BIM 2 3 2005-12-01T15:50:00Z 2005-12-01T15:50:00Z 40 28208 160788 TBMM 1339 321 197458 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22         CİLT: 98       YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

19 uncu Birleşim

16 Kasım 2005 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gündemdişi Konuşmalar

1.- Kayseri Milletvekili Taner Yıldız'ın, Uluslararası Hoşgörü Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, taşımalı eğitime, taşımalı eğitim kapsamında Manisa'nın Akhisar İlçesinde meydana gelen trafik kazası ile bu konudaki sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

3.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, pancar üreticisinin sorunları ile pancar kotasına ve bu konuda yapılması gerekenlere ilişkin gündemdışı konuşması

B) Tezkereler ve Önergeler

1.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in (6/1573) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/334)

2.- Bazı milletvekillerinin, belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/930)

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve 29 milletvekilinin; akaryakıt kaçakçılığının ekonomiye, insan ve çevre sağlığına verdiği zararın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/238) (S. Sayısı: 978)

IV.- SEÇİMLER

A) Komısyonlarda Açik Bulunan Üyelıklere Seçım

1.- (10/251) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

V.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) Yazili Sorular ve Cevaplari

1.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT'in, Galataport ihalesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/8482)

2.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Giresun'daki bir arsanın kamulaştırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/8500)

3.- Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, TÜPRAŞ'ın,bir grup hissesinin ve Kuşadası Limanının özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/8501)

4.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, Türk Telekomun özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/8510)

5.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, 23 üncü Universiade Yaz Oyunlarının hazırlıklarıyla ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/8568)

6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, tamamlanmamış yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/8583)

7.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, deprem mağdurları için yaptırılan Körfez Yeniköy prefabrikleri ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/8608)

8.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/8659)

9.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT'in, TÜPRAŞ'ın bir bölüm hissesinin satışına yönelik iddialara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/8660)

10.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Galataport ihalesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/8661)

11.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT'in,elektrik borçlarına ve Diyarbakır'daki borçlu abonelere yapılan uygulamalara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/8662)

12.- Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, özelleştirme gelirlerinin kullanımına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/8663)

13.- İstanbul Milletvekili Hasan AYDIN'ın, TÜPRAŞ'ın bir grup hissesinin özelleştirilmesiyle ilgili basında yer alan bazı iddialara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/8664)

14.- Antalya Milletvekili Tuncay ERCENK'in, Petlasın özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/8672)

15.- Ankara Milletvekili Ersönmez YARBAY'ın, Hıfzıssıhha Enstitüsünün bir tesisine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/8711)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

 

Konya Milletvekili Hasan Anğı, Dünya Kalite Gününe ve Türk Standartları Enstitüsünün kalite yönetimi konusundaki çalışmalarına,

İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu, geçtiğimiz hafta açıklanan Avrupa Birliği Katılım Ortaklığı Belgesindeki tavsiye kararları doğrultusunda yapılması gerekenlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

 

İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Genel Sekreterinin cezaevinde intiharına ve intihar sonrası yaşanan olaylara ilişkin gündemdışı konuşmasına, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik cevap verdi.

 

Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, konuşmasında, Van'a giden heyetin raporuyla ilgili iddiaları nedeniyle bir açıklamada bulundu.

 

Sakarya Milletvekili Erol Aslan Cebeci'nin (10/251) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi ile;

İzmir Milletvekili Vezir Akdemir ve 22 milletvekilinin, İzmir İlindeki kamu binalarının depreme dayanıklılığının ve dayanıksız yapılara ilişkin sorumluluğun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/321),

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Hakkâri Merkez, Yüksekova ve Şemdinli İlçelerinde meydana gelen olayların araştırılması (10/322),

Anavatan Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş ve Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu'nun, Hakkâri Merkez, Yüksekova ve Şemdinli İlçelerinde meydana gelen olayların araştırılması (10/323),

İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş ve 47 milletvekilinin, Hakkâri'de meydana gelen olayların ve bu olaylarla ilgili iddiaların araştırılması (10/324);

Amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis araştırması önergelerinin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

TBMM İdare Amiri Feyzi Berdibek'in, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Fatma Ekenoğlu'nun  resmî davetlerine beraberinde bir Parlamento heyetiyle icabetine ilişkin Başkanlık;

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Makedonya ve Almanya'ya,

Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un Mısır'a,

Yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık;

Tezkereleri kabul edildi.

 

İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması ve Bir Ek Geçici Madde Eklenmesine İlişkin (2/397),

Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, Bağ-Kur ve SSK'ya Ait Birikmiş Prim Borçlarına Ödeme Kolaylığı Getirilmesi Hakkında (2/399),

Kanun Tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği;

11.11. 2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan akaryakıt kaçakçılığının ekonomiye, insan ve çevre sağlığına verdiği zararlar konusundaki (10/238) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 978 sıra sayılı raporunun gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve görüşmelerinin 16.11.2005 Çarşamba günkü birleşimde yapılmasına; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 270 inci sırasında yer alan 1014 sıra sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının bu kısmın 5 inci sırasına alınmasına; 15.11.2005 Salı günkü birleşimde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 16.11.2005 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine; Genel Kurulun 17.11.2005 Perşembe günü 14.00-19.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği;

Açıklandı.

 

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden;

2 nci sırasında bulunan, Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında (1/950) (S. Sayısı: 920),

3 üncü sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;

Ertelendi.

 

4 üncü sırasında bulunan, Bilgi Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/955) (S. Sayısı: 914), görüşmelerine devam olunarak 2 nci maddesine kadar kabul edildi.

 

16 Kasım 2005 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.57'de son verildi.

 

 

Ali Dinçer

 

 

Başkanvekili

 

Mehmet Daniş

 

Türkân Miçooğulları

Çanakkale

 

İzmir

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

16 Kasım 2005 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19 uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Uluslararası Hoşgörü Günü hakkında söz isteyen Kayseri Milletvekili Taner Yıldız'a aittir.

Buyurun Sayın Yıldız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gündemdişi Konuşmalar

1.- Kayseri Milletvekili Taner Yıldız'ın, Uluslararası Hoşgörü Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

TANER YILDIZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AK Parti, bir siyaset tarzını, yeni bir anlayışı getiriyor. Kültürümüzün temel kavramıdır hoşgörü; müziğimizin, şiirimizin, edebiyatımızın, hayata bakışımızın temelidir. Yaratılanı Yaradan'dan ötürü seven bir kültürden geliyoruz. Modern zamanların getirdiği çatışma kültürü bu topraklara yabancıdır. Bu yüzdendir ki, bizim kültürümüze yabancı olan etnik, ideolojik kimlikler bu topraklarda marjinal kalmıştır. Millet ruhu, bu marjinal tohumların yeşermesine izin vermemiştir, vermeyecektir.

Türkiye, bu yönüyle muazzam bir birikime sahiptir. Medeniyetlerarası uyumu, ahengi görmek isteyenler bizim şehirlerimize baksın; İstanbul'a baksın, Kayseri'ye baksın, Şanlıurfa'ya baksın, Bursa'ya baksın ve diğer illerimize baksın. Eğer, yüreğiniz açık değilse, ne dediğiniz anlaşılmıyorsa, sloganlarla, kalıplaşmış, aşınmış resmî beyanlarla sorunları öteliyor ve erteliyorsanız, orada kardeşlikten bile bahsetseniz, herkes başka şey anlar, çözümden uzaklaşırsınız.

BAŞKAN - Taner Bey, bir dakika…

Çok gürültü var; biz bile sizi zor duyuyoruz. Özellikle kenarlardaki arkadaşlar kendi aralarındaki konuşmaları durdursunlar. Konuşan arkadaşımızı dinlemek için bir sessizlik ortamının gereği var.

Teşekkür ederim.

Başlayabilirsiniz.

TANER YILDIZ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Eğer insanlara yüreğinizi samimiyetle açarsanız, yüreğinize dünyalar sığar ve belki canınıza kastetmeye gelenleri bile o yüreğinizin içine alırsınız ve orada o insanlar dirilirler. Biz, açık konuştuğumuza inanıyoruz ve yüreğimizi açık tutuyoruz. Örtülü bir dil kullanmıyoruz, sorunları ötelemiyor ve ertelemiyoruz. Hepimiz bu büyük ülkenin evlatlarıyız ve kardeşiyiz; sonsuza kadar da kardeş olarak kalacağız.

Üç yıla yaklaşan iktidarımız döneminde, ülkemizin birikmiş sorunlarını çözmek için, sağlam irademizi, açıkyürekliliğimizi sürekli ortaya koyduk. Türkiye'nin Avrupa Birliğine adaylık sürecinin başlangıcı olan 3 Ekimin tarihî bir dönem olduğu şüphesiz. Bu tarih, medeniyetler buluşması için de önemli bir kilometre taşıdır.

Belki bunun kadar önemli olan, bir anlamlı olan da şudur: Sayın Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül'ün geceyarısı Brüksel'de karşılanma sahnesini izleyen aydınlarımızın ekranlara yansıyan tavırlarıydı. Her ne kadar muhalefetimiz "eski solcular sağcı oldu, şimdi de başka bir şey oldu" diye küçümsediyse de, bu hareketi, ülkenin aydınlık geleceği için beyin yoran aydınlarımızın tavrını takdirle karşıladığımızı belirtmek istiyorum.

İnsaf sahibi herkes bilir ki, bu topraklarda yaşayan bütün insanlarımızı, kardeşlik ikliminde, özlemlerine kavuşturmaktan başka bir gayemiz yoktur. Bütün milletimizin yediden yetmişe en büyük özlemi, huzur içerisinde, adalet içerisinde, demokrasi içerisinde, birbirinin hukukunu koruyarak, birbirine yan bakmadan kardeşçe yaşamasıdır. Bu atmosferi zedeleyen, yaralayan bütün gerekçeleri ortadan kaldıracağız ve bunu birlikte yapacağız. Bu ideale varmak için, insanımızın hem aklı hem de vicdanı olmakta kararlıyız. Ülkemizin bir huzur ve hoşgörü ülkesi olması için, vatandaşlarımızın bütün taleplerine karşı azamî duyarlı olmaya çalışıyoruz. Demokrasinin kökleşmesi için, yakın zamanlara kadar üretilen mazeretleri bertaraf edecek bir yüreklilikle, demokratik reformları gerçekleştiriyoruz. Yaptığımız her şeyi kendi insanımız için yapıyoruz. Sadece mazeret üreten, vatandaşına kuşkuyla, önyargıyla bakan, devlet ile toplumu ayrıştırarak meseleleri ele alan anlayışlara yakın durmuyoruz. Gerilim üreten, sinir uçlarına dokunan, çözümü aklına getirmeyen fikirlere, umutsuzluğa, karamsarlığa asla itibar etmiyoruz. Güven ve adalet duygusunun olduğu yerde yanlışların da barınamayacağına inanıyoruz. Bu ülkenin hiçbir evladının adaletten başka bir şey istemeyeceğine, ihaneti ise asla aklından geçirmeyeceğine inanıyoruz. Bu inançla, arızî sorunların, milletimizin birlik ve bütünlüğüne halel getirmeyeceğine inanıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

TANER YILDIZ (Devamla) - Evet.

Söyleyecek sözü olan herkesi dinlemeye, hakkaniyet sahibi herkese kulak vermeye hazırız.

Şunu da açıkça ifade edelim ki, mesele olarak kabul edilen hiçbir sorun karşısında kulağımız sadece kendi sesimizi dinlemiyor. Yeter ki çözüm yolunu kapatan, harami gibi çözümün yolunu kesen, şiddeti, kavgayı bertaraf edelim. İnanıyoruz ki, devlet ile toplumun aynı yöne bakması, yol kesicilerin yolunu kesecek, zeminini de yok edecektir.

Türkiye'nin geldiği noktada geri adım atılmayacağını, demokrasinin bütün vatandaşlarımız tarafından hissedilerek, hatta derinleştirilerek hissedileceğini ve bunun kabul edilmesi gerektiğini biliyoruz. Demokratik sürecin geriye doğru işlemesi istikametinde çaba sarf edenlerin ise, asla bir kamuoyu oluşturamayacakları ve bulamayacaklarından eminiz. Bu içtenliğimizden emin olmanızı da rica ediyorum. Eğer içinizden biri "daha somut şeyler söyleyin" diyorsa, ona da, mutlaka, tarihe ve dünya haritasına bakmasını istirham ediyorum.

Biz tarihe, coğrafyaya, medeniyete, şehirlerimize, insanımıza son on yıldan beri, yirmi yıldan beri bakmıyoruz. Ortak bir kader çizgisinde, birlikte, el ele, gönül gönüle verdiğimiz ve beraber yürüdüğümüz bugünlere geldik. Ortak bir medeniyeti, ortak bir tarihi birlikte inşa ettik. Bu müşterek tarih ve kültür şuuruna sahip olan milletin kalbine kimse nifak tohumları ekemez, ekse de ektiği yeşermez.

Bu millet, Yunus'un, Mevlana Hazretlerinin, Hacı Bektaş'ın ruhunu yoğurduğu bir millettir. Zira bizim müşterek lisanımızda "selamünaleyküm" demenin anlamı "barış ve esenlik, huzur ve adalet üzerine olsun" demektir. Zira bizim yine ortak lisanımızda "merhaba" demenin anlamı, "benden sana zarar gelmez" demektir.

Sözlerimi Yunus Emremizin bir mısraıyla bitiriyorum: "Bizi seven kardeşleri, biz de onları severiz, bizi sevmeyen  kardeşler varsın Mısır'a sultan olsun."

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, Türkiye genelinde öğrenci taşımacılığı, öğrenci servisleriyle ilgili, önemli bir sorunla ilgili, Akhisar'da meydana gelen ölümlü taşımalı servis kazası ve Millî Eğitimdeki sorunlar hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'a aittir.

Buyurun Sayın Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, taşımalı eğitime, taşımalı eğitim kapsamında Manisa'nın Akhisar İlçesinde meydana gelen trafik kazası ile bu konudaki sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, millî eğitimin içinde bulunduğu sorunları, problemleri biliyoruz. Bu problemleri bulunduğumuz illerde, ilçelerde ve eğitim yapan her türlü yerde görüyoruz, karşımıza çıkıyor; ama öğretmenlerle, ama velilerle, ama o bölgede yaşayan insanlarımızın bize aktarımlarıyla yaşıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu yaşanmaması gereken acı olaylardan bir tanesi  zaman zaman ülkemizin çeşitli illerinde meydana geldiği gibi bir diğeri de 26 Ekim tarihinde Manisa'nın Akhisar İlçesinin Aşağıdolma Köyünde, taşımalı eğitimle ilgili taşıma yapan bir servis aracının devrilmesiyle meydana geldi. Olaydan daha sonra olay yerine gittik, incelemelerde bulunduk. Üzülerek ifade etmek gerekiyor ki, bu araçların kontrol edilmesi, takip edilmesi, denetlenmesi söz konusu bile değil.

Taşımalı eğitimde talebelerimizi emanet ettiğimiz insanların ehliyetinin dahi olmadığını, bu kazaya sebebiyet veren insanın, taşımalı eğitimde şoför olarak gösterilen kişi olmadığı, aracın, gösterilen araç olmadığı ortaya çıktı. Bu, Manisa'nın Akhisar'ının batıda bir yerinde olduğunu düşünürsek, doğuda, güneydoğuda ulaşım imkânlarının daha kıt olduğu ve zor olduğu yerlerde nelerle yapıldığını, nelerle gösterildiğini düşünmek bile istemiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu araçta 1 çocuğumuz öldü, 13 çocuğumuz yaralandı, bir kısmı hastanelerde ayaklarından, kalçalarından ameliyatlar oldu. Onların yaşadığı acıyı ve sıkıntıyı hissedebilmek için mutlaka yanlarına gidip görmek, onlarla birlikte olmaya gerek yok. Bu acıyı, bu hissi, içinizde "ben insanım" diyen herkesin yaşayabileceğini tahmin ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bunların denetlenmesinde problem olduğu kadar, bu tür olaylar meydana geldikten sonra yaşanan olayların da ne kadar acı olduğunu, insanların ne kadar terk edilmiş olduğunu da bilmenizi istiyorum. Annenin babanın acısı, akrabanın, yakınların acısı ölümle bitmediği gibi, ölümden sonra da devam ediyor. Sahipsizlik, aranmamak, onları sahipsiz bir şekilde kenara itmek, sadece cenazesinde bulunmak, ondan sonra unutmak bu aileleri gerçekten son derece ciddî bir şekilde yaralıyor.

Avukat tutulacak, avukata gidilecek. Bu avukat kime karşı tutulacak; idareye karşı mı tutulacak, servis aracını kullanan şoföre karşı mı tutulacak, o aracı yanlış gösterilen kişiye karşı mı tutulacak? Bu insanlar yok yoksul, üç kuruş para için mücadele eden, ailesini geçindirmeye çalışan insanlar. Bu insanların içinde yaşadığı acıyı, Millî Eğitim Bakanının, Millî Eğitimde çalışan insanların, bu salonda şu anda konuştuğum şekilde hissetmelerini istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, sadece taşımalı sistemdeki problem değil, millî eğitimin içinde bulunduğu problem içler acısı. Kadrolaşmayı çok iyi becerebilen, eğitimimizi vekil öğretmenlere emanet eden bir anlayışın, aslında eğitimi baştan aşağı çorbaya çevirdiğini söylersek ağır bir söz etmemiş oluruz.

Çocuklarımız hiçbir konuda sağlıklı ellere teslim edilemiyor. Yedikleri yemekten, okullardaki alışveriş ettikleri kantinden, oralardan tedarik ettikleri yiyeceklerden, içeceklerden tutun da, okulların tuvaletlerinden, sağlık problemlerine kadar, gerçekten 15 000 000'a yakın ilköğretim ve lise talebesi, öğrencilerimiz Allah'a emanet. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız, böyle bir tabloyu yaşıyoruz; ama, bu tabloyu yaşarken Millî Eğitim Bakanımızın yapmış olduğu bir şeyi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin yapmış olduğu muhalefeti, sizler için, ülkemiz için göstermiş olduğu yol gösterici muhalefet hareketini "Mecliste yeşillik yapıyorsunuz" gibi söyleyebilecek bir siyasî terbiyeye sahip.

Bir hatırlatmayı da sizlere yaparak sözlerime son vermek istiyorum…

BAŞKAN - Bir dakika Ufuk Bey... Mecliste?..

UFUK ÖZKAN (Devamla) - "Mecliste yeşillik yapıyorsunuz."

BAŞKAN - Yeşillik?..

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Evet.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yani "garnitür" diyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Kim söylemiş onu?!

BAŞKAN - Anlaşıldı.

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bir konuyu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Son günlerde gizli gizli yapılan bazı çalışmaların aşikâre bir şekilde, göz önünde olduğunu ve cumhuriyetin, Anayasanın temel, değişmez maddesi olan 2 nci maddeye saldırıların yapıldığını hepimiz biliyoruz. Hiç kimse unutmasın ki, bu ülke sahipsiz değil; hiç kimse unutmasın ki, değişmez 2 nci maddeyle uğraşanlar, bir gün kendileriyle uğraşmak durumunda kalırlar.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, taşımalı eğitim, taşımalı eğitim kapsamında Manisa'nın Akhisar İlçesinde meydana gelen bir kaza esnasında hayatını kaybeden bir yavrumuz ve eğitimdeki bazı meselelerle ilgili yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya Hükümet adına cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Özkan, Akhisar'da meydana gelen ve bir yavrumuzun vefatıyla sonuçlanan müessif olaydan hareket ederek, özellikle, bu taşımalı eğitimdeki araçların hiçbir şekilde kontrol edilmediğini, burada bir başıboşluk yaşandığını iddia etmiştir. Bu iddia, kesinlikle, mesnetsiz bir iddiadır ve haksız bir iddiadır.

Türkiye'de, 700 000'e yakın öğrencimiz taşınmaktadır. Ben, öncelikle, böyle bir olayda, Akhisar'da meydana gelen bir trafik kazası esnasında hayatını kaybeden yavrumuza Allah'tan rahmet diliyorum, ailesine, yakınlarına başsağlığı diliyorum; ancak, bu taşımalı eğitimdeki araçlar kontrol edilmiyor, oradaki sürücünün de ehliyeti yokmuş, orada… Efendim, bu doğru olabilir. Netice itibariyle, bu, sadece burada vaki olan bir şey değil. 32 000 araç, taşımalı eğitim için her yıl Millî Eğitim Bakanlığı tarafından kiralanmaktadır ve bir şartnamesi vardır; bu şartlara uyan araçlar kiralanmaktadır ve araçlarda gerekli olan vasıflar, gerekli olan özelikler şartnameye yazılır, buna uygun teklifte bulunan insanların teklifi geçerli olur; ancak, uygulama esnasında şoför Ahmet iken, direksiyona Mehmet geçirilmişse, her sabah köyden ilçe merkezine, köyden beldeye hareket edecek şoförün, sürücü belgeniz var mıdır, sizin ehliyetnameniz var mıdır diye, her birinin, 32 000 aracın başında teker teker bir insanın bulunması söz konusu olamaz; ama, herhangi bir vatandaş ehliyetsiz araç kullanabildiği gibi veyahut da bu konuda suiistimaller olabildiği gibi, trafik ihlalleri olabildiği gibi, yanlışlıklar olabildiği gibi, burada da hiçbir yanlışlık olmuyor, kesinlikle bu işte sıfır hata vardır gibi bir iddia içerisinde değilim. Eğer, burada bir yanlış varsa, ortaya çıkmışsa, yanlış yapanın yakasına hukuk yapışır, yanlış yapanın yakasına idarî soruşturma mekanizmaları yapışır ve onun gereği yerine getirilir.

Bu vefat eden yavrumuzla ilgili olarak, Sayın Özkan "bunlar sahipsizdir, bunların aranmamak gibi bir problemi vardır" gibi bir beyanda bulundu.

Sayın Özkan, eğer bu insanlar sahipsizse, sizin burada işiniz ne?! Siz milletvekilisiniz ve Manisa milletvekilisiniz.

ATİLA EMEK (Antalya) - Siz de bakansınız…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Manisa'nın 10 milletvekili var.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, lütfen, Genel Kurula konuşun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Siz, milletin vekilleri olarak, burada…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Size görevinizi hatırlatıyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben görevimin şuurundayım, görevimin farkındayım.

ATİLLA KART (Konya) - Çok basit demagoji yapıyorsunuz Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - O sözlerinizi size iade ediyorum, aynen iade ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen, Genel Kurula hitap eder misiniz.

Arkadaşlar, siz de hatibi dinleyin.

ATİLLA KART (Konya) - Yakışmıyor… Yakışmıyor…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Biraz önce, Sayın Özkan, CHP'nin yaptığı muhalefeti, benim, burada "yeşillik yapıyorsunuz" şeklinde nitelediğimi söyledi ve böyle bir terbiyeye sahip olduğumu söyledi. Ben böyle bir sözü ne zaman söyledim; bunu, lütfen, tutanaklardan tespit edin, bana iletin.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - İleteceğim!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - "Yeşillik yapıyorsunuz" şeklinde bir ifade kullandığımı kesinlikle hatırlamıyorum ve ben, aile terbiyesi almış bir insanım, siyasî terbiyesi olan bir insanım. Oturduğu yerden, bana "basit şekilde demagoji yapıyorsunuz" diyen insanın, siz, terbiyesini sorgulamalısınız.

Burada, Meclisin…

ATİLLA KART (Konya) - Terbiyesizliği siz yapıyorsunuz!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - … Türkiye Büyük Millet Meclisinin…

ATİLLA KART (Konya) - Hâlâ aynı yanlışlığı yapıyorsunuz, yanlış bir şekilde konuşuyorsunuz…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Siz, bakın, eğer konuşacağınız…

ATİLLA KART (Konya) - Terbiyesizliği siz yapıyorsunuz!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bunu, size, aynen, karesini alarak iade ediyorum.

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Laf mı şimdi bu?!.

ATİLLA KART (Konya) - Siz yapıyorsunuz!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bakın, değerli milletvekilleri…

ATİLA EMEK (Antalya) - Siz yarattınız.

BAŞKAN - Sayın Bakan, böyle bir usul yok; lütfen, siz, Genel Kurula hitap edin.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ben, burada, kürsüde, Grubunuza mensup bir milletvekilinin yapmış olduğu bir konuşmaya cevap veriyorum.

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Haddini bilerek cevap ver!

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, müdahale etmeyin.

Siz de, Genel Kurula konuşun Sayın Bakan. Sayın Bakanım, lütfen, Genel Kurula konuşun…

Müdahale etmeyin arkadaşlar… Hatibi dinleyin…

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Bakan, demagoji ile terbiye kavramları farklıdır. Siz bunu bilmiyorsunuz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ben de onu söylüyorum. Ben çok iyi biliyorum, onu çok iyi biliyorum. Siz, önce dinlemesini öğrenin.

ATİLLA KART (Konya) - Onun için, terbiyesizliği siz yapıyorsunuz!

RECEP KORAL (İstanbul) - Çok yakışıksız!..

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Hiç yakışmıyor!..

BAŞKAN - Lütfen yerinize oturun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Meclis adabı diye bir şey var...

ATİLLA KART (Konya) - Terbiyesizliği siz yapıyorsunuz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Size iade ediyorum; size yakışıyor o ifade.

Meclisin çatısı altında müzakere usulü nedir, bunu bilmemiz lazım. Burada, biz, muhalefete mensup milletvekillerini, ben sizi ciddîye almasam, milletvekilimizi ciddîye almasam, yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya cevap bile vermeyebilirim; ama, burada bir problem dile getirilmiş, ben, kalkmışım buna olması gereken şey neyse, yaptığımız neyse bunu söylüyorum.

ATİLA EMEK (Antalya) - Millî Eğitim Bakanına bak!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Siz, oturduğunuz yerden bana laf atıyorsunuz.

K. KEMAL ANADOL  (İzmir) - Siz laf atıyorsunuz, cevap veriyorlar.

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Yazıklar olsun!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Lütfen, Sayın Anadol…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Siz, laf atmamıza neden oluyorsunuz. Siz aranıyorsunuz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yapmayın canım!.. Yapmayın yani!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Lütfen, Sayın Anadol…

BAŞKAN - Lütfen... Böyle bir usul yok.

Sayın Bakan, siz Genel Kurula hitap edin.

Arkadaşlar, siz de susun, dinleyin.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, bakın, oturduğu yerden benim konuşmama müdahale etmek isteyen insanlar var, lütfen onlara müdahale edin.

BAŞKAN - Sayın Bakan, ben, onlara müdahale ederim; ama, siz, eğer müdahale etme durumunda olursanız, Divanın görevini alırsanız usuldışı bir duruma düşeriz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Vefat etmiş olan yavrumuzun…

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Bu usulü siz yaratıyorsunuz, her konuşmanızda böyle!..

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Gruba hitap ederseniz cevabını alırsınız.

BAŞKAN - Lütfen, arkadaşlar, siz, müdahale etmeyin…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade edin ben konuşayım Sayın Başkan.

BAŞKAN - …hatibi dinleyin arkadaşlar. Bir dakika arkadaşlar; susun, hatibi dinleyin.

Siz de Genel Kurula hitap edin lütfen.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, vefat etmiş herhangi bir vatandaşımızın, herhangi bir yavrumuzun, biz, acısını gönlümüzde hissederiz.

Bakın, iki gün önce Ankara'da bir yavrumuzun okuldan çıkarken tren çarpması sonucu ayakları parçalandı. Ben, hastanedeki tedavisiyle bile bizzat ilgilendim. Bize bu tür şeyler intikal ettiği zaman, bize bu tür şeyler ulaştığı zaman, bundan, eğitimden, bu ülkedeki gençlerimizden, yavrularımızdan sorumlu olan bir insan olarak bizim buna bigâne kalmamız, buna karşı kayıtsız kalmamız düşünülebilir mi?!

Ama, bakın, taşımalı eğitimi, biz, keyfimizden yapmıyoruz arkadaşlar. 700 000 öğrenci taşınıyor. Bu, sonra, sadece Türkiye'de olan bir şey de değil, Amerika'da da taşımalı eğitim yapılıyor. Neticede, biz, dediğim gibi, yasaların emrettiği biçimde bunların ihalelerini yapıyoruz. Gerekli hassasiyet gösteriliyor; ama, 32 000 araç içerisinde... Bunların bazısı kaza yapabilir. Bir vatandaş bayrama gidiyor, tatile gidiyor, dönerken o da kaza yapabilir. Bunlar bizim arzuladığımız şeyler değil, istediğimiz şeyler değil; ancak, bu olduğu zaman, böyle bir olay, böyle müessif bir olay olduğu zaman, bunları, bu öğrencileri kimsenin umursamadığı, bunların kontrol edilmediği şeklinde genelleştiren bir ifadeyle karşımıza çıkmanızı doğru bulmuyorum. Kaldı ki, diğer taraftan, Değerli Milletvekilimiz bir öğrencinin durumundan başladı, taşımalı eğitimden başladı ve sonra Anayasanın 2 nci maddesine geldi.

Değerli arkadaşlar, bu ülke, Türkiye Cumhuriyeti Devleti hepimizin devletidir, bu cumhuriyet hepimizin cumhuriyetidir. Demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti olan cumhuriyete hepimizin sahip çıkması vicdan borcumuzdur, vekillik borcumuzdur, icra görevini üstlenen insanlar olarak borcumuzdur.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - O zaman Ayetullah aramayacaksınız, Ayetullah aramayacaksınız!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) -Ulema aramayacaksınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Anlamadım…

İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Kim arıyor yahu?!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Kim arıyor?!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sizin Başbakan arıyor!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, arkadaşlar…

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ayıptır ya!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, bakın…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ayetullah aramayın!.. Kum Kenti değil, Ankara Türkiye'nin Başkenti.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, değerli milletvekilleri…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Gazete okumuyorsunuz galiba!.. (AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Gel…

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Ayıp be!..

BAŞKAN - Lütfen, arkadaşlar, lütfen…

AHMET YENİ (Samsun) - Nereye çağırıyorsun Sayın Anadol?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bir dakika arkadaşlar…

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar…

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, böyle, sıralardan karşılıklı konuşarak görüşme yapılmaz. Lütfen susalım ve Sayın Bakanı dinleyelim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, eğer, müsaade ederseniz…

AHMET YENİ (Samsun) - Nereye çağırıyorsun?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade eder misiniz arkadaşlar…

AHMET YENİ (Samsun) - Nereye çağırıyorsun…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başbakanımızın…

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Grup Başkanvekili nereye çağırıyorsun?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, müsaade eder misiniz…

AHMET YENİ (Samsun) - Dışarıya mı çağırıyorsunuz?! Nereye çağırıyorsun?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, sükûneti sağlar mısınız…

AHMET YENİ (Samsun) - Nereye çağırıyorsun, nereye?!

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar… Karşılıklı, sıralardan birbirine söz atarak konuşmak tartışmaları, çalışmaları aksatıyor. Lütfen sükûneti temin edelim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Böyle olur mu?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Siz hiç laf atmıyorsunuz!..

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ama, siz Grup Başkanvekilisiniz...

BAŞKAN -İdare Amiri arkadaşlarımız da görevlerini yapsınlar ve Sayın Bakanı dinleyelim.

Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Anadol, siz, zatıâliniz, Grup Başkanvekili olarak diğer arkadaşlar bu tip şeyler yaptığı zaman müdahil olmanız gereken konumda bir insansınız.

AHMET YENİ (Samsun) - Kendi tahrik ediyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ben görevimi biliyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başbakanımızın, bakın, söylediği, hiçbir tefsire ihtiyaç duymayacak kadar açık bir şeydir. (CHP sıralarından gürültüler)

Müsaade ederseniz… Müsaade eder misiniz...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Estağfurullah…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başbakanımız şunu söylüyor: Değerli arkadaşlar, bir insan eğer yaptığı bir şeyi, yaptığı bir icraatı, ortaya koyduğu bir davranışı salt olarak dinî inançlarından dolayı yapıyorsa, bir insan namaz kılıyorsa, bir insan oruç tutuyorsa, bir insan hacca gidiyorsa, zekât veriyorsa, tesettür dediğimiz şeyin kendi dininin emri olduğunu söylüyorsa, siz buna inanırsınız veya inanmazsınız, bir insana, sen niçin beş vakit namaz kılıyorsun, biz kanunlarla müracaat edeceğiz… (CHP sıralarından gürültüler)    

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ne alakası var?!

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ne alakası var?!

ATİLA EMEK (Antalya) - Bırak namazı!.. Ne demek bu?!. Nereye saptırıyorsun!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, müsaade edin…

ATİLA EMEK (Antalya) - Demagoji yapmayın!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, bakın, müsaade edin…

ATİLA EMEK (Antalya) - Ulemadan görüşe gel, bırak namazı!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Yahu, bir dinler misiniz beni!

ATİLA EMEK (Antalya) - Millet, dinini sizden mi öğrenecek?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, bakın, isterseniz, sizi…

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Ayıp ya!..

BAŞKAN - Lütfen, arkadaşlar… Sayın Bakanı dinleyelim; ondan sonra, yanıt verme durumu olursa, yanıt verirsiniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, şimdi, müsaade edin…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - "Bu işlere mahkeme bakmaz, ulemaya gitmek lazım" diyor.

BAŞKAN - Lütfen…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, bir insana… İsterseniz, İslam Dininden örnek vermeyeyim, Hıristiyanlıktan örnek vereyim, olur mu?

ATİLA EMEK (Antalya) - Siz, Millî Eğitim Bakanısınız, vaiz değilsiniz!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bakın…

ATİLA EMEK (Antalya) - Siz Millî Eğitim Bakanısınız, vaiz değilsiniz!

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Amacın ne?!

BAŞKAN - Sayın Bakan, siz de, bu tartışmalara, Genel Kurula hitap ederek, katılmayın.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ama, siz, sükûneti sağlamıyorsunuz ki!

BAŞKAN - Ben onların susmasını rica ediyorum…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bekliyorum sizi.

BAŞKAN - Ama, siz de, doğrudan onları…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Hayır, ben onlara hitap etmiyorum, Genel Kurula hitap ediyorum.

BAŞKAN - Milletvekillerini doğrudan tek tek muhatap alarak konuşmayın; anlatacaklarınızı Genel Kurula anlatın.

Siz de, lütfen, karışmayın arkadaşlar.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın…

SONER AKSOY (Kütahya) - Hiç ikaz etmiyorsunuz Sayın Başkanım; lütfen…

BAŞKAN - Beyefendi, ikaz ediyoruz.

SONER AKSOY (Kütahya) - İkaz etmiyorsunuz.

BAŞKAN - Biz, Divan olarak, ikaz ediyoruz; ama, biz, Sayın Bakanın da Genel Kurula hitap etmesini istiyoruz. Karşılıklı onlarla konuşursa, olmuyor, böyle bir usul de yok.

Sayın Bakan, siz, Genel Kurula hitap edin, şahısları muhatap almayın.

Siz de arkadaşlarımız, lütfen, Sayın Bakanı dinleyin.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Yalnız, bu süreyi süreme ilave edeceksiniz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tabiî, tabiî...

Buyurun.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Dükkân senin!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, laik devletin tanımı şudur: Laik devlet …

NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Konuya gelelim Sayın Bakan, konuya!

ATİLA EMEK (Antalya) - Ulemaya gel, ulemaya!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - ...bakın, devletin uygulamalarına, devletin icraatlarına dinî esasları karıştırmayan devlettir.

ATİLA EMEK (Antalya) - Ulemaya gel…

BAŞKAN - Lütfen, müdahale etmeyin.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade edin.

Bir insan, ister Hıristiyan olur ister Yahudi olur ister Müslüman olur, Şintoist olur, Budist olur, ateist olur; şu veya bu olur; onun ortaya koyduğu inancı veyahut da inancının gereği olarak ortaya koyduğu pratiği, davranışı, siz, bu doğrudur, bu yanlıştır, bu şurada vardır, burada yoktur şeklinde yorumlama hakkına sahip… Bir insan ateşe de tapabilir, güneşe de tapabilir, puta da tapabilir. Eğer, onu kendi kutsalı kabul ediyorsa, burada söyleyeceğiniz bir şey yoktur.

Bakınız, Sihlerin erkekleri başlarına bir çeşit sarık sararlar. İngiltere hükümeti, bakın, orada çalışan polis, orada çalışan zabıta, devlet memuru olan Sihlere demiş ki: "Siz bunu çıkaracaksınız." Onlar da demişler ki: "Hayır, bu, bizim inancımızın gereğidir. Sizin kanunlarınız bunu yasaklayabilir; ama, bu, bizim inancımızın gereği olduğu için, biz, bunu takacağız."

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Nereden nereye geliyor bu ya!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şu anda Sihler başlarındaki o sarıklarla idare ediyor.… (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Dinleyelim arkadaşlar…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, Sayın Başbakanın söylediği şey budur değerli arkadaşlar.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Çok kötü bir avukatsın, çok!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Yoksa, Sayın Başbakan şunu söylüyor: Ben bir şeyi inancımın gereği olarak yapıyorum diyen bir insana birisi diyorsa ki... Arkadaşlar, ben inancımın gereği olarak bunu yapıyorum diyorsa, ben dinimin bir gereği, bir vecibesi olarak bunu yapıyorum diyorsa, onun dinde olup olmadığını tartışmak size düşmez.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yahu, niye gittiniz İnsan Hakları Mahkemesine, niye?! Sonra da rahatsız oluyorsunuz!

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Niye gittiniz mahkemeye?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Siz, bunu böyle diyorsa, bunun bu şekilde beyanını esas almak zorundasınız, onu bu şekilde kabul etmek zorundasınız ve o insana "hayır, sen bunu şu amaçla yapıyorsun, bu amaçla yapıyorsun" diyerek, hâkim kararıyla, hukukçu kararıyla bunu yasaklama hakkına sahip değilsiniz diyor Sayın Başbakan. (CHP sıralarından gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Niye ulemaya değil de mahkemeye gittiniz?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, siz… Bakın, arkadaşlar, siz servis araçlarından yola çıkarak… (CHP sıralarından gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Niye gittiniz mahkemeye?!

BAŞKAN - Sayın Bakan, siz servis araçlarına gelin; bu konu ayrı bir konu.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Siz servis araçlarından yola çıkarak…

BAŞKAN - Lütfen, arkadaşlar…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın arkadaşlar, tekrar bunun altını çiziyorum: Bakın, Türkiye'de… (CHP sıralarından gürültüler)

Bir şey söylemek istiyorum, müsaade edin… (CHP sıralarından gürültüler)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Batıyorsun Sayın Bakan, konuştukça batıyorsun!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, esas batan sizsiniz, farkında değilsiniz. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar…

Hüseyin Bey… Sayın Bakan… Sayın Bakan… Bir dakikanızı rica ediyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Hayır, derdinizin adı ne, onu anlamadım! (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, provokatörlük yapıyor; Bakan mı, provokatör mü?!

CANAN ARITMAN (İzmir) - Sizi dinlemiyoruz bu şartlarda, bu şekilde dinlemiyoruz.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım… Değerli milletvekilleri…

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Yeter!.. Yeter!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Müsaade eder misiniz…

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Bakan…

CANAN ARITMAN (İzmir) - Dini siyasete alet etmeyin…

BAŞKAN - Bir dakika… Bir dakika… Hanımefendi, yerinize oturun… Yerinize oturun Hanımefendi…

CANAN ARITMAN (İzmir) - Bu ne biçim dindarlık!.. Ayıp yahu!..

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar…

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Ayıp yahu!..

BAŞKAN - Bir dakika, sükûneti temin edelim…

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Yeter kardeşim, anlaşıldı; kavga mı ettireceksin?!. Yeter!..

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Bakan, yapma!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, bakın, şimdi…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Siz kendinizi ulema zannediyorsunuz!..

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar…

Değerli arkadaşlar, Sayın Ufuk Özkan'ın, Manisa Milletvekilimizin gündeme getirdiği konu önemli  bir konudur…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, siz burada…

BAŞKAN - Bir dakika… Bir dakika…Bir dakika Sayın Bakan…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, müsaade ederseniz…

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir dakika…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Hayır, ben…

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir dakika…

Değerli arkadaşlarım, bir dakika… Başkanlığın açıklamasını bekleyin…

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)  - Yeter…Yeter artık…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ne diyorsunuz; onu anlamadım. Ne diyorsunuz?

BAŞKAN - Susalım arkadaşlar…Bir açıklama yapacağız, susalım lütfen…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Hayır, yeter olan ne; onu anlamadım. Yeten ne?

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Siz, laik, demokratik Türkiye Cumhuriyetinin Bakanısınız; bunu savunamazsınız! Lütfen…Lütfen…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Biz, demokratik…

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Lütfen…Lütfen…

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Ayıp yahu!.. Yeter!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Dinleyin lütfen.

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin biz sahipleriyiz, sizden daha çok koruyucusuyuz ve bu konuda hiç kimsenin uyarısına da, sizin nasihatinize de ihtiyacım yok.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Bir dakika arkadaşlar…

ATİLA EMEK (Antalya) - Samimî olun!..

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Takıyye yapmayalım, takıyye…

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, sorduğum soruların hiçbirisine cevap alamadığım gibi, bir şeyi bilmesini istiyorum Sayın Bakanın…

BAŞKAN - Bir dakika…

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Terörle ilgili olağanüstü Meclisi topladığımız dönemde, Cumhuriyet Halk Partisi…

BAŞKAN - Bir dakika kardeşim… Ufuk Bey, böyle bir usul yok… Böyle bir usul yok…

UFUK ÖZKAN (Manisa) - … muhalefetine "yeşillik yapıyor" dedi. Yer olarak da İstanbul-Ankara uçağında söyledi. Benim terbiyem orada cevap vermeye müsaade etmediği için cevap vermedim.

BAŞKAN - Böyle bir usul yok, söz isteyip konuşursunuz; lütfen…

SONER AKSOY (Kütahya) - Sayın Başkan, böyle bir usul yok!..

BAŞKAN - Lütfen, arkadaşlar… Lütfen…

Değerli arkadaşlarım, biz, ülkemiz için, çocuklarımız için çok önemli bir konuyu tartışma durumundaydık; ama, bu tartışmayı tam, sağlıklı bir şekilde yapamadık. Sayın Ufuk Özkan dile getirdi, öğrenci taşımacılığı; Sayın Bakan rakamlarla söyledi, taşıma usulüyle 700 000 öğrenci taşınıyor; ama, ayrıca, Türkiye'de, özellikle büyük kentlerde milyonlarca öğrenci okullarına servislerle gidip geliyor. Yani, milyonlarca öğrenciyle ilgili, -ilköğretimde olsun, ortaöğretimde olsun- önemli bir sorun bu. Bu konuyu, aslında, Sayın Bakanın yanıtıyla birlikte derli toplu görüşebilmeliydik, maalesef olmadı; çünkü, İçtüzük hükümlerine uygun olmayan ortamlar oluştu, tartışma yeteri derecede verimli olmadı.

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Provoke edilirse, öyle olur.

BAŞKAN - Ben, bundan sonra arkadaşlarımızdan rica ediyorum, mümkün olduğu kadar, hatipler, konuşan arkadaşlar,  tek tek milletvekillerini muhatap alıp konuşmasınlar, Genel Kurula konuşsunlar, sataşmalara meydan vermesinler, bütün milletvekili arkadaşlarım da konuların özü etrafında konuları dile getirsinler ki, daha verimli bir tartışma yapabilelim.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, gündemdışı üçüncü söz, pancar çiftçisinin üretim sorunları ve pancar kotası hakkında söz isteyen Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'a aittir.

Buyurun Sayın Yıldırım. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, pancar üreticisinin sorunları ile pancar kotasına ve bu konuda yapılması gerekenlere ilişkin gündemdışı konuşması

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, kürsüye niye getiriyor?! Sayın Başkan!.. Sayın Başkan!.. Olur mu böyle şey Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, Sayın Yıldırım, o pancar çökeleğini... Pancarı herkes biliyor.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Bilmeyenlere öğreteceğiz. Rahatsız olmayın.

BAŞKAN - Görüyor, görüyor... Lütfen, onu yerine koyun; lütfen... Lütfen... Lütfen... Onu yerine koyun, ondan sonra konuşalım. Lütfen, Mehmet Bey, onu yerine koyalım, ondan sonra konuşalım. Tamam, herkes gördü; tamam, pancarı herkes gördü; koyun, ondan sonra konuşun.

AHMET YENİ (Samsun) - Aklına gelen şeyi getiriyor Genel Kurula. Sarmısak getirdi, olmadı; pancar getiriyor Sayın Başkan!..

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Başkan, görmeyenler varsa, görsünler efendim!

BAŞKAN - Mehmet Bey, lütfen!..

Bir görevli arkadaşımız onu alsın; sonra ben Mehmet Beye söz vereceğim.

(İdare Amiri Manisa Milletvekili Mustafa Erdoğan Yetenç, pancarı almak üzere hatip kürsüsüne geldi)

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Veremem!

Sayın Başkan, lütfen açar mısınız!

BAŞKAN - Mehmet Bey, lütfen!.. Mehmet Bey, lütfen, İdare Amirimize verin onu! Mehmet Bey!.. Mehmet Bey, lütfen!..

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Sayın Başkan, lütfen, açar mısınız.

BAŞKAN - Mehmet Bey, bu yolu açmamamız gerekiyor. Siz bunu gösterdiniz, lütfen, siz İdare Amirine verin...

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Türkiye görecek!

BAŞKAN - Türkiye gördü.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Kanalı açın! Bunlar şekerpancarını değil, Amerika'dan getirilen mısırı tanıyorlar.

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, bunu, eğer, yerine koymazsanız, sizin mikrofonunuzu açıp, konuşmanızı başlatamam. Onu yerine koyun; ondan sonra...

İdare Amiri, lütfen!..

Sayın İdare Amiri, lütfen alın.

Mehmet Bey, onu verin, ondan sonra ben mikrofonunuzu açacağım, konuşacağız.

(Ankara Milletvekili Bayram Ali Meral kürsüye gelerek şekerpancarını aldı)

BAŞKAN - Buyurun şimdi Mehmet Bey.

SONER AKSOY (Kütahya) - Sayın Başkan, pancarla mı uğraşacağız?!

BAŞKAN - Pancarla da uğraşacağız. Her şeyle uğraşacağız; ama, kuralına göre.

AHMET YENİ (Samsun) - Kürsüden uğraşmayacağız pancarla!

SONER AKSOY (Kütahya) - Böyle şey olur mu!

BAŞKAN - Buyurun Mehmet Bey.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, televizyonlarının başında bizi izleyen değerli pancar çiftçileri; sizlere söz vermiştim Kastamonu'nun kahvelerinde, söz vermiştim pancar tarlalarında, pancar çiftçisinin sorunlarını Türkiye Büyük Millet Meclisinde gündeme getireceğim demiştim. Nasıl, Çin sarmısağına karşı Kastamonu sarmısağının özelliklerini anlatırken Türkiye'nin halkından, Türkiye milliyetçilerinden yardım istediysem, bugün pancar tarlalarında inim inim inleyen ve Kastamonu Nasrullah Meydanında 30 Eylül 2002 tarihinde "pancar kotasını kaldıracağım" diyen AKP Genel Başkanı olan Sayın Başbakandan da, bu kürsüye, pancar çiftçisinin sorununu, pancarla gelerek dile getirmeye çalışmıştım; ancak, AKP sıralarından "pancarla mı uğraşacağız", "pancar çiftçisiyle mi uğraşacağız" sözleri geldi. (AK Parti sıralarından "Yalan" sesleri)

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Yalan söyleme!

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Ben hayatımda hiç yalan konuşmadım ve buraya konuşmak için de gelmedim.

BAŞKAN - Siz Genel Kurula hitap edin.

Müdahale etmeyin arkadaşlar.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Tutanaklara bak, tutanakları izle.

SONER AKSOY (Kütahya) - Orası manav dükkânı değil dedik.

ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Siz bir daha zor gelirsiniz.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Burası milletin kürsüsü, burası pancar çiftçisinin kürsüsü, burası Kastamonu yüreğinin kürsüsü. Onlar getirdi beni buraya, sizinle gelmedik.

Değerli arkadaşlar, bakın, Sevgili Başbakanınız, Genel Başkanınız ne söylüyor: "Helvacı var; ama, mutfağa sokmuyorlar" diyor. O günün şahidi, şu anda benim karşımda olan, benim akrabam da olan Tayyar Altıkulaç, şu anda hükümetin üyesi Murat Başesgioğlu, üç tane milletvekiliniz burada, bir tanesi rahmetli oldu adaylarınızdan. Bakın, ne diyor Sayın Başbakan: "Un var, şeker var, yağ var; ama, helvacı yok. Hayır, o da var, mutfağa sokmuyorlar."

AHMET YENİ (Samsun) - Girdi, girdi...

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Doğru, mutfağa girmesi için de Anayasa değişikliği yaptık, hep birlikte onun Başbakan olmasının yolunu açtık. Doğru mu? Ona, ben de oy verdim; ama, şimdi soruyorum: Diyor ki Başbakan o gün, simit hesabı yapıyor, Kastamonu'nun Nasrullah Meydanında "simit 250 000 lira, çay 250 000 lira, eder 500 000 lira, üç öğün eder şu kadar para, bir aile için ayda 270 000 000 lira, asgarî ücret 183 000 000 lira!.."

AHMET YENİ (Samsun) - Şimdi kaç lira?..

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Şimdi, Sayın Başbakana, ben bu kürsüden, Kastamonu halkı adına soruyorum: Çay 500 000 lira, simit 500 000 lira, etti 1 000 000 lira. Şimdi, 6 kişilik aile etti 6 000 000, üç ay…

SONER AKSOY (Kütahya) - Sarmısak fiyatına.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Laf atmayın, gelin burada konuşun, yürek yok mu sizde!.. Siz de konuşun…

AHMET YENİ (Samsun) - Hesap karıştı.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bu hesapla, ediyor ayda 540 000 000 lira ve şimdi asgarî ücret 350 000 000. Gülme komşuna, senin de gelir başına!..

Şimdi, hesap karıştı; Amerika işe el attı. "Pancar kotasını kaldıracağım" demişsiniz... Bakın, şahidim Allah ve şu anda burada olan, sizin Millî Eğitim Komisyonu Başkanınız olan Sayın Tayyar Altıkulaç. Meydanda diyor ki "bakın, 1 litre mazot, 20 kilogram pancarla alınıyor. Bir de kota çıkardılar!.. Kotayı kaldıracağız."

Sayın Başbakan, sen Kasımpaşalısın, ben de Kastamonu Taşköprülüyüm.

AHMET YENİ (Samsun)- Allah Allah!..

MEHMET YILDIRIM (Devamla)- Şimdi, sana bu meydandan, bu milletin vekili olarak, pancar çiftçilerinin vekili olarak diyorum ki: Sözünü tut!.. Sözünü tut!.. Ben bir şey söylemiyorum. Pancar kotasını kaldır… Pancar kotasını kaldır… Nasıl kota? Değerli arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Bir dakika Mehmet Bey... Süreniz doldu. Size ek süre veriyorum; ama, mümkün olduğu kadar toparlayın.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)- "Nasıl kota"da kaldı.

MEHMET YILDIRIM (Devamla)- Sataşmalarla kaybettiğimiz süreyi ilave edin Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, bakın, dünyada verimin cezalandırıldığı, üretimin cezalandırıldığı bir ülke olabilir mi?! Türkiye ortalaması 4,2 ton. Kastamonu'da 2,9 ile 3,9 arasında. Vatandaş gidiyor şeker fabrikasına. 20-25 dönüm yerde 100 ton kotayı karşılamak üzere, üretim yapmak üzere sözleşme imzalıyor. Ekimi yapan pancar ekicileri, yaptıran bölge şefi, üretim yapan çiftçi ve neticede görüyor ki, Allah bereket vermiş. 100 ton alması gerekirken 25 dönüm araziden, şimdi verim artırmış. Mükâfatlandırma yapmamız gerekirken -6 ton almış dönüm başına, dekar başına- şimdi biz onu cezalandırıyoruz. Yani, diyorsun ki: 100 ton kotan vardı, sen 160 ton ürettin 25 dönüm yerden; dönüm başına 4 ton alırken 6 ton aldın; seni cezalandırıyorum! Dünyada böyle bir ülke olur mu?! Türkiye var, başka yok. Değerli arkadaşlar, kota bu.

Verim cezalandırılıyor. Mükâfatlandırmamız gerekirken, verim cezalandırılıyor. Üretimini artıran çiftçiyi ödüllendirmemiz gerekirken, verim artışı yaptın diye ceza kesiyoruz. Fiyat 99 000 lira, "(C) kotasından 22 500 liradan ver" diyoruz.

ÜNAL KACIR (İstanbul)- Ne demek (C) kotası,  açıklasana.

MEHMET YILDIRIM (Devamla)- Allahaşkınıza, deminden beri tartışmalar oluyor, o konulara girmek istemiyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul)- Sen şu (C) kotası ne demek; onu anlatsana.

MEHMET YILDIRIM (Devamla)- Gelin, ulemaya bir soralım bu konuyu, ulema ne diyecek bu konuda?.. (AK Parti sıralarından gürültüler) Diyecek ki, üretenin hakkını vermezseniz, terleyenin hakkını vermezseniz, bu halk, sandıkta size hesap sorar ve Cenabı Hak da size kul hakkı aldığınız için ahrette hesap sorar! Peki… Bu cevabı verir.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bu da bizim ulema.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - (C) kotası nedir, sen onu anlat bakalım!

AHMET YENİ (Samsun) - Kürsüden fetva vermeye başladı!

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, ben sizden daha çok dindar olduğumu düşünüyorum.

BAŞKAN - Mehmet Bey, siz, konunuzu anlatın Genel Kurula.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - …ve sizin ötenizde dindarım; ama, ben iki Mustafa'ya aşığım, sizde birisi eksik!

ASIM AYKAN (Trabzon) - İkisi de var!

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Sizde birisi eksik… Birisi eksik… Bizde hem Mustafa Kemal var, hem Hazreti Muhammed Mustafa var!... Ama, sizde birisinde eksiklik var, bir sıkıntı var.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, lütfen, konu…

BAŞKAN - Konunun dışına çıkmayın lütfen…

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, ciddî bir konuyu tartışıyoruz, ciddî bir konuyu Türkiye'nin gündemine taşıyoruz ve sataşmalar yapıyorsunuz. Ya, sizin Başbakanınız, siz milletvekilleri pancar kotasıyla ilgili meydanlarda söz vermediniz mi değerli arkadaşlar?! (AK Parti sıralarından gürültüler)

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Şeker fiyatları düştü!

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Şeker niye ucuzladı; senin ondan haberin var mı?!

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Var, var…

ÜNAL KACIR (İstanbul) - 3 dakika geçti!

BAŞKAN - Mehmet Bey, lütfen, toparlayın ve Genel Kurula hitap edin. Konu içinde kalın, söz aldığınız konu içinde kalın ve Genel Kurula hitap edin lütfen.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye Cumhuriyeti…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Mehmet Bey, kısaca toparlayın ve tamamlayın; bayağı aştınız süreyi.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Tamamlıyorum ve bitiriyorum.

Sevgili milletvekilleri, Sayın Başbakana buradan sesleniyorum: Her kürsüye çıkışımda, bu pancar kotasıyla, Kastamonu'da verdiği sözü, bu, basınla ilgili, helvacı olayıyla anlatmaya devam edeceğim. İstediğiniz kadar beni protesto edin, istediğiniz kadar bana saldırı düzenleyin!..

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Estağfurullah…

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Benim yüreğimi ürkütecek gücü siz kendinizde bulamazsınız!..

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Ben bu konuya aldırmam; ama, bir sözün gereğini yerine getirin. Sözü veren sizsiniz, Kastamonu halkını aldatan sizsiniz, pancar çiftçisine "pancar kotasını kaldıracağım" deyip 20 kilogram pancar hesabını 1 litreyle yapan sizsiniz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Mehmet Bey, bunları daha önce de söylediniz, lütfen, toparlayın artık!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, 4 dakika geçti, neyi toparlayacak!

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Şimdi, buna karşı, vatandaşa, ne yaptıysan yaptın, bana ne ürettiysen deme hakkına sahip değilsiniz. Pancar çiftçisinin sorununu çözün. (AK Parti sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YENİ (Samsun) - Başkan, ne kadar devam edecek?

BAŞKAN - Mehmet Bey, lütfen, bağlama cümlesiyle birlikte teşekkür edip bırakalım.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Cenabı Hak vermiş, siz, verim artışını cezalandırıyorum diyemezsiniz, bu bereketi cezalandıramazsınız. Eğer bunu yapmazsanız, yapmamaya direnirseniz, Meclisi bütün pancar çiftçileriyle işgal edeceğiz!

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından "işgal edemezsin" sesleri, gürültüler)

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Mehmet Bey, burası…

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sataşma var, cevap vermek istiyorum...

BAŞKAN - Sayın Yıldırım...

Değerli milletvekilleri, bir dakika...

Sayın milletvekilleri, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi milletin Meclisidir; çiftçisiyle, işçisiyle, köylüsüyle herkes buraya rahatlıkla gelebilir; bu gelişleri işgal olarak nitelendirmemek gerekir. O sıfatı, o yüzden kullanmanızı doğru görmedim; vurguluyorum.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sataşmaya cevap vermek istiyorum; lütfen...

BAŞKAN - Nasıl bir sataşma oldu?

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - "İki Mustafa'dan birisi eksik sizde" dedi. Bunu bizim kabul etmemiz mümkün değil.

BAŞKAN - Yok canım... (AK Parti sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, Mustafalar da Ahmetler de Mehmetler de hepsi bizim, hepimizin.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Hepsi bizim tabiî; ama, bizim bunu açıklamamız lazım Sayın Başkan.Burada sataşma var.

BAŞKAN - Hükümet adına söz almak isteyen?.. Yok.

Gündemin "Sunuşlar" kısmına geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutacağım; ancak, okuma işleminden önce bir oylama rica edeceğiz.

Kâtip arkadaşlarımızın, okuma işlemlerini yerlerinden yapmalarını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Teşekkür ederiz.

Şimdi, sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair önergeyi okutuyorum:

B) Tezkereler ve Önergeler

1.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in (6/1573) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/334)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin  "Sözlü Sorular" kısmının 355 inci sırasında yer alan (6/1573) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                            Mevlüt Coşkuner

                                             Isparta

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

2.- Bazı milletvekillerinin, belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/930) 

     9.11.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin, hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları, Başkanlık Divanının 6 Ekim 2005 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

"Bolu Milletvekili Mehmet Güner, hastalığı nedeniyle, 22.6.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 11 gün"

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

"Diyarbakır Milletvekili M. İhsan Arslan, hastalığı nedeniyle, 12.6.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün"

BAŞKAN - Bütün bu rahatsızlığı olan arkadaşlarımıza geçmiş olsun diyoruz, sağlıklar diliyoruz.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu arada, İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, önemli gördüğü bir konuda yerinden açıklama yapmak istedi.

69 uncu maddeye göre, kendisine, kısa süre içinde tamamlamak üzere, yerinden söz veriyoruz.

Buyurun Sayın Şimşek…

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Grup Başkanvekiline söz vermiyorsun Sayın Başkan!.. Taraflı davranıyorsunuz!..

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Taraflı davranıyorsun, taraflı!..

ÜNAL KACIR (İstanbul) -  Taraflı davranıyorsun!.. Burada, koskoca bir Grup itham ediliyor "iki Mustafa'dan birine inanmıyorsunuz" diye; cevap verilecek; cevabı vermek için söz vermiyorsun, bir önemli mevzuda söz vereceksin!.. Tarafsız değilsiniz! Sizi kınıyorum!

BAŞKAN - Biz, işimizi İçtüzük hükümlerine göre ve  teamüllere göre yapıyoruz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hayır efendim, öyle bir teamül yok.

BAŞKAN - Eksiğimiz olabilir, uyarılabilir; ama, Mustafaları da, Ahmetleri de, Mehmetleri de ayırmamak gerektiğini düşündüğüm için, o konuya katılmadığımdan, o konuyu orada kestik biz. Başkanlık Divanı olarak böyle bir yetki kullandık.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - O zaman cevap verme fırsatı verin. Düşünmekle olmuyor, söylemekle oluyor.

BAŞKAN - Şimdi de, Başkanlık Divanı olarak, yetkimiz dahilinde olan söz vermeyi, Sayın Berhan Şimşek'e veriyoruz; ama, daha sonra, siz, başka milletvekilleri de, önemli gördüğünüz konularda böyle bir talepte bulunursanız, size de söz verme durumumuz olabilir.

ÜNAL KACIR (İstanbul) -Sizi protesto ediyorum!..

BAŞKAN - Buyurun Sayın Şimşek.

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkana, bana, bu konuşma fırsatını vererek, Kızılay gibi köklü bir kurumumuz konusunda gösterdiği hassasiyete çok teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, Kızılay, Anadolu coğrafyasının dayanışma kültürünün ve Anadolu insanının insanî duyarlılığının örgütüdür.

1868'den beri Türk Halkının kara gün dostu olarak tanımladığı Kızılay, yoksulların, muhtaçların ve korunmasız insanların umududur.

Kızılay, aynı zamanda, uluslararası alanda Türkiye'yi temsil eden en büyük yardım kuruluşumuzdur. O nedenle, Kızılaya sahip çıkmak hepimizin görevdir.

Ancak, bir taraftan Kızılaya sahip çıkmalarını beklerken, diğer tarafta, Kızılayın yönetimine, yönetimin oluşumuna, hesaplarına ve faaliyetlerine ilişkin bütün olumsuz iddiaları ortadan kaldırarak, bu tür iddialara mahal vermemek gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Kızılay, sadece afetlerde devreye giren bir kurum değildir; normal zamanlarda, yoksul ve muhtaç insanlarımızın da emrindedir.

Kızılay, faaliyetleri kapsamında, Millî Eğitim Bakanlığıyla bir protokol yaparak, devlet parasız yatılı, bursluluk sınavında başarılı olan; ancak, Bakanlığın kıt imkânları nedeniyle burs alamayan muhtaç öğrencilerimize burs vermektedir.

Bir öğrencimizin burs alabilmesi için, başarılı ve muhtaç olması koşullarının ikisinin bir arada gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu protokolle 7 006 öğrencimize burs verilmekteyken, Denizli'nin Babadağ İlçesi Belediye Başkanının kızının da burs aldığının ortaya çıkması ve benim, konuyla ilgili, Sayın Başbakana yazılı olarak yanıtlaması istemiyle verdiğim soru önergesi üzerine, Kızılay Yönetim Kurulu, 28.9.2005 tarih ve 33 sayılı kararla, verilmekte olan bursları geçici olarak durdurmuştur. Bir belediye başkanının kızının bu bursa ihtiyacı olup olmadığını sizlerin takdirine bırakıyorum; ancak, münferit bir olay nedeniyle bütün öğrencilerimizin bursunun kesilmesi, öğrencilerimizi zor durumda bırakmıştır. Bu olay nedeniyle Babadağ İlçesi Kaymakamı hakkında soruşturma başlatılmış ve görevden yer değiştirilmiştir, ödüllendirilmesi gerekirken! Tüyü bitmemiş yetim masalları anlatmaktansa, hükümet, bu süreçle ilgili, kendi partisinden seçilen ve görev yapmakta olan bir belediye başkanının sebep olduğu olumsuz süreçle ilgili bir kelime dahi, ne yazık ki, etmemiştir. Gelinen süreçte, olayın da, aynı, Çorum Belediyesinde yaşanan olaylar gibi kapatılması yoluna gidilmektedir. Şimdi, Kızılaydan beklenen, haklı ile haksızı, muhtaç olan ile ihtiyacı olmayanı birbirinden ayırarak, vermekte olduğu bursa devam etmesidir; çünkü, Kızılay şube başkanları, beni, hemen hemen her gün arayarak, bu mağduriyetin giderilmesini ve öğrencilerin burslarının, bir an önce, tekrar, ödenmesi gerektiğini talep etmekte.

8 Kasım 2005 tarihinde, Genel Kurulda, Kızılayla ilgili gündemdışı konuşma yapan milletvekili arkadaşım Sayın Bayram Özçelik "başka Kızılay yok" tanımlamasını yapmıştır. Kendisinin bu duyarlılığına gerçekten çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Berhan Bey, mikrofona çok yaklaşmayın ve tamamlayın lütfen.

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Toparlıyorum… Pekâlâ…

Kendisine bu duyarlılığından dolayı çok teşekkür ediyorum. Başka Kızılay yok; o nedenle, Kızılaya, gerçekten sahip çıkmalıyız. Kızılayın yönetimine ve faaliyetlerine ilişkin bütün olumsuz iddiaları ortadan kaldırmalıyız. Kızılayın yönetsel olarak bağımsızlığı, hem yürürlükteki mevzuatlarımızın hem de diğer ülkelerdeki Kızılhaç ve Kızılay benzeri kuruluşlarda olduğu gibi, yürütülen hizmetin gereğidir. Biliyorsunuz, bu hükümet döneminde, hükümetiniz döneminde, 2003/6256 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla Kızılay yönetimi değiştirilmiş, hayır kurumu niteliğinde olan Kızılaya, bir hükümet müdahalesi yapılmıştır. Hükümetin kendi atadığı kişiler arasında çıkan anlaşmazlıklar neticesinde, tekrar müdahale edilmiştir. Böylesine bir hassas kurumu, bu tür siyasal müdahalelerden ve tartışmalardan uzak tutmalıyız.

CHP Grubu adına, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarımızın, Türkiye Kızılay Derneğinin içinde bulunduğu durumun saptanması ve sorunların araştırılarak ve bir Meclis araştırması önergesi -16 Haziran 2004 tarihinde- şu an Mecliste beklemektedir.

BAŞKAN - Tamamlayın.

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Bir an önce bu araştırma...

BAŞKAN - Berhan Bey, 5 dakikayı geçtiniz; lütfen, tamamlayın.

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Bu araştırma önergesinin gündeme alınması gerektiğine inanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir esprisiyle ve ciddiyetiyle, umut ediyorum ki, ulemadan fetva beklemeden, 7 006 çocuğumuzun mağduriyeti giderilsin.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum, Yüce Meclise saygı sunuyorum.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın 1 inci sırasında yer alan, akaryakıt kaçakçılığının ekonomiye, insan ve çevre sağlığına verdiği zararın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/238) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 978 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve 29 milletvekilinin; akaryakıt kaçakçılığının ekonomiye, insan ve çevre sağlığına verdiği zararın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/238) (S. Sayısı: 978) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerinde.

İçtüzüğümüze göre, Meclis Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı önerge sahibine aittir. Daha sonra, İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre, siyasî parti grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri halinde, Komisyon ve Hükümete de söz verilecek, bu suretle, Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır, madde 104 ve 103'e göre.

Konuşma süreleri, Komisyon, Hükümet ve siyasî parti grupları için 20'şer dakika, önerge sahipleri ve şahıslar için 10'ar  dakikadır.

Komisyon raporu 978 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Rapor üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:

Önerge sahibi Fatma Şahin, Gaziantep Milletvekili, söz alacak, konuşacak; süresi 10 dakika. Gruplar adına 20'şer dakikalık konuşma süreleri var. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Atilla Başoğlu, Adana Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ufuk Özkan, Manisa Milletvekili; Anavatan Partisi Grubu adına Emin Şirin, İstanbul Milletvekili. Şahısları adına söz alan arkadaşlarımız sırayla tespit edildi. Sedat Pekel, Balıkesir Milletvekili, birinci sırada. Sırasıyla Cüneyt Karabıyık, Van Milletvekili, ikinci sırada; Mehmet Vedat Melik, Şanlıurfa Milletvekili, üçüncü sırada; dördüncü sırada Süleyman Bölünmez, Mardin Milletvekili; beşinci sırada Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili; altıncı sırada Mehmet Eraslan, Hatay Milletvekili; yedinci sırada Tevfik Akbak, Çankırı Milletvekili. Komisyon Başkanımız Sayın Vahit Kiler, Bitlis Milletvekili, onun da söz hakkı -istediği zaman- 20 dakika; hükümetin de 20 dakika.

Sırayla konuşmacıları kürsüye çağırıp süreci başlatıyoruz.

Önce, bir hanımefendi olduğu için ve ön sıraya da geldiği için memnun olduk, Sayın Fatma Şahin, Gaziantep Milletvekili, önerge sahibi olarak ön sırada konuşacak.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; akaryakıt kaçakçılığının genel olarak değerlendirilmesi ve alınacak önlemlerle alakalı, önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, biz, öncelikle, bu önergeyi niye verdik, bunu sizlerle bir paylaşmak istiyorum. Bu önergeyi vermemizin en büyük nedenleri, kayıp-kaçağın Türk ekonomisine getirdiği zararlarla beraber en önemli şey dediğimiz çevre ve insan sağlığına da getirdiği zararların araştırılmasının toplumsal bir sorun olduğu ve bu toplumsal sorunların da, İçtüzüğün ve Anayasanın bize verdiği yetkiler doğrultusunda araştırılarak çözüm önerilerinin getirilmesi noktasında milletvekilleri olarak bize düşen bir görev vardı; çünkü, bireyin topluma ve bireyin devlete olan güveni bu noktada bir güven bunalımına dönüşmüş durumdaydı. Bu önerge sahipleri olarak, nedenini açıkladıktan sonra şunu paylaşmak istiyorum: İyi ki de diyorum, bu önergeyi vermişiz. Komisyonda çalışan bütün arkadaşlarıma ellerine sağlık diyorum. Çıkan sonuçların da mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, 3 Kasım öncesi yüzde 90 Millet Meclisini değiştiren çok önemli bir millet iradesi vardı. Muhalefetiyle iktidarıyla, biz, halkımıza bir söz verdik, dedik ki, yoksulluğu önlemenin yolu yolsuzluğu önlemekten geçiyor ve 3 Kasım itibariyle araştırma önergeleri eğer bu Meclis kararıyla soruşturmaya dönüştürüldüyse, soruşturma mekanizması Yüce Divan mekanizmasını çalıştırdıysa, bizim bu milletimize verdiğimiz sözün arkasında durduğumuzun en büyük göstergesidir diye düşünüyorum. Bu anlamda da, o gün için çok önemli olan, Yüce Divanın çalıştırılması mekanizmasında da bugün akaryakıt kaçakçılığının sonuçlarının değerlendirilmesi de, en az o kadar önemli bir konuydu.

Şimdi, komisyon raporundan, tabiî ki Komisyon Başkanımız ve komisyondaki arkadaşlarımız çok daha detaylı bir şekilde sizlere bahsedecekler; ama, birkaç önemli noktayı ben de sizlerle paylaşmak istiyorum. Yapılan çalışmalara göre bu akaryakıt kaçakçılığının beş farklı yolla ülkemize girdiği tespit edilmiştir. Bu yollardan biri ve en çok kullanılan yollardan biri de çift faturalandırma sistemidir.  Çift faturalandırma sistemiyle, gümrüksüz bir şekilde dağıtım şirketlerinin depolarına akaryakıt girmektedir ve bu, en çok kullanılan yöntemlerden biridir. 

İkincisi, insan ve çevre sağlığı açısından çok önemsediğim için mutlaka sizinle paylaşmak istiyorum, tekstil ve yardımcı hammaddelerin, solventler dediğimiz maddelerin akaryakıtın içerisine katılarak yeni bir uygulamanın yapılmış olması ve bunun insan sağlığına ve çevre sağlığına zararlarını düşündüğümüz zaman, bu ikinci maddenin çok daha tehlikeli bir madde olarak karşımıza geldiğini görüyoruz. Değişik ÖTV'lerden dolayı bu yola gidildiği ve kullanılan solventlerin -ben, onbeş sene tekstil fabrikasında çalışmış kimya mühendisi olarak söylüyorum, o solventlerin yapılarını çok iyi biliyorum- o solventlerin akaryakıtla birleştiği zaman da, gerek araçların içerisine gerekse oluşabilecek patlamalarda, sıcaklığa ve basınca karşı oluşabilecek patlamalarda, sıcaklığa ve basınca karşı oluşabilecek patlamalar açısından çevreye çok fazla zarar verebilecek bir canlı bomba haline getirilen türevler oluşturulduğundan dolayı, bunun çok çok önemli bir madde olarak karşımıza geldiğini görüyoruz.

Üçüncüsü, kabotaj, yani, dahilî kabotajda Türk gemilerinin Türk limanlarında indirip bindirme işlemlerinde esnek bir yapının olmasından dolayı özellikle açık denizlerde akaryakıt kaçakçılığı yapmak isteyen kötü niyetli kişilere karşı ortam veren birtakım ortamların olduğunu, komisyon, yaptığı çalışmalarda görmüştür ve burada, mutlaka, yasal boyutta neler yapılması gerekiyorsa, bu üçüncü maddede hızla yapılması gerekmektedir.

Sınır ticaretinde yapılan kaçakçılık, en çok bilinen kaçakçılık yöntemidir. Mahkemelere başvurulduğu zaman da en çok sınır kaçakçılığından dolayı mahkemelerde dava olduğu gözükmesine rağmen, bizim, esas olarak, fotoğrafın tamamına baktığımız zaman, en büyük transit geçitler dediğimiz, yani, Türkiye'nin üs olarak kullanıldığı Irak-Türkiye hattından, Yunanistan, Letonya, İspanya gibi ülkelere transit geçitlerde çok büyük akaryakıt kaçakçılığının yapıldığı ve özellikle bu miktarın yüksekliğinden dolayı -buraya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum değerli arkadaşlar- burada da iki örneği sizlerle paylaşmak istiyorum.

Birincisi, Irak'tan gelen Türkiye'den transit geçen ve Gürcistan'a gitmek üzere yapılan "Slop" denen bir madde var. Slop dediğimiz, petrol çamuru; yani, ikincil bir madde. Irak'tan çıkarken, bu, faturalarda Slop olarak gözüküyor; ama, Türkiye'ye girdiğinde bu Slop, yüklenirken Slop olarak faturalarda gözüküyor; fakat, yüklenirken, benzin türevleri veya süper benzin olarak depolara yükleniyor, Türkiye'ye geldiğinde burada boşaltılıyor, yerine Slop doldurularak Gürcistan'a gidiliyor. Kâğıtta baktığınız zaman Slop geliyor ve Gürcistan'a da Slop ulaşmış gözüküyor; ama, Türkiye'nin içerisinde, özellikle bunu şeylerden çok iyi anlıyoruz değerli arkadaşlar, bizim resmî ihracat rakamları ile dışarıdaki ithalat rakamları karşılaştırıldığında. Özellikle komisyonumuzun çok farklı ülkelerden istediği bilgilerin 5 tanesi somut olarak değerlendirilmiştir ve bu farklılığın tescil edildiği gözükmüştür; yani, resmî rakamlarda, bizden çıkan rakamla oraya giren rakam arasında çok ciddî faklılıklar gözükmektedir.

Buna dönüp baktığımız zaman, bu miktar nedir diye dönüp baktığımız zaman da, bir örnek size vermek istiyorum olayın boyutlarını göstermek açısından. Türkiye'de benzin türü, yani, petrol türevleri olarak gösterilen 4 kalem malda 5,2 milyon ton bizden çıkmış olmasına rağmen, Irak'ta bunun 3,8 milyon tonunun teslim alındığı söyleniyor. Arada 2,2 milyon ton, iki ülke arasında ciddî bir miktar farklılığının gözükmesiyle kaçakçılığın boyutunun ne anlama geldiğini de hep beraber anlamış oluyoruz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, tespit yapıldı; burada çok ciddî bir sıkıntı hakikaten gözüküyor. Peki biz ne yapacağız; biz, Parlamento olarak, yasal boyutta ne yapılması gerekiyorsa yapabilecek bir parlamento iradesine sahibiz; mutlaka bunu yapmamız gerekiyor.

İkincisi, bakanlıklararası koordinasyonda bir zafiyet varsa bunun tek elden birleştirilmesi ve mutlaka gerekli personel ve altyapı desteğiyle beraber bunun bakanlıklarüstü bir koordinasyon merkezi sistemiyle denetlenmesi gerekiyor.

Ayrıca, değerli arkadaşlar -ben Sanayi Komisyonunun bir üyesiyim, aramızda Sanayi Komisyonundan arkadaşlarımız var- biz geçen yıl Petrol Piyasası Kanununu çıkardık. Petrol Piyasası Kanunundaki en büyük olaylardan bir tanesi piyasayı denetleme EPDK'ya görev olarak verildi. EPDK Başkanının komisyona da yapmış olduğu çalışmalardan, anlattığı çalışmalardan, yasa çıktıktan ve yürürlüğe girdikten sonra, yönetmelikler de hazırlandıktan sonra en önemli şey dediğimiz ulusal marker denilen bir yöntemle kaçakçılık varsa bile bunun piyasanın içerisinde yakalanacağı bir sistemi EPDK çalışmaya başlamıştır ve burada da hızlı sonuçlar alınmaya başlamıştır.

Ulusal marker dediğimiz yöntem, değerli arkadaşlar, bir katkı maddesi, kimyasal bir maddeyle hem rafinaj çıkışlarına hem de gümrük girişlerine bu maddeyi veriyorsunuz; eğer kaçak yollarla girdiyse, bu madde eğer içinde yoksa  zaten  bunu da tespit eden cihazlar var ve çok kısa süre içerisinde, 5 dakika içerisinde, çok hızlı bir şekilde içinde katkı maddesi olup olmadığı anlaşılıyor. Zaten varsa belli boyutlarda, yoksa da kaçakçılık anlamında içeriye girdiği anlaşıldığından en azından piyasada kullanılması ciddî anlamda denetlenmiş oluyor. Mutlaka bu sistemin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FATMA ŞAHİN (Devamla) - Başkanım bitiriyorum.

BAŞKAN - Bu ekran değiştiği için kolay açılmıyor, biraz zorluk çekiyoruz; o yüzden aksamalar oluyor kusura bakmayın Fatma Hanım.

Buyurun devam edin.

FATMA ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, biraz sonra arkadaşlarımız size çok geniş bir şekilde konuyu özetleyecekler; ama, ne yapılacağı belli, ne yapılmak istendiği belli. Araştırılan sonuçların, mutlaka bu kâğıtlarda kalmaması gerekiyor, mutlaka hayata geçmesi gerekiyor.

Eğer, bugün Türk ekonomisinin yıllık petrol tüketiminin yüzde 15'i bu yollarla bu ülkeye giriyorsa, bunu durduracak olan yine bu Parlamentodur, yine bu hükümettir diyorum ve ben, bu Parlamentoya ve bu hükümete, bundan önceki araştırma komisyonlarında nasıl bir irade gösterdiyse bunda da göstereceğine canı yürekten güveniyorum. Bizimle çalışan arkadaşlarımıza da ellerinize sağlık diyorum.

Yüce Meclisimize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Atilla Başoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Başoğlu, süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; akaryakıt kaçakçılığının ekonomiye, insan ve çevre sağlığına verdiği zararın araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla hazırlamış olduğumuz rapor hakkında Grubum adına görüşlerimi bildirmek üzere huzurunuzda bulunuyor, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Yıllarca kamuoyunu rahatsız eden akaryakıt kaçakçılığı meselesinin üzerine cesaretle giden değerli dostumuz Vahit Kiler arkadaşıma, yorucu bir süreci özverili çalışmalarıyla tamamlayan saygıdeğer komisyon üyeleri, değerli milletvekili arkadaşlarımıza ve her an yanımızda bulduğumuz Meclis çalışanlarına, kamuoyunu bilgilendirmek suretiyle bilgi sahiplerinin bize ulaşmalarını sağlayan değerli basın mensuplarına şahsım ve Grubum adına, tekrar, teşekkürlerimi bildiriyorum.

Değerli arkadaşlar, birincisi şubat ayında olmak üzere 7 celsede toplanmış, 10 ilde yerinde incelemelerde bulunulmuş, hadiselere bizzat yahut dolaylı şahit olmuş kişileri dinlemişiz. Bu yoğun çalışmaların meyvesi olarak, sizlere arz etmeye çalıştığımız bu rapor ortaya çıkmış.

Sayın milletvekilleri, özellikle son yirmibeş yıllık dönemde, göç olgusu ve apartman hayatı etkisiyle toplumsal denetim mekanizmaları zaafa uğratılmaya, küreselleşiyorsun masallarıyla millî bağları aşındırılmaya, popüler kültür bombardımanıyla değerler yozlaşmasına maruz bırakılmaya çalışılan toplumumuzda bir zümre ortaya çıkmıştır ki, parasal zenginliği her türlü erdemin önüne geçirmiştir. Bu zümre, benliğini konformizme teslim etmiş azınlığın gözünde olgunlaşmış, hatta makbul görülür hale gelmiş bile olsa, bu yozlaşmayı üzülerek takip eden büyük çoğunluk, her şeye rağmen servetlerini büyütmek peşinde olanların serpilişlerine rıza göstermemektedir. İşte, şu anda ben ve arkadaşlarım, hırsızlıkları, kaçakçılıkları vaki adiyeden görmekten usananların sesi olarak karşınızda bulunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, bir ülke ekonomisi o milletin hayatiyeti ise, hiç çekinmeden petrol de kanıdır diyebiliriz. Isınmadan üretim araçlarına, hammaddeden nakil vasıtalarına kadar, petrol bir ulusal pazarın en önemli girdilerinin başında gelir. Birçok alternatif ürün üzerinde çalışmalar devam etse de, daha uzunca bir süre petrol ve türevlerinin artan değerlerle önemini koruyacağını söylememiz mutlaktır.

Değerli milletvekilleri, bir belgesel film ekibi Türkiye'ye gelse ve girdiği bir bakkalda ihtiyaçlarını karşılarken kendilerine "akaryakıt da lazım mı ağabey" deseler ne olurdu?! Ülkelerinde ancak yüksek kriterlerle satışına müsaade edilen yakıtları serbestçe temin edebilen heyet, herhalde "imkânlar, fırsatlar ülkesi Türkiye" koyarlardı programlarının adını. Buzdağının bu görünen ucu esprilere konu olsa bile, bugün çirkin bir pazar yurdumuza ağını örmüş ve kan emici keneler bugünümüze ve yarınlarımıza musallat olmuştur. Akaryakıt kaçakçılığının geçmişte başımıza musallat olmuş sigara, içki, hatta silah kaçakçılığından daha küçük boyutta ve daha temiz olmadığını bilmenizi istiyorum. Emniyet Genel Müdürlüğü, yakaladıklarından yola çıkarak, akaryakıt piyasasının yaklaşık yüzde 20'sinin yurda kaçak girişlerden oluştuğunu tahmin ediyor. Pazarın 8 milyar doları bulduğu, devletin vergi kaybının ise 3,5 milyar dolardan fazla olduğu konuşuluyor.

Komisyon çalışmalarımızın başlamasından sonra, özverili çalışmalarıyla, bu sene, sadece mart ve haziran ayları arasında, Emniyet 595 000 litre, Sahil Güvenlik 133 000 ton, Jandarma 1 870 000 litre ve Gümrük Müsteşarlığı 1 024 ton ve 332 000 litre kaçak yakıt ele geçirmiştir. Kurum görevlilerine ve onların arkasında kaya gibi duran iradeye çok teşekkür ediyoruz.

Bu konuya benim şahsî ilgim, Iraklı bir arkadaşımdan gelen uyarı sonucu başladı. Bilirsiniz ki, ihraç kaydıyla yapılan alımlarda ve ithalatlarda devletimiz vergi almamaktadır. Tüccarlarımızı teşvik maksadıyla uygulanan bu düzenleme vasıtasıyla, rafinerilerimizden yahut dışarıdan temin edilen nihaî veya yarı mamuller takas usulüyle Irak'a satılacakken, aldığımız istihbarat, Türk tankerlerinin yakıt yerine su taşıdıklarını belirtiyordu. Merak ederek yöneltmiş olduğum bir soru önergeme gelen cevabî yazıda, Habur Sınır Kapımızdan Irak'a, 2003 yılında 1 500 000 ton, 2004'te 3 600 000 ton ve 2005'in ilk üç ayında ise yaklaşık 1 500 000 ton akaryakıtın çıktığı belirtilmişti. Acaba, bu miktarlar gerçekten çıkmış mıydı saygıdeğer milletvekilleri?

Ve kendimize sorduk, geçmişte, mobilya ihraç etmek maksadıyla dışarıya mukavva, paçavra, tahta gönderilmesine hayalî ihracat adını veriyorduk, şimdi, çöl sıcağı altında işlenen bu suça, acaba serabî ihracat mı demeliyiz?!

Suyun bir gün petrolden kıymetli olacağını biliyorduk; ancak, işte, o gün, bugün, kötüler için önceden gelmişti herhalde. Bir zamanlar, biz de büyük bir savaştan çıkmıştık. Bizim de sanayimiz yoktu yahut olan da harabeye döndürülmüştü. Bizim hammaddelerimizi dışarıda işlediler ve bize geri sattılar. Babalarımız, kendi ürettiğimiz nihaî ürünlerin çeşitlenmesini umutla bekler ve sabırla çalışırlardı. Yaşanılan her türlü krize, darboğaza rağmen, ayakta kalmayı başaran sanayicilerimiz, ihtiyacı olan komşularıyla yasal ve meşru ticarî faaliyetlerini yürütürlerken, bazıları, büyük kârlar ile güzel ahlakın ters orantı içerisinde olduğunu unutarak, bu yasal kârlarla kifayet etmek, emeğine terini karıştırarak kazanmak yerine, böyle ufak kârlara tenezzül etmeyerek kollarını sıvadılar ve gözlerini, bizlerin ceplerine, çocuklarımız için yapılacak okula, köyümüze verilecek elektriğe diktiler. Ellerindeki takas anlaşmalarıyla, yurtdışına yapılacak satışları zahmetsizce ispatlayan tacir kisvesindeki haydutlar, her türlü vergiden azade akaryakıtları aldılar ve bunlara, bırakın başka ülkeleri, Habur Sınır Kapısını bile göstermediler. Dolayısıyla, yurdumuza gelir getirmesi için her türlü devlet gelirinden muaf tutulan yakıtlar, diğerleriyle eşit fiyatlarla depolarımıza, devletin deposuna girecek gelirler ise kirli ellerin kasasına ulaştırıldılar.

Konunun içerisine girdikçe, hadisenin, zehirli bir sarmaşık misali, karmaşık ve çok boyutlu olduğunu da gördük. Hadisenin, sadece takas usulü dışticaretle yahut ihraç kaydıyla ithalat faaliyetleriyle sınırlı kalmadığını, boru hattı hırsızlıklarıyla, deniz ve karayolu taşımacılıklarıyla, sınır ticaretinin suiistimaliyle, balıkçılara ve transit gemilere verilen mazot desteklemeleriyle yahut katkı maddeleriyle yapılan hilekârlıklarla da bezendiğini gördük.

Kara gecede boru hattına yaklaşan bir tanker ve borulara takılan bir conta... Yurdumuzun atardamarlarına geçirilen bir çift diş misali, petrolü vampir gibi emiyor. Eğer emniyet güçleri vaktinde müdahale edememişse, bir adet tıpa ve buradan topraklarımıza sızan ve değdiği tarlayı kurutan petrol birikintileri de bizlere kalıyor. 1987 yılından bugünümüze kadar tespit edilen bu tarz hırsızlıkların sayısı 367'dir arkadaşlar.

Bir gemi limana yanaşır, taşıdığı 10 000 ton yakıtın 1 000 tonu yurdumuza, kalanı da başka ülkelere gidecektir, manifesto böyle demektedir. Nasıl bir alicengiz oyunudur ki, 9 000 ton ekonomimize girer, biz onu 1 000 ton sanır ve öyle vergilendiririz.

Devletimiz, boru hatları için yatırımlarda bulunurken, ulusal ve uluslararası birçok düzenlemeye giderken teşebbüsü şahsînin, bütün bürokratik formaliteleri aşarak, bazı illerimizde, uzunluğu kilometreleri bulan, 12 inçlik boru hatlarını karadan denizlere doğru döşediğini gördük. Bazı transit gemilerin, alabileceklerinden fazla yakıtı yüklemek suretiyle açıklarda bunları aracı gemilere naklettiklerini işittik.

Bizi en çok üzen şeylerden birisi de, hükümetimizin belirli sektörleri teşvik maksadıyla getirdiği desteklemelerin suiistimal edilmesidir. Balıkçılarımız, genellikle elleri ve ağızları arasında yaşayan kardeşlerimizdir; ürettiklerinden ceplerine giren yok denecek kadar azdır. Bu arkadaşlarımızın üretim maliyetlerini azaltmak amacıyla, hükümetimiz, hayırlı bir icraata imza atarak, ihtiyaçları olan mazotları sübvanse etmeye başladı; ancak, bazı tekne sahiplerinin kendilerine sağlanan bu imkânı milletimiz lehine değil de kendilerinden bu mazotu toplayan kaçakçılar lehine kullanmaya başladıklarını işitmek gerçekten acı olmuştur.

Bir başka suiistimal sınır illerimizde yaşanmaktadır. Bir ülkenin en yakın ticarî ortaklarının, komşuları oldukları muhakkaktır. Özellikle, bir koyup beş almak sevdasıyla girdiğimiz Irak harbi sonrasında uygulanan ambargoya, Türkiye, bütün benliğiyle iştirak edip zarar görmüşken, en azından, zarara uğrayan sınır illerimizin bu mağduriyetini bir ölçüde gidermek maksadıyla, sadece o ilin ihtiyaçlarını karşılamak için, sınır ticaretine izin verilmiş; ama, ne yazık ki, sınır ticareti maharetli ellerde sınırsız bir ticarete döndürülmüştür. Temsilcisi olduğum Adana'da her sezonda turfanda meyve üreticileri bu tür haksızlığa uğratılmaktadır.

İnceleme seyahatlerimizde bir ilimizin komşu ülkelerle at sırtında yaptığı yakıt ticaretinin boyutu yıllık 200 000 000 doları bulmaktadır ve atların sırtında bidonlarla girişi yapılan akaryakıt tüm yurda dağıtılmakta, Ankara'da, İstanbul'da, Adana'da depolarımıza girmektedir. Bu miktarın ilin ihtiyacını karşılamanın çok üzerinde olduğunu takdir edeceksiniz. Bizi en çok yaralayan bu ve benzeri bölgelerde, artık, kaçakçılığın, bir müktesep, hatta vazgeçilmez bir hak olarak algılanmaya başlaması olmuştur. Birçok sınır ilimizde otobüslerin, tankerlerin, minibüslerin, hatta, binek otomobillerin altına ilave edilen dev depolar olduğunu ve bu araçların günde en az 3 defa sınır geçtiğini müşahede ettik. Anladık ki, buradaki sınır ticareti, artık, ilin ihtiyaçlarını karşılamak maksadını taşımıyor.

Bir başka yöntem, akaryakıtlara değişik kimyasalların karıştırılmasıdır. Çalışmalarımızda yakıtlara karıştırılan maddelerin başında solventin geldiğini gördük. Solvent, endüstride özellikle temizleme, boya ve yağ sökücü olarak, boya, vernik ve reçinelerin üretiminde, yapıştırıcılarda ve kozmetikte kullanılan bir kimyasal üründür. Türkiye'nin yaklaşık solvent ihtiyacının 130 000 ton olduğu bilinmektedir. Oysaki, ülkemize giriş yapılan solvent miktarı 650 000 ton olmuş; belki müracaatlar bunların çok daha üzerinde seyretmektedir.

Değerli arkadaşlar, çeşitli yollarla yurdumuza sokulan akaryakıtın çoğunun ham ve işlenmeye muhtaç olduğu da bilinmektedir; ancak, minareyi çalan kılıfını hazırlamış ve korsan rafinerilerini de devreye sokmuştur. Bu kaçak rafinerilerden temin edilen yakıtların bazı istasyonlarda satışa sunulduğu bilinmektedir. Hükümetimiz, bu kaçağın önünü kesmek için, 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanununda, istasyonları, bir dağıtım şirketine bağlı olarak faaliyet göstermek üzere lisans almaya zorlamıştır. Söz konusu Kanuna aykırı faaliyetlerde bulunan şirketlere 500 milyar liraya kadar para cezası, işyeri kapatma cezası ve lisans iptali gibi ağır müeyyideler getirmiştir. 5015 sayılı Kanunla getirilen bu düzenlemeler sonrasında, AK Parti Hükümeti, cumhuriyetin en büyük operasyonlarından birini başlatmıştır. Jandarma, Sanayi Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü mensubu 3 000 civarında personel Türkiye'nin her tarafına düzenledikleri baskınlarla 1 839 istasyonu mühürlemişlerdir. Lisanssız faaliyet gösterdikleri tespit edilen 501 akaryakıt bayiine 29 trilyon lira para cezası uygulanmıştır; uygulanacaklarla beraber bu miktar 92 trilyonu bulacaktır. 60 işletme mühürleri söküp yeniden çalışmaya başlamış. Bunlar, bilahara tespit edilip, tekrar cumhuriyet savcılığına teslim edilmişlerdir.

Halihazırda faaliyette bulunan bütün dağıtım şirketleri soruşturma kapsamına alınmıştır. Denetlemeleri yapan heyet, yakında, 222 adet muayene aracı, 182 adet dizüstü bilgisayar, 90 adet kamera, 420 adet cep telefonu gibi ekipmanlarla takviye edilecektir.

Görüldüğü gibi, AK Parti Hükümeti, bu cerahati kurutmaya karar vermiştir. İşsizlik, terörizm, yoksulluk sloganlarıyla meşrulaştırılmaya çalışılan bu kanun ve ahlak dışı faaliyete, hükümetimiz ve Meclisimiz, dur demek irade ve kararlılığını göstermiş ve bahsedilen gerekçelerden hiçbirinin suç ve ahlaksızlığa bahane edilemeyeceğini ortaya koymuştur.

Değerli milletvekilleri, çalışmalarımız öncesinde ve sonrasında en büyük desteği, dürüst, devletine ve milletine sadık, çocuklarına helal ekmek yedirmek gayretindeki sektör mensuplarından gördük. Yaşanılan hadiseler bir meslek grubunun tamamına mal edilmekte ve akaryakıt işiyle uğraşan her bir ferdimiz bu yaftadan nasibini almaktadır. Kendilerini, ailelerini, özellikle çocuklarını bu ithamlardan kurtarmak isteyen işadamları, üç beş ahlaksızın mesleklerine sürmekte oldukları lekeden rahatsız ve iadei itibar peşindedirler.

Akaryakıt kaçakçılığı, önemli bir vergi kaçağına neden olduğu gibi, aynı zamanda, haksız rekabete yol açmaktadır; ticarî düzeni ve kamu güvenliğini olumsuz etkilemekte, ekolojik dengeye zarar vermekte, kamunun mal ve can güvenliğini tehdit etmekte ve bunların ötesinde de, terör örgütlerine finans kaynağı sağlamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, raporumuzda, hadiseyi, ulaşabildiğimiz tüm ayrıntılarıyla aktarmaya çalıştık ve alınması gerektiğine inandığımız tedbirleri sıraladık. Bu önerilerden bazılarının burada da altını çizmekte tekrar fayda görüyorum. Millî marker sisteminin uygulanmasında büyük fayda görüyoruz; ama, tek başına bir çözüm olmadığını da ifade etmekte fayda görüyoruz. Bu konuda 1 Şubat 2006'da çalışmalara başlayacak olan Bakanlığımıza da teşekkürlerimizi arz ediyoruz.

Evrakı olmayan, olmaksızın yakalanan her türlü yakıtın kaçak muamelesi görmesi ve kaçak malların hileli ticaret kapsamında yargılanmaktan vazgeçilerek ilgili mevzuatta gerekli değişikliklerin yapılması şarttır. Yeni düzenlemeler getirmek suretiyle bu tür kaçakçılığa karışan herkesin, birinci derece akrabaları dahil olmak üzere, mal varlığına el konulması gereklidir.

Solvent ithalatından kaynaklanan kaçakçılığın engellenmesinin tek yolunun, solvent talebinde bulunanların kapasite raporlarının baz alınması yerine, bir evvelki yıla ve yıllara dair satışların evraklarının ibrazını gerekli görmekteyiz.

Benzin istasyonlarının ve ana dağıtım şirketlerinin ana tanklarına boşaltılan tüm ürünleri sayabilen ve pompalarda satılan her mililitreyi bile otomatik fatura edip, stok gösterebilen sistemlerle donatılması ve bu sistemlerin Maliye Bakanlığına entegre olması önemlidir.

Yazarkasa sistemi tabir edilen bu çalışma, mutluluk vesilesidir ki, Maliye Bakanlığı koordinesinde 1 Kasım itibariyle başlatılmıştır; ancak, hükümetin, yazarkasaların yurdumuza kimler tarafından getirilip dağıtılacağını yeniden değerlendirmesinde ve son derece sınırlı kaynaklarla petrol arayan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının yetkilendirilmesinde de fayda görüyorum.

Değerli milletvekilleri, biz, on ay süren çalışmamızı burada tamamlamış bulunuyoruz. Bundan sonrası, konuyu ehliyetle takip edeceğinden emin olduğumuz hükümet organlarının işidir. Mutluluk vesilesidir ki, konunun önemine en az bizim kadar inanmış kadrolarla beraberiz. İlgili kadromuzdan, öncelikle, raporumuzda belirtilen iç ve dış satışlarını belgelemekte âciz kalan çevrelerin üzerine gitmelerini bekleyeceğiz. Ciddî bir emek ve umut bağladığımız raporumuzun doğal olarak takipçisi ve herhangi bir birime yönelecek herhangi bir taarruzda da en yakın destekçilerinin bizler olacağını bildirir, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Ufuk Özkan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; araştırma komisyonumuzun raporu hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten çok önemli bir araştırma görevini yerine getirdik. Bu araştırma görevini yerine getirirken, Meclisimiz çatısı altında bulunan milletvekillerimize, siyasî partilerimize, komisyonda çalışan uzman arkadaşlarımıza, bakanlıklardan gelen bürokratlara ve komisyonumuza gelip bilgi veren bütün dostlarımıza, bütün yetkililere sonsuz teşekkür ediyorum.

1980'li yıllarda başlayan akaryakıt kaçakçılığının günümüzde gelmiş olduğu boyutu göz önüne alır isek, bu komisyonun yapmış olduğu çalışmanın ne kadar önemli olduğunu da belirtmiş oluruz.

Değerli arkadaşlarım, hem rapordan bazı bilgileri sizlerle paylaşacağım hem de o esnada, bölgede yapmış olduğumuz çalışmalar esnasında karşılaştığımız bazı konuları ve bilgileri sizlerle paylaşmayı, kamuoyuyla paylaşmayı istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, elinizde bulunan rapora göre akaryakıt kaçakçılığının nedenlerinin biraz sorgulanması için, sizlerle bu bilgileri paylaşalım.

Akaryakıt kaçakçılığının nedenleri, başta kayıtdışı ekonominin varlığı ve büyüklüğünden kaynaklanmaktadır; kayıtdışı ekonominin varlığı, toplumsal hayata zarar veren her türlü faaliyetten elde edilen kazançlar, suç sayılan hareketler sonucu elde edilen kazançlar, ekonomik hayatı düzenleyen kural ve usuller ihlal edilerek elde edilen kazançlar.

İki; akaryakıt üzerindeki vergi yükü. Devletin bütçe dengelerinin son yıllarda sürekli daha kötüye gitmesi, verginin tabana yayılamamasının bir sonucu olarak, vergi gelirinin üçte 2'sinin dolaylı vergilerden oluşması nedeniyle belirli gelir kalemlerine aşırı yükleme yapılmıştır. Bunlardan biri de akaryakıttan alınan vergidir. Akaryakıttan alınan vergi toplamı yüzde 350 ile yüzde 400'ler arasında değişmektedir.

Buradan kaynaklanan vergi kayıplarına bir örnek olarak, mutat depo uygulamasından kaybedilen vergi rakamını sizlerle paylaşmak istiyorum. 2004 yılında devletin mutat depo uygulamasından kaybettiği vergi toplamı 833 991 113 000 000 lira olduğu anlaşılmaktadır.

Aynı şekilde, yıllık yakıt miktarlarından bazı örnekleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, 1995 yılında, dizel araç sayımız 2 044 000; ortalama araç başına yıllık yakıt tüketimi 4 662 litre. 2003 yılında, 3 130 000 dizel aracımız var; ortalama araç başına mazot tüketimi 3 584 litre. 2004 yılında, araç sayısı 3 617 000; fakat, ortalama araç başına tüketim miktarı 3 497 litreye düşmektedir.

Benzinden de örnek vermek istiyorum: 1995 yılında 3 059 000 adet olan benzinli araç sayımız, araç başına, senede 1 720 litre benzin tüketimini sağlıyor. 2003 yılında 4 700 000 olan araç sayımız, araç başına 1 174 litre yakıt tüketimi; 2004 yılında 5 401 000 olan sayısı 1 071 litre yıllık araç tüketiminin rakamı olarak karşımıza çıkıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 yılında, 450 000 yeni otomobil pazara girmesine rağmen, benzinde pazar payı yüzde 2 oranında küçülüyor. Bu bile, buralarda kaybettiğimiz verginin ne olduğunu ve buralarda dönen kayıtdışı rantın miktarının ne olduğunu karşımıza çıkaracaktır.

Üçüncü şık, yerel ve bölgesel muafiyet uygulamaları. Burada, özellikle, sosyoekonomik durumun ve gelir dağılımının bozulması, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde uzun yıllar süren terör hadiselerinin devamı, bölgenin, tarım ve hayvancılık gibi geleneksel ekonomik faaliyetlerinin neredeyse ortadan kaldırılması ve yöre halkının sınır kapılarını bir kazanç kapısı olarak görmesi sonucu, bu süreç içinde görev yapmış hükümetlerin, bir sosyal politika unsuru olarak, sınır ticareti kapsamında önce motorin, daha sonra diğer petrol ve ürünlerin ithalatına izin vermesi, akaryakıt kaçakçılığını, kayıtdışını teşvik etmiş ve yönlendirmiştir.

Standart dışı araçlarda akaryakıt taşımacılığının yapılması da akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili önemli faktörlerden bir tanesidir.

Gümrük saha ve alanlarında görevli ve yetkili kurumların sayıca fazlalığı, buradaki yetki karmaşasına sebebiyet vermektedir. Gümrük sahası içinde birimi bulunan kurum sayısı bazı yerlerde 14'ü bulmaktadır. Habur gümrük sahası bunlara bir örnektir. Gümrük işletmelerinin niteliğine göre, Tarım Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Enerji Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı, Türk Standartları Enstitüsü, Jandarma ve diğer askerî birimler, istihbarat birimleri, mülkî idare amirleri bulunabilmektedir. Bu sayıyı artırmak gümrük bölgelerinde de mümkündür. Bu karmaşa, burada yapılacak suiistimallerin engellenmesi önündeki en büyük engellerden bir tanesidir.

Altyapı noksanlığı ve donanım eksikliği, saymış olduğum faktörlerin altıncısıdır. Gümrük idarelerinin, bir taraftan otomasyona giderken, diğer taraftan da madde altyapısını günün koşullarına uygun modernize etmesi ve güçlendirmesi gerekmektedir. Yakın zamanlarda bu yönde çalışmalar yapmakla birlikte, henüz istenen düzeye gelememiştir.

Bu noktada, Şırnak'ta yaptığımız incelemeleri ve Habur Kapısındaki bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Şırnak'ta, Habur Kapısında yapmış olduğumuz incelemeler esnasında bazı rakamları sizlerle paylaşacağım. 2003 yılında Habur Sınır Kapısından giriş çıkış yapan araç sayısı 652 004, 2004 yılında Habur'dan giriş çıkış yapan araç sayısı 1 386 723. Gittiğimizde de kuyrukları gördük, orada bekleyen kamyonları gördük ve buradaki kuyrukların zaman zaman 110-150 kilometreye kadar çıktığını ve zaman zaman 20-40 gün arasında kamyonların burada sırada beklediğini yerinde tespit ettik. Gerçekten tam bir perişanlık, tam bir rezalet. Orada, insanların, o kamyonların başında bekleyen insanların çektiği de bir sıkıntı, rezalet derecesinde, ülkemizin içinde bulunduğu tabloyu da göstermesi açısından son derece önemli.

Habur Sınır Kapısında yapmış olduğumuz incelemeler esnasında verilen brifing raporlarında istenilen bazı tespitler vardı ki, bunlar da yetkili idarelerden bildirilmiş ve istenmiş.

Tarama kapasitesi fazla olan x-ray cihazı. X-ray cihazının kaçakçılık esnasında ne kadar önemli olduğunu, yerinde bizzat görerek tespit ettik. İki tane x-ray cihazının talep edildiği halde temin edilemediğini görmek bizi son derece üzdü.

Teknik eleman ve ekipman açısından güçlendirilmesi gerektiği ifade edilen, nakliye açısından orada ciddî sıkıntıları önümüze koyan tabloyu orada görüyoruz.

Araç takip sisteminin yaygınlaştırılması, Mersin'den Habur'a kadar olan yerde araç takip sistemiyle araçların takip edilmesinin doğru olacağı ifade ediliyor.

Kaçakçılıkla ilgili, hırsızlıkla ilgili, orada yapılan sahtecilikle ilgili çeşitli yöntemler var. Sahte kantar kartları var, kaza süsü verme yöntemleri var. Bunlarla ilgili yapılan tespitleri görüyoruz.

İşin üzücü boyutu, akaryakıt kaçakçılığı ya da sahteciliği yapacak olan bazı güçlerin, fırsatı bulduğu anda elinden gelen bütün çabayı gösterdiği ve bu konudaki rakamların ne kadar büyüdüğünü göstermek açısından şu rakamı önemsiyorum:

Değerli arkadaşlarım, 2002 yılında, Habur Sınır Kapısında meydana gelen olay sayısı 56 tane ve burada yakalanan eşya miktarı -TL değeri olarak- 1 175 228 000 000 lira.  2003 yılında, 282 tane olay, toplam değer 3 034 529 000 000 lira. 2004 yılında, 507 olay, 5 232 958 000 000 lira.

Bu bize iki şeyi söyleyebilir:

1-       Buradaki görevlilerin görevlerini daha ciddî yaptığını gösterebilir.

2- Kaçakçıların ve sahtecilerin, imkân bulup, bu işleri daha çok yaptığını gösterebilir.

Elimizdeki rakamlar, kaçakçıların ve sahtecilerin bu dönemde daha rahat imkânlar elde ettiğini göstermektedir.

Yine, Şırnak'ta, yetkililerin -bizden istemiş oldukları ve şikâyetlerinden bir tanesi- Gümrük Müsteşarlığının nerede sorunlu eleman varsa tamamını bu bölgeye sürgün olarak gönderdiği, halbuki bu bölgenin Türkiye ekonomisi açısından son derece önemli olduğu, buraya yetkili gelen personelin daha eğitimli ve görevine bağlı insanlar olması hakkında talepleri vardır.

Değerli arkadaşlarım, Habur Sınır Kapısından bahsederken, Irak'la bağlantısı olduğu için şu rakamları da sizlerle paylaşmak istiyorum:

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün konuşmuş olduğumuz ve yapmış olduğumuz toplantılarda verilen ana bilgilerden bir tanesi şudur: "Devletin bilgisi olmadan kuş uçmaz." O zaman, devletin bilgisi olarak kuş buralardan uçuyor. Böyle bir tablo karşımıza geliyor. Bu tablonun süratle düzeltilmesi, ülkemizin inanılırlığı konusundan da önemlidir.

Habur'da yakalanan rakamları az önce size ifade ettim. Savaş sonrası Irak'a 5 000 000 ton petrol sevkıyatı Türk tarafından görünmesine rağmen... Irak tarafı 710 000 ton mazot, 1 280 000 ton benzin, 397 000 ton gaz aldığını belgelemesine rağmen, bizim gönderdiğimizi iddia ettiğimiz petrol miktarı 5 000 000 ton. Arada yaklaşık 2 400 000 ton akaryakıtın nereye gittiğini sormamıza gerek yok. Bu akaryakıt iç piyasada vergisiz olarak, kayıtdışı olarak dağıtılıyor.

Yine, Irak tarafından gelen bilgiye göre, son iki yılda Irak'tan ülkemize 988 000 ton esas yağı, 1 560 000 ton rafine yağı, 1 600 000 ton ham petrol gönderildiği beyan ediliyor. Karşılığında 458 000 000 dolar tahsilat yapıldığı belgeleniyor. Değerli arkadaşlarım, böyle bir belge, maalesef, bizim elimizde, Türk tarafı elinde yok. Konunun ne kadar önemli olduğu ve ne kadar derin ve vahim olduğu bu rakamlardan da karşımıza çıkıyor.

Boru hatlarına da değinmek istiyorum. Boru hatlarından yapılan hırsızlık… Birkısım valiliğin de izin vermesiyle, yaklaşık 250'ye yakın asfalt bitümleme tesisinde damıtılarak, petrol olarak Türkiye'ye sokuluyor ve Türkiye'de batıdan doğuya, kuzeyden güneye bütün benzin istasyonlarında satılabilecek duruma getiriliyor. Bu petrol boru hatlarında meydana gelen hırsızlık 367 tane -az önce değerli milletvekilimiz ifade etti- ve bunlardan sadece 38 tanesi yakalanmış. 2002 yılından önce, üç yıllık ortalaması, petrol boru hatlarından meydana gelen hırsızlık yılda 14 adet, 2002 yılından sonra son üç yılda petrol boru hatlarından meydana gelen hırsızlığın üç yıllık ortalaması yılda 59 adet! Bunu da yetkililerin düşünmesi gereken bir konu olarak görüyorum.

Değerli arkadaşlarım, kurumlararası koordinasyonun son derece önemli olduğunu az önce ifade ettik. Bu koordinasyonun sağlanması için petrolle ilgili konunun, mutlaka ya bir bakanlıkta tamamının teşkil edilmesi lazım ya da bununla ilgili bir bakanlık kurulması lazım. Üretiminden, arama faaliyetlerinden, satımından, vergilendirilmesinden, ithalatından, ihracatından bir alanda bir kişinin sorumlu olması ve bütün yetkilerin orada toplanmasının kaçakçılık ve sahtecilik konusunda bize önemli bir fayda sağlayacağına inanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yapmış olduğumuz çalışmalar esnasında, bize, gittiğimiz illerde konuştuğumuz bürokratlar, valiler, valiliklerin görevlendirdiği şahıslardan ve verilen brifinglerden gerçekten son derece ciddî bir şekilde faydalandık. Bunlardan bir tanesi, bilhassa, Kocaeli Valiliği. Kocaeli Valiliğinin hazırlamış olduğu brifing raporunu incelemeniz bile akaryakıt kaçakçılığının Türkiye'deki boyutunu karşımıza koyar; ama, bazı illerimizde de bu şekilde dosya hazırlanmadığı gibi, yetkililerin komisyon üyelerimizle, komisyon çalışanlarımızla gerektiği şekilde ilgilenmedikleri, bilgi vermedikleri ya da eksik bilgiler verdiklerini de ifade etmemiz yanlış olmayacaktır. Ben, Kocaeli Valiliğine ve görevini yerine getiren diğer valilerimize teşekkür ediyorum.

Kocaeli Valiliğinin hazırlamış olduğu tablodan bazı rakamlar söylemek istiyorum size: Değerli arkadaşlarım, Sahil Güvenlikle ilgili… Gerçekten, Sahil Güvenliğin ülkemizde görev alanı 377 714 kilometrekaredir. Sorumluluk sahasına giren yetkilerini, yürürlükteki mevzuatın vermiş olduğu kapsamda görevini yerine getirmeye çalışıyor, 153 tane su üstü unsuru, 12 tane de hava unsuruyla denetlemeye çalışıyor; fakat, bu rapordan da göreceğimiz gibi, Derince'den gelen bir ihbar üzerine harekete geçen bir polis botunun, saatte 60 deniz mili hız yapabildiği için, Bayramoğlu'ndan başlayarak Yalova sınırına kadar tarayabilmesi en az 6 saati aşmaktadır. Günümüzün teknolojik imkânlarında, cep telefonlarının kullanıldığı bir zamanda bunun da ne kadar problemli bir şey olduğu karşımızdadır.

Değerli arkadaşlarım, vaktim daralıyor, sizin daha fazla vaktinizi almak istemiyorum; fakat, yapmış olduğumuz tespitler esnasında Boğaz'da yaptığımız bir çalışma var. Bir yüzer antrepoda... Görevlilerin görevini yerine getirememesinin bir örneği olarak bunu anlatmak istiyorum. Bir yüzer antrepoda yapmış olduğumuz inceleme sırasında, yüzer antreponun yetkililerinin o sırada başka gemilere mal bastıklarını; fakat, gümrük memurunun burada olmadığını gördük. Biz incelememizi yaptığımız esnada buraya gümrük memuru geldi. Gümrük memurunun ifadesi aynen şu: "Maaşımı almak için karaya çıktım." İncelememiz devam ederken Haramidere gümrüğüne bağlı gümrük yetkililerinin gemiye gelişi, gemiye çıkışı, oradaki davranışları, tutumları, oradaki ifadeleri devleti korumaktan ziyade o gemiyi korumaktan geçiyormuş gibi algılanması, herhalde komisyon üyelerimiz tarafından tespit edilmiştir.

Boğazlarımızdan yılda 50 000 adet gemi geçmektedir. Biz 50 000'e yakın geminin sadece 12 000 tanesine ikmal yapabiliyoruz, diğer gemilere ikmal yapma şansını elde edemiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, 12 000 gemiye ikmal yaptığımız yer, Kumkapı ve Yenikapı açıkları; ama, bunların gümrükleriyle ilgili yapılacak olan işlem Haramidere'de, yani 25 kilometre ileride. Burada gümrük işlerinin tam, sağlıklı yapıldığını ve kontrol edildiğini ifade etmek mümkün değildir. Bununla ilgili ilgililerin taleplerinin bugüne kadar dikkate alınmaması da manidardır.

Değerli arkadaşlarım, her zaman olduğu gibi ve her ortamda olduğu gibi dürüstler zarar görüyor, dürüst esnaf, dürüst ana dağıtım firması zarar görüyor. Her yerde olduğu gibi, gücü gücü yetene. Paranın hukuku durdurur olduğu, gücün hukuku durdurur olduğu bir ortamı, maalesef, burada da yaşıyoruz. Çevreyle ilgili yaşadıklarımızın yanında, ekonomik olarak yaşadığımız sıkıntıları ve problemleri uzun uzun size anlatmaya gerek yok; ama, bu kadar aşikâre olan bir şeyin, herkes tarafından bilinen bir şeyin engellenmemesinin önündeki engeller nedir; bunu da sorgulamakta fayda var.

Devlet dairelerine verilen yüksek ıskontolu her mal, inanın, sıkıntılı ve problemli bir şeydir. Kârı belli olan akaryakıtın, yüzde 4-yüzde 5 civarında bir kâr haddi olan akaryakıtın, yüzde 17-yüzde 18'ler civarında ıskontolu olarak belediyelere ya da diğer devlet teşekküllerine verilmesi, burada bir suiistimalin olduğunun belirtisi ve işaretidir. Ya hileli mazot verilecektir, hileli yakıt verilecektir ya da eksik yakıt verilecektir; bunun başka izah tarzı yoktur.

Toplum, mutlaka bilinçlenmelidir. Bu bilince, bu ülkede yaşayan, otomobil kullanan, yakıt kullanan herkes erişmelidir. Almış olduğumuz her ucuz mazot, almış olduğumuz her ucuz yakıt, bu ülkenin geleceğine konulan bir dinamittir. Çünkü, buradan elde edilen paraların -maalesef, üzülerek ifade ediyorum- mafya güçlerine, çete güçlerine ve bölücü terör örgütüne gittiği de tespit edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, çalıştığımız dört ay boyunca, büyük bir samimiyet ve özveriyle çalıştı komisyonumuz. Komisyonumuzun bütün üyelerine tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Sürenin yetmediğini, raporlama sürecinde ufak tefek bazı problemlerin yaşandığını, kendini dinlemediğimiz bazı bakanların da raporda adının geçtiğini... Ama, dürüstlüklerinden şüphe etmediğimiz bu bakanları, keşke dinleme imkânımız olsaydı, çağırabilseydik, komisyonda dinleyerek adlarını buraya geçirseydik. Bu konuda da üzüntülerimi belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, toparlamak üzereyim; sürem bitti ama.

Değerli arkadaşlarım, dokunulmazlıklar kalkmadıktan sonra, her konuda olduğu gibi, bu konuda da yolsuzluğun…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Sayın Başkan toparlıyorum; teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, burada da yaşanan en büyük problemlerden bir tanesi dokunulmazlıktır. Burada yapılan haksız kazanç, buradaki hileli akaryakıt, buradaki ucuz mazot ve gümrüklerden giren, denizden giren, dağdan giren -nereden girerse girsin- buralardan kazanılan haksız kazancın, siyaset olmadan, siyasetçi olmadan, bürokrat olmadan, bürokrasi olmadan olması mümkün değildir. Bunun önüne geçebilmenin bir tek sebebi vardır; dokunulmazlıklar kalkmalıdır. Dokunulmazlıklar kalkmadan yolsuzluğu bitirmek söz konusu bile olmaz. Dokunulmazlığı kaldırmadan bu konuların üzerine gidiyor olabilmek bir samimiyet işareti değildir. Bu yolsuzluk da bitmeden yoksulluğun bitmesi mümkün değildir.

Ülkemizde 20 000 000'a yakın yoksul, 1 000 000'a yakın aç insan var. Bunların önüne geçilebilmesinin yolu… Senede 4-5 milyar dolarlar civarında burada kaybedilen bir vergi kaybı vardır. Yaklaşık yirmi yirmiüç yıldır da akaryakıt kaçakçılığı ve sahteciliği yapılmaktadır. Buradaki rakam, neredeyse, 60-70 milyar dolarlar civarına gelecektir. Bu rakam bile, bu sektörde çalışan insanlarımızın çektiği sıkıntıyı ve problemi, ülkemizin de içinde bulunduğu sıkıntıları ve problemleri gösterecek rakamlardır.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Yüce Meclisi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Anavatan Partisi Gruba adına, İstanbul Milletvekili Emin Şirin; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EMİN ŞİRİN (İstanbul) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; akaryakıt komisyonu raporu üzerine, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi hürmetle selamlarım.

Bu raporu, bugün tartıştığımız bu raporu ben yazın okudum; rapor çıkalı aylar oldu. Bizim bu dönemimiz başlayalı da 1 100 gün oldu, üç seneyi tamamladık. Çok merak ediyorum: Bu konu, hakikaten, bu kadar mühim bir konu idiyse, biz, 1 100 gün ne bekledik, üç seneyi niye bekledik?! Bunun sebeplerini de, şimdi, size, teker teker anlatacağım. Ciddî bir şekilde bir konuya eğilmek isteyen bir hükümetin veya Meclisin, konuyu neden bu kadar geciktirdiğini, konuyu neden bu kadar dikkatsiz ele aldığını da fevkalade merak ediyorum. Bu kadar, milyarlarca, eksik olan bir şeye sıra bir ayda da gelirdi. Anlatacağım şimdi size; sıranın gelmediğini de size ispat edeceğim belgelerle.

Bu rapor, dikkatle okunduğu zaman, konuyu bilen insanların, müfettişlerin, aşağı yukarı en fazla onbeş günde yazabilecekleri bir rapor; bu kadar gezmeye filan da ihtiyaç yoktu. Konuyu bilen insanlar, akaryakıt işinin içinde olan insanlar, buradaki bilgileri on onbeş günde toparlarlardı. Rapor, daha ziyade Güneydoğu Anadoluya ve doğuya ağırlık veren, batı kısmına da fazla ağırlık vermeden, neticeleri bağlayan bir rapor halinde. Türkiye'deki akaryakıt tüketiminin yüzde 40-45'i Marmara Bölgesinde, İstanbul ve Marmara Bölgesinde. Zira, ekonomi ona göre yürüyor. Buna mukabil, biz, o civarda yapılan kaçakçılığı bu raporun içinde çok fazla  bulamıyoruz.

Bu kaçakçılık meselesine eğildiğimiz zaman, bu kaçakçılığı alakadar eden bakanlıklar neler diye baktığınızda, Kürşad Tüzmen'in Bakanlığını alakadar ediyor, Bakan burada yok; Enerji Bakanını alâkadar ediyor, Bakan burada yok. Bu iki Bakanın haricinde, Çevre Bakanımızı burada görüyoruz. Doğrudur, Çevre Bakanlığını da sağlık bakımından alakadar ediyor; ama, Kürşad Tüzmen'i, Enerji Bakanını, Maliye Bakanını bu kadar alâkadar eden bir konuda, kendilerinin burada olmamasını, hakikaten, çok garip karşılıyorum. Bu konu bu kadar mühimse, bakanlar niye burada değiller?!

Şimdi, bu rapor yaz aylarında çıktı; haziran ayında çıktı. Ben, dağıtılmadan evvel okudum. Temmuz ayında da -alakadar olanlara bilgi vermek isterim- Maliye Bakanlığına, Başbakana -Başbakanımıza- ve özellikle Sayın Kürşad Tüzmen'e yazı yazdım. Buradaki önerileri, raporda bu öneriler var, bunun hakkında ne tedbir almak istiyorsunuz, düşünüyorsunuz diye sordum. cevap geldi, sıfır. Bu konu bu kadar ciddîyse, bu önerileri ben, bir bilgi edinme formu veya soru önergesi şeklinde intikal ettiriyorsam, neden bunların cevabı bugüne kadar alınmadı, neden bu tedbirler bugüne kadar yok?!.

Bir başka konuya daha gelmek istiyorum: Marker meselesi; Enerji Piyasası Denetleme Kurulumuzu alakadar ediyor. Enerji Piyasası Denetleme Kurulu, bu marker ihalesini, söz vermesine rağmen -tekrar ediyorum, 1 000 gündür buradayız, üç senemizi doldurduk- bu ihaleyi yapamadı, yapmadı. Bu ihaleden de netice alınamayacağını buradan size anlatmak isterim. İhaleyi, konuyu hiç bilmeyen bir İsrailli firma şu anda almış görünüyor; imalatçı değil ve çok büyük bir ihtimalle -buradan, Enerji Piyasası Denetleme Kurulunun da dikkatine getirmek isterim- çok büyük bir ihtimalle, maliyetin çok altında verdiği fiyatla aldığı bu ihaleyi, teminat mektubunu yakmak suretiyle yerine getirmeyecek; zira, şu anda menfaatı, bu ihalenin yapılması değil, yapılmaması. Konu bir sene daha gecikecek.

Siz de takdir edersiniz ki, hükümetimiz, bakanlıklarımız, bu konuyu tanzim etmesi gereken birimler, süratli bir şekilde, belki, Enerji Piyasası Denetleme Kuruluna yetki vermek suretiyle, bu alımı da süratle gerçekleştirmek imkânı olabilirdi ve bu iş süratle yapılabilirdi.

Kürşad Tüzmen'in dikkatini çekmek istiyorum, burada yok; ancak, nereye baksanız, her sayfada Kürşad Tüzmen'in ihmali var, her sayfada var. Gümrükler onun kontrolünde; ne yapacaksınız diye soruyorum "hiçbir şey yapamayız; biz, ancak denetlemeyi şöyle böyle yapıyoruz" diyor "ancak numuneleme usulünden denetleme yapabiliyoruz" diyor. Bu olur mu; böyle bir cevap verilebilir mi?! Üç senedir böyle bir mesuliyetsiz davranış olması imkânı var mıdır?! Transit meselesini soruyoruz… Burada Kürşad Tüzmen'e sorulmuş bir soru daha var; Ufuk kardeşimiz bilgi verdi Irak'la ilgili olarak; o, doğudan yapılan bir kaçakçılığın parçası; batıdan yapılan kaçakçılık için, size söyleyeyim, bu mallar, böyle, batıda, tenekelerle falan satılmıyor, benzin istasyonlarında satılıyor, sisteme giriyor. Sistem kim; 4-5 tane büyük firma. Bu 4-5 büyük firma aynı zamanda ithalatçı firmalar ve nedense, TÜPRAŞ'tan malı, benzini veya motorini aynı fiyattan almaları mümkün iken, nedense, 1-2-3 dolar daha pahalı olmasına rağmen ithal etmeyi tercih ediyorlar; bu, merak uyandıran bir husus değil mi?! O zaman, bu merak uyandıran hususa baktığınız zaman ortaya çok enteresan bir şey çıkıyor. Malı getiren geminin yükleme limanındaki konşimentosuna baktığınız zaman, bir örnek olarak veriyorum, gemi 10 000 tonluk bir gemi; yüklerken 10 000 ton yüklemiş, boşaltma limanındaki boşaltma miktarı 5 000 ton. 5 000 ton -bazı yerlerde ufak, kısa kısa bahsedildiği gibi- ya paralel bir hattan veya da gümrük suiistimali yapılarak boşaltılıyor. Bunlar boşaltıldıktan sonra tankerlere yükleniyor. Ben burada İçişleri Bakanını da görmek isterdim; çünkü, bunun her satırında jandarma ve polisin ihmali var gümrükle beraber.

Şimdi, tasavvur buyurun; mazotun ve benzinin yüzde 50'si Marmara Bölgesinde tüketiliyor ise ve bu malın Habur'dan girdiği düşünülüyor ise -günde 1 000 tankerden bahsediyoruz miktar olarak- bu 1 000 tanker İstanbul'a kadar, İzmit'e kadar nasıl gelir, bunlar nerede boşalır, bunlar hangi büyük şirketin depolarına girer, hangi büyük şirketin depolarından pazarlanır? Tekrar ediyorum, Türkiye'deki mazotun ve benzinin yüzde 45'ini-50'sini tüketen İstanbul, Kocaeli, Marmara Bölgesinde hiçbir şekilde tankerlerle veya bidonlarla mazot satışı yok; sisteme giriyor bu mal.

Burada yaptığım tenkitleri, lütfen, yapıcı manada değerlendirmenizi rica edeceğim; çünkü, bu, Türkiye'nin çok önemli, kanayan bir yarası. Sonunda, herkes, çiftçimizden dolmuş şoförüne kadar, pahalı mazotu biraz da bu yüzden alıyor. Bugün dünyanın en pahalı benzinini, en pahalı mazotunu kullanıyoruz. Bunun fiyatının düşürülebilmesi veya makul hale gelebilmesinin çarelerinden bir tanesi de bu kaçakçılığın önlenmesi.

Sizden bir ricam var, hükümetten ciddî bir ricam var. Bugün sadece Çevre Bakanının buraya gelmesi, 1 100 gün geçtikten sonra seçimlerden, hükümetin bu konuya gerekli ağırlığı verdiği kanaatini bende uyandırmıyor. Bunu, bir memleket meselesi olarak ele almamız lazım ve hükümetin bu konuyu hakikaten gündemine alması lazım, bir koordinasyon kurması lazım. Burada İçişleri Bakanlığı lazım, burada jandarma lazım, burada her şeyden evvel burada mutlaka görmek istediğimiz Kürşad Tüzmen lazım; her satırda Kürşad Tüzmen var. Bunu ihmal etmeden bu işleri yapması gerekiyor. Enerji Bakanı lazım, Enerji Piyasası Denetleme Kurulunun mensuplarını burada görmemiz lazım. Ben, bu görüşmeyi neredeyse yapılmamış addediyorum. Burada bir sohbet yapıyoruz, konuyu bilen arkadaşların çok rahatlıkla aralarında konuşabileceği konuları konuşuyoruz; ancak, buradan bir netice çıkacağı kanaatinde de değilim. Neden değilim; burada komisyonumuzun bugün görüştüğü, on sayfayı geçen, her biri de gayet akıllı ve dikkatli konuları size tekrar söylüyorum; Başbakanımız kanalıyla ilgili bütün birimlere dağıttım, burada. Gelen cevaplar mazeret üretiyor; bir tanesi ben bu işi yapacağım dememiş. Bu, bir hükümet meselesi haline geldi, bir memleket meselesi haline geldi, ciddî bir ekonomik sorun haline geldi. Bunu, hükümetin, belki bir devlet bakanımızı veya başbakan yardımcısını koordinatör bakan olarak atayarak, Kürşad Tüzmen'iyle, İçişleri Bakanlığıyla, jandarmasıyla, polisiyle, Enerji Piyasası Denetleme Kurulu yetkilileriyle bir araya getirmek suretiyle, inanın, meram edilirse onbeş yirmi günde bitirilir.

Bir şey daha söyleyeyim size: Bu kaçakçılık -hep şeyden bahsedilir- medyanın da çok işlediği bir konu; vergi yükselince kaçakçılık çok olur derler. Doğrudur; ancak, bu, o kadar da kolay olmaz. Niçin derseniz, sigara kaçakçılığından bir örnek vereyim. Dünyada sigarayı iki üç firma üretir; Reynolds üretir, Philip Morris üretir, Japon-Amerikan Tobacco üretir ve ben, İsviçre'deki günlerimde muhatap olduğum hadiselerden biliyorum; kaçak malı da ana şirketler organize ederler; yani, siz, bir konteyner Marlboro almaya kalkarsanız, merkezin haberi olmadan bir konteyner kaçak Marlboro'yu bulamazsınız. Bu adamları çağırıp da gerektiği şekilde konuşursanız, bu kaçakçılık zıp diye durur.

Tekrar Marmara Bölgesine döneceğim.  Petrol Ofisi… Hakkında ihbarlar olmasına rağmen Petrol Ofisinin burada, bildirdim "incelemeye gerek görülmemiştir" cevabı geldi Kürşad Tüzmen'den. Tutanaklara geçsin diye söylüyorum; burada var. Bunun yanında Shell, bunun yanında BP, bunun yanında bir iki TOTAL, üç dört tane firma.

Şimdi, bu firmaların her biri, elektronik aygıtlarla, benzin istasyonlarına giren mazotu ve benzini kontrol altında tutuyorlar. Bu firmaların bilgisi olmadan, kaçak mazot veya benzinin tüketiciye intikal etmesine imkân var mı?! Neden bunlarla görüşülmedi? Neden bunlar yok?

Şimdi, Güneydoğu Anadolu'daki bazı şeyleri mazur görmenin imkânı var. Benim bugün konuşacağımı, bu konu hakkında konuşacağımı duyan arkadaşlarımdan biri, Van'dan bir örnek verdi. Dediler ki, Van ile Bitlis sınır. Van'da mazot, sınır ticaretiyle geldiği için 800 000 lira; dağı geçiyoruz, dağın öbür tarafı Bitlis, 2 000 000 lira.

Şimdi, oranın ekonomik şartlarını da dikkate aldığınız takdirde, insan "aman bu kaçakçıyı yakalayalım da, dağın öbür tarafında ekin ekecek çiftçi kaçak mazot aldıysa, bunu hapse atalım" diyemiyor. Doğrusunu isterseniz, ben, bunu diyemiyorum; ama, büyük şehirlerde transit ticarette yakıtın içine biyodizel karıştırarak bunu yapanlarda, solvent ithalatında -ki, solvent ithalatının da yüzde 80'i yine İzmit ve İstanbul'dan yapılıyor- bunların sisteme sokulması, büyük şirketlerin bilgisi dahilinde olmadan kabil değil.

Solventi size anlatayım. Bu solventi yakıta katacaksanız, bunu belirli şartlarda, belirli tankların içinde yapmanız lazım. Bu, tüketiciye benzin verilirken, bir taraftan benzin, bir taraftan solvent diye verilebilecek bir şey değil. Bu, yakıt tanklarının içinde karıştırılacak bir mamul. Bunu, benzin istasyonlarını her dakika murakabe eden büyük şirketlerin bilmeden yapılmasına imkân var mı?!

Şimdi, hükümetimize, lütfen, buradan teklif ediyorum ve lütfen, bunları bir tenkit değil, bir teklif olarak alın; mutlaka bir koordinatör bakanlığın altında bu raporun bulgularını dikkate alın. Bu raporun eksik kalan kısımlarını da bilgili insanlarla süratle toparlayın ve bu raporda olmayan kısımları, yani, büyük şirketlerin, dağıtım şirketlerinin bu konudaki dahlini bu konuya intikal ettirin. O takdirde, bir iki ay içinde bunu halledersiniz, hallederiz; çünkü, halletme iradesini gördüğümüz takdirde, bakanlarımızın ilgisini gördüğümüz takdirde, hükümetin de bu konuya hakikaten angaje olduğunu gördüğümüz takdirde, bizim bütün desteğimiz de sizin yanınızda olacak.

Komisyona da yaptığı çalışmalardan dolayı teşekkür ediyorum ve tebrik ediyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Sedat Pekel.

Buyurun Sayın Pekel. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

SEDAT PEKEL (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 978 sıra sayılı akaryakıt kaçakçılığı araştırma komisyonu raporu üzerine şahsım adına söz aldım; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz konu, benden önce konuşan arkadaşlarımın da söz ettiği gibi, son derece önemlidir. Türkiye'de akaryakıt kaçakçılığı, başta ülke ekonomisini kemiren, ülkemizin doğal kaynaklarını, çevre ve insan sağlığını büyük ölçüde tehdit eden, acilen çözümlenmesi gerekli önemli bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.

Akaryakıt sektöründe uzun yıllardır önemli ölçüde vergi kayıplarına, çevre, sağlık ve güvenlik sorunlarına neden olan akaryakıt kaçakçılığı konusunun ekonomik ve sosyal boyutlarının araştırılması için dört ay boyunca yoğun  bir şekilde yerinde inceleme ve tespitlerde bulunmak, çok sayıda kişiyi dinlemek suretiyle çalışılmış, sonuç olarak hayal edilemeyecek boyutta bir kaçakçılıkla karşılaşılmıştır. Yoğun bir tempoyla çalışmalara katılan başta komisyon başkan ve üyesi milletvekili arkadaşlarımıza, değerli uzmanlarımıza ve bürokratlarımıza huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Bu konuyu, Türkiye'nin bir sorunu olarak 2 Aralık 2004 tarihinde gündemdışı yaptığım konuşmamla Meclis gündemine taşımış ve ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmiştim. Bu tarihten iki ay sonra, araştırma komisyonunun kurularak çalışmalara başlaması beni gerçekten memnun etmiştir. Bu rapor sonuçlarına göre alınacak her türlü önlemler, yapılacak titiz çalışmalar ve alınacak olumlu sonuçlar beni daha da memnun edecektir.

Sayın milletvekilleri, komisyonumuzun hazırladığı ve sizlere dağıtılan rapor incelendiğinde ayrıntılarıyla nasıl bir kaçakçılıkla karşı karşıya olduğumuzu göreceksiniz. Özellikle akaryakıt ürünleri üzerinden alınan vergilerin yüksek olması, coğrafî konum itibariyle ülkemizin yaklaşık 8 300 kilometre uzunluğunda bir sahil şeridine sahip olması ve bu nedenle kolluk kuvvetleri tarafından tam anlamıyla bir denetimin yapılmasının zor olması, kara sınırlarımızın maalesef çok iyi kontrol edilememesi, komşu ülkelerin dünyanın önde gelen petrol üreticisi ülkeler olması ve bu ülkelerde akaryakıt ürünlerinin perakende satış fiyatlarının Türkiye'yle kıyaslanamayacak derecede düşük olması, Türkiye'de akaryakıt kaçakçılığı yapılmasını cazip kılan nedenlerin başında gelmektedir.

Bu kadar büyük miktarlarda bir kaçakçılığın kolaylıkla yapılıyor olması nedeniyle, son yıllarda akaryakıt kaçakçılığı, özellikle terör örgütlerinin vazgeçilmez bir finansman kaynağı olmuştur. Yıllardır mücadele ettiğimiz ve binlerce şehit verdiğimiz bir konuda, terör örgütleriyle mücadelede, askerî mücadelenin yanı sıra malî mücadelenin de son derece önemli bir yöntem olduğunu tekrar hatırlatmakta yarar görüyorum.

Değerli milletvekilleri, raporda, akaryakıt kaçakçılığı konusunda insanların hangi yöntemlere başvurdukları ve sonuçların neler olduğu detaylarıyla anlatılmaktadır. Daha önceki konuşmacı arkadaşlarımın da sözünü ettiği gibi, çeşitli yöntemlerle yurda kaçak olan giren ve komisyonumuzun çalışmaları sırasında tespit ettiği miktar 7 814 121 888 litredir. Bu da bugünkü ABD kuruyla yaklaşık 8 milyar dolar civarında bir vergi kaybı anlamına gelmektedir. Bu miktar, çok ciddî bir miktardır.

Hatırlarsanız, milyar dolarlar üzerine bu kürsüden çok tartışmalar yaptık. Meclisimizde kabul edilmeyen 1 Mart tezkeresinden sonra Dubai'de, ABD ile Türkiye arasında, Irak konusunda ABD Hükümetiyle işbirliği yapılması ve Kuzey Irak'a asker gönderilmemesi koşulları karşılığında 8,5 milyar dolarlık kredi anlaşması imzalandı. Sözü edilen kredi alınmamış da olsa, onur kırıcı bir anlaşmayı yapmak yerine, sadece akaryakıt kaçakçılığını önleyerek 8 milyar dolara sahip olmak, hiç şüphesiz daha doğru ve akılcı bir yaklaşım olacaktı.

Bunun yanında, yıllardır 2-3 milyar dolar finansman veya kredi alabilmek için IMF ve Dünya Bankasının dayatmaları sonucu oluşturulan politikalar işçimizi, memurumuzu, esnafımızı, çiftçimizi, asgarî ücretle geçinen milyonlarca insanımızı mağdur etmekte, ezmektedir. Devletin dışarıdan gelecek ve bir gün geri ödenmesi zorunlu olan kaynaklar yerine, elinin altında bulunan ve yetkisini kullanarak rahatlıkla sahip olacağı sağlam kaynaklara yönelmesi gerekmektedir. Dünya Bankası, IMF ya da ABD dayatmalı politikalar üretmek yerine, akaryakıt kaçakçılığı gerçeğinde de görüldüğü gibi kaçakçılığın her türünün önüne geçecek önlemlerin mutlaka ve acilen alınması gerekmektedir. Akaryakıt kaçakçılığının önlenmesiyle, akaryakıt fiyatlarının ve vergilerin makul düzeylerde kalmasına neden olacak, halkımız ve çok yoğun bir şekilde akaryakıttan yararlanan insanlarımız da rahat nefes alabileceklerdir.

Değerli milletvekilleri, raporda yer alan veriler, özellikle AKP Hükümetinin iktidarda olduğu son iki yılı kapsamaktadır. Bu nedenledir ki, AKP Hükümetinin iktidar olduğu dönemden önce de var olan, ülke ekonomisini büyük ölçüde zarara uğratan akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili yapılan bu araştırmanın son derece büyük önemi vardır. Bu çalışma, raflarda tozlanmaya bırakılamayacak kadar önemli bir konuyu içermektedir. Bu rapor, AKP'nin kararlı bir iradeyle üzerine gitmesi gereken bir konunun raporudur.

Komisyon çalışmaları sırasında, bazı eski bakanlar hakkında, görevini suiistimal, kişi ve firmalara çıkar sağlamak suçlamasıyla Meclis soruşturması açılması talep edilmiştir. Burada dikkat çeken durum, raporda açık olarak belirtilmemesine karşın, dönemin Dış Ticaret Müsteşarı, şimdi dış ticaret ve gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen hakkında da aynı iddiayla kovuşturma talep edilmesidir. İktidar Partisinin çoğunlukta olduğu bir komisyon tarafından, iktidarın bir bakanı hakkında görevlerini suiistimal ile kişi ve firmalara çıkar sağlamak suçlamalarıyla soruşturma yapılmasının talep edilmesi, üzerinde değerlendirme yapmaya değer bir durumdur.

Ayrıca, eski bakanlar suçlanırken, son iki yılda Irak'a yapılan akaryakıt ticaretinde ortaya çıkan Türkiye'nin yıllık tüketiminin yüzde 15'i, 5 000 000 ton olan kaçakçılığın sorumluları hakkında herhangi bir öneri ve önlem getirilmemesi de ayrıca dikkati çeken bir başka husustur. Bu dönemin siyasî ve bürokratik sorumluları açığa çıkarılarak haklarında siyasî ve cezaî sorumluluk getirilmesi üzerinde mutlaka çalışma yapılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, komisyonumuzun hazırladığı raporda, akaryakıtta kaçakçılıkla mücadele için kamu kurumlarının yapması gereken işlemler bazında, akaryakıt kaçakçılığı yaptıkları şüphesi olan gerçek ve tüzelkişilerin isimleri ve bunlarla ilgili nelerin, hangi kurumlar vasıtasıyla yapılması gerektiği ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Bu nedenle, Meclis Başkanlığının, araştırma komisyonumuz raporunda belirtilen öneri ve yapılması gereken soruşturmalar ile alınması gereken diğer tedbirleri bir an önce ilgili bakanlıklara bildirmesi ve ayrıca, sonuçlarını da takip etmesi gerekmektedir.

Bununla birlikte, akaryakıt kaçakçılığıyla mücadelenin tek elden, bir bütün olarak yapılamaması, kolluk güçlerimizin ayrı ayrı güçler gibi çalışması, akaryakıt kaçakçılığıyla mücadeleyi zaafa uğratmaktadır. Bu zafiyetin önüne geçebilecek bir koordinasyonun oluşturulması zorunluluğu doğmaktadır. Mücadeleci birimlerin üçünün İçişleri Bakanlığına bağlı olmasına ve Bakanlığın yasal olarak koordinasyonu sağlama yetki ve sorumluluğu bulunmasına karşın, özellikle akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili mücadelede etkinliğin sağlanamadığı, yapılan projeksiyonlar ve tahminler karşısında, belirtilen kurumların suçu önleme ve yakalama fonksiyonlarının yetersizliği ve buna bağlı olarak etkisizliği raporda dikkati çeken değerlendirmeler arasında yer almaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

SEDAT PEKEL (Devamla) - Tabiî Başkanım.

Akaryakıt kaçakçılığının hem nedenlerinden birisi hem de aynı zamanda bir sonucu olan akaryakıt kaçakçılığının yurt içinde değerlendirilmesi sürecinde piyasa denetim ve gözetiminin olmaması veya bugüne kadar yeterince yapılamaması da kaçak akaryakıtla mücadelede önemli bir sorun olarak ortada durmaktadır.

Maliye Bakanlığının başlattığı akaryakıt kaçakçılığıyla mücadelede ciddî bir çalışma olarak akaryakıt istasyonlarına yazarkasa uygulaması getirilmesi önemli bir adımdır; ancak, yeterli değildir. Bu sistemin Türkiye genelinde kurulması, en iyi tahminlere göre iki yılı bulacaktır. Bu nedenle, Bakanlığın, istasyon sahipleriyle, uygulanabilir çözüm, çare üreterek bu konuyu acilen çözmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, CHP olarak, akaryakıt kaçakçılığıyla mücadelede önemli bir adım olarak gördüğümüz bu komisyon raporunun, AKP Hükümetinin yetkili organlarınca iyi değerlendirileceğini, hükümetin, başta akaryakıt sektörünü derinden etkileyen ve ekonomiye darbe vuran akaryakıt kaçakçılığı sorununa ivedi ve kalıcı çözümler üreteceğini ümit ediyoruz.

CHP olarak, akaryakıt kaçakçılığının önlenmesi konusunda hazırlanacak tüm yasal düzenlemelere açıkça destek vereceğimizi ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Meclis Araştırması Komisyonu Başkanı, Bitlis Milletvekili Vahit Kiler.

Buyurun Sayın Kiler. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

 (10/238) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, şahsım ve komisyon üyesi arkadaşlarım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabiî, benden önceki bütün konuşmacı arkadaşlarıma huzurlarınızda teşekkür ediyorum, detaylı bir şekilde, konuya hâkim bir şekilde konuyu anlattılar. Ben de, konuya biraz daha farklı bir açıdan, biraz daha rakamsal ve olmuş olaylar açısından bakarak sizleri bilgilendireceğim.

Akaryakıt kaçakçılığının ekonomiye, çevre ve insan sağlığına verdiği zararları araştırma komisyonu, geçen yasama yılının sonunda incelemelerini bitirmiş ve raporunu Yüce Meclise teslim etmişti. Komisyonumuz, dört ay içinde yaklaşık 800 saat çalışmış, 17 ayrı toplantıda, 57 kamu kurum ve kuruluşu ile özel şirket yetkilisi ve konuyla ilgili sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ile bu konuda bilgi sahibi kişilerin birikimlerine başvurmuştur. Komisyonumuz, Mersin, İstanbul, Kocaeli, Habur, Van, Başkale, İzmir, Trabzon, Rize, Hopa ve Batum'da yerinde incelemelerde bulunmuştur. Buralar, özellikle Türkiye'deki akaryakıt kaçakçılığının büyük çoğunlukta yapıldığı yerler olarak bilindiğinden, bize gelen bilgiler ve belgelerle bu illeri tercih ettik. Bununla ilgili yaklaşık dünyanın çeyreğiyle yazıştık; 52 ülkeyle, biz, yazışma yaptık. Derlenen bilgileri yaklaşık 60 000 sayfada toparladık. Tabiî ki, öncelikle yerinde yapılan gözlemlerin sonucunda oluşturduğumuz bilgiler kolilendi, klasörlendi komisyonumuzun arşivine kaldırıldı. Bu arada, Dışişleri Bakanlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Maliye, Sahil Güvenlik, Interpol ve diğer kurumlardan gelen bilgiler de bu raporda değerlendirildi.

Komisyonumuzun CHP'li ve AK Partili mensuplarının, ülke ekonomisi, millî menfaatlar ve ülke güvenliğine dayanan böylesine spesifik bir konuda uyumlu ve duyarlı bir çalışmaya ortak olmaları, ayrıca, takdire şayan bir durumdur. Bu vesileyle, ben, tüm komisyon üyesi arkadaşlarıma, komisyon memurlarına, uzman arkadaşlarıma, AK Parti Grubumuza ve Grup Başkanvekillerimize, huzurlarınızda,  teşekkür ve şükranlarımızı sunuyorum. En büyük teşekkürü de, huzurlarınızda, Sayın Başbakanımıza yapmak istiyorum; çünkü, komisyon çalışmaları boyunca hakikaten bizi cesaretlendiren ve bizi yüreklendiren talimatlarıyla -işin ucu kime giderse gitsin, işin ucu kime dokunursa dokunsun üzerine gidin talimatıyla- ondan cesaret aldık ve çalıştık. Ben, şükranlarımı, saygılarımı sunuyorum.

Tabiî, öncelikle, biz, böyle bir komisyonu neden kurduk, böyle bir önergeyi neden verdik, onu da paylaşmak istiyorum. 1996 ve 2003 yılları arasında yapılan bir araştırma vardı "Türkiye'de araç sayısı ile araç sayısına paralel artması gereken akaryakıt bir mi değil mi" diye böyle bir araştırma yapılmıştı. Maalesef, bu incelemeye, araştırmaya baktığımızda, 1996-2003 arasında otomobil sayısındaki artış yüzde 45 iken, buna paralel olması gereken benzin satışındaki artış sadece yüzde 9 olarak kalmıştı. Yine, ağır vasıta -kamyon, otobüs gibi- araçlarda artış oranına baktık yüzde 63 -1996 ve 2003 yılları arasından bahsediyorum- buna paralel olması gereken motorin satışındaki artış da yüzde 12'lerde kalmıştı.

Tabiî, buradan biz yola çıkarak, araştırmamıza başladık. Ben inanıyorum ki, şimdi, bütün arkadaşlarım, peki, öyle de, bu işi kimler yapıyor, yani -deminden beri arkadaşlarımız konuşuyor- bu işi nasıl yapıyorlar, bu işi nerede yapıyorlar?.. Benim, özellikle bu çerçeveden ele alarak sizleri bilgilendirmem gerekecek, buna inanıyorum; çünkü, diğer bilgileri arkadaşlarım verdiler.

Öncelikle, ben sonunu alacağım, bu işte akaryakıt kaçakçılığı nasıl yapılıyor? Biz bunu beş ana başlıkta topladık.

Birincisi, çift fatura ve konşimentoyla beyan harici getirilen akaryakıtın dağıtım şirketlerinin antrepolarına konulması sistemiydi.

İkinci olarak, kullanım amacına göre farklı ÖTV'ye tabi boya ve kimya sanayiinde kullanılmak üzere değişik adlar altında ithal edilen kimyasalların amacı dışında kullanılmak suretiyle akaryakıta katılarak piyasaya verilmesi.

Tabiî, burada, ekonomik boyutunun haricinde bir de insan sağlığı söz konusu. Buradaki maddelerin çoğunu da… Biz, komisyon boyunca çalışmalarımızda, solvent, baz yağı, white sprit gibi ürünlerde bu işlerin çok yapıldığını gördük, tespit ettik.

Üçüncü olarak, dahilî kabotaj kapsamında yapılan sevkiyatlar sırasında açık denizden alınarak dağıtım şirketlerinin antrepolarına gümrüksüz olarak sokulması.

Yine, dördüncü olarak, karayoluyla yapılan transit sevkiyatında, araç yükünün değişik biçimlerde yurt içinde bırakılması gibi.

Beşinci olarak, sınır ticareti kapsamında yapılan kaçakçılık.

Tabiî, bu, yapılış biçimleri. Bir de, ikinci olarak ele alacağımız, akaryakıt kaçakçılığı daha çok nerelerde yapılıyor? Eminim ki, hem arkadaşlarımızı, hem kamuoyunu daha çok ilgilendiren konu bu, nerelerde yapılıyor?

Biz, yıllardan bu yana… Ben, hangi arkadaşıma sorarsam sorayım, ilk alacağım cevap, akaryakıt kaçakçılığı denince, doğu ve güneydoğu. İnsanların birinci olarak aklına gelen hemen, akaryakıt kaçakçılığı doğuda yapılıyor, Van'da yapılıyor. Çünkü, olay sayısına baktığınız zaman da, Türkiye'deki toplam yakalanan sayısına eşit Van'da yakalanmış; ama, miktarsal bazda baktığımız zaman, değerli arkadaşlar, biz, madalyonun gerçek yüzünü gördük.

MEHMET KARTAL (Van) - Devede kulak!..

(10/238) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Evet, o bölgede yapılan, devede kulak.

Yüzde 90'ı denizlerden ve dağıtım şirketleri tarafından -bakın, bunun altını kalın çiziyorum- Irak'a transit amacıyla yapılan kaçakçılık şekli bu. Yüzde 10'unun da, evet, doğu, güneydoğuda, affedersiniz, hayvan sırtında 70 kilogramlık bidonlarda veya sınır ihlalleri yoluyla yapıldığının tamamını, evraka dayalı olarak biz tespit ettik.

MEHMET KARTAL (Van) - Mal mübadelesiyle; yani, burada, bisküvi gönderiyor, yağ gönderiyor…

(10/238) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Bakınız, biz, yazı turayla birilerini suçlamadık. Bizim raporumuzun tamamı evraka dayalı; yurt dışından aldığımız bilgiler, gümrüklerden aldığımız bilgiler, Emniyetten aldığımız bilgiler, soruşturma konuları, tamamen bu konularla ilgili ve raporumuzda yer verdik.

Ben, rakamlara girmeden önce, Komisyonumuzda özellikle resmî kurum ve sivil toplum örgütlerini dinlerken, dikkatimizi çeken çok önemli, bizi, hakikaten, hem üzen hem düşündüren noktalar olmuştu. Özellikle Batman'da, boru hattı üzerine yapılan evler -özellikle bir açıdan kamuoyuna da yansıdı, basına da yansıdı- çok dikkatimizi çekmişti. Bize, Komisyonda, bunu bilgisayar ortamında izlettiler. Yakalanan düzeneklerin nasıl yapıldığını, geceleyin, o evlerin altında yapılan tünellerle, çok iyi düzeneklerle koca koca vanaların bağlandığı… Tahmin ediyorum ki, 10 dakikada kamyonunun deposunun dolacağı şekilde düzeneklerle, boru hatlarına direkt, BOTAŞ'ın boru hattına direkt bağlantı yaparak kaçakçılık yapmışlar. Ne yazık ki, biz, bu miktarı, çok uğraşmamıza rağmen, BOTAŞ yetkililerinden alamadık. Çok soru sormamıza rağmen, gerçek anlamda, sizin, yıllık, burada, BOTAŞ boru hattındaki kaybınız nedir dediğimiz zaman, bize gerçek bir rakam verilemedi.

EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Siz, o zaman, hükümet değilsiniz!

(10/238) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Yine, bizi en çok düşündüren, özellikle Komisyonumuzu düşündüren, daha çok İzmit Körfez noktalarında yapılmış olan, asıl boya ve kimya sanayiinde kullanılması gerekirken, kapasite raporu alınarak verilmesi gereken izinlerin hiç kapasite raporu alınmadan veya kapasite raporu veren kurumların incelemeden kapasite raporu verdiği, boş tarlaya fabrika varmış gibi, bir boya kimya tesisi varmış gibi kapasite raporu düzenlendiği ve bu düzenlemeyle, kaçakçıların, gidip, binlerce ton baz yağı, solvent ithal ettikleri, ne yazık ki, bunun da bizim araçlarımızda kullandırılarak hem çevre sağlığına hem aracın motoruna hem ekonomimize hem ülkemize ciddî miktarda zararını tespit ettik. Tabiî, buradaki rakamlar da çok ciddî boyutta, önemsenecek boyutta rakamlar.

Değerli arkadaşlarım, ben, özellikle bundan sonraki bölümümde, yaşanmış ve miktarsal olarak tespit edilmiş rakamlar ve bunlar hakkında suç duyurusunda bulunulacak insanlarla ilgili bizim Komisyonumuzda yer verdiğimiz olaylara değinmek istiyorum ve sizleri bilgilendirmek istiyorum: TPIC, bildiğini üzere TPAO'ya bağlı bir şirket. TPIC'in hampetrol ithalatı sırasında, özellikle Irak'tan hampetrol yapıldığı dönemde TÜPRAŞ'a vermiş olduğu rakamlar arasında ciddî miktarsal kayıplar söz konusuydu; tespit ettik. Burada 84 000 ton hampetrolün uçtuğunu gördük. Bize yapılan açıklamaların yeterli olmadığını, bu arkadaşlarımıza 84 000 ton hampetrolün nereye gittiğini sorduğumuzda, gerçek anlamda bir tatmin edici ifade alamadık. Bundan dolayı, biz, gerekli yetkili kurumları devreye soktuk. Bununla ilgili Enerji Bakanlığı Teftiş Kurulunu, biz, raporumuzda göreve davet ediyoruz. Enerji Bakanlığı Teftiş Kurulu, TPIC'in 84 000 ton çıkan farkını araştırıp, inşallah, bizleri bilgilendirecek.

Yine, TÜPRAŞ'ın sınır ticareti kapsamında hampetrol alımında uğradığı bir zarar var. 1998-2003 yılları arasında Irak'tan hampetrol yapılırken 4 ayrı firma üzerinden hampetrol ithalatı yapılmış. Ne yazık ki, burada -tabiî daha sonra değineceğimiz- özellikle kamu kuruluşları dururken özel firmalar aracılığıyla yapılmış. Bunlardan da özellikle birine… Değerli milletvekili arkadaşlarımdan kimse firma ismi, kurum ismi belirtmedi; ama, ben, burada, bu raporun her damlasında hepimizin teri olduğu için açıklamakta hiçbir beis görmüyorum. Özellikle Güneydoğu Umut Petrolle sağlanan taşımada 85 sentlik bir bedel söz konusu. Burada TÜPRAŞ 8 920 000 dolar tutarında bir zarar etmiş. Biz, burada da, yine, hem Enerji Bakanlığı Teftiş Kurulunca, Başbakanlık Teftiş Kurulunca incelenmesini, buradaki gerçek sorumluların ortaya çıkarılmasını, TÜPRAŞ'ta varsa  bunun şu andaki yetkilisi, sorumlusu, onun hesap vermesini arzu ediyoruz. Hiç kimsenin yaptığının yanına kâr kalmasını istemiyoruz. Bu raporu hazırlarken de aynı objektiflikte çalıştık, aynı hassasiyette çalıştık.

Yine, değerli arkadaşlarım, Nahçivan'dan getirilip, Türkiye Şeker Fabrikalarına ait Ağrı Şeker Fabrikasında işlenen bir şeker var. Bu, teftiş konusu olmuş; ama, ne yazık ki, sonuçta, kimse, sorumluluğunu yerine getirmeyen hiç kimse bunun hesabını vermemiş. Biz, bununla ilgili de hem teftiş kurullarını hem soruşturma konusu da yapmak istiyoruz. Nahçivan'dan 50 000 ton şekerpancarının Türkiye'de işlenerek tekrar Nahçivan'a gönderilme işi, nakliye işi var. Bununla ilgili, tabiî, ben çok detay anlatmak istemiyorum. Eğer, raporumuzun 223 ve 227 nci sayfalarına bakarsanız, çok detay bir şekilde biz açıkladık. Biz bununla ilgili sorumluları ortaya çıkarmak için çalıştık. Açık ihmal gördük. Özellikle nakliye firması "ben sıfır bedelle bu nakliyeyi yapacağım" demesine rağmen, daha sonrasında, Bakanlar Kurulu kararıyla taşıyıcı firmaya 10 000 ton motorin tahsis edilmiş. Bakanlar Kurulu kararı, sadece, illerin, sınır ticareti yapan illerin o il ticaretini geliştirme amacıyla alınan Bakanlar Kurulu kararları var; ama, burada, birileri elden takip ederek, özel firmaya 10 000 ton firmaya tahsis yapmış.

Bakın, bununla ilgili, ben, o dönemin Iğdır Valisi Mustafa Tamer'in, dönemin İçişleri Bakanına yazdığı mektubu, sizlere, buradan okuyacağım. Dönemin İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan'a yönelik bir mektup yazıyor. Vali Mustafa Tamer'in, zamanın İçişleri Bakanına gönderdiği 13.11.2001 gün ve 04 sayılı yazısında "27 Temmuz 2000 günü, Iğdır Valisi olarak atandığımı öğrendikten birkaç saat sonra, çok yakın bir arkadaşım, hal olursa, 3,5 trilyon parayı gayrimeşru olarak kazanabileceğimi ve siyaseten de daha güçlü olabileceğimi, açık şekilde, bana dile getirdi.

Tarafıma teklif edilen rüşvetle ilgili olarak, karşıma çıkan menfaat çevresi ve siyasî kişilik, MHP İl Belediye Başkanı Nurettin Aras ve MHP İl Başkanı Nevzat Aras'ın ailesi olan Aras AŞ'dir.

Şekerin nakliye işlemleri, geçmişte, motorin karşılığında bir kılıf olarak kullanılmış ve geçtiğimiz yıllarda çok sayıda yanlış uygulamalar meydana gelmiştir.

Nahçivan ile şeker şirketi arasında imzalanan sözleşmenin 5(b) maddesi bizi bağlamadığı, geçtiğimiz yıllarda valiliğimizi şaibe altında bıraktığı ve Iğdır il halkına tahsis edilen motorinin başka bir amaçla kullanılmayacağı gibi gerekçelerle imzalanarak, konunun, Ankara'da, merkezî hükümet nezdinde, ilgili kurumlar düzeyinde çözümlenmesi gerektiğini belirterek, konu, toplantı tutanağına bağlanmış ve ilgili makamlara iletilmiştir.

Konunun Ankara'ya intikal ettirilmesi üzerine, ilgili şirket ve konuyla ilgilenen diğer menfaat çeteleri, Ankara ve siyasî partiler düzeyinde, yoğun bir kulis ve siyasî baskı faaliyetlerine girmişlerdir. Iğdır Valisi Doktor Mustafa Tamer'i aşamayan şirket, her nasılsa, söz konusu pancar nakli karşılığında 10 000 ton motorini, ilgili şirkete verilmesine ait Bakanlar Kurulu kararı olarak, çok kısa bir sürede, ilgililere elden imzalatmak suretiyle çıkarmışlardır.

Kararın çıkarılmasında elde edilecek rantın, belli oranlar dahilinde bölüşülmek kaydıyla, MHP'li bakanlar nezdinde Iğdır Milletvekili Abbas Bozyel ve MHP'li Belediye Başkanı Nurettin Aras'ın takip ettiği ve ANAP'lı bakanlar nezdinde ise Ali Güner'in takip ve imza ettirdiğine ilişkin gizli bir şifahî paylaşım sözleşmesinin bulunduğunu kamuoyuyla paylaşıyor."

Biz, bu konuyla ilgili de, kararnamenin gerekçesini ve taslağını hazırlayarak Bakanlar Kurulu kararına bağlanması talebiyle Başbakanlığa sevk eden Devlet Bakanı Sayın Tunca Toskay hakkında Meclis soruşturması açılmasını teklif ediyoruz raporumuzda.

Yine, sınır ticaretiyle ilgili yapılan bazı bizim gördüğümüz sıkıntılar var. 1999-2003 dönemlerinde, özellikle Irak'tan hampetrol ithal edildiği dönemde, burada bazı firmalara çıkar sağlandığını, özel olarak çıkar sağlandığını tespit ettik. Burada bizim tespit ettiğimiz rakamlar, sadece hampetrol olarak 1 000 000 tonun üzerinde bazı firmalara çıkar sağlandığını, yine, kamu kuruluşları dururken, TÜPRAŞ dururken, TPAO dururken, özel şirketler aracılığıyla hampetrol ithalatı yapıldığını ve bu ithalatın yapıldığı tarihten sonra, özellikle artırılan mutat depo kapsamında, artırılan mutat depoyla ülkenin çok ciddî zararlara uğratıldığını tespit ettik.

Yine, bununla ilgili, biz, dönemin, o dönemde dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanı Tunca Toskay hakkında Meclis soruşturması açılmasını arzu ediyoruz, o dönemde Dış Ticarette görev yapmış sorumlular hakkında soruşturma açılmasını arzu ediyoruz.

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Müsteşarı kimdi o zaman?

(10/238) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Biz, o dönemde Dış Ticarette çalışanlar, sorumlular hakkında soruşturma yapılmasını raporumuzda teklif ettik, istedik.

Burada sadece aktarılan paralara çok kısa olarak değinmek istiyorum. Firmaların sadece bu ithalattan kazancının, o dönemde, yaklaşık 166 trilyon lira gibi bir rakam olduğunu ve yine mutat depo kapsamında artırılan depoların, ülkeye fazla miktarda giren kaçak mazotun 361 trilyon lira civarında bir rakama tekabül ettiğini, biz, bütün ayrıntısıyla tespit ettik.

Değerli arkadaşlarım, raporumuzun 213-219 uncu sayfalarına baktığınız zaman, bununla ilgili çok ayrıntılı açıklamaları bulacaksınız.

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Başkan, biraz da denizde olanı anlat. Sınır ticaretinde ne var?!

(10/238) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Yine "bu dönemde görev yapan Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Şağar'ın, belirtilen firmaları çıkar sağlamak suretiyle, devleti zarara uğratması ve bu nedenle, görevini kötüye kullanması nedeniyle soruşturmaya gerekli görülmektedir" diye raporumuzda düşüncelerimizi yazdık, aktardık.

Bir de, Şırnak ve Şırnak Vakfı tarafından, TASİŞ'in, bir şekilde… Aslında, kamu kurum ve kuruluşlarına ihtiyacı kadar TASİŞ bedelsiz akaryakıt veya motorin verir; ama, burada, bu dönemde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

(10/238) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Yine, bu dönemde, TASİŞ'in, 40 000 ton, uygunsuz bir şekilde Şırnak Valiliğine ve Şırnak Valiliğinin de kurmuş olduğu, yüzde 98 ile ortağı olduğu ŞİRGİNTAŞ diye bir vakıf ve onun şirketine uygunsuz bir şekilde aktarım yapıldığını tespit ettik. Bununla ilgili, bizim, burada, bu 40 000 ton akaryakıtı oraya bir şekilde gönderen ve orada bu 40 000 ton akaryakıt kamu kurumlarına verilmesi gerekirken, kamu kurumlarına vermeyip, devleti çok ciddî şekilde zarara uğratan, özel şirketlere satan valilik,  ŞİRGİNTAŞ Vakfı ve yöneticileri hakkında ve TASİŞ'in dönemin genel müdürü ve dönemin maliye bakanları hakkında, biz, soruşturma açılmasını raporumuza yazdık.

Tabiî, yine bizim için en önemli konu, dağıtım şirketlerinin yapmış olduğu kaçakçılık boyutu. Özellikle yurt dışından ithalat yapan dağıtım şirketlerinin yurt dışından ithalat yaparken beyan ettiği rakam ile bizim gümrüklerimizdeki beyanları karşılaştırdık. Biz bununla ilgili olarak yaklaşık 35 ayrı ülkeyle yazışma yaptık. Tabiî, Komisyonumuz çalışmalarına devam ederken bizim bu dörtbuçuk aylık süremiz yetmedi. Bize sadece 6 ülkeden cevap gelmişti. Biz, bu 6 ülkeden gelen cevapla yapmış olduğumuz tespitte 1 190 000 tonluk bir fark tespit ettik. İthalatı yapan ülke ile bizim burada almış olduğumuz rakamı karşılaştırdık. Tabiî, bunları hangi firmalar yapmış, hangi düzeyde ne kadar yapılmış, tamamı bizim raporumuzda mevcut. 213 ve 219 uncu sayfalarımızda firma isimlerini bulacaksınız değerli arkadaşlarım.

Bakınız, sadece İspanya'dan 108 000 ton, Fransa'dan 836 000 ton; bizim tespit ettiğimiz rakamlar. 5 ayrı ülkede bu tespitleri yaptık; ama, gelmesine rağmen tam tespit yapamadığımız bir ülke daha var, Romanya. Romanya'dan bize gelen bilgilerde, bakınız, özellikle 3 120 000 ton motorin, benzin veya yağ gibi ürünlerin açığa satıldığı söyleniyor. Alıcısı belli olmayan; yani, bizim açık denizlerde bir şekilde spot alımı dediğimiz ürünler. Birileri bunu getirmiş ve "açığa satıyorum" adı altında birilerine satmış. Biz, burada, yine, ilgili Maliye Teftiş Kurulunun harekete geçmesi gerektiğini raporumuzda yazdık ve onun bir an önce gerekeni yerine getirmesini arzu ediyoruz.

Bizim için yine en önemli nokta, denizyoluyla ithalat yapan firmalarımızın denizyoluyla getirip transit adı altında Irak'a sevkıyat yapan firmalar. Bakın, bu, aslında olayın en vahim noktası. Sadece tespitlerimizi arkadaşlarımız biraz açtılar; ben, biraz daha detaylı bilgi vermek istiyorum.

Irak'a transit sevkıyat yaptık diyen firmalar -16 firma, firma isimleri mevcut- motorin göndermişler, Türkiye'den gönderdik dedikleri rakam 1 770 000 ton, Irak Hükümetinin, Irak'ın resmî firması olan SOMO'nun bize teslim aldık dediği rakam 1 059 000 ton; aradaki fark 710 000 ton. Yine, benzin olarak, 14 firma benzin göndermiş, gönderdik dedikleri rakam 2 495 000 ton; ama, Irak Hükümetinin buna karşılık bize teslim aldık dediği rakam 1 282 000 ton; aradaki fark 1 212 000 ton. Gazyağında, 6 firma gazyağı gönderdik demiş, aradaki fark 397 000 ton. LPG olarak gönderim yapan firmalar -12 firma, firmaların tamamı ismiyle, unvanıyla bizde mevcut, raporumuza yazdık- 855 000 ton LPG gönderdik diyorlar, 581 000 ton Irak teslim aldık diyor; aradaki fark 271 000 ton. Bunları topladığımız zaman, değerli arkadaşlarım, arada 2 595 000 ton gibi bir rakam çıkıyor.

Tabiî, daha vahim olan bir nokta, benim halen aklımın yatmadığı bir nokta: Bir de, biz sormadığımız halde Irak Hükümeti, tamam, biz bunları aldık; ama, karşılığında da sizin firmalarınıza 3 100 000 ton mal gönderdik diyor. Esas yağ, yakıt yağ, hampetrol ve nafta. Bu tarihler arasında size 3 157 000 ton biz bunları gönderdik ve bunun karşılığı olan 458 000 000 dolarlık bedelini aldık diyor; ama, ne yazık ki, bizim hiçbir resmî rakamımızda biz bu rakamlara ulaşamadık. Yaklaşık 158 000 kamyon yapıyor, bakınız, yani, Irak'tan bu kamyonları dizerseniz, herhalde, Ankara'ya ulaşır, belki geçer. Bu kamyonlar nasıl girer, havadan ışınlanarak mı gelir, ben bunu tabiî anlayamadım, Komisyonumuz da buna bir anlam veremedi.

Değerli arkadaşlarım, sadece buradaki rakamın, yani Irak'ın "aldık" dediğiyle ve "gönderdik" dediğiyle bizim ülkemizin vergisel kaybı 7 katrilyon 900 trilyon lira para. Sadece Irak'ta yaptığımız ticaretin ülkemize vergisel kaybı bu. Tabiî, bunun ülkeye getirisini, götürüsünü bu işi yapan bürokratlarımız hesaplayacak, ona göre bir önlem veya bir tedbir alacaklardır.

Tabiî, son günlerde bölücü terör örgütünün bölgedeki etkinlikleri görülüyor, hepimiz bunun acısını yaşıyoruz. Bizim için buradaki kaçakçılıkta asıl ülkenin, asıl hepimizin önem vermesi gereken konu olayın terör boyutu.

BAŞKAN - Vahit Bey, toparlayalım lütfen.

(10/238) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım. (AK Parti ve CHP sıralarından "konu çok önemli, konuşsun" sesleri)

Değerli Başkanım, benim bir istirhamım var. Biz yaklaşık dörtbuçuk ay çalıştık 800 saat boyunca 60 000 sayfa doküman toparladık, yani ben bunu daha detaylı anlatmak istiyorum; ama, zamana da sığdırmaya çalıştım, ona rağmen biraz aşıyor; ama, toparlıyorum.

BAŞKAN - Vahit Bey, size 2 dakikalık eksüre verdim o çıktı 5 dakikaya, 6 dakikaya, 7 dakikaya.

(10/238) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Teşekkür ederim; ama, konu çok önemli.

BAŞKAN - Anlaşıldı; toparlayın lütfen. (AK Parti ve CHP sıralarından "konuşsun, konuşmasını oylayın" sesleri)

(10/238) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum.

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - 2003'ten sonraya gelsin biraz da.

(10/238) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Özellikle sınır illerimizde, biz Komisyon olarak, bunun, terör boyutundan çok önemli olduğunu ve asıl üzerinde durmanız gereken konunun da bu olduğuna inanıyorum ben.

Hem KDP, o dönemde, Barzani ve kardeşi, özellikle Saddam Hüseyin'in oğlu Uday vasıtasıyla, biz burada, 500 000 000 dolar gibi bir rakamın o dönemde aktarıldığını biliyoruz. Kamyon başına, hayvan başına haraçsa haraç, avantaysa avanta almışlar. Bu rakamlar, tabiî ki, bu terör örgütünü burada güçlendirdi ve şu an bizim karşımıza silah olarak koydu; hem siyaseten orada güç oldular o bölümdeki insanlar, hem de şu anda bizim karşımıza silah olarak çıkıyorlar. Ben, bu boyutunun çok önemli olduğuna inanıyorum ve Meclisimizin, hükümetimizin, bu işle ilgilenecek olan bütün birimlerin olaya bu yönden, bu açıdan bakmasını arzu ediyorum. Ekonomik boyutu -5 milyar dolar, 10 milyar dolar- bir şekilde geri gelebilir, kazanılabilir; ama, bizim bir tane Mehmetçiğimizi biz geri getiremeyiz, kurtaramayız. Bir Mehmetçiğin kanı da, orada, 5 milyar-10 milyar dolardan benim için daha kıymetli. (Alkışlar) Dolayısıyla, bu açıdan baktığımız zaman, bu boyutu da çok önemli.

Tabiî, Komisyonun ilk kurulduğu tarihlerde, biz, bazı açıklamalarda bulunduk, bazı eleştiriler aldık; ama, ben açıklamayı yine yapıyorum, yine yapacağım. Bu iş organize midir; bu iş organizedir arkadaşlar; hem de çok büyük bir organizedir. Bu iş, küçük bir organizasyon değil, işin içinde büyük oyuncular var ve ne yazık ki, bu organizasyonun içinde, kamuda çalışan insanlar da var. Bunu da üzülerek söylüyorum. Kamuda çalışan çok dürüst, orada kelle koltukta çalışan insanlarımız da var; ama, onun yanında… Tabiî ki, gidip pazardan bir kasa domates aldığınız zaman, içinden bir iki tane çürük çıkıyor. Bu çürük insanları da bütün kamuoyuna mal etmememiz lazım. Bizim, bir an önce, kamudaki bu çürük dediğimiz, bu işe karışmış olan, bu organizasyonda, bu zincirde yer almış insanlarımızı temizleyip, kim gerekiyorsa, kime görev düşüyorsa yerine getirmesi lazım. Biz, bunun takipçisi olacağız ve Komisyonun görev süresi bitmesine rağmen, ben, sürekli takip ediyorum; bundan sonra takipçisi olacağım. Hepinize görev düşüyor; hep beraber takip edeceğiz.

Tabiî, bunun yanında, bizi sevindiren olaylar da oldu. Ne oldu; özellikle komisyon kurulduktan sonra, 2004-2005 satışlarını biz kıyasladık. KİT Komisyonu toplantısındaki görüşmeler sırasında TÜPRAŞ'tan satışları da aldık; resmî komisyon olarak da aldık. Aynı dönemlerde, sürekli düşüş eğiliminde olan benzin ve motorinin, özellikle komisyon kurulduğu günden itibaren -bakınız, sadece komisyonun kurulması bile, bu kaçakçılığı yapan insanları ürküttü; yani, o kadar cesur insanlar değiller; yeter ki, biz, biraz yürekli olalım,  cesaretli olalım- komisyon kurulduktan sonra, bizim satışlarımız hemen artmaya başlamış; TÜPRAŞ'ın motorin satışları, o üç aylık dönemde, 2004 ile 2005'i kıyasladığımız zaman yüzde 11 gibi bir artış göstermiş, yüzde 10 gibi, yüzde 11 gibi. Benzin, aynı şekilde, yüzde 7, yüzde 8 gibi artış göstermiş. Bu, miktarsal boyutları.

Rakamsal boyutuna baktığımız zaman, yüzde 42'ler gibi bir artış göstermiş. Ben, inanıyorum ki, TÜPRAŞ'ın hem kârlılığında hem değerinin artışında bu satışların çok büyük payı oldu, çok büyük faydası oldu. Dolayısıyla, hem ülke ekonomisine -bu Komisyonun kurulması bile- hem TÜPRAŞ'ın bir şekilde daha fazla rağbet görmesine neden olmuştur.

Ben, bu konunun siyasetüstü olduğuna inanıyorum, partilerüstü olduğuna inanıyorum. Bu konu hepimizin konusu, memleketimizin konusu, dolayısıyla Parlamentonun konusu. Burada, hep birlikte, inşallah, çalışırsak, biz, bu kaçakçıların bir şekilde bizden önce gitmelerini engellemiş oluruz.

Bir şeyi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Bakın, biz, yine, komisyonda dinlediğimiz, özellikle emniyet güçlerimiz tarafından verilen brifingde, özellikle hem Jandarma hem Sahil Güvenlik hem Emniyet birimlerini biz dinlediğimizde, bizim istihbaratımızın çok zayıf olduğunu gördük. Ne yazık ki, bunu, yine, üzülerek söylüyorum, kaçakçıların istihbaratı bizden daha iyi; çünkü, bir görevlimizin bizi üzen bir açıklaması olmuştu:"Biz, bir yerden ihbar alıyoruz; tam oraya, o ihbara bir ekip göndereceğiz, biz daha ekibi çıkarmadan kaçakçıların haberi oluyor. Denizdeyse, gemileri birbirinden ayırıyorlar. Bir ihbar alıyoruz, denizin bir yerinde iki gemi birbirine mal boşaltıyor; daha biz ekibi çıkarmadan, helikopter kaldıracağız, helikopter kaldırmamızdan haberleri oluyor. Bizim her tarafımızda istihbaratları var" diyor.

Yani, kaçakçıların istihbaratı, şu anda devletin istihbaratından daha iyi çalışıyor. O da, istihbarat yönünden bizim zayıflığımızı gösteriyor. Her üç kurumumuz da, Emniyet olsun, Sahil Güvenlik olsun, Jandarma olsun, hepsinin istihbarî yönden çok gelişmesi lazım.

Bir diğer konu, biz…

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Acaba, içeriden mi haber veriyorlar?

(10/238) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Hem içeriden hem dışarıdan, her taraftan alıyorlar, o yönden güçlü çalışıyorlar.

Tabiî, çokbaşlı olması bir engel. Baktığınız zaman, akaryakıt kaçakçılığı... Akaryakıt kimleri ilgilendiriyor dediğiniz zaman, birçok bakanlığı ilgilendiriyor. Biz, 9 ayrı bakanlığa 81 ayrı öneride bulunduk Komisyon olarak. 9 ayrı bakanlığı ilgilendiriyor. 81 öneriyle, neler yapılması lazım, Adalet Bakanlığında, hangi kanunların çıkarılması lazım, 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda neler yapılması lazım, bunların tamamına raporumuzda yer verdik; ama, Sayın Başkanım -yine, teşekkür ediyorum verdiğiniz süreden dolayı- bitirmeden de şunu söyleyeceğim: Biz raporumuzda, objektif -bunu, çok samimî söylüyorum- çok objektif bir çalışma yaptık; ucu kime dokunursa dokunsun dedik, çalışma yaptık; ama, biz -yine söylüyorum- mahkeme değiliz; biz, sadece tespitlerimizi yazdık. Araştırma komisyonuyduk, araştırdık; bize gelen bilgilere göre, belgelere göre, tespitlerimizi yazdık. Bundan sonrası yargının işi, bundan sonrası savcılarımızın işi, teftiş kurullarımızın işi; onlar, görevlerini yerine getirecekler.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Soruşturma açılmasını talep edecektiniz…

(10/238) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Soruşturma Komisyonu... Yüce Meclis karar verecek, Yüce Meclisin verdiği karar doğrultusunda, soruşturma komisyonu kurulması lazım.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Önergeyi verin, kabul edelim.

(10/238) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Devamla) - Biz, kurulmasını istiyoruz, raporumuza yazdık. 3 ayrı bakanımızla ilgili -bir sayın bakanımızla ilgili, eski bakanlarımızla ilgili, 2 ayrı konuda, iki bakanımızla ilgili 1 konuyla ilgili- biz, soruşturma komisyonu kurulmasını istiyoruz; onlar da, varsa suçları, yargılansınlar; yoksa, aklansınlar.

Ben, tekrar, emeği geçen bütün arkadaşlarıma, komisyonda uzman olarak çalışan bütün o yürekli arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Komisyonda görevli, hem uzman hem Meclisin uzmanı arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Bize destek veren bütün Grubumuza, bütün arkadaşlarımıza, bütün Meclise, ben, teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, çok önemli bir konuyu, en geniş anlamda, ciddî bir şekilde tartışmanın mutluluğunu yaşıyoruz.

Bu arada, bu tartışmanın daha zengin boyutlara ulaşması için, şimdi, Sayın Bakandan, ikinci sıradaki Cüneyit Karabıyık arkadaşımızdan sonra söz almasını rica ediyoruz; öyle olunca, üçüncü sıradaki Vedat Melik arkadaşımız da, komisyon üyesi olarak, katkılarını yapabilme durumunda olacak ve bu görüşler, daha zengin bir şekilde, Parlamentonun görüşü olarak ortaya çıkacak.

Van Milletvekili Sayın Cüneyit Karabıyık,  şahsı adına, 10 dakikalık konuşma hakkı var; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

CÜNEYİT KARABIYIK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

978 sıra sayılı akaryakıt araştırma komisyonu raporu üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bendeniz de, söz konusu komisyonda görev almıştım. Görev alışımın sebebi şuydu: Maalesef, her zaman, Van, çok kötü imajlarla anılıyordu. Akaryakıt kaçakçılığı denince de, benden önceki arkadaşlarımın da temas ettiği gibi, sanki, Van'dan taa İstanbul'a kadar bütün akaryakıt kaçakçılığı, bidonlarla İstanbul besleniyor gibi bir hava vardı. Acaba, bu doğru mudur değil midir... Burada ben görev almış bulunuyordum.

Bu arada, komisyon çalışmaları esnasında arkadaşlarımla da konuştuğum zaman "bakın arkadaşlar, iddialı konuşuyorum, Türkiye'de akaryakıt kaçakçılığının yüzde 80'inin denizden yapıldığını iddia ediyorum" demiştim. Tabiî, arkadaşlar arasında bu mizah konusu olmuştu. Ne zamana kadar; taa ki, biz, komisyon olarak İstanbul'a gittik… Peşinen söyleyeyim, İstanbul Valisi, Sahil Güvenlik Komutanı ve diğer, devleti idare eden erkânların hassas çalışmalarını, ben burada şükranla yad ediyorum, teşekkürlerimi ifade ediyorum.

Deniz sahil botuyla denize açıldık; tesadüfen bir gemi işaret ettik ve sadece o gemide ne kadar akaryakıt vardı biliyor musunuz; 22 000 ton… 22 000 ton, orada, tespit ettik, tesadüfen. Beri taraftan, Karadeniz'e gittik. Karadeniz'in gerek jandarma komutanı ve sadece gerek orayı idare eden Emniyet Teşkilatıyla… Bize şunu söylediler: "Biz, ÖTV konusundan dolayı devletin çok mağdur olduğunu görüyoruz." Nedir o; bir kanun çıkardık, deniz ticaretinin teşvik edilmesi amacıyla, deniz ticareti yapılsın diye. Bunlar geliyorlar, ÖTV'siz, yani, yüzde 70 oranında ucuz mazot alıyorlar, denize açılıyorlar ve 1 kilometre ötede bunu satıyorlar; bunu tespit ettik. Bu da ayrı bir olay.

Beri taraftan, Mersin'e gittik. Arkadaşlarım buradalar, benim komisyon üyesi arkadaşlarım hep buradalar. Bir ara basında şu çıkmıştı: Efendim, Mersin'de kuyulardan mazot çıkıyor. Nedir, neyin nesidir diye Başkanımızla birlikte oraya gittik. Tesadüfen, sahilde -Mersin'in varoşu- karşımızda bir gemi var ve ben de orada durmuşum. Baktım ki -bizim, CHP'li milletvekili arkadaşım da buna temas etti- 4-5 tane hortum denize açılmış. Bu nedir çocuklar... "Görmüyor musunuz" dedi. Karşı taraftaki gemiden alınıyor, akaryakıt boşaltılıyor. Demek ki, benim dediklerim doğru oldu.

Ondan sonra Van'a gittik. Buradan, Sayın İl Valisine, Jandarma Komutanına, Emniyet Teşkilatına buradan teşekkürlerimi sunuyorum. Gerçekten, görevlerini harfiyen yerine getirmişlerdi. Tabiî ki, bu görevlerini yerine getirmiş olmanın mutluluğu içerisinde bize birçok bilgiler sundular. Ondan sonra da biz Başkale'ye gittik. Başkale Kaymakamı bize slaytlarla, görsel bilgilerle bilgiler sundular. Neydi yakaladıkları; koskoca bir alan, koskoca bir saha, hep el bidonlarıyla, eşek sırtında, katır sırtında, efendim, bisküvi alışverişi yaparken, lokum alışverişi yaparken karşı taraftan getirmişler ve bunları da yakalamışlar.

Değerli arkadaşlar, meşru olmayan, yasal olmayan her türlü kazancın karşısındayız, hiçbir şeyi meşru karşılamıyoruz; ama, biri simit çalıyor, biri hortumluyor, bankaları hortumluyor, korkunç, malı götürüyor. İkisinin aynı kefede olmadığını söylüyoruz; ama, meşrudur demiyorum. Arkadaşlarım bunu gördükten sonra -tabiî, aramızda latifeler, şakalar vardı- döndüler bana dediler ki: "Evet, Van'ı kıyasla, diğer gördüklerimizle kıyasla Van ibra etmiştir."

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Van'ı ibra ettiniz de, Türkiye'yi?!

CÜNEYİT KARABIYIK (Devamla) - Bu, beni çok mutlu etmişti.

Bakın, arkadaşlar…

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Burada bölgecilik yapmayın!..

CÜNEYİT KARABIYIK (Devamla) - Biz, burada hiçbir şey yapmıyoruz…

BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.

CÜNEYİT KARABIYIK (Devamla) - …sadece, Sayın Başkanım dedi ki: "Akaryakıt kaçakçılığının yüzde 90'ı denizde yapılıyor, yüzde 10'u karada oluyor." Karada kim var; Habur var, Iğdır var, Ağrı var ve Van vardır. Ben de Van'ın payı ancak yüzde 1'dir diye düşünüyorum; ama, meşru değildir; bunu diyorum. Hiçbir zaman, devlete, devletin kasasına, devletin hazinesine verilen hiçbir hareketi meşru bulmuyoruz; ama, mukayese noktasında… Demin bir milletvekili de söyledi, dedi ki: "Mazotun yüzde 60'ı Marmara'da harcanıyor; yüzde 40'ı bütün Türkiye'de…"

Tabiî ki, arkadaşım bunu söyledikten sonra ben Van Milletvekili olarak çok mutlu oldum, arkadaşlarımın bu sözlerinden çok mutlu oldum; çünkü, bütün şimşekler o güne kadar Van'daydı. Maalesef… Çünkü, neredeyse İzmit'te de gayrimeşru bir benzin istasyonunda ucuz mazot görüldüğü vakit "nereden getirdin" diyor "Van'dan getirdim" diyor. Maalesef, öyleydi. Haa, bunu gördükten sonra mutlu oldum. Dolayısıyla, bu rapor… Raporun detayına girmeyeceğim; arkadaşlarım izah ettiler, yüzde 90'ının denizden olduğunu arkadaşım da zaten söyledi ve ülkemizin kara sınırları içerisinde olan Van'a ancak yüzde 1 düştüğüne kanaat getirdim. Bu, daha önce zannedildiği gibi, büyük meblağ kaçakçılığın Van'dan olmadığının ispatıdır.

Bu durumu Yüce Heyetinize ve Türk kamuoyuna arz etmeyi bir görev addediyorum; Yüce Meclisinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Hükümet adına, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; akaryakıt kaçakçılığı konusu, dünyanın bütün ülkelerini ilgilendiren bir konu; ama, akaryakıt kaçakçılığını araştırma komisyonunun raporu, gerçekten, son derece dikkate değer bilgileri ihtiva ediyor. Değerli Komisyon Başkanı ve üyelerine çalışmalarından dolayı teşekkür ediyorum; ancak, benim bu konuyla ilgili geçmişe dair bir hatıramı bu vesileyle paylaşmak istiyorum.

Yıl 1996, 20 nci Dönem milletvekiliyim. Akaryakıt kaçakçılığıyla alakalı akaryakıt satıcılarının ana depoları, büyük bayilerin, esas dağıtıcı bayilerin ana depoları ve satıştaki pompalarına yazarkasa teklifi, 1996 yılında dönemin Maliye Bakanı Abdüllatif Şener'e tarafımızdan yapılmıştır -1996- fakat, Sayın Şener'in bakanlıktaki ömrü, bizim bu teklifimizi realize etmeye yetmemiştir.

Yine, esas mevzua gelmeden…

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Yazarkasanın kaçakçılığa hiçbir yararı olmaz, bir firmaya 200 000 000 dolar para kazandırır.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Olur mu olmaz mı günü geldiği zaman görürsünüz, biraz sabredin.

Şimdi, değerli arkadaşlar, 22 nci Dönemde bakan olarak konuyu Bakanlar Kurulunda, elbette ki, Kocaeli Milletvekili olmam ve bu kabinenin bir üyesi olmam münasebetiyle, bunun ne kadar önemli bir yekûn tuttuğunu, ekonominin üzerinde nasıl bir haksız kazanç oluşturduğunu rakamlarıyla ifade etmeye çalıştım ve Sayın Maliye Bakanı Unakıtan'a, bu konuyla alakalı ne gibi düzenlemeler yapılacağına dair, Gelirler Genel Müdürü arkadaşımıza, bu konudaki görüşlerimizi aktarma imkânı da bulmuştum.

Değerli arkadaşlar, kaçakçılık yoluyla zahmetsiz olarak daha fazla gelir elde etme yöntemi tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi, maalesef, ülkemizde de yapılmakta olup, çeşitli mallar üzerinden gerçekleştirilen kaçakçılığın akaryakıta ilişkin olan bölümünde, maalesef, ülkemizde çok önemli bir ekonomik kayıp, aynı zamanda çevre üzerinde de müthiş tahribatlar meydana gelmektedir.

Bir örnek verecek olursak, motorin yüklü 30 tonluk bir kara tankerinin bu hamulesinden 30 milyar TL ÖTV; 9,7 milyar TL KDV olmak üzere devletin toplam 39,7 milyar TL vergi aldığı dikkate alınırsa, bu, milyon tonlarla ifade edilen kaçakçılığın parasal değerinin nerelere baliğ olduğu, takdirlerinizin, zannediyorum, değerlendireceği bir husustur.

Elbette ki, bu küçük örnekten hareketle, ülkemizdeki petrol sektörünün ekonomik profiliyle ilgili bazı açıklamalarda bulunmakta da fayda vardır. Şöyle ki, 2004 yılında ülkemizde toplam akaryakıt tüketimi 30,5 milyon ton civarında gerçekleşmiştir. 2004 yılı petrol faturamız ise, dünya petrol fiyatlarındaki aşırı yükselmenin de etkisiyle bir önceki yıla göre yüzde 30 artışla 7,9 milyar Amerikan Dolarına erişmiştir. Petrol ürünü tüketimi içinde beyaz ürün olarak tabir edilen, 3,1 milyon tonla yüzde 10'unu benzin grubu, 10 000 000 tonla yüzde 32'sini motorin grubu oluşturmaktadır. Akaryakıt ve LPG sektörünün devlet bütçesine ÖTV ve KDV olarak katkısı yıllık 24 katrilyon TL civarında olup, bu miktarın, vergi gelirlerimizin yaklaşık yüzde 20'sini teşkil ettiği hepinizin  malumudur.

Görüleceği üzere, bu denli büyük sosyoekonomik boyuta sahip, ülkemizdeki petrol sektörünün yönlendirilmesi ve faaliyetlerinin disiplin altına alınması da büyük önem arz etmektedir. Bu kaçakçılığın, gündemimizdeki, bugün Değerli Komisyon  Başkanı ve komisyon üyesi arkadaşlarımızın burada dile getirmiş olduğu hususlar elbette ki, iktidar ve muhalefet ayırımı yapılmaksızın bu meseleye hepimizin bir millî mesele olarak bakması ve çözümler noktasında da hepimizin aynı duyarlılıkta, kendimizin, temsilcisi olduğumuz partilerimizi de aşarak burada meseleye objektif çözümler noktasında ittifak etmemiz şarttır.

Özellikle son on yıllık süreçte benzin ve motorin talebinin yeterince artmadığı -enteresan tabiî; araç sayısı artıyor, her yıl yüzbinlerce araç trafiğe çıkıyor- akaryakıt satışlarının ekonomik göstergelere uyumlu olarak gelişmediği, benzin ve motorin tüketiminin motorlu taşıtlardaki artışla maalesef doğru orantılı olmadığı, projeksiyon ile tüketim arasında önemli farklılıklar olduğu, bu göstergelere dayanılarak özellikle bu iki üründe kaçakçılığın boyutunun ne denli büyük olduğu görülmektedir.

Son on yıldaki tüketim rakamlarında yapılan değerlendirmede motorin ve benzinin toplam akaryakıt tüketimi içindeki payının yıllar itibariyle dünya petrol fiyatları, ülkemizdeki ekonomik gelişmeler, uygulanan akaryakıt ithalat ve fiyat politikalarının da etkisiyle zaman zaman bir azalış trendi içine girdiği izlenmekle birlikte, 2004 yılı itibariyle gelinen noktada sürekli bir tüketim artışı gerçekleşmiştir. Ancak, talep projeksiyonlarına göre her iki üründe de beklenen tüketim artışının ülkemizdeki motorlu taşıt araçları sayısındaki artışa göre, olması gerekenden yüzde 20 oranında daha az gerçekleştiği ortaya çıkmakta olup, bu tüketim açığının ise akaryakıt kaçakçılığından ileri geldiği düşünülmektedir.

Elimizdeki verilere göre yapılan hesaplamalarda, benzin ve motorin bazında yurda kaçak yollardan girdiği tahmin edilen toplam petrol ürün miktarının yaklaşık rakamlarla 2,1 milyon tonla petrol arzımızın yüzde 7'sine tekabül ettiği, buradan hareketle vergi kaybımızın ise yaklaşık olarak yılda 2 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir. Görüleceği üzere, bir sektör haline gelen kaçakçılığın akaryakıt boyutu, devletimizin önemli bir vergi kaybına neden olan ve hepimizin üzerinde ehemmiyetle durması gereken bir husustur.

Resmî makamlar tarafından yakalanan kaçakçıların itiraflarına, çeşitli istihbarat kaynaklarına, sektör tarafından yapılan gözlemlere ve ülkemizdeki akaryakıt satışlarına ilişkin projeksiyonlardaki sapmalara dayanarak edinilen bilgilerden yurdumuza kaçak akaryakıtın hem denizden hem de karadan girdiği bilinmektedir.

Arkadaşlar, bu kadar kesin, objektif olması lazım. Yani, bu işin şu kadarı denizden, şu kadarı karadan diyerek, olayı olduğundan ne daha büyük ne de daha küçük göstermek doğru değildir. Doğru; akaryakıt kaçakçılığının önemli bir kısmı deniz yoluyla olmaktadır; ama, bunun pazarlama ağına girişi, maalesef, ağırlıklı bir şekilde kara tarafından olmaktadır.

Yapılan akaryakıt kaçakçılığında uygulanan yöntemlerin detayına girmeden ana başlıklarıyla değinecek olursak, bunları;

Denizcilik sektörüne tahsis edilen ÖTV'siz akaryakıtta yapılan kaçakçılık,

Değişik yöntemlerle deniz araçlarıyla yapılan kaçakçılık,

Transit olarak ülkemize giriş yapan TIR ve kamyonlarla yapılan kaçakçılık,

Sınır ticareti kapsamında yapılan kaçakçılık,

İthal edilen akaryakıtta yapılan kaçakçılık,

Irak'a yapılan transit akaryakıt taşımacılığı sırasında gerçekleştirilen kaçakçılık,

Boru hatlarından yapılan kaçakçılık,

Sınır köylerinde katır sırtında yapılan kaçakçılık şeklinde sıralayabiliriz.

Yukarıda açıklandığı üzere, çeşitli yollarla yurda sokulan kaçak akaryakıtın pazarlandığı yerlerin ise... Marmara Bölgesinin sanayi yönünden yoğunlaştığı, özellikle İstanbul-Kartal-İzmit hinterlandındaki fabrikalara, markalı ve özellikle beyaz bayraklı akaryakıt istasyonlarına, çeşitli deniz araçlarına, Mersin yöresindeki birkısım akaryakıt dağıtım şirketlerine ait yakıt tanklarına verildiği belirlenmiştir. Ayrıca, Antalya ve Mersin'de yine deniz yoluyla getirilen kaçak akaryakıt, yüksek ıskonto, düşük fiyatla veya uzun vadeli olarak piyasaya sürülmektedir.

Bir diğer husus ise, kaçak yolla gelen akaryakıt yurdun çeşitli yörelerine gönderilirken sevk irsaliyesi düzenlenmekte, güzergâh boyunca herhangi bir şekilde kontrole tabi tutulmaları halinde faturaya bağlanmakta, böyle bir durumla karşılaşmadıkları takdirde de sevk irsaliyeleri iptal edilmektedir. Bu, aslında pek çok maldaki vergi kaçakçılığının klasik yöntemidir. Öte yandan, petrol ürünlerinin standartlara uygun olarak pazarlanması, bayilerin ve tüketicilerin korunması amacıyla, ülke genelinde denetimler sürdürülmekte ve böylece, kaçak akaryakıtın satılmasının caydırıcı hale getirilmesi için gerekli tedbirler alınmaktadır.

Bu cümleden olarak, ülkemiz petrol piyasasındaki faaliyetleri düzenleyen 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu 13.12.2003 tarihinde Meclisimizde kabul edilerek yasalaşmış olup, gerekli gözetim ve denetim faaliyetleri de bu kanun kapsamında düzenlenerek, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun görev ve sorumluluğuna verilmiş olmakla beraber, bu husus, yani kaçakçılığın önlenmesi keyfiyeti, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığıyla birlikte Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanlığı ve Maliye Bakanlığının görev alanına girmektedir.

Söz konusu yasayla kaçakçılığın önlenmesine yönelik olarak getirilen bazı yaptırımlara değinecek olursak: Akaryakıt dağıtım şirketince lisans almaksızın lisansa tabi faaliyetlerin yapılması halinde 500 milyar TL, sahip olunan lisansın verdiği haklar dışında faaliyet gösterilmesi halinde 200 milyar TL, kanunun getirdiği yükümlülüklere uymayanlara kurumca 50 milyar TL'ye kadar idarî para cezası verilmesi, ayrıca kaçak veya menşei belli olmayan ürün ikmal edenlerin lisanslarının da iptal edilmesi öngörülmüştür. Bunun yanı sıra, akaryakıt dağıtım şirketleri tescilli markası altında bayilerin yaptığı faaliyetlere ilişkin olarak, kalite kontrol izlemesini de etkin biçimde yapmakla görevlendirilmiştir.

Yine, aynı yasayla, akaryakıt kaçakçılığının önlenmesiyle ilgili olarak, satışa sunulacak akaryakıta ulusal marker katılarak, kaçak akaryakıtın önüne geçilmesi hedeflenmiştir.

Öte yandan, gerek akaryakıt kaçağına gerekse bundan doğan vergi kaçağına getirilecek en etkin önlemlerden birisi de, Maliye Bakanlığımızca önümüzdeki aylarda gerçekleştirilmesi planlanan yazarkasa uygulaması olup, akaryakıt istasyonlarındaki pompa çıkışlarına takılacak yazarkasalarla, sözü edilen kaçakçılığın önlenmesinde önemli bir adım atılmış olacaktır. Bayiler aracılığıyla yapılan perakende satışlara yönelik bu uygulama, müteakiben, akaryakıt dağıtım şirketlerinin ana ikmal depolarından bayilerine yaptıkları toptan akaryakıt satışlarına da kaydırılmak suretiyle, çok daha etkin bir duruma getirilecektir. Böylece, ülkemize kaçak yollardan akaryakıt girişinin önüne geçilecek, kayıp ve kaçakların önlenmesi, piyasanın disipline edilerek tüketicinin korunması, haksız rekabetin, vergi kaybının, çevre kirliliğinin ve kalitesiz ürünlerin motorlu araçlara, dolayısıyla da, millî servete verdiği zararların önüne geçilmesi mümkün olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; akaryakıt kaçakçığılıyla mücadelenin dünü ve bugününü kısa olarak göz önüne alacak olursak, kaçak akaryakıtla mücadeleyi, 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanununun yürürlüğe girdiği 20.12.2003 tarihinden önce ve bu tarihten sonra olmak üzere iki bölüm halinde ele almak doğru olacaktır. Buna göre, 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanununun yürürlüğe girmesinden önce, Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün koordinatörlüğünde, Sanayi ve Ticaret Bakanlığıyla müşterek olarak, yurt genelinde, yılda asgarî 3 000 akaryakıt istasyonundan alınan akaryakıt numunelerinin Orta Doğu Teknik Üniversitesi PAL laboratuvarında yapılan testlerle kaçak ve standartdışı ürünler belirlenmekte ve sorumlular hakkında idarî yaptırımlar uygulanmaktaydı. Öte yandan, münferit olaylarda ise, İçişleri Bakanlığı ve Gümrükler Genel Müdürlüğüyle koordineli olarak bu çalışmalar, soruşturmalar yapılmaktaydı. 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu yürürlüğe girip ve sorumluluğun Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna devredilmesinden sonra, yukarıdaki ilk iki uygulamanın devamı için, EPDK tarafından, denetime yönelik olarak, ilk aşamada, İçişleri Bakanlığının yanı sıra Sanayi ve Ticaret Bakanlığıyla protokol akdedilmiştir.

Akaryakıtlara katılacak ulusal marker için 11 Kasım 2005 tarihinde yapılan ihaleyi yabancı bir firma kazanmış olup, uygulama 1 Şubat 2006 tarihinde başlayacaktır. Maliye Bakanlığının koordinesinde uygulamasına başlanacak yazarkasa uygulaması için, ilk aşamada, satışı yüksek istasyonların satış fişi veya fatura düzenlemesine 1 Kasım 2005 tarihinde başlanmış olup, 2006 yılının ilk aylarında yazarkasa uygulaması genelde uygulamaya geçmiş olacaktır.

5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu kapsamında tüm akaryakıt istasyonlarının bir dağıtım şirketine bağlı olarak faaliyet göstermek üzere lisans alması zorunluluğu getirilmiş, böylece beyaz bayraklı olarak nitelenen ve menşei belli olmayan petrol ürünlerini satan istasyonların faaliyetlerinin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanununda yer alan düzenleme ve yasalara aykırı faaliyetlerde bulunan şirketlere, 500 milyar TL'ye kadar para cezasının yanı sıra, işyeri kapatma cezası ve lisans iptali gibi ağır müeyyideler de getirilmiştir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, akaryakıt kaçakçılığından elde edilen haksız kazancın piyasada yaratmış olduğu haksız rekabetin, elbette ki, kamu vicdanını nasıl yaraladığını, bu konuya bu kutsal çatı altındaki bütün milletvekili arkadaşlarımızın -iktidar ve muhalefet ayrımı olmaksızın- hassasiyet gösterdiklerini, komisyon üyesi arkadaşlarımızın yapmış olduğu çalışmaların kamuoyu tarafından ne denli yakından takip edildiğini ve burada sunmuş oldukları bu komisyon raporunun elbette ki gerekli şekilde takip edilmesi ve bu haksız kazancın, ülkenin ekonomisine vurulan bu ağır darbenin Hükümet tarafından yakından takip edileceğini, bugüne kadar alınmış olan -biraz önce zikretmiş olduğum- tedbirlerle, eğer, bunlarla arzu edilen netice alınmazsa... Elbette ki, bunları bütün kurum ve kuruluşların çok daha güçlü bir şekilde takip edeceği ve gereğini yerine getireceğinden bütün vatandaşlarımızın ve siz değerli milletvekili arkadaşlarımızın emin olmasını arzu ediyor, hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Son söz, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) 

Süreniz 10 dakika.

MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim de üyesi bulunduğum akaryakıt kaçakçılığının ekonomiye, insan ve çevre sağlığına verdiği zararın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/238) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu ve çalışmaları üzerinde, konuyu yakından bilen bir milletvekili olarak düşüncelerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, öncelikle Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, benden önce bu kürsüye gelip raporla ilgili düşüncelerini ifade eden çok değerli milletvekili arkadaşlarım raporun detaylarına inerek Genel Kurulu bilgilendirdikleri için, ben, bu nedenle, sizleri, raporun teknik detayları ve raporda geçen rakamsal ifadelerle bunaltmayacağım. Ben, burada, bir milletvekili olarak, sizlere, konunun, aslında, hepinizin de bildiği kamu vicdanı yönünden bu akaryakıt kaçakçılığının nasıl görüldüğünü anlatmaya çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, akaryakıt kaçakçılığını ortadan kaldırmanın çeşitli yöntemleri olabilir; fakat, çözüme giden adımları atmadan önce, yapılması gereken temel yaklaşım, sorunu ortaya çıkaran veya sorunu doğuran koşulları doğru tespit etmek ve bu çerçevede gerekli adımların ne olacağının tespitine gitmek olmalıdır; aksi halde, havanda su dövmenin ötesine geçemez ve sorunu da ortadan kaldıramayız. Bu nedenle, akaryakıt kaçakçılığını ülkemizde böylesine cazip hale getiren koşulların neler olduğunun ortaya konulması önem arz eder diye düşünüyorum. Zaten, uzun ve titiz bir çalışma sonucunda hazırlanan, şu anda görüşmekte olduğumuz komisyon raporunda, toplum düzenini her yönden bozan yasa ve ahlakdışı bu olayın yapılış şekilleri ve nedenleri detaylarıyla birlikte ortaya konulmuştur.

Kanımca, yıllardan beri, böylesine büyük bir rant aracı haline gelen kaçakçılığın ana nedeni, uygulanan yanlış vergi politikaları veya akaryakıt üzerindeki aşırı vergi yüküdür. Zaten bu aşırı vergi yükü değil midir ki, halkımız, Avrupa'nın ve bölgenin en pahalı akaryakıtını tüketmek zorundadır. Aslında, bunu daha radikal bir şekilde söyleyecek olursak, ülkemizdeki hayat pahalılığının ve geçim sıkıntısının temel nedeninin de pahalı akaryakıt olduğunu söyleyebiliriz. Vatandaşlarımız, yıllardan beri, hem çok pahalı hem de kalitesiz petrol ürünlerini kullanmaktan bıkmıştır ve bu olayın en üzücü yanı ise, bu olumsuzluklardan kaynaklanan sorunlar çözüm mercileri tarafından çok iyi bilinmesine rağmen, şimdiye kadar ciddî anlamda, bu yönde herhangi bir adım atılmamıştır.

Değerli milletvekilleri, akaryakıt kaçakçılığından daha kolay yapılabilecek bir kaçakçılık türü yoktur, bundan daha az cezalı bir kaçakçılık türü de yoktur bugünkü uygulamada ve maalesef, akaryakıtla ilgili birçok resmî kurumda çalışan birtakım insanların da işbirliği yapması sonucunda, bu kaçakçılığın ortaya çıkarılması ve yapanların cezalandırılması, adalete intikal etmiş yüzlerce, belki binlerce dava olmasına rağmen, her zaman çok zor olmuştur.

Sizlerin de bildiği gibi, ülkemizin akaryakıt ihtiyacı, özellikle son yıllarda değiştirilen yasalarla birlikte, yalnız TÜPRAŞ vasıtasıyla değil, akaryakıt dağıtım şirketlerinin direkt ithalatıyla da karşılanmaktadır. Sanıldığı gibi, akaryakıt ticareti, ister perakende ister toptan yapılsın, aşırı kâr marjları olan bir iş de değildir. Hal böyleyken, üç beş sene önce kurulan akaryakıt dağıtım firmalarının bugün ulaştığı malî boyutlar hayret vericidir. Bu yüzden, ciddî bir şekilde, öncelikle bunlar incelenmelidir.

Son yıllarda ağır bir ekonomik kriz sürecinden geçen ülkemizde, birçok firma, ayakta kalabilmek için ya işçi çıkartarak ya da üretim ölçeğini küçülterek, belki de firmasını kapatarak varlığını sürdürmeye çalışırken, nasıl oluyor da akaryakıt sektöründe durum bunun tam tersi oluyor?! Bence, önce sorulması gereken soru budur.

Bu sektörde ülkedeki ekonomik şartların tam tersine olarak yeni firmalar açılmakta ve bu firmalar da çok kısa bir süre içerisinde inanılmaz bir şekilde büyümektedir. Bu durum da, toplumda, akaryakıt işiyle iştigal edenlere karşı ciddî bir kuşkunun oluşmasına yol açmaktadır. Toplum kesimlerinin aklındaki soru budur; yani, akaryakıtla uğraşıyorsanız muhakkak gayrimeşru bir iş içindesinizdir ve muhakkak çok para kazanıyorsunuz denilmektedir. Öyle ki, bu işi çok ciddî anlamda yasal ve ticarî kurallara uygun olarak yapan gerek akaryakıt dağıtım firmaları gerekse akaryakıt bayilerine karşı dahi toplumda çok büyük bir önyargı vardır; dolayısıyla, toplumun bütün kesimlerini doğrudan ilgilendiren bu konuların üzerine hassasiyetle ve ciddiyetle gidilerek, gereğinin yapılması gerekir.

Değerli arkadaşlar, komisyonumuz, çalışmalarına başladığı ilk günden itibaren çalışmalarını tamamladığı ana kadar, toplumun bütün kesimlerinin dikkatini çekmiş, kamuoyunda bir beklenti oluşmuş, basının da özel önem göstermesi nedeniyle konu hep göz önünde olmuştur.

Komisyonumuz, çalışmaları esnasında, konuyla ilgili bütün kişi ve kuruluşların görüşlerini almaya özen göstermiştir. Özellikle, konuyu, İçişleri Bakanlığının ilgili birimleri, Gümrük Teşkilatı, Adalet Bakanlığı mensuplarından dinledikten sonra, hatta, sektördeki firma temsilcileri ve ilgili dernek temsilcileri dinlenmiştir.

İşin enteresan tarafı, herkes, dinlenen bütün kesimlerden olan insanlar kaçakçılıktan şikâyetçidir, en azından komisyona bu şekilde ifade etmişlerdir; fakat, burada ilginç olan, devletin ilgili birimlerinin elinde çarpıcı bilgiler mevcut olmasına rağmen, kimlerin akaryakıt kaçakçılığı işiyle ve nasıl iştigal ettiklerini biliyor olmalarına rağmen, şimdiye kadar bu konuda ciddî bir önlem alınmamasıdır. Devletin ilgili birimlerinin farkındalığına rağmen, kaçakçılığın önüne geçilememiş olması ve işin sürüyor olması kabul edilebilir bir durum değildir.

Bugüne kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, birçok konuyla ilgili olarak, defalarca, çeşitli araştırma komisyonları kurulmuş, raporlar hazırlanmış, Genel Kurula sunulmuş; fakat, konuyla ilgili, kamu vicdanını rahatlatacak somut bir uygulama çıkmamıştır. Somut bir sonuç çıkmadığı için, toplumda da, artık, bu araştırma komisyonlarına ilişkin olarak, işte, toplanırlar, konuşurlar; fakat, bunlardan bir şey çıkmaz, bir süre sonra unutulur gider şeklinde bir kanaat hâsıl olmuştur. İşte, bundan ötürü, Türkiye Büyük Millet Meclisi, hiç olmazsa akaryakıt kaçakçılığı konusunda ciddiyetini ve ağırlığını ortaya koyarak, bu sorunun çözümü için iradesini belirtmelidir ki, halkın gerçek temsilcisi olan Yüce Meclise karşı olan güvensizlik de bir nebze ortadan kaldırılabilsin.

Değerli milletvekilleri, benden önceki konuşmacı arkadaşlarım, elbette ki, komisyonda dinlediğimiz uzmanlardan sonra vardığımız sonuçta, özellikle kaçakçılığın nasıl yapıldığını detaylı bir şekilde anlattılar; ama, ben de tekrar ediyorum  -tekrar olacak- kaçakçılığın büyük bir kısmı denizyoluyla yapılmaktadır. Bu, resmî kayıtlarda böyledir, Sahil Güvenlikten, Emniyet Genel Müdürlüğünden alınan bilgiler böyledir.

Şimdi, biraz önce, değerli bir konuşmacımız "kara sınır kapılarından yapılan kaçakçılık, ülkemiz içinde küçük bir yer tutmaktadır" dedi; ama, raporlar ortadadır; hepiniz okursanız, karayoluyla yapılan kaçakçılığın ne kadar olduğunu, oranını hepiniz göreceksiniz.

Ayrıca, yine, konuşmasını yaparken, özellikle doğu ve güneydoğu sınırlarından yapılan kaçakçılığın, aynı zamanda, teröre de destek olduğunu söyledi.

Değerli arkadaşlar, kara sınır kapılarımızdan -başta doğu ve güneydoğu olmak üzere- giren akaryakıt teröre maddî destek sağlamaktadır da, denizyoluyla yapılan akaryakıt, milyarlarca doları bulan akaryakıt kaçakçılığının teröre destek vermediğini iddia edebilir misiniz, bunu savunabilir misiniz?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - Bir ülkede yasadışılık varsa, kanunsuzluk varsa, bunu genelleştirmek gerekir. Ben de, benden önceki konuşmacı arkadaşımın dediği gibi, hiçbir kaçakçılığı asla savunmuyorum. Kaçakçılığın, yasadışılığın mazereti olamaz; ama, bunu, kamuoyuna ve özellikle Meclise açıklamakta fayda görüyorum.

Bakın, ben, size, denizyoluyla yapılan; yani, direkt Türk karasuları dışında yapılan aktarmanın dışında çok basit bir örnek vereyim ki, bu örnek de, yine komisyonda dinlediğimiz uzmanlar tarafından bize aktarılmıştır. Örnek aynen şöyledir: TÜPRAŞ'a; yani, Sayın Bakanımın milletvekili olduğu ildeki, Türkiye'nin en büyük rafinerisinin ve depolanmasının bulunduğu bölgeye gemilerle dökülmekte. Bu mal, millîleştirilmeden, bazı akaryakıt firmaları tarafından ülkemizin başka bölgelerindeki -isimlerini söylemiyorum- akaryakıt depolarına taşınmak üzere gemiyle götürülmekte; ama, dikkatinizi çekerim, bu taşınan mal millîleştirilmemiştir; yani, üzerinde hiçbir vergi yoktur, ÖTV yoktur, KDV yoktur. Bu mal, o firmanın deposuna giderken, yolda, denizyolunda o firmanın başka bir deposuna boşaltılmakta, aynı gemi Türk karasuları dışına çıktıktan sonra boşalttığı miktar kadar akaryakıtı tekrar yüklemekte ve son noktaya sanki TÜPRAŞ'tan mal taşıyormuş gibi bir izlenim vermektedir.

Değerli arkadaşlar, akaryakıt ticareti ülkemizin en önemli sorunlarından biridir. Akaryakıt kaçakçılığı konusu, başta çiftçilerimiz, nakliyecilerimiz olmak üzere, ülkemizin en önemli sanayi kolu olan otomotiv sektörünü de çok yakından ilgilendirmekte ve rahatsız etmektedir. Ayrıca, giderek bölgenin, başta petrol olmak üzere enerji geçiş ve dağıtım bölgesi olan ülkemize yatırım yapmak isteyen büyük firmalara da, hukukun ve yasaların egemen olduğu, rekabetin güvence altında olduğu, haksız rekabete kesinlikle izin verilmediği bir ülke olduğumuzu gösterme açısından da çok önemlidir.

Değerli milletvekilleri, bu iş, akaryakıt kaçakçılığı, hepinizin de kabullendiği gibi, gayriahlakî ve çok büyük bir toplumsal suçtur. Dolayısıyla, bunun önüne geçilebilmesi için, komisyonumuzun hazırlayıp Genel Kurulun bilgisine sunduğu raporun ışığında hükümet derhal gereğini yapmalıdır. Biraz önce Sayın Bakanın ifadesinden de anladığımız gibi, hiç korkmadan, çekinmeden bu olayların üzerine gidilecektir.

Bu nedenle, benim bir önerim olacak Sayın Bakan da buradayken ve siz değerli milletvekillerine, gelin, bu son on yıl içinde, akaryakıt ve benzeri maddelerin, ister ithalat, ister ihracat, ister ticaret, isterse imalatıyla uğraşan bütün firmaların kayıtlarını inceleyelim Maliye Bakanlığından; yani, bu gelir nereden geldi, bunu soralım. (CHP sıralarından alkışlar) Kim çıkarsa çıksın bunun altından. Zaten Sayın Bakanın da ifadesi öyle. Hiçbir firma Türkiye'den, Türk Halkından büyük olamaz. Hiçbir firmanın çıkarı, halkın genelinin çıkarının üstünde olamaz. Onun için, lütfen, gelin, gruplar halinde böyle bir karar alalım, bu işlerle uğraşan tüm firmaların, tüccarların, imalatçıların, büyük ve küçük, kayıtlarını inceleyelim. Bence, bundan hiç kimsenin de rahatsız olmaması gerekir; çünkü, hırlı hırsız birbirinden ayırt edilebilir, bu işi ahlakî şekilde yapan firmalar da ortaya çıkar.

Bu düşünce ve duygularla, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Yerinden söz talebinde bulunan Van Milletvekili Sayın Mehmet Kartal; buyurun.

MEHMET KARTAL (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Son günlerde çok üzücü olaylarla, vahim olaylarla gündemde olan Van İlinin, bugün görüşülmekte olan akaryakıt kaçakçılık komisyonunun raporunda da yer almasını bir talihsizlik olarak kabul ediyorum. Bütün konuşmacıların kabul ettiği ve ortak görüşleri, akaryakıtın, büyük deryalarda, denizlerde oluştuğu, akaryakıt dağıtım firmaları ile deniz nakliyat firmalarının hesaplarına bakmak lazım.

Van, bir sınır ticareti yapmaktadır. Bunun da, devletin resmî hesapları incelendiğinde… Yani, TPIC tarafından düzenlenmektedir. Sınır ticareti nezdinde, devletin incelemeleri sonucu, Van'da ve diğer sınır illerindeki kaçakçılığın, açık denizlerde görülen hesapların yanında, konuşulmaması ve bu raporda yer almaması gerekirdi. Ama, yine de diyorum; bir talihsizliktir. Bugünlerde, işte dün Başkale'de 3 askerimiz şehit oldu, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde üzücü intihar olayı oldu ve bugünkü bu raporda da Van'ın tekrar yer alması, Van Milletvekili arkadaşımızın, sanki Van halkı bütün İstanbul'u, bütün Türkiye'deki kaçakçılığı destekliyormuş anlamı çıkıyor. Bunlar Van halkına yakıştırılamaz. Raporda yer almasını kınıyorum.

Söz verdiğiniz için de teşekkür ediyorum.

BAŞKAN- Ben, Cüneyit Beyin sözlerinin o anlama geldiğini düşünmüyorum.

(10/238) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Bitlis)- Sayın Başkan, çok kısa bir cevap vermek istiyorum...

MEHMET KARTAL (Van)- Hayır, ben Cüneyit arkadaşımın söylediklerine iştirak ediyorum. Konuşmasında, sanki bütün Türkiye'deki kaçakçılık Van'dan İstanbul'a bidonla taşınıyormuş anlamı çıkıyor.

BAŞKAN- Anlaşıldı.

CÜNEYİT KARABIYIK (Van)- Sayın Başkan, Mehmet Bey benim konuşmalarımı desteklediğini ifade ediyor.

ALİ RIZA BODUR (İzmir)- Raporu kınıyor.

BAŞKAN- Peki, tamam, anlaşıldı. Teşekkür ederim.

(10/238) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Bitlis)- Sayın Başkanım…

BAŞKAN- Ama, Komisyon Başkanı arkadaşımızın söz talebi var; ona söz veriyorum.

Komisyon Başkanı Sayın Vahit Kiler, buyurun.

(10/238) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Bitlis)- Tabiî, raporu iyi irdelemek lazım Değerli Milletvekilim. Türkiye'de, bizim tespitimizle, bir yılda tespit ettiğimiz akaryakıt kaçakçılığı miktarı 4 500 000 ton. Yine, raporumuza yazdığımız, bunun yüzde 100'ü Van'da yapılıyormuş gibi, insanlarda bir intiba vardı. Bizim raporumuza yazdığımız rakam... Biz Van'a gittik, Başkale'ye gittik, Albayrak Köyünü gördük, kamyonların kuyruğunu gördük; günde kaç kamyon çalışıyor, Albayrak Köyüne günde kaç kamyon gidiyor, her gittiğinde sınır köyünden kaç litre getiriyor; onu çarptık, böldük, bir yılda yaklaşık 150 000 ton, Van'da bu işin yapıldığını tespit ettik, rakam olarak da yaklaşık yılda 120 000 000 dolar vergi kaybını tespit ettik; ama, bunun ülkedeki bir yılda yapılan toplam kaçakçılığın içindeki payını soracak olursanız, onu raporumuza yazdık. 4 500 000 ton toplam kaçakçılığın içinde Van'da yapılan miktar, 150 000 ton. Bu, yüzde kaç yapıyor; yüzde 4 yapıyor, yüzde 5 yapıyor. Yani, bu raporu kınayacağınıza raporu bir inceleyin bence.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, akaryakıt kaçakçılığının ekonomiye, insan ve çevre sağlığına verdiği zararın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/238) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

IV.- SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1.- (10/251) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Ondokuz Mayıs Üniversitesinde keyfî yönetim, kamu kaynaklarının amaçdışı kullanımı ve kadrolaşma iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/251) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda boşalan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Kayseri Milletvekili Adem Baştürk aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, çalışma süremiz tamamlanmıştır.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 17 Kasım 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 18.50