BIM 2 2 2005-12-02T08:58:00Z 2005-12-02T08:58:00Z 46 27243 155289 TBMM 1294 310 190705 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22                          CİLT: 98 YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

20 nci Birleşim

17 Kasım 2005 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                                                                                                                Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın, Türkiye'deki imar sorununa ve çözüm önerilerine ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in, Isparta elma üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in cevabı

3.- Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay'ın, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörünün tutuklanması olayının adlî olmayan boyutuna ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- (10/16, 262) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, daha önce Genel Kurulca kabul edilen istemi doğrultusunda, yurtdışı ziyaretleriyle ilgili talebi üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca tespit edilen üyelere, inceleme yapılacak ülkelere ve ziyaret sürelerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/931)

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ün, Adana Milletvekili Mehmet Ziya Yergök'ün, konuşmasında, Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı: 920)

3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

4.- Bilgi Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/955) (S. Sayısı: 914)

 

5.- Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1121) (S. Sayısı: 1014)

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-İnegöl-Kurşunlu beldesindeki bir camiin onarımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/8564)

2.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, bir firmanın yaptığı motorlu taşıt ihalesiyle ilgili iddialara,

- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, 58 ve 59 uncu hükümetler döneminde Başbakanlık Tanıtma Fonundan alınan desteğe,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/8588, 8589)

3.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, Torul Barajı kamulaştırmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/8598)

4.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, öğretmenlik kariyer sınavından muafiyetle ilgili bir karara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/8692)

5.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya'nın Akseki İlçesindeki bazı okulların öğretmen ihtiyacına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/8697)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı.

Kayseri Milletvekili Taner Yıldız, Uluslararası Hoşgörü Gününe,

Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım, pancar üreticisinin sorunları ile pancar kotasına ve bu konuda yapılması gerekenlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, taşımalı eğitime, taşımalı eğitim kapsamında Manisa'nın Akhisar İlçesinde meydana gelen trafik kazası ile bu konudaki sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik cevap verdi.

Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in (6/1573) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği bildirildi.

Bazı milletvekillerinin, belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve 29 milletvekilinin; akaryakıt kaçakçılığının ekonomiye, insan ve çevre sağlığına verdiği zararın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu raporunun (10/238) (S. Sayısı: 978) görüşmeleri tamamlandı.

Ondokuz Mayıs Üniversitesinde keyfî yönetim, kamu kaynaklarının amaçdışı kullanımı ve kadrolaşma iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/251) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda açık bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe Kayseri Milletvekili Adem Baştürk seçildi.

17 Kasım 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.50'de son verildi.

 

 

 

Ali Dinçer

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Mehmet Daniş

 

Yaşar Tüzün

 

Çanakkale

 

Bilecik

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 


                                                                                                                       No.: 29

II.- GELEN KÂĞITLAR

17 Kasım 2005 Perşembe

Rapor

1. - Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut Koçak ve 4 Milletvekilinin; Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/607) (S. Sayısı: 1018) (Dağıtma
tarihi: 17.11.2005) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergesi

1. - İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın, TRT-Futbol Vizyon Programının bir katılımcısı hakkındaki iddialara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/10981) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2005)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.05

17 Kasım 2005 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 nci Birleşimini açıyorum.

Değerli milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Türkiye'de imar sorunları ve çözüm önerileri hakkında söz isteyen Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'a aittir.

Buyurun Sayın Özdoğan.

Süreniz 5 dakika.

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın, Türkiye'deki imar sorununa ve çözüm önerilerine ilişkin gündemdışı konuşması

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlayarak, Türkiye'de imar sorunları konusunda çözüm önerilerinde bulunmak istiyorum.

Dünyada asrın afeti sayılan tsunami ve Pakistan depremleri ile ülkemizde yakın geçmişte yaşanan depremler ve yıkımlar, imar ve yerleşme sorunlarını yeniden masaya yatırmak ve tartışmak imkânını tekrar gündemimize getirmiş oldu. Maddî ve manevî büyük bedeller ödediğimiz, büyüklüğü 7,4 olan bir depremdeki çok büyük ölçekli can ve ekonomik kayıplarımız sınırlı olabilirdi. Bu depremin kayıplarının sebepleri kısaca şunlardır diye düşünüyoruz:

Yaklaşık son elli yıl, merkezî yönetimler, ülke ölçeğinde, bölge ölçeğinde ve kent ölçeğinde bilimsel esaslarda yürütülmesi gereken makro ve mikro planlamayı bilimsel esaslarda geliştirmek yerine her geçen yıl biraz daha ortadan kaldırmışlardır. Bunun sonucu olarak, diğer sosyoekonomik ve demografik sebeplerle birlikte, kamusal yatırımlarla kent arsaları üzerinde oluşan çok büyük rantlar hem ekonomimizi güçsüzleştirmiş hem de yağmacı rant düzeni kentlerde yapı üretiminde denetimsizliği teşvik etmiş ve gerçekleştirmiştir. İmar aflarıyla, aşağı yukarı tüm önemli kentlerimizde, denetimsiz, projesi olmayan, sorumlusu bulunmayan, deprem ve doğal afetlere dayanıksız kaçak yapılaşma teşvik edilmiştir. Bu yapılarda deprem riski nedir? Cevap verebilmek, neredeyse imkânsızdır.

Yerel yönetimler, genelde, bilgiden ve denetimden yoksun ellerde, imar kararlarıyla modern bir kent, denetimli, güvenli, depreme dayanıklı ve konforlu konut üretimi yerine arsa rantiyeciliğini teşvik eden, kaçak yapılaşmaya göz yuman yönetim anlayışında olmuştur. Yer seçimi, zeminin özellikleri dikkate alınmadan, Adapazarı, Yalova, Gölcük ve birçok örneği gibi, fay hattı etkili olan kentler oluşmuştur.

Hem merkezî yönetimler hem yerel yönetimler, modern çağdaş kent yönetimi ve depreme dayanıklı yapı üretimi için bütünsel bir ulusal yapı denetim sistemini geliştirecek yasal düzenlemelerden sürekli kaçınmışlardır. Avrupa Topluluğu ülkelerindeki malzeme, meslek adamı, proje ve yapım süreçlerindeki bütünsel ve bilimsel denetim sistemlerini sürekli gözardı etmişlerdir.

Bilim ve meslek etiğine sahip, ilgili ve sorumlu inşaat mühendisleri ve diğer yetkin meslek adamları, şehir plancı, jeolog, jeofizikçi, jeoteknikçi, denetimsizlik nedeniyle, kötü iyiyi kovar kuralıyla, konut üretim süreçlerinin dışına itilmiştir.

Kentlerin mevcut kapasitesi mevcut sakinlerinin sorunlarını çözmede yetersiz kaldığı gibi, hızlı bir şekilde bünyesine dahil olan yeni sakinlerinin birlikte getirdiği ilave sorunlar sebebiyle de işlemez hale gelmektedir.

Şu ana kadar seviyesiz bir ticaret alışverişi gibi yürütülen ve en ucuz fiyata yapanlara verilen şehir planlarının veya en ilkel bir arazi spekülasyonuna vasıta haline gelen imarlaştırma, planlama, plan değiştirme gibi işlerin yepyeni bir karakter kazanması gerekmektedir.

Kentlerin fonksiyonel düzenlemesini, bölgeyle ilişkilerini, kentin sosyoekonomik ve fizikî yapısını, gelecek sosyal, iktisadî gelişmelerin oluşturacağı ihtiyaçları hesaba katmadan yapılan ve esasında yalnızca arazi ve yapı spekülasyonuna basit bir vasıta durumunda olan kent planlamasına son verilmelidir.

Kent planlamasının, iktisadî gelişmeyi mümkün kılacak, sanayileşme ve şehirleşme hareketlerini düzenleyecek, mesken ihtiyacını en düzenli ve adil bir şekilde çözecek ve insan hayatına değer ve mana kazandıracak, mevcut kıymetleri koruyacak şekilde yönetilmesi ilk önemli hedef olarak kabul edilmelidir.

Kentlerimizi yönetilebilir kılmak için günümüz belediyeciliğinde imar, altyapı, ulaşım, afet koordinasyon ve vatandaş ilişkileri gibi temel hizmetler ile kaynakların etkin yönetimi için konuma dayalı bilgilerin ve mobil iletişimin kullanılması gerekmektedir.

Belediyenin sınırları içerisindeki tüm bilgilerin belirli bir standartta toplanması ve konumsal olarak ilişkilendirilmesiyle oluşturulan konumsal veri tabanı içerisinde topolojik akıllı haritalar, kadastral bilgiler, mülkiyet bilgileri, imar planları, ulaşım ve altyapı bilgileri yer almalıdır.

Türkiye'de, yasal düzenlemelerde, imar konusu ile yapı konusu iç içe girmiş, birbirine karışmış bulunmaktadır. Bu iki konunun ayrı yasalarda düzenlenmesinde yarar bulunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özdoğan, süreniz doldu, tamamlarsanız memnun olurum.

Toparlayın lütfen.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Tamamlıyorum efendim, teşekkür ederim.

İmar hukuku, sadece teknik ve yönetsel çevrelerin değil, tüm toplumun en genel olarak hayatını ve geleceğini güvenceye alma hakkıdır. Bu sebeple, uygarca bir geleceği özleyen herkes artık bu konuyu öncelikli gündemine almalıdır.

Modern kentler oluşturmak ve depreme dayanıklı kaliteli konutlar üretmek için meslek adamları, meslek odaları tarafından denetlenmelidir. İnşaat yapım süreci ve yapı malzemeleri yeterli ölçüde denetlenmelidir.

İmar konusundaki davalara bakacak ihtisas mahkemelerinin kurulması acilen gerekmektedir.

Her önüne gelen müteahhitlik yapmamalıdır. Müteahhitlikte teknik donanım ve teknik eğitim önplana alınmalıdır.

İhale Yasası, İmar Yasası ve Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Yasa, günün şartlarına uygun olarak çağdaş bir anlayışla değiştirilmelidir.

Kentleşme, makro ve mikro planlama düzeyinde ele alınarak bölge planları yapılmalı, sanayileşme politikası bölge ve kentler ölçeğinde yeniden düzenlenmelidir.

Ülkemizin bütün tarım alanlarından gelen nüfusun bir tek kentte yığılmasının bunalım oluşturacağı ortadadır. Yığılmanın, öncelikle bir tek nokta üstünde yoğunlaşmasını önleyecek genel politikaların oluşturulması gereklidir. İmar hukuku, sadece teknik ve yönetici çevrelerin değil, bütün toplumun en genel olarak hayatını ve geleceğini güvenceye alma hakkıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sürenizi epey aştınız; toparlayın.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Yarım dakikada hemen tamamlıyorum.

Bu sebeple, uygarca bir geleceği özleyen herkes, artık bu konuyu öncelikli gündemi olarak görmelidir; çünkü, uygarlığın en temel göstergesi, bilimsel ve modern kentleşmedir. Geleceğimiz adına, millî ve bilimsel imar politikalarına derhal hayatiyet kazandırmamız gerekmektedir. Hükümet, rantiyecilere açtığı fırsatlar nedeniyle, bu konuda da sınıfta kalmıştır. Bahsettiğim çerçevede imar sorunlarını Anavatan Partisi İktidarı çözecektir.

Büyük medeniyetler kuran büyük Türk Milleti her şeyin en iyisine layıktır.

Saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, Isparta ve Isparta'daki elma üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'e aittir.

Buyurun Sayın Coşkuner. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in, Isparta elma üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in cevabı

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Isparta bölgesinde elma üreticilerinin durumuna ilişkin gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli üyeler, bu kürsüden iki yıldan bugüne sık sık dile getirdiğim Isparta ve Türkiye'deki elma sorunu, maalesef, cevap bulmamıştır. Bu sene, bölgemde yaptığım gezi ve araştırmalara göre, elmaların durumu, üreticinin durumu geçen yıllardan daha kötüye gitmektedir. Bu sene, Eğirdir İlçemizde 160 000 ton, Gelendost İlçemizde 158 000 ton, Senirkent İlçemizde 65 000 ton, Yalvaç İlçemizde 40 000 ton olmak üzere -ayrıca, Aksu ve Gönen İlçelerimizi de kattığımız zaman- 550 000 ton elma üretilmiştir Isparta'da.

Elma hasat mevsimi başladığı zaman, maalesef, elmalar, ağaçta 150 000 - 200 000 liraya satıldı; yani, üretici perişan ve üretici zor durumda.

Ne acıdır ki, Isparta'da bunca elma olmasına rağmen, özellikle elmacılığın geçim kaynağı olduğu Gelendost, Eğirdir, Senirkent, Yalvaç İlçelerimizde -bütün ilçelerimizde- çiftçi çok zor durumda ve isyan etmektedir.

Özellikle vurgulamak istiyorum, Isparta'da, üç sene önce, Arap ülkelerine elma ihraç edilirdi. Maalesef , o ihraç da ortadan kalkmıştır.

Geçen sene yaptığım konuşmada yeterince teknik konulara değinmiştim ve elma üreticisinin de dikkat etmesi, yapması gereken işleri anlatmıştım; ama, bu sene bunları anlatmayacağım.

Biz, geçen sene, elmamızın para etmesi ve üreticimizin bilinçlenmesi için canla, başla çalıştık. Vatandaş diyor ki, yurt dışından Türkiye'ye elma giriyormuş. Ben de, bölgemde dedim ki, olmaz böyle şey! Gördük ki, İran'dan ve Çin'den elma girdiğini… Bizim elmalarımızın suyu mu çıktı da buradan elma getiriliyor?!

Bugün, ağacında, 150 000 - 200 000 liraya satılan elmanın dışında, soğukhava deposuna elmasını bırakanlar da, 450 000 - 500 000 liraya elma satmaktadır.

Geçen sene üretici öyle şaşkındı ve vaziyeti öyle kötüydü ki, sayın milletvekilleri, traktörünü soğukhava deposunda unutanları biliyoruz; çünkü, depoya gittiği zaman, parasını alma düşüncesiyle gidiyor; ama, bakıyor ki, depo parasını ödeyemiyor, evine dönüyor.

Bunun yanında, sadece elma değil bölgemde, Türkiye'de olduğu gibi, pancarda, buğdayda, soğanda, pamukta, tütünde de durum aynı. Örneğin, pancardan örnek verecek olursak, kota koyduğunuz için, bu kotanın dışına çıkanlar, bugün pancarını satamamaktadırlar, ya hayvanlara yem etmektedir veyahut da birileri gelip, o pancarı 20 000 liraya alıp, 120 000 liraya satmaktadır. Bizim elmanın suyu mu çıktı ki, dışarıdan elma getirme gereği duyuyoruz ya da bu elma kaçak girdiyse, Sayın AKP'li Bakanlarımızın ve Hükümetimizin haberi mi yoktur; Türkiye'yi görme yeteneğimizi mi kaybettik, kendimizi mi unuttuk, bunu düşünmek ve düşündürmek istiyorum.

Yine, geçen sene bir ihracat teşviki uyguladınız; patatese tonda 19 lira ve elmaya da 40 lira. Ne yazık ki, bu, 23 Mayıs ve 30 Mayıs arasında, Bakanlar Kurulumuz tarafından bu karar alındı; ama, geriye dönük, 1 Marttan itibaren geçerli olmak üzere. Ne elma üreticisinin haberi var ne bölgelerimizin haberi var. Bunun adı, birilerine, yandaşlarınıza, siz elma ihracatı yapınız, biz böyle bir teşvik çıkaracağız ve bu teşviki de sizin cebinize koyacağız dediniz. Ben de şöyle düşünüyorum: Dün, bu ülkede hortumlar vardı; ama, şimdi, hortumların yönü, yöntemi değişti; aynı hamam, aynı tas sürmektedir; ne çiftçi mutludur ne esnaf mutludur ne memur mutludur.

Ben de şunu sormak istiyorum Sayın Bakana ayrıca: Bu sene de teşvik uygulaması, geçen seneki gibi mi olacaktır ya da nasıl bir uygulama yapmayı düşünüyorsunuz? Buradan elma üreticilerimize bir müjde verin de, onlar, soğukhava depolarının başında beklemesinler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Coşkuner, tamamlayın lütfen; süreniz doldu.

MEVLÜT COŞKUNER (Devamla) - Geçen seneyi şöylece kısa hatırlattıktan sonra gelelim bu seneye. Geçen sene yaşadıklarımızdan sonra, çiftçi ve üreticimiz bu seneki fiyatları duyunca âdeta beyninden vurulmuşa döndü. Sofralık elma, başında söylediğim gibi, 200-250 bin lira idi ve bunu duyan çiftçimiz ve çiftçi kesimimiz bahçesinde elmayı toplamamaya, hatta, geçen yıl elmalarını söken çiftçilerimize bu yıl elma bahçelerini sökme gibi bir zorluk gösterdik.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olay sadece bu değildir. Geçen sene traktörünü soğukhava deposunda borcu karşılığı rehin bırakıp giden çiftçimiz bu sene ise elma kasası alacak parayı bulamıyor. Yine, geçen sene malını elinden kaptıran tokatçıya elmasını veren insan, elma parası ödenmediği halde aynı tokatçıya, aynı dolandırıcıya elmasını vermek durumunda kalıyor; çıkış yolunu orada arıyor. Oysaki, sizin hükümetiniz bunu görüyor; ama, maalesef, bu ülkede, dürüst insanların, alınteriyle geçinen insanların, emeğiyle geçinen insanların emeğine saygı bir tarafa, nerede tokatçı varsa ona saygı duyar gibi bir görünüm sergiliyoruz.

Satılık elma bahçeleri çoğaldı. Ayrıca, şu anda nefes vermeyen çiftçi sizden serum bekliyor, serum. Mustafa Kemal Atatürk'ün söylediği gibi, "köylü, çiftçinin efendisi" dedi o güzel insan; ama, sizler, o güzel insanın efendi ettiği insanları perişan bıraktınız, aç bıraktınız; yani, efendi perişan, efendi aç, efendi güvensiz, efendi ne yapacağını şaşırmış durumdadır.

Kısacası, başka bir konuya da değinmek istiyorum; çünkü, elmayı üç boyutta işlememiz gerekiyor; elmanın ıskartası, dalında satılan elma, depoya konulan elma.

Bakın, bir de neler yaptınız ve bazı bölgelerimizde bizim de Eğirdirimizde yaşadığımız gibi, Köylere Hizmet Götürme Birliği kurdunuz; ama, Köylere Hizmet Birliği nereye çalışıyor? O yörenin kaymakamı ve muhtarlarla; çiftçiler onun içinde yok ve Eğirdir'de elma ıskartası 40 lira, 48 liraya satılıyor.

Birlikten yanayız; ama, Birlikten yana olurken de şunu bilmeniz gerekir diye düşünüyorum: Birliği işletmek devletin görevidir, sosyal devletin görevidir; değilse, çiftçinin kendi malıyla kendine hizmet götürmeye çalışırsanız, sözünü ettiğiniz serbest ekonomi piyasasını da ortadan kaldırırsanız ve alıma gelen o insanlara da tonaj fazlalığı var diye soğuk savaş açar iseniz, trafik polislerini gönderirseniz, öyle zannediyorum ki, çiftçi, ıskartasını da satamaz duruma gelmiştir.

BAŞKAN - Sayın Coşkuner, lütfen, toparlayalım.

MEVLÜT COŞKUNER (Devamla) - Toparlayacağım efendim.

Şu anda baktığımızda, maalesef, 40 000 liraya elma satılmaktadır. Şunu anlamak mümkün değildir: Eğirdir'de Asya Meyvesuyu Fabrikası var. Eğirdir'den o fabrikaya elma gitti mi 48 lira, Çivril'den geldiği zaman 85 000-90 000 lira; çünkü, niye, elma tüccarları öyle anlaştı, fabrikalar öyle anlaştı, Köye Hizmet Götürme Birliğiniz de o şekilde anlaştı.

BAŞKAN - Lütfen, son cümlelerinizi söyleyin Mevlüt Bey; 4 dakikaya yakın aştınız. 

MEVLÜT COŞKUNER (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

BAŞKAN - Neredeyse, bir başka konuşma süresi olacak. Lütfen tamamlayın.

MEVLÜT COŞKUNER (Devamla) - Toparlıyorum.

Eğer ki, siz hizmet götürecekseniz, buraları kaymakamlara ve muhtarlara bırakma yerine, çiftçinin içinde bulunduğu birlikleri oluşturun diye söylüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son söz olarak da şöyle toparlıyorum: Akaryakıt borcunu, işçiye olan borcunu, depo kirasını ödedikten sonra, eve gidemeyen çiftçimize artık sahip çıkınız ve size şöyle sesleniyorum: Evet "sattım" diyor bizim elmacı arkadaş, elmaları satıyor, evine gidiyor, hanımı "yemek yok, sen elma satmadın mı" diyor "sen alışveriş yapacaktın ve erzak getirecektin, ben de yemek yapacaktım; bende yemek yok, o zaman peynir ekmek yersin" diyor. Siz, bu yıl elmaya teşvik verecek misiniz, ayrıca, kalıcı bir çözüm bulacak mısınız, elmayı devlet politikası haline getirecek misiniz diyorum. umarım, önümüzdeki sene, bu kürsüden, artık, kalmayan elmayı konuşma durumuna AKP Hükümeti beni zorlamaz ya da hukuk tanımayarak; yani, hesap soruyorum diye birilerine, iki rakibine, siyasî rakiplerine, fabrikalarına el koyarak değil ya da hukuk tanımayarak değil, insanları işlemedikleri suçlardan hücreye koyup…

BAŞKAN - Mevlüt Bey, lütfen, toparlayın.

MEVLÜT COŞKUNER (Devamla) - Bağlıyorum… Bağlıyorum efendim…

BAŞKAN - 6 dakikayı geçtiniz yani…

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hayır efendim, 11 dakikayı geçti.

BAŞKAN - Fazlası 6 dakika.

MEVLÜT COŞKUNER (Devamla) - Bağlıyorum… Bağlıyorum…

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Memleket meselesi Sayın Başkan.

BAŞKAN - Anladım, anladım da, belli süresi var.

MEVLÜT COŞKUNER (Devamla) - ... suçluları hücrelere koyup, sonra intihar etmelerine seyirci kalmak değildir. Memleketin gerçek gündemi iştir, aştır. Memur, çiftçi, köylü sizden şunu beklemektedir: Sorunlarımızı çözün. Eğer sorunlarını çözemez iseniz, bu ülkede bunun hesabı da sorulur diyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker, Sayın Mevlüt Coşkuner'in konuşması üzerine, Hükümet adına söz istedi.

Buyurun Sayın Eker.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Isparta Milletvekilimiz Sayın Mevlüt Coşkuner'in gündemdışı yaptığı konuşmayla ilgili cevap vermek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, ülkemiz dünya elma üretiminde Çin, Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa'dan sonra dördüncü sırada yer almaktadır. 2004 yılında elma üretimimiz 2,1 milyon ton iken, bu sene, hava şartlarının iyi seyretmesi ve üründeki periyodisite nedeniyle, toplam üretimimizin 2,5 milyon ton olması beklenmektedir; yani, önemli bir, yüzde 25'e varan bir üretim artışımız söz konusudur.

Yine, ülkemiz elma üretiminde dünyada ilk sıralarda bulunmasına rağmen, ihracatımız çeşitli sebeplerle, başta, yetiştirdiğimiz elma çeşitleri olmak üzere, bu sebeple, üretimimizin ancak yüzde 1'ini ihraç edebiliyoruz ve yine, dünya ülkeleri ihracat sıralamasında, 20 000 tonla ancak bu sıralamada 10 uncu sırada yer alabiliyoruz.

Ülkemizin hemen hemen her bölgesinde elma yetiştirilmekte; ancak, ilk sırayı Isparta İlimiz almaktadır üretimde.

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Sayın Bakan, bunu biliyoruz; çözüm bekliyoruz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bunu sırasıyla Karaman, Niğde, Antalya, Denizli, Konya, Kayseri, Çanakkale, İçel ve Bursa İlleri izlemektedir.

Isparta İlinde 176 000 dekar alanda yaklaşık 3 000 000 elma ağacında üretim yapılmakta. 2004 yılında Isparta'da 527 000 ton olan elma üretimi, Türkiye'nin toplam elma üretiminin yaklaşık yüzde 20'sine tekabül etmiş. Bu sene üretim daha da artıyor Isparta İlimizde, 20 000 tonluk bir üretim artışı var ve 550 000 ton olması bekleniyor 2005 yılında.

Tabiî, üretim artışının beraberinde getirdiği sorunlar olacak. Bunu bir miktar doğal karşılamak ve buna da uygun çözümler geliştirmek gerekiyor. Tabiî, bunlardan, bu sorunlardan bir tanesi, Isparta İlindeki elma üretimimizle ilgili. İlimizdeki elma ağaçlarının yaklaşık yüzde 41'i verimi düşük ve yaşlanmış Amasya çeşidinden oluşmakta. Ancak, üretilen elmanın yüzde 85'i golden delicious ve red delicious çeşitlerinden oluşmakta. Hükümetimiz ve Bakanlığımız, tarımda bir strateji ortaya koymuş ve destekleme politikalarını buna göre oluşturmaya başlamıştır. Bu stratejinin en önemli ayağını da üretimde verimlilik, kalite ve pazar, pazarlama konuları oluşturmaktadır. Bu çerçevede, Bakanlığımıza bağlı il müdürlüklerince, kaliteli, yüksek standartta ve piyasada talep duyulan elma üretiminin artırılmasına, il özel idare kaynakları da kullanılmak suretiyle modern ve büyük ölçekli elma bahçelerinin tesisine yardımcı olunmaktadır, bunlar desteklenmektedir.

Yine AK Parti İktidarı döneminde, meyvecilikte bodur ve yarı bodur çeşitlerin yaygınlaştırılması için yoğun çaba harcanmakta, bu sayede verimde yüzde 30 ilâ yüzde 50 oranında artış yapan çeşitlerin desteklenmesi sağlanmaktadır. Bu gayretlerimiz sonucunda, Isparta İlimizde de, son zamanlarda, red chief, gala grubu, fuji, summer red, granny smith gibi yurtdışı ve turizm pazarında hemen kolay pazarlanabilen çeşitlerin üretiminde önemli artışlar sağlanmıştır.

Üründeki dönemsel artışlar ve ihracatta istenilen düzeylere gelememiş olmamız, elma fiyatlarının dalgalı bir seyir izlemesine yol açmaktadır. Isparta İlimiz, çeşit ve kalite yönünden diğer üretim bölgelerinden daha avantajlı durumdadır. Diğer bölgelerdeki fiyatlara nispetle bu bölgedeki fiyatlar daha yüksek seyretmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Bakanlığımız, üretimi verimli olan çeşitlere kaydırmak için çeşitli tedbirler almaktadır. Bu bağlamda, dekar başına, sertifikalı klasik elma fidanına 30 YTL, sertifikalı yarı bodur elma fidanına 100 YTL, sertifikalı bodur fidana 160 YTL destek vermektedir.

Bunun yanında, Isparta İlinde Eğirdir, Şarkikaraağaç ve merkez Çukurca Köyünde 3 800 adet yarı bodur, 17 000 adet tam bodur meyve fidanından oluşan elma bahçeleri tesis edilmiştir. Bu bahçelerin tesisinde, ayrıca 33 000 YTL özel idare katkısı da sağlanmıştır.

Ürünün depolanmasına gelince: İlimizde, yaklaşık 227 000 ton kapasiteli soğukhava deposu bulunmaktadır, ki, bu, meyve pazarlanmasında, değerinin artırılmasında son derece önemli bir kapasitedir. Hükümetimiz döneminde ise, 12 adet soğukhava deposuna 5,6 trilyon TL kaynak ayrılarak, elma üreticimiz desteklenmiştir.

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Sayın Bakanım, biz bunları çok iyi biliyoruz, bütün Ispartalı biliyor; depolardaki elma ne olacak?..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Tarımsal ürünlerin pazarlanmasında, üretimin… Pazarlama, üretimin vazgeçilmez bir aşamasıdır. Bu nedenle, ürünlerin piyasaya arzından önce, sınıflama, boylama ve ambalajlama işlemlerinin yanı sıra, dayanıklılığın artırılabilmesi ve kalitenin korunması için sarartma, ilaçlama, kurutma, mumlama ve soğuk muhafaza gibi işlemlerden geçirilmesi önemlidir.

2006 yılında, tüm ülke çapında uygulanacak olan Köy Bazlı Yatırım Programıyla, bu hizmetler, hibe projeleri olarak üreticimizin emrine sunulacaktır, hizmetine girecektir.

İthalat ve ihracatla ilgili olarak, tabiî birtakım çalışmalarımız var.

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Onu söyleyin…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Ama, Sayın Vekilim, onları özel olarak konuşalım.

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Tamam…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Yani, bu kürsüde... Her şey, her zaman, her yerde konuşulmaz; onları özel olarak konuşuruz.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Ama, köylü bir şey bekliyor Sayın Bakan, bir şey bekliyor…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Köylümüze o bilgi gider, siz merak etmeyin. Biz, gerekli tedbirleri alıyoruz. Ondan endişeniz olmasın. (CHP sıralarından gürültüler)

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Niye konuşuyorsun o zaman?!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Bakanlığımız tarafından, soruna köklü çözüm bulabilmek için, hükümet programında kısa vadede yapılması gereken yasal düzenlemeler içerisinde yer alan üretici birlikleri çıkarılmış ve bununla ilgili uygulama yönetmeliği de yayımlanmıştır. Böylece, üreticilerin üretimden pazarlamaya kadar etkin görev yapacakları şekilde örgütlenmelerinin önü açılmış olacaktır. Yani, artık, üretici, kendi sorununu, örgütlenmek suretiyle pazarlama sorununu da aşacak bir duruma gelmiştir, gelecektir. Bunun dışında başka bir yol, eski modellerde olduğu gibi, yani, devlet bütün ürünleri alıp, bunları bizzat kendisi, devletin sırtından pazarlama fonksiyonuna kavuşması mümkün değildir. Dünyanın hiçbir yerinde de artık bu sistem işlememekte, çalışmamaktadır, herkes o sistemi terk etmiştir. Biz de, yeni bir dönemde, üreticilerimizin bu sorunlarını aşabilmeleri için gerekli mevzuatı oluşturduk, kendilerine bu konuda malî destekler de sağlıyoruz. Her türlü yardımı yapıyoruz ki, bu pazarlama sorununu kendileri aşsınlar.

Değerli arkadaşlarım, Bakanlığımıza bağlı araştırma enstitüleri tarafından, yine, bu konularda, ıslah, adaptasyon, iç ve dış pazar isteklerine yönelik yeni çeşit geliştirme ve ziraî mücadele konularında yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Bütün bunların hepsi, Hükümet tarafından, Bakanlık tarafından sağlanan hizmetler ve desteklerdir.

Elma konusunda 22 adet çalışma yapılmaktadır şu anda. Bunun 18 adedi Isparta Eğirdir Bahçe Bitkileri Araştırma Enstitülerinde yapılmaktadır. Yine, genel olarak Isparta'daki üreticilerimizi, Isparta'daki çiftçilerimizi desteklemek bakımından, 2005 yılı içerisinde 11 trilyon TL DGD ödemesi yapılmış, 2,5 trilyon TL mazot desteklemesi yapılmış, 1,6 trilyon TL gübre desteği ödemesi yapılmış ve hayvancılık desteklemeleri için de 1 trilyon lira para ödenmiştir. Bunlar, Isparta'daki ürecilerimizin, çiftçilerimizin daha iyi bir üretim yapmalarını temin etmek gayesiyle yapılan çalışmaların bir kısmıdır. Bundan sonra da bizim destekleme çalışmalarımız devam edecektir.

Ben, bu duygularla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Yükseköğretim Kurumu ve hukuk hakkında söz isteyen, Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay'a aittir.

Buyurun Sayın Tomanbay. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay'ın, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörünün tutuklanması olayının adlî olmayan boyutuna ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

 MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; milletvekilleri olarak sahip olduğumuz sosyal konum ve bu konuma bağlı olarak yüklendiğimiz sorumluluk, herkese nasip olmayan, onurlu, korunması ve iyi değerlendirilmesi çok gerekli ulusal bir görevdir. Milletvekillerinin arasından başbakanlar, bakanlar, cumhurbaşkanları çıkar; ama, halkın gözü milletvekillerindedir; sorunları karşısında çözümleri, oy verdiği vekillerinden bekler.

Peki, bizler ne yapıyoruz; ne oluyor dahi diyemeden, günübirlik siyasî söylemlerin arkasında savrulup duruyoruz.

Dünyada ve ülkemizde, kaygı verici boyutlarda olaylar oluyor; Fransa kaynıyor, Ortadoğu kan revan içinde. Ülkemiz de, ne yazık ki, bu kargaşadan payını hızla almaya başladı. Güneydoğu, uzun yıllardan sonra ilk defa, sonra, çok ciddî ve acı olaylara sahne olmaya başlıyor; ülkemiz, kan ve gözyaşıyla tekrar karşılaştı; Şemdinli Yüksekova bir bilmece; işsizlik hâlâ ciddî bir sorun; yoksulluk, açlık ve hastalıklar yurttaşlarımızı çökertmiş; eğitim-öğretim ise, simsar pazarında. Sorunlarımızın listesi çok uzun.

Ben, Yüce Meclisimizde, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörünün tutuklanmasıyla ilgili konunun adlî olmayan boyutunu dile getirmek için söz aldım.

Sayın milletvekilleri, her birimizin içinde doğru ile yanlışı ayıran insanî bir seçim mekanizması var. Geliniz, hep birlikte, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi olayını, siyasî kanaatlerimizi bir tarafa koyarak, içimizdeki bu insanî mekanizmanın yardımıyla irdeleyelim, olaylara farklı bir boyuttan bakmaya çalışalım.

Van'da ne olmuş; Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü tutuklanmış. Sonra ne olmuş; üniversite rektörleri ve YÖK Başkanı, ciddî bir sorumluluk üstlenerek, Sayın Adalet Bakanına gitmişler, adalet aramak için gitmişler. Ne görüşmüşler, ne konuşmuşlar bilemiyoruz; ancak, bundan sonraki sahneler ilginç. Ziyaret sonrası Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek'in demeci; bakın ne diyor: "Rektörler Bakanlığı bastılar." "Kaç kişiydiler?" "70 rektörden fazla." Herhangi bir saldırganlıkları oldu mu? "Yok."

MEHMET KARTAL (Van) - Çeteye girer o zaman!

MEHMET TOMANBAY (Devamla) -  Bu nasıl baskın o zaman?! Cevap yok, sessizlik var.

Bu arada, ne yazık ki, son olarak bir intihar... Çıkar çetesi kurmakla suçlanan, 125 gündür hâkim karşısına çıkarılmayan Üniversite Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı intihar ediyor. Adalet Bakanımız Sayın Cemil Çiçek'ten yeni açıklamalar: "Enver Arpalı, intihar edeceği yolunda, hapishane müdürüne ya da infaz savcısına başvurmamıştır." Hazırlık soruşturması, değil dört ay, dört yıl, on yıl sürebilirmiş! Bunlar davanın esenliği için olurmuş!

Değerli milletvekilleri, bu demeçleri dinledikten sonra, Adalet Bakanına "Sayın Bakanım, siz iyi misiniz acaba" diye hep beraber sormamız gerekmez mi? Çünkü, bakın, Sayın Bakanın bu akıl almaz açıklamalarından iki gün sonra dava açıldı. Enver Arpalı'nın ölümü bekleniyormuş sanki.

Sayın milletvekilleri, Van olayındaki iddia doğrudur ya da değildir, bilmiyoruz; yüce yargımız kendisine yakışır bir biçimde bunu çözecektir.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Kesinlikle.

MEHMET TOMANBAY (Devamla) -  Ancak, Sayın Adalet Bakanının Van olayında gösterdiği duyarlılığı Konya'daki, Yozgat'taki, başka illerimizdeki İslamî holdinglerden yankılanan ve samimî inançlı vatandaşlarımızın canını yakan pis iddialara karşı göstermesini beklemek hakkımız değil mi? Öte yandan, İstanbul'un efesi kim, hangi bakanın oğlu? Ankara'nın efesi, bakan oğlu değil de başkan oğlu mu? Bunların yarattığı korkulardan ne haber?

Sayın Adalet Bakanı, bir gazetemiz, ilk soruşturmayı açan savcı beyi, taltifen Maraş İli Başsavcılığına atadığınızı yazmaktadır. Bu olay, siyasetin yargıya müdahalesi anlamına gelmiyor mu? Yani, siyaset sahnemiz toz duman. Neler var? neler yok ki... Üniversite, türban, Şemdinli, Yüksekova, satırlı bıçaklı kavgalar, ölümler ve böyle bir ortamda en önemlisi Meclis Başkanımızın ense tokatlaması. Bir gazetecinin sorusu üzerine bakın ne diyor Meclis Başkanı: "Evet, Cumhurbaşkanıyla aramızda soğukluk, havaların soğukluğundandır. Her gün birbirimizin ensesine tokat atacak halimiz yok ya!"

Değerli arkadaşlarım, yasamanın başkanı yürütmenin işlerine karışırken, adabımıza yakışmayan sözler söylüyor. Ne zamandan beri Meclis Başkanları Cumhurbaşkanının ensesine tokat atıyor? Ankara'da sergilenen bu tablo yurttaşlarımıza nasıl yansıyor? Adap ve edep bu mudur?

ENVER YILMAZ (Ordu) - Meclis Başkanı "atacak değiliz" diye söylüyor.

MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Öte yandan, Sayın Başbakan da, kendisini ve partinizi iktidara taşıyan demokrasi işleyişini çökertecek davranışlar sergiliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, toparlayın Sayın Tomanbay, süreniz doldu.

MEHMET TOMANBAY (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Büyük gayretlerle girmek istenilen Avrupa Birliğine uymayan bir tavırla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararına karşı çıkıyor. Bu mahkemeye, kendi yardımcısı, Dışişleri Bakanı Sayın Gül, eşi için gitmemiş miydi? Bu mahkeme o zaman adildi de şimdi mi değil? Bunlar unutuldu mu? Bu davada, bir tarafta kişi varsa, diğer tarafta da Türkiye Cumhuriyeti Devleti vardır. "Bu karar kişiseldir" denilirken ve iş ne yazık ki ulemaya devredilirken, anayasal demokratik düzenimizin reddedildiği düşünülmemekte midir?

Yine, ayrıca, Sayın Başbakandan, İçtüzük kurallarına uygun şekilde sorduğumuz sorularımıza süresi içinde yanıt verilmesini beklemek de hakkımızdır elbette; ama, ne yazık ki, kendisine Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi olaylarının altında ne yattığını 26 Temmuz 2005 tarihinde sorduğum soru önergeme, İçtüzüğün tanıdığı 15 günlük yanıt süresine rağmen, bakınız, 3 aya yakın bir süredir hâlâ yanıt alamadım. Sayın Züheyir Amber de aynı doğrultuda sorusuna süresinde yanıt alamamış. Parlamentoya, milletvekillerinin denetim haklarına gösterilen saygı bu mudur?! Ülkemizin üç erkinden biri olan Parlamentoya ve milletvekillerinin denetim haklarına saygı göstermeyen bir Başbakan, acaba, gerçekten, bir diğer erk olan yargı erkine ve kişi haklarına saygı gösterebilir mi?! Acaba bu yaklaşımı nedeniyle mi uzunca bir süreden beri ülkemizin üniversitelerinin değerli rektörlerini, bilim adamlarını, üniversitelerimiz ve TÜBİTAK gibi bilim kuruluşlarımızı ayaklar altına alırken işi ulemaya devretmektedir?!

Sayın Başbakanımız, Şemdinli ve Yüksekova'daki yurttaşlarımızdan teenni bekliyor. Ne demektir teenni? Türkçe sözlükteki anlamı şu: İlerisinin düşünülerek davranılması. Sayın Başbakan, yeni açıklamalarla, işi ulemaya işi devretmediğini söylüyor bugünkü haberlerde.

BAŞKAN- Toparlayın lütfen.

MEHMET TOMANBAY (Devamla)- Toparlıyorum, bitiyor efendim.

Başbakana düşünmeden konuşmak, yani, teennisiz konuşmak uygun düşse bile, Türkiye Cumhuriyetine uygun düşmemektedir. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Hukuk devletini yönetenler, kendilerini hukuk kuralları ve yasalarla bağlı sayarlar. Bu açıdan, Sayın Başbakan, danışacağınız tek kurul, büyük milletimizin oylarıyla seçilen milletvekillerinden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisidir; aksi halde, hiç kimsenin teennisiz konuşarak, ulemadan yetki alıp Türkiye Cumhuriyetini yönetme hakkı yoktur.

BAŞKAN- Toparlayın lütfen.

MEHMET TOMANBAY (Devamla)- Anadolu toprağının her insanı, dengesiz söylemlerden ve şu andaki iç kargaşadan çok rahatsızdır. Dilerim, sağduyu egemen olur, barış, iş, üretim, adil paylaşım ve adalet isteyen halkımızın istekleri hükümetimizin gerçek gündemini oluşturmaya başlar.

Büyük ulusumuzun değerli milletvekilleri, sizleri bu konularda düşünmeye davet ediyorum.

Saygılarımla. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay'ın gündemdışı konuşması üzerine Hükümet adına söz isteyen Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Tomanbay'ın Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde meydana gelen olaylar ve bugünlerde Türkiye'de gündemde olan bazı olaylarla ilgili görüşlerini içeren gündemdışı konuşması üzerine, Hükümet adına cevap vermek üzere, huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Tomanbay, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde meydana gelen, özellikle, Sayın Rektörün tutuklanması sonucunu doğuran ve halihazırda devam eden olayların adlî olmayan boyutuna değineceğini ifade etti. Değerli arkadaşlarım, Van Milletvekili olarak, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinin eski bir öğretim üyesi olarak, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde 25 000 000 dolarlık dış kredi ihalesiyle ilgili ne yapmak istendiğini, hangi araçların, hangi alet ve edevatın alındığını, alınmak istendiğini, bunların safhasını bilen bir arkadaşınız olarak, şunu çok net bir şekilde ifade etmek istiyorum: Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde meydana gelen olayların adlî olmayan bir boyutu söz konusu değildir. Adlî olmayan bir boyut söz konusu değildir derken, bunu delilli, ispatlı olarak ifade edebilirim. Huzurlarınızda bunu sizlerle paylaşacağım. Şu anda mesele yargıda olduğu için, şu anda Sayın Rektör hastanede olduğu için, ben düşmüş insanı itmemek adına, bu ahlakî zaafa düşmemek adına… (CHP sıralarından "Ne demek 'düşmüş'!" sesleri, gürültüler)

HALUK KOÇ (Samsun) - Ne demek "düşmüş"!.. Türkçeyi kullanırken lütfen, dikkat edin Sayın Bakan!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Efendim, şu anda hasta… (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından gürültüler)

ATİLA EMEK (Antalya) - Hasta diyebilirsiniz…

ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Olur mu canım; "düşmüş" değil, düşürmüşsünüz!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Hayır "düşmüş"ü… (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlar... Bakın, arkadaşlar, müsaade edin…

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Bakan… Sayın Bakan…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bir insan tökezleyebilir, yere düşebilir. Müsaade edin; ben, ne demek istediğini bilen bir insanım ve bunu izah edeyim. Şu anda Sayın Rektör hastanede. Onunla ilgili konu şu anda yargıda olduğu için…

Bakın, bugün gazetelere yansıdı. Önceki gün burada yaptığım bazı açıklamalarda da ifade ettim. Meseleyi Sayın Başbakan da siz de biz de sorumluluk konumunda olan bütün insanlar, elbette konuşmalarında teenniye başvuracaklar, elbette itidalden vazgeçmeyecekler. Herkes bunu yapmak zorundadır. Bu konuyla ilgili olarak, bakın, başlangıçta konuşmalar yapıldı. Sayın YÖK Başkanı, rektörlerle birlikte Sayın Adalet Bakanına gitti ve Sayın Tomanbay diyor ki: "Adalet aramaya gittiler."

Değerli arkadaşlar, Adalet Bakanlığı, adalet mekanizmasının lojistik ihtiyacını karşılar. Hepiniz söylemiyor musunuz ki, Adalet Bakanı siyasî bir kişiliktir, Adalet Bakanı icranın oradaki bir temsilcisidir. Neticede, adaletin aranacağı yer Adalet Bakanının makamı değil, adalet aranacak yer mahkemelerdir.

MEHMET IŞIK (Giresun) - İddianame niye hazırlanıyor?!

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Savcıyı kim atıyor?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, bir şey daha söylüyorum: Sayın Adalet Bakanı "burayı bastılar" falan demedi. Sayın Adalet Bakanı dedi ki, bir manada: "Bir gövde gösterisi, bir güç gösterisi gibi, 60 kişinin benim makamıma gelerek bunu bana iletmesi gerekmez, birkaç temsilci de gelip aynı şeyi söyleyebilirdi." Sayın Adalet Bakanının söylediği budur.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Şartlı kabul yani...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Öte yandan.. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından gürültüler)

Bakın arkadaşlar, lütfen ama…

Yargıyla ilgili olarak, soruşturmayla ilgili olarak, gerek basın mensupları tarafından birçok şey yazılıp çiziliyor gerekse muhalefet partileri tarafından birçok şey söyleniyor. Savcılar… Bakın dün bir arkadaşımız burada dile getirdi. Savcı kalkıp bir basın toplantısı yaptığı zaman, bütün yüklenmelere cevap verdiği zaman bu suç teşkil ediyor savcı açısından ve savcı için bir inceleme, soruşturma konusu oluyor; ama, Adalet Bakanı, bir siyasî kişilik olarak, en azından prosedürle ilgili olarak ne olup bitiyor, bunu kamuoyuyla paylaşmak zorundadır. Bakın, bunu yaptığı zaman, bu yargıya müdahale gibi oluyor, yapmadığı zaman bir başka şey oluyor. Dolayısıyla, adalet aranacak merci mahkemelerdir, hukuktur. Bunun altını çizmemiz lazım.

Ben, daha önce, sayın rektörlerin Van'a gitmesiyle ilgili olarak şunu söyledim: Bugün herhangi bir bakan, diyelim ki, kendi bir elemanının yargılanmasıyla ilgili olarak Yargıtayın önüne, Danıştayın önüne gider, bütün teşkilatını toplar orada basın toplantısı düzenlerse, bu yargıya müdahale olur mu olmaz mı?

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Olmaz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bakın, Türk Ceza Kanununun 288 inci maddesi çok nettir değerli arkadaşlarım. Türk Ceza Kanununun 288 inci maddesini okursak, bunun ne anlama geldiğini hepimiz çok iyi biliriz.

Diğer taraftan, değerli arkadaşlar, Türkiye'de, şu anda, bir taraftan terör örgütü tarafından bir kargaşa çıkarılmak isteniyor. Herkes şunu çok iyi biliyor değerli milletvekili arkadaşlarım: Muhalefet de olsanız, iktidar da olsak, bizim millete karşı bir sorumluluğumuz var. Yerli yabancı herkes şunu kabul ediyor; diyorlar ki: "Bugün Türkiye'de özelleştirme, gerçekten, tarih boyunca olmamış şekilde, başarılı bir şekilde yürütülüyor. (CHP sıralarından gürültüler)

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Nasıl başarılı?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Enflasyon, bakın, yüzde 5'e doğru gidiyor. Faizler yüzde 14'e düştü arkadaşlar. Dövizde istikrar var, borsada istikrar var. (CHP sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Vatandaş sokakta kapkaççılardan gezemiyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bütün bunlar olurken, bakın, inşaat sektöründe patlama var, inşaat sektöründe büyük bir gayret, büyük bir hareketlilik var. Türkiye bütün dünyanın âdeta cazibe merkezi haline geldi, dünya Türkiye'yi konuşuyor.

Şimdi, bütün bunlar meydana gelirken, hep, bakın, Türkiye ne zaman take off noktasına gelse, ne zaman uçak başını kaldırsa, havalansa, birisi tutup çekmeye çalışır.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Rektör kendisini mi tutuklattı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, Şemdinli olayları, Yüksekova olayları, Van'da patlayan mayınlar; bunlar tesadüfî şeyler değildir, bunun farkında olalım. Biz, bunu hükümete karşı bir muhalefet unsuru olarak kullanacağız diye özellikle bu kargaşayı, bu kaos ortamını yaratmaya çalışan insanların ekmeğine yağ sürmüş olmayalım. Bunu elbette yapalım.

Bakın, Sayın Meclis Başkanımız bir basın toplantısı düzenledi. Ben kendisini dikkatle dinledim. Birçok televizyon kanalı canlı olarak verdi. Sayın Meclis Başkanına soruldu; dendi ki: "Sizin Sayın Cumhurbaşkanıyla aranızda bir soğukluk mu var?" Sayın Meclis Başkanının söylediğini ben şöyle anlıyorum; başkası başka türlü anlayabilir: "Biz devlet adamıyız, ne zaman, nerede, birbirimize nasıl muhatap olacağımızı bilen insanlarız. Sayın Cumhurbaşkanıyla karşılaşınca, elbette, bir Meclis Başkanının yapacağı şey el sıkışmaktır. Bakın, ensesine değil, birbirimizin sırtına her gün tokat atamayız manasında. Yani, biz, sevdiğimiz arkadaşımızın, elimizi sırtına da vururuz, onunla şakalaşırız. Sayın Meclis Başkanı, devlet adamı ciddiyeti bunu gerektirir anlamında bir benzetmede bulunmuştur. Şimdi, bunu buraya getirip taşımanın ne anlamı var allahaşkına?! Bunu, Sayın Meclis Başkanının aleyhinde kullanmanın ne anlamı var?! Sayın Meclis Başkanı, Sayın Cumhurbaşkanının ensesine tokat atmadan söz etmeyecek kadar siyasî terbiyeye, nezakete sahip bir insandır. Lütfen… (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, Sayın Tomanbay dedi ki: "Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde meydana gelen bir olayla ilgili olarak, Sayın Başbakana yazılı soru önergesi verdik ve buna cevap gelmedi."

Değerli arkadaşlarım, bir milletvekilinin, yani, denetim hakkını elinde bulunduran milletvekillerinin, milletvekili arkadaşlarımızın yazılı soru sorma, sözlü soru sorma ve bunlara cevap isteme hakkı, şüphesiz ki, en önemli haklardan birisidir. Yasama Meclisinin en önemli görevlerinden birisi de denetimdir; ama, takdir edersiniz ki, şu anda, Sayın Başbakan size bir cevap yazsa Sayın Tomanbay, dese ki "Sayın Tomanbay, bu mesele şu anda yargıdadır. Şu anda, bununla ilgili gerekli tahkikat, soruşturma, ve sair devam ediyor. Bu sonuçlandığı zaman, biz bunun sonucunu aldığımız zaman size bildireceğiz" diye bir cevap yazsa, bu sefer çıkıp diyeceksiniz ki "bu benim cevabım değildi." Şu anda tahkikatı devam eden, mahkemede olan bir meseleyle ilgili ve siyasî boyutu olmayan bir meseleyle ilgili, adlî boyutu olan bir meseleyle ilgili, siz, Sayın Başbakana soru soruyorsunuz. Sayın Başbakan, şüphesiz ki, belli yerlerden bunun cevabını bekliyor ve size cevap verecektir. Bugüne kadar…

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Bekliyorum ben…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Efendim, tabiî, bekleme hakkınızdır ve bu cevap da gelecektir; onun için endişe etmenize gerek yok.

Şimdi, şunu da söyleyeyim arkadaşlar: Sayın Başbakan… Bakın, sözümün başında söyledim. Elbette, sorumluluk makamında olan Sayın Cumhurbaşkanından başlamak üzere, Sayın Başbakan, bakanlar, milletvekilleri, Anamuhalefet, herkes teenniyle konuşmak zorundadır. Ancak, birbirimizi itham ederken, lütfen, Parlamentonun mehabetine, milletvekillerinin milletvekilliğinin sorumluluğuna yakışmayan ifadeler kullanmayalım. Şimdi, Başbakanı teennisiz hareket etmekle itham eden, efendim Başbakanı…

HASAN AYDIN (İstanbul) - Teenni mi uygulamak zorunda?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Hayır, bakın, teennisiz konuşuyor…

Bakın, daha başka çeşitli sözcü arkadaşlarımız yaptıkları bazı basın toplantılarında farklı ifadeler kullanıyorlar.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, soğuk savaş döneminde… Dünyada soğuk savaş dönemi devam ederken, Türkiye'de de bunların çok ciddî iç yansımaları oldu, çok ciddî iç yansımaları oldu, Türkiye'de kardeş kavgası oldu; bu, siyasete de yansıdı. Ondan önceki dönemlerde, hatırlayacaksınız, sayın anamuhalefet partisi lideri, başbakandan söz ederken "hükümetin başı" diye söz ederdi; o, onun ismini zikretmeden söylerdi. Bunlar geride kaldı ve Türk Halkı bunları onaylamadı. Bakın, bu tavır içerisinde olan insanları elinin tersiyle tarihin karanlıklarına gömdü. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sıra sizde!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, biz, birbirimize karşı, tarihe karşı sorumlu olan insanlarız.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Demirel tarihte mi kaldı?! Yapmayın!

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Bunlar geride kaldı; barış zamanı, kardeşlik zamanı.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade eder misiniz…

Bakın, Kıbrıs davası, Avrupa Birliği davamız, bizim yurt dışıyla olan, dış dünyayla olan bütün ilişkilerimiz, bizim ihracatımız, bizim ithalatımız, sadece AK Partiyi ilgilendiren bir mesele değil; Avrupa Birliği meselesini partilerüstü düşünmek zorundayız, Türkiye'nin ihracatının artmasını partilerüstü düşünmek zorundayız, ekonomik olarak Türkiye'nin saygın, daha saygın bir konumda olmasını partilerüstü olarak düşünmek zorundayız. Elbette, hükümetin politikalarını eleştirme hakkı muhalefet için her zaman söz konusudur. Bunun gibi, terör meselesini, özellikle istirham ediyorum -bakın, ben, bölgenin bir milletvekiliyim, Van Milletvekiliyim; o bölgeyi avucunun içi gibi bilen bir insanım, oranın çocuğuyum ben- bu terör meselesini, lütfen, günlük siyasetin konusu yaparak…

HALUK KOÇ (Samsun) - Ne günlük siyaseti?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - …terörden medet uman insanlara kesinlikle prim vermeyelim, prim vermeyelim arkadaşlar. (CHP sıralarından gürültüler)

HALUK KOÇ (Samsun) - Yapmayın canım allahaşkına! Yapmayın! Ayıptır!

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ne demek terörden medet ummak?!

ATİLA EMEK (Antalya) - Ne demek terörden medet uman?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Terör… Bakın, size bir şey söylüyorum; müsaade edin arkadaşlar…

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Böyle konuşmayın burada!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, Sayın Tomanbay…

ATİLA EMEK (Antalya) - Kendinize dönün, bu konuda hükümet olarak ne yaptığınıza bir bakın!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) -  Ben, onu söyleyeceğim, müsaade eder misiniz... Müsaade eder misiniz...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ne demek  terörden medet ummak?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ben, bakın, terörden medet uman insanlara prim vermeyelim diyorum; sizi, böyle bir ithamla itham etmedim ben. Lütfen… Söyleneni iyi dinlerseniz…

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Aç tutanakları, öyle konuş!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, Şemdinli'de bir olay meydana geldi. Başta Başbakanımız olmak üzere, Adalet Bakanımız, İçişleri Bakanımız, bakın, sorumluluk makamında olan, asker, sivil, herkes şunu söyledi; dedi ki: "Şemdinli'de meydana gelen olay esnasında, bu meselede dahli olan, bu meselede, bu olayların meydana gelmesinde, patlamanın olmasında, sonraki olaylarda, işin içinde olan, kim olursa olsun, kime dokunursa dokunsun, nereye kadar giderse gitsin, biz, kararlılıkla -Başbakanımız bunu defalarca söyledi- biz, bunu kararlılıkla, sonuna kadar götüreceğiz ve bunun takipçisiyiz."

Şimdi, bakın, Yüksekova'da, dün, bazı olaylar meydana geldi, Hakkâri'de bazı olaylar meydana geldi, Van'da -biliyorsunuz- mayına çarpmaları sonucu 3 askerimiz şehit oldu. Şimdi, bunlarla ilgili olarak, bir hükümetin ne yapması gerekiyorsa, icra gücü, ne yapması gerekiyorsa bunlar yapılıyor arkadaşlar. Ne yapmamızı istiyorsunuz şimdi?.. Bunlarla ilgili, sizin bildiğiniz eğer bir formül varsa, siz, bu ülkenin saygıdeğer milletvekillerisiniz, muhalefet olarak sizin de millete karşı sorumluluğunuz var; eğer, sizin elinizde iksir gibi bir çözüm varsa…

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Terörle ilgili araştırma önergesini niye reddettiniz?!.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, bakın, içinizde, İçişleri Bakanlığı yapmış insanlar var…

ATİLA EMEK (Antalya) - Değerlendirelim dedik gelmediniz Sayın Bakanım…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar…

ATİLA EMEK (Antalya) - Yani, yapmayın, etmeyin!...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın…

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Terörle ilgili Meclis araştırması istediğimizde niye reddettiniz?!.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar…

ATİLA EMEK (Antalya) - Yine aynı noktaya geldik…

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, terör konusunda, hiçbirimizin hassasiyeti diğerininkinden farklı olamaz. Bakın, bu ateş geldiği zaman, biriyle kalmaz, herkesin canını yakar. Bütün halkımız, bütün memleketimiz, bütün insanımız, bütün kurumlarımız bundan olumsuz olarak etkilenir.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Günaydın!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Onun için…

O "günaydını" kendinize söyleyin beyefendi!.. Çok…

ATİLA EMEK (Antalya) - Yeni farkına vardınız…

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Niye reddettiniz o araştırma önergemizi?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Evet, değerli arkadaşlarım…

BAŞKAN - Lütfen, yerinizden konuşmayın arkadaşlar…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Biz, bakın, ben, Van meselesine tekrar gelerek sözlerimi bağlamak istiyorum arkadaşlar. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde… Bakın, bugün gazetelere yansıdı; ben, bir bayramda Van'a gitmişim. Bakın, ben, bunu bundan önce söylemedim, böyle bir şey… Bakın, ben gazetelerden bunu öğreniyorum. Ben Van'a gidiyorum ve Van'da… Bakın, Sayın Rektörün kasadaki evrakları arasında çıkıyor; Millî Eğitim Bakanı Van'a geldi, Ş. Ş'nin evine gitti, Ş. A'nın evinde kahvaltı yaptı, şununla buluştu, şuraya gitti…

Bakın, bilim yuvalarına düşen… İçimizde birçok üniversite mensubu arkadaşımız var.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Herkesi fişliyor!..

ASIM AYKAN (Trabzon) - Gestapo!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Tomanbay saygıdeğer bir akademisyendir aynı zamanda… Arkadaşlar, üniversitenin görevi, jurnal sistemi kurmak, hafiye sistemi kurmak değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Netice itibariyle, bakın, üniversite, bilimsel araştırmanın yapıldığı yerdir ve orada, daha… Bakın, dediğim gibi, bu, mahkemede olduğu için, şahsımla ilgilendiği için ve basına yansıdığı için bunları söylüyorum. Bu konuda söylenecek çok şey var, ileride bunları konuşuruz.

Hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - İçtüzük 69 uncu maddeye göre söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Haluk Koç'a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Koç. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Efendim, bana da…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Neyle ilgili?..

BAŞKAN - Sizin sözlerinizle ilgili.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Benim söylediğimde Sayın Grup Başkanvekilini ilgilendiren ne var Sayın Başkan?

BAŞKAN - CHP'lilere hitaben söylediğiniz sözlerin bir kısmı…

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hiç CHP ismi geçmedi ki...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - CHP'li değerli milletvekilimiz gündemdışı konuşma yaptı, ben de gündemdışı konuşma yaptım…

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir dakika dinleyin. Burada, Divanla birlikte tespit ettiğimiz cümle…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan…

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Divan katılmıyor efendim…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, Meclisi keyfî olarak idare ediyorsunuz…

BAŞKAN - Sizin konuşmalarınızı izledim…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Keyfî olarak idare ediyorsunuz…

BAŞKAN - Keyfî olarak idare edecek olsak, izlemezdik.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Ben umarım ki, eğer yeni bir sataşmaya yol verirse ve siz de…

NAİL KAMACI (Antalya) - Siz mi idare ediyorsunuz toplantıyı?! Sayın Başkan orada…

BAŞKAN - Kim sataşmaya neden olursa, sataşılan kimseye söz hakkı vermek bizim görevimizdir.

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Ortada bir şey yok ki…

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Koç'a sözü verdik, Sayın Koç açıklayacak durumu.

Buyurun Sayın Koç.

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması

HALUK KOÇ (Samsun) - Ortada çok şey olduğuna inandığım için ve doğrudan Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna dönerek,terörden medet uman bir siyasetin peşinde koşmakla itham edildik. Bundan daha doğal bir şey olamaz cevap hakkı kullanmak kadar. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, ben doktorun nöbetçi olanını biliyorum, itfaiye erinin nöbetçi olanını biliyorum, siyasette grup başkanvekilinin de nöbetçi olanını biliyorum; ama, hiç bakanın nöbetçi olduğunu bilmiyorum. Terör konuşuluyor, terörle ilgili birtakım değerlendirmeler yapılıyor, İçişleri Bakanı burada yok.

SELAMİ UZUN (Sivas) - Konu terör değil ki…

HALUK KOÇ (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım…

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - İçişleri Bakanı karşında, karşında.

HALUK KOÇ (Devamla) - Buyurun, gelsin.

Adalet Bakanıyla ilgili, yargıyla ilgili değişik suçlamalar, değişik değerlendirmeler yapılıyor; Adalet Bakanı ortada yok. Fakat, Millî Eğitim Bakanı mı, yoksa Van'dan sorumlu Millî Eğitim Bakanı mı, Sayın Hüseyin Çelik, burada, her konuda ve o kadar -kendisinden özür diliyorum; ama, bunu söylemek zorundayım- sığ değerlendirmeler yapıyor ki.

Bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Bakın, şimdi, terör yükseliyor son günlerde. Sayın Millî Eğitim Bakanının bunu nedene bağlaması şu: Türkiye'de ekonomi -birtakım parametreler söyledi- son derece iyi gidiyor, Türkiye yükseliyor -kendi deyimiyle, zaman zaman Arapça, Farsça, şimdi İngilizce de kullanmaya başladı, take off pozisyonundaki uçak benzetmesi yaptı- terör o yüzden çıkarılıyor! Değerli arkadaşlarım, bu kadar sığ bir terör değerlendirmesi olabilir mi?!

Türkiye'nin 1983'lü, 1984'lü yıllardan beri maruz olduğu bölücü terör örgütünün arkasındaki siyasî hesabı hiç gündeme almayan bir hükümet yetkilisi, terörü "Türkiye ekonomik olarak iyi gidiyor, o yüzden Türkiye'ye çelme takmak için terör provoke ediliyor" diye değerlendirebilir mi bu kürsüden?!

BAŞKAN - Sayın Koç…

HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yapmayın, insaf edin!.. Ve ondan sonra, 19 Eylül günü Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun Türkiye Büyük Millet Meclisini, yükselen terör konusunda…

MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Senin değerlendirmelerini alalım.

HALUK KOÇ (Devamla) - ... olağanüstü görüşme yapmak üzere, bir genel görüşme çerçevesinde toplantıya davet ettiğinde…Madem bilgi vermek istiyordunuz Sayın Bakan, o gün siz de koridordaydınız, siz de yoktunuz, siz de girmediniz buraya.

BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen sataşma konusuna gelin.

HALUK KOÇ (Devamla) - Efendim, Parlamento iki hafta sonra açılacak. 3 Ekim müzakere tarihi başlamadan önce Avrupa Birliği ne der bahanesiyle, böyle bir olaydan kaçmak yakıştı mı değerli arkadaşlar?! Yapmayın; özeleştiri de yapın.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, bunların hangisi sataşma?

BAŞKAN - Bir dakika…

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Millî Eğitim Bakanı burada herkesi savunuyor. Ben, size çok açık söylüyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanıyla ilgili değerlendirmeleri. Gözünüzü seveyim, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, bütün siyasî partilerin, burada temsilcisi bulunan, herkesin başkanıdır, bu Parlamentonun başkanıdır.

Bakın, İçtüzük madde 14, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının görevleri var, hepsini okumayacağım, açın okuyun; ama, burada, Türkiye'nin ulusal güvenliğini ilgilendiren casus belli konusunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının açıklama yapma görevi yok değerli arkadaşlar. Türkiye'nin temel siyasî konularında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının, bir siyasî taraf olarak açıklama yapma görevi yok burada değerli arkadaşlarım. (AK Parti sıralarından gürültüler)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Bakan.

Sayın Koç…

HALUK KOÇ (Devamla) - Bunlar eleştirilerdir. Bu eleştirileri, Sayın Millî Eğitim Bakanı, çeviriyor, çeviriyor; terörden medet ummakla Cumhuriyet Halk Partisi Grubunu suçluyor.

Lütfen, terörü iyi değerlendirin. Eğer bu kafada terör değerlendirmesine devam ederseniz, çok yanılırsınız. Çok yanılırsınız!.. Çok yanılırsınız!..

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Yanlış anlaşıldı, öyle değil.

ATİLA EMEK (Antalya) - Hep söylüyorsunuz, sonra yanlış anlaşıldı!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Açın, tutanakları okuyun.

HALUK KOÇ (Devamla) - Yani, efendim, din ulemasından bahsediyorsunuz; yanlış anlaşıldı. Terör değerlendirmesini bu şekilde bağlıyorsunuz; yanlış anlaşıldı. Allahaşkına yapmayın, bir yanlış anlaşılır, iki yanlış anlaşılır; sonuçta tümü külliyen yanlış olur. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, sonra, Sayın Millî Eğitim Bakanı, karşısındaki siyasî muhataplarını böyle taciz konusunda da son derece usta bir kişi, bunu da teslim etmek gerekir; ama, şunu unutmasın; aynı şekilde…

SELAMİ UZUN (Sivas) - Sataşmayla ilgili konuş.

HALUK KOÇ (Devamla) - Ben görevimi yapıyorum… Ben görevimi yapıyorum… Siz de keşke yapsanız o görevinizi, millete karşı görevinizi yapsanız.

SELAMİ UZUN (Sivas) - Efendim, iyi yapıyoruz biz de görevimizi.

HALUK KOÇ (Devamla) - Bakın "düşmüş bir kişi hakkında konuşmak istemem." Bu tabir hoş mu? Bu tabir hoş mu? Uyarılınca... hastaneye gitmek, düşmek midir? Düşmek midir? O dava farklı bir şekilde sonuçlanırsa ne yapacaksınız? Ne yapacaksınız?

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hiçbir şey yapmayacağız.

HALUK KOÇ (Devamla) - Hiçbir şey yapmayacaksınız, sadece mahcup olacaksınız, milletin önünde mahcup olacaksınız.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Olmayız.

HALUK KOÇ (Devamla) - Göreceksiniz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bize ne ya!

HALUK KOÇ (Devamla) - Onun için, Millî Eğitim Bakanının, terör konusundaki, terör bağlantıları konusundaki açıklamalarını bir gaf olarak değerlendiriyorum ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin, yürütme göreviyle yükümlü bir bakanının, terör sorununa bu bağlamda yaklaşmasını… Söyleyecek sıfat bulamıyorum; sadece kamuoyunun takdirine bırakıyorum!

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

HALUK KOÇ (Devamla) - Yazık, Türk Milletine yazık, bu kafayla!..

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Sayın Başkan, ismimi kullanarak terörle bağdaştırdı. Lütfen, birkaç cümleyle açıklamak istiyorum. (AK Parti sıralarından "Grup Başkanvekili cevap verdi" sesleri)

BAŞKAN - Bir dakika…

Değerli arkadaşlarım, bir defa, konuları açık ortaya koyalım. Ben, burada, Divanı yöneten Başkan olarak, Sayın Bakanın konuşmasında, şu yaklaşımı gördüm: Eğer Sayın Bakan, genel olarak "teröre alet ve teröre destek olmamak gerekir" deseydi… (AK Parti sıralarından "Öyle dedi" sesleri)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Öyle dedim.

BAŞKAN - Bir dakika…

Sizin söylediğinizi, tutanakları getirtir görürüz. Teröre alet olmayın, demeye getirdiniz. Olmamanızı dileriz dedik… Böyle olunca, sataşma niteliğinde gördüğüm için söz verdim Sayın Koç'a.

Onun dışında, sizinle ilgili böyle bir sözü olmadı Sayın Bakanın.

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Sayın Başkan, ismimi kullandı. Genel bir açıklama yapacağım, uzun konuşmayacağım.

BAŞKAN - Hayır efendim, bir dakika… Bir dakika Sayın Tomanbay.

Sayın Bakanın bu sözü, muhalefette, CHP sıralarına yönelikti; şahsınıza yönelik değildi. CHP Grubu adına da Sayın Haluk Koç, gerekli açıklamayı yaptı sataşma konusunda. Onun için size söz veremiyorum; kusura bakmayın.

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi için buradan söylememe izin verin.

Konuşmamda tek bir kelime "terör" lafı geçmemiştir, hiçbir şekilde ağzıma o kelimeyi almadım. Demek ki o kelimeyi Sayın Bakan, kendileri medet ummak için kullanmaya başladılar. Dolayısıyla, böyle haksız bir konuşmayı yapmasınlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Tutanakları da inceleriz, bakarız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, Sayın Haluk Koç yapmış olduğu konuşmada, benim söylemediğim bir şeyi bana izafe etti; beni sığ olmakla, gaf yapmakla itham etti. Ben kürsüden cevap vermek üzere söz istiyorum.

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Bakan.

Yalnız anlaşalım, birbirimizi tam anlayalım.

Sayın Koç özür dileyerek o tabiri kullanmak zorunda kaldığını söyledi.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Özür dileyerek küfretseniz olur mu?!

BAŞKAN - Hayır, hayır…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Yapmayın…

BAŞKAN - Sayın Bakan, Millî Eğitim Bakanı olarak… Tamam, doğru; yıllarca akademisyenlik yaptınız, hep ders anlattınız; ama, bazen öğrenciler de dinlenir, insanlar da dinlenir. Benim de sözlerimi bitirmeme müsaade edin, ondan sonra cevap verin. O bile, böyle söylerken, özür dileyerek, konuşurken, o "sığ" kelimesinin uygun bir sıfat olmadığını düşünerek konuşmuş. Ben de, bu kelimeyi, bu sıfatı kendinize yakıştıramamanızı doğal karşılıyorum ve bu nedenle size söz veriyorum.

Dinleyince anlaşıyoruz değil mi?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Tamam…

BAŞKAN - Buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Mümkünse kürsüden konuşayım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Yerinizden istediğiniz için, yerinizden verdik.

Kısaca, kürsüden; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2.- Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; ben, öncelikle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunu terörden medet ummakla itham etmedim, böyle bir ifade asla kullanmadım. Dedim ki, bu tür hareketlerle, bu tür davranışlarla, söylemlerle, terörden medet uman insanların ekmeğine yağ sürmeyelim manasında, bir genel ifade kullandım. Bakın, genel bir ifade…

Şimdi, benim bu sözümden hareketle, Sayın Koç, beni sığ bir değerlendirme yapmakla ve gaf yapmakla itham etti. Bu üslubu kendisine yakıştırıyorsa, kendisine mübarek olsun, ona iade ediyorum.

Başka bir şey… Değerli arkadaşlar, bakın, biraz önce, Sayın Koç dedi ki "Meclis Başkanı, sadece AK Partililerin Meclis Başkanı değil, hepimizin Meclis Başkanıdır." Söylediği, yaptığı konuşmadaki en doğru söz buydu. Meclis Başkanı benim de Meclis Başkanım olduğu için, ben de milletvekili olduğum için, Meclis Başkanımızla ilgili olarak yapılmış olan, bana göre haksız olan bir değerlendirmeye cevap verdim.

Ben, üç gündür, üst üste, değerli muhalefet mensubu milletvekili arkadaşları önemsediğim için… Ben buraya gelmeyerek…

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Meclisi gerginleştirmek için…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Hayır… Onların konuşmalarına cevap vermeyebilirim; ancak, bakın, Sayın Koç, yapılan konuşmalar, doğrudan, ilgili Bakan olarak benimle ilgilidir. Benimle ilgili olmayan bir konuşmaya, ben bugüne kadar çıkıp cevap vermedim ve ben, Hükümet adına cevap veriyorum, Millî Eğitim Bakanlığı adına, Millî Eğitim Bakanı olarak cevap vermiyorum. Evet, Millî Eğitim Bakanıyım; ama, ben, Hükümet adına cevap vermek üzere buradayım; ama, benim arkadaşlarım Yüzüncü Yıl Üniversitesindeki olaylar üzerine konuştuktan sonra, sözü, Şemdinli'deki olaylara, sözü, efendim, Yüksekova'daki, Hakkâri'deki olaylara, Türkiye'deki yaşanan ortama getirdiği zaman, onlar bunu söylediği zaman bu meşru oluyor da, ben onlara, Hükümet adına cevap verdiğim zaman bu niçin gayri meşru olsun?!

HALUK KOÇ (Samsun) - Gayri meşru demedim. İlgili bakanın cevap vermesi daha uygun olur dedim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Tekrar altını çiziyorum; benim bütün arkadaşlarım, kendileriyle ilgili olarak yapılmış olan ithamlara cevap verecek cesarete, bilgiye, beceriye, donanıma sahip olan insanlardır. Benim gelip, kendileri orada otururken benim onlar adına bu cevapları vermeme hiç gerek yok. Ama, ben tekrar altını çiziyorum. Bakın, üç günden beri gündemdışı cevap veriyorum. Sayın Meclis başkanvekili tarafından da bize yazı yazılıyor: "Şu şu milletvekili şu konuyla ilgili olarak bir konuşma yapacaktır…" İlgili bakan olarak da bize bu iletiliyor. Yoksa, durup dururken buraya gelip "efendim, ben nöbetçi doktor gördüm de, nöbetçi şu gördüm de nöbetçi bakan görmedim…" Bu yakıştırmalar, bu tabirler, Sayın Koç, hiç şık olmuyor. Sonra, bakın, kimin sığ, kimin derin olduğunu kamuoyu çok iyi biliyor. "Millet bunun hesabını sorar" diyorsunuz. Bakın, her seçimde millet sizden hesabını soruyor; ama, bıkmıyorsunuz.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım. Sonra, yerinden söz talep eden arkadaşların taleplerini karşılayacağız.

Kâtip üyenin, okumaya başlamadan önce, yerinde okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- (10/16, 262) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, daha önce Genel Kurulca kabul edilen istemi doğrultusunda, yurtdışı ziyaretleriyle ilgili talebi üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca tespit edilen üyelere, inceleme yapılacak ülkelere ve ziyaret sürelerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/931)

                                                                                                               17 Kasım 2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Bazı girişimcilerce holding adı altında gerçekleştirilen izinsiz halka arz yoluyla tasarruf sahiplerinin mağduriyetine yol açılmasının neden ve sonuçları ile bu süreçte SPK'nın sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/16,262) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, gerektiğinde yurt dışında da çalışabilmesine ilişkin önerisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında görüşülmüş, olumlu karşılanmış ve Genel Kurulun 8 Kasım 2005 tarihindeki 15 inci Birleşiminde kabul edilmiştir.

Söz konusu Komisyonun yurtdışı ziyaretleriyle ilgili talebi üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca tespit edilen üyeler, inceleme yapılacak ülkeler ve ziyaret süreleri Genel Kurulun onayına sunulur.

 

 

İsmail Alptekin

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı Vekili

1. Grup

Adı Soyadı                     Seçim İli

Telat Karapınar

(Ankara)

Hasan Aydın

(Giresun)

Orhan Yıldız

(Artvin)

Nezir Büyükcengiz

(Konya)

İnceleme yapılacak ülkeler: Almanya ve Avusturya

Ziyaret tarihleri: 27 Kasım-5 Aralık 2005

2. Grup

Adı Soyadı

Seçim İli

Kerim Özkul

(Konya)

Mehmet Ceylan

(Karabük)

Bihlun Tamaylıgil

(İstanbul)

Mustafa Tuna

(Ankara)

İnceleme yapılacak ülke: Almanya

Ziyaret tarihleri: 27 Kasım-2 Aralık 2005

3. Grup

Adı Soyadı

Seçim İli

Abdullah Erdem Cantimur

(Kütahya)

Oğuz Oyan

(İzmir)

Özkan Öksüz

(Konya)

Algan Hacaloğlu

(İstanbul)

İnceleme yapılacak ülkeler: Belçika ve Hollanda

Ziyaret tarihleri: 27 Kasım-2 Aralık 2005

BAŞKAN - Kabul edenler…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Karar yetarsayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Karar yetersayısı aranılacaktır.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyoruz.

 

Kapanma Saati: 15.20


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.30

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

1.- (10/16, 262) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, daha önce Genel Kurulca kabul edilen istemi doğrultusunda, yurtdışı ziyaretleriyle ilgili talebi üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca tespit edilen üyelere, inceleme yapılacak ülkelere ve ziyaret sürelerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/931) (Devam)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Yok Başkanım, nerede?!

EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Nerede 143 kişi?!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Nerede var?!

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, saymada sağlıklı bir sonucu elde edebilmemiz için elektronik oylama yapıyoruz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Çok önemli, zaten elektroniksiz olmaz!

BAŞKAN - Size 5 dakika süre veriyoruz.

AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Başkanım, pusulaları kontrol edeceksiniz değil mi?!

BAŞKAN - Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, elektronik cihazla yapılan oylamaya göre, karar yetersayısı vardır ve tezkere kabul edilmiştir.

Çalışmalarımıza devam ediyoruz.

Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt, İçtüzüğün 60 ıncı maddesine göre yerinden bir söz talebinde bulundu; buyurun Sayın Ensar Öğüt.

Mümkün olduğu kadar kısa; çünkü, bu İçtüzük maddesi, kısa konuşma için veriliyor, söz hakkı tanıyor.

Buyurun.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; şu anda, yani bir ay içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, çiftçilerin evlerine icra ve haciz işlemi başlatmıştır ve bu belgeler de bende vardır, şimdi açıklayacağım. Ben, hükümetten istirham ediyorum, sayın bakanlar da beni dinlesin ve bu icra işlemleri dursun.

Bakın, şimdi, Amasya Suluova'dan; anaparası 29 milyar lira, kalan borç, bugünkü borcu 146 milyar lira olmuş arkadaşlar. Ardahan Hanak'tan; yine, aynı şekilde, icrayla insanların hayvanları satılmış. Onun dışında, Eskişehir 2. İcra Dairesinden; bir arkadaşımızın 8 adet alaca ineği, 2 adet de alaca dişi inek satılmış ve bugün icra işlemleri yapıldı. Onun dışında, Ankara Beypazarı'nda, yine, icra satışları başladı ve Ankara Beypazarı'nda, çiftçilerin tarlaları satılıyor. Onun dışında, Kars 2. İcradan, 4 milyar lira olan anapara 62 milyar lira olmuş ve buna yüzde 26 faiz uygulanmaktadır. Demin Sayın Bakan söyledi "faiz oranlarını yüzde 14'e düşürdük" dedi; ama -bendeki icra evrakları burada- çiftçiye şu andaki uygulanan faiz yüzde 26, yüzde 33'tür değerli arkadaşlar.

MEHMET KILIÇ (Konya) - Temerrüt o, faiz değil.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Şimdi "çiftçinin borçlarını hallettik, herkes rahat, çiftçi huzurlu" diyorsunuz. Kesinlikle çiftçi huzurlu değil, çiftçinin hayvanları icra kanalıyla ahırdan çıkarılıp satılmaktadır, Beypazarı'nda tarlaları satılmaktadır, Suluova'da, Amasya'da satılmaktadır, Konya'daki çiftçilerin ahırlarına icra giderek satılmaktadır.

Ben, şimdi hükümetten rica ediyorum, derhal bu işe el koysun ve çiftçilerin bu icra işlemleri durdurulsun ve de çiftçilerin, söz verildiği gibi, faizleri silinerek anaparaları taksite bağlansın ve bu borçlara kolaylık sağlansın.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sırada yer alan, Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı:920)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

3 üncü sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Değerli arkadaşlarım, yine, bu arada, kendince önemli gördüğü bir konuda kısa bir söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Ali Rıza Gülçiçek'e söz veriyoruz.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Gündemdışı konuşma şeysi yok Sayın Başkanım.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - 60 ıncı madde de suiistimal edilmeye başlandı...

BAŞKAN - Hayır, ayrı bir konu. Kendince önemli gördüğü bir konuyu kısaca Genel Kurula duyurmak istediğini belirtti. 60 ıncı maddeye göre biz de söz veriyoruz kendisine.

Buyurun Sayın Gülçiçek.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yeni usul icat ediyorsunuz!

BAŞKAN - Arkadaşımızı bir dinleyin de ondan sonra...

Buyurun.

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkürler.

BAŞKAN - Lütfen, çok kısa olsun.

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Değerli arkadaşlarım, yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızla ilgili mayıs ayında bir karar almıştık. Özellikle emeklilik konusunda; 2 dolar yerine 5 dolara yükseltilmiştir. Gerçekten bunun borçlanarak, çok yararlı olmadığını, yurttaşlarımızın çok mağdur olduğunu, bunu belirtmek istedim.

Bir başka konu, Paris'te yaşanan olaylara ilişkin. Gerçekten üzücü olaylar orada sergilenmektedir. Bu konuda hükümetin biraz daha duyarlı olmasını vurgulamak istiyorum.

Sayın Başbakanımızın açıklaması "bunun arkasında türban vardır" açıklaması doğru değildir. Bunun, sosyal dışlanmışlık, işsizlik, yoksulluk etken olduğunu altını çizmek istiyorum ve hükümetimizin bu konuda çok daha duyarlı olmasını ifade etmek istiyorum.

Son iki gün önce, Sayın Çalışma Bakanımızın aldığı bir karar vardı; kararnamenin olduğunu söyledi. Bakanlar Kuruluna bunun sunulduğunu, 5 dolardan 3,5 dolara indiğini duydum. Bundan mutluluk duyarım.

Teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Sağ olun. 

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Şimdi, 4 üncü sırada yer alan Bilgi Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

4.- Bilgi Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/955) (S. Sayısı: 914) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.Hükümet?.. Burada.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- 4982 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında geçen "16 ve 17 nci maddelerde öngörülen sebeplere dayanılarak" ibaresi madde metninden çıkarılmış, yedinci fıkrasında geçen "uhdesinde kamu görevi bulunanlara (1000), uhdesinde kamu görevi bulunmayanlara ise (2000)" ibaresi "(3000)" olarak değiştirilmiş ve fıkranın sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir.

"Bir ayda fiilen görev yapılan gün sayısının dördü aşması halinde, aşan günler için huzur hakkı ödenmez."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyenler: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu. Gruplar adına başka söz talebi yok.

Şahısları adına, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır, Erzurum Milletvekili Mücahit Daloğlu, Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu.

                              

(x) 914 S. Sayılı Basmayazı 10.11.2005 tarihli 17 nci Birleşim tutanağına eklidir.

Buyurun Sayın Ayvazoğlu.

Süreniz 10 dakika.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, şahsım adına da söz talebim vardı...

BAŞKAN - Şahsınız adına üçüncü sıradasınız. Ancak iki kişiye söz verilebiliyor; o yüzden, birleştirmek mümkün değil. Birinci veya ikinci sırada olsaydınız, o hakkı kullanabilir, 15 dakika konuşabilirdiniz; ama, şimdi sadece 10 dakika söz hakkınız var.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 914 sıra sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve bu husustaki Adalet Komisyonu raporuyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu 9.10.2003 tarihinde Mecliste kabul edilmiş ve daha sonra yasalaşmış bulunmaktadır. Biz, o gün yapmış olduğumuz Meclis konuşmamızda da, bu tasarının özünün, gerçekten, demokratik ülkelerde, hukuk devleti ülkelerinde olması gereken demokratik haklardan, temel haklardan birisi olan bilgi edinmenin de, bu doğrultuda, yasa altına alınması gerekir düşüncesiyle olumlu görüşlerimizi belirtmiştik. Ancak, görüşmekte olduğumuz bu maddeyle ilgili, özellikle 14 üncü maddeyle ilgili olmak üzere, itiraz kurulunun oluşum şekli hususunda eleştirilerde bulunmuştuk; çünkü, gerçekten, itiraz kurulunun oluşumunda, Bakanlar Kurulunun atayacağı 9 kişiden, yine Bakanlar Kurulunun tespit edeceği ve atayacağı 1 kişinin başkan olmasının, gerçekten, siyasî yönden sakıncalarını dile getirmiştik ve bu noktada eleştiride bulunmuştuk. Ancak, maalesef, bu şekildeki eleştirilerimiz, Meclis tarafından, iktidar tarafından olumlu görülmedi.

Şu anda, görüşülmekte olan ve bu kanundaki değişikliğe gerekçe olarak gösterilen değişiklik tasarıları, bizce de, bilgi edinmenin çerçevesini genişletmesi açısından kabul edilirlik yönünün ağır bastığını bizler de sizlere ifade etmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bilgi edinmeyle ilgili gerek Anayasamızda gerekse uluslararası hukukta kabul edilen ve bu hakkın temel haklar sınıfından olan haklar niteliğinde olduğunu da, bizler, burada, sizlere ifade etmek istiyoruz. Ancak, bu bilgi edinmenin, özellikle, tabiî ki, bu bilgi edinmenin vatandaşlar tarafından, insanlarımız tarafından, kamu yönetiminden, kamu görevlilerinden elde edilecek bilgiler şeklinde olduğunu gerek bu yasanın kapsamından gerekse bizler o uygulamalardan görmekteyiz.

Ancak, bugüne kadar, bu yasanın uygulanmasında, iki yıla yakındır uygulanmasında, gerçekten, bu amaca ulaşıldı mı ulaşılmadı mı; bütün sorun buradadır. Yani, bu bilgi edinme hakkı, vatandaşlara, arzu edilen, vatandaşların istediği şekildeki bilgiler kamu yönetimi ve kamu görevlileri tarafından, gerçekten, verilebildi mi verilemedi mi; sorun burada yatmaktadır

Bu konuda, bugüne kadar yapılan çeşitli sivil toplum örgütlerinin araştırmaları da burada tartışıldığında, gerçekten, bu konunun, özellikle, olumlu yönlerinin ağır bastığını ifade etmek istiyorum.

Bu konuda, yine, Türkiye Ekonomik Sosyal Etütler Vakfının yapmış olduğu araştırmalarda, bu yasanın olumlu yönlerini ifade etmeye çalıştığını ve bu yönde tespitler olduğunu belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bizim ülkemiz şu anda AB yolunda, Avrupa Birliği yolunda çırpınan bir ülke durumunda. Ancak, bu çırpınmanın doğrultusunda, gerçekten, bizler ülke olarak acaba hak ettiğimiz bir şekilde bu çırpınmada onurlu bir duruş mu sergiliyoruz, yoksa, bizi, AB yolunda, kontrol memurları gibi, her geçen gün yeni yeni memurlar geldiğinde, bizleri ve Meclisimizi kontrol eder şekilde, bizlere talimat verir bir durumda bizlerin onurunu incitir bir duruma mı sokuyorlar?

Hepimiz biliyoruz ki, 9.11.2005 tarihinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Rene van der Linden buraya, Yüce Meclise konuk olarak geldiler ve burada bizlere, Avrupa Birliğiyle ilgili bilgi vermenin gereğinden olsa ve nezaketten olsa, bize bir konuşma sunuşu yaptılar. Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkanın bu doğrultuda vermiş olduğu talimatı hiçbirimizin içine sindirmesi mümkün değildir. Bizler, Türkiye'de yürütmenin adalete müdahalesi şeklindeki konularda hep rahatsızlığımızı dile getirdik; ama, gördük ki, o gün Sayın Başkanın konuşmalarında bizlere bilgi vermesini bir tarafa bırakalım, talimat verme gereğini duymaya başlamıştır ve bu konuda da iktidarın hiçbir şekilde olumlu veya olumsuz bir tepkisi olmamıştır. Açıkça şunu söylüyor Sayın Başkan: "Görülmekte olan bir davanız var yazarınız Orhan Pamuk'la ilgili. Dileriz ki, böyle bir dava ortadan kaldırılsın, bu dava görülmesin, buna benzer davalar görülmesin" diyebiliyor. Maalesef, bu, bizleri gerçekten üzmüştür, bizlerin hepsini düşündürmesi gereken, adalete müdahaleyi bir kez daha uluslararası alana taşıması noktasında da düşündürmesi gereken bir konu olması gerekir diye ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu gibi örneklerle, gerçekten, ülkemizin bağımsız, onurlu bir üye olmayı bizlere hedef gösteren Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün, tarihî uyarılarında ne kadar haklı çıktığını her geçen gün görmeye devam ediyoruz. Son günlerdeki olaylarda, elbette, bizler milletvekili olarak Yüce Meclisin huzurunda ve ulusumuza karşı vermek zorunda  olduğumuz bilgileri de sunmak zorunda olduğumuzu da bir kez daha belirtmek istiyorum.

Van, Şemdinli ve Yüksekova'daki olayların, bizleri gerçekten derin bir şekilde düşünmeye sevk etmesi gerekir. Burada meydana gelen vahim olayları hiçbirimiz, özellikle de, iktidar ve iktidarı temsil eden yetkililerin, canım sen de, sıradan bir olaymış gibi değerlendirmesi ve bunun başında Sayın Başbakanın, Sayın Adalet Bakanının ve Sayın İçişleri Bakanının acil bir şekilde tedbir alma yönündeki eksikliklerini de burada Yüce Meclisin huzurunda ulusumuza söylemek ve şikâyet etmek zorundayız. Bu konuda en kısa zamanda Sayın Başbakandan, Sayın Adalet Bakanından ve Sayın İçişleri Bakanından, oradaki olayların gerçekten bilimsel tespitlerinden tutunuz, nedir, ne değildir; bu konudaki somut tespitleri yaptıktan sonra da bunun olabilecek çözüm yollarını Meclisin huzurunda bulmamız gerekir.

Biz bunları hep söyleyegeldik. Muhalefet olarak söylediğimizde sanki yanlış söylüyormuşuz gibi, sanki sadece muhalefet olmak için bunları söylüyormuşuz gibi, davranışlarımızı hep bugüne kadar kulak ardı ettiniz. 19 Eylülde terörle ilgili yapmış olduğumuz çağrıya vermiş olduğunuz ret kararını, şimdi, yüce ulusumuz acaba ne şekilde değerlendirecektir ve sizler nasıl değerlendireceksiniz; elbette bunları sormak ve sizleri düşünceye davet etmek ve üzülmenizi de istemek bizlerin hakkıdır ve hukukudur.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir olayın daha da vahim hale gelmemesi için bizlere düşen görevin, elbette muhalefet olarak sizleri uyarmak olduğunu sizler de biliyorsunuz; ama, iş olsun kabilinden olmadığını, lütfen, oturunuz ve aklıselim bir şekilde düşünmeye biz sizleri davet ediyoruz ve bu konuda sizleri sağduyuya çağırıyoruz.

Burada yapılan konuşmaların, eleştirilerin, elbette muhalefet olarak üzerimize düşen görevlerin birinci derecede olduğunu biz biliyoruz; fakat, gelip gördüğümüzde ne hükümetin ne Sayın Başbakanın ve en önemli konumdaki bakanların ciddî bir şekilde tedbir almadıklarını da görüyoruz. Bu olaylarla ilgili, en son Adalet Teşkilatını üzen, Adalet Teşkilatındaki yargı mensuplarını…

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - … Adalet mensuplarını üzmesi gereken konuları, Van Üniversitesinde, Şemdinli'de, Yüksekova'da, her yerde yaşar hale geldik. Eğer, bu tür konular, bu şekilde gittikçe adalet mensuplarını gittikçe daha da rencide eder şekilde kamuoyuna yansıtmaya devam edeceksek, korkarız ki, bu ülkenin bağımsızlığından da, artık, yarın bir gün kendimizi yargılar hale geleceğiz. Ulu Önder Atatürk'ün bir sözünün her zaman kulaklarımızda olması gerekir: Adalet Teşkilatının, adaletin bağımsız olmadığı bir bağımsız devlet düşünülemez değerli arkadaşlarım. O noktada, Adalet Teşkilatındaki müdahaleleri, bizler, burada kürsüde onlarca kez söyledik, bağırdık. Bu konularda şu andaki Bakanın veya yetkililerin müdahalesi olmayabilir; ama "müdahale oldu" şeklindeki izlenimleri, şu andaki Anayasamızın 159 uncu maddesi ve diğer maddelerinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşum şekli devam ettiği sürece bunun bu şekilde kabul edileceğini mutlaka ve mutlaka bilmenizde fayda var. Başka şekilde bunun çözüm yolu yoktur. O nedenle, sevgili milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; hepimize düşen bir görevin, doğu ve güneydoğuda meydana gelen olaylardaki terörün gerçek, bilimsel yönlerini tespit etmek için, yine, en kısa bir zamanda Yüce Meclisi toplamak suretiyle bu konuda araştırma yapıp ne olması gerektiğini ulusla paylaşmamızın birinci derecede görevimiz olduğunu ifade etmek istiyorum. Yoksa, bu ülkede rüya tabirleriyle çözüm arayan bir başbakanın çözebileceği sorunların ciddî bir şekilde olmadığını ve olamayacağını belirtmek istiyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 2003 yılında çıkardığımız Bilgi Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik yapan 914 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarının 1 inci maddesiyle mevcut kanunun 13 üncü maddesi değiştirilerek, hangi sebepten reddedilmiş olursa olsun, bütün başvurular için Bilgi Edinme, Değerlendirme Kuruluna itiraz hakkı getirilmektedir. 2 nci maddede, Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulunu düzenleyen yasanın 14 üncü maddesinde bir önceki düzenlemeye paralel bir değişiklik yapılmakta ve yine tasarının 2 nci maddesiyle yasanın 14 üncü maddesinin yedinci fıkrasında düzenlenen, kurul üyelerine huzur hakkı ödenmesi yeniden değerlendirilmekte, uhdesinde kamu görevi bulunanlar ve bulunmayanlar arasındaki ayırım ortadan kaldırılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulunun 2004 yılıyla ilgili raporundan bazı bilgiler sizlere sunmak istiyorum: Bilgi edinme başvuru sayısı 395 557; olumlu cevaplanarak bilgi veya belgeye erişim sağlanan başvurular 347 959; kısmen olumlu cevaplanarak kısmen de reddedilerek bilgi ve belgelere erişim sağlanan başvuralar 13 648; reddedilen başvurular 20 474; gizli ya da sır niteliğinde bilgiler çıkarılarak veya ayrılarak bilgi ve belgelere erişim sağlanan başvurular 3 571; diğer  kurum ve kuruluşlara yönlendirilen başvurular 9 695; ücret yatırılmadığı için talebinden vazgeçmiş sayılan başvurular da sadece 210 adettir.

Bu hususları bilginize sunuyorum ve hükümetimizi, bu kanunu daha, iktidarının birinci yılında huzurunuza getirip, Parlamentomuzun bu kanunu çıkarmasına vesile olduğu için tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum. Bu tasarıyla da bu tasarıyla da, vatandaşlarımızın hak ve menfaatlarının korunması doğrultusunda, onların müracaatlarının en iyi şekilde cevaplandırılması yolunun daha da açılmakta olduğunu görüyoruz. Bundan dolayı da kendilerine teşekkür ediyorum ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına söz isteyen Erzurum Milletvekili Sayın Mücahit Daloğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 914 sıra sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi hakkında görüşlerimi ifade etmek için huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Bilgi Edinme Hakkı Yasasında... Vatandaşımız, devletin herhangi bir kurumuna başvurduğunda, bir vatandaşlık hakkı olarak, ikincisi de, yanlış bilgilendirme gibi bir durumdan meri olabilmesi için, bir hakkı olarak kabul ediyoruz. Bunun için, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bilgi Edinme Hakkı Yasasını bu şekilde çalışarak Genel Kurulun huzuruna getirmiştir.

Burada, devletin istihbarat bilgileri, özel hayatın gizliliği ve Silahlı Kuvvetler ve emniyetle ilgili bazı, bilgi verilmesinde sakınca olan durumlar hariç, onun dışındaki bütün konularda ve zamanında bilgi verilmesini arzu ediyoruz.

1 inci maddede amaç "demokratik ve şeffaf yönetimin gereği olan eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkelerine uygun olarak, kişilerin bilgi edinme hakkını kullanmalarına ilişkin esas ve usulleri düzenlemektedir" diye vazedilmektedir.

Yine, bu cümleden, kanunun tümü üzerinde de, vatandaşın... Anılan kanunun gerekçesinde de ifade edildiği üzere, bireylere daha yakın bir yönetimi, yönetimin halkın denetimine açıklığını ve şeffaflığı sağlama işlevlerinin yanında, halkın devlete karşı duyduğu güveni daha yüksek seviyeye çıkarmak adına bu kanun kabul edilmektedir.

"Bilgi edinme hakkında, bilgi edinme hakkının kullanılmasında kamusal ve kişisel gizlilik de gözardı edilemez" diye de ifade edilmektedir.

Diğer taraftan, kanun, kurul üyelerinin de özlük haklarını güvence altına almaktadır.

Biz, AK Parti Grubu olarak, bu kanunun Türk Milletine hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - 10 dakika süreyle soru-cevap işlemini başlatıyorum.

Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Adalet Komisyonundan gelen rapor üzerine hükümet sıralarında Sayın İçişleri Bakanını görmekten mutlu olduğumu belirterek başlamak istiyorum soruma.

Sayın Başkan, Biliyorsunuz Bilgi Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı görüşülüyor. Ben, bunun genel gerekçesinde yer alan bir maddeyi okuyarak sorumu yönelteceğim: "…Bilgi edinme hakkı, demokratik ülkelerde vazgeçilmez temel haklardan biri olarak kabul edilmektedir." Ve ben, ne yazık ki, bir parlamenter olarak, şimdi, Türkiye'yi sarsan, Türkiye'yi bunaltan ve biraz önce hükümet adına konuşan Millî Eğitim Bakanının "borsa yükseliyor, enflasyon düşüyor, o yüzden terör de boyutlanıyor" gibi yüzeyel -"sığ" demeyeyim, alınıyor; aynı anlama geliyor sözlük olarak- bir terör tahliline, değerlendirmesine tanık olduk.

Ben, bir parlamenter olarak, bu konuda bilgi edinme hakkımı kullanmak istiyorum Sayın Bakan, sorumu o şekilde yöneltiyorum: Ne oluyor Türkiye'de Sayın Bakan? Lütfen, gelin şu kürsüye, bir cevap verin, bir aydınlatın bizi; parlamenter olarak, ülkemizin içinde bulunduğu koşulları yetkili bir bakanın ağzından dinleyelim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin; buyurun.

AHMET ERSİN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumundan sorumlu olan Sayın Bakan, çocuk yurtlarında yaşanan olumsuzluklardan haberdar olabilmek için ve bu olumsuzlukları kendisine ihbar etmeleri için çocuk yurtlarında bir muhbir ordusu kurduğunu söyledi. Şimdi, çocukların muhbir olarak kullanılması, hele o yaştaki çocukların muhbir olarak kullanılması, kuşkusuz, ayıplanacak bir durum.

Ben, Sayın Bakana sormak istiyorum: Çocukların muhbir olarak kullanılmasını nasıl karşılıyorsunuz? Kaldı ki, muhbirlik, kamuoyunda hoş karşılanmayan bir davranış biçimidir. Çocuk yurtlarındaki çocukları -ki, bunların önemli bir kısmı 0-6 yaş grubu çocuklar- bu çocukları muhbir olarak kullanmak yerine, bu çocuk yurtlarını, bakımevlerini bilgisayar ve internetle donatarak, internet aracılığıyla bu çocukların bilgi alma, bilgi vermesi yönteminin getirilmesi, bu yönde eğitilmesi daha iyi değil mi; daha olumlu olmaz mı?

Teşekkür ederim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - İnternet aracılığıyla muhbirlik olmaz mı o zaman?

BAŞKAN - Konya Milletvekili Sayın Ahmet Işık; buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben de, Sayın Bakanıma, vasıtanızla şu soruyu yöneltmek istiyorum: Malum, bu tasarıyla, öngörülemeyen sonuçlar ortaya çıkmıştır. Ek tasarıyla, Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulunun daha fonksiyonel olarak çalışacağına inanıyor musunuz ve burada, amaçlanan hedef nedir? Ek tasarıdan önce, müracaatlarda, vatandaş, bilgi edinme hakkını kullanırken, geri dönümlerde sıkıntı yaşanmaktaydı; ama, burada, bir genişletme söz konusu. Bu noktada, arzulanan, öngörülebilen sonuç elde edilecek midir? Kurul, çok daha fonksiyonel çalışacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; birinci ve ikinci sorular, bu, görüşülmekte olan kanunla ilgili olmamakla beraber, ben, Sayın Koç'a şunu ifade ediyorum: Bildiğiniz gibi, bu son yaşanan üzücü olaylar, hepimizin üzüldüğü, başta Şemdinli, sonra Yüksekova, Hakkâri olaylarıyla ilgili, Mecliste bulunan üç siyasî parti grubumuzun da birer araştırma önergesi, geçtiğimiz günlerde Meclise verildi ve önümüzdeki hafta, tahminim salı günü de, burada görüşülecek. Müsaade ederseniz, o araştırma önergeleri burada görüşülürken, daha kapsamlı, daha geniş bir şekilde, ben, bu konuda bilgi vereyim; hem de konuyla ilgili... Zaten, araştırmanın konusu da…

HALUK KOÇ (Samsun) - Estağfurullah, benim müsaademe tabiî değil sizin bilgi vermeniz…

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Hayır, o şekilde ben bilgi vereyim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Bilgi vermek istediğiniz zaman verebilirsiniz…

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Evet…

HALUK KOÇ (Samsun) -  Çünkü, ilgili İçtüzük maddesi, 69 uncu madde açık, kürsü orada…

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Koç. Dinleyin lütfen.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - İkinci sayın milletvekilimizin sorusunun da, yine, bu kanunla, bu konuyla ilgisi yok; ama, ben, ona da, müsaade ederseniz Sayın Başkanım, yazılı cevap vermek istiyorum.

Son soru: Evet, bu değişiklikle daha fonksiyonel olacak bu kurul, şeffaflık sağlanacak ve tüm itirazlar da cevaplandırılmış olacaktır. Belki iş yoğunluğu artırılmış olacak; ama, yerine getirilmiş olacak.

Teşekkür ederim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, bir sorum vardı, onu atladınız. Millî Eğitim Bakanının "terör niye Türkiye'de boyutlanıyor" değerlendirmesi; "ekonomide iyiye gidiyoruz, o yüzden terör artıyor" dedi. Hükümet adına yaptı bu değerlendirmeyi. Katılıyor musunuz katılmıyor musunuz?

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Koç, bu usul yok…

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. 

BAŞKAN - Madde üzerinde söz alanlar: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yusuf Ziya Yergök, Adana Milletvekili…

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Yusuf değil efendim, Mehmet Ziya Yergök.

BAŞKAN - Pardon, Mehmet Ziya Yergök.

"Ziya" ile "Yusuf" sık sık bir arada olur da, ondan karıştırdık. Yusuf Ziya Ortaç'la çağrışım oldu, onu da anmış olduk.

Sayın Ziya Yergök Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz alıyor.

Buyurun Sayın Yergök. (CHP sıralarından alkışlar)

10 dakikalık süreniz var.

CHP GRUBU ADINA MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 914 sıra sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının yürürlük maddesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüş ve düşüncelerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi ve yüce milletimizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Bilgi Edinme Hakkı Kanunu 9 Ekim 2003 tarihinde Yüce Meclisimizce kabul edilerek, 24 Ekim 2003 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanmış, yayımından altı ay sonra, 24 Nisan 2004 tarihinde de yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.

Bilgi Edinme Hakkı Kanunu, 22 nci Dönem Parlamentosunun çıkarmış olduğu en önemli yasalardan biri, hatta birincisidir. İktidar ve muhalefetin tam desteğiyle ve oylamaya katılan milletvekillerinin tümünün kabul oylarıyla yasalaşmış bulunmaktadır.

Yasanın kabul edildiği birleşimde konuşan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin, Genel Kurula hitaben yaptığı konuşmada "bu yasanın özeti şudur: Türkiye'de artık açıklık ve şeffaflık esas, sır ve gizlilik istisna haline geliyor" demiştir. Yine aynı birleşimde söz alan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen ise "bu yasanın kabulüyle artık devletin takdiri dönemi bitmiştir. Devlet öyle takdir ediyor, istediğimizi yaparız, istediğimizi yapmayız, kimseye de hesap vermek zorunda değiliz dönemi kesinlikle bitmektedir" demiştir.

Bu yasanın kabulü ve yürürlüğe girmesiyle ilgili gazete başlıklarına  baktığımız zaman ise şunları görüyoruz: "Şeffaf devlete açılan yol", "Türkiye şeffaf, hesap sorulabilir devlete doğru kapsamlı bir adım attı" Görüldüğü üzere, hem Genel Kurulda hem kamuoyunda yasa, büyük umutlarla ve coşkuyla kabul edilmiş ve karşılanmıştır. Gerçekten de ülkemizde hukuku üstün ve egemen kılmak, demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla yerleştirmek, özgür insan, örgütlü toplum ve demokratik devlet amacına varmak için bilgi edinme hakkını düzenleyen bir yasanın kabulünden daha doğru ve daha yerinde bir adım olamazdı. Bu yasa, demokrasi açısından da, bireysel hakların kullanılması açısından da önemli bir aşama olmuştur; çünkü, halk bilsin ki, toplumsal sistem daha etkin ve daha üretken olarak çalışabilsin. Halk bilsin ki, iyi yönetebilsin. Halk bilsin ki, hesap sorabilsin; hesap sorabilmesi için de mutlaka bilgiye ihtiyaç vardır.

Diğer taraftan, bir yönetimin saydam olduğuna, şeffaf olduğuna, bir yönetimin kamu yararına işlediğine yurttaşları inandırmanın en geçerli yolu, yönetsel bilgi ve belgeleri ilgililere açmaktır. Bu yapılmadığı sürece haklı kuşkular doğar. Yönetimin şeffaflığına da, kamu yararına işlediğine de kimseyi inandıramazsınız.

Bilgi Edinme Hakkı Yasasının 9 Ekim 2003 tarihinde Genel Kurul görüşmelerinde söz alan, içlerinde benim de bulunduğum birçok sayın milletvekili, bu yasanın uygulanmasına yönelik, daha doğrusu uygulanmamasına yönelik haklı kaygılar ifade ettiler; çünkü, hepimiz bilmekteyiz ki, sadece yasaların değişmesi yetmemekte, kafaların da değişmesi gerekmekte, yasalardaki olumlu değişikliklere paralel bir zihniyet değişiminin de yaşanması gerekmektedir; ancak, bu, henüz gerçekleşmemiştir.

Yine, o gün yapılan görüşmelerde, Bilgi Edinme Hakkı Yasasının yaşama geçmesi için, bürokraside, kamu kurum ve kuruluşlarında bir dirençle karşılaşmadan, özüne ve sözüne uygun şekilde uygulanabilmesi için, siyasî iradenin çok ciddî bir kararlılık ortaya koyması gerektiğine dikkat çekmiş, aksi halde, daha önce çıkarılmış pek çok iyi yasa gibi bu yasanın da kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm olacağını ve yazık olacağını belirtmiştik.

Yasanın birbuçuk yıllık uygulamasına baktığımızda, bu yasa kâğıt üzerinde kalmamıştır; ancak, uygulamada ciddî sıkıntılar ve aksaklıklar bulunmaktadır; bunların da süratle aşılması için, başta siyasî iktidar olmak üzere, tüm kurum ve kuruluşlara büyük görev düşmektedir.

Daha önce konuşan arkadaşlarımın da değindiği, Türkiye Ekonomik Sosyal Etüdler Vakfının (TESEV), 22 Ekim 2004 tarihinde, Vatandaşın Bilgi Edinme Hakkı Projesi kapsamında, yürürlükte bulunan yasanın kamu yönetim kurumlarınca ne derece hayata geçirildiğini ölçmek için 13 ilde yaptığı saha araştırmasının sonuçları bizim tespitlerimizi doğrulamaktadır. Bu araştırmaya göre de uygulamada sıkıntılar bulunmaktadır. Bununla birlikte uygulamanın gelecek için umut verici olduğu tespiti de yapılmakta, vatandaşın talebinin yoğunlaşması ve kamu kurumlarının duyarlılığının artmasıyla daha iyi bir noktaya gelineceğine işaret olunmaktadır.

Yine, TESEV'in, bilgi edinme hakkı saha araştırmasına göre, kamu kurum ve kuruluşlarının, vatandaşın sorusuna zamanında ve tatminkâr cevap verme başarımı ölçütünde bazı illerimiz daha iyi durumda bulunurken, üzülerek ifade ediyorum ki, benim ilim Adana da, 13 il arasında alt sıralarda yer almaktadır. Bu konu, Adana kamuoyunun da gündemine girmiş ve seksenyedi yıldır yayın hayatını sürdüren, Ulusal Kurtuluş Savaşımızda da bir Kuvayı Milliye karargâhı olarak görev yapmış olan etkin ve saygın bir yerel gazetemiz olan Yeni Adana Gazetesi, konuyu "Adanalı bilgilenemiyor" şeklinde manşetine taşımıştır. Ancak, olumlu olan şu olmuştur: Adana Valiliği, Adana'yı da içine alan bu araştırma sonuçları üzerine konuya daha bir duyarlılıkla yaklaşmış, 25 Ekim 2005 tarihli bir genelgesiyle, tüm birimler ve kamu görevlileri, bu yasanın daha etkin bir şekilde uygulanması için uyarılmıştır.

Umut ediyorum ki, bu gelişmelerden sonra, tüm yurttaşlarımızla birlikte Adanalı hemşerilerimizin de bilgiye zamanında ulaşma ve tatminkâr yanıt alma konusundaki sıkıntıları son bulacaktır. Biz de, bu uygulamaların takipçisi olacağız.

Değerli milletvekilleri, bir konunun altını tekrar çiziyorum: Çağdaş yasalar, çağdaş kafalarca, çağdaş bir anlayışla uygulanırsa iyi sonuç  verir, aksi halde çok fazla şey değişmez. Bu bağlamda, yine Adana'da ve Çukurova'da yayımlanan değerli bir yerel gazetemiz olan bölge gazetesinin dünkü manşetine konu olan bir habere değinmek istiyorum. Bu haberde, Adana Anafartalar İlköğretim Okulunda bir öğretmen, ilkokul birinci sınıf öğrencilerine, AKP amblemli test kâğıdıyla ödev yaptırıyor. Haberin dayanağı olan test kâğıdı da elimde.  Yasa ne kadar iyi olursa olsun, böyle bir zihniyetle nereye  varabiliriz?! Soruyorum; yoksa AKP, arka bahçe planını genişleterek, ilköğretim okullarını da mı kapsamına aldı?

Ama, bütün bu gelişmeler bence şaşırtıcı değil; çünkü "türban konusunda söz söyleme hakkı mahkemelerin değil din ulemasınındır, mahkemenin bu konuda söz söyleme hakkı yoktur; bu dinin mensubuna sorarsın" diyen, sonradan da, bunu "ulemadan bilirkişi mütalaası almayı kast ettim" şeklinde, tevil yoluyla düzeltmeye çalışan birisinin Başbakan olduğu "cumhuriyetin, yerini daha dindar bir yapıya bırakması gerekir" diyen birinin

Başbakan Müsteşarı olduğu bir ülkede, bütün bunlar ibret verici, üzüntü verici, ancak, şaşırtıcı değildir. Açıkçası, Türkiye Cumhuriyetinin bir yurttaşı olarak, bu zihniyette birisinin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olmasından, ben utanç duyuyorum. Ne acıdır ve yazıktır ki…

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın Başkan, bu nasıl bir konuşma?! "Başbakandan utanç duyuyorum" ne demek?!

MEHMET ZİYA YERGÖK (Devamla) - Kardeşim, ben…

İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Biz de senden utanç duyuyoruz!

MEHMET ZİYA YERGÖK (Devamla) - Sonra cevap verirsin.

Başkanım, ben sözümü bitireyim… (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Grup Başkanvekiliniz takip ediyor…

MEHMET ZİYA YERGÖK (Devamla) - Ne acıdır ve yazıktır ki…

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Beyefendi, yüreğinizi konuşturun. Önünüze konulanları niye okuyorsunuz?!

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar…

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Biraz, siz, kendi yüreğinizi konuşturun.

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar... Konuşmacının sözünü bitirmesini bekleyin lütfen.

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Global konuşun, akıllı konuşun.

BAŞKAN - Kendisi açıklama getirir.

Buyurun.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Devamla) - Dinleyin.

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Notlarınıza bakmadan konuşun.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Devamla) - Ne acıdır ve yazıktır ki, toplumsal yaşamı terörün ve sokak çetelerinin egemenliğine bırakarak iç barışın ve huzurun bozulmasından sorumlu olanlar, oy uğruna, halkın temiz din duygularını istismar ederek, laik devlet anlayışından ve çağdaşlıktan ödün verenler, ülkemizde, siyaseti de, demokrasiyi de yozlaştırmışlardır; ancak, sekseniki yıllık cumhuriyetin tüm kazanımlarını ortadan kaldırma çabası içerisinde olanlar, laik hukuk düzenini bozarak şeriat kurallarını egemen kılmak isteyenler, boşuna umutlanmasınlar. Ülkemizin yeniden teokratik bir devlet haline dönüştürülmesine asla izin verilmeyecektir;  ülkemizi, teokrasinin karanlığına gömmeye kimsenin gücü yetmeyecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Ciddî ol, ciddî!

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sadece istismar, sadece istismar…

BAŞKAN - Sayın Yergök, süreniz doldu. Tamamlamanız için kısa bir süre veriyorum; buyurun.

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sayın Başkan siyaset adamlığının bir ciddiyeti vardır..

MEHMET ZİYA YERGÖK (Devamla) - Ülkemizi teokrasinin karanlığına gömmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Sorunlarımızı demokrasiye sahip çıkarak ve demokrasi içinde çözerek, laik cumhuriyetimizi sonsuza dek yaşatacağız.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sadece laf, sadece laf!..

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Tabiî, işinize gelmiyor.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gündüz.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Gelin, bir açıklayın.

Önce talebinizi alalım, ondan sonra söz verelim.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sataşmaya cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Anlaşıldı, peki.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ün, Adana Milletvekili Mehmet Ziya Yergök'ün, konuşmasında, Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir defa, bu ülkenin, gerçekten, 70 000 000'un ortak kazanımları vardır. Bu ülkede hiç kimsenin ne cumhuriyetle ne laiklikle ne sosyal devlet anlayışıyla -hele dün bir arkadaşımız burada, siz, iki tane Mustafa var, bir tane Mustafanız eksik gibi- ne de devletimizin kurucusu Mustafa Kemal'le hiçbir kavgamız, hiçbir sıkıntımız da yoktur. Ama, sırf ucuz siyaset yapmak için, gelip, burada, teokrasiyi getirmek isteyenler, laikliği sulandırmak isteyenler gibi böyle sığ laflar, aslında, önce bu kürsüye layık değil. (AK Parti sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, bana göre, herkes konuşurken seviyeli konuşmalı. Yanlışlarımız varsa -olabilir- yanlışımız mertçe ve dürüstçe dile getirilmeli, biz bunu seve seve kabullenir ve yanlışımızdan da vazgeçeriz. Çünkü, inancımız şu: İktidarlar doğru yapmalı, doğru adım atmalılar, doğru şeyler söylemeliler; muhalefet de yanlışa mâni olmalı; ama, bu  yanlışa mâni olma üslubu çok önemlidir. Bunları söylerken ne kamuoyu önünde bu Meclisin itibarını zedeleyici bir üslup ne de kendi itibarımızı zedeleyici bir üslup yerine... Hele hele, birbirimizin yüzüne bakılamayacak hale getirecek bir üsluba asla girmemeliyiz. Hem karşılıklı kişisel saygı hem de siyaset nezaketi ve nezaheti bunu gerektirir diye düşünüyorum. Aksi halde, bir defa, partilerin bu kürsüden ya da bu Meclisteki görüntüde birbirlerinin gırtlağına yapışık görüntüsü, aslında, toplumda da kargaşaya sebep olmaktadır.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Kim kimin gırtlağına yapışık?!

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - O yüzden, bu sorumluluğun farkında olarak, efendim, bu vakarın sorumluluğu içerisinde sözlerimizi dikkatlice kullanmanın, ağzımızdan çıkanı da kulağımızın duyarak konuşmaları o şekilde yapmanın gerekliliğini vurguluyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Sayın Gündüz'ün dediği gibi, siyaseti, siyasetçiyi, onun saygınlığını, o kavramların saygınlığını önce biz korumak durumundayız. O nedenle, zaman zaman "ucuz siyaset" gibi, "sığ siyaset" gibi tanımlamaları, siyasetle ilgili, yapmamak gerekir. Bunu da, Sayın Gündüz'e uyarı olarak söyledim.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın Başkan, ucuz siyaseti yapanlara söylemek gerekir.

BAŞKAN - Nasıl "sığ" kelimesinden "sığ" sıfatından Sayın Millî Eğitim Bakanının alındığını gördünüz; haklıydı; genel olarak hepimizin de siyaset yapıyor olmamızdan dolayı "ucuz siyaset" denmesinden "sığ siyaset" denmesinden alınmamız gerekir.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Bilgi Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/955) (S. Sayısı: 914) (Devam)

 BAŞKAN - Şimdi, şahsı adına söz isteyen arkadaşlarımıza söz vereceğiz.

İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır… (AK Parti sıralarından alkışlar)

Kacır değil mi, Kacır?..

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Kayıtlarda var efendim, okursanız…

BAŞKAN - Yanlış telaffuz etmiyorum inşallah.

Sayın Ünal Kacır… Doğru olsun istiyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Üç yıldır aynı Parlamentoda birlikte çalışıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ola ki, yanlış yaparız; yanlış yapıp sizi üzmek istemediğimiz için sordum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Çok teşekkür ediyorum efendim. Noktasız, "c" var soyadımda.

AHMET ERSİN (İzmir) - "ç" mi, "c" mi?..

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Noktası yok…

BAŞKAN - Buyurun.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; aslında, yürürlük maddesinde ne söylenir, bilmem; ama, burada, yürürlük maddesinde muhalefetin söz alıp canının istediği gibi her şeyi konuşabildiği ortamda vakti iyi değerlendirme adına söz almış bulunuyorum.

Evet, bir parti düşünün, iktidara geldiğinin ilk yılında vatandaşlara diyor ki: İşte, biz iktidara geldik; ama, bizim yönetimimiz şeffaf yönetim olacak, gizli yönetim olmayacak. Ey vatandaşlarım, ey milletim; istediğin şeyi istediğin şekilde sor, onbeş gün içerisinde cevap alacaksın. Engel olan var mı; işte, yasada koymuşuz…

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Biz alamıyoruz…

ÜNAL KACIR (Devamla) - Alamıyorsanız, buyurun efendim...

ATİLLA KART (Konya) - TÜPRAŞ'ı ne yapacağız?!.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Madde 29: "Bu kanunun uygulamasında ihmali, kusuru veya kastı bulunan memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında, işledikleri fiillerin genel hükümler çerçevesinde ceza kovuşturması gerektirmesi hususu saklı kalmak kaydıyla, tabi oldukları mevzuatta yer alan disiplin cezaları uygulanır." Cezasını da koymuşuz kanunda ve şimdi bir yıllık uygulamadan sonra görülmüş ki, sadece iki maddeden dolayı dilekçeleri geri çevrilen vatandaşların itiraz hakkı var; ama, diğer hususlar da memurlar tarafından suiistimal edilebiliyor, yanlış değerlendirilebiliyor, dar kapsamlı tutulabiliyor, vatandaşların soruları cevaplandırılmıyor olabilir Hükümetimiz. Öyleyse, şeffaf hükümete bu yaraşır, biz, diğer hususlardan da geri çevrilen taleplerin cevaplandırılabilmesi için, Bilgi Edinme Kuruluna itiraz hakkını genişletelim; vatandaşlarımız itirazlarını yapsınlar demiş.

Evet, üç yıldır birlikte çalışmalarımız neticesinde, çalışmalarından kıvanç duyduğumuz, takdir ettiğimiz Değerli Başbakanımızın talimatları çerçevesinde hazırlanan bu demokratik yasalarla, ülkemiz daha demokratik günlere ulaştı. İnşallah, bu çalışmalarımız devam edecek.

Daha demokratik günlerde, daha güzel günlerde yaşayacağız diyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına söz isteyen Erzurum Milletvekili Mücahit Daloğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 914 sıra sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununun çeşitli maddeleri hakkında görüşlerimi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, geçen günlerde veya geçen hafta olabilir, muhalefetten bir arkadaşımız da -ben de dikkatle dinledim ve çok da haklı buldum- mesela ben bir bakanıma soru sordum, tahminen iki yıla yakın bir zaman geçti, bilgi alamadım dedi. Mutlaka doğrudur; yani, bu arkadaşım bunu derken bir tarihe dayanarak söylüyor.

AHMET ERSİN (İzmir) - Ben iki seneden beri cevap alamıyorum.

MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla) - Gerçi, Değerli Bakanımız, daha sonra, onun cevaplarının şu tarihlerde verildiğini ve sekreteryadan teyidini istediler.

Benim burada üzerinde durmak istediğim; yani, her şeyi bir özeleştiri çerçevesinde de yapmamız lazım. Mecliste bile, bu yasayı yapan ve bu yüce çatının altında uğraşan biz milletvekilleri bile, zaman zaman, ama bu çatı altında, zaman zaman biz de bir birey olarak başka kurumlardan bu bilgi edinmede sıkıntılar çekiyoruz. Bu, aşikâr bir şeydir. Dolayısıyla, bu dönemde, iktidarıyla muhalefetiyle böyle, güzel ve halkın yararına olan bir kanuna verilen destekten dolayı da, ben, her iki partiyi ve grubu da kutluyorum ve bu yasanın ülkemize, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor; saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerinde soru-yanıt bölümüne geldik.

Süre 10 dakika.

Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç, buyurun.

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana soru yönelteceğim; ama, bunların bir kısmını cevaplamayacağını biliyorum. Onun için, tek kelimeyle yanıt verebileceği bir soru sormak istiyorum.

Sayın Millî Eğitim Bakanı, Türkiye'de boyutlanan terör olaylarının nedenini, Türkiye'de enflasyonun düşme eğilimine girmesi, faizlerin yüzde 14'e düşmesi, borsanın coşmasına, özelleştirmelerin görülmemiş düzeye çıkmasına ve bunları içine sindiremeyenlerin terör olaylarını provoke ettiği konusunda bir değerlendirmede bulundu. Ben de bu kadar sığ mı dedim, Türkiye'yi bu kadar uğraştıran terör olaylarının nedenini bu kadar sığ mı değerlendiriyorsunuz Sayın Bakan dedim. "Sığ" sözünü de özür dileyerek söyledim, Sayın Gündüz gibi doğrudan ifade etmedim; yüzeyel anlamında.

Şimdi, Sayın Bakanım, siz, tek kelimeyle, katılıyor musunuz hükümet olarak?

O, çünkü, hükümet adına konuştu. Bu, çok önemli değerli arkadaşlarım. Siz, İçişleri Bakanı olarak, hükümetin, terörü, Türkiye'de yaşanan terörü ve arkasındaki siyasî projeyi, hesabı buna mı dayandırıyorsunuz; katılıyor musunuz, katılmıyor musunuz? Yazılı vermenize gerek yok.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Mustafa Gazalcı…

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Sayın Bakan öyle demedi ki.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bakan öyle dedi; tutanak burada.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Detayı da var.

HALUK KOÇ (Samsun) - Hepsi burada.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Detayları okuyun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Hepsi burada.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gazalcı.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakandan şu soruları yanıtlamasını diliyorum:

Bu, TESEV'in 13 ilde yaptığı bir araştırmayı burada konu ettik; öteki arkadaşlar da söyledi. Bakanlık olarak siz, bütün Türkiye'de bu bilgi edinme nasıl uygulanıyor konulu bir araştırma yaptırdınız mı? Sonuçları nedir? Yani, yıldan yıla bunun karşılaştırması nedir?

İki: Bir yönetmelik yaptınız Sayın Bakanım. Bu yönetmelikte 10 sayfayı geçen yanıtlardan  para alma, internet de dahil; yani, araştırma, bilgi toplama bedeli olarak bir para istiyorsunuz soru sorandan ve onbeş gün içinde ilgili hesaba yatırmazsa hakkından vazgeçmiş oluyor. Bu, caydırıcı bir öğe.

Bir bilgi verme bir kamu hizmetiyse, biz bunu yasal bir ortama getirmişsek; bu 10 sayfadan fazla yanıttan para almayı kaldıracak mısınız?

Üç ve son soru: Bilgi edinme yollarından, bu yapılan araştırmaya göre en büyük yöntem internet yöntemi; ama, interneti kullanma... Türk Telekom birden fiyatları artırıyordu; 14'ü itibariyle geri aldı, kamuoyunda oluşan tepkiler üzerine. Bunun fiyatını daha çok düşürmek gerekir; yani, bilgi edinmesi için bir insanın, hani, parasız hat gibi, internet ortamı, başka ortamlar yaratmak gerekir. Yani, kolaylaştırıcı neler yapıyorsunuz Bakanlık olarak?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Atilla Kart, buyurun.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Şöyle bir tesadüf oldu, soracağım soru da tam Sayın İçişleri Bakanının alanıyla ilgili olduğu için somutlaştırarak soruyorum:

Bilindiği gibi, bu tasarı toplumun bilgi edinmesini idarî aşamada düzenliyor. Bir de toplumun bilgi edinmesini yasama aşamasında düzenleyen kurallar var. Bunlar Anayasada ve İçtüzükte çok somut bir şekilde belirtiliyor. Bunun da en etkin yolu soru önergeleri. Yine, bu aşamada, soru önergeleri yoluyla, şartları oluştuğu takdirde soruşturma izni verilmesi gereğini hükümete ve ilgili bakanlara sık sık hatırlatıyoruz, uyarıyoruz.

İki basit örnek vermek istiyorum Sayın Bakanım. Hurda yolsuzluğuyla ilgili Ankara Büyükşehir Belediye Başkanına yönelttiğim soru önergeleri, Danıştay tarafından soruşturma izni verilmesi gerekirken şeklinde çok açık bir şekilde, Danıştay tarafından bu konu dile getirilmesine rağmen, ısrarla niye soruşturma izni vermiyorsunuz?

Konya'da 92 yurttaşımızın ölümüyle sonuçlanan Zümrüt Apartmanı olayında, ilgili idarenin ağır hizmet kusuru idare mahkemesi kararıyla 10 sayfayla belirtilmiş olduğu halde, neden soruşturma izni vermiyorsunuz?

Bu soruşturma izinlerinin verilmemesinin, bir taraftan, yolsuzlukla ve hukuksuzlukla mücadeleyi nasıl engellediğinin farkında değil misiniz? Yolsuzlukla mücadele kavramıyla bağdaşır mı böyle bir idarî işlem?

Bir diğer husus, bu şekilde soruşturma izni vermemiş olmak suretiyle yargılama yolunu engellediğiniz için, burada toplumun bilgi edinme hakkını, bu hakkı denetleyen yasama denetimini kaynağında engellemiş olmuyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Konya Milletvekili Sayın Ahmet Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Tabiî, Bilgi Edinme Yasasının 22 nci Dönemde hayata geçirilmiş olması, bir parlamenter olarak bizi de ziyadesiyle onore etmiştir ve ek tasarının da hayata geçirilecek olması, gerçekten, amaca uygunluk açısından da çok takdire şayan bir çalışmadır; ama, burada sormak istediğim şey şu Sayın Bakanım: 914 sıra sayılı bu tasarı hayata geçirildikten sonra, daha önce retle cevaplandırılan, yani, bilgi verilmeyen konularda tekrar makable şamil olacak mı bu yasa tasarısı? Bugüne kadarki retler noktasında, bu yasa tasarısı hayata geçirildikten sonra onlara bir cevap verilecek mi? Geçmişe matuf bir uygulama gerçekleşecek mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Koç, biraz önce de aynı soruyu sormuştu ve ben burada ifade etmiştim; tabiî ki, bu kürsüde Hükümet adına konuşan bakan arkadaşlarımız Hükümet adına konuşuyor. Ama, ben, terörle ilgili değerlendirmeleri, bu son günlük olayları, Sayın Başkan, size, müsaade ederseniz, önümüzdeki hafta salı günü bu konu görüşülecek, orada daha geniş, daha kapsamlı bir şekilde izah ederim demiştim. Ben, yine aynı şeyi söylüyorum; bu konuyu, terörle ilgili bütün bu son olayları ve terörün bütün geçmişini ve geleceğini, ben bu kürsüden, araştırma önergesiyle ilgili konuşmamı yaparken cevabını vereceğim.

Sayın Gazalcı, "TESEV araştırma yaptı; Bakanlık olarak düşünüyor musunuz" dediniz. Bilgi edinme kurulları, her yıl bu konuda bir rapor hazırlayıp kamuoyuna açıklıyorlar. Yine, ikinci bir soru; "yönetmelikte 10 kelime" demişsiniz.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - 10 sayfa efendim… 22 nci madde…

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Yönetmeliğin 22 nci maddesinde bu çok açık bir şekilde yazılmış: "Kurum ve kuruluşlar her yıl bütçe kanununda belirlenecek ilkelere göre bilgiye erişim ücreti tarifesi belirler."

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Değiştirecek misiniz, kaldıracak mısınız?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Yok, öyle bir şeyimiz yok.

Üçüncü de…

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - İnternet efendim…

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Onu da, müsaade ederseniz yazılı vereceğim.

Sayın Atilla Kart… Tabiî, bu sorular daha evvel de, birkaç kez sorulmuştu.

ATİLLA KART (Konya) - Tatminkâr cevaplar değil Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Bakanlığa da, bana da soruldu, cevap verdim; ama, bir daha yazılı cevap vereceğim, gerekçeleriyle beraber vereceğim; ama, tatmin olmazsanız, diyeceğim bir şey yok.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Bakan, son günlerde, bakanların çocuklarıyla ilgili haberler basında yer almaya başladı.

BAŞKAN - Yerimizden konuşmayalım arkadaşlar.

Buyurun Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Ben, gerekçeleriyle beraber, size yazılı cevap vereceğim.

Sayın Ahmet Işık, kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren geçerli, makable şamil değil yani, eski müracaatlara cevap, yeniden inceleme gibi bir durum yok.

Teşekkürler Sayın Başkan.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Bakan, son günlerde, bakanların çocuklarıyla ilgili haberler basında yer almaya başladı.

BAŞKAN - Böyle bir usul yok…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - 3-4 bakan oldu…

BAŞKAN - Sayın Milletvekili, böyle bir usul yok.

Değerli milletvekilleri, 3 üncü maddeyi oylarınıza…

III.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, toplantı yetersayısının aranılmasını talep ediyoruz.

BAŞKAN - Onun gereğini yerine getirelim.

Tek tek isimlerinizi yazalım.

Sayın Haluk Koç, Akif Hamzaçebi, Mevlüt Aslanoğlu, Ahmet Ersin, Tuncay Ercenk, Sedat Pekel, Ramazan Kerim Özkan, Osman Özcan, Mustafa Gazalcı, Hakkı Ülkü, Yakup Kepenek, Feridun Ayvazoğlu, İzzet Çetin, Mehmet Ziya Yergök, Nejat Gencan, Yüksel Çorbacıoğlu, Atilla Kart, Hasan Güyüldar, Yavuz Altınorak, Ali Oksal, Gökhan Durgun.

20 kişiyi tespit ettik; elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Adlarını okuttuğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama için 5 dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Pusula gönderen arkadaşları okuyacağız, burada olup olmadıklarını göreceğiz.

Mustafa Baş?.. Burada.

Beşir Atalay?..

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Ben vekâleten kullandım.

EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Yoklamada vekâlet olmaz.

BAŞKAN - Burada vekâlet olmuyor Ali Bey.

Süleyman Turgut?.. Yok.

Afif Demirkıran?.. Burada.

Faruk Bayrak?.. Yok.

Temel Yılmaz?.. Yok.

Gürsoy Erol?.. Burada.

Nevzat Yalçıntaş?.. Burada.

Maliki Ejder Arvas?.. Burada.

Cengiz Kaptanoğlu?.. Yok.

Nimet Çubukçu?.. Burada.

Fazlı Erdoğan?.. Yok.

İlhan Albayrak?.. Yok.

Gülseren Topuz?.. Yok.

Salih Kapusuz?.. Burada.

Ahmet Ertürk?.. Yok.

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, kaç kişi yakaladınız suçüstü?

BAŞKAN - Zafer Hıdıroğlu?.. Burada.

İsmail Katmerci?.. Yok.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan, kaç kişinin olmadığını zapta geçirir misiniz; açıklar mısınız bize de; öğrenelim!

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı yok.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.53

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.05

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Tasarının 3 üncü maddesi oylanmadan önce yapılan yoklamada toplantı yetersayısı bulunamamıştı; bu nedenle, yeniden yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, elektronik oylamayla ulaşılan rakam 176, elektronik oylamaya katılamayıp pusula gönderenlerin isimlerini okuyacağım, burada olup olmadıklarını tespit edeceğim.

Mehmet Yılmazcan?.. Burada.

Mehmet Ali Suçin?.. Burada.

Gürsoy Erol?.. Burada.

Süleyman Gündüz?.. Burada.

Abdülkadir Aksu?.. Burada.

Nevzat Yalçıntaş?.. Burada.

Nihat Eri?.. Yok.

Mehmet Özyol?.. Burada.

Maliki Ajder Arvas?.. Burada.

Ali Yüksel Kavuştu?.. Burada.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Bilgi Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/955) (S. Sayısı: 914) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, CHP Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Gerekirse kişisel hakkımı kullanabilir miyim?

BAŞKAN - Kişisel haklar dolu. O yüzden kişisel söz almanız mümkün olmamış. Sadece Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşacaksınız; 10 dakika konuşabileceksiniz.

CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ben, görüşmekte olduğumuz Bilgi Edinme Hakkı Kanunu Tasarısının değiştirilmek istenen maddelerinin yürürlüğü konusunda Grubum adına söz aldım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Konuşmam esas olarak üniversitelerin bilgi edinme süreci üzerinde olacak. Üniversiteler konusunun gündemde olduğunu, değişik açılardan tartışılmakta olduğunu ve sonuçta o ortamın, bilgi üretimi ortamının sıkıntılarının burada şu veya bu şekilde paylaşıldığını biliyoruz ve hep birlikte yaşıyoruz.

Sözlerime başlarken şu noktanın altını çizmek istiyorum: Bilgi bilimsel araştırmayla elde edilir ve bilimsel araştırmanın yapıldığı yer de üniversitedir; onun dışında bilgi kaynağı aramak yanlıştır ve toplum olarak da yönetim olarak da birey olarak da o yanlışa düşülmemesi gerekir.

Bilgi üretimi önemlidir; hele çağımızda, bilgi toplumuna geçiş çağı olan çağımızda, bilgi üretimi çok daha önemlidir ve bilgiyi kullanım yeterliliği kadar bilgi üretiminin güçlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bu noktada üniversiteler gündeme gelmektedir; çünkü, bilimsel bilgi esas olarak üniversitelerde üretilir.

Değerli arkadaşlar, üniversitelerin bilgi üretimi deposu kendi kütüphanesidir öncelikle ve üniversite olmanın ilk koşulu, en önemli koşulu iyi bir kütüphaneye sahip olmaktır; çünkü, bilimsel yayınlara ulaşım üniversiteler için, araştırma için, yeni veriler elde etmek için olmazsa olmaz bir önkoşuldur ve hangi bilgi kaynaklarının üniversiteler için yararlı olduğu, araştırmacılar tarafından saptanabilir, bilim insanları tarafından saptanabilir. Bu konuda, yeni arayışlara, başka arayışlara neden yoktur. Bu bağlamda, önemli bir noktanın, bir gelişmenin altını çizmek istiyorum. Ülkemizde, üniversitelerin bilgiye erişimi 12 Eylül faşizan karanlığında tek elde toplanmak istendi ve bir YÖK Kütüphanesi oluşturuldu; ancak, daha sonraki yıllarda, YÖK Kütüphanesinin işe yaramadığı ortaya çıktı ve bu yetki üniversitelere verildi. O kadar ki, o dönemde şu oldu: 10 000 dolayında olan toplam dergi sayısı, uygulamadaki başarısızlıklar nedeniyle 2-3 bine düştü ve YÖK'ün uygulaması sırasında başka bir şey daha oldu; yalnız sosyal bilimlerde değil, matematik gibi temel bilimlerde de kimi dergiler "solcu" sayılarak, abone olunmaktan vazgeçildi, bir kenara bırakıldı.

Şimdi, daha sonraki gelişmelerde şunu görüyoruz: YÖK Kütüphanesi, elektronik ortama geçilmesiyle birlikte "ULAKBİM" adı altında örgütlenmek istendi. Bunun çalışmadaki son aylara kadar -beş altı aya kadar- yetersiz kalması üzerine, üniversiteler, bir konsorsiyum kurdular ve bunun adını "ANKOS" (Anadolu Üniversiteleri Kütüphaneleri Konsorsiyumu) olarak, son beş yıl boyunca etkin, verimli, elektronik ortamda bilgi erişimi yönünde çok önemli, çok büyük adımlar attılar. Eşgüdüm içinde çalışan ANKOS, şu anda, 53 devlet üniversitesinin 51 ini, 24 vakıf üniversitesinin 8'ini doğrudan doğruya bilimsel üretimin -dış kaynaklı bir veri kaynağı bu- üyesi olmasını sağlamış bulunuyor. Geri kalan 2 devlet üniversitesi de önümüzdeki yıldan itibaren ANKOS'a üye olacaklardır.

Benzer şekilde, ülkemizde çok yaygın olarak kullanılan Instute for Scientific Information"ın Citation Index" dediğimiz -kusura bakmayın bu İngilizce terimler için, kayıtlara geçsin, resmî adıyla kayıtlara geçsin diye söylüyorum- bu veritabanına da 59 devlet üniversitesi ve 6 vakıf üniversitesi abone edilmiş bulunuyor ve bu yolla, çok daha ucuza, çok daha verimli, çok daha etkin bilgi erişimi olanağı sağlanmış bulunmaktadır.

Bu çerçeve, bu işler böyle giderken, son günlerde ULAKBİM'in TÜBİTAK'a bağlı olarak yeniden faaliyete geçirilmek istendiği ve ULAKBİM ile ANKOS'un aralarında bir uyuşmazlık olabileceği yönünde, bilim çevrelerinde, bilimsel çevrelerde bir kaygı oluşmaktadır.

En baştan şunu söylemekte yarar var değerli arkadaşlar: Merkezî kurumların, TÜBİTAK gibi, DPT gibi, Devlet İstatistik gibi kendileri de bilgi üreten merkezî kurumların, üniversitelerin bilgi edinme sürecine, işine karışmamaları gerekir. Üniversitenin hangi kaynaktan, nasıl bilgi alacağına karar vermesi, yine, üniversitenin işi olmalıdır, o bilim insanlarının işi olmalıdır.

Dolayısıyla, tıpkı, Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi, tıpkı diğer gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, örneğin, Amerika Birleşik Devletlerinin "National Science Foundation" dediğimiz, Ulusal Bilim Vakfı bu konuda kütüphanelere yardım eder, ancak onların işini üstlenmez. Yani, bilgi derleme, veri elde etme işini üstlenmez. Bu bağlamda, bir nokta daha çok önemlidir. Elektronik dergi aboneliği, lisans anlaşması gibi konular uzmanlık işidir ve bu uzmanlık, son beş yılın uygulamalarının da kanıtladığı gibi, üniversitelerde bir konsorsiyum olarak oluşmuştur ve vardır. Dolayısıyla, yapılması gereken, ANKOS'un çalışması ile ULAKBİM'in çalışmasının eşgüdüm içinde, dayanışma içinde, birbirini destekler biçimde olması ve birbirleriyle yabancılar karşısında yarışmadan, tam tersine işbirliği ederek veri elde etme, veri satın alma işini gerçekleştirmeleri, hem toplumumuz için hem bilgi üretimiyle uğraşanlar için çok büyük bir önem taşımaktadır ve işin doğrusu da budur.

Üniversitelerimizin üç işlevi vardır biliyorsunuz, üniversitenin üç işlevi vardır doğrusunu isterseniz: Eğitim-öğretim, araştırma ve toplumsal hizmetler. Üniversitenin bu üç işlevini de yapabilmesinin kilidi, anahtarı, temeli, araştırmadır. Doğru dürüst araştırma yoksa, en son ve doğru bilgiye zamanında erişim yoksa, üniversite yoktur, eksiklidir. O nedenle, üniversitelerimizin bu çerçevede etkin, düzgün ve doğru bilgi edinmelerinin yollarını sağlamak gerekmektedir.

İkinci önemli nokta şudur: Günümüzde bilgi çok pahalıdır; üretilen bilgi, hele ilk aşamada üreticisi tekel olduğu için çok pahalıdır; zaman içinde ucuzlar ve kullanmakla eskimez, doğru bilgi devam eder. Şimdi, bu çerçevede baktığımız zaman, bizim bilgi satın alan kurumlarımızın -bu devletin diğer kurumları da olabilir, ULAKBİM de olabilir, ANKOS da olabilir- yabancı satıcılar karşısında eşgüdüm içinde ve birlikte satın alma süreci yaratmaları, tekrar edeyim, çok büyük bir önem taşımaktadır; çünkü, ikinci bir nokta daha var: Bilgi, sürekli yenilenir, sürekli değişir, sürekli artar. Bilgi kaynaklarındaki bu değişimin, bu akımın zamanında özümsenmesi ve buradaki bilgi üretiminin o bağlamda güçlendirilmesi ülkemiz açısından büyük önem taşımaktadır. Kurumlarımız, birbirlerinin işine karışmamalı, birbirlerinin ayağına çelme takmamalı, uzmanlıklarını birleştirmeli…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayalım.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - …işbirliği yapmalı ve bilgi satın alma, bilgi aktarımı işlerini, yerli bilgi üretimini güçlendirecek doğrultuda yapmalıdır. İşin özü, işin aslı budur. Bunun sağlanması da üniversitelere bırakılmalıdır -bu satın alma işinin, üniversitenin olanının- ve bununla da yetinilmemeli, üniversitelerin ve diğer bilgi kullanım merkezlerinin kütüphanelerinin sayıları hızla artırılmalıdır.

Burada çok ciddî, çok önemli bir sorun daha var. Ben, kütüphanelerin -üniversite kütüphaneleri dahil- çalışanlarının, emekçilerinin, çok büyük bir özveriyle, hizmet aşkıyla, bilgi üretenlere katkı aşkıyla çalıştıklarına tanık olan arkadaşlarınızdan biriyim. O çalışanların uzmanlıklarını güçlendirmeleri, kendi kendilerini yenilemeleri, eğitilmeleri ve onca, yüzlerce işsiz kütüphanecinin işe alınması, hükümetin, ciddî, önemli bir politikası olmalıdır; çünkü, yarının Türkiye'si bilgi üzerine yükselecektir.

Ek olarak, üzülerek, şu noktanın da altını çizeyim sözlerimin sonunda. Değerli arkadaşlar, bilgi üretiminin önemini vurguluyoruz. Bilgi edinme hakkını tanıyan yasayı geçiren bu Meclisin üyesi olmaktan, haklı olarak, bu sıraların her tarafında bulunanlar, hepimiz, gurur duyuyoruz. O zaman, şu noktada, hükümetimiz, hepimiz, aynı anlayışı paylaşmalıyız. Hükümet, Başbakan, kimi konularda, bilimsel bilgi dışında arayışlara yöneldiği izlenimini vermemelidir. Bu toplum, ancak, doğru, açık, yeterli bilgi üretimiyle güçlenecektir. Onun dışında çözüm aramak, bilginin dışında çözüm aramak, bilginin dışında arayışlara girmek, başka kaynaklara yönelmek, hepimiz için, bu toplum için hiç de iyi olmaz.

Önerim, hükümetimizin, son üç yıl boyunca -üzülerek tekrar belirteyim- izlediği üniversitelere karşı tutumunu, üniversitelerle kavgalı tutumunu bir yana bırakması ve hemen bir yana bırakması -örneklerine girmeyeceğim, bunun sayısız örneği var ve bir arkadaşınız olarak burada çok kez dile getirdim- üniversiteyle kavgalı olmaktan bir an evvel kurtulması ve bilgiye saygıyı esas alan bir anlayışı sürdürmesidir.

Bu dileklerle, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına söz isteyen Ünal Kacır, İstanbul Milletvekili; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 914 sıra sayılı kanun tasarısının yürürlük maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, konu Bilgi Edinme Hakkı Yasasının genişletilmesi; ancak, Değerli Hocam, benden önce konuşan Hocamız,  vatandaşın bilgi edinmesinden ziyade öğrencinin bilgi edinmesi şeklinde konuyu ele aldı ve o açıdan baktı; ama, konuya açıklık getirmek gerekir ki, idarenin iş ve işlemlerinden vatandaşın bilgi edinmesi hakkını konuşuyoruz ve biz burada, vatandaşın bilgi edinmesi hakkının genişletilmesi doğrultusunda bir tasarıyı yasalaştırma gayreti içerisindeyiz.

Bazı arkadaşlarımız, bilgiye ulaşımda ücret konusunu gündeme getirdiler. Bir önceki konuşmamda da bilgi olarak sunmuştum. Alınan raporumuza göre, yaklaşık 400 000, yani 395 000 başvurunun 347 000'ine cevap verilmiştir. Ücret yatırılmadığı için talebinden vazgeçen, bu kadar sayı içerisinde, sadece 210'dur. Şimdi, vatandaşlarımız da, bizi dinlerken, acaba bu bilgilere ulaşmak için çok büyük ücrete mi ihtiyaç var gibi bir şekilde düşünebilir. Ben, yasanın 10 uncu maddesini burada vatandaşlarımızın bilgisine arz etmek istiyorum.

"Kurum ve kuruluşlar, başvuru sahibine istenen belgenin onaylı bir kopyasını verirler.

Bilgi veya belgenin niteliği gereği kopyasının verilmesinin mümkün olmadığı veya kopya çıkarılmasının aslına zarar vereceği hallerde, kurum ve kuruluşlar ilgilinin;

a) Yazılı veya basılı belgeler için, söz konusu belgenin aslını incelemesi ve not alabilmesini,

b) Ses kaydı şeklindeki bilgi ve belgelerde bunları dinleyebilmesini,

c) Görüntü kaydı şeklindeki bilgi veya belgelerde bunları izleyebilmesini,

Sağlarlar.

Bilgi veya belgenin, yukarıda belirtilenlerden farklı bir şekilde elde edilmesi mümkün ise, belgeye zarar vermemek koşuluyla bu olanak sağlanır.

Başvurunun yapıldığı kurum ve kuruluş, erişimine olanak sağladığı bilgi veya belgeler için başvuru sahibinden erişimin gerektirdiği maliyet tutarı kadar bir ücreti bütçeye gelir kaydedilmek üzere tahsil edebilir" denilmektedir. Yani, bu ücretler çok cüzi ücretlerdir.

Sayın Başkan, bunları söyledikten sonra, bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum. Biliyorsunuz, bu tasarı 4 madde; 2 ana maddesi, 2 de yürütme yürürlük maddeleri var. Geçen hafta cuma günü bunun geneli üzerinde konuşmalarımızı yapmıştık. Bu hafta, şu ana kadar, ancak 4 üncü maddesini görüşebilecek duruma geldik. Bir haftalık çalışmanın neticesinde tasarının 4 üncü maddesindeyiz. Bu çalışma hızının çok yavaş olduğunu zatıâlinize hatırlatmak isterim ve ayrıca, vatandaşın bilgi edinme hakkını genişleten böyle bir tasarı görüşülürken, muhalefetin konuyu engelleme çabalarını anlayamadığımı da ifade etmek istiyorum.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, muhalefete sataşma söz konusu, bundan dolayı söz istiyorum. Muhalefeti bir bütün  olarak değerlendirerek,  konuyu engelleme çabası içerisinde olduğumuzu belirtti. Açıklama yapma gereği hissediyorum.

BAŞKAN - Meclis çalışmalarında, İçtüzük hükümleri doğrultusunda eylemlerde bulunmak, Meclis çalışmalarına katılmak milletvekillerinin hakkıdır, bunu engelleme olarak görmemek gerekir.

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Ama suçlayıcı bir tavır içerisinde söyledi; bir sataşma olarak değerlendiriyoruz. 

BAŞKAN - Sataşma olarak görmek mümkün değil; ama, bunu engelleme olarak görmemek gerekir. Her milletvekili, İçtüzük hükümlerine göre, bu yasama organında ne yapması gerekiyorsa karar verir, yapar. Onları olumsuz olarak değerlendirmek, milletvekillerinin haklarını bir kenara koymak anlamına gelir. Öyle bir değerlendirmeyi kabul etmek mümkün değil.

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Görevidir; ama, engelleme değildir bu Sayın Başkan.

BAŞKAN - Şimdi, şahsı adına söz isteyen ikinci arkadaşımız, Erzurum Milletvekili Mücahit Daloğlu.

Buyurun Sayın Daloğlu; süreniz 5 dakika.

MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bilgi Edinme Kanunuyla ilgili, buradaki görüşlerimizi, muhalefet ve iktidar olarak epey zamandır paylaşıyoruz. Biraz evvel muhalefetten bir arkadaşımızın ücretlerle ilgili bir konuda sorusu olmuştu, doğrusu benim de dikkatimi çekti ve sayesinde inceleme gereği bulduk. Zannedersem Mustafa Gazalcı'ydı. Teşekkür ediyorum, böyle bir fırsat verdiği için de.

Şimdi, bu ücretler... Ben, burada, yönetmeliğin 22 nci maddesinden okumak istiyorum. Diyor ki: "Kurum ve kuruluşlar bilgi edinme amacıyla her yıl bütçe kanununda belirlenecek ilkelere göre bilgiye erişme ücreti tarifesi belirler." Dolayısıyla bu, sembolik olarak, işte bir kâğıdın, bir fotokopinin, gerekirse bir pulun en asgariden fiyatı neyse… Burada da, rasgele -yani herkes "ben bilgi edinmek istiyorum, haydi başvurdum gibi- bir kayıtdışı olmaması adına, kayda girmesi, üç kuruş da -miktar çok semboliktir- ödenmesi adına… Bu, hiçbir zaman, bilgi edinmek isteyen insanın malî gücünü aşabilecek… Kurul bunu zaten kendisi belirliyor. Aşağıda detayları uzun; ama, iki satırını okuyayım size: "Kurum ve kuruluşlar, erişimini sağlayacakları bilgi ve belgelerin erişim maliyet tutarı ve ödemenin nereye yapılacağı hakkında başvuru sahibini, başvuru tarihinden itibaren 15 gün içinde bilgilendirir."

Bunlar, tamamen, hem, dilekçenin, bilgi edinmenin kayıt altına alınması, işe bir resmî hüviyet ve bir ciddiyet kazandırılması… Ama, kesinlikle yüksek bir maliyet tutmayan ve kurul tarafından da bunun prensip olarak benimsendiği bir durumdur.

Dolayısıyla…

BAŞKAN - Sayın Daloğlu, madde yürürlükle ilgili. O konuya gelin; yoksa, iktidar mensubu olarak Meclis çalışmalarını engellemekle itham edilebilirsiniz.

MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.

Efendim, bu konuyu aydınlattıktan sonra, yürürlük maddesinde de… Biz, Meclis Genel Kurulunun verimli çalışması adına zamandan da tasarruf etmek istiyoruz.

Ben, bu vesileyle Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum, hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi, soru - yanıt bölümüne geçiyoruz.

Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bir konuya açıklık getirmek istiyorum müsaade ederseniz.

Sayın Bakan, eğer bir araştırma komisyonu kurulursa, daha önce sorulan soruları, bilgi edinme yasa tasarısı çerçevesinde, bir parlamenterin bilgi edinme hakkını salı günü yanıtlayacağını söyledi.

Ben, Sayın Kacır'a ufak bir ek yapmak istiyorum. Bakın, 355 kişilik bir İktidar Grubu 134 kişiyi bulundurmuyor ve AK Parti grup adına konuşma yapmıyor; sadece, şahıs adına, muhalefet milletvekilleri konuşmasın diye, şahıs sözlerini dile getiriyor. Yani, buna, olsa olsa, kendi kendini engelleme denir Sayın Kacır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Ahmet Işık, Konya Milletvekili…

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Çok kısa bir soru yöneltmek istiyorum Sayın Bakana. Bilgi edinmede, masrafa matuf giderlerin talep sahibinden tahsili söz konusudur yasada. Bunların sembolik olduğu noktasında da bir ihtilaf yok; fakat, ses ve görüntü ve buna benzer taleplerin karşılanmasındaki öngörülemeyen yüksek maliyetler söz konusu olursa, ekonomik yetersizlik içerisinde olan talep sahibinin izleyeceği başka bir yol var mıdır? Bunu, ekonomik masrafı ortaya koymadan bu bilgiyi edinme şansı olabilecek midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Ahmet Işık'ın sorusuna şöyle yanıt vermek istiyorum: Bugüne kadar, böyle, yüksek masraftan dolayı cevaplanmamış hiçbir talep yok, hep makul. Zaten, Bilgi Edinme Kurulu da bu konuda, ilgili bakanlıklara, almış olduğu prensip kararında, bu hesaplamalarda masrafı geçmeyecek şekilde -yani, bir kâr amacı yok- sadece, maliyeti geçmeyecek şekilde ücret konulması talebi… Bugüne kadar, böyle bir sorun, böyle bir problem çıkmamıştır.

Teşekkürler efendim.

BAŞKAN - 4 üncü maddeyi oya sunuyorum: Kabul edenler…

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Karar yetersayısı istiyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Geç kaldın, geç kaldın.

BAŞKAN - Doğru…

Değerli arkadaşlarım, ayakta olduğunu fark ettim; ama, tahmin edemedim karar yetersayısı isteyeceğini. Onun için, kusur benimdir; karar yetersayısı arıyoruz.

Kabul edenler… Karar yetersayısı yoktur. Pardon… Kabul etmeyenler…

Kabul etmeyenlerle birlikte de karar yetersayısı yoktur; 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.42
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.55

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

914 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Bilgi Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/955) (S. Sayısı: 914) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde

Tasarının 4 üncü maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, 4 üncü maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım:

4 üncü maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…  Tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır.

5 inci sırada yer alan, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

5.- Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1121) (S. Sayısı: 1014) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 1014 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi, Anavatan Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur.

Şahısları adına söz isteyenler: Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi, Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, Samsun Milletvekili Haluk Koç.

Buyurun Sayın Akif Hamzaçebi.

Sürelerinizi birleştirerek mi kullanmak istersiniz?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Evet efendim.

BAŞKAN - Peki.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile bazı kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapmayı öngören tasarı hakkında görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu malî yönetiminin çerçevesini çizen 5018 sayılı Kanun, 10 Aralık 2003 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda kabul edilmişti. Bu kanunla, ta 1927 yılından bu yana yürürlükte olan, kamu malî yönetiminin çerçevesini çizen 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu yürürlükten kaldırılmış olmaktadır; yani, yaklaşık yetmişaltı yıllık bir uygulamadan sonra, artık, günümüz Türkiyesinin kamu malî yönetiminin ihtiyaçlarına, toplumun ihtiyaçlarına cevap vermeyen bir kanun haline dönüşmüş olan 1050 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmış, yerine, yeni bir sistem getiren 5018 sayılı Kanun kabul edilmiştir.

O zamanki görüşmeleri hatırlayan arkadaşlarımız olacaktır. 10 Aralık 2003 tarihinde Genel Kurul sıraları yine böyle tam dolu değildi. O gün Galatasaray-Juventus maçı vardı hatta, gayet iyi hatırlıyorum. O tasarıyı, hükümetimiz, kamu malî yönetiminde bir reform olarak sunmuştu. Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda tasarının iyileşmesi için, hükümetin reform olarak sunduğu o kavrama uygun olması için, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak çok büyük çaba sarf ettik, aynı çabayı Genel Kurulda da devam ettirdik. Arzu ettiğimiz seviyeye gelmemiş olmasına rağmen, yine de, kamu malî yönetiminde önemli değişiklikler yaptığı için, önemli bazı yeni müesseseler getirmiş olduğu için, o kanuna o zaman için destek verdik.

Kanun yürürlük tarihi olarak 1 Ocak 2005 tarihini öngörmüştü; ancak, hükümetin gerekli hazırlıkları yapamamış olması nedeniyle ve bir yerde, belki kanunun uygulamasında çıkacak sorunların test edilmesi amacıyla, kanunun yürürlük tarihi 1 Ocak 2006 tarihine ertelenmiştir. Şu an Plan ve Bütçe Komisyonunda 2006 yılı bütçesini görüşüyoruz; ancak, şunu ifade etmeliyim ki, görüştüğümüz 2006 yılı bütçe kanunu tasarısı, henüz yasalaşmamış olan, şimdi, biraz sonra maddelerine geçerek görüşülmesine başlanacak olan bu tasarıya göre hazırlanmıştır; yani, henüz yürürlüğe girmemiş olan bir tasarıya göre hükümet 2006 yılı merkezî bütçe kanunu tasarısını getirmiştir; bunun doğru bir uygulama olmadığını söylemek istiyorum. Bu tasarının 5018 sayılı Yasada yapmayı öngördüğü değişiklikleri sanki yürürlüğe girmiş gibi dikkate alarak bir bütçe kanunu tasarısı hazırlamasını önemli bir eksiklik olarak görüyorum.

Yine, bu tasarının temel altyapısını oluşturan anayasa değişikliğinin de oldukça geç yapılmış olduğunu bu vesileyle bir kez daha dikkatinize sunmak istiyorum. Toplam 97 maddeden oluşan Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun bu tasarıyla toplam 20 maddesinde, daha doğrusu bu 20 maddeden oluşan bu tasarıyla, 97 maddelik ana yasada, yani, 5018 sayılı Yasada çeşitli değişiklikler yapılmakta veya ilaveler yapılmakta ve 5018 sayılı Yasa bu değişikliklerle birlikte son şeklini almış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5018 sayılı Yasanın Türk malî yönetimine yeni bir sistem getirdiğini söylemiştim; eksikliklerine karşın getirdiği olumlu düzenlemeler vardır. Nedir bunlar; bir kere, Parlamentonun bütçe denetimini, Parlamentonun bütçe üzerindeki etkinliğini artırmayı amaçlamıştır. Bu yasaya kadar, Parlamentonun bütçe süreci içerisinde etkinliği azdı; bu, o yasanın gerekçesinde de ifade edilmektedir.

Yine, malî kontrol sistemimiz, harcamaların hazırlık aşamasından, yapılma, gerçekleştirme aşamasına kadar olan iç malî kontrol sistemi çok önemli ölçüde yetersizdi; birbirinden kopuk birçok kurum, birçok uygulama vardı, bir disiplinsizlik söz konusuydu. Burada bir disiplin getirmeyi amaçlıyordu.

Yine, harcama öncesi çok katı kontrol uygulamaları vardı; bu, harcamacı kuruluşları âdeta harcamadan bezdiren, başka yollara sapmasına yol açan bir tutuma sevk ediyordu. Bütün bunlar, bizim kamu malî yönetim sistemimizdeki önemli eksikliklerdi.

5018 sayılı Yasa ne yapmıştır; bu yasa, Parlamentonun bütçe sürecinde daha etkin olmasını sağlamak için gerçekten önemli değişiklikler yapmıştır. Ne yapmıştır; birincisi, Parlamentonun bütçe hakkı dediğimiz bu hakkın kapsamını oldukça genişletmiştir. Yani, birçok kurum var ki, kamu kaynağı kullanmaktadır, kamu geliri kullanmaktadır, bütçeden transfer harcamasıyla yardım almaktadır veya doğrudan vergi veya benzeri geliri toplamaktadır; ama, bu kurumun yaptığı harcamalar Parlamentonun bilgisi dışındadır, Parlamento adına denetim yapan Sayıştayın denetim kapsamı dışındadır. Bir kere, bunu son derece, gerçekten önemli bir uygulama olarak görüyoruz. Parlamentonun bütçe hakkının kapsamı geniş olmalıdır. Uluslararası kurallar der ki, eğer bir kamu kuruluşu kamu hizmeti görüyorsa veya bir kamu kaynağını kullanıyorsa, bu kuruluşun bütçesi parlamentoya mutlaka gelmelidir ve bu kuruluşun harcamaları da parlamento adına denetim yapan kurumlar tarafından denetlenmelidir. Demek ki, Parlamentonun bütçe üzerindeki etkinliğini artıran bir yasadır 5018 sayılı Yasa. Bunun çok önemli olduğunu ifade etmek istiyorum.

Yine, stratejik planlama dediğimiz kavram Türk malî yönetimine girmiştir; stratejik planlama ve performansa dayalı bir bütçe sistemi. Bizim mevcut sistemimizde kamu harcamaları yapıldığı zaman, bu harcamaların denetimi hukuka uygunluk açısından yapılmaktadır; bu harcama hukuka uygun mudur değil midir. Bir belediyenin bir yol yapımı, bir kaldırım yapması veya Sağlık Bakanlığının tedavi hizmetlerine yönelik harcamaları, hangi harcama olursa olsun, hukuka uygunsa sorun yoktur bizim sistemimizde; ama, hukuka uygun olarak yapılan bu harcamalardan vatandaş mutlu olmuş mudur, vatandaşın memnuniyetini sağlamış mıyız; bunu ölçebilen bir denetim sistemimiz, bütçe sistemimiz maalesef yoktur; yani, belediye iki yılda bir eğer kaldırımı yeniliyorsa, bunu mevzuata uygun yapmışsa sorun yoktur; ama, belediyeye neden sen kaldırımı iki yılda bir yeniliyorsun sorusunu yöneltecek bir müessese bizim kamu malî yönetimimizde yoktur. Bu da çok önemli bir eksikliktir. 5018 sayılı Yasayla bu da bizim malî yönetimimize girmiştir.

Yine, daha saydam bir bütçe sistemi hedeflenmiştir. Saydamlıkta bazı eksiklikleri vardır; ama, yine de atılan adımları son derece önemsiyoruz. Tüm kamuda yine tek bir muhasebe sisteminin uygulanmasını öngörmüştür. Bunları anlatıyorum; biraz sonra tasarıya geldiğimizde, tasarının bazı düzenlemelerinin bu anlattıklarımla ne kadar ilgili olduğunu göreceksiniz.

Sorunlar yok muydu; daha doğrusu, 5018 sayılı Yasanın çözmediği sorunlar yok muydu; var tabiî ki, biz onları çokça söyledik; ama, onlar, maalesef, çözülmemiş olarak bizim sistemimizde halen durmaktadır. O nedenle de kamu malî yönetiminde şu an geldiğimiz noktanın, 5018 sayılı Yasayla ulaştığımız noktanın bir reform olduğunu söylemek, doğrusu biraz fazla iddialı olur, fazla iyimser olur. Örneğin, ne vardır; Avrupa Birliği uygulamalarına aykırı olarak, cari bütçe, yatırım bütçesi, transfer bütçesi olarak isimlendirebileceğimiz bütçenin bazı alt bölümlerindeki kurumlar arası ayırım, daha doğrusu kurumlararası bölüşüm, 5018 sayılı Yasayla çok daha keskin, çok daha sağlam bir hale getirilmiştir. Bu ayırımın ortadan kaldırılması, bütçenin sahibi olarak tek bir kurumun tanımlanması gerekirken, bunun tersi bir anlayışla, cari harcamalarda Maliye Bakanlığı, yatırım harcamalarında Devlet Planlama Teşkilatı ve onun bağlı olduğu Devlet Bakanlığı, yine transfer harcamalarında azine Müsteşarlığı ve onun bağlı olduğu bakanın yetkili olması, gerçekte bütçe disiplinini azaltmaktadır.

Yine, nakit yönetimi ve borçlanma yönetiminde bütünsellik sağlanmamıştır. Bu, Türkiye gibi borç stoku yüksek olan, her yıl, sürekli olarak çok önemli miktarda borçlanan ve bir kamu borç servisi idaresi olan ülkelerde böyle bir bütünselliğin olmaması, yine çok önemli bir eksikliktir.

Yine, muhasebe hizmetleri, saymanlık hizmetlerinde ikili bir yapıyı çok keskin bir şekle getirmiştir 5018 sayılı Yasa. Bazı saymanlıkların yönetimi Hazine Müsteşarlığına ait olmuştur, bazı saymanlıkların, daha doğrusu diğer bütün saymanlıkların yönetimi ise Maliye Bakanlığına ait olmuştur. Bunlar, bu tasarının, daha doğrusu 5018 sayılı Yasanın çok önemli eksiklikleridir.

Peki, görüşmekte olduğumuz bu tasarı, biraz önce belirttiğim 5018 sayılı Yasanın eksik olduğunu ifade ettiğim konularda bir iyileşme getiriyor mu; hayır, değerli arkadaşlar. Görüşeceğimiz bu tasarı, bu konularda hiçbir iyileşme, hiçbir düzeltme getirmemektedir.

Peki, bu tasarı ne yapmaktadır; bu tasarı şunu yapmaktadır değerli arkadaşlar: Uygulamada ortaya çıkabilecek bazı sorunların çözümüne yönelik olarak bazı düzenlemeleri yapıyor, bunlarda tereddüt yok; ama, biraz önce sözünü ettiğim 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun hedef aldığı, Parlamentonun bütçe sürecindeki etkinliğini artıran, Parlamentonun bütçe hakkının kapsamını genişleten, yani, bir kurum eğer kamu kaynağı kullanıyorsa, bir vergi gelirini kullanıyorsa, bütçeden bir transfer harcamasıyla bir kaynak kullanıyorsa, o kurumun bütçesinin Parlamentodan geçmesi, Parlamento denetimine tabi olması, harcamalarının Parlamento adına Sayıştay tarafından denetlenmesi şeklindeki anlayıştan geriye gidiyor bu tasarı. Ne yapıyor; bazı kurumları, çok önemli rakamları, çok önemli bütçeleri olan bazı kurumları Parlamento denetiminin dışına çıkarmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bunu, çok önemli bir geri adım olarak görüyoruz ve bütçe sisteminin saydamlığıyla, milletin vergileriyle oluşan bütçelerin, kaynakların kullanımının millete hesap verilmemesi olarak görüyorum ben bu anlayışı; bunu, son derece yanlış buluyorum değerli arkadaşlar. Örnek vereceğim ben size: Şimdi, tasarının ekine baktığımız zaman, birçok kurum bu listeden çıkarılmaktadır. Bunların bir kısmı teknik gerekçelerledir, onlara ilişkin hiçbir itirazımız yok. Örneğin, Adlî Tıp Kurumu Başkanlığının bütçesi Meclise ayrı mı gelsin, yoksa Adalet Bakanlığı bütçesi içerisinde mi gelsin; hükümetimiz diyor ki "zaten Adalet Bakanlığı bütçesi içinde yer alıyor, o nedenle Adlî Tıp Kurumunu buraya yazmasak olur" hay hay, olur tabiî ki, "efendim, Türk Tarih Kurumunu, Türk Dil Kurumunu buraya yazmayalım" neden "zaten Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığının bütçesi var, o bütçe içerisinde bunlar yer alıyor, o nedenle, bunun, yasaya ekli listelerde ayrıca yer almasına, bütçesinin buraya, ayrıca gelmesine gerek yok bu kurumların" doğru, buna katılıyoruz. Bütün bunlar teknik gerekçelerle yapılan düzeltmelerdir. Ancak, bazı düzenlemeler var ki, bunların teknik gerekçelerle yapıldığına katılmak mümkün değildir.

Örnek veriyorum: TRT… Değerli arkadaşlar, TRT, bir kamu kurumudur, kamu kaynağı kullanan bir kurumdur. Yaklaşık 452 000 000 YTL'lik bir kaynağı, bir geliri vardır. Dolayısıyla, mademki, biz, uluslararası standartları getiriyoruz, mademki, Avrupa Birliği standartlarını getiriyoruz -ki, doğrusu budur bu standartlar neyi söylüyordu "eğer bir kurum kamu kaynağı kullanıyorsa, bu kurumun bütçesi Parlamentoya gelmelidir ve bu kurumun harcamalarını Parlamento adına Sayıştay denetlemelidir. O halde, TRT bütçesi buraya gelmelidir; ama, hükümet tasarısı, TRT bütçesini bu kapsamın dışına çıkarmaktadır.

İkinci örnek: Toplu Konut İdaresi değerli arkadaşlar. Toplu Konut İdaresi, kamu kaynağı kullanan bir kurumdur. Bu Meclis kabul etti. Neyi kabul etti; yurtdışına çıkan vatandaşlarımızdan alınan harçlar Toplu Konut İdaresine aktarılıyor. Ne için; hükümetin toplu konut politikasının finansmanı için.

Bakın, bu yılın ilk dokuz ayında 59 000 000 YTL'lik bir harç geliri aktarılmış Toplu Konut İdaresine, daha doğrusu o miktar harç geliri tahsilatı var Kamu Hesapları Bültenine göre. Bu rakamın aynen aktarıldığını kabul ediyorum, yıl sonunda bu rakamın 80 000 000 YTL olacağını tahmin ediyorum; yani, 80 trilyon TL demektir bu. Peki, Toplu Konut İdaresinin kullandığı kamu kaynakları bu kadar mıdır; hayır. Arsa Ofisini kapattık, Arsa Ofisinin bütün varlıklarını, bütün taşınmazlarını Toplu Konut İdaresine devrettik. Bugün, Toplu Konut İdaresinin gazete ilanlarında gördüğümüz muhtelif inşaat projelerine konu olan taşınmazları, ya bu şekilde Arsa Ofisinden gelmiştir ya eski Emlakbank kaynaklarından ve onun da öncesinde Hazine kaynaklarından gelmiştir; yani, Toplu Konut İdaresi, hem nakit olarak hem taşınmaz olarak çok büyük bir kamu varlığını kullanmaktadır.

Toplu Konut İdaresi 132 000 konutluk projelere girmiştir. Bu 132 000 konut için, bendeki bilgilere göre, 7,5 milyar YTL'lik bir büyüklük öngörmüştür, bu kadarlık bir harcamayı öngörüyor ve üç yıllık süre içerisinde 2,2 milyar YTL'lik bir ödemede bulunmuştur. Böylesi önemli bir kamu kaynağını kullanan kurumun bütçesinin Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesinden daha doğal bir şey olamaz değerli arkadaşlar. Bir yanda, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığının bütçesini Türkiye Büyük Millet Meclisine getiriyoruz, öte tarafta, Toplu Konut İdaresinin, biraz önce belirttiğim büyüklükleri kullanan, bu kadar büyük kamu kaynağını kullanan bir idarenin bütçesini Meclis denetiminin dışında bırakıyoruz. Bu anlayışı kabul etmek mümkün değildir. Bu, kamu malî yönetiminde 2003 aralığında ulaşıldığı varsayılan hedeften çok büyük bir geri adımdır, kamu malî yönetiminin daha başlangıçta sakat doğmasına yol açan bir uygulamadır.

Yine benzer bir uygulama, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu... Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, bugün kamuoyunda öne çıkmış olan fonksiyonlarını bir kenara bırakırsak, bunlar geçici uygulamalardır, birtakım satışlar yapıyor, buradan çok büyük kaynaklar elde ediyor, bunlar bu fonun aslî görevleri değildir, olağanüstü durumlarda ortaya çıkan bir görevdir, bu görev bir süre sonra sona erecek ve aslî görevi olan sigortacılığa dönecektir. Sigortacılıkta da, TMSF'nin temel gelir kaynağı, banka bilançolarının büyüklüğünden almış olduğu paylardır; bu da bir kamu kaynağıdır değerli arkadaşlar, bu da, TMSF'nin, yine, Türkiye Büyük Millet Meclisine bütçesinin gelmesi için yeterli bir nedendir.

Üç tane büyük kurumdan üç tane örnek verdim değerli arkadaşlar. Bu örnekler gösteriyor ki, bu görüştüğümüz tasarı, kamu malî yönetim sistemini daha ileriye değil, bu belirttiğim uygulaması nedeniyle daha geriye götüren bir tasarıdır. Bunun, gerçekten kabul edilecek olmasından, bir eski Maliyeci olarak ben üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum.

Tasarıda yer alan başka hükümler de vardı; bunlardan bir tanesinden örnek vermek istiyorum. 5018 sayılı Yasa yeni bir sistem öngörüyor, malî yönetimde çok yeni bir sistem öngörüyor. Tabiî ki, böyle yeni bir sisteme geçişte Maliye Bakanına tüm sistemin gözetim sorumluluğunu verirken, henüz test edilmemiş olan bir sistemin uygulamasında ortaya çıkacak sorunların çözümü konusunda Maliye Bakanının ihtiyaç duyacağı araçlar kendisine verilmemiştir.  Bu, tasarıda, 5018 sayılı Yasada eksiktir. Bu tasarıda da bunu düzelten bir şey görmüyorum. Tam tersine, hükümet tasarısında, Maliye Bakanına olağanüstü durumlarda teftiş yetkisi veren maddesinde değişiklik öngören bir düzenleme söz konusuydu. Daha sonra, İktidar Partisi Grubu ile grup başkanvekillerimizin karşılıklı varmış olduğu bir mutabakatla, bu maddeler Plan ve Bütçe Komisyonunda çıkarıldı ve hükümet, bu çıkarılan bir iki maddeyi bir daha getirmeyeceği yönünde söz verdi. Umarım, Maliye Bakanının, çok kısıtlı da olsa, malî sistem üzerinde teftiş yetkisini kullanmak suretiyle elde ettiği bu güvenceyi hükümet ortadan kaldıracak bir tutum içerisinde olmaz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının bir önemli düzenlemesini daha sizlerin dikkatine sunmak istiyorum; o da şudur: Tasarı, tüm kamuda 1980'li yıllardan bu yana var olan, araştırma, planlama ve koordinasyon kurulları veya daire başkanlıklarını kaldırmaktadır. Kaldırılma gerekçesi, yeni malî yönetim sistemi nedeniyle birtakım görevlerin yapılması ihtiyacının ortaya çıkmış olmasıdır. Daha doğrusu, hükümet bu gerekçeyi bize söylemektedir. Bu nedenle, araştırma, planlama ve koordinasyon kurulları kaldırılarak, yerine, strateji geliştirme ve malî hizmetler başkanlıkları kurulmaktadır.

Değerli arkadaşlar, yeni birtakım ihtiyaçlar ortaya çıkabilir, doğrudur; gerçekten, yeni bir sistemde, yeni birtakım hizmetlerin, görevlerin yapılması gerekliliği vardır.

Şunu öneriyoruz; bunu, Plan ve Bütçe Komisyonunda önerdik, burada tekrar sizlere bir öneri olarak sunmak istiyorum, ki, bu yöndeki önergemiz de, yine, tasarı görüşülürken sizlerin takdirine sunulacaktır. Önerimiz şudur: Araştırma, planlama ve koordinasyon kurulları, birimleri, strateji geliştirme ve malî hizmetler başkanlığına dönüştürülmelidir değerli arkadaşlar. Kaldırmak demek, başkan olan bu kişileri -ki, bunlar genel müdür düzeyindedir bürokraside- bunları yasa gücüyle görevinden alıyorsunuz, yeni oluşturduğunuz birime de başka bir kişiyi, daha sonra, atama konumuna geliyorsunuz. Buna gerek yok; birimler var, APK birimleri var; APK birimini, bir maddeyle, strateji geliştirme ve malî hizmetler başkanlığına dönüştürelim, bunların başkanları, aynen, yeni birimin de başkanı olsun ve bunlar, bu tasarıyla verilen görevleri yapsınlar. Bunu kabul ettirmemiz, maalesef, mümkün olmadı.

Neden mümkün olmadığını sizlere açıklamak istiyorum. Bu tasarının bu maddesi, kanaatimce, Maliye Bakanlığı tasarısında yer alan bir madde değildir. Bu madde, Başbakanlıkça, hükümet tasarısına monte edilmiştir. Tabiî ki, yasama sürecinde, Başbakanlık, böyle bir monteyi yapabilir; ama, Başbakanlığın yapmış olduğu bu ilaveye baktığımızda, bu ilavenin, yürürlüğe girmemiş olan Kamu Yönetimi Temel Kanunundan alınan bir maddeden kaynaklandığı anlaşılmaktadır; yani, Sayın Cumhurbaşkanınca Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edilmiş olması nedeniyle yürürlüğe girememiş olan Kamu Yönetimi Temel Kanununun o maddesi, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunundaki Değişiklik Tasarısı fırsat bilinmek suretiyle, buraya monte edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu maddenin samimiyeti yoktur; bu maddenin sadece tek bir amacı vardır; kamu kurumlarında var olan APK'ları kaldırmak suretiyle, hükümetin, kadrolaşmak için yeni bir alan yaratmış olmasıdır.

Değerli arkadaşlar, maalesef, bir teknik kişi olarak, bunu, böyle gördüğümü, böyle değerlendirdiğimi sizlere ifade etmek istiyorum.

Aksi takdirde, APK'ların başında çok değerli arkadaşlarımız vardır. Örneğin, Maliye Bakanlığının Araştırma Planlama Koordinasyon Kurulu için konuşabilirim; çok değerli bir birimdir. Belki, başkanıyla ilgili, Sayın Bakanımızın da bir sorunu yoktur; ama, konu o değildir. Bir kişi bir görevi yürütüyorsa, bunu layık bir şekilde yürütüyorsa, bir kanunla "senin kadronu kaldırdım" demek bürokratik geleneklere uygun bir davranış değildir. Hükümetin bu davranışını, ben, kadrolaşma dışında başka bir amaca dayandıramıyorum. O konuda da önergelerimiz olacaktır, bunları da Sayın Genel Kurulun takdirine, sizlerin kabulüne sunacağız.

Konuşmamı daha fazla uzatmadan burada bitirmek istiyorum. Bu tasarının kamu malî yönetimine getirdiği bir yenilik olmadığını, tam tersine, kamu malî yönetiminde daha ileri gidilmesi gereken, daha ulaşılması gereken başka hedefler varken, bunları bir kenara bırakıp, 2003 Aralığında geldiğimiz seviyeden de daha geriye giden bir tasarı olarak görüyorum.

Teşekkür ediyorum sabrınıza.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Grubunuz adına ve şahsınız adına toplam 30 dakika.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında -1014 sıra sayılı- Kanun Tasarısı üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı, Aralık 2003 tarihinde çıkarılan ve Türk malî sisteminin denetim ve işleyişini düzenleyen 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun pek çok maddesini -aşağı yukarı 21 maddesini- değiştirmektedir.

Aralık 2003 tarihinde yasalaşan 5018 sayılı Yasanın 1 Ocak 2005 tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülmekteydi; ancak, bir yandan hükümetin hazırlıksız olması, öte yandan da IMF'nin müdahaleleri sonucu, 2005 yılı bütçe kanununa konulan bir maddeyle, bu yasanın yürürlük tarihi 1 Ocak 2006 tarihine ertelenmiş bulunmaktadır.

Aslında, bu kanunun, tümüyle uygulanması için, 1 Ocak 2007 tarihine değin bir geçiş dönemi öngörülmekteydi. Bir bakıma, muhasebe standartları ve AB ile uyum çerçevesinde bu yasada değişiklikler yapılması zorunlu bulunmaktadır. Ancak, 2006 yılı bütçe tasarısının bazı maddeleri, tümüyle uygulamaya konulmayan 5018 sayılı Yasaya dayandırılmış, ardından da Türkiye Büyük Millet Meclisine yasa gereği en son 17 Ekim 2005 tarihine kadar sunulmak zorunda kalınan, 2006 yılı bütçe yasa tasarısının, mevcut Anayasaya aykırı olduğu fark edilmiştir. İşte, bu aykırılığın ortadan kaldırılması için, alelacele 5 maddelik bir anayasa değişiklik tasarısı Meclise sunularak Meclisten geçirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha önce belirttiğim gibi, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, 2003 yılı aralık ayında, 5018 sayılı yasayla yasalaşmıştır. Bu yasa, Türkiye'nin bütçe ve kamu malî yönetim sistemini bir bütün olarak düzenlemektedir. Bu yasanın çıkmasıyla, çağdaş normlara uygun bir malî sistem oluşturulmaya başlandı.

Bilindiği üzere, bu yasa çıkmadan önce, 1927 yılından beri yürürlükte bulunan 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa göre malî sistem yürütülüyordu. Ancak, gelişen koşullarda, artık, 1050 sayılı Yasa yetersiz kaldığından, onun yerine, daha çağdaş olan 5018 sayılı Yasa getirilmiş bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, 5018 sayılı Yasa çıkmadan önce, kamu malî yönetiminin uyumlu bir bütünlüğü yoktu. Bütçeler, yatırım bütçesi, cari ve transfer bütçesi adı altında, pek çok kamu kurumu arasında bölünmüş bulunmaktaydı. Bu tasarıyla, bu dağınıklık giderilerek fonksiyonel bir bütçelemeye doğru gidilmiştir ve bu tasarıyla, transfer harcamaları yerine sermaye harcamaları, ticarî harcamalar yerine de mal ve hizmet harcamaları şeklinde bir harcama şekline bürünülmüştür.

Değerli arkadaşlarım, kamu malî yönetim sistemi harcama öncesi çok katı kontroller getirmiştir. Kamu kurumları, bu bıktırıcı, caydırıcı, aşırı bürokrasiden kurtulup rahatça, esnek bir şekilde harcama yapabilmek için 1050 sayılı Yasayı delerek, kolayca harcama yapabilecekleri "fon" adı altında bir uygulamayı başlatmışlardır. Öyle ki, bir ara bu fonların sayısı 30'a yaklaşarak bütçe sistemini âdeta tehdit eder duruma gelmiştir. Çünkü, fonun gelir ve giderleri bütçede gösterilmediğinden kolayca harcama yapılarak bütçe disiplininden, bütçedeki saydamlıktan kolayca uzaklaşılıyordu. Tabiî, bu da doğal olarak harcamaları artırdığından, enflasyon üzerinde olumsuz etki yapıyordu.

Değerli arkadaşlarım, 5018 sayılı Yasadaki değişikliklerin temel amacı vatandaşlarımızın ödedikleri vergilerin nerelere harcandığını izleyebilmeleri ve gerektiğinde demokratik kanallardan hesap sorabilmeleridir.

Bu yasayla, bütçenin hazırlanması, uygulanması, malî işlemlerin muhasebeleştirilmesi ve malî kontrol yeni esaslara bağlanmaktadır.

Kanun kapsamı, uluslararası sınıflandırmalara uygun olarak genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin içine merkezî yönetim kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumları ve mahallî idareleri de almaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasada denetim, iç ve dış malî kontrol olarak ayrılmış olup, iç malî kontrolle sadece uygunluk denetimi yapılmaktadır; yani, yapılan harcamanın hukuka, kanuna ya da kurallara uygun olarak yapılıp yapılmadığının denetlenmesidir. Oysa, kontrolün ana amaçlarından biri, harcamanın etkinliğini denetlemek olmalıdır. Gerçekten de yapılan harcamanın gerekli olup olmadığı ve etkinliği, kişilerin ve toplumların yaşam kalitelerini artırmada gerekli tesiri yaratabilmiş midir diye, aslında, ona bakmak gerekir. Yoksa, bir harcama reformundan söz etmek mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunuyla bütçe sistemi tümden değiştirilerek merkezî bütçe sistemine geçilmiştir. Bu tasarıyla katma bütçeler kaldırılarak, bu bütçe kapsamındaki kuruluşların bir bölümüyle, bugüne değin hiçbir bütçe kapsamında bulunmayan kuruluşların bir bölümü "özel bütçe" adı altında bir bütçede toplanmıştır. Tasarıya 4 adet cetvel eklenmiştir ayrıca. Bu kanuna eklenerek oluşturulan 3 sayılı listeyle düzenleyici ve denetleyici kurullar ayrı bir bütçe kapsamına alınmıştır. 2 sayılı özel bütçeli kuruluşlar kendi aralarında iki gruba ayrılmıştır. Birinci grupta üniversiteler, YÖK, Yüksek Teknoloji Enstitüsü; ikinci grupta ise özel bütçeli diğer idareler yer almaktadır.

Değerli arkadaşlarım, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununda öngörülen değişiklik tasarısında başta Toplu Konut İdaresi (TOKİ), Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ve TRT'nin de içinde bulunduğu oldukça yüksek tutarlarda kamu kaynağı, fon ve portföy kullanan 19'a yakın kuruluş yasa kapsamı dışına çıkarılarak bu kuruluşların bütçesi Meclis denetiminden kaçırılmıştır. Bu, Türkiye'nin bütçe hakkına karşı yapılan bir saldırıdır. Halk adına harcamaları denetleyen Meclis, bu hakkından mahrum edilmek suretiyle katrilyonlarca tutardaki kamu kaynağı, âdeta, bütçe dışında, denetimsiz kalmış, harcamaların nasıl denetleneceği belli değildir. TOKİ, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ve TRT gibi kuruluşların bütçeleri üzerinde Meclisin söz sahibi olmaması, yasanın genel gerekçesinde sözü edilen saydamlık ve hesap verilebilirlik ilkelerine de aykırı bulunmaktadır. Özellikle önümüzdeki seçim döneminde siyasî amaçla geniş bir şekilde kullanılacağı anlaşılan TOKİ'nin ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun denetim dışına çıkarılması kötü çağrışımları da beraberinde getirmektedir.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca tasarıyla, 5018 sayılı Yasada yapılan değişiklikle bakanlıklarımızda ve genel müdürlük ve başkanlıklarda bulunan 27'ye yakın araştırma ve planlama kurulları kaldırılmıştır. Burada çalışan 1 000'e yakın personelin geleceklerinin ne olacağı belli değildir. Gerçekten de APK'lar, hepimizin bildiği gibi, bugüne kadar bütün bakanlıklarımızda en üst düzeyde görevler yapmıştır. Buradaki insanlarımız bilgili, deneyimli, birikimli insanlardır. Tüm bakanlıklar, özellikle ar-ge faaliyetlerini bugüne kadar bu kuruluşlar eliyle yürütmüşlerdir. Burada çalışan 1 000'e yakın kişinin bir çırpıda tüm emeklerinin, tüm birikimlerinin yok edilmesi herhalde hiç kimse tarafından onaylanamaz. Bu bakımdan bunların sorunlarının giderilebilmesi için ya yeni oluşturulacak strateji daire başkanlıklarına bunların atanacağına dair bir maddenin bırakılması yahut da bütçe kanununa bir madde eklenmesi yahut da geçenlerde bütçede ve komisyonlarda görüşülerek kabul edilen gümrük muhafaza ve başmüdürlüklerinin kazanılmış haklarının iade edilmesi için bir yasa çıkarılacak, o yasa gibi bunlara yönelik yeni bir yasa çıkarılarak, en azından, bunların kazanılmış haklarının güvence altına alınması, özlük haklarının güvence altına alınması sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, uluslararası standartlar, Avrupa Birliği uygulamaları ve Maliye Bakanlığı açısından da sakıncalar taşımaktadır. Muhasebe sistemi konusunda ikili yapıya izin verilmiş olup, genel bütçeye dahil tüm saymanlıklar Maliye Bakanlığınca yönetilirken, Hazine Müsteşarlığına bağlı 3 saymanlık yine Hazineye bağlı kalmaya devam etmektedir. Bu tür bir uygulama devlet muhasebe sistemindeki birlik ve uyumu bozmaktadır. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir uygulama mevcut değildir.

Değerli arkadaşlarım, 5018 sayılı Kanuna istinaden genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, özel bütçeli idareler, düzenleyici ve denetleyici kurumlara malî özerkliğin Bütçe Kanununun maddelerinin uygulanmasında dikkate alınması gerektiğine inanıyor, şimdilik konuşmamı burada sonlandırıyorum ve tasarının bundan sonraki maddelerinde, gerekirse o maddeler hakkındaki düşüncelerimizi de belirtmek üzere tekrar söz almak istiyoruz.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde  Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, kamu malî yönetim ve kontrol sistemimizi Avrupa Birliği müktesebatıyla uyumlu hale getirmek üzere hazırlanan 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu iktidar ve muhalefet partilerinin işbirliğiyle 10 Aralık 2003 tarihinde yasalaşmıştı. Bu kanunla malî yönetim ve kontrol sistemine ilişkin olarak kamu malî yönetim sistemiyle bütçenin kapsamı genişletilmiştir. Planlama ile bütçeleme arasında kuvvetli bir bağ kurulmuştur. Bütçe hazırlama, uygulama ve kontrolü konusunda kamu idarelerinin inisiyatifi artırılmıştır.

Kamuda bütçe ve muhasebe birliği sağlanmış bulunmaktadır.

Parlamentonun bütçe hakkı güçlendirilmiştir.

Kamuoyunun, kamu kaynaklarının kullanımı konusunda bilgi sahibi olmasını sağlayacak düzenlemeler bu kanunla yapılmıştır ve yine, bu kanunla, Sayıştayın denetim alanı genişletilmiş bulunmaktadır.

Ayrıca, kamu kaynaklarının etkin ve verimli bir şekilde kullanılması, çokyıllı ve performansa dayalı bütçe sistemine geçilmesi, hesap verebilirlik ilkesinin öngörülmesi, kamu harcamalarında iç ve dış denetim düzeninin getirilmesi gibi reform niteliğinde temel düzenlemeler bu kanunla yapılmıştır.

Yine, bu kanunla, uluslararası standartların yanı sıra, Avrupa Birliği müktesebatının gerekleri de yerine getirilmiş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5018 sayılı Kanun 10 Aralık 2003 tarihinde kabul edilmiş ve 24.12.2003 tarihinde 25326 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Yeni sistemin kurulması ve bu sisteme uyum için kanunda bir geçiş dönemi öngörülmüş, kanuna göre yeni sistemin tüm kurum ve kurumlarıyla yürürlüğe girmesi için 31.12.2007 tarihine kadar bir geçiş süreci bulunmaktadır.

Bu kanunun bazı maddeleri yayımı tarihinde, bazı maddeleri 1.1.2004 tarihinde, bazı maddeleri 1.1.2005 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.

2005 malî yılı bütçelerinin hazırlanma sürecinde, yürürlükte bulunan 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa göre bütçelerin hazırlanma zorunluluğu nedeniyle, kanunun bütçe uygulamalarına ilişkin hükümlerinin 2005 yılında uygulanmaması gerekmiş ve 2005 Malî Yılı Bütçe Kanununa bu yönde bir hüküm konulmuştur. Bu itibarla, Kamu Malî Yönetim ve Kontrol Kanununun uygulanmadığı ve yürürlük süresinin ertelendiği noktasındaki iddialar doğru değildir. Görüşmekte olduğumuz bu kanunda değişiklik yapılması hakkında tasarıyla, söz konusu kanunun tüm hükümleri ile 1.1.2006 tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülmektedir. Geçiş süreci olan 31.12.2007 tarihi dikkate alındığında, kanunun yürürlük tarihinin ertelenmediği, aksine öne alındığı görülmüş olacaktır. Böylece, bu kanun, 2006 yılından itibaren tüm hükümleriyle beraber uygulamaya geçmiş olacaktır.

Kanunla, hedeflenen yeni malî yönetim ve kontrol sistemine geçişi sağlamak amacıyla kamuoyuna ve ilgili idarelere yönelik bilgilendirme faaliyetleri yapılmıştır.

Diğer taraftan, ilgili idarelerle birlikte, katılımcı bir anlayışla, yoğun çalışmalar gerçekleştirilmeye devam edilmektedir. Kanunun yayımından sonraki süreçte de Avrupa Birliği müktesebatına uyum konusunda Avrupa Birliği yetkilileriyle görüşmeler sürdürülmüştür.

Ayrıca, kanunda öngörülen ikincil mevzuat düzenlemelerinin hazırlanması çalışmaları sürdürülmüş, bunların bir kısmı uygulamaya konulmuş, bir kısmı ise hazırlık safhasında bulunmaktadır. Hazırlanan tüm ikincil mevzuat çalışmaları internet ortamında kamuoyunun ve kamu idarelerinin bilgisine sunularak, katılımcı bir anlayış sergilenmektedir. Bu kapsamda, Orta Vadeli Program, Orta Vadeli Malî Plan, Devlet Muhasebesi Standart Kurulunun Yapısı ve Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik, Genel Yönetim Muhasebe Yönetmeliği, İç Denetim Koordinasyon Kurulunun Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik, İç Denetçi Adayları Eğitim ve Sertifika Yönetmeliği, 5217 sayılı Özel Gelir ve Özel Ödenek Kanunu hazırlanarak yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Diğer mevzuatın hazırlanması çalışmaları da sonuçlanmak üzere olup, en kısa süre içinde yayımlanıp, yürürlüğe konulmuş olacaktır. Diğer taraftan, Maliye Bakanlığı ile Fransa Ekonomi ve Maliye Bakanlığı arasında, Avrupa Birliği Fonlarından Finanse Edilen Türk Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Sisteminin Avrupa Birliği Uygulamaları ve Uluslararası Standartlara Uyumlaştırılması Projesi başlatılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, Avrupa Birliğiyle müzakereler başlamış bulunmaktadır. Müzakereler, oldukça önemli ve zor bir süreçtir. Hükümetimiz, bu önemli ve zor süreci de başarılı bir şekilde yürütecektir. Türkiye için, Müzakere Çerçeve Belgesi ile 35 adet müzakere başlığı belirlenmiş bulunmaktadır. 32 numaralı müzakere konusu "malî kontrol", 33 numaralı müzakere konusu ise"malî ve bütçe konularına ilişkin hükümler" olarak belirlenmiştir. 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Avrupa Birliğinin bu müzakere fasıllarıyla ilgilidir. Avrupa Birliği, müzakerelere, fasılların açılması ve kapatılması için, birtakım şartlar aranmaktadır. Müzakerelere, fasıllardan, malî kontrole ilişkin olarak, kamu gelir ve giderlerini bütünüyle kapsayan kamu iç malî kontrol prensiplerinin uygulanması, fonksiyonel olarak bağımsız iç denetim sisteminin kurulması, ön kontrol mekanizmalarının oluşturulması ve merkezî düzeyde kontrol ve denetim yöntemlerinin varlığı aranmaktadır. Müzakere fasıllarından, malî ve bütçe konularına ilişkin hükümler konusunda da, bütçe ve muhasebe birliğinin sağlanması, uluslararası standartlara uyumlu bütçe ve muhasebe  sistemlerinin kurulması hususları aranmaktadır.

Bu sistem ve mekanizmalar, 5018 sayılı Kanunla düzenlenmiş bulunmaktadır; ancak, Avrupa Birliği müktesebatına ve uluslararası standartlara tam uyumun sağlanması konusunda 5018 sayılı Kanunun bazı noksanlıkları bulunmaktadır. Eksik kalan bazı hususların tamamlanması, kanunda ifade ve kavram birliğinin sağlanması ve kanunun uygulama kabiliyetinin artırılması amacıyla ilave bazı düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur. Görüşmekte olduğumuz kanun bu amaçla hazırlanmıştır.

Bu kanunun hazırlanmasında, müzakere fasıllarından malî kontrol ile malî ve bütçe konularına ilişkin hükümler konularında Avrupa Birliği müktesebatına tam uyum sağlamak amacıyla yürütülen projeler ve kamu idarelerinden gelen görüş ve öneriler de dikkate alınmıştır.

Yukarıda belirtilen nedenlerle hazırlanan bu tasarıyla, iç kontrol kavramı, uluslararası standartlar ve Avrupa Birliği uygulamaları dikkate alınarak yeniden tanımlanmaktadır. Ön malî kontrol fonksiyonunun malî hizmetler biriminde ve harcama birimlerinde gerçekleştirilmesi sağlanmaktadır. Ayrıca, harcamaların yanı sıra mal ve gelir hizmetleri de ön malî kontrol kapsamı içine alınmaktadır.

5018 sayılı Kanunla, her bir kamu idaresinin kendi malî yönetim ve kontrol sistemini kurması, malî yönetim ve kontrole ilişkin görevlerinin Sayıştay ve Maliye Bakanlığı yerine idarelerince yürütülmesi öngörülmüştür. Bu çerçevede, malî hizmetler ve iç denetim faaliyetleri idarelerce yapılacaktır.

Bunu sağlamak üzere, idarelerin teşkilat yapılarında değişiklik yapılması gerekmektedir. Bu amaçla, Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlıkları ile Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Dairesi Başkanlıkları kaldırılmakta, strateji geliştirme başkanlığı ile daire başkanlıkları kurulmaktadır. Malî hizmetler biriminin görevleri daha kapsamlı bir şekilde belirlenmektedir.

Yeni kurulan başkanlık ve daire başkanlıkları nedeniyle teşkilat yapılarındaki bu değişime paralel olarak kadro ihdas ve iptalleriyle, bakanlıklarda ve idarelerde görev yapacak olan malî hizmetler uzmanları ile iç denetçilerin özlük haklarına ilişkin düzenlemeler yapılmaktadır.

Niteliği itibariyle iktisadî esaslara göre faaliyet gösteren bazı idareler    -TOKİ, TRT, TMSF gibi- kanun kapsamından çıkarılmaktadır. Daha küçük teşkilat yapılarında faaliyet gösteren ve ayrı bütçe yapılanması gerektirmeyen bazı idarelerin bütçelerinin de Uyuşmazlık Mahkemesi, Yüksek Seçim Kurulu, Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü, Adlî Tıp Kurumu gibi bağlı veya ilgili oldukları idare bütçesi içinde yer almasını sağlayacak değişiklikler yapılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, kanun kapsamından çıkarılan idareler konusunda yeterli bilgiye sahip olunmadan yanlış değerlendirmeler yapılmaktadır. Bu kanunda, daha önce belirttiğimiz gibi, uluslararası bütçe ve muhasebe sınıflandırmaları esas alınmıştır. Böylece, uluslararası karşılaştırmaların yapılabilmesine imkân sağlanmıştır. Uluslararası genel kabul görmüş bu sınıflandırma sisteminde, genel yönetim, merkezî yönetim, mahallî idareler ve sosyal güvenlik kurumları ayırımı yapılmaktadır. Kanun kapsamından çıkarılan TOKİ, TRT ve TMSF gibi kuruluşlar bu kapsama girmemektedir. Bu sınıflandırmaya göre, genel yönetim kapsamındaki idarelere KİT'ler ve KİT benzeri kuruluşlar dahil edildiğinde, konsolide bütçe sektör kavramına ulaşılmaktadır. Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, sadece genel yönetim kapsamına dahil olan kamu idareleri için geçerlidir. Dünyada da uygulama bu şekildedir.

TOKİ, arsa üretme ve konut yapımı projelerini yürüten, konut satışı gerçekleştiren, borçlanma yetkisine sahip olan, tamamen iktisadî alanda faaliyet gösteren bir idaredir. Bu yönüyle TOKİ, genel yönetim kapsamına girmemektedir. TRT ise, Anayasamızın 113 üncü maddesi ve 2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununun 8 inci maddesi uyarınca kamu iktisadi kuruluşu niteliğinde faaliyet göstermektedir. TRT, Türkiye Ticaret Siciline kayıtlı, Kurumlar Vergisi Kanunu ve Vergi Usul Kanununa tabi, bilanço esasına göre kanunî defterlerini tutan ve tekdüzen muhasebe sistemine göre malî tablolarını düzenleyen bir kurumdur. Bu yönüyle TRT, genel yönetim kapsamına girmemektedir.

Gerek Anavatan Partisi Grubu adına konuşan milletvekili arkadaşımızın gerekse Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan milletvekili arkadaşımızın iddia ettiği gibi, gerek TOKİ gerekse TRT, denetim kapsamı dışına çıkmamaktadır. Gerek TOKİ gerekse TRT, Anayasamızın 165 inci maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, hem Sayıştay hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonu tarafından denetlenmektedir. TMSF ise, adından da anlaşılacağı üzere, bir fondur. Bilindiği üzere, fonlar da bu kanuna tabi değildir.

Bu kanunla, 5018 sayılı Kanunun uygulama kabiliyetini artırmak, uygulamada karşılaşılması muhtemel tereddütleri gidermek, kamu idareleri arasında uygulama birliğini sağlamak ve kanunda eksik kalan bazı hususları gidermek amacıyla ilave düzenlemeler yapılmaktadır.

Bu kapsamda, harcama yetkisinin, zorunlu hallerde üst yönetici veya belirleyeceği kişiler tarafından kullanılmasına imkân sağlanmaktadır.

Bütçede yer alacak öncelikli ödemeler arasına, ilama bağlı borçlar, ödenmemesi halinde gecikme cezası veya faiz gibi ek külfet getirecek borçlar da ilave edilmektedir.

Faaliyet raporlarında, performans bilgileri ile genel ve malî bilgilere de yer verilmesi öngörülmektedir.

Kanundaki taşınmaz tahsisine ilişkin maddenin kapsamına devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler de dahil edilmekte ve köy tüzelkişiliklerine de taşınmaz tahsisine imkân sağlanmaktadır.

Düzenleyici ve denetleyici kurumlar ile İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının gelir fazlalarının, şu anda da uygulandığı gibi, üçer aylık dönemler itibariyle Hazineye aktarılması sağlanmaktadır.

Diğer taraftan, 5018 sayılı Kanunda yer alan bazı teknik ibare ve ifadeler de, bu tasarıda düzeltme yapılmak suretiyle kanunlaştırılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun, Avrupa Birliği müktesebatına uyum kanunudur. Bu kanun, uluslararası standartlara uyum kanunudur. Bu kanun, malî yönetim ve kontrol sistemimizi çağdaş düzeye çekme kanunudur. Bu kanun, malî yönetimde bütünlük, birlik ve malî disiplin sağlayan bir kanundur. Bu kanun, dünyadaki değişime uyum sağlama kanunudur.

Bu kanunun, milletimize ve devletimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, soru - yanıt bölümüne geçtik; fakat, bu, süresi 20 dakika olan bir bölüm. Çalışma süremiz de dolmak üzere.

O nedenle, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 22 Kasım 2005 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 18.53