DÖNEM:
22 CİLT: 95 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
8 inci Birleşim
18 Ekim 2005 Salı
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI Konuşmalar
1.- Amasya Milletvekili Hamza Albayrak'ın, Birinci Hatay
Medeniyetler Buluşması etkinliklerine ve Avrupa Birliği müzakere sürecine
ilişkin gündemdışı konuşması
2.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Faruk Bayrak'ın, Güneydoğu
Anadolu Projesindeki sulama yatırımlarının bir an önce bitirilebilmesi için
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın, yabancılara mülk
satışıyla ilgili yasanın iptal edilmesi sonucunda ortaya çıkan duruma ilişkin
gündemdışı konuşması
B) Tezkereler ve Önergeler
1.- Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi asıl üyeliğine
Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın grubunca aday gösterildiğine ilişkin
TBMM Başkanlığı tezkeresi (3/909)
2.- Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Mısır'a yaptığı
resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/910)
3.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/911)
C)
Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı
1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 37 milletvekilinin,
karayollarının teknik ve fizikî durumunun uluslararası standartlara uygunluğunun
araştırılarak sağlıklı ve güvenli ulaşım sağlanabilmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/307)
2.- Aydın Milletvekili Mehmet Mesut Özakcan ve 38
milletvekilinin, Kuşadası Limanı ihalesi ile ilgili bazı iddiaların
araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/308)
3.- Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanı ve Antalya
Milletvekili Deniz Baykal ve 115 milletvekilinin, TÜPRAŞ'ın bir grup hissesinin
satışı ile Galataport ve Kuşadası Limanı ihalelerinde, organize bir şekilde
görevlerini kötüye kullanarak ihaleye fesat karıştırdıkları ve bu suretle
kamuyu zarara uğrattıkları iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Maliye
Bakanı Kemal Unakıtan ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım haklarında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/3)
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız'ın yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/731) (S.
Sayısı: 987)
2.- Ardahan Milletvekili Kenan Altun'un yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/732) (S.
Sayısı: 988)
3.- Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet
iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
kurulan (10/63, 113, 138, 179, 228) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu (S. Sayısı : 956)
V.- ÖNERİLER
A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ
1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VI.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI Sorular ve CevaplarI
1.- Mersin Milletvekili Mustafa ÖZYÜREK'in, naylonfatura
düzenlemek ve hayalî ihracat yapmakla suçlanan özel finans kuruluşları hakkında
yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/5705)
* Ek cevap
2.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, son beş yılda
alınan ve emekliye ayrılan personel sayısına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/8016)
I- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
13.00'te açıldı.
Erzurum Milletvekili Ömer
Özyılmaz, Dünya Ruh Sağlığı Gününe ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.
Bilecik Milletvekili
Yaşar Tüzün'ün, kredi kartı mağdurlarının sorunlarına ve alınması gereken
önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif Şener,
Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü'nün, tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanların
sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker,
Cevap verdi.
Kırklareli Milletvekili
Yavuz Altınorak'ın (3/698) (S. Sayısı: 985),
Hakkâri Milletvekili
Fehmi Öztunç'un (3/719) (S. Sayısı: 986),
Yasama
dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkındaki Başbakanlık tezkereleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
Çanakkale Milletvekili
İsmail Özay ve 38 milletvekilinin, 12 Eylül 1980 askerî müdahalesinin sebep ve
sonuçlarının araştırılması,
İzmir Milletvekili Hakkı
Ülkü ve 37 milletvekilinin, SHÇEK yurt ve yuvalarında barınan çocuk ve
gençlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi,
Amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
13.10.2005 tarihli gelen
kâğıtlarda yayımlanan; 998 sıra sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde
Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca bir daha
görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile 999 sıra sayılı Türkiye İstatistik
Kanunu ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme
tezkeresinin, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci ve 6 ncı sıralarına
alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan,
Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S.
Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden,
2 nci sırasında bulunan,
Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısının (1/950) (S. Sayısı: 920) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
3 üncü sırasına alınan ve
Cumhurbaşkanınca bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen 5387 sayılı
Bankacılık Kanunu (1/1069) (S. Sayısı: 997), geçici 23 üncü maddesine kadar
kabul edildi.
18 Ekim 2005 Salı günü
saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 16.56'da son verildi.
|
Ali Dinçer |
|
|
Başkanvekili |
|
|
Ahmet Gökhan Sarıçam |
Harun Tüfekci |
|
Kırklareli |
Konya |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
No.: 10
II.- GELEN KÂĞITLAR
Rapor
1.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut Değer ve 25 Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 26 Milletvekilinin; İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 23 Milletvekilinin; Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya
ve 27 Milletvekilinin; Trabzon Milletvekili Faruk Nafız Özak ve 23
Milletvekilinin Türk Sporunda Şiddet, Şike, Rüşvet ve Haksız Rekabet
İddialarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis
Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu (10/63, 113, 138, 179, 228) (S. Sayısı: 956) (Dağıtma tarihi:
14.10.2005) (GÜNDEME)
No.: 11
17 Ekim 2005 Pazartesi
Tezkereler
1.- Genel Bütçeli Dairelerin 2004 Bütçe Yılı Kesinhesap Kanun
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/907) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.10.2005)
2.- Katma Bütçeli İdarelerin 2004 Bütçe Yılı Kesinhesap Kanun
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/908) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.10.2005)
Rapor
1. - Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu Raporu (1/1082) (S. Sayısı: 1000) (Dağıtma tarihi: 17.10.2005)
(GÜNDEME)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TBMM Yolsuzlukları Araştırma
Komisyonunun hazırladığı rapordaki iddiaya ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6646)
2. - İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Ziraat Bankası'nın
kayıp olduğu iddia edilen yatırım fonlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6655)
3. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, Irak'taki Türkmenlerin
sorunlarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru
önergesi (7/6658)
4. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa Çevre Yoluna ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru
önergesi (7/6680)
5. - İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Spor Toto'nun kamu
kuruluşlarına aktarması gereken kaynakları ve vergileri eksik yaptırdığı iddialarına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6688)
6. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Düzce'de aile hekimliği pilot
uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6690)
7. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, ATO ve Tıp Kurumunun
birlikte hazırladığı ilaçlarla ilgili bir rapora ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6691)
No.: 12
18 Ekim 2005 Salı
Meclis Araştırması Önergeleri
1. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN ve 37 Milletvekilinin, karayollarının
teknik ve fiziki durumunun uluslararası standartlara uygunluğunun araştırılarak
sağlıklı ve güvenli ulaşım sağlanabilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/307)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12.10.2005)
2. - Aydın Milletvekili Mehmet Mesut ÖZAKCAN ve 38 Milletvekilinin,
Kuşadası Limanı ihalesi ile ilgili bazı iddiaların araştırılması amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/308) (Başkanlığa geliş tarihi:
12.10.2005)
Gensoru Önergesi
1.-
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz BAYKAL ve
115 Milletvekilinin, TÜPRAŞ'ın bir grup hissesinin satışı ile GALATAPORT ve
Kuşadası Limanı ihalelerinde, organize bir şekilde görevlerini kötüye
kullanarak ihaleye fesat karıştırdıkları ve bu suretle kamuyu zarara
uğrattıkları iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN, Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM haklarında Anayasanın 99 uncu ve
İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/3) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2005) (Dağıtma tarihi: 17.10.2005)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
18 Ekim 2005 Salı
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 8 inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekilimize gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz,
medeniyetler ittifakı ve Avrupa Birliği süreciyle ilgili, Amasya Milletvekili
Hamza Albayrak'a aittir,
Buyurun Sayın Albayrak.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Amasya Milletvekili Hamza Albayrak’ın, Birinci Hatay
Medeniyetler Buluşması etkinliklerine ve Avrupa Birliği müzakere sürecine ilişkin
gündemdışı konuşması
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; medeniyetler ittifakı ve Avrupa Birliği
müzakere süreciyle ilgili olarak gündemdışı söz almış bulunmaktayım; sözlerime
başlamadan önce, Yüce Meclisi ve bizi dinleyen sevgili vatandaşlarımızı sevgi
ve saygıyla selamlıyorum.
Tarihi ve kültürel
dokusuyla buram buram Anadolu kokan, geçmiş yıllarda dünyanın ikinci büyük
şehri olup, çeşitli medeniyetlere hem eşik hem de beşik olmuş gizemli şehir
Antakya'da, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın himayelerinde, 25-30
Eylül 2005 tarihlerinde "Birinci Hatay Medeniyetler Buluşması
Etkinlikleri" yapılmıştır. Malumları olduğu üzere Birleşmiş Milletler
Genel Sekreteri Sayın Annan'ın başlatmış olduğu, İspanya Başbakanı Jose Luis
Rodriguez Zapatero ve Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde
çalışmalarına devam eden medeniyetler ittifakı projesi çerçevesinde ilk
toplantı kasım ayı sonunda İspanya'nın Mallorca Kentinde yapılacaktır.
Birinci Hatay
Medeniyetler Buluşması Etkinlikleri kapsamında bütün dünyaya insanlığın ortak
değerlerini oluşturan adalet, merhamet, sevgi, hoşgörü ve birlikte yaşamanın
gerekliliği, yaşam kesitlerinden yerinde örnek verilerek gösterilmiştir.
Dünyanın huzur ve
barışını tehdit eden ve bir insanlık ayıbı sayılabilecek açlık, bulaşıcı
hastalıklar, adaletsiz paylaşım, silahlanma ve savaşların doğurduğu sorunlara
çare bulmak için, dinlerin adalet ve erdemliliği teşvik eden öğretilerinden
faydalanılması gerektiği vurgulanan bu etkinliklerde "barışı sağlamayı
amaçlayan dinler, şiddet ve terörün asla gerekçesi olamaz" denilmiştir.
Bu etkinliklere, 120 adet
yabancı basın mensubu, 6 adet canlı yayın yapan yabancı TV kanalı, 130 yerli ve
yabancı bilimadamı, Avrupa Birliği ülkelerinin de içerisinde bulunduğu 34 elçi
ve bunların müsteşarları ve eşleri iştirak etmişlerdir. Çok başarılı geçen bu
organizasyonlarla medeniyetler, buluşması medeniyetler ittifakına doğru yol
almış olup, evrensel barışın tüm dünyada sağlanmasına mihenk taşı oluşturmuştur.
Çeşitli medeniyet ve
dinlere mensup din hizmetkârlarının -bunu özellikle belirtiyorum; çünkü, bazı
köşeyazarları ve bazı konuşmacılar "semavî dinlerin ruhanî lideri" ya
da "dinî liderler" tanımlamasını yapıyorlar ki, böyle bir tanımlama
hiçbir dinde mevcut değildir- ve 130 bilimadamının sunmuş oldukları
tebliğlerden çıkan sonuç, birlikte çokluk-çoklukta birlik anlayışıyla,
medeniyetlerin çatışma ve kaosun değil, ahenk ve uyumun göstergesi olması
gerektiği; yaratılanı yaratandan ötürü sevmek, benzerlikten tevhide ulaşmak,
birey ve toplum eksenini, sevgi kahramanları tohumunu yeşertmek, doğruyu ve
güzeli paylaşarak çoğaltmak, sıkıntıları paylaşarak azaltmak, medeniyetlerin
harmanlanmasıyla, güzellik, barış, huzur ve sevgi havuzu oluşturmak; eşrefi
mahlûkat olan insanın eğik başlı, çatık kaşlı ve haram açlığı olmamasını
sağlamak; dünyada barış ve huzurun sağlanması ve de korunmasının tüm insanlığın
barış ve zaferi olacağının altını çizerek, Atatürk'ün "yurtta sulh,
cihanda sulh" söyleminin tüm ulus devletlerce çok iyi özümsenerek
hidrokarbon medeniyetinden pay almak için savaşa, kan dökülmesine son vermek
olmuştur.
Bu başarılı organizasyonu
gerçekleştiren başta Hatay Evrensel Değerleri Koruma Derneği yönetici ve
üyelerine, Hatay Valisine, Hatay Belediye Başkanına, Hatay Mustafa Kemal
Üniversitesi Rektörüne, tüm katılımcılara ve tüm misafirperver Hataylı
hemşerilerime teşekkür ediyorum.
Birinci Medeniyetler
Buluşmasının en önemli katkısı, şüphesiz ki, 3 Ekim 2005 tarihinde Türkiye'nin
AB müzakere süreci için tam üyelik noktasında söz almasında olmuştur. Zira,
medeniyetler buluşması, şüphesiz ki, hem yurt içinde hem de Avrupa Birliğinde
bir kamuoyu oluşturmuştur.
3 Ekim 2005 tarihinde,
Türkiye, kırkiki yıldır uğraş verdiği Avrupa Birliği tam üyeliğine kayıtsız
şartsız giriş noktasında bir zafer elde etmiştir. Elbette ki bu zaferde, bu
başarıda...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı.)
BAŞKAN - Sayın Albayrak,
1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, toparlayın.
HAMZA ALBAYRAK (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; elbette ki bu başarıda Yüce Meclisin çok büyük katkısı
olmuştur; bundan sonra da bu başarı, elbette ki, Türkiye'nin âli menfaatları
noktasında devam edecektir.
Emeğin, sermayenin ve
malların serbest dolaşımı fikri üzerine bina edilen Avrupa Birliğinden,
Türkiye, müzakere sürecinde, 100 küsur bin sayfalık know-how'ı, yani bilgi
birikimini ve mevzuatı bedava ve üste para da alarak teslim almış ve inşallah,
35 maddelik müzakere bölümlerini de... Hepimizin katkılarıyla, bu Katılım
Antlaşması imzalanacak ve Türkiye bu hedeflerine hepimizin katkılarıyla
ulaşacaktır.
Değerli arkadaşlar,
kamuoyunu etkilemek için hepimize, iktidarıyla muhalefetiyle, basınıyla sivil
toplum örgütleri ve gönüllü kuruluşlarıyla bir bütün olarak görev düşmektedir.
Geliniz, güzele, iyiye, doğruya taraf olalım; zira, cennetin yüzölçümü yok,
orada hepimize yer var.
Türkiye için, bu vatan
için, dünya barışı için hep birer sevgi kahramanı olalım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Albayrak,
son cümleniz için mikrofonu açıyorum. Süreyi uzatmayacağım.
HAMZA ALBAYRAK (Devamla)
- Son cümlem Sayın Başkanım.
Cumhuriyetimiz baki,
vatanımızın bölünmez bütünlüğü daim, birlikteliğimiz kaim olsun. Her şey
Türkiye için diyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Albayrak.
Gündemdışı ikinci söz
isteği, Güney Anadolu Projesindeki sulama yatırımlarının bitirilmesi konusunda,
Şanlıurfa Milletvekili Sayın Faruk Bayrak'a aittir.
Buyurun Sayın Bayrak. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
Sürenize de dikkat edin lütfen.
2.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Faruk Bayrak’ın, Güneydoğu
Anadolu Projesindeki sulama yatırımlarının bir an önce bitirilebilmesi için
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
MEHMET FARUK BAYRAK
(Şanlıurfa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bugün, sizlere, bin
yıllar boyunca medeniyete, bilime, kültüre, insanlığa ev sahipliği yapmış bir
bölgede yürütülen, ülkemiz ve bölgemiz açısından çok önemli olan GAP'ta sulama
yatırımlarının bitirilmesine ilişkin farklı bir bakış açısını dikkatlerinize
sunmak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Dicle ve Fırat
Nehirlerinin suladığı, Mezopotamya olarak anılan bölge, dünyanın en verimli, en
bereketli toprakları, aynı zamanda tarihte tarımın ilk kez yapıldığı topraklar
olarak bilinmektedir. Yine bu bölge, dünyanın en dinamik, nüfus yoğunluğu en
fazla ve en stratejik coğrafyasının kalbindedir.
Şimdi, bütün bu zenginliklere,
bu renkliliğe, bu dinamizme ve birikime rağmen, bu bölge, bugün, problemlerle
boğuşuyor. On yıllar boyunca, istenilen noktaya bir türlü ulaşılamamıştır.
Bütün çabalara rağmen, hâlâ, güneydoğu dediğimiz zaman, akla, işsizlik,
yoksulluk, göç geliyor; çarpık kentleşme ve maalesef, yakın geçmişte
yaşadığımız üzücü olaylar geliyor. Bu düğümü çözmek, bu negatif tabloyu mutlaka
değiştirmek zorundayız. Değişimi gerçekleştirmek için, Türkiye'nin bugünkü
güven ve istikrar ortamını en iyi biçimde değerlendirmemiz gerekiyor.
Değerli arkadaşlar,
bildiğiniz gibi Güneydoğu Anadolu Bölgemiz, sahip olduğu doğal kaynaklarıyla,
sosyokültürel yapısıyla, ekonomik ve sosyal özellikleriyle, jeopolitik konumu,
sınıraşan sularıyla, geçmişte yaşanan terör olaylarının izleriyle ülkemizin
diğer bölgelerinden farklı bir konumdadır. Bölgenin tüm özelliklerine ve
önceliklerine rağmen, GAP kapsamındaki yatırımlarda istenilen düzeye
ulaşılamamış, öngörülen hedefler gerçekleştirilememiştir. Enerji
yatırımlarındaki fiziksel gerçekleşme yüzde 76 olmasına karşın, tarım
sektöründe ancak yüzde 13 düzeyine ulaşılmıştır. Bugüne kadar enerji ve sulama
yatırımlarına, bu ülkenin kaynaklarından yaklaşık 8,5 katrilyonluk bir para
harcanmıştır. Harcanan bu kaynaklarla da, toplam 10 000 000 dekar alanı
sulayacak su, sulamada kullanım için hazır hale getirilmiştir. Kalan sulama
şebekelerinin tamamlanmaması halinde, bugüne kadar harcanan bu kaynaklar
amacına ulaşamayacak ve âdeta ölü bir yatırım haline gelecektir.
Değerli milletvekilleri,
GAP'a yapılan kamu yatırım tahsislerinin 1990-2005 dönemi itibariyle yıllık
seyri incelendiğinde, GAP'a toplam kamu kaynaklarından yılda ortalama yüzde 6,9
oranında pay ayrıldığı görülmektedir.
2001 yılında GAP'ın
toplam yatırımlar içindeki payı yüzde 4,9 olurken, iktidara geldiğimiz yıldan
itibaren bu ödenekler yüzde 6,8'e çıkarılmıştır.
GAP'ta temel yatırımlar
olan barajlar ve hidroelektrik santralları büyük ölçüde tamamlanmış, sıra
kalkınmanın itici gücü olan sulama yatırımlarına gelmiştir. Sulamanın da bir an
önce tamamlanması gerekmektedir.
GAP bölgesinde, 2004 yılı
sonu itibariyle 222 617 hektar alan sulamaya açılmıştır. 123 550 hektar alanda
da halen sulama şebekesi inşaatı devam etmektedir.
Değerli arkadaşlar,
ülkemizin bu hayatî meselesi bizlere önemli sorumluluklar getiriyor. Bu
misyonun üstlenilmesi ve gereğinin yapılmasında bizlere de görevler düşüyor.
İşte, bu bakış açısıyla, GAP'ta sulama yatırımlarının bir an önce bitirilmesi
için uzun zamandan beri güçlü bir ekiple çalıştığımız modeli sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Modelimiz, sulama
yatırımlarının yoğun olduğu ülkelerde de başarıyla uygulanmakta olan
"sulama yatırımlarına çiftçi katılımı"dır. Konuyla ilgili modelimizi,
başta Sayın Başbakanımız olmak üzere ilgili bakanlarımıza ve kuruluşlarımıza
ayrıntılı raporlarda ilettik. Bu model sayesinde, devlete yük olmadan
çiftçilerimizin sulama suyuna kavuşmaları mümkün olabilmektedir.
Sulamada kullanılacak
barajlar tamamlanarak depolanmıştır; fakat, bu suyu araziye dağıtacak kanal ve
kanaletler tamamlanamamıştır. Önerimiz, her çiftçimizin kendi arazisinden
geçecek kanalet maliyetini uygun bir ödeme planıyla ödemesidir.
Bugün itibariyle sulama
imkânlarına sahip olmayan çiftçilerin kuru tarımda dekar başına gelirleri
yaklaşık 50 YTL'dir. Bu araziler sulandığı zaman, bu çiftçilerin gelirleri de
dekar başına 200 YTL olmaktadır. Başka bir ifadeyle, çiftçilerimizin arazileri
sulanmadığından dolayı, her yıl dekar başına 150 YTL kayıpları olmaktadır.
Kanalet maliyeti dekara
ortalama 600 YTL'dir. Önerdiğimiz modelde, çiftçilerimiz sulama geldikten sonra
uygun bir ödeme taksidiyle bu maliyeti taksitler halinde ödeyebilecektir.
Zaten, bugün, birçok çiftçimiz kendi imkânlarıyla 50 000 000 YTL'ye kadar
harcama yaparak, açmış oldukları yeraltı kuyularıyla sulama yapmaktadırlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bayrak,
sürenizi 1 dakika uzatıyorum; lütfen tamamlayın efendim.
MEHMET FARUK BAYRAK
(Devamla) - Bu sulamalardan dolayı da, her yıl dekara 60 YTL oranında elektrik
parası ödemektedirler. İşte, bu parayı, her yıl kendi arazilerinden geçen kanal
ve kanaletlerin maliyeti için ödeyebilirler. Dünyada uygulanan model de budur.
Çiftçilerimizin kendi
talepleri bu yöndedir. Çiftçilerimiz diyor ki, zaten her yıl 60 YTL elektrik
parası ödüyoruz ve yine, her yıl kuyularımızın kurumasından, trafolardan,
elektrik kesintileri gibi birçok problemlerden dolayı da verim ve gelir
kayıplarımız oluyor. Çiftçilerimiz, ödedikleri maliyeti, arazilerinden geçen
kanaletlerle ödeyerek kalıcı bir çözüme kavuşturmuş olacaklarını, bizlere ve
konuyla ilgili kurumlara iletiyorlar.
Örneğin, bu yönde,
Şanlıurfa'nın Viranşehir İlçesinde, İlçe Kaymakamımız Dr. Yalçın Yılmaz'ın
öncülüğünde, bu modelle ilgili, kamu, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör
olarak hep beraber, bu yöndeki çalışmanın startını vermişlerdir.
Değerli arkadaşlar, bölge
çiftçisi bu modeli benimsemiştir ve projenin startını beklemektedir.
Yine, bu modelin önemli
bileşenlerinden birisi de örgütlenme boyutudur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son cümleniz
lütfen...
MEHMET FARUK BAYRAK
(Devamla) - Çiftçilerin, projenin inşaatının başlaması aşamasından başlayarak
birlik ya da kooperatif biçiminde örgütlenmeleri, sistemin maliyetine katılımın
yanı sıra, proje dizaynı, uygulaması ve kontrolüne katılımları için önem
taşımaktadır. Şu andan itibaren bölgede yapılacak her türlü yatırımlarda
katılımcılık gözardı edilmemesi gereken çok önemli bir husustur.
Bugün, GAP bölgemizde,
Şanlıurfa'da, katılımcılık yapabilecek duyarlı, bilgili ve kültürlü
çiftçilerimiz ve sivil toplum kuruluşlarımız vardır. GAP çiftçisi, Şanlıurfa
çiftçisi elini taşın altına koymaya hazırdır, yeter ki onlara yol gösterelim.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; inanıyorum ki, ülkemizin bütün sorunlarını çözüm yoluna
koyduğumuz gibi, GAP'la ilgili olarak yıllardır ertelenen talepleri de
karşılayarak, bölgesel adaletsizliğe kalıcı bir çözüm bulacağız.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi
şimdiden bir marka haline gelmiştir. Tarımıyla, bereketli topraklarıyla, petrol
kadar stratejik önemi olan su kaynaklarıyla, bu bölgemiz, bir marka, bir cazibe
merkezi olmaya adaydır. Bu markayı en iyi şekilde tanıtmak, en iyi şekilde
korumak da, hepimizin aslî görevidir.
GAP, inşallah, hep
birlikte gayretlerimizle, hem bölgenin hem de Türkiye'nin çehresini çok kısa
zamanda değiştirecek, bölgenin sorunlarına da kalıcı ve köklü çözümler
üretecektir.
Ben, bu düşüncelerle
sözlerime son verirken, tekrar, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bayrak.
Gündemdışı üçüncü söz
isteği, yabancılara mülk satışıyla ilgili, Antalya Milletvekili Sayın Osman
Özcan'a aittir.
Buyurun Sayın Özcan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
3.- Antalya Milletvekili Osman Özcan’ın, yabancılara mülk
satışıyla ilgili yasanın iptal edilmesi sonucunda ortaya çıkan duruma ilişkin
gündemdışı konuşması
OSMAN ÖZCAN (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yabancılara mülk satışıyla ilgili olarak
gündemdışı söz aldım; hepinizi, saygı, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bilindiği gibi, Meclisimiz, yabancılara mülk satışını yeniden düzenlemiş, köy
toprakları üzerinde yabancıların mülk edinme hakkını vermiş ve adı geçen
kanunla, Bakanlar Kuruluna da, 30 hektardan fazla mülk satılmasıyla ilgili
yetki vermişti. Ancak, bu kanun, 15.3.2005 tarihinde, Cumhuriyet Halk
Partisinin, Anayasa Mahkemesine yaptığı itiraz sonucu iptal edildi. Anayasa
Mahkemesinin iptal gerekçesinin son cümlesini okuyorum: "İptal hükmünün,
kararın Resmî Gazetede yayımlanmasından başlayarak üç ay sonra yürürlüğe
girmesine 14.3.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi."
Değerli arkadaşlarım,
Anayasamızın "Başlangıç" bölümünün ikinci paragrafında aynen şu ibare
vardır: "Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi
olarak…" Burada, dünya devletleriyle hukuk ilişkilerimiz
anımsatılmaktadır. Türkiye, bir hukuk devletidir.
Alanya'da, 6 000
civarında daire satılmış; günde 40 - 50 tane daire satışı yapılıyor. Bu Anayasa
Mahkemesinin iptalinden sonraki daire satışları buna dahil değildir;
söylentilere göre, 8 000 civarında daire satışı yapılmış bulunuyor.
Bu kanun çıkarılmadan
önce, üç aylık süre tanındı; gerekçeli karar 2005'te yayımlandı; bugün 18 Ekim.
Aradan altı ay gibi bir zaman geçti; hükümetimiz, nedense, bu altı ay içinde
bunu önemsemedi, maalesef, yeni bir yasa çıkarmadı, çıkarma hazırlığı içinde
olduğuna dair bir duyumumuz da yok.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Çıkacak, çıkacak...
OSMAN ÖZCAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, Anayasanın "Başlangıç" bölümünün ikinci
paragrafında "dünya milletlerinin eşit haklara sahip şerefli bir
üyesi..." deniyor bize. Bugün için, bu satışlar, noter kanalıyla
yapılmaktadır, sözleşmelerle yapılmaktadır; çünkü, onaylanması çok uzun bir
zaman almaktadır. Müteşebbislerimiz, satışlarını, Anayasa Mahkemesinin verdiği
üç aylık süre içinde kanunun yenileneceği düşüncesiyle, sözleşmelerle,
anlaşmalarla yapmışlar ve ona göre bütçelerini hazırlamışlardır. Güney
bölgelerimizde geçen yıla göre turist fazlalığı vardır; ama, gezdiğimiz yerlerde,
incelemelerimizde, turizmcilerimizin ve esnaflarımızın büyük sıkıntı çektiğini,
geçen yıla göre gelirinin azaldığını izlemiş bulunuyoruz; ancak, daire
satışları ile mobilya satışları hızlanmış, beyaz eşya satışları hızlanmış,
tekstil satışları hızlanmış ve böylece, güney illerimizdeki hızlanma, nefes
alma, ancak inşaat sektörü sayesinde gerçekleşmiştir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hal böyleyken, bu kanunun Anayasamızın iptal gerekçesi
doğrultusunda yenilenmemesi, iktidarın bunun önemini anlamamasını, bindiği dalı
kesmesi şeklinde yorumluyorum.
Sözleşmelerle binalar
satılıyor, üç ay sonra tapuyu veririz deniyor; kaparolar alınıyor, tapular
verilemiyor, paralar da harcanıyor, taahhütler karşılıklı olarak yerine
getirilemiyor; o zaman, o bölgenin inşaat sektörü insanlarının,
müteşebbislerinin, emlak sahiplerinin durumunu sizin takdirinize bırakıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
izin alınmasıyla ilgili olarak -bölgemiz İzmir'e bağlı- İzmir'e yazı yazılıyor;
üç ay, beş ay sekiz ay da onay geri gelmiyor.
Değerli arkadaşlarım,
bunu anlamak gerçekten zor. Her ilçede, her ilde, askerlik şubeleri yok mu?!
Yeni yasada buna özen gösterilmesini diliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ben, bölgemden misal vermek istersem, Kalkan'da İngilizler daireler alıyor, Alanyamızda
başta Almanlar olmak üzere Hollandalılar, İngiltere, İrlanda ve Norveç,
Danimarkalılar alışveriş yapıyor. Bunların hepsi Avrupa Birliği üyesi. Yarın
öbür gün Avrupa Birliği devletleri gazetelerinde, Türkiye vatandaşlarımızı
dolandırıp tapuları vermedi veya geç verdi diye manşetler atılırsa bunun
acısını en çok bu hükümet çeker. Bu kanun nasıl çıkarsa çıksın değil,
Anayasanın iptal gerekçeleri doğrultusunda yenilenmelidir diye düşünüyorum.
Ortalık tam karışmadan, hükümeti, ilgilileri göreve çağırıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özcan,
size 1 dakika eksüre veriyorum.
Buyurun.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) -
Şimdi, şu da var: Avrupa Birliği devletlerinin satışlarını da inceledim.
Değerli arkadaşlarım, hiçbir Avrupa Birliği ülkesinde tarım arazilerinin dışa
satışı yoktur. Zaten, Anayasa Mahkemesinin iptal etme gerekçelerinin başında da
bu gelmektedir. Avrupa Birliğine girme savaşı verdiğimiz şu günlerde ülkemizin
bir hukuk devleti olduğu gösterilmeli, ticaretin güvenli bir şekilde
yapılabileceğinin göstergesi sergilenmelidir diyorum. Elbette, çıkarılacak
yasayla ulusal bütünlüğümüzün ve ülke güvenliğimizin korunması önemlidir.
Kısıtlayıcı hükümlere yer vermek şartıyla, sulama, enerji, tarım, madencilik,
SİT alanı ile inanç ve kültürel özellikleri nedeniyle korunması gereken
yerlerin bu kapsam dışında tutulması gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
benim zorum şu: Kendi işimizi kendimiz yapalım. Yarın Avrupa Birliği
ülkelerinden bir talimat gelmeden kanunu kendimiz çıkarmasını bilelim. Bunu
biliyorum, mutlaka böyle bir talimat gelecektir. Bu hükümetimiz de dışarıdan
talimat almaya alışmıştır; ama, milletimizin onuruyla fazla da oynanmasını
istemiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son cümlenizi
alayım efendim.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum, Sayın
Başkana da teşekkür ediyorum. AKP yetkililerini de bu hususta göreve davet
ediyorum.
Hepinizi saygı, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özcan.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Arkadaşımız müsterih olsun; tasarı Meclise gelmek üzere.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır.
Anayasa ve Adalet
Komisyonları üyelerinden kurulu Karma
Komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında 2
raporu vardır; sırasıyla okutup, bilgilerinize sunacağım.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız'ın yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/731) (S. Sayısı: 987) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Hakaret ve ölümle tehdit
suçunu işlediği iddia olunan Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız hakkında
düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi
ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 22
Haziran 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Milletvekiline isnat
edilen suçun, milletvekili seçilmeye engel bir nitelik taşıması halinde,
dokunulmazlığın kaldırılmaması, bu suçtan milletvekilliği düşebilecek
konumdakilerin milletvekilliğinin sürdürülmesine de imkân tanımaktadır. Bu
durumun ise, Anayasanın 76 ncı maddesi ile uyumsuz sonuçlara yol açacağı
açıktır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
|
Feridun Baloğlu |
Tuncay Ercenk |
Mehmet Küçükaşık |
|
Antalya |
Antalya |
Bursa |
|
Halil Ünlütepe |
Feridun Ayvazoğlu |
Uğur Aksöz |
|
Afyonkarahisar |
Çorum |
Adana |
|
Oya Araslı |
|
Atilla Kart |
|
Ankara |
|
Konya |
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
İkinci raporu okutuyorum:
2.- Ardahan Milletvekili Kenan Altun'un yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/732) (S. Sayısı: 988) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Tedbirsizlik ve
dikkatsizlik sonucu bir kişinin ölümüne, bir kişinin yaralanmasına neden olmak
suçunu işlediği iddia olunan Ardahan Milletvekili Kenan Altun hakkında
düzenlenen yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık
komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 22 Haziran 2005 tarihli toplantısında
görüşülmüştür.
Ardahan Milletvekili
Kenan Altun Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini
iletmiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Ardahan Milletvekili Kenan Altun
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis
çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o
oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar
alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu
tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması
söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini
serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önünde bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin
sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Milletvekiline isnat
edilen suçun milletvekili seçilmeye engel bir nitelik taşıması halinde,
dokunulmazlığın kaldırılmaması, bu suçtan milletvekilliği düşebilecek
konumdakilerin milletvekilliğinin sürdürülmesine de imkân tanımaktadır. Bu
durumun ise, Anayasanın 76 ncı maddesiyle uyumsuz sonuçlara yol açacağı
açıktır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
|
Feridun Baloğlu |
Tuncay Ercenk |
Mehmet Küçükaşık |
|
Antalya |
Antalya |
Bursa |
|
Halil Ünlütepe |
Feridun Ayvazoğlu |
Uğur Aksöz |
|
Afyonkarahisar |
Çorum |
Adana |
|
Oya Araslı |
|
Atilla Kart |
|
Ankara |
|
Konya |
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının 1 adet tezkeresi vardır; okutup bilgilerinize sunacağım.
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi asıl üyeliğine
Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın grubunca aday gösterildiğine ilişkin
TBMM Başkanlığı tezkeresi (3/909)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2 nci
maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grubu oluşturmak
üzere, Siyasî Parti Grup Başkanlığınca Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi asıl
üyeliğine aday gösterilen Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın ismi, aynı
kanunun 12 nci maddesi uyarınca Başkanlık Divanında yapılan görüşmeyi
müteakiben Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Bülent
Arınç
TBMM
Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin 2 adet önerge vardır; ayrı ayrı okutup bilgilerinize
sunacağım.
Birinci önergeyi
okutuyorum:
C)
Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı
1.- İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin ve 37 milletvekilinin, karayollarının teknik ve fizikî durumunun
uluslararası standartlara uygunluğunun araştırılarak sağlıklı ve güvenli ulaşım
sağlanabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/307)
ÊTürkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Karayolları Genel
Müdürlüğünün sorumluluğu ve denetimi altında olan yolların önemli bir bölümünün
uluslararası standartlara uygun olmadığı ve dolayısıyla, Türkiye'de karayolu
ulaşımının çok da güvenli olmadığı eskiden beri ileri sürülmektedir. Ucuz ve
kalitesiz malzeme kullanıldığı iddiaları yaygındır. Özellikle yenileme ve tamir
amacıyla kaplama olarak yollara dökülen mıcır, maddî hasarlı ve ölümlü kazalara
neden olmaktadır.
Vatandaşlarının can ve
mal güvenliğini sağlamak ve korumak devletin başlıca görevidir. Bu konuda
maliyet hesapları yapılamaz. Yapılıyorsa insan hakları ihlal ediliyor demektir.
Eğer karayollarımızın, gerek fizikî ve gerekse teknik olarak ciddî sorunları
varsa, can ve mal güvenliğini tehdit ediyorsa, hiç kimse seyahat özgürlüğünü
güven içinde kullanamaz. Bu anayasal hakkından mahrum kalır.
Kaldı ki, Türkiye'nin
Avrupa ile Asya arasında bir köprü ve transit ülke olduğu düşünülürse,
karayollarımızın sağlıklı ve güvenli ulaşıma uygun olmaması hem ülkemizin
imajını bozar hem de iç ve dışticareti ve turizmi olumsuz etkiler. Dolayısıyla,
sorun önemlidir.
Sunulan nedenlerle,
karayollarımızın teknik ve fizikî olarak uluslararası standartlara uygun olup
olmadığının tespiti için Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 üncüz maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını talep ederiz.
1- Ahmet Ersin (İzmir)
2- V. Haşim Oral (Denizli)
3- Rasim Çakır (Edirne)
4- Hakkı Ülkü (İzmir)
5- Ahmet Küçük (Çanakkale)
6- Canan Arıtman (İzmir)
7- Bülent Baratalı (İzmir)
8- Türkân Miçooğulları (İzmir)
9- Nurettin Sözen (Sivas)
10- Hasan Ören (Manisa)
11- Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
12- Ufuk Özkan (Manisa)
13- Feridun Fikret
Baloğlu (Antalya)
14- Nail Kamacı (Antalya)
15- Osman Özcan (Antalya)
16- Atila Emek (Antalya)
17- Osman Kaptan (Antalya)
18- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
19- Tuncay Ercenk (Antalya)
20- Yakup Kepenek (Ankara)
21- Mehmet Ziya Yergök (Adana)
22- Abdulaziz Yazar (Hatay)
23- Ali Oksal (Mersin)
24- Uğur Aksöz (Adana)
25- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
26- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
27- Mehmet Küçükaşık (Bursa)
28- Kemal Demirel (Bursa)
29- Nadir Saraç (Zonguldak)
30- İzzet Çetin (Kocaeli)
31- Muharrem İnce (Yalova)
32- Mehmet U. Neşşar (Denizli)
33- Erdal Karademir (İzmir)
34- Muharrem Kılıç (Malatya)
35- Halil Akyüz (İstanbul)
36- Vezir Akdemir (İzmir)
37- N. Gaye Erbatur (Adana)
38- Nejat Gencan (Edirne)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, ikinci önergeyi
okutacağım; ancak, sayın milletvekilleri, bu ikinci önerge 500 kelimeden fazla
olduğundan, önergenin özetini okutacağım; ancak, tamamı tutanağa eklenecektir.
Bunu bilgilerinize arz ediyorum.
Şimdi, ikinci önergenin
özetini okutuyorum:
2.- Aydın Milletvekili Mehmet Mesut Özakcan ve 38
milletvekilinin, Kuşadası Limanı ihalesi ile ilgili bazı iddiaların
araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/308)
(x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Kuşadası Limanının
özelleştirilmesi ve Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 5398 Sayılı Kanunun ortaya çıkardığı
sorunlar, bu projede kamu ve toplumsal yararın tartışılır hale gelmesi, ihale
yapım yöntemi ve kamuoyuna yansıyan bazı bilgi, belgelerin araştırılması,
kamuoyunda ortaya çıkan tereddüt ve güvensizliğin giderilmesi açısından önem
arz etmektedir. Bu amaçla, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1- Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
2- V. Haşim Oral (Denizli)
3- Rasim Çakır (Edirne)
4- Hakkı Ülkü (İzmir)
5- Ahmet Küçük (Çanakkale)
6- Canan Arıtman (İzmir)
7- Türkân Miçooğulları (İzmir)
8- Bülent Baratalı (İzmir)
9- Mehmet Uğur Neşşar (Denizli)
10- Erdal Karademir (İzmir)
11- Muharrem Kılıç (Malatya)
12- Halil Akyüz (İstanbul)
13- Vezir Akdemir (İzmir)
14- Nurettin Sözen (Sivas)
15- Hasan Ören (Manisa)
16- Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
17- Ufuk Özkan (Manisa)
18- Feridun Fikret
Baloğlu (Antalya)
19- Nail Kamacı (Antalya)
20- Osman Kaptan (Antalya)
21- Osman Özcan (Antalya)
22- Tuncay Ercenk (Antalya)
23- Atila Emek (Antalya)
24- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
25- Yakup Kepenek (Ankara)
26- Mehmet Ziya Yergök (Adana)
27- Abdulaziz Yazar (Hatay)
28- Ali Oksal (Mersin)
29- Uğur Aksöz (Adana)
30- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
31- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
32- Mehmet Küçükaşık (Bursa)
33- Kemal Demirel (Bursa)
34- Nadir Saraç (Zonguldak)
35- İzzet Çetin (Kocaeli)
36- Mustafa Gazalcı (Denizli)
37- Muharrem İnce (Yalova)
38- N. Gaye Erbatur (Adana)
39- Nejat Gencan (Edirne)
Gerekçe:
Kuşadası Limanında,
TÜPRAŞ'ta ve Galataport'ta ve AKP İktidarının organize ettiği özelleştirme
depremlerinde yaşananlar, ihaleler ve bu ihalelerde ortaya çıkan ya da
çıkartılan yolsuzluklar, usulsüzlükler devam etmektedir.
Egeport'un 2003'teki
ihalesini, önce yerel girişimcilerin oluşturduğu LİMAŞ'ın 40 000 000 dolara
kazandığı bilinmektedir; ancak, para zamanında ödenemediği için satışın iptal
edildiği ve 27 000 000 dolarlık teklifiyle ihalede ikinci sırada olan
Global-Ofer ortaklığına verildiği basınımızda yer alan haberlerden görülmüştür.
Egeport'u alan
Ofer-Global Menkul Değerler AŞ sahibi Kutman ortaklığı, "kıyılardan
herkesin eşit ve serbest yararlanma" hakkını düzenleyen Anayasanın
kıyılara ilişkin 43 üncü maddesi ve Kıyı Yasasının 5 inci maddesine aykırı olarak kıyıya, denize dolgu yaparak yer
kazanmak ve liman içine ticarî amaçlı inşaat faaliyetlerinde bulunmak
istemektedir.
AKP İktidarı, bu ikiliye,
Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte değişiklik yapmak suretiyle
gerekli katkıyı sağlamıştır; ancak, bu yönetmelik, Danıştayca "Anayasa ve
Kıyı Yasasına aykırı olduğu ve yönetmelik değişikliğinde hukuka uyarlık
bulunmadığı" gerekçesiyle 5.10.2004 tarihinde yürütmeyle durdurulmuştur.
Özelleştirmeyle ilgili
düzenlemeleri içeren Kanunun 13 üncü maddesi, özelleştirme kapsam ve programına
alınan kıyı, sahil şeridi ve dolgu alanlarında organize turlarla seyahat eden
kişilerin taşındığı yolcu gemilerinin bağlandığı kruvaziyer ve yat limanlarında
Anayasanın 43 üncü maddesine aykırı olarak turizm amaçlı alışveriş merkezleri
ve konaklama üniteleri yapımını mümkün
kılmaktadır. Bu hükümle, Anayasayla güvence altına alınan kıyılar, sahil
şeritleri ve dolgu alanlarının kamu önceliği, kıyılardan herkesin eşit ve özgür
olarak ortaklaşa yararlanması, toplum yararına kullanılması, kamu malı olması
niteliği yok sayılmış ve kıyıların yok edilmesinin önü açılmıştır.
Zira, yapılan bu
düzenleme; Anayasa, Medenî Kanun, Kıyı Kanunu ve Türk hukukunda kamu malları
üzerinde kabul görmüş içtihatlara rağmen kıyı gibi herkesin kullanımına ve
yararlanmasına açık doğal varlıklarımızın sırf ticarî beklentiler uğruna, kamu
ve toplumun yararı dışında kullanılması öngörülmektedir.
AKP iktidarınca,
Anayasaya aykırı ve hukuka aykırı olduğu görülen hükümlerin kanun maddesi olarak
düzenlenmesi “hukuk devleti” ilkesiyle bağdaşmamakta, yürütme ve yasama
organını zedelemekle kalmamaktadır, aynı zamanda toplumun devlete güvenini de
sarsmaktadır.
Aşağıdaki soruların
yanıtlanması, toplumun devlete güveninin yanında hukukun da tesis edilmesini
zorunlu kılmaktadır.
1- Kıyılar, herhangi bir
tahsis işlemine gerek olmaksızın doğrudan doğruya doğal yapısından dolayı
herkesin serbestçe yararlanmasına sunulmuş sahipsiz kamu malıdır. Hiçbir
karşılık ödemeksizin herkesin kıyılardan ortaklaşa yararlanma hakkı vardır. Bu
anlamda, söz konusu yasanın ilgili maddesi Anayasanın 43 üncü maddesine aykırı
değil midir?
2- Söz konusu
Özelleştirme Yasasıyla, plan ve yapımı konusunda yetkili olan yerel
yönetimlerin/belediyelerin yetkileri alınarak, fiziksel planlama yapma amacıyla
kurulmayan ve görevleri plan yapmak olmayan, planlama konusunda gerekli
donanımı, altyapısı ve elemanı bulunmayan Özelleştirme İdaresine imar planı
yapma yetkisi verilmesinin asıl amacı nedir?
3- Egeport'un ihale
şartları ve ödeme planı nedir? Bunu Türk Ulusunun bilmesi gerekmektedir.
4- Türkiye Büyük Millet
Meclisinde özelleştirmeye ilişkin 5398 sayılı Yasa çıkmadan önce, Kuşadası
Limanında yapılan işyerlerine ruhsat verilmiş midir? Bu ruhsatların yasal
dayanağı nedir? Liman işletmeciliği için açılan ihalede dükkân inşa etme ve
kiraya verme hakkı nereden doğmuştur?
5- Kuşadası Limanı
ihalesini alan Global-Ofer ikilisinin önce, ihaleyi kazanan "LİMAŞ"
adlı yerel işadamları konsorsiyumundan ihale neden geri alındı?
6- Global-Ofer ortağı
sözcüsünün "gerekirse yasa çıkarırız" sözleri ve sonrasında yasanın
AKP Grubunca, alelacele çıkarılması, önceden planlı bir çalışmanın sonucu
mudur?
7- 5398/5 sayılı Yasaya
göre, "değer tespit sonuçları"nın, kuruluşun özelleştirilmesine
ilişkin ihale sonuçlarının onaylanmasını müteakip idare tarafından kamuoyuna
duyurulması doğru mudur?
Bu soruların yanıtlanması
gerekmektedir.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Bir gensoru önergesi
vardır; önerge daha önce bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.
Önergeyi okutuyorum:
3.- Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 115
milletvekilinin, TÜPRAŞ'ın bir grup hissesinin satışı ile Galataport ve
Kuşadası Limanı ihalelerinde, organize bir şekilde görevlerini kötüye
kullanarak ihaleye fesat karıştırdıkları ve bu suretle kamuyu zarara
uğrattıkları iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Maliye Bakanı Kemal
Unakıtan ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım haklarında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/3)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Özelleştirme
uygulamalarıyla ilgili olarak;
TÜPRAŞ (Türkiye Petrol
Rafineleri AŞ)'a ait 36 969 698 adet hissenin satışında,
Galataport ve Kuşadası
ihalelerinde;
Organize bir şekilde
görevlerini kötüye kullanarak, ihaleye fesat karıştırdıkları ve dolayısıyla
kamuyu zarara uğrattıkları gerekçesiyle; Başbakan R. Tayip Erdoğan, Maliye
Bakanı Kemal Unakıtan ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım haklarında Anayasanın
99 uncu, İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasını arz ve teklif
ederiz.
1- Deniz Baykal (Antalya)
2- Ali Topuz (İstanbul)
3- K. Kemal Anadol (İzmir)
4- Haluk Koç (Samsun)
5- Uğur Aksöz (Adana)
6- N. Gaye Erbatur (Adana)
7- Kemal Sağ (Adana)
8- Tacidar Seyhan (Adana)
9- Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
10- Naci Aslan (Ağrı)
11- Zekeriya Akıncı (Ankara)
12- Yılmaz Ateş (Ankara)
13- A. İsmet Çanakcı (Ankara)
14- İsmail Değerli (Ankara)
15- Yakup Kepenek (Ankara)
16- Bayram Ali Meral (Ankara)
17- Önder Sav (Ankara)
18- Feridun Fikret
Baloğlu (Antalya)
19- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
20- Atila Emek (Antalya)
21- Tuncay Ercenk (Antalya)
22- Nail Kamacı (Antalya)
23- Osman Kaptan (Antalya)
24- Osman Özcan (Antalya)
25- Ensar Öğüt (Ardahan)
26- Mehmet Boztaş (Aydın)
27- Özlem Çerçioğlu (Aydın)
28- Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
29- Sedat Pekel (Balıkesir)
30- Orhan Sür (Balıkesir)
31- Yaşar Tüzün (Bilecik)
32- Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
33- Kemal Demirel (Bursa)
34- Mehmet Küçükaşık (Bursa)
35- Mustafa Özyurt (Bursa)
36- Ahmet Küçük (Çanakkale)
37- İsmail Özay (Çanakkale)
38- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
39- Mustafa Gazalcı (Denizli)
40- Mehmet U. Neşşar (Denizli)
41- V. Haşim Oral (Denizli)
42- Mesut Değer (Diyarbakır)
43- Rasim Çakır (Edirne)
44- Nejat Gencan (Edirne)
45- Erol Tınastepe (Erzincan)
46- Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)
47- Cevdet Selvi (Eskişehir)
48- Mehmet Vedat Yücesan (Eskişehir)
49- Mustafa Yılmaz (Gaziantep)
50- Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
51- Mehmet Işık (Giresun)
52- Esat Canan (Hakkâri)
53- Fuat Çay (Hatay)
54- Gökhan Durgun (Hatay)
55- Yücel Artantaş (Iğdır)
56- Mevlüt Coşkuner (Isparta)
57- Halil Akyüz (İstanbul)
58- Hasan Aydın (İstanbul)
59 - Şükrü Mustafa
Elekdağ (İstanbul)
60 - Ali Rıza Gülçiçek (İstanbul)
61 - Birgen Keleş (İstanbul)
62 - Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul)
63 - Ali Kemal Kumkumoğlu (İstanbul)
64 - Güldal Okuducu (İstanbul)
65 - Onur Öymen (İstanbul)
66 - Ahmet Sırrı Özbek (İstanbul)
67 - Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
68 - Mehmet Sevigen (İstanbul)
69 - Berhan Şimşek (İstanbul)
70 - Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
71 - Canan Arıtman (İzmir)
72 - Bülent Baratalı (İzmir)
73 - Ali Rıza Bodur (İzmir)
74 - Ahmet Ersin (İzmir)
75 - Erdal Karademir (İzmir)
76 - Yılmaz Kaya (İzmir)
77 - Türkân Miçooğulları (İzmir)
78 - Oğuz Oyan (İzmir)
79 - Hakkı Ülkü (İzmir)
80 - Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
81 - Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
82 - Halil Tiryaki (Kırıkkale)
83 - Yavuz Altınorak (Kırklareli)
84 - Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
85 - Hüseyin Bayındır (Kırşehir)
86 - İzzet Çetin (Kocaeli)
87 - Salih Gün (Kocaeli)
88 - Nezir Büyükcengiz (Konya)
89 - Atilla Kart (Konya)
90 - Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (Malatya)
91 - Muharrem Kılıç (Malatya)
92 - Nuri Çilingir (Manisa)
93 - Ufuk Özkan (Manisa)
94 - Mustafa Erdoğan
Yetenç (Manisa)
95 - Mahmut Duyan (Mardin)
96 - Mustafa Özyürek (Mersin)
97 - Şefik Zengin (Mersin)
98 - Ali Arslan (Muğla)
99 - Gürol Ergin (Muğla)
100 - Fahrettin Üstün (Muğla)
101 - Ali Cumhur Yaka (Muğla)
102 - Mehmet Şerif
Ertuğrul (Muş)
103 - Orhan Eraslan (Niğde)
104 - Kâzım Türkmen (Ordu)
105 - Necati Uzdil (Osmaniye)
106 - İlyas Sezai Önder (Samsun)
107 - Engin Altay (Sinop)
108 - Mahmut Yıldız (Şanlıurfa)
109 - Erdoğan Kaplan (Tekirdağ)
110 - Enis Tütüncü (Tekirdağ)
111 - Orhan Ziya Diren (Tokat)
112 - Osman Coşkunoğlu (Uşak)
113 - Mehmet Kartal (Van)
114 - Emin Koç (Yozgat)
115 - Harun Akın (Zonguldak)
116 - Nadir Saraç (Zonguldak)
Gerekçe:
1- TÜPRAŞ'ın yüzde 14,76
hissesinin satışı:
Global Menkul Değerler
adlı şirket, 28.2.2005 tarihinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığına başvurarak,
idare portföyünde bulunan TÜPRAŞ'a ait 36 969 698 adet hisseyi, beher hisse
başına 15,40 YTL fiyattan satın almak istediğini beyan etmiştir. ÖİB, aynı
tarihte tüm işlemleri tamamlayarak, bu talebe "Başkan Metin Kilci"
imzasıyla olur vermiştir.
Bu arada, Petrol İş
Sendikası 2.3.2005 tarihli bir yazıyla, SPK ve İMKB'yi uyararak, bu satışın
hukuka aykırı olduğunu, işlemlerin sonuçlandırılmaması gerektiğini belirtmiş ve
ayrıca bu konuda Ankara 12. İdare Mahkemesinde dava açtığını da bildirmiştir.
Ancak, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, gerçeğe aykırı beyanda bulunmak
pahasına, borsaya verdiği cevapta, 2.3.2005 tarihi itibariyle açılan bir
davanın bulunmadığını bildirerek, borsayı yanıltmıştır. Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı, ayrıca Özelleştirme Yüksek Kurulunun kararını gizli tutarak kamuoyuna
açıklamamıştır.
SPK, Özelleştirme İdaresi
Başkanlığının bu kararını kendi mevzuatına aykırı bularak idareyi uyarmıştır.
Bu satıştan Hazine, asgarî ölçülerde 752 000 000 dolarlık zarara uğramıştır.
2. Galataport ve Kuşadası
olayları:
Türkiye Deniz İşletmeleri
(TDİ), İstanbul Galata'daki liman işinin yapım, işletim ve devri işini, yatırım
ve işletme süresi 49 yıl olmak üzere yap-işlet-devret (YİD) modeliyle 24.8.2005
günü ihale etmiştir.
Ancak, Galataport ihale
şartnamesinde Medenî Kanunun 836 ncı maddesine yapılan bir yollamayla 49 yıllık
şart sınırı açıkça aşılmıştır. Kaldı ki, TDİ AŞ özelleştirme kapsamına
alındıktan sonra, KİT statüsünü kaybettiği için, yap-işlet-devret yöntemiyle iş
yapamaz konumdadır.
Galataport'ta yapılan
uygulamalar Anayasanın 2, 6 ve 127 nci maddelerine de açıkça aykırılık
oluşturmaktadır; çünkü, yapılan bu düzenlemelerle, görev ve yetki sınırları
belirsiz olacak şekilde merkezî idareye yetki verilmiş, yerel yönetimlerin aslî
görev ve yetkilerine açık bir şekilde müdahale edilmiştir.
Kuşadası Limanı
ihalesinde de ÖYK, yetkisini aşarak, en yüksek teklifi veren firma
yükümlülüklerini yerine getirmedi diye, ihaleyi iptal etmeyip, limanın işletme
hakkı, en yüksek teklifi veren Royal OGG'ye devredilmesine karar vermiştir.
Oysa, 4046 sayılı Yasaya göre, Kurul ancak "…yapılan ihaleler sonucunda
ihale komisyonlarınca verilen nihaî kararları onaylamak"la görevlidir.
Daha garip olanı ise şudur: İhale Komisyonu kararında ismen yer almamasına
karşın, ÖYK'nın 28.4.2003 tarih ve 17 sayılı kararında Kuşadası Limanının
işletme hakkı devriyle ilgili olarak ikinci en yüksek teklif sahibi kararda
ismen yer almış, dolayısıyla ihale işlemleri İhale Komisyonu tarafından değil,
ÖYK tarafından sonuçlandırılmıştır. İhale Komisyonu kararında yer almayan
"Royal Carribbean Cruise" şirketinin adını Başbakan, Maliye Bakanı ve
Ulaştırma Bakanı nereden biliyordu? Bir siyasal iradenin yasaları açıkça
çiğneyerek, kendisini ihale komisyonunun yerine koyarak karar almasını sağlayan
güç nedir? Bu yaklaşım içinde öylesine gayri ciddî ve sorumsuz düzenlemeler
yapılabilmiştir ki, Kuşadası olayında kiralanan şeyin "mevcut Ege
Denizi" olduğu ibaresi kullanılabilmiştir.
TÜPRAŞ, Kuşadası ve
Galataport olayındaki illegal ve hukuk dışı ilişkiler bütün unsurlarıyla ortaya
çıkmıştır. Başbakan, Maliye ve Ulaştırma Bakanının ihale öncesinde kapalı
kapılar ardında yaptıkları görüşmeler ve bu görüşmelerden sonra aynı kişilerin
ihale alması, işadamı, politikacı ve bürokrat ilişkisini açıkça ortaya
koymaktadır. Örneğin, SPK ve özelleştirme mevzuatına açıkça aykırı olan TÜPRAŞ
hisselerinin satıldığı günün gecesinde İstanbul'dan saat 23.45'te hareket eden
ve içinde Eyal Ofer, Mehmet Kutman ve ekibinin bulunduğu özel uçak Ankara'ya
hareket etmiş ve Maliye Bakanlığında gece yarısı 02.00 sularında görüşme
yapılmıştır. Devamında ise, 1, 2, 3, 4 Mart tarihlerinde satış işlemi tekemmül
ettirilmiş, hisseler satılmıştır.
Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan'ın Ofer Ailesiyle hiç görüşmediğini, daha sonra, bir kez Davos'ta
görüştüğünü açıklaması, kuşkuların haklılığına yol açmıştır.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergenin görüşme günü
Danışma Kurulunca daha sonra belirlenecek ve oylarınıza sunulacaktır.
Başbakanlığın, Anayasanın
82 nci maddesine göre verilmiş 2 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup,
oylarınıza sunacağım.
Birinci tezkereyi
okutuyorum:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
2.- Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un Mısır’a yaptığı
resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/910)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla Koç'un, Akdeniz Turizm Fuarına ve Türkiye-Mısır 6 ncı Dönem Turizm Karma
Komisyonu toplantısına katılmak üzere, bir heyetle birlikte 5-8 Eylül 2005
tarihleri arasında Mısır'a yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Nur Doğan Topaloğlu (Ankara)
Mustafa Demir (Samsun)
Hacı Biner (Van)
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İkinci tezkereyi
okutuyorum:
3.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/911)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Doç. Dr. Abdüllatif Şener'in, görüşmelerde bulunmak üzere, 23-24
Eylül 2005 tarihlerinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete,
Sivas Milletvekili Osman Kılıç'ın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu
konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
V.- ÖNERİLER
A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ
1.- Gündemdeki sıralama
ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 165 Tarihi:
17.10.2005
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 270
inci sırasında yer alan 914 sıra sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 272 nci sırasında
yer alan 922 sıra sayılı Darülaceze Müessesesi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 8 inci sırasına, alınmasının; 14.10.2005
tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan Türk Sporunda
Şiddet, Şike, Rüşvet ve Haksız Rekabet Konusundaki (10/63, 113, 138, 179, 228)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 956 sıra sayılı raporunun
gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasının ve
görüşmelerinin 18.10.2005 Salı günkü birleşimde yapılmasının; Genel Kurulun
18.10.2005 Salı günü 15.00-17.30; 19.10.2005 Çarşamba ve 20.10.2005 Perşembe
günleri de 13.00-17.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesinin; 19.10.2005
Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesinin Genel Kurulun
onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
|
|
|
Bülent Arınç |
|
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi |
|
|
|
Başkanı |
|
Salih Kapusuz |
Haluk Koç |
Süleyman Sarıbaş |
|
AK Parti Grubu |
CHP Grubu |
Anavatan Partisi Grubu |
|
Başkanvekili |
Başkanvekili |
Temsilcisi |
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşlemler" kısmına geçiyoruz.
Alınan karar gereğince,
Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci ve
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/63, 113, 138,
179, 228) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 956 sıra sayılı raporu
üzerindeki genel görüşmelere başlıyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.- Türk sporunda şiddet,
şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/63, 113, 138, 179, 228) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 956) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
İçtüzüğümüze göre, Meclis
Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmelerde ilk söz hakkı
önerge sahibine aittir. Daha sonra, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre, siyasî
parti grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir.
Ayrıca, istemleri halinde, Komisyon ve Hükümete de söz verilecek; bu suretle,
Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış
olacaktır.
Konuşma süreleri,
Komisyon, Hükümet ve siyasî parti grupları için 20'şer dakika; önerge sahipleri
ve şahıslar için 10'ar dakikadır.
Komisyon raporu 956 sıra
sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Rapor üzerinde söz alan
sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık, AK Parti Grubu adına Kütahya
Milletvekili Sayın Alaettin Güven, Anavatan Partisi Grubu adına Bitlis
Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı; şahısları adına; Adana Milletvekili
Sayın Recep Garip, Zonguldak Milletvekili Sayın Harun Akın söz istemişlerdir.
Önerge sahipleri adına şu
ana kadar bir söz talebi gelmemiştir.
Şimdi, grupları adına söz
isteklerini sırasına göre vereceğim.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık...
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Sayın Başkan, önerge sahipleri adına söz talebimiz vardı...
BAŞKAN - Bize, Başkanlığa
ulaşmadı; istiyor musunuz?
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Benim talebim vardı...
BAŞKAN - Başkanlığa
ulaşmış bir şey yok.
Buyurun Sayın Küçükaşık.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyarbakır
Milletvekili Mesut Değer ve 25 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü
ve 26 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 23 milletvekilinin,
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 27 milletvekilinin, Trabzon Milletvekili
Faruk Nafiz Özak ve 23 milletvekilinin, Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve
haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve (10/63, 113,
138, 179, 228) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi, Türk
sporunda meydana gelen, özellikle 2003, 2004, 2005 sezonunda meydana gelen
şiddet olaylarıyla ilgili olarak, Parlamentoda, birçok milletvekili arkadaşımız
tarafından, bu konuların incelenmesi ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla Meclis
araştırması önergeleri verilmişti. İlkönce Cumhuriyet Halk Partili 3
milletvekili ve arkadaşları tarafından verilen önergeler ile daha sonra AKP'li
milletvekilleri tarafından verilen iki önerge birleştirilerek Meclis
araştırması komisyonu kuruldu. Biz 12 milletvekilince, gerçekten de, Türk
sporunda özellikle şiddet, şike, haksız rekabet konularında detaylı
araştırmalar yapıldı. Bu konuda, komisyon, dört aylık çalışması esnasında,
öncelikle kendisine şiddetin önlenmesi konusunu temel bir mesele edindi. Yaptığımız
ilk toplantılarda vermiş olduğumuz karar doğrultusunda, Türkiye'deki bütün
futbol kulüplerinden, bütün spor kulüplerinden ve Türkiye'deki yazılı ve görsel
tüm medya mensuplarından, kendilerindeki şiddet, şike konularındaki bilgileri
bize aktarmaları istendi. O güne kadar, hepimizin hatırladığı gibi,
televizyonlarda şiddetle ilgili görüntüler sonsuz bir şekilde devam ediyordu.
Yine, şike, gizli bahis konularında televizyonlarda programlar yapılıyor ve
birsürü spor adamı da, yine aynı şekilde, Türkiye'de şikenin, bahsin olduğu
konularında bilgiler veriyordu. Ne yazık ki, bizim yazmış olduğumuz tüm bu
yazılara karşın, bize, hiçbir medya mensubundan… Çok azı, ancak, şike ve
ellerindeki, bahisle ilgili yazılı bilgileri bize gönderdiler; ne yazık ki, çok
büyük bir kesimi de hiçbir bilgi göndermedi.
Bu da gösteriyordu ki,
özellikle şiddet konusunda medyanın çok önemli bir rolü vardı. Biz, şiddet
konusunda alınması gereken önlemleri düzenlemeye çalışırken, öncelikle medyanın şiddetle ilişkisini araştırmaya
çalıştık ve gördüğümüz korkunç bir şey vardı. Bir futbol maçına gidiyorsunuz,
ertesi gün bir başlık: "Falanca takım falancayı parçalar, yener."
Şimdi, öyle bir şey ki, futbol kulübü yöneticilerine bakıyorsunuz
"yeneceğiz, başka çaremiz yok" şeklinde açıklamalar Türk sporunda
sürekli şiddeti körükleyen başlıca nedenler haline gelmeye başlamıştı.
Yine, biz, komisyon
olarak, medyayla bu -görüşlerini alamadık; fakat- yazışmalarımızı devam
ettirirken, önemli bir unsur olan statlarımızın fizikî konumlarını araştırmak
istedik ve bu amaçla, İstanbul'daki, özellikle, Beşiktaşın İnönü, Fenerbahçenin
Şükrü Saracoğlu ve Galatasarayın Ali Sami Yen Statları ile İzmir'in Alsancak
Stadını ve Bursa'nın ve Ankara'nın 19 Mayıs Stadyumunu Meclis Araştırma
Komisyonu olarak gezdik. Gördüğümüz bir gerçek var; Türkiye'deki tüm futbol
statları içerisinde, ne yazık ki, ancak ve ancak 7 tane stadımızda Avrupa
kriterleri içerisinde maç seyretme imkânına sahip olunabiliyor ve bu konuda,
diğer statlarımızın fizikî durumlarının iyileştirilmesi konusunda, gerçekten
de, herkese çok büyük görevlerin düştüğünü gördük.
Yine bu araştırmalarımız
esnasında… Özellikle, statlardan emniyet güçlerinin çekilmesi ve yerine özel
güvenlik elemanlarının görev alması gerekiyordu. Birçok maçta meydana gelen
olaylarda -ki, İnönü Stadında meydana gelen hem öldürme olayında hem ondan
sonra yine bir kavga olayında da- özel güvenlik elemanlarının dahi o kavgaların
içerisinde yer almış olması nedeniyle Özel Güvenlik Yasasının uygulanması
ertelenmiş oldu; fakat, önlemler yeterli gelmedi.
Şimdi, medyanın etkisine
biraz fazla değindik. Yalnız, medyanın etkisinden çok daha fazla, yine, Türk
sporundaki en önemli unsurlardan bir tanesi de, bizim gördüğümüz, ne yazık ki,
bir gizli bahis olayı var Türk sporunda ve siyasetçilerin çok büyük etkenleri
var ve Türk sporunda, reddetsek de reddetmesek de, mafyanın olayı var.
Biz, komisyon olarak,
gerçekten de, şimdiye kadar, en uyumlu çalışan komisyonlardan bir tanesi olduk.
Birçok ortak görüşü bir araya getirdik; ama, artık, komisyon raporunun
yazılması esnasında, özellikle, mafya ve gizli bahis olaylarıyla gündeme
geldiğimizde, ne yazık ki, komisyon üyeleri arasında birtakım tartışmalar
çıkmak zorunda kaldı; çünkü, aynı görüşü paylaşmadığımız, alınması gereken
önlemler konusunda, farklı düşünceler meydana geldi ve bu amaçla, biz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak da, karşı oy yazısı yazmak zorunda kaldık.
Şimdi, ben, komisyon
raporundaki hemen hemen şiddetle ilgili bütün alınmış olan görüşlere ve diğer
görüşlere, kulüplere ekonomik kaynak sağlanması, yeniden yapılanmaya gidilmesi,
Futbol Federasyonu Yasası, Özel Güvenlik Yasasındaki tüm değişimlerde,
komisyonda gerçekten de hemfikiriz. Bizim karşı oy yazısından muradımız,
komisyon raporunda eksik olarak gördüğümüz hususların yer almasını temin
açısından karşı oy yazısını yazdık. Ben, bu karşı oy yazısından, bazı bölümleri
okumak istiyorum:
4 ay süresince yapılan
çalışmalarda öne çıkan en önemli husus, günümüzde futbolun artık çok popüler
olması ve gelişen en büyük sektörlerden bir tanesi olması nedeniyle,
dikkatlerin futbol üzerine yoğunlaşmış olmasıdır. Özellikle, şiddet konusunda
yapılan çalışmalarda, Türkiye'de sporda şiddet ve şiddetin nedenleri, alınması
gereken önlemler ve yapılması gereken yasal düzenlemeler konusunda detaylı
çalışmalar yapılmıştır. Bu süreçte, yasal düzenlemelere paralel olarak
çalışmalar yapılmış ve şiddetin önlenmesinde epey yol alındığı gözlenmiştir;
ancak, liglerin sona ermesine yakın şampiyon olacakların veya bir üst lige
çıkacakların ya da bir alt lige düşecek takımların belirleneceği müsabakalarda
şiddet olgusunun yeniden tırmanışa geçtiğini de gözlemlemekteyiz."
Komisyonumuzun şiddet
konusunda yaptığı değerlendirme ve sonuç bölümlerine büyük oranda
katılmaktayız. Ancak, çok büyük oranda, bulundukları beldeyle özdeşleşmiş spor
kulüplerimizin haksızlığa uğradıklarını düşündükleri anda, o beldenin bütün
potansiyelini harekete geçirerek -siyaset, ekonomik güç, medya, yönetici,
taraftar- hakkını müsabaka dışı yollardan aramaya kalkışması ve bazılarının
başarılı olması, Türkiye Futbol Federasyonu ve Tahkim Kurulunun bu konuda net
ve tutarlı hareket edememesi, şiddetin önlenmesine de engel olamamaktadır.
Şike ve teşvik primi
konusunda ise, uzun yıllardan beri Türk sporunda şike, hatır şikesi, teşvik
primi gibi kavramlar tartışılmakta ve var olduğu büyük oranda kabul
edilmektedir. Buna karşın, bugüne kadar şike üzerine kararlılıkla gidilememiş
ve yasal düzenlemeler ne yazık ki yapılamamıştır.
Türk sporunda yer alan
tüm unsurlar tarafından bilindiği halde, uygulamada tam bir suskunluk yasası
hüküm sürmekte ve bunun sonucunda Türk sporunda dereceler belirlenmektedir.
Türk sporunda bugün için ne yazık ki en geçerli söz, "hem saha içerisinde
hem de masa başında kazanmak" olmuştur.
Beşiktaş Jimnastik Kulübü
Başkanı Yıldırım Demirören'in 2003-2004 sezonu, Trabzonspor Başkanı Atay
Aktuğ'un 2004-2005 sezonu için söyledikleri sözler, sporda başarının yalnızca
spora yatırım yaparak kazanılmadığını, tam tersi, spor dışı müdahalelerin daha
etkin olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim, bu sezon da Konyaspor-Fenerbahçe
maçından hemen sonra başta Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor kulüplerinin
"el değmemiş bir lig istiyoruz" pankartıyla sahaya çıkmaları, hâlâ
futbolda saha içerisinde kazanılmadığının en büyük kanıtı olarak karşımıza
çıkmaktadır ve bu konuda alınması gereken önlemlerde gerek Futbol Federasyonu
gerek Meclis olarak hepimize büyük görevler düşmektedir.
Bu ise, ister istemez,
başta siyaset kurumunun, Türkiye Futbol Federasyonu ve kurullarının ve mafyanın
da tartışılmasını gündeme getirmektedir.
Ne yazık ki, siyaset
kurumu bütün unsurlarıyla birlikte sporun içerisindedir. Türk sporunun bütün
unsurları siyaset kurumu tarafından belirlenmektedir. Bu çerçevede;
a) Futbol Federasyonu
özerk olmasına karşın Federasyon seçimlerine siyaset kurumu müdahale etmekte ve
yönetimi belirlemektedir.
b) Yapılan
düzenlemelerle, yönetim kurulları için kimin yarışıp kimin yarışamayacağı,
siyaset kurumu tarafından belirlenmektedir. 875 sayılı Yasa ile 3813 sayılı Futbol
Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 7 ve 18 inci maddelerinde
değişiklik yapılarak eski Federasyon başkanlarının seçime girmesi engellenmiş,
âdeta kişiye özel yasa çıkarılmıştır.
c) Kulüplerin ekonomik
yetersizliği ve borç batağında bulunmaları onların ister istemez siyasî iktidar
ile genel ve yerel siyasal iktidarla işbirliği içerisinde bulunmalarını zorunlu
kılmaktadır. Vergi ve SSK borçlarının affı, silinmesi ya da kamuya ait
taşınmazların kulüplere devri gibi konularda kulüpler ile siyasetçiler
arasındaki ilişkiler son derece belirgin ve birbirinin içine geçmiş durumdadır.
Örneğin, Galatasaray'ın Seyrantepe Projesi ve bu projeyle ilgili olarak
Galatasaray ve Fenerbahçe kulüpleri arasında yaşanan tartışmalar da bunun en
büyük kanıtlarından bir tanesidir.
Bizzat TMSF'ye ait Star
televizyonu, Telegol programı kanalıyla Türk Millî Takımı Teknik Direktörü
Ersun Yanal'ın gitmesi, yerine Fatih Terim'in gelmesi, Federasyon Başkanı
Levent Bıçakçı'nın istifa etmesi, yerine Başkan Yardımcısı Hasan Doğan'ın
gelmesi için kampanya açılmış, bunun için kamuoyu oluşturulmuştur. Kamunun
elinde olan bir televizyon kanalının bu kampanyasına kimse dur dememiş ve
sessiz kalınmıştır. Sonuçta, gerçekten de Futbol Federasyonu içerisindeki
yönetim değişikliği yapılamamış; ama, Türk Millî Takımı içerisindeki değişiklik
yapılmış, Ersun Yanal teknik direktörlükten ayrılmak zorunda kalmış, yerine
Fatih Terim gelmiştir.
Bunun olumlu olup
olmaması önemli değil. Türkiye'nin bugün Avrupa Şampiyonası finallerinde play-off
oynama hakkını kazanmış olması da önemli değil. Önemli olan, TMSF'ye bağlı bir
televizyon kanalı tarafından ve onun programcısı tarafından en gizli, namahrem
sırların dahi belgelerinin soruşturma komisyonu raporlarının, hâlâ bugün için
de Akçabat Sebatsporun da komisyon raporlarının elde edilmesi, kamuoyuna
deklare edilmesi ve Türkiye Futbol Federasyonunun ve Türkiye'deki futbol
takımlarının hâlâ yönlendirilmeye devam etmiş olmasıdır. Ne yazık ki bugün de
hâlâ tehlike var. Her pazar akşamı o televizyon kanalını seyrederken acaba yine
kimlerin değişeceği konusunda birtakım bilgilerin ortaya döküldüğünü, devletin
gizli belgelerinin kamuoyunda Star televizyonu vasıtasıyla paylaşıldığını ve
değiştirilmek istenen insanların da hedef gösterildiğini görmek ne yazık ki
bizleri biraz rahatsız ediyor.
Sonuçta, siyaset kurumu
spor kulüplerimize kaynak aktarmadıkça, kulüplerimizin yaşamasının ve
yarışmasının mümkün olmadığı açıktır. Bu ise siyaset kurumuna, maçlara tesir
edebilme gücünü verebilmektedir. Nitekim, geçmiş yıllarda olduğu gibi,
2004-2005 sezonunda da aynı senaryo yaşanmıştır.
Futbol Federasyonu Genel
Kuruluna siyaset kurumu bütün ağırlığıyla müdahale etmiş ve Federasyon başkanı
ve üyelerinin belirlenmesine kadar etkin olmuştur. Eski Federasyon Başkanı kendisine
önerilen insanlarla çalışmayı kabul etmemesi nedeniyle seçimlerden de çekilmek
zorunda kalmıştır.
Siyasî iradenin ve büyük
kulüplerin onayıyla işbaşına gelen yönetim, bütün kritik konularda hiçbir
radikal karar alamamış ve tavır koyamamıştır.
Naklen yayın ihalesi ve
havuzdan pay alımı konusunda yapılan tartışmalarda net bir tavır konmamış ve
dört büyük kulüp ile Anadolu kulüpleri arasında karşılıklı olarak ligden
çekilme ve ayrı lig kurmaya kadar varan tartışmalara neden olunmuştur. Liglerin
ve havuz ihalesinin sahibi federasyon, bir seyirciden farksız bir şekilde
olayları seyretmiş, kulüpler de siyasî iktidardan medet ummak zorunda
kalmışlardır. 2005-2006 sezonu öncesi ancak müdahale edilmiş ve havuzdaki pay,
bizim komisyon raporunda da belirttiğimiz gibi yeniden düzenlenerek, şu anda
yeni bir uygulama başlatılmıştır. Bu, kulüplerimizin, maddî sıkıntı içerisinde
olan kulüplerimizin, gerçekten havuzdan eşit pay alması, şu anda, kulüpler için
gerçekten doğru bir formül olabilir. Bu formül, bu tartışılacak uygulamada
görülecek. Şu anda bazı kulüplerimizin bu formülden de sıkıntıları olduğu
söylenmekte; ancak, uygulamada bunun yararlı yönleri ve iyi olduğu göz önüne
alındığında, bence ısrar edilmesi, eğer, aksayan yönleri varsa, havuzdaki pay
dağıtımının da yeniden dağıtılması, kulüplerimizin yaşaması için zorunluluktur.
En fazla tartışılan
kurumlardan olan Merkez Hakem Kurulunun çalışmaları, ki, Merkez Hakem Kurulu
tekrar değiştirilmiştir; bizim Mecliste yapmış olduğumuz yasa değişikliğinden
sonra, Futbol Federasyonu tarafından MHK eski yönetimi değiştirilmiş, yerine
Ufuk Özerten ve ekibi getirilmiştir; ancak, Türkiye'de, yine, MHK'yla da ilgili
şikâyetler ve tartışmalar hâlâ bitmemektedir. İşte, Konyaspor-Fenerbahçe
maçıyla başlayan ve birinci ligde, bizim medyada, kamuoyunun gözünde görülmüş
sıkıntılar hâlâ devam ediyor. Elbette, ikinci ve üçüncü ligdeki, hâlâ devam
eden sıkıntılar da hepimizin merakı şu anda; ben merak ediyorum neler var;
onları çünkü tam olarak tespit etmek mümkün değil.
Yine, Telegol
programında, Cafer Aydın'ın açıklamaları karşısında sadece bir soruşturmayla
yetinilmiş, bir karar verilememiştir. Özellikle, Akçaabat Sebatspor-Kayserispor
maçı öncesi Akçaabat Sebatsporlu futbolculara yapılan teklif sadece bahis
oyunlarına yapılan bir müdahale değil, aynı zamanda şike olmasına karşın, bu
konuda zamanında yeterli önlem gösterilmemiş, eksik soruşturmayla yetinilerek,
dosyalar kapatılmıştır. Ancak, Ukrayna Millî Maçından sonra, Gökdeniz
Karadeniz'in bizzat Federasyon İkinci Başkanı Hasan Doğan ve Millî Takım
sorumlusu Fatih Terim'in bulunduğu bir ortamda Akçaabat Sebatspor-Kayserispor
maçında yaşanan olayları anlatmasından sonra, gerek Gökdeniz'e ve Akçaabat
Sebatsporlu 6 futbolcu ile yine Kayserisporlu futbolcu Metin Aktaş'a, kalecisine,
hak mahrumiyet cezası ve belirli para cezaları verilmiştir. Şu anda cumhuriyet
başsavcılığı da, yine, bu ifadeleri şu anda Futbol Federasyonundan istemiş ve
anılan sporcular hakkında soruşturma açılması kararı verilmiştir.
Yalnız, burada bir
eksiklik daha var. Akşam, bizzat, televizyonların spor kanallarından
seyrettiğimizde, Sayın Federasyon İkinci Başkanı Hasan Doğan'ın bir açıklaması
daha var: "Sadece, bahis tek bir maçla ilgili değildi" diyor
"pazar günkü maçla da ilgiliydi." Yani, Galatasaray-Trabzonspor
maçıyla da ilgiliydi diyor. O kulüpleri de şaibede bırakacak bir açıklama yaptı
Sayın Federasyon İkinci Başkanı, akşam. ATV kanalında ben seyrettim, ATV'nin
spor programında seyrettiğimde.
Şimdi, Federasyonun bu
konuda kulüplerle ilgili herhangi bir çalışması olmuş mudur? Akçaabat Sebatspor
ve Kayserisporla bir çalışması oldu mu? Trabzonspor ve Galatasaray maçlarıyla
ilgili henüz Federasyonun resmî bir açıklaması yok. Ancak, Federasyon Başkan
Yardımcısının bir açıklaması var; ama, o zaman, eğer, böyle bir ellerinde somut
bilgi yoksa, bu büyük kulüplerimizin de rencide edilmemesi kanısındayım.
Bu aşamada, karşımıza,
Şike Tahkik Kurulunun yapısı ve görevleri çıkmaktadır. Futbol Federasyonu,
genelde, her olaya farklı bir şike tahkik kurulu oluşturmakta ya da o olayda
istediği sonucun alınmasına yönelik kişilerden oluşmakta ve rapor Federasyonun
istediği gibi çıkmaktadır. Çıkmadığı takdirde, Federasyon Yönetim Kurulu
kararıyla sistemin devamı da sağlanmaktadır. İtirazı halinde Tahkim Kurulu da
devreye girmektedir.
Örneğin, yine, akşamki
televizyon açıklamalarından duyuyoruz ki "eğer, sen itiraf edersen, senin
cezanda indirim yapacağız." Şimdi, bunlar, sözlü söylenecek, gizli
pazarlıklar yapılacak şey değil. Türkiye futbolunun en temel özelliklerinden biri,
Türk sporunun kurumsallaşamamış olmasıdır, Türk sporu kurumsallaşmak
zorundadır.
Şu anda, hâlâ mevcut,
bizim bu komisyon kurulduğundan beri tek yapmış olduğumuz değişiklik, Futbol
Federasyonu Yasasında, Şiddet Yasasında ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
Yasasında geçici önlemler yaptık, sadece bir makyaj yapıldı. Şu anda görülen
nokta var ki, çok büyük yasal boşluklar bulunmaktadır.
Ancak, benim, yine, o
yasanın görüşmeleri esnasında söylediğim gibi, en fazla canımızın sıkıldığı
noktalardan bir tanesi, o, hâlâ, yasal boşluklar bulunacaktır, yine, istediği
gibi idare edilmeye çalışılacaktır.
Bizim karşı oy yazımızın
en büyük gerekçelerinde birisi, komisyon raporunda "mafya" deyimi
yerine "spora kural dışı müdahaleler" başlığının kullanılmış olması
ve komisyonun bu konuda bir kanaate vardığını da belirtmemiş olmasıdır.
Komisyon çalışmaları
esnasında, mafyanın sporla ilişkisini ortaya çıkaran soruşturmalar, hazırlık
evrakları ve dava dosyalarını inceleme isteğimiz, ne yazık ki, komisyon
üyelerinin tamamı tarafından paylaşılmadığından, bu konuda, sadece, konuşan
tanıklar dinlenmiş ve daha detaylı bir araştırma yapılamamıştır.
Yine, yıllık 600 000 000
doları aşan bir cirosu olan ve maçların sonuçlarına etkili olabileceğini
düşündüğümüz gizli bahis hakkında detaylı bir araştırma da yapılamamıştır. Bu
raporun, gerçekten de, bence de ve sanıyorum tüm komisyon üyesi
arkadaşlarımızca da, en eksik yanı budur.
Futbol Federasyonu
Birinci Başkanı Hasan Doğan, Hürriyet Gazetesine haziran ayında verdiği demeçte
"mafyayı temizleyeceğiz", İkinci Başkan Şekip Mosturoğlu
"ligimiz dışarıdan bakıldığında Kolombiya ligini andırıyor" diyorsa,
Türk sporunda mafyanın olmadığını söylemek olanaksızdır.
Erman Toroğlu, Ahmet
Çakar, Hadi Türkmen, Hıncal Uluç, Haluk Ulusoy, Ecevit Kılıç, Tuncay Özkan,
Adil Serdar Saçan ve benzeri bütün spor adamları ve gazeteciler mafyadan
bahsediyorsa "delilimiz yok, kimse konuşmuyor" demek, sadece,
gerçekler karşısında kafasını kuma gömmektir. Bizim görevimiz, gerçeği tespit
etmek, var olduğunu söylemek ve önlenmesi için gerekli yasal düzenlemelerin
yapılmasını da istemektir.
Naklen yayın ihalesi ve
buradan doğacak maddî kazanç nedeniyle mafya, federasyon seçimlerine ve
kararlarına kadar müdahil olmuş, futbol federasyonu üyelerini, tahkim kurulu
üyelerini istifa ettirmiş ve hatta, federasyon başkanını belirleme yetkisini de
kendisinde bulmuştur.
Toplumda en popüler spor
olması ve kulüp başkan ve yöneticilerinin medyada her gün yer alması bir
meşruiyet gibi görülmüş, karaparanın aklanması ve toplumsal meşruiyeti sağlamak
üzere futbol kulüpleri ile mafya içli dışlı olmuştur. Basında organize suç
örgütü liderlerinin bir kulübümüzle özdeşleşmiş haberlerinin çıkması, onların,
futbol dünyasında, futbolcular ve hakemlerle ilişki kurmasına, hatta, tribünde,
yönetici olanların, bakanlar, milletvekilleri, valiler, belediye başkanları,
garnizon komutanları, emniyet müdürleriyle yan yana oturmaları, toplum gözünde
meşruiyet kazandırdığı gibi, daha da güçlenmelerine yol açmıştır. Bu da
maçların sonucundan, şikeye, bahise, futbolcu transferine kadar birçok olayda
şaibenin oluşmasına yol açmıştır.
Cafer Aydın'ın, şikeyle
ilgili açıklamalar yaptıktan sonra "beni vuracaklar" demesi ve
kimsenin açıkça konuşmaya yanaşmaması ve komisyonumuzun Ceza Muhakemesi Usulü
Kanununda değişiklik yapılarak, gizli tanığın sporda da kullanılmasını
önermesi, bunun en büyük kanıtıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim,
2 dakika süre veriyorum.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Devamla) - Bu nedenle, mevcut yasalarda bazı maddelerde değişiklik yapılarak
geçici önlemler peşinde koşmaktan vazgeçmemiz gerekiyor. Yeni ve köklü
değişimler yapmak zorunludur.
Komisyon çalışmaları
devam ederken çıkarılan 875 sayılı Yasa, bu anlamda hem eksik hem de hatalıdır.
Yasanın görüşülmesi esnasında eleştirdiğimiz gibi, Anayasaya, hukuka ve
kişilere dönük düzenlemeden kaçınılmalı, yapılacak yasal düzenlemelerle Türk
sporunun kurumsallaşması sağlanmalıdır.
Geçmişe yönelik olarak
bir af çıkarılmalı, herkesin bildiğini anlatması sağlanmalı ve sporda yeni ve
temiz bir sayfa açılmalıdır.
Şike, hatır şikesi ve
teşvik primi olarak Ceza Kanununda tanımlanmalı ve en ağır şekilde
cezalandırılmalıdır. Takibi ve soruşturması için Ceza Muhakemesi Kanununda da
gerekli düzenlemeleri muhakkak yapmak zorunludur.
Ceza kanaate dayalı
olarak verilmeli, somut delil aranmamalıdır.
Şike, hatır şikesi ve
teşvik primi olayına karışan sporcular, kulüpler ve yöneticiler, kim olurlarsa
olsunlar, ceza mahkemesinde aldığı cezanın yanında, sporcuların ömür boyu spor
müsabakalarından menedilmesi, yöneticilerin bir daha yöneticilik yapmasının
engellenmesi, kulüplerin ise bir alt lige düşürülmesi veya liglerden ihracı
gibi de cezalar verilmelidir.
Zamanaşımı ya
kaldırılmalı ya da on yıldan az olmamalıdır.
Yine bugün en büyük
sorunlarımızdan bir tanesi olan, haksız rekabete yol açan, doping gibi
maddeleri kullanan sporcuların da, artık Türk spor hayatından bir an önce
kaldırılması gerekmektedir.
Hepimizin de bildiği
gibi, sadece Ödül Yönetmeliğinden kaynaklanan ve bireysel sporlarda, özellikle
atletizm, halter, güreş gibi bireysel sporlarda, sporcularımız başarılı
olabilmek için, ne yazı ki yoğun bir şekilde doping maddesi kullanmaktadır. İki
yıldan, üç yıldan beri…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son
cümlelerinizi alayım Sayın Küçükaşık.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Devamla) - Tamamlıyorum Başkanım.
Üç yıldan beri, gerçekten
de bu konuda büyük sıkıntılar yaşadık. En son Halter Federasyonumuzun
uluslararası yarışmalardan alınması, gerçekten Türkiye Cumhuriyeti için de bir
utanç kaynağı oluşturmuştur, hepimizi üzmüştür. Dopinge karşı önlemlerin
alınması ve kullanan sporculara da en sert önlemlerin uygulanması dileğiyle,
hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Küçükaşık.
AK Parti Grubu adına,
Kütahya Milletvekili Sayın Alaettin Güven; buyurun. (Alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer ve 25 milletvekilinin, İzmir Milletvekili
Hakkı Ülkü ve 26 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 23
milletvekilinin, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 27 milletvekilinin,
Trabzon Milletvekili Faruk Nafiz Özak ve 23 milletvekilinin, Türk sporunda
şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri
ve (10/63, 113, 138, 179, 228) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
raporu üzerine AK Parti Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce
Meclisin siz değerli üyelerine en içten duygularla selam ve saygılarımı arz
ederim.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; spor, sözlükte, ferdî ve toplu oyunlar şeklinde,
daha çok yarışma gayesiyle bazı kurallara uyularak yapılan beden hareketlerinin
tamamı diye ifade edilirken, aynı zamanda yenme ve muktedir olma anlamlarına da
gelmektedir. Herkes için spor faaliyetleri kapsamında sporu ise, insanların
fiziksel, zihinsel, sosyal, psikolojik ve kültürel girişimlerine katkı
sağlayan, ferdî ya da gruplar halinde periyodik olarak yapılan bedensel
faaliyetler bütünüdür diye tanımlayabiliriz.
Çağımızda, bir toplumun
farklı bir toplum tarafından algılanmasında, bir kültürün diğer bir kültüre
kendini sunumunda, önemli bir olgu olarak sporu görmekteyiz. Spor, aynı zamanda
kişiler ve toplumlararası bir iletişim aracıdır. Spor, anlama, anlaşma ve
birlikteliğe giden yoldur da.
Ülkemizde, insanlarımızın
son yıllarda spora olan ilgisi artmakla birlikte, katılımın yetersiz olduğunu
biliyoruz. Sporun, insan ve toplum sağlığındaki rolünün tartışılmadığı
günümüzde, kanun koyucu bu bilinçle Anayasaya iki madde koyarak devlete görev
yüklemiştir. Anayasamızın 58 inci ve 59 uncu maddelerinde ifadesini bulan bu
görevler, özellikle gençliğin korunması ve sporun gelişmesi açısından büyük
önem arz etmektedir.
Bu konu, Anayasamızın 58
inci maddesinde şöyle dile getiriliyor: "Devlet, istiklâl ve
Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müsbet ilmin ışığında, Atatürk ilke
ve inkılâpları doğrultusunda ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve
gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır.
Devlet, gençleri alkol
düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü
alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır."
59 uncu maddede ise
"Devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını
geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder.
Devlet başarılı sporcuyu
korur" demektedir. Böylece "herkes için spor" seferberliği
kapsamında çocuk ve gençlerimizi spor yapmaya teşvik etmek, sporu sevdirmek,
sigara, içki, uyuşturucu ve kumar gibi kötü alışkanlıkların önüne geçmek ve
ülkesini seven, hoşgörülü, sosyal, üretken insanlar olarak yetişmelerini
sağlayacak ortam ve fırsatları onlara sağlamak gereği önem ve aciliyet arz
etmektedir.
Ülkemizde, toplumun büyük
bir kesimini aktif sporla buluşturacak olan herkes için spor faaliyetine,
bugüne kadar yeterince önem verilmediğini görüyoruz. Aynı zamanda herkes için
spor faaliyetleri, yarışma sporunun da gölgesinde kalmıştır. Devletin spora
olan desteği ise, daha ziyade yarışma sporunun geliştirilmesine dönük olmuştur.
Kamuya ait spor tesisleri de, yine, ağırlıklı olarak yarışma sporunun hizmetine
sunulmuştur.
Yarışma sporunda hedefin
illa da kazanmak olarak belirlenmesinin, araştırma konusu olan şiddet, şike,
rüşvet, haksız rekabet ve doping gibi olumsuzlukları da beraberinde getirdiğini
tespit etmek zor olmasa gerektir.
Ülkemiz nüfusunun yarıdan
fazlası çocuk ve genç yaştadır. İnsanımıza, tesis, ehil çalıştırıcı ve
uluslararası spor temaslarına daha geniş ölçüde imkân sağlandığı takdirde büyük
başarılar elde edileceğinden kuşkumuz yoktur.
Bu konularda yoğun
çalışma ve gayretlerine tanık olduğumuz başta Değerli Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcımız Sayın Mehmet Ali Şahin Beyi ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün
tüm çalışanlarını kutluyoruz. Yine, uluslararası yarışmalarda ülkemizi en iyi
şekilde temsil eden sporcularımıza ve başta millî futbol takımımız olmak üzere,
diğer tüm takımlara üstün başarılar diliyoruz.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; spor, barış, kardeşlik, dostluk, dayanışma, tanışma,
bilişme, görüşme ve pozitif yaşama aracı; ancak, Türk sporunun yozlaşmasında
etki eden problemler de hepimizi rahatsız etmekte ve üzmektedir ve bunların
başında, saldırganlık ve şiddet gelmektedir. Bireysel olsun, kitlesel olsun,
saldırganlığın her türlüsü, Türk sporuna, sporcusuna, seyircisine, yöneticisine
hiç mi hiç yakışmayan davranış biçimleridir. Bilimsel bir araştırma sonucuna
göre, futbol maçına giden her 100 kişiden 4'ü kavgaya karışmış, 16'sı da
küfürlü tezahüratta bulunduğunu ifade etmiştir. Bu sonuç, iç açıcı bir sonuç
değildir.
22 nci Dönem
Parlamentosu, görev ve sorumluluğunun bir ifadesi olarak, her türlü şiddet,
hakaret, küfür, aşağılayıcı slogan ve davranışlara yönelik alınacak önlemler ve
yaptırımlarla ilgili usul ve esasları düzenlemek amacıyla, 28 Nisan 2004 tarih
ve 5149 sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair
Kanunu çıkarmıştır; sizleri, milletimiz adına kutluyorum.
Araştırma komisyonumuz,
Ankara ve diğer illerde yaptığı incelemelerde, bu yasanın uygulanma biçimi ve
yöntemlerini de gözlemlemiş, genelde olumlu sonuçlar alındığını tespit
etmiştir. Türk sporunda şiddetin ilişki içinde bulunduğu öğelerin tespitinde
ise ulaşılan sonuçlara bakacak olursak, şiddetin kulüple, yöneticiyle, spor
medyasıyla ve kulüp taraftarlarıyla bilerek bilmeyerek beslendiğini gözardı
edemeyiz. Gerek günlük konuşmalarda gerek gazetelerin haber sayfalarında yer
alan manşetlerde yazılan "savaşmak", "parçalamak",
"ölümüne oynamak", "savaşamadık, yenildik", "korktuk,
oynayamadık", "bomba gibi geliyorum", "zafer
kazanmak", "vahşet" gibi başlıklar, sporun evrensel değerlerini
zedelemekten başka bir işe yaramamaktadır. Gol atanların kahraman, gol
yiyenlerin hain, hakemlerin ise -duruma göre- satılmış veya harika ilan
edilmesi, Türk sporu adına şiddet, şiddeti destekleyen yargılardır. Oysa,
"savaşmak" yerine "mücadele etmek"; "zafer
kazanmak" yerine "galip gelmek"; "parçalamak" yerine
"üstünlük sağlamak" gibi kavramları kullanmak hem Türk sporu hem de
güzel Türkçemiz için daha uygun olacaktır.
Türk sporunda şiddetin
önlenmesine yönelik öneriler konusunda, araştırma komisyonunda 31 spor
adamımızın mülakatla alınan görüş ve önerileri ile bu konuda yapılmış bilimsel
bir araştırmanın sonuçları dikkat çekici bir şekilde benzerlik göstermektedir.
Buna göre, şiddet problemi, yasal, mimarî, güvenlik, ekonomik ve basın ile
eğitime yönelik önlemlerle ortadan kaldırılabilecek ya da en aza
indirilebilecektir.
Genelde sporun, özelde
ise Türk sporunun evrensel değerleriyle uyuşmayan bir diğer konu da şike ve
teşvik primidir. Bu iki hastalık da Türk sporunu yozlaştıran olgulardır.
Üzerinde görüştüğümüz araştırma raporundan da anlaşılacağı üzere, Türkiye'de
şike ve teşvik priminin varlığı şüphesizdir; ancak, bunlar kadar önemli bir
diğer tespit de dayanağı olmayan iddiaların varlığının kabulüdür. Şike ve
teşvik primine yol açan en önemli etkenlerden biri de kayıtlı ekonominin
olmaması; aynı zamanda, kulüplerin zayıf ekonomik yapılarıdır. Özel etkenlerden
biri de lig usulü yarışmalarda, belli bir noktadan sonra, kulübün kazanma
motivasyonunun kalmamasıdır. Bu konuda, Futbol Federasyonunun uyanık, dikkatli
ve disiplinli olması gerekmektedir. Ancak, sorunun temel kaynağı demokrasi
terbiyesiyle ilgilidir. Yani, seçenler, göreve getirdiklerinden kişisel
taleplerde bulunmamalıdırlar.
Sporda rekabeti olumsuz
etkileyen faktörlerden biri de, haksız rekabettir. Bu da, sporda yozlaşmanın
bir etkenidir. Araştırma komisyonu raporunda ifade edildiği gibi, şike, teşvik
primi, hakemlerin taraflı yönetimi, sporcuların kendi takımlarını sabote
etmeleri, takımların skoru değiştirmeme isteği, doping kullanımı, televizyon
naklen yayın gelirlerinin dağıtımındaki adaletsizlik gibi olaylar haksız rekabetin
en bilinen çeşitleridir.
Ülkemizde havuz sistemi
olarak adlandırılan futbol müsabakalarına ilişkin yayın haklarının toplu devri
ile paylaşımın adil bir şekilde, belli kriterlere göre paylaşımı ve yapılan
sistemin günümüz şartlarına uygulanması, haksız rekabeti önleyecek ve ülke
futbolunun gelişmesine katkı sağlayacaktır.
Ülkemizde, özellikle
vücut geliştirme sporunda doping kullanımının yaygın olduğu tespitle beraber,
halter, güreş, atletizm gibi spor dallarında da doping kullanımına rastlanıldığı
görülmektedir. Türk sporunda haksız rekabete yol açan doping kullanımının
önlenebilmesi için özel spor salonlarının denetimi, eczanelerin doping maddesi
içeren ilaçların reçetesiz satışının engellenmesi, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün ödül yönetmeliğinin yeniden düzenlenmesi ve doping maddelerinin
kullanımının zararlarının etkin biçimde anlatılması gerekmektedir.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet, haksız rekabet konularını araştıran komisyon
30 toplantı yapmış ve araştırma komisyonları içinde konuyla ilgili en çok
kişinin mülakata çağrılıp dinlendiği
bir komisyon olarak da Türkiye Büyük Millet Millet Meclisi tarihinde yerini
almıştır.
Tüm bu çalışmaların
sonucunda, komisyon, çözüm önerilerini de dile getirerek müspet bir yol
haritası çizmiştir. Şiddeti önlemeye yönelik önerilerinde, medyanın tavır
belirlemesinde ciddiyet ve sorumluluk sergilemesinin, federasyon ve hakem
kurulunun adil ve eşit bir şekilde kararlılığını bozmadan sürdürmesinin, statlarımızın
ve salonlarımızın fizikî yapı itibariyle cezbedici olmasının, güvenliğin
etkinleştirilmesinin, eğitim ve genel kültür konusunda ciddî çalışmalar
yapılmasının, yasal düzenleme ve kuralların eksiksiz uygulanmasının gerekliliği
vurgulanmıştır. Şike ve teşvik primini önlemeye yönelik çözüm önerilerinde ise,
şike ve teşvik primi iddialarının titizlikle incelenmesinin, spor mevzuatının
hızla etkin hale getirilmesinin, şike suçu ve ispatına ilişkin yeni
düzenlemeler yapılmasının, başarının primle desteklenmesinin, sporcu, yönetici
ve tüm ilgililerin etik değerler konusunda sürekli uyarılmasının gerektiği
vurgulanmıştır. Haksız rekabetin önlenmesi için de, puana prim verilmesinin
yanında, naklen yayın gelirlerinin dağıtım şeklinin ele alınıp değerlendirilmesi
önerilmiştir.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; kalkınmamızın en önemli unsuru, beşerî
kaynağımızdır. Bedenen ve ruhen sağlıklı bir toplumun yetiştirilmesinde sporun
her yerde, herkese, eşit kapsamlı planlaması büyük önem arz etmektedir. Sağlam
kafaların taşıyıcısı, sağlam ve sağlıklı vücutlardır. Sağlam fertler, sağlam
toplumları oluşturur. "Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" sözü, temel şiarımız olup,
aynı zamanda başucu öğüdümüzdür. Bu öğüt, evrensel değerlerle boyanırsa bir
anlam kazanır. Yine, Atatürk'ün ünlü sözünde belirttiği gibi, sporcular, zeki,
çevik, aynı zamanda ahlaklı olmak durumundadırlar. Böyle olduğu zaman, spor ve
sporcular sevilir ve başarılar artar.
Olumsuzlukların panzehiri
olan eğitimi ve etik değerleri diri tutmak hepimizin ortak sorumluluğu olsa
gerektir gerçeğini vurgularken, bu konuya duyarlılık gösteren önerge sahibi
değerli milletvekili arkadaşlarımı tebrik ediyorum; komisyonda görev alan
milletvekili arkadaşlarımı da titiz çalışmaları için kutluyorum;
çalışmalarımıza bilgi, belge göndererek ve bizzat gelerek katkı sağlayan spor
adamlarımızı, basın temsilcilerimizi, kulüplerin temsilcilerini, Ankara dışında
çalışmalarımıza katkı sağlayan tüm ilgilileri ve komisyonda görev alan
akademisyen, memur ve görevli arkadaşlarımıza, AK Parti Grubum adına teşekkür
ediyorum.
Araştırma komisyonu
raporunun ülkemizin en temel sorunlardan birinin çözümünde hayırlı olması
dileklerimle, siz değerli milletvekili arkadaşlarımı sevgiyle selamlıyor,
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Güven.
Gruplar adına üçüncü söz
isteği, ANAP…
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Anavatan, Sayın Başkan.
BAŞKAN - …Anavatan
Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı.
Buyurun Sayın Gaydalı.
(ANAP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmama başlamadan önce, müsaadelerinizle, yaşamakta olduğum bir mutluluğu
sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu mutluluk, yaklaşık üç senedir Parlamentoda
grup olarak temsil edilemeyen Anavatan Partisi Grubu adına huzurlarınızda
bulunma mutluluğumdur. Bu mutluluğun gitgide büyüyerek milletimizin mutluluğuna
dönüşeceğine inancım tamdır.Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Huzurlarınızda söz alma
sebebim, Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulmuş olan
Meclis komisyonunun raporu hakkındaki, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini
ifade etmektir.
Sporda görülen şiddetin
toplumsal yaşantımızdaki diğer alanlarda görülen şiddetten soyutlanması elbette
ki düşünülemez. Tahammülsüzlükler, karşıdakinin bizimle aynı haklara sahip
olabileceği bilincinin içimize sindirilememiş olmasından kaynaklıdır.
Tahammülsüzlük, yenilginin kabullenilmemesine, hataların itiraf edilmemesine
sebep olmaktadır.
Siyaset kurumunun içinde,
toplumun gözü önünde bulunan bizler dahi, demokratik kültüre aykırı
davranışlarda bulunabilmekteyiz. Topluma örnek olacak bizler, öncelikle
tahammül yetkisine sahip olabilmeliyiz; siyasî rakiplerimizin de bizlerle aynı
haklara sahip olduğunu unutmamalıyız; siyasî rakibimizi düşman gibi görmemeli,
hakkını arayan çiftçiyi hakkını arayan memuru, derdini dillendiren esnafı
dinlemeyi bilmeliyiz; bu insanların da bizler kadar söz söyleme hakkı olduğunu
içimize sindirmeliyiz. Ağzını açana tahammülsüzlük gösterirsek, bir spor
müsabakasında yenilgiyi kabullenmeyen, kaybeden takımın taraftarlarından ne
farkımız kalır. Demokrasinin bir araç değil, bir yaşam formu olduğunu
insanlarımıza öncelikle bizler göstermemiz gerekir.
Bu komisyonun teşkili ve
çalışma süresi esnasında Anavatan Partisinin Mecliste grup olarak temsil
edilememiş olması sebebiyle, komisyon çalışmalarında Partimizin doğrudan bir
katkısının olması mümkün olmamıştır. Komisyon, 8'i İktidar Partisinden 4'ü de
Cumhuriyet Halk Partisinden olmak üzere 12 arkadaşımız tarafından teşekkül
ettirilmiştir. Muhakkak ki, bu arkadaşlarımız, dört aylık çalışma süreleri
içerisinde kimi konulara birinci elden ve bizden daha iyi vâkıf olma imkânı
bulmuşlardır.
Raporu okuduğumda ilk
tespit ettiğim, raporun titiz bir çalışma sonucu hazırlandığı, genel olarak da
doğru tespitler yaptığı yönündedir. Bu sebeple, komisyon üyesi değerli
milletvekillerimize teşekkürlerimi ifade ederim.
Ne var ki, rapor, doğası
gereği, sorunun tespiti ve çözüm önerilerinin genel hatlarıyla sınırlıdır.
Doğru tespit, mutlaka, doğru çözüm için şarttır; fakat, işin diğer yarısı,
yürütmenin iradesidir. Zaten, ülkemizin son üç yıldır yüz yüze kaldığı iç ve
dış sorunların da temel kaynağı yürütmenin bu irade eksikliğidir.
Raporun muhtelif
yerlerinde, insanlarımızın aktif olarak spora katılmadığından, ülkemizde spor
yapanların oranının ise Batı ülkelerine göre çok düşük olduğu vurgulanmakta,
ilk ve lise öğretiminde gençlerimizin çeşitli yöntemlerle spora kanalize
edilmesi gerektiği belirtilmektedir. Rapordaki bu tespitler, bence de son
derece doğrudur. İllerimizde, gençlerimizi kitlesel olarak spora
yönlendirebilmenin yegâne yolu okullarımızdır.
Gençlerimizin, bu sene
itibariyle, bırakın spor yapmalarını, eğitimlerini düzenli olarak almalarına
engel bir durum vardır. Ders yılı zilinin çalmasıyla beraber, okullarımıza
balyoz vurulmuş, binaların depreme karşı tahkim edilmesi ve güçlendirme
çalışmaları yapılmaya başlanmıştır. Okul binalarımızı depreme karşı dayanıklı
hale getiriyor olmasından dolayı Millî Eğitim Bakanımıza teşekkürlerimizi sunarız;
fakat, ders zili ile balyozun aynı anda vurulması için bir zorunluluk mu vardı,
okullarla birlikte Millî Eğitim Bakanlığı da mı yaz tatiline girmişti?! Üç
aylık yaz tatilinin boş geçirilip, bu inşaat çalışmalarının ders yılıyla
birlikte başlatılması anlaşılabilir bir durum değildir; fakat, bu iktidarla
beraber, bu tür anlaşılmaz icraatlar olağanlaşır duruma gelmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet
iddialarını araştırarak alınması gereken önlemleri belirleyen Meclis
araştırması komisyonu raporu tüyler ürpertici tespitlerle doludur.
Son dönemde spor
dünyamızdaki yozlaşma ve kirlilik, kamuoyunca aslında çok yakından bilinmekte
ve ibretle izlenmekteydi. Bu nedenle, Yüce Meclis, spordaki bu olumsuz gidişin
nedenlerini ortaya koyabilmek amacıyla, bir Meclis araştırma komisyonu kurmakla
doğru bir tavır sergilemiştir; çünkü, gelişmeler ve şike, rüşvet, doping ve
yasadışı bahis konuları kamuoyunda yoğun olarak tartışılan konulardır. Bu
olumsuzluklar, Türk sporunun geleceği açısından olduğu kadar, toplumsal
geleceğimiz ve ulusumuzun diğer dünya ulusları nezdindeki saygınlığı açısından
da tehdit oluşturmaktadır.
Sporda, ne yazık ki,
mafya, doping, şike ve yasadışı bahis sarmalında başarısız bir dönem yaşıyoruz.
Bu, bir çöküştür. Bu çöküş, ulusumuzda mutluluğu ve umutsuzluğu artırmakta,
adalet, güven ve güzel bir geleceğe olan inançları yok etmektedir. Oysaki,
yakın bir geçmişte hepimizin çok iyi hatırlayacağı üzere, birçok spor branşında
ilk kez kazanılan büyük başarılarla dolu parlak bir dönem yaşamıştık. Bu
dönemde, A Millî Futbol Takımımız, tarihinde ilk kez dünya üçüncülüğünü,
Basketbol Millî Takımımız Avrupa ikinciliğini, Galatasaray Kulübümüz UEFA
kupasını ve süper kupayı kazanarak ulusumuza büyük bir sevinç ve coşku
yaratmışlardır. Güreşte, halterde, boksta, tekvandoda, judoda, okçulukta ve
diğer birçok branşta dünya ve Avrupa şampiyonları çıkarılmış ve rekorlar
kırılmıştı. Yine bu dönemde dünya liseler basketbol şampiyonasında bayanlar
dünya şampiyonluğu, erkeklerde dünya üçüncülüğü, halter erkeklerde takım
halinde dünya ikinciliği kazanılmıştı.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Trabzon Lisesi dünya şampiyonu oldu.
EDİP SAFDER GAYDALI
(Devamla) - Atletizm tarihimizde ilk defa bir sporcumuz, yine bu dönemde, 1 500
metre bayanlarda Avrupa şampiyonu olmuştu. Birçok spor branşında ilk kez
madalya kazandığımız bu dönemde, Bayan Halter Millî Takımımız dünya üçüncüsü ve
Avrupa şampiyonu olmuş; Okçuluk Bayan Millî Takımımız dünya ikinciliğini
kazanmıştı. Takım halinde ümit gençler, dünya gençler karate şampiyonasında ilk
defa dünya şampiyonluğu, tekvandoda ise dünya ikinciliği kazanılmıştı.
Basketbolda bir takımımız, Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupasında Avrupa üçüncüsü
olmuş, başarıları nedeniyle Voleybol Bayan Millî Takımımız Avrupa voleybol ligi
birinciliğine yükselmişti. Bayan Kros Millî Takımımız Avrupa şampiyonu olmuş,
bir sporcumuz, ilk kez dünya atletizm şampiyonasında finale koşmuştu. 34 üncü
Satranç Olimpiyatı ve Türkiye Zihinsel Engelliler Özel Olimpiyat Oyunları
düzenlenmiş, güreşte, halterde, yüzmede, basketbolda, voleybolda, eskrim ve
okçulukta dünya ve Avrupa şampiyonaları organize edilmiş ve dünya üniversite
oyunları 2005 yılı için İzmir'e kazandırılmıştı. Bütün bu başarılardan sonra
daha büyük başarılar beklentisi içerisinde iken, yaşanmakta olan bu
olumsuzluklar ve başarısızlıklar hepimizi şoke etmiştir.
28.4.2004 tarih ve 5149
sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanuna
rağmen şiddet, Türk sporunun önündeki en büyük engellerden biri olmaya, ne
yazık ki, devam etmektedir. Son zamanlarda ülkemizde artış eğilimi gösteren
şiddet, ekonomik ve sosyal boyutuyla geniş bir perspektiften incelenmesi ve
çözümler üretilmesi gereken toplumsal bir olgudur. İş ve özel yaşamıyla ilgili
sorunları bulunan ve çeşitli sosyal baskılar altında ezilmiş bireyler, spor
karşılaşmalarında bütün bu sıkıntılarından uzaklaşabilme fırsatını
yakalamaktadırlar. Ekonomik yetersizlikler, işsizlik ve gelir dağılımındaki
adaletsizlikler arttıkça toplumdaki gerilim ve gerginlik de artmaktadır. Bu
gelişmeler, kitlesel gösteriler durumunda olan spor karşılaşmalarında şiddete
zemin hazırlamaktadır; kişilerin eğitim düzeyleri ve sosyal statüleri de
şiddete olan eğilimi artırmaktadır.
Futbol, tüm dünyada,
artık, çok büyük yatırımları ve harcamaları gerektiren başlıbaşına bir sektör
olmuştur. İyi bir takım oluşturabilme ve şampiyon olabilme uğruna, başarılı
teknik adam ve sporculara astronomik transfer ücretleri ödenmektedir. Çok
yüksek harcamalarla oluşturulan bu takımların taraftarları ise, başarıya
şartlanmakta, olası bir başarısızlık durumunda da yönetime, teknik adamlara ve
sporculara yönelik tepkiler öfkeye ve kitlesel şiddete dönüşmektedir.
Spor profesyonelleştikçe,
olimpizm ve fair play gibi kavramlar, ne yazık ki, önemini yitirmektedir. Bu
değerlerin önplanda olduğu olimpiyat oyunlarında, dünya şampiyonalarında ve
diğer uluslararası organizasyonlarda kitlesel şiddet olaylarına
rastlanmamaktadır. Avrupa ve diğer ülkeleri ve sürekli artmakta olan sportif ilişkileri,
şiddetin önlenmesi konusundaki uluslararası kuralların önemini ülkemiz
açısından da artırmaktadır. Bu konuda, ülke olarak, taraf olduğumuz Sportif
Karşılaşmalarda ve Özellikle Futbol Maçlarında Seyircilerin Şiddet
Gösterilerine ve Taşkınlıklarına Dair Avrupa Sözleşmesi ile FIFA ve UEFA'nın
belirlediği kurallar, şiddetin önlenmesi konusunda esas alacağımız temel
referanslar olmalıdır.
Doping konusundaki son
gelişmeler ulusal gururumuzun derinden yaralanmasına sebep olmuştur. Geçmişte
olimpiyat ve dünya şampiyonu olmuş, dünya rekorları kırmış bazı sporcularımızın
dopingli çıkması nedeniyle, geçmişte yaşadığımız ulusal sevinçler utanca
dönüşmüştür. Bugün, birçok sporcumuz ve Halter Millî Takımımız, uluslararası
federasyonlar tarafından uluslararası şampiyonalardan menedilmiştir. İçine
düşürülen bu durum, acı ve ibret verici bir durumdur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; komisyonun bilgisine başvurduğu sporcu, teknik adam ve spor
yöneticilerinin açıklamalarından da anlaşılacağı üzere, sporda şike
söylentileri inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Hiçbir şike vakası tespit
edilememiş olsa bile, spor kamuoyunda oluşan bu kanaat, spor müsabakalarındaki
birçok olumsuzluğa ve şiddete zemin hazırlamaktadır. Türk futbolu, millî
formayı taşımış sporcuların dahi kirli mafya ilişkileri içerisine girerek
yasadışı bahis oyunları oynadığı karanlık geleceğe doğru sürüklenmektedir.
Komisyonun raporunu
tamamlamasından bugüne kadar geçen sürede diğer spor dallarında da ciddî
sıkıntılar yaşandığı ve bunlara dayalı olarak sportif başarısızlık yanında
uluslararası boyutta itibar kaybına yol açacak noktalara gelindiği sabit ise
de, zaman içerisinde verilmiş beş farklı önerge bir arada ele alınarak,
sporumuzda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet başlığı altında toplanan,
araştırma komisyonunun oluşturulmasına yol açan yakınmalar, temelde futbolla
ilgilidir.
Araştırma komisyonu,
belli başlıklar altında hazırladığı raporunda topladığı verilere,
değerlendirmelere ve neticede çözüm önerilerine yer vermiştir. Komisyonun değerlendirmelerinden
biri, siyasetin spora dahil olmaması, müdahale etmemesi gereğidir. Komisyonun
raporunda, mensup olunan siyasî partiye göre fikir ayrılıkları oluştuğu ve
neticede muhalefet partisi milletvekillerinin muhalefet şerhi verdikleri
görülmektedir. Sporun, özellikle de futbolun sosyal boyutu, siyaseti spora
mecbur kılmaktadır. Bu saptamayı yaptıktan sonra, bu mecburiyeti,
politikacıların spordan çıkar sağlamak değil, spora yatırım yapmak suretiyle
karşılamak konusunda mutabakat sağlamak, Meclisin görüşmekte olduğu konu için
atacağı ilk adım olmalıdır. Bölgesinde spora yatırımlara önayak olan, gençlerin
spor yapma imkânlarını genişleten her siyasetçi, sadece görevini yapmakla
kalmayacak, aynı zamanda haklı fayda elde edecektir; ancak, sporcu transferlerine,
federasyon seçimine, kurulların kararlarına müdahale etme yolunu seçenler, er
geç, spor-siyaset yakınlaşmasından, siyasetin spordan daha çok zarar göreceğini
anlayacaklardır.
Hiçbir dönemde olmadığı
kadar müdahale edilen Türk sporu, senelerce verilen emeğin karşılığı olarak
geldiği yerden hızla aşağıya doğru gitmektedir. Aslında, iktidar için önemli
bir göstergedir bu geri gidiş. Uyguladıkları politikalar ve göreve getirdikleri
kadroların kaçınılmaz bir neticesi olarak, başarısızlık her alanda söz
konusudur. Diğer alanlarda başarısızlığın su yüzüne çıkması zaman alabilir ya
da başarısızlık kısmen de olsa gizlenebilir; ancak, sportif mücadelede
farklıdır; uyguladığınız politikaların neticesini, kadrolarınızın ehliyetini,
sahada, salonda veya minderde hemen görürsünüz. Sporda yaşanan başarısızlıklar
ve sorunlar, iktidar için bir uyarıdır. Ülkemiz sporu, bu iktidar döneminde
yozlaşma konusunda rekorlar kırmaktadır. Rekorlarda, defalarca yer aldığı
üzere, maalesef, ülkemiz sporunda ve özellikle futbolda, şiddet, şike, rüşvet
ve haksız rekabet vardır. Bu tür olaylar, bizde de her zaman dünyanın her
yerinde görüldüğü kadar görülürken, son dönemde olağanüstü artmıştır. Bu, doğal
bir neticedir.
Komisyonun bazı üyeleri
tarafından kaleme alınan ayrık oyda açıkça ifade edildiği gibi, iktidar,
federasyon seçimlerine müdahale etmiştir. Futbol Federasyonunun eski başkanı,
kendisine önerilen insanlarla çalışmayı kabul etmemesi nedeniyle seçimlerden
çekilmek zorunda bırakılmıştır. Bununla da yetinilmemiş, yine, aynı ayrık oyda
ifade edildiği üzere, kişiye özel yasa çıkarılarak, bu kişinin bir daha aday
olmaması sağlanmıştır.
Spor federasyonlarımızın
özerk olması gereği, tartışma dışıdır; ancak, özerklik dışında bağımsızlığın da
garanti edilmesi zorunludur. Genel kurul delegelerinin önüne aday olarak
çıkabilme hürriyetinin uydurma bahanelerle sınırlanması, genel kurulun
iradesinin sınırlandırılması, dolayısıyla, özerkliğin yok edilmesidir.
Taleplerini yerine getirmeyenlerin önünü keserek, buna uygunları destekleyen
iktidarın, görev döneminde bu kişilerden ne beklediği, baştaki bu tutumundan
bellidir.
Siyasetin spora
müdahalesi bu gibi tasarruflarla da sınırlı kalmamıştır. Milletvekilleri,
bölgelerindeki takımlarının işlerini takip etmekte, iktidarın oluşturduğu federasyon
da, iktidar milletvekillerinin taleplerine hayır diyememektedir.
İnsanları suç oluşturan
fiillerden uzak tutmanın en önemli yolu, objektif ve adaletli kararlar veren,
her olayın üzerine aynı derecede titizlikle giden kurumsal yapıların oluşturulmasıdır.
Sporda bu kurumlar federasyonlardır.
Yasama ve yürütmenin,
sporu organize etmesi, mevzuatını belirlemesi düşünülemez. Bu kurumların spor
için yapabileceği, uluslararası spor organizasyonları tarafından öngörülen
ulusal mevzuata uyumlu, ancak, özerk federasyonları oluşturmak ve onları
yetkiyle donatmaktır.
Bu ihtiyaca karşılık,
bugün itibariyle karşı karşıya olduğumuz durum, bir kısmı Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü tarafından belirlenen kişilerce yönetilen bağlı federasyonlar,
yapılan hatalar neticesi, seçimlerini bir yıl dolmadan yenilemek zorunda kalan
yarı özerk federasyonlar ve özerk futbol federasyonudur.
Diğer federasyonların
henüz tam ve gereği gibi yasal altyapıya kavuşmadıkları ortadadır; ancak, bir
istisna olarak, Türkiye Futbol Federasyonu, on yılı aşkın bir süredir özerktir.
Buna rağmen, en büyük yakınma futboldan gelmektedir. Bu durumun temel sebebi,
futbol yönetiminin, başta genel siyaset olmak üzere, futbolun siyasetini göz
önünde tutarak, tarafsız, objektif, adil kararlar alamaz hale gelmiş olmasıdır.
Şüphesiz, bu tür olayların önünün alınması için giderilmesi gereken mevzuat
eksiklikleri de söz konusudur; ancak, Komisyonun raporunda da yer aldığı üzere,
mevcut mevzuatın gereği gibi işletilmemesi daha öne çıkan bir sorundur.
Futbol Federasyonunun
özerkleşmesi için çaba gösterenlerin başında gelen ve dünya futbolunda ülkemizi
başarıyla temsil eden Sayın Şenes Erzik, komisyonda bilgi sunarken "dimdik
ayakta durduğunu her vesileyle Futbol Federasyonu gösterecek, başka çaremiz
yok; kulüplere de gösterecek, hakemlere de gösterecek, her şeyi takip ettiğini
gösterecek. Çok uyanık olacak ve disiplinli olacak Türkiye Futbol
Federasyonu" diyerek, mevcut federasyonun eksikliklerini dile getirmiştir.
Yozlaşma, ciddî, kararlı
ve gerçek anlamda bağımsız merciler tarafından korunmayan alanlarda
kaçınılmazdır. Futbolun karar organlarının göreve gelme şekilleri, gerekli
nitelikleri taşımalarına mâni niteliklerdir. Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu,
hükümetin onayı, hatta, hazırladığı listeyle seçime girebilmektedir. Seçimi
gerçekleştiren genel kurulun delege yapısı da, büyük kulüpler lehine bozuktur.
Bu şartlarla göreve gelen yönetim, hem iktidarın hem de büyük kulüplerin
yönlendirmelerine karşı koyamamaktadır.
Futbolun yargısı olan
Tahkim Kurulunun durumu da farklı değildir. Sözde genel kurul tarafından
seçilerek bağımsız olarak görev yapan Tahkim Kurulunun listesi de, yönetime
aday olanlar tarafından hazırlanmaktadır. Genel kurulda oylanan listeler,
yönetime aday olanlar tarafından hazırlanan listelerdir. Yani, yönetim,
kendisini denetleyecek yargı organını belirlemektedir. Tahkim Kurulunun genel
kurulda seçilmesinin ideal durum olmadığı, sadece bizim iddiamız değildir.
Futbolun patronu olan FİFA'nın somut saptamasıdır.
Türkiye Futbol Federasyonunun
karar organları olan yönetim, disiplin ve tahkim kurulları tarafından alınan
kararlar, futbolda, bu dönemde, büyük balık küçük balığı yer kuralının geçerli
olduğunu ortaya koymaktadır. Kendisinden daha az etkili olan karşısında, bu
kurullarda etki ederek lehine karar, işlem tesis ettirenler, kendisinden daha…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gaydalı, 2
dakika eksüre veriyorum; buyurun.
EDİP SAFDER GAYDALI
(Devamla) - …etkili bir kulüple karşı karşıya geldiğinde kaybetmekte ve
yakınmaya başlamaktadır.
Bu çalışma esnasında, bir
yerlere bağlı değil, spora bağlı ve spora hizmet etme amacı taşıyan kişi ve
kurulların göreve gelebilmesini garanti altına almak hedeflenmelidir.
Görev süresi sınırlaması,
yükseköğretim kaydı gibi bazı kişilerin önünü kesmeye dönük hükümler mevzuattan
ayıklanmalıdır.
Sporda adaletin tam
olarak tesisi için, federasyondan tam olarak bağımsız, FİFA'nın açık tarif
verdiği tahkim mahkemesi mutlaka oluşturulmalıdır.
Adaletin, gereği gibi
tecelli etmesi, sadece suçluların cezalandırılmasına, hakkın korunmasına hizmet
etmekle kalmayacak, aynı zamanda, caydırıcılığıyla istenmeyen olayların ortadan
kaldırılması açısından en önemli araç da olacaktır.
Tarafsızlığı temin
edilmiş karar organları, verecekleri kararlarla en önemli caydırıcı unsurları
yaratacaklardır.
Son olarak şunu ifade
etmek istiyorum ki, Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde sporun devlet tarafından
yönetildiği tek ülke olduğumuz gerçeğidir.
Temiz siyaset, temiz
toplum, temiz spor dileklerimizle, Yüce Heyetinize en derin saygılarımızı arz
ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Gaydalı.
Sayın milletvekilleri,
Komisyon adına, Komisyon Başkanı Ankara Milletvekili Sayın Haluk İpek söz
istemiştir.
Buyurun Sayın İpek. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
(10/63, 113, 138, 179,
228) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI HALUK İPEK (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız
rekabet iddialarını araştırarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca
-sayın milletvekilleri tarafından verilen 5 ayrı önergenin birleştirilmesiyle-
kurulan ve 8 Mayıs 2005 tarihi itibariyle faaliyetlerini tamamlayan Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanı sıfatıyla söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle,
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çalışmalarına 4 Ocak 2005 tarihinde başlayan Komisyonumuz,
çalışma takvimi süresince toplam 30 toplantı yapmıştır. Bu toplantılarda,
sporun her kesiminden toplam 82 kişi dinlenilmiş ve görüşlerine başvurulmuştur.
Komisyonumuz, dinlediği 82 spor adamıyla, Meclis araştırması komisyonları
içerisinde rekor kırmıştır.
Rapor yazımında
yararlanmak üzere, ilgili kuruluş ve kişilerden bilgi ve belge temin edilmek
üzere 640 adet yazışma yapılmıştır. Bu yazılarımıza, yaklaşık olarak 284 adet
evrak Komisyonumuza ulaşmıştır. Özellikle bu yazışmalarda, yazılı ve görsel
basının spordan sorumlu yazı işleri müdürlerine gönderilen Türk sporunda
şiddet, şike, rüşvet, haksız rekabet iddialarına ilişkin mevcut belge, bilgi ve
görüş isteyen 52 adet yazımıza, birkaçı hariç diğerleri herhangi bir cevap
vermemiştir.
Komisyonumuz 30
toplantısında 1 308 sayfa toplantı tutanağı oluşturmuştur. Komisyonumuz,
araştırma konuları çerçevesinde, yerinde tespitler yapabilmek amacıyla da,
İstanbul'da düzenlenen "Futbolda Şiddet" paneline katılmış, İnönü,
Şükrü Saracoğlu, İzmir Alsancak, Ankara 19 Mayıs ve Ali Sami Yen Statlarında,
müsabaka öncesi stat dışında, müsabaka sırasında stat içerisinde ve maç
bitiminde stat çevresinde incelemelerde bulunmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi, Komisyona, Türk sporunda var
olduğu iddia edilen şiddet, şike, rüşvet, haksız rekabet konularının
araştırılmasını, sebep ve sonuçlarının tespit edilmesini ve bu konularda
alınacak önlemlerin belirlenmesini görev olarak vermiş olsa da, Komisyonumuz,
bu çerçevede yaptığı inceleme ve araştırmalar, bilgisine ve görüşüne başvurduğu
kişi, kurum ve kuruluşlar ile ulaştığı belge ve dokümanlar neticesinde,
hazırlanacak raporun sadece şike, teşvik primi, rüşvet bağlamında ele
alınmasının Türk sporunda yaşanan problemlerin teşhisi ve tedavisi noktasında
eksik kalacağı düşüncesiyle, Türk sporunun genel problemlerini mercek altına
almış, böylece, rapor, beklenilenin ötesinde bir kapsam ve muhtevaya
ulaşmıştır.
Araştırma Komisyonumuz,
bedenen ve ruhen sağlıklı bir toplum yetiştirilmesinin temel unsurlarından biri
olan sporu, herkese, her yerde, eşit, kapsamlı, sağlığa ve performansa yönelik
olarak planlamanın önem arz ettiği bir dönemde, Türk sporunun yozlaşmasına etki
eden ve kamuoyunun gündemini oluşturan araştırma konuları ışığında Türk sporunu
bilimsel metodoloji çerçevesinde analiz ederek derinlemesine mercek altına
almış ve genel manada ulaştığı önemli bir tespit çerçevesinde çalışmalarını
yürütmüştür.
Bu genel tespitle,
araştırma konuları da dahil olmak üzere, Türk sporunda yaşanan problemler
konusunda yapılacak sıralamaya kim, hangi bulguyu koyarsa koysun, hiçbirinin
diğerinden bağımsız düşünülemeyeceği, her biri başlıbaşına birer problem gibi
tanımlansa da, her biri diğerinin nedeni veya sonucu şeklinde bir ilişki
sürecinin var olduğu gerçeği ortaya çıkmıştır. Komisyonumuz tarafından
hazırlanan raporun çıkış noktası, hazırlanış tarzı ve içeriği de bu tespit
çerçevesinde şekillenmiştir.
Komisyonumuz, her ne
kadar, konuyu sporun tüm dallarını kapsayacak şekilde ele almışsa da, araştırma,
büyük kitleleri stat ve salonlara çeken takım sporlarına yönelik olarak
yapılmıştır. Diğer spor dallarında yaşananların futbolda yaşanan olayların
uzantısı olduğu kabul edilebilir. Bu nedenle, Komisyon, sporda yaşanan bu
yozlaşmayı, büyük kitleleri peşi sıra sürükleyen futbol üzerinden yapmıştır.
Yapılan incelemeler sonucunda elde edilen bilgi ve bulgular ile alınması
gereken önlemler diğer spor dalları için de geçerlidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği üzere, dünyada gelişmiş toplumlarca uygulanan en
önemli eğitim araçlarından biri olan beden eğitimi ve spor faaliyetlerinin
temel amacı, insanların fizikî, sosyal, psikolojik, kültürel ve zihinsel
gelişmelerine katkıda bulunarak toplumun sağlıklı nesiller kazanmasını
sağlamak, ayrıca, sporun uluslararası bir özellik kazanması nedeniyle de
dünyada başarılı ve şampiyon sporcularıyla toplumun geniş bir alanda temsiline
olanak tanımaktır. Diğer bir deyişle, artık, spor, bireye yaptığı olumlu
katkılarının yanında, ayrıca, uluslararası alanda bir toplumun kültürünün
tanıtıldığı çok yaygın bir propaganda ve reklam aracı haline gelmiştir.
Yıllardır problemlerle
ilgili çok önemli tespitler yapıldığı halde, bunlarının bazılarının hâlâ
çözümlenemediği de herkes tarafından gözlemlenmektedir. Eğitim yetmezliği,
sosyal ve siyasal tercihlerle yapılan yanlış ve gereksiz personel ve tesis
harcamaları, kulüp iç organizasyonlarının yetersizliği gibi problemlerin,
üçüncü bin yıla girdiğimiz bu dönemde de karşımıza çıkmaması ve çözümsüzlüğe
terk edilmemesi için, bunların önce çok iyi bir şekilde neden-sonuç analiziyle
irdelenmesi zorunlu bulunmaktadır.
Ülkemizde, ne yazık ki,
sportif faaliyetler çağdaş anlamda gerek tesisleşme gerekse geniş halk
kesimlerine yaygınlık ölçüleri açısından belli bir seviyeye ulaşamamıştır.
Bireysel anlamda önemli başarılar elde edilmiş olmakla birlikte, spor bir
toplum felsefesi haline henüz gelememiştir.
Öncelikle kalkınma
planları içerisinde düzenli olarak yer alan sporun bir eğitim politikası aracı
olduğunun bilinciyle, spor yapacak yaştakileri yalnızca seyirci olmak
durumundan kurtaracak ve aktif olarak spor faaliyetlerine katacak koşullar,
bundan sonraki ve altı çizilecek ana ilkelerimizden biri olmak zorundadır.
Özellikle, 3 Ekimde
müzakere sürecinin resmen başladığı ve tam üye olma yolunda önemli gelişmeler
yaşadığımız Avrupa Birliği sürecinde, genç nüfusu en fazla olan Avrupalı ülke
olarak, devletin seyir sporu düzenleyici rolünde gelişme sağlayarak, sporla
ilgili tüm faaliyetleri topluma yönelten, okul ve halk sporuna öncelik veren
nitelik kazandırılmalıdır.
Bugüne kadar tam
sağlandığı söylenemeyecek dayanışma ve eşgüdümün, başta spordan sorumlu Devlet
Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı, belediyeler, il özel idareleri ve
üniversiteler arasında olmak üzere, sivil toplum kuruluşları, özel sektör ve
medyayla işbirliğinin mutlaka sağlanması zorunluluktur.
Siyaset anlayışımız,
siyaset yaptığımız alanı ihya etmek gibi bir bakış açısından kendisini
arındırmış olarak mutlaka düzenli, verimli ve ülke gerçeklerine uygun yatırımları
gerçekleştirmeye ve denetlemeye adapte olmak ve davranışsal açıdan alışkanlık
zeminine oturmak zorundadır.
Sportif yatırımların ve
tesislerin geçmişte birtakım yanlış ve sosyal ve siyasal gerçeklerle yapıldığı
gibi gereksiz yerlere ve gereksiz harcama tutarları içinde gerçekleştiği
görülmektedir.
Ayrıca, spor daha
hazırlanma aşamasında güncel olaylara ışık tutmuş ve gerçekçi tespitlerde
bulunmuştur.
Sporda herkese her türlü
sporu yaptırmayı marifet sayan, yüzme yapacak anatomiye sahip olmayanı
yüzdüren, koşamayanı atlet yapan anlayıştan, iklim ve coğrafî koşulları dikkate
almadan tesisleri tek tek dikip sonra da bunları çürümeye iten plansız
uygulamalardan ders almış bulunmaktayız.
Yüce Meclisin huzurunda
kamuoyuyla paylaşmakla kalmıyor, gelecek nesillere de ışık tutacak önemli ve
bilimsel eseri de araştırmacıların başucu kaynağı olarak önüne koyuyoruz. Yani,
hazırlamış olduğumuz bu rapor, gerçekten herkesin spor alanında başvurabileceği
çok önemli bir kaynak rapor olmuştur. Ayrıca, rapor, daha hazırlanma aşamasında
güncel olaylara ışık tutmuş ve gerçekçi tespitlerde bulunmuştur. Örnek olması
açısından ve halen güncelliğini koruyan Akçaabat Sebat-Kayserispor maçıyla
ilgili olarak raporun 188 inci sayfasında ortaya konulan değerlendirme incelendiğinde,
Akçaabat Sebatspor Kulübü kalecisi Hakan Sefer Olgun'un Komisyonumuza vermiş
olduğu bilgiler çerçevesinde Komisyonumuzun ortaya koyduğu tespit, bu maçın
İddaa oyunuyla şekillendirilmeye çalışıldığına yönelik olmuştur. Aylar sonra
Futbol Federasyonu kamuoyuna açıkladığı kararlarla bizim bu tespitlerimizi
teyit etmiştir.
Yine, örnek olması
açısından… Raporun 244 üncü sayfasında "Türk sporunda dopingle mücadeleye
yönelik öneriler" başlıklı kısmında Komisyonumuzun çözüm önerileri, yine
aylar sonra spor kamuoyunda çok etki oluşturan ve Türk sporunu dünya kamuoyuna
olumsuz tanıtan, güç duruma düşüren doping vakalarının yaşandığı süreçte
spordan sorumlu Sayın Bakanın çıkışları neticesinde kamuoyuyla paylaşılır olmuş
ve bugünlerde de dopingle mücadele çerçevesinde hazırlanan yeni tasarı
çalışmalarına kaynak teşkil etmiştir. Belki bu çözüm önerileri mayıs ayında
dikkate alınsaydı bu üzücü süreç yaşanmamış olacaktı.
Yine, örnek olması
açısından… Naklen yayın gelirlerinin dağıtımıyla ilgili olarak raporumuzun 243
üncü sayfasında, ülkemiz futbolunda rekabeti artıracak, kaliteyi yükseltecek,
teşvik primi ve şikeyi ortadan kaldıracak bir dağıtım anlayışını temel olarak
ortaya koyduğumuz model, yine aylar sonra Kulüpler Birliği ile Futbol
Federasyonu arasında varılan mutabakat metninin çerçevesini oluşturmuştur. Bu
uygulama başladıktan sonra, galip gelen takımların havuzdan daha fazla gelir
elde etmeleri, iki Kayseri takımını ateşlemiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bedenen ve ruhen sağlıklı bir toplum yetiştirilmesinin temel
unsurlarından biri olan sporu, herkese, her yerde eşit, kapsamlı, sağlığa ve
performansa yönelik olarak planlamanın önem arz ettiği bir dönemde Türk
sporunun yozlaşmasına etki eden ve kamuoyunun gündemini oluşturan bütün problemlerin
çözüme kavuşturulması açısından, yerinde ve etkili olacak önerilerimizden
bazılarına konuşma süremin elverdiği ölçüde değineceğim.
Yine, ben, tüm
milletvekillerinin ve tüm kamuoyunun, sporla uğraşan herkesin bu raporu baştan
sona okumasını öneriyorum. İktidarla ve muhalefetle, gerçekten, baştan sona her
sayfasında, her satırında emek olan bir rapordur. Herkesin yararlanacağına
inanıyorum. Bu yüzden, çok kısa kısa, birkısım çözüm önerilerini burada
zikredeceğim.
Yıllardır çok önemli
tespitler yapıldığı halde bunların bazılarının hâlâ çözümlenememiş olması,
problemin, üçüncü bin yıla girdiğimiz bu dönemde de karşımıza çıkması, bunların
öncelikle çok iyi bir şekilde neden-sonuç analiziyle irdelenmesini zorunlu
kılmıştır.
Komisyonumuzun, kuruluş
amacı ve araştırma konuları ışığında yapmış olduğu inceleme ve araştırmalar,
bilgisine başvurduğu kişi, kurum ve kuruluşlar ile ulaştığı belge ve dokümanlar
neticesinde Türk sporunun yeniden yapılandırılması ve geleceğine yönelik
tespit, görüş ve önerilerinden oluşan raporun ikinci bölümünde, araştırma
konusu yapılan şiddet, şike, çeşitli teşvik primi, doping kullanımı, naklen
yayın gelirlerinin paylaşımı, kulüplerin hukukî ve malî yapılarındaki
farklılıklar gibi hemen her konu, bir şekilde spordaki haksız rekabetin
kapsamına girdiği; ayrıca, haksız rekabet kavramı çerçevesinde şekillenen
kavramların doğru tanımlanmasına özen gösterilerek, gerek yazılı gerekse
mülakatla görüşlerine başvurulan kişi, kurum ve kuruluşların ifade etmiş
oldukları "rüşvet" kavramının, esasında, terminolojik ve hukukî
açıdan "şike" kavramı içerisinde yer aldığı ve bu kavramların
uluslararası literatürde "yozlaşma" başlığı altında toplandığı
tespitleri öncelikle yapılmıştır. Komisyonumuzun çok titizlikle üzerinde durduğu
bir inceleme; Türk sporunda şiddet olgusu, bilimsel analizler ışığında ele
alınarak "sporda saldırganlık ve şiddet" başlığı altında
incelenmiştir.
Sporun gelişmesi,
kitleleri peşinden sürüklemesi, bir endüstri halini alması, beraberinde
birtakım sorunları da getirmiştir. Kısaca, sporda şiddet başlığı altında
toplayabileceğimiz bu sorunlar, Türk sporunu da olumsuz yönde etkilemiş, dünya
sporunda yaşanan pek çok kuraldışı davranış, ülkemizde de kendisini kısa
zamanda hissettirmiştir. 1900'lü yıllardan beri dünyada sorgulanan seyirci
davranışları, günümüzde de sorgulanmaya devam edilmektedir. Başarıyı elde etmek
için spor ahlakına uymayan birtakım davranış bozuklukları ulusal ve
uluslararası organizasyonlarda sahne almış, spor müsabakalarının önüne geçmiş,
günlerce kamuoyunu medya yoluyla oyalamış ve halen de oyalamaya devam
etmektedir.
Spor, çokboyutlu bir
olgudur. Sporun içerisinde yer alan sporcu, antrenör, spor kulübü, yönetici,
spor federasyonları, hakemler, seyirciler, medya gibi aktörler, bütünün
parçalarıdır. Bu parçaların, uyum içinde, şiddete sebebiyet vermeden
görevlerini yapmaları, yaşanan problemlerin ortadan kalkmasında önemli bir
etken olacağı düşüncesiyle taraftar, fanatik taraftarlar,
holiganlar/taraftarlar, amigolar/taraftar dernekleri, sporcu, antrenör, hakem,
güvenlik birimlerinin ve medyanın şiddete etkileri, sosyal ve psikolojik
nedenler de gözönünde bulundurularak neden-sonuç ilişkisi çerçevesinde ayrı
konu başlıkları altında irdelenmiştir.
Bu çerçevede, kulüp
yöneticileri, emniyet görevlileri, valilik ve medya mensuplarının sorumlu
davranması durumunda şiddetin önlenebileceği; futbolda şiddet eylemlerinin
etkin çözümünün futbolun içinde tüm birimlerin eğitimi ve dolayısıyla şiddete
eğilimli insan sayısının azaltılmasıyla mümkün olabileceği; 5149 sayılı Kanunun
uygulanmasında bazı eksikliklerin görüldüğü; ilgili şehirdeki emniyet
güçlerine, şehir yöneticilerine göre farklı uygulamaların olduğu; kanunun her
takıma ve kulübe adil ve eşit uygulanması, şiddet olaylarının bitirilmesi için
emniyet güçlerinin, yerel yöneticilerin, stat sorumlularının, kulüp
yöneticilerinin bu işe dört elle sarılmalarının gerektiği; futboldaki şiddet
olaylarında çözüme yönelik tedbirlerle kontrole yönelik tedbirleri birbirinden
ayırmak gerektiği; kanunî yaptırımlar ve güvenlik artırımlarının şiddet
olaylarının çözümüne değil, geçici kontrolüne yönelik yöntemler olduğu, ulusal
müsabakalarda meydana gelen şiddet olaylarının uluslararası müsabakalarda
yaşanmadığı; taraftar, sporcu, teknik heyet ve kulüp yöneticilerinin daha
sorumlu davrandıkları; bundaki en önemli faktörün kulüp yöneticilerinin,
taraftar, sporcu ve teknik kadroların UEFA ve FİFA'nın uygulayacağı yaptırımlar
konusunda bilgilendirilmiş olmasından kaynaklandığı komisyonumuzca tespit
edilerek "medya, fizikî koşullar, güvenlik, eğitim ve yasal düzenleme ve
kuralların tarafsız uygulanması" başlığı altında çözüm önerileri
sunulmuştur.
Vaktim çok az kaldığı
için atlıyorum.
Yine, sporda şike ve
teşvik primiyle ilgili olarak, özellikle Futbol Federasyonu tarafından
gönderilen 24 klasör incelenmiş ve federasyon tarafından karara bağlanan şike
iddialarına dair raporun 95 inci sayfasında, teşvik primiyle ilgili olarak
karara bağlanan iddialara 111 inci sayfada, raporun 98 inci sayfasında yer alan
spor kulüplerinden Komisyonumuza gönderilen şike ihbarları, gereği için Futbol
Federasyonuna bildirilmiş ve Komisyonumuza şike ve teşvik primiyle ilgili gerek
sözlü gerekse yazılı görüş bildiren kişi, kurum ve kuruluşlara, raporun 94'ten
126 ncı sayfasına kadar yer verilmiştir.
Futbolun kural ve
ilkelerinin her anlamda profesyonelce düzenlenmiş olması ve profesyonelce
yürütülmemesi, yaşanan sorunların en önemli nedenidir. Futbol artık tüm dünyada
çok yüksek cirolu bir sektör haline gelmiştir.
Yakın zamana kadar
gönüllülerin kendi kaynaklarından finanse ettikleri sportif mücadele,bugün
sahadaki her neticenin, hatta her olayın ekonomik birtakım sonuçlar doğurduğu
bir olgu haline gelmiştir. Bu durum da, futbola ilgi gösterenlerin profilini
değiştirdiği gibi, hisleri de değiştirmiştir.
Türkiye'de şike ve teşvik
priminin varlığı şüphesizdir. Ancak bunlar kadar önemli bir diğer saptama da,
dayanaksız iddiaların varlığının kabul edilmesi olmalıdır.
Spordaki yozlaşmanın
önüne geçebilmek için yapılması gereken ilk şey, sebeplerin ortaya konmasıdır.
Yozlaşma birtakım etkenlerin sonucudur. Şike ve teşvik priminin varlığına yol
açan ortak etkenler, kayıtlı ekonominin mevcut olmaması, kulüplerin zayıf
ekonomik yapılarıdır. Teşvik primine özel bir etken ise, özellikle lig usulü
yarışmalarda, bir noktadan sonra birçok kulübün motivasyonunun kalmaması; bu
durumda olan kulüp, oyuncularına prim vermeyi kesmekte, oynanan müsabakanın
neticesi, oynayan takımlardan birinden çok bir üçüncü takımı ilgilendirir hale
gelmektedir. Kendi oyuncularının hakedişlerini ödemeyen bir kulübün başka
kulübün oyuncularına prim taahhüt ettiklerine bile rastlanabilmiştir. Şike ve
teşvik primiyle ilgili olarak Komisyonumuza gelen belgeler ile bu konularda
Komisyonumuza bilgi verenlerin ifadelerini birlikte değerlendirdiğimizde, Türkiye
profesyonel futbol ligleri ile amatör futbol liglerinde teşvik primi ve şike
olaylarının, özellikle hatır şikesinin her dönemde var olduğu anlaşılmıştır;
ancak, ne yazık ki, Türkiye profesyonel ve amatör futbol liglerinde gerçekleşen
teşvik primi ve şike olaylarının çok az bir bölümü cezalandırılabilmiştir;
büyük bir bölümü ise kanaat oluşturacak yeterli delil olmadığı gerekçesiyle
cezasız kalmıştır. Federasyon yönetiminin ve Tahkim Kurulunun, özellikle
ağırlıklı olarak üst liglerde mücadele eden takımların temsilcileri tarafından
seçilmiş olması nedeniyle, şike ve teşvik primi konusunda üst liglerde cesur
kararlar alamadığı ve spor dünyasında federasyonların şike ve teşvik primi
iddialarının üzerine ciddiyetle ve kararlılıkla gitmediği düşüncesinin hâkim
olduğu görülmüştür. Şüphesiz, sorunun temel kaynağı demokrasi terbiyesiyle
ilgilidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim,
sözünüzü tamamlayın.
(10/63, 113, 138, 179,
228) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI HALUK İPEK (Devamla) -
Konuşmamın önemli bir kısmını atlamak zorunda kalıyorum. Muhalefetin, yine,
muhalefet şerhi olmuştu; o konuya da bir miktar değinmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Komisyonumuzun tüm üyelerinin uyumlu ve verimli çalışmaları,
her toplantıda bilgisine başvurduğumuz spor adamlarına yönelttiği sorular
çerçevesinde oluşan tespit ve çözüm önerilerindeki yadsınamaz katkılarıyla
şekillenen ve bilimsel analizlerle çerçevelenen bu başarılı rapor, sporun tüm aktörlerinin
sporla ilgili tüm kurum ve kuruluşların, medya mensuplarının, emniyet
görevlilerinin, valilerin, bürokratların kütüphanelerinde bulunması gereken
bilimsel bir kaynak olmuştur.
Gerçekten, Komisyon her
çalışmasını tüm üyeleriyle, iktidar ve muhalefetle o hafta yapmış, ortaya çıkan
soruları tartışmış ve muhalefetle, bir hafta sonra ne yapmamız gerekir, kimleri
çağırmamız gerekir, ortak karar verip bir hafta sonraki çalışma takvimimizi ona
göre şekillendirdik.
Toplam 30 toplantı
tutanağı incelendiğinde açıkça görülecektir ki, muhalefet üyelerinin bireysel
talepleri de dahil olmak üzere bütün istekleri Komisyonun uyumlu ve verimli
çalışması açısından karşılanmış, hatta, bir sonraki toplantının gündeminin
onlar tarafından belirlenmesine de imkân tanınmıştır.
Rapor bittiğinde Komisyon
ve muhalefet üyeleri olumlu imzalarını koymuş olmalarına rağmen, sonradan,
raporun 266 ncı sayfasında yer alan muhalefet şerhlerini koymuşlardır. Bu
durumu kendilerinin demokratik hakları olarak değerlendirsem de, muhalif
üyelerin karşı oy gerekçeleri incelendiğinde açıkça fark edilecektir ki,
muhalif oldukları konular rapor içinde sayın milletvekillerinin beklentilerinin
de ötesinde yer almış ve düzenlenmiştir.
Örnek olması açısından,
karşı oy gerekçesi olarak gösterilen İstanbulspor-Altay ve
Diyarbakırspor-Elazığspor maçlarıyla ilgili iddialar için raporun 108 ve 109,
126, 127 ve 128 inci sayfalarında yer alan Komisyonumuzun görüş ve
değerlendirmeleri incelendiğinde, muhalefetin yaklaşımı daha iyi
anlaşılacaktır.
Örneğin, raporun 266 ncı
sayfasında muhalif üyelerin "zamanaşımı ya kaldırılmalı ya da on yıldan az
olmamalıdır" ifadesinin, sayfa 240, yedinci paragrafta komisyonun önerisi olarak yer aldığı
görülecektir.
Yine, muhalif üyelerin
266 ncı sayfada "şike, hatır şikesi ve teşvik primi suç olarak Ceza
Kanununda tanımlanmalı ve en ağır şekilde cezalandırılmalı, takibi ve
soruşturulması için Ceza Muhakemesi Kanununda gerekli düzenlemeler
yapılmalıdır" şeklinde yer alan ifadeleri; raporumuzun 241 inci sayfasında
"Şike Suçuna ve Şikenin İspatına İlişkin Olarak Yapılacak
Düzenlemeler" başlığı altında, daha kapsamlı biçimde ele alındığı
görülecektir.
Yine, muhalif üyelerin,
266 ncı sayfadaki "kulüpler, dernek statüsünden muhakkak
uzaklaştırılmalıdır; anonim şirket veya kendisine ait yeni bir şirket
yapılanması sağlanmalı, böylelikle, kulüplerin tüm gelir ve giderlerinin kayıt
altına alınması sağlanmalıdır; böylelikle, kulüplerin, çifte kayıt, çifte
sözleşme yapması ve bütçelerinin üstünde borçlanması engellenmiş olacaktır"
şeklindeki ifadeleri raporumuzun 246, 247, 248 ve 249 uncu sayfalarında
"Türk Sporunun Malî Problemlerine Yönelik Çözüm Önerileri" başlığı
altında, daha detaylı, daha özgün ve daha etkili ifadelerle yer almıştır.
Yine, muhalif üyelerin,
264 üncü sayfadaki "yıllık 600 000 000 doları aşan bir cirosu olan ve
maçların sonuçlarına etkili olabileceğini düşündüğümüz gizli bahis hakkında
detaylı bir araştırma yapılmamıştır" şeklindeki ifadeleri; raporumuzun 249
ve 250 nci sayfaları incelendiğinde, "Yasadışı Bahsi Önlemeye ve İddaanın
Türk Sporuna Olumsuz Etkilerini Kaldırmaya Yönelik Çözüm Önerileri"
başlığı altında, çok önemli ve çarpıcı ifadelerin yer aldığı görülecektir.
Yine, muhalif üyelerin
karşı oy gerekçesi olarak, raporun 264 üncü sayfasında, Komisyon…
BAŞKAN - Sayın İpek,
tamamlar mısınız konuşmanızı.
(10/63, 113, 138, 179,
228) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI HALUK İPEK (Devamla) -
Peki… Çok önemli, tutanaklara girmesi açısından Sayın Başkan.
Komisyon raporunda
"mafya" deyimi yerine 'Spora
Kural Dışı Müdahaleler' başlığının kullanılmış olması ve Komisyonun bu konuda
bir kanaate varmış olduğunu da belirtmemiş olması" şeklinde yer alan
ifadeleriyle ilgili olarak, bazı önemli bulduğum noktaları açıklığa kavuşturmam
gerekiyor. Komisyonumuz muhalefet üyeleri "sporda mafya vardır"
şeklinde bir hükmü rapora koymayı teklif ettiler. Biz de, Türk hukukunda,
kanunlarımızda "mafya" diye bir tabirin bulunmadığını, dolayısıyla,
hukukun tanımlamadığı böyle bir tabiri Meclis olarak kullanamayacağımızı, olsa
olsa, bunu, organize suç örgütleri olarak ifade edebileceğimizi belirttik.
Komisyonumuza davet edilerek mülakatla görüşlerine başvurulan kişilerin
ifadelerinde yer alan olayların daha önceleri çeşitli vesilelerle kamuoyuna
yansıdığı, ayrıca da adlî ve idarî soruşturmalara konu olduğu ve bu olaylarla
ilgili olarak Komisyonumuza gelen Ali Fevzi Bir ve Hadi Türkmen dosyalarından
anlaşılacağı üzere, herhangi bir mahkûmiyetin de olmadığı anlaşılmıştır.
Savcılarımızın, polis ve
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu imkânlarına sahip olarak ispat edemediği,
hâkimlerin hüküm veremediği dosyalar hakkında, Komisyonumuzun imkânlarının, bir
araştırma komisyonu olarak, Meclis İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleriyle
sınırlı olduğunu sayın milletvekilleri de bilmektedir. Buna rağmen, mafya ve
organize suç iddialarına, iddia sahiplerinin beyanı olarak raporun 118, 119,
120, 121, 122, 123, 124, 125 ve 126 ncı sayfalarında yer verilmiştir.
Sayın Başkan ve değerli
milletvekilleri, muhalefet üyelerinin istemeye istemeye, karşı oy vermek
gerekçesiyle ortaya koydukları önerilerden bazılarına özellikle şunun için
değindim: Kendi katkılarının da olduğu böylesine başarılı bir rapora, sırf
muhalif olmak adına muhalif olanların 266 ncı sayfadaki muhalefet şerhinde
ortaya koydukları bütün ifadelerin, raporun ilgili sayfalarında daha kapsamlı
olarak yer alması, raporun, Türk sporunun problemleri ve çözümleriyle ilgili
söylenebilecek her şeye parmak bastığının da bir göstergesi olarak algılanması
açısından önem arz etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; raporun hazırlanmasında Komisyonumuzun temel yaklaşımı,
polemiklerden uzak, geçmişin genel muhasebesini yaparak geleceğe ışık tutmak ve
Türk sporunu içinde bulunduğu kaostan kurtararak, ülkemizde ve dünyada hak ettiği
saygın yerini tekrar kazanması ve koruması için çözüm üretmek ve rehberlik
etmek olmuştur.
Bu yaklaşımla hazırlanan,
Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet, haksız rekabet iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan araştırma komisyonu
raporunun Türk sporuna ve milletimize hayırlı olmasını temenni eder, Yüce
Meclisi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın İpek.
Sayın milletvekilleri,
çalışma süremiz tamamlanmak üzeredir, birkaç dakikamız var.
Bu nedenle, alınan karar
gereğince, Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis
araştırması komisyonu raporunun görüşmelerine devam etmek ve kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 19 Ekim 2005 Çarşamba günü saat 13.00'te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 17.28