DÖNEM:
22 CİLT: 98 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
20 nci Birleşim
17 Kasım 2005 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMALAR
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Erzurum Milletvekili İbrahim
Özdoğan'ın, Türkiye'deki imar sorununa ve çözüm önerilerine ilişkin gündemdışı
konuşması
2.- Isparta Milletvekili Mevlüt
Coşkuner'in, Isparta elma üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in cevabı
3.- Ankara Milletvekili Mehmet
Tomanbay'ın, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörünün tutuklanması olayının adlî
olmayan boyutuna ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik'in cevabı
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- (10/16, 262) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının, daha önce Genel Kurulca kabul edilen
istemi doğrultusunda, yurtdışı ziyaretleriyle ilgili talebi üzerine Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca tespit edilen üyelere, inceleme yapılacak
ülkelere ve ziyaret sürelerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/931)
V.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un,
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, konuşmasında, Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in,
Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden
farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
3.- İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ün,
Adana Milletvekili Mehmet Ziya Yergök'ün, konuşmasında, Genel Başkanlarına
sataşması nedeniyle konuşması
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu,
Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı: 920)
3.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve
Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
4.- Bilgi Edinme Hakkı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/955)
(S. Sayısı: 914)
5.- Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/1121) (S. Sayısı: 1014)
VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa-İnegöl-Kurşunlu beldesindeki bir camiin onarımına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/8564)
2.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, bir
firmanın yaptığı motorlu taşıt ihalesiyle ilgili iddialara,
- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, 58
ve 59 uncu hükümetler döneminde Başbakanlık Tanıtma Fonundan alınan desteğe,
İlişkin soruları ve
Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/8588, 8589)
3.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın,
Torul Barajı kamulaştırmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/8598)
4.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin,
öğretmenlik kariyer sınavından muafiyetle ilgili bir karara ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/8692)
5.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Antalya'nın Akseki İlçesindeki bazı okulların öğretmen ihtiyacına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/8697)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı.
Kayseri Milletvekili Taner Yıldız,
Uluslararası Hoşgörü Gününe,
Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım,
pancar üreticisinin sorunları ile pancar kotasına ve bu konuda yapılması
gerekenlere,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın,
taşımalı eğitime, taşımalı eğitim kapsamında Manisa'nın Akhisar İlçesinde
meydana gelen trafik kazası ile bu konudaki sorunlara ve alınması gereken
önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik
cevap verdi.
Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in
(6/1573) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu;
sorunun geri verildiği bildirildi.
Bazı milletvekillerinin, belirtilen sebep
ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve 29
milletvekilinin; akaryakıt kaçakçılığının ekonomiye, insan ve çevre sağlığına
verdiği zararın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu
raporunun (10/238) (S. Sayısı: 978) görüşmeleri tamamlandı.
Ondokuz Mayıs Üniversitesinde keyfî
yönetim, kamu kaynaklarının amaçdışı kullanımı ve kadrolaşma iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan
(10/251) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda açık bulunan ve Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe Kayseri Milletvekili Adem Baştürk
seçildi.
17 Kasım 2005 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.50'de son verildi.
|
|
Ali Dinçer |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Mehmet Daniş |
|
Yaşar Tüzün |
|
Çanakkale |
|
Bilecik |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.:
29
II.- GELEN KÂĞITLAR
17 Kasım 2005 Perşembe
Rapor
1. - Afyonkarahisar
Milletvekili Mahmut Koçak ve 4 Milletvekilinin; Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/607) (S. Sayısı: 1018)
(Dağıtma
tarihi: 17.11.2005) (GÜNDEME)
Yazılı Soru Önergesi
1. - İzmir Milletvekili
Yılmaz KAYA'nın, TRT-Futbol Vizyon Programının bir katılımcısı hakkındaki
iddialara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi
(7/10981) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.11.2005)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.05
17 Kasım 2005 Perşembe
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet
DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 20 nci Birleşimini açıyorum.
Değerli milletvekilleri,
toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz,
Türkiye'de imar sorunları ve çözüm önerileri hakkında söz isteyen Erzurum
Milletvekili İbrahim Özdoğan'a aittir.
Buyurun Sayın Özdoğan.
Süreniz 5 dakika.
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Erzurum
Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın, Türkiye'deki imar sorununa ve çözüm
önerilerine ilişkin gündemdışı konuşması
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlayarak,
Türkiye'de imar sorunları konusunda çözüm önerilerinde bulunmak istiyorum.
Dünyada asrın afeti
sayılan tsunami ve Pakistan depremleri ile ülkemizde yakın geçmişte yaşanan
depremler ve yıkımlar, imar ve yerleşme sorunlarını yeniden masaya yatırmak ve
tartışmak imkânını tekrar gündemimize getirmiş oldu. Maddî ve manevî büyük
bedeller ödediğimiz, büyüklüğü 7,4 olan bir depremdeki çok büyük ölçekli can ve
ekonomik kayıplarımız sınırlı olabilirdi. Bu depremin kayıplarının sebepleri
kısaca şunlardır diye düşünüyoruz:
Yaklaşık son elli yıl,
merkezî yönetimler, ülke ölçeğinde, bölge ölçeğinde ve kent ölçeğinde bilimsel
esaslarda yürütülmesi gereken makro ve mikro planlamayı bilimsel esaslarda
geliştirmek yerine her geçen yıl biraz daha ortadan kaldırmışlardır. Bunun
sonucu olarak, diğer sosyoekonomik ve demografik sebeplerle birlikte, kamusal
yatırımlarla kent arsaları üzerinde oluşan çok büyük rantlar hem ekonomimizi
güçsüzleştirmiş hem de yağmacı rant düzeni kentlerde yapı üretiminde
denetimsizliği teşvik etmiş ve gerçekleştirmiştir. İmar aflarıyla, aşağı yukarı
tüm önemli kentlerimizde, denetimsiz, projesi olmayan, sorumlusu bulunmayan,
deprem ve doğal afetlere dayanıksız kaçak yapılaşma teşvik edilmiştir. Bu
yapılarda deprem riski nedir? Cevap verebilmek, neredeyse imkânsızdır.
Yerel yönetimler,
genelde, bilgiden ve denetimden yoksun ellerde, imar kararlarıyla modern bir
kent, denetimli, güvenli, depreme dayanıklı ve konforlu konut üretimi yerine
arsa rantiyeciliğini teşvik eden, kaçak yapılaşmaya göz yuman yönetim
anlayışında olmuştur. Yer seçimi, zeminin özellikleri dikkate alınmadan,
Adapazarı, Yalova, Gölcük ve birçok örneği gibi, fay hattı etkili olan kentler
oluşmuştur.
Hem merkezî yönetimler
hem yerel yönetimler, modern çağdaş kent yönetimi ve depreme dayanıklı yapı
üretimi için bütünsel bir ulusal yapı denetim sistemini geliştirecek yasal
düzenlemelerden sürekli kaçınmışlardır. Avrupa Topluluğu ülkelerindeki malzeme,
meslek adamı, proje ve yapım süreçlerindeki bütünsel ve bilimsel denetim
sistemlerini sürekli gözardı etmişlerdir.
Bilim ve meslek etiğine
sahip, ilgili ve sorumlu inşaat mühendisleri ve diğer yetkin meslek adamları,
şehir plancı, jeolog, jeofizikçi, jeoteknikçi, denetimsizlik nedeniyle, kötü
iyiyi kovar kuralıyla, konut üretim süreçlerinin dışına itilmiştir.
Kentlerin mevcut
kapasitesi mevcut sakinlerinin sorunlarını çözmede yetersiz kaldığı gibi, hızlı
bir şekilde bünyesine dahil olan yeni sakinlerinin birlikte getirdiği ilave
sorunlar sebebiyle de işlemez hale gelmektedir.
Şu ana kadar seviyesiz
bir ticaret alışverişi gibi yürütülen ve en ucuz fiyata yapanlara verilen şehir
planlarının veya en ilkel bir arazi spekülasyonuna vasıta haline gelen
imarlaştırma, planlama, plan değiştirme gibi işlerin yepyeni bir karakter
kazanması gerekmektedir.
Kentlerin fonksiyonel
düzenlemesini, bölgeyle ilişkilerini, kentin sosyoekonomik ve fizikî yapısını,
gelecek sosyal, iktisadî gelişmelerin oluşturacağı ihtiyaçları hesaba katmadan
yapılan ve esasında yalnızca arazi ve yapı spekülasyonuna basit bir vasıta
durumunda olan kent planlamasına son verilmelidir.
Kent planlamasının,
iktisadî gelişmeyi mümkün kılacak, sanayileşme ve şehirleşme hareketlerini
düzenleyecek, mesken ihtiyacını en düzenli ve adil bir şekilde çözecek ve insan
hayatına değer ve mana kazandıracak, mevcut kıymetleri koruyacak şekilde
yönetilmesi ilk önemli hedef olarak kabul edilmelidir.
Kentlerimizi
yönetilebilir kılmak için günümüz belediyeciliğinde imar, altyapı, ulaşım, afet
koordinasyon ve vatandaş ilişkileri gibi temel hizmetler ile kaynakların etkin
yönetimi için konuma dayalı bilgilerin ve mobil iletişimin kullanılması
gerekmektedir.
Belediyenin sınırları
içerisindeki tüm bilgilerin belirli bir standartta toplanması ve konumsal
olarak ilişkilendirilmesiyle oluşturulan konumsal veri tabanı içerisinde
topolojik akıllı haritalar, kadastral bilgiler, mülkiyet bilgileri, imar
planları, ulaşım ve altyapı bilgileri yer almalıdır.
Türkiye'de, yasal
düzenlemelerde, imar konusu ile yapı konusu iç içe girmiş, birbirine karışmış
bulunmaktadır. Bu iki konunun ayrı yasalarda düzenlenmesinde yarar
bulunmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
süreniz doldu, tamamlarsanız memnun olurum.
Toparlayın lütfen.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Tamamlıyorum efendim, teşekkür ederim.
İmar hukuku, sadece
teknik ve yönetsel çevrelerin değil, tüm toplumun en genel olarak hayatını ve
geleceğini güvenceye alma hakkıdır. Bu sebeple, uygarca bir geleceği özleyen
herkes artık bu konuyu öncelikli gündemine almalıdır.
Modern kentler oluşturmak
ve depreme dayanıklı kaliteli konutlar üretmek için meslek adamları, meslek
odaları tarafından denetlenmelidir. İnşaat yapım süreci ve yapı malzemeleri
yeterli ölçüde denetlenmelidir.
İmar konusundaki davalara
bakacak ihtisas mahkemelerinin kurulması acilen gerekmektedir.
Her önüne gelen
müteahhitlik yapmamalıdır. Müteahhitlikte teknik donanım ve teknik eğitim
önplana alınmalıdır.
İhale Yasası, İmar Yasası
ve Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Yasa, günün şartlarına uygun olarak çağdaş
bir anlayışla değiştirilmelidir.
Kentleşme, makro ve mikro
planlama düzeyinde ele alınarak bölge planları yapılmalı, sanayileşme
politikası bölge ve kentler ölçeğinde yeniden düzenlenmelidir.
Ülkemizin bütün tarım
alanlarından gelen nüfusun bir tek kentte yığılmasının bunalım oluşturacağı
ortadadır. Yığılmanın, öncelikle bir tek nokta üstünde yoğunlaşmasını önleyecek
genel politikaların oluşturulması gereklidir. İmar hukuku, sadece teknik ve
yönetici çevrelerin değil, bütün toplumun en genel olarak hayatını ve
geleceğini güvenceye alma hakkıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sürenizi epey
aştınız; toparlayın.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Yarım dakikada hemen tamamlıyorum.
Bu sebeple, uygarca bir
geleceği özleyen herkes, artık bu konuyu öncelikli gündemi olarak görmelidir;
çünkü, uygarlığın en temel göstergesi, bilimsel ve modern kentleşmedir.
Geleceğimiz adına, millî ve bilimsel imar politikalarına derhal hayatiyet
kazandırmamız gerekmektedir. Hükümet, rantiyecilere açtığı fırsatlar nedeniyle,
bu konuda da sınıfta kalmıştır. Bahsettiğim çerçevede imar sorunlarını Anavatan
Partisi İktidarı çözecektir.
Büyük medeniyetler kuran
büyük Türk Milleti her şeyin en iyisine layıktır.
Saygılar sunuyor,
teşekkür ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı
ikinci söz, Isparta ve Isparta'daki elma üreticilerinin sorunları hakkında söz
isteyen Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'e aittir.
Buyurun Sayın Coşkuner.
(CHP sıralarından alkışlar)
2.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in, Isparta elma üreticilerinin sorunlarına
ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in
cevabı
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Isparta bölgesinde elma üreticilerinin
durumuna ilişkin gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli üyeler, bu
kürsüden iki yıldan bugüne sık sık dile getirdiğim Isparta ve Türkiye'deki elma
sorunu, maalesef, cevap bulmamıştır. Bu sene, bölgemde yaptığım gezi ve
araştırmalara göre, elmaların durumu, üreticinin durumu geçen yıllardan daha
kötüye gitmektedir. Bu sene, Eğirdir İlçemizde 160 000 ton, Gelendost İlçemizde
158 000 ton, Senirkent İlçemizde 65 000 ton, Yalvaç İlçemizde 40 000 ton olmak
üzere -ayrıca, Aksu ve Gönen İlçelerimizi de kattığımız zaman- 550 000 ton elma
üretilmiştir Isparta'da.
Elma hasat mevsimi
başladığı zaman, maalesef, elmalar, ağaçta 150 000 - 200 000 liraya satıldı;
yani, üretici perişan ve üretici zor durumda.
Ne acıdır ki, Isparta'da
bunca elma olmasına rağmen, özellikle elmacılığın geçim kaynağı olduğu
Gelendost, Eğirdir, Senirkent, Yalvaç İlçelerimizde -bütün ilçelerimizde-
çiftçi çok zor durumda ve isyan etmektedir.
Özellikle vurgulamak
istiyorum, Isparta'da, üç sene önce, Arap ülkelerine elma ihraç edilirdi.
Maalesef , o ihraç da ortadan kalkmıştır.
Geçen sene yaptığım
konuşmada yeterince teknik konulara değinmiştim ve elma üreticisinin de dikkat
etmesi, yapması gereken işleri anlatmıştım; ama, bu sene bunları
anlatmayacağım.
Biz, geçen sene,
elmamızın para etmesi ve üreticimizin bilinçlenmesi için canla, başla çalıştık.
Vatandaş diyor ki, yurt dışından Türkiye'ye elma giriyormuş. Ben de, bölgemde
dedim ki, olmaz böyle şey! Gördük ki, İran'dan ve Çin'den elma girdiğini… Bizim
elmalarımızın suyu mu çıktı da buradan elma getiriliyor?!
Bugün, ağacında, 150 000
- 200 000 liraya satılan elmanın dışında, soğukhava deposuna elmasını
bırakanlar da, 450 000 - 500 000 liraya elma satmaktadır.
Geçen sene üretici öyle
şaşkındı ve vaziyeti öyle kötüydü ki, sayın milletvekilleri, traktörünü
soğukhava deposunda unutanları biliyoruz; çünkü, depoya gittiği zaman, parasını
alma düşüncesiyle gidiyor; ama, bakıyor ki, depo parasını ödeyemiyor, evine
dönüyor.
Bunun yanında, sadece
elma değil bölgemde, Türkiye'de olduğu gibi, pancarda, buğdayda, soğanda,
pamukta, tütünde de durum aynı. Örneğin, pancardan örnek verecek olursak, kota
koyduğunuz için, bu kotanın dışına çıkanlar, bugün pancarını satamamaktadırlar,
ya hayvanlara yem etmektedir veyahut da birileri gelip, o pancarı 20 000 liraya
alıp, 120 000 liraya satmaktadır. Bizim elmanın suyu mu çıktı ki, dışarıdan
elma getirme gereği duyuyoruz ya da bu elma kaçak girdiyse, Sayın AKP'li
Bakanlarımızın ve Hükümetimizin haberi mi yoktur; Türkiye'yi görme yeteneğimizi
mi kaybettik, kendimizi mi unuttuk, bunu düşünmek ve düşündürmek istiyorum.
Yine, geçen sene bir
ihracat teşviki uyguladınız; patatese tonda 19 lira ve elmaya da 40 lira. Ne
yazık ki, bu, 23 Mayıs ve 30 Mayıs arasında, Bakanlar Kurulumuz tarafından bu
karar alındı; ama, geriye dönük, 1 Marttan itibaren geçerli olmak üzere. Ne
elma üreticisinin haberi var ne bölgelerimizin haberi var. Bunun adı,
birilerine, yandaşlarınıza, siz elma ihracatı yapınız, biz böyle bir teşvik
çıkaracağız ve bu teşviki de sizin cebinize koyacağız dediniz. Ben de şöyle
düşünüyorum: Dün, bu ülkede hortumlar vardı; ama, şimdi, hortumların yönü,
yöntemi değişti; aynı hamam, aynı tas sürmektedir; ne çiftçi mutludur ne esnaf
mutludur ne memur mutludur.
Ben de şunu sormak
istiyorum Sayın Bakana ayrıca: Bu sene de teşvik uygulaması, geçen seneki gibi
mi olacaktır ya da nasıl bir uygulama yapmayı düşünüyorsunuz? Buradan elma
üreticilerimize bir müjde verin de, onlar, soğukhava depolarının başında
beklemesinler.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Coşkuner,
tamamlayın lütfen; süreniz doldu.
MEVLÜT COŞKUNER (Devamla)
- Geçen seneyi şöylece kısa hatırlattıktan sonra gelelim bu seneye. Geçen sene
yaşadıklarımızdan sonra, çiftçi ve üreticimiz bu seneki fiyatları duyunca âdeta
beyninden vurulmuşa döndü. Sofralık elma, başında söylediğim gibi, 200-250 bin
lira idi ve bunu duyan çiftçimiz ve çiftçi kesimimiz bahçesinde elmayı toplamamaya,
hatta, geçen yıl elmalarını söken çiftçilerimize bu yıl elma bahçelerini sökme
gibi bir zorluk gösterdik.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; olay sadece bu değildir. Geçen sene traktörünü soğukhava
deposunda borcu karşılığı rehin bırakıp giden çiftçimiz bu sene ise elma kasası
alacak parayı bulamıyor. Yine, geçen sene malını elinden kaptıran tokatçıya
elmasını veren insan, elma parası ödenmediği halde aynı tokatçıya, aynı
dolandırıcıya elmasını vermek durumunda kalıyor; çıkış yolunu orada arıyor.
Oysaki, sizin hükümetiniz bunu görüyor; ama, maalesef, bu ülkede, dürüst insanların,
alınteriyle geçinen insanların, emeğiyle geçinen insanların emeğine saygı bir
tarafa, nerede tokatçı varsa ona saygı duyar gibi bir görünüm sergiliyoruz.
Satılık elma bahçeleri
çoğaldı. Ayrıca, şu anda nefes vermeyen çiftçi sizden serum bekliyor, serum.
Mustafa Kemal Atatürk'ün söylediği gibi, "köylü, çiftçinin efendisi"
dedi o güzel insan; ama, sizler, o güzel insanın efendi ettiği insanları
perişan bıraktınız, aç bıraktınız; yani, efendi perişan, efendi aç, efendi
güvensiz, efendi ne yapacağını şaşırmış durumdadır.
Kısacası, başka bir
konuya da değinmek istiyorum; çünkü, elmayı üç boyutta işlememiz gerekiyor;
elmanın ıskartası, dalında satılan elma, depoya konulan elma.
Bakın, bir de neler
yaptınız ve bazı bölgelerimizde bizim de Eğirdirimizde yaşadığımız gibi,
Köylere Hizmet Götürme Birliği kurdunuz; ama, Köylere Hizmet Birliği nereye
çalışıyor? O yörenin kaymakamı ve muhtarlarla; çiftçiler onun içinde yok ve Eğirdir'de
elma ıskartası 40 lira, 48 liraya satılıyor.
Birlikten yanayız; ama,
Birlikten yana olurken de şunu bilmeniz gerekir diye düşünüyorum: Birliği
işletmek devletin görevidir, sosyal devletin görevidir; değilse, çiftçinin
kendi malıyla kendine hizmet götürmeye çalışırsanız, sözünü ettiğiniz serbest
ekonomi piyasasını da ortadan kaldırırsanız ve alıma gelen o insanlara da tonaj
fazlalığı var diye soğuk savaş açar iseniz, trafik polislerini gönderirseniz,
öyle zannediyorum ki, çiftçi, ıskartasını da satamaz duruma gelmiştir.
BAŞKAN - Sayın Coşkuner,
lütfen, toparlayalım.
MEVLÜT COŞKUNER (Devamla)
- Toparlayacağım efendim.
Şu anda baktığımızda,
maalesef, 40 000 liraya elma satılmaktadır. Şunu anlamak mümkün değildir:
Eğirdir'de Asya Meyvesuyu Fabrikası var. Eğirdir'den o fabrikaya elma gitti mi
48 lira, Çivril'den geldiği zaman 85 000-90 000 lira; çünkü, niye, elma
tüccarları öyle anlaştı, fabrikalar öyle anlaştı, Köye Hizmet Götürme
Birliğiniz de o şekilde anlaştı.
BAŞKAN - Lütfen, son
cümlelerinizi söyleyin Mevlüt Bey; 4 dakikaya yakın aştınız.
MEVLÜT COŞKUNER (Devamla)
- Toparlıyorum efendim.
BAŞKAN - Neredeyse, bir
başka konuşma süresi olacak. Lütfen tamamlayın.
MEVLÜT COŞKUNER (Devamla)
- Toparlıyorum.
Eğer ki, siz hizmet
götürecekseniz, buraları kaymakamlara ve muhtarlara bırakma yerine, çiftçinin
içinde bulunduğu birlikleri oluşturun diye söylüyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son söz olarak da şöyle toparlıyorum: Akaryakıt borcunu,
işçiye olan borcunu, depo kirasını ödedikten sonra, eve gidemeyen çiftçimize
artık sahip çıkınız ve size şöyle sesleniyorum: Evet "sattım" diyor
bizim elmacı arkadaş, elmaları satıyor, evine gidiyor, hanımı "yemek yok,
sen elma satmadın mı" diyor "sen alışveriş yapacaktın ve erzak
getirecektin, ben de yemek yapacaktım; bende yemek yok, o zaman peynir ekmek
yersin" diyor. Siz, bu yıl elmaya teşvik verecek misiniz, ayrıca, kalıcı
bir çözüm bulacak mısınız, elmayı devlet politikası haline getirecek misiniz
diyorum. umarım, önümüzdeki sene, bu kürsüden, artık, kalmayan elmayı konuşma
durumuna AKP Hükümeti beni zorlamaz ya da hukuk tanımayarak; yani, hesap
soruyorum diye birilerine, iki rakibine, siyasî rakiplerine, fabrikalarına el
koyarak değil ya da hukuk tanımayarak değil, insanları işlemedikleri suçlardan
hücreye koyup…
BAŞKAN - Mevlüt Bey,
lütfen, toparlayın.
MEVLÜT COŞKUNER (Devamla)
- Bağlıyorum… Bağlıyorum efendim…
BAŞKAN - 6 dakikayı
geçtiniz yani…
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Hayır efendim, 11 dakikayı geçti.
BAŞKAN - Fazlası 6
dakika.
MEVLÜT COŞKUNER (Devamla)
- Bağlıyorum… Bağlıyorum…
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Memleket meselesi Sayın Başkan.
BAŞKAN - Anladım, anladım
da, belli süresi var.
MEVLÜT COŞKUNER (Devamla)
- ... suçluları hücrelere koyup, sonra intihar etmelerine seyirci kalmak
değildir. Memleketin gerçek gündemi iştir, aştır. Memur, çiftçi, köylü sizden
şunu beklemektedir: Sorunlarımızı çözün. Eğer sorunlarını çözemez iseniz, bu
ülkede bunun hesabı da sorulur diyorum.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker, Sayın Mevlüt Coşkuner'in konuşması üzerine,
Hükümet adına söz istedi.
Buyurun Sayın Eker.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Isparta
Milletvekilimiz Sayın Mevlüt Coşkuner'in gündemdışı yaptığı konuşmayla ilgili
cevap vermek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
ülkemiz dünya elma üretiminde Çin, Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa'dan
sonra dördüncü sırada yer almaktadır. 2004 yılında elma üretimimiz 2,1 milyon
ton iken, bu sene, hava şartlarının iyi seyretmesi ve üründeki periyodisite
nedeniyle, toplam üretimimizin 2,5 milyon ton olması beklenmektedir; yani,
önemli bir, yüzde 25'e varan bir üretim artışımız söz konusudur.
Yine, ülkemiz elma
üretiminde dünyada ilk sıralarda bulunmasına rağmen, ihracatımız çeşitli
sebeplerle, başta, yetiştirdiğimiz elma çeşitleri olmak üzere, bu sebeple,
üretimimizin ancak yüzde 1'ini ihraç edebiliyoruz ve yine, dünya ülkeleri
ihracat sıralamasında, 20 000 tonla ancak bu sıralamada 10 uncu sırada yer
alabiliyoruz.
Ülkemizin hemen hemen her
bölgesinde elma yetiştirilmekte; ancak, ilk sırayı Isparta İlimiz almaktadır
üretimde.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta)
- Sayın Bakan, bunu biliyoruz; çözüm bekliyoruz.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bunu sırasıyla Karaman, Niğde, Antalya, Denizli,
Konya, Kayseri, Çanakkale, İçel ve Bursa İlleri izlemektedir.
Isparta İlinde 176 000
dekar alanda yaklaşık 3 000 000 elma ağacında üretim yapılmakta. 2004 yılında
Isparta'da 527 000 ton olan elma üretimi, Türkiye'nin toplam elma üretiminin
yaklaşık yüzde 20'sine tekabül etmiş. Bu sene üretim daha da artıyor Isparta
İlimizde, 20 000 tonluk bir üretim artışı var ve 550 000 ton olması bekleniyor
2005 yılında.
Tabiî, üretim artışının
beraberinde getirdiği sorunlar olacak. Bunu bir miktar doğal karşılamak ve buna
da uygun çözümler geliştirmek gerekiyor. Tabiî, bunlardan, bu sorunlardan bir
tanesi, Isparta İlindeki elma üretimimizle ilgili. İlimizdeki elma ağaçlarının
yaklaşık yüzde 41'i verimi düşük ve yaşlanmış Amasya çeşidinden oluşmakta.
Ancak, üretilen elmanın yüzde 85'i golden delicious ve red delicious
çeşitlerinden oluşmakta. Hükümetimiz ve Bakanlığımız, tarımda bir strateji
ortaya koymuş ve destekleme politikalarını buna göre oluşturmaya başlamıştır.
Bu stratejinin en önemli ayağını da üretimde verimlilik, kalite ve pazar,
pazarlama konuları oluşturmaktadır. Bu çerçevede, Bakanlığımıza bağlı il müdürlüklerince,
kaliteli, yüksek standartta ve piyasada talep duyulan elma üretiminin
artırılmasına, il özel idare kaynakları da kullanılmak suretiyle modern ve
büyük ölçekli elma bahçelerinin tesisine yardımcı olunmaktadır, bunlar
desteklenmektedir.
Yine AK Parti İktidarı
döneminde, meyvecilikte bodur ve yarı bodur çeşitlerin yaygınlaştırılması için
yoğun çaba harcanmakta, bu sayede verimde yüzde 30 ilâ yüzde 50 oranında artış
yapan çeşitlerin desteklenmesi sağlanmaktadır. Bu gayretlerimiz sonucunda,
Isparta İlimizde de, son zamanlarda, red chief, gala grubu, fuji, summer red,
granny smith gibi yurtdışı ve turizm pazarında hemen kolay pazarlanabilen
çeşitlerin üretiminde önemli artışlar sağlanmıştır.
Üründeki dönemsel
artışlar ve ihracatta istenilen düzeylere gelememiş olmamız, elma fiyatlarının
dalgalı bir seyir izlemesine yol açmaktadır. Isparta İlimiz, çeşit ve kalite
yönünden diğer üretim bölgelerinden daha avantajlı durumdadır. Diğer
bölgelerdeki fiyatlara nispetle bu bölgedeki fiyatlar daha yüksek seyretmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
Bakanlığımız, üretimi verimli olan çeşitlere kaydırmak için çeşitli tedbirler
almaktadır. Bu bağlamda, dekar başına, sertifikalı klasik elma fidanına 30 YTL,
sertifikalı yarı bodur elma fidanına 100 YTL, sertifikalı bodur fidana 160 YTL
destek vermektedir.
Bunun yanında, Isparta
İlinde Eğirdir, Şarkikaraağaç ve merkez Çukurca Köyünde 3 800 adet yarı bodur,
17 000 adet tam bodur meyve fidanından oluşan elma bahçeleri tesis edilmiştir.
Bu bahçelerin tesisinde, ayrıca 33 000 YTL özel idare katkısı da sağlanmıştır.
Ürünün depolanmasına
gelince: İlimizde, yaklaşık 227 000 ton kapasiteli soğukhava deposu
bulunmaktadır, ki, bu, meyve pazarlanmasında, değerinin artırılmasında son
derece önemli bir kapasitedir. Hükümetimiz döneminde ise, 12 adet soğukhava
deposuna 5,6 trilyon TL kaynak ayrılarak, elma üreticimiz desteklenmiştir.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta)
- Sayın Bakanım, biz bunları çok iyi biliyoruz, bütün Ispartalı biliyor;
depolardaki elma ne olacak?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Tarımsal ürünlerin pazarlanmasında, üretimin…
Pazarlama, üretimin vazgeçilmez bir aşamasıdır. Bu nedenle, ürünlerin piyasaya
arzından önce, sınıflama, boylama ve ambalajlama işlemlerinin yanı sıra,
dayanıklılığın artırılabilmesi ve kalitenin korunması için sarartma, ilaçlama,
kurutma, mumlama ve soğuk muhafaza gibi işlemlerden geçirilmesi önemlidir.
2006 yılında, tüm ülke
çapında uygulanacak olan Köy Bazlı Yatırım Programıyla, bu hizmetler, hibe
projeleri olarak üreticimizin emrine sunulacaktır, hizmetine girecektir.
İthalat ve ihracatla
ilgili olarak, tabiî birtakım çalışmalarımız var.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta)
- Onu söyleyin…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Ama, Sayın Vekilim, onları özel olarak konuşalım.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta)
- Tamam…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Yani, bu kürsüde... Her şey, her zaman, her yerde
konuşulmaz; onları özel olarak konuşuruz.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Ama, köylü bir şey bekliyor Sayın Bakan, bir şey bekliyor…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Köylümüze o bilgi gider, siz merak etmeyin. Biz,
gerekli tedbirleri alıyoruz. Ondan endişeniz olmasın. (CHP sıralarından
gürültüler)
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Niye konuşuyorsun o zaman?!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Bakanlığımız tarafından,
soruna köklü çözüm bulabilmek için, hükümet programında kısa vadede yapılması
gereken yasal düzenlemeler içerisinde yer alan üretici birlikleri çıkarılmış ve
bununla ilgili uygulama yönetmeliği de yayımlanmıştır. Böylece, üreticilerin
üretimden pazarlamaya kadar etkin görev yapacakları şekilde örgütlenmelerinin
önü açılmış olacaktır. Yani, artık, üretici, kendi sorununu, örgütlenmek
suretiyle pazarlama sorununu da aşacak bir duruma gelmiştir, gelecektir. Bunun
dışında başka bir yol, eski modellerde olduğu gibi, yani, devlet bütün ürünleri
alıp, bunları bizzat kendisi, devletin sırtından pazarlama fonksiyonuna
kavuşması mümkün değildir. Dünyanın hiçbir yerinde de artık bu sistem
işlememekte, çalışmamaktadır, herkes o sistemi terk etmiştir. Biz de, yeni bir
dönemde, üreticilerimizin bu sorunlarını aşabilmeleri için gerekli mevzuatı
oluşturduk, kendilerine bu konuda malî destekler de sağlıyoruz. Her türlü
yardımı yapıyoruz ki, bu pazarlama sorununu kendileri aşsınlar.
Değerli arkadaşlarım,
Bakanlığımıza bağlı araştırma enstitüleri tarafından, yine, bu konularda,
ıslah, adaptasyon, iç ve dış pazar isteklerine yönelik yeni çeşit geliştirme ve
ziraî mücadele konularında yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Bütün bunların
hepsi, Hükümet tarafından, Bakanlık tarafından sağlanan hizmetler ve
desteklerdir.
Elma konusunda 22 adet
çalışma yapılmaktadır şu anda. Bunun 18 adedi Isparta Eğirdir Bahçe Bitkileri
Araştırma Enstitülerinde yapılmaktadır. Yine, genel olarak Isparta'daki
üreticilerimizi, Isparta'daki çiftçilerimizi desteklemek bakımından, 2005 yılı
içerisinde 11 trilyon TL DGD ödemesi yapılmış, 2,5 trilyon TL mazot
desteklemesi yapılmış, 1,6 trilyon TL gübre desteği ödemesi yapılmış ve
hayvancılık desteklemeleri için de 1 trilyon lira para ödenmiştir. Bunlar,
Isparta'daki ürecilerimizin, çiftçilerimizin daha iyi bir üretim yapmalarını
temin etmek gayesiyle yapılan çalışmaların bir kısmıdır. Bundan sonra da bizim
destekleme çalışmalarımız devam edecektir.
Ben, bu duygularla, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı
üçüncü söz, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Yükseköğretim Kurumu ve hukuk hakkında
söz isteyen, Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay'a aittir.
Buyurun Sayın Tomanbay.
(CHP sıralarından alkışlar)
3.- Ankara
Milletvekili Mehmet Tomanbay'ın, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörünün
tutuklanması olayının adlî olmayan boyutuna ilişkin gündemdışı konuşması ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı
MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; milletvekilleri olarak sahip olduğumuz sosyal konum ve
bu konuma bağlı olarak yüklendiğimiz sorumluluk, herkese nasip olmayan, onurlu,
korunması ve iyi değerlendirilmesi çok gerekli ulusal bir görevdir.
Milletvekillerinin arasından başbakanlar, bakanlar, cumhurbaşkanları çıkar;
ama, halkın gözü milletvekillerindedir; sorunları karşısında çözümleri, oy
verdiği vekillerinden bekler.
Peki, bizler ne
yapıyoruz; ne oluyor dahi diyemeden, günübirlik siyasî söylemlerin arkasında
savrulup duruyoruz.
Dünyada ve ülkemizde,
kaygı verici boyutlarda olaylar oluyor; Fransa kaynıyor, Ortadoğu kan revan
içinde. Ülkemiz de, ne yazık ki, bu kargaşadan payını hızla almaya başladı.
Güneydoğu, uzun yıllardan sonra ilk defa, sonra, çok ciddî ve acı olaylara
sahne olmaya başlıyor; ülkemiz, kan ve gözyaşıyla tekrar karşılaştı; Şemdinli
Yüksekova bir bilmece; işsizlik hâlâ ciddî bir sorun; yoksulluk, açlık ve
hastalıklar yurttaşlarımızı çökertmiş; eğitim-öğretim ise, simsar pazarında.
Sorunlarımızın listesi çok uzun.
Ben, Yüce Meclisimizde,
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörünün tutuklanmasıyla ilgili konunun adlî olmayan
boyutunu dile getirmek için söz aldım.
Sayın milletvekilleri,
her birimizin içinde doğru ile yanlışı ayıran insanî bir seçim mekanizması var.
Geliniz, hep birlikte, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi olayını, siyasî
kanaatlerimizi bir tarafa koyarak, içimizdeki bu insanî mekanizmanın yardımıyla
irdeleyelim, olaylara farklı bir boyuttan bakmaya çalışalım.
Van'da ne olmuş; Van
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü tutuklanmış. Sonra ne olmuş; üniversite
rektörleri ve YÖK Başkanı, ciddî bir sorumluluk üstlenerek, Sayın Adalet
Bakanına gitmişler, adalet aramak için gitmişler. Ne görüşmüşler, ne
konuşmuşlar bilemiyoruz; ancak, bundan sonraki sahneler ilginç. Ziyaret sonrası
Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek'in demeci; bakın ne diyor: "Rektörler
Bakanlığı bastılar." "Kaç kişiydiler?" "70 rektörden
fazla." Herhangi bir saldırganlıkları oldu mu? "Yok."
MEHMET KARTAL (Van) -
Çeteye girer o zaman!
MEHMET TOMANBAY (Devamla)
- Bu nasıl baskın o zaman?! Cevap yok,
sessizlik var.
Bu arada, ne yazık ki,
son olarak bir intihar... Çıkar çetesi kurmakla suçlanan, 125 gündür hâkim
karşısına çıkarılmayan Üniversite Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı
intihar ediyor. Adalet Bakanımız Sayın Cemil Çiçek'ten yeni açıklamalar:
"Enver Arpalı, intihar edeceği yolunda, hapishane müdürüne ya da infaz
savcısına başvurmamıştır." Hazırlık soruşturması, değil dört ay, dört yıl,
on yıl sürebilirmiş! Bunlar davanın esenliği için olurmuş!
Değerli milletvekilleri,
bu demeçleri dinledikten sonra, Adalet Bakanına "Sayın Bakanım, siz iyi
misiniz acaba" diye hep beraber sormamız gerekmez mi? Çünkü, bakın, Sayın
Bakanın bu akıl almaz açıklamalarından iki gün sonra dava açıldı. Enver
Arpalı'nın ölümü bekleniyormuş sanki.
Sayın milletvekilleri,
Van olayındaki iddia doğrudur ya da değildir, bilmiyoruz; yüce yargımız
kendisine yakışır bir biçimde bunu çözecektir.
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- Kesinlikle.
MEHMET TOMANBAY (Devamla)
- Ancak, Sayın Adalet Bakanının Van
olayında gösterdiği duyarlılığı Konya'daki, Yozgat'taki, başka illerimizdeki
İslamî holdinglerden yankılanan ve samimî inançlı vatandaşlarımızın canını
yakan pis iddialara karşı göstermesini beklemek hakkımız değil mi? Öte yandan,
İstanbul'un efesi kim, hangi bakanın oğlu? Ankara'nın efesi, bakan oğlu değil
de başkan oğlu mu? Bunların yarattığı korkulardan ne haber?
Sayın Adalet Bakanı, bir
gazetemiz, ilk soruşturmayı açan savcı beyi, taltifen Maraş İli Başsavcılığına
atadığınızı yazmaktadır. Bu olay, siyasetin yargıya müdahalesi anlamına
gelmiyor mu? Yani, siyaset sahnemiz toz duman. Neler var? neler yok ki...
Üniversite, türban, Şemdinli, Yüksekova, satırlı bıçaklı kavgalar, ölümler ve
böyle bir ortamda en önemlisi Meclis Başkanımızın ense tokatlaması. Bir
gazetecinin sorusu üzerine bakın ne diyor Meclis Başkanı: "Evet, Cumhurbaşkanıyla
aramızda soğukluk, havaların soğukluğundandır. Her gün birbirimizin ensesine
tokat atacak halimiz yok ya!"
Değerli arkadaşlarım,
yasamanın başkanı yürütmenin işlerine karışırken, adabımıza yakışmayan sözler
söylüyor. Ne zamandan beri Meclis Başkanları Cumhurbaşkanının ensesine tokat
atıyor? Ankara'da sergilenen bu tablo yurttaşlarımıza nasıl yansıyor? Adap ve
edep bu mudur?
ENVER YILMAZ (Ordu) -
Meclis Başkanı "atacak değiliz" diye söylüyor.
MEHMET TOMANBAY (Devamla)
- Öte yandan, Sayın Başbakan da, kendisini ve partinizi iktidara taşıyan
demokrasi işleyişini çökertecek davranışlar sergiliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen,
toparlayın Sayın Tomanbay, süreniz doldu.
MEHMET TOMANBAY (Devamla)
- Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Büyük gayretlerle girmek
istenilen Avrupa Birliğine uymayan bir tavırla, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kararına karşı çıkıyor. Bu mahkemeye, kendi yardımcısı, Dışişleri
Bakanı Sayın Gül, eşi için gitmemiş miydi? Bu mahkeme o zaman adildi de şimdi
mi değil? Bunlar unutuldu mu? Bu davada, bir tarafta kişi varsa, diğer tarafta
da Türkiye Cumhuriyeti Devleti vardır. "Bu karar kişiseldir"
denilirken ve iş ne yazık ki ulemaya devredilirken, anayasal demokratik düzenimizin
reddedildiği düşünülmemekte midir?
Yine, ayrıca, Sayın
Başbakandan, İçtüzük kurallarına uygun şekilde sorduğumuz sorularımıza süresi
içinde yanıt verilmesini beklemek de hakkımızdır elbette; ama, ne yazık ki,
kendisine Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi olaylarının altında ne yattığını 26
Temmuz 2005 tarihinde sorduğum soru önergeme, İçtüzüğün tanıdığı 15 günlük
yanıt süresine rağmen, bakınız, 3 aya yakın bir süredir hâlâ yanıt alamadım.
Sayın Züheyir Amber de aynı doğrultuda sorusuna süresinde yanıt alamamış.
Parlamentoya, milletvekillerinin denetim haklarına gösterilen saygı bu mudur?!
Ülkemizin üç erkinden biri olan Parlamentoya ve milletvekillerinin denetim
haklarına saygı göstermeyen bir Başbakan, acaba, gerçekten, bir diğer erk olan
yargı erkine ve kişi haklarına saygı gösterebilir mi?! Acaba bu yaklaşımı
nedeniyle mi uzunca bir süreden beri ülkemizin üniversitelerinin değerli
rektörlerini, bilim adamlarını, üniversitelerimiz ve TÜBİTAK gibi bilim
kuruluşlarımızı ayaklar altına alırken işi ulemaya devretmektedir?!
Sayın Başbakanımız,
Şemdinli ve Yüksekova'daki yurttaşlarımızdan teenni bekliyor. Ne demektir
teenni? Türkçe sözlükteki anlamı şu: İlerisinin düşünülerek davranılması. Sayın
Başbakan, yeni açıklamalarla, işi ulemaya işi devretmediğini söylüyor bugünkü
haberlerde.
BAŞKAN- Toparlayın
lütfen.
MEHMET TOMANBAY
(Devamla)- Toparlıyorum, bitiyor efendim.
Başbakana düşünmeden
konuşmak, yani, teennisiz konuşmak uygun düşse bile, Türkiye Cumhuriyetine
uygun düşmemektedir. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Hukuk devletini
yönetenler, kendilerini hukuk kuralları ve yasalarla bağlı sayarlar. Bu açıdan,
Sayın Başbakan, danışacağınız tek kurul, büyük milletimizin oylarıyla seçilen
milletvekillerinden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisidir; aksi halde, hiç
kimsenin teennisiz konuşarak, ulemadan yetki alıp Türkiye Cumhuriyetini yönetme
hakkı yoktur.
BAŞKAN- Toparlayın
lütfen.
MEHMET TOMANBAY
(Devamla)- Anadolu toprağının her insanı, dengesiz söylemlerden ve şu andaki iç
kargaşadan çok rahatsızdır. Dilerim, sağduyu egemen olur, barış, iş, üretim,
adil paylaşım ve adalet isteyen halkımızın istekleri hükümetimizin gerçek
gündemini oluşturmaya başlar.
Büyük ulusumuzun değerli
milletvekilleri, sizleri bu konularda düşünmeye davet ediyorum.
Saygılarımla. (CHP ve
Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Ankara
Milletvekili Mehmet Tomanbay'ın gündemdışı konuşması üzerine Hükümet adına söz
isteyen Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ankara
Milletvekili Sayın Mehmet Tomanbay'ın Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde meydana
gelen olaylar ve bugünlerde Türkiye'de gündemde olan bazı olaylarla ilgili
görüşlerini içeren gündemdışı konuşması üzerine, Hükümet adına cevap vermek
üzere, huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Tomanbay, Van
Yüzüncü Yıl Üniversitesinde meydana gelen, özellikle, Sayın Rektörün
tutuklanması sonucunu doğuran ve halihazırda devam eden olayların adlî olmayan
boyutuna değineceğini ifade etti. Değerli arkadaşlarım, Van Milletvekili
olarak, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinin eski bir öğretim üyesi olarak, Van
Yüzüncü Yıl Üniversitesinde 25 000 000 dolarlık dış kredi ihalesiyle ilgili ne
yapmak istendiğini, hangi araçların, hangi alet ve edevatın alındığını, alınmak
istendiğini, bunların safhasını bilen bir arkadaşınız olarak, şunu çok net bir
şekilde ifade etmek istiyorum: Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde meydana gelen
olayların adlî olmayan bir boyutu söz konusu değildir. Adlî olmayan bir boyut
söz konusu değildir derken, bunu delilli, ispatlı olarak ifade edebilirim.
Huzurlarınızda bunu sizlerle paylaşacağım. Şu anda mesele yargıda olduğu için,
şu anda Sayın Rektör hastanede olduğu için, ben düşmüş insanı itmemek adına, bu
ahlakî zaafa düşmemek adına… (CHP sıralarından "Ne demek 'düşmüş'!"
sesleri, gürültüler)
HALUK KOÇ (Samsun) - Ne
demek "düşmüş"!.. Türkçeyi kullanırken lütfen, dikkat edin Sayın
Bakan!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Efendim, şu anda hasta… (CHP ve Anavatan Partisi
sıralarından gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya) -
Hasta diyebilirsiniz…
ZÜHEYİR AMBER (Hatay) -
Olur mu canım; "düşmüş" değil, düşürmüşsünüz!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Hayır "düşmüş"ü… (CHP ve Anavatan Partisi
sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlar...
Bakın, arkadaşlar, müsaade edin…
BAŞKAN - Bir dakika Sayın
Bakan… Sayın Bakan…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bir insan tökezleyebilir, yere düşebilir. Müsaade
edin; ben, ne demek istediğini bilen bir insanım ve bunu izah edeyim. Şu anda
Sayın Rektör hastanede. Onunla ilgili konu şu anda yargıda olduğu için…
Bakın, bugün gazetelere
yansıdı. Önceki gün burada yaptığım bazı açıklamalarda da ifade ettim. Meseleyi
Sayın Başbakan da siz de biz de sorumluluk konumunda olan bütün insanlar,
elbette konuşmalarında teenniye başvuracaklar, elbette itidalden
vazgeçmeyecekler. Herkes bunu yapmak zorundadır. Bu konuyla ilgili olarak,
bakın, başlangıçta konuşmalar yapıldı. Sayın YÖK Başkanı, rektörlerle birlikte
Sayın Adalet Bakanına gitti ve Sayın Tomanbay diyor ki: "Adalet aramaya
gittiler."
Değerli arkadaşlar,
Adalet Bakanlığı, adalet mekanizmasının lojistik ihtiyacını karşılar. Hepiniz
söylemiyor musunuz ki, Adalet Bakanı siyasî bir kişiliktir, Adalet Bakanı
icranın oradaki bir temsilcisidir. Neticede, adaletin aranacağı yer Adalet
Bakanının makamı değil, adalet aranacak yer mahkemelerdir.
MEHMET IŞIK (Giresun) -
İddianame niye hazırlanıyor?!
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) -
Savcıyı kim atıyor?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, bir şey daha söylüyorum: Sayın Adalet Bakanı
"burayı bastılar" falan demedi. Sayın Adalet Bakanı dedi ki, bir
manada: "Bir gövde gösterisi, bir güç gösterisi gibi, 60 kişinin benim
makamıma gelerek bunu bana iletmesi gerekmez, birkaç temsilci de gelip aynı
şeyi söyleyebilirdi." Sayın Adalet Bakanının söylediği budur.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) -
Şartlı kabul yani...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Öte yandan.. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından
gürültüler)
Bakın arkadaşlar, lütfen
ama…
Yargıyla ilgili olarak,
soruşturmayla ilgili olarak, gerek basın mensupları tarafından birçok şey
yazılıp çiziliyor gerekse muhalefet partileri tarafından birçok şey söyleniyor.
Savcılar… Bakın dün bir arkadaşımız burada dile getirdi. Savcı kalkıp bir basın
toplantısı yaptığı zaman, bütün yüklenmelere cevap verdiği zaman bu suç teşkil
ediyor savcı açısından ve savcı için bir inceleme, soruşturma konusu oluyor;
ama, Adalet Bakanı, bir siyasî kişilik olarak, en azından prosedürle ilgili
olarak ne olup bitiyor, bunu kamuoyuyla paylaşmak zorundadır. Bakın, bunu
yaptığı zaman, bu yargıya müdahale gibi oluyor, yapmadığı zaman bir başka şey
oluyor. Dolayısıyla, adalet aranacak merci mahkemelerdir, hukuktur. Bunun
altını çizmemiz lazım.
Ben, daha önce, sayın
rektörlerin Van'a gitmesiyle ilgili olarak şunu söyledim: Bugün herhangi bir
bakan, diyelim ki, kendi bir elemanının yargılanmasıyla ilgili olarak
Yargıtayın önüne, Danıştayın önüne gider, bütün teşkilatını toplar orada basın
toplantısı düzenlerse, bu yargıya müdahale olur mu olmaz mı?
AHMET SIRRI ÖZBEK
(İstanbul) - Olmaz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bakın, Türk Ceza Kanununun 288 inci maddesi
çok nettir değerli arkadaşlarım. Türk Ceza Kanununun 288 inci maddesini
okursak, bunun ne anlama geldiğini hepimiz çok iyi biliriz.
Diğer taraftan, değerli
arkadaşlar, Türkiye'de, şu anda, bir taraftan terör örgütü tarafından bir
kargaşa çıkarılmak isteniyor. Herkes şunu çok iyi biliyor değerli milletvekili
arkadaşlarım: Muhalefet de olsanız, iktidar da olsak, bizim millete karşı bir
sorumluluğumuz var. Yerli yabancı herkes şunu kabul ediyor; diyorlar ki:
"Bugün Türkiye'de özelleştirme, gerçekten, tarih boyunca olmamış şekilde,
başarılı bir şekilde yürütülüyor. (CHP sıralarından gürültüler)
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Nasıl başarılı?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Enflasyon, bakın, yüzde 5'e doğru gidiyor. Faizler
yüzde 14'e düştü arkadaşlar. Dövizde istikrar var, borsada istikrar var. (CHP
sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
Vatandaş sokakta kapkaççılardan gezemiyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bütün bunlar olurken, bakın, inşaat sektöründe
patlama var, inşaat sektöründe büyük bir gayret, büyük bir hareketlilik var.
Türkiye bütün dünyanın âdeta cazibe merkezi haline geldi, dünya Türkiye'yi
konuşuyor.
Şimdi, bütün bunlar
meydana gelirken, hep, bakın, Türkiye ne zaman take off noktasına gelse, ne
zaman uçak başını kaldırsa, havalansa, birisi tutup çekmeye çalışır.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Rektör kendisini mi tutuklattı?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, Şemdinli olayları, Yüksekova olayları,
Van'da patlayan mayınlar; bunlar tesadüfî şeyler değildir, bunun farkında
olalım. Biz, bunu hükümete karşı bir muhalefet unsuru olarak kullanacağız diye
özellikle bu kargaşayı, bu kaos ortamını yaratmaya çalışan insanların ekmeğine
yağ sürmüş olmayalım. Bunu elbette yapalım.
Bakın, Sayın Meclis
Başkanımız bir basın toplantısı düzenledi. Ben kendisini dikkatle dinledim.
Birçok televizyon kanalı canlı olarak verdi. Sayın Meclis Başkanına soruldu;
dendi ki: "Sizin Sayın Cumhurbaşkanıyla aranızda bir soğukluk mu
var?" Sayın Meclis Başkanının söylediğini ben şöyle anlıyorum; başkası
başka türlü anlayabilir: "Biz devlet adamıyız, ne zaman, nerede,
birbirimize nasıl muhatap olacağımızı bilen insanlarız. Sayın Cumhurbaşkanıyla
karşılaşınca, elbette, bir Meclis Başkanının yapacağı şey el sıkışmaktır.
Bakın, ensesine değil, birbirimizin sırtına her gün tokat atamayız manasında.
Yani, biz, sevdiğimiz arkadaşımızın, elimizi sırtına da vururuz, onunla
şakalaşırız. Sayın Meclis Başkanı, devlet adamı ciddiyeti bunu gerektirir
anlamında bir benzetmede bulunmuştur. Şimdi, bunu buraya getirip taşımanın ne
anlamı var allahaşkına?! Bunu, Sayın Meclis Başkanının aleyhinde kullanmanın ne
anlamı var?! Sayın Meclis Başkanı, Sayın Cumhurbaşkanının ensesine tokat
atmadan söz etmeyecek kadar siyasî terbiyeye, nezakete sahip bir insandır.
Lütfen… (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, Sayın Tomanbay
dedi ki: "Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde meydana gelen bir olayla ilgili
olarak, Sayın Başbakana yazılı soru önergesi verdik ve buna cevap
gelmedi."
Değerli arkadaşlarım, bir
milletvekilinin, yani, denetim hakkını elinde bulunduran milletvekillerinin,
milletvekili arkadaşlarımızın yazılı soru sorma, sözlü soru sorma ve bunlara
cevap isteme hakkı, şüphesiz ki, en önemli haklardan birisidir. Yasama
Meclisinin en önemli görevlerinden birisi de denetimdir; ama, takdir edersiniz
ki, şu anda, Sayın Başbakan size bir cevap yazsa Sayın Tomanbay, dese ki
"Sayın Tomanbay, bu mesele şu anda yargıdadır. Şu anda, bununla ilgili
gerekli tahkikat, soruşturma, ve sair devam ediyor. Bu sonuçlandığı zaman, biz
bunun sonucunu aldığımız zaman size bildireceğiz" diye bir cevap yazsa, bu
sefer çıkıp diyeceksiniz ki "bu benim cevabım değildi." Şu anda
tahkikatı devam eden, mahkemede olan bir meseleyle ilgili ve siyasî boyutu
olmayan bir meseleyle ilgili, adlî boyutu olan bir meseleyle ilgili, siz, Sayın
Başbakana soru soruyorsunuz. Sayın Başbakan, şüphesiz ki, belli yerlerden bunun
cevabını bekliyor ve size cevap verecektir. Bugüne kadar…
MEHMET TOMANBAY (Ankara)
- Bekliyorum ben…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Efendim, tabiî, bekleme hakkınızdır ve bu cevap da
gelecektir; onun için endişe etmenize gerek yok.
Şimdi, şunu da söyleyeyim
arkadaşlar: Sayın Başbakan… Bakın, sözümün başında söyledim. Elbette,
sorumluluk makamında olan Sayın Cumhurbaşkanından başlamak üzere, Sayın
Başbakan, bakanlar, milletvekilleri, Anamuhalefet, herkes teenniyle konuşmak
zorundadır. Ancak, birbirimizi itham ederken, lütfen, Parlamentonun mehabetine,
milletvekillerinin milletvekilliğinin sorumluluğuna yakışmayan ifadeler
kullanmayalım. Şimdi, Başbakanı teennisiz hareket etmekle itham eden, efendim
Başbakanı…
HASAN AYDIN (İstanbul) -
Teenni mi uygulamak zorunda?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Hayır, bakın, teennisiz konuşuyor…
Bakın, daha başka çeşitli
sözcü arkadaşlarımız yaptıkları bazı basın toplantılarında farklı ifadeler
kullanıyorlar.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye, soğuk savaş döneminde… Dünyada soğuk savaş dönemi devam ederken,
Türkiye'de de bunların çok ciddî iç yansımaları oldu, çok ciddî iç yansımaları
oldu, Türkiye'de kardeş kavgası oldu; bu, siyasete de yansıdı. Ondan önceki
dönemlerde, hatırlayacaksınız, sayın anamuhalefet partisi lideri, başbakandan
söz ederken "hükümetin başı" diye söz ederdi; o, onun ismini
zikretmeden söylerdi. Bunlar geride kaldı ve Türk Halkı bunları onaylamadı. Bakın,
bu tavır içerisinde olan insanları elinin tersiyle tarihin karanlıklarına
gömdü. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Sıra sizde!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, biz, birbirimize karşı,
tarihe karşı sorumlu olan insanlarız.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Demirel tarihte mi kaldı?! Yapmayın!
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Bunlar geride kaldı; barış zamanı, kardeşlik zamanı.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade eder misiniz…
Bakın, Kıbrıs davası,
Avrupa Birliği davamız, bizim yurt dışıyla olan, dış dünyayla olan bütün
ilişkilerimiz, bizim ihracatımız, bizim ithalatımız, sadece AK Partiyi
ilgilendiren bir mesele değil; Avrupa Birliği meselesini partilerüstü düşünmek
zorundayız, Türkiye'nin ihracatının artmasını partilerüstü düşünmek zorundayız,
ekonomik olarak Türkiye'nin saygın, daha saygın bir konumda olmasını
partilerüstü olarak düşünmek zorundayız. Elbette, hükümetin politikalarını eleştirme
hakkı muhalefet için her zaman söz konusudur. Bunun gibi, terör meselesini,
özellikle istirham ediyorum -bakın, ben, bölgenin bir milletvekiliyim, Van
Milletvekiliyim; o bölgeyi avucunun içi gibi bilen bir insanım, oranın
çocuğuyum ben- bu terör meselesini, lütfen, günlük siyasetin konusu yaparak…
HALUK KOÇ (Samsun) - Ne
günlük siyaseti?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - …terörden medet uman insanlara kesinlikle prim
vermeyelim, prim vermeyelim arkadaşlar. (CHP sıralarından gürültüler)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Yapmayın canım allahaşkına! Yapmayın! Ayıptır!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Ne demek terörden medet ummak?!
ATİLA EMEK (Antalya) - Ne
demek terörden medet uman?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Terör… Bakın, size bir şey söylüyorum; müsaade edin
arkadaşlar…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Böyle konuşmayın burada!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, Sayın Tomanbay…
ATİLA EMEK (Antalya) -
Kendinize dönün, bu konuda hükümet olarak ne yaptığınıza bir bakın!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ben, onu
söyleyeceğim, müsaade eder misiniz... Müsaade eder misiniz...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Ne demek terörden medet
ummak?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ben, bakın, terörden medet uman insanlara prim
vermeyelim diyorum; sizi, böyle bir ithamla itham etmedim ben. Lütfen…
Söyleneni iyi dinlerseniz…
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Aç tutanakları, öyle konuş!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, Şemdinli'de bir
olay meydana geldi. Başta Başbakanımız olmak üzere, Adalet Bakanımız, İçişleri
Bakanımız, bakın, sorumluluk makamında olan, asker, sivil, herkes şunu söyledi;
dedi ki: "Şemdinli'de meydana gelen olay esnasında, bu meselede dahli
olan, bu meselede, bu olayların meydana gelmesinde, patlamanın olmasında,
sonraki olaylarda, işin içinde olan, kim olursa olsun, kime dokunursa dokunsun,
nereye kadar giderse gitsin, biz, kararlılıkla -Başbakanımız bunu defalarca
söyledi- biz, bunu kararlılıkla, sonuna kadar götüreceğiz ve bunun
takipçisiyiz."
Şimdi, bakın,
Yüksekova'da, dün, bazı olaylar meydana geldi, Hakkâri'de bazı olaylar meydana
geldi, Van'da -biliyorsunuz- mayına çarpmaları sonucu 3 askerimiz şehit oldu.
Şimdi, bunlarla ilgili olarak, bir hükümetin ne yapması gerekiyorsa, icra gücü,
ne yapması gerekiyorsa bunlar yapılıyor arkadaşlar. Ne yapmamızı istiyorsunuz
şimdi?.. Bunlarla ilgili, sizin bildiğiniz eğer bir formül varsa, siz, bu
ülkenin saygıdeğer milletvekillerisiniz, muhalefet olarak sizin de millete
karşı sorumluluğunuz var; eğer, sizin elinizde iksir gibi bir çözüm varsa…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Terörle ilgili araştırma önergesini niye reddettiniz?!.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, bakın, içinizde, İçişleri Bakanlığı
yapmış insanlar var…
ATİLA EMEK (Antalya) -
Değerlendirelim dedik gelmediniz Sayın Bakanım…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar…
ATİLA EMEK (Antalya) -
Yani, yapmayın, etmeyin!...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Terörle ilgili Meclis araştırması istediğimizde niye reddettiniz?!.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar…
ATİLA EMEK (Antalya) -
Yine aynı noktaya geldik…
BAŞKAN - Karşılıklı
konuşmayalım…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, terör konusunda, hiçbirimizin hassasiyeti
diğerininkinden farklı olamaz. Bakın, bu ateş geldiği zaman, biriyle kalmaz,
herkesin canını yakar. Bütün halkımız, bütün memleketimiz, bütün insanımız,
bütün kurumlarımız bundan olumsuz olarak etkilenir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Günaydın!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Onun için…
O "günaydını"
kendinize söyleyin beyefendi!.. Çok…
ATİLA EMEK (Antalya) -
Yeni farkına vardınız…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Niye reddettiniz o araştırma önergemizi?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Evet, değerli arkadaşlarım…
BAŞKAN - Lütfen,
yerinizden konuşmayın arkadaşlar…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Biz, bakın, ben, Van meselesine tekrar gelerek
sözlerimi bağlamak istiyorum arkadaşlar. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde…
Bakın, bugün gazetelere yansıdı; ben, bir bayramda Van'a gitmişim. Bakın, ben,
bunu bundan önce söylemedim, böyle bir şey… Bakın, ben gazetelerden bunu
öğreniyorum. Ben Van'a gidiyorum ve Van'da… Bakın, Sayın Rektörün kasadaki
evrakları arasında çıkıyor; Millî Eğitim Bakanı Van'a geldi, Ş. Ş'nin evine
gitti, Ş. A'nın evinde kahvaltı yaptı, şununla buluştu, şuraya gitti…
Bakın, bilim yuvalarına
düşen… İçimizde birçok üniversite mensubu arkadaşımız var.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Herkesi fişliyor!..
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Gestapo!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Tomanbay saygıdeğer bir akademisyendir aynı
zamanda… Arkadaşlar, üniversitenin görevi, jurnal sistemi kurmak, hafiye
sistemi kurmak değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Netice itibariyle, bakın,
üniversite, bilimsel araştırmanın yapıldığı yerdir ve orada, daha… Bakın,
dediğim gibi, bu, mahkemede olduğu için, şahsımla ilgilendiği için ve basına
yansıdığı için bunları söylüyorum. Bu konuda söylenecek çok şey var, ileride
bunları konuşuruz.
Hepinize en derin
saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan…
BAŞKAN - İçtüzük 69 uncu
maddeye göre söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Haluk
Koç'a söz veriyorum.
Buyurun Sayın Koç. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET TOMANBAY (Ankara)
- Efendim, bana da…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Neyle ilgili?..
BAŞKAN - Sizin
sözlerinizle ilgili.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Benim söylediğimde Sayın Grup Başkanvekilini ilgilendiren
ne var Sayın Başkan?
BAŞKAN - CHP'lilere
hitaben söylediğiniz sözlerin bir kısmı…
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Hiç CHP ismi geçmedi ki...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - CHP'li değerli milletvekilimiz gündemdışı konuşma yaptı,
ben de gündemdışı konuşma yaptım…
BAŞKAN - Sayın Bakan, bir
dakika dinleyin. Burada, Divanla birlikte tespit ettiğimiz cümle…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan…
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Divan katılmıyor efendim…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, Meclisi keyfî olarak idare ediyorsunuz…
BAŞKAN - Sizin
konuşmalarınızı izledim…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Keyfî olarak idare ediyorsunuz…
BAŞKAN - Keyfî olarak
idare edecek olsak, izlemezdik.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Ben umarım ki, eğer yeni bir sataşmaya yol verirse ve siz
de…
NAİL KAMACI (Antalya) -
Siz mi idare ediyorsunuz toplantıyı?! Sayın Başkan orada…
BAŞKAN - Kim sataşmaya
neden olursa, sataşılan kimseye söz hakkı vermek bizim görevimizdir.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Ortada bir şey yok ki…
BAŞKAN - Şimdi, Sayın
Koç'a sözü verdik, Sayın Koç açıklayacak durumu.
Buyurun Sayın Koç.
V.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun
Milletvekili Haluk Koç'un, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, konuşmasında,
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
HALUK KOÇ (Samsun) -
Ortada çok şey olduğuna inandığım için ve doğrudan Cumhuriyet Halk Partisi
Grubuna dönerek,terörden medet uman bir siyasetin peşinde koşmakla itham
edildik. Bundan daha doğal bir şey olamaz cevap hakkı kullanmak kadar. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
Değerli
arkadaşlarım, ben doktorun nöbetçi olanını biliyorum, itfaiye erinin nöbetçi
olanını biliyorum, siyasette grup başkanvekilinin de nöbetçi olanını biliyorum;
ama, hiç bakanın nöbetçi olduğunu bilmiyorum. Terör konuşuluyor, terörle ilgili
birtakım değerlendirmeler yapılıyor, İçişleri Bakanı burada yok.
SELAMİ UZUN (Sivas) -
Konu terör değil ki…
HALUK KOÇ (Devamla) -
Şimdi, değerli arkadaşlarım…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
İçişleri Bakanı karşında, karşında.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Buyurun, gelsin.
Adalet Bakanıyla ilgili,
yargıyla ilgili değişik suçlamalar, değişik değerlendirmeler yapılıyor; Adalet
Bakanı ortada yok. Fakat, Millî Eğitim Bakanı mı, yoksa Van'dan sorumlu Millî
Eğitim Bakanı mı, Sayın Hüseyin Çelik, burada, her konuda ve o kadar
-kendisinden özür diliyorum; ama, bunu söylemek zorundayım- sığ
değerlendirmeler yapıyor ki.
Bir şeyi sizlerle
paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Bakın, şimdi, terör yükseliyor son
günlerde. Sayın Millî Eğitim Bakanının bunu nedene bağlaması şu: Türkiye'de
ekonomi -birtakım parametreler söyledi- son derece iyi gidiyor, Türkiye
yükseliyor -kendi deyimiyle, zaman zaman Arapça, Farsça, şimdi İngilizce de
kullanmaya başladı, take off pozisyonundaki uçak benzetmesi yaptı- terör o
yüzden çıkarılıyor! Değerli arkadaşlarım, bu kadar sığ bir terör değerlendirmesi
olabilir mi?!
Türkiye'nin 1983'lü,
1984'lü yıllardan beri maruz olduğu bölücü terör örgütünün arkasındaki siyasî
hesabı hiç gündeme almayan bir hükümet yetkilisi, terörü "Türkiye ekonomik
olarak iyi gidiyor, o yüzden Türkiye'ye çelme takmak için terör provoke
ediliyor" diye değerlendirebilir mi bu kürsüden?!
BAŞKAN - Sayın Koç…
HALUK KOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, yapmayın, insaf edin!.. Ve ondan sonra, 19 Eylül günü
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun Türkiye Büyük Millet Meclisini, yükselen terör
konusunda…
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Senin değerlendirmelerini alalım.
HALUK KOÇ (Devamla) - ...
olağanüstü görüşme yapmak üzere, bir genel görüşme çerçevesinde toplantıya
davet ettiğinde…Madem bilgi vermek istiyordunuz Sayın Bakan, o gün siz de
koridordaydınız, siz de yoktunuz, siz de girmediniz buraya.
BAŞKAN - Sayın Koç,
lütfen sataşma konusuna gelin.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Efendim, Parlamento iki hafta sonra açılacak. 3 Ekim müzakere tarihi başlamadan
önce Avrupa Birliği ne der bahanesiyle, böyle bir olaydan kaçmak yakıştı mı
değerli arkadaşlar?! Yapmayın; özeleştiri de yapın.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, bunların hangisi sataşma?
BAŞKAN - Bir dakika…
HALUK KOÇ (Devamla) -
Sayın Millî Eğitim Bakanı burada herkesi savunuyor. Ben, size çok açık
söylüyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanıyla ilgili değerlendirmeleri.
Gözünüzü seveyim, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, bütün siyasî
partilerin, burada temsilcisi bulunan, herkesin başkanıdır, bu Parlamentonun
başkanıdır.
Bakın, İçtüzük madde 14,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının görevleri var, hepsini okumayacağım,
açın okuyun; ama, burada, Türkiye'nin ulusal güvenliğini ilgilendiren casus
belli konusunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının açıklama yapma görevi
yok değerli arkadaşlar. Türkiye'nin temel siyasî konularında, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanının, bir siyasî taraf olarak açıklama yapma görevi yok
burada değerli arkadaşlarım. (AK Parti sıralarından gürültüler)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Bir dakika Sayın
Bakan.
Sayın Koç…
HALUK KOÇ (Devamla) -
Bunlar eleştirilerdir. Bu eleştirileri, Sayın Millî Eğitim Bakanı, çeviriyor,
çeviriyor; terörden medet ummakla Cumhuriyet Halk Partisi Grubunu suçluyor.
Lütfen, terörü iyi
değerlendirin. Eğer bu kafada terör değerlendirmesine devam ederseniz, çok
yanılırsınız. Çok yanılırsınız!.. Çok yanılırsınız!..
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - Yanlış anlaşıldı, öyle değil.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Hep söylüyorsunuz, sonra yanlış anlaşıldı!
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Açın, tutanakları okuyun.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Yani, efendim, din ulemasından bahsediyorsunuz; yanlış anlaşıldı. Terör
değerlendirmesini bu şekilde bağlıyorsunuz; yanlış anlaşıldı. Allahaşkına
yapmayın, bir yanlış anlaşılır, iki yanlış anlaşılır; sonuçta tümü külliyen
yanlış olur. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlarım,
sonra, Sayın Millî Eğitim Bakanı, karşısındaki siyasî muhataplarını böyle taciz
konusunda da son derece usta bir kişi, bunu da teslim etmek gerekir; ama, şunu
unutmasın; aynı şekilde…
SELAMİ UZUN (Sivas) -
Sataşmayla ilgili konuş.
HALUK KOÇ (Devamla) - Ben
görevimi yapıyorum… Ben görevimi yapıyorum… Siz de keşke yapsanız o görevinizi,
millete karşı görevinizi yapsanız.
SELAMİ UZUN (Sivas) -
Efendim, iyi yapıyoruz biz de görevimizi.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Bakın "düşmüş bir kişi hakkında konuşmak istemem." Bu tabir hoş mu?
Bu tabir hoş mu? Uyarılınca... hastaneye gitmek, düşmek midir? Düşmek midir? O
dava farklı bir şekilde sonuçlanırsa ne yapacaksınız? Ne yapacaksınız?
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Hiçbir şey yapmayacağız.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Hiçbir şey yapmayacaksınız, sadece mahcup olacaksınız, milletin önünde mahcup
olacaksınız.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Olmayız.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Göreceksiniz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Bize ne ya!
HALUK KOÇ (Devamla) -
Onun için, Millî Eğitim Bakanının, terör konusundaki, terör bağlantıları
konusundaki açıklamalarını bir gaf olarak değerlendiriyorum ve Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetinin, yürütme göreviyle yükümlü bir bakanının, terör sorununa
bu bağlamda yaklaşmasını… Söyleyecek sıfat bulamıyorum; sadece kamuoyunun
takdirine bırakıyorum!
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Yazık, Türk Milletine yazık, bu kafayla!..
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET TOMANBAY (Ankara)
- Sayın Başkan, ismimi kullanarak terörle bağdaştırdı. Lütfen, birkaç cümleyle
açıklamak istiyorum. (AK Parti sıralarından "Grup Başkanvekili cevap
verdi" sesleri)
BAŞKAN - Bir dakika…
Değerli arkadaşlarım, bir
defa, konuları açık ortaya koyalım. Ben, burada, Divanı yöneten Başkan olarak,
Sayın Bakanın konuşmasında, şu yaklaşımı gördüm: Eğer Sayın Bakan, genel olarak
"teröre alet ve teröre destek olmamak gerekir" deseydi… (AK Parti
sıralarından "Öyle dedi" sesleri)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Öyle dedim.
BAŞKAN - Bir dakika…
Sizin söylediğinizi,
tutanakları getirtir görürüz. Teröre alet olmayın, demeye getirdiniz.
Olmamanızı dileriz dedik… Böyle olunca, sataşma niteliğinde gördüğüm için söz
verdim Sayın Koç'a.
Onun dışında, sizinle
ilgili böyle bir sözü olmadı Sayın Bakanın.
MEHMET TOMANBAY (Ankara)
- Sayın Başkan, ismimi kullandı. Genel bir açıklama yapacağım, uzun
konuşmayacağım.
BAŞKAN - Hayır efendim,
bir dakika… Bir dakika Sayın Tomanbay.
Sayın Bakanın bu sözü,
muhalefette, CHP sıralarına yönelikti; şahsınıza yönelik değildi. CHP Grubu
adına da Sayın Haluk Koç, gerekli açıklamayı yaptı sataşma konusunda. Onun için
size söz veremiyorum; kusura bakmayın.
MEHMET TOMANBAY (Ankara)
- Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi için buradan söylememe izin verin.
Konuşmamda tek bir kelime
"terör" lafı geçmemiştir, hiçbir şekilde ağzıma o kelimeyi almadım.
Demek ki o kelimeyi Sayın Bakan, kendileri medet ummak için kullanmaya
başladılar. Dolayısıyla, böyle haksız bir konuşmayı yapmasınlar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Tutanakları da
inceleriz, bakarız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, Sayın Haluk Koç yapmış olduğu konuşmada,
benim söylemediğim bir şeyi bana izafe etti; beni sığ olmakla, gaf yapmakla
itham etti. Ben kürsüden cevap vermek üzere söz istiyorum.
BAŞKAN - Bir dakika Sayın
Bakan.
Yalnız anlaşalım,
birbirimizi tam anlayalım.
Sayın Koç özür dileyerek
o tabiri kullanmak zorunda kaldığını söyledi.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Özür dileyerek küfretseniz olur mu?!
BAŞKAN - Hayır, hayır…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Yapmayın…
BAŞKAN - Sayın Bakan,
Millî Eğitim Bakanı olarak… Tamam, doğru; yıllarca akademisyenlik yaptınız, hep
ders anlattınız; ama, bazen öğrenciler de dinlenir, insanlar da dinlenir. Benim
de sözlerimi bitirmeme müsaade edin, ondan sonra cevap verin. O bile, böyle
söylerken, özür dileyerek, konuşurken, o "sığ" kelimesinin uygun bir
sıfat olmadığını düşünerek konuşmuş. Ben de, bu kelimeyi, bu sıfatı kendinize
yakıştıramamanızı doğal karşılıyorum ve bu nedenle size söz veriyorum.
Dinleyince anlaşıyoruz
değil mi?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Tamam…
BAŞKAN - Buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Mümkünse kürsüden konuşayım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Yerinizden
istediğiniz için, yerinizden verdik.
Kısaca, kürsüden;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
2.- Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, konuşmasında,
ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle
konuşması
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; ben,
öncelikle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunu terörden medet ummakla itham
etmedim, böyle bir ifade asla kullanmadım. Dedim ki, bu tür hareketlerle, bu
tür davranışlarla, söylemlerle, terörden medet uman insanların ekmeğine yağ
sürmeyelim manasında, bir genel ifade kullandım. Bakın, genel bir ifade…
Şimdi, benim bu sözümden
hareketle, Sayın Koç, beni sığ bir değerlendirme yapmakla ve gaf yapmakla itham
etti. Bu üslubu kendisine yakıştırıyorsa, kendisine mübarek olsun, ona iade
ediyorum.
Başka bir şey… Değerli
arkadaşlar, bakın, biraz önce, Sayın Koç dedi ki "Meclis Başkanı, sadece
AK Partililerin Meclis Başkanı değil, hepimizin Meclis Başkanıdır."
Söylediği, yaptığı konuşmadaki en doğru söz buydu. Meclis Başkanı benim de
Meclis Başkanım olduğu için, ben de milletvekili olduğum için, Meclis
Başkanımızla ilgili olarak yapılmış olan, bana göre haksız olan bir
değerlendirmeye cevap verdim.
Ben, üç gündür, üst üste,
değerli muhalefet mensubu milletvekili arkadaşları önemsediğim için… Ben buraya
gelmeyerek…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Meclisi gerginleştirmek için…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Hayır… Onların konuşmalarına cevap vermeyebilirim;
ancak, bakın, Sayın Koç, yapılan konuşmalar, doğrudan, ilgili Bakan olarak
benimle ilgilidir. Benimle ilgili olmayan bir konuşmaya, ben bugüne kadar çıkıp
cevap vermedim ve ben, Hükümet adına cevap veriyorum, Millî Eğitim Bakanlığı
adına, Millî Eğitim Bakanı olarak cevap vermiyorum. Evet, Millî Eğitim
Bakanıyım; ama, ben, Hükümet adına cevap vermek üzere buradayım; ama, benim
arkadaşlarım Yüzüncü Yıl Üniversitesindeki olaylar üzerine konuştuktan sonra,
sözü, Şemdinli'deki olaylara, sözü, efendim, Yüksekova'daki, Hakkâri'deki
olaylara, Türkiye'deki yaşanan ortama getirdiği zaman, onlar bunu söylediği
zaman bu meşru oluyor da, ben onlara, Hükümet adına cevap verdiğim zaman bu
niçin gayri meşru olsun?!
HALUK KOÇ (Samsun) -
Gayri meşru demedim. İlgili bakanın cevap vermesi daha uygun olur dedim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Tekrar altını çiziyorum; benim bütün arkadaşlarım, kendileriyle
ilgili olarak yapılmış olan ithamlara cevap verecek cesarete, bilgiye,
beceriye, donanıma sahip olan insanlardır. Benim gelip, kendileri orada
otururken benim onlar adına bu cevapları vermeme hiç gerek yok. Ama, ben tekrar
altını çiziyorum. Bakın, üç günden beri gündemdışı cevap veriyorum. Sayın
Meclis başkanvekili tarafından da bize yazı yazılıyor: "Şu şu milletvekili
şu konuyla ilgili olarak bir konuşma yapacaktır…" İlgili bakan olarak da
bize bu iletiliyor. Yoksa, durup dururken buraya gelip "efendim, ben
nöbetçi doktor gördüm de, nöbetçi şu gördüm de nöbetçi bakan görmedim…" Bu
yakıştırmalar, bu tabirler, Sayın Koç, hiç şık olmuyor. Sonra, bakın, kimin
sığ, kimin derin olduğunu kamuoyu çok iyi biliyor. "Millet bunun hesabını
sorar" diyorsunuz. Bakın, her seçimde millet sizden hesabını soruyor; ama,
bıkmıyorsunuz.
Saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır; okutup oylarınıza sunacağım. Sonra, yerinden söz talep eden
arkadaşların taleplerini karşılayacağız.
Kâtip üyenin, okumaya
başlamadan önce, yerinde okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- (10/16,
262) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, daha önce Genel
Kurulca kabul edilen istemi doğrultusunda, yurtdışı ziyaretleriyle ilgili talebi
üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca tespit edilen üyelere,
inceleme yapılacak ülkelere ve ziyaret sürelerine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/931)
17
Kasım 2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Bazı girişimcilerce
holding adı altında gerçekleştirilen izinsiz halka arz yoluyla tasarruf
sahiplerinin mağduriyetine yol açılmasının neden ve sonuçları ile bu süreçte
SPK'nın sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan (10/16,262) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının, gerektiğinde yurt dışında da çalışabilmesine ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında görüşülmüş, olumlu karşılanmış
ve Genel Kurulun 8 Kasım 2005 tarihindeki 15 inci Birleşiminde kabul
edilmiştir.
Söz konusu Komisyonun
yurtdışı ziyaretleriyle ilgili talebi üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığınca tespit edilen üyeler, inceleme yapılacak ülkeler ve ziyaret
süreleri Genel Kurulun onayına sunulur.
|
|
İsmail Alptekin |
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi |
|
|
Başkanı Vekili |
1. Grup
Adı Soyadı Seçim İli
Telat Karapınar |
(Ankara) |
Hasan Aydın |
(Giresun) |
Orhan Yıldız |
(Artvin) |
Nezir Büyükcengiz |
(Konya) |
İnceleme yapılacak
ülkeler: Almanya ve Avusturya
Ziyaret tarihleri: 27
Kasım-5 Aralık 2005
2. Grup
Adı Soyadı |
Seçim İli |
Kerim Özkul |
(Konya) |
Mehmet Ceylan |
(Karabük) |
Bihlun Tamaylıgil |
(İstanbul) |
Mustafa Tuna |
(Ankara) |
İnceleme yapılacak ülke:
Almanya
Ziyaret tarihleri: 27
Kasım-2 Aralık 2005
3. Grup
Adı Soyadı |
Seçim İli |
Abdullah Erdem Cantimur |
(Kütahya) |
Oğuz Oyan |
(İzmir) |
Özkan Öksüz |
(Konya) |
Algan Hacaloğlu |
(İstanbul) |
İnceleme yapılacak
ülkeler: Belçika ve Hollanda
Ziyaret tarihleri: 27
Kasım-2 Aralık 2005
BAŞKAN - Kabul edenler…
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Karar yetarsayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Karar
yetersayısı aranılacaktır.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Karar yetersayısı yoktur;
birleşime 5 dakika ara veriyoruz.
Kapanma Saati: 15.20
Açılma Saati: 15.30
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM
(Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
1.- (10/16,
262) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, daha önce Genel
Kurulca kabul edilen istemi doğrultusunda, yurtdışı ziyaretleriyle ilgili
talebi üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca tespit edilen
üyelere, inceleme yapılacak ülkelere ve ziyaret sürelerine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/931) (Devam)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında karar yetersayısı
bulunamamıştı.
Şimdi, tezkereyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Yok Başkanım, nerede?!
EDİP SAFDER GAYDALI
(Bitlis) - Nerede 143 kişi?!
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Nerede var?!
BAŞKAN - Değerli
arkadaşlarım, saymada sağlıklı bir sonucu elde edebilmemiz için elektronik
oylama yapıyoruz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Çok önemli, zaten elektroniksiz olmaz!
BAŞKAN - Size 5 dakika
süre veriyoruz.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Sayın Başkanım, pusulaları kontrol edeceksiniz değil mi?!
BAŞKAN - Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, elektronik cihazla yapılan oylamaya göre, karar yetersayısı
vardır ve tezkere kabul edilmiştir.
Çalışmalarımıza devam
ediyoruz.
Ardahan Milletvekili
Sayın Ensar Öğüt, İçtüzüğün 60 ıncı maddesine göre yerinden bir söz talebinde
bulundu; buyurun Sayın Ensar Öğüt.
Mümkün olduğu kadar kısa;
çünkü, bu İçtüzük maddesi, kısa konuşma için veriliyor, söz hakkı tanıyor.
Buyurun.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; şu anda, yani bir ay içerisinde, Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası, çiftçilerin evlerine icra ve haciz işlemi
başlatmıştır ve bu belgeler de bende vardır, şimdi açıklayacağım. Ben,
hükümetten istirham ediyorum, sayın bakanlar da beni dinlesin ve bu icra
işlemleri dursun.
Bakın, şimdi, Amasya
Suluova'dan; anaparası 29 milyar lira, kalan borç, bugünkü borcu 146 milyar
lira olmuş arkadaşlar. Ardahan Hanak'tan; yine, aynı şekilde, icrayla
insanların hayvanları satılmış. Onun dışında, Eskişehir 2. İcra Dairesinden;
bir arkadaşımızın 8 adet alaca ineği, 2 adet de alaca dişi inek satılmış ve
bugün icra işlemleri yapıldı. Onun dışında, Ankara Beypazarı'nda, yine, icra
satışları başladı ve Ankara Beypazarı'nda, çiftçilerin tarlaları satılıyor.
Onun dışında, Kars 2. İcradan, 4 milyar lira olan anapara 62 milyar lira olmuş
ve buna yüzde 26 faiz uygulanmaktadır. Demin Sayın Bakan söyledi "faiz
oranlarını yüzde 14'e düşürdük" dedi; ama -bendeki icra evrakları burada-
çiftçiye şu andaki uygulanan faiz yüzde 26, yüzde 33'tür değerli arkadaşlar.
MEHMET KILIÇ (Konya) -
Temerrüt o, faiz değil.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Şimdi "çiftçinin borçlarını hallettik, herkes rahat, çiftçi huzurlu"
diyorsunuz. Kesinlikle çiftçi huzurlu değil, çiftçinin hayvanları icra
kanalıyla ahırdan çıkarılıp satılmaktadır, Beypazarı'nda tarlaları
satılmaktadır, Suluova'da, Amasya'da satılmaktadır, Konya'daki çiftçilerin
ahırlarına icra giderek satılmaktadır.
Ben, şimdi hükümetten
rica ediyorum, derhal bu işe el koysun ve çiftçilerin bu icra işlemleri
durdurulsun ve de çiftçilerin, söz verildiği gibi, faizleri silinerek
anaparaları taksite bağlansın ve bu borçlara kolaylık sağlansın.
Teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu
gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sırada yer alan,
Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950)
(S. Sayısı:920)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3 üncü sırada yer alan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
yine, bu arada, kendince önemli gördüğü bir konuda kısa bir söz isteyen
İstanbul Milletvekili Sayın Ali Rıza Gülçiçek'e söz veriyoruz.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Gündemdışı konuşma şeysi yok Sayın Başkanım.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
60 ıncı madde de suiistimal edilmeye başlandı...
BAŞKAN - Hayır, ayrı bir
konu. Kendince önemli gördüğü bir konuyu kısaca Genel Kurula duyurmak
istediğini belirtti. 60 ıncı maddeye göre biz de söz veriyoruz kendisine.
Buyurun Sayın Gülçiçek.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Yeni usul icat ediyorsunuz!
BAŞKAN - Arkadaşımızı bir
dinleyin de ondan sonra...
Buyurun.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK
(İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkürler.
BAŞKAN - Lütfen, çok kısa
olsun.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK
(İstanbul) - Değerli arkadaşlarım, yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızla ilgili
mayıs ayında bir karar almıştık. Özellikle emeklilik konusunda; 2 dolar yerine
5 dolara yükseltilmiştir. Gerçekten bunun borçlanarak, çok yararlı olmadığını,
yurttaşlarımızın çok mağdur olduğunu, bunu belirtmek istedim.
Bir başka konu, Paris'te
yaşanan olaylara ilişkin. Gerçekten üzücü olaylar orada sergilenmektedir. Bu
konuda hükümetin biraz daha duyarlı olmasını vurgulamak istiyorum.
Sayın Başbakanımızın
açıklaması "bunun arkasında türban vardır" açıklaması doğru değildir.
Bunun, sosyal dışlanmışlık, işsizlik, yoksulluk etken olduğunu altını çizmek
istiyorum ve hükümetimizin bu konuda çok daha duyarlı olmasını ifade etmek
istiyorum.
Son iki gün önce, Sayın
Çalışma Bakanımızın aldığı bir karar vardı; kararnamenin olduğunu söyledi.
Bakanlar Kuruluna bunun sunulduğunu, 5 dolardan 3,5 dolara indiğini duydum.
Bundan mutluluk duyarım.
Teşekkürlerimi sunmak
istiyorum. Sağ olun.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
Şimdi, 4 üncü sırada yer
alan Bilgi Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
4.- Bilgi
Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/955) (S. Sayısı: 914) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.Hükümet?.. Burada.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- 4982 sayılı
Kanunun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında geçen "16 ve 17 nci
maddelerde öngörülen sebeplere dayanılarak" ibaresi madde metninden
çıkarılmış, yedinci fıkrasında geçen "uhdesinde kamu görevi bulunanlara
(1000), uhdesinde kamu görevi bulunmayanlara ise (2000)" ibaresi
"(3000)" olarak değiştirilmiş ve fıkranın sonuna aşağıdaki cümle
eklenmiştir.
"Bir ayda fiilen
görev yapılan gün sayısının dördü aşması halinde, aşan günler için huzur hakkı
ödenmez."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyenler: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Feridun
Ayvazoğlu. Gruplar adına başka söz talebi yok.
Şahısları adına, İstanbul
Milletvekili Ünal Kacır, Erzurum Milletvekili Mücahit Daloğlu, Çorum
Milletvekili Feridun Ayvazoğlu.
(x) 914 S. Sayılı Basmayazı 10.11.2005 tarihli 17 nci
Birleşim tutanağına eklidir.
Buyurun Sayın Ayvazoğlu.
Süreniz 10 dakika.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum)
- Sayın Başkan, şahsım adına da söz talebim vardı...
BAŞKAN - Şahsınız adına
üçüncü sıradasınız. Ancak iki kişiye söz verilebiliyor; o yüzden, birleştirmek
mümkün değil. Birinci veya ikinci sırada olsaydınız, o hakkı kullanabilir, 15
dakika konuşabilirdiniz; ama, şimdi sadece 10 dakika söz hakkınız var.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
914 sıra sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve bu husustaki Adalet Komisyonu raporuyla ilgili Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Bilindiği üzere, 4982
sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu 9.10.2003 tarihinde Mecliste kabul edilmiş ve
daha sonra yasalaşmış bulunmaktadır. Biz, o gün yapmış olduğumuz Meclis
konuşmamızda da, bu tasarının özünün, gerçekten, demokratik ülkelerde, hukuk
devleti ülkelerinde olması gereken demokratik haklardan, temel haklardan birisi
olan bilgi edinmenin de, bu doğrultuda, yasa altına alınması gerekir düşüncesiyle
olumlu görüşlerimizi belirtmiştik. Ancak, görüşmekte olduğumuz bu maddeyle
ilgili, özellikle 14 üncü maddeyle ilgili olmak üzere, itiraz kurulunun oluşum
şekli hususunda eleştirilerde bulunmuştuk; çünkü, gerçekten, itiraz kurulunun
oluşumunda, Bakanlar Kurulunun atayacağı 9 kişiden, yine Bakanlar Kurulunun
tespit edeceği ve atayacağı 1 kişinin başkan olmasının, gerçekten, siyasî
yönden sakıncalarını dile getirmiştik ve bu noktada eleştiride bulunmuştuk.
Ancak, maalesef, bu şekildeki eleştirilerimiz, Meclis tarafından, iktidar
tarafından olumlu görülmedi.
Şu anda, görüşülmekte
olan ve bu kanundaki değişikliğe gerekçe olarak gösterilen değişiklik
tasarıları, bizce de, bilgi edinmenin çerçevesini genişletmesi açısından kabul
edilirlik yönünün ağır bastığını bizler de sizlere ifade etmek istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, bilgi edinmeyle ilgili gerek Anayasamızda gerekse uluslararası
hukukta kabul edilen ve bu hakkın temel haklar sınıfından olan haklar
niteliğinde olduğunu da, bizler, burada, sizlere ifade etmek istiyoruz. Ancak,
bu bilgi edinmenin, özellikle, tabiî ki, bu bilgi edinmenin vatandaşlar
tarafından, insanlarımız tarafından, kamu yönetiminden, kamu görevlilerinden
elde edilecek bilgiler şeklinde olduğunu gerek bu yasanın kapsamından gerekse
bizler o uygulamalardan görmekteyiz.
Ancak, bugüne kadar, bu
yasanın uygulanmasında, iki yıla yakındır uygulanmasında, gerçekten, bu amaca
ulaşıldı mı ulaşılmadı mı; bütün sorun buradadır. Yani, bu bilgi edinme hakkı,
vatandaşlara, arzu edilen, vatandaşların istediği şekildeki bilgiler kamu
yönetimi ve kamu görevlileri tarafından, gerçekten, verilebildi mi verilemedi
mi; sorun burada yatmaktadır
Bu konuda, bugüne kadar
yapılan çeşitli sivil toplum örgütlerinin araştırmaları da burada
tartışıldığında, gerçekten, bu konunun, özellikle, olumlu yönlerinin ağır
bastığını ifade etmek istiyorum.
Bu konuda, yine, Türkiye
Ekonomik Sosyal Etütler Vakfının yapmış olduğu araştırmalarda, bu yasanın
olumlu yönlerini ifade etmeye çalıştığını ve bu yönde tespitler olduğunu
belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bizim ülkemiz şu anda AB yolunda, Avrupa Birliği yolunda çırpınan bir ülke
durumunda. Ancak, bu çırpınmanın doğrultusunda, gerçekten, bizler ülke olarak
acaba hak ettiğimiz bir şekilde bu çırpınmada onurlu bir duruş mu sergiliyoruz,
yoksa, bizi, AB yolunda, kontrol memurları gibi, her geçen gün yeni yeni
memurlar geldiğinde, bizleri ve Meclisimizi kontrol eder şekilde, bizlere
talimat verir bir durumda bizlerin onurunu incitir bir duruma mı sokuyorlar?
Hepimiz biliyoruz ki,
9.11.2005 tarihinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Rene van der
Linden buraya, Yüce Meclise konuk olarak geldiler ve burada bizlere, Avrupa
Birliğiyle ilgili bilgi vermenin gereğinden olsa ve nezaketten olsa, bize bir
konuşma sunuşu yaptılar. Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkanın bu doğrultuda
vermiş olduğu talimatı hiçbirimizin içine sindirmesi mümkün değildir. Bizler,
Türkiye'de yürütmenin adalete müdahalesi şeklindeki konularda hep
rahatsızlığımızı dile getirdik; ama, gördük ki, o gün Sayın Başkanın
konuşmalarında bizlere bilgi vermesini bir tarafa bırakalım, talimat verme
gereğini duymaya başlamıştır ve bu konuda da iktidarın hiçbir şekilde olumlu
veya olumsuz bir tepkisi olmamıştır. Açıkça şunu söylüyor Sayın Başkan:
"Görülmekte olan bir davanız var yazarınız Orhan Pamuk'la ilgili. Dileriz
ki, böyle bir dava ortadan kaldırılsın, bu dava görülmesin, buna benzer davalar
görülmesin" diyebiliyor. Maalesef, bu, bizleri gerçekten üzmüştür,
bizlerin hepsini düşündürmesi gereken, adalete müdahaleyi bir kez daha
uluslararası alana taşıması noktasında da düşündürmesi gereken bir konu olması
gerekir diye ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
gibi örneklerle, gerçekten, ülkemizin bağımsız, onurlu bir üye olmayı bizlere
hedef gösteren Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün, tarihî uyarılarında ne kadar
haklı çıktığını her geçen gün görmeye devam ediyoruz. Son günlerdeki olaylarda,
elbette, bizler milletvekili olarak Yüce Meclisin huzurunda ve ulusumuza karşı
vermek zorunda olduğumuz bilgileri de
sunmak zorunda olduğumuzu da bir kez daha belirtmek istiyorum.
Van, Şemdinli ve
Yüksekova'daki olayların, bizleri gerçekten derin bir şekilde düşünmeye sevk
etmesi gerekir. Burada meydana gelen vahim olayları hiçbirimiz, özellikle de,
iktidar ve iktidarı temsil eden yetkililerin, canım sen de, sıradan bir olaymış
gibi değerlendirmesi ve bunun başında Sayın Başbakanın, Sayın Adalet Bakanının
ve Sayın İçişleri Bakanının acil bir şekilde tedbir alma yönündeki
eksikliklerini de burada Yüce Meclisin huzurunda ulusumuza söylemek ve şikâyet
etmek zorundayız. Bu konuda en kısa zamanda Sayın Başbakandan, Sayın Adalet
Bakanından ve Sayın İçişleri Bakanından, oradaki olayların gerçekten bilimsel
tespitlerinden tutunuz, nedir, ne değildir; bu konudaki somut tespitleri yaptıktan
sonra da bunun olabilecek çözüm yollarını Meclisin huzurunda bulmamız gerekir.
Biz bunları hep
söyleyegeldik. Muhalefet olarak söylediğimizde sanki yanlış söylüyormuşuz gibi,
sanki sadece muhalefet olmak için bunları söylüyormuşuz gibi, davranışlarımızı
hep bugüne kadar kulak ardı ettiniz. 19 Eylülde terörle ilgili yapmış olduğumuz
çağrıya vermiş olduğunuz ret kararını, şimdi, yüce ulusumuz acaba ne şekilde
değerlendirecektir ve sizler nasıl değerlendireceksiniz; elbette bunları sormak
ve sizleri düşünceye davet etmek ve üzülmenizi de istemek bizlerin hakkıdır ve
hukukudur.
Değerli arkadaşlarım,
böyle bir olayın daha da vahim hale gelmemesi için bizlere düşen görevin,
elbette muhalefet olarak sizleri uyarmak olduğunu sizler de biliyorsunuz; ama,
iş olsun kabilinden olmadığını, lütfen, oturunuz ve aklıselim bir şekilde
düşünmeye biz sizleri davet ediyoruz ve bu konuda sizleri sağduyuya
çağırıyoruz.
Burada yapılan
konuşmaların, eleştirilerin, elbette muhalefet olarak üzerimize düşen
görevlerin birinci derecede olduğunu biz biliyoruz; fakat, gelip gördüğümüzde
ne hükümetin ne Sayın Başbakanın ve en önemli konumdaki bakanların ciddî bir şekilde
tedbir almadıklarını da görüyoruz. Bu olaylarla ilgili, en son Adalet Teşkilatını
üzen, Adalet Teşkilatındaki yargı mensuplarını…
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - … Adalet mensuplarını üzmesi gereken konuları, Van Üniversitesinde,
Şemdinli'de, Yüksekova'da, her yerde yaşar hale geldik. Eğer, bu tür konular,
bu şekilde gittikçe adalet mensuplarını gittikçe daha da rencide eder şekilde
kamuoyuna yansıtmaya devam edeceksek, korkarız ki, bu ülkenin bağımsızlığından
da, artık, yarın bir gün kendimizi yargılar hale geleceğiz. Ulu Önder
Atatürk'ün bir sözünün her zaman kulaklarımızda olması gerekir: Adalet
Teşkilatının, adaletin bağımsız olmadığı bir bağımsız devlet düşünülemez
değerli arkadaşlarım. O noktada, Adalet Teşkilatındaki müdahaleleri, bizler,
burada kürsüde onlarca kez söyledik, bağırdık. Bu konularda şu andaki Bakanın
veya yetkililerin müdahalesi olmayabilir; ama "müdahale oldu"
şeklindeki izlenimleri, şu andaki Anayasamızın 159 uncu maddesi ve diğer
maddelerinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun oluşum şekli devam ettiği
sürece bunun bu şekilde kabul edileceğini mutlaka ve mutlaka bilmenizde fayda
var. Başka şekilde bunun çözüm yolu yoktur. O nedenle, sevgili milletvekilleri,
değerli arkadaşlarım; hepimize düşen bir görevin, doğu ve güneydoğuda meydana
gelen olaylardaki terörün gerçek, bilimsel yönlerini tespit etmek için, yine,
en kısa bir zamanda Yüce Meclisi toplamak suretiyle bu konuda araştırma yapıp
ne olması gerektiğini ulusla paylaşmamızın birinci derecede görevimiz olduğunu
ifade etmek istiyorum. Yoksa, bu ülkede rüya tabirleriyle çözüm arayan bir
başbakanın çözebileceği sorunların ciddî bir şekilde olmadığını ve
olamayacağını belirtmek istiyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Şahsı adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Ünal Kacır; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; 2003 yılında çıkardığımız Bilgi Edinme Hakkı Kanununda
Değişiklik yapan 914 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde
görüşlerimi ifade etmek üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu tasarının 1 inci maddesiyle mevcut kanunun 13 üncü maddesi
değiştirilerek, hangi sebepten reddedilmiş olursa olsun, bütün başvurular için
Bilgi Edinme, Değerlendirme Kuruluna itiraz hakkı getirilmektedir. 2 nci
maddede, Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulunu düzenleyen yasanın 14 üncü
maddesinde bir önceki düzenlemeye paralel bir değişiklik yapılmakta ve yine
tasarının 2 nci maddesiyle yasanın 14 üncü maddesinin yedinci fıkrasında
düzenlenen, kurul üyelerine huzur hakkı ödenmesi yeniden değerlendirilmekte,
uhdesinde kamu görevi bulunanlar ve bulunmayanlar arasındaki ayırım ortadan
kaldırılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulunun 2004 yılıyla
ilgili raporundan bazı bilgiler sizlere sunmak istiyorum: Bilgi edinme başvuru
sayısı 395 557; olumlu cevaplanarak bilgi veya belgeye erişim sağlanan başvurular
347 959; kısmen olumlu cevaplanarak kısmen de reddedilerek bilgi ve belgelere
erişim sağlanan başvuralar 13 648; reddedilen başvurular 20 474; gizli ya da
sır niteliğinde bilgiler çıkarılarak veya ayrılarak bilgi ve belgelere erişim
sağlanan başvurular 3 571; diğer kurum
ve kuruluşlara yönlendirilen başvurular 9 695; ücret yatırılmadığı için
talebinden vazgeçmiş sayılan başvurular da sadece 210 adettir.
Bu hususları bilginize
sunuyorum ve hükümetimizi, bu kanunu daha, iktidarının birinci yılında
huzurunuza getirip, Parlamentomuzun bu kanunu çıkarmasına vesile olduğu için
tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum. Bu tasarıyla da bu tasarıyla da, vatandaşlarımızın
hak ve menfaatlarının korunması doğrultusunda, onların müracaatlarının en iyi
şekilde cevaplandırılması yolunun daha da açılmakta olduğunu görüyoruz. Bundan
dolayı da kendilerine teşekkür ediyorum ve Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına söz
isteyen Erzurum Milletvekili Sayın Mücahit Daloğlu; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 914 sıra sayılı Bilgi Edinme Hakkı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi hakkında
görüşlerimi ifade etmek için huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Bilgi
Edinme Hakkı Yasasında... Vatandaşımız, devletin herhangi bir kurumuna
başvurduğunda, bir vatandaşlık hakkı olarak, ikincisi de, yanlış bilgilendirme
gibi bir durumdan meri olabilmesi için, bir hakkı olarak kabul ediyoruz. Bunun
için, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bilgi Edinme Hakkı Yasasını bu şekilde
çalışarak Genel Kurulun huzuruna getirmiştir.
Burada, devletin
istihbarat bilgileri, özel hayatın gizliliği ve Silahlı Kuvvetler ve emniyetle
ilgili bazı, bilgi verilmesinde sakınca olan durumlar hariç, onun dışındaki
bütün konularda ve zamanında bilgi verilmesini arzu ediyoruz.
1 inci maddede amaç
"demokratik ve şeffaf yönetimin gereği olan eşitlik, tarafsızlık ve
açıklık ilkelerine uygun olarak, kişilerin bilgi edinme hakkını kullanmalarına
ilişkin esas ve usulleri düzenlemektedir" diye vazedilmektedir.
Yine, bu cümleden,
kanunun tümü üzerinde de, vatandaşın... Anılan kanunun gerekçesinde de ifade
edildiği üzere, bireylere daha yakın bir yönetimi, yönetimin halkın denetimine
açıklığını ve şeffaflığı sağlama işlevlerinin yanında, halkın devlete karşı
duyduğu güveni daha yüksek seviyeye çıkarmak adına bu kanun kabul edilmektedir.
"Bilgi edinme
hakkında, bilgi edinme hakkının kullanılmasında kamusal ve kişisel gizlilik de
gözardı edilemez" diye de ifade edilmektedir.
Diğer taraftan, kanun,
kurul üyelerinin de özlük haklarını güvence altına almaktadır.
Biz, AK Parti Grubu
olarak, bu kanunun Türk Milletine hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - 10 dakika
süreyle soru-cevap işlemini başlatıyorum.
Samsun Milletvekili Sayın
Haluk Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Adalet Komisyonundan
gelen rapor üzerine hükümet sıralarında Sayın İçişleri Bakanını görmekten mutlu
olduğumu belirterek başlamak istiyorum soruma.
Sayın Başkan,
Biliyorsunuz Bilgi Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı görüşülüyor. Ben, bunun genel gerekçesinde yer alan bir maddeyi
okuyarak sorumu yönelteceğim: "…Bilgi edinme hakkı, demokratik ülkelerde vazgeçilmez
temel haklardan biri olarak kabul edilmektedir." Ve ben, ne yazık ki, bir
parlamenter olarak, şimdi, Türkiye'yi sarsan, Türkiye'yi bunaltan ve biraz önce
hükümet adına konuşan Millî Eğitim Bakanının "borsa yükseliyor, enflasyon
düşüyor, o yüzden terör de boyutlanıyor" gibi yüzeyel -"sığ"
demeyeyim, alınıyor; aynı anlama geliyor sözlük olarak- bir terör tahliline,
değerlendirmesine tanık olduk.
Ben, bir parlamenter
olarak, bu konuda bilgi edinme hakkımı kullanmak istiyorum Sayın Bakan, sorumu
o şekilde yöneltiyorum: Ne oluyor Türkiye'de Sayın Bakan? Lütfen, gelin şu
kürsüye, bir cevap verin, bir aydınlatın bizi; parlamenter olarak, ülkemizin
içinde bulunduğu koşulları yetkili bir bakanın ağzından dinleyelim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - İzmir
Milletvekili Sayın Ahmet Ersin; buyurun.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumundan sorumlu olan Sayın Bakan, çocuk yurtlarında yaşanan
olumsuzluklardan haberdar olabilmek için ve bu olumsuzlukları kendisine ihbar
etmeleri için çocuk yurtlarında bir muhbir ordusu kurduğunu söyledi. Şimdi,
çocukların muhbir olarak kullanılması, hele o yaştaki çocukların muhbir olarak
kullanılması, kuşkusuz, ayıplanacak bir durum.
Ben, Sayın Bakana sormak
istiyorum: Çocukların muhbir olarak kullanılmasını nasıl karşılıyorsunuz? Kaldı
ki, muhbirlik, kamuoyunda hoş karşılanmayan bir davranış biçimidir. Çocuk
yurtlarındaki çocukları -ki, bunların önemli bir kısmı 0-6 yaş grubu çocuklar-
bu çocukları muhbir olarak kullanmak yerine, bu çocuk yurtlarını, bakımevlerini
bilgisayar ve internetle donatarak, internet aracılığıyla bu çocukların bilgi
alma, bilgi vermesi yönteminin getirilmesi, bu yönde eğitilmesi daha iyi değil
mi; daha olumlu olmaz mı?
Teşekkür ederim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
İnternet aracılığıyla muhbirlik olmaz mı o zaman?
BAŞKAN - Konya
Milletvekili Sayın Ahmet Işık; buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de, Sayın Bakanıma,
vasıtanızla şu soruyu yöneltmek istiyorum: Malum, bu tasarıyla, öngörülemeyen
sonuçlar ortaya çıkmıştır. Ek tasarıyla, Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulunun
daha fonksiyonel olarak çalışacağına inanıyor musunuz ve burada, amaçlanan
hedef nedir? Ek tasarıdan önce, müracaatlarda, vatandaş, bilgi edinme hakkını
kullanırken, geri dönümlerde sıkıntı yaşanmaktaydı; ama, burada, bir genişletme
söz konusu. Bu noktada, arzulanan, öngörülebilen sonuç elde edilecek midir?
Kurul, çok daha fonksiyonel çalışacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
birinci ve ikinci sorular, bu, görüşülmekte olan kanunla ilgili olmamakla
beraber, ben, Sayın Koç'a şunu ifade ediyorum: Bildiğiniz gibi, bu son yaşanan
üzücü olaylar, hepimizin üzüldüğü, başta Şemdinli, sonra Yüksekova, Hakkâri
olaylarıyla ilgili, Mecliste bulunan üç siyasî parti grubumuzun da birer
araştırma önergesi, geçtiğimiz günlerde Meclise verildi ve önümüzdeki hafta,
tahminim salı günü de, burada görüşülecek. Müsaade ederseniz, o araştırma
önergeleri burada görüşülürken, daha kapsamlı, daha geniş bir şekilde, ben, bu
konuda bilgi vereyim; hem de konuyla ilgili... Zaten, araştırmanın konusu da…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Estağfurullah, benim müsaademe tabiî değil sizin bilgi vermeniz…
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Hayır, o şekilde ben bilgi vereyim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Bilgi vermek istediğiniz zaman verebilirsiniz…
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Evet…
HALUK KOÇ (Samsun) - Çünkü, ilgili İçtüzük maddesi, 69 uncu madde
açık, kürsü orada…
BAŞKAN - Bir dakika Sayın
Koç. Dinleyin lütfen.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - İkinci sayın milletvekilimizin sorusunun da, yine,
bu kanunla, bu konuyla ilgisi yok; ama, ben, ona da, müsaade ederseniz Sayın
Başkanım, yazılı cevap vermek istiyorum.
Son soru: Evet, bu
değişiklikle daha fonksiyonel olacak bu kurul, şeffaflık sağlanacak ve tüm
itirazlar da cevaplandırılmış olacaktır. Belki iş yoğunluğu artırılmış olacak;
ama, yerine getirilmiş olacak.
Teşekkür ederim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Efendim, bir sorum vardı, onu atladınız. Millî Eğitim Bakanının "terör
niye Türkiye'de boyutlanıyor" değerlendirmesi; "ekonomide iyiye
gidiyoruz, o yüzden terör artıyor" dedi. Hükümet adına yaptı bu
değerlendirmeyi. Katılıyor musunuz katılmıyor musunuz?
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Koç, bu usul yok…
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz alanlar: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yusuf Ziya Yergök, Adana
Milletvekili…
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana)
- Yusuf değil efendim, Mehmet Ziya Yergök.
BAŞKAN - Pardon, Mehmet
Ziya Yergök.
"Ziya" ile
"Yusuf" sık sık bir arada olur da, ondan karıştırdık. Yusuf Ziya
Ortaç'la çağrışım oldu, onu da anmış olduk.
Sayın Ziya Yergök
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz alıyor.
Buyurun Sayın Yergök.
(CHP sıralarından alkışlar)
10 dakikalık süreniz var.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
ZİYA YERGÖK (Adana) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan
914 sıra sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının yürürlük maddesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına görüş ve düşüncelerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce
Meclisimizi ve yüce milletimizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak
istiyorum.
Bilgi Edinme Hakkı Kanunu
9 Ekim 2003 tarihinde Yüce Meclisimizce kabul edilerek, 24 Ekim 2003 tarihinde
Resmî Gazetede yayımlanmış, yayımından altı ay sonra, 24 Nisan 2004 tarihinde
de yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.
Bilgi Edinme Hakkı
Kanunu, 22 nci Dönem Parlamentosunun çıkarmış olduğu en önemli yasalardan biri,
hatta birincisidir. İktidar ve muhalefetin tam desteğiyle ve oylamaya katılan
milletvekillerinin tümünün kabul oylarıyla yasalaşmış bulunmaktadır.
Yasanın kabul edildiği
birleşimde konuşan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin,
Genel Kurula hitaben yaptığı konuşmada "bu yasanın özeti şudur: Türkiye'de
artık açıklık ve şeffaflık esas, sır ve gizlilik istisna haline geliyor"
demiştir. Yine aynı birleşimde söz alan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan
Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen ise "bu yasanın
kabulüyle artık devletin takdiri dönemi bitmiştir. Devlet öyle takdir ediyor,
istediğimizi yaparız, istediğimizi yapmayız, kimseye de hesap vermek zorunda
değiliz dönemi kesinlikle bitmektedir" demiştir.
Bu yasanın kabulü ve
yürürlüğe girmesiyle ilgili gazete başlıklarına baktığımız zaman ise şunları görüyoruz: "Şeffaf devlete
açılan yol", "Türkiye şeffaf, hesap sorulabilir devlete doğru
kapsamlı bir adım attı" Görüldüğü üzere, hem Genel Kurulda hem kamuoyunda
yasa, büyük umutlarla ve coşkuyla kabul edilmiş ve karşılanmıştır. Gerçekten de
ülkemizde hukuku üstün ve egemen kılmak, demokrasiyi bütün kurum ve
kurallarıyla yerleştirmek, özgür insan, örgütlü toplum ve demokratik devlet
amacına varmak için bilgi edinme hakkını düzenleyen bir yasanın kabulünden daha
doğru ve daha yerinde bir adım olamazdı. Bu yasa, demokrasi açısından da,
bireysel hakların kullanılması açısından da önemli bir aşama olmuştur; çünkü,
halk bilsin ki, toplumsal sistem daha etkin ve daha üretken olarak
çalışabilsin. Halk bilsin ki, iyi yönetebilsin. Halk bilsin ki, hesap
sorabilsin; hesap sorabilmesi için de mutlaka bilgiye ihtiyaç vardır.
Diğer taraftan, bir
yönetimin saydam olduğuna, şeffaf olduğuna, bir yönetimin kamu yararına
işlediğine yurttaşları inandırmanın en geçerli yolu, yönetsel bilgi ve
belgeleri ilgililere açmaktır. Bu yapılmadığı sürece haklı kuşkular doğar.
Yönetimin şeffaflığına da, kamu yararına işlediğine de kimseyi inandıramazsınız.
Bilgi Edinme Hakkı
Yasasının 9 Ekim 2003 tarihinde Genel Kurul görüşmelerinde söz alan, içlerinde
benim de bulunduğum birçok sayın milletvekili, bu yasanın uygulanmasına
yönelik, daha doğrusu uygulanmamasına yönelik haklı kaygılar ifade ettiler;
çünkü, hepimiz bilmekteyiz ki, sadece yasaların değişmesi yetmemekte, kafaların
da değişmesi gerekmekte, yasalardaki olumlu değişikliklere paralel bir zihniyet
değişiminin de yaşanması gerekmektedir; ancak, bu, henüz gerçekleşmemiştir.
Yine, o gün yapılan
görüşmelerde, Bilgi Edinme Hakkı Yasasının yaşama geçmesi için, bürokraside,
kamu kurum ve kuruluşlarında bir dirençle karşılaşmadan, özüne ve sözüne uygun
şekilde uygulanabilmesi için, siyasî iradenin çok ciddî bir kararlılık ortaya
koyması gerektiğine dikkat çekmiş, aksi halde, daha önce çıkarılmış pek çok iyi
yasa gibi bu yasanın da kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm olacağını ve yazık
olacağını belirtmiştik.
Yasanın birbuçuk yıllık
uygulamasına baktığımızda, bu yasa kâğıt üzerinde kalmamıştır; ancak,
uygulamada ciddî sıkıntılar ve aksaklıklar bulunmaktadır; bunların da süratle
aşılması için, başta siyasî iktidar olmak üzere, tüm kurum ve kuruluşlara büyük
görev düşmektedir.
Daha önce konuşan
arkadaşlarımın da değindiği, Türkiye Ekonomik Sosyal Etüdler Vakfının (TESEV),
22 Ekim 2004 tarihinde, Vatandaşın Bilgi Edinme Hakkı Projesi kapsamında,
yürürlükte bulunan yasanın kamu yönetim kurumlarınca ne derece hayata
geçirildiğini ölçmek için 13 ilde yaptığı saha araştırmasının sonuçları bizim
tespitlerimizi doğrulamaktadır. Bu araştırmaya göre de uygulamada sıkıntılar
bulunmaktadır. Bununla birlikte uygulamanın gelecek için umut verici olduğu
tespiti de yapılmakta, vatandaşın talebinin yoğunlaşması ve kamu kurumlarının
duyarlılığının artmasıyla daha iyi bir noktaya gelineceğine işaret
olunmaktadır.
Yine, TESEV'in, bilgi
edinme hakkı saha araştırmasına göre, kamu kurum ve kuruluşlarının, vatandaşın
sorusuna zamanında ve tatminkâr cevap verme başarımı ölçütünde bazı illerimiz
daha iyi durumda bulunurken, üzülerek ifade ediyorum ki, benim ilim Adana da,
13 il arasında alt sıralarda yer almaktadır. Bu konu, Adana kamuoyunun da
gündemine girmiş ve seksenyedi yıldır yayın hayatını sürdüren, Ulusal Kurtuluş
Savaşımızda da bir Kuvayı Milliye karargâhı olarak görev yapmış olan etkin ve
saygın bir yerel gazetemiz olan Yeni Adana Gazetesi, konuyu "Adanalı
bilgilenemiyor" şeklinde manşetine taşımıştır. Ancak, olumlu olan şu
olmuştur: Adana Valiliği, Adana'yı da içine alan bu araştırma sonuçları üzerine
konuya daha bir duyarlılıkla yaklaşmış, 25 Ekim 2005 tarihli bir genelgesiyle,
tüm birimler ve kamu görevlileri, bu yasanın daha etkin bir şekilde uygulanması
için uyarılmıştır.
Umut ediyorum ki, bu
gelişmelerden sonra, tüm yurttaşlarımızla birlikte Adanalı hemşerilerimizin de
bilgiye zamanında ulaşma ve tatminkâr yanıt alma konusundaki sıkıntıları son
bulacaktır. Biz de, bu uygulamaların takipçisi olacağız.
Değerli milletvekilleri,
bir konunun altını tekrar çiziyorum: Çağdaş yasalar, çağdaş kafalarca, çağdaş
bir anlayışla uygulanırsa iyi sonuç
verir, aksi halde çok fazla şey değişmez. Bu bağlamda, yine Adana'da ve
Çukurova'da yayımlanan değerli bir yerel gazetemiz olan bölge gazetesinin dünkü
manşetine konu olan bir habere değinmek istiyorum. Bu haberde, Adana
Anafartalar İlköğretim Okulunda bir öğretmen, ilkokul birinci sınıf
öğrencilerine, AKP amblemli test kâğıdıyla ödev yaptırıyor. Haberin dayanağı
olan test kâğıdı da elimde. Yasa ne
kadar iyi olursa olsun, böyle bir zihniyetle nereye varabiliriz?! Soruyorum; yoksa AKP, arka bahçe planını
genişleterek, ilköğretim okullarını da mı kapsamına aldı?
Ama, bütün bu gelişmeler
bence şaşırtıcı değil; çünkü "türban konusunda söz söyleme hakkı
mahkemelerin değil din ulemasınındır, mahkemenin bu konuda söz söyleme hakkı
yoktur; bu dinin mensubuna sorarsın" diyen, sonradan da, bunu
"ulemadan bilirkişi mütalaası almayı kast ettim" şeklinde, tevil
yoluyla düzeltmeye çalışan birisinin Başbakan olduğu "cumhuriyetin, yerini
daha dindar bir yapıya bırakması gerekir" diyen birinin
Başbakan Müsteşarı olduğu
bir ülkede, bütün bunlar ibret verici, üzüntü verici, ancak, şaşırtıcı
değildir. Açıkçası, Türkiye Cumhuriyetinin bir yurttaşı olarak, bu zihniyette
birisinin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olmasından, ben utanç duyuyorum. Ne
acıdır ve yazıktır ki…
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Sayın Başkan, bu nasıl bir konuşma?! "Başbakandan utanç
duyuyorum" ne demek?!
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Devamla) - Kardeşim, ben…
İLYAS ARSLAN (Yozgat) -
Biz de senden utanç duyuyoruz!
MEHMET ZİYA YERGÖK (Devamla)
- Sonra cevap verirsin.
Başkanım, ben sözümü
bitireyim… (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Grup
Başkanvekiliniz takip ediyor…
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Devamla) - Ne acıdır ve yazıktır ki…
TEVHİT KARAKAYA
(Erzincan) - Beyefendi, yüreğinizi konuşturun. Önünüze konulanları niye
okuyorsunuz?!
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar…
TEVHİT KARAKAYA
(Erzincan) - Biraz, siz, kendi yüreğinizi konuşturun.
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar... Konuşmacının sözünü bitirmesini bekleyin lütfen.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan)
- Global konuşun, akıllı konuşun.
BAŞKAN - Kendisi açıklama
getirir.
Buyurun.
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Devamla) - Dinleyin.
TEVHİT KARAKAYA
(Erzincan) - Notlarınıza bakmadan konuşun.
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Devamla) - Ne acıdır ve yazıktır ki, toplumsal yaşamı terörün ve sokak
çetelerinin egemenliğine bırakarak iç barışın ve huzurun bozulmasından sorumlu
olanlar, oy uğruna, halkın temiz din duygularını istismar ederek, laik devlet
anlayışından ve çağdaşlıktan ödün verenler, ülkemizde, siyaseti de, demokrasiyi
de yozlaştırmışlardır; ancak, sekseniki yıllık cumhuriyetin tüm kazanımlarını
ortadan kaldırma çabası içerisinde olanlar, laik hukuk düzenini bozarak şeriat
kurallarını egemen kılmak isteyenler, boşuna umutlanmasınlar. Ülkemizin yeniden
teokratik bir devlet haline dönüştürülmesine asla izin verilmeyecektir; ülkemizi, teokrasinin karanlığına gömmeye kimsenin
gücü yetmeyecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TEVHİT KARAKAYA
(Erzincan) - Ciddî ol, ciddî!
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Sadece istismar, sadece istismar…
BAŞKAN - Sayın Yergök,
süreniz doldu. Tamamlamanız için kısa bir süre veriyorum; buyurun.
TEVHİT KARAKAYA
(Erzincan) - Sayın Başkan siyaset adamlığının bir ciddiyeti vardır..
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Devamla) - Ülkemizi teokrasinin karanlığına gömmeye kimsenin gücü
yetmeyecektir. Sorunlarımızı demokrasiye sahip çıkarak ve demokrasi içinde
çözerek, laik cumhuriyetimizi sonsuza dek yaşatacağız.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Sadece laf, sadece laf!..
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Adana) - Tabiî, işinize gelmiyor.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Gündüz.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Gelin, bir
açıklayın.
Önce talebinizi alalım,
ondan sonra söz verelim.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sataşmaya cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Anlaşıldı, peki.
Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.-
İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ün, Adana Milletvekili Mehmet Ziya
Yergök'ün, konuşmasında, Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir defa, bu ülkenin, gerçekten, 70 000
000'un ortak kazanımları vardır. Bu ülkede hiç kimsenin ne cumhuriyetle ne
laiklikle ne sosyal devlet anlayışıyla -hele dün bir arkadaşımız burada, siz,
iki tane Mustafa var, bir tane Mustafanız eksik gibi- ne de devletimizin
kurucusu Mustafa Kemal'le hiçbir kavgamız, hiçbir sıkıntımız da yoktur. Ama,
sırf ucuz siyaset yapmak için, gelip, burada, teokrasiyi getirmek isteyenler,
laikliği sulandırmak isteyenler gibi böyle sığ laflar, aslında, önce bu kürsüye
layık değil. (AK Parti sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, bana göre, herkes
konuşurken seviyeli konuşmalı. Yanlışlarımız varsa -olabilir- yanlışımız mertçe
ve dürüstçe dile getirilmeli, biz bunu seve seve kabullenir ve yanlışımızdan da
vazgeçeriz. Çünkü, inancımız şu: İktidarlar doğru yapmalı, doğru adım
atmalılar, doğru şeyler söylemeliler; muhalefet de yanlışa mâni olmalı; ama,
bu yanlışa mâni olma üslubu çok
önemlidir. Bunları söylerken ne kamuoyu önünde bu Meclisin itibarını zedeleyici
bir üslup ne de kendi itibarımızı zedeleyici bir üslup yerine... Hele hele,
birbirimizin yüzüne bakılamayacak hale getirecek bir üsluba asla girmemeliyiz.
Hem karşılıklı kişisel saygı hem de siyaset nezaketi ve nezaheti bunu
gerektirir diye düşünüyorum. Aksi halde, bir defa, partilerin bu kürsüden ya da
bu Meclisteki görüntüde birbirlerinin gırtlağına yapışık görüntüsü, aslında,
toplumda da kargaşaya sebep olmaktadır.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Kim kimin gırtlağına yapışık?!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) -
O yüzden, bu sorumluluğun farkında olarak, efendim, bu vakarın sorumluluğu
içerisinde sözlerimizi dikkatlice kullanmanın, ağzımızdan çıkanı da kulağımızın
duyarak konuşmaları o şekilde yapmanın gerekliliğini vurguluyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, Sayın Gündüz'ün dediği gibi, siyaseti, siyasetçiyi, onun
saygınlığını, o kavramların saygınlığını önce biz korumak durumundayız. O
nedenle, zaman zaman "ucuz siyaset" gibi, "sığ siyaset"
gibi tanımlamaları, siyasetle ilgili, yapmamak gerekir. Bunu da, Sayın Gündüz'e
uyarı olarak söyledim.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Sayın Başkan, ucuz siyaseti yapanlara söylemek gerekir.
BAŞKAN - Nasıl
"sığ" kelimesinden "sığ" sıfatından Sayın Millî Eğitim
Bakanının alındığını gördünüz; haklıydı; genel olarak hepimizin de siyaset
yapıyor olmamızdan dolayı "ucuz siyaset" denmesinden "sığ
siyaset" denmesinden alınmamız gerekir.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Bilgi
Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/955) (S. Sayısı: 914) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi, şahsı adına söz isteyen
arkadaşlarımıza söz vereceğiz.
İstanbul Milletvekili
Sayın Ünal Kacır… (AK Parti sıralarından alkışlar)
Kacır değil mi, Kacır?..
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Kayıtlarda var efendim, okursanız…
BAŞKAN - Yanlış telaffuz
etmiyorum inşallah.
Sayın Ünal Kacır… Doğru
olsun istiyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Üç yıldır aynı
Parlamentoda birlikte çalışıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Ola ki, yanlış
yaparız; yanlış yapıp sizi üzmek istemediğimiz için sordum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Çok teşekkür ediyorum efendim. Noktasız, "c" var soyadımda.
AHMET ERSİN (İzmir) -
"ç" mi, "c" mi?..
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Noktası yok…
BAŞKAN - Buyurun.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; aslında, yürürlük maddesinde ne söylenir,
bilmem; ama, burada, yürürlük maddesinde muhalefetin söz alıp canının istediği
gibi her şeyi konuşabildiği ortamda vakti iyi değerlendirme adına söz almış
bulunuyorum.
Evet, bir parti düşünün,
iktidara geldiğinin ilk yılında vatandaşlara diyor ki: İşte, biz iktidara
geldik; ama, bizim yönetimimiz şeffaf yönetim olacak, gizli yönetim olmayacak.
Ey vatandaşlarım, ey milletim; istediğin şeyi istediğin şekilde sor, onbeş gün
içerisinde cevap alacaksın. Engel olan var mı; işte, yasada koymuşuz…
OSMAN ÖZCAN (Antalya) -
Biz alamıyoruz…
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Alamıyorsanız, buyurun efendim...
ATİLLA KART (Konya) -
TÜPRAŞ'ı ne yapacağız?!.
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Madde 29: "Bu kanunun uygulamasında ihmali, kusuru veya kastı bulunan
memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında, işledikleri fiillerin genel
hükümler çerçevesinde ceza kovuşturması gerektirmesi hususu saklı kalmak
kaydıyla, tabi oldukları mevzuatta yer alan disiplin cezaları uygulanır."
Cezasını da koymuşuz kanunda ve şimdi bir yıllık uygulamadan sonra görülmüş ki,
sadece iki maddeden dolayı dilekçeleri geri çevrilen vatandaşların itiraz hakkı
var; ama, diğer hususlar da memurlar tarafından suiistimal edilebiliyor, yanlış
değerlendirilebiliyor, dar kapsamlı tutulabiliyor, vatandaşların soruları
cevaplandırılmıyor olabilir Hükümetimiz. Öyleyse, şeffaf hükümete bu yaraşır,
biz, diğer hususlardan da geri çevrilen taleplerin cevaplandırılabilmesi için,
Bilgi Edinme Kuruluna itiraz hakkını genişletelim; vatandaşlarımız itirazlarını
yapsınlar demiş.
Evet, üç yıldır birlikte
çalışmalarımız neticesinde, çalışmalarından kıvanç duyduğumuz, takdir ettiğimiz
Değerli Başbakanımızın talimatları çerçevesinde hazırlanan bu demokratik
yasalarla, ülkemiz daha demokratik günlere ulaştı. İnşallah, bu çalışmalarımız
devam edecek.
Daha demokratik günlerde,
daha güzel günlerde yaşayacağız diyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına söz
isteyen Erzurum Milletvekili Mücahit Daloğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 914 sıra sayılı Bilgi Edinme Hakkı
Kanununun çeşitli maddeleri hakkında görüşlerimi ifade etmek üzere
huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, geçen
günlerde veya geçen hafta olabilir, muhalefetten bir arkadaşımız da -ben de
dikkatle dinledim ve çok da haklı buldum- mesela ben bir bakanıma soru sordum,
tahminen iki yıla yakın bir zaman geçti, bilgi alamadım dedi. Mutlaka doğrudur;
yani, bu arkadaşım bunu derken bir tarihe dayanarak söylüyor.
AHMET ERSİN (İzmir) - Ben
iki seneden beri cevap alamıyorum.
MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla)
- Gerçi, Değerli Bakanımız, daha sonra, onun cevaplarının şu tarihlerde
verildiğini ve sekreteryadan teyidini istediler.
Benim burada üzerinde
durmak istediğim; yani, her şeyi bir özeleştiri çerçevesinde de yapmamız lazım.
Mecliste bile, bu yasayı yapan ve bu yüce çatının altında uğraşan biz
milletvekilleri bile, zaman zaman, ama bu çatı altında, zaman zaman biz de bir
birey olarak başka kurumlardan bu bilgi edinmede sıkıntılar çekiyoruz. Bu,
aşikâr bir şeydir. Dolayısıyla, bu dönemde, iktidarıyla muhalefetiyle böyle,
güzel ve halkın yararına olan bir kanuna verilen destekten dolayı da, ben, her
iki partiyi ve grubu da kutluyorum ve bu yasanın ülkemize, milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyor; saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerinde
soru-yanıt bölümüne geldik.
Süre 10 dakika.
Samsun Milletvekili Sayın
Haluk Koç, buyurun.
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakana soru
yönelteceğim; ama, bunların bir kısmını cevaplamayacağını biliyorum. Onun için,
tek kelimeyle yanıt verebileceği bir soru sormak istiyorum.
Sayın Millî Eğitim
Bakanı, Türkiye'de boyutlanan terör olaylarının nedenini, Türkiye'de
enflasyonun düşme eğilimine girmesi, faizlerin yüzde 14'e düşmesi, borsanın
coşmasına, özelleştirmelerin görülmemiş düzeye çıkmasına ve bunları içine
sindiremeyenlerin terör olaylarını provoke ettiği konusunda bir değerlendirmede
bulundu. Ben de bu kadar sığ mı dedim, Türkiye'yi bu kadar uğraştıran terör
olaylarının nedenini bu kadar sığ mı değerlendiriyorsunuz Sayın Bakan dedim.
"Sığ" sözünü de özür dileyerek söyledim, Sayın Gündüz gibi doğrudan
ifade etmedim; yüzeyel anlamında.
Şimdi, Sayın Bakanım,
siz, tek kelimeyle, katılıyor musunuz hükümet olarak?
O, çünkü, hükümet adına
konuştu. Bu, çok önemli değerli arkadaşlarım. Siz, İçişleri Bakanı olarak,
hükümetin, terörü, Türkiye'de yaşanan terörü ve arkasındaki siyasî projeyi,
hesabı buna mı dayandırıyorsunuz; katılıyor musunuz, katılmıyor musunuz? Yazılı
vermenize gerek yok.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Mustafa
Gazalcı…
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- Sayın Bakan öyle demedi ki.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Bakan öyle dedi; tutanak burada.
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - Detayı da var.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Hepsi burada.
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- Detayları okuyun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Hepsi burada.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakandan şu
soruları yanıtlamasını diliyorum:
Bu, TESEV'in 13 ilde
yaptığı bir araştırmayı burada konu ettik; öteki arkadaşlar da söyledi.
Bakanlık olarak siz, bütün Türkiye'de bu bilgi edinme nasıl uygulanıyor konulu
bir araştırma yaptırdınız mı? Sonuçları nedir? Yani, yıldan yıla bunun
karşılaştırması nedir?
İki: Bir yönetmelik
yaptınız Sayın Bakanım. Bu yönetmelikte 10 sayfayı geçen yanıtlardan para alma, internet de dahil; yani,
araştırma, bilgi toplama bedeli olarak bir para istiyorsunuz soru sorandan ve
onbeş gün içinde ilgili hesaba yatırmazsa hakkından vazgeçmiş oluyor. Bu,
caydırıcı bir öğe.
Bir bilgi verme bir kamu
hizmetiyse, biz bunu yasal bir ortama getirmişsek; bu 10 sayfadan fazla
yanıttan para almayı kaldıracak mısınız?
Üç ve son soru: Bilgi
edinme yollarından, bu yapılan araştırmaya göre en büyük yöntem internet
yöntemi; ama, interneti kullanma... Türk Telekom birden fiyatları artırıyordu;
14'ü itibariyle geri aldı, kamuoyunda oluşan tepkiler üzerine. Bunun fiyatını
daha çok düşürmek gerekir; yani, bilgi edinmesi için bir insanın, hani, parasız
hat gibi, internet ortamı, başka ortamlar yaratmak gerekir. Yani,
kolaylaştırıcı neler yapıyorsunuz Bakanlık olarak?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Atilla
Kart, buyurun.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Şöyle bir tesadüf oldu,
soracağım soru da tam Sayın İçişleri Bakanının alanıyla ilgili olduğu için
somutlaştırarak soruyorum:
Bilindiği gibi, bu tasarı
toplumun bilgi edinmesini idarî aşamada düzenliyor. Bir de toplumun bilgi
edinmesini yasama aşamasında düzenleyen kurallar var. Bunlar Anayasada ve
İçtüzükte çok somut bir şekilde belirtiliyor. Bunun da en etkin yolu soru
önergeleri. Yine, bu aşamada, soru önergeleri yoluyla, şartları oluştuğu
takdirde soruşturma izni verilmesi gereğini hükümete ve ilgili bakanlara sık
sık hatırlatıyoruz, uyarıyoruz.
İki basit örnek vermek
istiyorum Sayın Bakanım. Hurda yolsuzluğuyla ilgili Ankara Büyükşehir Belediye
Başkanına yönelttiğim soru önergeleri, Danıştay tarafından soruşturma izni
verilmesi gerekirken şeklinde çok açık bir şekilde, Danıştay tarafından bu konu
dile getirilmesine rağmen, ısrarla niye soruşturma izni vermiyorsunuz?
Konya'da 92 yurttaşımızın
ölümüyle sonuçlanan Zümrüt Apartmanı olayında, ilgili idarenin ağır hizmet
kusuru idare mahkemesi kararıyla 10 sayfayla belirtilmiş olduğu halde, neden
soruşturma izni vermiyorsunuz?
Bu soruşturma izinlerinin
verilmemesinin, bir taraftan, yolsuzlukla ve hukuksuzlukla mücadeleyi nasıl
engellediğinin farkında değil misiniz? Yolsuzlukla mücadele kavramıyla bağdaşır
mı böyle bir idarî işlem?
Bir diğer husus, bu
şekilde soruşturma izni vermemiş olmak suretiyle yargılama yolunu
engellediğiniz için, burada toplumun bilgi edinme hakkını, bu hakkı denetleyen
yasama denetimini kaynağında engellemiş olmuyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Konya
Milletvekili Sayın Ahmet Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Tabiî, Bilgi Edinme
Yasasının 22 nci Dönemde hayata geçirilmiş olması, bir parlamenter olarak bizi
de ziyadesiyle onore etmiştir ve ek tasarının da hayata geçirilecek olması,
gerçekten, amaca uygunluk açısından da çok takdire şayan bir çalışmadır; ama,
burada sormak istediğim şey şu Sayın Bakanım: 914 sıra sayılı bu tasarı hayata
geçirildikten sonra, daha önce retle cevaplandırılan, yani, bilgi verilmeyen
konularda tekrar makable şamil olacak mı bu yasa tasarısı? Bugüne kadarki
retler noktasında, bu yasa tasarısı hayata geçirildikten sonra onlara bir cevap
verilecek mi? Geçmişe matuf bir uygulama gerçekleşecek mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Koç,
biraz önce de aynı soruyu sormuştu ve ben burada ifade etmiştim; tabiî ki, bu
kürsüde Hükümet adına konuşan bakan arkadaşlarımız Hükümet adına konuşuyor.
Ama, ben, terörle ilgili değerlendirmeleri, bu son günlük olayları, Sayın
Başkan, size, müsaade ederseniz, önümüzdeki hafta salı günü bu konu
görüşülecek, orada daha geniş, daha kapsamlı bir şekilde izah ederim demiştim.
Ben, yine aynı şeyi söylüyorum; bu konuyu, terörle ilgili bütün bu son olayları
ve terörün bütün geçmişini ve geleceğini, ben bu kürsüden, araştırma
önergesiyle ilgili konuşmamı yaparken cevabını vereceğim.
Sayın Gazalcı,
"TESEV araştırma yaptı; Bakanlık olarak düşünüyor musunuz" dediniz.
Bilgi edinme kurulları, her yıl bu konuda bir rapor hazırlayıp kamuoyuna
açıklıyorlar. Yine, ikinci bir soru; "yönetmelikte 10 kelime"
demişsiniz.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- 10 sayfa efendim… 22 nci madde…
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Yönetmeliğin 22 nci maddesinde bu çok açık bir
şekilde yazılmış: "Kurum ve kuruluşlar her yıl bütçe kanununda
belirlenecek ilkelere göre bilgiye erişim ücreti tarifesi belirler."
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Değiştirecek misiniz, kaldıracak mısınız?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Yok, öyle bir şeyimiz yok.
Üçüncü de…
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- İnternet efendim…
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Onu da, müsaade ederseniz yazılı vereceğim.
Sayın Atilla Kart… Tabiî,
bu sorular daha evvel de, birkaç kez sorulmuştu.
ATİLLA KART (Konya) -
Tatminkâr cevaplar değil Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Bakanlığa da, bana da soruldu, cevap verdim; ama,
bir daha yazılı cevap vereceğim, gerekçeleriyle beraber vereceğim; ama, tatmin
olmazsanız, diyeceğim bir şey yok.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Bakan, son günlerde, bakanların çocuklarıyla ilgili haberler basında yer
almaya başladı.
BAŞKAN - Yerimizden
konuşmayalım arkadaşlar.
Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Ben, gerekçeleriyle beraber, size yazılı cevap
vereceğim.
Sayın Ahmet Işık, kanun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren geçerli, makable şamil değil yani, eski
müracaatlara cevap, yeniden inceleme gibi bir durum yok.
Teşekkürler Sayın Başkan.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Bakan, son günlerde, bakanların çocuklarıyla ilgili haberler basında yer
almaya başladı.
BAŞKAN - Böyle bir usul
yok…
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
3-4 bakan oldu…
BAŞKAN - Sayın
Milletvekili, böyle bir usul yok.
Değerli milletvekilleri,
3 üncü maddeyi oylarınıza…
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, toplantı yetersayısının aranılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN - Onun gereğini
yerine getirelim.
Tek tek isimlerinizi
yazalım.
Sayın Haluk Koç, Akif
Hamzaçebi, Mevlüt Aslanoğlu, Ahmet Ersin, Tuncay Ercenk, Sedat Pekel, Ramazan
Kerim Özkan, Osman Özcan, Mustafa Gazalcı, Hakkı Ülkü, Yakup Kepenek, Feridun
Ayvazoğlu, İzzet Çetin, Mehmet Ziya Yergök, Nejat Gencan, Yüksel Çorbacıoğlu,
Atilla Kart, Hasan Güyüldar, Yavuz Altınorak, Ali Oksal, Gökhan Durgun.
20 kişiyi tespit ettik;
elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Adlarını okuttuğum sayın
üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama için 5 dakika süre
veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Pusula gönderen
arkadaşları okuyacağız, burada olup olmadıklarını göreceğiz.
Mustafa Baş?.. Burada.
Beşir Atalay?..
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Ben vekâleten kullandım.
EDİP SAFDER GAYDALI
(Bitlis) - Yoklamada vekâlet olmaz.
BAŞKAN - Burada vekâlet
olmuyor Ali Bey.
Süleyman Turgut?.. Yok.
Afif Demirkıran?..
Burada.
Faruk Bayrak?.. Yok.
Temel Yılmaz?.. Yok.
Gürsoy Erol?.. Burada.
Nevzat Yalçıntaş?..
Burada.
Maliki Ejder Arvas?..
Burada.
Cengiz Kaptanoğlu?.. Yok.
Nimet Çubukçu?.. Burada.
Fazlı Erdoğan?.. Yok.
İlhan Albayrak?.. Yok.
Gülseren Topuz?.. Yok.
Salih Kapusuz?.. Burada.
Ahmet Ertürk?.. Yok.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Sayın Başkan, kaç kişi yakaladınız suçüstü?
BAŞKAN - Zafer
Hıdıroğlu?.. Burada.
İsmail Katmerci?.. Yok.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Sayın Başkan, kaç kişinin olmadığını zapta geçirir misiniz; açıklar
mısınız bize de; öğrenelim!
BAŞKAN - Toplantı
yetersayısı yok.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.53
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.05
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet
DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Tasarının 3 üncü
maddesi oylanmadan önce yapılan yoklamada toplantı yetersayısı bulunamamıştı;
bu nedenle, yeniden yoklama yapacağız.
Yoklama için 5 dakika
süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, elektronik oylamayla ulaşılan rakam 176, elektronik oylamaya
katılamayıp pusula gönderenlerin isimlerini okuyacağım, burada olup
olmadıklarını tespit edeceğim.
Mehmet Yılmazcan?..
Burada.
Mehmet Ali Suçin?..
Burada.
Gürsoy Erol?.. Burada.
Süleyman Gündüz?..
Burada.
Abdülkadir Aksu?..
Burada.
Nevzat Yalçıntaş?..
Burada.
Nihat Eri?.. Yok.
Mehmet Özyol?.. Burada.
Maliki Ajder Arvas?..
Burada.
Ali Yüksel Kavuştu?..
Burada.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Bilgi
Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/955) (S. Sayısı: 914) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
CHP Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Gerekirse kişisel hakkımı kullanabilir miyim?
BAŞKAN - Kişisel haklar
dolu. O yüzden kişisel söz almanız mümkün olmamış. Sadece Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına konuşacaksınız; 10 dakika konuşabileceksiniz.
CHP GRUBU ADINA YAKUP
KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
ben, görüşmekte olduğumuz Bilgi Edinme Hakkı Kanunu Tasarısının değiştirilmek
istenen maddelerinin yürürlüğü konusunda Grubum adına söz aldım; hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Konuşmam esas olarak
üniversitelerin bilgi edinme süreci üzerinde olacak. Üniversiteler konusunun
gündemde olduğunu, değişik açılardan tartışılmakta olduğunu ve sonuçta o
ortamın, bilgi üretimi ortamının sıkıntılarının burada şu veya bu şekilde
paylaşıldığını biliyoruz ve hep birlikte yaşıyoruz.
Sözlerime başlarken şu
noktanın altını çizmek istiyorum: Bilgi bilimsel araştırmayla elde edilir ve
bilimsel araştırmanın yapıldığı yer de üniversitedir; onun dışında bilgi
kaynağı aramak yanlıştır ve toplum olarak da yönetim olarak da birey olarak da
o yanlışa düşülmemesi gerekir.
Bilgi üretimi önemlidir;
hele çağımızda, bilgi toplumuna geçiş çağı olan çağımızda, bilgi üretimi çok
daha önemlidir ve bilgiyi kullanım yeterliliği kadar bilgi üretiminin
güçlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bu noktada üniversiteler gündeme
gelmektedir; çünkü, bilimsel bilgi esas olarak üniversitelerde üretilir.
Değerli arkadaşlar,
üniversitelerin bilgi üretimi deposu kendi kütüphanesidir öncelikle ve
üniversite olmanın ilk koşulu, en önemli koşulu iyi bir kütüphaneye sahip
olmaktır; çünkü, bilimsel yayınlara ulaşım üniversiteler için, araştırma için,
yeni veriler elde etmek için olmazsa olmaz bir önkoşuldur ve hangi bilgi
kaynaklarının üniversiteler için yararlı olduğu, araştırmacılar tarafından
saptanabilir, bilim insanları tarafından saptanabilir. Bu konuda, yeni arayışlara,
başka arayışlara neden yoktur. Bu bağlamda, önemli bir noktanın, bir gelişmenin
altını çizmek istiyorum. Ülkemizde, üniversitelerin bilgiye erişimi 12 Eylül
faşizan karanlığında tek elde toplanmak istendi ve bir YÖK Kütüphanesi
oluşturuldu; ancak, daha sonraki yıllarda, YÖK Kütüphanesinin işe yaramadığı
ortaya çıktı ve bu yetki üniversitelere verildi. O kadar ki, o dönemde şu oldu:
10 000 dolayında olan toplam dergi sayısı, uygulamadaki başarısızlıklar
nedeniyle 2-3 bine düştü ve YÖK'ün uygulaması sırasında başka bir şey daha
oldu; yalnız sosyal bilimlerde değil, matematik gibi temel bilimlerde de kimi
dergiler "solcu" sayılarak, abone olunmaktan vazgeçildi, bir kenara
bırakıldı.
Şimdi, daha sonraki
gelişmelerde şunu görüyoruz: YÖK Kütüphanesi, elektronik ortama geçilmesiyle
birlikte "ULAKBİM" adı altında örgütlenmek istendi. Bunun çalışmadaki
son aylara kadar -beş altı aya kadar- yetersiz kalması üzerine, üniversiteler,
bir konsorsiyum kurdular ve bunun adını "ANKOS" (Anadolu
Üniversiteleri Kütüphaneleri Konsorsiyumu) olarak, son beş yıl boyunca etkin,
verimli, elektronik ortamda bilgi erişimi yönünde çok önemli, çok büyük adımlar
attılar. Eşgüdüm içinde çalışan ANKOS, şu anda, 53 devlet üniversitesinin 51
ini, 24 vakıf üniversitesinin 8'ini doğrudan doğruya bilimsel üretimin -dış
kaynaklı bir veri kaynağı bu- üyesi olmasını sağlamış bulunuyor. Geri kalan 2
devlet üniversitesi de önümüzdeki yıldan itibaren ANKOS'a üye olacaklardır.
Benzer şekilde, ülkemizde
çok yaygın olarak kullanılan Instute for Scientific Information"ın
Citation Index" dediğimiz -kusura bakmayın bu İngilizce terimler için,
kayıtlara geçsin, resmî adıyla kayıtlara geçsin diye söylüyorum- bu veritabanına
da 59 devlet üniversitesi ve 6 vakıf üniversitesi abone edilmiş bulunuyor ve bu
yolla, çok daha ucuza, çok daha verimli, çok daha etkin bilgi erişimi olanağı
sağlanmış bulunmaktadır.
Bu çerçeve, bu işler
böyle giderken, son günlerde ULAKBİM'in TÜBİTAK'a bağlı olarak yeniden
faaliyete geçirilmek istendiği ve ULAKBİM ile ANKOS'un aralarında bir uyuşmazlık
olabileceği yönünde, bilim çevrelerinde, bilimsel çevrelerde bir kaygı
oluşmaktadır.
En baştan şunu söylemekte
yarar var değerli arkadaşlar: Merkezî kurumların, TÜBİTAK gibi, DPT gibi,
Devlet İstatistik gibi kendileri de bilgi üreten merkezî kurumların,
üniversitelerin bilgi edinme sürecine, işine karışmamaları gerekir.
Üniversitenin hangi kaynaktan, nasıl bilgi alacağına karar vermesi, yine,
üniversitenin işi olmalıdır, o bilim insanlarının işi olmalıdır.
Dolayısıyla, tıpkı,
Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi, tıpkı diğer gelişmiş ülkelerde olduğu
gibi, örneğin, Amerika Birleşik Devletlerinin "National Science
Foundation" dediğimiz, Ulusal Bilim Vakfı bu konuda kütüphanelere yardım
eder, ancak onların işini üstlenmez. Yani, bilgi derleme, veri elde etme işini
üstlenmez. Bu bağlamda, bir nokta daha çok önemlidir. Elektronik dergi
aboneliği, lisans anlaşması gibi konular uzmanlık işidir ve bu uzmanlık, son
beş yılın uygulamalarının da kanıtladığı gibi, üniversitelerde bir konsorsiyum
olarak oluşmuştur ve vardır. Dolayısıyla, yapılması gereken, ANKOS'un çalışması
ile ULAKBİM'in çalışmasının eşgüdüm içinde, dayanışma içinde, birbirini destekler
biçimde olması ve birbirleriyle yabancılar karşısında yarışmadan, tam tersine
işbirliği ederek veri elde etme, veri satın alma işini gerçekleştirmeleri, hem
toplumumuz için hem bilgi üretimiyle uğraşanlar için çok büyük bir önem
taşımaktadır ve işin doğrusu da budur.
Üniversitelerimizin üç
işlevi vardır biliyorsunuz, üniversitenin üç işlevi vardır doğrusunu isterseniz:
Eğitim-öğretim, araştırma ve toplumsal hizmetler. Üniversitenin bu üç işlevini
de yapabilmesinin kilidi, anahtarı, temeli, araştırmadır. Doğru dürüst
araştırma yoksa, en son ve doğru bilgiye zamanında erişim yoksa, üniversite
yoktur, eksiklidir. O nedenle, üniversitelerimizin bu çerçevede etkin, düzgün
ve doğru bilgi edinmelerinin yollarını sağlamak gerekmektedir.
İkinci önemli nokta
şudur: Günümüzde bilgi çok pahalıdır; üretilen bilgi, hele ilk aşamada
üreticisi tekel olduğu için çok pahalıdır; zaman içinde ucuzlar ve kullanmakla
eskimez, doğru bilgi devam eder. Şimdi, bu çerçevede baktığımız zaman, bizim
bilgi satın alan kurumlarımızın -bu devletin diğer kurumları da olabilir,
ULAKBİM de olabilir, ANKOS da olabilir- yabancı satıcılar karşısında eşgüdüm
içinde ve birlikte satın alma süreci yaratmaları, tekrar edeyim, çok büyük bir
önem taşımaktadır; çünkü, ikinci bir nokta daha var: Bilgi, sürekli yenilenir,
sürekli değişir, sürekli artar. Bilgi kaynaklarındaki bu değişimin, bu akımın
zamanında özümsenmesi ve buradaki bilgi üretiminin o bağlamda güçlendirilmesi
ülkemiz açısından büyük önem taşımaktadır. Kurumlarımız, birbirlerinin işine
karışmamalı, birbirlerinin ayağına çelme takmamalı, uzmanlıklarını
birleştirmeli…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen
toparlayalım.
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
…işbirliği yapmalı ve bilgi satın alma, bilgi aktarımı işlerini, yerli bilgi
üretimini güçlendirecek doğrultuda yapmalıdır. İşin özü, işin aslı budur. Bunun
sağlanması da üniversitelere bırakılmalıdır -bu satın alma işinin,
üniversitenin olanının- ve bununla da yetinilmemeli, üniversitelerin ve diğer
bilgi kullanım merkezlerinin kütüphanelerinin sayıları hızla artırılmalıdır.
Burada çok ciddî, çok
önemli bir sorun daha var. Ben, kütüphanelerin -üniversite kütüphaneleri dahil-
çalışanlarının, emekçilerinin, çok büyük bir özveriyle, hizmet aşkıyla, bilgi
üretenlere katkı aşkıyla çalıştıklarına tanık olan arkadaşlarınızdan biriyim. O
çalışanların uzmanlıklarını güçlendirmeleri, kendi kendilerini yenilemeleri,
eğitilmeleri ve onca, yüzlerce işsiz kütüphanecinin işe alınması, hükümetin,
ciddî, önemli bir politikası olmalıdır; çünkü, yarının Türkiye'si bilgi üzerine
yükselecektir.
Ek olarak, üzülerek, şu
noktanın da altını çizeyim sözlerimin sonunda. Değerli arkadaşlar, bilgi
üretiminin önemini vurguluyoruz. Bilgi edinme hakkını tanıyan yasayı geçiren bu
Meclisin üyesi olmaktan, haklı olarak, bu sıraların her tarafında bulunanlar,
hepimiz, gurur duyuyoruz. O zaman, şu noktada, hükümetimiz, hepimiz, aynı
anlayışı paylaşmalıyız. Hükümet, Başbakan, kimi konularda, bilimsel bilgi
dışında arayışlara yöneldiği izlenimini vermemelidir. Bu toplum, ancak, doğru,
açık, yeterli bilgi üretimiyle güçlenecektir. Onun dışında çözüm aramak,
bilginin dışında çözüm aramak, bilginin dışında arayışlara girmek, başka
kaynaklara yönelmek, hepimiz için, bu toplum için hiç de iyi olmaz.
Önerim, hükümetimizin,
son üç yıl boyunca -üzülerek tekrar belirteyim- izlediği üniversitelere karşı
tutumunu, üniversitelerle kavgalı tutumunu bir yana bırakması ve hemen bir yana
bırakması -örneklerine girmeyeceğim, bunun sayısız örneği var ve bir
arkadaşınız olarak burada çok kez dile getirdim- üniversiteyle kavgalı olmaktan
bir an evvel kurtulması ve bilgiye saygıyı esas alan bir anlayışı
sürdürmesidir.
Bu dileklerle, hepinize
saygılar, sevgiler sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına söz
isteyen Ünal Kacır, İstanbul Milletvekili; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 914 sıra sayılı kanun tasarısının yürürlük
maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabiî, konu Bilgi Edinme
Hakkı Yasasının genişletilmesi; ancak, Değerli Hocam, benden önce konuşan
Hocamız, vatandaşın bilgi edinmesinden
ziyade öğrencinin bilgi edinmesi şeklinde konuyu ele aldı ve o açıdan baktı;
ama, konuya açıklık getirmek gerekir ki, idarenin iş ve işlemlerinden
vatandaşın bilgi edinmesi hakkını konuşuyoruz ve biz burada, vatandaşın bilgi
edinmesi hakkının genişletilmesi doğrultusunda bir tasarıyı yasalaştırma
gayreti içerisindeyiz.
Bazı arkadaşlarımız,
bilgiye ulaşımda ücret konusunu gündeme getirdiler. Bir önceki konuşmamda da
bilgi olarak sunmuştum. Alınan raporumuza göre, yaklaşık 400 000, yani 395 000
başvurunun 347 000'ine cevap verilmiştir. Ücret yatırılmadığı için talebinden
vazgeçen, bu kadar sayı içerisinde, sadece 210'dur. Şimdi, vatandaşlarımız da,
bizi dinlerken, acaba bu bilgilere ulaşmak için çok büyük ücrete mi ihtiyaç var
gibi bir şekilde düşünebilir. Ben, yasanın 10 uncu maddesini burada
vatandaşlarımızın bilgisine arz etmek istiyorum.
"Kurum ve
kuruluşlar, başvuru sahibine istenen belgenin onaylı bir kopyasını verirler.
Bilgi veya belgenin
niteliği gereği kopyasının verilmesinin mümkün olmadığı veya kopya
çıkarılmasının aslına zarar vereceği hallerde, kurum ve kuruluşlar ilgilinin;
a) Yazılı veya basılı
belgeler için, söz konusu belgenin aslını incelemesi ve not alabilmesini,
b) Ses kaydı şeklindeki
bilgi ve belgelerde bunları dinleyebilmesini,
c) Görüntü kaydı
şeklindeki bilgi veya belgelerde bunları izleyebilmesini,
Sağlarlar.
Bilgi veya belgenin,
yukarıda belirtilenlerden farklı bir şekilde elde edilmesi mümkün ise, belgeye
zarar vermemek koşuluyla bu olanak sağlanır.
Başvurunun yapıldığı
kurum ve kuruluş, erişimine olanak sağladığı bilgi veya belgeler için başvuru
sahibinden erişimin gerektirdiği maliyet tutarı kadar bir ücreti bütçeye gelir
kaydedilmek üzere tahsil edebilir" denilmektedir. Yani, bu ücretler çok
cüzi ücretlerdir.
Sayın Başkan, bunları
söyledikten sonra, bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum. Biliyorsunuz, bu
tasarı 4 madde; 2 ana maddesi, 2 de yürütme yürürlük maddeleri var. Geçen hafta
cuma günü bunun geneli üzerinde konuşmalarımızı yapmıştık. Bu hafta, şu ana
kadar, ancak 4 üncü maddesini görüşebilecek duruma geldik. Bir haftalık
çalışmanın neticesinde tasarının 4 üncü maddesindeyiz. Bu çalışma hızının çok
yavaş olduğunu zatıâlinize hatırlatmak isterim ve ayrıca, vatandaşın bilgi
edinme hakkını genişleten böyle bir tasarı görüşülürken, muhalefetin konuyu
engelleme çabalarını anlayamadığımı da ifade etmek istiyorum.
Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Sayın Başkan, muhalefete sataşma söz konusu, bundan dolayı söz istiyorum.
Muhalefeti bir bütün olarak
değerlendirerek, konuyu engelleme
çabası içerisinde olduğumuzu belirtti. Açıklama yapma gereği hissediyorum.
BAŞKAN - Meclis çalışmalarında,
İçtüzük hükümleri doğrultusunda eylemlerde bulunmak, Meclis çalışmalarına
katılmak milletvekillerinin hakkıdır, bunu engelleme olarak görmemek gerekir.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Ama suçlayıcı bir tavır içerisinde söyledi; bir sataşma olarak
değerlendiriyoruz.
BAŞKAN - Sataşma olarak
görmek mümkün değil; ama, bunu engelleme olarak görmemek gerekir. Her
milletvekili, İçtüzük hükümlerine göre, bu yasama organında ne yapması
gerekiyorsa karar verir, yapar. Onları olumsuz olarak değerlendirmek,
milletvekillerinin haklarını bir kenara koymak anlamına gelir. Öyle bir
değerlendirmeyi kabul etmek mümkün değil.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Görevidir; ama, engelleme değildir bu Sayın Başkan.
BAŞKAN - Şimdi, şahsı
adına söz isteyen ikinci arkadaşımız, Erzurum Milletvekili Mücahit Daloğlu.
Buyurun Sayın Daloğlu;
süreniz 5 dakika.
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bilgi Edinme Kanunuyla ilgili,
buradaki görüşlerimizi, muhalefet ve iktidar olarak epey zamandır paylaşıyoruz.
Biraz evvel muhalefetten bir arkadaşımızın ücretlerle ilgili bir konuda sorusu
olmuştu, doğrusu benim de dikkatimi çekti ve sayesinde inceleme gereği bulduk.
Zannedersem Mustafa Gazalcı'ydı. Teşekkür ediyorum, böyle bir fırsat verdiği
için de.
Şimdi, bu ücretler...
Ben, burada, yönetmeliğin 22 nci maddesinden okumak istiyorum. Diyor ki:
"Kurum ve kuruluşlar bilgi edinme amacıyla her yıl bütçe kanununda
belirlenecek ilkelere göre bilgiye erişme ücreti tarifesi belirler." Dolayısıyla
bu, sembolik olarak, işte bir kâğıdın, bir fotokopinin, gerekirse bir pulun en
asgariden fiyatı neyse… Burada da, rasgele -yani herkes "ben bilgi edinmek
istiyorum, haydi başvurdum gibi- bir kayıtdışı olmaması adına, kayda girmesi,
üç kuruş da -miktar çok semboliktir- ödenmesi adına… Bu, hiçbir zaman, bilgi
edinmek isteyen insanın malî gücünü aşabilecek… Kurul bunu zaten kendisi
belirliyor. Aşağıda detayları uzun; ama, iki satırını okuyayım size:
"Kurum ve kuruluşlar, erişimini sağlayacakları bilgi ve belgelerin erişim
maliyet tutarı ve ödemenin nereye yapılacağı hakkında başvuru sahibini, başvuru
tarihinden itibaren 15 gün içinde bilgilendirir."
Bunlar, tamamen, hem,
dilekçenin, bilgi edinmenin kayıt altına alınması, işe bir resmî hüviyet ve bir
ciddiyet kazandırılması… Ama, kesinlikle yüksek bir maliyet tutmayan ve kurul
tarafından da bunun prensip olarak benimsendiği bir durumdur.
Dolayısıyla…
BAŞKAN - Sayın Daloğlu,
madde yürürlükle ilgili. O konuya gelin; yoksa, iktidar mensubu olarak Meclis
çalışmalarını engellemekle itham edilebilirsiniz.
MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla)
- Teşekkür ederim.
Efendim, bu konuyu
aydınlattıktan sonra, yürürlük maddesinde de… Biz, Meclis Genel Kurulunun
verimli çalışması adına zamandan da tasarruf etmek istiyoruz.
Ben, bu vesileyle Yüce
Heyeti saygıyla selamlıyorum, hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şimdi, soru -
yanıt bölümüne geçiyoruz.
Samsun Milletvekili Sayın
Haluk Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bir konuya açıklık
getirmek istiyorum müsaade ederseniz.
Sayın Bakan, eğer bir
araştırma komisyonu kurulursa, daha önce sorulan soruları, bilgi edinme yasa
tasarısı çerçevesinde, bir parlamenterin bilgi edinme hakkını salı günü
yanıtlayacağını söyledi.
Ben, Sayın Kacır'a ufak
bir ek yapmak istiyorum. Bakın, 355 kişilik bir İktidar Grubu 134 kişiyi
bulundurmuyor ve AK Parti grup adına konuşma yapmıyor; sadece, şahıs adına,
muhalefet milletvekilleri konuşmasın diye, şahıs sözlerini dile getiriyor.
Yani, buna, olsa olsa, kendi kendini engelleme denir Sayın Kacır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Ahmet
Işık, Konya Milletvekili…
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Çok kısa bir soru
yöneltmek istiyorum Sayın Bakana. Bilgi edinmede, masrafa matuf giderlerin
talep sahibinden tahsili söz konusudur yasada. Bunların sembolik olduğu
noktasında da bir ihtilaf yok; fakat, ses ve görüntü ve buna benzer taleplerin
karşılanmasındaki öngörülemeyen yüksek maliyetler söz konusu olursa, ekonomik
yetersizlik içerisinde olan talep sahibinin izleyeceği başka bir yol var mıdır?
Bunu, ekonomik masrafı ortaya koymadan bu bilgiyi edinme şansı olabilecek
midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Ahmet Işık'ın sorusuna şöyle yanıt vermek
istiyorum: Bugüne kadar, böyle, yüksek masraftan dolayı cevaplanmamış hiçbir
talep yok, hep makul. Zaten, Bilgi Edinme Kurulu da bu konuda, ilgili bakanlıklara,
almış olduğu prensip kararında, bu hesaplamalarda masrafı geçmeyecek şekilde
-yani, bir kâr amacı yok- sadece, maliyeti geçmeyecek şekilde ücret konulması
talebi… Bugüne kadar, böyle bir sorun, böyle bir problem çıkmamıştır.
Teşekkürler efendim.
BAŞKAN - 4 üncü maddeyi
oya sunuyorum: Kabul edenler…
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Karar yetersayısı istiyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Geç kaldın, geç kaldın.
BAŞKAN - Doğru…
Değerli arkadaşlarım,
ayakta olduğunu fark ettim; ama, tahmin edemedim karar yetersayısı
isteyeceğini. Onun için, kusur benimdir; karar yetersayısı arıyoruz.
Kabul edenler… Karar
yetersayısı yoktur. Pardon… Kabul etmeyenler…
Kabul etmeyenlerle
birlikte de karar yetersayısı yoktur; 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.42
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.55
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Mehmet
DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
914 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Bilgi
Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/955) (S. Sayısı: 914) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde
Tasarının 4 üncü
maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 4 üncü maddeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım:
4 üncü maddeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve yasalaşmıştır.
5 inci sırada yer alan,
Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
5.- Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/1121) (S. Sayısı: 1014) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 1014 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteyen; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Akif
Hamzaçebi, Anavatan Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Muhsin
Koçyiğit, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Abdullah
Erdem Cantimur.
Şahısları adına söz
isteyenler: Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi, Diyarbakır Milletvekili Muhsin
Koçyiğit, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, Samsun Milletvekili Haluk Koç.
Buyurun Sayın Akif
Hamzaçebi.
Sürelerinizi
birleştirerek mi kullanmak istersiniz?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) - Evet efendim.
BAŞKAN - Peki.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Malî
Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile bazı kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik
yapmayı öngören tasarı hakkında görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kamu malî yönetiminin çerçevesini çizen 5018 sayılı Kanun, 10
Aralık 2003 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda kabul
edilmişti. Bu kanunla, ta 1927 yılından bu yana yürürlükte olan, kamu malî
yönetiminin çerçevesini çizen 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu yürürlükten
kaldırılmış olmaktadır; yani, yaklaşık yetmişaltı yıllık bir uygulamadan sonra,
artık, günümüz Türkiyesinin kamu malî yönetiminin ihtiyaçlarına, toplumun
ihtiyaçlarına cevap vermeyen bir kanun haline dönüşmüş olan 1050 sayılı Kanun
yürürlükten kaldırılmış, yerine, yeni bir sistem getiren 5018 sayılı Kanun
kabul edilmiştir.
O zamanki görüşmeleri
hatırlayan arkadaşlarımız olacaktır. 10 Aralık 2003 tarihinde Genel Kurul
sıraları yine böyle tam dolu değildi. O gün Galatasaray-Juventus maçı vardı
hatta, gayet iyi hatırlıyorum. O tasarıyı, hükümetimiz, kamu malî yönetiminde
bir reform olarak sunmuştu. Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe
Komisyonunda tasarının iyileşmesi için, hükümetin reform olarak sunduğu o
kavrama uygun olması için, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak çok büyük çaba sarf
ettik, aynı çabayı Genel Kurulda da devam ettirdik. Arzu ettiğimiz seviyeye
gelmemiş olmasına rağmen, yine de, kamu malî yönetiminde önemli değişiklikler
yaptığı için, önemli bazı yeni müesseseler getirmiş olduğu için, o kanuna o zaman
için destek verdik.
Kanun yürürlük tarihi olarak
1 Ocak 2005 tarihini öngörmüştü; ancak, hükümetin gerekli hazırlıkları
yapamamış olması nedeniyle ve bir yerde, belki kanunun uygulamasında çıkacak
sorunların test edilmesi amacıyla, kanunun yürürlük tarihi 1 Ocak 2006 tarihine
ertelenmiştir. Şu an Plan ve Bütçe Komisyonunda 2006 yılı bütçesini
görüşüyoruz; ancak, şunu ifade etmeliyim ki, görüştüğümüz 2006 yılı bütçe
kanunu tasarısı, henüz yasalaşmamış olan, şimdi, biraz sonra maddelerine geçerek
görüşülmesine başlanacak olan bu tasarıya göre hazırlanmıştır; yani, henüz
yürürlüğe girmemiş olan bir tasarıya göre hükümet 2006 yılı merkezî bütçe
kanunu tasarısını getirmiştir; bunun doğru bir uygulama olmadığını söylemek
istiyorum. Bu tasarının 5018 sayılı Yasada yapmayı öngördüğü değişiklikleri
sanki yürürlüğe girmiş gibi dikkate alarak bir bütçe kanunu tasarısı
hazırlamasını önemli bir eksiklik olarak görüyorum.
Yine, bu tasarının temel
altyapısını oluşturan anayasa değişikliğinin de oldukça geç yapılmış olduğunu
bu vesileyle bir kez daha dikkatinize sunmak istiyorum. Toplam 97 maddeden
oluşan Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun bu tasarıyla toplam 20
maddesinde, daha doğrusu bu 20 maddeden oluşan bu tasarıyla, 97 maddelik ana
yasada, yani, 5018 sayılı Yasada çeşitli değişiklikler yapılmakta veya ilaveler
yapılmakta ve 5018 sayılı Yasa bu değişikliklerle birlikte son şeklini almış
olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 5018 sayılı Yasanın Türk malî yönetimine yeni bir sistem
getirdiğini söylemiştim; eksikliklerine karşın getirdiği olumlu düzenlemeler
vardır. Nedir bunlar; bir kere, Parlamentonun bütçe denetimini, Parlamentonun
bütçe üzerindeki etkinliğini artırmayı amaçlamıştır. Bu yasaya kadar,
Parlamentonun bütçe süreci içerisinde etkinliği azdı; bu, o yasanın
gerekçesinde de ifade edilmektedir.
Yine, malî kontrol
sistemimiz, harcamaların hazırlık aşamasından, yapılma, gerçekleştirme
aşamasına kadar olan iç malî kontrol sistemi çok önemli ölçüde yetersizdi;
birbirinden kopuk birçok kurum, birçok uygulama vardı, bir disiplinsizlik söz
konusuydu. Burada bir disiplin getirmeyi amaçlıyordu.
Yine, harcama öncesi çok
katı kontrol uygulamaları vardı; bu, harcamacı kuruluşları âdeta harcamadan
bezdiren, başka yollara sapmasına yol açan bir tutuma sevk ediyordu. Bütün
bunlar, bizim kamu malî yönetim sistemimizdeki önemli eksikliklerdi.
5018 sayılı Yasa ne
yapmıştır; bu yasa, Parlamentonun bütçe sürecinde daha etkin olmasını sağlamak
için gerçekten önemli değişiklikler yapmıştır. Ne yapmıştır; birincisi,
Parlamentonun bütçe hakkı dediğimiz bu hakkın kapsamını oldukça genişletmiştir.
Yani, birçok kurum var ki, kamu kaynağı kullanmaktadır, kamu geliri
kullanmaktadır, bütçeden transfer harcamasıyla yardım almaktadır veya doğrudan
vergi veya benzeri geliri toplamaktadır; ama, bu kurumun yaptığı harcamalar
Parlamentonun bilgisi dışındadır, Parlamento adına denetim yapan Sayıştayın
denetim kapsamı dışındadır. Bir kere, bunu son derece, gerçekten önemli bir
uygulama olarak görüyoruz. Parlamentonun bütçe hakkının kapsamı geniş
olmalıdır. Uluslararası kurallar der ki, eğer bir kamu kuruluşu kamu hizmeti
görüyorsa veya bir kamu kaynağını kullanıyorsa, bu kuruluşun bütçesi
parlamentoya mutlaka gelmelidir ve bu kuruluşun harcamaları da parlamento adına
denetim yapan kurumlar tarafından denetlenmelidir. Demek ki, Parlamentonun
bütçe üzerindeki etkinliğini artıran bir yasadır 5018 sayılı Yasa. Bunun çok
önemli olduğunu ifade etmek istiyorum.
Yine, stratejik planlama
dediğimiz kavram Türk malî yönetimine girmiştir; stratejik planlama ve
performansa dayalı bir bütçe sistemi. Bizim mevcut sistemimizde kamu
harcamaları yapıldığı zaman, bu harcamaların denetimi hukuka uygunluk açısından
yapılmaktadır; bu harcama hukuka uygun mudur değil midir. Bir belediyenin bir
yol yapımı, bir kaldırım yapması veya Sağlık Bakanlığının tedavi hizmetlerine
yönelik harcamaları, hangi harcama olursa olsun, hukuka uygunsa sorun yoktur
bizim sistemimizde; ama, hukuka uygun olarak yapılan bu harcamalardan vatandaş
mutlu olmuş mudur, vatandaşın memnuniyetini sağlamış mıyız; bunu ölçebilen bir
denetim sistemimiz, bütçe sistemimiz maalesef yoktur; yani, belediye iki yılda
bir eğer kaldırımı yeniliyorsa, bunu mevzuata uygun yapmışsa sorun yoktur; ama,
belediyeye neden sen kaldırımı iki yılda bir yeniliyorsun sorusunu yöneltecek
bir müessese bizim kamu malî yönetimimizde yoktur. Bu da çok önemli bir eksikliktir.
5018 sayılı Yasayla bu da bizim malî yönetimimize girmiştir.
Yine, daha saydam bir
bütçe sistemi hedeflenmiştir. Saydamlıkta bazı eksiklikleri vardır; ama, yine
de atılan adımları son derece önemsiyoruz. Tüm kamuda yine tek bir muhasebe
sisteminin uygulanmasını öngörmüştür. Bunları anlatıyorum; biraz sonra tasarıya
geldiğimizde, tasarının bazı düzenlemelerinin bu anlattıklarımla ne kadar
ilgili olduğunu göreceksiniz.
Sorunlar yok muydu; daha
doğrusu, 5018 sayılı Yasanın çözmediği sorunlar yok muydu; var tabiî ki, biz
onları çokça söyledik; ama, onlar, maalesef, çözülmemiş olarak bizim
sistemimizde halen durmaktadır. O nedenle de kamu malî yönetiminde şu an
geldiğimiz noktanın, 5018 sayılı Yasayla ulaştığımız noktanın bir reform
olduğunu söylemek, doğrusu biraz fazla iddialı olur, fazla iyimser olur.
Örneğin, ne vardır; Avrupa Birliği uygulamalarına aykırı olarak, cari bütçe,
yatırım bütçesi, transfer bütçesi olarak isimlendirebileceğimiz bütçenin bazı
alt bölümlerindeki kurumlar arası ayırım, daha doğrusu kurumlararası bölüşüm,
5018 sayılı Yasayla çok daha keskin, çok daha sağlam bir hale getirilmiştir. Bu
ayırımın ortadan kaldırılması, bütçenin sahibi olarak tek bir kurumun
tanımlanması gerekirken, bunun tersi bir anlayışla, cari harcamalarda Maliye
Bakanlığı, yatırım harcamalarında Devlet Planlama Teşkilatı ve onun bağlı
olduğu Devlet Bakanlığı, yine transfer harcamalarında azine Müsteşarlığı ve
onun bağlı olduğu bakanın yetkili olması, gerçekte bütçe disiplinini
azaltmaktadır.
Yine, nakit yönetimi ve
borçlanma yönetiminde bütünsellik sağlanmamıştır. Bu, Türkiye gibi borç stoku
yüksek olan, her yıl, sürekli olarak çok önemli miktarda borçlanan ve bir kamu
borç servisi idaresi olan ülkelerde böyle bir bütünselliğin olmaması, yine çok
önemli bir eksikliktir.
Yine, muhasebe
hizmetleri, saymanlık hizmetlerinde ikili bir yapıyı çok keskin bir şekle
getirmiştir 5018 sayılı Yasa. Bazı saymanlıkların yönetimi Hazine
Müsteşarlığına ait olmuştur, bazı saymanlıkların, daha doğrusu diğer bütün saymanlıkların
yönetimi ise Maliye Bakanlığına ait olmuştur. Bunlar, bu tasarının, daha
doğrusu 5018 sayılı Yasanın çok önemli eksiklikleridir.
Peki, görüşmekte
olduğumuz bu tasarı, biraz önce belirttiğim 5018 sayılı Yasanın eksik olduğunu
ifade ettiğim konularda bir iyileşme getiriyor mu; hayır, değerli arkadaşlar.
Görüşeceğimiz bu tasarı, bu konularda hiçbir iyileşme, hiçbir düzeltme
getirmemektedir.
Peki, bu tasarı ne
yapmaktadır; bu tasarı şunu yapmaktadır değerli arkadaşlar: Uygulamada ortaya
çıkabilecek bazı sorunların çözümüne yönelik olarak bazı düzenlemeleri yapıyor,
bunlarda tereddüt yok; ama, biraz önce sözünü ettiğim 5018 sayılı Kamu Malî
Yönetimi ve Kontrol Kanununun hedef aldığı, Parlamentonun bütçe sürecindeki
etkinliğini artıran, Parlamentonun bütçe hakkının kapsamını genişleten, yani,
bir kurum eğer kamu kaynağı kullanıyorsa, bir vergi gelirini kullanıyorsa,
bütçeden bir transfer harcamasıyla bir kaynak kullanıyorsa, o kurumun
bütçesinin Parlamentodan geçmesi, Parlamento denetimine tabi olması,
harcamalarının Parlamento adına Sayıştay tarafından denetlenmesi şeklindeki
anlayıştan geriye gidiyor bu tasarı. Ne yapıyor; bazı kurumları, çok önemli
rakamları, çok önemli bütçeleri olan bazı kurumları Parlamento denetiminin
dışına çıkarmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bunu,
çok önemli bir geri adım olarak görüyoruz ve bütçe sisteminin saydamlığıyla,
milletin vergileriyle oluşan bütçelerin, kaynakların kullanımının millete hesap
verilmemesi olarak görüyorum ben bu anlayışı; bunu, son derece yanlış buluyorum
değerli arkadaşlar. Örnek vereceğim ben size: Şimdi, tasarının ekine baktığımız
zaman, birçok kurum bu listeden çıkarılmaktadır. Bunların bir kısmı teknik
gerekçelerledir, onlara ilişkin hiçbir itirazımız yok. Örneğin, Adlî Tıp Kurumu
Başkanlığının bütçesi Meclise ayrı mı gelsin, yoksa Adalet Bakanlığı bütçesi
içerisinde mi gelsin; hükümetimiz diyor ki "zaten Adalet Bakanlığı bütçesi
içinde yer alıyor, o nedenle Adlî Tıp Kurumunu buraya yazmasak olur" hay
hay, olur tabiî ki, "efendim, Türk Tarih Kurumunu, Türk Dil Kurumunu
buraya yazmayalım" neden "zaten Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Başkanlığının bütçesi var, o bütçe içerisinde bunlar yer alıyor, o
nedenle, bunun, yasaya ekli listelerde ayrıca yer almasına, bütçesinin buraya,
ayrıca gelmesine gerek yok bu kurumların" doğru, buna katılıyoruz. Bütün
bunlar teknik gerekçelerle yapılan düzeltmelerdir. Ancak, bazı düzenlemeler var
ki, bunların teknik gerekçelerle yapıldığına katılmak mümkün değildir.
Örnek veriyorum: TRT…
Değerli arkadaşlar, TRT, bir kamu kurumudur, kamu kaynağı kullanan bir
kurumdur. Yaklaşık 452 000 000 YTL'lik bir kaynağı, bir geliri vardır.
Dolayısıyla, mademki, biz, uluslararası standartları getiriyoruz, mademki,
Avrupa Birliği standartlarını getiriyoruz -ki, doğrusu budur bu standartlar
neyi söylüyordu "eğer bir kurum kamu kaynağı kullanıyorsa, bu kurumun
bütçesi Parlamentoya gelmelidir ve bu kurumun harcamalarını Parlamento adına
Sayıştay denetlemelidir. O halde, TRT bütçesi buraya gelmelidir; ama, hükümet
tasarısı, TRT bütçesini bu kapsamın dışına çıkarmaktadır.
İkinci örnek: Toplu Konut
İdaresi değerli arkadaşlar. Toplu Konut İdaresi, kamu kaynağı kullanan bir
kurumdur. Bu Meclis kabul etti. Neyi kabul etti; yurtdışına çıkan
vatandaşlarımızdan alınan harçlar Toplu Konut İdaresine aktarılıyor. Ne için;
hükümetin toplu konut politikasının finansmanı için.
Bakın, bu yılın ilk dokuz
ayında 59 000 000 YTL'lik bir harç geliri aktarılmış Toplu Konut İdaresine,
daha doğrusu o miktar harç geliri tahsilatı var Kamu Hesapları Bültenine göre.
Bu rakamın aynen aktarıldığını kabul ediyorum, yıl sonunda bu rakamın 80 000
000 YTL olacağını tahmin ediyorum; yani, 80 trilyon TL demektir bu. Peki, Toplu
Konut İdaresinin kullandığı kamu kaynakları bu kadar mıdır; hayır. Arsa Ofisini
kapattık, Arsa Ofisinin bütün varlıklarını, bütün taşınmazlarını Toplu Konut
İdaresine devrettik. Bugün, Toplu Konut İdaresinin gazete ilanlarında
gördüğümüz muhtelif inşaat projelerine konu olan taşınmazları, ya bu şekilde
Arsa Ofisinden gelmiştir ya eski Emlakbank kaynaklarından ve onun da öncesinde
Hazine kaynaklarından gelmiştir; yani, Toplu Konut İdaresi, hem nakit olarak
hem taşınmaz olarak çok büyük bir kamu varlığını kullanmaktadır.
Toplu Konut İdaresi 132
000 konutluk projelere girmiştir. Bu 132 000 konut için, bendeki bilgilere
göre, 7,5 milyar YTL'lik bir büyüklük öngörmüştür, bu kadarlık bir harcamayı
öngörüyor ve üç yıllık süre içerisinde 2,2 milyar YTL'lik bir ödemede
bulunmuştur. Böylesi önemli bir kamu kaynağını kullanan kurumun bütçesinin
Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesinden daha doğal bir şey olamaz değerli
arkadaşlar. Bir yanda, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığının
bütçesini Türkiye Büyük Millet Meclisine getiriyoruz, öte tarafta, Toplu Konut
İdaresinin, biraz önce belirttiğim büyüklükleri kullanan, bu kadar büyük kamu
kaynağını kullanan bir idarenin bütçesini Meclis denetiminin dışında bırakıyoruz.
Bu anlayışı kabul etmek mümkün değildir. Bu, kamu malî yönetiminde 2003
aralığında ulaşıldığı varsayılan hedeften çok büyük bir geri adımdır, kamu malî
yönetiminin daha başlangıçta sakat doğmasına yol açan bir uygulamadır.
Yine benzer bir uygulama,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu... Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, bugün kamuoyunda
öne çıkmış olan fonksiyonlarını bir kenara bırakırsak, bunlar geçici
uygulamalardır, birtakım satışlar yapıyor, buradan çok büyük kaynaklar elde
ediyor, bunlar bu fonun aslî görevleri değildir, olağanüstü durumlarda ortaya
çıkan bir görevdir, bu görev bir süre sonra sona erecek ve aslî görevi olan
sigortacılığa dönecektir. Sigortacılıkta da, TMSF'nin temel gelir kaynağı,
banka bilançolarının büyüklüğünden almış olduğu paylardır; bu da bir kamu
kaynağıdır değerli arkadaşlar, bu da, TMSF'nin, yine, Türkiye Büyük Millet
Meclisine bütçesinin gelmesi için yeterli bir nedendir.
Üç tane büyük kurumdan üç
tane örnek verdim değerli arkadaşlar. Bu örnekler gösteriyor ki, bu
görüştüğümüz tasarı, kamu malî yönetim sistemini daha ileriye değil, bu
belirttiğim uygulaması nedeniyle daha geriye götüren bir tasarıdır. Bunun,
gerçekten kabul edilecek olmasından, bir eski Maliyeci olarak ben üzüntü
duyduğumu ifade etmek istiyorum.
Tasarıda yer alan başka
hükümler de vardı; bunlardan bir tanesinden örnek vermek istiyorum. 5018 sayılı
Yasa yeni bir sistem öngörüyor, malî yönetimde çok yeni bir sistem öngörüyor.
Tabiî ki, böyle yeni bir sisteme geçişte Maliye Bakanına tüm sistemin gözetim
sorumluluğunu verirken, henüz test edilmemiş olan bir sistemin uygulamasında
ortaya çıkacak sorunların çözümü konusunda Maliye Bakanının ihtiyaç duyacağı
araçlar kendisine verilmemiştir. Bu, tasarıda,
5018 sayılı Yasada eksiktir. Bu tasarıda da bunu düzelten bir şey görmüyorum.
Tam tersine, hükümet tasarısında, Maliye Bakanına olağanüstü durumlarda teftiş
yetkisi veren maddesinde değişiklik öngören bir düzenleme söz konusuydu. Daha
sonra, İktidar Partisi Grubu ile grup başkanvekillerimizin karşılıklı varmış
olduğu bir mutabakatla, bu maddeler Plan ve Bütçe Komisyonunda çıkarıldı ve
hükümet, bu çıkarılan bir iki maddeyi bir daha getirmeyeceği yönünde söz verdi.
Umarım, Maliye Bakanının, çok kısıtlı da olsa, malî sistem üzerinde teftiş
yetkisini kullanmak suretiyle elde ettiği bu güvenceyi hükümet ortadan
kaldıracak bir tutum içerisinde olmaz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının bir önemli düzenlemesini daha sizlerin dikkatine
sunmak istiyorum; o da şudur: Tasarı, tüm kamuda 1980'li yıllardan bu yana var
olan, araştırma, planlama ve koordinasyon kurulları veya daire başkanlıklarını
kaldırmaktadır. Kaldırılma gerekçesi, yeni malî yönetim sistemi nedeniyle
birtakım görevlerin yapılması ihtiyacının ortaya çıkmış olmasıdır. Daha
doğrusu, hükümet bu gerekçeyi bize söylemektedir. Bu nedenle, araştırma,
planlama ve koordinasyon kurulları kaldırılarak, yerine, strateji geliştirme ve
malî hizmetler başkanlıkları kurulmaktadır.
Değerli arkadaşlar, yeni
birtakım ihtiyaçlar ortaya çıkabilir, doğrudur; gerçekten, yeni bir sistemde,
yeni birtakım hizmetlerin, görevlerin yapılması gerekliliği vardır.
Şunu öneriyoruz; bunu,
Plan ve Bütçe Komisyonunda önerdik, burada tekrar sizlere bir öneri olarak
sunmak istiyorum, ki, bu yöndeki önergemiz de, yine, tasarı görüşülürken
sizlerin takdirine sunulacaktır. Önerimiz şudur: Araştırma, planlama ve koordinasyon
kurulları, birimleri, strateji geliştirme ve malî hizmetler başkanlığına
dönüştürülmelidir değerli arkadaşlar. Kaldırmak demek, başkan olan bu kişileri
-ki, bunlar genel müdür düzeyindedir bürokraside- bunları yasa gücüyle
görevinden alıyorsunuz, yeni oluşturduğunuz birime de başka bir kişiyi, daha
sonra, atama konumuna geliyorsunuz. Buna gerek yok; birimler var, APK birimleri
var; APK birimini, bir maddeyle, strateji geliştirme ve malî hizmetler başkanlığına
dönüştürelim, bunların başkanları, aynen, yeni birimin de başkanı olsun ve
bunlar, bu tasarıyla verilen görevleri yapsınlar. Bunu kabul ettirmemiz,
maalesef, mümkün olmadı.
Neden mümkün olmadığını
sizlere açıklamak istiyorum. Bu tasarının bu maddesi, kanaatimce, Maliye
Bakanlığı tasarısında yer alan bir madde değildir. Bu madde, Başbakanlıkça,
hükümet tasarısına monte edilmiştir. Tabiî ki, yasama sürecinde, Başbakanlık,
böyle bir monteyi yapabilir; ama, Başbakanlığın yapmış olduğu bu ilaveye
baktığımızda, bu ilavenin, yürürlüğe girmemiş olan Kamu Yönetimi Temel
Kanunundan alınan bir maddeden kaynaklandığı anlaşılmaktadır; yani, Sayın Cumhurbaşkanınca
Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edilmiş olması nedeniyle yürürlüğe
girememiş olan Kamu Yönetimi Temel Kanununun o maddesi, Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Kanunundaki Değişiklik Tasarısı fırsat bilinmek suretiyle, buraya monte
edilmiştir.
Değerli arkadaşlar, bu
maddenin samimiyeti yoktur; bu maddenin sadece tek bir amacı vardır; kamu
kurumlarında var olan APK'ları kaldırmak suretiyle, hükümetin, kadrolaşmak için
yeni bir alan yaratmış olmasıdır.
Değerli arkadaşlar,
maalesef, bir teknik kişi olarak, bunu, böyle gördüğümü, böyle
değerlendirdiğimi sizlere ifade etmek istiyorum.
Aksi takdirde, APK'ların
başında çok değerli arkadaşlarımız vardır. Örneğin, Maliye Bakanlığının
Araştırma Planlama Koordinasyon Kurulu için konuşabilirim; çok değerli bir
birimdir. Belki, başkanıyla ilgili, Sayın Bakanımızın da bir sorunu yoktur;
ama, konu o değildir. Bir kişi bir görevi yürütüyorsa, bunu layık bir şekilde
yürütüyorsa, bir kanunla "senin kadronu kaldırdım" demek bürokratik
geleneklere uygun bir davranış değildir. Hükümetin bu davranışını, ben, kadrolaşma
dışında başka bir amaca dayandıramıyorum. O konuda da önergelerimiz olacaktır,
bunları da Sayın Genel Kurulun takdirine, sizlerin kabulüne sunacağız.
Konuşmamı daha fazla
uzatmadan burada bitirmek istiyorum. Bu tasarının kamu malî yönetimine
getirdiği bir yenilik olmadığını, tam tersine, kamu malî yönetiminde daha ileri
gidilmesi gereken, daha ulaşılması gereken başka hedefler varken, bunları bir
kenara bırakıp, 2003 Aralığında geldiğimiz seviyeden de daha geriye giden bir
tasarı olarak görüyorum.
Teşekkür ediyorum
sabrınıza.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Anavatan Partisi
Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit; buyurun. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
Grubunuz adına ve
şahsınız adına toplam 30 dakika.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Kamu
Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında -1014 sıra sayılı- Kanun Tasarısı üzerinde
Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu tasarı, Aralık 2003 tarihinde çıkarılan ve Türk malî
sisteminin denetim ve işleyişini düzenleyen 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Kanununun pek çok maddesini -aşağı yukarı 21 maddesini- değiştirmektedir.
Aralık 2003 tarihinde
yasalaşan 5018 sayılı Yasanın 1 Ocak 2005 tarihinde yürürlüğe girmesi
öngörülmekteydi; ancak, bir yandan hükümetin hazırlıksız olması, öte yandan da
IMF'nin müdahaleleri sonucu, 2005 yılı bütçe kanununa konulan bir maddeyle, bu
yasanın yürürlük tarihi 1 Ocak 2006 tarihine ertelenmiş bulunmaktadır.
Aslında, bu kanunun,
tümüyle uygulanması için, 1 Ocak 2007 tarihine değin bir geçiş dönemi
öngörülmekteydi. Bir bakıma, muhasebe standartları ve AB ile uyum çerçevesinde
bu yasada değişiklikler yapılması zorunlu bulunmaktadır. Ancak, 2006 yılı bütçe
tasarısının bazı maddeleri, tümüyle uygulamaya konulmayan 5018 sayılı Yasaya
dayandırılmış, ardından da Türkiye Büyük Millet Meclisine yasa gereği en son 17
Ekim 2005 tarihine kadar sunulmak zorunda kalınan, 2006 yılı bütçe yasa
tasarısının, mevcut Anayasaya aykırı olduğu fark edilmiştir. İşte, bu
aykırılığın ortadan kaldırılması için, alelacele 5 maddelik bir anayasa
değişiklik tasarısı Meclise sunularak Meclisten geçirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; daha önce belirttiğim gibi, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol
Kanunu, 2003 yılı aralık ayında, 5018 sayılı yasayla yasalaşmıştır. Bu yasa,
Türkiye'nin bütçe ve kamu malî yönetim sistemini bir bütün olarak
düzenlemektedir. Bu yasanın çıkmasıyla, çağdaş normlara uygun bir malî sistem
oluşturulmaya başlandı.
Bilindiği üzere, bu yasa
çıkmadan önce, 1927 yılından beri yürürlükte bulunan 1050 sayılı Muhasebei
Umumiye Kanununa göre malî sistem yürütülüyordu. Ancak, gelişen koşullarda, artık,
1050 sayılı Yasa yetersiz kaldığından, onun yerine, daha çağdaş olan 5018
sayılı Yasa getirilmiş bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
5018 sayılı Yasa çıkmadan önce, kamu malî yönetiminin uyumlu bir bütünlüğü
yoktu. Bütçeler, yatırım bütçesi, cari ve transfer bütçesi adı altında, pek çok
kamu kurumu arasında bölünmüş bulunmaktaydı. Bu tasarıyla, bu dağınıklık
giderilerek fonksiyonel bir bütçelemeye doğru gidilmiştir ve bu tasarıyla,
transfer harcamaları yerine sermaye harcamaları, ticarî harcamalar yerine de
mal ve hizmet harcamaları şeklinde bir harcama şekline bürünülmüştür.
Değerli arkadaşlarım,
kamu malî yönetim sistemi harcama öncesi çok katı kontroller getirmiştir. Kamu
kurumları, bu bıktırıcı, caydırıcı, aşırı bürokrasiden kurtulup rahatça, esnek
bir şekilde harcama yapabilmek için 1050 sayılı Yasayı delerek, kolayca harcama
yapabilecekleri "fon" adı altında bir uygulamayı başlatmışlardır.
Öyle ki, bir ara bu fonların sayısı 30'a yaklaşarak bütçe sistemini âdeta
tehdit eder duruma gelmiştir. Çünkü, fonun gelir ve giderleri bütçede
gösterilmediğinden kolayca harcama yapılarak bütçe disiplininden, bütçedeki
saydamlıktan kolayca uzaklaşılıyordu. Tabiî, bu da doğal olarak harcamaları
artırdığından, enflasyon üzerinde olumsuz etki yapıyordu.
Değerli arkadaşlarım,
5018 sayılı Yasadaki değişikliklerin temel amacı vatandaşlarımızın ödedikleri
vergilerin nerelere harcandığını izleyebilmeleri ve gerektiğinde demokratik
kanallardan hesap sorabilmeleridir.
Bu yasayla, bütçenin
hazırlanması, uygulanması, malî işlemlerin muhasebeleştirilmesi ve malî kontrol
yeni esaslara bağlanmaktadır.
Kanun kapsamı,
uluslararası sınıflandırmalara uygun olarak genel yönetim kapsamındaki kamu
idarelerinin içine merkezî yönetim kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal
güvenlik kurumları ve mahallî idareleri de almaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yasada denetim, iç ve dış malî kontrol olarak ayrılmış
olup, iç malî kontrolle sadece uygunluk denetimi yapılmaktadır; yani, yapılan
harcamanın hukuka, kanuna ya da kurallara uygun olarak yapılıp yapılmadığının
denetlenmesidir. Oysa, kontrolün ana amaçlarından biri, harcamanın etkinliğini
denetlemek olmalıdır. Gerçekten de yapılan harcamanın gerekli olup olmadığı ve
etkinliği, kişilerin ve toplumların yaşam kalitelerini artırmada gerekli tesiri
yaratabilmiş midir diye, aslında, ona bakmak gerekir. Yoksa, bir harcama
reformundan söz etmek mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım,
Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunuyla bütçe sistemi tümden değiştirilerek
merkezî bütçe sistemine geçilmiştir. Bu tasarıyla katma bütçeler kaldırılarak,
bu bütçe kapsamındaki kuruluşların bir bölümüyle, bugüne değin hiçbir bütçe
kapsamında bulunmayan kuruluşların bir bölümü "özel bütçe" adı
altında bir bütçede toplanmıştır. Tasarıya 4 adet cetvel eklenmiştir ayrıca. Bu
kanuna eklenerek oluşturulan 3 sayılı listeyle düzenleyici ve denetleyici
kurullar ayrı bir bütçe kapsamına alınmıştır. 2 sayılı özel bütçeli kuruluşlar
kendi aralarında iki gruba ayrılmıştır. Birinci grupta üniversiteler, YÖK, Yüksek
Teknoloji Enstitüsü; ikinci grupta ise özel bütçeli diğer idareler yer
almaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununda öngörülen değişiklik
tasarısında başta Toplu Konut İdaresi (TOKİ), Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ve
TRT'nin de içinde bulunduğu oldukça yüksek tutarlarda kamu kaynağı, fon ve
portföy kullanan 19'a yakın kuruluş yasa kapsamı dışına çıkarılarak bu
kuruluşların bütçesi Meclis denetiminden kaçırılmıştır. Bu, Türkiye'nin bütçe
hakkına karşı yapılan bir saldırıdır. Halk adına harcamaları denetleyen Meclis,
bu hakkından mahrum edilmek suretiyle katrilyonlarca tutardaki kamu kaynağı,
âdeta, bütçe dışında, denetimsiz kalmış, harcamaların nasıl denetleneceği belli
değildir. TOKİ, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ve TRT gibi kuruluşların
bütçeleri üzerinde Meclisin söz sahibi olmaması, yasanın genel gerekçesinde
sözü edilen saydamlık ve hesap verilebilirlik ilkelerine de aykırı
bulunmaktadır. Özellikle önümüzdeki seçim döneminde siyasî amaçla geniş bir
şekilde kullanılacağı anlaşılan TOKİ'nin ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun
denetim dışına çıkarılması kötü çağrışımları da beraberinde getirmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
ayrıca tasarıyla, 5018 sayılı Yasada yapılan değişiklikle bakanlıklarımızda ve
genel müdürlük ve başkanlıklarda bulunan 27'ye yakın araştırma ve planlama
kurulları kaldırılmıştır. Burada çalışan 1 000'e yakın personelin
geleceklerinin ne olacağı belli değildir. Gerçekten de APK'lar, hepimizin
bildiği gibi, bugüne kadar bütün bakanlıklarımızda en üst düzeyde görevler
yapmıştır. Buradaki insanlarımız bilgili, deneyimli, birikimli insanlardır. Tüm
bakanlıklar, özellikle ar-ge faaliyetlerini bugüne kadar bu kuruluşlar eliyle
yürütmüşlerdir. Burada çalışan 1 000'e yakın kişinin bir çırpıda tüm
emeklerinin, tüm birikimlerinin yok edilmesi herhalde hiç kimse tarafından
onaylanamaz. Bu bakımdan bunların sorunlarının giderilebilmesi için ya yeni
oluşturulacak strateji daire başkanlıklarına bunların atanacağına dair bir
maddenin bırakılması yahut da bütçe kanununa bir madde eklenmesi yahut da
geçenlerde bütçede ve komisyonlarda görüşülerek kabul edilen gümrük muhafaza ve
başmüdürlüklerinin kazanılmış haklarının iade edilmesi için bir yasa
çıkarılacak, o yasa gibi bunlara yönelik yeni bir yasa çıkarılarak, en azından,
bunların kazanılmış haklarının güvence altına alınması, özlük haklarının
güvence altına alınması sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, uluslararası standartlar,
Avrupa Birliği uygulamaları ve Maliye Bakanlığı açısından da sakıncalar
taşımaktadır. Muhasebe sistemi konusunda ikili yapıya izin verilmiş olup, genel
bütçeye dahil tüm saymanlıklar Maliye Bakanlığınca yönetilirken, Hazine
Müsteşarlığına bağlı 3 saymanlık yine Hazineye bağlı kalmaya devam etmektedir.
Bu tür bir uygulama devlet muhasebe sistemindeki birlik ve uyumu bozmaktadır.
Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir uygulama mevcut değildir.
Değerli arkadaşlarım,
5018 sayılı Kanuna istinaden genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, özel
bütçeli idareler, düzenleyici ve denetleyici kurumlara malî özerkliğin Bütçe
Kanununun maddelerinin uygulanmasında dikkate alınması gerektiğine inanıyor,
şimdilik konuşmamı burada sonlandırıyorum ve tasarının bundan sonraki
maddelerinde, gerekirse o maddeler hakkındaki düşüncelerimizi de belirtmek
üzere tekrar söz almak istiyoruz.
Bu vesileyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu
adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, kamu malî
yönetim ve kontrol sistemimizi Avrupa Birliği müktesebatıyla uyumlu hale
getirmek üzere hazırlanan 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu
iktidar ve muhalefet partilerinin işbirliğiyle 10 Aralık 2003 tarihinde
yasalaşmıştı. Bu kanunla malî yönetim ve kontrol sistemine ilişkin olarak kamu
malî yönetim sistemiyle bütçenin kapsamı genişletilmiştir. Planlama ile
bütçeleme arasında kuvvetli bir bağ kurulmuştur. Bütçe hazırlama, uygulama ve
kontrolü konusunda kamu idarelerinin inisiyatifi artırılmıştır.
Kamuda bütçe ve muhasebe
birliği sağlanmış bulunmaktadır.
Parlamentonun bütçe hakkı
güçlendirilmiştir.
Kamuoyunun, kamu
kaynaklarının kullanımı konusunda bilgi sahibi olmasını sağlayacak düzenlemeler
bu kanunla yapılmıştır ve yine, bu kanunla, Sayıştayın denetim alanı
genişletilmiş bulunmaktadır.
Ayrıca, kamu
kaynaklarının etkin ve verimli bir şekilde kullanılması, çokyıllı ve
performansa dayalı bütçe sistemine geçilmesi, hesap verebilirlik ilkesinin
öngörülmesi, kamu harcamalarında iç ve dış denetim düzeninin getirilmesi gibi
reform niteliğinde temel düzenlemeler bu kanunla yapılmıştır.
Yine, bu kanunla,
uluslararası standartların yanı sıra, Avrupa Birliği müktesebatının gerekleri
de yerine getirilmiş bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 5018 sayılı Kanun 10 Aralık 2003 tarihinde kabul edilmiş ve
24.12.2003 tarihinde 25326 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir. Yeni sistemin kurulması ve bu sisteme uyum için kanunda bir geçiş
dönemi öngörülmüş, kanuna göre yeni sistemin tüm kurum ve kurumlarıyla
yürürlüğe girmesi için 31.12.2007 tarihine kadar bir geçiş süreci
bulunmaktadır.
Bu kanunun bazı maddeleri
yayımı tarihinde, bazı maddeleri 1.1.2004 tarihinde, bazı maddeleri 1.1.2005
tarihinde yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.
2005 malî yılı
bütçelerinin hazırlanma sürecinde, yürürlükte bulunan 1050 sayılı Muhasebei
Umumiye Kanununa göre bütçelerin hazırlanma zorunluluğu nedeniyle, kanunun
bütçe uygulamalarına ilişkin hükümlerinin 2005 yılında uygulanmaması gerekmiş
ve 2005 Malî Yılı Bütçe Kanununa bu yönde bir hüküm konulmuştur. Bu itibarla,
Kamu Malî Yönetim ve Kontrol Kanununun uygulanmadığı ve yürürlük süresinin
ertelendiği noktasındaki iddialar doğru değildir. Görüşmekte olduğumuz bu
kanunda değişiklik yapılması hakkında tasarıyla, söz konusu kanunun tüm
hükümleri ile 1.1.2006 tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülmektedir. Geçiş
süreci olan 31.12.2007 tarihi dikkate alındığında, kanunun yürürlük tarihinin
ertelenmediği, aksine öne alındığı görülmüş olacaktır. Böylece, bu kanun, 2006
yılından itibaren tüm hükümleriyle beraber uygulamaya geçmiş olacaktır.
Kanunla, hedeflenen yeni
malî yönetim ve kontrol sistemine geçişi sağlamak amacıyla kamuoyuna ve ilgili
idarelere yönelik bilgilendirme faaliyetleri yapılmıştır.
Diğer taraftan, ilgili
idarelerle birlikte, katılımcı bir anlayışla, yoğun çalışmalar
gerçekleştirilmeye devam edilmektedir. Kanunun yayımından sonraki süreçte de
Avrupa Birliği müktesebatına uyum konusunda Avrupa Birliği yetkilileriyle
görüşmeler sürdürülmüştür.
Ayrıca, kanunda öngörülen
ikincil mevzuat düzenlemelerinin hazırlanması çalışmaları sürdürülmüş, bunların
bir kısmı uygulamaya konulmuş, bir kısmı ise hazırlık safhasında bulunmaktadır.
Hazırlanan tüm ikincil mevzuat çalışmaları internet ortamında kamuoyunun ve
kamu idarelerinin bilgisine sunularak, katılımcı bir anlayış sergilenmektedir.
Bu kapsamda, Orta Vadeli Program, Orta Vadeli Malî Plan, Devlet Muhasebesi
Standart Kurulunun Yapısı ve Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik,
Genel Yönetim Muhasebe Yönetmeliği, İç Denetim Koordinasyon Kurulunun Çalışma
Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik, İç Denetçi Adayları Eğitim ve Sertifika
Yönetmeliği, 5217 sayılı Özel Gelir ve Özel Ödenek Kanunu hazırlanarak
yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Diğer mevzuatın hazırlanması çalışmaları da
sonuçlanmak üzere olup, en kısa süre içinde yayımlanıp, yürürlüğe konulmuş
olacaktır. Diğer taraftan, Maliye Bakanlığı ile Fransa Ekonomi ve Maliye
Bakanlığı arasında, Avrupa Birliği Fonlarından Finanse Edilen Türk Kamu Malî
Yönetimi ve Kontrol Sisteminin Avrupa Birliği Uygulamaları ve Uluslararası
Standartlara Uyumlaştırılması Projesi başlatılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği üzere, Avrupa Birliğiyle müzakereler başlamış
bulunmaktadır. Müzakereler, oldukça önemli ve zor bir süreçtir. Hükümetimiz, bu
önemli ve zor süreci de başarılı bir şekilde yürütecektir. Türkiye için,
Müzakere Çerçeve Belgesi ile 35 adet müzakere başlığı belirlenmiş
bulunmaktadır. 32 numaralı müzakere konusu "malî kontrol", 33
numaralı müzakere konusu ise"malî ve bütçe konularına ilişkin
hükümler" olarak belirlenmiştir. 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol
Kanunu, Avrupa Birliğinin bu müzakere fasıllarıyla ilgilidir. Avrupa Birliği,
müzakerelere, fasılların açılması ve kapatılması için, birtakım şartlar
aranmaktadır. Müzakerelere, fasıllardan, malî kontrole ilişkin olarak, kamu
gelir ve giderlerini bütünüyle kapsayan kamu iç malî kontrol prensiplerinin
uygulanması, fonksiyonel olarak bağımsız iç denetim sisteminin kurulması, ön
kontrol mekanizmalarının oluşturulması ve merkezî düzeyde kontrol ve denetim
yöntemlerinin varlığı aranmaktadır. Müzakere fasıllarından, malî ve bütçe
konularına ilişkin hükümler konusunda da, bütçe ve muhasebe birliğinin
sağlanması, uluslararası standartlara uyumlu bütçe ve muhasebe sistemlerinin kurulması hususları
aranmaktadır.
Bu sistem ve
mekanizmalar, 5018 sayılı Kanunla düzenlenmiş bulunmaktadır; ancak, Avrupa
Birliği müktesebatına ve uluslararası standartlara tam uyumun sağlanması
konusunda 5018 sayılı Kanunun bazı noksanlıkları bulunmaktadır. Eksik kalan
bazı hususların tamamlanması, kanunda ifade ve kavram birliğinin sağlanması ve
kanunun uygulama kabiliyetinin artırılması amacıyla ilave bazı düzenlemelere
ihtiyaç duyulmuştur. Görüşmekte olduğumuz kanun bu amaçla hazırlanmıştır.
Bu kanunun
hazırlanmasında, müzakere fasıllarından malî kontrol ile malî ve bütçe
konularına ilişkin hükümler konularında Avrupa Birliği müktesebatına tam uyum
sağlamak amacıyla yürütülen projeler ve kamu idarelerinden gelen görüş ve öneriler
de dikkate alınmıştır.
Yukarıda belirtilen
nedenlerle hazırlanan bu tasarıyla, iç kontrol kavramı, uluslararası
standartlar ve Avrupa Birliği uygulamaları dikkate alınarak yeniden
tanımlanmaktadır. Ön malî kontrol fonksiyonunun malî hizmetler biriminde ve
harcama birimlerinde gerçekleştirilmesi sağlanmaktadır. Ayrıca, harcamaların
yanı sıra mal ve gelir hizmetleri de ön malî kontrol kapsamı içine
alınmaktadır.
5018 sayılı Kanunla, her
bir kamu idaresinin kendi malî yönetim ve kontrol sistemini kurması, malî
yönetim ve kontrole ilişkin görevlerinin Sayıştay ve Maliye Bakanlığı yerine
idarelerince yürütülmesi öngörülmüştür. Bu çerçevede, malî hizmetler ve iç
denetim faaliyetleri idarelerce yapılacaktır.
Bunu sağlamak üzere,
idarelerin teşkilat yapılarında değişiklik yapılması gerekmektedir. Bu amaçla,
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlıkları ile Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon Dairesi Başkanlıkları kaldırılmakta, strateji
geliştirme başkanlığı ile daire başkanlıkları kurulmaktadır. Malî hizmetler
biriminin görevleri daha kapsamlı bir şekilde belirlenmektedir.
Yeni kurulan başkanlık ve
daire başkanlıkları nedeniyle teşkilat yapılarındaki bu değişime paralel olarak
kadro ihdas ve iptalleriyle, bakanlıklarda ve idarelerde görev yapacak olan
malî hizmetler uzmanları ile iç denetçilerin özlük haklarına ilişkin
düzenlemeler yapılmaktadır.
Niteliği itibariyle
iktisadî esaslara göre faaliyet gösteren bazı idareler -TOKİ, TRT, TMSF gibi- kanun kapsamından
çıkarılmaktadır. Daha küçük teşkilat yapılarında faaliyet gösteren ve ayrı
bütçe yapılanması gerektirmeyen bazı idarelerin bütçelerinin de Uyuşmazlık
Mahkemesi, Yüksek Seçim Kurulu, Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü,
Adlî Tıp Kurumu gibi bağlı veya ilgili oldukları idare bütçesi içinde yer
almasını sağlayacak değişiklikler yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
kanun kapsamından çıkarılan idareler konusunda yeterli bilgiye sahip olunmadan
yanlış değerlendirmeler yapılmaktadır. Bu kanunda, daha önce belirttiğimiz
gibi, uluslararası bütçe ve muhasebe sınıflandırmaları esas alınmıştır.
Böylece, uluslararası karşılaştırmaların yapılabilmesine imkân sağlanmıştır.
Uluslararası genel kabul görmüş bu sınıflandırma sisteminde, genel yönetim,
merkezî yönetim, mahallî idareler ve sosyal güvenlik kurumları ayırımı
yapılmaktadır. Kanun kapsamından çıkarılan TOKİ, TRT ve TMSF gibi kuruluşlar bu
kapsama girmemektedir. Bu sınıflandırmaya göre, genel yönetim kapsamındaki
idarelere KİT'ler ve KİT benzeri kuruluşlar dahil edildiğinde, konsolide bütçe
sektör kavramına ulaşılmaktadır. Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, sadece
genel yönetim kapsamına dahil olan kamu idareleri için geçerlidir. Dünyada da
uygulama bu şekildedir.
TOKİ, arsa üretme ve
konut yapımı projelerini yürüten, konut satışı gerçekleştiren, borçlanma
yetkisine sahip olan, tamamen iktisadî alanda faaliyet gösteren bir idaredir.
Bu yönüyle TOKİ, genel yönetim kapsamına girmemektedir. TRT ise, Anayasamızın
113 üncü maddesi ve 2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununun 8 inci
maddesi uyarınca kamu iktisadi kuruluşu niteliğinde faaliyet göstermektedir.
TRT, Türkiye Ticaret Siciline kayıtlı, Kurumlar Vergisi Kanunu ve Vergi Usul
Kanununa tabi, bilanço esasına göre kanunî defterlerini tutan ve tekdüzen
muhasebe sistemine göre malî tablolarını düzenleyen bir kurumdur. Bu yönüyle
TRT, genel yönetim kapsamına girmemektedir.
Gerek Anavatan Partisi
Grubu adına konuşan milletvekili arkadaşımızın gerekse Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına konuşan milletvekili arkadaşımızın iddia ettiği gibi, gerek TOKİ
gerekse TRT, denetim kapsamı dışına çıkmamaktadır. Gerek TOKİ gerekse TRT,
Anayasamızın 165 inci maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, hem
Sayıştay hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonu tarafından
denetlenmektedir. TMSF ise, adından da anlaşılacağı üzere, bir fondur. Bilindiği
üzere, fonlar da bu kanuna tabi değildir.
Bu kanunla, 5018 sayılı
Kanunun uygulama kabiliyetini artırmak, uygulamada karşılaşılması muhtemel
tereddütleri gidermek, kamu idareleri arasında uygulama birliğini sağlamak ve
kanunda eksik kalan bazı hususları gidermek amacıyla ilave düzenlemeler
yapılmaktadır.
Bu kapsamda, harcama
yetkisinin, zorunlu hallerde üst yönetici veya belirleyeceği kişiler tarafından
kullanılmasına imkân sağlanmaktadır.
Bütçede yer alacak
öncelikli ödemeler arasına, ilama bağlı borçlar, ödenmemesi halinde gecikme
cezası veya faiz gibi ek külfet getirecek borçlar da ilave edilmektedir.
Faaliyet raporlarında,
performans bilgileri ile genel ve malî bilgilere de yer verilmesi
öngörülmektedir.
Kanundaki taşınmaz
tahsisine ilişkin maddenin kapsamına devletin hüküm ve tasarrufu altındaki
yerler de dahil edilmekte ve köy tüzelkişiliklerine de taşınmaz tahsisine imkân
sağlanmaktadır.
Düzenleyici ve
denetleyici kurumlar ile İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının gelir
fazlalarının, şu anda da uygulandığı gibi, üçer aylık dönemler itibariyle
Hazineye aktarılması sağlanmaktadır.
Diğer taraftan, 5018
sayılı Kanunda yer alan bazı teknik ibare ve ifadeler de, bu tasarıda düzeltme
yapılmak suretiyle kanunlaştırılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kanun, Avrupa Birliği müktesebatına uyum kanunudur. Bu
kanun, uluslararası standartlara uyum kanunudur. Bu kanun, malî yönetim ve
kontrol sistemimizi çağdaş düzeye çekme kanunudur. Bu kanun, malî yönetimde
bütünlük, birlik ve malî disiplin sağlayan bir kanundur. Bu kanun, dünyadaki
değişime uyum sağlama kanunudur.
Bu kanunun, milletimize
ve devletimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, soru - yanıt bölümüne geçtik; fakat, bu, süresi 20 dakika olan
bir bölüm. Çalışma süremiz de dolmak üzere.
O nedenle, sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 22 Kasım 2005
Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 18.53