BIM 2 3 2005-11-01T09:51:00Z 2005-11-01T09:51:00Z 34 20985 119619 TBMM 996 239 146900 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22         CİLT: 95       YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

8 inci Birleşim

18 Ekim 2005 Salı

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1.- Amasya Milletvekili Hamza Albayrak'ın, Birinci Hatay Medeniyetler Buluşması etkinliklerine ve Avrupa Birliği müzakere sürecine ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Faruk Bayrak'ın, Güneydoğu Anadolu Projesindeki sulama yatırımlarının bir an önce bitirilebilmesi için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın, yabancılara mülk satışıyla ilgili yasanın iptal edilmesi sonucunda ortaya çıkan duruma ilişkin gündemdışı konuşması

B) Tezkereler ve Önergeler

1.- Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi asıl üyeliğine Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın grubunca aday gösterildiğine ilişkin TBMM Başkanlığı tezkeresi (3/909)

2.- Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Mısır'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/910)

3.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/911)

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 37 milletvekilinin, karayollarının teknik ve fizikî durumunun uluslararası standartlara uygunluğunun araştırılarak sağlıklı ve güvenli ulaşım sağlanabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/307)

2.- Aydın Milletvekili Mehmet Mesut Özakcan ve 38 milletvekilinin, Kuşadası Limanı ihalesi ile ilgili bazı iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/308)

3.- Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 115 milletvekilinin, TÜPRAŞ'ın bir grup hissesinin satışı ile Galataport ve Kuşadası Limanı ihalelerinde, organize bir şekilde görevlerini kötüye kullanarak ihaleye fesat karıştırdıkları ve bu suretle kamuyu zarara uğrattıkları iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım haklarında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/3)

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/731) (S. Sayısı: 987)

2.- Ardahan Milletvekili Kenan Altun'un yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/732) (S. Sayısı: 988)

3.- Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/63, 113, 138, 179, 228) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 956)

V.- ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- Mersin Milletvekili Mustafa ÖZYÜREK'in, naylonfatura düzenlemek ve hayalî ihracat yapmakla suçlanan özel finans kuruluşları hakkında yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/5705)

* Ek cevap

2.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, son beş yılda alınan ve emekliye ayrılan personel sayısına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/8016)

I- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.00'te açıldı.

 

Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz, Dünya Ruh Sağlığı Gününe ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

 

Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, kredi kartı mağdurlarının sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener,

Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanların sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker,

Cevap verdi.

 

Kırklareli Milletvekili Yavuz Altınorak'ın (3/698) (S. Sayısı: 985),

Hakkâri Milletvekili Fehmi Öztunç'un (3/719) (S. Sayısı: 986),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkındaki Başbakanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Çanakkale Milletvekili İsmail Özay ve 38 milletvekilinin, 12 Eylül 1980 askerî müdahalesinin sebep ve sonuçlarının araştırılması,

İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 37 milletvekilinin, SHÇEK yurt ve yuvalarında barınan çocuk ve gençlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi,

Amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

13.10.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan; 998 sıra sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile 999 sıra sayılı Türkiye İstatistik Kanunu ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresinin, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci ve 6 ncı sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

 

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

 

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

2 nci sırasında bulunan, Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının (1/950) (S. Sayısı: 920) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

Ertelendi.

 

3 üncü sırasına alınan ve Cumhurbaşkanınca bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen 5387 sayılı Bankacılık Kanunu (1/1069) (S. Sayısı: 997), geçici 23 üncü maddesine kadar kabul edildi.

 

18 Ekim 2005 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 16.56'da son verildi.

 

Ali Dinçer

 

 

Başkanvekili

 

 

Ahmet Gökhan Sarıçam

Harun Tüfekci

 

Kırklareli

Konya

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

 

 

No.: 10

II.- GELEN KÂĞITLAR

14 Ekim 2005 Cuma

Rapor

1.- Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer ve 25 Milletvekilinin;  İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 26 Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 23 Milletvekilinin; Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 27 Milletvekilinin; Trabzon Milletvekili Faruk Nafız Özak ve 23 Milletvekilinin Türk Sporunda Şiddet, Şike, Rüşvet ve Haksız Rekabet İddialarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/63, 113, 138, 179, 228) (S. Sayısı: 956) (Dağıtma tarihi: 14.10.2005) (GÜNDEME)

No.: 11

17 Ekim 2005 Pazartesi

Tezkereler

1.- Genel Bütçeli Dairelerin 2004 Bütçe Yılı Kesinhesap Kanun Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/907) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.10.2005)

2.- Katma Bütçeli İdarelerin 2004 Bütçe Yılı Kesinhesap Kanun Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/908) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.10.2005)

Rapor

1. - Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/1082) (S. Sayısı: 1000) (Dağıtma tarihi: 17.10.2005) (GÜNDEME)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonunun hazırladığı rapordaki iddiaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6646)

2. - İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Ziraat Bankası'nın kayıp olduğu iddia edilen yatırım fonlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6655)

3. - Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, Irak'taki Türkmenlerin sorunlarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/6658)

4. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa Çevre Yoluna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/6680)

5. - İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Spor Toto'nun kamu kuruluşlarına aktarması gereken kaynakları ve vergileri eksik yaptırdığı iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6688)

6. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Düzce'de aile hekimliği pilot uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6690)

7. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, ATO ve Tıp Kurumunun birlikte hazırladığı ilaçlarla ilgili bir rapora ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6691)

No.: 12

 18 Ekim 2005 Salı

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN ve 37 Milletvekilinin, karayollarının teknik ve fiziki durumunun uluslararası standartlara uygunluğunun araştırılarak sağlıklı ve güvenli ulaşım sağlanabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/307) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.10.2005)

2. - Aydın Milletvekili Mehmet Mesut ÖZAKCAN ve 38 Milletvekilinin, Kuşadası Limanı ihalesi ile ilgili bazı iddiaların araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/308) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.10.2005)

Gensoru Önergesi

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz BAYKAL ve 115 Milletvekilinin, TÜPRAŞ'ın bir grup hissesinin satışı ile GALATAPORT ve Kuşadası Limanı ihalelerinde, organize bir şekilde görevlerini kötüye kullanarak ihaleye fesat karıştırdıkları ve bu suretle kamuyu zarara uğrattıkları iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN, Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM haklarında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/3) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2005) (Dağıtma tarihi: 17.10.2005)
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

18 Ekim 2005 Salı

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekilimize gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, medeniyetler ittifakı ve Avrupa Birliği süreciyle ilgili, Amasya Milletvekili Hamza Albayrak'a aittir,

Buyurun Sayın Albayrak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Hamza Albayrak’ın, Birinci Hatay Medeniyetler Buluşması etkinliklerine ve Avrupa Birliği müzakere sürecine ilişkin gündemdışı konuşması

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; medeniyetler ittifakı ve Avrupa Birliği müzakere süreciyle ilgili olarak gündemdışı söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi ve bizi dinleyen sevgili vatandaşlarımızı sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Tarihi ve kültürel dokusuyla buram buram Anadolu kokan, geçmiş yıllarda dünyanın ikinci büyük şehri olup, çeşitli medeniyetlere hem eşik hem de beşik olmuş gizemli şehir Antakya'da, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın himayelerinde, 25-30 Eylül 2005 tarihlerinde "Birinci Hatay Medeniyetler Buluşması Etkinlikleri" yapılmıştır. Malumları olduğu üzere Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sayın Annan'ın başlatmış olduğu, İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero ve Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde çalışmalarına devam eden medeniyetler ittifakı projesi çerçevesinde ilk toplantı kasım ayı sonunda İspanya'nın Mallorca Kentinde yapılacaktır.

Birinci Hatay Medeniyetler Buluşması Etkinlikleri kapsamında bütün dünyaya insanlığın ortak değerlerini oluşturan adalet, merhamet, sevgi, hoşgörü ve birlikte yaşamanın gerekliliği, yaşam kesitlerinden yerinde örnek verilerek gösterilmiştir.

Dünyanın huzur ve barışını tehdit eden ve bir insanlık ayıbı sayılabilecek açlık, bulaşıcı hastalıklar, adaletsiz paylaşım, silahlanma ve savaşların doğurduğu sorunlara çare bulmak için, dinlerin adalet ve erdemliliği teşvik eden öğretilerinden faydalanılması gerektiği vurgulanan bu etkinliklerde "barışı sağlamayı amaçlayan dinler, şiddet ve terörün asla gerekçesi olamaz" denilmiştir.

Bu etkinliklere, 120 adet yabancı basın mensubu, 6 adet canlı yayın yapan yabancı TV kanalı, 130 yerli ve yabancı bilimadamı, Avrupa Birliği ülkelerinin de içerisinde bulunduğu 34 elçi ve bunların müsteşarları ve eşleri iştirak etmişlerdir. Çok başarılı geçen bu organizasyonlarla medeniyetler, buluşması medeniyetler ittifakına doğru yol almış olup, evrensel barışın tüm dünyada sağlanmasına mihenk taşı oluşturmuştur.

Çeşitli medeniyet ve dinlere mensup din hizmetkârlarının -bunu özellikle belirtiyorum; çünkü, bazı köşeyazarları ve bazı konuşmacılar "semavî dinlerin ruhanî lideri" ya da "dinî liderler" tanımlamasını yapıyorlar ki, böyle bir tanımlama hiçbir dinde mevcut değildir- ve 130 bilimadamının sunmuş oldukları tebliğlerden çıkan sonuç, birlikte çokluk-çoklukta birlik anlayışıyla, medeniyetlerin çatışma ve kaosun değil, ahenk ve uyumun göstergesi olması gerektiği; yaratılanı yaratandan ötürü sevmek, benzerlikten tevhide ulaşmak, birey ve toplum eksenini, sevgi kahramanları tohumunu yeşertmek, doğruyu ve güzeli paylaşarak çoğaltmak, sıkıntıları paylaşarak azaltmak, medeniyetlerin harmanlanmasıyla, güzellik, barış, huzur ve sevgi havuzu oluşturmak; eşrefi mahlûkat olan insanın eğik başlı, çatık kaşlı ve haram açlığı olmamasını sağlamak; dünyada barış ve huzurun sağlanması ve de korunmasının tüm insanlığın barış ve zaferi olacağının altını çizerek, Atatürk'ün "yurtta sulh, cihanda sulh" söyleminin tüm ulus devletlerce çok iyi özümsenerek hidrokarbon medeniyetinden pay almak için savaşa, kan dökülmesine son vermek olmuştur.

Bu başarılı organizasyonu gerçekleştiren başta Hatay Evrensel Değerleri Koruma Derneği yönetici ve üyelerine, Hatay Valisine, Hatay Belediye Başkanına, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Rektörüne, tüm katılımcılara ve tüm misafirperver Hataylı hemşerilerime teşekkür ediyorum.

Birinci Medeniyetler Buluşmasının en önemli katkısı, şüphesiz ki, 3 Ekim 2005 tarihinde Türkiye'nin AB müzakere süreci için tam üyelik noktasında söz almasında olmuştur. Zira, medeniyetler buluşması, şüphesiz ki, hem yurt içinde hem de Avrupa Birliğinde bir kamuoyu oluşturmuştur.

3 Ekim 2005 tarihinde, Türkiye, kırkiki yıldır uğraş verdiği Avrupa Birliği tam üyeliğine kayıtsız şartsız giriş noktasında bir zafer elde etmiştir. Elbette ki bu zaferde, bu başarıda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

BAŞKAN - Sayın Albayrak, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, toparlayın.

HAMZA ALBAYRAK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette ki bu başarıda Yüce Meclisin çok büyük katkısı olmuştur; bundan sonra da bu başarı, elbette ki, Türkiye'nin âli menfaatları noktasında devam edecektir.

Emeğin, sermayenin ve malların serbest dolaşımı fikri üzerine bina edilen Avrupa Birliğinden, Türkiye, müzakere sürecinde, 100 küsur bin sayfalık know-how'ı, yani bilgi birikimini ve mevzuatı bedava ve üste para da alarak teslim almış ve inşallah, 35 maddelik müzakere bölümlerini de... Hepimizin katkılarıyla, bu Katılım Antlaşması imzalanacak ve Türkiye bu hedeflerine hepimizin katkılarıyla ulaşacaktır.

Değerli arkadaşlar, kamuoyunu etkilemek için hepimize, iktidarıyla muhalefetiyle, basınıyla sivil toplum örgütleri ve gönüllü kuruluşlarıyla bir bütün olarak görev düşmektedir. Geliniz, güzele, iyiye, doğruya taraf olalım; zira, cennetin yüzölçümü yok, orada hepimize yer var.

Türkiye için, bu vatan için, dünya barışı için hep birer sevgi kahramanı olalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Albayrak, son cümleniz için mikrofonu açıyorum. Süreyi uzatmayacağım.

HAMZA ALBAYRAK (Devamla) - Son cümlem Sayın Başkanım.

Cumhuriyetimiz baki, vatanımızın bölünmez bütünlüğü daim, birlikteliğimiz kaim olsun. Her şey Türkiye için diyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Albayrak.

Gündemdışı ikinci söz isteği, Güney Anadolu Projesindeki sulama yatırımlarının bitirilmesi konusunda, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Faruk Bayrak'a aittir.

Buyurun Sayın Bayrak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika. Sürenize de dikkat edin lütfen.

2.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Faruk Bayrak’ın, Güneydoğu Anadolu Projesindeki sulama yatırımlarının bir an önce bitirilebilmesi için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET FARUK BAYRAK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bugün, sizlere, bin yıllar boyunca medeniyete, bilime, kültüre, insanlığa ev sahipliği yapmış bir bölgede yürütülen, ülkemiz ve bölgemiz açısından çok önemli olan GAP'ta sulama yatırımlarının bitirilmesine ilişkin farklı bir bakış açısını dikkatlerinize sunmak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Dicle ve Fırat Nehirlerinin suladığı, Mezopotamya olarak anılan bölge, dünyanın en verimli, en bereketli toprakları, aynı zamanda tarihte tarımın ilk kez yapıldığı topraklar olarak bilinmektedir. Yine bu bölge, dünyanın en dinamik, nüfus yoğunluğu en fazla ve en stratejik coğrafyasının kalbindedir.

Şimdi, bütün bu zenginliklere, bu renkliliğe, bu dinamizme ve birikime rağmen, bu bölge, bugün, problemlerle boğuşuyor. On yıllar boyunca, istenilen noktaya bir türlü ulaşılamamıştır. Bütün çabalara rağmen, hâlâ, güneydoğu dediğimiz zaman, akla, işsizlik, yoksulluk, göç geliyor; çarpık kentleşme ve maalesef, yakın geçmişte yaşadığımız üzücü olaylar geliyor. Bu düğümü çözmek, bu negatif tabloyu mutlaka değiştirmek zorundayız. Değişimi gerçekleştirmek için, Türkiye'nin bugünkü güven ve istikrar ortamını en iyi biçimde değerlendirmemiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi Güneydoğu Anadolu Bölgemiz, sahip olduğu doğal kaynaklarıyla, sosyokültürel yapısıyla, ekonomik ve sosyal özellikleriyle, jeopolitik konumu, sınıraşan sularıyla, geçmişte yaşanan terör olaylarının izleriyle ülkemizin diğer bölgelerinden farklı bir konumdadır. Bölgenin tüm özelliklerine ve önceliklerine rağmen, GAP kapsamındaki yatırımlarda istenilen düzeye ulaşılamamış, öngörülen hedefler gerçekleştirilememiştir. Enerji yatırımlarındaki fiziksel gerçekleşme yüzde 76 olmasına karşın, tarım sektöründe ancak yüzde 13 düzeyine ulaşılmıştır. Bugüne kadar enerji ve sulama yatırımlarına, bu ülkenin kaynaklarından yaklaşık 8,5 katrilyonluk bir para harcanmıştır. Harcanan bu kaynaklarla da, toplam 10 000 000 dekar alanı sulayacak su, sulamada kullanım için hazır hale getirilmiştir. Kalan sulama şebekelerinin tamamlanmaması halinde, bugüne kadar harcanan bu kaynaklar amacına ulaşamayacak ve âdeta ölü bir yatırım haline gelecektir.

Değerli milletvekilleri, GAP'a yapılan kamu yatırım tahsislerinin 1990-2005 dönemi itibariyle yıllık seyri incelendiğinde, GAP'a toplam kamu kaynaklarından yılda ortalama yüzde 6,9 oranında pay ayrıldığı görülmektedir.

2001 yılında GAP'ın toplam yatırımlar içindeki payı yüzde 4,9 olurken, iktidara geldiğimiz yıldan itibaren bu ödenekler yüzde 6,8'e çıkarılmıştır.

GAP'ta temel yatırımlar olan barajlar ve hidroelektrik santralları büyük ölçüde tamamlanmış, sıra kalkınmanın itici gücü olan sulama yatırımlarına gelmiştir. Sulamanın da bir an önce tamamlanması gerekmektedir.

GAP bölgesinde, 2004 yılı sonu itibariyle 222 617 hektar alan sulamaya açılmıştır. 123 550 hektar alanda da halen sulama şebekesi inşaatı devam etmektedir.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin bu hayatî meselesi bizlere önemli sorumluluklar getiriyor. Bu misyonun üstlenilmesi ve gereğinin yapılmasında bizlere de görevler düşüyor. İşte, bu bakış açısıyla, GAP'ta sulama yatırımlarının bir an önce bitirilmesi için uzun zamandan beri güçlü bir ekiple çalıştığımız modeli sizlerle paylaşmak istiyorum.

Modelimiz, sulama yatırımlarının yoğun olduğu ülkelerde de başarıyla uygulanmakta olan "sulama yatırımlarına çiftçi katılımı"dır. Konuyla ilgili modelimizi, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere ilgili bakanlarımıza ve kuruluşlarımıza ayrıntılı raporlarda ilettik. Bu model sayesinde, devlete yük olmadan çiftçilerimizin sulama suyuna kavuşmaları mümkün olabilmektedir.

Sulamada kullanılacak barajlar tamamlanarak depolanmıştır; fakat, bu suyu araziye dağıtacak kanal ve kanaletler tamamlanamamıştır. Önerimiz, her çiftçimizin kendi arazisinden geçecek kanalet maliyetini uygun bir ödeme planıyla ödemesidir.

Bugün itibariyle sulama imkânlarına sahip olmayan çiftçilerin kuru tarımda dekar başına gelirleri yaklaşık 50 YTL'dir. Bu araziler sulandığı zaman, bu çiftçilerin gelirleri de dekar başına 200 YTL olmaktadır. Başka bir ifadeyle, çiftçilerimizin arazileri sulanmadığından dolayı, her yıl dekar başına 150 YTL kayıpları olmaktadır.

Kanalet maliyeti dekara ortalama 600 YTL'dir. Önerdiğimiz modelde, çiftçilerimiz sulama geldikten sonra uygun bir ödeme taksidiyle bu maliyeti taksitler halinde ödeyebilecektir. Zaten, bugün, birçok çiftçimiz kendi imkânlarıyla 50 000 000 YTL'ye kadar harcama yaparak, açmış oldukları yeraltı kuyularıyla sulama yapmaktadırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bayrak, sürenizi 1 dakika uzatıyorum; lütfen tamamlayın efendim.

MEHMET FARUK BAYRAK (Devamla) - Bu sulamalardan dolayı da, her yıl dekara 60 YTL oranında elektrik parası ödemektedirler. İşte, bu parayı, her yıl kendi arazilerinden geçen kanal ve kanaletlerin maliyeti için ödeyebilirler. Dünyada uygulanan model de budur.

Çiftçilerimizin kendi talepleri bu yöndedir. Çiftçilerimiz diyor ki, zaten her yıl 60 YTL elektrik parası ödüyoruz ve yine, her yıl kuyularımızın kurumasından, trafolardan, elektrik kesintileri gibi birçok problemlerden dolayı da verim ve gelir kayıplarımız oluyor. Çiftçilerimiz, ödedikleri maliyeti, arazilerinden geçen kanaletlerle ödeyerek kalıcı bir çözüme kavuşturmuş olacaklarını, bizlere ve konuyla ilgili kurumlara iletiyorlar.

Örneğin, bu yönde, Şanlıurfa'nın Viranşehir İlçesinde, İlçe Kaymakamımız Dr. Yalçın Yılmaz'ın öncülüğünde, bu modelle ilgili, kamu, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör olarak hep beraber, bu yöndeki çalışmanın startını vermişlerdir.

Değerli arkadaşlar, bölge çiftçisi bu modeli benimsemiştir ve projenin startını beklemektedir.

Yine, bu modelin önemli bileşenlerinden birisi de örgütlenme boyutudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümleniz lütfen...

MEHMET FARUK BAYRAK (Devamla) - Çiftçilerin, projenin inşaatının başlaması aşamasından başlayarak birlik ya da kooperatif biçiminde örgütlenmeleri, sistemin maliyetine katılımın yanı sıra, proje dizaynı, uygulaması ve kontrolüne katılımları için önem taşımaktadır. Şu andan itibaren bölgede yapılacak her türlü yatırımlarda katılımcılık gözardı edilmemesi gereken çok önemli bir husustur.

Bugün, GAP bölgemizde, Şanlıurfa'da, katılımcılık yapabilecek duyarlı, bilgili ve kültürlü çiftçilerimiz ve sivil toplum kuruluşlarımız vardır. GAP çiftçisi, Şanlıurfa çiftçisi elini taşın altına koymaya hazırdır, yeter ki onlara yol gösterelim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; inanıyorum ki, ülkemizin bütün sorunlarını çözüm yoluna koyduğumuz gibi, GAP'la ilgili olarak yıllardır ertelenen talepleri de karşılayarak, bölgesel adaletsizliğe kalıcı bir çözüm bulacağız.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi şimdiden bir marka haline gelmiştir. Tarımıyla, bereketli topraklarıyla, petrol kadar stratejik önemi olan su kaynaklarıyla, bu bölgemiz, bir marka, bir cazibe merkezi olmaya adaydır. Bu markayı en iyi şekilde tanıtmak, en iyi şekilde korumak da, hepimizin aslî görevidir.

GAP, inşallah, hep birlikte gayretlerimizle, hem bölgenin hem de Türkiye'nin çehresini çok kısa zamanda değiştirecek, bölgenin sorunlarına da kalıcı ve köklü çözümler üretecektir.

Ben, bu düşüncelerle sözlerime son verirken, tekrar, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bayrak.

Gündemdışı üçüncü söz isteği, yabancılara mülk satışıyla ilgili, Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan'a aittir.

Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

3.- Antalya Milletvekili Osman Özcan’ın, yabancılara mülk satışıyla ilgili yasanın iptal edilmesi sonucunda ortaya çıkan duruma ilişkin gündemdışı konuşması

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yabancılara mülk satışıyla ilgili olarak gündemdışı söz aldım; hepinizi, saygı, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, Meclisimiz, yabancılara mülk satışını yeniden düzenlemiş, köy toprakları üzerinde yabancıların mülk edinme hakkını vermiş ve adı geçen kanunla, Bakanlar Kuruluna da, 30 hektardan fazla mülk satılmasıyla ilgili yetki vermişti. Ancak, bu kanun, 15.3.2005 tarihinde, Cumhuriyet Halk Partisinin, Anayasa Mahkemesine yaptığı itiraz sonucu iptal edildi. Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesinin son cümlesini okuyorum: "İptal hükmünün, kararın Resmî Gazetede yayımlanmasından başlayarak üç ay sonra yürürlüğe girmesine 14.3.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi."

Değerli arkadaşlarım, Anayasamızın "Başlangıç" bölümünün ikinci paragrafında aynen şu ibare vardır: "Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak…" Burada, dünya devletleriyle hukuk ilişkilerimiz anımsatılmaktadır. Türkiye, bir hukuk devletidir.

Alanya'da, 6 000 civarında daire satılmış; günde 40 - 50 tane daire satışı yapılıyor. Bu Anayasa Mahkemesinin iptalinden sonraki daire satışları buna dahil değildir; söylentilere göre, 8 000 civarında daire satışı yapılmış bulunuyor.

Bu kanun çıkarılmadan önce, üç aylık süre tanındı; gerekçeli karar 2005'te yayımlandı; bugün 18 Ekim. Aradan altı ay gibi bir zaman geçti; hükümetimiz, nedense, bu altı ay içinde bunu önemsemedi, maalesef, yeni bir yasa çıkarmadı, çıkarma hazırlığı içinde olduğuna dair bir duyumumuz da yok.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Çıkacak, çıkacak...

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Anayasanın "Başlangıç" bölümünün ikinci paragrafında "dünya milletlerinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi..." deniyor bize. Bugün için, bu satışlar, noter kanalıyla yapılmaktadır, sözleşmelerle yapılmaktadır; çünkü, onaylanması çok uzun bir zaman almaktadır. Müteşebbislerimiz, satışlarını, Anayasa Mahkemesinin verdiği üç aylık süre içinde kanunun yenileneceği düşüncesiyle, sözleşmelerle, anlaşmalarla yapmışlar ve ona göre bütçelerini hazırlamışlardır. Güney bölgelerimizde geçen yıla göre turist fazlalığı vardır; ama, gezdiğimiz yerlerde, incelemelerimizde, turizmcilerimizin ve esnaflarımızın büyük sıkıntı çektiğini, geçen yıla göre gelirinin azaldığını izlemiş bulunuyoruz; ancak, daire satışları ile mobilya satışları hızlanmış, beyaz eşya satışları hızlanmış, tekstil satışları hızlanmış ve böylece, güney illerimizdeki hızlanma, nefes alma, ancak inşaat sektörü sayesinde gerçekleşmiştir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hal böyleyken, bu kanunun Anayasamızın iptal gerekçesi doğrultusunda yenilenmemesi, iktidarın bunun önemini anlamamasını, bindiği dalı kesmesi şeklinde yorumluyorum.

Sözleşmelerle binalar satılıyor, üç ay sonra tapuyu veririz deniyor; kaparolar alınıyor, tapular verilemiyor, paralar da harcanıyor, taahhütler karşılıklı olarak yerine getirilemiyor; o zaman, o bölgenin inşaat sektörü insanlarının, müteşebbislerinin, emlak sahiplerinin durumunu sizin takdirinize bırakıyorum.

Değerli arkadaşlarım, izin alınmasıyla ilgili olarak -bölgemiz İzmir'e bağlı- İzmir'e yazı yazılıyor; üç ay, beş ay sekiz ay da onay geri gelmiyor.

Değerli arkadaşlarım, bunu anlamak gerçekten zor. Her ilçede, her ilde, askerlik şubeleri yok mu?! Yeni yasada buna özen gösterilmesini diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, ben, bölgemden misal vermek istersem, Kalkan'da İngilizler daireler alıyor, Alanyamızda başta Almanlar olmak üzere Hollandalılar, İngiltere, İrlanda ve Norveç, Danimarkalılar alışveriş yapıyor. Bunların hepsi Avrupa Birliği üyesi. Yarın öbür gün Avrupa Birliği devletleri gazetelerinde, Türkiye vatandaşlarımızı dolandırıp tapuları vermedi veya geç verdi diye manşetler atılırsa bunun acısını en çok bu hükümet çeker. Bu kanun nasıl çıkarsa çıksın değil, Anayasanın iptal gerekçeleri doğrultusunda yenilenmelidir diye düşünüyorum. Ortalık tam karışmadan, hükümeti, ilgilileri göreve çağırıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özcan, size 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun.

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Şimdi, şu da var: Avrupa Birliği devletlerinin satışlarını da inceledim. Değerli arkadaşlarım, hiçbir Avrupa Birliği ülkesinde tarım arazilerinin dışa satışı yoktur. Zaten, Anayasa Mahkemesinin iptal etme gerekçelerinin başında da bu gelmektedir. Avrupa Birliğine girme savaşı verdiğimiz şu günlerde ülkemizin bir hukuk devleti olduğu gösterilmeli, ticaretin güvenli bir şekilde yapılabileceğinin göstergesi sergilenmelidir diyorum. Elbette, çıkarılacak yasayla ulusal bütünlüğümüzün ve ülke güvenliğimizin korunması önemlidir. Kısıtlayıcı hükümlere yer vermek şartıyla, sulama, enerji, tarım, madencilik, SİT alanı ile inanç ve kültürel özellikleri nedeniyle korunması gereken yerlerin bu kapsam dışında tutulması gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, benim zorum şu: Kendi işimizi kendimiz yapalım. Yarın Avrupa Birliği ülkelerinden bir talimat gelmeden kanunu kendimiz çıkarmasını bilelim. Bunu biliyorum, mutlaka böyle bir talimat gelecektir. Bu hükümetimiz de dışarıdan talimat almaya alışmıştır; ama, milletimizin onuruyla fazla da oynanmasını istemiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümlenizi alayım efendim.

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum, Sayın Başkana da teşekkür ediyorum. AKP yetkililerini de bu hususta göreve davet ediyorum.

Hepinizi saygı, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Arkadaşımız müsterih olsun; tasarı Meclise gelmek üzere.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Anayasa ve Adalet Komisyonları  üyelerinden kurulu Karma Komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında 2 raporu vardır; sırasıyla okutup, bilgilerinize sunacağım.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu  (3/731) (S. Sayısı: 987) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hakaret ve ölümle tehdit suçunu işlediği iddia olunan Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 22 Haziran 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                  Burhan Kuzu

                                           İstanbul

                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Milletvekiline isnat edilen suçun, milletvekili seçilmeye engel bir nitelik taşıması halinde, dokunulmazlığın kaldırılmaması, bu suçtan milletvekilliği düşebilecek konumdakilerin milletvekilliğinin sürdürülmesine de imkân tanımaktadır. Bu durumun ise, Anayasanın 76 ncı maddesi ile uyumsuz sonuçlara yol açacağı açıktır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Feridun Baloğlu

Tuncay Ercenk

Mehmet Küçükaşık

 

Antalya

Antalya

Bursa

 

Halil Ünlütepe

Feridun Ayvazoğlu

Uğur Aksöz

 

Afyonkarahisar

Çorum

Adana

 

Oya Araslı

 

Atilla Kart

 

Ankara

 

Konya

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci raporu okutuyorum:

2.- Ardahan Milletvekili Kenan Altun'un yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu  (3/732) (S. Sayısı: 988) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu bir kişinin ölümüne, bir kişinin yaralanmasına neden olmak suçunu işlediği iddia olunan Ardahan Milletvekili Kenan Altun hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının  kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 22 Haziran 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Ardahan Milletvekili Kenan Altun Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Ardahan Milletvekili Kenan Altun hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                  Burhan Kuzu

                                           İstanbul

                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önünde bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Milletvekiline isnat edilen suçun milletvekili seçilmeye engel bir nitelik taşıması halinde, dokunulmazlığın kaldırılmaması, bu suçtan milletvekilliği düşebilecek konumdakilerin milletvekilliğinin sürdürülmesine de imkân tanımaktadır. Bu durumun ise, Anayasanın 76 ncı maddesiyle uyumsuz sonuçlara yol açacağı açıktır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Feridun Baloğlu

Tuncay Ercenk

Mehmet Küçükaşık

 

Antalya

Antalya

Bursa

 

Halil Ünlütepe

Feridun Ayvazoğlu

Uğur Aksöz

 

Afyonkarahisar

Çorum

Adana

 

Oya Araslı

 

Atilla Kart

 

Ankara

 

Konya

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 1 adet tezkeresi vardır; okutup bilgilerinize sunacağım.

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi asıl üyeliğine Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın grubunca aday gösterildiğine ilişkin TBMM Başkanlığı tezkeresi (3/909)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2 nci maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grubu oluşturmak üzere, Siyasî Parti Grup Başkanlığınca Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi asıl üyeliğine aday gösterilen Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın ismi, aynı kanunun 12 nci maddesi uyarınca Başkanlık Divanında yapılan görüşmeyi müteakiben Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                   Bülent Arınç

                             TBMM Başkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin 2 adet önerge vardır; ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 37 milletvekilinin, karayollarının teknik ve fizikî durumunun uluslararası standartlara uygunluğunun araştırılarak sağlıklı ve güvenli ulaşım sağlanabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/307)

ÊTürkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Karayolları Genel Müdürlüğünün sorumluluğu ve denetimi altında olan yolların önemli bir bölümünün uluslararası standartlara uygun olmadığı ve dolayısıyla, Türkiye'de karayolu ulaşımının çok da güvenli olmadığı eskiden beri ileri sürülmektedir. Ucuz ve kalitesiz malzeme kullanıldığı iddiaları yaygındır. Özellikle yenileme ve tamir amacıyla kaplama olarak yollara dökülen mıcır, maddî hasarlı ve ölümlü kazalara neden olmaktadır.

Vatandaşlarının can ve mal güvenliğini sağlamak ve korumak devletin başlıca görevidir. Bu konuda maliyet hesapları yapılamaz. Yapılıyorsa insan hakları ihlal ediliyor demektir. Eğer karayollarımızın, gerek fizikî ve gerekse teknik olarak ciddî sorunları varsa, can ve mal güvenliğini tehdit ediyorsa, hiç kimse seyahat özgürlüğünü güven içinde kullanamaz. Bu anayasal hakkından mahrum kalır.

Kaldı ki, Türkiye'nin Avrupa ile Asya arasında bir köprü ve transit ülke olduğu düşünülürse, karayollarımızın sağlıklı ve güvenli ulaşıma uygun olmaması hem ülkemizin imajını bozar hem de iç ve dışticareti ve turizmi olumsuz etkiler. Dolayısıyla, sorun önemlidir.

Sunulan nedenlerle, karayollarımızın teknik ve fizikî olarak uluslararası standartlara uygun olup olmadığının tespiti için Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 üncüz maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını talep ederiz.

1- Ahmet Ersin                                 (İzmir)

2- V. Haşim Oral                                (Denizli)

3- Rasim Çakır                                (Edirne)

4- Hakkı Ülkü                                (İzmir)

5- Ahmet Küçük                                (Çanakkale)

6- Canan Arıtman                                (İzmir)

7- Bülent Baratalı                                (İzmir)

8- Türkân Miçooğulları                                (İzmir)

9- Nurettin Sözen                                (Sivas)

10- Hasan Ören                                (Manisa)

11- Mehmet S. Kesimoğlu                                (Kırklareli)

12- Ufuk Özkan                                (Manisa)

13- Feridun Fikret Baloğlu                                (Antalya)

14- Nail Kamacı                                (Antalya)

15- Osman Özcan                                (Antalya)

16- Atila Emek                                (Antalya)

17- Osman Kaptan                                 (Antalya)

18- Hüseyin Ekmekcioğlu                                (Antalya)

19- Tuncay Ercenk                                (Antalya)

20- Yakup Kepenek                                (Ankara)

21- Mehmet Ziya Yergök                                (Adana)

22- Abdulaziz Yazar                                (Hatay)

23- Ali Oksal                                (Mersin)

24- Uğur Aksöz                                (Adana)

25- Ali Cumhur Yaka                                (Muğla)

26- Feridun Ayvazoğlu                                (Çorum)

27- Mehmet Küçükaşık                                (Bursa)

28- Kemal Demirel                                (Bursa)

29- Nadir Saraç                                (Zonguldak)

30- İzzet Çetin                                (Kocaeli)

31- Muharrem İnce                                (Yalova)

32- Mehmet U. Neşşar                                (Denizli)

33- Erdal Karademir                                (İzmir)

34- Muharrem Kılıç                                (Malatya)

35- Halil Akyüz                                (İstanbul)

36- Vezir Akdemir                                (İzmir)

37- N. Gaye Erbatur                                (Adana)

38- Nejat Gencan                                (Edirne)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, ikinci önergeyi okutacağım; ancak, sayın milletvekilleri, bu ikinci önerge 500 kelimeden fazla olduğundan, önergenin özetini okutacağım; ancak, tamamı tutanağa eklenecektir. Bunu bilgilerinize arz ediyorum.

Şimdi, ikinci önergenin özetini okutuyorum:

2.- Aydın Milletvekili Mehmet Mesut Özakcan ve 38 milletvekilinin, Kuşadası Limanı ihalesi ile ilgili bazı iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/308) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kuşadası Limanının özelleştirilmesi ve Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 5398 Sayılı Kanunun ortaya çıkardığı sorunlar, bu projede kamu ve toplumsal yararın tartışılır hale gelmesi, ihale yapım yöntemi ve kamuoyuna yansıyan bazı bilgi, belgelerin araştırılması, kamuoyunda ortaya çıkan tereddüt ve güvensizliğin giderilmesi açısından önem arz etmektedir. Bu amaçla, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1- Mehmet Mesut Özakcan                                (Aydın)

2- V. Haşim Oral                                (Denizli)

3- Rasim Çakır                                (Edirne)

4- Hakkı Ülkü                                (İzmir)

5- Ahmet Küçük                                (Çanakkale)

6- Canan Arıtman                                (İzmir)

7- Türkân Miçooğulları                                (İzmir)

8- Bülent Baratalı                                (İzmir)

  9- Mehmet Uğur Neşşar                                (Denizli)

10- Erdal Karademir                                (İzmir)

11- Muharrem Kılıç                                (Malatya)

12- Halil Akyüz                                (İstanbul)

13- Vezir Akdemir                                (İzmir)

14- Nurettin Sözen                                (Sivas)

15- Hasan Ören                                (Manisa)

16- Mehmet S. Kesimoğlu                                (Kırklareli)

17- Ufuk Özkan                                (Manisa)

18- Feridun Fikret Baloğlu                                (Antalya)

19- Nail Kamacı                                (Antalya)

20- Osman Kaptan                                (Antalya)

21- Osman Özcan                                (Antalya)

22- Tuncay Ercenk                                (Antalya)

23- Atila Emek                                (Antalya)

24- Hüseyin Ekmekcioğlu                                (Antalya)

25- Yakup Kepenek                                (Ankara)

26- Mehmet Ziya Yergök                                (Adana)

27- Abdulaziz Yazar                                (Hatay)

28- Ali Oksal                                (Mersin)

29- Uğur Aksöz                                (Adana)

30- Ali Cumhur Yaka                                (Muğla)

31- Feridun Ayvazoğlu                                (Çorum)

32- Mehmet Küçükaşık                                (Bursa)

33- Kemal Demirel                                (Bursa)

34- Nadir Saraç                                (Zonguldak)

35- İzzet Çetin                                (Kocaeli)

36- Mustafa Gazalcı                                (Denizli)

37- Muharrem İnce                                (Yalova)

38- N. Gaye Erbatur                                (Adana)

39- Nejat Gencan                                (Edirne)

 

Gerekçe:

Kuşadası Limanında, TÜPRAŞ'ta ve Galataport'ta ve AKP İktidarının organize ettiği özelleştirme depremlerinde yaşananlar, ihaleler ve bu ihalelerde ortaya çıkan ya da çıkartılan yolsuzluklar, usulsüzlükler devam etmektedir.

Egeport'un 2003'teki ihalesini, önce yerel girişimcilerin oluşturduğu LİMAŞ'ın 40 000 000 dolara kazandığı bilinmektedir; ancak, para zamanında ödenemediği için satışın iptal edildiği ve 27 000 000 dolarlık teklifiyle ihalede ikinci sırada olan Global-Ofer ortaklığına verildiği basınımızda yer alan haberlerden görülmüştür.

Egeport'u alan Ofer-Global Menkul Değerler AŞ sahibi Kutman ortaklığı, "kıyılardan herkesin eşit ve serbest yararlanma" hakkını düzenleyen Anayasanın kıyılara ilişkin 43 üncü maddesi ve Kıyı Yasasının  5 inci maddesine aykırı olarak kıyıya, denize dolgu yaparak yer kazanmak ve liman içine ticarî amaçlı inşaat faaliyetlerinde bulunmak istemektedir.

AKP İktidarı, bu ikiliye, Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte değişiklik yapmak suretiyle gerekli katkıyı sağlamıştır; ancak, bu yönetmelik, Danıştayca "Anayasa ve Kıyı Yasasına aykırı olduğu ve yönetmelik değişikliğinde hukuka uyarlık bulunmadığı" gerekçesiyle 5.10.2004 tarihinde yürütmeyle durdurulmuştur.

Özelleştirmeyle ilgili düzenlemeleri içeren Kanunun 13 üncü maddesi, özelleştirme kapsam ve programına alınan kıyı, sahil şeridi ve dolgu alanlarında organize turlarla seyahat eden kişilerin taşındığı yolcu gemilerinin bağlandığı kruvaziyer ve yat limanlarında Anayasanın 43 üncü maddesine aykırı olarak turizm amaçlı alışveriş merkezleri ve konaklama üniteleri  yapımını mümkün kılmaktadır. Bu hükümle, Anayasayla güvence altına alınan kıyılar, sahil şeritleri ve dolgu alanlarının kamu önceliği, kıyılardan herkesin eşit ve özgür olarak ortaklaşa yararlanması, toplum yararına kullanılması, kamu malı olması niteliği yok sayılmış ve kıyıların yok edilmesinin önü açılmıştır.  

Zira, yapılan bu düzenleme; Anayasa, Medenî Kanun, Kıyı Kanunu ve Türk hukukunda kamu malları üzerinde kabul görmüş içtihatlara rağmen kıyı gibi herkesin kullanımına ve yararlanmasına açık doğal varlıklarımızın sırf ticarî beklentiler uğruna, kamu ve toplumun yararı dışında kullanılması öngörülmektedir.

AKP iktidarınca, Anayasaya aykırı ve hukuka aykırı olduğu görülen hükümlerin kanun maddesi olarak düzenlenmesi “hukuk devleti” ilkesiyle bağdaşmamakta, yürütme ve yasama organını zedelemekle kalmamaktadır, aynı zamanda toplumun devlete güvenini de sarsmaktadır.

Aşağıdaki soruların yanıtlanması, toplumun devlete güveninin yanında hukukun da tesis edilmesini zorunlu kılmaktadır.

1- Kıyılar, herhangi bir tahsis işlemine gerek olmaksızın doğrudan doğruya doğal yapısından dolayı herkesin serbestçe yararlanmasına sunulmuş sahipsiz kamu malıdır. Hiçbir karşılık ödemeksizin herkesin kıyılardan ortaklaşa yararlanma hakkı vardır. Bu anlamda, söz konusu yasanın ilgili maddesi Anayasanın 43 üncü maddesine aykırı değil midir?

2- Söz konusu Özelleştirme Yasasıyla, plan ve yapımı konusunda yetkili olan yerel yönetimlerin/belediyelerin yetkileri alınarak, fiziksel planlama yapma amacıyla kurulmayan ve görevleri plan yapmak olmayan, planlama konusunda gerekli donanımı, altyapısı ve elemanı bulunmayan Özelleştirme İdaresine imar planı yapma yetkisi verilmesinin asıl amacı nedir?

3- Egeport'un ihale şartları ve ödeme planı nedir? Bunu Türk Ulusunun bilmesi gerekmektedir.

4- Türkiye Büyük Millet Meclisinde özelleştirmeye ilişkin 5398 sayılı Yasa çıkmadan önce, Kuşadası Limanında yapılan işyerlerine ruhsat verilmiş midir? Bu ruhsatların yasal dayanağı nedir? Liman işletmeciliği için açılan ihalede dükkân inşa etme ve kiraya verme hakkı nereden doğmuştur?

5- Kuşadası Limanı ihalesini alan Global-Ofer ikilisinin önce, ihaleyi kazanan "LİMAŞ" adlı yerel işadamları konsorsiyumundan ihale neden geri alındı?

6- Global-Ofer ortağı sözcüsünün "gerekirse yasa çıkarırız" sözleri ve sonrasında yasanın AKP Grubunca, alelacele çıkarılması, önceden planlı bir çalışmanın sonucu mudur?

7- 5398/5 sayılı Yasaya göre, "değer tespit sonuçları"nın, kuruluşun özelleştirilmesine ilişkin ihale sonuçlarının onaylanmasını müteakip idare tarafından kamuoyuna duyurulması doğru mudur?

Bu soruların yanıtlanması gerekmektedir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Bir gensoru önergesi vardır; önerge daha önce bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Önergeyi okutuyorum:          

3.- Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 115 milletvekilinin, TÜPRAŞ'ın bir grup hissesinin satışı ile Galataport ve Kuşadası Limanı ihalelerinde, organize bir şekilde görevlerini kötüye kullanarak ihaleye fesat karıştırdıkları ve bu suretle kamuyu zarara uğrattıkları iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım haklarında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/3)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Özelleştirme uygulamalarıyla ilgili olarak;

TÜPRAŞ (Türkiye Petrol Rafineleri AŞ)'a ait 36 969 698 adet hissenin satışında,

Galataport ve Kuşadası ihalelerinde;

Organize bir şekilde görevlerini kötüye kullanarak, ihaleye fesat karıştırdıkları ve dolayısıyla kamuyu zarara uğrattıkları gerekçesiyle; Başbakan R. Tayip Erdoğan, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım haklarında Anayasanın 99 uncu, İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasını arz ve teklif ederiz.

1- Deniz Baykal                                (Antalya)

2- Ali Topuz                                (İstanbul)

3- K. Kemal Anadol                                (İzmir)

4- Haluk Koç                                (Samsun)

5- Uğur Aksöz                                (Adana)

6- N. Gaye Erbatur                                (Adana)

7- Kemal Sağ                                (Adana)

8- Tacidar Seyhan                                (Adana)

9- Halil Ünlütepe                                (Afyonkarahisar)

10- Naci Aslan                                (Ağrı)

11- Zekeriya Akıncı                                 (Ankara)

12- Yılmaz Ateş                                (Ankara)

13- A. İsmet Çanakcı                                (Ankara)

14- İsmail Değerli                                (Ankara)

15- Yakup Kepenek                                (Ankara)

16- Bayram Ali Meral                                 (Ankara)

17- Önder Sav                                (Ankara)

18- Feridun Fikret Baloğlu                                (Antalya)

19- Hüseyin Ekmekcioğlu                                (Antalya)

20- Atila Emek                                (Antalya)

21- Tuncay Ercenk                                 (Antalya)

22- Nail Kamacı                                 (Antalya)

23- Osman Kaptan                                (Antalya)

24- Osman Özcan                                (Antalya)

25- Ensar Öğüt                                 (Ardahan)

26- Mehmet Boztaş                                (Aydın)

27- Özlem Çerçioğlu                                (Aydın)

28- Mehmet Mesut Özakcan                                 (Aydın)

29- Sedat Pekel                                 (Balıkesir)

30- Orhan Sür                                (Balıkesir)

31- Yaşar Tüzün                                (Bilecik)

32- Ramazan Kerim Özkan                                (Burdur)

33- Kemal Demirel                                 (Bursa)

34- Mehmet Küçükaşık                                (Bursa)

35- Mustafa Özyurt                                 (Bursa)

36- Ahmet Küçük                                 (Çanakkale)

37- İsmail Özay                                (Çanakkale)

38- Feridun Ayvazoğlu                                (Çorum)

39- Mustafa Gazalcı                                (Denizli)

40- Mehmet U. Neşşar                                 (Denizli)

41- V. Haşim Oral                                 (Denizli)

42- Mesut Değer                                 (Diyarbakır)

43- Rasim Çakır                                (Edirne)

44- Nejat Gencan                                (Edirne)

45- Erol Tınastepe                                (Erzincan)

46- Mehmet Ali Arıkan                                (Eskişehir)

47- Cevdet Selvi                                (Eskişehir)

48- Mehmet Vedat Yücesan                                (Eskişehir)

49- Mustafa Yılmaz                                 (Gaziantep)

50- Ahmet Yılmazkaya                                (Gaziantep)

51- Mehmet Işık                                 (Giresun)

52- Esat Canan                                (Hakkâri)

53- Fuat Çay                                (Hatay)

54- Gökhan Durgun                                (Hatay)

55- Yücel Artantaş                                (Iğdır)

56- Mevlüt Coşkuner                                (Isparta)

57- Halil Akyüz                                (İstanbul)

58- Hasan Aydın                                (İstanbul)

59 - Şükrü Mustafa Elekdağ                                (İstanbul)

60 - Ali Rıza Gülçiçek                                (İstanbul)

61 - Birgen Keleş                                (İstanbul)

62 - Kemal Kılıçdaroğlu                                (İstanbul)

63 - Ali Kemal Kumkumoğlu                                (İstanbul)

64 - Güldal Okuducu                                (İstanbul)

65 - Onur Öymen                                (İstanbul)

66 - Ahmet Sırrı Özbek                                (İstanbul)

67 - Mehmet Ali Özpolat                                (İstanbul)

68 - Mehmet Sevigen                                (İstanbul)

69 - Berhan Şimşek                                (İstanbul)

70 - Bihlun Tamaylıgil                                (İstanbul)

71 - Canan Arıtman                                (İzmir)

72 - Bülent Baratalı                                (İzmir)

73 - Ali Rıza Bodur                                (İzmir)

74 - Ahmet Ersin                                (İzmir)

75 - Erdal Karademir                                (İzmir)

76 - Yılmaz Kaya                                (İzmir)

77 - Türkân Miçooğulları                                (İzmir)

78 - Oğuz Oyan                                (İzmir)

79 - Hakkı Ülkü                                (İzmir)

80 - Mehmet Parlakyiğit                                (Kahramanmaraş)

81 - Mehmet Yıldırım                                (Kastamonu)

82 - Halil Tiryaki                                (Kırıkkale)

83 - Yavuz Altınorak                                (Kırklareli)

84 - Mehmet S. Kesimoğlu                                (Kırklareli)

85 - Hüseyin Bayındır                                (Kırşehir)

86 - İzzet Çetin                                (Kocaeli)

87 - Salih Gün                                (Kocaeli)

88 - Nezir Büyükcengiz                                (Konya)

89 - Atilla Kart                                (Konya)

90 - Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                (Malatya)

91 - Muharrem Kılıç                                (Malatya)

92 - Nuri Çilingir                                (Manisa)

93 - Ufuk Özkan                                (Manisa)

94 - Mustafa Erdoğan Yetenç                                (Manisa)

95 - Mahmut Duyan                                (Mardin)

96 - Mustafa Özyürek                                (Mersin)

97 - Şefik Zengin                                (Mersin)

98 - Ali Arslan                                (Muğla)

99 - Gürol Ergin                                (Muğla)

100 - Fahrettin Üstün                                (Muğla)

101 - Ali Cumhur Yaka                                (Muğla)

102 - Mehmet Şerif Ertuğrul                                (Muş)

103 - Orhan Eraslan                                (Niğde)

104 - Kâzım Türkmen                                (Ordu)

105 - Necati Uzdil                                (Osmaniye)

106 - İlyas Sezai Önder                                (Samsun)

107 - Engin Altay                                (Sinop)

108 - Mahmut Yıldız                                (Şanlıurfa)

109 - Erdoğan Kaplan                                (Tekirdağ)

110 - Enis Tütüncü                                (Tekirdağ)

111 - Orhan Ziya Diren                                (Tokat)

112 - Osman Coşkunoğlu                                (Uşak)

113 - Mehmet Kartal                                (Van)

114 - Emin Koç                                (Yozgat)

115 - Harun Akın                                (Zonguldak)

116 - Nadir Saraç                                (Zonguldak)

Gerekçe:

1- TÜPRAŞ'ın yüzde 14,76 hissesinin satışı:

Global Menkul Değerler adlı şirket, 28.2.2005 tarihinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığına başvurarak, idare portföyünde bulunan TÜPRAŞ'a ait 36 969 698 adet hisseyi, beher hisse başına 15,40 YTL fiyattan satın almak istediğini beyan etmiştir. ÖİB, aynı tarihte tüm işlemleri tamamlayarak, bu talebe "Başkan Metin Kilci" imzasıyla olur vermiştir.

Bu arada, Petrol İş Sendikası 2.3.2005 tarihli bir yazıyla, SPK ve İMKB'yi uyararak, bu satışın hukuka aykırı olduğunu, işlemlerin sonuçlandırılmaması gerektiğini belirtmiş ve ayrıca bu konuda Ankara 12. İdare Mahkemesinde dava açtığını da bildirmiştir. Ancak, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, gerçeğe aykırı beyanda bulunmak pahasına, borsaya verdiği cevapta, 2.3.2005 tarihi itibariyle açılan bir davanın bulunmadığını bildirerek, borsayı yanıltmıştır. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, ayrıca Özelleştirme Yüksek Kurulunun kararını gizli tutarak kamuoyuna açıklamamıştır.

SPK, Özelleştirme İdaresi Başkanlığının bu kararını kendi mevzuatına aykırı bularak idareyi uyarmıştır. Bu satıştan Hazine, asgarî ölçülerde 752 000 000 dolarlık zarara uğramıştır.

2. Galataport ve Kuşadası olayları:

Türkiye Deniz İşletmeleri (TDİ), İstanbul Galata'daki liman işinin yapım, işletim ve devri işini, yatırım ve işletme süresi 49 yıl olmak üzere yap-işlet-devret (YİD) modeliyle 24.8.2005 günü ihale etmiştir.

Ancak, Galataport ihale şartnamesinde Medenî Kanunun 836 ncı maddesine yapılan bir yollamayla 49 yıllık şart sınırı açıkça aşılmıştır. Kaldı ki, TDİ AŞ özelleştirme kapsamına alındıktan sonra, KİT statüsünü kaybettiği için, yap-işlet-devret yöntemiyle iş yapamaz konumdadır.

Galataport'ta yapılan uygulamalar Anayasanın 2, 6 ve 127 nci maddelerine de açıkça aykırılık oluşturmaktadır; çünkü, yapılan bu düzenlemelerle, görev ve yetki sınırları belirsiz olacak şekilde merkezî idareye yetki verilmiş, yerel yönetimlerin aslî görev ve yetkilerine açık bir şekilde müdahale edilmiştir.

Kuşadası Limanı ihalesinde de ÖYK, yetkisini aşarak, en yüksek teklifi veren firma yükümlülüklerini yerine getirmedi diye, ihaleyi iptal etmeyip, limanın işletme hakkı, en yüksek teklifi veren Royal OGG'ye devredilmesine karar vermiştir. Oysa, 4046 sayılı Yasaya göre, Kurul ancak "…yapılan ihaleler sonucunda ihale komisyonlarınca verilen nihaî kararları onaylamak"la görevlidir. Daha garip olanı ise şudur: İhale Komisyonu kararında ismen yer almamasına karşın, ÖYK'nın 28.4.2003 tarih ve 17 sayılı kararında Kuşadası Limanının işletme hakkı devriyle ilgili olarak ikinci en yüksek teklif sahibi kararda ismen yer almış, dolayısıyla ihale işlemleri İhale Komisyonu tarafından değil, ÖYK tarafından sonuçlandırılmıştır. İhale Komisyonu kararında yer almayan "Royal Carribbean Cruise" şirketinin adını Başbakan, Maliye Bakanı ve Ulaştırma Bakanı nereden biliyordu? Bir siyasal iradenin yasaları açıkça çiğneyerek, kendisini ihale komisyonunun yerine koyarak karar almasını sağlayan güç nedir? Bu yaklaşım içinde öylesine gayri ciddî ve sorumsuz düzenlemeler yapılabilmiştir ki, Kuşadası olayında kiralanan şeyin "mevcut Ege Denizi" olduğu ibaresi kullanılabilmiştir.

TÜPRAŞ, Kuşadası ve Galataport olayındaki illegal ve hukuk dışı ilişkiler bütün unsurlarıyla ortaya çıkmıştır. Başbakan, Maliye ve Ulaştırma Bakanının ihale öncesinde kapalı kapılar ardında yaptıkları görüşmeler ve bu görüşmelerden sonra aynı kişilerin ihale alması, işadamı, politikacı ve bürokrat ilişkisini açıkça ortaya koymaktadır. Örneğin, SPK ve özelleştirme mevzuatına açıkça aykırı olan TÜPRAŞ hisselerinin satıldığı günün gecesinde İstanbul'dan saat 23.45'te hareket eden ve içinde Eyal Ofer, Mehmet Kutman ve ekibinin bulunduğu özel uçak Ankara'ya hareket etmiş ve Maliye Bakanlığında gece yarısı 02.00 sularında görüşme yapılmıştır. Devamında ise, 1, 2, 3, 4 Mart tarihlerinde satış işlemi tekemmül ettirilmiş, hisseler satılmıştır.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Ofer Ailesiyle hiç görüşmediğini, daha sonra, bir kez Davos'ta görüştüğünü açıklaması, kuşkuların haklılığına yol açmıştır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergenin görüşme günü Danışma Kurulunca daha sonra belirlenecek ve oylarınıza sunulacaktır.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş 2 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

Birinci tezkereyi okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2.- Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un Mısır’a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/910)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un, Akdeniz Turizm Fuarına ve Türkiye-Mısır 6 ncı Dönem Turizm Karma Komisyonu toplantısına katılmak üzere, bir heyetle birlikte 5-8 Eylül 2005 tarihleri arasında Mısır'a yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                        Recep Tayyip Erdoğan

                                         Başbakan

Liste

Nur Doğan Topaloğlu                                 (Ankara)

Mustafa Demir                                 (Samsun)

Hacı Biner                                 (Van)

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

3.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/911)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Doç. Dr. Abdüllatif Şener'in, görüşmelerde bulunmak üzere, 23-24 Eylül 2005 tarihlerinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete, Sivas Milletvekili Osman Kılıç'ın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                        Recep Tayyip Erdoğan

                                         Başbakan

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

V.- ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 165             Tarihi: 17.10.2005

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 270 inci sırasında yer alan 914 sıra sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 272 nci sırasında yer alan 922 sıra sayılı Darülaceze Müessesesi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 8 inci sırasına, alınmasının; 14.10.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan Türk Sporunda Şiddet, Şike, Rüşvet ve Haksız Rekabet Konusundaki (10/63, 113, 138, 179, 228) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 956 sıra sayılı raporunun gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasının ve görüşmelerinin 18.10.2005 Salı günkü birleşimde yapılmasının; Genel Kurulun 18.10.2005 Salı günü 15.00-17.30; 19.10.2005 Çarşamba ve 20.10.2005 Perşembe günleri de 13.00-17.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesinin; 19.10.2005 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

 

 

Bülent Arınç

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı

 

Salih Kapusuz

Haluk Koç

Süleyman Sarıbaş

 

AK Parti Grubu

CHP Grubu

Anavatan Partisi Grubu

 

Başkanvekili

Başkanvekili

Temsilcisi

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşlemler" kısmına geçiyoruz.

Alınan karar gereğince, Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/63, 113, 138, 179, 228) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 956 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmelere başlıyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/63, 113, 138, 179, 228) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 956) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

İçtüzüğümüze göre, Meclis Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmelerde ilk söz hakkı önerge sahibine aittir. Daha sonra, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre, siyasî parti grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri halinde, Komisyon ve Hükümete de söz verilecek; bu suretle, Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.

Konuşma süreleri, Komisyon, Hükümet ve siyasî parti grupları için 20'şer dakika; önerge sahipleri ve şahıslar için 10'ar dakikadır.

Komisyon raporu 956 sıra sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Rapor üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık, AK Parti Grubu adına Kütahya Milletvekili Sayın Alaettin Güven, Anavatan Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı; şahısları adına; Adana Milletvekili Sayın Recep Garip, Zonguldak Milletvekili Sayın Harun Akın söz istemişlerdir.

Önerge sahipleri adına şu ana kadar bir söz talebi gelmemiştir.

Şimdi, grupları adına söz isteklerini sırasına göre vereceğim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, önerge sahipleri adına söz talebimiz vardı...

BAŞKAN - Bize, Başkanlığa ulaşmadı; istiyor musunuz?

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Benim talebim vardı...

BAŞKAN - Başkanlığa ulaşmış bir şey yok.

Buyurun Sayın Küçükaşık. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer ve 25 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 26 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 23 milletvekilinin, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 27 milletvekilinin, Trabzon Milletvekili Faruk Nafiz Özak ve 23 milletvekilinin, Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve (10/63, 113, 138, 179, 228) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, Türk sporunda meydana gelen, özellikle 2003, 2004, 2005 sezonunda meydana gelen şiddet olaylarıyla ilgili olarak, Parlamentoda, birçok milletvekili arkadaşımız tarafından, bu konuların incelenmesi ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla Meclis araştırması önergeleri verilmişti. İlkönce Cumhuriyet Halk Partili 3 milletvekili ve arkadaşları tarafından verilen önergeler ile daha sonra AKP'li milletvekilleri tarafından verilen iki önerge birleştirilerek Meclis araştırması komisyonu kuruldu. Biz 12 milletvekilince, gerçekten de, Türk sporunda özellikle şiddet, şike, haksız rekabet konularında detaylı araştırmalar yapıldı. Bu konuda, komisyon, dört aylık çalışması esnasında, öncelikle kendisine şiddetin önlenmesi konusunu temel bir mesele edindi. Yaptığımız ilk toplantılarda vermiş olduğumuz karar doğrultusunda, Türkiye'deki bütün futbol kulüplerinden, bütün spor kulüplerinden ve Türkiye'deki yazılı ve görsel tüm medya mensuplarından, kendilerindeki şiddet, şike konularındaki bilgileri bize aktarmaları istendi. O güne kadar, hepimizin hatırladığı gibi, televizyonlarda şiddetle ilgili görüntüler sonsuz bir şekilde devam ediyordu. Yine, şike, gizli bahis konularında televizyonlarda programlar yapılıyor ve birsürü spor adamı da, yine aynı şekilde, Türkiye'de şikenin, bahsin olduğu konularında bilgiler veriyordu. Ne yazık ki, bizim yazmış olduğumuz tüm bu yazılara karşın, bize, hiçbir medya mensubundan… Çok azı, ancak, şike ve ellerindeki, bahisle ilgili yazılı bilgileri bize gönderdiler; ne yazık ki, çok büyük bir kesimi de hiçbir bilgi göndermedi.

Bu da gösteriyordu ki, özellikle şiddet konusunda medyanın çok önemli bir rolü vardı. Biz, şiddet konusunda alınması gereken önlemleri düzenlemeye çalışırken, öncelikle  medyanın şiddetle ilişkisini araştırmaya çalıştık ve gördüğümüz korkunç bir şey vardı. Bir futbol maçına gidiyorsunuz, ertesi gün bir başlık: "Falanca takım falancayı parçalar, yener." Şimdi, öyle bir şey ki, futbol kulübü yöneticilerine bakıyorsunuz "yeneceğiz, başka çaremiz yok" şeklinde açıklamalar Türk sporunda sürekli şiddeti körükleyen başlıca nedenler haline gelmeye başlamıştı.

Yine, biz, komisyon olarak, medyayla bu -görüşlerini alamadık; fakat- yazışmalarımızı devam ettirirken, önemli bir unsur olan statlarımızın fizikî konumlarını araştırmak istedik ve bu amaçla, İstanbul'daki, özellikle, Beşiktaşın İnönü, Fenerbahçenin Şükrü Saracoğlu ve Galatasarayın Ali Sami Yen Statları ile İzmir'in Alsancak Stadını ve Bursa'nın ve Ankara'nın 19 Mayıs Stadyumunu Meclis Araştırma Komisyonu olarak gezdik. Gördüğümüz bir gerçek var; Türkiye'deki tüm futbol statları içerisinde, ne yazık ki, ancak ve ancak 7 tane stadımızda Avrupa kriterleri içerisinde maç seyretme imkânına sahip olunabiliyor ve bu konuda, diğer statlarımızın fizikî durumlarının iyileştirilmesi konusunda, gerçekten de, herkese çok büyük görevlerin düştüğünü gördük.

Yine bu araştırmalarımız esnasında… Özellikle, statlardan emniyet güçlerinin çekilmesi ve yerine özel güvenlik elemanlarının görev alması gerekiyordu. Birçok maçta meydana gelen olaylarda -ki, İnönü Stadında meydana gelen hem öldürme olayında hem ondan sonra yine bir kavga olayında da- özel güvenlik elemanlarının dahi o kavgaların içerisinde yer almış olması nedeniyle Özel Güvenlik Yasasının uygulanması ertelenmiş oldu; fakat, önlemler yeterli gelmedi.

Şimdi, medyanın etkisine biraz fazla değindik. Yalnız, medyanın etkisinden çok daha fazla, yine, Türk sporundaki en önemli unsurlardan bir tanesi de, bizim gördüğümüz, ne yazık ki, bir gizli bahis olayı var Türk sporunda ve siyasetçilerin çok büyük etkenleri var ve Türk sporunda, reddetsek de reddetmesek de, mafyanın olayı var.

Biz, komisyon olarak, gerçekten de, şimdiye kadar, en uyumlu çalışan komisyonlardan bir tanesi olduk. Birçok ortak görüşü bir araya getirdik; ama, artık, komisyon raporunun yazılması esnasında, özellikle, mafya ve gizli bahis olaylarıyla gündeme geldiğimizde, ne yazık ki, komisyon üyeleri arasında birtakım tartışmalar çıkmak zorunda kaldı; çünkü, aynı görüşü paylaşmadığımız, alınması gereken önlemler konusunda, farklı düşünceler meydana geldi ve bu amaçla, biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak da, karşı oy yazısı yazmak zorunda kaldık.

Şimdi, ben, komisyon raporundaki hemen hemen şiddetle ilgili bütün alınmış olan görüşlere ve diğer görüşlere, kulüplere ekonomik kaynak sağlanması, yeniden yapılanmaya gidilmesi, Futbol Federasyonu Yasası, Özel Güvenlik Yasasındaki tüm değişimlerde, komisyonda gerçekten de hemfikiriz. Bizim karşı oy yazısından muradımız, komisyon raporunda eksik olarak gördüğümüz hususların yer almasını temin açısından karşı oy yazısını yazdık. Ben, bu karşı oy yazısından, bazı bölümleri okumak istiyorum:

4 ay süresince yapılan çalışmalarda öne çıkan en önemli husus, günümüzde futbolun artık çok popüler olması ve gelişen en büyük sektörlerden bir tanesi olması nedeniyle, dikkatlerin futbol üzerine yoğunlaşmış olmasıdır. Özellikle, şiddet konusunda yapılan çalışmalarda, Türkiye'de sporda şiddet ve şiddetin nedenleri, alınması gereken önlemler ve yapılması gereken yasal düzenlemeler konusunda detaylı çalışmalar yapılmıştır. Bu süreçte, yasal düzenlemelere paralel olarak çalışmalar yapılmış ve şiddetin önlenmesinde epey yol alındığı gözlenmiştir; ancak, liglerin sona ermesine yakın şampiyon olacakların veya bir üst lige çıkacakların ya da bir alt lige düşecek takımların belirleneceği müsabakalarda şiddet olgusunun yeniden tırmanışa geçtiğini de gözlemlemekteyiz."

Komisyonumuzun şiddet konusunda yaptığı değerlendirme ve sonuç bölümlerine büyük oranda katılmaktayız. Ancak, çok büyük oranda, bulundukları beldeyle özdeşleşmiş spor kulüplerimizin haksızlığa uğradıklarını düşündükleri anda, o beldenin bütün potansiyelini harekete geçirerek -siyaset, ekonomik güç, medya, yönetici, taraftar- hakkını müsabaka dışı yollardan aramaya kalkışması ve bazılarının başarılı olması, Türkiye Futbol Federasyonu ve Tahkim Kurulunun bu konuda net ve tutarlı hareket edememesi, şiddetin önlenmesine de engel olamamaktadır.

Şike ve teşvik primi konusunda ise, uzun yıllardan beri Türk sporunda şike, hatır şikesi, teşvik primi gibi kavramlar tartışılmakta ve var olduğu büyük oranda kabul edilmektedir. Buna karşın, bugüne kadar şike üzerine kararlılıkla gidilememiş ve yasal düzenlemeler ne yazık ki yapılamamıştır.

Türk sporunda yer alan tüm unsurlar tarafından bilindiği halde, uygulamada tam bir suskunluk yasası hüküm sürmekte ve bunun sonucunda Türk sporunda dereceler belirlenmektedir. Türk sporunda bugün için ne yazık ki en geçerli söz, "hem saha içerisinde hem de masa başında kazanmak" olmuştur.

Beşiktaş Jimnastik Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören'in 2003-2004 sezonu, Trabzonspor Başkanı Atay Aktuğ'un 2004-2005 sezonu için söyledikleri sözler, sporda başarının yalnızca spora yatırım yaparak kazanılmadığını, tam tersi, spor dışı müdahalelerin daha etkin olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim, bu sezon da Konyaspor-Fenerbahçe maçından hemen sonra başta Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor kulüplerinin "el değmemiş bir lig istiyoruz" pankartıyla sahaya çıkmaları, hâlâ futbolda saha içerisinde kazanılmadığının en büyük kanıtı olarak karşımıza çıkmaktadır ve bu konuda alınması gereken önlemlerde gerek Futbol Federasyonu gerek Meclis olarak hepimize büyük görevler düşmektedir.

Bu ise, ister istemez, başta siyaset kurumunun, Türkiye Futbol Federasyonu ve kurullarının ve mafyanın da tartışılmasını gündeme getirmektedir.

Ne yazık ki, siyaset kurumu bütün unsurlarıyla birlikte sporun içerisindedir. Türk sporunun bütün unsurları siyaset kurumu tarafından belirlenmektedir. Bu çerçevede;

a) Futbol Federasyonu özerk olmasına karşın Federasyon seçimlerine siyaset kurumu müdahale etmekte ve yönetimi belirlemektedir.

b) Yapılan düzenlemelerle, yönetim kurulları için kimin yarışıp kimin yarışamayacağı, siyaset kurumu tarafından belirlenmektedir. 875 sayılı Yasa ile 3813 sayılı Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 7 ve 18 inci maddelerinde değişiklik yapılarak eski Federasyon başkanlarının seçime girmesi engellenmiş, âdeta kişiye özel yasa çıkarılmıştır.

c) Kulüplerin ekonomik yetersizliği ve borç batağında bulunmaları onların ister istemez siyasî iktidar ile genel ve yerel siyasal iktidarla işbirliği içerisinde bulunmalarını zorunlu kılmaktadır. Vergi ve SSK borçlarının affı, silinmesi ya da kamuya ait taşınmazların kulüplere devri gibi konularda kulüpler ile siyasetçiler arasındaki ilişkiler son derece belirgin ve birbirinin içine geçmiş durumdadır. Örneğin, Galatasaray'ın Seyrantepe Projesi ve bu projeyle ilgili olarak Galatasaray ve Fenerbahçe kulüpleri arasında yaşanan tartışmalar da bunun en büyük kanıtlarından bir tanesidir.

Bizzat TMSF'ye ait Star televizyonu, Telegol programı kanalıyla Türk Millî Takımı Teknik Direktörü Ersun Yanal'ın gitmesi, yerine Fatih Terim'in gelmesi, Federasyon Başkanı Levent Bıçakçı'nın istifa etmesi, yerine Başkan Yardımcısı Hasan Doğan'ın gelmesi için kampanya açılmış, bunun için kamuoyu oluşturulmuştur. Kamunun elinde olan bir televizyon kanalının bu kampanyasına kimse dur dememiş ve sessiz kalınmıştır. Sonuçta, gerçekten de Futbol Federasyonu içerisindeki yönetim değişikliği yapılamamış; ama, Türk Millî Takımı içerisindeki değişiklik yapılmış, Ersun Yanal teknik direktörlükten ayrılmak zorunda kalmış, yerine Fatih Terim gelmiştir.

Bunun olumlu olup olmaması önemli değil. Türkiye'nin bugün Avrupa Şampiyonası finallerinde play-off oynama hakkını kazanmış olması da önemli değil. Önemli olan, TMSF'ye bağlı bir televizyon kanalı tarafından ve onun programcısı tarafından en gizli, namahrem sırların dahi belgelerinin soruşturma komisyonu raporlarının, hâlâ bugün için de Akçabat Sebatsporun da komisyon raporlarının elde edilmesi, kamuoyuna deklare edilmesi ve Türkiye Futbol Federasyonunun ve Türkiye'deki futbol takımlarının hâlâ yönlendirilmeye devam etmiş olmasıdır. Ne yazık ki bugün de hâlâ tehlike var. Her pazar akşamı o televizyon kanalını seyrederken acaba yine kimlerin değişeceği konusunda birtakım bilgilerin ortaya döküldüğünü, devletin gizli belgelerinin kamuoyunda Star televizyonu vasıtasıyla paylaşıldığını ve değiştirilmek istenen insanların da hedef gösterildiğini görmek ne yazık ki bizleri biraz rahatsız ediyor.

Sonuçta, siyaset kurumu spor kulüplerimize kaynak aktarmadıkça, kulüplerimizin yaşamasının ve yarışmasının mümkün olmadığı açıktır. Bu ise siyaset kurumuna, maçlara tesir edebilme gücünü verebilmektedir. Nitekim, geçmiş yıllarda olduğu gibi, 2004-2005 sezonunda da aynı senaryo yaşanmıştır.

Futbol Federasyonu Genel Kuruluna siyaset kurumu bütün ağırlığıyla müdahale etmiş ve Federasyon başkanı ve üyelerinin belirlenmesine kadar etkin olmuştur. Eski Federasyon Başkanı kendisine önerilen insanlarla çalışmayı kabul etmemesi nedeniyle seçimlerden de çekilmek zorunda kalmıştır.

Siyasî iradenin ve büyük kulüplerin onayıyla işbaşına gelen yönetim, bütün kritik konularda hiçbir radikal karar alamamış ve tavır koyamamıştır.

Naklen yayın ihalesi ve havuzdan pay alımı konusunda yapılan tartışmalarda net bir tavır konmamış ve dört büyük kulüp ile Anadolu kulüpleri arasında karşılıklı olarak ligden çekilme ve ayrı lig kurmaya kadar varan tartışmalara neden olunmuştur. Liglerin ve havuz ihalesinin sahibi federasyon, bir seyirciden farksız bir şekilde olayları seyretmiş, kulüpler de siyasî iktidardan medet ummak zorunda kalmışlardır. 2005-2006 sezonu öncesi ancak müdahale edilmiş ve havuzdaki pay, bizim komisyon raporunda da belirttiğimiz gibi yeniden düzenlenerek, şu anda yeni bir uygulama başlatılmıştır. Bu, kulüplerimizin, maddî sıkıntı içerisinde olan kulüplerimizin, gerçekten havuzdan eşit pay alması, şu anda, kulüpler için gerçekten doğru bir formül olabilir. Bu formül, bu tartışılacak uygulamada görülecek. Şu anda bazı kulüplerimizin bu formülden de sıkıntıları olduğu söylenmekte; ancak, uygulamada bunun yararlı yönleri ve iyi olduğu göz önüne alındığında, bence ısrar edilmesi, eğer, aksayan yönleri varsa, havuzdaki pay dağıtımının da yeniden dağıtılması, kulüplerimizin yaşaması için zorunluluktur.

En fazla tartışılan kurumlardan olan Merkez Hakem Kurulunun çalışmaları, ki, Merkez Hakem Kurulu tekrar değiştirilmiştir; bizim Mecliste yapmış olduğumuz yasa değişikliğinden sonra, Futbol Federasyonu tarafından MHK eski yönetimi değiştirilmiş, yerine Ufuk Özerten ve ekibi getirilmiştir; ancak, Türkiye'de, yine, MHK'yla da ilgili şikâyetler ve tartışmalar hâlâ bitmemektedir. İşte, Konyaspor-Fenerbahçe maçıyla başlayan ve birinci ligde, bizim medyada, kamuoyunun gözünde görülmüş sıkıntılar hâlâ devam ediyor. Elbette, ikinci ve üçüncü ligdeki, hâlâ devam eden sıkıntılar da hepimizin merakı şu anda; ben merak ediyorum neler var; onları çünkü tam olarak tespit etmek mümkün değil.

Yine, Telegol programında, Cafer Aydın'ın açıklamaları karşısında sadece bir soruşturmayla yetinilmiş, bir karar verilememiştir. Özellikle, Akçaabat Sebatspor-Kayserispor maçı öncesi Akçaabat Sebatsporlu futbolculara yapılan teklif sadece bahis oyunlarına yapılan bir müdahale değil, aynı zamanda şike olmasına karşın, bu konuda zamanında yeterli önlem gösterilmemiş, eksik soruşturmayla yetinilerek, dosyalar kapatılmıştır. Ancak, Ukrayna Millî Maçından sonra, Gökdeniz Karadeniz'in bizzat Federasyon İkinci Başkanı Hasan Doğan ve Millî Takım sorumlusu Fatih Terim'in bulunduğu bir ortamda Akçaabat Sebatspor-Kayserispor maçında yaşanan olayları anlatmasından sonra, gerek Gökdeniz'e ve Akçaabat Sebatsporlu 6 futbolcu ile yine Kayserisporlu futbolcu Metin Aktaş'a, kalecisine, hak mahrumiyet cezası ve belirli para cezaları verilmiştir. Şu anda cumhuriyet başsavcılığı da, yine, bu ifadeleri şu anda Futbol Federasyonundan istemiş ve anılan sporcular hakkında soruşturma açılması kararı verilmiştir.

Yalnız, burada bir eksiklik daha var. Akşam, bizzat, televizyonların spor kanallarından seyrettiğimizde, Sayın Federasyon İkinci Başkanı Hasan Doğan'ın bir açıklaması daha var: "Sadece, bahis tek bir maçla ilgili değildi" diyor "pazar günkü maçla da ilgiliydi." Yani, Galatasaray-Trabzonspor maçıyla da ilgiliydi diyor. O kulüpleri de şaibede bırakacak bir açıklama yaptı Sayın Federasyon İkinci Başkanı, akşam. ATV kanalında ben seyrettim, ATV'nin spor programında seyrettiğimde.

Şimdi, Federasyonun bu konuda kulüplerle ilgili herhangi bir çalışması olmuş mudur? Akçaabat Sebatspor ve Kayserisporla bir çalışması oldu mu? Trabzonspor ve Galatasaray maçlarıyla ilgili henüz Federasyonun resmî bir açıklaması yok. Ancak, Federasyon Başkan Yardımcısının bir açıklaması var; ama, o zaman, eğer, böyle bir ellerinde somut bilgi yoksa, bu büyük kulüplerimizin de rencide edilmemesi kanısındayım.

Bu aşamada, karşımıza, Şike Tahkik Kurulunun yapısı ve görevleri çıkmaktadır. Futbol Federasyonu, genelde, her olaya farklı bir şike tahkik kurulu oluşturmakta ya da o olayda istediği sonucun alınmasına yönelik kişilerden oluşmakta ve rapor Federasyonun istediği gibi çıkmaktadır. Çıkmadığı takdirde, Federasyon Yönetim Kurulu kararıyla sistemin devamı da sağlanmaktadır. İtirazı halinde Tahkim Kurulu da devreye girmektedir.

Örneğin, yine, akşamki televizyon açıklamalarından duyuyoruz ki "eğer, sen itiraf edersen, senin cezanda indirim yapacağız." Şimdi, bunlar, sözlü söylenecek, gizli pazarlıklar yapılacak şey değil. Türkiye futbolunun en temel özelliklerinden biri, Türk sporunun kurumsallaşamamış olmasıdır, Türk sporu kurumsallaşmak zorundadır.

Şu anda, hâlâ mevcut, bizim bu komisyon kurulduğundan beri tek yapmış olduğumuz değişiklik, Futbol Federasyonu Yasasında, Şiddet Yasasında ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Yasasında geçici önlemler yaptık, sadece bir makyaj yapıldı. Şu anda görülen nokta var ki, çok büyük yasal boşluklar bulunmaktadır.

Ancak, benim, yine, o yasanın görüşmeleri esnasında söylediğim gibi, en fazla canımızın sıkıldığı noktalardan bir tanesi, o, hâlâ, yasal boşluklar bulunacaktır, yine, istediği gibi idare edilmeye çalışılacaktır.

Bizim karşı oy yazımızın en büyük gerekçelerinde birisi, komisyon raporunda "mafya" deyimi yerine "spora kural dışı müdahaleler" başlığının kullanılmış olması ve komisyonun bu konuda bir kanaate vardığını da belirtmemiş olmasıdır.

Komisyon çalışmaları esnasında, mafyanın sporla ilişkisini ortaya çıkaran soruşturmalar, hazırlık evrakları ve dava dosyalarını inceleme isteğimiz, ne yazık ki, komisyon üyelerinin tamamı tarafından paylaşılmadığından, bu konuda, sadece, konuşan tanıklar dinlenmiş ve daha detaylı bir araştırma yapılamamıştır.

Yine, yıllık 600 000 000 doları aşan bir cirosu olan ve maçların sonuçlarına etkili olabileceğini düşündüğümüz gizli bahis hakkında detaylı bir araştırma da yapılamamıştır. Bu raporun, gerçekten de, bence de ve sanıyorum tüm komisyon üyesi arkadaşlarımızca da, en eksik yanı budur.

Futbol Federasyonu Birinci Başkanı Hasan Doğan, Hürriyet Gazetesine haziran ayında verdiği demeçte "mafyayı temizleyeceğiz", İkinci Başkan Şekip Mosturoğlu "ligimiz dışarıdan bakıldığında Kolombiya ligini andırıyor" diyorsa, Türk sporunda mafyanın olmadığını söylemek olanaksızdır.

Erman Toroğlu, Ahmet Çakar, Hadi Türkmen, Hıncal Uluç, Haluk Ulusoy, Ecevit Kılıç, Tuncay Özkan, Adil Serdar Saçan ve benzeri bütün spor adamları ve gazeteciler mafyadan bahsediyorsa "delilimiz yok, kimse konuşmuyor" demek, sadece, gerçekler karşısında kafasını kuma gömmektir. Bizim görevimiz, gerçeği tespit etmek, var olduğunu söylemek ve önlenmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını da istemektir.

Naklen yayın ihalesi ve buradan doğacak maddî kazanç nedeniyle mafya, federasyon seçimlerine ve kararlarına kadar müdahil olmuş, futbol federasyonu üyelerini, tahkim kurulu üyelerini istifa ettirmiş ve hatta, federasyon başkanını belirleme yetkisini de kendisinde bulmuştur.

Toplumda en popüler spor olması ve kulüp başkan ve yöneticilerinin medyada her gün yer alması bir meşruiyet gibi görülmüş, karaparanın aklanması ve toplumsal meşruiyeti sağlamak üzere futbol kulüpleri ile mafya içli dışlı olmuştur. Basında organize suç örgütü liderlerinin bir kulübümüzle özdeşleşmiş haberlerinin çıkması, onların, futbol dünyasında, futbolcular ve hakemlerle ilişki kurmasına, hatta, tribünde, yönetici olanların, bakanlar, milletvekilleri, valiler, belediye başkanları, garnizon komutanları, emniyet müdürleriyle yan yana oturmaları, toplum gözünde meşruiyet kazandırdığı gibi, daha da güçlenmelerine yol açmıştır. Bu da maçların sonucundan, şikeye, bahise, futbolcu transferine kadar birçok olayda şaibenin oluşmasına yol açmıştır.

Cafer Aydın'ın, şikeyle ilgili açıklamalar yaptıktan sonra "beni vuracaklar" demesi ve kimsenin açıkça konuşmaya yanaşmaması ve komisyonumuzun Ceza Muhakemesi Usulü Kanununda değişiklik yapılarak, gizli tanığın sporda da kullanılmasını önermesi, bunun en büyük kanıtıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, 2 dakika süre veriyorum.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bu nedenle, mevcut yasalarda bazı maddelerde değişiklik yapılarak geçici önlemler peşinde koşmaktan vazgeçmemiz gerekiyor. Yeni ve köklü değişimler yapmak zorunludur.

Komisyon çalışmaları devam ederken çıkarılan 875 sayılı Yasa, bu anlamda hem eksik hem de hatalıdır. Yasanın görüşülmesi esnasında eleştirdiğimiz gibi, Anayasaya, hukuka ve kişilere dönük düzenlemeden kaçınılmalı, yapılacak yasal düzenlemelerle Türk sporunun kurumsallaşması sağlanmalıdır.

Geçmişe yönelik olarak bir af çıkarılmalı, herkesin bildiğini anlatması sağlanmalı ve sporda yeni ve temiz bir sayfa açılmalıdır.

Şike, hatır şikesi ve teşvik primi olarak Ceza Kanununda tanımlanmalı ve en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Takibi ve soruşturması için Ceza Muhakemesi Kanununda da gerekli düzenlemeleri muhakkak yapmak zorunludur.

Ceza kanaate dayalı olarak verilmeli, somut delil aranmamalıdır.

Şike, hatır şikesi ve teşvik primi olayına karışan sporcular, kulüpler ve yöneticiler, kim olurlarsa olsunlar, ceza mahkemesinde aldığı cezanın yanında, sporcuların ömür boyu spor müsabakalarından menedilmesi, yöneticilerin bir daha yöneticilik yapmasının engellenmesi, kulüplerin ise bir alt lige düşürülmesi veya liglerden ihracı gibi de cezalar verilmelidir.

Zamanaşımı ya kaldırılmalı ya da on yıldan az olmamalıdır.

Yine bugün en büyük sorunlarımızdan bir tanesi olan, haksız rekabete yol açan, doping gibi maddeleri kullanan sporcuların da, artık Türk spor hayatından bir an önce kaldırılması gerekmektedir.

Hepimizin de bildiği gibi, sadece Ödül Yönetmeliğinden kaynaklanan ve bireysel sporlarda, özellikle atletizm, halter, güreş gibi bireysel sporlarda, sporcularımız başarılı olabilmek için, ne yazı ki yoğun bir şekilde doping maddesi kullanmaktadır. İki yıldan, üç yıldan beri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümlelerinizi alayım Sayın Küçükaşık.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Tamamlıyorum Başkanım.

Üç yıldan beri, gerçekten de bu konuda büyük sıkıntılar yaşadık. En son Halter Federasyonumuzun uluslararası yarışmalardan alınması, gerçekten Türkiye Cumhuriyeti için de bir utanç kaynağı oluşturmuştur, hepimizi üzmüştür. Dopinge karşı önlemlerin alınması ve kullanan sporculara da en sert önlemlerin uygulanması dileğiyle, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Küçükaşık.

AK Parti Grubu adına, Kütahya Milletvekili Sayın Alaettin Güven; buyurun. (Alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer ve 25 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 26 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 23 milletvekilinin, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 27 milletvekilinin, Trabzon Milletvekili Faruk Nafiz Özak ve 23 milletvekilinin, Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve (10/63, 113, 138, 179, 228) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerine AK Parti Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisin siz değerli üyelerine en içten duygularla selam ve saygılarımı arz ederim.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; spor, sözlükte, ferdî ve toplu oyunlar şeklinde, daha çok yarışma gayesiyle bazı kurallara uyularak yapılan beden hareketlerinin tamamı diye ifade edilirken, aynı zamanda yenme ve muktedir olma anlamlarına da gelmektedir. Herkes için spor faaliyetleri kapsamında sporu ise, insanların fiziksel, zihinsel, sosyal, psikolojik ve kültürel girişimlerine katkı sağlayan, ferdî ya da gruplar halinde periyodik olarak yapılan bedensel faaliyetler bütünüdür diye tanımlayabiliriz.

Çağımızda, bir toplumun farklı bir toplum tarafından algılanmasında, bir kültürün diğer bir kültüre kendini sunumunda, önemli bir olgu olarak sporu görmekteyiz. Spor, aynı zamanda kişiler ve toplumlararası bir iletişim aracıdır. Spor, anlama, anlaşma ve birlikteliğe giden yoldur da.

Ülkemizde, insanlarımızın son yıllarda spora olan ilgisi artmakla birlikte, katılımın yetersiz olduğunu biliyoruz. Sporun, insan ve toplum sağlığındaki rolünün tartışılmadığı günümüzde, kanun koyucu bu bilinçle Anayasaya iki madde koyarak devlete görev yüklemiştir. Anayasamızın 58 inci ve 59 uncu maddelerinde ifadesini bulan bu görevler, özellikle gençliğin korunması ve sporun gelişmesi açısından büyük önem arz etmektedir.

Bu konu, Anayasamızın 58 inci maddesinde şöyle dile getiriliyor: "Devlet, istiklâl ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müsbet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır.

Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır."

59 uncu maddede ise "Devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder.

Devlet başarılı sporcuyu korur" demektedir. Böylece "herkes için spor" seferberliği kapsamında çocuk ve gençlerimizi spor yapmaya teşvik etmek, sporu sevdirmek, sigara, içki, uyuşturucu ve kumar gibi kötü alışkanlıkların önüne geçmek ve ülkesini seven, hoşgörülü, sosyal, üretken insanlar olarak yetişmelerini sağlayacak ortam ve fırsatları onlara sağlamak gereği önem ve aciliyet arz etmektedir.

Ülkemizde, toplumun büyük bir kesimini aktif sporla buluşturacak olan herkes için spor faaliyetine, bugüne kadar yeterince önem verilmediğini görüyoruz. Aynı zamanda herkes için spor faaliyetleri, yarışma sporunun da gölgesinde kalmıştır. Devletin spora olan desteği ise, daha ziyade yarışma sporunun geliştirilmesine dönük olmuştur. Kamuya ait spor tesisleri de, yine, ağırlıklı olarak yarışma sporunun hizmetine sunulmuştur.

Yarışma sporunda hedefin illa da kazanmak olarak belirlenmesinin, araştırma konusu olan şiddet, şike, rüşvet, haksız rekabet ve doping gibi olumsuzlukları da beraberinde getirdiğini tespit etmek zor olmasa gerektir.

Ülkemiz nüfusunun yarıdan fazlası çocuk ve genç yaştadır. İnsanımıza, tesis, ehil çalıştırıcı ve uluslararası spor temaslarına daha geniş ölçüde imkân sağlandığı takdirde büyük başarılar elde edileceğinden kuşkumuz yoktur.

Bu konularda yoğun çalışma ve gayretlerine tanık olduğumuz başta Değerli Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız Sayın Mehmet Ali Şahin Beyi ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün tüm çalışanlarını kutluyoruz. Yine, uluslararası yarışmalarda ülkemizi en iyi şekilde temsil eden sporcularımıza ve başta millî futbol takımımız olmak üzere, diğer tüm takımlara üstün başarılar diliyoruz.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; spor, barış, kardeşlik, dostluk, dayanışma, tanışma, bilişme, görüşme ve pozitif yaşama aracı; ancak, Türk sporunun yozlaşmasında etki eden problemler de hepimizi rahatsız etmekte ve üzmektedir ve bunların başında, saldırganlık ve şiddet gelmektedir. Bireysel olsun, kitlesel olsun, saldırganlığın her türlüsü, Türk sporuna, sporcusuna, seyircisine, yöneticisine hiç mi hiç yakışmayan davranış biçimleridir. Bilimsel bir araştırma sonucuna göre, futbol maçına giden her 100 kişiden 4'ü kavgaya karışmış, 16'sı da küfürlü tezahüratta bulunduğunu ifade etmiştir. Bu sonuç, iç açıcı bir sonuç değildir.

22 nci Dönem Parlamentosu, görev ve sorumluluğunun bir ifadesi olarak, her türlü şiddet, hakaret, küfür, aşağılayıcı slogan ve davranışlara yönelik alınacak önlemler ve yaptırımlarla ilgili usul ve esasları düzenlemek amacıyla, 28 Nisan 2004 tarih ve 5149 sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunu çıkarmıştır; sizleri, milletimiz adına kutluyorum.

Araştırma komisyonumuz, Ankara ve diğer illerde yaptığı incelemelerde, bu yasanın uygulanma biçimi ve yöntemlerini de gözlemlemiş, genelde olumlu sonuçlar alındığını tespit etmiştir. Türk sporunda şiddetin ilişki içinde bulunduğu öğelerin tespitinde ise ulaşılan sonuçlara bakacak olursak, şiddetin kulüple, yöneticiyle, spor medyasıyla ve kulüp taraftarlarıyla bilerek bilmeyerek beslendiğini gözardı edemeyiz. Gerek günlük konuşmalarda gerek gazetelerin haber sayfalarında yer alan manşetlerde yazılan "savaşmak", "parçalamak", "ölümüne oynamak", "savaşamadık, yenildik", "korktuk, oynayamadık", "bomba gibi geliyorum", "zafer kazanmak", "vahşet" gibi başlıklar, sporun evrensel değerlerini zedelemekten başka bir işe yaramamaktadır. Gol atanların kahraman, gol yiyenlerin hain, hakemlerin ise -duruma göre- satılmış veya harika ilan edilmesi, Türk sporu adına şiddet, şiddeti destekleyen yargılardır. Oysa, "savaşmak" yerine "mücadele etmek"; "zafer kazanmak" yerine "galip gelmek"; "parçalamak" yerine "üstünlük sağlamak" gibi kavramları kullanmak hem Türk sporu hem de güzel Türkçemiz için daha uygun olacaktır.

Türk sporunda şiddetin önlenmesine yönelik öneriler konusunda, araştırma komisyonunda 31 spor adamımızın mülakatla alınan görüş ve önerileri ile bu konuda yapılmış bilimsel bir araştırmanın sonuçları dikkat çekici bir şekilde benzerlik göstermektedir. Buna göre, şiddet problemi, yasal, mimarî, güvenlik, ekonomik ve basın ile eğitime yönelik önlemlerle ortadan kaldırılabilecek ya da en aza indirilebilecektir.

Genelde sporun, özelde ise Türk sporunun evrensel değerleriyle uyuşmayan bir diğer konu da şike ve teşvik primidir. Bu iki hastalık da Türk sporunu yozlaştıran olgulardır. Üzerinde görüştüğümüz araştırma raporundan da anlaşılacağı üzere, Türkiye'de şike ve teşvik priminin varlığı şüphesizdir; ancak, bunlar kadar önemli bir diğer tespit de dayanağı olmayan iddiaların varlığının kabulüdür. Şike ve teşvik primine yol açan en önemli etkenlerden biri de kayıtlı ekonominin olmaması; aynı zamanda, kulüplerin zayıf ekonomik yapılarıdır. Özel etkenlerden biri de lig usulü yarışmalarda, belli bir noktadan sonra, kulübün kazanma motivasyonunun kalmamasıdır. Bu konuda, Futbol Federasyonunun uyanık, dikkatli ve disiplinli olması gerekmektedir. Ancak, sorunun temel kaynağı demokrasi terbiyesiyle ilgilidir. Yani, seçenler, göreve getirdiklerinden kişisel taleplerde bulunmamalıdırlar.

Sporda rekabeti olumsuz etkileyen faktörlerden biri de, haksız rekabettir. Bu da, sporda yozlaşmanın bir etkenidir. Araştırma komisyonu raporunda ifade edildiği gibi, şike, teşvik primi, hakemlerin taraflı yönetimi, sporcuların kendi takımlarını sabote etmeleri, takımların skoru değiştirmeme isteği, doping kullanımı, televizyon naklen yayın gelirlerinin dağıtımındaki adaletsizlik gibi olaylar haksız rekabetin en bilinen çeşitleridir.

Ülkemizde havuz sistemi olarak adlandırılan futbol müsabakalarına ilişkin yayın haklarının toplu devri ile paylaşımın adil bir şekilde, belli kriterlere göre paylaşımı ve yapılan sistemin günümüz şartlarına uygulanması, haksız rekabeti önleyecek ve ülke futbolunun gelişmesine katkı sağlayacaktır.

Ülkemizde, özellikle vücut geliştirme sporunda doping kullanımının yaygın olduğu tespitle beraber, halter, güreş, atletizm gibi spor dallarında da doping kullanımına rastlanıldığı görülmektedir. Türk sporunda haksız rekabete yol açan doping kullanımının önlenebilmesi için özel spor salonlarının denetimi, eczanelerin doping maddesi içeren ilaçların reçetesiz satışının engellenmesi, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün ödül yönetmeliğinin yeniden düzenlenmesi ve doping maddelerinin kullanımının zararlarının etkin biçimde anlatılması gerekmektedir.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet,  haksız rekabet konularını araştıran komisyon 30 toplantı yapmış ve araştırma komisyonları içinde konuyla ilgili en çok kişinin mülakata  çağrılıp dinlendiği bir komisyon olarak da Türkiye Büyük Millet Millet Meclisi tarihinde yerini almıştır.

Tüm bu çalışmaların sonucunda, komisyon, çözüm önerilerini de dile getirerek müspet bir yol haritası çizmiştir. Şiddeti önlemeye yönelik önerilerinde, medyanın tavır belirlemesinde ciddiyet ve sorumluluk sergilemesinin, federasyon ve hakem kurulunun adil ve eşit bir şekilde kararlılığını bozmadan sürdürmesinin, statlarımızın ve salonlarımızın fizikî yapı itibariyle cezbedici olmasının, güvenliğin etkinleştirilmesinin, eğitim ve genel kültür konusunda ciddî çalışmalar yapılmasının, yasal düzenleme ve kuralların eksiksiz uygulanmasının gerekliliği vurgulanmıştır. Şike ve teşvik primini önlemeye yönelik çözüm önerilerinde ise, şike ve teşvik primi iddialarının titizlikle incelenmesinin, spor mevzuatının hızla etkin hale getirilmesinin, şike suçu ve ispatına ilişkin yeni düzenlemeler yapılmasının, başarının primle desteklenmesinin, sporcu, yönetici ve tüm ilgililerin etik değerler konusunda sürekli uyarılmasının gerektiği vurgulanmıştır. Haksız rekabetin önlenmesi için de, puana prim verilmesinin yanında, naklen yayın gelirlerinin dağıtım şeklinin ele alınıp değerlendirilmesi önerilmiştir.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; kalkınmamızın en önemli unsuru, beşerî kaynağımızdır. Bedenen ve ruhen sağlıklı bir toplumun yetiştirilmesinde sporun her yerde, herkese, eşit kapsamlı planlaması büyük önem arz etmektedir. Sağlam kafaların taşıyıcısı, sağlam ve sağlıklı vücutlardır. Sağlam fertler, sağlam toplumları oluşturur. "Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" sözü, temel şiarımız olup, aynı zamanda başucu öğüdümüzdür. Bu öğüt, evrensel değerlerle boyanırsa bir anlam kazanır. Yine, Atatürk'ün ünlü sözünde belirttiği gibi, sporcular, zeki, çevik, aynı zamanda ahlaklı olmak durumundadırlar. Böyle olduğu zaman, spor ve sporcular sevilir ve başarılar artar.

Olumsuzlukların panzehiri olan eğitimi ve etik değerleri diri tutmak hepimizin ortak sorumluluğu olsa gerektir gerçeğini vurgularken, bu konuya duyarlılık gösteren önerge sahibi değerli milletvekili arkadaşlarımı tebrik ediyorum; komisyonda görev alan milletvekili arkadaşlarımı da titiz çalışmaları için kutluyorum; çalışmalarımıza bilgi, belge göndererek ve bizzat gelerek katkı sağlayan spor adamlarımızı, basın temsilcilerimizi, kulüplerin temsilcilerini, Ankara dışında çalışmalarımıza katkı sağlayan tüm ilgilileri ve komisyonda görev alan akademisyen, memur ve görevli arkadaşlarımıza, AK Parti Grubum adına teşekkür ediyorum.

Araştırma komisyonu raporunun ülkemizin en temel sorunlardan birinin çözümünde hayırlı olması dileklerimle, siz değerli milletvekili arkadaşlarımı sevgiyle selamlıyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Güven.

Gruplar adına üçüncü söz isteği, ANAP…

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Anavatan, Sayın Başkan.

BAŞKAN - …Anavatan Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı.

Buyurun Sayın Gaydalı. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, müsaadelerinizle, yaşamakta olduğum bir mutluluğu sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu mutluluk, yaklaşık üç senedir Parlamentoda grup olarak temsil edilemeyen Anavatan Partisi Grubu adına huzurlarınızda bulunma mutluluğumdur. Bu mutluluğun gitgide büyüyerek milletimizin mutluluğuna dönüşeceğine inancım tamdır.Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Huzurlarınızda söz alma sebebim, Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulmuş olan Meclis komisyonunun raporu hakkındaki, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmektir.

Sporda görülen şiddetin toplumsal yaşantımızdaki diğer alanlarda görülen şiddetten soyutlanması elbette ki düşünülemez. Tahammülsüzlükler, karşıdakinin bizimle aynı haklara sahip olabileceği bilincinin içimize sindirilememiş olmasından kaynaklıdır. Tahammülsüzlük, yenilginin kabullenilmemesine, hataların itiraf edilmemesine sebep olmaktadır.

Siyaset kurumunun içinde, toplumun gözü önünde bulunan bizler dahi, demokratik kültüre aykırı davranışlarda bulunabilmekteyiz. Topluma örnek olacak bizler, öncelikle tahammül yetkisine sahip olabilmeliyiz; siyasî rakiplerimizin de bizlerle aynı haklara sahip olduğunu unutmamalıyız; siyasî rakibimizi düşman gibi görmemeli, hakkını arayan çiftçiyi hakkını arayan memuru, derdini dillendiren esnafı dinlemeyi bilmeliyiz; bu insanların da bizler kadar söz söyleme hakkı olduğunu içimize sindirmeliyiz. Ağzını açana tahammülsüzlük gösterirsek, bir spor müsabakasında yenilgiyi kabullenmeyen, kaybeden takımın taraftarlarından ne farkımız kalır. Demokrasinin bir araç değil, bir yaşam formu olduğunu insanlarımıza öncelikle bizler göstermemiz gerekir.

Bu komisyonun teşkili ve çalışma süresi esnasında Anavatan Partisinin Mecliste grup olarak temsil edilememiş olması sebebiyle, komisyon çalışmalarında Partimizin doğrudan bir katkısının olması mümkün olmamıştır. Komisyon, 8'i İktidar Partisinden 4'ü de Cumhuriyet Halk Partisinden olmak üzere 12 arkadaşımız tarafından teşekkül ettirilmiştir. Muhakkak ki, bu arkadaşlarımız, dört aylık çalışma süreleri içerisinde kimi konulara birinci elden ve bizden daha iyi vâkıf olma imkânı bulmuşlardır.

Raporu okuduğumda ilk tespit ettiğim, raporun titiz bir çalışma sonucu hazırlandığı, genel olarak da doğru tespitler yaptığı yönündedir. Bu sebeple, komisyon üyesi değerli milletvekillerimize teşekkürlerimi ifade ederim.

Ne var ki, rapor, doğası gereği, sorunun tespiti ve çözüm önerilerinin genel hatlarıyla sınırlıdır. Doğru tespit, mutlaka, doğru çözüm için şarttır; fakat, işin diğer yarısı, yürütmenin iradesidir. Zaten, ülkemizin son üç yıldır yüz yüze kaldığı iç ve dış sorunların da temel kaynağı yürütmenin bu irade eksikliğidir.

Raporun muhtelif yerlerinde, insanlarımızın aktif olarak spora katılmadığından, ülkemizde spor yapanların oranının ise Batı ülkelerine göre çok düşük olduğu vurgulanmakta, ilk ve lise öğretiminde gençlerimizin çeşitli yöntemlerle spora kanalize edilmesi gerektiği belirtilmektedir. Rapordaki bu tespitler, bence de son derece doğrudur. İllerimizde, gençlerimizi kitlesel olarak spora yönlendirebilmenin yegâne yolu okullarımızdır.

Gençlerimizin, bu sene itibariyle, bırakın spor yapmalarını, eğitimlerini düzenli olarak almalarına engel bir durum vardır. Ders yılı zilinin çalmasıyla beraber, okullarımıza balyoz vurulmuş, binaların depreme karşı tahkim edilmesi ve güçlendirme çalışmaları yapılmaya başlanmıştır. Okul binalarımızı depreme karşı dayanıklı hale getiriyor olmasından dolayı Millî Eğitim Bakanımıza teşekkürlerimizi sunarız; fakat, ders zili ile balyozun aynı anda vurulması için bir zorunluluk mu vardı, okullarla birlikte Millî Eğitim Bakanlığı da mı yaz tatiline girmişti?! Üç aylık yaz tatilinin boş geçirilip, bu inşaat çalışmalarının ders yılıyla birlikte başlatılması anlaşılabilir bir durum değildir; fakat, bu iktidarla beraber, bu tür anlaşılmaz icraatlar olağanlaşır duruma gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarını araştırarak alınması gereken önlemleri belirleyen Meclis araştırması komisyonu raporu tüyler ürpertici tespitlerle doludur.

Son dönemde spor dünyamızdaki yozlaşma ve kirlilik, kamuoyunca aslında çok yakından bilinmekte ve ibretle izlenmekteydi. Bu nedenle, Yüce Meclis, spordaki bu olumsuz gidişin nedenlerini ortaya koyabilmek amacıyla, bir Meclis araştırma komisyonu kurmakla doğru bir tavır sergilemiştir; çünkü, gelişmeler ve şike, rüşvet, doping ve yasadışı bahis konuları kamuoyunda yoğun olarak tartışılan konulardır. Bu olumsuzluklar, Türk sporunun geleceği açısından olduğu kadar, toplumsal geleceğimiz ve ulusumuzun diğer dünya ulusları nezdindeki saygınlığı açısından da tehdit oluşturmaktadır.

Sporda, ne yazık ki, mafya, doping, şike ve yasadışı bahis sarmalında başarısız bir dönem yaşıyoruz. Bu, bir çöküştür. Bu çöküş, ulusumuzda mutluluğu ve umutsuzluğu artırmakta, adalet, güven ve güzel bir geleceğe olan inançları yok etmektedir. Oysaki, yakın bir geçmişte hepimizin çok iyi hatırlayacağı üzere, birçok spor branşında ilk kez kazanılan büyük başarılarla dolu parlak bir dönem yaşamıştık. Bu dönemde, A Millî Futbol Takımımız, tarihinde ilk kez dünya üçüncülüğünü, Basketbol Millî Takımımız Avrupa ikinciliğini, Galatasaray Kulübümüz UEFA kupasını ve süper kupayı kazanarak ulusumuza büyük bir sevinç ve coşku yaratmışlardır. Güreşte, halterde, boksta, tekvandoda, judoda, okçulukta ve diğer birçok branşta dünya ve Avrupa şampiyonları çıkarılmış ve rekorlar kırılmıştı. Yine bu dönemde dünya liseler basketbol şampiyonasında bayanlar dünya şampiyonluğu, erkeklerde dünya üçüncülüğü, halter erkeklerde takım halinde dünya ikinciliği kazanılmıştı.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Trabzon Lisesi dünya şampiyonu oldu.

EDİP SAFDER GAYDALI (Devamla) - Atletizm tarihimizde ilk defa bir sporcumuz, yine bu dönemde, 1 500 metre bayanlarda Avrupa şampiyonu olmuştu. Birçok spor branşında ilk kez madalya kazandığımız bu dönemde, Bayan Halter Millî Takımımız dünya üçüncüsü ve Avrupa şampiyonu olmuş; Okçuluk Bayan Millî Takımımız dünya ikinciliğini kazanmıştı. Takım halinde ümit gençler, dünya gençler karate şampiyonasında ilk defa dünya şampiyonluğu, tekvandoda ise dünya ikinciliği kazanılmıştı. Basketbolda bir takımımız, Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupasında Avrupa üçüncüsü olmuş, başarıları nedeniyle Voleybol Bayan Millî Takımımız Avrupa voleybol ligi birinciliğine yükselmişti. Bayan Kros Millî Takımımız Avrupa şampiyonu olmuş, bir sporcumuz, ilk kez dünya atletizm şampiyonasında finale koşmuştu. 34 üncü Satranç Olimpiyatı ve Türkiye Zihinsel Engelliler Özel Olimpiyat Oyunları düzenlenmiş, güreşte, halterde, yüzmede, basketbolda, voleybolda, eskrim ve okçulukta dünya ve Avrupa şampiyonaları organize edilmiş ve dünya üniversite oyunları 2005 yılı için İzmir'e kazandırılmıştı. Bütün bu başarılardan sonra daha büyük başarılar beklentisi içerisinde iken, yaşanmakta olan bu olumsuzluklar ve başarısızlıklar hepimizi şoke etmiştir.

28.4.2004 tarih ve 5149 sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanuna rağmen şiddet, Türk sporunun önündeki en büyük engellerden biri olmaya, ne yazık ki, devam etmektedir. Son zamanlarda ülkemizde artış eğilimi gösteren şiddet, ekonomik ve sosyal boyutuyla geniş bir perspektiften incelenmesi ve çözümler üretilmesi gereken toplumsal bir olgudur. İş ve özel yaşamıyla ilgili sorunları bulunan ve çeşitli sosyal baskılar altında ezilmiş bireyler, spor karşılaşmalarında bütün bu sıkıntılarından uzaklaşabilme fırsatını yakalamaktadırlar. Ekonomik yetersizlikler, işsizlik ve gelir dağılımındaki adaletsizlikler arttıkça toplumdaki gerilim ve gerginlik de artmaktadır. Bu gelişmeler, kitlesel gösteriler durumunda olan spor karşılaşmalarında şiddete zemin hazırlamaktadır; kişilerin eğitim düzeyleri ve sosyal statüleri de şiddete olan eğilimi artırmaktadır.

Futbol, tüm dünyada, artık, çok büyük yatırımları ve harcamaları gerektiren başlıbaşına bir sektör olmuştur. İyi bir takım oluşturabilme ve şampiyon olabilme uğruna, başarılı teknik adam ve sporculara astronomik transfer ücretleri ödenmektedir. Çok yüksek harcamalarla oluşturulan bu takımların taraftarları ise, başarıya şartlanmakta, olası bir başarısızlık durumunda da yönetime, teknik adamlara ve sporculara yönelik tepkiler öfkeye ve kitlesel şiddete dönüşmektedir.

Spor profesyonelleştikçe, olimpizm ve fair play gibi kavramlar, ne yazık ki, önemini yitirmektedir. Bu değerlerin önplanda olduğu olimpiyat oyunlarında, dünya şampiyonalarında ve diğer uluslararası organizasyonlarda kitlesel şiddet olaylarına rastlanmamaktadır. Avrupa ve diğer ülkeleri ve sürekli artmakta olan sportif ilişkileri, şiddetin önlenmesi konusundaki uluslararası kuralların önemini ülkemiz açısından da artırmaktadır. Bu konuda, ülke olarak, taraf olduğumuz Sportif Karşılaşmalarda ve Özellikle Futbol Maçlarında Seyircilerin Şiddet Gösterilerine ve Taşkınlıklarına Dair Avrupa Sözleşmesi ile FIFA ve UEFA'nın belirlediği kurallar, şiddetin önlenmesi konusunda esas alacağımız temel referanslar olmalıdır.

Doping konusundaki son gelişmeler ulusal gururumuzun derinden yaralanmasına sebep olmuştur. Geçmişte olimpiyat ve dünya şampiyonu olmuş, dünya rekorları kırmış bazı sporcularımızın dopingli çıkması nedeniyle, geçmişte yaşadığımız ulusal sevinçler utanca dönüşmüştür. Bugün, birçok sporcumuz ve Halter Millî Takımımız, uluslararası federasyonlar tarafından uluslararası şampiyonalardan menedilmiştir. İçine düşürülen bu durum, acı ve ibret verici bir durumdur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; komisyonun bilgisine başvurduğu sporcu, teknik adam ve spor yöneticilerinin açıklamalarından da anlaşılacağı üzere, sporda şike söylentileri inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Hiçbir şike vakası tespit edilememiş olsa bile, spor kamuoyunda oluşan bu kanaat, spor müsabakalarındaki birçok olumsuzluğa ve şiddete zemin hazırlamaktadır. Türk futbolu, millî formayı taşımış sporcuların dahi kirli mafya ilişkileri içerisine girerek yasadışı bahis oyunları oynadığı karanlık geleceğe doğru sürüklenmektedir.

Komisyonun raporunu tamamlamasından bugüne kadar geçen sürede diğer spor dallarında da ciddî sıkıntılar yaşandığı ve bunlara dayalı olarak sportif başarısızlık yanında uluslararası boyutta itibar kaybına yol açacak noktalara gelindiği sabit ise de, zaman içerisinde verilmiş beş farklı önerge bir arada ele alınarak, sporumuzda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet başlığı altında toplanan, araştırma komisyonunun oluşturulmasına yol açan yakınmalar, temelde futbolla ilgilidir.

Araştırma komisyonu, belli başlıklar altında hazırladığı raporunda topladığı verilere, değerlendirmelere ve neticede çözüm önerilerine yer vermiştir. Komisyonun değerlendirmelerinden biri, siyasetin spora dahil olmaması, müdahale etmemesi gereğidir. Komisyonun raporunda, mensup olunan siyasî partiye göre fikir ayrılıkları oluştuğu ve neticede muhalefet partisi milletvekillerinin muhalefet şerhi verdikleri görülmektedir. Sporun, özellikle de futbolun sosyal boyutu, siyaseti spora mecbur kılmaktadır. Bu saptamayı yaptıktan sonra, bu mecburiyeti, politikacıların spordan çıkar sağlamak değil, spora yatırım yapmak suretiyle karşılamak konusunda mutabakat sağlamak, Meclisin görüşmekte olduğu konu için atacağı ilk adım olmalıdır. Bölgesinde spora yatırımlara önayak olan, gençlerin spor yapma imkânlarını genişleten her siyasetçi, sadece görevini yapmakla kalmayacak, aynı zamanda haklı fayda elde edecektir; ancak, sporcu transferlerine, federasyon seçimine, kurulların kararlarına müdahale etme yolunu seçenler, er geç, spor-siyaset yakınlaşmasından, siyasetin spordan daha çok zarar göreceğini anlayacaklardır.

Hiçbir dönemde olmadığı kadar müdahale edilen Türk sporu, senelerce verilen emeğin karşılığı olarak geldiği yerden hızla aşağıya doğru gitmektedir. Aslında, iktidar için önemli bir göstergedir bu geri gidiş. Uyguladıkları politikalar ve göreve getirdikleri kadroların kaçınılmaz bir neticesi olarak, başarısızlık her alanda söz konusudur. Diğer alanlarda başarısızlığın su yüzüne çıkması zaman alabilir ya da başarısızlık kısmen de olsa gizlenebilir; ancak, sportif mücadelede farklıdır; uyguladığınız politikaların neticesini, kadrolarınızın ehliyetini, sahada, salonda veya minderde hemen görürsünüz. Sporda yaşanan başarısızlıklar ve sorunlar, iktidar için bir uyarıdır. Ülkemiz sporu, bu iktidar döneminde yozlaşma konusunda rekorlar kırmaktadır. Rekorlarda, defalarca yer aldığı üzere, maalesef, ülkemiz sporunda ve özellikle futbolda, şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet vardır. Bu tür olaylar, bizde de her zaman dünyanın her yerinde görüldüğü kadar görülürken, son dönemde olağanüstü artmıştır. Bu, doğal bir neticedir.

Komisyonun bazı üyeleri tarafından kaleme alınan ayrık oyda açıkça ifade edildiği gibi, iktidar, federasyon seçimlerine müdahale etmiştir. Futbol Federasyonunun eski başkanı, kendisine önerilen insanlarla çalışmayı kabul etmemesi nedeniyle seçimlerden çekilmek zorunda bırakılmıştır. Bununla da yetinilmemiş, yine, aynı ayrık oyda ifade edildiği üzere, kişiye özel yasa çıkarılarak, bu kişinin bir daha aday olmaması sağlanmıştır.

Spor federasyonlarımızın özerk olması gereği, tartışma dışıdır; ancak, özerklik dışında bağımsızlığın da garanti edilmesi zorunludur. Genel kurul delegelerinin önüne aday olarak çıkabilme hürriyetinin uydurma bahanelerle sınırlanması, genel kurulun iradesinin sınırlandırılması, dolayısıyla, özerkliğin yok edilmesidir. Taleplerini yerine getirmeyenlerin önünü keserek, buna uygunları destekleyen iktidarın, görev döneminde bu kişilerden ne beklediği, baştaki bu tutumundan bellidir.

Siyasetin spora müdahalesi bu gibi tasarruflarla da sınırlı kalmamıştır. Milletvekilleri, bölgelerindeki takımlarının işlerini takip etmekte, iktidarın oluşturduğu federasyon da, iktidar milletvekillerinin taleplerine hayır diyememektedir.

İnsanları suç oluşturan fiillerden uzak tutmanın en önemli yolu, objektif ve adaletli kararlar veren, her olayın üzerine aynı derecede titizlikle giden kurumsal yapıların oluşturulmasıdır. Sporda bu kurumlar federasyonlardır.

Yasama ve yürütmenin, sporu organize etmesi, mevzuatını belirlemesi düşünülemez. Bu kurumların spor için yapabileceği, uluslararası spor organizasyonları tarafından öngörülen ulusal mevzuata uyumlu, ancak, özerk federasyonları oluşturmak ve onları yetkiyle donatmaktır.

Bu ihtiyaca karşılık, bugün itibariyle karşı karşıya olduğumuz durum, bir kısmı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen kişilerce yönetilen bağlı federasyonlar, yapılan hatalar neticesi, seçimlerini bir yıl dolmadan yenilemek zorunda kalan yarı özerk federasyonlar ve özerk futbol federasyonudur.

Diğer federasyonların henüz tam ve gereği gibi yasal altyapıya kavuşmadıkları ortadadır; ancak, bir istisna olarak, Türkiye Futbol Federasyonu, on yılı aşkın bir süredir özerktir. Buna rağmen, en büyük yakınma futboldan gelmektedir. Bu durumun temel sebebi, futbol yönetiminin, başta genel siyaset olmak üzere, futbolun siyasetini göz önünde tutarak, tarafsız, objektif, adil kararlar alamaz hale gelmiş olmasıdır. Şüphesiz, bu tür olayların önünün alınması için giderilmesi gereken mevzuat eksiklikleri de söz konusudur; ancak, Komisyonun raporunda da yer aldığı üzere, mevcut mevzuatın gereği gibi işletilmemesi daha öne çıkan bir sorundur.

Futbol Federasyonunun özerkleşmesi için çaba gösterenlerin başında gelen ve dünya futbolunda ülkemizi başarıyla temsil eden Sayın Şenes Erzik, komisyonda bilgi sunarken "dimdik ayakta durduğunu her vesileyle Futbol Federasyonu gösterecek, başka çaremiz yok; kulüplere de gösterecek, hakemlere de gösterecek, her şeyi takip ettiğini gösterecek. Çok uyanık olacak ve disiplinli olacak Türkiye Futbol Federasyonu" diyerek, mevcut federasyonun eksikliklerini dile getirmiştir.

Yozlaşma, ciddî, kararlı ve gerçek anlamda bağımsız merciler tarafından korunmayan alanlarda kaçınılmazdır. Futbolun karar organlarının göreve gelme şekilleri, gerekli nitelikleri taşımalarına mâni niteliklerdir. Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, hükümetin onayı, hatta, hazırladığı listeyle seçime girebilmektedir. Seçimi gerçekleştiren genel kurulun delege yapısı da, büyük kulüpler lehine bozuktur. Bu şartlarla göreve gelen yönetim, hem iktidarın hem de büyük kulüplerin yönlendirmelerine karşı koyamamaktadır.

Futbolun yargısı olan Tahkim Kurulunun durumu da farklı değildir. Sözde genel kurul tarafından seçilerek bağımsız olarak görev yapan Tahkim Kurulunun listesi de, yönetime aday olanlar tarafından hazırlanmaktadır. Genel kurulda oylanan listeler, yönetime aday olanlar tarafından hazırlanan listelerdir. Yani, yönetim, kendisini denetleyecek yargı organını belirlemektedir. Tahkim Kurulunun genel kurulda seçilmesinin ideal durum olmadığı, sadece bizim iddiamız değildir. Futbolun patronu olan FİFA'nın somut saptamasıdır.

Türkiye Futbol Federasyonunun karar organları olan yönetim, disiplin ve tahkim kurulları tarafından alınan kararlar, futbolda, bu dönemde, büyük balık küçük balığı yer kuralının geçerli olduğunu ortaya koymaktadır. Kendisinden daha az etkili olan karşısında, bu kurullarda etki ederek lehine karar, işlem tesis ettirenler, kendisinden daha…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gaydalı, 2 dakika eksüre veriyorum; buyurun.

EDİP SAFDER GAYDALI (Devamla) - …etkili bir kulüple karşı karşıya geldiğinde kaybetmekte ve yakınmaya başlamaktadır.

Bu çalışma esnasında, bir yerlere bağlı değil, spora bağlı ve spora hizmet etme amacı taşıyan kişi ve kurulların göreve gelebilmesini garanti altına almak hedeflenmelidir.

Görev süresi sınırlaması, yükseköğretim kaydı gibi bazı kişilerin önünü kesmeye dönük hükümler mevzuattan ayıklanmalıdır.

Sporda adaletin tam olarak tesisi için, federasyondan tam olarak bağımsız, FİFA'nın açık tarif verdiği tahkim mahkemesi mutlaka oluşturulmalıdır.

Adaletin, gereği gibi tecelli etmesi, sadece suçluların cezalandırılmasına, hakkın korunmasına hizmet etmekle kalmayacak, aynı zamanda, caydırıcılığıyla istenmeyen olayların ortadan kaldırılması açısından en önemli araç da olacaktır.

Tarafsızlığı temin edilmiş karar organları, verecekleri kararlarla en önemli caydırıcı unsurları yaratacaklardır.

Son olarak şunu ifade etmek istiyorum ki, Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde sporun devlet tarafından yönetildiği tek ülke olduğumuz gerçeğidir.

Temiz siyaset, temiz toplum, temiz spor dileklerimizle, Yüce Heyetinize en derin saygılarımızı arz ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Gaydalı.

Sayın milletvekilleri, Komisyon adına, Komisyon Başkanı Ankara Milletvekili Sayın Haluk İpek söz istemiştir.

Buyurun Sayın İpek. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

(10/63, 113, 138, 179, 228) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI HALUK İPEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarını araştırarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca -sayın milletvekilleri tarafından verilen 5 ayrı önergenin birleştirilmesiyle- kurulan ve 8 Mayıs 2005 tarihi itibariyle faaliyetlerini tamamlayan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanı sıfatıyla söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çalışmalarına 4 Ocak 2005 tarihinde başlayan Komisyonumuz, çalışma takvimi süresince toplam 30 toplantı yapmıştır. Bu toplantılarda, sporun her kesiminden toplam 82 kişi dinlenilmiş ve görüşlerine başvurulmuştur. Komisyonumuz, dinlediği 82 spor adamıyla, Meclis araştırması komisyonları içerisinde rekor kırmıştır.

Rapor yazımında yararlanmak üzere, ilgili kuruluş ve kişilerden bilgi ve belge temin edilmek üzere 640 adet yazışma yapılmıştır. Bu yazılarımıza, yaklaşık olarak 284 adet evrak Komisyonumuza ulaşmıştır. Özellikle bu yazışmalarda, yazılı ve görsel basının spordan sorumlu yazı işleri müdürlerine gönderilen Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet, haksız rekabet iddialarına ilişkin mevcut belge, bilgi ve görüş isteyen 52 adet yazımıza, birkaçı hariç diğerleri herhangi bir cevap vermemiştir.

Komisyonumuz 30 toplantısında 1 308 sayfa toplantı tutanağı oluşturmuştur. Komisyonumuz, araştırma konuları çerçevesinde, yerinde tespitler yapabilmek amacıyla da, İstanbul'da düzenlenen "Futbolda Şiddet" paneline katılmış, İnönü, Şükrü Saracoğlu, İzmir Alsancak, Ankara 19 Mayıs ve Ali Sami Yen Statlarında, müsabaka öncesi stat dışında, müsabaka sırasında stat içerisinde ve maç bitiminde stat çevresinde incelemelerde bulunmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi, Komisyona, Türk sporunda var olduğu iddia edilen şiddet, şike, rüşvet, haksız rekabet konularının araştırılmasını, sebep ve sonuçlarının tespit edilmesini ve bu konularda alınacak önlemlerin belirlenmesini görev olarak vermiş olsa da, Komisyonumuz, bu çerçevede yaptığı inceleme ve araştırmalar, bilgisine ve görüşüne başvurduğu kişi, kurum ve kuruluşlar ile ulaştığı belge ve dokümanlar neticesinde, hazırlanacak raporun sadece şike, teşvik primi, rüşvet bağlamında ele alınmasının Türk sporunda yaşanan problemlerin teşhisi ve tedavisi noktasında eksik kalacağı düşüncesiyle, Türk sporunun genel problemlerini mercek altına almış, böylece, rapor, beklenilenin ötesinde bir kapsam ve muhtevaya ulaşmıştır.

Araştırma Komisyonumuz, bedenen ve ruhen sağlıklı bir toplum yetiştirilmesinin temel unsurlarından biri olan sporu, herkese, her yerde, eşit, kapsamlı, sağlığa ve performansa yönelik olarak planlamanın önem arz ettiği bir dönemde, Türk sporunun yozlaşmasına etki eden ve kamuoyunun gündemini oluşturan araştırma konuları ışığında Türk sporunu bilimsel metodoloji çerçevesinde analiz ederek derinlemesine mercek altına almış ve genel manada ulaştığı önemli bir tespit çerçevesinde çalışmalarını yürütmüştür.

Bu genel tespitle, araştırma konuları da dahil olmak üzere, Türk sporunda yaşanan problemler konusunda yapılacak sıralamaya kim, hangi bulguyu koyarsa koysun, hiçbirinin diğerinden bağımsız düşünülemeyeceği, her biri başlıbaşına birer problem gibi tanımlansa da, her biri diğerinin nedeni veya sonucu şeklinde bir ilişki sürecinin var olduğu gerçeği ortaya çıkmıştır. Komisyonumuz tarafından hazırlanan raporun çıkış noktası, hazırlanış tarzı ve içeriği de bu tespit çerçevesinde şekillenmiştir.

Komisyonumuz, her ne kadar, konuyu sporun tüm dallarını kapsayacak şekilde ele almışsa da, araştırma, büyük kitleleri stat ve salonlara çeken takım sporlarına yönelik olarak yapılmıştır. Diğer spor dallarında yaşananların futbolda yaşanan olayların uzantısı olduğu kabul edilebilir. Bu nedenle, Komisyon, sporda yaşanan bu yozlaşmayı, büyük kitleleri peşi sıra sürükleyen futbol üzerinden yapmıştır. Yapılan incelemeler sonucunda elde edilen bilgi ve bulgular ile alınması gereken önlemler diğer spor dalları için de geçerlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, dünyada gelişmiş toplumlarca uygulanan en önemli eğitim araçlarından biri olan beden eğitimi ve spor faaliyetlerinin temel amacı, insanların fizikî, sosyal, psikolojik, kültürel ve zihinsel gelişmelerine katkıda bulunarak toplumun sağlıklı nesiller kazanmasını sağlamak, ayrıca, sporun uluslararası bir özellik kazanması nedeniyle de dünyada başarılı ve şampiyon sporcularıyla toplumun geniş bir alanda temsiline olanak tanımaktır. Diğer bir deyişle, artık, spor, bireye yaptığı olumlu katkılarının yanında, ayrıca, uluslararası alanda bir toplumun kültürünün tanıtıldığı çok yaygın bir propaganda ve reklam aracı haline gelmiştir.

Yıllardır problemlerle ilgili çok önemli tespitler yapıldığı halde, bunlarının bazılarının hâlâ çözümlenemediği de herkes tarafından gözlemlenmektedir. Eğitim yetmezliği, sosyal ve siyasal tercihlerle yapılan yanlış ve gereksiz personel ve tesis harcamaları, kulüp iç organizasyonlarının yetersizliği gibi problemlerin, üçüncü bin yıla girdiğimiz bu dönemde de karşımıza çıkmaması ve çözümsüzlüğe terk edilmemesi için, bunların önce çok iyi bir şekilde neden-sonuç analiziyle irdelenmesi zorunlu bulunmaktadır.

Ülkemizde, ne yazık ki, sportif faaliyetler çağdaş anlamda gerek tesisleşme gerekse geniş halk kesimlerine yaygınlık ölçüleri açısından belli bir seviyeye ulaşamamıştır. Bireysel anlamda önemli başarılar elde edilmiş olmakla birlikte, spor bir toplum felsefesi haline henüz gelememiştir.

Öncelikle kalkınma planları içerisinde düzenli olarak yer alan sporun bir eğitim politikası aracı olduğunun bilinciyle, spor yapacak yaştakileri yalnızca seyirci olmak durumundan kurtaracak ve aktif olarak spor faaliyetlerine katacak koşullar, bundan sonraki ve altı çizilecek ana ilkelerimizden biri olmak zorundadır.

Özellikle, 3 Ekimde müzakere sürecinin resmen başladığı ve tam üye olma yolunda önemli gelişmeler yaşadığımız Avrupa Birliği sürecinde, genç nüfusu en fazla olan Avrupalı ülke olarak, devletin seyir sporu düzenleyici rolünde gelişme sağlayarak, sporla ilgili tüm faaliyetleri topluma yönelten, okul ve halk sporuna öncelik veren nitelik kazandırılmalıdır.

Bugüne kadar tam sağlandığı söylenemeyecek dayanışma ve eşgüdümün, başta spordan sorumlu Devlet Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı, belediyeler, il özel idareleri ve üniversiteler arasında olmak üzere, sivil toplum kuruluşları, özel sektör ve medyayla işbirliğinin mutlaka sağlanması zorunluluktur.

Siyaset anlayışımız, siyaset yaptığımız alanı ihya etmek gibi bir bakış açısından kendisini arındırmış olarak mutlaka düzenli, verimli ve ülke gerçeklerine uygun yatırımları gerçekleştirmeye ve denetlemeye adapte olmak ve davranışsal açıdan alışkanlık zeminine oturmak zorundadır.

Sportif yatırımların ve tesislerin geçmişte birtakım yanlış ve sosyal ve siyasal gerçeklerle yapıldığı gibi gereksiz yerlere ve gereksiz harcama tutarları içinde gerçekleştiği görülmektedir.

Ayrıca, spor daha hazırlanma aşamasında güncel olaylara ışık tutmuş ve gerçekçi tespitlerde bulunmuştur.

Sporda herkese her türlü sporu yaptırmayı marifet sayan, yüzme yapacak anatomiye sahip olmayanı yüzdüren, koşamayanı atlet yapan anlayıştan, iklim ve coğrafî koşulları dikkate almadan tesisleri tek tek dikip sonra da bunları çürümeye iten plansız uygulamalardan ders almış bulunmaktayız.

Yüce Meclisin huzurunda kamuoyuyla paylaşmakla kalmıyor, gelecek nesillere de ışık tutacak önemli ve bilimsel eseri de araştırmacıların başucu kaynağı olarak önüne koyuyoruz. Yani, hazırlamış olduğumuz bu rapor, gerçekten herkesin spor alanında başvurabileceği çok önemli bir kaynak rapor olmuştur. Ayrıca, rapor, daha hazırlanma aşamasında güncel olaylara ışık tutmuş ve gerçekçi tespitlerde bulunmuştur. Örnek olması açısından ve halen güncelliğini koruyan Akçaabat Sebat-Kayserispor maçıyla ilgili olarak raporun 188 inci sayfasında ortaya konulan değerlendirme incelendiğinde, Akçaabat Sebatspor Kulübü kalecisi Hakan Sefer Olgun'un Komisyonumuza vermiş olduğu bilgiler çerçevesinde Komisyonumuzun ortaya koyduğu tespit, bu maçın İddaa oyunuyla şekillendirilmeye çalışıldığına yönelik olmuştur. Aylar sonra Futbol Federasyonu kamuoyuna açıkladığı kararlarla bizim bu tespitlerimizi teyit etmiştir.

Yine, örnek olması açısından… Raporun 244 üncü sayfasında "Türk sporunda dopingle mücadeleye yönelik öneriler" başlıklı kısmında Komisyonumuzun çözüm önerileri, yine aylar sonra spor kamuoyunda çok etki oluşturan ve Türk sporunu dünya kamuoyuna olumsuz tanıtan, güç duruma düşüren doping vakalarının yaşandığı süreçte spordan sorumlu Sayın Bakanın çıkışları neticesinde kamuoyuyla paylaşılır olmuş ve bugünlerde de dopingle mücadele çerçevesinde hazırlanan yeni tasarı çalışmalarına kaynak teşkil etmiştir. Belki bu çözüm önerileri mayıs ayında dikkate alınsaydı bu üzücü süreç yaşanmamış olacaktı.

Yine, örnek olması açısından… Naklen yayın gelirlerinin dağıtımıyla ilgili olarak raporumuzun 243 üncü sayfasında, ülkemiz futbolunda rekabeti artıracak, kaliteyi yükseltecek, teşvik primi ve şikeyi ortadan kaldıracak bir dağıtım anlayışını temel olarak ortaya koyduğumuz model, yine aylar sonra Kulüpler Birliği ile Futbol Federasyonu arasında varılan mutabakat metninin çerçevesini oluşturmuştur. Bu uygulama başladıktan sonra, galip gelen takımların havuzdan daha fazla gelir elde etmeleri, iki Kayseri takımını ateşlemiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bedenen ve ruhen sağlıklı bir toplum yetiştirilmesinin temel unsurlarından biri olan sporu, herkese, her yerde eşit, kapsamlı, sağlığa ve performansa yönelik olarak planlamanın önem arz ettiği bir dönemde Türk sporunun yozlaşmasına etki eden ve kamuoyunun gündemini oluşturan bütün problemlerin çözüme kavuşturulması açısından, yerinde ve etkili olacak önerilerimizden bazılarına konuşma süremin elverdiği ölçüde değineceğim.

Yine, ben, tüm milletvekillerinin ve tüm kamuoyunun, sporla uğraşan herkesin bu raporu baştan sona okumasını öneriyorum. İktidarla ve muhalefetle, gerçekten, baştan sona her sayfasında, her satırında emek olan bir rapordur. Herkesin yararlanacağına inanıyorum. Bu yüzden, çok kısa kısa, birkısım çözüm önerilerini burada zikredeceğim.

Yıllardır çok önemli tespitler yapıldığı halde bunların bazılarının hâlâ çözümlenememiş olması, problemin, üçüncü bin yıla girdiğimiz bu dönemde de karşımıza çıkması, bunların öncelikle çok iyi bir şekilde neden-sonuç analiziyle irdelenmesini zorunlu kılmıştır.

Komisyonumuzun, kuruluş amacı ve araştırma konuları ışığında yapmış olduğu inceleme ve araştırmalar, bilgisine başvurduğu kişi, kurum ve kuruluşlar ile ulaştığı belge ve dokümanlar neticesinde Türk sporunun yeniden yapılandırılması ve geleceğine yönelik tespit, görüş ve önerilerinden oluşan raporun ikinci bölümünde, araştırma konusu yapılan şiddet, şike, çeşitli teşvik primi, doping kullanımı, naklen yayın gelirlerinin paylaşımı, kulüplerin hukukî ve malî yapılarındaki farklılıklar gibi hemen her konu, bir şekilde spordaki haksız rekabetin kapsamına girdiği; ayrıca, haksız rekabet kavramı çerçevesinde şekillenen kavramların doğru tanımlanmasına özen gösterilerek, gerek yazılı gerekse mülakatla görüşlerine başvurulan kişi, kurum ve kuruluşların ifade etmiş oldukları "rüşvet" kavramının, esasında, terminolojik ve hukukî açıdan "şike" kavramı içerisinde yer aldığı ve bu kavramların uluslararası literatürde "yozlaşma" başlığı altında toplandığı tespitleri öncelikle yapılmıştır. Komisyonumuzun çok titizlikle üzerinde durduğu bir inceleme; Türk sporunda şiddet olgusu, bilimsel analizler ışığında ele alınarak "sporda saldırganlık ve şiddet" başlığı altında incelenmiştir.

Sporun gelişmesi, kitleleri peşinden sürüklemesi, bir endüstri halini alması, beraberinde birtakım sorunları da getirmiştir. Kısaca, sporda şiddet başlığı altında toplayabileceğimiz bu sorunlar, Türk sporunu da olumsuz yönde etkilemiş, dünya sporunda yaşanan pek çok kuraldışı davranış, ülkemizde de kendisini kısa zamanda hissettirmiştir. 1900'lü yıllardan beri dünyada sorgulanan seyirci davranışları, günümüzde de sorgulanmaya devam edilmektedir. Başarıyı elde etmek için spor ahlakına uymayan birtakım davranış bozuklukları ulusal ve uluslararası organizasyonlarda sahne almış, spor müsabakalarının önüne geçmiş, günlerce kamuoyunu medya yoluyla oyalamış ve halen de oyalamaya devam etmektedir.

Spor, çokboyutlu bir olgudur. Sporun içerisinde yer alan sporcu, antrenör, spor kulübü, yönetici, spor federasyonları, hakemler, seyirciler, medya gibi aktörler, bütünün parçalarıdır. Bu parçaların, uyum içinde, şiddete sebebiyet vermeden görevlerini yapmaları, yaşanan problemlerin ortadan kalkmasında önemli bir etken olacağı düşüncesiyle taraftar, fanatik taraftarlar, holiganlar/taraftarlar, amigolar/taraftar dernekleri, sporcu, antrenör, hakem, güvenlik birimlerinin ve medyanın şiddete etkileri, sosyal ve psikolojik nedenler de gözönünde bulundurularak neden-sonuç ilişkisi çerçevesinde ayrı konu başlıkları altında irdelenmiştir.

Bu çerçevede, kulüp yöneticileri, emniyet görevlileri, valilik ve medya mensuplarının sorumlu davranması durumunda şiddetin önlenebileceği; futbolda şiddet eylemlerinin etkin çözümünün futbolun içinde tüm birimlerin eğitimi ve dolayısıyla şiddete eğilimli insan sayısının azaltılmasıyla mümkün olabileceği; 5149 sayılı Kanunun uygulanmasında bazı eksikliklerin görüldüğü; ilgili şehirdeki emniyet güçlerine, şehir yöneticilerine göre farklı uygulamaların olduğu; kanunun her takıma ve kulübe adil ve eşit uygulanması, şiddet olaylarının bitirilmesi için emniyet güçlerinin, yerel yöneticilerin, stat sorumlularının, kulüp yöneticilerinin bu işe dört elle sarılmalarının gerektiği; futboldaki şiddet olaylarında çözüme yönelik tedbirlerle kontrole yönelik tedbirleri birbirinden ayırmak gerektiği; kanunî yaptırımlar ve güvenlik artırımlarının şiddet olaylarının çözümüne değil, geçici kontrolüne yönelik yöntemler olduğu, ulusal müsabakalarda meydana gelen şiddet olaylarının uluslararası müsabakalarda yaşanmadığı; taraftar, sporcu, teknik heyet ve kulüp yöneticilerinin daha sorumlu davrandıkları; bundaki en önemli faktörün kulüp yöneticilerinin, taraftar, sporcu ve teknik kadroların UEFA ve FİFA'nın uygulayacağı yaptırımlar konusunda bilgilendirilmiş olmasından kaynaklandığı komisyonumuzca tespit edilerek "medya, fizikî koşullar, güvenlik, eğitim ve yasal düzenleme ve kuralların tarafsız uygulanması" başlığı altında çözüm önerileri sunulmuştur.

Vaktim çok az kaldığı için atlıyorum.

Yine, sporda şike ve teşvik primiyle ilgili olarak, özellikle Futbol Federasyonu tarafından gönderilen 24 klasör incelenmiş ve federasyon tarafından karara bağlanan şike iddialarına dair raporun 95 inci sayfasında, teşvik primiyle ilgili olarak karara bağlanan iddialara 111 inci sayfada, raporun 98 inci sayfasında yer alan spor kulüplerinden Komisyonumuza gönderilen şike ihbarları, gereği için Futbol Federasyonuna bildirilmiş ve Komisyonumuza şike ve teşvik primiyle ilgili gerek sözlü gerekse yazılı görüş bildiren kişi, kurum ve kuruluşlara, raporun 94'ten 126 ncı sayfasına kadar yer verilmiştir.

Futbolun kural ve ilkelerinin her anlamda profesyonelce düzenlenmiş olması ve profesyonelce yürütülmemesi, yaşanan sorunların en önemli nedenidir. Futbol artık tüm dünyada çok yüksek cirolu bir sektör haline gelmiştir.

Yakın zamana kadar gönüllülerin kendi kaynaklarından finanse ettikleri sportif mücadele,bugün sahadaki her neticenin, hatta her olayın ekonomik birtakım sonuçlar doğurduğu bir olgu haline gelmiştir. Bu durum da, futbola ilgi gösterenlerin profilini değiştirdiği gibi, hisleri de değiştirmiştir.

Türkiye'de şike ve teşvik priminin varlığı şüphesizdir. Ancak bunlar kadar önemli bir diğer saptama da, dayanaksız iddiaların varlığının kabul edilmesi olmalıdır.

Spordaki yozlaşmanın önüne geçebilmek için yapılması gereken ilk şey, sebeplerin ortaya konmasıdır. Yozlaşma birtakım etkenlerin sonucudur. Şike ve teşvik priminin varlığına yol açan ortak etkenler, kayıtlı ekonominin mevcut olmaması, kulüplerin zayıf ekonomik yapılarıdır. Teşvik primine özel bir etken ise, özellikle lig usulü yarışmalarda, bir noktadan sonra birçok kulübün motivasyonunun kalmaması; bu durumda olan kulüp, oyuncularına prim vermeyi kesmekte, oynanan müsabakanın neticesi, oynayan takımlardan birinden çok bir üçüncü takımı ilgilendirir hale gelmektedir. Kendi oyuncularının hakedişlerini ödemeyen bir kulübün başka kulübün oyuncularına prim taahhüt ettiklerine bile rastlanabilmiştir. Şike ve teşvik primiyle ilgili olarak Komisyonumuza gelen belgeler ile bu konularda Komisyonumuza bilgi verenlerin ifadelerini birlikte değerlendirdiğimizde, Türkiye profesyonel futbol ligleri ile amatör futbol liglerinde teşvik primi ve şike olaylarının, özellikle hatır şikesinin her dönemde var olduğu anlaşılmıştır; ancak, ne yazık ki, Türkiye profesyonel ve amatör futbol liglerinde gerçekleşen teşvik primi ve şike olaylarının çok az bir bölümü cezalandırılabilmiştir; büyük bir bölümü ise kanaat oluşturacak yeterli delil olmadığı gerekçesiyle cezasız kalmıştır. Federasyon yönetiminin ve Tahkim Kurulunun, özellikle ağırlıklı olarak üst liglerde mücadele eden takımların temsilcileri tarafından seçilmiş olması nedeniyle, şike ve teşvik primi konusunda üst liglerde cesur kararlar alamadığı ve spor dünyasında federasyonların şike ve teşvik primi iddialarının üzerine ciddiyetle ve kararlılıkla gitmediği düşüncesinin hâkim olduğu görülmüştür. Şüphesiz, sorunun temel kaynağı demokrasi terbiyesiyle ilgilidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, sözünüzü tamamlayın.

(10/63, 113, 138, 179, 228) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI HALUK İPEK (Devamla) - Konuşmamın önemli bir kısmını atlamak zorunda kalıyorum. Muhalefetin, yine, muhalefet şerhi olmuştu; o konuya da bir miktar değinmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Komisyonumuzun tüm üyelerinin uyumlu ve verimli çalışmaları, her toplantıda bilgisine başvurduğumuz spor adamlarına yönelttiği sorular çerçevesinde oluşan tespit ve çözüm önerilerindeki yadsınamaz katkılarıyla şekillenen ve bilimsel analizlerle çerçevelenen bu başarılı rapor, sporun tüm aktörlerinin sporla ilgili tüm kurum ve kuruluşların, medya mensuplarının, emniyet görevlilerinin, valilerin, bürokratların kütüphanelerinde bulunması gereken bilimsel bir kaynak olmuştur.

Gerçekten, Komisyon her çalışmasını tüm üyeleriyle, iktidar ve muhalefetle o hafta yapmış, ortaya çıkan soruları tartışmış ve muhalefetle, bir hafta sonra ne yapmamız gerekir, kimleri çağırmamız gerekir, ortak karar verip bir hafta sonraki çalışma takvimimizi ona göre şekillendirdik.

Toplam 30 toplantı tutanağı incelendiğinde açıkça görülecektir ki, muhalefet üyelerinin bireysel talepleri de dahil olmak üzere bütün istekleri Komisyonun uyumlu ve verimli çalışması açısından karşılanmış, hatta, bir sonraki toplantının gündeminin onlar tarafından belirlenmesine de imkân tanınmıştır.

Rapor bittiğinde Komisyon ve muhalefet üyeleri olumlu imzalarını koymuş olmalarına rağmen, sonradan, raporun 266 ncı sayfasında yer alan muhalefet şerhlerini koymuşlardır. Bu durumu kendilerinin demokratik hakları olarak değerlendirsem de, muhalif üyelerin karşı oy gerekçeleri incelendiğinde açıkça fark edilecektir ki, muhalif oldukları konular rapor içinde sayın milletvekillerinin beklentilerinin de ötesinde yer almış ve düzenlenmiştir.

Örnek olması açısından, karşı oy gerekçesi olarak gösterilen İstanbulspor-Altay ve Diyarbakırspor-Elazığspor maçlarıyla ilgili iddialar için raporun 108 ve 109, 126, 127 ve 128 inci sayfalarında yer alan Komisyonumuzun görüş ve değerlendirmeleri incelendiğinde, muhalefetin yaklaşımı daha iyi anlaşılacaktır.

Örneğin, raporun 266 ncı sayfasında muhalif üyelerin "zamanaşımı ya kaldırılmalı ya da on yıldan az olmamalıdır" ifadesinin, sayfa 240, yedinci paragrafta komisyonun önerisi olarak yer aldığı görülecektir.

Yine, muhalif üyelerin 266 ncı sayfada "şike, hatır şikesi ve teşvik primi suç olarak Ceza Kanununda tanımlanmalı ve en ağır şekilde cezalandırılmalı, takibi ve soruşturulması için Ceza Muhakemesi Kanununda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır" şeklinde yer alan ifadeleri; raporumuzun 241 inci sayfasında "Şike Suçuna ve Şikenin İspatına İlişkin Olarak Yapılacak Düzenlemeler" başlığı altında, daha kapsamlı biçimde ele alındığı görülecektir.

Yine, muhalif üyelerin, 266 ncı sayfadaki "kulüpler, dernek statüsünden muhakkak uzaklaştırılmalıdır; anonim şirket veya kendisine ait yeni bir şirket yapılanması sağlanmalı, böylelikle, kulüplerin tüm gelir ve giderlerinin kayıt altına alınması sağlanmalıdır; böylelikle, kulüplerin, çifte kayıt, çifte sözleşme yapması ve bütçelerinin üstünde borçlanması engellenmiş olacaktır" şeklindeki ifadeleri raporumuzun 246, 247, 248 ve 249 uncu sayfalarında "Türk Sporunun Malî Problemlerine Yönelik Çözüm Önerileri" başlığı altında, daha detaylı, daha özgün ve daha etkili ifadelerle yer almıştır.

Yine, muhalif üyelerin, 264 üncü sayfadaki "yıllık 600 000 000 doları aşan bir cirosu olan ve maçların sonuçlarına etkili olabileceğini düşündüğümüz gizli bahis hakkında detaylı bir araştırma yapılmamıştır" şeklindeki ifadeleri; raporumuzun 249 ve 250 nci sayfaları incelendiğinde, "Yasadışı Bahsi Önlemeye ve İddaanın Türk Sporuna Olumsuz Etkilerini Kaldırmaya Yönelik Çözüm Önerileri" başlığı altında, çok önemli ve çarpıcı ifadelerin yer aldığı görülecektir.

Yine, muhalif üyelerin karşı oy gerekçesi olarak, raporun 264 üncü sayfasında, Komisyon…

BAŞKAN - Sayın İpek, tamamlar mısınız konuşmanızı.

(10/63, 113, 138, 179, 228) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI HALUK İPEK (Devamla) - Peki… Çok önemli, tutanaklara girmesi açısından Sayın Başkan.

Komisyon raporunda "mafya"  deyimi yerine 'Spora Kural Dışı Müdahaleler' başlığının kullanılmış olması ve Komisyonun bu konuda bir kanaate varmış olduğunu da belirtmemiş olması" şeklinde yer alan ifadeleriyle ilgili olarak, bazı önemli bulduğum noktaları açıklığa kavuşturmam gerekiyor. Komisyonumuz muhalefet üyeleri "sporda mafya vardır" şeklinde bir hükmü rapora koymayı teklif ettiler. Biz de, Türk hukukunda, kanunlarımızda "mafya" diye bir tabirin bulunmadığını, dolayısıyla, hukukun tanımlamadığı böyle bir tabiri Meclis olarak kullanamayacağımızı, olsa olsa, bunu, organize suç örgütleri olarak ifade edebileceğimizi belirttik. Komisyonumuza davet edilerek mülakatla görüşlerine başvurulan kişilerin ifadelerinde yer alan olayların daha önceleri çeşitli vesilelerle kamuoyuna yansıdığı, ayrıca da adlî ve idarî soruşturmalara konu olduğu ve bu olaylarla ilgili olarak Komisyonumuza gelen Ali Fevzi Bir ve Hadi Türkmen dosyalarından anlaşılacağı üzere, herhangi bir mahkûmiyetin de olmadığı anlaşılmıştır.

Savcılarımızın, polis ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu imkânlarına sahip olarak ispat edemediği, hâkimlerin hüküm veremediği dosyalar hakkında, Komisyonumuzun imkânlarının, bir araştırma komisyonu olarak, Meclis İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleriyle sınırlı olduğunu sayın milletvekilleri de bilmektedir. Buna rağmen, mafya ve organize suç iddialarına, iddia sahiplerinin beyanı olarak raporun 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125 ve 126 ncı sayfalarında yer verilmiştir.

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri, muhalefet üyelerinin istemeye istemeye, karşı oy vermek gerekçesiyle ortaya koydukları önerilerden bazılarına özellikle şunun için değindim: Kendi katkılarının da olduğu böylesine başarılı bir rapora, sırf muhalif olmak adına muhalif olanların 266 ncı sayfadaki muhalefet şerhinde ortaya koydukları bütün ifadelerin, raporun ilgili sayfalarında daha kapsamlı olarak yer alması, raporun, Türk sporunun problemleri ve çözümleriyle ilgili söylenebilecek her şeye parmak bastığının da bir göstergesi olarak algılanması açısından önem arz etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; raporun hazırlanmasında Komisyonumuzun temel yaklaşımı, polemiklerden uzak, geçmişin genel muhasebesini yaparak geleceğe ışık tutmak ve Türk sporunu içinde bulunduğu kaostan kurtararak, ülkemizde ve dünyada hak ettiği saygın yerini tekrar kazanması ve koruması için çözüm üretmek ve rehberlik etmek olmuştur.

Bu yaklaşımla hazırlanan, Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet, haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan araştırma komisyonu raporunun Türk sporuna ve milletimize hayırlı olmasını temenni eder, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın İpek.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz tamamlanmak üzeredir, birkaç dakikamız var.

Bu nedenle, alınan karar gereğince, Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırması komisyonu raporunun görüşmelerine devam etmek ve kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 19 Ekim 2005 Çarşamba günü saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 17.28