyiz.

Biraz önce, Sayın İçişleri Bakanımız, burada, gerekli açıklamaları yaptı. Ben, bana müracaat eden eğitim sendikalarına dedim ki: Arkadaşlar, gerekli izni alın ve size gösterilen yerde eylemlerinizi yapın; ben, gelip, sizin eyleminize katılayım ve sizinle birlikte olayım; bana gelecekseniz, ben, sizi kapıda karşılayayım, misafirim olarak kabul edeyim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ancak, izinsiz bir şey yaparsanız, çocuklarımıza bu yanlış örnek olur.

Başka bir vesileyle, bakın, yine, Öğretmenler Günü dolayısıyla, Hürriyet Gazetesinin bir ekinde yayımlanan bir yazımda şunu ifade -ifade, üç aşağı beş yukarı şöyle- ettim: "Şüphesiz ki, öğretmenlik, bu mesleği icra eden insanlar için bir maişet kapısıdır, bir geçim kaynağıdır; ancak, öğrencinin huzurunda, veliye yansıtacak şekilde, her yerde, her zaman öğretmenin maaşının, ücretinin çok sıklıkla gündeme getirilmesi, öğretmenliğin çok fazla maddileştirilmesi, öğretmenin saygınlığına, bu mesleğin saygınlığına gölge düşürür ve öğretmenlerin öğrencileri nezdindeki etkinliğini azaltır." Bu ifademi bugün tekrarlamak istiyorum.

Elbette, öğretmen arkadaşlarım, yetkili merciler nezdinde, yetkililere giderek -Anamuhalefet Partisine gelsinler, İktidar Partisine gelsinler, Grup Başkanvekillerimize gitsinler,- bana Bakanları olarak gelsinler, Maliye Bakanımıza, personelden sorumlu Devlet Bakanımıza gitsinler- bunu dile getirsinler; ama, her şeyin bir şekli var ve öğretmene yakışan bir nezaketi vardır bu işin. Biz, bunun her zaman yanında olduk, bunun karşısında olmamız söz konusu değildir.

Elbette, bu yürüyüşler esnasında -değerli arkadaşlarım, bakın, tespitler vardır- gözaltına alınan birçok kişinin öğretmen olmadığı ortaya çıkmıştır, bunlar, polis kayıtlarında vardır; ama, bırakın öğretmeni, herhangi bir şekilde ortaya demokratik tepki koyan insanların dövülmesini istemek, bundan hoşlanmak, bundan haz duymak, ben aydınım, ben mürekkep yaladım diyen bir insanın kabul edebileceği bir şey mi? Biz, bu ülkede, her zaman şiddetin karşısında olduk değerli arkadaşlarım.

Şimdi, ben, bakın, bir televizyon programında öğretmene demişim ki, bu maaşı beğenmiyorsan, çek git. Arkadaşlar, benim söylediğim şudur: Değerli arkadaşlar, öğretmenlik mesleğini seçen insan… Bakın, fakülteyi bitirdiniz. Siz öğretmenlerin şu anda ne kadar maaş aldığını bilen insansınız ve diyorsunuz ki, ben, maaşın bu kadar olduğunu, ekders ücretinin şu kadar olduğunu, özlük haklarımın bu kadar olduğunu, şu kadar yıl çalışarak emekliye ayrılacağımı biliyorum ve ben bilerek bu mesleği seçiyorum diyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, eğer, İngiltere düzeyinde, Finlandiya düzeyinde, Danimarka düzeyinde millî gelire sahip olsaydı, şüphesiz, doktorlarımız da, ebelerimiz de, öğretmenlerimiz de, diş hekimlerimiz de, bütün kamu çalışanlarımız da çok daha iyi ücretler alacaklardı.

Ben, öğretmenlere duyduğum saygıdan dolayı, öğretmenlik mesleğine duyduğum saygıdan dolayı, öğretmen arkadaşlarımla çok açık bir şekilde bir gerçeği paylaştım; halk dalkavukluğu asla yapmadım, bundan sonra da yapmayacağız. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ben şu ucuzculuğa kaçabilirdim; derdim ki, değerli öğretmenler -bakın, Türkiye'de iyi polis-kötü polis oyunu oynamak maalesef siyasetin kara lekelerinden birisidir- ben, deseydim ki: "Arkadaşlar, ben sizin adınıza net 3 milyar maaş alın diye bir talepte bulundum; ama, Maliye Bakanı vermedi." Hükümetin bir mensubu olarak bu bana yakışır mı?!

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Öyle mi oldu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, ben öğretmenlere "istemiyorsanız, çekin gidin" demedim. Türkiye'de şu an öğretmenlik bekleyen 170 000 insan, öğretmen adayı var değerli arkadaşlar. Bakın, bu insanlar diyorlar ki, 800 000 000 da olsa 900 000 000 da olsa ben buna talibim, çalışmak istiyorum. Keşke, öğretmenlerimize bugünkünün 5 katı fazla para verebilsek.

Arkadaşlar, birbirimizi aldatmanın manası yok. Bakın, biz yola çıktığımız gün Sayın Genel Başkanımız her meydanda şunu söyledi: "Biz aldatan da olmayacağız, aldanan da olmayacağız." Mesele budur; yoksa, öğretmenleri incitmek…

Bakın, ben "iki gün çalışıyor öğretmen" demişim!. Plan-Bütçe Komisyonunda yaptığım konuşma ortadadır, milletvekili arkadaşlarımın da elindedir burada, bakın, tutanaklarda vardır bu; ben, öğretmen iki gün çalışıyor dedim mi?!

Dediğim şudur: Bir eğitim sendikası bir araştırma yapmış, öğretmenler, iddiaya göre, Türkiye'de 1 800…

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - OECD yapıyor efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade edin, OECD'nin…

Bakın, Sayın Gazalcı, bir dakika müsaade edin; OECD'nin 2004 yılı raporunda, Türkiye'deki öğretmenlerin ortalama 656 saat derse girdiği, yıllık olarak 656 saat derse girdiği ifade ediliyor. Bir eğitim sendikası diyor ki -bakın, ben, 656 saati de az buluyorum, daha fazla giriyor öğretmenlerimiz- 1 816 saat derse giriyor diyor.

Arkadaşlar, biz yönetmelik gereği, yılda 180 işgünü eğitim-öğretim yaparız. 180 işgünü, 36 hafta eder. Bir öğretmenimiz maksimum, bakın, haftada 30 saat derse girerse bu, yılda 1 080 saat derse girerse, bu, yılda 1 080 saat eder.

Bakın, bir öğretmenin 1 816 saat bir yılda derse girmesi eşyanın tabiatına aykırıdır, böyle bir şey söz konusu olamaz.

Bakın değerli arkadaşlarım, diyelim ki, hesap yaptığımız zaman şunu diyebiliriz: Ben evde derse hazırlandım, yazılı kâğıdı okudum, yolda şu kadar süre geçirdim, bunu da sayın derseniz, o zaman, siz, 2 000 saate de çıkarırsınız bunu; ama, netice itibariyle, bana bu söylendiği zaman dedim ki, öğretmenlerimiz maaş karşılığı, bakın, branş öğretmenleri maaş karşılığı haftada 15 saat derse girer. İşte Plan Bütçe Komisyonunda olan arkadaşlarım, orada dedim ki, bu da 2 günlük mesainin karşılığıdır. Hatta, bazı öğretmenlerimiz, bakın bazı öğretmenlerimiz…

MUHARREM İNCE (Yalova) - Milletvekilleri de 3 gün geliyor buraya, bizim görevimiz bitiyor mu?! Öğretmenin de bitmez, milletvekilinin de bitmez!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Efendim, müsaade edin… Bakın, dedim ki… Değerli arkadaşlar, bazı öğretmen arkadaşlarımız…

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sen 3 gün geliyorsun, biz 3 gün gelmiyoruz ki, her gün buradayız; muhalefet olunca gelmeye gerek yok!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım. Lütfen efendim…

Sayın Bakanım, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, müsaade eder misiniz…

Şimdi, değerli arkadaşlar, dedim ki, bazı öğretmen arkadaşlarımız haftadaki 15 saati de 2 güne topluyor. Bakın, bazı öğretmen arkadaşlarımız bunu yapıyor demek başka şeydir, bütün öğretmenler haftada 2 gün çalışıyor demek başka bir şeydir.

Ertesi gün bir gazetede "Sayın Millî Eğitim Bakanından Şaka Gibi Sözler, Öğretmen 2 Gün Çalışıyor" diye bir manşet çıktı.

Ben, genel yayın yönetmenini aradım, dedim ki, bu, basın ahlakına aykırıdır, bu bir çarpıtmadır, bu ayıptır.

O da özür beyan etti, özür diledi "siz haklısınız" dedi. Ben, bunu, defalarca, bütün öğretmenlere gönderdiğim e-mail'le yalanladığım halde, bunu tekzip ettiğim halde; ama, bunun, Meclis kürsüsünde sadece siyaset yapıyoruz diye ifade edilmesini açıkçası şık bulmuyorum.

Bir başka şey. Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, ekders ücreti eğer artarsa, bürokratlar, müsteşardan başlamak üzere, ekders ücreti alacaklar... Şimdi, bizim yöneticilerimiz, okul müdürlerimiz, en tepeye kadar, yöneticilik yapmazsa öğretmenlik yapacak insanlardır. Şimdi, ona, elle tutulur bir yöneticilik maaşı vermiyorsunuz. Diyorsunuz ki, gel, okul müdürü ol, eskiden aldığın ders ücretini de alma. Peki, okul müdürlüğünün bir cazibesi kalır mı arkadaşlar?! Ben, yatılı ilköğretim bölge okullarına müdür bulamıyorum. Niçin; çünkü, trilyonlarca, milyarlarca harcama yapıyor, riske giriyor; ama, karşılığında bir avantajı olmadığı zaman buraya yönetici gelir mi?!

Artı, bakın arkadaşlar, ekders ücretleri idarecilerin makam tazminatından kesiliyor; bunu Sayın İnce'nin bilmesi gerekiyor. Bunu da buradan ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapandı)

MUHARREM İNCE (Yalova) - Bürokratlarınız size öyle bilgi vermiş olabilir Sayın Bakan.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - "Millî Eğitim Bakanlığında, hizmetlilerin dışında herkes ders ücreti alıyor" denildi.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Bakan ve hizmetliler hariç, hepsi alıyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Peki arkadaşlar.

Bakın, 657'ye tabi sağlık hizmetleri sınıfında, genel hizmetler sınıfında; yani, oradaki memur olan insanlar, teknik hizmetler sınıfında olan insanlar ekders ücreti almıyor.

Bir başka; kadrolaşma iddiaları burada herkes tarafından dile getirildi. Arkadaşlar, bakın, ben, Plan ve Bütçe Komisyonunda da bunu çok net bir şekilde ifade ettim. Türkiye'de 75 000 küsur eğitim yöneticisi var. Müsteşardan başlayın, okul müdürüne, müdür yardımcısına kadar 75 000 insan eğitim yöneticisidir. Bizim üç yıllık iktidarımız döneminde -bakın, kendi verdikleri rakamlar var- toplam 5 000 kişinin yeri değişmiş, bakın, 5 000 küsur. Bakın, 75 000 idareciden 5 000 küsur kişinin yeri değiştirilmiş. Kaldı ki, bakın, ben okul müdürlerini tayin etmiyorum, okul müdür yardımcılarını tayin etmiyorum. Bu yetki illere devredilmiştir ve orada oluşturulan komisyonlar marifetiyle bu atama yapılır. 75 000… Bakın, bunların içinde, geçmiş hükümetler döneminde sınavı yapılan, şube müdürlüğü sınavını kazanan hak insanların atamaları da buna dahildir. Öğretmen sınava giriyor, müdürlük sınavını kazanıyor; bu atamalar da dahildir, toplamı 5 000 küsurdur. Şimdi, 75 000 kişinin hepsi politik amaçlı yapılsa bile…Yapmayın arkadaşlar, insanlar buna güler.

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Bakanım, Antalya'da il başkanınız bu işi götürüyor; çok açık ve net.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, yapmayın…

BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen, karşılıklı konuşmayın.

Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bir başka şey: Şimdi, efendim, öğretmen kariyer sistemiyle ilgili olarak, biliyorsunuz, merkezde -arkadaşlar ifade ettiler- Merkez Değerlendirme Komisyonu diye bir komisyon var. Şimdi, Sayın Milletvekili diyor ki: "Millî Eğitim Bakanlığının üst düzey personeli politik tercihlerle atandığı için, bunlar bu işi yapamaz; yapsa, şöyle yapar, böyle yapar…"

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sendikaları da alsaydınız Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Peki, şimdi soruyorum ben size: Arkadaşlar, emniyet müdürleri, il valileri politik tercihlerle atanmıyor mu? Şimdi, bunlar politik tercihle atanıyor diye, siz, valinize, emniyet müdürünüze güvenmezseniz nereye varırsınız?!

Bir başka şey: Bakın, değerli arkadaşlar, biraz önce Sayın Necati Uzdil Bey -buradaysa, beni dinliyorsa, kendisine de hitap etmek istiyorum- "efendim, niçin askerî liseleri buna dahil etmiyorsunuz; onu etmediğinize göre, niye tarım meslek liselerini alıyorsunuz..."

Değerli arkadaşlar, biz, Millî Eğitim Bakanlığı olarak, sadece kalemli eğitim yapıyoruz; biz silahlı eğitim yapmıyoruz; polis okullarını da onun için dahil etmiyoruz. Artı, bakın, Tevhidi Tedrisat Kanununda -ki, birçok Cumhuriyet Halk Partili arkadaşım bunu "Eğitimde Birlik Yasası" diye tercüme ediyor- deniliyor ki: "Bütün askerî liseler Millî Savunma Bakanlığına -tamamen Müdafaai Milliye Nezaretine- bağlanmıştır." Yani, Millî Savunma Bakanlığına bağlanmıştır deniliyor.

Hani, Tevhidi Tedrisat Kanununu biz deliyorduk; şimdi bunu delmemizi teklif ediyorsunuz! Orada silahlı eğitimli yapılır. Polis silahlı eğitim yapar; asker, polis silahlı eğitim yapar, biz sadece kaleme dayalı eğitim yaparız; bunu böyle bilmenizi isteriz arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim; lütfen…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bir iki cümleyle bitiriyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Asker arkadaşlığı… Asker arkadaşlığına gel.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Efendim, asker arkadaşlığı meselesi… Bakın, sizi bütün samimiyetimle temin ediyorum, bu sözü edilen "Ahmet Er" isimli arkadaşın Sayın Başbakanın asker arkadaşı olduğunu, ilk defa, bu salonda, bugün öğreniyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Soyadı "Er" diye hemen asker mi olacak?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, sizi kesinlikle temin ediyorum; bugün, burada öğreniyorum.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sizden de saklamışlar Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, ben bu atamayı yaptım. Sayın Başbakanın bana bu yönde en ufak bir telkini olmamıştır ve bu tür…

Bakın, geçmişte arkadaşım diyorsunuz, bu insanın iyi bir insan olduğunu söylüyorsunuz, sonra bunları söylüyorsunuz. Bunlar ayıp şeylerdir.

Efendim, değerli arkadaşlar, bakın, biraz önce, Sinop Millî Eğitim Müdürüyle ilgili olarak -Sayın Altay burada mı- Fahrettin Gün isimli arkadaş, Sayın Metin Bostancıoğlu zamanında -benim seleflerim olan bakanlar- Sayın Necdet Tekin zamanında iki sefer görevden alınmış ve bu arkadaş, yapılan bir soruşturma sonucu görevden alınmış, tekrar göreve iade edildiği zaman, bize gelip şifahen "ben, burada yıprandım, benim yerimi değiştirin" demiştir; ama, arkadaşlarımız, maalesef, bunları, çoğu zaman, bildikleri halde, acaba, biz, Sayın Bakanı zor durumda bırakır mıyız mülahazasıyla, gelip, bunları, burada söylüyorlar. Arkadaşlar, biz, polemikten ziyade iş yapıyoruz; ama, ille de, biz, Sayın Bakanı zor durumda bırakalım niyetindeyseniz eğer, biz, öyle, kolay kolay zor durumda kalmayız.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Şahsı adına, Sayın Ataş?.. Yok.

Sayın Güven, konuşacak mısınız?

ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Alaettin Güven. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1009 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Millî Eğitim Bakanlığımız 67 000 okulu, 20 000 000'a yakın öğrencisi, 790 999 öğretmeniyle devasa bir bakanlık. Bir anlamda 1 000 kişiye bir okul, yaklaşık olarak, 4 kişiden birimiz öğrenci, 1 000 kişiden birimiz de, yine, yaklaşık olarak öğretmen.

3'üncü maddede, kanun tasarısı içinde geçen kavramların tanımları, tarifleri yapılıyor. Burada, bakanlık, kurum, okul, personel, komisyon diyor. "Personel" sonunda da, ait kadrolarda bulunan kimselerden bahsediyor. Bunlardan birisi de öğretmen. Ben, kısa zamanda, affınıza sığınarak, ayrıca, öğretmeni de bir tarif ederek, sözlerime son vermek istiyorum.

"Her öğretmen bir çiçektir

O, bazen yalçın kayalıklarda boy atan direnç timsali lale

Bazen baharın, dirilişin habercisi çiğdem

Bazen soğuk, dondurucu kar yığınlarını, zorlukları delip geçen baharın, barışın bayrağı kardelen

Fakat, fakat, o hep veren, hep veren, özveri abidesi yediveren gülü."

Öğretmenlerimizi ve sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Güven.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Özcan, buyurun efendim.

OSMAN ÖZCAN (Antalya)- Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana 2 soru yöneltmek istiyorum.

İstanbul Bahçelievler Anadolu Lisesinde Müdür emekli oldu. 2 yıllık bir öğretmen Müdür Vekili olarak atanıyor. Halbuki orada 20-25 yıllık öğretmenlerimiz var. Bu bizim ananemize, geleneğimize uygun bir şey değil. Lütfen, ilgilenmenizi diliyorum.

İkincisi: 14 Ekimde Antalya İlinin Gazipaşa İlçesine bir İlköğretim Müdürü atanıyor. Çocuğu Anadolu Lisesine kayıtlı, evini kiralamış. Fakat, bir hafta önce oradan alınıyor, Gündoğmuş İlçesine veriliyor. Tahkikat yok, dilekçesi yok. Bununla da ilgilenmenizi diliyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Müdürün adı ne Sayın Özcan?

OSMAN ÖZCAN (Antalya)- Adını bilmiyorum. Bilmeme gerek yok zaten, İlköğretim Müdürü.

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Özcan.

Sayın Baloğlu, buyurun.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya)- Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, demin, Öğretmenler Günü nedeniyle sevgili öğretmenlerimize uygun görülen bu coplu ve toplu uygulamayı ve nedenlerini anlattılar. Pek ikna edici olmadı. Ben onunla ilgili bir şey sormak istiyorum. Sayın Bakan şunu söyledi: "Öğretmenler toplu basın açıklaması yapmıştır" dedi. Yargıtayın birçok kararında, bu tür basın açıklamalarının izne tabi olmadığı çok açıkça belirlenmiş bulunuyor; ama, Sayın Bakana göre, çok kalabalıkmışlar, o yüzden böyle bir uygulama yapılmış.

Şimdi, ben, Sayın Bakana şunu öneriyorum ve soruyorum: Millî Eğitim Bakanlığı bürokratları, öğretmenlerin ne tür basın açıklaması yapabileceklerine ilişkin bir yönetmelik hazırlamakta mıdır?

O yönetmeliğin içerisinde, öğretmenlerin o gün hangi renk kıyafet giyecekleri, kravat takıp takmayacakları da belirlenecek midir? Bu yapılırsa, öğretmen kitlemiz, muhtemel coplu ikramlardan da kurtulma imkânına kavuşacaktır.

İkincisi, bu Kızılay'da basın açıklaması yapılması konusunda öğretici bir açıklamayı Sayın Millî Eğitim Bakanından bekliyorum; çünkü, eğitimin başıdır, bizi eğitecektir ve öğretecektir.

Şu, benim sorum: Sayın Başbakan, şu bilinen Avrupa Birliği zaferi dönüşü sonrası, Kızılay'da, benim de izlediğim bir miting yaptı. O miting, Adalet ve Kalkınma Partisi yöneticileri ve AKP'li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından düzenlendi, izin de alınmamıştı.

Şimdi, Sayın Başbakanın, aynı meydanı, aynı, benzer siyasal gerekçelerle kullanmasını hoş gören iktidarın ve bunu bir eşitlik kavramı içerisinde sunmaya çalışan iktidarın, öğretmenlere aynı meydanda reva gördüğü uygulamayı Sayın Bakan içine sindirebiliyor mu, bunu öğrenmek istiyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baloğlu.

Sayın Gazalcı, buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben de Sayın Bakandan şunları öğrenmek istiyorum: Başbakan "gözaltına alınan hiçbir öğretmen yok" dedi. Az önce, Sayın Bakan "birçokları" dedi. Hiçbiri mi, birçokları mı, bu açıklığa kavuşsun istiyorum; birincisi.

İkincisi, konuşmasında, yani, öğretmen maaşı belli, öğretmen olacağı belli… Bir sendikacılık diye bir şey var. Öğretmenlerin özlük hakları mücadelesi yapmasını, Sayın Bakan doğru görmüyor mu?

Biraz önce burada, yine, çalışma saati ile derse girme saatini karıştırdı Sayın Bakan. OECD'nin 2003'te yaptığı bir araştırma var elimde. Zaman almamak için okumuyorum; kendisine onu takdim edeceğim, göndereceğim. Bir kere daha söylüyorum, bu araştırmayı OECD, 2003 yılında yapmıştır. Türk öğretmeninin yılda 1 816 saat... Ders hazırlama dahil, sosyal etkinlikler dahil, bütün odur. İrlanda öğretmeni 915 saat çalışıyor. Yarısı çalıştığı halde onun 3-4 katı fazla maaş alıyor. Yani, bu araştırma… Bakan, derse girme olarak niye yorumluyor, onu anlamıyorum.

Son soru: Bir genelgesinden az önce kendisi de söz etti; güya, öğretmenlerin iyi kutlaması için bu genelgeyi gönderdiğini söylüyor. 18.11.2005, 1231 sayılı genelge; şimdi, buradan iki satır okuyacağım: "Çok az da olsa öğretmen, veli ve öğrenciler arasında mevcut huzur ve güven ortamını zedeleyici davranışların meydana gelmesine yol açmaktadır." Öğretmen, öğrenci, veli, huzur ortamını bozucu davranışlar!.. Son bir cümle, bitiriyorum: "Bu konuda örnek olmaları beklenen eğitimcilerimizin, illegal etkinlikler içerisinde olmaları kabul edilemez." Eğitimcilerin, illegal!.. Bu mu Öğretmenler Gününün daha iyi kutlanması için ortaya konan genelge; bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, maddeyle, yasayla alakalı soru sorsa anlarım ama!..

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Buradaki konuşmayı dinledin mi Sayın Kapusuz?!

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Meclisi bu kadar uzun zaman meşgul etmesi kadar yanlış bir şey olamaz! (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Meclisi kim yönetiyor Sayın Başkan?!

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Siyasal konular tabiî!..

BAŞKAN - Sayın İnce, buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Başkanlık Makamının, Sayın Kapusuz'un talimatları doğrultusunda hareket etmeyeceğine yürekten inanıyorum.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Konu bu değil.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, ben, bir şeyi merak ediyorum. Şurada, değerli bürokratların olduğu yerde, hangi bakanlıkla ilgili bir kanun görüşülürse görüşülsün her birinde mutlaka bir iki tane bayan bürokrat vardır. Ne yazıktır ki, Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili daha bir tane şurada bayan bürokrat görmedim. Bu, Millî Eğitim Bakanlığının yapısını açıklar diye düşünüyorum.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bırak Allahaşkına, konu bu değil!

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Ne alakası var?!

MUHARREM İNCE (Yalova)- Bir diğeri; gösterilerle ilgili diyorsunuz ki: "İzinsiz gösteri!" Sayın Bakan, izni verecek olan sizsiniz. İzni verirseniz izinli olur, vermezseniz izinsiz olur. İzni bizden istediler de biz vermedik mi?!

Bir diğeri; şu mantığı demokrasi açısından çok tehlikeli buluyorum: "Öğretmenliğe giren,    710 000 000 lira maaş alacağını bilir. Bunu bile bile giriyor kardeşim, daha ne istiyorsunuz?" Bunun sonu gelemez… Böyle bir şeyi demokratik bulmuyorum; çok da tehlikeli buluyorum. Bir öğretmen adayı 710 000 000 lira alacağını bilir, bile bile girer, hakkını da sonra ister. Demokratik talep bunu gerektirir.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Soru nerede?

MUHARREM İNCE (Yalova) - Burada Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: Siz öğrencilere, öğretmenlere bir etik sözleşme imzalattınız; uyacakları kurallar bir anlamda. Sayın Bakan, siz imzaladınız mı? Siz kendinize bir etik sözleşme hazırlasanız da bunu imzalasanız, deseniz ki: Ben kadrolaşma yapmayacağım, partizanlık yapmayacağım, hemşerilerimi müdür yapmayacağım, laiklikten taviz vermeyeceğim… Bütün bunları tek tek yazsanız. Siz bir etik sözleşme imzalamayı düşünüyor musunuz? Anadolu Eğitim-Sen Sendikasının bu türde size bir talebi oldu, hâlâ randevu vermemişsiniz.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hiç verme…Katiyen verme…

MUHARREM İNCE (Yalova) - Randevuyu siz mi veriyorsunuz?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hayır, sizin bu konuşmanıza... Soru soracaksın, soru, Muharrem! Akıl veriyorsun!..

BAŞKAN - Sayın İnce, sorunuzu sorar mısınız.

Buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Son sorum: Pazar günü yapılan kariyer sınavında 50 tane Türkçe sorusu, 60-70 civarı eğitim psikolojisi sorusu, genel kültür, mevzuat soruları var. Türkçe ve edebiyat öğretmenleriyle psikoloji öğretmenlerinin bu sınavda şanslı olacağını düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnce.

Buyurun Sayın Bakanım.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Yazılı verin.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Değerli arkadaşlar, özellikle, Sayın İnce'nin sorduğu son sorulara cevap vereyim: Bakın, bu sınavın yapılması, bunun içeriği, soruların ağırlığı, tamamen ÖSYM tarafından tespit edilir ve uygulanır. Hatta, bir eğitim sendikası kalktı dedi ki: "Efendim, Atatürk ilke ve inkılaplarıyla ilgili olarak hiçbir soru sorulmamış; bu skandaldır, Millî Eğitim Bakanı da bundan sorumludur."

Bakın, kanun gereği ÖSYM yapar. Yanlış adreste cevap aramayın. Madde bir.

İki: Arkadaşlar, ben, etik sözleşmeyi, Hüseyin Çelik olarak, bakın, etik sözleşmeyi, Hüseyin Çelik olarak, parti olarak milletle yaptım ve millet bunun hesabını soruyor bana. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Artı, ben burada milletin huzurunda yemin ettim, bakın, bir kez daha milletin huzurunda, yasalara, Anayasaya, genel, cumhuriyetin temel ilkelerine sadık kalacağıma, bağlı kalacağıma dair yemin ettim.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Siz Doğru Yolla da yapmıştınız o sözleşmeyi.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Efendim, bakın, ben partiyle yapılan sözleşmeden söz etmiyorum Sayın İnce.

ATİLA EMEK (Antalya) - Partiyi köprü yaptınız ama.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Eğer, ben bu dediğiniz etik kurallara uymazsam onun hesabını benim seçmenim benden sorar, millet sorar. Biz millete hesap veriyoruz, kusura bakmayın.

Teşekkür ederim.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Bizim hesap sorma hakkımız yok mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Diğer sorulara yazılı cevap vereceğim arkadaşlar. Bazıları temenni zaten.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Madde üzerinde 1 önerge vardır, önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1009 sıra sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin (f) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Gülseren Topuz

Ayhan Sefer Üstün

 

Ankara

İstanbul

Sakarya

 

Hüseyin Tanrıverdi

 

Yekta Haydaroğlu

 

Manisa

 

Van

 

"f) Eğitim Merkezleri ve Kurslar: Kültür ve Turizm Bakanlığınca turizm sektörüne eleman yetiştirmek amacı ile açılmış olan eğitim merkezlerini ve kursları,"

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe: Kültür ve Turizm Bakanlığınca devri öngörülen eğitim kurumları sadece turizm sektörüne eleman yetiştirmek amacı ile açılmış olan eğitim merkezleri ve kurslardır. Kültür ve Turizm Bakanlığının görev alanı içinde diğer konulara yönelik kurs açma yetkisi devam etmektedir. Yapılması öngörülen bu değişiklikle bu hususa açıklık getirilmektedir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Karar yetersayısı istiyorum.

BAŞKAN - Tamam Sayın Kandoğan, karar yetersayısını arayacağım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.23

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.30

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26 ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

1009 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Millî Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1050) (S. Sayısı: 1009) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 3 üncü maddesi üzerinde verilen önergenin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

3 üncü maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Okulların ve döner sermaye işletmelerinin devri

MADDE 4.- Komisyonlarca verilecek karar sonucunda taşınmazları devir dışı bırakılanlar hariç; okullar, eğitim merkezleri ve kurslar ile bünyelerinde bulunan döner sermaye işletmeleri, taşıtlar dahil her türlü taşınır ve taşınmazları ve bütçe ödenekleri hak ve yükümlülükler ile birlikte bedelsiz olarak Bakanlığa devredilir. Komisyonlar tarafından devrine karar verilen okullar ile eğitim merkezleri ve kursların devre konu taşınırları, taşınmazları ve taşıtları tespit edilip tutanağa bağlanarak işlemler yürütülür.

Komisyonlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde kurulur ve çalışmalarını en geç üç ay içerisinde sonuçlandırır.

Bu Kanunla Bakanlığa devredilen okullar, eğitim merkezleri ve kurslar ile bunlara ait döner sermaye işletmelerinin kullanımındaki taşınmazlardan tapu sicilinde mülkiyeti kamu kurum ve kuruluşlarına ait olanlar tapuda resen Hazine adına tescil edilir. Devredilen okullar ile bunlara ait döner sermaye işletmeleri ve taşınmazları Bakanlığa tahsis edilmiş sayılır.

Kurumlardan devredilen okullar, eğitim merkezleri ve kurslarda istihdam edilen personele ait ödenekler ile buralardaki her türlü mal ve hizmet alımları ve sermayeye ilişkin olarak belirlenmiş bütçe ödeneklerinin devir tarihi itibarıyla kalan tutarı, devirle birlikte Bakanlık bütçesine aktarılır.

Devredilen okullar, eğitim merkezleri ve kurslar ile bunların bünyelerinde bulunan döner sermaye işletmeleriyle ilgili olarak; kurumlar tarafından yapılmış olan sözleşmeler, kredi anlaşmaları, devam eden yatırım projeleri, kurumların leh ve aleyhine açılmış ve açılacak olan davalar ile icra takipleri, bütün hak, yetki, yükümlülük, alacak ve borçlarıyla birlikte Bakanlığa geçer.

Bu Kanunda öngörülen bütün geçiş, devir, temlik ve intikal işlemleri ile bunlara ilişkin kâğıtlar, her türlü vergi, resim, harç, ücret ve fondan müstesnadır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Haşim Oral; buyurun.

CHP GRUBU ADINA V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Ben, konuşmama başlamadan önce, sondan başa doğru gitmek istiyorum. Biraz önce Sayın Bakanımızın burada yaptığı konuşmadan, bir milletvekili değil, Türkiye Cumhuriyeti kimliği taşıyan bir yurttaş olarak çok rahatsız olduğumu özellikle belirtmek istiyorum.

Sayın Bakanım, lütfen, bu söylediklerimi bir kenara not alın ve biraz önce yaptığınız konuşmayı tutanaktan iyice okuyun. Eğer ben yanlış hatırlamıyorsam, bu atamalarla ilgili yapılan şeyin ne kadar ayıp olduğunu Sayın Bakanım buradan söyledi ve dedi ki: "Valilerin, emniyet müdürlerinin atanması politik bir tercih değil midir?" Bakın, bu, ayıpların en büyüğüdür. Benim valim, benim belediye başkanım değil; benim emniyet müdürüm, benim belediye başkanım değil. Siz, atanmış ile seçilmişi karıştırdığınız takdirde, o, Genel Başkanın söylediği "gettolaşma..." O, benim valimin Adalet ve Kalkınma Partisinin düşüncesinde olduğunu, siz, hangi hakla, hangi cüretle söyleyebilirsiniz?! Siz, emniyet müdürünü, sizin Adalet ve Kalkınma Partisi zihniyetinde olduğunu, hangi güçle söyleyebilirsiniz?! Size bu yetkiyi kim veriyor?! Ve bunu, üzülerek, size düzeltmeniz için, size şans vermek için söylüyorum. Belki hafızalardan, belki gözlerden, dikkatlerden kaçtı; ama, lütfen, bu sözünüzü geri alın. Sizin yaptığınız, politik tercihler olmamalı; sizin yaptığınız, liyakate uygun tercihler olmalı. Ben, sizin tercihlerinizin politik olduğunu çok iyi biliyorum; ama, biraz da insanî olmalı.

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Ona göre atıyorlar…

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - "Öğretmenler maaşlarından bahsedemez" derken, bir insan kimliğinden bahsediyorsunuz; hakkıyla eğitimini almış, devlet memuru olma sıfatına sahip, bu hakkı almış... Yasalarla almış; Adalet ve Kalkınma Partisi zihniyetiyle değil, başka bir zihniyetle de değil. Ondan sonra, bu öğretmenin maaşının artırılması konusunda "öğrencinin huzurunu bozmamak için, velilerin huzurunu bozmamak için bir talepte bulunamayacak" demek kadar insanî duygulardan uzak bir yaklaşım düşünemiyorum ben.

Siz biliyor musunuz öğretmenlerin limon sattığını; Siz biliyor musunuz öğretmenlerin, geceleri, dolmuşlarda, taksilerde şoförlük yaptığını?! Siz, bu gerçeklerden haberdar mısınız Sayın Bakanım?

Siz bunları biliyorsunuz; ama, sizin istediğiniz, aynı 24 Kasımda olduğu gibi, öğretmenlerin taleplerinin size kadar bire bir gelmesini engellemek. Bunu niye söylüyorum; bunu şu yüzden söylüyorum: Öğrenciler neden moralsiz olur biliyor musunuz, veliler neden moralsiz olur biliyor musunuz Sayın Bakanım? Eğer, pazara gittiğinde öğretmeni soğan… Çünkü, öğretmen kutsaldır. Öğretmen onun gözünde büyülü insandır. Hani o sizin dediğiniz gibi tüfekle, topla ders veren değil, kalemle, bilgiyle ders veren kişidir; ama, orada limon satarken, portakal satarken öğrencisi öğretmenini gördüğü zaman, acaba, siz, o öğretmenin hangi durumda, ruh halinde olduğunu veya öğrencinin hangi ruh hali içinde olduğunu tasarlayabiliyor musunuz? Ben size söyleyeyim. Siz tasarlayamıyorsunuz ki, bunu bu şekilde deklare edebiliyorsunuz.

Sayın Bakanım, burada, samimiyetten bahsetti, iyi polis-kötü polisten bahsetti. Tarih 20.11.2005; "Sayın meslektaşım" diye başlayan bir mektup… Sayın Bakanım, sizin mektubunuz değil mi?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Evet.

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Sizin mektubunuz. Çok güzel.

Bu mektup niye yazıldı biliyor musunuz? Bu mektup, Sayın Bakanın öğretmenler tarafından yanlış anlaşılmaması gerektiğini vurgulamak için veya kendine göre birtakım düzeltmeleri yapmak için öğretmenlere tek tek gönderilmiş bir mektup.

Benim Sayın Bakana bir önerim var: Burada, birçok bakanımla, milletvekilimle birlikteyim. Siz, çok konuşurken çok hata yapıyorsunuz ve bu hatanızı her telafi noktasında da daha çok hata yapıyorsunuz. Siz, öğretmenlerin 15 saat, en fazla iki gün çalıştığını söylerken… Burada da söylemişsiniz; okuyorum: "Türkiye'deki öğretmenler 1 800 saat derse giriyormuş. Kendisine yanlış bilgi verilmiş bu değerli milletvekilimize. Ülkemizde 180 gün, yani 36 hafta ders yapılır. Öğretmenlerimiz 30 saat derse girse, 1 080 saat eder. Bakın, 30 saat, yani tamamen girerse. 1 800 saati nasıl buldunuz bilmiyorum.

Ben, sorumlu biri olarak, öğretmenlerimizin mutlu olmalarını, gönül huzuruyla eğitim yapmalarını hepinizden çok istiyorum.

Öğretmenlerimiz haftada zorunlu olarak 15 saat derse girer; 15 saat maaş karşılığı derse girer, 6 saat de ücret karşılığı girer ve ücretini alır. 15 saat, 2 günlük mesaidir" demiş Sayın Bakan burada.

Şimdi, siz bana bir tane meslek erbabı söyleyin, evine gittiği zaman okuldaki ödevleri veyahut okulda yapması gerekenleri evine taşısın, bir tane meslek dalı gösterin bana?!

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Hâkimler.

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Bu öğretmenlerin, özellikle nöbetçi oldukları süreler vardır; öğretmenler nöbet de tutarlar. Öğretmenlerin nöbet tutmasını Sayın Bakan eğer mesaiden saymıyorsa, o zaman bu zihniyette, bu yaklaşımda bir çarpıklık var diye düşünüyorum. Yani, öğretmenlerin aldıkları paranın fazlasını talep etme haklarını alıyorsunuz, öğretmenlerin derse girmelerinin haricindeki bütün emeklerini sadece derse girmekle eşdeğer, orantılı tutuyorsunuz, ondan sonra da "benden daha fazlasını isteyemez" diyorsunuz. Ben, Sayın Bakanın söylediklerinden yola çıkarak konuşuyorum, kendim bir şey katmıyorum.

Yine, aynı mektupta Sayın Bakan diyor ki: "Ekders ücretlerinin artırılmasına yönelik ilk girişim, Sayın Başbakanımızın başkanlık ettiği 26 Eylül 2005 Pazartesi günü Bakanlar Kuruluna tarafımdan verilen brifingle gerçekleşmiştir. Bu tarihte Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ekders ücretlerinin iyileştirilmesi için bir çalışma başlatılması talimatını vermiştir. Bunun üzerine, Bakanlığımız tarafından ekders ücretlerinin, net 9,82 YTL'ye yükseltilmesi talebiyle bir kanun tasarısı taslağı hazırlanmış ve bu taslak, benim imzamla, Başbakanlığa 20 Kasım 2005 tarihinde gönderilmiştir.

Daha sonra, Maliye bürokratları, taslağın kanunlaşması halinde bütçeye 3 katrilyon yük getireceğini ifade etmişlerdir. 23 Kasım 2005'te yaptığım basın toplantısında kullandığım 'ancak, şunu da belirteyim: Ülkemin kaynakları ve imkânları hepimizin malumudur' ifadesi, aslında bu durumu izah etmeye yöneliktir."

Demin, hani söyledi ya Sayın Bakan, ben iyi polis-kötü polis... Şimdi ben soruyorum size: Bu mektubu yazan Sayın Bakan, Maliye Bakanına bunu ilettiğini ve Maliye bürokratlarının buna "hayır" dediğini söylerken, acaba kime yaranmaya çalışıyor? Yani, şu mektubu siz yazma ihtiyacı hissettiyseniz, sizin talebinizin Maliye bürokratları tarafından veya Maliye Bakanı tarafından desteklenmediğini söyleme zafiyetini gösteriyorsanız, bununla ilgili, sadece yasak savma adına böyle bir girişiminiz varsa, siz, konuştukça sıkıntıya giren bir bakan görüntüsü veriyorsunuz Sayın Bakanım.

Bunları, ben, dediğim gibi, tamamen sizin mektuplarınızdan okuyorum ve daha sonra, o sizin "çok ayıp" dediğiniz konularda, benim kendi ilime ait bazı özel durumlardan bahsetmek istiyorum.

Benim ilimde 9 tane şube müdürü vardı; bunun 1 tanesi kaldı, 8 tanesinin yeri değişti. Bunu söylemek ayıp. Benim ilimde 19 tane ilçe millî eğitim müdürü vardı; 1'i kaldı, 18'i değişti.

Şimdi, benim Denizli'ye gider gitmez ilk yapacağım şey şu olacak: İlçe millî eğitim müdürlerine gideceğim; gel bakalım AKP'li millî eğitim müdürü, gel bakalım, sen gerçekten AKP'li misin değil misin diye sorma hakkını ben kendimde buluyorum. Bu konuda da, herhalde, Sayın Bakanın millî eğitim müdürlüğüne atamasını yaptığı, o 70 000 kişinin içinden 5 kişi diye, 5 000 kişi veya     7 000 kişi diye nitelendirdiği kişilere karşı bir borcu var. Onlar eğer AKP'li değillerse, Sayın Bakan onları AK Partili yapmak istiyorsa, ben, bütün o bürokratlara, bu devrin bir gün biteceğini ve bu devir bittiği takdirde de, kendilerinin bir devlet memuru olarak değil…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Oral, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

Buyurun; şahsınız adına da söz talebiniz var.

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

… Adalet ve Kalkınma Partisinin, illerdeki eğitim uzmanı, Adalet ve Kalkınma Partisinin illerdeki valisi, emniyet müdürü olarak anılacaklarını hatırlatmak istiyorum; çünkü, eminim, onlar da bu konuda yeterince rahat değillerdir.

Ben, Sayın Başkanın toleransını daha fazla hor kullanmak istemiyorum. Şahsım adına da konuşacağım için, o süreyi oraya saklıyorum. 24 Kasımın Öğretmenler Gününün, öğretmenler günü olmayıp, daha farklı bir gün olduğunu bundan sonraki konuşmamda yansıtacağımı iletiyorum.

Yüce Meclisi, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum; bütün Denizlili hemşerilerime ve bütün ulusumuza da saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.

Anavatan Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Saygıdeğer Millî Eğitim Bakanımız, Millî Eğitim Bakanı olduğunun ya onuncu veya onbeşinci günüydü, velhasıl, henüz bir aylık Millî Eğitim Bakanı olmamıştı, televizyonu bir gün açtığımda Sayın Millî Eğitim Bakanımızı gördüm, izlemek istedim. Burada, Çok Değerli Millî Eğitim Bakanımız, benim milletvekili olduğum ilin civar illerinden birinde "hangi tepeyi görsem bir okul yaptırmışlar, yatılı okullar yaptırmışlar; bunları bir araştırdık, içlerinde öğrenci yok" diyordu. Şimdi, Sayın Millî Eğitim Bakanımıza, buradan, milletin kürsüsünden sormak istiyorum: Sayın Millî Eğitim Bakanımız, bu il, acaba hangi ildir? Bunu, buradan açıklar mısınız ve bu talebe olmayan il diye bahsettiğiniz, yani okulları olup da içinde öğrenci olmayan ile, siz, kendi Millî Eğitim Bakanlığınız zamanında kaç tane ilave okul daha yaptırdınız? Bunu da buradan, lütfen, açıklamanızı rica edeceğim.

Değerli Bakanım, değerli arkadaşlarım; bütün bakanlıkların adının önünde hiçbir ibare yoktur; ne Cumhurbaşkanlığının ne Başbakanlığın ne devlet bakanlarının ne diğer bakanların; ama, iki bakanlığımız vardır ki, bunların başında "millî" kelimesi gelir. Bunlardan biri Millî Eğitim Bakanlığıdır, biri Millî Savunma Bakanlığıdır. Bu millîlik acaba neyi ifade ediyor, bunu çok iyi irdelememiz lazım. Burada, Millî Eğitim Bakanı, yetmiş milyonun Millî Eğitim Bakanı olması lazım. Partizanlığın en az olduğu, en az yapıldığı iki bakanlık olması lazım Millî Eğitim ve Millî Savunma Bakanlığının. Millî Savunma Bakanlığımızı tenzih ederim; orada…

HACI BİNER (Van) - 30 000 öğretmen sürüldü sizin döneminizde; 30 000 insan, 30 000!.. Burada nasıl konuşuyorsunuz siz?!

BAŞKAN - Sayın Biner, lütfen, hatibe müdahale etmeyiniz. Sayın Biner, lütfen efendim…

EDİP SAFDER GAYDALI (Devamla) - Hayır… Öğretmenlerimiz için ne dedim?

HACI BİNER (Van) - 30 000 tane öğretmeni sürdünüz.

BAŞKAN - Sayın Biner, lütfen…

Sayın Gaydalı, buyurun efendim; Genel Kurula hitap ediniz.

EDİP SAFDER GAYDALI (Devamla) - Değerli milletvekili arkadaşımın heyecanına veriyorum. Tabiî, yavaş yavaş milletvekilliğini öğrenecek değerli arkadaşım; ama, bu da bir zaman alacak tabiî. Dilerim, önümüzdeki dönem de buraya gelir de, yine de arkadaşımızla çalışma imkânı buluruz. Hezeyanını da anlamış değilim. Özür diliyorum…

HACI BİNER (Van) - Yani, siz de bunu söyletmeyin Sayın Bakanım.

BAŞKAN - Sayın Biner… Sayın Biner, istirham ediyorum efendim; lütfen…

Sayın Gaydalı, buyurun.

EDİP SAFDER GAYDALI (Devamla) - Efendim, bakın, biz, yaptıklarımızın hesabını seçimlerde verdik. Biz hesap vererek geldik, biz hesap vererek geldik.

HACI BİNER (Van) - Nasıl verdiğinizi ben biliyorum.

EDİP SAFDER GAYDALI (Devamla) - Bakın, her gelen, burada, 57 nci cumhuriyet hükümetini hep kötüleyerek geldi. 57 nci cumhuriyet hükümeti hiç iyi bir şey yapmadı mı?!

HACI BİNER (Van) - Çok iyi şeyler yaptı!

EDİP SAFDER GAYDALI (Devamla) - Yapmadı mı?! Ya, hiçbir şey yapmadıysa, 57 nci cumhuriyet hükümeti erken seçim kararı aldı, sizi de mebus yaptı ya! Hiçbir şeye teşekkür etmeseniz, hiç olmazsa ona edin. Haa, 57 nci cumhuriyet hükümetinin niye aynı ekonomik politikasını uyguluyorsunuz. Yani, el insaf! Elinizi biraz vicdanınıza koyun. Burada aksi bir şey söylemedim, burada partizanlık da yapmıyorum, burada sadece gerçekleri anlatıyorum. Bu gerçekleri anlatmaktan niye rahatsızlık duyuyorsunuz Değerli Milletvekili?

Evet, bakın, Sayın Millî Eğitim Bakanımız buradan bir şeye daha değindi; dedi ki: "Biz kürsülere çıktık, ne dedik; ne aldatan olacağız ne de aldanan." Şimdi, bunları diğer milletvekilleri, diğer bakanlar konuşsa hiçbir şey söylemeyeceğim; ama, bulunduğu Bakanlığın önünde "millî" kelimesi var, onun için biraz değinmek istiyorum, kusura bakmasınlar. Şimdi, bu meydanlarda dolaştığınızda -elimizde var, yazılı; kasetler de var- Niğde meydanında, Nevşehir meydanında oradaki halka demediniz mi "bakın, mazotu 1 000 000 liraya alıyorsunuz, biz gelince 500'e alacağız" diye? Bunu söyleyen siz değil miydiniz?! Bir de çay ve simit hesabı yapmadınız mı?! Bir kişi bu kadar çay içer, bu kadar simit, dört kişilik bir aile, ayda bu kadar tutar! Şimdi bunlardan ne değişti?! Tütün üretimi bölgesine gidip de "tütün kotalarını kaldıracağız" demediniz mi?! Şekerpancarı bölgesine gidip de "şekerpancarı kotalarını kaldıracağız" demediniz mi?! Dediniz de neler yaptınız; şimdi, gelin, biraz da bunları tartışalım.

Şimdi, yaz ayları durdu, bütün koca yaz geçti, 15 Eylülde okullar açıldıktan sonra bir baktık ki, bilhassa Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde okullara kazmalar vuruluyor, baltalar vuruluyor. Ne yapılıyor dedik; "efendim, deprem kuvvetlendirme için ihaleler yapılıyor..." Peki, orada iki ay eğitim yapılmadı. Sayın Bakan, bunların haziran ayında ihalelerini yapsaydınız daha iyi olmaz mıydı?! Buradaki çocuklar iki ay eğitim yapmadı.

Şimdi, geçen dönemden bir sözü hatırlatmak istiyorum. Çok Değerli Bakanım bu kürsüden konuşurken, Sayın Hüseyin Çelik, milletvekili olarak, dedi ki: "Eğer, bir ülkede kral adilse kanuna gerek yoktur". Eğer, kral adil değilse, zaten kanuna ihtiyaç yoktur." Şimdi, bu, benim çok hoşuma gitmişti. Ben de sordum, o da bana yazılı olarak vermişti. O zamandan aklıma takıldı, geldi. Şimdi, ben, Sevgili Bakanıma sormak istiyorum: Kral adil mi, kral adil değil mi, yoksa kral çıplak mı?

Hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. (Anavatan Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gaydalı.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkanım, bir açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN - Hükümet adına, Sayın Hüseyin Çelik…

Buyurun Sayın Bakanım kürsüye.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Yerimden bir açıklama yapacağım.

BAŞKAN - Yerinizden mi yapacaksınız?

Buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Öncelikle, biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşma yapan değerli milletvekili arkadaşım, ben, valiler, emniyet müdürleri siyasî makamlar değil midir, siyasî olarak atanmıyor mu deyince, bunu yadırgadığını ifade etti.

Bakın, 5442 sayılı İller İdaresi Kanunundan sadece bir bölümü, 9 uncu maddeyi okuyorum; der ki: "Vali ilde devletin ve hükümetin temsilcisi ve ayrı ayrı her bakanın mümessili ve bunların idarî ve siyasî yürütme vasıtasıdır."

Şimdi, bir şeyin politik olması, bir şeyin siyasî olması bizi rahatsız etmemesi lazım arkadaşlar; biz, hepimiz siyasî organlarız. Siyaset, devleti yönetme sanatıdır. Bundan dolayı bir rahatsızlık duymanın bir anlamı yok.

Haa, öte yandan, Sayın Gaydalı'ya ben teşekkür ediyorum. Ben, bu boş olan okullar var derken, bunların teker teker hepsinin kaydını kuydunu çıkarıp kendisine gönderebilirim. Gerçekten yapılmış, yüzde 30 kapasiteyle çalışan, yüzde 20 kapasiteyle çalışan, hiç öğrenci bulunamayan yatılı okullar var. Bu da, popülizm adına ve maalesef, bakın, kasaba siyaseti adına yapılanlardır. Sayın Gaydalı dedi ki: "Gittim, kazma vuruyorlardı okullara…" Sayın Gaydalı, özür diliyorum; ama, sizin döneminizde o çürük yapılan okulları biz sağlamlaştırdığımız için oralara kazma vuruyorduk.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral; buyurun.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; yani, Sayın Bakan beni teyit etme konusunda gerçekten çok üstat. Ben, demin söyledim Sayın Bakan konuştukça hata yapıyor diye. Şimdi, Sayın Bakanın açıklamasını yetmiş milyon duydu, biz milletvekilleri de duyduk. Sayın Bakanımın kısa, öz olarak yönetmelikten okuduğu, daha doğrusu genelgeden okuduğu şey, sayın vali, Başbakanın, bakanların o illerdeki temsilcisi ve buna göre, bunlar, tamamen... Yani "Sayın Başbakan veya sayın bakanların oradaki temsilcileri" denildiği zaman, çok affedersiniz ama, burası muz cumhuriyeti değil, burası Türkiye Cumhuriyeti. Bu ülkenin yasaları var. Bu ülkenin Anayasası var. Bu ülkenin yönetmelikleri var. Yani, siz "bunlar bizim temsilcimizdir" demek ve "biz, bizim tercihlerimize uygun tercihler yapacağız" dediğiniz zaman, siz yine yanlış içinde yanlış yapıyorsunuz Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Öyle bir şey demedim.

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Ben, size öneriyorum: Lütfen... Lütfen, az konuşun; çünkü, konuştukça yanlış şeyler söylüyorsunuz. Yani, sizin temsilciniz olarak orada olmaları, sizin düşüncenizin temsilcisi olması manasına gelmez, gelmemelidir. Dolayısıyla, sizin bu konudaki söylediklerinizin, ben, tekrar, bir gaf olduğunu, buradan, yetmiş milyona ve zatıâlinize bir kere daha söylemekten üzüntü duyuyorum.

24 Kasımdaki Öğretmenler Günü nedeniyle, demin, Sayın Bakanım bununla ilgili de buradan ciddî şeyler söyledi. Tabiî, ben, bunları gayri ciddî bulduğumu açıkça söylemek istiyorum; çünkü, benim Denizlimden çıkan öğretmenlerim, Polatlı'da tam bir gün bekletildiler, bir gün, bir gün bekletildiler. Bu nasıl demokrasi anlayışı?!

Haa, Sayın Bakanım, Sayın Başbakanım derler ki: "Bunların, tutuklananların içinde öğretmen yok." Şart mı öğretmen olması?! Bunlar kanunsuz insanlar mı?! Bu insanların… Eğer bir veli öğretmenine destek vermek için geliyorsa suç mu işliyor?! Siz, hangi cüretle bunları orada tutuyorsunuz?! Siz, aslında, yasaları çiğneyen bizzat kendinizsiniz. Siz, insanların… Yani, bu insanlar, düşünüyorum, demin bir arkadaşım söyledi; buradan; adam takıyor Mardin'den… Bunu inkâr edemezsiniz; ben, Denizli'den gelirken yolda gördüm arkadaşlar. Ankara'nın girişinde, dolmuşların üzerinde sarı yeşil çaputlar vardı. Benim gözümde bayrak değil. Bayrak, bir tek bayrak vardır; o da ayyıldızlı bayraktır. Bunlar taa Mardin-Kızıltepe'den çıkıyor, Bursa'ya gidiyor, oradan geri dönüyor ve bunları biz dolaştırmamış, biz bunlara karşı toleranslı olmamış oluyoruz. Siz kendinizi aldatıyorsunuz, Türk insanını aldatamıyorsunuz. Neden; çünkü, PKK'ya, Hizbullaha çıkan Eve Dönüş Yasasında da bu vardı; ama, bunu, artık, hiç kimse, hiç kimse sizin baktığınız gözle görmüyor. Bunu, lütfen, bilin.

Bu okullarla ilgili benim altını çizmek istediğim özel bir konu var. Bakın, Türkiye'de en çok sıkıntı çekilen konu, ara kadroların yetiştirilmesidir. Milyonlarca, binlerce insanımız, üniversiteli öğrencimiz, üniversite kapılarında bekliyorlar. Ben bir demiryolcu çocuğuyum. Eskiden demiryollarının meslek okulları vardı. Bunlar, demiryolu içinde, demiryoluna uygun, demiryolunu daha iyi çalıştıracak, belli bir kalite getirecek okullarda yetişen öğrencilerdi. Şimdi, bunlar yok. Çırak okulları vardı, işçilik öğretirlerdi ve bütün bunların hepsinin bir amacı vardı, ara kadroları yetiştirmek.

Şimdi, ben... Demin bir arkadaşım, bir önergeyle buna bir renk getirmek istedi; dedi ki: Tarımla ilgili konularda, yine, ara kadroların yetişmesi için, bizim ve bu ülkenin gerçekten eğitimli insanlara ihtiyacı var. Şimdi, bütün bunların bu eğitim içinde düşünülmesi ve gereğinin yapılmasını istiyoruz; yoksa, devredin bana, ben gereğini yaparım dediğiniz zaman, şu ana kadar yaptıklarınızla eşdeğer şeylerden fazla bir şey olamaz.

Ben birtakım değerlerimizin yitirilmemesinden yanayım; yani, meslek okullarının, bu meslek okullarının özellikle o mesleğe uygun olan kadroların yetişmesi konusunda Türkiye'nin yükünü aldığını düşünüyorum ve o meslek okullarından mezun olanlar daha sonra devlet memuriyeti konusunda çok daha fazla, çok daha erken şans buluyorlar ve askerliklerini yaptıktan sonra da, çok kısa zaman sonra, yine, kendi işyerlerinde çalışmaya devam ediyorlar.

Aynı şeyi sağlık okulları, sağlık meslek liseleri için de söyleyebiliriz; çünkü, buralarda da yetişen insanların özellikle ara kadrolar konusunda ciddî bir ihtiyacı karşıladıklarını düşünüyorum.

Ben sözümü daha fazla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Teşekkür edeceğim Sayın Bakan, pardon, Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Oral.

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - İnşallah siz de bir gün bakan olursunuz Sayın Başkanım; bakın, ağzımdan çıktı.

Ben, tekrar Yüce Meclisi ve yüce halkımı saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

24 Kasımda Ankara'ya giremeyen, başkentlerine giremeyen ve hiç hak etmedikleri şekilde karşılanan öğretmenlerime ve öğretmenlerimin yanında olan tüm insanlara geçmiş olsun diyorum; hepsini, sevgiyle saygıyla kucaklıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Oral.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Genel Kurulumuzun almış olduğu karar gereğince çalışma süremiz dolmuştur. Bütün milletvekili arkadaşlarıma, iyi hafta sonları diliyorum.

Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 6 Aralık 2005 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.01