BIM 2 6 2005-11-09T09:49:00Z 2005-11-09T09:49:00Z 38 26225 149485 TBMM 1245 298 183578 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22         CİLT: 96                                       YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

10 uncu Birleşim

20 Ekim 2005 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Hakkâri Milletvekili Mustafa Zeydan'ın, Hakkâri'nin eğitim sorununa ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

2.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman'ın, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesinin 78 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Antalya Milletvekili Atila Emek'in, Maden Yasası uyarınca verilen maden arama ruhsatları ile işletme izinlerinin Antalya İli ve ilçelerinde yarattığı sorunlar ile bu konuda yapılması gerekenlere ilişkin gündemdışı konuşması

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/749) (S. Sayısı: 991)

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/750) (S. Sayısı: 992)

3.- Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer ve 25 milletvekilinin; İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 26 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 23 milletvekilinin; Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 27 milletvekilinin; Trabzon Milletvekili Faruk Nafız Özak ve 23 milletvekilinin, Türk sporunda şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/63, 113, 138, 179, 228) (S. Sayısı: 956)

4.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

5.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı:920)

6.- Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1056) (S. Sayısı: 960)

7.- 2.7.2005 Tarihli ve 5382 Sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ve Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1068) (S. Sayısı: 998)

V.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un,kamu kurum ve kuruluşlarında özürlü personel istihdamına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/6270)

* Ek cevap

2.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, Ordu sahil yolu yapımı için ödenek gönderip göndermediğine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/6805)

3.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Başbakanlık Acil Destek Fonundan belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/7860)

4.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Konya İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğüne,

Konya'nın Meram İlçesindeki SHÇEK'e ait taşınmaz üzerinde arsa karşılığı öngörülen projeye,

- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, son beş yılda alınan ve emekliye ayrılan personel sayısına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/7994, 7995, 7996)

5.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, kamu personeli seçme sınavına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/8007)

6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, son beş yılda gerçekleşen ihracata ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/8015)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 13.00'te açıldı.

 

İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar'ın, baltalık ormanların koruya dönüştürülmesine, bunun orman köylüsüne etkilerine ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe cevap verdi.

 

Edirne Milletvekili Rasim Çakır, çeltik üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere,

Kayseri Milletvekili Taner Yıldız, Avrupa Birliği sürecinde Türkiye Standartları Haftasının önemine,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

 

Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan'ın (3/747) (S. Sayısı: 989),

Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün (3/748) (S. Sayısı: 990),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkındaki Başbakanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 36 milletvekilinin, ortaöğretimdeki sorunların (10/309),

Uşak Milletvekili Alim Tunç ve 39 milletvekilinin, bazı televizyon programlarının toplum hayatına etkilerinin (10/310),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Filistin Yasama Meclisi Başkanı Rawhi Fatthouh'un, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ı Ramallah'a davetine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını temsilen TBMM Başkanvekili İsmail Alptekin'in icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi,

 

17.10.2005 tarihinde dağıtılan ve Genel Kurulun 18.10.2005 tarihli 8 inci Birleşiminde okunmuş bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım haklarındaki (11/3) esas numaralı gensoru önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına, Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 25.10.2005 Salı günkü birleşimde yapılmasına ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi,

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında Kâtip Üyeliklerin sayısının 8'e, İdare Amirliği sayısının 4'e çıkarılması ve artırılan üyeliklerden Kâtip Üyeliğin AK Parti Grubuna, İdare Amirliğinin de Anavatan Partisi Grubuna verilmesine ilişkin AK Parti Grup önerisi ile CHP Grup önerisi, birlikte yapılan görüşmelerinden sonra,

Kabul edildi.

                            (Devamı arkada)

Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle bir açıklamada bulundu.

 

Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer ve 25 milletvekilinin; İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 26 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 23 milletvekilinin; Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 27 milletvekilinin; Trabzon Milletvekili Faruk Nafız Özak ve 23 milletvekilinin, Türk sporunda şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu raporunun (10/63, 113, 138, 179, 228) (S.Sayısı: 956) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından, ertelendi.

 

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

2 nci sırasında bulunan, Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının (1/950) (S. Sayısı: 920) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

Ertelendi.

 

3 üncü sırasına alınan ve Cumhurbaşkanınca bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen 5387 Sayılı Bankacılık Kanununun (1/1069) (S. Sayısı: 997), görüşmelerinin tamamlanmasından sonra, kabul edildiği açıklandı.

 

4 üncü sırasında bulunan, Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/1056) (S. Sayısı: 960) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

 

20 Ekim 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşime 17.00'de son verildi

 

 

İsmail Alptekin

 

 

Başkanvekili

 

Türkân Miçooğulları

 

Mehmet Daniş

İzmir

 

Çanakkale

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

                      No.: 14

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

20 Ekim 2005 Perşembe

Tasarı

1.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/1119) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2005)

Teklifler

1.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 35 Milletvekilinin; İzmir Jeotermal Enerji ve Ulaşım Hizmetleri (ESHOT) Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi (2/586) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.10.2005)

2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun;  Radyo ve Televizyonların Kuruluşları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/587) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2005)

3.- Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ile Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu'nun; Beyşehir'in  İl Olması Hakkında Kanun Teklifi (2/588) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2005)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

20 Ekim 2005 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim. Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin cevap süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, Hakkâri İli Millî Eğitim Müdürlüğünün sorunlarıyla ilgili söz isteyen Hakkâri Milletvekili Mustafa Zeydan'a aittir.

Sayın Zeydan, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Hakkâri Milletvekili Mustafa Zeydan'ın, Hakkâri'nin eğitim sorununa ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

MUSTAFA ZEYDAN (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hakkâri millî eğitim sorunlarıyla ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu meyanda, Sayın Başkanvekilimizin ablası Zeynep Acar ve Sinop milletvekili arkadaşımızın amcaları vefat etmişlerdir. Merhumlara Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlar, Hakkâri İlimiz, konumu itibariyle, çok önemli bir coğrafyada. Burada yaşayan insanların eğitimlerinin ülkemizin geleceği için ne kadar önemli olduğunu gözler önüne sermektedir. İyi bir vatandaş olma bilinci sadece eğitimli insanların sahip olabileceği bir özelliktir. Bu bağlamda, halkımızın eğitim seviyesini yükseltmek mecburîyeti vardır. Bundan önceki yönetimlerin yapmış olduğu hizmetlerin yetersiz olduğunu görmekteyiz.

Eğitim sorunlarını çözerken birinci önceliğimiz, uygun çalışma ve yaşam koşullarının sağlanması olmalıdır. Bu bağlamda, öğrencilerimize eğitim veren öğretmenlerin insanî koşullarda yaşamlarının sağlanması şarttır. Aynı zamanda, öğrencilerin de insanî koşullarda eğitim almaları da mecburîdir.

Türkiye topraklarında yaşayan her vatandaş kadar ülkesine ve milletine bağlı olan Hakkâri halkının eğitim durumu ulusal güvenlik kadar önemlidir. Bölgedeki insanın uzun vadede kurtuluşu eğitimden geçmektedir. Ancak, Türkiyemizin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntı da gözönüne alındığı takdirde, tabiî ki, dört dörtlük, bütün eksiklerin tamamlanması da kolay bir iş değildir.

Hükümetimiz, 2005 yılı içerisinde, Hakkâri İlimize bizim umduğumuzdan çok daha fazla yardımda bulunmuştur. Gerçekten, bu konuda hükümetimize müteşekkiriz. Bu meyanda, deprem nedeniyle kamu kurumlarında meydana gelen hasarlar tamir edilmiş, gereken ödenekler verilmiştir. Zamanında işlemler yapılmış ve eğitime açılmıştır. Ancak, okulöncesi eğitim konusunda ilimiz çok fakir. Bu nedenle, en az 7 adet anaokulu için ödenek verilmesi gerekmektedir. Kız çocuklarımızın eğitimlerini sürdürebilmeleri için ilçelerimizde gerek kız liseleri ve gerekse kız yurtları yoktur. Her ilçemize mutlaka bir kız lisesi ve kız yurdu gerekmektedir. Hakkâri İlimizin halkının, velilerinin anlayışı, görüşü eğitime karşı çok önemlidir. Bütün velilerimizin yüzde yüzü kendi kızlarını okutmak istemektedir.

Bakın, bir örnek vereyim. On gün evvel Hakkâri'ye gittiğimde, Türkiye'nin en güzel okullarını kazanan ve Hakkâri'nin en fakir ilçesi olan Çukurca'da 12 tane kızımız üniversiteyi kazanmış; paraları olmadığı için Kaymakamlığa başvurmuşlar, dolayısıyla bana da başvurdular, Hakkâri İline geldiler; parti binasında beraber bir toplantı yaptık. Bu kızlar okumak istiyor; velileri de müsaade etmiş. Sağ olsunlar, işadamlarını topladık, kendilerine 10 milyar civarında para verdik ve kızlar, şu anda, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya gibi yerlerde derslerine, tedrisatlarına devam etmektedirler. O bakımdan, Hakkâri halkı, gerçekten, veli olarak, kendi kızlarını oğlanlardan ziyade okutmak istiyorlar. Kızlarımız da aynı anlayışla hareket etmektedirler.

Değerli arkadaşlar, Hakkâri İlimizin yıllardan beri beklediği bir Hakkâri eğitim fakültesinin meselesi mevcuttur. Maalesef, bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinden kanun çıkmasına rağmen, bugüne kadar tahakkuk etmemiştir. Buraya gelmişken bir şey söylemek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Zeydan, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

MUSTAFA ZEYDAN (Devamla) - Gönül isterdi ki, sayın rektörlerimizin Van'daki mahkeme kararına gösterdikleri tepkiyi Hakkâri'de beş yıldan beri beklemekte olan eğitim fakültesinin açılması için de göstermiş olsaydılar, kendilerine daha güzel yakışırdı diye düşünüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanlığımız, biz bu eksiklerimizi söylediğimiz zaman, belki Ankara'da birçok bürokrat arkadaşlarımız, sanki biz bir masal gibi bir şeyler söylüyoruz, inanmıyorlardı; ancak, Millî Eğitim Bakanımız çok güzel bir örnek sergiledi. Bir hafta evvel, Bakanlığına bağlı 20'ye yakın genel müdürlerini Hakkâri'ye göndererek, A'dan Z'ye kadar Hakkâri'deki bürokratlarla birlikte bütün ilçeleri gezerek Hakkâri'nin eğitim sorunlarını tespit etti. Onunla da kalmadı, biz milletvekillerini yanına alarak, muhalefetiyle iktidarıyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Zeydan, istirham edeyim; lütfen konuşmanızı tamamlayınız efendim.

MUSTAFA ZEYDAN (Devamla) - Tamam efendim.

…Hakkâri'ye gelerek 7 saat gibi bir toplantı yapıldı, Hakkâri'nin bütün sorunları masaya yatırıldı, Hakkâri'deki belediye başkanlarıyla, il genel meclis üyeleriyle, bütün bürokratlarla birlikte. Ümit ediyorum ki, bu güzel sergilemenin bir örneği de diğer bakanlarımızda da olacaktır.

Bundan ötürü, Sayın Bakanımıza ve onun bürokratlarına çok teşekkür ediyorum. Ayrıca, Hakkâri'de bu konuda katkısı büyük olan Sayın Valimize ve oradaki bürokratlara da huzurunuzda teşekkür etmeyi bir borç bilirim.

Beni dinlediğiniz için hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Zeydan.

Gündemdışı ikinci söz, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesinin 78 inci yıldönümü münasebetiyle söz isteyen İzmir Milletvekili Canan Arıtman'a aittir.

Sayın Arıtman, buyurun. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

2.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman'ın, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesinin 78 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk, 1927'de, çalışma arkadaşlarına, Cumhuriyet Halk Partisi kongresinde okuyacağı, millî mücadelenin tarihi olan Nutuk'un en sonuna koyacağı satırları; yani, Gençliğe Hitabeyi yüksek sesle okumuş ve gözyaşlarını da saklamamıştı; sonra şöyle dedi: "Tarihi yaşadığımız gibi yazdık; fakat geleceği cumhuriyete inananlara, onu koruyanlara ve yaşatacaklara emanet etmek lazımdır."

Atatürk, Cumhuriyet Halk Partisinin ikinci büyük kongresinde okuduğu Nutuk'u, 20 Ekim 1927 Perşembe günü, yani, bundan tam yetmişsekiz yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden, bu kürsüden Gençliğe Hitabı okuyarak bitirdi. Gençliğin cevabı hemen geldi: "Vatan kadar aziz bildiğimiz Sevgili Gazimize, cumhuriyeti, onun istiklalini ve muhafazasını bir iman ve namus borcu addettiğimizi en derin minnettarlık hisleriyle arz ederiz."

Değerli milletvekilleri, bugün, Çanakkale'de üniversite gençliğimiz altı gündür yüksek sesle Nutuk'u okuyor. Birazdan Nutuk'un son sayfasını, yani, Gençliğe Hitabeyi okuyacaklar ve bitiminde, hep birlikte Atatürk'e cevaplarını haykıracaklar; çünkü, ülkemizin içinde bulunduğu asimetrik savaşın sarmalından çıkmak ve millî bütünlüğümüzü korumak adına iç ve dış ihanet cephelerine karşı büyük bir azimle mücadele edeceklerini haykırma gereğini hissediyorlar. "Atatürk'ün resimlerini duvarlardan indirin" diyen AB yetkilisine inat, altı gündür, yedi düvele karşı yüksek sesle Nutuk'u okuyorlar. O gençler, işsiz, güvencesiz, güçsüz bırakılmış olsalar da cumhuriyete, emanete sahip çıkacaklardır.

Atatürk'ün "cumhuriyeti biz kurduk, onu yüceltecek ve yaşatacak olan sizlersiniz"  diyerek, büyük sorumluluklar verdiği gençlik, sadece yaşta değil, düşüncede, fikirde genç olan, özgürlüğün, bağımsızlığın, egemenliğin, cumhuriyet ve devrimlerin yılmaz bekçileri olan tüm yurttaşlardır. Nutuk, millî mücadelenin tüm tarihi ve bu süreçte yapılanların hesabını millete veren bir belgedir. Sonundaki Gençliğe Hitap ise, Nutuk'ta anlatılanların bir özeti ve ondan çıkarılan mesajdır. Dikkat çekilmesi gereken en önemli mesaj ise şu cümlelerdedir: "Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"

Atatürk, bu cümlelerle en ciddî tehlikeyi işaret ederek, gençliğin bir çaresizlik edinimine kapılmadan mücadele etmesi gerektiğini belirtiyordu. Toplum psikolojisini bir inanç içinde organize olmaya yönelten, olası çözülmelere karşı uyarı yapan Gençliğe Hitabe metni, muhtemel çaresizlik hallerine karşı bir aşı işleviyle ortaya çıkmaktadır. Bugün yaşadıklarımıza bakınca, Atatürk'ün bu mesajı neden verdiğini ve ne kadar ileri görüşlü bir devlet adamı olduğunu bir kez daha anlıyoruz.

Nutuk'u ders kitaplarından çıkaranlar, Atatürk'ü tarihten silmek isteyenler, bölücü terör örgütünü cesaretlendirenler, İstanbul'u Vatikanlaştırmak, asırlardır egemenliğimizdeki topraklarımızı, Kıbrıs'ı, Ege Denizini, Dicle ve Fırat'ın sularını almak isteyenler, sınırlarımız içerisinde yeni devletler kurulmasını planlayanlar, atalarımızı asla işlemedikleri bir soykırım suçuyla en haksız biçimde sonsuza değin damgalamak isteyenler, en onurlu biçimde ve tamamen eşit şartlarda, başımız dik, hakkımızla, hukukumuzla AB'ye ortak olacakken bizi o kapıda yanaşma konumuna sokanlar, bu ülkeyi yeniden şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi yapmak isteyenler, mirasyedi gibi ülkeyi haraç mezat pazarlayıp satanlar, Türkiye'yi ülkesiyle milletiyle bölmek, parçalamak isteyenler ve onların işbirlikçileri şunu bilsin ki, emanete sahip çıkan dinamik güçler, yani "namus cephesi" onlara izin vermeyecektir.

Hiç kimse bize yeni sınırlar çizmeye kalkışmasın. Biz Yugoslavya değiliz. Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arıtman, buyurun.

CANAN ARITMAN (Devamla) - Hiçbir güç, asla O'nun resimlerini indirtmeye yetmeyecektir. Hiçbir güç, asla O'nun beynimizin her hücresine işlemiş sözlerini silemeyecektir.

"Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir."

Her gün, hâlâ, bu topraklar uğruna gençlerimiz şehit oluyor. Analar babalar "vatan sağ olsun" derken, Atatürk gençliği, her köşesi atalarının kanıyla sulanmış ve halen kendi kanıyla sulanmakta olan bu vatanı çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmak için gereken gayreti gösterecek ve bunu gerçekleştirecektir.

Attila İlhan'ın dediği gibi: "Bu yüce millet! Yani, bu toprakları bin yıldır yurt edinmiş olanların çocukları! Yani, en olmaz denilen şartlarda ayağa kalkanlar ve muzaffer olmayı bilenler! Yani, Türk Milleti! Parola: Vatan. İşareti: Namus."

İlk Genel Başkanım, Atam, seni unutmadık, unutturmayacağız, emanetine leke sürdürmeyeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Arıtman.

CANAN ARITMAN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Bu onurlu millet, bu vatan sahipsiz değildir. Biz buradayız, namus cephesi burada. Milletimizi, vatanımızı, cumhuriyetimizi, devrimleri, bağımsızlığımızı, bütünlüğümüzü sonsuza değin koruyacak ve kollayacağız.

Aziz milletime saygılarımı arz ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Gündemdışı üçüncü söz, maden arama ruhsatları ve işletme izinlerinin Antalya İli ve ilçelerinde uygulamada yarattığı sorunlar hakkında söz isteyen, Antalya Milletvekili Atila Emek'e aittir.

Sayın Emek, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Antalya Milletvekili Atila Emek'in, Maden Yasası uyarınca verilen maden arama ruhsatları ile işletme izinlerinin Antalya İli ve ilçelerinde yarattığı sorunlar ile bu konuda yapılması gerekenlere ilişkin gündemdışı konuşması

 ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5177 sayılı Maden Yasası uyarınca verilen maden arama ruhsatı ve işletme izinlerinin Antalya İli ve ilçelerinde yarattığı sorunlar hakkında düşüncelerimi açıklamak için gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, Antalya bir dünya kentidir; Kaş-Kınık'tan Gazipaşa-Kaladran'a kadar 640 kilometre Akdeniz'e olan kıyı şeridi ve geniş tarım alanlarıyla büyük ekonomik potansiyele sahiptir. Antalyamız, önceliklerini saptamış, tercihlerini yapmıştır. Antalya bir turizm kentidir, Antalya bir tarım kentidir; turizmde 8 000 000'un üzerinde turist ağırlamakta, millî ekonomiye çok önemli katkı sağlamaktadır. Tarımın çeşitli kesimlerinden de, yakın zamana kadar büyük gelir elde edilmekteydi. Ne var ki, tarım, ülkede olduğu gibi, Antalyamızda da zor bir dönemi yaşamaktadır. Geçen yıl, pamuk, narenciye, kavun, karpuz, meyve, yaş sebze ve muz üreticileri perişan olmuştur, tahıl ve hayvan üreticisinin hali içler acısıdır. Turfanda üretiminin yapıldığı Demre, Finike, Kumluca, Serik, Manavgat, Alanya ve Gazipaşa üreticilerinin bu yıl için kaygılı bekleyişlerini gezilerimizde yakından gördüm. Eylül ayında toprağa konulan domates fidesinin 120 gün sonra domates vereceğini söyleyen üretici "hükümete sorun, ihraç kapısı açılacak mı, yoksa, geçen yıl olduğu gibi, yollara mı dökeceğiz" diyordu. Şimdi, kasım sonu, aralık başında pazarlanacak domates için ihraç kapısı açılacak mı, yoksa, üretici kaderine mi terk edilecek? Bölgede, narenciye ve muz bahçede alıcısını beklemesine rağmen, müşteri yok, soran yok. Elmalı'da, Korkuteli'nde meyve üreticisi en zor günlerini yaşamaktadır.

Sayın milletvekilleri, bölgede, tarımın içine düşürüldüğü durum böyle iken, diğer tercih turizmin ciddî altyapı sorunları devam ediyor. Millî ekonomiye 1,2 milyar dolar turizm geliri sağlayan Manavgat'ın arıtma sorunu çözüm bekliyor. Bu sorun bu kış çözülmezse, yörede turizm sıkıntılı bir süreci yaşayacaktır. Yine, millî ekonomiye 1,5 milyar dolar gelir sağlayan Alanya'da, arıtma ve suda sıkıntı had safhadadır.

Diğer turizm merkezlerinde de, altyapı ve çevreden kaynaklanan sorunlar turizmin geleceğini tehdit etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bölgenin iki temel tercihi turizm ve tarım bu sıkıntılı süreci yaşarken, Antalyamız ve ilçeleri, madencilik sektörüyle bu yıl tanıştı. Antalyamızda bu maden, yer altında değil. Nedir bunlar; taşocakları, kum ve çakılocakları. Bu sektörün getirisi birkaç kişi ve firmaya, zararı ise Antalya turizmine, tarımına, çevreye ve yerleşim alanlarındaki halkımıza.

Sayın milletvekilleri, son aylarda maden ruhsatı ve işletme izniyle, Antalya ve ilçelerinin doğal güzellikleri tahrip edilmektedir.

Manavgat İlçemizde, Manavgat Irmağı ile Kızılağaç turizm merkezi arasında kumocağı açılması için verilen ruhsat, Uzunlar Köyünde verilmek istenilen çakılocağı ruhsatı, turizm alanlarını olumsuz etkilediği gibi, su kaynaklarını da yok etmektedir.

Manavgat Gençler Köyünde verilen taşocağı ruhsatı, köyün yerleşim alanı içinde olup insan yaşamını olumsuz yönde etkilediği gibi, çevreyi tahrip etmekte, Antalya-Akseki-Konya devlet karayolu üzerinde büyük tehlikeler yaratmaktadır.

Manavgat Hocalar Köyünde SİT alanına ruhsat verildiği ileri sürülmektedir. Manavgat Sırt Köyünde verilen taşocağı ruhsatının, defne alanlarını, tarım alanlarını ve doğayı olumsuz etkilediği için, köy halkının tepkisi devam etmektedir

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Emek.

ATİLA EMEK (Devamla) - Korkuteli Bayatbademleri Köyünde açılan taşocağı da aynı sonucu vermektedir.

Alanya-Manavgat sınırında, Alara Çayı üzerinde açılan ocaklar, sulama ve içmede kullanılan suları olumsuz yönde etkilemiştir.

Gazipaşa çay yataklarından alınan kum ve çakıllar, yeraltı sularını etkilemiş, tarımı sıkıntıya sokmuştur. Serik, Belek, Kumluca, Finike, Demre ve Kaş'ta aynı sıkıntılar yaşanmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Antalya İli ve ilçelerinde ortaya çıkan bu durumun bölgede yarattığı zararı gözönünde bulunduran Antalya Valimiz Alaettin Yüksel, Maden İşleri Genel Müdürlüğüne 12.10.2005 tarihli yazdığı bir yazıyla endişelerini dile getirmiş ve acil önlem alınmasını talep etmiştir. Yazının örneği burada, değerli arkadaşlarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Emek, konuşmanızı lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

ATİLA EMEK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ruhsatlar merkezden verildiği için, yörenin özellikleri neleri olumsuz etkileyeceğine hiç bakılmamaktadır ve açıkça bir talan devam etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; Maden Yasası uyarınca verilen ruhsatların ve işletme izinlerinin, Antalyamız ve ilçelerinde olduğu gibi, tüm ülkede kaygı verici, tahrip edici çevre katliamına dönüşmekte olduğunu, önlem alınmazsa önümüzdeki süreçte ülkemizde maden terörüyle karşı karşıya kalacağımızı, Gençler, Sırt ve Bayatbademleri Köylerinde olduğu gibi, sosyal çatışmaların başlayacağı ve devam edeceği görülmektedir. Bu nedenlerle, Maden Yasasının yeniden ele alınıp, uygulamadaki aksaklıkların acilen giderilmesi gerekmektedir. Antalyamızın konumu gereği, maden arama ruhsatı ve işletme izinlerinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ATİLA EMEK (Devamla) - Son cümlelerim, bağlıyorum Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Emek, istirham edeyim, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

ATİLA EMEK (Devamla) - …verilmesi durdurulmalı, verilenler de iptal edilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kişilere ve firmalara çıkar sağlamak uğruna ülkemiz ve Antalyamızın turizmine, tarımına, çevresine verilen zararların ortadan kaldırılması için gerekli önlemlerin hükümet tarafından acilen alınması şarttır.

Gelecek kuşaklara yaşanabilir bir çevre ve ülke bırakmak zorunda olduğumuzu ifade eder, bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Sayın Başkan Atila Beye yerimden bir bilgi verebilir miyim, konuyla ilgili olarak?

BAŞKAN - İçtüzük gereği çok kısa bir açıklama yapmak üzere mikrofonunuzu açacağım; oradan çok kısa bir açıklama yapınız Sayın Badazlı.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Sayın Başkanım, çok değerli arkadaşlarım; hemşerim Atila Emek'in konuşmasını dikkatle dinledim. Konuların tamamı, işlediği konuların tamamı doğrudur; ama, şuradan bilgileri, herhalde, noksan olsa gerek: Alanya'da, Side'de bahsettiği arıtma işleri ihalesi yapıldı, önümüzdeki yaz sezonunda arıtma diye, deniz kirlenmesi diye bir sorun kalmayacak; bu bir.

Taşocakları, doğrudur, sorun yarattı. Biz, en son, geçenlerde, Maden Genel Müdürünü Antalya'ya çağırdık, bundan sonra ruhsatlar sadece Antalya'da değil, bütün Türkiye'de, vilayetlerin en nihaî onayıyla verilecek, gelişigüzel verilmeyecek; bahsettiği rahatsızlık verici ocakların ruhsatları da, faaliyetleri de durdurulmuştur.

Buna ilaveten, yine, sebze ve meyvede bahsettiği ihracatın ne zaman açılacağı… İhracat kapanmadı ki açılsın. İhracat, yıl 12 ay, gün 24 saat açıktır, herkes ürettiği her ürünü dilediği yere satabilir, bunda bir engel yoktur.

Teşekkür ediyorum, bana bu fırsatı verdiğiniz için.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Badazlı.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında iki raporu vardır; sırasıyla okutup, bilgilerinize sunacağım.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/749) (S. Sayısı: 991) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu yaralamaya neden olmak suçunu işlediği iddia olunan Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 22 Haziran 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan, Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının dönem sonuna ertelenmesi talebini iletmiştir.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak, Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde "Yasama dokunulmazlığı" başlığı altında, mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine, Meclisçe başka bir karar alınmadıkça, bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin, Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını, hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Milletvekiline isnat edilen suçun, milletvekili seçilmeye engel bir nitelik taşıması halinde, dokunulmazlığın kaldırılmaması, bu suçtan milletvekilliği düşebilecek konumdakilerin milletvekilliğinin sürdürülmesine de imkân tanımaktadır. Bu durumun ise, Anayasanın 76 ncı maddesiyle uyumsuz sonuçlara yol açacağı açıktır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

 

Feridun Baloğlu

Tuncay Ercenk

Mehmet Küçükaşık

 

Antalya

Antalya

Bursa

 

 

 

 

 

Halil Ünlütepe

Feridun Ayvazoğlu

Uğur Aksöz

 

Afyonkarahisar

Çorum

Adana

 

 

 

 

 

Oya Araslı

Atilla Kart

 

 

Ankara

Konya

 

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/750) (S. Sayısı: 992) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görevi ihmal suçunu işlediği iddia olunan İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 22 Haziran 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Milletvekiline isnat edilen suçun, milletvekili seçilmeye engel bir nitelik taşıması halinde, dokunulmazlığın kaldırılmaması, bu suçtan milletvekilliği düşebilecek konumdakilerin milletvekilliğinin sürdürülmesine de imkân tanımaktadır. Bu durumun ise, Anayasanın 76 ncı maddesiyle uyumsuz sonuçlara yol açacağı açıktır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Feridun Baloğlu

Tuncay Ercenk

Mehmet Küçükaşık

 

Antalya

Antalya

Bursa

 

Halil Ünlütepe

Feridun Ayvazoğlu

Uğur Aksöz

 

Afyonkarahisar

Çorum

Adana

 

Oya Araslı

Atilla Kart

 

 

Ankara

Konya

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

V.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 20.10.2005 Perşembe günü saat 12.00'de yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, aşağıdaki Grup önerimizin Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

       Haluk Koç

            Samsun

CHP Grup Başkanvekili

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 157 nci sırasında yer alan 719 sıra sayısının, bu kısmın 4 üncü sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş ve Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan'ın söz talepleri vardır. Talepte bulunan ilk iki arkadaşımıza söz vereceğim.

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Aslanoğlu, süreniz 10 dakika.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Getirdiğimiz öneri şu: Meşhur kredi kartları. Bugün, Türkiye'de, kredi kartlarının bir yasası yoktur. Kredi kartları zapturapt altına alınsın, bunu söylüyorum. Bunu defalarca Meclisimize getirdik. Sağ olun, sizlerin oylarıyla, tüm Meclisin oylarıyla bu yasa görüşülsün diye kabul edildi; ama, bir türlü Meclis Genel Kuruluna indirilmiyor.

Değerli milletvekilleri, birkaç rakam vereceğim. Türkiye'de 29 000 000 insanın kredi kartı var. Bunların içinden 15 katrilyonluk kredi kartı kredisi kullanıyor insanlar. Kredi kartını kullanıp, kredi kullanmayan ve kredi kartı borcunu gününde yatıranlar hiçbir ücret, hiçbir şey ödemiyor. Ödeme tarihinde parasını yatırdığınız zaman, kredi kartı kullanan insan, hiçbir şey ödemiyor. Ancak, eğer, paran yoksa kredi kartını kullanmışsan kredili kredi kartı oluyor ve sadece birkaç rakam okuyacağım saygıdeğer milletvekilleri, bugün aldım, internetten, Bankalar Kredi Kartları Merkezinden, bazı rakamlar okuyacağım sizlere; banka ismi vermiyorum: aylık yüzde 7,27; yüzde 132; aylık 6,95; yüzde 124; aylık 6, 35;  yüzde 109; aylık 6,25; yüzde 107 ve geliyor yüzde 107, yüzde 100, yüzde 89, yüzde 88 ve yüzde 55 en düşüğü. Yani, düşünün; Türk bankacılık sisteminde kredili kredi kartı kullanan insanlara yüzde 55 faiz tahakkuk ettiren  bankalar da var, yıllık kompoundu, aylık 3, 75;  aylık 7, 27 var.

Bunun anlamı nedir değerli milletvekilleri? Diyoruz ki faizler düştü. Düşen faizler kime? 29 000 000 insanı kapsıyor. Bu demektir ki, bunun yarısı kredi kartı kullanırsa bu insanların, 15 000 000 insan; yani, bu çoluk çocuğuyla 45 000 000 kişiyi kapsıyor bu olay. Yani, 45 000 000 kişinin sorunu bu; ama, nedense, Yüce Meclisimiz bu konuya ilk başta duyarlı davrandı, "bu insanların sorunlarını hep beraber çözelim, Yüce Meclisin gündemine alalım" dediler; ama, hep "hazırladık, hazırlıyoruz, gelecek…"

En son, biliyorsunuz, Meclis kapandığı gün, haziran sonunda, yine bu konuyu getirmiştik, çok saygıdeğer bazı, İktidar Partimizin bazı saygıdeğer milletvekilleri gönülden bu işe destek vereceklerini söylediler ve bunun ilk, Meclis açılır açılmaz mutlaka getirilmesi yolunda çok önemli ikazlarda bulundular, ama, yine getirilmedi.

Onun için, hep geçiyor; üç yıldır, bunun adı, bu insanlar yüzde 150, yüzde 160 faiz ödüyorlar. Kaç  kişi; 15 000 000 kişi. Yazıktır bu insanlara, yazık oluyor. Yüce Meclis buna el atmazsa, hakikaten buna çözüm getirmezsek Türkiye'nin önemli bir kanayan yarası; aile sorunlarına, aile içinde sorunlara, çok büyük facialara neden oluyor. Allah bu insanlara yardım etsin. Asgarî tutarı ödüyor, hep üstüne üstüne geliyor.

Bugün gazetelerde okudum, Türkiye'de sorunlu kredi kartı oranı yüzde 2 diye. Ben, katılmıyorum. Neden katılmıyorum; çünkü, parayı alamayınca asgarî tutarı ödüyor, öbürü hep yazılıyor, hep yazılıyor. Yani, o açıdan, bu insanların çok büyük sorunu var değerli milletvekilleri.

Size soruyorum: Kredi kartı bir tüketim aracıdır; yani, evinize mobilya alacaksınız, gidip bankadan tüketici kredisi alıyorsunuz, yüzde 2'lerle, yüzde 1,80'lerle alıyorsunuz. Onu götürüp, peşin alıyorsunuz. Ancak, o mobilyayı kredi kartıyla aldığınız zaman yüzde 5, yüzde 6 ödüyorsunuz. Bunun farkı nedir?! Her ikisi de bir tüketim aracıdır saygıdeğer milletvekilleri. Hakikaten seyirci kalmayalım.

Tabiî, başka bir sorunu ayrıca sizlerin bilgisine sunmak istiyorum: Bir de kredili kredi kartları var; yani, Türkiye'de birçok müessese taksitle alışveriş olanağı sağlıyor. Diyor ki, kredi kartına 10 taksit, 8 taksit. O müesseselerin bir kaybı yok; yani, kendisini garantiye alıyor.

Bir de orada çok büyük… Onlar kredi kartına yansımıyor, şu anda harcamalara yansımıyor; taa ki, gününde banka ödediği zaman yansıyacak. Aslında, orada da, çok büyük miktarda, taksitlerle alınmış malların daha hesaplara yansımayan çok büyük oranda, ayrı, önemli bir miktar var; bunu, göremiyoruz. Ne kadar taksitli kredi kartı harcaması yaptıklarını insanların bilemiyoruz; çünkü, birçok müessese 10 ay, 12 ay vadeyle, kredi kartı karşılığı… Çünkü, kendisini garanti altına alıyor; yani, bir ödeme aracıdır, garanti altına alıyor. Onun için, onun miktarını bilemiyoruz; çünkü, insanlar, her nereye gitsek, bununla, kredi kartıyla yaşamak zorunda kalıyorlar. Hakikaten, bu insanların yok olmasına… Yarın… Bugün Türkiye'de çok büyük sorunlar var; ama, bunu bizler nedense göremiyor muyuz? Ne olursunuz, 45 000 000 insana yardım edelim.

Bizim dediğimiz şu: Bunu -bir tüketim aracıdır- verdiğimiz yasa teklifinde diyoruz ki, tüketici kredisi -yine, onu da bu Meclisten geçirdik- kapsamı içine alalım ve bu kredi kartlarına uygulanan faizler tüketici kredisini aşmasın; ama, aylık bir defalık bir POS bedeli, yani, bir işletmecilik masrafı var, bunu alsın, ondan sonra, eğer müşteri isterse, bunu tüketici kredisi kapsamına alsın.

Ben size başka bir rakam vereceğim. Bugün, bankaların çarşaf çarşaf, işte, her banka rekabet yaparak, ev kredisi şeklinde, yirmi yıl vadeli verdikleri kredilerin faizi kaç sayın milletvekilleri biliyor musunuz; aylık 1,20 olanın yıllık compoundu yüzde 15, aylık 1,30 olanın yıllık compoundu yüzde 17. Takdirlerinize sunuyorum; yani, bir tarafta yüzde 132, bir tarafta yüzde 17. Sadece vicdanlarınıza sesleniyorum; buna seyirci kalmayalım; çünkü, yirmi yıl vadeli veriyor.

Bir de, bu, şu imkânı sağlayacak: Tüketici kredisi kapsamına girdiği zaman, bankalar istediği şekilde faiz oranını artıramayacaklar; çünkü, o yasada, belli bir sürede yasa kapsamına aldığımız zaman, dilediği zaman yükselttim diyemeyecekler; yani, bir yerde, artık, kredi kartlarını bir yasal zemin içine oturtmak zorundayız. Şu anda bunun yasası yoktur. Sadece bir uygulama birliği var, bunun dışında yasal bir zemini yok bunun. Onun için, ben hepinizden istirham ediyorum; gelin, bu 45 000 000 insanın sorununa çözüm bulalım. Bunu bir şekilde yasal zemine oturtmazsak, çok insan mağdur olacak, mağdur oluyor.

Sayın milletvekilleri, bu, Türkiye'nin önemli bir sorunu, buna seyirci kalmayalım, bunun siyaseti olmaz. Ekmek bu, herkesin ekmeği. Türkiye'de yaşayan...

AHMET YENİ (Samsun) - Halledeceğiz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) -  Üç yıldır Sayın Yeni, üç yıldır aynı şekilde. Özür diliyorum sizden. Ben, yine burada, zatıâliniz, Meclis kapanmadan önce, yine aynı şeyi... Bilmiyorum, bu söylediklerime katılmıyor musunuz?! Katılmıyorsanız...

AHMET YENİ (Samsun) - Çözeceğiz bu işi.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Hayır, çözeceğiz de, üç yıldır bu, yanayan bir kara.

 AHMET YENİ (Samsun) - Kanayan yara.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Kanayan yara; ama, bir türlü...

Hatta kara; o da doğru; ama, bir türlü... Toplumun karası bu. Ama...

AHMET YENİ (Samsun) - Çözeceğiz.

 FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Sayın Yeni, hep bu lafı duydum sizden. Özür diliyorum sizden.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Üç yıldır Sayın Hükümet "çözeceğiz" diyor. Niye bugün çözmüyoruz, niye çözmüyoruz? Nedir yani?

AHMET YENİ (Samsun) - Probleme köklü çözüm getireceğiz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Üç yıldır bu insanların ödediği faizi siz biliyor musunuz? Yazık oluyor bu insanlara. Ne olursunuz, bugün, bunu... Sadece, burada getirdiğimiz öneri, tüketici kredisi kapsamına alınmasıdır; çok büyük şey değil bu. Yani, Yüce Meclisin, bir dakikalık... Kanun kapsamı içerisine alınması; getirdiğimiz teklif budur. Ben, hepinizden istirham ediyorum.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Önerinin aleyhinde, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun. (CHP sıralarından "aleyhinde mi?!" sesleri)

BAŞKAN - Aleyhinde.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - "Aleyhinde"yi "lehinde" yapar Ümmet Bey.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisinin Grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Aleyhinde söz almamın hangi sebeplerden kaynaklandığını sizlere izah etmeye çalışacağım.

Öncelikle, itiraz sebebimin başında gelen en önemli konu, böyle, yüzbinlerce insanı ilgilendiren bir konunun, bugün, bizlerin haberi olmadan ve bu konuyla ilgili ciddî manada bir inceleme ve araştırma yapmadan bizim önümüze getirilmiş olmasına itiraz ediyorum. Yoksa, bu konunun bugün Meclis gündemine getirileceği bundan üç gün, beş gün, on gün önce tarafımıza bildirilmiş olsaydı… En azından, bugün, bu kürsüden, bu kanunun, mutlaka çıkması gereken bu kanunun lehinde çok şey söyleme imkânımızı kaybetmiş olmamızdan dolayı itiraz ediyorum. Yoksa, bu kanun, hakikaten, bir an önce Meclis Genel Kurulunda ciddî bir şekilde ele alınmalı ve bu konu bir an önce çözüme kavuşturulmalıdır.

Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun aylardan beri feryadını ben çok yakından biliyorum, takip ediyorum ve her gün gazetelerde, televizyonlarda kredi kartı mağdurlarıyla ilgili çıkan haberler bir milletvekili olarak beni derinden yaralıyor, üzüyor.

Bakınız, sizlere bazı rakamlar vermek istiyorum. 2001 krizinde krizden etkilenenlerin sayısı 111 000 civarındaydı; yani, o anda kriz dolayısıyla ortaya çıkan yüksek faizden etkilenenlerin sayısı 111 000, 2001 krizinde; ama, şimdi, Türkiye'de, şu anda, kredi kartı mağduru olan en az 300 000 insan var ve bu rakam, her geçen gün, katlanarak, artarak büyüyor. Eğer, tedbir alınmazsa, eğer, bu kanun bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmezse, Türkiye'de, belki, milyonların üzerinde yeni kredi kartı mağdurları ortaya çıkacak ve toplumumuzun, çok ciddî manada, bir buhranla karşı karşıya gelmesi kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır.

Şimdi, Türkiye'deki kredi kartı faizlerinin ortalaması yüzde 6 civarında, şu anda, ortalama yüzde 6 civarında kredi kartlarına bir faiz uygulanıyor. Ancak, kanunî faizin yüzde 40'lar olduğu, yeniden değerleme oranının yüzde 11 olduğu, gecikme faizinin yine yüzde 40'lar seviyesinde olduğu ve ticarî faizin yüzde 25'ler seviyesinde olduğu günümüzde kredi kartı borcundan dolayı faiz oranlarının yüzde 100'lerin üzerinde olmasını hiçbir aklıselim sahibi gelip bu kürsüden rahatlıkla izah edemez. Bütün vatandaşlarımız güzünü Meclise dikmiş, bu kanunun, bu Meclisten ne zaman geçeceğinin hesabını yapıyor.

Eğer, bir tedbir alınmazsa -tekrar ediyorum- 2001 krizinden daha büyük bir kriz ülkemizin kapısının önünde çok ciddî bir şekilde durmaktadır. Ne enteresandır ki, bu 300 000 kredi kartı mağdurlarından -eğer, basına intikal ettiği şekliyle doğruysa- 186 milletvekilinin de kredi kartı mağduru olduğu söyleniyor. Şimdi, toplumun gelir seviyesinin çok üstünde bir hayat seviyesi içerisinde yaşayan milletvekillerinden 186'sı bu durumdan mustarip durumdaysa, çok zor şartlar altında yaşayan, binlerce, milyonlarca vatandaşın yarın ne tür acılarla karşı karşıya olacağını sizlerin takdirine bırakmak istiyorum.

Peki, bu kredi kartı mağdurlarının sayısının artmasının altındaki nedeni ve gerçeği de iyi incelememiz lazım. Özellikle son dönemlerde makro olarak ekonominin çok iyi olduğunu ifade edenlerin, tabandaki vatandaşların, çiftçinin, köylünün, esnafın, memurun, emeklinin ne kadar zor şartlar altında yaşadığını da çok iyi bir şekilde ortaya koymaları lazım.

Bakınız, bugün kredi kartlarından mağdur olanlar sadece memurlar değil, kredi kartı sahibi olan köylülerimiz, çiftçilerimiz de mağdur. Çünkü, bu kesimde yaşayan vatandaşlarımızın özellikle son üç yıldan beri tarımda uygulanan ve son derece kötü bir uygulama olan tarımla ilgili ekonomik politikalardan dolayı her geçen gün gelir seviyeleri azalmakta, bunun karşılığında da girdileri artmış olmasından dolayı maalesef kredi kartı mağduru olma yolunda o kesim de büyük ölçüde bu durumdan etkilenmektedir. Esnaflarımız… Çiftçide, köylüde para olmayınca bundan en çok etkilenen kesimimiz, esnaf kesimimiz. Esnaf kesimimiz özellikle son dönemlerde ciddî manada sıkıntı içerisindedir. Kamu görevlilerimiz… Enflasyonun üzerinde zam verildiği iddia edilen kamu görevlilerimizin de her geçen gün hayat standartlarının azalmakta olduğu çok açık bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bakınız, Türkiye'deki yoksul sayısı geçen sene 1 017 000 kişi artmış değerli milletvekilleri. Bu, kendiliğinden ortaya çıkan bir durum değil, uygulanan ekonomik politikaların neticesi olarak bunlar resmî rakamlardır. 2004 yılı içerisinde 1 017 000 kişi yoksulluk sınırının altında hayatlarını devam ettirme mecburîyeti içerisine girmişler. Bakınız, kırsal kesimde bu rakam çok daha çarpıcı. Kırsal kesimde yoksulların sayısı 9 429 000 iken, bu rakam 10 081 000 adede ulaşmıştır. Eğer uygulanan tarım politikası doğruysa, verilen fiyatlar doğruysa, girdi fiyatları artmıyorsa, tarımdaki bu yoksulların nüfusunun yaklaşık 800 000 civarında artmasını neyle izah edeceğimizi, gelip bu kürsülerden ifade etme durumunda olduğumuz çok açık bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ve, yine, Sayın Abdüllatif Şener'in bir ifadesi… "1 000 000 insan Türkiye'de açlık sınırının altında yaşıyor" diyor Sayın Abdüllatif Şener, kendi ifadesi. "19 000 000 insan geçinemiyor" diyor; bunu Sayın Bakanımız Abdüllatif Şener Bey söylüyor, ben, kendi ifadelerinden aldım. Sayın Bakan, Türkiye'de 19 000 000 insanın geçinemediğini ifade ediyorsa, bunun sebeplerinin de ciddî bir şekilde ortaya konulması lazım. Bunların araştırılması lazım, bunların tedbirlerinin alınması lazım. Eğer, bu tedbirler alınmayacak olursa, önümüzdeki yıl tarım kesimi daha da çökecektir, esnaf daha da zor durumda kalacaktır, işçi, memur geçim sıkıntısı içerisine girecektir.

Bakınız, enflasyonun yüzde 9 olduğunu söylüyorsunuz; ama, enflasyonla yaşayan vatandaşlarımızın gerçek enflasyonunun ne olduğunu ortaya koymak lazım. Türkiye'de yaşayanların büyük çoğunluğunun kirada olduğunu hepimiz biliyoruz. Kira artışları, enflasyon oranı kadar mı değerli milletvekilleri?! İşte, rakamlar yayımlandı, yüzde 15 civarında kira artışı var. Enflasyon yüzde 8; yüzde 8'in üzerinde, bu vatandaşlarımızın yarısının, enflasyon oranının yüzde 7 fazlası her yıl taksidinin artmış olmasından dolayı ceplerinden çıkan bir kayıp var. Akaryakıttaki  artış, enflasyon oranı kadar mı değerli milletvekilleri?! Peki, bu akaryakıtı bu vatandaşlar kullanmıyorlar mı?! Akaryakıttaki artış, enflasyon oranının 2 katı!.. Peki, bu kaynak vatandaşın cebinden bir şekilde çıkmıyor mu?! Demek ki, Türkiye'de yaşayan herkesin enflasyon oranı yüzde 7, yüzde 8 değil değerli milletvekilleri.

O nedenle, bugün, gündemimize gelen bu kredi kartı mağdurlarının dertlerine derman olabilecek olan bu kanun teklifinin, baştaki şerhimi de tekrarlayarak, mutlaka, kanunlaşması gerektiği inancındayım.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ancak, benim bu önergeye itirazım, sadece bugün alelacele Danışma Kurulu önerisi haline getirilmesinedir. Yoksa, bundan kısa bir süre önce bu bilgi bize ulaştırılmış olsaydı, biz de burada, çıkar, en azından bu kanunun daha iyi bir şekilde çıkması için katkı yapma imkânına sahip olurduk diyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Önerinin lehinde, Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin Grup önerisi olarak getirdiği gündemin 157 nci sırasında bulunan ve 719 sıra sayılı kredi kartlarıyla ilgili kanun tasarısının gündemin 4 üncü sırasına alınmasıyla ilgili öneri lehine söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz önce, benden önce konuşan arkadaşlarımın anlattığı gibi, hakikaten, kredi kartları, bugün 27 000 000 vatandaşımızın günlük hayatını doğrudan ilgilendiren, sofrasından çalan, götüren, fakir fukaranın biriktirdiklerini, alınterini göbeği şişkinlere peşkeş çektiren bir düzen haline gelmiştir.

Hukukun hiçbir tarafında ahlaka ve adaba aykırı uygulama korunamaz. Yüzde 100'ün üzerinde kredi kartı faizi olan bir ülkede kara faizcilik, ahlaksız faizcilik, düzenin bir parçası haline gelmişse, "efendim serbest piyasa sistemi, serbest sözleşme sistemi" şeklinde savunmalarla bu ahlaksızlık savunulamaz. Hepimiz, hukuk fakültesine giren, birinci sınıftaki herkes bilir ki, ahlaka ve adaba aykırı bir sözleşme geçersizdir, hükümsüzdür.

Şimdi, istenilen nedir kanun teklifinde? Kanun teklifinde deniyor ki: "Bankalar tüketiciye uyguladıkları faizi kredi kartlarına da uygulasınlar." Yani, bu tüketici kredilerini verenler bankalarsa, buradan kâr ediyorlarsa -kredi kartları da bir tüketici kredisidir işin özü ve esası itibariyle- o halde -madem ki tüketici kredisini 1,5 ile 2 ile verirken kâr ediyorsa- kredi kartları faizi de bu kara faizcilikten, ahlaksız faizcilikten dönsün, tüketici kredisi kapsamında değerlendirilsin. Bir maddelik bir kanun tasarısı. Zannediyorum, uygulansa, onbeş dakikada bu Meclisten geçer ve 27 000 000 vatandaşımız da kara kara düşünmekten kurtulur. Sadece kredi kartını ödeyemeyen vatandaşlar değil, ödeyen vatandaşlar da bu yüksek faiz altında gelirlerinin bir parçasını, alınterlerinin bir parçasını ödemek zorunda kalıyorlar.

Bu kanun teklifi ne zaman verilmiş; 3.6.2004 tarihinde verilmiş, yani yaklaşık onaltı aylık bir süre olmuş. Onaltı ay evvel değerli iktidar sözcüleri "efendim, biz bu konuda düzenleme yapacağız, şimdilik acelesi yok, Bankalar Kanunu gelecek" demiş. Bildiğiniz gibi dün Bankalar Kanunu son haliyle geçti, böyle bir düzenleme yapılmadı.

Şimdi, siyasette bu "cek" ve "cak" ekleri hep kullanılan eklerdir. Ben siyasetle hiç ilgilenmediğim dönemlerde de siyaseti izlerken idarecilerin "yapacağız, edeceğiz" şeklinde "cek, cak" ekleriyle milleti kandırdıkları dönemde, yahu şunu "dım, dum, yaptım" şekline ne zaman döndürecekler, ne zaman dönüştürecekler diye hayret ederdim. İşte, bak, bu öneri "dım" önerisidir; "yaptım." Bir maddelik bir kanun. Kredi kartlarına uygulanan faiz tüketici faizleriyle endekslensin. Onbeş dakika çalışacağız, olacak ve 27 000 000 vatandaşımız alınterini tefeci faizi uygulayan bankalara ödemekten kurtulacak. Dün, burada ifade ettim; dedim ki, bu milletin hayrına gelen her kanunun burada savunucusu olacağız. İşte, savunmak sırası, işte milletin hayrına olan şeyi milletin gözü önünde, milletin Meclisinde tartışma sırası bugündür, kürsü bu kürsüdür.

Değerli arkadaşlar, bu düzen adil değil; bu düzen bozuk; bu düzen, kahrolası düzen; fakir fukaranın tüketici vergileriyle, fakir fukaraya dolaylı vergilerle aldığı paraları göbeği şişkinlere devreden ve orada "makro dengeler yüksek, iyi gidiyor" denilen, aslında, özünde, fakir fukaradan alınıp, üç beş mutlu azınlığa devredilen bir sistem.

Taa, üniversiteden beri, hepimiz, birçoğumuz "bu düzen değişmeli, bu bozuk düzen, bu ahlaksız düzen, bu hayırsız düzen değişmeli" dedik. Birçoklarımız bunun adı "adil düzen olmalı" dedi. Şimdi, bu faiz adil mi arkadaşlar; yani, yüzde 100'ü aşan faiz adil mi?! Bunu adil mi görüyorsunuz; yoksa, siz, adillikten vaz mı geçtiniz?! Adil düzen, hakikaten, savunulması gereken, adaletli, hukuka uygun, hakça paylaşımı öngören bir düzenin adı. Senelerce savundunuz; bu gruptaki birçok arkadaşım savundu. Şimdi, niye vazgeçiyorsunuz bu haksızlığı önlemeden haksızlığı bir an önce düzeltmekten niye vazgeçiyorsunuz?!

 Hani faiz haramdı, hani faiz günahtı?! Şimdi, faizci düzenin bu faizini kesme noktasında bir kanun tasarısı, bir kanun teklifi bir an önce kanunlaşsın denildiğinde, niye vazgeçiyorsunuz?! Bir sene olmuş, birbuçuk sene olmuş, 27 000 000 insan, bu düzenleme yapılmadığı için, katrilyonlarca lira faizi  bankalara ödemiş. Eski Diyanet İşleri Başkanımız karşımda. Bu, katrilyonlarca lira faiz ödemesinin günahı, vebali, bu kanunu çıkarmayanlarda mıdır değil midir; dolaylı olarak bu faizci sisteme destek olanlarda mıdır değil midir?!

Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Önerinin aleyhinde, Ankara Milletvekili Sayın Salih Kapusuz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şu anda tartışma konusu olan bir değerli milletvekili arkadaşımızın bir teklifiyle ilgili olarak -elbette, milletvekili arkadaşlarım biliyorlar; ama, kamuoyunun da hassas olduğu bir konu olması münasebetiyle- birazcık değerlendirilmeye ve açıklamaya ihtiyacı olduğu için bu sözü aldım.

Teklif komisyonda bir müddet kaldıktan sonra, İçtüzük gereği, Genel Kurulun gündemine alınıp alınmaması konusunda talebi, milletvekili arkadaşımızın, buraya geldi, bu Grubun da oylarıyla gündeme aldık.

Doğrusu, bir şeyin yapılmasını istemek, iyi şeyleri talep etmek kadar güzel bir iş yok. Ancak, siz, milletvekiliyseniz, siz bakansanız, siz iktidarsanız, sorumluluğu tek taraflı olarak, tek yönlü olarak değerlendiremezsiniz. Yapacağınız şey çok açıktır; hesabınızı kitabınızı doğru dürüst yapacaksınız, hakkaniyete uygun hareket edeceksiniz.

Şimdi, iki taraf var. Bir -doğrudur- kredi kartı kullanan tüketicimiz var; diğer tarafta da, bunlara bu hak ve imkânı veren kurum ve kuruluşlar var. Siz, bu denklemi ve bu dengeyi adil kuramazsanız, yerli yerine koyamazsanız, bu sefer bir tarafı memnun ederken, bir başka şeyleri de sıkıntıya sokarsınız.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilimizin talebi konusunda, -tüketicilerin lehine bir talep var, doğrudur- bir husus var ki, onu açıkça ifade etmekte yarar var: Bu konu uzun müddet tartışıldı. Bugünkü gazetelere bakarsanız, yine, değişik açıklamalar da söz konusu. "Bankalar Birliği" diye bir kurum var, bu kurumun bu konuda bir yaklaşımı var, kendine göre savunması var; bizim de fert fert insanlarla muhatap olduğumuzda, serzeniş ve şikâyetleri var; Evet, bu iktidar, yüzde 40'lardan, faizi, yüzde 14'lere kadar çekme başarısını orta yere koymuş.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Halka yansıdı mı?!

AHMET YENİ (Samsun) - Yansıdı.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Müsaade edin.

Değerli arkadaşlar, bakınız, cumhuriyet tarihinde, bütçe açığı en temel problemlerimizden bir tanesiydi; yüzde 3 nispetine kadar indi. İki sene sonra, yani, 2006 sonrası, 2007 veyahut da 2008'de -hedefler açıklanmıştır- Türkiye'de denk bütçeyi hayata geçireceğiz inşallah. Bunlar küçümsenecek bir şey değil.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Kredi kartlarından bahsediyoruz…

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Ben, buradan, şunu ifade etmeye çalışıyorum; diyorum ki: Bu konuyla ilgili olarak, evet, Bankalar Kanununu dün çıkardık. Bankalar Kanunu bunun yeri değil; ama, hükümetimiz, bildiğiniz gibi, tarafların da içinde olduğu, çok uzun bir çalışma yaptı. Gelecek hafta, Bakanlar Kurulunda imzaya açılmış olan ilgili tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecek. Başta Sayın Milletvekilim olmak üzere, ilgi duyan bütün milletvekili arkadaşlarımız komisyona gitsinler, tasarıyı incelesin, üzerinde çalışsınlar, tarafları dinlesinler, hakkaniyete uygun çözüm neyse, evet, biz, bunu destekleyelim. Yüzde 14'lere düşmüş olan faiz hadlerinin, bu kredi kartlarında yüzde 100'ün üzerinde gibi büyük bir rakama ulaşmış olması, elbette, garip bir şey. Burada bir yanlışlık var; ama, bu yanlışlığın taraflar arasındaki dengesini iyi oturtamazsak, başka bir yanlışlığa da sebebiyet verebiliriz.

Değerli  arkadaşlar, bakın, bu kürsüde kullanırken, sizin inancınız gereği değildir, başka bir şeydir; ama, benim inancım gereği faiz haramdır. Şu anda arkadaşım neyi söylemek istedi, onu da anlamıyorum; bir vebal yüklemeye çalışıyor.

Değerli arkadaşlar, biz, toplumumuzun bütün problemleriyle bire bir ilgileniyoruz. Hükümetimiz bu konuyu çok önemsemiş, tasarı haline getirmiş, imzaya açmış ve sizin huzurunuza getirecek. O zaman katkılarınızı bekliyoruz. Tarafları da dinleyin, en uygun, en doğru olan neyse, onu birlikte yapalım.

Benim, sizlere, tasarının aleyhinde değil de, söz hakkı olarak, bu açıklamayı yapmış olmanın gereği, biraz daha sabırlı olsun arkadaşlarımız, katkılarını komisyonda ve Genel Kurulda, o tasarıyla ilgili görüşmeler sırasında orta yere koysun; çünkü, bu teklif, komisyonda dahi tartışılmamıştır; ama, arkadaşımız ısrarlı olduğu için bir milletvekili olarak -biz bunun Genel Kurul gündemine alınması konusunu gündeme getirdik- şu anda arkadaşlarımız da ön sıraya alınmasını istiyorlar. Biz de, madem bu kadar bir zaman geçti, gelecek hafta gelecek tasarıyla ilgili olarak birlikte değerlendirilmeli diyoruz.

Ben, bugünkü gündemimizin belirlenmiş şekliyle devam etmesine ve bunun öncelikli olarak bugün gündeme alınmasının, hazırlıkları da yapılmadan böyle bir çalışmanın hızlı bir şekilde bu Meclisten geçirilmesinin doğru olmadığına inanıyor, bu talebin lehinde olmadığımızı ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kapusuz.

Öneriyi oylarınıza…

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısı istiyorum.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısı istiyorum.

BAŞKAN - Karar yetersayısını arayacağım Sayın Koç, duyuyorum efendim sizi.

Kabul etmeyenler…

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 14.14

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.26

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN -Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.

Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

Alınan karar gereğince, Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/63, 113, 138, 179, 228) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 956 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer ve 25 milletvekilinin; İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 26 milletvekilinin; İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 23 milletvekilinin; Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 27 milletvekilinin; Trabzon Milletvekili Faruk Nafız Özak ve 23 milletvekilinin; Türk sporunda şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/63, 113, 138, 179, 228) (S. Sayısı: 956)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Konunun görüşülmesi ertelenmiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

4.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

 BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

5.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı:920)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Görüşülmesi ertelenmiştir.

Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

6.- Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1056) (S. Sayısı: 960) (x)

 BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir.

Sayın Akdemir, buyurun efendim. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 960 sıra sayılı Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi, şahsım ve Anavatan Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Anavatan Partisi Grubunun ikinci gününde kürsüden söz almakla, ayrıca, bu Yüce Mecliste ülkemize hizmet etmenin, doğru hizmet etmenin, güzel hizmet etmenin, erdemli hizmet etmenin heyecanıyla konuşmak istiyorum sizlere.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, önümüze getirilen tasarıda, kara hudutları boyunca tesis edilen askerî yasak bölgelerin, turizm, spor, kültür amaçlı faaliyetleri için, Genelkurmay Başkanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca daraltılması veya bazı bölgelerde kaldırılmasına imkân sağlanması öngörülmektedir.

Bu tasarıda, Sayın Bakanımızın da açıkladığı gibi, Ani Harabeleri bölgesi, Suriye sınırında Karkamış bölgesinin tarih ve kültür turizmi için; ayrıca, Artvin'in Camili bölgesinin Çoruh Nehri doğa turizmi ve spor turizmi için önem arz ettikleri ve ülkemize önemli katkılar sağlayacağı belirtilmiştir. Bundan memnunluk duyuyoruz.

Bu arada, önümüze getirilen tasarı nedir; ona bakmak istiyorum. 18.12.1981 tarihinde, 2560 sayılı Kanunla kabul edilen ve 17552 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda şöyle deniliyor:       

"Yurt savunması bakımından hayatî önemi haiz askerî tesisler ve bölgeler ile sınırların, güvenlik ve gizliliğini sağlamak için bunların çevrelerinde, kıyılarında ve havalarında; kara, deniz ve hava askerî yasak bölgelerinin,

Yurt savunması veya yurt ekonomisine önemli ölçüde katkıda bulunan veya kısmen dahi tahripleri veya devamlı olarak ya da geçici bir zaman için faaliyetten alıkonulmaları halinde millî güvenlik veya toplum hayatı bakımından olumsuz sonuçlar doğurabilecek; diğer askerî tesis ve bölgeler ile kamu veya özel kuruluşlara ait her türlü yer ve tesislerin etrafında güvenlik bölgelerinin,

Kurulması, kaldırılması ve gerektiğinde genişletilmesine ilişkin esas ve yöntemlerin düzenlenmesidir."

Yine, sözü geçen kanunun 5 inci maddesinde, birinci derecede kara askerî yasak bölgelerin, yurt savunması bakımından hayatî önem taşıyan askerî tesis ve bölgelerin çevre duvarın tel örgü ve benzeri engel veya işaretlerle belirlenen dış sınırlarının en az 100, en fazla 400 metre uzağından alınan noktaların birleştirilmesiyle meydana gelen alanlarda; yine, kara sınır hattı boyunca ve lüzum görülen 30 ilâ 600 metre derinlikteki sahalarda tesis edileceği belirtilmektedir.

İşte burada, bu kanuna göre getirilmiş birtakım kısıtların ortadan kaldırılması gerçekten faydalı olacaktır. Kara hudutları boyunca tesis edilen söz konusu askerî yasak bölgelerin turizm, millî eğitim, spor ve kültür amaçlı olarak kaldırılması ve daraltılması ihtiyacı zaman zaman gündeme gelmiş ve çözüm bulamamıştı. Bu yasa tasarısıyla çözüm bulunması, gerçekten, ülkemize önemli hizmetler yapacaktır.

Diğer taraftan, özellikle askerî alanlar içerisinde yer alan, ancak, turizm açısından yerli ve yabancı turistlerin ilgi alanı olan askerî bölgelerin, ilgililere belli sınırlar dahilinde açılması, ilgili bölgelerde turizm gelirlerinin artmasına sebep verecek ve millî ekonomiye katkı sağlayacaktır. Bu kanunun yasalaşması halinde, devletimiz için güvenlik zafiyeti doğurmaması kaydıyla, örneğin, Ağrı Dağının turizme açılması, inanç, doğa ve kış sporları turizmi açısından muazzam bir imkân kazandıracaktır.

Demin saydığım bölgeleri belirtirken, Ani Harabeleri, Karkamış ve Artvin bölgesinden bahsederken, Sayın Bakanımın ağzından, burada, Iğdır'ın Ağrı Dağı bölgesi tarafının bu yasadan faydalanıp faydalanmayacağını belirtmesini, bu Yüce Meclis kürsüsünden ben beklemekteyim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu gibi yerlerin Genelkurmay Başkanlığımızca tespit edilerek Bakanlar Kurulunca kararlaştırılması, daraltılması ya da kaldırılmasını kapsayan ve bu kanun tasarısının yasalaşmasını, Anavatan Partisi Grubu olarak desteklediğimizi belirtmek istiyorum. Ülkemize önemli hizmetler görecek bu gibi işlerin hayata geçirilmesi, bizi ancak sevindirir, milletimiz adına.

Değerli arkadaşlarım, izniniz olursa, burada, daha önce bu konuyla ilgili olarak Turizm Bakanlığına vermiş olduğum bir önergeden bahsetmek istiyorum. 30.12.2003 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığına verdiğim önergede, ikinci derecede askerî yasak bölge olan Ağrı Dağının Iğdır'la ilgili bölümünü ilgilendiren soru önergeme Bakanlığın verdiği cevabı açıklamak istiyorum. Bunun nedeni, kayıtlara geçmesini, Türkiye'nin dünyada ve uluslar arasında önemli bir potansiyele sahip olan Ağrı Dağının kıymetini sizlerin huzurlarına getirmek istememdir. Bunu, hatta, cerrahi hocalarından Prof. Dr. Mecit Doğru'nun anısına buraya kaydettirmek istiyorum; çünkü, sayın hocamız      -rahmetli oldular- dağcıydı biliyorsunuz. Kendisinin, Ağrı Dağından Türkiye'nin dışa açılan bir kapısı olarak bahsettiğini ve o sözünün öneminin zamanı geldiğini ve bu yasayla da öneminin pekiştiğini görmüş bulunuyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Genelkurmayımızın konunun önemini çok iyi bildiğini biliyorum. Olumsuzlukların ancak yasa çıkarılarak çözülmesinin gerektiğini bu vesileyle daha iyi kavramış bulunmaktayız. Bu yaklaşım, ülkemize her konuda önemli rahatlık getirecek ve ekonomiye büyük faydalar sağlayacaktır.

Söz konusu önergede, ikinci derecede askerî yasak bölge olan Ağrı Dağının Iğdır'a ait olan bölgesinin turizme açılması konusunda, Turizm Bakanlığının verdiği cevapta şöyle denilmektedir: "Iğdır İli sınırları içinde kalan Ağrı Dağının Korgan Yaylasında Ağrı Dağı doğa sporları ve kış turizmi merkezi oluşturulması için planlama çalışmalarının yapıldığı bildirilmekte ve çalışmalara teknik destek verilmektedir" denilmektedir. Bu kararından ve çalışmasından dolayı Turizm Bakanlığına teşekkür ediyorum.

"Ağrı Dağı, yurt dışına yönelik reklam kampanyalarımızda kullanılan yazılı basın görsellerinde, reklam tanıtım filmimiz içinde yer almaktadır" denilmektedir. "Dolayısıyla, Ağrı Dağı, 40'ı aşkın ülkede gerçekleştirilen reklam kampanyamızda kullanılmaktadır; ülkemiz tanıtımına üstün katkı sağlamaktadır. Ayrıca, yurtdışı fuarlarında dağıtılan ülkesel ve bölgesel tanıtım broşürlerinde Ağrı Dağı yer almaktadır. Bakanlığın arşivlerinde Ağrı Dağıyla ilgili birçok dia görüntüsü bulunmaktadır." Bunların açıklanması, gerçekten ülkemiz adına  ve Ağrı'nın Türkiye'yi tanıtması adına övünülecek bir durumdur.

Yine "Ağrı Dağına turistik ve sportif amaçlı izin bakanlığımızca verilmektedir" deniliyor ve burada bir rakam vermek istiyorum, tüm milletvekili arkadaşlarımın dikkatini çekeceğini sanıyorum: 2004 yılında 826 kişinin izin işleminin tamamlandığı, Dışişleri Bakanlığına başvuran 1 046 kişi için de bakanlık tarafından diğer kuruluşlara görüş bildirildiği bildirilmektedir. Bu görüş bildirmelerinin nedeni, genellikle güvenlik nedeniyle olmaktadır.

Yine, Ağrı Dağı millî park ilan edilmiştir. Millî park ilan edilmesi gerçekten sevindirici bir olaydır. "Turizm Bakanlığı turizm ve rekreasyon alanlarının belirlenmesi çalışmalarına başlanmıştır" diyor; bu da, güzel bir çalışma. Ayrıca "ikinci derecede askerî yasak bölge statüsü devam etmektedir" diyor. Tabiî, bu, bir yıl önceki, hatta birbuçuk yıl önceki soru önergemize verilen cevaptır. Burada şuraya dikkat  çekmek istiyorum: Getirilen yasayla, o zaman eli kolu bağlı olan bakanlığın rahatlayacağını belirtmek istiyorum.

Yine "Ağrı Dağının, ülkemizin üç sınır kapısına yakın olması, turizm ve ticaret faaliyetleri için önemli potansiyel yaratmakta; ayrıca, doğal ve kültürel özelliklerinden kaynaklanan turizm olanaklarını artırmaktadır" denilmektedir. Güvenlik kaygısı ve yabancı uyruklu kişilerin ziyaretlerine kısıtlamalar getirildiği açıkça ortaya çıkıyor burada.

Yine, bir rakam vermek istiyorum burada: Yurt dışından Ağrı Dağına Iğdır tarafından tırmanmak isteyen bir kişiye sekiz ay sonra cevap verilebilmekte, yurt içinden müracaat eden bir dağcıya iki ay sonra ancak cevap verilebilmektedir. Dolayısıyla, bu yasanın, Ağrı Dağının Iğdır sınırları içerisinde kalan kısmına büyük rahatlık getireceğini burada belirtiyorum. Iğdır Valiliğinin ayrıca bakanlığa talebi üzerine, Genelkurmay Başkanlığı, Ağrı Dağına tırmanış yapılabilecek güzergâhları yeniden tespit etmiş durumdadır; ki, bakanlık onu bize bildiriyor. Bu da, 11.10.2004 tarihli yazıyla, Iğdır sınırlarındaki Korhan Yaylası ile Küp Gölü rotasının da kullanılabileceği Genelkurmay Başkanlığımızca tespit edilmiş vaziyettedir. Burada da Genelkurmay Başkanlığımıza teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

"Ağrı Dağının dış turizme açılması, bölgedeki güvenlik kaygılarının ve dışpolitikayla ilgili hassasiyetlerin devam etmesi durumunda şu an için uygun görülememektedir" -serbest bırakılması- denilmekte ve o zaman verilen cevapta bakanın çaresizliğini görüyoruz. Bakanımız o zaman çaresizken, bu yasayla elinin rahatlayacağını, Ağrı Dağına düşündüğü yatırımı yapabileceğinin ortaya çıktığını belirtiyorum ve çalışmalarının devam etmesi konusunda da kendilerine buradan seslenmek istiyorum ve ayrıca teşekkürlerimi bildiriyorum. Bu arada, emeği geçen Millî Savunma Bakanımız Sayın Gönül'e de, Millî Savunma Bakanlığının diğer mensuplarına da buradan teşekkürlerimi bildirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, işte görüyorsunuz, Anavatan Partisinin milletvekili olarak, olumlu bir iş yapıldığında, ne kadar güzel bir şekilde, bir iktidar milletvekilinin yapamayacağı kadar yapılanları takdirle huzurunuza getirdim; ama, burada, bir şey daha söylemek istiyorum. Anavatan böyle olacak, doğru; milletimiz ve Türkiyemiz için, yapılan iyi işler için hükümeti takdir edeceğiz, destekleyeceğiz; ama, yanlışlarında ve haksızlıklarında amansız şekilde takipçileri ve denetçileri olacağız, halkımızın hakkını haksızlara yedirtmeyeceğiz; bunu özellikle belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, muhterem milletvekili arkadaşlarım; yasak bölgelerle ilgili "yasak" kelimesi gündeme geldiği için, burada, yasaklarla ilgili bir konuyu daha gündeme getireceğim. Daha önce 2003 yılında Sayın Başbakana yönelttiğim bir soru önergem de, Iğdır-Nahcivan sınır kapısında motorin ticaretinin yasaklanmasıyla ilgiliydi. O zaman, Sayın Başbakan verdiği cevapta, özetle, kısaca şöyle demiştir: "Güvenlik nedeniyle, sınır ticareti yoluyla yapılan motorin ithalatına Eylül 2002 tarihi itibariyle tamamen son verilmiştir." Bu sözü geçen yasa, 2002 tarihinde; yani, 3 Kasım 2003 seçimlerinden önceki bir tarihtir ve o zamanın Ecevit Hükümeti tarafından verilen bir karardır.

Şimdi, Sayın Başbakana buradan soruyorum; Sayın Başbakan, bugüne kadar üç yıldan fazla zaman geçti, neden geçmiş hükümetin aldığı karara sığınıyorsunuz; neden bu yasağın kaldırılması konusunda Genelkurmay Başkanlığının görüşünü yeniden sormuyorsunuz, yeni fikrini almıyorsunuz? Çünkü, Genelkurmayımız, güvenlik güvencemizi günün koşullarına göre ayarlayacak güçtedir. Bunu böyle biliyoruz, ebediyen de böyle olmalıdır. O nedenle, bu konunun çözüme kavuşturulması için, tekrar, Başbakana sesleniyorum. Iğdır halkının ve Nahcivan halkının yüzünü güldürecek, bölge illerinde ekonomide canlılığa vesile olacak bu kararın tekrar gözden geçirilmesini ve Doğu Anadolu Bölgesinin Çukurova arazisi olan Iğdır'a, tarım ve hayvancılığın bozulması, ölmesi dolayısıyla büyük ekonomik darboğazda olan bölge halkına rahatlık getirmesi ve sınırötesinde, Nahcivan'da yaşayan kardeşlerimize bölgelerinde emin bir şekilde yaşayabilme -ekonomik- fırsatı verebilmesi adına bu yasa konusunun tekrar gözden geçirilmesini ve bu arada, bu konu çözüme kavuşturulduğu takdirde Doğu Anadolu Bölgesinin illerinin dahi ekonomisinin  canlanacağını belirtmek istiyorum. Iğdır'ın bu karardan önceki ekonomik durumunu gözden geçirirsek, o zaman Iğdır ekonomisi çok canlıydı ve ülkede devlet bütçesine katkı sağlayacak, önemli katkı verecek 10 ilden 1'iydi, bugün Iğdır ekonomik açıdan ülkenin en son illeri arasına girmiştir; dolayısıyla, tarımda ve hayvancılıkta zor duruma düşen bölgenin kurtarılması adına bu bölgeden motorin ticaretinin serbest bırakılması  ve ayrıca sınır ticareti hakkı olan Iğdır'a hükümetin özel desteğinin çevrilerek bu konunun da çözülmesini buradan beklemekteyiz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın Başkanım; burada Anavatan Partisi olarak, getirilmiş olan bu yasa teklifinin Genel Kuruldan geçmesini biz destekleyeceğiz. Bundan sonra bu şeklide ülkenin sorununa çözüm getirecek yasa tekliflerini getirdiğinizde arkanızda biz olacağız; demin söyledik. O nedenle, yasa teklifleri hazırlanırken, iktidar ve muhalefet olarak, grubu olan partiler olarak yapıcı muhalefet istiyorsanız, Grubumuzun görüşlerini, çözüm önerilerini dikkate almanızı bu yüce kürsüden temenni ediyor, siz değerli milletvekili arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.

Şahsı adına, Artvin Milletvekili Sayın Yüksel Çorbacıoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu raporu üzerinde şahsım adına görüşlerimi arz edeceğim.

Bu görüşlerimin arz edilmesinin önemli sebebi, tasarının içerisinde özellikle Sayın Bakanımızın konuyla ilgili talebinin savunulmasında, Artvin'in Camili Bölgesi ve Çoruh Havzasındaki turizm faaliyetlerinin de bu yasada yapılacak düzenlemelerle önünün açılacağı, o bölgeye de bir hizmet edileceği gerekçesinden kaynaklanıyor; bu nedenle söz aldım.

Tabiî, bu sözü aldıktan sonra tasarıyı inceledim, mevcut yasayı inceledim. Eğer tasarıya bakarsak, komisyona birkaç gerekçeyle gelmiş, buna bir gerekçe daha eklenmiş. Aynen söylüyorum: "kültür, turizm ve spor amaçlı faaliyetler için..." Yani, kültür, turizm ve spor; üç amaç. Buna komisyonda "millî eğitim" gerekçesini de komisyon eklemiş. Yani, millî eğitim, kültür, turizm ve spor amaçlı faaliyetlerin yapılabilmesi için Genelkurmay Başkanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulunun kararınca, bu bölgeler, birinci derecede yasak bölgeler, daraltılabilir veya kaldırılabilir.

Şimdi, öncelikle şunu söylemek isterim: Şahsen, bu faaliyetlerle sınırlandırılmasını da ben çok doğru bulmuyorum. Yani, bu yasa tasarısına şahsen destek veriyorum, katılıyorum, bunun her yönüyle faydası olacaktır; ancak, böyle dar kapsamda, yani, millî eğitim, turizm, kültür ve spor amaçlı faaliyetler için bunu sınırlamayı veya bu hakkı vermeyi ben doğru bulmuyorum. Bence şu kaydın, yani, millî eğitim, kültür, turizm ve spor amaçlı faaliyetler sınırlamasının kaldırılması daha doğru olur. Neden derseniz; yani, bunların dışındaki faaliyetler için de birinci derece yasak bölgelerde sınırlama kaldırılması uygun olur. Neden; zaten, bunu Genelkurmay Başkanlığı eğer teklif ederse ve Bakanlar Kurulu kabul ederse sınırlama yapılabilir veya bu birinci derece yasak bölge kaldırılabiliyor. Şimdi, bu, yasa yürürlüğe girmekle kalkmıyor. Sonuçta yine Genelkurmayın bir teklifi olacak, Bakanlar Kurulunun kararı olacak; yani, yine bir denetim veya bir karar var. Eğer bu imkân varsa elinizde, ekonomik faaliyetler için de bu sonuca ulaşma fırsatını verin; yani, sadece spor için değil. Neden ekonomik faaliyetler için yasak bölgeyi kaldırma kararını veremiyoruz? Eğer sakıncası varsa, yani, millî güvenlik açısından, sınır güvenliği açısından sakınca varsa, zaten spor faaliyeti için de vermeyeceksiniz; yoksa, başka gerekçelerle de verebilelim. Eğer biz bu tasarıyı bu şekilde yasalaştırırsak, sadece bu dört gerekçeyle kaldırılabilir, başka gerekçelerle kalkmaz. Bunun sakıncasını, konuşmamın ileri bölümlerinde sizlere anlatmaya çalışacağım.

Şimdi, Camili bölgesiyle ilgili turizm faaliyeti gündeme getirilmiş kanun tasarısının içerisinde. Camili bölgesini bilen var mı aramızda iyi bilmiyorum; çünkü, pek bilinen bir yer değil. Turizm eski Bakanımız Sayın Ateş biliyor doğal olarak; o, Artvin'i de çok iyi biliyor, Artvin'i de çok sever. Efendim, bu bölge, pek bilinen bir bölge değil; çünkü, bir kere, ulaşım imkânı olmayan, yolu olmayan bir bölge. Artvin'in Borçka İlçesinin bir bölgesi, Türkiye tarafı diyelim; çünkü, sınır var, sınırdan Gürcistan'a doğal olarak geçmek çok kolay; ama, Türkiye'yle bağlantısı, Borçka'yla bağlantısı yılın altı ayı kapanan bir bölge. Bu bölge, çok ciddî, çok önemli bir bölge. O kadar önemli ki, UNESCO, bu bölgeyi biyosfer alanı olarak ilan etmiş. Bu bölge, dünyada bozulmamış, çevresiyle, bitkisiyle, endemik yapısıyla, doğal kaynakları ve güzellikleriyle bozulmamış ender bölgelerden, dünyada sayılı bölgelerden biri ve Türkiye'de bir tane, bu kadar önemli bir bölge. UNESCO'nun bu kadar önemsediği bir bölgeyi, tabiî ki, UNESCO'nun bağlamında da tüm dünya önemsiyor, Türkiye için de önemli bir bölge. Şimdi, bunu, bu yasayla, belki, Genelkurmay Başkanı teklif edecek, turizme açacağız. İyi de yani, açtığımız bu bölgeye gitmeye olanağımız yok. Bu konuda, Artvin Milletvekili olarak ben, yetkililere sorunumuzu anlattım, burada çok kısaca söylüyorum. Mevcut bağlantı altı ay kapanıyor; çünkü, 2 000 metre rakımlı bir bölgeyi geçmek zorundasınız. Oysaki, Gürcistan'la yapılacak bir anlaşmayla -bu, hukuken mümkün, iki devlet arasındaki anlaşmaya bağlıdır- Gürcistan'ın birkısım toprağını kullanarak -mevcut olan bir yol var- Muratlı Bölgesinden bir kapı açarak, bu bölgenin ulaşımını sağlarsınız, hem bölgede yaşayan insanların insanca yaşamasına olanak sağlamış olursunuz hem de bu bölgenin, UNESCO'nun o kadar ciddîye aldığı, biyosfer alanı ilan ettiği, turizm alanı ilan ettiği ve ülkemiz için gerçekten çok değerli bir yer olan bu yerin turizme hizmetine de imkân vermiş olursunuz. Böylelikle, sadece ülke turizmine değil, bölge turizmine de, insanına da, halkına da bir katkı sağlamış olursunuz. Bu, çok ciddî bir problem. Ben, bunu her ne kadar yetkililere aktardıysam da, bu tasarı vesilesiyle, tekrar, bu sorunumuzu sizlerle paylaşmak istedim.

Değerli arkadaşlar, tasarı sadece kara sınırlarında düzenleme yapıyor, diğer bölgelerde yapmıyor. Kara sınırında düzenleme deyince, ben, yine, kendi bölgemle ilgili bir sorunumuzu sizlerle paylaşmak istiyorum. Artvin, biliyorsunuz, Gürcistan'la sınır olan bir bölge. Şu anda, her ne kadar, yasanın 5 inci maddesine göre birinci derece yasak bölgenin alt sınırı           30 metre ilâ 600 metre derinlikteki sahadır. Uygulamada, bildiğim kadarıyla, gizli bir kararla, bunun alt sınırı uygulandığı söylenmekte -bilemiyorum ne derece doğru Sayın Bakanım- ancak, Artvin'deki uygulamayı ben size söyleyeyim, orada 30 metre değil; orada söylenen, resmî olarak söylenen 100 metre; ama, onun da ötesinde, birinci derece yasak bölge uygulaması var. Tabiî, yasak bölgeyi o kadar geniş tutarsanız, bölgedeki hem turizm faaliyetinizi hem tarım faaliyetinizi veya diğer yaşamsal faaliyetlerinizi de sağlıklı olarak sürdüremezsiniz. Bunu çok açık bir örnekle anlatmak gerekirse, bu yazın Kırklareli Milletvekilimiz Sayın Mehmet Kesimoğlu ve Manisa Milletvekilimiz Sayın Hasan Ören'le beraber bölgede yaptığımız incelemeler sırasında -o sorunlara da kısmen değineceğim- ilginç bir tespitte bulunduk, bunu bizzat yaşadık. Sarp gümrük kapısından Gürcistan tarafına geçtiğinizde, ne askerî bölge var ne yasak bölge var. Oradaki Gürcistan vatandaşı, hemen gümrük kapısının önünde ticarî faaliyetini, sosyal, kültürel, her türlü faaliyetini yapma olanağını bulmuş; orada işyerleri, restoranlar, marketler, o tür faaliyetler var. Türkiye tarafına geçiyorsunuz, yani Sarp Köyünün bulunduğu gümrük kapısı tarafına geçiyorsunuz, hemen önünüze yasak bölge çıkıyor. Yasak bölge, mutlaka ülke güvenliği açısından gereklidir; ama, karşı tarafta olmayan, tam tersinin uygulandığı bir ülke; ki, Gürcistan'la olan ilişkimizi özellikle söylemek istiyorum, hiçbir sorunumuzun olmadığı bir ülke. Biz, yasak bölgelerin sınırını artırarak veya koruyarak, ne Gürcistan'la ne de onun ötesinde ülkelerle, bana göre, Türkiye'nin çıkarına ilişki kuramayız. O nedenle, o sınırların, o sınırlamaların kaldırılması lazım. Orada Türk vatandaşı ticaret yapsın, orada insanlar geleceğiyle ilgili faaliyette bulunabilsin, bu konuda izne bile gerek kalmasın.

Köyün muhtarı bana diyor ki: "Sayın Milletvekilim, hiçbir sakıncası olmamasına rağmen, gümrük kapısının çıkışında ticarî bir faaliyet yapılacak, yapılacak yerler engeldi efendim" Neden? "Askerî tedbirler nedeniyle." jandarma yetkilileri gidiyorlar "burada ticarî faaliyette bulunamazsın…"

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Tamamlamaya çalışayım Sayın Başkanım.

Şimdi, biz, biraz, yani çok iddialı konuşmak istemiyorum ama, böyle yasaklarla, birtakım endişelerle karar alırsak, bence, doğru yapmayız. Biraz daha özgür olabilmeli, biraz daha insanlarımıza da güvenebilmeli, biraz daha, sonuçta, bu bölge insanlarının orada insanca yaşayabilmesi için, bu tür yasakların olabildiğince kaldırılmasına çaba göstermeliyiz. O nedenle, bu yasa bu şekilde çıkacak. Sınırlamalı çıkmasını istemiyorum; ama, bu şekilde çıksa bile, ben, hemen, Sayın Genelkurmay yetkililerinden ve sonuçta o teklifi karara çevirecek olan Bakanlar Kurulundan, bu bölgenin geleceğiyle ilgili bu kararları bir an önce teklif ve karara bağlamalarını istiyorum. Çünkü, Artvin, sınır il olarak gerçekten ekonomik anlamda da çok sorunlu bir bölge. Buraya hizmet gitmiyor, olanak gitmiyor. Orada yaşamak çok zor; yani, orada yaşayan insanların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Tamamlamaya çalışayım.

BAŞKAN - Buyurun.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Yani, tabiî, söyleyecek çok sorunumuz var; ama, bir şeyi daha söylemek istiyorum. Bölgenin bu sorunlarına yetkililerin dikkatle eğilmesini istiyorum; ancak, bu konuda çok iyi örnekler yok.

Sayın Başkanım, izninizle bir tek konuyu aktarıyorum. Ardanuç Belediye Başkanım, bunu, bana özellikle gönderdi. Rus işgali döneminde diyebileceğim bir okul, Ardanuç'un bir ilköğretim okulu, lise olarak, ilköğretim okulu olarak faaliyette bulunan bu okul, Türk eğitimine ellibir yıl hizmet ettikten sonra -burada bunu söylüyorum- İktidar Partisinin, ne yazık ki, bölgedeki siyasetçileri tarafından kapatıldı. Bu okulun kapatılması, bu bölgeye yapılan en büyük haksızlık. Bu bölge insanının, Ardanuç insanının orada yaşayabilmesi için bu okula ihtiyacı var.

Dün Sayın Bakanımla görüştüm, Sağlık Bakanıyla; tamamen bitmiş, yüzde 100 bitmiş olan devlet hastanesini faaliyete geçirin dedim. Orada zorluklar var. Bunu faaliyete geçirin ve o bölgenin Ardahan yol bağlantısı var, bunu yapın; yani, bu hizmetleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu, istirham ediyorum efendim…

Buyurun.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum.

BAŞKAN - Lütfen…

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Peki, daha fazla şey yapmak istemiyorum.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. Yasa, eksiğiyle beraber doğrudur, şahsen destekliyorum. Sınırlamalı olarak olmasa daha doğru olur diye düşünüyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çorbacıoğlu.

Şahsı adına, Mardin Milletvekili Nihat Eri.

Sayın Eri, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NİHAT ERİ (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Mardin'de bulunan iki askerî yasak bölgeyle ilgili olarak düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. Bunlardan birisi Mardin Kalesi, diğeri de Kızıltepe'de bulunan Tel Ermen Höyüğü'dür.

Mardin Kalesi, MÖ. 4 üncü Yüzyılda yerleşim amaçlı olarak planlanmış ve bu amaçla kullanılmıştır. Ünlü Arap coğrafyacı Yakut, Mardin Kalesi için "Dünyada ondan daha güzel, daha sağlam inşa edilmiş ve daha muhkem bir kale olmadığına şüphe yoktur" diye yazar. Gerçekten, Mardin Kalesi, tarih boyunca ele geçirilmesi her zaman çok güç, savunmaya son derece elverişli bir kale olmuştur. Tarihin tanıdığı büyük fatihler, sözgelimi Moğol ve Timur orduları, Mardin'in önünden geri dönmek ya da kenti ele geçirmek için birkaç kez zorlamak durumunda kalmışlardır. Bu özelliğiyle Mardin Kalesi, gezginlerin anılarında "ordu kıran kale" olarak tanımlanır. Kalede değişik dönemlerde yapılmış tarihî mekanlar bulunmaktadır.

Ayrıca, kale ile Mardin kent bağlantısını sağlayan tüneller mevcuttur. Birinci derecede arkeolojik SİT alanı olarak tescil edilmiş olan Mardin Kalesi, 1950'li yılların sonunda üzerinde kurulan radar tesisi nedeniyle aynı zamanda birinci derecede askerî yasak bölge olup, ziyaretçilere kapalıdır. Kale arkası diye bilinen ve halkın mesire yeri olarak kullandığı kuzey yamaçları, halka açık bir alan iken, istimlak edilerek, burası da askerî yasak bölge kapsamına alınmıştır.

Taşın ve inancın şiiri bir kent olarak tanınan ve bugün kendi özgünlüğünün ve güzelliğinin bilincinde olarak kapılarını yerli ve yabancı turistlere açan Mardin'in, gündüzü kadar gece görüntüsü de caziptir. Geceyi Mardin kent merkezinde geçirenler, bir yanda ışıklandırılan kalenin muhteşem görüntüsünü hayranlıkla izlerken, öbür yanda uçsuz bucaksız Mezopotamya Ovasında yer alan yüzlerce yerleşim biriminin pırıl pırıl ışıklı görüntüleriyle büyülenmektedirler. Bu konuklar, kaleye çıkma arzusu duymakta ve bu manzarayı kaleden de seyretmenin hayalini kurmaktadırlar.

Değerli arkadaşlar, tarihî ve kültürel varlıklar insanlığın ortak mirasıdır. Mardin Kalesi de, gerek kale olarak gerekse de barındırdığı kültürel varlıklarla bu ortak mirasın önemli bir parçasıdır. Ne yazık ki, bugün insanlar, kaleyi ancak uzaktan seyretme olanağına sahiptirler. Bu durum Mardinliler için çok daha üzücüdür. Düşünün, siz, bir kentte doğup büyüyorsunuz, ancak kentinizin sembolü olan kaleye çıkma şansını ömrünüz boyunca elde edemiyorsunuz.

İşin bir başka yönü daha var. Bilindiği gibi, radarlar, hava savunması için olmazsa olmaz tesislerdir; ama, bu tesisler, aynı zamanda, savaşlarda öncelikli hedeflerin başında gelmektedirler. Böylesine stratejik tesislerin şehrin içinde ve âdeta tepesinde kurulması, tüm şehri ve şehrin içinde yaşayan onbinlerce insanı büyük bir risk altında tutmak anlamına gelmiyor mu?! Düşünüyorum da, acaba, soğuksavaş yıllarında, kaledeki radardan dolayı Mardin hiç tehlike geçirdi mi; ümarım, böyle bir şey hiç olmamıştır; ama, bunu düşünmek bile insanın tüylerini diken diken etmeye yeter. Günümüz teknolojisiyle böyle yüksek tepelere ihtiyaç duyulmadan da hava radar izleme işlemlerinin yapılabildiği aşikârdır. Örneğin Diyarbakır Pirinçlik'teki radar tesisi düz bir alanda kurulmuştu. Kaldı ki, Mardin Kalesine eş yükseklikte ve ona yakın yerde olan Şeyh Şaran Tepesi de bu amaç için pekala kullanılabilir. Pirinçlik'teki radar üssü yıllar önce kapatıldı ya da başka bir yere taşındı, Mardin Kalesindeki radarın da taşınmasıyla ilgili bir projenin olduğunu duyuyoruz. Genelkurmay Başkanlığımızdan beklentimiz, bu konunun, Avrupa Birliği normları, ülke ve kent güvenliğiyle, turizm açısından yeniden değerlendirilerek, çalışmaların bir an önce sonuçlandırılmasıdır. Kalenin askerî yasak bölge kapsamından çıkarılarak turizme açılması, bölgedeki turizm potansiyelini önemli ölçüde canlandıracaktır.

Değerli arkadaşlar, dikkat çekmek istediğim ikinci husus, Kızıltepe'de bulunan Tel-Ermen Höyüğüdür. İnsanlığın en eski yerleşim yerlerinden olan Mezopotamya'da yer alan Mardin'de bölge tarihine ve kültürel mirasımıza ışık tutabilecek ve henüz araştırılmamış yüzlerce höyük bulunmaktadır. Kızıltepe Höyüğü bunların en büyüklerinden biridir. Arkeolojik SİT alanı olarak tescil edilen ve elde edilen bilgilere göre MÖ 4000'den başlayarak günümüze kadar yerleşim amaçlı kullanıldığı varsayılan bu höyük, şu anda askerî yasak bölge kapsamındadır. Höyük üzerinde lojman ve saire birçok bina yapılmıştır. Antik yolların kavşak noktasında yer alan bu höyükte yapılacak arkeolojik kazılarda şehir yerleşimleri, tapınaklar, mabetler, saraylar, konutlar ve yazılı belge arşivlerinin çıkma ihtimali yüksektir. Bu nedenle, bu höyük, askerî yasak bölge kapsamından çıkarılarak bir an önce Kültür Bakanlığına devredilmelidir.

Genelkurmay Başkanlığımızın ve Millî Savunma Bakanlığımızın, dile getirdiğim her iki konuda da Mardin halkının beklentilerini gözönünde tutarak çözüme kavuşturacaklarını umuyor, beni dinleme nezaketini gösterdiğiniz için hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eri.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

ASKERİ YASAK BÖLGELER VE GÜVENLİK BÖLGELERİ KANUNUNDA

 DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 18.12.1981 tarihli ve 2565 sayılı Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununun 5 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Kara hudutları boyunca tesis edilen askerî yasak bölgelerin sınırları ise, kamu yararı bulunması kaydıyla milli eğitim, kültür, turizm ve spor amaçlı faaliyetler için Genelkurmay Başkanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca daraltılabilir veya bazı bölgelerde tamamen kaldırılabilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına Bartın Milletvekili Mehmet Asım Kulak; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ASIM KULAK (Bartın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 960 sıra sayısıyla basılan Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

2565 sayılı Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununun 5 inci maddesiyle birinci derece kara askerî yasak bölgelerinin tesis edileceği bölge ve mesafeler açıklanmaktadır. Buna göre, yurt savunması bakımından hayatî önem taşıyan askerî tesis ve bölgelerin belirlenen dış sınırlarının en az 100, en fazla 400 metre uzağından alınan noktaların birleştirilmesi suretiyle meydana gelen alanlarda tesis edilmektedir. Gerek görülmesi halinde bu sınırın daraltılıp genişletilmesine Genelkurmay Başkanlığının teklifi üzerine, Bakanlar Kurulunca karar verilebilmektedir.

Birinci derece kara askerî yasak bölgeler içerisinde, halkın ve özellikle yabancı uyruklu şahısların ilgi odağı olan tarihî ve turistik bölgeler bulunmaktadır. Örneklemek gerekirse, bunların başında, Ermenistan sınırında bulunan Ani Harabeleri bulunmaktadır. Ani antik kenti içerisinde; Selçuklular döneminde yapılmış bulunan ve Selçukluların Anadolu topraklarında yaptırmış oldukları ilk cami olan Menucehr Camii, son Seddatlı Sultanı Şahan Şah tarafından yaptırılan Ebul Muammeral Camii, yine, Seddatlı Sultanlığı himayesinde bulunan azınlıkların isteği üzerine Tigran tarafından yaptırılan Şirli Kilise gibi birçok cami, kilise ve katedral yer almaktadır.

Hem inanç turizmi hem de tarih turizmi açısından oldukça ilgi çeken Ani Harabeleri, birinci derece askerî yasak bölge içinde kalmaktadır. Ayrıca, Ani, atalarımızın 1071 Malazgirt Zaferinden üç yıl önce Anadolu'ya ilk girdikleri kapı olma vasfını da taşımaktadır.

Bir diğer ilgi çeken önemli merkez de, Karkamış bölgesidir. Antik çağda doğunun önemli şehirlerinden biri olan Karkamış, Gaziantep'in Karkamış İlçesidir. Suriye sınırında bulunan Karkamış'ın batısındaki iç kale ve iç şehir Türkiye'de, dış şehir ise Suriye'de kalmaktadır. Eski çağlarda çok önemli bir sanat ve kültür bölgesi olan Karkamış, Gılgamış Destanının geçtiği yer olma özelliğini de taşımaktadır.

Bunların yanında, doğa turizmi açısından önemli bir yer olan, Sayın Çorbacıoğlu'nun da değindiği gibi, Artvin Camili bölgesi de, yerli ve yabancı turistlerin görmek için can attığı, Avrupa'nın el değmemiş tek orman ekosistemi olma özelliğini taşımakta ve yırtıcı kuşların göç yolu üzerinde bulunmaktadır.

Spor turizmi yönünden ise, Çoruh Nehri, özellikle rafting sporu açısından biçilmiş kaftandır. Ancak, Çoruh Nehrinin bir kısmı da, yine birinci derece askerî yasak bölge içinde kalmaktadır. Yabancı uyruklu şahısların, birinci derece kara askerî yasak bölgelere girişleri Genelkurmay Başkanlığının iznine bağlı bulunduğundan, bu şahısların, kültür, turizm ve spor amaçlı faaliyetler için bu bölgelere giriş taleplerinin karşılanmasında yaşanan sıkıntıların giderilmesi amacıyla bu düzenleme huzurlarınıza getirilmiştir. Askerîmiz, yasak bölge kapsamındaki sınır bölgelerindeki tarihî ve turistik yerlerden halkımızın ve yabancı turistlerin yararlanmalarını  sağlama yönünden büyük bir hoşgörü göstermiş ve bu tasarıyı hazırlamıştır.

Tasarının Millî Savunma Komisyonundaki görüşmelerinde de, birinci derece askerî yasak bölgelerin kültür, turizm ve spor amaçlı  faaliyetler için daraltılması yanında, millî eğitim amaçlı olarak da daraltılması veya bazı bölgelerde kaldırılmasına imkân sağlanabilmesi için düzenleme yapılarak öğrencilerimizin izci kampları kurarak eğitsel faaliyetlerde bulunabilmelerine imkân sağlamıştır.

2004 yılında Yüce Heyetiniz tarafından kabul edilip yasalaşan ikinci derece askerî yasak bölge kapsamında bulunan bölgelerde yabancı uyruklu şahısların fotoğraf ve film çekebilmelerine imkân veren 5082 sayılı Kanun ile birlikte düşünüldüğünde, bu tasarının yasalaşmasıyla, ülkemizin tanıtımı için oldukça önemli gördüğümüz Ermenistan sınırında bulunan Ani Harabeleri bölgesiyle, Suriye sınırında bulunan Karkamış bölgesinin tarih ve kültür turizmi için, Artvin Camili bölgesi ve Çoruh Nehrinin bazı bölgelerinin de doğa turizmi ve spor amaçlı faaliyetler için açılabilmesi gibi birçok yerin ziyarete açılmasına imkân sağlanmış olacaktır.

Sözlerimi tamamlarken, tasarıya vereceğiniz destek için şimdiden hepinize teşekkür ediyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından kalkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ediyorum Sayın Kulak.

Madde üzerinde, şahsı adına, Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak.

Sayın Budak, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Budak, süreniz 5 dakikadır.

NECDET BUDAK (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülen yasa tasarısının ilgili maddesinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Söz almamın nedeni, bu kanun tasarısının Edirne'de önemli bir gündem olmasıdır; çünkü, Edirne'nin Türkiye'nin Avrupa'ya açılan kapısı olması, Yunanistan ve Bulgaristan'la uzun bir kara sınırı olması ve askerî yasak bölgeler olması nedeniyle çok önemlidir. Ancak, ben, şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, özellikle 3 Ekim tarihinde müzakerelerin başlamasıyla birlikte, Edirnemize gerek Yunanistan'dan gerekse Bulgaristan'dan ve Fransa'dan, İngiltere'den farklı heyetler daha fazla ilgi göstermeye başlamışlardır. Geçtiğimiz hafta, yaklaşık 17-20 kişilik bir İngiliz heyetiyle, Avrupa Birliği süreci ve Avrupa Birliği ilişkileri kapsamında İngiltere'yle ilişkilerin geliştirilmesi yönünde bir seminer yaptık.

Bu askerî yasak bölgelerin, özellikle Edirnemiz ve Türkiyemiz için, bir adım daha Türkiye'nin Meriç'i aşması konusunda destek olacağını düşünüyorum. Bizler, Edirne'de, özellikle Yunanistan'la 1 milyar dolar olan ticaret hacmimizin son beş yıldaki olumlu gelişmelerle birlikte 5 milyar dolara çıkarmak amacıyla, 29 Haziranda Atina'da bir protokol imzaladık. Belki buradaki milletvekilleri bilebilirler ya da bilgileri olmayabilir; ama, bizim buradaki bütün amacımız, Türkiye ile Yunanistan'ın özellikle ticarî anlamda ilişkilerini geliştirsek, ekonomik işbirliği sağlandığında diğer konuların daha kolay aşılacağını düşünmektir.

Bunlardan biri, yasak bölgeleri de ilgilendirdiği için, Bozcaada-Semadirek-Dedeağaç-Enez arası feribot seferlerinin düzenlenmesiyle ilgili ilk defa Yunanistan tarihî bir karar aldı, buna imza atıldı.

Yine, Yunanistan'la, yeni bir köprü -Meriç Nehri üzerine- yapılması konusunda 29 Haziranda bir protokol imzaladık.

Yine, Yunanistan'la, Selanik-İstanbul arasında "dostluk treni" adı altında tren seferlerinin düzenlenmesi konusunda bir protokol imzaladık. Ben, burada, özellikle, buna katkısı olan başta Başbakanımız ve Maliye Bakanımıza teşekkür ediyorum. Ayrıca, Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu olarak biz bu konuyu da ele aldık. Bölge milletvekili olarak, Edirneli işadamları ve Yunanistanlı işadamlarıyla hem benim ilçem Keşan'da ve Edirne'de, ayrıca Yunanistan'da bir araya geldik ve Avrupa Birliğine ihracat yönünde neler yapabiliriz, bu konuları tartıştık.

Tabiî, Edirne, Avrupa Birliğine açılan kapımız olması nedeniyle de bölgede yoğun bir duble yol çalışması var. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki  -bu, siyaseten değil, gerçekten böyle- son yirmi yıldır, Edirne, duble yol çalışmalarında en büyük yatırımı aldı. Diğer birçok ilde de bu çalışmalarımız var; ama, yaklaşık olarak 200 trilyon civarında, sadece Edirne bölgesinde duble yol çalışmaları var.

İpsala-Tekirdağ duble yolu bitti diyebilirim. Bu çalışma herhalde en kısa zamanda açılacak. Bunun önemi ise, özellikle Yunanistan'dan ilk girenlerin Türkiye'ye bakış açısı ve imajı açısından bu yol önemli.

Yine, Edirne ile Çanakkale arasındaki duble yol çalışmaları hızla devam ediyor.

Yine, yasak bölgeler kapsamında olan bir millî parkımız var, Gala Gölü. Biz, bunu, millî park olarak bu yıl itibariyle ilan ettirdik. Burası da kuş cenneti bir yerdir, turistik anlamda çok önemli.

Yine, bu Avrupa Birliği sürecinin olumlu bir etkisini de, Türkiye açısından ve Edirnemiz açısından stratejik önemi olan doğalgaz boru hattını, Yunanistan'la geçtiğimiz temmuz ayı içerisinde attık, Başbakanımız katıldı.

Yine, Bulgaristan'la ilişkilerimizde çok önemli gelişmeler oldu. Askerî yasak bölgelerin daha da minimize edilmesiyle bunları daha da aşacağımıza inanıyorum. Bulgaristan'la Hamzabeyli Sınır Kapısını açtık ve Kapukule'deki kuyrukları önemli derecede azalttık.

Tabiî, Bulgaristan farklı rejimden gelen bir ülke olduğu için, biz, onlarla Su Akacağı Barajı diye bir barajımız var, 30 000 hektarı sulayabilecek bir alan; bu alanla ilgili uzun yıllardır bir sonuç alınmamasına rağmen, siyasî bir yapı farklılığı nedeniyle, Maliye Bakanımız ve Enerji Bakanımızla, Bulgaristan Başbakanı ve ilgili bakanlarını ziyaret ettik ve onlar bize geldi, biz gittik, fizibilite çalışmaları tamamlandı ve şu anda, olumlu bir süreçte o da ilerliyor.

Bunun dışında, şunu söylemeden edemeyeceğim: Ben, şuna inanıyorum ki, Edirnemiz, özellikle Saros turizmiyle, tarihî eserleriyle, vakıf eserleriyle ve farklı inançların...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECDET BUDAK (Devamla) - Bitiriyorum.

BAŞKAN - Sayın Budak, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

NECDET BUDAK (Devamla) - Edirnemiz, özellikle farklı inançların, bir yerde, sınır il olması ve tarihî başkent olması nedeniyle, bir yerde medeniyetlerin buluştuğu bir yer. Onun için, biz, vakıf eserleriyle ilgili son birbuçuk yılda 7 trilyon civarında bir para harcadık; yaklaşık 25 tarihî eserimizden 4'ünü bitirdik tamamen; diğerleri 2005 yılında tamamlanacak. 2006 yılında da yaklaşık 20 trilyon civarında bir ihalemiz var; ama, bunları da vakıflarla, artan gelirleri nedeniyle, önümüzdeki yıl tamamlayacağımızı düşünüyorum.

Ben, şunu kısaca söylemek istiyorum: Biz, Edirne olarak, Avrupa Birliğine, her anlamda, kültür siteleriyle, yeni yapılan kültür sitelerimizle önemli bir hazırlık içerisindeyiz. Askerî yasak bölgenin indirgenmesiyle, İpsala'dan, Enez yolu, umuyorum ki, Millî Savunma Bakanlığından izin çıkacak ve bu izinle beraber, bu yol, yapıldığında, Yunanistan'daki turistlerin de bölgemize daha fazla gelmesi ve burada kalıcı olması açısından çok önemli.

Son olarak şunu söylüyorum: 3 Ekim müzakere sürecinin başlamasıyla birlikte...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Budak, lütfen tamamlayınız konuşmanızı.

Buyurun.

NECDET BUDAK (Devamla) - 3 Ekim müzakerelerinin başlaması, askerî yasak bölgelerin minimalize edilmesi sonucunda...

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Müzakere değil tarama! Yanlış söylüyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Budak, lütfen Genel Kurula hitap edin.

Buyurun.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Tarama dediğin müzakere.

NECDET BUDAK (Devamla) - Şimdi, ben, şöyle bir şey söyleyeyim...

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Tarama... Yanlış söylüyorsunuz.

MEHMET CEYLAN (Karabük) - Taramayla müzakere beraber başlıyor.

NECDET BUDAK (Devamla) - Beraber başlıyor.

Ben şunu söylemek istiyorum: Edirne'de köylüler, 3 Ekim gecesi, sabaha kadar uyumadılar. Belki Türkiye uyumadı; ama, Edirne, Türkiye'nin Avrupa Birliğine açılan kapısı olması nedeniyle, ülkenin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihî bir karar alması, Türkiye'nin böyle bir karar almasından dolayı mutlular. Ben de şuna inanıyorum: Askerî yasak bölgeler, Türkiye'yi, Edirne'yi, Meriç Nehrini atlatacaktır diye düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri arkadaşlarım, 2.7.2005 Tarihli ve 5382 Sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ve Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

7.- 2.7.2005 Tarihli ve 5382 Sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ve Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1068) (S. Sayısı: 998) (x) (xx)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 998 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, 2.7.2005 tarihli ve 5382 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi, Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle birlikte Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.

Anayasanın 89 uncu maddesinin ikinci fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir", İçtüzüğün 81 inci maddesinin son fıkrasında ise "Cumhurbaşkanınca yayınlanması kısmen uygun bulunmayan ve bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen kanunların sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine kanunun görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz karar verilebilir. Bu durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle ilgili görüşme açılır… Kanunun tümünün uygulaması her halde yapılır" hükümleri yer almaktadır.

Bu hükümlere göre, geri gönderilen kanunun tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır. Bu nedenlerle, söz konusu kanunun sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 6 ncı maddesinin görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunuyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Koç.

6 ncı maddenin görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.26

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.36

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

998 sıra sayılı Kanunun görüşmelerine devam edeceğiz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7.- 2.7.2005 Tarihli ve 5382 Sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ve Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1068) (S. Sayısı: 998) (Devam)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Kanunun, sadece geri gönderilen 6 ncı maddesinin görüşülmesinin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi oylamayı tekrarlayacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Sadece 6 ncı maddenin görüşülmesini Genel Kurulun oylarına sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

ELEMAN TEMİNİNDE GÜÇLÜK ÇEKİLEN YERLERDE SÖZLEŞMELİ SAĞLIK PERSONELİ ÇALIŞTIRILMASI İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN, SAĞLIK HİZMETLERİ TEMEL KANUNU VE SAĞLIK BAKANLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI  HAKKINDA KANUN

MADDE  6.- 7.5.1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun ek  1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "kadrolarına" ibaresi "kadroları ile 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (II) sayılı cetvele tabi aynı unvanlı sözleşmeli pozisyonlarına" olarak değiştirilmiş ve ikinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümleler eklenmiştir.

Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma hastanelerinde klinik şefi ve klinik şef yardımcılığı kadrolarına; ilgili dalda uzman olan profesör veya doçentler ile ilgili dal tabipleri arasından Bakanlık tarafından atama yapılır. Ancak, profesör veya doçent unvanına sahip olmayan uzman tabiplerin klinik şefi ve klinik şef yardımcılığı kadrolarına atanmalarında, yapılan sınavlarda başarılı olma şartı aranır. Sınavların usul ve esasları, Bakanlık tarafından hazırlanan ve bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren altı ay içerisinde yürürlüğe konulan yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Ali Arslan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 998 sıra sayılı Cumhurbaşkanının bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderdiği yasanın 6 ncı maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi bu yasa, temel kanun yasasını çıkardığınız dönemde, Cumhuriyet Halk Partisinin Meclis çalışmalarına katılmadığı süreç içinde, görüşlerimizi belirtme fırsatı bulamadan çıkartılmış bir yasa. O nedenle, bu yasa hakkında görüş belirtme şansına ulaştığımız için kendimi şanslı hissediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yasayla, Sağlık Bakanlığının eğitim hastanelerinde görev yapacak olan şef ve şef yardımcılarının atanmasını düzenliyoruz.

Eğitim hastaneleri gerçekten bu ülkenin sağlık sektöründeki en temel kurumlarından biri. Bir yandan hastalarımıza, insanlarımıza şifa dağıtırken, diğer yandan da bu alanda görev yapacak uzman hekimleri yetiştirmekle mükellef. Şef ve şef yardımcıları da iyi eğitici, iyi uygulayıcı özellikleriyle, yetiştirdikleri hekimlerce ulusumuzun sağlık sektörünü direkt ilgilendiren insanlarımıza sağlık kalitesini, insanlarımızın kısa sürede sağlığa ulaşmasını direkt sağlayan sağlık sektörümüzün temel taşlarından.

Değerli arkadaşlarım, üç yıldan beri sağlık alanında birçok yasa çıkardık. Adalet ve Kalkınma Partisi nedense bu eğitim hastaneleriyle çok fazla oynuyor. Bakın, yine, Türkiye'deki eğitim hastanelerinden en önemlilerinden, belki de en büyüğü Ankara Numune Hastanesiyle ilgili, bildiğimiz kadarıyla, Türkiye'yi pazarlama konusunda çok iddialı olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan, duyduğumuz, bildiğimiz bilgilere göre, Ankara Numune Hastanesi, alışveriş merkezi yapılmak üzere pazara çıkmış. Ankara Numune Hastanesi gerçekten yüz yılı aşkın bir süreden beri Türk sağlık sektörüne çok büyük hizmetleri olan,  bir yılda ortalama 1 200 000 kişiye poliklinik hizmeti veren, birçok, binlerce uzman yetiştiren ve Ankara'nın her bölgesinden tek ulaşım aracıyla, tek toplutaşım ulaşım aracıyla ulaşılabilen, Türkiye'nin en köklü sağlık kurumlarından bir tanesi. Dilerim, Sayın Erdoğan Numune Hastanesinin bu özelliğini gözönüne alarak bir an önce Ankara Numune Hastanesini de pazarlama iddiasından vazgeçer.

Yine, Değerli arkadaşlarım, uzman hekimlerle ilgili bundan önce de keyfî atamaları sağlayan bir kararname çıkarmıştınız. 14.4.2004 tarihinde gerçekleştirilen yönetmelik değişikliğiyle, eğitim hastanelerinde görev yapan başasistan ve uzman hekimlerimiz hedef alınmış, keyfî bir atama yönetmeliği çıkarılmıştı. Bu konuda da Danıştay 5. Dairesi, görülmekte olan 3 ayrı davada Sağlık Bakanlığı aleyhine 3 ayrı yürütmeyi durdurma kararı aldı. Şimdi yine bir başka uygulamayla karşı karşıyayız bu yasayla.

Değerli arkadaşlarım, bilimsel bir süreç olması nedeniyle tıp eğitimi ve tıpta uzmanlık alanı sadece Sağlık Bakanlığının uhdesinde olan bir alan değil. Bu alanda başka kurumlara da, mesela, üniversitelere ve YÖK'e de birtakım yetkiler verilmiş. Yükseköğrenimin Anayasa uyarınca asıl sorumlusu olan yükseköğrenim kurumlarına, 2547 sayılı Yasa, tıpta uzmanlık tüzüğüyle yetki vermiş ve bu alanda çıkarılacak yönetmelikler için YÖK'ten uygun görüş alınması isteniyor.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir yasaya ihtiyaç var mıydı, bu yasa neden çıkarılıyor? 1997 yılında Sağlık Bakanlığı, Türk Tabipler Birliği, uzmanlık dernekleri uzlaşarak, şef ve şef yardımcılarının nasıl atanacağına ilişkin bir yönetmelik çıkarmış. Şef ve şef yardımcılarının, önce, birinci basamağı ÖSYM tarafından yapılan bir sınavla, ikinci basamağında da bu alanda yetkili, bu alanda bilgisini kanıtlamış, bu alanda otorite olan ve kurayla belirlenmiş, tarafsız, bağımsız bir kurul tarafından atanması öngörülmüş ve "bu konuda bir tüzük çıkarılacak, bu tüzüğün de YÖK tarafından uygun görüşü alınacak" denilmiş. Ancak, her nedense,  o zamanki Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş ve Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarınca bu tüzük çıkarılmamış ve şef ve şef yardımcılığı atamaları yapılmış Sağlık Bakanlığı tarafından.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu, antidemokratik süreçte yasaya takılmış; Danıştay 5. Dairesinin ve Danıştayın İdare Kurulu kararlarıyla, bu atamalar iptal edilmiş. Elimde dosyaları var; isteyen arkadaşlara gösteririm. Beş ayrı iptal davası var; yani, Sağlık Bakanlığının hiçbir kritere dayanmadan, direkt şef ve şef yardımcılığı atamaları hukuka takılmış, hukuk bunu uygun görmemiş.

Değerli bir hukuk adamı olduğuna inandığımız Sayın Cumhurbaşkanımız, toplumun tüm taraflarının güvenini kazanmış, yapılan anketlerde, toplumun en çok güvendiği insanlardan biri olan  Değerli Cumhurbaşkanımız da, bu yasayı, hukuka uygun bulmayarak geri gönderdi.

Değerli arkadaşlarım, bu konuda zaten bir mevzuat var; bu konuda gerekli tüzükler var; o tüzüğe uyulmuyor. O alan, şimdi, yasayla düzenlenmeye çalışılıyor. Sayın Cumhurbaşkanımız bu yasayı onaylayacak ve Anayasa Mahkemesine, hem o konudaki sivil toplum örgütleri, Türk Tabipler Birliği hem de Cumhuriyet Halk Partisi müracaat edecek, bu yasa iptal edilecek.

Biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesi kararları geriye doğru işlemiyor. Burada hedeflenen, Adalet ve Kalkınma Partisinin, şef ve şef yardımcıları kanalıyla eğitim hastanelerinde kadrolaşma hedefidir.

Değerli arkadaşlarım, konuşmamın başında söylemeye çalıştım. Şef ve şef yardımcıları, yetiştirdiği uzman hekimler kanalıyla bu ülkenin sağlığını direkt ilgilendiren, en yakından ilgilendiren şahıslar. Burada vereceğimiz -kadrolaşma amacıyla- yetkilerle, birikimine, bilgisine, eğitimci olabilme özelliğine bakmadan atadığımız, bu yasayla bu şansı tanıdığımız şef ve şef yardımcılarının yetiştirdiği insanlar, yarın, gidecek Anadolu'da sağlık dağıtacak.

Değerli arkadaşlarım, verdiğimiz kararla, belki de sırf siyasal yandaşımız olduğu için atadığımız şef ve şef yardımcılarının yetiştirdiği hekimlerin yaptığı hatalar, belki de hiç bilmeden birçok insanın yaşamını kaybetmesine, özürlü kalmasına ya da zamanında tedavi olmamasına neden olacak. Bakın, mübarek ramazan gününü yaşıyoruz. Böyle bir karar, belki, ileride hepimizin önüne gelecek.

Bu Meclis, grup kararlarına rağmen, çok doğru kararlar verdi. Bakın, 1 Mart tezkeresinde, Adalet ve Kalkınma Partili birçok arkadaşımızın sağduyulu kararlarıyla, birçok Türk gencimizin Irak'ta, Bağdat'ta canını vermesine, Türkiye'nin o savaşa direkt bulaşmasına engel olduk.

Bu yasa da önemli bir sağlık sorununu içeriyor. Yine, halkımızın sağlığını direkt ilgilendiren, belki de yaşama hakkını direkt ilgilendiren bir yasa, en az 1 Mart tezkeresi kadar çok önemli bir yasa. O açıdan, hepinizi, yeniden yeniden düşünmeye davet ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, sırf muhalefet olsun diye söz almış değilim. Bakın, Sağlık Bakanlığının, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümetinin doğru yaptığı şeylerde her zaman yanında olduk. Yeşilkartlıların, yeşilkartla ayakta tedavi gören yurttaşlarımızın sağlık harcamalarının karşılanması konusunda çıkardığınız yasada destek olduk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Arslan.

ALİ ARSLAN (Devamla) - Başka; 12 Eylül döneminde doktorlarımıza getirilen zorunlu hizmet yasasının kaldırılmasına yardımcı olduk; ancak, iki sene sonra vazgeçtiniz. Bu görüşlerimizi, sadece, muhalefet edeyim, aman ne olursa olsun biz karşı çıkalım anlayışıyla söylemiyorum; çünkü, sağlık alanı, üzerinde siyaset yapılamayacak kadar çok önemli bir alan.

Değerli arkadaşlarım, sivil toplum örgütlerinin görüşü alınarak… Bakın, bu konudaki sivil toplum örgütleri de bu  yasaya karşı. Dün, Meclisin önünde, basın bildirisi yaptılar. Daha önce, 1997'de çıkarılan, bu alanı düzenleyen yasa, sivil toplum örgütlerinin, YÖK'ün, üniversitelerin görüşü alınarak çıkarılan bir yasa, bir taslak. O açıdan, sivil toplumun da karşı olduğu, bugünden belli. Böyle bir yasanın, sağlık sektörümüze kazandıracağı hiçbir şey yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Arslan.

ALİ ARSLAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sivil toplum örgütlerinin görüşleri de alınarak, yeni bir düzenlemeye… Daha demokratik, hekimlerimizi rencide etmeyen, siyasal yandaşlarımızı değil, bu konuda yetkin, eğitim konusunda, sağlık konusunda yeterli şef ve şef yardımcılarının nasıl atanabileceği konusunda hep birlikte karar verelim. Zaten var olan uygulamalara devam edelim; YÖK'ün de görüşünü alalım ve daha düzgün… Padişahlara bile tanınmayan, Sağlık Bakanına verilen bu yetkiyi, bence, vermeyelim diye düşünüyorum.

Bu duygularla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arslan.

Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Hüseyin Güler; buyurun.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geneli görüşülmeden, maddelerine geçilmesini dahi, maalesef, tartışmayı uygun görmediniz. Burada, bu uygulamanın, böyle yapılması açısından da, AKP Grubunu eleştiriyorum. Eğer geneli anlaşılmadan… Detaymış gibi görünen küçük, zaman zaman çok da masummuş gibi görünen "profesör, doçent gibi akademik kariyerin de atanmasında ne engel varmış" gibi son derece basite indirgenen bir olayı, bu düzeye indirgemeyi de anlamlı bulmuyorum.

Eleman temininde güçlük çekilen yerlerde sözleşmeli sağlık personeli çalıştırılmasıyla ilgili kanunun görüşülmesinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu  tasarıyla, sağlık alanında -aslında bir bütün olarak algılansaydı- üç boyutuyla, üç temel mevzuatta birtakım düzenlemelere gidilmekte olduğunu görmek üzereydik. Bunların birincisi, 4924  sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun. İkincisi, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ve  181 sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamedir.

Tasarının tümü incelendiğinde, özellikle sağlık çalışanlarının çalışma koşulları açısından öngördüğü bir dizi olumsuz düzenlemeler göze çarpmaktaydı. Bu tasarı, AKP Hükümetinin IMF destekli sağlık politikalarının bir parçasıdır. Bu nedenle de, sağlık sistemimize yapıcı bir çözüm getirmekten uzaktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de sağlık sisteminin sorunları nedir diye sorguladığımız anda, olayı temel olarak dört boyutlu algılamak lazım; genel olarak finansman, organizasyon ve örgütlenme, işgücü ve istihdam ve eğitim olarak algılanmalı.

Bu sorunların sağlık sisteminde yol açtığı sonuçları temel başlıklar altında inceleyebiliriz:

Ülkemizde bütçeden sağlığa ayrılan pay yetersizdir. Hepimiz de bunu biliyoruz. Dünya Sağlık Örgütüne göre, bütçeden en az yüzde 10 pay aktarılması gerekirken, maalesef -yakınlarda da bütçe üzerinde tekrar görüşülecektir- yüzde 3'ü bulmamaktadır.

Avrupa Birliği ülkelerinde kişi başına düşen sağlık harcaması 2 400 Amerikan Doları düzeyinde iken, ülkemizde, maalesef, 187 dolar. İşte, sağlık sisteminin finans boyutu olarak, asıl sorunlarından bir boyutunun irdelenmesi gerekir.

Sağlık göstergelerimiz, bizimle benzer sosyoekonomik düzeydeki ülkelerden daha kötüdür.  OECD ülkeleri arasında sonuncu sırada bulunmaktayız. Anne ve bebek ölümleri açısından Avrupa'da sonuncu, Irak hariç, komşularımız arasında da sonuncuyuz. Coğrafî açıdan ve ekonomik büyüklük olarak Avrupa ülkesi iken, sağlık göstergeleri açısından, maalesef Afrika ülkelerinden daha gerideyiz.

Halkımız sağlık hizmetlerine ulaşmada ciddî sorunlar yaşamaktadır. En temel insan haklarından biri olan sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı, pratikte bir slogan olmaktan öteye maalesef gitmemektedir.

Bölgelerarası ve kır-kent arası hizmet sunumunda eşitsizlikler bulunmaktadır. Batı-doğu arasında, sağlık göstergeleri açısından, ciddî farklılıklar bulunmaktadır. Eğitim seviyesinin düşük olması, işsizlik, yoksulluk, sağlık alanındaki bu eşitsizliği daha da derinleştirmektedir.

Koruyucu sağlık hizmetlerine gereken önem verilmemekte, bebek ve gebe izlemleri, bağışıklama ve aile planlamasında modern yöntem kullanma oranları Dünya Sağlık Örgütünün önerdiği düzeyin maalesef altındadır.

Sağlık sisteminin omurgasını oluşturması gereken birinci basamak sağlık hizmetleri, herkes için ücretsiz, kolay ulaşılabilir olması ve etkili bir sevk zinciriyle desteklenmesi gerekirken, bizde, sağlıkta özelleştirme süreciyle âdeta birinci basamak baltalanmaktadır. Birinci basamak hizmetler ücretli hale getirilip, yoksul kesimin sağlık hizmetlerine ulaşması engellenmektedir. Aile hekimliği modeliyle sağlığın bütüncül yapısı bozulacaktır; bunu da ileriki boyutlarda tartışacağız.

Tedavi edici hizmetler özendirilmekte ve bu durum, altından kalkılması zor ilaç ve tıbbî teknoloji harcamalarından kaynaklanan kötü ve verimsiz kullanımı doğurmaktadır.

Sağlık çalışanlarının ülke sathında dağılımı bozuktur. Çalışanların çoğu, maalesef ülkemizin üç ilinde toplanmıştır. Bu durum, bölgelerarası sağlık hizmetleri sunumunda eşitsizlikleri derinleştirmektedir.

Sağlık çalışanlarının eğitimine gereken önem verilememektedir. Sürekli meslekî gelişimlerini sağlayacak sistematik hizmetiçi eğitim programları bulunmamaktadır. Bu durum, hizmetin kalitesini olumsuz derecede etkilemektedir.

Sağlık çalışanları, çalışma koşulları, meslekî zorluklar ve riskler, ücretler, atama ve kariyerinde yükselme gibi özlük hakları açısından, kabul edilemez ölçütlerde kötü durumdadır. Tayin ve yükselmelerde, siyasal tercihler liyakatten önde gelmektedir. Bu durum, motivasyon kaybı ve mesleğine yabancılaşmayı getirdiği için, hizmet sunumunu olumsuz yönde etkilemektedir.

Sağlık çalışanlarının ücretleri yoksulluk sınırının altındadır ve geçimini sağlayabilmek için ek işler yapmak zorundadırlar. Bu durum, sağlıkçı-hasta ilişkisini olumsuz etkilemekte ve etik değerlerin ihlalini kolaylaştırmakta ve maalesef, hastanın cebi, ek gelir elde etmenin seçeneklerinden biri olarak algılanmaktadır.

Sağlık sistemindeki olumsuzluklardan direkt olarak sağlık çalışanları sorumlu tutulmakta, bu durum, hem sağlıkçı hasta ilişkisini olumsuz etkilemekte hem de Malpractice Yasası gibi akıldışı seçenekleri gündeme getirmektedir. Sağlık Bakanı ve hükümet, kendi sorumluluklarından özenle kaçınmaktadır.

Son dönemlerde yapılan düzenlemelerle sağlık çalışanları iş güvencesini kaybetmekte, daha uzun süreler ve daha ucuza çalıştırılma sürecini yaşamaktadırlar. İşte, tam bu noktada getirilmeye çalışılan tasarıyı irdelemek uygun olacaktır.

Hükümet, Anayasamızın temel hükmü olan sosyal devlet anlayışını bir kenara bırakarak, sağlık çalışanlarının iş güvencesiz olarak çalıştırılmasının hesabı içindedir. Tasarının adına da "Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerler" denilerek, hükümet, âdeta kendi sorumluluğunu farklı platformlara çekmektedir. Bu durum, sanki doğal olarak var olan bir olguymuş gibi kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesi sağlanmaktadır.

Oysa, hükümetlerin görevi, ülkeyi belli bir ayırıma tabi tutmak değil, o bölgelere gidecek personeli özendirecek, destekleyecek önlemleri alarak, bölgelerarası eşitsizlikleri gidermek olmalıdır. Ancak, ne ilginçtir ki, o bölgelerde iş güvencesi olmayan sözleşmeli personel çalıştırılarak, sorunlar çözülmeye çalışılmaktadır. Aslında tam tersi olması gerekirken, daha fazla haklar ve özendirici tedbirler alınması gerekirken, çalışanların, göstermelik maaş artışı vaadiyle iş güvencesinden vazgeçmesi istenmektedir. Sağlık çalışanları, bu akıldışı uygulamaya itibar etmemişler ve iş güvencesinden vazgeçmeyi kabul etmemişlerdir.

Aristo'nun "başlangıçta bir yanlış sonunda bin yanlış" sözünü doğrularcasına yapılan uygulamanın yürümediği anlaşılınca, bu kez, Sayın Sağlık Bakanının, yürürlükten kaldırırken insanca bulmadığı ve "ahlakî değil" dediği mecburî hizmet yeniden uygulamaya konulmuştur. Ne yazık ki, kendisi de bir hekim olarak Sayın Bakan, sağlık hizmetlerinin gönüllülük, şefkat ve güven gibi etik değerlerle yürüdüğünü gözardı ederek, askerî dönemin damgasını taşıyan mecburî hizmeti, haklar ve özgürlükler çağı olarak kabul edilen günümüzde uygulamaya koymaktan çekinmemiştir. Üstelik, mecburî hizmeti, önce insanlıkdışı bularak kaldırmış, arkasından bu uygulamayı, her nasılsa, kısa bir sürede insanca kabul ederek geri getirmiştir. Siyaset tarihimizde az bulunacak böylesi bir geri adım, ne yazık ki, Sağlık Bakanının bütün inandırıcılığını ortadan kaldırmıştır. Sadece bu konu bile, Sağlık Bakanının istifasını gerektirecek bir düzeydedir.

O bölgelerde, sağlıkta eşitsizliği giderecek olanlar, iş güvencesiz sözleşmeli çalışan veya mecburî hizmetin kurbanı durumundaki hekimler değillerdir. Bu, o bölgelerde bütünüyle toplumsal kalkınmayı sağlayacak sosyoekonomik önlemler alınarak ve sağlık çalışanlarına yeterli desteğin ve özendirmelerin sağlandığı bir yapıyla mümkün olabilir.

IMF dayatması olarak gündeme gelen özelleştirme politikaları ve hastanelerin sağlık açısından işletmelere dönüştürülmesi, iş güvencesiz sözleşmeli çalışma, Malpractice Yasası, performansa dayalı ücretlendirme, genel sağlık sigortası ve aile hekimliği uygulamalarıyla karakterize olan sağlıkta dönüşüm projesi, hekim - hasta ilişkisini derinden etkileyecek niteliktedir. Bu proje, gerek hasta gerekse hekim kavramını değiştirecek ve yeniden tanımlayacak özellikler taşımaktadır.

İş güvencesi olmayan, hasta tarafından sözde seçilme-seçilmeme kaygısı taşıyan, uygunsuz taleplerle karşı karşıya kalan, sigorta sisteminin çıkarlarını düşünmek zorunda olan, öncelikle hizmetin maliyetini hesaplamaya zorlanan, Malpractice suçlaması baskısı altında kalan hekim ile prim adı altında

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güler, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

… ek vergi ödemek zorunda olan, sigorta sisteminin kapsadığı temel teminat paketinin dışında hizmet alamayan, çoğunlukla özel sigorta yaptırması gerekecek olan, hizmet alırken katkı payı ödemek zorunda olan, kişisel sorumluluk anlayışına uymadığı takdirde, aldığı hizmetin bedelini cezalı bir şekilde geri ödeyecek olan hasta…

İşte, bu projenin yaratacağı hekim ve hasta modelleri, en azından, bu saydığımız kriterlere sahip olacaktır. Popüler ve ekonomist hekim ile birer müşteri ve meta olan hasta tiplemesi, 2 500 yıllık hekimlik tarihinde, anlayışa ve etik değerlere uymamaktadır; çünkü, hekim-hasta ilişkisinde en temel öğe güvendir; güvenin yerini, para ilişkisi veya tek başına yasal düzenlemeler alamaz. İşte, güven ilişkisini zedeleyen her girişim, hekim-hasta ilişkisini olumsuz yönde etkileyecek bir adım olacaktır. Hastanın hekime güvenmesi, onun bilgisine, şefkatine, dürüstlüğüne inanmasıyla mümkündür. Oysa, uluslararası bildirgelerde açıkça ifadesini bulan "bağımsız düşünen ve baskı altında olmadan özgür karar veren hekim" anlayışı, bu projeyle, baskının altında işinden atılma korkusu taşıyan hekim" yaklaşımına dönüşecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güler, lütfen konuşmanızı tamamlayınız. Metnin hepsini okuyacaksanız, bitmeyebilir; lütfen, toparlayınız.

HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Sayın Başkan, okumuyoruz. Tüm siyasî politika olarak bu şekilde vurgulamanızı da anlamakta zorlanıyorum Sayın Başkan. Biz, metinle değil… Duygularımızın kelimelere dökülmüş halidir bu.

Hekim-hasta ilişkisini olumsuz yönde etkileyecek her uygulama, etik açıdan kabul edilemez bir eylemdir.

Evet, çoğunluğunuz var; Sayın Cumhurbaşkanınca gönderilen yasa, bir daha, oylarınızla geçecektir. Madde üzerinde, baktığımızda, gerek partizanlık düzeyinde, atamalara zemin yaratacak bu yasayı, bu madde haliyle kabul etmek mümkün değildir; ama, sizin de kendi özeleştiriniz içerisinde yaptığınız bu düşünceyi sesli düşünüp, bu kanun maddesini kabul etmemenizi istiyoruz; çünkü, yarınlarda hesap vereceksiniz.

Yarınlarınız aydınlık olsun diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Güler, teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Nevzat Doğan, buyurun efendim (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Doğan, süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi hakkında AK Parti Grubumuz adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, bu kanun daha önce Meclisimizden geçmişti; ancak, Sayın Cumhurbaşkanınca kanunun 6 ncı maddesinin hukuka uygun bulunmadığı gerekçesiyle Meclisimize tekrar görüşülmek üzere gönderilmesi nedeniyle bugün bir kez daha görüşmek durumunda kalıyoruz. Yine, bildiğiniz üzere, 4924 sayılı Kanunla eleman temininde güçlük çekilen yerlere daha iyi imkânlarda personel atanması ve hizmetin etkin, verimli ve daha kaliteli bir şekilde sunulması maksadıyla, 2003 yılında, sözleşmeli sağlık personeli statüsü getirilmişti. Ancak, 4924 sayılı bu kanun hükümleri uygulaması sırasında bazı sorunların ortaya çıkması, sağlık hizmetlerinin daha etkin, daha verimli bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla bazı hususlarda değişiklik ve ilave düzenlemelere ihtiyaç duyuldu. Yine, bildiğiniz gibi, bu yasa çerçevesinde, ülkemizin yıllardır doktor, ebe, hemşire gitmeyen bölgelerine doktor, ebe, hemşire ve birçok sağlık personelinin -ki, toplamda 16 500 sağlık personelinin- gitmesi sağlanmıştı.

İşte, bu görüşmekte olduğumuz maddenin de içinde olduğu kanun tasarısı içerisinde bu değişiklik ve bu ilave düzenlemeler bulunmaktadır. Şöyle hızlı bir şekilde göz atacak olursak, neydi bu değişiklik ve düzenlemeler; sözleşmeli personelin istihdam edildiği bölgelerde, zorunlu hallerde, bu personellerden yönetici olarak da faydalanılması yolunun açılması; yine, sözleşmeli personelin haftalık çalışma sürelerinin devlet memurlarının çalışma süreleriyle uyumlu hale getirilmesini içeriyordu. Yine, çalıştığı birimlerde sözleşmeli personelin eğer pozisyonu iptal edildiyse bunların mağduriyetini gidermeye yönelik tedbirler geliyor. Yine, devlet memuruyken sözleşmeli personel statüsüne geçenlerin tekrar geriye dönmelerinde Bakanlığın tasarruf yetkisi ortadan kaldırılıyordu. Gene, aynı kanun tasarısı içerisinde, diğer taraftan kadrolu istihdamın mümkün olmadığı ve 4924 sayılı Kanun gereği çalıştırılan sözleşmeli sağlık personeli istihdamının gerekli bulunmadığı hallerde ücretleri dönersermayelerce karşılanmak kaydıyla ve Bakanlar Kurulunca alınacak kararlarla, usullerle 657 sayılı Kanunun 4/B maddesine göre sözleşmeli personel çalıştırılması getiriliyordu. Bu, hepinizin de bildiği gibi, özellikle sağlık tesislerimizin dönersermaye sistemleri aracılığıyla istedikleri kadar personeli, sağlık personelini çalıştırma imkânı getiriyor.

Evet, 6 ncı maddeye gelecek olursak, bugün görüşmemize neden olan; bu maddede de Sağlık Bakanlığının eğitim ve araştırma hastanelerindeki ihtiyaçları doğrultusunda buralarda görev yapacak şef ve şef muavini kadrolarına profesör ve doçent ve ilgili dal uzmanlarının atanma usul ve esaslarını düzenleyen bir madde.

Bildiğiniz gibi, eğitim ve araştırma hastanelerinde klinik şef ve şef muavinleri sorumlu bulundukları kliniklerin, hem yönetiminden hem oradaki asistan doktorlarının eğitiminden hem de oradaki hekimlik uygulamalarından; yani, hastaların tedavilerinden, yani, üçüncü basamak sağlık hizmetlerinin sunulmasından sorumludurlar. Dolayısıyla, araştırma ve eğitim hastanelerinin  bağlı bulunduğu Sağlık Bakanlığı da bu konularda sorumlu durumdadır, bakan da sorumlu durumdadır. Dolayısıyla, böyle bir durumda bütün bu sorumlulukları üstlenmiş bir bakanlığın bu kadar önemli görevlere atamalar sırasında tercih hakkını kullanmasından doğal bir şey olamaz

İşte geçenlerde birtakım olaylar oldu. Eğitim hastanelerindeki yenidoğan ünitesinde ölen bebeklerin bile hesabı Sayın Sağlık Bakanından soruldu; ki, bunda bir sorumluluğu olmadığı halde. İşte eğitim hastanelerindeki kuyrukların nedeni yine Sağlık Bakanlığından, dolayısıyla siyasî iradeden sorulmaktadır. Davul sizin boynunuzda olsun, tokmak bizim elimizde olsun anlayışını, tabiî ki, kabul etmemiz mümkün değil. Bununla ilgili gerekli düzenleme yapılmıştır ve sizlerin de onaylarıyla geçecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık hizmetlerinde gerek Anayasanın ilgili maddelerinde gerekse gelişmiş ülkelerin kendi halklarına sunduğu hizmet standartlarından hareketle, hükümetimiz, diğer alanlarda olduğu gibi sağlık alanında da Türk insanının yaşam kalitesini artıracak, Türk insanını, vatandaşını merkeze koyacak politikaları cesaretle uygulamaktadır. İktidarımızın üç yıllık süresince sağlık alanında yaptığı icraatlar, bunları en iyi şekilde göstermektedir. Hepiniz biliyorsunuz bunları. Artık hastanelerimizde rehin kalma olayı, acil servislerden geri döndürme olayları, çok şükür yaşanmıyor. Sağlık kuruluşlarının tek çatı altına toplanması, hastanelerin ortak kullanıma açılması gibi çok önemli adımlar atılmış ve bunun sayesinde, vatandaşlarımız, ayırımsız olarak, tüm kamuya ait kuruluşlardan sağlık hizmetini alma fırsatını elde edinmiştir.

Yine, hepinizin bildiği gibi, ilave olarak, özel sağlık kuruluşları ve en son olarak da askerî hastanelerimiz vatandaşlarımızın hizmetine açılmıştır. Yine yıllardır devam eden, SSK'lılarımızı mağdur eden ilaç kuyrukları, yine iktidarımız tarafından ortadan kaldırılmıştır.

Görüldüğü gibi, değerli arkadaşlar, AK Parti İktidarı, sağlıktaki tüm kaynakları vatandaşlarımızın hizmetine âdeta seferber etmiş durumdadır. SSK'lılarımız önceden 150 tane hastaneden hizmet almak durumunda kalırken, yapılan bu düzenlemelerle bugün 800 tane hastaneden, 6 000 tane sağlıkocağından hizmet alır duruma gelmiştir…

HALUK KOÇ (Samsun) - Hangi 6 000 sağlık ocağı?!

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - … artık istediği eczaneden ilacını alır duruma gelmiştir. Ülkemizde, ilk defa, ilaçta ucuzlama olayı olmuştur bizim dönemimizde, hem de yüzde 100'lere varan oranlarda. Kan ve kan ürünlerinde ve daha sonra ilaçta ve ondan sonra da sağlık hizmetlerinde, ilk defa, dönemimizde, KDV oranları inmiştir. Yeşilkartlılarımızı mağdur eden, ayaktan tedavilerinde ilaç, ortez, protez gibi malzemelerin temini, yine, bizim iktidarımız tarafından sağlanmıştır.

Şunu bir kez daha vurgulamak gerekir ki, evet, sağlıkta tüm bu yapılanlara rağmen her şey dört dörtlük, güllük gülistanlık değildir. Elbette ki yapılacak çok şey daha vardır. Bugün bütün sağlık birimlerimizde hizmet kalitesinin arzu edilen düzeyde olmadığını hepimiz biliyoruz. Halkımızın, yıllarca, birçok devlet kurumlarıyla birlikte sağlık birimlerinden de arzu ettiği gereken ilgiyi, etkin ve kaliteli hizmeti, maalesef, alamadığını biliyoruz. İşte, bu nedenledir ki, AK Parti İktidarı sadece sağlıkta bir sistem değişikliğini yapmıyor, aynı zamanda sağlık hizmetlerini sunma mantalitesini, mantığını değiştiriyor ve böylece, artık, sağlık hizmeti sunma anlamında, devletin memuru, devletin doktoru, devletin hemşiresi mantığı yerine, milletin memuru, milletin doktoru, milletin hemşiresi anlayışını yerleştiriyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şunu da bir kez vurgulamalıyım ki burada, bugün, Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında doktor oranı açısından, nüfusa oranla doktor sayısı açısından en geri durumdaki bir ülkedir. Sağlıkta Avrupa Birliği standartlarını yakalamamız için, bir an önce, tıp eğitimi kalitesini de düşürmeden, doktor sayısının artırılması yönünde ilgili tarafların adımlar atması gerekmektedir.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Yetmiyor mu yılda 5 000 doktor?!

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Biraz abartılı olacak; ama, eğer bunu yapmazsak, önümüzdeki yıllarda belki de dışarıdan doktor ithal etmek durumunda kalabiliriz.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Yapma ya; kadro bulamıyorsunuz!

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Özellikle çağın gereği bazı branşlarda doktor ve yardımcı sağlık personelinin yetiştirilmesi gerekmektedir. Bilim dallarının kurulması, ilgili bölümlerin açılması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Doğan, konuşmanızı, lütfen, tamamlayınız.

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık ünitelerinin personel yönünden değerlendirilmelerinde, özellikle yeni kadroların atamalarında rasyonel olunması gerekmektedir. Azamî hassasiyetle, bir hemşirenin, bir doktorun, bir hastabakıcının bile atıl kalmamasına dikkat edilmelidir.

Ülkemizde yıllardır eksikliği hissedilen gerek yoğun bakım gerek yanık merkezi ihtiyacının kapanması yönünde de çalışmaların artırılarak sürdürülmesi gerekmektedir. Rasyonel ilaç kullanımı konusundaki çalışmaların ve kurumsal yapılanmaların da kararlılıkla sürdürülmesi gerektiğini belirtmek isterim.

Sözlerime son verirken, AK Parti İktidarı, kalkınmanın sadece ekonomik göstergelerde değil, aynı zamanda sağlık ve eğitim göstergeleriyle de ölçüldüğünün bilinciyle çalışmaktadır; her alanda olduğu gibi sağlıkta da çağın gereğini yapmaktadır ve ortaya koyduğu doğru teşhisler doğrultusunda doğru tedavileri adım adım kararlılıkla uygulamakta ve Türkiye'yi sağlığına kavuşturmaktadır diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Doğan, teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde, şahsı adına Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen kanun tasarısı üzerinde görüşlerimi ifade etmek için huzurunuzdayım. Yalnız, bu konuyla ilgili görüşlerimi ifade etmeden önce, Sayın Cumhurbaşkanının bu dönemde, yani, üç yıllık Meclis çalışması döneminde 41 adet kanunu geri gönderdiğini ifade etmek istiyorum. Geçmiş dönemlerde ne olmuş, onu da inceledim. 17 nci Dönemde 18 kanun geri gelmiş, Sayın Kenan Evren Cumhurbaşkanı. 18 inci Dönemde 16 kanun geri gelmiş, Sayın Kenan Evren, Sayın Turgut Özal. 19 uncu Dönemde 18 kanun geri gelmiş, Sayın Turgut Özal, Sayın Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı. 20 nci Dönemde 6 kanun geri geliyor, Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel. 21 inci Dönemde 8 kanun geri geliyor, Sayın Süleyman Demirel ve Sayın Ahmet Necdet Sezer ve bu dönemde, üç yıllık Meclis çalışması döneminde tam 41 adet kanun Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilmiş. Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülen her 10 kanundan 1'i Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilmiş.

AHMET YENİ (Samsun) - Kaç kanun çıkarılmış?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ona da baktım; onda 1 oranı yok Sayın Milletvekilim.

Şimdi, dün Bankacılık Kanununu görüştük, geri gelen haliyle; bugün bu kanunu görüşüyoruz, sırada İstatistik Kanunu var. Bu 3 kanun da, muhalefet partisi milletvekillerinin İçtüzük değişikliğini kabul etmemeleri ve temel yasa esprisini reddetmeleri nedeniyle Genel Kurul çalışmalarına katılmadığı dönemde alelacele çıkarılan 3 kanun, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, bir kez daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş ve yine, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından müşterek kararnamelerden tam 344 adedi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmadan, tasdik edilmeden geri gönderilmiş.

Şimdi, bütün bunlar neyi gösteriyor; bütün bunlar, iktidarın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanunların yeterince tartışılmadan, görüşülmeden, incelenmeden, araştırılmadan geçirilmesi yönündeki aceleciliğini gösteriyor ve bu nedenle, Meclis, geri gönderilen bu kanunları yeniden görüşmek üzere, günlerce zamanını, vaktini, maalesef, bu çalışmalara yeniden ayırmak mecburîyetinde kalıyor.

Şimdi, bugünkü geri gelen kanunun 6 ncı maddesi... Danıştayın, bununla ilgili bir yönetmeliği, 2004 yılında iptal ettiği çok açık bir gerçek olarak önümüzde duruyor ve Danıştayın iptal ettiği bu yönetmeliği, bugün, biz, Meclis olarak, bir kanun maddesi olarak tekrar geçirmeye çalışıyoruz. Geçmişte Danıştay bu gerekçelerle bu yönetmeliği iptal ediyor; biz, bir kanunla tekrar bunu gündeme getiriyoruz ve Sayın Cumhurbaşkanı, bu yeni değişikliği de, Anayasaya aykırı olduğu düşüncesiyle tekrar geri gönderiyor ve çok enteresan ve beni de çok üzüyor, daha önce de Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçelerinde de bu tür ifadeler vardı; okuyorum, şöyle diyor Sayın Cumhurbaşkanım: "Klinik şefi ve şef yardımcılığına atama yapılırken, göreve en uygun olanın seçilmesi yerine siyasal yandaşlık ölçütünün yeğlenmesini…"

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Niyet mi okuyor?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - "…olanaklı kılan sistemin işyeri huzurunu ve çalışma barışını bozacağı, hizmet kalitesini ve verimini düşüreceği açıktır."

Şimdi, bu ifadeler hakikaten çok ağır ifadeler değerli milletvekilleri. Peki, biz, Meclis olarak bu zemini niye hazırlıyoruz, niçin bu yanlışlıklardan kaçınmak için gerekli tedbiri almıyoruz?! Daha önce de, yine bu şekildeki atama meselelerinden dolayı, Sayın Cumhurbaşkanı, geri gönderme gerekçelerinde buna benzer çok ağır bir eleştiriyle bunu Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderiyor. Tabiî, bunun tasvip edilmesi, kabul edilebilmesi, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından çok iyi değerlendirilmesi lazım. Ben, merak ettim, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan sayın milletvekilinin, Sayın Cumhurbaşkanının bu eleştirisi karşısında söyleyeceği bir söz var mı diye merakla bekledim; ancak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konuşmanızı tamamlar mısınız.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - …sayın konuşmacı, bu konuyla ilgili tek bir cümle dahi etmedi.

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Söyleyecek fazla bir şey yok!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, ben, bu konuyla ilgili bazı profesör ve doçentlerle de görüştüm ve onlar da tepkililer. Bu atamaların bir ölçüsünün olması lazım, kriterlerinin olması lazım; hangi özellikleri nedeniyle o profesörün veya o doçentin tercih edileceğinin çok açık ve sarih bir şekilde bildirilmesi lazım. Yoksa, sizin de söylediğiniz gibi, davul-tokmak hikâyesine dönerse sayın milletvekili, yapacağınız atamalar, elbette, Sayın Cumhurbaşkanının -sizin de bu ifadenizle, ikisini beraber değerlendiriyorum- böyle bir ağır eleştiriyle, böyle bir kanunu Meclise geri göndermesi de kaçınılmaz olarak ortaya çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu nedenle, geliniz, bu yanlışlıktan geri dönelim. Sayın profesörleri ve sayın doçentleri niçin bir başkasının seçildiği yolunda onları ikna edecek, onların herhangi bir şekilde bu kanunu eleştirmesini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bir tedbiri, bu kanun maddesinin içerisinde, geliniz, bu görüşmeler devam ederken, bir düzeltmeyle, bunun nesnel ve somut ölçütlerini, kriterlerini hep beraber koyalım diyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, şahsı adına, Samsun Milletvekili Haluk Koç.

Sayın Koç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Kişisel söz hakkımı kullanmak için huzurlarınızdayım.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Kandoğan'ın belirttiği gibi, bu kanun tasarısı, temmuz ayının ilk günlerinde, muhalefetin katılmadığı oturumlarda, görüşülerek mi, görüşülmeyerek mi, bilmiyorum, deyimi siz oturtturabilirsiniz, jet hızıyla geçip, Sayın Cumhurbaşkanına gitti ve 6 ncı maddesi bir kez daha görüşülmek için huzurumuza geldi.

Değerli arkadaşlarım, burada getirilen uygulamanın, Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderiş gerekçesini lütfen, lütfedip okursanız ve oradaki bir cümlede "bu nedenlerle, incelenen Yasanın 6 ncı maddesiyle getirilen kural, hizmet gereklerine ve kamu yararına uygun düşmemekte, dolayısıyla hukuka uygun bulunmamaktadır" deniliyor.

Sayın Adalet Bakanı demin hükümet sıralarındaydı. Arzu ederdim, burada, bu görüşmeler sırasında da bulunsaydı; çünkü, yargının…(AK Parti sıralarından "Burada" sesleri)

Evet, burada; gördüm, teşekkür ederim.

… çünkü, yargının zaman zaman değişik boyutlarda tartışmaya konu olup olmaması noktasında, son dönemde siyasî birtakım polemikler de yaşanıyor.

Şimdi, burada, bile bile lades yapıyoruz değerli arkadaşlarım. Bakın, Sayın Kandoğan belirttiler; burada, Danıştay ilgili yönetmeliği iptal ediyor ve şimdi, hukuka uygun olmayan bir kanun düzenlemesi yapıyoruz ve bu, Anayasanın 10 uncu maddesine de çok net aykırı. 10 uncu maddenin sadece son bendini okuyorum: "Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar." Şimdi, baktığınız zaman, eğitim hastaneleri son derece önemli. Bu, geçen dönemde MHP'nin açtığı kendi kadrolaşma gayretlerinin, sizin döneminizde de aynı şekilde sürdürülmeye çalışıldığının işareti oluyor.

Değerli arkadaşlarım, doçent veya profesör unvanı taşımayan şef yardımcıları veya uzmanlar, bu yasayla, sınavla klinik şefi olabilecekler; fakat, bu konuma müracaat eden doçent veya profesör olursa, bunlar, Sayın Sağlık Bakanı tarafından, kriterlerinin ne olduğu belli olmayan, Sayın Cumhurbaşkanının iade gerekçesinde siyasî yandaşlık riskini, tehlikesini açıkça çizmesine rağmen, siyasî irade sahibi Sayın Bakan tarafından atanacak.

Değerli arkadaşlarım, bunlar eğitim kurumları ve bunlar sağlık eğitimi veriyorlar, uzmanlık eğitimi veriyorlar; bunlar son derece önemli ve orada, uzman, klinik şefi ve şef yardımcısı olacak kişiler emekli olana kadar o konumlarını koruyacaklar. Yani, bu, siyasetle bağdaşan bir olay değil.

Bilimle siyaseti yan yana düşünmemek zorundayız. Tabiî ki bilimin siyaseti olur, bilime yön verecek politikalar olacaktır, bunlarda farklılıklarımız olacaktır, bu çok doğaldır. Paylaştığımız ya da paylaşmadığımız dünya görüşleri etrafında, her siyasî partinin bilimi yönlendiren politikaları olacaktır; ama, bilim kurumlarına siyasî mülahazayla, siyasî düşünceyle atama yaparak ve ondan sonra da, bunu, hiçbir şey olmamış gibi, bir siyaset gerçeği olarak, önümüze yasa tasarısı olarak getirmek uygun değildir. Ben, bunu çok net bir şekilde ifade etmek istiyorum.

Çözüm nedir; çözüm, çok net bir merkezî sınavdan geçmektedir değerli arkadaşlarım, çok net bir merkezî sınav. Yani, klinik şefi ve şef yardımcısı kadrosuna ilgili dallarda müracaat edecek olanlar, bir merkezî sınavla değerlendirilerek o eğitim noktasında görev alabilmeleri sağlanmalıdır. Dün MHP, bugün AKP, eğer aynı mantıkla giderse, yarın iktidara gelecek bir başka siyasî partinin sağlık bakanı da aynı yolu kullanır.

Değerli arkadaşlarım, bunlar, yanlış girişimler, bunlar, kadrolaşma iddialarını sizin önünüze çok net, kaçamayacağınız şekilde getiren uygulamalar. "Kadrolaşma yapıldı, yapılıyor" denildiği zaman çok şikâyet ediyorsunuz; ama, kendiniz ifade ediyorsunuz.

Ben, İktidar Partisi sözcüsü değerli arkadaşımın, burada, kısa konuşma süresi içerisinde, ilgili maddeyle ilgili İktidar Partisinin görüşlerini yansıtmasını beklerdim. Genel sağlıkla ilgili "temmuz ayında kar yağdırabiliriz" tarzında birtakım ifadelerde bulundu.

Ben süremin tümünü de kullanmayacağım, zaten bitiyor. Bir davul-tokmak şeyi oldu. Sağlık alanında da aynı değerli arkadaşlarım, hiç kendinizi aldatmayın. Nevzat Bey "6 000 sağlıkocağı çalışıyor" dedi; nerede?!

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Vatandaşın arasına girerseniz, görürsünüz.

HALUK KOÇ (Devamla) - Nevzat Bey, yapmayın Allahaşkına!. Yapmayın!.. Birinci kademe sağlık hizmetlerini boşalttınız, halka dönük sağlık alma özgürlüğünü kaldırdınız. Yani, bu, sizin izlediğiniz politikanın temel sonucu, sağlığı metalaştırıyorsunuz; sağlığı, parası olanın parasını ödeyerek satın alacağı bir meta haline getiriyorsunuz. Yapmayın bunu ve burada "devrim" diye sunmayın bunları.

Değerli arkadaşlarım, evet, davul-tokmak hikâyesinde söyleyeceğim şu: Milletin sırtındaki davul aynı, tokmağın adı değişti; bugün, sizin partinizin adı oldu, maalesef.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, madde üzerinde, 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Buyurun Sayın Akdemir.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkanım, aracılığınızla -Sayın Sağlık Bakanımız burada olsaydı, klinik şefliği ataması konusunda çok iyi olurdu- sormak istiyorum; profesör ve doçentlerin sınavsız olarak klinik şef ve yardımcılığına sınavsız atanması doğru, kabul edilir; ancak, hangi kriterleri haiz olan kişi seçilecek; neden kriter konmadı?

Eğer, 5 profesör, 3 doçent, aynı klinik şefi kadrosuna müracaat ederse, tercihlerinizi hangi kişi lehine kullanacaksınız?

Cumhurbaşkanımızın gönderdiği gerekçeleri kabul etmenizi önerebilir miyim?. Bu görüşü kabul ederseniz, koyacağınız yeni normları kanunda belirtirseniz, şef ve şef yardımcısı olarak vasıflı bir öğretim üyesi seçme imkânına kavuşabilir misiniz? Böyle davranırsanız, bilimsel düşünme ve bilimsel kişiliğinize daha uygun düşmez mi?

Sözleşmeli olarak bir profesör veya doçenti şef ve şef yardımcısı atamayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akdemir.

Sayın Değerli, buyurun.

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Sayın Bakan, ülkemizde yılda 5 000'in üzerinde doktor mezun olmaktadır. Bu 5 000 kişiyi, biz, yerleştiremiyoruz; AKP sözcüsü arkadaşımız bunu az buldu; acaba 10 000'e mi çıkarmayı düşünüyorsunuz?

İkinci sorum: Şef, şef yardımcısı atamaları, gerçekten, eğer, bir siyasî kadrolaşma değilse, neden bağımsız kurullarca imtihanının yapılmasını istemiyorsunuz?

Bu iki tane soruma cevap istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Değerli.

Sayın Bayındır, buyurun.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, Sayın Bakanım, değerli arkadaşlarım; keşke Sağlık Bakanımız burada olsaydı da yaptığı özelleştirmelerin, sağlık alanındaki özelleştirmelerin neye mal olduğunu sağlık sorunu yaşayan bir baba olarak ben kendisine bizzat sorsaydım; ama, Sayın Bakanım, siz varsınız, size soruyorum. Türkiye'de özelleştirmeyi güzelleşme olarak anlattınız, aktardınız. Özelleştikçe, insanların sağlık sorununa daha iyi çareler bulunacağını söylediniz, söylemeye devam ediyorsunuz. Ben milletvekiliyim, milletvekilliği haklarıma rağmen, sağlık alanında, bırakın milletvekili imkânlarını, paramın bile yetmediğini ve hastaneye senet vererek oğlumu çıkardığımı herkesin bilmesini istiyorum.

Özelleştirerek bir yere varamadınız, varamayacaksınız. Özelleştirerek sağlığı, halkın değerlerine, halkın sağlık konusundaki duyarlılıklarına, çaresizliklerine yardım bulamadınız, bulamayacaksınız.

Bakın, Türkiye'de, herhangi bir hastalıktan dolayı MR çektirmek aylarca gün alıyor, tomografi aylarca gün alıyor. Bunun bilinmesini istiyorum. Ben, bir hasta yakınıyım, bunu hissederek, yaşayarak söylüyorum.

Bir başka husus da -biraz evvel hemşerilerim arıyor- sağlık personelinin sorunları. Sağlık alanında epey okullar var, benim bölgemde de var, sağlık memuru yetiştiriliyor; ama, bunların hiçbir tanesinin ataması bugüne kadar yapılmadı, yapılamadı. Açılan kadrolar yetersiz; hastanelerde başıboşluk almış başını gidiyor; hastanede muayene olma olanakları bile neredeyse ortadan kalkmış. Sabahın 7'sinde kalkacaksınız, hastane kapısında 10'a, 11'e kadar doktor bekleyeceksiniz, ondan sonra yarım saat içerisinde size sağlık problemlerinizi çözmüş gibi gönderilecek.

Ben, uzatmadan şunu söylüyorum: Sağlıkta özelleştirmenin… Beni mağdur ettiniz, milletvekili olarak ben bunun mağduruyum, vatandaşlarımız dünden mağdur oldu.

Tüm Meclise saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bayındır.

Sayın Altay, buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Bakan, Gerze Devlet Hastanesinin fizikî inşaatı tamamlandı; fakat, hastane iki yıldan beri açılamadığı için çürüme noktasına doğru yol alıyor. Gerze Devlet Hastanesini açmayı düşünüyor musunuz? Açacaksanız ne zaman açacaksınız?

Erfelek Sağlık Merkezi on yıldır bir kangrene dönüştü; yapıldı yapılıyor, açıldı açılıyor… Erfelek Sağlık Merkeziyle ilgili tasarrufunuz nedir?

Sinop İlinden 180 kilometre mesafedeki Samsun İline sadece tomografi çekilmek için hasta sevki vicdanınıza ve içinize siniyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Altay.

Sayın Koçyiğit, çok kısa olarak; çünkü, soru sorma süremiz doldu.

Buyurun.

MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkanım.

Kısa bir soru soracağım.

SSK eğitim hastaneleri bir süreden beri Sağlık Bakanlığının hastaneleriyle birleştiriliyor. Bu birleştirilmenin şu ana kadarki, devlete olan maliyeti ne kadardır, Sayın Bakanımız bunu açıklayabilir mi? Bizim yaptığımız araştırmaya göre şu ana kadar 9 katrilyonluk bir maliyet çıkarılmıştır, bu doğru mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koçyiğit.

Sayın Eraslan, sisteme girdiniz; ama, şu anda soru sorma süresi tamamlandı; eğer, Sayın Bakan cevap verme süresini daha kısa zamanda tamamlarsa, size soru sorma hakkı vereceğim.

Sayın Bakanım, yazılı mı cevap vereceksiniz, sözlü mü vereceksiniz?

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkanım, biz, yazılı cevap vereceğiz bu sorulara teferruatlı olarak, başka sorular varsa onları da alalım, hepsine vakit kalmış olsun hem de.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın Eraslan buyurun.

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkanım teşekkür ediyorum.

Aracılığınızla Sayın Bakanıma bir soru iletmek istiyorum, Hatay'ın devlet hastaneleriyle ilgili.

Hatay İlimizin Hassa İlçesinde yaklaşık birbuçuk yıldan beri bitmiş olan bir devlet hastanemiz var, tamamen bitmiş ve teslim edilmiş bir hastanemiz; fakat, Hassa İlçemizin devletin büyük paralarla bitirmiş olduğu devlet hastanesi, yaklaşık birbuçuk yıldan beri faaliyet göstermiyor. Sağlıkocağı niteliğinde, sadece bir pratisyen doktor var, bir iki sağlık memuru var; ama, onun dışında, yataklı hasta kabul etmiyor, başhekimi yok, dalında uzman doktorlar yok.

Onun dışında, Altınözü İlçemizin yüzde 95'i bitmiş olan devlet hastanemiz var. Fizikî gerçekleşme oranı yüzde 95, bitmek üzere olan bir hastane. Daha önceki iktidarlar döneminde başlamış bir proje. Bu hastanemizin bir an önce bitmesi noktasında ekonomik kaynak yardımında bulunabilir misiniz? Altınözü Devlet Hastanemizin yüzde 5'lik diliminin bitmesi için…

BAŞKAN - Sayın Eraslan, mikrofona çok yakın duruyorsunuz herhalde, onun için sesiniz tam anlaşılmıyor.

Buyurun.

MEHMET ERASLAN (Hatay) - …bir kaynak yardımında bulunabilir misiniz diye soruyorum.

Ayrıca, Hatay Valiliğinin ve il genel meclisinin Altınözü Devlet Hastanesinin Millî Eğitim Bakanlığına devriyle ilgili bir kararı var. Hastane olarak planlanan Altınözü Devlet Hastanesinin yatılı okula çevrilmesi gibi bir girişim söz konusu. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz? Hastane olarak mı devam edecek, yoksa, okula çevirip, buradaki insanları sağlık hizmeti almaktan mahrum mu edeceğiz?

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.

Sayın Tınastepe, buyurun.

EROL TINASTEPE (Erzincan) - Sayın Bakanım, mecburî hizmet getirdiniz, çok iddialı konuştunuz, Doğu ve Güneydoğu Anadoludaki boş kadroları doldurabildiniz mi?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Soru-cevap işlemi için verilen süre tamamlanmıştır.

Sayın Bakan sorulara yazılı olarak cevap vereceğini beyan etmiştir.

Katkılarından dolayı bütün milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 5382 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "…Bakanlık tarafından atama yapılır" ibaresinin "…hizmet ve kıdem durumu esas alınarak atama yapılır" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.  

           Mehmet Eraslan

              Hatay

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.

Sayın Eraslan?..

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergeniz üzerinde konuşacaksınız; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, çağdaş demokrasilerde, parlamenter sistemlerde iktidarın muhalefetsiz olmayacağı kesindir; ama, muhalefet de iktidarsız, mutlak surette, olmayacaktır. Muhalefet ve iktidar, çağdaş demokrasilerde iki ana unsurdur, vazgeçilmez iki temel unsurdur. Bu kanunlar görüşülürken aslolan, esas olan, muhalefetin, katkılarını, düşüncelerini ve konuya ilişkin tecrübelerini, bilgisini, birikimini, donanımını, Genel Kurulda kürsüden ifade etmesi ve yasama faaliyetine katkı sağlamasıdır; fakat, Türkiye Büyük Millet Meclisi tatile girmeden bir iki gün önce Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilen ve kanunlaştırılan bazı kanun maddelerinin Cumhurbaşkanı tarafından iade edildiğini görüyoruz ve bunu hep beraber izliyoruz. Değerli arkadaşlar, bu Kanunun, 5382 sayılı bu Kanunun 6 ncı maddesi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmiştir; ama, bundan daha önemli bir şey daha var. Bu kanun görüşülürken, maalesef, Anamuhalefet Partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi de Mecliste yoktu, bizler de Mecliste yoktuk ve, gerçi, Anavatan Partisi yeni bir grup kurdular, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum, onlar da yoktu. Değerli arkadaşlar, acaba bu kanun görüşüldü mü Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmedi mi belli değil…

AHMET YENİ (Samsun) - Biz görüştük.

MEHMET ERASLAN (Devamla ) - ..ve yarım saat ve her dakika, 28 saniyede 29 saniyede geçen maddeler maalesef… Bakın, dünyada, dünyanın hiçbir çağdaş demokratik parlamenter rejiminde, parlamenter sisteminde iki günde, üç günde 700 maddelik 12 kanun geçmemiştir. Dünyanın hiçbir yerinde bunun örneği yoktur değerli arkadaşlar. Sadece bu örnek, AK Parti İktidarında vuku bulmuştur ve buna sadece bu dönemde şahit olduk.

En fazla kanunun veto edildiği, tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderildiği yine hükümet bu hükümet olmuştur; rekor kırmıştır, bugüne kadar üç yıllık zaman içerisinde tam 41 tane kanun teklif veya tasarısı Sayın Cumhurbaşkanından tekrar bir daha görüşülmek  üzere Meclise gönderilmiştir.

Değerli arkadaşlar, çoğulculuk ve çok seslilik, aslolandır, önemli olandır, olması gerekendir. Muhalefetin susturulması, Meclis İçtüzüğünde yapılan bu değişiklikle, 91 inci maddeyle yapılan değişiklikle, muhalefet susturulmuştur, susturulmaya çalışılmıştır. Muhalefetin susturulması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin susturulmasıdır ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin susturulması da, milletin susturulması, sesinin kesilmesi anlamına gelir. Hiç kimse kusursuz değildir. Kusursuz olan sadece Yüce Allah'tır. Onun dışında, herkes kusurunu kabul etmeli ve kusuru kabul etmek de erdem olarak tanımlanmalıdır.

Değerli arkadaşlar, kanunun 6 ncı maddesinde atama yapılmak isteniyor. Deniliyor ki: "Sağlık Bakanlığı eğitim araştırma hastanelerinde klinik şefi ve klinik şef yardımcılığı kadrolarına; ilgili dalda uzman olan, profesör veya doçentler ile ilgili dal tabipleri arasından Bakanlık tarafından atama yapılır."

Şimdi, niye Bakanlık tarafından atama yapılıyor?! Anayasanın 128 inci maddesinde "memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri -özellikle altını çizerek söylüyorum- atanmaları, görev ve yetkileri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir" deniliyor.

Bunu, kanunla düzenlemek zorundasınız. Nedir yani; bu atamalarda Sağlık Bakanlığının mutlak bir takdir yetkisinin olmaması gerekiyor. Bu atamalarda en uygun olanın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Eraslan, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Anayasanın 128 inci maddesine aykırıdır. En uygun olanın, klinik şef ve şef yardımcılığına atanacak olan doçent veya profesörlerimizin en uygununun seçilmesi yönünde, maalesef, nesnel bir ölçüt yoktur. Nesnel bir ölçüt olmayınca, siyasî baskılarla, siyasî mülahazalarla, birtakım tavsiyelerle, birtakım telkinlerle bu atamalar olacak ve bu atamaların meşruiyeti sonuna kadar tartışılacaktır.

Bu, kamu yararına değildir; kamu yararı yoktur bu atamalarda. Anayasaya aykırı bir düzenlemedir ve hizmet verimini düşüreceği gibi, hizmet kalitesini, işyeri huzurunu ve çalışma barışını da baltalayacaktır.

Bakın, Sayın Tayyar Altıkulaç Bey Meclis çalışmasının 1 dakikasının 11 milyar liraya mal olduğunu söyledi. Çok haklı, ben de katılıyorum; dolayısıyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eraslan, bu söylediğiniz maliyeti çok aza düşürmek için kısaca tamamlarsanız…

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Selamlıyorum... Selamlıyorum…

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET ERASLAN (Devamla) - Sayın Başkanım, maliyeti yükselten ben değilim; yani, maliyeti yükselten bu kanun tasarısını hazırlayanların hukuka aykırı, Anayasaya aykırı düzenlemeleridir. Biz, bir daha Anayasa Mahkemesinden dönmesin ve -Sayın Hocam da burada- bir daha bunu görüşmeyelim, Anayasanın 128 inci maddesini gözönünde bulunduralım ve kanuna aykırı maddeler kanun metninde olmasın ve sağlık problemlerini aşmanın yollarını da farklı şekillerde arayalım için bu konuşmayı burada yapmış bulunmaktayım.

Hepinizi en kalbî duygularımla selamlıyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, karar yetersayısı…

BAŞKAN - Oylamaya geçtim efendim.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Rica ediyorum… Lütfen…

BAŞKAN - … Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, son oylamadan önce, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, oyunun rengini belirtmek üzere, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz.

Buyurun Sayın Kapusuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sürenizi verimli kullanın.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şu anda, 998 sıra sayılı tasarı, bir maddesi iade edildiği için bir kez daha burada görüşülmüş oldu. Ben, bu tasarının sağlık hizmetleri açısından önemli olduğuna, birçok ihtiyacı karşılamak için gerekli olduğuna inanıyorum ve doğru bir düzenlemedir. Elbette tartışılabilir, farklı yorumlar da yapılabilir, siyaseten farklı tercihlerde de bulunabilinir. Dolayısıyla, biz bu yasanın doğru olduğuna inandığımız için oyum da müspet olacaktır, destek vereceğim.

Ancak, bu kürsüyü kullanan arkadaşlar için birkaç hatırlatma yapmak istiyorum. Cumhurbaşkanının iade etme hakkı vardır. Bu, anayasal bir haktır, görevini yapmaktadır. Biz de Meclis olarak Sayın Cumhurbaşkanının iade ettiği yasaları değerlendiriyoruz, değiştirilmesi gerekirse değiştirip, değilse aynen iade ediyoruz. Siz, Parlamentoda 700-800 tane tasarı çıkaracaksınız, bundan 30-40 tanesi iade edilmiş olacak; bu gayet doğaldır.

Sonra, buradan geçen 198 maddelik bir Bankalar Kanunu var. Bu 198 maddeden 3 tanesini Sayın Cumhurbaşkanının geri göndermesi de gayet doğaldır.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Üretim hatası diyorsunuz değil mi?

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bir başka husus daha var: Bazı arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanının iade ettiği bazı görevlendirme ve atamaların sayılarını burada telaffuz ettiler. Ben o arkadaşıma bir hatırlatma yapmak istiyorum. Kendilerini biz vali kararnamesine koyup da gönderseydik, iade olacak kararnamelerden bir tanesi de kendine ait olurdu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bakınız, bu Parlamento, Cumhurbaşkanını seçmektedir; Hükümet güvenoyunu bu Parlamentodan almaktadır. Sonuç itibariyle, buradan güvenoyu almış bir bakanın da, evet, yasanın kendine vermiş olduğu bir hakkı kullanarak, imtihana girmiş doçent ve profesör arkadaşlarımızdan atama yetkisinin olmasını farklı değerlendirmeyi, kadrolaşmak gibi birtakım iddialarla örtüştürmeyi doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - İnanıyor musunuz?!

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - İmtihan yukarıda, yanlış yorumlamayın lütfen.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Evet.

Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, biz, bu yapmış olduğumuz düzenlemelerde, samimî olarak, bu millete hizmet etmenin daha üst noktaya, daha başarılı noktalara taşınabilmesinin çaba ve gayreti içerisindeyiz.

Biz, Numune  Hastanesini ortadan kaldırmıyoruz. Numune Hastanemiz 1 000 yataklı bir devlet hastanesidir. Gerçekten, Anadolu'nun her tarafına da hizmet vermektedir. Şimdi bunun yerine -ki, burası devam edecek- düşündüğümüz şu: Etlik Sağlık Kampusu olarak bilinen 700-800 dönümlük bir alan sağlık merkezi olarak tahsis edildi. Burada yaklaşık 3 500 yataklı hastane oluşturulacak; genel hastane, klinik otel, kongre merkezi, onkoloji hastanesi, araştırma merkezi, sosyal alanlar, ruh sağlığı hastanesi, kadın doğum hastanesi, çocuk hastanesi, rehabilitasyon merkezi ve benzerlerini ihtiva eden büyükçe bir kampus olacak. Düşündüğümüz bu. Biz, bunlarla ilgili olarak, bir planlama yapıyoruz. Burası, hakikaten, doluluk olarak, genişleme imkânı son bulan bir yer; Numune Hastanesinin bulunduğu yer. Trafik olarak da sıkıntılı.

Sonuç şu: Evet, zamanı geldiğinde biz bu planlandığımız projeyi hayata geçirecek olursak… Ki, 800 dönümlük bir arazi üzerinde bu kadar büyük bir sağlık merkezi Türkiye'de yoktur. Bunu gerçekleştirmek istiyoruz. Bunu gerçekleştirmek isterken, burası görevine devam edecek. Yanında başka hastanelerimiz de var. Gün gelir, ihtiyaç olur yıkılırsa, başka amaçlı kullanmak zaten mümkün; değilse, yanıbaşındaki başka bir hastaneye, bunu, kullanmak için tahsis etmek de mümkündür.

Hiç kimsenin kafasını karıştırmaya gerek yok. Sağlık alanında ne yapmak istiyorsak, vatandaşımız bunu net görüyor, biliyor ve yaşıyor ve aynı zamanda dua ediyor.

Ben, hepinize teşekkür ediyorum. Bu yasanın hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan…

AHMET YENİ (Samsun) - İsminiz zikredilmedi. Niye üzerinize alındınız; isminiz zikredilmedi?

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Kandoğan, biz, tabiî, bu arada başka birkısım konuları görüşürken ben sizin Salih Beye izafeten söylediğinizi; yani, Salih Beyin "sizin de kararnameniz gitseydi dönerdi" dediği ifadesini duymadım; ama, şunu yapayım: Sayın Kapusuz, böyle bir ifade kullandınız mı efendim?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Evet, kullandım Sayın Başkan. Evet, kullandım tabiî, Sayın Başkan.

AHMET IŞIK (Konya) - İsim kullanmadı.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - İsim kullanmadım. Birçok iade gerekçesini ifade etmek üzere, "belki kararnameniz geri gelebilirdi" dedim. Hiç mahzuru yok.

AHMET IŞIK (Konya) - İsim yok, isim yok…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, eliyle beni göstererek…

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, bakın şimdi, siz bir ifadede bulunuyorsunuz, karşıdaki konuşma sahibi olan kişi "ben bir şey söylemedim…"

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hayır, "söyledim" diyor.

BAŞKAN - Efendim?..

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Kapusuz "söyledim" diyor.

BAŞKAN - Hayır efendim, öyle bir şey yok.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, lütfen…

BAŞKAN - Hayır, değişik söylüyor; sizin söylediğinizi "söyledim" demiyor.

AHMET YENİ (Samsun) - İsim vermedi.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Kapusuz "söyledim" diyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayır efendim, öyle, sizin dediğiniz anlamda bir şey söylemedim diyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - "Söyledim" diyor.

AHMET IŞIK (Konya) - İsim yok…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, sorun kendisine…

BAŞKAN - Hayır, sordum efendim…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - "Söyledim" dedi.

BAŞKAN - Hayır, demedi.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - "Söyledim" dedi Sayın Başkan!

Bir daha sorun Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından gürültüler)

AGÂH KAFKAS (Çorum) - İsim söylemedi.

AHMET IŞIK (Konya) - İsim yok, Sayın Başkan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, bir daha sorun! "Söyledim" dedi Sayın Başkan.

AHMET IŞIK (Konya) - Tutanakları getirtin. Haftaya, haftaya Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Kandoğan öncelikle yerinize oturur musunuz. (Gürültüler)

Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen sükuneti sağlayalım.

Öncelikle kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar görüşme süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın Kapusuz, sizin, burada, Sayın Kandoğanla ilgili olarak; yani, kendisine hitaben bir konuşmanız var mı? Ya tutanakları getireceğim yahut sizin sözlerinize itibar edeceğim. Konuşmanızda böyle bir ifade geçti mi efendim?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, ben isim kullanmadım. Benim söylediğim aynen şudur: Şayet bu tenkit ettiğiniz iade edilen kararnamelerin, kadrolarla ilgili kararnamelerin iadesi söz konusu ise, bu Sayın Cumhurbaşkanının yetkisindedir. "Belki sizin kararnameniz gitse, o da iade edilebilir." Bunda ne var efendim?! Bunda ne hakaret var ne de sataşma, Sayın Başkan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, yerinize bir oturunuz, lütfen; buyurur musunuz.

Sayın Kandoğan, burada mülkî amirlik görevi yapmış olan tek arkadaşımız siz değilsiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun efendim, istirham ederim.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, biraz önce konuşan, mülkî idare amiri görevi yapmış olan tek benim ve Sayın Kapusuz eliyle de beni gösterdi efendim.

BAŞKAN - Oturun efendim, bir şey demeyeceğim, oturur musunuz.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, sükûnet içerisinde görüşmeleri yürütüyoruz. Biraz önce ifade ettiğim gibi, burada, Sayın Kapusuz, neyi kastetti, neyi kastetmedi, ben bilemem, kendisinin sözlerine itibar edeceğim. Şu anda, mikrofonunuz açıktır. Açıklamanızı buyurun yapın bakalım, ne diyeceksiniz.

Buyurun efendim.

Arkadaşlar lütfen dinleyelim.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;

Sayın Başkanım, bu konuşma fırsatını bana verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Sayın Salih Kapusuz, konuşmasında çok açık ve net bir şekilde ve parmağıyla da benim tarafımı göstererek ve "biraz önce konuşan milletvekili" ifadesini kullanarak, ben mülkî idare amiri olarak görev yaparken benim kararnamemin de vali olarak Sayın Cumhurbaşkanına gönderilmesi halinde Sayın Cumhurbaşkanının da benim kararnamemi onaylamayacağını ifade etti. Şimdi bunu neye dayanarak söylüyor?! Ben 23 yıl süreyle Türkiye'nin değişik yerlerinde kaymakam ve vali yardımcılığı görevlerinde bulundum ve sicilim, teftiş raporlarım, iddia ediyorum ki, Türkiye'de ilk 10 kaymakamın içerisinde Ümmet Kandoğan ismi de o sicil ve tezkerelerin içerisinde mutlaka yer alır. (AK Parti sıralarından alkışlar[!]) Benim görev yaptığım yerlerde şu anda Mecliste bulunan değerli milletvekilleri de var. Benim nasıl mülkî idare amirliği görevini büyük bir başarıyla yaptığımı onlar da çok iyi biliyor.

AHMET IŞIK (Konya)- Ne bilsinler seni onlar?!

BAŞKAN- Sayın Kandoğan, tamam, anladım…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)- Yalnız…

BAŞKAN- Sayın Kandoğan, müsaade eder misiniz.

AHMET IŞIK (Konya)- Kendini methetme kendini.

BAŞKAN- Arkadaşlar, lütfen…

Yani, siz demek istiyorsunuz ki, benim kararnamem Sayın Cumhurbaşkanının önüne gitseydi imzalardı demek istiyorsunuz. Teşekkür ederim, sağ olun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)- Ben teşekkür ediyorum. Sağ olun.

BAŞKAN- Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, kanunun tümünü oylarınıza arz ediyorum…

HALUK KOÇ (Samsun)- Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN- Arayacağım Sayın Koç.

Kanunun tümünü oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler…

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, kâtip üyelerimiz kendi aralarında ihtilafa düşmüşlerdir. Onun için, elektronik cihazla oylama yapacağım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, kanunun tümünü elektronik cihazla oylayacağız.

Oylama için 5 dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, pusula gönderen arkadaşlarımız lütfen Genel Kurul Salonundan ayrılmasınlar.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, karar yetersayısı vardır ve tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olsun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Saygıdeğer milletvekilleri, sporda şiddet konusundaki Meclis araştırması komisyonu raporu genel görüşmesine devam etmek ve alınan karar gereğince, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım haklarındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağının görüşmesi ile sözlü soru önergeleri ve diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 25 Ekim 2005 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

  

Kapanma Saati: 17.06