BIM 2 21 2005-11-01T10:05:00Z 2005-11-01T10:05:00Z 42 27914 159114 TBMM 1325 318 195403 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22         CİLT: 95                                                YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

7 nci Birleşim

13 Ekim 2005 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                                    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz'ın, Dünya Ruh Sağlığı Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, kredi kartı mağdurlarının sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı

3.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanların sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in cevabı

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Çanakkale Milletvekili İsmail Özay ve 38 milletvekilinin, 12 Eylül 1980 askerî müdahalesinin sebep ve sonuçlarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/305)

2.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 37 milletvekilinin, SHÇEK yurt ve yuvalarında barınan çocuk ve gençlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/306)

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Kırklareli Milletvekili Yavuz Altınorak'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/698)          (S. Sayısı: 985)

2.- Hakkâri Milletvekili Fehmi Öztunç'un yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/719) (S. Sayısı: 986)

3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

4.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı:920)

5.- 02.07.2005 Tarihli ve 5387 Sayılı Bankacılık Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe  Komisyonu  Raporu (1/1069) (S.Sayısı : 997)

VI. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, akaryakıt fiyatlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/7441)

2.- Diyarbakır Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT’in, akaryakıttaki vergi oranlarına ve kaybına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/7676)

 

 

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 13.00'te açılarak iki oturum yaptı.

 

Uşak Milletvekili Alim Tunç'un, Dünya Ruh Sağlığı Haftasına ve Manyas'ta görülen kuş gribi vakasına ilişkin gündemdışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.

İzmir Milletvekili Vezir Akdemir, İzmir'in ulaşım ve sulama sorunlarına ve,

İzmir Milletvekili Ahmet Ersin, ülkemizde giderek yaygınlaşan uyuşturucu ticaretinin ve uyuşturucu kullanımının önlenmesi için,

Alınması gereken tedbirlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

 

Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam'ın (3/696) (S. Sayısı: 983),

Şanlıurfa Milletvekili Turan Tüysüz'ün (3/697) (S. Sayısı: 984),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyon raporları,

(10/148, 182, 187, 284, 285) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in Gürcistan'a,

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın:

Suudi Arabistan'a,

Amerika Birleşik Devletlerine,

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Ukrayna'ya,

Yaptığı resmî ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri kabul edildi

 

Niğde Milletvekili Orhan Eraslan ve 66 milletvekili ile Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen ve 25 milletvekilinin; patates yetiştiriciliğinin ve patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/152, 216) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 895 sıra sayılı raporu üzerindeki görüşmelere devam olunarak tamamlandığı açıklandı.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan (6/774),    

15 inci     "      " (6/828),

16 ncı    "      " (6/829),

18 inci    "      " (6/846),

28 inci     "      " (6/873),

53 üncü    "      " (6/947),

Esas numaralı sorulara, Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe cevap verdi.

 

13 Ekim 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşime 17.07'de son verildi

 

Ali Dinçer

Başkanvekili

            Bayram Özçelik         Harun Tüfekci

             Burdur                      Konya

Kâtip Üye                Kâtip Üye

 

 

                                                                                                                                                                   No. :  9

II. - GELEN KÂĞITLAR

13 Ekim 2005 Perşembe

Raporlar

1.- 2.7.2005 Tarihli ve 5382 Sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ve Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1068) (S. Sayısı: 998) (Dağıtma tarihi: 13.10.2005) (GÜNDEME)

2.- 3.7.2005 Tarihli ve 5394 Sayılı Türkiye İstatistik Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1070) (S. Sayısı: 999) (Dağıtma tarihi: 13.10.2005) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1- Çanakkale Milletvekili İsmail ÖZAY ve 37 Milletvekilinin, 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinin sebep ve sonuçlarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/305) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.10.2005)

2.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ ve 37 Milletvekilinin, SHÇEK yurt ve yuvalarında barınan çocuk ve gençlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/306) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.10.2005)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

13 Ekim 2005 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER : Ahmet Gökhan Sarıçam (Kırklareli)  Harun TÜFEKCİ (Konya)

 

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Dünya Ruh Sağlığı Günü münasebetiyle söz isteyen, Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz'a aittir.

Buyurun Sayın Özyılmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz'ın, Dünya Ruh Sağlığı Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günüdür; bu vesileyle, konu bir defa daha ciddî anlamda gündemimize gelmiş ve toplumun incelemesine sunulmuştur. Aşağıda, ruh sağlığının ve belirtilerinin neler olduğunu, bu konuya nasıl yaklaştığımı sizlerle paylaşmaya çalışacağım; bu vesileyle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, ruh ve ruh sağlığı kavramlarıyla psikoloji bilimi yakından ilgilenmektedir; fakat, bu ilgileniş, din ve felsefe gibi doğrudan doğruya ruh üzerine araştırma yapmak şeklinde değildir; aksine, modern psikoloji, ruhun bir tezahürü olan davranışı ve bu davranışın altında yatan ruhsal belirtileri bilimsel olarak inceler. Bunlar, düşünce, idrak, inanç ve tutumlar gibi gözlenemeyen belirtiler, söz, tepki, hareket ve davranış gibi görülüp işitilebilen belirtiler olarak ikiye ayrılırlar. İşte burada bahsedilen ruhun sağlığı veya hastalığı, onun kendisinde değil, bu gözlenemeyen veya görülüp işitilebilen iki tür ruhsal belirtide aranmalıdır.

Değerli milletvekilleri, ruh sağlığını modern psikoloji, kişinin kendi kendisiyle ve çevresiyle sürekli ve dengeli bir uyum içerisinde olması şeklinde tanımlar. Bu tanıma dayanarak ruh sağlığı yerinde bir insanın özelliklerini şöylece sıralayabiliriz:

Kişinin kendi kendisiyle uyumlu olmasıdır, ilk özellik budur. Yani, insanın hem evreni hem kendisini hem evren içerisinde ve toplumda kendisinin yerini bilmesi ve bununla barışık olmasıdır. Ayrıca, modern psikolojide anksiyete (bunaltı) denen ve nedeni belli olmayan ya da uzun süren kaygılardan, kuruntu ve kuşkulardan uzak olması durumudur.

İkinci olarak, kişinin içinde yaşadığı aile bireyleri, meslektaş kümeleri ve değişik toplumlarla işbirliği ve uyum sağlayabilmesi, hatta onun ötesinde sevgiye ve saygıya dayalı yakınlıklar, dostluklar ve arkadaşlıklar kurabilmesidir. Bir başka deyişle, kişinin sevebilmesi ve karşılığında sevgi bulabilmesidir.

Üçüncü özellik, kişinin kendine güveni olmasıdır. Kişinin yetenek ve davranışlarını gerçekçi olarak tartabilmesi, kendisini başkalarının gözüyle de görebilmesi, yetenekleriyle orantısız bir üstünlük ya da aşağılık duygusu içinde olmaması, gerçeğe uygun bir özgüvene sahip olmasıdır.

Kişinin, toplumda bir yeri ve görevi olduğu duygusunu edinmiş olarak geleceğe dönük tasarıları olması ve bunlara ulaşmak için gerçekçi bir yolda çaba gösterebilmesi, gerektiğinde sıkıntılara katlanabilmesi de bir başka özelliğidir.

Beşinci özellik, kişinin bağımsız olarak girişimler yapabilmesidir. Yani, kendi başına kararlar alıp uygulayabilmesi, eylemlerinin sorumluluğunu taşıyabilmesi ve sonuçlarına katlanabilmesidir. Yanılma ve başarısızlıklardan ders alabilmesi, yanlışlarını düzeltmeye çalışmasıdır. Hatayı hep başkalarına yüklememesi, yeri geldiğinde kendisini de eleştirebilmesidir.

Sağlıklı ruh haline sahip insanın altıncı özelliği, bu evrene, bu dünyaya nasıl, kim tarafından ve niçin gönderildiğini, yaşamın gayesinin ve kendi görevinin ne olduğunu ve bu âlemden sonra nereye gideceğini veya götürüleceğini dosdoğru açıklayabilecek değerleri ve inanç sistemi olmasıdır. Bu, aynı zamanda insanın doğasının da vazgeçilmez bir gereğidir; çünkü, insan tabiatı, ancak bu inanç ve değerler sistemiyle rahat bulur ve itminana, doyuma ulaşır.

Yedinci özellik, kişinin kendisiyle olduğu gibi, toplumuyla da uyum içinde olmasıdır. Zira, ruh sağlığı yerinde bir insan, kendi toplumunun millî hedeflerini, değer yargılarını, ahlak kurallarını ve törelerini yadsıyamaz ya da kendini onların dışında veya üstünde göremez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Ömer Bey, size 1 dakika daha eksüre veriyorum; tamamlayın lütfen.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Ancak,  ruh sağlığı yerinde insan, uygun yöntem ve araçlar kullanarak, toplumdaki yanlış anlayışlarla mücadele etmeye ve çağdaş yenilikleri de kabul etmeye aynı zamanda açık olan bir insandır.

Son olarak, ruh sağlığı yerinde insan, kendi mesleği dışında, spor, sanat ve toplumsal yardımlaşma gibi eğlendirici, dinlendirici ve kişiyi geliştirici uğraşları da olan insandır.

Değerli milletvekilleri, yukarıda açıklamaya çalıştığımız niteliklerin hepsini bir kişide görmek kolay olmayabilir; ancak, bu niteliklerin birbirinden büsbütün ayrılamayacağını da hesaba katmak gerekir. İnsanın uyumu veya ruh sağlığı, bu nitelikleri kişiliğinde ne ölçüde ve nasıl bir denge içerisinde bağdaştırdığına bağlıdır. Ancak, kişide bu belirttiğimiz özelliklerin birçoğunun olmaması veya eksik olması, bir başka deyişle ruh sağlığının bozulması, kişinin çalışmasını, uzak ve yakın çevresiyle ilişkilerini, kısaca tüm yaşamını olumsuz olarak etkiler. Bu bakımdan, kimi ruhsal bozukluklar, bedensel hastalıklardan daha yakıcı ve yıkıcıdır.

Bütün bunlardan sonra, sonuç olarak şunu diyebiliriz: Aileler, eğitim kurumları, yazılı ve görsel basının yönetici ve aktörleri, kısaca tüm toplum olarak hepimiz, varsa ruhsal eksikliklerimizi gidermeye, hem ruhsal sağlığımızı korumaya hem de ruh sağlığı yerinde nesiller yetiştirmeye apayrı bir değer ve önem verelim diyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, kredi kartı mağdurları hakkında söz isteyen Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'e aittir.

Buyurun Sayın Tüzün. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, kredi kartı mağdurlarının sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzün en büyük vebası olan, halkımızın can, mal, ruh sağlığını tehdit eden ve her geçen gün mağdur profilini artıran kredi kartları mağdurlarının sorunlarını dile getirmek üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, banka kartları ve kredi kartlarının dünyadaki gelişimi, küreselleşmenin hız kazanması, teknolojide sağlanan hızlı gelişmeler, ülkemizde de kredi kartı kullanımını yaygınlaştırmıştır. Banka kartları ve kredi kartları kullanılarak yapılan ödemelerin hızlı, kolay olması ve            bu konuda ülkemizde yasal bir düzenlemenin olmamasının vermiş olduğu rahatlık, tüketicilerin      ve işyerlerinin bu kartları kullanımını artırmıştır. Halkımızın da bu konuda yeterli bilgi sahibi         olmaması, bankaların vatandaşı yeterince bilgilendirmemesi, gelmiş olduğumuz bu noktada,        yaklaşık 1 000 000 insanımızı ve bunların aile bireylerini mağdur durumda bırakmıştır.

Kayıtdışı ekonominin had safhada olduğu ülkemizde, gelişmiş ekonomilerde olduğu gibi, kredi kartlarının etken bir şekilde kullanımını sağlayacak yasal altyapının oluşması durumunda, kredi kartları, kayıtdışı ekonominin kontrol altına alınması ve küçültülmesi açısından büyük önem arz etmektedir. Ancak, yasal düzenleme yapılmadan, halkımız bu konuda yeterince bilgilendirilmeden yapılan harcamalar, yaklaşık 1 000 000 insanımızı ve buna paralel olarak aile bireylerini perişan etmiş, yuvaların dağılmasına, ruh sağlığının bozulmasına, can ve mal kayıplarına neden olmuştur. Bunların başlıca sebepleri, iktidarın "iyiye gidiyor, enflasyonu düşürdüm, faizleri indirdik" dediği bozuk ekonominin sonuçlarıdır.

Değerli arkadaşlar, ekonomide gelişme iyi olsaydı reel faizler düşerdi; oysa, tam tersi gerçekleşti ve son üç yılda reel faizler yüzde 97 artış gösterdi. Bankalarca uygulanan kredi kartı faiz oranları 30 Eylül 2005 tarihi itibariyle aylık aritmetik ortalamada 5,54; yıllık ise 91; aylık ağırlıklı ortalamada 5,82; yıllık ise 97,7 olarak gerçekleştiği ortadadır.

Bankalar, devlete yüzde 25 faizle para verirken, vatandaşa yüzde 100 faizle para verir hale geldi; dolayısıyla, vatandaş da bir bir batmaya, kara listede yer almaya başladı. Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu raporlarına göre, Türkiye'de yaklaşık 28 000 000 kredi kartı bulunuyor.

Değerli arkadaşlarım, kredi kartında kart başına borç 429 dolar, kredi kartında kişi başına borç 772 dolar olarak belirtilmiştir. 2000 yılında kart başına borç 211 dolarken, kişi başına borç 379 dolardı. Kredi kartıyla yapılan ve ödenmeyen borçlar 875 000 000 doları, yani, 1,2 milyon Yeni Türk Lirasını aştı. Bu rakam, 2001 yılı kriz rakamlarının da üzerinde bir rakama ulaştı.

Toplam bireysel kredi kartı alacaklarının oranı da son üç yılda yüzde 4,3'ten 7,5'e çıktı; yani, yüzde 100 artış oranı gözüküyor. Bugünkü iktidarın yetkilileri kamuoyu önüne çıkıp "ekonomiyi düzelttik, enflasyonu düşürdük, her şey çok güzel" diye beyanat verdikleri, pembe tablo çizdikleri ekonomide durum hiç de söylendiği gibi değil değerli arkadaşlarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Size 1 dakika eksüre veriyorum, tamamlayın lütfen.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Başkanım, anlayışınıza teşekkür ediyorum; ancak, bildiğiniz gibi, bu konu, Türkiye'nin çok önemli konularından biri. Biraz daha müsaadenizi arz edeceğim.

Değerli arkadaşlar, 7 Ekim 2005 tarihi itibariyle Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası verilerine göre, tasfiye olacak tüketici kredileri ve bireysel kredi kartları toplamı 31 Aralık 2004 tarihinde 681 700 YTL iken, dokuz ay sonra, 30 Eylül 2005 itibariyle 1 394 000 YTL'ye yükselmiştir. Kısacası, batık kredi kartlarının toplamı dokuz ayda yüzde 97,9 artmıştır. Bu tablo ortada iken, siz AKP İktidarı olarak hangi düzgün ekonomiden bahsediyorsunuz?! Vatandaşı borç batağına sürüklediniz, alım gücünü bitirdiniz. Vatandaşı bankalara mahkûm ettiniz değerli arkadaşlar. Bankalara elini veren, kolunu zor alıyor. Enflasyon tek haneli rakamlara düştü, yüzde 100'e varan faiz uygulamasına müsaade ediyorsunuz değerli arkadaşlar. Bu konuda çalışma yapan sivil toplum örgütlerine "Avrupa'da da faiz oranları yüksek" diyorsunuz "biz Avrupa'ya göre hareket ediyoruz" diyorsunuz. Avrupa ile Türkiye'nin gelir düzeyi aynı mı değerli arkadaşlar?! Türkiye'de yaşayan vatandaşlarımızın gelir düzeyini Avrupa standartlarına ulaştırdınız da mı aynı kefede değerlendiriyorsunuz?! Avrupalı aylık geliriyle o ayki harcamasını yatırabiliyor. Bankalar da buna yüzde 100 faiz uygulayınca bugünkü durum da maalesef ortaya çıkıyor.

Kredi kartlarının aylık faiz oranı, bugünkü enflasyonun, değerli arkadaşlar, bakın, yıllık artısından daha yüksek. Altını çizerek bir kez daha söylüyorum: Kredi kartlarının aylık faiz oranı, bugünkü enflasyonun yıllık artısından daha yüksek. Durum böyle olunca, batık kredi kartları ve bunun getirdiği bunalım, psikolojik bozukluk, şiddet, intihar ve maalesef ölümler peş peşe sıralanıyor.

Sizlere olayın vahametini anlatmak için, intikal etmiş birkaç olayı hatırlatmak istiyorum değerli arkadaşlar.

BAŞKAN - Sayın Tüzün, toparlayalım lütfen.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, bir emekli subayın, emekli albayın kredi kartıyla ilgili mağduriyetini dile getiren yazıyı okuyacağım. Cumhuriyet başsavcılığına yazıyor: "Ölümümden hiç kimse sorumlu değildir. Kendi iradem ve kararımla hayatıma son veriyorum. Albay rütbeme rağmen kızıma ve oğluma istediğim eğitim imkânını sağlayamadığım ve onlara iyi bir gelecek sağlayamadığım için devleti yönetenleri suçluyorum." İşte arkadaşlar, mektup, kendi el yazısıyla. "Dürüst olmanın suç olduğunu, son dönemde yaşadığım olaylar, bankaların acımasız temerrüt faizleriyle öğrendim. Dilerim, sayın siyasîler benim durumumu dikkate alarak, ekonomik sıkıntıdan dolayı kimsenin bir daha hayatına son vermesine mahal bırakmazlar, güçlü devletin ancak güçlü memurlarla oluşabileceği gerçeğini göz ardı etmezler."

Böyle bir intiharın gerçekten bu acı bir itirafı.

Değerli arkadaşlarım, bu, kredi kartlarının faizlerinin ülkemiz insanına uygulandığı oranların neticesinde çıkan bir olaydır.

Yine, buna benzer bir olay -bu, bir emekli subay- İşte, bir üniversitemizdeki dekan arkadaşımızın yazmış olduğu mektup buna benzer.

BAŞKAN - Yaşar Bey, 4 dakika aştınız, toparlayalım lütfen.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Başkanım, çok teşekkür ediyorum. Bir Divan Üyesi olarak da hakkımı kullanmak istiyorum. (Gülüşmeler)

Toparlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu konunun önemini, sizi de ilgilendirdiği için, sözümü milletvekillerine getirerek bağlamak istiyorum. Yine bir profesörün, yine emekli bir vatandaşımızın, Türkiye'de bunun getirmiş olduğu sorunların, maalesef, intihara kadar ulaştığı gazetelerdeki haberleri.

Yine, çalışanlarımızın, işçilerimizin mağduriyeti; "maaş mağduru işçiler, kart mağduru oldu" deniliyor.

Bunca borç, emekli, profesör, subay, işçi, öğretmen değerli arkadaşlarımızın yanı sıra, maalesef, AKP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat, bir televizyon programında, 180 kadar milletvekilinin kredi kartlarına, borçlarını ödeyemedikleri gerekçesiyle, bankalar tarafından el konulduğunu açıkladı. Bunu, biz değil, sizin Genel Başkan Yardımcınız açıklıyor.

Değerli arkadaşlarım, durum bu kadar vahim. Öyleyse, bizim yapmamız gereken, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak görevimiz ne? Bu konuda bir düzenleme olduğunu biliyoruz, zannediyorum Sayın Bakanımız bu konuşmamdan sonra bana cevap verecektir. Bu çıkacak kanun, bundan sonraki kredi kartlarının kullanılmasıyla ilgili. Bugüne kadar olan borçlular, borçlar ne olacak?! O nedenle -kredi kartları mağdurları ülkemizde 1 000 000'a yaklaşmıştır; dolayısıyla, en az 5 000 000 insanı direkt yakından ilgilendirmektedir- çıkacak kanunda, mutlaka ve mutlaka, faiz oranlarının belirtilmesi gerekiyor.

Bu konuda, geçmişte, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, benim de imzamın bulunduğu, bir kanun teklifi verdik; ancak, AKP'nin çok değerli oylarıyla reddedildi. İnşallah, yeni çıkacak kanunda bu düzenlemeyi görürüz. Bu kredi kartı mağdurlarının gerçekten bir nefes alabilmesi için, yaşama dönebilmesi için, Türkiye Büyük Millet Meclisine, hepimize ama hepimize ortak görevler düşüyor diye düşünüyorum.

Beni dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyor, Başkanımızın müsaadesine de çok teşekkür ediyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Tüzün, sadece kredi kartı mağdurlarıyla ilgili değil, ruh sağlığı günüyle ilgili de konuşmuş oldu onların düştüğü ruh sağlığıyla ilgili sıkıntılardan dolayı; ama, yine de, konuşma sürelerine hep dikkat edersek çok daha iyi olur, özellikle Divan kâtibinin daha fazla dikkatli olması gerekir düşüncesindeyim.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecek) - Sayın Başkanım, şahsınıza ve Divanınıza çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Tüzün'ün gündemdışı konuşmasına yanıt vermek üzere, Hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Şener söz istedi.

Buyurun Sayın Şener. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kredi kartları konusunda gündemdışı söz alan Sayın Tüzün'e teşekkür ediyorum; çünkü, konu günceldir, kamuoyunda sürekli tartışılmaktadır. Gerek bürokraside gerek siyasette sürekli değerlendirilen ve ne yapılması gerektiğiyle ilgili araştırmalar, çalışmalar yapılan bir konudur.

Ben, sayın Milletvekilinin yapmış olduğu açıklamalara ilave olarak şunu belirtmek isterim: Öncelikle makroekonomik göstergelerin iyi olduğunu kabul etmemiz lazım. Ekonomide sürdürülebilir bir yüksek büyüme trendi vardır. En son, sanayi üretimi bile yüzde 8'i aşmıştır ağustos ayı itibariyle. Düşük bir enflasyon ortamı vardır. Piyasalarda güven vardır. Bu güven ortamı bankacılık sektörüne de sirayet etmiştir. Buna bağlı olarak da, banka kaynaklarının kredilendirme biçimi, sürekli olarak, değişik alternatiflerle artmaktadır. Bu, aslında, ekonominin sağlıklı bir şekilde geliştiğini göstermektedir.

Ancak, kredi kartlarıyla bağlantılı olarak değerlendirme yapacak olursak, şunu söyleyebiliriz: Toplam kredi kartlarına baktığımızda, 2004 yılı sonuna kadar kredi kartları bakiyesinin altında seyreden tüketici kredilerinin, 2005 yılında kredi kartları bakiyesini aştığını görüyoruz; ancak, kredi kartlarının da sürekli kullanımının artmakta olduğunu tespit ediyoruz; çünkü, 2002 yılında 4,3 milyon YTL olan kredi kartları bakiyesi, 2005 Haziran itibariyle 15,5 milyar YTL'ye çıkmış vaziyettedir.

Ancak, burada, kredi kartlarının tamamının, bu bakiyenin tamamının taksitli olduğunu düşünmemek lazım. Öyle zannediyorum ki, bu kartları kullanan kişilerin büyük bir çoğunluğu, gelen borçları, yükümlülükleri, takside bırakmadan, vadesi gelmeden ödeyip, hesabı kapatmaktadırlar. Nitekim, bu 15,5  milyar YTL tutarındaki kredi kartları bakiyesinin 11 milyar YTL'si takside bırakılmaksızın ödenmektedir. Takside bırakılanların miktarı ise, 4 4 milyar YTL civarındadır; yani, kredi kartı kullanımındaki miktarın artışından, takside kalanların miktarının çok büyük şekilde arttığını düşünmemek lazım.

Diğer taraftan, bunların takibe dönüşüm oranına baktığımızda -Sayın Tüzün'ün söyledikleri doğrudur- takibe dönüşüm oranının belirgin bir şekilde artmakta olduğunu görmekteyiz. Nitekim, 2003 yılında kredi kartlarında takibe dönüşüm oranı 3,6 iken, 2005'in yarısında 5,9 olmuştur; ama, BDDK'nın son bültenine bakarsanız, 9 Eylül tarihi itibariyle takibe dönüşüm oranının orada yüzde 7'nin biraz üzerinde olduğunu görmekteyiz.

Bu oranlar çok yüksek midir diye baktığımızda; bunu, genel kredilerdeki takibe dönüşüm oranıyla değerlendirmek lazım. 2001 yılında kredilerin takibe dönüşüm oranı yüzde 29'dur, 2002'de yüzde 17'dir ve sürekli düşmüştür, 2003 yılında yüzde 11,5; 2004 yılında yüzde 6, 2005'in haziranında da yüzde 5,4'e düşmüştür; yani, 2005'in haziranı itibariyle toplam kredilerin takibe dönüşüm oranı yüzde 5,4 iken, kredi kartlarında bunun yüzde 7 civarında olması, ortalamanın üzerinde olduğunu göstermektedir.

Ancak, miktar itibariyle yapılan bu değerlendirmeleri, kredi kartı kullananlar itibariyle de gördüğümüz takdirde, durumu daha iyi değerlendiririz diye düşünüyorum. Haziran 2005 itibariyle kredi kartı sayısı 28 400 000'dir. Bu 28 000 000 kredi kartından, borcunu ödeyemeyenlerin sayısı ise 129 000'dir; yani, bunu, kart kullananlar itibariyle veya kart sayısı itibariyle değerlendirecek olursak; burada, borcunu gecikmeli ödeyenlerin veya borcunu ödemeyenlerin, geciktirenlerin miktarının yüzde yarım civarında olduğunu görmekteyiz.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Her ay 25 000 ilave oluyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Ancak, bu önemsizdir diyemeyiz. Tek bir vatandaşımız dahi, kredi kartı borcunu, bu karta dayalı borcunu vaktinde ödeyememişse, borcunu vaktinde ödeyemeyişinden dolayı da birtakım yükümlülükler, takip baskısı altında kalmışsa, böyle bir durumda, ilgili vatandaşımızın çekeceği acı ve sıkıntı, siyasette bulunan herkesin çekeceği acı ve sıkıntıdır. Buna karşı duyarlı olmak lazım, bununla ilgili gerekli tedbirleri almak gerekir. Biz bunu düşünerek, bu gerçekten hareket etmek suretiyle kredi kartlarıyla ilgili bir kanun tasarısı hazırladık. Bu kanun tasarısı Bakanlar Kurulunda imzaya açılmıştır. Önümüzdeki günlerde de Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilecektir ve burada huzurunuzda tartışılacaktır. Banka kartları ve kredi kartları kanun tasarısı taslağı da kitapçık olarak da basılmıştır, web sitesinden de takip edilebilir.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Mağdurların durumu ne olacak? Bizim öğrenmek istediğimiz o.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Ne olacağıyla ilgili konuya geleceğim; ama, şimdi bazı bilgiler vermek istiyorum.

Bir kere bu konu öteden beri tartışılan bir konudur. 1993 yılından bugüne kadar, yani, aşağı yukarı oniki yıldır sürekli olarak banka kartlarıyla ilgili bir yasal çerçeve oluşturulması gerektiği tartışılmıştır; yani, bir çerçeve kanuna ihtiyaç olduğu söylenmiştir. Zaman zaman, bu, oniki yıllık süre içerisinde hükümetlerin gündemine girmiştir "yasalaşacak, çıkacaktır" denilmiştir; ama, bir türlü böyle bir çerçeve yasa çıkarılmamıştır. Ama, biz hükümet olarak kararlıyız, bir yasal çerçevenin oluşturulması gerektiği kanaatindeyiz.

Burada aksamaların temelinde ne var; yani, vatandaşlarımızın şikâyetlerinin temelinde ne var, ona bakmak lazım. Bildiğiniz gibi, Anayasamızda sözleşme hürriyeti vardır. Borçlar Kanununa baktığımızda, Borçlar Kanununda da sözleşme serbestisi vardır. Yani, taraflar borç-alacak ilişkilerinden dolayı bir araya gelirler, birlikte bir sözleşme hazırlarlar, karşılıklı bunun altına imza atarlar ve bir taraf yükümlülüğü kabul eder, bir taraf da haklarını garanti altına almış olur. Ancak, bu kredi kartlarındaki sözleşme serbestisi, iltihakî sözleşme diyeceğimiz türe girmektedir; yani, katılımlı sözleşmedir. Yani, burada sözleşmenin metnini, aslında, bir taraf hazırlıyor, iki taraf birlikte bir sözleşme metni hazırlamıyor. Sözleşmenin metnini hazırlayan bankalardır. Bankalar şartları belirliyor. Belki, Türkiye'nin en önemli, en büyük hukukçularını bu konuda istihdam edebiliyorlar ve kendi haklarını koruyacak şekilde sözleşme metnini hazırlıyorlar ve kart sahibi olmak isteyenlerle bu metni birlikte imzalıyorlar. Müşterilerin, yani, kart sahibi olanların ise bu sözleşme metnini çoğu kez anlamaları da mümkün olmuyor. Sözleşme metni çok küçük puntolarla yazıldığı için ve uzun olduğu için, çok ayrıntılı detaylara yer verildiğinden bunu kavraması da mümkün olmuyor; ama, bir kart kullanmak istediği için, bu arzu içerisinde bulunduğu için sözleşmeye imzasını atıyor, kartını cebine koyuyor ve kullanmaya başlıyor; sorun da buradan çıkıyor.

Ayrıca, konuyla ilgili başka sorunlar da var. Nedir o sorunlar; bankalar arasında uygulama birliği yok; bir çerçeve düzenleme bulunmadığı için, bankalar arasında bir uygulama birliği yok. Her ne kadar, bankalar, VISA ve master kartın koyduğu kurallara uymakta iseler de, Türkiye açısından bir çerçeve düzenlemeye ihtiyaç var. Uygulama birliği olmayışını, faiz oranlarından hemen tespit edebiliriz. Örneğin, bankanın biri aylık 7,27 faiz uyguluyor 30 Eylül tarihi itibariyle, bunun yıllık bileşik faiz oranı yüzde 132 demektir. Yani, Sayın Milletvekilinin biraz önce söylediği konuda, hemen resmî rakamlardan da bunu teyit etme imkânına sahibiz; ama, bir başka banka, aylık yüzde 3,75'lik faiz uyguluyor, bunun yıllık bileşik faiz oranı da yüzde 55,5 yapmaktadır. Dolayısıyla, bankalar arasında uygulanan faiz konusunda bir birlik yok, bir tutarlılık yok; biri bir başka faiz uyguluyor, biri bir başka faiz uyguluyor; ama, şu söylenebilir: Serbest piyasa ekonomisi geçerlidir; bu serbest piyasada tüketicilerin de rasyonel davranma zorunluluğu vardır; bakacak, hangi bankanın kartı kendisi için uygunsa o bankanın kartını taşıyacak, ona göre bir tercih belirleyecektir denilebilir; ama, bu konuda yeterli bir bilinçlenme bulunmadığı için kimse faizini bilerek, hangi bankanın hangi oranda faiz uyguladığını bilerek kartını almıyor; sorunlar da buradan kaynaklanıyor; ama, uygulama farklılığında sorun sadece faiz oranında değil faizin hesaplama biçiminde de farklılıklar var. Örneğin, bankalar faizleri farklı tarihlerde başlatıyorlar. Bankanın birisi alışveriş yapıldığı tarihte başlatıyor faizi, birisi hesap kesim tarihinde yapıyor, birisi vade gelip de borcunu ödemediği andan itibaren faiz uygulamaya başlıyor. Dolayısıyla, farklı farklı bir faizin başladığı tarih var. Bu da yeterli değil, faizin uygulandığı tutar da bankalar itibariyle farklı uygulanıyor. Yani, örneğin, bir tüketici, 100 lira borcu varsa, bunun 60 lirasını ödediyse, 40 lira borcu kalmışsa bakıyorsunuz ki, faiz 40 lira üzerinden hesaplanacakken 100 lira üzerinden faizin hesaplanması gibi birtakım uygulamalar da var. Bunlar nereden kaynaklanıyor; bunlar, işte, Anayasamızdaki ve Borçlar Kanunundaki sözleşme serbestliğine dayanan dayanaktan ve buna bağlı hazırlanan ayrıntılı sözleşme metinlerinden kaynaklanmaktadır. Tüm bu sakıncaların ortadan kaldırılması gerektiği kanaatindeyiz. Bir kere, istemeyene kart verilmemesi gerekir. Yani, istemeyen, kart talep etmeyen bir tüketiciye kart verildiği takdirde, ister istemez belli yükümlülükler altına girmesi sağlanmaktadır. Bunun dışında, kredi kartlarının verildiği yerlerin belli bir düzen içerisinde olması lazım. Yani, banka şubelerinden kart verilebilir, bu normaldir, makuldür; ama, artık, piyasaların bile makul görmeyeceği yerlerde, işte, tezgah açmak suretiyle kredi kartı dağıtımı gibi birtakım işlemlerin yapılmaması lazım; çünkü, kredi imajı denilen bir kavram vardır. Bankaların, bu kredi imajına dikkat etmesi lazım. İşte, hazırlanacak çerçeve yasada tüm bu hususlar belirlenecektir; yani, faiz nasıl hesaplanacak, hangi tutara uygulanacak, hangi tarihten başlayacak; bunun ötesinde, banka kartları nerede verilecek; istemeyen vatandaşa kart verilemeyecek, kartın belli bir limiti olacak; gelirinin 2 katını aşan bir limitte kartı, artık, bankalar veremeyecekler bu yasal düzenlemeye göre. Bunun gibi önemli hükümleri, ayrıntıları içeren düzenlemeler söz konusu olacaktır ve özellikle, bankalar itibariyle faiz oranları sürekli olarak BDDK tarafından yayınlanacaktır ve "gecikme faizi, aktif faizin yüzde 30'unu geçemeyecektir" diye önemli faizle ilgili de hükümler yer almaktadır; ama, kamuoyunda, bu faiz oranları karşısında yapılan önemli tartışmalardan biri "acaba, yüzde 132'lik bir bileşik faize, enflasyonun yüzde 8 olduğu, 2006 yılı içinde yüzde 5'lik bir enflasyon hedefi uyguladığımız dönemde cevaz verilmeli midir, değil midir" diye... Bununla ilgili ayrıntılı hususlar, noktalar, Meclisin takdirindedir; yasama yetkisi Meclise aittir, sayın milletvekillerimizin kararları ve eğilimleri bu konuda belirleyici olacaktır; ama, bizim, burada, önemli olan, bu yasal çerçevenin yapılması gerektiğine olan inancımızdır ve bu konudaki kararlılığımızdır. Önümüzdeki haftalarda bu düzenleme Meclise gelecektir; ancak, bu düzenlemeler içerisinde geçmişe yönelik bir hüküm yoktur.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Ne anlamı kaldı?!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Neden yok?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Sayın Milletvekilimizin heyecanla beklediği noktanın hemen altını çizeyim.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Ne anlamı kaldı Sayın Bakan?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Buraya gelen her şeye "Anayasaya aykırıdır" diyorsunuz ya; biz, Anayasaya aykırı bir şey yapmayalım…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Her şey demiyoruz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Sözleşme özgürlüğü vesaire gibi birtakım maddeler var. Bu konuda tasarruf yapma yetkisi bize midir, değil midir; bu ayrı tartışılacak bir konu. Meclis, yasama süreci içerisinde tüm bu ayrıntıları tartışacaktır.

MEHMET KARTAL (Van) - Sayın Bakanım, konut ve araç kredilerinde yüzde 2'nin altındadır; ama, öbürlerinde, bahsettiğiniz gibi yüzde 150'lere kadar gitmekte; geriye gitmekte yarar var.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Doğru söylüyorsunuz. Yani, kredi kartlarındaki faiz oranının yüksek olduğunu ve buna bağlı olarak da borç ödenmediği takdirde, tüketicilerin ödenemeyen bir borç altında kalmış olduklarını da biliyoruz; ama, Meclise kanun tasarısı geldiğinde, öyle zannediyorum ki, tüm bu ayrıntıları tartışacağız. Fikirlerinize, düşüncelerinize her zaman değer veriyoruz, bu konuda da vereceğiz.

BAŞKAN - Lütfen, Genel Kurula hitap edin Sayın Bakan.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Bakan, 25 000 000 insan kredi kartı kullanıyor; bugün sizden bunu duymak istiyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Evet.

Saygılar sunuyorum, sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, tarım ve hayvancılık sektöründe öne çıkan sorunlar hakkında söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'ye aittir.

Buyurun Sayın Tütüncü.

Süreniz 5 dakika.

3.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanların sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in cevabı

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, tarım ve hayvancılıkla uğraşan milyonlarca insanımızın sıkıntılarını, tepkilerini, hatta, çığlıklarını, kısa da olsa burada dile getirmek amacıyla söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi en iyi dileklerimle, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

AKP İktidarı 4 üncü Yasama Yılına başladı. Bu nedenle, AKP icraatını net bir şekilde değerlendirebilecek durumdayız. AKP döneminde, tarım ve hayvancılık, önceki iktidarlara rahmet okuturcasına sahipsiz bırakılmıştır. Köylü ve çiftçimiz, ne yazık ki, son elli yıldır yaşamadığı bir sıkıntının içine atılmıştır. Durumun vahametiyle ilgili, burada, ancak bir iki konuya değinebileceğim.

AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında, örneğin Trakya'da, çiftçimiz, 340 000 - 345 000 Türk Lirasına kadar buğday, 600 000 Türk Lirasına kadar ayçiçeği satmıştı. O zaman, mazotun litresi   800 000 - 850 000 lira, gübrenin paçal ortalama fiyatı 200 000 lira dolayındaydı. Şimdi, mazot            2 100 000 lirayı aştı, gübre 550 000 lirayı aştı. Buğday, yakın zamana kadar, ortalama 270 000 -    280 000 Türk Lirası dolayında satıldı; ayçiçeği ise, şu anda, Trakya borsalarında 470 - 475 bin Türk Lirasına satıldı. Yani, 2002 yılına göre, AKP'nin iktidara geldiği zamana göre, mazotta, gübrede    2,5 kat dolayında bir artış, buğdayda yüzde 20, ayçiçeğinde yüzde 22 düşüş yaşanmış.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu durumun, bu manzaranın akılla, mantıkla, insafla, izanla bağdaşır bir yanı var mıdır allahaşkına?! Buna göre, buğdayda kilogram başına verilen          30 000 Türk Liralık primin, mazota verilen 300 000 liralık desteğin hiçbir kıymeti harbiyesi kalmamıştır; zaten, doğrudan gelir desteğini de düşürdünüz, ödemesinde de aksamalar oluyor. Bugün, Türk çiftçisi, mazotu, gübreyi dünyada en pahalı kullanan, sulama elektriğini hem dünyada hem de Türkiye'de en pahalı kullanan çiftçi konumundadır. Yani, bu konularda AKP sayesinde, evvelallah, dünya birincisi durumundayız.

Sayın Başkan, bu acı tablonun altında ne yatıyor; bu acı tablonun altında, hükümetin IMF'ye teslim olması yatıyor. Ancak, 2005 yılındaki buğday fiyatının düşük olmasının nedeni, IMF politikalarına bağlılığın yanında, hükümetin ya beceriksizliğinden ya da güçlüden yana, zenginden yana, bilinçli bir tercihinden kaynaklanmıştır. Açıklayayım; bilindiği gibi, Ofis, 2005 yılına kadar, buğdayda, hem alış hem de satış fiyatını aynı zamanda açıklıyordu; 2005 yılında ise, önce buğday alış fiyatını açıkladı. Ayrıca, hükümet, bir başka yanlışı yaptı; dahilde işleme izin belgesi uygulamasını kontrolsüz ve yanlış bir zamanlamayla yürüttü. Biliyorsunuz, ihracatın teşviki çerçevesinde, sanayiciye, ihracatçıya, Toprak Mahsulleri Ofisi, geçen sene, 180 000 liraya, 190 000 liraya ucuz buğday verdi. Bu uygulamada gerekli kontrol de yapılamadığı için, gerçek ihracat miktarlarının çok üstünde düzenlenmiş belgelerle, Toprak Mahsulleri Ofisinden binlerce ton ucuz buğday çekildi. Bunların bir bölümü içpiyasada satıldı; yani, tam anlamıyla bir, yağma Hasanın böreği süreci yaşandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan:

BAŞKAN - Lütfen…

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Teşekkür ederim.

2005 yılında, sanayici ve ihracatçı, esasen, bu yanlış uygulamanın beklentisi içindeydi. İşte, bu beklentinin kırılamaması ve Toprak Mahsulleri Ofisinin, buğday satış fiyatını, alış fiyatıyla birlikte açıklamamış olması, bir arada, sanayicinin piyasaya girmesine engel oldu; buğday fiyatı, geçen senenin altında oluştu.

Hasat mevsiminde, Tekirdağ, Malkara, Hayrabolu, Çorlu borsalarında dolaşmış, bazı seanslara katılmış bir milletvekili arkadaşınız olarak konuşuyorum. Buğday fiyatının, piyasada, çiftçi zararına oluşmakta olduğu görülür görülmez, acilen iki konuda karar alınmalıydı. Birinci olarak, Toprak Mahsulleri Ofisi buğday alış fiyatını derhal açıklayacaktı. İkinci olarak, dahilde işleme izin belgesi uygulamasında, Toprak Mahsulleri Ofisinden sağlanan ucuz buğdayın kontrollü şekilde, örneğin 2006 Mart ayından itibaren verileceği ilan edilecekti. Bu kararlar alınmadı ve çok yazık oldu. Borç batağında yüzen, buğdayını Ofise emanette bekletecek gücü olmayan küçük, hatta orta ölçekli üreticilerimiz, ortalama 260 000-270 000 Türk Lirasından buğday satmak zorunda bırakıldı.

Bu örnek, AKP'nin tüccar siyaset anlayışının, küçük ve orta ölçekli üreticilerden, yoksullardan, garibanlardan yana olmadığını, aksine, güçlüden, varlıklıdan yana olduğunu açıkça ortaya koymuştur. AKP, buğday üreticisinin emeğini, alınterini tam anlamıyla harcamıştır; yani, köylü ve çiftçilerimizi esasen IMF politikalarımız ezmiştir; ancak, bu arada, AKP'nin tüccar siyaset anlayışındaki güçlüden yana bu tercih de ezmiştir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; toparlıyorum. Şu anda, özellikle Trakya'da buğday ekim mevsimini yaşıyoruz. Türkiye, yıllardır bitkisel yağ açığı sorunu yaşıyor. Son yıllarda bu açığı kapatmanın faturası 1 milyar doların üzerine fırlamıştır. 2005 yılı sonunda ise bitkisel yağ açığı faturasının 1 300 000 000 doları aşacağı tahmin edilmektedir. AKP, şu ana kadar, bu sorunun en azından hafifletilmesi için hiçbir ciddî politika geliştiremedi. Şu anda, özellikle Trakya'da buğday ekim mevsimindeyiz. Hükümetin, ayçiçeği primini açıklamasının tam zamanıdır. Ayçiçeği prim miktarı niçin açıklanmıyor? Burada hükümete çağrı yapıyoruz: Vakit geçirmeden, iki üç gün içinde ayçiçeği primi belirlenmelidir ve en az 250 000 Türk Lirası olarak ilan edilmelidir. Eğer bu yapılırsa, buğday ekim alanlarının, hiç olmazsa bir bölümü ayçiçeğine kaydırılabilir. Böylece hem bitkisel yağ açığının faturası aşağıya çekilebilir hem de ayçiçeği üreticileri biraz da olsa nefes alabilir.

 Hükümetin, bir an önce, tarıma dönük, çiftçiye dönük politikalarda aklını başına devşirmesi gerekiyor.

BAŞKAN - Lütfen toparlayalım.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Köylümüz şaşkın ve perişandır, geleceğe umudu kalmamıştır. Bu durum, kırdan kente göçü hızlandırmaktadır. Bu nedenle, işsizlik, açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan insanlarımızın sayısı her geçen gün artmaktadır. Büyük kentlerde hırsızlık, kapkaç başta olmak üzere, suç işleyenlerin sayısı hızla artmaktadır. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu olumsuz gelişmelerin altında, tarım ve hayvancılıktaki çöküş yatmaktadır.

Bakınız, Türkiye'nin dört bir yanından bir feryat yükseliyor; Burdur'dan yükseliyor, Konya'dan yükseliyor, Trakya'dan yükseliyor, Malatya'dan yükseliyor. Çiftçimiz şöyle feryat ediyor: Yapılacak tek şey kaldı, salamızı verin, sala; tabuta koyun, mezara götürün. Böyle sesleniyor.

MUHARREM CANDAN (Konya) - Konya'da öyle bir şey yok; yalan söyleme!

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Çiftçimiz, bu sorumsuz, tarımı önemsemeyen, bu alanda ulusal politika üretemeyen, çiftçiyi ve tarımı sahipsiz bırakanlara, öyle sanıyorum ki, ilk genel seçimlerde hak ettiği cevabı verecektir.

BAŞKAN - Lütfen toparlayalım, sürenizi çok aştınız.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Sayın Başkan, sabrınız için, müsamahanız için teşekkür ediyorum. Değerli AKP milletvekillerini de, heyecanları açısından hoşgörüyorum; ama, bu heyecanlarını, çiftçiye ve tarıma dönük olarak kullanmalarını da istiyorum.

En iyi dileklerimi, sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Enis Tütüncü'nün konuşmasına yanıt vermek üzere, Hükümet adına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü'nün gündemdışı konuşmasına cevap vermek üzere huzurlarınızdayım.

Değerli arkadaşlarım, tarım sektörü, tabiî, ülkemiz açısından son derece önemli bir sektör. Büyük bir kitleyi ilgilendiriyor. Nüfusumuzun yüzde 35'ini istihdam açısından, yüzde 100'ünü de birer tarım tüketicisi olması hasebiyle, herkesin, bütün vatandaşlarımızın, yüzde 100'ü de doğrudan tarımla ilgisi olması hasebiyle, tarım en çok konuşulan, en çok tartışılan bir sektör olma özelliğini koruyor.

Tabiî, bu kadar cesim, bu kadar büyük bir sektörün sorunlarının olmaması mümkün değildir. Bu sorunlar da yılların birikimiyle ortaya çıkmış, yılların birikimiyle oluşmuş, yığılmış, devasa sorunlar. Ölçek, kaynak, altyapı, ürün kalitesi, örgütlenme, pazarlama gibi temel konuların hepsinde sektörün sorunları var ve bu sorunlar, tabiî, kısmen çözülmekle birlikte hâlâ varlığını sürdürüyor.

Tabiî, geçmiş dönemlerde buna ait temel yaklaşımlar, temel adımlar atılmadığı için, bugün,  bizim, AK Parti İktidarı olarak, ikibuçuk yılda  katettiğimiz mesafe geçmişe göre önemli ve yüksek olmakla birlikte, ancak belirli bir noktaya kadar getirilebilmiştir ve bizim adımlarımızla, bizim yaptığımız kalıcı reformlarla, örneğin hiç oluşturulmamış, bugüne kadar hiç el atılmamış mevzuatları çıkarmak, kanunları çıkarmakla bu sorunların çözümünün hızı daha da artacak ve inanıyoruz ki, çok kısa vadede olmasa bile, orta vadede, bu sorunların çok büyük bir kısmı çözülmüş olacaktır.

Değerli arkadaşlar, tabiî, dünyada da tarımla ilgili önemli gelişmeler olmakta; hem Dünya Ticaret Örgütü hem Avrupa Birliğiyle olan ilişkiler, tarım sektörümüzün akılcı ve köklü bir değişime tabi tutulmasını mecburiyet haline getirmektedir. Müzakerelere başlamış aday bir ülke olarak Türkiye, Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikasına uyum sağlamak ve dahası, tarım sektörünün Avrupa Birliği içinde ayakta kalmasını mümkün kılacak tedbirleri uygulamaya aktarmak gerçeğiyle karşı karşıyadır.

Özet olarak, küresel bir dünya düzeninde, uluslararası kurallara ve bunların etkilerine açık bulunan sektörün, ciddî düşünce ve politikalarla ele alınması zorunluluk haline gelmiştir. 

Bu nedenle, ben, sektörün yeniden canlandırılması bağlamında Bakanlığımızca yapılan birtakım çalışmaları sizlere arz etmek istiyorum.

59 uncu cumhuriyet hükümetinin programlarında tarım öncelikli bir sektör olarak ele alınmış, bu sektörün ayağa kalkması ve istikrarlı bir gelişme göstermesi için yoğun bir çalışma başlatılmıştır. Bu çerçevede, öncelikle, her gün gazetelere konu olan çiftçilerimizin hapis kuyruğunda bulunduğu, haciz kıskacında bulunduğu haberleriyle ortalığın allak bullak hale geldiği dönemde, biriken çiftçi borçları, gecelik yüzde 7 500 oranındaki faizlerin, temerrüt faizlerinin kıskacında boğulmuş çiftçilerimizin katrilyonlarca borçla karşı karşıya bulunduğu bir dönemde işbaşına gelen AK Parti Hükümeti, öncelikle bu meseleye el atmış ve ödenemeyen, 2,7 katrilyon tutarındaki çiftçi borçlarını yeniden yapılandırmıştır. Bunun 1,5 katrilyonunu tamamen silmiş, geri kalan 1,2 katrilyon Türk Liralık borcunu ise uygulanabilecek, ödenebilecek bir yapıya kavuşturmuştur. Şimdi, bu, öncelikle, Türk çiftçisine yapılmış, AK Parti iktidarı tarafından, AK Parti iktidarı döneminde yapılmış en önemli, en büyük hizmet adımlarından bir tanesini oluşturmuştur.

Şimdi, meseleleri değerlendirirken, nereden alıp nereye götürdüğümüz önemli; bunun kıstasını vermek lazım. Rakamlar, nispet yapılarak, oransal olarak ortaya konulduğunda bir anlam taşır. Nereden aldığımızı eğer bilmezsek, tarımda hangi noktadan devraldığımızı bilmez, bunu iyi değerlendiremezsek bugün nerede olduğumuzu da doğru bir şekilde anlamlandırmak ve tanımlamak mümkün olmayacaktır.

Bir başka, bizim, acil olarak çiftçilerimiz için, iktidarımız döneminde yapılan icraat şudur değerli arkadaşlar: Düşük faizli kredi desteği verilmiştir. Bu uygulama kapsamında, üreticilerimize, piyasada uygulanan cari faiz oranlarından yüzde 25 ilâ yüzde 60'ı arasında indirimli kredi imkânı sunulmuştur. Diğer bir ifadeyle, çiftçilerimize verilen sübvansiyonlu kredi faiz oranları, kredi konularına göre yüzde 8 ilâ 15 aralığına çekilmiştir. Bunun yanında, 2005 yılında işletme kredileri vadesi 12 aydan 18 aya, yatırım kredileri vadesi ise 3 yıldan 5 yıla  çıkarılmıştır. Uygulamayla birlikte 2002 yılı sonunda Ziraat Bankası tarafından üreticiye verilen krediler 227 trilyon lirayken, iktidarımız döneminde 2004 yılında 6 kat artırılarak 1,3 katrilyon Türk Lirasına çıkarılmıştır.

2005 yılı eylül ayı itibariyle 589 000 üreticimize yaklaşık 2,5 katrilyon Türk Lirası kredi kullandırılmıştır. Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, AK Parti Hükümetini, AK Parti Hükümetinin icraatını yorumlarken, değerlendirirken insaf ölçüsünde konuşmak daha doğru olur diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, dünyada petrol fiyatlarının yükseliş trendi hepinizin malumlarıdır. AK Parti Hükümeti işbaşına geldiği 2002 Kasımında dünyada hampetrolün varili 22 dolardı. Bugün, bir hafta on gün öncesinde 70 dolara vurmuştu; bir haftadır birkaç dolar düştü; ama, iktidara gelişimizden bu yana 3 katın üzerinde dünya petrol fiyatlarında artış meydana geldi. Biz, tabiî ki, bu artışın tamamını çiftçilerimize yansıtmadık. 1 298 000 lira civarındaki 2002 Kasım ayındaki mazot fiyatı bugün 2 080 000 civarına gelmiştir  ve bu artış dünya petrol fiyatlarındaki artışın üçte 1'i oranındaki bir artıştır. Bununla birlikte, biz, yine de bunun yüksek bir artış olduğunu, enflasyonun çok üzerinde bir artış olduğunu biliyoruz; bunu kabul ediyoruz ve bunu telafi etmek bakımından da, gerek 2003 yılında, 2004 yılında gerekse 2005 yılında, biz, üreticilerimize bu artışın hiç değilse önemli bir miktarını ödedik. En son, geçtiğimiz ay, eylül ayının ilk yarısında, Türkiye'nin gelişmişlik endeksine göre, ilk 450 ilçesine 300 trilyonun üzerinde bir mazot desteği sağladık, ödedik. Kalan ilçelerimizin tamamına da 14 Ekim tarihi itibariyle mazot desteği ödemeleri yapılacaktır.

Yanında, yine, gübrede, biz iktidara geldiğimiz dönemde, üre gübresinin hammaddesini teşkil eden amonyağın tonu dünyada 150 dolar idi. 2003 yılında 150 dolarlık amonyak 300 dolara çıktı ton başına. Bunun, tabiî, meydana getirdiği üre bazlı gübrelerde bir artış meydana geldi. Bu üre bazlı gübrelerdeki artışın da, biz, yine, enflasyonun üzerinde olması hasebiyle, hesabını yaptık. Kullanılan 30 çeşit gübrenin 2004 Mart-2005 Mart arasındaki artış oranını hesaba katarak, bunu hesaplatarak, bununla ilgili olarak, yine, geçtiğimiz eylül ayında ve bu ekim ayının ilk onbeşinde ödenmek üzere 273 trilyon lira, biz, gübre parası ödedik değerli arkadaşlarım.

Şimdi, bunlar -çiftçilerimize- bizim dışımızda, dünya piyasalarındaki artıştan kaynaklanan ve bizim de Hükümet olarak ayrıca sübvanse ettiğimiz girdilerdir. Şunu da söyleyelim: Bunlar, girdi destekleri, dünyada gerek Dünya Ticaret Örgütünün gerekse Avrupa Birliğinin kuralları doğrultusunda kırmızı kutuda yer alan desteklerdir değerli arkadaşlar, kırmızı kutuda yer alan desteklerdir girdi destekleri; ama, dünyadaki artışlar göz önünde bulundurularak, biz, buna rağmen, kırmızı kutuda olmasına rağmen, çiftçilerimizin daha iyi şartlarda üretim yapmasını teminen bunları ödedik; bundan sonra da lüzumu halinde ödemeye devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, yine, iktidarımız döneminde tarımsal girdilerde Katma Değer Vergisi indirimine gidilmiştir. Sertifikalı tohum ve fidan, karma yem üretim girdileri ile sunî tohumlama için dondurulmuş hayvan spermalarında ve hizmetlerinde uygulanmakta olan KDV oranları düşürülmüştür. KDV indiriminden dolayı ortaya çıkan gelir kaybı, üretici açısından bakıldığında, 2005 yılı cari fiyatlarıyla yaklaşık 44 trilyon Türk Lirası destek anlamına gelmektedir.

Elektrik borçlarına, çiftçimizin kullandığı elektrik borçlarına ödeme kolaylığı sağlanmıştır. 1995 yılından bu yana anapara ve faizleriyle birlikte günümüze taşınan toplam 666 trilyon TL'lik enerji borçlarına da ödeme kolaylığı getirilmiştir. Borçlar, ek bir faiz uygulaması yapılmaksızın tarımsal TEFE'ye göre yeniden yapılandırılmış ve otuzaltı ay taksitlendirilmiştir. Ayrıca, sulama enerjisi borçlarını zamanında ödeyen çiftçiler için de enerji fiyatlarında yüzde 15'lik bir indirim sağlanmış, kilovat başına 17 000 TL destekleme yapılmıştır.

Değerli arkadaşlarımız, Türkiye'de tarım sektörümüzün karşı karşıya bulunduğu temel sorunlarından bir tanesinin örgütlenme sorunu olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu alanda bu sorunu çözmek bağlamında, Tarımsal Üretici Birlikleri Yasası, Hükümetimiz, iktidarımız döneminde yayımlanmış ve 84 adet üretici birliğinin kurulması sağlanmıştır. Kooperatiflere, kooperatifçiliğe önemli destek sağlanmış, ortaklar mülkiyetindeki kooperatif projelerinde... Biz, 630 projeye destek sağladık; bunlara 400 000 000 YTL kredi kullandırdık kendi iktidarımız döneminde.

Şimdi, bunun ne anlama geldiğini daha iyi kavrayabilmemiz için değerli arkadaşlar, bir başka rakamla bunu mukayese etmemiz lazım. 1990 ile 2002 yıları arasında Türkiye'de -oniki, onüç sene içerisinde- 600 proje desteklenmiştir, 600 kooperatif desteklenmiştir ve bunlara ödenen para 90 000 000 YTL'dir. Ama, ikibuçuk yılda bizim desteklediğimiz kooperatif sayısı 630'dur; yani, bizden önceki iktidarların, bizden önceki hükümetlerin oniki yılda yaptıklarından daha fazlasını biz ikibuçuk yılda yaptık. Şimdi, değerli arkadaşlar, bu, eğer, tarımı, kooperatifçiliği, üreticiyi desteklemek değilse, ben size soruyorum; bu nedir?

Doğrudan gelir desteği, hayvancılık, prim ödemeleri, mazot ve gübre, telafi edici ödemeler, 2003 ve 2004 yıllarında toplam 5,7 milyar YTL'yle desteklenmiştir. 2005 yılında sağlanan 4,1 milyar YTL'lik destekle birlikte bu rakam 10 milyar YTL'yi bulacaktır.

Değerli arkadaşlar, tabiî, desteklemelerin zamanında ödenmesi de önemli bir konudur. İhtiyaç olunan zamanda bu desteklerin ödenmesi, tıpkı bizim şu anda ekim döneminden önce mazot ve gübre desteği verdiğimiz gibi, yerini ancak bu şekilde bulur. Doğrudan gelir desteği 2005 yılı içerisinde şubat ve mayıs aylarında ödenmiştir. Üreticimizin yılın en çok para sıkıntısı çektiği aylarıdır bu aylar. Doğrudan gelir desteğini biz bu aylarda ödedik. Mazot ve gübre desteğini biz ekimden önce, üretici, çiftçi traktörünü toprağa getirmeden, tarlaya getirmeden önce ödedik. Her yıl eylül ayında ödenmeye başlanan primler bu yıl ilk defa mayıs ayında ödenmeye başlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, çevre amaçlı tarım arazilerinin korunması, kırsal kalkınma destekleri, tarımsal sigorta desteği, enerji desteği gibi yeni destekleme araçları da hükümetimiz döneminde uygulamaya konmuştur.

Ayrıca, önemli yasal düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Bunların birçoğu cumhuriyet tarihinde ilk defa Hükümetimize, iktidarımıza nasip olmuştur. Nedir bunlar:

Gıda Kanunu.

Bitki Islahçı Hakları Kanunu; bu, bitkilerin patent kanunudur. Türkiye'de her zaman, herkes şundan şikâyet eder: Türkiye'de tohumlar ithal ediliyor, milyonlarca dolar bu iş için yurtdışına para ödeniyor. Türkiye bir tarım ülkesi, neden kendi tohumunu üretemiyor? Ama, hiçbir iktidar bizden önce Bitki Islahçı Hakları Kanununu çıkarmadığı için, Türkiye'de bu sektörün önü açılmıyordu, bu sektör gelişmiyordu. Bu kanunu çıkarmak AK Parti Hükümetine nasip oldu ve bunu biz çıkardık.

Keza, dünyada onbeş senedir önemli bir kavram haline gelen, Organik Tarım ve Organik Tarım Ürünleri Kanununu çıkarmak da AK Parti Hükümetine nasip oldu, onu da biz çıkardık.

Üretici Birlikleri Kanunu.

Tarım Sigortaları Kanunu. Hepimiz, her zaman tabiî afetlerden, bunun açtığı zararlardan bahsediyoruz, bundan şikâyet ediyoruz haklı olarak; ama, Tarım Ürünleri Sigorta Kanununu da yine biz çıkardık.

Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu. Türkiye'de seksen senedir erozyondan, erozyon tehlikesinden, kaybedilen topraklardan, arazilerin yanlış kullanılmasından, amaçdışı kullanılmasından herkes şikâyet ediyordu; ama, kimse, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununu çıkarmıyordu; bunu da biz çıkardık değerli arkadaşlar.

Bunun yanında, Türkiye Ziraat Odaları Birliği Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun... Üreticilerimizin örgütlenmesini, üreticilerimizin daha aktif bir şekilde, üretici örgütlerinin çiftçilerle birlikte işbirliği yapmasını, onlara yardımcı olmasını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen toparlayalım; 20 dakikayı geçtik.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, Sayın Başkanım, takdir edersiniz ki, bir arkadaşımız tarımla ilgili olarak çıkıp konuştuğunda, gündemdışı da olsa, tarımın bütün konularına, hayvancılığın bütün konularına çok detaylı bir şekilde girip konuşuyorlar ve onlara da cevap vermek gerekiyor. Bu nedenle, AK Partinin icraatlarını da 20 dakikada anlatmak tabiî mümkün olmadığı için süre uzuyor; affınıza sığınıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Ben, hayvancılığa hiç değinmedim Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - İşte, geleceğim, oraya geleceğim…

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Ben, hiç konuşmadım hayvancılıkla ilgili; vakit yoktu.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Hayvancılık da, tarımın en önemli alt sektörüdür Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim, sağ olun; öğrendik sayenizde(!)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Öğreneceksiniz, daha çok şey öğreneceksiniz!

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Sayenizde öğrendik, teşekkür ediyorum...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Daha çok şey öğreneceksiniz!

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Ama, ben konuşmadım bu konuda.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -Şimdi, Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun da, yine bizim dönemimizde çıkmış kanunlardan bir tanesidir.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, Tarım Kanunu Tasarısı, Tohumculuk Kanunu Tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemindedir; bunlar da çıkıyor, hazırlanıyor.

Yem Kanunu Tasarısı, Bakanlığın Teşkilat ve Görevlerine Dair Kanun Tasarısı, Kırsal Kalkınma Genel Müdürlüğü ve Ödeme Kurumu Kurulmasına Dair Kanun Tasarısı ve Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı da, üzerinde çalışılan, hazırlanan kanun tasarılarıdır.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Sayın Tütüncü, buğdayın 260 000 liradan satıldığını söyledi.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Doğru.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -Şimdi, değerli arkadaşlar, biz, şahısların, bireylerin kendi sorunlarıyla ilgili olarak, ofis dışında, tüccarla olan özel ilişkisi sebebiyle bireylerin tek başına  yaptıkları satışlardan bahsedemeyiz.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Borsa fiyatını söyledim…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -  Doğrudur, yani, bir vatandaşımız bir tüccarla özel ilişkisi, başka bir sebep veya buğdayın kalitesi sebebiyle o fiyata satmış olabilir; ama, şunu söylüyorum değerli arkadaşlarım: Toprak Mahsulleri Ofisi, bu sene, ortalama 330 000 lira fiyatla 4 200 000 ton buğday aldı. Bu, tarihî rekorlardan bir tanesidir. 30 000 lira da prim koyduğumuz zaman üzerine, 360 000 lira para yapıyor. Toprak Mahsulleri Ofisi, Hükümet, 5 000 000 ton hububat için 1,5 katrilyon lira nakit para ödedi, bunun ödeme süresi de ortalama 30 gün değil, 25 gündür; 25 günde, 330 000 lira ortalama fiyatla buğday alımı yaptı.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, eğer, bir vatandaşımız, Ofise değil de, gidip tüccara özel bir sebeple, kendi tercihiyle, kalite sebebiyle veya başka bir sebeple…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bir hafta bekleyecek…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -Hayır efendim… Değerli Başkanım… Hiçbir yerde bir hafta beklenmedi, hiçbir yerde 5 gün beklenmedi.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Yozgat-Şefaatli'de 5 tane Ofis kapattınız; 7 günde bir sıra geldi…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Buraya gelir konuşursunuz…

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - 5 tane Ofis kapattınız…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Sayın Vekilim, bakın, biz, bu sene, 2001 yılında kapatılmış olan Ofisleri bile çiftçimizin…

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Kırıkkale'de vekillerin köyüne dağıttınız…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Yerimizden konuşmayalım arkadaşlar…

Sayın Bakan, siz, Genel Kurula hitap edin.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Tabiî ya…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Toprak Mahsulleri Ofisi, bu sene, rekorlarından birini kırmıştır, vatandaşımıza en iyi şekilde hizmet etmenin heyecanı, gayreti içerisinde olmuştur, yüzlerce yerde yeni alım merkezleri, yeni ajanslar kurulmuştur. Onun için, burada, biz muhalefet yapabiliriz, muhalefete saygı duyarız, muhalif düşünceye saygı duyarız, son derece de makuldür bu; ancak, bu muhalefet görevimizi yaparken, lütfen, gerçekleri de görelim, hakkı da teslim edelim. Dünyada 90 ile 100 dolara satılan buğdayı, 290 dolardan -4 200 000 ton- almışsa bu Hükümet, bunun, çiftçiyi ezmek veya çiftçiye yardımcı olmamak gibi anlatılmasının, tanıtılmasının hakka, hakikate ve kadirşinaslığa uygun olmadığını da sizlerin takdirine sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, yağlı tohumlar meselesi, Sayın Tütüncü'nün ifade ettiği husus doğrudur. Türkiye, hamyağ ithalatına 1 milyar dolar civarında para ödemektedir. Hükümetimiz, yağlı tohum ekimine de, üretimine de gerekli önemi vermektedir. Mesela, bunların, hem tekstile hammadde teşkil etmesi, pamuk gibi; hem yağa hammadde teşkil etmesi, ayçiçeği, mısır gibi… Bunların üretimine prim yoluyla gerekli desteği zaten veriyoruz ve Türkiye'nin bütçe meselesinden ötürü, bütçe takviminden ötürü… Tabiî, bütçe yayımlanmadan çok önce bunların açıklanması, takdir edersiniz ki, pratik olarak mümkün değil. Size şunu söyleyeyim -Türkiye, AK Parti İktidarında çok yeni şeyler gördü, çok ilkler yaşadı, bunlar yüzleri buluyor, kitap basıldı "İlk ve En 100" şeklinde- biz, üç yıllık bütçe uygulamasına geçiyoruz, bu da AK Partinin ilklerinden bir tanesidir ve inşallah, bundan sonra, o üretim planlamasına imkân tanıyacak tarzda çok önceden primlerin açıklanması imkân dahiline gelecektir. Bizim de temennimiz, üreticilerimizi vaktinden çok önce bilgilendirmek suretiyle, onların ürün tercihlerini, ürün desenlerini, piyasa fiyatlarını önceden bilerek, önceden görerek yapmalarını temin etmektir, yardımcı olmaktır.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başkanın toleransı için teşekkür ediyorum; süremi bir miktar aştım. Esasen, AK Partinin icraatlarıyla -tarımla, hayvancılıkla, kırsal kalkınmayla ilgili icraatlarıyla- ilgili söyleyecek daha çok sözümüz var; ama, şunu söylüyorum: AK Parti, üreticinin yanında oldu, bundan sonra da üreticinin yanında olacak. Çiftçi, bizim çiftçimizdir, üretici de bizim üreticimizdir, bu sektör bizim sektörümüzdür; onları, kimse, bizden daha fazla düşünemez; biz, en az başkaları kadar onları severiz, en az başkaları kadar onları değerlendiririz, emeklerinin karşılığını, ürünlerinin karşılığını veririz.

Ben, bu duygularla, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında iki raporu vardır; sırasıyla okutup, bilgilerinize sunacağım.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Kırklareli Milletvekili Yavuz Altınorak'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/698) (S. Sayısı: 985) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Seçim propaganda yasağına aykırı hareket suçunu işlediği iddia olunan Kırklareli Milletvekili Yavuz Altınorak'ın hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun            22 Haziran 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnad olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kırklareli Milletvekili Yavuz Altınorak hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                  Burhan Kuzu

                                           İstanbul

                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Milletvekiline isnad edilen suçun milletvekili seçilmeye engel bir nitelik taşıması halinde, dokunulmazlığın kaldırılmaması, bu suçtan milletvekilliği düşebilecek konumdakilerin milletvekilliğinin sürdürülmesine de imkân tanımaktadır. Bu durumun ise, Anayasanın 76 ncı maddesi ile uyumsuz sonuçlara yol açacağı açıktır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Feridun Baloğlu

Tuncay Ercenk

Mehmet Küçükaşık

 

Antalya

Antalya

Bursa

 

Halil Ünlütepe

Feridun Avyazoğlu

Uğur Aksöz

 

Afyonkarahisar

Çorum

Adana

 

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Feridun F. Baloğlu

Tuncay Ercenk

Mehmet Küçükaşık

 

Antalya

Antalya

Bursa

 

Halil Ünlütepe

Feridun Ayvazoğlu

Uğur Aksöz

 

Afyonkarahisar

Çorum

Adana

 

Oya Araslı

Atilla Kart

 

 

Ankara

Konya

 

 

BAŞKAN - Bilginize sunulmuştur.

Diğerini okutuyorum:

2.- Hakkâri Milletvekili Fehmi Öztunç'un yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/719) (S. Sayısı: 986) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hakaret ve tehdit suçlarını işlediği iddia olunan Hakkâri Milletvekili Fehmi Öztunç hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 22 Haziran 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Hakkâri Milletvekili Fehmi Öztunç hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                  Burhan Kuzu

                                           İstanbul

                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önünde bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Milletvekiline isnat edilen suçun milletvekili seçilmeye engel bir nitelik taşıması halinde, dokunulmazlığın kaldırılmaması, bu suçtan milletvekilliği düşebilecek konumdakilerin milletvekilliğinin sürdürülmesine de imkân tanımaktadır. Bu durumun ise, Anayasanın 76 ncı maddesiyle uyumsuz sonuçlara yol açacağı açıktır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak, şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Feridun Baloğlu

Tuncay Ercenk

Mehmet Küçükaşık

 

Antalya

Antalya

Bursa

 

Halil Ünlütepe

Feridun Ayvazoğlu

Uğur Aksöz

 

Afyonkarahisar

Çorum

Adana

 

Oya Araslı

Atilla Kart

 

 

Ankara

Konya

 

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin 2 önerge vardır; ayrı ayrı okutuyorum:

 

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Çanakkale Milletvekili İsmail Özay ve 38 milletvekilinin, 12 Eylül 1980 askerî müdahalesinin sebep ve sonuçlarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/305)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizin demokratikleşme sürecini olumsuz etkileyen engellerin başında ihtilaller gelmektedir. 12 Eylül 1980 darbesi bu anlamda toplumda derin yaralar açmıştır. Aradan 25 yıl geçmesine rağmen, bu darbenin etkilerini toplumumuz yaşamaktadır. Üstelik darbe Türkiye Büyük Millet Meclisine de karşı yapılmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi kapatılmış, üyeleri cezaevlerine gönderilmiştir. 25 yıl önce yaşanan bu olumsuzlukların sebep ve sonuçları araştırılmalı, irdelenmeli ve tarihten ders alabilmemiz için gelecek nesillere ışık tutacak bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu tarihî görev, başta darbenin hedefi olan Türkiye Büyük Millet Meclisine düşmektedir.

Bu amaçla Anayasanın 98 inci maddesine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddelerine göre bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1- İsmail Özay                                (Çanakkale)

2- V. Haşim Oral                                (Denizli)

3- Rasim Çakır                                (Edirne)

4- Ahmet Küçük                                (Çanakkale)

5- Hakkı Ülkü                                (İzmir)

6- Türkân Miçooğulları                                (İzmir)

7- Erdal Karademir                                (İzmir)

8- Bülent Baratalı                                (İzmir)

9- Muharrem İnce                                (Yalova)

10- Muharrem Kılıç                                (Malatya)

11- Nurettin Sözen                                 (Sivas)

12- Hasan Ören                                (Manisa)

13- Mehmet S. Kesimoğlu                                (Kırklareli)

14- Ufuk Özkan                                (Manisa)

15- Feridun Fikret Baloğlu                                (Antalya)

16- Nail Kamacı                                (Antalya)

17- Osman Kaptan                                (Antalya)

18- Osman Özcan                                (Antalya)

19- Tuncay Ercenk                                (Antalya)

20- Atila Emek                                (Antalya)

21- Hüseyin Ekmekcioğlu                                (Antalya)

22- Yakup Kepenek                                (Ankara)

23- Mehmet Ziya Yergök                                (Adana)

24- Uğur Aksöz                                (Adana)

25- Ali Oksal                                (Mersin)

26- Abdulaziz Yazar                                (Hatay)

27- Ali Cumhur Yaka                                (Muğla)

28- Feridun Ayvazoğlu                                (Çorum)

29- Mehmet Küçükaşık                                (Bursa)

30- Kemal Demirel                                (Bursa)

31- Nadir Saraç                                (Zonguldak)

32- İzzet Çetin                                (Kocaeli)

33- Mustafa Gazalcı                                (Denizli)

34- Mehmet U. Neşşar                                (Denizli)

35- Halil Akyüz                                (İstanbul)

36- Vezir Akdemir                                (İzmir)

37- N. Gaye Erbatur                                (Adana)

38- Nejat Gencan                                (Edirne)

39- Özlem Çerçioğlu                                (Aydın)

Gerekçe:

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bugüne değin demokratikleşme çabalarını inançla sürdürmektedir. 82 yıllık bu süreçte demokratik gelişmemizi engelleyen birçok siyasî ve toplumsal engelle karşılaşılmıştır. Şüphesiz ki, bunların başında askerî müdahaleler gelmektedir. 1960'da yapılan darbe iyi değerlendirilemediği için 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 müdahaleleri yapılmış, bu müdahaleler de iyi irdelenmediği için ülkemizde kısa süre önce 28 Şubat süreci yaşanmıştır.

Demokratik süreci derinden etkileyen en büyük müdahale 12 Eylül 1980'de yaşanmıştır. 12 Eylül darbesinin siyasî ürünleri, aradan 25 yıl geçmesine rağmen toplumda açıkça hissedilmekte ve yaşanmakta, anıları ve acıları hafızalardan silinmemektedir.

Ayrıca, 12 Eylül darbesi TBMM'ye karşı yapılmış, TBMM kapatılmış, üyeleri hapse atılmıştır. Demokrasinin vazgeçilmez kurumu, halkın seçtiği meclisleridir. TBMM, demokrasinin bu geleneksel kutsallığı yanında, evrensel bir itibarı ve geleneği de bünyesinde taşımaktadır. TBMM, Kurtuluş Savaşında bile top sesleri altında toplantılar yapmış, şiddetli tartışmalar yaşamış, kimsenin aklına TBMM'yi kapatmak gelmemiştir. TBMM'de bu dönem görev yapan bizlerin tarihî görevi, darbelerle iki kez kapatılan TBMM'nin şahsiyetini korumak, bir kez daha böyle bir saldırıya uğramaması için alınması gereken önlemleri araştırmaktır. Bu görev, ettiğimiz yeminin de gereğidir.

Yapılacak araştırmada temel amaç, kurumlarını karşısına almadan, bireysel suçlamalardan uzak, olayları ve sorunları irdeleyerek geleceğe ışık tutmaktır. 12 Eylül darbesi ordumuzun üst düzey komutanlarının kararlarıyla yapılmıştır.

Yapılacak irdelemede belirlenen eksiklikler, olumsuzluklar, kesinlikle ordunun kurumsal kimliğini bağlamaz. Hatta, ordumuzun hiyerarşik yapılanması ve gelenekleri içerisinde ele alamadığı, irdeleyemediği, geçmişte kalmış bir yük üzerinden atılmış olur. Türkiye Cumhuriyeti Ordusu antiemperyalist mücadeleden yola çıkmış, ulusal bütünlüğü ve çağdaş Türkiye'yi savunan, Atatürk devrimlerine bağlı Türkiye'nin en modern kurumudur.

Şüphesiz ki, her devletin, tarihsel sürecinde, zor dönemleri, iyi ve parlak dönemleri, hata yaptığı, haksızlığa uğradığı dönemleri olmuştur ve olacaktır. Ancak, çağdaş devletler, geleceğe yönelik daha sağlam adımlar atabilmek için geçmişini sorgularlar, gerekirse geçmişleriyle hesaplaşırlar. Türkiye de çağdaşlaşma yolunda hızla ilerleyen ve devlet geleneği güçlü bir toplum olarak, geçmişte çeşitli nedenlerle yaşadığı önemli dönüşümlerini sorgulamalı, varsa hatalarını düzeltmeli ve gelecekte bir daha bu olumsuzlukları yaşamamak için önlemler almalıdır. Bu değerlendirmeler, hesaplaşma ve kin duygularının yaşanabileceği kısa bir sürede veya tarihin tozlu sayfalarında yerini alacak kadar da geç bir sürede yapılmamalıdır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 37 milletvekilinin, SHÇEK yurt ve yuvalarında barınan çocuk ve gençlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/306)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bilindiği gibi, SHÇEK Genel Müdürlüğüne bağlı çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtlarında devletin koruması ve bakımı altında kalan çocuklarımız, eğitim, bilim, sanat, spor ve kültürel alanda ulaştıkları başarılarla değil, maruz kaldıkları cinsel istismar, taciz ya da suç olaylarıyla gündeme gelmektedirler.

Öte yandan, son günlerde, İzmir ve Mersin'de, İl Sosyal Hizmetler Müdürlükleri, bölgedeki müftülüklerle anlaşarak, çocuklarımıza imam, vaiz ve vaizeler tarafından din eğitimi vermeye başlamıştır. Devletin koruması altındaki çocukların, SHÇEK Genel Müdürlüğünün görevleri arasında olmamasına rağmen, imamlar ve vaizler tarafından din eğitimine tabi tutulmaları, devletimizin taraf olduğu ve devlete, çocukların düşünce, din ve vicdan özgürlüğüne saygı gösterme yükümlülüğü getiren Çocuk Hakları Sözleşmesinin 14 üncü maddesine aykırı olduğu gibi, Anayasamızda yer alan, cumhuriyetimizin temel ilkelerinden laiklik ilkesine de uygun değildir.

Devletin korumasında bulunan çocuklarımızın yaşadığı temel gerçek, maruz kaldıkları cinsel istismar ve taciz olaylarıyla içine sürüklendikleri "suç" olaylarıdır. Nitekim, 9.6.2005 tarihinde basında yer alan bir haber, devlet adına, tam bir skandaldır. Buna göre, Sakarya Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğüne bağlı 12-18 yaş arası çocukların kaldığı Karaman Yetiştirme Yurdunda, 16 yaşındaki bir kız çocuğumuza tecavüz iddiası üzerine soruşturma başlatıldı. İddiaya göre, bu çocuğumuz 12 yaşından itibaren bu tür olaylara maruz kalmıştır.

29. 6.2005 tarihinde yine basında yer alan bir habere göre ise, Adana Şükrü Tülay Yetiştirme Yurdunda barınan, yaşları 16-18 arasında değişen 10 gencin çete kurarak küçük çocukları dövüp paralarını gasp ettiği, kişisel temizlik işlerini yaptırdıkları ve hırsızlık olaylarına karıştıkları gündeme yansımıştır. Yetiştirme yurdunun müdürü ise, bu tür olayların önüne geçemediklerini ifade etmiştir.

Devletin, korumakla yükümlü olduğu çocuklarımıza ve gençlerimize sahip çıkamaması gibi bir durum kabul edilemez. Fakat, yaşanan olaylar, devletimizin, koruması altında bulunan çocukları gerektiği gibi koruyamadığını ve onlara sağlıklı bir yaşam ve gelecek hazırlayamadığını göstermektedir.

Bu yönde son dönemlerde atılan tek adım, imam ve vaizlere çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtlarında din eğitimi verdirmek olmuştur. Bu uygulama mevcut sorunları çözemeyeceği gibi, çocuklarımızın tarikatların eline düşmesi gibi hem çocuklarımızın özgür bir bilinçle büyümesini engelleyecek hem de devletimizin temel niteliklerinden olan laiklik ilkesini törpüleyecek niteliktedir. Kaldı ki, söz konusu çocuklarımız gittikleri devlet okullarında zaten din kültürü ve ahlak bilgisi dersi almaktadırlar.

Bu nedenlerle, devletin koruması ve bakımı altında bulunan çocuk ve gençlerimizin yaşadıkları sorunların araştırılarak çözüm için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi ile Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamaların incelenerek Türkiye'de daha iyi bir sosyal hizmet anlayışının oluşturulması amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması hususunda gereğinin yapılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz. 30.06.2005

1-  Hakkı Ülkü                                (İzmir)

2-  Haşim Oral                                (Denizli)

3-  Rasim Çakır                                (Edirne)

4-  Ahmet Küçük                                 (Çanakkale)

5-  Canan Arıtman                                (İzmir)

6-  Bülent Baratalı                                (İzmir)

7-  Erdal Karademir                                (İzmir)

8-  Nurettin Sözen                                (Sivas)

9-  Hasan Ören                                (Manisa)

10-Mehmet S. Kesimoğlu                                (Kırklareli)

11-Ufuk Özkan                                (Manisa)

12-Feridun Fikret Baloğlu                                (Antalya)

13-Nail Kamacı                                (Antalya)

14-Osman Kaptan                                (Antalya)

 

 

15-Osman Özcan                                (Antalya)

16-Atila Emek                                (Antalya)

17-Hüseyin Ekmekcioğlu                                (Antalya)

18-Tuncay Ercenk                                (Antalya)

19-Yakup Kepenek                                (Ankara)

20-Mehmet Ziya Yergök                                (Adana)

21-Abdulaziz Yazar                                (Hatay)

22-Ali Oksal                                (Mersin)

23-Uğur Aksöz                                (Adana)

24-Ali Cumhur Yaka                                (Muğla)

25-Feridun Ayvazoğlu                                (Çorum)

26-Mehmet Küçükaşık                                (Bursa)

27-Kemal Demirel                                (Bursa)

28-Nadir Saraç                                (Zonguldak)

29-İzzet Çetin                                (Kocaeli)

30-Türkân Miçooğulları                                (İzmir)

31-Mustafa Gazalcı                                (Denizli)

32-Muharrem İnce                                (Yalova)

33-Mehmet U. Neşşar                                (Denizli)

34-Muharrem Kılıç                                (Malatya)

35-Halil Akyüz                                (İstanbul)

36-Vezir Akdemir                                (İzmir)

37-N. Gaye Erbatur                                (Adana)

38-Nejat Gencan                                (Edirne)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme sırası geldiğinde yapılacaktır.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

 

VI. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi:

No: 164             Tarihi: 13.10.2005

13.10.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan; 998 sıra sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile 999 sıra sayılı Türkiye İstatistik Kanunu ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresinin 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci ve 6 ncı sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesinin,

Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

İrfan Gündüz         Kemal Anadol

AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN- Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına devam ediyoruz.

 

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan, kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine devam edeceğiz.

4.- Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/950) (S. Sayısı:920)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Değerli milletvekilleri, 2.7.2005 Tarihli ve 5387 Sayılı Bankacılık Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

5.- 2.7.2005 Tarihli ve 5387 Sayılı Bankacılık Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe  Komisyonu  Raporu (1/1069) (S.Sayısı : 997) (x) (xx)

BAŞKAN- Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 997 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Değerli milletvekilleri, 2.7.2005 tarihli ve 5387 sayılı Bankacılık Kanununun 92, 121 ve geçici 23 üncü maddeleri Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle birlikte Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.

Anayasanın 89 uncu maddesinin ikinci fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir" ve İçtüzüğün 81 inci maddesinin son fıkrasında ise, "Cumhurbaşkanınca yayımlanması kısmen uygun bulunmayan ve bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen kanunların sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine kanunun görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz karar verilebilir. Bu durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle ilgili görüşme açılır. Kanunun tümünün oylaması her halde yapılır" hükümleri yer almaktadır.

Bu hükümlere göre, geri gönderilen kanunun tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır.

Bu nedenlerle, söz konusu kanunun, sadece, Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 92, 121 ve geçici 23 üncü maddelerinin görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

92 nci maddeyi okutuyorum:

BANKACILIK KANUNU

Kurum personeli

MADDE 92.- Bu Kanun ile Kuruma verilen görevlerin gerektirdiği sürekli görev ve hizmetler, bankalar yeminli murakıpları ve yardımcıları, bankacılık uzman ve yardımcıları, hukuk uzman ve yardımcıları ile bilişim uzman ve yardımcılarından oluşan meslek personeli ve idarî personel eliyle yürütülür. Kurumun her türlü personelinin bu Kanunun 84 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi hariç, diğer bentlerinde yer alan nitelikleri taşımaları zorunludur.

Başkan yardımcıları, daire başkanları, müdürler, başkanlık müşavirleri ve meslek personeli kadro karşılığı sözleşmeli statüde istihdam edilir. Kadro karşılığı sözleşmeli çalışan Kurum personeli ücret, malî ve sosyal haklar dışında, diğer personel ise her türlü hak ve yükümlülükleri yönünden 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbidir.

Bu Kanunun ekinde yer alan (I) sayılı cetveldeki toplam kadro sayısı geçilmemek üzere, kadro unvan ve derecelerinin değiştirilmesi ile bu kadroların kullanılmasına ilişkin esas ve usûlleri belirlemeye Kurul yetkilidir. Ancak, meslek personeli dışında kalan Kurum personelinin unvan değişiklikleri 190 sayılı Genel Kadro ve Usûlü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki cetvellerde yer alan kadro unvanlarıyla sınırlı olarak yapılır. 

Kurumun anahizmet birimlerinde uzmanlık gerektiren işlerde meslek personeli çalıştırılması esastır. Anahizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimlerinde istihdam edilecek personelin nitelikleri Başkanın teklifi üzerine Kurul tarafından belirlenir. Kurumda yönetici, müşavir ve meslek personeli unvanlarını haiz olmayan personelin oranı bu Kanunun eki cetvellerde yer alan toplam kadro sayısının yüzde otuzunu geçemez.

Kurumda, meslek personeli sayısının yüzde onunu geçmeyecek şekilde, sektörde en az on yıl meslekî tecrübesi olanlar ile Kurumun faaliyet alanına ilişkin konularda doktor unvan ve derecesini alanlar arasından yeteri kadar uzman personel, hizmet veya vekâlet akdi hükümlerine göre çalıştırılabilir.

Kurum personeli başka kamu kurum ve kuruluşlarında geçici olarak görevlendirilemez.

Bankacılık, hukuk ve bilişim uzman yardımcılığı ile bankalar yeminli murakıp yardımcılığına atanacaklar merkezî yarışma sınavıyla belirlenenler arasından seçilir. Uzman yardımcılığı ve bankalar yeminli murakıp yardımcılığına atananlar ikinci yılın sonunda yetki sınavına tâbi tutulurlar. Yetki sınavı ile bu sınavda başarılı olanların yetkilerine ilişkin usûl ve esaslar Kurul tarafından belirlenir. Uzman yardımcılığı ve bankalar yeminli murakıp yardımcılığına atananlar, üç yıl çalışmak ve olumlu sicil almak kaydıyla Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavından en az (C) düzeyinde veya buna denk kabul edilen uluslararası geçerliliği bulunan yabancı dil puanı alması, yeterlik sınavında başarılı olması ve konuları ile ilgili hazırlayacakları uzmanlık tezinin oluşturulacak jüri tarafından kabul edilmesi hâlinde ilgisine göre bankacılık, hukuk ve bilişim uzmanı ile bankalar yeminli murakıbı olarak atanır ve bunlara bir defaya mahsus olmak üzere bir derece yükseltilmesi uygulanır. Mazereti olmaksızın tez hazırlamayan veya sınava girmeyen veya sınavda iki defa başarısız olanlar diğer kamu kurum ve kuruluşlarındaki öğrenim durumlarına uygun kadrolara atanmak üzere Devlet Personel Başkanlığına bildirilir.

Kurumun meslek ve idarî personelinin yeterlik ve yarışma sınavları, nitelikleri ile çalışma usûl ve esasları ile ilgili diğer hususlar Kurum tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir

BAŞKAN - 92 nci madde üzerinde söz isteyenlerin isimlerini sunuyorum: Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Ahmet Yeni, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi; şahısları adına söz isteyenler, Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.

Bu duruma göre, Sayın Akif Hamzaçebi, şahsı adına aldığı sözle Grup adına aldığı sözü birleştirip 15 dakika konuşacak.

Grupları adına konuşma 10'ar dakika, şahısları adına konuşma 5'er dakika.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Ahmet Yeni.

Buyurun Sayın Yeni. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 5387 sayılı Bankacılık Kanununun Cumhurbaşkanlığınca iade edilen 92 nci maddesi üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepinizin bildiği gibi, Meclis yaz tatiline girmeden hemen önce, Genel Kurulumuzun hummalı  çalışmaları sonucunda, Bankacılık Kanunu Tasarısı görüşülerek, onay için Cumhurbaşkanlığı makamına gönderilmişti. Sayın Cumhurbaşkanımız da, 92 nci maddeyi, gerekçeleriyle birlikte, Meclise, bir kez daha görüşülmek üzere geri göndermiş bulunmaktadır. Maddelerin geri gönderilme gerekçelerine girmeden önce, bazı hususları tekrar bilgilerinize sunmak ve bugün burada tekrar görüşeceğimiz ilgili kanun maddelerinin nedenlerini ve niçinlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Saygıdeğer Başkan, sayın milletvekilleri; malumlarınız olduğu üzere, kanunun temelini de teşkil eden 4389 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1999 yılından sonra, ülkemizde, ilki 2000 Kasım, ikincisi ise 2001 Şubat aylarında olmak üzere iki kriz meydana gelmiş, bu, sadece finans kesimiyle sınırlı kalmamış, ülke ekonomisinin bütününü etkilemiştir.

Sistemin daha sağlıklı bir yapıya kavuşturulması çalışmaları sonucunda da, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu tarafından, bankacılık sektörü yeniden yapılandırma programı uygulamaya konmuştur.

Başbakanlık müfettişlerinin 26 banka üzerinde yaptığı ayrıntılı çalışma, yaşanan bankacılık krizlerinin sebeplerini ortaya koymuştur.

Krize neden olan gelişmeler, özetle, bazı bankaların sermaye yeterlilik rasyoları yeterli olmadığı halde, aktiflerini yüksek göstererek, rasyolarını yasal sınırların üzerine çekmeleri ve bağımsız denilen denetim şirketlerinin dahi bankanın istekleri doğrultusunda hareket etmiş olmaları, aynı zamanda medya sahibi olan bankaların, bankacılık ilke ve kurallarına gereken özen ve hassasiyeti göstermemeleri, medyanın ilgili kuruluşlar üzerinde baskı aracı olarak kullanılmış olması, yaygın yolsuzluk ve usulsüzlük işlemlerine, belirli çevrelere ve hâkim ortaklara kaynakların kullandırılmasıdır.

5387 sayılı Bankacılık Kanunu tasarısına da bu hususlar ışığında istikamet kazandırılmıştı.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; takdir edersiniz ki, bankalar ve bankacılık faaliyetleri finans sektörünün lokomotifi durumundadır. Finans sektörü ise ekonomik faaliyetlerin önemli sacayaklarından birini teşkil etmektedir.

 Ekonomik faaliyetleri bir bütün olarak düşündüğümüzde, bankacılık sektörü ne kadar güçlü ve sağlıklı olursa, ülke ekonomisinin de buna paralel olarak güçleneceği ve daha istikrarlı bir yapıya kavuşacağı aşikârdır.

Zaten, Bankacılık Kanunu, finans piyasalarında güven ve istikrarın sağlanması, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışması, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlarının korunmasını amaçlamakta olup, sistemin bugün karşılaştığı sıkıntıları giderici mahiyette ve etkinlikte olacağına inanıyorum.

Finans piyasalarında yaşanan hızlı değişim, yeni ihtiyaçlara zamanında cevap verebilecek yeterli esneklikte bir denetim ve gözetim sistemiyle düzenleme yapısını gerektirmiş ve bu gereklilik, etkin ve ihtiyatlı gözetim ve denetim sisteminin ayrılmaz bir unsuru halini almıştır. Bu kapsamda, ülkemiz finansal piyasalarının uluslararası piyasalarla bütünleştirilmesinin sağlanması, yürürlükteki bankacılık mevzuatının sistematik bir yapıya kavuşturulması, anlaşılabilirliğinin temin edilebilmesi, gerekçeli ve değişen ihtiyaçlara cevap verebilir hale getirilmesi bakımından finansal sektördeki normalleşme süreci gözetilerek ve uluslararası malî piyasalardaki gelişmeler ile yargıya intikal etmiş mevzuattan kaynaklı hukukî ihtilaflar ve yargı kararları dikkate alınarak, temelde Avrupa Birliği ve uluslararası bankacılık ilke ve standartlarıyla uyumlu bir kanun hazırlanmış durumdadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği gibi, bankacılık sektörü, yıllar boyunca ekonomimize büyük külfetler getirmiş; zarar eden kamu bankalarının yanı sıra, Fon tarafından devralınmak zorunda kalınan özel bankalar, şu anki iç ve dışborç yükümüz içerisinde önemli oranda sorumluluk sahibidir. Bu konudaki eksiklerimizi gidermek adına, aksaklıkları bertaraf etmek adına gerekli adımları atmak zorundaydık. Böylesi bir kanunun, bankacılık sistemimizin sorunlarının çözümünde ve uluslararası rekabete açılmasında önemli bir fonksiyon göreceği aşikârdır.

Kanunun iade edilen 92 nci maddesiyle alakalı olarak da şu hususları sizlerin dikkatlerine sunmak istiyorum; adı geçen maddeyle ilgili Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme tezkeresine bakacak olursak, Bankacılık Kanununun 92 nci maddesinin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun meslek ve yönetim personelinin, öğrenim durumuna ilişkin olanlar dışında, Kurul üyeleri için aranan koşulları taşıması gerektiği belirtilerek, meslek personelinin hangi öğrenim düzeyinde ve hangi alanlarda öğrenim görenler arasından seçileceği konusunun açık bırakıldığı; BDDK'nın kamu tüzelkişiliğini haiz bir kurum olması ve meslek personelinin ücret, malî ve sosyal haklar dışında 657 sayılı Yasa kurallarına bağlı bulunması nedeniyle, kurum personelinin, Anayasanın 128 inci maddesi bağlamında kamu görevlisi olduğu, bu nedenle, kurum personelinin görevlerinin önemi ve özelliği de gözetilerek, yükseköğretimin hangi dallarını bitirenler arasından seçileceğine yasada yer verilmesi gerekirken, bunun yönetmeliğe bırakılmasının Anayasanın 128 inci maddesiyle bağdaşmadığı ifade edilmektedir.

Saygıdeğer Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanı tarafından ileri sürülen Anayasaya aykırılık iddiası, ne komisyonda ne de Genel Kurulda yapılan görüşmeler sırasında, iktidar veya muhalefet partilerine mensup milletvekilleri tarafından dile getirilmiştir. Ayrıca, kamu personeli olmak için gerekli genel nitelikler 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda belirtilmiş olup, her bir kamu personelinde aranılacak özel niteliklerin kanunla düzenlenmesine de gerek yoktur ve bunda da Anayasaya bir aykırılık bulunmamaktadır. Sayın Cumhurbaşkanının geri iade gerekçesine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu olarak katılmadığımızı ifade etmek istiyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, bir kez daha, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Süreyi iyi kullanmanızdan dolayı teşekkür ediyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi.

Sayın Çebi şahsı adına da konuşma istemişti, ikisini birleştirecek, 15 dakika süreyle konuşacak.

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, 3 maddesi bir kez daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edilen 5387 sayılı Yasanın 92 nci maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere huzurunuzdayım; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hatırlayacaksınız, görüştüğümüz bu yasa, Meclisin geçen yasama döneminin son gününde, 2 Temmuz tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundan, hükümetin İçtüzükte yapmış olduğu değişiklik sonucu, tartışılmaksızın geçti.

Geçici maddeleriyle birlikte toplam 194 madde olan bu yasanın Genel Kurulda normal görüşme seyri içerisinde görüşülmesi halinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak görüşlerimizi, katkılarımızı ortaya koyacaktık; ancak, hükümetin, bunu, 194 maddelik bir yasa tasarısı yerine, her 30 maddeyi 1 madde kabul ederek toplam 7 maddelik bir yasa gibi görüşmek niyetinde olması ve İçtüzüğü bu şekilde değiştirerek ilk defa bu yasada bunu uygulayacak olması, bizi, bu katkıları, değerlendirmeleri yapmaktan alıkoydu. O nedenle, 92 nci madde hakkındaki görüşlerimi ifade ederken, 2 Temmuz tarihinde ortaya koyamadığımız görüşleri, zamanın elverdiği ölçüde sizlere sunmaya çalışacağım. 92 nci madde, 121 inci madde ve yasanın geçici 23 üncü maddesi, Sayın Cumhurbaşkanının bir kez daha görüşülmesini istediği maddeler. Gerekçesi: Anayasayla uyumlu değil. Bu görüşlerimizi, Anayasaya uyum sağlama çerçevesindeki görüşlerimizi Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda ifade ettik; ancak, kabul görmedi. Biraz önce burada söz alan arkadaşımızın konuşmalarından, bu konudaki yaklaşımın değişmeyeceğini anlıyorum.

Hatırlayacaksınız, bu yasaya kadar, Türkiye'de bankacılık sistemini düzenleyen 3 tane yasa vardı, biri halen yürürlükte. İlk yasa 1950'li yılların sonunda çıkmış olan 7129 sayılı Yasa, bu yasayı yürürlükten kaldıran 1980'li yıllarda yürürlüğe giren 3182 sayılı Yasa ve en son olarak da 1999 yılında çıkmış olup bu yasayla yürürlükten kaldırılması öngörülen 4389 sayılı Yasa. Bunların hepsi dönemine göre iyi yasalardı, bir sektörü düzenleyen yasaydı. Tabiî ki, toplumdaki değişime, ekonomideki değişime, artan ihtiyaçlara, değişen ihtiyaçlara paralel olarak yasaların değişmesi veya tümüyle değiştirilip yerine yeni bir yasanın konulması, son derece normaldir; ancak, 1999 yılında yürürlüğe giren 4389 sayılı Yasadan sonra, üzerinden uzunca sayılmayacak bir dönem geçmemiş olmasına rağmen, yeni bir yasal düzenleme ihtiyacı noktasına Türkiye nereden gelmiştir; gerçekte bunun iyi tartışılması gerekir.

4389 sayılı Yasa, yani 1999 yılında yürürlüğe girmiş olan yasa, yine o dönemin iyi bir yasasıydı. 1999 yılına kadar sektörde yaşanmış olan olumsuzlukları dikkate alarak, sektöre daha farklı bir bakış açısıyla yaklaşan bir yasaydı. Bu sistemde bir düzenleyici ve denetleyici kurul, ilk defa bu yasayla öngörüldü. BDDK dediğimiz, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 4389 sayılı Yasayla kuruldu. O dönem oldukça önemli bir yenilik içeriyordu, sektörün bağımsız bir kurum tarafından düzenlenmesi ve denetlenmesi, böyle bir otoritenin oluşturulması gerçekten son derece önemliydi. 1999 Haziranında çıkan bu yasa, daha BDDK faaliyete geçmeden, aralık ayında ilk değişikliğe uğradı ve o tarihten günümüze kadar, bu yasada toplam 9 adet değişiklik yapıldı.

Peki, 1999 yılında çıkan yasa, o güne kadar ekonomide yaşanmış olan olumsuzlukları, banka sisteminde yaşanmış olan olumsuzlukları dikkate alarak bunları çözmek isteyen, bir daha bu tür olumsuzluklara girilmesini engelleyen, bu amaçla hazırlanmış olan bir yasa değil miydi? Şüphesiz öyleydi. 1990'lı yılları hatırlayın, 1989 yılında 32 sayılı Kararla sermaye hareketlerinin serbest bırakılması, yapısal reformlarını tamamlamamış olan Türkiye için son derece erken bir karardı. Bu kararla Türkiye sıcakparaya kapılarını açtı, hem kamunun borçlanmasında hem ekonominin ihtiyaç duyduğu fonların temin edilmesinde sıcakpara can simidi oldu; ancak, sıcakpara, birtakım başka gelişmelerin de etkisiyle, hazinenin 1993'ün son aylarında borçlanma ihalelerini iptal etmesi, Merkez Bankası kaynaklarına başvurması ve bunun sonucunda 2 reyting kuruluşunun Türkiye'nin notunu düşürmesi gibi nedenlerle, sıcakparanın hücum ettiği Türkiye, bir anda sıcakparanın kaçtığı bir ülke konumuna geldi ve o dönem 3 tane banka battı, 3 tane de aracı kurumun battığını hatırlıyorum.

Bankalar açık pozisyonla çalışıyordu, sistem yine aynı şekilde çalışmaya devam etti, kamu maliye politikasındaki olumsuzluklar yine devam ediyordu ve 1999 yılına geldiğimizde, Güneydoğu Asya krizinin, Rusya krizinin de etkisiyle, Türkiye ekonomisinde bir kriz yaşandı, yüzde 6'yı aşan oranda ekonomi küçüldü ve 1999'a geldiğimizde, 1997, 1998 ve 1999 yıllarında, birer tane banka daha olmak üzere 3 tane banka Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredildi.

4389 sayılı Yasa böyle bir ortamda çıktı ve akabinde, Türkiye, IMF destekli bir program uygulamaya başladı. Hatırlayın, 2000 yılında programın uygulamasıyla birlikte, her şey çok iyi gidiyor gözüküyordu; ama, bir anda, 2000 yılı kasım ayında bankacılık kesiminde ilk krizi yaşadık. Bir likidite kriziydi; Merkez Bankasının bankalararası piyasaya likidite enjeksiyonuyla aşılabilecek olan bir kriz, IMF'nin koymuş olduğu katı; ama, yanlış kurallar nedeniyle, maalesef, aşılamadı ve o zaman, sektöre, programa, Türkiye'nin geleceğine inanmış olan bir banka, programa olan inancının, güveninin sonucu olarak, maalesef, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna alındı; ama, orada kalmadı olay; bu, sonraki krizin de tetikleyicisi oldu, onlardan birisi oldu daha doğrusu ve 2001 Şubatında, Türkiye yeni bir krize girdi ve peşi sıra birçok banka Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna alınmaya başlandı. Esasında, şubattan önce de birkısım bankalar Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna alınmıştı; ama, geldiğimiz noktada, toplam 19 banka, Şubat 2000 Programından sonra Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna alındı veya faaliyet izni kaldırıldı; 3 tane de program öncesi bankayı sayarsak, toplam 22 bankanın faaliyet izni kaldırıldı veya Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredildi.

Değerli arkadaşlar, bu bilgiyi dikkatinize şunun için sunuyorum: Bankacılık sisteminde yaşanan kriz, klasik bir bankacılık sisteminde mevduat sigorta sistemiyle çözülebilecek, aşılabilecek bir kriz olsaydı, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunu burada kullanmak son derece doğru olurdu. Ekonominin normal işleyiş süreci içerisinde, bir veya birkaç banka ödeme güçlüğüne giriyor veya ödeme fonksiyonunu, sistemdeki görevlerini yerine getiremez duruma geliyor. Bu durumda, bunları, Mevduat Sigorta Fonuna almak suretiyle çözebilirsiniz; ama, sistem, sorun, kriz öyle değildi. Gerçekte, bankacılık sisteminin tümünde kriz vardı ve sistemin tümündeki kriz, aslında, aynı zamanda reel ekonominin kriziydi. Böyle bir krizi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunu kullanmak suretiyle, bankaları buraya almak suretiyle çözmek mümkün değildir.

Krizin yönetiminde iki temel yanlışlık yapılmıştır:

Birincisi, krizle birlikte, bankalardan, sermaye yeterlik oranlarının yükseltilmesi istenmiştir. Ekonomi normal işleyişinde olur, bankalardan bir veya birkaçı sermaye yeterliği bakımından olumsuz bir duruma gelebilir ve bu bankalardan sermaye yeterlik oranını yükseltmesini isteyebilirsiniz; ama, bütün bankalar, bütün ekonomi krizdeyse, sermaye yeterlik oranının yükseltilmesini istemek akılcı bir çözüm olmaz.

İkinci yanlışlık: Kamu bankaları kredi arzını sınırlamış ve sorunlu bütün alacaklar için karşılık ayırmışlardır. Bu da, kamu bankalarının, sisteme, ekonomiye açtığı kredilerin daralması sonucunu yaratması suretiyle ekonomide daraltıcı bir etki yaratmıştır. Sonuçta, tüm bankalar, sermaye yeterlik oranının da yükseltilmiş olması nedeniyle, ekonomideki kredileri  geri çağırmışlardır. Bu, bir kriz ortamında hemen yapılması, atılması gereken bir adım değildir, değerli arkadaşlar. O günlerde, bazı bankalarda veya bazı kredilerin kötü kullanılıyor olması nedeniyle, bu tip örnekler nedeniyle, gerçekte başka seçenekler de olabilir miydi tartışması ikinci plana atıldı; maalesef, bu tartışma yapılmaktan kaçınıldı ve bunun sonucunda, Türkiye'de banka sistemine gayri safî yurtiçi hâsılanın yüzde 34'ü oranında bir kaynak aktarıldı. Bu, son derece önemli bir tutardır değerli arkadaşlar. Benzeri ülkelere bakıyoruz, kriz yaşanan ülkelere bakıyoruz; bu oranda bir kaynak aktaran ülkeyi istisna görüyoruz; bir Endonezya'da görüyorum bir de Şili'de görüyorum. Onun ötesinde, İspanya'da, bakın, yüzde 16,8'dir, Japonya'da yüzde 20'dir, Malezya'da yüzde 20,5'tir, Güney Kore'de yüzde 26,5'tir, Tayland'da 32,8'dir, Meksika'da yüzde 20'dir. İster istemez akla şu geliyor: Acaba, başka çözümler de olabilir miydi; banka krizinden kurtulmak için veya banka krizini daha az maliyetle aşabilmek için başka çözümlerimiz de olabilir miydi sorusu akla geliyor; bu soru, cevabını bulmamış, açıklanmamış bir sorudur değerli arkadaşlar. İşte, uygulanan programın, politikanın sorgulanması gereken esas nokta budur. Önümüze birtakım varsayımlar doğru olarak konuluyor, IMF bize bir program empoze ediyor ve biz, bu programı, bütün hükümetler bu programı uygulamakla kendini sorumlu kılıyor. 2000 yılı programının da IMF arkasındaydı, program da son derece güzel gidiyordu; ama, bir gecede bu program yıkıldı. Şimdi, bir başka programla gidiyoruz. Yine, bakın, bu program bir carî açık meselesini çözebilmiş değildir, Türk ekonomisinin kapısında böyle bir problem durmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bu tasarıya gelirsek, yani, gerçekte bu tasarı, görüştüğümüz bu yasa, 5387 sayılı yasa, IMF'nin olumlu bulduğu, değer verdiği önem verdiği bir yasadır. Bakıyoruz, bütün çevrelerde, bu yasayı kabul edersek, sanki, bankacılık sisteminde bir daha bu sorunları yaşamayacağız gibi bir kabulü gerektiriyor, bu kabul varsayılıyor. Ben buna katılmıyorum. Bu, klasik, bir sistemi düzenleme ve denetleme yasasıdır. Birçok hükmü eskiden vardı, yine var. Yasa ve yönetmeliklerde olan birçok hüküm burada yasa metnine alınmıştır. Bütün bunlar, yasanın 194 maddesine bakarsak, belki, ceza hükümlerini tartışabiliriz; ama, onun dışındaki birkaç maddesi hariç, hepsi, olması gereken hükümlerdir. Bunlar, sektörde krizi önlemeye yetecek hükümler değildir; ama, yasayı genel olarak değerlendirirsek şöyle bir şey görüyorum: Birincisi, bir tepki yasası özelliği var. Birçok normal, güzel hükmü yanında, bir tepki yasası özelliği nedeniyle ceza hükümlerinin ağırlaştırıldığı, zaman zaman Anayasanın dışına çıkıldığı ve yerli sermayedarın sistemden çıkmak zorunda kaldığı bir anlayış var bu yasada.

Bakın, biraz önce konuşan arkadaşımız bir cümle kullandı; dedi ki: "Bu yasayla, sistem, uluslararası rekabete açılıyor." Değerli arkadaşlar, sistemin uluslararası rekabete açık olması kural olarak kötü değildir. Rekabet her zaman için iyidir. Rekabet kaliteyi yükseltir, kaynakların daha verimli alanlara gitmesini sağlar. Ama, bakıyoruz şimdi, bankacılıkta uluslararası rekabete açtık dediğiniz bu sektörden Türk sermayedarı, Türk işadamı çıkmak istiyor. Bakın, bu yasanın geçici 23 üncü maddesi tartışılacak, Anayasaya uygunluğu yönüyle tartışılacak. Bankalarda çalışan personelin sosyal güvenliklerini düzenleyen maddedir. Sosyal güvenlikle ilgili bir madde neden buraya konulmuştur, bu, aslında, sosyal güvenlik yasa tasarısının bir maddesiydi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Hamzaçebi, toparlamaya çalışın.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Neden oradan alınıp buraya getirilmiştir alelacele? Komisyonda, son gün sabaha karşı verilen bir önergeyle bu tasarıya dahil edilmiştir. Neden; çünkü, bu sistemden çıkmak isteyen yerli sermayedar var, işadamı var; çıkmak istiyor; yabancılara satacak. Yabancılar da bunu almak için böyle bir güveni görmek istiyor, bu sandıklarla ilgili problem çözülsün istiyor; yani, tamam, bir sosyal güvenlik düzenlemesiyse bu öbür tarafta yapılsın. Buraya neden alıyoruz, bir an önce neden alıyoruz; yabancılar sırada, banka alacaklar; o nedenle buraya alınıyor.

Şimdi, bunun gibi birçok özellik var. Şimdi, yabancı sermaye tabiî ki Türkiye'nin ihtiyacıdır. Doğrudan yabancı yatırıma Türkiye'nin son derece ihtiyacı vardır. Gelecektir, istihdam yaratacaktır, yatırım yapacaktır, üretime, ihracata katkıda bulunacaktır; ama, bankacılıkta yabancı sermaye dediğimiz zaman burada biraz dikkatli olmak gerekir. Sayın Başbakanın "sermayede ırkçılık" lafını ben üzüntü verici buluyorum.

Bakın, İtalya Merkez Bankası Başkanı İtalya bankacılık sistemindeki bir bankanın yabancılar tarafından alınmasını engellemek için tavır koyuyor, yabancılar bu sektöre girmemelidir veya hangi bankaysa o bankayı yabancılar almamalıdır gayretinde bulunuyor.

Şimdi, yabancıların oranı son derece önemlidir. Yabancı oranına baktığımız zaman, Türkiye'de şu an yüzde 3-4; işte, en son bir bankanın devriyle bu yüzde 11'ler, 12'ler civarına geliyor; ama, eğer önlem alınmazsa, eğer yerli sermayenin daha doğrusu bu sektörde kalmasını teşvik edici düzenlemeler yapılmazsa, peşi sıra birçok banka yabancılara satılacaktır ve Türk işadamı, Türk sermayesi buradan çıkmak zorunda kalacaktır. Bunun önemi nerede; bunun önemi şurada: Yabancı banka Türk ekonomisinin öncelikleriyle ilgili değildir. Örneğin, bir kriz anında çok çabuk kredileri geri çağırabilir, çok çabuk ülke dışına gidebilir. Türk ekonomisinin öncelikleri içerisinde KOBİ'lerin kredilendirilmesi vardır. Küçük ve orta boy işletmelerin, KOBİ'lerin kredilendirilmesi yabancı sermayenin önceliği olan bir konu değildir. Türk müteahhitlerinin teminat mektubu sorunu örneğin; yabancı bankanın umurunda bile değildir değerli arkadaşlar. Türk müteahhitlerinin teminat mektubu sorununu, her zaman bizim banka sistemimiz hükümetin öncülüğüyle çözmüştür. Bunu rekabete açtığınız zaman,Türk müteahhidin teminat mektubu sorunu, yabancı bankaların umurunda olmayacaktır.

Bakın, kriz yaşayan ülkelerden Meksika, sistemi bu şekilde yabancı sermayeye açtıktan sonra -kriz sonrası zaten banka fiyatları ucuzluyor, yabancı sermaye doğal olarak geliyor- Meksika'da bu oran yüzde 82,7'ye gelmiştir. Çek Cumhuriyeti yüzde 90, Macaristan yüzde 88,8; Polonya 68,7; ama, diğer gelişmiş ülkelere baktığımızda, bu oranın son derece düşük, yüzde 10'ların altında olduğunu görüyoruz. Sistem, yasa, bu konuda hiçbir olumlu yaklaşımı getirmiyor.

İkincisi, Fona devir. Değerli arkadaşlar, kötü bir bankacılık tecrübesi yaşadık, kriz yaşadık. Bankacılık sistemine aktarılan maliyetlerin, kaynakların tutarı 47 milyar dolar. Sadece TMSF'ye aktarılan kaynağın tutarı 47 milyar dolar. 21-22 milyar dolar da kamu bankalarına aktarıldı, faiz hariç.

Peki, şimdi, bu sistem, şu an, çok iyi deniliyor, bankacılık sisteminde çok iyi bir noktaya geldik deniliyor. Reform yapıldı. Peki, o zaman, bu yasa, neden Fona devir seçeneğini açık tutuyor hâlâ? Artık sistem güçlü hale geldiyse, bir banka eğer batacaksa batmalıdır. Mevduatta 50 milyar liralık güvence sınırı var. Sistem sağlamlaştı öyle değil mi, bu kadar bankanın TMSF'ye alınmasından sonra? Hayır, IMF ısrarla Fona devir seçeneğinin açık tutulmasını istiyor. Demek ki, o zaman sistem sağlam değil, sisteme hâlâ güvenmiyor IMF; çünkü, sisteme olumlu not veren IMF; kendi yapıyor, kendi olumlu not veriyor.

Sistemde gelinen aşamaları küçümsemiyorum, yapılan mutlaka iyi şeyler var; ama, Fona devir seçeneğinin olması, bu tasarının en büyük eksiğidir. Sistemik kriz varsa bir ekonomide, bankacılık sisteminin tümünü ilgilendiren bir kriz varsa, zaten, yasaya göre, Bakanlar Kurulu, bütün önlemleri, olağanüstü önlemleri almaya yetkili; Fona devri de yapabilir sistemik kriz varsa; konu o değil. Konu, sistemik kriz yok, bir banka ödeme güçlüğü içine giriyor, hükümet bunu -BDDK- TMSF'ye alabilecek. Bunun anlamı, 50 milyarlık mevduat sınırı değil, mevduata sınırsız güvence; onun ötesinde, bankadan alacağı olan herkes için güvencedir. Bunu doğru bulmuyorum.

İkincisi…

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum; dün müsamahanız bir hayli fazlaydı, yüzde 70'e kadar bir şeyler tanıdınız. Ben, tabiî ki, öyle bir talepte bulunmuyorum da…

BAŞKAN - Lütfen toparlayalım…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

2 Temmuzda görüşme olanağı bulamamıştık, görüşlerimizi ifade edememiştik; sizlerin müsamahasıyla birkaç konuyu daha gündeme getirmek istiyorum.

Şimdi, bir diğer konu şudur: Bakın, şimdi, özel finans kurumları katılım bankası haline dönüştürüldü bir değişiklikle. Esasında özel finans kurumları, özel finans kurumudur; yani, banka sayılmaması gerekir; ama, varsayalım ki, tasarı, yasa bunu banka yaptı, o zaman bankaların tabi olduğu kurallar neyse, kendi çalışma usulleri hariç tabiî, birisi faizsiz bankacılık yapıyor, öbürü faizli bankacılık; ama, diğer genel hükümler var, onlara tabi olması gerekir. Örneğin, nedir; Bankalar Birliğine üye olması gerekir. Ee hayır diyor yasa, bunlar Bankalar Birliğine üye olmayacaktır. Ee neden; çünkü, bunlar farklı esasla bankacılık yapıyor, bunlar Katılım Bankaları Birliğine üye olacaktır diyor.

Peki, o zaman, bu kabulün arkasından şunun gelmesi gerekir: Bu finans kurumlarının bir güvence fonu var şu anda. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu nasıl diğer bankalar için varsa, bunlar için de bir güvence fonu var. Aynı yaklaşım burada devam ettirilsin, bunlar için de güvence fonu devam etsin. Hayır, onları güvence fonuna tabi tutmayacağız, güvence fonunu kaldırıyoruz, onları diğer bankaların tabi olduğu TMSF'ye tabi tutuyoruz, diğer mevduat sigorta sistemine. O zaman faizli bankacılıkla faizsiz bankacılığı duruma göre, yani, hem gerektiğinde bir tarafta hem gerektiğinde öbür tarafta sayıyorsunuz. Bunu doğru bulmuyorum, tutarlı bulmuyorum.

Şu cümlelerle konuşmamı tamamlamak istiyorum: Batık bankalardan söz ettik ve Türkiye'nin yaşadığı krizin maliyetini sizlere söyledim. Bugün geldiğimiz noktada sistemin ulaştığı, geldiği durumun gerçekte kriz öncesinde 2000 yılındaki durumdan daha iyi olmadığını, hâlâ o günkü seviyeyi yakalayamadığımızı sizlere söylemek istiyorum. Gerek aktif toplamının gayri safî yurtiçi hâsılaya oranına gerekse kredilerin gayri safî yurtiçi hâsılaya oranına baktığımızda hâlâ 2000 yılının gerisindeyiz.

Bakın 2000 yılında bankacılık sisteminin aktif toplamının gayri safî yurtiçi hâsılaya oranı yüzde 84 iken, bu oran 2004'te daha yüzde 71 -2001'i saymıyorum kriz yılı- 2002 yüzde 77, 2003 yüzde 69; 2004 yüzde 71. Banka sisteminin esas görevi nedir; fon toplar, ekonomiye kredi açar. Kredilere bakıyoruz, 2000 yılında yüzde 23,4 olan kredi hacmi, 2004 yılında daha yüzde 23,1'de. Yani, iyi bir noktada değiliz.

Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında 2001 krizi sonrası TMSF'ye devredilen bankaların bu batık kredilerinin hâkim ortaklarından tahsil edilmesi için yapılan çalışmalar kapsamında bir finans kurumunun da aynı kapsama dahil edilmesi için bir önerge verdik. Türkiye'de 2001 kriziyle bir finans kurumu da battı; ama, bu finans kurumundan alacaklı olan 100 000'e yakın vatandaşın, 800 000 000 dolar civarında alacağı hâlâ ilgili finans kurumunun tasfiye masası tarafından ödenebilmiş değildir. Neden; çünkü, tasfiye masasının bu varlığı yok. Peki, neden hâkim ortakların mal varlığına gidilmiyor? Türkiye'de şu an, TMSF, batık banka patronlarının yöneticilerinin hepsine olağanüstü yetkilerle gidiyor; yurtdışı çıkış yasaklarından, bütün mallarının satışına kadar olağanüstü yetkilerle müdahale ediyor. Bu kredilerin, kamuca bu sisteme aktarılan 47 milyar doların tahsil edilebilmesi için. Peki, neden bir finans kurumunu bundan hariç tutuyoruz; bu finans kurumundan alacaklı olan 100 000'e yakın vatandaşımız bekliyor. Bu önerge Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edildi. Önergenin mantığı şu…

CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, 25 dakika oldu.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - … efendim, tasfiye varlığı yetmiyorsa ödemeye, hâkim ortakların mal varlığından varlığından TMSF alır.

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Çok uzadı, çok uzadı...

CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Böyle bir şey yok!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Tamamlıyorum.

CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihinde böyle bir şey yok!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Ancak, komisyonda kabul edilen bu önerge, maalesef, 2 Temmuz tarihindeki görüşmelerde kapsamdan çıkarıldı ve o şekliyle geldi. Ben, bunu bu vesileyle sizlerin takdirine sunuyorum.

Sözlerimi burada bitiriyorum. Sabrınız için hepinize teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Kendin söyler, kendin alkışlarsın, ayıp! Meclise ayıp! Milletvekillerine ayıp!

ATİLA EMEK (Antalya) - Sesimizi kıstınız.

CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Bu hafta daha bir kanun çıkaramadık.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Olsun, bir dinle…

BAŞKAN - Şahsı adına, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı tarafından bir kez daha görüşülmek üzere gönderilen Bankacılık Kanunuyla ilgili şahsî görüşlerimi ifade edeceğim. Yalnız, şahsî görüşlerimi ifade etmeden önce…

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Kandoğan…

Değerli arkadaşlarım, süreyi aşmamak, etkin ve verimli çalışma yapmak gerekiyor. Divan olarak bunu sağlamaya çalışıyoruz ve hangi partiden olursa olsun tüm milletvekillerini uyarıyoruz; ama, ben milletvekili arkadaşlarımdan da isterim ki, kendi yandaşları olanlar süreyi aştığı zaman susmasınlar; sadece karşıtları süreyi aştığı zaman tepki göstermesinler; hepsine, Divan gibi, ortak tepki göstersinler ve konuşmaları dinlesinler. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) - Aynen katılıyoruz.

CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Aynısını yapıyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, Sayın Kaptanoğlu, siz çok itiraz ediyorsunuz; ama, bu kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temel kanun olarak ele alındı ve hiçbir muhalefet milletvekili gelip, bu kanunun herhangi bir maddesi üzerinde görüşlerini ifade etme imkânını bulamadı. Müsaade edin de, o gün konuşamadıklarımızı, o gün söyleyemediklerimizi gelip, bugün bu kürsüden söyleyelim; niye rahatsız oluyorsunuz.

CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Rahatsız olmuyorum efendim.

AHMET YENİ (Samsun) - Gelseydiniz o gün.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - IMF'nin talimatıyla ve çok acele çıkarılma düşüncesiyle bir İçtüzük değişikliği yapılarak ilk görüştüğümüz temel kanun buydu.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, konuya gelsinler lütfen!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Kapusuz, niye rahatsız oluyorsunuz?! Ben…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - IMF talimat veremez. Önergeyi ben verdim ve Meclis de kabul etti. Lütfen, dikkatli konuşun; ne konuştuğunuzu da kulağınız duysun!

BAŞKAN - Yerinizden müdahale etmeyin arkadaşlar.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Lütfen, konuya gelin!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, siz de konu çerçevesi içinde Genel Kurula hitap edin lütfen.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Boyunuzu aşan laflar söylemeyin lütfen!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Milletvekili, bakınız, ben, 3 dakikadır burada kürsüdeyim; ancak, Kaptanoğlu'ndan dolayı daha konuya giremedim.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, sizden, süreler konusunda hassasiyet istiyoruz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Elbette, tepki koymak benim en tabiî hakkım. Eğer müsaade ederseniz, konuşayım, söyleyeyim düşüncelerimi.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ama, ne konuştuğunuzu bileceksiniz!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben biliyorum Kapusuz…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ne konuştuğunu bileceksin!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Kapusuz, ben, ne söylediğimi, ne söyleyeceğimi çok iyi bilen birisiyim.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bildiğin için konuşuyorsun zaten!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Lütfen, rahatsız olmayınız ve bu kürsüden de düşüncelerimi, ifadelerimi hür bir şekilde dile getirmeye devam edeceğim. Beni, hiçbir şekilde, ne sen ne de bir başkası susturamaz Sayın Milletvekili! Hayır!..

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ama, İçtüzüğe göre konuşacaksın, kuralsızlık yok burada.

CANAN ARITMAN (İzmir) - Hocaları kötü bunların!

BAŞKAN - Sayın Kandoğan… Sayın Kandoğan…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakınız…

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, Genel Kurulun yönetimiyle ilgili müdahaleleri biz yaparız; siz, konu çerçevesi içinde görüşün, görüşlerinizi sunun.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - İçtüzük belli!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakınız, ben, konuşmama bir başka konudan başlayacaktım. Dün Tunceli'de, maalesef, 5 evladımızı şehit verdik. Bugün, Türkiye'nin 5 ilinde ve Türkiye'nin genelinde milyonlarca insan gözyaşı akıtıyor. Ben, bu değerli şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum; ama, bu vesileyle bir hususu dile getirmek istiyorum. Bu terör meselesi, Türkiye'nin şu an en öncelikli, en önemli meselesi. Bununla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisinin bir genel görüşme ve olağanüstü toplantı isteği oldu. O gün, bu mesele, genel görüşme isteği reddedildi. O konuya o yönüyle girmek istemiyorum; ancak, şu söyleniyordu: Meclisin açılmasına çok az bir süre kaldı, hem de 3 Ekim var, 3 Ekim öncesi bu meseleyi büyütmüş oluruz şeklinde ifadelerde bulunuyorlardı. Bugün 13 Ekim; o konuyu görüşmemizin üzerinden yaklaşık bir ay geçiyor ve dün 5 erimiz orada şehit oldu. Geliniz, ne olur, o gün diyordunuz ki, Meclisin açılmasına az bir gün kaldı; işte, Meclis açıldı; geliniz, bu konuyla ilgili, Meclis olarak bizler ne yapmamız gerekiyorsa, kanun çıkarmamız gerekiyorsa kanun, hükümeti hangi konuda desteklememiz gerekiyorsa destekleyelim. Getiriniz o konuları, daha bundan sonra yeni evlatlarımız şehit olmasın, gözyaşlarımız sel olup akmasın. Ben, bunu, bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu Bankacılık Yasasıyla ilgili…

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, bir dakika…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Süreyi uzattırmayacağız Sayın Başkan…

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Meclisi sen mi idare ediyorsun, Başkan mı idare ediyor?!

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - İkaz etmek benim görevim…

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, süreyi uzatamazsınız…

BAŞKAN - 5 evladımızın şehit olmasından hepimiz üzüntü duyduk, dün de dile getirildi bu. İnşallah, güvenlik güçlerimiz gösterecekleri gayretlerle, ülkemiz, halkımız bütünlüğünü de sergileyerek bu terör olayının üstesinden gelecek.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - İnşallah, hep beraber…

BAŞKAN - Ama, o konuyu gündeme getirerek, bu konuşmanız sırasında süre kaybetmemeye çalışmanızı rica ediyorum. Asıl konuya dönerseniz çok iyi olur.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bugüne kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu dönemde kabul ettiği kanun tasarılarından 41 adedi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından bir daha görüşülmek üzere…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Süreniz doldu. Size 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun.

AHMET YENİ (Samsun) - 1 dakika…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, biraz önce, Sayın Milletvekili tam 10 dakika fazladan konuştu. Lütfen…

BAŞKAN - Bizim görevimiz, Divan olarak, İçtüzükte belirtilen süreler içinde konuşmanızı sağlamaya çalışmak. Bu konuda siz de ne kadar anlayış gösterirseniz, o kadar iyi olur, o kadar etkin ve verimli çalışma yaparız. Süreye riayet eden milletvekiline özel teşekkür ediyoruz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Etmeyeni de uyarıyoruz, uyarmaya da devam edeceğiz.

Buyurun.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, verdiğin sürenin yarısını sen konuştun! Kurban olayım!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, 41 adet kanun Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderildi. Bugünkü gündem elimde. Bugün görüşeceğimiz 3 kanunun 3'ü de Sayın Cumhurbaşkanı tarafından bir kez daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen kanunlar. Biliyorsunuz, Meclis kapanmadan önce, esnaf ve sanatkârlarla ilgili bir geceyarısı operasyonu yapılmıştı, o operasyon da Anayasa Mahkemesinden geri döndü. Şunu söylemek istiyorum: Meclis çalışmaları sağlıklı yürümüyor. Meclis, lüzumsuz olarak, bu tür kanunların aceleyle çıkarılmasından dolayı meşgul ediliyor. İşte, bugün görüşeceğimiz 3 kanunun 3'ü de Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen kanunlar.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tam 194 madde. Sayın Samsun Milletvekilimiz dediler ki: "Çok hummalı çalışma sonunda bu kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirdik."

AHMET YENİ (Samsun) - Biz öyle yaptık, siz yoktunuz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu kanun yarım saatte geçti Sayın Milletvekili, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yarım saatte geçti. Nasıl hummalı çalışmadır ki, 194 madde yarım saat içerisinde bu Mecliste görüşülüp kanunlaştırıldı?!

AHMET YENİ (Samsun) - Siz tatildeydiniz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesiyle ilgili olarak Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşleri, özet halinde aktarılan görüşleri okudum ve sayın milletvekili de şunu söyledi: "Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülürken, hiçbir iktidar ve muhalefet partisi milletvekili bu kanunun ilgili maddesinin Anayasaya aykırı olduğu şeklinde herhangi bir söz söylemedi." Yoktu ki burada muhalefet partisi milletvekilleri, olmayan milletvekilleri bunu nasıl söylesinler. Ama, ben, 30'a yakın konuşma yaptım. Bu konuşmalardan bir tekinde yanıldım, 29 tanesinde benim söylediğim gerekçelerin bir kısmına Sayın Cumhurbaşkanı da katılarak geri gönderdi. Eğer muhalefet burada olsaydı, mutlaka, o konularla ilgili eleştirilerimizi rahat bir şekilde ortaya koyabilirdik.

Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı ne diyor; Sayın Cumhurbaşkanı 92 nci maddedeki düzenlemelerin Anayasanın 128 inci maddesinin sondan ikinci fıkrasına aykırı olduğunu söylüyor. 128 inci maddenin o fıkrasını okuyorum: "Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir." Anayasanın amir hükmü; kanunla düzenleneceği söyleniyor. Kimler için; kamu görevlileri için...

Şimdi, kanunun 92 nci maddesine bakacak olursak, 92 nci maddesi de, çok açık bir şekilde, buradaki görevlilerin, sözleşmeli olanların ücret, malî ve sosyal haklar dışındaki tüm hükümler 657'ye tabidir, diğerlerinin de tamamı 657 sayılı Devlet Memurları Kanunundaki hükümlere tabidir deniliyor. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı, bunu çok açık bir şekilde, burada ifade ettiğine göre ve… Bunu düzenlemek de çok zor değildi; niye ısrar edildi, onu da anlamak mümkün değil. Yapılacak çok basit; orada yapılacak bir düzenlemeyle, bunların nitelikleriyle ilgili bir hüküm bunun içerisine derç edilirdi ve bu şekilde kanun buradan geçerdi.

BAŞKAN - Lütfen toparlayalım.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlem…

Şimdi, sonu meçhul olan bir olay karşımıza çıkıyor. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanının, bu aynen kabul edildiği  için, ikinci kez Meclise geri gönderme şansı yok. Ne yapacak Sayın Cumhurbaşkanı? Büyük bir ihtimalle, bunun Anayasaya aykırı olduğunu ifade ederek Anayasa Mahkemesine gidecek ve belki üç ay sonra, belki beş ay sonra bu kanun, belki, tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine, hepimizin huzuruna gelecek. Ama, bunu burada bu şekilde düzeltme imkânı varken bunu yapmayıp, sonu meçhul olan bir duruma sebebiyet veriyorsak, bunun da vebalini ve faturasını hep beraber ödüyoruz.

Meclis, hakikaten çok önemli kanunlar çıkarması gerekirken, Sayın Cumhurbaşkanından gelen kanunları bir kez daha görüşme mecburiyetinde kaldığı için, maalesef, zamanımız da boş yere akıp gidiyor. Hep örnek veriyorum: Sayın Tayyar Altıkulaç, Meclisin bir dakikalık çalışmasının maliyetini 11 milyar lira olarak söylüyordu. Şimdi bu kanun saatlerce burada görüşülecek, bunun maliyetini sizlerin takdirine bırakıyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

AHMET IŞIK (Konya) - 5 dakika fazla konuştun; maliyeti ne kadar?

BAŞKAN - Soru-cevap işlemine başlıyoruz.

Sayın Haluk Koç...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Konuşmaların uzaması dolayısıyla sabırsızlık belirtileri var. Ben, sizin müsamahanıza sığınarak Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum:

Sayın Bakan, biliyorsunuz, Bankacılık Yasası görüşülüyor; daha doğrusu, güdük bir şekilde görüşülüyor. Ben, yakın zaman dilimi içerisinde Türkiye'de bu konuyla ilgili yaşanan bir trajediye tekrar dikkat çekmek istiyorum ve sizin, Yüce Meclisin huzurunda bu görüşlerinize tekrar başvurmak ihtiyacı hissediyorum. Konu şu: İmar Bankası tasfiye edildikten sonra, biliyorsunuz, çıkarılan yasada, İmar Bankasından bono alan yurttaşlara ödeme yapılmaması burada kararlaştırıldı. Yani, bizim karşı çıkışımıza rağmen, gerekçelerini anlatmamıza rağmen böyle bir sonuca varıldı. Daha sonra, Anayasa Mahkemesine off-shore'dan son bir ayda mevduata dönen hesaplarla ilgili iptal başvurusunda bulunduk, Anayasa Mahkemesi, bildiğiniz gibi, bizim başvurumuzu kabul etti ve çıkan yasadaki bu hükmü iptal etti.

Şimdi, Danıştay, bu konuda normal bonodan mevduata dönenlerle ilgili idarî düzenlemeyi iptal etti; yani, yargı süreci çalıştı. Şu anda top sizde Sayın Bakan. Bakın, binlerce insan, bunların çoğu emekli, çoğu mağdur insan. İçlerinde muvazaalı birkaç hesap olabilir. Hükümet sizsiniz, bu muvazaalı durumu araştırmak sizin elinizde; ama, bir iki muvazaalı hesap için binlerce mağdur insan yaratma gibi bir sonuç doğdu. Ben sizden bu binlerce insan adına bir kere daha Yüce Meclisin huzurunda soruyorum: Bütün bu yasal kararlara rağmen, bütün bu yargı kararlarına rağmen ne yapmayı düşünüyorsunuz? Bir ödeme planı çıkarıyor musunuz çıkarmıyor musunuz? Bakın, Plan ve Bütçe Komisyonunda bekleyen, normal mevduatın ödenmesi gibi bonodan mevduata dönen insanların mağduriyetini giderecek ödeme planıyla ilgili tek maddelik benim bir yasa teklifim var; komisyonun hiç gündeminde bile değil. 37 nci maddeyi getirsem sizlerin bir inisiyatifi olmazsa, hükümet ya da iktidar çoğunluğunuz bunu reddedecek, gündeme aldırtmayacak. Bu insanlar haber bekliyor Sayın Bakan. Ne yapmak istiyorsunuz, ne yapacaksınız? Kısaca söyleyin, ödeyecek misiniz ödemeyecek misiniz?

Saygılar efendim.

BAŞKAN - Başka soru sormak isteyen yoktu, tek talep vardı. O nedenle süreyi çalıştırmadık, arkadaşlar uyardılar.

Şimdi, yanıt vermek üzere Sayın Bakana söz veriyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Haluk Koç'un ifade ettiği konu hepinizin malumudur. Bildiğiniz gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, İmar Bankasıyla ilgili, ödemelerin yapılmasıyla ilgili bir kanun geçmiştir. Bu kanun hükümlerine göre, bonolara ödeme yapılmayacağı şeklinde bir düzenleme ortaya çıkmıştır. Yani, mevduatın ödenmesini öngören; ama, bonoların ödenmesini öngörmeyen bir metin yasalaşmıştır. Hükümetin Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdiği tasarıda ise, bonoların da ödenmesine imkân sağlanmakta idi; ama, yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir ve bu nedenle de, Meclisten geçen yasa bonoların ödenmesine imkân vermemiştir. Fakat…

HALUK KOÇ (Samsun) - Mecliste iktidar çoğunluğuna sahipsiniz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - İktidar çoğunluğu dışında, her üyenin yasama sürecine katılımı da söz konusudur Sayın Koç.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ters örnekler çok, ters örnekler çok! Kişiye sipariş edilen yasalar çıktı buradan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Ancak, bildiğiniz gibi, uygulamayla ilgili Bakanlar Kurulu kararında, Sayın Koç'un belirttiği gibi, bonolardan son bir ayda mevduata dönenlere de ödeme yapılmayacağı ifade edilmişti. Bununla ilgili olarak Danıştay o maddeyi iptal etmiştir. Dolayısıyla, yeni bir hukukî durum ortaya çıkmıştır. Bu yeni hukukî durumu TMSF, BDDK ve Hazine olarak tekrar gözden geçirdik, değerlendirmelerini yaptık, son bir ayda bonodan mevduata dönenlerle ilgili ödemelerin yapılması gerektiği kanaatindeyiz. Bununla ilgili Bakanlar Kurulu kararı hazırlanmaktadır. Bu Bakanlar Kurulu kararı yakında çıkacaktır.

BAŞKAN - Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

5387 sayılı Bankacılık Kanunu Tasarısının 92 nci maddesinin dördüncü ve son fıkralarının sırasıyla aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Ali Kemal Kumkumoğlu

Birgen Keleş

 

Trabzon

İstanbul

İstanbul

 

Enis Tütüncü

Kemal Sağ

Osman Kaptan

 

Tekirdağ

Adana

Antalya

 

Kâzım Türkmen

Gürol Ergin

Mustafa Özyürek

 

Ordu

Muğla

Mersin

 

"Kurumun anahizmet birimlerinde uzmanlık gerektiren işlerde meslek personeli çalıştırılması esastır. Anahizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimlerinde istihdam edilecek personelin unvan ve pozisyonlarının görev özelliklerinin gerektirdiği öğrenim derecesi, yabancı dil bilgisi, deneyim ve yaş sınırı gibi özel şartlar, Başkanın teklifi üzerine Kurul tarafından belirlenir. Kurumda yönetici, müşavir ve meslek personeli unvanlarını haiz olmayan personelin oranı bu Kanunun eki cetvellerde yer alan toplam kadro sayısının yüzde 30'unu geçemez."

"Kurumun meslek ve yönetim personelinin atanmalarında hukuk, iktisat, maliye, bankacılık, işletme, kamu yönetimi ve dengi dallarda en az lisans düzeyinde; mühendislik alanında lisans düzeyinde öğrenim görmüş olanlar için belirtilen alanlarda lisansüstü öğrenim görmüş olmaları şartı aranır. Kurumun meslek ve idarî personelinin yeterlik ve yarışma sınavları Kurum tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, konuşmak mı istersiniz, gerekçe mi?..

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Gerekçe…

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bankacılık Kanununun 82 nci maddesinde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun kamu tüzelkişiliğini haiz olduğu, 92 nci maddesinde kadro karşılığı sözleşmeli çalışan Kurum personelinin ücret, malî ve sosyal haklar dışında, diğer personel ise her türlü hak ve yükümlülükleri yönünden 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi bulunduğu belirtilmiştir.

Bu durumda, Kurum personelinin Anayasanın 128 inci maddesi bağlamında kamu görevlisi olduğu kuşkusu bulunmasına karşın, bu maddede Kurumun meslek ve idarî personelinin nitelikleri düzenlenmeyerek Kurum tarafından çıkarılacak yönetmeliğe bırakan düzenlemelere yer verilmiştir.

Anayasanın 128 inci maddesinde "memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri … diğer özlük işleri kanunla düzenlenir" denilmiştir. Devletin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerini yerine getirenlerin görev ve sorumluluklarının yasalarla belirlenmesi ve buna uygun davranılması hukuk devletinin gereğidir. Anayasanın açıkça kanunla düzenleneceğini belirttiği bir konunun yönetmelikle düzenlenmesi, Anayasanın 128 inci maddesine ve yasa ile düzenlemenin, yasa ile yetkilendirme olmadığı Anayasa Mahkemesince birçok kez karara bağlandığı için Anayasanın 7 nci maddesine aykırı düşmektedir. Bu nedenle işbu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - …oylarınıza sunacağız, karar yetersayısı arayacağız:

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yetersayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 92 nci maddeyi kanuna ekli cetvelle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.

121 inci maddeyi okutuyorum:

Fon personeli

MADDE 121.- Bu Kanun ile Fona verilen görevlerin gerektirdiği görev ve hizmetler, Fon avukatları, Fon denetçisi ve denetçi yardımcıları, Fon uzmanı ve uzman yardımcılarından oluşan meslek personeli ile idarî personel eliyle yürütülür. Fonun her türlü personelinin bu Kanunun 113 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi hariç, diğer bentlerinde yer alan nitelikleri taşımaları zorunludur.

Başkan yardımcıları, daire başkanları, müdürler, başkanlık müşavirleri ve meslek personeli kadro karşılığı sözleşmeli statüde istihdam edilir. Kadro karşılığı sözleşmeli çalışan Fon personeli ücret, malî ve sosyal haklar dışında her türlü hak ve yükümlülükleri yönünden 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbidir.

Bu Kanunun ekinde yer alan (II) sayılı cetveldeki toplam kadro sayısı geçilmemek üzere, kadro unvan ve derecelerinin değiştirilmesi ile bu kadroların kullanılmasına ilişkin esas ve usûlleri belirlemeye Fon Kurulu yetkilidir.

Fonun anahizmet birimlerinde uzmanlık gerektiren işlerde meslek personeli çalıştırılması esastır.

Fonun ikinci fıkrada belirtilenler dışında kalan ve ekli (III) sayılı cetvelde yer alan pozisyonlarda çalıştırılacak personeli idarî hizmet sözleşmesiyle istihdam edilir. Bu cetvelde yer alan toplam pozisyon sayısı geçilmemek üzere, pozisyon unvanlarında değişiklik yapmaya Fon Kurulu yetkilidir. İdarî hizmet sözleşmesiyle çalıştırılanlar emeklilik ve sosyal güvenlik yönünden 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tâbidir.

Fonda çalışan personel başka kamu kurum ve kuruluşlarında geçici olarak görevlendirilemez.

Fon denetçi yardımcılığı ile Fon uzman yardımcılığına atanacaklar, merkezî yarışma sınavıyla belirlenenler arasından seçilir. Fon uzman yardımcılığı ve Fon denetçi yardımcılığına atananlar, üç yıl çalışmak ve olumlu sicil almak kaydıyla Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavından en az (C) düzeyinde veya buna denk kabul edilen uluslararası geçerliliği bulunan yabancı dil puanı alması, yeterlik sınavında başarılı olması ve konuları ile ilgili hazırlayacakları tezin oluşturulacak jüri tarafından kabul edilmesi hâlinde uzman veya denetçi olarak atanır ve bunlara bir defaya mahsus olmak üzere bir derece yükseltilmesi uygulanır. Mazereti olmaksızın tez hazırlamayan veya sınava girmeyen veya sınavda iki defa başarısız olanlar diğer kamu kurum ve kuruluşlarındaki öğrenim durumlarına uygun kadrolara atanmak üzere Devlet Personel Başkanlığına bildirilir.

Fonun meslek ve idarî personelinin yeterlik ve yarışma sınavları, nitelikleri ile çalışma usûl ve esasları ile ilgili diğer hususlar Fon tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyenler, bizdeki sıraya göre, gruplar adına, birinci sırada Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, ikinci sırada Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni.

Şahıslar adına konuşma talepleri şöyle: Birinci sırada Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan, ikinci sırada İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, üçüncü sırada Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni.

Tabiî, sadece iki kişi konuşabiliyor; eğer birisi konuşmazsa üçüncüye söz hakkı çıkıyor.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, her iki konuşmamı birleştirebilir miyim?

BAŞKAN - Birleştirme yapabilmeniz için, yer değiştirmemiz gerekiyordu.

Ahmet Yeni Bey, birinci konuşmacı olmak durumunda olabilir misiniz? Eğer, kabul ediyorsanız…

AHMET YENİ (Samsun) - Olurum efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yeni.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Ahmet Yeni; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 5387 sayılı Bankacılık Kanununun Cumhurbaşkanlığınca iade edilen 121 inci maddesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz evvel konuşan Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan, benim, bu yasanın komisyonda ve Mecliste hem iktidar milletvekilleri hem de muhalefet milletvekilleri tarafından Anayasaya aykırılık iddiası konusunda  konuşmadıklarını, bundan haberdar olmadığını…

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu, esas no 1/1069, karar no 50. Burada diyor ki: "Cumhurbaşkanı tarafından ileri sürülen Anayasaya aykırılık iddiasının ne komisyonda yapılan görüşmeleri sırasında ne de Genel Kurulda iktidar ve muhalefet partisi milletvekilleri tarafından dile getirildi." Ben bunu söyledim; ama, Denizli Milletvekili başka konulara girdiği için, burayı okuyamamış galiba. Ben, evraka dayalı konuşuyorum Sayın Vekilim.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Nasıl okuduğumu gör, bak!

AHMET YENİ (Devamla) - Adı geçen maddeyle ilgili Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme tezkeresine bakacak olursak, bu maddeyle, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Başkanına, kurumun yönetiminde ve gerekli koordinasyonun sağlanmasında yardımcı olmak üzere 2 başkan yardımcısı atanabilmesine olanak sağlaması hedeflenmişti. Cumhurbaşkanlığınca iade edilen maddenin gerekçesinde ise "TMSF'nin meslek ve yönetim personelinin niteliklerinin Fon tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenmesinin öngörülmüş olması ve Fonun meslek personelinin görevlerinin önemi ve özelliği de gözetilerek yükseköğretimin hangi dallarını bitirenler arasından seçileceğine yasada yer verilmesi gerekirken, bu konunun yönetmeliğe bırakılması Anayasanın 128 inci maddesiyle bağdaşmamaktadır" denilmektedir.

Saygıdeğer Başkan, sayın milletvekilleri; 2003 yılı aralık ayında yasalaşan 5020 sayılı Kanun, TMSF'nin daha etkin çalışmasına ve bugün elde edilen tahsilat seviyelerine ulaşmasına imkân tanımıştır. Bu kanun, muvazaalı yollarla mal edinen, kamuya yüklediği borcu ödememek için bugüne kadar alıştıkları dolandırıcılık yöntemlerini icraya devam eden batık banka sahiplerinin etkin bir şekilde takibine imkân vermiştir. Geçmişte kolayca banka lisansı dağıtmakla başlayıp bazı gayri ahlakî ve gayri kanunî yollara tevessül eden banka sahiplerine göz yummakla devam eden ve sonuçta Türkiye'nin yaşadığı en derin ekonomik krizle neticelenen politik ihmallerin mirasını ancak böylesi bir yasal düzenlemeyle tasfiye edebilirdik ve biz de halkımıza söz verdiğimiz gibi gereğini yaptık. TMSF'nin aynı kanun gereği bağımsız bir kuruluş haline getirilmesi, bu yeni yasal imkânların kararlı bir şekilde kullanılmasını ve tahsilat süresinde hız ve etkinlik kazanmasını sağlamıştır. Geçmiş yöntemlerin mirası olan batık banka enkazını elde edilebilecek en yüksek değerle tasfiye etme yönündeki siyasî kararlılığımız, TMSF'nin etkin ve hızlı çalışmasıyla amacına ulaşmış bulunmaktadır. 2001-2003 yılları arasında 750 000 000 dolar tahsilat yapılmışken, 2004 yılında 900 000 000 dolar, bu yılın ilk 8 ayında da 1,4 milyar dolar tahsilat yapılmıştır. Bu, siyasî kararlılığın eseridir. TMSF'nin son gerçekleştirdiği medya ve çimento fabrikaları ihalelerinden elde edilen olağanüstü gelirleri de bu rakamlara eklediğimiz takdirde, bu yıl sonu itibariyle 5 milyar dolara yaklaşan bir tahsilat performansına ulaşacaktır.

Başarılı çalışmalarından dolayı, TMSF Başkanı Sayın Ahmet Ertürk ve ekibini de ayrıca kutluyorum.

Dikkate değer önemli bir husus da, bütün bu tahsilatlar yapılırken hiçbir şaibeye karışılmaması, açık, şeffaf, temiz satışlarla bu işlemlerin gerçekleştirilmesidir. TMSF'nin bu yılın haziran ayında ilk defa hazineye 1,5 milyar dolar para aktarması ve geçtiğimiz hafta da 500 000 000 YTL ödenmesi, iyi giden tahsilat sürecinin meyve vermeye başladığının işaretleridir.

Tüm bu olumlu gelişmeler oluyorken, kanunun 121 inci maddesinin geri gönderilme gerekçesinde vazedilen, Fon başkanına yönetimde ve gerekli koordinasyonun sağlanmasında yardımcı olacak iki başkan yardımcısının hangi vasıflarda olacağı hususunun nakıs kalmış olduğu gerekçesi, hükümetin bu konudaki politikalarına, kararlılığına ve performansına uygun hareket edecek liyakatte bürokratlar seçileceği gerekçesiyle giderilmektedir. Zaten, kamu personeli olmak için gerekli genel nitelikler 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda belirtilmiş olup, her bir kamu personelinde aranacak özel niteliklerin kanunla düzenlenmesine gerek yoktur ve bunda da Anayasaya bir aykırılık bulunmamaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hatırlamak dahi istemediğimiz halkın kaderine ve geleceğine hayasızca uzananların, hırsızların, hortumcuların döneminden, hortumların kararlı bir şekilde kesildiği yeni bir döneme girilmiştir. Bu yıl bir ilke imza atan, aranızda bir vekili olarak bulunduğum Samsun'da, bu yaz, ben ve diğer milletvekili arkadaşlarımız mevcut olan 964 köyümüzü, 15 ilçe ve il merkezimizi ziyaret ederek, halkın nabzını tutmuş bulunmaktayız. Vatandaş bizden, siyasî istikrar, ekonomik anlamda da refah istiyor. Bunlar var olduktan sonra ihtiyaç duyulan her şeyin kendiliğinden gelişeceğinin bilincinde olan insanlarımızın bize duyduğu güven ve destek, hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, artarak sürecektir; çünkü, biz, halkımızın hizmetinde olmaya kararlı bir şekilde devam edeceğiz.

Her yıl çeyrek trilyon doların yatırım için uygun ülke aradığı dünyamızda büyük bir memnuniyetle görmekteyiz ki, 17 Aralıkta müzakere tarihi almamızla birlikte ülkemiz yatırım için gıpta edilen hedef ülke haline gelmiştir. Ülkemize giriş yapan yabancı sermayenin sayısal ve parasal değerindeki artış, şüphesiz ki, sağlamış olduğumuz güvenin, siyasî, ekonomik istikrarın bir sonucudur. Avrupa Birliği tam üyelik müzakerelerinin başlatılmış olmasıyla birlikte bu oran müzakereler süresince daha da artacak, ülkemiz, ekonomik, kültür ve turizm alanlarında tam anlamıyla bir cazibe merkezi haline gelecektir.

KİT Komisyonu üyesi olarak da bazı kamu bankalarından örnekler vermek istiyorum: Kurulduğu günden bugüne kadar genel bankacılık hizmetleri yanında Türk tarımının da tek finansörü ve bankacılık sektörümüzün lokomotifi durumundaki Ziraat Bankası bizden önceki dönem ve bugün itibariyle kullandırdığı bireysel kredi miktarını 9, tarımsal kredileri ise 8 kat artırmıştır. Buna paralel olarak kârını da artıran bankanın 2002 yılı net kârı 156 000 000 YTL iken, 2004 yılı rakamı 1 500 000 000 YTL olarak gerçekleşmiştir. 2000 yılında 4 646 000 YTL olarak gerçekleşen Halk Bankasının kârı takip eden yıllarda ciddî artışlar göstermiş, bu yılın ilk altı aylık döneminde 261 810 000 YTL mertebesinde gerçekleşmiştir. Yine bankanın kullandırdığı kredi miktarında da ciddî gelişmeler gözlemlenmektedir; 2004 yılında gerçekleştirdiği kredi kullanım oranını 2003 yılına göre yüzde 73 oranında artırmıştır.

Türkiye ekonomisinin can damarı konumundaki KOBİ'lerimizin her türlü ihtiyaçlarına yönelik kullandırdıkları kredilerle önemli bir bankacılık hizmeti sunan Vakıfbank da, diğer bankalarla mukayeseli olarak birçok konuda birinciliği elinde bulundurmaktadır.

Verdiğimiz bu rakamlar, siyasî istikrarın, ekonomide alınan radikal kararların ve daha profesyonel yönetim anlayışının sektöre olumlu yansımasıdır. Bizim dönemimizde alınan ekonomik önlemler sonucu, enflasyonun ve dolayısıyla faiz oranlarının düşmesiyle birlikte, bankalar, asıl iştigal sahalarına dönmek zorunda kalmışlardır. Devlete para satmaktan başka bir faaliyet unsurunu bankacılık anlamında sunmaktan âdeta kaçınan bankalar, artık bankacılık hizmetlerinde birbirleriyle yarışa girmişlerdir.

Yine, yasal altyapısını hazırlamış olduğumuz ipoteğe dayalı konut satışı sistemi olan Mortgagede, ekonomimizi canlandırırken, bankalarımızın işlerini yoğunlaştırırken, aynı zamanda, dargelirli insanımızı da uzun vadede ev sahibi yapacaktır.

Yukarıda zikrettiğim hususlar, siyasî ve ekonomik istikrarın tesis edildiği, karşılıklı güven ortamının oluştuğu ülkemizdeki bankacılık sektörünün başardığı sıçramalardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YENİ (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

AHMET YENİ (Devamla) - Bizler, bunun altyapısını oluşturduğumuz gibi, ileride olası olumsuzlukların yaşanmaması ya da en az zayiatla bertaraf edilmesi noktasında gerekli gördüğümüz önlemleri elbette ki alacağız. Bunu, biz, üzerimizde vazife olarak addediyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, sözlerime son verirken bir kez daha Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Şahsınız adına da söz talebiniz var; ikisini birleştiriyoruz, 15 dakika…

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Az önce Yüce Meclise hitap eden Değerli Milletvekilimiz Sayın Ahmet Yeni konuşmasına başlarken, belgeli konuştuğunu ifade etti. Bir parlamenterin, elbette, düşüncelerini, iddialarını belgelendirmesi bizi de mutlu eder. Hele hele, bazı ciddî iddiaların belgelere dayanması ve bunun Parlamento kürsüsünden seslendirilmesi, bizi, ayrıca mutlu eder.

Belki sürpriz olacak; ama, ben de bazı belgeleri burada, sırası geldikçe size sunmaya çalışacağım; ancak, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuyla ilgili bir düzenlemeyi görüşürken, Bankalar Yasasını görüşürken, elime gelen bir mektuptan… Gaziantep'ten Sayın Necmi Mutlu, bu yurttaşımız 77 yaşında, eşi de 67 yaşında, İhlas Finansa para yatırmışlar; ama, paralarını alamıyorlar. Yatırma gerekçesini de şöyle yazıyor; aynen, mektubundan okuyorum: "Ulusal kanallar bizi halihazırdaki bankalardan uzaklaştırdı ve korktuk bu bankalara yatırmaya. Bunlar Müslüman geçiniyorlar, Allah'tan korkarlar herhalde düşüncesiyle buraya yatırdık; yani, İhlas Finansa yatırdık."

Biz, bunu bildiğimiz için ve binlerce yurttaşın dramını sona erdirmek için, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu yasa görüşülürken dedik ki, İhlas Finansı, tasfiye sürecini de TMSF'ye verelim; çünkü, yetkisi var, imkânları var, süratle bunu paraya dönüştürme imkânı var; böylece de bu insanlarımızı mağdur etmeyelim. Bizim bu verdiğimiz önergeye, Adalet ve Kalkınma Partisinden arkadaşlarımız da destek verdiler; ama, bu önerge, Genel Kurulda görüşülürken çıkarıldı.

Şimdi, değerli arkadaşlar, sizler İmar Bankasına el koyup tasfiye sürecine aldığınızda, biz itiraz ettik mi; hayır, yapılanlar doğru muydu; evet. İyi de, birileri yaptığı zaman yanlış; ama, birileri yaptığı zaman doğru derseniz, bunun, acaba, vicdanî ölçüsü olabilir mi?! Bunun vicdanî ölçüsü yoktur.

Gaziantep'ten yazan bu 77 yaşındaki adam, kırküç yıl devlete çalıştığını, 23 000 dolar biriktirdiğini ve bu parayla geçindiğini söylüyor. Şimdi, bu kişi, bütün çalışma yaşamı boyunca biriktirdiği 23 000 doların getirisini alamayacak da ne zaman alacak?!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Öbür dünyada...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Gelelim İmarzedelere...

Belgeli konuşuyoruz. İmarzedelerde bir karar aldınız, dediniz ki, off-shore'a, son bir ayda off-shore'dan tasarruf mevduatına dönüşene vermeyeceğim. Efendim, devlet içborçlanma senedi alana vermeyeceğim dediniz. İtiraz ettik; yani, bu hukuk ilkelerine aykırıdır, kazanılmış hakka aykırıdır dedik; ama, siz, bir yasal düzenleme yaptınız, vermeyeceğiz dedik; Danıştay iptal etti, Anayasa Mahkemesi iptal etti, yanlıştır bu düzenlemeler dedi. Bakın, aradan ne kadar süre geçmiş, bu insanlar Ramazan ayında perişan; her gün bize onlarca telefon geliyor, eminim ki sizlere de geliyor; peki, bu insanların paraları niye ödenmiyor?! Şimdi, Sayın Bakan açıklama yaptı Sayın Haluk Koç arkadaşımızın sorusu üzerine, bir Bakanlar Kurulu kararının hazırlandığını söyledi; bununla mutlu olduk.

Şimdi, Sayın Bakan, acaba off-shorezedeler için de böyle bir düzenleme yapılıyor mu yapılmıyor mu; bu soruya da yanıt verirse mutlu olurum.

Değerli arkadaşlar, bu konuda Sayın Haluk Koç arkadaşımızın ayrıca bir yasa teklifi var; eğer, bu teklif de gündeme alınırsa süratle gerçekleşebilir.

Değerli arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisinin iddialı olduğu konulardan birisi de şuydu: "Biz bürokrasiyi azaltacağız, bürokrasiyi kaldıracağız, bürokrasi etkin ve verimli olacak" denilmişti; güzel. Şu sorunun yanıtını, doğrusunu isterseniz, ben şu ana kadar almış değilim: Niçin, ayrı bir Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kuruyoruz; böyle bir başkanlığı kurmaya ne gerekçe var, hangi gerekçeyle kuruyoruz?!  Eskiden Merkez Bankasının içindeydi, sonra BDDK'nın içinde. Ee, bundan sonra, bankalar da artık tasfiye sürecine girmeyecek, bankalar disipline ediliyor, daha sağlıklı denetleniyor; o zaman, ayrı bir bürokratik mekanizmayı niye kuruyoruz?!

Değerli arkadaşlar, bunu da anlamak mümkün değil. Haydi kurdunuz diyelim, bankaları tasfiye edeceksiniz; bu yasaya bizim itirazımıza rağmen bir şey koydunuz; bankalar, arzu edilirse TMSF bünyesine alınabilir; yani, bunun Türkçe tercümesi şu: TMSF bünyesine alınanın yükü yetmiş milyon insanın sırtına yüklenebilir demektir. Biz buna karşı çıktık; yapmayın, İmar Bankasında olduğu gibi tasfiye yapın, niye birilerini biz korumak zorunda mıyız, birilerinin yükünü bu halkın sırtına vurmak zorunda mıyız?! "Hayır, bu böyle olacak" dediniz. Niçin?.. Çünkü, IMF böyle istiyor… Yurt dışında özel bankalara kredi açanlar, eğer bu özel bankalar batarsa, o yurt dışındaki kreditörlerin haklarını bu ülkenin yurttaşlarının sırtına yıkmak için. Bunun, adaletle, vicdanla ne ilgisi var arkadaşlar?! Ama, yaptınız...

Bakın, bir şey daha yaptınız. Bu ülkede ticarî mevduat sahipleri 5 kuruş Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna para ödemezler; çünkü, adı üstünde, ticarî mevduat, tasarruf mevduatı değil; ama, burada, yasa görüşülürken, değerli arkadaşlarım, sizler, bir grup ticarî mevduatı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kapsamına aldınız. Bunun vicdanla ne ilgisi var arkadaşlar?! Dünyada, hayatı boyunca Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna 5 kuruş para yatırmayan o tüccarlar kimlerdir; acaba, onu sordunuz mu? Bu  millet, acaba, onların zararını ödemek zorunda mıdır? Kimdir bu insanlar? Bu insanların Adalet ve Kalkınma Partisiyle olan ilişkileri nedir; bunu sordunuz mu? Sormadınız…

AHMET YENİ (Samsun) - Belgelendirmeniz lazım onu söyleyince…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Belgeleme değil, bunun kanunu çıktı; Sayın Yeni, kanun çıktı. Daha…

AHMET YENİ (Samsun) - AK Partiyle ilgisini belgelendirmeniz lazım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - AK Partisiyle ilgisi, bakın, şöyle diyeyim size…

AHMET YENİ (Samsun) - Bunu belgelendirmeniz lazım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Tabiî efendim, çok güzel. Siz, bana, o ticarî mevduat kapsamına aldığınız, ticarî mevduattan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kapsamına aldığınız kişileri açıklayın, ben belgeleyeceğim. Bunu açıklamaya yüreğiniz varsa, samimî söylüyorum, bu kürsüye çıkıp, size teşekkür edeceğim, sizin yürekliliğiniz için de sizi kutlayacağım; ama, bunu yapamazsınız, ben bunu çok iyi biliyorum, bunu yapamazsınız. Veya bir şey daha söyleyeyim değerli arkadaşlar, ben açıklayacağım; siz, bir yasa çıkarın, bu açıklamadan ötürü benim sorumlu tutulamayacağıma ilişkin, çıkarın, ben, bunu açıklayacağım.

AHMET YENİ (Samsun) - Tabiî, tabiî!..

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bir başka şeye geleyim değerli arkadaşlar, bir başka önemli konu daha. İhlas Finansın hortumcu olduğunu, Sayın Yeni'nin teşekkür ettiği TMSF Başkanı Plan ve Bütçe Komisyonunda açıkladı. "Evet, İhlas Finans hortumculuk yapmıştır" dedi. Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan değerli arkadaşımız dedi ki: "Biz, hortumcularla mücadele ediyoruz, çıkarcılarla mücadele ediyoruz."

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Damardan giriyorlar!..

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Burada ödüllendiriyorsunuz değerli milletvekilleri, mücadele etseniz sizi alkışlayacağız. Niye mücadele etmiyorsunuz diye bizim sitemimiz.

Bakın, bir şey daha söyleyeyim size: Diyelim ki, bir avukat arkadaş, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu aleyhine dava açtı; açabilir ya, her hukukçu açabilir, birisinin hakkını korumak için açabilir; ama, siz, bu avukatı, o dava devam ederken TMSF bünyesine memur olarak alamazsınız. Bir kişi, hem davacı hem davalı olamaz. Eğer siz istiyorsanız…

AHMET YENİ (Samsun) - TMSF'ye girince ayrıldı…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Hayır efendim, İstanbul Barosuna gidin, üye…

AHMET YENİ (Samsun) - Hayır, TMSF'ye geçerken ayrıldı…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Tabiî, biz bunun kıyametini kopardık, ayrıldı tabiî. İstanbul Barosuna bakın, bunun belgeleri var elimizde. Siz isterseniz Sayın Yeni, biz o belgeleri de size veririz, hiç endişe etmeyin…

AHMET YENİ (Samsun) - Bizde de var belge…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Biz, ne söylüyorsak… Siz nasıl belgeli olduğunu söylüyorsanız, kusura bakmayın, hasbelkader, biz de biraz belgeli konuşmaya çalışıyoruz.

Bir şey daha söyleyeyim bakın değerli arkadaşlarım: TMSF'nin elindeki yetki hiçbir kuruluşta yoktur devlette. Alacağı tahsil etmek için, Parlamento, ona çok güçlü yetkiler vermiştir, oybirliğiyle verdik bu yetkileri biz, alacağını alsın diye. Şimdi, böyle bir yetki verilen kuruluş diyor ki; ben şu grup alacağımı alamıyorum. Ee?.. Bunu satacağım, birisi kalksın, o alsın… Peki, değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir kurumuna vermediğimiz tahsilat yetkisini alan bir kuruluş bunu niye satıyor? Hadi sattı  diyelim -olur ya, satabilir, yasa çıktı sattı diyelim- alan kuruluş varlık yönetim şirketi kuracakmış da, TMSF de ona ortak olacakmış!.. Yahu arkadaşlar, yani, insaf denen bir şey var. Parayı tahsil ediyorsanız adam gibi tahsil edersiniz. Tahsil etmeyip de, ben birilerini koruyacağım diyorsanız, bu kadar dolambaçlı yola hiç gerek yok. Tıpkı, ticarî mevduatı nasıl TMSF kapsamına aldıysanız, getirirsiniz bir yasa, biz bunu siliyoruz dersiniz, biter. Yanlış yapıyorsunuz. Israrla söylüyoruz, yanlış yapıyorsunuz; ama,ısrar ediyorsunuz yanlış yapmakta.

Bir başka şey: TMSF, Giresun'da bir araziyi bünyesine alıyor, sonra bu araziyi satıyor. Kaça satıyor; 440 milyar liraya; ihaleyle satıyor, birisi alıyor. Alınan bu arazi, Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından, Karadeniz otoyolu nedeniyle istimlak ediliyor. Biçilen değer ne; 640 milyar lira. Devlete kaç liraya mal oluyor biliyor musunuz arkadaşlar; 2 trilyon 249 milyar liraya. Şimdi, ben merak ettim, olur ya…

AHMET YENİ (Samsun) - O para nereye gitmiş?!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Mahkeme, bilirkişi gitmiştir, bir şekliyle çok yüksek bir bedel tespit etmiş olabilir ve bu para şu anda TMSF'nin kasasında…

AHMET YENİ (Samsun) - Hah.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Güzel; ama, bakın Sayın Yeni, asıl olay ondan sonra başlıyor, asıl ondan sonra başlıyor. Diyelim ki, bu parayı TMSF aldı, hukuk filan hikaye dedi, siz de bir yasa tasarısı getirdiniz, yasayı çıkardık, bu para TMSF'nin oldu. TMSF, aldığı 2 trilyon 249 milyarın karşılığında el koyduğu şirketin alacağını silecek. Kimin parasıyla; devletin parasıyla onun alacağını silecek. Peki değerli arkadaşlar, buna sizin vicdanınız elverir mi?! Bizim vicdanımız elvermiyor. Ben eminim, sizler de isyan ediyorsunuz, böyle bir şey olamaz. Bu hukuksa yanlış, adaletse yanlış. Karayollarının parası başka bir ülkenin parası değil ki arkadaşlar, bu ülkenin parası. O zaman bunun kavgasını vermek zorundayız.

Bakın, bu konuda süratli bir şekilde yasal düzenleme getiriyorsanız, biz o yasal düzenlemeyi destekleriz. Karayolları Genel Müdürümüz "burada bir çıkar grubu oluşmuştur" diyor; çıkar grubu…

Bakın, ben şunu da araştırdım, belki TMSF'nin haberi olmayabilir dedim, sordum: Buranın kamulaştırma kararı ne zaman alınmış?.. Size sürpriz gelecek arkadaşlar, kamulaştırma kararı 19.4.2002'de Karayolları Genel Müdürlüğünce alınmış, 19.4.2002. Yani, buranın Karayollarınca kamulaştırılacağı önceden biliniyor. Ne zaman ihale yapılıyor; 17.6.2004'te. Peki, kamulaştırılacağı bilinen bir yeri; Karayolları Genel Müdürlüğü alacak, buraya yol yapacak, yolun alanı içinde, TMSF burayı niye ihaleye çıkarıyor? Versin Karayolları Genel Müdürlüğüne ücretsiz. Kim itiraz edebilir buna; hiç kimse itiraz etmez. Karayolları, en fazla 640 milyar değer biçecekti, olacaktı, o kadar borcu olan kişinin 640 milyarı silinecekti, mesele de çözülecekti; ama, bakın, o da olmadı.

Değerli arkadaşlar, yasama yetkisinin Parlamentoda olduğunu biliyoruz. Yasama yetkisini kullanırken, kamu kaynaklarının korunmasına da hepimizin titremesi gerektiğine inanıyoruz. Ben eminim, bu Parlamentodaki 550 arkadaşımız da, kamu kaynaklarının birilerinin cebine gitmemesi için düzenli, özenli, nitelikli çalışmak zorundadır, çaba göstermek zorundadır. Söylediğim bütün bilgiler, zamanın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Tabiî efendim.

Bakın, değerli arkadaşlarım, TMSF, bugün çimento fabrikalarını ihaleyle satıyor. İtiraz var mı, etmiyoruz; yani, kamuya açık bir ihaledir, yapıyor. Televizyon satıldı, hepimiz saygı duyuyoruz, kimse de itiraz etmiyor niye böyle yapıyorsunuz diye; ama, bazı alacakları siz satarken, bu sürece uymuyorsunuz, bu sürece uyulmuyor; bizim kafamızda soru işareti yaratan bu. Üstelik, o ihaleye giren kişi, ihale süreci bitmedi, ben teklif vereceğim diyor, onu da dinlemiyorlar. Bu da var. Bunu niye yapıyoruz?

Sayın Yeni, haklı olarak, belki bunları bilmeyebilir, belki bu bilgiler kendisine ulaşmayabilir; ama, ben, size bir başka örnek daha vereyim; yine medyaya yansıyan, belgelerini Sayın Bakanın da doğruladığı, otel ihalesine çıkıyorsunuz, oteli alıyorsunuz, bir kişiden borç olarak, diyelim ki 1 milyar liraya, sonra o oteli satıyorsunuz, 500 000 000 liraya. Ya aldığınız yanlış, ya sattığınız yanlış. Alıyorsun 1 milyar, adamın borcunu 1 milyar siliyorsun, satarken 500, kalan 500'ü de yetmiş milyon insanın sırtına yıkıyorsun.

AHMET YENİ (Samsun) - Ne zaman alınmış?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Var Sayın Yeni; Antalya'da, Kemer'de bu otel, Toprak Grubuna ait bir otel, onu da size ifade edeyim. Ama, isterseniz onun belgelerini ve Sayın Bakanımızın önergeye vermiş olduğu imzalı yanıtı da ben size sunabilirim.

Değerli arkadaşlar, bir şey daha söylemeden geçemeyeceğim; onu, Sayın Bakana Plan ve Bütçe Komisyonunda söyledim ve Sayın Bakanımız, bu konuyu inceleteceğini söyledi. Bakın, bir alacağı satmak istiyorsunuz, ilan veriyorsunuz "şu tarihe kadar kimler bana başvurursa, ben onun alacağının yarısını sileceğim" diyorsunuz. Doğrudur, objektif bir karardır; riski olan, almakta zorlandığımız, oturup pazarlıkla objektif bir ölçü içinde alabileceğimiz bir paradır deyip, buna karar verebiliriz. Ama, dünyada şöyle bir örneği yoktur: Yüzde yüz garantili, teminat mektubuna bağlanmış bir alacağın yüzde 50'sini TMSF'nin silmeye hakkı yoktur, yetkisi de yoktur. Bunu Sayın Bakanımız araştıracak. Bu konuda da, umuyorum -ben, Sayın Bakanımızın bu konudaki duyarlılığını çok iyi biliyorum- bunun hesabını, Yüce Parlamento adına da elbette araştırıp soracak ve gereğini yerine getirecektir.

Değerli milletvekilleri, gönül isterdi ki, biz, burada, sade yurttaşın pek çok sorununu çözmüş olalım; Bankalar Yasası 7 saniyede geçmesin de, her maddesi için bir 10 dakika konuşma olanağımız olsaydı ve bizim katkılarımız olur veya olmaz, eksik söyleriz veya yanlış söyleriz; ama, daha demokratik, daha sağlıklı, daha huzurlu, yasama sürecini çok iyi çalıştırdığımız bir modelde, biz yasalaştırmaları yapalım. Ama, bu olmadı. Umuyorum bundan sonra olur.

Ben, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Kandoğan.

Süreniz 5 dakika.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Kılıçdaroğlu'nu hep beraber, birlikte dinledik. Temel kanun esprisinin ne kadar yanlış olduğu, Sayın Kılıçdaroğlu'nun konuşmalarından sonra çok daha açık bir şekilde ortaya çıktı.

Biz, hep şunu söylüyorduk: Türkiye Büyük Millet Meclisi, özellikle bu dönem, hızlı ve çok sayıda kanun çıkarmakla övünen bir hale geldi. Biz hep bunun yanlışlığını ifade ettik; çok kanun çıkarmak, çok hızlı kanun çıkarmanın, çok sağlıklı kanun çıkarma anlamına gelmeyeceğini ifade ettik. Kanunların burada, etraflıca tartışılarak, görüşülerek, ondan sonra çıkarılması gerektiğini ifade ettik. Geceyarısı verilen önergelerle çıkan kanunları ve daha sonra Cumhurbaşkanından ve Anayasa Mahkemesinden dönen kanunları gördük.

Biraz sonra gelecek, geçici 23 üncü madde; geçici 23 üncü madde de, yine, Plan ve Bütçe Komisyonunda son dakikada, bir geceyarısı operasyonuyla bu kanunun içerisine dahil edilen bir madde. Bunun, bu kanun içerisinde yer almaması gerekirken, sosyal güvenlikle ilgili kanunun çıkmasının gecikeceği düşünülerek ve IMF'nin de istekleri doğrultusunda, bu kanunun içerisine bir geceyarısı operasyonuyla dahil edildiğini gördük. Şimdi, aynı şey, esnaf ve sanatkârlarla ilgili kanunda da vardı. Anlaştık dendi, bir problem kalmadı dendi; ancak, geceyarısı bir operasyonla, bir önergeyle, iki dönemden fazla esnaf ve sanatkârlarda oda başkanı olanların oda başkanı olamayacağı hükmü geriye yürütülerek kanun buradan geçti ve onun nasıl yanlış olduğu, Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurma ve iptal kararıyla ortaya çıktı. Ne olurdu şu Bankacılık Yasası da bir gün, iki gün, üç gün, beş gün etraflıca tartışılsaydı; bütün bildiklerimizi, düşüncelerimizi, katkılarımızı burada rahatlıkla ortaya koyabilseydik. Şimdi, biraz önce burada belgeleriyle beraber ortaya konulan hususlar sadece Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuyla ilgili değil. Son günlerde, görüyorsunuz, kamuoyunda bu konularla ilgili olarak ne kadar çok tartışma yapılıyor.

Ben, 23 Martta burada bir konuşma yaptım TÜPRAŞ'ın yüzde 14,76'sının satışıyla ilgili. Daha Türkiye'de hiç kimse bunu gündeme getirmezken, ben, burada, Sayın Bakan Ali Babacan da buradayken, TÜPRAŞ'ın yüzde 14,76'sını kime sattınız açıklayın dedim. İhalenin üzerinden daha 17 gün geçmiş olmasına rağmen, bunun kime satıldığı bilinmiyor; ama, şimdi, bunlar yeni yeni ortaya çıkıyor. TÜPRAŞ'ın yüzde 14,76'lık bölümünün o günkü piyasa fiyatının yüzde 10 altında ıskontoyla bunlara niye verildiğini sordum. Hiçbir cevap yok. Niçin verildi yüzde 10; o günkü piyasa fiyatının altında, yüzde 10 altında niye veriliyor? Niye verildiği ortaya çıktı, kime verildiği ortaya çıktı ve o gün sordum, bu yüzde 14,76'sını halka niye arz etmiyoruz veyahut…

AHMET YENİ (Samsun) - Maddeye ne zaman döneceksiniz?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Madde üzerine geleceğim Sayın Yeni. Sen biraz önce Samsun'un bilmem kaç tane köyünü gezdin. Yalnız, Bankacılık Kanunuyla ne ilgisi var Samsun'un köylerinin, ne ilgisi var köylerin?!

AHMET YENİ (Samsun) - Maddeyle ilgili konuşun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu yüzde 14,76'lık bölüm, maalesef, kamuoyu önünde şeffaf bir şekilde ihale yapılmak suretiyle, yapılmadan, kimlere verildiği beş altı ay sonra ortaya çıkıyor. Onun için, değerli milletvekilleri, son günlerde "hortumları kestik" lafları artık duyulmuyordu. Bugün ilk defa Ahmet Yeni söyledi.

AHMET YENİ (Samsun) - Televizyonları takip edin.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hortumların yönü değişti, başka bahçelere gidiyor hortumlar şimdi.

AHMET YENİ (Samsun) - İhale sistemini izleyin, ekrana bakın.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, şimdi, Sayın Yeni dediler ki, benim bunu okumadığımı söylediler. Sayın Yeni, benim bunu nasıl okuduğum biliniyor. Bakın, burada.

AHMET YENİ (Samsun) - Okuduğun gibi konuş o zaman.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ama, ben, birilerinin yazdığı bir metni burada okumuyorum, birilerinin yazıp hazırladığı metni okumuyorum. Benim bilgi birikimim, backgroundum, geçmişim, bu kanun üzerinde birçok hususu dile getirebilecek durumdayım ben. Onun için, birilerinin yazdığı metni burada okuyarak benimle polemik içerisine giremezsiniz Sayın Yeni.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YENİ (Samsun) - Mesleğimle ilgili konuşuyorum ben.

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Sayın Yeni köylere gitmiş, köylüler refahlarının artırılmasını istemişler. Mefhumu muhalifinden nedir bu; köylülerinin refah düzeyi son derece düşüktür, azalmıştır şeklinde bir kanaat ortaya çıkar.

Bakınız, bu kanun Sayın Cumhurbaşkanından geri döndükten sonra bir sayın bakan hemen ertesi günü "biz bu kanunu aynen Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçireceğiz" diye basın ve televizyonun önünde açıklama yaptı. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin üzerine bir ipotek koyma değil midir?! Daha bu konu Bütçe ve Plan Komisyonunda ele alınmadan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmeden bir sayın bakan IMF'nin istekleri doğrultusunda ve o günlerde yapılacak olan bir ihaleden dolayı bunun aynen Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirileceğini ifade etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin üzerine, milletvekillerinin iradesinin üzerine bir ipotek koymadır.

AHMET YENİ (Samsun) - Maddeyle ilgili bir şey söyleyebiliyor musun?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Biraz önce 92 nci maddeyle ilgili düşüncelerimizi açıkladım. 121 inci maddede yine aynı şekilde Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesi aynı hususlardan bahsediyor; ancak, verilen bir önerge de, maalesef, reddedildi. Ben, temenni ederim -bu kanunun çıkması lazım; onun da altını çiziyorum- inşallah, Cumhurbaşkanı veya Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine götürmez, Anayasa Mahkemesinden de menfi bir karar çıkmaz, tekrar bu kanun bizim önümüze gelmez. Bir milletvekili olarak ancak şu anda bunları söyleyebiliyorum.

AHMET YENİ (Samsun) - Maddeyle ilgili ne söyleyebildiniz?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ama, tekrar ifade ediyorum ki, bu maddede de çok kolay bir hüküm, bir satır, bir cümleyle bu durum düzeltilebilir. Demin de söyledim, ne olacağı meçhul olan bir yola doğru bu kanunu bırakmanın yanlış olduğu düşüncesinde olduğumu ifade ediyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Kurum personeli ne olacakmış Sayın Başkan?! Hiçbir şey söyleyemedi.

BAŞKAN - Sayın Bakan söz talebinde bulundu

Sayın Bakana söz veriyorum.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen Bankacılık Kanununun görüşmelerini yaptığımız 92 nci ve 121 inci maddeleri üzerindeki değerlendirmeyi yapmak istiyorum. Daha sonra, sayın milletvekillerinin sorduğu bazı soruları cevaplandırmak istiyorum.

Cumhurbaşkanımızca "Kurum Personeli" başlıklı 92 nci madde ile "Fon Personeli" başlıklı 121 inci maddenin yeniden görüşülme isteminin gerekçesi şudur: "Kurum ve Fonun -yani, BDDK ve TMSF'nin- meslek personelinin görevlerinin önemi ve özelliği de gözetilerek, yükseköğretimin hangi dallarını bitirenler arasından seçileceğine Yasada yer verilmemesi, Anayasanın 128 inci maddesine aykırıdır" deniliyor; yani "meslek personelinin hangi niteliklere sahip olacağı kanunla belirtilmesi gerekirken, bu maddelerde 'yönetmelikle düzenlenir' denilmiştir. O halde, Anayasanın 128 inci maddesinde 'kamu personeli nitelikleri yasayla belirlenir' denildiğine göre, bu düzenleme Anayasaya, Anayasanın 128 nci maddesine aykırıdır" denilmektedir.

Ancak, konu daha farklı bir boyuttan değerlendirilecek olursa, bu iki maddenin Anayasanın 128 inci maddesine aykırı olmadığı, aksine, Anayasanın 128 inci maddesiyle uyumlu olduğu anlaşılır. Hatta şu ana kadarki tüm uygulamalar da benzer biçimdedir. Bu nitelikte, bu özelliklere sahip aynı düzenlemeler defalarca Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılmıştır ve Anayasaya aykırılığı da hiçbir zaman iddia edilmemiştir.

Elbette, Anayasamızın 128 inci maddesinde belirtildiği gibi, kamu personelinin nitelikleri kanunla belirlenecektir; ama, zaten belirlenmiştir, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu vardır. Bu kanunda, çerçeve itibariyle, kamu personelinin niteliklerinin ne olacağı ayrıntılı bir şekilde belirlenmiştir. Özel nitelikler vardır, genel nitelikler vardır. Tüm bu nitelikler 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda ayrıntılı bir biçimde belirlendikten sonra, hangi kuruma -ister özerk nitelikte olsun ister katma bütçeli veya genel bütçeli kuruluşlar olsun- bir kamu personeli alınacaksa, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunundaki ilgili maddelerde belirtilen niteliklere sahip olacaktır; ama, Anayasanın 128 inci maddesi, kamuda hangi kurumlar varsa, bu kurumlarda hangi memuriyetler varsa, kamu görevleri varsa, hepsiyle ilgili ayrı ayrı nitelikleri tüm ayrıntılarıyla yasalarda belirlenecektir diyebilmek mümkün değildir; zaten 1982'den bugüne kadar da bu böyle anlaşılmamıştır. Hatta 82 Anayasasından önce de bu konu böyle anlaşılmamıştır, hatta yönetmelikle veya kanunla bazı nitelikler öngörülmediği halde, zaman zaman gazetelerde ilan görürsünüz. Herhangi bir kuruma bir görev için personel alınacaktır, gazete ilanında der ki, şu şu niteliklere sahip, KPS'den şu kadar puan almış şahıslar arasından seçilerek alınacaktır diye ilan verilir. Bu, ne bir kanuna dayanır ne bir yönetmeliğe dayanır. İlgili kurumun karar veren personeli, yöneticileri, o niteliklere sahip elemana ihtiyaç duydukları için ilanı ona göre verirler ve alımlarını da ona göre yaparlar; ama, yapılan ilanlardaki ve belirlemelerdeki nitelikler hiçbir zaman Devlet Memurları Kanununda belirtilen niteliklere elbetteki aykırı olamaz; dolayısıyla, biz, burada gerek Fonun gerekse kurumun bazı personelinin alımıyla ilgili olarak niteliklerin yönetmelikle belirleneceğini ifade etmiş olmamız, yasanın böyle çıkmış olması şu ana kadarki uygulamalara da aykırı değildir, şu anda yürürlükte bulunan 82 Anayasasına da aykırı değildir, Anayasamızın 128 inci maddesine de aykırı değildir; aksine,  tam bir uyum içerisindedir. Nitekim, Sayın Milletvekili, aykırılık iddiasını tekrarladılar. Öyle zannediyorum ki, kendi çalıştığı kurumların yönetmeliğinde de o kurumda çalışacak personelin nitelikleri yönetmeliklerle belirlenmiştir; örneğin, Başbakanlık Teftiş Kurulu Yönetmeliği; -açın, madde 20- bu yönetmeliğin 20 nci maddesinde, Başbakanlık Teftiş Kurulunda görev alacak kişilerin; yani, Başbakanlık müfettişlerinin hangi niteliklere sahip olması gerektiği -yönetmelikte- tadat edilmiştir, sayılmıştır. Bu, hiçbir zaman, Anayasaya aykırıdır diye kimse tarafından iddia edilmemiştir veya Maliye Teftiş Kurulu Yönetmeliğine bakarsınız, orada da aynı şekilde, benzer şekilde nitelikleri yönetmeliğin sıraladığını, saydığını görürsünüz; alımlar da ona göre yapılır; ama, yıllardır bu böyle uygulandığı halde, Anayasanın 128 inci maddesine aykırıdır denilmemiştir; zaten değildir. Neden değildir; çünkü, Devlet Memurları Kanunu zaten yasayla kamu görevlilerinin niteliklerini belirlenmiştir.

Diğer taraftan, Sayın Kılıçdaroğlu'nun üzerinde durduğu birkaç nokta var; bunlardan birisi, İmar Bankası ödemeleriyle ilgilidir. Belirttiğimiz gibi, İmar Bankası ödemeleriyle ilgili, yükümlülüklerin ödenmesiyle ilgili konu bir kanunî düzenlemeyle yapılmıştır. Herhangi bir kanunî düzenleme yapılmasaydı zaten, şu anda yapılmış ödemeler de büyük bir çoğunlukla yapılamazdı. Ödemelerin yapılabilmesi için zaten kanuna ihtiyaç vardı. Ancak, yasal düzenlemede bonolar, yani DİBS'ler ve off-shore'ların ödenmeyeceği belirtilmiştir. Yasa hükümleri bunu gerektirmektedir.

Ancak, Meclisten geçen yasa ve Bakanlar Kurulu kararı birlikte değerlendirildiğinde bonolardan son bir ayda mevduata dönenler ile off-shore'lardan son bir ayda mevduata dönenlerin de ödenmeyeceği hüküm altına alınmıştır. Bonolardan son bir ayda mevduata dönenlerin ödenmeyeceğiyle ilgili Bakanlar Kurulu kararı Danıştay tarafından iptal edilmiştir. Off-shore'lardan son bir ayda mevduata dönenlerin ödenmeyeceğiyle ilgili konu yasada düzenlenmişti, bunu da, Anayasa Mahkemesi, tamamıyla değil, kısmen iptal etmiştir. Dolayısıyla, off-shore'ların durumu ile bonoların durumu birbirinden ayrıdır.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Fakat, Sayın Bakanım, yargı kararları yerine getirilmiyor. Yargı kararlarına işlerlik kazandırılmadı hâlâ.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Yargı kararlarıyla bir hukukî durum ortaya çıkmıştır. Yoksa, ne off-shore'lardan ne bonolardan hak sahibi olduğunu iddia eden hiçbir kişi mahkemeye gidip de tam yargı davası açıp kazanmış değildir. Ödeme zorunluluğu, ancak, tam yargı davası gider açılır, davayı kazanır, ondan sonra yapılır. Yükümlülük ve zorunluluk o noktada ortaya çıkar. Şu anda hiç kimse bonodan dolayı, off-shore'dan dolayı bir tam yargı davasını kazanmış değildir. Dolayısıyla, niye ödemiyorsunuz gibi bir sorunun şu anda ne hükümet ne de ilgililer hukuken muhatabı değildirler; ama, bir durum var, bu durumun nasıl algılanması gerektiği, nasıl değerlendirilmesi gerektiğiyle ilgili açıklama yapmak istiyorum.

Danıştayın iptalinden sonra son bir ayda bonolardan mevduata dönenlerin nasıl ödeneceği veya ödenip ödenmeyeceğiyle ilgili konu ayrıntılı olarak tartışılmıştır. BDDK, TMSF, Hazine bir araya gelmişlerdir, bu konuyu gözden geçirmişlerdir. Neticede, bunların ödenmesinin faydalı olacağı, gerekli olacağı şeklinde bir görüş oluşturmuşlardır. Buna istinaden, biz de, bir Bakanlar Kurulu kararı düzenlenmesi suretiyle, ödemelerin nasıl yapılacağının belirlenmesine karar verdik. Bununla ilgili çalışma tamamlanmak üzeredir ve kısa zamanda, son bir ayda ama, son bir ayda bonolardan mevduata dönenlerin ödemeleriyle ilgili düzenleme yapılacak ve TMSF tarafından ödemeler yapılacaktır, yerine getirilecektir.

Ancak, off-shore'larla ilgili konu farklıdır. İlgililer, off-shore hesaba parayı yatırırken, bir kere, bu hesapların garantisinin olmadığını biliyorlar, TMSF'ye mevduat güvencesinden dolayı bir kesinti yapılmadığını biliyorlar. Buna rağmen, gidip bu hesaplara kendi iradeleriyle niye para yatırıyorlar; çünkü, daha fazla, daha yüksek faiz elde edecekleri için, bu yüksek geliri hedefledikleri için, riski de göğüsledikleri için, gidiyorlar, paralarını oraya yatırıyorlar. Dolayısıyla, bunların zaten off-shore hesaplarının ödenmesi diye bir şey olamaz; fakat, burada tartıştığımız off-shore hesapları değil, son bir ay içerisinde off-shore'dan mevduata dönenlerdir. Neticede mevduat olduğuna göre neden ödenmiyor denilirse, bankanın durumuyla ilgili gelişmeler sonrasında, son bir ayda çok yoğun bir şekilde off-shore hesaplardan mevduata doğru kaçış ortaya çıkmıştır; yani, işin içinde muvazaa vardır. Sonucu görüldüğü için, muvazaa nedeniyle off-shore'dan mevduata kaçış görüldüğü için, kanuna da bu dönemdeki yoğun mevduata geçiş nedeniyle ödenmeyeceği…

MUHARREM KILIÇ (Malatya) -  Sade vatandaşın nereden bilgisi olsun; hükümetten bilgi mi sızdırdınız vatandaşa?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Belki siz sızdırmışsınızdır; yani, bu…

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Başka türlü, vatandaşı suçlamanın bir mantığı yok.

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği husus nedir; Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği husus şudur: Kanunda, ödeme yapılacağı belirtildikten sonra "ancak, kıyı bankacılığından son bir ayda mevduata dönenler ve muvazaalı olduğu Fon tarafından tespit edilenler ödenmez" deniliyordu. Anayasa Mahkemesi, muvazaalı olanların ödenmeyeceğiyle ilgili kısmı iptal etmemiştir, sadece "son bir ayda off-shore'dan mevduata dönenlerin" ifadesini iptal etmiştir. Dolayısıyla, şimdi, ortaya yeni bir durum çıktı. Muvazaalı olarak mevduata dönüş yapanlar, yine, Kanunun amir hükmü gereğince ödeme hakkına sahip değillerdir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Muvazaayı siz tespit edemezsiniz…

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Muvazaaya mahkeme karar verir, hükümet karar veremez ki!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bunu tespit edecek olan ben de değilim, siz de değilsiniz. Kanun açıkça ifade etmiş, bunu belirleyecek olan Fondur; dolayısıyla, durumu, akışı, geçiş temposunu, gerekirse işin ayrıntısını değerlendirecektir, ona göre karar verecektir ve bu durumda olan geçmiş uygulamalarda da, çok sayıda davalar açılmıştır; ama, davayı hiçbir mudi kazanmamıştır, hepsi kaybetmiştir. Yani, yargının olaya bakış tarzı da bu konuda bellidir. Dolayısıyla, yasada da "muvazaa" kavramı çerçevesinde bir değerlendirmenin söz konusu olduğu belirtilmektedir. Bunu, şu durumda, uygulama itibariyle ne siz aşabilirsiniz ne de ben aşabilirim. Bu konudaki uygulamaya Fon karar verecektir.

Diğer taraftan, Sayın Kılıçdaroğlu'nun üzerinde durduğu birkaç nokta vardı; bunların bir kısmını Plan ve Bütçe Komisyonunda da soru olarak iletmişti. Bu soruların cevabını yazılı olarak TMSF Başkanından almıştım ve Sayın Akif Hamzaçebi'ye, oturumun başında, Kılıçdaroğlu'na iletmesi için vermiştim bu metni. Herhalde eline henüz geçmemiş; ama, eline geçmiş olsa da, bu cevaplara göre, kürsüden bazı ilave ayrıntılarla, yeni şeyler ekleyerek açıklamalarda bulundular. Herhalde, tekrar değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Bu yasanın bu iki maddesi itibariyle, tekrar vurgulamak istiyorum, Anayasamızın ilgili maddelerine uygun olarak düzenlenmiştir. Buna benzer uygulamalar, düzenlemeler hukuk sistemimiz içerisinde çok sayıda mevcuttur. Onun için, bu 121 inci maddeye de kabul oylarınızı beklediğimi ifade ediyorum. Ancak, Sayın Kandoğan "Cumhurbaşkanından dönen kanun aynen Meclisten geçeceği şeklinde Bakan açıklamalarda bulundu, Meclisin iradesine ipotek mi koydu" dediler. Hiç kimse Meclisin iradesine ipotek koyma yetkisine sahip değildir. İlgili bakanlar da, ben de, sürekli, bu konuda hassasiyetimizi koruyoruz. Hükümet olarak, aynen geçmesinden yanayız, görüşümüz budur ve sonunda da ifade ediyoruz "takdir Yüce Meclisindir" diye.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Samsun Milletvekilimiz Sayın Ahmet Yeni şahsı adına söz istemişti, üçüncü sıradaydı, eğer Sayın Bakan konuşmasaydı ona konuşma hakkı doğmuyordu; ama, şimdi, İçtüzük gereği son söz milletvekilinindir hakkını kullanarak isterse konuşabilir.

AHMET YENİ (Samsun) - Yeterli oldu, konuşmayacağım; teşekkür ederim.

BAŞKAN - Anlaşıldı, Sayın Yeni konuşmak istemiyor.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, soru-cevap var.

BAŞKAN - Soru-cevap bölümüne geçiyoruz,

Sayın Haluk Koç...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan teşekkür ediyorum. Gerçekten de Yüce Mecliste paylaşmak istediğim bir konu var ve Sayın Bakanla da ilgili, Sayın Bakana da dolayısıyla soruyu yöneltmiş olacağım.

Zaman zaman bir yanında Sayın Maliye Bakanı, bir yanında ekonomiden sorumlu Ali Babacan'ın arasında Sayın Abdüllatif Şener'in duyarlı ve dürüst kişiliğinin, ne kadar zor bir görev noktasında olduğunu gösteriyor bize. Ben, onu takdirle karşılayanlardanım ve şunu da söyleyeyim: Yaşanan süreçlerde Sayın Şener'in duyarlı açıklamalarına zaman zaman tanık oluyorum, zor bir görevde olduğunu kabul ediyorum. Bunu taltif olarak alabilirsiniz Sayın Bakan.

Şimdi,  sormak istediğim soru şu: Üzülerek dinledim açıklamanızı. Off-shore'dan son bir ayda İmar Bankası olayında mevduata dönen bütün hesapları, sizin açıklamanızdan muvazaalı suçlamasıyla karşı karşıya bırakıldığı izlenimi doğdu bende; bu, oldukça yanlış bir açıklama. Bütün son bir ayda off-shore'dan mevduata dönen hesapların tümünü muvazaalı kapsamında değerlendirerek, TMSF'ye bir ödeme planı, Anayasa Mahkemesinin iptali sonrasında, ya da bir tutum, davranış içine girecekken böyle bir yönlendirmede bulunuyorsunuz gibi geldi bana; bu, çok ters ve yanlış. Bakanlar Kurulu, normal bonoların, normal devlet iç borçlanma senetlerinden mevduata dönen hesapların ödenmesi konusunda Danıştayın, belirttiğiniz gibi, idarî düzenlemeyi iptal etmesiyle Bakanlar Kurulunun bir karar alacağını, bir plan içerisinde hareket edeceğini belirttiniz. Mademki milletvekiliyiz, vekiliz, vekâletini yürüttüğümüz insanlar adına şunu sormak istiyorum: Bu insanlar bekliyorlar Sayın Bakan. Bu insanlar örselendiler, bu insanlar aşındılar, bu insanlar yaşam güçlerini kaybettiler. Bunu ne zaman yapacaksınız, bir tarih verebilir misiniz? Bunu bekliyorlar.

İkincisi: Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra, kıyı bankacılığından dönen hesaplarla ilgili, muvazaalı olanları ayıklamak elinizde, açıklamak elinizde, bunları ayırt etmek elinizde, yani, kaynağı belli olan hak ya da helal kapsamında değerlendireceğiniz kazançların, bu muvazaa tanımı içerisinde değerlendirilmeyen kısmı için ne zaman Anayasa Mahkemesi kararları çerçevesinde de bir ödeme planı alacaksınız? Off-shore'dan dönen bu tip insanlar da bunu bekliyorlar.

İhlas konusundaki gelişmeler bence çok acıdır. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nu ben yürekten kutluyorum. Bu konuda, sizin açıklamalarınızdan da, Sayın Başbakanın tutumundan da, İktidar Partisindeki milletvekili arkadaşlarımdan bir kısmının yüreğinin buruk olduğunu da biliyorum. Bu konuda herhangi bir girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz?

Son olarak da, Sayın Yeni, bütün konuşanlara çok sataştı, çok söz attı. Ben şunu söylemek istiyorum; Samsun'u ben şöyle benzeteyim: Tıpkı vergi salan padişahın, halkın mutluluğunu görüp, onları oynarken tasvir eden fıkradaki gibi Samsun, Sayın Yeni.

AHMET YENİ (Samsun) - Ayrı konuşalım onları, Samsun'u ayrı konuşalım.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yani, herkes çok mutlu uygulamalardan, bütün köylüler çok mutlu, esnaf çok mutlu, herkes size müteşekkir, teşekkür ediyor(!) Samsun küçülüyor, Samsun göç veriyor…

BAŞKAN - Soruya gelelim, soruya Sayın Koç, soruya...

HALUK KOÇ (Samsun) - Samsun çok büyük sıkıntı içinde; Siz kendinizi aldatmaya devam edin.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Teşekkür ediyorum.

Şimdi, bu bonolardan dönüşlerle, son bir aydaki dönüşlerle ilgili olarak şu an itibariyle herhangi bir tarih veremeyeceğim; ama, kısa zamanda işlemlerin tamamlanacağını umut ediyorum ve bunun için de çaba harcayacağım.

Bu off-shore'larla ilgili olarak; yani, son bir ayda off-shor'dan mevduata dönenlerin tamamının muvazaalı sayılacağı gibi bir ifade kullandığımı zannetmiyorum veya öyle varsayılmalıdır diye bir izlenim oluşturacak şekilde de konuşmaya çalışmadım; ama, yapılacak olan şey şudur: TMSF tarafından bu hesaplardan hangilerinin muvazaalı olduğu tespit edilecektir, ona göre ödenecek veya ödenmeyecektir. Nitekim, İmar Bankası şube müdürlerinden bazılarının telefonuna bazı hesapları zorla off-shor'a geçirdikleriyle ilgili bilgiler de var.

HALUK KOÇ (Samsun) - Elinizde?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Evet, TMSF'nin elindedir.

Tüm bu bilgiler de değerlendirilecek ve bu değerlendirme sonucunda kararı verecek olan, ödeme planını yapacak olan doğrudan doğruya TMSF'dir. Bu konuda hükümetin herhangi bir yönlendirmesi olamaz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Diğeri için tarih verebilir misiniz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Onunla ilgili olarak da tarih veremiyorum; ama, mümkün olduğunca hızlı olmasını temin etmeye çalışacağız.

İhlasla ilgili konuyu zaten soru olarak düşünmedim, bir temenni olarak düşündüm; onun için cevaplandırmayalım diye düşünüyorum.

Sağ olun.

Teşekkürler Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Başka soru?.. Yok.

O yüzden, soru-yanıt bölümü bitti.

Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

5387 sayılı Bankacılık Kanunu Tasarısının 121 inci maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Ali Kemal Kumkumoğlu

Birgen Keleş

 

Trabzon

İstanbul

İstanbul

 

Enis Tütüncü

Kemal Sağ

Osman Kaptan

 

Tekirdağ

Adana

Antalya

 

Kâzım Türkmen

Gürol Ergin

Mustafa Özyürek

 

Ordu

Muğla

Mersin

 

"Fon'un meslek ve yönetim personelinin atanmalarında hukuk, iktisat, maliye, bankacılık, işletme, kamu yönetimi ve dengi dallarda en az lisans düzeyinde; mühendislik alanında lisans düzeyinde öğrenim görmüş olanlar için belirtilen alanlarda lisansüstü öğrenim görmüş olmaları şartı aranır. Fon'un meslek ve idarî personelinin yeterlik ve yarışma sınavları Fon tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir."

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Gerekçe…

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergenin sahiplerinin isteği doğrultusunda gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Bankacılık Kanununun 111 inci maddesinde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun kamu tüzelkişiliğini haiz olduğu, 121 inci maddesinde Fonun her türlü personelinin bu Kanunun 113 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi hariç, diğer bentlerinde yer alan nitelikleri taşımalarının zorunlu olduğu, kadro karşılığı sözleşmeli çalışan Fon personelinin ücret, malî ve sosyal haklar dışında, her türlü hak ve yükümlülükleri yönünden 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi bulunduğu belirtilmiştir.

Bu durumda, Fon personelinin Anayasanın 128 inci maddesi bağlamında kamu görevlisi olduğu kuşkusuz bulunmasına karşın, bu maddede Fonun meslek ve idarî personelinin nitelikleri düzenlenmeyerek Kurum tarafından çıkarılacak yönetmeliğe bırakılmıştır.

Anayasanın 128 inci maddesinde "memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri (…) diğer özlük işleri kanunla düzenlenir" denilmiştir. Devletin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerini yerine getirenlerin görev ve sorumluluklarının yasalarla belirlenmesi ve buna uygun davranılması hukuk devletinin gereğidir. Anayasanın açıkça kanunla düzenleneceğini belirttiği bir konunun yönetmelikle düzenlenmesi, Anayasanın 128 inci maddesine ve yasa ile düzenlemenin, yasa ile yetkilendirme olmadığı Anayasa Mahkemesince birçok kez karara bağlandığı için Anayasanın 7 nci maddesine aykırı düşmektedir. Bu nedenle işbu değişiklik önergesi verilmiştir.

III. - YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Toplantı yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Arkadaşlarımızın isimlerini tespit edeceğiz.

Sayın Yücel Artantaş, Sayın Gökhan Durgun, Sayın Osman Özcan, Sayın Kemal Anadol, Sayın Mehmet Işık, Sayın Kemal Sağ, Sayın Muharrem Kılıç, Sayın Halil Ünlütepe, Sayın Harun Akın, Sayın Hüseyin Ekmekcioğlu, Sayın Ziya Yergök, Sayın Haluk Koç, Sayın Rasim Çakır, Sayın Şerif Ertuğrul, Sayın Ahmet Ersin, Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu, Sayın Yüksel Çorbacıoğlu, Sayın Tuncay Ercenk, Sayın Özlem Çerçioğlu, Sayın Mehmet Kesimoğlu.

20 sayın üye yoklama istemişlerdir; yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre veriyorum.

Adlarını okuttuğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkanım, pusula gönderenler mükerrer olmasın efendim. Burada olup olmadıklarının kontrolünü istirham ediyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı vardır; 184'ü geçiyor.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.- 02.07.2005 Tarihli ve 5387 Sayılı Bankacılık Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe  Komisyonu  Raporu (1/1069) (S.Sayısı : 997) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

121 inci maddeyi kanuna ekli cetvellerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için 18 Ekim 2005 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 16.56