DÖNEM: 22 CİLT: 95 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
7 nci Birleşim
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz'ın,
Dünya Ruh Sağlığı Gününe ilişkin gündemdışı konuşması
2.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün,
kredi kartı mağdurlarının sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif
Şener'in cevabı
3.- Tekirdağ Milletvekili Enis
Tütüncü'nün, tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanların sorunlarına ve alınması
gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker'in cevabı
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Çanakkale Milletvekili İsmail Özay ve
38 milletvekilinin, 12 Eylül 1980 askerî müdahalesinin sebep ve sonuçlarının
araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/305)
2.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 37
milletvekilinin, SHÇEK yurt ve yuvalarında barınan çocuk ve gençlerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/306)
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Kırklareli Milletvekili Yavuz
Altınorak'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık
tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/698) (S. Sayısı: 985)
2.- Hakkâri Milletvekili Fehmi Öztunç'un
yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/719) (S.
Sayısı: 986)
3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
4.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu,
Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı:920)
5.- 02.07.2005 Tarihli ve 5387 Sayılı
Bankacılık Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1069) (S.Sayısı
: 997)
VI. -
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VII. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın,
akaryakıt fiyatlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/7441)
2.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin
KOÇYİĞİT’in, akaryakıttaki vergi oranlarına ve kaybına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/7676)
TBMM Genel Kurulu saat 13.00'te açılarak
iki oturum yaptı.
Uşak Milletvekili Alim Tunç'un, Dünya Ruh
Sağlığı Haftasına ve Manyas'ta görülen kuş gribi vakasına ilişkin gündemdışı
konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
İzmir Milletvekili Vezir Akdemir, İzmir'in
ulaşım ve sulama sorunlarına ve,
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin, ülkemizde
giderek yaygınlaşan uyuşturucu ticaretinin ve uyuşturucu kullanımının önlenmesi
için,
Alınması gereken tedbirlere,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan
Sarıçam'ın (3/696) (S. Sayısı: 983),
Şanlıurfa Milletvekili Turan Tüysüz'ün
(3/697) (S. Sayısı: 984),
Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına
gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu
karma komisyon raporları,
(10/148, 182, 187, 284, 285) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, başkan, başkanvekili, sözcü
ve kâtip seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi,
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in
Gürcistan'a,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın:
Suudi Arabistan'a,
Amerika Birleşik Devletlerine,
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un
Ukrayna'ya,
Yaptığı resmî ziyaretlere katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri kabul edildi
Niğde Milletvekili Orhan Eraslan ve 66
milletvekili ile Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen ve 25 milletvekilinin;
patates yetiştiriciliğinin ve patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/152, 216) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 895 sıra sayılı raporu üzerindeki
görüşmelere devam olunarak tamamlandığı açıklandı.
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının:
1 inci sırasında bulunan (6/774),
15 inci
" " (6/828),
16 ncı
" " (6/829),
18 inci
" " (6/846),
28 inci " " (6/873),
53 üncü
" " (6/947),
Esas numaralı sorulara, Çevre ve Orman
Bakanı Osman Pepe cevap verdi.
13 Ekim 2005 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşime 17.07'de son verildi
Ali Dinçer
Başkanvekili
Bayram
Özçelik Harun Tüfekci
Burdur Konya
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II. - GELEN KÂĞITLAR
13 Ekim 2005 Perşembe
Raporlar
1.- 2.7.2005 Tarihli ve
5382 Sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık
Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ve Sağlık
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri
Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1068) (S. Sayısı: 998) (Dağıtma tarihi:
13.10.2005) (GÜNDEME)
2.- 3.7.2005 Tarihli ve
5394 Sayılı Türkiye İstatistik Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü
Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1070) (S. Sayısı: 999) (Dağıtma
tarihi: 13.10.2005) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1- Çanakkale Milletvekili
İsmail ÖZAY ve 37 Milletvekilinin, 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinin sebep ve
sonuçlarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105
inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/305) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.10.2005)
2.- İzmir Milletvekili
Hakkı ÜLKÜ ve 37 Milletvekilinin, SHÇEK yurt ve yuvalarında barınan çocuk ve
gençlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/306) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12.10.2005)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
13 Ekim 2005 Perşembe
BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER : Ahmet Gökhan Sarıçam (Kırklareli) Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 7 nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, Dünya
Ruh Sağlığı Günü münasebetiyle söz isteyen, Erzurum Milletvekili Ömer
Özyılmaz'a aittir.
Buyurun Sayın Özyılmaz.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Erzurum
Milletvekili Ömer Özyılmaz'ın, Dünya Ruh Sağlığı Gününe ilişkin gündemdışı
konuşması
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günüdür; bu
vesileyle, konu bir defa daha ciddî anlamda gündemimize gelmiş ve toplumun
incelemesine sunulmuştur. Aşağıda, ruh sağlığının ve belirtilerinin neler
olduğunu, bu konuya nasıl yaklaştığımı sizlerle paylaşmaya çalışacağım; bu
vesileyle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, ruh ve ruh
sağlığı kavramlarıyla psikoloji bilimi yakından ilgilenmektedir; fakat, bu
ilgileniş, din ve felsefe gibi doğrudan doğruya ruh üzerine araştırma yapmak
şeklinde değildir; aksine, modern psikoloji, ruhun bir tezahürü olan davranışı
ve bu davranışın altında yatan ruhsal belirtileri bilimsel olarak inceler.
Bunlar, düşünce, idrak, inanç ve tutumlar gibi gözlenemeyen belirtiler, söz,
tepki, hareket ve davranış gibi görülüp işitilebilen belirtiler olarak ikiye
ayrılırlar. İşte burada bahsedilen ruhun sağlığı veya hastalığı, onun
kendisinde değil, bu gözlenemeyen veya görülüp işitilebilen iki tür ruhsal
belirtide aranmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
ruh sağlığını modern psikoloji, kişinin kendi kendisiyle ve çevresiyle sürekli
ve dengeli bir uyum içerisinde olması şeklinde tanımlar. Bu tanıma dayanarak
ruh sağlığı yerinde bir insanın özelliklerini şöylece sıralayabiliriz:
Kişinin kendi kendisiyle
uyumlu olmasıdır, ilk özellik budur. Yani, insanın hem evreni hem kendisini hem
evren içerisinde ve toplumda kendisinin yerini bilmesi ve bununla barışık
olmasıdır. Ayrıca, modern psikolojide anksiyete (bunaltı) denen ve nedeni belli
olmayan ya da uzun süren kaygılardan, kuruntu ve kuşkulardan uzak olması
durumudur.
İkinci olarak, kişinin
içinde yaşadığı aile bireyleri, meslektaş kümeleri ve değişik toplumlarla
işbirliği ve uyum sağlayabilmesi, hatta onun ötesinde sevgiye ve saygıya dayalı
yakınlıklar, dostluklar ve arkadaşlıklar kurabilmesidir. Bir başka deyişle,
kişinin sevebilmesi ve karşılığında sevgi bulabilmesidir.
Üçüncü özellik, kişinin
kendine güveni olmasıdır. Kişinin yetenek ve davranışlarını gerçekçi olarak
tartabilmesi, kendisini başkalarının gözüyle de görebilmesi, yetenekleriyle
orantısız bir üstünlük ya da aşağılık duygusu içinde olmaması, gerçeğe uygun
bir özgüvene sahip olmasıdır.
Kişinin, toplumda bir
yeri ve görevi olduğu duygusunu edinmiş olarak geleceğe dönük tasarıları olması
ve bunlara ulaşmak için gerçekçi bir yolda çaba gösterebilmesi, gerektiğinde
sıkıntılara katlanabilmesi de bir başka özelliğidir.
Beşinci özellik, kişinin
bağımsız olarak girişimler yapabilmesidir. Yani, kendi başına kararlar alıp
uygulayabilmesi, eylemlerinin sorumluluğunu taşıyabilmesi ve sonuçlarına
katlanabilmesidir. Yanılma ve başarısızlıklardan ders alabilmesi, yanlışlarını
düzeltmeye çalışmasıdır. Hatayı hep başkalarına yüklememesi, yeri geldiğinde
kendisini de eleştirebilmesidir.
Sağlıklı ruh haline sahip
insanın altıncı özelliği, bu evrene, bu dünyaya nasıl, kim tarafından ve niçin
gönderildiğini, yaşamın gayesinin ve kendi görevinin ne olduğunu ve bu âlemden
sonra nereye gideceğini veya götürüleceğini dosdoğru açıklayabilecek değerleri
ve inanç sistemi olmasıdır. Bu, aynı zamanda insanın doğasının da vazgeçilmez
bir gereğidir; çünkü, insan tabiatı, ancak bu inanç ve değerler sistemiyle
rahat bulur ve itminana, doyuma ulaşır.
Yedinci özellik, kişinin
kendisiyle olduğu gibi, toplumuyla da uyum içinde olmasıdır. Zira, ruh sağlığı
yerinde bir insan, kendi toplumunun millî hedeflerini, değer yargılarını, ahlak
kurallarını ve törelerini yadsıyamaz ya da kendini onların dışında veya üstünde
göremez.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Ömer Bey, size 1
dakika daha eksüre veriyorum; tamamlayın lütfen.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) -
Teşekkürler Sayın Başkan.
Ancak, ruh sağlığı yerinde insan, uygun yöntem ve
araçlar kullanarak, toplumdaki yanlış anlayışlarla mücadele etmeye ve çağdaş
yenilikleri de kabul etmeye aynı zamanda açık olan bir insandır.
Son olarak, ruh sağlığı
yerinde insan, kendi mesleği dışında, spor, sanat ve toplumsal yardımlaşma gibi
eğlendirici, dinlendirici ve kişiyi geliştirici uğraşları da olan insandır.
Değerli milletvekilleri,
yukarıda açıklamaya çalıştığımız niteliklerin hepsini bir kişide görmek kolay
olmayabilir; ancak, bu niteliklerin birbirinden büsbütün ayrılamayacağını da
hesaba katmak gerekir. İnsanın uyumu veya ruh sağlığı, bu nitelikleri
kişiliğinde ne ölçüde ve nasıl bir denge içerisinde bağdaştırdığına bağlıdır.
Ancak, kişide bu belirttiğimiz özelliklerin birçoğunun olmaması veya eksik
olması, bir başka deyişle ruh sağlığının bozulması, kişinin çalışmasını, uzak
ve yakın çevresiyle ilişkilerini, kısaca tüm yaşamını olumsuz olarak etkiler.
Bu bakımdan, kimi ruhsal bozukluklar, bedensel hastalıklardan daha yakıcı ve yıkıcıdır.
Bütün bunlardan sonra,
sonuç olarak şunu diyebiliriz: Aileler, eğitim kurumları, yazılı ve görsel
basının yönetici ve aktörleri, kısaca tüm toplum olarak hepimiz, varsa ruhsal
eksikliklerimizi gidermeye, hem ruhsal sağlığımızı korumaya hem de ruh sağlığı
yerinde nesiller yetiştirmeye apayrı bir değer ve önem verelim diyor, hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı
ikinci söz, kredi kartı mağdurları hakkında söz isteyen Bilecik Milletvekili
Yaşar Tüzün'e aittir.
Buyurun Sayın Tüzün. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, kredi kartı mağdurlarının sorunlarına ve alınması
gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzün en büyük vebası olan,
halkımızın can, mal, ruh sağlığını tehdit eden ve her geçen gün mağdur
profilini artıran kredi kartları mağdurlarının sorunlarını dile getirmek üzere
gündemdışı söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, banka
kartları ve kredi kartlarının dünyadaki gelişimi, küreselleşmenin hız
kazanması, teknolojide sağlanan hızlı gelişmeler, ülkemizde de kredi kartı
kullanımını yaygınlaştırmıştır. Banka kartları ve kredi kartları kullanılarak
yapılan ödemelerin hızlı, kolay olması ve bu konuda ülkemizde yasal bir düzenlemenin olmamasının
vermiş olduğu rahatlık, tüketicilerin
ve işyerlerinin bu kartları kullanımını artırmıştır. Halkımızın da bu konuda
yeterli bilgi sahibi olmaması,
bankaların vatandaşı yeterince bilgilendirmemesi, gelmiş olduğumuz bu
noktada, yaklaşık 1 000 000
insanımızı ve bunların aile bireylerini mağdur durumda bırakmıştır.
Kayıtdışı ekonominin had
safhada olduğu ülkemizde, gelişmiş ekonomilerde olduğu gibi, kredi kartlarının
etken bir şekilde kullanımını sağlayacak yasal altyapının oluşması durumunda,
kredi kartları, kayıtdışı ekonominin kontrol altına alınması ve küçültülmesi
açısından büyük önem arz etmektedir. Ancak, yasal düzenleme yapılmadan,
halkımız bu konuda yeterince bilgilendirilmeden yapılan harcamalar, yaklaşık 1
000 000 insanımızı ve buna paralel olarak aile bireylerini perişan etmiş,
yuvaların dağılmasına, ruh sağlığının bozulmasına, can ve mal kayıplarına neden
olmuştur. Bunların başlıca sebepleri, iktidarın "iyiye gidiyor, enflasyonu
düşürdüm, faizleri indirdik" dediği bozuk ekonominin sonuçlarıdır.
Değerli arkadaşlar,
ekonomide gelişme iyi olsaydı reel faizler düşerdi; oysa, tam tersi gerçekleşti
ve son üç yılda reel faizler yüzde 97 artış gösterdi. Bankalarca uygulanan
kredi kartı faiz oranları 30 Eylül 2005 tarihi itibariyle aylık aritmetik
ortalamada 5,54; yıllık ise 91; aylık ağırlıklı ortalamada 5,82; yıllık ise
97,7 olarak gerçekleştiği ortadadır.
Bankalar, devlete yüzde
25 faizle para verirken, vatandaşa yüzde 100 faizle para verir hale geldi;
dolayısıyla, vatandaş da bir bir batmaya, kara listede yer almaya başladı.
Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu raporlarına göre, Türkiye'de yaklaşık
28 000 000 kredi kartı bulunuyor.
Değerli arkadaşlarım,
kredi kartında kart başına borç 429 dolar, kredi kartında kişi başına borç 772
dolar olarak belirtilmiştir. 2000 yılında kart başına borç 211 dolarken, kişi
başına borç 379 dolardı. Kredi kartıyla yapılan ve ödenmeyen borçlar 875 000
000 doları, yani, 1,2 milyon Yeni Türk Lirasını aştı. Bu rakam, 2001 yılı kriz
rakamlarının da üzerinde bir rakama ulaştı.
Toplam bireysel kredi
kartı alacaklarının oranı da son üç yılda yüzde 4,3'ten 7,5'e çıktı; yani,
yüzde 100 artış oranı gözüküyor. Bugünkü iktidarın yetkilileri kamuoyu önüne
çıkıp "ekonomiyi düzelttik, enflasyonu düşürdük, her şey çok güzel"
diye beyanat verdikleri, pembe tablo çizdikleri ekonomide durum hiç de
söylendiği gibi değil değerli arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Size 1 dakika
eksüre veriyorum, tamamlayın lütfen.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) -
Başkanım, anlayışınıza teşekkür ediyorum; ancak, bildiğiniz gibi, bu konu,
Türkiye'nin çok önemli konularından biri. Biraz daha müsaadenizi arz edeceğim.
Değerli arkadaşlar, 7
Ekim 2005 tarihi itibariyle Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası verilerine göre,
tasfiye olacak tüketici kredileri ve bireysel kredi kartları toplamı 31 Aralık
2004 tarihinde 681 700 YTL iken, dokuz ay sonra, 30 Eylül 2005 itibariyle 1 394
000 YTL'ye yükselmiştir. Kısacası, batık kredi kartlarının toplamı dokuz ayda
yüzde 97,9 artmıştır. Bu tablo ortada iken, siz AKP İktidarı olarak hangi
düzgün ekonomiden bahsediyorsunuz?! Vatandaşı borç batağına sürüklediniz, alım
gücünü bitirdiniz. Vatandaşı bankalara mahkûm ettiniz değerli arkadaşlar.
Bankalara elini veren, kolunu zor alıyor. Enflasyon tek haneli rakamlara düştü,
yüzde 100'e varan faiz uygulamasına müsaade ediyorsunuz değerli arkadaşlar. Bu
konuda çalışma yapan sivil toplum örgütlerine "Avrupa'da da faiz oranları
yüksek" diyorsunuz "biz Avrupa'ya göre hareket ediyoruz"
diyorsunuz. Avrupa ile Türkiye'nin gelir düzeyi aynı mı değerli arkadaşlar?!
Türkiye'de yaşayan vatandaşlarımızın gelir düzeyini Avrupa standartlarına
ulaştırdınız da mı aynı kefede değerlendiriyorsunuz?! Avrupalı aylık geliriyle
o ayki harcamasını yatırabiliyor. Bankalar da buna yüzde 100 faiz uygulayınca
bugünkü durum da maalesef ortaya çıkıyor.
Kredi kartlarının aylık
faiz oranı, bugünkü enflasyonun, değerli arkadaşlar, bakın, yıllık artısından
daha yüksek. Altını çizerek bir kez daha söylüyorum: Kredi kartlarının aylık
faiz oranı, bugünkü enflasyonun yıllık artısından daha yüksek. Durum böyle
olunca, batık kredi kartları ve bunun getirdiği bunalım, psikolojik bozukluk,
şiddet, intihar ve maalesef ölümler peş peşe sıralanıyor.
Sizlere olayın vahametini
anlatmak için, intikal etmiş birkaç olayı hatırlatmak istiyorum değerli
arkadaşlar.
BAŞKAN - Sayın Tüzün,
toparlayalım lütfen.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bakın, bir emekli subayın, emekli albayın kredi kartıyla
ilgili mağduriyetini dile getiren yazıyı okuyacağım. Cumhuriyet başsavcılığına
yazıyor: "Ölümümden hiç kimse sorumlu değildir. Kendi iradem ve kararımla
hayatıma son veriyorum. Albay rütbeme rağmen kızıma ve oğluma istediğim eğitim
imkânını sağlayamadığım ve onlara iyi bir gelecek sağlayamadığım için devleti
yönetenleri suçluyorum." İşte arkadaşlar, mektup, kendi el yazısıyla.
"Dürüst olmanın suç olduğunu, son dönemde yaşadığım olaylar, bankaların
acımasız temerrüt faizleriyle öğrendim. Dilerim, sayın siyasîler benim durumumu
dikkate alarak, ekonomik sıkıntıdan dolayı kimsenin bir daha hayatına son
vermesine mahal bırakmazlar, güçlü devletin ancak güçlü memurlarla
oluşabileceği gerçeğini göz ardı etmezler."
Böyle bir intiharın
gerçekten bu acı bir itirafı.
Değerli arkadaşlarım, bu,
kredi kartlarının faizlerinin ülkemiz insanına uygulandığı oranların
neticesinde çıkan bir olaydır.
Yine, buna benzer bir
olay -bu, bir emekli subay- İşte, bir üniversitemizdeki dekan arkadaşımızın
yazmış olduğu mektup buna benzer.
BAŞKAN - Yaşar Bey, 4
dakika aştınız, toparlayalım lütfen.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) -
Başkanım, çok teşekkür ediyorum. Bir Divan Üyesi olarak da hakkımı kullanmak
istiyorum. (Gülüşmeler)
Toparlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
konunun önemini, sizi de ilgilendirdiği için, sözümü milletvekillerine
getirerek bağlamak istiyorum. Yine bir profesörün, yine emekli bir
vatandaşımızın, Türkiye'de bunun getirmiş olduğu sorunların, maalesef, intihara
kadar ulaştığı gazetelerdeki haberleri.
Yine, çalışanlarımızın,
işçilerimizin mağduriyeti; "maaş mağduru işçiler, kart mağduru oldu"
deniliyor.
Bunca borç, emekli,
profesör, subay, işçi, öğretmen değerli arkadaşlarımızın yanı sıra, maalesef,
AKP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat, bir televizyon
programında, 180 kadar milletvekilinin kredi kartlarına, borçlarını
ödeyemedikleri gerekçesiyle, bankalar tarafından el konulduğunu açıkladı. Bunu,
biz değil, sizin Genel Başkan Yardımcınız açıklıyor.
Değerli arkadaşlarım,
durum bu kadar vahim. Öyleyse, bizim yapmamız gereken, Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak görevimiz ne? Bu konuda bir düzenleme olduğunu biliyoruz,
zannediyorum Sayın Bakanımız bu konuşmamdan sonra bana cevap verecektir. Bu
çıkacak kanun, bundan sonraki kredi kartlarının kullanılmasıyla ilgili. Bugüne
kadar olan borçlular, borçlar ne olacak?! O nedenle -kredi kartları mağdurları
ülkemizde 1 000 000'a yaklaşmıştır; dolayısıyla, en az 5 000 000 insanı direkt
yakından ilgilendirmektedir- çıkacak kanunda, mutlaka ve mutlaka, faiz
oranlarının belirtilmesi gerekiyor.
Bu konuda, geçmişte,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, benim de imzamın bulunduğu, bir kanun
teklifi verdik; ancak, AKP'nin çok değerli oylarıyla reddedildi. İnşallah, yeni
çıkacak kanunda bu düzenlemeyi görürüz. Bu kredi kartı mağdurlarının gerçekten
bir nefes alabilmesi için, yaşama dönebilmesi için, Türkiye Büyük Millet
Meclisine, hepimize ama hepimize ortak görevler düşüyor diye düşünüyorum.
Beni dinlediğiniz için
hepinize çok teşekkür ediyor, Başkanımızın müsaadesine de çok teşekkür ediyor,
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Tüzün,
sadece kredi kartı mağdurlarıyla ilgili değil, ruh sağlığı günüyle ilgili de
konuşmuş oldu onların düştüğü ruh sağlığıyla ilgili sıkıntılardan dolayı; ama,
yine de, konuşma sürelerine hep dikkat edersek çok daha iyi olur, özellikle
Divan kâtibinin daha fazla dikkatli olması gerekir düşüncesindeyim.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecek) -
Sayın Başkanım, şahsınıza ve Divanınıza çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Tüzün'ün
gündemdışı konuşmasına yanıt vermek üzere, Hükümet adına, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Şener söz istedi.
Buyurun Sayın Şener. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
kredi kartları konusunda gündemdışı söz alan Sayın Tüzün'e teşekkür ediyorum;
çünkü, konu günceldir, kamuoyunda sürekli tartışılmaktadır. Gerek bürokraside
gerek siyasette sürekli değerlendirilen ve ne yapılması gerektiğiyle ilgili
araştırmalar, çalışmalar yapılan bir konudur.
Ben, sayın
Milletvekilinin yapmış olduğu açıklamalara ilave olarak şunu belirtmek isterim:
Öncelikle makroekonomik göstergelerin iyi olduğunu kabul etmemiz lazım.
Ekonomide sürdürülebilir bir yüksek büyüme trendi vardır. En son, sanayi
üretimi bile yüzde 8'i aşmıştır ağustos ayı itibariyle. Düşük bir enflasyon
ortamı vardır. Piyasalarda güven vardır. Bu güven ortamı bankacılık sektörüne
de sirayet etmiştir. Buna bağlı olarak da, banka kaynaklarının kredilendirme
biçimi, sürekli olarak, değişik alternatiflerle artmaktadır. Bu, aslında,
ekonominin sağlıklı bir şekilde geliştiğini göstermektedir.
Ancak, kredi kartlarıyla
bağlantılı olarak değerlendirme yapacak olursak, şunu söyleyebiliriz: Toplam
kredi kartlarına baktığımızda, 2004 yılı sonuna kadar kredi kartları
bakiyesinin altında seyreden tüketici kredilerinin, 2005 yılında kredi kartları
bakiyesini aştığını görüyoruz; ancak, kredi kartlarının da sürekli kullanımının
artmakta olduğunu tespit ediyoruz; çünkü, 2002 yılında 4,3 milyon YTL olan
kredi kartları bakiyesi, 2005 Haziran itibariyle 15,5 milyar YTL'ye çıkmış
vaziyettedir.
Ancak, burada, kredi
kartlarının tamamının, bu bakiyenin tamamının taksitli olduğunu düşünmemek
lazım. Öyle zannediyorum ki, bu kartları kullanan kişilerin büyük bir
çoğunluğu, gelen borçları, yükümlülükleri, takside bırakmadan, vadesi gelmeden
ödeyip, hesabı kapatmaktadırlar. Nitekim, bu 15,5 milyar YTL tutarındaki kredi kartları bakiyesinin 11 milyar
YTL'si takside bırakılmaksızın ödenmektedir. Takside bırakılanların miktarı
ise, 4 4 milyar YTL civarındadır; yani, kredi kartı kullanımındaki miktarın
artışından, takside kalanların miktarının çok büyük şekilde arttığını
düşünmemek lazım.
Diğer taraftan, bunların
takibe dönüşüm oranına baktığımızda -Sayın Tüzün'ün söyledikleri doğrudur-
takibe dönüşüm oranının belirgin bir şekilde artmakta olduğunu görmekteyiz.
Nitekim, 2003 yılında kredi kartlarında takibe dönüşüm oranı 3,6 iken, 2005'in
yarısında 5,9 olmuştur; ama, BDDK'nın son bültenine bakarsanız, 9 Eylül tarihi
itibariyle takibe dönüşüm oranının orada yüzde 7'nin biraz üzerinde olduğunu
görmekteyiz.
Bu oranlar çok yüksek
midir diye baktığımızda; bunu, genel kredilerdeki takibe dönüşüm oranıyla
değerlendirmek lazım. 2001 yılında kredilerin takibe dönüşüm oranı yüzde
29'dur, 2002'de yüzde 17'dir ve sürekli düşmüştür, 2003 yılında yüzde 11,5;
2004 yılında yüzde 6, 2005'in haziranında da yüzde 5,4'e düşmüştür; yani,
2005'in haziranı itibariyle toplam kredilerin takibe dönüşüm oranı yüzde 5,4
iken, kredi kartlarında bunun yüzde 7 civarında olması, ortalamanın üzerinde
olduğunu göstermektedir.
Ancak, miktar itibariyle
yapılan bu değerlendirmeleri, kredi kartı kullananlar itibariyle de gördüğümüz
takdirde, durumu daha iyi değerlendiririz diye düşünüyorum. Haziran 2005
itibariyle kredi kartı sayısı 28 400 000'dir. Bu 28 000 000 kredi kartından,
borcunu ödeyemeyenlerin sayısı ise 129 000'dir; yani, bunu, kart kullananlar
itibariyle veya kart sayısı itibariyle değerlendirecek olursak; burada, borcunu
gecikmeli ödeyenlerin veya borcunu ödemeyenlerin, geciktirenlerin miktarının
yüzde yarım civarında olduğunu görmekteyiz.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) -
Her ay 25 000 ilave oluyor.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Ancak, bu önemsizdir diyemeyiz. Tek bir
vatandaşımız dahi, kredi kartı borcunu, bu karta dayalı borcunu vaktinde
ödeyememişse, borcunu vaktinde ödeyemeyişinden dolayı da birtakım
yükümlülükler, takip baskısı altında kalmışsa, böyle bir durumda, ilgili
vatandaşımızın çekeceği acı ve sıkıntı, siyasette bulunan herkesin çekeceği acı
ve sıkıntıdır. Buna karşı duyarlı olmak lazım, bununla ilgili gerekli
tedbirleri almak gerekir. Biz bunu düşünerek, bu gerçekten hareket etmek
suretiyle kredi kartlarıyla ilgili bir kanun tasarısı hazırladık. Bu kanun
tasarısı Bakanlar Kurulunda imzaya açılmıştır. Önümüzdeki günlerde de Türkiye
Büyük Millet Meclisine sevk edilecektir ve burada huzurunuzda tartışılacaktır.
Banka kartları ve kredi kartları kanun tasarısı taslağı da kitapçık olarak da
basılmıştır, web sitesinden de takip edilebilir.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) -
Mağdurların durumu ne olacak? Bizim öğrenmek istediğimiz o.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Ne olacağıyla ilgili konuya geleceğim;
ama, şimdi bazı bilgiler vermek istiyorum.
Bir kere bu konu öteden
beri tartışılan bir konudur. 1993 yılından bugüne kadar, yani, aşağı yukarı
oniki yıldır sürekli olarak banka kartlarıyla ilgili bir yasal çerçeve
oluşturulması gerektiği tartışılmıştır; yani, bir çerçeve kanuna ihtiyaç olduğu
söylenmiştir. Zaman zaman, bu, oniki yıllık süre içerisinde hükümetlerin
gündemine girmiştir "yasalaşacak, çıkacaktır" denilmiştir; ama, bir
türlü böyle bir çerçeve yasa çıkarılmamıştır. Ama, biz hükümet olarak
kararlıyız, bir yasal çerçevenin oluşturulması gerektiği kanaatindeyiz.
Burada aksamaların
temelinde ne var; yani, vatandaşlarımızın şikâyetlerinin temelinde ne var, ona
bakmak lazım. Bildiğiniz gibi, Anayasamızda sözleşme hürriyeti vardır. Borçlar
Kanununa baktığımızda, Borçlar Kanununda da sözleşme serbestisi vardır. Yani,
taraflar borç-alacak ilişkilerinden dolayı bir araya gelirler, birlikte bir
sözleşme hazırlarlar, karşılıklı bunun altına imza atarlar ve bir taraf
yükümlülüğü kabul eder, bir taraf da haklarını garanti altına almış olur.
Ancak, bu kredi kartlarındaki sözleşme serbestisi, iltihakî sözleşme
diyeceğimiz türe girmektedir; yani, katılımlı sözleşmedir. Yani, burada
sözleşmenin metnini, aslında, bir taraf hazırlıyor, iki taraf birlikte bir
sözleşme metni hazırlamıyor. Sözleşmenin metnini hazırlayan bankalardır.
Bankalar şartları belirliyor. Belki, Türkiye'nin en önemli, en büyük hukukçularını
bu konuda istihdam edebiliyorlar ve kendi haklarını koruyacak şekilde sözleşme
metnini hazırlıyorlar ve kart sahibi olmak isteyenlerle bu metni birlikte
imzalıyorlar. Müşterilerin, yani, kart sahibi olanların ise bu sözleşme metnini
çoğu kez anlamaları da mümkün olmuyor. Sözleşme metni çok küçük puntolarla
yazıldığı için ve uzun olduğu için, çok ayrıntılı detaylara yer verildiğinden
bunu kavraması da mümkün olmuyor; ama, bir kart kullanmak istediği için, bu
arzu içerisinde bulunduğu için sözleşmeye imzasını atıyor, kartını cebine
koyuyor ve kullanmaya başlıyor; sorun da buradan çıkıyor.
Ayrıca, konuyla ilgili
başka sorunlar da var. Nedir o sorunlar; bankalar arasında uygulama birliği
yok; bir çerçeve düzenleme bulunmadığı için, bankalar arasında bir uygulama
birliği yok. Her ne kadar, bankalar, VISA ve master kartın koyduğu kurallara
uymakta iseler de, Türkiye açısından bir çerçeve düzenlemeye ihtiyaç var.
Uygulama birliği olmayışını, faiz oranlarından hemen tespit edebiliriz.
Örneğin, bankanın biri aylık 7,27 faiz uyguluyor 30 Eylül tarihi itibariyle,
bunun yıllık bileşik faiz oranı yüzde 132 demektir. Yani, Sayın Milletvekilinin
biraz önce söylediği konuda, hemen resmî rakamlardan da bunu teyit etme
imkânına sahibiz; ama, bir başka banka, aylık yüzde 3,75'lik faiz uyguluyor,
bunun yıllık bileşik faiz oranı da yüzde 55,5 yapmaktadır. Dolayısıyla,
bankalar arasında uygulanan faiz konusunda bir birlik yok, bir tutarlılık yok;
biri bir başka faiz uyguluyor, biri bir başka faiz uyguluyor; ama, şu söylenebilir:
Serbest piyasa ekonomisi geçerlidir; bu serbest piyasada tüketicilerin de
rasyonel davranma zorunluluğu vardır; bakacak, hangi bankanın kartı kendisi
için uygunsa o bankanın kartını taşıyacak, ona göre bir tercih belirleyecektir
denilebilir; ama, bu konuda yeterli bir bilinçlenme bulunmadığı için kimse
faizini bilerek, hangi bankanın hangi oranda faiz uyguladığını bilerek kartını
almıyor; sorunlar da buradan kaynaklanıyor; ama, uygulama farklılığında sorun
sadece faiz oranında değil faizin hesaplama biçiminde de farklılıklar var.
Örneğin, bankalar faizleri farklı tarihlerde başlatıyorlar. Bankanın birisi
alışveriş yapıldığı tarihte başlatıyor faizi, birisi hesap kesim tarihinde
yapıyor, birisi vade gelip de borcunu ödemediği andan itibaren faiz uygulamaya
başlıyor. Dolayısıyla, farklı farklı bir faizin başladığı tarih var. Bu da
yeterli değil, faizin uygulandığı tutar da bankalar itibariyle farklı
uygulanıyor. Yani, örneğin, bir tüketici, 100 lira borcu varsa, bunun 60
lirasını ödediyse, 40 lira borcu kalmışsa bakıyorsunuz ki, faiz 40 lira
üzerinden hesaplanacakken 100 lira üzerinden faizin hesaplanması gibi birtakım
uygulamalar da var. Bunlar nereden kaynaklanıyor; bunlar, işte, Anayasamızdaki
ve Borçlar Kanunundaki sözleşme serbestliğine dayanan dayanaktan ve buna bağlı
hazırlanan ayrıntılı sözleşme metinlerinden kaynaklanmaktadır. Tüm bu
sakıncaların ortadan kaldırılması gerektiği kanaatindeyiz. Bir kere, istemeyene
kart verilmemesi gerekir. Yani, istemeyen, kart talep etmeyen bir tüketiciye
kart verildiği takdirde, ister istemez belli yükümlülükler altına girmesi
sağlanmaktadır. Bunun dışında, kredi kartlarının verildiği yerlerin belli bir
düzen içerisinde olması lazım. Yani, banka şubelerinden kart verilebilir, bu
normaldir, makuldür; ama, artık, piyasaların bile makul görmeyeceği yerlerde,
işte, tezgah açmak suretiyle kredi kartı dağıtımı gibi birtakım işlemlerin
yapılmaması lazım; çünkü, kredi imajı denilen bir kavram vardır. Bankaların, bu
kredi imajına dikkat etmesi lazım. İşte, hazırlanacak çerçeve yasada tüm bu
hususlar belirlenecektir; yani, faiz nasıl hesaplanacak, hangi tutara
uygulanacak, hangi tarihten başlayacak; bunun ötesinde, banka kartları nerede
verilecek; istemeyen vatandaşa kart verilemeyecek, kartın belli bir limiti
olacak; gelirinin 2 katını aşan bir limitte kartı, artık, bankalar
veremeyecekler bu yasal düzenlemeye göre. Bunun gibi önemli hükümleri,
ayrıntıları içeren düzenlemeler söz konusu olacaktır ve özellikle, bankalar
itibariyle faiz oranları sürekli olarak BDDK tarafından yayınlanacaktır ve
"gecikme faizi, aktif faizin yüzde 30'unu geçemeyecektir" diye önemli
faizle ilgili de hükümler yer almaktadır; ama, kamuoyunda, bu faiz oranları
karşısında yapılan önemli tartışmalardan biri "acaba, yüzde 132'lik bir
bileşik faize, enflasyonun yüzde 8 olduğu, 2006 yılı içinde yüzde 5'lik bir
enflasyon hedefi uyguladığımız dönemde cevaz verilmeli midir, değil midir"
diye... Bununla ilgili ayrıntılı hususlar, noktalar, Meclisin takdirindedir;
yasama yetkisi Meclise aittir, sayın milletvekillerimizin kararları ve
eğilimleri bu konuda belirleyici olacaktır; ama, bizim, burada, önemli olan, bu
yasal çerçevenin yapılması gerektiğine olan inancımızdır ve bu konudaki
kararlılığımızdır. Önümüzdeki haftalarda bu düzenleme Meclise gelecektir;
ancak, bu düzenlemeler içerisinde geçmişe yönelik bir hüküm yoktur.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) -
Ne anlamı kaldı?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Neden yok?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Sayın Milletvekilimizin heyecanla
beklediği noktanın hemen altını çizeyim.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) -
Ne anlamı kaldı Sayın Bakan?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Buraya gelen her şeye "Anayasaya
aykırıdır" diyorsunuz ya; biz, Anayasaya aykırı bir şey yapmayalım…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Her şey demiyoruz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Sözleşme özgürlüğü vesaire gibi
birtakım maddeler var. Bu konuda tasarruf yapma yetkisi bize midir, değil
midir; bu ayrı tartışılacak bir konu. Meclis, yasama süreci içerisinde tüm bu
ayrıntıları tartışacaktır.
MEHMET KARTAL (Van) -
Sayın Bakanım, konut ve araç kredilerinde yüzde 2'nin altındadır; ama,
öbürlerinde, bahsettiğiniz gibi yüzde 150'lere kadar gitmekte; geriye gitmekte
yarar var.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Doğru söylüyorsunuz. Yani, kredi
kartlarındaki faiz oranının yüksek olduğunu ve buna bağlı olarak da borç
ödenmediği takdirde, tüketicilerin ödenemeyen bir borç altında kalmış
olduklarını da biliyoruz; ama, Meclise kanun tasarısı geldiğinde, öyle
zannediyorum ki, tüm bu ayrıntıları tartışacağız. Fikirlerinize,
düşüncelerinize her zaman değer veriyoruz, bu konuda da vereceğiz.
BAŞKAN - Lütfen, Genel
Kurula hitap edin Sayın Bakan.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) -
Sayın Bakan, 25 000 000 insan kredi kartı kullanıyor; bugün sizden bunu duymak
istiyor.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Evet.
Saygılar sunuyorum, sağ
olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü
söz, tarım ve hayvancılık sektöründe öne çıkan sorunlar hakkında söz isteyen
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'ye aittir.
Buyurun Sayın Tütüncü.
Süreniz 5 dakika.
3.-
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanların
sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in cevabı
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
tarım ve hayvancılıkla uğraşan milyonlarca insanımızın sıkıntılarını,
tepkilerini, hatta, çığlıklarını, kısa da olsa burada dile getirmek amacıyla
söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi en iyi dileklerimle,
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
AKP İktidarı 4 üncü
Yasama Yılına başladı. Bu nedenle, AKP icraatını net bir şekilde
değerlendirebilecek durumdayız. AKP döneminde, tarım ve hayvancılık, önceki
iktidarlara rahmet okuturcasına sahipsiz bırakılmıştır. Köylü ve çiftçimiz, ne
yazık ki, son elli yıldır yaşamadığı bir sıkıntının içine atılmıştır. Durumun
vahametiyle ilgili, burada, ancak bir iki konuya değinebileceğim.
AKP'nin iktidara geldiği
2002 yılında, örneğin Trakya'da, çiftçimiz, 340 000 - 345 000 Türk Lirasına
kadar buğday, 600 000 Türk Lirasına kadar ayçiçeği satmıştı. O zaman, mazotun
litresi 800 000 - 850 000 lira,
gübrenin paçal ortalama fiyatı 200 000 lira dolayındaydı. Şimdi, mazot 2 100 000 lirayı aştı, gübre 550
000 lirayı aştı. Buğday, yakın zamana kadar, ortalama 270 000 - 280 000 Türk Lirası dolayında satıldı;
ayçiçeği ise, şu anda, Trakya borsalarında 470 - 475 bin Türk Lirasına satıldı.
Yani, 2002 yılına göre, AKP'nin iktidara geldiği zamana göre, mazotta,
gübrede 2,5 kat dolayında bir artış,
buğdayda yüzde 20, ayçiçeğinde yüzde 22 düşüş yaşanmış.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu durumun, bu manzaranın akılla, mantıkla, insafla, izanla
bağdaşır bir yanı var mıdır allahaşkına?! Buna göre, buğdayda kilogram başına
verilen 30 000 Türk Liralık primin,
mazota verilen 300 000 liralık desteğin hiçbir kıymeti harbiyesi kalmamıştır;
zaten, doğrudan gelir desteğini de düşürdünüz, ödemesinde de aksamalar oluyor.
Bugün, Türk çiftçisi, mazotu, gübreyi dünyada en pahalı kullanan, sulama
elektriğini hem dünyada hem de Türkiye'de en pahalı kullanan çiftçi
konumundadır. Yani, bu konularda AKP sayesinde, evvelallah, dünya birincisi
durumundayız.
Sayın Başkan, bu acı
tablonun altında ne yatıyor; bu acı tablonun altında, hükümetin IMF'ye teslim
olması yatıyor. Ancak, 2005 yılındaki buğday fiyatının düşük olmasının nedeni,
IMF politikalarına bağlılığın yanında, hükümetin ya beceriksizliğinden ya da
güçlüden yana, zenginden yana, bilinçli bir tercihinden kaynaklanmıştır.
Açıklayayım; bilindiği gibi, Ofis, 2005 yılına kadar, buğdayda, hem alış hem de
satış fiyatını aynı zamanda açıklıyordu; 2005 yılında ise, önce buğday alış
fiyatını açıkladı. Ayrıca, hükümet, bir başka yanlışı yaptı; dahilde işleme
izin belgesi uygulamasını kontrolsüz ve yanlış bir zamanlamayla yürüttü.
Biliyorsunuz, ihracatın teşviki çerçevesinde, sanayiciye, ihracatçıya, Toprak
Mahsulleri Ofisi, geçen sene, 180 000 liraya, 190 000 liraya ucuz buğday verdi.
Bu uygulamada gerekli kontrol de yapılamadığı için, gerçek ihracat
miktarlarının çok üstünde düzenlenmiş belgelerle, Toprak Mahsulleri Ofisinden
binlerce ton ucuz buğday çekildi. Bunların bir bölümü içpiyasada satıldı; yani,
tam anlamıyla bir, yağma Hasanın böreği süreci yaşandı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan:
BAŞKAN - Lütfen…
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Teşekkür ederim.
2005 yılında, sanayici ve
ihracatçı, esasen, bu yanlış uygulamanın beklentisi içindeydi. İşte, bu
beklentinin kırılamaması ve Toprak Mahsulleri Ofisinin, buğday satış fiyatını,
alış fiyatıyla birlikte açıklamamış olması, bir arada, sanayicinin piyasaya
girmesine engel oldu; buğday fiyatı, geçen senenin altında oluştu.
Hasat mevsiminde,
Tekirdağ, Malkara, Hayrabolu, Çorlu borsalarında dolaşmış, bazı seanslara
katılmış bir milletvekili arkadaşınız olarak konuşuyorum. Buğday fiyatının,
piyasada, çiftçi zararına oluşmakta olduğu görülür görülmez, acilen iki konuda
karar alınmalıydı. Birinci olarak, Toprak Mahsulleri Ofisi buğday alış fiyatını
derhal açıklayacaktı. İkinci olarak, dahilde işleme izin belgesi uygulamasında,
Toprak Mahsulleri Ofisinden sağlanan ucuz buğdayın kontrollü şekilde, örneğin
2006 Mart ayından itibaren verileceği ilan edilecekti. Bu kararlar alınmadı ve
çok yazık oldu. Borç batağında yüzen, buğdayını Ofise emanette bekletecek gücü
olmayan küçük, hatta orta ölçekli üreticilerimiz, ortalama 260 000-270 000 Türk
Lirasından buğday satmak zorunda bırakıldı.
Bu örnek, AKP'nin tüccar
siyaset anlayışının, küçük ve orta ölçekli üreticilerden, yoksullardan,
garibanlardan yana olmadığını, aksine, güçlüden, varlıklıdan yana olduğunu
açıkça ortaya koymuştur. AKP, buğday üreticisinin emeğini, alınterini tam
anlamıyla harcamıştır; yani, köylü ve çiftçilerimizi esasen IMF politikalarımız
ezmiştir; ancak, bu arada, AKP'nin tüccar siyaset anlayışındaki güçlüden yana
bu tercih de ezmiştir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; toparlıyorum. Şu anda, özellikle Trakya'da buğday ekim mevsimini
yaşıyoruz. Türkiye, yıllardır bitkisel yağ açığı sorunu yaşıyor. Son yıllarda
bu açığı kapatmanın faturası 1 milyar doların üzerine fırlamıştır. 2005 yılı
sonunda ise bitkisel yağ açığı faturasının 1 300 000 000 doları aşacağı tahmin
edilmektedir. AKP, şu ana kadar, bu sorunun en azından hafifletilmesi için
hiçbir ciddî politika geliştiremedi. Şu anda, özellikle Trakya'da buğday ekim
mevsimindeyiz. Hükümetin, ayçiçeği primini açıklamasının tam zamanıdır.
Ayçiçeği prim miktarı niçin açıklanmıyor? Burada hükümete çağrı yapıyoruz:
Vakit geçirmeden, iki üç gün içinde ayçiçeği primi belirlenmelidir ve en az 250
000 Türk Lirası olarak ilan edilmelidir. Eğer bu yapılırsa, buğday ekim
alanlarının, hiç olmazsa bir bölümü ayçiçeğine kaydırılabilir. Böylece hem
bitkisel yağ açığının faturası aşağıya çekilebilir hem de ayçiçeği üreticileri
biraz da olsa nefes alabilir.
Hükümetin, bir an önce, tarıma dönük,
çiftçiye dönük politikalarda aklını başına devşirmesi gerekiyor.
BAŞKAN - Lütfen
toparlayalım.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Köylümüz şaşkın ve perişandır, geleceğe umudu kalmamıştır. Bu durum, kırdan
kente göçü hızlandırmaktadır. Bu nedenle, işsizlik, açlık ve yoksulluk
sınırında yaşayan insanlarımızın sayısı her geçen gün artmaktadır. Büyük
kentlerde hırsızlık, kapkaç başta olmak üzere, suç işleyenlerin sayısı hızla
artmaktadır. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu olumsuz gelişmelerin
altında, tarım ve hayvancılıktaki çöküş yatmaktadır.
Bakınız, Türkiye'nin dört
bir yanından bir feryat yükseliyor; Burdur'dan yükseliyor, Konya'dan
yükseliyor, Trakya'dan yükseliyor, Malatya'dan yükseliyor. Çiftçimiz şöyle
feryat ediyor: Yapılacak tek şey kaldı, salamızı verin, sala; tabuta koyun,
mezara götürün. Böyle sesleniyor.
MUHARREM CANDAN (Konya) -
Konya'da öyle bir şey yok; yalan söyleme!
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Çiftçimiz, bu sorumsuz, tarımı önemsemeyen, bu alanda ulusal politika üretemeyen,
çiftçiyi ve tarımı sahipsiz bırakanlara, öyle sanıyorum ki, ilk genel
seçimlerde hak ettiği cevabı verecektir.
BAŞKAN - Lütfen
toparlayalım, sürenizi çok aştınız.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Sayın Başkan, sabrınız için, müsamahanız için teşekkür ediyorum. Değerli AKP
milletvekillerini de, heyecanları açısından hoşgörüyorum; ama, bu
heyecanlarını, çiftçiye ve tarıma dönük olarak kullanmalarını da istiyorum.
En iyi dileklerimi,
sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Enis
Tütüncü'nün konuşmasına yanıt vermek üzere, Hükümet adına, Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehdi Eker.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü'nün
gündemdışı konuşmasına cevap vermek üzere huzurlarınızdayım.
Değerli arkadaşlarım,
tarım sektörü, tabiî, ülkemiz açısından son derece önemli bir sektör. Büyük bir
kitleyi ilgilendiriyor. Nüfusumuzun yüzde 35'ini istihdam açısından, yüzde
100'ünü de birer tarım tüketicisi olması hasebiyle, herkesin, bütün
vatandaşlarımızın, yüzde 100'ü de doğrudan tarımla ilgisi olması hasebiyle,
tarım en çok konuşulan, en çok tartışılan bir sektör olma özelliğini koruyor.
Tabiî, bu kadar cesim, bu
kadar büyük bir sektörün sorunlarının olmaması mümkün değildir. Bu sorunlar da
yılların birikimiyle ortaya çıkmış, yılların birikimiyle oluşmuş, yığılmış,
devasa sorunlar. Ölçek, kaynak, altyapı, ürün kalitesi, örgütlenme, pazarlama
gibi temel konuların hepsinde sektörün sorunları var ve bu sorunlar, tabiî,
kısmen çözülmekle birlikte hâlâ varlığını sürdürüyor.
Tabiî, geçmiş dönemlerde
buna ait temel yaklaşımlar, temel adımlar atılmadığı için, bugün, bizim, AK Parti İktidarı olarak, ikibuçuk
yılda katettiğimiz mesafe geçmişe göre
önemli ve yüksek olmakla birlikte, ancak belirli bir noktaya kadar
getirilebilmiştir ve bizim adımlarımızla, bizim yaptığımız kalıcı reformlarla,
örneğin hiç oluşturulmamış, bugüne kadar hiç el atılmamış mevzuatları çıkarmak,
kanunları çıkarmakla bu sorunların çözümünün hızı daha da artacak ve inanıyoruz
ki, çok kısa vadede olmasa bile, orta vadede, bu sorunların çok büyük bir kısmı
çözülmüş olacaktır.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, dünyada da tarımla ilgili önemli gelişmeler olmakta; hem Dünya Ticaret
Örgütü hem Avrupa Birliğiyle olan ilişkiler, tarım sektörümüzün akılcı ve köklü
bir değişime tabi tutulmasını mecburiyet haline getirmektedir. Müzakerelere
başlamış aday bir ülke olarak Türkiye, Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikasına
uyum sağlamak ve dahası, tarım sektörünün Avrupa Birliği içinde ayakta
kalmasını mümkün kılacak tedbirleri uygulamaya aktarmak gerçeğiyle karşı
karşıyadır.
Özet olarak, küresel bir
dünya düzeninde, uluslararası kurallara ve bunların etkilerine açık bulunan
sektörün, ciddî düşünce ve politikalarla ele alınması zorunluluk haline
gelmiştir.
Bu nedenle, ben, sektörün
yeniden canlandırılması bağlamında Bakanlığımızca yapılan birtakım çalışmaları
sizlere arz etmek istiyorum.
59 uncu cumhuriyet
hükümetinin programlarında tarım öncelikli bir sektör olarak ele alınmış, bu
sektörün ayağa kalkması ve istikrarlı bir gelişme göstermesi için yoğun bir
çalışma başlatılmıştır. Bu çerçevede, öncelikle, her gün gazetelere konu olan
çiftçilerimizin hapis kuyruğunda bulunduğu, haciz kıskacında bulunduğu
haberleriyle ortalığın allak bullak hale geldiği dönemde, biriken çiftçi
borçları, gecelik yüzde 7 500 oranındaki faizlerin, temerrüt faizlerinin
kıskacında boğulmuş çiftçilerimizin katrilyonlarca borçla karşı karşıya
bulunduğu bir dönemde işbaşına gelen AK Parti Hükümeti, öncelikle bu meseleye
el atmış ve ödenemeyen, 2,7 katrilyon tutarındaki çiftçi borçlarını yeniden
yapılandırmıştır. Bunun 1,5 katrilyonunu tamamen silmiş, geri kalan 1,2
katrilyon Türk Liralık borcunu ise uygulanabilecek, ödenebilecek bir yapıya
kavuşturmuştur. Şimdi, bu, öncelikle, Türk çiftçisine yapılmış, AK Parti
iktidarı tarafından, AK Parti iktidarı döneminde yapılmış en önemli, en büyük
hizmet adımlarından bir tanesini oluşturmuştur.
Şimdi, meseleleri
değerlendirirken, nereden alıp nereye götürdüğümüz önemli; bunun kıstasını
vermek lazım. Rakamlar, nispet yapılarak, oransal olarak ortaya konulduğunda
bir anlam taşır. Nereden aldığımızı eğer bilmezsek, tarımda hangi noktadan
devraldığımızı bilmez, bunu iyi değerlendiremezsek bugün nerede olduğumuzu da
doğru bir şekilde anlamlandırmak ve tanımlamak mümkün olmayacaktır.
Bir başka, bizim, acil
olarak çiftçilerimiz için, iktidarımız döneminde yapılan icraat şudur değerli
arkadaşlar: Düşük faizli kredi desteği verilmiştir. Bu uygulama kapsamında,
üreticilerimize, piyasada uygulanan cari faiz oranlarından yüzde 25 ilâ yüzde
60'ı arasında indirimli kredi imkânı sunulmuştur. Diğer bir ifadeyle,
çiftçilerimize verilen sübvansiyonlu kredi faiz oranları, kredi konularına göre
yüzde 8 ilâ 15 aralığına çekilmiştir. Bunun yanında, 2005 yılında işletme
kredileri vadesi 12 aydan 18 aya, yatırım kredileri vadesi ise 3 yıldan 5 yıla çıkarılmıştır. Uygulamayla birlikte 2002
yılı sonunda Ziraat Bankası tarafından üreticiye verilen krediler 227 trilyon
lirayken, iktidarımız döneminde 2004 yılında 6 kat artırılarak 1,3 katrilyon
Türk Lirasına çıkarılmıştır.
2005 yılı eylül ayı
itibariyle 589 000 üreticimize yaklaşık 2,5 katrilyon Türk Lirası kredi
kullandırılmıştır. Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, AK Parti Hükümetini, AK
Parti Hükümetinin icraatını yorumlarken, değerlendirirken insaf ölçüsünde
konuşmak daha doğru olur diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar,
dünyada petrol fiyatlarının yükseliş trendi hepinizin malumlarıdır. AK Parti
Hükümeti işbaşına geldiği 2002 Kasımında dünyada hampetrolün varili 22 dolardı.
Bugün, bir hafta on gün öncesinde 70 dolara vurmuştu; bir haftadır birkaç dolar
düştü; ama, iktidara gelişimizden bu yana 3 katın üzerinde dünya petrol
fiyatlarında artış meydana geldi. Biz, tabiî ki, bu artışın tamamını
çiftçilerimize yansıtmadık. 1 298 000 lira civarındaki 2002 Kasım ayındaki
mazot fiyatı bugün 2 080 000 civarına gelmiştir ve bu artış dünya petrol fiyatlarındaki artışın üçte 1'i
oranındaki bir artıştır. Bununla birlikte, biz, yine de bunun yüksek bir artış
olduğunu, enflasyonun çok üzerinde bir artış olduğunu biliyoruz; bunu kabul
ediyoruz ve bunu telafi etmek bakımından da, gerek 2003 yılında, 2004 yılında
gerekse 2005 yılında, biz, üreticilerimize bu artışın hiç değilse önemli bir
miktarını ödedik. En son, geçtiğimiz ay, eylül ayının ilk yarısında,
Türkiye'nin gelişmişlik endeksine göre, ilk 450 ilçesine 300 trilyonun üzerinde
bir mazot desteği sağladık, ödedik. Kalan ilçelerimizin tamamına da 14 Ekim
tarihi itibariyle mazot desteği ödemeleri yapılacaktır.
Yanında, yine, gübrede,
biz iktidara geldiğimiz dönemde, üre gübresinin hammaddesini teşkil eden
amonyağın tonu dünyada 150 dolar idi. 2003 yılında 150 dolarlık amonyak 300
dolara çıktı ton başına. Bunun, tabiî, meydana getirdiği üre bazlı gübrelerde
bir artış meydana geldi. Bu üre bazlı gübrelerdeki artışın da, biz, yine,
enflasyonun üzerinde olması hasebiyle, hesabını yaptık. Kullanılan 30 çeşit
gübrenin 2004 Mart-2005 Mart arasındaki artış oranını hesaba katarak, bunu
hesaplatarak, bununla ilgili olarak, yine, geçtiğimiz eylül ayında ve bu ekim
ayının ilk onbeşinde ödenmek üzere 273 trilyon lira, biz, gübre parası ödedik
değerli arkadaşlarım.
Şimdi, bunlar
-çiftçilerimize- bizim dışımızda, dünya piyasalarındaki artıştan kaynaklanan ve
bizim de Hükümet olarak ayrıca sübvanse ettiğimiz girdilerdir. Şunu da
söyleyelim: Bunlar, girdi destekleri, dünyada gerek Dünya Ticaret Örgütünün
gerekse Avrupa Birliğinin kuralları doğrultusunda kırmızı kutuda yer alan
desteklerdir değerli arkadaşlar, kırmızı kutuda yer alan desteklerdir girdi
destekleri; ama, dünyadaki artışlar göz önünde bulundurularak, biz, buna
rağmen, kırmızı kutuda olmasına rağmen, çiftçilerimizin daha iyi şartlarda
üretim yapmasını teminen bunları ödedik; bundan sonra da lüzumu halinde ödemeye
devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
yine, iktidarımız döneminde tarımsal girdilerde Katma Değer Vergisi indirimine
gidilmiştir. Sertifikalı tohum ve fidan, karma yem üretim girdileri ile sunî
tohumlama için dondurulmuş hayvan spermalarında ve hizmetlerinde uygulanmakta
olan KDV oranları düşürülmüştür. KDV indiriminden dolayı ortaya çıkan gelir
kaybı, üretici açısından bakıldığında, 2005 yılı cari fiyatlarıyla yaklaşık 44
trilyon Türk Lirası destek anlamına gelmektedir.
Elektrik borçlarına,
çiftçimizin kullandığı elektrik borçlarına ödeme kolaylığı sağlanmıştır. 1995
yılından bu yana anapara ve faizleriyle birlikte günümüze taşınan toplam 666
trilyon TL'lik enerji borçlarına da ödeme kolaylığı getirilmiştir. Borçlar, ek
bir faiz uygulaması yapılmaksızın tarımsal TEFE'ye göre yeniden yapılandırılmış
ve otuzaltı ay taksitlendirilmiştir. Ayrıca, sulama enerjisi borçlarını
zamanında ödeyen çiftçiler için de enerji fiyatlarında yüzde 15'lik bir indirim
sağlanmış, kilovat başına 17 000 TL destekleme yapılmıştır.
Değerli arkadaşlarımız,
Türkiye'de tarım sektörümüzün karşı karşıya bulunduğu temel sorunlarından bir
tanesinin örgütlenme sorunu olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu alanda bu sorunu
çözmek bağlamında, Tarımsal Üretici Birlikleri Yasası, Hükümetimiz, iktidarımız
döneminde yayımlanmış ve 84 adet üretici birliğinin kurulması sağlanmıştır.
Kooperatiflere, kooperatifçiliğe önemli destek sağlanmış, ortaklar
mülkiyetindeki kooperatif projelerinde... Biz, 630 projeye destek sağladık;
bunlara 400 000 000 YTL kredi kullandırdık kendi iktidarımız döneminde.
Şimdi, bunun ne anlama
geldiğini daha iyi kavrayabilmemiz için değerli arkadaşlar, bir başka rakamla
bunu mukayese etmemiz lazım. 1990 ile 2002 yıları arasında Türkiye'de -oniki,
onüç sene içerisinde- 600 proje desteklenmiştir, 600 kooperatif desteklenmiştir
ve bunlara ödenen para 90 000 000 YTL'dir. Ama, ikibuçuk yılda bizim
desteklediğimiz kooperatif sayısı 630'dur; yani, bizden önceki iktidarların,
bizden önceki hükümetlerin oniki yılda yaptıklarından daha fazlasını biz
ikibuçuk yılda yaptık. Şimdi, değerli arkadaşlar, bu, eğer, tarımı,
kooperatifçiliği, üreticiyi desteklemek değilse, ben size soruyorum; bu nedir?
Doğrudan gelir desteği,
hayvancılık, prim ödemeleri, mazot ve gübre, telafi edici ödemeler, 2003 ve
2004 yıllarında toplam 5,7 milyar YTL'yle desteklenmiştir. 2005 yılında
sağlanan 4,1 milyar YTL'lik destekle birlikte bu rakam 10 milyar YTL'yi
bulacaktır.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, desteklemelerin zamanında ödenmesi de önemli bir konudur. İhtiyaç olunan
zamanda bu desteklerin ödenmesi, tıpkı bizim şu anda ekim döneminden önce mazot
ve gübre desteği verdiğimiz gibi, yerini ancak bu şekilde bulur. Doğrudan gelir
desteği 2005 yılı içerisinde şubat ve mayıs aylarında ödenmiştir. Üreticimizin
yılın en çok para sıkıntısı çektiği aylarıdır bu aylar. Doğrudan gelir
desteğini biz bu aylarda ödedik. Mazot ve gübre desteğini biz ekimden önce,
üretici, çiftçi traktörünü toprağa getirmeden, tarlaya getirmeden önce ödedik.
Her yıl eylül ayında ödenmeye başlanan primler bu yıl ilk defa mayıs ayında
ödenmeye başlanmıştır.
Değerli arkadaşlar, çevre
amaçlı tarım arazilerinin korunması, kırsal kalkınma destekleri, tarımsal
sigorta desteği, enerji desteği gibi yeni destekleme araçları da hükümetimiz
döneminde uygulamaya konmuştur.
Ayrıca, önemli yasal
düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Bunların birçoğu cumhuriyet tarihinde ilk
defa Hükümetimize, iktidarımıza nasip olmuştur. Nedir bunlar:
Gıda Kanunu.
Bitki Islahçı Hakları
Kanunu; bu, bitkilerin patent kanunudur. Türkiye'de her zaman, herkes şundan
şikâyet eder: Türkiye'de tohumlar ithal ediliyor, milyonlarca dolar bu iş için
yurtdışına para ödeniyor. Türkiye bir tarım ülkesi, neden kendi tohumunu
üretemiyor? Ama, hiçbir iktidar bizden önce Bitki Islahçı Hakları Kanununu
çıkarmadığı için, Türkiye'de bu sektörün önü açılmıyordu, bu sektör
gelişmiyordu. Bu kanunu çıkarmak AK Parti Hükümetine nasip oldu ve bunu biz
çıkardık.
Keza, dünyada onbeş
senedir önemli bir kavram haline gelen, Organik Tarım ve Organik Tarım Ürünleri
Kanununu çıkarmak da AK Parti Hükümetine nasip oldu, onu da biz çıkardık.
Üretici Birlikleri
Kanunu.
Tarım Sigortaları Kanunu.
Hepimiz, her zaman tabiî afetlerden, bunun açtığı zararlardan bahsediyoruz,
bundan şikâyet ediyoruz haklı olarak; ama, Tarım Ürünleri Sigorta Kanununu da
yine biz çıkardık.
Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanunu. Türkiye'de seksen senedir erozyondan, erozyon tehlikesinden,
kaybedilen topraklardan, arazilerin yanlış kullanılmasından, amaçdışı
kullanılmasından herkes şikâyet ediyordu; ama, kimse, Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununu çıkarmıyordu; bunu da biz çıkardık değerli arkadaşlar.
Bunun yanında, Türkiye
Ziraat Odaları Birliği Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun...
Üreticilerimizin örgütlenmesini, üreticilerimizin daha aktif bir şekilde,
üretici örgütlerinin çiftçilerle birlikte işbirliği yapmasını, onlara yardımcı
olmasını…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
lütfen toparlayalım; 20 dakikayı geçtik.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, Sayın Başkanım,
takdir edersiniz ki, bir arkadaşımız tarımla ilgili olarak çıkıp konuştuğunda,
gündemdışı da olsa, tarımın bütün konularına, hayvancılığın bütün konularına
çok detaylı bir şekilde girip konuşuyorlar ve onlara da cevap vermek gerekiyor.
Bu nedenle, AK Partinin icraatlarını da 20 dakikada anlatmak tabiî mümkün
olmadığı için süre uzuyor; affınıza sığınıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Ben, hayvancılığa hiç değinmedim Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - İşte, geleceğim, oraya geleceğim…
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Ben, hiç konuşmadım hayvancılıkla ilgili; vakit yoktu.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Hayvancılık da, tarımın en önemli alt sektörüdür
Sayın Tütüncü.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim, sağ olun; öğrendik sayenizde(!)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Öğreneceksiniz, daha çok şey öğreneceksiniz!
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Sayenizde öğrendik, teşekkür ediyorum...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Daha çok şey öğreneceksiniz!
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Ama, ben konuşmadım bu konuda.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -Şimdi, Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun da, yine bizim dönemimizde çıkmış kanunlardan bir tanesidir.
Değerli arkadaşlarım,
ayrıca, Tarım Kanunu Tasarısı, Tohumculuk Kanunu Tasarısı, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemindedir; bunlar da çıkıyor, hazırlanıyor.
Yem Kanunu Tasarısı,
Bakanlığın Teşkilat ve Görevlerine Dair Kanun Tasarısı, Kırsal Kalkınma Genel
Müdürlüğü ve Ödeme Kurumu Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı ve Biyogüvenlik
Kanunu Tasarısı da, üzerinde çalışılan, hazırlanan kanun tasarılarıdır.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, Sayın Tütüncü, buğdayın 260 000 liradan satıldığını söyledi.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Doğru.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -Şimdi, değerli arkadaşlar, biz, şahısların,
bireylerin kendi sorunlarıyla ilgili olarak, ofis dışında, tüccarla olan özel
ilişkisi sebebiyle bireylerin tek başına
yaptıkları satışlardan bahsedemeyiz.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Borsa fiyatını söyledim…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Doğrudur,
yani, bir vatandaşımız bir tüccarla özel ilişkisi, başka bir sebep veya
buğdayın kalitesi sebebiyle o fiyata satmış olabilir; ama, şunu söylüyorum
değerli arkadaşlarım: Toprak Mahsulleri Ofisi, bu sene, ortalama 330 000 lira
fiyatla 4 200 000 ton buğday aldı. Bu, tarihî rekorlardan bir tanesidir. 30 000
lira da prim koyduğumuz zaman üzerine, 360 000 lira para yapıyor. Toprak
Mahsulleri Ofisi, Hükümet, 5 000 000 ton hububat için 1,5 katrilyon lira nakit
para ödedi, bunun ödeme süresi de ortalama 30 gün değil, 25 gündür; 25 günde,
330 000 lira ortalama fiyatla buğday alımı yaptı.
Değerli arkadaşlarım, şimdi,
eğer, bir vatandaşımız, Ofise değil de, gidip tüccara özel bir sebeple, kendi
tercihiyle, kalite sebebiyle veya başka bir sebeple…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Bir hafta bekleyecek…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -Hayır efendim… Değerli Başkanım… Hiçbir yerde bir
hafta beklenmedi, hiçbir yerde 5 gün beklenmedi.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Yozgat-Şefaatli'de 5 tane Ofis kapattınız; 7 günde bir sıra geldi…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Buraya gelir konuşursunuz…
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- 5 tane Ofis kapattınız…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Sayın Vekilim, bakın, biz, bu sene, 2001 yılında
kapatılmış olan Ofisleri bile çiftçimizin…
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Kırıkkale'de vekillerin köyüne dağıttınız…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Yerimizden
konuşmayalım arkadaşlar…
Sayın Bakan, siz, Genel
Kurula hitap edin.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Tabiî ya…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Toprak Mahsulleri Ofisi, bu
sene, rekorlarından birini kırmıştır, vatandaşımıza en iyi şekilde hizmet
etmenin heyecanı, gayreti içerisinde olmuştur, yüzlerce yerde yeni alım
merkezleri, yeni ajanslar kurulmuştur. Onun için, burada, biz muhalefet
yapabiliriz, muhalefete saygı duyarız, muhalif düşünceye saygı duyarız, son
derece de makuldür bu; ancak, bu muhalefet görevimizi yaparken, lütfen,
gerçekleri de görelim, hakkı da teslim edelim. Dünyada 90 ile 100 dolara
satılan buğdayı, 290 dolardan -4 200 000 ton- almışsa bu Hükümet, bunun,
çiftçiyi ezmek veya çiftçiye yardımcı olmamak gibi anlatılmasının,
tanıtılmasının hakka, hakikate ve kadirşinaslığa uygun olmadığını da sizlerin
takdirine sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, yağlı
tohumlar meselesi, Sayın Tütüncü'nün ifade ettiği husus doğrudur. Türkiye,
hamyağ ithalatına 1 milyar dolar civarında para ödemektedir. Hükümetimiz, yağlı
tohum ekimine de, üretimine de gerekli önemi vermektedir. Mesela, bunların, hem
tekstile hammadde teşkil etmesi, pamuk gibi; hem yağa hammadde teşkil etmesi,
ayçiçeği, mısır gibi… Bunların üretimine prim yoluyla gerekli desteği zaten
veriyoruz ve Türkiye'nin bütçe meselesinden ötürü, bütçe takviminden ötürü…
Tabiî, bütçe yayımlanmadan çok önce bunların açıklanması, takdir edersiniz ki,
pratik olarak mümkün değil. Size şunu söyleyeyim -Türkiye, AK Parti İktidarında
çok yeni şeyler gördü, çok ilkler yaşadı, bunlar yüzleri buluyor, kitap basıldı
"İlk ve En 100" şeklinde- biz, üç yıllık bütçe uygulamasına
geçiyoruz, bu da AK Partinin ilklerinden bir tanesidir ve inşallah, bundan
sonra, o üretim planlamasına imkân tanıyacak tarzda çok önceden primlerin
açıklanması imkân dahiline gelecektir. Bizim de temennimiz, üreticilerimizi
vaktinden çok önce bilgilendirmek suretiyle, onların ürün tercihlerini, ürün
desenlerini, piyasa fiyatlarını önceden bilerek, önceden görerek yapmalarını
temin etmektir, yardımcı olmaktır.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Başkanın toleransı için teşekkür ediyorum; süremi bir miktar aştım. Esasen, AK
Partinin icraatlarıyla -tarımla, hayvancılıkla, kırsal kalkınmayla ilgili
icraatlarıyla- ilgili söyleyecek daha çok sözümüz var; ama, şunu söylüyorum: AK
Parti, üreticinin yanında oldu, bundan sonra da üreticinin yanında olacak.
Çiftçi, bizim çiftçimizdir, üretici de bizim üreticimizdir, bu sektör bizim
sektörümüzdür; onları, kimse, bizden daha fazla düşünemez; biz, en az başkaları
kadar onları severiz, en az başkaları kadar onları değerlendiririz, emeklerinin
karşılığını, ürünlerinin karşılığını veririz.
Ben, bu duygularla,
hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Başkanlığın
Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Anayasa ve Adalet
Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin
yasama dokunulmazlıkları hakkında iki raporu vardır; sırasıyla okutup,
bilgilerinize sunacağım.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Kırklareli Milletvekili Yavuz Altınorak'ın yasama dokunulmazlığının
kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/698) (S. Sayısı: 985) (x)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Seçim propaganda yasağına
aykırı hareket suçunu işlediği iddia olunan Kırklareli Milletvekili Yavuz
Altınorak'ın hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma
Komisyonumuzun 22 Haziran
2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnad
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kırklareli Milletvekili Yavuz
Altınorak hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine
kadar ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı
Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Milletvekiline isnad
edilen suçun milletvekili seçilmeye engel bir nitelik taşıması halinde,
dokunulmazlığın kaldırılmaması, bu suçtan milletvekilliği düşebilecek
konumdakilerin milletvekilliğinin sürdürülmesine de imkân tanımaktadır. Bu
durumun ise, Anayasanın 76 ncı maddesi ile uyumsuz sonuçlara yol açacağı
açıktır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
|
Feridun Baloğlu |
Tuncay Ercenk |
Mehmet Küçükaşık |
|
Antalya |
Antalya |
Bursa |
|
Halil Ünlütepe |
Feridun Avyazoğlu |
Uğur Aksöz |
|
Afyonkarahisar |
Çorum |
Adana |
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
|
Feridun F. Baloğlu |
Tuncay Ercenk |
Mehmet Küçükaşık |
|
Antalya |
Antalya |
Bursa |
|
Halil Ünlütepe |
Feridun Ayvazoğlu |
Uğur Aksöz |
|
Afyonkarahisar |
Çorum |
Adana |
|
Oya Araslı |
Atilla Kart |
|
|
Ankara |
Konya |
|
BAŞKAN - Bilginize
sunulmuştur.
Diğerini okutuyorum:
2.- Hakkâri
Milletvekili Fehmi Öztunç'un yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu
Karma Komisyon Raporu (3/719) (S. Sayısı: 986) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Hakaret ve tehdit
suçlarını işlediği iddia olunan Hakkâri Milletvekili Fehmi Öztunç hakkında
düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi
ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 22
Haziran 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Hakkâri Milletvekili Fehmi Öztunç hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın
toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önünde bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Milletvekiline isnat
edilen suçun milletvekili seçilmeye engel bir nitelik taşıması halinde, dokunulmazlığın
kaldırılmaması, bu suçtan milletvekilliği düşebilecek konumdakilerin
milletvekilliğinin sürdürülmesine de imkân tanımaktadır. Bu durumun ise,
Anayasanın 76 ncı maddesiyle uyumsuz sonuçlara yol açacağı açıktır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak, şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
|
Feridun Baloğlu |
Tuncay Ercenk |
Mehmet Küçükaşık |
|
Antalya |
Antalya |
Bursa |
|
Halil Ünlütepe |
Feridun Ayvazoğlu |
Uğur Aksöz |
|
Afyonkarahisar |
Çorum |
Adana |
|
Oya Araslı |
Atilla Kart |
|
|
Ankara |
Konya |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin 2 önerge vardır; ayrı ayrı okutuyorum:
IV. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.-
Çanakkale Milletvekili İsmail Özay ve 38 milletvekilinin, 12 Eylül 1980 askerî
müdahalesinin sebep ve sonuçlarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/305)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin demokratikleşme
sürecini olumsuz etkileyen engellerin başında ihtilaller gelmektedir. 12 Eylül
1980 darbesi bu anlamda toplumda derin yaralar açmıştır. Aradan 25 yıl
geçmesine rağmen, bu darbenin etkilerini toplumumuz yaşamaktadır. Üstelik darbe
Türkiye Büyük Millet Meclisine de karşı yapılmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi
kapatılmış, üyeleri cezaevlerine gönderilmiştir. 25 yıl önce yaşanan bu
olumsuzlukların sebep ve sonuçları araştırılmalı, irdelenmeli ve tarihten ders
alabilmemiz için gelecek nesillere ışık tutacak bir değerlendirme yapılmalıdır.
Bu tarihî görev, başta darbenin hedefi olan Türkiye Büyük Millet Meclisine
düşmektedir.
Bu amaçla Anayasanın 98
inci maddesine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin İçtüzüğünün 104 ve 105 inci
maddelerine göre bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1- İsmail Özay (Çanakkale)
2- V. Haşim Oral (Denizli)
3- Rasim Çakır (Edirne)
4- Ahmet Küçük (Çanakkale)
5- Hakkı Ülkü (İzmir)
6- Türkân Miçooğulları (İzmir)
7- Erdal Karademir (İzmir)
8- Bülent Baratalı (İzmir)
9- Muharrem İnce (Yalova)
10- Muharrem Kılıç (Malatya)
11- Nurettin Sözen (Sivas)
12- Hasan Ören (Manisa)
13- Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
14- Ufuk Özkan (Manisa)
15- Feridun Fikret
Baloğlu (Antalya)
16- Nail Kamacı (Antalya)
17- Osman Kaptan (Antalya)
18- Osman Özcan (Antalya)
19- Tuncay Ercenk (Antalya)
20- Atila Emek (Antalya)
21- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
22- Yakup Kepenek (Ankara)
23- Mehmet Ziya Yergök (Adana)
24- Uğur Aksöz (Adana)
25- Ali Oksal (Mersin)
26- Abdulaziz Yazar (Hatay)
27- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
28- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
29- Mehmet Küçükaşık (Bursa)
30- Kemal Demirel (Bursa)
31- Nadir Saraç (Zonguldak)
32- İzzet Çetin (Kocaeli)
33- Mustafa Gazalcı (Denizli)
34- Mehmet U. Neşşar (Denizli)
35- Halil Akyüz (İstanbul)
36- Vezir Akdemir (İzmir)
37- N. Gaye Erbatur (Adana)
38- Nejat Gencan (Edirne)
39- Özlem Çerçioğlu (Aydın)
Gerekçe:
Türkiye Cumhuriyeti
kurulduğundan bugüne değin demokratikleşme çabalarını inançla sürdürmektedir.
82 yıllık bu süreçte demokratik gelişmemizi engelleyen birçok siyasî ve
toplumsal engelle karşılaşılmıştır. Şüphesiz ki, bunların başında askerî
müdahaleler gelmektedir. 1960'da yapılan darbe iyi değerlendirilemediği için 12
Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 müdahaleleri yapılmış, bu müdahaleler de iyi
irdelenmediği için ülkemizde kısa süre önce 28 Şubat süreci yaşanmıştır.
Demokratik süreci
derinden etkileyen en büyük müdahale 12 Eylül 1980'de yaşanmıştır. 12 Eylül
darbesinin siyasî ürünleri, aradan 25 yıl geçmesine rağmen toplumda açıkça
hissedilmekte ve yaşanmakta, anıları ve acıları hafızalardan silinmemektedir.
Ayrıca, 12 Eylül darbesi
TBMM'ye karşı yapılmış, TBMM kapatılmış, üyeleri hapse atılmıştır. Demokrasinin
vazgeçilmez kurumu, halkın seçtiği meclisleridir. TBMM, demokrasinin bu
geleneksel kutsallığı yanında, evrensel bir itibarı ve geleneği de bünyesinde
taşımaktadır. TBMM, Kurtuluş Savaşında bile top sesleri altında toplantılar
yapmış, şiddetli tartışmalar yaşamış, kimsenin aklına TBMM'yi kapatmak
gelmemiştir. TBMM'de bu dönem görev yapan bizlerin tarihî görevi, darbelerle
iki kez kapatılan TBMM'nin şahsiyetini korumak, bir kez daha böyle bir
saldırıya uğramaması için alınması gereken önlemleri araştırmaktır. Bu görev,
ettiğimiz yeminin de gereğidir.
Yapılacak araştırmada
temel amaç, kurumlarını karşısına almadan, bireysel suçlamalardan uzak,
olayları ve sorunları irdeleyerek geleceğe ışık tutmaktır. 12 Eylül darbesi
ordumuzun üst düzey komutanlarının kararlarıyla yapılmıştır.
Yapılacak irdelemede
belirlenen eksiklikler, olumsuzluklar, kesinlikle ordunun kurumsal kimliğini
bağlamaz. Hatta, ordumuzun hiyerarşik yapılanması ve gelenekleri içerisinde ele
alamadığı, irdeleyemediği, geçmişte kalmış bir yük üzerinden atılmış olur.
Türkiye Cumhuriyeti Ordusu antiemperyalist mücadeleden yola çıkmış, ulusal
bütünlüğü ve çağdaş Türkiye'yi savunan, Atatürk devrimlerine bağlı Türkiye'nin
en modern kurumudur.
Şüphesiz ki, her
devletin, tarihsel sürecinde, zor dönemleri, iyi ve parlak dönemleri, hata
yaptığı, haksızlığa uğradığı dönemleri olmuştur ve olacaktır. Ancak, çağdaş
devletler, geleceğe yönelik daha sağlam adımlar atabilmek için geçmişini sorgularlar,
gerekirse geçmişleriyle hesaplaşırlar. Türkiye de çağdaşlaşma yolunda hızla
ilerleyen ve devlet geleneği güçlü bir toplum olarak, geçmişte çeşitli
nedenlerle yaşadığı önemli dönüşümlerini sorgulamalı, varsa hatalarını
düzeltmeli ve gelecekte bir daha bu olumsuzlukları yaşamamak için önlemler
almalıdır. Bu değerlendirmeler, hesaplaşma ve kin duygularının yaşanabileceği
kısa bir sürede veya tarihin tozlu sayfalarında yerini alacak kadar da geç bir
sürede yapılmamalıdır.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
2.- İzmir
Milletvekili Hakkı Ülkü ve 37 milletvekilinin, SHÇEK yurt ve yuvalarında
barınan çocuk ve gençlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/306)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Bilindiği gibi, SHÇEK
Genel Müdürlüğüne bağlı çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtlarında devletin
koruması ve bakımı altında kalan çocuklarımız, eğitim, bilim, sanat, spor ve
kültürel alanda ulaştıkları başarılarla değil, maruz kaldıkları cinsel
istismar, taciz ya da suç olaylarıyla gündeme gelmektedirler.
Öte yandan, son günlerde,
İzmir ve Mersin'de, İl Sosyal Hizmetler Müdürlükleri, bölgedeki müftülüklerle
anlaşarak, çocuklarımıza imam, vaiz ve vaizeler tarafından din eğitimi vermeye
başlamıştır. Devletin koruması altındaki çocukların, SHÇEK Genel Müdürlüğünün görevleri
arasında olmamasına rağmen, imamlar ve vaizler tarafından din eğitimine tabi
tutulmaları, devletimizin taraf olduğu ve devlete, çocukların düşünce, din ve
vicdan özgürlüğüne saygı gösterme yükümlülüğü getiren Çocuk Hakları
Sözleşmesinin 14 üncü maddesine aykırı olduğu gibi, Anayasamızda yer alan,
cumhuriyetimizin temel ilkelerinden laiklik ilkesine de uygun değildir.
Devletin korumasında
bulunan çocuklarımızın yaşadığı temel gerçek, maruz kaldıkları cinsel istismar
ve taciz olaylarıyla içine sürüklendikleri "suç" olaylarıdır.
Nitekim, 9.6.2005 tarihinde basında yer alan bir haber, devlet adına, tam bir
skandaldır. Buna göre, Sakarya Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğüne bağlı 12-18 yaş
arası çocukların kaldığı Karaman Yetiştirme Yurdunda, 16 yaşındaki bir kız
çocuğumuza tecavüz iddiası üzerine soruşturma başlatıldı. İddiaya göre, bu
çocuğumuz 12 yaşından itibaren bu tür olaylara maruz kalmıştır.
29. 6.2005 tarihinde yine
basında yer alan bir habere göre ise, Adana Şükrü Tülay Yetiştirme Yurdunda
barınan, yaşları 16-18 arasında değişen 10 gencin çete kurarak küçük çocukları
dövüp paralarını gasp ettiği, kişisel temizlik işlerini yaptırdıkları ve
hırsızlık olaylarına karıştıkları gündeme yansımıştır. Yetiştirme yurdunun
müdürü ise, bu tür olayların önüne geçemediklerini ifade etmiştir.
Devletin, korumakla
yükümlü olduğu çocuklarımıza ve gençlerimize sahip çıkamaması gibi bir durum
kabul edilemez. Fakat, yaşanan olaylar, devletimizin, koruması altında bulunan
çocukları gerektiği gibi koruyamadığını ve onlara sağlıklı bir yaşam ve gelecek
hazırlayamadığını göstermektedir.
Bu yönde son dönemlerde
atılan tek adım, imam ve vaizlere çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtlarında din
eğitimi verdirmek olmuştur. Bu uygulama mevcut sorunları çözemeyeceği gibi,
çocuklarımızın tarikatların eline düşmesi gibi hem çocuklarımızın özgür bir
bilinçle büyümesini engelleyecek hem de devletimizin temel niteliklerinden olan
laiklik ilkesini törpüleyecek niteliktedir. Kaldı ki, söz konusu çocuklarımız
gittikleri devlet okullarında zaten din kültürü ve ahlak bilgisi dersi
almaktadırlar.
Bu nedenlerle, devletin
koruması ve bakımı altında bulunan çocuk ve gençlerimizin yaşadıkları
sorunların araştırılarak çözüm için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
ile Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamaların incelenerek Türkiye'de daha iyi
bir sosyal hizmet anlayışının oluşturulması amacıyla Anayasanın 98 inci ve
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması
hususunda gereğinin yapılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz. 30.06.2005
1- Hakkı Ülkü (İzmir)
2- Haşim Oral (Denizli)
3- Rasim Çakır (Edirne)
4- Ahmet Küçük (Çanakkale)
5- Canan Arıtman (İzmir)
6- Bülent Baratalı (İzmir)
7- Erdal Karademir (İzmir)
8- Nurettin Sözen (Sivas)
9- Hasan Ören (Manisa)
10-Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
11-Ufuk Özkan (Manisa)
12-Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)
13-Nail Kamacı (Antalya)
14-Osman Kaptan (Antalya)
15-Osman Özcan (Antalya)
16-Atila Emek (Antalya)
17-Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
18-Tuncay Ercenk (Antalya)
19-Yakup Kepenek (Ankara)
20-Mehmet Ziya Yergök (Adana)
21-Abdulaziz Yazar (Hatay)
22-Ali Oksal (Mersin)
23-Uğur Aksöz (Adana)
24-Ali Cumhur Yaka (Muğla)
25-Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
26-Mehmet Küçükaşık (Bursa)
27-Kemal Demirel (Bursa)
28-Nadir Saraç (Zonguldak)
29-İzzet Çetin (Kocaeli)
30-Türkân Miçooğulları (İzmir)
31-Mustafa Gazalcı (Denizli)
32-Muharrem İnce (Yalova)
33-Mehmet U. Neşşar (Denizli)
34-Muharrem Kılıç (Malatya)
35-Halil Akyüz (İstanbul)
36-Vezir Akdemir (İzmir)
37-N. Gaye Erbatur (Adana)
38-Nejat Gencan (Edirne)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:
VI. -
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi:
No: 164 Tarihi:
13.10.2005
13.10.2005 tarihli gelen
kâğıtlarda yayımlanan; 998 sıra sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde
Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca bir daha
görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile 999 sıra sayılı Türkiye İstatistik
Kanunu ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresinin
48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci ve 6 ncı sıralarına alınması ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesinin,
Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
İrfan Gündüz Kemal
Anadol
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP
Grubu Başkanvekili
BAŞKAN- Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada
yer alan, kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu
gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
Kalkınma Ajanslarının
Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine devam edeceğiz.
4.-
Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/950) (S. Sayısı:920)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Değerli milletvekilleri,
2.7.2005 Tarihli ve 5387 Sayılı Bankacılık Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104
üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri
gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
5.-
2.7.2005 Tarihli ve 5387 Sayılı Bankacılık Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1069) (S.Sayısı : 997) (x) (xx)
BAŞKAN- Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 997 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Değerli milletvekilleri,
2.7.2005 tarihli ve 5387 sayılı Bankacılık Kanununun 92, 121 ve geçici 23 üncü
maddeleri Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak, bir daha görüşülmek üzere, bu
hususta gösterilen gerekçeyle birlikte Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.
Anayasanın 89 uncu
maddesinin ikinci fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama
durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri
görüşebilir" ve İçtüzüğün 81 inci maddesinin son fıkrasında ise,
"Cumhurbaşkanınca yayımlanması kısmen uygun bulunmayan ve bir daha
görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen kanunların
sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine kanunun görüşmelerine
başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz karar verilebilir. Bu durumda, sadece
uygun bulunmayan maddelerle ilgili görüşme açılır. Kanunun tümünün oylaması her
halde yapılır" hükümleri yer almaktadır.
Bu hükümlere göre, geri
gönderilen kanunun tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan
maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır.
Bu nedenlerle, söz konusu
kanunun, sadece, Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 92, 121 ve geçici 23 üncü
maddelerinin görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
92 nci maddeyi
okutuyorum:
BANKACILIK KANUNU
Kurum personeli
MADDE 92.- Bu Kanun ile
Kuruma verilen görevlerin gerektirdiği sürekli görev ve hizmetler, bankalar
yeminli murakıpları ve yardımcıları, bankacılık uzman ve yardımcıları, hukuk
uzman ve yardımcıları ile bilişim uzman ve yardımcılarından oluşan meslek
personeli ve idarî personel eliyle yürütülür. Kurumun her türlü personelinin bu
Kanunun 84 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi hariç, diğer
bentlerinde yer alan nitelikleri taşımaları zorunludur.
Başkan yardımcıları,
daire başkanları, müdürler, başkanlık müşavirleri ve meslek personeli kadro
karşılığı sözleşmeli statüde istihdam edilir. Kadro karşılığı sözleşmeli
çalışan Kurum personeli ücret, malî ve sosyal haklar dışında, diğer personel
ise her türlü hak ve yükümlülükleri yönünden 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununa tâbidir.
Bu Kanunun ekinde yer
alan (I) sayılı cetveldeki toplam kadro sayısı geçilmemek üzere, kadro unvan ve
derecelerinin değiştirilmesi ile bu kadroların kullanılmasına ilişkin esas ve
usûlleri belirlemeye Kurul yetkilidir. Ancak, meslek personeli dışında kalan
Kurum personelinin unvan değişiklikleri 190 sayılı Genel Kadro ve Usûlü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki cetvellerde yer alan kadro
unvanlarıyla sınırlı olarak yapılır.
Kurumun anahizmet
birimlerinde uzmanlık gerektiren işlerde meslek personeli çalıştırılması esastır.
Anahizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimlerinde istihdam edilecek personelin
nitelikleri Başkanın teklifi üzerine Kurul tarafından belirlenir. Kurumda
yönetici, müşavir ve meslek personeli unvanlarını haiz olmayan personelin oranı
bu Kanunun eki cetvellerde yer alan toplam kadro sayısının yüzde otuzunu
geçemez.
Kurumda, meslek personeli
sayısının yüzde onunu geçmeyecek şekilde, sektörde en az on yıl meslekî
tecrübesi olanlar ile Kurumun faaliyet alanına ilişkin konularda doktor unvan
ve derecesini alanlar arasından yeteri kadar uzman personel, hizmet veya
vekâlet akdi hükümlerine göre çalıştırılabilir.
Kurum personeli başka
kamu kurum ve kuruluşlarında geçici olarak görevlendirilemez.
Bankacılık, hukuk ve
bilişim uzman yardımcılığı ile bankalar yeminli murakıp yardımcılığına
atanacaklar merkezî yarışma sınavıyla belirlenenler arasından seçilir. Uzman
yardımcılığı ve bankalar yeminli murakıp yardımcılığına atananlar ikinci yılın
sonunda yetki sınavına tâbi tutulurlar. Yetki sınavı ile bu sınavda başarılı
olanların yetkilerine ilişkin usûl ve esaslar Kurul tarafından belirlenir.
Uzman yardımcılığı ve bankalar yeminli murakıp yardımcılığına atananlar, üç yıl
çalışmak ve olumlu sicil almak kaydıyla Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi
Seviye Tespit Sınavından en az (C) düzeyinde veya buna denk kabul edilen
uluslararası geçerliliği bulunan yabancı dil puanı alması, yeterlik sınavında
başarılı olması ve konuları ile ilgili hazırlayacakları uzmanlık tezinin
oluşturulacak jüri tarafından kabul edilmesi hâlinde ilgisine göre bankacılık,
hukuk ve bilişim uzmanı ile bankalar yeminli murakıbı olarak atanır ve bunlara
bir defaya mahsus olmak üzere bir derece yükseltilmesi uygulanır. Mazereti
olmaksızın tez hazırlamayan veya sınava girmeyen veya sınavda iki defa başarısız
olanlar diğer kamu kurum ve kuruluşlarındaki öğrenim durumlarına uygun
kadrolara atanmak üzere Devlet Personel Başkanlığına bildirilir.
Kurumun meslek ve idarî
personelinin yeterlik ve yarışma sınavları, nitelikleri ile çalışma usûl ve
esasları ile ilgili diğer hususlar Kurum tarafından çıkarılacak bir
yönetmelikle belirlenir
BAŞKAN - 92 nci madde
üzerinde söz isteyenlerin isimlerini sunuyorum: Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Samsun Milletvekili Ahmet Yeni, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi; şahısları adına söz isteyenler, Trabzon
Milletvekili Akif Hamzaçebi, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.
Bu duruma göre, Sayın
Akif Hamzaçebi, şahsı adına aldığı sözle Grup adına aldığı sözü birleştirip 15
dakika konuşacak.
Grupları adına konuşma
10'ar dakika, şahısları adına konuşma 5'er dakika.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Ahmet Yeni.
Buyurun Sayın Yeni. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 5387 sayılı
Bankacılık Kanununun Cumhurbaşkanlığınca iade edilen 92 nci maddesi üzerinde,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Hepinizin bildiği gibi,
Meclis yaz tatiline girmeden hemen önce, Genel Kurulumuzun hummalı çalışmaları sonucunda, Bankacılık Kanunu
Tasarısı görüşülerek, onay için Cumhurbaşkanlığı makamına gönderilmişti. Sayın
Cumhurbaşkanımız da, 92 nci maddeyi, gerekçeleriyle birlikte, Meclise, bir kez
daha görüşülmek üzere geri göndermiş bulunmaktadır. Maddelerin geri gönderilme
gerekçelerine girmeden önce, bazı hususları tekrar bilgilerinize sunmak ve
bugün burada tekrar görüşeceğimiz ilgili kanun maddelerinin nedenlerini ve
niçinlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Saygıdeğer Başkan, sayın
milletvekilleri; malumlarınız olduğu üzere, kanunun temelini de teşkil eden
4389 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1999 yılından sonra, ülkemizde, ilki 2000
Kasım, ikincisi ise 2001 Şubat aylarında olmak üzere iki kriz meydana gelmiş,
bu, sadece finans kesimiyle sınırlı kalmamış, ülke ekonomisinin bütününü
etkilemiştir.
Sistemin daha sağlıklı
bir yapıya kavuşturulması çalışmaları sonucunda da, Bankacılık Denetleme ve
Düzenleme Kurumu tarafından, bankacılık sektörü yeniden yapılandırma programı
uygulamaya konmuştur.
Başbakanlık
müfettişlerinin 26 banka üzerinde yaptığı ayrıntılı çalışma, yaşanan bankacılık
krizlerinin sebeplerini ortaya koymuştur.
Krize neden olan
gelişmeler, özetle, bazı bankaların sermaye yeterlilik rasyoları yeterli
olmadığı halde, aktiflerini yüksek göstererek, rasyolarını yasal sınırların
üzerine çekmeleri ve bağımsız denilen denetim şirketlerinin dahi bankanın
istekleri doğrultusunda hareket etmiş olmaları, aynı zamanda medya sahibi olan
bankaların, bankacılık ilke ve kurallarına gereken özen ve hassasiyeti
göstermemeleri, medyanın ilgili kuruluşlar üzerinde baskı aracı olarak
kullanılmış olması, yaygın yolsuzluk ve usulsüzlük işlemlerine, belirli
çevrelere ve hâkim ortaklara kaynakların kullandırılmasıdır.
5387 sayılı Bankacılık
Kanunu tasarısına da bu hususlar ışığında istikamet kazandırılmıştı.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; takdir edersiniz ki, bankalar ve bankacılık faaliyetleri
finans sektörünün lokomotifi durumundadır. Finans sektörü ise ekonomik
faaliyetlerin önemli sacayaklarından birini teşkil etmektedir.
Ekonomik faaliyetleri bir bütün olarak
düşündüğümüzde, bankacılık sektörü ne kadar güçlü ve sağlıklı olursa, ülke ekonomisinin
de buna paralel olarak güçleneceği ve daha istikrarlı bir yapıya kavuşacağı
aşikârdır.
Zaten, Bankacılık Kanunu,
finans piyasalarında güven ve istikrarın sağlanması, kredi sisteminin etkin bir
şekilde çalışması, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlarının korunmasını
amaçlamakta olup, sistemin bugün karşılaştığı sıkıntıları giderici mahiyette ve
etkinlikte olacağına inanıyorum.
Finans piyasalarında
yaşanan hızlı değişim, yeni ihtiyaçlara zamanında cevap verebilecek yeterli
esneklikte bir denetim ve gözetim sistemiyle düzenleme yapısını gerektirmiş ve
bu gereklilik, etkin ve ihtiyatlı gözetim ve denetim sisteminin ayrılmaz bir
unsuru halini almıştır. Bu kapsamda, ülkemiz finansal piyasalarının
uluslararası piyasalarla bütünleştirilmesinin sağlanması, yürürlükteki
bankacılık mevzuatının sistematik bir yapıya kavuşturulması,
anlaşılabilirliğinin temin edilebilmesi, gerekçeli ve değişen ihtiyaçlara cevap
verebilir hale getirilmesi bakımından finansal sektördeki normalleşme süreci
gözetilerek ve uluslararası malî piyasalardaki gelişmeler ile yargıya intikal
etmiş mevzuattan kaynaklı hukukî ihtilaflar ve yargı kararları dikkate
alınarak, temelde Avrupa Birliği ve uluslararası bankacılık ilke ve
standartlarıyla uyumlu bir kanun hazırlanmış durumdadır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bilindiği gibi, bankacılık sektörü, yıllar boyunca ekonomimize
büyük külfetler getirmiş; zarar eden kamu bankalarının yanı sıra, Fon
tarafından devralınmak zorunda kalınan özel bankalar, şu anki iç ve dışborç
yükümüz içerisinde önemli oranda sorumluluk sahibidir. Bu konudaki
eksiklerimizi gidermek adına, aksaklıkları bertaraf etmek adına gerekli
adımları atmak zorundaydık. Böylesi bir kanunun, bankacılık sistemimizin
sorunlarının çözümünde ve uluslararası rekabete açılmasında önemli bir
fonksiyon göreceği aşikârdır.
Kanunun iade edilen 92
nci maddesiyle alakalı olarak da şu hususları sizlerin dikkatlerine sunmak
istiyorum; adı geçen maddeyle ilgili Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme
tezkeresine bakacak olursak, Bankacılık Kanununun 92 nci maddesinin Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulunun meslek ve yönetim personelinin, öğrenim
durumuna ilişkin olanlar dışında, Kurul üyeleri için aranan koşulları taşıması
gerektiği belirtilerek, meslek personelinin hangi öğrenim düzeyinde ve hangi
alanlarda öğrenim görenler arasından seçileceği konusunun açık bırakıldığı;
BDDK'nın kamu tüzelkişiliğini haiz bir kurum olması ve meslek personelinin
ücret, malî ve sosyal haklar dışında 657 sayılı Yasa kurallarına bağlı
bulunması nedeniyle, kurum personelinin, Anayasanın 128 inci maddesi bağlamında
kamu görevlisi olduğu, bu nedenle, kurum personelinin görevlerinin önemi ve
özelliği de gözetilerek, yükseköğretimin hangi dallarını bitirenler arasından
seçileceğine yasada yer verilmesi gerekirken, bunun yönetmeliğe bırakılmasının
Anayasanın 128 inci maddesiyle bağdaşmadığı ifade edilmektedir.
Saygıdeğer Başkan, sayın
milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanı tarafından ileri sürülen Anayasaya
aykırılık iddiası, ne komisyonda ne de Genel Kurulda yapılan görüşmeler
sırasında, iktidar veya muhalefet partilerine mensup milletvekilleri tarafından
dile getirilmiştir. Ayrıca, kamu personeli olmak için gerekli genel nitelikler
657 sayılı Devlet Memurları Kanununda belirtilmiş olup, her bir kamu personelinde
aranılacak özel niteliklerin kanunla düzenlenmesine de gerek yoktur ve bunda da
Anayasaya bir aykırılık bulunmamaktadır. Sayın Cumhurbaşkanının geri iade
gerekçesine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu olarak katılmadığımızı ifade etmek
istiyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle
sözlerime son verirken, bir kez daha, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Süreyi iyi
kullanmanızdan dolayı teşekkür ediyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi.
Sayın Çebi şahsı adına da
konuşma istemişti, ikisini birleştirecek, 15 dakika süreyle konuşacak.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından, 3 maddesi bir kez daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük
Millet Meclisine iade edilen 5387 sayılı Yasanın 92 nci maddesi hakkında,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere huzurunuzdayım;
sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hatırlayacaksınız, görüştüğümüz bu yasa, Meclisin geçen yasama döneminin son
gününde, 2 Temmuz tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundan,
hükümetin İçtüzükte yapmış olduğu değişiklik sonucu, tartışılmaksızın geçti.
Geçici maddeleriyle
birlikte toplam 194 madde olan bu yasanın Genel Kurulda normal görüşme seyri
içerisinde görüşülmesi halinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
görüşlerimizi, katkılarımızı ortaya koyacaktık; ancak, hükümetin, bunu, 194
maddelik bir yasa tasarısı yerine, her 30 maddeyi 1 madde kabul ederek toplam 7
maddelik bir yasa gibi görüşmek niyetinde olması ve İçtüzüğü bu şekilde
değiştirerek ilk defa bu yasada bunu uygulayacak olması, bizi, bu katkıları,
değerlendirmeleri yapmaktan alıkoydu. O nedenle, 92 nci madde hakkındaki
görüşlerimi ifade ederken, 2 Temmuz tarihinde ortaya koyamadığımız görüşleri,
zamanın elverdiği ölçüde sizlere sunmaya çalışacağım. 92 nci madde, 121 inci
madde ve yasanın geçici 23 üncü maddesi, Sayın Cumhurbaşkanının bir kez daha
görüşülmesini istediği maddeler. Gerekçesi: Anayasayla uyumlu değil. Bu
görüşlerimizi, Anayasaya uyum sağlama çerçevesindeki görüşlerimizi Türkiye
Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda ifade ettik; ancak, kabul
görmedi. Biraz önce burada söz alan arkadaşımızın konuşmalarından, bu konudaki
yaklaşımın değişmeyeceğini anlıyorum.
Hatırlayacaksınız, bu
yasaya kadar, Türkiye'de bankacılık sistemini düzenleyen 3 tane yasa vardı,
biri halen yürürlükte. İlk yasa 1950'li yılların sonunda çıkmış olan 7129
sayılı Yasa, bu yasayı yürürlükten kaldıran 1980'li yıllarda yürürlüğe giren
3182 sayılı Yasa ve en son olarak da 1999 yılında çıkmış olup bu yasayla
yürürlükten kaldırılması öngörülen 4389 sayılı Yasa. Bunların hepsi dönemine
göre iyi yasalardı, bir sektörü düzenleyen yasaydı. Tabiî ki, toplumdaki
değişime, ekonomideki değişime, artan ihtiyaçlara, değişen ihtiyaçlara paralel
olarak yasaların değişmesi veya tümüyle değiştirilip yerine yeni bir yasanın
konulması, son derece normaldir; ancak, 1999 yılında yürürlüğe giren 4389
sayılı Yasadan sonra, üzerinden uzunca sayılmayacak bir dönem geçmemiş olmasına
rağmen, yeni bir yasal düzenleme ihtiyacı noktasına Türkiye nereden gelmiştir;
gerçekte bunun iyi tartışılması gerekir.
4389 sayılı Yasa, yani
1999 yılında yürürlüğe girmiş olan yasa, yine o dönemin iyi bir yasasıydı. 1999
yılına kadar sektörde yaşanmış olan olumsuzlukları dikkate alarak, sektöre daha
farklı bir bakış açısıyla yaklaşan bir yasaydı. Bu sistemde bir düzenleyici ve
denetleyici kurul, ilk defa bu yasayla öngörüldü. BDDK dediğimiz, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu 4389 sayılı Yasayla kuruldu. O dönem oldukça
önemli bir yenilik içeriyordu, sektörün bağımsız bir kurum tarafından
düzenlenmesi ve denetlenmesi, böyle bir otoritenin oluşturulması gerçekten son
derece önemliydi. 1999 Haziranında çıkan bu yasa, daha BDDK faaliyete geçmeden,
aralık ayında ilk değişikliğe uğradı ve o tarihten günümüze kadar, bu yasada
toplam 9 adet değişiklik yapıldı.
Peki, 1999 yılında çıkan
yasa, o güne kadar ekonomide yaşanmış olan olumsuzlukları, banka sisteminde
yaşanmış olan olumsuzlukları dikkate alarak bunları çözmek isteyen, bir daha bu
tür olumsuzluklara girilmesini engelleyen, bu amaçla hazırlanmış olan bir yasa
değil miydi? Şüphesiz öyleydi. 1990'lı yılları hatırlayın, 1989 yılında 32
sayılı Kararla sermaye hareketlerinin serbest bırakılması, yapısal reformlarını
tamamlamamış olan Türkiye için son derece erken bir karardı. Bu kararla Türkiye
sıcakparaya kapılarını açtı, hem kamunun borçlanmasında hem ekonominin ihtiyaç
duyduğu fonların temin edilmesinde sıcakpara can simidi oldu; ancak, sıcakpara,
birtakım başka gelişmelerin de etkisiyle, hazinenin 1993'ün son aylarında
borçlanma ihalelerini iptal etmesi, Merkez Bankası kaynaklarına başvurması ve
bunun sonucunda 2 reyting kuruluşunun Türkiye'nin notunu düşürmesi gibi
nedenlerle, sıcakparanın hücum ettiği Türkiye, bir anda sıcakparanın kaçtığı
bir ülke konumuna geldi ve o dönem 3 tane banka battı, 3 tane de aracı kurumun
battığını hatırlıyorum.
Bankalar açık pozisyonla
çalışıyordu, sistem yine aynı şekilde çalışmaya devam etti, kamu maliye
politikasındaki olumsuzluklar yine devam ediyordu ve 1999 yılına geldiğimizde,
Güneydoğu Asya krizinin, Rusya krizinin de etkisiyle, Türkiye ekonomisinde bir
kriz yaşandı, yüzde 6'yı aşan oranda ekonomi küçüldü ve 1999'a geldiğimizde,
1997, 1998 ve 1999 yıllarında, birer tane banka daha olmak üzere 3 tane banka
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredildi.
4389 sayılı Yasa böyle
bir ortamda çıktı ve akabinde, Türkiye, IMF destekli bir program uygulamaya
başladı. Hatırlayın, 2000 yılında programın uygulamasıyla birlikte, her şey çok
iyi gidiyor gözüküyordu; ama, bir anda, 2000 yılı kasım ayında bankacılık
kesiminde ilk krizi yaşadık. Bir likidite kriziydi; Merkez Bankasının bankalararası
piyasaya likidite enjeksiyonuyla aşılabilecek olan bir kriz, IMF'nin koymuş
olduğu katı; ama, yanlış kurallar nedeniyle, maalesef, aşılamadı ve o zaman,
sektöre, programa, Türkiye'nin geleceğine inanmış olan bir banka, programa olan
inancının, güveninin sonucu olarak, maalesef, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna
alındı; ama, orada kalmadı olay; bu, sonraki krizin de tetikleyicisi oldu,
onlardan birisi oldu daha doğrusu ve 2001 Şubatında, Türkiye yeni bir krize
girdi ve peşi sıra birçok banka Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna alınmaya
başlandı. Esasında, şubattan önce de birkısım bankalar Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonuna alınmıştı; ama, geldiğimiz noktada, toplam 19 banka, Şubat 2000
Programından sonra Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna alındı veya faaliyet izni
kaldırıldı; 3 tane de program öncesi bankayı sayarsak, toplam 22 bankanın
faaliyet izni kaldırıldı veya Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredildi.
Değerli arkadaşlar, bu
bilgiyi dikkatinize şunun için sunuyorum: Bankacılık sisteminde yaşanan kriz,
klasik bir bankacılık sisteminde mevduat sigorta sistemiyle çözülebilecek,
aşılabilecek bir kriz olsaydı, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunu burada
kullanmak son derece doğru olurdu. Ekonominin normal işleyiş süreci içerisinde,
bir veya birkaç banka ödeme güçlüğüne giriyor veya ödeme fonksiyonunu,
sistemdeki görevlerini yerine getiremez duruma geliyor. Bu durumda, bunları,
Mevduat Sigorta Fonuna almak suretiyle çözebilirsiniz; ama, sistem, sorun, kriz
öyle değildi. Gerçekte, bankacılık sisteminin tümünde kriz vardı ve sistemin
tümündeki kriz, aslında, aynı zamanda reel ekonominin kriziydi. Böyle bir
krizi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunu kullanmak suretiyle, bankaları buraya
almak suretiyle çözmek mümkün değildir.
Krizin yönetiminde iki
temel yanlışlık yapılmıştır:
Birincisi, krizle
birlikte, bankalardan, sermaye yeterlik oranlarının yükseltilmesi istenmiştir.
Ekonomi normal işleyişinde olur, bankalardan bir veya birkaçı sermaye yeterliği
bakımından olumsuz bir duruma gelebilir ve bu bankalardan sermaye yeterlik
oranını yükseltmesini isteyebilirsiniz; ama, bütün bankalar, bütün ekonomi
krizdeyse, sermaye yeterlik oranının yükseltilmesini istemek akılcı bir çözüm
olmaz.
İkinci yanlışlık: Kamu
bankaları kredi arzını sınırlamış ve sorunlu bütün alacaklar için karşılık
ayırmışlardır. Bu da, kamu bankalarının, sisteme, ekonomiye açtığı kredilerin
daralması sonucunu yaratması suretiyle ekonomide daraltıcı bir etki
yaratmıştır. Sonuçta, tüm bankalar, sermaye yeterlik oranının da yükseltilmiş
olması nedeniyle, ekonomideki kredileri
geri çağırmışlardır. Bu, bir kriz ortamında hemen yapılması, atılması
gereken bir adım değildir, değerli arkadaşlar. O günlerde, bazı bankalarda veya
bazı kredilerin kötü kullanılıyor olması nedeniyle, bu tip örnekler nedeniyle,
gerçekte başka seçenekler de olabilir miydi tartışması ikinci plana atıldı;
maalesef, bu tartışma yapılmaktan kaçınıldı ve bunun sonucunda, Türkiye'de
banka sistemine gayri safî yurtiçi hâsılanın yüzde 34'ü oranında bir kaynak
aktarıldı. Bu, son derece önemli bir tutardır değerli arkadaşlar. Benzeri
ülkelere bakıyoruz, kriz yaşanan ülkelere bakıyoruz; bu oranda bir kaynak
aktaran ülkeyi istisna görüyoruz; bir Endonezya'da görüyorum bir de Şili'de
görüyorum. Onun ötesinde, İspanya'da, bakın, yüzde 16,8'dir, Japonya'da yüzde
20'dir, Malezya'da yüzde 20,5'tir, Güney Kore'de yüzde 26,5'tir, Tayland'da
32,8'dir, Meksika'da yüzde 20'dir. İster istemez akla şu geliyor: Acaba, başka
çözümler de olabilir miydi; banka krizinden kurtulmak için veya banka krizini
daha az maliyetle aşabilmek için başka çözümlerimiz de olabilir miydi sorusu
akla geliyor; bu soru, cevabını bulmamış, açıklanmamış bir sorudur değerli
arkadaşlar. İşte, uygulanan programın, politikanın sorgulanması gereken esas
nokta budur. Önümüze birtakım varsayımlar doğru olarak konuluyor, IMF bize bir
program empoze ediyor ve biz, bu programı, bütün hükümetler bu programı
uygulamakla kendini sorumlu kılıyor. 2000 yılı programının da IMF arkasındaydı,
program da son derece güzel gidiyordu; ama, bir gecede bu program yıkıldı.
Şimdi, bir başka programla gidiyoruz. Yine, bakın, bu program bir carî açık
meselesini çözebilmiş değildir, Türk ekonomisinin kapısında böyle bir problem
durmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, bu tasarıya gelirsek, yani, gerçekte bu tasarı,
görüştüğümüz bu yasa, 5387 sayılı yasa, IMF'nin olumlu bulduğu, değer verdiği
önem verdiği bir yasadır. Bakıyoruz, bütün çevrelerde, bu yasayı kabul edersek,
sanki, bankacılık sisteminde bir daha bu sorunları yaşamayacağız gibi bir
kabulü gerektiriyor, bu kabul varsayılıyor. Ben buna katılmıyorum. Bu, klasik,
bir sistemi düzenleme ve denetleme yasasıdır. Birçok hükmü eskiden vardı, yine
var. Yasa ve yönetmeliklerde olan birçok hüküm burada yasa metnine alınmıştır.
Bütün bunlar, yasanın 194 maddesine bakarsak, belki, ceza hükümlerini
tartışabiliriz; ama, onun dışındaki birkaç maddesi hariç, hepsi, olması gereken
hükümlerdir. Bunlar, sektörde krizi önlemeye yetecek hükümler değildir; ama,
yasayı genel olarak değerlendirirsek şöyle bir şey görüyorum: Birincisi, bir
tepki yasası özelliği var. Birçok normal, güzel hükmü yanında, bir tepki yasası
özelliği nedeniyle ceza hükümlerinin ağırlaştırıldığı, zaman zaman Anayasanın
dışına çıkıldığı ve yerli sermayedarın sistemden çıkmak zorunda kaldığı bir
anlayış var bu yasada.
Bakın, biraz önce konuşan
arkadaşımız bir cümle kullandı; dedi ki: "Bu yasayla, sistem, uluslararası
rekabete açılıyor." Değerli arkadaşlar, sistemin uluslararası rekabete
açık olması kural olarak kötü değildir. Rekabet her zaman için iyidir. Rekabet
kaliteyi yükseltir, kaynakların daha verimli alanlara gitmesini sağlar. Ama,
bakıyoruz şimdi, bankacılıkta uluslararası rekabete açtık dediğiniz bu
sektörden Türk sermayedarı, Türk işadamı çıkmak istiyor. Bakın, bu yasanın geçici
23 üncü maddesi tartışılacak, Anayasaya uygunluğu yönüyle tartışılacak.
Bankalarda çalışan personelin sosyal güvenliklerini düzenleyen maddedir. Sosyal
güvenlikle ilgili bir madde neden buraya konulmuştur, bu, aslında, sosyal
güvenlik yasa tasarısının bir maddesiydi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Hamzaçebi, toparlamaya çalışın.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Neden oradan alınıp
buraya getirilmiştir alelacele? Komisyonda, son gün sabaha karşı verilen bir
önergeyle bu tasarıya dahil edilmiştir. Neden; çünkü, bu sistemden çıkmak
isteyen yerli sermayedar var, işadamı var; çıkmak istiyor; yabancılara satacak.
Yabancılar da bunu almak için böyle bir güveni görmek istiyor, bu sandıklarla
ilgili problem çözülsün istiyor; yani, tamam, bir sosyal güvenlik
düzenlemesiyse bu öbür tarafta yapılsın. Buraya neden alıyoruz, bir an önce
neden alıyoruz; yabancılar sırada, banka alacaklar; o nedenle buraya alınıyor.
Şimdi, bunun gibi birçok
özellik var. Şimdi, yabancı sermaye tabiî ki Türkiye'nin ihtiyacıdır. Doğrudan
yabancı yatırıma Türkiye'nin son derece ihtiyacı vardır. Gelecektir, istihdam
yaratacaktır, yatırım yapacaktır, üretime, ihracata katkıda bulunacaktır; ama,
bankacılıkta yabancı sermaye dediğimiz zaman burada biraz dikkatli olmak
gerekir. Sayın Başbakanın "sermayede ırkçılık" lafını ben üzüntü
verici buluyorum.
Bakın, İtalya Merkez
Bankası Başkanı İtalya bankacılık sistemindeki bir bankanın yabancılar
tarafından alınmasını engellemek için tavır koyuyor, yabancılar bu sektöre
girmemelidir veya hangi bankaysa o bankayı yabancılar almamalıdır gayretinde
bulunuyor.
Şimdi, yabancıların oranı
son derece önemlidir. Yabancı oranına baktığımız zaman, Türkiye'de şu an yüzde
3-4; işte, en son bir bankanın devriyle bu yüzde 11'ler, 12'ler civarına
geliyor; ama, eğer önlem alınmazsa, eğer yerli sermayenin daha doğrusu bu
sektörde kalmasını teşvik edici düzenlemeler yapılmazsa, peşi sıra birçok banka
yabancılara satılacaktır ve Türk işadamı, Türk sermayesi buradan çıkmak zorunda
kalacaktır. Bunun önemi nerede; bunun önemi şurada: Yabancı banka Türk
ekonomisinin öncelikleriyle ilgili değildir. Örneğin, bir kriz anında çok çabuk
kredileri geri çağırabilir, çok çabuk ülke dışına gidebilir. Türk ekonomisinin
öncelikleri içerisinde KOBİ'lerin kredilendirilmesi vardır. Küçük ve orta boy
işletmelerin, KOBİ'lerin kredilendirilmesi yabancı sermayenin önceliği olan bir
konu değildir. Türk müteahhitlerinin teminat mektubu sorunu örneğin; yabancı
bankanın umurunda bile değildir değerli arkadaşlar. Türk müteahhitlerinin
teminat mektubu sorununu, her zaman bizim banka sistemimiz hükümetin
öncülüğüyle çözmüştür. Bunu rekabete açtığınız zaman,Türk müteahhidin teminat
mektubu sorunu, yabancı bankaların umurunda olmayacaktır.
Bakın, kriz yaşayan
ülkelerden Meksika, sistemi bu şekilde yabancı sermayeye açtıktan sonra -kriz
sonrası zaten banka fiyatları ucuzluyor, yabancı sermaye doğal olarak geliyor-
Meksika'da bu oran yüzde 82,7'ye gelmiştir. Çek Cumhuriyeti yüzde 90, Macaristan
yüzde 88,8; Polonya 68,7; ama, diğer gelişmiş ülkelere baktığımızda, bu oranın
son derece düşük, yüzde 10'ların altında olduğunu görüyoruz. Sistem, yasa, bu
konuda hiçbir olumlu yaklaşımı getirmiyor.
İkincisi, Fona devir.
Değerli arkadaşlar, kötü bir bankacılık tecrübesi yaşadık, kriz yaşadık.
Bankacılık sistemine aktarılan maliyetlerin, kaynakların tutarı 47 milyar
dolar. Sadece TMSF'ye aktarılan kaynağın tutarı 47 milyar dolar. 21-22 milyar
dolar da kamu bankalarına aktarıldı, faiz hariç.
Peki, şimdi, bu sistem,
şu an, çok iyi deniliyor, bankacılık sisteminde çok iyi bir noktaya geldik
deniliyor. Reform yapıldı. Peki, o zaman, bu yasa, neden Fona devir seçeneğini
açık tutuyor hâlâ? Artık sistem güçlü hale geldiyse, bir banka eğer batacaksa batmalıdır.
Mevduatta 50 milyar liralık güvence sınırı var. Sistem sağlamlaştı öyle değil
mi, bu kadar bankanın TMSF'ye alınmasından sonra? Hayır, IMF ısrarla Fona devir
seçeneğinin açık tutulmasını istiyor. Demek ki, o zaman sistem sağlam değil,
sisteme hâlâ güvenmiyor IMF; çünkü, sisteme olumlu not veren IMF; kendi
yapıyor, kendi olumlu not veriyor.
Sistemde gelinen
aşamaları küçümsemiyorum, yapılan mutlaka iyi şeyler var; ama, Fona devir
seçeneğinin olması, bu tasarının en büyük eksiğidir. Sistemik kriz varsa bir
ekonomide, bankacılık sisteminin tümünü ilgilendiren bir kriz varsa, zaten,
yasaya göre, Bakanlar Kurulu, bütün önlemleri, olağanüstü önlemleri almaya
yetkili; Fona devri de yapabilir sistemik kriz varsa; konu o değil. Konu,
sistemik kriz yok, bir banka ödeme güçlüğü içine giriyor, hükümet bunu -BDDK-
TMSF'ye alabilecek. Bunun anlamı, 50 milyarlık mevduat sınırı değil, mevduata
sınırsız güvence; onun ötesinde, bankadan alacağı olan herkes için güvencedir.
Bunu doğru bulmuyorum.
İkincisi…
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum; dün müsamahanız bir hayli
fazlaydı, yüzde 70'e kadar bir şeyler tanıdınız. Ben, tabiî ki, öyle bir
talepte bulunmuyorum da…
BAŞKAN - Lütfen
toparlayalım…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Toparlıyorum efendim.
2 Temmuzda görüşme
olanağı bulamamıştık, görüşlerimizi ifade edememiştik; sizlerin müsamahasıyla
birkaç konuyu daha gündeme getirmek istiyorum.
Şimdi, bir diğer konu
şudur: Bakın, şimdi, özel finans kurumları katılım bankası haline dönüştürüldü
bir değişiklikle. Esasında özel finans kurumları, özel finans kurumudur; yani,
banka sayılmaması gerekir; ama, varsayalım ki, tasarı, yasa bunu banka yaptı, o
zaman bankaların tabi olduğu kurallar neyse, kendi çalışma usulleri hariç
tabiî, birisi faizsiz bankacılık yapıyor, öbürü faizli bankacılık; ama, diğer
genel hükümler var, onlara tabi olması gerekir. Örneğin, nedir; Bankalar
Birliğine üye olması gerekir. Ee hayır diyor yasa, bunlar Bankalar Birliğine
üye olmayacaktır. Ee neden; çünkü, bunlar farklı esasla bankacılık yapıyor,
bunlar Katılım Bankaları Birliğine üye olacaktır diyor.
Peki, o zaman, bu kabulün
arkasından şunun gelmesi gerekir: Bu finans kurumlarının bir güvence fonu var
şu anda. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu nasıl diğer bankalar için varsa, bunlar
için de bir güvence fonu var. Aynı yaklaşım burada devam ettirilsin, bunlar
için de güvence fonu devam etsin. Hayır, onları güvence fonuna tabi
tutmayacağız, güvence fonunu kaldırıyoruz, onları diğer bankaların tabi olduğu
TMSF'ye tabi tutuyoruz, diğer mevduat sigorta sistemine. O zaman faizli
bankacılıkla faizsiz bankacılığı duruma göre, yani, hem gerektiğinde bir
tarafta hem gerektiğinde öbür tarafta sayıyorsunuz. Bunu doğru bulmuyorum,
tutarlı bulmuyorum.
Şu cümlelerle konuşmamı
tamamlamak istiyorum: Batık bankalardan söz ettik ve Türkiye'nin yaşadığı
krizin maliyetini sizlere söyledim. Bugün geldiğimiz noktada sistemin ulaştığı,
geldiği durumun gerçekte kriz öncesinde 2000 yılındaki durumdan daha iyi olmadığını,
hâlâ o günkü seviyeyi yakalayamadığımızı sizlere söylemek istiyorum. Gerek
aktif toplamının gayri safî yurtiçi hâsılaya oranına gerekse kredilerin gayri
safî yurtiçi hâsılaya oranına baktığımızda hâlâ 2000 yılının gerisindeyiz.
Bakın 2000 yılında
bankacılık sisteminin aktif toplamının gayri safî yurtiçi hâsılaya oranı yüzde
84 iken, bu oran 2004'te daha yüzde 71 -2001'i saymıyorum kriz yılı- 2002 yüzde
77, 2003 yüzde 69; 2004 yüzde 71. Banka sisteminin esas görevi nedir; fon
toplar, ekonomiye kredi açar. Kredilere bakıyoruz, 2000 yılında yüzde 23,4 olan
kredi hacmi, 2004 yılında daha yüzde 23,1'de. Yani, iyi bir noktada değiliz.
Plan ve Bütçe Komisyonu
görüşmeleri sırasında 2001 krizi sonrası TMSF'ye devredilen bankaların bu batık
kredilerinin hâkim ortaklarından tahsil edilmesi için yapılan çalışmalar
kapsamında bir finans kurumunun da aynı kapsama dahil edilmesi için bir önerge
verdik. Türkiye'de 2001 kriziyle bir finans kurumu da battı; ama, bu finans
kurumundan alacaklı olan 100 000'e yakın vatandaşın, 800 000 000 dolar
civarında alacağı hâlâ ilgili finans kurumunun tasfiye masası tarafından
ödenebilmiş değildir. Neden; çünkü, tasfiye masasının bu varlığı yok. Peki,
neden hâkim ortakların mal varlığına gidilmiyor? Türkiye'de şu an, TMSF, batık banka
patronlarının yöneticilerinin hepsine olağanüstü yetkilerle gidiyor; yurtdışı
çıkış yasaklarından, bütün mallarının satışına kadar olağanüstü yetkilerle
müdahale ediyor. Bu kredilerin, kamuca bu sisteme aktarılan 47 milyar doların
tahsil edilebilmesi için. Peki, neden bir finans kurumunu bundan hariç
tutuyoruz; bu finans kurumundan alacaklı olan 100 000'e yakın vatandaşımız
bekliyor. Bu önerge Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edildi. Önergenin mantığı
şu…
CENGİZ KAPTANOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, 25 dakika oldu.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - … efendim, tasfiye varlığı yetmiyorsa ödemeye, hâkim ortakların mal
varlığından varlığından TMSF alır.
BAŞKAN - Tamamlayın
lütfen.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Çok uzadı, çok
uzadı...
CENGİZ KAPTANOĞLU
(İstanbul) - Böyle bir şey yok!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Tamamlıyorum.
CENGİZ KAPTANOĞLU
(İstanbul) - Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihinde böyle bir şey yok!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Ancak, komisyonda kabul edilen bu önerge, maalesef, 2 Temmuz
tarihindeki görüşmelerde kapsamdan çıkarıldı ve o şekliyle geldi. Ben, bunu bu
vesileyle sizlerin takdirine sunuyorum.
Sözlerimi burada
bitiriyorum. Sabrınız için hepinize teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
CENGİZ KAPTANOĞLU
(İstanbul) - Kendin söyler, kendin alkışlarsın, ayıp! Meclise ayıp!
Milletvekillerine ayıp!
ATİLA EMEK (Antalya) -
Sesimizi kıstınız.
CENGİZ KAPTANOĞLU
(İstanbul) - Bu hafta daha bir kanun çıkaramadık.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Afyonkarahisar) - Olsun, bir dinle…
BAŞKAN - Şahsı adına,
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından bir kez daha görüşülmek üzere gönderilen Bankacılık Kanunuyla ilgili
şahsî görüşlerimi ifade edeceğim. Yalnız, şahsî görüşlerimi ifade etmeden önce…
BAŞKAN - Bir dakika Sayın
Kandoğan…
Değerli arkadaşlarım,
süreyi aşmamak, etkin ve verimli çalışma yapmak gerekiyor. Divan olarak bunu
sağlamaya çalışıyoruz ve hangi partiden olursa olsun tüm milletvekillerini
uyarıyoruz; ama, ben milletvekili arkadaşlarımdan da isterim ki, kendi
yandaşları olanlar süreyi aştığı zaman susmasınlar; sadece karşıtları süreyi aştığı
zaman tepki göstermesinler; hepsine, Divan gibi, ortak tepki göstersinler ve
konuşmaları dinlesinler. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) -
Aynen katılıyoruz.
CENGİZ KAPTANOĞLU
(İstanbul) - Aynısını yapıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın milletvekilleri, Sayın Kaptanoğlu, siz çok itiraz ediyorsunuz; ama, bu
kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temel kanun olarak ele alındı ve hiçbir
muhalefet milletvekili gelip, bu kanunun herhangi bir maddesi üzerinde görüşlerini
ifade etme imkânını bulamadı. Müsaade edin de, o gün konuşamadıklarımızı, o gün
söyleyemediklerimizi gelip, bugün bu kürsüden söyleyelim; niye rahatsız
oluyorsunuz.
CENGİZ KAPTANOĞLU
(İstanbul) - Rahatsız olmuyorum efendim.
AHMET YENİ (Samsun) - Gelseydiniz
o gün.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- IMF'nin talimatıyla ve çok acele çıkarılma düşüncesiyle bir İçtüzük
değişikliği yapılarak ilk görüştüğümüz temel kanun buydu.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, konuya gelsinler lütfen!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Kapusuz, niye rahatsız oluyorsunuz?! Ben…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
IMF talimat veremez. Önergeyi ben verdim ve Meclis de kabul etti. Lütfen,
dikkatli konuşun; ne konuştuğunuzu da kulağınız duysun!
BAŞKAN - Yerinizden
müdahale etmeyin arkadaşlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Başkan…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Lütfen, konuya gelin!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
siz de konu çerçevesi içinde Genel Kurula hitap edin lütfen.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Boyunuzu aşan laflar söylemeyin lütfen!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Milletvekili, bakınız, ben, 3 dakikadır burada kürsüdeyim; ancak,
Kaptanoğlu'ndan dolayı daha konuya giremedim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, sizden, süreler konusunda hassasiyet istiyoruz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Elbette, tepki koymak benim en tabiî hakkım. Eğer müsaade ederseniz,
konuşayım, söyleyeyim düşüncelerimi.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Ama, ne konuştuğunuzu bileceksiniz!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ben biliyorum Kapusuz…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Ne konuştuğunu bileceksin!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Kapusuz, ben, ne söylediğimi, ne söyleyeceğimi çok iyi bilen birisiyim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Bildiğin için konuşuyorsun zaten!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Lütfen, rahatsız olmayınız ve bu kürsüden de düşüncelerimi, ifadelerimi hür
bir şekilde dile getirmeye devam edeceğim. Beni, hiçbir şekilde, ne sen ne de
bir başkası susturamaz Sayın Milletvekili! Hayır!..
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Ama, İçtüzüğe göre konuşacaksın, kuralsızlık yok burada.
CANAN ARITMAN (İzmir) -
Hocaları kötü bunların!
BAŞKAN - Sayın Kandoğan…
Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, bakınız…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
Genel Kurulun yönetimiyle ilgili müdahaleleri biz yaparız; siz, konu çerçevesi
içinde görüşün, görüşlerinizi sunun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
İçtüzük belli!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, bakınız, ben, konuşmama bir başka konudan
başlayacaktım. Dün Tunceli'de, maalesef, 5 evladımızı şehit verdik. Bugün,
Türkiye'nin 5 ilinde ve Türkiye'nin genelinde milyonlarca insan gözyaşı
akıtıyor. Ben, bu değerli şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum; ama, bu
vesileyle bir hususu dile getirmek istiyorum. Bu terör meselesi, Türkiye'nin şu
an en öncelikli, en önemli meselesi. Bununla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisinin
bir genel görüşme ve olağanüstü toplantı isteği oldu. O gün, bu mesele, genel
görüşme isteği reddedildi. O konuya o yönüyle girmek istemiyorum; ancak, şu söyleniyordu:
Meclisin açılmasına çok az bir süre kaldı, hem de 3 Ekim var, 3 Ekim öncesi bu
meseleyi büyütmüş oluruz şeklinde ifadelerde bulunuyorlardı. Bugün 13 Ekim; o
konuyu görüşmemizin üzerinden yaklaşık bir ay geçiyor ve dün 5 erimiz orada
şehit oldu. Geliniz, ne olur, o gün diyordunuz ki, Meclisin açılmasına az bir
gün kaldı; işte, Meclis açıldı; geliniz, bu konuyla ilgili, Meclis olarak
bizler ne yapmamız gerekiyorsa, kanun çıkarmamız gerekiyorsa kanun, hükümeti
hangi konuda desteklememiz gerekiyorsa destekleyelim. Getiriniz o konuları,
daha bundan sonra yeni evlatlarımız şehit olmasın, gözyaşlarımız sel olup
akmasın. Ben, bunu, bu vesileyle ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu Bankacılık Yasasıyla ilgili…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, bir
dakika…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Süreyi uzattırmayacağız Sayın Başkan…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Meclisi sen mi idare ediyorsun, Başkan mı idare ediyor?!
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
İkaz etmek benim görevim…
BAŞKAN - Değerli
arkadaşlarım…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, süreyi uzatamazsınız…
BAŞKAN - 5 evladımızın
şehit olmasından hepimiz üzüntü duyduk, dün de dile getirildi bu. İnşallah,
güvenlik güçlerimiz gösterecekleri gayretlerle, ülkemiz, halkımız bütünlüğünü
de sergileyerek bu terör olayının üstesinden gelecek.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- İnşallah, hep beraber…
BAŞKAN - Ama, o konuyu
gündeme getirerek, bu konuşmanız sırasında süre kaybetmemeye çalışmanızı rica
ediyorum. Asıl konuya dönerseniz çok iyi olur.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, bugüne kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu
dönemde kabul ettiği kanun tasarılarından 41 adedi Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından bir daha görüşülmek üzere…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Süreniz doldu.
Size 1 dakika eksüre veriyorum.
Buyurun.
AHMET YENİ (Samsun) - 1
dakika…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Başkan, biraz önce, Sayın Milletvekili tam 10 dakika fazladan konuştu.
Lütfen…
BAŞKAN - Bizim görevimiz,
Divan olarak, İçtüzükte belirtilen süreler içinde konuşmanızı sağlamaya
çalışmak. Bu konuda siz de ne kadar anlayış gösterirseniz, o kadar iyi olur, o
kadar etkin ve verimli çalışma yaparız. Süreye riayet eden milletvekiline özel
teşekkür ediyoruz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ben teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Etmeyeni de
uyarıyoruz, uyarmaya da devam edeceğiz.
Buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sayın Başkan, verdiğin sürenin yarısını sen konuştun! Kurban olayım!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, 41 adet kanun Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri
gönderildi. Bugünkü gündem elimde. Bugün görüşeceğimiz 3 kanunun 3'ü de Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından bir kez daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet
Meclisine gönderilen kanunlar. Biliyorsunuz, Meclis kapanmadan önce, esnaf ve
sanatkârlarla ilgili bir geceyarısı operasyonu yapılmıştı, o operasyon da
Anayasa Mahkemesinden geri döndü. Şunu söylemek istiyorum: Meclis çalışmaları
sağlıklı yürümüyor. Meclis, lüzumsuz olarak, bu tür kanunların aceleyle
çıkarılmasından dolayı meşgul ediliyor. İşte, bugün görüşeceğimiz 3 kanunun 3'ü
de Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen kanunlar.
Değerli milletvekilleri,
bu kanun tam 194 madde. Sayın Samsun Milletvekilimiz dediler ki: "Çok
hummalı çalışma sonunda bu kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisinden
geçirdik."
AHMET YENİ (Samsun) - Biz
öyle yaptık, siz yoktunuz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bu kanun yarım saatte geçti Sayın Milletvekili, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yarım saatte geçti. Nasıl hummalı çalışmadır ki, 194 madde yarım saat
içerisinde bu Mecliste görüşülüp kanunlaştırıldı?!
AHMET YENİ (Samsun) - Siz
tatildeydiniz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesiyle
ilgili olarak Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşleri, özet halinde aktarılan
görüşleri okudum ve sayın milletvekili de şunu söyledi: "Türkiye Büyük
Millet Meclisinde görüşülürken, hiçbir iktidar ve muhalefet partisi
milletvekili bu kanunun ilgili maddesinin Anayasaya aykırı olduğu şeklinde
herhangi bir söz söylemedi." Yoktu ki burada muhalefet partisi
milletvekilleri, olmayan milletvekilleri bunu nasıl söylesinler. Ama, ben, 30'a
yakın konuşma yaptım. Bu konuşmalardan bir tekinde yanıldım, 29 tanesinde benim
söylediğim gerekçelerin bir kısmına Sayın Cumhurbaşkanı da katılarak geri
gönderdi. Eğer muhalefet burada olsaydı, mutlaka, o konularla ilgili
eleştirilerimizi rahat bir şekilde ortaya koyabilirdik.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Cumhurbaşkanı ne diyor; Sayın Cumhurbaşkanı 92 nci maddedeki
düzenlemelerin Anayasanın 128 inci maddesinin sondan ikinci fıkrasına aykırı
olduğunu söylüyor. 128 inci maddenin o fıkrasını okuyorum: "Memurların ve
diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları
ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla
düzenlenir." Anayasanın amir hükmü; kanunla düzenleneceği söyleniyor.
Kimler için; kamu görevlileri için...
Şimdi, kanunun 92 nci
maddesine bakacak olursak, 92 nci maddesi de, çok açık bir şekilde, buradaki
görevlilerin, sözleşmeli olanların ücret, malî ve sosyal haklar dışındaki tüm
hükümler 657'ye tabidir, diğerlerinin de tamamı 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunundaki hükümlere tabidir deniliyor. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı, bunu çok
açık bir şekilde, burada ifade ettiğine göre ve… Bunu düzenlemek de çok zor
değildi; niye ısrar edildi, onu da anlamak mümkün değil. Yapılacak çok basit;
orada yapılacak bir düzenlemeyle, bunların nitelikleriyle ilgili bir hüküm
bunun içerisine derç edilirdi ve bu şekilde kanun buradan geçerdi.
BAŞKAN - Lütfen
toparlayalım.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Son cümlem…
Şimdi, sonu meçhul olan
bir olay karşımıza çıkıyor. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanının, bu aynen kabul
edildiği için, ikinci kez Meclise geri
gönderme şansı yok. Ne yapacak Sayın Cumhurbaşkanı? Büyük bir ihtimalle, bunun
Anayasaya aykırı olduğunu ifade ederek Anayasa Mahkemesine gidecek ve belki üç
ay sonra, belki beş ay sonra bu kanun, belki, tekrar Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemine, hepimizin huzuruna gelecek. Ama, bunu burada bu şekilde
düzeltme imkânı varken bunu yapmayıp, sonu meçhul olan bir duruma sebebiyet
veriyorsak, bunun da vebalini ve faturasını hep beraber ödüyoruz.
Meclis, hakikaten çok
önemli kanunlar çıkarması gerekirken, Sayın Cumhurbaşkanından gelen kanunları
bir kez daha görüşme mecburiyetinde kaldığı için, maalesef, zamanımız da boş
yere akıp gidiyor. Hep örnek veriyorum: Sayın Tayyar Altıkulaç, Meclisin bir
dakikalık çalışmasının maliyetini 11 milyar lira olarak söylüyordu. Şimdi bu
kanun saatlerce burada görüşülecek, bunun maliyetini sizlerin takdirine
bırakıyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
AHMET IŞIK (Konya) - 5
dakika fazla konuştun; maliyeti ne kadar?
BAŞKAN - Soru-cevap
işlemine başlıyoruz.
Sayın Haluk Koç...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Konuşmaların uzaması
dolayısıyla sabırsızlık belirtileri var. Ben, sizin müsamahanıza sığınarak
Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum:
Sayın Bakan,
biliyorsunuz, Bankacılık Yasası görüşülüyor; daha doğrusu, güdük bir şekilde
görüşülüyor. Ben, yakın zaman dilimi içerisinde Türkiye'de bu konuyla ilgili
yaşanan bir trajediye tekrar dikkat çekmek istiyorum ve sizin, Yüce Meclisin
huzurunda bu görüşlerinize tekrar başvurmak ihtiyacı hissediyorum. Konu şu:
İmar Bankası tasfiye edildikten sonra, biliyorsunuz, çıkarılan yasada, İmar
Bankasından bono alan yurttaşlara ödeme yapılmaması burada kararlaştırıldı.
Yani, bizim karşı çıkışımıza rağmen, gerekçelerini anlatmamıza rağmen böyle bir
sonuca varıldı. Daha sonra, Anayasa Mahkemesine off-shore'dan son bir ayda
mevduata dönen hesaplarla ilgili iptal başvurusunda bulunduk, Anayasa
Mahkemesi, bildiğiniz gibi, bizim başvurumuzu kabul etti ve çıkan yasadaki bu
hükmü iptal etti.
Şimdi, Danıştay, bu
konuda normal bonodan mevduata dönenlerle ilgili idarî düzenlemeyi iptal etti;
yani, yargı süreci çalıştı. Şu anda top sizde Sayın Bakan. Bakın, binlerce
insan, bunların çoğu emekli, çoğu mağdur insan. İçlerinde muvazaalı birkaç
hesap olabilir. Hükümet sizsiniz, bu muvazaalı durumu araştırmak sizin elinizde;
ama, bir iki muvazaalı hesap için binlerce mağdur insan yaratma gibi bir sonuç
doğdu. Ben sizden bu binlerce insan adına bir kere daha Yüce Meclisin huzurunda
soruyorum: Bütün bu yasal kararlara rağmen, bütün bu yargı kararlarına rağmen
ne yapmayı düşünüyorsunuz? Bir ödeme planı çıkarıyor musunuz çıkarmıyor
musunuz? Bakın, Plan ve Bütçe Komisyonunda bekleyen, normal mevduatın ödenmesi
gibi bonodan mevduata dönen insanların mağduriyetini giderecek ödeme planıyla
ilgili tek maddelik benim bir yasa teklifim var; komisyonun hiç gündeminde bile
değil. 37 nci maddeyi getirsem sizlerin bir inisiyatifi olmazsa, hükümet ya da
iktidar çoğunluğunuz bunu reddedecek, gündeme aldırtmayacak. Bu insanlar haber
bekliyor Sayın Bakan. Ne yapmak istiyorsunuz, ne yapacaksınız? Kısaca söyleyin,
ödeyecek misiniz ödemeyecek misiniz?
Saygılar efendim.
BAŞKAN - Başka soru
sormak isteyen yoktu, tek talep vardı. O nedenle süreyi çalıştırmadık,
arkadaşlar uyardılar.
Şimdi, yanıt vermek üzere
Sayın Bakana söz veriyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Haluk Koç'un ifade
ettiği konu hepinizin malumudur. Bildiğiniz gibi, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden, İmar Bankasıyla ilgili, ödemelerin yapılmasıyla ilgili bir kanun
geçmiştir. Bu kanun hükümlerine göre, bonolara ödeme yapılmayacağı şeklinde bir
düzenleme ortaya çıkmıştır. Yani, mevduatın ödenmesini öngören; ama, bonoların
ödenmesini öngörmeyen bir metin yasalaşmıştır. Hükümetin Türkiye Büyük Millet
Meclisine gönderdiği tasarıda ise, bonoların da ödenmesine imkân sağlanmakta
idi; ama, yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir ve bu nedenle
de, Meclisten geçen yasa bonoların ödenmesine imkân vermemiştir. Fakat…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Mecliste iktidar çoğunluğuna sahipsiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - İktidar çoğunluğu dışında, her üyenin
yasama sürecine katılımı da söz konusudur Sayın Koç.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Ters örnekler çok, ters örnekler çok! Kişiye sipariş edilen yasalar çıktı
buradan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Ancak, bildiğiniz gibi, uygulamayla
ilgili Bakanlar Kurulu kararında, Sayın Koç'un belirttiği gibi, bonolardan son
bir ayda mevduata dönenlere de ödeme yapılmayacağı ifade edilmişti. Bununla
ilgili olarak Danıştay o maddeyi iptal etmiştir. Dolayısıyla, yeni bir hukukî
durum ortaya çıkmıştır. Bu yeni hukukî durumu TMSF, BDDK ve Hazine olarak
tekrar gözden geçirdik, değerlendirmelerini yaptık, son bir ayda bonodan
mevduata dönenlerle ilgili ödemelerin yapılması gerektiği kanaatindeyiz.
Bununla ilgili Bakanlar Kurulu kararı hazırlanmaktadır. Bu Bakanlar Kurulu
kararı yakında çıkacaktır.
BAŞKAN - Madde üzerinde 1
önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
5387 sayılı Bankacılık
Kanunu Tasarısının 92 nci maddesinin dördüncü ve son fıkralarının sırasıyla
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
Ali Kemal Kumkumoğlu |
Birgen Keleş |
|
Trabzon |
İstanbul |
İstanbul |
|
Enis Tütüncü |
Kemal Sağ |
Osman Kaptan |
|
Tekirdağ |
Adana |
Antalya |
|
Kâzım Türkmen |
Gürol Ergin |
Mustafa Özyürek |
|
Ordu |
Muğla |
Mersin |
"Kurumun anahizmet birimlerinde uzmanlık gerektiren işlerde meslek personeli çalıştırılması esastır. Anahizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimlerinde istihdam edilecek personelin unvan ve pozisyonlarının görev özelliklerinin gerektirdiği öğrenim derecesi, yabancı dil bilgisi, deneyim ve yaş sınırı gibi özel şartlar, Başkanın teklifi üzerine Kurul tarafından belirlenir. Kurumda yönetici, müşavir ve meslek personeli unvanlarını haiz olmayan personelin oranı bu Kanunun eki cetvellerde yer alan toplam kadro sayısının yüzde 30'unu geçemez."
"Kurumun meslek ve
yönetim personelinin atanmalarında hukuk, iktisat, maliye, bankacılık, işletme,
kamu yönetimi ve dengi dallarda en az lisans düzeyinde; mühendislik alanında
lisans düzeyinde öğrenim görmüş olanlar için belirtilen alanlarda lisansüstü
öğrenim görmüş olmaları şartı aranır. Kurumun meslek ve idarî personelinin
yeterlik ve yarışma sınavları Kurum tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle
belirlenir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge
sahipleri, konuşmak mı istersiniz, gerekçe mi?..
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Gerekçe…
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bankacılık Kanununun 82
nci maddesinde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun kamu tüzelkişiliğini
haiz olduğu, 92 nci maddesinde kadro karşılığı sözleşmeli çalışan Kurum
personelinin ücret, malî ve sosyal haklar dışında, diğer personel ise her türlü
hak ve yükümlülükleri yönünden 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi
bulunduğu belirtilmiştir.
Bu durumda, Kurum
personelinin Anayasanın 128 inci maddesi bağlamında kamu görevlisi olduğu
kuşkusu bulunmasına karşın, bu maddede Kurumun meslek ve idarî personelinin nitelikleri
düzenlenmeyerek Kurum tarafından çıkarılacak yönetmeliğe bırakan düzenlemelere
yer verilmiştir.
Anayasanın 128 inci
maddesinde "memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri,
atanmaları, görev ve yetkileri … diğer özlük işleri kanunla düzenlenir"
denilmiştir. Devletin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerini yerine
getirenlerin görev ve sorumluluklarının yasalarla belirlenmesi ve buna uygun
davranılması hukuk devletinin gereğidir. Anayasanın açıkça kanunla
düzenleneceğini belirttiği bir konunun yönetmelikle düzenlenmesi, Anayasanın
128 inci maddesine ve yasa ile düzenlemenin, yasa ile yetkilendirme olmadığı
Anayasa Mahkemesince birçok kez karara bağlandığı için Anayasanın 7 nci
maddesine aykırı düşmektedir. Bu nedenle işbu değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - …oylarınıza
sunacağız, karar yetersayısı arayacağız:
Önergeyi kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yetersayısı vardır, önerge reddedilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
92 nci maddeyi kanuna ekli cetvelle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler…Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.
121 inci maddeyi
okutuyorum:
Fon personeli
MADDE 121.- Bu Kanun ile
Fona verilen görevlerin gerektirdiği görev ve hizmetler, Fon avukatları, Fon
denetçisi ve denetçi yardımcıları, Fon uzmanı ve uzman yardımcılarından oluşan
meslek personeli ile idarî personel eliyle yürütülür. Fonun her türlü
personelinin bu Kanunun 113 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi hariç,
diğer bentlerinde yer alan nitelikleri taşımaları zorunludur.
Başkan yardımcıları,
daire başkanları, müdürler, başkanlık müşavirleri ve meslek personeli kadro
karşılığı sözleşmeli statüde istihdam edilir. Kadro karşılığı sözleşmeli çalışan
Fon personeli ücret, malî ve sosyal haklar dışında her türlü hak ve
yükümlülükleri yönünden 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbidir.
Bu Kanunun ekinde yer
alan (II) sayılı cetveldeki toplam kadro sayısı geçilmemek üzere, kadro unvan
ve derecelerinin değiştirilmesi ile bu kadroların kullanılmasına ilişkin esas
ve usûlleri belirlemeye Fon Kurulu yetkilidir.
Fonun anahizmet
birimlerinde uzmanlık gerektiren işlerde meslek personeli çalıştırılması
esastır.
Fonun ikinci fıkrada
belirtilenler dışında kalan ve ekli (III) sayılı cetvelde yer alan
pozisyonlarda çalıştırılacak personeli idarî hizmet sözleşmesiyle istihdam
edilir. Bu cetvelde yer alan toplam pozisyon sayısı geçilmemek üzere, pozisyon
unvanlarında değişiklik yapmaya Fon Kurulu yetkilidir. İdarî hizmet
sözleşmesiyle çalıştırılanlar emeklilik ve sosyal güvenlik yönünden 506 sayılı
Sosyal Sigortalar Kanununa tâbidir.
Fonda çalışan personel
başka kamu kurum ve kuruluşlarında geçici olarak görevlendirilemez.
Fon denetçi yardımcılığı
ile Fon uzman yardımcılığına atanacaklar, merkezî yarışma sınavıyla
belirlenenler arasından seçilir. Fon uzman yardımcılığı ve Fon denetçi
yardımcılığına atananlar, üç yıl çalışmak ve olumlu sicil almak kaydıyla Kamu
Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavından en az (C) düzeyinde veya
buna denk kabul edilen uluslararası geçerliliği bulunan yabancı dil puanı
alması, yeterlik sınavında başarılı olması ve konuları ile ilgili
hazırlayacakları tezin oluşturulacak jüri tarafından kabul edilmesi hâlinde
uzman veya denetçi olarak atanır ve bunlara bir defaya mahsus olmak üzere bir
derece yükseltilmesi uygulanır. Mazereti olmaksızın tez hazırlamayan veya
sınava girmeyen veya sınavda iki defa başarısız olanlar diğer kamu kurum ve
kuruluşlarındaki öğrenim durumlarına uygun kadrolara atanmak üzere Devlet
Personel Başkanlığına bildirilir.
Fonun meslek ve idarî
personelinin yeterlik ve yarışma sınavları, nitelikleri ile çalışma usûl ve
esasları ile ilgili diğer hususlar Fon tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle
belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyenler, bizdeki sıraya göre, gruplar adına, birinci sırada Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, ikinci
sırada Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Ahmet
Yeni.
Şahıslar adına konuşma
talepleri şöyle: Birinci sırada Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan,
ikinci sırada İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, üçüncü sırada
Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni.
Tabiî, sadece iki kişi
konuşabiliyor; eğer birisi konuşmazsa üçüncüye söz hakkı çıkıyor.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, her iki konuşmamı birleştirebilir miyim?
BAŞKAN - Birleştirme
yapabilmeniz için, yer değiştirmemiz gerekiyordu.
Ahmet Yeni Bey, birinci
konuşmacı olmak durumunda olabilir misiniz? Eğer, kabul ediyorsanız…
AHMET YENİ (Samsun) -
Olurum efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Yeni.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Ahmet Yeni; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 5387 sayılı
Bankacılık Kanununun Cumhurbaşkanlığınca iade edilen 121 inci maddesi üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz evvel konuşan
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan, benim, bu yasanın komisyonda ve
Mecliste hem iktidar milletvekilleri hem de muhalefet milletvekilleri
tarafından Anayasaya aykırılık iddiası konusunda konuşmadıklarını, bundan haberdar olmadığını…
Değerli arkadaşlar,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu, esas no 1/1069, karar no
50. Burada diyor ki: "Cumhurbaşkanı tarafından ileri sürülen Anayasaya
aykırılık iddiasının ne komisyonda yapılan görüşmeleri sırasında ne de Genel
Kurulda iktidar ve muhalefet partisi milletvekilleri tarafından dile getirildi."
Ben bunu söyledim; ama, Denizli Milletvekili başka konulara girdiği için,
burayı okuyamamış galiba. Ben, evraka dayalı konuşuyorum Sayın Vekilim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Nasıl okuduğumu gör, bak!
AHMET YENİ (Devamla) -
Adı geçen maddeyle ilgili Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme tezkeresine
bakacak olursak, bu maddeyle, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Başkanına, kurumun
yönetiminde ve gerekli koordinasyonun sağlanmasında yardımcı olmak üzere 2
başkan yardımcısı atanabilmesine olanak sağlaması hedeflenmişti.
Cumhurbaşkanlığınca iade edilen maddenin gerekçesinde ise "TMSF'nin meslek
ve yönetim personelinin niteliklerinin Fon tarafından çıkarılacak yönetmelikle
düzenlenmesinin öngörülmüş olması ve Fonun meslek personelinin görevlerinin
önemi ve özelliği de gözetilerek yükseköğretimin hangi dallarını bitirenler
arasından seçileceğine yasada yer verilmesi gerekirken, bu konunun yönetmeliğe
bırakılması Anayasanın 128 inci maddesiyle bağdaşmamaktadır"
denilmektedir.
Saygıdeğer Başkan, sayın
milletvekilleri; 2003 yılı aralık ayında yasalaşan 5020 sayılı Kanun, TMSF'nin
daha etkin çalışmasına ve bugün elde edilen tahsilat seviyelerine ulaşmasına
imkân tanımıştır. Bu kanun, muvazaalı yollarla mal edinen, kamuya yüklediği
borcu ödememek için bugüne kadar alıştıkları dolandırıcılık yöntemlerini icraya
devam eden batık banka sahiplerinin etkin bir şekilde takibine imkân vermiştir.
Geçmişte kolayca banka lisansı dağıtmakla başlayıp bazı gayri ahlakî ve gayri
kanunî yollara tevessül eden banka sahiplerine göz yummakla devam eden ve
sonuçta Türkiye'nin yaşadığı en derin ekonomik krizle neticelenen politik
ihmallerin mirasını ancak böylesi bir yasal düzenlemeyle tasfiye edebilirdik ve
biz de halkımıza söz verdiğimiz gibi gereğini yaptık. TMSF'nin aynı kanun gereği
bağımsız bir kuruluş haline getirilmesi, bu yeni yasal imkânların kararlı bir
şekilde kullanılmasını ve tahsilat süresinde hız ve etkinlik kazanmasını
sağlamıştır. Geçmiş yöntemlerin mirası olan batık banka enkazını elde
edilebilecek en yüksek değerle tasfiye etme yönündeki siyasî kararlılığımız,
TMSF'nin etkin ve hızlı çalışmasıyla amacına ulaşmış bulunmaktadır. 2001-2003
yılları arasında 750 000 000 dolar tahsilat yapılmışken, 2004 yılında 900 000
000 dolar, bu yılın ilk 8 ayında da 1,4 milyar dolar tahsilat yapılmıştır. Bu,
siyasî kararlılığın eseridir. TMSF'nin son gerçekleştirdiği medya ve çimento
fabrikaları ihalelerinden elde edilen olağanüstü gelirleri de bu rakamlara
eklediğimiz takdirde, bu yıl sonu itibariyle 5 milyar dolara yaklaşan bir tahsilat
performansına ulaşacaktır.
Başarılı çalışmalarından
dolayı, TMSF Başkanı Sayın Ahmet Ertürk ve ekibini de ayrıca kutluyorum.
Dikkate değer önemli bir
husus da, bütün bu tahsilatlar yapılırken hiçbir şaibeye karışılmaması, açık,
şeffaf, temiz satışlarla bu işlemlerin gerçekleştirilmesidir. TMSF'nin bu yılın
haziran ayında ilk defa hazineye 1,5 milyar dolar para aktarması ve geçtiğimiz
hafta da 500 000 000 YTL ödenmesi, iyi giden tahsilat sürecinin meyve vermeye
başladığının işaretleridir.
Tüm bu olumlu gelişmeler
oluyorken, kanunun 121 inci maddesinin geri gönderilme gerekçesinde vazedilen,
Fon başkanına yönetimde ve gerekli koordinasyonun sağlanmasında yardımcı olacak
iki başkan yardımcısının hangi vasıflarda olacağı hususunun nakıs kalmış olduğu
gerekçesi, hükümetin bu konudaki politikalarına, kararlılığına ve performansına
uygun hareket edecek liyakatte bürokratlar seçileceği gerekçesiyle
giderilmektedir. Zaten, kamu personeli olmak için gerekli genel nitelikler 657
sayılı Devlet Memurları Kanununda belirtilmiş olup, her bir kamu personelinde
aranacak özel niteliklerin kanunla düzenlenmesine gerek yoktur ve bunda da
Anayasaya bir aykırılık bulunmamaktadır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hatırlamak dahi istemediğimiz halkın kaderine ve geleceğine
hayasızca uzananların, hırsızların, hortumcuların döneminden, hortumların
kararlı bir şekilde kesildiği yeni bir döneme girilmiştir. Bu yıl bir ilke imza
atan, aranızda bir vekili olarak bulunduğum Samsun'da, bu yaz, ben ve diğer
milletvekili arkadaşlarımız mevcut olan 964 köyümüzü, 15 ilçe ve il merkezimizi
ziyaret ederek, halkın nabzını tutmuş bulunmaktayız. Vatandaş bizden, siyasî
istikrar, ekonomik anlamda da refah istiyor. Bunlar var olduktan sonra ihtiyaç
duyulan her şeyin kendiliğinden gelişeceğinin bilincinde olan insanlarımızın
bize duyduğu güven ve destek, hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, artarak
sürecektir; çünkü, biz, halkımızın hizmetinde olmaya kararlı bir şekilde devam
edeceğiz.
Her yıl çeyrek trilyon
doların yatırım için uygun ülke aradığı dünyamızda büyük bir memnuniyetle
görmekteyiz ki, 17 Aralıkta müzakere tarihi almamızla birlikte ülkemiz yatırım
için gıpta edilen hedef ülke haline gelmiştir. Ülkemize giriş yapan yabancı
sermayenin sayısal ve parasal değerindeki artış, şüphesiz ki, sağlamış
olduğumuz güvenin, siyasî, ekonomik istikrarın bir sonucudur. Avrupa Birliği
tam üyelik müzakerelerinin başlatılmış olmasıyla birlikte bu oran müzakereler
süresince daha da artacak, ülkemiz, ekonomik, kültür ve turizm alanlarında tam
anlamıyla bir cazibe merkezi haline gelecektir.
KİT Komisyonu üyesi
olarak da bazı kamu bankalarından örnekler vermek istiyorum: Kurulduğu günden
bugüne kadar genel bankacılık hizmetleri yanında Türk tarımının da tek
finansörü ve bankacılık sektörümüzün lokomotifi durumundaki Ziraat Bankası
bizden önceki dönem ve bugün itibariyle kullandırdığı bireysel kredi miktarını
9, tarımsal kredileri ise 8 kat artırmıştır. Buna paralel olarak kârını da
artıran bankanın 2002 yılı net kârı 156 000 000 YTL iken, 2004 yılı rakamı 1 500
000 000 YTL olarak gerçekleşmiştir. 2000 yılında 4 646 000 YTL olarak
gerçekleşen Halk Bankasının kârı takip eden yıllarda ciddî artışlar göstermiş,
bu yılın ilk altı aylık döneminde 261 810 000 YTL mertebesinde gerçekleşmiştir.
Yine bankanın kullandırdığı kredi miktarında da ciddî gelişmeler
gözlemlenmektedir; 2004 yılında gerçekleştirdiği kredi kullanım oranını 2003
yılına göre yüzde 73 oranında artırmıştır.
Türkiye ekonomisinin can
damarı konumundaki KOBİ'lerimizin her türlü ihtiyaçlarına yönelik kullandırdıkları
kredilerle önemli bir bankacılık hizmeti sunan Vakıfbank da, diğer bankalarla
mukayeseli olarak birçok konuda birinciliği elinde bulundurmaktadır.
Verdiğimiz bu rakamlar,
siyasî istikrarın, ekonomide alınan radikal kararların ve daha profesyonel
yönetim anlayışının sektöre olumlu yansımasıdır. Bizim dönemimizde alınan
ekonomik önlemler sonucu, enflasyonun ve dolayısıyla faiz oranlarının
düşmesiyle birlikte, bankalar, asıl iştigal sahalarına dönmek zorunda
kalmışlardır. Devlete para satmaktan başka bir faaliyet unsurunu bankacılık
anlamında sunmaktan âdeta kaçınan bankalar, artık bankacılık hizmetlerinde
birbirleriyle yarışa girmişlerdir.
Yine, yasal altyapısını
hazırlamış olduğumuz ipoteğe dayalı konut satışı sistemi olan Mortgagede, ekonomimizi
canlandırırken, bankalarımızın işlerini yoğunlaştırırken, aynı zamanda,
dargelirli insanımızı da uzun vadede ev sahibi yapacaktır.
Yukarıda zikrettiğim
hususlar, siyasî ve ekonomik istikrarın tesis edildiği, karşılıklı güven
ortamının oluştuğu ülkemizdeki bankacılık sektörünün başardığı sıçramalardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Devamla) -
Sayın Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
AHMET YENİ (Devamla) -
Bizler, bunun altyapısını oluşturduğumuz gibi, ileride olası olumsuzlukların
yaşanmaması ya da en az zayiatla bertaraf edilmesi noktasında gerekli
gördüğümüz önlemleri elbette ki alacağız. Bunu, biz, üzerimizde vazife olarak
addediyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle,
sözlerime son verirken bir kez daha Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu.
Buyurun Sayın
Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Şahsınız adına da söz
talebiniz var; ikisini birleştiriyoruz, 15 dakika…
CHP GRUBU ADINA KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Az önce Yüce Meclise
hitap eden Değerli Milletvekilimiz Sayın Ahmet Yeni konuşmasına başlarken,
belgeli konuştuğunu ifade etti. Bir parlamenterin, elbette, düşüncelerini,
iddialarını belgelendirmesi bizi de mutlu eder. Hele hele, bazı ciddî
iddiaların belgelere dayanması ve bunun Parlamento kürsüsünden seslendirilmesi,
bizi, ayrıca mutlu eder.
Belki sürpriz olacak;
ama, ben de bazı belgeleri burada, sırası geldikçe size sunmaya çalışacağım;
ancak, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuyla ilgili bir düzenlemeyi görüşürken,
Bankalar Yasasını görüşürken, elime gelen bir mektuptan… Gaziantep'ten Sayın
Necmi Mutlu, bu yurttaşımız 77 yaşında, eşi de 67 yaşında, İhlas Finansa para
yatırmışlar; ama, paralarını alamıyorlar. Yatırma gerekçesini de şöyle yazıyor;
aynen, mektubundan okuyorum: "Ulusal kanallar bizi halihazırdaki
bankalardan uzaklaştırdı ve korktuk bu bankalara yatırmaya. Bunlar Müslüman
geçiniyorlar, Allah'tan korkarlar herhalde düşüncesiyle buraya yatırdık; yani,
İhlas Finansa yatırdık."
Biz, bunu bildiğimiz için
ve binlerce yurttaşın dramını sona erdirmek için, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu
yasa görüşülürken dedik ki, İhlas Finansı, tasfiye sürecini de TMSF'ye verelim;
çünkü, yetkisi var, imkânları var, süratle bunu paraya dönüştürme imkânı var;
böylece de bu insanlarımızı mağdur etmeyelim. Bizim bu verdiğimiz önergeye,
Adalet ve Kalkınma Partisinden arkadaşlarımız da destek verdiler; ama, bu önerge,
Genel Kurulda görüşülürken çıkarıldı.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, sizler İmar Bankasına el koyup tasfiye sürecine aldığınızda, biz
itiraz ettik mi; hayır, yapılanlar doğru muydu; evet. İyi de, birileri yaptığı
zaman yanlış; ama, birileri yaptığı zaman doğru derseniz, bunun, acaba, vicdanî
ölçüsü olabilir mi?! Bunun vicdanî ölçüsü yoktur.
Gaziantep'ten yazan bu 77
yaşındaki adam, kırküç yıl devlete çalıştığını, 23 000 dolar biriktirdiğini ve
bu parayla geçindiğini söylüyor. Şimdi, bu kişi, bütün çalışma yaşamı boyunca
biriktirdiği 23 000 doların getirisini alamayacak da ne zaman alacak?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Öbür dünyada...
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Gelelim İmarzedelere...
Belgeli konuşuyoruz.
İmarzedelerde bir karar aldınız, dediniz ki, off-shore'a, son bir ayda
off-shore'dan tasarruf mevduatına dönüşene vermeyeceğim. Efendim, devlet
içborçlanma senedi alana vermeyeceğim dediniz. İtiraz ettik; yani, bu hukuk
ilkelerine aykırıdır, kazanılmış hakka aykırıdır dedik; ama, siz, bir yasal
düzenleme yaptınız, vermeyeceğiz dedik; Danıştay iptal etti, Anayasa Mahkemesi
iptal etti, yanlıştır bu düzenlemeler dedi. Bakın, aradan ne kadar süre geçmiş,
bu insanlar Ramazan ayında perişan; her gün bize onlarca telefon geliyor,
eminim ki sizlere de geliyor; peki, bu insanların paraları niye ödenmiyor?!
Şimdi, Sayın Bakan açıklama yaptı Sayın Haluk Koç arkadaşımızın sorusu üzerine,
bir Bakanlar Kurulu kararının hazırlandığını söyledi; bununla mutlu olduk.
Şimdi, Sayın Bakan, acaba
off-shorezedeler için de böyle bir düzenleme yapılıyor mu yapılmıyor mu; bu
soruya da yanıt verirse mutlu olurum.
Değerli arkadaşlar, bu
konuda Sayın Haluk Koç arkadaşımızın ayrıca bir yasa teklifi var; eğer, bu
teklif de gündeme alınırsa süratle gerçekleşebilir.
Değerli arkadaşlar,
Adalet ve Kalkınma Partisinin iddialı olduğu konulardan birisi de şuydu:
"Biz bürokrasiyi azaltacağız, bürokrasiyi kaldıracağız, bürokrasi etkin ve
verimli olacak" denilmişti; güzel. Şu sorunun yanıtını, doğrusunu
isterseniz, ben şu ana kadar almış değilim: Niçin, ayrı bir Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu kuruyoruz; böyle bir başkanlığı kurmaya ne gerekçe var, hangi
gerekçeyle kuruyoruz?! Eskiden Merkez
Bankasının içindeydi, sonra BDDK'nın içinde. Ee, bundan sonra, bankalar da
artık tasfiye sürecine girmeyecek, bankalar disipline ediliyor, daha sağlıklı
denetleniyor; o zaman, ayrı bir bürokratik mekanizmayı niye kuruyoruz?!
Değerli arkadaşlar, bunu
da anlamak mümkün değil. Haydi kurdunuz diyelim, bankaları tasfiye edeceksiniz;
bu yasaya bizim itirazımıza rağmen bir şey koydunuz; bankalar, arzu edilirse
TMSF bünyesine alınabilir; yani, bunun Türkçe tercümesi şu: TMSF bünyesine
alınanın yükü yetmiş milyon insanın sırtına yüklenebilir demektir. Biz buna
karşı çıktık; yapmayın, İmar Bankasında olduğu gibi tasfiye yapın, niye
birilerini biz korumak zorunda mıyız, birilerinin yükünü bu halkın sırtına
vurmak zorunda mıyız?! "Hayır, bu böyle olacak" dediniz. Niçin?..
Çünkü, IMF böyle istiyor… Yurt dışında özel bankalara kredi açanlar, eğer bu
özel bankalar batarsa, o yurt dışındaki kreditörlerin haklarını bu ülkenin
yurttaşlarının sırtına yıkmak için. Bunun, adaletle, vicdanla ne ilgisi var
arkadaşlar?! Ama, yaptınız...
Bakın, bir şey daha
yaptınız. Bu ülkede ticarî mevduat sahipleri 5 kuruş Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonuna para ödemezler; çünkü, adı üstünde, ticarî mevduat, tasarruf mevduatı
değil; ama, burada, yasa görüşülürken, değerli arkadaşlarım, sizler, bir grup
ticarî mevduatı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kapsamına aldınız. Bunun
vicdanla ne ilgisi var arkadaşlar?! Dünyada, hayatı boyunca Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonuna 5 kuruş para yatırmayan o tüccarlar kimlerdir; acaba, onu
sordunuz mu? Bu millet, acaba, onların
zararını ödemek zorunda mıdır? Kimdir bu insanlar? Bu insanların Adalet ve
Kalkınma Partisiyle olan ilişkileri nedir; bunu sordunuz mu? Sormadınız…
AHMET YENİ (Samsun) -
Belgelendirmeniz lazım onu söyleyince…
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Belgeleme değil, bunun kanunu çıktı; Sayın Yeni, kanun çıktı. Daha…
AHMET YENİ (Samsun) - AK
Partiyle ilgisini belgelendirmeniz lazım.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - AK Partisiyle ilgisi, bakın, şöyle diyeyim size…
AHMET YENİ (Samsun) -
Bunu belgelendirmeniz lazım.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Tabiî efendim, çok güzel. Siz, bana, o ticarî mevduat kapsamına
aldığınız, ticarî mevduattan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kapsamına aldığınız
kişileri açıklayın, ben belgeleyeceğim. Bunu açıklamaya yüreğiniz varsa, samimî
söylüyorum, bu kürsüye çıkıp, size teşekkür edeceğim, sizin yürekliliğiniz için
de sizi kutlayacağım; ama, bunu yapamazsınız, ben bunu çok iyi biliyorum, bunu
yapamazsınız. Veya bir şey daha söyleyeyim değerli arkadaşlar, ben
açıklayacağım; siz, bir yasa çıkarın, bu açıklamadan ötürü benim sorumlu
tutulamayacağıma ilişkin, çıkarın, ben, bunu açıklayacağım.
AHMET YENİ (Samsun) -
Tabiî, tabiî!..
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Bir başka şeye geleyim değerli arkadaşlar, bir başka önemli konu
daha. İhlas Finansın hortumcu olduğunu, Sayın Yeni'nin teşekkür ettiği TMSF
Başkanı Plan ve Bütçe Komisyonunda açıkladı. "Evet, İhlas Finans
hortumculuk yapmıştır" dedi. Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
konuşan değerli arkadaşımız dedi ki: "Biz, hortumcularla mücadele
ediyoruz, çıkarcılarla mücadele ediyoruz."
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Damardan giriyorlar!..
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Burada ödüllendiriyorsunuz değerli milletvekilleri, mücadele
etseniz sizi alkışlayacağız. Niye mücadele etmiyorsunuz diye bizim sitemimiz.
Bakın, bir şey daha
söyleyeyim size: Diyelim ki, bir avukat arkadaş, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
aleyhine dava açtı; açabilir ya, her hukukçu açabilir, birisinin hakkını
korumak için açabilir; ama, siz, bu avukatı, o dava devam ederken TMSF
bünyesine memur olarak alamazsınız. Bir kişi, hem davacı hem davalı olamaz. Eğer
siz istiyorsanız…
AHMET YENİ (Samsun) -
TMSF'ye girince ayrıldı…
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Hayır efendim, İstanbul Barosuna gidin, üye…
AHMET YENİ (Samsun) -
Hayır, TMSF'ye geçerken ayrıldı…
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Tabiî, biz bunun kıyametini kopardık, ayrıldı tabiî. İstanbul
Barosuna bakın, bunun belgeleri var elimizde. Siz isterseniz Sayın Yeni, biz o
belgeleri de size veririz, hiç endişe etmeyin…
AHMET YENİ (Samsun) -
Bizde de var belge…
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Biz, ne söylüyorsak… Siz nasıl belgeli olduğunu söylüyorsanız,
kusura bakmayın, hasbelkader, biz de biraz belgeli konuşmaya çalışıyoruz.
Bir şey daha söyleyeyim
bakın değerli arkadaşlarım: TMSF'nin elindeki yetki hiçbir kuruluşta yoktur
devlette. Alacağı tahsil etmek için, Parlamento, ona çok güçlü yetkiler
vermiştir, oybirliğiyle verdik bu yetkileri biz, alacağını alsın diye. Şimdi,
böyle bir yetki verilen kuruluş diyor ki; ben şu grup alacağımı alamıyorum.
Ee?.. Bunu satacağım, birisi kalksın, o alsın… Peki, değerli arkadaşlar,
Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir kurumuna vermediğimiz tahsilat yetkisini alan bir
kuruluş bunu niye satıyor? Hadi sattı
diyelim -olur ya, satabilir, yasa çıktı sattı diyelim- alan kuruluş
varlık yönetim şirketi kuracakmış da, TMSF de ona ortak olacakmış!.. Yahu
arkadaşlar, yani, insaf denen bir şey var. Parayı tahsil ediyorsanız adam gibi
tahsil edersiniz. Tahsil etmeyip de, ben birilerini koruyacağım diyorsanız, bu
kadar dolambaçlı yola hiç gerek yok. Tıpkı, ticarî mevduatı nasıl TMSF
kapsamına aldıysanız, getirirsiniz bir yasa, biz bunu siliyoruz dersiniz,
biter. Yanlış yapıyorsunuz. Israrla söylüyoruz, yanlış yapıyorsunuz; ama,ısrar
ediyorsunuz yanlış yapmakta.
Bir başka şey: TMSF,
Giresun'da bir araziyi bünyesine alıyor, sonra bu araziyi satıyor. Kaça
satıyor; 440 milyar liraya; ihaleyle satıyor, birisi alıyor. Alınan bu arazi,
Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından, Karadeniz otoyolu nedeniyle istimlak
ediliyor. Biçilen değer ne; 640 milyar lira. Devlete kaç liraya mal oluyor
biliyor musunuz arkadaşlar; 2 trilyon 249 milyar liraya. Şimdi, ben merak
ettim, olur ya…
AHMET YENİ (Samsun) - O
para nereye gitmiş?!
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Mahkeme, bilirkişi gitmiştir, bir şekliyle çok yüksek bir bedel
tespit etmiş olabilir ve bu para şu anda TMSF'nin kasasında…
AHMET YENİ (Samsun) -
Hah.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Güzel; ama, bakın Sayın Yeni, asıl olay ondan sonra başlıyor, asıl
ondan sonra başlıyor. Diyelim ki, bu parayı TMSF aldı, hukuk filan hikaye dedi,
siz de bir yasa tasarısı getirdiniz, yasayı çıkardık, bu para TMSF'nin oldu.
TMSF, aldığı 2 trilyon 249 milyarın karşılığında el koyduğu şirketin alacağını
silecek. Kimin parasıyla; devletin parasıyla onun alacağını silecek. Peki
değerli arkadaşlar, buna sizin vicdanınız elverir mi?! Bizim vicdanımız
elvermiyor. Ben eminim, sizler de isyan ediyorsunuz, böyle bir şey olamaz. Bu
hukuksa yanlış, adaletse yanlış. Karayollarının parası başka bir ülkenin parası
değil ki arkadaşlar, bu ülkenin parası. O zaman bunun kavgasını vermek zorundayız.
Bakın, bu konuda süratli
bir şekilde yasal düzenleme getiriyorsanız, biz o yasal düzenlemeyi
destekleriz. Karayolları Genel Müdürümüz "burada bir çıkar grubu
oluşmuştur" diyor; çıkar grubu…
Bakın, ben şunu da
araştırdım, belki TMSF'nin haberi olmayabilir dedim, sordum: Buranın
kamulaştırma kararı ne zaman alınmış?.. Size sürpriz gelecek arkadaşlar,
kamulaştırma kararı 19.4.2002'de Karayolları Genel Müdürlüğünce alınmış,
19.4.2002. Yani, buranın Karayollarınca kamulaştırılacağı önceden biliniyor. Ne
zaman ihale yapılıyor; 17.6.2004'te. Peki, kamulaştırılacağı bilinen bir yeri;
Karayolları Genel Müdürlüğü alacak, buraya yol yapacak, yolun alanı içinde,
TMSF burayı niye ihaleye çıkarıyor? Versin Karayolları Genel Müdürlüğüne
ücretsiz. Kim itiraz edebilir buna; hiç kimse itiraz etmez. Karayolları, en
fazla 640 milyar değer biçecekti, olacaktı, o kadar borcu olan kişinin 640
milyarı silinecekti, mesele de çözülecekti; ama, bakın, o da olmadı.
Değerli arkadaşlar,
yasama yetkisinin Parlamentoda olduğunu biliyoruz. Yasama yetkisini
kullanırken, kamu kaynaklarının korunmasına da hepimizin titremesi gerektiğine
inanıyoruz. Ben eminim, bu Parlamentodaki 550 arkadaşımız da, kamu
kaynaklarının birilerinin cebine gitmemesi için düzenli, özenli, nitelikli
çalışmak zorundadır, çaba göstermek zorundadır. Söylediğim bütün bilgiler,
zamanın…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Tabiî efendim.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, TMSF, bugün çimento fabrikalarını ihaleyle satıyor. İtiraz var
mı, etmiyoruz; yani, kamuya açık bir ihaledir, yapıyor. Televizyon satıldı,
hepimiz saygı duyuyoruz, kimse de itiraz etmiyor niye böyle yapıyorsunuz diye;
ama, bazı alacakları siz satarken, bu sürece uymuyorsunuz, bu sürece uyulmuyor;
bizim kafamızda soru işareti yaratan bu. Üstelik, o ihaleye giren kişi, ihale
süreci bitmedi, ben teklif vereceğim diyor, onu da dinlemiyorlar. Bu da var.
Bunu niye yapıyoruz?
Sayın Yeni, haklı olarak,
belki bunları bilmeyebilir, belki bu bilgiler kendisine ulaşmayabilir; ama,
ben, size bir başka örnek daha vereyim; yine medyaya yansıyan, belgelerini
Sayın Bakanın da doğruladığı, otel ihalesine çıkıyorsunuz, oteli alıyorsunuz,
bir kişiden borç olarak, diyelim ki 1 milyar liraya, sonra o oteli
satıyorsunuz, 500 000 000 liraya. Ya aldığınız yanlış, ya sattığınız yanlış.
Alıyorsun 1 milyar, adamın borcunu 1 milyar siliyorsun, satarken 500, kalan
500'ü de yetmiş milyon insanın sırtına yıkıyorsun.
AHMET YENİ (Samsun) - Ne
zaman alınmış?
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Var Sayın Yeni; Antalya'da, Kemer'de bu otel, Toprak Grubuna ait
bir otel, onu da size ifade edeyim. Ama, isterseniz onun belgelerini ve Sayın
Bakanımızın önergeye vermiş olduğu imzalı yanıtı da ben size sunabilirim.
Değerli arkadaşlar, bir
şey daha söylemeden geçemeyeceğim; onu, Sayın Bakana Plan ve Bütçe Komisyonunda
söyledim ve Sayın Bakanımız, bu konuyu inceleteceğini söyledi. Bakın, bir
alacağı satmak istiyorsunuz, ilan veriyorsunuz "şu tarihe kadar kimler
bana başvurursa, ben onun alacağının yarısını sileceğim" diyorsunuz.
Doğrudur, objektif bir karardır; riski olan, almakta zorlandığımız, oturup
pazarlıkla objektif bir ölçü içinde alabileceğimiz bir paradır deyip, buna
karar verebiliriz. Ama, dünyada şöyle bir örneği yoktur: Yüzde yüz garantili,
teminat mektubuna bağlanmış bir alacağın yüzde 50'sini TMSF'nin silmeye hakkı
yoktur, yetkisi de yoktur. Bunu Sayın Bakanımız araştıracak. Bu konuda da,
umuyorum -ben, Sayın Bakanımızın bu konudaki duyarlılığını çok iyi biliyorum- bunun
hesabını, Yüce Parlamento adına da elbette araştırıp soracak ve gereğini yerine
getirecektir.
Değerli milletvekilleri,
gönül isterdi ki, biz, burada, sade yurttaşın pek çok sorununu çözmüş olalım;
Bankalar Yasası 7 saniyede geçmesin de, her maddesi için bir 10 dakika konuşma
olanağımız olsaydı ve bizim katkılarımız olur veya olmaz, eksik söyleriz veya
yanlış söyleriz; ama, daha demokratik, daha sağlıklı, daha huzurlu, yasama
sürecini çok iyi çalıştırdığımız bir modelde, biz yasalaştırmaları yapalım. Ama,
bu olmadı. Umuyorum bundan sonra olur.
Ben, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına,
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Kandoğan.
Süreniz 5 dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Kılıçdaroğlu'nu hep
beraber, birlikte dinledik. Temel kanun esprisinin ne kadar yanlış olduğu,
Sayın Kılıçdaroğlu'nun konuşmalarından sonra çok daha açık bir şekilde ortaya
çıktı.
Biz, hep şunu
söylüyorduk: Türkiye Büyük Millet Meclisi, özellikle bu dönem, hızlı ve çok
sayıda kanun çıkarmakla övünen bir hale geldi. Biz hep bunun yanlışlığını ifade
ettik; çok kanun çıkarmak, çok hızlı kanun çıkarmanın, çok sağlıklı kanun
çıkarma anlamına gelmeyeceğini ifade ettik. Kanunların burada, etraflıca
tartışılarak, görüşülerek, ondan sonra çıkarılması gerektiğini ifade ettik.
Geceyarısı verilen önergelerle çıkan kanunları ve daha sonra Cumhurbaşkanından
ve Anayasa Mahkemesinden dönen kanunları gördük.
Biraz sonra gelecek,
geçici 23 üncü madde; geçici 23 üncü madde de, yine, Plan ve Bütçe Komisyonunda
son dakikada, bir geceyarısı operasyonuyla bu kanunun içerisine dahil edilen
bir madde. Bunun, bu kanun içerisinde yer almaması gerekirken, sosyal
güvenlikle ilgili kanunun çıkmasının gecikeceği düşünülerek ve IMF'nin de
istekleri doğrultusunda, bu kanunun içerisine bir geceyarısı operasyonuyla
dahil edildiğini gördük. Şimdi, aynı şey, esnaf ve sanatkârlarla ilgili kanunda
da vardı. Anlaştık dendi, bir problem kalmadı dendi; ancak, geceyarısı bir
operasyonla, bir önergeyle, iki dönemden fazla esnaf ve sanatkârlarda oda
başkanı olanların oda başkanı olamayacağı hükmü geriye yürütülerek kanun
buradan geçti ve onun nasıl yanlış olduğu, Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi
durdurma ve iptal kararıyla ortaya çıktı. Ne olurdu şu Bankacılık Yasası da bir
gün, iki gün, üç gün, beş gün etraflıca tartışılsaydı; bütün bildiklerimizi,
düşüncelerimizi, katkılarımızı burada rahatlıkla ortaya koyabilseydik. Şimdi,
biraz önce burada belgeleriyle beraber ortaya konulan hususlar sadece Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonuyla ilgili değil. Son günlerde, görüyorsunuz, kamuoyunda
bu konularla ilgili olarak ne kadar çok tartışma yapılıyor.
Ben, 23 Martta burada bir
konuşma yaptım TÜPRAŞ'ın yüzde 14,76'sının satışıyla ilgili. Daha Türkiye'de
hiç kimse bunu gündeme getirmezken, ben, burada, Sayın Bakan Ali Babacan da
buradayken, TÜPRAŞ'ın yüzde 14,76'sını kime sattınız açıklayın dedim. İhalenin
üzerinden daha 17 gün geçmiş olmasına rağmen, bunun kime satıldığı bilinmiyor;
ama, şimdi, bunlar yeni yeni ortaya çıkıyor. TÜPRAŞ'ın yüzde 14,76'lık
bölümünün o günkü piyasa fiyatının yüzde 10 altında ıskontoyla bunlara niye
verildiğini sordum. Hiçbir cevap yok. Niçin verildi yüzde 10; o günkü piyasa
fiyatının altında, yüzde 10 altında niye veriliyor? Niye verildiği ortaya
çıktı, kime verildiği ortaya çıktı ve o gün sordum, bu yüzde 14,76'sını halka
niye arz etmiyoruz veyahut…
AHMET YENİ (Samsun) - Maddeye
ne zaman döneceksiniz?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Madde üzerine geleceğim Sayın Yeni. Sen biraz önce Samsun'un bilmem kaç tane
köyünü gezdin. Yalnız, Bankacılık Kanunuyla ne ilgisi var Samsun'un köylerinin,
ne ilgisi var köylerin?!
AHMET YENİ (Samsun) -
Maddeyle ilgili konuşun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, bu yüzde 14,76'lık bölüm, maalesef, kamuoyu önünde
şeffaf bir şekilde ihale yapılmak suretiyle, yapılmadan, kimlere verildiği beş
altı ay sonra ortaya çıkıyor. Onun için, değerli milletvekilleri, son günlerde
"hortumları kestik" lafları artık duyulmuyordu. Bugün ilk defa Ahmet
Yeni söyledi.
AHMET YENİ (Samsun) -
Televizyonları takip edin.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Hortumların yönü değişti, başka bahçelere gidiyor hortumlar şimdi.
AHMET YENİ (Samsun) -
İhale sistemini izleyin, ekrana bakın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, şimdi, Sayın Yeni dediler ki, benim bunu okumadığımı
söylediler. Sayın Yeni, benim bunu nasıl okuduğum biliniyor. Bakın, burada.
AHMET YENİ (Samsun) -
Okuduğun gibi konuş o zaman.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ama, ben, birilerinin yazdığı bir metni burada okumuyorum, birilerinin yazıp
hazırladığı metni okumuyorum. Benim bilgi birikimim, backgroundum, geçmişim, bu
kanun üzerinde birçok hususu dile getirebilecek durumdayım ben. Onun için,
birilerinin yazdığı metni burada okuyarak benimle polemik içerisine
giremezsiniz Sayın Yeni.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) -
Mesleğimle ilgili konuşuyorum ben.
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, Sayın Yeni köylere gitmiş, köylüler refahlarının
artırılmasını istemişler. Mefhumu muhalifinden nedir bu; köylülerinin refah
düzeyi son derece düşüktür, azalmıştır şeklinde bir kanaat ortaya çıkar.
Bakınız, bu kanun Sayın
Cumhurbaşkanından geri döndükten sonra bir sayın bakan hemen ertesi günü
"biz bu kanunu aynen Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçireceğiz"
diye basın ve televizyonun önünde açıklama yaptı. Bu, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin iradesinin üzerine bir ipotek koyma değil midir?! Daha bu konu Bütçe
ve Plan Komisyonunda ele alınmadan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülmeden bir sayın bakan IMF'nin istekleri doğrultusunda ve o günlerde
yapılacak olan bir ihaleden dolayı bunun aynen Türkiye Büyük Millet Meclisinden
geçirileceğini ifade etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin
üzerine, milletvekillerinin iradesinin üzerine bir ipotek koymadır.
AHMET YENİ (Samsun) -
Maddeyle ilgili bir şey söyleyebiliyor musun?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Biraz önce 92 nci maddeyle ilgili düşüncelerimizi açıkladım. 121 inci maddede
yine aynı şekilde Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesi aynı
hususlardan bahsediyor; ancak, verilen bir önerge de, maalesef, reddedildi.
Ben, temenni ederim -bu kanunun çıkması lazım; onun da altını çiziyorum-
inşallah, Cumhurbaşkanı veya Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine
götürmez, Anayasa Mahkemesinden de menfi bir karar çıkmaz, tekrar bu kanun
bizim önümüze gelmez. Bir milletvekili olarak ancak şu anda bunları
söyleyebiliyorum.
AHMET YENİ (Samsun) -
Maddeyle ilgili ne söyleyebildiniz?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ama, tekrar ifade ediyorum ki, bu maddede de çok kolay bir hüküm, bir satır,
bir cümleyle bu durum düzeltilebilir. Demin de söyledim, ne olacağı meçhul olan
bir yola doğru bu kanunu bırakmanın yanlış olduğu düşüncesinde olduğumu ifade
ediyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Kurum personeli ne olacakmış Sayın Başkan?! Hiçbir şey söyleyemedi.
BAŞKAN - Sayın Bakan söz
talebinde bulundu
Sayın Bakana söz
veriyorum.
Buyurun Sayın Bakanım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
öncelikle, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük
Millet Meclisine gönderilen Bankacılık Kanununun görüşmelerini yaptığımız 92
nci ve 121 inci maddeleri üzerindeki değerlendirmeyi yapmak istiyorum. Daha
sonra, sayın milletvekillerinin sorduğu bazı soruları cevaplandırmak istiyorum.
Cumhurbaşkanımızca
"Kurum Personeli" başlıklı 92 nci madde ile "Fon Personeli"
başlıklı 121 inci maddenin yeniden görüşülme isteminin gerekçesi şudur:
"Kurum ve Fonun -yani, BDDK ve TMSF'nin- meslek personelinin görevlerinin
önemi ve özelliği de gözetilerek, yükseköğretimin hangi dallarını bitirenler
arasından seçileceğine Yasada yer verilmemesi, Anayasanın 128 inci maddesine
aykırıdır" deniliyor; yani "meslek personelinin hangi niteliklere
sahip olacağı kanunla belirtilmesi gerekirken, bu maddelerde 'yönetmelikle
düzenlenir' denilmiştir. O halde, Anayasanın 128 inci maddesinde 'kamu
personeli nitelikleri yasayla belirlenir' denildiğine göre, bu düzenleme
Anayasaya, Anayasanın 128 nci maddesine aykırıdır" denilmektedir.
Ancak, konu daha farklı
bir boyuttan değerlendirilecek olursa, bu iki maddenin Anayasanın 128 inci
maddesine aykırı olmadığı, aksine, Anayasanın 128 inci maddesiyle uyumlu olduğu
anlaşılır. Hatta şu ana kadarki tüm uygulamalar da benzer biçimdedir. Bu
nitelikte, bu özelliklere sahip aynı düzenlemeler defalarca Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yapılmıştır ve Anayasaya aykırılığı da hiçbir zaman iddia
edilmemiştir.
Elbette, Anayasamızın 128
inci maddesinde belirtildiği gibi, kamu personelinin nitelikleri kanunla
belirlenecektir; ama, zaten belirlenmiştir, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu
vardır. Bu kanunda, çerçeve itibariyle, kamu personelinin niteliklerinin ne
olacağı ayrıntılı bir şekilde belirlenmiştir. Özel nitelikler vardır, genel
nitelikler vardır. Tüm bu nitelikler 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda
ayrıntılı bir biçimde belirlendikten sonra, hangi kuruma -ister özerk nitelikte
olsun ister katma bütçeli veya genel bütçeli kuruluşlar olsun- bir kamu
personeli alınacaksa, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunundaki ilgili maddelerde
belirtilen niteliklere sahip olacaktır; ama, Anayasanın 128 inci maddesi,
kamuda hangi kurumlar varsa, bu kurumlarda hangi memuriyetler varsa, kamu
görevleri varsa, hepsiyle ilgili ayrı ayrı nitelikleri tüm ayrıntılarıyla
yasalarda belirlenecektir diyebilmek mümkün değildir; zaten 1982'den bugüne
kadar da bu böyle anlaşılmamıştır. Hatta 82 Anayasasından önce de bu konu böyle
anlaşılmamıştır, hatta yönetmelikle veya kanunla bazı nitelikler öngörülmediği
halde, zaman zaman gazetelerde ilan görürsünüz. Herhangi bir kuruma bir görev
için personel alınacaktır, gazete ilanında der ki, şu şu niteliklere sahip,
KPS'den şu kadar puan almış şahıslar arasından seçilerek alınacaktır diye ilan
verilir. Bu, ne bir kanuna dayanır ne bir yönetmeliğe dayanır. İlgili kurumun
karar veren personeli, yöneticileri, o niteliklere sahip elemana ihtiyaç
duydukları için ilanı ona göre verirler ve alımlarını da ona göre yaparlar;
ama, yapılan ilanlardaki ve belirlemelerdeki nitelikler hiçbir zaman Devlet
Memurları Kanununda belirtilen niteliklere elbetteki aykırı olamaz;
dolayısıyla, biz, burada gerek Fonun gerekse kurumun bazı personelinin alımıyla
ilgili olarak niteliklerin yönetmelikle belirleneceğini ifade etmiş olmamız,
yasanın böyle çıkmış olması şu ana kadarki uygulamalara da aykırı değildir, şu
anda yürürlükte bulunan 82 Anayasasına da aykırı değildir, Anayasamızın 128
inci maddesine de aykırı değildir; aksine,
tam bir uyum içerisindedir. Nitekim, Sayın Milletvekili, aykırılık
iddiasını tekrarladılar. Öyle zannediyorum ki, kendi çalıştığı kurumların
yönetmeliğinde de o kurumda çalışacak personelin nitelikleri yönetmeliklerle
belirlenmiştir; örneğin, Başbakanlık Teftiş Kurulu Yönetmeliği; -açın, madde
20- bu yönetmeliğin 20 nci maddesinde, Başbakanlık Teftiş Kurulunda görev
alacak kişilerin; yani, Başbakanlık müfettişlerinin hangi niteliklere sahip
olması gerektiği -yönetmelikte- tadat edilmiştir, sayılmıştır. Bu, hiçbir
zaman, Anayasaya aykırıdır diye kimse tarafından iddia edilmemiştir veya Maliye
Teftiş Kurulu Yönetmeliğine bakarsınız, orada da aynı şekilde, benzer şekilde
nitelikleri yönetmeliğin sıraladığını, saydığını görürsünüz; alımlar da ona
göre yapılır; ama, yıllardır bu böyle uygulandığı halde, Anayasanın 128 inci
maddesine aykırıdır denilmemiştir; zaten değildir. Neden değildir; çünkü,
Devlet Memurları Kanunu zaten yasayla kamu görevlilerinin niteliklerini
belirlenmiştir.
Diğer taraftan, Sayın
Kılıçdaroğlu'nun üzerinde durduğu birkaç nokta var; bunlardan birisi, İmar
Bankası ödemeleriyle ilgilidir. Belirttiğimiz gibi, İmar Bankası ödemeleriyle
ilgili, yükümlülüklerin ödenmesiyle ilgili konu bir kanunî düzenlemeyle
yapılmıştır. Herhangi bir kanunî düzenleme yapılmasaydı zaten, şu anda yapılmış
ödemeler de büyük bir çoğunlukla yapılamazdı. Ödemelerin yapılabilmesi için
zaten kanuna ihtiyaç vardı. Ancak, yasal düzenlemede bonolar, yani DİBS'ler ve
off-shore'ların ödenmeyeceği belirtilmiştir. Yasa hükümleri bunu
gerektirmektedir.
Ancak, Meclisten geçen
yasa ve Bakanlar Kurulu kararı birlikte değerlendirildiğinde bonolardan son bir
ayda mevduata dönenler ile off-shore'lardan son bir ayda mevduata dönenlerin de
ödenmeyeceği hüküm altına alınmıştır. Bonolardan son bir ayda mevduata
dönenlerin ödenmeyeceğiyle ilgili Bakanlar Kurulu kararı Danıştay tarafından
iptal edilmiştir. Off-shore'lardan son bir ayda mevduata dönenlerin
ödenmeyeceğiyle ilgili konu yasada düzenlenmişti, bunu da, Anayasa Mahkemesi,
tamamıyla değil, kısmen iptal etmiştir. Dolayısıyla, off-shore'ların durumu ile
bonoların durumu birbirinden ayrıdır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Fakat, Sayın Bakanım, yargı kararları yerine getirilmiyor. Yargı kararlarına
işlerlik kazandırılmadı hâlâ.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Yargı kararlarıyla bir hukukî durum
ortaya çıkmıştır. Yoksa, ne off-shore'lardan ne bonolardan hak sahibi olduğunu
iddia eden hiçbir kişi mahkemeye gidip de tam yargı davası açıp kazanmış
değildir. Ödeme zorunluluğu, ancak, tam yargı davası gider açılır, davayı
kazanır, ondan sonra yapılır. Yükümlülük ve zorunluluk o noktada ortaya çıkar.
Şu anda hiç kimse bonodan dolayı, off-shore'dan dolayı bir tam yargı davasını
kazanmış değildir. Dolayısıyla, niye ödemiyorsunuz gibi bir sorunun şu anda ne
hükümet ne de ilgililer hukuken muhatabı değildirler; ama, bir durum var, bu
durumun nasıl algılanması gerektiği, nasıl değerlendirilmesi gerektiğiyle
ilgili açıklama yapmak istiyorum.
Danıştayın iptalinden
sonra son bir ayda bonolardan mevduata dönenlerin nasıl ödeneceği veya ödenip
ödenmeyeceğiyle ilgili konu ayrıntılı olarak tartışılmıştır. BDDK, TMSF, Hazine
bir araya gelmişlerdir, bu konuyu gözden geçirmişlerdir. Neticede, bunların
ödenmesinin faydalı olacağı, gerekli olacağı şeklinde bir görüş
oluşturmuşlardır. Buna istinaden, biz de, bir Bakanlar Kurulu kararı
düzenlenmesi suretiyle, ödemelerin nasıl yapılacağının belirlenmesine karar
verdik. Bununla ilgili çalışma tamamlanmak üzeredir ve kısa zamanda, son bir
ayda ama, son bir ayda bonolardan mevduata dönenlerin ödemeleriyle ilgili düzenleme
yapılacak ve TMSF tarafından ödemeler yapılacaktır, yerine getirilecektir.
Ancak, off-shore'larla
ilgili konu farklıdır. İlgililer, off-shore hesaba parayı yatırırken, bir kere,
bu hesapların garantisinin olmadığını biliyorlar, TMSF'ye mevduat güvencesinden
dolayı bir kesinti yapılmadığını biliyorlar. Buna rağmen, gidip bu hesaplara
kendi iradeleriyle niye para yatırıyorlar; çünkü, daha fazla, daha yüksek faiz
elde edecekleri için, bu yüksek geliri hedefledikleri için, riski de
göğüsledikleri için, gidiyorlar, paralarını oraya yatırıyorlar. Dolayısıyla,
bunların zaten off-shore hesaplarının ödenmesi diye bir şey olamaz; fakat,
burada tartıştığımız off-shore hesapları değil, son bir ay içerisinde
off-shore'dan mevduata dönenlerdir. Neticede mevduat olduğuna göre neden
ödenmiyor denilirse, bankanın durumuyla ilgili gelişmeler sonrasında, son bir
ayda çok yoğun bir şekilde off-shore hesaplardan mevduata doğru kaçış ortaya
çıkmıştır; yani, işin içinde muvazaa vardır. Sonucu görüldüğü için, muvazaa
nedeniyle off-shore'dan mevduata kaçış görüldüğü için, kanuna da bu dönemdeki
yoğun mevduata geçiş nedeniyle ödenmeyeceği…
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Sade vatandaşın nereden bilgisi
olsun; hükümetten bilgi mi sızdırdınız vatandaşa?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Belki siz sızdırmışsınızdır; yani, bu…
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Başka türlü, vatandaşı suçlamanın bir mantığı yok.
BAŞKAN - Müdahale
etmeyelim arkadaşlar.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği husus
nedir; Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği husus şudur: Kanunda, ödeme yapılacağı
belirtildikten sonra "ancak, kıyı bankacılığından son bir ayda mevduata
dönenler ve muvazaalı olduğu Fon tarafından tespit edilenler ödenmez"
deniliyordu. Anayasa Mahkemesi, muvazaalı olanların ödenmeyeceğiyle ilgili
kısmı iptal etmemiştir, sadece "son bir ayda off-shore'dan mevduata
dönenlerin" ifadesini iptal etmiştir. Dolayısıyla, şimdi, ortaya yeni bir
durum çıktı. Muvazaalı olarak mevduata dönüş yapanlar, yine, Kanunun amir hükmü
gereğince ödeme hakkına sahip değillerdir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Muvazaayı siz tespit edemezsiniz…
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Muvazaaya mahkeme karar verir, hükümet karar veremez ki!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bunu tespit edecek olan ben de değilim,
siz de değilsiniz. Kanun açıkça ifade etmiş, bunu belirleyecek olan Fondur;
dolayısıyla, durumu, akışı, geçiş temposunu, gerekirse işin ayrıntısını
değerlendirecektir, ona göre karar verecektir ve bu durumda olan geçmiş
uygulamalarda da, çok sayıda davalar açılmıştır; ama, davayı hiçbir mudi
kazanmamıştır, hepsi kaybetmiştir. Yani, yargının olaya bakış tarzı da bu
konuda bellidir. Dolayısıyla, yasada da "muvazaa" kavramı
çerçevesinde bir değerlendirmenin söz konusu olduğu belirtilmektedir. Bunu, şu
durumda, uygulama itibariyle ne siz aşabilirsiniz ne de ben aşabilirim. Bu
konudaki uygulamaya Fon karar verecektir.
Diğer taraftan, Sayın
Kılıçdaroğlu'nun üzerinde durduğu birkaç nokta vardı; bunların bir kısmını Plan
ve Bütçe Komisyonunda da soru olarak iletmişti. Bu soruların cevabını yazılı
olarak TMSF Başkanından almıştım ve Sayın Akif Hamzaçebi'ye, oturumun başında,
Kılıçdaroğlu'na iletmesi için vermiştim bu metni. Herhalde eline henüz
geçmemiş; ama, eline geçmiş olsa da, bu cevaplara göre, kürsüden bazı ilave
ayrıntılarla, yeni şeyler ekleyerek açıklamalarda bulundular. Herhalde, tekrar
değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Bu yasanın bu iki maddesi
itibariyle, tekrar vurgulamak istiyorum, Anayasamızın ilgili maddelerine uygun
olarak düzenlenmiştir. Buna benzer uygulamalar, düzenlemeler hukuk sistemimiz
içerisinde çok sayıda mevcuttur. Onun için, bu 121 inci maddeye de kabul
oylarınızı beklediğimi ifade ediyorum. Ancak, Sayın Kandoğan
"Cumhurbaşkanından dönen kanun aynen Meclisten geçeceği şeklinde Bakan
açıklamalarda bulundu, Meclisin iradesine ipotek mi koydu" dediler. Hiç
kimse Meclisin iradesine ipotek koyma yetkisine sahip değildir. İlgili bakanlar
da, ben de, sürekli, bu konuda hassasiyetimizi koruyoruz. Hükümet olarak, aynen
geçmesinden yanayız, görüşümüz budur ve sonunda da ifade ediyoruz "takdir
Yüce Meclisindir" diye.
Saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Samsun
Milletvekilimiz Sayın Ahmet Yeni şahsı adına söz istemişti, üçüncü sıradaydı,
eğer Sayın Bakan konuşmasaydı ona konuşma hakkı doğmuyordu; ama, şimdi, İçtüzük
gereği son söz milletvekilinindir hakkını kullanarak isterse konuşabilir.
AHMET YENİ (Samsun) -
Yeterli oldu, konuşmayacağım; teşekkür ederim.
BAŞKAN - Anlaşıldı, Sayın
Yeni konuşmak istemiyor.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, soru-cevap var.
BAŞKAN - Soru-cevap
bölümüne geçiyoruz,
Sayın Haluk Koç...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan teşekkür ediyorum. Gerçekten de Yüce Mecliste paylaşmak istediğim
bir konu var ve Sayın Bakanla da ilgili, Sayın Bakana da dolayısıyla soruyu
yöneltmiş olacağım.
Zaman zaman bir yanında
Sayın Maliye Bakanı, bir yanında ekonomiden sorumlu Ali Babacan'ın arasında
Sayın Abdüllatif Şener'in duyarlı ve dürüst kişiliğinin, ne kadar zor bir görev
noktasında olduğunu gösteriyor bize. Ben, onu takdirle karşılayanlardanım ve
şunu da söyleyeyim: Yaşanan süreçlerde Sayın Şener'in duyarlı açıklamalarına
zaman zaman tanık oluyorum, zor bir görevde olduğunu kabul ediyorum. Bunu
taltif olarak alabilirsiniz Sayın Bakan.
Şimdi, sormak istediğim soru şu: Üzülerek dinledim
açıklamanızı. Off-shore'dan son bir ayda İmar Bankası olayında mevduata dönen
bütün hesapları, sizin açıklamanızdan muvazaalı suçlamasıyla karşı karşıya
bırakıldığı izlenimi doğdu bende; bu, oldukça yanlış bir açıklama. Bütün son
bir ayda off-shore'dan mevduata dönen hesapların tümünü muvazaalı kapsamında
değerlendirerek, TMSF'ye bir ödeme planı, Anayasa Mahkemesinin iptali sonrasında,
ya da bir tutum, davranış içine girecekken böyle bir yönlendirmede
bulunuyorsunuz gibi geldi bana; bu, çok ters ve yanlış. Bakanlar Kurulu, normal
bonoların, normal devlet iç borçlanma senetlerinden mevduata dönen hesapların
ödenmesi konusunda Danıştayın, belirttiğiniz gibi, idarî düzenlemeyi iptal
etmesiyle Bakanlar Kurulunun bir karar alacağını, bir plan içerisinde hareket
edeceğini belirttiniz. Mademki milletvekiliyiz, vekiliz, vekâletini
yürüttüğümüz insanlar adına şunu sormak istiyorum: Bu insanlar bekliyorlar
Sayın Bakan. Bu insanlar örselendiler, bu insanlar aşındılar, bu insanlar yaşam
güçlerini kaybettiler. Bunu ne zaman yapacaksınız, bir tarih verebilir misiniz?
Bunu bekliyorlar.
İkincisi: Anayasa
Mahkemesinin iptal kararından sonra, kıyı bankacılığından dönen hesaplarla
ilgili, muvazaalı olanları ayıklamak elinizde, açıklamak elinizde, bunları
ayırt etmek elinizde, yani, kaynağı belli olan hak ya da helal kapsamında
değerlendireceğiniz kazançların, bu muvazaa tanımı içerisinde değerlendirilmeyen
kısmı için ne zaman Anayasa Mahkemesi kararları çerçevesinde de bir ödeme planı
alacaksınız? Off-shore'dan dönen bu tip insanlar da bunu bekliyorlar.
İhlas konusundaki
gelişmeler bence çok acıdır. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nu ben yürekten kutluyorum.
Bu konuda, sizin açıklamalarınızdan da, Sayın Başbakanın tutumundan da, İktidar
Partisindeki milletvekili arkadaşlarımdan bir kısmının yüreğinin buruk olduğunu
da biliyorum. Bu konuda herhangi bir girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz?
Son olarak da, Sayın
Yeni, bütün konuşanlara çok sataştı, çok söz attı. Ben şunu söylemek istiyorum;
Samsun'u ben şöyle benzeteyim: Tıpkı vergi salan padişahın, halkın mutluluğunu
görüp, onları oynarken tasvir eden fıkradaki gibi Samsun, Sayın Yeni.
AHMET YENİ (Samsun) -
Ayrı konuşalım onları, Samsun'u ayrı konuşalım.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Yani, herkes çok mutlu uygulamalardan, bütün köylüler çok mutlu, esnaf çok
mutlu, herkes size müteşekkir, teşekkür ediyor(!) Samsun küçülüyor, Samsun göç
veriyor…
BAŞKAN - Soruya gelelim,
soruya Sayın Koç, soruya...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Samsun çok büyük sıkıntı içinde; Siz kendinizi aldatmaya devam edin.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Teşekkür ediyorum.
Şimdi, bu bonolardan
dönüşlerle, son bir aydaki dönüşlerle ilgili olarak şu an itibariyle herhangi
bir tarih veremeyeceğim; ama, kısa zamanda işlemlerin tamamlanacağını umut
ediyorum ve bunun için de çaba harcayacağım.
Bu off-shore'larla ilgili
olarak; yani, son bir ayda off-shor'dan mevduata dönenlerin tamamının muvazaalı
sayılacağı gibi bir ifade kullandığımı zannetmiyorum veya öyle varsayılmalıdır
diye bir izlenim oluşturacak şekilde de konuşmaya çalışmadım; ama, yapılacak
olan şey şudur: TMSF tarafından bu hesaplardan hangilerinin muvazaalı olduğu
tespit edilecektir, ona göre ödenecek veya ödenmeyecektir. Nitekim, İmar
Bankası şube müdürlerinden bazılarının telefonuna bazı hesapları zorla
off-shor'a geçirdikleriyle ilgili bilgiler de var.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Elinizde?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Evet, TMSF'nin elindedir.
Tüm bu bilgiler de
değerlendirilecek ve bu değerlendirme sonucunda kararı verecek olan, ödeme
planını yapacak olan doğrudan doğruya TMSF'dir. Bu konuda hükümetin herhangi
bir yönlendirmesi olamaz.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Diğeri için tarih verebilir misiniz?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Onunla ilgili olarak da tarih
veremiyorum; ama, mümkün olduğunca hızlı olmasını temin etmeye çalışacağız.
İhlasla ilgili konuyu
zaten soru olarak düşünmedim, bir temenni olarak düşündüm; onun için
cevaplandırmayalım diye düşünüyorum.
Sağ olun.
Teşekkürler Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Başka soru?..
Yok.
O yüzden, soru-yanıt
bölümü bitti.
Madde üzerinde 1 önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
5387 sayılı Bankacılık
Kanunu Tasarısının 121 inci maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
Ali Kemal Kumkumoğlu |
Birgen Keleş |
|
Trabzon |
İstanbul |
İstanbul |
|
Enis Tütüncü |
Kemal Sağ |
Osman Kaptan |
|
Tekirdağ |
Adana |
Antalya |
|
Kâzım Türkmen |
Gürol Ergin |
Mustafa Özyürek |
|
Ordu |
Muğla |
Mersin |
"Fon'un meslek ve
yönetim personelinin atanmalarında hukuk, iktisat, maliye, bankacılık, işletme,
kamu yönetimi ve dengi dallarda en az lisans düzeyinde; mühendislik alanında
lisans düzeyinde öğrenim görmüş olanlar için belirtilen alanlarda lisansüstü
öğrenim görmüş olmaları şartı aranır. Fon'un meslek ve idarî personelinin
yeterlik ve yarışma sınavları Fon tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle
belirlenir."
BAŞKAN - Komisyon?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Gerekçe…
BAŞKAN - Komisyonun ve
Hükümetin katılmadığı önergenin sahiplerinin isteği doğrultusunda gerekçesini
okutuyorum:
Gerekçe:
Bankacılık Kanununun 111
inci maddesinde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun kamu
tüzelkişiliğini haiz olduğu, 121 inci maddesinde Fonun her türlü personelinin
bu Kanunun 113 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi hariç, diğer
bentlerinde yer alan nitelikleri taşımalarının zorunlu olduğu, kadro karşılığı
sözleşmeli çalışan Fon personelinin ücret, malî ve sosyal haklar dışında, her
türlü hak ve yükümlülükleri yönünden 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi
bulunduğu belirtilmiştir.
Bu durumda, Fon
personelinin Anayasanın 128 inci maddesi bağlamında kamu görevlisi olduğu
kuşkusuz bulunmasına karşın, bu maddede Fonun meslek ve idarî personelinin
nitelikleri düzenlenmeyerek Kurum tarafından çıkarılacak yönetmeliğe
bırakılmıştır.
Anayasanın 128 inci
maddesinde "memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri,
atanmaları, görev ve yetkileri (…) diğer özlük işleri kanunla düzenlenir"
denilmiştir. Devletin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerini yerine
getirenlerin görev ve sorumluluklarının yasalarla belirlenmesi ve buna uygun
davranılması hukuk devletinin gereğidir. Anayasanın açıkça kanunla
düzenleneceğini belirttiği bir konunun yönetmelikle düzenlenmesi, Anayasanın
128 inci maddesine ve yasa ile düzenlemenin, yasa ile yetkilendirme olmadığı
Anayasa Mahkemesince birçok kez karara bağlandığı için Anayasanın 7 nci
maddesine aykırı düşmektedir. Bu nedenle işbu değişiklik önergesi verilmiştir.
III. - YOKLAMA
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Toplantı yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Arkadaşlarımızın
isimlerini tespit edeceğiz.
Sayın Yücel Artantaş,
Sayın Gökhan Durgun, Sayın Osman Özcan, Sayın Kemal Anadol, Sayın Mehmet Işık,
Sayın Kemal Sağ, Sayın Muharrem Kılıç, Sayın Halil Ünlütepe, Sayın Harun Akın,
Sayın Hüseyin Ekmekcioğlu, Sayın Ziya Yergök, Sayın Haluk Koç, Sayın Rasim
Çakır, Sayın Şerif Ertuğrul, Sayın Ahmet Ersin, Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu,
Sayın Yüksel Çorbacıoğlu, Sayın Tuncay Ercenk, Sayın Özlem Çerçioğlu, Sayın
Mehmet Kesimoğlu.
20 sayın üye yoklama
istemişlerdir; yoklama yapacağız.
Yoklama için 5 dakika
süre veriyorum.
Adlarını okuttuğum sayın
üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklamaya başlandı)
K.KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkanım, pusula gönderenler mükerrer olmasın efendim. Burada olup
olmadıklarının kontrolünü istirham ediyorum.
(Elektronik cihazla
yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN - Toplantı yeter
sayısı vardır; 184'ü geçiyor.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
5.-
02.07.2005 Tarihli ve 5387 Sayılı Bankacılık Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir
Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1069) (S.Sayısı : 997) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
121 inci maddeyi kanuna
ekli cetvellerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için 18
Ekim 2005 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 16.56