DÖNEM:
22 CİLT: 98 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
19 uncu Birleşim
16 Kasım 2005 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Gündemdişi Konuşmalar
1.- Kayseri Milletvekili Taner Yıldız'ın,
Uluslararası Hoşgörü Gününe ilişkin gündemdışı konuşması
2.- Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın,
taşımalı eğitime, taşımalı eğitim kapsamında Manisa'nın Akhisar İlçesinde
meydana gelen trafik kazası ile bu konudaki sorunlara ve alınması gereken
önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in
cevabı
3.- Kastamonu Milletvekili Mehmet
Yıldırım'ın, pancar üreticisinin sorunları ile pancar kotasına ve bu konuda
yapılması gerekenlere ilişkin gündemdışı konuşması
B) Tezkereler ve Önergeler
1.- Isparta Milletvekili Mevlüt
Coşkuner'in (6/1573) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/334)
2.- Bazı milletvekillerinin, belirtilen
sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/930)
III.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve 29
milletvekilinin; akaryakıt kaçakçılığının ekonomiye, insan ve çevre sağlığına
verdiği zararın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu (10/238) (S. Sayısı: 978)
IV.-
SEÇİMLER
A) Komısyonlarda Açik Bulunan Üyelıklere Seçım
1.- (10/251) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
V.- SORULAR
VE CEVAPLAR
A) Yazili Sorular ve Cevaplari
1.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin
KOÇYİĞİT'in, Galataport ihalesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/8482)
2.- İstanbul Milletvekili Berhan
ŞİMŞEK'in, Giresun'daki bir arsanın kamulaştırılmasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/8500)
3.- Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in,
TÜPRAŞ'ın,bir grup hissesinin ve Kuşadası Limanının özelleştirilmesine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/8501)
4.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın,
Türk Telekomun özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/8510)
5.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in,
23 üncü Universiade Yaz Oyunlarının hazırlıklarıyla ilgili bazı iddialara
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in
cevabı (7/8568)
6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
tamamlanmamış yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı
(7/8583)
7.- İstanbul Milletvekili Berhan
ŞİMŞEK'in, deprem mağdurları için yaptırılan Körfez Yeniköy prefabrikleri ile
ilgili iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı
(7/8608)
8.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/8659)
9.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin
KOÇYİĞİT'in, TÜPRAŞ'ın bir bölüm hissesinin satışına yönelik iddialara ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/8660)
10.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, Galataport ihalesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/8661)
11.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin
KOÇYİĞİT'in,elektrik borçlarına ve Diyarbakır'daki borçlu abonelere yapılan
uygulamalara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/8662)
12.- Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in,
özelleştirme gelirlerinin kullanımına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/8663)
13.- İstanbul Milletvekili Hasan AYDIN'ın,
TÜPRAŞ'ın bir grup hissesinin özelleştirilmesiyle ilgili basında yer alan bazı
iddialara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/8664)
14.- Antalya Milletvekili Tuncay
ERCENK'in, Petlasın özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/8672)
15.- Ankara Milletvekili Ersönmez
YARBAY'ın, Hıfzıssıhha Enstitüsünün bir tesisine ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/8711)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
15.00'te açılarak üç oturum yaptı.
Konya Milletvekili Hasan
Anğı, Dünya Kalite Gününe ve Türk Standartları Enstitüsünün kalite yönetimi
konusundaki çalışmalarına,
İstanbul Milletvekili
Algan Hacaloğlu, geçtiğimiz hafta açıklanan Avrupa Birliği Katılım Ortaklığı
Belgesindeki tavsiye kararları doğrultusunda yapılması gerekenlere,
İlişkin gündemdışı birer
konuşma yaptılar.
İzmir Milletvekili K.
Kemal Anadol'un, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Genel Sekreterinin cezaevinde
intiharına ve intihar sonrası yaşanan olaylara ilişkin gündemdışı konuşmasına,
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik cevap verdi.
Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateş, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, konuşmasında, Van'a giden
heyetin raporuyla ilgili iddiaları nedeniyle bir açıklamada bulundu.
Sakarya Milletvekili Erol
Aslan Cebeci'nin (10/251) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi ile;
İzmir Milletvekili Vezir
Akdemir ve 22 milletvekilinin, İzmir İlindeki kamu binalarının depreme
dayanıklılığının ve dayanıksız yapılara ilişkin sorumluluğun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/321),
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, İstanbul
Milletvekili Ali Topuz ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Hakkâri Merkez,
Yüksekova ve Şemdinli İlçelerinde meydana gelen olayların araştırılması
(10/322),
Anavatan Partisi Grubu
adına Grup Başkanvekilleri Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş ve Gaziantep
Milletvekili Ömer Abuşoğlu'nun, Hakkâri Merkez, Yüksekova ve Şemdinli
İlçelerinde meydana gelen olayların araştırılması (10/323),
İstanbul Milletvekili
Mustafa Ataş ve 47 milletvekilinin, Hakkâri'de meydana gelen olayların ve bu
olaylarla ilgili iddiaların araştırılması (10/324);
Amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
Meclis araştırması önergelerinin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin,
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
TBMM İdare Amiri Feyzi
Berdibek'in, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Fatma
Ekenoğlu'nun resmî davetlerine beraberinde
bir Parlamento heyetiyle icabetine ilişkin Başkanlık;
Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla Koç'un Makedonya ve Almanya'ya,
Sanayi ve Ticaret Bakanı
Ali Coşkun'un Mısır'a,
Yaptığı resmî ziyarete
katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık;
Tezkereleri kabul edildi.
İzmir Milletvekili Yılmaz
Kaya'nın, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması ve Bir Ek Geçici Madde Eklenmesine İlişkin (2/397),
Muğla Milletvekili
Fahrettin Üstün'ün, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim Borçlarına Ödeme
Kolaylığı Getirilmesi Hakkında (2/399),
Kanun Tekliflerinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra,
kabul edilmediği;
11.11. 2005 tarihli gelen
kâğıtlarda yayımlanan akaryakıt kaçakçılığının ekonomiye, insan ve çevre
sağlığına verdiği zararlar konusundaki (10/238) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun 978 sıra sayılı raporunun gündemin "Özel Gündemde
Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve görüşmelerinin 16.11.2005 Çarşamba
günkü birleşimde yapılmasına; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 270 inci sırasında yer alan
1014 sıra sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının bu
kısmın 5 inci sırasına alınmasına; 15.11.2005 Salı günkü birleşimde sözlü
sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimde de kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 16.11.2005 Çarşamba günkü birleşimde
sözlü soruların görüşülmemesine; Genel Kurulun 17.11.2005 Perşembe günü
14.00-19.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu
önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği;
Açıklandı.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan,
Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S.
Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
2 nci sırasında bulunan,
Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında (1/950) (S.
Sayısı: 920),
3 üncü sırasında bulunan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),
Kanun Tasarılarının görüşmeleri,
ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4 üncü sırasında bulunan,
Bilgi Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
(1/955) (S. Sayısı: 914), görüşmelerine devam olunarak 2 nci maddesine kadar
kabul edildi.
16 Kasım 2005 Çarşamba
günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.57'de son verildi.
|
Ali Dinçer |
|
|
Başkanvekili |
|
Mehmet Daniş |
|
Türkân Miçooğulları |
Çanakkale |
|
İzmir |
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
16 Kasım 2005 Çarşamba
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 19 uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz,
Uluslararası Hoşgörü Günü hakkında söz isteyen Kayseri Milletvekili Taner
Yıldız'a aittir.
Buyurun Sayın Yıldız. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
II. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Gündemdişi Konuşmalar
1.- Kayseri
Milletvekili Taner Yıldız'ın, Uluslararası Hoşgörü Gününe ilişkin gündemdışı
konuşması
TANER YILDIZ (Kayseri) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AK Parti, bir siyaset
tarzını, yeni bir anlayışı getiriyor. Kültürümüzün temel kavramıdır hoşgörü;
müziğimizin, şiirimizin, edebiyatımızın, hayata bakışımızın temelidir.
Yaratılanı Yaradan'dan ötürü seven bir kültürden geliyoruz. Modern zamanların
getirdiği çatışma kültürü bu topraklara yabancıdır. Bu yüzdendir ki, bizim
kültürümüze yabancı olan etnik, ideolojik kimlikler bu topraklarda marjinal
kalmıştır. Millet ruhu, bu marjinal tohumların yeşermesine izin vermemiştir,
vermeyecektir.
Türkiye, bu yönüyle muazzam
bir birikime sahiptir. Medeniyetlerarası uyumu, ahengi görmek isteyenler bizim
şehirlerimize baksın; İstanbul'a baksın, Kayseri'ye baksın, Şanlıurfa'ya
baksın, Bursa'ya baksın ve diğer illerimize baksın. Eğer, yüreğiniz açık
değilse, ne dediğiniz anlaşılmıyorsa, sloganlarla, kalıplaşmış, aşınmış resmî
beyanlarla sorunları öteliyor ve erteliyorsanız, orada kardeşlikten bile
bahsetseniz, herkes başka şey anlar, çözümden uzaklaşırsınız.
BAŞKAN - Taner Bey, bir
dakika…
Çok gürültü var; biz bile
sizi zor duyuyoruz. Özellikle kenarlardaki arkadaşlar kendi aralarındaki
konuşmaları durdursunlar. Konuşan arkadaşımızı dinlemek için bir sessizlik
ortamının gereği var.
Teşekkür ederim.
Başlayabilirsiniz.
TANER YILDIZ (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Eğer insanlara yüreğinizi
samimiyetle açarsanız, yüreğinize dünyalar sığar ve belki canınıza kastetmeye
gelenleri bile o yüreğinizin içine alırsınız ve orada o insanlar dirilirler.
Biz, açık konuştuğumuza inanıyoruz ve yüreğimizi açık tutuyoruz. Örtülü bir dil
kullanmıyoruz, sorunları ötelemiyor ve ertelemiyoruz. Hepimiz bu büyük ülkenin
evlatlarıyız ve kardeşiyiz; sonsuza kadar da kardeş olarak kalacağız.
Üç yıla yaklaşan
iktidarımız döneminde, ülkemizin birikmiş sorunlarını çözmek için, sağlam
irademizi, açıkyürekliliğimizi sürekli ortaya koyduk. Türkiye'nin Avrupa
Birliğine adaylık sürecinin başlangıcı olan 3 Ekimin tarihî bir dönem olduğu
şüphesiz. Bu tarih, medeniyetler buluşması için de önemli bir kilometre
taşıdır.
Belki bunun kadar önemli
olan, bir anlamlı olan da şudur: Sayın Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül'ün
geceyarısı Brüksel'de karşılanma sahnesini izleyen aydınlarımızın ekranlara
yansıyan tavırlarıydı. Her ne kadar muhalefetimiz "eski solcular sağcı
oldu, şimdi de başka bir şey oldu" diye küçümsediyse de, bu hareketi,
ülkenin aydınlık geleceği için beyin yoran aydınlarımızın tavrını takdirle
karşıladığımızı belirtmek istiyorum.
İnsaf sahibi herkes bilir
ki, bu topraklarda yaşayan bütün insanlarımızı, kardeşlik ikliminde,
özlemlerine kavuşturmaktan başka bir gayemiz yoktur. Bütün milletimizin yediden
yetmişe en büyük özlemi, huzur içerisinde, adalet içerisinde, demokrasi
içerisinde, birbirinin hukukunu koruyarak, birbirine yan bakmadan kardeşçe
yaşamasıdır. Bu atmosferi zedeleyen, yaralayan bütün gerekçeleri ortadan
kaldıracağız ve bunu birlikte yapacağız. Bu ideale varmak için, insanımızın hem
aklı hem de vicdanı olmakta kararlıyız. Ülkemizin bir huzur ve hoşgörü ülkesi
olması için, vatandaşlarımızın bütün taleplerine karşı azamî duyarlı olmaya
çalışıyoruz. Demokrasinin kökleşmesi için, yakın zamanlara kadar üretilen
mazeretleri bertaraf edecek bir yüreklilikle, demokratik reformları
gerçekleştiriyoruz. Yaptığımız her şeyi kendi insanımız için yapıyoruz. Sadece
mazeret üreten, vatandaşına kuşkuyla, önyargıyla bakan, devlet ile toplumu
ayrıştırarak meseleleri ele alan anlayışlara yakın durmuyoruz. Gerilim üreten,
sinir uçlarına dokunan, çözümü aklına getirmeyen fikirlere, umutsuzluğa,
karamsarlığa asla itibar etmiyoruz. Güven ve adalet duygusunun olduğu yerde
yanlışların da barınamayacağına inanıyoruz. Bu ülkenin hiçbir evladının
adaletten başka bir şey istemeyeceğine, ihaneti ise asla aklından
geçirmeyeceğine inanıyoruz. Bu inançla, arızî sorunların, milletimizin birlik
ve bütünlüğüne halel getirmeyeceğine inanıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
TANER YILDIZ (Devamla) -
Evet.
Söyleyecek sözü olan
herkesi dinlemeye, hakkaniyet sahibi herkese kulak vermeye hazırız.
Şunu da açıkça ifade
edelim ki, mesele olarak kabul edilen hiçbir sorun karşısında kulağımız sadece
kendi sesimizi dinlemiyor. Yeter ki çözüm yolunu kapatan, harami gibi çözümün
yolunu kesen, şiddeti, kavgayı bertaraf edelim. İnanıyoruz ki, devlet ile
toplumun aynı yöne bakması, yol kesicilerin yolunu kesecek, zeminini de yok
edecektir.
Türkiye'nin geldiği
noktada geri adım atılmayacağını, demokrasinin bütün vatandaşlarımız tarafından
hissedilerek, hatta derinleştirilerek hissedileceğini ve bunun kabul edilmesi
gerektiğini biliyoruz. Demokratik sürecin geriye doğru işlemesi istikametinde
çaba sarf edenlerin ise, asla bir kamuoyu oluşturamayacakları ve
bulamayacaklarından eminiz. Bu içtenliğimizden emin olmanızı da rica ediyorum.
Eğer içinizden biri "daha somut şeyler söyleyin" diyorsa, ona da,
mutlaka, tarihe ve dünya haritasına bakmasını istirham ediyorum.
Biz tarihe, coğrafyaya,
medeniyete, şehirlerimize, insanımıza son on yıldan beri, yirmi yıldan beri
bakmıyoruz. Ortak bir kader çizgisinde, birlikte, el ele, gönül gönüle verdiğimiz
ve beraber yürüdüğümüz bugünlere geldik. Ortak bir medeniyeti, ortak bir tarihi
birlikte inşa ettik. Bu müşterek tarih ve kültür şuuruna sahip olan milletin
kalbine kimse nifak tohumları ekemez, ekse de ektiği yeşermez.
Bu millet, Yunus'un,
Mevlana Hazretlerinin, Hacı Bektaş'ın ruhunu yoğurduğu bir millettir. Zira
bizim müşterek lisanımızda "selamünaleyküm" demenin anlamı
"barış ve esenlik, huzur ve adalet üzerine olsun" demektir. Zira
bizim yine ortak lisanımızda "merhaba" demenin anlamı, "benden
sana zarar gelmez" demektir.
Sözlerimi Yunus Emremizin
bir mısraıyla bitiriyorum: "Bizi seven kardeşleri, biz de onları severiz,
bizi sevmeyen kardeşler varsın Mısır'a
sultan olsun."
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı
ikinci söz, Türkiye genelinde öğrenci taşımacılığı, öğrenci servisleriyle
ilgili, önemli bir sorunla ilgili, Akhisar'da meydana gelen ölümlü taşımalı
servis kazası ve Millî Eğitimdeki sorunlar hakkında söz isteyen Manisa
Milletvekili Ufuk Özkan'a aittir.
Buyurun Sayın Özkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Manisa
Milletvekili Ufuk Özkan'ın, taşımalı eğitime, taşımalı eğitim kapsamında
Manisa'nın Akhisar İlçesinde meydana gelen trafik kazası ile bu konudaki
sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
millî eğitimin içinde bulunduğu sorunları, problemleri biliyoruz. Bu
problemleri bulunduğumuz illerde, ilçelerde ve eğitim yapan her türlü yerde
görüyoruz, karşımıza çıkıyor; ama öğretmenlerle, ama velilerle, ama o bölgede
yaşayan insanlarımızın bize aktarımlarıyla yaşıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu
yaşanmaması gereken acı olaylardan bir tanesi
zaman zaman ülkemizin çeşitli illerinde meydana geldiği gibi bir diğeri
de 26 Ekim tarihinde Manisa'nın Akhisar İlçesinin Aşağıdolma Köyünde, taşımalı
eğitimle ilgili taşıma yapan bir servis aracının devrilmesiyle meydana geldi.
Olaydan daha sonra olay yerine gittik, incelemelerde bulunduk. Üzülerek ifade
etmek gerekiyor ki, bu araçların kontrol edilmesi, takip edilmesi, denetlenmesi
söz konusu bile değil.
Taşımalı eğitimde
talebelerimizi emanet ettiğimiz insanların ehliyetinin dahi olmadığını, bu
kazaya sebebiyet veren insanın, taşımalı eğitimde şoför olarak gösterilen kişi
olmadığı, aracın, gösterilen araç olmadığı ortaya çıktı. Bu, Manisa'nın
Akhisar'ının batıda bir yerinde olduğunu düşünürsek, doğuda, güneydoğuda ulaşım
imkânlarının daha kıt olduğu ve zor olduğu yerlerde nelerle yapıldığını,
nelerle gösterildiğini düşünmek bile istemiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
araçta 1 çocuğumuz öldü, 13 çocuğumuz yaralandı, bir kısmı hastanelerde
ayaklarından, kalçalarından ameliyatlar oldu. Onların yaşadığı acıyı ve
sıkıntıyı hissedebilmek için mutlaka yanlarına gidip görmek, onlarla birlikte
olmaya gerek yok. Bu acıyı, bu hissi, içinizde "ben insanım" diyen
herkesin yaşayabileceğini tahmin ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bunların denetlenmesinde problem olduğu kadar, bu tür olaylar meydana geldikten
sonra yaşanan olayların da ne kadar acı olduğunu, insanların ne kadar terk
edilmiş olduğunu da bilmenizi istiyorum. Annenin babanın acısı, akrabanın,
yakınların acısı ölümle bitmediği gibi, ölümden sonra da devam ediyor.
Sahipsizlik, aranmamak, onları sahipsiz bir şekilde kenara itmek, sadece
cenazesinde bulunmak, ondan sonra unutmak bu aileleri gerçekten son derece
ciddî bir şekilde yaralıyor.
Avukat tutulacak, avukata
gidilecek. Bu avukat kime karşı tutulacak; idareye karşı mı tutulacak, servis
aracını kullanan şoföre karşı mı tutulacak, o aracı yanlış gösterilen kişiye
karşı mı tutulacak? Bu insanlar yok yoksul, üç kuruş para için mücadele eden,
ailesini geçindirmeye çalışan insanlar. Bu insanların içinde yaşadığı acıyı,
Millî Eğitim Bakanının, Millî Eğitimde çalışan insanların, bu salonda şu anda
konuştuğum şekilde hissetmelerini istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
sadece taşımalı sistemdeki problem değil, millî eğitimin içinde bulunduğu
problem içler acısı. Kadrolaşmayı çok iyi becerebilen, eğitimimizi vekil
öğretmenlere emanet eden bir anlayışın, aslında eğitimi baştan aşağı çorbaya
çevirdiğini söylersek ağır bir söz etmemiş oluruz.
Çocuklarımız hiçbir konuda
sağlıklı ellere teslim edilemiyor. Yedikleri yemekten, okullardaki alışveriş
ettikleri kantinden, oralardan tedarik ettikleri yiyeceklerden, içeceklerden
tutun da, okulların tuvaletlerinden, sağlık problemlerine kadar, gerçekten 15
000 000'a yakın ilköğretim ve lise talebesi, öğrencilerimiz Allah'a emanet.
Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız, böyle bir tabloyu yaşıyoruz; ama, bu
tabloyu yaşarken Millî Eğitim Bakanımızın yapmış olduğu bir şeyi de sizlerle
paylaşmak istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin yapmış olduğu muhalefeti,
sizler için, ülkemiz için göstermiş olduğu yol gösterici muhalefet hareketini
"Mecliste yeşillik yapıyorsunuz" gibi söyleyebilecek bir siyasî
terbiyeye sahip.
Bir hatırlatmayı da
sizlere yaparak sözlerime son vermek istiyorum…
BAŞKAN - Bir dakika Ufuk
Bey... Mecliste?..
UFUK ÖZKAN (Devamla) -
"Mecliste yeşillik yapıyorsunuz."
BAŞKAN - Yeşillik?..
UFUK ÖZKAN (Devamla) -
Evet.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Yani "garnitür" diyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Kim söylemiş onu?!
BAŞKAN - Anlaşıldı.
UFUK ÖZKAN (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bir konuyu da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Son günlerde gizli gizli yapılan bazı çalışmaların aşikâre bir şekilde, göz
önünde olduğunu ve cumhuriyetin, Anayasanın temel, değişmez maddesi olan 2 nci
maddeye saldırıların yapıldığını hepimiz biliyoruz. Hiç kimse unutmasın ki, bu
ülke sahipsiz değil; hiç kimse unutmasın ki, değişmez 2 nci maddeyle
uğraşanlar, bir gün kendileriyle uğraşmak durumunda kalırlar.
Hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Millî Eğitim
Bakanı Sayın Hüseyin Çelik; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Manisa
Milletvekili Ufuk Özkan'ın, taşımalı eğitim, taşımalı eğitim kapsamında
Manisa'nın Akhisar İlçesinde meydana gelen bir kaza esnasında hayatını kaybeden
bir yavrumuz ve eğitimdeki bazı meselelerle ilgili yapmış olduğu gündemdışı
konuşmaya Hükümet adına cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Özkan, Akhisar'da meydana gelen ve bir yavrumuzun vefatıyla sonuçlanan
müessif olaydan hareket ederek, özellikle, bu taşımalı eğitimdeki araçların
hiçbir şekilde kontrol edilmediğini, burada bir başıboşluk yaşandığını iddia
etmiştir. Bu iddia, kesinlikle, mesnetsiz bir iddiadır ve haksız bir iddiadır.
Türkiye'de, 700 000'e
yakın öğrencimiz taşınmaktadır. Ben, öncelikle, böyle bir olayda, Akhisar'da
meydana gelen bir trafik kazası esnasında hayatını kaybeden yavrumuza Allah'tan
rahmet diliyorum, ailesine, yakınlarına başsağlığı diliyorum; ancak, bu
taşımalı eğitimdeki araçlar kontrol edilmiyor, oradaki sürücünün de ehliyeti
yokmuş, orada… Efendim, bu doğru olabilir. Netice itibariyle, bu, sadece burada
vaki olan bir şey değil. 32 000 araç, taşımalı eğitim için her yıl Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından kiralanmaktadır ve bir şartnamesi vardır; bu şartlara uyan
araçlar kiralanmaktadır ve araçlarda gerekli olan vasıflar, gerekli olan
özelikler şartnameye yazılır, buna uygun teklifte bulunan insanların teklifi
geçerli olur; ancak, uygulama esnasında şoför Ahmet iken, direksiyona Mehmet
geçirilmişse, her sabah köyden ilçe merkezine, köyden beldeye hareket edecek
şoförün, sürücü belgeniz var mıdır, sizin ehliyetnameniz var mıdır diye, her
birinin, 32 000 aracın başında teker teker bir insanın bulunması söz konusu
olamaz; ama, herhangi bir vatandaş ehliyetsiz araç kullanabildiği gibi veyahut
da bu konuda suiistimaller olabildiği gibi, trafik ihlalleri olabildiği gibi,
yanlışlıklar olabildiği gibi, burada da hiçbir yanlışlık olmuyor, kesinlikle bu
işte sıfır hata vardır gibi bir iddia içerisinde değilim. Eğer, burada bir
yanlış varsa, ortaya çıkmışsa, yanlış yapanın yakasına hukuk yapışır, yanlış
yapanın yakasına idarî soruşturma mekanizmaları yapışır ve onun gereği yerine
getirilir.
Bu vefat eden yavrumuzla
ilgili olarak, Sayın Özkan "bunlar sahipsizdir, bunların aranmamak gibi
bir problemi vardır" gibi bir beyanda bulundu.
Sayın Özkan, eğer bu
insanlar sahipsizse, sizin burada işiniz ne?! Siz milletvekilisiniz ve Manisa
milletvekilisiniz.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Siz de bakansınız…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Manisa'nın 10 milletvekili var.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
lütfen, Genel Kurula konuşun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Siz, milletin vekilleri olarak, burada…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Size görevinizi hatırlatıyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben görevimin şuurundayım,
görevimin farkındayım.
ATİLLA KART (Konya) - Çok
basit demagoji yapıyorsunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - O sözlerinizi size iade ediyorum, aynen iade
ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
lütfen, Genel Kurula hitap eder misiniz.
Arkadaşlar, siz de hatibi
dinleyin.
ATİLLA KART (Konya) -
Yakışmıyor… Yakışmıyor…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Biraz önce, Sayın Özkan, CHP'nin yaptığı muhalefeti,
benim, burada "yeşillik yapıyorsunuz" şeklinde nitelediğimi söyledi
ve böyle bir terbiyeye sahip olduğumu söyledi. Ben böyle bir sözü ne zaman
söyledim; bunu, lütfen, tutanaklardan tespit edin, bana iletin.
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
İleteceğim!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - "Yeşillik yapıyorsunuz" şeklinde bir ifade
kullandığımı kesinlikle hatırlamıyorum ve ben, aile terbiyesi almış bir
insanım, siyasî terbiyesi olan bir insanım. Oturduğu yerden, bana "basit
şekilde demagoji yapıyorsunuz" diyen insanın, siz, terbiyesini sorgulamalısınız.
Burada, Meclisin…
ATİLLA KART (Konya) -
Terbiyesizliği siz yapıyorsunuz!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - … Türkiye Büyük Millet Meclisinin…
ATİLLA KART (Konya) -
Hâlâ aynı yanlışlığı yapıyorsunuz, yanlış bir şekilde konuşuyorsunuz…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Siz, bakın, eğer konuşacağınız…
ATİLLA KART (Konya) -
Terbiyesizliği siz yapıyorsunuz!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bunu, size, aynen, karesini alarak iade ediyorum.
AHMET SIRRI ÖZBEK
(İstanbul) - Laf mı şimdi bu?!.
ATİLLA KART (Konya) - Siz
yapıyorsunuz!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bakın, değerli milletvekilleri…
ATİLA EMEK (Antalya) -
Siz yarattınız.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
böyle bir usul yok; lütfen, siz, Genel Kurula hitap edin.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ben, burada, kürsüde, Grubunuza mensup bir
milletvekilinin yapmış olduğu bir konuşmaya cevap veriyorum.
AHMET SIRRI ÖZBEK
(İstanbul) - Haddini bilerek cevap ver!
BAŞKAN - Değerli
arkadaşlarım, müdahale etmeyin.
Siz de, Genel Kurula
konuşun Sayın Bakan. Sayın Bakanım, lütfen, Genel Kurula konuşun…
Müdahale etmeyin
arkadaşlar… Hatibi dinleyin…
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Bakan, demagoji ile terbiye kavramları farklıdır. Siz bunu bilmiyorsunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ben de onu söylüyorum. Ben çok iyi biliyorum, onu çok
iyi biliyorum. Siz, önce dinlemesini öğrenin.
ATİLLA KART (Konya) -
Onun için, terbiyesizliği siz yapıyorsunuz!
RECEP KORAL (İstanbul) -
Çok yakışıksız!..
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - Hiç yakışmıyor!..
BAŞKAN - Lütfen yerinize
oturun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Meclis adabı diye bir şey var...
ATİLLA KART (Konya) -
Terbiyesizliği siz yapıyorsunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Size iade ediyorum; size yakışıyor o ifade.
Meclisin çatısı altında
müzakere usulü nedir, bunu bilmemiz lazım. Burada, biz, muhalefete mensup
milletvekillerini, ben sizi ciddîye almasam, milletvekilimizi ciddîye almasam,
yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya cevap bile vermeyebilirim; ama, burada bir
problem dile getirilmiş, ben, kalkmışım buna olması gereken şey neyse,
yaptığımız neyse bunu söylüyorum.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Millî Eğitim Bakanına bak!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Siz, oturduğunuz yerden bana laf atıyorsunuz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Siz laf atıyorsunuz, cevap
veriyorlar.
AHMET SIRRI ÖZBEK
(İstanbul) - Yazıklar olsun!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Lütfen, Sayın Anadol…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Siz, laf atmamıza neden oluyorsunuz. Siz aranıyorsunuz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Yapmayın canım!.. Yapmayın yani!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Lütfen, Sayın Anadol…
BAŞKAN - Lütfen... Böyle
bir usul yok.
Sayın Bakan, siz Genel
Kurula hitap edin.
Arkadaşlar, siz de susun,
dinleyin.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, bakın, oturduğu yerden benim konuşmama
müdahale etmek isteyen insanlar var, lütfen onlara müdahale edin.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
ben, onlara müdahale ederim; ama, siz, eğer müdahale etme durumunda olursanız,
Divanın görevini alırsanız usuldışı bir duruma düşeriz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Vefat etmiş olan yavrumuzun…
AHMET SIRRI ÖZBEK
(İstanbul) - Bu usulü siz yaratıyorsunuz, her konuşmanızda böyle!..
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Gruba hitap ederseniz cevabını alırsınız.
BAŞKAN - Lütfen,
arkadaşlar, siz, müdahale etmeyin…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade edin ben konuşayım Sayın Başkan.
BAŞKAN - …hatibi dinleyin
arkadaşlar. Bir dakika arkadaşlar; susun, hatibi dinleyin.
Siz de Genel Kurula hitap
edin lütfen.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, vefat etmiş herhangi bir
vatandaşımızın, herhangi bir yavrumuzun, biz, acısını gönlümüzde hissederiz.
Bakın, iki gün önce
Ankara'da bir yavrumuzun okuldan çıkarken tren çarpması sonucu ayakları
parçalandı. Ben, hastanedeki tedavisiyle bile bizzat ilgilendim. Bize bu tür
şeyler intikal ettiği zaman, bize bu tür şeyler ulaştığı zaman, bundan,
eğitimden, bu ülkedeki gençlerimizden, yavrularımızdan sorumlu olan bir insan
olarak bizim buna bigâne kalmamız, buna karşı kayıtsız kalmamız düşünülebilir
mi?!
Ama, bakın, taşımalı
eğitimi, biz, keyfimizden yapmıyoruz arkadaşlar. 700 000 öğrenci taşınıyor. Bu,
sonra, sadece Türkiye'de olan bir şey de değil, Amerika'da da taşımalı eğitim
yapılıyor. Neticede, biz, dediğim gibi, yasaların emrettiği biçimde bunların
ihalelerini yapıyoruz. Gerekli hassasiyet gösteriliyor; ama, 32 000 araç içerisinde...
Bunların bazısı kaza yapabilir. Bir vatandaş bayrama gidiyor, tatile gidiyor,
dönerken o da kaza yapabilir. Bunlar bizim arzuladığımız şeyler değil,
istediğimiz şeyler değil; ancak, bu olduğu zaman, böyle bir olay, böyle müessif
bir olay olduğu zaman, bunları, bu öğrencileri kimsenin umursamadığı, bunların
kontrol edilmediği şeklinde genelleştiren bir ifadeyle karşımıza çıkmanızı
doğru bulmuyorum. Kaldı ki, diğer taraftan, Değerli Milletvekilimiz bir
öğrencinin durumundan başladı, taşımalı eğitimden başladı ve sonra Anayasanın 2
nci maddesine geldi.
Değerli arkadaşlar, bu
ülke, Türkiye Cumhuriyeti Devleti hepimizin devletidir, bu cumhuriyet hepimizin
cumhuriyetidir. Demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti olan cumhuriyete
hepimizin sahip çıkması vicdan borcumuzdur, vekillik borcumuzdur, icra görevini
üstlenen insanlar olarak borcumuzdur.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
O zaman Ayetullah aramayacaksınız, Ayetullah aramayacaksınız!
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
-Ulema aramayacaksınız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN
ÇELİK (Devamla) - Anlamadım…
İLYAS ARSLAN (Yozgat) -
Kim arıyor yahu?!
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Kim arıyor?!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sizin Başbakan arıyor!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, arkadaşlar…
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Ayıptır ya!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, bakın…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Ayetullah aramayın!.. Kum Kenti değil, Ankara Türkiye'nin Başkenti.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, değerli milletvekilleri…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Gazete okumuyorsunuz galiba!.. (AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen
arkadaşlar…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Gel…
NURETTİN AKTAŞ
(Gaziantep) - Ayıp be!..
BAŞKAN - Lütfen,
arkadaşlar, lütfen…
AHMET YENİ (Samsun) -
Nereye çağırıyorsun Sayın Anadol?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bir dakika arkadaşlar…
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar…
BAŞKAN - Değerli
arkadaşlarım, böyle, sıralardan karşılıklı konuşarak görüşme yapılmaz. Lütfen
susalım ve Sayın Bakanı dinleyelim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, eğer, müsaade ederseniz…
AHMET YENİ (Samsun) -
Nereye çağırıyorsun?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade eder misiniz arkadaşlar…
AHMET YENİ (Samsun) -
Nereye çağırıyorsun…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başbakanımızın…
AHMET YENİ (Samsun) -
Sayın Grup Başkanvekili nereye çağırıyorsun?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, müsaade eder misiniz…
AHMET YENİ (Samsun) -
Dışarıya mı çağırıyorsunuz?! Nereye çağırıyorsun?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, sükûneti sağlar mısınız…
AHMET YENİ (Samsun) -
Nereye çağırıyorsun, nereye?!
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar… Karşılıklı, sıralardan birbirine söz atarak konuşmak tartışmaları,
çalışmaları aksatıyor. Lütfen sükûneti temin edelim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Böyle olur mu?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Siz hiç laf atmıyorsunuz!..
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Ama, siz Grup Başkanvekilisiniz...
BAŞKAN -İdare Amiri
arkadaşlarımız da görevlerini yapsınlar ve Sayın Bakanı dinleyelim.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Anadol, siz, zatıâliniz, Grup Başkanvekili olarak
diğer arkadaşlar bu tip şeyler yaptığı zaman müdahil olmanız gereken konumda
bir insansınız.
AHMET YENİ (Samsun) -
Kendi tahrik ediyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Ben görevimi biliyorum.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başbakanımızın, bakın, söylediği, hiçbir
tefsire ihtiyaç duymayacak kadar açık bir şeydir. (CHP sıralarından gürültüler)
Müsaade ederseniz…
Müsaade eder misiniz...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Estağfurullah…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başbakanımız şunu söylüyor: Değerli arkadaşlar,
bir insan eğer yaptığı bir şeyi, yaptığı bir icraatı, ortaya koyduğu bir
davranışı salt olarak dinî inançlarından dolayı yapıyorsa, bir insan namaz
kılıyorsa, bir insan oruç tutuyorsa, bir insan hacca gidiyorsa, zekât
veriyorsa, tesettür dediğimiz şeyin kendi dininin emri olduğunu söylüyorsa, siz
buna inanırsınız veya inanmazsınız, bir insana, sen niçin beş vakit namaz
kılıyorsun, biz kanunlarla müracaat edeceğiz… (CHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Ne alakası var?!
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Ne alakası var?!
ATİLA EMEK (Antalya) -
Bırak namazı!.. Ne demek bu?!. Nereye saptırıyorsun!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, müsaade edin…
ATİLA EMEK (Antalya) -
Demagoji yapmayın!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, bakın, müsaade edin…
ATİLA EMEK (Antalya) -
Ulemadan görüşe gel, bırak namazı!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Yahu, bir dinler misiniz beni!
ATİLA EMEK (Antalya) -
Millet, dinini sizden mi öğrenecek?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, bakın, isterseniz, sizi…
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Ayıp ya!..
BAŞKAN - Lütfen,
arkadaşlar… Sayın Bakanı dinleyelim; ondan sonra, yanıt verme durumu olursa,
yanıt verirsiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, şimdi, müsaade edin…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
"Bu işlere mahkeme bakmaz, ulemaya gitmek lazım" diyor.
BAŞKAN - Lütfen…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, bir insana… İsterseniz, İslam Dininden örnek
vermeyeyim, Hıristiyanlıktan örnek vereyim, olur mu?
ATİLA EMEK (Antalya) -
Siz, Millî Eğitim Bakanısınız, vaiz değilsiniz!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bakın…
ATİLA EMEK (Antalya) -
Siz Millî Eğitim Bakanısınız, vaiz değilsiniz!
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Amacın ne?!
BAŞKAN - Sayın Bakan, siz
de, bu tartışmalara, Genel Kurula hitap ederek, katılmayın.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ama, siz, sükûneti sağlamıyorsunuz ki!
BAŞKAN - Ben onların
susmasını rica ediyorum…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bekliyorum sizi.
BAŞKAN - Ama, siz de,
doğrudan onları…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Hayır, ben onlara hitap etmiyorum, Genel Kurula hitap
ediyorum.
BAŞKAN -
Milletvekillerini doğrudan tek tek muhatap alarak konuşmayın; anlatacaklarınızı
Genel Kurula anlatın.
Siz de, lütfen,
karışmayın arkadaşlar.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın…
SONER AKSOY (Kütahya) -
Hiç ikaz etmiyorsunuz Sayın Başkanım; lütfen…
BAŞKAN - Beyefendi, ikaz
ediyoruz.
SONER AKSOY (Kütahya) -
İkaz etmiyorsunuz.
BAŞKAN - Biz, Divan
olarak, ikaz ediyoruz; ama, biz, Sayın Bakanın da Genel Kurula hitap etmesini
istiyoruz. Karşılıklı onlarla konuşursa, olmuyor, böyle bir usul de yok.
Sayın Bakan, siz, Genel
Kurula hitap edin, şahısları muhatap almayın.
Siz de arkadaşlarımız,
lütfen, Sayın Bakanı dinleyin.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Yalnız, bu süreyi süreme ilave edeceksiniz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Tabiî, tabiî...
Buyurun.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Dükkân senin!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, laik devletin tanımı
şudur: Laik devlet …
NURETTİN SÖZEN (Sivas) -
Konuya gelelim Sayın Bakan, konuya!
ATİLA EMEK (Antalya) -
Ulemaya gel, ulemaya!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - ...bakın, devletin uygulamalarına, devletin
icraatlarına dinî esasları karıştırmayan devlettir.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Ulemaya gel…
BAŞKAN - Lütfen, müdahale
etmeyin.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade edin.
Bir insan, ister
Hıristiyan olur ister Yahudi olur ister Müslüman olur, Şintoist olur, Budist
olur, ateist olur; şu veya bu olur; onun ortaya koyduğu inancı veyahut da
inancının gereği olarak ortaya koyduğu pratiği, davranışı, siz, bu doğrudur, bu
yanlıştır, bu şurada vardır, burada yoktur şeklinde yorumlama hakkına sahip…
Bir insan ateşe de tapabilir, güneşe de tapabilir, puta da tapabilir. Eğer, onu
kendi kutsalı kabul ediyorsa, burada söyleyeceğiniz bir şey yoktur.
Bakınız, Sihlerin
erkekleri başlarına bir çeşit sarık sararlar. İngiltere hükümeti, bakın, orada
çalışan polis, orada çalışan zabıta, devlet memuru olan Sihlere demiş ki:
"Siz bunu çıkaracaksınız." Onlar da demişler ki: "Hayır, bu,
bizim inancımızın gereğidir. Sizin kanunlarınız bunu yasaklayabilir; ama, bu,
bizim inancımızın gereği olduğu için, biz, bunu takacağız."
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Nereden nereye geliyor bu ya!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN
ÇELİK (Devamla) - Şu anda Sihler başlarındaki o sarıklarla idare ediyor.… (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Dinleyelim
arkadaşlar…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, Sayın Başbakanın söylediği şey budur değerli
arkadaşlar.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Çok kötü bir avukatsın, çok!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Yoksa, Sayın Başbakan şunu söylüyor: Ben bir şeyi
inancımın gereği olarak yapıyorum diyen bir insana birisi diyorsa ki...
Arkadaşlar, ben inancımın gereği olarak bunu yapıyorum diyorsa, ben dinimin bir
gereği, bir vecibesi olarak bunu yapıyorum diyorsa, onun dinde olup olmadığını
tartışmak size düşmez.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Yahu, niye gittiniz İnsan Hakları Mahkemesine, niye?! Sonra da rahatsız oluyorsunuz!
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Niye gittiniz mahkemeye?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Siz, bunu böyle diyorsa, bunun bu şekilde beyanını
esas almak zorundasınız, onu bu şekilde kabul etmek zorundasınız ve o insana
"hayır, sen bunu şu amaçla yapıyorsun, bu amaçla yapıyorsun" diyerek,
hâkim kararıyla, hukukçu kararıyla bunu yasaklama hakkına sahip değilsiniz
diyor Sayın Başbakan. (CHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Niye ulemaya değil de mahkemeye gittiniz?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, siz… Bakın, arkadaşlar, siz servis
araçlarından yola çıkarak… (CHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Niye gittiniz mahkemeye?!
BAŞKAN - Sayın Bakan, siz
servis araçlarına gelin; bu konu ayrı bir konu.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Siz servis araçlarından yola çıkarak…
BAŞKAN - Lütfen,
arkadaşlar…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın arkadaşlar, tekrar bunun altını çiziyorum:
Bakın, Türkiye'de… (CHP sıralarından gürültüler)
Bir şey söylemek
istiyorum, müsaade edin… (CHP sıralarından gürültüler)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Batıyorsun Sayın Bakan, konuştukça batıyorsun!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, esas batan sizsiniz, farkında değilsiniz.
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar…
Hüseyin Bey… Sayın Bakan…
Sayın Bakan… Bir dakikanızı rica ediyorum.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Hayır, derdinizin adı ne, onu anlamadım! (CHP
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, provokatörlük yapıyor; Bakan mı, provokatör mü?!
CANAN ARITMAN (İzmir) -
Sizi dinlemiyoruz bu şartlarda, bu şekilde dinlemiyoruz.
BAŞKAN - Değerli
arkadaşlarım… Değerli milletvekilleri…
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Yeter!.. Yeter!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade eder misiniz…
BAŞKAN - Bir dakika Sayın
Bakan…
CANAN ARITMAN (İzmir) -
Dini siyasete alet etmeyin…
BAŞKAN - Bir dakika… Bir
dakika… Hanımefendi, yerinize oturun… Yerinize oturun Hanımefendi…
CANAN ARITMAN (İzmir) -
Bu ne biçim dindarlık!.. Ayıp yahu!..
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar…
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Ayıp yahu!..
BAŞKAN - Bir dakika,
sükûneti temin edelim…
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Yeter kardeşim, anlaşıldı; kavga mı ettireceksin?!. Yeter!..
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sayın Bakan, yapma!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, bakın, şimdi…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Siz kendinizi ulema zannediyorsunuz!..
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar…
Değerli arkadaşlar, Sayın
Ufuk Özkan'ın, Manisa Milletvekilimizin gündeme getirdiği konu önemli bir konudur…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, siz burada…
BAŞKAN - Bir dakika… Bir
dakika…Bir dakika Sayın Bakan…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, müsaade ederseniz…
BAŞKAN - Sayın Bakan, bir
dakika…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Hayır, ben…
BAŞKAN - Sayın Bakan, bir
dakika…
Değerli arkadaşlarım, bir
dakika… Başkanlığın açıklamasını bekleyin…
BAYRAM ALİ MERAL
(Ankara) - Yeter…Yeter artık…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ne diyorsunuz; onu anlamadım. Ne diyorsunuz?
BAŞKAN - Susalım
arkadaşlar…Bir açıklama yapacağız, susalım lütfen…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN
ÇELİK (Devamla) - Hayır, yeter olan ne; onu anlamadım. Yeten ne?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Siz, laik, demokratik Türkiye Cumhuriyetinin Bakanısınız; bunu
savunamazsınız! Lütfen…Lütfen…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Biz, demokratik…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Lütfen…Lütfen…
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Ayıp yahu!.. Yeter!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Dinleyin lütfen.
BAŞKAN - Bir dakika
arkadaşlar…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin biz
sahipleriyiz, sizden daha çok koruyucusuyuz ve bu konuda hiç kimsenin uyarısına
da, sizin nasihatinize de ihtiyacım yok.
Saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
Bir dakika arkadaşlar…
ATİLA EMEK (Antalya) -
Samimî olun!..
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Takıyye yapmayalım, takıyye…
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Sayın Başkan, sorduğum soruların hiçbirisine cevap alamadığım gibi, bir şeyi
bilmesini istiyorum Sayın Bakanın…
BAŞKAN - Bir dakika…
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Terörle ilgili olağanüstü Meclisi topladığımız dönemde, Cumhuriyet Halk
Partisi…
BAŞKAN - Bir dakika
kardeşim… Ufuk Bey, böyle bir usul yok… Böyle bir usul yok…
UFUK ÖZKAN (Manisa) - …
muhalefetine "yeşillik yapıyor" dedi. Yer olarak da İstanbul-Ankara
uçağında söyledi. Benim terbiyem orada cevap vermeye müsaade etmediği için
cevap vermedim.
BAŞKAN - Böyle bir usul
yok, söz isteyip konuşursunuz; lütfen…
SONER AKSOY (Kütahya) -
Sayın Başkan, böyle bir usul yok!..
BAŞKAN - Lütfen,
arkadaşlar… Lütfen…
Değerli arkadaşlarım,
biz, ülkemiz için, çocuklarımız için çok önemli bir konuyu tartışma
durumundaydık; ama, bu tartışmayı tam, sağlıklı bir şekilde yapamadık. Sayın
Ufuk Özkan dile getirdi, öğrenci taşımacılığı; Sayın Bakan rakamlarla söyledi,
taşıma usulüyle 700 000 öğrenci taşınıyor; ama, ayrıca, Türkiye'de, özellikle
büyük kentlerde milyonlarca öğrenci okullarına servislerle gidip geliyor. Yani,
milyonlarca öğrenciyle ilgili, -ilköğretimde olsun, ortaöğretimde olsun- önemli
bir sorun bu. Bu konuyu, aslında, Sayın Bakanın yanıtıyla birlikte derli toplu
görüşebilmeliydik, maalesef olmadı; çünkü, İçtüzük hükümlerine uygun olmayan
ortamlar oluştu, tartışma yeteri derecede verimli olmadı.
K.KEMAL ANADOL (İzmir) -
Provoke edilirse, öyle olur.
BAŞKAN - Ben, bundan
sonra arkadaşlarımızdan rica ediyorum, mümkün olduğu kadar, hatipler, konuşan
arkadaşlar, tek tek milletvekillerini
muhatap alıp konuşmasınlar, Genel Kurula konuşsunlar, sataşmalara meydan vermesinler,
bütün milletvekili arkadaşlarım da konuların özü etrafında konuları dile
getirsinler ki, daha verimli bir tartışma yapabilelim.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, gündemdışı üçüncü söz, pancar çiftçisinin üretim sorunları ve pancar
kotası hakkında söz isteyen Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'a aittir.
Buyurun Sayın Yıldırım.
(CHP sıralarından alkışlar)
3.-
Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, pancar üreticisinin sorunları ile
pancar kotasına ve bu konuda yapılması gerekenlere ilişkin gündemdışı konuşması
AHMET YENİ (Samsun) -
Sayın Başkan, kürsüye niye getiriyor?! Sayın Başkan!.. Sayın Başkan!.. Olur mu
böyle şey Sayın Başkan?!
BAŞKAN - Sayın Yıldırım,
Sayın Yıldırım, o pancar çökeleğini... Pancarı herkes biliyor.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu)
- Bilmeyenlere öğreteceğiz. Rahatsız olmayın.
BAŞKAN - Görüyor,
görüyor... Lütfen, onu yerine koyun; lütfen... Lütfen... Lütfen... Onu yerine
koyun, ondan sonra konuşalım. Lütfen, Mehmet Bey, onu yerine koyalım, ondan
sonra konuşalım. Tamam, herkes gördü; tamam, pancarı herkes gördü; koyun, ondan
sonra konuşun.
AHMET YENİ (Samsun) -
Aklına gelen şeyi getiriyor Genel Kurula. Sarmısak getirdi, olmadı; pancar
getiriyor Sayın Başkan!..
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sayın Başkan, görmeyenler varsa, görsünler efendim!
BAŞKAN - Mehmet Bey,
lütfen!..
Bir görevli arkadaşımız
onu alsın; sonra ben Mehmet Beye söz vereceğim.
(İdare Amiri Manisa
Milletvekili Mustafa Erdoğan Yetenç, pancarı almak üzere hatip kürsüsüne geldi)
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Veremem!
Sayın Başkan, lütfen açar
mısınız!
BAŞKAN - Mehmet Bey,
lütfen!.. Mehmet Bey, lütfen, İdare Amirimize verin onu! Mehmet Bey!.. Mehmet
Bey, lütfen!..
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Sayın Başkan, lütfen, açar mısınız.
BAŞKAN - Mehmet Bey, bu
yolu açmamamız gerekiyor. Siz bunu gösterdiniz, lütfen, siz İdare Amirine
verin...
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Türkiye görecek!
BAŞKAN - Türkiye gördü.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Kanalı açın! Bunlar şekerpancarını değil, Amerika'dan getirilen mısırı
tanıyorlar.
BAŞKAN - Sayın Yıldırım,
bunu, eğer, yerine koymazsanız, sizin mikrofonunuzu açıp, konuşmanızı
başlatamam. Onu yerine koyun; ondan sonra...
İdare Amiri, lütfen!..
Sayın İdare Amiri, lütfen
alın.
Mehmet Bey, onu verin,
ondan sonra ben mikrofonunuzu açacağım, konuşacağız.
(Ankara Milletvekili
Bayram Ali Meral kürsüye gelerek şekerpancarını aldı)
BAŞKAN - Buyurun şimdi
Mehmet Bey.
SONER AKSOY (Kütahya) -
Sayın Başkan, pancarla mı uğraşacağız?!
BAŞKAN - Pancarla da
uğraşacağız. Her şeyle uğraşacağız; ama, kuralına göre.
AHMET YENİ (Samsun) -
Kürsüden uğraşmayacağız pancarla!
SONER AKSOY (Kütahya) -
Böyle şey olur mu!
BAŞKAN - Buyurun Mehmet
Bey.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, televizyonlarının başında bizi izleyen
değerli pancar çiftçileri; sizlere söz vermiştim Kastamonu'nun kahvelerinde,
söz vermiştim pancar tarlalarında, pancar çiftçisinin sorunlarını Türkiye Büyük
Millet Meclisinde gündeme getireceğim demiştim. Nasıl, Çin sarmısağına karşı
Kastamonu sarmısağının özelliklerini anlatırken Türkiye'nin halkından, Türkiye
milliyetçilerinden yardım istediysem, bugün pancar tarlalarında inim inim
inleyen ve Kastamonu Nasrullah Meydanında 30 Eylül 2002 tarihinde "pancar
kotasını kaldıracağım" diyen AKP Genel Başkanı olan Sayın Başbakandan da,
bu kürsüye, pancar çiftçisinin sorununu, pancarla gelerek dile getirmeye
çalışmıştım; ancak, AKP sıralarından "pancarla mı uğraşacağız",
"pancar çiftçisiyle mi uğraşacağız" sözleri geldi. (AK Parti sıralarından
"Yalan" sesleri)
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Yalan söyleme!
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Ben hayatımda hiç yalan konuşmadım ve buraya konuşmak için de gelmedim.
BAŞKAN - Siz Genel Kurula
hitap edin.
Müdahale etmeyin
arkadaşlar.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Tutanaklara bak, tutanakları izle.
SONER AKSOY (Kütahya) -
Orası manav dükkânı değil dedik.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) - Siz bir daha zor gelirsiniz.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Burası milletin kürsüsü, burası pancar çiftçisinin kürsüsü, burası Kastamonu yüreğinin
kürsüsü. Onlar getirdi beni buraya, sizinle gelmedik.
Değerli arkadaşlar,
bakın, Sevgili Başbakanınız, Genel Başkanınız ne söylüyor: "Helvacı var;
ama, mutfağa sokmuyorlar" diyor. O günün şahidi, şu anda benim karşımda
olan, benim akrabam da olan Tayyar Altıkulaç, şu anda hükümetin üyesi Murat
Başesgioğlu, üç tane milletvekiliniz burada, bir tanesi rahmetli oldu
adaylarınızdan. Bakın, ne diyor Sayın Başbakan: "Un var, şeker var, yağ
var; ama, helvacı yok. Hayır, o da var, mutfağa sokmuyorlar."
AHMET YENİ (Samsun) -
Girdi, girdi...
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Doğru, mutfağa girmesi için de Anayasa değişikliği yaptık, hep birlikte onun
Başbakan olmasının yolunu açtık. Doğru mu? Ona, ben de oy verdim; ama, şimdi
soruyorum: Diyor ki Başbakan o gün, simit hesabı yapıyor, Kastamonu'nun
Nasrullah Meydanında "simit 250 000 lira, çay 250 000 lira, eder 500 000
lira, üç öğün eder şu kadar para, bir aile için ayda 270 000 000 lira, asgarî
ücret 183 000 000 lira!.."
AHMET YENİ (Samsun) -
Şimdi kaç lira?..
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Şimdi, Sayın Başbakana, ben bu kürsüden, Kastamonu halkı adına soruyorum: Çay
500 000 lira, simit 500 000 lira, etti 1 000 000 lira. Şimdi, 6 kişilik aile
etti 6 000 000, üç ay…
SONER AKSOY (Kütahya) -
Sarmısak fiyatına.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Laf atmayın, gelin burada konuşun, yürek yok mu sizde!.. Siz de konuşun…
AHMET YENİ (Samsun) -
Hesap karıştı.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Bu hesapla, ediyor ayda 540 000 000 lira ve şimdi asgarî ücret 350 000 000.
Gülme komşuna, senin de gelir başına!..
Şimdi, hesap karıştı;
Amerika işe el attı. "Pancar kotasını kaldıracağım" demişsiniz...
Bakın, şahidim Allah ve şu anda burada olan, sizin Millî Eğitim Komisyonu
Başkanınız olan Sayın Tayyar Altıkulaç. Meydanda diyor ki "bakın, 1 litre
mazot, 20 kilogram pancarla alınıyor. Bir de kota çıkardılar!.. Kotayı
kaldıracağız."
Sayın Başbakan, sen
Kasımpaşalısın, ben de Kastamonu Taşköprülüyüm.
AHMET YENİ (Samsun)-
Allah Allah!..
MEHMET YILDIRIM
(Devamla)- Şimdi, sana bu meydandan, bu milletin vekili olarak, pancar
çiftçilerinin vekili olarak diyorum ki: Sözünü tut!.. Sözünü tut!.. Ben bir şey
söylemiyorum. Pancar kotasını kaldır… Pancar kotasını kaldır… Nasıl kota?
Değerli arkadaşlar…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Bir dakika Mehmet
Bey... Süreniz doldu. Size ek süre veriyorum; ama, mümkün olduğu kadar
toparlayın.
BAYRAM ALİ MERAL
(Ankara)- "Nasıl kota"da kaldı.
MEHMET YILDIRIM
(Devamla)- Sataşmalarla kaybettiğimiz süreyi ilave edin Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
bakın, dünyada verimin cezalandırıldığı, üretimin cezalandırıldığı bir ülke
olabilir mi?! Türkiye ortalaması 4,2 ton. Kastamonu'da 2,9 ile 3,9 arasında.
Vatandaş gidiyor şeker fabrikasına. 20-25 dönüm yerde 100 ton kotayı karşılamak
üzere, üretim yapmak üzere sözleşme imzalıyor. Ekimi yapan pancar ekicileri,
yaptıran bölge şefi, üretim yapan çiftçi ve neticede görüyor ki, Allah bereket
vermiş. 100 ton alması gerekirken 25 dönüm araziden, şimdi verim artırmış.
Mükâfatlandırma yapmamız gerekirken -6 ton almış dönüm başına, dekar başına-
şimdi biz onu cezalandırıyoruz. Yani, diyorsun ki: 100 ton kotan vardı, sen 160
ton ürettin 25 dönüm yerden; dönüm başına 4 ton alırken 6 ton aldın; seni
cezalandırıyorum! Dünyada böyle bir ülke olur mu?! Türkiye var, başka yok.
Değerli arkadaşlar, kota bu.
Verim cezalandırılıyor.
Mükâfatlandırmamız gerekirken, verim cezalandırılıyor. Üretimini artıran
çiftçiyi ödüllendirmemiz gerekirken, verim artışı yaptın diye ceza kesiyoruz.
Fiyat 99 000 lira, "(C) kotasından 22 500 liradan ver" diyoruz.
ÜNAL KACIR (İstanbul)- Ne
demek (C) kotası, açıklasana.
MEHMET YILDIRIM
(Devamla)- Allahaşkınıza, deminden beri tartışmalar oluyor, o konulara girmek
istemiyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul)-
Sen şu (C) kotası ne demek; onu anlatsana.
MEHMET YILDIRIM
(Devamla)- Gelin, ulemaya bir soralım bu konuyu, ulema ne diyecek bu konuda?..
(AK Parti sıralarından gürültüler) Diyecek ki, üretenin hakkını vermezseniz,
terleyenin hakkını vermezseniz, bu halk, sandıkta size hesap sorar ve Cenabı
Hak da size kul hakkı aldığınız için ahrette hesap sorar! Peki… Bu cevabı
verir.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Bu da bizim ulema.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
(C) kotası nedir, sen onu anlat bakalım!
AHMET YENİ (Samsun) -
Kürsüden fetva vermeye başladı!
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bakın, ben sizden daha çok dindar olduğumu düşünüyorum.
BAŞKAN - Mehmet Bey, siz,
konunuzu anlatın Genel Kurula.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- …ve sizin ötenizde dindarım; ama, ben iki Mustafa'ya aşığım, sizde birisi
eksik!
ASIM AYKAN (Trabzon) -
İkisi de var!
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Sizde birisi eksik… Birisi eksik… Bizde hem Mustafa Kemal var, hem Hazreti
Muhammed Mustafa var!... Ama, sizde birisinde eksiklik var, bir sıkıntı var.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sayın Başkan, lütfen, konu…
BAŞKAN - Konunun dışına
çıkmayın lütfen…
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bakın, ciddî bir konuyu tartışıyoruz, ciddî bir konuyu
Türkiye'nin gündemine taşıyoruz ve sataşmalar yapıyorsunuz. Ya, sizin
Başbakanınız, siz milletvekilleri pancar kotasıyla ilgili meydanlarda söz
vermediniz mi değerli arkadaşlar?! (AK Parti sıralarından gürültüler)
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Şeker fiyatları düştü!
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Şeker niye ucuzladı; senin ondan haberin var mı?!
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Var, var…
ÜNAL KACIR (İstanbul) - 3
dakika geçti!
BAŞKAN - Mehmet Bey,
lütfen, toparlayın ve Genel Kurula hitap edin. Konu içinde kalın, söz aldığınız
konu içinde kalın ve Genel Kurula hitap edin lütfen.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye Cumhuriyeti…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Mehmet Bey,
kısaca toparlayın ve tamamlayın; bayağı aştınız süreyi.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Tamamlıyorum ve bitiriyorum.
Sevgili milletvekilleri,
Sayın Başbakana buradan sesleniyorum: Her kürsüye çıkışımda, bu pancar
kotasıyla, Kastamonu'da verdiği sözü, bu, basınla ilgili, helvacı olayıyla
anlatmaya devam edeceğim. İstediğiniz kadar beni protesto edin, istediğiniz
kadar bana saldırı düzenleyin!..
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Estağfurullah…
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Benim yüreğimi ürkütecek gücü siz kendinizde bulamazsınız!..
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Ben bu konuya aldırmam; ama, bir sözün gereğini yerine getirin. Sözü veren
sizsiniz, Kastamonu halkını aldatan sizsiniz, pancar çiftçisine "pancar
kotasını kaldıracağım" deyip 20 kilogram pancar hesabını 1 litreyle yapan
sizsiniz. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Mehmet Bey,
bunları daha önce de söylediniz, lütfen, toparlayın artık!
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sayın Başkan, 4 dakika geçti, neyi toparlayacak!
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Şimdi, buna karşı, vatandaşa, ne yaptıysan yaptın, bana ne ürettiysen deme
hakkına sahip değilsiniz. Pancar çiftçisinin sorununu çözün. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) -
Başkan, ne kadar devam edecek?
BAŞKAN - Mehmet Bey,
lütfen, bağlama cümlesiyle birlikte teşekkür edip bırakalım.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Cenabı Hak vermiş, siz, verim artışını cezalandırıyorum diyemezsiniz, bu
bereketi cezalandıramazsınız. Eğer bunu yapmazsanız, yapmamaya direnirseniz,
Meclisi bütün pancar çiftçileriyle işgal edeceğiz!
Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından "işgal
edemezsin" sesleri, gürültüler)
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Mehmet Bey,
burası…
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, sataşma var, cevap vermek istiyorum...
BAŞKAN - Sayın Yıldırım...
Değerli milletvekilleri,
bir dakika...
Sayın milletvekilleri, bu
Türkiye Büyük Millet Meclisi milletin Meclisidir; çiftçisiyle, işçisiyle,
köylüsüyle herkes buraya rahatlıkla gelebilir; bu gelişleri işgal olarak
nitelendirmemek gerekir. O sıfatı, o yüzden kullanmanızı doğru görmedim;
vurguluyorum.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, sataşmaya cevap vermek istiyorum; lütfen...
BAŞKAN - Nasıl bir
sataşma oldu?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
"İki Mustafa'dan birisi eksik sizde" dedi. Bunu bizim kabul etmemiz
mümkün değil.
BAŞKAN - Yok canım... (AK
Parti sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlarım,
Mustafalar da Ahmetler de Mehmetler de hepsi bizim, hepimizin.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Hepsi bizim tabiî; ama, bizim bunu açıklamamız lazım Sayın Başkan.Burada
sataşma var.
BAŞKAN - Hükümet adına
söz almak isteyen?.. Yok.
Gündemin
"Sunuşlar" kısmına geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Sözlü soru önergesinin
geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutacağım; ancak, okuma işleminden önce
bir oylama rica edeceğiz.
Kâtip arkadaşlarımızın,
okuma işlemlerini yerlerinden yapmalarını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Teşekkür ederiz.
Şimdi, sözlü soru
önergesinin geri alınmasına dair önergeyi okutuyorum:
B) Tezkereler ve Önergeler
1.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in (6/1573) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/334)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 355 inci
sırasında yer alan (6/1573) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Mevlüt
Coşkuner
Isparta
BAŞKAN - Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair
bir tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.
2.- Bazı
milletvekillerinin, belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/930)
9.11.2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda adları yazılı
sayın milletvekillerinin, hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli
sayılmaları, Başkanlık Divanının 6 Ekim 2005 tarihli toplantısında uygun
görülmüştür.
Genel Kurulun onayına
sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
"Bolu Milletvekili
Mehmet Güner, hastalığı nedeniyle, 22.6.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 11
gün"
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Diyarbakır
Milletvekili M. İhsan Arslan, hastalığı nedeniyle, 12.6.2005 tarihinden geçerli
olmak üzere 20 gün"
BAŞKAN - Bütün bu
rahatsızlığı olan arkadaşlarımıza geçmiş olsun diyoruz, sağlıklar diliyoruz.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu
arada, İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, önemli gördüğü bir konuda yerinden
açıklama yapmak istedi.
69 uncu maddeye göre,
kendisine, kısa süre içinde tamamlamak üzere, yerinden söz veriyoruz.
Buyurun Sayın Şimşek…
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Grup Başkanvekiline söz vermiyorsun Sayın Başkan!.. Taraflı davranıyorsunuz!..
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU
(Çorum) - Taraflı davranıyorsun, taraflı!..
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Taraflı davranıyorsun!.. Burada,
koskoca bir Grup itham ediliyor "iki Mustafa'dan birine
inanmıyorsunuz" diye; cevap verilecek; cevabı vermek için söz vermiyorsun,
bir önemli mevzuda söz vereceksin!.. Tarafsız değilsiniz! Sizi kınıyorum!
BAŞKAN - Biz, işimizi
İçtüzük hükümlerine göre ve teamüllere
göre yapıyoruz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Hayır efendim, öyle bir teamül yok.
BAŞKAN - Eksiğimiz
olabilir, uyarılabilir; ama, Mustafaları da, Ahmetleri de, Mehmetleri de
ayırmamak gerektiğini düşündüğüm için, o konuya katılmadığımdan, o konuyu orada
kestik biz. Başkanlık Divanı olarak böyle bir yetki kullandık.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - O
zaman cevap verme fırsatı verin. Düşünmekle olmuyor, söylemekle oluyor.
BAŞKAN - Şimdi de,
Başkanlık Divanı olarak, yetkimiz dahilinde olan söz vermeyi, Sayın Berhan
Şimşek'e veriyoruz; ama, daha sonra, siz, başka milletvekilleri de, önemli
gördüğünüz konularda böyle bir talepte bulunursanız, size de söz verme
durumumuz olabilir.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
-Sizi protesto ediyorum!..
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Şimşek.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Teşekkür ederim.
Sayın Başkana, bana, bu
konuşma fırsatını vererek, Kızılay gibi köklü bir kurumumuz konusunda
gösterdiği hassasiyete çok teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Kızılay, Anadolu coğrafyasının dayanışma kültürünün ve Anadolu insanının insanî
duyarlılığının örgütüdür.
1868'den beri Türk
Halkının kara gün dostu olarak tanımladığı Kızılay, yoksulların, muhtaçların ve
korunmasız insanların umududur.
Kızılay, aynı zamanda,
uluslararası alanda Türkiye'yi temsil eden en büyük yardım kuruluşumuzdur. O
nedenle, Kızılaya sahip çıkmak hepimizin görevdir.
Ancak, bir taraftan
Kızılaya sahip çıkmalarını beklerken, diğer tarafta, Kızılayın yönetimine,
yönetimin oluşumuna, hesaplarına ve faaliyetlerine ilişkin bütün olumsuz
iddiaları ortadan kaldırarak, bu tür iddialara mahal vermemek gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
Kızılay, sadece afetlerde devreye giren bir kurum değildir; normal zamanlarda,
yoksul ve muhtaç insanlarımızın da emrindedir.
Kızılay, faaliyetleri
kapsamında, Millî Eğitim Bakanlığıyla bir protokol yaparak, devlet parasız
yatılı, bursluluk sınavında başarılı olan; ancak, Bakanlığın kıt imkânları
nedeniyle burs alamayan muhtaç öğrencilerimize burs vermektedir.
Bir öğrencimizin burs
alabilmesi için, başarılı ve muhtaç olması koşullarının ikisinin bir arada
gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu protokolle 7 006 öğrencimize burs
verilmekteyken, Denizli'nin Babadağ İlçesi Belediye Başkanının kızının da burs
aldığının ortaya çıkması ve benim, konuyla ilgili, Sayın Başbakana yazılı
olarak yanıtlaması istemiyle verdiğim soru önergesi üzerine, Kızılay Yönetim
Kurulu, 28.9.2005 tarih ve 33 sayılı kararla, verilmekte olan bursları geçici
olarak durdurmuştur. Bir belediye başkanının kızının bu bursa ihtiyacı olup
olmadığını sizlerin takdirine bırakıyorum; ancak, münferit bir olay nedeniyle
bütün öğrencilerimizin bursunun kesilmesi, öğrencilerimizi zor durumda
bırakmıştır. Bu olay nedeniyle Babadağ İlçesi Kaymakamı hakkında soruşturma
başlatılmış ve görevden yer değiştirilmiştir, ödüllendirilmesi gerekirken! Tüyü
bitmemiş yetim masalları anlatmaktansa, hükümet, bu süreçle ilgili, kendi
partisinden seçilen ve görev yapmakta olan bir belediye başkanının sebep olduğu
olumsuz süreçle ilgili bir kelime dahi, ne yazık ki, etmemiştir. Gelinen
süreçte, olayın da, aynı, Çorum Belediyesinde yaşanan olaylar gibi kapatılması
yoluna gidilmektedir. Şimdi, Kızılaydan beklenen, haklı ile haksızı, muhtaç
olan ile ihtiyacı olmayanı birbirinden ayırarak, vermekte olduğu bursa devam
etmesidir; çünkü, Kızılay şube başkanları, beni, hemen hemen her gün arayarak,
bu mağduriyetin giderilmesini ve öğrencilerin burslarının, bir an önce, tekrar,
ödenmesi gerektiğini talep etmekte.
8 Kasım 2005 tarihinde,
Genel Kurulda, Kızılayla ilgili gündemdışı konuşma yapan milletvekili arkadaşım
Sayın Bayram Özçelik "başka Kızılay yok" tanımlamasını yapmıştır.
Kendisinin bu duyarlılığına gerçekten çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Berhan Bey,
mikrofona çok yaklaşmayın ve tamamlayın lütfen.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Toparlıyorum… Pekâlâ…
Kendisine bu
duyarlılığından dolayı çok teşekkür ediyorum. Başka Kızılay yok; o nedenle,
Kızılaya, gerçekten sahip çıkmalıyız. Kızılayın yönetimine ve faaliyetlerine
ilişkin bütün olumsuz iddiaları ortadan kaldırmalıyız. Kızılayın yönetsel
olarak bağımsızlığı, hem yürürlükteki mevzuatlarımızın hem de diğer ülkelerdeki
Kızılhaç ve Kızılay benzeri kuruluşlarda olduğu gibi, yürütülen hizmetin
gereğidir. Biliyorsunuz, bu hükümet döneminde, hükümetiniz döneminde, 2003/6256
sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla Kızılay yönetimi değiştirilmiş, hayır kurumu
niteliğinde olan Kızılaya, bir hükümet müdahalesi yapılmıştır. Hükümetin kendi
atadığı kişiler arasında çıkan anlaşmazlıklar neticesinde, tekrar müdahale
edilmiştir. Böylesine bir hassas kurumu, bu tür siyasal müdahalelerden ve
tartışmalardan uzak tutmalıyız.
CHP Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarımızın, Türkiye Kızılay Derneğinin
içinde bulunduğu durumun saptanması ve sorunların araştırılarak ve bir Meclis
araştırması önergesi -16 Haziran 2004 tarihinde- şu an Mecliste beklemektedir.
BAŞKAN - Tamamlayın.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Bir an önce bu araştırma...
BAŞKAN - Berhan Bey, 5
dakikayı geçtiniz; lütfen, tamamlayın.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Bu araştırma önergesinin gündeme alınması gerektiğine inanıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir
esprisiyle ve ciddiyetiyle, umut ediyorum ki, ulemadan fetva beklemeden, 7 006
çocuğumuzun mağduriyeti giderilsin.
Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlarım; bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum, Yüce Meclise
saygı sunuyorum.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına
geçiyoruz.
Bu kısmın 1 inci
sırasında yer alan, akaryakıt kaçakçılığının ekonomiye, insan ve çevre
sağlığına verdiği zararın araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci
maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/238) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonunun 978 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Bitlis
Milletvekili Vahit Kiler ve 29 milletvekilinin; akaryakıt kaçakçılığının
ekonomiye, insan ve çevre sağlığına verdiği zararın araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/238) (S. Sayısı: 978) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerlerinde.
İçtüzüğümüze göre, Meclis
Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı önerge
sahibine aittir. Daha sonra, İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre, siyasî parti
grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca,
istemleri halinde, Komisyon ve Hükümete de söz verilecek, bu suretle, Meclis
Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır,
madde 104 ve 103'e göre.
Konuşma süreleri,
Komisyon, Hükümet ve siyasî parti grupları için 20'şer dakika, önerge sahipleri
ve şahıslar için 10'ar dakikadır.
Komisyon raporu 978 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Rapor üzerinde söz alan
sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Önerge sahibi Fatma
Şahin, Gaziantep Milletvekili, söz alacak, konuşacak; süresi 10 dakika. Gruplar
adına 20'şer dakikalık konuşma süreleri var. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Atilla Başoğlu, Adana Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Ufuk Özkan, Manisa Milletvekili; Anavatan Partisi Grubu adına Emin Şirin,
İstanbul Milletvekili. Şahısları adına söz alan arkadaşlarımız sırayla tespit
edildi. Sedat Pekel, Balıkesir Milletvekili, birinci sırada. Sırasıyla Cüneyt
Karabıyık, Van Milletvekili, ikinci sırada; Mehmet Vedat Melik, Şanlıurfa
Milletvekili, üçüncü sırada; dördüncü sırada Süleyman Bölünmez, Mardin
Milletvekili; beşinci sırada Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili; altıncı
sırada Mehmet Eraslan, Hatay Milletvekili; yedinci sırada Tevfik Akbak, Çankırı
Milletvekili. Komisyon Başkanımız Sayın Vahit Kiler, Bitlis Milletvekili, onun
da söz hakkı -istediği zaman- 20 dakika; hükümetin de 20 dakika.
Sırayla konuşmacıları
kürsüye çağırıp süreci başlatıyoruz.
Önce, bir hanımefendi
olduğu için ve ön sıraya da geldiği için memnun olduk, Sayın Fatma Şahin,
Gaziantep Milletvekili, önerge sahibi olarak ön sırada konuşacak.
Buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; akaryakıt kaçakçılığının genel olarak
değerlendirilmesi ve alınacak önlemlerle alakalı, önerge sahipleri adına söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, biz, öncelikle, bu önergeyi niye verdik, bunu sizlerle bir
paylaşmak istiyorum. Bu önergeyi vermemizin en büyük nedenleri, kayıp-kaçağın
Türk ekonomisine getirdiği zararlarla beraber en önemli şey dediğimiz çevre ve
insan sağlığına da getirdiği zararların araştırılmasının toplumsal bir sorun
olduğu ve bu toplumsal sorunların da, İçtüzüğün ve Anayasanın bize verdiği
yetkiler doğrultusunda araştırılarak çözüm önerilerinin getirilmesi noktasında milletvekilleri
olarak bize düşen bir görev vardı; çünkü, bireyin topluma ve bireyin devlete
olan güveni bu noktada bir güven bunalımına dönüşmüş durumdaydı. Bu önerge
sahipleri olarak, nedenini açıkladıktan sonra şunu paylaşmak istiyorum: İyi ki
de diyorum, bu önergeyi vermişiz. Komisyonda çalışan bütün arkadaşlarıma
ellerine sağlık diyorum. Çıkan sonuçların da mutlaka değerlendirilmesi
gerektiğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, 3
Kasım öncesi yüzde 90 Millet Meclisini değiştiren çok önemli bir millet iradesi
vardı. Muhalefetiyle iktidarıyla, biz, halkımıza bir söz verdik, dedik ki,
yoksulluğu önlemenin yolu yolsuzluğu önlemekten geçiyor ve 3 Kasım itibariyle
araştırma önergeleri eğer bu Meclis kararıyla soruşturmaya dönüştürüldüyse,
soruşturma mekanizması Yüce Divan mekanizmasını çalıştırdıysa, bizim bu
milletimize verdiğimiz sözün arkasında durduğumuzun en büyük göstergesidir diye
düşünüyorum. Bu anlamda da, o gün için çok önemli olan, Yüce Divanın
çalıştırılması mekanizmasında da bugün akaryakıt kaçakçılığının sonuçlarının
değerlendirilmesi de, en az o kadar önemli bir konuydu.
Şimdi, komisyon
raporundan, tabiî ki Komisyon Başkanımız ve komisyondaki arkadaşlarımız çok
daha detaylı bir şekilde sizlere bahsedecekler; ama, birkaç önemli noktayı ben
de sizlerle paylaşmak istiyorum. Yapılan çalışmalara göre bu akaryakıt
kaçakçılığının beş farklı yolla ülkemize girdiği tespit edilmiştir. Bu
yollardan biri ve en çok kullanılan yollardan biri de çift faturalandırma
sistemidir. Çift faturalandırma
sistemiyle, gümrüksüz bir şekilde dağıtım şirketlerinin depolarına akaryakıt
girmektedir ve bu, en çok kullanılan yöntemlerden biridir.
İkincisi, insan ve çevre
sağlığı açısından çok önemsediğim için mutlaka sizinle paylaşmak istiyorum,
tekstil ve yardımcı hammaddelerin, solventler dediğimiz maddelerin akaryakıtın
içerisine katılarak yeni bir uygulamanın yapılmış olması ve bunun insan
sağlığına ve çevre sağlığına zararlarını düşündüğümüz zaman, bu ikinci maddenin
çok daha tehlikeli bir madde olarak karşımıza geldiğini görüyoruz. Değişik
ÖTV'lerden dolayı bu yola gidildiği ve kullanılan solventlerin -ben, onbeş sene
tekstil fabrikasında çalışmış kimya mühendisi olarak söylüyorum, o solventlerin
yapılarını çok iyi biliyorum- o solventlerin akaryakıtla birleştiği zaman da,
gerek araçların içerisine gerekse oluşabilecek patlamalarda, sıcaklığa ve
basınca karşı oluşabilecek patlamalarda, sıcaklığa ve basınca karşı
oluşabilecek patlamalar açısından çevreye çok fazla zarar verebilecek bir canlı
bomba haline getirilen türevler oluşturulduğundan dolayı, bunun çok çok önemli
bir madde olarak karşımıza geldiğini görüyoruz.
Üçüncüsü, kabotaj, yani,
dahilî kabotajda Türk gemilerinin Türk limanlarında indirip bindirme
işlemlerinde esnek bir yapının olmasından dolayı özellikle açık denizlerde
akaryakıt kaçakçılığı yapmak isteyen kötü niyetli kişilere karşı ortam veren
birtakım ortamların olduğunu, komisyon, yaptığı çalışmalarda görmüştür ve
burada, mutlaka, yasal boyutta neler yapılması gerekiyorsa, bu üçüncü maddede
hızla yapılması gerekmektedir.
Sınır ticaretinde yapılan
kaçakçılık, en çok bilinen kaçakçılık yöntemidir. Mahkemelere başvurulduğu
zaman da en çok sınır kaçakçılığından dolayı mahkemelerde dava olduğu
gözükmesine rağmen, bizim, esas olarak, fotoğrafın tamamına baktığımız zaman,
en büyük transit geçitler dediğimiz, yani, Türkiye'nin üs olarak kullanıldığı
Irak-Türkiye hattından, Yunanistan, Letonya, İspanya gibi ülkelere transit
geçitlerde çok büyük akaryakıt kaçakçılığının yapıldığı ve özellikle bu
miktarın yüksekliğinden dolayı -buraya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum
değerli arkadaşlar- burada da iki örneği sizlerle paylaşmak istiyorum.
Birincisi, Irak'tan gelen
Türkiye'den transit geçen ve Gürcistan'a gitmek üzere yapılan "Slop"
denen bir madde var. Slop dediğimiz, petrol çamuru; yani, ikincil bir madde.
Irak'tan çıkarken, bu, faturalarda Slop olarak gözüküyor; ama, Türkiye'ye
girdiğinde bu Slop, yüklenirken Slop olarak faturalarda gözüküyor; fakat,
yüklenirken, benzin türevleri veya süper benzin olarak depolara yükleniyor,
Türkiye'ye geldiğinde burada boşaltılıyor, yerine Slop doldurularak Gürcistan'a
gidiliyor. Kâğıtta baktığınız zaman Slop geliyor ve Gürcistan'a da Slop ulaşmış
gözüküyor; ama, Türkiye'nin içerisinde, özellikle bunu şeylerden çok iyi
anlıyoruz değerli arkadaşlar, bizim resmî ihracat rakamları ile dışarıdaki
ithalat rakamları karşılaştırıldığında. Özellikle komisyonumuzun çok farklı
ülkelerden istediği bilgilerin 5 tanesi somut olarak değerlendirilmiştir ve bu
farklılığın tescil edildiği gözükmüştür; yani, resmî rakamlarda, bizden çıkan
rakamla oraya giren rakam arasında çok ciddî faklılıklar gözükmektedir.
Buna dönüp baktığımız
zaman, bu miktar nedir diye dönüp baktığımız zaman da, bir örnek size vermek
istiyorum olayın boyutlarını göstermek açısından. Türkiye'de benzin türü, yani,
petrol türevleri olarak gösterilen 4 kalem malda 5,2 milyon ton bizden çıkmış
olmasına rağmen, Irak'ta bunun 3,8 milyon tonunun teslim alındığı söyleniyor.
Arada 2,2 milyon ton, iki ülke arasında ciddî bir miktar farklılığının
gözükmesiyle kaçakçılığın boyutunun ne anlama geldiğini de hep beraber anlamış
oluyoruz.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, tespit yapıldı; burada çok ciddî bir sıkıntı hakikaten gözüküyor. Peki
biz ne yapacağız; biz, Parlamento olarak, yasal boyutta ne yapılması
gerekiyorsa yapabilecek bir parlamento iradesine sahibiz; mutlaka bunu yapmamız
gerekiyor.
İkincisi,
bakanlıklararası koordinasyonda bir zafiyet varsa bunun tek elden
birleştirilmesi ve mutlaka gerekli personel ve altyapı desteğiyle beraber bunun
bakanlıklarüstü bir koordinasyon merkezi sistemiyle denetlenmesi gerekiyor.
Ayrıca, değerli
arkadaşlar -ben Sanayi Komisyonunun bir üyesiyim, aramızda Sanayi Komisyonundan
arkadaşlarımız var- biz geçen yıl Petrol Piyasası Kanununu çıkardık. Petrol Piyasası
Kanunundaki en büyük olaylardan bir tanesi piyasayı denetleme EPDK'ya görev
olarak verildi. EPDK Başkanının komisyona da yapmış olduğu çalışmalardan,
anlattığı çalışmalardan, yasa çıktıktan ve yürürlüğe girdikten sonra,
yönetmelikler de hazırlandıktan sonra en önemli şey dediğimiz ulusal marker
denilen bir yöntemle kaçakçılık varsa bile bunun piyasanın içerisinde
yakalanacağı bir sistemi EPDK çalışmaya başlamıştır ve burada da hızlı sonuçlar
alınmaya başlamıştır.
Ulusal marker dediğimiz
yöntem, değerli arkadaşlar, bir katkı maddesi, kimyasal bir maddeyle hem
rafinaj çıkışlarına hem de gümrük girişlerine bu maddeyi veriyorsunuz; eğer
kaçak yollarla girdiyse, bu madde eğer içinde yoksa zaten bunu da tespit eden
cihazlar var ve çok kısa süre içerisinde, 5 dakika içerisinde, çok hızlı bir
şekilde içinde katkı maddesi olup olmadığı anlaşılıyor. Zaten varsa belli
boyutlarda, yoksa da kaçakçılık anlamında içeriye girdiği anlaşıldığından en
azından piyasada kullanılması ciddî anlamda denetlenmiş oluyor. Mutlaka bu
sistemin…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FATMA ŞAHİN (Devamla) -
Başkanım bitiriyorum.
BAŞKAN - Bu ekran
değiştiği için kolay açılmıyor, biraz zorluk çekiyoruz; o yüzden aksamalar
oluyor kusura bakmayın Fatma Hanım.
Buyurun devam edin.
FATMA ŞAHİN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, biraz sonra arkadaşlarımız size çok geniş bir şekilde
konuyu özetleyecekler; ama, ne yapılacağı belli, ne yapılmak istendiği belli.
Araştırılan sonuçların, mutlaka bu kâğıtlarda kalmaması gerekiyor, mutlaka
hayata geçmesi gerekiyor.
Eğer, bugün Türk
ekonomisinin yıllık petrol tüketiminin yüzde 15'i bu yollarla bu ülkeye
giriyorsa, bunu durduracak olan yine bu Parlamentodur, yine bu hükümettir
diyorum ve ben, bu Parlamentoya ve bu hükümete, bundan önceki araştırma
komisyonlarında nasıl bir irade gösterdiyse bunda da göstereceğine canı
yürekten güveniyorum. Bizimle çalışan arkadaşlarımıza da ellerinize sağlık
diyorum.
Yüce Meclisimize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Atilla Başoğlu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Başoğlu, süreniz 20
dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; akaryakıt
kaçakçılığının ekonomiye, insan ve çevre sağlığına verdiği zararın
araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla hazırlamış
olduğumuz rapor hakkında Grubum adına görüşlerimi bildirmek üzere huzurunuzda
bulunuyor, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Yıllarca kamuoyunu rahatsız
eden akaryakıt kaçakçılığı meselesinin üzerine cesaretle giden değerli dostumuz
Vahit Kiler arkadaşıma, yorucu bir süreci özverili çalışmalarıyla tamamlayan
saygıdeğer komisyon üyeleri, değerli milletvekili arkadaşlarımıza ve her an
yanımızda bulduğumuz Meclis çalışanlarına, kamuoyunu bilgilendirmek suretiyle
bilgi sahiplerinin bize ulaşmalarını sağlayan değerli basın mensuplarına şahsım
ve Grubum adına, tekrar, teşekkürlerimi bildiriyorum.
Değerli arkadaşlar,
birincisi şubat ayında olmak üzere 7 celsede toplanmış, 10 ilde yerinde
incelemelerde bulunulmuş, hadiselere bizzat yahut dolaylı şahit olmuş kişileri
dinlemişiz. Bu yoğun çalışmaların meyvesi olarak, sizlere arz etmeye
çalıştığımız bu rapor ortaya çıkmış.
Sayın milletvekilleri,
özellikle son yirmibeş yıllık dönemde, göç olgusu ve apartman hayatı etkisiyle
toplumsal denetim mekanizmaları zaafa uğratılmaya, küreselleşiyorsun
masallarıyla millî bağları aşındırılmaya, popüler kültür bombardımanıyla
değerler yozlaşmasına maruz bırakılmaya çalışılan toplumumuzda bir zümre ortaya
çıkmıştır ki, parasal zenginliği her türlü erdemin önüne geçirmiştir. Bu zümre,
benliğini konformizme teslim etmiş azınlığın gözünde olgunlaşmış, hatta makbul
görülür hale gelmiş bile olsa, bu yozlaşmayı üzülerek takip eden büyük
çoğunluk, her şeye rağmen servetlerini büyütmek peşinde olanların
serpilişlerine rıza göstermemektedir. İşte, şu anda ben ve arkadaşlarım,
hırsızlıkları, kaçakçılıkları vaki adiyeden görmekten usananların sesi olarak
karşınızda bulunuyoruz.
Değerli milletvekilleri,
bir ülke ekonomisi o milletin hayatiyeti ise, hiç çekinmeden petrol de kanıdır
diyebiliriz. Isınmadan üretim araçlarına, hammaddeden nakil vasıtalarına kadar,
petrol bir ulusal pazarın en önemli girdilerinin başında gelir. Birçok alternatif
ürün üzerinde çalışmalar devam etse de, daha uzunca bir süre petrol ve
türevlerinin artan değerlerle önemini koruyacağını söylememiz mutlaktır.
Değerli milletvekilleri,
bir belgesel film ekibi Türkiye'ye gelse ve girdiği bir bakkalda ihtiyaçlarını
karşılarken kendilerine "akaryakıt da lazım mı ağabey" deseler ne
olurdu?! Ülkelerinde ancak yüksek kriterlerle satışına müsaade edilen yakıtları
serbestçe temin edebilen heyet, herhalde "imkânlar, fırsatlar ülkesi
Türkiye" koyarlardı programlarının adını. Buzdağının bu görünen ucu
esprilere konu olsa bile, bugün çirkin bir pazar yurdumuza ağını örmüş ve kan
emici keneler bugünümüze ve yarınlarımıza musallat olmuştur. Akaryakıt
kaçakçılığının geçmişte başımıza musallat olmuş sigara, içki, hatta silah
kaçakçılığından daha küçük boyutta ve daha temiz olmadığını bilmenizi
istiyorum. Emniyet Genel Müdürlüğü, yakaladıklarından yola çıkarak, akaryakıt
piyasasının yaklaşık yüzde 20'sinin yurda kaçak girişlerden oluştuğunu tahmin
ediyor. Pazarın 8 milyar doları bulduğu, devletin vergi kaybının ise 3,5 milyar
dolardan fazla olduğu konuşuluyor.
Komisyon çalışmalarımızın
başlamasından sonra, özverili çalışmalarıyla, bu sene, sadece mart ve haziran
ayları arasında, Emniyet 595 000 litre, Sahil Güvenlik 133 000 ton, Jandarma 1
870 000 litre ve Gümrük Müsteşarlığı 1 024 ton ve 332 000 litre kaçak yakıt ele
geçirmiştir. Kurum görevlilerine ve onların arkasında kaya gibi duran iradeye
çok teşekkür ediyoruz.
Bu konuya benim şahsî
ilgim, Iraklı bir arkadaşımdan gelen uyarı sonucu başladı. Bilirsiniz ki, ihraç
kaydıyla yapılan alımlarda ve ithalatlarda devletimiz vergi almamaktadır.
Tüccarlarımızı teşvik maksadıyla uygulanan bu düzenleme vasıtasıyla,
rafinerilerimizden yahut dışarıdan temin edilen nihaî veya yarı mamuller takas
usulüyle Irak'a satılacakken, aldığımız istihbarat, Türk tankerlerinin yakıt
yerine su taşıdıklarını belirtiyordu. Merak ederek yöneltmiş olduğum bir soru
önergeme gelen cevabî yazıda, Habur Sınır Kapımızdan Irak'a, 2003 yılında 1 500
000 ton, 2004'te 3 600 000 ton ve 2005'in ilk üç ayında ise yaklaşık 1 500 000
ton akaryakıtın çıktığı belirtilmişti. Acaba, bu miktarlar gerçekten çıkmış
mıydı saygıdeğer milletvekilleri?
Ve kendimize sorduk,
geçmişte, mobilya ihraç etmek maksadıyla dışarıya mukavva, paçavra, tahta
gönderilmesine hayalî ihracat adını veriyorduk, şimdi, çöl sıcağı altında
işlenen bu suça, acaba serabî ihracat mı demeliyiz?!
Suyun bir gün petrolden
kıymetli olacağını biliyorduk; ancak, işte, o gün, bugün, kötüler için önceden
gelmişti herhalde. Bir zamanlar, biz de büyük bir savaştan çıkmıştık. Bizim de
sanayimiz yoktu yahut olan da harabeye döndürülmüştü. Bizim hammaddelerimizi
dışarıda işlediler ve bize geri sattılar. Babalarımız, kendi ürettiğimiz nihaî
ürünlerin çeşitlenmesini umutla bekler ve sabırla çalışırlardı. Yaşanılan her
türlü krize, darboğaza rağmen, ayakta kalmayı başaran sanayicilerimiz, ihtiyacı
olan komşularıyla yasal ve meşru ticarî faaliyetlerini yürütürlerken, bazıları,
büyük kârlar ile güzel ahlakın ters orantı içerisinde olduğunu unutarak, bu
yasal kârlarla kifayet etmek, emeğine terini karıştırarak kazanmak yerine,
böyle ufak kârlara tenezzül etmeyerek kollarını sıvadılar ve gözlerini,
bizlerin ceplerine, çocuklarımız için yapılacak okula, köyümüze verilecek
elektriğe diktiler. Ellerindeki takas anlaşmalarıyla, yurtdışına yapılacak
satışları zahmetsizce ispatlayan tacir kisvesindeki haydutlar, her türlü
vergiden azade akaryakıtları aldılar ve bunlara, bırakın başka ülkeleri, Habur
Sınır Kapısını bile göstermediler. Dolayısıyla, yurdumuza gelir getirmesi için
her türlü devlet gelirinden muaf tutulan yakıtlar, diğerleriyle eşit fiyatlarla
depolarımıza, devletin deposuna girecek gelirler ise kirli ellerin kasasına
ulaştırıldılar.
Konunun içerisine
girdikçe, hadisenin, zehirli bir sarmaşık misali, karmaşık ve çok boyutlu
olduğunu da gördük. Hadisenin, sadece takas usulü dışticaretle yahut ihraç
kaydıyla ithalat faaliyetleriyle sınırlı kalmadığını, boru hattı
hırsızlıklarıyla, deniz ve karayolu taşımacılıklarıyla, sınır ticaretinin
suiistimaliyle, balıkçılara ve transit gemilere verilen mazot desteklemeleriyle
yahut katkı maddeleriyle yapılan hilekârlıklarla da bezendiğini gördük.
Kara gecede boru hattına
yaklaşan bir tanker ve borulara takılan bir conta... Yurdumuzun atardamarlarına
geçirilen bir çift diş misali, petrolü vampir gibi emiyor. Eğer emniyet güçleri
vaktinde müdahale edememişse, bir adet tıpa ve buradan topraklarımıza sızan ve
değdiği tarlayı kurutan petrol birikintileri de bizlere kalıyor. 1987 yılından
bugünümüze kadar tespit edilen bu tarz hırsızlıkların sayısı 367'dir
arkadaşlar.
Bir gemi limana yanaşır,
taşıdığı 10 000 ton yakıtın 1 000 tonu yurdumuza, kalanı da başka ülkelere
gidecektir, manifesto böyle demektedir. Nasıl bir alicengiz oyunudur ki, 9 000
ton ekonomimize girer, biz onu 1 000 ton sanır ve öyle vergilendiririz.
Devletimiz, boru hatları
için yatırımlarda bulunurken, ulusal ve uluslararası birçok düzenlemeye
giderken teşebbüsü şahsînin, bütün bürokratik formaliteleri aşarak, bazı
illerimizde, uzunluğu kilometreleri bulan, 12 inçlik boru hatlarını karadan
denizlere doğru döşediğini gördük. Bazı transit gemilerin, alabileceklerinden
fazla yakıtı yüklemek suretiyle açıklarda bunları aracı gemilere
naklettiklerini işittik.
Bizi en çok üzen
şeylerden birisi de, hükümetimizin belirli sektörleri teşvik maksadıyla
getirdiği desteklemelerin suiistimal edilmesidir. Balıkçılarımız, genellikle
elleri ve ağızları arasında yaşayan kardeşlerimizdir; ürettiklerinden ceplerine
giren yok denecek kadar azdır. Bu arkadaşlarımızın üretim maliyetlerini
azaltmak amacıyla, hükümetimiz, hayırlı bir icraata imza atarak, ihtiyaçları
olan mazotları sübvanse etmeye başladı; ancak, bazı tekne sahiplerinin
kendilerine sağlanan bu imkânı milletimiz lehine değil de kendilerinden bu mazotu
toplayan kaçakçılar lehine kullanmaya başladıklarını işitmek gerçekten acı
olmuştur.
Bir başka suiistimal
sınır illerimizde yaşanmaktadır. Bir ülkenin en yakın ticarî ortaklarının,
komşuları oldukları muhakkaktır. Özellikle, bir koyup beş almak sevdasıyla
girdiğimiz Irak harbi sonrasında uygulanan ambargoya, Türkiye, bütün benliğiyle
iştirak edip zarar görmüşken, en azından, zarara uğrayan sınır illerimizin bu
mağduriyetini bir ölçüde gidermek maksadıyla, sadece o ilin ihtiyaçlarını
karşılamak için, sınır ticaretine izin verilmiş; ama, ne yazık ki, sınır
ticareti maharetli ellerde sınırsız bir ticarete döndürülmüştür. Temsilcisi
olduğum Adana'da her sezonda turfanda meyve üreticileri bu tür haksızlığa
uğratılmaktadır.
İnceleme seyahatlerimizde
bir ilimizin komşu ülkelerle at sırtında yaptığı yakıt ticaretinin boyutu
yıllık 200 000 000 doları bulmaktadır ve atların sırtında bidonlarla girişi
yapılan akaryakıt tüm yurda dağıtılmakta, Ankara'da, İstanbul'da, Adana'da
depolarımıza girmektedir. Bu miktarın ilin ihtiyacını karşılamanın çok üzerinde
olduğunu takdir edeceksiniz. Bizi en çok yaralayan bu ve benzeri bölgelerde,
artık, kaçakçılığın, bir müktesep, hatta vazgeçilmez bir hak olarak algılanmaya
başlaması olmuştur. Birçok sınır ilimizde otobüslerin, tankerlerin,
minibüslerin, hatta, binek otomobillerin altına ilave edilen dev depolar
olduğunu ve bu araçların günde en az 3 defa sınır geçtiğini müşahede ettik.
Anladık ki, buradaki sınır ticareti, artık, ilin ihtiyaçlarını karşılamak
maksadını taşımıyor.
Bir başka yöntem,
akaryakıtlara değişik kimyasalların karıştırılmasıdır. Çalışmalarımızda
yakıtlara karıştırılan maddelerin başında solventin geldiğini gördük. Solvent,
endüstride özellikle temizleme, boya ve yağ sökücü olarak, boya, vernik ve
reçinelerin üretiminde, yapıştırıcılarda ve kozmetikte kullanılan bir kimyasal
üründür. Türkiye'nin yaklaşık solvent ihtiyacının 130 000 ton olduğu
bilinmektedir. Oysaki, ülkemize giriş yapılan solvent miktarı 650 000 ton
olmuş; belki müracaatlar bunların çok daha üzerinde seyretmektedir.
Değerli arkadaşlar,
çeşitli yollarla yurdumuza sokulan akaryakıtın çoğunun ham ve işlenmeye muhtaç
olduğu da bilinmektedir; ancak, minareyi çalan kılıfını hazırlamış ve korsan
rafinerilerini de devreye sokmuştur. Bu kaçak rafinerilerden temin edilen
yakıtların bazı istasyonlarda satışa sunulduğu bilinmektedir. Hükümetimiz, bu
kaçağın önünü kesmek için, 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanununda, istasyonları,
bir dağıtım şirketine bağlı olarak faaliyet göstermek üzere lisans almaya zorlamıştır.
Söz konusu Kanuna aykırı faaliyetlerde bulunan şirketlere 500 milyar liraya
kadar para cezası, işyeri kapatma cezası ve lisans iptali gibi ağır müeyyideler
getirmiştir. 5015 sayılı Kanunla getirilen bu düzenlemeler sonrasında, AK Parti
Hükümeti, cumhuriyetin en büyük operasyonlarından birini başlatmıştır.
Jandarma, Sanayi Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü mensubu 3 000 civarında
personel Türkiye'nin her tarafına düzenledikleri baskınlarla 1 839 istasyonu
mühürlemişlerdir. Lisanssız faaliyet gösterdikleri tespit edilen 501 akaryakıt
bayiine 29 trilyon lira para cezası uygulanmıştır; uygulanacaklarla beraber bu
miktar 92 trilyonu bulacaktır. 60 işletme mühürleri söküp yeniden çalışmaya
başlamış. Bunlar, bilahara tespit edilip, tekrar cumhuriyet savcılığına teslim
edilmişlerdir.
Halihazırda faaliyette
bulunan bütün dağıtım şirketleri soruşturma kapsamına alınmıştır. Denetlemeleri
yapan heyet, yakında, 222 adet muayene aracı, 182 adet dizüstü bilgisayar, 90
adet kamera, 420 adet cep telefonu gibi ekipmanlarla takviye edilecektir.
Görüldüğü gibi, AK Parti
Hükümeti, bu cerahati kurutmaya karar vermiştir. İşsizlik, terörizm, yoksulluk
sloganlarıyla meşrulaştırılmaya çalışılan bu kanun ve ahlak dışı faaliyete,
hükümetimiz ve Meclisimiz, dur demek irade ve kararlılığını göstermiş ve
bahsedilen gerekçelerden hiçbirinin suç ve ahlaksızlığa bahane edilemeyeceğini
ortaya koymuştur.
Değerli milletvekilleri,
çalışmalarımız öncesinde ve sonrasında en büyük desteği, dürüst, devletine ve
milletine sadık, çocuklarına helal ekmek yedirmek gayretindeki sektör
mensuplarından gördük. Yaşanılan hadiseler bir meslek grubunun tamamına mal
edilmekte ve akaryakıt işiyle uğraşan her bir ferdimiz bu yaftadan nasibini
almaktadır. Kendilerini, ailelerini, özellikle çocuklarını bu ithamlardan
kurtarmak isteyen işadamları, üç beş ahlaksızın mesleklerine sürmekte oldukları
lekeden rahatsız ve iadei itibar peşindedirler.
Akaryakıt kaçakçılığı,
önemli bir vergi kaçağına neden olduğu gibi, aynı zamanda, haksız rekabete yol
açmaktadır; ticarî düzeni ve kamu güvenliğini olumsuz etkilemekte, ekolojik
dengeye zarar vermekte, kamunun mal ve can güvenliğini tehdit etmekte ve
bunların ötesinde de, terör örgütlerine finans kaynağı sağlamaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
raporumuzda, hadiseyi, ulaşabildiğimiz tüm ayrıntılarıyla aktarmaya çalıştık ve
alınması gerektiğine inandığımız tedbirleri sıraladık. Bu önerilerden
bazılarının burada da altını çizmekte tekrar fayda görüyorum. Millî marker
sisteminin uygulanmasında büyük fayda görüyoruz; ama, tek başına bir çözüm
olmadığını da ifade etmekte fayda görüyoruz. Bu konuda 1 Şubat 2006'da
çalışmalara başlayacak olan Bakanlığımıza da teşekkürlerimizi arz ediyoruz.
Evrakı olmayan,
olmaksızın yakalanan her türlü yakıtın kaçak muamelesi görmesi ve kaçak
malların hileli ticaret kapsamında yargılanmaktan vazgeçilerek ilgili mevzuatta
gerekli değişikliklerin yapılması şarttır. Yeni düzenlemeler getirmek suretiyle
bu tür kaçakçılığa karışan herkesin, birinci derece akrabaları dahil olmak
üzere, mal varlığına el konulması gereklidir.
Solvent ithalatından
kaynaklanan kaçakçılığın engellenmesinin tek yolunun, solvent talebinde
bulunanların kapasite raporlarının baz alınması yerine, bir evvelki yıla ve
yıllara dair satışların evraklarının ibrazını gerekli görmekteyiz.
Benzin istasyonlarının ve
ana dağıtım şirketlerinin ana tanklarına boşaltılan tüm ürünleri sayabilen ve
pompalarda satılan her mililitreyi bile otomatik fatura edip, stok gösterebilen
sistemlerle donatılması ve bu sistemlerin Maliye Bakanlığına entegre olması
önemlidir.
Yazarkasa sistemi tabir
edilen bu çalışma, mutluluk vesilesidir ki, Maliye Bakanlığı koordinesinde 1
Kasım itibariyle başlatılmıştır; ancak, hükümetin, yazarkasaların yurdumuza
kimler tarafından getirilip dağıtılacağını yeniden değerlendirmesinde ve son
derece sınırlı kaynaklarla petrol arayan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının
yetkilendirilmesinde de fayda görüyorum.
Değerli milletvekilleri,
biz, on ay süren çalışmamızı burada tamamlamış bulunuyoruz. Bundan sonrası,
konuyu ehliyetle takip edeceğinden emin olduğumuz hükümet organlarının işidir.
Mutluluk vesilesidir ki, konunun önemine en az bizim kadar inanmış kadrolarla
beraberiz. İlgili kadromuzdan, öncelikle, raporumuzda belirtilen iç ve dış
satışlarını belgelemekte âciz kalan çevrelerin üzerine gitmelerini
bekleyeceğiz. Ciddî bir emek ve umut bağladığımız raporumuzun doğal olarak
takipçisi ve herhangi bir birime yönelecek herhangi bir taarruzda da en yakın
destekçilerinin bizler olacağını bildirir, Yüce Heyetinizi saygılarımla
selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Ufuk Özkan; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; araştırma komisyonumuzun raporu hakkında Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten çok önemli bir araştırma görevini yerine getirdik. Bu araştırma
görevini yerine getirirken, Meclisimiz çatısı altında bulunan
milletvekillerimize, siyasî partilerimize, komisyonda çalışan uzman
arkadaşlarımıza, bakanlıklardan gelen bürokratlara ve komisyonumuza gelip bilgi
veren bütün dostlarımıza, bütün yetkililere sonsuz teşekkür ediyorum.
1980'li yıllarda başlayan
akaryakıt kaçakçılığının günümüzde gelmiş olduğu boyutu göz önüne alır isek, bu
komisyonun yapmış olduğu çalışmanın ne kadar önemli olduğunu da belirtmiş
oluruz.
Değerli arkadaşlarım, hem
rapordan bazı bilgileri sizlerle paylaşacağım hem de o esnada, bölgede yapmış
olduğumuz çalışmalar esnasında karşılaştığımız bazı konuları ve bilgileri
sizlerle paylaşmayı, kamuoyuyla paylaşmayı istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
elinizde bulunan rapora göre akaryakıt kaçakçılığının nedenlerinin biraz
sorgulanması için, sizlerle bu bilgileri paylaşalım.
Akaryakıt kaçakçılığının
nedenleri, başta kayıtdışı ekonominin varlığı ve büyüklüğünden
kaynaklanmaktadır; kayıtdışı ekonominin varlığı, toplumsal hayata zarar veren
her türlü faaliyetten elde edilen kazançlar, suç sayılan hareketler sonucu elde
edilen kazançlar, ekonomik hayatı düzenleyen kural ve usuller ihlal edilerek
elde edilen kazançlar.
İki; akaryakıt üzerindeki
vergi yükü. Devletin bütçe dengelerinin son yıllarda sürekli daha kötüye
gitmesi, verginin tabana yayılamamasının bir sonucu olarak, vergi gelirinin
üçte 2'sinin dolaylı vergilerden oluşması nedeniyle belirli gelir kalemlerine
aşırı yükleme yapılmıştır. Bunlardan biri de akaryakıttan alınan vergidir.
Akaryakıttan alınan vergi toplamı yüzde 350 ile yüzde 400'ler arasında
değişmektedir.
Buradan kaynaklanan vergi
kayıplarına bir örnek olarak, mutat depo uygulamasından kaybedilen vergi
rakamını sizlerle paylaşmak istiyorum. 2004 yılında devletin mutat depo
uygulamasından kaybettiği vergi toplamı 833 991 113 000 000 lira olduğu
anlaşılmaktadır.
Aynı şekilde, yıllık
yakıt miktarlarından bazı örnekleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
1995 yılında, dizel araç sayımız 2 044 000; ortalama araç başına yıllık yakıt
tüketimi 4 662 litre. 2003 yılında, 3 130 000 dizel aracımız var; ortalama araç
başına mazot tüketimi 3 584 litre. 2004 yılında, araç sayısı 3 617 000; fakat,
ortalama araç başına tüketim miktarı 3 497 litreye düşmektedir.
Benzinden de örnek vermek
istiyorum: 1995 yılında 3 059 000 adet olan benzinli araç sayımız, araç başına,
senede 1 720 litre benzin tüketimini sağlıyor. 2003 yılında 4 700 000 olan araç
sayımız, araç başına 1 174 litre yakıt tüketimi; 2004 yılında 5 401 000 olan
sayısı 1 071 litre yıllık araç tüketiminin rakamı olarak karşımıza çıkıyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2004 yılında, 450 000 yeni otomobil pazara girmesine rağmen,
benzinde pazar payı yüzde 2 oranında küçülüyor. Bu bile, buralarda
kaybettiğimiz verginin ne olduğunu ve buralarda dönen kayıtdışı rantın
miktarının ne olduğunu karşımıza çıkaracaktır.
Üçüncü şık, yerel ve
bölgesel muafiyet uygulamaları. Burada, özellikle, sosyoekonomik durumun ve
gelir dağılımının bozulması, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde uzun yıllar
süren terör hadiselerinin devamı, bölgenin, tarım ve hayvancılık gibi
geleneksel ekonomik faaliyetlerinin neredeyse ortadan kaldırılması ve yöre
halkının sınır kapılarını bir kazanç kapısı olarak görmesi sonucu, bu süreç
içinde görev yapmış hükümetlerin, bir sosyal politika unsuru olarak, sınır
ticareti kapsamında önce motorin, daha sonra diğer petrol ve ürünlerin
ithalatına izin vermesi, akaryakıt kaçakçılığını, kayıtdışını teşvik etmiş ve
yönlendirmiştir.
Standart dışı araçlarda
akaryakıt taşımacılığının yapılması da akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili önemli
faktörlerden bir tanesidir.
Gümrük saha ve
alanlarında görevli ve yetkili kurumların sayıca fazlalığı, buradaki yetki
karmaşasına sebebiyet vermektedir. Gümrük sahası içinde birimi bulunan kurum
sayısı bazı yerlerde 14'ü bulmaktadır. Habur gümrük sahası bunlara bir
örnektir. Gümrük işletmelerinin niteliğine göre, Tarım Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Enerji Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Ulaştırma
Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı, Türk Standartları Enstitüsü, Jandarma ve diğer
askerî birimler, istihbarat birimleri, mülkî idare amirleri bulunabilmektedir.
Bu sayıyı artırmak gümrük bölgelerinde de mümkündür. Bu karmaşa, burada yapılacak
suiistimallerin engellenmesi önündeki en büyük engellerden bir tanesidir.
Altyapı noksanlığı ve
donanım eksikliği, saymış olduğum faktörlerin altıncısıdır. Gümrük
idarelerinin, bir taraftan otomasyona giderken, diğer taraftan da madde
altyapısını günün koşullarına uygun modernize etmesi ve güçlendirmesi
gerekmektedir. Yakın zamanlarda bu yönde çalışmalar yapmakla birlikte, henüz
istenen düzeye gelememiştir.
Bu noktada, Şırnak'ta
yaptığımız incelemeleri ve Habur Kapısındaki bazı bilgileri sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Şırnak'ta, Habur Kapısında yapmış olduğumuz incelemeler esnasında bazı
rakamları sizlerle paylaşacağım. 2003 yılında Habur Sınır Kapısından giriş
çıkış yapan araç sayısı 652 004, 2004 yılında Habur'dan giriş çıkış yapan araç
sayısı 1 386 723. Gittiğimizde de kuyrukları gördük, orada bekleyen kamyonları
gördük ve buradaki kuyrukların zaman zaman 110-150 kilometreye kadar çıktığını
ve zaman zaman 20-40 gün arasında kamyonların burada sırada beklediğini yerinde
tespit ettik. Gerçekten tam bir perişanlık, tam bir rezalet. Orada, insanların,
o kamyonların başında bekleyen insanların çektiği de bir sıkıntı, rezalet
derecesinde, ülkemizin içinde bulunduğu tabloyu da göstermesi açısından son
derece önemli.
Habur Sınır Kapısında
yapmış olduğumuz incelemeler esnasında verilen brifing raporlarında istenilen
bazı tespitler vardı ki, bunlar da yetkili idarelerden bildirilmiş ve istenmiş.
Tarama kapasitesi fazla
olan x-ray cihazı. X-ray cihazının kaçakçılık esnasında ne kadar önemli
olduğunu, yerinde bizzat görerek tespit ettik. İki tane x-ray cihazının talep
edildiği halde temin edilemediğini görmek bizi son derece üzdü.
Teknik eleman ve ekipman
açısından güçlendirilmesi gerektiği ifade edilen, nakliye açısından orada ciddî
sıkıntıları önümüze koyan tabloyu orada görüyoruz.
Araç takip sisteminin
yaygınlaştırılması, Mersin'den Habur'a kadar olan yerde araç takip sistemiyle
araçların takip edilmesinin doğru olacağı ifade ediliyor.
Kaçakçılıkla ilgili,
hırsızlıkla ilgili, orada yapılan sahtecilikle ilgili çeşitli yöntemler var.
Sahte kantar kartları var, kaza süsü verme yöntemleri var. Bunlarla ilgili
yapılan tespitleri görüyoruz.
İşin üzücü boyutu,
akaryakıt kaçakçılığı ya da sahteciliği yapacak olan bazı güçlerin, fırsatı
bulduğu anda elinden gelen bütün çabayı gösterdiği ve bu konudaki rakamların ne
kadar büyüdüğünü göstermek açısından şu rakamı önemsiyorum:
Değerli arkadaşlarım,
2002 yılında, Habur Sınır Kapısında meydana gelen olay sayısı 56 tane ve burada
yakalanan eşya miktarı -TL değeri olarak- 1 175 228 000 000 lira. 2003 yılında, 282 tane olay, toplam değer 3
034 529 000 000 lira. 2004 yılında, 507 olay, 5 232 958 000 000 lira.
Bu bize iki şeyi
söyleyebilir:
1- Buradaki görevlilerin görevlerini daha ciddî yaptığını
gösterebilir.
2- Kaçakçıların ve sahtecilerin, imkân bulup, bu işleri daha çok
yaptığını gösterebilir.
Elimizdeki rakamlar,
kaçakçıların ve sahtecilerin bu dönemde daha rahat imkânlar elde ettiğini
göstermektedir.
Yine, Şırnak'ta,
yetkililerin -bizden istemiş oldukları ve şikâyetlerinden bir tanesi- Gümrük
Müsteşarlığının nerede sorunlu eleman varsa tamamını bu bölgeye sürgün olarak
gönderdiği, halbuki bu bölgenin Türkiye ekonomisi açısından son derece önemli
olduğu, buraya yetkili gelen personelin daha eğitimli ve görevine bağlı
insanlar olması hakkında talepleri vardır.
Değerli arkadaşlarım,
Habur Sınır Kapısından bahsederken, Irak'la bağlantısı olduğu için şu rakamları
da sizlerle paylaşmak istiyorum:
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütün konuşmuş olduğumuz ve yapmış olduğumuz toplantılarda
verilen ana bilgilerden bir tanesi şudur: "Devletin bilgisi olmadan kuş
uçmaz." O zaman, devletin bilgisi olarak kuş buralardan uçuyor. Böyle bir
tablo karşımıza geliyor. Bu tablonun süratle düzeltilmesi, ülkemizin
inanılırlığı konusundan da önemlidir.
Habur'da yakalanan
rakamları az önce size ifade ettim. Savaş sonrası Irak'a 5 000 000 ton petrol
sevkıyatı Türk tarafından görünmesine rağmen... Irak tarafı 710 000 ton mazot,
1 280 000 ton benzin, 397 000 ton gaz aldığını belgelemesine rağmen, bizim
gönderdiğimizi iddia ettiğimiz petrol miktarı 5 000 000 ton. Arada yaklaşık 2
400 000 ton akaryakıtın nereye gittiğini sormamıza gerek yok. Bu akaryakıt iç
piyasada vergisiz olarak, kayıtdışı olarak dağıtılıyor.
Yine, Irak tarafından
gelen bilgiye göre, son iki yılda Irak'tan ülkemize 988 000 ton esas yağı, 1
560 000 ton rafine yağı, 1 600 000 ton ham petrol gönderildiği beyan ediliyor.
Karşılığında 458 000 000 dolar tahsilat yapıldığı belgeleniyor. Değerli
arkadaşlarım, böyle bir belge, maalesef, bizim elimizde, Türk tarafı elinde
yok. Konunun ne kadar önemli olduğu ve ne kadar derin ve vahim olduğu bu
rakamlardan da karşımıza çıkıyor.
Boru hatlarına da
değinmek istiyorum. Boru hatlarından yapılan hırsızlık… Birkısım valiliğin de
izin vermesiyle, yaklaşık 250'ye yakın asfalt bitümleme tesisinde damıtılarak,
petrol olarak Türkiye'ye sokuluyor ve Türkiye'de batıdan doğuya, kuzeyden
güneye bütün benzin istasyonlarında satılabilecek duruma getiriliyor. Bu petrol
boru hatlarında meydana gelen hırsızlık 367 tane -az önce değerli
milletvekilimiz ifade etti- ve bunlardan sadece 38 tanesi yakalanmış. 2002
yılından önce, üç yıllık ortalaması, petrol boru hatlarından meydana gelen
hırsızlık yılda 14 adet, 2002 yılından sonra son üç yılda petrol boru
hatlarından meydana gelen hırsızlığın üç yıllık ortalaması yılda 59 adet! Bunu
da yetkililerin düşünmesi gereken bir konu olarak görüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
kurumlararası koordinasyonun son derece önemli olduğunu az önce ifade ettik. Bu
koordinasyonun sağlanması için petrolle ilgili konunun, mutlaka ya bir
bakanlıkta tamamının teşkil edilmesi lazım ya da bununla ilgili bir bakanlık
kurulması lazım. Üretiminden, arama faaliyetlerinden, satımından, vergilendirilmesinden,
ithalatından, ihracatından bir alanda bir kişinin sorumlu olması ve bütün
yetkilerin orada toplanmasının kaçakçılık ve sahtecilik konusunda bize önemli
bir fayda sağlayacağına inanıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yapmış olduğumuz çalışmalar esnasında, bize, gittiğimiz illerde konuştuğumuz
bürokratlar, valiler, valiliklerin görevlendirdiği şahıslardan ve verilen
brifinglerden gerçekten son derece ciddî bir şekilde faydalandık. Bunlardan bir
tanesi, bilhassa, Kocaeli Valiliği. Kocaeli Valiliğinin hazırlamış olduğu
brifing raporunu incelemeniz bile akaryakıt kaçakçılığının Türkiye'deki
boyutunu karşımıza koyar; ama, bazı illerimizde de bu şekilde dosya
hazırlanmadığı gibi, yetkililerin komisyon üyelerimizle, komisyon
çalışanlarımızla gerektiği şekilde ilgilenmedikleri, bilgi vermedikleri ya da
eksik bilgiler verdiklerini de ifade etmemiz yanlış olmayacaktır. Ben, Kocaeli
Valiliğine ve görevini yerine getiren diğer valilerimize teşekkür ediyorum.
Kocaeli Valiliğinin
hazırlamış olduğu tablodan bazı rakamlar söylemek istiyorum size: Değerli
arkadaşlarım, Sahil Güvenlikle ilgili… Gerçekten, Sahil Güvenliğin ülkemizde
görev alanı 377 714 kilometrekaredir. Sorumluluk sahasına giren yetkilerini,
yürürlükteki mevzuatın vermiş olduğu kapsamda görevini yerine getirmeye
çalışıyor, 153 tane su üstü unsuru, 12 tane de hava unsuruyla denetlemeye
çalışıyor; fakat, bu rapordan da göreceğimiz gibi, Derince'den gelen bir ihbar
üzerine harekete geçen bir polis botunun, saatte 60 deniz mili hız yapabildiği
için, Bayramoğlu'ndan başlayarak Yalova sınırına kadar tarayabilmesi en az 6
saati aşmaktadır. Günümüzün teknolojik imkânlarında, cep telefonlarının
kullanıldığı bir zamanda bunun da ne kadar problemli bir şey olduğu
karşımızdadır.
Değerli arkadaşlarım,
vaktim daralıyor, sizin daha fazla vaktinizi almak istemiyorum; fakat, yapmış
olduğumuz tespitler esnasında Boğaz'da yaptığımız bir çalışma var. Bir yüzer
antrepoda... Görevlilerin görevini yerine getirememesinin bir örneği olarak
bunu anlatmak istiyorum. Bir yüzer antrepoda yapmış olduğumuz inceleme
sırasında, yüzer antreponun yetkililerinin o sırada başka gemilere mal
bastıklarını; fakat, gümrük memurunun burada olmadığını gördük. Biz
incelememizi yaptığımız esnada buraya gümrük memuru geldi. Gümrük memurunun
ifadesi aynen şu: "Maaşımı almak için karaya çıktım." İncelememiz
devam ederken Haramidere gümrüğüne bağlı gümrük yetkililerinin gemiye gelişi,
gemiye çıkışı, oradaki davranışları, tutumları, oradaki ifadeleri devleti
korumaktan ziyade o gemiyi korumaktan geçiyormuş gibi algılanması, herhalde
komisyon üyelerimiz tarafından tespit edilmiştir.
Boğazlarımızdan yılda 50
000 adet gemi geçmektedir. Biz 50 000'e yakın geminin sadece 12 000 tanesine
ikmal yapabiliyoruz, diğer gemilere ikmal yapma şansını elde edemiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, 12
000 gemiye ikmal yaptığımız yer, Kumkapı ve Yenikapı açıkları; ama, bunların
gümrükleriyle ilgili yapılacak olan işlem Haramidere'de, yani 25 kilometre
ileride. Burada gümrük işlerinin tam, sağlıklı yapıldığını ve kontrol
edildiğini ifade etmek mümkün değildir. Bununla ilgili ilgililerin taleplerinin
bugüne kadar dikkate alınmaması da manidardır.
Değerli arkadaşlarım, her
zaman olduğu gibi ve her ortamda olduğu gibi dürüstler zarar görüyor, dürüst
esnaf, dürüst ana dağıtım firması zarar görüyor. Her yerde olduğu gibi, gücü
gücü yetene. Paranın hukuku durdurur olduğu, gücün hukuku durdurur olduğu bir
ortamı, maalesef, burada da yaşıyoruz. Çevreyle ilgili yaşadıklarımızın
yanında, ekonomik olarak yaşadığımız sıkıntıları ve problemleri uzun uzun size
anlatmaya gerek yok; ama, bu kadar aşikâre olan bir şeyin, herkes tarafından
bilinen bir şeyin engellenmemesinin önündeki engeller nedir; bunu da
sorgulamakta fayda var.
Devlet dairelerine
verilen yüksek ıskontolu her mal, inanın, sıkıntılı ve problemli bir şeydir.
Kârı belli olan akaryakıtın, yüzde 4-yüzde 5 civarında bir kâr haddi olan
akaryakıtın, yüzde 17-yüzde 18'ler civarında ıskontolu olarak belediyelere ya
da diğer devlet teşekküllerine verilmesi, burada bir suiistimalin olduğunun belirtisi
ve işaretidir. Ya hileli mazot verilecektir, hileli yakıt verilecektir ya da
eksik yakıt verilecektir; bunun başka izah tarzı yoktur.
Toplum, mutlaka
bilinçlenmelidir. Bu bilince, bu ülkede yaşayan, otomobil kullanan, yakıt
kullanan herkes erişmelidir. Almış olduğumuz her ucuz mazot, almış olduğumuz
her ucuz yakıt, bu ülkenin geleceğine konulan bir dinamittir. Çünkü, buradan
elde edilen paraların -maalesef, üzülerek ifade ediyorum- mafya güçlerine, çete
güçlerine ve bölücü terör örgütüne gittiği de tespit edilmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
çalıştığımız dört ay boyunca, büyük bir samimiyet ve özveriyle çalıştı
komisyonumuz. Komisyonumuzun bütün üyelerine tekrar tekrar teşekkür ediyorum.
Sürenin yetmediğini, raporlama sürecinde ufak tefek bazı problemlerin
yaşandığını, kendini dinlemediğimiz bazı bakanların da raporda adının
geçtiğini... Ama, dürüstlüklerinden şüphe etmediğimiz bu bakanları, keşke
dinleme imkânımız olsaydı, çağırabilseydik, komisyonda dinleyerek adlarını
buraya geçirseydik. Bu konuda da üzüntülerimi belirtmek istiyorum.
Sayın Başkan, toparlamak
üzereyim; sürem bitti ama.
Değerli arkadaşlarım,
dokunulmazlıklar kalkmadıktan sonra, her konuda olduğu gibi, bu konuda da
yolsuzluğun…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
UFUK ÖZKAN (Devamla) -
Sayın Başkan toparlıyorum; teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlarım,
burada da yaşanan en büyük problemlerden bir tanesi dokunulmazlıktır. Burada
yapılan haksız kazanç, buradaki hileli akaryakıt, buradaki ucuz mazot ve
gümrüklerden giren, denizden giren, dağdan giren -nereden girerse girsin-
buralardan kazanılan haksız kazancın, siyaset olmadan, siyasetçi olmadan,
bürokrat olmadan, bürokrasi olmadan olması mümkün değildir. Bunun önüne
geçebilmenin bir tek sebebi vardır; dokunulmazlıklar kalkmalıdır.
Dokunulmazlıklar kalkmadan yolsuzluğu bitirmek söz konusu bile olmaz.
Dokunulmazlığı kaldırmadan bu konuların üzerine gidiyor olabilmek bir samimiyet
işareti değildir. Bu yolsuzluk da bitmeden yoksulluğun bitmesi mümkün değildir.
Ülkemizde 20 000 000'a
yakın yoksul, 1 000 000'a yakın aç insan var. Bunların önüne geçilebilmesinin
yolu… Senede 4-5 milyar dolarlar civarında burada kaybedilen bir vergi kaybı
vardır. Yaklaşık yirmi yirmiüç yıldır da akaryakıt kaçakçılığı ve sahteciliği
yapılmaktadır. Buradaki rakam, neredeyse, 60-70 milyar dolarlar civarına
gelecektir. Bu rakam bile, bu sektörde çalışan insanlarımızın çektiği sıkıntıyı
ve problemi, ülkemizin de içinde bulunduğu sıkıntıları ve problemleri
gösterecek rakamlardır.
Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Yüce Meclisi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Anavatan Partisi
Gruba adına, İstanbul Milletvekili Emin Şirin; buyurun. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA EMİN ŞİRİN (İstanbul) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; akaryakıt
komisyonu raporu üzerine, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi hürmetle selamlarım.
Bu raporu, bugün
tartıştığımız bu raporu ben yazın okudum; rapor çıkalı aylar oldu. Bizim bu
dönemimiz başlayalı da 1 100 gün oldu, üç seneyi tamamladık. Çok merak
ediyorum: Bu konu, hakikaten, bu kadar mühim bir konu idiyse, biz, 1 100 gün ne
bekledik, üç seneyi niye bekledik?! Bunun sebeplerini de, şimdi, size, teker
teker anlatacağım. Ciddî bir şekilde bir konuya eğilmek isteyen bir hükümetin
veya Meclisin, konuyu neden bu kadar geciktirdiğini, konuyu neden bu kadar
dikkatsiz ele aldığını da fevkalade merak ediyorum. Bu kadar, milyarlarca,
eksik olan bir şeye sıra bir ayda da gelirdi. Anlatacağım şimdi size; sıranın
gelmediğini de size ispat edeceğim belgelerle.
Bu rapor, dikkatle
okunduğu zaman, konuyu bilen insanların, müfettişlerin, aşağı yukarı en fazla
onbeş günde yazabilecekleri bir rapor; bu kadar gezmeye filan da ihtiyaç yoktu.
Konuyu bilen insanlar, akaryakıt işinin içinde olan insanlar, buradaki
bilgileri on onbeş günde toparlarlardı. Rapor, daha ziyade Güneydoğu Anadoluya
ve doğuya ağırlık veren, batı kısmına da fazla ağırlık vermeden, neticeleri
bağlayan bir rapor halinde. Türkiye'deki akaryakıt tüketiminin yüzde 40-45'i
Marmara Bölgesinde, İstanbul ve Marmara Bölgesinde. Zira, ekonomi ona göre
yürüyor. Buna mukabil, biz, o civarda yapılan kaçakçılığı bu raporun içinde çok
fazla bulamıyoruz.
Bu kaçakçılık meselesine
eğildiğimiz zaman, bu kaçakçılığı alakadar eden bakanlıklar neler diye
baktığınızda, Kürşad Tüzmen'in Bakanlığını alakadar ediyor, Bakan burada yok;
Enerji Bakanını alâkadar ediyor, Bakan burada yok. Bu iki Bakanın haricinde, Çevre
Bakanımızı burada görüyoruz. Doğrudur, Çevre Bakanlığını da sağlık bakımından
alakadar ediyor; ama, Kürşad Tüzmen'i, Enerji Bakanını, Maliye Bakanını bu
kadar alâkadar eden bir konuda, kendilerinin burada olmamasını, hakikaten, çok
garip karşılıyorum. Bu konu bu kadar mühimse, bakanlar niye burada değiller?!
Şimdi, bu rapor yaz
aylarında çıktı; haziran ayında çıktı. Ben, dağıtılmadan evvel okudum. Temmuz
ayında da -alakadar olanlara bilgi vermek isterim- Maliye Bakanlığına,
Başbakana -Başbakanımıza- ve özellikle Sayın Kürşad Tüzmen'e yazı yazdım.
Buradaki önerileri, raporda bu öneriler var, bunun hakkında ne tedbir almak
istiyorsunuz, düşünüyorsunuz diye sordum. cevap geldi, sıfır. Bu konu bu kadar
ciddîyse, bu önerileri ben, bir bilgi edinme formu veya soru önergesi şeklinde
intikal ettiriyorsam, neden bunların cevabı bugüne kadar alınmadı, neden bu
tedbirler bugüne kadar yok?!.
Bir başka konuya daha
gelmek istiyorum: Marker meselesi; Enerji Piyasası Denetleme Kurulumuzu
alakadar ediyor. Enerji Piyasası Denetleme Kurulu, bu marker ihalesini, söz
vermesine rağmen -tekrar ediyorum, 1 000 gündür buradayız, üç senemizi
doldurduk- bu ihaleyi yapamadı, yapmadı. Bu ihaleden de netice alınamayacağını
buradan size anlatmak isterim. İhaleyi, konuyu hiç bilmeyen bir İsrailli firma
şu anda almış görünüyor; imalatçı değil ve çok büyük bir ihtimalle -buradan,
Enerji Piyasası Denetleme Kurulunun da dikkatine getirmek isterim- çok büyük
bir ihtimalle, maliyetin çok altında verdiği fiyatla aldığı bu ihaleyi, teminat
mektubunu yakmak suretiyle yerine getirmeyecek; zira, şu anda menfaatı, bu
ihalenin yapılması değil, yapılmaması. Konu bir sene daha gecikecek.
Siz de takdir edersiniz
ki, hükümetimiz, bakanlıklarımız, bu konuyu tanzim etmesi gereken birimler,
süratli bir şekilde, belki, Enerji Piyasası Denetleme Kuruluna yetki vermek
suretiyle, bu alımı da süratle gerçekleştirmek imkânı olabilirdi ve bu iş
süratle yapılabilirdi.
Kürşad Tüzmen'in
dikkatini çekmek istiyorum, burada yok; ancak, nereye baksanız, her sayfada Kürşad
Tüzmen'in ihmali var, her sayfada var. Gümrükler onun kontrolünde; ne
yapacaksınız diye soruyorum "hiçbir şey yapamayız; biz, ancak denetlemeyi
şöyle böyle yapıyoruz" diyor "ancak numuneleme usulünden denetleme
yapabiliyoruz" diyor. Bu olur mu; böyle bir cevap verilebilir mi?! Üç
senedir böyle bir mesuliyetsiz davranış olması imkânı var mıdır?! Transit
meselesini soruyoruz… Burada Kürşad Tüzmen'e sorulmuş bir soru daha var; Ufuk
kardeşimiz bilgi verdi Irak'la ilgili olarak; o, doğudan yapılan bir kaçakçılığın
parçası; batıdan yapılan kaçakçılık için, size söyleyeyim, bu mallar, böyle,
batıda, tenekelerle falan satılmıyor, benzin istasyonlarında satılıyor, sisteme
giriyor. Sistem kim; 4-5 tane büyük firma. Bu 4-5 büyük firma aynı zamanda
ithalatçı firmalar ve nedense, TÜPRAŞ'tan malı, benzini veya motorini aynı
fiyattan almaları mümkün iken, nedense, 1-2-3 dolar daha pahalı olmasına rağmen
ithal etmeyi tercih ediyorlar; bu, merak uyandıran bir husus değil mi?! O
zaman, bu merak uyandıran hususa baktığınız zaman ortaya çok enteresan bir şey
çıkıyor. Malı getiren geminin yükleme limanındaki konşimentosuna baktığınız
zaman, bir örnek olarak veriyorum, gemi 10 000 tonluk bir gemi; yüklerken 10
000 ton yüklemiş, boşaltma limanındaki boşaltma miktarı 5 000 ton. 5 000 ton
-bazı yerlerde ufak, kısa kısa bahsedildiği gibi- ya paralel bir hattan veya da
gümrük suiistimali yapılarak boşaltılıyor. Bunlar boşaltıldıktan sonra
tankerlere yükleniyor. Ben burada İçişleri Bakanını da görmek isterdim; çünkü,
bunun her satırında jandarma ve polisin ihmali var gümrükle beraber.
Şimdi, tasavvur buyurun;
mazotun ve benzinin yüzde 50'si Marmara Bölgesinde tüketiliyor ise ve bu malın
Habur'dan girdiği düşünülüyor ise -günde 1 000 tankerden bahsediyoruz miktar
olarak- bu 1 000 tanker İstanbul'a kadar, İzmit'e kadar nasıl gelir, bunlar
nerede boşalır, bunlar hangi büyük şirketin depolarına girer, hangi büyük
şirketin depolarından pazarlanır? Tekrar ediyorum, Türkiye'deki mazotun ve
benzinin yüzde 45'ini-50'sini tüketen İstanbul, Kocaeli, Marmara Bölgesinde
hiçbir şekilde tankerlerle veya bidonlarla mazot satışı yok; sisteme giriyor bu
mal.
Burada yaptığım
tenkitleri, lütfen, yapıcı manada değerlendirmenizi rica edeceğim; çünkü, bu,
Türkiye'nin çok önemli, kanayan bir yarası. Sonunda, herkes, çiftçimizden
dolmuş şoförüne kadar, pahalı mazotu biraz da bu yüzden alıyor. Bugün dünyanın
en pahalı benzinini, en pahalı mazotunu kullanıyoruz. Bunun fiyatının
düşürülebilmesi veya makul hale gelebilmesinin çarelerinden bir tanesi de bu
kaçakçılığın önlenmesi.
Sizden bir ricam var,
hükümetten ciddî bir ricam var. Bugün sadece Çevre Bakanının buraya gelmesi, 1
100 gün geçtikten sonra seçimlerden, hükümetin bu konuya gerekli ağırlığı
verdiği kanaatini bende uyandırmıyor. Bunu, bir memleket meselesi olarak ele
almamız lazım ve hükümetin bu konuyu hakikaten gündemine alması lazım, bir
koordinasyon kurması lazım. Burada İçişleri Bakanlığı lazım, burada jandarma
lazım, burada her şeyden evvel burada mutlaka görmek istediğimiz Kürşad Tüzmen
lazım; her satırda Kürşad Tüzmen var. Bunu ihmal etmeden bu işleri yapması
gerekiyor. Enerji Bakanı lazım, Enerji Piyasası Denetleme Kurulunun
mensuplarını burada görmemiz lazım. Ben, bu görüşmeyi neredeyse yapılmamış
addediyorum. Burada bir sohbet yapıyoruz, konuyu bilen arkadaşların çok
rahatlıkla aralarında konuşabileceği konuları konuşuyoruz; ancak, buradan bir
netice çıkacağı kanaatinde de değilim. Neden değilim; burada komisyonumuzun
bugün görüştüğü, on sayfayı geçen, her biri de gayet akıllı ve dikkatli konuları
size tekrar söylüyorum; Başbakanımız kanalıyla ilgili bütün birimlere dağıttım,
burada. Gelen cevaplar mazeret üretiyor; bir tanesi ben bu işi yapacağım
dememiş. Bu, bir hükümet meselesi haline geldi, bir memleket meselesi haline
geldi, ciddî bir ekonomik sorun haline geldi. Bunu, hükümetin, belki bir devlet
bakanımızı veya başbakan yardımcısını koordinatör bakan olarak atayarak, Kürşad
Tüzmen'iyle, İçişleri Bakanlığıyla, jandarmasıyla, polisiyle, Enerji Piyasası
Denetleme Kurulu yetkilileriyle bir araya getirmek suretiyle, inanın, meram
edilirse onbeş yirmi günde bitirilir.
Bir şey daha söyleyeyim
size: Bu kaçakçılık -hep şeyden bahsedilir- medyanın da çok işlediği bir konu;
vergi yükselince kaçakçılık çok olur derler. Doğrudur; ancak, bu, o kadar da kolay
olmaz. Niçin derseniz, sigara kaçakçılığından bir örnek vereyim. Dünyada
sigarayı iki üç firma üretir; Reynolds üretir, Philip Morris üretir,
Japon-Amerikan Tobacco üretir ve ben, İsviçre'deki günlerimde muhatap olduğum
hadiselerden biliyorum; kaçak malı da ana şirketler organize ederler; yani,
siz, bir konteyner Marlboro almaya kalkarsanız, merkezin haberi olmadan bir
konteyner kaçak Marlboro'yu bulamazsınız. Bu adamları çağırıp da gerektiği
şekilde konuşursanız, bu kaçakçılık zıp diye durur.
Tekrar Marmara Bölgesine
döneceğim. Petrol Ofisi… Hakkında
ihbarlar olmasına rağmen Petrol Ofisinin burada, bildirdim "incelemeye
gerek görülmemiştir" cevabı geldi Kürşad Tüzmen'den. Tutanaklara geçsin
diye söylüyorum; burada var. Bunun yanında Shell, bunun yanında BP, bunun
yanında bir iki TOTAL, üç dört tane firma.
Şimdi, bu firmaların her
biri, elektronik aygıtlarla, benzin istasyonlarına giren mazotu ve benzini
kontrol altında tutuyorlar. Bu firmaların bilgisi olmadan, kaçak mazot veya
benzinin tüketiciye intikal etmesine imkân var mı?! Neden bunlarla görüşülmedi?
Neden bunlar yok?
Şimdi, Güneydoğu
Anadolu'daki bazı şeyleri mazur görmenin imkânı var. Benim bugün konuşacağımı,
bu konu hakkında konuşacağımı duyan arkadaşlarımdan biri, Van'dan bir örnek
verdi. Dediler ki, Van ile Bitlis sınır. Van'da mazot, sınır ticaretiyle
geldiği için 800 000 lira; dağı geçiyoruz, dağın öbür tarafı Bitlis, 2 000 000
lira.
Şimdi, oranın ekonomik
şartlarını da dikkate aldığınız takdirde, insan "aman bu kaçakçıyı
yakalayalım da, dağın öbür tarafında ekin ekecek çiftçi kaçak mazot aldıysa,
bunu hapse atalım" diyemiyor. Doğrusunu isterseniz, ben, bunu diyemiyorum;
ama, büyük şehirlerde transit ticarette yakıtın içine biyodizel karıştırarak
bunu yapanlarda, solvent ithalatında -ki, solvent ithalatının da yüzde 80'i
yine İzmit ve İstanbul'dan yapılıyor- bunların sisteme sokulması, büyük
şirketlerin bilgisi dahilinde olmadan kabil değil.
Solventi size anlatayım.
Bu solventi yakıta katacaksanız, bunu belirli şartlarda, belirli tankların
içinde yapmanız lazım. Bu, tüketiciye benzin verilirken, bir taraftan benzin,
bir taraftan solvent diye verilebilecek bir şey değil. Bu, yakıt tanklarının
içinde karıştırılacak bir mamul. Bunu, benzin istasyonlarını her dakika
murakabe eden büyük şirketlerin bilmeden yapılmasına imkân var mı?!
Şimdi, hükümetimize,
lütfen, buradan teklif ediyorum ve lütfen, bunları bir tenkit değil, bir teklif
olarak alın; mutlaka bir koordinatör bakanlığın altında bu raporun bulgularını
dikkate alın. Bu raporun eksik kalan kısımlarını da bilgili insanlarla süratle
toparlayın ve bu raporda olmayan kısımları, yani, büyük şirketlerin, dağıtım
şirketlerinin bu konudaki dahlini bu konuya intikal ettirin. O takdirde, bir
iki ay içinde bunu halledersiniz, hallederiz; çünkü, halletme iradesini
gördüğümüz takdirde, bakanlarımızın ilgisini gördüğümüz takdirde, hükümetin de
bu konuya hakikaten angaje olduğunu gördüğümüz takdirde, bizim bütün desteğimiz
de sizin yanınızda olacak.
Komisyona da yaptığı
çalışmalardan dolayı teşekkür ediyorum ve tebrik ediyorum.
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına,
Balıkesir Milletvekili Sayın Sedat Pekel.
Buyurun Sayın Pekel. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
SEDAT PEKEL (Balıkesir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 978 sıra sayılı akaryakıt
kaçakçılığı araştırma komisyonu raporu üzerine şahsım adına söz aldım;
konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz konu, benden önce konuşan arkadaşlarımın da söz ettiği
gibi, son derece önemlidir. Türkiye'de akaryakıt kaçakçılığı, başta ülke
ekonomisini kemiren, ülkemizin doğal kaynaklarını, çevre ve insan sağlığını
büyük ölçüde tehdit eden, acilen çözümlenmesi gerekli önemli bir sorun olarak
karşımızda durmaktadır.
Akaryakıt sektöründe uzun
yıllardır önemli ölçüde vergi kayıplarına, çevre, sağlık ve güvenlik
sorunlarına neden olan akaryakıt kaçakçılığı konusunun ekonomik ve sosyal
boyutlarının araştırılması için dört ay boyunca yoğun bir şekilde yerinde inceleme ve tespitlerde bulunmak, çok sayıda
kişiyi dinlemek suretiyle çalışılmış, sonuç olarak hayal edilemeyecek boyutta
bir kaçakçılıkla karşılaşılmıştır. Yoğun bir tempoyla çalışmalara katılan başta
komisyon başkan ve üyesi milletvekili arkadaşlarımıza, değerli uzmanlarımıza ve
bürokratlarımıza huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Bu konuyu, Türkiye'nin
bir sorunu olarak 2 Aralık 2004 tarihinde gündemdışı yaptığım konuşmamla Meclis
gündemine taşımış ve ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmiştim. Bu tarihten iki
ay sonra, araştırma komisyonunun kurularak çalışmalara başlaması beni gerçekten
memnun etmiştir. Bu rapor sonuçlarına göre alınacak her türlü önlemler,
yapılacak titiz çalışmalar ve alınacak olumlu sonuçlar beni daha da memnun
edecektir.
Sayın milletvekilleri,
komisyonumuzun hazırladığı ve sizlere dağıtılan rapor incelendiğinde
ayrıntılarıyla nasıl bir kaçakçılıkla karşı karşıya olduğumuzu göreceksiniz.
Özellikle akaryakıt ürünleri üzerinden alınan vergilerin yüksek olması, coğrafî
konum itibariyle ülkemizin yaklaşık 8 300 kilometre uzunluğunda bir sahil
şeridine sahip olması ve bu nedenle kolluk kuvvetleri tarafından tam anlamıyla
bir denetimin yapılmasının zor olması, kara sınırlarımızın maalesef çok iyi
kontrol edilememesi, komşu ülkelerin dünyanın önde gelen petrol üreticisi
ülkeler olması ve bu ülkelerde akaryakıt ürünlerinin perakende satış
fiyatlarının Türkiye'yle kıyaslanamayacak derecede düşük olması, Türkiye'de
akaryakıt kaçakçılığı yapılmasını cazip kılan nedenlerin başında gelmektedir.
Bu kadar büyük
miktarlarda bir kaçakçılığın kolaylıkla yapılıyor olması nedeniyle, son
yıllarda akaryakıt kaçakçılığı, özellikle terör örgütlerinin vazgeçilmez bir
finansman kaynağı olmuştur. Yıllardır mücadele ettiğimiz ve binlerce şehit
verdiğimiz bir konuda, terör örgütleriyle mücadelede, askerî mücadelenin yanı
sıra malî mücadelenin de son derece önemli bir yöntem olduğunu tekrar
hatırlatmakta yarar görüyorum.
Değerli milletvekilleri,
raporda, akaryakıt kaçakçılığı konusunda insanların hangi yöntemlere
başvurdukları ve sonuçların neler olduğu detaylarıyla anlatılmaktadır. Daha
önceki konuşmacı arkadaşlarımın da sözünü ettiği gibi, çeşitli yöntemlerle
yurda kaçak olan giren ve komisyonumuzun çalışmaları sırasında tespit ettiği
miktar 7 814 121 888 litredir. Bu da bugünkü ABD kuruyla yaklaşık 8 milyar
dolar civarında bir vergi kaybı anlamına gelmektedir. Bu miktar, çok ciddî bir
miktardır.
Hatırlarsanız, milyar
dolarlar üzerine bu kürsüden çok tartışmalar yaptık. Meclisimizde kabul
edilmeyen 1 Mart tezkeresinden sonra Dubai'de, ABD ile Türkiye arasında, Irak
konusunda ABD Hükümetiyle işbirliği yapılması ve Kuzey Irak'a asker
gönderilmemesi koşulları karşılığında 8,5 milyar dolarlık kredi anlaşması
imzalandı. Sözü edilen kredi alınmamış da olsa, onur kırıcı bir anlaşmayı
yapmak yerine, sadece akaryakıt kaçakçılığını önleyerek 8 milyar dolara sahip
olmak, hiç şüphesiz daha doğru ve akılcı bir yaklaşım olacaktı.
Bunun yanında, yıllardır
2-3 milyar dolar finansman veya kredi alabilmek için IMF ve Dünya Bankasının
dayatmaları sonucu oluşturulan politikalar işçimizi, memurumuzu, esnafımızı,
çiftçimizi, asgarî ücretle geçinen milyonlarca insanımızı mağdur etmekte,
ezmektedir. Devletin dışarıdan gelecek ve bir gün geri ödenmesi zorunlu olan
kaynaklar yerine, elinin altında bulunan ve yetkisini kullanarak rahatlıkla
sahip olacağı sağlam kaynaklara yönelmesi gerekmektedir. Dünya Bankası, IMF ya
da ABD dayatmalı politikalar üretmek yerine, akaryakıt kaçakçılığı gerçeğinde
de görüldüğü gibi kaçakçılığın her türünün önüne geçecek önlemlerin mutlaka ve
acilen alınması gerekmektedir. Akaryakıt kaçakçılığının önlenmesiyle, akaryakıt
fiyatlarının ve vergilerin makul düzeylerde kalmasına neden olacak, halkımız ve
çok yoğun bir şekilde akaryakıttan yararlanan insanlarımız da rahat nefes
alabileceklerdir.
Değerli milletvekilleri,
raporda yer alan veriler, özellikle AKP Hükümetinin iktidarda olduğu son iki
yılı kapsamaktadır. Bu nedenledir ki, AKP Hükümetinin iktidar olduğu dönemden
önce de var olan, ülke ekonomisini büyük ölçüde zarara uğratan akaryakıt
kaçakçılığıyla ilgili yapılan bu araştırmanın son derece büyük önemi vardır. Bu
çalışma, raflarda tozlanmaya bırakılamayacak kadar önemli bir konuyu
içermektedir. Bu rapor, AKP'nin kararlı bir iradeyle üzerine gitmesi gereken bir
konunun raporudur.
Komisyon çalışmaları
sırasında, bazı eski bakanlar hakkında, görevini suiistimal, kişi ve firmalara
çıkar sağlamak suçlamasıyla Meclis soruşturması açılması talep edilmiştir.
Burada dikkat çeken durum, raporda açık olarak belirtilmemesine karşın, dönemin
Dış Ticaret Müsteşarı, şimdi dış ticaret ve gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanı
Sayın Kürşad Tüzmen hakkında da aynı iddiayla kovuşturma talep edilmesidir.
İktidar Partisinin çoğunlukta olduğu bir komisyon tarafından, iktidarın bir bakanı
hakkında görevlerini suiistimal ile kişi ve firmalara çıkar sağlamak
suçlamalarıyla soruşturma yapılmasının talep edilmesi, üzerinde değerlendirme
yapmaya değer bir durumdur.
Ayrıca, eski bakanlar
suçlanırken, son iki yılda Irak'a yapılan akaryakıt ticaretinde ortaya çıkan
Türkiye'nin yıllık tüketiminin yüzde 15'i, 5 000 000 ton olan kaçakçılığın
sorumluları hakkında herhangi bir öneri ve önlem getirilmemesi de ayrıca
dikkati çeken bir başka husustur. Bu dönemin siyasî ve bürokratik sorumluları
açığa çıkarılarak haklarında siyasî ve cezaî sorumluluk getirilmesi üzerinde
mutlaka çalışma yapılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
komisyonumuzun hazırladığı raporda, akaryakıtta kaçakçılıkla mücadele için kamu
kurumlarının yapması gereken işlemler bazında, akaryakıt kaçakçılığı yaptıkları
şüphesi olan gerçek ve tüzelkişilerin isimleri ve bunlarla ilgili nelerin,
hangi kurumlar vasıtasıyla yapılması gerektiği ayrıntılı olarak belirtilmiştir.
Bu nedenle, Meclis Başkanlığının, araştırma komisyonumuz raporunda belirtilen
öneri ve yapılması gereken soruşturmalar ile alınması gereken diğer tedbirleri
bir an önce ilgili bakanlıklara bildirmesi ve ayrıca, sonuçlarını da takip
etmesi gerekmektedir.
Bununla birlikte,
akaryakıt kaçakçılığıyla mücadelenin tek elden, bir bütün olarak yapılamaması,
kolluk güçlerimizin ayrı ayrı güçler gibi çalışması, akaryakıt kaçakçılığıyla
mücadeleyi zaafa uğratmaktadır. Bu zafiyetin önüne geçebilecek bir
koordinasyonun oluşturulması zorunluluğu doğmaktadır. Mücadeleci birimlerin
üçünün İçişleri Bakanlığına bağlı olmasına ve Bakanlığın yasal olarak
koordinasyonu sağlama yetki ve sorumluluğu bulunmasına karşın, özellikle
akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili mücadelede etkinliğin sağlanamadığı, yapılan
projeksiyonlar ve tahminler karşısında, belirtilen kurumların suçu önleme ve
yakalama fonksiyonlarının yetersizliği ve buna bağlı olarak etkisizliği raporda
dikkati çeken değerlendirmeler arasında yer almaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
SEDAT PEKEL (Devamla) -
Tabiî Başkanım.
Akaryakıt kaçakçılığının
hem nedenlerinden birisi hem de aynı zamanda bir sonucu olan akaryakıt
kaçakçılığının yurt içinde değerlendirilmesi sürecinde piyasa denetim ve
gözetiminin olmaması veya bugüne kadar yeterince yapılamaması da kaçak
akaryakıtla mücadelede önemli bir sorun olarak ortada durmaktadır.
Maliye Bakanlığının
başlattığı akaryakıt kaçakçılığıyla mücadelede ciddî bir çalışma olarak
akaryakıt istasyonlarına yazarkasa uygulaması getirilmesi önemli bir adımdır;
ancak, yeterli değildir. Bu sistemin Türkiye genelinde kurulması, en iyi
tahminlere göre iki yılı bulacaktır. Bu nedenle, Bakanlığın, istasyon
sahipleriyle, uygulanabilir çözüm, çare üreterek bu konuyu acilen çözmesi
gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime son verirken, CHP olarak, akaryakıt kaçakçılığıyla
mücadelede önemli bir adım olarak gördüğümüz bu komisyon raporunun, AKP
Hükümetinin yetkili organlarınca iyi değerlendirileceğini, hükümetin, başta
akaryakıt sektörünü derinden etkileyen ve ekonomiye darbe vuran akaryakıt
kaçakçılığı sorununa ivedi ve kalıcı çözümler üreteceğini ümit ediyoruz.
CHP olarak, akaryakıt
kaçakçılığının önlenmesi konusunda hazırlanacak tüm yasal düzenlemelere açıkça
destek vereceğimizi ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanı, Bitlis Milletvekili Vahit Kiler.
Buyurun Sayın Kiler. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
(10/238) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI VAHİT KİLER (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
öncelikle, şahsım ve komisyon üyesi arkadaşlarım adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Tabiî, benden önceki bütün konuşmacı arkadaşlarıma huzurlarınızda
teşekkür ediyorum, detaylı bir şekilde, konuya hâkim bir şekilde konuyu
anlattılar. Ben de, konuya biraz daha farklı bir açıdan, biraz daha rakamsal ve
olmuş olaylar açısından bakarak sizleri bilgilendireceğim.
Akaryakıt kaçakçılığının
ekonomiye, çevre ve insan sağlığına verdiği zararları araştırma komisyonu,
geçen yasama yılının sonunda incelemelerini bitirmiş ve raporunu Yüce Meclise
teslim etmişti. Komisyonumuz, dört ay içinde yaklaşık 800 saat çalışmış, 17
ayrı toplantıda, 57 kamu kurum ve kuruluşu ile özel şirket yetkilisi ve konuyla
ilgili sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ile bu konuda bilgi sahibi
kişilerin birikimlerine başvurmuştur. Komisyonumuz, Mersin, İstanbul, Kocaeli,
Habur, Van, Başkale, İzmir, Trabzon, Rize, Hopa ve Batum'da yerinde
incelemelerde bulunmuştur. Buralar, özellikle Türkiye'deki akaryakıt
kaçakçılığının büyük çoğunlukta yapıldığı yerler olarak bilindiğinden, bize
gelen bilgiler ve belgelerle bu illeri tercih ettik. Bununla ilgili yaklaşık
dünyanın çeyreğiyle yazıştık; 52 ülkeyle, biz, yazışma yaptık. Derlenen
bilgileri yaklaşık 60 000 sayfada toparladık. Tabiî ki, öncelikle yerinde
yapılan gözlemlerin sonucunda oluşturduğumuz bilgiler kolilendi, klasörlendi
komisyonumuzun arşivine kaldırıldı. Bu arada, Dışişleri Bakanlığı, Gümrük
Müsteşarlığı, Maliye, Sahil Güvenlik, Interpol ve diğer kurumlardan gelen
bilgiler de bu raporda değerlendirildi.
Komisyonumuzun CHP'li ve
AK Partili mensuplarının, ülke ekonomisi, millî menfaatlar ve ülke güvenliğine
dayanan böylesine spesifik bir konuda uyumlu ve duyarlı bir çalışmaya ortak
olmaları, ayrıca, takdire şayan bir durumdur. Bu vesileyle, ben, tüm komisyon
üyesi arkadaşlarıma, komisyon memurlarına, uzman arkadaşlarıma, AK Parti
Grubumuza ve Grup Başkanvekillerimize, huzurlarınızda, teşekkür ve şükranlarımızı sunuyorum. En
büyük teşekkürü de, huzurlarınızda, Sayın Başbakanımıza yapmak istiyorum;
çünkü, komisyon çalışmaları boyunca hakikaten bizi cesaretlendiren ve bizi
yüreklendiren talimatlarıyla -işin ucu kime giderse gitsin, işin ucu kime
dokunursa dokunsun üzerine gidin talimatıyla- ondan cesaret aldık ve çalıştık.
Ben, şükranlarımı, saygılarımı sunuyorum.
Tabiî, öncelikle, biz,
böyle bir komisyonu neden kurduk, böyle bir önergeyi neden verdik, onu da
paylaşmak istiyorum. 1996 ve 2003 yılları arasında yapılan bir araştırma vardı
"Türkiye'de araç sayısı ile araç sayısına paralel artması gereken
akaryakıt bir mi değil mi" diye böyle bir araştırma yapılmıştı. Maalesef,
bu incelemeye, araştırmaya baktığımızda, 1996-2003 arasında otomobil sayısındaki
artış yüzde 45 iken, buna paralel olması gereken benzin satışındaki artış
sadece yüzde 9 olarak kalmıştı. Yine, ağır vasıta -kamyon, otobüs gibi-
araçlarda artış oranına baktık yüzde 63 -1996 ve 2003 yılları arasından
bahsediyorum- buna paralel olması gereken motorin satışındaki artış da yüzde
12'lerde kalmıştı.
Tabiî, buradan biz yola
çıkarak, araştırmamıza başladık. Ben inanıyorum ki, şimdi, bütün arkadaşlarım,
peki, öyle de, bu işi kimler yapıyor, yani -deminden beri arkadaşlarımız
konuşuyor- bu işi nasıl yapıyorlar, bu işi nerede yapıyorlar?.. Benim,
özellikle bu çerçeveden ele alarak sizleri bilgilendirmem gerekecek, buna
inanıyorum; çünkü, diğer bilgileri arkadaşlarım verdiler.
Öncelikle, ben sonunu
alacağım, bu işte akaryakıt kaçakçılığı nasıl yapılıyor? Biz bunu beş ana
başlıkta topladık.
Birincisi, çift fatura ve
konşimentoyla beyan harici getirilen akaryakıtın dağıtım şirketlerinin
antrepolarına konulması sistemiydi.
İkinci olarak, kullanım
amacına göre farklı ÖTV'ye tabi boya ve kimya sanayiinde kullanılmak üzere
değişik adlar altında ithal edilen kimyasalların amacı dışında kullanılmak
suretiyle akaryakıta katılarak piyasaya verilmesi.
Tabiî, burada, ekonomik
boyutunun haricinde bir de insan sağlığı söz konusu. Buradaki maddelerin çoğunu
da… Biz, komisyon boyunca çalışmalarımızda, solvent, baz yağı, white sprit gibi
ürünlerde bu işlerin çok yapıldığını gördük, tespit ettik.
Üçüncü olarak, dahilî
kabotaj kapsamında yapılan sevkiyatlar sırasında açık denizden alınarak dağıtım
şirketlerinin antrepolarına gümrüksüz olarak sokulması.
Yine, dördüncü olarak,
karayoluyla yapılan transit sevkiyatında, araç yükünün değişik biçimlerde yurt
içinde bırakılması gibi.
Beşinci olarak, sınır
ticareti kapsamında yapılan kaçakçılık.
Tabiî, bu, yapılış biçimleri.
Bir de, ikinci olarak ele alacağımız, akaryakıt kaçakçılığı daha çok nerelerde
yapılıyor? Eminim ki, hem arkadaşlarımızı, hem kamuoyunu daha çok ilgilendiren
konu bu, nerelerde yapılıyor?
Biz, yıllardan bu yana…
Ben, hangi arkadaşıma sorarsam sorayım, ilk alacağım cevap, akaryakıt
kaçakçılığı denince, doğu ve güneydoğu. İnsanların birinci olarak aklına gelen
hemen, akaryakıt kaçakçılığı doğuda yapılıyor, Van'da yapılıyor. Çünkü, olay
sayısına baktığınız zaman da, Türkiye'deki toplam yakalanan sayısına eşit
Van'da yakalanmış; ama, miktarsal bazda baktığımız zaman, değerli arkadaşlar,
biz, madalyonun gerçek yüzünü gördük.
MEHMET KARTAL (Van) -
Devede kulak!..
(10/238) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Evet, o bölgede
yapılan, devede kulak.
Yüzde 90'ı denizlerden ve
dağıtım şirketleri tarafından -bakın, bunun altını kalın çiziyorum- Irak'a
transit amacıyla yapılan kaçakçılık şekli bu. Yüzde 10'unun da, evet, doğu,
güneydoğuda, affedersiniz, hayvan sırtında 70 kilogramlık bidonlarda veya sınır
ihlalleri yoluyla yapıldığının tamamını, evraka dayalı olarak biz tespit ettik.
MEHMET KARTAL (Van) - Mal
mübadelesiyle; yani, burada, bisküvi gönderiyor, yağ gönderiyor…
(10/238) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Bakınız, biz, yazı
turayla birilerini suçlamadık. Bizim raporumuzun tamamı evraka dayalı; yurt
dışından aldığımız bilgiler, gümrüklerden aldığımız bilgiler, Emniyetten
aldığımız bilgiler, soruşturma konuları, tamamen bu konularla ilgili ve
raporumuzda yer verdik.
Ben, rakamlara girmeden
önce, Komisyonumuzda özellikle resmî kurum ve sivil toplum örgütlerini
dinlerken, dikkatimizi çeken çok önemli, bizi, hakikaten, hem üzen hem
düşündüren noktalar olmuştu. Özellikle Batman'da, boru hattı üzerine yapılan
evler -özellikle bir açıdan kamuoyuna da yansıdı, basına da yansıdı- çok
dikkatimizi çekmişti. Bize, Komisyonda, bunu bilgisayar ortamında izlettiler.
Yakalanan düzeneklerin nasıl yapıldığını, geceleyin, o evlerin altında yapılan
tünellerle, çok iyi düzeneklerle koca koca vanaların bağlandığı… Tahmin
ediyorum ki, 10 dakikada kamyonunun deposunun dolacağı şekilde düzeneklerle,
boru hatlarına direkt, BOTAŞ'ın boru hattına direkt bağlantı yaparak kaçakçılık
yapmışlar. Ne yazık ki, biz, bu miktarı, çok uğraşmamıza rağmen, BOTAŞ
yetkililerinden alamadık. Çok soru sormamıza rağmen, gerçek anlamda, sizin,
yıllık, burada, BOTAŞ boru hattındaki kaybınız nedir dediğimiz zaman, bize
gerçek bir rakam verilemedi.
EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis)
- Siz, o zaman, hükümet değilsiniz!
(10/238) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Yine, bizi en çok
düşündüren, özellikle Komisyonumuzu düşündüren, daha çok İzmit Körfez
noktalarında yapılmış olan, asıl boya ve kimya sanayiinde kullanılması
gerekirken, kapasite raporu alınarak verilmesi gereken izinlerin hiç kapasite
raporu alınmadan veya kapasite raporu veren kurumların incelemeden kapasite
raporu verdiği, boş tarlaya fabrika varmış gibi, bir boya kimya tesisi varmış
gibi kapasite raporu düzenlendiği ve bu düzenlemeyle, kaçakçıların, gidip,
binlerce ton baz yağı, solvent ithal ettikleri, ne yazık ki, bunun da bizim
araçlarımızda kullandırılarak hem çevre sağlığına hem aracın motoruna hem
ekonomimize hem ülkemize ciddî miktarda zararını tespit ettik. Tabiî, buradaki
rakamlar da çok ciddî boyutta, önemsenecek boyutta rakamlar.
Değerli arkadaşlarım,
ben, özellikle bundan sonraki bölümümde, yaşanmış ve miktarsal olarak tespit
edilmiş rakamlar ve bunlar hakkında suç duyurusunda bulunulacak insanlarla
ilgili bizim Komisyonumuzda yer verdiğimiz olaylara değinmek istiyorum ve
sizleri bilgilendirmek istiyorum: TPIC, bildiğini üzere TPAO'ya bağlı bir
şirket. TPIC'in hampetrol ithalatı sırasında, özellikle Irak'tan hampetrol
yapıldığı dönemde TÜPRAŞ'a vermiş olduğu rakamlar arasında ciddî miktarsal
kayıplar söz konusuydu; tespit ettik. Burada 84 000 ton hampetrolün uçtuğunu
gördük. Bize yapılan açıklamaların yeterli olmadığını, bu arkadaşlarımıza 84
000 ton hampetrolün nereye gittiğini sorduğumuzda, gerçek anlamda bir tatmin
edici ifade alamadık. Bundan dolayı, biz, gerekli yetkili kurumları devreye
soktuk. Bununla ilgili Enerji Bakanlığı Teftiş Kurulunu, biz, raporumuzda
göreve davet ediyoruz. Enerji Bakanlığı Teftiş Kurulu, TPIC'in 84 000 ton çıkan
farkını araştırıp, inşallah, bizleri bilgilendirecek.
Yine, TÜPRAŞ'ın sınır
ticareti kapsamında hampetrol alımında uğradığı bir zarar var. 1998-2003
yılları arasında Irak'tan hampetrol yapılırken 4 ayrı firma üzerinden hampetrol
ithalatı yapılmış. Ne yazık ki, burada -tabiî daha sonra değineceğimiz-
özellikle kamu kuruluşları dururken özel firmalar aracılığıyla yapılmış.
Bunlardan da özellikle birine… Değerli milletvekili arkadaşlarımdan kimse firma
ismi, kurum ismi belirtmedi; ama, ben, burada, bu raporun her damlasında
hepimizin teri olduğu için açıklamakta hiçbir beis görmüyorum. Özellikle
Güneydoğu Umut Petrolle sağlanan taşımada 85 sentlik bir bedel söz konusu.
Burada TÜPRAŞ 8 920 000 dolar tutarında bir zarar etmiş. Biz, burada da, yine,
hem Enerji Bakanlığı Teftiş Kurulunca, Başbakanlık Teftiş Kurulunca
incelenmesini, buradaki gerçek sorumluların ortaya çıkarılmasını, TÜPRAŞ'ta
varsa bunun şu andaki yetkilisi,
sorumlusu, onun hesap vermesini arzu ediyoruz. Hiç kimsenin yaptığının yanına
kâr kalmasını istemiyoruz. Bu raporu hazırlarken de aynı objektiflikte
çalıştık, aynı hassasiyette çalıştık.
Yine, değerli
arkadaşlarım, Nahçivan'dan getirilip, Türkiye Şeker Fabrikalarına ait Ağrı
Şeker Fabrikasında işlenen bir şeker var. Bu, teftiş konusu olmuş; ama, ne
yazık ki, sonuçta, kimse, sorumluluğunu yerine getirmeyen hiç kimse bunun
hesabını vermemiş. Biz, bununla ilgili de hem teftiş kurullarını hem soruşturma
konusu da yapmak istiyoruz. Nahçivan'dan 50 000 ton şekerpancarının Türkiye'de
işlenerek tekrar Nahçivan'a gönderilme işi, nakliye işi var. Bununla ilgili,
tabiî, ben çok detay anlatmak istemiyorum. Eğer, raporumuzun 223 ve 227 nci
sayfalarına bakarsanız, çok detay bir şekilde biz açıkladık. Biz bununla ilgili
sorumluları ortaya çıkarmak için çalıştık. Açık ihmal gördük. Özellikle nakliye
firması "ben sıfır bedelle bu nakliyeyi yapacağım" demesine rağmen,
daha sonrasında, Bakanlar Kurulu kararıyla taşıyıcı firmaya 10 000 ton motorin
tahsis edilmiş. Bakanlar Kurulu kararı, sadece, illerin, sınır ticareti yapan
illerin o il ticaretini geliştirme amacıyla alınan Bakanlar Kurulu kararları
var; ama, burada, birileri elden takip ederek, özel firmaya 10 000 ton firmaya
tahsis yapmış.
Bakın, bununla ilgili,
ben, o dönemin Iğdır Valisi Mustafa Tamer'in, dönemin İçişleri Bakanına yazdığı
mektubu, sizlere, buradan okuyacağım. Dönemin İçişleri Bakanı Sayın Sadettin
Tantan'a yönelik bir mektup yazıyor. Vali Mustafa Tamer'in, zamanın İçişleri
Bakanına gönderdiği 13.11.2001 gün ve 04 sayılı yazısında "27 Temmuz 2000
günü, Iğdır Valisi olarak atandığımı öğrendikten birkaç saat sonra, çok yakın
bir arkadaşım, hal olursa, 3,5 trilyon parayı gayrimeşru olarak
kazanabileceğimi ve siyaseten de daha güçlü olabileceğimi, açık şekilde, bana dile
getirdi.
Tarafıma teklif edilen
rüşvetle ilgili olarak, karşıma çıkan menfaat çevresi ve siyasî kişilik, MHP İl
Belediye Başkanı Nurettin Aras ve MHP İl Başkanı Nevzat Aras'ın ailesi olan
Aras AŞ'dir.
Şekerin nakliye
işlemleri, geçmişte, motorin karşılığında bir kılıf olarak kullanılmış ve
geçtiğimiz yıllarda çok sayıda yanlış uygulamalar meydana gelmiştir.
Nahçivan ile şeker
şirketi arasında imzalanan sözleşmenin 5(b) maddesi bizi bağlamadığı,
geçtiğimiz yıllarda valiliğimizi şaibe altında bıraktığı ve Iğdır il halkına
tahsis edilen motorinin başka bir amaçla kullanılmayacağı gibi gerekçelerle
imzalanarak, konunun, Ankara'da, merkezî hükümet nezdinde, ilgili kurumlar
düzeyinde çözümlenmesi gerektiğini belirterek, konu, toplantı tutanağına
bağlanmış ve ilgili makamlara iletilmiştir.
Konunun Ankara'ya intikal
ettirilmesi üzerine, ilgili şirket ve konuyla ilgilenen diğer menfaat çeteleri,
Ankara ve siyasî partiler düzeyinde, yoğun bir kulis ve siyasî baskı
faaliyetlerine girmişlerdir. Iğdır Valisi Doktor Mustafa Tamer'i aşamayan
şirket, her nasılsa, söz konusu pancar nakli karşılığında 10 000 ton motorini,
ilgili şirkete verilmesine ait Bakanlar Kurulu kararı olarak, çok kısa bir
sürede, ilgililere elden imzalatmak suretiyle çıkarmışlardır.
Kararın çıkarılmasında
elde edilecek rantın, belli oranlar dahilinde bölüşülmek kaydıyla, MHP'li
bakanlar nezdinde Iğdır Milletvekili Abbas Bozyel ve MHP'li Belediye Başkanı
Nurettin Aras'ın takip ettiği ve ANAP'lı bakanlar nezdinde ise Ali Güner'in
takip ve imza ettirdiğine ilişkin gizli bir şifahî paylaşım sözleşmesinin
bulunduğunu kamuoyuyla paylaşıyor."
Biz, bu konuyla ilgili
de, kararnamenin gerekçesini ve taslağını hazırlayarak Bakanlar Kurulu kararına
bağlanması talebiyle Başbakanlığa sevk eden Devlet Bakanı Sayın Tunca Toskay
hakkında Meclis soruşturması açılmasını teklif ediyoruz raporumuzda.
Yine, sınır ticaretiyle
ilgili yapılan bazı bizim gördüğümüz sıkıntılar var. 1999-2003 dönemlerinde,
özellikle Irak'tan hampetrol ithal edildiği dönemde, burada bazı firmalara
çıkar sağlandığını, özel olarak çıkar sağlandığını tespit ettik. Burada bizim
tespit ettiğimiz rakamlar, sadece hampetrol olarak 1 000 000 tonun üzerinde
bazı firmalara çıkar sağlandığını, yine, kamu kuruluşları dururken, TÜPRAŞ
dururken, TPAO dururken, özel şirketler aracılığıyla hampetrol ithalatı
yapıldığını ve bu ithalatın yapıldığı tarihten sonra, özellikle artırılan mutat
depo kapsamında, artırılan mutat depoyla ülkenin çok ciddî zararlara
uğratıldığını tespit ettik.
Yine, bununla ilgili,
biz, dönemin, o dönemde dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanı Tunca Toskay
hakkında Meclis soruşturması açılmasını arzu ediyoruz, o dönemde Dış Ticarette
görev yapmış sorumlular hakkında soruşturma açılmasını arzu ediyoruz.
AHMET SIRRI ÖZBEK
(İstanbul) - Müsteşarı kimdi o zaman?
(10/238) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Biz, o dönemde Dış
Ticarette çalışanlar, sorumlular hakkında soruşturma yapılmasını raporumuzda
teklif ettik, istedik.
Burada sadece aktarılan
paralara çok kısa olarak değinmek istiyorum. Firmaların sadece bu ithalattan
kazancının, o dönemde, yaklaşık 166 trilyon lira gibi bir rakam olduğunu ve
yine mutat depo kapsamında artırılan depoların, ülkeye fazla miktarda giren
kaçak mazotun 361 trilyon lira civarında bir rakama tekabül ettiğini, biz,
bütün ayrıntısıyla tespit ettik.
Değerli arkadaşlarım,
raporumuzun 213-219 uncu sayfalarına baktığınız zaman, bununla ilgili çok
ayrıntılı açıklamaları bulacaksınız.
AHMET SIRRI ÖZBEK
(İstanbul) - Başkan, biraz da denizde olanı anlat. Sınır ticaretinde ne var?!
(10/238) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Yine "bu
dönemde görev yapan Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Şağar'ın, belirtilen firmaları
çıkar sağlamak suretiyle, devleti zarara uğratması ve bu nedenle, görevini
kötüye kullanması nedeniyle soruşturmaya gerekli görülmektedir" diye
raporumuzda düşüncelerimizi yazdık, aktardık.
Bir de, Şırnak ve Şırnak
Vakfı tarafından, TASİŞ'in, bir şekilde… Aslında, kamu kurum ve kuruluşlarına
ihtiyacı kadar TASİŞ bedelsiz akaryakıt veya motorin verir; ama, burada, bu
dönemde…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
(10/238) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkanım.
Yine, bu dönemde,
TASİŞ'in, 40 000 ton, uygunsuz bir şekilde Şırnak Valiliğine ve Şırnak
Valiliğinin de kurmuş olduğu, yüzde 98 ile ortağı olduğu ŞİRGİNTAŞ diye bir
vakıf ve onun şirketine uygunsuz bir şekilde aktarım yapıldığını tespit ettik.
Bununla ilgili, bizim, burada, bu 40 000 ton akaryakıtı oraya bir şekilde
gönderen ve orada bu 40 000 ton akaryakıt kamu kurumlarına verilmesi
gerekirken, kamu kurumlarına vermeyip, devleti çok ciddî şekilde zarara
uğratan, özel şirketlere satan valilik,
ŞİRGİNTAŞ Vakfı ve yöneticileri hakkında ve TASİŞ'in dönemin genel
müdürü ve dönemin maliye bakanları hakkında, biz, soruşturma açılmasını
raporumuza yazdık.
Tabiî, yine bizim için en
önemli konu, dağıtım şirketlerinin yapmış olduğu kaçakçılık boyutu. Özellikle
yurt dışından ithalat yapan dağıtım şirketlerinin yurt dışından ithalat
yaparken beyan ettiği rakam ile bizim gümrüklerimizdeki beyanları
karşılaştırdık. Biz bununla ilgili olarak yaklaşık 35 ayrı ülkeyle yazışma
yaptık. Tabiî, Komisyonumuz çalışmalarına devam ederken bizim bu dörtbuçuk
aylık süremiz yetmedi. Bize sadece 6 ülkeden cevap gelmişti. Biz, bu 6 ülkeden
gelen cevapla yapmış olduğumuz tespitte 1 190 000 tonluk bir fark tespit ettik.
İthalatı yapan ülke ile bizim burada almış olduğumuz rakamı karşılaştırdık.
Tabiî, bunları hangi firmalar yapmış, hangi düzeyde ne kadar yapılmış, tamamı
bizim raporumuzda mevcut. 213 ve 219 uncu sayfalarımızda firma isimlerini
bulacaksınız değerli arkadaşlarım.
Bakınız, sadece
İspanya'dan 108 000 ton, Fransa'dan 836 000 ton; bizim tespit ettiğimiz
rakamlar. 5 ayrı ülkede bu tespitleri yaptık; ama, gelmesine rağmen tam tespit
yapamadığımız bir ülke daha var, Romanya. Romanya'dan bize gelen bilgilerde,
bakınız, özellikle 3 120 000 ton motorin, benzin veya yağ gibi ürünlerin açığa
satıldığı söyleniyor. Alıcısı belli olmayan; yani, bizim açık denizlerde bir
şekilde spot alımı dediğimiz ürünler. Birileri bunu getirmiş ve "açığa
satıyorum" adı altında birilerine satmış. Biz, burada, yine, ilgili Maliye
Teftiş Kurulunun harekete geçmesi gerektiğini raporumuzda yazdık ve onun bir an
önce gerekeni yerine getirmesini arzu ediyoruz.
Bizim için yine en önemli
nokta, denizyoluyla ithalat yapan firmalarımızın denizyoluyla getirip transit
adı altında Irak'a sevkıyat yapan firmalar. Bakın, bu, aslında olayın en vahim
noktası. Sadece tespitlerimizi arkadaşlarımız biraz açtılar; ben, biraz daha
detaylı bilgi vermek istiyorum.
Irak'a transit sevkıyat
yaptık diyen firmalar -16 firma, firma isimleri mevcut- motorin göndermişler,
Türkiye'den gönderdik dedikleri rakam 1 770 000 ton, Irak Hükümetinin, Irak'ın
resmî firması olan SOMO'nun bize teslim aldık dediği rakam 1 059 000 ton;
aradaki fark 710 000 ton. Yine, benzin olarak, 14 firma benzin göndermiş,
gönderdik dedikleri rakam 2 495 000 ton; ama, Irak Hükümetinin buna karşılık
bize teslim aldık dediği rakam 1 282 000 ton; aradaki fark 1 212 000 ton.
Gazyağında, 6 firma gazyağı gönderdik demiş, aradaki fark 397 000 ton. LPG
olarak gönderim yapan firmalar -12 firma, firmaların tamamı ismiyle, unvanıyla
bizde mevcut, raporumuza yazdık- 855 000 ton LPG gönderdik diyorlar, 581 000
ton Irak teslim aldık diyor; aradaki fark 271 000 ton. Bunları topladığımız
zaman, değerli arkadaşlarım, arada 2 595 000 ton gibi bir rakam çıkıyor.
Tabiî, daha vahim olan
bir nokta, benim halen aklımın yatmadığı bir nokta: Bir de, biz sormadığımız
halde Irak Hükümeti, tamam, biz bunları aldık; ama, karşılığında da sizin
firmalarınıza 3 100 000 ton mal gönderdik diyor. Esas yağ, yakıt yağ, hampetrol
ve nafta. Bu tarihler arasında size 3 157 000 ton biz bunları gönderdik ve
bunun karşılığı olan 458 000 000 dolarlık bedelini aldık diyor; ama, ne yazık
ki, bizim hiçbir resmî rakamımızda biz bu rakamlara ulaşamadık. Yaklaşık 158
000 kamyon yapıyor, bakınız, yani, Irak'tan bu kamyonları dizerseniz, herhalde,
Ankara'ya ulaşır, belki geçer. Bu kamyonlar nasıl girer, havadan ışınlanarak mı
gelir, ben bunu tabiî anlayamadım, Komisyonumuz da buna bir anlam veremedi.
Değerli arkadaşlarım,
sadece buradaki rakamın, yani Irak'ın "aldık" dediğiyle ve
"gönderdik" dediğiyle bizim ülkemizin vergisel kaybı 7 katrilyon 900
trilyon lira para. Sadece Irak'ta yaptığımız ticaretin ülkemize vergisel kaybı
bu. Tabiî, bunun ülkeye getirisini, götürüsünü bu işi yapan bürokratlarımız
hesaplayacak, ona göre bir önlem veya bir tedbir alacaklardır.
Tabiî, son günlerde
bölücü terör örgütünün bölgedeki etkinlikleri görülüyor, hepimiz bunun acısını
yaşıyoruz. Bizim için buradaki kaçakçılıkta asıl ülkenin, asıl hepimizin önem vermesi
gereken konu olayın terör boyutu.
BAŞKAN - Vahit Bey,
toparlayalım lütfen.
(10/238) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Tamam Sayın
Başkanım. (AK Parti ve CHP sıralarından "konu çok önemli, konuşsun"
sesleri)
Değerli Başkanım, benim
bir istirhamım var. Biz yaklaşık dörtbuçuk ay çalıştık 800 saat boyunca 60 000
sayfa doküman toparladık, yani ben bunu daha detaylı anlatmak istiyorum; ama,
zamana da sığdırmaya çalıştım, ona rağmen biraz aşıyor; ama, toparlıyorum.
BAŞKAN - Vahit Bey, size
2 dakikalık eksüre verdim o çıktı 5 dakikaya, 6 dakikaya, 7 dakikaya.
(10/238) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Teşekkür ederim;
ama, konu çok önemli.
BAŞKAN - Anlaşıldı;
toparlayın lütfen. (AK Parti ve CHP sıralarından "konuşsun, konuşmasını
oylayın" sesleri)
(10/238) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Çok teşekkür
ediyorum.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- 2003'ten sonraya gelsin biraz da.
(10/238) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Özellikle sınır
illerimizde, biz Komisyon olarak, bunun, terör boyutundan çok önemli olduğunu
ve asıl üzerinde durmanız gereken konunun da bu olduğuna inanıyorum ben.
Hem KDP, o dönemde,
Barzani ve kardeşi, özellikle Saddam Hüseyin'in oğlu Uday vasıtasıyla, biz
burada, 500 000 000 dolar gibi bir rakamın o dönemde aktarıldığını biliyoruz.
Kamyon başına, hayvan başına haraçsa haraç, avantaysa avanta almışlar. Bu
rakamlar, tabiî ki, bu terör örgütünü burada güçlendirdi ve şu an bizim
karşımıza silah olarak koydu; hem siyaseten orada güç oldular o bölümdeki
insanlar, hem de şu anda bizim karşımıza silah olarak çıkıyorlar. Ben, bu
boyutunun çok önemli olduğuna inanıyorum ve Meclisimizin, hükümetimizin, bu
işle ilgilenecek olan bütün birimlerin olaya bu yönden, bu açıdan bakmasını
arzu ediyorum. Ekonomik boyutu -5 milyar dolar, 10 milyar dolar- bir şekilde
geri gelebilir, kazanılabilir; ama, bizim bir tane Mehmetçiğimizi biz geri getiremeyiz,
kurtaramayız. Bir Mehmetçiğin kanı da, orada, 5 milyar-10 milyar dolardan benim
için daha kıymetli. (Alkışlar) Dolayısıyla, bu açıdan baktığımız zaman, bu
boyutu da çok önemli.
Tabiî, Komisyonun ilk
kurulduğu tarihlerde, biz, bazı açıklamalarda bulunduk, bazı eleştiriler aldık;
ama, ben açıklamayı yine yapıyorum, yine yapacağım. Bu iş organize midir; bu iş
organizedir arkadaşlar; hem de çok büyük bir organizedir. Bu iş, küçük bir
organizasyon değil, işin içinde büyük oyuncular var ve ne yazık ki, bu
organizasyonun içinde, kamuda çalışan insanlar da var. Bunu da üzülerek
söylüyorum. Kamuda çalışan çok dürüst, orada kelle koltukta çalışan
insanlarımız da var; ama, onun yanında… Tabiî ki, gidip pazardan bir kasa
domates aldığınız zaman, içinden bir iki tane çürük çıkıyor. Bu çürük insanları
da bütün kamuoyuna mal etmememiz lazım. Bizim, bir an önce, kamudaki bu çürük
dediğimiz, bu işe karışmış olan, bu organizasyonda, bu zincirde yer almış
insanlarımızı temizleyip, kim gerekiyorsa, kime görev düşüyorsa yerine
getirmesi lazım. Biz, bunun takipçisi olacağız ve Komisyonun görev süresi
bitmesine rağmen, ben, sürekli takip ediyorum; bundan sonra takipçisi olacağım.
Hepinize görev düşüyor; hep beraber takip edeceğiz.
Tabiî, bunun yanında,
bizi sevindiren olaylar da oldu. Ne oldu; özellikle komisyon kurulduktan sonra,
2004-2005 satışlarını biz kıyasladık. KİT Komisyonu toplantısındaki görüşmeler
sırasında TÜPRAŞ'tan satışları da aldık; resmî komisyon olarak da aldık. Aynı
dönemlerde, sürekli düşüş eğiliminde olan benzin ve motorinin, özellikle
komisyon kurulduğu günden itibaren -bakınız, sadece komisyonun kurulması bile,
bu kaçakçılığı yapan insanları ürküttü; yani, o kadar cesur insanlar değiller;
yeter ki, biz, biraz yürekli olalım,
cesaretli olalım- komisyon kurulduktan sonra, bizim satışlarımız hemen
artmaya başlamış; TÜPRAŞ'ın motorin satışları, o üç aylık dönemde, 2004 ile
2005'i kıyasladığımız zaman yüzde 11 gibi bir artış göstermiş, yüzde 10 gibi,
yüzde 11 gibi. Benzin, aynı şekilde, yüzde 7, yüzde 8 gibi artış göstermiş. Bu,
miktarsal boyutları.
Rakamsal boyutuna
baktığımız zaman, yüzde 42'ler gibi bir artış göstermiş. Ben, inanıyorum ki,
TÜPRAŞ'ın hem kârlılığında hem değerinin artışında bu satışların çok büyük payı
oldu, çok büyük faydası oldu. Dolayısıyla, hem ülke ekonomisine -bu Komisyonun
kurulması bile- hem TÜPRAŞ'ın bir şekilde daha fazla rağbet görmesine neden
olmuştur.
Ben, bu konunun
siyasetüstü olduğuna inanıyorum, partilerüstü olduğuna inanıyorum. Bu konu
hepimizin konusu, memleketimizin konusu, dolayısıyla Parlamentonun konusu.
Burada, hep birlikte, inşallah, çalışırsak, biz, bu kaçakçıların bir şekilde
bizden önce gitmelerini engellemiş oluruz.
Bir şeyi de sizlerle
paylaşmak istiyorum. Bakın, biz, yine, komisyonda dinlediğimiz, özellikle
emniyet güçlerimiz tarafından verilen brifingde, özellikle hem Jandarma hem
Sahil Güvenlik hem Emniyet birimlerini biz dinlediğimizde, bizim
istihbaratımızın çok zayıf olduğunu gördük. Ne yazık ki, bunu, yine, üzülerek
söylüyorum, kaçakçıların istihbaratı bizden daha iyi; çünkü, bir görevlimizin
bizi üzen bir açıklaması olmuştu:"Biz, bir yerden ihbar alıyoruz; tam
oraya, o ihbara bir ekip göndereceğiz, biz daha ekibi çıkarmadan kaçakçıların
haberi oluyor. Denizdeyse, gemileri birbirinden ayırıyorlar. Bir ihbar
alıyoruz, denizin bir yerinde iki gemi birbirine mal boşaltıyor; daha biz ekibi
çıkarmadan, helikopter kaldıracağız, helikopter kaldırmamızdan haberleri
oluyor. Bizim her tarafımızda istihbaratları var" diyor.
Yani, kaçakçıların
istihbaratı, şu anda devletin istihbaratından daha iyi çalışıyor. O da,
istihbarat yönünden bizim zayıflığımızı gösteriyor. Her üç kurumumuz da,
Emniyet olsun, Sahil Güvenlik olsun, Jandarma olsun, hepsinin istihbarî yönden
çok gelişmesi lazım.
Bir diğer konu, biz…
AHMET SIRRI ÖZBEK
(İstanbul) - Acaba, içeriden mi haber veriyorlar?
(10/238) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Hem içeriden hem
dışarıdan, her taraftan alıyorlar, o yönden güçlü çalışıyorlar.
Tabiî, çokbaşlı olması
bir engel. Baktığınız zaman, akaryakıt kaçakçılığı... Akaryakıt kimleri
ilgilendiriyor dediğiniz zaman, birçok bakanlığı ilgilendiriyor. Biz, 9 ayrı
bakanlığa 81 ayrı öneride bulunduk Komisyon olarak. 9 ayrı bakanlığı
ilgilendiriyor. 81 öneriyle, neler yapılması lazım, Adalet Bakanlığında, hangi
kanunların çıkarılması lazım, 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda neler
yapılması lazım, bunların tamamına raporumuzda yer verdik; ama, Sayın Başkanım
-yine, teşekkür ediyorum verdiğiniz süreden dolayı- bitirmeden de şunu
söyleyeceğim: Biz raporumuzda, objektif -bunu, çok samimî söylüyorum- çok
objektif bir çalışma yaptık; ucu kime dokunursa dokunsun dedik, çalışma yaptık;
ama, biz -yine söylüyorum- mahkeme değiliz; biz, sadece tespitlerimizi yazdık.
Araştırma komisyonuyduk, araştırdık; bize gelen bilgilere göre, belgelere göre,
tespitlerimizi yazdık. Bundan sonrası yargının işi, bundan sonrası
savcılarımızın işi, teftiş kurullarımızın işi; onlar, görevlerini yerine
getirecekler.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Soruşturma açılmasını talep edecektiniz…
(10/238) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Soruşturma
Komisyonu... Yüce Meclis karar verecek, Yüce Meclisin verdiği karar
doğrultusunda, soruşturma komisyonu kurulması lazım.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Önergeyi verin, kabul edelim.
(10/238) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Biz, kurulmasını
istiyoruz, raporumuza yazdık. 3 ayrı bakanımızla ilgili -bir sayın bakanımızla
ilgili, eski bakanlarımızla ilgili, 2 ayrı konuda, iki bakanımızla ilgili 1
konuyla ilgili- biz, soruşturma komisyonu kurulmasını istiyoruz; onlar da,
varsa suçları, yargılansınlar; yoksa, aklansınlar.
Ben, tekrar, emeği geçen
bütün arkadaşlarıma, komisyonda uzman olarak çalışan bütün o yürekli
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Komisyonda görevli, hem uzman hem Meclisin
uzmanı arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Bize destek veren bütün Grubumuza,
bütün arkadaşlarımıza, bütün Meclise, ben, teşekkür ediyorum, saygılarımı
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, çok önemli bir konuyu, en geniş anlamda, ciddî bir şekilde
tartışmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
Bu arada, bu tartışmanın
daha zengin boyutlara ulaşması için, şimdi, Sayın Bakandan, ikinci sıradaki
Cüneyit Karabıyık arkadaşımızdan sonra söz almasını rica ediyoruz; öyle olunca,
üçüncü sıradaki Vedat Melik arkadaşımız da, komisyon üyesi olarak, katkılarını
yapabilme durumunda olacak ve bu görüşler, daha zengin bir şekilde,
Parlamentonun görüşü olarak ortaya çıkacak.
Van Milletvekili Sayın
Cüneyit Karabıyık, şahsı adına, 10
dakikalık konuşma hakkı var; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
CÜNEYİT KARABIYIK (Van) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
978 sıra sayılı akaryakıt
araştırma komisyonu raporu üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Bendeniz de, söz konusu komisyonda görev almıştım. Görev alışımın sebebi şuydu:
Maalesef, her zaman, Van, çok kötü imajlarla anılıyordu. Akaryakıt kaçakçılığı
denince de, benden önceki arkadaşlarımın da temas ettiği gibi, sanki, Van'dan
taa İstanbul'a kadar bütün akaryakıt kaçakçılığı, bidonlarla İstanbul
besleniyor gibi bir hava vardı. Acaba, bu doğru mudur değil midir... Burada ben
görev almış bulunuyordum.
Bu arada, komisyon
çalışmaları esnasında arkadaşlarımla da konuştuğum zaman "bakın
arkadaşlar, iddialı konuşuyorum, Türkiye'de akaryakıt kaçakçılığının yüzde
80'inin denizden yapıldığını iddia ediyorum" demiştim. Tabiî, arkadaşlar
arasında bu mizah konusu olmuştu. Ne zamana kadar; taa ki, biz, komisyon olarak
İstanbul'a gittik… Peşinen söyleyeyim, İstanbul Valisi, Sahil Güvenlik Komutanı
ve diğer, devleti idare eden erkânların hassas çalışmalarını, ben burada
şükranla yad ediyorum, teşekkürlerimi ifade ediyorum.
Deniz sahil botuyla
denize açıldık; tesadüfen bir gemi işaret ettik ve sadece o gemide ne kadar
akaryakıt vardı biliyor musunuz; 22 000 ton… 22 000 ton, orada, tespit ettik,
tesadüfen. Beri taraftan, Karadeniz'e gittik. Karadeniz'in gerek jandarma komutanı
ve sadece gerek orayı idare eden Emniyet Teşkilatıyla… Bize şunu söylediler:
"Biz, ÖTV konusundan dolayı devletin çok mağdur olduğunu görüyoruz."
Nedir o; bir kanun çıkardık, deniz ticaretinin teşvik edilmesi amacıyla, deniz
ticareti yapılsın diye. Bunlar geliyorlar, ÖTV'siz, yani, yüzde 70 oranında
ucuz mazot alıyorlar, denize açılıyorlar ve 1 kilometre ötede bunu satıyorlar;
bunu tespit ettik. Bu da ayrı bir olay.
Beri taraftan, Mersin'e
gittik. Arkadaşlarım buradalar, benim komisyon üyesi arkadaşlarım hep
buradalar. Bir ara basında şu çıkmıştı: Efendim, Mersin'de kuyulardan mazot
çıkıyor. Nedir, neyin nesidir diye Başkanımızla birlikte oraya gittik.
Tesadüfen, sahilde -Mersin'in varoşu- karşımızda bir gemi var ve ben de orada
durmuşum. Baktım ki -bizim, CHP'li milletvekili arkadaşım da buna temas etti-
4-5 tane hortum denize açılmış. Bu nedir çocuklar... "Görmüyor
musunuz" dedi. Karşı taraftaki gemiden alınıyor, akaryakıt boşaltılıyor.
Demek ki, benim dediklerim doğru oldu.
Ondan sonra Van'a gittik.
Buradan, Sayın İl Valisine, Jandarma Komutanına, Emniyet Teşkilatına buradan
teşekkürlerimi sunuyorum. Gerçekten, görevlerini harfiyen yerine getirmişlerdi.
Tabiî ki, bu görevlerini yerine getirmiş olmanın mutluluğu içerisinde bize
birçok bilgiler sundular. Ondan sonra da biz Başkale'ye gittik. Başkale
Kaymakamı bize slaytlarla, görsel bilgilerle bilgiler sundular. Neydi
yakaladıkları; koskoca bir alan, koskoca bir saha, hep el bidonlarıyla, eşek
sırtında, katır sırtında, efendim, bisküvi alışverişi yaparken, lokum
alışverişi yaparken karşı taraftan getirmişler ve bunları da yakalamışlar.
Değerli arkadaşlar, meşru
olmayan, yasal olmayan her türlü kazancın karşısındayız, hiçbir şeyi meşru
karşılamıyoruz; ama, biri simit çalıyor, biri hortumluyor, bankaları
hortumluyor, korkunç, malı götürüyor. İkisinin aynı kefede olmadığını
söylüyoruz; ama, meşrudur demiyorum. Arkadaşlarım bunu gördükten sonra -tabiî,
aramızda latifeler, şakalar vardı- döndüler bana dediler ki: "Evet, Van'ı
kıyasla, diğer gördüklerimizle kıyasla Van ibra etmiştir."
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Van'ı ibra ettiniz de, Türkiye'yi?!
CÜNEYİT KARABIYIK
(Devamla) - Bu, beni çok mutlu etmişti.
Bakın, arkadaşlar…
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Burada bölgecilik yapmayın!..
CÜNEYİT KARABIYIK (Devamla)
- Biz, burada hiçbir şey yapmıyoruz…
BAŞKAN - Müdahale etmeyin
arkadaşlar.
CÜNEYİT KARABIYIK
(Devamla) - …sadece, Sayın Başkanım dedi ki: "Akaryakıt kaçakçılığının
yüzde 90'ı denizde yapılıyor, yüzde 10'u karada oluyor." Karada kim var;
Habur var, Iğdır var, Ağrı var ve Van vardır. Ben de Van'ın payı ancak yüzde
1'dir diye düşünüyorum; ama, meşru değildir; bunu diyorum. Hiçbir zaman,
devlete, devletin kasasına, devletin hazinesine verilen hiçbir hareketi meşru
bulmuyoruz; ama, mukayese noktasında… Demin bir milletvekili de söyledi, dedi
ki: "Mazotun yüzde 60'ı Marmara'da harcanıyor; yüzde 40'ı bütün
Türkiye'de…"
Tabiî ki, arkadaşım bunu
söyledikten sonra ben Van Milletvekili olarak çok mutlu oldum, arkadaşlarımın
bu sözlerinden çok mutlu oldum; çünkü, bütün şimşekler o güne kadar Van'daydı.
Maalesef… Çünkü, neredeyse İzmit'te de gayrimeşru bir benzin istasyonunda ucuz
mazot görüldüğü vakit "nereden getirdin" diyor "Van'dan
getirdim" diyor. Maalesef, öyleydi. Haa, bunu gördükten sonra mutlu oldum.
Dolayısıyla, bu rapor… Raporun detayına girmeyeceğim; arkadaşlarım izah
ettiler, yüzde 90'ının denizden olduğunu arkadaşım da zaten söyledi ve
ülkemizin kara sınırları içerisinde olan Van'a ancak yüzde 1 düştüğüne kanaat
getirdim. Bu, daha önce zannedildiği gibi, büyük meblağ kaçakçılığın Van'dan
olmadığının ispatıdır.
Bu durumu Yüce Heyetinize
ve Türk kamuoyuna arz etmeyi bir görev addediyorum; Yüce Meclisinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Hükümet adına,
Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; akaryakıt
kaçakçılığı konusu, dünyanın bütün ülkelerini ilgilendiren bir konu; ama,
akaryakıt kaçakçılığını araştırma komisyonunun raporu, gerçekten, son derece
dikkate değer bilgileri ihtiva ediyor. Değerli Komisyon Başkanı ve üyelerine
çalışmalarından dolayı teşekkür ediyorum; ancak, benim bu konuyla ilgili
geçmişe dair bir hatıramı bu vesileyle paylaşmak istiyorum.
Yıl 1996, 20 nci Dönem
milletvekiliyim. Akaryakıt kaçakçılığıyla alakalı akaryakıt satıcılarının ana
depoları, büyük bayilerin, esas dağıtıcı bayilerin ana depoları ve satıştaki
pompalarına yazarkasa teklifi, 1996 yılında dönemin Maliye Bakanı Abdüllatif
Şener'e tarafımızdan yapılmıştır -1996- fakat, Sayın Şener'in bakanlıktaki
ömrü, bizim bu teklifimizi realize etmeye yetmemiştir.
Yine, esas mevzua
gelmeden…
AHMET SIRRI ÖZBEK
(İstanbul) - Yazarkasanın kaçakçılığa hiçbir yararı olmaz, bir firmaya 200 000
000 dolar para kazandırır.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Olur mu olmaz mı günü geldiği zaman görürsünüz, biraz
sabredin.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, 22 nci Dönemde bakan olarak konuyu Bakanlar Kurulunda, elbette ki, Kocaeli
Milletvekili olmam ve bu kabinenin bir üyesi olmam münasebetiyle, bunun ne
kadar önemli bir yekûn tuttuğunu, ekonominin üzerinde nasıl bir haksız kazanç
oluşturduğunu rakamlarıyla ifade etmeye çalıştım ve Sayın Maliye Bakanı
Unakıtan'a, bu konuyla alakalı ne gibi düzenlemeler yapılacağına dair, Gelirler
Genel Müdürü arkadaşımıza, bu konudaki görüşlerimizi aktarma imkânı da
bulmuştum.
Değerli arkadaşlar,
kaçakçılık yoluyla zahmetsiz olarak daha fazla gelir elde etme yöntemi tüm
dünya ülkelerinde olduğu gibi, maalesef, ülkemizde de yapılmakta olup, çeşitli
mallar üzerinden gerçekleştirilen kaçakçılığın akaryakıta ilişkin olan
bölümünde, maalesef, ülkemizde çok önemli bir ekonomik kayıp, aynı zamanda
çevre üzerinde de müthiş tahribatlar meydana gelmektedir.
Bir örnek verecek
olursak, motorin yüklü 30 tonluk bir kara tankerinin bu hamulesinden 30 milyar
TL ÖTV; 9,7 milyar TL KDV olmak üzere devletin toplam 39,7 milyar TL vergi
aldığı dikkate alınırsa, bu, milyon tonlarla ifade edilen kaçakçılığın parasal
değerinin nerelere baliğ olduğu, takdirlerinizin, zannediyorum,
değerlendireceği bir husustur.
Elbette ki, bu küçük
örnekten hareketle, ülkemizdeki petrol sektörünün ekonomik profiliyle ilgili
bazı açıklamalarda bulunmakta da fayda vardır. Şöyle ki, 2004 yılında ülkemizde
toplam akaryakıt tüketimi 30,5 milyon ton civarında gerçekleşmiştir. 2004 yılı
petrol faturamız ise, dünya petrol fiyatlarındaki aşırı yükselmenin de
etkisiyle bir önceki yıla göre yüzde 30 artışla 7,9 milyar Amerikan Dolarına
erişmiştir. Petrol ürünü tüketimi içinde beyaz ürün olarak tabir edilen, 3,1
milyon tonla yüzde 10'unu benzin grubu, 10 000 000 tonla yüzde 32'sini motorin
grubu oluşturmaktadır. Akaryakıt ve LPG sektörünün devlet bütçesine ÖTV ve KDV
olarak katkısı yıllık 24 katrilyon TL civarında olup, bu miktarın, vergi
gelirlerimizin yaklaşık yüzde 20'sini teşkil ettiği hepinizin malumudur.
Görüleceği üzere, bu
denli büyük sosyoekonomik boyuta sahip, ülkemizdeki petrol sektörünün
yönlendirilmesi ve faaliyetlerinin disiplin altına alınması da büyük önem arz
etmektedir. Bu kaçakçılığın, gündemimizdeki, bugün Değerli Komisyon Başkanı ve komisyon üyesi arkadaşlarımızın
burada dile getirmiş olduğu hususlar elbette ki, iktidar ve muhalefet ayırımı
yapılmaksızın bu meseleye hepimizin bir millî mesele olarak bakması ve çözümler
noktasında da hepimizin aynı duyarlılıkta, kendimizin, temsilcisi olduğumuz
partilerimizi de aşarak burada meseleye objektif çözümler noktasında ittifak
etmemiz şarttır.
Özellikle son on yıllık
süreçte benzin ve motorin talebinin yeterince artmadığı -enteresan tabiî; araç
sayısı artıyor, her yıl yüzbinlerce araç trafiğe çıkıyor- akaryakıt
satışlarının ekonomik göstergelere uyumlu olarak gelişmediği, benzin ve motorin
tüketiminin motorlu taşıtlardaki artışla maalesef doğru orantılı olmadığı,
projeksiyon ile tüketim arasında önemli farklılıklar olduğu, bu göstergelere
dayanılarak özellikle bu iki üründe kaçakçılığın boyutunun ne denli büyük
olduğu görülmektedir.
Son on yıldaki tüketim
rakamlarında yapılan değerlendirmede motorin ve benzinin toplam akaryakıt
tüketimi içindeki payının yıllar itibariyle dünya petrol fiyatları, ülkemizdeki
ekonomik gelişmeler, uygulanan akaryakıt ithalat ve fiyat politikalarının da
etkisiyle zaman zaman bir azalış trendi içine girdiği izlenmekle birlikte, 2004
yılı itibariyle gelinen noktada sürekli bir tüketim artışı gerçekleşmiştir.
Ancak, talep projeksiyonlarına göre her iki üründe de beklenen tüketim
artışının ülkemizdeki motorlu taşıt araçları sayısındaki artışa göre, olması gerekenden
yüzde 20 oranında daha az gerçekleştiği ortaya çıkmakta olup, bu tüketim
açığının ise akaryakıt kaçakçılığından ileri geldiği düşünülmektedir.
Elimizdeki verilere göre
yapılan hesaplamalarda, benzin ve motorin bazında yurda kaçak yollardan girdiği
tahmin edilen toplam petrol ürün miktarının yaklaşık rakamlarla 2,1 milyon
tonla petrol arzımızın yüzde 7'sine tekabül ettiği, buradan hareketle vergi
kaybımızın ise yaklaşık olarak yılda 2 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir.
Görüleceği üzere, bir sektör haline gelen kaçakçılığın akaryakıt boyutu,
devletimizin önemli bir vergi kaybına neden olan ve hepimizin üzerinde
ehemmiyetle durması gereken bir husustur.
Resmî makamlar tarafından
yakalanan kaçakçıların itiraflarına, çeşitli istihbarat kaynaklarına, sektör
tarafından yapılan gözlemlere ve ülkemizdeki akaryakıt satışlarına ilişkin
projeksiyonlardaki sapmalara dayanarak edinilen bilgilerden yurdumuza kaçak
akaryakıtın hem denizden hem de karadan girdiği bilinmektedir.
Arkadaşlar, bu kadar
kesin, objektif olması lazım. Yani, bu işin şu kadarı denizden, şu kadarı
karadan diyerek, olayı olduğundan ne daha büyük ne de daha küçük göstermek
doğru değildir. Doğru; akaryakıt kaçakçılığının önemli bir kısmı deniz yoluyla
olmaktadır; ama, bunun pazarlama ağına girişi, maalesef, ağırlıklı bir şekilde
kara tarafından olmaktadır.
Yapılan akaryakıt
kaçakçılığında uygulanan yöntemlerin detayına girmeden ana başlıklarıyla
değinecek olursak, bunları;
Denizcilik sektörüne
tahsis edilen ÖTV'siz akaryakıtta yapılan kaçakçılık,
Değişik yöntemlerle deniz
araçlarıyla yapılan kaçakçılık,
Transit olarak ülkemize
giriş yapan TIR ve kamyonlarla yapılan kaçakçılık,
Sınır ticareti kapsamında
yapılan kaçakçılık,
İthal edilen akaryakıtta
yapılan kaçakçılık,
Irak'a yapılan transit
akaryakıt taşımacılığı sırasında gerçekleştirilen kaçakçılık,
Boru hatlarından yapılan
kaçakçılık,
Sınır köylerinde katır
sırtında yapılan kaçakçılık şeklinde sıralayabiliriz.
Yukarıda açıklandığı
üzere, çeşitli yollarla yurda sokulan kaçak akaryakıtın pazarlandığı yerlerin
ise... Marmara Bölgesinin sanayi yönünden yoğunlaştığı, özellikle
İstanbul-Kartal-İzmit hinterlandındaki fabrikalara, markalı ve özellikle beyaz
bayraklı akaryakıt istasyonlarına, çeşitli deniz araçlarına, Mersin yöresindeki
birkısım akaryakıt dağıtım şirketlerine ait yakıt tanklarına verildiği
belirlenmiştir. Ayrıca, Antalya ve Mersin'de yine deniz yoluyla getirilen kaçak
akaryakıt, yüksek ıskonto, düşük fiyatla veya uzun vadeli olarak piyasaya
sürülmektedir.
Bir diğer husus ise,
kaçak yolla gelen akaryakıt yurdun çeşitli yörelerine gönderilirken sevk
irsaliyesi düzenlenmekte, güzergâh boyunca herhangi bir şekilde kontrole tabi
tutulmaları halinde faturaya bağlanmakta, böyle bir durumla karşılaşmadıkları
takdirde de sevk irsaliyeleri iptal edilmektedir. Bu, aslında pek çok maldaki
vergi kaçakçılığının klasik yöntemidir. Öte yandan, petrol ürünlerinin
standartlara uygun olarak pazarlanması, bayilerin ve tüketicilerin korunması
amacıyla, ülke genelinde denetimler sürdürülmekte ve böylece, kaçak akaryakıtın
satılmasının caydırıcı hale getirilmesi için gerekli tedbirler alınmaktadır.
Bu cümleden olarak,
ülkemiz petrol piyasasındaki faaliyetleri düzenleyen 5015 sayılı Petrol
Piyasası Kanunu 13.12.2003 tarihinde Meclisimizde kabul edilerek yasalaşmış
olup, gerekli gözetim ve denetim faaliyetleri de bu kanun kapsamında
düzenlenerek, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun görev ve sorumluluğuna
verilmiş olmakla beraber, bu husus, yani kaçakçılığın önlenmesi keyfiyeti,
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığıyla birlikte Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
İçişleri Bakanlığı, gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanlığı ve Maliye
Bakanlığının görev alanına girmektedir.
Söz konusu yasayla
kaçakçılığın önlenmesine yönelik olarak getirilen bazı yaptırımlara değinecek
olursak: Akaryakıt dağıtım şirketince lisans almaksızın lisansa tabi
faaliyetlerin yapılması halinde 500 milyar TL, sahip olunan lisansın verdiği
haklar dışında faaliyet gösterilmesi halinde 200 milyar TL, kanunun getirdiği
yükümlülüklere uymayanlara kurumca 50 milyar TL'ye kadar idarî para cezası
verilmesi, ayrıca kaçak veya menşei belli olmayan ürün ikmal edenlerin
lisanslarının da iptal edilmesi öngörülmüştür. Bunun yanı sıra, akaryakıt
dağıtım şirketleri tescilli markası altında bayilerin yaptığı faaliyetlere
ilişkin olarak, kalite kontrol izlemesini de etkin biçimde yapmakla
görevlendirilmiştir.
Yine, aynı yasayla,
akaryakıt kaçakçılığının önlenmesiyle ilgili olarak, satışa sunulacak
akaryakıta ulusal marker katılarak, kaçak akaryakıtın önüne geçilmesi
hedeflenmiştir.
Öte yandan, gerek
akaryakıt kaçağına gerekse bundan doğan vergi kaçağına getirilecek en etkin
önlemlerden birisi de, Maliye Bakanlığımızca önümüzdeki aylarda
gerçekleştirilmesi planlanan yazarkasa uygulaması olup, akaryakıt istasyonlarındaki
pompa çıkışlarına takılacak yazarkasalarla, sözü edilen kaçakçılığın
önlenmesinde önemli bir adım atılmış olacaktır. Bayiler aracılığıyla yapılan
perakende satışlara yönelik bu uygulama, müteakiben, akaryakıt dağıtım
şirketlerinin ana ikmal depolarından bayilerine yaptıkları toptan akaryakıt
satışlarına da kaydırılmak suretiyle, çok daha etkin bir duruma getirilecektir.
Böylece, ülkemize kaçak yollardan akaryakıt girişinin önüne geçilecek, kayıp ve
kaçakların önlenmesi, piyasanın disipline edilerek tüketicinin korunması,
haksız rekabetin, vergi kaybının, çevre kirliliğinin ve kalitesiz ürünlerin
motorlu araçlara, dolayısıyla da, millî servete verdiği zararların önüne
geçilmesi mümkün olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; akaryakıt kaçakçığılıyla mücadelenin dünü ve bugününü kısa
olarak göz önüne alacak olursak, kaçak akaryakıtla mücadeleyi, 5015 sayılı
Petrol Piyasası Kanununun yürürlüğe girdiği 20.12.2003 tarihinden önce ve bu
tarihten sonra olmak üzere iki bölüm halinde ele almak doğru olacaktır. Buna
göre, 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanununun yürürlüğe girmesinden önce, Petrol
İşleri Genel Müdürlüğünün koordinatörlüğünde, Sanayi ve Ticaret Bakanlığıyla
müşterek olarak, yurt genelinde, yılda asgarî 3 000 akaryakıt istasyonundan
alınan akaryakıt numunelerinin Orta Doğu Teknik Üniversitesi PAL
laboratuvarında yapılan testlerle kaçak ve standartdışı ürünler belirlenmekte
ve sorumlular hakkında idarî yaptırımlar uygulanmaktaydı. Öte yandan, münferit
olaylarda ise, İçişleri Bakanlığı ve Gümrükler Genel Müdürlüğüyle koordineli
olarak bu çalışmalar, soruşturmalar yapılmaktaydı. 5015 sayılı Petrol Piyasası
Kanunu yürürlüğe girip ve sorumluluğun Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna
devredilmesinden sonra, yukarıdaki ilk iki uygulamanın devamı için, EPDK
tarafından, denetime yönelik olarak, ilk aşamada, İçişleri Bakanlığının yanı
sıra Sanayi ve Ticaret Bakanlığıyla protokol akdedilmiştir.
Akaryakıtlara katılacak
ulusal marker için 11 Kasım 2005 tarihinde yapılan ihaleyi yabancı bir firma kazanmış
olup, uygulama 1 Şubat 2006 tarihinde başlayacaktır. Maliye Bakanlığının
koordinesinde uygulamasına başlanacak yazarkasa uygulaması için, ilk aşamada,
satışı yüksek istasyonların satış fişi veya fatura düzenlemesine 1 Kasım 2005
tarihinde başlanmış olup, 2006 yılının ilk aylarında yazarkasa uygulaması
genelde uygulamaya geçmiş olacaktır.
5015 sayılı Petrol
Piyasası Kanunu kapsamında tüm akaryakıt istasyonlarının bir dağıtım şirketine
bağlı olarak faaliyet göstermek üzere lisans alması zorunluluğu getirilmiş,
böylece beyaz bayraklı olarak nitelenen ve menşei belli olmayan petrol
ürünlerini satan istasyonların faaliyetlerinin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
5015 sayılı Petrol Piyasası Kanununda yer alan düzenleme ve yasalara aykırı
faaliyetlerde bulunan şirketlere, 500 milyar TL'ye kadar para cezasının yanı
sıra, işyeri kapatma cezası ve lisans iptali gibi ağır müeyyideler de
getirilmiştir.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, akaryakıt kaçakçılığından elde edilen haksız kazancın piyasada
yaratmış olduğu haksız rekabetin, elbette ki, kamu vicdanını nasıl
yaraladığını, bu konuya bu kutsal çatı altındaki bütün milletvekili
arkadaşlarımızın -iktidar ve muhalefet ayrımı olmaksızın- hassasiyet
gösterdiklerini, komisyon üyesi arkadaşlarımızın yapmış olduğu çalışmaların
kamuoyu tarafından ne denli yakından takip edildiğini ve burada sunmuş
oldukları bu komisyon raporunun elbette ki gerekli şekilde takip edilmesi ve bu
haksız kazancın, ülkenin ekonomisine vurulan bu ağır darbenin Hükümet
tarafından yakından takip edileceğini, bugüne kadar alınmış olan -biraz önce
zikretmiş olduğum- tedbirlerle, eğer, bunlarla arzu edilen netice alınmazsa...
Elbette ki, bunları bütün kurum ve kuruluşların çok daha güçlü bir şekilde
takip edeceği ve gereğini yerine getireceğinden bütün vatandaşlarımızın ve siz
değerli milletvekili arkadaşlarımızın emin olmasını arzu ediyor, hepinize
saygılar ve sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Son söz,
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
MEHMET VEDAT MELİK
(Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim de üyesi bulunduğum
akaryakıt kaçakçılığının ekonomiye, insan ve çevre sağlığına verdiği zararın
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan
(10/238) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu ve çalışmaları
üzerinde, konuyu yakından bilen bir milletvekili olarak düşüncelerimi ifade
etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, öncelikle Yüce Heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
benden önce bu kürsüye gelip raporla ilgili düşüncelerini ifade eden çok
değerli milletvekili arkadaşlarım raporun detaylarına inerek Genel Kurulu
bilgilendirdikleri için, ben, bu nedenle, sizleri, raporun teknik detayları ve
raporda geçen rakamsal ifadelerle bunaltmayacağım. Ben, burada, bir
milletvekili olarak, sizlere, konunun, aslında, hepinizin de bildiği kamu
vicdanı yönünden bu akaryakıt kaçakçılığının nasıl görüldüğünü anlatmaya
çalışacağım.
Değerli arkadaşlar,
akaryakıt kaçakçılığını ortadan kaldırmanın çeşitli yöntemleri olabilir; fakat,
çözüme giden adımları atmadan önce, yapılması gereken temel yaklaşım, sorunu
ortaya çıkaran veya sorunu doğuran koşulları doğru tespit etmek ve bu çerçevede
gerekli adımların ne olacağının tespitine gitmek olmalıdır; aksi halde, havanda
su dövmenin ötesine geçemez ve sorunu da ortadan kaldıramayız. Bu nedenle,
akaryakıt kaçakçılığını ülkemizde böylesine cazip hale getiren koşulların neler
olduğunun ortaya konulması önem arz eder diye düşünüyorum. Zaten, uzun ve titiz
bir çalışma sonucunda hazırlanan, şu anda görüşmekte olduğumuz komisyon
raporunda, toplum düzenini her yönden bozan yasa ve ahlakdışı bu olayın yapılış
şekilleri ve nedenleri detaylarıyla birlikte ortaya konulmuştur.
Kanımca, yıllardan beri,
böylesine büyük bir rant aracı haline gelen kaçakçılığın ana nedeni, uygulanan
yanlış vergi politikaları veya akaryakıt üzerindeki aşırı vergi yüküdür. Zaten
bu aşırı vergi yükü değil midir ki, halkımız, Avrupa'nın ve bölgenin en pahalı
akaryakıtını tüketmek zorundadır. Aslında, bunu daha radikal bir şekilde
söyleyecek olursak, ülkemizdeki hayat pahalılığının ve geçim sıkıntısının temel
nedeninin de pahalı akaryakıt olduğunu söyleyebiliriz. Vatandaşlarımız,
yıllardan beri, hem çok pahalı hem de kalitesiz petrol ürünlerini kullanmaktan
bıkmıştır ve bu olayın en üzücü yanı ise, bu olumsuzluklardan kaynaklanan
sorunlar çözüm mercileri tarafından çok iyi bilinmesine rağmen, şimdiye kadar
ciddî anlamda, bu yönde herhangi bir adım atılmamıştır.
Değerli milletvekilleri,
akaryakıt kaçakçılığından daha kolay yapılabilecek bir kaçakçılık türü yoktur,
bundan daha az cezalı bir kaçakçılık türü de yoktur bugünkü uygulamada ve
maalesef, akaryakıtla ilgili birçok resmî kurumda çalışan birtakım insanların
da işbirliği yapması sonucunda, bu kaçakçılığın ortaya çıkarılması ve
yapanların cezalandırılması, adalete intikal etmiş yüzlerce, belki binlerce
dava olmasına rağmen, her zaman çok zor olmuştur.
Sizlerin de bildiği gibi,
ülkemizin akaryakıt ihtiyacı, özellikle son yıllarda değiştirilen yasalarla
birlikte, yalnız TÜPRAŞ vasıtasıyla değil, akaryakıt dağıtım şirketlerinin
direkt ithalatıyla da karşılanmaktadır. Sanıldığı gibi, akaryakıt ticareti,
ister perakende ister toptan yapılsın, aşırı kâr marjları olan bir iş de
değildir. Hal böyleyken, üç beş sene önce kurulan akaryakıt dağıtım
firmalarının bugün ulaştığı malî boyutlar hayret vericidir. Bu yüzden, ciddî
bir şekilde, öncelikle bunlar incelenmelidir.
Son yıllarda ağır bir
ekonomik kriz sürecinden geçen ülkemizde, birçok firma, ayakta kalabilmek için
ya işçi çıkartarak ya da üretim ölçeğini küçülterek, belki de firmasını
kapatarak varlığını sürdürmeye çalışırken, nasıl oluyor da akaryakıt sektöründe
durum bunun tam tersi oluyor?! Bence, önce sorulması gereken soru budur.
Bu sektörde ülkedeki
ekonomik şartların tam tersine olarak yeni firmalar açılmakta ve bu firmalar da
çok kısa bir süre içerisinde inanılmaz bir şekilde büyümektedir. Bu durum da,
toplumda, akaryakıt işiyle iştigal edenlere karşı ciddî bir kuşkunun oluşmasına
yol açmaktadır. Toplum kesimlerinin aklındaki soru budur; yani, akaryakıtla
uğraşıyorsanız muhakkak gayrimeşru bir iş içindesinizdir ve muhakkak çok para
kazanıyorsunuz denilmektedir. Öyle ki, bu işi çok ciddî anlamda yasal ve ticarî
kurallara uygun olarak yapan gerek akaryakıt dağıtım firmaları gerekse
akaryakıt bayilerine karşı dahi toplumda çok büyük bir önyargı vardır;
dolayısıyla, toplumun bütün kesimlerini doğrudan ilgilendiren bu konuların
üzerine hassasiyetle ve ciddiyetle gidilerek, gereğinin yapılması gerekir.
Değerli arkadaşlar,
komisyonumuz, çalışmalarına başladığı ilk günden itibaren çalışmalarını
tamamladığı ana kadar, toplumun bütün kesimlerinin dikkatini çekmiş, kamuoyunda
bir beklenti oluşmuş, basının da özel önem göstermesi nedeniyle konu hep göz
önünde olmuştur.
Komisyonumuz, çalışmaları
esnasında, konuyla ilgili bütün kişi ve kuruluşların görüşlerini almaya özen
göstermiştir. Özellikle, konuyu, İçişleri Bakanlığının ilgili birimleri, Gümrük
Teşkilatı, Adalet Bakanlığı mensuplarından dinledikten sonra, hatta, sektördeki
firma temsilcileri ve ilgili dernek temsilcileri dinlenmiştir.
İşin enteresan tarafı,
herkes, dinlenen bütün kesimlerden olan insanlar kaçakçılıktan şikâyetçidir, en
azından komisyona bu şekilde ifade etmişlerdir; fakat, burada ilginç olan,
devletin ilgili birimlerinin elinde çarpıcı bilgiler mevcut olmasına rağmen,
kimlerin akaryakıt kaçakçılığı işiyle ve nasıl iştigal ettiklerini biliyor
olmalarına rağmen, şimdiye kadar bu konuda ciddî bir önlem alınmamasıdır.
Devletin ilgili birimlerinin farkındalığına rağmen, kaçakçılığın önüne
geçilememiş olması ve işin sürüyor olması kabul edilebilir bir durum değildir.
Bugüne kadar, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde, birçok konuyla ilgili olarak, defalarca, çeşitli
araştırma komisyonları kurulmuş, raporlar hazırlanmış, Genel Kurula sunulmuş;
fakat, konuyla ilgili, kamu vicdanını rahatlatacak somut bir uygulama
çıkmamıştır. Somut bir sonuç çıkmadığı için, toplumda da, artık, bu araştırma komisyonlarına
ilişkin olarak, işte, toplanırlar, konuşurlar; fakat, bunlardan bir şey çıkmaz,
bir süre sonra unutulur gider şeklinde bir kanaat hâsıl olmuştur. İşte, bundan
ötürü, Türkiye Büyük Millet Meclisi, hiç olmazsa akaryakıt kaçakçılığı
konusunda ciddiyetini ve ağırlığını ortaya koyarak, bu sorunun çözümü için
iradesini belirtmelidir ki, halkın gerçek temsilcisi olan Yüce Meclise karşı
olan güvensizlik de bir nebze ortadan kaldırılabilsin.
Değerli milletvekilleri,
benden önceki konuşmacı arkadaşlarım, elbette ki, komisyonda dinlediğimiz
uzmanlardan sonra vardığımız sonuçta, özellikle kaçakçılığın nasıl yapıldığını
detaylı bir şekilde anlattılar; ama, ben de tekrar ediyorum -tekrar olacak- kaçakçılığın büyük bir kısmı
denizyoluyla yapılmaktadır. Bu, resmî kayıtlarda böyledir, Sahil Güvenlikten,
Emniyet Genel Müdürlüğünden alınan bilgiler böyledir.
Şimdi, biraz önce,
değerli bir konuşmacımız "kara sınır kapılarından yapılan kaçakçılık,
ülkemiz içinde küçük bir yer tutmaktadır" dedi; ama, raporlar ortadadır;
hepiniz okursanız, karayoluyla yapılan kaçakçılığın ne kadar olduğunu, oranını
hepiniz göreceksiniz.
Ayrıca, yine, konuşmasını
yaparken, özellikle doğu ve güneydoğu sınırlarından yapılan kaçakçılığın, aynı
zamanda, teröre de destek olduğunu söyledi.
Değerli arkadaşlar, kara
sınır kapılarımızdan -başta doğu ve güneydoğu olmak üzere- giren akaryakıt
teröre maddî destek sağlamaktadır da, denizyoluyla yapılan akaryakıt,
milyarlarca doları bulan akaryakıt kaçakçılığının teröre destek vermediğini iddia
edebilir misiniz, bunu savunabilir misiniz?!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
MEHMET VEDAT MELİK
(Devamla) - Bir ülkede yasadışılık varsa, kanunsuzluk varsa, bunu
genelleştirmek gerekir. Ben de, benden önceki konuşmacı arkadaşımın dediği
gibi, hiçbir kaçakçılığı asla savunmuyorum. Kaçakçılığın, yasadışılığın
mazereti olamaz; ama, bunu, kamuoyuna ve özellikle Meclise açıklamakta fayda
görüyorum.
Bakın, ben, size,
denizyoluyla yapılan; yani, direkt Türk karasuları dışında yapılan aktarmanın
dışında çok basit bir örnek vereyim ki, bu örnek de, yine komisyonda
dinlediğimiz uzmanlar tarafından bize aktarılmıştır. Örnek aynen şöyledir:
TÜPRAŞ'a; yani, Sayın Bakanımın milletvekili olduğu ildeki, Türkiye'nin en büyük
rafinerisinin ve depolanmasının bulunduğu bölgeye gemilerle dökülmekte. Bu mal,
millîleştirilmeden, bazı akaryakıt firmaları tarafından ülkemizin başka
bölgelerindeki -isimlerini söylemiyorum- akaryakıt depolarına taşınmak üzere
gemiyle götürülmekte; ama, dikkatinizi çekerim, bu taşınan mal
millîleştirilmemiştir; yani, üzerinde hiçbir vergi yoktur, ÖTV yoktur, KDV
yoktur. Bu mal, o firmanın deposuna giderken, yolda, denizyolunda o firmanın
başka bir deposuna boşaltılmakta, aynı gemi Türk karasuları dışına çıktıktan
sonra boşalttığı miktar kadar akaryakıtı tekrar yüklemekte ve son noktaya sanki
TÜPRAŞ'tan mal taşıyormuş gibi bir izlenim vermektedir.
Değerli arkadaşlar,
akaryakıt ticareti ülkemizin en önemli sorunlarından biridir. Akaryakıt
kaçakçılığı konusu, başta çiftçilerimiz, nakliyecilerimiz olmak üzere,
ülkemizin en önemli sanayi kolu olan otomotiv sektörünü de çok yakından
ilgilendirmekte ve rahatsız etmektedir. Ayrıca, giderek bölgenin, başta petrol
olmak üzere enerji geçiş ve dağıtım bölgesi olan ülkemize yatırım yapmak
isteyen büyük firmalara da, hukukun ve yasaların egemen olduğu, rekabetin
güvence altında olduğu, haksız rekabete kesinlikle izin verilmediği bir ülke
olduğumuzu gösterme açısından da çok önemlidir.
Değerli milletvekilleri,
bu iş, akaryakıt kaçakçılığı, hepinizin de kabullendiği gibi, gayriahlakî ve
çok büyük bir toplumsal suçtur. Dolayısıyla, bunun önüne geçilebilmesi için,
komisyonumuzun hazırlayıp Genel Kurulun bilgisine sunduğu raporun ışığında
hükümet derhal gereğini yapmalıdır. Biraz önce Sayın Bakanın ifadesinden de
anladığımız gibi, hiç korkmadan, çekinmeden bu olayların üzerine gidilecektir.
Bu nedenle, benim bir
önerim olacak Sayın Bakan da buradayken ve siz değerli milletvekillerine,
gelin, bu son on yıl içinde, akaryakıt ve benzeri maddelerin, ister ithalat,
ister ihracat, ister ticaret, isterse imalatıyla uğraşan bütün firmaların
kayıtlarını inceleyelim Maliye Bakanlığından; yani, bu gelir nereden geldi,
bunu soralım. (CHP sıralarından alkışlar) Kim çıkarsa çıksın bunun altından.
Zaten Sayın Bakanın da ifadesi öyle. Hiçbir firma Türkiye'den, Türk Halkından
büyük olamaz. Hiçbir firmanın çıkarı, halkın genelinin çıkarının üstünde
olamaz. Onun için, lütfen, gelin, gruplar halinde böyle bir karar alalım, bu
işlerle uğraşan tüm firmaların, tüccarların, imalatçıların, büyük ve küçük,
kayıtlarını inceleyelim. Bence, bundan hiç kimsenin de rahatsız olmaması
gerekir; çünkü, hırlı hırsız birbirinden ayırt edilebilir, bu işi ahlakî
şekilde yapan firmalar da ortaya çıkar.
Bu düşünce ve duygularla,
hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Yerinden söz
talebinde bulunan Van Milletvekili Sayın Mehmet Kartal; buyurun.
MEHMET KARTAL (Van) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Son günlerde çok üzücü
olaylarla, vahim olaylarla gündemde olan Van İlinin, bugün görüşülmekte olan
akaryakıt kaçakçılık komisyonunun raporunda da yer almasını bir talihsizlik
olarak kabul ediyorum. Bütün konuşmacıların kabul ettiği ve ortak görüşleri,
akaryakıtın, büyük deryalarda, denizlerde oluştuğu, akaryakıt dağıtım firmaları
ile deniz nakliyat firmalarının hesaplarına bakmak lazım.
Van, bir sınır ticareti
yapmaktadır. Bunun da, devletin resmî hesapları incelendiğinde… Yani, TPIC
tarafından düzenlenmektedir. Sınır ticareti nezdinde, devletin incelemeleri
sonucu, Van'da ve diğer sınır illerindeki kaçakçılığın, açık denizlerde görülen
hesapların yanında, konuşulmaması ve bu raporda yer almaması gerekirdi. Ama,
yine de diyorum; bir talihsizliktir. Bugünlerde, işte dün Başkale'de 3
askerimiz şehit oldu, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde üzücü intihar olayı oldu
ve bugünkü bu raporda da Van'ın tekrar yer alması, Van Milletvekili
arkadaşımızın, sanki Van halkı bütün İstanbul'u, bütün Türkiye'deki kaçakçılığı
destekliyormuş anlamı çıkıyor. Bunlar Van halkına yakıştırılamaz. Raporda yer
almasını kınıyorum.
Söz verdiğiniz için de
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN- Ben, Cüneyit
Beyin sözlerinin o anlama geldiğini düşünmüyorum.
(10/238) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Bitlis)- Sayın Başkan, çok
kısa bir cevap vermek istiyorum...
MEHMET KARTAL (Van)-
Hayır, ben Cüneyit arkadaşımın söylediklerine iştirak ediyorum. Konuşmasında,
sanki bütün Türkiye'deki kaçakçılık Van'dan İstanbul'a bidonla taşınıyormuş
anlamı çıkıyor.
BAŞKAN- Anlaşıldı.
CÜNEYİT KARABIYIK (Van)-
Sayın Başkan, Mehmet Bey benim konuşmalarımı desteklediğini ifade ediyor.
ALİ RIZA BODUR (İzmir)-
Raporu kınıyor.
BAŞKAN- Peki, tamam,
anlaşıldı. Teşekkür ederim.
(10/238) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Bitlis)- Sayın Başkanım…
BAŞKAN- Ama, Komisyon
Başkanı arkadaşımızın söz talebi var; ona söz veriyorum.
Komisyon Başkanı Sayın
Vahit Kiler, buyurun.
(10/238) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Bitlis)- Tabiî, raporu iyi
irdelemek lazım Değerli Milletvekilim. Türkiye'de, bizim tespitimizle, bir
yılda tespit ettiğimiz akaryakıt kaçakçılığı miktarı 4 500 000 ton. Yine,
raporumuza yazdığımız, bunun yüzde 100'ü Van'da yapılıyormuş gibi, insanlarda
bir intiba vardı. Bizim raporumuza yazdığımız rakam... Biz Van'a gittik,
Başkale'ye gittik, Albayrak Köyünü gördük, kamyonların kuyruğunu gördük; günde
kaç kamyon çalışıyor, Albayrak Köyüne günde kaç kamyon gidiyor, her gittiğinde
sınır köyünden kaç litre getiriyor; onu çarptık, böldük, bir yılda yaklaşık 150
000 ton, Van'da bu işin yapıldığını tespit ettik, rakam olarak da yaklaşık
yılda 120 000 000 dolar vergi kaybını tespit ettik; ama, bunun ülkedeki bir
yılda yapılan toplam kaçakçılığın içindeki payını soracak olursanız, onu
raporumuza yazdık. 4 500 000 ton toplam kaçakçılığın içinde Van'da yapılan
miktar, 150 000 ton. Bu, yüzde kaç yapıyor; yüzde 4 yapıyor, yüzde 5 yapıyor.
Yani, bu raporu kınayacağınıza raporu bir inceleyin bence.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, akaryakıt kaçakçılığının ekonomiye, insan ve çevre sağlığına
verdiği zararın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş
bulunan (10/238) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki
genel görüşme tamamlanmıştır.
Gündemin
"Seçim" kısmına geçiyoruz.
IV.- SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1.- (10/251) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda
açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN - Ondokuz Mayıs
Üniversitesinde keyfî yönetim, kamu kaynaklarının amaçdışı kullanımı ve
kadrolaşma iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan (10/251) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda boşalan
ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Kayseri Milletvekili
Adem Baştürk aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
çalışma süremiz tamamlanmıştır.
Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 17 Kasım 2005 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 18.50