BIM 2 5 2005-11-02T08:46:00Z 2005-11-02T08:46:00Z 41 28190 160684 TBMM 1339 321 197331 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22            YASAMA YILI: 4

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 96

9 uncu Birleşim

19 Ekim 2005 Çarşamba

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar'ın, baltalık ormanların koruya dönüştürülmesine, bunun orman köylüsüne etkilerine ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı

2.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır'ın, çeltik üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Kayseri Milletvekili Taner Yıldız'ın, Avrupa Birliği sürecinde Türkiye Standartları Haftasının önemine ilişkin gündemdışı konuşması

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 36 milletvekilinin, ortaöğretimdeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/309)

2.- Uşak Milletvekili Alim Tunç ve 39 milletvekilinin, bazı televizyon programlarının toplum hayatına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/310)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Filistin Yasama Meclisi Başkanı Rawhi Fattouh'un, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ı Ramallah'a davetine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını temsilen TBMM Başkanvekili İsmail Alptekin'in icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/912)

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/747)       (S. Sayısı: 989)

2.- Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/748) (S. Sayısı: 990)

3.- Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer ve 25 milletvekilinin; İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 26 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 23 milletvekilinin; Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 27 milletvekilinin; Trabzon Milletvekili Faruk Nafiz Özak ve 23 milletvekilinin, Türk sporunda şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/63, 113, 138, 179, 228) (S. Sayısı: 956)

4.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

5.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı:920)

6.- 02.07.2005 Tarihli ve 5387 Sayılı Bankacılık Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe  Komisyonu  Raporu (1/1069) (S. Sayısı : 997)

7.- Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1056) (S. Sayısı: 960)

V.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- (11/3) esas numaralı gensoru önergesinin görüşme gününe ve görüşmelerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı üye sayısının artırılmasına ve dağılımına ilişkin AK Parti Grup önerisi

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı üye sayısının artırılmasına ve dağılımına ilişkin CHP Grup önerisi

VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Salih Kapusuz'un, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Bülent BARATALI'nın, belediyelerin iç ve dış borçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/7323)

2.- Ankara Milletvekili Mehmet TOMANBAY'ın, TRT'deki kadro değişikliklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/7983)

3.- Ankara Milletvekili Mehmet TOMANBAY'ın, TRT spikerlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/7984)

4.- Ankara Milletvekili Mehmet TOMANBAY'ın, TRT logolarındaki değişikliklere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/7985)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı.

Amasya Milletvekili Hamza Albayrak, Birinci Hatay Medeniyetler Buluşması etkinliklerine ve Avrupa Birliği müzakere sürecine,

Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Faruk Bayrak, Güneydoğu Anadolu Projesindeki sulama yatırımlarının bir an önce bitirilebilmesi için alınması gereken tedbirlere,

Antalya Milletvekili Osman Özcan, yabancılara mülk satışıyla ilgili yasanın iptal edilmesi sonucunda ortaya çıkan duruma,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız'ın (3/731) (S. Sayısı: 987),

Ardahan Milletvekili Kenan Altun'un (3/732) (S. Sayısı: 988),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyon raporları,

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi asıl üyeliğine Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın grubunca aday gösterildiğine ilişkin TBMM Başkanlığı tezkeresi,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 37 milletvekilinin, karayollarının teknik ve fizikî durumunun uluslararası standartlara uygunluğunun araştırılarak sağlıklı ve güvenli ulaşım sağlanabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/307),

Aydın Milletvekili Mehmet Mesut Özakcan ve 38 milletvekilinin, Kuşadası Limanı ihalesi ile ilgili bazı iddiaların araştırılması (10/308),

Amacıyla, Meclis araştırması;

Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 115 milletvekilinin, TÜPRAŞ'ın bir grup hissesinin satışı ile Galataport ve Kuşadası Limanı ihalelerinde, organize bir şekilde görevleri kötüye kullanarak ihaleye fesat karıştırdıkları ve bu suretle kamuyu zarara uğrattıkları iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım haklarında gensoru (11/3);

Açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis araştırması önergelerinin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı; gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki görüşme gününün ise Danışma Kurulu tarafından tespit edilip Genel Kurulun onayına sunulacağı açıklandı.

 Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Mısır'a,

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine,

Yaptığı resmî ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri,

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 270 inci sırasında yer alan 914 sıra sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 272 nci sırasında yer alan 922 sıra sayılı Darülaceze Müessesesi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 8 inci sırasına alınmasına; 14.10.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet konusundaki (10/63, 113, 138, 179, 228) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 956 sıra sayılı raporunun gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve görüşmelerinin 18.10.2005 Salı günkü birleşimde yapılmasına; Genel Kurulun 18.10.2005 Salı günü 15.00-17.30; 19.10.2005 Çarşamba ve 20.10.2005 Perşembe günleri de 13.00-17.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine; 19.10.2005 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi,

Kabul edildi.

Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/63, 113, 138, 179, 228) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 956 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye bir süre devam edildi.

19 Ekim 2005 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşime 17.28'de son verildi.

 

 

İsmail Alptekin

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Harun Tüfekci

 

Yaşar Tüzün

 

Konya

 

Bilecik

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

                               

                        No.:                             13

II.- GELEN KÂĞITLAR

19 Ekim 2005 Çarşamba

Teklif

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ile 219 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/585) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2005)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI ve 36 Milletvekilinin, ortaöğretimdeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/309) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.10.2005)

2. - Uşak Milletvekili Alim TUNÇ ve 39 Milletvekilinin, bazı televizyon programlarının toplum hayatına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/310) (Başkanlığa Geliş Tarihi: 13.10.2005)

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

19 Ekim 2005 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9 uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, baltalık ormanların koruya dönüştürülmesi ve orman köylüsüne etkileriyle ilgili, İstanbul Milletvekili Sayın Nusret Bayraktar'a aittir.

Buyurun Sayın Bayraktar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar'ın, baltalık ormanların koruya dönüştürülmesine, bunun orman köylüsüne etkilerine ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığının baltalık ormanların koruya dönüştürülmesi ve orman köylüsüne etkileri konusunda gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Çevre ve Orman Bakanlığı, baltalık işletmeciliğinin ekolojik denge üzerindeki olumsuzluklarını gidermek ve artan endüstriyel odun talebini kendi ormanlarımızdan karşılamak amacıyla mevcut ormanlarımızın potansiyelinin en iyi şekilde değerlendirilmesi için bir çalışma başlatmıştır. Bu çalışmaların sonucu, ormanlardan ince çaplı ve ekonomik değeri düşük odun yerine daha boylu ve kalın çaplı, ekonomik değeri daha fazla olan odun üretilecek ve baltalık ormanlar koru ormanlarına dönüştürülecektir.

Ayrıca, baltalık ormanlarından sadece yakacak odun üretimi yapıldığından bunun piyasa değeri ster başına 35-40 YTL olurken, endüstriyel odun üretimine geçilmesi halinde metreküp başına 70 ile 120 YTL olan odunlar üretilecek ve orman ürününe olan ihtiyaçlar ülke ormanlarından karşılanma imkânı bulacaktır. Ancak, baltalıkların koru ormanına dönüşü sürecine geçilirken, orman köylüsünün baltalık ormanlardan bugüne kadar sağladığı ekonomik getirileri azaltmadan, tam tersine, bu gelirlere tedrici olarak artacak şekilde uygulama yapılması ve hatta mümkün olan her türlü alternatif projelerin desteklenmesi ve ilave tedbirlerin de alınması gerektiğini söylemek isterim.

Anladığım kadarıyla, bunun için, Çevre ve Orman Bakanlığı, baltalık ormanların koruya dönüştürülmesi sürecinde, köylülere 6831 sayılı Orman Kanununun 34 üncü maddesiyle verilen pazar satış haklarının aynen verilmesiyle, alan genişleme suretiyle seyreltilme sisteminden kaynaklanan eksikliklerin tamamlanması ve pazar satış haklarının verilmesi sağlanmıştır. Böylece, orman köylüsünün haklarının aynen korunmasına yönelik bütün tedbirlerin alındığı söylenmektedir.

Ülkemizin yüzde 27'si, yani 21,2 milyon hektar alan ormandır; ancak, bu alanın yarısı verimli ormanlardan oluşmaktadır. Bozuk ve verimsiz ormanlarımızın iyileştirilerek verimli hale getirilmesi, temel ormancılık sorunlarımızın başında gelmektedir. Mevcut ormanlarımızın 1/4'ü, yani 5,8 milyon hektarı baltalık orman olarak işletilmekte olup, maalesef, bunun da yüzde 70'i bozuk ve verimsiz orman halinde bulunmaktadır.

Ülkemizde odunun yakacak olarak kullanıldığı dönemlerde, baltalık ormanlarından, orman köylülerimiz, yakacak odun kaynağı olarak uzun süre faydalanmışlardır. Bu süreçte, maalesef, tıraş sistemi kesimler sonucu ormanlarımızda önemli ölçüde verim kayıpları olmuş ve baltalık ormanları yavaş yavaş çökmeye başlamıştır. Günümüzde doğalgaz ve benzeri ikame maddelerinin gelişmesiyle birlikte yakacak oduna talebi azaltmış, buna karşılık endüstriyel oduna olan talep hızla artmıştır. Ülkemiz, bu talebi önemli ölçüde ithalat yapmak suretiyle kapatmaya çalışmaktadır. Diğer taraftan, baltalık kesim düzeninde ormanların yıllarca tıraşlanıp kesilmesi hem ekolojik dengeyi hem sosyal dengeyi bozmuş, birçok olumsuzlukları da beraberinde getirmiştir; ancak, baltalık işletmeciliğinin bulundukları yöredeki orman köylülerine önemli ekonomik getiri sağladığı da bilinen bir gerçektir. Baltalıklardan yıllık üretilen 3 000 000 ster yakacak odunun 2,3 milyon steri köylü pazar satışı olarak maliyet bedeliyle orman köylüsüne ve kooperatiflerine verilmekte, köylülerimiz de bu odunun önemli bir kısmını satarak gelir elde etmektedirler.

Koruya dönüşüm çalışmaları süresince, orman köylüsüne önceden olduğu gibi her yıl iş verilecek ve ormanlarımız tıraşlama sistemiyle kesilmeyerek -erozyon, su, toprak muhafazası gibi- ekolojik denge korunacaktır hem de endüstride kullanılacak ekonomik değeri daha yüksek ormanların kullanılmasına geçilecektir. Bu gelişme, ülkemiz ormancılığının önemli bir aşaması olarak değerlendirilmektedir.

Baltalıkların koruya dönüştürülmesinden sonra da, bu ormanlardan orman köylüsü ve kooperatiflerine, 34 üncü madde hakkı olarak, üretilen tomrukların yüzde 25'i emval olarak maliyetine veya yüzde 20 düşük bedelle orman köylüsüne verilecek ya da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı tamamlayın efendim.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) - …isterlerse orman köylüsünün haklarını korumak açısından bedel farkı olarak nakit ödenecektir. Bu getirilerin, baltalıklardan sağlanan kazançtan yüksek olacağı gözükmektedir.

Baltalıkları koru ormanlarına dönüştürme çalışmalarının orman köylümüze hiçbir olumsuz etkisi olmayacağı gibi, ormancılığımızın geleceğine ve ülke ekonomisinin endüstriyel odun talebini karşılamaya da çok önemli katkısı olacağı kesindir. Unutmayalım ki, ormanlarımız geçmişimizin mirası değil, geleceğimizin emanetidir.

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde, Erzurum'dan, Manisa'ya kadar, İzmir'e kadar giderken bir sincabın bir ağaçtan, diğer ağaca atlayarak gittiği ormanlarla kaplı ülkemizin, maalesef, yüzde 27'si orman ve bunun da yarısı verimsiz olduğuna göre Orman Bakanlığımızın başlattığı bu güzel projeyi her kesimin desteklemesi gerektiğini hatırlatıyor veya bu şekildeki temennimi tekrarlıyor, gecikmiş olan bu uygulamanın ülkemize ve orman köylülerimize hayırlı olması dileklerimle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bayraktar.

Hükümet adına, Orman Bakanımız Sayın Osman Pepe; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Çevre ve Orman Bakanı Sayın Başkan.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Çevre önemli faktör.

BAŞKAN - Sizin dediğiniz gibi düzeltiyorum; Çevre ve Orman Bakanımız.

Buyurun Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İstanbul Milletvekili Sayın Bayraktar'ın, daha önce, orman köylülerinin sorunlarını araştırma komisyon başkanı ve heyetiyle birlikte, ülkemizin yaklaşık 20 000 orman köyündeki yaşayan insanlarımızın sorunlarını inceleyen ve Bakanlığımızın çalışmalarında bize fevkalade ufuk açan, yol gösteren değerli çalışmalarına, burada milletimizin ve siz değerli milletvekillerimizin huzurunda bir kez daha teşekkür ediyorum.

Bugünkü konuşmalarında, evet, Bakanlığımız uzun yıllardan bu tarafa, dünyanın çağdaş ülkelerinin uygulamış olduğu ormancılık anlayışını oldukça gecikmeli olarak ülkemizin öncelikli olarak gelişmiş bölgelerinden başlayarak bu tıraşlama kesim dediğimiz; yani, ormanın, irisini incesini, büyüğünü küçüğünü ayırmaksızın tamamını tıraşlayan ve bir, iki, üç, dört tıraşlamadan sonra o ağaçların köklerinin eskimesi, ormanın çökmesi, çok ciddî bir erozyonun kaçınılmaz olarak su kaynaklarını tehdit etmesi, biyolojik zenginliği ve çeşitliliği tahrip etmesi, ekolojik dengeyi bozması, artık, günümüzün sürdürülebilir politikası olmaktan çıkmıştır. Bakanlık olarak, bu politikayı hayata geçirirken, ülkemizin Trakyasında, başta Kırklareli, Tekirdağ, İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Bursa ve benzer illerin muhtarlarıyla bu konuyla alakalı yapmış olduğumuz müteaddit toplantılarda niçin böyle bir düşünce içerisinde olduğumuzu, niçin böyle bir yolu artık kaçınılmaz gördüğümüzü onlarla birlikte paylaştık, ondan sonra kararımızı verdik. 1.1.2006'dan sonra kesinlikle tıraşlama olmayacak; ama, orman köylüsünün hayatiyetini, çoluk çocuğunun nafakasını idame ettirebilmesi için onlara alternatif geçim yollarını da göstermemiz lazım.

Yine, orman köylüsü, ormanlarda tıraşlama kesim yerine seyreltme bakım yaparak daha fazlasıyla zaten zatî ihtiyacını alacak, pazar ihtiyacını alacak, satacak ve bununla zaten geçimine önemli bir katkıda bulunacak. Ancak, biz bununla da iktifa etmedik, orman köylüleri, ülkenin millî gelirinin ortalama olarak onda 1'ini alan, ülkenin en yoksul kesimleri olan bu insanlara, bizim, Or-Köy marifetiyle özel projeler uygulayarak, mutlaka ve mutlaka destek vermemiz gerektiğini, Or-Köy Genel Müdürlüğünün değerli taşra birimlerine ve merkez örgütüne vermiş olduğumuz talimatla, mahallinde yapılan çalışmalar, buralara ekstra projeler uygulanarak, orman köylüsünün içerisinde bulunmuş olduğu fevkalade olumsuz şartların iyileştirilmesini de anahedef olarak görüyoruz.

Bizim bu programımızla, bu kararımızla yapmak istediğimiz, gerçekleştirmek istediğimiz şey şudur: Önümüzdeki on yıl içerisindeki Türk ormancılığına bir vizyon koyuyoruz. On yıl içerisinde, Türk ormancılığı, baltalık ormanları koruya tahvil ettiği gibi, verimsiz ormanlarını rehabilite etmek açısından önümüzdeki on yıl içerisinde 5 000 000 hektarlık verimsiz ormanı verimli orman haline dönüştürmek mecburiyetindeyiz. Bunun manası şudur: Şu andaki, takribî olarak 70-80 milyar dolar civarında olan orman servetimize yüzde 20 kadar bir ilave koyacağız; yani, yaklaşık olarak bir 20 milyar dolarlık orman servetini artırmış olacağız.

Türkiye kadar orman varlığı olan Finlandiya'nın yıllık ormancılık geliri takribî olarak 15 milyar dolardır. Türkiye'nin aynı miktar ormanı olmasına rağmen, Finlandiya'nın onbeşte 1'i kadar bile, ormancılıktan direkt ve endirekt geliri yoktur. Niye; çünkü, bugünkü ormanlar son derece verimsiz, son derece bakımsızdır. Verimsiz ormanların, elbette ki, verimli hale dönüştürülmesi için ciddî bir süreye ihtiyacımız var. Bizim, üç yıl içerisinde, 2003, 2004 ve 2005 yılları içerisinde, ormancılıkta yapmış olduğumuz çalışmalar, son yirmi yıl içerisinde yapılan en başarılı çalışmaların başında yer almaktadır.

Bizim, yeni orman alanlarının ihyası, mevcutlarının geliştirilmesi, orman yangınlarıyla mücadelede ortaya koymuş olduğumuz çalışmalar, rakamlarla, bakın, rakamlarla, devletin resmî istatistikleriyle şunu ifade ediyor: Evet, 1937 yılından bu tarafa, Türkiye'de yapılan istatistiklere, ormancılık açısından yapılan istatistiklere baktığımız zaman, son üç yıl içerisinde, orman yangınlarıyla… Bakın sadece bir tek orman yangınlarından bahsetmeyeceğim, bir de ağaçlandırmadan bahsedecek ve ondan sonra da, inşallah, sözlerimi toparlayacağım.

Bizden önceki on yılın ortalamasına göre, orman yangınlarında yılda yaklaşık olarak 14 500 hektar kayıp vardı; biz, bunu 2003 yılı içerisinde önce 6 500 hektara, 2004 yılında 4 800 hektara, 2005 yılı içerisinde ise 2 700 hektara indirdik. Türkiye'nin beşte 1'i kadar ormanı olan Portekiz'in bu yıl içerisinde orman yangınlarında kaybetmiş olduğu miktar tam 150 000 hektardır. Bizim kadar ormanı olan İspanya'nın kaybetmiş olduğu miktar 90 000 hektardır. Biz, sadece 2 700 hektarda kaldık. Bu, gerçekten, Türk ormancılık tarihinde bir rekordur; emeği geçen herkese, bize destek veren bütün kesimlere, sivil toplum örgütlerine ve elbette ki, Bakanlık çalışanlarına, değerli meslektaşlarımıza, orman gönüllülerine, Türkiye'nin doğasını, çevresini, yeşilini koruyan ve seven herkese buradan teşekkür ediyorum.

Aağaçlandırma noktasındaki başarılar: Burada, ormancılık konusunda deneyimi olan değerli arkadaşlarımız da var milletvekili arkadaşlarımızın içerisinde ve şunu da ifade edeyim ki, Türkiye'de, biz gelmeden öncesine, yani 2003 yılının öncesine baktığımızda, 45 000-50 000 hektar olan ağaçlandırma alanları, bugün 175 000 hektara çıkmıştır. Hedefimiz, 2007'den sonra, yılda 500 000 hektarlık yeni ağaçlandırma ve rehabilitasyon çalışması yapmaktır.

Ben, böyle bir konuşmayı yapma imkânının doğmasına vesile olan Sayın Bayraktar'a, siz değerli milletvekili arkadaşlarımıza ve bize söz verdiği için de Değerli Başkana saygılarımı sunuyor, hepinize başarılı çalışmalar diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Gündemdışı ikinci söz isteği, çeltik üreticilerinin sorunları hakkında, Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır'a aittir.

Buyurun Sayın Çakır. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır'ın, çeltik üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; çeltik üreticilerinin sorunlarıyla ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; öncelikle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkana, bütün olanakları zorlayarak, çeltik üreticilerinin sorunlarının Meclis Genel Kurulunda gündeme getirilmesine fırsat verdiği için, çeltik üreticileri adına şükranlarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, çeltik üretimi, belki bilmeyenleriniz vardır, pirinç üretimi çok zor ve meşakkatli bir iştir. Çamurun içerisinde, batağın içerisinde o ürünü ekip dikip var etmek ve pirinç haline getirmek, gerçekten insanüstü bir gayret, insanüstü bir mücadele isteyen bir iştir ve tarımsal üretimde en fazla sermaye payı katarak üretim yapılan bir iştir.

BAŞKAN - Sayın Çakır, bir dakikanızı rica ediyorum.

Onu aşağıya koyar mısınız!..

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüze göre, hatip kürsüsü, sadece Genel Kurula hitap etmek için hizmete konulmuş bir yer ve milletvekillerimizin sonsuz fikirlerini açıklayabilecekleri bir yer. Zaman zaman, ne yazık ki, bu konuda, Başkanlığın da uyarılarına rağmen, değerli milletvekillerimizin, konuşmalarını ve düşüncelerini ifade edebilmek için müşahhas bazı misallerle, bazı örneklerle kürsüye geldikleri görülüyor. Bu konuda benim hassasiyetimi ve milletvekili kürsüsündeki, konuşma noktasındaki milletvekillerimize sağladığım müsamahayı takdirlerinize bırakıyorum; ancak, bu konuda İçtüzük açık ve Genel Kurulun mehabetine uymadığından, Sayın Çakır, siz kürsüye kadar getirdiniz, bu konuda bir göstermek suretiyle, konuşmanın usul ve akışına uygun olmayan bir tavırda bulunmayalım. İstediğinizi konuşun; ama, o elinizdeki şeyi göstermeyelim lütfen. Bundan sonra da bütün arkadaşlarımız, bu konuya uyarlarsa çok uygun olur diye düşünüyorum. Anlayışınıza teşekkür ediyorum Sayın Çakır. Sizin zamanınızı aldım; bunu dikkate alacağım.

Buyurun Sayın Çakır.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım; ama, amacım kesinlikle bir polemik yaratmak değil; sadece, benim memleketimin ürünü olan pirincin Genel Kurula girmesi, orada bunun sorunlarının konuşulmasına görüntü olarak da destek sağlamak düşüncesindeydim; ama, uyarınızı dikkate alıyorum, zaten, bir anlamda amacıma da ulaştım.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de çeltik üretiminin yüzde 46'sını Edirne üretiyor, yüzde 46'sını biz üretiyoruz. Çeltik üreticilerimiz, geçtiğimiz yıl ürettiği çeltiği ortalama 750 000 lira fiyatla sattı, müdahale fiyatı 760 000 liraydı; 750 000 lira fiyatla sattı. Bu yıl müdahale fiyatı 720 000 lira açıklandı -geçen seneye göre daha düşük bir rakam- ve osmancık tipi çeltiğin piyasadaki satış fiyatı da 600 000-650 000 lira civarındadır. Geçtiğimiz yıldan bu yıla mazotta, gübrede, arazi kiralarında, emekte olan artışları eğer gayet yakından dikkate alırsanız, çeltik üreticilerimizin bu yıl içine düşmüş olduğu sorunu sizler de takdir edersiniz.

Çeltik üretimi öyle bir iştir ki, riskli olduğu için çeltik üreticilerini sigorta bile yapmazlar; ama, buna rağmen, bu kadar risk alarak yapılan üretimde de, İpsala'nın Karpuzlu Köyünde Refik Pektaş üreticimizin deyimiyle "dönümünde 530 000 000 lira para harcadım, 610 000 000 liraya sattım ve elime para geçti; yani, bir dönüm üretimden 80 000 000 lira para kazandım." Bunu, ben Yüce Heyetinizin takdirlerine sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, maalesef, bu yıl, Toprak Mahsulleri Ofisi, 720 000 lira taban müdahale fiyatı açıklamış olmasına rağmen, şu an, Edirne'de daha 1 kilogram çeltik alımı yapmış değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın konuşmanızı.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Aynı şekilde Samsun'un Termesinde, Çarşambasında, Bafrasında çeltik üreticilerimiz kan ağlıyor. Bununla ilgili bir çözüm önerisi getirmek istiyorum Yüce Heyetinize: Bu yıl koşullar ne olursa olsun, çeltik üretimine, derhal, en az 150 000 lira prim desteği sağlamak zorundayız; eğer bunu sağlayamazsak, önümüzdeki yıl küçük ve orta ölçekli çeltik üreticilerinin üretim yapmadaki ciddî sıkıntılarını hep birlikte yaşayacağız ve bu prim desteğini yaparken de, maalesef, eksik olan çiftçi kayıt sistemini düzeltmek; çiftçi kayıt sistemine göre değil, çeltik ekim ruhsatına göre bu prim desteğini yapmak zorundayız.

Bunun yanında, çeltik üretiminde en önemli kurum olan, üreticiyi destekleyen en önemli kurum olan kooperatiflere sahip çıkmak, kooperatifleri desteklemek durumundayız. Maalesef, kooperatiflerimizin dördüncü ve yedinci aylarda elektrik borçlarıyla ilgili elektrik faturaları geliyor; ama, çeltik üretimi kasım ayında paraya döndüğü için, bu kooperatiflerimizin elektrik borçlarını ödeyebilmeleri mümkün değil. Dolayısıyla, kasım ayında ürününü değerlendirdikten sonra bu parayı faizleriyle beraber ödemek durumundalar. Ben, buradan, hükümet yetkililerine sormak istiyorum: Çeltik üreticisi kooperatiflerden elektrik parasını yılda bir defa onbirinci ayda alma kararı vermek bu kadar zor bir iş mi? Ben bunun bu kadar zor bir iş olduğunu düşünmüyorum.

Geçtiğimiz hafta, Edirne'de çeltik üreticisi köyleri gezdim, müthiş bir telaş, müthiş bir mücadele ve hepsinin dillerinde aynı söz "bu yıl bereketimiz iyi, Allah verdi; ama, Tayip Erdoğan vermedi" ve bana kendi partimin üyeleri, delegeleri değil, sizlere oy veren, sizlere destek veren, sizin örgütünüz diyor ki: "Sayın Milletvekilim, biz, bizimkilere anlatıyoruz, ama, sesimizi duyuramıyoruz; lütfen, bizim sesimiz siz olun ve gidin, çeltik üretiminin, çeltik üreticilerinin sorunlarını kürsüde dile getirin."

Bununla ilgili bir küçük öneride bulunarak sözlerimi tamamlayacağım, Sayın Başkanın müsamahasını daha fazla suiistimal etmeyeceğim. Çiftçinin yanında, ziraat odaları kalmadı, çiftçinin yanında tarım kredi kooperatifleri kalmadı, çiftçinin yanında Ziraat Bankası kalmadı, çiftçinin yanında Toprak Mahsulleri Ofisi kalmadı. Çiftçinin üretim yapabilmesi için, çiftçiye destek olan bütün kurumlar çiftçiye olan desteklerinden maalesef vazgeçtiler, vazgeçmek zorunda kaldılar. Şu an çiftçinin yanında çiftçiye destek olan bir tek kooperatiflerimiz vardır, küçük ve orta ölçekli kooperatiflerimiz aracılığıyla çiftçilerimiz, çeltik üreticilerimiz üretimlerine devam edebiliyorlar. O bakımdan, süratle çeltik üreticileri kooperatiflerimizi bir birlik halinde toplayıp, onların üretimden pirinç satışına kadar, hatta hatta ithalatına kadar piyasada söz sahibi olmalarına imkân vererek, hem halkımızın daha ucuz fiyatla pirinç tüketmesine yardımcı olmak hem de küçük ve orta ölçekli çeltik üreticilerimizin emeğinin, alınterinin karşılığını bir an önce alabilmelerini sağlamak durumundayız.

Beş dakikada ancak çeltik üreticilerinin sorunlarını bu kadar dile getirebilmek mümkün. Ben, konuyu Yüce Heyetinizin takdirine sunuyorum. Sayın Başkanıma da çeltik üreticilerimizin sorunlarını Mecliste dile getirmem için fırsat verdiği için teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.

Hükümet adına söz isteği var mı efendim?

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Ne söyleyecek bu konuda; hiç.

BAŞKAN - Efendim, o konuda hükümet karar versin, siz izin verin de.

Gündemdışı üçüncü söz isteği, Avrupa Birliği Türkiye Standartları Haftasının önemi konusunda, Kayseri Milletvekili Sayın Taner Yıldız'a aittir.

Buyurun Sayın Yıldız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Kayseri Milletvekili Taner Yıldız'ın, Avrupa Birliği sürecinde Türkiye Standartları Haftasının önemine ilişkin gündemdışı konuşması

TANER YILDIZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği sürecinde Türkiye Standartları Haftasının önemiyle ilgili olarak gündemdışı söz almış bulunuyorum, sözlerime başlamadan önce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, Türk Standartları Enstitüsü, görevlerini yerine getirirken devlet bütçesinin herhangi bir tertibinden ödenek almamakta, gelirleri tamamen verdiği hizmetlerden kaynaklanmaktadır. Günümüzde dünya ticaretinde hızlı gelişmeler meydana gelmekte, malların serbest dolaşımını temin için ülkemizin de imza koyduğu Dünya Ticaret Örgütü Ticarette Teknik Engeller Anlaşması çerçevesinde, üretilen malların pazarlanmasında rekabet ülke sınırlarını aşarak globalleşme sürecine girmiştir.

Uluslararası ticarette başarılı olmanın ve mal pazarlamanın en önemli unsurlarından bir tanesi de standardizasyondur. Son dönemde dünyada ve özellikle ülkemizin de aday olduğu ülkeler arasında olduğu ve tam üyelik için müzakerelere başlayacağı Avrupa Birliğinde standardizasyon alanında pek çok yenilik ve değişiklikler meydana gelmekte, ülkemizin de uzman kadrolarıyla yakından takip ettiği bu yenilik ve değişikliklere uyum sağlamak üzere yeni uygulamalar devreye sokulmaktadır. Bu çerçevede meydana gelen en önemli değişikliklerden bir tanesi de, dünyada uluslararası ticarette teknik engellerin kaldırılması için Dünya Ticaret Örgütü nezdinde imzalanan anlaşmalar neticesinde gündeme gelen ve son yıllarda sıkça tekrar edilen, hatta artık standardizasyon dünyasının bir sloganı haline gelen ihtiyarî standardizasyon kavramıdır. Bu kavramın kaçınılmaz bir şekilde uygulamaya alınmasına paralel olarak Avrupa Birliğinde de direktiflerin atıf yaptığı standartlar söz konusu olmuş, ülkemizde de bu direktifler birer birer yürürlüğe konularak, Avrupa mevzuatında düzenlenmiş ve düzenlenmemiş direktifler birer birer uygulamaya konulmuştur. Türk standartlarıyla ilgili, bakanlıklarca yürürlükten kaldırılması uygulamaları hızlandırılmıştır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; TSE'nin en temel görevlerinden olan standart hazırlama faaliyetleri, sanayicimizin sektör, dernek ve birliklerinin, meslek örgütlerinin ve diğer ilgili kuruluşlarının talepleri doğrultusunda, Avrupa standartlarının Türk standardı olarak hazırlanması çalışmalarının yanı sıra, gerektiğinde ilaveten, standartların hazırlanmasına katkıda bulunan mevcut ihtisas kurullarının yanı sıra, ağırlığını özel sektör uzmanlarının teşkil ettiği ayna komiteler kurulmuş ve AB üyesi ülkeler standart kuruluşlarıyla beraber benzer bir yapı oluşturulmuştur. Şu anda 125 ayna ve komitede 300'e yakın uzman çalışmaktadır.

Ayrıca, son dönemde, özellikle sanayicimizin en büyük sorunlarından bir tanesi "CE" işaretiyle ilgili belgelendirmelerin yurtdışı menşeli firmalar tarafından yapılmasının getirdiği maliyet yüküdür. TSE bu yükü azaltmakta ve sanayicimize "CE" işaretiyle ilgili hususlarda yardımcı olmak üzere, son dönemde artırarak sürdürdüğü bu faaliyetlerini, onaylanmış kuruluş olmak için gerekli aşamaları yerine getirmek yönünde yoğunlaşarak son aşamaya getirmiştir.

Bütün bunların sonucunda, TSE, geliri, harcamaların kontrolünü ve personel çalıştırmaya yönelik mevzuat düzenlemesini, muadil yabancı kuruluşlarla rekabet edebilecek şekilde yapabilecek, güçlü ve dinamik bir yapıya kavuşturulmalıdır. Bu bağlamda, TSE'nin hizmetlerini yaygınlaştırması ve yeni pazarlarda faaliyet göstermesini temin amacıyla yurt dışında yeni temsilciliklerin açılmasını sağlayacak uluslararası alanlarda şirket ve ortaklıklar kurabilecek bir yapıya kavuşturulması kaçınılmaz bir zarurettir. TSE bu dönemde, ya bu değişimleri ve yeniden yapılanmayı sağlayarak AB üyesi gelişmiş ülkelerdeki muadil kuruluşlarla tam bir rekabetçi ortamı sağlayacak ve bu alanda hizmet verecek ya da tarihteki yerini alacaktır.

Yukarıda belirtilen hedeflere ulaşabilmek ve muadil kuruluşlarla rekabet edebilmek için, TSE, altı aydır yeniden yapılanma çalışmalarını TÜBİTAK, TÜSİDE'yle birlikte sürdürmektedir. Avrupa Birliği müktesebat belgesinde yer alan malların serbest dolaşımı bölümünden de anlaşılacağı üzere, piyasaya denetimi dolayısıyla teknik mevzuat ve standardizasyon konuları müzakerelerin en önemli kısımlarından birini teşkil edecektir.

Ben, bütün bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, Yüce Meclisi tekrar selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.

Sayın Kavuştu, bir isteğiniz mi var efendim?

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Evet efendim.

BAŞKAN - Yerinizden kısaca... Buyurun.

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Çeltik üreticileri hakkındaki çözüm önerilerimi ve bunlar hakkındaki bilgilerimi arz etmek istiyorum Sayın Grubumuza ve Meclisimize.

BAŞKAN - Ama efendim, o başka bir gündem…

Bir cümleyle, kısaca…

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Böyle bir usul yok ki Sayın Başkan?!

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Şimdi, 2002 yılında, Sayın Başkan, çeltik üretimi, bugüne göre aşağı yukarı 100 000 ton noksandı. AK Partinin çalışması ve bu hususta ihtisas sahibi olarak bizlerin bölgesinde çeltik ekildiği için… Türkiye'nin yıllık 550 000 ton pirince ihtiyacı varken bunun 300 000 tonu kaldırılıyordu, şu anda 401 000 ton kaldırılıyor ki, aşağı yukarı 101 000 ton fazla çeltik üretildi. Bu durum, hakikaten, hem kalite bakımından… Geçtiğimiz yıl pirincin fiyatı 750-800 bin lirayken, bugün 1 350 000-1 400 000'e çıkmıştır. Çeltik alımında, Edirne'de 800-850 bine kadar -çeltik fiyatı- çıkmıştır.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Böyle bir usul var mı Sayın Başkan?!

AHMET ERSİN (İzmir) - Gündemdışı konuşuyor Sayın Başkan!

BAŞKAN - Anlaşıldı... Anlaşıldı Sayın Kavuştu.

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - O bakımdan, yani, bu verimlerinden dolayı Türkiye'nin şu anki çeltik ihtiyacı... 170 000 ton ithal etme durumuna düşmüştür. O bakımdan, verimli bir çalışma yapılmıştır.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kavuştu.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında iki raporu vardır; sırasıyla okutup, bilgilerinize sunacağım.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/747) (S. Sayısı: 989) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 22 Haziran 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan, Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının dönem sonuna ertelenmesi talebini iletmiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                  Burhan Kuzu

                                           İstanbul

                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde Yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Milletvekiline isnat edilen suçun, milletvekili seçilmeye engel bir nitelik taşıması halinde, dokunulmazlığın kaldırılmaması, bu suçtan milletvekilliği düşebilecek konumdakilerin milletvekilliğinin sürdürülmesine de imkân tanımaktadır. Bu durumun ise, Anayasanın 76 ncı maddesiyle uyumsuz sonuçlara yol açacağı açıktır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellenmemesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da hakkında dokunulmazlığın kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Feridun Baloğlu

Tuncay Ercenk

Mehmet Küçükaşık

 

Antalya

Antalya

Bursa

 

Halil Ünlütepe

Feridun Ayvazoğlu

Uğur Aksöz

 

Afyonkarahisar

Çorum

Adana

 

Oya Araslı

 

Atilla Kart

 

Ankara

 

Konya

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci raporu okutuyorum:

2.- Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/748) (S. Sayısı: 990) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 22 Haziran 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını iletmiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                  Burhan Kuzu

                                           İstanbul

                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önünde bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisce genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Milletvekiline isnat edilen suçun, milletvekili seçilmeye engel bir nitelik taşıması halinde, dokunulmazlığın kaldırılmaması, bu suçtan milletvekilliği düşebilecek konumdakilerin milletvekilliğinin sürdürülmesine de imkân tanımaktadır. Bu durumun ise, Anayasanın 76 ncı maddesiyle uyumsuz sonuçlara yol açacağı açıktır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilememiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Feridun Baloğlu

Tuncay Ercenk

Mehmet Küçükaşık

 

Antalya

Antalya

Bursa

 

Halil Ünlütepe

Feridun Ayvazoğlu

Uğur Aksöz

 

Afyonkarahisar

Çorum

Adana

 

Oya Araslı

 

Atilla Kart

 

Ankara

 

Konya

 

BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması önergeleri vardır; okutuyorum:.

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 36 milletvekilinin, ortaöğretimdeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/309)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Millî Eğitim Temel Kanununun (METK) 27 nci maddesine göre, ortaöğretimden yararlanma hakkı "temel eğitimi tamamlayan ve ortaöğretime girmeye hak kazanmış olan her öğrenci ortaöğretime devam etmek ve ortaöğretim imkânlarından ilgi, istidat ve kabiliyetleri ölçüsünde yararlanma hakkına sahiptir."

Yine METK'nin 28 inci maddesine göre ortaöğretim "öğrencileri, çeşitli program ve okullarla ilgi, istidat ve kabiliyetleri ölçüsünde ve doğrultusunda yükseköğretime veya hem mesleğe hem de yükseköğretime veya hayata iş alanlarına hazırlamaktadır" demektedir.

2005-2006 öğretim yılında kimi liselerden hazırlık sınıfları kaldırılarak tüm liseler 4 yıla çıkarıldı. Programlarında değişiklikler yapıldı. Birçok süper lise Anadolu lisesine çevrildi. Yeni oluşan Anadolu liselerine öğrenci kaydında, öğretmen ve yönetici atamada birçok sıkıntılar yaşandı.

Ortaöğretimi kapsayacak bir biçimde zorunlu eğitim süresi 12 yıla çıkarılmadığı, kalacak yer sorunu çözülemediği için çoğu köy ve yoksul aile çocukları yetenekleri olsa bile liselere gidememektedir. Ortaöğretim hakkından yoksun olan bu çocuklar eğitimli bir mesleğin sahibi olamadığı gibi, bir yükseköğretimi bitirmediği için devlet yönetimine de katılmamaktadır.

Ülkemizde uygulanan ortaöğretimde yaklaşık 80 çeşit lise vardır. Bu liselerin eğitim nitelikleri birbirinden çok farklıdır. Öğretmen ve fizikî eksiklikler nedeniyle aynı türdeki liseler arasında bile eğitim nitelikleri ayrılmaktadır. Ortaöğretim kurumları sınavında (OKS) öğrencilerin aldığı puanlar, bölgeler, okullar arasındaki eğitim nitelik farkını ortaya koymaktadır.

Liseler arasında eğitimde öğretim birliği açısından da bir uyum yoktur. Çeşitli liselerde yapılan araştırmalar da öğrencilerin çok farklı eğitildiğini göstermektedir. Bu durum, Anayasanın 42 nci maddesinde öngörülen "eğitim ve öğretim çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre" yapılması ilkesine aykırı olduğu kadar, ortaöğretimdeki bütünlüğü de bozmaktadır.

Ortaöğretimde yüzde 65 genel liseler, yüzde 35'i meslek ve teknik liseler olmak üzere bir çarpıklık yaşanmaktadır. Bu oran gelişmiş ileri ülkelerde tam tersidir. Bu çarpıklık yıllardır bilinmesine karşın bir türlü giderilememiştir. Birçok öğrenci bir yüksekokula girebilmek için daha lisenin ikinci sınıfından başlayarak dershanelere gitmektedir. Üniversitelerin sınırlı kontenjanları olduğu için bu çocukların birçoğu istediği bir yüksekokula yerleşememektedir.

1999 yılında düzenlenen 16 ncı Millî Eğitim Şûrasında "ortaöğretim, bugünkü parçalı yapıdan kurtarılarak birlik içinde çeşitliliği yansıtan, kaynak kullanımında verimliliği getiren, yeterliliğe dayalı, çok amaçlı ve demokratik bir yapılanmaya dönüştürülmeli, böylece, genel ve meslekî liseler ve değişik sektörler için var olan okul türleri ve yaygın eğitim kurumları yerine, farklı amaçlara göre düzenlenmiş program çeşitliliğine yer veren kurumsallaşmaya geçilmelidir. Önerilen sistem, kavramsal düzeyde, yakın bir gelecekte gerçekleştirilmesi düşünülen 11-12 yıllık zorunlu eğitim uygulaması dikkate alınarak planlanmalıdır" kararı alınmıştır.

Avrupa Birliği ülkelerinde zorunlu eğitim süresi 9 ile 12 yıl arasında değişmektedir. Ülkemizin de zaman geçirilmeden zorunlu eğitimin süresi liseyi de kapsayacak bir biçimde 12 yıla çıkarılmalıdır. Lise çeşitliliğine son verilmelidir.

Ortaöğretim insana verilen eğitim, hem toplumsal yaşamı hem de yükseköğretimi etkileyecektir.

Bu amaçla, ortaöğretimin yeniden yapılandırılması, fırsat ve olanak eşitliği içinde yetenekli tüm çocuklarımızın yasalarımızın öngördüğü bir biçimde bu eğitim aşamasından yararlanması gerekir.

Ortaöğretimdeki bütün bu sorunların saptanması ve çözüm yollarının ortaya konması için Anayasamızın 98 inci maddesi, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddelerine göre Meclis araştırması açılmasını dileriz.

Saygılarımızla.

1-                   Mustafa Gazalcı                    (Denizli)

2-        Ahmet Küçük                   (Çanakkale)

3-        Rasim Çakır          (Edirne)

4-        Halil Akyüz                   (İstanbul)

5-        Hakkı Ülkü           (İzmir)

6-        Canan Arıtman      (İzmir)

7-        Türkân Miçooğulları                   (İzmir)

8-        Bülent Baratalı       (İzmir)

9-                   Muharrem İnce                   (Yalova)

10-                   Mehmet U. Neşşar                   (Denizli)

11-      Erdal Karademir  (İzmir)

12-                   Muharrem Kılıç                   (Malatya)

13-      Vezir Akdemir     (İzmir)

14-                   Nurettin Sözen      (Sivas)

15-      Hasan Ören                   (Manisa)

16-                   Mehmet S. Kesimoğlu                   (Kırklareli)

17-      Ufuk Özkan                   (Manisa)

18-      Feridun Fikret Baloğlu                   (Antalya)

19-      Nail Kamacı                   (Antalya)

20-      Osman Özcan                   (Antalya)

21-      Atila Emek                   (Antalya)

22-                   Hüseyin Ekmekcioğlu                   (Antalya)

23-      Tuncay Ercenk                   (Antalya)

24-      Osman Kaptan                   (Antalya)

25-      Yakup Kepenek                   (Ankara)

26-                   Mehmet Ziya Yergök                   (Adana)

27-                   Abdulaziz Yazar    (Hatay)

28-      Ali Oksal                   (Mersin)

29-      Uğur Aksöz        (Adana)

30-      Ali Cumhur Yaka                   (Muğla)

31-      Feridun Ayvazoğlu                   (Çorum)

32-      Kemal Demirel      (Bursa)

33-      Nadir Saraç                   (Zonguldak)

34-      İzzet Çetin                   (Kocaeli)

35-      V. Haşim Oral                   (Denizli)

36-      N. Gaye Erbatur                   (Adana)

37-      Nejat Gencan       (Edirne)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

İkinci önergeyi okutuyorum:

2.- Uşak Milletvekili Alim Tunç ve 39 milletvekilinin, bazı televizyon programlarının toplum hayatına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/310) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de özellikle 1990'lı yıllarda özel televizyon kanallarının yaygınlaşmasıyla kültürel alanda yaşanan değişmeler artmış ve popüler kültür tartışmaları yoğunluk kazanmaya başlamıştır. Televizyon dünyası insanların en mahrem alanlarına girmeye başlayınca, popüler ilişkiler ekranları doldurmaya başlamıştır. Çürümüş, yozlaşmış hayatlar haber olarak halka dayatılırken, gerçek sorunlar magazinleştirilerek çözümsüz kalmakta, halkın büyük bir kısmı bu durumdan rahatsızlığını, medyaya duyulan güvensizlik olarak yansıtmaktadır.

"Biz Evleniyoruz", "Biri Bizi Gözetliyor" gibi dizilerde sadece kendilerini düşünen gençler, her şeyden önce hızla zengin olmayı ve programın sonunda medyatik bir ün kazanmayı hedefliyorlar. Andy Warholl "Bir zaman gelecek, herkes 15 dakikalığına şöhret olacak" demişti, Ata'nın annesi Semra Hanım "şehit verdim" diyor oğlu için! 15 dakikalık şöhretlerimizin en şöhretlisi olan oğul, gencecik yaşında hayatını bir otel odasında aşırı dozdan kaybediverdi. O evden evlilik çıkmıyor; ancak, o ev pek çok şöhret üretmiştir. Gençler kitap okumak, bilimsel araştırmalar yapmak, insanlığa katkıda bulunmak yerine, ekrana çıkmayı değerli bulmaktadır.

Kadınları ve aileiçi sorunları reyting malzemesine çeviren ve özel hayatların uluorta sergilendiği kadın programlarında bazı kadınların dertlerini anlatmaları, kendilerini ifade etmeye çalışmaları karşısında toplum olarak hezeyana uğradık.

Söz konusu programlar, toplumumuzun mahremiyet anlayışını kökten değiştirmekte, evin içini genel izleyiciye açarak ailenin kutsallığını zedelemektedir. Magazin türü bu programların etkileri üzerine gecekondulu kadınlarla yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre, kadınların aileiçi iletişimlerinin azaldığı, çocukların okuma alışkanlığının azaldığı, çocukların programda gördüklerini taklit etme eğilimlerinin arttığı tespit edilmiştir. Kadınların yarısından fazlası çocuklarının televizyonda gördükleri ünlülere ya da yarışmacılara özendiğini belirtmiştir. Kadınların çoğu, bu tür programlardaki görüntülerden rahatsız olduklarını, bu görüntülerin kültürel değerlerin üzerinde değişmeler meydana getirdiğini ifade etmektedirler.

Televizyon yöneticileri ucuza mal oluyor ve çok izleniyor diye ekranları bu tür programlara teslim ediyorlar. Bu tür programlarda diğergamlık, fedakârlık, dostluk, şeref, asalet gibi toplum değerleri ayaklar altına alınmakta, ahlaksızlık, sadakatsizlik, terbiyesizlik, hile, entrika gibi kötülükler ikame edilmektedir. Kendi gelecek kuşaklarını mahveden bir ülke olmak istemiyorsak, eğitimde kaşıkla verdiğimiz değerleri TV ekranlarının kepçeyle geri almasına karşı çıkmalıyız. Sadece bu yapımları değil, psikiyatrik ve pedagojik açıdan topluma zararlı olacağını düşündüğümüz her türlü yapımı mercek altına alabilmeliyiz.

Medyada yansıtılan şiddetin de izleyicilerin ruh sağlığı açısından ne derece zararlı olduğu, özellikle çocukların saldırganca tutumları ve davranışları üzerine birçok etkileri olduğu kanıtlanmıştır. Mafya dizileri, gerek içerdikleri aşırı şiddet görüntüleri gerekse verdikleri açık ve örtülü mesajlarla yasadışılığı özendirmekte ve hatta meşrulaştırmaktadır. Ayrıca, sigara, alkol ve uyuşturucu madde kullanımını teşvik eden ya da kabul edilebilir gösteren sahnelere de bu dizilerde yer verilmektedir.

Toplumun değer yargılarıyla çatışan, aileyi ve diğer sosyal kurumları değersizleştiren, insan bedenini ve ruhsal değerlerini maddeleştiren, insanların ortak değer ve doğrularına aykırı olan her tür aşırılığın denetlenmesi gerekir. Bu denetleme esas olarak otokontrol yöntemiyle yapılmalıdır.

Sonuç olarak, özel TV'ler kuruluş amaçlarının sadece para kazanma değil, kültür ve eğitim olduğunu unutmamalıdır. Bu tür programlar toplum ve birey üzerinde çok zararlı etkilere sahiptir. Toplumumuzu ayakta tutan değerler ayaklar altına alınmakta, insanlarımıza kendilerini sonuca götürecek her yolu mubah olarak görmeleri dikte ettirilmektedir. 3894 sayılı Kanunun 4/e maddesinde sözü edilen "yayınların toplumun millî ve manevî değerlerine ve Türk aile yapısına aykırı olmaması" ve 4/s maddesinde sözü edilen "program hizmetlerinin bütün unsurlarının insan onuruna ve temel insan haklarına saygılı olması" kurallarının bu tür programlarca ihlal edildiği kanısıyla manevî hayatımızı olumsuz olarak etkileyebilecek bu tür programların toplum hayatımıza etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1- Alim Tunç                   (Uşak)

2- Ahmet Çağlayan    (Uşak)

3- Alaettin Güven                   (Kütahya)

4- Abdullah Erdem Cantimur                   (Kütahya)

5- Zafer Hıdıroğlu    (Bursa)

6- Fahrettin Poyraz                   (Bilecik)

7- Gülseren Topuz                   (İstanbul)

8- Öner Ergenç                   (Siirt)

9- Adem Tatlı                   (Giresun)

10- Ömer Kulaksız     (Sivas)

11- Bayram Özçelik                   (Burdur)

12- Harun Tüfekci                   (Konya)

13- Seracettin Karayağız   (Muş)

14- Muzaffer Baştopçu                   (Kocaeli)

15- Faruk Anbarcıoğlu                   (Bursa)

16- Nevzat Doğan                   (Kocaeli)

17- Ahmet Yaşar                   (Aksaray)

18- Ahmet Ertürk         (Aydın)

19- Şükrü Ayalan       (Tokat)

20- Eyüp Ayar                   (Kocaeli)

21- Haluk İpek                   (Ankara)

22- Ayhan Zeynep Tekin (Börü)        (Adana)

23- Remziye Öztoprak                   (Ankara)

24- Nükhet Hotar Göksel                   (İzmir)

25- Osman Nuri Filiz                   (Denizli)

26- Fahri Keskin                   (Eskişehir)

27- Osman Akman                   (Antalya)

28- Özkan Öksüz                   (Konya)

29- Musa Sıvacıoğlu                   (Kastamonu)

30- Hasan Ali Çelik                   (Sakarya)

31- Ayhan Sefer Üstün                   (Sakarya)

32- Hakan Taşcı                   (Manisa)

33- Resul Tosun         (Tokat)

34- Hikmet Özdemir                   (Çankırı)

35- Veli Kaya                   (Kilis)

36- Süleyman Turgut                   (Manisa)

37- Afif Demirkıran                   (Batman)

38- Mehmet Ceylan                   (Karabük)

39- Cevdet Erdöl                   (Trabzon)

40- Şükrü Önder                   (Yalova)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerin alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Filistin Yasama Meclisi Başkanı Rawhi Fattouh'un, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ı Ramallah'a davetine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını temsilen TBMM Başkanvekili İsmail Alptekin'in icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/912)

                                  18 Ekim 2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Filistin Yasama Meclisi Başkanı Rawhi Fattouh, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'a hitaben gönderdiği mektupta, Ramallah'ta yapılacak olan "Kudüs El-Şerif'e Özgürlük" konulu uluslararası Konferansa TBMM Başkanını davet etmektedir.

Söz konusu konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını temsilen TBMM Başkanvekili İsmail Alptekin'in katılması hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

V.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- (11/3) esas numaralı gensoru önergesinin görüşme gününe ve görüşmelerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No.: 166            Tarihi: 19.10.2005

17.10.2005 tarihinde dağıtılan ve Genel Kurulun 18.10.2005 tarihli 8 inci Birleşiminde okunmuş bulunan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım haklarındaki (11/3) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasının; Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 25.10.2005 Salı günkü birleşimde yapılmasının ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

 

Salih Kapusuz

Haluk Koç

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

CHP Grubu Başkanvekili

 

Süleyman Sarıbaş

 

 

Anavatan Partisi Grubu Temsilcisi

 

 

 

 

                       

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önergesi vardır. Aynı şekilde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önergesi daha vardır.

Bu iki önerge aynı mahiyette olduğundan ayrı ayrı okutacağım, beraber işleme alacağım.

AK Parti Grubunun önerisini okutuyorum:

B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı üye sayısının artırılmasına ve dağılımına ilişkin AK Parti Grup önerisi

                                      19.10.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 18.10.2005 Salı günü yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                 Salih Kapusuz

                                            Ankara

                        AK Parti Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında Kâtip Üyeliklerin sayısının 8'e, İdare Amiri sayısının 4'e çıkarılması ve artırılan üyeliklerden Kâtip Üyeliğin AK Parti Grubuna, İdare Amirinin de Anavatan Partisi Grubuna verilmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini okutuyorum:

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı üye sayısının artırılmasına ve dağılımına ilişkin CHP Grup önerisi

                                      19.10.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 18.10.2005 Salı günü yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                       Haluk Koç

                                            Samsun

                          Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında Kâtip Üyeliklerin sayısının 8'e, İdare Amiri sayısının 4'e çıkarılması ve artırılan üyeliklerden Kâtip Üyeliğin AK Parti Grubuna, İdare Amirinin de Anavatan Partisi Grubuna verilmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Her iki öneriyi müştereken oylarınıza sunacağım; ancak, bu öneriler üzerinde lehte ve aleyhte söz isteği vardır.

Lehte söz isteği, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa; aleyhte söz isteği Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş.

Buyurun Sayın Kapusuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Biraz önce okunmuş olan Grup önerimizden de anlaşılacağı üzere, dün Danışma Kurulu yapıldı. Yapılan Danışma Kurulunda mutabakat sağlanamadı.

Geçmişte, bu uygulamalar, usuldendir ki, hep, mutabakat sağlanarak çıkmıştır; ancak, dün, yapılan uzun müzakereler sırasında bir sonuç elde edilememiştir. Buradan hareketle... Şu anda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yeni bir siyasî parti grubu oluşmuş. Anayasanın 94 üncü ve İçtüzüğün 11 inci maddesinde, açıkça, bu konunun düzenlendiğini hepimiz biliyoruz.

Öncelikle, bir tablonun altını çizmek istiyorum, bugünkü tabloyu bir değerlendirmek istiyorum değerli arkadaşlar. Demokrasinin yegâne kaynağı, bizzat, halkın kendisidir, halkın iradesidir. İşte, 3 Kasım genel seçimlerinde, bildiğiniz gibi, 18 tane parti ve bağımsızlar seçimlere katıldılar. Bu 18 partimizin kesinleşmiş oy sonuçlarını hepiniz ve hepimiz biliyoruz. Bu partiler -Anavatan Partisi dahil olmak üzere- AK Parti 34,26; Cumhuriyet Halk Partisi 19,4; Doğru Yol Partisi 9,55; MHP 8,34; Anavatan Partisi 5,12 oy almış; yani, halka çıkmış, talepte bulunmuş, seçimlere katılmış ve sonuç itibariyle de millet yetki vermemiş. Sonuç: Milletin vermediği bir yetkiyi, elbette, usul yönünden elde etmek mümkün, bunu düzenleyen İçtüzük ve Anayasa hükümleri var; ama, siyasetin ve demokrasinin meşruiyetinin kaynağı, hiç unutulmamalıdır ki, bu halktır, bu millettir; bunu, hiç kimse görmemezlikten gelmemelidir. Yani, açıkçası, bir hususu söylemek istiyorum, vermezse mabut, neylesin Sultan Mahmut. Milletin vermediğini, evet, zaman zaman elde etmek mümkün olabiliyor. Şimdi, ben…

ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Tıpkı sizin gibi!...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, biz, geçmişine de, bugününe de sahip çıkan bir siyasî ilkeler hareketiyiz. Evet, ben, hiçbir zaman geçmişimi inkâr etmedim. Biz, AK Parti olarak, milletin huzuruna çıkarken, bu Parlamentoda var olan, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan bir siyasî partinin hükmî şahsiyeti son bulunca, milletin huzuruna, genel başkanıyla, kadrosuyla, ekibiyle çıkmış, mertçe millete deklarasyonda bulunmuşuz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Halkın önüne, dolaylı yollardan değil, başka şemsiyelerin altında değil, sadece vasıtalarla geçerek değil; ama, milletin huzuruna çıkarak biz bunu elde etmiş ve bugün, milletin meşru, anasının ak sütü gibi helal oylarıyla millete hizmet etme makamına gelmiş bir siyasî hareketiz. Herkes aynaya çıkıp, önce bir kendisine baksın! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, hiç unutmayın ki, siyasetin geçmişi, çok uzaklara gidilerek değil, yakınlara gidilerek de değerlendirilmesi, yapılması gerekli olan bir sonuçtur. 1995 sonrasına bakın, bu Parlamentoda, iktidarları değiştirmek adına, partilerin içi boşaltıldı, transferler yapıldı, gruplar, partiler oluşturuldu; ama, soruyorum size; bugün bunlardan hiçbir tanesi var mı?! (AK Parti sıralarından "Yok" sesleri) Bu, ibretlik bir olaydır arkadaşlar. Evet, millet bizi buraya getirdi, yarın da gönderirse, gönderme kararına da, en az sizler kadar saygı gösteririz.

Değerli arkadaşlar, bakınız, siyasette, 1 ile 1 bazen 2 eder, bazen 11 eder; ama, bazen de 0 olur. Bunlar hiç unutulmasın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, sizler buraya gelirken Anavatan Partisi vardı, sizin her birinizin çatısı altında girdiğiniz Cumhuriyet Halk Partisi ve AK Parti de vardı. O partinin programı, tüzüğü, yönetimi, kadrosu, ilkeleriyle niçin girmediniz? (AK Parti sıralarından alkışlar)

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Uymadınız ona, uymadınız!

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakınız, ayrılış gerekçelerinizi falan da millet ibretle takip edip, çok iyi biliyor, çok iyi de değerlendirecek; ama, unutmayın ki, dün mum da vardı, Mumcu da vardı; ama, bugün, bu çağda, bunların dönemi bitmiş ve sönmüştür. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, evet, malumunuz, Anayasamızın 94 üncü, İçtüzüğümüzün 11 inci maddesine göre, bizim, yeni grup kurmuş bir siyasî partiye, ilke olarak, kural olarak, Başkanlık Divanında temsil verme görevimiz var; yani, bir grup varsa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında temsil edilecek.

Peki, İçtüzüğümüzde 15 kişiyle tespit yapılmış, 4 tanesi başkanvekili, 7 tanesi, malumunuz, Kâtip Üyelik, 3 tanesi de İdare Amirliği olarak prensip olarak kabul edilmiş; fakat, olabilecekler göz önünde bulundurularak, sonradan olma, sonradan meydana gelecek gruplar düşünülerek, onlara da hak vermek adına, Kâtip Üyelik ve İdare Amirliğinin artırılabilme yetkisi de İçtüzükte konulmuş. Dolayısıyla, yeni bir grup doğdu, temsil hakkı vermek lazım.

Biz, bunu, dün, Cumhuriyet Halk Partisinin temsilcisi, AK Partinin temsilcileri olarak, arkadaşlarımızla uzun uzun konuştuk; evet, temsil edilin, biz, şu anda, mevcut durumun eğer değerlendirmesini yapacak olursak, 15 kişilik Divan üyesi sayısı muhafaza edilirse, Anavatan Partisine düşmüyor. Düşse bile, Cumhuriyet Halk Partisinin 1 üyesinin düşmesi gerekiyor; ama, biz, uzlaşmayı, anlaşmayı, diyaloğu prensip olarak kabul eden bir AK Parti olarak dedik ki, bunun 17'ye çıkması halinde mevcut durum korunuyor, Anavatan Partisine de 1 üyelik doğuyor.

Peki, o halde, bu 2 üyelik, Meclis başkanvekilliği artırılamayacağına göre, yapılacak şey nedir; Kâtip Üyelik ve İdare Amirliğini artırmak. Arkadaşlarımızın ifadelerinden anladığımıza göre de, kendilerinin, eğer başkanvekilliği verilmezse İdare Amirliğini tercih edeceklerini hissettik ve dinledik, duyduk. Onun üzerine, biz, AK Parti olarak Kâtip Üyeliği, İdare Amirliği olarak da Anavatan Partisine verilmesini temsil noktasında uygun gördük.

Önerimizi, hem Cumhuriyet Halk Partisinin hem de AK Partinin grup önerisi olarak bu şekliyle getirdik ve okundu. Şu anda tartıştığımız da bu.

Değerli arkadaşlar, bakınız, biraz sonra arkadaşlarımız, bu konuyla ilgili olarak, elbette kendilerine göre yorum ve değerlendirmeler yapacaklardır. Üst norm Anayasadır; bütün yasalar da Anayasaya uygun olmak zorundadır. İşte Anayasanın 94 üncü maddesinin ikinci fıkrasını okuyorum: "Başkanlık Divanı, Meclisteki siyasî parti gruplarının üye sayısı oranında Divana katılımlarını sağlayacak şekilde kurulur." Yani, bugün için ne var: AK Partinin 355 milletvekili var, Cumhuriyet Halk Partisinin 155 milletvekili var, Anavatan Partisinin 22 milletvekili var. Bu orana vurduğunuz takdirde, Anayasanın bu hükmü gereği, evet, 4 tanesi Meclis Başkanvekili olacak; bu belirlenmiş.

İçtüzükte, koalisyonlar ve benzeri bazı sebepler gözönünde bulundurulacağı dönemler itibariyle uzlaşma sağlanırsa, buraya, Anayasaya tam uygun olmayan bir açıklık getirilmeye çalışılmış. Doğru da yazılmamış aslında; ama, doğru anlaşılması mümkün. İçtüzüğün 11 inci maddesinin ikinci fıkrasında deniliyor ki "Başkanlık Divanındaki görev yerleri, başkanvekillikleri için -iki adedi Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğuna sahip siyasî parti grubuna ait olmak üzere- oranı en yüksek olandan başlayarak sıra ile dağıtılır." Salt çoğunluğa vereceksiniz iki. En yüksek oran kime ait; AK Partiye ait; daha sonra Cumhuriyet Halk Partisine ait. Elbette bunlara vereceksiniz.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Ne güzel hesap!

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Diğer bir şeyi daha ifade etmek istiyorum; bu, geçmişte de tartışılmış, Anayasa Mahkemesine gidilmiş. Anayasa Mahkemesi, Anayasamızdaki amir hükme uygun olarak aynen şunu söylüyor: "Aslolan, siyasî parti grubunun Başkanlık Divanında temsil olunmasıdır." Biz de, Anavatan Partisinin orada temsiline bu fırsatı veriyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Lütfediyorsunuz beyefendi!

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - İdare Amirliği göreviyle orada temsil hakkını elde etmiş oluyorlar.

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlayın Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan, uzatmak da istemiyorum.

Sonuç olarak şunu söylüyorum: Biz, evet, Anayasamızın gereği olarak bir yeni gruba temsil hakkını getiriyoruz. Grup önerimiz açıkça orta yerdedir. Bu konuyla ilgili olarak, zaten Danışma Kurulunda anlaşma yapabilseydik, Danışma Kurulu önerisi olarak buraya gelecekti; ancak, Danışma Kurulunda eğer mutabakat sağlanamazsa ne yapılır, Yüce Genel Kurula gelir, Genel Kurul bunu oylarıyla sonuçlandırır. İşte, şu anda yapmak istediğimiz de budur. Orada bunu temin edemediğimiz için, burada Genel Kurulun oylarıyla, bu Anayasa ve İçtüzük gereği yapılması gerekli olanları icra etmek üzere, görevimizi yerine getirmek üzere buraya taşıdık.

İnşallah, bu yapılacak çalışmaların, ben, memleket ve millet için hayırlı olmasını temenni ederken, hepinizi en derin saygı, sevgi ve hürmetlerimle selamlıyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kapusuz.

Aleyhte, Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Söz vereceğim efendim.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; AK Parti Grubu tarafından gündeme getirilen grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum; Anavatan Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz önce konuşan konuşmacı arkadaşımız, sanki bu Meclisi AK Parti kurmuş, sanki bu Meclis ilk defa AK Partiyle kurulmuş, sanki bu Meclisi Atatürk kurmamış, sanki seksenbeş yıldır bu Meclisin gelenekleri oluşmamış (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) sanki Meclisin hiç uygulaması yok, ilk defa İçtüzükle karşı karşıya kaldığımız bir durummuş gibi hitap etti. Hiç polemiğe girmek istemiyorum.

Sayın Başkan dedi ki: "Anavatan Partisi, 3 Kasım seçimlerinin, millî iradenin aksine, Anayasada ve İçtüzükteki boşluklardan faydalanılarak kuruldu." Sayın Başkan Cumhuriyet Halk Partisinden 5 milletvekilini kendi hanesine yazarken bunları söyleseydi, bu milletvekilleri Cumhuriyet Halk Partisine oy verenlerin oyuyla seçildi, AK Partiye almayalım deseydi, bugün, burada, bu ahlakî ilkeden bahsetme hakkı olacaktı. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Ancak, böyle bir ahlakî ilkeden bahsetmeye en son sözü olması gereken AK Parti Grubudur.

Değerli arkadaşlar, onlar bir tarafa; onlara milletin önünde hepimiz tek tek cevap vereceğiz -burada Grup önerisi aleyhine söz aldım- bizim istediğimiz, bir başkanvekilliği veya Divan Amirliği veya Kâtip Üyelik falan değil. Bizim istediğimiz, hukukun tam ve eksiksiz uygulanması. Sanki AK Parti ulufe dağıtıyor da, bir üyeyi de Anavatan Partisine ulufe olarak veriyor!.. Bana bu hakkı hukuk veriyor, kanun veriyor, Anayasa veriyor.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Yalnız, millet vermemiş!.. Millet vermemiş!..

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Anayasanın 94 üncü maddesini geldi okudu, hukuk bitti zannetti. Anayasanın işte 94 üncü maddesinin devamı. Ne diyor: "Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekillerinin, Kâtip Üyelerinin ve İdare Amirlerinin adedi, seçim nisabı, oylama sayısı ve usulleri, Meclis İçtüzüğünde belirlenir." Doğru mu; doğru.

Meclis İçtüzüğü 11 inci maddeyi okuyalım. Ne diyor 11 inci madde?.. Tırnak içini kapatın, tırnak içi açıklamadır; kapat, oku. Okuyorum: "Başkanlık Divanındaki görev yerleri, başkanvekilleri için -tırnak açmış, parantez açmış- iki adedi Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısı salt çoğunluğuna sahip siyasî parti grubuna ait olmak üzere -tırnağı kapatmış- oranı en yüksek olandan başlayarak dağıtılır. " Niye yapmış bunu yasa koyucu; yasa koyucu şunun için yapmış: Diyor ki; oranı en yüksek olandan başlayarak dağıtmak ana usuldür; ancak, salt çoğunluk varsa o dönem Mecliste, salt çoğunluğu olana iki tane verilir. Anlamı ve özü bu.

Şimdi, sanki, bana, burada ulufe dağıtıyor! Diyor ki: "Size de bir Divan üyeliği verelim." Kanun -İçtüzük, kanundur- bana grup olarak Başkanvekilini zaten -kanunî düzenleme olarak- vermiş. Peki, uygulama ne?.. 1983 uygulaması var. 1983 uygulaması önümde. O gün 211 milletvekili çıkarmış Anavatan Partisi ve salt çoğunluk. Ne yapmış; 2 tanesini almış İçtüzüğün amir hükmü gereği, 1 tanesini o günkü Halkçı Partiye, 1 tanesini de MDP'ye vermiş. Daha sonra ne yapmış; 1987'de 292 milletvekili çıkarmış, 99 tane SHP, 59 DYP çıkarmış, 2 tanesini almış Anavatan Partisi, 1 tanesini SHP'ye, 1 tanesini de Doğru Yol Partisine vermiş. İşte demokrasi bu. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) işte hukukun üstünlüğü bu, işte adalet bu, işte vicdan bu. Yani, vicdanlara seslenmek lazım. Demokrasi nasıl bir şey; demokrasi az olanın da hukukunun korunduğu bir şey, demokrasi az olanın da hukukunun korunduğu bir şey. Demokrasi, çoğulculuk, katılımcılık gerektiriyor.

Şimdi, yapılan öneri... Önce usul olarak söyleyeyim. Değerli arkadaşlar, İçtüzüğün amir hükmü burada dururken, İçtüzüğün amir hükmünü bir grup önerisiyle Meclise getirip Meclis kararı haline getirmek usule aykırı. Yapılan, düpedüz, İçtüzük tadilatına dair kanun teklifi anlamında yorumluyor Anayasa Mahkemesi; diyor ki, İçtüzüğün amir hükmü varsa, bu amir hüküm hilafına bir grup önerisi Meclis çoğunluğuna dayanılarak Meclis kararı haline getirilir ise, bu, İçtüzüğü eylemli değiştirmektir.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Anayasadaki hükmü nereye koyuyorsunuz?!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Şimdi, yapılan burada, bu Grup önerisiyle, İçtüzük eylemli olarak değiştirilmek isteniyor. Niye değiştirilmek isteniyor; Anavatan Partisinin İçtüzüğün 11 inci maddesi ikinci paragrafından doğan hakkını gaspetmek için, el koymak için ve vermemek için. İstemiyorum, hiç istemiyorum! Hukuku uygulamamanın bu milletin vicdanında ortaya koyduğu eylem, ortaya koyduğu kararlılık bizde var ve biz, ulufe peşinde falan da değiliz arkadaşlar.

Bizim istediğimiz şu: Bu Meclis gelip geçecek, ileride başka Meclisler de gelecek; ama, bu yanlış uygulama eğer bugün uygulanırsa, bundan otuz yıl sonra da, kırk yıl sonra da, elli yıl sonra da, efendim, geçmişte böyle uygulanmıştı şeklinde bir anlayışın yerleşmemesidir. Bizim istediğimiz, hukukun üstünlüğünün hâkim kılınması ve her şeyin hukuk kuralları içerisinde yerine getirilmesi, tahkim edilmesidir. Yoksa, birilerinin zannettiği gibi, yok efendim, bir Divan üyesi alacağız, yok Başkanlık Divanında bir Başkanvekili alacağız; bunlar bizim çok umurumuzda olan şeyler değil. Biz, siyasete çıkarken, bu grup olarak siyasete çıkarken dedik ki, bugün Meclis, iki partili bir yapı içerisinde al gülüm ver gülüm paylaşım noktasına gelmiştir; milletin özgün sesi, milletin özgür sesi bu kürsüde yankılanmamaktadır. Bu millet sıkışmıştır.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Üç yıldır neredeydiniz arkadaşlar?!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Salih Bey, ben size cevap vermedim, vermeyeceğim.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Üç yıldır buradaydınız, üç yıldır bakanlıktaydınız, milletvekiliydiniz! Yani, yeni ortaya çıkmadınız ki.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, lütfen müdahale etmeyin.

Buyurun Sayın Sarıbaş.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Bakın, öneriyorum, bu Siyasî Partiler Kanununu değiştirelim, bu Anayasayı değiştirelim. Şu vekilleri, bu Siyasî Parti Kanunu ve bu Anayasa için, liderlerin kulu olmaktan ve liderlerin kapıkulu olmaktan kurtaralım. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

Daha önce beyanlarınız var, daha önceki dönemlerde, bu Anayasanın, bu Siyasî Partiler Kanununun değişmesi noktasında beyanınız var. Lütfen, millete samimî duralım, şu İçtüzüğü, şu Siyasî Partiler Yasasını, şu Anayasayı, özgürlüklere açık, hani diyorsunuz ya, daha çok demokrasi, daha çok demokrasi… Demokratik yapıya bir kavuşturmadan, milletvekillerini milletin vekili olarak algılayıp, parti gruplarının taassuba dönük parti içi baskılarından kurtarmadan bu istifalar devam edecektir; çünkü, milletvekili, milletin vekili olarak özgün sesini, özgür sesini kıstığınız müddetçe, milletvekillerine bu imkânı tanımadığınız müddetçe… Milletvekili de kendisine oy veren insanlara karşı sorumlu. Ne diyor gittiğinizde vatandaş; niye sesim olmuyorsun; ses yok ki. Yukarıda lider, o ne derse, ses o, borazan; ama, millet özgün ve özgür bir ses istediği için bu Anavatan Partisi kurulmuştur. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Bundan sonra da özgür sesin, özgün sesin, mazlum kadınların sesi, gençlerin, işsiz gençlerin sesi olarak, bu kürsüde bu milletin dertlerine deva olacaktır.

Değerli arkadaşlar, Anavatan Partisi Grubu, sizin sandığınız gibi "istemezük, yapmazuk" diye her şeye muhalefet eden, her şeye karşı çıkan bir siyasî anlayışın partisi değildir. Bu milletin hayrına, bu milletin yararına ne getirirseniz, ne getirirseniz, sizden daha fazla destekçisi, sizden daha fazla savunucusu olacağız; ama, unutmayınız ki, bu milletin hayrına görmediğimiz düzenlemelerin de en büyük muhalifi, en büyük muhalifi olmaya devam edeceğiz.

Yani, korkmanıza gerek yok. Bizim size tavsiyemiz, milletin hayrına olan düzenlemeleri, hani şu yenileşme, hani şu din ve vicdan hürriyeti, hani şu teşebbüs hürriyeti, hani şu meydanlarda söylediğiniz, hani "yaşayamıyorsunuz yaşamak istediğinizi, gelirsek yaşatacağız" deyip, sonra…

HACİ BİNER (Van) - Yani sen yaşadın da sonra niye…

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - O benim sorunum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Sarıbaş.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Sonra, millete dönüp "biz bunu vicdanımızda yaşıyoruz, düzenleme yapmamıza gerek yok" şeklinde… Millete samimî olmadığınız düzenlemeleri getirin, getirin sonuna kadar sahip çıkalım bu millet adına, getirin sonuna kadar savunalım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada benim esas demek istediğim şey, bu öneri, İçtüzük değiştirmeye yönelik bir eylemli İçtüzük değişikliği önerisidir. Bu öneri, Anayasaya da aykırıdır, usule de aykırıdır. Bizim istediğimiz şey, öyle, Divanda illâ da bir makamımız olsun şeklinde bir anlayış değildir. Bizim istediğimiz şey, hukuk her zaman herkese lazımdır ve hukuku herkes kendi kafasına göre yorumlayamaz, bu Meclisin gelenekleri vardır, hukukî yorumlamaları vardır, hakkı teslim etmenizdir, adil ve vicdanlı davranmanızdır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbaş.

Sayın Koç'un yerinden bir söz talebi vardır.

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu sürecin içerisindeki tartışmanın bir parçası olmamaya özen gösteriyoruz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak; fakat, Sayın Kapusuz, konuşması sırasında, parti değiştiren ya da yeni siyasî tercihler seçen milletvekilleriyle ilgili konuşması sırasında, Cumhuriyet Halk Partisine atıfta bulundu. Ben, şunu hatırlatmak istiyorum sadece; siyasetin inişli dönemleri olabilir, siyasetin çıkışlı dönemleri olabilir. Siyaset, birçok konjonktürel olaya bağlı olarak, aslında, Türkiye gibi bir ülkede çok değişkenler içerisinde yerine getirilmesi gereken bir uğraş. Biz bunu biliyoruz. Kişisel kırgınlıklar olabilir, ayrı düşmeler olabilir; ama, özünde siyaset, belli bir düşünce etrafında ilkeli, dik, ahlaklı durmayı gerektirir. Onun için, yani, Sayın Kapusuz bunları söylerken -Sayın Sarıbaş değindiler- Cumhuriyet Halk Partisinden istifa edip yeni siyasî tercihlerini iktidar tarafında kullanan milletvekillerinin varlığını da unutmaması gerekirdi, bunları da söylemesi gerekirdi.

Şunu ifade etmek istiyorum Sayın Başkan; siyasetin zor bir uğraş olduğunu söyledim. Düşünce temelinde kişisel kaygıların ikinci planda olduğu bir uğraş olduğunun altını çizmek istiyorum. Kimi arkadaşlarımızın, kişisel kaygılarını, bir sonraki dönem için beklentilerinin o siyasî yapılarda karşılanamayacak olması gerçeğini tespit etmelerini anlayışla karşılayabilirim; ama, Cumhuriyet Halk Partisinin ilkeli arkadaşları, ilkeli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisinin, Atatürk ilke ve devrimlerinin ve sosyal demokrasinin Türkiye'de yılmaz savunucusu olmaya devam edeceklerdir.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Lehte söz isteyen Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Fatsa, konuşmanızı öneri üzerinde ağırlaştırırsanız ve süreye de riayet ederseniz, memnun oluruz.

EYÜP FATSA (Ordu) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Grup önerimizin lehinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce, Grubumuzun önerisi üzerinde konuşan Sayın Salih Kapusuz, bu Grup önerisinin içeriğiyle ilgili, özellikle de Meclis Başkanlık Divanının yeniden yapılanmasıyla alakalı İçtüzüğün ve Anayasanın amir hükümlerini burada teferruatıyla ifade ettiler. Şahsen, bizim de kanaatimiz, İçtüzük ve Anayasanın amir hükümleri doğrultusundadır. Tabiî, bazı arkadaşlarımızın bunu farklı şekillerde yorumlama, anlama gibi keyfiyetleri olabilir, biz ona da saygı duyarız; ama, burası Türkiye Büyük Millet Meclisidir, burada her isteyenin her istediği doğru telakki edilmez ve kabul edilmez; kurallarla burası yönetilir, teamüllerle burası yönetilir ve idare edilir, şekillenir. Dolayısıyla, herkesin bu teamüllere, bu geleneklere uygun hareket etme, Meclis İçtüzüğüne bağlı kalma ve Anayasanın amir hükümlerine bağlı kalma gibi bir sorumluluğu da vardır.

Değerli arkadaşlar, ben, bu vesileyle, bir iki hususu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Biraz önce, Anavatan Partisi Grubu adına, burada söz söyleyen arkadaşımız, biraz maksadını aşan ifadelerde bulunmuştur. Ben, onlarla ilgili Grubumun genel kanaatini arkadaşımla paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, hepimiz, 3 Kasım seçimlerinde, belli siyasî partilerden, milletin huzuruna, belli programlarla ve düşüncelerle gittik ve o program ve o düşünce çerçevesinde, şahsımız için değil, bağlı bulunduğumuz ve adayı olduğumuz siyasî partiler için destek istedik. Milletimiz, şahsımıza değil, partimizin programına ve tüzüğüne oy vermiş ve dolayısıyla, Meclis bu tercihe göre yeniden şekillenmiştir.

Şunu anlayışla, saygıyla karşılayabiliriz: Elbette ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin dününde de, bugünün de, belki yarınında da olabilir, belli siyasî partilerden seçilmiş arkadaşlarımızın, milletvekilerinin, zaman içerisinde, partisiyle uzlaşamama, anlaşamama veya başka sebeplerden dolayı ayrılmalarının söz konusu olduğu, Türkiye'nin ve Meclisin bilgisi dahilindedir. Yani, geçmişte de bunlar olmuştur, bundan sonra da olabiliyor; ancak, bütün bunları çok masum gerekçelerle, çok maksadını aşan ifadelerle takdim etmelerini, yani, biraz, mızrağı çuvala sığdıramamak veya milletin önünde, milletten aldığı yetkiyi başka vadilerde estirme gayretlerinin üzüntüsüyle ve yüz kızarıklığıyla bunu farklı mecralara çekmek istemelerini, doğrusunu isterseniz, ben, sizlerin ve kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

Seçim sisteminin bozukluğundan bahsetti Sayın Sarıbaş.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Siyasî Partiler, Siyasî Partiler…

EYÜP FATSA (Devamla) - Siyasî Partiler Kanununun yanlışlıklarından bahsetti.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Değiştirelim diyorum, getirin değiştirelim.

EYÜP FATSA (Devamla) - Doğrusunu isterseniz, bunu biz yapmadık, şimdi temsil etmeye çalıştığınız siyasî parti bunları buraya getirmiştir. Lütfen, içinde bulunduğunuz partinin, biraz, gününü değil geçmişini de öğrenmenizi, araştırmanızı tavsiye ediyorum.

Değerli arkadaşlar, dedi ki: "Milletvekillerinin, milletin vekili olması…" Doğrusunu isterseniz, bunu en son söyleyecek isim Sayın Sarıbaş'tır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Milletin vekilleri yerlerinde oturuyor, milletin kendisine vermiş olduğu yetki ve iradeyi bulunduğu yerde sapasağlam kullanıyor, ayakta duruyor; ama, milletin kendisine verdiği yetkiyi başka yerlere pazarlayanların bu sözü söyleme hakları yoktur diye düşünüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Demokrasi okuman lazım Sayın Fatsa. Biraz demokrasi oku!..

EYÜP FATSA (Devamla) - Kendine oy verenlere karşı sorumlu. Evet, Sayın Sarıbaş, size oy verenler ya Cumhuriyet Halk Partisi tabanında ya da AK Parti tabanındadır. Siz, kime karşı kendinizi sorumlu hissediyorsunuz?!

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Millete karşı!..

EYÜP FATSA (Devamla) - Hayır, yani, milleti temsil yetkiniz yok sizin. Sizin, milleti temsil gibi almış olduğunuz yetki, Cumhuriyet Halk Partisinin ve AK Partinin uhdesinde mündemiçtir, bu partiler içerisinde yetki verdi size bu millet.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Niye aldınız o zaman CHP'den milletvekillerini?

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Dinime küfreden Müslüman bari olsa!

EYÜP FATSA (Devamla) - Millet, o partiler içerisinde size yetki verdi Sayın Sarıbaş…

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Samimî olalım!..

EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, lütfen!.. Bak, her şeyi söylüyorsunuz, her şeyi konuşuyorsunuz, uluorta konuşuyorsunuz… Ben, esasında, bunun bir mahcubiyetin ifadesi gibi anlaşılmasını istiyorum.

SÜLEYMAN SARIBAŞ ( Malatya) - Böyle bir görevimiz var. Doğruyu her yerde her zaman söylemeye devam edeceğiz.

EYÜP FATSA (Devamla) - Yani, yapılan şeyi ifade edemiyorsunuz insanlara. Yapılan şeyi, yaptıklarınızı, sizi seçen iradeye karşı, ifade edemiyorsunuz. Bunun mahcubiyeti olabilir.

ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Pazarlama gibi!..

EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, siyasette çok şeyler konuşulabilir, söylenebilir, çok şeyler olabilir, siyaset dinamik bir süreçtir; elbetteki farklılıklar, ayrılıklar olabilir; ama, şunu anlamakta, doğrusunu isterseniz, her birimiz zorlanıyoruz: Biz, arkadaşlarımızın, özgür iradeleriyle vermiş oldukları kararlara saygı duyarız; ama, bak, şahit olduğumuz olaylar…

Bakın, geçmişte bu ülkenin gündeminde, siyasî tarihinde yüzkarası gibi duran bir Güneş Motel uygulaması vardır. Ben, birçok arkadaşımızın, kulislerin girişinde, Meclis koridorlarında farklı siyasî düşüncelere mensup arkadaşları, farklı siyasî partilere aşırma gibi gayretlerini, doğrusunu istersen, siyasî etik açısından da çok doğru ve sağlıklı bulmuyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi, konu şu: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının yeniden yapılandırılması… İçtüzük ve Anayasal hükümler gayet açıktır. Kaldı ki, bugün, ben, özellikle bağımsız olarak seçilip gelmiş arkadaşların vermiş olduğu tercihe saygı duyarım, verdikleri karara saygı duyarım; milletin vermediği bir yetkiyi, milletin, 3 Kasımda tasfiye ettiği bir siyasî partiyi, millet adına, yeniden egemen kılma gayretlerini, millet iradesi olarak ifade etmeye kimsenin hakkı yoktur, kimsenin yetkisi yoktur. Bu, millete yapılabilecek; bu iradeye yapılabilecek en büyük saygısızlıktır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - O saygısızlığı siz yapıyorsunuz zaten.

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - AK Partiyi nasıl kurduğunuzu da anlat o zaman.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Fatsa.

Ayrıca, aleyhte söz isteği var.

Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.

Buyurun Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında söz almak istememiştim bugün; ancak, Adalet ve Kalkınma Partisinin iki Grup Başkanvekilinin konuşmalarını dinledikten sonra söz talebinde bulundum. İki Grup Başkanvekilimiz buraya geldiler, konuşma süreleri 10 dakika… Hem Sayın Kapusuz hem Fatsa, 10 dakikanın 8 dakikasında milletvekillerinin parti değiştirmeleriyle ilgili konudaki görüşlerini açıkladılar; sadece 2 dakikasında da grup önerileriyle ilgili düşüncelerini ifade ettiler.

İki Grup Başkanvekiline de yakıştıramadığım bir üslup içerisinde, parti değiştiren milletvekilleriyle ilgili olarak söylemiş oldukları o ifadeleri kabul etmenin mümkün olmadığını ifade etmek istiyorum. Bunu neye dayandırarak söylüyorum; daha dün, bütün gazetelerde görebilirsiniz, Sayın Başbakanın ifadesi aynen şöyle: "Bize gelmek isteyen bütün milletvekillerine kapımız açıktır" (AK Parti sıralarından gürültüler) Evet, gazetelerde dün bu şekilde bir beyanat yer aldı ve o zaman bugün yapmanız gereken şuydu Sayın Kapusuz: Bu beyanatı okuduktan sonra o gazetelere birer tekzip metni göndermeniz gerekirdi, niçin göndermediniz?

AHMET YENİ (Samsun) - AK Partiye geliyor musun?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisinden, Adalet ve Kalkınma Partisine geçen milletvekillerini, Sayın Tayyip Erdoğan, büyük kongrede, kürsüye çıkararak, üç kez kucaklaşarak partiye aldı. Eğer, o zaman, bir partiden seçilip, o partiye oy veren halkın oylarıyla seçilen bir milletvekilinin parti değiştirmesi yanlışsa, Sayın Başbakan, kongrede, kurultayda o geçen milletvekillerini üç sefer kucaklayarak, öperek Adalet ve Kalkınma Partisi saflarına niye aldı?

AHMET YENİ (Samsun) - Hangi partiye geçiyorsun?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Gelin, bunun cevabını, önce, burada, verin, ondan sonra, burada, parti değiştiren milletvekilleriyle ilgili olarak söz söyleyin.

AHMET YENİ (Samsun) - Hangi partiye geçiyorsun?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, bu millet, size Anayasayı değiştirecek çoğunluğu verdi mi; vermedi; ama, bir an, Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekillerinin sizin partinize gelmiş olmasından dolayı Anayasayı değiştirecek çoğunluğa sahip oldunuz. Millet o yetkiyi size vermiş miydi; vermedi; ama, Anayasayı değiştirecek çoğunluğu elde ederken size gelen milletvekillerini bağrınıza basacaksınız; ancak, birçoğu da haklı gerekçelerle sizin aranızdan ayrılıp giden milletvekillerine de bu kürsüden yakışık almayan sözlerle hitap edeceksiniz.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Demek ki, bir tek CHP konuşabilir, CHP'den başka kimse konuşamaz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, bu partiden ilk ayrılıp giden milletvekillerinden birisi benim; ama, zaman benim ne kadar haklı olduğumu çok açık bir şekilde ortaya koymuştur. Ben, o gün birçok gerekçe ileri sürerek Adalet ve Kalkınma Partisinden istifa etmiştim. O gerekçelerim hâlâ aynen devam ediyor.

Bakınız, bugün Denizli'de, Adalet ve Kalkınma Partisi, kurulalıdan beri beş yıl geçmiş olmasına rağmen, hâlâ kongresini yapamamıştır. Yine, o gün benimle ilgili olarak, söylenen sözlerle ilgili olarak buradan Sayın Faruk Çelik de söylemişti, bir belediye başkanıyla ilgili olarak, ben, tavır koymuştum; o belediye başkanının -günlerdir gazete manşetlerinde- nasıl bir icraat içerisinde olduğunu hepiniz çok yakından biliyorsunuz sayın milletvekilleri. O bakımdan, bir milletvekilinin bir partiden ayrılmasının, bir kere -etik tarafını da değerlendireceğim; ama- saygı duyulmaması gereken bir husus olduğunu ifade eden grup başkanvekillerine de katılmak mümkün değil. Eğer inançlarınız, eğer idealleriniz, eğer politik düşünceniz o parti içerisinde kalmayı gerektirmiyorsa, o milletvekilinin o parti içerisinde kalmasını sağlamanın da haklı ve mantıklı bir izahını yapmak da mümkün değildir.

AHMET YENİ (Samsun) - Halkımız tasvip etmiyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, Sayın Başbakan, Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinde bundan sonra da olabilecek olan ayrılmaların önüne geçmek için, yapılacak ilk genel seçimde, milletvekilleriyle ilgili olarak, onların seçilme garantisini de vermeye kadar götürecek ifadelerde bulunuyor.

AHMET YENİ (Samsun) - O sizi ilgilendirmez.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bunu Sayın Başbakan niye söylemek ihtiyacı hissediyor? Niçin bunu söylemek ihtiyacını hissetti Sayın Başbakan?

AHMET YENİ (Samsun) - O sizi çok ilgilendirmez!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Elbette, yarın ek protokol Meclise geldiğinde göreceksiniz, Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinden birhayli milletvekili arkadaşımız bu konuda tavır koyacak. Dün, Yaşar Yakış'ın, gerekirse limanların da açılabileceğini söylemesi karşısında, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun içerisinden birçok milletvekilinin, bunun Kıbrıs davasına yapılabilecek en büyük ihanet olduğunu en yüksek ve gür bir sesle söyleyeceğini sizler de göreceksiniz, bizler de göreceğiz.

ZEYİD ASLAN (Tokat) - DYP adına konuş.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bugün bir yeni grubumuz da Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilmeye başlandı, ben, bu yeni grubu, Anavatan Partisini kutluyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) İnşallah, millete ve memlekete hayırlı hizmetlere vesile olur; ancak, bu öneriyle ilgili olarak, İçtüzüğün 11 inci maddesinin ikinci fıkrasının yoruma açık olduğunu, her iki şekilde de değerlendirilebileceğini de ifade etmek istiyorum. Maalesef, kanun koyucu, bunu bu metin içerisine yerleştirirken muğlak bir ifadeyle yerleştirmiş olmasından dolayı bugün bu tartışma önümüze çıkmış bulunmaktadır. Tabiî, bunu iki şekilde de anlayabilirsiniz; 2 başkanvekilliğinin salt çoğunluğa sahip olan gruba, onun dışındaki 2'sinin de salt çoğunluğa sahip olan grup dışında oy oranına göre grubu olan partilere verilebileceği şeklinde yorumlamak da mümkün. Sayın Sarıbaş, geçmişte, bunun, bu şekilde yorumlanarak, böyle bir uygulamanın Türkiye Büyük Millet Meclisinde uygulandığını, yapıldığını ortaya koydu. Bu, bu şekilde değerlendirilip, grup önerisi bu şekilde Meclis gündemine de getirilebilirdi.

Ancak, burada, Sayın Kapusuz'un ifadeleri de çok yanlış; işte "biz de 1 tane Divan Kâtipliği veriyoruz, 1 Meclis İdare Amirliği veriyoruz" şeklindeki ifadelerin de, maalesef, çok hoş ifadeler olmadığını da ifade etmek istiyorum.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Tam demokratik ifadeler!... Ulufe merkezi...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Çünkü, burası, kanunların yapıldığı ve uygulanmasının bir şekilde denetlendiği bir yerdir. O nedenle, burada bir partiye, bir gruba kanundan, Anayasadan ve İçtüzükten doğan bir hak veriliyorsa, bunu, bu şekildeki ifadelerle, o grubu rencide edecek şekilde bir tarzda söylenmiş olmasının doğru olmadığını ifade ediyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - ANAP'a mı geçeceksiniz?!

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, konuşmacı arkadaş, benim sözlerimi kastım dışında yorumlayarak sataşmışlardır, söz almak istiyorum.

BAŞKAN - Siz, Sayın Kapusuz, yorumunu yerinizden düzeltin.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ama, Sayın Başkan, buradan ne lüzum var!.. Kürsüden düzelteyim.

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, kürsüye çıksın.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Eğer, sataşma yoksa vermeyin.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, siz, konuşmanızı açıklamak mı istiyorsunuz?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Evet efendim.

BAŞKAN - Çok kısa, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Salih Kapusuz'un, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; birkaç hususu düzeltmem gerekiyor. Açıkça ifade etmek isterim ki, bu kürsüyü kullanan arkadaşlar desteksiz konuşmamaları lazım.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Şekil A'da görüldüğü gibi…

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Sayın Başbakanımızın böyle bir daveti söz konusu değildir. Eğer, bir gazetede, sizlerle ilgili, dünün Kubilaylarından bahsedecek olursa, dün Afyon Milletvekili olarak görev yapanların bu Mecliste, bu Parlamentoda neleri yaptığını bir vesileyle imalı bir şekilde yazacak olursa, siz bunu doğru mu kabul edeceksiniz?

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Bizim haberimiz yok.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Çok açık bir şey söylemek istiyorum. Yani, gazete haberine dayanarak konuşamazsınız. AK Parti, prensipli çalışan bir partidir. Hukuk kurumumuz, Başbakanımızla ilgili, Partimizle ilgili yalan yanlış ne kadar haber varsa, hepsini düzeltmek için yargıya ve ilgililere müracaatını yaparlar; birinci söylemek istediğim bu.

İkinci söylemek istediğim "seçilme garantisi" gibi çıkan haberler de doğru değildir; milletvekillerine böyle bir garanti de verilemez zaten. Siyasî Partiler Kanunu, Seçim Kanunu açıktır; isterseniz önseçim yaparsınız, isterseniz merkez yoklaması yaparsınız; bu, partilerin kendi karar organlarına bırakılmış bir husustur.

Danışma Kurulu kararları, eğer, alınabiliyorsa, karardır; İçtüzüğün ve Anayasanın hükmüdür; ancak, şayet orada bir karar alamıyorsanız, İçtüzüğün hükmü gereği Genel Kurula getiriyorsunuz. Siz, sizin istediğiniz karar istihsal olursa doğru, olmaz da, Genel Kurul karar verirse, yeni bir İçtüzük hükmü ihdasıdır gibi bir yaklaşım içerisinde bulunmak, hukukî bir garabet olur arkadaşlar. Burası yetkili kılınmıştır. Eğer, yetkimiz yok da, biz, Genel Kurul olarak bir hak kullanıyorsak, onu farklı değerlendirmek mümkün olabilir.

Değerli arkadaşlar, bireysel istifalar elbette olabilir, bu, tek taraflı bir müessesedir. Partinizden istifa edebilirsiniz, partiler de bunu kabul edebilirler. Geçmişte de oldu, hatalı da kabul edilebilir, bunu bir yanlışlık olarak da ifade etmek mümkün; ama, ben, bireysel olarak milletvekili arkadaşlarıma şunu söylemek istiyorum, anlatmak istediğim de bu: İstifa edebilirsiniz, partinizden istifa edebilirsiniz

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, müdahale edin lütfen.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, lütfen toparlayın konuşmanızı.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sadece açıklama için söz verdim size.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Evet. Düzeltiyorum, onun için bunu ifade ediyorum.

Birinci olarak söyleyeceğim şey şu: Yani, istifa müessesesi açıktır, istifa edebilirsiniz; ancak, istifanız sizi bazı şeylere mecbur ediyorsa milletvekilliğini bırakıp gidebilirsiniz…

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sana mı soracağız?!

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bağımsız da kalabilirsiniz; ama, bizim tenkit ettiğimiz husus şudur: Kurumsal bir yapıya dönüşüyorsunuz. Milletin bir partiye vermediğini bir grup haline getiriyorsunuz.

EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Korkuyor musunuz?

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Ben, bireysel pozisyonları değil, kurumsal pozisyonu tenkit ediyorum.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Yasaya aykırı bir durum mu var, niye zoruna gidiyor ?

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Dolayısıyla, bizim getirmiş olduğumuz... Bir ulufe de dağıtmadık kimseye, ifade ettim.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)- Özal'ın bir sözü vardı; "Alışacaksınız, alışacaksınız" öyle söylüyordu Sayın Özal.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Anavatan Partisine bir temsil hakkı verebilmek için 17 üyeden oluşması gerekiyor. Bu 17 üyenin dağılımını da, grup önerisi olarak getirme hakkına sahibiz; kabul edersiniz etmezsiniz. Genel Kurula bir Kâtip Üyelik; artırılan Kâtip Üyeliği AK Parti Grubuna; ikinci olarak da İdare Amirliği görevini Anavatan Partisine öneriyoruz; Genel Kurul kabul eder veyahut da etmez, bu kabulü kullanırsınız veyahut da kullanmazsınız.

Arz ediyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Kapusuz.

V.- ÖNERİLER (Devam)

B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı üye sayısının artırılmasına ve dağılımına ilişkin AK Parti Grup önerisi  (Devam)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı üye sayısının artırılmasına ve dağılımına ilişkin CHP Grup önerisi  (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu ile Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre vermiş oldukları ve aynı mahiyette olan iki öneriyi müştereken oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.

Gündemin "Özel Gündemde Yer Alan İşler" kısmına geçiyoruz.

Alınan karar gereğince, Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri o uyarınca kurulmuş bulunan (10/63, 113, 138, 179, 228) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 956 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer ve 25 milletvekilinin; İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 26 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 23 milletvekilinin; Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 27 milletvekilinin; Trabzon Milletvekili Faruk Nafiz Özak ve 23 milletvekilinin, Türk sporunda şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/63, 113, 138, 179, 228) (S. Sayısı: 956)

BAŞKAN - Komisyon?..Yok.

Hükümet ?..Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

4.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine devam edeceğiz.

5.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı: 920)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

2.7.2005 Tarihli ve 5387 Sayılı Bankacılık Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

6.- 02.07.2005 Tarihli ve 5387 Sayılı Bankacılık Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1069) (S. Sayısı: 997) (x) (xx)

BAŞKAN- Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Geçici 23 üncü maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 23.- 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesi kapsamındaki bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların teşkil ettikleri birlikler personeli için kurulmuş bulunan sandıkların iştirakçileri ile malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortasından aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile bunların hak sahipleri herhangi bir işleme gerek kalmaksızın bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç yıl içinde Sosyal Sigortalar Kurumuna devredilerek 506 sayılı Kanun kapsamına alınır. Devir tarihi itibarıyla sandık iştirakçileri 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı sayılırlar.

Devre esas olmak üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Devlet Plânlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, Sosyal Sigortalar Kurumu, Sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluş ve sandığı temsilen birer üyenin katılımıyla oluşturulacak komisyonca her bir sandık için sandıktan ayrılan iştirakçiler de dâhil olmak üzere, devir tarihi itibarıyla devredilen kişilerle ilgili olarak, sandıkların 506 sayılı Kanun kapsamındaki gelir ve giderleri dikkate alınarak yükümlülüğünün peşin değeri hesaplanır. Peşin değerin aktüeryal hesabında kullanılacak teknik faiz oranı olarak 30.6.2005 tarihi itibarıyla en uzun vadeli iskontolu Yeni Türk Lirası cinsinden ihraç edilmiş Devlet iç borçlanma senedinin ihraç anındaki nominal faiz oranının Orta Vadeli Programda açıklanan tüketici fiyat indeksi yıl sonu enflasyon hedefi kullanılarak reel hale getirilen faiz oranı esas alınarak belirlenir.

Belirlenen peşin değer, onbeş yıldan fazla olmamak üzere, yıllık eşit taksitlerle her yıl için ayrı ayrı Hazine Müsteşarlığınca açıklanacak Yeni Türk Lirası cinsinden iskontolu ihraç edilen Devlet iç borçlanma senetlerinin yıllık ortalama nominal faizi üzerinden sandıklardan ve bu sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlardan müteselsilen Sosyal Sigortalar Kurumunca 506 sayılı Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.

Devir işlemi tamamlanıncaya kadar, sandık iştirakçilerine sağlanan sosyal sigorta yardımları ile iştirakçilerin primlerinin tahsiline ilgili sandık mevzuat hükümlerine göre sandıklarca devam edilir.

Bu madde kapsamındaki yükümlülüklerin devrinden sonra sandıklar, 506 sayılı Kanunun öngördüğü sosyal haklarının ve ödemelerinin üzerinde sağladıkları sosyal sigorta haklarına ve ödemelerine devam edebilirler.

Devralınan iştirakçilerin hizmet yılları ve primleri ödemek veya ödenmiş olmak suretiyle 506 sayılı Kanuna göre emsallerine uygun olarak intibaklarının yapılması da dâhil olmak üzere, bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar, Komisyonun önerisi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenir.

Söz konusu sandıklar ve sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlar ile kurum bu madde uygulamasına ilişkin tüm işlemler nedeniyle doğacak her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Bankacılık Yasasının Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen geçici 23 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Önce, Cumhuriyet Halk Partisine dönük yapılan bir haksızlıkla ilgili, bir Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak, kanaatimi ifade etmek isterim. Yeni bir grubumuz kuruldu Meclisimizde, hayırlı olsun. Arkadaşlarımızın Meclis çalışmalarına katkı yapacaklarına inanıyorum; ama, varlık gerekçelerini ortaya koymak için Meclisin mevcut çalışma düzenine, özellikle Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefet anlayışına dönük yapılan eleştirilerin, gerçekten Cumhuriyet Halk Partisine yapılmış bir haksızlık olduğuna inanıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi, hiçbir şekilde, İktidar Partisiyle, bugüne kadar, al gülüm ver gülüm biçimindeki bir anlayış içerisine girmemiştir.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - RTÜK'te ne oldu, RTÜK'te?!

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Sayın Sarıbaş uzun deneyimleri olan bir arkadaşımız.

Anavatan Partisi Grubu içerisinde, siyasette yıllarını geçirmiş, bu Parlamentoda yıllarını geçirmiş arkadaşlarımız da var. Biraz derinlemesine düşünürlerse, Cumhuriyet Halk Partisinin, tam da kendi söylediği anlamda, halkın yararına, ülkenin geleceği açısından doğru olduğuna inandığı her şeyin, gelecek tepkilerin hiçbirini önemsemeden yanında olduğunu; ama, halkın aleyhine, ülkenin geleceğiyle ilgili tehlikeli gördüğü her anda, İktidar Partisine içeriden, dışarıdan birtakım etkili çevrelerin yaptırtmak istediği her şeye, o çevrelerin her türlü tepkisini üzerine çekme, üzerine alma pahasına karşı çıktığını da sayısız örnekleriyle görecektir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi konuştuğumuz madde, tam da böyle bir maddedir. Sayın Sarıbaş eğer biraz dikkatle dinlerse, bu örnekten yola çıkarak, Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefet etme anlayışı noktasındaki çıkış noktasını, muhalefet yaklaşımını çok açıklıkla görecektir.

Değerli arkadaşlarım, Bankacılık Yasası Meclisimizden temel yasa olarak geçirilmiş ve Cumhuriyet Halk Partisinin bu yaklaşıma karşı çıkması nedeniyle Genel Kurul salonunda yer almayacağını ifade etmesinden sonra, İktidar Partisinin "şu bölümün 1 inci maddesini, şu bölümün 2 nci maddesini kabul edenler… Etmeyenler…" diye geçiştirdiği ve dolayısıyla, İktidar Partisine mensup milletvekillerinin bile ne yaptıklarını yeterince bilemediği bir anlayışla, bu Meclisten, maalesef, geçirilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Bankacılık Yasasının geçici 23 üncü maddesi de bunlardan bir tanesidir. Bir defa, geçici madde ne demek? Bir madde niye geçici madde olarak bir düzenlemenin en arkasına eklenir? Bir taraf eksik kalmıştır, gözden kaçırılmıştır; dolayısıyla, o düzenleme geçtikten sonra onu yeniden telafi edebilme imkânı yoktur, o düzenleme yapıldıktan sonra, o tasarı kanunlaştıktan, Meclisten geçtikten sonra ortaya çıkabilecek boşluklar o kanunun işlemesi noktasında önemli birtakım sıkıntılara yol açabilir; o sebeple, kanunun arkasına geçici madde ekleme ihtiyacı doğabilir.

Peki, bu geçici madde böyle bir madde midir? Daha önce düşünülmemiş midir? Hayır, daha önce düşünülmüştür, daha önce vardır. Meclisimizin gündemine gelecek olan Sosyal Sigortalar Yasa Tasarısı, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı içerisinde var olan bir düzenlemedir bu; ama, Bankacılık Yasası komisyonda görüşüldüğünde, çok uzun süren görüşmelerin ardından, sabaha karşı saat 6'da, ısmarlama bir düzenleme olarak, Bankacılık Yasasına geçici madde olarak eklenmiştir.

Değerli arkadaşlarım, ısmarlama yasa ne demek? Hiç tepki göstermiyor AKP milletvekili arkadaşlarım artık "ısmarlama yasa" deyince! O kadar alışıldı ki!.. Yani, nokta atışı gibi. Yani -içinizde birçok belediye başkanı arkadaşımız var, belediyeciliği hepimiz biliyoruz- parsel düzeyinde imar değişikliği yapmak gibi bir şey. Sayın başkanlar, parsel düzeyinde imar değişikliği doğru bir davranış mıdır? Bu tür uygulamalar, hep, ya acaba burada ne var, kim kayırılıyor, kime ne sağlanıyor noktasında birtakım kaygılar yaratmamış mıdır? Birileri "böyle bir metnin bu tasarıya mutlaka eklenmesi gerekir" diyor, "ben falanca bankayı alacağım; ama, o bankayı almadan önce mutlaka bu düzenlemenin yapılması gerekir diyor" ve -Mecliste başka örneklerinde de görüldüğü gibi, günlerdir burada tartışıyoruz; son zamanlarda çok tartışılan konularımızın başında olmaya başladı bu ısmarlama düzenlemeler. -komisyona sabaha karşı, saat 06.00'da gelip, komisyon metninin içerisine giriyor, buradan da kanunlaşıp çıkıyor.

Nedir olay?.. 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesine göre kurulmuş, sadece bankaları ilgilendiren değil, bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar ve bunların teşkil ettikleri birliklerin personelleri için kurulmuş, kanunla kurulmuş sandıkların, orada çalışanlara, oranın emeklilerine sağlamış olduğu hakları, Sosyal Sigortalar seviyesinin üstündeki kısmıyla iptal ediyoruz ve diyoruz ki: Bundan sonra, siz de, Sosyal Sigortalar Kurumunun sağladıkları haklarla sınırlı haklara sahipsiniz. Yani, değerli arkadaşlarım, kanunla, insanların kanunla sağlamış olduğu hakları, yıllarca vermiş oldukları emeklerinin sonucunda elde edeceklerini umdukları gelirlerini gaspediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu düzenleme, geçici 23 üncü maddeyle yapılan düzenleme, çalışanların kanunla sağlamış oldukları haklarının, kanunla ellerinden alınmasıdır, âdeta kanunla yapılan bir gasptır. Tekrar ediyorum: Bu düzenleme, 506 sayılı Yasanın geçici 20 nci maddesiyle banka çalışanlarına sağlanmış olan hakların, onların yıllarca vermiş oldukları, yatırmış oldukları birikimlerin, işverenlerin onlar adına yıllarca yatırmış oldukları birikimlerin, bir düzenlemeyle, geçici bir maddeyle gaspedilmesidir.

Değerli arkadaşlarım, sadece bir bankayla ilgili bu rakamın, söz konusu banka alışverişinin taraflarının ifade ettikleri biçimiyle 500 000 000 euro ile 700 000 000 euro arasında bir rakam olduğu ifade edilmektedir. Bugün, bütün bu sayılan bankalar, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar vesairenin çalışanlarının oluşturmuş oldukları sandıklarla, bu düzenlemeyle bu çalışanların elinden alınan hakkın rakamının ne olduğu belli değildir. Sayın Bakan, Komisyon çalışmaları esnasında komisyon üyelerinin bu konuda istedikleri rakamlarla ilgili olarak kendisi bir açıklama yapamamıştır, bürokratları, ilgili bürokratlar bir açıklama yapamamıştır ve komisyonumuzda bir karar alınmıştır. Konu, Meclisin gündemine gelmeden, Genel Kurulun gündemine gelmeden bununla ilgili rakamların ortaya çıkarılması, buradan kim ne kaybediyor kim ne kazanıyor, bunun Meclis tarafından ve ilgililer tarafından bilinebilmesinin sağlanması ve buradan ortaya çıkan yükün kimin üzerine yüklendiğinin bu yasa Meclisten yeniden geçmeden Meclis tarafından ve kamuoyu tarafından bilinebilmesi için komisyon üyelerine bilgi verilmesini, bizzat Sayın Bakanın kendisi talep etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, ben Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim ve bu konuyla, bu maddeyle, bu düzenlemeyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşma yapan bir arkadaşınızım; ama, bu konuda henüz bir bilgi bize ulaşmamıştır.

Sayın Bakan, size bir bilgi ulaştı mı bu konuda?

Değerli arkadaşlarım, bize ulaşmadığına göre, büyük bir ihtimalle Sayın Bakana da ulaşmamıştır.

Sayın ilgililer, Sayın Bakana ve sayın milletvekillerine, yani, bize ulaşmayan bu bilgi şu anda sizin elinizde var mıdır?

Bize ulaşmadığına göre, en azından, ben, böyle bir talimatın yerine getirilmemiş olmasının tek sebebinin, bu bilginin ilgililerin de elinde olmadığı biçiminde bir yorumla değerlendirebiliyorum. Aksi halde, Bakanın talimatına rağmen, Genel Kurulun ve ilgili milletvekillerinin bu bilgiden mahrum bırakılması, yoksun bırakılması biçiminde hiç kabul edilemeyecek bir başka yoruma gitmek durumuyla karşı karşıya kalırız.

Değerli arkadaşlarım, söz konusu rakamın 5 milyar euronun üzerinde bir rakam olduğu ifade edilmektedir; sadece ifade edilmektedir. Bu 5 milyar euroluk yükün kimin üzerinde kaldığı, bu yükü kime yükleyeceğimiz milletvekilleri tarafından, en azından Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri tarafından bilinmemektedir; ama, bilinen bir tek gerçek vardır: Çalışanlar, yani, yıllarca önce, daha genç bir elemanken, iş arayan bir yurttaşken o bankalara girip o sigorta şirketlerine girip "biz şu kadar maaş veriyoruz, şu kadar ücret veriyoruz; belki bizim ücretimiz falanca bankadan, falanca sigorta şirketinden daha azdır; ama, bizim emeklilik şartlarımız, bizim çalışanlarımıza sağladığımız sağlık olanaklarımız, sağlık imkânlarımız, diğer bankalardan, diğer sigorta şirketlerinden daha fazladır" dedikleri için, çalışma yaşamının tamamını orada harcayanlar, çalışma yaşamı boyunca maaşından muadillerinden fazla rakam kesilerek, para kesilerek o sandıklarda emekliliğinde daha rahat olabilmek için, belki sağlık problemleri yaşadığında, ailesi sağlık problemi yaşadığında, o sağlık problemlerini daha rahat, daha iyi koşullarda aşabilmek için kendilerine verilen sözler ve o sözler sonucunda birikmiş olan rakamlar ve onların sağladığı o imkânlar, bugün, o çalışanların elinden alınmaktadır. Bir şey daha var ki, bu yük bu şirketlerin, bankaların, sigorta şirketlerinin, borsaların vesaire biçiminde sayılan şirketlerin üzerinden alınmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, şöyle bir geriye doğru dönün, düşünün bakalım. Bu Mecliste bu İktidar Partisi "yahu, biz şu çalıştıranlardan bir şey alıp da, acaba, şu çalışanların yaşamını rahatlatabilecek ne yapabiliriz" diye önünüze tek bir öneri getirmiş midir?! Ben, bilen bir tek İktidar Partisi milletvekili varsa veya benden sonra İktidar Partisi adına konuşacak milletvekili arkadaşlarım, "haksızlık yapma değerli milletvekili, bak, biz şu düzenlemeyle, çalıştıranların şu imkânlarını alıp, çalışanlara şu şekilde sunduk" diyebileceği bir örneği, şu Meclis kürsüsünden sunmasını isterim.

Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar getirdiğiniz bütün düzenlemeler, biz, acaba, bu çalışanların elinden, çalışanların bugüne kadar hak ettiklerinden ne alıp çalıştıranlara, işverenlere, sermaye gruplarına ne verebiliriz biçiminde bir anlayışı yansıtıyor.

Tabiî, bunun bir karşılığı da var. Nedir bunun karşılığı? Bu düzenlemenin yarattığı sonuçlardan birisi de o. İktidar Partisi ne yapmış olursa olsun, İktidar Partisi Türkiye'nin hangi meselesiyle ilgili olarak ne tür bir eksiklik, ne tür bir yanlışlık içerisinde olursa olsun, İktidar Partisi kendisi inanmasa da, muhalefet partisine ve kamuoyunda çok geniş kesimlere göre Türkiye'nin en hayatî, en ulusal sorunları konusunda önemli yanlışlıklar, önemli eksiklikler içerisinde olsa bile, yaptığı her şeyin doğru olduğunu kamuoyuna anlatmak, kamuoyunu bu yönde şekillendirebilmek adına arkasında bu çevrelerin yönlendirdiği televizyonların ve gazetelerin olağanüstü desteğini ve gücünü buluyor.

Sayın Sarıbaş, işte, al gülüm ver gülüm budur.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - RTÜK'ü söyle… RTÜK'ü anlat…

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Al gülüm ver gülüm siyaseti, İktidar Partisinin Türkiye'deki hâkim çevrelerle kurmuş olduğu âdeta bir tahterevalli biçimindedir ve bu şekilde işlemektedir.

SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Ben RTÜK'ten bahsettim, RTÜK'ten.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bilesiniz ki, Türkiye'nin gerçeği, sizin ilişki içerisinde olduğunuz çevrelerle birlikte yaratmaya çalıştığınız, tozpembe göstermeye çalıştığınız şekilde, biçimde değildir. Sadece şu düzenleme nedeniyle mağdur ettiğiniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, toparlayın konuşmanızı efendim.

Buyurun.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.

Sadece şu düzenleme nedeniyle mağdur ettiğiniz çalışan ve emekli sayısı 130 000'in üzerindedir. Ortada devlet bankaları filan yok, bu bankaların sahipleri var. Söz vermiş adam zamanında çalışanına "ben sana şunları şunları vaat ediyorum" diye. Bankalar kâr ediyorlar. Siz, kâr eden bankanın çalışanına, kanunlardan kaynaklanan nedenlerle vermek zorunda olduğu, kendisinin de vermeyi taahhüt ettiği ekonomik imkânları, sağlık imkânlarını "hayır, sen onu ona vermeyeceksin, bu para senin cebinde kâr olarak kalacak" diye kanun çıkarıyorsunuz ve bunu ısmarlama biçimde çıkarıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, inanın, bir gün bunların hesabı hepinizden sorulur. Çalışanların alınterleriyle, yıllarca sürdürdükleri emekleriyle kazandıklarını, biriktirdiklerini bir düzenlemeyle, bir talimatla, bir geçici maddeyle, zaten ülkenin bütün imkânlarını, bütün kaynaklarını kullanan çevrelere aktarmaya çalışmak, ne kanunla sağlanacak bir imkân, bir olanaktır, ne de insan vicdanının elvereceği bir uygulamadır.

Ben, Sayın Cumhurbaşkanının uyarılarını da dikkate alarak, İktidar Partisinin hiç olmazsa bir kez daha düşünülmek üzere, hiç olmazsa bu düzenlemenin çalışanlar üzerindeki yükünün çalışanlar üzerinden alınabilmesini sağlayabilmek üzere ilgili yasasında, yani Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısında görüşülmek üzere geri çekilmesini Yüce Meclisinizden saygıyla talep ediyorum; hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kumkumoğlu.

AK Parti Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Halil Aydoğan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından, bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 2.7.2005 tarihli ve 5387 sayılı Bankacılık Kanununun geçici 23 üncü maddesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sizleri ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Finansal sektörün yapısı ve özellikleri, ekonomik yapı ve ilişkiler sisteminin kalitesini doğrudan etkilemektedir. Finansal hizmetler sektörünün, özellikle de bankacılık sektörünün sorunları, son yıllarda gerçekleştirilen bir dizi reformlarla önemli ölçüde çözümlenmiştir. Tartışmakta olduğumuz bu kanun, finansal hizmetler sektörüne bütüncül bir bakışla yaklaşmakta, aynı zamanda Avrupa Birliği vizyonu çerçevesinde gerekli düzenleme ve yenilikleri içermektedir.

Bankacılık Kanununun temel önceliği, bankacılık sistemini daha da güçlendirmek ve mevduat sahiplerinin güveninin sürdürülebilirliğini sağlamaktır. Bu çerçevedeki temel tercih ve öncelik, aktif kalitesini güçlendirmek ve fona devredilen bankaların tasfiye sürecini hızlandırmaktır.

Kanunun öne çıkan diğer önemli bir özelliği de, düzenleme ve denetim kalitesini Avrupa Birliği standartlarına çıkarmaktır.

Türk bankacılık sistemi, Türkiye ekonomisinde başlayan ve devam eden yapısal değişime uyum sağlamak ve bu değişime daha fazla katkıda bulunmak amacıyla yeniden yapılanma içindedir. Türk bankacılık sisteminde yaşanan bu yapısal değişim, yeni ihtiyaçlara zamanında cevap verebilecek yeterli esneklik, kalite ve etkinlikte bir düzenleme, denetim ve gözetim sistemini gerektirmiştir. Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıldığında, hâlâ çok küçük ölçekte olan bankacılık sistemimizin büyümesi ve güçlenmesi, ekonomik büyümenin istikrar içinde sürdürülmesi, tasarrufların artırılması, artan tasarrufların malî sisteme yönlendirilmesi ve bu tasarrufların etkin kullanılması, her zamankinden daha fazla önem taşımaktadır.

Bankacılık sisteminin yapısı ve özelliği, önemli ölçüde muhtemel risklerin tanımı, ölçülmesi, izlenmesi ve yönetilmesine bağlıdır. Sektörün ve bankaların kurumsal ve fonksiyonel organizasyon yapısı, sahip olduğu imkân ve kaynakları ne şekilde tahsis ettiği ya da edebileceği konusunda ipuçları sunmaktadır. Sermaye yeterliliği, kurumiçi ve kurumdışı düzenleme ve denetleme kalitesi, sektörün ve bankaların rol ve fonksiyonlarında alternatif maliyet, etkinlik ve verimlilik kriterlerine uyma derecesini önemli ölçüde yansıtmaktadır.

Kanunun geçici 23 üncü maddesi bu çerçevede değerlendirildiğinde, değişik nedenlerle oluşmuş bu tablonun, ciddî, ekonomik ve finansal sendromlar ürettiği ve üretmeye devam ettiğini göstermektedir. Kanundaki bu düzenlemenin mikro ve makro ekonomik neden ve sonuçları birlikte değerlendirildiğinde, pozitif bir sonucun üretilme ihtimali oldukça yüksektir. Bu kanunla zorunluluk arz eden sosyal güvenlik çatısı SSK'ya aktarılırken, benzer amaçla kurulmuş diğer munzam sandıklara ilişkin bir düzenleme getirilmemiştir. Böyle bir yaklaşım, sosyal güvenlik sistemini tek çatı altında toplayarak, sistemin yönetim ve hizmet kalitesini iyileştirmeyi amaçlamaktadır.

Öte yandan, bu kanun, bankalarında insan kaynağına yatırım yapma sürecinde kaynak tahsisini bozucu işlemlere yönelmek yerine, genel sistemi bozmayan ve bankanın finansal yapısını da tahrip etmeyen bir yaklaşımı benimsemelerine uygun bir ortam hazırlamaktadır.

Yüce Meclisimizce kabul edilen Bankacılık Yasasının 58 inci maddesi, vakıf ve sandıklara açıklarının kapatılması için kaynak aktarılmamasını öngörmektedir. Geçici 23 üncü maddeyse, 58 inci maddenin uygulamasını kolaylaştırıcı, banka yükümlülüklerinin ve malî tablolarının daha şeffaf hale gelmesini sağlayıcı ve sandık iştirakçilerinin haklarını koruyucu nitelikte bir düzenlemedir. Geçici 23 üncü maddede yer alan hüküm çerçevesinde, gerekli aktuaryel hesaplamalar yapıldıktan sonra, çalışanların temel hakları SSK'ya devredilmekte ve bunların ödenmesi kurumun güvencesi altına alınmaktadır.

Bu kanunun Meclisten yarım saat içerisinde geçtiğini söyleyen milletvekili ve herkes bilmelidir ki, bu yasa, BDDK'nın, TMSF'nin, hükümetimizin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunun ve onun altkomisyonunun, iktidarıyla, muhalefetiyle üzerinde en yoğun ve uzun süreli çalıştığı yasalardan birisidir. Plan ve Bütçe altkomisyonunda, ilgili bütün kamu kuruluşları, ilgili bütün meslek kuruluşları yanında, üniversitelerden davetimize katılanlar dinlenilmiş, yazılı önerileri alınmış, iktidar ve muhalefet partisi milletvekili üyelerinin, maddelerinin büyük çoğunluğu üzerinde konsensüs sağladığı bir yasadır.

Yine, belirtmem gerekir ki, IMF'yle ilişkilerin anlaşmalara ve niyet mektuplarına dayalı olarak yürütüldüğünü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin üzerinde de bir irade olamayacağını bilmesi ve kabul etmesi gereken bir sayın milletvekilini, bu kürsüden konuşmalarında "IMF'nin talimatıyla" ifadesini kullandığı için de kınıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; altkomisyon başkanı olarak, kanunun tasarısının hazırlamasındaki katkılarından dolayı hükümetimize, altkomisyonumuz ile Plan ve Bütçe Komisyonunun üyelerine, sivil toplum kuruluşlarına, bireysel ve kurumsal katılımcılara, bir kez daha, çok teşekkür ediyorum.

Bankacılık Kanununun, Türk bankacılığının düzenleme ve denetleme

yetkinliğinin evrensel standartlarda güçlendirilmesinde, ilgili kurumlar arasında, bağımsızlık, eşgüdüm ve işbirliği sürecinin, kalitesinin ve etkinliğinin artırılmasında önemli katkılar sağlayacağına inanıyorum.

Sayın Başkan, sizi, Yüce Meclisi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aydoğan.

Anavatan Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu; buyurun.. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda, 5387 sayılı Bankacılık Kanunu ve bu Kanun üzerine Sayın Cumhurbaşkanınca veto edilen maddeleri görüşmek üzere ve bu veto edilen maddelerden geçici 23 üncü madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınızdayım.

Milletimizin bilgisine bir kere daha sunmak isterim ki, bugün, Anavatan Partisi Meclis Grubu, ilk grup toplantısını yapmıştır. Bu, Mecliste, iktidarın eksiklerini ve yanlışlarını halkımızın önüne sermek ve Türk Milletinin yaşadığı, gerek kısa vadeli ve gerekse de uzun vadeli problemlerin çözümü noktasında Anavatan Partisinin görüşünün ne olduğunu Türk toplumuna anlatabilmek açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, bugüne kadar, İktidar Partisi ve karşısında bir tek muhalefet partisiyle ve zaman zaman, içerisinde, karşılıklı anlaşma çerçevesinde yürütülen iktidar ve muhalefet ilişkisi, bundan sonra artık çeşitlenmiştir; bir üçüncü ses, bir dirayetli ses, Türk toplumu yararına konuşmak üzere Meclis kürsüsündedir artık. Bu bakımdan, Türk Milletine kutlu olsun.

Biraz önce önemli tartışmalar yaşandı. Gerek İktidar Partisi Grup Başkanı ve gerekse de şahsı adına konuşan Sayın Fatsa'nın, Meclis Başkanlık Divanıyla ilgili düzenlemeler çerçevesinde, Anavatan Partisi ve Anavatan Partisindeki milletvekillerini suçlayan birtakım ifadelerinden dolayı, konu üzerinde bir iki cümle ifade etmek istiyorum.

Elbette, milletvekilleri bir parti listesinden aday olur ve seçilir; ama, milletvekillerinin olduğu kadar partilerin de, millete vaat ettiklerine sadakat göstermek gibi bir borçları da vardır. Siyasî partilerin bu borçlarını yerine getirmediğini gören milletvekilleri, elbette, seçilmiş oldukları siyasî partilerini bırakır ve yeni bir siyasî tanım içerisinde, millete verdikleri sözü yerine getirebilmek amacıyla siyasî faaliyetlerini sürdürme serbestisine sahiptirler. Eğer isteniyorsa ki milletvekilleri partilerinden istifa etmesin, faaliyetlerini başka partiler çatısı altında veya bağımsız olarak sürdürmesin… Bunu engellemek için, öncelikle, siyasî partilerin halka vaat ettiklerine, taahhütlerine sadık kalmaları beklenir. İlkönce siyasî partiler ve parti yönetimleri taahhütlerine sadık kalsın, ondan sonra da milletvekillerinin sadık kalması beklensin.

Efendim, geçici 23 üncü madde… Sayın İktidar Partisi sözcüsü, Bankalar Kanununun Türkiye bankacılık mevzuatına ve finans kesimine ne yenilikler getirdiği üzerinde, burada yeteri kadar açıklama yaptı; ben bunlar üzerinde durmayacağım.

Elbette, bir sistemin temelini oluşturan finans kesimi ne kadar sağlam temellere oturuyorsa, o ülkenin ekonomisi de o ölçüde sağlam temeller üzerine oturur. Bunun örnekleri, geçmişte, çok açık bir şekilde görüldü. Özellikle 2001 Şubat krizinde Türk bankacılık sektörünün içerisine düştüğü durum hepimizin gözleri önünde cereyan etmiştir ve bunun, ekonominin nesine, halkın günlük nafakasına dahi mal olduğunu hepimiz bizzat yaşamış bulunmaktayız. Bu bakımdan, bankacılık konusunda getirilen bu düzenlemenin önemi meydandadır. Bunu tekrar etmek niyetinde değilim; ama, böyle bir önemli kanun Millet Meclisinde görüşülürken, temel kanun niteliğine, hüviyetine büründürülüp çok kısa bir süre içerisinde…

Sayın Cumhuriyet Halk Partisini de bu noktadan kutluyorum, önemli bir tavır sergilemiştir, bu kanunun Genel Kuruldaki görüşmeleri esnasında Genel Kurulu terk etmiştir.

Temel kanun, elbette, zaman zaman, Meclisin çalışmalarında üzerinde duracağı, başvuracağı bir yoldur; ama, Bankacılık Kanunu gibi bir kanunun tüm sektörlerin gözü önünde, özellikle halkımızın gözü önünde cereyan etmesi ve tartışmalarının yapılması gerekliliği vardır. O bakımdan, böyle bir önemli kanunun Mecliste uzun uzadıya ele alınmamasının bir eksiklik olduğunu ifade etmek istiyorum.

Gelelim, 23 üncü maddede ifade edilen, bankaların sosyal güvenlik sandıkları, sadece bankaların değil, fırsat elimize geçmişken, bu vesileyle katalım bunun içerisine ticaret odalarını da, katalım sanayi odalarını da, katalım sigorta şirketlerini de, katalım bunların oluşturduğu birlikleri de diyerek, tüm bunların sosyal güvenlik sandıklarını bir çırpıda Sosyal Sigortalar Kurumuna devretme meselesine. Buna niçin gerek duyulmuştur, niçin bu devir işlemi yapılma gereği hissedilmiştir? Bunun, açıkça, İktidar Partisi sözcüsü tarafından, Sayın Genel Kurulun bilgisine ve toplumun ve ilgili kişilerin bilgisine sunulması gerekirdi. Bu konuda ciddî bir eksiklik içerisindeyiz. Benim şu anda kafamda böyle bir soru var. Bu devir işlemine niçin ihtiyaç duyulmuştur? Acaba, bu sandıklar malî güçlerini kaybetmiş ve kanunî yükümlülüklerini yerine getiremez hale gelmişler, bundan dolayı mı devrediliyor? Yoksa, bu sandıkların kendi kapsadıkları kişilere, gerek malullük gerek yaşlılık ve gerek ölüm sigortası çerçevesinde yapmış oldukları ödemeler, günümüz şartlarında, sosyal adalet ilkesi çerçevesinde çok düşük mü kalmıştır, çok geride mi kalmıştır, benzeri diğer sosyal güvenlik kuruluşlarının altında mı kalmıştır da, ondan mı bunların durumunu iyileştirmek için böyle bir devir işlemi gerekiyor? Ancak bir devir işleminin gerekçesi bu iki soru olabilir. Bu iki soruya ait de, cevap oluşturabilecek en ufak bir açıklama, en ufak bir kelime söz konusu değil. Sadece devredilmiştir, üç yıl içerisinde devredilecektir. Üç yıl içerisinde devredilecektir; ama, bunun, bu devir işleminin, kapsadığı mükelleflere ne gibi bir yükü olmaktadır, ne gibi bir kayba yol açmaktadır veya kazanç getirmektedir? En azından Hazineye ve yeni devrolacağı Sosyal Sigortalar Kurumuna ne gibi yükler getirmektedir veya hiçbir yük getirmemektedir? Bunun yeterince açıklanma gereği vardır. Bu bakımdan ciddî bir eksiklik taşımaktadır.

Bu yönüyle, Sayın Cumhurbaşkanının vetosunda da, geri gönderme gerekçesi içerisinde de ileri sürdüğü bir noktaya ayrıca dikkat çekmek isterim. Böyle bir işlemin, daha önce de, 1961 Anayasası yürürlükteyken aynı işlemin yapılmak istenmesi ve buna karşılık, o günün şartlarında, Anayasa Mahkemesince, bu işlemin Anayasaya uygun olmadığı gerekçesiyle iptal edildiği ifadesi yer almaktadır. 1961 Anayasanının hükümleri, aynısıyla, 1982 Anayasasına derc edildiği ve bu çerçevede, bu işlemin, bugün yapılması istenilen işlemin 1982 Anayasası çerçevesinde de yine Anayasaya aykırı olacağına dikkat çekilmektedir.

Bu bakımdan, 23 üncü maddeyle ifade edilen hükmün, yani, maddede belirtilen birtakım kuruluşların, sosyal güvenlik sandıklarının bu madde kapsamından dışarı çıkarılması… Zaten, bildiğim kadarıyla Plan ve Bütçe Komisyonunda Sosyal Sigortalar Yasası, Sosyal Güvenlik Yasası yeniden görüşülecek; görüşülecek olan bu kanun çerçevesinde, konunun gündeme getirilmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayın.

ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - ... ve başta da ifade ettiğim gibi, kamuoyunun kafasına takılabilecek her türlü soruya cevap verebilecek nitelikte konunun yeniden ele alınması zarureti vardır.

Bu bakımdan, Anavatan Partisi olarak, bu maddenin, bu kanun gündeminden çıkarılıp, Sosyal Güvenlik Yasası gündeminde, daha geniş çerçevede ve kamuoyunu daha iyi bilgilendirir çerçevede ele alınmasının yararı vardır, buna inanıyoruz ve İktidar Partisi milletvekillerinin de, bu doğrultuda hareket edeceğine inanıyoruz.

Hepinizi saygılarımla selamlarım. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Abuşoğlu.

Hükümetin söz isteği var; Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener söz istemiştir.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bu maddeye ilişkin olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın tekrar görüşülme istemi gerekçesi, aslında, bu madde çerçevesinde, özel sosyal güvenlik sandıkları iştirakçilerinin, bu sandıklardan aylık alan ve gelir elde edenlerin ve bunların hak sahiplerinin özel hukuk ilişkilerinden kaynaklanan sosyal güvenlik haklarını büyük ölçüde kaybetmelerine yol açması olarak değerlendirilmektedir; ancak, hemen şunu belirtelim, muhalefet sözcülerinin benzer yöndeki iddialarına rağmen, biz, aynı kanaatte değiliz; aksine, böyle bir düzenlemenin yapılmaması, bu sandıkların gelecekte hak sahiplerinin sosyal güvenlik haklarını yerine getirememelerine yol açacaktır ve netice itibariyle de, bu yeni düzenleme, bir anlamda, hak sahiplerinin haklarını koruma niteliği taşımaktadır.

Diğer taraftan, geçici 23 üncü maddenin yeniden görüşülmesi için geri gönderilmesinin ana gerekçesi, Anayasa Mahkemesinin daha önce vermiş olduğu bir karardır. 1992 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesine ilişkin olarak, Anayasa Mahkemesi 25.1.1977 tarihinde vermiş olduğu kararda, mezkûr kararla iptal edilen ek 1 inci maddede öngörülen hususlardan birinin, geçici 20 nci madde sandıklarının borç ve alacaklarıyla ve diğer bütün mamelekiyle devrini Anayasaya uygun bulmamıştır. Halbuki, buradaki düzenleme, söz konusu sandıkların bütün borç ve alacaklarıyla ve diğer bütün mamelekiyle devri anlamını taşımamaktadır. Borç ve alacaklarıyla ve diğer bütün mamelekiyle devri söz konusu değil, sadece, söz konusu sandıkların iştirakçileriyle, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasından aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile bunların hak sahiplerinin devrini öngörmektedir. Bir başka deyişle, geçici 20 nci madde sandıklarının mameleklerine el konulmamaktadır. Dolayısıyla, bu sandıkların, isterlerse, söz konusu mamelekleriyle, devre konu iştirakçilerine 506 sayılı Kanun uyarınca sağlanması gereken haklarının ötesinde sosyal güvenlik hakkı sağlamalarına imkân tanınmaktadır.

Diğer taraftan, geçici 20 nci madde sandıklarının tamamı aktuaryel dengesizlik riski altındadır. Ülke ekonomisinde zaman zaman karşılaşılan kriz ortamının sonucu olarak bazı sandıkların faaliyetlerine son vermek zorunda kaldıkları, bunun sonucunda da bu bankalar çalışanlarının tabi olduğu geçici 20 nci madde sandıklarının da kaynakları kesilince emekli maaşı ödemesi yapamadığı görülmüştür. Bu yöndeki ilk örnekleri İstanbul Bankası ve Türkiye Öğretmenler Bankası oluşturmuştur. Bunun üzerine, 6.12.1994 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı ile 506 sayılı Kanunun ek 36 ncı maddesine göre, İstanbul Bankası Personeli Sosyal Sigorta Sandığı ile Türkiye Öğretmenler Bankası Emekli Sağlık ve Sosyal Yardım Sandığı, SSK'ya devredilmiştir. Daha sonra, Tam Sigorta AŞ Memur ve Hizmetlileri Emekli Sandığı Vakfı ve Ankara Anonim Türk Sigorta Şirketi Memur ve Hizmetlileri Sağlık ve Emekli Sandığı Vakfı da aynı gerekçelerle Sosyal Sigortalar Kurumuna devredilmişlerdir.

Ülkemizde yaşanan 2001 Şubat ekonomik krizinin belirgin sonuçlarından biri, çok sayıda bankanın faaliyetine son vermek mecburiyetinde kalınmasıdır. Ekonomik kriz bankacılık sektöründe çalışan sayısının azalmasına sebep olurken, faaliyetine son verilen bankalarda çalışanlar için kurulmuş olan geçici 20 nci madde sandıkları da ilgili kuruluşun desteğini ve prim tabanlarını yitirmişler ve bu sandıklarca yapılan emekli ödemelerinin kısa süre içinde yapılamayacak hale gelmesi durumu ortaya çıkmıştır. Böylelikle, piyasa ekonomisi koşullarının egemen olduğu ekonomilerde muhtemel banka kapanmalarının, çalışanların sosyal güvenliklerinin tehlikeye düşmesi gibi büyük ve ciddî bir sosyal soruna yol açabileceği anlaşılmıştır. Ayrıca, bir güven müessesi olan bankaların siyasî otoritelerin tasarrufları sonucu kendi inisiyatifleri dışında karşılaşabilecekleri söz konusu sandıklardaki aktuaryel açıkları karşılama mecburiyetinde kalacak olmaları, aynı zamanda, bankaları esas faaliyetlerini sürdürmekte sıkıntıya sokabileceği ve bankaların genel ekonomi üzerindeki katkılarını olumsuz yönde etkileyebileceği görülmüştür. Bu sorunun aşılabilmesi için Cumhurbaşkanlığı makamının iade gerekçesindeki dayanaklarından olan Anayasanın 60 ıncı maddesi gereğince tüm çalışanların sosyal güvenliklerinin devlet güvencesi altına alınması gerekmektedir. Halihazırda bu husustaki tek istisna da geçici 20 nci madde sandıklarıdır.

Burada söylemek istediğimiz husus şudur: Bir kere, Hükümetimiz, sosyal güvenlikle ilgili olarak tek çatı altında tüm sosyal güvenlik kurumlarının birleştirilmesini öngörmektedir; yani, Sosyal Sigortalar Kurumu, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur gibi ana sigorta kurumları tek çatı altında birleştirilirken sandıklar bünyesinde oluşan bu sosyal güvenlik kurumlarının ayrı ayrı faaliyete devam etmeleri hiçbir zaman zaten öngörülemeyecek bir husustur. Bu, sosyal güvenlik sistemiyle ilgili, Türkiye'deki mevcut sosyal güvenlik sistemiyle ilgili verilmiş bir kararın devamıdır ve uzantısıdır. Ayrıca, bu sandıkların Sosyal Sigortalar Kurumuna devredilmesi suretiyle herhangi bir iştirakçinin hakkı gaspedilmiş değildir. Burada verilen, telaffuz edilen rakamlar gerçeği ifade etmemektedir; çünkü, genel olarak sadece mevcut olan 17 sandıktan 10'u aktif bankalar bünyesinde bulunan sandıklardır ve yüzde 9'luk bir teknik senaryoya göre aktuaryel açıklarına baktığımızda, net 857 trilyon lira, bu 10 sandığın, aktif bankalar bünyesinde bulunan 10 sandığın açığı söz konusudur. Bunları ayrı ayrı değerlendirdiğimizde -vaktimiz varsa Sayın Başkan- şunları görebiliriz; Halen toplam 17 sandık vardır ve bu sandıklar incelendiğinde, sandıkların prim oranlarına öncelikle bakmamız gerekir. Buna göre, sandıklar, SSK prim oranı olan yüzde 33,5 veya bu oranın üzerinde prim toplamaktadırlar; yani, bu 17 sandıktan, SSK'nın topladığı primden daha düşük prim toplayan hiçbir sandık yoktur; hepsi ya SSK'nın topladığı prim üzerinden veya daha yüksek prim üzerinden primlerini almaktadırlar. Ayrıca, bazı sandıkların sağlık sigortası giderleri, vakfeden tarafından karşılanmaktadır. Bu durumda, bu sandıkların aldıkları prim sadece malullük ve yaşlılık sigortasına ait olarak düzenlenmektedir.

Diğer taraftan, sağladığı haklara baktığımızda bu sandıkların, toplam sandık aktif ve pasif üyesinin yüzde 70'ini kapsayan 8 vakfın yaşlılık, malullük ve ölüm aylık hesaplamasının SSK mevzuatıyla aynı olduğu görülmektedir. Aldıkları prim açısından bakıldığında, toplam sandık üye sayısının yüzde 59'una sahip 4 sandığın, mensuplarına, SSK'yla aynı faydayı daha yüksek maliyetlerle, daha yüksek primlerle sağladığı görülmektedir.

SSK'dan farklı aylık bağlama esasına sahip diğer sandıklar incelenirken de katkı oranı ve bağladığı aylık arasındaki ilişkiye bakmak gerekmektedir. Bu durumda da SSK'dan farklı aylık hesaplamasına sahip sandıkların üye sayısı bakımından yüzde 60'ını oluşturan 3 sandığın SSK'dan daha yüksek prim oranına sahip olduğu görülmektedir. Bu durumda, geçici 20 nci madde kapsamındaki personelin sosyal güvenlik hakkının genel sosyal güvenlikten daha iyi durumda olacak biçimde sağlandığı söylenemez.

Diğer taraftan, sandıkların aktuaryel dengelerine, aktif-pasif durumlarına baktığımızda, durumlarının iyi olmadığını da kesin olarak görüyoruz. Genel olarak sandıkların aktif-pasif yapısı… 1994'te bu oran 1,51 iken, sürekli olarak azalmaktadır ve 0,97'ye düşmüş bulunmaktadır 2005 yılı itibariyle.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Dolayısıyla, aktif-pasif oranında sürekli bir olumsuz gelişme var. Tek tek sandıkların aktif-pasif yapısına baktığımızda da, bu olumsuz gelişmeyi açık, net bir şekilde görmekteyiz. Bir sandığın sağlıklı işleyebilmesi için prim gelirleriyle giderlerini karşılayabilmesi gerekmektedir. Halbuki, yine, prim gelirleriyle giderlerini karşılayan hiçbir sandık bulunmamaktadır.

Sandık denetimleri de bunu teyit etmiştir. Özellikle ilgili bakanlıkların ve kurumların teftiş kurullarınca yapılan denetlemelerde, bu sandıkların aktif-pasif yapısının bozuk olduğu belirlenmiş ve açıkça ifade edilmiştir. Cari yıl durumuna göre yapılan bu incelemelerde bile hesaplar hep olumsuz tablolar ortaya çıkarmıştır; ama, sandıkların aktuaryel raporları ve finansal sürdürülebilirlikleri incelendiğinde, daha büyük açıkların gelecekte ortaya çıkacağı açıkça anlaşılmaktadır.

Sandıkların 31.12.2004 tarihli kendi aktüerlerine yaptırdıkları teknik bilançolar incelendiğinde, finansal sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için yıllık yüzde 20'ye varan reel getiriye sahip olmaları gerektiği öngörülmüştür ki, böyle bir reel getirinin, artık, enflasyon oranının düştüğü, reel faiz oranlarının çok düştüğü Türkiye'nin geleceğinde mümkün olmadığı açıkça anlaşılmaktadır.

Bu sandıklar, kendi raporlarında bile, büyük çoğunluğu itibariyle aktuaryel açık veren sandıklardır. Bazı sandıklarda aktuaryel açık görülmüyor; ama, aktuaryel açığın olmadığı şeklinde raporlar düzenlenen, kendi raporlarıyla kendi durumlarını ifade eden sandıklarda da başka sorunların, hesaplarla ilgili sorunların var olduğunu görüyoruz.

Birincisi, teknik faiz oranını yüksek tuttuklarını; ikincisi, CSO 1980 mortalite tablosu yerine, 1931, 1958 gibi eski yıllara ait ölüm tablolarına göre geleceğe ait hesaplar yaptıkları görülmektedir. Halbuki 1931 yılında Türkiye'deki ortalama yaşam süresiyle, bugünün Türkiyesinde, 21 inci Yüzyılın Türkiyesindeki ortalama yaşam süresi aynı değildir. Bu teknik faiz oranlarını gerçekçi hale getirdiğimizde, mortalite tablosunu da 1931, 1958 yıllarından günümüze kaydırdığımızda, kendi raporlarında aktuaryel dengeleri bozulmamış görülen sandıkların bile tamamının aktuaryel dengelerinin bozuk olduğu ve açık olduğu açıkça anlaşılmaktadır.

Böyle bir durumda, özet olarak şunu söyleyebiliriz: Toplam, 17 tane sandık vardır. Bu sandıklardan 12'si bankalara aittir -2'si fona devredilen bankalara ait, 10'u da aktif bankalara aittir- 1'i Odalar ve Borsalar Birliğine aittir, kalanlar da sigorta ve reasürans şirketlerine aittir. Bu sandıklar, emeklilik ve sağlık hakları tanımaktadır; ancak, bu sandıklara tabi olanlar SSK'ya tabi değillerdir. Sandıklar, SSK'nın verdiği hizmetleri sağlamaktadırlar; yani, SSK'nın sunduğu hizmete ek olarak hizmet sunan sandıklar değiller bunlar. SSK hizmetlerinden mensupları yararlanmıyor; ama, sandıklar SSK'nın sunduğu hizmetleri sunuyorlar.

506 sayılı Kanundaki ek 36 ncı maddeye göre, sandıklar zaten malî güçlerini kaybettiklerinde, genel kurul kararıyla, vakfın kendi kararıyla SSK'ya devrediliyorlar; fakat, böyle bir noktayı beklemek, zararları ve maliyetleri kamunun taşıyamayacağı bir noktaya getiriyor. Geçmişte kendi kararlarıyla SSK'ya devredilen vakıf sandıkları var; fakat, bunlar öylesine yükü büyütmüşler ki, bu yük kamuya büyük maliyetler getirmiştir; onun için, aktuaryel dengeleri de bozuk olan bu sandıkların geleceğiyle ilgili yapılan perspektifler çerçevesinde -zaten sosyal güvenliği de tek çatı altında toplama diye bir temel prensibimiz var- şimdiden SSK'ya devri öngörülmektedir. Nitekim kendi isteğiyle devredilen sandıklardan Türk Ticaret Bankası Vakfı Sandığının kamuya yükü, o günkü değerle 560 trilyon lira olmuştur. Böylesine zararları büyüten ve kamunun bu zararları karşılamak için büyük külfetler altında kalacağı bir dönemi, bir yapıyı beklemenin doğru olmadığı kanaatindeyiz.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlar mısınız.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Hemen toparlıyorum Sayın Başkan.

O halde bu tasarıyla ne yapılıyor; bu tasarıyla, üç yıl içerisinde sandıkların sigortalı ve emeklilerinin tamamını SSK'ya devrediyoruz. Sandıklar varlığını sürdürmektedir. Devredilen, sandıkların kendisi değildir. Devredilen, sandıkların iştirakçileridir ve sandıklardan yararlananlardır ve eğer sandıkların durumu iyiyse ve SSK üstü hizmet sağlayabiliyorlarsa, bu sandıklar SSK'ya devredilmiyor, varlıklarını devam ettiriyorlar; o halde, varlıklarını devam ettiren sandıklar, isterlerse, SSK'ya ilave olarak iştirakçilerine, taraftarlarına, mensuplarına ek hizmet sunabilirler. Bu imkân zaten ortadan kalkmış değildir; çünkü, emeklilik sistemini tek çatı altında topladığımız bir ortamda, ancak ek hizmet sunumu şeklinde sistem varlığını devam ettirebilir.

Bu sandıkların aktuaryel dengelerinin bozuk olduğunu ve sistemi zora soktuğunu zaten ifade etmiştim. Bu kanunla, sandıkların emeklilik ve sağlık yükümlülükleri SSK'ya devrediliyor. Bunun devredildiği takdirde bir bedeli var, bu bedel hesaplanıyor ve bedel sandıklardan isteniyor, yani, SSK'ya alınıyor. 15 yıl bu bedel taksitlendirilerek tahsil edilecektir ilgili maddeye göre.

Yükümlülüğün hesaplanmasıyla ilgili karışık bir formül var. İlgililerin ortalama yaşam süresi dikkate alınıyor, yaşam boyu alacağı aylıkların düzeyi ve yararlanacağı hizmetlerin maliyeti dikkate alınıyor ve buna göre oluşturulan bir formül çerçevesinde teknik faiz de hesaplanmak suretiyle gelecekle ilgili bir perspektifte maliyetler çıkarılıyor ve bu maliyetler SSK'ya devrediliyor, sandıklar da borçlandırılıyor.

Burada hak sahiplerinin bir kaybı var mı; asıl önemli olan nokta bu. Biz, açık ve net ifade ediyoruz, hak sahiplerinin hiçbir kaybı yoktur. Sandığın vereceği emeklilik ve sağlık hizmetleri, SSK tarafından zaten karşılanacaktır. Emekli aylığı olarak, birkaç tanesi hariç, hepsi zaten SSK kadar hak vermektedir, emeklilik primi vermektedir ve belirttiğim gibi, bunların aktuaryel dengeleri bozuk olduğundan, ileride varlıklarını sürdüremeyecekler, mensuplarına şu andaki yükümlülükleri altında olan sorumluluklarını yerine getiremeyecek durumda bulunacaklardır ve zaten iştirakçiler ve hak sahipleri, sandıklar bu haliyle devam ettiği takdirde, ileride sandıklardan hiçbir şey alamayacak duruma düşeceklerdir ve daha çok emekli aylığı veren veya hizmet sunanlar da, sandık varlığını devam ettireceği için bunu sürdürebilir diyoruz.

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Birkaç cümlem kaldı Sayın Başkan.

Neden Bankacılık Kanununa konuldu; çünkü, bu sandıklar bankacılık sistemi için önemli bir belirsizlik oluşturmaktadır. Bu belirsizlik aynı zamanda risk anlamı taşımaktadır. Bu belirsizliğin kaldırılması gerekiyordu ve sandıkların büyük bir kısmı da, 17 sandıktan 15'i de bankalarla bağlantılı olduğu için, bu Bankacılık Yasasına alınmıştır. Bu, büyük bir eksiklik ve yanlışlık olarak algılanamaz. Sosyal güvenlikle ilgili tasarının içinde de bulunabilirdi.

Bir bankanın devriyle bağlantısı nedir; bu konu üzerinde fazla duruldu. Bir bankanın sandığın yükümlülükleriyle devredilmesi halinde, sandıkla ilgili yükümlülükler bankanın yeni sahiplerine geçmektedir; çünkü, Sosyal Sigortalar Kurumu bunlarla ilgili yükümlülükleri üstlendikten sonra sandıklar borçlanmaktadır. Sandıkların borçları da, banka kimin mülkiyetindeyse, kim bankanın sahibiyse onun üzerinde kalmaktadır. Bir banka devredildiği takdirde, bu bankanın da sandığı varsa, bu sandığın yükümlülükleri yeni sahiplerine geçmektedir. Konunun ne olacağının açıkta bırakılması, yani belirsiz bırakılması, yani bir düzenleme yapılmadan, bu sandıkların durumunun ne olacağıyla ilgili bir belirsiz ortamın ortaya çıkarılması, bankanın değerini belirsiz hale getireceği için, taraflar yükümlülüklerini kavrayamayacakları için, kabul edilebilir bir durum değildir; onun için, tarafların önünü görebilmesi açısından, durumun belirgin olması, net olması, anlaşılır olması gerekir; bunun ötesinde hiçbir anlam ifade etmemektedir. Nitekim, son devredilen, el değiştiren, sahiplik değiştiren bankayla ilgili olarak da, yani Yapı Kredi Bankasıyla ilgili olarak da, ilgili grup, yani Koç Grubu, sandığın açığına karşılık olarak 350 000 000 euro karşılık ayırmıştır, bu rakamı da zaten önceden ilan etmiştir. Yani, sandığı devralmak, bankayı devralmak ilave bir maliyet getirmiştir. Bu maliyetin…

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - O yükün 800 000 000 euro olduğunu da kendisi açıklamıştır Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Ama, biz bunu… Kendisinin ayırdığı bir miktar olduğu için…

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - 300 000 000 euro verdi de, 500 000 000 euro ne oldu, onu soruyoruz işte…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Onun açıkladığı miktarı veya onun ayırdığı miktarı, ilan etmeden benim bilmem de mümkün değil tabiî. Dolayısıyla, kendisiyle ilgili rakamı kendisinin açıklaması çok doğaldır; ancak, bu konuda, sandıklarla ilgili konuda, Sosyal Sigortalar Kurumunun hazırlamış olduğu bir rapor var; bu rapordan bir örneği şimdi size takdim ediyorum, değişik boyutlarıyla sandıkların durumunu anlatıyor.

BAŞKAN - Sayın Bakan, çok fazla geçtiniz sürenizi. Son cümlelerinizi almak istiyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Evet, bence, bu, gerekli bir düzenlemedir, Anayasaya aykırı değildir, Anayasa Mahkemesinin daha önceki iptalindeki düzenleme ile bu düzenleme birbirine paralel değildir, ikisi aynı şey değildir. Bu bakımdan, biz, bunu Anayasaya uygun görüyoruz ve Hükümetimizin sosyal güvenlikle ilgili düzenlemesine de uygundur diye düşünüyoruz, Bankacılık Kanununun içerisinde yer almasının da bir yanlışlık olarak değerlendirilmemesi gerektiğine inanıyorum ve hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanımın geçici 23 üncü maddeyle ilgili yaklaşık yarım saat burada konuştuğunu gördükten sonra, bu temel yasa esprisinin ne kadar yanlış bir uygulama olduğu çok açık ve net bir biçimde ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bankacılık Yasası 194 madde; bu 194 madde, Mecliste, sadece yarım saat içerisinde kabul edilerek yasalaştı; ancak, Sayın Bakan geldiler buraya, sadece geçici 23 üncü maddeyle ilgili olarak tam yarım saat konuştular. İşte, biz, temel yasa kavramına itiraz ederken, bu noktadan yola çıkarak itiraz etmiştik. Eğer geçici 23 üncü madde sadece yarım saat konuşulacak bir maddeyse, bu Bankacılık Yasası yarım saat içerisinde bu Meclisten nasıl geçirilmiştir allahaşkına?! Bunu kabul etmek mümkün mü?

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Komisyonlarda görüşülüyor, gelseydin oraya.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Aydoğan diyor ki orada "komisyonlarda görüşülüyor." Efendim, komisyonlarda görüşülüyorsa, bu Meclisin, Genel Kurulun esprisi ne? Sadece 30 kişi orada görüşüp bir kanunu kabul edeceklerse, kanunları buraya getirmenin bir anlamı yok o zaman Sayın Aydoğan.

Değerli milletvekilleri, bakınız, bu kanun öyle alelacele getirildi ki, temel kanun uygulaması İçtüzük değişikliği de, sadece, bu kanun yarım saat içerisinde Meclisten geçsin, IMF'nin bu konuyla ilgili istekleri yerine gelmiş olsun diye yapıldı. Bakın o günkü gazete kupürlerine, bakınız açıklamalara, IMF'nin gözden geçirmeyle ilgili Türkiye seyahatlerini, sadece Bankacılık Yasasının ve Sosyal Güvenlik Yasasının Mecliste görüşülüp kabul edilmemesinden dolayı ertelemeleri söz konusuydu. Yoksa, durup dururken, İçtüzük değişikliğinin alelacele, Meclisin kapanmasına çok az bir süre kala getirilmesinin altında yatan başka bir sebep yok.

Sayın Aydoğan diyor ki "IMF'nin böyle bir şeyi olmamıştır." Bunu niye inkâr ediyorsunuz; IMF, çok açık ve net bir şekilde "Bankacılık Kanununu, sosyal güvenlikle ilgili kanun tasarısını geçireceksiniz" dedi. Bu 23 üncü madde de, sosyal güvenlik tasarısının Meclisten geçmeyeceği anlaşıldığı için, alelacele bir geceyarısı operasyonuyla geçici 23 üncü madde bu kanun içerisine derç edildi, yerleştirildi. Yoksa, 23 üncü maddenin bu kanunla çok açık ve yakın bir illiyet bağı yok.

Sayın milletvekilleri, çok enteresandır, böyle bir kanun değişikliği 1975 yılında da yapılmış ve yine Meclisin kapanmasına çok az bir süre kala yapılmış. Bu yapılan değişiklik, daha sonra dönemin Sayın Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmüş. Hep diyordunuz ya "Sayın Cumhurbaşkanı bizim icraatımızı engelliyor, onun için kanunları bir kez daha görüşülmek üzere Meclise gönderiyor ve Anayasa Mahkemesine götürüyor." Zamanın cumhurbaşkanı da, benzer bir kanunu Anayasa Mahkemesine götürmüş ve Anayasa Mahkemesi, bu kanunu teferruatlı bir şekilde görüşmüş. Yalnız, dikkatinizi çekmek istiyorum, o dönemde Cumhuriyet Senatosu da mevcut olduğu için, bu kanun Cumhuriyet Senatosunda görüşülürken dönemin sosyal güvenlik bakanı şöyle bir açıklama yapıyor, dikkatlerinizi çekmek istiyorum: "Huzurunuzdaki yasa -Cumhuriyet Senatosunda konuşuyor- bir başka konuyla ilgili bir yasa. Bizim hükümetinizin arzusu olmadan, isteği olmadan -biraz sonra söyleyeceğim bu benzer değişiklikle ilgili olarak- bizim isteğimiz dışında bu kanun içerisine bu yerleştirilmiş; biz hükümet olarak bu görüşte değiliz." Şimdi de aynı durum söz konusu. Hükümetin, Sayın Başbakanın ve sayın bakanların imzasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen kanun tasarısında geçici 23 üncü madde yok. Sayın hükümet, bu kanun içerisine geçici 23 üncü maddeyi koymamış; ama, bir geceyarısı operasyonuyla, her zaman yapıldığı gibi, geçici 23 üncü madde Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken gündeme getirilmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konuşmanızı lütfen tamamlayın efendim.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Tamamlıyorum.

Ancak, Anayasa Mahkemesinin o dönemde vermiş olduğu iptal gerekçeleri bugünkü kanunla bire bir örtüşüyor arkadaşlar. Anayasa Mahkemesi kararını buldum, elimde, çok iyi ve dikkatli bir şekilde okudum. Bugün yapılan değişiklik, 1975 yılında yapılan değişiklikle -bazı cümleleri benzer olmakla beraber- anatema olarak hiçbir farkı yok ve o gün, Anayasa Mahkemesi, çok açık ve net bir şekilde Anayasanın 2 nci, 42 nci ve 48 inci maddelerine aykırı hükümler taşımış olması nedeniyle bu maddeyi iptal ediyor. Şimdi, diyebilirsiniz ki, bu, 1961 Anayasası; şu anda yürürlükte olan 1982 Anayasası; ancak, 1982 Anayasasında da, 1961 Anayasasındaki 2, 42 ve 48 inci maddeler, 2, 49 ve 60 ıncı maddeler olarak aynı biçimde Anayasanın içerisinde yer alıyor. Durum öyleyse, Anayasa Mahkemesinin elimizde emsal bir kararı varken ve bu karar önümüzde dururken, şimdi, geçici 23 üncü maddeyi bu Meclisten tekrar geçirmeye çalışmanın haklı ve mantıklı bir gerekçesi yok.

Şimdi, bunu, hükümet, tasarının içerisine yerleştirmediği için, bununla ilgili gerekçeyi de bilmiyoruz; gerekçe de yok ortada. Şimdi, Sayın Bakanımız geldi, burada, birçok gerekçe ileri sürüyor; ancak, o gün Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu iptal kararında çok açık ve bizi bugün de bağlayabilecek olan hükümler var.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, 2 dakika geçtiniz; lütfen…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, demin Sayın Bakan yaklaşık 20 dakika fazladan konuştu.

AHMET YENİ (Samsun) - O, Bakan; siz de bakan olduğunuz zaman konuşursunuz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Müsaade ederseniz, çok önemli bir konu ve öyle tahmin ediyorum ki, bu husus Anayasa Mahkemesinin önüne bir kez daha gittiğinde çok farklı bir netice çıkmayacağını, ben, buradan ilan etmek istiyorum, sizleri uyarmak istiyorum.

Bakınız, 41 adet kanun Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilmiş, 10'un üzerinde kanun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş, yürürlüğü durdurulmuş. Onun için, emsal karar çok açık ve net bir şekilde ortada dururken, bu 23 üncü maddenin ısrarla aynen geçirilmesini haklı kılacak bir gerekçe, maalesef, önümüzde bulunmuyor.

Haa, şunu da söyleyebilirseniz, onu da…

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, son cümlenizi alacağım efendim, lütfen...

AHMET YENİ (Samsun) - Meclisimiz karar verir.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar, ben, birçok kanun üzerinde görüşlerimi ifade ettim, Anayasaya aykırılıklarını ifade ettim ve o ifade ettiğim hususların -geçen gün de arz ettim- biri dışında hiçbirinde yanılmadım. Anayasa Mahkemesi kararı çok açık, Anayasa çok açık. O nedenle, yapılan bu değişikliğin, geçici 23 üncü maddenin Anayasa Mahkemesinden bir kez daha dönmesi kuvvetle muhtemeldir. Geliniz, yanlışlıktan geri dönelim. Bunu, ilgili kanun -Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı- görüşülürken onun içerisine alın; etraflı bir şekilde tartışalım, görüşelim, araştıralım, inceleyelim, bir yanlışlık yapmayalım diyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.

Soru-cevap faslına geçiyoruz.

Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanın açıklamalarını dinledim. Bu yasa ilk geçişinde -biliyorsunuz, haziran ayının sonunda- temel yasa kapsamıyla değerlendirilerek, jet hızıyla, muhalefetin katkısı olmadan geçtiği için, kusura bakmayın, sorularımızla sizi yoruyoruz belki; ama…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Estağfurullah.

HALUK KOÇ (Samsun) - …kısa zaman dilimi içerisinde aklımızda kalanları aydınlatmak istiyoruz.

Sayın Bakan, siz de açıkladınız, satılan ya da el değiştiren bankaların satış süreçlerinde satış sözleşmelerinde bu bahsedilen sandıkların SSK'ya devredilmesi koşul olarak yer alıyor mu? Siz isim verdiğiniz için ben söyleyeceğim, Yapı Kredi-Koçbank olayı, özellikle isim vermeyecektim; ama, siz belirttiğiniz için…

Ben, bir tarihte, Koçbankın -eleştiriyorlar CEO dediğimiz zaman ama- genel yönetmeni Sayın Özaydınlı'nın bir basın toplantısını, yaklaşık altı kanaldan birden yayınlandı, uzun bir basın toplantısı, orada dinledim ve bu yasanın bu maddesi kabul edilene ve yürürlük kazanıncaya kadar Koçbankın Yapı Krediyi devralma işleminin de bekletileceğini söyledi yanlış anlamadıysam. Siz, burada, bir miktar ayırdıklarını söylediniz 300 000 000 euro kadar; fakat, bu işteki esas payın 800-850 milyon euro olduğu ifade ediliyor. Yani, benim sormak istediğim açık ve net; bu 500 000 000 euroluk fark, bir piyasa bankasının serbest ticarette bir başka grubun eline geçerken aradaki bu    500 000 000 euronun kamuya devredilmesi ve herkesin sırtına yüklenmesi gibi bir sonuç çıkıyor mu çıkmıyor mu veya çalışanların sırtında kalması; ben aydınlanmak istiyorum, samimî bir soru, siyasî yönü yok.

Bununla ilgili ikinci soru, devir işlemlerinde birtakım sosyal hak kayıpları olacağı çok doğal. Bu, emekliler için veya çalışanlar için iki ayrı bölümde telafi edilecek herhangi bir amortisman maddesi var mı süreç içerisinde?

Sayın Bakan, bir de, kusura bakmayın, geçici 23 üncü maddenin dışında; geçen haftaki soru-cevap kısmında da lütfedip cevap verdiniz; ama, konuyla ilgili olan vatandaş kesimi çok tatmin olmadı bu İmarbank olayıyla ilgili. Ben, çok net, size güvenerek açıklamalarınızı bekliyorum, o da şu: Anayasa Mahkemesi, altı ay oldu, off-shore'dan son bir ayda mevduata dönenlerin paralarının ödenmesi konusunda, biliyorsunuz, off-shore'dan mevduata dönenlerin ödenmesi konusunda siz şu beyanda bulunmuştunuz. Muvazaalı olanlar bakılacak TMSF tarafından demiştiniz. Bağımsız kurul olmasına rağmen TMSF'yi de yürütmenin bir parçası sayarsak, hem hâkim hem savcı konumunda nasıl olacak TMSF, bu muvazaa kavramını nasıl belirleyecek? Bu, çok açık bir durum. Bir de, mevduata dönmeyen devlet içborçlanma senedi alan yurttaşlarımız var; çoğu emekli, çoğu mağdur, çoğu küçük tasarruf sahibi. Bunlara hiçbir ödeme planı getirilmiyor ve bunlar -bir kere daha hatırlatıyorum Sayın Bakan- BDDK'nın da Hazinenin de bilgisi dahilinde yapılan satışlar. İlgili bankanın açığa satış yapmış olması, onu alan vatandaşın, devletin kurumlarına güvenerek alan vatandaşın sorununu çözmüyor. Burada, bunlara ödeme yapılmayacak diye kesin bir yargıya varıyorsunuz, bunlarla ilgili yargı süreci de işliyor; ama, hükümet, yürütme olarak, bu konuda, bu kesimdeki yurttaşlarımıza da bir açıklama yapmak… Ödenmeyecek sözünün dışında bir şey verebilir misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Koç, aşağı yukarı 5 dakika kullandınız. Diğer soru sahibi arkadaşlarımıza da, elbette, sorularını sorduracağım ama, zamanı iyi değerlendirirlerse… Cevap için süre kalmıyor.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, koskoca kanun ilk defa bu 3 maddede görüşülüyor; yani, bazı soruları dile getirme hakkını kullanalım.

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, buyurun.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla Sayın Bakana birkaç soru da ben sormak istiyorum.

Aslında, sorularımı konuşmam içerisinde sormuştum; fakat, Sayın Bakanın konuşmasında hiçbir yanıt alamadığımı düşünüyorum sorularıma.

Öncelikle, komisyondaki hepimizin ortak kararına ve Sayın Bakanın talimatlarına rağmen, komisyon üyelerine, ortaya çıkabilecek yükle ilgili olarak bugüne kadar herhangi bir bilgi verilmemiş olmasının sebebi nedir?

Sayın Bakan, çalışanların herhangi bir hak kaybı söz konusu değildir dedi bu uygulamayla. Aslında, kendi konuşması içerisinde kendisiyle çelişti, bazı sandıklar hariç dedi. Sayın Bakanın, bu sandıklardan emekli olmuş çalışanların maaşlarıyla ilgili bize verebileceği bir rakam var mıdır? Yani, eğer, SSK'ya devredilmeleri halinde herhangi bir hak kaybı söz konusu olmayacaksa, en azından maaşlar düzeyinde bu sandıklardan aldıkları emekli maaşı ile SSK'dan alacakları emekli maaşının aynı olması gerekir.

Sayın Bakan, bu sandıklardan alınan hizmetleri, maaş ve sağlık hizmeti biçiminde alınan hizmetleri, hak edilmemiş maaş ve hizmetler olarak mı görmektedir, karşılığı olmayan, primi yatırılmamış, çalışanlar tarafından, işverenler tarafından primleri yatırılmamış, karşılıksız, iane gibi verilen haklar olarak mı görmektedir?

Kimsenin bir kaybı söz konusu olmuyor ise, bankacılık çevrelerinin, banka satışlarının yapılabilmesi için olmazsa olmaz şart olarak bunu koşuyor olmasının, bu söz konusu geçici maddeyle yapılan düzenlemeyi önşart olarak koşuyor olmasının ve hükümetin alelacele bir kanun tasarısının içerisinden bu düzenlemeyi çıkarıp, böyle bir kanun tasarısı içerisine yerleştirmesinin gerekçesi nedir? Bunun inandırıcılığı sizce nasıl söz konusu olabilir?

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, süremiz geçti...

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum Sayın Başkanım, son sorum.

"Söz konusu sandıklar bundan sonra hizmetlerine devam edebilirler" dedi Sayın Bakan. Söz konusu sandıklara prim yatırılmayacağına göre, söz konusu bankalar bundan sonra, Sayın Bakanın söylediği gibi, çalışanlarına katkı yapmaya nasıl devam edebilirler?

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Tütüncü, süremiz doldu; cevap süresi kalmıyor.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - O zaman bir tanesini sorayım.

BAŞKAN - Bir tek…

Buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben, o zaman tek soru soracağım.

Bu yasanın 17 sandıkla ilgili olduğunu Sayın Bakan ifade etti. Acaba, aktif ve pasif sigortalı sayısı itibariyle bu yasadan etkilenecek olan yurttaşlarımızın sayısı kaçtır? Bu konuda bilgi rica edeceğim: Aktif ve pasif sigortalı sayısı olarak.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Anlaşılmıştır, teşekkür ederim.

Sayın Bakan, 2 dakika süreniz var.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, yapmayın, koca yasa.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, geniş bir zaman verin de Sayın Bakan bizi aydınlatsın.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Kaç dakika efendim?

BAŞKAN - 2 dakika.

Buyurun

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Evet, teşekkür ediyorum Sayın Koç'a, Sayın Kumkumoğlu'na ve Sayın Tütüncü'ye.

Daha net cevap verme imkânı olduğu için Sayın Tütüncü'nün sorusundan başlamak istiyorum.

Bu bankaların, toplam, 2005 yıl sonu itibariyle, gerçekleşme tahmini itibariyle, aktif sigortalı sayısı 74 435'tir, pasif sigortalı sayısı 77 103'tür; bağımlı sayısı, yani, bunların yakınları, 156 746'dır; toplam 308 284 kişiyi ifade ediyor. Aktif-pasif oranına baktığınızda, pasif sayısının aktif sayısından fazla olduğunu görmekteyiz.

Şimdi, Sayın Koç'un en son sorusundan başlamak istiyorum. Dipsler, bildiğiniz gibi ödensin mi ödenmesin mi diye çok tartışma konusu olmuştur. Ancak, İmar Bankasıyla ilgili ödemelerin yapılabilmesi için bir yasal düzenleme yapmaya ihtiyaç vardı. Yani, yasal bir düzenleme olmadan, ortada bir kanun bulunmadan mevduatın ödenmesinde bile güçlükler oluşabilecek bir durum söz konusu iken, bu boşluğu gidermek maksadıyla bu hükümet tasarısı hazırlanmıştır ve Meclise gönderilmiştir. Burada, mevduat, kapsam dahilinde olduğu gibi, dipsler de kapsam dahilinde idi; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinde komisyonda ve Genel Kurulda bu konu görüşülürken, dipslerin ödenmemesi gerektiğiyle ilgili bir kanaat milletvekilleri tarafından açıklanmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - İktidar Partisi Grubu tarafından Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Ama, grubun, her zaman her konuda bütün milletvekillerini yönledirebileceğini düşünmemek lazım. Milletvekillerinin her biri, yasama sürecine kendi iradesiyle katılmaktadır.

MUHARREM KILIÇ (Malatya)- Öndekilere bakıyorlar Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Elbette, milletvekilinin kendi iradesi ile parti disiplini arasında da hassas bir denge vardır, bu dengeyi bütün gruplar hisseder. Bu çerçeve içerisinde milletvekillerinin bu düzenlemenin dipsleri kapsamaması şeklindeki baskısı ve talebi karşısında parti disiplini ve milletvekillerinin talepleri arasındaki bu hassas denge, neticede dipsleri kapsam dışına çıkarmıştır.

Bu konuyla ilgili olarak muhalefet sözcülerinin de değişik yorumları olmuştu o dönemde; ama, neticede yasa çıkmamıştır. Yasa çıkmadıktan sonra hükümetin bunu ödeyebilmesi mümkün değil. Yasayı hükümetin kendisinin de çıkarması mümkün değil; hükümet yürütme organıdır bildiğiniz gibi.

HALUK KOÇ (Samsun) - Düşünüyor musunuz; komisyonda yasa teklifi var.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Takdir sizlerin, yani, sayın milletvekillerimizindir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yarın getireceğim 37 nci maddeden efendim.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Şu anda verilmiş bir yasa teklifi var Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Evet.

HALUK KOÇ (Samsun) - 37 nci maddeden getireyim, burada söz verin, kabul edelim, gündeme alalım ve görüşelim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Öyle bir yetkim olsa… Ben, yetkim olan çerçevede konuşabilirim…

HALUK KOÇ (Samsun) - Yapmayın Sayın Bakan!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - …ama, yasama sürecinde söz konusu olan milletvekillerinin iradesidir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yapmayın, çok kişi mağdur, yapmayın. O kadar kolay değil; siz rahat olabilirsiniz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Off-shore'larla ilgili olarak, ikinci nokta, yani, bu konuda benim karar veremeyeceğimi de biliyorsunuz; yani "dipsler ödenmelidir" veya "ödenmemelidir" dememi herhalde beklemiyorsunuz; ama, böyle değerlendirmek lazım.

Off-shore'larla ilgili olarak, şimdi, belirttiğim gibi, Anayasa Mahkemesi kısmen iptal etmiştir, muvazaayı ifade eden cümleyi de iptal etmemiştir. İlgili kanunda bunun TMSF tarafından tespit edileceği de zaten belirlenmiştir.

Şimdi, burada, TMSF aynı zamanda hâkim aynı zamanda savcı mıdır; bence değildir, bu konuda değerlendirmelerini yapıyorlar.

HALUK KOÇ (Samsun) - Ne zamanlık bir süre içinde?

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Çok geniş bir zaman oldu Sayın Bakan, ne zaman; altı ay geçti Anayasa Mahkemesi kararından sonra?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - "Hak kaybını amorti edecek bir madde var mı" dedi. Bunu yanlış anlamadıysam; yani "eğer, ilgililer daha yüksek emeklilik ve sağlık hizmeti alıyorlarsa bunu telafi edecek bir mekanizma var mı bu maddede" diye sordular.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Önergemiz de var Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Bununla ilgili madde, sadece sandıkların SSK'ya devredilmeyeceğidir, sandıkların varlığını devam ettireceğidir. Varlığını devam ettiren sandıklar, isterlerse SSK'nın sağladığı haklara ilave hakları verebilirler. Bunun dışında herhangi bir düzenleme yoktur.

Burada, tabiî, Sayın Kumkumoğlu'nun sorusu gündeme geliyor. Eğer, bağlıları, yani, aktif sigortalıları, prim ödeyenler sandığa prim ödemiyor, bunlar SSK'ya devrediliyorsa, artık, sandıkların prim geliri olmayacağına göre, sandıklar nereden ilave gelir elde edecekler de bu ilave hakları verecekler diyor Sayın Kumkumoğlu.

Burada, sandıkların malvarlığının veya gelirlerinin sadece prim gelirleri olmadığını düşünmek lazım. Nitekim, rakamlara baktığınızda, prim gelirleri giderlerini karşılayamıyor; ama, varlıklarının nemalandırılması suretiyle, değerlendirilmesi suretiyle elde ettikleri gelirler ancak aktuaryel dengeleri düzgün gözüken sandıklarda bile giderleri karşılar konuma gelebiliyor. Dolayısıyla, sandıkların tek geliri bu değil, paraları var…

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sigortacılık böyle bir iş Sayın Bakan. Dünyanın her yerinde sigortacılık böyle bir iş. Belli bir zaman biriktirirsiniz, sonra ödemeye başladığında, o birikimleri de topladıklarında birlikte değerlendirir, verirsiniz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Şimdi, Yapı Krediyle ilgili konu; yükümlülüğün hesabı -çok- bir formül çerçevesinde yapılıyor; yani, burada, şu sandığın durumu iyidir, şu sandığın durumu iyi değildir diye kesin bir şeyi, varsayımları ortaya koymadan belirlemek mümkün değildir. Eğer, varsayımlarınız yoksa, bir sandığın iyi veya kötü olduğunu gelecekle bağlantılı olarak söylemeniz mümkün değildir. Onun için, bazı varsayımları peşinen bir tarafa koyup, ondan sonra sandıkları değerlendirmek lazım.

Nedir o varsayımlar: Bir kere, sandığın yükümlü hale geldiği kişilerin sayısı nedir; bu belli. İkincisi, bu kişilerin hak edecekleri meblağ nedir, statik olarak bir yıllığına. Daha sonra, bu kişilerin ortalama yaşam süresi ne kadar, yaşam boyu alacakları aylık düzeyi; yani, yirmi yıl sonra alacakları aylık düzeyi ne olacak. Bunlarla ilgili birtakım varsayımlar koyup, ondan sonra, gelecekle ilgili yükümlülükleri, belli bir teknik faizle, bugüne indirgemeden, hiçbir sandığın hesabını çıkarmak mümkün değildir. Bu durumda, örneğin, şu anda 2005 yılındayız. 2025 yılında, bir sandığın yükümlülüğünün ne olacağını hesaplayabilmek için, eğer, 2005 yılında ilgiliye 100 Yeni Türk Lirası maaş ödeyecekse, 2025 yılına yirmi yıl var, sandığın yirmi yıllık bir yükümlülüğü var demektir. Bu takdirde, 100 Yeni Türk Lirası 2025'te maaş alacağı varsayımıyla formül: (100/1+İ)20 -"i" dediğimiz faiz oranıdır- x yaşama olasılığı. Bu formül çerçevesinde hesaplanıyor. Dolayısıyla, burada, iki banka, konuyu pazarlık yapıyorsa, bankayı devralmakla, satın almakla ilgili bir pazarlık yapıyorsa, bu sandıktan dolayı üzerine ne kadar yükümlülüğün girebileceğini, bu karmaşık, girift formül içerisinde çözmesi lazım. Konu belirsizse, anlaşılmazsa, anlaşılmaz bir ortamda hesaplarını görebilme imkânları yok. Bu maddenin düzenlenişi, hesaplarını görebilmeye imkân sağlama amacı taşımaktadır.

Her ne kadar 350 000 000 euro karşılık ayrılmışsa da, bu karşılığın tamamının, sandıkların yükümlülüğü nedeniyle, SSK'ya aktarılması gerekecek miktar olduğunu da söylemek mümkün değil. O, belirttiğim gibi, hesap çerçevesinde karara bağlanacaktır. Sosyal Sigortalar Kurumu diyecektir ki, senin sandığın şu kadar borcu var, o borcu bana veriyorsun, bana devredeceğin ilgililer nedeniyle; o ilgililerin haklarını da ben karşılıyorum.

Dolayısıyla, burada, olay, doğrudan doğruya, tarafların hesabını görebilmelerini sağlamaya yöneliktir. Eğer hesaplarını bilmeseler, bu alışverişi zaten yapamazlardı.Konuyu bu çerçevede değerlendirmek lazım.

BAŞKAN - Sayın Bakan, toparlar mısınız; sürenizi çok aştınız.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Yük kime biniyor Sayın Bakan; özet olarak, yük kime biniyor?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sadece, maddede, bu varsayımlarla ilgili teknik faizi ifade eden bir cümle vardır; hesapların yapılmasında, olayı belirleyen, o teknik faizi ifade eden cümledir maddedeki.

Evet, arz ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Yükün ne olduğu açıkta kaldı.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Karışık bir hesap.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - O kadar zor değil Sayın Bakan.

Yarım saat konuştunuz, ne olduğu belli değil.

BAŞKAN - Soru-cevap kısmını tamamladık.

Madde üzerinde verilmiş 2 önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına göre okutacağım, aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

5387 sayılı Bankacılık Kanunu Tasarısının geçici 23 üncü maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 6 Ekim 2005

 

M. Akif Hamzaçebi

Mustafa Özyürek

Gürol Ergin

 

Trabzon

Mersin

Muğla

 

Osman Kaptan

Birgen Keleş

Ali Kemal Kumkumoğlu

 

Antalya

İstanbul

İstanbul

 

Kemal Sağ

Enis Tütüncü

Kâzım Türkmen

 

Adana

Tekirdağ

Ordu

 

"Geçici Madde 23.- 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesi kapsamındaki bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların teşkil ettikleri birlikler personeli için kurulup mensuplarının sosyal güvenlik haklarını sağlayamayacak duruma düşmüş oldukları, anılan madde uyarınca kontrol ve denetimle görevli bakanlıklarca tespit edilen sandıkların iştirakçileri ile malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortasından aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile bunların hak sahipleri; devir tarihi itibariyle sandık statüsü uyarınca sağlık, emeklilik ve diğer tüm kazanılmış hakları saklı tutulmak suretiyle herhangi bir işleme gerek kalmaksızın bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç yıl içinde Sosyal Sigortalar Kurumuna devredilerek 506 sayılı Kanun kapsamına alınır. Devir tarihi itibariyle sandık iştirakçileri 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı sayılırlar."

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutup, işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

5387 sayılı Bankacılık Kanunu Tasarısının geçici 23 üncü maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Ferit Mevlüt Aslanoglu

Rasim Çıkar

Ali Arslan

 

Malatya

Edirne

Muğla

 

Muharrem Kılıç

 

Halit Akyüz

 

Malatya

 

İstanbul

 

Madde 23 - Aktuerya açığı bulunmayan sandıklar 506 sayılı Kanun kapsamına dahil edilmez.

BAŞKAN - Biraz önce okuduğumuz önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Konuşacaksınız; buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; bir kere bu sandıkların hepsi Vakıflar Genel Müdürlüğünün denetimi altındadır; yani, tüm, bu bahsettiğimiz 17 sandık, Vakıflar Genel Müdürlüğünün yıllarca denetimi altındadır. Her yıl denetlenir ve tüm aktüerya hesapları didik didik incelenir. Bir kere bunu bilelim.

Burada, tüm sorun; tabiî, bankada çalışan arkadaşlarımızın, tabiî, ekonomik kriz bahane edilerek, tabiî çalışanlara fatura edilmesidir. Sadece şunu soruyorum; bu arkadaşlarımızın olayı, meselesi, sadece emeklilik ve sağlık olayıdır. Yaklaşık 350 000 kişinin, yeniden, devlet hastanelerine ve diğer sağlık kurumlarına müracaat ettiğini düşünün; çünkü, sandıklar, genelde kendi üyelerini ya anlaşma yaparak özel hastanelerde yahut diğer sağlık kurumlarıyla veya sağlık sigortasıyla birlikte bunların en iyi sağlık hizmeti almasını sağlıyorlar. Düşünün, yarın bu insanların, 300 000 kişinin tekrar devlet hastanelerinin kapısına gideceğini. Bir kere, çalışanlara en büyük sorun bu olacaktır. Zamanı yok, gidemiyor.

Tabiî, gözardı ediyoruz, burada her şeyi toz pembe görüyoruz. Bugün, diğer tüm çalışanların sağlık hizmetlerini göz önüne aldığımızda, Türkiye'de yasaksavmacı sağlık hizmeti verildiğini burada herkes biliyor. Onun için, bir kere, mesele sadece emeklilik meselesi değil. Bu sandıkların sağlık primi yok olduğunda acaba bankalarda çalışan insanlar devlet hastanesi kuyruklarında saatlerce ne kadar bekleyebilecek?" Olan çalışanlara oluyor.

Tabiî, Sayın Bakanım demin dedi ki: "Türk Ticaret Bankasında 500 trilyon bir açıkla devraldık." Sayın Bakanım, Türk Ticaret Bankasında, üç yıl, tüm çalışanları çıkardık, üç yıl bankada ikişer kişi nöbetçi kaldı, bankada kimseden prim alınmadı. Tabiî, bu bankanın, primi kesilen bir bankanın emeklileri var. Tabiî, eğer bir banka üç yıl kapısı kapalı, kilit vurulmuş bir banka halinde, sadece Emekli Sandığı devam ederse bu açık haliyle olur; çünkü, primi kesildi. Yani, o açıdan, olan çalışanlara oluyor.

Çünkü, sigortacılık veya emeklilik bir prim idaresidir. Burada SSK'ya yeni bir yük mü yaratacağız? Burada söylediğimiz konu şu: Aktüerya hesabı açık olmayan kurumların sandıklarını devretmeyelim. Bunlar kendi yağıyla kavruluyor. Çünkü, gayet iyi yatırım yapmış, iyi idare edilmiş; ama, olan burada çalışanlara oluyor. Tabiî, tüm mal varlığıyla devam etmiyoruz, devretmiyoruz; ama, sigortanın tahsil ettiği primler kesildiği zaman çalışanlar hiçbir haktan yararlanamayacak arkadaşlar; ne sağlık, ne emeklilik hakkından. Sadece... Prim alacağı olmayan bir sandık ne iş yapabilir?!

Önergemiz şu: Aktuerye açığı… Çünkü, denetleniyor her yıl, Vakıflar Genel Müdürlüğü… Aktuerya açığı olmayan sandığı 506 sayılı SSK Yasasına tabi tutmayalım. Bu insanlar bunu istemiyor. Burada, hiç değilse bunu sağlayalım.

Tabiî, 17 sandık var diyoruz. Tabiî, rakam olarak verdiğimizde, bugün Sayın Bakanım bazı sandıkların -10 sandığın- açığı olduğunu söyledi; ama, onların çalışanlarını topladığımız zaman, belki onda 1'i değil bunlar. Çoğunluk oluşturan, yani, 7 sandık dediğimiz sandıklar, bugün malî yapıları son derece iyi sandıklar; bunlar çalışanlarına en iyi hizmeti veriyorlar. Onun için, o 7 sandık, tüm bu sandıkların toplam çalışanlarının aşağı yukarı yüzde 70'i. Onun için, diğer 7… Yani, kötü örnekten gidip iyileri de yok etmeyelim. Gelin, aktuerya açığı olmayan sandıkları bu yasaya tabi tutmayalım.

Hepinize saygılar sunarım; teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Sayın milletvekilleri, Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı, gerekçesini biraz önce dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

5387 sayılı Bankacılık Kanunu Tasarısının geçici 23 üncü maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                    6 Ekim 2005

                        Mehmet Akif Hamzaçebi (Trabzon)

                                  ve arkadaşları

"Geçici Madde 23- 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesi kapsamındaki bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların teşkil ettikleri birlikler personeli için kurulup, mensuplarının sosyal güvenlik haklarını sağlayamayacak duruma düşmüş oldukları, anılan madde uyarınca kontrol ve denetimle görevli bakanlıklarca tespit edilen sandıkların iştirakçileri ile malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasından aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile bunların hak sahipleri, devir tarihi itibariyle sandık statüsü uyarınca sağlık, emeklilik ve diğer tüm kazanılmış hakları saklı tutulmak suretiyle herhangi bir işleme gerek kalmaksızın, bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç yıl içinde Sosyal Sigortalar Kurumuna devredilerek, 506 sayılı Kanun kapsamına alınır. Devir tarihi itibariyle sandık iştirakçileri, 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı sayılırlar."

BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu önergeye?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Tütüncü, buyurun.

Sayın Tütüncü, önergenin gerekçesini açıklayacaklar efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerekçeyle ilgili konuşmaya, açıklamaya geçmeden önce, Bankacılık Yasasıyla ilgili olarak ortaya çıkan bir gerçeği sizlerle paylaşmayı doğru buluyorum.

Biliyorsunuz, Sayın Başbakanımız AKP'nin siyaset anlayışını "tüccar siyaset anlayışı" olarak nitelemişti. Biz, bu tüccar siyaset anlayışının nasıl bir anlayış olduğunu kendimize sorardık. Nihayet, bu Bankacılık Yasasıyla ilgili içtüzük değişikliğinden sonra, temel yasa anlamında buraya getirildiğinde bir hesap yaptık, her maddeye 27 saniyelik bir konuşma hakkı verilmiş. O zaman biz anladık, Sayın Başbakanın bu tüccar siyaset anlayışı, perakende siyaset anlayışı değilmiş, toptancı siyaset anlayışıymış! Bu vesileyle, bu tespitimizi zabıtlara geçirmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; biliyorsunuz, 506 sayılı Yasanın geçici 20 nci maddesiyle ilgili, önerge verilen bu maddeyle ilgili Anayasa Mahkemesinin 25 Ocak 1977 tarihli bir kararı var. Buna göre, özel sosyal güvenlik sandıkları ile bunlardan yararlananların, genel sosyal sigorta kapsamına alınmaları için önemli ve haklı nedenlerin olması ve bunların açıkça ortaya konulması gerekiyor.

Bunlar nelerdir:

Birinci olarak; yapılan denetimler sonunda bu kuruluşların sosyal güvenliği sağlayamayacak duruma düştüğü saptanacak.

İkinci olarak; alınacak önlemlere rağmen aktuaryel açıklarının giderilemeyecek düzeye ulaştığı anlaşılacak ve üçüncü olarak; devletin malî gücü bu alana el atacak düzeye yükselecek.

İşte, Anayasa Mahkemesi, ancak değindiğim nedenlerle devir işleminin yapılacağını öngörmüştür.

Bu karara göre, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasasının geçici 20 nci maddesi kapsamındaki sandık iştirakçileri ile, bu sandıklarda malullük, yaşlılık, ölüm aylığı alanların ve bunların hak sahiplerinin tümü değil, ancak mensuplarına sosyal güvenlik haklarını sağlayamayacak duruma düşmüş oldukları saptananların SSK'ya devri öngörülebilir Anayasa Mahkemesi kararıyla.

Bu durum çerçevesinde, sosyal hukuk devletinin gereği olarak devredilen söz konusu sandıkların iştirakçileri ile, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasından aylık veya gelir bağlanmış olanlarla bunların hak sahiplerinin, yani emekli, dul ve yetimlerinin kazanılmış haklarının mutlaka ve mutlaka saklı tutulması, korunması gerekiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde hükmü onbinlerce yurttaşımızın emeklilik durumunu, kazanılmış olan sosyal güvenlik haklarını ilgilendirmektedir.

Bunların bir kısmı halen Sosyal Sigortalar Kurumunun belirlediği maaşların üzerinde maaş almaktadır; ama, lütfen hatırlayalım, böyle yüksek maaş alan kişilerden çalıştıkları dönemde de daha yüksek emeklilik primi kesilmişti. Şimdi, son duruma göre bu kişilerin çalışırken daha yüksek prim ödeyerek elde ettikleri ve kendilerine yasal olarak tanınan hakları ve emeklilik maaşlarının bir kısmı ellerinden alınmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; lütfen, bu durumun sosyal hukuk devleti anlayışıyla, bu durumun akılla, mantıkla, insafla, izanla bağdaşır hiçbir yönü yoktur ve tek kelimeyle kazanılmış hakların geri alınması, daha da ötede, gaspedilmesi anlamındadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tamamlayın efendim konuşmanızı.

Buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Bu durum, Anayasamızın 2 nci maddesindeki, sosyal hukuk devleti ilkesine aykırıdır. Yine, bu hüküm, Anayasanın 49 uncu maddesindeki, çalışanların korunması, çalışma barışının sağlanması hükmüne aykırıdır. Yine, bu hüküm, Anayasanın 60 ıncı maddesindeki, herkesin sosyal güvenlik haklarının korunması ve gerekli önlemlerin alınması hükmüne de aykırıdır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim bu hukuksuz duruma seyirci kalmamız mümkün değildir. Doğrusu, AKP'li arkadaşlarımızın da bu duruma seyirci kalmaması gerekiyor. Neden kalmaması gerekiyor; çünkü, AKP amblemindeki adalet kavramı kazanılmış haklara sahip çıkılmasını gerekli kılıyor; haksızlığa, hukuksuzluğa geçit verilmemesini zorunlu kılıyor. Bu nedenle AKP'li milletvekillerinin, çıkardıkları yasaların lafzını olduğu kadar ruhunu da irdelemeleri, ince eleyip sık dokumaları gerekiyor. Bugün başkalarına yapılan bir haksızlık yarın sizin de başınıza gelebilir.

BAŞKAN - Sayın Tütüncü, lütfen tamamlayın.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Bu maddenin önergemiz doğrultusunda değiştirilmesine özellikle Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımın katkı vermesini bekliyoruz, diliyoruz.

Bu duygularla hepinizi en iyi dileklerimizle, sevgilerimizle, saygılarımızla selamlıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Tütüncü.

Sayın milletvekilleri, gerekçesini biraz önce dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici 23 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum…

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Geçici 23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum; karar yetersayısını da arayacağım. Kabul edenler…

Kâtip Üyeler arasında görüş birliği sağlanamamıştır.

Şimdi, oylamayı elektronik cihazla yapacağım.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim.

Pusula verecek olan arkadaşlarımız ayrılmasınlar.

Geçici madde 23'ün oylamasını başlatıyorum:

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, geçici 23 üncü madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

Şimdi, kanunun tümünü oylayacağım; ancak, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, oyunun rengini belli etmek için, Samsun Milletvekili Ahmet Yeni lehte söz istemiştir.

Buyurun Sayın Yeni.

Yalnız, süreniz birkaç dakika; birkaç dakika içerisinde sadece oyunuzun rengini... Buyurun.

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis tatile girmeden evvel, Bankalar Kanunu, Meclisten, yoğun bir çalışma sonunda geçmişti.

HALUK KOÇ (Samsun) - Çok yoğun değil…

AHMET YENİ (Samsun) - Cumhurbaşkanı tarafından iade olunan 92, 121 ve geçici 23 üncü madde de, bugün, maddeler itibariyle kabul edildi.

Bu kanunun, ülkemize, banka camiasına hayırlı olmasını diliyorum. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum ve ayrıca, bu kanunun lehinde oy kullanacağımı arz ediyor, tekrar, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Yeni.

Sayın milletvekilleri, kanunun tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kanun kabul edilmiştir, hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

7.-  Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/1056) (S. Sayısı: 960) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 960 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Yasa tasarısının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, çalışma saatimizin bitmesine aşağı yukarı 10-12 dakika var. Konuşma bitinceye kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununun 5 inci maddesindeki bir değişiklikle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; öncelikle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, önce, yasak tanımının ne olduğunu ifade etmekle sözlerime başlamak istiyorum. Değişik ansiklopedilerden ve Türk Dil Kurumundan yaptığım araştırmalara göre, yasak "bir işin yapılmasına karşı olan yasal ya da yasadışı engel" olarak tanımlanmış.

Tabiî, teknolojideki gelişmeler, insanların bugüne kadarki tecrübeleri doğrultusunda, giderek yasakların kaldırılması, daha yasaksız bir topluma ulaşılması, hepimizin, herkesin ortak amacı, ortak dileği olmuş.

Süreç içerisinde, askerî yasak bölgeler de, toplumun daha verimli kullanabilmesi, o bölgelerden toplumun daha fazla yararlanabilmesi için daraltılan veya kuralları gevşetilen bir biçim almış.

Biliyorsunuz, geçtiğimiz yıl kara askerî yasak bölgelerin sınırlarıyla ilgili -30 metre ile 600 metredir bunun sınırı- limitin en alt limitinin uygulanması yönünde bir karar çıkmıştı. Bu karar, özellikle kara sınırı bölgesinde tarımsal üretim yapan vatandaşlarımızı çok ziyadesiyle memnun etti; ama, 30 metrenin içerisinde olan, birinci derece askerî yasak bölge içerisinde olan turizm alanlarımız, tarihî alanlarımız, eğitimle ilgili alanlarımız, maalesef yasa gereği yasak kapsamı içerisinde olduğu için, bu konularda araştırma yapmak isteyenler, turizm amaçlı kullanmak isteyenlerin gezmesine, görmesine olanak vermiyordu. Şimdi, bu yasa değişikliğiyle, Genelkurmayımıza, onun teklifiyle Bakanlar Kurulumuza vereceğimiz yetkiyle bu tür bölgelerin de turizme, eğitime ve üretime katkıda bulunmasına olanak sağlamış olacağız. Mesela, Ani harabeleri, Suriye sınırındaki Karkamış bölgesi, Artvin'in Camili bölgesi, Çoruh Nehrinin doğa turizmine kazandırılması gibi, gerçekten insanlığın hizmetine girmesi gereken konular kazandırılmış olacak. Bu konuda gerekli girişimi başlatan, öncelikle Sayın Genelkurmay Başkanımıza ve bu yasa tasarısını hazırlayan, emeği geçen herkese teşekkürleri bir borç biliyorum.

Bunun yanında -tabiî bu konunun kapsamında değerlendirmek istiyorum- ben, Edirne Milletvekiliyim; yani, kara sınır hattı boyunda yerleşimi olan bir ilin milletvekiliyim, bizim bölgemizde İpsala'dan Enez İlçemize karayoluyla gidebilme imkânımız yok; yani, Türkiye'nin en batısında, Yunanistan sınırındaki bir ilin iki ilçesinin birbiriyle kara sınırı bağlantısı yok. Bunun da sebebi şu: Daha önceki hükümetler döneminde bir karayolu ihalesi yapıldı; ama, bu yapılan altyapı çalışmaları Gala Millî Parkı bölgesi içerisinden geçtiği için, bu yolun doğal hayatı etkileyeceği, doğal hayatı zarara uğratacağı tepkileriyle karşılaşılınca, bu yolun yapımından vazgeçildi. Şu an, İpsala İlçemizden Enez İlçemize gitmek isteyen bir vatandaşımız, önce 27 kilometre gidip Keşan'a, oradan da 60 kilometre gidip Enez'e; yani, toplam 87 kilometre mesafe katetmek durumunda; yani, 20 kilometrelik bir mesafe, 87 kilometre mesafe katetmek durumunda.

Tabiî, bunun karşısında bir alternatif proje önerdik, önerildi, konuşuluyor, o da şu: İpsala'dan Enez'e, Meriç Nehrinin kenarından geçen ve 30 metre yasak sınırı içerisinde, birinci derece askerî yasak bölge içerisinde olan sedde boyunca bu karayolunun yapılması ve bir an önce İpsala'dan Enez bölgesine, turizm değeri, turizm potansiyeli yüksek olan bu ilçemize gidişi gelişi kolaylaştırmak çok önemli bir hal aldı.

Diliyorum, bu yasa çıktıktan sonra, başta Genelkurmayımız ve Millî Savunma Bakanımız olmak üzere, Bakanlar Kurulunun bu konuya özel önem vererek, artık, bu asırda, Türkiye'nin en batısında iki ilçenin birbirine karayoluyla bağlantısının yapılması gerçekleşmiş olur.

Bunun yanında, yine, Enez İlçemizde, yine, kara sınırı hattı boyunda birinci derece askerî yasak bölge içerisinde, limanın hemen kenarında bir askerî dinleme bölüğü mevcuttur. Bu bölüğün konuşlandığı yerin de, Enez Limanının turizm potansiyelinin değerlendirilmesinde, Enez Limanının ticaret potansiyelinin değerlendirilmesinde bir engel teşkil ettiği açıktır. Öteden beri, yine bu bölüğün, bu dinleme bölüğünün, artık, çağımızdaki gelişmiş teknolojilerle, sıfır noktasında olmasına gerek yoktur. Bu bölüğün yerinin değiştirilip, Enez Limanının yat limanı şeklinde, ticaret limanı şeklinde, hatta Yunanistan'a günübirlik sefer yapılan bir liman şeklinde değerlendirilmesine imkân olacaktır.

Bu konunun da, yine bu yasa kapsamı içerisinde değerlendirilmesi; Enez'in turizm zenginliğini geliştirmek amacıyla, aynı kapsamda, Genelkurmayımızın ve Millî Savunma Bakanlığımızın bu konuyu değerlendirmesi ve Bakanlar Kurulumuzun da bu konuda karar alarak, en kısa zamanda Enez'in bu turizm potansiyelinin geliştirilmesinin uygun olacağı görüşündeyim.

Bu vesileyle, önümüze getirilmiş olan yasa değişikliğine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak olumlu oy kullanacağımızı ifade ediyor; çıkaracağımız yasanın, ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çakır.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz tamamlanmıştır.

Sporda şiddet ve şike iddiaları konusundaki Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel görüşmeye devam etmek ve kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 20 Ekim 2005 perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 17.00