DÖNEM:
22 CİLT: 96 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
10 uncu Birleşim
20 Ekim 2005 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Hakkâri Milletvekili Mustafa
Zeydan'ın, Hakkâri'nin eğitim sorununa ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması
2.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman'ın,
Atatürk'ün Gençliğe Hitabesinin 78 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı
konuşması
3.- Antalya Milletvekili Atila Emek'in,
Maden Yasası uyarınca verilen maden arama ruhsatları ile işletme izinlerinin
Antalya İli ve ilçelerinde yarattığı sorunlar ile bu konuda yapılması
gerekenlere ilişkin gündemdışı konuşması
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Zonguldak Milletvekili Fazlı
Erdoğan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/749) (S. Sayısı: 991)
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen'in
yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/750) (S.
Sayısı: 992)
3.- Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer ve
25 milletvekilinin; İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 26 milletvekilinin, İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 23 milletvekilinin; Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya ve 27 milletvekilinin; Trabzon Milletvekili Faruk Nafız Özak ve 23
milletvekilinin, Türk sporunda şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu
(10/63, 113, 138, 179, 228) (S. Sayısı: 956)
4.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
5.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu,
Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı:920)
6.- Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik
Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1056) (S.
Sayısı: 960)
7.- 2.7.2005 Tarihli ve 5382 Sayılı Eleman
Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ve Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme Tezkeresi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1068) (S. Sayısı: 998)
V.-
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Gürsoy
EROL'un,kamu kurum ve kuruluşlarında özürlü personel istihdamına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/6270)
* Ek cevap
2.- Ordu Milletvekili İdris Sami
TANDOĞDU'nun, Ordu sahil yolu yapımı için ödenek gönderip göndermediğine
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sorusu ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/6805)
3.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, Başbakanlık Acil Destek Fonundan belediyelere yapılan yardımlara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
ŞAHİN'in cevabı (7/7860)
4.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
Konya İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğüne,
Konya'nın Meram İlçesindeki SHÇEK'e ait
taşınmaz üzerinde arsa karşılığı öngörülen projeye,
- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, son
beş yılda alınan ve emekliye ayrılan personel sayısına,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nimet
ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/7994, 7995, 7996)
5.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, kamu personeli seçme sınavına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/8007)
6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
son beş yılda gerçekleşen ihracata ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad
TÜZMEN'in cevabı (7/8015)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 13.00'te açıldı.
İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar'ın,
baltalık ormanların koruya dönüştürülmesine, bunun orman köylüsüne etkilerine
ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına Çevre ve Orman
Bakanı Osman Pepe cevap verdi.
Edirne Milletvekili Rasim Çakır, çeltik
üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere,
Kayseri Milletvekili Taner Yıldız, Avrupa
Birliği sürecinde Türkiye Standartları Haftasının önemine,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan'ın
(3/747) (S. Sayısı: 989),
Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün
(3/748) (S. Sayısı: 990),
Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması
hakkındaki Başbakanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 36
milletvekilinin, ortaöğretimdeki sorunların (10/309),
Uşak Milletvekili Alim Tunç ve 39
milletvekilinin, bazı televizyon programlarının toplum hayatına etkilerinin
(10/310),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Filistin Yasama Meclisi Başkanı Rawhi
Fatthouh'un, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ı Ramallah'a
davetine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını temsilen TBMM Başkanvekili
İsmail Alptekin'in icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi,
17.10.2005 tarihinde dağıtılan ve Genel
Kurulun 18.10.2005 tarihli 8 inci Birleşiminde okunmuş bulunan Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım haklarındaki (11/3) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına, Anayasanın 99
uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin
25.10.2005 Salı günkü birleşimde yapılmasına ve görüşmelerin tamamlanmasına
kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanında Kâtip Üyeliklerin sayısının 8'e, İdare Amirliği sayısının 4'e
çıkarılması ve artırılan üyeliklerden Kâtip Üyeliğin AK Parti Grubuna, İdare
Amirliğinin de Anavatan Partisi Grubuna verilmesine ilişkin AK Parti Grup
önerisi ile CHP Grup önerisi, birlikte yapılan görüşmelerinden sonra,
Kabul edildi.
(Devamı arkada)
Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden
farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle bir açıklamada bulundu.
Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer ve 25
milletvekilinin; İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 26 milletvekilinin, İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 23 milletvekilinin; Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya ve 27 milletvekilinin; Trabzon Milletvekili Faruk Nafız Özak ve 23
milletvekilinin, Türk sporunda şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu raporunun (10/63,
113, 138, 179, 228) (S.Sayısı: 956) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından, ertelendi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden,
2 nci sırasında bulunan, Kalkınma
Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının
(1/950) (S. Sayısı: 920) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda
hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
3 üncü sırasına alınan ve Cumhurbaşkanınca
bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen 5387 Sayılı Bankacılık Kanununun
(1/1069) (S. Sayısı: 997), görüşmelerinin tamamlanmasından sonra, kabul
edildiği açıklandı.
4 üncü sırasında bulunan, Askerî Yasak
Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının (1/1056) (S. Sayısı: 960) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.
20 Ekim 2005 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşime 17.00'de son verildi
|
İsmail
Alptekin |
|
|
Başkanvekili |
|
Türkân
Miçooğulları |
|
Mehmet
Daniş |
İzmir |
|
Çanakkale |
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 14
II.- GELEN KÂĞITLAR
20 Ekim 2005 Perşembe
Tasarı
1.- 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/1119) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.10.2005)
Teklifler
1.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 35 Milletvekilinin; İzmir
Jeotermal Enerji ve Ulaşım Hizmetleri (ESHOT) Genel Müdürlüğü Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Teklifi (2/586) (İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.10.2005)
2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; Radyo ve Televizyonların Kuruluşları Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/587) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.10.2005)
3.- Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ile Karaman Milletvekili
Yüksel Çavuşoğlu'nun; Beyşehir'in İl
Olması Hakkında Kanun Teklifi (2/588) (İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2005)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 13.00
20 Ekim
2005 Perşembe
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER:
Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündemdışı söz vereceğim. Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet bu
konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin cevap süresi 20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz, Hakkâri İli Millî
Eğitim Müdürlüğünün sorunlarıyla ilgili söz isteyen Hakkâri Milletvekili
Mustafa Zeydan'a aittir.
Sayın Zeydan, buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Hakkâri
Milletvekili Mustafa Zeydan'ın, Hakkâri'nin eğitim sorununa ve alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
MUSTAFA ZEYDAN (Hakkâri) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hakkâri millî eğitim sorunlarıyla ilgili gündemdışı
söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu meyanda, Sayın Başkanvekilimizin ablası
Zeynep Acar ve Sinop milletvekili arkadaşımızın amcaları vefat etmişlerdir.
Merhumlara Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlar, Hakkâri İlimiz, konumu
itibariyle, çok önemli bir coğrafyada. Burada yaşayan insanların eğitimlerinin
ülkemizin geleceği için ne kadar önemli olduğunu gözler önüne sermektedir. İyi
bir vatandaş olma bilinci sadece eğitimli insanların sahip olabileceği bir
özelliktir. Bu bağlamda, halkımızın eğitim seviyesini yükseltmek mecburîyeti
vardır. Bundan önceki yönetimlerin yapmış olduğu hizmetlerin yetersiz olduğunu
görmekteyiz.
Eğitim sorunlarını çözerken birinci
önceliğimiz, uygun çalışma ve yaşam koşullarının sağlanması olmalıdır. Bu
bağlamda, öğrencilerimize eğitim veren öğretmenlerin insanî koşullarda
yaşamlarının sağlanması şarttır. Aynı zamanda, öğrencilerin de insanî
koşullarda eğitim almaları da mecburîdir.
Türkiye topraklarında yaşayan her vatandaş
kadar ülkesine ve milletine bağlı olan Hakkâri halkının eğitim durumu ulusal
güvenlik kadar önemlidir. Bölgedeki insanın uzun vadede kurtuluşu eğitimden
geçmektedir. Ancak, Türkiyemizin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntı da gözönüne
alındığı takdirde, tabiî ki, dört dörtlük, bütün eksiklerin tamamlanması da
kolay bir iş değildir.
Hükümetimiz, 2005 yılı içerisinde, Hakkâri
İlimize bizim umduğumuzdan çok daha fazla yardımda bulunmuştur. Gerçekten, bu
konuda hükümetimize müteşekkiriz. Bu meyanda, deprem nedeniyle kamu
kurumlarında meydana gelen hasarlar tamir edilmiş, gereken ödenekler verilmiştir.
Zamanında işlemler yapılmış ve eğitime açılmıştır. Ancak, okulöncesi eğitim
konusunda ilimiz çok fakir. Bu nedenle, en az 7 adet anaokulu için ödenek
verilmesi gerekmektedir. Kız çocuklarımızın eğitimlerini sürdürebilmeleri için
ilçelerimizde gerek kız liseleri ve gerekse kız yurtları yoktur. Her ilçemize
mutlaka bir kız lisesi ve kız yurdu gerekmektedir. Hakkâri İlimizin halkının,
velilerinin anlayışı, görüşü eğitime karşı çok önemlidir. Bütün velilerimizin
yüzde yüzü kendi kızlarını okutmak istemektedir.
Bakın, bir örnek vereyim. On gün evvel
Hakkâri'ye gittiğimde, Türkiye'nin en güzel okullarını kazanan ve Hakkâri'nin
en fakir ilçesi olan Çukurca'da 12 tane kızımız üniversiteyi kazanmış; paraları
olmadığı için Kaymakamlığa başvurmuşlar, dolayısıyla bana da başvurdular,
Hakkâri İline geldiler; parti binasında beraber bir toplantı yaptık. Bu kızlar
okumak istiyor; velileri de müsaade etmiş. Sağ olsunlar, işadamlarını topladık,
kendilerine 10 milyar civarında para verdik ve kızlar, şu anda, İstanbul, Ankara,
İzmir, Adana, Antalya gibi yerlerde derslerine, tedrisatlarına devam
etmektedirler. O bakımdan, Hakkâri halkı, gerçekten, veli olarak, kendi
kızlarını oğlanlardan ziyade okutmak istiyorlar. Kızlarımız da aynı anlayışla
hareket etmektedirler.
Değerli arkadaşlar, Hakkâri İlimizin
yıllardan beri beklediği bir Hakkâri eğitim fakültesinin meselesi mevcuttur.
Maalesef, bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinden kanun çıkmasına rağmen, bugüne
kadar tahakkuk etmemiştir. Buraya gelmişken bir şey söylemek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Zeydan, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun.
MUSTAFA ZEYDAN (Devamla) - Gönül isterdi
ki, sayın rektörlerimizin Van'daki mahkeme kararına gösterdikleri tepkiyi
Hakkâri'de beş yıldan beri beklemekte olan eğitim fakültesinin açılması için de
göstermiş olsaydılar, kendilerine daha güzel yakışırdı diye düşünüyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanlığımız,
biz bu eksiklerimizi söylediğimiz zaman, belki Ankara'da birçok bürokrat
arkadaşlarımız, sanki biz bir masal gibi bir şeyler söylüyoruz, inanmıyorlardı;
ancak, Millî Eğitim Bakanımız çok güzel bir örnek sergiledi. Bir hafta evvel,
Bakanlığına bağlı 20'ye yakın genel müdürlerini Hakkâri'ye göndererek, A'dan
Z'ye kadar Hakkâri'deki bürokratlarla birlikte bütün ilçeleri gezerek
Hakkâri'nin eğitim sorunlarını tespit etti. Onunla da kalmadı, biz
milletvekillerini yanına alarak, muhalefetiyle iktidarıyla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Zeydan, istirham edeyim;
lütfen konuşmanızı tamamlayınız efendim.
MUSTAFA ZEYDAN (Devamla) - Tamam efendim.
…Hakkâri'ye gelerek 7 saat gibi bir
toplantı yapıldı, Hakkâri'nin bütün sorunları masaya yatırıldı, Hakkâri'deki
belediye başkanlarıyla, il genel meclis üyeleriyle, bütün bürokratlarla
birlikte. Ümit ediyorum ki, bu güzel sergilemenin bir örneği de diğer
bakanlarımızda da olacaktır.
Bundan ötürü, Sayın Bakanımıza ve onun
bürokratlarına çok teşekkür ediyorum. Ayrıca, Hakkâri'de bu konuda katkısı
büyük olan Sayın Valimize ve oradaki bürokratlara da huzurunuzda teşekkür
etmeyi bir borç bilirim.
Beni dinlediğiniz için hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Zeydan.
Gündemdışı ikinci söz, Atatürk'ün Gençliğe
Hitabesinin 78 inci yıldönümü münasebetiyle söz isteyen İzmir Milletvekili
Canan Arıtman'a aittir.
Sayın Arıtman, buyurun. (CHP ve AK Parti
sıralarından alkışlar)
2.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman'ın, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesinin 78 inci
yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Atatürk, 1927'de, çalışma arkadaşlarına, Cumhuriyet
Halk Partisi kongresinde okuyacağı, millî mücadelenin tarihi olan Nutuk'un en
sonuna koyacağı satırları; yani, Gençliğe Hitabeyi yüksek sesle okumuş ve
gözyaşlarını da saklamamıştı; sonra şöyle dedi: "Tarihi yaşadığımız gibi
yazdık; fakat geleceği cumhuriyete inananlara, onu koruyanlara ve yaşatacaklara
emanet etmek lazımdır."
Atatürk, Cumhuriyet Halk Partisinin ikinci
büyük kongresinde okuduğu Nutuk'u, 20 Ekim 1927 Perşembe günü, yani, bundan tam
yetmişsekiz yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden, bu kürsüden
Gençliğe Hitabı okuyarak bitirdi. Gençliğin cevabı hemen geldi: "Vatan
kadar aziz bildiğimiz Sevgili Gazimize, cumhuriyeti, onun istiklalini ve
muhafazasını bir iman ve namus borcu addettiğimizi en derin minnettarlık
hisleriyle arz ederiz."
Değerli milletvekilleri, bugün,
Çanakkale'de üniversite gençliğimiz altı gündür yüksek sesle Nutuk'u okuyor.
Birazdan Nutuk'un son sayfasını, yani, Gençliğe Hitabeyi okuyacaklar ve
bitiminde, hep birlikte Atatürk'e cevaplarını haykıracaklar; çünkü, ülkemizin
içinde bulunduğu asimetrik savaşın sarmalından çıkmak ve millî bütünlüğümüzü
korumak adına iç ve dış ihanet cephelerine karşı büyük bir azimle mücadele
edeceklerini haykırma gereğini hissediyorlar. "Atatürk'ün resimlerini
duvarlardan indirin" diyen AB yetkilisine inat, altı gündür, yedi düvele
karşı yüksek sesle Nutuk'u okuyorlar. O gençler, işsiz, güvencesiz, güçsüz
bırakılmış olsalar da cumhuriyete, emanete sahip çıkacaklardır.
Atatürk'ün "cumhuriyeti biz kurduk,
onu yüceltecek ve yaşatacak olan sizlersiniz" diyerek, büyük sorumluluklar verdiği gençlik, sadece yaşta değil,
düşüncede, fikirde genç olan, özgürlüğün, bağımsızlığın, egemenliğin,
cumhuriyet ve devrimlerin yılmaz bekçileri olan tüm yurttaşlardır. Nutuk, millî
mücadelenin tüm tarihi ve bu süreçte yapılanların hesabını millete veren bir
belgedir. Sonundaki Gençliğe Hitap ise, Nutuk'ta anlatılanların bir özeti ve
ondan çıkarılan mesajdır. Dikkat çekilmesi gereken en önemli mesaj ise şu
cümlelerdedir: "Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere,
memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet
içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini,
müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakru zaruret
içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu
ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklal ve cumhuriyetini
kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"
Atatürk, bu cümlelerle en ciddî tehlikeyi
işaret ederek, gençliğin bir çaresizlik edinimine kapılmadan mücadele etmesi
gerektiğini belirtiyordu. Toplum psikolojisini bir inanç içinde organize olmaya
yönelten, olası çözülmelere karşı uyarı yapan Gençliğe Hitabe metni, muhtemel
çaresizlik hallerine karşı bir aşı işleviyle ortaya çıkmaktadır. Bugün
yaşadıklarımıza bakınca, Atatürk'ün bu mesajı neden verdiğini ve ne kadar ileri
görüşlü bir devlet adamı olduğunu bir kez daha anlıyoruz.
Nutuk'u ders kitaplarından çıkaranlar,
Atatürk'ü tarihten silmek isteyenler, bölücü terör örgütünü cesaretlendirenler,
İstanbul'u Vatikanlaştırmak, asırlardır egemenliğimizdeki topraklarımızı,
Kıbrıs'ı, Ege Denizini, Dicle ve Fırat'ın sularını almak isteyenler,
sınırlarımız içerisinde yeni devletler kurulmasını planlayanlar, atalarımızı
asla işlemedikleri bir soykırım suçuyla en haksız biçimde sonsuza değin
damgalamak isteyenler, en onurlu biçimde ve tamamen eşit şartlarda, başımız
dik, hakkımızla, hukukumuzla AB'ye ortak olacakken bizi o kapıda yanaşma
konumuna sokanlar, bu ülkeyi yeniden şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar
memleketi yapmak isteyenler, mirasyedi gibi ülkeyi haraç mezat pazarlayıp
satanlar, Türkiye'yi ülkesiyle milletiyle bölmek, parçalamak isteyenler ve
onların işbirlikçileri şunu bilsin ki, emanete sahip çıkan dinamik güçler, yani
"namus cephesi" onlara izin vermeyecektir.
Hiç kimse bize yeni sınırlar çizmeye
kalkışmasın. Biz Yugoslavya değiliz. Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki
asil kanda mevcuttur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arıtman, buyurun.
CANAN ARITMAN (Devamla) - Hiçbir güç, asla
O'nun resimlerini indirtmeye yetmeyecektir. Hiçbir güç, asla O'nun beynimizin
her hücresine işlemiş sözlerini silemeyecektir.
"Birinci vazifen, Türk istiklalini,
Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir."
Her gün, hâlâ, bu topraklar uğruna
gençlerimiz şehit oluyor. Analar babalar "vatan sağ olsun" derken,
Atatürk gençliği, her köşesi atalarının kanıyla sulanmış ve halen kendi kanıyla
sulanmakta olan bu vatanı çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmak için gereken
gayreti gösterecek ve bunu gerçekleştirecektir.
Attila İlhan'ın dediği gibi: "Bu yüce
millet! Yani, bu toprakları bin yıldır yurt edinmiş olanların çocukları! Yani,
en olmaz denilen şartlarda ayağa kalkanlar ve muzaffer olmayı bilenler! Yani,
Türk Milleti! Parola: Vatan. İşareti: Namus."
İlk Genel Başkanım, Atam, seni unutmadık,
unutturmayacağız, emanetine leke sürdürmeyeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Arıtman.
CANAN ARITMAN (Devamla) - Bitiriyorum
efendim.
Bu onurlu millet, bu vatan sahipsiz
değildir. Biz buradayız, namus cephesi burada. Milletimizi, vatanımızı,
cumhuriyetimizi, devrimleri, bağımsızlığımızı, bütünlüğümüzü sonsuza değin
koruyacak ve kollayacağız.
Aziz milletime saygılarımı arz ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Gündemdışı üçüncü söz, maden arama
ruhsatları ve işletme izinlerinin Antalya İli ve ilçelerinde uygulamada
yarattığı sorunlar hakkında söz isteyen, Antalya Milletvekili Atila Emek'e
aittir.
Sayın Emek, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
3.- Antalya
Milletvekili Atila Emek'in, Maden Yasası uyarınca verilen maden arama
ruhsatları ile işletme izinlerinin Antalya İli ve ilçelerinde yarattığı
sorunlar ile bu konuda yapılması gerekenlere ilişkin gündemdışı konuşması
ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5177
sayılı Maden Yasası uyarınca verilen maden arama ruhsatı ve işletme izinlerinin
Antalya İli ve ilçelerinde yarattığı sorunlar hakkında düşüncelerimi açıklamak
için gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, Antalya bir dünya
kentidir; Kaş-Kınık'tan Gazipaşa-Kaladran'a kadar 640 kilometre Akdeniz'e olan
kıyı şeridi ve geniş tarım alanlarıyla büyük ekonomik potansiyele sahiptir.
Antalyamız, önceliklerini saptamış, tercihlerini yapmıştır. Antalya bir turizm
kentidir, Antalya bir tarım kentidir; turizmde 8 000 000'un üzerinde turist
ağırlamakta, millî ekonomiye çok önemli katkı sağlamaktadır. Tarımın çeşitli
kesimlerinden de, yakın zamana kadar büyük gelir elde edilmekteydi. Ne var ki,
tarım, ülkede olduğu gibi, Antalyamızda da zor bir dönemi yaşamaktadır. Geçen
yıl, pamuk, narenciye, kavun, karpuz, meyve, yaş sebze ve muz üreticileri
perişan olmuştur, tahıl ve hayvan üreticisinin hali içler acısıdır. Turfanda
üretiminin yapıldığı Demre, Finike, Kumluca, Serik, Manavgat, Alanya ve
Gazipaşa üreticilerinin bu yıl için kaygılı bekleyişlerini gezilerimizde
yakından gördüm. Eylül ayında toprağa konulan domates fidesinin 120 gün sonra
domates vereceğini söyleyen üretici "hükümete sorun, ihraç kapısı açılacak
mı, yoksa, geçen yıl olduğu gibi, yollara mı dökeceğiz" diyordu. Şimdi,
kasım sonu, aralık başında pazarlanacak domates için ihraç kapısı açılacak mı,
yoksa, üretici kaderine mi terk edilecek? Bölgede, narenciye ve muz bahçede
alıcısını beklemesine rağmen, müşteri yok, soran yok. Elmalı'da, Korkuteli'nde
meyve üreticisi en zor günlerini yaşamaktadır.
Sayın milletvekilleri, bölgede, tarımın
içine düşürüldüğü durum böyle iken, diğer tercih turizmin ciddî altyapı
sorunları devam ediyor. Millî ekonomiye 1,2 milyar dolar turizm geliri sağlayan
Manavgat'ın arıtma sorunu çözüm bekliyor. Bu sorun bu kış çözülmezse, yörede
turizm sıkıntılı bir süreci yaşayacaktır. Yine, millî ekonomiye 1,5 milyar
dolar gelir sağlayan Alanya'da, arıtma ve suda sıkıntı had safhadadır.
Diğer turizm merkezlerinde de, altyapı ve
çevreden kaynaklanan sorunlar turizmin geleceğini tehdit etmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bölgenin iki temel
tercihi turizm ve tarım bu sıkıntılı süreci yaşarken, Antalyamız ve ilçeleri,
madencilik sektörüyle bu yıl tanıştı. Antalyamızda bu maden, yer altında değil.
Nedir bunlar; taşocakları, kum ve çakılocakları. Bu sektörün getirisi birkaç
kişi ve firmaya, zararı ise Antalya turizmine, tarımına, çevreye ve yerleşim
alanlarındaki halkımıza.
Sayın milletvekilleri, son aylarda maden
ruhsatı ve işletme izniyle, Antalya ve ilçelerinin doğal güzellikleri tahrip
edilmektedir.
Manavgat İlçemizde, Manavgat Irmağı ile
Kızılağaç turizm merkezi arasında kumocağı açılması için verilen ruhsat,
Uzunlar Köyünde verilmek istenilen çakılocağı ruhsatı, turizm alanlarını
olumsuz etkilediği gibi, su kaynaklarını da yok etmektedir.
Manavgat Gençler Köyünde verilen taşocağı
ruhsatı, köyün yerleşim alanı içinde olup insan yaşamını olumsuz yönde
etkilediği gibi, çevreyi tahrip etmekte, Antalya-Akseki-Konya devlet karayolu
üzerinde büyük tehlikeler yaratmaktadır.
Manavgat Hocalar Köyünde SİT alanına
ruhsat verildiği ileri sürülmektedir. Manavgat Sırt Köyünde verilen taşocağı
ruhsatının, defne alanlarını, tarım alanlarını ve doğayı olumsuz etkilediği
için, köy halkının tepkisi devam etmektedir
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Emek.
ATİLA EMEK (Devamla) - Korkuteli
Bayatbademleri Köyünde açılan taşocağı da aynı sonucu vermektedir.
Alanya-Manavgat sınırında, Alara Çayı
üzerinde açılan ocaklar, sulama ve içmede kullanılan suları olumsuz yönde
etkilemiştir.
Gazipaşa çay yataklarından alınan kum ve
çakıllar, yeraltı sularını etkilemiş, tarımı sıkıntıya sokmuştur. Serik, Belek,
Kumluca, Finike, Demre ve Kaş'ta aynı sıkıntılar yaşanmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, Antalya İli ve
ilçelerinde ortaya çıkan bu durumun bölgede yarattığı zararı gözönünde
bulunduran Antalya Valimiz Alaettin Yüksel, Maden İşleri Genel Müdürlüğüne
12.10.2005 tarihli yazdığı bir yazıyla endişelerini dile getirmiş ve acil önlem
alınmasını talep etmiştir. Yazının örneği burada, değerli arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Emek, konuşmanızı lütfen
tamamlayınız.
Buyurun.
ATİLA EMEK (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, ruhsatlar merkezden verildiği için, yörenin özellikleri neleri
olumsuz etkileyeceğine hiç bakılmamaktadır ve açıkça bir talan devam
etmektedir.
Değerli arkadaşlarım, sayın
milletvekilleri; Maden Yasası uyarınca verilen ruhsatların ve işletme
izinlerinin, Antalyamız ve ilçelerinde olduğu gibi, tüm ülkede kaygı verici,
tahrip edici çevre katliamına dönüşmekte olduğunu, önlem alınmazsa önümüzdeki
süreçte ülkemizde maden terörüyle karşı karşıya kalacağımızı, Gençler, Sırt ve
Bayatbademleri Köylerinde olduğu gibi, sosyal çatışmaların başlayacağı ve devam
edeceği görülmektedir. Bu nedenlerle, Maden Yasasının yeniden ele alınıp,
uygulamadaki aksaklıkların acilen giderilmesi gerekmektedir. Antalyamızın
konumu gereği, maden arama ruhsatı ve işletme izinlerinin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ATİLA EMEK (Devamla) - Son cümlelerim,
bağlıyorum Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Emek, istirham edeyim,
lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
ATİLA EMEK (Devamla) - …verilmesi
durdurulmalı, verilenler de iptal edilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kişilere ve firmalara çıkar sağlamak uğruna ülkemiz ve Antalyamızın turizmine,
tarımına, çevresine verilen zararların ortadan kaldırılması için gerekli
önlemlerin hükümet tarafından acilen alınması şarttır.
Gelecek kuşaklara yaşanabilir bir çevre ve
ülke bırakmak zorunda olduğumuzu ifade eder, bu duygu ve düşüncelerle, Yüce
Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Sayın Başkan
Atila Beye yerimden bir bilgi verebilir miyim, konuyla ilgili olarak?
BAŞKAN - İçtüzük gereği çok kısa bir
açıklama yapmak üzere mikrofonunuzu açacağım; oradan çok kısa bir açıklama
yapınız Sayın Badazlı.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Sayın Başkanım,
çok değerli arkadaşlarım; hemşerim Atila Emek'in konuşmasını dikkatle dinledim.
Konuların tamamı, işlediği konuların tamamı doğrudur; ama, şuradan bilgileri,
herhalde, noksan olsa gerek: Alanya'da, Side'de bahsettiği arıtma işleri
ihalesi yapıldı, önümüzdeki yaz sezonunda arıtma diye, deniz kirlenmesi diye
bir sorun kalmayacak; bu bir.
Taşocakları, doğrudur, sorun yarattı. Biz,
en son, geçenlerde, Maden Genel Müdürünü Antalya'ya çağırdık, bundan sonra
ruhsatlar sadece Antalya'da değil, bütün Türkiye'de, vilayetlerin en nihaî
onayıyla verilecek, gelişigüzel verilmeyecek; bahsettiği rahatsızlık verici
ocakların ruhsatları da, faaliyetleri de durdurulmuştur.
Buna ilaveten, yine, sebze ve meyvede
bahsettiği ihracatın ne zaman açılacağı… İhracat kapanmadı ki açılsın. İhracat,
yıl 12 ay, gün 24 saat açıktır, herkes ürettiği her ürünü dilediği yere
satabilir, bunda bir engel yoktur.
Teşekkür ediyorum, bana bu fırsatı
verdiğiniz için.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Badazlı.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları
vardır.
Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu karma komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları
hakkında iki raporu vardır; sırasıyla okutup, bilgilerinize sunacağım.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyon Raporu (3/749) (S. Sayısı: 991) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu
yaralamaya neden olmak suçunu işlediği iddia olunan Zonguldak Milletvekili
Fazlı Erdoğan hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu Raporu, Karma
Komisyonumuzun 22 Haziran 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan,
Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının dönem sonuna ertelenmesi talebini
iletmiştir.
Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin
niteliğini dikkate alarak, Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan hakkındaki
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz
edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde
"Yasama dokunulmazlığı" başlığı altında, mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine, Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça, bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce
veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin, Meclisin kararı
olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve
yargılanamamasını, hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona
erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık Türkiye Büyük Millet
Meclisi kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı,
milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında
kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum
tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda
yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve
dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı
oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca
etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki
bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca
bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının
kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma
hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Milletvekiline isnat edilen suçun,
milletvekili seçilmeye engel bir nitelik taşıması halinde, dokunulmazlığın
kaldırılmaması, bu suçtan milletvekilliği düşebilecek konumdakilerin
milletvekilliğinin sürdürülmesine de imkân tanımaktadır. Bu durumun ise,
Anayasanın 76 ncı maddesiyle uyumsuz sonuçlara yol açacağı açıktır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin
siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını
engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî
partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa
değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline
dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
|
Feridun Baloğlu |
Tuncay Ercenk |
Mehmet Küçükaşık |
|
Antalya |
Antalya |
Bursa |
|
|
|
|
|
Halil Ünlütepe |
Feridun Ayvazoğlu |
Uğur Aksöz |
|
Afyonkarahisar |
Çorum |
Adana |
|
|
|
|
|
Oya Araslı |
Atilla Kart |
|
|
Ankara |
Konya |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
2.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyon Raporu (3/750) (S. Sayısı: 992) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görevi ihmal suçunu işlediği iddia olunan
İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 22 Haziran 2005
tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin
niteliğini dikkate alarak İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen hakkındaki
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz
edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama
dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık
düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis
çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o
oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar
alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu
tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması
söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini
serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce
veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı
olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve
yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona
erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı,
milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında
kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum
tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda
yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve
dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı
oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının olumsuzca
etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki
bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca
bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının
kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma
hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Milletvekiline isnat edilen suçun,
milletvekili seçilmeye engel bir nitelik taşıması halinde, dokunulmazlığın
kaldırılmaması, bu suçtan milletvekilliği düşebilecek konumdakilerin
milletvekilliğinin sürdürülmesine de imkân tanımaktadır. Bu durumun ise, Anayasanın
76 ncı maddesiyle uyumsuz sonuçlara yol açacağı açıktır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin
siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını
engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî
partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa
değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline
dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
|
Feridun Baloğlu |
Tuncay Ercenk |
Mehmet Küçükaşık |
|
Antalya |
Antalya |
Bursa |
|
Halil Ünlütepe |
Feridun Ayvazoğlu |
Uğur Aksöz |
|
Afyonkarahisar |
Çorum |
Adana |
|
Oya Araslı |
Atilla Kart |
|
|
Ankara |
Konya |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun,
İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım.
V.-
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 20.10.2005 Perşembe günü
saat 12.00'de yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, aşağıdaki Grup önerimizin Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Haluk Koç
Samsun
CHP Grup Başkanvekili
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 157 nci sırasında yer alan 719 sıra sayısının, bu kısmın 4 üncü
sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş ve
Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan'ın söz talepleri vardır. Talepte bulunan ilk
iki arkadaşımıza söz vereceğim.
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Aslanoğlu, süreniz 10 dakika.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Getirdiğimiz öneri şu: Meşhur kredi
kartları. Bugün, Türkiye'de, kredi kartlarının bir yasası yoktur. Kredi
kartları zapturapt altına alınsın, bunu söylüyorum. Bunu defalarca Meclisimize
getirdik. Sağ olun, sizlerin oylarıyla, tüm Meclisin oylarıyla bu yasa
görüşülsün diye kabul edildi; ama, bir türlü Meclis Genel Kuruluna
indirilmiyor.
Değerli milletvekilleri, birkaç rakam
vereceğim. Türkiye'de 29 000 000 insanın kredi kartı var. Bunların içinden 15
katrilyonluk kredi kartı kredisi kullanıyor insanlar. Kredi kartını kullanıp,
kredi kullanmayan ve kredi kartı borcunu gününde yatıranlar hiçbir ücret,
hiçbir şey ödemiyor. Ödeme tarihinde parasını yatırdığınız zaman, kredi kartı
kullanan insan, hiçbir şey ödemiyor. Ancak, eğer, paran yoksa kredi kartını
kullanmışsan kredili kredi kartı oluyor ve sadece birkaç rakam okuyacağım
saygıdeğer milletvekilleri, bugün aldım, internetten, Bankalar Kredi Kartları
Merkezinden, bazı rakamlar okuyacağım sizlere; banka ismi vermiyorum: aylık
yüzde 7,27; yüzde 132; aylık 6,95; yüzde 124; aylık 6, 35; yüzde 109; aylık 6,25; yüzde 107 ve geliyor
yüzde 107, yüzde 100, yüzde 89, yüzde 88 ve yüzde 55 en düşüğü. Yani, düşünün;
Türk bankacılık sisteminde kredili kredi kartı kullanan insanlara yüzde 55 faiz
tahakkuk ettiren bankalar da var,
yıllık kompoundu, aylık 3, 75; aylık 7,
27 var.
Bunun anlamı nedir değerli
milletvekilleri? Diyoruz ki faizler düştü. Düşen faizler kime? 29 000 000
insanı kapsıyor. Bu demektir ki, bunun yarısı kredi kartı kullanırsa bu insanların,
15 000 000 insan; yani, bu çoluk çocuğuyla 45 000 000 kişiyi kapsıyor bu olay.
Yani, 45 000 000 kişinin sorunu bu; ama, nedense, Yüce Meclisimiz bu konuya ilk
başta duyarlı davrandı, "bu insanların sorunlarını hep beraber çözelim,
Yüce Meclisin gündemine alalım" dediler; ama, hep "hazırladık,
hazırlıyoruz, gelecek…"
En son, biliyorsunuz, Meclis kapandığı
gün, haziran sonunda, yine bu konuyu getirmiştik, çok saygıdeğer bazı, İktidar
Partimizin bazı saygıdeğer milletvekilleri gönülden bu işe destek vereceklerini
söylediler ve bunun ilk, Meclis açılır açılmaz mutlaka getirilmesi yolunda çok
önemli ikazlarda bulundular, ama, yine getirilmedi.
Onun için, hep geçiyor; üç yıldır, bunun
adı, bu insanlar yüzde 150, yüzde 160 faiz ödüyorlar. Kaç kişi; 15 000 000 kişi. Yazıktır bu
insanlara, yazık oluyor. Yüce Meclis buna el atmazsa, hakikaten buna çözüm
getirmezsek Türkiye'nin önemli bir kanayan yarası; aile sorunlarına, aile
içinde sorunlara, çok büyük facialara neden oluyor. Allah bu insanlara yardım
etsin. Asgarî tutarı ödüyor, hep üstüne üstüne geliyor.
Bugün gazetelerde okudum, Türkiye'de
sorunlu kredi kartı oranı yüzde 2 diye. Ben, katılmıyorum. Neden katılmıyorum;
çünkü, parayı alamayınca asgarî tutarı ödüyor, öbürü hep yazılıyor, hep
yazılıyor. Yani, o açıdan, bu insanların çok büyük sorunu var değerli
milletvekilleri.
Size soruyorum: Kredi kartı bir tüketim
aracıdır; yani, evinize mobilya alacaksınız, gidip bankadan tüketici kredisi
alıyorsunuz, yüzde 2'lerle, yüzde 1,80'lerle alıyorsunuz. Onu götürüp, peşin
alıyorsunuz. Ancak, o mobilyayı kredi kartıyla aldığınız zaman yüzde 5, yüzde 6
ödüyorsunuz. Bunun farkı nedir?! Her ikisi de bir tüketim aracıdır saygıdeğer
milletvekilleri. Hakikaten seyirci kalmayalım.
Tabiî, başka bir sorunu ayrıca sizlerin
bilgisine sunmak istiyorum: Bir de kredili kredi kartları var; yani, Türkiye'de
birçok müessese taksitle alışveriş olanağı sağlıyor. Diyor ki, kredi kartına 10
taksit, 8 taksit. O müesseselerin bir kaybı yok; yani, kendisini garantiye
alıyor.
Bir de orada çok büyük… Onlar kredi
kartına yansımıyor, şu anda harcamalara yansımıyor; taa ki, gününde banka
ödediği zaman yansıyacak. Aslında, orada da, çok büyük miktarda, taksitlerle
alınmış malların daha hesaplara yansımayan çok büyük oranda, ayrı, önemli bir miktar
var; bunu, göremiyoruz. Ne kadar taksitli kredi kartı harcaması yaptıklarını
insanların bilemiyoruz; çünkü, birçok müessese 10 ay, 12 ay vadeyle, kredi
kartı karşılığı… Çünkü, kendisini garanti altına alıyor; yani, bir ödeme
aracıdır, garanti altına alıyor. Onun için, onun miktarını bilemiyoruz; çünkü,
insanlar, her nereye gitsek, bununla, kredi kartıyla yaşamak zorunda
kalıyorlar. Hakikaten, bu insanların yok olmasına… Yarın… Bugün Türkiye'de çok
büyük sorunlar var; ama, bunu bizler nedense göremiyor muyuz? Ne olursunuz, 45
000 000 insana yardım edelim.
Bizim dediğimiz şu: Bunu -bir tüketim
aracıdır- verdiğimiz yasa teklifinde diyoruz ki, tüketici kredisi -yine, onu da
bu Meclisten geçirdik- kapsamı içine alalım ve bu kredi kartlarına uygulanan
faizler tüketici kredisini aşmasın; ama, aylık bir defalık bir POS bedeli,
yani, bir işletmecilik masrafı var, bunu alsın, ondan sonra, eğer müşteri
isterse, bunu tüketici kredisi kapsamına alsın.
Ben size başka bir rakam vereceğim. Bugün,
bankaların çarşaf çarşaf, işte, her banka rekabet yaparak, ev kredisi şeklinde,
yirmi yıl vadeli verdikleri kredilerin faizi kaç sayın milletvekilleri biliyor
musunuz; aylık 1,20 olanın yıllık compoundu yüzde 15, aylık 1,30 olanın yıllık
compoundu yüzde 17. Takdirlerinize sunuyorum; yani, bir tarafta yüzde 132, bir
tarafta yüzde 17. Sadece vicdanlarınıza sesleniyorum; buna seyirci kalmayalım;
çünkü, yirmi yıl vadeli veriyor.
Bir de, bu, şu imkânı sağlayacak: Tüketici
kredisi kapsamına girdiği zaman, bankalar istediği şekilde faiz oranını
artıramayacaklar; çünkü, o yasada, belli bir sürede yasa kapsamına aldığımız
zaman, dilediği zaman yükselttim diyemeyecekler; yani, bir yerde, artık, kredi
kartlarını bir yasal zemin içine oturtmak zorundayız. Şu anda bunun yasası
yoktur. Sadece bir uygulama birliği var, bunun dışında yasal bir zemini yok
bunun. Onun için, ben hepinizden istirham ediyorum; gelin, bu 45 000 000
insanın sorununa çözüm bulalım. Bunu bir şekilde yasal zemine oturtmazsak, çok
insan mağdur olacak, mağdur oluyor.
Sayın milletvekilleri, bu, Türkiye'nin
önemli bir sorunu, buna seyirci kalmayalım, bunun siyaseti olmaz. Ekmek bu,
herkesin ekmeği. Türkiye'de yaşayan...
AHMET YENİ (Samsun) - Halledeceğiz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Üç yıldır Sayın Yeni, üç yıldır aynı
şekilde. Özür diliyorum sizden. Ben, yine burada, zatıâliniz, Meclis kapanmadan
önce, yine aynı şeyi... Bilmiyorum, bu söylediklerime katılmıyor musunuz?!
Katılmıyorsanız...
AHMET YENİ (Samsun) - Çözeceğiz bu işi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Hayır,
çözeceğiz de, üç yıldır bu, yanayan bir kara.
AHMET YENİ (Samsun) - Kanayan yara.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Kanayan
yara; ama, bir türlü...
Hatta kara; o da doğru; ama, bir türlü...
Toplumun karası bu. Ama...
AHMET YENİ (Samsun) - Çözeceğiz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Sayın Yeni, hep bu lafı duydum
sizden. Özür diliyorum sizden.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen
konuşmanızı tamamlayınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) -
Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Üç
yıldır Sayın Hükümet "çözeceğiz" diyor. Niye bugün çözmüyoruz, niye
çözmüyoruz? Nedir yani?
AHMET YENİ (Samsun) - Probleme köklü çözüm
getireceğiz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Üç
yıldır bu insanların ödediği faizi siz biliyor musunuz? Yazık oluyor bu
insanlara. Ne olursunuz, bugün, bunu... Sadece, burada getirdiğimiz öneri,
tüketici kredisi kapsamına alınmasıdır; çok büyük şey değil bu. Yani, Yüce
Meclisin, bir dakikalık... Kanun kapsamı içerisine alınması; getirdiğimiz
teklif budur. Ben, hepinizden istirham ediyorum.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Önerinin aleyhinde, Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun. (CHP sıralarından "aleyhinde
mi?!" sesleri)
BAŞKAN - Aleyhinde.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) -
"Aleyhinde"yi "lehinde" yapar Ümmet Bey.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin Grup önerisinin
aleyhinde söz almış bulunuyorum. Aleyhinde söz almamın hangi sebeplerden
kaynaklandığını sizlere izah etmeye çalışacağım.
Öncelikle, itiraz sebebimin başında gelen
en önemli konu, böyle, yüzbinlerce insanı ilgilendiren bir konunun, bugün,
bizlerin haberi olmadan ve bu konuyla ilgili ciddî manada bir inceleme ve
araştırma yapmadan bizim önümüze getirilmiş olmasına itiraz ediyorum. Yoksa, bu
konunun bugün Meclis gündemine getirileceği bundan üç gün, beş gün, on gün önce
tarafımıza bildirilmiş olsaydı… En azından, bugün, bu kürsüden, bu kanunun,
mutlaka çıkması gereken bu kanunun lehinde çok şey söyleme imkânımızı kaybetmiş
olmamızdan dolayı itiraz ediyorum. Yoksa, bu kanun, hakikaten, bir an önce
Meclis Genel Kurulunda ciddî bir şekilde ele alınmalı ve bu konu bir an önce
çözüme kavuşturulmalıdır.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun aylardan beri
feryadını ben çok yakından biliyorum, takip ediyorum ve her gün gazetelerde,
televizyonlarda kredi kartı mağdurlarıyla ilgili çıkan haberler bir
milletvekili olarak beni derinden yaralıyor, üzüyor.
Bakınız, sizlere bazı rakamlar vermek
istiyorum. 2001 krizinde krizden etkilenenlerin sayısı 111 000 civarındaydı;
yani, o anda kriz dolayısıyla ortaya çıkan yüksek faizden etkilenenlerin sayısı
111 000, 2001 krizinde; ama, şimdi, Türkiye'de, şu anda, kredi kartı mağduru
olan en az 300 000 insan var ve bu rakam, her geçen gün, katlanarak, artarak
büyüyor. Eğer, tedbir alınmazsa, eğer, bu kanun bir an önce Türkiye Büyük
Millet Meclisinden geçmezse, Türkiye'de, belki, milyonların üzerinde yeni kredi
kartı mağdurları ortaya çıkacak ve toplumumuzun, çok ciddî manada, bir buhranla
karşı karşıya gelmesi kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır.
Şimdi, Türkiye'deki kredi kartı
faizlerinin ortalaması yüzde 6 civarında, şu anda, ortalama yüzde 6 civarında
kredi kartlarına bir faiz uygulanıyor. Ancak, kanunî faizin yüzde 40'lar
olduğu, yeniden değerleme oranının yüzde 11 olduğu, gecikme faizinin yine yüzde
40'lar seviyesinde olduğu ve ticarî faizin yüzde 25'ler seviyesinde olduğu
günümüzde kredi kartı borcundan dolayı faiz oranlarının yüzde 100'lerin
üzerinde olmasını hiçbir aklıselim sahibi gelip bu kürsüden rahatlıkla izah
edemez. Bütün vatandaşlarımız güzünü Meclise dikmiş, bu kanunun, bu Meclisten
ne zaman geçeceğinin hesabını yapıyor.
Eğer, bir tedbir alınmazsa -tekrar
ediyorum- 2001 krizinden daha büyük bir kriz ülkemizin kapısının önünde çok
ciddî bir şekilde durmaktadır. Ne enteresandır ki, bu 300 000 kredi kartı
mağdurlarından -eğer, basına intikal ettiği şekliyle doğruysa- 186
milletvekilinin de kredi kartı mağduru olduğu söyleniyor. Şimdi, toplumun gelir
seviyesinin çok üstünde bir hayat seviyesi içerisinde yaşayan
milletvekillerinden 186'sı bu durumdan mustarip durumdaysa, çok zor şartlar
altında yaşayan, binlerce, milyonlarca vatandaşın yarın ne tür acılarla karşı
karşıya olacağını sizlerin takdirine bırakmak istiyorum.
Peki, bu kredi kartı mağdurlarının
sayısının artmasının altındaki nedeni ve gerçeği de iyi incelememiz lazım.
Özellikle son dönemlerde makro olarak ekonominin çok iyi olduğunu ifade
edenlerin, tabandaki vatandaşların, çiftçinin, köylünün, esnafın, memurun,
emeklinin ne kadar zor şartlar altında yaşadığını da çok iyi bir şekilde ortaya
koymaları lazım.
Bakınız, bugün kredi kartlarından mağdur
olanlar sadece memurlar değil, kredi kartı sahibi olan köylülerimiz,
çiftçilerimiz de mağdur. Çünkü, bu kesimde yaşayan vatandaşlarımızın özellikle
son üç yıldan beri tarımda uygulanan ve son derece kötü bir uygulama olan
tarımla ilgili ekonomik politikalardan dolayı her geçen gün gelir seviyeleri
azalmakta, bunun karşılığında da girdileri artmış olmasından dolayı maalesef
kredi kartı mağduru olma yolunda o kesim de büyük ölçüde bu durumdan
etkilenmektedir. Esnaflarımız… Çiftçide, köylüde para olmayınca bundan en çok
etkilenen kesimimiz, esnaf kesimimiz. Esnaf kesimimiz özellikle son dönemlerde
ciddî manada sıkıntı içerisindedir. Kamu görevlilerimiz… Enflasyonun üzerinde
zam verildiği iddia edilen kamu görevlilerimizin de her geçen gün hayat
standartlarının azalmakta olduğu çok açık bir gerçek olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Bakınız, Türkiye'deki yoksul sayısı geçen
sene 1 017 000 kişi artmış değerli milletvekilleri. Bu, kendiliğinden ortaya
çıkan bir durum değil, uygulanan ekonomik politikaların neticesi olarak bunlar
resmî rakamlardır. 2004 yılı içerisinde 1 017 000 kişi yoksulluk sınırının
altında hayatlarını devam ettirme mecburîyeti içerisine girmişler. Bakınız,
kırsal kesimde bu rakam çok daha çarpıcı. Kırsal kesimde yoksulların sayısı 9
429 000 iken, bu rakam 10 081 000 adede ulaşmıştır. Eğer uygulanan tarım
politikası doğruysa, verilen fiyatlar doğruysa, girdi fiyatları artmıyorsa,
tarımdaki bu yoksulların nüfusunun yaklaşık 800 000 civarında artmasını neyle
izah edeceğimizi, gelip bu kürsülerden ifade etme durumunda olduğumuz çok açık
bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ve, yine, Sayın Abdüllatif Şener'in bir
ifadesi… "1 000 000 insan Türkiye'de açlık sınırının altında yaşıyor"
diyor Sayın Abdüllatif Şener, kendi ifadesi. "19 000 000 insan
geçinemiyor" diyor; bunu Sayın Bakanımız Abdüllatif Şener Bey söylüyor,
ben, kendi ifadelerinden aldım. Sayın Bakan, Türkiye'de 19 000 000 insanın
geçinemediğini ifade ediyorsa, bunun sebeplerinin de ciddî bir şekilde ortaya
konulması lazım. Bunların araştırılması lazım, bunların tedbirlerinin alınması
lazım. Eğer, bu tedbirler alınmayacak olursa, önümüzdeki yıl tarım kesimi daha
da çökecektir, esnaf daha da zor durumda kalacaktır, işçi, memur geçim
sıkıntısı içerisine girecektir.
Bakınız, enflasyonun yüzde 9 olduğunu
söylüyorsunuz; ama, enflasyonla yaşayan vatandaşlarımızın gerçek enflasyonunun
ne olduğunu ortaya koymak lazım. Türkiye'de yaşayanların büyük çoğunluğunun
kirada olduğunu hepimiz biliyoruz. Kira artışları, enflasyon oranı kadar mı
değerli milletvekilleri?! İşte, rakamlar yayımlandı, yüzde 15 civarında kira
artışı var. Enflasyon yüzde 8; yüzde 8'in üzerinde, bu vatandaşlarımızın
yarısının, enflasyon oranının yüzde 7 fazlası her yıl taksidinin artmış
olmasından dolayı ceplerinden çıkan bir kayıp var. Akaryakıttaki artış, enflasyon oranı kadar mı değerli
milletvekilleri?! Peki, bu akaryakıtı bu vatandaşlar kullanmıyorlar mı?!
Akaryakıttaki artış, enflasyon oranının 2 katı!.. Peki, bu kaynak vatandaşın
cebinden bir şekilde çıkmıyor mu?! Demek ki, Türkiye'de yaşayan herkesin
enflasyon oranı yüzde 7, yüzde 8 değil değerli milletvekilleri.
O nedenle, bugün, gündemimize gelen bu
kredi kartı mağdurlarının dertlerine derman olabilecek olan bu kanun
teklifinin, baştaki şerhimi de tekrarlayarak, mutlaka, kanunlaşması gerektiği
inancındayım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen
konuşmanızı tamamlayınız.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ancak, benim bu
önergeye itirazım, sadece bugün alelacele Danışma Kurulu önerisi haline
getirilmesinedir. Yoksa, bundan kısa bir süre önce bu bilgi bize ulaştırılmış
olsaydı, biz de burada, çıkar, en azından bu kanunun daha iyi bir şekilde
çıkması için katkı yapma imkânına sahip olurduk diyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önerinin lehinde, Malatya Milletvekili
Sayın Süleyman Sarıbaş; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin Grup önerisi
olarak getirdiği gündemin 157 nci sırasında bulunan ve 719 sıra sayılı kredi
kartlarıyla ilgili kanun tasarısının gündemin 4 üncü sırasına alınmasıyla
ilgili öneri lehine söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz önce, benden
önce konuşan arkadaşlarımın anlattığı gibi, hakikaten, kredi kartları, bugün 27
000 000 vatandaşımızın günlük hayatını doğrudan ilgilendiren, sofrasından
çalan, götüren, fakir fukaranın biriktirdiklerini, alınterini göbeği şişkinlere
peşkeş çektiren bir düzen haline gelmiştir.
Hukukun hiçbir tarafında ahlaka ve adaba
aykırı uygulama korunamaz. Yüzde 100'ün üzerinde kredi kartı faizi olan bir
ülkede kara faizcilik, ahlaksız faizcilik, düzenin bir parçası haline gelmişse,
"efendim serbest piyasa sistemi, serbest sözleşme sistemi" şeklinde
savunmalarla bu ahlaksızlık savunulamaz. Hepimiz, hukuk fakültesine giren,
birinci sınıftaki herkes bilir ki, ahlaka ve adaba aykırı bir sözleşme
geçersizdir, hükümsüzdür.
Şimdi, istenilen nedir kanun teklifinde?
Kanun teklifinde deniyor ki: "Bankalar tüketiciye uyguladıkları faizi
kredi kartlarına da uygulasınlar." Yani, bu tüketici kredilerini verenler
bankalarsa, buradan kâr ediyorlarsa -kredi kartları da bir tüketici kredisidir
işin özü ve esası itibariyle- o halde -madem ki tüketici kredisini 1,5 ile 2
ile verirken kâr ediyorsa- kredi kartları faizi de bu kara faizcilikten,
ahlaksız faizcilikten dönsün, tüketici kredisi kapsamında değerlendirilsin. Bir
maddelik bir kanun tasarısı. Zannediyorum, uygulansa, onbeş dakikada bu
Meclisten geçer ve 27 000 000 vatandaşımız da kara kara düşünmekten kurtulur.
Sadece kredi kartını ödeyemeyen vatandaşlar değil, ödeyen vatandaşlar da bu
yüksek faiz altında gelirlerinin bir parçasını, alınterlerinin bir parçasını
ödemek zorunda kalıyorlar.
Bu kanun teklifi ne zaman verilmiş;
3.6.2004 tarihinde verilmiş, yani yaklaşık onaltı aylık bir süre olmuş. Onaltı
ay evvel değerli iktidar sözcüleri "efendim, biz bu konuda düzenleme
yapacağız, şimdilik acelesi yok, Bankalar Kanunu gelecek" demiş.
Bildiğiniz gibi dün Bankalar Kanunu son haliyle geçti, böyle bir düzenleme
yapılmadı.
Şimdi, siyasette bu "cek" ve
"cak" ekleri hep kullanılan eklerdir. Ben siyasetle hiç
ilgilenmediğim dönemlerde de siyaseti izlerken idarecilerin "yapacağız,
edeceğiz" şeklinde "cek, cak" ekleriyle milleti kandırdıkları
dönemde, yahu şunu "dım, dum, yaptım" şekline ne zaman döndürecekler,
ne zaman dönüştürecekler diye hayret ederdim. İşte, bak, bu öneri "dım"
önerisidir; "yaptım." Bir maddelik bir kanun. Kredi kartlarına
uygulanan faiz tüketici faizleriyle endekslensin. Onbeş dakika çalışacağız,
olacak ve 27 000 000 vatandaşımız alınterini tefeci faizi uygulayan bankalara
ödemekten kurtulacak. Dün, burada ifade ettim; dedim ki, bu milletin hayrına
gelen her kanunun burada savunucusu olacağız. İşte, savunmak sırası, işte
milletin hayrına olan şeyi milletin gözü önünde, milletin Meclisinde tartışma
sırası bugündür, kürsü bu kürsüdür.
Değerli arkadaşlar, bu düzen adil değil;
bu düzen bozuk; bu düzen, kahrolası düzen; fakir fukaranın tüketici
vergileriyle, fakir fukaraya dolaylı vergilerle aldığı paraları göbeği
şişkinlere devreden ve orada "makro dengeler yüksek, iyi gidiyor"
denilen, aslında, özünde, fakir fukaradan alınıp, üç beş mutlu azınlığa
devredilen bir sistem.
Taa, üniversiteden beri, hepimiz,
birçoğumuz "bu düzen değişmeli, bu bozuk düzen, bu ahlaksız düzen, bu
hayırsız düzen değişmeli" dedik. Birçoklarımız bunun adı "adil düzen
olmalı" dedi. Şimdi, bu faiz adil mi arkadaşlar; yani, yüzde 100'ü aşan
faiz adil mi?! Bunu adil mi görüyorsunuz; yoksa, siz, adillikten vaz mı
geçtiniz?! Adil düzen, hakikaten, savunulması gereken, adaletli, hukuka uygun,
hakça paylaşımı öngören bir düzenin adı. Senelerce savundunuz; bu gruptaki
birçok arkadaşım savundu. Şimdi, niye vazgeçiyorsunuz bu haksızlığı önlemeden
haksızlığı bir an önce düzeltmekten niye vazgeçiyorsunuz?!
Hani faiz haramdı, hani faiz günahtı?! Şimdi, faizci düzenin bu
faizini kesme noktasında bir kanun tasarısı, bir kanun teklifi bir an önce
kanunlaşsın denildiğinde, niye vazgeçiyorsunuz?! Bir sene olmuş, birbuçuk sene
olmuş, 27 000 000 insan, bu düzenleme yapılmadığı için, katrilyonlarca lira
faizi bankalara ödemiş. Eski Diyanet
İşleri Başkanımız karşımda. Bu, katrilyonlarca lira faiz ödemesinin günahı,
vebali, bu kanunu çıkarmayanlarda mıdır değil midir; dolaylı olarak bu faizci
sisteme destek olanlarda mıdır değil midir?!
Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önerinin aleyhinde, Ankara Milletvekili
Sayın Salih Kapusuz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şu anda tartışma konusu olan bir değerli
milletvekili arkadaşımızın bir teklifiyle ilgili olarak -elbette, milletvekili
arkadaşlarım biliyorlar; ama, kamuoyunun da hassas olduğu bir konu olması
münasebetiyle- birazcık değerlendirilmeye ve açıklamaya ihtiyacı olduğu için bu
sözü aldım.
Teklif komisyonda bir müddet kaldıktan
sonra, İçtüzük gereği, Genel Kurulun gündemine alınıp alınmaması konusunda
talebi, milletvekili arkadaşımızın, buraya geldi, bu Grubun da oylarıyla
gündeme aldık.
Doğrusu, bir şeyin yapılmasını istemek, iyi
şeyleri talep etmek kadar güzel bir iş yok. Ancak, siz, milletvekiliyseniz, siz
bakansanız, siz iktidarsanız, sorumluluğu tek taraflı olarak, tek yönlü olarak
değerlendiremezsiniz. Yapacağınız şey çok açıktır; hesabınızı kitabınızı doğru
dürüst yapacaksınız, hakkaniyete uygun hareket edeceksiniz.
Şimdi, iki taraf var. Bir -doğrudur- kredi
kartı kullanan tüketicimiz var; diğer tarafta da, bunlara bu hak ve imkânı
veren kurum ve kuruluşlar var. Siz, bu denklemi ve bu dengeyi adil
kuramazsanız, yerli yerine koyamazsanız, bu sefer bir tarafı memnun ederken,
bir başka şeyleri de sıkıntıya sokarsınız.
Değerli arkadaşlar, değerli
milletvekilimizin talebi konusunda, -tüketicilerin lehine bir talep var,
doğrudur- bir husus var ki, onu açıkça ifade etmekte yarar var: Bu konu uzun
müddet tartışıldı. Bugünkü gazetelere bakarsanız, yine, değişik açıklamalar da
söz konusu. "Bankalar Birliği" diye bir kurum var, bu kurumun bu
konuda bir yaklaşımı var, kendine göre savunması var; bizim de fert fert
insanlarla muhatap olduğumuzda, serzeniş ve şikâyetleri var; Evet, bu iktidar,
yüzde 40'lardan, faizi, yüzde 14'lere kadar çekme başarısını orta yere koymuş.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Halka
yansıdı mı?!
AHMET YENİ (Samsun) - Yansıdı.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Müsaade edin.
Değerli arkadaşlar, bakınız, cumhuriyet
tarihinde, bütçe açığı en temel problemlerimizden bir tanesiydi; yüzde 3
nispetine kadar indi. İki sene sonra, yani, 2006 sonrası, 2007 veyahut da
2008'de -hedefler açıklanmıştır- Türkiye'de denk bütçeyi hayata geçireceğiz
inşallah. Bunlar küçümsenecek bir şey değil.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Kredi
kartlarından bahsediyoruz…
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Ben, buradan,
şunu ifade etmeye çalışıyorum; diyorum ki: Bu konuyla ilgili olarak, evet,
Bankalar Kanununu dün çıkardık. Bankalar Kanunu bunun yeri değil; ama,
hükümetimiz, bildiğiniz gibi, tarafların da içinde olduğu, çok uzun bir çalışma
yaptı. Gelecek hafta, Bakanlar Kurulunda imzaya açılmış olan ilgili tasarı
Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecek. Başta Sayın Milletvekilim olmak üzere,
ilgi duyan bütün milletvekili arkadaşlarımız komisyona gitsinler, tasarıyı
incelesin, üzerinde çalışsınlar, tarafları dinlesinler, hakkaniyete uygun çözüm
neyse, evet, biz, bunu destekleyelim. Yüzde 14'lere düşmüş olan faiz
hadlerinin, bu kredi kartlarında yüzde 100'ün üzerinde gibi büyük bir rakama
ulaşmış olması, elbette, garip bir şey. Burada bir yanlışlık var; ama, bu
yanlışlığın taraflar arasındaki dengesini iyi oturtamazsak, başka bir
yanlışlığa da sebebiyet verebiliriz.
Değerli
arkadaşlar, bakın, bu kürsüde kullanırken, sizin inancınız gereği
değildir, başka bir şeydir; ama, benim inancım gereği faiz haramdır. Şu anda
arkadaşım neyi söylemek istedi, onu da anlamıyorum; bir vebal yüklemeye
çalışıyor.
Değerli arkadaşlar, biz, toplumumuzun
bütün problemleriyle bire bir ilgileniyoruz. Hükümetimiz bu konuyu çok
önemsemiş, tasarı haline getirmiş, imzaya açmış ve sizin huzurunuza getirecek.
O zaman katkılarınızı bekliyoruz. Tarafları da dinleyin, en uygun, en doğru
olan neyse, onu birlikte yapalım.
Benim, sizlere, tasarının aleyhinde değil
de, söz hakkı olarak, bu açıklamayı yapmış olmanın gereği, biraz daha sabırlı
olsun arkadaşlarımız, katkılarını komisyonda ve Genel Kurulda, o tasarıyla
ilgili görüşmeler sırasında orta yere koysun; çünkü, bu teklif, komisyonda dahi
tartışılmamıştır; ama, arkadaşımız ısrarlı olduğu için bir milletvekili olarak
-biz bunun Genel Kurul gündemine alınması konusunu gündeme getirdik- şu anda
arkadaşlarımız da ön sıraya alınmasını istiyorlar. Biz de, madem bu kadar bir
zaman geçti, gelecek hafta gelecek tasarıyla ilgili olarak birlikte
değerlendirilmeli diyoruz.
Ben, bugünkü gündemimizin belirlenmiş
şekliyle devam etmesine ve bunun öncelikli olarak bugün gündeme alınmasının,
hazırlıkları da yapılmadan böyle bir çalışmanın hızlı bir şekilde bu Meclisten
geçirilmesinin doğru olmadığına inanıyor, bu talebin lehinde olmadığımızı ifade
ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kapusuz.
Öneriyi oylarınıza…
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar
yetersayısı istiyorum.
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler…
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısı
istiyorum.
BAŞKAN - Karar yetersayısını arayacağım
Sayın Koç, duyuyorum efendim sizi.
Kabul etmeyenler…
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.14
Açılma
Saati: 14.26
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
V.-
ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN -Cumhuriyet Halk Partisi Grup
önerisinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi, öneriyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler…
Öneri kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.
Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmına geçiyoruz.
Alınan karar gereğince, Türk sporunda
şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/63, 113, 138, 179, 228) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 956 sıra sayılı raporu üzerindeki
genel görüşmeye kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.-
Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer ve 25 milletvekilinin; İzmir Milletvekili
Hakkı Ülkü ve 26 milletvekilinin; İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 23
milletvekilinin; Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 27 milletvekilinin;
Trabzon Milletvekili Faruk Nafız Özak ve 23 milletvekilinin; Türk sporunda
şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/63, 113, 138, 179, 228)
(S. Sayısı: 956)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Konunun görüşülmesi ertelenmiştir.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.
4.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan
maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini
erteliyoruz.
Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe
Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
5.-
Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/950) (S. Sayısı:920)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Görüşülmesi ertelenmiştir.
Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik
Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma
Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
6.- Askerî
Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/1056) (S. Sayısı: 960) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
tasarının tümü üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Iğdır Milletvekili
Dursun Akdemir.
Sayın Akdemir, buyurun efendim. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA DURSUN
AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte
olan 960 sıra sayılı Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Anavatan Partisi Grubu
adına görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan
önce, Yüce Heyetinizi, şahsım ve Anavatan Partisi Grubu adına saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, Anavatan Partisi Grubunun ikinci
gününde kürsüden söz almakla, ayrıca, bu Yüce Mecliste ülkemize hizmet etmenin,
doğru hizmet etmenin, güzel hizmet etmenin, erdemli hizmet etmenin heyecanıyla
konuşmak istiyorum sizlere.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, önümüze
getirilen tasarıda, kara hudutları boyunca tesis edilen askerî yasak
bölgelerin, turizm, spor, kültür amaçlı faaliyetleri için, Genelkurmay Başkanlığının
teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca daraltılması veya bazı bölgelerde
kaldırılmasına imkân sağlanması öngörülmektedir.
Bu tasarıda, Sayın Bakanımızın da
açıkladığı gibi, Ani Harabeleri bölgesi, Suriye sınırında Karkamış bölgesinin
tarih ve kültür turizmi için; ayrıca, Artvin'in Camili bölgesinin Çoruh Nehri
doğa turizmi ve spor turizmi için önem arz ettikleri ve ülkemize önemli
katkılar sağlayacağı belirtilmiştir. Bundan memnunluk duyuyoruz.
Bu arada, önümüze getirilen tasarı nedir;
ona bakmak istiyorum. 18.12.1981 tarihinde, 2560 sayılı Kanunla kabul edilen ve
17552 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik
Bölgeleri Kanununda şöyle deniliyor:
"Yurt savunması bakımından hayatî
önemi haiz askerî tesisler ve bölgeler ile sınırların, güvenlik ve gizliliğini
sağlamak için bunların çevrelerinde, kıyılarında ve havalarında; kara, deniz ve
hava askerî yasak bölgelerinin,
Yurt savunması veya yurt ekonomisine
önemli ölçüde katkıda bulunan veya kısmen dahi tahripleri veya devamlı olarak
ya da geçici bir zaman için faaliyetten alıkonulmaları halinde millî güvenlik
veya toplum hayatı bakımından olumsuz sonuçlar doğurabilecek; diğer askerî
tesis ve bölgeler ile kamu veya özel kuruluşlara ait her türlü yer ve
tesislerin etrafında güvenlik bölgelerinin,
Kurulması, kaldırılması ve gerektiğinde
genişletilmesine ilişkin esas ve yöntemlerin düzenlenmesidir."
Yine, sözü geçen kanunun 5 inci
maddesinde, birinci derecede kara askerî yasak bölgelerin, yurt savunması
bakımından hayatî önem taşıyan askerî tesis ve bölgelerin çevre duvarın tel
örgü ve benzeri engel veya işaretlerle belirlenen dış sınırlarının en az 100,
en fazla 400 metre uzağından alınan noktaların birleştirilmesiyle meydana gelen
alanlarda; yine, kara sınır hattı boyunca ve lüzum görülen 30 ilâ 600 metre
derinlikteki sahalarda tesis edileceği belirtilmektedir.
İşte burada, bu kanuna göre getirilmiş
birtakım kısıtların ortadan kaldırılması gerçekten faydalı olacaktır. Kara
hudutları boyunca tesis edilen söz konusu askerî yasak bölgelerin turizm, millî
eğitim, spor ve kültür amaçlı olarak kaldırılması ve daraltılması ihtiyacı
zaman zaman gündeme gelmiş ve çözüm bulamamıştı. Bu yasa tasarısıyla çözüm
bulunması, gerçekten, ülkemize önemli hizmetler yapacaktır.
Diğer taraftan, özellikle askerî alanlar
içerisinde yer alan, ancak, turizm açısından yerli ve yabancı turistlerin ilgi
alanı olan askerî bölgelerin, ilgililere belli sınırlar dahilinde açılması,
ilgili bölgelerde turizm gelirlerinin artmasına sebep verecek ve millî
ekonomiye katkı sağlayacaktır. Bu kanunun yasalaşması halinde, devletimiz için
güvenlik zafiyeti doğurmaması kaydıyla, örneğin, Ağrı Dağının turizme açılması,
inanç, doğa ve kış sporları turizmi açısından muazzam bir imkân
kazandıracaktır.
Demin saydığım bölgeleri belirtirken, Ani
Harabeleri, Karkamış ve Artvin bölgesinden bahsederken, Sayın Bakanımın
ağzından, burada, Iğdır'ın Ağrı Dağı bölgesi tarafının bu yasadan faydalanıp
faydalanmayacağını belirtmesini, bu Yüce Meclis kürsüsünden ben beklemekteyim.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu gibi
yerlerin Genelkurmay Başkanlığımızca tespit edilerek Bakanlar Kurulunca
kararlaştırılması, daraltılması ya da kaldırılmasını kapsayan ve bu kanun
tasarısının yasalaşmasını, Anavatan Partisi Grubu olarak desteklediğimizi
belirtmek istiyorum. Ülkemize önemli hizmetler görecek bu gibi işlerin hayata
geçirilmesi, bizi ancak sevindirir, milletimiz adına.
Değerli arkadaşlarım, izniniz olursa,
burada, daha önce bu konuyla ilgili olarak Turizm Bakanlığına vermiş olduğum bir
önergeden bahsetmek istiyorum. 30.12.2003 tarihinde Kültür ve Turizm
Bakanlığına verdiğim önergede, ikinci derecede askerî yasak bölge olan Ağrı
Dağının Iğdır'la ilgili bölümünü ilgilendiren soru önergeme Bakanlığın verdiği
cevabı açıklamak istiyorum. Bunun nedeni, kayıtlara geçmesini, Türkiye'nin
dünyada ve uluslar arasında önemli bir potansiyele sahip olan Ağrı Dağının
kıymetini sizlerin huzurlarına getirmek istememdir. Bunu, hatta, cerrahi
hocalarından Prof. Dr. Mecit Doğru'nun anısına buraya kaydettirmek istiyorum;
çünkü, sayın hocamız -rahmetli
oldular- dağcıydı biliyorsunuz. Kendisinin, Ağrı Dağından Türkiye'nin dışa
açılan bir kapısı olarak bahsettiğini ve o sözünün öneminin zamanı geldiğini ve
bu yasayla da öneminin pekiştiğini görmüş bulunuyoruz.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
Genelkurmayımızın konunun önemini çok iyi bildiğini biliyorum. Olumsuzlukların
ancak yasa çıkarılarak çözülmesinin gerektiğini bu vesileyle daha iyi kavramış
bulunmaktayız. Bu yaklaşım, ülkemize her konuda önemli rahatlık getirecek ve
ekonomiye büyük faydalar sağlayacaktır.
Söz konusu önergede, ikinci derecede
askerî yasak bölge olan Ağrı Dağının Iğdır'a ait olan bölgesinin turizme
açılması konusunda, Turizm Bakanlığının verdiği cevapta şöyle denilmektedir:
"Iğdır İli sınırları içinde kalan Ağrı Dağının Korgan Yaylasında Ağrı Dağı
doğa sporları ve kış turizmi merkezi oluşturulması için planlama çalışmalarının
yapıldığı bildirilmekte ve çalışmalara teknik destek verilmektedir"
denilmektedir. Bu kararından ve çalışmasından dolayı Turizm Bakanlığına
teşekkür ediyorum.
"Ağrı Dağı, yurt dışına yönelik
reklam kampanyalarımızda kullanılan yazılı basın görsellerinde, reklam tanıtım
filmimiz içinde yer almaktadır" denilmektedir. "Dolayısıyla, Ağrı
Dağı, 40'ı aşkın ülkede gerçekleştirilen reklam kampanyamızda kullanılmaktadır;
ülkemiz tanıtımına üstün katkı sağlamaktadır. Ayrıca, yurtdışı fuarlarında
dağıtılan ülkesel ve bölgesel tanıtım broşürlerinde Ağrı Dağı yer almaktadır.
Bakanlığın arşivlerinde Ağrı Dağıyla ilgili birçok dia görüntüsü
bulunmaktadır." Bunların açıklanması, gerçekten ülkemiz adına ve Ağrı'nın Türkiye'yi tanıtması adına
övünülecek bir durumdur.
Yine "Ağrı Dağına turistik ve sportif
amaçlı izin bakanlığımızca verilmektedir" deniliyor ve burada bir rakam vermek
istiyorum, tüm milletvekili arkadaşlarımın dikkatini çekeceğini sanıyorum: 2004
yılında 826 kişinin izin işleminin tamamlandığı, Dışişleri Bakanlığına başvuran
1 046 kişi için de bakanlık tarafından diğer kuruluşlara görüş bildirildiği
bildirilmektedir. Bu görüş bildirmelerinin nedeni, genellikle güvenlik
nedeniyle olmaktadır.
Yine, Ağrı Dağı millî park ilan
edilmiştir. Millî park ilan edilmesi gerçekten sevindirici bir olaydır.
"Turizm Bakanlığı turizm ve rekreasyon alanlarının belirlenmesi çalışmalarına
başlanmıştır" diyor; bu da, güzel bir çalışma. Ayrıca "ikinci
derecede askerî yasak bölge statüsü devam etmektedir" diyor. Tabiî, bu,
bir yıl önceki, hatta birbuçuk yıl önceki soru önergemize verilen cevaptır.
Burada şuraya dikkat çekmek istiyorum:
Getirilen yasayla, o zaman eli kolu bağlı olan bakanlığın rahatlayacağını
belirtmek istiyorum.
Yine "Ağrı Dağının, ülkemizin üç
sınır kapısına yakın olması, turizm ve ticaret faaliyetleri için önemli
potansiyel yaratmakta; ayrıca, doğal ve kültürel özelliklerinden kaynaklanan
turizm olanaklarını artırmaktadır" denilmektedir. Güvenlik kaygısı ve
yabancı uyruklu kişilerin ziyaretlerine kısıtlamalar getirildiği açıkça ortaya
çıkıyor burada.
Yine, bir rakam vermek istiyorum burada:
Yurt dışından Ağrı Dağına Iğdır tarafından tırmanmak isteyen bir kişiye sekiz
ay sonra cevap verilebilmekte, yurt içinden müracaat eden bir dağcıya iki ay
sonra ancak cevap verilebilmektedir. Dolayısıyla, bu yasanın, Ağrı Dağının
Iğdır sınırları içerisinde kalan kısmına büyük rahatlık getireceğini burada
belirtiyorum. Iğdır Valiliğinin ayrıca bakanlığa talebi üzerine, Genelkurmay
Başkanlığı, Ağrı Dağına tırmanış yapılabilecek güzergâhları yeniden tespit
etmiş durumdadır; ki, bakanlık onu bize bildiriyor. Bu da, 11.10.2004 tarihli yazıyla,
Iğdır sınırlarındaki Korhan Yaylası ile Küp Gölü rotasının da kullanılabileceği
Genelkurmay Başkanlığımızca tespit edilmiş vaziyettedir. Burada da Genelkurmay
Başkanlığımıza teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
"Ağrı Dağının dış turizme açılması,
bölgedeki güvenlik kaygılarının ve dışpolitikayla ilgili hassasiyetlerin devam
etmesi durumunda şu an için uygun görülememektedir" -serbest bırakılması-
denilmekte ve o zaman verilen cevapta bakanın çaresizliğini görüyoruz.
Bakanımız o zaman çaresizken, bu yasayla elinin rahatlayacağını, Ağrı Dağına
düşündüğü yatırımı yapabileceğinin ortaya çıktığını belirtiyorum ve
çalışmalarının devam etmesi konusunda da kendilerine buradan seslenmek
istiyorum ve ayrıca teşekkürlerimi bildiriyorum. Bu arada, emeği geçen Millî
Savunma Bakanımız Sayın Gönül'e de, Millî Savunma Bakanlığının diğer
mensuplarına da buradan teşekkürlerimi bildirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, işte görüyorsunuz,
Anavatan Partisinin milletvekili olarak, olumlu bir iş yapıldığında, ne kadar
güzel bir şekilde, bir iktidar milletvekilinin yapamayacağı kadar yapılanları
takdirle huzurunuza getirdim; ama, burada, bir şey daha söylemek istiyorum.
Anavatan böyle olacak, doğru; milletimiz ve Türkiyemiz için, yapılan iyi işler
için hükümeti takdir edeceğiz, destekleyeceğiz; ama, yanlışlarında ve
haksızlıklarında amansız şekilde takipçileri ve denetçileri olacağız,
halkımızın hakkını haksızlara yedirtmeyeceğiz; bunu özellikle belirtmek
istiyorum.
Sayın Başkan, muhterem milletvekili
arkadaşlarım; yasak bölgelerle ilgili "yasak" kelimesi gündeme
geldiği için, burada, yasaklarla ilgili bir konuyu daha gündeme getireceğim.
Daha önce 2003 yılında Sayın Başbakana yönelttiğim bir soru önergem de,
Iğdır-Nahcivan sınır kapısında motorin ticaretinin yasaklanmasıyla ilgiliydi. O
zaman, Sayın Başbakan verdiği cevapta, özetle, kısaca şöyle demiştir:
"Güvenlik nedeniyle, sınır ticareti yoluyla yapılan motorin ithalatına
Eylül 2002 tarihi itibariyle tamamen son verilmiştir." Bu sözü geçen yasa,
2002 tarihinde; yani, 3 Kasım 2003 seçimlerinden önceki bir tarihtir ve o
zamanın Ecevit Hükümeti tarafından verilen bir karardır.
Şimdi, Sayın Başbakana buradan soruyorum;
Sayın Başbakan, bugüne kadar üç yıldan fazla zaman geçti, neden geçmiş
hükümetin aldığı karara sığınıyorsunuz; neden bu yasağın kaldırılması konusunda
Genelkurmay Başkanlığının görüşünü yeniden sormuyorsunuz, yeni fikrini
almıyorsunuz? Çünkü, Genelkurmayımız, güvenlik güvencemizi günün koşullarına
göre ayarlayacak güçtedir. Bunu böyle biliyoruz, ebediyen de böyle olmalıdır. O
nedenle, bu konunun çözüme kavuşturulması için, tekrar, Başbakana sesleniyorum.
Iğdır halkının ve Nahcivan halkının yüzünü güldürecek, bölge illerinde
ekonomide canlılığa vesile olacak bu kararın tekrar gözden geçirilmesini ve
Doğu Anadolu Bölgesinin Çukurova arazisi olan Iğdır'a, tarım ve hayvancılığın
bozulması, ölmesi dolayısıyla büyük ekonomik darboğazda olan bölge halkına
rahatlık getirmesi ve sınırötesinde, Nahcivan'da yaşayan kardeşlerimize
bölgelerinde emin bir şekilde yaşayabilme -ekonomik- fırsatı verebilmesi adına
bu yasa konusunun tekrar gözden geçirilmesini ve bu arada, bu konu çözüme
kavuşturulduğu takdirde Doğu Anadolu Bölgesinin illerinin dahi
ekonomisinin canlanacağını belirtmek
istiyorum. Iğdır'ın bu karardan önceki ekonomik durumunu gözden geçirirsek, o
zaman Iğdır ekonomisi çok canlıydı ve ülkede devlet bütçesine katkı sağlayacak,
önemli katkı verecek 10 ilden 1'iydi, bugün Iğdır ekonomik açıdan ülkenin en
son illeri arasına girmiştir; dolayısıyla, tarımda ve hayvancılıkta zor duruma
düşen bölgenin kurtarılması adına bu bölgeden motorin ticaretinin serbest
bırakılması ve ayrıca sınır ticareti
hakkı olan Iğdır'a hükümetin özel desteğinin çevrilerek bu konunun da
çözülmesini buradan beklemekteyiz.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın
Başkanım; burada Anavatan Partisi olarak, getirilmiş olan bu yasa teklifinin
Genel Kuruldan geçmesini biz destekleyeceğiz. Bundan sonra bu şeklide ülkenin
sorununa çözüm getirecek yasa tekliflerini getirdiğinizde arkanızda biz
olacağız; demin söyledik. O nedenle, yasa teklifleri hazırlanırken, iktidar ve
muhalefet olarak, grubu olan partiler olarak yapıcı muhalefet istiyorsanız,
Grubumuzun görüşlerini, çözüm önerilerini dikkate almanızı bu yüce kürsüden
temenni ediyor, siz değerli milletvekili arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.
Şahsı adına, Artvin Milletvekili Sayın
Yüksel Çorbacıoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik
Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma
Komisyonu raporu üzerinde şahsım adına görüşlerimi arz edeceğim.
Bu görüşlerimin arz edilmesinin önemli
sebebi, tasarının içerisinde özellikle Sayın Bakanımızın konuyla ilgili
talebinin savunulmasında, Artvin'in Camili Bölgesi ve Çoruh Havzasındaki turizm
faaliyetlerinin de bu yasada yapılacak düzenlemelerle önünün açılacağı, o
bölgeye de bir hizmet edileceği gerekçesinden kaynaklanıyor; bu nedenle söz
aldım.
Tabiî, bu sözü aldıktan sonra tasarıyı
inceledim, mevcut yasayı inceledim. Eğer tasarıya bakarsak, komisyona birkaç
gerekçeyle gelmiş, buna bir gerekçe daha eklenmiş. Aynen söylüyorum:
"kültür, turizm ve spor amaçlı faaliyetler için..." Yani, kültür,
turizm ve spor; üç amaç. Buna komisyonda "millî eğitim" gerekçesini
de komisyon eklemiş. Yani, millî eğitim, kültür, turizm ve spor amaçlı faaliyetlerin
yapılabilmesi için Genelkurmay Başkanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulunun
kararınca, bu bölgeler, birinci derecede yasak bölgeler, daraltılabilir veya
kaldırılabilir.
Şimdi, öncelikle şunu söylemek isterim:
Şahsen, bu faaliyetlerle sınırlandırılmasını da ben çok doğru bulmuyorum. Yani,
bu yasa tasarısına şahsen destek veriyorum, katılıyorum, bunun her yönüyle
faydası olacaktır; ancak, böyle dar kapsamda, yani, millî eğitim, turizm,
kültür ve spor amaçlı faaliyetler için bunu sınırlamayı veya bu hakkı vermeyi
ben doğru bulmuyorum. Bence şu kaydın, yani, millî eğitim, kültür, turizm ve
spor amaçlı faaliyetler sınırlamasının kaldırılması daha doğru olur. Neden
derseniz; yani, bunların dışındaki faaliyetler için de birinci derece yasak
bölgelerde sınırlama kaldırılması uygun olur. Neden; zaten, bunu Genelkurmay
Başkanlığı eğer teklif ederse ve Bakanlar Kurulu kabul ederse sınırlama
yapılabilir veya bu birinci derece yasak bölge kaldırılabiliyor. Şimdi, bu,
yasa yürürlüğe girmekle kalkmıyor. Sonuçta yine Genelkurmayın bir teklifi
olacak, Bakanlar Kurulunun kararı olacak; yani, yine bir denetim veya bir karar
var. Eğer bu imkân varsa elinizde, ekonomik faaliyetler için de bu sonuca
ulaşma fırsatını verin; yani, sadece spor için değil. Neden ekonomik
faaliyetler için yasak bölgeyi kaldırma kararını veremiyoruz? Eğer sakıncası
varsa, yani, millî güvenlik açısından, sınır güvenliği açısından sakınca varsa,
zaten spor faaliyeti için de vermeyeceksiniz; yoksa, başka gerekçelerle de
verebilelim. Eğer biz bu tasarıyı bu şekilde yasalaştırırsak, sadece bu dört
gerekçeyle kaldırılabilir, başka gerekçelerle kalkmaz. Bunun sakıncasını,
konuşmamın ileri bölümlerinde sizlere anlatmaya çalışacağım.
Şimdi, Camili bölgesiyle ilgili turizm
faaliyeti gündeme getirilmiş kanun tasarısının içerisinde. Camili bölgesini
bilen var mı aramızda iyi bilmiyorum; çünkü, pek bilinen bir yer değil. Turizm
eski Bakanımız Sayın Ateş biliyor doğal olarak; o, Artvin'i de çok iyi biliyor,
Artvin'i de çok sever. Efendim, bu bölge, pek bilinen bir bölge değil; çünkü,
bir kere, ulaşım imkânı olmayan, yolu olmayan bir bölge. Artvin'in Borçka
İlçesinin bir bölgesi, Türkiye tarafı diyelim; çünkü, sınır var, sınırdan
Gürcistan'a doğal olarak geçmek çok kolay; ama, Türkiye'yle bağlantısı,
Borçka'yla bağlantısı yılın altı ayı kapanan bir bölge. Bu bölge, çok ciddî,
çok önemli bir bölge. O kadar önemli ki, UNESCO, bu bölgeyi biyosfer alanı
olarak ilan etmiş. Bu bölge, dünyada bozulmamış, çevresiyle, bitkisiyle,
endemik yapısıyla, doğal kaynakları ve güzellikleriyle bozulmamış ender
bölgelerden, dünyada sayılı bölgelerden biri ve Türkiye'de bir tane, bu kadar
önemli bir bölge. UNESCO'nun bu kadar önemsediği bir bölgeyi, tabiî ki,
UNESCO'nun bağlamında da tüm dünya önemsiyor, Türkiye için de önemli bir bölge.
Şimdi, bunu, bu yasayla, belki, Genelkurmay Başkanı teklif edecek, turizme
açacağız. İyi de yani, açtığımız bu bölgeye gitmeye olanağımız yok. Bu konuda,
Artvin Milletvekili olarak ben, yetkililere sorunumuzu anlattım, burada çok
kısaca söylüyorum. Mevcut bağlantı altı ay kapanıyor; çünkü, 2 000 metre
rakımlı bir bölgeyi geçmek zorundasınız. Oysaki, Gürcistan'la yapılacak bir
anlaşmayla -bu, hukuken mümkün, iki devlet arasındaki anlaşmaya bağlıdır-
Gürcistan'ın birkısım toprağını kullanarak -mevcut olan bir yol var- Muratlı Bölgesinden
bir kapı açarak, bu bölgenin ulaşımını sağlarsınız, hem bölgede yaşayan
insanların insanca yaşamasına olanak sağlamış olursunuz hem de bu bölgenin,
UNESCO'nun o kadar ciddîye aldığı, biyosfer alanı ilan ettiği, turizm alanı
ilan ettiği ve ülkemiz için gerçekten çok değerli bir yer olan bu yerin turizme
hizmetine de imkân vermiş olursunuz. Böylelikle, sadece ülke turizmine değil,
bölge turizmine de, insanına da, halkına da bir katkı sağlamış olursunuz. Bu,
çok ciddî bir problem. Ben, bunu her ne kadar yetkililere aktardıysam da, bu
tasarı vesilesiyle, tekrar, bu sorunumuzu sizlerle paylaşmak istedim.
Değerli arkadaşlar, tasarı sadece kara
sınırlarında düzenleme yapıyor, diğer bölgelerde yapmıyor. Kara sınırında
düzenleme deyince, ben, yine, kendi bölgemle ilgili bir sorunumuzu sizlerle
paylaşmak istiyorum. Artvin, biliyorsunuz, Gürcistan'la sınır olan bir bölge.
Şu anda, her ne kadar, yasanın 5 inci maddesine göre birinci derece yasak
bölgenin alt sınırı 30 metre
ilâ 600 metre derinlikteki sahadır. Uygulamada, bildiğim kadarıyla, gizli bir
kararla, bunun alt sınırı uygulandığı söylenmekte -bilemiyorum ne derece doğru
Sayın Bakanım- ancak, Artvin'deki uygulamayı ben size söyleyeyim, orada 30
metre değil; orada söylenen, resmî olarak söylenen 100 metre; ama, onun da
ötesinde, birinci derece yasak bölge uygulaması var. Tabiî, yasak bölgeyi o
kadar geniş tutarsanız, bölgedeki hem turizm faaliyetinizi hem tarım
faaliyetinizi veya diğer yaşamsal faaliyetlerinizi de sağlıklı olarak
sürdüremezsiniz. Bunu çok açık bir örnekle anlatmak gerekirse, bu yazın
Kırklareli Milletvekilimiz Sayın Mehmet Kesimoğlu ve Manisa Milletvekilimiz
Sayın Hasan Ören'le beraber bölgede yaptığımız incelemeler sırasında -o
sorunlara da kısmen değineceğim- ilginç bir tespitte bulunduk, bunu bizzat
yaşadık. Sarp gümrük kapısından Gürcistan tarafına geçtiğinizde, ne askerî
bölge var ne yasak bölge var. Oradaki Gürcistan vatandaşı, hemen gümrük
kapısının önünde ticarî faaliyetini, sosyal, kültürel, her türlü faaliyetini
yapma olanağını bulmuş; orada işyerleri, restoranlar, marketler, o tür
faaliyetler var. Türkiye tarafına geçiyorsunuz, yani Sarp Köyünün bulunduğu
gümrük kapısı tarafına geçiyorsunuz, hemen önünüze yasak bölge çıkıyor. Yasak
bölge, mutlaka ülke güvenliği açısından gereklidir; ama, karşı tarafta olmayan,
tam tersinin uygulandığı bir ülke; ki, Gürcistan'la olan ilişkimizi özellikle
söylemek istiyorum, hiçbir sorunumuzun olmadığı bir ülke. Biz, yasak bölgelerin
sınırını artırarak veya koruyarak, ne Gürcistan'la ne de onun ötesinde
ülkelerle, bana göre, Türkiye'nin çıkarına ilişki kuramayız. O nedenle, o
sınırların, o sınırlamaların kaldırılması lazım. Orada Türk vatandaşı ticaret
yapsın, orada insanlar geleceğiyle ilgili faaliyette bulunabilsin, bu konuda
izne bile gerek kalmasın.
Köyün muhtarı bana diyor ki: "Sayın
Milletvekilim, hiçbir sakıncası olmamasına rağmen, gümrük kapısının çıkışında
ticarî bir faaliyet yapılacak, yapılacak yerler engeldi efendim" Neden?
"Askerî tedbirler nedeniyle." jandarma yetkilileri gidiyorlar
"burada ticarî faaliyette bulunamazsın…"
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Tamamlamaya
çalışayım Sayın Başkanım.
Şimdi, biz, biraz, yani çok iddialı
konuşmak istemiyorum ama, böyle yasaklarla, birtakım endişelerle karar alırsak,
bence, doğru yapmayız. Biraz daha özgür olabilmeli, biraz daha insanlarımıza da
güvenebilmeli, biraz daha, sonuçta, bu bölge insanlarının orada insanca yaşayabilmesi
için, bu tür yasakların olabildiğince kaldırılmasına çaba göstermeliyiz. O
nedenle, bu yasa bu şekilde çıkacak. Sınırlamalı çıkmasını istemiyorum; ama, bu
şekilde çıksa bile, ben, hemen, Sayın Genelkurmay yetkililerinden ve sonuçta o
teklifi karara çevirecek olan Bakanlar Kurulundan, bu bölgenin geleceğiyle
ilgili bu kararları bir an önce teklif ve karara bağlamalarını istiyorum.
Çünkü, Artvin, sınır il olarak gerçekten ekonomik anlamda da çok sorunlu bir
bölge. Buraya hizmet gitmiyor, olanak gitmiyor. Orada yaşamak çok zor; yani,
orada yaşayan insanların…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu, lütfen,
konuşmanızı tamamlayınız.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Tamamlamaya
çalışayım.
BAŞKAN - Buyurun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Yani,
tabiî, söyleyecek çok sorunumuz var; ama, bir şeyi daha söylemek istiyorum.
Bölgenin bu sorunlarına yetkililerin dikkatle eğilmesini istiyorum; ancak, bu
konuda çok iyi örnekler yok.
Sayın Başkanım, izninizle bir tek konuyu aktarıyorum.
Ardanuç Belediye Başkanım, bunu, bana özellikle gönderdi. Rus işgali döneminde
diyebileceğim bir okul, Ardanuç'un bir ilköğretim okulu, lise olarak,
ilköğretim okulu olarak faaliyette bulunan bu okul, Türk eğitimine ellibir yıl
hizmet ettikten sonra -burada bunu söylüyorum- İktidar Partisinin, ne yazık ki,
bölgedeki siyasetçileri tarafından kapatıldı. Bu okulun kapatılması, bu bölgeye
yapılan en büyük haksızlık. Bu bölge insanının, Ardanuç insanının orada
yaşayabilmesi için bu okula ihtiyacı var.
Dün Sayın Bakanımla görüştüm, Sağlık
Bakanıyla; tamamen bitmiş, yüzde 100 bitmiş olan devlet hastanesini faaliyete
geçirin dedim. Orada zorluklar var. Bunu faaliyete geçirin ve o bölgenin
Ardahan yol bağlantısı var, bunu yapın; yani, bu hizmetleri…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu, istirham
ediyorum efendim…
Buyurun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) -
Bitiriyorum.
BAŞKAN - Lütfen…
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Peki, daha
fazla şey yapmak istemiyorum.
Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür
ediyorum. Yasa, eksiğiyle beraber doğrudur, şahsen destekliyorum. Sınırlamalı
olarak olmasa daha doğru olur diye düşünüyor, hepinize saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çorbacıoğlu.
Şahsı adına, Mardin Milletvekili Nihat
Eri.
Sayın Eri, buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
NİHAT ERİ (Mardin) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Mardin'de bulunan iki
askerî yasak bölgeyle ilgili olarak düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Bunlardan birisi Mardin Kalesi, diğeri de Kızıltepe'de bulunan Tel Ermen
Höyüğü'dür.
Mardin Kalesi, MÖ. 4 üncü Yüzyılda
yerleşim amaçlı olarak planlanmış ve bu amaçla kullanılmıştır. Ünlü Arap
coğrafyacı Yakut, Mardin Kalesi için "Dünyada ondan daha güzel, daha
sağlam inşa edilmiş ve daha muhkem bir kale olmadığına şüphe yoktur" diye
yazar. Gerçekten, Mardin Kalesi, tarih boyunca ele geçirilmesi her zaman çok
güç, savunmaya son derece elverişli bir kale olmuştur. Tarihin tanıdığı büyük
fatihler, sözgelimi Moğol ve Timur orduları, Mardin'in önünden geri dönmek ya
da kenti ele geçirmek için birkaç kez zorlamak durumunda kalmışlardır. Bu
özelliğiyle Mardin Kalesi, gezginlerin anılarında "ordu kıran kale"
olarak tanımlanır. Kalede değişik dönemlerde yapılmış tarihî mekanlar bulunmaktadır.
Ayrıca, kale ile Mardin kent bağlantısını
sağlayan tüneller mevcuttur. Birinci derecede arkeolojik SİT alanı olarak
tescil edilmiş olan Mardin Kalesi, 1950'li yılların sonunda üzerinde kurulan
radar tesisi nedeniyle aynı zamanda birinci derecede askerî yasak bölge olup,
ziyaretçilere kapalıdır. Kale arkası diye bilinen ve halkın mesire yeri olarak
kullandığı kuzey yamaçları, halka açık bir alan iken, istimlak edilerek, burası
da askerî yasak bölge kapsamına alınmıştır.
Taşın ve inancın şiiri bir kent olarak tanınan
ve bugün kendi özgünlüğünün ve güzelliğinin bilincinde olarak kapılarını yerli
ve yabancı turistlere açan Mardin'in, gündüzü kadar gece görüntüsü de caziptir.
Geceyi Mardin kent merkezinde geçirenler, bir yanda ışıklandırılan kalenin
muhteşem görüntüsünü hayranlıkla izlerken, öbür yanda uçsuz bucaksız
Mezopotamya Ovasında yer alan yüzlerce yerleşim biriminin pırıl pırıl ışıklı
görüntüleriyle büyülenmektedirler. Bu konuklar, kaleye çıkma arzusu duymakta ve
bu manzarayı kaleden de seyretmenin hayalini kurmaktadırlar.
Değerli arkadaşlar, tarihî ve kültürel
varlıklar insanlığın ortak mirasıdır. Mardin Kalesi de, gerek kale olarak
gerekse de barındırdığı kültürel varlıklarla bu ortak mirasın önemli bir
parçasıdır. Ne yazık ki, bugün insanlar, kaleyi ancak uzaktan seyretme
olanağına sahiptirler. Bu durum Mardinliler için çok daha üzücüdür. Düşünün,
siz, bir kentte doğup büyüyorsunuz, ancak kentinizin sembolü olan kaleye çıkma
şansını ömrünüz boyunca elde edemiyorsunuz.
İşin bir başka yönü daha var. Bilindiği
gibi, radarlar, hava savunması için olmazsa olmaz tesislerdir; ama, bu
tesisler, aynı zamanda, savaşlarda öncelikli hedeflerin başında gelmektedirler.
Böylesine stratejik tesislerin şehrin içinde ve âdeta tepesinde kurulması, tüm
şehri ve şehrin içinde yaşayan onbinlerce insanı büyük bir risk altında tutmak
anlamına gelmiyor mu?! Düşünüyorum da, acaba, soğuksavaş yıllarında, kaledeki
radardan dolayı Mardin hiç tehlike geçirdi mi; ümarım, böyle bir şey hiç
olmamıştır; ama, bunu düşünmek bile insanın tüylerini diken diken etmeye yeter.
Günümüz teknolojisiyle böyle yüksek tepelere ihtiyaç duyulmadan da hava radar
izleme işlemlerinin yapılabildiği aşikârdır. Örneğin Diyarbakır Pirinçlik'teki
radar tesisi düz bir alanda kurulmuştu. Kaldı ki, Mardin Kalesine eş
yükseklikte ve ona yakın yerde olan Şeyh Şaran Tepesi de bu amaç için pekala
kullanılabilir. Pirinçlik'teki radar üssü yıllar önce kapatıldı ya da başka bir
yere taşındı, Mardin Kalesindeki radarın da taşınmasıyla ilgili bir projenin
olduğunu duyuyoruz. Genelkurmay Başkanlığımızdan beklentimiz, bu konunun,
Avrupa Birliği normları, ülke ve kent güvenliğiyle, turizm açısından yeniden
değerlendirilerek, çalışmaların bir an önce sonuçlandırılmasıdır. Kalenin
askerî yasak bölge kapsamından çıkarılarak turizme açılması, bölgedeki turizm
potansiyelini önemli ölçüde canlandıracaktır.
Değerli arkadaşlar, dikkat çekmek
istediğim ikinci husus, Kızıltepe'de bulunan Tel-Ermen Höyüğüdür. İnsanlığın en
eski yerleşim yerlerinden olan Mezopotamya'da yer alan Mardin'de bölge tarihine
ve kültürel mirasımıza ışık tutabilecek ve henüz araştırılmamış yüzlerce höyük
bulunmaktadır. Kızıltepe Höyüğü bunların en büyüklerinden biridir. Arkeolojik
SİT alanı olarak tescil edilen ve elde edilen bilgilere göre MÖ 4000'den
başlayarak günümüze kadar yerleşim amaçlı kullanıldığı varsayılan bu höyük, şu
anda askerî yasak bölge kapsamındadır. Höyük üzerinde lojman ve saire birçok
bina yapılmıştır. Antik yolların kavşak noktasında yer alan bu höyükte
yapılacak arkeolojik kazılarda şehir yerleşimleri, tapınaklar, mabetler,
saraylar, konutlar ve yazılı belge arşivlerinin çıkma ihtimali yüksektir. Bu
nedenle, bu höyük, askerî yasak bölge kapsamından çıkarılarak bir an önce
Kültür Bakanlığına devredilmelidir.
Genelkurmay Başkanlığımızın ve Millî Savunma
Bakanlığımızın, dile getirdiğim her iki konuda da Mardin halkının
beklentilerini gözönünde tutarak çözüme kavuşturacaklarını umuyor, beni dinleme
nezaketini gösterdiğiniz için hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eri.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
ASKERİ
YASAK BÖLGELER VE GÜVENLİK BÖLGELERİ KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 18.12.1981 tarihli ve 2565
sayılı Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununun 5 inci maddesine
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Kara hudutları boyunca tesis edilen
askerî yasak bölgelerin sınırları ise, kamu yararı bulunması kaydıyla milli
eğitim, kültür, turizm ve spor amaçlı faaliyetler için Genelkurmay
Başkanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca daraltılabilir veya bazı
bölgelerde tamamen kaldırılabilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu
adına Bartın Milletvekili Mehmet Asım Kulak; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ASIM KULAK
(Bartın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 960 sıra sayısıyla basılan
Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle,Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
2565 sayılı Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik
Bölgeleri Kanununun 5 inci maddesiyle birinci derece kara askerî yasak
bölgelerinin tesis edileceği bölge ve mesafeler açıklanmaktadır. Buna göre,
yurt savunması bakımından hayatî önem taşıyan askerî tesis ve bölgelerin
belirlenen dış sınırlarının en az 100, en fazla 400 metre uzağından alınan
noktaların birleştirilmesi suretiyle meydana gelen alanlarda tesis
edilmektedir. Gerek görülmesi halinde bu sınırın daraltılıp genişletilmesine
Genelkurmay Başkanlığının teklifi üzerine, Bakanlar Kurulunca karar
verilebilmektedir.
Birinci derece kara askerî yasak bölgeler
içerisinde, halkın ve özellikle yabancı uyruklu şahısların ilgi odağı olan
tarihî ve turistik bölgeler bulunmaktadır. Örneklemek gerekirse, bunların
başında, Ermenistan sınırında bulunan Ani Harabeleri bulunmaktadır. Ani antik
kenti içerisinde; Selçuklular döneminde yapılmış bulunan ve Selçukluların
Anadolu topraklarında yaptırmış oldukları ilk cami olan Menucehr Camii, son
Seddatlı Sultanı Şahan Şah tarafından yaptırılan Ebul Muammeral Camii, yine,
Seddatlı Sultanlığı himayesinde bulunan azınlıkların isteği üzerine Tigran
tarafından yaptırılan Şirli Kilise gibi birçok cami, kilise ve katedral yer
almaktadır.
Hem inanç turizmi hem de tarih turizmi
açısından oldukça ilgi çeken Ani Harabeleri, birinci derece askerî yasak bölge
içinde kalmaktadır. Ayrıca, Ani, atalarımızın 1071 Malazgirt Zaferinden üç yıl
önce Anadolu'ya ilk girdikleri kapı olma vasfını da taşımaktadır.
Bir diğer ilgi çeken önemli merkez de,
Karkamış bölgesidir. Antik çağda doğunun önemli şehirlerinden biri olan
Karkamış, Gaziantep'in Karkamış İlçesidir. Suriye sınırında bulunan Karkamış'ın
batısındaki iç kale ve iç şehir Türkiye'de, dış şehir ise Suriye'de
kalmaktadır. Eski çağlarda çok önemli bir sanat ve kültür bölgesi olan Karkamış,
Gılgamış Destanının geçtiği yer olma özelliğini de taşımaktadır.
Bunların yanında, doğa turizmi açısından
önemli bir yer olan, Sayın Çorbacıoğlu'nun da değindiği gibi, Artvin Camili
bölgesi de, yerli ve yabancı turistlerin görmek için can attığı, Avrupa'nın el
değmemiş tek orman ekosistemi olma özelliğini taşımakta ve yırtıcı kuşların göç
yolu üzerinde bulunmaktadır.
Spor turizmi yönünden ise, Çoruh Nehri,
özellikle rafting sporu açısından biçilmiş kaftandır. Ancak, Çoruh Nehrinin bir
kısmı da, yine birinci derece askerî yasak bölge içinde kalmaktadır. Yabancı
uyruklu şahısların, birinci derece kara askerî yasak bölgelere girişleri
Genelkurmay Başkanlığının iznine bağlı bulunduğundan, bu şahısların, kültür,
turizm ve spor amaçlı faaliyetler için bu bölgelere giriş taleplerinin
karşılanmasında yaşanan sıkıntıların giderilmesi amacıyla bu düzenleme
huzurlarınıza getirilmiştir. Askerîmiz, yasak bölge kapsamındaki sınır
bölgelerindeki tarihî ve turistik yerlerden halkımızın ve yabancı turistlerin yararlanmalarını sağlama yönünden büyük bir hoşgörü göstermiş
ve bu tasarıyı hazırlamıştır.
Tasarının Millî Savunma Komisyonundaki
görüşmelerinde de, birinci derece askerî yasak bölgelerin kültür, turizm ve
spor amaçlı faaliyetler için
daraltılması yanında, millî eğitim amaçlı olarak da daraltılması veya bazı
bölgelerde kaldırılmasına imkân sağlanabilmesi için düzenleme yapılarak
öğrencilerimizin izci kampları kurarak eğitsel faaliyetlerde bulunabilmelerine
imkân sağlamıştır.
2004 yılında Yüce Heyetiniz tarafından
kabul edilip yasalaşan ikinci derece askerî yasak bölge kapsamında bulunan
bölgelerde yabancı uyruklu şahısların fotoğraf ve film çekebilmelerine imkân
veren 5082 sayılı Kanun ile birlikte düşünüldüğünde, bu tasarının
yasalaşmasıyla, ülkemizin tanıtımı için oldukça önemli gördüğümüz Ermenistan
sınırında bulunan Ani Harabeleri bölgesiyle, Suriye sınırında bulunan Karkamış
bölgesinin tarih ve kültür turizmi için, Artvin Camili bölgesi ve Çoruh
Nehrinin bazı bölgelerinin de doğa turizmi ve spor amaçlı faaliyetler için
açılabilmesi gibi birçok yerin ziyarete açılmasına imkân sağlanmış olacaktır.
Sözlerimi tamamlarken, tasarıya
vereceğiniz destek için şimdiden hepinize teşekkür ediyor ve Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından kalkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ediyorum Sayın Kulak.
Madde üzerinde, şahsı adına, Edirne
Milletvekili Sayın Necdet Budak.
Sayın Budak, buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Budak, süreniz 5 dakikadır.
NECDET BUDAK (Edirne) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülen yasa tasarısının ilgili maddesinde şahsım
adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Söz almamın nedeni, bu kanun tasarısının
Edirne'de önemli bir gündem olmasıdır; çünkü, Edirne'nin Türkiye'nin Avrupa'ya
açılan kapısı olması, Yunanistan ve Bulgaristan'la uzun bir kara sınırı olması
ve askerî yasak bölgeler olması nedeniyle çok önemlidir. Ancak, ben, şunu
rahatlıkla söyleyebilirim ki, özellikle 3 Ekim tarihinde müzakerelerin
başlamasıyla birlikte, Edirnemize gerek Yunanistan'dan gerekse Bulgaristan'dan
ve Fransa'dan, İngiltere'den farklı heyetler daha fazla ilgi göstermeye
başlamışlardır. Geçtiğimiz hafta, yaklaşık 17-20 kişilik bir İngiliz heyetiyle,
Avrupa Birliği süreci ve Avrupa Birliği ilişkileri kapsamında İngiltere'yle
ilişkilerin geliştirilmesi yönünde bir seminer yaptık.
Bu askerî yasak bölgelerin, özellikle
Edirnemiz ve Türkiyemiz için, bir adım daha Türkiye'nin Meriç'i aşması
konusunda destek olacağını düşünüyorum. Bizler, Edirne'de, özellikle
Yunanistan'la 1 milyar dolar olan ticaret hacmimizin son beş yıldaki olumlu
gelişmelerle birlikte 5 milyar dolara çıkarmak amacıyla, 29 Haziranda Atina'da
bir protokol imzaladık. Belki buradaki milletvekilleri bilebilirler ya da
bilgileri olmayabilir; ama, bizim buradaki bütün amacımız, Türkiye ile
Yunanistan'ın özellikle ticarî anlamda ilişkilerini geliştirsek, ekonomik
işbirliği sağlandığında diğer konuların daha kolay aşılacağını düşünmektir.
Bunlardan biri, yasak bölgeleri de
ilgilendirdiği için, Bozcaada-Semadirek-Dedeağaç-Enez arası feribot
seferlerinin düzenlenmesiyle ilgili ilk defa Yunanistan tarihî bir karar aldı,
buna imza atıldı.
Yine, Yunanistan'la, yeni bir köprü -Meriç
Nehri üzerine- yapılması konusunda 29 Haziranda bir protokol imzaladık.
Yine, Yunanistan'la, Selanik-İstanbul
arasında "dostluk treni" adı altında tren seferlerinin düzenlenmesi
konusunda bir protokol imzaladık. Ben, burada, özellikle, buna katkısı olan
başta Başbakanımız ve Maliye Bakanımıza teşekkür ediyorum. Ayrıca, Avrupa
Birliği Karma Parlamento Komisyonu olarak biz bu konuyu da ele aldık. Bölge
milletvekili olarak, Edirneli işadamları ve Yunanistanlı işadamlarıyla hem
benim ilçem Keşan'da ve Edirne'de, ayrıca Yunanistan'da bir araya geldik ve
Avrupa Birliğine ihracat yönünde neler yapabiliriz, bu konuları tartıştık.
Tabiî, Edirne, Avrupa Birliğine açılan
kapımız olması nedeniyle de bölgede yoğun bir duble yol çalışması var. Şunu
rahatlıkla söyleyebilirim ki -bu,
siyaseten değil, gerçekten böyle- son yirmi yıldır, Edirne, duble yol
çalışmalarında en büyük yatırımı aldı. Diğer birçok ilde de bu çalışmalarımız
var; ama, yaklaşık olarak 200 trilyon civarında, sadece Edirne bölgesinde duble
yol çalışmaları var.
İpsala-Tekirdağ duble yolu bitti
diyebilirim. Bu çalışma herhalde en kısa zamanda açılacak. Bunun önemi ise,
özellikle Yunanistan'dan ilk girenlerin Türkiye'ye bakış açısı ve imajı
açısından bu yol önemli.
Yine, Edirne ile Çanakkale arasındaki
duble yol çalışmaları hızla devam ediyor.
Yine, yasak bölgeler kapsamında olan bir
millî parkımız var, Gala Gölü. Biz, bunu, millî park olarak bu yıl itibariyle
ilan ettirdik. Burası da kuş cenneti bir yerdir, turistik anlamda çok önemli.
Yine, bu Avrupa Birliği sürecinin olumlu
bir etkisini de, Türkiye açısından ve Edirnemiz açısından stratejik önemi olan
doğalgaz boru hattını, Yunanistan'la geçtiğimiz temmuz ayı içerisinde attık,
Başbakanımız katıldı.
Yine, Bulgaristan'la ilişkilerimizde çok
önemli gelişmeler oldu. Askerî yasak bölgelerin daha da minimize edilmesiyle
bunları daha da aşacağımıza inanıyorum. Bulgaristan'la Hamzabeyli Sınır
Kapısını açtık ve Kapukule'deki kuyrukları önemli derecede azalttık.
Tabiî, Bulgaristan farklı rejimden gelen
bir ülke olduğu için, biz, onlarla Su Akacağı Barajı diye bir barajımız var, 30
000 hektarı sulayabilecek bir alan; bu alanla ilgili uzun yıllardır bir sonuç
alınmamasına rağmen, siyasî bir yapı farklılığı nedeniyle, Maliye Bakanımız ve
Enerji Bakanımızla, Bulgaristan Başbakanı ve ilgili bakanlarını ziyaret ettik
ve onlar bize geldi, biz gittik, fizibilite çalışmaları tamamlandı ve şu anda,
olumlu bir süreçte o da ilerliyor.
Bunun dışında, şunu söylemeden
edemeyeceğim: Ben, şuna inanıyorum ki, Edirnemiz, özellikle Saros turizmiyle,
tarihî eserleriyle, vakıf eserleriyle ve farklı inançların...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NECDET BUDAK (Devamla) - Bitiriyorum.
BAŞKAN - Sayın Budak, konuşmanızı tamamlar
mısınız.
Buyurun.
NECDET BUDAK (Devamla) - Edirnemiz,
özellikle farklı inançların, bir yerde, sınır il olması ve tarihî başkent
olması nedeniyle, bir yerde medeniyetlerin buluştuğu bir yer. Onun için, biz,
vakıf eserleriyle ilgili son birbuçuk yılda 7 trilyon civarında bir para
harcadık; yaklaşık 25 tarihî eserimizden 4'ünü bitirdik tamamen; diğerleri 2005
yılında tamamlanacak. 2006 yılında da yaklaşık 20 trilyon civarında bir
ihalemiz var; ama, bunları da vakıflarla, artan gelirleri nedeniyle, önümüzdeki
yıl tamamlayacağımızı düşünüyorum.
Ben, şunu kısaca söylemek istiyorum: Biz,
Edirne olarak, Avrupa Birliğine, her anlamda, kültür siteleriyle, yeni yapılan
kültür sitelerimizle önemli bir hazırlık içerisindeyiz. Askerî yasak bölgenin
indirgenmesiyle, İpsala'dan, Enez yolu, umuyorum ki, Millî Savunma
Bakanlığından izin çıkacak ve bu izinle beraber, bu yol, yapıldığında,
Yunanistan'daki turistlerin de bölgemize daha fazla gelmesi ve burada kalıcı
olması açısından çok önemli.
Son olarak şunu söylüyorum: 3 Ekim
müzakere sürecinin başlamasıyla birlikte...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Budak, lütfen tamamlayınız
konuşmanızı.
Buyurun.
NECDET BUDAK (Devamla) - 3 Ekim
müzakerelerinin başlaması, askerî yasak bölgelerin minimalize edilmesi
sonucunda...
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Müzakere değil
tarama! Yanlış söylüyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Budak, lütfen Genel Kurula
hitap edin.
Buyurun.
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Tarama dediğin
müzakere.
NECDET BUDAK (Devamla) - Şimdi, ben, şöyle
bir şey söyleyeyim...
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Tarama... Yanlış
söylüyorsunuz.
MEHMET CEYLAN (Karabük) - Taramayla
müzakere beraber başlıyor.
NECDET BUDAK (Devamla) - Beraber başlıyor.
Ben şunu söylemek istiyorum: Edirne'de
köylüler, 3 Ekim gecesi, sabaha kadar uyumadılar. Belki Türkiye uyumadı; ama,
Edirne, Türkiye'nin Avrupa Birliğine açılan kapısı olması nedeniyle, ülkenin,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihî bir karar alması, Türkiye'nin böyle bir
karar almasından dolayı mutlular. Ben de şuna inanıyorum: Askerî yasak
bölgeler, Türkiye'yi, Edirne'yi, Meriç Nehrini atlatacaktır diye düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri arkadaşlarım,
2.7.2005 Tarihli ve 5382 Sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde
Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Sağlık Hizmetleri Temel
Kanunu ve Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104
üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri
gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
7.-
2.7.2005 Tarihli ve 5382 Sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde
Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Sağlık Hizmetleri Temel
Kanunu ve Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca bir daha
görüşülmek üzere geri gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1068) (S. Sayısı: 998) (x) (xx)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 998
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, 2.7.2005
tarihli ve 5382 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi, Cumhurbaşkanınca uygun
bulunmayarak, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle
birlikte Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.
Anayasanın 89 uncu maddesinin ikinci
fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda Türkiye
Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir",
İçtüzüğün 81 inci maddesinin son fıkrasında ise "Cumhurbaşkanınca
yayınlanması kısmen uygun bulunmayan ve bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük
Millet Meclisine geri gönderilen kanunların sadece uygun bulunmayan
maddelerinin görüşülmesine kanunun görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca
görüşmesiz karar verilebilir. Bu durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle
ilgili görüşme açılır… Kanunun tümünün uygulaması her halde yapılır"
hükümleri yer almaktadır.
Bu hükümlere göre, geri gönderilen kanunun
tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesi
Genel Kurulun kararına bağlıdır. Bu nedenlerle, söz konusu kanunun sadece
Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 6 ncı maddesinin görüşülmesini Genel Kurulun
onayına sunuyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın Koç.
6 ncı maddenin görüşülmesini Genel Kurulun
onayına sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.26
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.36
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
998 sıra sayılı Kanunun görüşmelerine
devam edeceğiz.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
7.-
2.7.2005 Tarihli ve 5382 Sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde
Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Sağlık Hizmetleri Temel
Kanunu ve Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca bir daha
görüşülmek üzere geri gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1068) (S. Sayısı: 998) (Devam)
BAŞKAN- Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Kanunun, sadece geri gönderilen 6 ncı
maddesinin görüşülmesinin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi
oylamayı tekrarlayacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Sadece 6 ncı maddenin görüşülmesini Genel
Kurulun oylarına sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
ELEMAN TEMİNİNDE GÜÇLÜK
ÇEKİLEN YERLERDE SÖZLEŞMELİ SAĞLIK PERSONELİ ÇALIŞTIRILMASI İLE BAZI KANUN VE
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN, SAĞLIK
HİZMETLERİ TEMEL KANUNU VE SAĞLIK BAKANLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN
MADDE
6.- 7.5.1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun
ek 1 inci maddesinin birinci fıkrasında
yer alan "kadrolarına" ibaresi "kadroları ile 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin eki (II) sayılı cetvele tabi aynı unvanlı sözleşmeli
pozisyonlarına" olarak değiştirilmiş ve ikinci fıkrasının sonuna aşağıdaki
cümleler eklenmiştir.
Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma
hastanelerinde klinik şefi ve klinik şef yardımcılığı kadrolarına; ilgili dalda
uzman olan profesör veya doçentler ile ilgili dal tabipleri arasından Bakanlık
tarafından atama yapılır. Ancak, profesör veya doçent unvanına sahip olmayan
uzman tabiplerin klinik şefi ve klinik şef yardımcılığı kadrolarına
atanmalarında, yapılan sınavlarda başarılı olma şartı aranır. Sınavların usul
ve esasları, Bakanlık tarafından hazırlanan ve bu Kanunun yayımı tarihinden
itibaren altı ay içerisinde yürürlüğe konulan yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Ali Arslan; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 998 sıra sayılı
Cumhurbaşkanının bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderdiği yasanın 6 ncı
maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi bu
yasa, temel kanun yasasını çıkardığınız dönemde, Cumhuriyet Halk Partisinin
Meclis çalışmalarına katılmadığı süreç içinde, görüşlerimizi belirtme fırsatı
bulamadan çıkartılmış bir yasa. O nedenle, bu yasa hakkında görüş belirtme
şansına ulaştığımız için kendimi şanslı hissediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu yasayla, Sağlık
Bakanlığının eğitim hastanelerinde görev yapacak olan şef ve şef
yardımcılarının atanmasını düzenliyoruz.
Eğitim hastaneleri gerçekten bu ülkenin
sağlık sektöründeki en temel kurumlarından biri. Bir yandan hastalarımıza,
insanlarımıza şifa dağıtırken, diğer yandan da bu alanda görev yapacak uzman
hekimleri yetiştirmekle mükellef. Şef ve şef yardımcıları da iyi eğitici, iyi
uygulayıcı özellikleriyle, yetiştirdikleri hekimlerce ulusumuzun sağlık
sektörünü direkt ilgilendiren insanlarımıza sağlık kalitesini, insanlarımızın
kısa sürede sağlığa ulaşmasını direkt sağlayan sağlık sektörümüzün temel
taşlarından.
Değerli arkadaşlarım, üç yıldan beri
sağlık alanında birçok yasa çıkardık. Adalet ve Kalkınma Partisi nedense bu
eğitim hastaneleriyle çok fazla oynuyor. Bakın, yine, Türkiye'deki eğitim
hastanelerinden en önemlilerinden, belki de en büyüğü Ankara Numune
Hastanesiyle ilgili, bildiğimiz kadarıyla, Türkiye'yi pazarlama konusunda çok
iddialı olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan, duyduğumuz,
bildiğimiz bilgilere göre, Ankara Numune Hastanesi, alışveriş merkezi yapılmak
üzere pazara çıkmış. Ankara Numune Hastanesi gerçekten yüz yılı aşkın bir
süreden beri Türk sağlık sektörüne çok büyük hizmetleri olan, bir yılda ortalama 1 200 000 kişiye
poliklinik hizmeti veren, birçok, binlerce uzman yetiştiren ve Ankara'nın her
bölgesinden tek ulaşım aracıyla, tek toplutaşım ulaşım aracıyla ulaşılabilen,
Türkiye'nin en köklü sağlık kurumlarından bir tanesi. Dilerim, Sayın Erdoğan
Numune Hastanesinin bu özelliğini gözönüne alarak bir an önce Ankara Numune
Hastanesini de pazarlama iddiasından vazgeçer.
Yine, Değerli arkadaşlarım, uzman
hekimlerle ilgili bundan önce de keyfî atamaları sağlayan bir kararname
çıkarmıştınız. 14.4.2004 tarihinde gerçekleştirilen yönetmelik değişikliğiyle,
eğitim hastanelerinde görev yapan başasistan ve uzman hekimlerimiz hedef
alınmış, keyfî bir atama yönetmeliği çıkarılmıştı. Bu konuda da Danıştay 5.
Dairesi, görülmekte olan 3 ayrı davada Sağlık Bakanlığı aleyhine 3 ayrı
yürütmeyi durdurma kararı aldı. Şimdi yine bir başka uygulamayla karşı
karşıyayız bu yasayla.
Değerli arkadaşlarım, bilimsel bir süreç
olması nedeniyle tıp eğitimi ve tıpta uzmanlık alanı sadece Sağlık Bakanlığının
uhdesinde olan bir alan değil. Bu alanda başka kurumlara da, mesela,
üniversitelere ve YÖK'e de birtakım yetkiler verilmiş. Yükseköğrenimin Anayasa
uyarınca asıl sorumlusu olan yükseköğrenim kurumlarına, 2547 sayılı Yasa, tıpta
uzmanlık tüzüğüyle yetki vermiş ve bu alanda çıkarılacak yönetmelikler için
YÖK'ten uygun görüş alınması isteniyor.
Değerli arkadaşlarım, böyle bir yasaya
ihtiyaç var mıydı, bu yasa neden çıkarılıyor? 1997 yılında Sağlık Bakanlığı,
Türk Tabipler Birliği, uzmanlık dernekleri uzlaşarak, şef ve şef
yardımcılarının nasıl atanacağına ilişkin bir yönetmelik çıkarmış. Şef ve şef
yardımcılarının, önce, birinci basamağı ÖSYM tarafından yapılan bir sınavla,
ikinci basamağında da bu alanda yetkili, bu alanda bilgisini kanıtlamış, bu
alanda otorite olan ve kurayla belirlenmiş, tarafsız, bağımsız bir kurul
tarafından atanması öngörülmüş ve "bu konuda bir tüzük çıkarılacak, bu
tüzüğün de YÖK tarafından uygun görüşü alınacak" denilmiş. Ancak, her
nedense, o zamanki Sağlık Bakanı Sayın
Osman Durmuş ve Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarınca bu tüzük çıkarılmamış
ve şef ve şef yardımcılığı atamaları yapılmış Sağlık Bakanlığı tarafından.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu,
antidemokratik süreçte yasaya takılmış; Danıştay 5. Dairesinin ve Danıştayın
İdare Kurulu kararlarıyla, bu atamalar iptal edilmiş. Elimde dosyaları var;
isteyen arkadaşlara gösteririm. Beş ayrı iptal davası var; yani, Sağlık
Bakanlığının hiçbir kritere dayanmadan, direkt şef ve şef yardımcılığı
atamaları hukuka takılmış, hukuk bunu uygun görmemiş.
Değerli bir hukuk adamı olduğuna
inandığımız Sayın Cumhurbaşkanımız, toplumun tüm taraflarının güvenini
kazanmış, yapılan anketlerde, toplumun en çok güvendiği insanlardan biri
olan Değerli Cumhurbaşkanımız da, bu yasayı,
hukuka uygun bulmayarak geri gönderdi.
Değerli arkadaşlarım, bu konuda zaten bir
mevzuat var; bu konuda gerekli tüzükler var; o tüzüğe uyulmuyor. O alan, şimdi,
yasayla düzenlenmeye çalışılıyor. Sayın Cumhurbaşkanımız bu yasayı onaylayacak
ve Anayasa Mahkemesine, hem o konudaki sivil toplum örgütleri, Türk Tabipler
Birliği hem de Cumhuriyet Halk Partisi müracaat edecek, bu yasa iptal edilecek.
Biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesi kararları
geriye doğru işlemiyor. Burada hedeflenen, Adalet ve Kalkınma Partisinin, şef
ve şef yardımcıları kanalıyla eğitim hastanelerinde kadrolaşma hedefidir.
Değerli arkadaşlarım, konuşmamın başında
söylemeye çalıştım. Şef ve şef yardımcıları, yetiştirdiği uzman hekimler
kanalıyla bu ülkenin sağlığını direkt ilgilendiren, en yakından ilgilendiren
şahıslar. Burada vereceğimiz -kadrolaşma amacıyla- yetkilerle, birikimine,
bilgisine, eğitimci olabilme özelliğine bakmadan atadığımız, bu yasayla bu
şansı tanıdığımız şef ve şef yardımcılarının yetiştirdiği insanlar, yarın,
gidecek Anadolu'da sağlık dağıtacak.
Değerli arkadaşlarım, verdiğimiz kararla,
belki de sırf siyasal yandaşımız olduğu için atadığımız şef ve şef
yardımcılarının yetiştirdiği hekimlerin yaptığı hatalar, belki de hiç bilmeden
birçok insanın yaşamını kaybetmesine, özürlü kalmasına ya da zamanında tedavi
olmamasına neden olacak. Bakın, mübarek ramazan gününü yaşıyoruz. Böyle bir
karar, belki, ileride hepimizin önüne gelecek.
Bu Meclis, grup kararlarına rağmen, çok
doğru kararlar verdi. Bakın, 1 Mart tezkeresinde, Adalet ve Kalkınma Partili
birçok arkadaşımızın sağduyulu kararlarıyla, birçok Türk gencimizin Irak'ta,
Bağdat'ta canını vermesine, Türkiye'nin o savaşa direkt bulaşmasına engel
olduk.
Bu yasa da önemli bir sağlık sorununu
içeriyor. Yine, halkımızın sağlığını direkt ilgilendiren, belki de yaşama
hakkını direkt ilgilendiren bir yasa, en az 1 Mart tezkeresi kadar çok önemli
bir yasa. O açıdan, hepinizi, yeniden yeniden düşünmeye davet ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, sırf muhalefet olsun
diye söz almış değilim. Bakın, Sağlık Bakanlığının, Adalet ve Kalkınma Partisi
Hükümetinin doğru yaptığı şeylerde her zaman yanında olduk. Yeşilkartlıların,
yeşilkartla ayakta tedavi gören yurttaşlarımızın sağlık harcamalarının
karşılanması konusunda çıkardığınız yasada destek olduk.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Arslan.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Başka; 12 Eylül
döneminde doktorlarımıza getirilen zorunlu hizmet yasasının kaldırılmasına
yardımcı olduk; ancak, iki sene sonra vazgeçtiniz. Bu görüşlerimizi, sadece,
muhalefet edeyim, aman ne olursa olsun biz karşı çıkalım anlayışıyla
söylemiyorum; çünkü, sağlık alanı, üzerinde siyaset yapılamayacak kadar çok
önemli bir alan.
Değerli arkadaşlarım, sivil toplum
örgütlerinin görüşü alınarak… Bakın, bu konudaki sivil toplum örgütleri de
bu yasaya karşı. Dün, Meclisin önünde,
basın bildirisi yaptılar. Daha önce, 1997'de çıkarılan, bu alanı düzenleyen
yasa, sivil toplum örgütlerinin, YÖK'ün, üniversitelerin görüşü alınarak
çıkarılan bir yasa, bir taslak. O açıdan, sivil toplumun da karşı olduğu,
bugünden belli. Böyle bir yasanın, sağlık sektörümüze kazandıracağı hiçbir şey
yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Arslan.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sivil toplum örgütlerinin görüşleri de
alınarak, yeni bir düzenlemeye… Daha demokratik, hekimlerimizi rencide etmeyen,
siyasal yandaşlarımızı değil, bu konuda yetkin, eğitim konusunda, sağlık
konusunda yeterli şef ve şef yardımcılarının nasıl atanabileceği konusunda hep
birlikte karar verelim. Zaten var olan uygulamalara devam edelim; YÖK'ün de
görüşünü alalım ve daha düzgün… Padişahlara bile tanınmayan, Sağlık Bakanına
verilen bu yetkiyi, bence, vermeyelim diye düşünüyorum.
Bu duygularla, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arslan.
Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu
adına, Mersin Milletvekili Hüseyin Güler; buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER
(Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geneli görüşülmeden,
maddelerine geçilmesini dahi, maalesef, tartışmayı uygun görmediniz. Burada, bu
uygulamanın, böyle yapılması açısından da, AKP Grubunu eleştiriyorum. Eğer
geneli anlaşılmadan… Detaymış gibi görünen küçük, zaman zaman çok da masummuş
gibi görünen "profesör, doçent gibi akademik kariyerin de atanmasında ne
engel varmış" gibi son derece basite indirgenen bir olayı, bu düzeye
indirgemeyi de anlamlı bulmuyorum.
Eleman temininde güçlük çekilen yerlerde
sözleşmeli sağlık personeli çalıştırılmasıyla ilgili kanunun görüşülmesinde
Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu
tasarıyla, sağlık alanında -aslında bir bütün olarak algılansaydı- üç
boyutuyla, üç temel mevzuatta birtakım düzenlemelere gidilmekte olduğunu görmek
üzereydik. Bunların birincisi, 4924
sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık
Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun. İkincisi, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri
Temel Kanunu ve 181 sayılı Sağlık
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamedir.
Tasarının tümü incelendiğinde, özellikle
sağlık çalışanlarının çalışma koşulları açısından öngördüğü bir dizi olumsuz
düzenlemeler göze çarpmaktaydı. Bu tasarı, AKP Hükümetinin IMF destekli sağlık
politikalarının bir parçasıdır. Bu nedenle de, sağlık sistemimize yapıcı bir
çözüm getirmekten uzaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de sağlık
sisteminin sorunları nedir diye sorguladığımız anda, olayı temel olarak dört
boyutlu algılamak lazım; genel olarak finansman, organizasyon ve örgütlenme,
işgücü ve istihdam ve eğitim olarak algılanmalı.
Bu sorunların sağlık sisteminde yol açtığı
sonuçları temel başlıklar altında inceleyebiliriz:
Ülkemizde bütçeden sağlığa ayrılan pay
yetersizdir. Hepimiz de bunu biliyoruz. Dünya Sağlık Örgütüne göre, bütçeden en
az yüzde 10 pay aktarılması gerekirken, maalesef -yakınlarda da bütçe üzerinde
tekrar görüşülecektir- yüzde 3'ü bulmamaktadır.
Avrupa Birliği ülkelerinde kişi başına
düşen sağlık harcaması 2 400 Amerikan Doları düzeyinde iken, ülkemizde,
maalesef, 187 dolar. İşte, sağlık sisteminin finans boyutu olarak, asıl
sorunlarından bir boyutunun irdelenmesi gerekir.
Sağlık göstergelerimiz, bizimle benzer
sosyoekonomik düzeydeki ülkelerden daha kötüdür. OECD ülkeleri arasında sonuncu sırada bulunmaktayız. Anne ve
bebek ölümleri açısından Avrupa'da sonuncu, Irak hariç, komşularımız arasında
da sonuncuyuz. Coğrafî açıdan ve ekonomik büyüklük olarak Avrupa ülkesi iken,
sağlık göstergeleri açısından, maalesef Afrika ülkelerinden daha gerideyiz.
Halkımız sağlık hizmetlerine ulaşmada
ciddî sorunlar yaşamaktadır. En temel insan haklarından biri olan sağlık
hizmetlerinden yararlanma hakkı, pratikte bir slogan olmaktan öteye maalesef
gitmemektedir.
Bölgelerarası ve kır-kent arası hizmet
sunumunda eşitsizlikler bulunmaktadır. Batı-doğu arasında, sağlık göstergeleri
açısından, ciddî farklılıklar bulunmaktadır. Eğitim seviyesinin düşük olması,
işsizlik, yoksulluk, sağlık alanındaki bu eşitsizliği daha da
derinleştirmektedir.
Koruyucu sağlık hizmetlerine gereken önem
verilmemekte, bebek ve gebe izlemleri, bağışıklama ve aile planlamasında modern
yöntem kullanma oranları Dünya Sağlık Örgütünün önerdiği düzeyin maalesef
altındadır.
Sağlık sisteminin omurgasını oluşturması
gereken birinci basamak sağlık hizmetleri, herkes için ücretsiz, kolay
ulaşılabilir olması ve etkili bir sevk zinciriyle desteklenmesi gerekirken,
bizde, sağlıkta özelleştirme süreciyle âdeta birinci basamak baltalanmaktadır.
Birinci basamak hizmetler ücretli hale getirilip, yoksul kesimin sağlık
hizmetlerine ulaşması engellenmektedir. Aile hekimliği modeliyle sağlığın
bütüncül yapısı bozulacaktır; bunu da ileriki boyutlarda tartışacağız.
Tedavi edici hizmetler özendirilmekte ve
bu durum, altından kalkılması zor ilaç ve tıbbî teknoloji harcamalarından
kaynaklanan kötü ve verimsiz kullanımı doğurmaktadır.
Sağlık çalışanlarının ülke sathında
dağılımı bozuktur. Çalışanların çoğu, maalesef ülkemizin üç ilinde
toplanmıştır. Bu durum, bölgelerarası sağlık hizmetleri sunumunda
eşitsizlikleri derinleştirmektedir.
Sağlık çalışanlarının eğitimine gereken
önem verilememektedir. Sürekli meslekî gelişimlerini sağlayacak sistematik
hizmetiçi eğitim programları bulunmamaktadır. Bu durum, hizmetin kalitesini
olumsuz derecede etkilemektedir.
Sağlık çalışanları, çalışma koşulları,
meslekî zorluklar ve riskler, ücretler, atama ve kariyerinde yükselme gibi
özlük hakları açısından, kabul edilemez ölçütlerde kötü durumdadır. Tayin ve
yükselmelerde, siyasal tercihler liyakatten önde gelmektedir. Bu durum,
motivasyon kaybı ve mesleğine yabancılaşmayı getirdiği için, hizmet sunumunu
olumsuz yönde etkilemektedir.
Sağlık çalışanlarının ücretleri yoksulluk
sınırının altındadır ve geçimini sağlayabilmek için ek işler yapmak
zorundadırlar. Bu durum, sağlıkçı-hasta ilişkisini olumsuz etkilemekte ve etik
değerlerin ihlalini kolaylaştırmakta ve maalesef, hastanın cebi, ek gelir elde
etmenin seçeneklerinden biri olarak algılanmaktadır.
Sağlık sistemindeki olumsuzluklardan
direkt olarak sağlık çalışanları sorumlu tutulmakta, bu durum, hem sağlıkçı
hasta ilişkisini olumsuz etkilemekte hem de Malpractice Yasası gibi akıldışı
seçenekleri gündeme getirmektedir. Sağlık Bakanı ve hükümet, kendi
sorumluluklarından özenle kaçınmaktadır.
Son dönemlerde yapılan düzenlemelerle
sağlık çalışanları iş güvencesini kaybetmekte, daha uzun süreler ve daha ucuza
çalıştırılma sürecini yaşamaktadırlar. İşte, tam bu noktada getirilmeye
çalışılan tasarıyı irdelemek uygun olacaktır.
Hükümet, Anayasamızın temel hükmü olan
sosyal devlet anlayışını bir kenara bırakarak, sağlık çalışanlarının iş
güvencesiz olarak çalıştırılmasının hesabı içindedir. Tasarının adına da
"Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerler" denilerek, hükümet, âdeta
kendi sorumluluğunu farklı platformlara çekmektedir. Bu durum, sanki doğal
olarak var olan bir olguymuş gibi kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesi
sağlanmaktadır.
Oysa, hükümetlerin görevi, ülkeyi belli
bir ayırıma tabi tutmak değil, o bölgelere gidecek personeli özendirecek,
destekleyecek önlemleri alarak, bölgelerarası eşitsizlikleri gidermek
olmalıdır. Ancak, ne ilginçtir ki, o bölgelerde iş güvencesi olmayan sözleşmeli
personel çalıştırılarak, sorunlar çözülmeye çalışılmaktadır. Aslında tam tersi
olması gerekirken, daha fazla haklar ve özendirici tedbirler alınması
gerekirken, çalışanların, göstermelik maaş artışı vaadiyle iş güvencesinden
vazgeçmesi istenmektedir. Sağlık çalışanları, bu akıldışı uygulamaya itibar
etmemişler ve iş güvencesinden vazgeçmeyi kabul etmemişlerdir.
Aristo'nun "başlangıçta bir yanlış
sonunda bin yanlış" sözünü doğrularcasına yapılan uygulamanın yürümediği
anlaşılınca, bu kez, Sayın Sağlık Bakanının, yürürlükten kaldırırken insanca
bulmadığı ve "ahlakî değil" dediği mecburî hizmet yeniden uygulamaya
konulmuştur. Ne yazık ki, kendisi de bir hekim olarak Sayın Bakan, sağlık
hizmetlerinin gönüllülük, şefkat ve güven gibi etik değerlerle yürüdüğünü
gözardı ederek, askerî dönemin damgasını taşıyan mecburî hizmeti, haklar ve
özgürlükler çağı olarak kabul edilen günümüzde uygulamaya koymaktan
çekinmemiştir. Üstelik, mecburî hizmeti, önce insanlıkdışı bularak kaldırmış,
arkasından bu uygulamayı, her nasılsa, kısa bir sürede insanca kabul ederek
geri getirmiştir. Siyaset tarihimizde az bulunacak böylesi bir geri adım, ne
yazık ki, Sağlık Bakanının bütün inandırıcılığını ortadan kaldırmıştır. Sadece
bu konu bile, Sağlık Bakanının istifasını gerektirecek bir düzeydedir.
O bölgelerde, sağlıkta eşitsizliği
giderecek olanlar, iş güvencesiz sözleşmeli çalışan veya mecburî hizmetin
kurbanı durumundaki hekimler değillerdir. Bu, o bölgelerde bütünüyle toplumsal
kalkınmayı sağlayacak sosyoekonomik önlemler alınarak ve sağlık çalışanlarına
yeterli desteğin ve özendirmelerin sağlandığı bir yapıyla mümkün olabilir.
IMF dayatması olarak gündeme gelen
özelleştirme politikaları ve hastanelerin sağlık açısından işletmelere
dönüştürülmesi, iş güvencesiz sözleşmeli çalışma, Malpractice Yasası, performansa
dayalı ücretlendirme, genel sağlık sigortası ve aile hekimliği uygulamalarıyla
karakterize olan sağlıkta dönüşüm projesi, hekim - hasta ilişkisini derinden
etkileyecek niteliktedir. Bu proje, gerek hasta gerekse hekim kavramını
değiştirecek ve yeniden tanımlayacak özellikler taşımaktadır.
İş güvencesi olmayan, hasta tarafından
sözde seçilme-seçilmeme kaygısı taşıyan, uygunsuz taleplerle karşı karşıya
kalan, sigorta sisteminin çıkarlarını düşünmek zorunda olan, öncelikle hizmetin
maliyetini hesaplamaya zorlanan, Malpractice suçlaması baskısı altında kalan
hekim ile prim adı altında
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Güler, lütfen konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Teşekkür ederim
Başkanım.
… ek vergi ödemek zorunda olan, sigorta
sisteminin kapsadığı temel teminat paketinin dışında hizmet alamayan,
çoğunlukla özel sigorta yaptırması gerekecek olan, hizmet alırken katkı payı
ödemek zorunda olan, kişisel sorumluluk anlayışına uymadığı takdirde, aldığı
hizmetin bedelini cezalı bir şekilde geri ödeyecek olan hasta…
İşte, bu projenin yaratacağı hekim ve
hasta modelleri, en azından, bu saydığımız kriterlere sahip olacaktır. Popüler
ve ekonomist hekim ile birer müşteri ve meta olan hasta tiplemesi, 2 500 yıllık
hekimlik tarihinde, anlayışa ve etik değerlere uymamaktadır; çünkü, hekim-hasta
ilişkisinde en temel öğe güvendir; güvenin yerini, para ilişkisi veya tek
başına yasal düzenlemeler alamaz. İşte, güven ilişkisini zedeleyen her girişim,
hekim-hasta ilişkisini olumsuz yönde etkileyecek bir adım olacaktır. Hastanın
hekime güvenmesi, onun bilgisine, şefkatine, dürüstlüğüne inanmasıyla
mümkündür. Oysa, uluslararası bildirgelerde açıkça ifadesini bulan
"bağımsız düşünen ve baskı altında olmadan özgür karar veren hekim"
anlayışı, bu projeyle, baskının altında işinden atılma korkusu taşıyan
hekim" yaklaşımına dönüşecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Güler, lütfen konuşmanızı
tamamlayınız. Metnin hepsini okuyacaksanız, bitmeyebilir; lütfen, toparlayınız.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Sayın Başkan,
okumuyoruz. Tüm siyasî politika olarak bu şekilde vurgulamanızı da anlamakta
zorlanıyorum Sayın Başkan. Biz, metinle değil… Duygularımızın kelimelere
dökülmüş halidir bu.
Hekim-hasta ilişkisini olumsuz yönde
etkileyecek her uygulama, etik açıdan kabul edilemez bir eylemdir.
Evet, çoğunluğunuz var; Sayın
Cumhurbaşkanınca gönderilen yasa, bir daha, oylarınızla geçecektir. Madde
üzerinde, baktığımızda, gerek partizanlık düzeyinde, atamalara zemin yaratacak
bu yasayı, bu madde haliyle kabul etmek mümkün değildir; ama, sizin de kendi
özeleştiriniz içerisinde yaptığınız bu düşünceyi sesli düşünüp, bu kanun
maddesini kabul etmemenizi istiyoruz; çünkü, yarınlarda hesap vereceksiniz.
Yarınlarınız aydınlık olsun diyorum,
hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Güler, teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına,
Kocaeli Milletvekili Sayın Nevzat Doğan, buyurun efendim (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın Doğan, süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA NEVZAT DOĞAN
(Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Eleman Temininde Güçlük
Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın
89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek
üzere geri gönderme tezkeresi hakkında AK Parti Grubumuz adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi, bu kanun daha önce
Meclisimizden geçmişti; ancak, Sayın Cumhurbaşkanınca kanunun 6 ncı maddesinin
hukuka uygun bulunmadığı gerekçesiyle Meclisimize tekrar görüşülmek üzere
gönderilmesi nedeniyle bugün bir kez daha görüşmek durumunda kalıyoruz. Yine,
bildiğiniz üzere, 4924 sayılı Kanunla eleman temininde güçlük çekilen yerlere
daha iyi imkânlarda personel atanması ve hizmetin etkin, verimli ve daha
kaliteli bir şekilde sunulması maksadıyla, 2003 yılında, sözleşmeli sağlık
personeli statüsü getirilmişti. Ancak, 4924 sayılı bu kanun hükümleri
uygulaması sırasında bazı sorunların ortaya çıkması, sağlık hizmetlerinin daha
etkin, daha verimli bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla bazı hususlarda
değişiklik ve ilave düzenlemelere ihtiyaç duyuldu. Yine, bildiğiniz gibi, bu
yasa çerçevesinde, ülkemizin yıllardır doktor, ebe, hemşire gitmeyen
bölgelerine doktor, ebe, hemşire ve birçok sağlık personelinin -ki, toplamda 16
500 sağlık personelinin- gitmesi sağlanmıştı.
İşte, bu görüşmekte olduğumuz maddenin de
içinde olduğu kanun tasarısı içerisinde bu değişiklik ve bu ilave düzenlemeler
bulunmaktadır. Şöyle hızlı bir şekilde göz atacak olursak, neydi bu değişiklik
ve düzenlemeler; sözleşmeli personelin istihdam edildiği bölgelerde, zorunlu
hallerde, bu personellerden yönetici olarak da faydalanılması yolunun açılması;
yine, sözleşmeli personelin haftalık çalışma sürelerinin devlet memurlarının
çalışma süreleriyle uyumlu hale getirilmesini içeriyordu. Yine, çalıştığı
birimlerde sözleşmeli personelin eğer pozisyonu iptal edildiyse bunların
mağduriyetini gidermeye yönelik tedbirler geliyor. Yine, devlet memuruyken
sözleşmeli personel statüsüne geçenlerin tekrar geriye dönmelerinde Bakanlığın
tasarruf yetkisi ortadan kaldırılıyordu. Gene, aynı kanun tasarısı içerisinde,
diğer taraftan kadrolu istihdamın mümkün olmadığı ve 4924 sayılı Kanun gereği
çalıştırılan sözleşmeli sağlık personeli istihdamının gerekli bulunmadığı
hallerde ücretleri dönersermayelerce karşılanmak kaydıyla ve Bakanlar Kurulunca
alınacak kararlarla, usullerle 657 sayılı Kanunun 4/B maddesine göre sözleşmeli
personel çalıştırılması getiriliyordu. Bu, hepinizin de bildiği gibi, özellikle
sağlık tesislerimizin dönersermaye sistemleri aracılığıyla istedikleri kadar
personeli, sağlık personelini çalıştırma imkânı getiriyor.
Evet, 6 ncı maddeye gelecek olursak, bugün
görüşmemize neden olan; bu maddede de Sağlık Bakanlığının eğitim ve araştırma
hastanelerindeki ihtiyaçları doğrultusunda buralarda görev yapacak şef ve şef
muavini kadrolarına profesör ve doçent ve ilgili dal uzmanlarının atanma usul
ve esaslarını düzenleyen bir madde.
Bildiğiniz gibi, eğitim ve araştırma
hastanelerinde klinik şef ve şef muavinleri sorumlu bulundukları kliniklerin,
hem yönetiminden hem oradaki asistan doktorlarının eğitiminden hem de oradaki
hekimlik uygulamalarından; yani, hastaların tedavilerinden, yani, üçüncü
basamak sağlık hizmetlerinin sunulmasından sorumludurlar. Dolayısıyla,
araştırma ve eğitim hastanelerinin
bağlı bulunduğu Sağlık Bakanlığı da bu konularda sorumlu durumdadır,
bakan da sorumlu durumdadır. Dolayısıyla, böyle bir durumda bütün bu
sorumlulukları üstlenmiş bir bakanlığın bu kadar önemli görevlere atamalar
sırasında tercih hakkını kullanmasından doğal bir şey olamaz
İşte geçenlerde birtakım olaylar oldu.
Eğitim hastanelerindeki yenidoğan ünitesinde ölen bebeklerin bile hesabı Sayın
Sağlık Bakanından soruldu; ki, bunda bir sorumluluğu olmadığı halde. İşte
eğitim hastanelerindeki kuyrukların nedeni yine Sağlık Bakanlığından,
dolayısıyla siyasî iradeden sorulmaktadır. Davul sizin boynunuzda olsun, tokmak
bizim elimizde olsun anlayışını, tabiî ki, kabul etmemiz mümkün değil. Bununla
ilgili gerekli düzenleme yapılmıştır ve sizlerin de onaylarıyla geçecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık
hizmetlerinde gerek Anayasanın ilgili maddelerinde gerekse gelişmiş ülkelerin
kendi halklarına sunduğu hizmet standartlarından hareketle, hükümetimiz, diğer
alanlarda olduğu gibi sağlık alanında da Türk insanının yaşam kalitesini
artıracak, Türk insanını, vatandaşını merkeze koyacak politikaları cesaretle
uygulamaktadır. İktidarımızın üç yıllık süresince sağlık alanında yaptığı
icraatlar, bunları en iyi şekilde göstermektedir. Hepiniz biliyorsunuz bunları.
Artık hastanelerimizde rehin kalma olayı, acil servislerden geri döndürme
olayları, çok şükür yaşanmıyor. Sağlık kuruluşlarının tek çatı altına
toplanması, hastanelerin ortak kullanıma açılması gibi çok önemli adımlar
atılmış ve bunun sayesinde, vatandaşlarımız, ayırımsız olarak, tüm kamuya ait
kuruluşlardan sağlık hizmetini alma fırsatını elde edinmiştir.
Yine, hepinizin bildiği gibi, ilave
olarak, özel sağlık kuruluşları ve en son olarak da askerî hastanelerimiz
vatandaşlarımızın hizmetine açılmıştır. Yine yıllardır devam eden,
SSK'lılarımızı mağdur eden ilaç kuyrukları, yine iktidarımız tarafından ortadan
kaldırılmıştır.
Görüldüğü gibi, değerli arkadaşlar, AK
Parti İktidarı, sağlıktaki tüm kaynakları vatandaşlarımızın hizmetine âdeta
seferber etmiş durumdadır. SSK'lılarımız önceden 150 tane hastaneden hizmet
almak durumunda kalırken, yapılan bu düzenlemelerle bugün 800 tane hastaneden,
6 000 tane sağlıkocağından hizmet alır duruma gelmiştir…
HALUK KOÇ (Samsun) - Hangi 6 000 sağlık
ocağı?!
NEVZAT DOĞAN (Devamla) - … artık istediği
eczaneden ilacını alır duruma gelmiştir. Ülkemizde, ilk defa, ilaçta ucuzlama
olayı olmuştur bizim dönemimizde, hem de yüzde 100'lere varan oranlarda. Kan ve
kan ürünlerinde ve daha sonra ilaçta ve ondan sonra da sağlık hizmetlerinde,
ilk defa, dönemimizde, KDV oranları inmiştir. Yeşilkartlılarımızı mağdur eden,
ayaktan tedavilerinde ilaç, ortez, protez gibi malzemelerin temini, yine, bizim
iktidarımız tarafından sağlanmıştır.
Şunu bir kez daha vurgulamak gerekir ki,
evet, sağlıkta tüm bu yapılanlara rağmen her şey dört dörtlük, güllük
gülistanlık değildir. Elbette ki yapılacak çok şey daha vardır. Bugün bütün
sağlık birimlerimizde hizmet kalitesinin arzu edilen düzeyde olmadığını hepimiz
biliyoruz. Halkımızın, yıllarca, birçok devlet kurumlarıyla birlikte sağlık
birimlerinden de arzu ettiği gereken ilgiyi, etkin ve kaliteli hizmeti,
maalesef, alamadığını biliyoruz. İşte, bu nedenledir ki, AK Parti İktidarı
sadece sağlıkta bir sistem değişikliğini yapmıyor, aynı zamanda sağlık
hizmetlerini sunma mantalitesini, mantığını değiştiriyor ve böylece, artık,
sağlık hizmeti sunma anlamında, devletin memuru, devletin doktoru, devletin
hemşiresi mantığı yerine, milletin memuru, milletin doktoru, milletin hemşiresi
anlayışını yerleştiriyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şunu
da bir kez vurgulamalıyım ki burada, bugün, Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında
doktor oranı açısından, nüfusa oranla doktor sayısı açısından en geri durumdaki
bir ülkedir. Sağlıkta Avrupa Birliği standartlarını yakalamamız için, bir an
önce, tıp eğitimi kalitesini de düşürmeden, doktor sayısının artırılması
yönünde ilgili tarafların adımlar atması gerekmektedir.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Yetmiyor mu yılda
5 000 doktor?!
NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Biraz abartılı
olacak; ama, eğer bunu yapmazsak, önümüzdeki yıllarda belki de dışarıdan doktor
ithal etmek durumunda kalabiliriz.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Yapma ya; kadro
bulamıyorsunuz!
NEVZAT DOĞAN
(Devamla) - Özellikle çağın gereği bazı branşlarda doktor ve yardımcı sağlık
personelinin yetiştirilmesi gerekmektedir. Bilim dallarının kurulması, ilgili
bölümlerin açılması gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Doğan, konuşmanızı, lütfen,
tamamlayınız.
NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sağlık ünitelerinin personel yönünden
değerlendirilmelerinde, özellikle yeni kadroların atamalarında rasyonel
olunması gerekmektedir. Azamî hassasiyetle, bir hemşirenin, bir doktorun, bir
hastabakıcının bile atıl kalmamasına dikkat edilmelidir.
Ülkemizde yıllardır eksikliği hissedilen
gerek yoğun bakım gerek yanık merkezi ihtiyacının kapanması yönünde de
çalışmaların artırılarak sürdürülmesi gerekmektedir. Rasyonel ilaç kullanımı
konusundaki çalışmaların ve kurumsal yapılanmaların da kararlılıkla
sürdürülmesi gerektiğini belirtmek isterim.
Sözlerime son verirken, AK Parti İktidarı,
kalkınmanın sadece ekonomik göstergelerde değil, aynı zamanda sağlık ve eğitim
göstergeleriyle de ölçüldüğünün bilinciyle çalışmaktadır; her alanda olduğu
gibi sağlıkta da çağın gereğini yapmaktadır ve ortaya koyduğu doğru teşhisler
doğrultusunda doğru tedavileri adım adım kararlılıkla uygulamakta ve Türkiye'yi
sağlığına kavuşturmaktadır diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Doğan, teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde, şahsı adına Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen
kanun tasarısı üzerinde görüşlerimi ifade etmek için huzurunuzdayım. Yalnız, bu
konuyla ilgili görüşlerimi ifade etmeden önce, Sayın Cumhurbaşkanının bu
dönemde, yani, üç yıllık Meclis çalışması döneminde 41 adet kanunu geri
gönderdiğini ifade etmek istiyorum. Geçmiş dönemlerde ne olmuş, onu da
inceledim. 17 nci Dönemde 18 kanun geri gelmiş, Sayın Kenan Evren
Cumhurbaşkanı. 18 inci Dönemde 16 kanun geri gelmiş, Sayın Kenan Evren, Sayın
Turgut Özal. 19 uncu Dönemde 18 kanun geri gelmiş, Sayın Turgut Özal, Sayın
Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı. 20 nci Dönemde 6 kanun geri geliyor,
Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel. 21 inci Dönemde 8 kanun geri geliyor,
Sayın Süleyman Demirel ve Sayın Ahmet Necdet Sezer ve bu dönemde, üç yıllık
Meclis çalışması döneminde tam 41 adet kanun Sayın Cumhurbaşkanı tarafından
geri gönderilmiş. Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülen her 10 kanundan 1'i
Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilmiş.
AHMET YENİ (Samsun) - Kaç kanun
çıkarılmış?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ona da baktım;
onda 1 oranı yok Sayın Milletvekilim.
Şimdi, dün Bankacılık Kanununu görüştük,
geri gelen haliyle; bugün bu kanunu görüşüyoruz, sırada İstatistik Kanunu var.
Bu 3 kanun da, muhalefet partisi milletvekillerinin İçtüzük değişikliğini kabul
etmemeleri ve temel yasa esprisini reddetmeleri nedeniyle Genel Kurul
çalışmalarına katılmadığı dönemde alelacele çıkarılan 3 kanun, Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından, bir kez daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet
Meclisine gönderilmiş ve yine, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından müşterek
kararnamelerden tam 344 adedi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmadan,
tasdik edilmeden geri gönderilmiş.
Şimdi, bütün bunlar neyi gösteriyor; bütün
bunlar, iktidarın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanunların yeterince
tartışılmadan, görüşülmeden, incelenmeden, araştırılmadan geçirilmesi yönündeki
aceleciliğini gösteriyor ve bu nedenle, Meclis, geri gönderilen bu kanunları
yeniden görüşmek üzere, günlerce zamanını, vaktini, maalesef, bu çalışmalara
yeniden ayırmak mecburîyetinde kalıyor.
Şimdi, bugünkü geri gelen kanunun 6 ncı
maddesi... Danıştayın, bununla ilgili bir yönetmeliği, 2004 yılında iptal
ettiği çok açık bir gerçek olarak önümüzde duruyor ve Danıştayın iptal ettiği
bu yönetmeliği, bugün, biz, Meclis olarak, bir kanun maddesi olarak tekrar
geçirmeye çalışıyoruz. Geçmişte Danıştay bu gerekçelerle bu yönetmeliği iptal
ediyor; biz, bir kanunla tekrar bunu gündeme getiriyoruz ve Sayın
Cumhurbaşkanı, bu yeni değişikliği de, Anayasaya aykırı olduğu düşüncesiyle tekrar
geri gönderiyor ve çok enteresan ve beni de çok üzüyor, daha önce de Sayın
Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçelerinde de bu tür ifadeler vardı;
okuyorum, şöyle diyor Sayın Cumhurbaşkanım: "Klinik şefi ve şef
yardımcılığına atama yapılırken, göreve en uygun olanın seçilmesi yerine
siyasal yandaşlık ölçütünün yeğlenmesini…"
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Niyet mi okuyor?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - "…olanaklı
kılan sistemin işyeri huzurunu ve çalışma barışını bozacağı, hizmet kalitesini
ve verimini düşüreceği açıktır."
Şimdi, bu ifadeler hakikaten çok ağır
ifadeler değerli milletvekilleri. Peki, biz, Meclis olarak bu zemini niye
hazırlıyoruz, niçin bu yanlışlıklardan kaçınmak için gerekli tedbiri
almıyoruz?! Daha önce de, yine bu şekildeki atama meselelerinden dolayı, Sayın
Cumhurbaşkanı, geri gönderme gerekçelerinde buna benzer çok ağır bir
eleştiriyle bunu Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderiyor. Tabiî, bunun
tasvip edilmesi, kabul edilebilmesi, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından çok
iyi değerlendirilmesi lazım. Ben, merak ettim, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına konuşan sayın milletvekilinin, Sayın Cumhurbaşkanının bu eleştirisi
karşısında söyleyeceği bir söz var mı diye merakla bekledim; ancak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
ÜMMET KANDOĞAN
(Devamla) - …sayın konuşmacı, bu konuyla ilgili tek bir cümle dahi etmedi.
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Söyleyecek fazla
bir şey yok!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, ben, bu
konuyla ilgili bazı profesör ve doçentlerle de görüştüm ve onlar da tepkililer.
Bu atamaların bir ölçüsünün olması lazım, kriterlerinin olması lazım; hangi
özellikleri nedeniyle o profesörün veya o doçentin tercih edileceğinin çok açık
ve sarih bir şekilde bildirilmesi lazım. Yoksa, sizin de söylediğiniz gibi,
davul-tokmak hikâyesine dönerse sayın milletvekili, yapacağınız atamalar,
elbette, Sayın Cumhurbaşkanının -sizin de bu ifadenizle, ikisini beraber
değerlendiriyorum- böyle bir ağır eleştiriyle, böyle bir kanunu Meclise geri
göndermesi de kaçınılmaz olarak ortaya çıkmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu nedenle,
geliniz, bu yanlışlıktan geri dönelim. Sayın profesörleri ve sayın doçentleri
niçin bir başkasının seçildiği yolunda onları ikna edecek, onların herhangi bir
şekilde bu kanunu eleştirmesini…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız
efendim.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bir
tedbiri, bu kanun maddesinin içerisinde, geliniz, bu görüşmeler devam ederken,
bir düzeltmeyle, bunun nesnel ve somut ölçütlerini, kriterlerini hep beraber
koyalım diyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, şahsı adına, Samsun Milletvekili Haluk Koç.
Sayın Koç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Kişisel söz hakkımı kullanmak için huzurlarınızdayım.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Kandoğan'ın
belirttiği gibi, bu kanun tasarısı, temmuz ayının ilk günlerinde, muhalefetin
katılmadığı oturumlarda, görüşülerek mi, görüşülmeyerek mi, bilmiyorum, deyimi
siz oturtturabilirsiniz, jet hızıyla geçip, Sayın Cumhurbaşkanına gitti ve 6
ncı maddesi bir kez daha görüşülmek için huzurumuza geldi.
Değerli arkadaşlarım, burada getirilen
uygulamanın, Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderiş gerekçesini lütfen, lütfedip
okursanız ve oradaki bir cümlede "bu nedenlerle, incelenen Yasanın 6 ncı
maddesiyle getirilen kural, hizmet gereklerine ve kamu yararına uygun
düşmemekte, dolayısıyla hukuka uygun bulunmamaktadır" deniliyor.
Sayın Adalet Bakanı demin hükümet
sıralarındaydı. Arzu ederdim, burada, bu görüşmeler sırasında da bulunsaydı;
çünkü, yargının…(AK Parti sıralarından "Burada" sesleri)
Evet, burada; gördüm, teşekkür ederim.
… çünkü, yargının zaman zaman değişik
boyutlarda tartışmaya konu olup olmaması noktasında, son dönemde siyasî
birtakım polemikler de yaşanıyor.
Şimdi, burada, bile bile lades yapıyoruz değerli
arkadaşlarım. Bakın, Sayın Kandoğan belirttiler; burada, Danıştay ilgili
yönetmeliği iptal ediyor ve şimdi, hukuka uygun olmayan bir kanun düzenlemesi
yapıyoruz ve bu, Anayasanın 10 uncu maddesine de çok net aykırı. 10 uncu
maddenin sadece son bendini okuyorum: "Devlet organları ve idare makamları
bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar." Şimdi, baktığınız zaman, eğitim hastaneleri son derece
önemli. Bu, geçen dönemde MHP'nin açtığı kendi kadrolaşma gayretlerinin, sizin
döneminizde de aynı şekilde sürdürülmeye çalışıldığının işareti oluyor.
Değerli arkadaşlarım, doçent veya profesör
unvanı taşımayan şef yardımcıları veya uzmanlar, bu yasayla, sınavla klinik
şefi olabilecekler; fakat, bu konuma müracaat eden doçent veya profesör olursa,
bunlar, Sayın Sağlık Bakanı tarafından, kriterlerinin ne olduğu belli olmayan,
Sayın Cumhurbaşkanının iade gerekçesinde siyasî yandaşlık riskini, tehlikesini
açıkça çizmesine rağmen, siyasî irade sahibi Sayın Bakan tarafından atanacak.
Değerli arkadaşlarım, bunlar eğitim
kurumları ve bunlar sağlık eğitimi veriyorlar, uzmanlık eğitimi veriyorlar;
bunlar son derece önemli ve orada, uzman, klinik şefi ve şef yardımcısı olacak
kişiler emekli olana kadar o konumlarını koruyacaklar. Yani, bu, siyasetle
bağdaşan bir olay değil.
Bilimle siyaseti yan yana düşünmemek
zorundayız. Tabiî ki bilimin siyaseti olur, bilime yön verecek politikalar
olacaktır, bunlarda farklılıklarımız olacaktır, bu çok doğaldır. Paylaştığımız
ya da paylaşmadığımız dünya görüşleri etrafında, her siyasî partinin bilimi
yönlendiren politikaları olacaktır; ama, bilim kurumlarına siyasî mülahazayla,
siyasî düşünceyle atama yaparak ve ondan sonra da, bunu, hiçbir şey olmamış
gibi, bir siyaset gerçeği olarak, önümüze yasa tasarısı olarak getirmek uygun
değildir. Ben, bunu çok net bir şekilde ifade etmek istiyorum.
Çözüm nedir; çözüm, çok net bir merkezî
sınavdan geçmektedir değerli arkadaşlarım, çok net bir merkezî sınav. Yani,
klinik şefi ve şef yardımcısı kadrosuna ilgili dallarda müracaat edecek
olanlar, bir merkezî sınavla değerlendirilerek o eğitim noktasında görev
alabilmeleri sağlanmalıdır. Dün MHP, bugün AKP, eğer aynı mantıkla giderse,
yarın iktidara gelecek bir başka siyasî partinin sağlık bakanı da aynı yolu
kullanır.
Değerli arkadaşlarım, bunlar, yanlış
girişimler, bunlar, kadrolaşma iddialarını sizin önünüze çok net,
kaçamayacağınız şekilde getiren uygulamalar. "Kadrolaşma yapıldı,
yapılıyor" denildiği zaman çok şikâyet ediyorsunuz; ama, kendiniz ifade
ediyorsunuz.
Ben, İktidar Partisi sözcüsü değerli
arkadaşımın, burada, kısa konuşma süresi içerisinde, ilgili maddeyle ilgili
İktidar Partisinin görüşlerini yansıtmasını beklerdim. Genel sağlıkla ilgili
"temmuz ayında kar yağdırabiliriz" tarzında birtakım ifadelerde
bulundu.
Ben süremin tümünü de kullanmayacağım,
zaten bitiyor. Bir davul-tokmak şeyi oldu. Sağlık alanında da aynı değerli
arkadaşlarım, hiç kendinizi aldatmayın. Nevzat Bey "6 000 sağlıkocağı
çalışıyor" dedi; nerede?!
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Vatandaşın
arasına girerseniz, görürsünüz.
HALUK KOÇ (Devamla) - Nevzat Bey, yapmayın
Allahaşkına!. Yapmayın!.. Birinci kademe sağlık hizmetlerini boşalttınız, halka
dönük sağlık alma özgürlüğünü kaldırdınız. Yani, bu, sizin izlediğiniz politikanın
temel sonucu, sağlığı metalaştırıyorsunuz; sağlığı, parası olanın parasını
ödeyerek satın alacağı bir meta haline getiriyorsunuz. Yapmayın bunu ve burada
"devrim" diye sunmayın bunları.
Değerli arkadaşlarım, evet, davul-tokmak
hikâyesinde söyleyeceğim şu: Milletin sırtındaki davul aynı, tokmağın adı
değişti; bugün, sizin partinizin adı oldu, maalesef.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
madde üzerinde, 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Buyurun Sayın Akdemir.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla -Sayın Sağlık Bakanımız burada olsaydı, klinik şefliği ataması
konusunda çok iyi olurdu- sormak istiyorum; profesör ve doçentlerin sınavsız
olarak klinik şef ve yardımcılığına sınavsız atanması doğru, kabul edilir;
ancak, hangi kriterleri haiz olan kişi seçilecek; neden kriter konmadı?
Eğer, 5 profesör, 3 doçent, aynı klinik
şefi kadrosuna müracaat ederse, tercihlerinizi hangi kişi lehine
kullanacaksınız?
Cumhurbaşkanımızın gönderdiği gerekçeleri
kabul etmenizi önerebilir miyim?. Bu görüşü kabul ederseniz, koyacağınız yeni
normları kanunda belirtirseniz, şef ve şef yardımcısı olarak vasıflı bir
öğretim üyesi seçme imkânına kavuşabilir misiniz? Böyle davranırsanız, bilimsel
düşünme ve bilimsel kişiliğinize daha uygun düşmez mi?
Sözleşmeli olarak bir profesör veya
doçenti şef ve şef yardımcısı atamayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akdemir.
Sayın Değerli, buyurun.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Sayın Bakan,
ülkemizde yılda 5 000'in üzerinde doktor mezun olmaktadır. Bu 5 000 kişiyi,
biz, yerleştiremiyoruz; AKP sözcüsü arkadaşımız bunu az buldu; acaba 10 000'e
mi çıkarmayı düşünüyorsunuz?
İkinci sorum: Şef, şef yardımcısı
atamaları, gerçekten, eğer, bir siyasî kadrolaşma değilse, neden bağımsız
kurullarca imtihanının yapılmasını istemiyorsunuz?
Bu iki tane soruma cevap istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Değerli.
Sayın Bayındır, buyurun.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın
Başkan, Sayın Bakanım, değerli arkadaşlarım; keşke Sağlık Bakanımız burada
olsaydı da yaptığı özelleştirmelerin, sağlık alanındaki özelleştirmelerin neye
mal olduğunu sağlık sorunu yaşayan bir baba olarak ben kendisine bizzat
sorsaydım; ama, Sayın Bakanım, siz varsınız, size soruyorum. Türkiye'de
özelleştirmeyi güzelleşme olarak anlattınız, aktardınız. Özelleştikçe,
insanların sağlık sorununa daha iyi çareler bulunacağını söylediniz, söylemeye
devam ediyorsunuz. Ben milletvekiliyim, milletvekilliği haklarıma rağmen,
sağlık alanında, bırakın milletvekili imkânlarını, paramın bile yetmediğini ve
hastaneye senet vererek oğlumu çıkardığımı herkesin bilmesini istiyorum.
Özelleştirerek bir yere varamadınız,
varamayacaksınız. Özelleştirerek sağlığı, halkın değerlerine, halkın sağlık
konusundaki duyarlılıklarına, çaresizliklerine yardım bulamadınız,
bulamayacaksınız.
Bakın, Türkiye'de, herhangi bir
hastalıktan dolayı MR çektirmek aylarca gün alıyor, tomografi aylarca gün
alıyor. Bunun bilinmesini istiyorum. Ben, bir hasta yakınıyım, bunu hissederek,
yaşayarak söylüyorum.
Bir başka husus da -biraz evvel
hemşerilerim arıyor- sağlık personelinin sorunları. Sağlık alanında epey
okullar var, benim bölgemde de var, sağlık memuru yetiştiriliyor; ama, bunların
hiçbir tanesinin ataması bugüne kadar yapılmadı, yapılamadı. Açılan kadrolar
yetersiz; hastanelerde başıboşluk almış başını gidiyor; hastanede muayene olma
olanakları bile neredeyse ortadan kalkmış. Sabahın 7'sinde kalkacaksınız,
hastane kapısında 10'a, 11'e kadar doktor bekleyeceksiniz, ondan sonra yarım
saat içerisinde size sağlık problemlerinizi çözmüş gibi gönderilecek.
Ben, uzatmadan şunu söylüyorum: Sağlıkta
özelleştirmenin… Beni mağdur ettiniz, milletvekili olarak ben bunun mağduruyum,
vatandaşlarımız dünden mağdur oldu.
Tüm Meclise saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bayındır.
Sayın Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Bakan, Gerze
Devlet Hastanesinin fizikî inşaatı tamamlandı; fakat, hastane iki yıldan beri
açılamadığı için çürüme noktasına doğru yol alıyor. Gerze Devlet Hastanesini
açmayı düşünüyor musunuz? Açacaksanız ne zaman açacaksınız?
Erfelek Sağlık Merkezi on yıldır bir
kangrene dönüştü; yapıldı yapılıyor, açıldı açılıyor… Erfelek Sağlık Merkeziyle
ilgili tasarrufunuz nedir?
Sinop İlinden 180 kilometre mesafedeki
Samsun İline sadece tomografi çekilmek için hasta sevki vicdanınıza ve içinize
siniyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Altay.
Sayın Koçyiğit, çok kısa olarak; çünkü,
soru sorma süremiz doldu.
Buyurun.
MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Teşekkürler
Sayın Başkanım.
Kısa bir soru soracağım.
SSK eğitim hastaneleri bir süreden beri
Sağlık Bakanlığının hastaneleriyle birleştiriliyor. Bu birleştirilmenin şu ana
kadarki, devlete olan maliyeti ne kadardır, Sayın Bakanımız bunu açıklayabilir
mi? Bizim yaptığımız araştırmaya göre şu ana kadar 9 katrilyonluk bir maliyet
çıkarılmıştır, bu doğru mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koçyiğit.
Sayın Eraslan, sisteme girdiniz; ama, şu
anda soru sorma süresi tamamlandı; eğer, Sayın Bakan cevap verme süresini daha
kısa zamanda tamamlarsa, size soru sorma hakkı vereceğim.
Sayın Bakanım, yazılı mı cevap
vereceksiniz, sözlü mü vereceksiniz?
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) -
Sayın Başkanım, biz, yazılı cevap vereceğiz bu sorulara teferruatlı olarak,
başka sorular varsa onları da alalım, hepsine vakit kalmış olsun hem de.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Sayın Eraslan buyurun.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkanım
teşekkür ediyorum.
Aracılığınızla Sayın Bakanıma bir soru
iletmek istiyorum, Hatay'ın devlet hastaneleriyle ilgili.
Hatay İlimizin Hassa İlçesinde yaklaşık
birbuçuk yıldan beri bitmiş olan bir devlet hastanemiz var, tamamen bitmiş ve
teslim edilmiş bir hastanemiz; fakat, Hassa İlçemizin devletin büyük paralarla
bitirmiş olduğu devlet hastanesi, yaklaşık birbuçuk yıldan beri faaliyet
göstermiyor. Sağlıkocağı niteliğinde, sadece bir pratisyen doktor var, bir iki
sağlık memuru var; ama, onun dışında, yataklı hasta kabul etmiyor, başhekimi
yok, dalında uzman doktorlar yok.
Onun dışında, Altınözü İlçemizin yüzde
95'i bitmiş olan devlet hastanemiz var. Fizikî gerçekleşme oranı yüzde 95,
bitmek üzere olan bir hastane. Daha önceki iktidarlar döneminde başlamış bir
proje. Bu hastanemizin bir an önce bitmesi noktasında ekonomik kaynak
yardımında bulunabilir misiniz? Altınözü Devlet Hastanemizin yüzde 5'lik
diliminin bitmesi için…
BAŞKAN - Sayın Eraslan, mikrofona çok
yakın duruyorsunuz herhalde, onun için sesiniz tam anlaşılmıyor.
Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - …bir kaynak
yardımında bulunabilir misiniz diye soruyorum.
Ayrıca, Hatay Valiliğinin ve il genel
meclisinin Altınözü Devlet Hastanesinin Millî Eğitim Bakanlığına devriyle
ilgili bir kararı var. Hastane olarak planlanan Altınözü Devlet Hastanesinin
yatılı okula çevrilmesi gibi bir girişim söz konusu. Bununla ilgili ne
düşünüyorsunuz? Hastane olarak mı devam edecek, yoksa, okula çevirip, buradaki
insanları sağlık hizmeti almaktan mahrum mu edeceğiz?
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.
Sayın Tınastepe, buyurun.
EROL TINASTEPE (Erzincan) - Sayın Bakanım,
mecburî hizmet getirdiniz, çok iddialı konuştunuz, Doğu ve Güneydoğu
Anadoludaki boş kadroları doldurabildiniz mi?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Soru-cevap işlemi için verilen süre
tamamlanmıştır.
Sayın Bakan sorulara yazılı olarak cevap
vereceğini beyan etmiştir.
Katkılarından dolayı bütün milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 5382 sayılı Kanunun 6
ncı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "…Bakanlık tarafından atama
yapılır" ibaresinin "…hizmet ve kıdem durumu esas alınarak atama
yapılır" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Mehmet Eraslan
Hatay
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN
YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.
Sayın Eraslan?..
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Söz istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önergeniz üzerinde
konuşacaksınız; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, çağdaş demokrasilerde,
parlamenter sistemlerde iktidarın muhalefetsiz olmayacağı kesindir; ama,
muhalefet de iktidarsız, mutlak surette, olmayacaktır. Muhalefet ve iktidar,
çağdaş demokrasilerde iki ana unsurdur, vazgeçilmez iki temel unsurdur. Bu
kanunlar görüşülürken aslolan, esas olan, muhalefetin, katkılarını, düşüncelerini
ve konuya ilişkin tecrübelerini, bilgisini, birikimini, donanımını, Genel
Kurulda kürsüden ifade etmesi ve yasama faaliyetine katkı sağlamasıdır; fakat,
Türkiye Büyük Millet Meclisi tatile girmeden bir iki gün önce Türkiye Büyük
Millet Meclisine getirilen ve kanunlaştırılan bazı kanun maddelerinin
Cumhurbaşkanı tarafından iade edildiğini görüyoruz ve bunu hep beraber
izliyoruz. Değerli arkadaşlar, bu Kanunun, 5382 sayılı bu Kanunun 6 ncı maddesi
Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmiştir; ama, bundan daha önemli bir şey
daha var. Bu kanun görüşülürken, maalesef, Anamuhalefet Partisi olan Cumhuriyet
Halk Partisi de Mecliste yoktu, bizler de Mecliste yoktuk ve, gerçi, Anavatan
Partisi yeni bir grup kurdular, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını
temenni ediyorum, onlar da yoktu. Değerli arkadaşlar, acaba bu kanun görüşüldü
mü Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmedi mi belli değil…
AHMET YENİ (Samsun) - Biz görüştük.
MEHMET ERASLAN (Devamla ) - ..ve yarım
saat ve her dakika, 28 saniyede 29 saniyede geçen maddeler maalesef… Bakın,
dünyada, dünyanın hiçbir çağdaş demokratik parlamenter rejiminde, parlamenter
sisteminde iki günde, üç günde 700 maddelik 12 kanun geçmemiştir. Dünyanın
hiçbir yerinde bunun örneği yoktur değerli arkadaşlar. Sadece bu örnek, AK
Parti İktidarında vuku bulmuştur ve buna sadece bu dönemde şahit olduk.
En fazla kanunun veto edildiği, tekrar
görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderildiği yine hükümet bu
hükümet olmuştur; rekor kırmıştır, bugüne kadar üç yıllık zaman içerisinde tam
41 tane kanun teklif veya tasarısı Sayın Cumhurbaşkanından tekrar bir daha
görüşülmek üzere Meclise
gönderilmiştir.
Değerli arkadaşlar, çoğulculuk ve çok
seslilik, aslolandır, önemli olandır, olması gerekendir. Muhalefetin
susturulması, Meclis İçtüzüğünde yapılan bu değişiklikle, 91 inci maddeyle
yapılan değişiklikle, muhalefet susturulmuştur, susturulmaya çalışılmıştır.
Muhalefetin susturulması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin susturulmasıdır ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinin susturulması da, milletin susturulması, sesinin
kesilmesi anlamına gelir. Hiç kimse kusursuz değildir. Kusursuz olan sadece
Yüce Allah'tır. Onun dışında, herkes kusurunu kabul etmeli ve kusuru kabul
etmek de erdem olarak tanımlanmalıdır.
Değerli arkadaşlar, kanunun 6 ncı
maddesinde atama yapılmak isteniyor. Deniliyor ki: "Sağlık Bakanlığı
eğitim araştırma hastanelerinde klinik şefi ve klinik şef yardımcılığı
kadrolarına; ilgili dalda uzman olan, profesör veya doçentler ile ilgili dal
tabipleri arasından Bakanlık tarafından atama yapılır."
Şimdi, niye Bakanlık tarafından atama
yapılıyor?! Anayasanın 128 inci maddesinde "memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri -özellikle altını çizerek söylüyorum- atanmaları,
görev ve yetkileri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir" deniliyor.
Bunu, kanunla düzenlemek zorundasınız.
Nedir yani; bu atamalarda Sağlık Bakanlığının mutlak bir takdir yetkisinin
olmaması gerekiyor. Bu atamalarda en uygun olanın…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Eraslan, lütfen,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Anayasanın 128
inci maddesine aykırıdır. En uygun olanın, klinik şef ve şef yardımcılığına
atanacak olan doçent veya profesörlerimizin en uygununun seçilmesi yönünde,
maalesef, nesnel bir ölçüt yoktur. Nesnel bir ölçüt olmayınca, siyasî
baskılarla, siyasî mülahazalarla, birtakım tavsiyelerle, birtakım telkinlerle
bu atamalar olacak ve bu atamaların meşruiyeti sonuna kadar tartışılacaktır.
Bu, kamu yararına değildir; kamu yararı
yoktur bu atamalarda. Anayasaya aykırı bir düzenlemedir ve hizmet verimini
düşüreceği gibi, hizmet kalitesini, işyeri huzurunu ve çalışma barışını da
baltalayacaktır.
Bakın, Sayın Tayyar Altıkulaç Bey Meclis
çalışmasının 1 dakikasının 11 milyar liraya mal olduğunu söyledi. Çok haklı,
ben de katılıyorum; dolayısıyla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan, bu söylediğiniz
maliyeti çok aza düşürmek için kısaca tamamlarsanız…
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Selamlıyorum...
Selamlıyorum…
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Sayın Başkanım,
maliyeti yükselten ben değilim; yani, maliyeti yükselten bu kanun tasarısını
hazırlayanların hukuka aykırı, Anayasaya aykırı düzenlemeleridir. Biz, bir daha
Anayasa Mahkemesinden dönmesin ve -Sayın Hocam da burada- bir daha bunu
görüşmeyelim, Anayasanın 128 inci maddesini gözönünde bulunduralım ve kanuna
aykırı maddeler kanun metninde olmasın ve sağlık problemlerini aşmanın
yollarını da farklı şekillerde arayalım için bu konuşmayı burada yapmış
bulunmaktayım.
Hepinizi en kalbî duygularımla
selamlıyorum.
Sağ olun.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler…
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan,
karar yetersayısı…
BAŞKAN - Oylamaya geçtim efendim.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Rica ediyorum…
Lütfen…
BAŞKAN - … Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, son
oylamadan önce, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, oyunun rengini belirtmek
üzere, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz.
Buyurun Sayın Kapusuz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sürenizi verimli kullanın.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; şu anda, 998 sıra sayılı tasarı, bir maddesi iade edildiği
için bir kez daha burada görüşülmüş oldu. Ben, bu tasarının sağlık hizmetleri
açısından önemli olduğuna, birçok ihtiyacı karşılamak için gerekli olduğuna
inanıyorum ve doğru bir düzenlemedir. Elbette tartışılabilir, farklı yorumlar
da yapılabilir, siyaseten farklı tercihlerde de bulunabilinir. Dolayısıyla, biz
bu yasanın doğru olduğuna inandığımız için oyum da müspet olacaktır, destek
vereceğim.
Ancak, bu kürsüyü kullanan arkadaşlar için
birkaç hatırlatma yapmak istiyorum. Cumhurbaşkanının iade etme hakkı vardır.
Bu, anayasal bir haktır, görevini yapmaktadır. Biz de Meclis olarak Sayın
Cumhurbaşkanının iade ettiği yasaları değerlendiriyoruz, değiştirilmesi
gerekirse değiştirip, değilse aynen iade ediyoruz. Siz, Parlamentoda 700-800
tane tasarı çıkaracaksınız, bundan 30-40 tanesi iade edilmiş olacak; bu gayet
doğaldır.
Sonra, buradan geçen 198 maddelik bir
Bankalar Kanunu var. Bu 198 maddeden 3 tanesini Sayın Cumhurbaşkanının geri
göndermesi de gayet doğaldır.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Üretim hatası
diyorsunuz değil mi?
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bir başka husus
daha var: Bazı arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanının iade ettiği bazı
görevlendirme ve atamaların sayılarını burada telaffuz ettiler. Ben o
arkadaşıma bir hatırlatma yapmak istiyorum. Kendilerini biz vali kararnamesine
koyup da gönderseydik, iade olacak kararnamelerden bir tanesi de kendine ait
olurdu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bakınız, bu
Parlamento, Cumhurbaşkanını seçmektedir; Hükümet güvenoyunu bu Parlamentodan
almaktadır. Sonuç itibariyle, buradan güvenoyu almış bir bakanın da, evet,
yasanın kendine vermiş olduğu bir hakkı kullanarak, imtihana girmiş doçent ve
profesör arkadaşlarımızdan atama yetkisinin olmasını farklı değerlendirmeyi,
kadrolaşmak gibi birtakım iddialarla örtüştürmeyi doğru bulmadığımızı ifade etmek
istiyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) - İnanıyor musunuz?!
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - İmtihan yukarıda,
yanlış yorumlamayın lütfen.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Evet.
Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, biz, bu
yapmış olduğumuz düzenlemelerde, samimî olarak, bu millete hizmet etmenin daha
üst noktaya, daha başarılı noktalara taşınabilmesinin çaba ve gayreti
içerisindeyiz.
Biz, Numune Hastanesini ortadan kaldırmıyoruz. Numune Hastanemiz 1 000
yataklı bir devlet hastanesidir. Gerçekten, Anadolu'nun her tarafına da hizmet
vermektedir. Şimdi bunun yerine -ki, burası devam edecek- düşündüğümüz şu:
Etlik Sağlık Kampusu olarak bilinen 700-800 dönümlük bir alan sağlık merkezi
olarak tahsis edildi. Burada yaklaşık 3 500 yataklı hastane oluşturulacak;
genel hastane, klinik otel, kongre merkezi, onkoloji hastanesi, araştırma
merkezi, sosyal alanlar, ruh sağlığı hastanesi, kadın doğum hastanesi, çocuk
hastanesi, rehabilitasyon merkezi ve benzerlerini ihtiva eden büyükçe bir
kampus olacak. Düşündüğümüz bu. Biz, bunlarla ilgili olarak, bir planlama
yapıyoruz. Burası, hakikaten, doluluk olarak, genişleme imkânı son bulan bir
yer; Numune Hastanesinin bulunduğu yer. Trafik olarak da sıkıntılı.
Sonuç şu: Evet, zamanı geldiğinde biz bu
planlandığımız projeyi hayata geçirecek olursak… Ki, 800 dönümlük bir arazi
üzerinde bu kadar büyük bir sağlık merkezi Türkiye'de yoktur. Bunu
gerçekleştirmek istiyoruz. Bunu gerçekleştirmek isterken, burası görevine devam
edecek. Yanında başka hastanelerimiz de var. Gün gelir, ihtiyaç olur yıkılırsa,
başka amaçlı kullanmak zaten mümkün; değilse, yanıbaşındaki başka bir
hastaneye, bunu, kullanmak için tahsis etmek de mümkündür.
Hiç kimsenin kafasını karıştırmaya gerek
yok. Sağlık alanında ne yapmak istiyorsak, vatandaşımız bunu net görüyor,
biliyor ve yaşıyor ve aynı zamanda dua ediyor.
Ben, hepinize teşekkür ediyorum. Bu
yasanın hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan…
AHMET YENİ (Samsun) - İsminiz
zikredilmedi. Niye üzerinize alındınız; isminiz zikredilmedi?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Şimdi, Sayın Kandoğan, biz,
tabiî, bu arada başka birkısım konuları görüşürken ben sizin Salih Beye
izafeten söylediğinizi; yani, Salih Beyin "sizin de kararnameniz gitseydi dönerdi"
dediği ifadesini duymadım; ama, şunu yapayım: Sayın Kapusuz, böyle bir ifade
kullandınız mı efendim?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Evet, kullandım
Sayın Başkan. Evet, kullandım tabiî, Sayın Başkan.
AHMET IŞIK (Konya) - İsim kullanmadı.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - İsim kullanmadım.
Birçok iade gerekçesini ifade etmek üzere, "belki kararnameniz geri
gelebilirdi" dedim. Hiç mahzuru yok.
AHMET IŞIK (Konya) - İsim yok, isim yok…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
eliyle beni göstererek…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, bakın şimdi, siz
bir ifadede bulunuyorsunuz, karşıdaki konuşma sahibi olan kişi "ben bir
şey söylemedim…"
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hayır,
"söyledim" diyor.
BAŞKAN - Efendim?..
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Kapusuz
"söyledim" diyor.
BAŞKAN - Hayır efendim, öyle bir şey yok.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
lütfen…
BAŞKAN - Hayır, değişik söylüyor; sizin
söylediğinizi "söyledim" demiyor.
AHMET YENİ (Samsun) - İsim vermedi.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Kapusuz
"söyledim" diyor Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hayır efendim, öyle, sizin
dediğiniz anlamda bir şey söylemedim diyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
"Söyledim" diyor.
AHMET IŞIK (Konya) - İsim yok…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
sorun kendisine…
BAŞKAN - Hayır, sordum efendim…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
"Söyledim" dedi.
BAŞKAN - Hayır, demedi.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
"Söyledim" dedi Sayın Başkan!
Bir daha sorun Sayın Başkan. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
AGÂH KAFKAS (Çorum) - İsim söylemedi.
AHMET IŞIK (Konya) - İsim yok, Sayın
Başkan.
ÜMMET KANDOĞAN
(Denizli) - Sayın Başkan, bir daha sorun! "Söyledim" dedi Sayın
Başkan.
AHMET IŞIK (Konya) - Tutanakları getirtin.
Haftaya, haftaya Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan öncelikle yerinize
oturur musunuz. (Gürültüler)
Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen sükuneti
sağlayalım.
Öncelikle kanun tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar görüşme süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın Kapusuz, sizin, burada, Sayın
Kandoğanla ilgili olarak; yani, kendisine hitaben bir konuşmanız var mı? Ya
tutanakları getireceğim yahut sizin sözlerinize itibar edeceğim. Konuşmanızda
böyle bir ifade geçti mi efendim?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, ben
isim kullanmadım. Benim söylediğim aynen şudur: Şayet bu tenkit ettiğiniz iade
edilen kararnamelerin, kadrolarla ilgili kararnamelerin iadesi söz konusu ise,
bu Sayın Cumhurbaşkanının yetkisindedir. "Belki sizin kararnameniz gitse,
o da iade edilebilir." Bunda ne var efendim?! Bunda ne hakaret var ne de
sataşma, Sayın Başkan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, yerinize bir
oturunuz, lütfen; buyurur musunuz.
Sayın Kandoğan, burada mülkî amirlik
görevi yapmış olan tek arkadaşımız siz değilsiniz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun efendim, istirham ederim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
biraz önce konuşan, mülkî idare amiri görevi yapmış olan tek benim ve Sayın
Kapusuz eliyle de beni gösterdi efendim.
BAŞKAN - Oturun efendim, bir şey
demeyeceğim, oturur musunuz.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
sükûnet içerisinde görüşmeleri yürütüyoruz. Biraz önce ifade ettiğim gibi,
burada, Sayın Kapusuz, neyi kastetti, neyi kastetmedi, ben bilemem, kendisinin
sözlerine itibar edeceğim. Şu anda, mikrofonunuz açıktır. Açıklamanızı buyurun
yapın bakalım, ne diyeceksiniz.
Buyurun efendim.
Arkadaşlar lütfen dinleyelim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri;
Sayın Başkanım, bu konuşma fırsatını bana
verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Sayın Salih Kapusuz, konuşmasında çok açık
ve net bir şekilde ve parmağıyla da benim tarafımı göstererek ve "biraz
önce konuşan milletvekili" ifadesini kullanarak, ben mülkî idare amiri
olarak görev yaparken benim kararnamemin de vali olarak Sayın Cumhurbaşkanına
gönderilmesi halinde Sayın Cumhurbaşkanının da benim kararnamemi
onaylamayacağını ifade etti. Şimdi bunu neye dayanarak söylüyor?! Ben 23 yıl süreyle
Türkiye'nin değişik yerlerinde kaymakam ve vali yardımcılığı görevlerinde
bulundum ve sicilim, teftiş raporlarım, iddia ediyorum ki, Türkiye'de ilk 10
kaymakamın içerisinde Ümmet Kandoğan ismi de o sicil ve tezkerelerin içerisinde
mutlaka yer alır. (AK Parti sıralarından alkışlar[!]) Benim görev yaptığım
yerlerde şu anda Mecliste bulunan değerli milletvekilleri de var. Benim nasıl
mülkî idare amirliği görevini büyük bir başarıyla yaptığımı onlar da çok iyi
biliyor.
AHMET IŞIK (Konya)- Ne bilsinler seni
onlar?!
BAŞKAN- Sayın Kandoğan, tamam, anladım…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)- Yalnız…
BAŞKAN- Sayın Kandoğan, müsaade eder
misiniz.
AHMET IŞIK (Konya)- Kendini methetme
kendini.
BAŞKAN- Arkadaşlar, lütfen…
Yani, siz demek istiyorsunuz ki, benim
kararnamem Sayın Cumhurbaşkanının önüne gitseydi imzalardı demek istiyorsunuz.
Teşekkür ederim, sağ olun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)- Ben teşekkür
ediyorum. Sağ olun.
BAŞKAN- Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, kanunun tümünü oylarınıza arz ediyorum…
HALUK KOÇ (Samsun)- Karar yetersayısının
aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN- Arayacağım Sayın Koç.
Kanunun tümünü oylarınıza arz ediyorum:
Kabul edenler…
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
kâtip üyelerimiz kendi aralarında ihtilafa düşmüşlerdir. Onun için, elektronik
cihazla oylama yapacağım.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
kanunun tümünü elektronik cihazla oylayacağız.
Oylama için 5 dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
pusula gönderen arkadaşlarımız lütfen Genel Kurul Salonundan ayrılmasınlar.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, karar yetersayısı vardır ve tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olsun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Saygıdeğer milletvekilleri, sporda şiddet
konusundaki Meclis araştırması komisyonu raporu genel görüşmesine devam etmek
ve alınan karar gereğince, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Maliye Bakanı Kemal
Unakıtan ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım haklarındaki gensoru önergesinin
gündeme alınıp alınmayacağının görüşmesi ile sözlü soru önergeleri ve diğer
denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 25 Ekim 2005 Salı günü saat
15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 17.06