DÖNEM: 22 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 96
9 uncu Birleşim
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Nusret
Bayraktar'ın, baltalık ormanların koruya dönüştürülmesine, bunun orman
köylüsüne etkilerine ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
2.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır'ın,
çeltik üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin
gündemdışı konuşması
3.- Kayseri Milletvekili Taner Yıldız'ın,
Avrupa Birliği sürecinde Türkiye Standartları Haftasının önemine ilişkin
gündemdışı konuşması
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı
ve 36 milletvekilinin, ortaöğretimdeki sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/309)
2.- Uşak Milletvekili Alim Tunç ve 39
milletvekilinin, bazı televizyon programlarının toplum hayatına etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/310)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Filistin Yasama Meclisi Başkanı Rawhi
Fattouh'un, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ı Ramallah'a
davetine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını temsilen TBMM Başkanvekili
İsmail Alptekin'in icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/912)
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Zonguldak Milletvekili Fazlı
Erdoğan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/747) (S. Sayısı: 989)
2.- Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün
yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/748) (S.
Sayısı: 990)
3.- Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer ve
25 milletvekilinin; İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 26 milletvekilinin, İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 23 milletvekilinin; Samsun Milletvekili Musa
Uzunkaya ve 27 milletvekilinin; Trabzon Milletvekili Faruk Nafiz Özak ve 23
milletvekilinin, Türk sporunda şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu (10/63, 113, 138, 179, 228) (S. Sayısı: 956)
4.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
5.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu,
Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı:920)
6.- 02.07.2005 Tarihli ve 5387 Sayılı
Bankacılık Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1069) (S. Sayısı
: 997)
7.- Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik
Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1056) (S.
Sayısı: 960)
V.-
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.- (11/3) esas numaralı gensoru
önergesinin görüşme gününe ve görüşmelerin bitimine kadar çalışma süresinin
uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
B) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanı üye sayısının artırılmasına ve dağılımına ilişkin AK Parti Grup önerisi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanı üye sayısının artırılmasına ve dağılımına ilişkin CHP Grup önerisi
VI.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili Salih Kapusuz'un,
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu
görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili Bülent
BARATALI'nın, belediyelerin iç ve dış borçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/7323)
2.- Ankara Milletvekili Mehmet
TOMANBAY'ın, TRT'deki kadro değişikliklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Beşir ATALAY'ın cevabı (7/7983)
3.- Ankara Milletvekili Mehmet
TOMANBAY'ın, TRT spikerlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın
cevabı (7/7984)
4.- Ankara Milletvekili Mehmet
TOMANBAY'ın, TRT logolarındaki değişikliklere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Beşir ATALAY'ın cevabı (7/7985)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı.
Amasya Milletvekili Hamza Albayrak,
Birinci Hatay Medeniyetler Buluşması etkinliklerine ve Avrupa Birliği müzakere
sürecine,
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Faruk
Bayrak, Güneydoğu Anadolu Projesindeki sulama yatırımlarının bir an önce
bitirilebilmesi için alınması gereken tedbirlere,
Antalya Milletvekili Osman Özcan,
yabancılara mülk satışıyla ilgili yasanın iptal edilmesi sonucunda ortaya çıkan
duruma,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız'ın
(3/731) (S. Sayısı: 987),
Ardahan Milletvekili Kenan Altun'un
(3/732) (S. Sayısı: 988),
Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına
gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu
karma komisyon raporları,
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi asıl üyeliğine
Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın grubunca aday gösterildiğine ilişkin
TBMM Başkanlığı tezkeresi,
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 37
milletvekilinin, karayollarının teknik ve fizikî durumunun uluslararası
standartlara uygunluğunun araştırılarak sağlıklı ve güvenli ulaşım
sağlanabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/307),
Aydın Milletvekili Mehmet Mesut Özakcan ve
38 milletvekilinin, Kuşadası Limanı ihalesi ile ilgili bazı iddiaların araştırılması
(10/308),
Amacıyla, Meclis araştırması;
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanı ve
Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 115 milletvekilinin, TÜPRAŞ'ın bir grup
hissesinin satışı ile Galataport ve Kuşadası Limanı ihalelerinde, organize bir
şekilde görevleri kötüye kullanarak ihaleye fesat karıştırdıkları ve bu suretle
kamuyu zarara uğrattıkları iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Maliye
Bakanı Kemal Unakıtan ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım haklarında gensoru
(11/3);
Açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis araştırması önergelerinin gündemdeki yerini
alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı; gensoru önergesinin
gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki görüşme gününün ise Danışma Kurulu
tarafından tespit edilip Genel Kurulun onayına sunulacağı açıklandı.
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Mısır'a,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif Şener'in Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine,
Yaptığı resmî ziyaretlere katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri,
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 270 inci sırasında yer alan
914 sıra sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 272 nci sırasında yer alan 922 sıra
sayılı Darülaceze Müessesesi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısının 8 inci sırasına alınmasına; 14.10.2005 tarihli gelen
kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan Türk sporunda şiddet, şike,
rüşvet ve haksız rekabet konusundaki (10/63, 113, 138, 179, 228) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonunun 956 sıra sayılı raporunun gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve görüşmelerinin
18.10.2005 Salı günkü birleşimde yapılmasına; Genel Kurulun 18.10.2005 Salı
günü 15.00-17.30; 19.10.2005 Çarşamba ve 20.10.2005 Perşembe günleri de
13.00-17.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine; 19.10.2005 Çarşamba
günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu
önerisi,
Kabul edildi.
Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve
haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan (10/63, 113, 138, 179, 228) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun 956 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye bir
süre devam edildi.
19 Ekim 2005 Çarşamba günü, alınan karar
gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşime 17.28'de son verildi.
|
|
İsmail
Alptekin |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Harun
Tüfekci |
|
Yaşar
Tüzün |
|
Konya |
|
Bilecik |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.:
13
II.- GELEN KÂĞITLAR
19 Ekim 2005 Çarşamba
Teklif
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk
Çelik, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz,
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ile 219 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/585)
(Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2005)
Meclis Araştırması Önergeleri
1. - Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI ve 36 Milletvekilinin,
ortaöğretimdeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/309)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12.10.2005)
2. - Uşak Milletvekili Alim TUNÇ ve 39 Milletvekilinin, bazı televizyon
programlarının toplum hayatına etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/310)
(Başkanlığa Geliş Tarihi: 13.10.2005)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
19 Ekim 2005 Çarşamba
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 9 uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz,
baltalık ormanların koruya dönüştürülmesi ve orman köylüsüne etkileriyle
ilgili, İstanbul Milletvekili Sayın Nusret Bayraktar'a aittir.
Buyurun Sayın Bayraktar.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar'ın, baltalık ormanların koruya
dönüştürülmesine, bunun orman köylüsüne etkilerine ve alınması gereken önlemlere
ilişkin gündemdışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Çevre ve Orman
Bakanlığının baltalık ormanların koruya dönüştürülmesi ve orman köylüsüne
etkileri konusunda gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Çevre ve Orman Bakanlığı,
baltalık işletmeciliğinin ekolojik denge üzerindeki olumsuzluklarını gidermek
ve artan endüstriyel odun talebini kendi ormanlarımızdan karşılamak amacıyla
mevcut ormanlarımızın potansiyelinin en iyi şekilde değerlendirilmesi için bir
çalışma başlatmıştır. Bu çalışmaların sonucu, ormanlardan ince çaplı ve
ekonomik değeri düşük odun yerine daha boylu ve kalın çaplı, ekonomik değeri
daha fazla olan odun üretilecek ve baltalık ormanlar koru ormanlarına
dönüştürülecektir.
Ayrıca, baltalık
ormanlarından sadece yakacak odun üretimi yapıldığından bunun piyasa değeri
ster başına 35-40 YTL olurken, endüstriyel odun üretimine geçilmesi halinde
metreküp başına 70 ile 120 YTL olan odunlar üretilecek ve orman ürününe olan
ihtiyaçlar ülke ormanlarından karşılanma imkânı bulacaktır. Ancak,
baltalıkların koru ormanına dönüşü sürecine geçilirken, orman köylüsünün
baltalık ormanlardan bugüne kadar sağladığı ekonomik getirileri azaltmadan, tam
tersine, bu gelirlere tedrici olarak artacak şekilde uygulama yapılması ve
hatta mümkün olan her türlü alternatif projelerin desteklenmesi ve ilave
tedbirlerin de alınması gerektiğini söylemek isterim.
Anladığım kadarıyla,
bunun için, Çevre ve Orman Bakanlığı, baltalık ormanların koruya dönüştürülmesi
sürecinde, köylülere 6831 sayılı Orman Kanununun 34 üncü maddesiyle verilen
pazar satış haklarının aynen verilmesiyle, alan genişleme suretiyle seyreltilme
sisteminden kaynaklanan eksikliklerin tamamlanması ve pazar satış haklarının
verilmesi sağlanmıştır. Böylece, orman köylüsünün haklarının aynen korunmasına
yönelik bütün tedbirlerin alındığı söylenmektedir.
Ülkemizin yüzde 27'si,
yani 21,2 milyon hektar alan ormandır; ancak, bu alanın yarısı verimli
ormanlardan oluşmaktadır. Bozuk ve verimsiz ormanlarımızın iyileştirilerek
verimli hale getirilmesi, temel ormancılık sorunlarımızın başında gelmektedir.
Mevcut ormanlarımızın 1/4'ü, yani 5,8 milyon hektarı baltalık orman olarak
işletilmekte olup, maalesef, bunun da yüzde 70'i bozuk ve verimsiz orman
halinde bulunmaktadır.
Ülkemizde odunun yakacak
olarak kullanıldığı dönemlerde, baltalık ormanlarından, orman köylülerimiz,
yakacak odun kaynağı olarak uzun süre faydalanmışlardır. Bu süreçte, maalesef,
tıraş sistemi kesimler sonucu ormanlarımızda önemli ölçüde verim kayıpları
olmuş ve baltalık ormanları yavaş yavaş çökmeye başlamıştır. Günümüzde doğalgaz
ve benzeri ikame maddelerinin gelişmesiyle birlikte yakacak oduna talebi azaltmış,
buna karşılık endüstriyel oduna olan talep hızla artmıştır. Ülkemiz, bu talebi
önemli ölçüde ithalat yapmak suretiyle kapatmaya çalışmaktadır. Diğer taraftan,
baltalık kesim düzeninde ormanların yıllarca tıraşlanıp kesilmesi hem ekolojik
dengeyi hem sosyal dengeyi bozmuş, birçok olumsuzlukları da beraberinde
getirmiştir; ancak, baltalık işletmeciliğinin bulundukları yöredeki orman
köylülerine önemli ekonomik getiri sağladığı da bilinen bir gerçektir.
Baltalıklardan yıllık üretilen 3 000 000 ster yakacak odunun 2,3 milyon steri
köylü pazar satışı olarak maliyet bedeliyle orman köylüsüne ve kooperatiflerine
verilmekte, köylülerimiz de bu odunun önemli bir kısmını satarak gelir elde
etmektedirler.
Koruya dönüşüm
çalışmaları süresince, orman köylüsüne önceden olduğu gibi her yıl iş verilecek
ve ormanlarımız tıraşlama sistemiyle kesilmeyerek -erozyon, su, toprak
muhafazası gibi- ekolojik denge korunacaktır hem de endüstride kullanılacak
ekonomik değeri daha yüksek ormanların kullanılmasına geçilecektir. Bu gelişme,
ülkemiz ormancılığının önemli bir aşaması olarak değerlendirilmektedir.
Baltalıkların koruya
dönüştürülmesinden sonra da, bu ormanlardan orman köylüsü ve kooperatiflerine,
34 üncü madde hakkı olarak, üretilen tomrukların yüzde 25'i emval olarak
maliyetine veya yüzde 20 düşük bedelle orman köylüsüne verilecek ya da…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun,
konuşmanızı tamamlayın efendim.
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) - …isterlerse orman köylüsünün haklarını korumak açısından bedel
farkı olarak nakit ödenecektir. Bu getirilerin, baltalıklardan sağlanan
kazançtan yüksek olacağı gözükmektedir.
Baltalıkları koru
ormanlarına dönüştürme çalışmalarının orman köylümüze hiçbir olumsuz etkisi
olmayacağı gibi, ormancılığımızın geleceğine ve ülke ekonomisinin endüstriyel
odun talebini karşılamaya da çok önemli katkısı olacağı kesindir. Unutmayalım
ki, ormanlarımız geçmişimizin mirası değil, geleceğimizin emanetidir.
Evliya Çelebi
Seyahatnamesinde, Erzurum'dan, Manisa'ya kadar, İzmir'e kadar giderken bir
sincabın bir ağaçtan, diğer ağaca atlayarak gittiği ormanlarla kaplı ülkemizin,
maalesef, yüzde 27'si orman ve bunun da yarısı verimsiz olduğuna göre Orman
Bakanlığımızın başlattığı bu güzel projeyi her kesimin desteklemesi gerektiğini
hatırlatıyor veya bu şekildeki temennimi tekrarlıyor, gecikmiş olan bu
uygulamanın ülkemize ve orman köylülerimize hayırlı olması dileklerimle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bayraktar.
Hükümet adına, Orman
Bakanımız Sayın Osman Pepe; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Çevre ve Orman Bakanı Sayın Başkan.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Çevre önemli faktör.
BAŞKAN - Sizin dediğiniz
gibi düzeltiyorum; Çevre ve Orman Bakanımız.
Buyurun Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
başlamadan, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İstanbul Milletvekili
Sayın Bayraktar'ın, daha önce, orman köylülerinin sorunlarını araştırma
komisyon başkanı ve heyetiyle birlikte, ülkemizin yaklaşık 20 000 orman
köyündeki yaşayan insanlarımızın sorunlarını inceleyen ve Bakanlığımızın
çalışmalarında bize fevkalade ufuk açan, yol gösteren değerli çalışmalarına,
burada milletimizin ve siz değerli milletvekillerimizin huzurunda bir kez daha
teşekkür ediyorum.
Bugünkü konuşmalarında,
evet, Bakanlığımız uzun yıllardan bu tarafa, dünyanın çağdaş ülkelerinin
uygulamış olduğu ormancılık anlayışını oldukça gecikmeli olarak ülkemizin
öncelikli olarak gelişmiş bölgelerinden başlayarak bu tıraşlama kesim
dediğimiz; yani, ormanın, irisini incesini, büyüğünü küçüğünü ayırmaksızın
tamamını tıraşlayan ve bir, iki, üç, dört tıraşlamadan sonra o ağaçların
köklerinin eskimesi, ormanın çökmesi, çok ciddî bir erozyonun kaçınılmaz olarak
su kaynaklarını tehdit etmesi, biyolojik zenginliği ve çeşitliliği tahrip
etmesi, ekolojik dengeyi bozması, artık, günümüzün sürdürülebilir politikası olmaktan
çıkmıştır. Bakanlık olarak, bu politikayı hayata geçirirken, ülkemizin
Trakyasında, başta Kırklareli, Tekirdağ, İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Bursa ve
benzer illerin muhtarlarıyla bu konuyla alakalı yapmış olduğumuz müteaddit
toplantılarda niçin böyle bir düşünce içerisinde olduğumuzu, niçin böyle bir
yolu artık kaçınılmaz gördüğümüzü onlarla birlikte paylaştık, ondan sonra
kararımızı verdik. 1.1.2006'dan sonra kesinlikle tıraşlama olmayacak; ama,
orman köylüsünün hayatiyetini, çoluk çocuğunun nafakasını idame ettirebilmesi
için onlara alternatif geçim yollarını da göstermemiz lazım.
Yine, orman köylüsü,
ormanlarda tıraşlama kesim yerine seyreltme bakım yaparak daha fazlasıyla zaten
zatî ihtiyacını alacak, pazar ihtiyacını alacak, satacak ve bununla zaten
geçimine önemli bir katkıda bulunacak. Ancak, biz bununla da iktifa etmedik,
orman köylüleri, ülkenin millî gelirinin ortalama olarak onda 1'ini alan,
ülkenin en yoksul kesimleri olan bu insanlara, bizim, Or-Köy marifetiyle özel
projeler uygulayarak, mutlaka ve mutlaka destek vermemiz gerektiğini, Or-Köy
Genel Müdürlüğünün değerli taşra birimlerine ve merkez örgütüne vermiş
olduğumuz talimatla, mahallinde yapılan çalışmalar, buralara ekstra projeler
uygulanarak, orman köylüsünün içerisinde bulunmuş olduğu fevkalade olumsuz
şartların iyileştirilmesini de anahedef olarak görüyoruz.
Bizim bu programımızla,
bu kararımızla yapmak istediğimiz, gerçekleştirmek istediğimiz şey şudur:
Önümüzdeki on yıl içerisindeki Türk ormancılığına bir vizyon koyuyoruz. On yıl
içerisinde, Türk ormancılığı, baltalık ormanları koruya tahvil ettiği gibi,
verimsiz ormanlarını rehabilite etmek açısından önümüzdeki on yıl içerisinde 5
000 000 hektarlık verimsiz ormanı verimli orman haline dönüştürmek
mecburiyetindeyiz. Bunun manası şudur: Şu andaki, takribî olarak 70-80 milyar
dolar civarında olan orman servetimize yüzde 20 kadar bir ilave koyacağız;
yani, yaklaşık olarak bir 20 milyar dolarlık orman servetini artırmış olacağız.
Türkiye kadar orman
varlığı olan Finlandiya'nın yıllık ormancılık geliri takribî olarak 15 milyar
dolardır. Türkiye'nin aynı miktar ormanı olmasına rağmen, Finlandiya'nın
onbeşte 1'i kadar bile, ormancılıktan direkt ve endirekt geliri yoktur. Niye;
çünkü, bugünkü ormanlar son derece verimsiz, son derece bakımsızdır. Verimsiz
ormanların, elbette ki, verimli hale dönüştürülmesi için ciddî bir süreye
ihtiyacımız var. Bizim, üç yıl içerisinde, 2003, 2004 ve 2005 yılları
içerisinde, ormancılıkta yapmış olduğumuz çalışmalar, son yirmi yıl içerisinde
yapılan en başarılı çalışmaların başında yer almaktadır.
Bizim, yeni orman
alanlarının ihyası, mevcutlarının geliştirilmesi, orman yangınlarıyla
mücadelede ortaya koymuş olduğumuz çalışmalar, rakamlarla, bakın, rakamlarla,
devletin resmî istatistikleriyle şunu ifade ediyor: Evet, 1937 yılından bu
tarafa, Türkiye'de yapılan istatistiklere, ormancılık açısından yapılan
istatistiklere baktığımız zaman, son üç yıl içerisinde, orman yangınlarıyla…
Bakın sadece bir tek orman yangınlarından bahsetmeyeceğim, bir de ağaçlandırmadan
bahsedecek ve ondan sonra da, inşallah, sözlerimi toparlayacağım.
Bizden önceki on yılın
ortalamasına göre, orman yangınlarında yılda yaklaşık olarak 14 500 hektar
kayıp vardı; biz, bunu 2003 yılı içerisinde önce 6 500 hektara, 2004 yılında 4
800 hektara, 2005 yılı içerisinde ise 2 700 hektara indirdik. Türkiye'nin beşte
1'i kadar ormanı olan Portekiz'in bu yıl içerisinde orman yangınlarında
kaybetmiş olduğu miktar tam 150 000 hektardır. Bizim kadar ormanı olan
İspanya'nın kaybetmiş olduğu miktar 90 000 hektardır. Biz, sadece 2 700
hektarda kaldık. Bu, gerçekten, Türk ormancılık tarihinde bir rekordur; emeği
geçen herkese, bize destek veren bütün kesimlere, sivil toplum örgütlerine ve
elbette ki, Bakanlık çalışanlarına, değerli meslektaşlarımıza, orman
gönüllülerine, Türkiye'nin doğasını, çevresini, yeşilini koruyan ve seven
herkese buradan teşekkür ediyorum.
Aağaçlandırma
noktasındaki başarılar: Burada, ormancılık konusunda deneyimi olan değerli
arkadaşlarımız da var milletvekili arkadaşlarımızın içerisinde ve şunu da ifade
edeyim ki, Türkiye'de, biz gelmeden öncesine, yani 2003 yılının öncesine
baktığımızda, 45 000-50 000 hektar olan ağaçlandırma alanları, bugün 175 000
hektara çıkmıştır. Hedefimiz, 2007'den sonra, yılda 500 000 hektarlık yeni ağaçlandırma
ve rehabilitasyon çalışması yapmaktır.
Ben, böyle bir konuşmayı
yapma imkânının doğmasına vesile olan Sayın Bayraktar'a, siz değerli
milletvekili arkadaşlarımıza ve bize söz verdiği için de Değerli Başkana
saygılarımı sunuyor, hepinize başarılı çalışmalar diliyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Gündemdışı ikinci söz
isteği, çeltik üreticilerinin sorunları hakkında, Edirne Milletvekili Sayın
Rasim Çakır'a aittir.
Buyurun Sayın Çakır. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakır'ın, çeltik üreticilerinin sorunlarına ve alınması
gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; çeltik üreticilerinin
sorunlarıyla ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; öncelikle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkana, bütün olanakları zorlayarak,
çeltik üreticilerinin sorunlarının Meclis Genel Kurulunda gündeme getirilmesine
fırsat verdiği için, çeltik üreticileri adına şükranlarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
çeltik üretimi, belki bilmeyenleriniz vardır, pirinç üretimi çok zor ve
meşakkatli bir iştir. Çamurun içerisinde, batağın içerisinde o ürünü ekip dikip
var etmek ve pirinç haline getirmek, gerçekten insanüstü bir gayret, insanüstü
bir mücadele isteyen bir iştir ve tarımsal üretimde en fazla sermaye payı
katarak üretim yapılan bir iştir.
BAŞKAN - Sayın Çakır, bir
dakikanızı rica ediyorum.
Onu aşağıya koyar
mısınız!..
Sayın milletvekilleri,
İçtüzüğümüze göre, hatip kürsüsü, sadece Genel Kurula hitap etmek için hizmete
konulmuş bir yer ve milletvekillerimizin sonsuz fikirlerini açıklayabilecekleri
bir yer. Zaman zaman, ne yazık ki, bu konuda, Başkanlığın da uyarılarına
rağmen, değerli milletvekillerimizin, konuşmalarını ve düşüncelerini ifade
edebilmek için müşahhas bazı misallerle, bazı örneklerle kürsüye geldikleri
görülüyor. Bu konuda benim hassasiyetimi ve milletvekili kürsüsündeki, konuşma
noktasındaki milletvekillerimize sağladığım müsamahayı takdirlerinize
bırakıyorum; ancak, bu konuda İçtüzük açık ve Genel Kurulun mehabetine
uymadığından, Sayın Çakır, siz kürsüye kadar getirdiniz, bu konuda bir
göstermek suretiyle, konuşmanın usul ve akışına uygun olmayan bir tavırda
bulunmayalım. İstediğinizi konuşun; ama, o elinizdeki şeyi göstermeyelim
lütfen. Bundan sonra da bütün arkadaşlarımız, bu konuya uyarlarsa çok uygun
olur diye düşünüyorum. Anlayışınıza teşekkür ediyorum Sayın Çakır. Sizin
zamanınızı aldım; bunu dikkate alacağım.
Buyurun Sayın Çakır.
RASİM ÇAKIR (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım; ama, amacım kesinlikle bir polemik yaratmak
değil; sadece, benim memleketimin ürünü olan pirincin Genel Kurula girmesi,
orada bunun sorunlarının konuşulmasına görüntü olarak da destek sağlamak
düşüncesindeydim; ama, uyarınızı dikkate alıyorum, zaten, bir anlamda amacıma
da ulaştım.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de çeltik üretiminin yüzde 46'sını Edirne üretiyor, yüzde 46'sını biz
üretiyoruz. Çeltik üreticilerimiz, geçtiğimiz yıl ürettiği çeltiği ortalama 750
000 lira fiyatla sattı, müdahale fiyatı 760 000 liraydı; 750 000 lira fiyatla
sattı. Bu yıl müdahale fiyatı 720 000 lira açıklandı -geçen seneye göre daha
düşük bir rakam- ve osmancık tipi çeltiğin piyasadaki satış fiyatı da 600
000-650 000 lira civarındadır. Geçtiğimiz yıldan bu yıla mazotta, gübrede,
arazi kiralarında, emekte olan artışları eğer gayet yakından dikkate alırsanız,
çeltik üreticilerimizin bu yıl içine düşmüş olduğu sorunu sizler de takdir
edersiniz.
Çeltik üretimi öyle bir
iştir ki, riskli olduğu için çeltik üreticilerini sigorta bile yapmazlar; ama,
buna rağmen, bu kadar risk alarak yapılan üretimde de, İpsala'nın Karpuzlu
Köyünde Refik Pektaş üreticimizin deyimiyle "dönümünde 530 000 000 lira
para harcadım, 610 000 000 liraya sattım ve elime para geçti; yani, bir dönüm
üretimden 80 000 000 lira para kazandım." Bunu, ben Yüce Heyetinizin
takdirlerine sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
maalesef, bu yıl, Toprak Mahsulleri Ofisi, 720 000 lira taban müdahale fiyatı
açıklamış olmasına rağmen, şu an, Edirne'de daha 1 kilogram çeltik alımı yapmış
değil.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun,
tamamlayın konuşmanızı.
RASİM ÇAKIR (Devamla) -
Aynı şekilde Samsun'un Termesinde, Çarşambasında, Bafrasında çeltik üreticilerimiz
kan ağlıyor. Bununla ilgili bir çözüm önerisi getirmek istiyorum Yüce
Heyetinize: Bu yıl koşullar ne olursa olsun, çeltik üretimine, derhal, en az
150 000 lira prim desteği sağlamak zorundayız; eğer bunu sağlayamazsak,
önümüzdeki yıl küçük ve orta ölçekli çeltik üreticilerinin üretim yapmadaki
ciddî sıkıntılarını hep birlikte yaşayacağız ve bu prim desteğini yaparken de,
maalesef, eksik olan çiftçi kayıt sistemini düzeltmek; çiftçi kayıt sistemine
göre değil, çeltik ekim ruhsatına göre bu prim desteğini yapmak zorundayız.
Bunun yanında, çeltik
üretiminde en önemli kurum olan, üreticiyi destekleyen en önemli kurum olan
kooperatiflere sahip çıkmak, kooperatifleri desteklemek durumundayız. Maalesef,
kooperatiflerimizin dördüncü ve yedinci aylarda elektrik borçlarıyla ilgili
elektrik faturaları geliyor; ama, çeltik üretimi kasım ayında paraya döndüğü
için, bu kooperatiflerimizin elektrik borçlarını ödeyebilmeleri mümkün değil.
Dolayısıyla, kasım ayında ürününü değerlendirdikten sonra bu parayı faizleriyle
beraber ödemek durumundalar. Ben, buradan, hükümet yetkililerine sormak
istiyorum: Çeltik üreticisi kooperatiflerden elektrik parasını yılda bir defa
onbirinci ayda alma kararı vermek bu kadar zor bir iş mi? Ben bunun bu kadar
zor bir iş olduğunu düşünmüyorum.
Geçtiğimiz hafta,
Edirne'de çeltik üreticisi köyleri gezdim, müthiş bir telaş, müthiş bir
mücadele ve hepsinin dillerinde aynı söz "bu yıl bereketimiz iyi, Allah
verdi; ama, Tayip Erdoğan vermedi" ve bana kendi partimin üyeleri,
delegeleri değil, sizlere oy veren, sizlere destek veren, sizin örgütünüz diyor
ki: "Sayın Milletvekilim, biz, bizimkilere anlatıyoruz, ama, sesimizi
duyuramıyoruz; lütfen, bizim sesimiz siz olun ve gidin, çeltik üretiminin,
çeltik üreticilerinin sorunlarını kürsüde dile getirin."
Bununla ilgili bir küçük
öneride bulunarak sözlerimi tamamlayacağım, Sayın Başkanın müsamahasını daha
fazla suiistimal etmeyeceğim. Çiftçinin yanında, ziraat odaları kalmadı,
çiftçinin yanında tarım kredi kooperatifleri kalmadı, çiftçinin yanında Ziraat
Bankası kalmadı, çiftçinin yanında Toprak Mahsulleri Ofisi kalmadı. Çiftçinin
üretim yapabilmesi için, çiftçiye destek olan bütün kurumlar çiftçiye olan
desteklerinden maalesef vazgeçtiler, vazgeçmek zorunda kaldılar. Şu an
çiftçinin yanında çiftçiye destek olan bir tek kooperatiflerimiz vardır, küçük
ve orta ölçekli kooperatiflerimiz aracılığıyla çiftçilerimiz, çeltik
üreticilerimiz üretimlerine devam edebiliyorlar. O bakımdan, süratle çeltik
üreticileri kooperatiflerimizi bir birlik halinde toplayıp, onların üretimden
pirinç satışına kadar, hatta hatta ithalatına kadar piyasada söz sahibi
olmalarına imkân vererek, hem halkımızın daha ucuz fiyatla pirinç tüketmesine
yardımcı olmak hem de küçük ve orta ölçekli çeltik üreticilerimizin emeğinin,
alınterinin karşılığını bir an önce alabilmelerini sağlamak durumundayız.
Beş dakikada ancak çeltik
üreticilerinin sorunlarını bu kadar dile getirebilmek mümkün. Ben, konuyu Yüce
Heyetinizin takdirine sunuyorum. Sayın Başkanıma da çeltik üreticilerimizin
sorunlarını Mecliste dile getirmem için fırsat verdiği için teşekkür ediyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çakır.
Hükümet adına söz isteği
var mı efendim?
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Ne söyleyecek bu konuda; hiç.
BAŞKAN - Efendim, o
konuda hükümet karar versin, siz izin verin de.
Gündemdışı üçüncü söz
isteği, Avrupa Birliği Türkiye Standartları Haftasının önemi konusunda, Kayseri
Milletvekili Sayın Taner Yıldız'a aittir.
Buyurun Sayın Yıldız. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
3.- Kayseri
Milletvekili Taner Yıldız'ın, Avrupa Birliği sürecinde Türkiye Standartları
Haftasının önemine ilişkin gündemdışı konuşması
TANER YILDIZ (Kayseri) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği sürecinde Türkiye Standartları
Haftasının önemiyle ilgili olarak gündemdışı söz almış bulunuyorum, sözlerime
başlamadan önce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, Türk
Standartları Enstitüsü, görevlerini yerine getirirken devlet bütçesinin
herhangi bir tertibinden ödenek almamakta, gelirleri tamamen verdiği
hizmetlerden kaynaklanmaktadır. Günümüzde dünya ticaretinde hızlı gelişmeler
meydana gelmekte, malların serbest dolaşımını temin için ülkemizin de imza
koyduğu Dünya Ticaret Örgütü Ticarette Teknik Engeller Anlaşması çerçevesinde,
üretilen malların pazarlanmasında rekabet ülke sınırlarını aşarak globalleşme
sürecine girmiştir.
Uluslararası ticarette
başarılı olmanın ve mal pazarlamanın en önemli unsurlarından bir tanesi de
standardizasyondur. Son dönemde dünyada ve özellikle ülkemizin de aday olduğu
ülkeler arasında olduğu ve tam üyelik için müzakerelere başlayacağı Avrupa
Birliğinde standardizasyon alanında pek çok yenilik ve değişiklikler meydana
gelmekte, ülkemizin de uzman kadrolarıyla yakından takip ettiği bu yenilik ve
değişikliklere uyum sağlamak üzere yeni uygulamalar devreye sokulmaktadır. Bu
çerçevede meydana gelen en önemli değişikliklerden bir tanesi de, dünyada
uluslararası ticarette teknik engellerin kaldırılması için Dünya Ticaret Örgütü
nezdinde imzalanan anlaşmalar neticesinde gündeme gelen ve son yıllarda sıkça
tekrar edilen, hatta artık standardizasyon dünyasının bir sloganı haline gelen
ihtiyarî standardizasyon kavramıdır. Bu kavramın kaçınılmaz bir şekilde
uygulamaya alınmasına paralel olarak Avrupa Birliğinde de direktiflerin atıf
yaptığı standartlar söz konusu olmuş, ülkemizde de bu direktifler birer birer
yürürlüğe konularak, Avrupa mevzuatında düzenlenmiş ve düzenlenmemiş
direktifler birer birer uygulamaya konulmuştur. Türk standartlarıyla ilgili,
bakanlıklarca yürürlükten kaldırılması uygulamaları hızlandırılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; TSE'nin en temel görevlerinden olan standart hazırlama
faaliyetleri, sanayicimizin sektör, dernek ve birliklerinin, meslek
örgütlerinin ve diğer ilgili kuruluşlarının talepleri doğrultusunda, Avrupa
standartlarının Türk standardı olarak hazırlanması çalışmalarının yanı sıra,
gerektiğinde ilaveten, standartların hazırlanmasına katkıda bulunan mevcut
ihtisas kurullarının yanı sıra, ağırlığını özel sektör uzmanlarının teşkil
ettiği ayna komiteler kurulmuş ve AB üyesi ülkeler standart kuruluşlarıyla
beraber benzer bir yapı oluşturulmuştur. Şu anda 125 ayna ve komitede 300'e
yakın uzman çalışmaktadır.
Ayrıca, son dönemde,
özellikle sanayicimizin en büyük sorunlarından bir tanesi "CE"
işaretiyle ilgili belgelendirmelerin yurtdışı menşeli firmalar tarafından
yapılmasının getirdiği maliyet yüküdür. TSE bu yükü azaltmakta ve sanayicimize
"CE" işaretiyle ilgili hususlarda yardımcı olmak üzere, son dönemde artırarak
sürdürdüğü bu faaliyetlerini, onaylanmış kuruluş olmak için gerekli aşamaları
yerine getirmek yönünde yoğunlaşarak son aşamaya getirmiştir.
Bütün bunların sonucunda,
TSE, geliri, harcamaların kontrolünü ve personel çalıştırmaya yönelik mevzuat düzenlemesini,
muadil yabancı kuruluşlarla rekabet edebilecek şekilde yapabilecek, güçlü ve
dinamik bir yapıya kavuşturulmalıdır. Bu bağlamda, TSE'nin hizmetlerini
yaygınlaştırması ve yeni pazarlarda faaliyet göstermesini temin amacıyla yurt
dışında yeni temsilciliklerin açılmasını sağlayacak uluslararası alanlarda
şirket ve ortaklıklar kurabilecek bir yapıya kavuşturulması kaçınılmaz bir
zarurettir. TSE bu dönemde, ya bu değişimleri ve yeniden yapılanmayı sağlayarak
AB üyesi gelişmiş ülkelerdeki muadil kuruluşlarla tam bir rekabetçi ortamı
sağlayacak ve bu alanda hizmet verecek ya da tarihteki yerini alacaktır.
Yukarıda belirtilen
hedeflere ulaşabilmek ve muadil kuruluşlarla rekabet edebilmek için, TSE, altı
aydır yeniden yapılanma çalışmalarını TÜBİTAK, TÜSİDE'yle birlikte
sürdürmektedir. Avrupa Birliği müktesebat belgesinde yer alan malların serbest
dolaşımı bölümünden de anlaşılacağı üzere, piyasaya denetimi dolayısıyla teknik
mevzuat ve standardizasyon konuları müzakerelerin en önemli kısımlarından birini
teşkil edecektir.
Ben, bütün bu duygu ve
düşüncelerle sözlerime son verirken, Yüce Meclisi tekrar selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Yıldız.
Sayın Kavuştu, bir
isteğiniz mi var efendim?
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU
(Çorum) - Evet efendim.
BAŞKAN - Yerinizden
kısaca... Buyurun.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU
(Çorum) - Çeltik üreticileri hakkındaki çözüm önerilerimi ve bunlar hakkındaki
bilgilerimi arz etmek istiyorum Sayın Grubumuza ve Meclisimize.
BAŞKAN - Ama efendim, o
başka bir gündem…
Bir cümleyle, kısaca…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Böyle bir usul yok ki Sayın Başkan?!
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU
(Çorum) - Şimdi, 2002 yılında, Sayın Başkan, çeltik üretimi, bugüne göre aşağı
yukarı 100 000 ton noksandı. AK Partinin çalışması ve bu hususta ihtisas sahibi
olarak bizlerin bölgesinde çeltik ekildiği için… Türkiye'nin yıllık 550 000 ton
pirince ihtiyacı varken bunun 300 000 tonu kaldırılıyordu, şu anda 401 000 ton
kaldırılıyor ki, aşağı yukarı 101 000 ton fazla çeltik üretildi. Bu durum,
hakikaten, hem kalite bakımından… Geçtiğimiz yıl pirincin fiyatı 750-800 bin
lirayken, bugün 1 350 000-1 400 000'e çıkmıştır. Çeltik alımında, Edirne'de
800-850 bine kadar -çeltik fiyatı- çıkmıştır.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Böyle bir usul var mı Sayın Başkan?!
AHMET ERSİN (İzmir) -
Gündemdışı konuşuyor Sayın Başkan!
BAŞKAN - Anlaşıldı...
Anlaşıldı Sayın Kavuştu.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU
(Çorum) - O bakımdan, yani, bu verimlerinden dolayı Türkiye'nin şu anki çeltik
ihtiyacı... 170 000 ton ithal etme durumuna düşmüştür. O bakımdan, verimli bir
çalışma yapılmıştır.
Teşekkür ederim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Kavuştu.
Sayın milletvekilleri,
gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.
Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır.
Anayasa ve Adalet
Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin
yasama dokunulmazlıkları hakkında iki raporu vardır; sırasıyla okutup,
bilgilerinize sunacağım.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyon Raporu (3/747) (S. Sayısı: 989) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Kanuna
muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan
hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık
tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma
Komisyonumuzun 22 Haziran 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Zonguldak Milletvekili
Fazlı Erdoğan, Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının dönem sonuna
ertelenmesi talebini iletmiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde Yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık
Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın
keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Milletvekiline isnat
edilen suçun, milletvekili seçilmeye engel bir nitelik taşıması halinde,
dokunulmazlığın kaldırılmaması, bu suçtan milletvekilliği düşebilecek
konumdakilerin milletvekilliğinin sürdürülmesine de imkân tanımaktadır. Bu
durumun ise, Anayasanın 76 ncı maddesiyle uyumsuz sonuçlara yol açacağı
açıktır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellenmemesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da hakkında dokunulmazlığın
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
|
Feridun Baloğlu |
Tuncay Ercenk |
Mehmet Küçükaşık |
|
Antalya |
Antalya |
Bursa |
|
Halil Ünlütepe |
Feridun Ayvazoğlu |
Uğur Aksöz |
|
Afyonkarahisar |
Çorum |
Adana |
|
Oya Araslı |
|
Atilla Kart |
|
Ankara |
|
Konya |
|
|
|
|
|
|
|
|
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
İkinci raporu okutuyorum:
2.-
Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün'ün yasama dokunulmazlığının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyon Raporu (3/748) (S. Sayısı: 990) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Kanuna
muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün
hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık
tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma
Komisyonumuzun 22 Haziran 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Balıkesir Milletvekili
İsmail Özgün Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını iletmiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önünde bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisce genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Milletvekiline isnat
edilen suçun, milletvekili seçilmeye engel bir nitelik taşıması halinde,
dokunulmazlığın kaldırılmaması, bu suçtan milletvekilliği düşebilecek
konumdakilerin milletvekilliğinin sürdürülmesine de imkân tanımaktadır. Bu
durumun ise, Anayasanın 76 ncı maddesiyle uyumsuz sonuçlara yol açacağı
açıktır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002
seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilememiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını
zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak
aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır;
o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin
dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi
yolundaki kararına katılmıyoruz.
|
Feridun Baloğlu |
Tuncay Ercenk |
Mehmet Küçükaşık |
|
Antalya |
Antalya |
Bursa |
|
Halil Ünlütepe |
Feridun Ayvazoğlu |
Uğur Aksöz |
|
Afyonkarahisar |
Çorum |
Adana |
|
Oya Araslı |
|
Atilla Kart |
|
Ankara |
|
Konya |
BAŞKAN- Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis araştırması
önergeleri vardır; okutuyorum:.
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 36 milletvekilinin,
ortaöğretimdeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/309)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Millî Eğitim Temel
Kanununun (METK) 27 nci maddesine göre, ortaöğretimden yararlanma hakkı
"temel eğitimi tamamlayan ve ortaöğretime girmeye hak kazanmış olan her
öğrenci ortaöğretime devam etmek ve ortaöğretim imkânlarından ilgi, istidat ve
kabiliyetleri ölçüsünde yararlanma hakkına sahiptir."
Yine METK'nin 28 inci maddesine
göre ortaöğretim "öğrencileri, çeşitli program ve okullarla ilgi, istidat
ve kabiliyetleri ölçüsünde ve doğrultusunda yükseköğretime veya hem mesleğe hem
de yükseköğretime veya hayata iş alanlarına hazırlamaktadır" demektedir.
2005-2006 öğretim yılında
kimi liselerden hazırlık sınıfları kaldırılarak tüm liseler 4 yıla çıkarıldı.
Programlarında değişiklikler yapıldı. Birçok süper lise Anadolu lisesine
çevrildi. Yeni oluşan Anadolu liselerine öğrenci kaydında, öğretmen ve yönetici
atamada birçok sıkıntılar yaşandı.
Ortaöğretimi kapsayacak
bir biçimde zorunlu eğitim süresi 12 yıla çıkarılmadığı, kalacak yer sorunu
çözülemediği için çoğu köy ve yoksul aile çocukları yetenekleri olsa bile
liselere gidememektedir. Ortaöğretim hakkından yoksun olan bu çocuklar eğitimli
bir mesleğin sahibi olamadığı gibi, bir yükseköğretimi bitirmediği için devlet
yönetimine de katılmamaktadır.
Ülkemizde uygulanan
ortaöğretimde yaklaşık 80 çeşit lise vardır. Bu liselerin eğitim nitelikleri
birbirinden çok farklıdır. Öğretmen ve fizikî eksiklikler nedeniyle aynı
türdeki liseler arasında bile eğitim nitelikleri ayrılmaktadır. Ortaöğretim
kurumları sınavında (OKS) öğrencilerin aldığı puanlar, bölgeler, okullar
arasındaki eğitim nitelik farkını ortaya koymaktadır.
Liseler arasında eğitimde
öğretim birliği açısından da bir uyum yoktur. Çeşitli liselerde yapılan
araştırmalar da öğrencilerin çok farklı eğitildiğini göstermektedir. Bu durum,
Anayasanın 42 nci maddesinde öngörülen "eğitim ve öğretim çağdaş bilim ve
eğitim esaslarına göre" yapılması ilkesine aykırı olduğu kadar,
ortaöğretimdeki bütünlüğü de bozmaktadır.
Ortaöğretimde yüzde 65
genel liseler, yüzde 35'i meslek ve teknik liseler olmak üzere bir çarpıklık
yaşanmaktadır. Bu oran gelişmiş ileri ülkelerde tam tersidir. Bu çarpıklık
yıllardır bilinmesine karşın bir türlü giderilememiştir. Birçok öğrenci bir
yüksekokula girebilmek için daha lisenin ikinci sınıfından başlayarak
dershanelere gitmektedir. Üniversitelerin sınırlı kontenjanları olduğu için bu
çocukların birçoğu istediği bir yüksekokula yerleşememektedir.
1999 yılında düzenlenen
16 ncı Millî Eğitim Şûrasında "ortaöğretim, bugünkü parçalı yapıdan
kurtarılarak birlik içinde çeşitliliği yansıtan, kaynak kullanımında
verimliliği getiren, yeterliliğe dayalı, çok amaçlı ve demokratik bir
yapılanmaya dönüştürülmeli, böylece, genel ve meslekî liseler ve değişik
sektörler için var olan okul türleri ve yaygın eğitim kurumları yerine, farklı
amaçlara göre düzenlenmiş program çeşitliliğine yer veren kurumsallaşmaya geçilmelidir.
Önerilen sistem, kavramsal düzeyde, yakın bir gelecekte gerçekleştirilmesi
düşünülen 11-12 yıllık zorunlu eğitim uygulaması dikkate alınarak
planlanmalıdır" kararı alınmıştır.
Avrupa Birliği
ülkelerinde zorunlu eğitim süresi 9 ile 12 yıl arasında değişmektedir.
Ülkemizin de zaman geçirilmeden zorunlu eğitimin süresi liseyi de kapsayacak
bir biçimde 12 yıla çıkarılmalıdır. Lise çeşitliliğine son verilmelidir.
Ortaöğretim insana
verilen eğitim, hem toplumsal yaşamı hem de yükseköğretimi etkileyecektir.
Bu amaçla, ortaöğretimin
yeniden yapılandırılması, fırsat ve olanak eşitliği içinde yetenekli tüm
çocuklarımızın yasalarımızın öngördüğü bir biçimde bu eğitim aşamasından
yararlanması gerekir.
Ortaöğretimdeki bütün bu
sorunların saptanması ve çözüm yollarının ortaya konması için Anayasamızın 98
inci maddesi, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddelerine göre Meclis
araştırması açılmasını dileriz.
Saygılarımızla.
1- Mustafa Gazalcı (Denizli)
2- Ahmet Küçük (Çanakkale)
3- Rasim Çakır (Edirne)
4- Halil Akyüz (İstanbul)
5- Hakkı Ülkü (İzmir)
6- Canan Arıtman (İzmir)
7- Türkân Miçooğulları (İzmir)
8- Bülent Baratalı (İzmir)
9- Muharrem İnce (Yalova)
10- Mehmet U. Neşşar (Denizli)
11- Erdal Karademir (İzmir)
12- Muharrem Kılıç (Malatya)
13- Vezir Akdemir (İzmir)
14- Nurettin Sözen (Sivas)
15- Hasan Ören (Manisa)
16- Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
17- Ufuk Özkan (Manisa)
18- Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)
19- Nail Kamacı (Antalya)
20- Osman Özcan (Antalya)
21- Atila Emek (Antalya)
22- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
23- Tuncay Ercenk (Antalya)
24- Osman Kaptan (Antalya)
25- Yakup Kepenek (Ankara)
26- Mehmet Ziya Yergök (Adana)
27- Abdulaziz Yazar (Hatay)
28- Ali Oksal (Mersin)
29- Uğur Aksöz (Adana)
30- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
31- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
32- Kemal Demirel (Bursa)
33- Nadir Saraç (Zonguldak)
34- İzzet Çetin (Kocaeli)
35- V. Haşim Oral (Denizli)
36- N. Gaye Erbatur (Adana)
37- Nejat Gencan (Edirne)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
İkinci önergeyi
okutuyorum:
2.- Uşak
Milletvekili Alim Tunç ve 39 milletvekilinin, bazı televizyon programlarının
toplum hayatına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/310)
(x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de özellikle
1990'lı yıllarda özel televizyon kanallarının yaygınlaşmasıyla kültürel alanda
yaşanan değişmeler artmış ve popüler kültür tartışmaları yoğunluk kazanmaya
başlamıştır. Televizyon dünyası insanların en mahrem alanlarına girmeye
başlayınca, popüler ilişkiler ekranları doldurmaya başlamıştır. Çürümüş,
yozlaşmış hayatlar haber olarak halka dayatılırken, gerçek sorunlar
magazinleştirilerek çözümsüz kalmakta, halkın büyük bir kısmı bu durumdan
rahatsızlığını, medyaya duyulan güvensizlik olarak yansıtmaktadır.
"Biz
Evleniyoruz", "Biri Bizi Gözetliyor" gibi dizilerde sadece
kendilerini düşünen gençler, her şeyden önce hızla zengin olmayı ve programın
sonunda medyatik bir ün kazanmayı hedefliyorlar. Andy Warholl "Bir zaman
gelecek, herkes 15 dakikalığına şöhret olacak" demişti, Ata'nın annesi
Semra Hanım "şehit verdim" diyor oğlu için! 15 dakikalık
şöhretlerimizin en şöhretlisi olan oğul, gencecik yaşında hayatını bir otel
odasında aşırı dozdan kaybediverdi. O evden evlilik çıkmıyor; ancak, o ev pek
çok şöhret üretmiştir. Gençler kitap okumak, bilimsel araştırmalar yapmak,
insanlığa katkıda bulunmak yerine, ekrana çıkmayı değerli bulmaktadır.
Kadınları ve aileiçi
sorunları reyting malzemesine çeviren ve özel hayatların uluorta sergilendiği
kadın programlarında bazı kadınların dertlerini anlatmaları, kendilerini ifade
etmeye çalışmaları karşısında toplum olarak hezeyana uğradık.
Söz konusu programlar,
toplumumuzun mahremiyet anlayışını kökten değiştirmekte, evin içini genel
izleyiciye açarak ailenin kutsallığını zedelemektedir. Magazin türü bu
programların etkileri üzerine gecekondulu kadınlarla yapılan bir çalışmanın
sonuçlarına göre, kadınların aileiçi iletişimlerinin azaldığı, çocukların okuma
alışkanlığının azaldığı, çocukların programda gördüklerini taklit etme
eğilimlerinin arttığı tespit edilmiştir. Kadınların yarısından fazlası
çocuklarının televizyonda gördükleri ünlülere ya da yarışmacılara özendiğini
belirtmiştir. Kadınların çoğu, bu tür programlardaki görüntülerden rahatsız
olduklarını, bu görüntülerin kültürel değerlerin üzerinde değişmeler meydana
getirdiğini ifade etmektedirler.
Televizyon yöneticileri
ucuza mal oluyor ve çok izleniyor diye ekranları bu tür programlara teslim
ediyorlar. Bu tür programlarda diğergamlık, fedakârlık, dostluk, şeref, asalet
gibi toplum değerleri ayaklar altına alınmakta, ahlaksızlık, sadakatsizlik,
terbiyesizlik, hile, entrika gibi kötülükler ikame edilmektedir. Kendi gelecek
kuşaklarını mahveden bir ülke olmak istemiyorsak, eğitimde kaşıkla verdiğimiz
değerleri TV ekranlarının kepçeyle geri almasına karşı çıkmalıyız. Sadece bu
yapımları değil, psikiyatrik ve pedagojik açıdan topluma zararlı olacağını
düşündüğümüz her türlü yapımı mercek altına alabilmeliyiz.
Medyada yansıtılan
şiddetin de izleyicilerin ruh sağlığı açısından ne derece zararlı olduğu,
özellikle çocukların saldırganca tutumları ve davranışları üzerine birçok
etkileri olduğu kanıtlanmıştır. Mafya dizileri, gerek içerdikleri aşırı şiddet
görüntüleri gerekse verdikleri açık ve örtülü mesajlarla yasadışılığı
özendirmekte ve hatta meşrulaştırmaktadır. Ayrıca, sigara, alkol ve uyuşturucu
madde kullanımını teşvik eden ya da kabul edilebilir gösteren sahnelere de bu
dizilerde yer verilmektedir.
Toplumun değer
yargılarıyla çatışan, aileyi ve diğer sosyal kurumları değersizleştiren, insan
bedenini ve ruhsal değerlerini maddeleştiren, insanların ortak değer ve
doğrularına aykırı olan her tür aşırılığın denetlenmesi gerekir. Bu denetleme
esas olarak otokontrol yöntemiyle yapılmalıdır.
Sonuç olarak, özel TV'ler
kuruluş amaçlarının sadece para kazanma değil, kültür ve eğitim olduğunu
unutmamalıdır. Bu tür programlar toplum ve birey üzerinde çok zararlı etkilere
sahiptir. Toplumumuzu ayakta tutan değerler ayaklar altına alınmakta,
insanlarımıza kendilerini sonuca götürecek her yolu mubah olarak görmeleri
dikte ettirilmektedir. 3894 sayılı Kanunun 4/e maddesinde sözü edilen
"yayınların toplumun millî ve manevî değerlerine ve Türk aile yapısına
aykırı olmaması" ve 4/s maddesinde sözü edilen "program hizmetlerinin
bütün unsurlarının insan onuruna ve temel insan haklarına saygılı olması"
kurallarının bu tür programlarca ihlal edildiği kanısıyla manevî hayatımızı
olumsuz olarak etkileyebilecek bu tür programların toplum hayatımıza
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
1- Alim Tunç (Uşak)
2- Ahmet Çağlayan (Uşak)
3- Alaettin Güven (Kütahya)
4- Abdullah Erdem
Cantimur (Kütahya)
5- Zafer Hıdıroğlu (Bursa)
6- Fahrettin Poyraz (Bilecik)
7- Gülseren Topuz (İstanbul)
8- Öner Ergenç (Siirt)
9- Adem Tatlı (Giresun)
10- Ömer Kulaksız (Sivas)
11- Bayram Özçelik (Burdur)
12- Harun Tüfekci (Konya)
13- Seracettin Karayağız (Muş)
14- Muzaffer Baştopçu (Kocaeli)
15- Faruk Anbarcıoğlu (Bursa)
16- Nevzat Doğan (Kocaeli)
17- Ahmet Yaşar (Aksaray)
18- Ahmet Ertürk (Aydın)
19- Şükrü Ayalan (Tokat)
20- Eyüp Ayar (Kocaeli)
21- Haluk İpek (Ankara)
22- Ayhan Zeynep Tekin
(Börü) (Adana)
23- Remziye Öztoprak (Ankara)
24- Nükhet Hotar Göksel (İzmir)
25- Osman Nuri Filiz (Denizli)
26- Fahri Keskin (Eskişehir)
27- Osman Akman (Antalya)
28- Özkan Öksüz (Konya)
29- Musa Sıvacıoğlu (Kastamonu)
30- Hasan Ali Çelik (Sakarya)
31- Ayhan Sefer Üstün (Sakarya)
32- Hakan Taşcı (Manisa)
33- Resul Tosun (Tokat)
34- Hikmet Özdemir (Çankırı)
35- Veli Kaya (Kilis)
36- Süleyman Turgut (Manisa)
37- Afif Demirkıran (Batman)
38- Mehmet Ceylan (Karabük)
39- Cevdet Erdöl (Trabzon)
40- Şükrü Önder (Yalova)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerin
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
Filistin Yasama Meclisi Başkanı Rawhi Fattouh'un, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Bülent Arınç'ı Ramallah'a davetine, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanını temsilen TBMM Başkanvekili İsmail Alptekin'in icabetine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/912)
18
Ekim 2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Filistin Yasama Meclisi
Başkanı Rawhi Fattouh, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'a
hitaben gönderdiği mektupta, Ramallah'ta yapılacak olan "Kudüs El-Şerif'e
Özgürlük" konulu uluslararası Konferansa TBMM Başkanını davet etmektedir.
Söz konusu konferansa
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını temsilen TBMM Başkanvekili İsmail
Alptekin'in katılması hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel
Kurulun tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:
V.-
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.- (11/3)
esas numaralı gensoru önergesinin görüşme gününe ve görüşmelerin bitimine kadar
çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No.: 166 Tarihi:
19.10.2005
17.10.2005 tarihinde
dağıtılan ve Genel Kurulun 18.10.2005 tarihli 8 inci Birleşiminde okunmuş
bulunan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım haklarındaki (11/3) esas numaralı gensoru
önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer
almasının; Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelerin 25.10.2005 Salı günkü birleşimde yapılmasının ve görüşmelerin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
|
Salih
Kapusuz |
Haluk
Koç |
|
AK
Parti Grubu Başkanvekili |
CHP
Grubu Başkanvekili |
|
Süleyman
Sarıbaş |
|
|
Anavatan Partisi Grubu Temsilcisi |
|
|
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş
bir önergesi vardır. Aynı şekilde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün
19 uncu maddesine göre verilmiş bir önergesi daha vardır.
Bu iki önerge aynı
mahiyette olduğundan ayrı ayrı okutacağım, beraber işleme alacağım.
AK Parti Grubunun
önerisini okutuyorum:
B) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı üye sayısının artırılmasına ve dağılımına
ilişkin AK Parti Grup önerisi
19.10.2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 18.10.2005 Salı günü yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Salih
Kapusuz
Ankara
AK
Parti Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanında Kâtip Üyeliklerin sayısının 8'e, İdare Amiri
sayısının 4'e çıkarılması ve artırılan üyeliklerden Kâtip Üyeliğin AK Parti
Grubuna, İdare Amirinin de Anavatan Partisi Grubuna verilmesi önerilmiştir.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun önerisini okutuyorum:
2.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı üye sayısının artırılmasına ve dağılımına
ilişkin CHP Grup önerisi
19.10.2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
18.10.2005 Salı günü yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Haluk
Koç
Samsun
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanında Kâtip Üyeliklerin sayısının 8'e, İdare Amiri
sayısının 4'e çıkarılması ve artırılan üyeliklerden Kâtip Üyeliğin AK Parti
Grubuna, İdare Amirinin de Anavatan Partisi Grubuna verilmesi önerilmiştir.
BAŞKAN - Her iki öneriyi
müştereken oylarınıza sunacağım; ancak, bu öneriler üzerinde lehte ve aleyhte
söz isteği vardır.
Lehte söz isteği, Ankara
Milletvekili Salih Kapusuz, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa; aleyhte söz isteği
Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş.
Buyurun Sayın Kapusuz.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Biraz önce okunmuş olan
Grup önerimizden de anlaşılacağı üzere, dün Danışma Kurulu yapıldı. Yapılan
Danışma Kurulunda mutabakat sağlanamadı.
Geçmişte, bu uygulamalar,
usuldendir ki, hep, mutabakat sağlanarak çıkmıştır; ancak, dün, yapılan uzun
müzakereler sırasında bir sonuç elde edilememiştir. Buradan hareketle... Şu
anda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yeni bir siyasî parti grubu oluşmuş.
Anayasanın 94 üncü ve İçtüzüğün 11 inci maddesinde, açıkça, bu konunun
düzenlendiğini hepimiz biliyoruz.
Öncelikle, bir tablonun
altını çizmek istiyorum, bugünkü tabloyu bir değerlendirmek istiyorum değerli
arkadaşlar. Demokrasinin yegâne kaynağı, bizzat, halkın kendisidir, halkın
iradesidir. İşte, 3 Kasım genel seçimlerinde, bildiğiniz gibi, 18 tane parti ve
bağımsızlar seçimlere katıldılar. Bu 18 partimizin kesinleşmiş oy sonuçlarını
hepiniz ve hepimiz biliyoruz. Bu partiler -Anavatan Partisi dahil olmak üzere-
AK Parti 34,26; Cumhuriyet Halk Partisi 19,4; Doğru Yol Partisi 9,55; MHP 8,34;
Anavatan Partisi 5,12 oy almış; yani, halka çıkmış, talepte bulunmuş, seçimlere
katılmış ve sonuç itibariyle de millet yetki vermemiş. Sonuç: Milletin
vermediği bir yetkiyi, elbette, usul yönünden elde etmek mümkün, bunu
düzenleyen İçtüzük ve Anayasa hükümleri var; ama, siyasetin ve demokrasinin
meşruiyetinin kaynağı, hiç unutulmamalıdır ki, bu halktır, bu millettir; bunu,
hiç kimse görmemezlikten gelmemelidir. Yani, açıkçası, bir hususu söylemek
istiyorum, vermezse mabut, neylesin Sultan Mahmut. Milletin vermediğini, evet,
zaman zaman elde etmek mümkün olabiliyor. Şimdi, ben…
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Tıpkı sizin gibi!...
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, biz, geçmişine de, bugününe de sahip çıkan bir siyasî
ilkeler hareketiyiz. Evet, ben, hiçbir zaman geçmişimi inkâr etmedim. Biz, AK
Parti olarak, milletin huzuruna çıkarken, bu Parlamentoda var olan, Anayasa
Mahkemesi tarafından kapatılan bir siyasî partinin hükmî şahsiyeti son bulunca,
milletin huzuruna, genel başkanıyla, kadrosuyla, ekibiyle çıkmış, mertçe
millete deklarasyonda bulunmuşuz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Halkın
önüne, dolaylı yollardan değil, başka şemsiyelerin altında değil, sadece
vasıtalarla geçerek değil; ama, milletin huzuruna çıkarak biz bunu elde etmiş
ve bugün, milletin meşru, anasının ak sütü gibi helal oylarıyla millete hizmet
etme makamına gelmiş bir siyasî hareketiz. Herkes aynaya çıkıp, önce bir
kendisine baksın! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, hiç
unutmayın ki, siyasetin geçmişi, çok uzaklara gidilerek değil, yakınlara
gidilerek de değerlendirilmesi, yapılması gerekli olan bir sonuçtur. 1995
sonrasına bakın, bu Parlamentoda, iktidarları değiştirmek adına, partilerin içi
boşaltıldı, transferler yapıldı, gruplar, partiler oluşturuldu; ama, soruyorum
size; bugün bunlardan hiçbir tanesi var mı?! (AK Parti sıralarından
"Yok" sesleri) Bu, ibretlik bir olaydır arkadaşlar. Evet, millet bizi
buraya getirdi, yarın da gönderirse, gönderme kararına da, en az sizler kadar
saygı gösteririz.
Değerli arkadaşlar,
bakınız, siyasette, 1 ile 1 bazen 2 eder, bazen 11 eder; ama, bazen de 0 olur.
Bunlar hiç unutulmasın. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar,
sizler buraya gelirken Anavatan Partisi vardı, sizin her birinizin çatısı
altında girdiğiniz Cumhuriyet Halk Partisi ve AK Parti de vardı. O partinin
programı, tüzüğü, yönetimi, kadrosu, ilkeleriyle niçin girmediniz? (AK Parti
sıralarından alkışlar)
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Uymadınız ona, uymadınız!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bakınız, ayrılış gerekçelerinizi falan da millet ibretle
takip edip, çok iyi biliyor, çok iyi de değerlendirecek; ama, unutmayın ki, dün
mum da vardı, Mumcu da vardı; ama, bugün, bu çağda, bunların dönemi bitmiş ve
sönmüştür. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, evet,
malumunuz, Anayasamızın 94 üncü, İçtüzüğümüzün 11 inci maddesine göre, bizim,
yeni grup kurmuş bir siyasî partiye, ilke olarak, kural olarak, Başkanlık
Divanında temsil verme görevimiz var; yani, bir grup varsa, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanında temsil edilecek.
Peki, İçtüzüğümüzde 15
kişiyle tespit yapılmış, 4 tanesi başkanvekili, 7 tanesi, malumunuz, Kâtip
Üyelik, 3 tanesi de İdare Amirliği olarak prensip olarak kabul edilmiş; fakat,
olabilecekler göz önünde bulundurularak, sonradan olma, sonradan meydana gelecek
gruplar düşünülerek, onlara da hak vermek adına, Kâtip Üyelik ve İdare
Amirliğinin artırılabilme yetkisi de İçtüzükte konulmuş. Dolayısıyla, yeni bir
grup doğdu, temsil hakkı vermek lazım.
Biz, bunu, dün,
Cumhuriyet Halk Partisinin temsilcisi, AK Partinin temsilcileri olarak,
arkadaşlarımızla uzun uzun konuştuk; evet, temsil edilin, biz, şu anda, mevcut
durumun eğer değerlendirmesini yapacak olursak, 15 kişilik Divan üyesi sayısı
muhafaza edilirse, Anavatan Partisine düşmüyor. Düşse bile, Cumhuriyet Halk
Partisinin 1 üyesinin düşmesi gerekiyor; ama, biz, uzlaşmayı, anlaşmayı,
diyaloğu prensip olarak kabul eden bir AK Parti olarak dedik ki, bunun 17'ye
çıkması halinde mevcut durum korunuyor, Anavatan Partisine de 1 üyelik doğuyor.
Peki, o halde, bu 2
üyelik, Meclis başkanvekilliği artırılamayacağına göre, yapılacak şey nedir;
Kâtip Üyelik ve İdare Amirliğini artırmak. Arkadaşlarımızın ifadelerinden
anladığımıza göre de, kendilerinin, eğer başkanvekilliği verilmezse İdare
Amirliğini tercih edeceklerini hissettik ve dinledik, duyduk. Onun üzerine,
biz, AK Parti olarak Kâtip Üyeliği, İdare Amirliği olarak da Anavatan Partisine
verilmesini temsil noktasında uygun gördük.
Önerimizi, hem Cumhuriyet
Halk Partisinin hem de AK Partinin grup önerisi olarak bu şekliyle getirdik ve
okundu. Şu anda tartıştığımız da bu.
Değerli arkadaşlar,
bakınız, biraz sonra arkadaşlarımız, bu konuyla ilgili olarak, elbette
kendilerine göre yorum ve değerlendirmeler yapacaklardır. Üst norm Anayasadır;
bütün yasalar da Anayasaya uygun olmak zorundadır. İşte Anayasanın 94 üncü
maddesinin ikinci fıkrasını okuyorum: "Başkanlık Divanı, Meclisteki siyasî
parti gruplarının üye sayısı oranında Divana katılımlarını sağlayacak şekilde
kurulur." Yani, bugün için ne var: AK Partinin 355 milletvekili var,
Cumhuriyet Halk Partisinin 155 milletvekili var, Anavatan Partisinin 22
milletvekili var. Bu orana vurduğunuz takdirde, Anayasanın bu hükmü gereği,
evet, 4 tanesi Meclis Başkanvekili olacak; bu belirlenmiş.
İçtüzükte, koalisyonlar
ve benzeri bazı sebepler gözönünde bulundurulacağı dönemler itibariyle uzlaşma
sağlanırsa, buraya, Anayasaya tam uygun olmayan bir açıklık getirilmeye
çalışılmış. Doğru da yazılmamış aslında; ama, doğru anlaşılması mümkün.
İçtüzüğün 11 inci maddesinin ikinci fıkrasında deniliyor ki "Başkanlık
Divanındaki görev yerleri, başkanvekillikleri için -iki adedi Türkiye Büyük
Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğuna sahip siyasî parti grubuna ait
olmak üzere- oranı en yüksek olandan başlayarak sıra ile dağıtılır." Salt
çoğunluğa vereceksiniz iki. En yüksek oran kime ait; AK Partiye ait; daha sonra
Cumhuriyet Halk Partisine ait. Elbette bunlara vereceksiniz.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Ne güzel hesap!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Diğer bir şeyi daha ifade etmek istiyorum; bu, geçmişte de tartışılmış, Anayasa
Mahkemesine gidilmiş. Anayasa Mahkemesi, Anayasamızdaki amir hükme uygun olarak
aynen şunu söylüyor: "Aslolan, siyasî parti grubunun Başkanlık Divanında
temsil olunmasıdır." Biz de, Anavatan Partisinin orada temsiline bu
fırsatı veriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Lütfediyorsunuz beyefendi!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
İdare Amirliği göreviyle orada temsil hakkını elde etmiş oluyorlar.
BAŞKAN - Konuşmanızı
tamamlayın Sayın Kapusuz.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Tamamlıyorum Sayın Başkan, uzatmak da istemiyorum.
Sonuç olarak şunu
söylüyorum: Biz, evet, Anayasamızın gereği olarak bir yeni gruba temsil hakkını
getiriyoruz. Grup önerimiz açıkça orta yerdedir. Bu konuyla ilgili olarak,
zaten Danışma Kurulunda anlaşma yapabilseydik, Danışma Kurulu önerisi olarak
buraya gelecekti; ancak, Danışma Kurulunda eğer mutabakat sağlanamazsa ne
yapılır, Yüce Genel Kurula gelir, Genel Kurul bunu oylarıyla sonuçlandırır.
İşte, şu anda yapmak istediğimiz de budur. Orada bunu temin edemediğimiz için,
burada Genel Kurulun oylarıyla, bu Anayasa ve İçtüzük gereği yapılması gerekli
olanları icra etmek üzere, görevimizi yerine getirmek üzere buraya taşıdık.
İnşallah, bu yapılacak
çalışmaların, ben, memleket ve millet için hayırlı olmasını temenni ederken,
hepinizi en derin saygı, sevgi ve hürmetlerimle selamlıyor, saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kapusuz.
Aleyhte, Malatya
Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Söz vereceğim
efendim.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; AK Parti Grubu
tarafından gündeme getirilen grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum;
Anavatan Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz
önce konuşan konuşmacı arkadaşımız, sanki bu Meclisi AK Parti kurmuş, sanki bu
Meclis ilk defa AK Partiyle kurulmuş, sanki bu Meclisi Atatürk kurmamış, sanki
seksenbeş yıldır bu Meclisin gelenekleri oluşmamış (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar) sanki Meclisin hiç uygulaması yok, ilk defa İçtüzükle
karşı karşıya kaldığımız bir durummuş gibi hitap etti. Hiç polemiğe girmek
istemiyorum.
Sayın Başkan dedi ki:
"Anavatan Partisi, 3 Kasım seçimlerinin, millî iradenin aksine, Anayasada
ve İçtüzükteki boşluklardan faydalanılarak kuruldu." Sayın Başkan
Cumhuriyet Halk Partisinden 5 milletvekilini kendi hanesine yazarken bunları söyleseydi,
bu milletvekilleri Cumhuriyet Halk Partisine oy verenlerin oyuyla seçildi, AK
Partiye almayalım deseydi, bugün, burada, bu ahlakî ilkeden bahsetme hakkı
olacaktı. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Ancak, böyle bir ahlakî
ilkeden bahsetmeye en son sözü olması gereken AK Parti Grubudur.
Değerli arkadaşlar, onlar
bir tarafa; onlara milletin önünde hepimiz tek tek cevap vereceğiz -burada Grup
önerisi aleyhine söz aldım- bizim istediğimiz, bir başkanvekilliği veya Divan
Amirliği veya Kâtip Üyelik falan değil. Bizim istediğimiz, hukukun tam ve
eksiksiz uygulanması. Sanki AK Parti ulufe dağıtıyor da, bir üyeyi de Anavatan
Partisine ulufe olarak veriyor!.. Bana bu hakkı hukuk veriyor, kanun veriyor,
Anayasa veriyor.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Yalnız, millet vermemiş!.. Millet vermemiş!..
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Anayasanın 94 üncü maddesini geldi okudu, hukuk bitti zannetti.
Anayasanın işte 94 üncü maddesinin devamı. Ne diyor: "Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanvekillerinin, Kâtip Üyelerinin ve İdare Amirlerinin adedi, seçim
nisabı, oylama sayısı ve usulleri, Meclis İçtüzüğünde belirlenir." Doğru
mu; doğru.
Meclis İçtüzüğü 11 inci
maddeyi okuyalım. Ne diyor 11 inci madde?.. Tırnak içini kapatın, tırnak içi
açıklamadır; kapat, oku. Okuyorum: "Başkanlık Divanındaki görev yerleri,
başkanvekilleri için -tırnak açmış, parantez açmış- iki adedi Türkiye Büyük
Millet Meclisi üye tamsayısı salt çoğunluğuna sahip siyasî parti grubuna ait
olmak üzere -tırnağı kapatmış- oranı en yüksek olandan başlayarak dağıtılır.
" Niye yapmış bunu yasa koyucu; yasa koyucu şunun için yapmış: Diyor ki;
oranı en yüksek olandan başlayarak dağıtmak ana usuldür; ancak, salt çoğunluk
varsa o dönem Mecliste, salt çoğunluğu olana iki tane verilir. Anlamı ve özü
bu.
Şimdi, sanki, bana,
burada ulufe dağıtıyor! Diyor ki: "Size de bir Divan üyeliği
verelim." Kanun -İçtüzük, kanundur- bana grup olarak Başkanvekilini zaten
-kanunî düzenleme olarak- vermiş. Peki, uygulama ne?.. 1983 uygulaması var.
1983 uygulaması önümde. O gün 211 milletvekili çıkarmış Anavatan Partisi ve
salt çoğunluk. Ne yapmış; 2 tanesini almış İçtüzüğün amir hükmü gereği, 1
tanesini o günkü Halkçı Partiye, 1 tanesini de MDP'ye vermiş. Daha sonra ne
yapmış; 1987'de 292 milletvekili çıkarmış, 99 tane SHP, 59 DYP çıkarmış, 2
tanesini almış Anavatan Partisi, 1 tanesini SHP'ye, 1 tanesini de Doğru Yol
Partisine vermiş. İşte demokrasi bu. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
işte hukukun üstünlüğü bu, işte adalet bu, işte vicdan bu. Yani, vicdanlara
seslenmek lazım. Demokrasi nasıl bir şey; demokrasi az olanın da hukukunun
korunduğu bir şey, demokrasi az olanın da hukukunun korunduğu bir şey.
Demokrasi, çoğulculuk, katılımcılık gerektiriyor.
Şimdi, yapılan öneri...
Önce usul olarak söyleyeyim. Değerli arkadaşlar, İçtüzüğün amir hükmü burada
dururken, İçtüzüğün amir hükmünü bir grup önerisiyle Meclise getirip Meclis
kararı haline getirmek usule aykırı. Yapılan, düpedüz, İçtüzük tadilatına dair
kanun teklifi anlamında yorumluyor Anayasa Mahkemesi; diyor ki, İçtüzüğün amir
hükmü varsa, bu amir hüküm hilafına bir grup önerisi Meclis çoğunluğuna
dayanılarak Meclis kararı haline getirilir ise, bu, İçtüzüğü eylemli
değiştirmektir.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Anayasadaki hükmü nereye koyuyorsunuz?!
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Şimdi, yapılan burada, bu Grup önerisiyle, İçtüzük eylemli olarak
değiştirilmek isteniyor. Niye değiştirilmek isteniyor; Anavatan Partisinin
İçtüzüğün 11 inci maddesi ikinci paragrafından doğan hakkını gaspetmek için, el
koymak için ve vermemek için. İstemiyorum, hiç istemiyorum! Hukuku
uygulamamanın bu milletin vicdanında ortaya koyduğu eylem, ortaya koyduğu
kararlılık bizde var ve biz, ulufe peşinde falan da değiliz arkadaşlar.
Bizim istediğimiz şu: Bu
Meclis gelip geçecek, ileride başka Meclisler de gelecek; ama, bu yanlış
uygulama eğer bugün uygulanırsa, bundan otuz yıl sonra da, kırk yıl sonra da,
elli yıl sonra da, efendim, geçmişte böyle uygulanmıştı şeklinde bir anlayışın
yerleşmemesidir. Bizim istediğimiz, hukukun üstünlüğünün hâkim kılınması ve her
şeyin hukuk kuralları içerisinde yerine getirilmesi, tahkim edilmesidir. Yoksa,
birilerinin zannettiği gibi, yok efendim, bir Divan üyesi alacağız, yok
Başkanlık Divanında bir Başkanvekili alacağız; bunlar bizim çok umurumuzda olan
şeyler değil. Biz, siyasete çıkarken, bu grup olarak siyasete çıkarken dedik
ki, bugün Meclis, iki partili bir yapı içerisinde al gülüm ver gülüm paylaşım
noktasına gelmiştir; milletin özgün sesi, milletin özgür sesi bu kürsüde
yankılanmamaktadır. Bu millet sıkışmıştır.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Üç yıldır neredeydiniz arkadaşlar?!
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Salih Bey, ben size cevap vermedim, vermeyeceğim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Üç yıldır buradaydınız, üç yıldır bakanlıktaydınız, milletvekiliydiniz! Yani,
yeni ortaya çıkmadınız ki.
BAŞKAN - Sayın Kapusuz,
lütfen müdahale etmeyin.
Buyurun Sayın Sarıbaş.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Bakın, öneriyorum, bu Siyasî Partiler Kanununu değiştirelim, bu
Anayasayı değiştirelim. Şu vekilleri, bu Siyasî Parti Kanunu ve bu Anayasa için,
liderlerin kulu olmaktan ve liderlerin kapıkulu olmaktan kurtaralım. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
Daha önce beyanlarınız
var, daha önceki dönemlerde, bu Anayasanın, bu Siyasî Partiler Kanununun
değişmesi noktasında beyanınız var. Lütfen, millete samimî duralım, şu
İçtüzüğü, şu Siyasî Partiler Yasasını, şu Anayasayı, özgürlüklere açık, hani
diyorsunuz ya, daha çok demokrasi, daha çok demokrasi… Demokratik yapıya bir
kavuşturmadan, milletvekillerini milletin vekili olarak algılayıp, parti gruplarının
taassuba dönük parti içi baskılarından kurtarmadan bu istifalar devam
edecektir; çünkü, milletvekili, milletin vekili olarak özgün sesini, özgür
sesini kıstığınız müddetçe, milletvekillerine bu imkânı tanımadığınız müddetçe…
Milletvekili de kendisine oy veren insanlara karşı sorumlu. Ne diyor
gittiğinizde vatandaş; niye sesim olmuyorsun; ses yok ki. Yukarıda lider, o ne
derse, ses o, borazan; ama, millet özgün ve özgür bir ses istediği için bu
Anavatan Partisi kurulmuştur. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Bundan
sonra da özgür sesin, özgün sesin, mazlum kadınların sesi, gençlerin, işsiz
gençlerin sesi olarak, bu kürsüde bu milletin dertlerine deva olacaktır.
Değerli arkadaşlar,
Anavatan Partisi Grubu, sizin sandığınız gibi "istemezük, yapmazuk"
diye her şeye muhalefet eden, her şeye karşı çıkan bir siyasî anlayışın partisi
değildir. Bu milletin hayrına, bu milletin yararına ne getirirseniz, ne
getirirseniz, sizden daha fazla destekçisi, sizden daha fazla savunucusu
olacağız; ama, unutmayınız ki, bu milletin hayrına görmediğimiz düzenlemelerin
de en büyük muhalifi, en büyük muhalifi olmaya devam edeceğiz.
Yani, korkmanıza gerek
yok. Bizim size tavsiyemiz, milletin hayrına olan düzenlemeleri, hani şu
yenileşme, hani şu din ve vicdan hürriyeti, hani şu teşebbüs hürriyeti, hani şu
meydanlarda söylediğiniz, hani "yaşayamıyorsunuz yaşamak istediğinizi,
gelirsek yaşatacağız" deyip, sonra…
HACİ BİNER (Van) - Yani
sen yaşadın da sonra niye…
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - O benim sorunum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Sarıbaş.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Devamla) - Sonra, millete dönüp "biz bunu vicdanımızda yaşıyoruz,
düzenleme yapmamıza gerek yok" şeklinde… Millete samimî olmadığınız
düzenlemeleri getirin, getirin sonuna kadar sahip çıkalım bu millet adına,
getirin sonuna kadar savunalım.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, burada benim esas demek istediğim şey, bu öneri, İçtüzük
değiştirmeye yönelik bir eylemli İçtüzük değişikliği önerisidir. Bu öneri,
Anayasaya da aykırıdır, usule de aykırıdır. Bizim istediğimiz şey, öyle,
Divanda illâ da bir makamımız olsun şeklinde bir anlayış değildir. Bizim
istediğimiz şey, hukuk her zaman herkese lazımdır ve hukuku herkes kendi
kafasına göre yorumlayamaz, bu Meclisin gelenekleri vardır, hukukî
yorumlamaları vardır, hakkı teslim etmenizdir, adil ve vicdanlı davranmanızdır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Sarıbaş.
Sayın Koç'un yerinden bir
söz talebi vardır.
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu sürecin içerisindeki
tartışmanın bir parçası olmamaya özen gösteriyoruz Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak; fakat, Sayın Kapusuz, konuşması sırasında, parti değiştiren ya da
yeni siyasî tercihler seçen milletvekilleriyle ilgili konuşması sırasında,
Cumhuriyet Halk Partisine atıfta bulundu. Ben, şunu hatırlatmak istiyorum
sadece; siyasetin inişli dönemleri olabilir, siyasetin çıkışlı dönemleri
olabilir. Siyaset, birçok konjonktürel olaya bağlı olarak, aslında, Türkiye
gibi bir ülkede çok değişkenler içerisinde yerine getirilmesi gereken bir
uğraş. Biz bunu biliyoruz. Kişisel kırgınlıklar olabilir, ayrı düşmeler
olabilir; ama, özünde siyaset, belli bir düşünce etrafında ilkeli, dik, ahlaklı
durmayı gerektirir. Onun için, yani, Sayın Kapusuz bunları söylerken -Sayın
Sarıbaş değindiler- Cumhuriyet Halk Partisinden istifa edip yeni siyasî
tercihlerini iktidar tarafında kullanan milletvekillerinin varlığını da
unutmaması gerekirdi, bunları da söylemesi gerekirdi.
Şunu ifade etmek
istiyorum Sayın Başkan; siyasetin zor bir uğraş olduğunu söyledim. Düşünce
temelinde kişisel kaygıların ikinci planda olduğu bir uğraş olduğunun altını
çizmek istiyorum. Kimi arkadaşlarımızın, kişisel kaygılarını, bir sonraki dönem
için beklentilerinin o siyasî yapılarda karşılanamayacak olması gerçeğini
tespit etmelerini anlayışla karşılayabilirim; ama, Cumhuriyet Halk Partisinin
ilkeli arkadaşları, ilkeli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisinin, Atatürk
ilke ve devrimlerinin ve sosyal demokrasinin Türkiye'de yılmaz savunucusu
olmaya devam edeceklerdir.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Lehte söz isteyen Ordu
Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Fatsa, konuşmanızı
öneri üzerinde ağırlaştırırsanız ve süreye de riayet ederseniz, memnun oluruz.
EYÜP FATSA (Ordu) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Grup önerimizin lehinde söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce, Grubumuzun
önerisi üzerinde konuşan Sayın Salih Kapusuz, bu Grup önerisinin içeriğiyle
ilgili, özellikle de Meclis Başkanlık Divanının yeniden yapılanmasıyla alakalı
İçtüzüğün ve Anayasanın amir hükümlerini burada teferruatıyla ifade ettiler.
Şahsen, bizim de kanaatimiz, İçtüzük ve Anayasanın amir hükümleri
doğrultusundadır. Tabiî, bazı arkadaşlarımızın bunu farklı şekillerde
yorumlama, anlama gibi keyfiyetleri olabilir, biz ona da saygı duyarız; ama,
burası Türkiye Büyük Millet Meclisidir, burada her isteyenin her istediği doğru
telakki edilmez ve kabul edilmez; kurallarla burası yönetilir, teamüllerle
burası yönetilir ve idare edilir, şekillenir. Dolayısıyla, herkesin bu teamüllere,
bu geleneklere uygun hareket etme, Meclis İçtüzüğüne bağlı kalma ve Anayasanın
amir hükümlerine bağlı kalma gibi bir sorumluluğu da vardır.
Değerli arkadaşlar, ben,
bu vesileyle, bir iki hususu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Biraz önce,
Anavatan Partisi Grubu adına, burada söz söyleyen arkadaşımız, biraz maksadını
aşan ifadelerde bulunmuştur. Ben, onlarla ilgili Grubumun genel kanaatini
arkadaşımla paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
hepimiz, 3 Kasım seçimlerinde, belli siyasî partilerden, milletin huzuruna,
belli programlarla ve düşüncelerle gittik ve o program ve o düşünce
çerçevesinde, şahsımız için değil, bağlı bulunduğumuz ve adayı olduğumuz siyasî
partiler için destek istedik. Milletimiz, şahsımıza değil, partimizin
programına ve tüzüğüne oy vermiş ve dolayısıyla, Meclis bu tercihe göre yeniden
şekillenmiştir.
Şunu anlayışla, saygıyla
karşılayabiliriz: Elbette ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin dününde de,
bugünün de, belki yarınında da olabilir, belli siyasî partilerden seçilmiş arkadaşlarımızın,
milletvekilerinin, zaman içerisinde, partisiyle uzlaşamama, anlaşamama veya
başka sebeplerden dolayı ayrılmalarının söz konusu olduğu, Türkiye'nin ve
Meclisin bilgisi dahilindedir. Yani, geçmişte de bunlar olmuştur, bundan sonra
da olabiliyor; ancak, bütün bunları çok masum gerekçelerle, çok maksadını aşan
ifadelerle takdim etmelerini, yani, biraz, mızrağı çuvala sığdıramamak veya
milletin önünde, milletten aldığı yetkiyi başka vadilerde estirme gayretlerinin
üzüntüsüyle ve yüz kızarıklığıyla bunu farklı mecralara çekmek istemelerini,
doğrusunu isterseniz, ben, sizlerin ve kamuoyunun takdirine bırakıyorum.
Seçim sisteminin
bozukluğundan bahsetti Sayın Sarıbaş.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Siyasî Partiler, Siyasî Partiler…
EYÜP FATSA (Devamla) -
Siyasî Partiler Kanununun yanlışlıklarından bahsetti.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Değiştirelim diyorum, getirin değiştirelim.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Doğrusunu isterseniz, bunu biz yapmadık, şimdi temsil etmeye çalıştığınız
siyasî parti bunları buraya getirmiştir. Lütfen, içinde bulunduğunuz partinin,
biraz, gününü değil geçmişini de öğrenmenizi, araştırmanızı tavsiye ediyorum.
Değerli arkadaşlar, dedi
ki: "Milletvekillerinin, milletin vekili olması…" Doğrusunu
isterseniz, bunu en son söyleyecek isim Sayın Sarıbaş'tır. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Milletin vekilleri yerlerinde oturuyor, milletin
kendisine vermiş olduğu yetki ve iradeyi bulunduğu yerde sapasağlam kullanıyor,
ayakta duruyor; ama, milletin kendisine verdiği yetkiyi başka yerlere pazarlayanların
bu sözü söyleme hakları yoktur diye düşünüyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Demokrasi okuman lazım Sayın Fatsa. Biraz demokrasi oku!..
EYÜP FATSA (Devamla) -
Kendine oy verenlere karşı sorumlu. Evet, Sayın Sarıbaş, size oy verenler ya
Cumhuriyet Halk Partisi tabanında ya da AK Parti tabanındadır. Siz, kime karşı
kendinizi sorumlu hissediyorsunuz?!
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Millete karşı!..
EYÜP FATSA (Devamla) -
Hayır, yani, milleti temsil yetkiniz yok sizin. Sizin, milleti temsil gibi
almış olduğunuz yetki, Cumhuriyet Halk Partisinin ve AK Partinin uhdesinde
mündemiçtir, bu partiler içerisinde yetki verdi size bu millet.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Niye aldınız o zaman CHP'den milletvekillerini?
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Dinime küfreden Müslüman bari olsa!
EYÜP FATSA (Devamla) -
Millet, o partiler içerisinde size yetki verdi Sayın Sarıbaş…
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Samimî olalım!..
EYÜP FATSA (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, lütfen!.. Bak, her şeyi söylüyorsunuz, her şeyi
konuşuyorsunuz, uluorta konuşuyorsunuz… Ben, esasında, bunun bir mahcubiyetin
ifadesi gibi anlaşılmasını istiyorum.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (
Malatya) - Böyle bir görevimiz var. Doğruyu her yerde her zaman söylemeye devam
edeceğiz.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Yani, yapılan şeyi ifade edemiyorsunuz insanlara. Yapılan şeyi, yaptıklarınızı,
sizi seçen iradeye karşı, ifade edemiyorsunuz. Bunun mahcubiyeti olabilir.
ZÜHEYİR AMBER (Hatay) -
Pazarlama gibi!..
EYÜP FATSA (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bakın, siyasette çok şeyler konuşulabilir, söylenebilir,
çok şeyler olabilir, siyaset dinamik bir süreçtir; elbetteki farklılıklar,
ayrılıklar olabilir; ama, şunu anlamakta, doğrusunu isterseniz, her birimiz
zorlanıyoruz: Biz, arkadaşlarımızın, özgür iradeleriyle vermiş oldukları
kararlara saygı duyarız; ama, bak, şahit olduğumuz olaylar…
Bakın, geçmişte bu
ülkenin gündeminde, siyasî tarihinde yüzkarası gibi duran bir Güneş Motel
uygulaması vardır. Ben, birçok arkadaşımızın, kulislerin girişinde, Meclis
koridorlarında farklı siyasî düşüncelere mensup arkadaşları, farklı siyasî
partilere aşırma gibi gayretlerini, doğrusunu istersen, siyasî etik açısından
da çok doğru ve sağlıklı bulmuyorum.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, konu şu: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının yeniden
yapılandırılması… İçtüzük ve Anayasal hükümler gayet açıktır. Kaldı ki, bugün,
ben, özellikle bağımsız olarak seçilip gelmiş arkadaşların vermiş olduğu
tercihe saygı duyarım, verdikleri karara saygı duyarım; milletin vermediği bir
yetkiyi, milletin, 3 Kasımda tasfiye ettiği bir siyasî partiyi, millet adına,
yeniden egemen kılma gayretlerini, millet iradesi olarak ifade etmeye kimsenin
hakkı yoktur, kimsenin yetkisi yoktur. Bu, millete yapılabilecek; bu iradeye
yapılabilecek en büyük saygısızlıktır.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - O saygısızlığı siz yapıyorsunuz zaten.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) -
AK Partiyi nasıl kurduğunuzu da anlat o zaman.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Fatsa.
Ayrıca, aleyhte söz
isteği var.
Denizli Milletvekili
Sayın Ümmet Kandoğan.
Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında söz almak istememiştim
bugün; ancak, Adalet ve Kalkınma Partisinin iki Grup Başkanvekilinin
konuşmalarını dinledikten sonra söz talebinde bulundum. İki Grup
Başkanvekilimiz buraya geldiler, konuşma süreleri 10 dakika… Hem Sayın Kapusuz
hem Fatsa, 10 dakikanın 8 dakikasında milletvekillerinin parti
değiştirmeleriyle ilgili konudaki görüşlerini açıkladılar; sadece 2 dakikasında
da grup önerileriyle ilgili düşüncelerini ifade ettiler.
İki Grup Başkanvekiline
de yakıştıramadığım bir üslup içerisinde, parti değiştiren milletvekilleriyle
ilgili olarak söylemiş oldukları o ifadeleri kabul etmenin mümkün olmadığını
ifade etmek istiyorum. Bunu neye dayandırarak söylüyorum; daha dün, bütün
gazetelerde görebilirsiniz, Sayın Başbakanın ifadesi aynen şöyle: "Bize
gelmek isteyen bütün milletvekillerine kapımız açıktır" (AK Parti
sıralarından gürültüler) Evet, gazetelerde dün bu şekilde bir beyanat yer aldı
ve o zaman bugün yapmanız gereken şuydu Sayın Kapusuz: Bu beyanatı okuduktan
sonra o gazetelere birer tekzip metni göndermeniz gerekirdi, niçin
göndermediniz?
AHMET YENİ (Samsun) - AK
Partiye geliyor musun?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisinden, Adalet ve Kalkınma
Partisine geçen milletvekillerini, Sayın Tayyip Erdoğan, büyük kongrede, kürsüye
çıkararak, üç kez kucaklaşarak partiye aldı. Eğer, o zaman, bir partiden
seçilip, o partiye oy veren halkın oylarıyla seçilen bir milletvekilinin parti
değiştirmesi yanlışsa, Sayın Başbakan, kongrede, kurultayda o geçen
milletvekillerini üç sefer kucaklayarak, öperek Adalet ve Kalkınma Partisi
saflarına niye aldı?
AHMET YENİ (Samsun) -
Hangi partiye geçiyorsun?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Gelin, bunun cevabını, önce, burada, verin, ondan sonra, burada, parti
değiştiren milletvekilleriyle ilgili olarak söz söyleyin.
AHMET YENİ (Samsun) -
Hangi partiye geçiyorsun?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bakınız, bu millet, size Anayasayı değiştirecek çoğunluğu verdi mi; vermedi;
ama, bir an, Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekillerinin sizin partinize
gelmiş olmasından dolayı Anayasayı değiştirecek çoğunluğa sahip oldunuz. Millet
o yetkiyi size vermiş miydi; vermedi; ama, Anayasayı değiştirecek çoğunluğu
elde ederken size gelen milletvekillerini bağrınıza basacaksınız; ancak,
birçoğu da haklı gerekçelerle sizin aranızdan ayrılıp giden milletvekillerine
de bu kürsüden yakışık almayan sözlerle hitap edeceksiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Demek ki, bir tek CHP konuşabilir, CHP'den başka kimse konuşamaz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bakınız, bu partiden ilk ayrılıp giden milletvekillerinden birisi benim; ama,
zaman benim ne kadar haklı olduğumu çok açık bir şekilde ortaya koymuştur. Ben,
o gün birçok gerekçe ileri sürerek Adalet ve Kalkınma Partisinden istifa
etmiştim. O gerekçelerim hâlâ aynen devam ediyor.
Bakınız, bugün
Denizli'de, Adalet ve Kalkınma Partisi, kurulalıdan beri beş yıl geçmiş
olmasına rağmen, hâlâ kongresini yapamamıştır. Yine, o gün benimle ilgili
olarak, söylenen sözlerle ilgili olarak buradan Sayın Faruk Çelik de
söylemişti, bir belediye başkanıyla ilgili olarak, ben, tavır koymuştum; o
belediye başkanının -günlerdir gazete manşetlerinde- nasıl bir icraat
içerisinde olduğunu hepiniz çok yakından biliyorsunuz sayın milletvekilleri. O
bakımdan, bir milletvekilinin bir partiden ayrılmasının, bir kere -etik
tarafını da değerlendireceğim; ama- saygı duyulmaması gereken bir husus
olduğunu ifade eden grup başkanvekillerine de katılmak mümkün değil. Eğer
inançlarınız, eğer idealleriniz, eğer politik düşünceniz o parti içerisinde
kalmayı gerektirmiyorsa, o milletvekilinin o parti içerisinde kalmasını
sağlamanın da haklı ve mantıklı bir izahını yapmak da mümkün değildir.
AHMET YENİ (Samsun) -
Halkımız tasvip etmiyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bakınız, Sayın Başbakan, Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinde bundan sonra
da olabilecek olan ayrılmaların önüne geçmek için, yapılacak ilk genel seçimde,
milletvekilleriyle ilgili olarak, onların seçilme garantisini de vermeye kadar
götürecek ifadelerde bulunuyor.
AHMET YENİ (Samsun) - O
sizi ilgilendirmez.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bunu Sayın Başbakan niye söylemek ihtiyacı hissediyor? Niçin bunu söylemek
ihtiyacını hissetti Sayın Başbakan?
AHMET YENİ (Samsun) - O
sizi çok ilgilendirmez!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Elbette, yarın ek protokol Meclise geldiğinde göreceksiniz, Adalet ve
Kalkınma Partisi içerisinden birhayli milletvekili arkadaşımız bu konuda tavır
koyacak. Dün, Yaşar Yakış'ın, gerekirse limanların da açılabileceğini söylemesi
karşısında, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun içerisinden birçok milletvekilinin,
bunun Kıbrıs davasına yapılabilecek en büyük ihanet olduğunu en yüksek ve gür
bir sesle söyleyeceğini sizler de göreceksiniz, bizler de göreceğiz.
ZEYİD ASLAN (Tokat) - DYP
adına konuş.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, bugün bir yeni grubumuz da Türkiye Büyük Millet
Meclisinde temsil edilmeye başlandı, ben, bu yeni grubu, Anavatan Partisini
kutluyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) İnşallah, millete ve
memlekete hayırlı hizmetlere vesile olur; ancak, bu öneriyle ilgili olarak,
İçtüzüğün 11 inci maddesinin ikinci fıkrasının yoruma açık olduğunu, her iki
şekilde de değerlendirilebileceğini de ifade etmek istiyorum. Maalesef, kanun
koyucu, bunu bu metin içerisine yerleştirirken muğlak bir ifadeyle yerleştirmiş
olmasından dolayı bugün bu tartışma önümüze çıkmış bulunmaktadır. Tabiî, bunu
iki şekilde de anlayabilirsiniz; 2 başkanvekilliğinin salt çoğunluğa sahip olan
gruba, onun dışındaki 2'sinin de salt çoğunluğa sahip olan grup dışında oy
oranına göre grubu olan partilere verilebileceği şeklinde yorumlamak da mümkün.
Sayın Sarıbaş, geçmişte, bunun, bu şekilde yorumlanarak, böyle bir uygulamanın
Türkiye Büyük Millet Meclisinde uygulandığını, yapıldığını ortaya koydu. Bu, bu
şekilde değerlendirilip, grup önerisi bu şekilde Meclis gündemine de
getirilebilirdi.
Ancak, burada, Sayın
Kapusuz'un ifadeleri de çok yanlış; işte "biz de 1 tane Divan Kâtipliği
veriyoruz, 1 Meclis İdare Amirliği veriyoruz" şeklindeki ifadelerin de,
maalesef, çok hoş ifadeler olmadığını da ifade etmek istiyorum.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Tam demokratik ifadeler!... Ulufe merkezi...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Çünkü, burası, kanunların yapıldığı ve uygulanmasının bir şekilde
denetlendiği bir yerdir. O nedenle, burada bir partiye, bir gruba kanundan,
Anayasadan ve İçtüzükten doğan bir hak veriliyorsa, bunu, bu şekildeki
ifadelerle, o grubu rencide edecek şekilde bir tarzda söylenmiş olmasının doğru
olmadığını ifade ediyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve
Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) - ANAP'a mı geçeceksiniz?!
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kandoğan.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, konuşmacı arkadaş, benim sözlerimi kastım dışında yorumlayarak
sataşmışlardır, söz almak istiyorum.
BAŞKAN - Siz, Sayın
Kapusuz, yorumunu yerinizden düzeltin.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Ama, Sayın Başkan, buradan ne lüzum var!.. Kürsüden düzelteyim.
AHMET YENİ (Samsun) -
Sayın Başkan, kürsüye çıksın.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Eğer, sataşma yoksa vermeyin.
BAŞKAN - Sayın Kapusuz,
siz, konuşmanızı açıklamak mı istiyorsunuz?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Evet efendim.
BAŞKAN - Çok kısa,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
VI.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara
Milletvekili Salih Kapusuz'un, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın,
konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine
atfetmesi nedeniyle konuşması
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; birkaç hususu düzeltmem
gerekiyor. Açıkça ifade etmek isterim ki, bu kürsüyü kullanan arkadaşlar
desteksiz konuşmamaları lazım.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Şekil A'da görüldüğü gibi…
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Sayın Başbakanımızın böyle bir daveti söz konusu değildir. Eğer, bir gazetede,
sizlerle ilgili, dünün Kubilaylarından bahsedecek olursa, dün Afyon
Milletvekili olarak görev yapanların bu Mecliste, bu Parlamentoda neleri
yaptığını bir vesileyle imalı bir şekilde yazacak olursa, siz bunu doğru mu
kabul edeceksiniz?
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Bizim haberimiz yok.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Çok açık bir şey söylemek istiyorum. Yani, gazete haberine dayanarak
konuşamazsınız. AK Parti, prensipli çalışan bir partidir. Hukuk kurumumuz,
Başbakanımızla ilgili, Partimizle ilgili yalan yanlış ne kadar haber varsa,
hepsini düzeltmek için yargıya ve ilgililere müracaatını yaparlar; birinci
söylemek istediğim bu.
İkinci söylemek istediğim
"seçilme garantisi" gibi çıkan haberler de doğru değildir;
milletvekillerine böyle bir garanti de verilemez zaten. Siyasî Partiler Kanunu,
Seçim Kanunu açıktır; isterseniz önseçim yaparsınız, isterseniz merkez
yoklaması yaparsınız; bu, partilerin kendi karar organlarına bırakılmış bir
husustur.
Danışma Kurulu kararları,
eğer, alınabiliyorsa, karardır; İçtüzüğün ve Anayasanın hükmüdür; ancak, şayet
orada bir karar alamıyorsanız, İçtüzüğün hükmü gereği Genel Kurula
getiriyorsunuz. Siz, sizin istediğiniz karar istihsal olursa doğru, olmaz da,
Genel Kurul karar verirse, yeni bir İçtüzük hükmü ihdasıdır gibi bir yaklaşım
içerisinde bulunmak, hukukî bir garabet olur arkadaşlar. Burası yetkili
kılınmıştır. Eğer, yetkimiz yok da, biz, Genel Kurul olarak bir hak
kullanıyorsak, onu farklı değerlendirmek mümkün olabilir.
Değerli arkadaşlar,
bireysel istifalar elbette olabilir, bu, tek taraflı bir müessesedir.
Partinizden istifa edebilirsiniz, partiler de bunu kabul edebilirler. Geçmişte
de oldu, hatalı da kabul edilebilir, bunu bir yanlışlık olarak da ifade etmek
mümkün; ama, ben, bireysel olarak milletvekili arkadaşlarıma şunu söylemek
istiyorum, anlatmak istediğim de bu: İstifa edebilirsiniz, partinizden istifa
edebilirsiniz
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Sayın Başkan, müdahale edin lütfen.
BAŞKAN - Sayın Kapusuz,
lütfen toparlayın konuşmanızı.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sadece açıklama
için söz verdim size.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Evet. Düzeltiyorum, onun için bunu ifade ediyorum.
Birinci olarak
söyleyeceğim şey şu: Yani, istifa müessesesi açıktır, istifa edebilirsiniz;
ancak, istifanız sizi bazı şeylere mecbur ediyorsa milletvekilliğini bırakıp
gidebilirsiniz…
MUHARREM DOĞAN (Mardin) -
Sana mı soracağız?!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Bağımsız da kalabilirsiniz; ama, bizim tenkit ettiğimiz husus şudur: Kurumsal
bir yapıya dönüşüyorsunuz. Milletin bir partiye vermediğini bir grup haline
getiriyorsunuz.
EDİP SAFDER GAYDALI
(Bitlis) - Korkuyor musunuz?
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Ben, bireysel pozisyonları değil, kurumsal pozisyonu tenkit ediyorum.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
- Yasaya aykırı bir durum mu var, niye zoruna gidiyor ?
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Dolayısıyla, bizim getirmiş olduğumuz... Bir ulufe de dağıtmadık kimseye, ifade
ettim.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya)- Özal'ın bir sözü vardı; "Alışacaksınız, alışacaksınız"
öyle söylüyordu Sayın Özal.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) -
Anavatan Partisine bir temsil hakkı verebilmek için 17 üyeden oluşması
gerekiyor. Bu 17 üyenin dağılımını da, grup önerisi olarak getirme hakkına
sahibiz; kabul edersiniz etmezsiniz. Genel Kurula bir Kâtip Üyelik; artırılan
Kâtip Üyeliği AK Parti Grubuna; ikinci olarak da İdare Amirliği görevini
Anavatan Partisine öneriyoruz; Genel Kurul kabul eder veyahut da etmez, bu
kabulü kullanırsınız veyahut da kullanmazsınız.
Arz ediyor, teşekkür
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Kapusuz.
V.-
ÖNERİLER (Devam)
B) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı üye sayısının artırılmasına ve dağılımına
ilişkin AK Parti Grup önerisi (Devam)
2.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı üye sayısının artırılmasına ve dağılımına
ilişkin CHP Grup önerisi (Devam)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu ile Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre vermiş oldukları ve aynı mahiyette
olan iki öneriyi müştereken oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…Kabul edilmiştir.
Gündemin "Özel
Gündemde Yer Alan İşler" kısmına geçiyoruz.
Alınan karar gereğince,
Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri o uyarınca kurulmuş bulunan (10/63, 113,
138, 179, 228) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 956 sıra sayılı
raporu üzerindeki genel görüşmeye kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.-
Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer ve 25 milletvekilinin; İzmir Milletvekili
Hakkı Ülkü ve 26 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 23
milletvekilinin; Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 27 milletvekilinin;
Trabzon Milletvekili Faruk Nafiz Özak ve 23 milletvekilinin, Türk sporunda
şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/63, 113, 138, 179, 228)
(S. Sayısı: 956)
BAŞKAN - Komisyon?..Yok.
Hükümet ?..Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam
ediyoruz.
4.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu
gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
Kalkınma Ajanslarının
Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine devam edeceğiz.
5.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı: 920)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
2.7.2005 Tarihli ve 5387
Sayılı Bankacılık Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
6.- 02.07.2005 Tarihli ve 5387 Sayılı Bankacılık Kanunu ve
Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1069) (S. Sayısı: 997) (x) (xx)
BAŞKAN- Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Geçici 23 üncü maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 23.- 506
sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesi kapsamındaki bankalar, sigorta ve
reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların
teşkil ettikleri birlikler personeli için kurulmuş bulunan sandıkların
iştirakçileri ile malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortasından aylık veya gelir
bağlanmış olanlar ile bunların hak sahipleri herhangi bir işleme gerek
kalmaksızın bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç yıl içinde Sosyal
Sigortalar Kurumuna devredilerek 506 sayılı Kanun kapsamına alınır. Devir tarihi
itibarıyla sandık iştirakçileri 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı
sayılırlar.
Devre esas olmak üzere
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı,
Devlet Plânlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, Sosyal Sigortalar Kurumu, Sandık
iştirakçilerini istihdam eden kuruluş ve sandığı temsilen birer üyenin
katılımıyla oluşturulacak komisyonca her bir sandık için sandıktan ayrılan
iştirakçiler de dâhil olmak üzere, devir tarihi itibarıyla devredilen kişilerle
ilgili olarak, sandıkların 506 sayılı Kanun kapsamındaki gelir ve giderleri
dikkate alınarak yükümlülüğünün peşin değeri hesaplanır. Peşin değerin
aktüeryal hesabında kullanılacak teknik faiz oranı olarak 30.6.2005 tarihi
itibarıyla en uzun vadeli iskontolu Yeni Türk Lirası cinsinden ihraç edilmiş
Devlet iç borçlanma senedinin ihraç anındaki nominal faiz oranının Orta Vadeli
Programda açıklanan tüketici fiyat indeksi yıl sonu enflasyon hedefi
kullanılarak reel hale getirilen faiz oranı esas alınarak belirlenir.
Belirlenen peşin değer,
onbeş yıldan fazla olmamak üzere, yıllık eşit taksitlerle her yıl için ayrı
ayrı Hazine Müsteşarlığınca açıklanacak Yeni Türk Lirası cinsinden iskontolu
ihraç edilen Devlet iç borçlanma senetlerinin yıllık ortalama nominal faizi
üzerinden sandıklardan ve bu sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlardan
müteselsilen Sosyal Sigortalar Kurumunca 506 sayılı Kanun hükümlerine göre
tahsil edilir.
Devir işlemi
tamamlanıncaya kadar, sandık iştirakçilerine sağlanan sosyal sigorta yardımları
ile iştirakçilerin primlerinin tahsiline ilgili sandık mevzuat hükümlerine göre
sandıklarca devam edilir.
Bu madde kapsamındaki
yükümlülüklerin devrinden sonra sandıklar, 506 sayılı Kanunun öngördüğü sosyal
haklarının ve ödemelerinin üzerinde sağladıkları sosyal sigorta haklarına ve
ödemelerine devam edebilirler.
Devralınan iştirakçilerin
hizmet yılları ve primleri ödemek veya ödenmiş olmak suretiyle 506 sayılı
Kanuna göre emsallerine uygun olarak intibaklarının yapılması da dâhil olmak
üzere, bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar, Komisyonun önerisi
üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenir.
Söz konusu sandıklar ve
sandık iştirakçilerini istihdam eden kuruluşlar ile kurum bu madde uygulamasına
ilişkin tüm işlemler nedeniyle doğacak her türlü vergi, resim ve harçtan
muaftır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali
Kemal Kumkumoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL
KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Bankacılık Yasasının Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen
geçici 23 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Önce, Cumhuriyet Halk
Partisine dönük yapılan bir haksızlıkla ilgili, bir Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekili olarak, kanaatimi ifade etmek isterim. Yeni bir grubumuz kuruldu
Meclisimizde, hayırlı olsun. Arkadaşlarımızın Meclis çalışmalarına katkı
yapacaklarına inanıyorum; ama, varlık gerekçelerini ortaya koymak için Meclisin
mevcut çalışma düzenine, özellikle Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefet
anlayışına dönük yapılan eleştirilerin, gerçekten Cumhuriyet Halk Partisine
yapılmış bir haksızlık olduğuna inanıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi, hiçbir
şekilde, İktidar Partisiyle, bugüne kadar, al gülüm ver gülüm biçimindeki bir
anlayış içerisine girmemiştir.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - RTÜK'te ne oldu, RTÜK'te?!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Sayın Sarıbaş uzun deneyimleri olan bir arkadaşımız.
Anavatan Partisi Grubu
içerisinde, siyasette yıllarını geçirmiş, bu Parlamentoda yıllarını geçirmiş
arkadaşlarımız da var. Biraz derinlemesine düşünürlerse, Cumhuriyet Halk
Partisinin, tam da kendi söylediği anlamda, halkın yararına, ülkenin geleceği
açısından doğru olduğuna inandığı her şeyin, gelecek tepkilerin hiçbirini
önemsemeden yanında olduğunu; ama, halkın aleyhine, ülkenin geleceğiyle ilgili
tehlikeli gördüğü her anda, İktidar Partisine içeriden, dışarıdan birtakım
etkili çevrelerin yaptırtmak istediği her şeye, o çevrelerin her türlü
tepkisini üzerine çekme, üzerine alma pahasına karşı çıktığını da sayısız
örnekleriyle görecektir.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi konuştuğumuz madde, tam da böyle bir maddedir. Sayın Sarıbaş eğer biraz
dikkatle dinlerse, bu örnekten yola çıkarak, Cumhuriyet Halk Partisinin
muhalefet etme anlayışı noktasındaki çıkış noktasını, muhalefet yaklaşımını çok
açıklıkla görecektir.
Değerli arkadaşlarım,
Bankacılık Yasası Meclisimizden temel yasa olarak geçirilmiş ve Cumhuriyet Halk
Partisinin bu yaklaşıma karşı çıkması nedeniyle Genel Kurul salonunda yer
almayacağını ifade etmesinden sonra, İktidar Partisinin "şu bölümün 1 inci
maddesini, şu bölümün 2 nci maddesini kabul edenler… Etmeyenler…" diye
geçiştirdiği ve dolayısıyla, İktidar Partisine mensup milletvekillerinin bile
ne yaptıklarını yeterince bilemediği bir anlayışla, bu Meclisten, maalesef,
geçirilmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
Bankacılık Yasasının geçici 23 üncü maddesi de bunlardan bir tanesidir. Bir
defa, geçici madde ne demek? Bir madde niye geçici madde olarak bir
düzenlemenin en arkasına eklenir? Bir taraf eksik kalmıştır, gözden
kaçırılmıştır; dolayısıyla, o düzenleme geçtikten sonra onu yeniden telafi
edebilme imkânı yoktur, o düzenleme yapıldıktan sonra, o tasarı kanunlaştıktan,
Meclisten geçtikten sonra ortaya çıkabilecek boşluklar o kanunun işlemesi
noktasında önemli birtakım sıkıntılara yol açabilir; o sebeple, kanunun
arkasına geçici madde ekleme ihtiyacı doğabilir.
Peki, bu geçici madde
böyle bir madde midir? Daha önce düşünülmemiş midir? Hayır, daha önce
düşünülmüştür, daha önce vardır. Meclisimizin gündemine gelecek olan Sosyal
Sigortalar Yasa Tasarısı, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı içerisinde var olan bir
düzenlemedir bu; ama, Bankacılık Yasası komisyonda görüşüldüğünde, çok uzun
süren görüşmelerin ardından, sabaha karşı saat 6'da, ısmarlama bir düzenleme
olarak, Bankacılık Yasasına geçici madde olarak eklenmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
ısmarlama yasa ne demek? Hiç tepki göstermiyor AKP milletvekili arkadaşlarım
artık "ısmarlama yasa" deyince! O kadar alışıldı ki!.. Yani, nokta
atışı gibi. Yani -içinizde birçok belediye başkanı arkadaşımız var, belediyeciliği
hepimiz biliyoruz- parsel düzeyinde imar değişikliği yapmak gibi bir şey. Sayın
başkanlar, parsel düzeyinde imar değişikliği doğru bir davranış mıdır? Bu tür
uygulamalar, hep, ya acaba burada ne var, kim kayırılıyor, kime ne sağlanıyor
noktasında birtakım kaygılar yaratmamış mıdır? Birileri "böyle bir metnin
bu tasarıya mutlaka eklenmesi gerekir" diyor, "ben falanca bankayı
alacağım; ama, o bankayı almadan önce mutlaka bu düzenlemenin yapılması gerekir
diyor" ve -Mecliste başka örneklerinde de görüldüğü gibi, günlerdir burada
tartışıyoruz; son zamanlarda çok tartışılan konularımızın başında olmaya
başladı bu ısmarlama düzenlemeler. -komisyona sabaha karşı, saat 06.00'da
gelip, komisyon metninin içerisine giriyor, buradan da kanunlaşıp çıkıyor.
Nedir olay?.. 506 sayılı
Kanunun geçici 20 nci maddesine göre kurulmuş, sadece bankaları ilgilendiren
değil, bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi
odaları, borsalar ve bunların teşkil ettikleri birliklerin personelleri için
kurulmuş, kanunla kurulmuş sandıkların, orada çalışanlara, oranın emeklilerine
sağlamış olduğu hakları, Sosyal Sigortalar seviyesinin üstündeki kısmıyla iptal
ediyoruz ve diyoruz ki: Bundan sonra, siz de, Sosyal Sigortalar Kurumunun
sağladıkları haklarla sınırlı haklara sahipsiniz. Yani, değerli arkadaşlarım,
kanunla, insanların kanunla sağlamış olduğu hakları, yıllarca vermiş oldukları
emeklerinin sonucunda elde edeceklerini umdukları gelirlerini gaspediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu
düzenleme, geçici 23 üncü maddeyle yapılan düzenleme, çalışanların kanunla
sağlamış oldukları haklarının, kanunla ellerinden alınmasıdır, âdeta kanunla
yapılan bir gasptır. Tekrar ediyorum: Bu düzenleme, 506 sayılı Yasanın geçici
20 nci maddesiyle banka çalışanlarına sağlanmış olan hakların, onların yıllarca
vermiş oldukları, yatırmış oldukları birikimlerin, işverenlerin onlar adına
yıllarca yatırmış oldukları birikimlerin, bir düzenlemeyle, geçici bir maddeyle
gaspedilmesidir.
Değerli arkadaşlarım,
sadece bir bankayla ilgili bu rakamın, söz konusu banka alışverişinin
taraflarının ifade ettikleri biçimiyle 500 000 000 euro ile 700 000 000 euro
arasında bir rakam olduğu ifade edilmektedir. Bugün, bütün bu sayılan bankalar,
ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar vesairenin çalışanlarının oluşturmuş
oldukları sandıklarla, bu düzenlemeyle bu çalışanların elinden alınan hakkın
rakamının ne olduğu belli değildir. Sayın Bakan, Komisyon çalışmaları esnasında
komisyon üyelerinin bu konuda istedikleri rakamlarla ilgili olarak kendisi bir
açıklama yapamamıştır, bürokratları, ilgili bürokratlar bir açıklama
yapamamıştır ve komisyonumuzda bir karar alınmıştır. Konu, Meclisin gündemine
gelmeden, Genel Kurulun gündemine gelmeden bununla ilgili rakamların ortaya
çıkarılması, buradan kim ne kaybediyor kim ne kazanıyor, bunun Meclis
tarafından ve ilgililer tarafından bilinebilmesinin sağlanması ve buradan
ortaya çıkan yükün kimin üzerine yüklendiğinin bu yasa Meclisten yeniden
geçmeden Meclis tarafından ve kamuoyu tarafından bilinebilmesi için komisyon
üyelerine bilgi verilmesini, bizzat Sayın Bakanın kendisi talep etmiştir.
Değerli arkadaşlarım, ben
Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim ve bu konuyla, bu maddeyle, bu düzenlemeyle
ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşma yapan bir arkadaşınızım;
ama, bu konuda henüz bir bilgi bize ulaşmamıştır.
Sayın Bakan, size bir
bilgi ulaştı mı bu konuda?
Değerli arkadaşlarım,
bize ulaşmadığına göre, büyük bir ihtimalle Sayın Bakana da ulaşmamıştır.
Sayın ilgililer, Sayın
Bakana ve sayın milletvekillerine, yani, bize ulaşmayan bu bilgi şu anda sizin
elinizde var mıdır?
Bize ulaşmadığına göre,
en azından, ben, böyle bir talimatın yerine getirilmemiş olmasının tek
sebebinin, bu bilginin ilgililerin de elinde olmadığı biçiminde bir yorumla
değerlendirebiliyorum. Aksi halde, Bakanın talimatına rağmen, Genel Kurulun ve
ilgili milletvekillerinin bu bilgiden mahrum bırakılması, yoksun bırakılması
biçiminde hiç kabul edilemeyecek bir başka yoruma gitmek durumuyla karşı
karşıya kalırız.
Değerli arkadaşlarım, söz
konusu rakamın 5 milyar euronun üzerinde bir rakam olduğu ifade edilmektedir;
sadece ifade edilmektedir. Bu 5 milyar euroluk yükün kimin üzerinde kaldığı, bu
yükü kime yükleyeceğimiz milletvekilleri tarafından, en azından Plan ve Bütçe
Komisyonu üyeleri tarafından bilinmemektedir; ama, bilinen bir tek gerçek
vardır: Çalışanlar, yani, yıllarca önce, daha genç bir elemanken, iş arayan bir
yurttaşken o bankalara girip o sigorta şirketlerine girip "biz şu kadar
maaş veriyoruz, şu kadar ücret veriyoruz; belki bizim ücretimiz falanca
bankadan, falanca sigorta şirketinden daha azdır; ama, bizim emeklilik
şartlarımız, bizim çalışanlarımıza sağladığımız sağlık olanaklarımız, sağlık
imkânlarımız, diğer bankalardan, diğer sigorta şirketlerinden daha
fazladır" dedikleri için, çalışma yaşamının tamamını orada harcayanlar,
çalışma yaşamı boyunca maaşından muadillerinden fazla rakam kesilerek, para
kesilerek o sandıklarda emekliliğinde daha rahat olabilmek için, belki sağlık
problemleri yaşadığında, ailesi sağlık problemi yaşadığında, o sağlık
problemlerini daha rahat, daha iyi koşullarda aşabilmek için kendilerine
verilen sözler ve o sözler sonucunda birikmiş olan rakamlar ve onların
sağladığı o imkânlar, bugün, o çalışanların elinden alınmaktadır. Bir şey daha
var ki, bu yük bu şirketlerin, bankaların, sigorta şirketlerinin, borsaların
vesaire biçiminde sayılan şirketlerin üzerinden alınmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
şöyle bir geriye doğru dönün, düşünün bakalım. Bu Mecliste bu İktidar Partisi
"yahu, biz şu çalıştıranlardan bir şey alıp da, acaba, şu çalışanların
yaşamını rahatlatabilecek ne yapabiliriz" diye önünüze tek bir öneri
getirmiş midir?! Ben, bilen bir tek İktidar Partisi milletvekili varsa veya
benden sonra İktidar Partisi adına konuşacak milletvekili arkadaşlarım,
"haksızlık yapma değerli milletvekili, bak, biz şu düzenlemeyle,
çalıştıranların şu imkânlarını alıp, çalışanlara şu şekilde sunduk"
diyebileceği bir örneği, şu Meclis kürsüsünden sunmasını isterim.
Değerli arkadaşlarım,
bugüne kadar getirdiğiniz bütün düzenlemeler, biz, acaba, bu çalışanların
elinden, çalışanların bugüne kadar hak ettiklerinden ne alıp çalıştıranlara,
işverenlere, sermaye gruplarına ne verebiliriz biçiminde bir anlayışı
yansıtıyor.
Tabiî, bunun bir
karşılığı da var. Nedir bunun karşılığı? Bu düzenlemenin yarattığı sonuçlardan
birisi de o. İktidar Partisi ne yapmış olursa olsun, İktidar Partisi
Türkiye'nin hangi meselesiyle ilgili olarak ne tür bir eksiklik, ne tür bir
yanlışlık içerisinde olursa olsun, İktidar Partisi kendisi inanmasa da,
muhalefet partisine ve kamuoyunda çok geniş kesimlere göre Türkiye'nin en
hayatî, en ulusal sorunları konusunda önemli yanlışlıklar, önemli eksiklikler
içerisinde olsa bile, yaptığı her şeyin doğru olduğunu kamuoyuna anlatmak,
kamuoyunu bu yönde şekillendirebilmek adına arkasında bu çevrelerin
yönlendirdiği televizyonların ve gazetelerin olağanüstü desteğini ve gücünü
buluyor.
Sayın Sarıbaş, işte, al
gülüm ver gülüm budur.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - RTÜK'ü söyle… RTÜK'ü anlat…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Al gülüm ver gülüm siyaseti, İktidar Partisinin Türkiye'deki hâkim
çevrelerle kurmuş olduğu âdeta bir tahterevalli biçimindedir ve bu şekilde
işlemektedir.
SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Ben RTÜK'ten bahsettim, RTÜK'ten.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bilesiniz ki, Türkiye'nin gerçeği, sizin
ilişki içerisinde olduğunuz çevrelerle birlikte yaratmaya çalıştığınız,
tozpembe göstermeye çalıştığınız şekilde, biçimde değildir. Sadece şu düzenleme
nedeniyle mağdur ettiğiniz…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Kumkumoğlu, toparlayın konuşmanızı efendim.
Buyurun.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ederim.
Sadece şu düzenleme
nedeniyle mağdur ettiğiniz çalışan ve emekli sayısı 130 000'in üzerindedir.
Ortada devlet bankaları filan yok, bu bankaların sahipleri var. Söz vermiş adam
zamanında çalışanına "ben sana şunları şunları vaat ediyorum" diye.
Bankalar kâr ediyorlar. Siz, kâr eden bankanın çalışanına, kanunlardan kaynaklanan
nedenlerle vermek zorunda olduğu, kendisinin de vermeyi taahhüt ettiği ekonomik
imkânları, sağlık imkânlarını "hayır, sen onu ona vermeyeceksin, bu para
senin cebinde kâr olarak kalacak" diye kanun çıkarıyorsunuz ve bunu
ısmarlama biçimde çıkarıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
inanın, bir gün bunların hesabı hepinizden sorulur. Çalışanların
alınterleriyle, yıllarca sürdürdükleri emekleriyle kazandıklarını,
biriktirdiklerini bir düzenlemeyle, bir talimatla, bir geçici maddeyle, zaten
ülkenin bütün imkânlarını, bütün kaynaklarını kullanan çevrelere aktarmaya
çalışmak, ne kanunla sağlanacak bir imkân, bir olanaktır, ne de insan
vicdanının elvereceği bir uygulamadır.
Ben, Sayın
Cumhurbaşkanının uyarılarını da dikkate alarak, İktidar Partisinin hiç olmazsa
bir kez daha düşünülmek üzere, hiç olmazsa bu düzenlemenin çalışanlar
üzerindeki yükünün çalışanlar üzerinden alınabilmesini sağlayabilmek üzere
ilgili yasasında, yani Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısında görüşülmek üzere geri
çekilmesini Yüce Meclisinizden saygıyla talep ediyorum; hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kumkumoğlu.
AK Parti Grubu adına,
Afyon Milletvekili Sayın Halil Aydoğan; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Cumhurbaşkanımız tarafından, bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 2.7.2005
tarihli ve 5387 sayılı Bankacılık Kanununun geçici 23 üncü maddesi üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sizleri ve Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Finansal sektörün yapısı
ve özellikleri, ekonomik yapı ve ilişkiler sisteminin kalitesini doğrudan
etkilemektedir. Finansal hizmetler sektörünün, özellikle de bankacılık
sektörünün sorunları, son yıllarda gerçekleştirilen bir dizi reformlarla önemli
ölçüde çözümlenmiştir. Tartışmakta olduğumuz bu kanun, finansal hizmetler
sektörüne bütüncül bir bakışla yaklaşmakta, aynı zamanda Avrupa Birliği vizyonu
çerçevesinde gerekli düzenleme ve yenilikleri içermektedir.
Bankacılık Kanununun
temel önceliği, bankacılık sistemini daha da güçlendirmek ve mevduat
sahiplerinin güveninin sürdürülebilirliğini sağlamaktır. Bu çerçevedeki temel
tercih ve öncelik, aktif kalitesini güçlendirmek ve fona devredilen bankaların
tasfiye sürecini hızlandırmaktır.
Kanunun öne çıkan diğer
önemli bir özelliği de, düzenleme ve denetim kalitesini Avrupa Birliği
standartlarına çıkarmaktır.
Türk bankacılık sistemi,
Türkiye ekonomisinde başlayan ve devam eden yapısal değişime uyum sağlamak ve
bu değişime daha fazla katkıda bulunmak amacıyla yeniden yapılanma içindedir.
Türk bankacılık sisteminde yaşanan bu yapısal değişim, yeni ihtiyaçlara
zamanında cevap verebilecek yeterli esneklik, kalite ve etkinlikte bir
düzenleme, denetim ve gözetim sistemini gerektirmiştir. Avrupa ülkeleriyle
karşılaştırıldığında, hâlâ çok küçük ölçekte olan bankacılık sistemimizin
büyümesi ve güçlenmesi, ekonomik büyümenin istikrar içinde sürdürülmesi,
tasarrufların artırılması, artan tasarrufların malî sisteme yönlendirilmesi ve
bu tasarrufların etkin kullanılması, her zamankinden daha fazla önem
taşımaktadır.
Bankacılık sisteminin
yapısı ve özelliği, önemli ölçüde muhtemel risklerin tanımı, ölçülmesi,
izlenmesi ve yönetilmesine bağlıdır. Sektörün ve bankaların kurumsal ve
fonksiyonel organizasyon yapısı, sahip olduğu imkân ve kaynakları ne şekilde
tahsis ettiği ya da edebileceği konusunda ipuçları sunmaktadır. Sermaye
yeterliliği, kurumiçi ve kurumdışı düzenleme ve denetleme kalitesi, sektörün ve
bankaların rol ve fonksiyonlarında alternatif maliyet, etkinlik ve verimlilik
kriterlerine uyma derecesini önemli ölçüde yansıtmaktadır.
Kanunun geçici 23 üncü
maddesi bu çerçevede değerlendirildiğinde, değişik nedenlerle oluşmuş bu
tablonun, ciddî, ekonomik ve finansal sendromlar ürettiği ve üretmeye devam
ettiğini göstermektedir. Kanundaki bu düzenlemenin mikro ve makro ekonomik
neden ve sonuçları birlikte değerlendirildiğinde, pozitif bir sonucun üretilme
ihtimali oldukça yüksektir. Bu kanunla zorunluluk arz eden sosyal güvenlik
çatısı SSK'ya aktarılırken, benzer amaçla kurulmuş diğer munzam sandıklara
ilişkin bir düzenleme getirilmemiştir. Böyle bir yaklaşım, sosyal güvenlik
sistemini tek çatı altında toplayarak, sistemin yönetim ve hizmet kalitesini
iyileştirmeyi amaçlamaktadır.
Öte yandan, bu kanun,
bankalarında insan kaynağına yatırım yapma sürecinde kaynak tahsisini bozucu
işlemlere yönelmek yerine, genel sistemi bozmayan ve bankanın finansal yapısını
da tahrip etmeyen bir yaklaşımı benimsemelerine uygun bir ortam
hazırlamaktadır.
Yüce Meclisimizce kabul
edilen Bankacılık Yasasının 58 inci maddesi, vakıf ve sandıklara açıklarının
kapatılması için kaynak aktarılmamasını öngörmektedir. Geçici 23 üncü maddeyse,
58 inci maddenin uygulamasını kolaylaştırıcı, banka yükümlülüklerinin ve malî
tablolarının daha şeffaf hale gelmesini sağlayıcı ve sandık iştirakçilerinin
haklarını koruyucu nitelikte bir düzenlemedir. Geçici 23 üncü maddede yer alan
hüküm çerçevesinde, gerekli aktuaryel hesaplamalar yapıldıktan sonra,
çalışanların temel hakları SSK'ya devredilmekte ve bunların ödenmesi kurumun
güvencesi altına alınmaktadır.
Bu kanunun Meclisten
yarım saat içerisinde geçtiğini söyleyen milletvekili ve herkes bilmelidir ki,
bu yasa, BDDK'nın, TMSF'nin, hükümetimizin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan
ve Bütçe Komisyonunun ve onun altkomisyonunun, iktidarıyla, muhalefetiyle
üzerinde en yoğun ve uzun süreli çalıştığı yasalardan birisidir. Plan ve Bütçe
altkomisyonunda, ilgili bütün kamu kuruluşları, ilgili bütün meslek kuruluşları
yanında, üniversitelerden davetimize katılanlar dinlenilmiş, yazılı önerileri
alınmış, iktidar ve muhalefet partisi milletvekili üyelerinin, maddelerinin
büyük çoğunluğu üzerinde konsensüs sağladığı bir yasadır.
Yine, belirtmem gerekir
ki, IMF'yle ilişkilerin anlaşmalara ve niyet mektuplarına dayalı olarak
yürütüldüğünü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin üzerinde de bir irade
olamayacağını bilmesi ve kabul etmesi gereken bir sayın milletvekilini, bu kürsüden
konuşmalarında "IMF'nin talimatıyla" ifadesini kullandığı için de
kınıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; altkomisyon başkanı olarak, kanunun tasarısının
hazırlamasındaki katkılarından dolayı hükümetimize, altkomisyonumuz ile Plan ve
Bütçe Komisyonunun üyelerine, sivil toplum kuruluşlarına, bireysel ve kurumsal
katılımcılara, bir kez daha, çok teşekkür ediyorum.
Bankacılık Kanununun,
Türk bankacılığının düzenleme ve denetleme
yetkinliğinin evrensel
standartlarda güçlendirilmesinde, ilgili kurumlar arasında, bağımsızlık,
eşgüdüm ve işbirliği sürecinin, kalitesinin ve etkinliğinin artırılmasında
önemli katkılar sağlayacağına inanıyorum.
Sayın Başkan, sizi, Yüce
Meclisi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Aydoğan.
Anavatan Partisi Grubu
adına, Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu; buyurun.. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu
anda, 5387 sayılı Bankacılık Kanunu ve bu Kanun üzerine Sayın Cumhurbaşkanınca
veto edilen maddeleri görüşmek üzere ve bu veto edilen maddelerden geçici 23
üncü madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere
huzurlarınızdayım.
Milletimizin bilgisine
bir kere daha sunmak isterim ki, bugün, Anavatan Partisi Meclis Grubu, ilk grup
toplantısını yapmıştır. Bu, Mecliste, iktidarın eksiklerini ve yanlışlarını
halkımızın önüne sermek ve Türk Milletinin yaşadığı, gerek kısa vadeli ve gerekse
de uzun vadeli problemlerin çözümü noktasında Anavatan Partisinin görüşünün ne
olduğunu Türk toplumuna anlatabilmek açısından önemli bir dönüm noktasıdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, bugüne kadar, İktidar Partisi ve
karşısında bir tek muhalefet partisiyle ve zaman zaman, içerisinde, karşılıklı
anlaşma çerçevesinde yürütülen iktidar ve muhalefet ilişkisi, bundan sonra
artık çeşitlenmiştir; bir üçüncü ses, bir dirayetli ses, Türk toplumu yararına
konuşmak üzere Meclis kürsüsündedir artık. Bu bakımdan, Türk Milletine kutlu
olsun.
Biraz önce önemli
tartışmalar yaşandı. Gerek İktidar Partisi Grup Başkanı ve gerekse de şahsı
adına konuşan Sayın Fatsa'nın, Meclis Başkanlık Divanıyla ilgili düzenlemeler
çerçevesinde, Anavatan Partisi ve Anavatan Partisindeki milletvekillerini
suçlayan birtakım ifadelerinden dolayı, konu üzerinde bir iki cümle ifade etmek
istiyorum.
Elbette, milletvekilleri
bir parti listesinden aday olur ve seçilir; ama, milletvekillerinin olduğu
kadar partilerin de, millete vaat ettiklerine sadakat göstermek gibi bir
borçları da vardır. Siyasî partilerin bu borçlarını yerine getirmediğini gören
milletvekilleri, elbette, seçilmiş oldukları siyasî partilerini bırakır ve yeni
bir siyasî tanım içerisinde, millete verdikleri sözü yerine getirebilmek
amacıyla siyasî faaliyetlerini sürdürme serbestisine sahiptirler. Eğer
isteniyorsa ki milletvekilleri partilerinden istifa etmesin, faaliyetlerini
başka partiler çatısı altında veya bağımsız olarak sürdürmesin… Bunu engellemek
için, öncelikle, siyasî partilerin halka vaat ettiklerine, taahhütlerine sadık
kalmaları beklenir. İlkönce siyasî partiler ve parti yönetimleri taahhütlerine
sadık kalsın, ondan sonra da milletvekillerinin sadık kalması beklensin.
Efendim, geçici 23 üncü
madde… Sayın İktidar Partisi sözcüsü, Bankalar Kanununun Türkiye bankacılık
mevzuatına ve finans kesimine ne yenilikler getirdiği üzerinde, burada yeteri
kadar açıklama yaptı; ben bunlar üzerinde durmayacağım.
Elbette, bir sistemin
temelini oluşturan finans kesimi ne kadar sağlam temellere oturuyorsa, o
ülkenin ekonomisi de o ölçüde sağlam temeller üzerine oturur. Bunun örnekleri,
geçmişte, çok açık bir şekilde görüldü. Özellikle 2001 Şubat krizinde Türk
bankacılık sektörünün içerisine düştüğü durum hepimizin gözleri önünde cereyan
etmiştir ve bunun, ekonominin nesine, halkın günlük nafakasına dahi mal
olduğunu hepimiz bizzat yaşamış bulunmaktayız. Bu bakımdan, bankacılık
konusunda getirilen bu düzenlemenin önemi meydandadır. Bunu tekrar etmek
niyetinde değilim; ama, böyle bir önemli kanun Millet Meclisinde görüşülürken,
temel kanun niteliğine, hüviyetine büründürülüp çok kısa bir süre içerisinde…
Sayın Cumhuriyet Halk
Partisini de bu noktadan kutluyorum, önemli bir tavır sergilemiştir, bu kanunun
Genel Kuruldaki görüşmeleri esnasında Genel Kurulu terk etmiştir.
Temel kanun, elbette,
zaman zaman, Meclisin çalışmalarında üzerinde duracağı, başvuracağı bir yoldur;
ama, Bankacılık Kanunu gibi bir kanunun tüm sektörlerin gözü önünde, özellikle
halkımızın gözü önünde cereyan etmesi ve tartışmalarının yapılması gerekliliği
vardır. O bakımdan, böyle bir önemli kanunun Mecliste uzun uzadıya ele
alınmamasının bir eksiklik olduğunu ifade etmek istiyorum.
Gelelim, 23 üncü maddede
ifade edilen, bankaların sosyal güvenlik sandıkları, sadece bankaların değil,
fırsat elimize geçmişken, bu vesileyle katalım bunun içerisine ticaret
odalarını da, katalım sanayi odalarını da, katalım sigorta şirketlerini de,
katalım bunların oluşturduğu birlikleri de diyerek, tüm bunların sosyal güvenlik
sandıklarını bir çırpıda Sosyal Sigortalar Kurumuna devretme meselesine. Buna
niçin gerek duyulmuştur, niçin bu devir işlemi yapılma gereği hissedilmiştir?
Bunun, açıkça, İktidar Partisi sözcüsü tarafından, Sayın Genel Kurulun
bilgisine ve toplumun ve ilgili kişilerin bilgisine sunulması gerekirdi. Bu
konuda ciddî bir eksiklik içerisindeyiz. Benim şu anda kafamda böyle bir soru
var. Bu devir işlemine niçin ihtiyaç duyulmuştur? Acaba, bu sandıklar malî
güçlerini kaybetmiş ve kanunî yükümlülüklerini yerine getiremez hale gelmişler,
bundan dolayı mı devrediliyor? Yoksa, bu sandıkların kendi kapsadıkları
kişilere, gerek malullük gerek yaşlılık ve gerek ölüm sigortası çerçevesinde
yapmış oldukları ödemeler, günümüz şartlarında, sosyal adalet ilkesi çerçevesinde
çok düşük mü kalmıştır, çok geride mi kalmıştır, benzeri diğer sosyal güvenlik
kuruluşlarının altında mı kalmıştır da, ondan mı bunların durumunu iyileştirmek
için böyle bir devir işlemi gerekiyor? Ancak bir devir işleminin gerekçesi bu
iki soru olabilir. Bu iki soruya ait de, cevap oluşturabilecek en ufak bir
açıklama, en ufak bir kelime söz konusu değil. Sadece devredilmiştir, üç yıl
içerisinde devredilecektir. Üç yıl içerisinde devredilecektir; ama, bunun, bu
devir işleminin, kapsadığı mükelleflere ne gibi bir yükü olmaktadır, ne gibi
bir kayba yol açmaktadır veya kazanç getirmektedir? En azından Hazineye ve yeni
devrolacağı Sosyal Sigortalar Kurumuna ne gibi yükler getirmektedir veya hiçbir
yük getirmemektedir? Bunun yeterince açıklanma gereği vardır. Bu bakımdan ciddî
bir eksiklik taşımaktadır.
Bu yönüyle, Sayın
Cumhurbaşkanının vetosunda da, geri gönderme gerekçesi içerisinde de ileri
sürdüğü bir noktaya ayrıca dikkat çekmek isterim. Böyle bir işlemin, daha önce
de, 1961 Anayasası yürürlükteyken aynı işlemin yapılmak istenmesi ve buna
karşılık, o günün şartlarında, Anayasa Mahkemesince, bu işlemin Anayasaya uygun
olmadığı gerekçesiyle iptal edildiği ifadesi yer almaktadır. 1961 Anayasanının
hükümleri, aynısıyla, 1982 Anayasasına derc edildiği ve bu çerçevede, bu
işlemin, bugün yapılması istenilen işlemin 1982 Anayasası çerçevesinde de yine
Anayasaya aykırı olacağına dikkat çekilmektedir.
Bu bakımdan, 23 üncü
maddeyle ifade edilen hükmün, yani, maddede belirtilen birtakım kuruluşların,
sosyal güvenlik sandıklarının bu madde kapsamından dışarı çıkarılması… Zaten,
bildiğim kadarıyla Plan ve Bütçe Komisyonunda Sosyal Sigortalar Yasası, Sosyal
Güvenlik Yasası yeniden görüşülecek; görüşülecek olan bu kanun çerçevesinde,
konunun gündeme getirilmesi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim,
konuşmanızı tamamlayın.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) -
... ve başta da ifade ettiğim gibi, kamuoyunun kafasına takılabilecek her türlü
soruya cevap verebilecek nitelikte konunun yeniden ele alınması zarureti
vardır.
Bu bakımdan, Anavatan
Partisi olarak, bu maddenin, bu kanun gündeminden çıkarılıp, Sosyal Güvenlik
Yasası gündeminde, daha geniş çerçevede ve kamuoyunu daha iyi bilgilendirir
çerçevede ele alınmasının yararı vardır, buna inanıyoruz ve İktidar Partisi
milletvekillerinin de, bu doğrultuda hareket edeceğine inanıyoruz.
Hepinizi saygılarımla
selamlarım. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Abuşoğlu.
Hükümetin söz isteği var;
Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener söz istemiştir.
Buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz bu maddeye ilişkin olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın tekrar
görüşülme istemi gerekçesi, aslında, bu madde çerçevesinde, özel sosyal
güvenlik sandıkları iştirakçilerinin, bu sandıklardan aylık alan ve gelir elde
edenlerin ve bunların hak sahiplerinin özel hukuk ilişkilerinden kaynaklanan
sosyal güvenlik haklarını büyük ölçüde kaybetmelerine yol açması olarak
değerlendirilmektedir; ancak, hemen şunu belirtelim, muhalefet sözcülerinin
benzer yöndeki iddialarına rağmen, biz, aynı kanaatte değiliz; aksine, böyle
bir düzenlemenin yapılmaması, bu sandıkların gelecekte hak sahiplerinin sosyal
güvenlik haklarını yerine getirememelerine yol açacaktır ve netice itibariyle
de, bu yeni düzenleme, bir anlamda, hak sahiplerinin haklarını koruma niteliği
taşımaktadır.
Diğer taraftan, geçici 23
üncü maddenin yeniden görüşülmesi için geri gönderilmesinin ana gerekçesi,
Anayasa Mahkemesinin daha önce vermiş olduğu bir karardır. 1992 sayılı Kanunun
ek 1 inci maddesine ilişkin olarak, Anayasa Mahkemesi 25.1.1977 tarihinde
vermiş olduğu kararda, mezkûr kararla iptal edilen ek 1 inci maddede öngörülen
hususlardan birinin, geçici 20 nci madde sandıklarının borç ve alacaklarıyla ve
diğer bütün mamelekiyle devrini Anayasaya uygun bulmamıştır. Halbuki, buradaki
düzenleme, söz konusu sandıkların bütün borç ve alacaklarıyla ve diğer bütün
mamelekiyle devri anlamını taşımamaktadır. Borç ve alacaklarıyla ve diğer bütün
mamelekiyle devri söz konusu değil, sadece, söz konusu sandıkların
iştirakçileriyle, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasından aylık veya gelir
bağlanmış olanlar ile bunların hak sahiplerinin devrini öngörmektedir. Bir
başka deyişle, geçici 20 nci madde sandıklarının mameleklerine el
konulmamaktadır. Dolayısıyla, bu sandıkların, isterlerse, söz konusu
mamelekleriyle, devre konu iştirakçilerine 506 sayılı Kanun uyarınca sağlanması
gereken haklarının ötesinde sosyal güvenlik hakkı sağlamalarına imkân
tanınmaktadır.
Diğer taraftan, geçici 20
nci madde sandıklarının tamamı aktuaryel dengesizlik riski altındadır. Ülke
ekonomisinde zaman zaman karşılaşılan kriz ortamının sonucu olarak bazı
sandıkların faaliyetlerine son vermek zorunda kaldıkları, bunun sonucunda da bu
bankalar çalışanlarının tabi olduğu geçici 20 nci madde sandıklarının da
kaynakları kesilince emekli maaşı ödemesi yapamadığı görülmüştür. Bu yöndeki
ilk örnekleri İstanbul Bankası ve Türkiye Öğretmenler Bankası oluşturmuştur.
Bunun üzerine, 6.12.1994 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu
kararı ile 506 sayılı Kanunun ek 36 ncı maddesine göre, İstanbul Bankası
Personeli Sosyal Sigorta Sandığı ile Türkiye Öğretmenler Bankası Emekli Sağlık
ve Sosyal Yardım Sandığı, SSK'ya devredilmiştir. Daha sonra, Tam Sigorta AŞ
Memur ve Hizmetlileri Emekli Sandığı Vakfı ve Ankara Anonim Türk Sigorta
Şirketi Memur ve Hizmetlileri Sağlık ve Emekli Sandığı Vakfı da aynı gerekçelerle
Sosyal Sigortalar Kurumuna devredilmişlerdir.
Ülkemizde yaşanan 2001
Şubat ekonomik krizinin belirgin sonuçlarından biri, çok sayıda bankanın
faaliyetine son vermek mecburiyetinde kalınmasıdır. Ekonomik kriz bankacılık
sektöründe çalışan sayısının azalmasına sebep olurken, faaliyetine son verilen
bankalarda çalışanlar için kurulmuş olan geçici 20 nci madde sandıkları da
ilgili kuruluşun desteğini ve prim tabanlarını yitirmişler ve bu sandıklarca
yapılan emekli ödemelerinin kısa süre içinde yapılamayacak hale gelmesi durumu
ortaya çıkmıştır. Böylelikle, piyasa ekonomisi koşullarının egemen olduğu
ekonomilerde muhtemel banka kapanmalarının, çalışanların sosyal güvenliklerinin
tehlikeye düşmesi gibi büyük ve ciddî bir sosyal soruna yol açabileceği anlaşılmıştır.
Ayrıca, bir güven müessesi olan bankaların siyasî otoritelerin tasarrufları
sonucu kendi inisiyatifleri dışında karşılaşabilecekleri söz konusu
sandıklardaki aktuaryel açıkları karşılama mecburiyetinde kalacak olmaları,
aynı zamanda, bankaları esas faaliyetlerini sürdürmekte sıkıntıya sokabileceği
ve bankaların genel ekonomi üzerindeki katkılarını olumsuz yönde
etkileyebileceği görülmüştür. Bu sorunun aşılabilmesi için Cumhurbaşkanlığı
makamının iade gerekçesindeki dayanaklarından olan Anayasanın 60 ıncı maddesi
gereğince tüm çalışanların sosyal güvenliklerinin devlet güvencesi altına
alınması gerekmektedir. Halihazırda bu husustaki tek istisna da geçici 20 nci
madde sandıklarıdır.
Burada söylemek
istediğimiz husus şudur: Bir kere, Hükümetimiz, sosyal güvenlikle ilgili olarak
tek çatı altında tüm sosyal güvenlik kurumlarının birleştirilmesini
öngörmektedir; yani, Sosyal Sigortalar Kurumu, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur gibi
ana sigorta kurumları tek çatı altında birleştirilirken sandıklar bünyesinde
oluşan bu sosyal güvenlik kurumlarının ayrı ayrı faaliyete devam etmeleri
hiçbir zaman zaten öngörülemeyecek bir husustur. Bu, sosyal güvenlik sistemiyle
ilgili, Türkiye'deki mevcut sosyal güvenlik sistemiyle ilgili verilmiş bir
kararın devamıdır ve uzantısıdır. Ayrıca, bu sandıkların Sosyal Sigortalar
Kurumuna devredilmesi suretiyle herhangi bir iştirakçinin hakkı gaspedilmiş
değildir. Burada verilen, telaffuz edilen rakamlar gerçeği ifade etmemektedir;
çünkü, genel olarak sadece mevcut olan 17 sandıktan 10'u aktif bankalar
bünyesinde bulunan sandıklardır ve yüzde 9'luk bir teknik senaryoya göre
aktuaryel açıklarına baktığımızda, net 857 trilyon lira, bu 10 sandığın, aktif
bankalar bünyesinde bulunan 10 sandığın açığı söz konusudur. Bunları ayrı ayrı
değerlendirdiğimizde -vaktimiz varsa Sayın Başkan- şunları görebiliriz; Halen
toplam 17 sandık vardır ve bu sandıklar incelendiğinde, sandıkların prim
oranlarına öncelikle bakmamız gerekir. Buna göre, sandıklar, SSK prim oranı
olan yüzde 33,5 veya bu oranın üzerinde prim toplamaktadırlar; yani, bu 17
sandıktan, SSK'nın topladığı primden daha düşük prim toplayan hiçbir sandık
yoktur; hepsi ya SSK'nın topladığı prim üzerinden veya daha yüksek prim
üzerinden primlerini almaktadırlar. Ayrıca, bazı sandıkların sağlık sigortası
giderleri, vakfeden tarafından karşılanmaktadır. Bu durumda, bu sandıkların
aldıkları prim sadece malullük ve yaşlılık sigortasına ait olarak
düzenlenmektedir.
Diğer taraftan, sağladığı
haklara baktığımızda bu sandıkların, toplam sandık aktif ve pasif üyesinin
yüzde 70'ini kapsayan 8 vakfın yaşlılık, malullük ve ölüm aylık hesaplamasının
SSK mevzuatıyla aynı olduğu görülmektedir. Aldıkları prim açısından
bakıldığında, toplam sandık üye sayısının yüzde 59'una sahip 4 sandığın,
mensuplarına, SSK'yla aynı faydayı daha yüksek maliyetlerle, daha yüksek
primlerle sağladığı görülmektedir.
SSK'dan farklı aylık
bağlama esasına sahip diğer sandıklar incelenirken de katkı oranı ve bağladığı
aylık arasındaki ilişkiye bakmak gerekmektedir. Bu durumda da SSK'dan farklı
aylık hesaplamasına sahip sandıkların üye sayısı bakımından yüzde 60'ını
oluşturan 3 sandığın SSK'dan daha yüksek prim oranına sahip olduğu
görülmektedir. Bu durumda, geçici 20 nci madde kapsamındaki personelin sosyal
güvenlik hakkının genel sosyal güvenlikten daha iyi durumda olacak biçimde
sağlandığı söylenemez.
Diğer taraftan,
sandıkların aktuaryel dengelerine, aktif-pasif durumlarına baktığımızda,
durumlarının iyi olmadığını da kesin olarak görüyoruz. Genel olarak sandıkların
aktif-pasif yapısı… 1994'te bu oran 1,51 iken, sürekli olarak azalmaktadır ve
0,97'ye düşmüş bulunmaktadır 2005 yılı itibariyle.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Dolayısıyla, aktif-pasif oranında
sürekli bir olumsuz gelişme var. Tek tek sandıkların aktif-pasif yapısına
baktığımızda da, bu olumsuz gelişmeyi açık, net bir şekilde görmekteyiz. Bir
sandığın sağlıklı işleyebilmesi için prim gelirleriyle giderlerini karşılayabilmesi
gerekmektedir. Halbuki, yine, prim gelirleriyle giderlerini karşılayan hiçbir
sandık bulunmamaktadır.
Sandık denetimleri de
bunu teyit etmiştir. Özellikle ilgili bakanlıkların ve kurumların teftiş
kurullarınca yapılan denetlemelerde, bu sandıkların aktif-pasif yapısının bozuk
olduğu belirlenmiş ve açıkça ifade edilmiştir. Cari yıl durumuna göre yapılan
bu incelemelerde bile hesaplar hep olumsuz tablolar ortaya çıkarmıştır; ama,
sandıkların aktuaryel raporları ve finansal sürdürülebilirlikleri
incelendiğinde, daha büyük açıkların gelecekte ortaya çıkacağı açıkça
anlaşılmaktadır.
Sandıkların 31.12.2004
tarihli kendi aktüerlerine yaptırdıkları teknik bilançolar incelendiğinde,
finansal sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için yıllık yüzde 20'ye varan reel
getiriye sahip olmaları gerektiği öngörülmüştür ki, böyle bir reel getirinin,
artık, enflasyon oranının düştüğü, reel faiz oranlarının çok düştüğü
Türkiye'nin geleceğinde mümkün olmadığı açıkça anlaşılmaktadır.
Bu sandıklar, kendi
raporlarında bile, büyük çoğunluğu itibariyle aktuaryel açık veren
sandıklardır. Bazı sandıklarda aktuaryel açık görülmüyor; ama, aktuaryel açığın
olmadığı şeklinde raporlar düzenlenen, kendi raporlarıyla kendi durumlarını
ifade eden sandıklarda da başka sorunların, hesaplarla ilgili sorunların var
olduğunu görüyoruz.
Birincisi, teknik faiz
oranını yüksek tuttuklarını; ikincisi, CSO 1980 mortalite tablosu yerine, 1931,
1958 gibi eski yıllara ait ölüm tablolarına göre geleceğe ait hesaplar
yaptıkları görülmektedir. Halbuki 1931 yılında Türkiye'deki ortalama yaşam
süresiyle, bugünün Türkiyesinde, 21 inci Yüzyılın Türkiyesindeki ortalama yaşam
süresi aynı değildir. Bu teknik faiz oranlarını gerçekçi hale getirdiğimizde,
mortalite tablosunu da 1931, 1958 yıllarından günümüze kaydırdığımızda, kendi
raporlarında aktuaryel dengeleri bozulmamış görülen sandıkların bile tamamının
aktuaryel dengelerinin bozuk olduğu ve açık olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
Böyle bir durumda, özet
olarak şunu söyleyebiliriz: Toplam, 17 tane sandık vardır. Bu sandıklardan
12'si bankalara aittir -2'si fona devredilen bankalara ait, 10'u da aktif
bankalara aittir- 1'i Odalar ve Borsalar Birliğine aittir, kalanlar da sigorta
ve reasürans şirketlerine aittir. Bu sandıklar, emeklilik ve sağlık hakları
tanımaktadır; ancak, bu sandıklara tabi olanlar SSK'ya tabi değillerdir.
Sandıklar, SSK'nın verdiği hizmetleri sağlamaktadırlar; yani, SSK'nın sunduğu
hizmete ek olarak hizmet sunan sandıklar değiller bunlar. SSK hizmetlerinden
mensupları yararlanmıyor; ama, sandıklar SSK'nın sunduğu hizmetleri sunuyorlar.
506 sayılı Kanundaki ek
36 ncı maddeye göre, sandıklar zaten malî güçlerini kaybettiklerinde, genel
kurul kararıyla, vakfın kendi kararıyla SSK'ya devrediliyorlar; fakat, böyle
bir noktayı beklemek, zararları ve maliyetleri kamunun taşıyamayacağı bir
noktaya getiriyor. Geçmişte kendi kararlarıyla SSK'ya devredilen vakıf
sandıkları var; fakat, bunlar öylesine yükü büyütmüşler ki, bu yük kamuya büyük
maliyetler getirmiştir; onun için, aktuaryel dengeleri de bozuk olan bu
sandıkların geleceğiyle ilgili yapılan perspektifler çerçevesinde -zaten sosyal
güvenliği de tek çatı altında toplama diye bir temel prensibimiz var- şimdiden
SSK'ya devri öngörülmektedir. Nitekim kendi isteğiyle devredilen sandıklardan Türk
Ticaret Bankası Vakfı Sandığının kamuya yükü, o günkü değerle 560 trilyon lira
olmuştur. Böylesine zararları büyüten ve kamunun bu zararları karşılamak için
büyük külfetler altında kalacağı bir dönemi, bir yapıyı beklemenin doğru
olmadığı kanaatindeyiz.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
toparlar mısınız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Hemen toparlıyorum Sayın Başkan.
O halde bu tasarıyla ne
yapılıyor; bu tasarıyla, üç yıl içerisinde sandıkların sigortalı ve
emeklilerinin tamamını SSK'ya devrediyoruz. Sandıklar varlığını sürdürmektedir.
Devredilen, sandıkların kendisi değildir. Devredilen, sandıkların
iştirakçileridir ve sandıklardan yararlananlardır ve eğer sandıkların durumu
iyiyse ve SSK üstü hizmet sağlayabiliyorlarsa, bu sandıklar SSK'ya
devredilmiyor, varlıklarını devam ettiriyorlar; o halde, varlıklarını devam
ettiren sandıklar, isterlerse, SSK'ya ilave olarak iştirakçilerine,
taraftarlarına, mensuplarına ek hizmet sunabilirler. Bu imkân zaten ortadan
kalkmış değildir; çünkü, emeklilik sistemini tek çatı altında topladığımız bir
ortamda, ancak ek hizmet sunumu şeklinde sistem varlığını devam ettirebilir.
Bu sandıkların aktuaryel
dengelerinin bozuk olduğunu ve sistemi zora soktuğunu zaten ifade etmiştim. Bu
kanunla, sandıkların emeklilik ve sağlık yükümlülükleri SSK'ya devrediliyor.
Bunun devredildiği takdirde bir bedeli var, bu bedel hesaplanıyor ve bedel
sandıklardan isteniyor, yani, SSK'ya alınıyor. 15 yıl bu bedel
taksitlendirilerek tahsil edilecektir ilgili maddeye göre.
Yükümlülüğün
hesaplanmasıyla ilgili karışık bir formül var. İlgililerin ortalama yaşam
süresi dikkate alınıyor, yaşam boyu alacağı aylıkların düzeyi ve yararlanacağı
hizmetlerin maliyeti dikkate alınıyor ve buna göre oluşturulan bir formül
çerçevesinde teknik faiz de hesaplanmak suretiyle gelecekle ilgili bir
perspektifte maliyetler çıkarılıyor ve bu maliyetler SSK'ya devrediliyor,
sandıklar da borçlandırılıyor.
Burada hak sahiplerinin
bir kaybı var mı; asıl önemli olan nokta bu. Biz, açık ve net ifade ediyoruz,
hak sahiplerinin hiçbir kaybı yoktur. Sandığın vereceği emeklilik ve sağlık
hizmetleri, SSK tarafından zaten karşılanacaktır. Emekli aylığı olarak, birkaç
tanesi hariç, hepsi zaten SSK kadar hak vermektedir, emeklilik primi
vermektedir ve belirttiğim gibi, bunların aktuaryel dengeleri bozuk olduğundan,
ileride varlıklarını sürdüremeyecekler, mensuplarına şu andaki yükümlülükleri
altında olan sorumluluklarını yerine getiremeyecek durumda bulunacaklardır ve
zaten iştirakçiler ve hak sahipleri, sandıklar bu haliyle devam ettiği
takdirde, ileride sandıklardan hiçbir şey alamayacak duruma düşeceklerdir ve
daha çok emekli aylığı veren veya hizmet sunanlar da, sandık varlığını devam
ettireceği için bunu sürdürebilir diyoruz.
BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Birkaç cümlem kaldı Sayın Başkan.
Neden Bankacılık Kanununa
konuldu; çünkü, bu sandıklar bankacılık sistemi için önemli bir belirsizlik
oluşturmaktadır. Bu belirsizlik aynı zamanda risk anlamı taşımaktadır. Bu
belirsizliğin kaldırılması gerekiyordu ve sandıkların büyük bir kısmı da, 17
sandıktan 15'i de bankalarla bağlantılı olduğu için, bu Bankacılık Yasasına
alınmıştır. Bu, büyük bir eksiklik ve yanlışlık olarak algılanamaz. Sosyal güvenlikle
ilgili tasarının içinde de bulunabilirdi.
Bir bankanın devriyle
bağlantısı nedir; bu konu üzerinde fazla duruldu. Bir bankanın sandığın
yükümlülükleriyle devredilmesi halinde, sandıkla ilgili yükümlülükler bankanın
yeni sahiplerine geçmektedir; çünkü, Sosyal Sigortalar Kurumu bunlarla ilgili
yükümlülükleri üstlendikten sonra sandıklar borçlanmaktadır. Sandıkların
borçları da, banka kimin mülkiyetindeyse, kim bankanın sahibiyse onun üzerinde
kalmaktadır. Bir banka devredildiği takdirde, bu bankanın da sandığı varsa, bu
sandığın yükümlülükleri yeni sahiplerine geçmektedir. Konunun ne olacağının
açıkta bırakılması, yani belirsiz bırakılması, yani bir düzenleme yapılmadan,
bu sandıkların durumunun ne olacağıyla ilgili bir belirsiz ortamın ortaya çıkarılması,
bankanın değerini belirsiz hale getireceği için, taraflar yükümlülüklerini
kavrayamayacakları için, kabul edilebilir bir durum değildir; onun için,
tarafların önünü görebilmesi açısından, durumun belirgin olması, net olması,
anlaşılır olması gerekir; bunun ötesinde hiçbir anlam ifade etmemektedir.
Nitekim, son devredilen, el değiştiren, sahiplik değiştiren bankayla ilgili
olarak da, yani Yapı Kredi Bankasıyla ilgili olarak da, ilgili grup, yani Koç
Grubu, sandığın açığına karşılık olarak 350 000 000 euro karşılık ayırmıştır,
bu rakamı da zaten önceden ilan etmiştir. Yani, sandığı devralmak, bankayı
devralmak ilave bir maliyet getirmiştir. Bu maliyetin…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - O yükün 800 000 000 euro olduğunu da kendisi açıklamıştır Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Ama, biz bunu… Kendisinin ayırdığı bir
miktar olduğu için…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - 300 000 000 euro verdi de, 500 000 000 euro ne oldu, onu soruyoruz
işte…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Onun açıkladığı miktarı veya onun
ayırdığı miktarı, ilan etmeden benim bilmem de mümkün değil tabiî. Dolayısıyla,
kendisiyle ilgili rakamı kendisinin açıklaması çok doğaldır; ancak, bu konuda,
sandıklarla ilgili konuda, Sosyal Sigortalar Kurumunun hazırlamış olduğu bir
rapor var; bu rapordan bir örneği şimdi size takdim ediyorum, değişik
boyutlarıyla sandıkların durumunu anlatıyor.
BAŞKAN - Sayın Bakan, çok
fazla geçtiniz sürenizi. Son cümlelerinizi almak istiyorum.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Evet, bence, bu, gerekli bir
düzenlemedir, Anayasaya aykırı değildir, Anayasa Mahkemesinin daha önceki
iptalindeki düzenleme ile bu düzenleme birbirine paralel değildir, ikisi aynı
şey değildir. Bu bakımdan, biz, bunu Anayasaya uygun görüyoruz ve Hükümetimizin
sosyal güvenlikle ilgili düzenlemesine de uygundur diye düşünüyoruz, Bankacılık
Kanununun içerisinde yer almasının da bir yanlışlık olarak değerlendirilmemesi
gerektiğine inanıyorum ve hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakanımın geçici 23
üncü maddeyle ilgili yaklaşık yarım saat burada konuştuğunu gördükten sonra, bu
temel yasa esprisinin ne kadar yanlış bir uygulama olduğu çok açık ve net bir
biçimde ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bankacılık Yasası 194 madde; bu 194 madde,
Mecliste, sadece yarım saat içerisinde kabul edilerek yasalaştı; ancak, Sayın
Bakan geldiler buraya, sadece geçici 23 üncü maddeyle ilgili olarak tam yarım
saat konuştular. İşte, biz, temel yasa kavramına itiraz ederken, bu noktadan
yola çıkarak itiraz etmiştik. Eğer geçici 23 üncü madde sadece yarım saat
konuşulacak bir maddeyse, bu Bankacılık Yasası yarım saat içerisinde bu
Meclisten nasıl geçirilmiştir allahaşkına?! Bunu kabul etmek mümkün mü?
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Komisyonlarda görüşülüyor, gelseydin oraya.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Aydoğan diyor ki orada "komisyonlarda görüşülüyor." Efendim,
komisyonlarda görüşülüyorsa, bu Meclisin, Genel Kurulun esprisi ne? Sadece 30
kişi orada görüşüp bir kanunu kabul edeceklerse, kanunları buraya getirmenin
bir anlamı yok o zaman Sayın Aydoğan.
Değerli milletvekilleri,
bakınız, bu kanun öyle alelacele getirildi ki, temel kanun uygulaması İçtüzük
değişikliği de, sadece, bu kanun yarım saat içerisinde Meclisten geçsin,
IMF'nin bu konuyla ilgili istekleri yerine gelmiş olsun diye yapıldı. Bakın o
günkü gazete kupürlerine, bakınız açıklamalara, IMF'nin gözden geçirmeyle
ilgili Türkiye seyahatlerini, sadece Bankacılık Yasasının ve Sosyal Güvenlik
Yasasının Mecliste görüşülüp kabul edilmemesinden dolayı ertelemeleri söz
konusuydu. Yoksa, durup dururken, İçtüzük değişikliğinin alelacele, Meclisin
kapanmasına çok az bir süre kala getirilmesinin altında yatan başka bir sebep
yok.
Sayın Aydoğan diyor ki
"IMF'nin böyle bir şeyi olmamıştır." Bunu niye inkâr ediyorsunuz;
IMF, çok açık ve net bir şekilde "Bankacılık Kanununu, sosyal güvenlikle
ilgili kanun tasarısını geçireceksiniz" dedi. Bu 23 üncü madde de, sosyal
güvenlik tasarısının Meclisten geçmeyeceği anlaşıldığı için, alelacele bir
geceyarısı operasyonuyla geçici 23 üncü madde bu kanun içerisine derç edildi,
yerleştirildi. Yoksa, 23 üncü maddenin bu kanunla çok açık ve yakın bir illiyet
bağı yok.
Sayın milletvekilleri,
çok enteresandır, böyle bir kanun değişikliği 1975 yılında da yapılmış ve yine
Meclisin kapanmasına çok az bir süre kala yapılmış. Bu yapılan değişiklik, daha
sonra dönemin Sayın Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmüş.
Hep diyordunuz ya "Sayın Cumhurbaşkanı bizim icraatımızı engelliyor, onun
için kanunları bir kez daha görüşülmek üzere Meclise gönderiyor ve Anayasa
Mahkemesine götürüyor." Zamanın cumhurbaşkanı da, benzer bir kanunu
Anayasa Mahkemesine götürmüş ve Anayasa Mahkemesi, bu kanunu teferruatlı bir
şekilde görüşmüş. Yalnız, dikkatinizi çekmek istiyorum, o dönemde Cumhuriyet
Senatosu da mevcut olduğu için, bu kanun Cumhuriyet Senatosunda görüşülürken
dönemin sosyal güvenlik bakanı şöyle bir açıklama yapıyor, dikkatlerinizi
çekmek istiyorum: "Huzurunuzdaki yasa -Cumhuriyet Senatosunda konuşuyor-
bir başka konuyla ilgili bir yasa. Bizim hükümetinizin arzusu olmadan, isteği
olmadan -biraz sonra söyleyeceğim bu benzer değişiklikle ilgili olarak- bizim
isteğimiz dışında bu kanun içerisine bu yerleştirilmiş; biz hükümet olarak bu
görüşte değiliz." Şimdi de aynı durum söz konusu. Hükümetin, Sayın
Başbakanın ve sayın bakanların imzasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk
edilen kanun tasarısında geçici 23 üncü madde yok. Sayın hükümet, bu kanun
içerisine geçici 23 üncü maddeyi koymamış; ama, bir geceyarısı operasyonuyla,
her zaman yapıldığı gibi, geçici 23 üncü madde Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşülürken gündeme getirilmiş.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
konuşmanızı lütfen tamamlayın efendim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Tamamlıyorum.
Ancak, Anayasa
Mahkemesinin o dönemde vermiş olduğu iptal gerekçeleri bugünkü kanunla bire bir
örtüşüyor arkadaşlar. Anayasa Mahkemesi kararını buldum, elimde, çok iyi ve
dikkatli bir şekilde okudum. Bugün yapılan değişiklik, 1975 yılında yapılan
değişiklikle -bazı cümleleri benzer olmakla beraber- anatema olarak hiçbir
farkı yok ve o gün, Anayasa Mahkemesi, çok açık ve net bir şekilde Anayasanın 2
nci, 42 nci ve 48 inci maddelerine aykırı hükümler taşımış olması nedeniyle bu
maddeyi iptal ediyor. Şimdi, diyebilirsiniz ki, bu, 1961 Anayasası; şu anda
yürürlükte olan 1982 Anayasası; ancak, 1982 Anayasasında da, 1961
Anayasasındaki 2, 42 ve 48 inci maddeler, 2, 49 ve 60 ıncı maddeler olarak aynı
biçimde Anayasanın içerisinde yer alıyor. Durum öyleyse, Anayasa Mahkemesinin
elimizde emsal bir kararı varken ve bu karar önümüzde dururken, şimdi, geçici
23 üncü maddeyi bu Meclisten tekrar geçirmeye çalışmanın haklı ve mantıklı bir
gerekçesi yok.
Şimdi, bunu, hükümet, tasarının
içerisine yerleştirmediği için, bununla ilgili gerekçeyi de bilmiyoruz; gerekçe
de yok ortada. Şimdi, Sayın Bakanımız geldi, burada, birçok gerekçe ileri
sürüyor; ancak, o gün Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu iptal kararında çok
açık ve bizi bugün de bağlayabilecek olan hükümler var.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
2 dakika geçtiniz; lütfen…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Başkan, demin Sayın Bakan yaklaşık 20 dakika fazladan konuştu.
AHMET YENİ (Samsun) - O,
Bakan; siz de bakan olduğunuz zaman konuşursunuz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Müsaade ederseniz, çok önemli bir konu ve öyle tahmin ediyorum ki, bu husus
Anayasa Mahkemesinin önüne bir kez daha gittiğinde çok farklı bir netice
çıkmayacağını, ben, buradan ilan etmek istiyorum, sizleri uyarmak istiyorum.
Bakınız, 41 adet kanun
Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilmiş, 10'un üzerinde kanun Anayasa
Mahkemesi tarafından iptal edilmiş, yürürlüğü durdurulmuş. Onun için, emsal
karar çok açık ve net bir şekilde ortada dururken, bu 23 üncü maddenin ısrarla
aynen geçirilmesini haklı kılacak bir gerekçe, maalesef, önümüzde bulunmuyor.
Haa, şunu da
söyleyebilirseniz, onu da…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
son cümlenizi alacağım efendim, lütfen...
AHMET YENİ (Samsun) -
Meclisimiz karar verir.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Evet.
Değerli milletvekilleri,
bugüne kadar, ben, birçok kanun üzerinde görüşlerimi ifade ettim, Anayasaya
aykırılıklarını ifade ettim ve o ifade ettiğim hususların -geçen gün de arz
ettim- biri dışında hiçbirinde yanılmadım. Anayasa Mahkemesi kararı çok açık,
Anayasa çok açık. O nedenle, yapılan bu değişikliğin, geçici 23 üncü maddenin
Anayasa Mahkemesinden bir kez daha dönmesi kuvvetle muhtemeldir. Geliniz,
yanlışlıktan geri dönelim. Bunu, ilgili kanun -Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı- görüşülürken
onun içerisine alın; etraflı bir şekilde tartışalım, görüşelim, araştıralım,
inceleyelim, bir yanlışlık yapmayalım diyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kandoğan.
Soru-cevap faslına
geçiyoruz.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanın
açıklamalarını dinledim. Bu yasa ilk geçişinde -biliyorsunuz, haziran ayının
sonunda- temel yasa kapsamıyla değerlendirilerek, jet hızıyla, muhalefetin
katkısı olmadan geçtiği için, kusura bakmayın, sorularımızla sizi yoruyoruz
belki; ama…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Estağfurullah.
HALUK KOÇ (Samsun) -
…kısa zaman dilimi içerisinde aklımızda kalanları aydınlatmak istiyoruz.
Sayın Bakan, siz de
açıkladınız, satılan ya da el değiştiren bankaların satış süreçlerinde satış
sözleşmelerinde bu bahsedilen sandıkların SSK'ya devredilmesi koşul olarak yer
alıyor mu? Siz isim verdiğiniz için ben söyleyeceğim, Yapı Kredi-Koçbank olayı,
özellikle isim vermeyecektim; ama, siz belirttiğiniz için…
Ben, bir tarihte,
Koçbankın -eleştiriyorlar CEO dediğimiz zaman ama- genel yönetmeni Sayın
Özaydınlı'nın bir basın toplantısını, yaklaşık altı kanaldan birden yayınlandı,
uzun bir basın toplantısı, orada dinledim ve bu yasanın bu maddesi kabul
edilene ve yürürlük kazanıncaya kadar Koçbankın Yapı Krediyi devralma işleminin
de bekletileceğini söyledi yanlış anlamadıysam. Siz, burada, bir miktar
ayırdıklarını söylediniz 300 000 000 euro kadar; fakat, bu işteki esas payın
800-850 milyon euro olduğu ifade ediliyor. Yani, benim sormak istediğim açık ve
net; bu 500 000 000 euroluk fark, bir piyasa bankasının serbest ticarette bir
başka grubun eline geçerken aradaki bu
500 000 000 euronun kamuya devredilmesi ve herkesin sırtına yüklenmesi
gibi bir sonuç çıkıyor mu çıkmıyor mu veya çalışanların sırtında kalması; ben
aydınlanmak istiyorum, samimî bir soru, siyasî yönü yok.
Bununla ilgili ikinci
soru, devir işlemlerinde birtakım sosyal hak kayıpları olacağı çok doğal. Bu,
emekliler için veya çalışanlar için iki ayrı bölümde telafi edilecek herhangi
bir amortisman maddesi var mı süreç içerisinde?
Sayın Bakan, bir de,
kusura bakmayın, geçici 23 üncü maddenin dışında; geçen haftaki soru-cevap
kısmında da lütfedip cevap verdiniz; ama, konuyla ilgili olan vatandaş kesimi
çok tatmin olmadı bu İmarbank olayıyla ilgili. Ben, çok net, size güvenerek
açıklamalarınızı bekliyorum, o da şu: Anayasa Mahkemesi, altı ay oldu,
off-shore'dan son bir ayda mevduata dönenlerin paralarının ödenmesi konusunda,
biliyorsunuz, off-shore'dan mevduata dönenlerin ödenmesi konusunda siz şu
beyanda bulunmuştunuz. Muvazaalı olanlar bakılacak TMSF tarafından demiştiniz.
Bağımsız kurul olmasına rağmen TMSF'yi de yürütmenin bir parçası sayarsak, hem
hâkim hem savcı konumunda nasıl olacak TMSF, bu muvazaa kavramını nasıl
belirleyecek? Bu, çok açık bir durum. Bir de, mevduata dönmeyen devlet
içborçlanma senedi alan yurttaşlarımız var; çoğu emekli, çoğu mağdur, çoğu
küçük tasarruf sahibi. Bunlara hiçbir ödeme planı getirilmiyor ve bunlar -bir
kere daha hatırlatıyorum Sayın Bakan- BDDK'nın da Hazinenin de bilgisi
dahilinde yapılan satışlar. İlgili bankanın açığa satış yapmış olması, onu alan
vatandaşın, devletin kurumlarına güvenerek alan vatandaşın sorununu çözmüyor.
Burada, bunlara ödeme yapılmayacak diye kesin bir yargıya varıyorsunuz,
bunlarla ilgili yargı süreci de işliyor; ama, hükümet, yürütme olarak, bu
konuda, bu kesimdeki yurttaşlarımıza da bir açıklama yapmak… Ödenmeyecek
sözünün dışında bir şey verebilir misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Koç, aşağı
yukarı 5 dakika kullandınız. Diğer soru sahibi arkadaşlarımıza da, elbette,
sorularını sorduracağım ama, zamanı iyi değerlendirirlerse… Cevap için süre
kalmıyor.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, koskoca kanun ilk defa bu 3 maddede görüşülüyor; yani, bazı
soruları dile getirme hakkını kullanalım.
BAŞKAN - Sayın
Kumkumoğlu, buyurun.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla Sayın Bakana birkaç
soru da ben sormak istiyorum.
Aslında, sorularımı
konuşmam içerisinde sormuştum; fakat, Sayın Bakanın konuşmasında hiçbir yanıt
alamadığımı düşünüyorum sorularıma.
Öncelikle, komisyondaki
hepimizin ortak kararına ve Sayın Bakanın talimatlarına rağmen, komisyon üyelerine,
ortaya çıkabilecek yükle ilgili olarak bugüne kadar herhangi bir bilgi
verilmemiş olmasının sebebi nedir?
Sayın Bakan, çalışanların
herhangi bir hak kaybı söz konusu değildir dedi bu uygulamayla. Aslında, kendi
konuşması içerisinde kendisiyle çelişti, bazı sandıklar hariç dedi. Sayın
Bakanın, bu sandıklardan emekli olmuş çalışanların maaşlarıyla ilgili bize
verebileceği bir rakam var mıdır? Yani, eğer, SSK'ya devredilmeleri halinde
herhangi bir hak kaybı söz konusu olmayacaksa, en azından maaşlar düzeyinde bu
sandıklardan aldıkları emekli maaşı ile SSK'dan alacakları emekli maaşının aynı
olması gerekir.
Sayın Bakan, bu
sandıklardan alınan hizmetleri, maaş ve sağlık hizmeti biçiminde alınan
hizmetleri, hak edilmemiş maaş ve hizmetler olarak mı görmektedir, karşılığı
olmayan, primi yatırılmamış, çalışanlar tarafından, işverenler tarafından
primleri yatırılmamış, karşılıksız, iane gibi verilen haklar olarak mı
görmektedir?
Kimsenin bir kaybı söz
konusu olmuyor ise, bankacılık çevrelerinin, banka satışlarının yapılabilmesi
için olmazsa olmaz şart olarak bunu koşuyor olmasının, bu söz konusu geçici
maddeyle yapılan düzenlemeyi önşart olarak koşuyor olmasının ve hükümetin
alelacele bir kanun tasarısının içerisinden bu düzenlemeyi çıkarıp, böyle bir kanun
tasarısı içerisine yerleştirmesinin gerekçesi nedir? Bunun inandırıcılığı sizce
nasıl söz konusu olabilir?
BAŞKAN - Sayın
Kumkumoğlu, süremiz geçti...
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Bitiriyorum Sayın Başkanım, son sorum.
"Söz konusu
sandıklar bundan sonra hizmetlerine devam edebilirler" dedi Sayın Bakan.
Söz konusu sandıklara prim yatırılmayacağına göre, söz konusu bankalar bundan
sonra, Sayın Bakanın söylediği gibi, çalışanlarına katkı yapmaya nasıl devam
edebilirler?
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Sayın Tütüncü, süremiz
doldu; cevap süresi kalmıyor.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
O zaman bir tanesini sorayım.
BAŞKAN - Bir tek…
Buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben, o zaman tek soru
soracağım.
Bu yasanın 17 sandıkla
ilgili olduğunu Sayın Bakan ifade etti. Acaba, aktif ve pasif sigortalı sayısı
itibariyle bu yasadan etkilenecek olan yurttaşlarımızın sayısı kaçtır? Bu
konuda bilgi rica edeceğim: Aktif ve pasif sigortalı sayısı olarak.
Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Anlaşılmıştır,
teşekkür ederim.
Sayın Bakan, 2 dakika
süreniz var.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Efendim, yapmayın, koca yasa.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Sayın Başkan, geniş bir zaman verin de Sayın Bakan bizi aydınlatsın.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Kaç dakika efendim?
BAŞKAN - 2 dakika.
Buyurun
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Evet, teşekkür ediyorum Sayın Koç'a,
Sayın Kumkumoğlu'na ve Sayın Tütüncü'ye.
Daha net cevap verme
imkânı olduğu için Sayın Tütüncü'nün sorusundan başlamak istiyorum.
Bu bankaların, toplam,
2005 yıl sonu itibariyle, gerçekleşme tahmini itibariyle, aktif sigortalı
sayısı 74 435'tir, pasif sigortalı sayısı 77 103'tür; bağımlı sayısı, yani,
bunların yakınları, 156 746'dır; toplam 308 284 kişiyi ifade ediyor.
Aktif-pasif oranına baktığınızda, pasif sayısının aktif sayısından fazla
olduğunu görmekteyiz.
Şimdi, Sayın Koç'un en
son sorusundan başlamak istiyorum. Dipsler, bildiğiniz gibi ödensin mi
ödenmesin mi diye çok tartışma konusu olmuştur. Ancak, İmar Bankasıyla ilgili
ödemelerin yapılabilmesi için bir yasal düzenleme yapmaya ihtiyaç vardı. Yani,
yasal bir düzenleme olmadan, ortada bir kanun bulunmadan mevduatın ödenmesinde
bile güçlükler oluşabilecek bir durum söz konusu iken, bu boşluğu gidermek
maksadıyla bu hükümet tasarısı hazırlanmıştır ve Meclise gönderilmiştir.
Burada, mevduat, kapsam dahilinde olduğu gibi, dipsler de kapsam dahilinde idi;
ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinde komisyonda ve Genel Kurulda bu konu
görüşülürken, dipslerin ödenmemesi gerektiğiyle ilgili bir kanaat
milletvekilleri tarafından açıklanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) -
İktidar Partisi Grubu tarafından Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Ama, grubun, her zaman her konuda bütün
milletvekillerini yönledirebileceğini düşünmemek lazım. Milletvekillerinin her
biri, yasama sürecine kendi iradesiyle katılmaktadır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)-
Öndekilere bakıyorlar Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Elbette, milletvekilinin kendi iradesi
ile parti disiplini arasında da hassas bir denge vardır, bu dengeyi bütün
gruplar hisseder. Bu çerçeve içerisinde milletvekillerinin bu düzenlemenin
dipsleri kapsamaması şeklindeki baskısı ve talebi karşısında parti disiplini ve
milletvekillerinin talepleri arasındaki bu hassas denge, neticede dipsleri
kapsam dışına çıkarmıştır.
Bu konuyla ilgili olarak
muhalefet sözcülerinin de değişik yorumları olmuştu o dönemde; ama, neticede
yasa çıkmamıştır. Yasa çıkmadıktan sonra hükümetin bunu ödeyebilmesi mümkün
değil. Yasayı hükümetin kendisinin de çıkarması mümkün değil; hükümet yürütme
organıdır bildiğiniz gibi.
HALUK KOÇ (Samsun) - Düşünüyor
musunuz; komisyonda yasa teklifi var.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Takdir sizlerin, yani, sayın
milletvekillerimizindir.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Yarın getireceğim 37 nci maddeden efendim.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) -
Şu anda verilmiş bir yasa teklifi var Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Evet.
HALUK KOÇ (Samsun) - 37
nci maddeden getireyim, burada söz verin, kabul edelim, gündeme alalım ve
görüşelim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Öyle bir yetkim olsa… Ben, yetkim olan
çerçevede konuşabilirim…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Yapmayın Sayın Bakan!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - …ama, yasama sürecinde söz konusu olan milletvekillerinin
iradesidir.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Yapmayın, çok kişi mağdur, yapmayın. O kadar kolay değil; siz rahat
olabilirsiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Off-shore'larla ilgili olarak, ikinci
nokta, yani, bu konuda benim karar veremeyeceğimi de biliyorsunuz; yani
"dipsler ödenmelidir" veya "ödenmemelidir" dememi herhalde
beklemiyorsunuz; ama, böyle değerlendirmek lazım.
Off-shore'larla ilgili
olarak, şimdi, belirttiğim gibi, Anayasa Mahkemesi kısmen iptal etmiştir,
muvazaayı ifade eden cümleyi de iptal etmemiştir. İlgili kanunda bunun TMSF
tarafından tespit edileceği de zaten belirlenmiştir.
Şimdi, burada, TMSF aynı
zamanda hâkim aynı zamanda savcı mıdır; bence değildir, bu konuda
değerlendirmelerini yapıyorlar.
HALUK KOÇ (Samsun) - Ne
zamanlık bir süre içinde?
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Çok geniş bir zaman oldu Sayın Bakan, ne zaman; altı ay geçti Anayasa
Mahkemesi kararından sonra?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - "Hak kaybını amorti edecek bir madde
var mı" dedi. Bunu yanlış anlamadıysam; yani "eğer, ilgililer daha
yüksek emeklilik ve sağlık hizmeti alıyorlarsa bunu telafi edecek bir mekanizma
var mı bu maddede" diye sordular.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Önergemiz de var Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Bununla ilgili madde, sadece sandıkların
SSK'ya devredilmeyeceğidir, sandıkların varlığını devam ettireceğidir.
Varlığını devam ettiren sandıklar, isterlerse SSK'nın sağladığı haklara ilave
hakları verebilirler. Bunun dışında herhangi bir düzenleme yoktur.
Burada, tabiî, Sayın
Kumkumoğlu'nun sorusu gündeme geliyor. Eğer, bağlıları, yani, aktif
sigortalıları, prim ödeyenler sandığa prim ödemiyor, bunlar SSK'ya devrediliyorsa,
artık, sandıkların prim geliri olmayacağına göre, sandıklar nereden ilave gelir
elde edecekler de bu ilave hakları verecekler diyor Sayın Kumkumoğlu.
Burada, sandıkların
malvarlığının veya gelirlerinin sadece prim gelirleri olmadığını düşünmek
lazım. Nitekim, rakamlara baktığınızda, prim gelirleri giderlerini
karşılayamıyor; ama, varlıklarının nemalandırılması suretiyle,
değerlendirilmesi suretiyle elde ettikleri gelirler ancak aktuaryel dengeleri
düzgün gözüken sandıklarda bile giderleri karşılar konuma gelebiliyor.
Dolayısıyla, sandıkların tek geliri bu değil, paraları var…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Sigortacılık böyle bir iş Sayın Bakan. Dünyanın her yerinde
sigortacılık böyle bir iş. Belli bir zaman biriktirirsiniz, sonra ödemeye
başladığında, o birikimleri de topladıklarında birlikte değerlendirir,
verirsiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Şimdi, Yapı Krediyle ilgili konu;
yükümlülüğün hesabı -çok- bir formül çerçevesinde yapılıyor; yani, burada, şu
sandığın durumu iyidir, şu sandığın durumu iyi değildir diye kesin bir şeyi,
varsayımları ortaya koymadan belirlemek mümkün değildir. Eğer, varsayımlarınız
yoksa, bir sandığın iyi veya kötü olduğunu gelecekle bağlantılı olarak
söylemeniz mümkün değildir. Onun için, bazı varsayımları peşinen bir tarafa
koyup, ondan sonra sandıkları değerlendirmek lazım.
Nedir o varsayımlar: Bir
kere, sandığın yükümlü hale geldiği kişilerin sayısı nedir; bu belli. İkincisi,
bu kişilerin hak edecekleri meblağ nedir, statik olarak bir yıllığına. Daha
sonra, bu kişilerin ortalama yaşam süresi ne kadar, yaşam boyu alacakları aylık
düzeyi; yani, yirmi yıl sonra alacakları aylık düzeyi ne olacak. Bunlarla
ilgili birtakım varsayımlar koyup, ondan sonra, gelecekle ilgili yükümlülükleri,
belli bir teknik faizle, bugüne indirgemeden, hiçbir sandığın hesabını çıkarmak
mümkün değildir. Bu durumda, örneğin, şu anda 2005 yılındayız. 2025 yılında,
bir sandığın yükümlülüğünün ne olacağını hesaplayabilmek için, eğer, 2005
yılında ilgiliye 100 Yeni Türk Lirası maaş ödeyecekse, 2025 yılına yirmi yıl
var, sandığın yirmi yıllık bir yükümlülüğü var demektir. Bu takdirde, 100 Yeni
Türk Lirası 2025'te maaş alacağı varsayımıyla formül: (100/1+İ)20
-"i" dediğimiz faiz oranıdır- x yaşama olasılığı. Bu formül
çerçevesinde hesaplanıyor. Dolayısıyla, burada, iki banka, konuyu pazarlık
yapıyorsa, bankayı devralmakla, satın almakla ilgili bir pazarlık yapıyorsa, bu
sandıktan dolayı üzerine ne kadar yükümlülüğün girebileceğini, bu karmaşık,
girift formül içerisinde çözmesi lazım. Konu belirsizse, anlaşılmazsa,
anlaşılmaz bir ortamda hesaplarını görebilme imkânları yok. Bu maddenin
düzenlenişi, hesaplarını görebilmeye imkân sağlama amacı taşımaktadır.
Her ne kadar 350 000 000
euro karşılık ayrılmışsa da, bu karşılığın tamamının, sandıkların yükümlülüğü
nedeniyle, SSK'ya aktarılması gerekecek miktar olduğunu da söylemek mümkün
değil. O, belirttiğim gibi, hesap çerçevesinde karara bağlanacaktır. Sosyal
Sigortalar Kurumu diyecektir ki, senin sandığın şu kadar borcu var, o borcu
bana veriyorsun, bana devredeceğin ilgililer nedeniyle; o ilgililerin haklarını
da ben karşılıyorum.
Dolayısıyla, burada,
olay, doğrudan doğruya, tarafların hesabını görebilmelerini sağlamaya
yöneliktir. Eğer hesaplarını bilmeseler, bu alışverişi zaten
yapamazlardı.Konuyu bu çerçevede değerlendirmek lazım.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
toparlar mısınız; sürenizi çok aştınız.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Yük kime biniyor Sayın Bakan; özet olarak, yük kime biniyor?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sadece, maddede, bu varsayımlarla ilgili
teknik faizi ifade eden bir cümle vardır; hesapların yapılmasında, olayı
belirleyen, o teknik faizi ifade eden cümledir maddedeki.
Evet, arz ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Yükün ne olduğu açıkta kaldı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Karışık bir hesap.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - O kadar zor değil Sayın Bakan.
Yarım saat konuştunuz, ne
olduğu belli değil.
BAŞKAN - Soru-cevap
kısmını tamamladık.
Madde üzerinde verilmiş 2
önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına göre okutacağım, aykırılıklarına göre
işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
5387 sayılı Bankacılık
Kanunu Tasarısının geçici 23 üncü maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 6 Ekim 2005
|
M. Akif Hamzaçebi |
Mustafa Özyürek |
Gürol Ergin |
|
Trabzon |
Mersin |
Muğla |
|
Osman Kaptan |
Birgen Keleş |
Ali Kemal Kumkumoğlu |
|
Antalya |
İstanbul |
İstanbul |
|
Kemal Sağ |
Enis Tütüncü |
Kâzım Türkmen |
|
Adana |
Tekirdağ |
Ordu |
"Geçici Madde 23.-
506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesi kapsamındaki bankalar, sigorta ve
reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların
teşkil ettikleri birlikler personeli için kurulup mensuplarının sosyal güvenlik
haklarını sağlayamayacak duruma düşmüş oldukları, anılan madde uyarınca kontrol
ve denetimle görevli bakanlıklarca tespit edilen sandıkların iştirakçileri ile
malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortasından aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile
bunların hak sahipleri; devir tarihi itibariyle sandık statüsü uyarınca sağlık,
emeklilik ve diğer tüm kazanılmış hakları saklı tutulmak suretiyle herhangi bir
işleme gerek kalmaksızın bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç yıl içinde
Sosyal Sigortalar Kurumuna devredilerek 506 sayılı Kanun kapsamına alınır.
Devir tarihi itibariyle sandık iştirakçileri 506 sayılı Kanun kapsamında
sigortalı sayılırlar."
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutup, işleme alacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
5387 sayılı Bankacılık
Kanunu Tasarısının geçici 23 üncü maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
|
Ferit Mevlüt Aslanoglu |
Rasim Çıkar |
Ali Arslan |
|
Malatya |
Edirne |
Muğla |
|
Muharrem Kılıç |
|
Halit Akyüz |
|
Malatya |
|
İstanbul |
Madde 23 - Aktuerya açığı bulunmayan sandıklar 506 sayılı Kanun kapsamına dahil edilmez.
BAŞKAN - Biraz önce
okuduğumuz önergeye Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahipleri,
gerekçeyi mi okutalım?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Konuşacaksınız; buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Yüce
Meclisin çok değerli üyeleri; bir kere bu sandıkların hepsi Vakıflar Genel
Müdürlüğünün denetimi altındadır; yani, tüm, bu bahsettiğimiz 17 sandık,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün yıllarca denetimi altındadır. Her yıl denetlenir ve
tüm aktüerya hesapları didik didik incelenir. Bir kere bunu bilelim.
Burada, tüm sorun; tabiî,
bankada çalışan arkadaşlarımızın, tabiî, ekonomik kriz bahane edilerek, tabiî
çalışanlara fatura edilmesidir. Sadece şunu soruyorum; bu arkadaşlarımızın
olayı, meselesi, sadece emeklilik ve sağlık olayıdır. Yaklaşık 350 000 kişinin,
yeniden, devlet hastanelerine ve diğer sağlık kurumlarına müracaat ettiğini
düşünün; çünkü, sandıklar, genelde kendi üyelerini ya anlaşma yaparak özel
hastanelerde yahut diğer sağlık kurumlarıyla veya sağlık sigortasıyla birlikte
bunların en iyi sağlık hizmeti almasını sağlıyorlar. Düşünün, yarın bu
insanların, 300 000 kişinin tekrar devlet hastanelerinin kapısına gideceğini.
Bir kere, çalışanlara en büyük sorun bu olacaktır. Zamanı yok, gidemiyor.
Tabiî, gözardı ediyoruz,
burada her şeyi toz pembe görüyoruz. Bugün, diğer tüm çalışanların sağlık
hizmetlerini göz önüne aldığımızda, Türkiye'de yasaksavmacı sağlık hizmeti
verildiğini burada herkes biliyor. Onun için, bir kere, mesele sadece emeklilik
meselesi değil. Bu sandıkların sağlık primi yok olduğunda acaba bankalarda
çalışan insanlar devlet hastanesi kuyruklarında saatlerce ne kadar
bekleyebilecek?" Olan çalışanlara oluyor.
Tabiî, Sayın Bakanım
demin dedi ki: "Türk Ticaret Bankasında 500 trilyon bir açıkla
devraldık." Sayın Bakanım, Türk Ticaret Bankasında, üç yıl, tüm
çalışanları çıkardık, üç yıl bankada ikişer kişi nöbetçi kaldı, bankada
kimseden prim alınmadı. Tabiî, bu bankanın, primi kesilen bir bankanın
emeklileri var. Tabiî, eğer bir banka üç yıl kapısı kapalı, kilit vurulmuş bir
banka halinde, sadece Emekli Sandığı devam ederse bu açık haliyle olur; çünkü,
primi kesildi. Yani, o açıdan, olan çalışanlara oluyor.
Çünkü, sigortacılık veya
emeklilik bir prim idaresidir. Burada SSK'ya yeni bir yük mü yaratacağız?
Burada söylediğimiz konu şu: Aktüerya hesabı açık olmayan kurumların
sandıklarını devretmeyelim. Bunlar kendi yağıyla kavruluyor. Çünkü, gayet iyi
yatırım yapmış, iyi idare edilmiş; ama, olan burada çalışanlara oluyor. Tabiî,
tüm mal varlığıyla devam etmiyoruz, devretmiyoruz; ama, sigortanın tahsil
ettiği primler kesildiği zaman çalışanlar hiçbir haktan yararlanamayacak
arkadaşlar; ne sağlık, ne emeklilik hakkından. Sadece... Prim alacağı olmayan
bir sandık ne iş yapabilir?!
Önergemiz şu: Aktuerye
açığı… Çünkü, denetleniyor her yıl, Vakıflar Genel Müdürlüğü… Aktuerya açığı
olmayan sandığı 506 sayılı SSK Yasasına tabi tutmayalım. Bu insanlar bunu
istemiyor. Burada, hiç değilse bunu sağlayalım.
Tabiî, 17 sandık var
diyoruz. Tabiî, rakam olarak verdiğimizde, bugün Sayın Bakanım bazı sandıkların
-10 sandığın- açığı olduğunu söyledi; ama, onların çalışanlarını topladığımız
zaman, belki onda 1'i değil bunlar. Çoğunluk oluşturan, yani, 7 sandık
dediğimiz sandıklar, bugün malî yapıları son derece iyi sandıklar; bunlar
çalışanlarına en iyi hizmeti veriyorlar. Onun için, o 7 sandık, tüm bu
sandıkların toplam çalışanlarının aşağı yukarı yüzde 70'i. Onun için, diğer 7…
Yani, kötü örnekten gidip iyileri de yok etmeyelim. Gelin, aktuerya açığı
olmayan sandıkları bu yasaya tabi tutmayalım.
Hepinize saygılar sunarım;
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Sayın milletvekilleri,
Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı, gerekçesini biraz önce dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
5387 sayılı Bankacılık
Kanunu Tasarısının geçici 23 üncü maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
6
Ekim 2005
Mehmet
Akif Hamzaçebi (Trabzon)
ve
arkadaşları
"Geçici Madde 23-
506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesi kapsamındaki bankalar, sigorta ve
reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların
teşkil ettikleri birlikler personeli için kurulup, mensuplarının sosyal
güvenlik haklarını sağlayamayacak duruma düşmüş oldukları, anılan madde
uyarınca kontrol ve denetimle görevli bakanlıklarca tespit edilen sandıkların
iştirakçileri ile malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasından aylık veya gelir
bağlanmış olanlar ile bunların hak sahipleri, devir tarihi itibariyle sandık
statüsü uyarınca sağlık, emeklilik ve diğer tüm kazanılmış hakları saklı
tutulmak suretiyle herhangi bir işleme gerek kalmaksızın, bu maddenin yayımı
tarihinden itibaren üç yıl içinde Sosyal Sigortalar Kurumuna devredilerek, 506
sayılı Kanun kapsamına alınır. Devir tarihi itibariyle sandık iştirakçileri,
506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı sayılırlar."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu önergeye?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Tütüncü,
buyurun.
Sayın Tütüncü, önergenin
gerekçesini açıklayacaklar efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerekçeyle ilgili konuşmaya, açıklamaya geçmeden önce,
Bankacılık Yasasıyla ilgili olarak ortaya çıkan bir gerçeği sizlerle paylaşmayı
doğru buluyorum.
Biliyorsunuz, Sayın
Başbakanımız AKP'nin siyaset anlayışını "tüccar siyaset anlayışı"
olarak nitelemişti. Biz, bu tüccar siyaset anlayışının nasıl bir anlayış
olduğunu kendimize sorardık. Nihayet, bu Bankacılık Yasasıyla ilgili içtüzük
değişikliğinden sonra, temel yasa anlamında buraya getirildiğinde bir hesap
yaptık, her maddeye 27 saniyelik bir konuşma hakkı verilmiş. O zaman biz
anladık, Sayın Başbakanın bu tüccar siyaset anlayışı, perakende siyaset
anlayışı değilmiş, toptancı siyaset anlayışıymış! Bu vesileyle, bu tespitimizi
zabıtlara geçirmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; biliyorsunuz, 506 sayılı Yasanın geçici 20 nci maddesiyle ilgili,
önerge verilen bu maddeyle ilgili Anayasa Mahkemesinin 25 Ocak 1977 tarihli bir
kararı var. Buna göre, özel sosyal güvenlik sandıkları ile bunlardan
yararlananların, genel sosyal sigorta kapsamına alınmaları için önemli ve haklı
nedenlerin olması ve bunların açıkça ortaya konulması gerekiyor.
Bunlar nelerdir:
Birinci olarak; yapılan
denetimler sonunda bu kuruluşların sosyal güvenliği sağlayamayacak duruma
düştüğü saptanacak.
İkinci olarak; alınacak
önlemlere rağmen aktuaryel açıklarının giderilemeyecek düzeye ulaştığı
anlaşılacak ve üçüncü olarak; devletin malî gücü bu alana el atacak düzeye
yükselecek.
İşte, Anayasa Mahkemesi,
ancak değindiğim nedenlerle devir işleminin yapılacağını öngörmüştür.
Bu karara göre, 506
sayılı Sosyal Sigortalar Yasasının geçici 20 nci maddesi kapsamındaki sandık
iştirakçileri ile, bu sandıklarda malullük, yaşlılık, ölüm aylığı alanların ve
bunların hak sahiplerinin tümü değil, ancak mensuplarına sosyal güvenlik
haklarını sağlayamayacak duruma düşmüş oldukları saptananların SSK'ya devri
öngörülebilir Anayasa Mahkemesi kararıyla.
Bu durum çerçevesinde,
sosyal hukuk devletinin gereği olarak devredilen söz konusu sandıkların
iştirakçileri ile, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasından aylık veya gelir
bağlanmış olanlarla bunların hak sahiplerinin, yani emekli, dul ve yetimlerinin
kazanılmış haklarının mutlaka ve mutlaka saklı tutulması, korunması gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu madde hükmü onbinlerce yurttaşımızın emeklilik durumunu,
kazanılmış olan sosyal güvenlik haklarını ilgilendirmektedir.
Bunların bir kısmı halen
Sosyal Sigortalar Kurumunun belirlediği maaşların üzerinde maaş almaktadır;
ama, lütfen hatırlayalım, böyle yüksek maaş alan kişilerden çalıştıkları
dönemde de daha yüksek emeklilik primi kesilmişti. Şimdi, son duruma göre bu
kişilerin çalışırken daha yüksek prim ödeyerek elde ettikleri ve kendilerine
yasal olarak tanınan hakları ve emeklilik maaşlarının bir kısmı ellerinden
alınmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; lütfen, bu durumun sosyal hukuk devleti anlayışıyla, bu
durumun akılla, mantıkla, insafla, izanla bağdaşır hiçbir yönü yoktur ve tek
kelimeyle kazanılmış hakların geri alınması, daha da ötede, gaspedilmesi
anlamındadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Tamamlayın
efendim konuşmanızı.
Buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Bu durum, Anayasamızın 2 nci maddesindeki, sosyal hukuk devleti ilkesine
aykırıdır. Yine, bu hüküm, Anayasanın 49 uncu maddesindeki, çalışanların
korunması, çalışma barışının sağlanması hükmüne aykırıdır. Yine, bu hüküm,
Anayasanın 60 ıncı maddesindeki, herkesin sosyal güvenlik haklarının korunması
ve gerekli önlemlerin alınması hükmüne de aykırıdır. Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bizim bu hukuksuz duruma seyirci kalmamız mümkün değildir. Doğrusu,
AKP'li arkadaşlarımızın da bu duruma seyirci kalmaması gerekiyor. Neden
kalmaması gerekiyor; çünkü, AKP amblemindeki adalet kavramı kazanılmış haklara
sahip çıkılmasını gerekli kılıyor; haksızlığa, hukuksuzluğa geçit verilmemesini
zorunlu kılıyor. Bu nedenle AKP'li milletvekillerinin, çıkardıkları yasaların
lafzını olduğu kadar ruhunu da irdelemeleri, ince eleyip sık dokumaları
gerekiyor. Bugün başkalarına yapılan bir haksızlık yarın sizin de başınıza
gelebilir.
BAŞKAN - Sayın Tütüncü,
lütfen tamamlayın.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Bu maddenin önergemiz doğrultusunda değiştirilmesine özellikle Adalet ve
Kalkınma Partili arkadaşlarımın katkı vermesini bekliyoruz, diliyoruz.
Bu duygularla hepinizi en
iyi dileklerimizle, sevgilerimizle, saygılarımızla selamlıyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Tütüncü.
Sayın milletvekilleri,
gerekçesini biraz önce dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici 23 üncü madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Geçici 23 üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum; karar yetersayısını da arayacağım. Kabul edenler…
Kâtip Üyeler arasında
görüş birliği sağlanamamıştır.
Şimdi, oylamayı
elektronik cihazla yapacağım.
Oylama için 3 dakika süre
vereceğim.
Pusula verecek olan
arkadaşlarımız ayrılmasınlar.
Geçici madde 23'ün
oylamasını başlatıyorum:
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, geçici 23 üncü madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı
vardır.
Şimdi, kanunun tümünü
oylayacağım; ancak, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, oyunun rengini belli etmek
için, Samsun Milletvekili Ahmet Yeni lehte söz istemiştir.
Buyurun Sayın Yeni.
Yalnız, süreniz birkaç
dakika; birkaç dakika içerisinde sadece oyunuzun rengini... Buyurun.
AHMET YENİ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis tatile girmeden evvel, Bankalar
Kanunu, Meclisten, yoğun bir çalışma sonunda geçmişti.
HALUK KOÇ (Samsun) - Çok
yoğun değil…
AHMET YENİ (Samsun) -
Cumhurbaşkanı tarafından iade olunan 92, 121 ve geçici 23 üncü madde de, bugün,
maddeler itibariyle kabul edildi.
Bu kanunun, ülkemize,
banka camiasına hayırlı olmasını diliyorum. Emeği geçen herkese teşekkür
ediyorum ve ayrıca, bu kanunun lehinde oy kullanacağımı arz ediyor, tekrar,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Yeni.
Sayın milletvekilleri,
kanunun tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kanun
kabul edilmiştir, hayırlı olsun.
Sayın milletvekilleri,
Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
7.- Askeri Yasak
Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/1056) (S. Sayısı: 960) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 960 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Yasa tasarısının tümü
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Rasim
Çakır; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri,
çalışma saatimizin bitmesine aşağı yukarı 10-12 dakika var. Konuşma bitinceye
kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Askerî Yasak
Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununun 5 inci maddesindeki bir değişiklikle
ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; öncelikle
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
önce, yasak tanımının ne olduğunu ifade etmekle sözlerime başlamak istiyorum.
Değişik ansiklopedilerden ve Türk Dil Kurumundan yaptığım araştırmalara göre,
yasak "bir işin yapılmasına karşı olan yasal ya da yasadışı engel"
olarak tanımlanmış.
Tabiî, teknolojideki
gelişmeler, insanların bugüne kadarki tecrübeleri doğrultusunda, giderek
yasakların kaldırılması, daha yasaksız bir topluma ulaşılması, hepimizin,
herkesin ortak amacı, ortak dileği olmuş.
Süreç içerisinde, askerî
yasak bölgeler de, toplumun daha verimli kullanabilmesi, o bölgelerden toplumun
daha fazla yararlanabilmesi için daraltılan veya kuralları gevşetilen bir biçim
almış.
Biliyorsunuz, geçtiğimiz
yıl kara askerî yasak bölgelerin sınırlarıyla ilgili -30 metre ile 600 metredir
bunun sınırı- limitin en alt limitinin uygulanması yönünde bir karar çıkmıştı.
Bu karar, özellikle kara sınırı bölgesinde tarımsal üretim yapan
vatandaşlarımızı çok ziyadesiyle memnun etti; ama, 30 metrenin içerisinde olan,
birinci derece askerî yasak bölge içerisinde olan turizm alanlarımız, tarihî
alanlarımız, eğitimle ilgili alanlarımız, maalesef yasa gereği yasak kapsamı
içerisinde olduğu için, bu konularda araştırma yapmak isteyenler, turizm amaçlı
kullanmak isteyenlerin gezmesine, görmesine olanak vermiyordu. Şimdi, bu yasa değişikliğiyle,
Genelkurmayımıza, onun teklifiyle Bakanlar Kurulumuza vereceğimiz yetkiyle bu
tür bölgelerin de turizme, eğitime ve üretime katkıda bulunmasına olanak
sağlamış olacağız. Mesela, Ani harabeleri, Suriye sınırındaki Karkamış bölgesi,
Artvin'in Camili bölgesi, Çoruh Nehrinin doğa turizmine kazandırılması gibi,
gerçekten insanlığın hizmetine girmesi gereken konular kazandırılmış olacak. Bu
konuda gerekli girişimi başlatan, öncelikle Sayın Genelkurmay Başkanımıza ve bu
yasa tasarısını hazırlayan, emeği geçen herkese teşekkürleri bir borç
biliyorum.
Bunun yanında -tabiî bu
konunun kapsamında değerlendirmek istiyorum- ben, Edirne Milletvekiliyim; yani,
kara sınır hattı boyunda yerleşimi olan bir ilin milletvekiliyim, bizim
bölgemizde İpsala'dan Enez İlçemize karayoluyla gidebilme imkânımız yok; yani,
Türkiye'nin en batısında, Yunanistan sınırındaki bir ilin iki ilçesinin
birbiriyle kara sınırı bağlantısı yok. Bunun da sebebi şu: Daha önceki
hükümetler döneminde bir karayolu ihalesi yapıldı; ama, bu yapılan altyapı
çalışmaları Gala Millî Parkı bölgesi içerisinden geçtiği için, bu yolun doğal
hayatı etkileyeceği, doğal hayatı zarara uğratacağı tepkileriyle
karşılaşılınca, bu yolun yapımından vazgeçildi. Şu an, İpsala İlçemizden Enez
İlçemize gitmek isteyen bir vatandaşımız, önce 27 kilometre gidip Keşan'a,
oradan da 60 kilometre gidip Enez'e; yani, toplam 87 kilometre mesafe katetmek
durumunda; yani, 20 kilometrelik bir mesafe, 87 kilometre mesafe katetmek
durumunda.
Tabiî, bunun karşısında
bir alternatif proje önerdik, önerildi, konuşuluyor, o da şu: İpsala'dan
Enez'e, Meriç Nehrinin kenarından geçen ve 30 metre yasak sınırı içerisinde,
birinci derece askerî yasak bölge içerisinde olan sedde boyunca bu karayolunun
yapılması ve bir an önce İpsala'dan Enez bölgesine, turizm değeri, turizm
potansiyeli yüksek olan bu ilçemize gidişi gelişi kolaylaştırmak çok önemli bir
hal aldı.
Diliyorum, bu yasa
çıktıktan sonra, başta Genelkurmayımız ve Millî Savunma Bakanımız olmak üzere,
Bakanlar Kurulunun bu konuya özel önem vererek, artık, bu asırda, Türkiye'nin
en batısında iki ilçenin birbirine karayoluyla bağlantısının yapılması
gerçekleşmiş olur.
Bunun yanında, yine, Enez
İlçemizde, yine, kara sınırı hattı boyunda birinci derece askerî yasak bölge
içerisinde, limanın hemen kenarında bir askerî dinleme bölüğü mevcuttur. Bu
bölüğün konuşlandığı yerin de, Enez Limanının turizm potansiyelinin
değerlendirilmesinde, Enez Limanının ticaret potansiyelinin
değerlendirilmesinde bir engel teşkil ettiği açıktır. Öteden beri, yine bu
bölüğün, bu dinleme bölüğünün, artık, çağımızdaki gelişmiş teknolojilerle,
sıfır noktasında olmasına gerek yoktur. Bu bölüğün yerinin değiştirilip, Enez
Limanının yat limanı şeklinde, ticaret limanı şeklinde, hatta Yunanistan'a
günübirlik sefer yapılan bir liman şeklinde değerlendirilmesine imkân
olacaktır.
Bu konunun da, yine bu
yasa kapsamı içerisinde değerlendirilmesi; Enez'in turizm zenginliğini
geliştirmek amacıyla, aynı kapsamda, Genelkurmayımızın ve Millî Savunma
Bakanlığımızın bu konuyu değerlendirmesi ve Bakanlar Kurulumuzun da bu konuda
karar alarak, en kısa zamanda Enez'in bu turizm potansiyelinin
geliştirilmesinin uygun olacağı görüşündeyim.
Bu vesileyle, önümüze
getirilmiş olan yasa değişikliğine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak olumlu
oy kullanacağımızı ifade ediyor; çıkaracağımız yasanın, ülkemize hayırlı ve
uğurlu olmasını diliyorum.
Hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Çakır.
Sayın milletvekilleri,
çalışma süremiz tamamlanmıştır.
Sporda şiddet ve şike
iddiaları konusundaki Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel
görüşmeye devam etmek ve kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için,
20 Ekim 2005 perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00'te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 17.00